DÖNEM: 23 CİLT: 71 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
116’ncı
Birleşim
11 Haziran 2010 Cuma
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Bolu
Milletvekili Fatih Metin’in, İzzet Baysal’a ve İzzet Baysal Vakfına ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, Isparta’nın ekonomik durumuna ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Türkiye’de tarım ve hayvancılığın ciddi bir
gerileme içerisinde olduğu TÜİK verilerince de doğrulanmasına rağmen Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, konuşmasında, Isparta’nın gelişmekte
olduğunu ifade etmesini yadırgadığına, böyle bir durumun söz konusu olmadığına
ilişkin açıklaması
2.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulunun “Atatürk Orman Çiftliğinde kamu zararı vardır.” kararına
rağmen Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, Bakanlık denetçilerinin görüşüne itibar ederek
soruşturma izni vermemesine; kamuoyunu yanıltmasına ve Gazi Üniversitesine
yapılan tahsisin de amacı dışında kullanılmasına ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/757)
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
etnik nüfus yapısının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/758)
3.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin,
ekonomik krizin bireylerin sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/759)
4.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, mayın kurbanlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/760)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum
ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları
(1/806) (S. Sayısı: 498)
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak ve 3 Milletvekilinin Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı,
Emniyet Teşkilatı Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 3 Milletvekilinin;
Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/702, 1/714, 1/865,
1/887, 2/646, 2/703) (S. Sayısı: 508)
VII.-
OYLAMALAR
1.- Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın oylaması
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.04’te açılarak dokuz oturum yaptı.
Birinci, İkinci Oturumlar
Konya
Milletvekili Harun Tüfekci, Konya’nın kültür ve
turizme katkıları ve Konya’ya yapılan önemli yatırımlara,
Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz, balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlara,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık ve 19 milletvekilinin, devlet yurtlarının
sorunlarının (10/753),
Van Milletvekili Fatma
Kurtulan ve 19 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının
(10/754),
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, bölgeler arası gelişmişlik farkının
nedenlerinin (10/755),
Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, taşımalı eğitim
sisteminin sorunlarının (10/756),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporlarının (1/806) (S.
Sayısı: 498) 2’nci maddesine kadar kabul edildi.
Birleşime saat
18.16’da ara verildi.
|
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Fatih METİN |
|
Murat ÖZKAN |
|
|
Bolu |
|
Giresun |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
|
|
|
Burdur |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
|
Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı Oturumlar
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporlarının (1/806) (S. Sayısı: 498) görüşmelerine devam olunarak
26’ncı maddesine kadar kabul edildi; 26’ncı maddesi üzerinde verilen önergenin,
İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre kapalı oturumda görüşülmesine dair verilen
bir önerge üzerine kapalı oturuma geçildi.
Yedinci Oturum
(Kapalıdır)
Sekizinci, Dokuzuncu Oturumlar
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporlarının (1/806) (S. Sayısı: 498) görüşmelerine devam olunarak
29’uncu maddesine kadar kabul edildi; 29’uncu maddesi üzerindeki önergelerin
görüşülmesi sırasında istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalarda
toplantı yeter sayısı bulunamadı.
Alınan karar
gereğince, 11 Haziran 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
04.12’de son verildi.
|
|
Sadık
YAKUT |
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
Fatih
METİN |
|
Murat
ÖZKAN |
|
Bolu |
|
Giresun |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Bayram
ÖZÇELİK |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Burdur |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
|
|
Bingöl |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 157
II.-
GELEN KÂĞITLAR
11
Haziran 2010 Cuma
Teklif
1.- Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/711) (İçişleri ve
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.06.2010)
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Arjantin Cumhuriyeti Arasında Bitki Koruma Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/303) (S. Sayısı: 511)
(Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)
2.- Avrupa
Haberleşme Ofisi Kuruluş Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/700) (S. Sayısı: 512) (Dağıtma
tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Uruguay Doğu Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İş Birliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/727) (S. Sayısı: 513) (Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Uruguay Doğu Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticari,
Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/763) (S. Sayısı: 514) (Dağıtma
tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Bolivarcı Venezuela
Cumhuriyeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/799) (S.
Sayısı: 515) (Dağıtma tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)
6.- Milli Eğitim
Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/844) (S. Sayısı: 516) (Dağıtma
tarihi: 11.6.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin,
yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/757)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin,
etnik nüfus yapısının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/758) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)
3.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 Milletvekilinin,
ekonomik krizin bireylerin sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/759) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.04.2010)
4.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 Milletvekilinin, mayın kurbanlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/760) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.04.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
Bartın’daki hava ambulansı hizmetlerine ve bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13599)
2.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Diyarbakır Göğüs
Hastalıkları Hastanesinin kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13600)
3.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Burhaniye Devlet Hastanesinin ihtiyaçlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13601)
4.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, saha koordinatörlerine ve ücretlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13602)
5.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bir sendika şube başkanı hakkındaki iddialara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13603)
6.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, çocuğa yönelik
şiddete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13626)
7.- Van Milletvekili
Fatma Kurtulan’ın, bir köydeki konuşma ve işitme
engellilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13669)
8.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Pandemi Kurulu
üyelerinden ilaç firmalarında danışmanlık yapan bulunup bulunmadığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13670)
9.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, kiralanan binalara ve sağlık evlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13671)
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa Devlet Hastanesindeki uzman doktor açığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13672)
11.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van Yüksek İhtisas Eğitim
ve Araştırma Hastanesinin kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13674)
12.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir grup kamu
görevlisinin yaptırdığı alerji testine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13675)
13.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, sigara üretiminde
kullanılan maddelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13676)
14.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, özel dedektifliğin düzenlenmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14184)
15.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, vergi ve SGK prim borcu bulunan esnafa ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14186)
16.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Türkiye’de
kaçak olarak bulunan Ermenilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14187)
17.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, TMSF’ye
devredilen bir işletmenin işçilerinin alacaklarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/14189)
18.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin,
Hakkari’deki kamulaştırmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14190)
19.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, araç muayenesi
hizmetlerindeki sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14191)
20.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, ABD’deki Nükleer Güvenlik Zirvesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14193)
21.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TMSF yönetimindeki bir
otelde yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14194)
22.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir sendikanın öğretmenler
gününde yaptığı bir faaliyete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14196)
23.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, KPSS sınavlarındaki bilgi ölçümüne ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14197)
24.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, sosyal koruma
harcamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14199)
25.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, yoksullukla
mücadele politikasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14200)
26.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, İşsizlik
Sigortası Fonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14203)
27.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir daire başkanı hakkındaki iddialara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14219)
28.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir daire başkanı hakkındaki iddialara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14220)
29.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Siirt’teki cinsel
istismar olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14220)
30.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, bir yolun
asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14221)
31.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün yol ve kanalizasyon sorununa ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14222)
32.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin su temin projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14223)
33.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, Esenyurt
Belediyesinin imar değişikliklerine ve bazı iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14224)
34.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale’deki yatırımlara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14225)
35.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Reşadiye ve Ladik
ilçelerindeki terör olaylarına yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14226)
36.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir otelde gerçekleştirilen
etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14227)
37.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, komiser yardımcılığı sınavına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14228)
38.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Şanlıurfa-Ömerli köyünde yapılan bir kutlamaya
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14229)
39.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir belediye başkanı hakkındaki dosyanın yargıya
intikaline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14230)
40.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kızılırmak Suyu Projesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14232)
41.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, öğretmenevlerinin konaklama ücretlerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14233)
42.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı yönetici atamalarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14234)
43.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, çocuklara yönelik
cinsel istismar olaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı
soru önergesi (7/14244)
44.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Gökçeada ve Bozcaada ile ilgili bir
rapora ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14247)
45.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, hac organizasyonu müracaat
ve kayıt yenileme ücretlerine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı
soru önergesi (7/14248)
46.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’un, bir bağlantı yolu
projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14249)
47.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuklara duyarlı
bütçelemeye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14250)
48.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, TEKEL Yönetim
Kurulunun bazı üyelerinin bir yurt dışı seyahatine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/14251)
49.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, ekonomik
sorunların sosyal etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14252)
50.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’in, TEKEL’in alkol biriminin özelleştirilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14255)
51.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’in, bazı ihalelerle ilgili yargı kararlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14256)
52.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, üçüncü Boğaziçi köprüsünün güzergahına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14257)
53.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kamu kuruluşlarının
yabancı kelime kullanmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14258)
54.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, arazileri kamulaştıran
kişilerin linyit işletmelerinde işe alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/14260)
55.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bazı vakıf
üniversitelerinin burslu öğrencilerden kayıt parası aldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14261)
56.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bazı gösterilere katılan
öğrencilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14265)
57.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da görev yapan iki
bürokrat hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14266)
58.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da görev yapan bazı
SHÇEK personelinin atamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14267)
59.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bakan ve müsteşarlara ödenen harcıraha ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14268)
60.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Darülaceze’ye yapılan bir bağışın yolsuzluğa
uğradığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14271)
61.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, baz istasyonlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14274)
62.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, emek istismarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/14275)
63.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuk işçiliği
ile ilgili birime ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14287)
64.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuk işçiliğine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14288)
65.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, çocuk işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/14290)
66.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki kadın
istihdamına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi
(7/14297)
67.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, sokağa bırakılan ve sokakta yaşayan çocuklara
ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi
(7/14298)
68.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Diyanet İşleri Başkanlığı
personelinin özlük haklarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı
soru önergesi (7/14299)
69.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Diyanet İşleri Başkanlığının verdiği burslara ve
bir iddiaya ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi
(7/14300)
70.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Amasya-Gümüşhacıköy’de yapılan kapalı spor
salonuna ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/14301)
71.- Bursa
Milletvekili Kemal
Demirel’in, personel alımına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/14302)
72.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, ASALA terör örgütü
mensuplarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14303)
73.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14304)
74.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, toplantı ve
gösterilerde gözaltına alınanlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14310)
75.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara-Etlik Garajının yıkılmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14311)
76.- Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, Ankara’ya su temini
projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14312)
77.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’ya su teminine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14313)
78.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kamu görevlileri
hakkındaki ihbar ve şikayetlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14314)
79.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir yolsuzluk olayına adı
karışan dernek ve vakıflara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14315)
80.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt’te yaşanan
cinsel istismar olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14316)
81.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, İran sınırında
gerçekleşen bir ölüm olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14317)
82.- Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllü’nün, Emniyet Teşkilatı personeline
yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14318)
83.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin araç alım ve kiralama ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14319)
84.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, iki köy arasındaki su
ihtilafına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14320)
85.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Keçiören’de bir çocuğun inşaat çukurunda ölümü
olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14321)
86.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki okulların
depreme karşı dayanıklılığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14322)
87.- Van Milletvekili
Özdal Üçer’in, İran sınırında mazot kaçakçılarının
öldürüldüğü olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14323)
88.- Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata’nın, bazı kadınlara yönelik taciz ve şiddet olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14324)
89.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Gediz-Üzümlü Belediyesi
yönetimine yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14325)
90.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’daki Hazine arazilerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14326)
91.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, ihracattaki vergi iadesine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14327)
92.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, seviye belirleme
sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14328)
93.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ankara’da yeni öğretmenevleri açılmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14329)
94.- Van Milletvekili
Özdal Üçer’in, YİBO’larda
yaşanan sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14330)
95.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, YİBO’lardaki
sağlık hizmetlerine ve yardımcı hizmetlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14331)
96.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, parasız yatılı öğrenim
gören öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14332)
97.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, eğitim sisteminde
çocuk ihmal ve istismarının önlenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14333)
98.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Malazgirt ilçesindeki eğitimle ilgili
ihtiyaçlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14334)
99.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Dicle Üniversitesi
Rektörlüğünün disiplin uygulamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14335)
100.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, okullaşma oranlarına
ve öğrenimine devam edemeyen bazı çocuklara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14336)
101.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, cinsiyetçi
reklamlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/14346)
102.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, TSK’nın bazı
mensuplarının dahil edildiği yargı sürecine ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14359)
103.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara aktarmalı Bursa-Gaziantep uçak
seferlerindeki bekleme süresine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14360)
104.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, bir yayladaki baz
istasyonu ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14361)
105.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, çocuklara yönelik şiddet ve istismar olaylarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14369)
106.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, İstanbul Boğazına yapılacak yeni köprüye ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14371)
107.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, bazı kuruluşlara yönelik işlemlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14374)
108.- Hatay
Milletvekili Fuat Çay’ın, Mustafa Kemal Üniversitesi yönetimine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14376)
109.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İsrail’in OECD
üyeliğine karşı izlenecek tutuma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14377)
110.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Gerger’deki sulama ve taşkın koruma tesislerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14380)
111.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Gölbaşı’ndaki sulama ve taşkın koruma tesislerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14381)
112.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Kahta’daki sulama ve
taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14382)
113.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Samsat’taki sulama ve taşkın koruma tesislerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14383)
114.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin, Sincik’teki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14384)
115.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Tut’taki sulama ve
taşkın koruma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14385)
116.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Çelikhan’daki sulama ve taşkın koruma tesislerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14386)
117.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Besni’deki sulama ve taşkın koruma tesislerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14387)
118.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’da bazı
nedenlerle hayatını kaybeden kadınlara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye
Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14390)
119.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, sığınmaevlerinin gizliliği ve güvenliğine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14391)
120.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin araç alım ve kiralama ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14392)
121.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14393)
122.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, ifade özgürlüğünü ilgilendiren bazı işlemlere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14394)
123.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, gözaltı olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14395)
124.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, güvenlik güçlerinin toplantı ve gösterilere
müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14396)
125.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, şube müdürü atamalarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14397)
126.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir’deki bazı
liselerin Anadolu lisesi statüsüne dönüştürülmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14398)
127.- Kayseri
Milletvekili Sabahattin Çakmakoğlu’nun, bir hattın
hızlı tren projesi kapsamına alınmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14419)
128.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Zafer Havaalanı projesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14420)
129.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Emet-Hisarcık-Çavdarhisar karayoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14421)
130.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın,
Tavşanlı-Emet-Hisarcık-Simav karayolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14422)
131.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, TRT’nin programlar için
yaptığı ödemelere ve personel politikasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/14424)
132.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, kumlama işine ve
çalışanların sağlık sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14426)
133.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Elazığ’daki bir futbol
maçında yaşanan olaylara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız
Özak) yazılı soru önergesi (7/14427)
134.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TBMM bütçesine ek ödenek
aktarılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14428)
11 Haziran 2010 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce milletvekili arkadaşlarıma gündem dışı söz vereceğim.
İlk söz, İzzet
Baysal ve İzzet Baysal Vakfı ile ilgili olarak söz isteyen Bolu Milletvekili
Fatih Metin’e aittir.
Sayın Metin,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Bolu Milletvekili Fatih Metin’in, İzzet Baysal’a ve
İzzet Baysal Vakfına ilişkin gündem dışı konuşması
FATİH METİN
(Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en kalbî duygularımla,
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün sizlere örnek bir insan ve onun kurduğu örnek
bir vakıftan, İzzet Baysal ve İzzet Baysal Vakfından söz etmek istiyorum. 1907
yılında Bolu’da doğan İzzet Baysal ilk ve ortaöğrenimini Bolu’da tamamlamış ve
1931 yılında da Mektebi Sanayii Nefiseden,
bugünkü adıyla Mimar Sinan Üniversitesinden mimar olarak mezun olmuştur.
1942 yılına kadar
Bolu, Ankara ve yurdun çeşitli yerlerinde önemli kamu binalarının yapımına imza
atmıştır. 1943 yılında İstanbul’da sıhhi tesisat ve hırdavat üzerine çalışan
bir mağaza satın alarak ticari hayatına başlamış ve kapı kilitleri imali için
küçük bir atölye kurarak sanayiciliğe de ilk adımını atmıştır. Sattığı boru
ekleme parçalarının neden yerli üretilmediğini dert edinmiş ve yıllar süren
araştırma ve çabalarından sonra 1950 yılında Türkiye’de özel teşebbüsün ilk
mekanize döküm fabrikasını kurmuştur. Çok zor şartlarda ve büyük bir gayretle
kurduğu bu fabrika üretime geçer geçmez aralarında kartel oluşturan Avrupalı
şirketler tarafından batırılmaya çalışılmış, kartel oluşturan bu şirketler
Türkiye’ye yaptıkları ihracata yüzde 40 indirim uygulamışlardır. Buna rağmen,
İzzet Baysal ise her zaman olduğu gibi azmi, cesareti, disiplinli çalışkanlığı
ve sabrı ile geceleri de fabrikada yatarak bu sıkıntının üstesinden gelmeyi
başarmış ve Avrupalı şirketleri mağlup etmiştir, hatta 1970’li yıllarda Avrupa
ve Arap ülkelerine ihracata başlamıştır.
İzzet Baysal
yıllarca gelir vergisinde altın madalya ile ödüllendirilmiştir. İstanbul’da
kurumlar vergisinde de uzun yıllar ilk sıralarda yer almıştır. İzzet Baysal “En
büyük eserimdir.” dediği İzzet Baysal Vakfını vergisi ödenmiş kazançlarından
tahsis ederek 1987 yılında kurmuştur. 1994 Eylül ayı sonunda iş hayatından
çekilmiş ve çalışmalarını İzzet Baysal Vakfında yoğunlaştırmış ve vefatına
kadar da bütün zamanını hayır işlerine vakfetmiştir.
Bugün Bolu’da doğup büyüyen bir çocuğun hayat serüvenine
baktığımızda hayatının her safhasında İzzet Baysal’ın bir eseriyle büyüdüğüne
şahit oluruz, şöyle ki: Bu çocuk İzzet Baysal’ın yaptırdığı hastanede doğar,
okul öncesi eğitimini kreşinde ve anaokulunda alır, ilköğretim ve lise
tahsilini İzzet Baysal’ın yaptırdığı okullarda yapar, eğer ailesi de uzakta ise
yurdunda barınır, üniversite tahsilini de yine İzzet Baysal’ın yaptırdığı
üniversitede tamamlar ve yaşlanınca da ihtiyacı varsa İzzet Baysal’ın
yaptırdığı huzurevinde yaşamının son deminde kimseye muhtaç olmadan yaşamını
sürer.
Bu
yardımseverliği İzzet Baysal’a halkımızın gönlünde özel bir yer kazandırmıştır.
İzzet Baysal Vakfının 2010 rayiç TL değerleriyle bugüne kadar yaptığı
yatırımlar: İlk ve ortaöğretim tesisleri -dikkatinizi çekiyorum- 45 tesis, 46
milyon 908 bin 560 TL. Sağlık ve sosyal hizmet tesisleri, 55 tesis, 62 milyon 6
bin 732 TL. Üniversite bina ve donanımları, 27 tesis, 153 milyon 501 bin 549
TL. Yirmi üç yılda yapılan yatırımların toplamı: 127 tesis, 262 milyon 416 bin
844 TL, yani 262 trilyon 416 milyar 844 milyon liradır.
Hâlen Vakfımızın
Yönetim Kurulu Başkanı olan Çok Değerli Ahmet Baysal ve değerli eşleri ve yine
İzzet Baysal’ın, merhumun biricik kızı Sayın Esine Avunduk ve değerli eşlerinin
Başkan ve Başkan Yardımcılığında Yönetim Kurulu, hizmetlerine, hayırlarına
devam etmektedir. 11-12 Mayıs 2009 tarihlerinde temelleri atılan İzzet Baysal
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi ile Emine Mehmet Baysal Lisesi bu
değerlerin dışındadır. Emine ve Mehmet Baysal Lisesi 29 Kasım 2010 tarihinde
Millî Eğitim Müdürlüğüne armağan edilecektir.
1994 yılında,
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Üstün Hizmet Madalyası’yla onurlandırılmıştır. Abant
İzzet Baysal Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan
Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi senatoları
eğitimde onursal doktora payesi vermiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi, 2006 yılında İzzet Baysal Vakfına Türkiye Büyük Millet Meclisi
Üstün Hizmet Ödülü vermiştir. 1990 yılından bu yana her 11 Mayısta Bolu
Valiliği, Bolu Belediye Başkanlığı ve Abant İzzet Baysal Üniversitesinin ortak
girişimleriyle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Metin.
FATİH METİN
(Devamla) - …İzzet Baysal şükran günleri, bilim, kültür, sanat ve turizm
festivali olarak üç gün süreyle düzenlenmektedir.
Bolu’lular İzzet Baysal’a
“Bolu’nun Babası” unvanını vermiştir. Şehrin en işlek caddesine “İzzet Baysal
Caddesi” ayrıca Bolu ve Gerede’de birer mahalleye “İzzet Baysal” mahalle ismi
verilmiştir. Kentin en merkezî yerine de üniversite kampüsüne
sağlığında heykeli dikilmiştir.
Büyük hayırsever
İzzet Baysal’a hayatı boyunca yaptığı hayırlardan hangisinin daha anlamlı ve
değerli olduğu sorulduğunda, “Halkımızın ve gençlerimizin bakışlarında
hissettiğim sevgi bunların bedelidir.” cevabını vermiş ve çok sevdiği gençlere
şöyle seslenmiştir: “Sevgili gençler, size sunabildiğim bu imkânları dürüst ve
gayretli çalışmaya, tasarruflu davranmaya ve sebatkâr olabilmeye borçluyum.
Sizin de aynı ilkelerle benzer imkânlara erişebileceğinizden eminim.
Sevgili gençler,
içinizden nice Baysallar çıkacağına yürekten inanıyor ve sizleri seviyorum.”
Bolululara ise:
“Bolulular, bu vakıf sizindir, ona sahip çıkınız.” demiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
FATİH METİN
(Devamla) – Böyle büyük bir hayırsever için tabii beş dakika yetmez, affınıza
sığınarak toparlıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Metin, siz Genel Kurula hitap edin efendim, devam edin.
FATİH METİN
(Devamla) – Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’ye de şöyle seslenmiştir rahmetli İzzet
Baysal: “Türkiye’de benim mali durumumda en az 1 milyon insan vardır. Bu 1
milyon insanın yarısı, benim yaptığımın yarısı kadar hayır işi yapsa, faydalı
işler yapsa, bu memleket dünyanın en büyük ülkelerini geride bırakır.”
İzzet Baysal,
büyük insan, hayırsever, 5 Mart 2000 tarihinde İstanbul’da hayata gözlerini
kapatmıştır. Muazzam bir katılımla, kendi isteğiyle ve Bakanlar Kurulu
kararıyla kampustaki anıt mezarına, çok sevdiği
üniversite gençliğinin kalbine defnedilmiştir. Ruhu şad olsun.
Beni sabırla
dinlediğiniz için teşekkür ediyorum ve onun aziz hatırası önünde saygıyla
eğiliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Metin, teşekkür ediyorum.
Gündem dışı diğer
söz, Isparta ilinin ekonomik durumuyla ilgili olarak ve yatırımlar hakkında söz
isteyen Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’a aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Kurt,
buyurun efendim.
2.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, Isparta’nın
ekonomik durumuna ilişkin gündem dışı konuşması
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta’nın ekonomik
durumuyla ilgili gündem dışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, şu an size vereceğim bilgi ve veriler kesinleşmiş resmî rakamlar
olup, ilkokul mezunu her vatandaşımızın anlayacağı, yanıltma ve aldatmaca amacı
gütmeyen toplamlar ve verilerdir.
1999-2002 yılları
arasında Isparta’mıza aktarılan toplam kamu kaynağı 3,6 milyon, yani eski
parayla 3 trilyon 600 milyar liradır. Senelik olarak Isparta’mıza 1 trilyon 200
milyar lira para aktarılmıştır bu dönemde. 2002-2009 yılları arasında AK PARTİ Hükûmetleri döneminde Isparta’mıza toplam 175 trilyon
kaynak aktarılmış olup, senelik yaklaşık 25 trilyona tekabül etmektedir. Bizden
önceki dönemin yaklaşık 21 katıdır bu verilen oranlar.
