Normal nuri 2 7 2010-07-21T09:00:00Z 2010-07-21T09:00:00Z 1 45407 258825 TBMM 2156 607 303625 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                            CİLT: 71                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

116’ncı Birleşim

11 Haziran 2010 Cuma

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Bolu Milletvekili Fatih Metin’in, İzzet Baysal’a ve İzzet Baysal Vakfına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, Isparta’nın ekonomik durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Türkiye’de tarım ve hayvancılığın ciddi bir gerileme içerisinde olduğu TÜİK verilerince de doğrulanmasına rağmen Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, konuşmasında, Isparta’nın gelişmekte olduğunu ifade etmesini yadırgadığına, böyle bir durumun söz konusu olmadığına ilişkin açıklaması

2.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun “Atatürk Orman Çiftliğinde kamu zararı vardır.” kararına rağmen Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, Bakanlık denetçilerinin görüşüne itibar ederek soruşturma izni vermemesine; kamuoyunu yanıltmasına ve Gazi Üniversitesine yapılan tahsisin de amacı dışında kullanılmasına ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/757)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, etnik nüfus yapısının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/758)

3.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin, ekonomik krizin bireylerin sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/759)

4.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, mayın kurbanlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/760)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498)

5.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 3 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Emniyet Teşkilatı Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 3 Milletvekilinin; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/702, 1/714, 1/865, 1/887, 2/646, 2/703) (S. Sayısı: 508)

 

VII.- OYLAMALAR

1.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın oylaması

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.04’te açılarak dokuz oturum yaptı.

Birinci, İkinci Oturumlar

Konya Milletvekili Harun Tüfekci, Konya’nın kültür ve turizme katkıları ve Konya’ya yapılan önemli yatırımlara,

Muğla Milletvekili Fevzi Topuz, balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlara,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 19 milletvekilinin, devlet yurtlarının sorunlarının (10/753),

Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının (10/754),

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, bölgeler arası gelişmişlik farkının nedenlerinin (10/755),

Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, taşımalı eğitim sisteminin sorunlarının (10/756),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının (1/806) (S. Sayısı: 498) 2’nci maddesine kadar kabul edildi.

Birleşime saat 18.16’da ara verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

Fatih METİN

 

Murat ÖZKAN

 

 

Bolu

 

Giresun

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

 

 

 

Burdur

 

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı Oturumlar

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının (1/806) (S. Sayısı: 498) görüşmelerine devam olunarak 26’ncı maddesine kadar kabul edildi; 26’ncı maddesi üzerinde verilen önergenin, İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre kapalı oturumda görüşülmesine dair verilen bir önerge üzerine kapalı oturuma geçildi.

Yedinci Oturum

(Kapalıdır)

Sekizinci, Dokuzuncu Oturumlar

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının (1/806) (S. Sayısı: 498) görüşmelerine devam olunarak 29’uncu maddesine kadar kabul edildi; 29’uncu maddesi üzerindeki önergelerin görüşülmesi sırasında istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalarda toplantı yeter sayısı bulunamadı.

Alınan karar gereğince, 11 Haziran 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 04.12’de son verildi.

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

Fatih METİN

 

Murat ÖZKAN

 

Bolu

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

Burdur

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Yusuf COŞKUN

 

 

 

Bingöl

 

 

 

Kâtip Üye

 

No.: 157

II.- GELEN KÂĞITLAR

11 Haziran 2010 Cuma

Teklif

1.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/711) (İçişleri ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.06.2010)

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Arjantin Cumhuriyeti Arasında Bitki Koruma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/303) (S. Sayısı: 511)  (Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)

2.- Avrupa Haberleşme Ofisi Kuruluş Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/700) (S. Sayısı: 512) (Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Uruguay Doğu Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/727) (S. Sayısı: 513) (Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Uruguay Doğu Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticari, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/763) (S. Sayısı: 514) (Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/799) (S. Sayısı: 515) (Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)

6.- Milli Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/844) (S. Sayısı: 516) (Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/757) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, etnik nüfus yapısının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/758) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)

3.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 Milletvekilinin, ekonomik krizin bireylerin sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/759) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)

4.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 Milletvekilinin, mayın kurbanlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/760) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’daki hava ambulansı hizmetlerine ve bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13599)

2.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Diyarbakır Göğüs Hastalıkları Hastanesinin kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13600)

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Burhaniye Devlet Hastanesinin ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13601)

4.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, saha koordinatörlerine ve ücretlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13602)

5.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bir sendika şube başkanı hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13603)

6.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, çocuğa yönelik şiddete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13626)

7.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir köydeki konuşma ve işitme engellilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13669)

8.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Pandemi Kurulu üyelerinden ilaç firmalarında danışmanlık yapan bulunup bulunmadığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13670)

9.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, kiralanan binalara ve sağlık evlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13671)

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa Devlet Hastanesindeki uzman doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13672)

11.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesinin kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13674)

12.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir grup kamu görevlisinin yaptırdığı alerji testine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13675)

13.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, sigara üretiminde kullanılan maddelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13676)

14.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, özel dedektifliğin düzenlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14184)  

15.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, vergi ve SGK prim borcu bulunan esnafa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14186)  

16.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Türkiye’de kaçak olarak bulunan Ermenilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14187)  

17.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, TMSF’ye devredilen bir işletmenin işçilerinin alacaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14189)  

18.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, Hakkari’deki kamulaştırmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14190)  

19.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, araç muayenesi hizmetlerindeki sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14191)  

20.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, ABD’deki Nükleer Güvenlik Zirvesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14193)  

21.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TMSF yönetimindeki bir otelde yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14194)  

22.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir sendikanın öğretmenler gününde yaptığı bir faaliyete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14196)  

23.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, KPSS sınavlarındaki bilgi ölçümüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14197)  

24.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, sosyal koruma harcamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14199)  

25.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, yoksullukla mücadele politikasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14200)  

26.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14203)

27.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir daire başkanı hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14219)

28.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir daire başkanı hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14220)  

29.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Siirt’teki cinsel istismar olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14220)  

30.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, bir yolun asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14221)  

31.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün yol ve kanalizasyon sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14222)  

32.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Ankara Büyükşehir Belediyesinin su temin projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14223)  

33.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, Esenyurt Belediyesinin imar değişikliklerine ve bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14224)  

34.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale’deki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14225)  

35.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Reşadiye ve Ladik ilçelerindeki terör olaylarına yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14226)  

36.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir otelde gerçekleştirilen etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14227)  

37.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, komiser yardımcılığı sınavına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14228)  

38.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Şanlıurfa-Ömerli köyünde yapılan bir kutlamaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14229)  

39.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir belediye başkanı hakkındaki dosyanın yargıya intikaline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14230)

40.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kızılırmak Suyu Projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14232)  

41.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, öğretmenevlerinin konaklama ücretlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14233)  

42.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı yönetici atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14234)  

43.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, çocuklara yönelik cinsel istismar olaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14244)  

44.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Gökçeada ve Bozcaada ile ilgili bir rapora ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14247)  

45.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, hac organizasyonu müracaat ve kayıt yenileme ücretlerine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/14248)  

46.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, bir bağlantı yolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14249)  

47.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuklara duyarlı bütçelemeye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14250)

48.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, TEKEL Yönetim Kurulunun bazı üyelerinin bir yurt dışı seyahatine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14251)  

49.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, ekonomik sorunların sosyal etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14252)  

50.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, TEKEL’in alkol biriminin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14255)  

51.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, bazı ihalelerle ilgili yargı kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14256)  

52.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, üçüncü Boğaziçi köprüsünün güzergahına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14257)

53.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kamu kuruluşlarının yabancı kelime kullanmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14258)  

54.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, arazileri kamulaştıran kişilerin linyit işletmelerinde işe alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14260)  

55.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bazı vakıf üniversitelerinin burslu öğrencilerden kayıt parası aldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14261)  

56.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bazı gösterilere katılan öğrencilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14265)  

57.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da görev yapan iki bürokrat hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14266)  

58.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da görev yapan bazı SHÇEK personelinin atamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14267)  

59.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bakan ve müsteşarlara ödenen harcıraha ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14268)  

60.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Darülaceze’ye yapılan bir bağışın yolsuzluğa uğradığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14271)  

61.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, baz istasyonlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14274)  

62.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, emek istismarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14275)  

63.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuk işçiliği ile ilgili birime ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/14287)  

64.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuk işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/14288)  

65.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, çocuk işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/14290)  

66.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki kadın istihdamına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14297)  

67.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sokağa bırakılan ve sokakta yaşayan çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14298)  

68.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin özlük haklarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/14299)

69.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Diyanet İşleri Başkanlığının verdiği burslara ve bir iddiaya ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/14300)  

70.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Amasya-Gümüşhacıköy’de yapılan kapalı spor salonuna ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/14301)  

71.- Bursa Milletvekili Kemal  Demirel’in, personel alımına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/14302)  

72.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, ASALA terör örgütü mensuplarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14303)  

73.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14304)  

74.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, toplantı ve gösterilerde gözaltına alınanlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14310)  

75.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara-Etlik Garajının yıkılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14311)  

76.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, Ankara’ya su temini projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14312)  

77.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’ya su teminine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14313)  

78.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikayetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14314)  

79.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir yolsuzluk olayına adı karışan dernek ve vakıflara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14315)  

80.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt’te yaşanan cinsel istismar olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14316)  

81.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, İran sınırında gerçekleşen bir ölüm olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14317)  

82.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Emniyet Teşkilatı personeline yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14318)  

83.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin araç alım ve kiralama ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14319)  

84.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, iki köy arasındaki su ihtilafına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14320)  

85.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Keçiören’de bir çocuğun inşaat çukurunda ölümü olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14321)

86.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki okulların depreme karşı dayanıklılığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14322)  

87.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, İran sınırında mazot kaçakçılarının öldürüldüğü olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14323)  

88.-  Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, bazı kadınlara yönelik taciz ve şiddet olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14324)  

89.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Gediz-Üzümlü Belediyesi yönetimine yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14325)  

90.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’daki Hazine arazilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14326)  

91.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, ihracattaki vergi iadesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14327)  

92.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, seviye belirleme sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14328)  

93.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ankara’da yeni öğretmenevleri açılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14329)  

94.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, YİBO’larda yaşanan sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14330)  

95.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, YİBO’lardaki sağlık hizmetlerine ve yardımcı hizmetlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14331)  

96.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, parasız yatılı öğrenim gören öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14332)  

97.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, eğitim sisteminde çocuk ihmal ve istismarının önlenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14333)  

98.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Malazgirt ilçesindeki eğitimle ilgili ihtiyaçlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14334)  

99.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Dicle Üniversitesi Rektörlüğünün disiplin uygulamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14335)  

100.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, okullaşma oranlarına ve öğrenimine devam edemeyen bazı çocuklara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14336)  

101.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, cinsiyetçi reklamlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/14346)

102.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, TSK’nın bazı mensuplarının dahil edildiği yargı sürecine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14359)  

103.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara aktarmalı Bursa-Gaziantep uçak seferlerindeki bekleme süresine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14360)  

104.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, bir yayladaki baz istasyonu ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14361)  

105.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, çocuklara yönelik şiddet ve istismar olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14369)

106.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, İstanbul Boğazına yapılacak yeni köprüye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14371)  

107.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, bazı kuruluşlara yönelik işlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14374)  

108.- Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Mustafa Kemal Üniversitesi yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14376)  

109.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İsrail’in OECD üyeliğine karşı izlenecek tutuma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14377)  

110.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Gerger’deki sulama ve taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14380)  

111.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Gölbaşı’ndaki sulama ve taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14381)  

112.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Kahta’daki sulama ve taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14382)  

113.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Samsat’taki sulama ve taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14383)  

114.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Sincik’teki sulama ve taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14384)  

115.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Tut’taki sulama ve taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14385)  

116.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Çelikhan’daki sulama ve taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14386)

117.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Besni’deki sulama ve taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14387)  

118.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’da bazı nedenlerle hayatını kaybeden kadınlara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14390)  

119.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, sığınmaevlerinin gizliliği ve güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14391)  

120.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin araç alım ve kiralama ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14392)  

121.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14393)  

122.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, ifade özgürlüğünü ilgilendiren bazı işlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14394)  

123.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, gözaltı olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14395)  

124.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, güvenlik güçlerinin toplantı ve gösterilere müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14396)  

125.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, şube müdürü atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14397)  

126.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir’deki bazı liselerin Anadolu lisesi statüsüne dönüştürülmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14398)  

127.- Kayseri Milletvekili Sabahattin Çakmakoğlu’nun, bir hattın hızlı tren projesi kapsamına alınmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14419)  

128.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Zafer Havaalanı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14420)  

129.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Emet-Hisarcık-Çavdarhisar karayoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14421)  

130.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Tavşanlı-Emet-Hisarcık-Simav karayolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14422)  

131.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, TRT’nin programlar için yaptığı ödemelere ve personel politikasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/14424)  

132.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, kumlama işine ve çalışanların sağlık sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/14426)

133.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Elazığ’daki bir futbol maçında yaşanan olaylara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/14427)  

134.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TBMM bütçesine ek ödenek aktarılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14428)

11 Haziran 2010 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce milletvekili arkadaşlarıma gündem dışı söz vereceğim.

İlk söz, İzzet Baysal ve İzzet Baysal Vakfı ile ilgili olarak söz isteyen Bolu Milletvekili Fatih Metin’e aittir.

Sayın Metin, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bolu Milletvekili Fatih Metin’in, İzzet Baysal’a ve İzzet Baysal Vakfına ilişkin gündem dışı konuşması

FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en kalbî duygularımla, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün sizlere örnek bir insan ve onun kurduğu örnek bir vakıftan, İzzet Baysal ve İzzet Baysal Vakfından söz etmek istiyorum. 1907 yılında Bolu’da doğan İzzet Baysal ilk ve ortaöğrenimini Bolu’da tamamlamış ve 1931 yılında da Mektebi Sanayii Nefiseden, bugünkü adıyla Mimar Sinan Üniversitesinden mimar olarak mezun olmuştur.

1942 yılına kadar Bolu, Ankara ve yurdun çeşitli yerlerinde önemli kamu binalarının yapımına imza atmıştır. 1943 yılında İstanbul’da sıhhi tesisat ve hırdavat üzerine çalışan bir mağaza satın alarak ticari hayatına başlamış ve kapı kilitleri imali için küçük bir atölye kurarak sanayiciliğe de ilk adımını atmıştır. Sattığı boru ekleme parçalarının neden yerli üretilmediğini dert edinmiş ve yıllar süren araştırma ve çabalarından sonra 1950 yılında Türkiye’de özel teşebbüsün ilk mekanize döküm fabrikasını kurmuştur. Çok zor şartlarda ve büyük bir gayretle kurduğu bu fabrika üretime geçer geçmez aralarında kartel oluşturan Avrupalı şirketler tarafından batırılmaya çalışılmış, kartel oluşturan bu şirketler Türkiye’ye yaptıkları ihracata yüzde 40 indirim uygulamışlardır. Buna rağmen, İzzet Baysal ise her zaman olduğu gibi azmi, cesareti, disiplinli çalışkanlığı ve sabrı ile geceleri de fabrikada yatarak bu sıkıntının üstesinden gelmeyi başarmış ve Avrupalı şirketleri mağlup etmiştir, hatta 1970’li yıllarda Avrupa ve Arap ülkelerine ihracata başlamıştır.

İzzet Baysal yıllarca gelir vergisinde altın madalya ile ödüllendirilmiştir. İstanbul’da kurumlar vergisinde de uzun yıllar ilk sıralarda yer almıştır. İzzet Baysal “En büyük eserimdir.” dediği İzzet Baysal Vakfını vergisi ödenmiş kazançlarından tahsis ederek 1987 yılında kurmuştur. 1994 Eylül ayı sonunda iş hayatından çekilmiş ve çalışmalarını İzzet Baysal Vakfında yoğunlaştırmış ve vefatına kadar da bütün zamanını hayır işlerine vakfetmiştir.

Bugün Bolu’da doğup büyüyen bir çocuğun hayat serüvenine baktığımızda hayatının her safhasında İzzet Baysal’ın bir eseriyle büyüdüğüne şahit oluruz, şöyle ki: Bu çocuk İzzet Baysal’ın yaptırdığı hastanede doğar, okul öncesi eğitimini kreşinde ve anaokulunda alır, ilköğretim ve lise tahsilini İzzet Baysal’ın yaptırdığı okullarda yapar, eğer ailesi de uzakta ise yurdunda barınır, üniversite tahsilini de yine İzzet Baysal’ın yaptırdığı üniversitede tamamlar ve yaşlanınca da ihtiyacı varsa İzzet Baysal’ın yaptırdığı huzurevinde yaşamının son deminde kimseye muhtaç olmadan yaşamını sürer.

Bu yardımseverliği İzzet Baysal’a halkımızın gönlünde özel bir yer kazandırmıştır. İzzet Baysal Vakfının 2010 rayiç TL değerleriyle bugüne kadar yaptığı yatırımlar: İlk ve ortaöğretim tesisleri -dikkatinizi çekiyorum- 45 tesis, 46 milyon 908 bin 560 TL. Sağlık ve sosyal hizmet tesisleri, 55 tesis, 62 milyon 6 bin 732 TL. Üniversite bina ve donanımları, 27 tesis, 153 milyon 501 bin 549 TL. Yirmi üç yılda yapılan yatırımların toplamı: 127 tesis, 262 milyon 416 bin 844 TL, yani 262 trilyon 416 milyar 844 milyon liradır.

Hâlen Vakfımızın Yönetim Kurulu Başkanı olan Çok Değerli Ahmet Baysal ve değerli eşleri ve yine İzzet Baysal’ın, merhumun biricik kızı Sayın Esine Avunduk ve değerli eşlerinin Başkan ve Başkan Yardımcılığında Yönetim Kurulu, hizmetlerine, hayırlarına devam etmektedir. 11-12 Mayıs 2009 tarihlerinde temelleri atılan İzzet Baysal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi ile Emine Mehmet Baysal Lisesi bu değerlerin dışındadır. Emine ve Mehmet Baysal Lisesi 29 Kasım 2010 tarihinde Millî Eğitim Müdürlüğüne armağan edilecektir.

1994 yılında, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Üstün Hizmet Madalyası’yla onurlandırılmıştır. Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi senatoları eğitimde onursal doktora payesi vermiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2006 yılında İzzet Baysal Vakfına Türkiye Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Ödülü vermiştir. 1990 yılından bu yana her 11 Mayısta Bolu Valiliği, Bolu Belediye Başkanlığı ve Abant İzzet Baysal Üniversitesinin ortak girişimleriyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Metin.

FATİH METİN (Devamla) - …İzzet Baysal şükran günleri, bilim, kültür, sanat ve turizm festivali olarak üç gün süreyle düzenlenmektedir.

Bolu’lular İzzet Baysal’a “Bolu’nun Babası” unvanını vermiştir. Şehrin en işlek caddesine “İzzet Baysal Caddesi” ayrıca Bolu ve Gerede’de birer mahalleye “İzzet Baysal” mahalle ismi verilmiştir. Kentin en merkezî yerine de üniversite kampüsüne sağlığında heykeli dikilmiştir.

Büyük hayırsever İzzet Baysal’a hayatı boyunca yaptığı hayırlardan hangisinin daha anlamlı ve değerli olduğu sorulduğunda, “Halkımızın ve gençlerimizin bakışlarında hissettiğim sevgi bunların bedelidir.” cevabını vermiş ve çok sevdiği gençlere şöyle seslenmiştir: “Sevgili gençler, size sunabildiğim bu imkânları dürüst ve gayretli çalışmaya, tasarruflu davranmaya ve sebatkâr olabilmeye borçluyum. Sizin de aynı ilkelerle benzer imkânlara erişebileceğinizden eminim.

Sevgili gençler, içinizden nice Baysallar çıkacağına yürekten inanıyor ve sizleri seviyorum.”

Bolululara ise: “Bolulular, bu vakıf sizindir, ona sahip çıkınız.” demiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

FATİH METİN (Devamla) – Böyle büyük bir hayırsever için tabii beş dakika yetmez, affınıza sığınarak toparlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Metin, siz Genel Kurula hitap edin efendim, devam edin.

FATİH METİN (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’ye de şöyle seslenmiştir rahmetli İzzet Baysal: “Türkiye’de benim mali durumumda en az 1 milyon insan vardır. Bu 1 milyon insanın yarısı, benim yaptığımın yarısı kadar hayır işi yapsa, faydalı işler yapsa, bu memleket dünyanın en büyük ülkelerini geride bırakır.”

İzzet Baysal, büyük insan, hayırsever, 5 Mart 2000 tarihinde İstanbul’da hayata gözlerini kapatmıştır. Muazzam bir katılımla, kendi isteğiyle ve Bakanlar Kurulu kararıyla kampustaki anıt mezarına, çok sevdiği üniversite gençliğinin kalbine defnedilmiştir. Ruhu şad olsun.

Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum ve onun aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Metin, teşekkür ediyorum.

Gündem dışı diğer söz, Isparta ilinin ekonomik durumuyla ilgili olarak ve yatırımlar hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Kurt, buyurun efendim.

2.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, Isparta’nın ekonomik durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta’nın ekonomik durumuyla ilgili gündem dışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu an size vereceğim bilgi ve veriler kesinleşmiş resmî rakamlar olup, ilkokul mezunu her vatandaşımızın anlayacağı, yanıltma ve aldatmaca amacı gütmeyen toplamlar ve verilerdir.

1999-2002 yılları arasında Isparta’mıza aktarılan toplam kamu kaynağı 3,6 milyon, yani eski parayla 3 trilyon 600 milyar liradır. Senelik olarak Isparta’mıza 1 trilyon 200 milyar lira para aktarılmıştır bu dönemde. 2002-2009 yılları arasında AK PARTİ Hükûmetleri döneminde Isparta’mıza toplam 175 trilyon kaynak aktarılmış olup, senelik yaklaşık 25 trilyona tekabül etmektedir. Bizden önceki dönemin yaklaşık 21 katıdır bu verilen oranlar.

Bu yatırımlar, resmî olarak kalem kalem, klasör dolusu olarak bizde mevcuttur. Isparta’ya ne yapıldığını samimi olarak merak eden kardeşlerimize bu bilgileri istedikleri zaman veririz. Gördüğünüz gibi oran birkaç katı olsa bizi hiç eleştiremeyecekler ama 21 katı olunca bazılarının havsalası almıyor. Onun için, yanıltmaya yönelik beylik laflarla Isparta’mızı yanıltmak istiyorlar. Ama, biz, “Böyle yapıyorlar.” diye hizmetten vazgeçemeyiz.

Çarpıcı örneklerimize devam etmek istiyorum.

Isparta’mız, öncelikli olarak tarım ve hayvancılıkla ekonomimizde yer alıyor. Isparta’mız, 1999-2002 yıllarında süt sığırcılığı, koyunculuk özel ve rehabilitasyon projesi için herhangi bir kooperatif olmadığı gibi sadece bir rehabilitasyon işi için 10 bin TL -eski parayla 10 milyar TL- kredi desteği alabilmiştir. 2003-2009 yılları arasında kurduğumuz 26 kooperatife toplam 21,5 milyon -yani eski parayla 21,5 trilyon- destek sağlanmıştır.

Dün Isparta’ya hizmetle ve çalışmalarla ilgili kafa karıştırmaya çalışan Milliyetçi Hareket Partisi Isparta Milletvekilimizden, hesap makinesi varsa, oranı hesaplamasını ve hemşehrilerimize bildirmesini rica ediyorum.

1.300 misli artan, yani 2002’de sadece 10 hektar iken 13 bin hektar alana çıkan damlama sulama sistemiyle sulanan arazilerden de bu arada bahsetmek gerekir.

Tarım Bakanlığı Milliyetçi Hareket Partisindeyken tarım ve hayvancılıkta Isparta’ya sağlanan toplam desteğin sadece 4 trilyon olduğunu ama bu rakamın AK PARTİ iktidarları döneminde 40 misli artışla, evet yanlış duymadınız, 40 misli artışla 170 trilyona ulaştığını da belirtmek istiyorum.

Kırsal kalkınma yatırımlarını destekleme kapsamında 46 projeye sağlanan 72 milyon, yani 7 trilyon 200 milyarlık destek, Çayköy, Kırıntı köyü soğuk hava depoları ve 478 makine ekipmanı için sağlanan 2,3 trilyonluk hibelerden de bahsetmek gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, iktidarımızın hangi icraatlarından bahsedeceğimize buradaki dakikaların yeteceği kanaatinde değilim.

Evet, elma üretiminde yüzde 20, kirazda yüzde 90, yem bitkilerinde yüzde 87 artışla organik tarım alanında daha önce sıfır olan tarım alanlarının 600 hektara çıktığından da bu arada bahsetmek lazım.

Süt üretiminde yüzde 159 artış, et üretiminde yüzde 23’lük artışı da burada belirtmem gerekiyor.

İhracatta; kirazda yüzde 52, elmada yüzde 317 artışı da belirtmeliyim.

Evet, daha önce 12 olan ve şimdi 83’e çıkan süt soğutma tanklarından, sağım ünitelerinden, yapılan 20 soğuk hava deposundan, 9’dan da 14’e çıkan gül yağı üretim tesislerinden hatta Kesme gibi Torosların zirvesindeki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – Torosların zirvesinde geçen hafta açılışını yaptığımız gül yağı fabrikasından da bahsetmek lazım.

Bunlar gibi, iktidarımız döneminde 83 ayrı noktadan verilen desteklerden de bahsetmek lazım. Tabii, bu 83 ayrı destek kaleminin daha önceki iktidarlar döneminde Isparta’mızda sıfır olarak kayıtlarda bulunduğunu da belirtmem gerekiyor.

Evet, sayın milletvekilleri, bu oranlar ve rakamlar ortadayken yanlış rakam ve beyanlar vererek… İnsanlarımızı kandırmaya yönelik beyanları yediği ekmeğe ve Ispartalı hemşehrilerimize saygısızlık olarak gördüğümüzü de diğer iktidar milletvekili 2 arkadaşım adına da buradan belirtmek istiyorum.

Yine MHP’li Milletvekili Arkadaşımız bir konuşmasında Isparta’da 28 bin esnafın 11 bine düştüğünden bahsediyor rakamları çarpıtarak. Buna ilişkin olarak, iktidara geldiğimiz günden bugüne kadar 21 bin esnafın 13 bin olarak kayıtlarda devam ettiğini belirtmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kurt, lütfen son cümlelerinizi alayım.

Buyurun.

HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – Son olarak, kırsal kalkınmada yirmi pilot ilden birisi olan Isparta’mızın, kırsal kalkınma ajansının ve Türkiye’de on iki adet kurulan kalkınma ajanslarından biri olan BAKA ajansının merkezi olduğundan; yine 2003 yılında 220 bin metrekare kapalı alandan, bugün 440 bin metrekare kapalı alana çıkardığımız ve öğrenci sayısı 33 binden 48 bine çıkan ve bütçesi 48 trilyondan 160 trilyona çıkan Süleyman Demirel Üniversitesinden de bahsetmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Kurt, süreniz bittiğinde mikrofonunuz kapanacak, onun için Süleyman Demirel Üniversitesine fırsat kalmayabilir yani.

HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Kıymetli arkadaşlar, görüldüğü gibi Isparta’ya yaptığımız hizmetlerin ve gayretlerin vakte sığar tarafı yok. Bu duygularla, kıymetli hemşehrilerim

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kurt, hizmetleriniz için teşekkür ederiz efendim.

HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre katkı yapmak istiyorum iki dakika kürsüden.

BAŞKAN – Peki efendim, yerinizden buyurun, kürsüden olmaz.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Türkiye’de tarım ve hayvancılığın ciddi bir gerileme içerisinde olduğu TÜİK verilerince de doğrulanmasına rağmen Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, konuşmasında, Isparta’nın gelişmekte olduğunu ifade etmesini yadırgadığına, böyle bir durumun söz konusu olmadığına ilişkin açıklaması

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Sayın Isparta Milletvekili Kurt’u dikkatle dinledim. Burada atıfta bulunurken Isparta’nın sorunlarıyla ilgili, özellikle Isparta Milletvekilimiz Sayın Korkmaz’ı eleştiri mahiyetinde değerlendirdi. Sayın Korkmaz’ı yıllardır tanırım, hep objektif hareket eden, doğru hareket eden bir milletvekilimiz. O sebeple, vermiş olduğu rakamların doğru olduğunu burada peşinen ifade etmek istiyorum. Ayrıca, Türkiye’de tarım ve hayvancılığın ciddi bir gerileme içerisinde olduğunu artık TÜİK verileri dahi doğruluyor. Onun için, Isparta’nın Türkiye’nin mümtaz bir ili olarak gelişmekte olduğunu ifade etmesini doğrusu yadırgadım; böyle bir durum söz konusu değil.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/757)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Türkiye’de krizin daha da derinleştirdiği gelir adaletsizliğinin, yoksullar lehinde giderilmesi, yoksulluğun tüm boyutlarıyla araştırılması, yoksulluk riski yüksek olan toplumsal kesimlerin belirlenmesi ve yoksulluğu önleyici sosyal politikaların oluşturulması için bir Meclis araştırma komisyonu açılması amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 07.04.2010

1) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

2) Selahattin Demirtaş             (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                   (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                    (Batman)

5) Bengi Yıldız                       (Batman)

6) Akın Birdal                         (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                        (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                   (Van)

9) Hasip Kaplan                      (Şırnak)

10) Hamit Geylani                  (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                   (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş     (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras          (İstanbul)

15) Osman Özçelik                 (Siirt)

16) Özdal Üçer                       (Van)

17) Pervin Buldan                   (Iğdır)

18) Sevahir Bayındır               (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                        (Muş)

20) Şerafettin Halis                 (Tunceli)

Gerekçe:

İktisat ve sosyoloji bilimleri yoksulluğun tanımında farklı yaklaşım belirlerken, dünyada bu farklı yaklaşımlara göre yoksulluk ölçülmektedir. İster dar anlamda olsun isterse geniş anlamda, yoksulluk dünyada giderek artmaktadır. Türkiye gibi gelir eşitsizliğinin yüksek oranda olduğu ülkelerde ise kronikleşmiş bir yoksulluk devam etmektedir. Yoksulluk analizleri sadece dar anlamda alınarak, gelir ya da gider üzerinden hesaplanırken Türkiye’de kapsamlı yoksulluk analizleri AB uyum sürecinde 2004 yılı ile birlikte başlanmıştır. TÜİK’in en son yayınladığı bu verilere göre, açlık sınırı aylık 100 TL olurken, yoksulluk sınırı ise 327 TL olarak belirlemiştir. En iyimser varsayımlarla bile Türkiye’de 374 bin kişi aç, yaklaşık 12 milyon kişi ise yoksuldur. Resmi verilere göre yoksulluk oranı %17.1 seviyesindedir ve yoksulluk oranı çok uzun zamandır bu seviyelerde olup artık kronikleşmiştir. Diğer yandan, Dünyanın ve Avrupa’nın en iyi 500 şirketine Türkiye’den şirketlerinin girme oranı artarken, en son verilere göre 12 şirketin listeye girdiği bilinmektedir. Dünyada gelir eşitsizliğini ölçmede kullanılan gini katsayısı en son Türkiye’nin değil Birleşmiş Milletler’in yaptığı araştırma ile 2007 için 0,42 oranında duyurulmuştur. Ne yazık ki TÜİK gelir eşitsizliği araştırmalarına ara verdiği için kendi ülkemize ait bu konuda güncel veri bulunmamaktadır. 2007 yılı sonuçlarına göre, son yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay ise ilk yüzde 20’lik gruba göre 8,1 kat daha fazladır.

Yapılan yoksulluk analizlerinde asgari ücretin bir kişinin sadece 20 gün sağlıklı bir şekilde yaşamasını sağlarken, sendika ve STK’ların araştırmalarında asgari geçim ücretleri çok daha kritik bir tabloyu göstermektedir. DİSK’in araştırmalarına göre, Türkiye’de Aralık 2009’da dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 795 TL, yoksulluk sının ise 2 bin 588 TL olduğunu ortaya konulmuştur. Kentlerde her 10 kişiden 1’nin yoksul olduğu bir duruma gelinmişken, yoksulluktan en çok etkilenenler kadınlar ve çocuklar olmaktadır. Özellikle kırsal kesimde, kalabalık ve ataerkil ailelerde kadının yoksulluğu daha da artmaktadır. Tarım sektöründe çalışan her 100 kişiden 38’i yoksulken, işi olan da işsiz olan da yoksullukla mücadele etmektedir. Yoksulluk riski, eğitim seviyesine ve sahip olunan çocuk sayısına göre artmaktadır.

Yoksulluk sadece parasal -dar- anlamda ele alındığında dahi çok vahim bir tabloyu gözler önüne sermektedir. Yoksulluk sadece iktisadın konusu değildir. Yoksulluğun, sosyolojik ve toplumsal boyutlarının da olduğu gerçeğinden hareket etmek yoksulluğun toplumsal yaşama etkileri ve yoksulluğun giderilmesi açısından oldukça önemlidir. Yoksullukla beraber, insan hakları, göç, kadın ve çocukların yaşam hakları gibi pek çok alanda sorunlar baş göstermekte ve hak ihlalleri kronik yoksullukla beraber artmaktadır. Yoksulluk yaşamın her alanında özellikle büyük kentlerde, gelecek kaygısının yaşanmasına, mutsuzluğa neden olmaktadır. Aynı zamanda intiharları, kadınlara yönelik şiddetin artmasını da beraberinde getirmektedir. Yoksulluğun gelir eşitsizliğinden, yoksul kişi sayısına ve tüm sosyolojik etkileri ele alınarak araştırılması, yoksulluk sınırı altında yaşayan kişilere, yoksulluktan kurtulabilmeleri için gerekli önlemlerin alınması önemlidir.

Krizin daha da derinleştirdiği gelir adaletsizliğinin, yoksullar lehinde giderilmesi, yoksulluğun tüm boyutlarıyla araştırılması, yoksulluk riski yüksek olan toplumsal kesimlerin belirlenmesi ve gerekli önlemlerin, sosyal politikaların oluşturulması için bir meclis araştırma komisyonu açılmasını öneriyoruz.

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, etnik nüfus yapısının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/758)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Türkiye’de çok kültürlülüğü ve zenginliği koruyabilmek için etnik yapıya dair bilimsel verilerin derlenmesi, bu konuda araştırma yapılarak ayrıntılı ve sürekli raporların oluşturulması ve etnik grupların nüfus azalmalarının nedenlerinin araştırılması amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 14.04.2010

1) Sebahat Tuncel                     (İstanbul)

2) Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                    (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                      (Batman)

5) Bengi Yıldız                         (Batman)

6) Akın Birdal                          (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                         (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                    (Van)

9) Hasip Kaplan                       (Şırnak)

10) Hamit Geylani                    (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                    (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                 (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş      (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras            (İstanbul)

15) Osman Özçelik                  (Siirt)

16) Özdal Üçer                         (Van)

17) Pervin Buldan                    (Iğdır)

18) Sevahir Bayındır                (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                          (Muş)

20) Şerafettin Halis                  (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye’de ilk kapsamlı nüfus sayımı 1927 yılında yapılmış olup, bu sayımda vatandaşlara ana dili sorulur. Ana dili sorusuna Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Çerkesce, Rumca, Arapça, Yahudice gibi cevaplar alınmış ve kaydedilmiştir. Buradan çıkan sonuçlar kesin olmamakla birlikte, Türkiye’nin etnik haritasını vermektedir. Her dilin bir etnik grubu simgelediği varsayılırsa Türkiye’de 11.777.810 Türk, 1.184.446 Kürt, 134.273 Arap, 119.822 Rum, 95.901 Çerkez, 68.900 Yahudi, 64.745 Ermeni bulunmaktadır. Toplam nüfus ise 13.648.270’tir. Daha sonra 1965 yılında etnik kimliğe dair bilgiler verilse de Türkiye’nin etnik nüfus yapısının ortaya çıkarılmasında yetersiz kalmaktadır Günümüzde bu rakamların değişime dair kesin bilgiler bulunmamaktadır

Farklı kültürlüğün zenginlik olarak kabul edildiğinde ve bir etnik kimlik haritasının her bir etnik grubun kendi nüfus yapısını ve bilgilerini temin edebilmesi için önemli olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’de bir nüfus yapısını belirleyen çalışmanın olmaması eksiklik olarak görülmektedir. Bu konuda farklı kurumların kendi araştırmaları bulunurken, devletin kendi araştırması yoktur. Örneğin, bir akademisyenin yapmış olduğu akademik çalışmada Türkiye’nin nüfusunun %90’ının Türk olduğu, 5 milyon kişiye denk gelen %6’sının Kürt, %1’inin Arap olduğu belirtilmektedir. Ancak Millî Güvenlik Kurulu’nun yaptığı ancak MGK tarafından açıklanmayan, bir davaya girdiği için basın bilgisi geçen “Türkiye’deki Etnik Grupların Dağılımı Raporu’nda, Türkiye’de Kürt ve Zaza toplam 12 milyon 600 kişi bulunduğu, yaklaşık 1 milyon Gürcü, 2 Milyon Boşnak, 2,5 milyon civarında Çerkez, 870 bin Arap ve 80 bin kadar Laz olduğu kaydedilmiştir. MGK’nun kendi raporunda, Türkiye’de 600 bin Pomak olduğu ancak Pomakların Türkleştiği kaydedilmiştir. Bir diğer yandan özel bir araştırma şirketi olan Konda Araştırma Şirketinin araştırmasında ise nüfusun %83’ü Türk, %9’u Kürt, %0,75’i Arap ve %0,03’ü Roman olduğu belirtilirken, çok farklı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin etnik grup yapısı hakkında ayrıntılı, sürekli ve kapsamlı bir çalışmanın ve bir politikanın eksikliği kesin rakamların olmamasıyla sonuçlanmaktadır. 25 farklı etnik kimliğin yaşadığı söylenen Türkiye’de bu etnik kimliklerin ne kadarının asimilasyona uğradığı, ne kadarının göç etmek zorunda kaldığı ya da kendi kültür ve dilinden uzaklaştığı bilimsel yöntemlerle ifade edilememektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de yaşayan her bir etnik gruba ait birey sayısının belirlenmesi, bununla beraber etnik grupların kendi içinde demografik yapısı yani genç nüfus yaşı, yaşlanma oranı, eğitim durumu gibi önemli özelliklerin ortaya konması gerekmektedir. Çok kültürlülüğü ve zenginliği koruyabilmek için etnik yapıya dair bilimsel verilerin derlenmesi, bu konuda araştırma yapılarak ayrıntılı ve sürekli raporların oluşturulması ve etnik grupların nüfus azalmalarının nedenlerinin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.