Bu yatırımlar,
resmî olarak kalem kalem, klasör dolusu olarak bizde
mevcuttur. Isparta’ya ne yapıldığını samimi olarak merak eden kardeşlerimize bu
bilgileri istedikleri zaman veririz. Gördüğünüz gibi oran birkaç katı olsa bizi
hiç eleştiremeyecekler ama 21 katı olunca bazılarının havsalası almıyor. Onun
için, yanıltmaya yönelik beylik laflarla Isparta’mızı yanıltmak istiyorlar. Ama, biz, “Böyle yapıyorlar.” diye hizmetten vazgeçemeyiz.
Çarpıcı
örneklerimize devam etmek istiyorum.
Isparta’mız,
öncelikli olarak tarım ve hayvancılıkla ekonomimizde yer alıyor. Isparta’mız,
1999-2002 yıllarında süt sığırcılığı, koyunculuk özel ve rehabilitasyon
projesi için herhangi bir kooperatif olmadığı gibi sadece bir rehabilitasyon
işi için 10 bin TL -eski parayla 10 milyar TL- kredi desteği alabilmiştir.
2003-2009 yılları arasında kurduğumuz 26 kooperatife toplam 21,5 milyon -yani
eski parayla 21,5 trilyon- destek sağlanmıştır.
Dün Isparta’ya
hizmetle ve çalışmalarla ilgili kafa karıştırmaya çalışan Milliyetçi Hareket
Partisi Isparta Milletvekilimizden, hesap makinesi varsa, oranı hesaplamasını
ve hemşehrilerimize bildirmesini rica ediyorum.
1.300 misli
artan, yani 2002’de sadece
Tarım Bakanlığı
Milliyetçi Hareket Partisindeyken tarım ve hayvancılıkta Isparta’ya sağlanan
toplam desteğin sadece 4 trilyon olduğunu ama bu rakamın AK PARTİ iktidarları
döneminde 40 misli artışla, evet yanlış duymadınız, 40 misli artışla 170
trilyona ulaştığını da belirtmek istiyorum.
Kırsal kalkınma
yatırımlarını destekleme kapsamında 46 projeye sağlanan 72 milyon, yani 7
trilyon 200 milyarlık destek, Çayköy, Kırıntı köyü
soğuk hava depoları ve 478 makine ekipmanı için
sağlanan 2,3 trilyonluk hibelerden de bahsetmek gerekiyor.
Sayın
milletvekilleri, iktidarımızın hangi icraatlarından bahsedeceğimize buradaki
dakikaların yeteceği kanaatinde değilim.
Evet, elma üretiminde
yüzde 20, kirazda yüzde 90, yem bitkilerinde yüzde 87 artışla organik tarım
alanında daha önce sıfır olan tarım alanlarının 600 hektara çıktığından da bu
arada bahsetmek lazım.
Süt üretiminde
yüzde 159 artış, et üretiminde yüzde 23’lük artışı da burada belirtmem
gerekiyor.
İhracatta;
kirazda yüzde 52, elmada yüzde 317 artışı da belirtmeliyim.
Evet, daha önce
12 olan ve şimdi 83’e çıkan süt soğutma tanklarından, sağım ünitelerinden,
yapılan 20 soğuk hava deposundan, 9’dan da 14’e çıkan gül yağı üretim
tesislerinden hatta Kesme gibi Torosların
zirvesindeki…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
HAYDAR KEMAL KURT
(Devamla) – Torosların zirvesinde geçen hafta
açılışını yaptığımız gül yağı fabrikasından da bahsetmek lazım.
Bunlar gibi,
iktidarımız döneminde 83 ayrı noktadan verilen desteklerden de bahsetmek lazım.
Tabii, bu 83 ayrı destek kaleminin daha önceki iktidarlar döneminde
Isparta’mızda sıfır olarak kayıtlarda bulunduğunu da belirtmem gerekiyor.
Evet, sayın
milletvekilleri, bu oranlar ve rakamlar ortadayken yanlış rakam ve beyanlar
vererek… İnsanlarımızı kandırmaya yönelik beyanları yediği ekmeğe ve Ispartalı hemşehrilerimize saygısızlık olarak gördüğümüzü de diğer
iktidar milletvekili 2 arkadaşım adına da buradan belirtmek istiyorum.
Yine MHP’li
Milletvekili Arkadaşımız bir konuşmasında Isparta’da 28 bin esnafın 11 bine
düştüğünden bahsediyor rakamları çarpıtarak. Buna ilişkin olarak, iktidara
geldiğimiz günden bugüne kadar 21 bin esnafın 13 bin olarak kayıtlarda devam
ettiğini belirtmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kurt, lütfen son cümlelerinizi alayım.
Buyurun.
HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – Son olarak, kırsal kalkınmada yirmi
pilot ilden birisi olan Isparta’mızın, kırsal kalkınma ajansının ve Türkiye’de
on iki adet kurulan kalkınma ajanslarından biri olan BAKA ajansının merkezi
olduğundan; yine 2003 yılında 220 bin metrekare kapalı alandan, bugün 440 bin
metrekare kapalı alana çıkardığımız ve öğrenci sayısı 33 binden 48 bine çıkan
ve bütçesi 48 trilyondan 160 trilyona çıkan Süleyman Demirel Üniversitesinden
de bahsetmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kurt, süreniz bittiğinde mikrofonunuz kapanacak, onun için Süleyman Demirel
Üniversitesine fırsat kalmayabilir yani.
HAYDAR KEMAL KURT
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Kıymetli
arkadaşlar, görüldüğü gibi Isparta’ya yaptığımız hizmetlerin ve gayretlerin
vakte sığar tarafı yok. Bu duygularla, kıymetli hemşehrilerim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kurt, hizmetleriniz için teşekkür ederiz efendim.
HAYDAR KEMAL KURT
(Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Çelik, buyurun efendim.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre katkı yapmak istiyorum iki dakika
kürsüden.
BAŞKAN – Peki
efendim, yerinizden buyurun, kürsüden olmaz.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Türkiye’de tarım ve
hayvancılığın ciddi bir gerileme içerisinde olduğu TÜİK verilerince de
doğrulanmasına rağmen Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, konuşmasında,
Isparta’nın gelişmekte olduğunu ifade etmesini yadırgadığına, böyle bir durumun
söz konusu olmadığına ilişkin açıklaması
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Sayın Isparta
Milletvekili Kurt’u dikkatle dinledim. Burada atıfta bulunurken Isparta’nın
sorunlarıyla ilgili, özellikle Isparta Milletvekilimiz Sayın Korkmaz’ı eleştiri mahiyetinde değerlendirdi. Sayın Korkmaz’ı yıllardır tanırım, hep objektif hareket eden,
doğru hareket eden bir milletvekilimiz. O sebeple, vermiş olduğu rakamların
doğru olduğunu burada peşinen ifade etmek istiyorum. Ayrıca, Türkiye’de tarım
ve hayvancılığın ciddi bir gerileme içerisinde olduğunu artık TÜİK verileri
dahi doğruluyor. Onun için, Isparta’nın Türkiye’nin mümtaz bir ili olarak
gelişmekte olduğunu ifade etmesini doğrusu yadırgadım; böyle bir durum söz
konusu değil.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çelik.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel
ve 19 milletvekilinin, yoksulluk sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/757)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Türkiye’de krizin
daha da derinleştirdiği gelir adaletsizliğinin, yoksullar lehinde giderilmesi,
yoksulluğun tüm boyutlarıyla araştırılması, yoksulluk riski yüksek olan
toplumsal kesimlerin belirlenmesi ve yoksulluğu önleyici sosyal politikaların
oluşturulması için bir Meclis araştırma komisyonu açılması amacıyla Anayasanın
98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılması için gereğini arz ederiz. 07.04.2010
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
İktisat ve
sosyoloji bilimleri yoksulluğun tanımında farklı yaklaşım belirlerken, dünyada
bu farklı yaklaşımlara göre yoksulluk ölçülmektedir. İster dar anlamda olsun
isterse geniş anlamda, yoksulluk dünyada giderek artmaktadır. Türkiye gibi
gelir eşitsizliğinin yüksek oranda olduğu ülkelerde ise kronikleşmiş bir
yoksulluk devam etmektedir. Yoksulluk analizleri sadece dar anlamda alınarak,
gelir ya da gider üzerinden hesaplanırken Türkiye’de kapsamlı yoksulluk
analizleri AB uyum sürecinde 2004 yılı ile birlikte başlanmıştır. TÜİK’in en son yayınladığı bu verilere göre, açlık sınırı
aylık 100 TL olurken, yoksulluk sınırı ise 327 TL olarak belirlemiştir. En
iyimser varsayımlarla bile Türkiye’de 374 bin kişi aç, yaklaşık 12 milyon kişi
ise yoksuldur. Resmi verilere göre yoksulluk oranı %17.1
seviyesindedir ve yoksulluk oranı çok uzun zamandır bu seviyelerde olup artık
kronikleşmiştir. Diğer yandan, Dünyanın ve Avrupa’nın en iyi 500 şirketine
Türkiye’den şirketlerinin girme oranı artarken, en son verilere göre 12
şirketin listeye girdiği bilinmektedir. Dünyada gelir eşitsizliğini ölçmede
kullanılan gini katsayısı en son Türkiye’nin değil
Birleşmiş Milletler’in yaptığı araştırma ile 2007
için 0,42 oranında duyurulmuştur. Ne yazık ki TÜİK gelir eşitsizliği
araştırmalarına ara verdiği için kendi ülkemize ait bu konuda güncel veri
bulunmamaktadır. 2007 yılı sonuçlarına göre, son yüzde 20’lik grubun toplam
gelirden aldığı pay ise ilk yüzde 20’lik gruba göre 8,1 kat daha fazladır.
Yapılan yoksulluk
analizlerinde asgari ücretin bir kişinin sadece 20 gün sağlıklı bir şekilde
yaşamasını sağlarken, sendika ve STK’ların
araştırmalarında asgari geçim ücretleri çok daha kritik bir tabloyu
göstermektedir. DİSK’in araştırmalarına göre, Türkiye’de Aralık 2009’da dört
kişilik bir ailenin açlık sınırı 795 TL, yoksulluk sının ise 2 bin 588 TL
olduğunu ortaya konulmuştur. Kentlerde her 10 kişiden 1’nin yoksul olduğu bir
duruma gelinmişken, yoksulluktan en çok etkilenenler kadınlar ve çocuklar
olmaktadır. Özellikle kırsal kesimde, kalabalık ve ataerkil ailelerde kadının
yoksulluğu daha da artmaktadır. Tarım sektöründe çalışan her 100 kişiden 38’i
yoksulken, işi olan da işsiz olan da yoksullukla mücadele etmektedir. Yoksulluk
riski, eğitim seviyesine ve sahip olunan çocuk sayısına göre artmaktadır.
Yoksulluk sadece
parasal -dar- anlamda ele alındığında dahi çok vahim bir tabloyu gözler önüne
sermektedir. Yoksulluk sadece iktisadın konusu değildir. Yoksulluğun,
sosyolojik ve toplumsal boyutlarının da olduğu gerçeğinden hareket etmek
yoksulluğun toplumsal yaşama etkileri ve yoksulluğun giderilmesi açısından
oldukça önemlidir. Yoksullukla beraber, insan hakları, göç, kadın ve çocukların
yaşam hakları gibi pek çok alanda sorunlar baş göstermekte ve hak ihlalleri
kronik yoksullukla beraber artmaktadır. Yoksulluk yaşamın her alanında
özellikle büyük kentlerde, gelecek kaygısının yaşanmasına, mutsuzluğa neden
olmaktadır. Aynı zamanda intiharları, kadınlara yönelik şiddetin artmasını da
beraberinde getirmektedir. Yoksulluğun gelir eşitsizliğinden, yoksul kişi
sayısına ve tüm sosyolojik etkileri ele alınarak araştırılması, yoksulluk sınırı
altında yaşayan kişilere, yoksulluktan kurtulabilmeleri için gerekli önlemlerin
alınması önemlidir.
Krizin daha da
derinleştirdiği gelir adaletsizliğinin, yoksullar lehinde giderilmesi,
yoksulluğun tüm boyutlarıyla araştırılması, yoksulluk riski yüksek olan
toplumsal kesimlerin belirlenmesi ve gerekli önlemlerin, sosyal politikaların
oluşturulması için bir meclis araştırma komisyonu açılmasını öneriyoruz.
2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel
ve 19 milletvekilinin, etnik nüfus yapısının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/758)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Türkiye’de çok
kültürlülüğü ve zenginliği koruyabilmek için etnik yapıya dair bilimsel
verilerin derlenmesi, bu konuda araştırma yapılarak ayrıntılı ve sürekli
raporların oluşturulması ve etnik grupların nüfus azalmalarının nedenlerinin
araştırılması amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 14.04.2010
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye’de ilk
kapsamlı nüfus sayımı 1927 yılında yapılmış olup, bu sayımda vatandaşlara ana
dili sorulur. Ana dili sorusuna Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Çerkesce,
Rumca, Arapça, Yahudice gibi cevaplar alınmış ve kaydedilmiştir. Buradan çıkan
sonuçlar kesin olmamakla birlikte, Türkiye’nin etnik haritasını vermektedir.
Her dilin bir etnik grubu simgelediği varsayılırsa Türkiye’de 11.777.810 Türk,
1.184.446 Kürt, 134.273 Arap, 119.822 Rum, 95.901 Çerkez, 68.900 Yahudi, 64.745
Ermeni bulunmaktadır. Toplam nüfus ise 13.648.270’tir. Daha sonra 1965 yılında
etnik kimliğe dair bilgiler verilse de Türkiye’nin etnik nüfus yapısının ortaya
çıkarılmasında yetersiz kalmaktadır Günümüzde bu rakamların değişime dair kesin
bilgiler bulunmamaktadır
Farklı
kültürlüğün zenginlik olarak kabul edildiğinde ve bir etnik kimlik haritasının
her bir etnik grubun kendi nüfus yapısını ve bilgilerini temin edebilmesi için
önemli olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’de bir nüfus yapısını belirleyen
çalışmanın olmaması eksiklik olarak görülmektedir. Bu konuda farklı kurumların
kendi araştırmaları bulunurken, devletin kendi araştırması yoktur. Örneğin, bir
akademisyenin yapmış olduğu akademik çalışmada Türkiye’nin nüfusunun %90’ının
Türk olduğu, 5 milyon kişiye denk gelen %6’sının Kürt, %1’inin Arap olduğu
belirtilmektedir. Ancak Millî Güvenlik Kurulu’nun yaptığı
ancak MGK tarafından açıklanmayan, bir davaya girdiği için basın bilgisi geçen
“Türkiye’deki Etnik Grupların Dağılımı Raporu’nda, Türkiye’de Kürt ve Zaza toplam 12 milyon 600 kişi bulunduğu, yaklaşık 1 milyon
Gürcü, 2 Milyon Boşnak, 2,5 milyon civarında Çerkez, 870 bin Arap ve 80 bin
kadar Laz olduğu kaydedilmiştir. MGK’nun kendi
raporunda, Türkiye’de 600 bin Pomak olduğu ancak Pomakların Türkleştiği kaydedilmiştir.
Bir diğer yandan özel bir araştırma şirketi olan Konda
Araştırma Şirketinin araştırmasında ise nüfusun %83’ü Türk, %9’u Kürt, %0,75’i
Arap ve %0,03’ü Roman olduğu belirtilirken, çok farklı sonuçlar ortaya
çıkmıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin etnik grup yapısı hakkında ayrıntılı,
sürekli ve kapsamlı bir çalışmanın ve bir politikanın eksikliği kesin
rakamların olmamasıyla sonuçlanmaktadır. 25 farklı etnik kimliğin yaşadığı
söylenen Türkiye’de bu etnik kimliklerin ne kadarının asimilasyona uğradığı, ne
kadarının göç etmek zorunda kaldığı ya da kendi kültür ve dilinden uzaklaştığı
bilimsel yöntemlerle ifade edilememektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de yaşayan her
bir etnik gruba ait birey sayısının belirlenmesi, bununla beraber etnik
grupların kendi içinde demografik yapısı yani genç nüfus yaşı, yaşlanma oranı,
eğitim durumu gibi önemli özelliklerin ortaya konması gerekmektedir. Çok
kültürlülüğü ve zenginliği koruyabilmek için etnik yapıya dair bilimsel
verilerin derlenmesi, bu konuda araştırma yapılarak ayrıntılı ve sürekli
raporların oluşturulması ve etnik grupların nüfus azalmalarının nedenlerinin
araştırılması amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
3.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır ve 19 milletvekilinin, ekonomik krizin bireylerin sağlığına
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/759)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tüm dünyada ve
ülkemizde hissedilen ekonomik krizin insan sağlığı üzerindeki psikolojik,
sosyolojik etkilerinin araştırılması gerekli önlem ve tedbirlerin alınması
amacıyla Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederim.
1) Sevahir Bayındır (Şırnak)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak
(Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sebahat Tuncel (İstanbul)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Tüm dünya
ülkelerinde yaşanan ekonomik kriz, bireylerin psikolojisi üzerinde bir çok olumsuz etkilere neden olmuştur. Ekonomik kriz
ortamında tüm kesimleri olumsuz etkileyen stres, toplumun büyük kısmının akıl
ve ruh sağlığını tehdit eder duruma gelmiştir. Uzmanlar tarafından ekonomide
kriz yaşanan dönemlerde, çalışanların yaşam tarzlarını sorguladıkları ve
gelecekle ilgili kaygı duydukları ve temel ihtiyaçlarını karşılamada sorun
yaşadığı vurgulanmaktadır. Ayrıca, maddi sorunların, işten çıkarmaların ve
borçların, toplumun büyük bir kesimini çaresizlikle yüz yüze getirdiği işsizlik
sonucu, bireylerin aile bireylerine karşı öfkeli ve saldırgan bir tavır
sergileyebilecekleri, hem kendilerine hem de yakınlarına zarar vermelerinin söz
konusu olabileceği, depresyon ve intihar vakalarında artış olacağını
belirtmektedirler.
Ekonomik krizler
ve bunların yol açtığı işsizlik ve yoksulluk sadece iktisadi olgular olarak
değil, kişilerin, hayatta kalma mücadelelerini sürdürmeleri içinde önemlidir.
Fakat uzmanlar, işsizlik ve intihar arasında bir nedensellik ilişki olduğunu ve
işsiz olan bireylerde çalışanlara göre, intihara bağlı ölümlerin 2-3 kat
arttığının tespit edildiğini belirtmektedir. Bu nedenle, işsizlik bireyde önemli
yansımaları olan toplumsal bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. İşsizlik ve
yoksulluk sadece fiziksel hastalıklara yol açmamakla birlikte, işsiz insanlarda
stres, depresyon, umutsuzluk, intihar gibi ruh sağlığı sorunlarını ortaya
çıkardığı belirtilmektedir. İşsizlikten dolayı cinnet geçirerek intihar
edenlerin, hırsızlık yapanların, psikolojik dengesi bozulanların sayısı sürekli
olarak artığı kamuoyu tarafından bilinmektedir. İşsizlik ve ona bağlı olan
karamsarlık sonucunda gelecekle ilgili soru işaretleriyle birlikte intihar
vakalarının arttığı, giderek de artacağı söylenmektedir. Her gün gazetelere
yansıyan haberlere bakıldığında, kriz bağlantılı intiharların sayısında trajik
bir artışın olduğu görüldüğü açıktır. Bu da ekonomik krizin sosyal değişimlere
neden olduğunun ve insan akıl ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğinin bir
göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye’de birçok
sosyal alanda olduğu gibi bu konuda da bilimsel bir araştırma sonucunun
olmaması daha etkin önlenebilir çözümlerin geliştirilememesine neden
olmaktadır. Bu bağlamda, işsizlik ve yoksulluğun sosyal değişimlere neden olan
olguları incelenip çözüm geliştirilmediği sürece, sorunun devam edeceği
belirtilmektedir.
Sonuç olarak,
ekonomik kriz nedeniyle vatandaşlar üzerinde psikolojik ve sosyolojik travmalara yol açabilecek nedenlerin araştırılması ve
gereken önlem tedbirlerin alınması için bir meclis araştırma komisyonu
kurulmalıdır.
4.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19
milletvekilinin, mayın kurbanlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/760)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
‘Mayınsız Bir
Türkiye Girişimi’ bileşenlerinden olan, insan Hakları Derneği 2008 vaka
raporuna göre, patlamamış askeri malzeme ya da mayın kurbanlarının sayısı 84
masum sivildir. Üçte ikisini çocukların oluşturduğu kurbanlardan, 27’si ölmüş,
57’si ise sakat kalmıştır. Bu sayıya, 27 Mayıs 2008 tarihinde Hakkâri’nin
Çukurca ilçesi Hantepe bölgesinde, MKE yapımı ve
komutan emri ile döşenmiş mayın patlaması sonucunda, hayatını yitiren askerler
dâhil edilmemiştir. Türkiye’de mayın kurbanları ile ilgili sağlıklı ve kapsamlı
bir veri sistemi olmadığı için kurban sayısının daha fazla olduğu
belirtilmektedir. Patlamamış askeri malzeme ya da mayınların, sebep olduğu
vakaların araştırılması, mağduriyetlerin giderilmesi ve sorumlularının açığa
çıkarılması amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Araştırma Komisyonu kurularak sorunun araştırılmasını arz ederiz.
1) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak
(Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye, Ottawa sözleşmesini imzalamasının üzerinden 6 yıl geçmesine
rağmen, kayda değer bir adım atmamış ve Sözleşme’yi açıkça ihlal etmiştir.
Uluslararası Mayın İzleme Komitesi 2009 Türkiye raporuna göre; 1 Mart 2008
tarihine kadar stoklardaki mayınları imha etmesi gerekirken, 26 Ağustos 2009’da
stoklarında, 1 milyon 195 bin 069 adet mayın olduğunu bildirmiş ve bu
mayınların imhası ile ilgili tarih verilmemiştir. Yine Sözleşme gereğince, 1
Mart 2014 tarihine kadar toprağa döşeli mayınların imha edilmesi gerekmektedir.
Ancak, 817 bin 312 anti-personel mayını ve 164 bin 466 zırhlı araç mayını olmak
üzere, toplam 981 bin 778 toprağa döşenmiş mayının, 4 yıl gibi bir sürede
temizlenmesi mümkün değildir. Bu konu ile ilgili tartışmalı da olsa Mayıs
2008’de yasal bir düzenleme yapılmış olmasına rağmen somut herhangi bir adım
atılmamıştır. Uluslararası Mayın izleme Komitesi raporunda, araştırma ve eğitim
amacıyla elinde tuttuğu 16 bin mayının 875’ini kullanan Türkiye’nin, eğitim
amacıyla en yüksek sayıda mayın bulunduran tek ülke olduğu saptaması
yapılmıştır. Ayrıca, dağlık alanlardaki mayınlı arazilerin uluslararası
standartlara uygun bir şekilde çitle çevrilmediği ve açıkça işaretlenmediği,
dolayısıyla da mayınlı arazilerin yakınında yaşayan kırsal nüfusun en yüksek
risk grubunda olduğu vurgulanmıştır. Hakkâri ve Şırnak’ta 1991-1994 yılları
arasında, boşaltılan köy ve mezraların çevresine 152 bin, Tunceli kırsalına ise
10 bin 557 mayın döşenmiş olması ise risk altındaki grubunun büyümesine neden
olmuştur. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde sürmekte olan çatışmalı ortamdan
kaynaklı, yakılarak boşaltılan 4 bin köy ve güvenlik tesislerinin etrafına
mayın döşenmiş olduğu, bunun da zorunlu sürgünden köylerine dönmeye
niyetlenenler açısından korkunç bir tehlike yarattığı belirtilmektedir.
Türkiye’de yılda
ortalama 100 kişi mayın ya da patlamamış askeri malzeme nedeniyle yaşamını
yitiriyor veya sakatlanıyor. Bu sayının üçte birini ise çocuklar oluşturuyor.
Mayın kaynaklı çocuk ölümleri en fazla Diyarbakır, Bingöl, Tunceli, Siirt,
Şırnak, Van ve Mardin illerinde gerçekleşiyor. ‘Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’
bileşenlerinden olan, İnsan Hakları Derneği’nin 2008 Mayın Vaka Raporu’ndan
alınan birkaç örnek durumun vahametini gözler önüne seriyor.