3.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin, ekonomik krizin bireylerin sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/759)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tüm dünyada ve ülkemizde hissedilen ekonomik krizin insan sağlığı üzerindeki psikolojik, sosyolojik etkilerinin araştırılması gerekli önlem ve tedbirlerin alınması amacıyla Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

1) Sevahir Bayındır                 (Şırnak)

2) Selahattin Demirtaş             (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                   (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                    (Batman)

5) Bengi Yıldız                       (Batman)

6) Akın Birdal                         (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                        (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                   (Van)

9) Hasip Kaplan                      (Şırnak)

10) Hamit Geylani                  (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                   (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş     (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras          (İstanbul)

15) Osman Özçelik                 (Siirt)

16) Özdal Üçer                       (Van)

17) Pervin Buldan                   (Iğdır)

18) Sebahat Tuncel                 (İstanbul)

19) Sırrı Sakık                        (Muş)

20) Şerafettin Halis                 (Tunceli)

Gerekçe:

Tüm dünya ülkelerinde yaşanan ekonomik kriz, bireylerin psikolojisi üzerinde bir çok olumsuz etkilere neden olmuştur. Ekonomik kriz ortamında tüm kesimleri olumsuz etkileyen stres, toplumun büyük kısmının akıl ve ruh sağlığını tehdit eder duruma gelmiştir. Uzmanlar tarafından ekonomide kriz yaşanan dönemlerde, çalışanların yaşam tarzlarını sorguladıkları ve gelecekle ilgili kaygı duydukları ve temel ihtiyaçlarını karşılamada sorun yaşadığı vurgulanmaktadır. Ayrıca, maddi sorunların, işten çıkarmaların ve borçların, toplumun büyük bir kesimini çaresizlikle yüz yüze getirdiği işsizlik sonucu, bireylerin aile bireylerine karşı öfkeli ve saldırgan bir tavır sergileyebilecekleri, hem kendilerine hem de yakınlarına zarar vermelerinin söz konusu olabileceği, depresyon ve intihar vakalarında artış olacağını belirtmektedirler.

Ekonomik krizler ve bunların yol açtığı işsizlik ve yoksulluk sadece iktisadi olgular olarak değil, kişilerin, hayatta kalma mücadelelerini sürdürmeleri içinde önemlidir. Fakat uzmanlar, işsizlik ve intihar arasında bir nedensellik ilişki olduğunu ve işsiz olan bireylerde çalışanlara göre, intihara bağlı ölümlerin 2-3 kat arttığının tespit edildiğini belirtmektedir. Bu nedenle, işsizlik bireyde önemli yansımaları olan toplumsal bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. İşsizlik ve yoksulluk sadece fiziksel hastalıklara yol açmamakla birlikte, işsiz insanlarda stres, depresyon, umutsuzluk, intihar gibi ruh sağlığı sorunlarını ortaya çıkardığı belirtilmektedir. İşsizlikten dolayı cinnet geçirerek intihar edenlerin, hırsızlık yapanların, psikolojik dengesi bozulanların sayısı sürekli olarak artığı kamuoyu tarafından bilinmektedir. İşsizlik ve ona bağlı olan karamsarlık sonucunda gelecekle ilgili soru işaretleriyle birlikte intihar vakalarının arttığı, giderek de artacağı söylenmektedir. Her gün gazetelere yansıyan haberlere bakıldığında, kriz bağlantılı intiharların sayısında trajik bir artışın olduğu görüldüğü açıktır. Bu da ekonomik krizin sosyal değişimlere neden olduğunun ve insan akıl ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğinin bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye’de birçok sosyal alanda olduğu gibi bu konuda da bilimsel bir araştırma sonucunun olmaması daha etkin önlenebilir çözümlerin geliştirilememesine neden olmaktadır. Bu bağlamda, işsizlik ve yoksulluğun sosyal değişimlere neden olan olguları incelenip çözüm geliştirilmediği sürece, sorunun devam edeceği belirtilmektedir.

Sonuç olarak, ekonomik kriz nedeniyle vatandaşlar üzerinde psikolojik ve sosyolojik travmalara yol açabilecek nedenlerin araştırılması ve gereken önlem tedbirlerin alınması için bir meclis araştırma komisyonu kurulmalıdır.

4.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, mayın kurbanlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/760)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

‘Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’ bileşenlerinden olan, insan Hakları Derneği 2008 vaka raporuna göre, patlamamış askeri malzeme ya da mayın kurbanlarının sayısı 84 masum sivildir. Üçte ikisini çocukların oluşturduğu kurbanlardan, 27’si ölmüş, 57’si ise sakat kalmıştır. Bu sayıya, 27 Mayıs 2008 tarihinde Hakkâri’nin Çukurca ilçesi Hantepe bölgesinde, MKE yapımı ve komutan emri ile döşenmiş mayın patlaması sonucunda, hayatını yitiren askerler dâhil edilmemiştir. Türkiye’de mayın kurbanları ile ilgili sağlıklı ve kapsamlı bir veri sistemi olmadığı için kurban sayısının daha fazla olduğu belirtilmektedir. Patlamamış askeri malzeme ya da mayınların, sebep olduğu vakaların araştırılması, mağduriyetlerin giderilmesi ve sorumlularının açığa çıkarılması amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak sorunun araştırılmasını arz ederiz.

1) Mehmet Nezir Karabaş        (Bitlis)

2) Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                    (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                      (Batman)

5) Bengi Yıldız                         (Batman)

6) Akın Birdal                          (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                         (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                    (Van)

9) Hasip Kaplan                       (Şırnak)

10) Hamit Geylani                    (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                    (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                 (Muş)

13) Mehmet Ufuk Uras            (İstanbul)

14) Osman Özçelik                  (Siirt)

15) Özdal Üçer                         (Van)

16) Pervin Buldan                    (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                          (Muş)

20) Şerafettin Halis                  (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye, Ottawa sözleşmesini imzalamasının üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen, kayda değer bir adım atmamış ve Sözleşme’yi açıkça ihlal etmiştir. Uluslararası Mayın İzleme Komitesi 2009 Türkiye raporuna göre; 1 Mart 2008 tarihine kadar stoklardaki mayınları imha etmesi gerekirken, 26 Ağustos 2009’da stoklarında, 1 milyon 195 bin 069 adet mayın olduğunu bildirmiş ve bu mayınların imhası ile ilgili tarih verilmemiştir. Yine Sözleşme gereğince, 1 Mart 2014 tarihine kadar toprağa döşeli mayınların imha edilmesi gerekmektedir. Ancak, 817 bin 312 anti-personel mayını ve 164 bin 466 zırhlı araç mayını olmak üzere, toplam 981 bin 778 toprağa döşenmiş mayının, 4 yıl gibi bir sürede temizlenmesi mümkün değildir. Bu konu ile ilgili tartışmalı da olsa Mayıs 2008’de yasal bir düzenleme yapılmış olmasına rağmen somut herhangi bir adım atılmamıştır. Uluslararası Mayın izleme Komitesi raporunda, araştırma ve eğitim amacıyla elinde tuttuğu 16 bin mayının 875’ini kullanan Türkiye’nin, eğitim amacıyla en yüksek sayıda mayın bulunduran tek ülke olduğu saptaması yapılmıştır. Ayrıca, dağlık alanlardaki mayınlı arazilerin uluslararası standartlara uygun bir şekilde çitle çevrilmediği ve açıkça işaretlenmediği, dolayısıyla da mayınlı arazilerin yakınında yaşayan kırsal nüfusun en yüksek risk grubunda olduğu vurgulanmıştır. Hakkâri ve Şırnak’ta 1991-1994 yılları arasında, boşaltılan köy ve mezraların çevresine 152 bin, Tunceli kırsalına ise 10 bin 557 mayın döşenmiş olması ise risk altındaki grubunun büyümesine neden olmuştur. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde sürmekte olan çatışmalı ortamdan kaynaklı, yakılarak boşaltılan 4 bin köy ve güvenlik tesislerinin etrafına mayın döşenmiş olduğu, bunun da zorunlu sürgünden köylerine dönmeye niyetlenenler açısından korkunç bir tehlike yarattığı belirtilmektedir.

Türkiye’de yılda ortalama 100 kişi mayın ya da patlamamış askeri malzeme nedeniyle yaşamını yitiriyor veya sakatlanıyor. Bu sayının üçte birini ise çocuklar oluşturuyor. Mayın kaynaklı çocuk ölümleri en fazla Diyarbakır, Bingöl, Tunceli, Siirt, Şırnak, Van ve Mardin illerinde gerçekleşiyor. ‘Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’ bileşenlerinden olan, İnsan Hakları Derneği’nin 2008 Mayın Vaka Raporu’ndan alınan birkaç örnek durumun vahametini gözler önüne seriyor.

24 Mayıs 2008; Mardin’in merkeze bağlı Kabala beldesinde, Mardin Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât ve Çevik Kuvvet Şube Müdürlükleri ek hizmet binasına 200 metre mesafede meydana gelen patlamada, hayvanlarını otlatmakta olan, 12 yaşındaki Ekrem Çakar hayatını kaybetti.

Temmuz 2008; Van’ın Çatak İlçesine bağlı Övecek Köyü’nde, pancar toplamak için gittikleri tarlada buldukları havan mermisinin patlaması sonucu 35 yaşındaki Heybet Timuçin ve 10 yaşındaki Atilla Timuçin yaşamını yitirdi, 2 kişide ağır yaralandı.

25 Temmuz 2008; Diyarbakır’ın Lice ilçesi Güldiken Köyü Çotuk Mezrası yakınlarında mayın patlaması sonucu, 10 yaşındaki Ferhat Sönmez ve 12 yaşındaki Suat Orak yaşamını yitirdi, 10 yaşındaki Mahsum Orak ve 3 yaşındaki Esma Orak yaralandı.

14 Ekim 2008; Bitlis’e 30 kilometre uzaklıktaki Yukarı Ölek Köyü’den, odun toplamak için araziye çıkan 35 yaşındaki Hikmet Karakoyun, kaybolan katırını aradığı sırada araziye döşenen mayına basarak hayatını kaybetti.

22 Kasım 2008; 1996 yılında boşaltılan ve son dönemlerde yaz aylarında geri dönüşlerin olduğu Van’ın Çaldıran ilçesine bağlı Hangedik köyü Tepeli mezrasında, hayvanlarını otlatan 15 yaşındaki Emrullah Saçak mayın patlamasında yaşamını yitirdi, yaşları 17 ile 14 arasında değişen 4 çocuk ağır yaralandı.

Bu örnekler böylece uzayıp gidiyor.

27 Mayıs 2009 tarihinde saat 23:30’dan sonra, ‘Hakkâri’nin Çukurca ilçesi Hantepe mevkiinde operasyona giden askerlerin geçişi sırasında, PKK tarafından yola döşenen mayının patlaması sonucu 6 asker yaşamını yitirdi, 1’i ağır 8 asker de yaralandı.’ Haberi ajanslara düşmüştü.

Başbakan Erdoğan, kendisiyle görüşmek isteyen DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk’e verdiği, 29 Mayıs 2009 tarihli randevuyu iptal etmiş ve gerekçe olarak da Çukurca’daki 7 askerin yaşamını yitirdiği mayın patlamasını açıkça sebep olarak göstermişti. Çünkü mayın patlaması, askeri yetkililer tarafından Ankara’ya PKK eylemi olarak bildirilmişti. 08 Nisan 2010 tarihinde basına yansıyan Van Cumhuriyet Başsavcılığının resmi açıklamasında, olayda patlayan mayınların MKE yapımı olduğu ve komutanların emri ile döşendiği kanaatiyle, dosyanın Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na gönderildiği belirtildi.

Bölgede yıllardır süren çatışma ve şiddet ortamı nedeniyle, yaşanan bu türden acı olayları, PKK eylemi olarak sunma kolaycılığı, gerek yetkililer gerekse basın-yayın organları tarafından sıklıkla yapılmaktadır. Bu nedenle, mayın ya da patlamamış askeri mühimmat sebebi ile yaşanan bu türden olayların, araştırılarak aydınlatılması ve gerçek sorumluların tespit edilmesi amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin “”Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498) (x)

BAŞKAN – Sayın Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde tasarının 29’uncu maddesi üzerinde Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında kalınmıştı.

Şimdi, Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı ve Sayın Özdemir’in gerekçelerini açıkladığı önergeyi hatırlatmak amacıyla tekrar okutup oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 29. maddesinin 2. fıkrasındaki “işletmecileri” ibaresinden sonra gelmek üzere “bu ürünleri nakledenler” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                      Cemaleddin Uslu (Edirne) ve arkadaşları

BAŞKAN – Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

30’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı’nın 30. maddesinin 1. fıkrasının sonuna “Esnaf ve Sanatkar Siciline kayıtlı işletmeler kayıt işlemine tabiidir.” cümlesinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

 

Ensar Öğüt

Vahap Seçer

Mehmet Ali Susam

 

Ardahan

Mersin

İzmir

 

Osman Kaptan

Ramazan Kerim Özkan

Mevlüt Coşkuner

 

Antalya

Burdur

Isparta

                        

(x) 498 S. Sayılı Basmayazı 10/6/2010 tarihli 115’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 30. maddesinin 2. fıkrasındaki “Askıya alma süresi, belirlenen eksikliklerin tamamının giderilmesine kadar devam eder.” cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Cemaleddin Uslu

Muharrem Varlı

Abdülkadir Akcan

 

Edirne

Adana

Afyonkarahisar

 

Hakan Coşkun

Metin Ergun

Mehmet Şandır

 

Osmaniye

Muğla

Mersin

 

Mümin İnan

M. Akif Paksoy

Şenol Bal

 

Niğde

Kahramanmaraş

İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Uslu buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 498 sıra sayılı Tasarı’nın 30’uncu maddesinin ikinci paragrafının ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını teklif ettik, “Askıya alma süresi belirlenen eksikliklerin tamamının giderilmesine kadar devam eder.” cümlesinin metinden çıkarılmasını teklif ediyoruz. Zira bu cümlenin ifade ettiği husus bir sonraki cümledeki ifade edilen hususla ters düşmekte, dolayısıyla bu çelişkinin giderilmesini arzu ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, biliyorum ki bu önerge biraz sonra reddedilecek, ancak bu bir kanun çalışması, dolayısıyla tarımla ilgili veterinerlik, hayvan sağlığı, bitki sağlığı. Dolayısıyla, söylenecek sözlerimiz vardır. Bu vesileyle birkaç hususu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2006 yılında, Hükûmetinize nasip oldu, bir Tarım Kanunu çıkardınız. Daha önceki dönemlerde de buna dair hazırlıklar vardı ancak bu döneme nasip oldu. Tabii ki bir ülkenin Tarım Kanunu’nun olması çok önemli. Kanunu olmayan bir tarım, doğrusu çok doğru bir uygulama olmayacaktır.

Kanun çıkarmak tabii ki güzel bir şey ama kanunun maddelerini uygulamak daha güzel bir şey. Bu kanunla ilgili tarıma yapılacak destekler hususunda, “millî gelirin yüzde1’ini her yıl tarıma ayrılacak destekler” olarak belirlediniz. 2006’dan itibaren 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında yapılan bütçelerde tarıma ayrılan destek ne yazık ki yüzde 1’in altında, yüzde yarım seviyesinde. Dolayısıyla üreticilerimizin, çiftçilerimizin, her yıl Hükûmetinizden -millî gelirin- yüzde yarımı seviyesinde alacaklı konumda olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ayçiçeğine, kanolaya, soyaya prim desteği veriliyor, yağlı tohumlar desteği. Türkiye için çok önemli çünkü ciddi hâlde ithalatla bu eksikliği gideriliyor. Yaklaşık, yağlı tohumlara, bitkisel yağlara bir yılda 3 milyar dolar seviyesinde bir ödeme yapılıyor. Dolayısıyla, verilen primlerin ülke içerisinde üretimin arttırılmasına yönelik olması lazım ama gelin görün ki bu primler üretici için kâfi gelmiyor.

Ayçiçeğiyle ilgili söylemek istiyorum: 2008 yılında 85 kuruş ortalama fiyatla üretici ürününü sattı, 18,9 kuruş da bir prim verildi. Malumunuz, bu 20 kuruştu ama bunun bir azaltılması söz konusu oldu bütçede, kanunda görüşürken. Toplamda 103,9 kuruşa tekabül etti üreticinin bir yıldaki kilogram geliri.

2009 yılı ürünü için 75 kuruş artı 21 kuruş prim ödeniyor -ödendi bugünlerde- 96 kuruşa tekabül ediyor. Yani bir yıl önce 103,9 kuruş, devam eden yılda 96 kuruş. Ürün fiyatı aşağıda tekabül ederken ürünün maliyetiyle ilgili girdilerin ne derece arttığını bizler biliyoruz.

Geçen haftalarda buğday fiyatı açıklandı, Toprak Mahsulleri alım fiyatı. Edirne’yle ilgili, bölgemle ilgili söylemek istiyorum, 52 kuruş artı 5 kuruş da prim verilecek 57 kuruşa tekabül ediyor. Ancak maliyetler -Edirne Ziraat Odası Başkanlığından aldım- 66 kuruş 1 kilogram buğdayın maliyeti diye tespit edildi. Dolayısıyla, bu maliyetlerin altında bir gelir elde edecek üretici; bunun altından kalkması mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, üreticinin temel sorunu pahalıya üretmek yani üretici bu tarımsal faaliyetini sürdürürken ne yazık ki pahalı ürettiği için kazanamıyor. Bakınız üretim girdilerinin içerisinde bulunan özel tüketim vergisi ve KDV’nin kaldırılması hâlinde üreticinin mutlaka daha fazla tarımla ilgileneceğini, toprağını, tarlasını daha fazla işleyeceğini… Dolayısıyla, hem verim anlamında tarımsal verim artacak, tarımsal kalite artacak ve dolayısıyla millî gelir artacak, sanıyorum bu sayede vazgeçilecek vergiler toplamından daha fazla bir ulusal kazanç elde edilecektir. Dolayısıyla, üreticiye yapılacak destekler çok önemlidir.

Havza modelini dün soru sararken Sayın Bakana burada ifade etmiştim, özellikle Edirne’yle ilgili havza modelinin de fiilen başladığını ifade ettiler. Ben genel olarak havza modelinin… Türkiye’de otuz bölgede bu faaliyet sürdürülecek. Edirne’yle ilgili ayçiçeği veya bitkisel yağlar, yağlı tohumlara verilecek destekleri düşündüğümüzde buğday ekmek zorunda kalan üretici…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uslu, buyurun efendim.

CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Yani münavebeli ekim olduğu için -önümüzdeki yılları kastederek söylüyorum- bir yıl buğday bir yıl ayçiçeği ekecek. Dolayısıyla, buğday ektiği yıllarda, mecburen ekmek zorunda kaldığı yıllarda, bu primden istifade edemeyecek mi? Bu bir soru olarak aklımda duruyor doğrusu.

Değerli milletvekilleri, son olarak, dün de ifade etmeye çalışmıştım, Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde hayvancılıkla ilgili on altı ile verilen hayvancılık desteği Türkiye’nin diğer illerine neden verilmiyor? Bu bölgede hayvancılık yapan üreticilerimiz bundan mahrum olduğunu, yoksun olduğunu düşünüyorlar. Özellikle tarımın olmazsa olmazı hayvancılıktır. Bu anlamda desteğin verilmesi çok önem teşkil etmektedir.

Önergemize destek bekliyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı’nın 30. maddesinin 1. fıkrasının sonuna “Esnaf ve Sanatkar Siciline kayıtlı işletmeler kayıt işlemine tabiidir.” cümlesinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                     Mehmet Ali Susam (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Susam, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önergeyle ilgili olarak görüşlerimizi sizlerle paylaşacağım.

30’uncu maddeyi bir okumak istiyorum. 30’uncu maddenin tanımı şu: Şu an Bakanlık 30’uncu madde kapsamında gıda ve yem işletmelerinde iki türlü uygulama yapıyor. Bir işletmenin açılabilmesi için önce Bakanlıktan onay alıyorsunuz. Bir kısım işletmeler onaya tabi işletmeler, bir kısım işletmeler de kayıt sistemine tabi işletmeler. Bu işletmeler, Bakanlık onayı gerekmeden açıldıklarından sonra da bilgilerini Bakanlıkla paylaşıp kayıt sistemine dâhil olan işletmeler.

Şimdi, bu kanun çok geniş kesimi ilgilendiren ve gerçekten ülkemizde gıda güvenliği, yem, hayvancılık, bitkisel ve hayvansal gıdalar dâhil çok geniş bir alanda bir kanun tasarısı. Bu tasarıyı, Bakanlık, Avrupa Birliğinin talepleri doğrultusunda da, çok zorlama olmamasına rağmen, bir düzenleme olarak önümüze getirdi. Bunu getirirken daha çok bir çeviri niteliğinde kanun hâline geldi. Sosyal ortaklarla paylaşmak, akademik ve ekonomik meslek odalarıyla paylaşarak ve bu yükü, aldığı yükü hafifletebilecek bir dayanışma içerisine girmeyi bu kanunda yapmadı. Bakınız, her kanun maddesinde, sonunda şu yazıyor: “Bu kanunun uygulanmasıyla ilgili yönetmelikleri Bakanlık hazırlar ve uygular.” Bu kadar geniş alanda, bu kadar yönetmelikleri yapmayı tek başına Bakanlığın üstüne alması, bu kanunun uygulanması ve hayata geçmesi açısından çok doğru bir yöntem değildir Sayın Bakan. Bu konuda, bu kanunun yönetmelikleri dâhil her aşamasını bu işin paydaşlarıyla, sosyal ortaklarıyla, ilgili kurumlarla paylaşarak bir yönetmelik yapmak durumunda olmalısınız. Bunu böyle yaparsanız, zaten dört tane ayrı kanunda olması gereken kanunu tek kanun içerisine sığdırmaya çalıştınız ve bu çalıştırdığınız bu nokta itibarıyla da, işleyişi olmayacak, sadece kâğıt üzerinde kalan ve ciddi şekilde, uygulamak istenildiği zamanda da çok geniş kapsamın uygulamada çok farklı uygulamaları ve çok mağdurları doğacaktır.

3’üncü maddede, tanımlamalarda söylemiştim “Gıda işletmelerini dörde bölün.” diye; imalatçılar, satışçılar, toplu tüketimciler ve depolamacılar şeklinde farklı farklı alanlara getirin ki uygulamalarda sorun yaşanmasın. Örneğin tek maddede tanımladığınız gıda işletmelerine vereceğiniz cezada, küçücük bir gıda işletmesine uygulayacağınız ceza ile yüzlerce, binlerce insan çalıştıran fabrikaya uygulayacağınız ceza aynı. Böyle bir noktada, birinin işletmesinden, işletme sermayesinden fazla ceza uygulayacaksınız, birine de dişine dokunmayacak bir cezayla geçiştireceksiniz. Onun için bu kanunda da diyorum ki, kayıt sistemine tabi olacak işletmelerin yüzde 100’ü esnaf sanatkâr sicil kaydına tabi işletmelerdir yani küçük işletmelerdir; yanında az sayıda insan çalışan, KOBİ’lerin mikro ve küçük işletme dediğimiz kesimleridir. Bu kesimleri bu kanunda bir onay sistemine tabi tutmak yerine kayıt işlemi içerisine alabilecek bir uygulamayı göstermek için maddenin sonuna “Esnaf sanatkâr sicil sistemine tabi olanlar kayıt sistemine dâhil olur.” diye belirtin diyoruz.

Değerli arkadaşlar, esnaf ve sanatkârın içinde bulunduğu koşullarda ciddi bir şekilde de sahipsiz bırakılmasına kimsenin göz yummaması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle, sizler belki bürokratik olarak, oturduğunuz yerde “Ne var canım, gıda güvenliği açısından herkes her türlü yasal yaptırıma muhatap olacaktır.” diyebilirsiniz ama siz hiç bir küçük işletme çalıştırdınız mı? Küçük işletmeye giren bir denetim elemanının o insan üzerinde oluşturduğu baskıyı hiç üzerinizde hissettiniz mi? O uygulama içerisinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) - …o işletmenin çektiği sıkıntıyı, acıyı hiç yüreğinizde hissetiniz mi? Onun için bu insanlara bürokratik engeller ve eğitim yapmak yerine sadece cezai bir yaklaşımla onları canından bezdiren bir anlayışa gitmememiz lazım. Onun için bu önergelerde hep şunu yapmaya özen gösterdim: Sayın Bakana ve Bakanlık bürokrasisine yol gösteren, bu işin pratiğinde olmuş bir insan olarak doğrunun nasıl olacağını önergelerle verdik. Ama sizin bir anlayışınız var muhalefet söylediği zaman biz zaten yapmayız, ondan dolayı da her getirdiğimiz önergeye içeriğine bakmadan ret veriyorsunuz. Buna da o anlayışla ret verirseniz canınız sağ olsun ama bunu dinleyen, izleyen insanlar sizin bu yaklaşımınızın kendilerine hayırlı olmadığının farkına vardılar.

Bu anlayışla, önergeme tekrar destek istiyorum, huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Susam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

31’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin 10 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(10) Bakanlık, bu Kanun kapsamındaki yetki ve görevler ile cezai yaptırımların uygulanması dahil hiçbirini devredemez. Görev ve yetkiler ile ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, gerçek kişiler, özel hukuk tüzel kişileri, birlikler, kooperatifler, vakıf ve üniversiteler ile işbirliği yapabilir.

 

Prof. Dr. Zeki Ertugay

Emin Haluk Ayhan

 

Erzurum

Denizli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ertugay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu 31’inci maddenin (10)’uncu fıkrasıyla ilgili önergemiz zaten metinden de anlaşılacağı gibi denetim yetkisinin devredilmesiyle ilgili. Bu yasada denetim yetkisi özel kuruluşlara devredilmektedir. Bunun biz sakıncalı olduğu kanaatindeyiz. Komisyonda da defalarca dile getirdik, şahsen ben de çok üzerinde durdum. Türkiye’de bağımsız bir gıda otoritesi oluşturulmalıdır. Maalesef bu yasayla böyle bir şey oluşturulmuyor ancak hiç değilse denetim yetkisinin özel kuruluşlara devredilmesinden vazgeçin çünkü denetim yetkisinin olduğu yerde ceza da olmalıdır. Özel kuruluşlara ceza verdiremeyeceğinize göre ki yasada da denetim yetkisi başkasında, devrettiniz, ceza verme yetkisi yine Bakanlıkta kalıyor; bu bir tenakuz oluşturuyor. Bu bakımdan, bu önergeyi dikkate almanızı özellikle istirham ediyoruz grup olarak.

Değerli milletvekilleri, dün de burada ifade ettim, Sayın Bakan tesadüfen yoktu. Sayın Bakana iki tane sorum var: Birincisi, hayvan ithalatı üzerine gelinen noktayı Türk hayvancılığında bir dönüm noktası, vahim bir noktaya gelmesi itibarıyla dikkatleri çok çektik, üzerinde çok durduk. Bu ithalat ne zaman bitecek? Bize bir zaman verebilir mi? Yani zorluğunu, hayvan ithalatının başka ürün ithalatına benzemediğini gerekçeleriyle de daha önce ifade etmiştim. Eğer böyle giderse, bu ithalat biraz daha uzun sürerse korkarım ki çok yakın zamanda, çok önemli bir millî varlığımız olan meralarımızı da hayvan getirdiğimiz, ne idiği belirsiz kasaplık hayvan getirdiğimiz yerlere kiralamak zorunda kalırsınız. Bu bakımdan, bu yanlıştan vazgeçmeniz noktasında tekrar ikazımı yeniliyorum ve bu konuda da Sayın Bakandan bir cevap bekliyorum.

Bir diğer sorum şu: Bakan Bey, zaman zaman Mecliste birtakım rakamlar veriyor, aramızda da birtakım problemler çıkıyor. Ancak ben anlıyorum ki Sayın Bakanın elinde sağlıklı birtakım rakamlar yok. Neden? Çünkü elimizde sağlıklı bir kayıt sistemi yok. Ben, Sayın Bakana, 57’nci Hükûmet döneminde hayata geçirilen TÜRKVET hayvan kayıt sistemini niye işletmediğini sormak istiyorum. Çünkü bu ciddi bir kayıt sistemi. Bunun işletilebilmesi, bugüne kadar belki bu krizin önceden öngörülmesine de imkân hazırlardı çünkü sağlıklı bir sistemdir. Bakın, burada iktidar partisi yetkilileri zaman zaman birtakım rakamlar veriyorlar, Sayın Bakan da verdi. Dün burada bir sözcü söyledi, 2 milyon civarında Türkiye’de suni tohumlama yapılıyor. Sayın Bakan da ifade etti: “2002’de biz başlarken aşağı yukarı 650 bin suni tohumlama yaptık.”

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 624.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Şimdi, o tarihte 1,7 milyona yakın dişi hayvan vardı ve bunlardan ön soy kütüğüne kayıtlı hayvan sayısı 785 bin civarında. Hükûmete geldiğinizden bugüne kadar, bu dediğiniz rakamlara da suni tohumlama yapılarak gelindiyse, bugün bir hesaba göre 20 milyon baş hayvanın elimizde olması lazımdı ve bunun yüzde 50’si erkek, yüzde 50’si dişi olarak değerlendirildiğine göre erkeklerin bir kısmının tamamının besiye alındığını, kesildiğini, dişilerin bir kısmının da ölüm nedeniyle ve kesimden dolayı üretim dışı kaldığını hesaplarsanız, yaklaşık 7 milyon dişi hayvanımızın olması lazım.

Yine sizin rakamlarınızı veriyorum, 3,2 milyon dişi hayvanımızın olduğunu söylüyorsunuz Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Daha fazla, 5,5.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Bu 3,8 milyon dişi hayvan nerede? Bunu lütfen burada bir açıklayın. Ben size söyleyeyim. Böyle bir hayvan yok. Çünkü sizin suni tohumlama olarak esas aldığınız kayıtlar sakat ve Türkiye’de gerçekten böyle bir, bu kadar başarılı bir suni tohumlama yapılmamaktadır. Özellikle suni tohumlama yetkisi özele devredildikten sonra, kesime gitmiş birtakım hayvanlarda suni tohumlama yapılmış gibi gösterilmektedir. Lütfen bunu… Bu aldatmacanın zararını önce Bakanlık ve Türk milleti çekiyor. Bu hesabı da bu millete siz vereceksiniz Sayın Bakan. O bakımdan, bu sistemi bir gözden geçirin ve doğru bir değerlendirme içerisine girin diye ifade ediyorum.

Bir husus da şu: Özellikle Erzurum hayvancılık bölgesi. Küçük aile işletmelerinin yegâne kaynağı, üç beş tane yaptığı besidir. Yine belli ölçekte, orta ölçekli işletmeler de var. TAR-ET diye bir uygulamanız vardı. Dün Erzurum’dan, bu kanun burada görüşülürken birçok telefon geldi. Aşağı yukarı on yıllık bir proje, bir nevi sözleşmeli besicilik gibi. Bu projenin üç ayağı var; tarım kredi, Ziraat Bankası, bir de Et ve Balık Kurumu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – On yıllık değil, üç yıllık proje.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Bir umut yaratan bir projeydi. Aşağı yukarı yirmi sekiz ilde uygulanıyor. Kesim başına, kilogram başına bir prim de, önce 1 lira, daha sonra 1,5 lira bir prim de öngörülüyordu. Bu askıya alınmış yani birçok vatandaş ne yaptığını bilemez hâlde. Yani “Biz buna umut bağladık, götürüyoruz hayvanımızı almıyorlar, alsalar paramızı alamıyoruz.” gibi büyük bir tenakuz ve sıkıntı içindeler. Sayın Bakanın bu konuda tatmin edici bir açıklama yapmasında yarar görüyorum.

Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, bir konuyu daha yüce heyetinizin dikkatine sunacağım. Bundan sonraki önergelerde de pek konuşmaya niyetimiz yok. Tolerans tanır, bir dakika daha verirseniz bu son görüşümü de açıklamak istiyorum.

Dün burada ifade ettim, Sayın Bakan salonda yoktu. Türkiye’de 2002 yılında, İktidarınız başladığı anda, bir doğrudan gelir sistemi vardı. Yeni yöntemler gereği, üretimle ilişkili destekleme modeline geçilmesinden dolayı yeni bir destekleme modeli getirdiniz, doğru. O günün şartlarında da o model çok doğruydu ve Türkiye’de uygun bir modeldi çünkü doğrudan gelir desteği daha çok küçük işletmeleri ilgilendirir. Türkiye’deki işletmelerin çok önemli bir kısmı küçük aile işletmeleridir. O günün fiyatlarıyla dönüm başına 16 milyon doğrudan gelir desteği veriliyordu. Şimdi, 16 milyonu enflasyona oranladığınız zaman, bugün eğer o desteğe devam edilseydi bu rakamın 32-33 milyon olması gerekiyordu.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 16’ya biz çıkardık.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Efendim?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 16’ya biz çıkardık.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Hayır, 2002 yılında o öngörülmüştü. Son 13 milyondu, 16 milyon olarak öngörülmüştü ve o, enflasyon nispetinde de artırılıyordu. Daha önce, ilk çıkarıldığı zaman da 10 milyondu yani o, artırıla artırıla geldi Sayın Bakan, yanıltmayın, 16 milyondu, 2002’deki rakam bu.

Şimdi, siz birçok destek verdiniz. Dün de burada sözcünüz söylüyor, işte, gübre desteği, ilaç desteği, efendime söyleyeyim mazot desteği… Toplam destekleme miktarınız -hesaba kaleme vurduk- dönüm başına 28 milyon 80 kuruş ediyor. Yani şu anda destekleme miktarı bakımından 2002’nin gerisindesiniz Sayın Bakan, kimseyi yanıltmayın. Yani destekleri 10’a, 20’ye, 50’ye, 100’e bölerek dağıttığınız zaman eğer milleti aldattığınızı, kandırdığınızı veya çok hizmet yaptığınız kanaatini uyandırdığınızı zannediyorsanız inanın yanılıyorsunuz. Dolayısıyla, bu desteklemede Türk çiftçisi aldatılmaktadır, bunu tekrar ifade ediyorum.

Kendi çıkardığınız yasaya kendiniz uymuyorsunuz. Türkiye’nin bugünkü gayrisafi yurt içi hasılası 950 milyar TL’dir. Kendi çıkardığınız yasaya göre yüzde 1 yani 9,5 milyar TL gelir desteği vermeniz lazım. Gelin, bu desteği ne kadar verdiğinizi burada bir defa daha lütfen söyleyin.

Türkiye’de ekilebilir alanın 2 milyon hektarın üzerinde azalması, sadece buğday alanının -son fiyatlarla da ortaya çıktı- aşağı yukarı 9 milyon hektardan 7,5 milyon hektara düşmesi -1,5 milyon hektar azalması- ve bu toprakların terk edilmesi asla sebepsiz değildir. Bu yanlış politikanızdan, nüfus azaltma politikasına göz yummadan bunu artı kazanç gibi kabul etme düşüncenizden lütfen vazgeçin diyor, bu yasanın bütün eksikliklerine rağmen umarım birtakım şeyleri… Bundan sonra saat artık geç, bu kanunun bizim dediğimiz doğrultuda düzeltilmesi, dikkate alınması biraz zor görünüyor ama bu hâliyle de olsa hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Komisyonun bir düzeltme talebi vardır, buyurun.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda Ek (1) ve (2) sayılı listelere yapılan atıfların kanun yapım tekniğine göre uygun hâle getirilmesi için “Ek-1” ve “Ek-2” şeklinde düzeltilmesini Genel Kurulun bilgilerine arz ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gerekli notlar alınmıştır, düzeltmeler yapılacaktır.

Komisyon Başkanının talep ettiği düzeltmeler, tashihler istikametinde 31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

32’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 32. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “bir ya da birkaçını” ibaresinin “uygun olanlarını” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Abdülkadir Akcan

Hakan Coşkun

Metin Ergun

 

Afyonkarahisar

Osmaniye

Muğla

 

Mehmet Şandır

Hüseyin Yıldız

Mümin İnan

 

Mersin

Antalya

Niğde

 

Mehmet Akif Paksoy

Muharrem Varlı

 

 

Kahramanmaraş

Adana

 

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 32’nci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, tarım, milletimizin tarihinde satır başı olmayı her dönemde hak etmesine rağmen bir türlü hak ettiği yeri alamamıştır. Tarım meselesi, milletimizin ekmek meselesi, açlık tokluk meselesi, çocuğumuza verebildiğimiz bir bardak süt meselesidir. Siyasi iktidarın ithal ikameci politikaları Türkiye’yi bir zamanların meşhur söylemi “onlar ortak, biz pazar” konumuna düşürmüştür. Parası olanın düdüğü çaldığı bu politikalar sonucu esnafımız yok olma noktasına gelmiş, sanayici zor durumda kalmış, tarım ve hayvancılık sektörü ise can çekişir hâle gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün çuvalımızda unumuz olduğu için bize buğday satanlar var, inanın, yarın çuvalımızda unumuz kalmadığı zaman buğday satanlar da kalmayacaktır. Sekiz yıldır iktidarda bulunan AKP Hükûmeti, çiftçi ve köylüyü tamamen yok saymış ve ezmiş, çiftçilerimiz üretemez duruma gelmiş, faiz borçlarından dolayı hapse atılan çiftçilerin, intihar eden üreticilerin sayısı çığ gibi artmıştır. Bir AKP sözcüsünün, eskiden köylerinde icra arabalarının çarpıştığına, şimdi bunların sona erdiğine dair sözlerini sizler gibi ben de gülerek izledim. Özellikle Sayın Koyuncu’ya ve yüce heyetinize sorduğum bir soru önergesine Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’ın verdiği 1 Haziran tarihli cevabı sunuyorum: “Kıymetli arkadaşlar, kamu ve özel bankalarca tarım kesimine kullandırılan yaklaşık 16 milyon TL kredinin yaklaşık 1 milyon TL’si takipteki kredidir. Yani her 16 çiftçimizden en az 1 tanesi ya icrada veya icra, kapısını çalmak üzeredir. Şu an 36.418 tarım kredi kooperatifi ortağı hakkında icra takibi başlatılmış bulunmaktadır.” İsteyen arkadaşımız varsa Sayın Babacan’ın cevabını kendilerine takdim edebilirim.