24 Mayıs 2008;
Mardin’in merkeze bağlı Kabala beldesinde, Mardin Emniyet Müdürlüğü Özel
Harekât ve Çevik Kuvvet Şube Müdürlükleri ek hizmet binasına
Temmuz 2008;
Van’ın Çatak İlçesine bağlı Övecek Köyü’nde, pancar toplamak için gittikleri
tarlada buldukları havan mermisinin patlaması sonucu 35 yaşındaki Heybet Timuçin
ve 10 yaşındaki Atilla Timuçin yaşamını yitirdi, 2 kişide ağır yaralandı.
25 Temmuz 2008;
Diyarbakır’ın Lice ilçesi Güldiken Köyü Çotuk Mezrası
yakınlarında mayın patlaması sonucu, 10 yaşındaki Ferhat Sönmez ve 12 yaşındaki
Suat Orak yaşamını yitirdi, 10 yaşındaki Mahsum Orak
ve 3 yaşındaki Esma Orak yaralandı.
14 Ekim 2008;
Bitlis’e
22 Kasım 2008;
1996 yılında boşaltılan ve son dönemlerde yaz aylarında geri dönüşlerin olduğu
Van’ın Çaldıran ilçesine bağlı Hangedik köyü Tepeli
mezrasında, hayvanlarını otlatan 15 yaşındaki Emrullah
Saçak mayın patlamasında yaşamını yitirdi, yaşları 17 ile 14 arasında değişen 4
çocuk ağır yaralandı.
Bu örnekler
böylece uzayıp gidiyor.
27 Mayıs 2009
tarihinde saat 23:30’dan sonra, ‘Hakkâri’nin Çukurca
ilçesi Hantepe mevkiinde operasyona giden askerlerin
geçişi sırasında, PKK tarafından yola döşenen mayının patlaması sonucu 6 asker
yaşamını yitirdi, 1’i ağır 8 asker de yaralandı.’ Haberi ajanslara düşmüştü.
Başbakan Erdoğan,
kendisiyle görüşmek isteyen DTP Eşbaşkanı Ahmet
Türk’e verdiği, 29 Mayıs 2009 tarihli randevuyu iptal etmiş ve gerekçe olarak
da Çukurca’daki 7 askerin yaşamını yitirdiği mayın patlamasını açıkça sebep
olarak göstermişti. Çünkü mayın patlaması, askeri yetkililer tarafından
Ankara’ya PKK eylemi olarak bildirilmişti. 08 Nisan 2010 tarihinde basına
yansıyan Van Cumhuriyet Başsavcılığının resmi açıklamasında, olayda patlayan
mayınların MKE yapımı olduğu ve komutanların emri ile döşendiği kanaatiyle,
dosyanın Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na gönderildiği belirtildi.
Bölgede yıllardır
süren çatışma ve şiddet ortamı nedeniyle, yaşanan bu türden acı olayları, PKK
eylemi olarak sunma kolaycılığı, gerek yetkililer gerekse basın-yayın organları
tarafından sıklıkla yapılmaktadır. Bu nedenle, mayın ya da patlamamış askeri
mühimmat sebebi ile yaşanan bu türden olayların, araştırılarak aydınlatılması
ve gerçek sorumluların tespit edilmesi amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu
kurulması yerinde olacaktır.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin “”Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile
Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498) (x)
BAŞKAN – Sayın
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde
tasarının 29’uncu maddesi üzerinde Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında kalınmıştı.
Şimdi, Komisyon
ve Hükûmetin katılmadığı ve Sayın Özdemir’in
gerekçelerini açıkladığı önergeyi hatırlatmak amacıyla tekrar okutup oylarınıza
sunacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu
Tasarısının 29. maddesinin 2. fıkrasındaki “işletmecileri” ibaresinden sonra
gelmek üzere “bu ürünleri nakledenler” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Cemaleddin Uslu (Edirne) ve arkadaşları
BAŞKAN – Önergeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
30’uncu madde
üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısı’nın 30. maddesinin 1. fıkrasının sonuna “Esnaf ve Sanatkar
Siciline kayıtlı işletmeler kayıt işlemine tabiidir.” cümlesinin eklenmesini
arz ve talep ederiz.
|
Ensar Öğüt |
Vahap Seçer |
Mehmet Ali
Susam |
|
Ardahan |
Mersin |
İzmir |
|
Osman Kaptan |
Ramazan Kerim
Özkan |
Mevlüt Coşkuner |
|
Antalya |
Burdur |
Isparta |
(x)
498 S. Sayılı Basmayazı 10/6/2010
tarihli 115’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının 30. maddesinin 2. fıkrasındaki “Askıya alma süresi, belirlenen
eksikliklerin tamamının giderilmesine kadar devam eder.” cümlesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Cemaleddin Uslu |
Muharrem Varlı |
Abdülkadir Akcan |
|
Edirne |
Adana |
Afyonkarahisar |
|
Hakan Coşkun |
Metin Ergun |
Mehmet Şandır |
|
Osmaniye |
Muğla |
Mersin |
|
Mümin İnan |
M. Akif Paksoy |
Şenol Bal |
|
Niğde |
Kahramanmaraş |
İzmir |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Uslu buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 498 sıra sayılı Tasarı’nın 30’uncu maddesinin ikinci
paragrafının ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını teklif ettik,
“Askıya alma süresi belirlenen eksikliklerin tamamının giderilmesine kadar
devam eder.” cümlesinin metinden çıkarılmasını teklif ediyoruz. Zira bu
cümlenin ifade ettiği husus bir sonraki cümledeki ifade edilen hususla ters
düşmekte, dolayısıyla bu çelişkinin giderilmesini arzu ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, biliyorum ki bu önerge biraz sonra reddedilecek, ancak bu bir
kanun çalışması, dolayısıyla tarımla ilgili veterinerlik, hayvan sağlığı, bitki
sağlığı. Dolayısıyla, söylenecek sözlerimiz vardır. Bu vesileyle birkaç hususu
ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2006 yılında, Hükûmetinize nasip
oldu, bir Tarım Kanunu çıkardınız. Daha önceki dönemlerde de buna dair
hazırlıklar vardı ancak bu döneme nasip oldu. Tabii ki bir ülkenin Tarım
Kanunu’nun olması çok önemli. Kanunu olmayan bir tarım, doğrusu çok doğru bir
uygulama olmayacaktır.
Kanun çıkarmak tabii ki güzel bir şey ama kanunun maddelerini
uygulamak daha güzel bir şey. Bu kanunla ilgili
tarıma yapılacak destekler hususunda, “millî gelirin yüzde1’ini her yıl tarıma
ayrılacak destekler” olarak belirlediniz. 2006’dan itibaren 2007, 2008, 2009 ve
2010 yıllarında yapılan bütçelerde tarıma ayrılan destek ne yazık ki yüzde 1’in
altında, yüzde yarım seviyesinde. Dolayısıyla üreticilerimizin,
çiftçilerimizin, her yıl Hükûmetinizden -millî
gelirin- yüzde yarımı seviyesinde alacaklı konumda olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, ayçiçeğine, kanolaya, soyaya prim
desteği veriliyor, yağlı tohumlar desteği. Türkiye için çok önemli çünkü ciddi
hâlde ithalatla bu eksikliği gideriliyor. Yaklaşık, yağlı tohumlara, bitkisel
yağlara bir yılda 3 milyar dolar seviyesinde bir ödeme yapılıyor. Dolayısıyla,
verilen primlerin ülke içerisinde üretimin arttırılmasına yönelik olması lazım
ama gelin görün ki bu primler üretici için kâfi gelmiyor.
Ayçiçeğiyle
ilgili söylemek istiyorum: 2008 yılında 85 kuruş ortalama fiyatla üretici
ürününü sattı, 18,9 kuruş da bir prim verildi. Malumunuz, bu 20 kuruştu ama
bunun bir azaltılması söz konusu oldu bütçede, kanunda görüşürken. Toplamda
103,9 kuruşa tekabül etti üreticinin bir yıldaki kilogram geliri.
2009 yılı ürünü
için 75 kuruş artı 21 kuruş prim ödeniyor -ödendi bugünlerde- 96 kuruşa tekabül
ediyor. Yani bir yıl önce 103,9 kuruş, devam eden yılda 96 kuruş. Ürün fiyatı
aşağıda tekabül ederken ürünün maliyetiyle ilgili girdilerin ne derece
arttığını bizler biliyoruz.
Geçen haftalarda
buğday fiyatı açıklandı, Toprak Mahsulleri alım fiyatı. Edirne’yle ilgili,
bölgemle ilgili söylemek istiyorum, 52 kuruş artı 5 kuruş da prim verilecek 57
kuruşa tekabül ediyor. Ancak maliyetler -Edirne Ziraat Odası Başkanlığından
aldım- 66 kuruş
Değerli
milletvekilleri, üreticinin temel sorunu pahalıya üretmek yani üretici bu
tarımsal faaliyetini sürdürürken ne yazık ki pahalı ürettiği için kazanamıyor.
Bakınız üretim girdilerinin içerisinde bulunan özel tüketim vergisi ve KDV’nin
kaldırılması hâlinde üreticinin mutlaka daha fazla tarımla ilgileneceğini,
toprağını, tarlasını daha fazla işleyeceğini… Dolayısıyla, hem verim anlamında
tarımsal verim artacak, tarımsal kalite artacak ve dolayısıyla millî gelir
artacak, sanıyorum bu sayede vazgeçilecek vergiler toplamından daha fazla bir
ulusal kazanç elde edilecektir. Dolayısıyla, üreticiye yapılacak destekler çok
önemlidir.
Havza modelini
dün soru sararken Sayın Bakana burada ifade etmiştim, özellikle Edirne’yle
ilgili havza modelinin de fiilen başladığını ifade ettiler. Ben genel olarak
havza modelinin… Türkiye’de otuz bölgede bu faaliyet sürdürülecek. Edirne’yle
ilgili ayçiçeği veya bitkisel yağlar, yağlı tohumlara verilecek destekleri
düşündüğümüzde buğday ekmek zorunda kalan üretici…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Uslu, buyurun efendim.
CEMALEDDİN USLU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Yani münavebeli
ekim olduğu için -önümüzdeki yılları kastederek söylüyorum- bir yıl buğday bir
yıl ayçiçeği ekecek. Dolayısıyla, buğday ektiği yıllarda, mecburen ekmek
zorunda kaldığı yıllarda, bu primden istifade edemeyecek mi? Bu bir soru olarak
aklımda duruyor doğrusu.
Değerli milletvekilleri,
son olarak, dün de ifade etmeye çalışmıştım, Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde
hayvancılıkla ilgili on altı ile verilen hayvancılık desteği Türkiye’nin diğer
illerine neden verilmiyor? Bu bölgede hayvancılık yapan üreticilerimiz bundan
mahrum olduğunu, yoksun olduğunu düşünüyorlar. Özellikle tarımın olmazsa olmazı
hayvancılıktır. Bu anlamda desteğin verilmesi çok önem teşkil etmektedir.
Önergemize destek
bekliyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısı’nın 30. maddesinin 1. fıkrasının sonuna “Esnaf ve Sanatkar
Siciline kayıtlı işletmeler kayıt işlemine tabiidir.” cümlesinin eklenmesini
arz ve talep ederiz.
Mehmet
Ali Susam (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Susam, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önergeyle ilgili
olarak görüşlerimizi sizlerle paylaşacağım.
30’uncu maddeyi
bir okumak istiyorum. 30’uncu maddenin tanımı şu: Şu an Bakanlık 30’uncu madde
kapsamında gıda ve yem işletmelerinde iki türlü uygulama yapıyor. Bir
işletmenin açılabilmesi için önce Bakanlıktan onay alıyorsunuz. Bir kısım
işletmeler onaya tabi işletmeler, bir kısım işletmeler de kayıt sistemine tabi
işletmeler. Bu işletmeler, Bakanlık onayı gerekmeden açıldıklarından sonra da
bilgilerini Bakanlıkla paylaşıp kayıt sistemine dâhil olan işletmeler.
Şimdi, bu kanun
çok geniş kesimi ilgilendiren ve gerçekten ülkemizde gıda güvenliği, yem,
hayvancılık, bitkisel ve hayvansal gıdalar dâhil çok geniş bir alanda bir kanun
tasarısı. Bu tasarıyı, Bakanlık, Avrupa Birliğinin talepleri doğrultusunda da,
çok zorlama olmamasına rağmen, bir düzenleme olarak önümüze getirdi. Bunu
getirirken daha çok bir çeviri niteliğinde kanun hâline geldi. Sosyal
ortaklarla paylaşmak, akademik ve ekonomik meslek odalarıyla paylaşarak ve bu
yükü, aldığı yükü hafifletebilecek bir dayanışma içerisine girmeyi bu kanunda
yapmadı. Bakınız, her kanun maddesinde, sonunda şu yazıyor: “Bu kanunun
uygulanmasıyla ilgili yönetmelikleri Bakanlık hazırlar ve uygular.” Bu kadar
geniş alanda, bu kadar yönetmelikleri yapmayı tek başına Bakanlığın üstüne
alması, bu kanunun uygulanması ve hayata geçmesi açısından çok doğru bir yöntem
değildir Sayın Bakan. Bu konuda, bu kanunun yönetmelikleri dâhil her aşamasını
bu işin paydaşlarıyla, sosyal ortaklarıyla, ilgili kurumlarla paylaşarak bir
yönetmelik yapmak durumunda olmalısınız. Bunu böyle yaparsanız, zaten dört tane
ayrı kanunda olması gereken kanunu tek kanun içerisine sığdırmaya çalıştınız ve
bu çalıştırdığınız bu nokta itibarıyla da, işleyişi olmayacak, sadece kâğıt
üzerinde kalan ve ciddi şekilde, uygulamak istenildiği zamanda da çok geniş
kapsamın uygulamada çok farklı uygulamaları ve çok mağdurları doğacaktır.
3’üncü maddede,
tanımlamalarda söylemiştim “Gıda işletmelerini dörde bölün.” diye; imalatçılar,
satışçılar, toplu tüketimciler ve depolamacılar şeklinde farklı farklı alanlara getirin ki uygulamalarda sorun yaşanmasın.
Örneğin tek maddede tanımladığınız gıda işletmelerine vereceğiniz cezada, küçücük
bir gıda işletmesine uygulayacağınız ceza ile yüzlerce, binlerce insan
çalıştıran fabrikaya uygulayacağınız ceza aynı. Böyle bir noktada, birinin
işletmesinden, işletme sermayesinden fazla ceza uygulayacaksınız, birine de
dişine dokunmayacak bir cezayla geçiştireceksiniz. Onun için bu kanunda da
diyorum ki, kayıt sistemine tabi olacak işletmelerin yüzde 100’ü esnaf sanatkâr
sicil kaydına tabi işletmelerdir yani küçük işletmelerdir; yanında az sayıda
insan çalışan, KOBİ’lerin mikro ve küçük işletme dediğimiz kesimleridir. Bu
kesimleri bu kanunda bir onay sistemine tabi tutmak yerine kayıt işlemi
içerisine alabilecek bir uygulamayı göstermek için maddenin sonuna “Esnaf
sanatkâr sicil sistemine tabi olanlar kayıt sistemine dâhil olur.” diye
belirtin diyoruz.
Değerli
arkadaşlar, esnaf ve sanatkârın içinde bulunduğu koşullarda ciddi bir şekilde
de sahipsiz bırakılmasına kimsenin göz yummaması gerektiğine inanıyorum. Bu
nedenle, sizler belki bürokratik olarak, oturduğunuz yerde “Ne var canım, gıda
güvenliği açısından herkes her türlü yasal yaptırıma muhatap olacaktır.”
diyebilirsiniz ama siz hiç bir küçük işletme çalıştırdınız mı? Küçük işletmeye
giren bir denetim elemanının o insan üzerinde oluşturduğu baskıyı hiç
üzerinizde hissettiniz mi? O uygulama içerisinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Susam.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) - …o işletmenin çektiği sıkıntıyı, acıyı hiç yüreğinizde hissetiniz
mi? Onun için bu insanlara bürokratik engeller ve eğitim yapmak yerine sadece
cezai bir yaklaşımla onları canından bezdiren bir anlayışa gitmememiz lazım.
Onun için bu önergelerde hep şunu yapmaya özen gösterdim: Sayın Bakana ve
Bakanlık bürokrasisine yol gösteren, bu işin pratiğinde olmuş bir insan olarak
doğrunun nasıl olacağını önergelerle verdik. Ama sizin bir anlayışınız var
muhalefet söylediği zaman biz zaten yapmayız, ondan dolayı da her getirdiğimiz
önergeye içeriğine bakmadan ret veriyorsunuz. Buna da o anlayışla ret
verirseniz canınız sağ olsun ama bunu dinleyen, izleyen insanlar sizin bu
yaklaşımınızın kendilerine hayırlı olmadığının farkına vardılar.
Bu anlayışla,
önergeme tekrar destek istiyorum, huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Susam.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
31’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısının 31 inci
maddesinin 10 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
(10) Bakanlık, bu
Kanun kapsamındaki yetki ve görevler ile cezai yaptırımların uygulanması dahil hiçbirini devredemez. Görev ve yetkiler ile ilgili
olarak kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,
gerçek kişiler, özel hukuk tüzel kişileri, birlikler, kooperatifler, vakıf ve
üniversiteler ile işbirliği yapabilir.
|
Prof. Dr. Zeki Ertugay |
Emin Haluk
Ayhan |
|
Erzurum |
Denizli |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ertugay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu 31’inci maddenin
(10)’uncu fıkrasıyla ilgili önergemiz zaten metinden de anlaşılacağı gibi
denetim yetkisinin devredilmesiyle ilgili. Bu yasada denetim yetkisi özel
kuruluşlara devredilmektedir. Bunun biz sakıncalı olduğu kanaatindeyiz.
Komisyonda da defalarca dile getirdik, şahsen ben de çok üzerinde durdum.
Türkiye’de bağımsız bir gıda otoritesi oluşturulmalıdır. Maalesef bu yasayla
böyle bir şey oluşturulmuyor ancak hiç değilse denetim yetkisinin özel
kuruluşlara devredilmesinden vazgeçin çünkü denetim yetkisinin olduğu yerde
ceza da olmalıdır. Özel kuruluşlara ceza verdiremeyeceğinize göre ki yasada da
denetim yetkisi başkasında, devrettiniz, ceza verme yetkisi yine Bakanlıkta
kalıyor; bu bir tenakuz oluşturuyor. Bu bakımdan, bu önergeyi dikkate almanızı
özellikle istirham ediyoruz grup olarak.
Değerli
milletvekilleri, dün de burada ifade ettim, Sayın Bakan tesadüfen yoktu. Sayın
Bakana iki tane sorum var: Birincisi, hayvan ithalatı üzerine gelinen noktayı
Türk hayvancılığında bir dönüm noktası, vahim bir noktaya gelmesi itibarıyla
dikkatleri çok çektik, üzerinde çok durduk. Bu ithalat ne zaman bitecek? Bize
bir zaman verebilir mi? Yani zorluğunu, hayvan ithalatının başka ürün
ithalatına benzemediğini gerekçeleriyle de daha önce ifade etmiştim. Eğer böyle
giderse, bu ithalat biraz daha uzun sürerse korkarım ki çok yakın zamanda, çok
önemli bir millî varlığımız olan meralarımızı da hayvan getirdiğimiz, ne idiği belirsiz kasaplık hayvan getirdiğimiz yerlere
kiralamak zorunda kalırsınız. Bu bakımdan, bu yanlıştan vazgeçmeniz noktasında
tekrar ikazımı yeniliyorum ve bu konuda da Sayın Bakandan bir cevap bekliyorum.
Bir diğer sorum
şu: Bakan Bey, zaman zaman Mecliste birtakım rakamlar
veriyor, aramızda da birtakım problemler çıkıyor. Ancak ben anlıyorum ki Sayın
Bakanın elinde sağlıklı birtakım rakamlar yok. Neden? Çünkü elimizde sağlıklı
bir kayıt sistemi yok. Ben, Sayın Bakana, 57’nci Hükûmet
döneminde hayata geçirilen TÜRKVET hayvan kayıt sistemini niye işletmediğini
sormak istiyorum. Çünkü bu ciddi bir kayıt sistemi. Bunun işletilebilmesi,
bugüne kadar belki bu krizin önceden öngörülmesine de imkân hazırlardı çünkü
sağlıklı bir sistemdir. Bakın, burada iktidar partisi yetkilileri zaman zaman birtakım rakamlar veriyorlar, Sayın Bakan da verdi.
Dün burada bir sözcü söyledi, 2 milyon civarında Türkiye’de suni tohumlama
yapılıyor. Sayın Bakan da ifade etti: “2002’de biz başlarken aşağı yukarı 650
bin suni tohumlama yaptık.”
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 624.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Şimdi, o tarihte 1,7 milyona yakın dişi hayvan vardı ve bunlardan
ön soy kütüğüne kayıtlı hayvan sayısı 785 bin civarında. Hükûmete geldiğinizden bugüne
kadar, bu dediğiniz rakamlara da suni tohumlama yapılarak gelindiyse, bugün bir
hesaba göre 20 milyon baş hayvanın elimizde olması lazımdı ve bunun yüzde 50’si
erkek, yüzde 50’si dişi olarak değerlendirildiğine göre erkeklerin bir kısmının
tamamının besiye alındığını, kesildiğini, dişilerin bir kısmının da ölüm
nedeniyle ve kesimden dolayı üretim dışı kaldığını hesaplarsanız, yaklaşık 7
milyon dişi hayvanımızın olması lazım.
Yine sizin
rakamlarınızı veriyorum, 3,2 milyon dişi hayvanımızın olduğunu söylüyorsunuz
Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Daha fazla, 5,5.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Bu 3,8 milyon dişi hayvan nerede? Bunu lütfen burada bir açıklayın.
Ben size söyleyeyim. Böyle bir hayvan yok. Çünkü sizin suni tohumlama olarak
esas aldığınız kayıtlar sakat ve Türkiye’de gerçekten böyle bir, bu kadar
başarılı bir suni tohumlama yapılmamaktadır. Özellikle suni tohumlama yetkisi
özele devredildikten sonra, kesime gitmiş birtakım hayvanlarda suni tohumlama
yapılmış gibi gösterilmektedir. Lütfen bunu… Bu aldatmacanın zararını önce
Bakanlık ve Türk milleti çekiyor. Bu hesabı da bu millete siz vereceksiniz
Sayın Bakan. O bakımdan, bu sistemi bir gözden geçirin ve doğru bir
değerlendirme içerisine girin diye ifade ediyorum.
Bir husus da şu: Özellikle Erzurum hayvancılık bölgesi. Küçük aile işletmelerinin yegâne kaynağı, üç beş tane yaptığı besidir.
Yine belli ölçekte, orta ölçekli işletmeler de var. TAR-ET diye bir uygulamanız
vardı. Dün Erzurum’dan, bu kanun burada görüşülürken birçok telefon geldi.
Aşağı yukarı on yıllık bir proje, bir nevi sözleşmeli besicilik gibi. Bu
projenin üç ayağı var; tarım kredi, Ziraat Bankası,
bir de Et ve Balık Kurumu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – On yıllık değil, üç yıllık
proje.
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bir umut yaratan
bir projeydi. Aşağı yukarı yirmi sekiz ilde uygulanıyor. Kesim başına, kilogram
başına bir prim de, önce 1 lira, daha sonra 1,5 lira bir prim de öngörülüyordu.
Bu askıya alınmış yani birçok vatandaş ne yaptığını bilemez hâlde. Yani “Biz
buna umut bağladık, götürüyoruz hayvanımızı almıyorlar, alsalar paramızı
alamıyoruz.” gibi büyük bir tenakuz ve sıkıntı içindeler. Sayın Bakanın bu
konuda tatmin edici bir açıklama yapmasında yarar görüyorum.
Sayın Başkanım,
müsaade ederseniz, bir konuyu daha yüce heyetinizin dikkatine sunacağım. Bundan
sonraki önergelerde de pek konuşmaya niyetimiz yok. Tolerans tanır, bir dakika
daha verirseniz bu son görüşümü de açıklamak istiyorum.
Dün burada ifade
ettim, Sayın Bakan salonda yoktu. Türkiye’de 2002 yılında, İktidarınız
başladığı anda, bir doğrudan gelir sistemi vardı. Yeni yöntemler gereği,
üretimle ilişkili destekleme modeline geçilmesinden dolayı yeni bir destekleme
modeli getirdiniz, doğru. O günün şartlarında da o model çok doğruydu ve
Türkiye’de uygun bir modeldi çünkü doğrudan gelir desteği daha çok küçük
işletmeleri ilgilendirir. Türkiye’deki işletmelerin çok önemli bir kısmı küçük
aile işletmeleridir. O günün fiyatlarıyla dönüm başına 16 milyon doğrudan gelir
desteği veriliyordu. Şimdi, 16 milyonu enflasyona oranladığınız zaman, bugün
eğer o desteğe devam edilseydi bu rakamın 32-33 milyon olması gerekiyordu.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 16’ya biz çıkardık.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Efendim?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 16’ya biz çıkardık.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Hayır, 2002 yılında o öngörülmüştü. Son 13 milyondu, 16 milyon
olarak öngörülmüştü ve o, enflasyon nispetinde de artırılıyordu. Daha önce, ilk
çıkarıldığı zaman da 10 milyondu yani o, artırıla artırıla
geldi Sayın Bakan, yanıltmayın, 16 milyondu, 2002’deki rakam bu.
Şimdi, siz birçok
destek verdiniz. Dün de burada sözcünüz söylüyor, işte, gübre desteği, ilaç
desteği, efendime söyleyeyim mazot desteği… Toplam destekleme miktarınız
-hesaba kaleme vurduk- dönüm başına 28 milyon 80 kuruş ediyor. Yani şu anda
destekleme miktarı bakımından 2002’nin gerisindesiniz Sayın Bakan, kimseyi
yanıltmayın. Yani destekleri 10’a, 20’ye, 50’ye, 100’e bölerek dağıttığınız zaman
eğer milleti aldattığınızı, kandırdığınızı veya çok hizmet yaptığınız kanaatini
uyandırdığınızı zannediyorsanız inanın yanılıyorsunuz. Dolayısıyla, bu
desteklemede Türk çiftçisi aldatılmaktadır, bunu tekrar ifade ediyorum.
Kendi
çıkardığınız yasaya kendiniz uymuyorsunuz. Türkiye’nin bugünkü gayrisafi yurt
içi hasılası 950 milyar TL’dir. Kendi çıkardığınız
yasaya göre yüzde 1 yani 9,5 milyar TL gelir desteği vermeniz lazım. Gelin, bu
desteği ne kadar verdiğinizi burada bir defa daha lütfen söyleyin.
Türkiye’de
ekilebilir alanın 2 milyon hektarın üzerinde azalması, sadece buğday alanının
-son fiyatlarla da ortaya çıktı- aşağı yukarı 9 milyon hektardan 7,5 milyon
hektara düşmesi -1,5 milyon hektar azalması- ve bu toprakların terk edilmesi
asla sebepsiz değildir. Bu yanlış politikanızdan, nüfus azaltma politikasına
göz yummadan bunu artı kazanç gibi kabul etme düşüncenizden lütfen vazgeçin
diyor, bu yasanın bütün eksikliklerine rağmen umarım birtakım şeyleri… Bundan
sonra saat artık geç, bu kanunun bizim dediğimiz doğrultuda düzeltilmesi,
dikkate alınması biraz zor görünüyor ama bu hâliyle de olsa hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın
Komisyonun bir düzeltme talebi vardır, buyurun.
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda Ek (1) ve (2) sayılı listelere yapılan
atıfların kanun yapım tekniğine göre uygun hâle getirilmesi için “Ek-
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Gerekli notlar
alınmıştır, düzeltmeler yapılacaktır.
Komisyon
Başkanının talep ettiği düzeltmeler, tashihler istikametinde 31’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
32’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının 32. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “bir ya da birkaçını”
ibaresinin “uygun olanlarını” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Abdülkadir Akcan |
Hakan Coşkun |
Metin Ergun |
|
Afyonkarahisar |
Osmaniye |
Muğla |
|
Mehmet Şandır |
Hüseyin Yıldız |
Mümin İnan |
|
Mersin |
Antalya |
Niğde |
|
Mehmet Akif Paksoy |
Muharrem Varlı |
|
|
Kahramanmaraş |
Adana |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan tasarının 32’nci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, tarım, milletimizin tarihinde satır başı olmayı her dönemde
hak etmesine rağmen bir türlü hak ettiği yeri alamamıştır. Tarım meselesi,
milletimizin ekmek meselesi, açlık tokluk meselesi, çocuğumuza verebildiğimiz
bir bardak süt meselesidir. Siyasi iktidarın ithal ikameci politikaları
Türkiye’yi bir zamanların meşhur söylemi “onlar ortak, biz pazar” konumuna
düşürmüştür. Parası olanın düdüğü çaldığı bu politikalar sonucu esnafımız yok
olma noktasına gelmiş, sanayici zor durumda kalmış, tarım ve hayvancılık
sektörü ise can çekişir hâle gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bugün çuvalımızda unumuz olduğu için bize buğday satanlar var,
inanın, yarın çuvalımızda unumuz kalmadığı zaman buğday satanlar da
kalmayacaktır. Sekiz yıldır iktidarda bulunan AKP Hükûmeti,
çiftçi ve köylüyü tamamen yok saymış ve ezmiş, çiftçilerimiz üretemez duruma
gelmiş, faiz borçlarından dolayı hapse atılan çiftçilerin, intihar eden
üreticilerin sayısı çığ gibi artmıştır. Bir AKP sözcüsünün, eskiden köylerinde
icra arabalarının çarpıştığına, şimdi bunların sona erdiğine dair sözlerini
sizler gibi ben de gülerek izledim. Özellikle Sayın Koyuncu’ya
ve yüce heyetinize sorduğum bir soru önergesine Başbakan Yardımcısı Sayın Ali
Babacan’ın verdiği 1 Haziran tarihli cevabı sunuyorum: “Kıymetli arkadaşlar,
kamu ve özel bankalarca tarım kesimine kullandırılan yaklaşık 16 milyon TL
kredinin yaklaşık 1 milyon TL’si takipteki kredidir. Yani her 16 çiftçimizden
en az 1 tanesi ya icrada veya icra, kapısını çalmak üzeredir. Şu an 36.418
tarım kredi kooperatifi ortağı hakkında icra takibi başlatılmış bulunmaktadır.”
İsteyen arkadaşımız varsa Sayın Babacan’ın cevabını kendilerine takdim
edebilirim.
Bu İktidar döneminde, tarlasını süremeyen, hayvan barınağını boş
bırakma mecburiyetinde kalan köylülerimizin, dünyanın en pahalı mazotunu,
elektriğini, gübresini, tohumunu ve ilacını kullanmak zorunda kalan
çiftçilerimizin, bin bir zorlukla ürettiği hububatını, narenciyesini,
meyve-sebzesini haksız ithalat ve kaçak girişler nedeniyle satamayan
çiftçilerimizin, ineğinin sütünü değer fiyatıyla satamayıp göle döken
analarımızın, ahırda beslediği sığırını ve koyununu kaçak hayvan ve etten
dolayı pazara indiremeyen, şimdi de ithalat sopasıyla yok edilmeye çalışılan
besicilerimizin, tarlasını ekmek için tohum ve gübre bulamayan, yabancı tohum
kartellerine mahkûm bırakılan çiftçilerimizin anası ağlamıştır. Kısaca, Türkiye çiftçisi, üretemeyen, esnafı kazanamayan,
sanayicisi perişan olan, buna karşın, çıkarcı ve yandaşların bayram yaptığı bir
ülke hâline gelmiştir.
AKP, 2002 ve
sonraki seçimlerde, diğer alanlarda olduğu gibi tarım alanında da pek çok
vaatlerde bulunarak oy toplamıştır. Ancak, bunların pek çoğunu katiyen yerine
getirmediği gibi, tarımın genel durumu daha da kötüye gitmiştir. Bu
kürsülerden, birtakım istatistik oyunlarıyla, abartılı rakamlarla, her ne kadar
“Şöyle hizmet yaptık, böyle hizmet yaptık.” deseniz de milletimiz gerçeğin
tamamen farkındadır. Millete yutturduğunuz zokalar bini aşmıştır. AKP Hükûmetinin asıl amacının bu ülkenin refah ve mutluluğu
olmayıp her geçen yoksulluğa mahkûm ettiği insanlarımızın bu çaresizliğini
sadakalarla oya tahvil etmek olduğu iyice anlaşılmıştır.
Bu Hükûmet, 2005-2013 dönemi için,
kültür ırkı sağmal inek sayısını 4,6 milyon baştan 6 milyon başa, çiğ süt
üretimini 10 milyon tondan 23 milyon tona, kişi başına süt ve süt ürünleri
tüketimini yılda toplam 150 kilogramdan 250 kilograma, sanayide işlenen süt
oranını yüzde 20’den yüzde 80’in üzerine çıkartacağını kamuoyuna açıklamıştı. Yetmedi, kırmızı et üretimi 800 bin tondan 1,3 milyon tona, kişi
başına kırmızı et tüketimi 10 kilogramdan 16 kilograma çıkarılacaktı. Yem
bitkileri ekim alanı 1,2 milyon hektardan 4 milyon hektara, ot üretimi 23
milyon tondan 70 milyon tona yükseltilecekti. Hükûmet,
geçen sürede, belirtilen hedeflere ulaşmak şöyle dursun, çoğu bakımdan, 2002
yılı Kasım ayında Milliyetçi Hareket Partisinden devir aldıkları tablonun bile
çok gerisine götürmüş, gelinen nokta et ithalatı olmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) – Bu vesileyle, sözlerime son verirken yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Paksoy.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
33’üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının 33. maddesinin;
1. fıkrasının ilk
cümlesine “Gerçek ve” ibaresinden sonra gelmek üzere “Özel Hukuk” kelimelerinin
eklenmesini,
1. fıkrasının (b)
bendine ilk cümleden sonra gelmek üzere “Uluslararası bilimsel kriterlere ve/veya referans standartlara uygun olarak laboratuvarın faaliyet konularına göre Bakanlıkça
hazırlanan yönetmelikte belirlenir.” cümlesinin eklenmesini,
2. fıkrasının “Laboratuvarlar, yetki verilen faaliyetler ve analizler
kapsamında Bakanlıkça denetlenir. Diğer proje ve AR-GE çalışmaları denetim
kapsamı dışındadır.” şeklinde değiştirilmesini,
3. fıkrasının
ikinci cümlesindeki “veya” ibaresinden sonra gelmek üzere “yurt dışı
temsilciliği olan ile doğrudan” ibaresinin eklenmesini,
7. fıkrasının
başına “Laboratuvar konseyinin görüşleri alınarak”
ibaresinin eklenmesini, arz ve teklif ederiz.
|
Abdülkadir Akcan |
Muharrem Varlı |
Ahmet Orhan |
|
Afyonkarahisar |
Adana |
Manisa |
|
Hakan Coşkun |
Metin Ergun |
Mehmet Akif Paksoy |
|
Osmaniye |
Muğla |
Kahramanmaraş |
|
Mehmet Şandır |
Mümin İnan |
|
|
Mersin |
Niğde |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
eklemelerle konu daha anlaşılır, kanun kapsamı daha etkin uygulanabilir hâle
gelmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
34’üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının 34’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının son cümlesindeki “Bu Kanuna”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Biyogüvenlik
Kanuna” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Beytullah Asil |
Yılmaz Tankut |
Reşat Doğru |
|
Eskişehir |
Adana |
Tokat |
|
İsmet Büyükataman |
Mehmet Şandır |
Mehmet Akif Paksoy |
|
Bursa |
Mersin |
Kahramanmaraş |
|
|
Oktay Vural |
|
|
|
İzmir |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN – Sayın
Şandır, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu kanun
kapsamında anılmayan, ancak gerek biyogüvenlik ve
gerekse insan sağlığı açısından tüketimi sakıncalı olan GDO’lu
ürünlerin ülkeye sokulması, sırf burada anılmadığı için söz konusu
edilememektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
35’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının 35 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı
|
Emin Haluk
Ayhan |
Ahmet Orhan |
|
Konya |
Denizli |
Manisa |
|
Recep Taner |
Metin Ergun |
Mustafa Enöz |
|
Aydın |
Muğla |
Manisa |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, gerekçeyi mi okutayım?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Resmi kontroller
sosyal devlet anlayışı içinde merkezi hükümetin yapması gereken görevlerinden
biridir ve Devlet olmanın gereğidir. Bu bağlamda, denetim ve kontrol
hizmetlerin etkin ve yaygın şekilde devlet eliyle yerine getirilmesi
gerekmektedir.
Ülkemizde gıda
satış ve toplu tüketim yeri sahibi olan esnaf, sanatkâr ve tacirlerimiz; zaten
zor şartlar altında ayakta kalma mücadelesi verirlerken, bir de devletimizin
denetim ve kontrol hizmeti adı altında bu işyerlerimizden ücret alacak olması,
sosyal adalet ilkelerine aykırı tutum ve davranıştır.
Önerge ile resmi
kontroller karşılığı ücret alınmasına dair hükümlerin madde metninden
çıkarılması teklif edilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
36’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
37’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
38’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
39’uncu madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
tasarısına 39. Maddesinin 1. Fıkrasının (k) bendinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(l) “18. Maddenin
8. Fıkrasında belirtilen, Bakanlıkça belirlenen üretim koşullarına ve onaya
esas dosyadaki ürün standartlarına uymadığı tespit edilen ve hatalı sayılan
bitki koruma ürünlerinden olumsuz etkilenen çiftçilerin zararlarını onay sahibi
tazmin etmekle yükümlüdür.”
|
Alim Işık |
Hakan Coşkun |
Yılmaz Tankut |
|
Kütahya |
Osmaniye |
Adana |
|
Metin Ergun |
Mümin İnan |
M. Akif Paksoy |
|
Muğla |
Niğde |
Kahramanmaraş |
|
Mehmet Şandır |
Abdülkadir Akcan |
Muharrem Varlı |
|
Mersin |
Afyonkarahisar |
Adana |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Ortaya
çıkabilecek olumsuzluktan etkilenebilecek çiftçilerin mağduriyetlerinin
giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
40’ıncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
41’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
42’nci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının 42’inci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesi sonunda yer
alan “kontrol görevlisi” ibaresinden önce gelmek üzere “resmi” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Hasan Özdemir |
Beytullah Asil |
Akif Akkuş |
|
Gaziantep |
Eskişehir |
Mersin |
|
Yılmaz Tankut |
Ahmet Duran
Bulut |
Mustafa Enöz |
|
Adana |
Balıkesir |
Manisa |
|
Mehmet Akif Paksoy |
Oktay Vural |
|
|
Kahramanmaraş |
İzmir |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 Sıra Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısı’nın 42. maddesine aşağıdaki metnin 1. fıkra olarak eklenmesini ve
mevcut fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.
“(1) Bu kanunda
belirlenen idari para cezaları Esnaf ve Sanatkâr Siciline kayıtlı işletmelere
yüzde 50 indirimli olarak uygulanır.”
|
Ensar Öğüt |
Vahap Seçer |
Mehmet Ali
Susam |
|
Ardahan |
Mersin |
İzmir |
|
Osman Kaptan |
Mevlüt Coşkuner |
Ramazan Kerim
Özkan |
|
Antalya |
Isparta |
Burdur |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Siz mi
konuşacaksınız Sayın Seçer?
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 42’nci maddesinde verdiğimiz değişiklik
önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, dün de Türk tarımı burada geniş bir şekilde tartışıldı, hem
iktidar milletvekilleri hem muhalefet milletvekilleri bu konudaki görüşlerini
açıkladılar. Dün iktidar partisine mensup bir arkadaşımız 2001 yılı
desteklemeleriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu, o dönemde birçok
desteklemenin, gübre desteklerinin, yem desteklemelerinin, buna benzer birtakım
tarımsal desteklerin o dönemlerde ortadan kaldırıldığını ifade ettiler ve
2002’den sonra AK PARTİ İktidarı dönemlerinde tekrar bu desteklerin hayata
geçirildiğinden bahsettiler.
Tabii, o
dönemleri hatırlayınız, Türkiye’de yaşanan önemli bir ekonomik kriz, artık
ekonominin varlığından değil yokluğundan bahsedildiği, yani yerle yeksan olduğu
bir dönemi tartışıyoruz. O dönemde alınan ciddi ekonomik tedbirler var, mali
tedbirler var. Elbette ki o dönemlerde alınan kararlar o döneme münhasır
kararlardır, genel anlamda bir değerlendirme yapmanın doğru olmadığını
düşünüyorum. Eğer genel anlamda bir değerlendirme yapacak olursak bunda
yanılgıya düşeriz.
Hatırlayınız,
geçtiğimiz yıl, 2009 bütçesini yaparken merkezî bütçede tarım desteklerinin
miktarı yaklaşık olarak 5,5 katrilyon liraydı eski parayla ama ekonomik kriz
dayanak gösterilerek yüzde 11 kesintiye gidildi tarımsal desteklerde.
Dolayısıyla 2001’le genel anlamda tarımsal desteklemelerin mukayesesini yapmak
doğru değil, eğer yapacak olursak 2009’u da değerlendirmemiz lazım, o tarımsal
desteklerde yapılan yüzde 10 kesintiyle ilgili tedbiri de burada eleştirmek
durumundayız.
Ayrıca, tarımsal
desteklerin, buraya çıkan iktidara mensup vekil arkadaşlarım ya da Sayın Bakan,
sürekli 2002’de verilen destek miktarının 1,8 katrilyon ama bugün 2010 yılında
bu destekleme miktarının 5,5 katrilyon seviyelerine çıktığını söylüyorlar.
Ancak tabii, bu değerlendirmeyi gayrisafi millî hasılaya
oranla yapmak lazım. 2002 yılında Türkiye’nin gayrisafi millî hasılası 230 milyar dolar, bu da yaklaşık olarak bugünkü
parayla 350 milyar lira. 2009 yılında -geçtiğimiz yıl- Türkiye’nin gayrisafi
millî hasılası 617 milyar dolar, yani yaklaşık olarak
953 milyar lira civarında.
Mukayeseyi
yaptığınız zaman, 2002 yılında o kriz dönemine rağmen, yani ekonominin yerle
yeksan olduğu dönemde verilen tarımsal desteklerin gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 5’in biraz üzerine çıkıyor ama bugün,
2009 yılında ekonominin gayet iyi olduğu söylemlerinin içerisinde dahi yüzde
5’i dahi bulmuyor. Dolayısıyla, sadece rakamlarla o dönem ile bu dönemi, yani
2002 ile 2010 yılını mukayese etmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Ayrıca, yine bir argümanları var iktidarın, Tarım Kredi faiz oranları biz
iktidara geldiğimizde yüzde 58, yüzde 60 civarlarında ama bugün yüzde 7, yüzde
8 civarlarında olduğundan bahsediyorlar. Tabii, bunlar yanıltıcı bilgilerdir
çünkü mukayeseyi sadece Tarım Kredi Kooperatiflerinin o dönemdeki faiz oranıyla
bu dönemdeki faiz oranını mukayese ederseniz bir yanlışa düşmüş olursunuz.
Bir de o dönemki
normal kredi faiz oranlarının ya da mevduat faiz oranlarının ya da bir gecelik
faiz oranlarıyla bugünkü kredi faiz oranlarını ya da mevduat faiz oranlarını
değerlendirmek lazım. O dönemde yüzde 58, yüzde 60 seviyelerinde olan tarımsal
kredi faizlerini ticari kredilerle mukayese ettiğiniz zaman, o zaman da ticari
kredilerin oranı yüzde 80’ler civarındaydı, yüzde 70’ler civarındaydı ama bugün
ticari krediler yıllık yüzde 8 seviyelerine düşmüş durumda. Bunlar yanıltıcı
bilgilerdir.
Değerli
arkadaşlarım, dün Sayın Bakana Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili raporda geçen
birtakım iddiaları burada açıkladım. Kendisi bu konunun Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından bu dosyaya takipsizlik kararı verildiğini söyledi. Daha sonra ben
yine kürsüde söz aldım ve kendisine acaba bu konuda Cumhuriyet Başsavcılığına
soruşturma izni verip vermediğini sordum ama kendisi bana bir yanıt vermedi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Atatürk Orman Çiftçiliğinin Tarım Bakanlığı tarafından Gazi
Üniversitesi Hastanesine tahsis edilen alanların bir kısmına konut yapıldığını,
rezidans yapıldığını yani tahsis amacının dışında
-orada tahsis amacı, orada hastane yapılsın, üniversiteye sosyal tesis
yapılsın, üniversiteye katkı sağlansın amacıyla verilen o arazileri- iktidara
yakın iki tane inşaat şirketine konut yapmak üzere verildiğini buradan
kendisine sordum. Bu konunun da Sayıştayda
incelendiğini söyledim ama bu konuyla ilgili bana cevap vermedi. Ben bu
konularla ilgili cevabını bekliyorum.
Önergemize destek
vermenizi istiyor, saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Seçer.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının 42’inci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesi sonunda yer
alan “kontrol görevlisi” ibaresinden önce gelmek üzere “resmi” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Akif
Akkuş (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe efendim.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Üzerinde
tartıştığımız tasarının bazı bölümlerinde devletin kontrol yetkisinin özel
sektöre devredilebileceğine dair hüküm ve atıflar bulunmaktadır. Eğer bu hüküm
ve atıflar uygulamaya geçerse her kontrol görevlisi serbest rekabeti sıkıntıya
sokacak duygusal yaklaşım sergileyebilir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
43’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
44’üncü maddede
bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının 44’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “av hayvanları”
ibaresinden önce gelmek üzere “domuz hariç” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Oktay Vural |
Beytullah Asil |
|
Mersin |
İzmir |
Eskişehir |
|
Akif Akkuş |
Prof. Dr. Abdülkadir Akcan |
Ahmet Duran
Bulut |
|
Mersin |
Afyonkarahisar |
Balıkesir |
|
Mustafa Enöz |
Yılmaz Tankut |
M. Akif Paksoy |
|
Manisa |
Adana |
Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
– Gerekçe.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Dünyanın her
yanında olduğu gibi ülkemizdeki yabani hayat süren domuz popülasyonunda
da trişinella paraziti yaygın olarak bulunmaktadır.
Bu durumda tüketimine izin verilecek domuz etinin miktarının az veya çok
olması, sağlığını korumak zorunda olduğumuz insanımız veya turist
misafirlerimizin sağlığını tehdit etmesini engellemez.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
45’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının 45’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ilgili taraflara”
ibaresinden önce gelmek üzere “kontrol görevleri hariç” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Oktay Vural |
Beytullah Asil |
Akif Akkuş |
|
İzmir |
Eskişehir |
Mersin |
|
Yılmaz Tankut |
Ahmet Duran
Bulut |
Mustafa Enöz |
|
Adana |
Balıkesir |
Manisa |
|
Reşat Doğru |
M. Akif Paksoy |
|
|
Tokat |
Kahramanmaraş |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı içerisinde
yer alan kontrol hükümleri, devlet tarafından yürütülmesi ve zafiyete tahammülü
olmayan hususlardır. Bu nedenle böyle görevler özel sektöre devredilmemelidir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.31
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
498 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
46’ncı maddenin
üç fıkrası ayrı ayrı görüşülecektir.