Bu İktidar döneminde, tarlasını süremeyen, hayvan barınağını boş bırakma mecburiyetinde kalan köylülerimizin, dünyanın en pahalı mazotunu, elektriğini, gübresini, tohumunu ve ilacını kullanmak zorunda kalan çiftçilerimizin, bin bir zorlukla ürettiği hububatını, narenciyesini, meyve-sebzesini haksız ithalat ve kaçak girişler nedeniyle satamayan çiftçilerimizin, ineğinin sütünü değer fiyatıyla satamayıp göle döken analarımızın, ahırda beslediği sığırını ve koyununu kaçak hayvan ve etten dolayı pazara indiremeyen, şimdi de ithalat sopasıyla yok edilmeye çalışılan besicilerimizin, tarlasını ekmek için tohum ve gübre bulamayan, yabancı tohum kartellerine mahkûm bırakılan çiftçilerimizin anası ağlamıştır. Kısaca, Türkiye çiftçisi, üretemeyen, esnafı kazanamayan, sanayicisi perişan olan, buna karşın, çıkarcı ve yandaşların bayram yaptığı bir ülke hâline gelmiştir.

AKP, 2002 ve sonraki seçimlerde, diğer alanlarda olduğu gibi tarım alanında da pek çok vaatlerde bulunarak oy toplamıştır. Ancak, bunların pek çoğunu katiyen yerine getirmediği gibi, tarımın genel durumu daha da kötüye gitmiştir. Bu kürsülerden, birtakım istatistik oyunlarıyla, abartılı rakamlarla, her ne kadar “Şöyle hizmet yaptık, böyle hizmet yaptık.” deseniz de milletimiz gerçeğin tamamen farkındadır. Millete yutturduğunuz zokalar bini aşmıştır. AKP Hükûmetinin asıl amacının bu ülkenin refah ve mutluluğu olmayıp her geçen yoksulluğa mahkûm ettiği insanlarımızın bu çaresizliğini sadakalarla oya tahvil etmek olduğu iyice anlaşılmıştır.

Bu Hükûmet, 2005-2013 dönemi için, kültür ırkı sağmal inek sayısını 4,6 milyon baştan 6 milyon başa, çiğ süt üretimini 10 milyon tondan 23 milyon tona, kişi başına süt ve süt ürünleri tüketimini yılda toplam 150 kilogramdan 250 kilograma, sanayide işlenen süt oranını yüzde 20’den yüzde 80’in üzerine çıkartacağını kamuoyuna açıklamıştı. Yetmedi, kırmızı et üretimi 800 bin tondan 1,3 milyon tona, kişi başına kırmızı et tüketimi 10 kilogramdan 16 kilograma çıkarılacaktı. Yem bitkileri ekim alanı 1,2 milyon hektardan 4 milyon hektara, ot üretimi 23 milyon tondan 70 milyon tona yükseltilecekti. Hükûmet, geçen sürede, belirtilen hedeflere ulaşmak şöyle dursun, çoğu bakımdan, 2002 yılı Kasım ayında Milliyetçi Hareket Partisinden devir aldıkları tablonun bile çok gerisine götürmüş, gelinen nokta et ithalatı olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Bu vesileyle, sözlerime son verirken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

33’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 33. maddesinin;

1. fıkrasının ilk cümlesine “Gerçek ve” ibaresinden sonra gelmek üzere “Özel Hukuk” kelimelerinin eklenmesini,

1. fıkrasının (b) bendine ilk cümleden sonra gelmek üzere “Uluslararası bilimsel kriterlere ve/veya referans standartlara uygun olarak laboratuvarın faaliyet konularına göre Bakanlıkça hazırlanan yönetmelikte belirlenir.” cümlesinin eklenmesini,

2. fıkrasının “Laboratuvarlar, yetki verilen faaliyetler ve analizler kapsamında Bakanlıkça denetlenir. Diğer proje ve AR-GE çalışmaları denetim kapsamı dışındadır.” şeklinde değiştirilmesini,

3. fıkrasının ikinci cümlesindeki “veya” ibaresinden sonra gelmek üzere “yurt dışı temsilciliği olan ile doğrudan” ibaresinin eklenmesini,

7. fıkrasının başına “Laboratuvar konseyinin görüşleri alınarak” ibaresinin eklenmesini, arz ve teklif ederiz.

 

Abdülkadir Akcan

Muharrem Varlı

Ahmet Orhan

 

Afyonkarahisar

Adana

Manisa

 

Hakan Coşkun

Metin Ergun

Mehmet Akif Paksoy

 

Osmaniye

Muğla

Kahramanmaraş

 

Mehmet Şandır

Mümin İnan

 

 

Mersin

Niğde

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan eklemelerle konu daha anlaşılır, kanun kapsamı daha etkin uygulanabilir hâle gelmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

34’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 34’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının son cümlesindeki “Bu Kanuna” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Biyogüvenlik Kanuna” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Beytullah Asil

Yılmaz Tankut

Reşat Doğru

 

Eskişehir

Adana

Tokat

 

İsmet Büyükataman

Mehmet Şandır

Mehmet Akif Paksoy

 

Bursa

Mersin

Kahramanmaraş

 

 

Oktay Vural

 

 

 

İzmir

 

                       

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Sayın Şandır, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu kanun kapsamında anılmayan, ancak gerek biyogüvenlik ve gerekse insan sağlığı açısından tüketimi sakıncalı olan GDO’lu ürünlerin ülkeye sokulması, sırf burada anılmadığı için söz konusu edilememektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

35’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 35 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Emin Haluk Ayhan

Ahmet Orhan

 

Konya

Denizli

Manisa

 

Recep Taner

Metin Ergun

Mustafa Enöz

 

Aydın

Muğla

Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şandır, gerekçeyi mi okutayım?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Resmi kontroller sosyal devlet anlayışı içinde merkezi hükümetin yapması gereken görevlerinden biridir ve Devlet olmanın gereğidir. Bu bağlamda, denetim ve kontrol hizmetlerin etkin ve yaygın şekilde devlet eliyle yerine getirilmesi gerekmektedir.

Ülkemizde gıda satış ve toplu tüketim yeri sahibi olan esnaf, sanatkâr ve tacirlerimiz; zaten zor şartlar altında ayakta kalma mücadelesi verirlerken, bir de devletimizin denetim ve kontrol hizmeti adı altında bu işyerlerimizden ücret alacak olması, sosyal adalet ilkelerine aykırı tutum ve davranıştır.

Önerge ile resmi kontroller karşılığı ücret alınmasına dair hükümlerin madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

36’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

37’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

39’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun tasarısına 39. Maddesinin 1. Fıkrasının (k) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

(l) “18. Maddenin 8. Fıkrasında belirtilen, Bakanlıkça belirlenen üretim koşullarına ve onaya esas dosyadaki ürün standartlarına uymadığı tespit edilen ve hatalı sayılan bitki koruma ürünlerinden olumsuz etkilenen çiftçilerin zararlarını onay sahibi tazmin etmekle yükümlüdür.”

 

Alim Işık

Hakan Coşkun

Yılmaz Tankut

 

Kütahya

Osmaniye

Adana

 

Metin Ergun

Mümin İnan

M. Akif Paksoy

 

Muğla

Niğde

Kahramanmaraş

 

Mehmet Şandır

Abdülkadir Akcan

Muharrem Varlı

 

Mersin

Afyonkarahisar

Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Ortaya çıkabilecek olumsuzluktan etkilenebilecek çiftçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

40’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

42’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 42’inci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesi sonunda yer alan “kontrol görevlisi” ibaresinden önce gelmek üzere “resmi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasan Özdemir

Beytullah Asil

Akif Akkuş

 

Gaziantep

Eskişehir

Mersin

 

Yılmaz Tankut

Ahmet Duran Bulut

Mustafa Enöz

 

Adana

Balıkesir

Manisa

 

Mehmet Akif Paksoy

Oktay Vural

 

 

Kahramanmaraş

İzmir

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı’nın 42. maddesine aşağıdaki metnin 1. fıkra olarak eklenmesini ve mevcut fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

“(1) Bu kanunda belirlenen idari para cezaları Esnaf ve Sanatkâr Siciline kayıtlı işletmelere yüzde 50 indirimli olarak uygulanır.”

 

Ensar Öğüt

Vahap Seçer

Mehmet Ali Susam

 

Ardahan

Mersin

İzmir

 

Osman Kaptan

Mevlüt Coşkuner

Ramazan Kerim Özkan

 

Antalya

Isparta

Burdur

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız Sayın Seçer?

VAHAP SEÇER (Mersin) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun tasarısının 42’nci maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, dün de Türk tarımı burada geniş bir şekilde tartışıldı, hem iktidar milletvekilleri hem muhalefet milletvekilleri bu konudaki görüşlerini açıkladılar. Dün iktidar partisine mensup bir arkadaşımız 2001 yılı desteklemeleriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu, o dönemde birçok desteklemenin, gübre desteklerinin, yem desteklemelerinin, buna benzer birtakım tarımsal desteklerin o dönemlerde ortadan kaldırıldığını ifade ettiler ve 2002’den sonra AK PARTİ İktidarı dönemlerinde tekrar bu desteklerin hayata geçirildiğinden bahsettiler.

Tabii, o dönemleri hatırlayınız, Türkiye’de yaşanan önemli bir ekonomik kriz, artık ekonominin varlığından değil yokluğundan bahsedildiği, yani yerle yeksan olduğu bir dönemi tartışıyoruz. O dönemde alınan ciddi ekonomik tedbirler var, mali tedbirler var. Elbette ki o dönemlerde alınan kararlar o döneme münhasır kararlardır, genel anlamda bir değerlendirme yapmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Eğer genel anlamda bir değerlendirme yapacak olursak bunda yanılgıya düşeriz.

Hatırlayınız, geçtiğimiz yıl, 2009 bütçesini yaparken merkezî bütçede tarım desteklerinin miktarı yaklaşık olarak 5,5 katrilyon liraydı eski parayla ama ekonomik kriz dayanak gösterilerek yüzde 11 kesintiye gidildi tarımsal desteklerde. Dolayısıyla 2001’le genel anlamda tarımsal desteklemelerin mukayesesini yapmak doğru değil, eğer yapacak olursak 2009’u da değerlendirmemiz lazım, o tarımsal desteklerde yapılan yüzde 10 kesintiyle ilgili tedbiri de burada eleştirmek durumundayız.

Ayrıca, tarımsal desteklerin, buraya çıkan iktidara mensup vekil arkadaşlarım ya da Sayın Bakan, sürekli 2002’de verilen destek miktarının 1,8 katrilyon ama bugün 2010 yılında bu destekleme miktarının 5,5 katrilyon seviyelerine çıktığını söylüyorlar. Ancak tabii, bu değerlendirmeyi gayrisafi millî hasılaya oranla yapmak lazım. 2002 yılında Türkiye’nin gayrisafi millî hasılası 230 milyar dolar, bu da yaklaşık olarak bugünkü parayla 350 milyar lira. 2009 yılında -geçtiğimiz yıl- Türkiye’nin gayrisafi millî hasılası 617 milyar dolar, yani yaklaşık olarak 953 milyar lira civarında.

Mukayeseyi yaptığınız zaman, 2002 yılında o kriz dönemine rağmen, yani ekonominin yerle yeksan olduğu dönemde verilen tarımsal desteklerin gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 5’in biraz üzerine çıkıyor ama bugün, 2009 yılında ekonominin gayet iyi olduğu söylemlerinin içerisinde dahi yüzde 5’i dahi bulmuyor. Dolayısıyla, sadece rakamlarla o dönem ile bu dönemi, yani 2002 ile 2010 yılını mukayese etmenin doğru olmadığını düşünüyorum.

Ayrıca, yine bir argümanları var iktidarın, Tarım Kredi faiz oranları biz iktidara geldiğimizde yüzde 58, yüzde 60 civarlarında ama bugün yüzde 7, yüzde 8 civarlarında olduğundan bahsediyorlar. Tabii, bunlar yanıltıcı bilgilerdir çünkü mukayeseyi sadece Tarım Kredi Kooperatiflerinin o dönemdeki faiz oranıyla bu dönemdeki faiz oranını mukayese ederseniz bir yanlışa düşmüş olursunuz.

Bir de o dönemki normal kredi faiz oranlarının ya da mevduat faiz oranlarının ya da bir gecelik faiz oranlarıyla bugünkü kredi faiz oranlarını ya da mevduat faiz oranlarını değerlendirmek lazım. O dönemde yüzde 58, yüzde 60 seviyelerinde olan tarımsal kredi faizlerini ticari kredilerle mukayese ettiğiniz zaman, o zaman da ticari kredilerin oranı yüzde 80’ler civarındaydı, yüzde 70’ler civarındaydı ama bugün ticari krediler yıllık yüzde 8 seviyelerine düşmüş durumda. Bunlar yanıltıcı bilgilerdir.

Değerli arkadaşlarım, dün Sayın Bakana Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili raporda geçen birtakım iddiaları burada açıkladım. Kendisi bu konunun Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu dosyaya takipsizlik kararı verildiğini söyledi. Daha sonra ben yine kürsüde söz aldım ve kendisine acaba bu konuda Cumhuriyet Başsavcılığına soruşturma izni verip vermediğini sordum ama kendisi bana bir yanıt vermedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Atatürk Orman Çiftçiliğinin Tarım Bakanlığı tarafından Gazi Üniversitesi Hastanesine tahsis edilen alanların bir kısmına konut yapıldığını, rezidans yapıldığını yani tahsis amacının dışında -orada tahsis amacı, orada hastane yapılsın, üniversiteye sosyal tesis yapılsın, üniversiteye katkı sağlansın amacıyla verilen o arazileri- iktidara yakın iki tane inşaat şirketine konut yapmak üzere verildiğini buradan kendisine sordum. Bu konunun da Sayıştayda incelendiğini söyledim ama bu konuyla ilgili bana cevap vermedi. Ben bu konularla ilgili cevabını bekliyorum.

Önergemize destek vermenizi istiyor, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 42’inci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesi sonunda yer alan “kontrol görevlisi” ibaresinden önce gelmek üzere “resmi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                              Akif Akkuş (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Üzerinde tartıştığımız tasarının bazı bölümlerinde devletin kontrol yetkisinin özel sektöre devredilebileceğine dair hüküm ve atıflar bulunmaktadır. Eğer bu hüküm ve atıflar uygulamaya geçerse her kontrol görevlisi serbest rekabeti sıkıntıya sokacak duygusal yaklaşım sergileyebilir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

43’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

44’üncü maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 44’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “av hayvanları” ibaresinden önce gelmek üzere “domuz hariç” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Oktay Vural

Beytullah Asil

 

Mersin

İzmir

Eskişehir

 

Akif Akkuş

Prof. Dr. Abdülkadir Akcan

Ahmet Duran Bulut

 

Mersin

Afyonkarahisar

Balıkesir

 

Mustafa Enöz

Yılmaz Tankut

M. Akif Paksoy

 

Manisa

Adana

Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Dünyanın her yanında olduğu gibi ülkemizdeki yabani hayat süren domuz popülasyonunda da trişinella paraziti yaygın olarak bulunmaktadır. Bu durumda tüketimine izin verilecek domuz etinin miktarının az veya çok olması, sağlığını korumak zorunda olduğumuz insanımız veya turist misafirlerimizin sağlığını tehdit etmesini engellemez.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

45’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 45’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ilgili taraflara” ibaresinden önce gelmek üzere “kontrol görevleri hariç” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oktay Vural

Beytullah Asil

Akif Akkuş

 

İzmir

Eskişehir

Mersin

 

Yılmaz Tankut

Ahmet Duran Bulut

Mustafa Enöz

 

Adana

Balıkesir

Manisa

 

Reşat Doğru

M. Akif Paksoy

 

 

Tokat

Kahramanmaraş

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarı içerisinde yer alan kontrol hükümleri, devlet tarafından yürütülmesi ve zafiyete tahammülü olmayan hususlardır. Bu nedenle böyle görevler özel sektöre devredilmemelidir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.31

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

46’ncı maddenin üç fıkrası ayrı ayrı görüşülecektir.

Çerçeve 46’ncı maddenin 1’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çerçeve 46’ncı maddenin 2’nci fıkrasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çerçeve 46’ncı maddenin 3’üncü fıkrası üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Tasarının 46 ncı maddesinin geçici madde (3) de “(8) delegeye ek olarak her” den sonra gelmek üzere “(500) üye için” ibaresi yerine “(250) üye için” ibaresinin gelmesini arz ve talep ederiz.

 

R. Kerim Özkan

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Şevket Köse

 

Burdur

Malatya

Adıyaman

 

Vahap Seçer

Ergün Aydoğan

 

 

Mersin

Balıkesir

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 46’ncı maddesinin 3’üncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

(3) 9/3/1954 tarihli ve 6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının teşekkül tarzına ve göreceği işlere dair kanunun 27 inci maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

7. “Adalette temsiliyetin sağlanması adına, büyük kongreye iştirak etmek üzere, oda başkanları tabii delege kabul edilerek ilgili oda azalarından üye sayısı (100)’e kadar olanlar (4), üye sayısı (101-200) arasında olanlar (5), üye sayısı (201-400) arasında olanlar (6), üye sayısı (401-600) arasında olanlar (8), ayrıca (1000) den fazla üyesi olan odalardan (10) delegeye ek olarak her (500) üye için (1) delege ve aynı sayıda yedek seçmek.”

 

İbrahim Binici

Bengi Yıldız

Hasip Kaplan

 

Şanlıurfa

Batman

Şırnak

 

M. Nezir Karabaş

Sebahat Tuncel

Sırrı Sakık

 

Bitlis

İstanbul

Muş

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu değişiklik ile temsilde adaletin sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.41

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.51

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 46’ncı maddesinin 3’üncü fıkrası üzerinde verilen Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 Sıra Sayılı Tasarının 46 ncı maddesinin geçici madde (3) de “(8) delegeye ek olarak her” den sonra gelmek üzere “(500) üye için” ibaresi yerine “(250) üye için” ibaresinin gelmesini arz ve talep ederiz.

                                                                           Ramazan Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önergenin gerekçesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin 2006/143 Esas, 2009/98 Karar sayılı ve 25/6/2009 tarihli Kararı’yla 6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanun’un odaların büyük kongreye katılacak delege sayılarını belirleyen 27’nci maddesinin 7’nci bendi Anayasa’nın 135’inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edildiğinden, bu kararın 7/10/2009 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanıp karar gereği iptal edilen kanun bir yıl sonra yürürlüğe gireceğinden yasal boşluk oluşmasının önüne geçilmesi ve karar gereğinin yerine getirilmesi amacıyla 3’üncü fıkranın ihdas edilmesi gerekli kılınmıştır. Ancak bu kararla da temsilde adalet sağlanamamıştır.

Biraz önceki önerge, hiç olmazsa temsilde adaleti sağlama adına bir yaklaşım getiriyordu. O, oylarınızla kabul edilmedi. Sayın Bakan, nedendir bilmiyorum, buna yaklaşım göstermedi. Ancak, bizim verdiğimiz önergeyle de… Bu verdiğimiz önergeye birçok AKP’li milletvekili arkadaşımız destek veriyor ancak yine Bakanımız tarafından kabul görmedi. Orada 500 üye için 1 delege söyleniyor. Biz orada, temsilde adalete yaklaşma adına, bu da çözüm değil ama temsilde adalete yaklaşma adına 250 veteriner hekim üyenin 1 delegeyle temsil edilmesini talep ediyoruz. Bu konuda oylarınıza ihtiyacımız var. Bu konu bu şekilde geçerse bu konu yine Anayasa Mahkemesine veteriner hekim dernekleri tarafından götürülecek. Meslektaşlarımızla bunları paylaştık. Burada farklı bir şey yok. Kazanacağımız delege sayısı 7-8’dir. Kanun yapıyoruz. Bu konuda bir talep geldi, bu talebin… Yüce Meclisin, vereceği kararla, hiç olmazsa temsilde adaleti sağlama adına bir yaklaşım göstereceği inancındayım.

Bu duygularla yüce Meclise saygılar sunuyorum. Bu önergemizin kabulü yönünde desteklerinizi bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

46’ncı maddenin 3’üncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çerçeve 46’ncı maddeyi ekleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

47’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 47’nci maddesinin 6’ncı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Akif Akkuş

Beytullah Asil

 

Mersin

Mersin

Eskişehir

 

Ahmet Duran Bulut

Mustafa Enöz

Mehmet Akif Paksoy

 

Balıkesir

Manisa

Kahramanmaraş

 

Reşat Doğru

Yılmaz Tankut

Oktay Vural

 

Tokat

Adana

İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hâlen uygulamada bulunan ve 28.02.2001 tarihinde yürürlüğe girmiş 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu başarı ile yürütülmekte olup, hükümlerinin bu kanun ile birlikte ele alınmasına gerek yoktur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

48’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının 48. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “kanununda” ibarelerinin “kanununun” şeklinde değiştirilmesini ve cümle sonunun “bu kanun hükümlerine aykırılık taşıyan hükümleri kendi kanunlarında bu kanuna göre yeniden düzenlenir” şeklinde ifade edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Murat Özkan

Hakan Coşkun

Abdülkadir Akcan

 

Giresun

Osmaniye

Afyonkarahisar

 

D. Ali Torlak

Mehmet Şandır

Cemaleddin Uslu

 

İstanbul

Mersin

Edirne

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu kanunla getirilen hükümlere maddede anılan kanunların hükümlerine aykırılık arz eder ve bu aykırılıklar kendi kanunlarında giderilemezse uygulamada çelişkilerin olması kaçınılmazdır. Önerge bu çelişkilerin oluşmaması için verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1 üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ve bu Kanunlara dayanılarak” ibaresinin “6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununa dayanılarak” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayşe Nur Bahçekapılı

Yahya Akman

Yılmaz Tunç

 

İstanbul

Şanlıurfa

Bartın

 

İhsan Koca

Eyüp Ayar

 

 

Malatya

Kocaeli

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısının Geçici Madde 1’in 4’üncü paragrafında yer alan idari para cezası olan “beş bin Türk Lirasının” “25 bin Türk Lirasına” çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Abdülkadir Akcan

Akif Akkuş

 

Mersin

Afyonkarahisar

Mersin

 

Beytullah Asil

Ahmet Duran Bulut

Mustafa Enöz

 

Eskişehir

Balıkesir

Manisa

 

M. Akif Paksoy

Yılmaz Tankut

Oktay Vural

 

Kahramanmaraş

Adana

İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

72 milyon insanımızı ilgilendiren çok önemli bir kanunun sonuna geldik. Bunlar, son önergeler, son konuşmalar.

Gerçekten, biraz sonra kararlaştıracağınız, oylarınızla kabul edeceğiniz bu kanun, ülkemiz açısından, ülke tarımı açısından, çiftçilerimiz açısından çok önemli değişiklikler yapmaktadır. Bu kanunla, daha önce Türk tarımının çok önemli fonksiyonlarını, hukukunu belirleyen 5179, 1734, 3285, 4631 ve 6968 sayılı beş kanun bir araya getiriliyor, farklılaştırılıyor ve yeni bir hukuk oluşturuluyor. Dolayısıyla, bu kanunu iyi müzakere etmemiz gerekirdi değerli milletvekilleri. Her ne kadar komisyonlarda bu konular uzun uzun tartışıldı, alt komisyonda tartışıldı, komisyonda tartışıldıysa da maalesef Genel Kurulda yeterince anlaşıldığını ve tartışıldığını söyleyebilmek mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, bu ve buna benzer konularda ülkemiz ve insanımız için önemli konularda hukuk kurarken gerçekten birlikte bir çalışma yapıyoruz, adına “birleşim” diyoruz, bir müzakere yapıyoruz, tezekkür ediyoruz ve doğruyu bulmaya çalışıyoruz, ortak aklı oluşturmaya çalışıyoruz ama maalesef bu zemini bir türlü kuramadık. Burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz elliye yakın önerge verdik, hiçbir önergemiz kabul edilmiş değil. Sayın Bakanın bana göre talihsiz yani faydalanmak niyetiyle değil, yanlışı belirlemek niyetiyle dinlenildiğini ifade eden beyanı burada doğru bir müzakereyi yapamadığımızın da işaretidir.

Bakınız değerli milletvekilleri, 97 sayfadan oluşan bu kanunu içinizde 9 kişinin okuduğunu zannetmiyorum. Bu kanun 2 bölüm, 9 kısım, 5 tane kanunu mülga hâline getiriyor. Bu kanunda 50 madde var, 330 fıkra var, 126 tane bent var. Hangi değişiklikler yapılıyor, neler getiriliyor? Bu, ancak işte elimizi kaldırıp indirerek katıldığımız ama içeriğine hiç katılmadığımız, bilmeden geçirdiğimiz bir kanun olacak.

Değerli milletvekilleri, içinizde tarımla ilgisi olmayan, çiftçiyle münasebeti olmayan, çiftçiden seçmeni olmayan milletvekili yoktur ve bu kanun hepimizle ilgili, tüm milletvekillerinin yakın ilgisini gerektirdiği bir kanundur çünkü bölgelerinizde çiftçiler, seçmenleriniz yarın size soracaktır “Hangi değişiklikleri yaptınız, ne yaptınız, bize ne getirdiniz?” diye ama zannetmiyorum ki birkaçımızın dışında burada yapılan değişikliklerle ilgili bir bilgi kırıntısı akıllarımızda kalmış olsun.

Sayın Bakanın ifadesiyle söylüyorum: Bu, Türkiye’nin Avrupa Birliği müktesebatına entegrasyonu için yapılmış bir kanun. Bu kanun Türk çiftçisinin sorunlarını bir bütünlük içerisinde ele alıp sorgulayan ve çözüm için hukuk oluşturan bir amacı taşımamaktadır. “Türk tarımının sorunları yok.” diyebilmek mümkün değil. Burada bunu hiç kimse de şu ana kadar söyleyememiştir. Gerçekten Türk çiftçisinin sorunu bitmez ama bugün… Ben Akdeniz Bölgesi vilayetlerinden, Mersin’den geldim. Hatay’ı bilirim, Adana’yı bilirim, Mersin’i bilirim. Burada çiftçilerimiz -birkaç defa daha önce söylediğim bir konu vardı- inanınız ki ekmeğini taştan çıkartan bir gayretin içerisinde; taşı düzeltiyor sera yapıyor, üzerinde sebze-meyve yetiştiriyor ama bugün Mersin, Tarsus, Silifke, Erdemli hallerine sorun, domatesin fiyatı 25 kuruş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Çiftçi “Toplayıp da hale götürmeye değmez.” diyor. Yaş sebze üreticilerinin sorununu her sene bu mevsim burada tartışırız. Üretim maliyetlerinin yüksekliğinin ötesinde, iktidarın sorumluluğunda olan dış pazar organizasyonundaki sorunları bir türlü aşamayız. Bizim ürettiğimiz yaş sebze ve meyve bizim ülkemizin ihtiyacının çok üstünde olduğu için mutlak ihraç edilmesi gerekiyor ama ihracatın kapılarını açacak, hemen kuzeyimizdeki 250 milyonluk Rusya’nın ihtiyacını karşılayacak bir yapı kuramadığınız takdirde çiftçi her geçen gün kan kaybediyor. Her 3 çiftçiden 1’i tarımdan vazgeçti ve çiftçilerin yüzde 50’den fazlası borç içinde. Borç ödemede getirilen değişiklik de maalesef derde deva olmadı. Dolayısıyla, çok önemli bir kanunu yeterince müzakere etmeden geçiriyoruz ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu kanun Türk tarımının, Türk çiftçisinin çok acil sorunları, ekmek sorunu, borcunu ödeyebilme sorunu, tarlasını ekebilme, çiftçiliğe devam edebilme sorununu maalesef çözmüyor. Ne yapılması gerekir? Sorumluluk sizde. Ortak aklı üretmek noktasında biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu her defasında ifade ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, biz bu kanuna iki tane tarım profesörü arkadaşımızın yoğun katkısıyla emek vermeye çalıştık ama yeterince bir kabul görebildiğimizi söylemek mümkün değil. Tarımı yönetmiş 2 tane Sayın Genel Müdür Arkadaşımız bu konuya çok yoğun katkı vermeye çalıştı, ama maalesef böyle bir talep olmadığı için, böyle bir zemin olmadığı için bu kanun iktidar partisinin milletvekillerinin el kaldırıp indirmesiyle, ama içeriğinin ne getirip götürdüğünü anlamadan şimdi birazdan kanunlaşacak.

Her şeye rağmen bu kanunun ülkemize ve çiftçilerimize hayırlı, faydalı, kârlı sonuçlar getirmesini temenni ediyor, emeği geçen herkese de teşekkür ediyor, sizlere de saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Şandır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ve bu Kanunlara dayanılarak” ibaresinin “6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununa dayanılarak” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                            Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Sayın Başkanım, olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum efendim?

Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu yürürlüğe girdiği tarih itibari ile bu Kanunda sayılan Kanunların yürürlükten kaldırılmaları sebebiyle uygulanmaları mümkün değildir. Bu değişiklik ile madde metnindeki ifade bozukluğu giderilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde geçici madde 1’i oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 49’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 50’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulumuzun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oylama için beş dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen beş dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen beş dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı : :   208

Kabul                          :   198

Ret                               :     10

Çekimser                     :     

Boş                              :      

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Fatih Metin

Murat Özkan

 

Bolu

Giresun” (x)

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hem veteriner camiası için hem tarım camiası için, Bakanlığımız için ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce değerli oylarınızla Türkiye için çok önemli bir kanun tasarısı yasalaştı. Öncelikle emeği geçen herkese, muhalefet partilerimize, milletvekillerimize, iktidar grubumuza, herkese çok teşekkür ediyorum. Hem Komisyonda değerli katkılarını sunan Komisyon üyelerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza, üniversitelerimize, meslek odalarımıza, bu Kanun’un hazırlanmasında emeği geçen herkese ama herkese huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum.

Bu Kanun, tabii, ben daha önce de söylemiştim, Gıda Kanunu, Yem Kanunu, Zirai Mücadele Kanunu, Hayvan Islahı Kanunu ve Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanunlarını lağvedip bunların yerine ikame olan bir kanun. Keza gıdayla ilgili, Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu’yla ilgili olarak da, oralardaki birtakım yetkileri de yine, gıda denetiminin tarladan sofraya zincirin bütün halkalarında denetim ve kontrolün tek elde yapılmasına imkân tanıyacak şekilde, bütün bu alanlarda düzenleme yapıyor.

Bu Kanun’un esas amacı Türkiye’deki vatandaşlarımızın, bütün tüketicilerin sağlığını korumaktır. Onların hijyenik, sağlıklı gıdaya ulaşmasını temin etmektir, bu konuyla ilgili standartları belirlemektir, bu konuyla ilgili denetleme mekanizmasını kurmaktır, kontrol sistemini tesis etmektir. Bize hizmet ediyor ve bizim içindir. Dolayısıyla birinci önceliği, birinci amacı, hedefi bu. Ancak, bununla birlikte Avrupa Birliği’yle entegrasyon sürecinde de bir müzakere başlığının da şartlarından bir tanesiydi Türkiye’deki bu alanda bir yeni düzenleme yapılması. Yani esas, tek başına Avrupa Birliği istediği için huzurunuza gelmedi bu tasarı. Bizim için, bizim ihtiyaçlarımızı gidermek için geldi ve sizler de eksik olmayın çok yorucu, uzun bir çalışma, iki günlük bir çalışmanın sonucunda, sabahlara kadar süren bir çalışmanın sonucunda bunu yasalaştırdınız. Hepinize çok teşekkür ediyorum.

Bu arada saygıdeğer milletvekilleri, birkaç kez gündeme geldiği için ve bana özellikle de buradan, hani, cevap vermedim diye ısrarla söylendiği için kayıtlara geçmesi açısından söylemek durumundayım. İki konu söylendi. Bir, tabii, Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili olarak dendi ki: Ben yargılama izni verdim mi, vermedim mi konusu. Şimdi, arkadaşlar Cumhuriyet Başsavcılığına zaten Başbakanlık Teftiş Kurulu bu konuyu götürmüş ve ben size… Elimde de var Cumhuriyet Başsavcılığının yazısı. Cumhuriyet Başsavcılığı benim izin vermemle ilgili karar vermiyor, Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı inceliyor, gerek gördüğü takdirde zaten dava açıyor. Bu konuda herhangi bir şey yok.

                        

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hayır! Sayın Bakan, doğru değil!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Öyle değil, öyle değil!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Burada, burada. Hepsi burada. Şimdi, dolayısıyla…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakan, siz soruşturma izni verdiniz mi vermediniz mi?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Ben vermedim, doğrudur. Vermedim, vermedim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Söyle, söyle!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, baştan kim verdi onu söyle?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Vermedim çünkü verilmesini gerekli görmedim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –Vermedin, niye açıkladın?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Orada ben bir yanlış görmedim. Teftiş kuruluna incelettim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Onu söyle işte, onu söyle.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İç denetimine incelettim, iç denetim birimine incelettim. Orada yapılan hiçbir yanlış yok.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuyu tamamlayınız lütfen.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Olmaz öyle şey! İç denetimin…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Gerçekten… Müsaade ederseniz anlatayım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kendi adamına incelettin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, benim gayem sizinle tartışmak değil. Ben, kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yanlış söylüyorsun! Doğru söyle!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Varsa bilgilerinizi anlatırsınız.

Şimdi, Cumhuriyet Başsavcılığı konuyu incelemiş ve bunda herhangi bir dava açılmasına gerek görmemiş. Gerek gördüğü zaman dava açılır, bir.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Geçin, geçin!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İki: Yine Atatürk Orman Çiftliğinin 1983 yılında Millî Güvenlik Konseyinin yasama görevi de yürüttüğü dönemde çıkarılan bir kanun var. O kanunla Atatürk Orman Çiftliğinin arazilerinin bir kısmı -2823 sayılı Kanun- başka kurumlara, bu arada Gazi Üniversitesine verilmiş. Şimdi, o kanun diyor ki: “Şu şu tarihlerde şu kadar arazi, Atatürk Orman Çiftliği arazisi Gazi Üniversitesine devredilecek.” diyor ve bunun 1991, 1996, 1997, 2005 ve 2008 yıllarında bedeli karşılığında da Gazi Üniversitesine bu devredilmiş. Dolayısıyla, mülkiyet devri bir para karşılığında yapılmış, bütün haklarıyla ve sonuçlarıyla birlikte. Kanun diyor ki: “Bunu sen devrettin. Bu, artık bu saatten sonra Gazi Üniversitesinin.” Kanunda şöyle bir yetki yok: “Bu, amacı dışında kullanıldığı takdirde Tarım Bakanlığı veya Atatürk Orman Çiftliği bunu geri isteme hakkına sahiptir.” demiyor, böyle bir şey söylemiyor kanun. Böyle bir şey söylemediği için de Atatürk Orman Çiftliğinden çıkmış mülkiyeti. Atatürk Orman Çiftliği bunu satmış. Neyle satmış? Kanunla satmış, o günkü çıkan kanunla satmış.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakan, kamuoyunu yanıltıyorsunuz! Doğru bilgi vermiyorsun!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dolayısıyla ortada kanuni bir işlem var. Bunu ne yapıyor, nasıl yapıyor, o artık bizim işimiz değil, o bizim işimiz değil, onların işi.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür edebilir miyim efendim size? Konu anlaşılmıştır.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, hayır, ben kayıtlara geçsin diye söyledim.

BAŞKAN – Efendim, kayıtlara geçti.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yanlış geçiyor kayıtlara Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tekrar çok teşekkür ediyorum. Kanunumuzun hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, hakikaten bu kanunla ilgili olarak çok yoğun çalışmalar yapıldı, yorucu çalışmalar oldu.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sonrasında da özellikle grup başkan vekili arkadaşlarıma hassaten yani gösterdikleri ilgi, alaka ve kanunun yasalaşması konusundaki gayretlerinden, aralarındaki mutabakattan dolayı teşekkür etmezsem bir hakşinaslık yapmış olmam. Sizlere hakikaten teşekkür ediyorum, diğer milletvekilleri arkadaşlarıma da.

Sayın Aydoğan, gördüm buradan efendim. Yerinizden size söz vereceğim. Açıklayın. Ne diyeceksiniz bilmiyorum ama kısa bir açıklamanız olacak herhâlde.

Buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun “Atatürk Orman Çiftliğinde kamu zararı vardır.” kararına rağmen Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, Bakanlık denetçilerinin görüşüne itibar ederek soruşturma izni vermemesine; kamuoyunu yanıltmasına ve Gazi Üniversitesine yapılan tahsisin de amacı dışında kullanılmasına ilişkin açıklaması

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kamuoyunu yanıltmıştır. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu incelemeleri sonrasında “Atatürk Orman Çiftliğinde kamu zararı vardır.” diye karar almıştır ama Bakanlık denetçileri “Yoktur.” demektedir ve Sayın Bakan amir olarak soruşturma izni vermemiştir. Kamuoyunu yanıltmaktadır.