Çerçeve 46’ncı
maddenin 1’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çerçeve 46’ncı
maddenin 2’nci fıkrasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çerçeve 46’ncı
maddenin 3’üncü fıkrası üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 Sıra Sayılı Tasarının 46 ncı maddesinin geçici
madde (3) de “(8) delegeye ek olarak her” den sonra gelmek üzere “(500) üye
için” ibaresi yerine “(250) üye için” ibaresinin gelmesini arz ve talep ederiz.
|
R. Kerim Özkan |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Şevket Köse |
|
Burdur |
Malatya |
Adıyaman |
|
Vahap Seçer |
Ergün Aydoğan |
|
|
Mersin |
Balıkesir |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu
Tasarısının 46’ncı maddesinin 3’üncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
(3) 9/3/1954 tarihli ve 6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin
İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının teşekkül tarzına ve
göreceği işlere dair kanunun 27 inci maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı
bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
7. “Adalette temsiliyetin sağlanması
adına, büyük kongreye iştirak etmek üzere, oda başkanları tabii delege kabul
edilerek ilgili oda azalarından üye sayısı (100)’e kadar olanlar (4), üye
sayısı (101-200) arasında olanlar (5), üye sayısı (201-400) arasında olanlar
(6), üye sayısı (401-600) arasında olanlar (8), ayrıca (1000) den fazla üyesi
olan odalardan (10) delegeye ek olarak her (500) üye için (1) delege ve aynı
sayıda yedek seçmek.”
|
İbrahim Binici |
Bengi Yıldız |
Hasip Kaplan |
|
Şanlıurfa |
Batman |
Şırnak |
|
M. Nezir
Karabaş |
Sebahat Tuncel |
Sırrı Sakık |
|
Bitlis |
İstanbul |
Muş |
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı istiyorsunuz.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu değişiklik ile
temsilde adaletin sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.41
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.51
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
498 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 46’ncı maddesinin 3’üncü fıkrası üzerinde verilen Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 Sıra Sayılı Tasarının 46 ncı maddesinin geçici
madde (3) de “(8) delegeye ek olarak her” den sonra gelmek üzere “(500) üye
için” ibaresi yerine “(250) üye için” ibaresinin gelmesini arz ve talep ederiz.
Ramazan
Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Özkan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önergenin
gerekçesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin 2006/143 Esas, 2009/98 Karar sayılı ve 25/6/2009 tarihli Kararı’yla 6343 sayılı Veteriner Hekimliği
Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül
Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanun’un odaların büyük kongreye katılacak
delege sayılarını belirleyen 27’nci maddesinin 7’nci bendi Anayasa’nın 135’inci
maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edildiğinden, bu kararın 7/10/2009
tarihli Resmî Gazete’de yayınlanıp karar gereği iptal edilen kanun bir yıl
sonra yürürlüğe gireceğinden yasal boşluk oluşmasının önüne geçilmesi ve karar
gereğinin yerine getirilmesi amacıyla 3’üncü fıkranın ihdas edilmesi gerekli
kılınmıştır. Ancak bu kararla da temsilde adalet sağlanamamıştır.
Biraz önceki
önerge, hiç olmazsa temsilde adaleti sağlama adına bir yaklaşım getiriyordu. O,
oylarınızla kabul edilmedi. Sayın Bakan, nedendir bilmiyorum, buna yaklaşım
göstermedi. Ancak, bizim verdiğimiz önergeyle de… Bu verdiğimiz önergeye birçok
AKP’li milletvekili arkadaşımız destek veriyor ancak yine Bakanımız tarafından
kabul görmedi. Orada 500 üye için 1 delege söyleniyor. Biz orada, temsilde
adalete yaklaşma adına, bu da çözüm değil ama temsilde adalete yaklaşma adına
250 veteriner hekim üyenin 1 delegeyle temsil edilmesini talep ediyoruz. Bu konuda
oylarınıza ihtiyacımız var. Bu konu bu şekilde geçerse bu konu yine Anayasa
Mahkemesine veteriner hekim dernekleri tarafından götürülecek.
Meslektaşlarımızla bunları paylaştık. Burada farklı bir şey yok. Kazanacağımız
delege sayısı 7-8’dir. Kanun yapıyoruz. Bu konuda bir talep geldi, bu talebin…
Yüce Meclisin, vereceği kararla, hiç olmazsa temsilde adaleti sağlama adına bir
yaklaşım göstereceği inancındayım.
Bu duygularla
yüce Meclise saygılar sunuyorum. Bu önergemizin kabulü yönünde desteklerinizi
bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özkan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
46’ncı maddenin
3’üncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Çerçeve 46’ncı
maddeyi ekleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
47’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının 47’nci maddesinin 6’ncı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Akif Akkuş |
Beytullah Asil |
|
Mersin |
Mersin |
Eskişehir |
|
Ahmet Duran
Bulut |
Mustafa Enöz |
Mehmet Akif Paksoy |
|
Balıkesir |
Manisa |
Kahramanmaraş |
|
Reşat Doğru |
Yılmaz Tankut |
Oktay Vural |
|
Tokat |
Adana |
İzmir |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hâlen uygulamada
bulunan ve 28.02.2001 tarihinde yürürlüğe girmiş 4631 sayılı Hayvan Islahı
Kanunu başarı ile yürütülmekte olup, hükümlerinin bu kanun ile birlikte ele
alınmasına gerek yoktur.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
48’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının 48. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “kanununda” ibarelerinin
“kanununun” şeklinde değiştirilmesini ve cümle sonunun “bu kanun hükümlerine
aykırılık taşıyan hükümleri kendi kanunlarında bu kanuna göre yeniden
düzenlenir” şeklinde ifade edilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Murat Özkan |
Hakan Coşkun |
Abdülkadir Akcan |
|
Giresun |
Osmaniye |
Afyonkarahisar |
|
D. Ali Torlak |
Mehmet Şandır |
Cemaleddin Uslu |
|
İstanbul |
Mersin |
Edirne |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu kanunla
getirilen hükümlere maddede anılan kanunların hükümlerine aykırılık arz eder ve
bu aykırılıklar kendi kanunlarında giderilemezse uygulamada çelişkilerin olması
kaçınılmazdır. Önerge bu çelişkilerin oluşmaması için verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1
üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın Geçici
1’inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanunu ve bu Kanunlara dayanılarak” ibaresinin “6968 sayılı Zirai
Mücadele ve Zirai Karantina Kanununa dayanılarak” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Ayşe Nur
Bahçekapılı |
Yahya Akman |
Yılmaz Tunç |
|
İstanbul |
Şanlıurfa |
Bartın |
|
İhsan Koca |
Eyüp Ayar |
|
|
Malatya |
Kocaeli |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
498 sıra sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun
Tasarısının Geçici Madde 1’in 4’üncü paragrafında yer alan idari para cezası
olan “beş bin Türk Lirasının” “25 bin Türk Lirasına” çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Abdülkadir Akcan |
Akif Akkuş |
|
Mersin |
Afyonkarahisar |
Mersin |
|
Beytullah Asil |
Ahmet Duran
Bulut |
Mustafa Enöz |
|
Eskişehir |
Balıkesir |
Manisa |
|
M. Akif Paksoy |
Yılmaz Tankut |
Oktay Vural |
|
Kahramanmaraş |
Adana |
İzmir |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
72 milyon
insanımızı ilgilendiren çok önemli bir kanunun sonuna geldik. Bunlar, son
önergeler, son konuşmalar.
Gerçekten, biraz
sonra kararlaştıracağınız, oylarınızla kabul edeceğiniz bu kanun, ülkemiz
açısından, ülke tarımı açısından, çiftçilerimiz açısından çok önemli
değişiklikler yapmaktadır. Bu kanunla, daha önce Türk tarımının çok önemli
fonksiyonlarını, hukukunu belirleyen 5179, 1734, 3285, 4631 ve 6968 sayılı beş
kanun bir araya getiriliyor, farklılaştırılıyor ve yeni bir hukuk
oluşturuluyor. Dolayısıyla, bu kanunu iyi müzakere etmemiz gerekirdi değerli
milletvekilleri. Her ne kadar komisyonlarda bu konular uzun uzun
tartışıldı, alt komisyonda tartışıldı, komisyonda tartışıldıysa da maalesef
Genel Kurulda yeterince anlaşıldığını ve tartışıldığını söyleyebilmek mümkün
değil.
Değerli
milletvekilleri, bu ve buna benzer konularda ülkemiz ve insanımız için önemli
konularda hukuk kurarken gerçekten birlikte bir çalışma yapıyoruz, adına
“birleşim” diyoruz, bir müzakere yapıyoruz, tezekkür ediyoruz ve doğruyu
bulmaya çalışıyoruz, ortak aklı oluşturmaya çalışıyoruz ama maalesef bu zemini
bir türlü kuramadık. Burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz elliye yakın
önerge verdik, hiçbir önergemiz kabul edilmiş değil. Sayın Bakanın bana göre
talihsiz yani faydalanmak niyetiyle değil, yanlışı belirlemek niyetiyle
dinlenildiğini ifade eden beyanı burada doğru bir müzakereyi yapamadığımızın da
işaretidir.
Bakınız değerli
milletvekilleri, 97 sayfadan oluşan bu kanunu içinizde 9 kişinin okuduğunu
zannetmiyorum. Bu kanun 2 bölüm, 9 kısım, 5 tane kanunu mülga hâline getiriyor.
Bu kanunda 50 madde var, 330 fıkra var, 126 tane bent var. Hangi değişiklikler
yapılıyor, neler getiriliyor? Bu, ancak işte elimizi kaldırıp indirerek
katıldığımız ama içeriğine hiç katılmadığımız, bilmeden geçirdiğimiz bir kanun
olacak.
Değerli milletvekilleri, içinizde tarımla ilgisi olmayan,
çiftçiyle münasebeti olmayan, çiftçiden seçmeni olmayan milletvekili yoktur ve
bu kanun hepimizle ilgili, tüm milletvekillerinin yakın ilgisini gerektirdiği
bir kanundur çünkü bölgelerinizde çiftçiler, seçmenleriniz yarın size
soracaktır “Hangi değişiklikleri yaptınız, ne yaptınız, bize ne getirdiniz?” diye
ama zannetmiyorum ki birkaçımızın dışında burada yapılan değişikliklerle ilgili
bir bilgi kırıntısı akıllarımızda kalmış olsun.
Sayın Bakanın
ifadesiyle söylüyorum: Bu, Türkiye’nin Avrupa Birliği müktesebatına entegrasyonu için yapılmış bir kanun. Bu kanun Türk
çiftçisinin sorunlarını bir bütünlük içerisinde ele alıp sorgulayan ve çözüm
için hukuk oluşturan bir amacı taşımamaktadır. “Türk tarımının sorunları yok.”
diyebilmek mümkün değil. Burada bunu hiç kimse de şu ana kadar söyleyememiştir.
Gerçekten Türk çiftçisinin sorunu bitmez ama bugün… Ben Akdeniz Bölgesi
vilayetlerinden, Mersin’den geldim. Hatay’ı bilirim, Adana’yı bilirim, Mersin’i
bilirim. Burada çiftçilerimiz -birkaç defa daha önce söylediğim bir konu vardı-
inanınız ki ekmeğini taştan çıkartan bir gayretin içerisinde; taşı düzeltiyor
sera yapıyor, üzerinde sebze-meyve yetiştiriyor ama bugün Mersin, Tarsus,
Silifke, Erdemli hallerine sorun, domatesin fiyatı 25 kuruş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Çiftçi “Toplayıp da hale götürmeye değmez.” diyor. Yaş sebze
üreticilerinin sorununu her sene bu mevsim burada tartışırız. Üretim
maliyetlerinin yüksekliğinin ötesinde, iktidarın sorumluluğunda olan dış pazar
organizasyonundaki sorunları bir türlü aşamayız. Bizim ürettiğimiz yaş sebze ve
meyve bizim ülkemizin ihtiyacının çok üstünde olduğu için mutlak ihraç edilmesi
gerekiyor ama ihracatın kapılarını açacak, hemen kuzeyimizdeki 250 milyonluk
Rusya’nın ihtiyacını karşılayacak bir yapı kuramadığınız takdirde çiftçi her
geçen gün kan kaybediyor. Her 3 çiftçiden 1’i tarımdan vazgeçti ve çiftçilerin
yüzde 50’den fazlası borç içinde. Borç ödemede getirilen değişiklik de maalesef
derde deva olmadı. Dolayısıyla, çok önemli bir kanunu yeterince müzakere
etmeden geçiriyoruz ama…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Bu kanun Türk tarımının, Türk çiftçisinin çok acil sorunları, ekmek
sorunu, borcunu ödeyebilme sorunu, tarlasını ekebilme, çiftçiliğe devam
edebilme sorununu maalesef çözmüyor. Ne yapılması gerekir? Sorumluluk sizde.
Ortak aklı üretmek noktasında biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü
katkıyı vermeye hazır olduğumuzu her defasında ifade ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, biz bu kanuna iki tane tarım profesörü arkadaşımızın yoğun
katkısıyla emek vermeye çalıştık ama yeterince bir kabul görebildiğimizi
söylemek mümkün değil. Tarımı yönetmiş 2 tane Sayın Genel Müdür Arkadaşımız bu
konuya çok yoğun katkı vermeye çalıştı, ama maalesef böyle bir talep olmadığı
için, böyle bir zemin olmadığı için bu kanun iktidar partisinin
milletvekillerinin el kaldırıp indirmesiyle, ama içeriğinin ne getirip
götürdüğünü anlamadan şimdi birazdan kanunlaşacak.
Her şeye rağmen
bu kanunun ülkemize ve çiftçilerimize hayırlı, faydalı, kârlı sonuçlar
getirmesini temenni ediyor, emeği geçen herkese de teşekkür ediyor, sizlere de
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim Sayın Şandır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı’nın Geçici
1’inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanunu ve bu Kanunlara dayanılarak” ibaresinin “6968 sayılı Zirai
Mücadele ve Zirai Karantina Kanununa dayanılarak” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ayşe
Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Sayın Başkanım, olumlu
görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutuyorum efendim?
Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu yürürlüğe girdiği tarih itibari
ile bu Kanunda sayılan Kanunların yürürlükten kaldırılmaları sebebiyle
uygulanmaları mümkün değildir. Bu değişiklik ile madde metnindeki ifade
bozukluğu giderilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde geçici madde 1’i oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 49’u
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 50’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulumuzun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, oylama için beş dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için
öngörülen beş dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine oylama için öngörülen beş dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem
Kanunu Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy sayısı : : 208
Kabul : 198
Ret : 10
Çekimser : –
Boş : –
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Fatih Metin |
Murat Özkan |
|
Bolu |
Giresun” (x) |
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hem veteriner camiası için hem tarım camiası
için, Bakanlığımız için ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce
değerli oylarınızla Türkiye için çok önemli bir kanun tasarısı yasalaştı.
Öncelikle emeği geçen herkese, muhalefet partilerimize, milletvekillerimize,
iktidar grubumuza, herkese çok teşekkür ediyorum. Hem Komisyonda değerli
katkılarını sunan Komisyon üyelerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza,
üniversitelerimize, meslek odalarımıza, bu Kanun’un hazırlanmasında emeği geçen
herkese ama herkese huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum.
Bu Kanun, tabii,
ben daha önce de söylemiştim, Gıda Kanunu, Yem Kanunu, Zirai Mücadele Kanunu,
Hayvan Islahı Kanunu ve Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanunlarını lağvedip bunların
yerine ikame olan bir kanun. Keza gıdayla ilgili, Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu’yla ilgili olarak da, oralardaki
birtakım yetkileri de yine, gıda denetiminin tarladan sofraya zincirin bütün
halkalarında denetim ve kontrolün tek elde yapılmasına imkân tanıyacak şekilde,
bütün bu alanlarda düzenleme yapıyor.
Bu Kanun’un esas
amacı Türkiye’deki vatandaşlarımızın, bütün tüketicilerin sağlığını korumaktır.
Onların hijyenik, sağlıklı gıdaya ulaşmasını temin
etmektir, bu konuyla ilgili standartları belirlemektir, bu konuyla ilgili
denetleme mekanizmasını kurmaktır, kontrol sistemini tesis etmektir. Bize
hizmet ediyor ve bizim içindir. Dolayısıyla birinci önceliği,
birinci amacı, hedefi bu. Ancak, bununla birlikte Avrupa Birliği’yle entegrasyon sürecinde de bir müzakere başlığının da
şartlarından bir tanesiydi Türkiye’deki bu alanda bir yeni düzenleme yapılması.
Yani esas, tek başına Avrupa Birliği istediği için huzurunuza gelmedi bu
tasarı. Bizim için, bizim ihtiyaçlarımızı gidermek için geldi ve sizler de
eksik olmayın çok yorucu, uzun bir çalışma, iki günlük bir çalışmanın
sonucunda, sabahlara kadar süren bir çalışmanın sonucunda bunu yasalaştırdınız.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.
Bu arada
saygıdeğer milletvekilleri, birkaç kez gündeme geldiği için ve bana özellikle
de buradan, hani, cevap vermedim diye ısrarla söylendiği için kayıtlara geçmesi
açısından söylemek durumundayım. İki konu söylendi. Bir, tabii, Atatürk Orman
Çiftliğiyle ilgili olarak dendi ki: Ben yargılama izni verdim mi, vermedim mi
konusu. Şimdi, arkadaşlar Cumhuriyet Başsavcılığına zaten Başbakanlık Teftiş
Kurulu bu konuyu götürmüş ve ben size… Elimde de var Cumhuriyet Başsavcılığının
yazısı. Cumhuriyet Başsavcılığı benim izin vermemle ilgili karar vermiyor,
Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı inceliyor, gerek gördüğü takdirde zaten dava
açıyor. Bu konuda herhangi bir şey yok.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Hayır! Sayın Bakan, doğru değil!
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Öyle değil, öyle değil!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Burada, burada. Hepsi burada.
Şimdi, dolayısıyla…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Bakan, siz soruşturma izni verdiniz mi vermediniz mi?
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Ben vermedim, doğrudur. Vermedim, vermedim.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Söyle, söyle!
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakan, baştan kim verdi onu söyle?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Vermedim çünkü verilmesini
gerekli görmedim.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) –Vermedin, niye açıkladın?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Orada ben bir yanlış görmedim.
Teftiş kuruluna incelettim.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Onu söyle işte, onu söyle.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İç denetimine incelettim, iç
denetim birimine incelettim. Orada yapılan hiçbir yanlış yok.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuyu tamamlayınız lütfen.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Olmaz öyle şey! İç denetimin…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Gerçekten… Müsaade ederseniz
anlatayım.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kendi adamına incelettin.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, benim gayem sizinle
tartışmak değil. Ben, kayıtlara geçsin diye söylüyorum.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Yanlış söylüyorsun! Doğru söyle!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Varsa bilgilerinizi anlatırsınız.
Şimdi, Cumhuriyet
Başsavcılığı konuyu incelemiş ve bunda herhangi bir dava açılmasına gerek
görmemiş. Gerek gördüğü zaman dava açılır, bir.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Geçin, geçin!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İki: Yine Atatürk Orman
Çiftliğinin 1983 yılında Millî Güvenlik Konseyinin yasama görevi de yürüttüğü
dönemde çıkarılan bir kanun var. O kanunla Atatürk Orman Çiftliğinin
arazilerinin bir kısmı -2823 sayılı Kanun- başka kurumlara, bu arada Gazi
Üniversitesine verilmiş. Şimdi, o kanun diyor ki: “Şu şu
tarihlerde şu kadar arazi, Atatürk Orman Çiftliği arazisi Gazi Üniversitesine
devredilecek.” diyor ve bunun 1991, 1996, 1997, 2005 ve 2008 yıllarında bedeli
karşılığında da Gazi Üniversitesine bu devredilmiş. Dolayısıyla, mülkiyet devri
bir para karşılığında yapılmış, bütün haklarıyla ve sonuçlarıyla birlikte.
Kanun diyor ki: “Bunu sen devrettin. Bu, artık bu saatten
sonra Gazi Üniversitesinin.” Kanunda şöyle bir yetki yok: “Bu, amacı
dışında kullanıldığı takdirde Tarım Bakanlığı veya Atatürk Orman Çiftliği bunu
geri isteme hakkına sahiptir.” demiyor, böyle bir şey söylemiyor kanun. Böyle
bir şey söylemediği için de Atatürk Orman Çiftliğinden çıkmış mülkiyeti.
Atatürk Orman Çiftliği bunu satmış. Neyle satmış? Kanunla satmış, o günkü çıkan
kanunla satmış.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Bakan, kamuoyunu yanıltıyorsunuz! Doğru bilgi vermiyorsun!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dolayısıyla ortada kanuni bir
işlem var. Bunu ne yapıyor, nasıl yapıyor, o artık bizim işimiz değil, o bizim
işimiz değil, onların işi.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür edebilir miyim efendim size? Konu anlaşılmıştır.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, hayır, ben
kayıtlara geçsin diye söyledim.
BAŞKAN – Efendim,
kayıtlara geçti.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Yanlış geçiyor kayıtlara Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tekrar çok teşekkür ediyorum.
Kanunumuzun hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, hakikaten bu kanunla ilgili olarak çok yoğun
çalışmalar yapıldı, yorucu çalışmalar oldu.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...
BAŞKAN –
Sonrasında da özellikle grup başkan vekili arkadaşlarıma hassaten yani
gösterdikleri ilgi, alaka ve kanunun yasalaşması konusundaki gayretlerinden,
aralarındaki mutabakattan dolayı teşekkür etmezsem bir hakşinaslık yapmış
olmam. Sizlere hakikaten teşekkür ediyorum, diğer milletvekilleri arkadaşlarıma
da.
Sayın Aydoğan, gördüm buradan efendim. Yerinizden size söz
vereceğim. Açıklayın. Ne diyeceksiniz bilmiyorum ama kısa bir açıklamanız
olacak herhâlde.
Buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun “Atatürk Orman Çiftliğinde kamu zararı
vardır.” kararına rağmen Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in, Bakanlık denetçilerinin
görüşüne itibar ederek soruşturma izni vermemesine; kamuoyunu yanıltmasına ve
Gazi Üniversitesine yapılan tahsisin de amacı dışında kullanılmasına ilişkin
açıklaması
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
kamuoyunu yanıltmıştır. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu incelemeleri
sonrasında “Atatürk Orman Çiftliğinde kamu zararı vardır.” diye karar almıştır
ama Bakanlık denetçileri “Yoktur.” demektedir ve Sayın Bakan amir olarak
soruşturma izni vermemiştir. Kamuoyunu yanıltmaktadır.
Gazi
Üniversitesine yapılan tahsis de amacı dışında kullanılmıştır. Sayın Bakan da
kamuoyunu yanıltmıştır, yanlış bilgi vermiştir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydoğan.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Öğrendin mi doğruları Sayın Bakan?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Öyle değil.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Bir sene sonra öğreneceksin Sayın Bakan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hesap vereceksin, hesap.
BAŞKAN – Zaten
konu da Sayın Bakanın ifadesiyle yargıya da intikal etmiş, artık yargı
çerçevesinde çözülür.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 5’inci sırada yer alan, Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak ve 3 Milletvekilinin Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı,
Emniyet Teşkilatı Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 3 Milletvekilinin;
Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 3 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Emniyet
Teşkilatı Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 3 Milletvekilinin; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/702, 1/714, 1/865, 1/887,
2/646, 2/703) (S. Sayısı: 508) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu
508 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü
üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin
Altay’a aittir.
Sayın Altay,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. 508 sıra sayılı torba Kanun Teklifi üzerinde CHP Grubu
adına söz aldım.
Sayın milletvekilleri,
bugün burada, Emniyet Genel Müdürlüğüne ve Millî Eğitim Bakanlığına kadro
tahsis edeceğiz. Ben de, işin doğrusu, sıra sayısı bana gelene kadar böyle
biliyordum. Ama gene, yirmi maddelik bir torba çorba kanun tasarısıyla karşı
karşıyayız. Bunları yanlış bulduğumu ifade etmek istiyorum, bir.
İkincisi: 1
Ekimde açılan Meclisi, çoğu zaman gündüz ikide, üçte kapattınız, gene bir
haftadır gece birlere, ikilere kadar…
(x)
508 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir)
– Beş, beş.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – …milletvekillerini beşlere kadar çalıştırıyorsunuz. Yani Hükûmete söylüyorum bunu. Hükûmet
milletvekillerine karşı ayıp ediyor, hepimize, size bize. Böyle şey olur mu? “1
Temmuza kadar şunları yetiştirelim…” Ev ödevi mi veriyorsun Parlamentoya? Ben
çok biliyorum, ekimden beri çok günler ikide, üçte Meclisi kapattık arkadaşlar.