Gazi Üniversitesine yapılan tahsis de amacı dışında kullanılmıştır. Sayın Bakan da kamuoyunu yanıltmıştır, yanlış bilgi vermiştir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Öğrendin mi doğruları Sayın Bakan?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Öyle değil.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Bir sene sonra öğreneceksin Sayın Bakan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hesap vereceksin, hesap.

BAŞKAN – Zaten konu da Sayın Bakanın ifadesiyle yargıya da intikal etmiş, artık yargı çerçevesinde çözülür.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 5’inci sırada yer alan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 3 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Emniyet Teşkilatı Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 3 Milletvekilinin; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 3 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Emniyet Teşkilatı Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 3 Milletvekilinin; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/702, 1/714, 1/865, 1/887, 2/646, 2/703) (S. Sayısı: 508) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 508 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay’a aittir.

Sayın Altay, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 508 sıra sayılı torba Kanun Teklifi üzerinde CHP Grubu adına söz aldım.

Sayın milletvekilleri, bugün burada, Emniyet Genel Müdürlüğüne ve Millî Eğitim Bakanlığına kadro tahsis edeceğiz. Ben de, işin doğrusu, sıra sayısı bana gelene kadar böyle biliyordum. Ama gene, yirmi maddelik bir torba çorba kanun tasarısıyla karşı karşıyayız. Bunları yanlış bulduğumu ifade etmek istiyorum, bir.

İkincisi: 1 Ekimde açılan Meclisi, çoğu zaman gündüz ikide, üçte kapattınız, gene bir haftadır gece birlere, ikilere kadar…

                        

(x) 508 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Beş, beş.

ENGİN ALTAY (Devamla) – …milletvekillerini beşlere kadar çalıştırıyorsunuz. Yani Hükûmete söylüyorum bunu. Hükûmet milletvekillerine karşı ayıp ediyor, hepimize, size bize. Böyle şey olur mu? “1 Temmuza kadar şunları yetiştirelim…” Ev ödevi mi veriyorsun Parlamentoya? Ben çok biliyorum, ekimden beri çok günler ikide, üçte Meclisi kapattık arkadaşlar. Hepimizin bir şahsiyeti var, gururu var, izzetinefsi var. Tabii ki çalışmak gerekirse yirmi dört saate yirmi dört saat daha katarız ama Hükûmetin bu konudaki yaklaşımının tam bir lakayıtlık olduğunu söylemek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısına evet oyu vereceğiz, hiç şüphe yok. Gerek Emniyet Genel Müdürlüğümüzün gerekse Millî Eğitim Bakanlığımızın gerçekten kadro ihtiyacı var. Ben ve partim, müteaddit defalar, özellikle Millî Eğitim Bakanlığındaki öğretmen açığının kapatılmasına yönelik olarak âdeta burada feryat ediyoruz, Genel Kurula ve Hükûmete yalvarıyoruz, önlerinde diz çöküyoruz ama Hükûmet, hep, her zaman olduğu gibi, özellikle millî eğitimle ilgili fevkalade nakıs davranıyor. Şimdi, bu, kamuoyuna da “70 bin kadro Millî Eğitime, 30 bin kadro Emniyet Genel Müdürlüğüne” diye… Şimdi öyle biliyor kamuoyu, belki birçoğunuz da öyle biliyorsunuz, işin aslının da öyle olmadığını biraz sonra belirteceğim.

Plan Bütçeye geldiğinde bu kanun teklifi sayın milletvekilleri, 70 bin öğretmen, 20 bin polis diye geldi ama Plan ve Bütçeden çıkarken gelen 20 bin polis kadro sayısı 30 bin oldu. Eyvallah, hiçbir itirazım yok ama gelen 70 bin öğretmen kadro ihdası -ama herkes bilsin ki bu 70 bin 2010’da değil, onu biraz sonra anlatacağım- 70 bin olarak geçti. Yani Emniyet Genel Müdürlüğüne AKP Grubu tarafından gösterilen cömertlik işsiz öğretmenlere gösterilmedi, sözleşmeli öğretmenlere gösterilmedi.

Aslında eğitime gereği kadar önem versek, eğitim konusunu Hükûmetiyle, Parlamentosuyla hep beraber biraz daha ciddiye alsak belki 30 bin tane polis kadrosu vermemize gerek kalmayacak çünkü direkt eğitimle ilintili bir mesele. Bugünkü toplum dünkü, dünden önceki öğretmenlerin iz düşümüdür, dünkü, dünden önceki eğitim politikalarının, eğitim yaklaşımlarının iz düşümüdür. Manzara bu.

Şimdi, sayın milletvekilleri, kanunla polis memurlarına da öğretmenlere yapıldığı gibi bir “başpolis”, “kıdemli polis”, “kıdemli başpolis” gibi yeni unvanlar veriliyor. Tabii, ben bu işin teknik yanını bilmem. Bana doğrusu çok mantıklı gelmiyor. Eskiden “başefendi” falan denirdi ama o işler geçti biliyoruz biz. Polis memuru polistir. Onlar karakollarda kendi içlerinde zaten kıdem durumuna göre grup amiri, ekip amiri oluyor, bu işler bir düzen içinde yürüyor. Şimdi “başpolis bey” mi diyeceğiz biz “başöğretmen” dediğimiz gibi? Onu da yanlış bulmuştum pedagojik olarak, bunu da yanlış buluyorum. Bu kısım kişisel görüşümdür.

Öte yandan sayın milletvekilleri, emniyet müdürlüğünde, dereceleriyle ilgili yükselme süreçlerinde birçok dördüncü sınıf, beşinci sınıf emniyet müdürü Genel Müdürlükle mahkemeliktir, bilginize sunuyorum. Yani şerefli Türk polisinin üçüncü sınıf emniyet müdürü “Ben bir haksızlık neticesinde ikinci sınıf emniyet müdürü olamadım.” diye mahkemeye gidiyor. Yani emniyetin içinde böyle bir güven bunalımı olmasının emniyet hizmetlerini büyük bir zaafa düşüreceği kuşkusu içindeyim.

Öte yandan, gene, rütbeli personel arasında kadro ve unvan farkları davalık ve düzenlemeye muhtaç. Bakın, sayın milletvekilleri, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarından size bir bölüm okuyayım: “Dolayısıyla, özlük haklarının bir an evvel çözülmesini bekleyen bu teşkilat, bu camia şimdi teşkilat kanununda yapılan ve Anayasa’ya aykırılıklar içeren birtakım hükümlerle karşı karşıya kalmış olacaktır.” Devamla: “Aynı süreyle eğitim almış kişiler arasında böyle bir eşitsizliğin yapılmış olması mutlaka Anayasa’nın da dikkate alacağı önemli ölçütlerden birisi.” diyor, eleştirilerini sürdürüyor. Tarih 6 nisan 2001. Okuduğum konuşmanın sahibi Sayın Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı, hadi o zaman Fazilet Partisi Grubu adına konuşmuş. Şimdi Başbakan Yardımcısısın, elinden tutan mı var? Yapsana bunları. Yani muhalefetteyken şu Meclisi yıktınız, millete kan kusturdunuz buralarda, o zaman söylediklerinizi bari şimdi yapsanıza; tek partili, büyük bir sayısal çoğunluk iktidarısınız. 2001’deki Bülent Arınç’a bak, şimdiki Bülent Arınç’a bak! Böyle çelişki olur mu? Siyasetin hiç kaldırmadığı şey çelişkidir sayın milletvekilleri.

Şimdi -burada emniyet teşkilatından yetkililer de var- sekiz senedir bu Parlamentoda birkaç defa bir şey söyledim, dedim ki: “Türk polisi şehit olmaktan korkmuyor, Türk polisi emekli olmaktan korkuyor.” Niye korkuyor? 2.200 lira alan başkomiserin maaşı emekli olduğu gün1.200 liraya düşüyor, mesaisiyle falan 2.000 lira alan polis memurunun maaşı 1.050 liraya düşüyor. E ne oluyor? Yani, bu, polis teşkilatında moral bırakır mı, motivasyon bırakır mı, görev şevki, azmi bırakır mı? 12-12 çalışma koşulu bugün dünya standartlarında kabul edilebilir mi? 12-12 çalışan bir polisin sosyal hayatı olabilir mi? Aile hayatı, baba ya da anne olarak, babalık görevini, annelik görevini yapabilir mi? Yapamaz. 12-12 çalışan, camia içinde bir sürü başka sorunlar yaşayan polisin içinde, değişik ideolojik inançsal sorunlar, gruplaşmaların olduğu bir toplumdaki polisin içinde, teşkilatın içinde olumlu, ılımlı bir iklim olabilir mi? Psikolojisi düzgün olabilir mi? Yani polis memurlarının intiharı bu ülkede çok sık karşılaşılan bir vakadır. Bunda bu Parlamentonun, bırakın Parlamentoyu, bu Hükûmetin hiç sorumluluğu yok mudur? Diyebilirim ki en az her ay 1-2 polis memuru intihar ediyor. Hükûmet bu konuda bir adım atmış mıdır? Sekiz senedir “Türkiye’nin çehresini değiştirdik.” diye hamasi nutuklar atan, her şekliyle, angaryasında, şununda bununda, bakanların ziyaretlerinde ordu gibi koruma tayin ederek polise yerine göre angarya da yaptıran Hükûmet, polise “Senin moralin niye bozuk?” diye sormuş mudur? Ya da bu konuda Hükûmet ciddi bir tedbir almış mıdır? Hayır. Polis, Hükûmetin değnekçisi değildir; polis, Türkiye cumhuriyeti devletinin polisidir. Polise Hükûmetin gerekli özeni, hassasiyeti de göstermesi lazım.

Şimdi, bu kadar stres içindeki bir polisin insan haklarını koruması mümkün mü? Tam tersine, Türkiye’de insan haklarının birinci elden koruyucusu, günlük hayatta yaşamamızın, en özgürce yaşamamızın temininden sorumlu olan polisin insan hakları ihlalleriyle dolu bir sürecini yaşıyoruz.

Şimdi, gene sizin döneminizde sistematik olarak bir asker-polis ayrımı ikircikliliği yaratılmıştır; bu, AKP’den önce olmayan bir manzaradır. Sizden önceki değişik hükûmetlerde Türkiye’de toplumda bir asker-polis ikircikliliği olmamıştı.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) - Öyle bir şey olamaz da.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, toplumun bir kesimi askere güveniyor, bir kesimi polise güveniyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yok öyle bir şey, ayrımcılık yapma.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben de biliyorum, merak etme, dinle.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Öyle bir şey olmaz.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Polisle ilgili bir şablon oluşturulmaya çalışılıyor. Emniyet teşkilatı dip-doruk (F) tipi yapılanmayla itham ediliyor. Bakın, “itham ediliyor” diyorum. Bu, beni de belki sizi de rahatsız eden bir şey ama bu teşkilat içinde hakikaten o “(F) tipi” diye bahsedilen, ideolojik, inançsal örgütlenmeler varsa bu konuda da tedbir almak Hükûmetin görevi. “Yok öyle bir şey.” diyerek olmuyor bu işler. Türkiye şunları yaşamadı mı? Polis okulu sınavlarından önce bir dershanede, bir özel ideolojik, inançsal örgütlenmede çocuklar toplanıp, kampa alınıp sınav soruları bu çocuklara bir gece önce verilmedi mi? Bunlar yaşandı mı, yaşanmadı mı? Bunlar yaşandıysa bir sorun vardır. Hani 10 nisanlarda hep söyleriz “Herkesin polisi kendi vicdanıdır.” Çok güzel bir söz. Evet, o vakit Hükûmetin vicdanının da bu söze uygun olması, örtüşmesi lazım. Polis teşkilatımızın her türlü siyasi mülahazadan, her türlü siyasi hesaptan arınmış ve uzak olması lazım. Siyasetin dışında, polis teşkilatının her türlü inançtan da uzak ya da her inanca eşit mesafeli olması lazım. Bunların görülmesi lazım sayın milletvekilleri.

Şimdi, polisin özlük haklarını, teşkilat içindeki sorunlarını, savunacağız ama polisin eleştirilecek de bir ton yanı var, maalesef var. Eleştireceğimiz konuların bir kısmı polisimizin içinde bulunduğu ekonomik, özlük sıkıntılardan, bir kısmı çalışma şartlarındaki olumsuzluklardan ama polisle toplum arasında da Türkiye’ye, cumhuriyete yakışmayacak ilişkiler yumağı var. Polis, eylem ve uygulamalarında ülkenin bütün vatandaşlarını bir görmelidir, nezdinde eşit görmelidir. Örneğin “06 CHP 70” benim arabamın plakasıdır. Ankara’nın içinde, benim arabama dışarıdan müteaddit defalar ceza yazılmıştır. Neymiş? Telefonla. Emniyet Genel Müdürlüğüne sesleniyorum: Bana bir tane ceza gönderecek, ben de özür dileyeceğim, 06 AKP’li bir plaka olacak, 06 AKP 60, 70… Bir tane gösterin bakayım. (AK PARTİ sıralarından “Var, var!” sesleri)

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Ben yedim, ben varım!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Tabii tabii, tamam tamam.

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Hepimize geliyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Başka bir şey söyleyeyim…

MUSTAFA ÜNAL (Karabük) – İnsaf!

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Herkese geliyor, biz de ceza yiyoruz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Daha devam edeceğim, dur be kardeşim, söz al, konuş yani. Bak, bana diyorsunuz ki “Engin Bey, seni seviyoruz, sinirlenme.” E sinirlendirmeyin, sakin sakin konuşuyoruz.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Ben de ceza yedim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, size hiç, seçim bölgenizde, sizi bire bir tanıyan polis, süratten ceza yazdı mı? (AK PARTİ sıralarından “Yazdı, yazdı.” sesleri)

ÖMER İNAN (Mersin) – Yazdı, bana yazdı!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Geçin, neyse…

Bunlar önemli değil de bana yapsınlar kardeşim, bana yapsınlar da polis, kendini yetiştiren öğretmeni coplamasın. Tamam mı, yani bana yapsın. Polis, vatandaşın inancına, yaşam tarzına göre iş ve işlem yapmasın. Polis, vatandaşına tuzak kurmasın. Tuzak dediğim, hız tuzağı, vesaire. Ön ikaz olmadan “Bu yolda radarla hız kontrolü vardır.” yazısı olmayan yere polis tuzak kurmasın.

Polis, inancına göre teşkilat içinde kümelenmesin, örgütlenmesin. Bunu, tekrar altını çizerek söylüyorum: İnancına göre, Emniyet Genel Müdürlüğü içinde, teşkilatlanma ve yapılanma olmasın. Polis, insan haklarının uygulamadaki en temel koruyucusu ve sağlayıcısı iken en temel insan haklarını ihlal etmesin. Polis, hak arama mücadelesine saygılı olsun. Polis, vatandaşına saygılı olsun. O polis, hükûmetin emrinde değil, o polis, vatandaşın, milletin emrindeki polis olduğunu hiçbir zaman unutmasın.

Değerli milletvekilleri, kanunun ikinci faslı da Millî Eğitim Bakanlığına verilen kadrolarla ilgilidir. Şimdi, bilinmeli ki öğretmenlik mesleği, eğitim sistemiyle ilgisi olan, sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel ve teknolojik boyutlara sahip alanlarda özel uzmanlık, bilgi ve beceriyi temel alan, akademik çalışma ve mesleki formasyona dayalı profesyonel statüde bir çalışma alanıdır, öğretmenlik böyle bir şeydir. Yani sizin yaptığınız gibi, vekil, ücretli, kısmi zamanlı, usta öğretici, sözleşmeli, kadrolu gibi kategorize edilecek bir alan değildir, inşaat müteahhitliği değildir öğretmenlik, inşaat taşeronluğu değildir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sizin, bizim, hepimizin sistemdeki mevcut bütün öğretmenleri derhâl kadroya geçirmek gibi bir görevimiz var. 1 Temmuza kadar Meclisi çalıştıralım diye geceyi sabahlatıyorsunuz burada. Şu Hükûmetin 1 Temmuza kadar yapması gereken bir tane iş varsa, öncelikle Bakanlıktaki sözleşmeli, ücretli öğretmenlerin tümünü kadroya geçirmektir. Öğretmenlerin köy, ilçe, il, bölge esaslı özlük ve ekonomik haklarını temin edecek yeni bir teşkilat kanunu derhâl çıkarılmalıdır.

10 Haziranda 10 bin öğretmen atandı. Kamuoyu, Millî Eğitim Bakanlığı 10 bin tane yeni öğretmen aldı zannetti. Bakan burada yok, Müsteşarı var. 10 Haziranda sisteme yeni giren öğretmen sayısı kaç, biliyor musunuz? 1.799. Ama siz bunu millete 10 bin tane öğretmen aldık diye yutturmaya çalışıyorsunuz. Bu ayıp değil mi?

Şimdi, tıpkı kasım ayında olduğu gibi, ağustosta atama yapılacak. Ağustosta yaklaşık 30 bin öğretmen atanacak. Ne olacak? Sisteme 3 bin tane yeni öğretmen girebilecek mi? Hayır. Sistem içindeki sözleşmeli öğretmenler, puanları yüksek olduğu için, kadrolu olarak oraya geçecek. Ama siz diyeceksiniz ki: “Haa, bak, Hükûmet 30 bin tane öğretmen aldı, aferin!” demez bu millet size “aferin”, artık herkes her şeyi biliyor sayın milletvekilleri.

Türkiye Cumhuriyeti’nde çalışma barışının, meslek doyumunun en çok olduğu, en yaygın, en güzel olduğu yer öğretmenler odası idi size kadar. Sizinle birlikte öğretmenler odasına da okullara nifak, fitne, fesat sokuldu.

Ben okul müdürüyken bir odayı sigaralı bölüm, bir odayı sigarasız yapmıştım. Şimdi onlar, bir tarafta kadrolu öğretmenler, bir odada oturuyormuş, bir tarafta sözleşmeliler. E ama ayıp bu, günah. Ee günah…

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Şimdi beraber oturacaklar.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Oturmuyor, yalan söylemeyin. Şimdi hiç beraber… Söyleyeceğim…

Şimdi bakın, sözleşmeli öğretmenler için Sayın Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu 13 Mart 2010 tarihinde yaptığı açıklamada Maliye Bakanlığından onay alındığını, kadroya geçiş taslağının da hazır olduğunu, ilk Bakanlar Kurulu toplantısında onaylanacağını, Türkiye Büyük Millet Meclisine geleceğini ve Meclis tatile girmeden nisan ya da haziran ayında yasalaşıp uygulamanın başlayacağını ifade ediyor. Kim ediyor? Nimet Çubukçu. Kimdir bu? Türkiye Cumhuriyeti 60’ıncı Hükûmetinin Millî Eğitim Bakanıdır. Aynı sözleri Hüseyin Çelik de 27 Aralık 2008’de söylemiş. “3’üncü bölgede üç yılı dolan, üç yıl çalışan otomatik kadroya geçecek.” demiş. Hüseyin Çelik kim? AKP’nin ikinci Genel Başkan Yardımcısı. Ben şimdi bir milletvekili olarak, milletin vekili olarak milletin kürsüsünden milletime sesleniyorum: Kim millete doğru söylüyor? Kim kimin gözünün içine baka baka milleti enayi yerine koyuyor; herkesi kör, âlemi sersem zannediyor? Milletin öğretmen adaylarının, sözleşmeli öğretmenlerinin takdirine bırakıyorum.

Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı diyor ki ya da AKP Hükûmeti diyor ki ya da AKP sözcüleri diyor ki: “Sözleşmeli öğretmenle normal kadrolu öğretmen arasında hiçbir fark yoktur.” Şimdi -zamanım çok azaldı- sözleşmeli öğretmenlerin isteğe bağlı tayin hakkı yok, asker öğretmen olarak görev yapma hakkı yok, yönetici olma hakkı yok, kıdem ve derece alma şansı yok, sağlık güvencesini doksan iş günü çalışmadan elde etme şansı yok, çalıştığı okulda hastalanırsa millî eğitim müdürlüğüne gitmeden hastaneye gitme şansı yok. Sözleşmeli öğretmenin İLKSAN’a üye olma hakkı yok, ek ders ücretlerinden SSK kesintisi yapılıyor, dil tazminatından yararlanamıyor, çocuk ve eş yardımı alamıyor, öğrenim durumundan özre bağlı tayin isteme hakkı yok. Sözleşmeli öğretmen hem öğretmen hem öğrenci, bir yandan KPS’ye hazırlanıyor. Beş yıllık sözleşmeliyle…

Başkanım, bana üç dakika verir misiniz? Bak, siz de eğitimcisiniz, bitiriyorum.

Beş yıllık sözleşmeli öğretmen ile bir günlük sözleşmeli öğretmen aynı maaşı alıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, hiçbir meslek grubunda olmayan bir anlayış ve yaklaşım. Her an iş kaybetme duygu ve psikolojisi içinde bir öğretmenin sınıfta başarılı olma şansı var mıdır? Öğrenciler öğretmenlerle dalga geçiyormuş “İnşallah kadrolu olursun.” diye. Yani öğretmeni böyle maskara yapmaya Millî Eğitim Bakanlığının hakkı var mı sayın milletvekilleri?

Şimdi, arkadaşlar, kamuoyuna bir yanlış sunuluyor bugün. 70 bin öğretmen falan alınmıyor. Şimdi -tasarıda da var, bakarsınız- 38 bin civarında boş kadro var, 38 bin. Şimdi, bunu doldurmak için kadro lazım yani alınacakları 40 bin civarında Hükûmet tasarlamış “40 bin kişi alalım.” demiş. Boş kadro 38 bin, 40 bin alınacak, 1.500 küsur açık var ama ileriki yıllar da düşünülerek Plan-Bütçeden 70 bin geçti Millî Eğitim Bakanlığına verilen kadro.

Türkiye bilsin ki AKP Hükûmeti, bu dönem 10 bin haziranda, 30 bin ağustosta olmak üzere 40 bin öğretmen alacaktır. Gene Türkiye bilsin ki bu 40 bin öğretmenin 37 bini, bilemedin 36 bini sistem içindeki öğretmen olacaktır yani dışarıdan, sistem dışından 40 bin kişi sisteme giriyor değil.

Şimdi, zamanım azaldı, konuşulacak çok şey var ancak Hükûmete, iktidar partisinin çok değerli milletvekillerine ve tabii muhalefet partisine sesleniyorum: Sayın milletvekilleri, boş kadro 38 bin olabilir. Millî Eğitim Bakanlığının kendi denetim raporları “144 bin öğretmen ihtiyacı var.” diyor. Gelin bunu tamamlayın. Bunu tamamlamanız için elinizi bağlayan yok, önünüze çıkan yok, elinizi tutan yok. Türkiye bu kadarcık sorunu çözemeyecek kadar cılız, küçük bir ülke değildir. Her vesileyle hava atıyorsunuz, atıyoruz, belki biz de iftihar ediyoruz, dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisine sahibiz diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Senin okulunda öğretmenin yok, sen dünyanın 16’ncı değil, 1’inci-hacmen-büyük ekonomisine sahip olsan ne yazar? Yani demişler ya “Adın bilmen ne, soyadın ‘Mülayim’. Sert olsan ne yazar!” Yani Hükûmetin bu konuda biraz daha duygularını depreştirmeye çalışıyorum aslında ama Hükûmet bizi dinlemiyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dinliyor, dinliyor, cankulağıyla dinliyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hükûmet kıblesini çevirmiş sağa sola, başka işlerle meşgul.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Cankulağıyla dinliyor, haberin yok senin.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Türkiye’nin çocuklarına bu zulmü reva göremezsiniz. Türkiye’nin çocuklarını öğretmensiz bırakmaya hakkınız yok. Bir yanda ihtiyaç var, bir yanda yetişmiş kadro var. Yani un da var, helva da var -bizim Genel Başkanımızın söylediği gibi- ama nedense bir ustadan mahrum bir Türkiye’deyiz. İnşallah ustaya kavuşacağımız günler de yakındır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin temel amacı Millî Eğitim Bakanlığının öğretmen açığı ile Emniyet Genel Müdürlüğünün polis ihtiyacının bir kısmının karşılanmasıdır. Ancak bu teklifle 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nda ve 5510 sayılı Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda da değişiklik yapılmakta ve yeşil kart uygulamalarına ilişkin düzenlemeler eklenmektedir. Böylece bu kanun teklifi, konu ve amaç bütünlüğü olmayan bir torba kanun tasarısı mahiyetindedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde kamuda istihdam edilen personel sayısı 2 milyon 824 bindir. Ancak bu çalışanların statüleri birbirinden çok farklıdır, kiminin adı memur, kiminin adı işçi. Bir de iki arada bir derede bulunanlar vardır: Sözleşmeliler, geçici personeller ve diğerleri. AKP Hükûmeti, en güvenceli çalışma hakkının olması gereken kamuda, öğretmenler de dâhil, sözleşmeli çalışmayla yetinmemiştir; süreli çalışmayı öngören ve yasal olmayan 4/C statüsünü gündeme getirmiştir. Geçici personel yani 4/C statüsü bir tür toplama kampı istasyonudur. Başta özelleştirme kapsamındakiler olmak üzere, çalışanlar bu toplama kampında toplanmaktadır. Hükûmetin esas hedefi, kamuda fazlalık gördüğü personeli tasfiyede bu istasyonu kullanmaktır. Bugün 25 bin civarındaki 4/C’liler Tekel işçileriyle 35 bine çıkarılmış ve AKP Hükûmetinin hedefi, ileride şeker, enerji, köprü ve benzeri özelleştirmeye tabi kuruluşlardaki kamu statüsüne tabi çalışanlarını da buraya depolamaktır.

Değerli milletvekilleri, 72 milyonu aşan bir nüfusa sahip olan ülkemizde kamu çalışan sayısı 2 milyon 824 bin kişidir. Aslında bu sayı rakam olarak oldukça düşüktür ve yeterli değildir. Ülkemizde Avrupa Birliği kriterleri esas alındığında, kamuda çalışanların 3 milyon 500 bin civarında olması gerekmektedir. Bu nedenle, işsizliğin çok yükseldiği bu dönemde, özellikle eğitim ve sağlık sektöründe çalışanların sayısı artırılarak istihdam artırılması ciddi olarak ele alınmalıdır. Yüksekokul mezunu pek çok gencimiz işsizlikten kıvranmaktadır. 4/C gibi köleci çalışma düzenleri kaldırılıp tüm çalışanlara grevli, toplu sözleşmeli hakları da tanınmalıdır.

Ayrıca bu kanun teklifiyle düzenlenen konulardan birisi de Millî Eğitim Bakanlığına öğretmen kadrosunun ihdas edilmesidir. Bu konuya girmeden önce Türk millî eğitiminin bazı temel sorunlarından bahsetmenin çok yararlı olacağını düşünüyorum:

Türkiye’de izlenen eğitim politikalarına bakıldığında millî eğitimin bütüncül bir sistem olarak ele alınmadığı görülmekte ve dolayısıyla sistemin unsurları üzerinde yapılan değişikliklerin sistemin diğer unsurları üzerindeki etkisi yeterince analiz edilmeden uygulamaya geçilmektedir.

Türkiye’de Millî Eğitim Bakanlığının kısa süreli aralıklarla el değiştirmesi ve yeni hükûmetlerle birlikte eskisinden farklı eğitim politikalarının izlenmesi eğitimde istikrarsızlığı da beraberinde getirmiştir. Millî eğitimdeki birçok problemin temelinde eğitim politikalarının partizanca veya ideolojik tavırların sergilendiği bir alan hâline dönüştürülmesi yatmaktadır. Özellikle AKP döneminde eğitim sisteminde yapılan değişiklikler incelendiği zaman eğitime ideolojik nedenlerle yapılan yapısal müdahalelerin toplumsal ve pedagojik olarak neden olduğu olumsuz sonuçların ne kadar ciddi boyutlara ulaştığı ortaya çıkmaktadır.

AKP hükümetleri döneminde Yükseköğretim Kurulu ile Millî Eğitim Bakanlığı arasındaki koordinasyonsuzluk millî eğitimde istikrarlı bir politikayı geliştirmeyi engellemektedir. Ortaöğretimden yükseköğretime geçiş sisteminde yapılan değişiklikler ortaöğretim üzerinde ve dolayısıyla yükseköğretim üzerinde telafisi mümkün olmayan sorunlara neden olmuştur. OKS rekabetçi olduğu gerekçesiyle eleştirilirken acaba SBS hem öğrenciler hem okulları arası rekabetçiliği engelleyebilmiş midir? Elbette ki hayır ve yeni getirdiğiniz sistem bunu engelleyebilecek midir?

Türk millî eğitim sisteminin amaç ve ilkelerinin nasıl bir birey, nasıl bir toplum ve nasıl bir ülke istediği konusunda bir netliği yoktur. Eğitim kalitesinde yaşanan hem bölgeler arası hem de okullar arası eşitsizlikler devam etmektedir, ayrıca bu eşitsizlik gün geçtikçe artmaktadır. Bu artış, toplumsal tabakalaşmayı da maalesef derinleştirmektedir.

Türkiye’de verilen eğitimin kalitesinde de ciddi sorunlar bulunmaktadır. Eğitim kalitesindeki sorunların temelinde ise mevcut sınıf geçme uygulamaları yatmaktadır.

Avrupa ülkelerinin büyük bölümünde okullaşma oranı yüzde 100’dür. Ülkemizde ise 2002 yılında okullaşma oranı ilköğretimde yüzde 90,98, ortaöğretimde yüzde 50,57 iken 2009 yılında ilköğretimde yüzde 96,49, ortaöğretimde ise yüzde 58,52 olmuştur.

Avrupa Komisyonu bünyesinde faaliyet gösteren Eğitim, Görsel-İşitsel ve Kültür İcra Ajansının raporuna göre Avrupa ülkelerinde üç ila on dokuz yaş grubunun yüzde 92’si okula gidiyor, Türkiye’de ise bu oran yüzde 63,4’tür.

OECD’nin 2009 raporuna göre ülkemizde kamu okullarında ortalama sınıf mevcutları 27 iken OECD ortalaması 21’dir. Benzer şekilde eğitimin bütün kademelerinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısında Türkiye -Meksika hariç- bütün OECD ülkeleri içerisinde üst düzeydedir.

Kimi bölgelerde sınıf mevcutları 20’nin altındayken özellikle bazı büyük şehirlerde sınıf mevcudu 50 ila 60 üzerindedir.

Demografik yapıdaki hızlı dönüşümler ve bu dönüşümlere dönük planlamanın yetersiz kalması, ülkenin ekonomik kaynaklarının da boşa harcanmasına yol açmaktadır. Örneğin hâlihazırda atıl duran 22 bin civarında ilköğretim okulu vardır.

Eğitime yapılan kamu harcamaları bakımından Türkiye, eğitime en az kamu kaynağı ayıran OECD ülkesidir. Türkiye’de ilköğretim düzeyinde kamu kaynaklı öğrenci başına harcama OECD ortalamasının beşte 1’i kadardır; ortaöğretim düzeyinde ise Türkiye’nin yaptığı harcama OECD ülkeleri ortalamasının yaklaşık dörtte 1’idir. Türkiye ilköğretim ve ortaöğretimde öğrenci başına yapılan harcamalarda OECD ülkeleri arasında sonuncudur. Zaten okullara ayrılan ödeneklerle okulların temel ihtiyaçları karşılanamamaktadır. Örneğin birçok okulda temizlik masrafları okul aile birlikleri tarafından karşılanmaktadır. Kamu okullarına yeterli ödeneğin ayrılmaması ve okulların birçok temel ihtiyaçlarını kendilerinin karşılamaya çalışması okullar arası farkları da artırmaktadır. Yine OECD verilerine göre eğitime yapılan toplam -kamu ve özel toplamında- harcamalar İzlanda, Kore ve ABD gibi ülkelerde gayrisafi millî hasılanın yüzde 7’sine tekabül ederken Türkiye’de ise yüzde 2,8’e tekabül etmektedir. Türkiye’nin bu harcamayla OECD ülkeleri arasındaki durumu maalesef sonunculuktur.

Değerli milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesiyle, Millî Eğitim Bakanlığının boş bulunan 25 bin öğretmen kadrosuna 2010 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 22’nci maddesindeki kısıta bağlı olmaksızın boş bulunan 25 bin öğretmen kadrosuna atama yapılabilmesi öngörülmektedir. Teklifin 18’inci maddesiyle, Millî Eğitim Bakanlığına kısmen de olsa öğretmen açığını kapatmak için 70 bin öğretmen kadrosu ihdas edilmektedir. Bu düzenlemeleri, yetersiz de olsa kısmen olumlu buluyoruz ancak bu kadro sayısı son derece yeterlidir ve 2010 yılında yapılacak öğretmen atamaları sayısı da oldukça yetersizdir ve bu Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 40 bin olarak açıklanmıştır.

Bugün ülkemizde 150 bin öğretmen ihtiyacı bulunmaktadır. Bu nedenle Millî Eğitim Bakanlığının 150 bin öğretmen açığını giderecek ölçüde öğretmen ataması yapması gerekmektedir. 150 bin öğretmenin atamasının yapılmasını maliyeti, 150 bin öğretmenin devlete maliyetini 1.900 liradan hesaplarsak, bütçeye bir yıllık maliyeti 3 milyar 420 milyon Türk lirasıdır. Ancak AKP Hükûmeti boş kadrolara öğretmen atamak yerine, bu açığı ayda 300-500 Türk lirası civarında görevlendirilen 62 bin ücretli öğretmenle karşılamaya çalışmaktadır.

Sözleşmeli ve ücretli vekil öğretmenlik mesleğin itibarına yakışmamaktadır. Sayın Millî Eğitim Bakanının söz verdiği üzere, öncelikle 70 bin sözleşmeli öğretmen herhangi bir şart olmaksızın kadroya geçirilmelidir. Eğitimi ticari bir alan gibi düşünüp kâr elde etmeye odaklanmak büyük bir hatadır. Millî Eğitim Bakanlığı hakka ve hukuka aykırı davranarak güvenceden yoksun öğretmen istihdam etmemelidir. İşte, bu nedenle, Millî Eğitim Bakanlığı bu uygulamaların tümüne son vermeli ve tüm öğretmenlerimiz kadrolu olarak istihdam edilmelidir.

Her yıl eğitim fakültelerinden 40 bin öğretmen adayı mezun olmaktadır. Bugün ataması yapılmayan öğretmen sayısı, yeni mezunlarla birlikte 340 bine ulaşmıştır. Türkiye’deki öğretmen alım politikası yeniden ele alınmalı ve mezunların istihdamı ivedilikle sağlanmalıdır.

Bu kanunun Komisyon görüşmeleri sırasında, sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesine yönelik olarak verdiğimiz önerge AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir.

Yine, aynı şekilde, Komisyon görüşmeleri sırasında, Millî Eğitim Bakanlığına ihdas edilen 70 bin öğretmen kadrosunun 100 bine çıkarılması yönünde Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği önerge önce kabul edilmiş, ancak daha sonra, maalesef, kanun tekriri müzakereye gönderilerek önergemiz dikkate alınmamıştır.

Kısaca emniyet teşkilatında yapılan düzenlememelere ilişkin görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Yine, kanun teklifinin çeşitli maddelerinde, polis memuru rütbesinin meslek derecesi ve görev unvanları yeniden düzenlenmektedir. 100 kıdemli başpolis memuru, 9.900 başpolis memuru ve 20 bin polis memuru ihdas edilmektedir.

Emniyet Genel Müdürlüğü Teşkilat Kanunu’nda değişiklik içeren düzenlemelere ve yeni ihdas edilen rütbe ile derecelere katılıyoruz. Ancak, bu düzenleme, emniyet teşkilatının en önemli sorunları arasında yer alan ne çalışma koşullarında ne de ücret politikalarında bir rahatlama sağlamamaktadır. Ülkemizde diğer memurlar haftada kırk saat çalışmaktadır, ancak emniyet teşkilatı çalışanları haftada ortalama yetmiş beş saat aktif görev yapmaktadırlar. Bunun neticesinde de emniyet çalışanları diğer memurlardan bir yılda iki ay on gün fazla mesai yapmaktadır. Bu mesailerine karşılık ortalama 220 Türk lirası fazla mesai ücreti almaktadırlar. Dolayısıyla, emniyet çalışanlarının çalışma süreleri ve fazla mesai saatleri yeniden düzenlenmelidir. Yasal çalışma saatinden fazla çalışılan her saatin hesaplanarak maaşa yansıtılacağı bir ücret politikası uygulanmalıdır. “Bütçede para yok, fazla mesai ücreti veremiyoruz.” diyorsanız, başka ülkelerde uygulandığı gibi, emniyet personeline de ilave izin uygulaması getirilebileceğini düşünüyoruz.

Emniyet teşkilatı çalışanlarına yönelik özlük haklarının düzeltilmesi hakkında seçim öncesinde verilen ve Meclisin ilk oturumunda görüşüleceğini söylediğiniz sözleri yerine hâlâ getirmediniz. Bu sözleri ne zaman yerine getireceksiniz? 2007 seçimlerinden önce miting meydanlarında ve çeşitli platformlarda defalarca tekrar edilmesine ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de Genel Kurulda ve Komisyon çalışmalarında defalarca bunu dile getirmemize rağmen, hâlâ bir gelişme yok. Doğrusu, merak ediyoruz, yeni seçimi mi bekliyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, hepinizin de bildiği gibi, emniyet teşkilatı çalışanlarının birçok başka sorunu da vardır. Yukarıda da söylemiş olduğumuz sorunlar çerçevesinde Komisyon görüşmeleri sırasında bu sorunları dile getirdik. Bu çerçevede, kısaca ifade edecek olursak, emniyet hizmetleri sınıfı personelinin senelik izninin otuz gün olarak belirlenmesi ve bu süreye gidiş ve dönüş için en çok ikişer gün eklenebilmesi, senelik izinlerden başka haftada en az otuz altı saat izin verilmesi, emniyet mensuplarına 5.000 göstergenin memur aylık kat sayısıyla çarpımı tutarında güvenlik tazminatı verilmesi, 3200 sayılı Kanun’un ek 21’inci maddesine göre verilmekte olan fazla çalışma ücretinin artırılması teklifimiz Komisyonda yapılan görüşmeler sırasında AKP’li iktidar milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir.