Hepimizin bir şahsiyeti var, gururu var, izzetinefsi var. Tabii ki çalışmak
gerekirse yirmi dört saate yirmi dört saat daha katarız ama Hükûmetin
bu konudaki yaklaşımının tam bir lakayıtlık olduğunu
söylemek istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu kanun tasarısına evet oyu vereceğiz, hiç şüphe yok. Gerek
Emniyet Genel Müdürlüğümüzün gerekse Millî Eğitim Bakanlığımızın gerçekten
kadro ihtiyacı var. Ben ve partim, müteaddit defalar, özellikle Millî Eğitim
Bakanlığındaki öğretmen açığının kapatılmasına yönelik olarak âdeta burada
feryat ediyoruz, Genel Kurula ve Hükûmete
yalvarıyoruz, önlerinde diz çöküyoruz ama Hükûmet,
hep, her zaman olduğu gibi, özellikle millî eğitimle ilgili fevkalade nakıs
davranıyor. Şimdi, bu, kamuoyuna da “70 bin kadro Millî Eğitime, 30 bin kadro
Emniyet Genel Müdürlüğüne” diye… Şimdi öyle biliyor kamuoyu, belki birçoğunuz
da öyle biliyorsunuz, işin aslının da öyle olmadığını biraz sonra belirteceğim.
Plan Bütçeye
geldiğinde bu kanun teklifi sayın milletvekilleri, 70 bin öğretmen, 20 bin
polis diye geldi ama Plan ve Bütçeden çıkarken gelen 20 bin polis kadro sayısı
30 bin oldu. Eyvallah, hiçbir itirazım yok ama gelen 70 bin öğretmen kadro
ihdası -ama herkes bilsin ki bu 70 bin 2010’da değil, onu biraz sonra
anlatacağım- 70 bin olarak geçti. Yani Emniyet Genel Müdürlüğüne AKP Grubu
tarafından gösterilen cömertlik işsiz öğretmenlere gösterilmedi, sözleşmeli
öğretmenlere gösterilmedi.
Aslında eğitime
gereği kadar önem versek, eğitim konusunu Hükûmetiyle,
Parlamentosuyla hep beraber biraz daha ciddiye alsak belki 30 bin tane polis
kadrosu vermemize gerek kalmayacak çünkü direkt eğitimle ilintili bir mesele.
Bugünkü toplum dünkü, dünden önceki öğretmenlerin iz düşümüdür, dünkü, dünden
önceki eğitim politikalarının, eğitim yaklaşımlarının iz düşümüdür. Manzara bu.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, kanunla polis memurlarına da öğretmenlere yapıldığı gibi bir “başpolis”, “kıdemli polis”, “kıdemli başpolis”
gibi yeni unvanlar veriliyor. Tabii, ben bu işin teknik yanını bilmem. Bana
doğrusu çok mantıklı gelmiyor. Eskiden “başefendi” falan denirdi ama o işler
geçti biliyoruz biz. Polis memuru polistir. Onlar karakollarda kendi içlerinde zaten
kıdem durumuna göre grup amiri, ekip amiri oluyor, bu işler bir düzen içinde
yürüyor. Şimdi “başpolis bey” mi diyeceğiz biz
“başöğretmen” dediğimiz gibi? Onu da yanlış bulmuştum pedagojik olarak, bunu da
yanlış buluyorum. Bu kısım kişisel görüşümdür.
Öte yandan sayın
milletvekilleri, emniyet müdürlüğünde, dereceleriyle ilgili yükselme
süreçlerinde birçok dördüncü sınıf, beşinci sınıf emniyet müdürü Genel
Müdürlükle mahkemeliktir, bilginize sunuyorum. Yani şerefli Türk polisinin
üçüncü sınıf emniyet müdürü “Ben bir haksızlık neticesinde ikinci sınıf emniyet
müdürü olamadım.” diye mahkemeye gidiyor. Yani emniyetin içinde böyle bir güven
bunalımı olmasının emniyet hizmetlerini büyük bir zaafa düşüreceği kuşkusu
içindeyim.
Öte yandan, gene,
rütbeli personel arasında kadro ve unvan farkları davalık ve düzenlemeye
muhtaç. Bakın, sayın milletvekilleri, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tutanaklarından size bir bölüm okuyayım: “Dolayısıyla, özlük haklarının bir an
evvel çözülmesini bekleyen bu teşkilat, bu camia şimdi teşkilat kanununda
yapılan ve Anayasa’ya aykırılıklar içeren birtakım hükümlerle karşı karşıya
kalmış olacaktır.” Devamla: “Aynı süreyle eğitim almış kişiler arasında böyle
bir eşitsizliğin yapılmış olması mutlaka Anayasa’nın da dikkate alacağı önemli
ölçütlerden birisi.” diyor, eleştirilerini sürdürüyor. Tarih 6 nisan 2001. Okuduğum konuşmanın sahibi Sayın Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı, hadi o zaman Fazilet Partisi
Grubu adına konuşmuş. Şimdi Başbakan Yardımcısısın, elinden tutan mı var? Yapsana
bunları. Yani muhalefetteyken şu Meclisi yıktınız, millete kan kusturdunuz
buralarda, o zaman söylediklerinizi bari şimdi yapsanıza; tek partili, büyük
bir sayısal çoğunluk iktidarısınız. 2001’deki Bülent Arınç’a
bak, şimdiki Bülent Arınç’a bak! Böyle çelişki olur
mu? Siyasetin hiç kaldırmadığı şey çelişkidir sayın milletvekilleri.
Şimdi -burada
emniyet teşkilatından yetkililer de var- sekiz senedir bu Parlamentoda birkaç
defa bir şey söyledim, dedim ki: “Türk polisi şehit olmaktan korkmuyor, Türk
polisi emekli olmaktan korkuyor.” Niye korkuyor? 2.200 lira alan başkomiserin maaşı emekli olduğu gün1.200 liraya düşüyor,
mesaisiyle falan 2.000 lira alan polis memurunun maaşı 1.050 liraya düşüyor. E
ne oluyor? Yani, bu, polis teşkilatında moral bırakır mı, motivasyon
bırakır mı, görev şevki, azmi bırakır mı? 12-12 çalışma koşulu bugün dünya
standartlarında kabul edilebilir mi? 12-12 çalışan bir polisin sosyal hayatı
olabilir mi? Aile hayatı, baba ya da anne olarak, babalık görevini, annelik
görevini yapabilir mi? Yapamaz. 12-12 çalışan, camia içinde bir sürü başka
sorunlar yaşayan polisin içinde, değişik ideolojik inançsal sorunlar,
gruplaşmaların olduğu bir toplumdaki polisin içinde, teşkilatın içinde olumlu,
ılımlı bir iklim olabilir mi? Psikolojisi düzgün olabilir mi? Yani polis
memurlarının intiharı bu ülkede çok sık karşılaşılan bir vakadır. Bunda bu
Parlamentonun, bırakın Parlamentoyu, bu Hükûmetin hiç
sorumluluğu yok mudur? Diyebilirim ki en az her ay 1-2 polis memuru intihar
ediyor. Hükûmet bu konuda bir adım atmış mıdır? Sekiz
senedir “Türkiye’nin çehresini değiştirdik.” diye hamasi nutuklar atan, her
şekliyle, angaryasında, şununda bununda, bakanların
ziyaretlerinde ordu gibi koruma tayin ederek polise yerine göre angarya da
yaptıran Hükûmet, polise “Senin moralin niye bozuk?”
diye sormuş mudur? Ya da bu konuda Hükûmet ciddi bir
tedbir almış mıdır? Hayır. Polis, Hükûmetin
değnekçisi değildir; polis, Türkiye cumhuriyeti devletinin polisidir. Polise Hükûmetin gerekli özeni, hassasiyeti de göstermesi lazım.
Şimdi, bu kadar
stres içindeki bir polisin insan haklarını koruması mümkün mü? Tam tersine,
Türkiye’de insan haklarının birinci elden koruyucusu, günlük hayatta
yaşamamızın, en özgürce yaşamamızın temininden sorumlu olan polisin insan
hakları ihlalleriyle dolu bir sürecini yaşıyoruz.
Şimdi, gene sizin
döneminizde sistematik olarak bir asker-polis ayrımı ikircikliliği
yaratılmıştır; bu, AKP’den önce olmayan bir manzaradır. Sizden önceki değişik hükûmetlerde Türkiye’de toplumda bir asker-polis ikircikliliği
olmamıştı.
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) - Öyle bir şey olamaz da.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, toplumun bir kesimi askere güveniyor, bir kesimi polise
güveniyor.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Yok öyle bir şey, ayrımcılık yapma.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Ben de biliyorum, merak etme, dinle.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Öyle bir şey olmaz.
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Polisle ilgili bir şablon oluşturulmaya çalışılıyor. Emniyet
teşkilatı dip-doruk (F) tipi yapılanmayla itham ediliyor. Bakın, “itham
ediliyor” diyorum. Bu, beni de belki sizi de rahatsız eden bir şey ama bu
teşkilat içinde hakikaten o “(F) tipi” diye bahsedilen, ideolojik, inançsal
örgütlenmeler varsa bu konuda da tedbir almak Hükûmetin
görevi. “Yok öyle bir şey.” diyerek olmuyor bu işler.
Türkiye şunları yaşamadı mı? Polis okulu sınavlarından önce bir dershanede, bir
özel ideolojik, inançsal örgütlenmede çocuklar toplanıp, kampa alınıp sınav
soruları bu çocuklara bir gece önce verilmedi mi? Bunlar yaşandı mı, yaşanmadı
mı? Bunlar yaşandıysa bir sorun vardır. Hani 10 nisanlarda
hep söyleriz “Herkesin polisi kendi vicdanıdır.” Çok güzel
bir söz. Evet, o vakit Hükûmetin vicdanının da
bu söze uygun olması, örtüşmesi lazım. Polis teşkilatımızın her türlü siyasi
mülahazadan, her türlü siyasi hesaptan arınmış ve uzak olması lazım. Siyasetin dışında, polis teşkilatının her türlü inançtan da uzak ya
da her inanca eşit mesafeli olması lazım. Bunların görülmesi lazım sayın
milletvekilleri.
Şimdi, polisin
özlük haklarını, teşkilat içindeki sorunlarını, savunacağız ama polisin
eleştirilecek de bir ton yanı var, maalesef var. Eleştireceğimiz konuların bir
kısmı polisimizin içinde bulunduğu ekonomik, özlük sıkıntılardan, bir kısmı
çalışma şartlarındaki olumsuzluklardan ama polisle toplum arasında da
Türkiye’ye, cumhuriyete yakışmayacak ilişkiler yumağı var. Polis, eylem ve
uygulamalarında ülkenin bütün vatandaşlarını bir görmelidir, nezdinde eşit
görmelidir. Örneğin “06 CHP
ABDURRAHMAN ARICI
(Antalya) – Ben yedim, ben varım!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Tabii tabii,
tamam tamam.
MEHMET TUNÇAK
(Bursa) – Hepimize geliyor.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Başka bir şey söyleyeyim…
MUSTAFA ÜNAL
(Karabük) – İnsaf!
METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Herkese geliyor, biz de ceza yiyoruz.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Daha devam edeceğim, dur be kardeşim, söz al, konuş yani. Bak, bana
diyorsunuz ki “Engin Bey, seni seviyoruz, sinirlenme.” E sinirlendirmeyin,
sakin sakin konuşuyoruz.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Ben de ceza yedim.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, size hiç, seçim bölgenizde, sizi bire bir tanıyan polis,
süratten ceza yazdı mı? (AK PARTİ sıralarından “Yazdı, yazdı.” sesleri)
ÖMER İNAN
(Mersin) – Yazdı, bana yazdı!
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Geçin, neyse…
Bunlar önemli
değil de bana yapsınlar kardeşim, bana yapsınlar da polis, kendini yetiştiren
öğretmeni coplamasın. Tamam mı, yani bana yapsın.
Polis, vatandaşın inancına, yaşam tarzına göre iş ve işlem yapmasın. Polis, vatandaşına
tuzak kurmasın. Tuzak dediğim, hız tuzağı, vesaire. Ön ikaz olmadan “Bu yolda
radarla hız kontrolü vardır.” yazısı olmayan yere polis tuzak kurmasın.
Polis, inancına
göre teşkilat içinde kümelenmesin, örgütlenmesin. Bunu, tekrar altını çizerek söylüyorum:
İnancına göre, Emniyet Genel Müdürlüğü içinde, teşkilatlanma ve yapılanma
olmasın. Polis, insan haklarının uygulamadaki en temel koruyucusu ve
sağlayıcısı iken en temel insan haklarını ihlal etmesin. Polis, hak arama
mücadelesine saygılı olsun. Polis, vatandaşına saygılı olsun. O polis, hükûmetin emrinde değil, o polis, vatandaşın, milletin
emrindeki polis olduğunu hiçbir zaman unutmasın.
Değerli
milletvekilleri, kanunun ikinci faslı da Millî Eğitim Bakanlığına verilen
kadrolarla ilgilidir. Şimdi, bilinmeli ki öğretmenlik mesleği, eğitim
sistemiyle ilgisi olan, sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel ve teknolojik
boyutlara sahip alanlarda özel uzmanlık, bilgi ve beceriyi temel alan, akademik
çalışma ve mesleki formasyona dayalı profesyonel
statüde bir çalışma alanıdır, öğretmenlik böyle bir şeydir. Yani sizin
yaptığınız gibi, vekil, ücretli, kısmi zamanlı, usta öğretici, sözleşmeli,
kadrolu gibi kategorize edilecek bir alan değildir, inşaat müteahhitliği
değildir öğretmenlik, inşaat taşeronluğu değildir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, sizin, bizim, hepimizin sistemdeki mevcut bütün
öğretmenleri derhâl kadroya geçirmek gibi bir görevimiz var. 1 Temmuza kadar
Meclisi çalıştıralım diye geceyi sabahlatıyorsunuz burada. Şu Hükûmetin 1 Temmuza kadar yapması gereken bir tane iş
varsa, öncelikle Bakanlıktaki sözleşmeli, ücretli öğretmenlerin tümünü kadroya
geçirmektir. Öğretmenlerin köy, ilçe, il, bölge esaslı özlük ve ekonomik
haklarını temin edecek yeni bir teşkilat kanunu derhâl çıkarılmalıdır.
10 Haziranda 10
bin öğretmen atandı. Kamuoyu, Millî Eğitim Bakanlığı 10 bin tane yeni öğretmen
aldı zannetti. Bakan burada yok, Müsteşarı var. 10 Haziranda sisteme yeni giren
öğretmen sayısı kaç, biliyor musunuz? 1.799. Ama siz bunu millete 10 bin tane
öğretmen aldık diye yutturmaya çalışıyorsunuz. Bu ayıp değil mi?
Şimdi, tıpkı
kasım ayında olduğu gibi, ağustosta atama yapılacak. Ağustosta yaklaşık 30 bin
öğretmen atanacak. Ne olacak? Sisteme 3 bin tane yeni öğretmen girebilecek mi?
Hayır. Sistem içindeki sözleşmeli öğretmenler, puanları yüksek olduğu için,
kadrolu olarak oraya geçecek. Ama siz diyeceksiniz ki: “Haa,
bak, Hükûmet 30 bin tane öğretmen aldı, aferin!”
demez bu millet size “aferin”, artık herkes her şeyi biliyor sayın
milletvekilleri.
Türkiye Cumhuriyeti’nde
çalışma barışının, meslek doyumunun en çok olduğu, en yaygın, en güzel olduğu
yer öğretmenler odası idi size kadar. Sizinle birlikte öğretmenler odasına da
okullara nifak, fitne, fesat sokuldu.
Ben okul
müdürüyken bir odayı sigaralı bölüm, bir odayı sigarasız yapmıştım. Şimdi
onlar, bir tarafta kadrolu öğretmenler, bir odada oturuyormuş, bir tarafta
sözleşmeliler. E ama ayıp bu, günah. Ee günah…
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) – Şimdi beraber oturacaklar.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Oturmuyor, yalan söylemeyin. Şimdi hiç beraber… Söyleyeceğim…
Şimdi bakın, sözleşmeli öğretmenler için Sayın Millî Eğitim Bakanı
Nimet Çubukçu 13 Mart 2010 tarihinde yaptığı açıklamada Maliye Bakanlığından
onay alındığını, kadroya geçiş taslağının da hazır olduğunu, ilk Bakanlar
Kurulu toplantısında onaylanacağını, Türkiye Büyük Millet Meclisine geleceğini
ve Meclis tatile girmeden nisan ya da haziran ayında yasalaşıp uygulamanın
başlayacağını ifade ediyor. Kim ediyor? Nimet
Çubukçu. Kimdir bu? Türkiye Cumhuriyeti 60’ıncı Hükûmetinin
Millî Eğitim Bakanıdır. Aynı sözleri Hüseyin Çelik de 27 Aralık 2008’de
söylemiş. “3’üncü bölgede üç yılı dolan, üç yıl çalışan otomatik kadroya
geçecek.” demiş. Hüseyin Çelik kim? AKP’nin ikinci Genel Başkan Yardımcısı. Ben
şimdi bir milletvekili olarak, milletin vekili olarak milletin kürsüsünden
milletime sesleniyorum: Kim millete doğru söylüyor? Kim kimin gözünün içine
baka baka milleti enayi yerine koyuyor; herkesi kör,
âlemi sersem zannediyor? Milletin öğretmen adaylarının, sözleşmeli
öğretmenlerinin takdirine bırakıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı diyor ki ya da AKP Hükûmeti
diyor ki ya da AKP sözcüleri diyor ki: “Sözleşmeli öğretmenle normal kadrolu
öğretmen arasında hiçbir fark yoktur.” Şimdi -zamanım çok azaldı- sözleşmeli
öğretmenlerin isteğe bağlı tayin hakkı yok, asker öğretmen olarak görev yapma
hakkı yok, yönetici olma hakkı yok, kıdem ve derece alma şansı yok, sağlık
güvencesini doksan iş günü çalışmadan elde etme şansı yok, çalıştığı okulda
hastalanırsa millî eğitim müdürlüğüne gitmeden hastaneye gitme şansı yok.
Sözleşmeli öğretmenin İLKSAN’a üye olma hakkı yok, ek
ders ücretlerinden SSK kesintisi yapılıyor, dil tazminatından yararlanamıyor,
çocuk ve eş yardımı alamıyor, öğrenim durumundan özre bağlı tayin isteme hakkı
yok. Sözleşmeli öğretmen hem öğretmen hem öğrenci, bir yandan KPS’ye hazırlanıyor. Beş yıllık sözleşmeliyle…
Başkanım, bana üç
dakika verir misiniz? Bak, siz de eğitimcisiniz, bitiriyorum.
Beş yıllık
sözleşmeli öğretmen ile bir günlük sözleşmeli öğretmen aynı maaşı alıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, hiçbir meslek grubunda olmayan bir anlayış
ve yaklaşım. Her an iş kaybetme duygu ve psikolojisi içinde bir öğretmenin
sınıfta başarılı olma şansı var mıdır? Öğrenciler öğretmenlerle dalga
geçiyormuş “İnşallah kadrolu olursun.” diye. Yani öğretmeni böyle maskara
yapmaya Millî Eğitim Bakanlığının hakkı var mı sayın milletvekilleri?
Şimdi,
arkadaşlar, kamuoyuna bir yanlış sunuluyor bugün. 70 bin öğretmen falan
alınmıyor. Şimdi -tasarıda da var, bakarsınız- 38 bin civarında boş kadro var,
38 bin. Şimdi, bunu doldurmak için kadro lazım yani alınacakları 40 bin
civarında Hükûmet tasarlamış “40 bin kişi alalım.”
demiş. Boş kadro 38 bin, 40 bin alınacak, 1.500 küsur açık var ama ileriki
yıllar da düşünülerek Plan-Bütçeden 70 bin geçti Millî Eğitim Bakanlığına
verilen kadro.
Türkiye bilsin ki
AKP Hükûmeti, bu dönem 10 bin haziranda,
30 bin ağustosta olmak üzere 40 bin öğretmen alacaktır. Gene Türkiye bilsin ki
bu 40 bin öğretmenin 37 bini, bilemedin 36 bini sistem içindeki öğretmen
olacaktır yani dışarıdan, sistem dışından 40 bin kişi sisteme giriyor değil.
Şimdi, zamanım
azaldı, konuşulacak çok şey var ancak Hükûmete,
iktidar partisinin çok değerli milletvekillerine ve tabii muhalefet partisine
sesleniyorum: Sayın milletvekilleri, boş kadro 38 bin olabilir. Millî Eğitim
Bakanlığının kendi denetim raporları “144 bin öğretmen ihtiyacı var.” diyor.
Gelin bunu tamamlayın. Bunu tamamlamanız için elinizi bağlayan yok, önünüze
çıkan yok, elinizi tutan yok. Türkiye bu kadarcık
sorunu çözemeyecek kadar cılız, küçük bir ülke değildir. Her vesileyle hava
atıyorsunuz, atıyoruz, belki biz de iftihar ediyoruz, dünyanın en büyük 16’ncı
ekonomisine sahibiz diyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Senin okulunda öğretmenin yok, sen dünyanın 16’ncı değil, 1’inci-hacmen-büyük ekonomisine sahip olsan ne yazar? Yani
demişler ya “Adın bilmen ne, soyadın ‘Mülayim’. Sert olsan ne yazar!” Yani Hükûmetin bu konuda biraz daha duygularını depreştirmeye
çalışıyorum aslında ama Hükûmet bizi dinlemiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Dinliyor, dinliyor, cankulağıyla
dinliyor.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Hükûmet kıblesini çevirmiş sağa sola,
başka işlerle meşgul.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Cankulağıyla dinliyor, haberin yok senin.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Türkiye’nin çocuklarına bu zulmü reva göremezsiniz. Türkiye’nin
çocuklarını öğretmensiz bırakmaya hakkınız yok. Bir yanda ihtiyaç var, bir
yanda yetişmiş kadro var. Yani un da var, helva da var -bizim Genel
Başkanımızın söylediği gibi- ama nedense bir ustadan mahrum bir Türkiye’deyiz.
İnşallah ustaya kavuşacağımız günler de yakındır.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Altay.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sıra sayılı
Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifinin temel amacı Millî Eğitim Bakanlığının
öğretmen açığı ile Emniyet Genel Müdürlüğünün polis ihtiyacının bir kısmının
karşılanmasıdır. Ancak bu teklifle 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri
Kanunu’nda ve 5510 sayılı Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda da değişiklik
yapılmakta ve yeşil kart uygulamalarına ilişkin düzenlemeler eklenmektedir.
Böylece bu kanun teklifi, konu ve amaç bütünlüğü olmayan bir torba kanun
tasarısı mahiyetindedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde kamuda istihdam edilen personel sayısı 2 milyon 824
bindir. Ancak bu çalışanların statüleri birbirinden çok farklıdır, kiminin adı
memur, kiminin adı işçi. Bir de iki arada bir derede bulunanlar vardır:
Sözleşmeliler, geçici personeller ve diğerleri. AKP Hükûmeti,
en güvenceli çalışma hakkının olması gereken kamuda, öğretmenler de dâhil,
sözleşmeli çalışmayla yetinmemiştir; süreli çalışmayı öngören ve yasal olmayan
4/C statüsünü gündeme getirmiştir. Geçici personel yani 4/C statüsü bir tür
toplama kampı istasyonudur. Başta özelleştirme kapsamındakiler olmak üzere,
çalışanlar bu toplama kampında toplanmaktadır. Hükûmetin
esas hedefi, kamuda fazlalık gördüğü personeli tasfiyede bu istasyonu
kullanmaktır. Bugün 25 bin civarındaki 4/C’liler
Tekel işçileriyle 35 bine çıkarılmış ve AKP Hükûmetinin
hedefi, ileride şeker, enerji, köprü ve benzeri özelleştirmeye tabi
kuruluşlardaki kamu statüsüne tabi çalışanlarını da buraya depolamaktır.