Emniyet teşkilatımızın ağır ve yıpratıcı çalışma koşulları göz önüne alındığında, senelik ve haftalık izinleri ile emniyet hizmetleri tazminatı ve fazla mesai ücretlerinin mutlaka yeniden düzenlenmesi ve gerekli iyileştirmelerin yapılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi ile ayrıca, teklifin 7’nci maddesiyle yeşil kartlıların Sosyal Güvenlik Kurumuna devri 1 Ocak 2012’ye kadar uzatılmaktadır.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2005 yılında 6,8 milyon, yani 6 milyon 800 bin olan aktif yeşil kartlı sayısı bugün itibarıyla 9 milyon 400 bini aşmıştır. Buna göre her yıl ortalama 520 binin üzerinde vatandaşımızın yeşil karta muhtaç duruma düştüğü anlaşılmaktadır. Her yıl 520 bin kişinin yeşil kartlı olması, AKP Hükûmetinin ekonomik politikalarındaki başarısızlığının göstergelerinin en önemli delillerinden birisidir.

Ayrıca, yine Sağlık Bakanlığı verilerine göre, iptal edilen yeşil kart sayısı -çeşitli defalarda- 8 milyonu da aşmış durumdadır. Çok dikkat çekici olan bu durum -yaklaşık olarak- verilen her 2 yeşil karttan 1’inin iptal edildiğini de ortaya koymaktadır.

Yeşil kart verilmesine ilişkin mevcut uygulama siyasi müdahalelere ve keyfî uygulamalara çok müsait olup, iptal edilen yeşil kart sayısının yüksekliği de bu durumu net bir şekilde göstermektedir. Mevcut uygulamanın iki yıl uzatılması 2011 genel seçimlerine yönelik politik bir yaklaşım kuşkusu doğurmaktadır. Bilindiği gibi AKP Hükûmeti 2007 seçimleri öncesi çok sayıda yeşil kart dağıtmış, seçimlerden sonra bunların da önemli bir kısmını iptal etmişti. Yeşil kart uygulamasında sürenin uzatılması, AKP’nin bu konuyu seçim öncesi yine istismar edeceğini, oy hesabıyla dilediğine yeşil kart verme düşüncesinde olduğunu göstermektedir. Yeşil kart, siyasi rant kapısı olarak görülmektedir. Çok da zor olmayan bu sistemin iki yılda kurulamaması ve iki yıl daha süre uzatılmasının öngörülmesi Hükûmetin hem beceriksizliğini hem de gerçek niyetini ortaya koymaktadır.

Yaşanan ekonomik krizin tahribatı ve yoğunluğu, işverenleri ve esnafımızı bunaltmış ve iş yapamaz bir hâle getirmiştir. Piyasalarda yaşanan durgunluk, binlerce iş yeri ve şirketin kapanmasına neden olmuştur. Esnafımız vadesi gelen senetlerini, vergi, kredi, prim borçlarını, kazanmadıkları için ödeyememişlerdir ve birçoğu da ya kepenk kapatmış ya da iflas etmiştir. Bu çerçevede vermiş olduğumuz, işverenler ile esnaf ve tarım sigortalılarının 31 Mayıs 2010 tarihine kadar ilgili mevzuatına göre ödenmesi gerektiği hâlde ödenemeyen sigorta primi, sigorta güvenlik destek primi ve işsizlik sigortası primi borçlarının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – …prim asıllarına tüketici fiyat endeksi aylık değişim oranı uygulanmak ve kırk sekiz aya kadar taksitlendirmek suretiyle yeniden yapılandırılmasını içeren teklifimiz yine AKP’li üyelerin oylarıyla reddedilmiştir.

Kanun teklifinin 12’nci maddesinde sigortalıların ödeyecekleri primler ile bağlanacak aylıkların hesabına esas gelir basamakları belirlenmektedir. Teklifin bu maddesinin BAĞ-KUR emeklilerinin aylıklarında bir artış getirmediği ifade edilmektedir. Ancak maddede kendinden önceki gelir basamaklarının esas alınacağı yönündeki ifade, bir tarih verilmediğinden ileride hukuki ihtilaflara neden olabilecek bir mahiyet arz etmektedir. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesini de karşılamamaktadır. Ayrıca, 2002 ve sonraki yıllarda emekli olan ve ileride emekli olacak olan tüm BAĞ-KUR’luların emekli aylıklarının yüzde 32 ile yüzde 118 aralığında artacağı yönünde oluşan beklenti maalesef boşa çıkmış olup AKP Hükûmeti BAĞ-KUR emeklilerinin umutlarını bir kez daha yok etmiş ve hayallerini yıkmış bulunmaktadır. Bütün emeklilerimiz boş ve hayalli bir beklenti içerisine itilmiştir.

Değerli milletvekilleri, sözlerime burada son veriyor, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı, emniyet teşkilatı, İçişleri Bakanlığı, sosyal güvenlik, organize sanayi bölgeleri… Her birisi ayrı ayrı konuları bir torba kanun olarak önümüze getirdiler. “Çoğunluğumuz var, kaldırırız elimizi, yaparız.” dediler. Şimdi, eğitim ayrı bir konu, polis, güvenlik sorunu ayrı bir konu, sosyal güvenlik apayrı bir konu, organize sanayiler ayrı bir konu; her birisi de ayrı ayrı bakanlıklara bağlı, her birisi ayrı ayrı bakanlıkların komisyonunda geçmesi gereken konular ama maalesef bu huyundan hiçbir zaman AK PARTİ Hükûmeti vazgeçmedi.

Ben de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına tümü üzerinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum.

Her birisi üzerinde görüşlerimizi ayrı ayrı anlatmaya çalışacağım:

 Birincisi eğitim konusu. Türkiye’de en önemli bakanlıktır; geleceğimizin, çocuklarımızın, yarınlarımızın emanet olduğu Millî Eğitim Bakanlığında 370 bin öğretmen kadro beklerken bir kadro talebiyle gelen bir yasaya hiçbir milletvekilinin “Hayır.” demeyeceğini herkes bilir. Hatta muhalefet olarak biz “Azdır, bunu çoğaltın.” dedik, hatta “Daha fazla imkânlar tanınsın.” dedik ama burada 70 bin kadro, 2010 yılı içinde bunun 20 bininin hemen atamasının yapılması gündeme getirildi.

Peki, millî eğitimimizin, eğitimin sorunları yalnızca bunlar mı? Şimdi, Türkiye’de eğitimin sorunları son yıllarda o kadar artmış ki yaşanan sorunları artık geçici iyileştirmelerle çözmek, çözmeye çalışmak neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Yıllardan bu yana çözülmeyen sorunlar birikmiş, AK PARTİ hükûmetlerinin sekiz yıllık dönemi içinde son dört senede özellikle yerinde saymaya başlamıştır. Bunu şu anlamda ifade etmekte yarar var: İlköğretim çağ nüfusunun yaklaşık yüzde 5’i hâlâ eğitim hakkından yararlanmamaktadır. Türkiye gibi G-20 Zirvesi’ne katılan bir ülke için gerçekten korkunç bir rakam. Yine ortaöğretim çağ nüfusunun yüzde 42’si ortaöğretime devam etmemekte ya da edememektedir. Ortaöğretim ki birçok ülkede zorunlu durumdadır. Derslik, okul ve öğretmen sayısının yetersizliği ayrı bir konu. Okul, öğrenci ve öğretmen sayılarının yetersizliği ayrı bir konu. Ama Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin gayrisafi hasıla oranına baktığımız zaman, 2007: 3,30; 2008: 3,20; 2009: 2,51; düşme var. Orta vadeli programa göre de 2012’ye göre bu oranlar değişmeyecek. Dört senede Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde bir artış olmamış. Peki, dört senede Türkiye’de okula giden öğrenci sayısı ne kadar arttı biliyor muyuz? Milyonların üzerinde insan okula gidiyor artık. Bu dört yılda bu ihtiyaca cevap verecek bütçe nerede? Yok.

Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığının eğitim yatırımına ayrılan payı da düşündürücü, 2009’da 4,57.

Şimdi, eğitim kademelerine göre öğrenci başına yapılan harcama -ABD doları üzerinden bakıldığı zaman- ilköğretimden yükseköğrenime kadar Türkiye 1,614, OECD ortalamasına bakıyoruz, 7,840; arada dünya kadar fark var.

Eğitim çağındaki çok sayıda çocuk hâlâ mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılmaktadır. Sağ olsun Hükûmet Karadeniz’e Güneydoğu kökenlilerin gidişini mülki amirler ve emniyet müdürleriyle yasaklayarak… Şimdi çare buldu, Gürcü işçileri Karadeniz’de fındık toplamaya getirmek suretiyle kendince bir çözüm bulmuş.

Eğitimin bir insan hakkı olduğu ve kimsenin bundan mahrum bırakılmayacağı bilinen bir gerçek. Türkiye’de kayıtlı 8 milyon 341 bin 937 engellinin yüzde 36,3’ü okuma yazma bilmemektedir. Bu, engellilere yaklaşım.

Eğitim emekçilerinin gelirleri giderlerini de karşılamıyor. Bakın, 2008’de 4 kişilik bir ailenin ortak aylık gideri 2.169’du, 2009’da 2.546 ve maaşın aylık gideri karşılama oranı 2008’de yüzde 47, evet 2009’da yüzde 46’ya düşüyor.

Şimdi, bütçeden ayrılan pay artırılmadıkça; eğitimin özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi durdurulmadıkça; ikili eğitimden tekli eğitime geçilmedikçe; sınıf mevcutları en fazla 24 öğrenci olmadıkça; anaokulu ve ilköğretim öğrencilerine günlük ücretsiz süt verilmedikçe; eğitim emekçilerinin aldıkları tazminatlar ve özlük hakları iyileştirilmedikçe; üniversiteler başta olmak üzere görevlilerin iş güvencesi sağlanmadıkça; sözleşmeli öğretmenlik uygulamasından vazgeçilmeyip sözleşmeli çalışan öğretmenlere de kadro verilmedikçe; tüm öğretmenlerin kadrolu istihdamı sağlanmadıkça; eğitimde kadrolaşma, partizanlığın önüne geçilmedikçe; demokratik yönetim anlayışı benimsenmedikçe; eğitime hazırlık ödeneği tüm eğitim ve bilim emekçilerine ödenmedikçe siz eğitime gerçek hakkını veremezsiniz.

Eğitim konusunda yükseköğretimle ilgili de iki söz söylemek istiyorum. YÖK’ün antidemokratik, baskıcı, otoriter yapısı bugün daha fazla ağırlığını hissettirmekte, her gün, her yerde üniversiteler açılırken ne yazık ki üniversiteler özgür tartışma ortamı olmaktan çıkmıştır. Neden diyeceksiniz.

Sevgili arkadaşlar, son bir yıldır dikkatle izleyin, Muğla’da bir öğrenci öldürüldü. Sonra Manisa’da, Tokat’ta, Ankara’da, İstanbul’da, birçok üniversitede öğrenci olayları oldu. Bu öğrenci olayları, özellikle bazı sağ kesimli ırkçı, milliyetçi görüşte insanların, derneklerin doğu ve güneydoğulu öğrencilere yönelik saldırısı biçiminde gelişen bu olaylar, giderek Sakarya’dan Eskişehir’e birçok olay ölüm ve yaralamayla sonuçlandı.

Şimdi, bunca baskının yaşandığı koşullarda yaşayan ve saldırıya uğrayanları, Sayın Millî Eğitim Bakanı, bir bar çıkışı iki grubun çatışması olarak değerlendirdi ama Şerzan Kurt’un vücudundan çıkan kurşun… Adı derin olan bir polisin yönlendirdiği gruba ve Şerzan Kurt’a yaptığı atış sonucu ölümüyle ortaya çıktı ve cezaevine konuldu, yargısı devam ediyor.

Bu da yetmiyor. YÖK, üniversitelere gizli eylem planları gönderiyor. Bunu defalarca söyledik. YÖK, üniversitelere doğu, güneydoğulu Kürt öğrencilerin fişlenmesiyle ilgili gizli yönergeler gönderiyor. Üstünde “gizli” yazan, kendi yazıları. Bakın ne diyor: “Bölücü faaliyetler ile terör örgütü ve destekçilerini tesirsiz hâle getirmek, meşruiyet…” vesaire… “ilişkin Başkanlığınızca bildirilmesi önemle arz edilmektedir.” Bakın, üniversitede fişleme olayının ardından bu olayların başlayacağını, hatta Muğla olaylarından bir gün önce bizzat Sayın Emniyet Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamada, bazı üniversitelerde düğmeye basıldığının, bazı yerlerde olay olacağının açıklanmasından bir iki gün içinde birçok yerde olaylar yaşandı.

Şimdi, bilimsel olarak, üniversitelerde böyle bir çalışmanın önüne geçilmesi apayrı bir konu ama bir gerçekliğe daha dikkatinize çekmek istiyorum: Bu elimdeki belge de İçişleri Bakanlığının. Sayın İçişleri Bakanı da burada. Ben, demin Millî Eğitim Bakanlığının, YÖK’ün gizli belgelerini okudum. Şu an elimdeki İçişleri Bakanlığının. Ne diyor? Bu, her yıl yenilenen bir belge -2006, işte 2008 elimdeki- bölücü faaliyetlere yönelik eylem planı. Şimdi, bu eylem planı nereye gönderilmiş? Bakıyoruz, gizlilik kaydıyla, kaymakamlıklar, il jandarma, il emniyet, millî eğitim, sağlık müdürlükleri ve müftülükler. Maşallah, vaizler ile imamları da katmamışsınız, ki katıldı onlar da şimdi.

Burada, bakıyoruz ne demişsiniz, on sayfa talimname, gizlilik kaydıyla gönderilecek ve soruyorsunuz: “Avrupa Birliği üyeliği sürecinde gerçekleştirilecek yasal ve idari konuların bölücü terör örgütü ve yandaşları tarafından istismar edilmesini önlemek maksadıyla…” Haydi buyurun! Eğer inanmıyorsanız o düzenlemeleri yapmayın. Eğer düşünce özgürlüğünü geliştirmek, demokratikleşmeyi geliştirmek size korku yaratıyorsa yapmayın. Yapıyorsanız da, biri o hakları kullanacak diye onu hemen bölücü, geçmişte de komünist olarak damgalayan zihniyetin bir anlamı yok.

“Bölge çocuklarına her eğitim düzeyinde burs, parasız barınma, yatılı okuma imkânı tanınacak.” Bölge çocuklarını maalesef cemaat vakıflarına ve evlerine emanet ettiniz.

“Tüm yurtta, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde okula gitmeyen, örgüt tarafından istismar edilen okul çağındaki çocukların, sokağa terk edilmiş veya sokağa itilmiş çocukların eğitim görmesi sağlanacak, barınma, beslenme…” bilmem ne… “sağlanacak.” Buna da maşallah diyoruz! Taş atan çocuklara ömürleri kadar ceza verip, binlerce çocuk, bu politikalar sonucu mu, bu talimler sonucu mu, bu tamimler sonucu mu binlerce çocuk kendi yaşlarından fazla ceza aldı, ceza evlerinde? Düşünün ki bir çocuğa slogan attı diye ceza veriyorsunuz beş sene, izinsiz gösteriden beş sene, örgütten beş sene ve memura mukavemetten de dört sene, bunları da yaşına göre indiriyorsunuz, Berivan kendi yaşından büyük cezalar alıyor, cezaevine giriyor ve bu yasa tasarısı, bu hayati tasarılar dururken, onları Genel Kurula getirmiyorsunuz, başka başka tasarıları getiriyorsunuz.

Şimdi bölgedeki yatılı okullar var. Yatılı okullarla ilgili de yazmışsınız. Diyorsunuz ki: “Yatılı bölge okullarında bölücü ideolojiyi izleyin.” Siz bölücü ideolojiyi izleyeceğinize, emanet ettiğimiz kızlarımızın cinsel istismarını önleyin. Eşme’deki okula ben gittim arkadaşlarımla beraber. Siirt’te yaşananlar, Pervari’de yaşananlar, birçok yerde yaşananlar, çocuklara cinsel istismar, kızlara cinsel istismar. Bunları niye izlemiyor polis? Bunları niye takip etmiyor? Bunları niye açığa çıkaramıyor? Siirt’te iki sene bir valinin gözünün önünde bunlar cereyan ediyor ama bu olay ortaya çıkmıyor ta ki patlak verene kadar.

Şimdi, “Kız öğrencilere yönelik etkinlikler.” Şimdi, geliyoruz, diyor ki: “Kürtçe’nin eğitim dili olarak kullanılması konusunda…” Hemen önergelerden okuyorum. Bölücü terör örgütüyle bağlantılandırıyorsunuz. Zaten kim kendi dilini konuşursa, kültürünü konuşursa, kimliğini konuşursa, türküsünü söylerse, müziğini söylerse bölücüdür, böyle bakılıyor. “Bunların izlenmesi ve Kürtçe eğitim isteyenlerin eğitim ve öğretim diliyle ilgili taleplerine izin verilmemesi…” Peki, siz bunu yazıyorsunuz, dil bağıyla ilgili talepler olduğu zaman, özgür bilim yuvası üniversitelerde bunu öğrenciler söylediği zaman disipline verip içeri atacaksınız, öbür yandan da “TRT Şeş’i açtım.” diyeceksiniz, “Artuklu Üniversitesinde Kürt diliyle ilgili eğitim yapıyorum.” diyeceksiniz. Biri der size: “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.” Ne bu? Bu yönetmelik ne? Bu değil.

Sayın Bakan, bunu sürdürecek misiniz? Dört ayda bir bunların raporlarını alıyorsunuz. Emniyetin bütün kadroları burada, Genel Müdürünüz de, hepsi. Bunu sürdürecek misiniz? Bu insan haklarıyla bu olayları önleme şansınız var mı? Böyle bir anlayışla çoğulculuğu, farklılıkları, kültürel birliğimizi, demokrasimizi nasıl sağlayacaksınız? Bunu sağlayamazsınız Sayın Bakanım.

Bakın, Silopi’de geçen gün bir basın açıklamasına gittik ve bu emniyet kadroları için 20 bin… Şimdi, tabii, ihtiyacı var emniyetin, İstanbul’da yedi tane ilçe açtınız, jandarmadan polise geçti. İhtiyaç var kadrolara, yedi tane ilçenin ihtiyacı olan kadroları vereceksiniz. Hiçbir parti buna karşı çıkmıyor ama emniyetin, polisin sorunları sadece kadro vermekle, sadece yüksek tahsilli oranını artırmakla, sadece, yüksek tahsili olmadığı için polislerin başpolis yapılmasıyla çözülmüyor. Polis, canını, malını teslim ettiğin devletin silahını vergisiyle vatandaşın ödediği bir görevi yapıyor. Şimdi siz bu konuda bu talebi, eğitimin öğretmen talebini Allah için yeşil kartla niye aynı torbaya koyuyorsunuz? Yakışıyor mu bu? Sosyal güvenlikle ilgili, organize sanayi bölgeleriyle ilgili yasalarla niye aynı torbaya koyuyorsunuz, bunları karıştırıyorsunuz birbirine?

Şimdi, Sayın Bakan, ben bir konuya dikkatinizi çekeceğim ve cevap isteyeceğim. 4 Haziran günü yanımda Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, İl Belediye Başkanım, İl Başkanımla yeni Valinizi -bir hafta oluyor geldi- ziyaret ettim. Buradan randevu istedim, uçakla gittim ve kutladım. Arkasından da Silopi’ye gidiyorum. Bir basın açıklaması var. Biz başlarındayız, orada olay olmayacak; bir açıklama ve dağılacak. Silopi’nin içinden, merkezden bir cadde geçiyor, başka bir cadde yok. Parti binasının 100 metre önü, bir yönden beş yüz metre ötede bir açıklama yapılacak. Ve bunu Valiye anlattık. Geldik, daha otobüsün önünde halkla merhabalaştık, öne geçtik. En önde 3 milletvekili; ben, Sevahir Bayındır, Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani, arkamızda belediye başkanları, parti otobüsü, 10 bin kişinin üstünde de partilimiz. Daha dört adım atmadık, güvenlik güçlerinden bir muhatap bekliyoruz, birini arıyoruz; bir emniyet müdürünü, bir kaymakamı, bir ses verecek, bir megafonla uyaracak. Çünkü ne slogan var ne bir şey var, hiçbir şey yok ve biz üç adım atıyoruz bir emniyet mensubuyla görüşmeye. Üç adım sonrası bize ve kitlenin üzerine, buyurun, işte önce halkımız görsün, sonra emniyet müdürlerimiz ve Sayın İçişleri Bakanı… Şimdi burada 3 tane milletvekili var. Evet, Gazze’yle konuştuğunuz bir sırada, özellikle milletvekillerine, bana biber gazlı su, Sevahir Hanım’a, kadın milletvekiline tazyikli su sıkıldı ve aynı şekilde Hamit Geylani’ye. 3 tane milletvekili orada ve biz yine halkı soğuk kanlılığa davet ederek dağıttık. Biz gittik hastaneye tedavi olduk. Sevahir Bayındır’ın kemikleri kırıldı, üç ay bu Meclise gelemeyecek. Bir hafta geçti bu olayın üstünden. Bir haftadır ben burada konuştum; bu alçakça saldırıyı kim yaptı, kimin altında imzası var, kim emir verdi, mertçe çıksın. Desin ki: “Ben yaptım, arkasındayım.” Eğer yapmadıysa, birileri kanunsuz bir iş yaptıysa lütfen onlarla ilgili soruşturma açın. Şimdi, bir haftadır bekliyorum, açıklama yapmıyorum, televizyonlar veriyor ve geçen gün basın toplantısı yaptım. Sayın Bakan, size bunun CD’sini gönderdim, Cumhurbaşkanına, Başbakana, Adalet Bakanına, Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanına, Kılıçdaroğlu’na CHP’ye, MHP’ye ve DSP’ye de gönderdim. Bir haftadır sizden, bu Mecliste şahsen arayan birkaç kişi dışında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bunun, canlı, olayın oluş CD’si bu. Nasıl olduğu belli. Soruyorum, bir inceleme yok. Valilik bir inceleme yapmıyor, savcılık inceleme başlatmamış, diğer tarafta yaralı bir milletvekili var; mevki, sorumluluk makamında olan İçişleri Bakanımız bir açıklama yapma gereği duymuyor. Meclis Başkanımız, sanki saldırıya uğrayan Tanzanya meclisinin üyeleridir, bir açıklama yapma gereğini duymuyor. Başbakan Gazze’yle meşgul; Silopi’de Gazze manzaraları var, ama Başbakan bir açıklama yapma gereğini duymuyor. Ama bu CD’yi muhalefete de gönderdim, muhalefet liderlerine de gönderdim, onların da tavrını merak ediyorum. Evet bizi arayan arkadaşlara teşekkür ediyorum, ama şunu söyleyeyim: Yalnız, ciddiyetle cevap istiyorum. Bana, Meclis İnsan Hakları Komisyonu, gönderdiğim CD’den sonra şöyle bir zarf gönderdi arkadaşlar. Bu zarfı önünüzde açıyorum ki hepiniz bilesiniz.

Sayın Zafer Üskül, zarf bu. Bir: “Meclisten Bayındır incelemesi.” Böyle bir inceleme yok arkadaşlar. Meclis İnsan Hakları Komisyonu böyle bir görevlendirme yapmamış.

Buyurun, gerisi: “Bayındır hastanede.” Haber kupürü.

Üçüncüsü: “BDP’den ağır suçlama.”

Al! “Meclis inceliyor.”

Arkadaşlar, Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı bana böylesine gayriciddi, profesör olan bir üye arkadaşımız bu kadar gayriciddi bir cevap veriyorsa, İçişleri Bakanım cevap vermiyorsa, Meclis Başkanım susuyorsa, insanlık ve bu Meclisin üyeleri ayaklar altına alınıyorsa, kemikleri kırılıyorsa, ya sizin insanlığınızdan şüphe duyacağım ya sizin sorumluluğunuzdan şüphe duyacağım ya da gerçekten bu ülkede yaşamıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu ülkenin seçilmişlerine karşı atanmışların yaptığı saldırı karşısında elbette ki yargı yolları var ve buna başvuracağız.

Yalnız, Sayın Başkan, bağlıyorum. Diğerlerini gönderdiğim için Sayın Bakana, bunların fotoğraflarını… Bağlayacağım, izin verirseniz.

BAŞKAN – Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Benim istediğim şu: Şırnak’a 15 milletvekili getirdim buradan. Beraber incelemeye gittik, 2 CHP, 2 MHP, diğerleri AK PARTİ.

Şırnak’ta, arkadaşlar, Şırnak’ın yüzde 70’inin oy verdiği milletvekilleri ve belediye başkan vekillerine gaz bombası, gaz fişeği, tazyikli suyla saldırırsanız, onuru, gururuyla, iradesiyle oynarsanız, bunun nereye getireceği… Bu provokasyon tehlikesinin farkında mısınız? Bu bir.

İkincisi şu: Ve Sayın Bakan, sizin bir özür borcunuz var. Sayın Bakan, bir haftadır susuyorsunuz. Hadi anlıyorum, Zafer Üskül polis konukevinde kalıyor, polislerin saldırısı var açık açık. O, hadi bunun için cevap veremiyor. Beyefendi polis konukevinde kaldığı için cevap veremiyor, ayıp olur diye. Siz bir öğretim üyesisiniz Sayın Bakan. Sayın Bakan, bir kadın milletvekiline bu şekilde cüret göstererek saldıranlara inceleme göndermeyecek misiniz? Hesap sormayacak mısınız? Biz soracağız.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum, sağ olun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – İnceleme o gün başlatıldı, gönderildi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Niye açıklamıyorsunuz Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Açıkladık, açıkladık, kamuoyuna açıkladık.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hani? Bana söyleyin. Bana bir tane gösterin.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Kamuoyuna açıklandı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Buyurun, açıklayın açık açık.

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam.

Buyurun Sayın Sağlam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Savcılık da başlattı soruşturma.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Savcılığa da ben avukat gönderdim Sayın Bakan, ben avukat gönderdim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, Sayın Bakanım, istirham ediyorum efendim.

Buyurun Sayın Sağlam.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir tek açıklama yapmıyorsunuz, ondan sonra konuşuyorsunuz.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sıra sayılı…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Siz çok güzel açıklamalar yapıyorsunuz; her gün hakaretler!

MEHMET SAĞLAM (Devamla) - …kanun teklifiyle ilgili AK PARTİ Grubunun…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir haftadır bana yapılanları reva görüyorsunuz, sesiniz çıkmıyor.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…

Sayın Kaplan, Sayın Bakanım….

Sayın Başkan, buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir haftadır bize reva görüyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

Arkadaşlar, lütfen, hatibin söz hakkını sınırlamayalım.

Buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Normal, değil mi, ayak kırılması bir milletvekilinin!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

İlk önce, bu kanun, belli ölçüde Millî Eğitim Bakanlığımıza, arkasından emniyet teşkilatımıza belirli sayıda yeni kadrolar ihdas eden bir kanun. Herhâlde gerek Millî Eğitim Bakanlığının gerekse emniyet teşkilatımızın gelişimine kısaca göz atılırsa bunun ne kadar isabetli olduğu çok açıkça görülebilir.

Bu arada, Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili bazı hükümler var. Arkasından organize sanayi bölgeleriyle ilgili, yönetim tekniğiyle ilgili bazı hükümler var ve bunlar bir nevi yönetime ilişkin teknik hükümler. Fakat şu üç noktada, Millî Eğitim, emniyet teşkilatı ve sosyal güvenlikle ilgili noktada bazı önemli düzenlemeler getiriyor bu kanun teklifi.

İlk önce, müsaade ederseniz, eğitimle ilgisine temas etmek istiyorum. Bir kere eğitim her zaman, bütün ülkelerde, bilimsel gelişmenin her zaman yenilemeye ihtiyacı olduğu için çok güncel bir konudur. Muhalefetteki arkadaşlarımızın da bu konunun tartışılmasına zaman ayırmaları normal bir olaydır.

Burada yalnız dikkat edilmesi gereken nokta şu: Eğitim konusunda Türkiye nerelerden nerelere gelmiş ve son yıllarda neler yapılıyor? Burada baktığınızda, eğitimin işte, genç insanlara yatırım yapılsın, hayat boyu eğitim teknikleri geliştirilsin, eğitim teknolojilerinden yararlanılsın vesaire gibi yeni yöntemleri tartışılıyor ama hâlâ dünyada eğitimin odağında öğretmenin bulunduğu gerçeği herkes tarafından kabul ediliyor. Öyleyse millî eğitimle ilgili yapılacakların en önemlisi öğretmenle ilgili konuların ele alınması. İşte, öğretmen yetiştirilmesiyle ilgili gelişime baktığınız zaman, aşağı yukarı lise muadili bir eğitimden başlamışız, sonra bir yıllık, iki yıllık eğitim enstitüleri kurmuşuz. Arkasından da fakülte mezunu olması, öğretmenin de diğer meslekler gibi toplumda daha saygın bir yeri olması için en azından fakülte mezunu, hatta gerekirse ondan sonraki eğitimlerini de yapması yolunda teşvik edilmesi şeklinde bir politika takip edilmiş.

Değerli arkadaşlarım, bu, doğru bir politika, yani öğretmenler eli öpülesi insanlar, saygı duyulması insanlar vesaire gibi nutukların çok ötesine geçen... İlk önce, bu toplumda ve Türk personel sistemine baktığınız zaman eğitim esasına göredir ücretlerin ayarlanması, bazı hakların getirilmesi. Dolayısıyla, lise mezunu durumunda tuttuğunuz bir eğitim düzeyiyle öğretmeni ne kadar saygın hâle getiriyorum deseniz, gerek maaş artışı bakımından gerekse toplumdaki yeri bakımından fazla bir itibar getiremiyorsunuz. Diğer meslekler, hekimi, hâkimi, mühendisi neyse, öğretmenin de göğsünü gere gere “Ben de fakülte mezunuyum, ben de bunlar kadar Türk personel sisteminde hakkımı alabiliyorum.” diyebilmesinin asgari şartıydı fakülte mezunu olması.

Şimdi, burada tabii, birdenbire böyle bir karara geçildiği zaman eğitim fakülteleri ortaya kondu, yüksek öğretmen okullarının, bir yıllık, iki yıllık eğitim enstitülerinin ilavesinde. Sonra, tabii ki bunların, yıllardır dört yıllık lisans eğitimi yapan fakülteler karşısında öğretim üyesi eksiklikleri oldu, onların yetiştirilmesi için zaman harcanması gerekti ve belli bir süre öğretmenlerimizin fakültelerden hemen mezun olması sağlanamadı. Kadroların yeni oluşumu, yeni fakültelerin elli yıl, altmış yıl eğitim yapan fakültelere göre biraz daha -ister istemez- öğretim üyesi bakımından eksikliği vesaire dolayısıyla eksiklikler oldu.

Şimdi, yeteri kadar öğretmen bulunamadığı zamandan, şimdi de yeterinden fazla, eğitim fakültelerinden mezun olmuş öğretmenler düzeyine geldi. Aslında bu eleştirilecek bir aşama değil, aslında bu bir güzel aşama ama tabii ki… Burada devletin bütçesini, gelirlerini, giderlerini -bütün devletlerde olduğu gibi, yalnız bizde değil- bilen arkadaşlarımız var; elbette ki, istediğiniz mesleklere, istediğiniz kadar kadroyu her zaman ihdas edemiyorsunuz, devletin çalışması içerisinde, ama şöyle bir baktığınızda, aşağı yukarı son yedi sekiz yılda, son on yılda diyelim, en azından öğretmen mevcudu 500’lerden 700’lere kadar gelmeye başlamıştır, yani mümkün olduğu kadar daha fazla öğretmen istihdamına yönelinmiştir, ama şunu da kabul etmek lazım ki -yine bu arada devleti, kadroyu, nasıl verileceğini bilen arkadaşlarımız var- birdenbire bunların kadroları verilebilecek olduğu hâlde, devletin bütçesi müsaade ettiği hâlde verilemediği için değildir, öğretmen vekilliği gibi, işte, sözleşmeli öğretmen gibi filan. Bütün bunlar, Millî Eğitim Bakanlığının, başka çareler düşünerek, yeterli kadro olmadığı zaman daha fazla öğretmen istihdamının yollarını araştırmasıdır.

Şimdi, bu geçmişi kısaca dikkate alırsanız, yeni ihdas edilen 70 bin öğretmen kadrosunun hiç de yabana atılacak bir miktar olmadığını ve geçen haftalarda atanan 10 bin öğretmene karşılık da, zannediyorum ki ağustos ayı içerisinde, bu yaz içerisinde 25-30 bin öğretmenin daha atamaya müsait olanlarının atanacağını da dikkate alırsanız, bu kanun hayırlı bir iş yapıyor, yani 70 bin öğretmen kadrosu ihdas ediyor, diğerlerinin atanmasına da imkân getiriyor.

Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığının başka eksiklikleri olabilir, -arkadaşlarımız burada dile getirdiler- bunlar için çalışmaların yapılması gerekebilir, bunlara da bir şey söylemiyorum ama, tabii, bu kanunla ilgili kısmına gelirsek, yapılan iş doğru bir iştir, yapılan iş hayırlı bir iştir, daha kadro verilmesi mümkün ise onun da verilmesinde ülkenin menfaati vardır. Hepiniz biliyorsunuz ki her zaman insana yapılan yatırım diğerlerinden çok daha rantabl bir yatırımdır, sonucunun ülkenin gelişimine fayda getireceği bir yatırımdır. Hatta sık sık burada dile getiriliyor, işte, şu kadar şu meslekte adamlar yetiştiriliyor, bunların bir kısmı işsiz kalıyor vesaire gibi ama dünyada o devletin veya özel sektörün kadrolarına göre insan yetiştirme devri geçti. İnsan gücü planlamasını ilk uygulayan Japonlar, dediler ki: “Vatandaşlarınızı ne kadar çok okutursanız, ne kadar uzun süre onları kaliteli bir eğitimden geçirirseniz o kadar kaliteli vatandaşa sahip olursunuz. Hiç olmazsa daha yararlı, kendileri de iş kapasitesi yaratan, potansiyel girişimciler olarak da, yalnız kadrolara adam dolduran değil, kadroların oluşmasını da ortaya çıkaran insanlar yetiştirirsiniz.” Aslında bu yaklaşım doğru. Zaten Japonya’nın son geldiği durum, özellikle Asya kaplanlarının durumuna baktığınız zaman eğitimle kalkınma arasındaki ilişkiyi çok açık görmeniz mümkün. 70’lerde Asya’da bir dram vardı, araştırmalar yapıldı; isim buydu. 90’larda Asya’da bir mucize yaratıldı ve Birleşmiş Milletlerin de, Dünya Bankasının da raporlarında ortaya kondu ki bu mucizenin yaratılmasında eğitime verilen önem her zaman rol oynadı ve öncelik kazandı. Şimdi, bu anlamda kanunun, öyle zannediyorum ki, itiraz edilecek bir tarafı yok. Daha fazlası mümkünse onun da verilmesinin tamamen faydalı olduğunda arkadaşlarımızla müttefikiz.

Şimdi, geriye kalıyor emniyetimizle ilgili konu. Şimdi, değerli arkadaşlarım, zannederim 1979’lardaydı, sonradan Emniyet Genel Müdürü lan bir emniyet yetkilisi arkadaşımız Hacettepe Üniversitesinde master yapıyordu. Benimle bir master tezi yazdı. Emniyet teşkilatının personel durumunu inceliyordu. İnanınız ki 70’lerde aşağı yukarı mevcudun yüzde 60’a yakını ilkokul ve ortaokul mezunuydu polislerimizin. Bugün baktığımızda, artık durumun tamamen, o geçen zaman içerisinde, eğitim yönünden en azından, çok değiştiğini görüyorsunuz. Sonra asgari lise mezununa döndü bu. Sonra, şimdi, yıllardır, en azından polis okullarıyla, lise üzerinden bir yıllık eğitimden iki yıla döndü, polis meslek yüksekokullarına döndü ve nihayet, aynen üniversitelerde olduğu gibi, bir polis akademisi kuruldu. Bugün emniyet işleri fakültesi var.

Şimdi, düşününüz ki nereden nereye geliyoruz, nereye doğru bir gidiş var? Şimdi, burada, polislerimize tabii ki, bu genişleyen, eğitim almış, dünya standartlarında, dört yıl polis akademisinde okuyan insanların veya polis yüksekokullarından mezun olan insanların daha da gelişimi için tedbirler de alınıyor. İşte, üniversite mezunları ihtiyaca göre alınıyor, bunlar için eğitim merkezleri kuruluyor, bunlar için tabii yeni kadrolara ihtiyaç var. Polislik içerisinde akademik gelişmeler veya mesleki gelişmeler olmak üzere bazı kademelendirmeler teklif ediliyor, aynen öğretmenlerde olduğu gibi, ama zaten dikkat buyurulursa Dışişleri Bakanlığımız gibi, İçişleri Bakanlığımız gibi, Maliye Bakanlığımız gibi personelin giderek belli kademelerle yetiştirilmesiyle bakanlıkların çok etkili bürokrasileri kurulabiliyor ama bunları yapmadığınız takdirde, bakanlık merkez bürokrasilerinde de belli kademelerden, belli sınavlardan geçmiş genel müdürler, daire başkanları, müsteşarlar yetiştirmeniz mümkün olmuyor. Dolayısıyla buralarda da, yani İçişleri Bakanlığının mülki idare kademesinde olduğu gibi Emniyet Genel Müdürlüğünde de böyle kademelerin oluşması, giderek daha kaliteli insanların yetişmesine -elbette ki arkadaşlarımızın şikâyet ettiği- bazı, polisle ilgili, emniyetle ilgili, güvenlikle ilgili olayların da çok daha değişik düzeyde ve değişik kalitede ele alınmasına hizmet edecektir. Burada aşağı yukarı belli kademelere bazı kadrolar ve 20 bin yeni polis kadrosu ihdas ediliyor.