Değerli
milletvekilleri, 72 milyonu aşan bir nüfusa sahip olan ülkemizde kamu çalışan
sayısı 2 milyon 824 bin kişidir. Aslında bu sayı rakam olarak oldukça düşüktür
ve yeterli değildir. Ülkemizde Avrupa Birliği kriterleri
esas alındığında, kamuda çalışanların 3 milyon 500 bin civarında olması
gerekmektedir. Bu nedenle, işsizliğin çok yükseldiği bu dönemde, özellikle
eğitim ve sağlık sektöründe çalışanların sayısı artırılarak istihdam
artırılması ciddi olarak ele alınmalıdır. Yüksekokul mezunu pek çok gencimiz
işsizlikten kıvranmaktadır. 4/C gibi köleci çalışma düzenleri kaldırılıp tüm
çalışanlara grevli, toplu sözleşmeli hakları da tanınmalıdır.
Ayrıca bu kanun
teklifiyle düzenlenen konulardan birisi de Millî Eğitim Bakanlığına öğretmen
kadrosunun ihdas edilmesidir. Bu konuya girmeden önce Türk millî eğitiminin
bazı temel sorunlarından bahsetmenin çok yararlı olacağını düşünüyorum:
Türkiye’de
izlenen eğitim politikalarına bakıldığında millî eğitimin bütüncül bir sistem
olarak ele alınmadığı görülmekte ve dolayısıyla sistemin unsurları üzerinde
yapılan değişikliklerin sistemin diğer unsurları üzerindeki etkisi yeterince
analiz edilmeden uygulamaya geçilmektedir.
Türkiye’de Millî
Eğitim Bakanlığının kısa süreli aralıklarla el değiştirmesi ve yeni hükûmetlerle birlikte eskisinden farklı eğitim
politikalarının izlenmesi eğitimde istikrarsızlığı da beraberinde getirmiştir.
Millî eğitimdeki birçok problemin temelinde eğitim politikalarının partizanca
veya ideolojik tavırların sergilendiği bir alan hâline dönüştürülmesi
yatmaktadır. Özellikle AKP döneminde eğitim sisteminde yapılan değişiklikler
incelendiği zaman eğitime ideolojik nedenlerle yapılan yapısal müdahalelerin
toplumsal ve pedagojik olarak neden olduğu olumsuz sonuçların ne kadar ciddi
boyutlara ulaştığı ortaya çıkmaktadır.
AKP hükümetleri
döneminde Yükseköğretim Kurulu ile Millî Eğitim Bakanlığı arasındaki
koordinasyonsuzluk millî eğitimde istikrarlı bir politikayı geliştirmeyi engellemektedir.
Ortaöğretimden yükseköğretime geçiş sisteminde yapılan değişiklikler
ortaöğretim üzerinde ve dolayısıyla yükseköğretim üzerinde telafisi mümkün
olmayan sorunlara neden olmuştur. OKS rekabetçi olduğu gerekçesiyle
eleştirilirken acaba SBS hem öğrenciler hem okulları arası rekabetçiliği
engelleyebilmiş midir? Elbette ki hayır ve yeni getirdiğiniz sistem bunu
engelleyebilecek midir?
Türk millî eğitim
sisteminin amaç ve ilkelerinin nasıl bir birey, nasıl bir toplum ve nasıl bir
ülke istediği konusunda bir netliği yoktur. Eğitim kalitesinde yaşanan hem
bölgeler arası hem de okullar arası eşitsizlikler devam etmektedir, ayrıca bu
eşitsizlik gün geçtikçe artmaktadır. Bu artış, toplumsal tabakalaşmayı da
maalesef derinleştirmektedir.
Türkiye’de verilen
eğitimin kalitesinde de ciddi sorunlar bulunmaktadır. Eğitim kalitesindeki
sorunların temelinde ise mevcut sınıf geçme uygulamaları yatmaktadır.
Avrupa
ülkelerinin büyük bölümünde okullaşma oranı yüzde 100’dür. Ülkemizde ise 2002
yılında okullaşma oranı ilköğretimde yüzde 90,98, ortaöğretimde yüzde 50,57
iken 2009 yılında ilköğretimde yüzde 96,49, ortaöğretimde ise yüzde 58,52
olmuştur.
Avrupa Komisyonu
bünyesinde faaliyet gösteren Eğitim, Görsel-İşitsel ve Kültür İcra Ajansının
raporuna göre Avrupa ülkelerinde üç ila on dokuz yaş grubunun yüzde 92’si okula
gidiyor, Türkiye’de ise bu oran yüzde 63,4’tür.
OECD’nin 2009
raporuna göre ülkemizde kamu okullarında ortalama sınıf mevcutları 27 iken OECD
ortalaması 21’dir. Benzer şekilde eğitimin bütün kademelerinde öğretmen başına
düşen öğrenci sayısında Türkiye -Meksika hariç- bütün OECD ülkeleri içerisinde
üst düzeydedir.
Kimi bölgelerde
sınıf mevcutları 20’nin altındayken özellikle bazı büyük şehirlerde sınıf
mevcudu 50 ila 60 üzerindedir.
Demografik yapıdaki
hızlı dönüşümler ve bu dönüşümlere dönük planlamanın yetersiz kalması, ülkenin
ekonomik kaynaklarının da boşa harcanmasına yol açmaktadır. Örneğin hâlihazırda
atıl duran 22 bin civarında ilköğretim okulu vardır.
Eğitime yapılan
kamu harcamaları bakımından Türkiye, eğitime en az kamu kaynağı ayıran OECD
ülkesidir. Türkiye’de ilköğretim düzeyinde kamu kaynaklı öğrenci başına harcama
OECD ortalamasının beşte 1’i kadardır; ortaöğretim düzeyinde ise Türkiye’nin
yaptığı harcama OECD ülkeleri ortalamasının yaklaşık dörtte 1’idir. Türkiye
ilköğretim ve ortaöğretimde öğrenci başına yapılan harcamalarda OECD ülkeleri
arasında sonuncudur. Zaten okullara ayrılan ödeneklerle okulların temel
ihtiyaçları karşılanamamaktadır. Örneğin birçok okulda temizlik masrafları okul
aile birlikleri tarafından karşılanmaktadır. Kamu okullarına yeterli ödeneğin
ayrılmaması ve okulların birçok temel ihtiyaçlarını kendilerinin karşılamaya
çalışması okullar arası farkları da artırmaktadır. Yine OECD verilerine göre
eğitime yapılan toplam -kamu ve özel toplamında- harcamalar İzlanda, Kore ve
ABD gibi ülkelerde gayrisafi millî hasılanın yüzde
7’sine tekabül ederken Türkiye’de ise yüzde 2,8’e tekabül etmektedir.
Türkiye’nin bu harcamayla OECD ülkeleri arasındaki durumu maalesef
sonunculuktur.
Değerli
milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesiyle, Millî Eğitim Bakanlığının boş
bulunan 25 bin öğretmen kadrosuna 2010 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 22’nci
maddesindeki kısıta bağlı olmaksızın boş bulunan 25
bin öğretmen kadrosuna atama yapılabilmesi öngörülmektedir. Teklifin 18’inci
maddesiyle, Millî Eğitim Bakanlığına kısmen de olsa öğretmen açığını kapatmak
için 70 bin öğretmen kadrosu ihdas edilmektedir. Bu düzenlemeleri, yetersiz de
olsa kısmen olumlu buluyoruz ancak bu kadro sayısı son derece yeterlidir ve
2010 yılında yapılacak öğretmen atamaları sayısı da oldukça yetersizdir ve bu
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 40 bin olarak açıklanmıştır.
Bugün ülkemizde
150 bin öğretmen ihtiyacı bulunmaktadır. Bu nedenle Millî Eğitim Bakanlığının
150 bin öğretmen açığını giderecek ölçüde öğretmen ataması yapması
gerekmektedir. 150 bin öğretmenin atamasının yapılmasını maliyeti, 150 bin
öğretmenin devlete maliyetini 1.900 liradan hesaplarsak, bütçeye bir yıllık
maliyeti 3 milyar 420 milyon Türk lirasıdır. Ancak AKP Hükûmeti
boş kadrolara öğretmen atamak yerine, bu açığı ayda 300-500 Türk lirası
civarında görevlendirilen 62 bin ücretli öğretmenle karşılamaya çalışmaktadır.
Sözleşmeli ve
ücretli vekil öğretmenlik mesleğin itibarına yakışmamaktadır. Sayın Millî
Eğitim Bakanının söz verdiği üzere, öncelikle 70 bin sözleşmeli öğretmen
herhangi bir şart olmaksızın kadroya geçirilmelidir. Eğitimi ticari bir alan
gibi düşünüp kâr elde etmeye odaklanmak büyük bir hatadır. Millî Eğitim
Bakanlığı hakka ve hukuka aykırı davranarak güvenceden yoksun öğretmen istihdam
etmemelidir. İşte, bu nedenle, Millî Eğitim Bakanlığı bu uygulamaların tümüne
son vermeli ve tüm öğretmenlerimiz kadrolu olarak istihdam edilmelidir.
Her yıl eğitim
fakültelerinden 40 bin öğretmen adayı mezun olmaktadır. Bugün ataması
yapılmayan öğretmen sayısı, yeni mezunlarla birlikte 340 bine ulaşmıştır.
Türkiye’deki öğretmen alım politikası yeniden ele alınmalı ve mezunların
istihdamı ivedilikle sağlanmalıdır.
Bu kanunun
Komisyon görüşmeleri sırasında, sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesine
yönelik olarak verdiğimiz önerge AKP milletvekillerinin oylarıyla
reddedilmiştir.
Yine, aynı
şekilde, Komisyon görüşmeleri sırasında, Millî Eğitim Bakanlığına ihdas edilen
70 bin öğretmen kadrosunun 100 bine çıkarılması yönünde Milliyetçi Hareket
Partisinin verdiği önerge önce kabul edilmiş, ancak daha sonra, maalesef, kanun
tekriri müzakereye gönderilerek önergemiz dikkate alınmamıştır.
Kısaca emniyet
teşkilatında yapılan düzenlememelere ilişkin görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Yine, kanun teklifinin çeşitli maddelerinde, polis memuru rütbesinin meslek
derecesi ve görev unvanları yeniden düzenlenmektedir. 100 kıdemli başpolis memuru, 9.900 başpolis
memuru ve 20 bin polis memuru ihdas edilmektedir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü Teşkilat Kanunu’nda değişiklik içeren düzenlemelere ve yeni ihdas
edilen rütbe ile derecelere katılıyoruz. Ancak, bu düzenleme, emniyet
teşkilatının en önemli sorunları arasında yer alan ne çalışma koşullarında ne
de ücret politikalarında bir rahatlama sağlamamaktadır. Ülkemizde diğer
memurlar haftada kırk saat çalışmaktadır, ancak emniyet teşkilatı çalışanları
haftada ortalama yetmiş beş saat aktif görev yapmaktadırlar. Bunun neticesinde
de emniyet çalışanları diğer memurlardan bir yılda iki ay on gün fazla mesai
yapmaktadır. Bu mesailerine karşılık ortalama 220 Türk lirası fazla mesai
ücreti almaktadırlar. Dolayısıyla, emniyet çalışanlarının çalışma süreleri ve
fazla mesai saatleri yeniden düzenlenmelidir. Yasal çalışma saatinden fazla çalışılan
her saatin hesaplanarak maaşa yansıtılacağı bir ücret politikası
uygulanmalıdır. “Bütçede para yok, fazla mesai ücreti veremiyoruz.” diyorsanız,
başka ülkelerde uygulandığı gibi, emniyet personeline de ilave izin uygulaması
getirilebileceğini düşünüyoruz.
Emniyet teşkilatı
çalışanlarına yönelik özlük haklarının düzeltilmesi hakkında seçim öncesinde
verilen ve Meclisin ilk oturumunda görüşüleceğini söylediğiniz sözleri yerine
hâlâ getirmediniz. Bu sözleri ne zaman yerine getireceksiniz? 2007 seçimlerinden
önce miting meydanlarında ve çeşitli platformlarda defalarca tekrar edilmesine
ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de Genel Kurulda ve Komisyon
çalışmalarında defalarca bunu dile getirmemize rağmen, hâlâ bir gelişme yok.
Doğrusu, merak ediyoruz, yeni seçimi mi bekliyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, hepinizin de bildiği gibi, emniyet teşkilatı çalışanlarının
birçok başka sorunu da vardır. Yukarıda da söylemiş olduğumuz sorunlar
çerçevesinde Komisyon görüşmeleri sırasında bu sorunları dile getirdik. Bu çerçevede, kısaca ifade edecek olursak, emniyet hizmetleri
sınıfı personelinin senelik izninin otuz gün olarak belirlenmesi ve bu süreye
gidiş ve dönüş için en çok ikişer gün eklenebilmesi, senelik izinlerden başka
haftada en az otuz altı saat izin verilmesi, emniyet mensuplarına 5.000
göstergenin memur aylık kat sayısıyla çarpımı tutarında güvenlik tazminatı
verilmesi, 3200 sayılı Kanun’un ek 21’inci maddesine göre verilmekte olan fazla
çalışma ücretinin artırılması teklifimiz Komisyonda yapılan görüşmeler
sırasında AKP’li iktidar milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir.
Emniyet
teşkilatımızın ağır ve yıpratıcı çalışma koşulları göz önüne alındığında,
senelik ve haftalık izinleri ile emniyet hizmetleri tazminatı ve fazla mesai
ücretlerinin mutlaka yeniden düzenlenmesi ve gerekli iyileştirmelerin yapılması
gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifi ile ayrıca, teklifin 7’nci maddesiyle yeşil
kartlıların Sosyal Güvenlik Kurumuna devri 1 Ocak 2012’ye kadar uzatılmaktadır.
Sağlık Bakanlığı
verilerine göre, 2005 yılında 6,8 milyon, yani 6 milyon 800 bin olan aktif
yeşil kartlı sayısı bugün itibarıyla 9 milyon 400 bini aşmıştır. Buna göre her
yıl ortalama 520 binin üzerinde vatandaşımızın yeşil karta muhtaç duruma
düştüğü anlaşılmaktadır. Her yıl 520 bin kişinin yeşil kartlı olması, AKP Hükûmetinin ekonomik politikalarındaki başarısızlığının
göstergelerinin en önemli delillerinden birisidir.
Ayrıca, yine
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, iptal edilen yeşil kart sayısı -çeşitli
defalarda- 8 milyonu da aşmış durumdadır. Çok dikkat çekici olan bu durum
-yaklaşık olarak- verilen her 2 yeşil karttan 1’inin iptal edildiğini de ortaya
koymaktadır.
Yeşil kart
verilmesine ilişkin mevcut uygulama siyasi müdahalelere ve keyfî uygulamalara
çok müsait olup, iptal edilen yeşil kart sayısının yüksekliği de bu durumu net
bir şekilde göstermektedir. Mevcut uygulamanın iki yıl uzatılması 2011 genel
seçimlerine yönelik politik bir yaklaşım kuşkusu doğurmaktadır. Bilindiği gibi
AKP Hükûmeti 2007 seçimleri öncesi çok sayıda yeşil
kart dağıtmış, seçimlerden sonra bunların da önemli bir kısmını iptal etmişti.
Yeşil kart uygulamasında sürenin uzatılması, AKP’nin bu konuyu seçim öncesi
yine istismar edeceğini, oy hesabıyla dilediğine yeşil kart verme düşüncesinde
olduğunu göstermektedir. Yeşil kart, siyasi rant
kapısı olarak görülmektedir. Çok da zor olmayan bu sistemin iki yılda
kurulamaması ve iki yıl daha süre uzatılmasının öngörülmesi Hükûmetin
hem beceriksizliğini hem de gerçek niyetini ortaya koymaktadır.
Yaşanan ekonomik
krizin tahribatı ve yoğunluğu, işverenleri ve esnafımızı bunaltmış ve iş
yapamaz bir hâle getirmiştir. Piyasalarda yaşanan durgunluk, binlerce iş yeri
ve şirketin kapanmasına neden olmuştur. Esnafımız vadesi gelen senetlerini,
vergi, kredi, prim borçlarını, kazanmadıkları için ödeyememişlerdir ve birçoğu
da ya kepenk kapatmış ya da iflas etmiştir. Bu çerçevede vermiş olduğumuz,
işverenler ile esnaf ve tarım sigortalılarının 31 Mayıs 2010 tarihine kadar
ilgili mevzuatına göre ödenmesi gerektiği hâlde ödenemeyen sigorta primi,
sigorta güvenlik destek primi ve işsizlik sigortası primi borçlarının…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – …prim asıllarına tüketici fiyat endeksi aylık değişim oranı
uygulanmak ve kırk sekiz aya kadar taksitlendirmek suretiyle yeniden
yapılandırılmasını içeren teklifimiz yine AKP’li üyelerin oylarıyla
reddedilmiştir.
Kanun teklifinin
12’nci maddesinde sigortalıların ödeyecekleri primler ile bağlanacak aylıkların
hesabına esas gelir basamakları belirlenmektedir. Teklifin bu maddesinin
BAĞ-KUR emeklilerinin aylıklarında bir artış getirmediği ifade edilmektedir.
Ancak maddede kendinden önceki gelir basamaklarının esas alınacağı yönündeki
ifade, bir tarih verilmediğinden ileride hukuki ihtilaflara neden olabilecek
bir mahiyet arz etmektedir. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi kararının
gerekçesini de karşılamamaktadır. Ayrıca, 2002 ve sonraki yıllarda emekli olan
ve ileride emekli olacak olan tüm BAĞ-KUR’luların emekli
aylıklarının yüzde 32 ile yüzde 118 aralığında
artacağı yönünde oluşan beklenti maalesef boşa çıkmış olup AKP Hükûmeti BAĞ-KUR emeklilerinin umutlarını bir kez daha yok
etmiş ve hayallerini yıkmış bulunmaktadır. Bütün emeklilerimiz boş ve hayalli
bir beklenti içerisine itilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime burada son veriyor, muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim
Bakanlığı, emniyet teşkilatı, İçişleri Bakanlığı, sosyal güvenlik, organize
sanayi bölgeleri… Her birisi ayrı ayrı konuları bir
torba kanun olarak önümüze getirdiler. “Çoğunluğumuz var, kaldırırız elimizi,
yaparız.” dediler. Şimdi, eğitim ayrı bir konu, polis, güvenlik sorunu ayrı bir
konu, sosyal güvenlik apayrı bir konu, organize sanayiler ayrı bir konu; her
birisi de ayrı ayrı bakanlıklara bağlı, her birisi
ayrı ayrı bakanlıkların komisyonunda geçmesi gereken
konular ama maalesef bu huyundan hiçbir zaman AK PARTİ Hükûmeti
vazgeçmedi.
Ben de Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına tümü üzerinde söz aldım. Bu vesileyle Genel
Kurulu da saygıyla selamlıyorum.
Her birisi
üzerinde görüşlerimizi ayrı ayrı anlatmaya
çalışacağım:
Birincisi eğitim konusu. Türkiye’de en önemli
bakanlıktır; geleceğimizin, çocuklarımızın, yarınlarımızın emanet olduğu Millî
Eğitim Bakanlığında 370 bin öğretmen kadro beklerken bir kadro talebiyle gelen
bir yasaya hiçbir milletvekilinin “Hayır.” demeyeceğini herkes bilir. Hatta
muhalefet olarak biz “Azdır, bunu çoğaltın.” dedik, hatta “Daha fazla imkânlar
tanınsın.” dedik ama burada 70 bin kadro, 2010 yılı içinde bunun 20 bininin
hemen atamasının yapılması gündeme getirildi.
Peki, millî
eğitimimizin, eğitimin sorunları yalnızca bunlar mı? Şimdi, Türkiye’de eğitimin
sorunları son yıllarda o kadar artmış ki yaşanan sorunları artık geçici
iyileştirmelerle çözmek, çözmeye çalışmak neredeyse imkânsız hâle gelmiştir.
Yıllardan bu yana çözülmeyen sorunlar birikmiş, AK PARTİ hükûmetlerinin
sekiz yıllık dönemi içinde son dört senede özellikle yerinde saymaya
başlamıştır. Bunu şu anlamda ifade etmekte yarar var: İlköğretim çağ nüfusunun
yaklaşık yüzde 5’i hâlâ eğitim hakkından yararlanmamaktadır. Türkiye gibi G-20
Zirvesi’ne katılan bir ülke için gerçekten korkunç bir rakam. Yine ortaöğretim
çağ nüfusunun yüzde 42’si ortaöğretime devam etmemekte ya da edememektedir.
Ortaöğretim ki birçok ülkede zorunlu durumdadır. Derslik,
okul ve öğretmen sayısının yetersizliği ayrı bir konu. Okul, öğrenci ve
öğretmen sayılarının yetersizliği ayrı bir konu. Ama Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesinin gayrisafi hasıla oranına
baktığımız zaman, 2007: 3,30; 2008: 3,20; 2009: 2,51; düşme var. Orta vadeli
programa göre de 2012’ye göre bu oranlar değişmeyecek. Dört senede Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesinde bir artış olmamış. Peki, dört senede Türkiye’de okula
giden öğrenci sayısı ne kadar arttı biliyor muyuz? Milyonların üzerinde insan
okula gidiyor artık. Bu dört yılda bu ihtiyaca cevap verecek bütçe nerede? Yok.
Değerli
arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığının eğitim yatırımına ayrılan payı da
düşündürücü, 2009’da 4,57.
Şimdi, eğitim
kademelerine göre öğrenci başına yapılan harcama -ABD doları üzerinden
bakıldığı zaman- ilköğretimden yükseköğrenime kadar Türkiye 1,614, OECD
ortalamasına bakıyoruz, 7,840; arada dünya kadar fark var.
Eğitim çağındaki
çok sayıda çocuk hâlâ mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılmaktadır. Sağ
olsun Hükûmet Karadeniz’e Güneydoğu kökenlilerin
gidişini mülki amirler ve emniyet müdürleriyle yasaklayarak… Şimdi çare buldu,
Gürcü işçileri Karadeniz’de fındık toplamaya getirmek suretiyle kendince bir
çözüm bulmuş.
Eğitimin bir insan hakkı olduğu ve kimsenin bundan mahrum
bırakılmayacağı bilinen bir gerçek. Türkiye’de
kayıtlı 8 milyon 341 bin 937 engellinin yüzde 36,3’ü okuma yazma bilmemektedir.
Bu, engellilere yaklaşım.
Eğitim
emekçilerinin gelirleri giderlerini de karşılamıyor. Bakın, 2008’de 4 kişilik
bir ailenin ortak aylık gideri 2.169’du, 2009’da 2.546 ve maaşın aylık gideri
karşılama oranı 2008’de yüzde 47, evet 2009’da yüzde 46’ya düşüyor.
Şimdi, bütçeden ayrılan pay artırılmadıkça; eğitimin özelleştirilmesi
ve ticarileştirilmesi durdurulmadıkça; ikili eğitimden tekli eğitime
geçilmedikçe; sınıf mevcutları en fazla 24 öğrenci olmadıkça; anaokulu ve
ilköğretim öğrencilerine günlük ücretsiz süt verilmedikçe; eğitim emekçilerinin
aldıkları tazminatlar ve özlük hakları iyileştirilmedikçe; üniversiteler başta
olmak üzere görevlilerin iş güvencesi sağlanmadıkça; sözleşmeli öğretmenlik
uygulamasından vazgeçilmeyip sözleşmeli çalışan öğretmenlere de kadro
verilmedikçe; tüm öğretmenlerin kadrolu istihdamı sağlanmadıkça; eğitimde
kadrolaşma, partizanlığın önüne geçilmedikçe; demokratik yönetim anlayışı
benimsenmedikçe; eğitime hazırlık ödeneği tüm eğitim ve bilim emekçilerine
ödenmedikçe siz eğitime gerçek hakkını veremezsiniz.
Eğitim konusunda
yükseköğretimle ilgili de iki söz söylemek istiyorum. YÖK’ün antidemokratik,
baskıcı, otoriter yapısı bugün daha fazla ağırlığını hissettirmekte, her gün,
her yerde üniversiteler açılırken ne yazık ki üniversiteler özgür tartışma
ortamı olmaktan çıkmıştır. Neden diyeceksiniz.
Sevgili
arkadaşlar, son bir yıldır dikkatle izleyin, Muğla’da bir öğrenci öldürüldü.