Şimdi, dikkat edilirse zaten bir taraftan da Türkiye’mizde şehirleşmenin etkisiyle giderek polisin görev alanları genişliyor, jandarmadan polise geçiyor. Bu da çok önemli bir aşama aslında. Bugün aşağı yukarı ülkenin yüzde 75-76’sı kentsel kısımda olduğu için polisin görev alanına giriyor. Öyleyse gerek eğitim kademesi gerek bürokrasideki belirli kademelere insan yetiştirme bakımından polisin yeni kadrolara ihtiyacı var, hem üst düzeyde hem de polis memuru düzeyinde ihtiyacı var. Polis memurları arasında teşvik edici bazı ilerlemeler, bazı kademeler getirilmesi var. Burada bütün bunları dikkate aldığımız zaman polise de yeni kadroların verilmesi aslında hayırlı bir iş. Bunu da burada mutlaka belirtmemizde yarar var.

Şimdi, gelelim doğrudan doğruya sosyal güvenlik sistemiyle ilgili konuya. Bildiğiniz gibi, hemen hemen bütün siyasi partilerimizin, geçmişte de, Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve BAĞ-KUR gibi sosyal güvenlik kurumlarımızın bir çatı altında toplanması konusunda parti programlarımız vardır. Devlette görev almış arkadaşlarımız da biliyor, siyasette de, siyasi partilerimizin programlarında bu vardı. Bu ilk defa bu İktidar zamanında bir araya getirebildi. Çok tartışıldı, çok yapılacak dendi, programlara kondu ama olmadı. Kabul edelim ki, sosyal güvenlik kurumunun bir çatı altında birleştirilmesi herkesin aşağı yukarı arzu ettiği, programlarına koyduğu, siyasi partilerin, bir konuydu. Şimdi bu konu, yani BAĞ-KUR, Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar belli bir sosyal güvenlik kurumu çatısı altında birleştirildi. Takdir buyurursunuz ki, bunun tabii ki sancıları olacak, bununla ilgili bazı problemler ortaya çıkacak. Nitekim bunlar da çıktı. İşte bu kanunun bazı maddelerinde ortaya çıkan bu problemleri teknik açıdan, yönetim açısından çözmek üzere bazı maddeler getirilmiş. İşte, belli ölçüler içerisinde, bir yerde daha evvel başka statü içerisinde, başka şartlar ve mantalite altında sosyal güvenlik kurumuna bağlı olan insanların, bir başka sosyal güvenlik kurumundaki, onlarla birleşince bu hakların kaybolmaması için neler yapılması gerekir? Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, böyle bir büyük birleşmede mutlaka bazı sorunların çıkması normaldir. Bunların ortadan kalkması için de uygulamadan gelen bazı talepler karşısında bazı teknik uygulamalar var, düzenlemeler var. Mesela, işte yeşil kart uygulamasında, arkadaşımızın birisi eleştirdi, dedi ki: “Daha mı partizanca yapacaksınız?” Dikkat buyrulursa, tam tersine, ilçe ve il idare kurullarına daha fazla yetki veriliyor. Yani devletin yetkilileri bunu, daha çok bunlar üzerinde kararları, yetkileri artırılıyor. Hiç de öyle partizanca bir yaklaşım gözükmüyor. Aynı şekilde, mesela dışarıda çalışırken emekli olmuş bir insanın tekrar Türkiye’ye dönüp çalıştığı zaman maaşında kesilmeler oluyordu. Bu, bir nevi tembelliği teşvik eden bir şey. Bunlar kaldırılıyor. Bunun gibi bazı teknik konular var. Eleştirilebilir, daha iyisi yapılabilir ama uygulamadan ortaya çıkan bazı sorunlar bunlar ve bunların büyük ölçüde bir siyaset veya parzitanlık konusu olacağına inanmıyorum. Arkadaşlarımız mutlaka iyi tektik etmişlerdir ve bunların yararlı teknik, idari konular olduğunu çok açık bir şekilde görebilirler.

Şimdi, genelde, kanunun bir torba kanun olduğu doğru ama ağırlık merkezi itibarıyla çok önemli bazı kamusal görevlerin daha iyi yapılması için imkân sağlayan, kadro sağlayan bir kanun. İşte, eğitimin bu konudaki önemi hiç inkâr edilemez. Ne kadar mümkünse o kadar öğretmeni daha iyi yetiştirsek, daha fazla kadroya öğretmen alabilsek, tamamen birleştirilmiş sınıflardaki eğitimi sonlandırabilsek, büyük ölçüde taşımalı eğitimi sona erdirebilsek, bunlar bizim için ideal şeyler, olması gereken şeyler. Buna doğru bir gidiş var ama, tersine dönüş yok. Dikkat buyurursanız, daha fazla öğretmen alınıyor. Arkadaşlarımız dediler ki: “Millî eğitime, işte, gayrisafi millî hasılaya oranla daha az para ayrılıyor.” Hayır, daha az para ayrılmıyor. Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi, cumhuriyet tarihimizde ilk defa Millî Savunma Bakanlığını da geçti, miktar itibarıyla geçti. Şimdi, gayrisafi millî hasılaya oran için düşüyor, kalkıyor diyebilirsiniz ama ortada şöyle bir gerçek var: 2002 yılına göre 2010 yılı bütçesinde miktar itibarıyla aşağı yukarı 3 misli bir artış var. Bu kolay bir rakam değil. Keşke daha fazla olsa da daha fazla versek, çünkü -biraz önce de arz ettim- eğitime vereceğiniz para ülkeye her zaman yarar getirecektir. Neresinden bakarsanız bakın, eğitimli insan eğitimsiz insana göre daha yararlı vatandaş olabilecektir, daha yaratıcı vatandaş olabilecektir, iş yaratacaktır. Yalnızca kadroya adam yetiştirme şeklinde olmayan bir anlayışla ancak Türkiye kendisini daha fazla ileri götürebilir. Bugün büyük ölçüde yenileşmeye, icatlara, teknolojiye ağırlık vermeye ihtiyacımız var. İşte, üniversitelerimizde teknoparklar kuruluyor, daha fazla başvurular var buralarda görev almak üzere, devlet her türlü araştırma ve geliştirmeyi teşvik ediyor, özel sektörde de. Yeni mezun öğrencilere daha birkaç gün önce, Sanayi ve Ticaret Bakanı “Proje getiriniz, 100 milyar lira, doğrudan doğruya bir kurulun seçeceği projelere para vereceğiz, isterseniz bunu batırabilirsiniz. Ama biz öyle istiyoruz ki, gençlerimiz yeni projeler üretsinler, yeniliklere imza atsınlar, biz de onlara verelim, çekinmeyin, müracaat edin.” dedi bir üniversitenin mezuniyet merasiminde. Enteresandır, geçen sene ilk defa başlatılmış bu, ayrılan paranın aşağı yukarı üçte 1’i kadar müracaat olmuş, ama bu sene, ayrılan miktarın 10 misline yakın müracaat olmuş. Yani, yenilik için, yeni bir şeyler bulabilmek için, müteşebbisliğe bir yerden başlayabilmek için yeni bir projeyle, böyle imkânlar yaratılmış.

Şimdi, biraz evvel söyledim, o zaman kanunu çıkarken de bu kürsüden söylemiştim, polislerimizi, emniyet mensuplarımızı ne kadar fazla eğitirsek, sizi temin ederim ki o kadar daha kaliteli bir emniyet hizmeti alabiliriz ve daha az şikâyet gelebilir polisimizden. Dolayısıyla yapılan budur.

Bakınız, bugün bir akademi kurulmuş. Bugün Türkiye’nin herhangi bir konusunda televizyonlarda gördüğünüz fikirleri ileri sürenler, şimdi Polis Akademisinin bilim adamları, profesörleri, doçentleri, bunlar Polis Akademisinin kadrolu öğretim elemanları. Dolayısıyla, fakülte şeklinde bir eğitim veriliyor. Polis memurlarımız için asgari eğitim meslek yüksek okulu düzeyine indirilmiş. Polis okullarına telefonla, partizanca ne kadar adam alınırdı ama meslek yüksek okulu hâlini alınca doğrudan doğruya yükseköğretimdeki aldığı puana göre girmeye başlamışlar. Sadece bu aşama bile çok önemli ölçüde tarafsız bir emniyet gücünün ortaya çıkmasına fayda sağlıyor.

Biraz önce arz ettim yine, sosyal güvenlikle ilgili olarak, bu kadar büyük bir kitleyi, yani hem Emekli Sandığını hem Sosyal Sigortaları hem de BAĞ-KUR’u bir araya getirmişsiniz, milyonlarca insanın özlük haklarıyla ilgili işlemleri geçmişte ayrı kurumlarda yapmışsınız, şimdi de bu işlemleri bir araya getirmek -devletteki çok tecrübeli arkadaşlar aramızda- kolay işler değil bunlar, elbette ki bazı hatalar olmuş, bazı eksiklikler olmuş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sağlam, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Şimdi, uygulamadan gelen eksiklikleri dikkate almak suretiyle yeni bazı düzenleyici maddeler getirmişler. Bunlar da, inanınız ki sadece uygulamanın ortaya koyduğu yönetimle ilgili sorunlar. Bir an evvel çözülmesinde, orada, bu sosyal güvenlikten yararlanan vatandaşlarımızın şu veya bu şekilde problemlerini daha aza indirme gayretleri var.

Demiyorum ki bütün bu problemler bitmiştir, bitecektir. Dünyanın hiçbir yerinde bütün problemleri çözen bir devlet yok ama gidişimize, eğilim trendimize baktığınız zaman iyiye doğru gidiyor, aksayan yönlerin düzeltilmesine doğru gidiyor. Bu da az bir haslet değildir.

Şimdi, dünyanın bugünkü durumuna baktığınız zaman -bizim kadar eski olan devletler de var, yeni olanlar da var, teknolojide çok ileri gittiğini ileri süren devletler de var- suç oranlarına baktığınız zaman, bu ülkelerin, gelişmiş ülkelerin şehirlerini Ankara’yla, İstanbul’la, bizim İzmir’le Adana’mızla mukayese ettiğiniz zaman Türkiye’deki suç oranları -buradan bunu bilerek, incelemiş bir insan olarak söylüyorum- inanınız çok daha düşüktür. Bu da az bir şey değildir. Bunu başaranlar da emniyet mensuplarımızdır. Onları ve onları yönetenleri buradan kutluyorum.

Cumhuriyetin eğitim serüveni ise, her yerde söylüyorum, şartları dikkate aldığınız zaman bir başarı hikâyesidir. En kötü şartlarımızla, devletin başındaki Büyük Atatürk elinde tebeşirle ülkesini eğitmiştir, sonra gelen cefakâr, fedakâr öğretmenlerimiz bunu sürdürmektedir, bugün de sürdürüyorlar. Eğitim ordusunun her zaman, gerçekten, bu ülkeye inançla hizmet ettiğini ve elinden geleni yaptığını hepimiz kabul etmek zorundayız.

Bu itibarla, bu kanun tasarısının bu üç önemli kuruma hayırlı hizmetler yapacağı inancıyla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Hükûmet adına İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum.

Birkaç kurumumuzu ilgilendiren, önemli birkaç konuyu içine alan kanun teklifiyle ilgili burada gösterdiğiniz ilgiye, değerli konuşmalara teşekkür ederim. Ben de bu vesileyle bazı konularda sizlere bilgi sunmak istiyorum. Tabii, en başta, tasarıda Bakanlığımızla ilgili, özellikle emniyet teşkilatımızı ilgilendiren birkaç husus var, sonra da Eğitim ve Çalışma bakanlıklarıyla ilgili konulara da değineceğim.

Sayın başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, polis teşkilatımız, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği gibi çok önemli, çok hassas konularda görev yapmaktadır ve dönemimizde, bu görevi mümkün olabildiğince en hassas şekilde, demokratik hukuk devletinin gereklerini, hukukun üstünlüğünü, insan hak ve özgürlüklerini dikkate alarak yerine getirmeleri yönünde çaba sarf ediyoruz. Doğrusu, bu çerçevede, Bakanlık olarak güvenlik konseptini yeniden tartıştık, değerlendirdik ve bazı yeni ilkeler de belirledik, yani birçok anlayışı da değiştirdik. Suçla mücadelede, kamu düzeninin sağlanmasında bazı yeni stratejiler de ürettik. Suça projeli yaklaşım esasını getirdik ve birçok suç türünde gerçekten son yıllarda ciddi azalmalar oldu bunların uygulamaya konmasıyla ve şu anda da başarılı sonuçlar almaya devam ediyoruz ve polis teşkilatımızın çalışmalarını kamuoyunun da takdir ettiğini biliyoruz. Vatandaşla polisimizin ilişkisine de çok önem veriyoruz, daha doğrusu insanımıza insanca muamele edilmesini, iyi muamele edilmesini, insan ve hukuk merkezli bir güvenlik hizmeti verilmesini çok önemli görüyoruz.

Polis teşkilatımızda sürekli bir gelişim, gözle görülür bir iyileşme söz konusu, doğrusu bunları biz de bir bir takip ediyoruz. Bu alanda verilerle çalışmayı çok önemli görüyorum hem suç sayıları, oranları hem suçların aydınlatılma oranları gibi konularda. Özellikle şunu da ifade etmek istiyorum: Gittikçe insan kalitesi de arttı, eğitim kalitesi arttı, onun için de hizmetlerimizde gerçekten daha olumlu bir trend var. Türkiye, biliyorsunuz, bir zamanlar, hükûmetlerimiz öncesi uluslararası alanda dahi işkence davalarıyla çok muhatap olan, İnsan Hakları Mahkemesinde bu yönde çok cezalar almış bir ülkedir. Tabii, hükûmetler olarak “işkenceye sıfır tolerans” diye bir ilke getirdik ve onu uyguladık. Size şunu söyleyeyim: 2009 yılı içinde az sayıda kesinleşmiş iki karar vardır. 2010 yılı içinde işkence sebebiyle güvenlik birimlerimiz hakkında açılmış bir tane dava söz konusu değildir. İşkence ve kötü muameleyle doğrusu çok ciddi mücadele ediyoruz, onu ifade etmek isterim ve doğrusu bunun sonucunu da, bu olumlu trendi de görüyoruz, burada bir vesileyle doğrusu sizlere de tanıtmak, takdim etmek isterim.

Türkiye İstatistik Kurumunun “Yaşam Memnuniyeti Araştırması” diye bir araştırması vardır. Benim Devlet Bakanlığım döneminde İstatistik Kurumu bana bağlıydı, 2003 yılında bunu başlatmıştım. Çağdaş ülkelerde bu yapılır. Genelde her yılın sonunda yapılır ve kamu hizmetleriyle ilgili vatandaşın değerlendirmesi alınır. Vatandaş hangi hizmetlerden memnun, hangilerinden şikâyetçi, hemen hemen bütün kamu hizmetleri burada sıralanır. Bu sene memnuniyetle şunu ifade edeyim: 2009 yılı araştırması yeni çıktı. Vatandaşın en yüksek memnuniyet gösterdiği husus asayişti, iç asayişti, günlük hayattaki asayişti. Yani asayiş hizmetlerindeki memnuniyet bu seneki kamu hizmetlerinin en başında gelmekte yüzde 80’ler civarındadır. O da tabii, bizim çalışma azmimizi doğrusu daha da artırıyor.

Sayılarla ilgili kısa bilgiler size sunacağım: Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl teşkilatımızdan yaklaşık 5 bin polis emekli olur. Şu anda polis mevcudumuz 219 bin civarında. İki kaynağımız var polislikte, birisi: Polis meslek yüksekokullarından iki yıllık meslek yüksek okulu. Öğrenciler üniversite sınavına girerler, belli puanın üzerinde alanlar –bu sene 280’dir o puan- polis meslek yüksekokuluna girmek istiyorsa müracaat ederler. Müracaat sayısı genelde 50-60 bin civarında oluyor. Bunlar için ÖSYM’ye ayrıca bir sınav yaptırılır, ondan sonra da oranın sonucuna göre yerleştirme yapılır. Buradan yılda yaklaşık 6 bin kişi mezun olur. Ayrıca 2005 yılından itibaren, bilindiği gibi, bir uygulama başlattık. Üniversite mezunları bu kamu görevine girmek için biliyorsunuz KPSS sınavına girerler, o sınavdaki puanlarına göre üniversite mezunlarından müracaat alırız. Bunlar altı aylık hızlı bir eğitime tabi tutulur POMEM’lerde ve bunlar polislik mesleğine geçer. Bu şekilde de yılda yaklaşık bir 10 bin civarında ki, bu sene de 10 bin yine olacak… Bu şekilde 2005 yılından bu yana 23.221 kişi alınmıştır ve bu sene de şu temmuz ayında gene, grup grup bunlar eğitiliyor, 4.806 kişi daha buna ilave olacaktır.

Şimdi, bizim polis eğitiminde yüksekokul mezunu, yüzde 19’dan şu anda yüzde 82’ye çıkmıştır çünkü artık, yüksekokul veya üniversite mezunu olmayan zaten polisliğe alınmıyor. Alanı genişlemiştir, 43 yeni ilçe kurulmuştur biliyorsunuz, bunlar büyük ilçeler. Ayrıca, daha önce ilçe olduğu hâlde jandarma bölgesi olan 84 ilçemizde polis teşkilatı kurulmuştur. Büyükşehirlerde, bazı alanlar jandarmadan… İşte, Ankara’da üniversite muhitleri, Bilkent, Çayyolu gibi yerlerde olduğu gibi, büyükşehirlerde, jandarma alanından polise devredilen alanlar olmuştur. Bütün bu sebeplerle, polis sayımızda tabii yine belli yetersizlikler de yaşıyoruz yani iş yükü daima daha fazla oluyor. Ama, şunu memnuniyetle ifade edeyim: Bu, özellikle üniversite mezunu olarak aldığımız ve altı ay çok yoğun bir eğitimden geçenlerden, yöneticiler emniyet teşkilatımızda çok memnunlar, çok iyi uyum gösteriyorlar, üniversite mezunu olduğu için gerçekten hem insan ilişkilerinde hem de kendi mesleğinde oldukça memnunuz.

Eğitimde tabii, ifade ettiğim gibi, hem hizmet içi eğitimde hem genel eğitimde, yani insan ve hukuk ağırlıklı, odaklı bir eğitimi çok önemli görüyoruz. Polis teşkilatımızda bir de doğrusu yeni teknolojiyi çok önemsiyoruz. Bütün safhalarda ve görevlerde yeni teknoloji. Eskiden, bilirsiniz -şimdi o araçları görmeyeceksiniz- polisimiz, böyle, çok eski, boyaları yıpranmış falan araçlar kullanırdı. Şimdi, pırıl pırıl araçları vardır dikkat ederseniz, hiç öyle eski araç kalmamıştır. Polisimizin bazen aracına benzin koymakta zorlandığı günler olmuş. Şu anda, çok daha rahat şartlar içinde çalışıyor, emniyet müdürlükleri yenileniyor. Bildiğiniz gibi, 2009 yılını, biz, Polis Merkezleri Yılı -yani karakol eski ismi- ilan etmiştik. Bütün polis merkezlerini gözden geçirdik. Bunları gittiğimiz yerlerde de geziyoruz, denetliyoruz. Arkadaşlarımı gönderiyorum, bunları denetletiyoruz. Bütün polis merkezleri mutlaka temiz. Gelen vatandaşı rahat ettireceği, ikramda bulunacağı bir ortam. Bütün orada gözaltı odaları mutlaka kameralı, kamerasız polis merkezimiz yok. Bunları doğrusu çok önemli görüyoruz. Tabii özlük haklarıyla ilgili -çok teşekkür ederiz burada ifade edildi- bazı sorunlarımız var ama yani Hükûmetimiz döneminde bazı iyileştirmeler yaptık, size bilgi olsun diye ifade edeyim: Şu anda iki yıllık bir mezun polis mesleğine başladığında 1.900 lira maaş alarak başlar. Doğrusu polis tabii çok yoğun çalışır, mesai mefhumu fazladır onda yani normal mesainin dışına çıkar ama mümkün oldukça tabii artırılması da lazım. Biraz daha -burada da ifade edildi- emeklilik dönemiyle ilgili doğrusu çalışmamız gerekiyor, takviye etmemiz gerekiyor.

Bir değerli milletvekilimiz, bu yükselmelerle ilgili ifadede bulundu. Doğrusu kendi dönemimden önce şöyle bir şey vardı, biraz kadrosuzluktan az yükselme. Şu anda yükselmelerde kadro sorunu yok. Özellikle 1. sınıf emniyet müdürlüğüne yükselmede kadro surunu hiç yok. Mesela, bu seneyi söyleyeyim: 1’inci sınıfa yükselen 2001 kişi, 29 kişi yükselememiş. Onların da sicilleriyle ilgili, soruşturmalarıyla ilgili sorunları var. 2’nci sınıfa 320 kişi yükselmiş, 11 kişi yükselememiş aynı sebeplerle. 3’üncü sınıfa da 462 kişi yükselmiş, 22 kişi yükselememiş yani yükselme sayıları fazladır. Zamanı gelip de yükselmesi gerekenler için hiçbir kadro sıkıntısı artık çekilmiyor, bu da arkadaşlarımızı doğrusu memnun ediyor, onu da ifade etmek isterim.

Bugün bu teklifle –şu anda önümüzdeki- getirdiğimiz birkaç husus var, onlara da ikişer cümleyle değinmek istiyorum. Bir, özellikle bu üniversite mezunlarında, hele askerliğini de yapmış olarak gelenler için doğrusu başvuru yaşını yükseltmiş oluyoruz birer yaş, yirmi sekiz ve otuz yaşına bunu çıkarıyoruz çünkü o konuda şikâyetler geldi.

Daha önemlisi, tabii özellikle de 20 bin yeni polis atamasıyla ilgili 20 bin kadro burada tahsis ediliyor. Bunların hemen 10 binini ilan edeceğiz ve şu haziran ayında üniversiteden işte mezun olanlar için temmuz ayı içinde ilan edeceğiz ve 10 bin üniversite mezunu polis alacağız, onu ifade etmek isterim.

İkinci husus, burada bir “başpolislik”, “kıdemli başpolislik” gibi bir uygulama getiriliyor. Buna nereden ihtiyaç doğuyor? Doğrusu, şöyle bir durum değerli arkadaşlar: Şimdi, bir polis mesleğe diyelim ki yirmi bir yaşında falan başlıyor, elli yaşında, elli iki yaşında emekli oluyor. Otuz yıllık yaklaşık bir hizmet süresi, hiç yükselmiyor. Tabii akademi mezunları onlar komiser yardımcısı olarak başlıyorlar -fakülte mezunları- ve onlar yükseliyorlar ama yüksekokul mezunları için otuz yıl hiç yükselmeme… Tabii burada da motivasyon artırıcı bir şey getirmek istiyoruz.

İkincisi, bizde, poliste amir sayısı az, yüzde 90’nı polis. Bunların kendi içinde yönetim kademesi olmasında zorlanıyoruz yani normalde polislik mesleğinde en fazla 10 kişinin üzerinde bir amir, yönetici olması lazım. Şu anda bizim emniyet teşkilatında 35 kişiye bir yönetici düşüyor. Bu başpolislik ve kıdemli başpolislikte doğrusu bu manada bir ara kademe yönetici gelmiş olacak. Özellikle timlerde, polis merkezlerinde falan bunu bir ihtiyaç olarak görüyoruz. Onun için bu konudaki desteğinize teşekkür ederiz. Bir de emekli yaşı düşük. Üç yaş artırmış oluyoruz yani elli beş yaşa çıkmış oluyor. Polisin verimli çağıdır. Elli iki yaşında emekli olurken elli beş yaşına çıkarmış oluyoruz. Bu manada, tabii, sosyal güvenlikle ilgili konular da düzenlenmiş oluyor. Polisle ilgili genel manada getirdiğimiz bunlar.

Burada, tabii, arkadaşlarımızın değindiği bazı hususlar var, özellikle orada Sayın Milletvekilinin Silopi’yle ilgili söylediği husus. Değerli arkadaşlar, bu tür olaylar hiçbirimizin arzu etmediği olaylardır. Her hâlükârda üzücüdür, olmaması gereken olaylardır. Eğer yanlış bir şey oluyorsa da mutlaka araştırılması gereken olaylardır ve eğer sorumlusu varsa, yanlış yapan varsa cezalandırılması gerekir. Toplumsal hayat kurallarla yürür.

Bu manada, olayın olduğu gün, olaydan sonra haberim olduğunda Validen bilgi aldım ve hemen soruşturma başlatmasını ve bana daha ayrıntılı soruşturma sonucunu iletmesini şey yaptım. Aynı gün orada bir vali yardımcısı ve Güvenlik Şube Müdürünü görevlendirdi, biz de merkezden takviye ettik. Onun sonucunu bekliyorum. Bu araştırma sonucu, tabii, önümüze rapor gelecek ama ben size ilk gelen bilgiyi de… Değerli Milletvekilimiz, burada bilgi sundular ama bana gelende de şu: Burada bir kanunsuz gösteri yürüyüşü var. 2911 sayılı Kanun’a göre bu, kanunsuz. Herhangi bir tertip heyeti yok. Resmî herhangi bir müracaat yapılmamıştır. Kaymakamlıkça belirlenen yasal gösteri ve yürüyüş güzergâhı kullanılmamıştır. Defalarca ikaz yapılmasına rağmen, kalabalık dağılmamıştır.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, ben oradaydım, Allah aşkına ya!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunları “Haklı görüyorum.” anlamında söylemiyorum. Bana vilayetten, Valilikten gelen açıklama. Efendim, güvenlik kuvvetlerince…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Milletvekili Valiyle görüşüyor, siz diyorsunuz: “Bildirim yoktu.” Ayıp denilen bir şey var.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, tabii Valiliğin sorumluluk alanı, bana Valilikten gelen açıklamayı satır satır okuyorum, oradan yazılı gelen açıklamayı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakanım…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Valiniz yalan atıyor!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz düşüncenizi söylediniz burada.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, siz saldırganları görevlendiriyorsunuz, bize saldıranları görevlendiriyorsunuz. Ne yanlış yaptığınızın farkında mısınız?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz söylediniz, müsaade ederseniz…

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Güvenlik Şube Müdürü bize saldıran zaten ya! Bize saldıranları…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Güvenlik kuvvetleri göstericilerce taşlanmış, 2 polis memuru yaralanmış, bunlardan 1 polis memuru biraz da fazla yaralı.

Burası İpek Yolu yani Habur’a giden yol, ana yol, iki tarafta trafik işlemiyor…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Zaten Habur’da kaldınız, Habur’dan bir türlü çıkamadınız.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve o ana yolun, İpek Yolu’nun açılması için polis ikaz ediyor. Ben burada işin bir tarafına bakıyorum, kimse haklı-haksız ama bu konulara kamu güvenliğini sağlayan kişiler olarak da bakmamız… İkaz ediyorlar ve ondan sonra da su sıkmışlar. Olay olduktan sonra duydum ben. Bilgi istedim, soruşturuluyor ve ayrıca da adli soruşturma da aynı gün başladı, savcılık soruşturma başlattı hem adli hem idari, yanlış yapan cezalandırılır. Ben üzüntümü de belirterek bunu burada ifade edeyim.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Kınamadınız Sayın Bakan, kınamadınız!

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ankara’da müfettiş bitmiş mi? Ankara’da müfettiş kalmadı mı?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Eğitimle ilgili, değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili, tabii öğretmen sayılarımızla ilgili burada bilgiler var ama bugünkü tasarının özü öğretmenlerimiz. 70 bin öğretmen kadrosu tahsisi burada, bu teklifte öngörülüyor ve bunun 25 bininin hemen kullanım izni isteniyor. Yani bugün Millî Eğitim Bakanlığına vereceğimiz bu teklifle 70 bin daha öğretmen kadrosu ve 25 bininin hemen yakın zamanda kullanılması yönündedir.

Bir de Çalışma Bakanlığımızla ilgili var, Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili. Bir defa yeşil kartın süresi 1 Ocak 2012 tarihine kadar uzatılıyor. İkincisi, yeşil kart verilmesi için erteleme süresince işlemlerin il ve ilçe idare kurulları tarafından verilmeye devam etmesi burada öngörülüyor. Hastaneye müracaat eden on sekiz yaş altı çocukların sigortalı olmayan ana babalarının sigortalı olarak tescil tarihinde… Boşluğun doldurulması, bu manada bir boşluk doldurması söz konusu.

Ayrıca, ölüm aylığı alan -annesinin babasının- çocukların Polis Akademisine öğrenci olarak başlaması hâlinde bu aylıklarının kesilmemesi… Çünkü Polis Akademisinde masrafları karşılanıyor, belli bir burs veriliyor, bu, harp okulları için de aynıdır, ikisini eşit duruma getiriyoruz.

Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği iki husus var bu BAĞ-KUR’la ilgili ve Sosyal Güvenlikle ilgili. Onlarla ilgili burada düzenlemeler yapılıyor, boşluklar gideriliyor ve bir de yurt dışında geçen sürelerle ilgili, emekliler için borçlanma süreleriyle ilgili bir düzenleme yapılmış oluyor.

Ben bu vesileyle, tekrar, bu tekliflerimize gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Başkanım bitiriyorum.

Bu teklifler, bu yeni kadrolar ve bu yeni düzenlemeler inşallah bu kurumlarımıza hayırlı olsun, yürüttüğümüz hizmetler için verim getirsin diyorum.

Hepinizi en derin sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Şahsı adına Zonguldak Milletvekili Ali Koçal

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Evet…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan benim beyanımla ilgili bir açıklama yaptı. Ben olay yerindeydim, saldırıya uğrayan milletvekilliyim. Yanlış bilgilendirme oldu, o konuda açıklama getirmek istiyorum 69’a göre.

BAŞKAN – Nasıl yanlış bilgilendirme?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi, ben olay yerindeydim, saldırıya uğrayan milletvekiliyim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, bakınız, aynı şeyi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi…

BAŞKAN – Şöyle söyleyeyim efendim, müsaade eder misiniz, bakın…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi, bakın…

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz Sayın Kaplan.

Bakınız, dün de aynı şeyleri burada ifade ettiniz, gösterdiniz, açıkladınız. Siz açıkladınız, Sayın Bakan da bir kısım bilgiler verdi. Şimdi bir müddet sonra siz deseniz ki…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan benim beyanım üzerine açıklama yapıyor, ben olay yerindeyim.

BAŞKAN – Anladım, tamam.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben bir şey söylüyorum.

BAŞKAN – Hayır, siz zaten açıklamayı yaptınız.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Lütfen, iki dakika… Bunların cevabını vermek zorundayım.

BAŞKAN – Sayın Bakan da…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kamuoyunu doğru bilgilendirmek zorundayız.

BAŞKAN – Arkadaşlar, bakınız, burada şimdi her hususta birbirimize cevap verme noktası olmaz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Her hususta değil efendim.

BAŞKAN – Böyle bir şey yok.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yanlış bir bilgilendirme var. Söylenenler… Yönlendiriciler Sayın Bakanı yanıltıyorlar. Sayın Bakanın iyi niyetinden şüphem yok ama Sayın Bakana doğru bilgi gelmiyor.

BAŞKAN – Şimdi, arkadaşlar, bakınız…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Buna cevap vermek durumundayız.

BAŞKAN – Bakınız, şimdi, mülki…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hem saldırıya uğrayacağız hem kemiklerimiz kırılacak hem kürsüde “yalandır” diye açıklanacak, olmaz bu.

BAŞKAN – Bağırmayınız Sayın Kaplan, bağırmayın lütfen, duyuyoruz sesinizi. Bağırmayınız efendim, bağırmayınız, sesinizi duyuyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Bakana bunu gönderdim, CD gönderdim.

BAŞKAN – Tamam.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İzleyin… Sizin görevlilerinizin size doğru bilgi vermeyeceğini biliyordum.

BAŞKAN – Tamam, izlesin Sayın Bakan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Bakan, izlediniz mi bunu?

BAŞKAN - Sayın Koçal, buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Lütfen…

Sayın Başkan, bu yaptığınız haksızlık, usulü ayaklar altına alıyorsunuz.

BAŞKAN – Efendim, bakın, usulü ben ayaklar altına almıyorum. Siz bir açıklama…

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Bakana yanlış bilgi verildi.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, istirham ediyorum, bir defa…

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Bakan, burada yanlış bilgi açıklaması yaptı.

BAŞKAN – Evet, yaptı ne var bunda? Tamam.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Ben de saldırıya uğrayan ve orada olan bir kişiyim.

BAŞKAN – Efendim, şöyle, ben size şunu söyleyeyim…

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Söylemlerinin hiçbiri doğru değil, uyarı yok, kargaşa yok…

BAŞKAN – Allah Allah… Sayın Kaplan, bir dakika… Allah’ım ya Rabbim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - …saldırı yok, hiçbir şey yokken buyurun 3 tane milletvekili saldırıya uğruyor. Bakın bana, şu görüntülere… Arkadaşlar, izleyin ya. Şu CD’leri bütün genel başkanlara gönderdim.

BAŞKAN – Tamam.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Allah’tan korkun ya, bunun ötesi var mı? Ya bunu gönderdim ya. Gönderdim, anlayın.

BAŞKAN – Bağırmayın lütfen Sayın Kaplan. Bağırarak Türkiye’de hiçbir şey hâlledilmez. Oturun efendim, lütfen, oturun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Nasıl söz vermiyorsunuz? Allah’tan korkun. Bu kadar vicdansızlık olur mu? Kendi üyeniz saldırıya uğruyor, kemikleri kırılıyor, yanlış bilgi veriliyor; Bakan yanlış bilgilendiriliyor. Allah’tan korkun. Böyle Başkanlık olur mu?

BAŞKAN – Böyle bir üslup yok.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Yapmayın yani, hayır yani burada bilmeyen…

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Böyle bir üslup olmaz Sayın Kaplan. Lütfen oturunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Hayır 60’a göre de 69’a göre de söz hakkımız var.

BAŞKAN – Sayın Koçal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sıra sayılı kanun teklifleriyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu kanun teklifleri içerisinde ağırlıklı olarak Millî Eğitim Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığına personel atamasıyla ilgili bölümler var. Ben eğitimle ilgili bölümüne yönelik görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Burada, öğretmen ihtiyacının giderilmesine yönelik bir kadro tahsisi vardır, bu yasa teklifinde. Kuşkusuz bu sevindiricidir, teşekkür ediyoruz. Zaman zaman böyle kamuoyunu, vatandaşlarımızı ilgilendiren yasalar önümüze geldiğinde doğrusu heyecanlanıyoruz.

Tabii, alınacak olan, alınması tasarlanan 70 bin öğretmene karşılık yaklaşık 40 bin civarında bir öğretmen alınacağını biliyoruz. Bu 70 binin tamamının kullanılamayacak olması çok da olumlu karşılanmıyor. Biz isterdik ki bu kadronun tamamı kullanılabilsin. Hatta Türkiye’nin 140-150 bin civarında öğretmen ihtiyacı vardır. Bu, herkes tarafından biliniyor. Mümkün olsa da bu öğretmen ihtiyacını giderebilsek. 140-150 bin civarında öğretmen ihtiyacı varken tabii, 300-330 bin civarında da öğretmenlerimiz sırada bekliyorlar, bunları hem bekletmemiş oluruz hem de ihtiyacımızı karşılamış oluruz çünkü bir ülke için eğitim her şeyin üstündedir. Önce insanlarımızı eğiteceğiz ki, iyi eğiteceğiz, iyi insan yetiştireceğiz, ahlaklı insan yetiştireceğiz, dürüst insan yetiştireceğiz, ondan sonra da ülkemizin geleceğini garanti altına almış olacağız. Bunları yapabilmemiz için eğitimi mutlaka çok ciddi olara ele almamız lazım.

Türkiye’de birçok eksiklik var mıdır? Vardır. Bu eksikliklerin giderilmesi için zaman zaman çalışmalar oluyor mu? Oluyor, elbette. Bu Hükûmet döneminde de çalışmalar olmuş mudur? Olmuştur ama bunların hiçbir tanesi yeterli değildir çünkü bu İktidar döneminde yapılan çalışmaların, eğitime yönelik çalışmaların büyük bir bölümü ne yazık ki değerli milletvekilleri, kadrolaşma yönünde gerçekleştirilmiştir. Daha çok kendi ideolojilerini, AKP ideolojilerini yaygın hâle dönüştürebilmek ve yerleşik hâle dönüştürebilmek için birtakım çalışmalar yapılmıştır. Bu da tabii çok uygun bir davranış değildir. Bir ülkenin geleceği eğitime bağlı olduğuna göre yetiştirilecek olan insanlar da ona yönelik olarak yetiştirilmelidir. Bir ideolojiye bağlı değil çağa uygun, çağdaşlığa uygun ve geleceğimize uygun olmalıdır.

Bir diğer yandan bu, torba yasa olarak önümüze geldi. Bu, temel kanun olarak değerlendiriliyor. Çok fazla bu yasayı, teklifi değerlendirme, burada tartışma imkânını bulamıyoruz. Keşke temel yasa olarak değil de normal bir teklif olarak gelmiş olsaydı enine boyuna bu tartışmaları yapmış olurduk.

Değerli milletvekilleri, tabii, bir ülke için, baştan da ifade ettiğim gibi, en önemli olan eğitimdir, Millî Eğitim Bakanlığıdır. Millî Eğitim Bakanlığının işlevi çok önemlidir. Bu anlamda, Millî Eğitim Bakanlığımızın, bu dönemde, özellikle de son iki yılda atadığı müsteşarlar çok birikimli, donanımlı olabilirler, kariyer yapmış olabilirler, ülkemize de çok üstün hizmetler yapmış olabilirler, ama eğitim ayrı bir alandır, eğitim ayrı bir koldur; dolayısıyla, burada eğitimle ilgili Millî Eğitim Bakanlığına atanacak olan müsteşarların eğitimin içinden gelmiş olması tercih edilirdi, çok daha iyi olurdu diye düşünüyoruz, bu görüşümü de sizinle paylaşmak istiyorum. Böyle olmamıştır ne yazık ki.

Tabii, cumhuriyetimizin her döneminde eğitim, Millî Eğitim Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığındaki kadrolaşmalar değerlendirilmiştir, tartışılmıştır, ama bu dönemde olduğu kadar hiçbir dönemde Millî Eğitim Bakanlığı tartışılmamıştır. En son, biliyorsunuz, Sayın Hüseyin Çelik’in bakanlığı devrederken “Bakanlığı otomatiğe bağlıyorum.” demiş olması gerçekten zihinlerden bir türlü çıkmıyor, ne bir eğitimciye yakışmıştır ne de bir Millî Eğitim Bakanına yakışmıştır. Ondan sonra gelen Millî Eğitim Bakanımız da otomatiğe bağlı mıdır değil midir, bunu kanıtlamak için büyük bir çaba içerisinde olduğunu görüyoruz, umarız iyi şeyler yapar da bu otomatiğe bağlı olmadığını kendisi ortaya koymuş olur.

Değerli arkadaşlar, tabii, Millî Eğitim Bakanlığının birçok sorununun olduğunu söyledim. Bu sorunlara kısaca birkaç madde olarak değinmek istiyorum.

Önemli olan, şu sıralarda Türkiye’de Millî Eğitim Bakanlığının taşımalı eğitim sistemini bir daha gözden geçirmesi gerekiyor. Taşımalı eğitim sistemi, esasında sekiz yıllık eğitimle birlikte başlamıştır ve sekiz yıllık eğitimde öğretmen ihtiyacı bahane edilerek, köy okullarına branş öğretmeni gönderilemediği için taşımalı eğitim gündeme gelmiştir, böylece birçok köy boşaltılmıştır, birçok köyde şu anda okul yoktur. Bunu tekrar, yeniden gözden geçirip, bu okulların hayata geçmesi için neler yapılması gerekiyorsa, mutlaka bunları yapmak lazım. Yani, köy okullarını kapatmamak gerekiyor. Hele hele köy okullarında öğrenci sayısının düşmesiyle ilgili eğer bir değerlendirme yapıyorsanız, siz orada okul öncesi eğitimi dikkate alarak beş, altı yaş grubundaki çocukları da almak suretiyle okul öncesi eğitime bir katkı sağlamış olursunuz, o eğitimi köyden başlatmış olursunuz, şehir yerine köyden başlatırsınız ve de köy okullarını kapatmamış olursunuz. Köy okullarını kapatmak demek, köyü şehre taşımak demektir. Elbette, köyün şehre gelmesinde çok önemli hususlar vardır. Tabii köylünün gelip şehirde daha sosyal bir çevrede, daha sosyal bir hayat içerisinde yaşaması önemlidir, ama köylerini de boşaltmaması gerekiyor. Bunun da yolu köy okullarının kapatılmamasıdır ve köy okullarında okul öncesi eğitimin başlatılmasıdır.

Değerli arkadaşlar, bir diğer konu, okuldaki öğretmenlerimiz ve özellikle de yöneticilerimiz ne yazık ki günümüzde dilenci durumuna düşmüştür. Devlet tarafından okulların her türlü ihtiyaçları karşılanamadığı için daha çok yönetici arkadaşlarımız ve öğretmenlerimiz, özellikle de sene sonlarında piyasaya çıkarak para toplamak ve çeşitli etkinlikleri paralı yapmak suretiyle bütçe yapma mecburiyetinde bırakılıyorlar. Bu durumdan öğretmenleri çıkarmak lazım. Okul ihtiyaçlarını velilere ödetmemek gerekiyor. Bu, zaten bir anayasal haktır da aynı zamanda. Okulların ve öğrencilerin ihtiyaçları mutlaka devlet tarafından, Bakanlık tarafından karşılanmalıdır.

Örneğin, okul aile birlikleri vardı daha önceki yıllarda. Okul aile birlikleri okulla aileler arasındaki diyalogu sağlıyordu. Ama günümüzde öyle değil, okul aile birlikleri para toplar, okuldaki bütçeyi hazırlar noktaya taşındı. Bu yanlıştır. Okul aile birliklerinin okul ile aile arasındaki diyaloğu sağlaması çok önemlidir.

Ayrıca, artık resmî okullar ve özel kurumların kendi aralarında rekabet etmeleri gerekirken -yani esasında özel okulların olması gerekiyor rekabet olması bakımından- devlet okullarının, resmî okulların bunların çok arkasında, çok gerisinde kalmış olması da devlet açısından, Millî Eğitim açısından düşündürücüdür, doğru değildir. Mutlaka okullarımızın özel okullarla da rekabet edebilecek noktaya taşınması lazım.

Bir diğer konu, tabii, eğitimdeki sıkıntımızdır. Değerli arkadaşlar, giderek eğitimin kalitesi düşmektedir. Bunun nedenlerini Millî Eğitim Bakanlığı mutlaka biliyor. Alınması gereken önlemler de böyle oradan buradan toplamak suretiyle yapılacak durumda değil, herkes bunu biliyor; neyin yapılacağını, nasıl yapılacağını herkes biliyor; bu kaliteye yükseltmek için nelerin yapılabileceğini biliyor. O hâlde bunu yapmamız gerekiyor. Sınavlar bunun çok açık göstergesidir. Devletin yaptığı sınavlarda birçok öğrencimizin sıfır çektiği, birçok öğrencimizin bazı sorulara, önemli birçok soruya, yüzde yüz yanıt vermesi gereken birçok soruya cevap veremediğini görüyoruz. Bunun ortadan kaldırılması lazım.

Yine, tabii, eğitim, öğretim nedense hep böyle sınav kazanmaya yönelik, sınav kazanmaya endeksli bir hâle dönüştürüldü. Okullarda sosyal aktiviteler artık bir kenarda kalmış oldu, sosyal aktiviteler rafa kaldırıldı. Bunu da yeniden Millî Eğitim Bakanlığının bir değerlendirmesi gerekiyor ve sınava giren öğrencilerin son yıllarda okulu değil de dershaneleri tercih ettiğini de hepimiz biliyoruz. Bu, aslında devletin ve Millî Eğitim Bakanlığının ayıbıdır. Buraya dikkat etmek lazım. Yani bu ayıptan devletin ve Bakanlığın kurtulması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koçal, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ALİ KOÇAL (Devamla) – Evet, tamamlıyorum efendim.

Bir diğer konu, değerli arkadaşlar, öğretmenlerin sıkıntılarıdır. Öğretmenlerin çok önemli sıkıntıları vardır. Bu sıkıntıları gidermek için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Mademki eğitimin odağında öğretmen vardır, öğretmeni hem maddi hem manevi olarak donanımlı hâle getirmemiz lazım. Özellikle de şimdi öğretmenler yaz tatiline çıkacak. Keşke Sayın Bakan burada olmuş olsaydı ama Sayın Müsteşarımız herhâlde bunu dikkate alırlar. Yazın öğretmenevlerinin, sahillerdeki, sayfiye yerlerdeki öğretmenevlerinin öğretmenler tarafından öncelikle mutlaka kullanıma açılması gerekiyor. O öğretmenevlerini, ne yazık ki, başkaları kullanıyor, başkaları öncelik kazanıyor. Buna lütfen dikkat edilsin ve bunları yaz tatilinde öğretmenler kullansın.

Çok teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçal.

Sayın milletvekilleri, tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Ağyüz… Yok.

Sayın Tuncel

SEHABAT TUNCEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, biz burada eğitim ve güvenlik personelinin alınmasını tartışırken doğal olarak, o alanda yaşanan sorunları da tartışmak durumundayız. Bu iki alanda önemli bir konu, toplumsal cinsiyet eğitimi ve insan hak ve özgürlükleri eğitiminin mutlaka olması gerekiyor çünkü bu alanda çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Özellikle eğitim alanında son dönemlerde YİBO’larda yaşanan olay bunun çok ciddi bir göstergesi. Siirt’te yaşanan olayın arkasından Manisa, ardından Van Erciş, son olarak da Dersim’de Pertek ilçesinde benzer bir durum yaşandı. Bu konuda Sayın Bakan bilgi verebilir mi? Bunların soruşturması ne aşamada? Özellikle Siirt’te bir emniyet müdürünün “Eylem yapacağına fuhuş yapsınlar.” şeklindeki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tuncel, süreniz doldu, onun için kesildi ama Sayın Bakan sözlerinizi not aldı.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma soruyorum: Polis memurlarına rütbe verilmesi, yeni alınacak polislerin yaşlarının otuza çıkarılması, yeni 20 bin polis memurunun teşkilata alınması çok iyi gelişmelerdir. Ancak polisin en büyük sorunları, özlük haklarının ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, insanca yaşayabileceği emekli maaşı, kendisine, eş ve çocuklarına fazla zaman ayırması, stres ve başkalarından gelebilecek haksızlığa uğrama korkusundan kurtulmasıdır. Bunları da giderebilecek yasal düzenlemeler yaptırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sipahi…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, çok küçük yerleşim birimleri çeşitli amaçlarla ilçe yapıldı ancak bu ilçelerin durumları nedeniyle bazı ilçelerimize polis teşkilatımızı kuramadık. Şu anda bu sayı nedir? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Askerlik yapmayan polisimiz hâlâ var mıdır yok mudur? Çünkü, askerlik yapmayan polislerimizin, özellikle terörle mücadelenin yoğun olduğu alanlarda gerçekten problem teşkil ettiklerini, öncelikle emniyet müdürü ve amirlerimize birtakım sorunlar çıkardıklarını bizzat yaşamış birisiyim. Yani, bizim komando olarak yetiştirdiğimiz, her türlü fiziki yeterliliğe, atış yeterliliğine sahip çocuklarımız işsiz kalırken, askerlik yapmayan kişilerin, başta terörle mücadele olmak üzere, polis olması konusuna hâlâ ben akıl erdiremem. Bunların sayısı kaçtır?

Üçüncüsü: Bu Büyükşehir Belediyesi Kanunu’ndan sonra, bu 50 kilometrelik malum sınır olayı polis ve jandarma teşkilatının yetkilerini birbirine karmakarışık etti. Sayın AKP sözcüsü yanlış bilgi verdi, bildiğim kadarıyla, ülkenin yüzde 92’si hâlâ jandarma sorumluluk alanı. Bu konuda, örneğin metropol ilçelerde polis, kalan ilçelerde jandarma gibi daha basit bir teşkilatlanmaya, iş birliğine gidilebilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Polis memurunun maaşının 1.900 lira olduğunu ifade ettiniz. Mesai kavramı olmadan çalışan memurlarımıza ne yapsak azdır. Bir de asayişte görev alan özel güvenlik elemanlarımız var. Bunların da çoğu lise, meslek yüksekokulu ve üniversite mezunu ancak bu özel güvenlik görevlileri 600-700 lira arasında çalıştırılıyor. Bu şartlarda özel güvenlik teşkilatından beklenen verimi almak mümkün değildir. Resmî güvenlik güçlerine verilen maaş esas alınarak sağlıklı bir tavan ücret tespit edilmelidir. Bu konuda düşünceniz nedir? Bir çalışmanız var mıdır?

Bir de Sayın Bakan, sizin konuşmanızın sonuna doğru Eskişehir’den bir mesaj geldi; mesaj aynen şöyle: “Eskişehir’de polis araçlarının büyük bölümü hayırseverler tarafından yenilendi. Çoğu ilde de bu tür araç yardımlarının olduğunu biliyorum. Sayın Bakan ‘Araçlar pırıl pırıl yenilendi.’ derken hayırseverlere bir teşekkür edemez miydi? İletirseniz sevinirim. Selam ve saygılarımı sunuyorum.” demiş. Zatıalilerinize iletiyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil.

Sayın Yaman…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocukların bu mağduriyetinin giderilmesiyle ilgili yasal düzenlemenin Meclise sunulduğunu basın yazıyor, siz de bunu büyük bir başarı olarak gösteriyorsunuz. Sormak istiyorum: 2911 sayılı Yasa’nın 34’üncü maddesindeki şu düzenleme olduğu sürece bu mağduriyet acaba giderilecek mi? Madde aynen şöyle: “27 nci maddedeki yasağa aykırı hareket edenler toplantı veya yürüyüş vuku bulmamış veya vuku bulmuş olup da ilk emir ve ihtar üzerine dağıtılmış ise, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan dört yıla, toplantı ve yürüyüş zorla dağıtılmış ise üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” diyor. Siz, bu konuda bu çocukların mağduriyetinin bu yasal düzenleme olduğu sürece giderilebileceğine inanıyor musunuz? Bu konuda herhangi bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, polis teşkilatımız büyük fedakârlıklarla görevini yürütmektedirler. O bakımdan, teşekkür ediyoruz.

Polisler, fazla mesai yapmaktan dolayı zaman içerisinde psikolojik birtakım problemlerle karşılaşıyorlar. Bütün meslekler için böyle ama emniyet teşkilatı için bu daha önem arz ediyor. Belirli periyotlarla sağlık kontrollerinden bu şekilde geçirilerek ve dinlenme, ailelerine zaman ayırma konusunda, polisin sevk ve idaresinde, görevlendirilmesinde daha dikkatli ve özenli olunabilir mi?

Ayrıca, demin sizlere sordum, bir memur, bir polis memuru 1’inci dereceden maaş alıyor, 1’inci dereceye düşüyor, daha sonra emekli olurken 3’üncü dereceden emeklilik hakkını elde ediyor; bu da polis camiasında sıkıntılara yol açıyor. Sayın Müsteşarımızın verdiği bilgi dolayısıyla böyle bir çalışma varmış.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, daha önce ben size sözlü olarak bildirmiştim, Silifke’de polis açığı var idi. Bu polis açığının kapatılmasıyla ilgili herhangi bir çalışma yapıldı mı? Şu ana kadar olmadığını duydum ben. Bu konuda, bu polis ihtiyacını giderecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimize teşekkür ederim soruları için. Kısa kısa bilgi sunayım.

İlk soru, tabii, insan hak ve özgürlükleriyle ilgili eğitim konusu. Başta da ifade ettiğim gibi, burada tabii vakit kısa olduğu için ben çok açıklayamadım. Değerli milletvekillerimiz, inanın polis eğitimini baştan sona gözden geçiriyoruz, hem polis hem jandarma, aslında ikisi birlikte ama bugünkü polisle ilgili olduğu için onu söylüyorum. Yani özellikle insan haklarıyla ilgili, hukukla ilgili eğitimi epeyce ağırlıklı hâle getirdik. Bu sadece örgün eğitim değil hizmet içi eğitimde de… Mesela poliste yüzde 50’si yaklaşık her yıl hizmet içi eğitimden geçiyor. Bunun iki amacı oluyor: Bir, yeni teknolojinin eğitimi; bir de gelişen insan haklarıyla anlayışıyla ilgili, hassasiyetleriyle, hukukuyla ilgili, uluslararası gelişmelerle ilgili eğitim oluyor. Yani bu, tamamen değerli milletvekilimizin şeyine katılıyorum.

Buradaki soru -şimdi Millî Eğitim Bakanlığımız da not verdi- yani YİBO’larla ilgili soruşturmaların bir kısmı bitmiş, bir kısmı devam ediyor. Bunlarda ceza verilenler de var ama şu anda bütün tabloyu burada şey yapamıyoruz, bir kısmı da devam ediyor çünkü.

Bu polis memurlarının -tabii, Değerli Valimiz meslekten gelme, onun sorusu- insanca yaşayacağı hayat, bütün çabamız bu yani siz de… Hep konuşuyoruz, ortak kaygılar bunlar. Yani onların rahat şartlarda çalışması için inanın çok çaba sarf ediyoruz. Mesela, şu polislerimizin illerinde veya bir başka ile gittiğinde, işte Ankara’ya, İstanbul’a geldiğinde rahat kalacağı, kendi bütçesine uygun polisevleri falan. İstanbul’da yeni, çok güzel bir yer açtık. Gitmediyseniz tavsiye ederim. O Baltalimanı’ndaki yeri yeniletiyoruz. Özellikle sağlık sebebiyle falan büyük şehirlere gidenler çok düşük ücretlerle… Yani bu şeyleri giderek artırıyoruz. İnşallah imkânlar oldukça onlar daha rahat mesleklerini icra edecekler.

Bir de şunu söyleyeyim: Ben burada 20 bin dedim ama aslında şu anda kadro tahsisi 30 bin. 20 bini bizim normal atama için, 10 bin de bu baş polis ve kıdemli baş polis için. Yani bugünkü teklifle aslında 30 bin kadro tahsis edilecek. Onu da düzeltmiş olayım.

Tabii, değerli milletvekilimizin sorduğu polis, jandarma görev alanıyla ilgili soru: Bu vesileyle o kuralı da tekrar izninizle açıklamış olayım.

Değerli milletvekilleri, kanunlarda, hem polisin kuruluş kanununda hem jandarmanın aslında çok net şekilde belirliyor. Jandarma ve polisin görev alanı belediye sınırlarıyla ölçülüyor, il ve ilçe belediye sınırıdır, beldeler değil. İl ve ilçe belediye sınırının içi polisin görev alanıdır. Biz diyoruz ki şehirlerde görev yapar polis; jandarma ise bunların dışı, köy ve beldeler, yani kırsal kesim. Hâlen yaklaşık nüfusumuzun 55 milyonunun yaşadığı yerde -ki şehir nüfusu bizde artı- polis görev yapar ama coğrafya olarak bakarsak hâlen ülkemizin yüzde 90’ının daha üzerinde, 92 falan, jandarma görev yapar. Doğrusu bu konuda bazen tartışmalar falan da oluyordu. Ben bunların hepsini gidermek için bir yönetmelik değişikliği yaptım, belki dikkat çekmiştir. Yani yaklaşık bir yıl oldu. Bunu ben valilere bıraktım. Yani zaten kanun belirliyor görev alanını ama çok ihtiyaç varsa, jandarma alanı olduğu hâlde polisin görev yapmasına veya polis alanı olduğu hâlde jandarmanın görev yapmasına ihtiyaç varsa da güvenlikçi arkadaşlarla, ilin işte emniyet müdürüyle, il jandarma komutanıyla bir araya gelsinler, onlar belirlesinler istişare içinde diye. Yani bunu yerelden ta Bakanlığa getiren mekanizmayı kaldırmış olduk yönetmelikle. Valilerimiz şu anda yürütüyorlar, çok büyük bir şey de yok gördüğüm kadarıyla yani bize yansıyan o manada bir rahatsızlık da doğrusu.

Bir de -belki sorunun içinde o var- şu anda ilçe olup da jandarma bölgesi olan yer yok yani ilçelerimizin tamamı polis teşkilatına kavuştu; hepsinde polis teşkilatımız, ilçe emniyet müdürlüğü veya amirliği vardır. Onu da ifade etmiş olayım.

Tabii, değerli milletvekilimizin sorduğu özel güvenlik, şu anda, inanın, sorunlu bir alan, yani üzerinde çok çalışılması gereken bir alan. Yani şu anda alt komisyonda da çalışılıyor. Bu, bakın, nasıl sorunlu bir alan? Tabii, bizim hükûmetlerimiz döneminde bu alanda teşvik edici düzenlemeler var ama şu anda bunların gerek kursu gerek eğimi gerek özlük haklarıyla ilgili sorunları var.

Bir de, tabii, bu kurslara gidip özel güvenlikçi sertifikası alan sayı çok yüksek ama bunların istihdam edilme oranı çok düşük. Yani şu anda 50 bin-60 bin civarında özel güvenlik görevi yapan var özel firmalarda ama 300 binin üzerinde sertifikayı almış olan var.

Biz, doğrusu, burayı bir daire hâline getirdik, şube müdürlüğüydü Emniyet Genel Müdürlüğünde ve ben, baştan sona mevzuatını falan da “yenileyin” dedim; çalışılıyor, yani diğer kurumlarla görüş alınarak falan. Önemli bir alandır.

Hayırseverlere çok teşekkür ediyorum. Yani tabii, hem eğitimde hem polisimizin rahat çalışması için katkı veren, araç hibesinde bulunan, başta o Eskişehir’den telefon eden hayırseverimiz olmak üzere –kendisine buradan selamlar, sevgiler ama- bu konuda desteği olan herkese ben de huzurlarınızda teşekkürlerimi ve minnetlerimi ifade ediyorum.

Terörle mücadeleyle ilgili teklif, bildiğiniz gibi, bugün grubumuz tarafından Meclise sunuldu. Burada üzerinde çok durduğumuz, çocukların yargılanması. Terörle Mücadele Kanunu ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda değişiklik öngören bir tekliftir. Çocukların ağır cezada değil, terör suçlarına bakan mahkemelerde değil, çocuk mahkemelerinde yargılanması ve buna benzer düzenlemeler getiriyor. Zaten bu daha önce tartışıldı, kamuoyunun gündemine de geldi. İnşallah -yüce Meclisimizin takdiridir tabii ama- bizim planımız, Hükûmetimizin kararlılığı o konuda, bunu Meclis tatile girmeden çıkarabilirsek memnun olacağız. Bu çerçevede üzerinde herhâlde komisyonumuz çalışıyor.

M NURİ YAMAN (Muş) – 2911 sayılı Kanun’un 34’üncü maddesini değiştirecek misiniz?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - O şekilde, bir de tabii, polislerin psikolojik sorunlarıyla ilgili… Bir de bizim çok kafa yorduğumuz, çalışan polislerin bu psikolojik sorunlarıdır. Bazen basına da yansır. Tabii, bunalım içinde olanlar olur, hatta intihar olayları bile olur ve biz onları da çok araştırıyoruz. Yani bu tür olaylarda aile kökenlerine inerek, aile huzurlarını, aile içi durumlarına da bakarak, meslekteki çalışma ortamına bakarak… Onu çok önemli görüyoruz. Burada da gündeme getirildiği için ben çok teşekkür ediyorum.

Sayın Öztürk’ün Silifke’de polis açığı… Şu günler, biliyorsunuz haziran ayı bizim polis tayin aylarıdır ama haziran ve temmuzda yeni mezunlar da vereceğiz, 10 bin kadar mezun vereceğiz; POMEM’lerden yaklaşık 5 bin, 6 bin de meslek yüksekokullarımızdan. Bunları dağıtırken özellikle Silifke gibi polis açığı olan yerleri başta gözeteceğiz.

Hepinize çok teşekkür ediyorum bu vesileyle, hem sorularınız için hem desteğiniz için sağ olun diyorum, saygıyla selamlıyorum. Sağ olun efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 10’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili olarak grubum adına söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu teklif bugün kamuoyunda gerçekten çok büyük bir heyecan yarattı çünkü uzunca bir süredir özellikle öğretmenlerin kadro sorunlarıyla Meclisimizin hemen her siyasi partisi zannediyorum çok yakından ilgilenmek durumunda kalmıştı. Dolayısıyla ben, 70 bin yeni öğretmen kadrosu ihdasının ve bu 70 bin kadronun 25 bininin de atamalarının 2010 yılında yapılacak olmasının Türkiye için ve öğretmenlerimiz için hayırlı olmasını diliyorum ve bunu olumlu bir adım olarak değerlendiriyorum.

Ancak, tabii, beklenti çok büyük; beklenti, bu 70 bin kadro adını duyan öğretmenler açısından, 70 bin yeni öğretmenin kapıda atanmayı bekleyen 327 bin öğretmen içinden 70 bini için bir umut olarak algılandı. Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu 70 bin kadrodan sadece 25 bini bu yıl kullanılacak ve 2010 yılında 40 bin öğretmen kadrolu olarak atanacak.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu 40 bin rakamı, belki AKP’nin 2007, 2008 ve 2009’da yaptığı kadro atamaları dikkate alındığında gerçekten önemli ve yüksek bir rakam ancak tabii, hafızalarda bu rakamın üstünde atamaların olduğu yıllar da canlanıyor. Örneğin, 2002’de 42 bin öğretmenin kadroya atanmış olduğunu bu dönemde hatırlatmanın yararlı olacağı inancını taşıyorum.

Şimdi, beklentinin bir başka boyutu var, o da şu: Zannediliyor ki bizim öğretmen açığımızın -ki öğretmen açığımızın Millî Eğitim Bakanlığının kendi verileriyle 133.317 olduğunu biliyoruz- bu yeni kadroların ihdasıyla neredeyse yarıya yakın bir kısmı kapatılacak. Oysa böyle olmadığını da görüyoruz. Çünkü bu yeni 40 bin kadronun çok büyük bir kısmı sözleşmeli öğretmenlerin bu kadrolara atanmasıyla zaten doldurulmuş olacak ve kapıda bekleyen 327 bin diploma almış öğretmen adayı içinde ne yazık ki ancak çok küçük bir kısmı bu yeni kadrolardan yararlanma olanağı bulacak.

Hepimiz çok iyi biliyoruz, kadro vermek kolay bir iş değil. Gerçekten bütçenin zorlanması gerekiyor. Ama bütün bunlara bahane üretirken insan ister istemez, burada daha önce AKP adına konuşan Sayın Millî Eğitim Komisyonu Başkanının da hatırlattığı gibi, bizler de tabii o cumhuriyetin ilk yıllarını hatırlamadan edemiyoruz. Savaştan yeni çıkmış, yoksulluk ve yokluk içindeki bir ülkede başlatılan eğitim seferberleriyle, çok değil bir yıl içinde ilköğretimde 1.100 ilköğretim okulunun yapıldığı ve bir yıl içinde, o yokluk içinde, o kaynak yetersizliği içinde 3.600 ilkokul öğretmeninin yetiştirildiği o cumhuriyetin eğitim seferberliğini hatırlamadan da edemiyoruz.

Önemli olan kararlılıktır. Eğitimin önemini, öğretmenin önemini ve önceliğini samimiyetle kabul ediyorsak, elimizdeki kaynak ne kadar kıt olursa olsun, bu ülkenin gelecek nesillerini yetiştirecek ve aydınlık kuşaklar yetiştirecek öğretmen kadrolarına hiç kuşkusuz kaynak aktarımında öncelik tanımak zorundayız.

21’inci yüzyılda dünyada öğrencilerin 15-20 kişilik sınıflarda eğitim gördüğü, çok ileri koşullarda eğitim gördüğü gelişmiş ülkeleri tabii ki içimiz sızlayarak izliyoruz. Belki bunlara hemen ulaşmamız mümkün değil ama 21’inci yüzyılda hâlâ 350 bin öğrencimizin birleştirilmiş sınıflarda eğitim görmesi de kabul edilebilir bir gerçek değildir. Şimdi, buna verilecek cevapları çok iyi biliyorum. “Efendim, öğrenci sayısı az da onun için birleştirilmiş sınıflarda eğitim veriliyor.”, “Efendim, köyler dağınık, küçük dağ köylerinde eğitim hizmeti verilemiyor.”

Değerli milletvekilleri, bütün bunları biliyoruz ama bütün bunların içinde öğretmen yetersizliğinin de önemli bir neden olduğunu biliyoruz. Keşke birleştirilmiş sınıfları, keşke beş sınıfın bir arada okuduğu okulların sadece köylerde olduğu, sadece dağınık yerleşim birimlerinde olduğu bir ülkede yaşıyor olsaydık. Oysa Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de bile birleştirilmiş sınıflarda okuyan, hatta beş sınıf bir arada eğitim gören öğrenciler olduğu acı bir gerçek olarak, bir şamar gibi ne yazık ki yüzümüze çarpıyor. Ankara’da 1.680 öğrenci, İstanbul’da bine yakın öğrenci, İzmir’de 4.634 öğrenci hâlâ birleştirilmiş sınıflarda eğitim görüyor 21’inci yüzyılın Türkiye’sinde. 2009 yılı Millî Eğitim Bakanlığı faaliyet raporu bölgeler ve okullar arasında öğretmenlerin dağılımının istendiği biçimde yapılamadığını zaten kendi içinde açıklamış. Bu, âdeta bir özeleştiri.

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki, AKP, öğretmen sorununu çözememiştir. Bugün 2010 yılında 40 bin yeni öğretmen kadrosu verilse bile çözememiştir çünkü planlayamamıştır. Büyük bir karmaşa yaratılmıştır. Öğretmenler kendi içinde kadrolu, sözleşmeli, ders saat ücretli, vekâlet eden, usta öğretici gibi kademelere ayrılmıştır. 21’inci yüzyılın Türkiye’sinde hâlâ istihdam güvencesinden yoksun, sağlık güvencesinden yoksun öğretmenler okullarımızda çocuklarımızı eğitmek durumunda bırakılmıştır. Bırakın bunu bir kenara “usta öğretici” diye meslek lisesi mezunlarına öğretmenlik yaptırılmış, daha sonra bu karar Danıştay tarafından durdurulmuştur.

Kısacası, bir tarafta kapının önünde bekleyen 327 bin öğretmen varken öte yandan 133 bin öğretmen açığının aynı anda devam ediyor olması, gerçek anlamda bir planlamanın yapılamadığının da göstergesidir. Eğitim fakültelerimizden her yıl 50 bin öğretmen mezun olmaktadır. Eğer 327 bin öğretmene kadro veremiyorsanız, her yıl 50 bin öğretmeni işsiz olmak için yetiştiren bir ülke, tam kılavuzunu kaybetmiş bir gemi gibi hangi yöne gittiği belli olmayan, planlama anlayışından yoksun bir biçimde eğitim sistemini yönetemeyen bir ülkedir ve ne yazık ki bunun ceremesini öğretmenlerimiz “sözleşmeli”, “ders saat ücretli”, “vekâlet eden” ya da “usta öğretici” gibi sıfatlarla adlandırılarak çekmek durumunda bırakılmıştır.

Adalet ve Kalkınma Partisinin öğretmenlerle ilgili gerçekleştiremediklerinin başında öğretmenlerin özlük hakları ve öğretmen maaşlarıyla ilgili düzenlemelerin yetersizliğinin de altının özenle çizilmesi gerekir. Bakın, Avrupa Birliğine adayız diyoruz. Biz bugün OECD ülkeleri içinde öğretmenlere verdiğimiz maaşlar itibarıyla OECD ülke ortalamasının yarısının altında öğretmenlerimize maaşlar verebilen bir ülke konumundayız.

Değerli milletvekilleri, bunun hiç önemi yok mu? Özür diliyorum, kimse kafasının konforunu bozmak istemeyebilir ama kafalarınızın konforunu ister ister bozmayın, bu, Türkiye’de eğitimin ve öğretmenin acı gerçeğidir ve bu acı gerçeği öğretmen her gün nefes nefese yaşamaktadır.

Öğretmenlerimiz, OECD ülkelerindeki öğretmenlerin yıllık çalışma saatleri kıyaslandığında, onlardan ortalama iki-üç saat daha fazla çalışıp onların yarısından daha az ücret almakta, istihdam güvencesinden de, kimi kategorilerde sağlık güvencesinden de yoksun olarak çocuklarımızı fedakârca eğitmeye soyunmuş bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serter, buyurun efendim.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Beş dakika şahsım adına söz hakkım vardı, onu birleştirebilir misiniz?

BAŞKAN – Sayın Serter, ben onu sonradan gördüm. Evet, siz konuşmanıza devam edin, sonradan konuşmayacaksanız telafi edebiliriz.

Buyurun efendim.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, sözleşmeli öğretmenlerle ilgili uygulamanın giderek yaygınlaşması, âdeta bu taşeronlaştırma anlayışının eğitime de taşındığının işaretlerini Türkiye’de vermektedir. Okul öncesi eğitimde çalışan öğretmenlerin yüzde 38’i sözleşmeli öğretmendir. Rakamların giderek büyümesinin önünün alınmaya çalışılmasını bu kadro atamaları bakımından değerlendirdiğimde, umuyorum ve diliyorum ki, sözleşmeli öğretmenlerin oranları, toplam öğretmenler içinde kadro ihdası yoluyla giderek düşürülebilir ve öğretmenlerimiz arasında böylesine farklı kategorilerin oluşmasının önü kesilebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Sözleşmeli öğretmenlerin çok ciddi bir sorunu Millî Eğitim Bakanlığının kapısı önünde yapılan basın duyurularıyla, Sayın Bakanla defalarca yapılan görüşmelerle geçtiğimiz yıl içerisinde tekrar tekrar dile getirildi. Sözleşmeli öğretmenlerimiz kadroya atanmamanın yanı sıra bir de eşleriyle aynı ilde yaşayabilmenin mücadelesini vermek durumunda bırakıldılar. Bu nedenle de Sayın Bakandan ve Bakanlıktan, bütün öğretmen sendikaları aracılığıyla, eş durumu nedeniyle il emrine tayin hakkının kendilerine de tanınmasını istediler çünkü bu hak kadrolu öğretmenlere verilmişti. Ne yazık ki defalarca gittiler geldiler, sürekli oyalandılar, bekletildiler.

Bu arada, evlendiği hâlde eşiyle aynı çatı altında yaşayamayan, çocuğunu babasından uzakta dünyaya getirmeye mecbur bırakılan, çeyiz sandığını açamayan pek çok öğretmenle ben yüz yüze konuşup onların dertlerini dinlemek durumunda kaldım. Hatta öyle ki bu öğretmenlerin bir kısmı kendi haklarını ararken neredeyse doğumlarını sokakta yapacaktı. Şimdi duyuyoruz ki bu konuda bir ilk adım atılmıştır, il emrine tayin hakkı bu öğretmenlere yeni yeni tanınmaya başlamıştır ancak süreç çok yavaş işletilmektedir.

Tabii o zaman sormak gerekiyor, madem böyle bir hak tanınacaktı, bu insanlar bir yılı aşkın bir süredir bu hakkın peşinde neden koşturuldu, neden bu hak daha önce tanınmadı, bu acılar öğretmenlerimize neden çektirildi, kısıtlı maaşlarıyla neden iki ev birden açarak yaşamlarını idame etmeleri için böyle bir zorlamayla bu arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz karşı karşıya bırakıldı?

Biliyorum ki biz, her 24 Kasımda öğretmenlere olan vefa borcumuzu, onların varlığından nasıl onur duyduğumuzu en süslü cümlelerle dile getiririz ve nutuklar atarız ama 25 Kasım geldiğinde öğretmenleri sorunlarıyla baş başa bırakır ve unuturuz.

İşte, sözünü ettiğimiz bu sorunlar, elinde öğretmen diploması olduğu hâlde işportacılık yapan, tezgâhtarlık yapan, inşaat işçisi olarak çalışan, ailesinden harçlık almak durumunda kalan, başı eğik gezmek durumunda bırakılan, hatta bu onursuz yaşamı hazmedemeyip intihar eden öğretmenlerin anılarıyla dolu bir geçmiştir. Bu geçmişi arkamızda bırakmış olmamızı diliyorum ama 327 bin öğretmenin, bu kadrolarla da ne yazık ki sorunların çözülmeyeceğini, çözülemeyeceğinin çok iyi farkındayız.

Değerli milletvekilleri, bu kadroların kaç tanesi sözleşmeli öğretmenlere ayrılacaktır, kaç tanesiyle yeni atama yapılacaktır? Bunu bilmek, bu konudaki Hükûmetin kararını öğrenmenin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu merak eden ben değilim, bunun cevabını almak isteyen öğretmenler sizden bu cevabı beklemektedir.

Okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranlarının düşüklüğü, ilköğretim ve ortaöğretimde okullaşma oranlarının çok altındaki doğu ve güneydoğu Anadolu illerinin durumunu da dikkate alan bir öğretmen ihtiyacı tespiti ve bir öğretmen ihtiyacı planlamasının yapılmasının gerçekçi ihtiyaç rakamlarına ulaşmak bakımından da son derece önemli olduğuna inanıyorum çünkü bu 133 bin öğretmen açığı rakamının, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte ne kadar öğretmene ihtiyacı olacağına yönelik bir projeksiyonu içermeyen bir rakam olduğunu biliyorum. Gerçi, Millî Eğitim Bakanlığının öğretmenler ya da eğitimle ilgili rakamların saklanması konusuna çok büyük bir titizlik göstermesine rağmen bin bir zorlukla bu rakamları temin etmeye çalışıyoruz, bunun da altını çizmek istiyorum.

Şimdi, burada, koltuklarımızda otururken, öğretmenlerin sorunlarını konuşup tartışırken, belki, bizleri dinleyen, bu yeni 40 bin kadronun kendilerine de düşeceğini merak eden ya da bize kaç tane düşer diye umut içinde bekleyen öğretmenlerin bir feryadını da sizlerle paylaşmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serter, bahsettiğiniz süreyi ben size vermiştim ama ek bir dakikalık süre daha vereyim, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.

Beş yıldır, altı yıldır kadro bekleyen bir öğretmen diyor ki: “Bizler, idealist öğretmenler olarak yıllardır öğrencilerimize kavuşmanın hayaliyle yaşıyoruz. Bizler her yıl hayallerimizi bir başka bahara erteliyoruz. Otuzlu yaşlarımıza gelip evlenemiyor, ailemizden harçlık almak zorunda bırakılıyoruz. İş bulamadığımız için işportacılık, inşaat işçiliği, tezgâhtarlık yapıyoruz, her şeyden önce sağlık güvencesinden yoksun yaşıyoruz. Aramızda, atanmadığı için hayatını düzene koyamayan, çeşitli psikolojik, fiziksel sorunlar yaşayan ve çözüm yolu olarak da intiharı seçen birçok arkadaşımız mevcut ve bu sayı her yıl artmakta.” İşte, değerli milletvekilleri, bu sese daha farklı biçimde kulak vermek zorundayız. Onların sorunlarını kendi sorunlarımız kabul etmek ve Türkiye’de eğitimin sorunlarının çözümünün öğretmenleri layık olduğu bir biçimde yaşatmak olduğuna inanmak zorundayız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 508 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerime başlamadan önce, bugün, biraz önce, Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde şehit olan bir astsubayımıza Allah’tan rahmet, yine yaralı olan bir subayımıza sağlık diliyorum. Dün Tunceli’de mayın patlaması neticesi yaralanan 12 askerimize acil şifalar diliyorum. Tokat’ta elim bir trafik kazası neticesi şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, birçok yasalar çıkarıyoruz ama bir türlü yasal tedbirler alarak bu terörü bitiremiyoruz. Bizim gibi gelişmiş, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti diye övündüğümüz ülkemize bu kötü gidişat gerçekten yakışmamaktadır. Terörü, muhalefetiyle, iktidarıyla mutlaka bitirmek mecburiyetindeyiz.

Değerli milletvekilleri, teklifin birinci bölümünde genel olarak emniyet teşkilatıyla ilgili düzenlemeler vardır. Başpolislik ve polislik mesleğine giriş yaşında yeni düzenlemeler yine birinci bölümün en dikkat çeken yönleridir.

Öte yandan, emniyet teşkilatıyla ilgili olarak 30 bin yeni polisin alınması ve yeni kadro konularıyla ilgili de teklifi olumlu buluyoruz.

Gerekçede, Türkiye’de bir polisin bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı ile Avrupa Birliği ülkelerindeki rakamlar karşılaştırılmaktadır. Bugün Avrupa Birliği ülkelerinde 1 polise 250 kişi düşmesine rağmen, Türkiye’de maalesef bu sayı 301’dir. Bu çerçevede, emniyet teşkilatına 30 bin yeni polisin alınması yerindedir. Nitekim, bizim de çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz bu konu üzerine bir düzenleme yapılması olumlu gelişmedir ancak bahsedilen Avrupa Birliği standartları için 30 bin polisin dışında en az 50 bin yeni polis alınmasında yarar vardır. Bu düzenlemelerin popülist politikalar olmadığını gösterecek başka hiçbir düzenleme teklifte yoktur.

Hükûmetin personel sayısında uluslararası standartlara dair göstermiş olduğu yakın ilgi ve alakayı polisin özlük haklarında ve çalışma koşullarında da göstermesi gerekmektedir. Bakınız, Uluslararası Çalışma Örgütü standardı günlük çalışma süresi günde 8, haftada 40 ve ayda 160 saattir, polislerimiz ise günde 12, haftada 72, ayda 288 saat çalışmaktadır. Bu, on iki-yirmi dört standardına göredir. Polisin bazen izinleri kaldırılmaktadır, yirmi dört saat çalıştığı görülmektedir. Polisimiz uluslararası çalışma standartlarına göre yüzde 60 daha fazla çalışmasının karşılığını da maalesef alamamaktadır.

Değerli milletvekilleri, emniyet teşkilatı içerisinde “başpolis”lik gibi yeni kurumların getirilmesi olumludur ancak emniyet teşkilatı mensupları için, sorunun çözümü için bu kurum hiçbir zaman yeterli değildir. Bu teklif, emniyet teşkilatımız açısından, otuz kırk sene emniyet teşkilatında çalışan insan olarak üzülerek söylüyorum, içi boş bir tekliftir. Sorunlar, özlük hakları ve çalışma koşullarıdır. Bu alanda yapılacak olan düzenlemeler, emniyet teşkilatındaki 220 bine yakın personelin ötesinde, bu personelin aileleriyle birlikte 1 milyon kişiyi ilgilendirmektedir. Genel Kurulda daha önce yapmış olduğumuz konuşmalarda ve teklifin Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde, defalarca, bu konular benim tarafımdan da gündeme getirilmiştir ancak bugüne kadar hiçbir girişim yapılmamıştır. Tarafımızdan öngörülen düzenlemeler hiçbir zaman kabul edilmedi ve gündeme bile getirilmedi. Teklifin Komisyon görüşmelerinde, partimizin Komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarımızla birlikte, polislerimizin özellikle maaş durumlarına yansıyacak düzenlemeler için önergeler sunduk ancak hiçbirisi -muhalefet milletvekillerinden geldiği için- kabul edilmedi. Mart ayı içerisinde ise bir kanun tasarısı hazırladım arkadaşlarımla birlikte. Tasarıyı, 4 Mart 2010 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sundum. Tasarı, 23 Martta da tasarıyla ilgili komisyonlara gönderildi. Lütfen, Sayın İçişleri Bakanımız ve Emniyet Genel Müdürümüz, lütfedip tasarıya bakarsa, polisle ilgili son derece önemli gelişmeler vardır.

Değerli milletvekilleri, tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulduğu andan itibaren, gerek emniyet teşkilatı mensuplarından gerekse de kamuoyunun diğer birçok kesiminden gelen olumlu tepkiler, tasarının yerinde olduğunu göstermektedir. Bu tasarıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, Emniyet Teşkilatı Kanunu ile Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarında Atama Usulüne İlişkin Kanun’un bazı hükümlerinde, emniyet teşkilatı personelinin özlük haklarına yansıyacak değişiklikler öngörülmektedir. Devlet Memurları Kanunu’nda yapılan değişikle, emniyet hizmetleri sınıfı personelinin hak ettiği ek göstergeye kavuşmaları sağlanmakta ve özlük haklarıyla emeklilik durumlarında ciddi iyileşmeler sağlanmaktadır. Emniyet teşkilatımızın ağır ve yıpratıcı çalışma koşulları göz önüne alındığında, senelik ve haftalık izinleriyle emniyet hizmetleri tazminatı ve fazla mesai ücretlerinin mutlaka yeniden düzenlenmesi gerekmektedir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, ayrıca üst düzey emniyet müdürlerine verilen makam ve görev tazminatlarının rütbeye karşılık değil de makama bağlanması ve çok sınırlı sayıda olması nedeniyle tüm birinci sınıf emniyet müdürlerimiz dahi makam ve görev tazminatından yararlanamamaktadırlar. Gerek çalışırken gerekse emekli olduktan sonra polisimizin saygın, itibarlı ve güvenilir bir hayat sürdürmelerini temin amacıyla bu özlük hakları iyileştirmeleri mutlaka yapılmalıdır. Emniyet teşkilatı mensuplarımızın maaşlarında çalışma koşulları da göz önüne alınarak yapılması öngörülen zamların bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum: 1’inci derecede bir polis memuruyla ilgili 252 TL, yükseköğrenim görmüş 3’üncü derecedeki polis memuru için 193 TL, 1’inci derecedeki bir başkomiser için 292 TL, dördüncü sınıf emniyet amiri için 376 TL, 3’üncü derecedeki üçüncü sınıf emniyet müdürü için 842 TL, büyükşehir belediyeleri sınırları içerisindeki il emniyet müdürleri için 562 TL, genel müdür yardımcıları ve polis akademisi başkanları ve üç büyük ilin emniyet müdürleri için 395 TL şeklinde -dediğim gibi- hazırlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, emniyet teşkilatımız gerek görev alanı gerekse personel sayısıyla ülkemizin en önemli ve gözde kuruluşlarıdır. Emniyet teşkilatıyla ilgili -gerçekten- modern araç ve gereçler alınmaktadır, bunlardan dolayı ilgilileri kutluyorum. Teşkilatın kurumsal olarak rahat bir çalışma alanına kavuşması sadece kurumsal bir gerekliliği değil toplumsal beklenti ve ihtiyaçları karşılamada da gerekli bir düzenleme olmalıdır.

Bu çerçevede, emniyet teşkilatının bugün 220 bine yakın personeliyle Genel Müdürlük çatısı altında örgütlenmesi artık yeterli olmamaktadır. Kaldı ki Emniyet Genel Müdürü -bilindiği gibi- İçişleri Müsteşarı gibi müşterek kararnameyle atanmaktadır. İçişleri Bakanlığındaki diğer genel müdürlükler farklı bir teşkilatlanma yapısına sahiptir. Buna göre, emniyet teşkilatının Gümrük Müsteşarlığı gibi müsteşarlık seviyesine getirilmesi mutlaka gereklidir. Bu müsteşarlığa bağlı personel, trafik, asayiş, lojistik, terörle mücadele ve istihbarat genel müdürlükleri kurulmalıdır. Böylece, etkin ve rahat bir kurumsal yapıyla emniyet teşkilatımızın görev ve sorumluluklarının da daha etkin bir şekilde yerine getirileceğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, netice itibarıyla, emniyet teşkilatımızın sorunları açıktır. Bu sorunların giderilmesi için partimiz üzerine düşen görevi yerine getirmektedir ve getirecektir ancak bu konuların çoğu iktidar partisinin görevidir.

Bu çerçevede, hazırlamış olduğumuz kanun teklifi tali komisyon olarak İçişleri Komisyonunda, asli komisyon olarak da Plan Bütçe Komisyonunda beklemektedir. Sayın Bakanımızın, Sayın Genel Müdürümüzün bu konuda gerçekten ilgisini bütün emniyet teşkilatı, hepimiz beklemekteyiz. Tasarının bir an önce gündeme alınarak gerekli düzenlemelerinin yapılması gerekmektedir.

Konuşmama burada son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bengi Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanla Sayın Şırnak Milletvekilimiz, tabii, Silopi’deki olaylar konusunda hararetli bir tartışma yaşadılar. Ama Sayın Şırnak Milletvekilimizin, hâlen partimize yönelik saldırıları, polisin, emniyet müdürünün ve herhangi bir valinin kişisel bir olayı olarak değerlendirmesini çok iyi niyet göstergesi olarak değerlendiriyorum çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin politikalarını, bölgede rakibi olan Barış ve Demokrasi Partisine, onun milletvekillerine, belediye başkanlarına, il, ilçe teşkilatı yöneticilerine ilişkin saldırılarını yıllardır izliyor, görüyoruz. Siyaseten bir siyasal partiyi meydanlarda, sandıkta, en azından o bölgede etkisizleştiremediği için tutuklamalarla, darp etmelerle, gözaltılarla sindirmeye çalışıyor.

Sayın Bakan biliyor, 2008 yılında, Hasip Bey ve diğer milletvekili arkadaşlarımız gibi bir yürüyüşte değil, Batman’ın en işlek caddesinde, beş altı tane MOBESE kameralarının olduğu yerde Batman Belediye Başkanı Sayın Hüseyin Kalkan’la birlikte gündüzün ortasında darp edildik. Sayın Bakanımız o zaman geçmiş olsun dileklerinde bulunmuştu fakat bu darp etme eyleminde bulunanların hakkında soruşturma izni vermediğini, sayın Valiliğin, o soruşturmayı yürüten makamların… Hani derler ya, savcısının, yargıcının aynı olduğu bir düzende hak aramak çok zor gerçekten. Bize karşı eylemlerde de öyle. Sayın Bakan, elimde o soruşturmayı yürütenlerin vermiş olduğu karar var. Bir gösterici grubunu kovalarken bize rast gelmişler ve o esnada bizi darp etmişler şeklinde. Dolayısıyla da isimleri, makamları, mevkileri belli olan o kamu görevlileri hakkında lüzumu muhakeme kararı alınmadı ve dosya kapatıldı. Dosya kapatılmakla kalmadı, biz bu işin üstüne gittiğimiz için bir de buradaki bilgilere aykırı olarak bu sefer de yasa dışı bir gösteriye katıldığımız için, yürüyüşe katıldığımız için hakkımızda bir de soruşturma, herhâlde o fezleke de yüce Meclistedir.

Şimdi, biz bu yaklaşımı biliyoruz, dolayısıyla Sayın Hasip Kaplan bu soruşturmadan bir şey beklemesin yani. Bu işin savcısı da yargıcı da aynıdır ve Sayın Hükûmet bunu bilinçli olarak yapıyor, bir sindirme politikası olarak yapıyor. Zaten yakında Sayın Bakanın ve Başbakanın savcıları, 13 Barış ve Demokrasi Partisi milletvekili hakkında, sırf söz ve eylemlerinden dolayı, KCK üyesi olmaktan dolayı dava da açacaklar, onun da bilgisini aldık. Artık basına yansıyor, önceden haber veriliyor, ayağınızı denk alın, geliyor KCK dosyaları… Böyle siyasallaşmış bir yargı ve bir hükûmetle karşı karşıyayız. Bir ceberut devlete gitme noktasıyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla biz Adalet ve Kalkınma Partisi, adında “adalet” olan ama hiçbir şekilde adaletle ilgisi olmayan bu Hükûmetten adalet beklemiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şüphesiz seçimlere yaklaşıyoruz ve onun için de Adalet ve Kalkınma Partisi tekrar seçime endeksli yasalar çıkarmaya başladı. İşte onlardan birisi de 25 bin öğretmen arkadaşımızın alınması, bir o kadar da polisin alınması. Yeşil kartın 2012 yılına kadar uzatılması ve bugün de bir iki yıldır sürekli olarak “Bugün, yarın çıkaracağız.” dedikleri taş atan çocukların yasası da gündemdedir. Seçimin çok yakın olduğu… İyi ki seçimler var, iyi ki demokratik bir yarışma zemini var ve onun için de Hükûmet belirli zamanlarda kadro alma ve kendi politikalarını gözden geçirme gereğini duyuyor.

Tabii, 20 bin, 25 bin polis almak -gerekçede de belirttiği gibi- bir ihtiyaç olarak da belirtiliyor. Askerin, jandarmanın boşalttığı alanlarda polisin görev alması aslında Avrupa Birliği sürecine ve müktesebatına da uygun bir durumdur ama nasıl polis alacaksınız değerli arkadaşlar? Yani ülkemizin bir bölgesinde halkın iradesiyle seçilmiş parlamenterlere düşman gözüyle, terörist gözüyle bakan 10 bin, 20 bin, 30 bin polis kadrosu daha alsanız ülkemizin demokratikleşmesine ve güvenliğine ne kadar hizmet edecek?

Çok açıkça söylüyorum, bu Meclisin bulunduğu mekân da dâhil olmak üzere -Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekiliyim- burada istihdam ettiğiniz polisler dahi bir suçlu gözüyle bize bakmaktadır. Selam vermekten bile kaçınıyorlar, bizi görmezden geliyorlar. Barışı, demokrasiyi tesis etmek ilk önce bu zihniyeti, bu zihinleri, bu yaklaşımı değiştirmekte yatıyor.

Bölgeye gidiyoruz, Türkiye’nin herhangi bir iline gittiğimizde, kırmızı plakayla gittiğimizde polis arkadaşlarımızın selama durduğunu görüyoruz ama Batman Milletvekiliyim, Batman’a gittiğim zaman, Bengi Yıldız olduğum bilindiği için, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekili olduğumu bildikleri için selamı bir tarafa bırakın, herhangi bir yere giderken o kadar bürokratik işlemler konuluyor ki önümüze… Mesela, on beş gün önce bir mitinge konuşmacı olarak gittim, yaklaşık olarak on dakika miting alanında önüm kesildi. Kırmızı plaka, arkamda da Batman Belediye Başkanı var, hepsi bizi tanıyorlar. Yapmayın, etmeyin, bu kadar siyasal yaklaşmayın.

Birbirimizi sevmeliyiz ama sevmek zorunda da olmayabiliriz fakat bu ülkede hukuk kuralları var, ahlak kuralları var, davranış kuralları var. Biz bunu birbirimizden esirgersek, ötekileştirirsek, eğer Batman’daki, Diyarbakır’daki, Şırnak’taki vatandaş, bana oy vermiş vatandaş kendi milletvekilinin bu kadar horlandığını görürse sen Türkiye’de barışı tesis edemezsin. Bunları bilmeniz, görmeniz lazım. Onun için, sırf siyasal rakibinizdir diye bu kadar ötekileştirmeyin, bu kadar yargıyı, bu kadar emniyeti, bu kadar valiyi, bu kadar kaymakamları siyasallaştırmayın diyoruz size. Bunu içten söylüyorum, yani sırf bir siyasal argüman olsun diye söylemiyorum. Bunu yaşadığımız için söylüyorum ve aslında uyarıcı olmasını da doğrusunu isterseniz bekliyoruz, tabii bunu duymak isteyen bir iktidar varsa karşımızda çünkü burada muhalefet partileri olarak hep bir şeyler, sabahtan akşama kadar, gece yarılarına kadar konuşuyoruz ama bunun pratikte hiçbir karşılığının olmadığını da görüyoruz.

Tabii, polis memurlarımızın aldığı eğitim, eğitimin süresi, aldıkları bu teorik eğitimin yaşamla, günlük hayatla bağlantısı çok önemlidir.

Şurada, emniyet birimlerine, polislere eğitim veren hocalarımızın değerlendirmeleri, istatistikleri var. Görev almada, yükselmede, siyasetin, bir siyasal partiye yakın olmanın belirleyici olduğuna ilişkin istatistikler var. Yani polis memuru kendi yükselmesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - …bir siyasal geleneğin, bir siyasal ideolojinin belirleyici olduğunu düşünüyor. Polis memuru kendi mesleğiyle barışık değil. Soru sorulan emniyet mensuplarına “Çocuklarınız polis olsun mu?” denildiğinde bunun yüzde 10’u “Benim çocuklarım polis olsun.” diyemiyor çünkü güvencesinden tutun da maaşına kadar, ona yüklenen işe kadar ve siyasallaşmasına kadar hiçbir şeyini güvencede görmüyor. Dolayısıyla çocuğunun da polis olmasını istemiyor.

Bugün konuştuğumuz öğretmenlik meselesi de öyle. İnsanlar, kimse demiyor çocuğum öğretmen olsun. Eğer üniversite sınavında başka hiçbir seçeneği kalmamışsa “Bir de bir tercih olarak öğretmenlik vereyim.” diyor. Böyle bir sistemle, böyle bir ülkede çocuklarımızı yetiştirecek insanların bir mesleği son sırada tercih ettiği bir düzende demokrasiyi, insan haklarını iyi bir kuşağı nasıl yetiştireceğiz, bunu kendi kendimize sormamız lazım ve bunun tedbirlerini almamız lazım.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

AK PARTİ Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Ziyaeddin Akbulut.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Hakkâri’den bir şehit haberi geldi, bir astsubayımız da yaralanmış. Şehidimize Allah’tan rahmet, yaralı subayımıza da acil şifalar diliyorum. Terörle mücadele kuşkusuz Hükûmetimiz tarafından çok yönlü yapılıyor, her yönüyle yapılıyor ve bunun da bir gün sonu gelecek çünkü Hükûmetimiz gerçekten ve güvenlik güçlerimiz gerçekten bu konuda çok kararlı davranıyorlar.

Saygıdeğer milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz yasa teklifiyle 100 bin gencimize yeni bir iş imkânı sağlanıyor. Burası çok önemli. Bunun 30 bini polis memuru olacak, 70 bini öğretmen olacak. Bu, işsizliğin çözümü konusunda da bana göre önemli bir adımdır. Dolayısıyla, Hükûmetimizin imkânları ölçüsünde, böylesine dünyadaki krizlerin devam ettiği bir dönemde 100 bin insanımıza bu teklifle iş imkânı vermesi gerçekten her türlü takdirin üzerindedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu yasa teklifi üzerinde güzel bir konsensüs var. Cumhuriyet Halk Partisi, AK PARTİ, Barış ve Demokrasi Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, bütün gruplar bu konuda katkı veriyorlar. Gerçekten güzel görüşmeler yapılıyor, ben zevkle, keyifle izliyorum, her zaman Genel Kurulumuzun böyle karşılıklı katkıyla, atışmadan, sataşmadan huzurlu bir şekilde görüşme yapmasını samimane diliyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, polis teşkilatımız, asker gibi, jandarma gibi, silahlı kuvvetler gibi ülkemizin son derece önemli bir kuruluşu. Emniyet teşkilatı, vatandaşlarının can ve mal güvenliği ile toplumun huzur ve güvenliğini sağlamak gibi çok önemli bir görevi üstlenmiştir. Herkese lazımdır. Dolayısıyla, diğer, silahlı kuvvetlerimizin, güvenlik güçlerimizin olduğu gibi polisimizin de yıpratılmaması ve gerçekten polisle ilgili konularda çok duyarlı olunması gerektiği kanaatindeyim.

Bazı konuşmacı arkadaşlarımız, asker ile polis ayrımı yapıldığı gibi Hükûmetimize yönelik bazı eleştirilerde bulundular. Bu gerçekten doğru değil. Polisle ilgili olarak, askerle ilgili olarak hiçbir ayrımcılık, hele hele Hükûmet kanadı tarafından yapılması mümkün değil, hiçbirimizin bunu yapması mümkün değil, hele hele bu mukaddes çatı altında bu konuların konuşulmasının hiç doğru olmadığı kanaatindeyim, kurumları inciteceği kanaatindeyim. “Poliste bazı, şu tipli, bu tipli yapılanmalar vesaire…” diye konuşmalar yapıldı. Bunu doğru bulmuyorum. Ben yirmi altı yıl polisin en üst düzeyde amirliğini yaptım, doğuda, güneydoğuda vali olarak, kaymakam olarak, müfettiş olarak. Gerçekten onların sorunlarını çok iyi biliyorum, yaşantılarını çok iyi biliyorum, fedakârlıklarını çok iyi biliyorum. Terörle mücadele konusunda bütün güvenlik güçleri olduğu gibi polisimiz de yüzlerce şehit verdi. Onları da burada rahmetle anıyorum, geride kalan yetimleri var, eşleri var, onları da saygıyla anıyorum.

Dolayısıyla, 80 öncesinde, çok iyi hatırlıyorum, polisin içerisinde Pol-Der, Pol-Bir gibi kurumlar, dernekler, yapılanmalar vardı. O günkü zararları, o gün topluma bu ayrımcılığın getirdiği zararları, inanın, şimdi çok iyi hatırlıyorum. Böyle kurumlarda, böylesine hassas kurumlarda böyle bir ayrımcılık kesinlikle söz konusu olamaz. Polisimiz de bu tür ayrımcılığın karşısındadır, dışındadır. Dolayısıyla, konuşmalarımızda bu konular üzerinde hassasiyet göstermemiz gerektiği kanaatindeyim.

Çok değerli milletvekilleri, 30 bin kadro polisimize veriliyor. Bunun 10 bin kadrosu yeni bir görev unvanıyla, başpolis unvanıyla 10 bin polis, 20 bin polis de polis memuru kadrosu olarak veriliyor.

Bütün arkadaşlarımız aynı konuyu, muhalefetiyle iktidarıyla ifade ettiler, ben bir kez daha uzun, ayrıntılı değinmeyeceğim ama gerçekten polisimizin, kendini süratle çağın şartlarına uydurmakta olan ve dünya polis teşkilatları içerisinde mukayese ettiğimiz zaman çok başarılı bir yere gelmiş olan; çağdaş yöntemleri, hukuka bağlılığı, yasaya bağlılığı son derece hassas olan bu kurumun tabii ki -her yıl binlerce emekli veriyor- 30 bin kadro dahi ihtiyacını tam anlamıyla karşılamayabilir ama Hükûmetimizin imkânları ölçüsünde, bu, gerçekten Plan ve Bütçe Komisyonunda da bir 10 bin artışla… İyi bir yaklaşımdır. İnanıyorum, daha etkin, terörle mücadele konusunda ve hizmetlerini verebilme konusunda, inanıyorum, çok daha yararlı hizmet verilmesine bu kadrolar vesile olacaktır.

Sayın Bakanımız da ifade etti, gerçekten polis son yıllarda işkenceye sıfır toleransla artık polis karakollarında böyle, insan haklarına yönelik ihlal hareketleri olmuyor; oluyorsa bile üzerine süratle gidiliyor.

Öte yandan, faili meçhuller konusunda, ülkenin kanayan bir yarası olan -yıllar önce- faili meçhuller konusunda çok yetkin bir mücadele yapılıyor, veriliyor.

Türkiye’de en önemli, çok büyük çapta olaylar meydana geldi, yirmi dört saat içerisinde polisimiz faillerini buldu. Tabii ki, yapılması gereken önce önlemek ama olduktan sonra olayın faillerini süratle bularak adalete teslim etmektir. Bu, polisimizin gerçekten son yıllardaki çok önemli bir başarısıdır.

Burada arkadaşlarımız eleştirdiler “Niye başpolis kadrosu getiriliyor?” tarzında.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, bir yöneticilik olayı. Yönetimden, zorunluluktan kaynaklanan bir olayın çözümü. Çünkü yurt dışında birçok ülkede 4-5 polise bir amir düşerken, bu sayı bizim polis teşkilatımızda 35 kişilere kadar çıkıyor. Ee, ne oluyor? Yönetici polis ile yani amir polis ile polis memuru arasında, ki yüzde 90’ı kadrolarımızın polis memuru durumunda… Bu yüzde 90’lık polis memurunun daha iyi yönetilmesi açısından üzerlerinde kıdem olarak başpolis unvanıyla sınav kazanarak bazı kadroların verilmesi hâlinde, o zaman 5-6 polise bir amir vererek, polisin daha düzenli müdahale etmesi, daha iyi zapturapt altına alınması ve kendisini de “Ben mesleğe girdim, polis memuruyum. Efendim, işte yirmi yaşında girdim ama elli iki yaşında…” Şimdi elli beş yaşa çıkartıldı, o da güzel bir gelişme; elli beş yaşında emeklilik hakkı getiriliyor bu teklif ile. Hep polis memuru olarak kalması bir insanı bir yerde hâliyle moralsiz kılıyor, ona şevk ve heyecan vermiyor. Ama sekiz on yıl sonra başpolis olması, daha sonra kıdemli başpolis olması, meslekte bir kademe alması ve bir grubun üzerinde amir olması gibi yönetimden kaynaklanan daha iyi bir motivasyon kazandırılması açısından polisimize bence çok yararlı bir düzenlemedir. “Neden başpolise ihtiyaç var?” diye eleştiri konuları yapıldı. Bana göre ihtiyaç var ve dediğim gibi polisin kendisini yenilemesi, hazırlaması ve geleceğe yönelik, mesleğe bakış açısından daha şevkli, heyecanlı olması bakımından bence çok yararlı.

Artık bugün, değerli arkadaşlarım, polisimizin neredeyse yüzde 90’ı yüksek tahsil yaptı. Bu çok güzel bir gelişme. Benim kaymakamlık yaptığım yıllarda yüksek tahsilli polis sayısı çok çok azdı, hep ilkokul ve ortaokul mezunu -en iyi, ortaokul mezunları idi- polislerle muhatap oluyorduk ama bugün artık bunlar tarihe karıştı. Çağın gelişmelerine, bilimin gelişmelerine, dünyadaki gelişmelere polis teşkilatı çok güzel ayak uyduruyor ve çok kısa bir zamanda on beş-yirmi yılda neredeyse teşkilatın yüzde 90’ı yüksek tahsilli -dışarıdan eğitim-öğretim vererek- hâle getirildi. Bu da bana göre gerçekten yeni bir, polisin bakışını, ülkemiz insanıyla münasebetini, halkla ilişkilerini geliştiriyor.

Bazı münferit olaylar olabilir yani doğuda, güneydoğuda polis çok önemli ve… Bir insandır nihayet, bazı münferit olaylar olabilir; “Bana şöyle davrandı, böyle davrandı…” Bu bizim polisimiz, hepimizin polisi yani lisanımünasiple kaymakamına, valisine, emniyet müdürüne bu münferit olayı söylemek lazım. Yani burada, kamuoyunda, Mecliste, gazetelerde, basında, “Polis şunu yaptı, bunu yaptı.” demenin bir yararı olmadığı kanaatindeyim. Bilakis, o teşkilatın moralini bozuyor ama münferit şikâyeti ilgili kaymakama, valiye, yetkilisine bildirmek lazım, söylemek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ne kadar rahat söylüyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Akbulut, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – Yani iyi niyetli yaklaşmak lazım. Polisi, askeri, güvenlik gücünü karşımıza düşman olarak değil, bizim evladımız, bizim kardeşimiz, bizim insanımız…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Milletvekilini niye düşman olarak görüyorsunuz?

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – Dolayısıyla, varsa münferit bazı şikâyetler, olabilir ama bu konuyu amirine, yetkilisine, kaymakamına söyleyerek ıslah etmek yoluna gitmek lazım, kazanmak lazım insanlarımızı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Her gün televizyon veriyor, utanmıyorsunuz! Sıkılın biraz! Her gün televizyon veriyor ama başınızı eğiyorsunuz!

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – Yoksa, insanları kaybetmek, karşı çıkmak çok kolay ama eleştirirken yapıcı olmak lazım, olumlu olmak lazım diyorum. Polisimiz de insandır yani “Hata yapmaz.” demek doğru değil; yapar, yapacaktır, olabilir.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Hatayı yapan polis değil sizsiniz, AKP Hükûmeti!

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – Çünkü düşünebiliyor musunuz yirmi dört saat görev başında, sırtında silah nöbet bekliyor vesaire. Yani, onun çalıştığı şartları düşünelim, kendimizi onun yerine koyalım. Gerçekten stres içerisinde bir görevlinin …

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Polise o emri verenler çıksın! Polise, görevliye yüklenmeyin! O polise o emri verenler çıksın!

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – Bazı hatalar olabilir ama bu hataları teşmil etmek, bütün polis teşkilatını “böyledir” diye itham etmek çok yanlış. Bütün askeri, bütün güvenlik güçlerini itham etmek çok yanlış. Dolayısıyla münferit olayları büyütmeyelim ama üzerine gidelim, başkana söyleyelim, kaymakama, amire söyleyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Söyleyin! Bir haftadır bağırıyoruz burada. Diyoruz: “Kim emir verdi? Çıksın söylesin.”

BAŞKAN – Sayın Akbulut, teşekkür cümlenizi alayım lütfen efendim.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) – Bu duygularla bu kanun teklifinin polis teşkilatımıza, halkımıza hayırlar getirmesini diliyorum, hepinize en derin sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Emin Nedim Öztürk, Eskişehir Milletvekili.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde şehit olan astsubayımıza Allah’tan rahmet, yaralanan subayımıza da acil şifalar dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

508 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hak ve özgürlüğümüzü ancak güvenlik varsa kullanabiliriz. Zira, özgürlük ortamı, temelinde güvenliğin sağlanması koşuluyla gelişebilir. Bununla birlikte, özgürlüklerin güvenliğe feda edilmemesi, özgürlük ve güvenlik dengesinin de iyi korunması gerekmektedir. İşte bu amaçla güvenlik güçlerimiz, kendilerine verilmiş hukuk düzeni içerisinde, devletimizin ve milletimizin her türlü iç ve dış tehlikelerden uzak tutulması, kanun hâkimiyetinin sağlanması, suça teşvik eden davranışların önlenmesi ve suçluların yakalanarak adli makamlara teslim edilmesi, huzur ve güvenliğimiz için özverili olarak çalışmaktadırlar. Hırsızlık, gasp, kapkaç, yankesicilik ve dolandırıcılık gibi, toplumumuzu tehdit eden olaylarda önemli ölçüde azalmalar olduğu şüphesizdir. Gerçekleştirilen büyük operasyonlar ile terör ve örgütlü suçlarla mücadele alanında önemli sonuçlar alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, Emniyet Genel Müdürlüğü, başarısı, sahip olduğu bilgili ve tecrübeli teşkilatı ile dünya polis teşkilatları tarafından da takdirle izlenmektedir. Halkımızın huzur ve güvenliğini sağlamaya çalışan emniyet teşkilatımızı yıpratmaya çalışmanın ya da yurt dışında olan bazı olayların ülkemizde de olmasını temenni ediyormuş gibi görünmenin kime yararı vardır? Olsa olsa huzur ortamından ve ülkenin güvenliğinden sıkıntı duyanlar bundan rahatsız olabilirler. Ancak, aydınlarımızın ve basın mensuplarımızın bu tuzağa düşmemeleri çok önemlidir.

Emniyet teşkilatı yöneticilerimiz münferit, hukuki olmayan davranışlar noktasında çok hassas davranmakta ve bu hassasiyetini halkımıza da yansıtmaktadırlar. Her kurumda olduğu gibi o kurumun işleyişine uygun davranış içinde olmayan kişiler olabilir. Bir olayla ilgili bütün teşkilatı karalama ve kötüleme kampanyası ancak biraz önce de bahsettiğim gibi sadece ve sadece bu ülkenin birlik ve bütünlüğüne göz dikmiş olan insanlara yarar. Burada içimizin rahat olmasını sağlayan en önemli husus ise hiç şüphesizdir ki bu ülkenin varlığının ve bütünlüğünün sürdürülmesinde devlet kurumlarımızın ve halkımızın çok güçlü bir yapıya sahip olmalarıdır. Bu yapının en önemli harcı milletimizin zengin sağduyusudur. Emniyet teşkilatımız çetelerin, birlik ve bütünlüğümüze göz dikmiş hainlerin ve her türlü kanunsuzların korkulu rüyası olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, belirtmek isterim ki terörle mücadeleye siyasi iradenin kararlılığı, güvenlik güçlerinin yüksek mücadele azmi ve milletimizin desteğiyle devam edilecektir. Polisimizin, görevi esnasında Atatürk ilke ve inkılaplarına, cumhuriyetimizin temel değerlerine bağlı kalıp, hak ve hukukun üstünlüğünü gözeterek, yaşadığımız toplumun değer yargılarına karşı saygılı olacağına inancım tamdır.

Görüşmekte olduğumuz tasarı ile emniyet teşkilatımızın yapısında önemli değişiklikler meydana getirilmektedir. Bilindiği gibi nüfus artışı, yeni ilçe emniyet müdürlüklerinin kurulması, büyükşehir belediye sınırlarındaki jandarma sorumluluk bölgelerinin polise devredilmesi gibi nedenlerle emniyet teşkilatının iş yükü ve sorumluluklarında büyük bir artış olmuştur.

Yapılan düzenlemelerle yeni polis kadroları ihdas edilmesinin yanı sıra polisliğe giriş yaşı da değiştirilmektedir. Ülkemiz öğrenim şartları ve kamu yönetimindeki genel işe giriş şartları dikkate alınmakta, emniyet teşkilatının personel ihtiyacının karşılanması yönünden de faydalı olmaktadır.

Tasarı ile emniyet teşkilatında kıdemli başpolis memuru ve polis memuru şeklinde bir hiyerarşi oluşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, görevi başında şehit düşen güvenlik güçlerimize Allah’tan rahmet, başta gazilerimiz olmak üzere emekli ve görev başındaki tüm mensuplarına sağlık, başarı ve mutluluklar temenni ediyorum.

Kanunun milletimize ve devletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, çok teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım bazı arkadaşlarımın soruları var. Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, emniyet birimlerine ağır silah alımıyla ilgili teklifin temel gerekçeleri nelerdir?

Yine Millî Eğitim Bakanına sormak istiyorum: Adıyaman ilinde özellikle İngilizce öğretmeni açığı vardır. Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Millî Eğitim Bakanlığının iç denetim raporlarında 133 bin öğretmen ihtiyacı olduğu açıkça belirtildiği hâlde ve sistem dışında da 230 bin öğretmen olduğu hâlde Hükûmetin bu açığı kapatmamadaki amacı nedir?

Son sorum Millî Eğitim Bakanına gene: Sözleşmeli 70 bin öğretmenin temmuz ayında kadroya alınacağı açıklanmıştı. Bu söz niye yerine getirilmiyor? Bakanın elini acaba kimler tutuyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, usta öğreticiler yıllardır geleceğinin ne olacağını bilmeden çalışıyorlar. Sayısız kere gündeme gelmesine rağmen bir çözüm de bulunamadı. Bu yasada da maalesef bunlara bir çözüm yolu yok, çözüm görülmüyor. Bunun için bir çalışmayı Millî Eğitim Bakanlığı yapacak mı?

Ayrıca, Gaziantep’e, Millî Eğitim Bakanlığı, çok önem verdiğini söylüyor ama maalesef, Köy Hizmetleri arazisi rant alanı olarak Büyükşehir Belediye Başkanlığına verilmek istendiğinden Millî Eğitime verilmiyor. Bu konuda önerge vermemize rağmen neden üzerinde durulmuyor acaba? Türkiye’nin altıncı büyük kentinde 2.500 öğretmen açığı var ve okul açığı var. Bu konuda çalışmalar iyi niyetli olabilir ama yetersiz. Bu konu üzerinde durmayı Millî Eğitim Bakanlığı düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu ağır silah alımıyla ilgili, Sayın Köse “ağır silah alımı teklifi” diyor. Böyle bir teklifimiz, Bakanlığın, yok. Bir yanlış anlama var. Şu anda belki komisyondaki tasarıdan söz ediyorsunuz. Komisyondaki bizim bu konudaki teklifimiz mevcut uygulamanın aynısı yani şu andaki yasadaki şeyin aynısı. O konuda yeni bir teklifimiz olmadı. Belki basında bazı değerlendirmeler falan oldu, onlardan etkilendiniz ama yani mukayese ederseniz mevcut teklifle, Silah Kanunu’ndaki teklifle şu andaki Silah Kanunu’ndaki uygulama aynıdır, o konuda bir fark yok, onu ifade edeyim.

Diğer konularla, eğitimle ilgili burada arkadaşlarımın, bu özellikle usta öğreticilerle ilgili, Sayın Ağyüz, “Bu konuda 5510 sayılı Yasa’ya ek geçici bir madde eklenmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızdan görüş istendi, çalışmalar sürüyor.” diyorlar.

Burada tabii diğer konular, sözleşmeli öğretmenle ilgili, isterseniz, şu anda bende bilgi yok, arkadaşlarımızdan aldığımızda sunalım.

Gaziantep il değerlendirme toplantısı da yapılmış yani bu toplantılar ilde yapılıyor biliyorsunuz. Eğitimle ilgili sorunların orada değerlendirmesi yapılmış, o konuda epey kararlar alınmış. Onların detayını da size, Gaziantep milletvekillerimize Bakanlığımız sunsunlar. Gaziantep ilimizdeki öğretmen ihtiyacı için ağustos ayında yine eklemeler yapılacak yani açıklar giderilecek anlamında bir cevaptır.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.58

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

508 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Evet, bundan sonraki bu çalışma düzeni içerisinde komisyonun tekrar bulunmayacağını dikkate almak durumundayız.

Bu vesileyle, bugünkü yaptığımız çalışmalarda, daha doğrusu bu hafta içerisinde yaptığımız çalışmalarda -defaatle söyledim ama tekrarlıyorum- iktidarıyla muhalefetiyle bütün grup başkan vekili arkadaşlarımıza canıgönülden teşekkür ediyorum. Hakikaten çok olumlu bir hafta geçirdik, tabii ki grup başkan vekili arkadaşlarımızın büyük katkısı vardır, bunu ifade ediyorum. İnşallah, bundan sonraki haftalar da böyle güzel çalışmalar yaparız.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Haziran 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.59