Sonra Manisa’da, Tokat’ta, Ankara’da, İstanbul’da, birçok üniversitede öğrenci
olayları oldu. Bu öğrenci olayları, özellikle bazı sağ kesimli ırkçı,
milliyetçi görüşte insanların, derneklerin doğu ve güneydoğulu öğrencilere
yönelik saldırısı biçiminde gelişen bu olaylar, giderek Sakarya’dan Eskişehir’e
birçok olay ölüm ve yaralamayla sonuçlandı.
Şimdi, bunca
baskının yaşandığı koşullarda yaşayan ve saldırıya uğrayanları, Sayın Millî
Eğitim Bakanı, bir bar çıkışı iki grubun çatışması olarak değerlendirdi ama Şerzan Kurt’un vücudundan çıkan kurşun… Adı derin olan bir
polisin yönlendirdiği gruba ve Şerzan Kurt’a yaptığı
atış sonucu ölümüyle ortaya çıktı ve cezaevine konuldu, yargısı devam ediyor.
Bu da yetmiyor.
YÖK, üniversitelere gizli eylem planları gönderiyor. Bunu defalarca söyledik.
YÖK, üniversitelere doğu, güneydoğulu Kürt öğrencilerin fişlenmesiyle ilgili
gizli yönergeler gönderiyor. Üstünde “gizli” yazan, kendi
yazıları. Bakın ne diyor: “Bölücü faaliyetler ile terör örgütü ve
destekçilerini tesirsiz hâle getirmek, meşruiyet…” vesaire… “ilişkin
Başkanlığınızca bildirilmesi önemle arz edilmektedir.” Bakın, üniversitede
fişleme olayının ardından bu olayların başlayacağını, hatta Muğla olaylarından
bir gün önce bizzat Sayın Emniyet Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamada, bazı
üniversitelerde düğmeye basıldığının, bazı yerlerde olay olacağının
açıklanmasından bir iki gün içinde birçok yerde olaylar yaşandı.
Şimdi, bilimsel
olarak, üniversitelerde böyle bir çalışmanın önüne geçilmesi apayrı bir konu
ama bir gerçekliğe daha dikkatinize çekmek istiyorum: Bu elimdeki belge de
İçişleri Bakanlığının. Sayın İçişleri Bakanı da burada. Ben, demin Millî Eğitim
Bakanlığının, YÖK’ün gizli belgelerini okudum. Şu an elimdeki İçişleri
Bakanlığının. Ne diyor? Bu, her yıl yenilenen bir belge -2006, işte 2008
elimdeki- bölücü faaliyetlere yönelik eylem planı. Şimdi, bu eylem planı nereye
gönderilmiş? Bakıyoruz, gizlilik kaydıyla, kaymakamlıklar, il jandarma, il
emniyet, millî eğitim, sağlık müdürlükleri ve müftülükler. Maşallah, vaizler
ile imamları da katmamışsınız, ki katıldı onlar da
şimdi.
Burada, bakıyoruz
ne demişsiniz, on sayfa talimname, gizlilik kaydıyla gönderilecek ve soruyorsunuz:
“Avrupa Birliği üyeliği sürecinde gerçekleştirilecek yasal ve idari konuların
bölücü terör örgütü ve yandaşları tarafından istismar edilmesini önlemek
maksadıyla…” Haydi buyurun! Eğer inanmıyorsanız o düzenlemeleri yapmayın. Eğer
düşünce özgürlüğünü geliştirmek, demokratikleşmeyi geliştirmek size korku
yaratıyorsa yapmayın. Yapıyorsanız da, biri o hakları kullanacak diye onu hemen
bölücü, geçmişte de komünist olarak damgalayan zihniyetin bir anlamı yok.
“Bölge
çocuklarına her eğitim düzeyinde burs, parasız barınma, yatılı okuma imkânı
tanınacak.” Bölge çocuklarını maalesef cemaat vakıflarına ve evlerine emanet
ettiniz.
“Tüm yurtta,
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde okula gitmeyen, örgüt
tarafından istismar edilen okul çağındaki çocukların, sokağa terk edilmiş veya
sokağa itilmiş çocukların eğitim görmesi sağlanacak, barınma, beslenme…” bilmem
ne… “sağlanacak.” Buna da maşallah diyoruz! Taş atan çocuklara ömürleri kadar
ceza verip, binlerce çocuk, bu politikalar sonucu mu, bu talimler sonucu mu, bu
tamimler sonucu mu binlerce çocuk kendi yaşlarından fazla ceza aldı, ceza
evlerinde? Düşünün ki bir çocuğa slogan attı diye ceza
veriyorsunuz beş sene, izinsiz gösteriden beş sene, örgütten beş sene ve memura
mukavemetten de dört sene, bunları da yaşına göre indiriyorsunuz, Berivan kendi yaşından büyük cezalar alıyor, cezaevine
giriyor ve bu yasa tasarısı, bu hayati tasarılar dururken, onları Genel Kurula
getirmiyorsunuz, başka başka tasarıları
getiriyorsunuz.
Şimdi bölgedeki
yatılı okullar var. Yatılı okullarla ilgili de yazmışsınız. Diyorsunuz ki:
“Yatılı bölge okullarında bölücü ideolojiyi izleyin.” Siz bölücü ideolojiyi
izleyeceğinize, emanet ettiğimiz kızlarımızın cinsel istismarını önleyin.
Eşme’deki okula ben gittim arkadaşlarımla beraber. Siirt’te yaşananlar,
Pervari’de yaşananlar, birçok yerde yaşananlar, çocuklara cinsel istismar,
kızlara cinsel istismar. Bunları niye izlemiyor polis? Bunları niye takip
etmiyor? Bunları niye açığa çıkaramıyor? Siirt’te iki sene bir valinin gözünün önünde
bunlar cereyan ediyor ama bu olay ortaya çıkmıyor ta ki patlak verene kadar.
Şimdi, “Kız
öğrencilere yönelik etkinlikler.” Şimdi, geliyoruz, diyor ki: “Kürtçe’nin eğitim dili olarak kullanılması konusunda…”
Hemen önergelerden okuyorum. Bölücü terör örgütüyle bağlantılandırıyorsunuz.
Zaten kim kendi dilini konuşursa, kültürünü konuşursa, kimliğini konuşursa,
türküsünü söylerse, müziğini söylerse bölücüdür, böyle bakılıyor. “Bunların
izlenmesi ve Kürtçe eğitim isteyenlerin eğitim ve öğretim diliyle ilgili
taleplerine izin verilmemesi…” Peki, siz bunu yazıyorsunuz, dil bağıyla ilgili
talepler olduğu zaman, özgür bilim yuvası üniversitelerde bunu öğrenciler
söylediği zaman disipline verip içeri atacaksınız, öbür yandan da “TRT Şeş’i
açtım.” diyeceksiniz, “Artuklu Üniversitesinde Kürt
diliyle ilgili eğitim yapıyorum.” diyeceksiniz. Biri der size: “Bu ne perhiz,
bu ne lahana turşusu.” Ne bu? Bu yönetmelik ne? Bu değil.
Sayın Bakan, bunu
sürdürecek misiniz? Dört ayda bir bunların raporlarını alıyorsunuz. Emniyetin
bütün kadroları burada, Genel Müdürünüz de, hepsi. Bunu sürdürecek misiniz? Bu
insan haklarıyla bu olayları önleme şansınız var mı? Böyle bir anlayışla
çoğulculuğu, farklılıkları, kültürel birliğimizi, demokrasimizi nasıl
sağlayacaksınız? Bunu sağlayamazsınız Sayın Bakanım.
Bakın, Silopi’de
geçen gün bir basın açıklamasına gittik ve bu emniyet kadroları için 20 bin…
Şimdi, tabii, ihtiyacı var emniyetin, İstanbul’da yedi tane ilçe açtınız,
jandarmadan polise geçti. İhtiyaç var kadrolara, yedi tane ilçenin ihtiyacı
olan kadroları vereceksiniz. Hiçbir parti buna karşı çıkmıyor ama emniyetin,
polisin sorunları sadece kadro vermekle, sadece yüksek tahsilli oranını
artırmakla, sadece, yüksek tahsili olmadığı için polislerin başpolis
yapılmasıyla çözülmüyor. Polis, canını, malını teslim ettiğin devletin silahını
vergisiyle vatandaşın ödediği bir görevi yapıyor. Şimdi siz bu konuda bu
talebi, eğitimin öğretmen talebini Allah için yeşil kartla niye aynı torbaya
koyuyorsunuz? Yakışıyor mu bu? Sosyal güvenlikle ilgili, organize sanayi
bölgeleriyle ilgili yasalarla niye aynı torbaya koyuyorsunuz, bunları
karıştırıyorsunuz birbirine?
Şimdi, Sayın
Bakan, ben bir konuya dikkatinizi çekeceğim ve cevap isteyeceğim. 4 Haziran
günü yanımda Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, İl
Belediye Başkanım, İl Başkanımla yeni Valinizi -bir hafta oluyor geldi- ziyaret
ettim. Buradan randevu istedim, uçakla gittim ve kutladım. Arkasından da
Silopi’ye gidiyorum. Bir basın açıklaması var. Biz başlarındayız, orada olay
olmayacak; bir açıklama ve dağılacak. Silopi’nin içinden, merkezden bir cadde
geçiyor, başka bir cadde yok. Parti binasının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bunun, canlı,
olayın oluş CD’si bu. Nasıl olduğu belli. Soruyorum,
bir inceleme yok. Valilik bir inceleme yapmıyor, savcılık inceleme başlatmamış,
diğer tarafta yaralı bir milletvekili var; mevki, sorumluluk makamında olan
İçişleri Bakanımız bir açıklama yapma gereği duymuyor. Meclis Başkanımız, sanki
saldırıya uğrayan Tanzanya meclisinin üyeleridir, bir açıklama yapma gereğini
duymuyor. Başbakan Gazze’yle meşgul; Silopi’de Gazze manzaraları var, ama Başbakan bir açıklama yapma
gereğini duymuyor. Ama bu CD’yi muhalefete de gönderdim, muhalefet liderlerine
de gönderdim, onların da tavrını merak ediyorum. Evet
bizi arayan arkadaşlara teşekkür ediyorum, ama şunu söyleyeyim: Yalnız,
ciddiyetle cevap istiyorum. Bana, Meclis İnsan Hakları Komisyonu, gönderdiğim
CD’den sonra şöyle bir zarf gönderdi arkadaşlar. Bu zarfı önünüzde açıyorum ki
hepiniz bilesiniz.
Sayın Zafer Üskül, zarf bu. Bir: “Meclisten Bayındır incelemesi.” Böyle
bir inceleme yok arkadaşlar. Meclis İnsan Hakları Komisyonu böyle bir
görevlendirme yapmamış.
Buyurun, gerisi:
“Bayındır hastanede.” Haber kupürü.
Üçüncüsü: “BDP’den ağır suçlama.”
Al! “Meclis
inceliyor.”
Arkadaşlar,
Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı bana böylesine gayriciddi,
profesör olan bir üye arkadaşımız bu kadar gayriciddi bir cevap veriyorsa,
İçişleri Bakanım cevap vermiyorsa, Meclis Başkanım susuyorsa, insanlık ve bu
Meclisin üyeleri ayaklar altına alınıyorsa, kemikleri kırılıyorsa, ya sizin
insanlığınızdan şüphe duyacağım ya sizin sorumluluğunuzdan şüphe duyacağım ya
da gerçekten bu ülkede yaşamıyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bu ülkenin seçilmişlerine karşı atanmışların yaptığı saldırı
karşısında elbette ki yargı yolları var ve buna başvuracağız.
Yalnız, Sayın
Başkan, bağlıyorum. Diğerlerini gönderdiğim için Sayın Bakana, bunların
fotoğraflarını… Bağlayacağım, izin verirseniz.
BAŞKAN – Buyurun.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Benim istediğim şu: Şırnak’a 15 milletvekili getirdim buradan.
Beraber incelemeye gittik, 2 CHP, 2 MHP, diğerleri AK PARTİ.
Şırnak’ta,
arkadaşlar, Şırnak’ın yüzde 70’inin oy verdiği milletvekilleri ve belediye
başkan vekillerine gaz bombası, gaz fişeği, tazyikli suyla saldırırsanız,
onuru, gururuyla, iradesiyle oynarsanız, bunun nereye getireceği… Bu provokasyon tehlikesinin farkında mısınız? Bu bir.
İkincisi şu: Ve
Sayın Bakan, sizin bir özür borcunuz var. Sayın Bakan, bir haftadır
susuyorsunuz. Hadi anlıyorum, Zafer Üskül polis
konukevinde kalıyor, polislerin saldırısı var açık açık.
O, hadi bunun için cevap veremiyor. Beyefendi polis konukevinde kaldığı için
cevap veremiyor, ayıp olur diye. Siz bir öğretim üyesisiniz Sayın Bakan. Sayın
Bakan, bir kadın milletvekiline bu şekilde cüret göstererek saldıranlara
inceleme göndermeyecek misiniz? Hesap sormayacak mısınız? Biz soracağız.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, teşekkür ediyorum, sağ olun.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – İnceleme o gün başlatıldı, gönderildi.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Niye açıklamıyorsunuz Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Açıkladık, açıkladık, kamuoyuna açıkladık.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Hani? Bana söyleyin. Bana bir tane gösterin.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Kamuoyuna açıklandı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Buyurun, açıklayın açık açık.
BAŞKAN – AK PARTİ
Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam.
Buyurun Sayın
Sağlam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Savcılık da başlattı soruşturma.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Savcılığa da ben avukat gönderdim Sayın Bakan, ben avukat gönderdim.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, Sayın Bakanım, istirham ediyorum efendim.
Buyurun Sayın
Sağlam.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bir tek açıklama yapmıyorsunuz, ondan sonra konuşuyorsunuz.
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
508 sıra sayılı…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Siz çok güzel açıklamalar yapıyorsunuz; her gün
hakaretler!
MEHMET SAĞLAM
(Devamla) - …kanun teklifiyle ilgili AK PARTİ Grubunun…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bir haftadır bana yapılanları reva görüyorsunuz, sesiniz çıkmıyor.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen…
Sayın Kaplan,
Sayın Bakanım….
Sayın Başkan,
buyurun efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bir haftadır bize reva görüyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan…
Arkadaşlar,
lütfen, hatibin söz hakkını sınırlamayalım.
Buyurun efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Normal, değil mi, ayak kırılması bir milletvekilinin!
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen…
MEHMET SAĞLAM
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sıra sayılı Kanun
Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Hepimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
İlk önce, bu
kanun, belli ölçüde Millî Eğitim Bakanlığımıza, arkasından emniyet
teşkilatımıza belirli sayıda yeni kadrolar ihdas eden bir kanun. Herhâlde gerek
Millî Eğitim Bakanlığının gerekse emniyet teşkilatımızın gelişimine kısaca göz
atılırsa bunun ne kadar isabetli olduğu çok açıkça görülebilir.
Bu arada, Sosyal
Güvenlik Kurumuyla ilgili bazı hükümler var. Arkasından organize sanayi
bölgeleriyle ilgili, yönetim tekniğiyle ilgili bazı hükümler var ve bunlar bir
nevi yönetime ilişkin teknik hükümler. Fakat şu üç noktada, Millî Eğitim,
emniyet teşkilatı ve sosyal güvenlikle ilgili noktada bazı önemli düzenlemeler
getiriyor bu kanun teklifi.
İlk önce, müsaade
ederseniz, eğitimle ilgisine temas etmek istiyorum. Bir kere eğitim her zaman,
bütün ülkelerde, bilimsel gelişmenin her zaman yenilemeye ihtiyacı olduğu için
çok güncel bir konudur. Muhalefetteki arkadaşlarımızın da bu konunun
tartışılmasına zaman ayırmaları normal bir olaydır.
Burada yalnız
dikkat edilmesi gereken nokta şu: Eğitim konusunda Türkiye nerelerden nerelere
gelmiş ve son yıllarda neler yapılıyor? Burada baktığınızda, eğitimin işte,
genç insanlara yatırım yapılsın, hayat boyu eğitim teknikleri geliştirilsin,
eğitim teknolojilerinden yararlanılsın vesaire gibi yeni yöntemleri
tartışılıyor ama hâlâ dünyada eğitimin odağında öğretmenin bulunduğu gerçeği
herkes tarafından kabul ediliyor. Öyleyse millî eğitimle ilgili yapılacakların
en önemlisi öğretmenle ilgili konuların ele alınması. İşte, öğretmen
yetiştirilmesiyle ilgili gelişime baktığınız zaman, aşağı yukarı lise muadili
bir eğitimden başlamışız, sonra bir yıllık, iki yıllık eğitim enstitüleri
kurmuşuz. Arkasından da fakülte mezunu olması, öğretmenin de diğer meslekler
gibi toplumda daha saygın bir yeri olması için en azından fakülte mezunu, hatta
gerekirse ondan sonraki eğitimlerini de yapması yolunda teşvik edilmesi
şeklinde bir politika takip edilmiş.
Değerli
arkadaşlarım, bu, doğru bir politika, yani öğretmenler eli öpülesi insanlar,
saygı duyulması insanlar vesaire gibi nutukların çok ötesine geçen... İlk önce,
bu toplumda ve Türk personel sistemine baktığınız zaman eğitim esasına göredir
ücretlerin ayarlanması, bazı hakların getirilmesi. Dolayısıyla, lise mezunu
durumunda tuttuğunuz bir eğitim düzeyiyle öğretmeni ne kadar saygın hâle
getiriyorum deseniz, gerek maaş artışı bakımından gerekse toplumdaki yeri
bakımından fazla bir itibar getiremiyorsunuz. Diğer meslekler, hekimi, hâkimi,
mühendisi neyse, öğretmenin de göğsünü gere gere “Ben
de fakülte mezunuyum, ben de bunlar kadar Türk personel sisteminde hakkımı
alabiliyorum.” diyebilmesinin asgari şartıydı fakülte mezunu olması.
Şimdi, burada
tabii, birdenbire böyle bir karara geçildiği zaman eğitim fakülteleri ortaya
kondu, yüksek öğretmen okullarının, bir yıllık, iki yıllık eğitim
enstitülerinin ilavesinde. Sonra, tabii ki bunların, yıllardır dört yıllık
lisans eğitimi yapan fakülteler karşısında öğretim üyesi eksiklikleri oldu,
onların yetiştirilmesi için zaman harcanması gerekti ve belli bir süre
öğretmenlerimizin fakültelerden hemen mezun olması sağlanamadı. Kadroların yeni
oluşumu, yeni fakültelerin elli yıl, altmış yıl eğitim yapan fakültelere göre
biraz daha -ister istemez- öğretim üyesi bakımından eksikliği vesaire
dolayısıyla eksiklikler oldu.
Şimdi, yeteri
kadar öğretmen bulunamadığı zamandan, şimdi de yeterinden fazla, eğitim
fakültelerinden mezun olmuş öğretmenler düzeyine geldi. Aslında bu
eleştirilecek bir aşama değil, aslında bu bir güzel aşama ama tabii ki… Burada devletin bütçesini, gelirlerini, giderlerini -bütün
devletlerde olduğu gibi, yalnız bizde değil- bilen arkadaşlarımız var; elbette
ki, istediğiniz mesleklere, istediğiniz kadar kadroyu her zaman ihdas
edemiyorsunuz, devletin çalışması içerisinde, ama şöyle bir baktığınızda, aşağı
yukarı son yedi sekiz yılda, son on yılda diyelim, en azından öğretmen mevcudu
500’lerden 700’lere kadar gelmeye başlamıştır, yani mümkün olduğu kadar daha
fazla öğretmen istihdamına yönelinmiştir, ama şunu da
kabul etmek lazım ki -yine bu arada devleti, kadroyu, nasıl verileceğini bilen
arkadaşlarımız var- birdenbire bunların kadroları verilebilecek olduğu hâlde,
devletin bütçesi müsaade ettiği hâlde verilemediği için değildir, öğretmen
vekilliği gibi, işte, sözleşmeli öğretmen gibi filan. Bütün bunlar,
Millî Eğitim Bakanlığının, başka çareler düşünerek, yeterli kadro olmadığı
zaman daha fazla öğretmen istihdamının yollarını araştırmasıdır.
Şimdi, bu geçmişi kısaca dikkate alırsanız, yeni ihdas edilen 70
bin öğretmen kadrosunun hiç de yabana atılacak bir miktar olmadığını ve geçen
haftalarda atanan 10 bin öğretmene karşılık da, zannediyorum ki ağustos ayı
içerisinde, bu yaz içerisinde 25-30 bin öğretmenin daha atamaya müsait
olanlarının atanacağını da dikkate alırsanız, bu kanun hayırlı bir iş yapıyor,
yani 70 bin öğretmen kadrosu ihdas ediyor, diğerlerinin atanmasına da imkân
getiriyor.
Şimdi, Millî
Eğitim Bakanlığının başka eksiklikleri olabilir, -arkadaşlarımız burada dile
getirdiler- bunlar için çalışmaların yapılması gerekebilir, bunlara da bir şey
söylemiyorum ama, tabii, bu kanunla ilgili kısmına
gelirsek, yapılan iş doğru bir iştir, yapılan iş hayırlı bir iştir, daha kadro
verilmesi mümkün ise onun da verilmesinde ülkenin menfaati vardır. Hepiniz
biliyorsunuz ki her zaman insana yapılan yatırım diğerlerinden çok daha rantabl bir yatırımdır, sonucunun ülkenin gelişimine fayda
getireceği bir yatırımdır. Hatta sık sık burada dile
getiriliyor, işte, şu kadar şu meslekte adamlar yetiştiriliyor, bunların bir
kısmı işsiz kalıyor vesaire gibi ama dünyada o devletin veya özel sektörün
kadrolarına göre insan yetiştirme devri geçti. İnsan gücü planlamasını ilk
uygulayan Japonlar, dediler ki: “Vatandaşlarınızı ne kadar çok okutursanız, ne
kadar uzun süre onları kaliteli bir eğitimden geçirirseniz o kadar kaliteli
vatandaşa sahip olursunuz. Hiç olmazsa daha yararlı, kendileri de iş kapasitesi
yaratan, potansiyel girişimciler olarak da, yalnız kadrolara adam dolduran
değil, kadroların oluşmasını da ortaya çıkaran insanlar yetiştirirsiniz.” Aslında bu yaklaşım doğru. Zaten Japonya’nın son geldiği
durum, özellikle Asya kaplanlarının durumuna baktığınız zaman eğitimle kalkınma
arasındaki ilişkiyi çok açık görmeniz mümkün. 70’lerde Asya’da bir dram vardı,
araştırmalar yapıldı; isim buydu. 90’larda Asya’da bir mucize yaratıldı ve
Birleşmiş Milletlerin de, Dünya Bankasının da raporlarında ortaya kondu ki bu
mucizenin yaratılmasında eğitime verilen önem her zaman rol oynadı ve öncelik
kazandı. Şimdi, bu anlamda kanunun, öyle zannediyorum ki, itiraz edilecek bir
tarafı yok. Daha fazlası mümkünse onun da verilmesinin tamamen faydalı
olduğunda arkadaşlarımızla müttefikiz.
Şimdi, geriye
kalıyor emniyetimizle ilgili konu. Şimdi, değerli arkadaşlarım, zannederim
1979’lardaydı, sonradan Emniyet Genel Müdürü lan bir
emniyet yetkilisi arkadaşımız Hacettepe Üniversitesinde master
yapıyordu. Benimle bir master tezi yazdı. Emniyet teşkilatının
personel durumunu inceliyordu. İnanınız ki 70’lerde aşağı yukarı mevcudun yüzde
60’a yakını ilkokul ve ortaokul mezunuydu polislerimizin. Bugün baktığımızda,
artık durumun tamamen, o geçen zaman içerisinde, eğitim yönünden en azından,
çok değiştiğini görüyorsunuz. Sonra asgari lise mezununa döndü bu. Sonra,
şimdi, yıllardır, en azından polis okullarıyla, lise üzerinden bir yıllık
eğitimden iki yıla döndü, polis meslek yüksekokullarına döndü ve nihayet, aynen
üniversitelerde olduğu gibi, bir polis akademisi kuruldu. Bugün emniyet işleri
fakültesi var.
Şimdi, düşününüz
ki nereden nereye geliyoruz, nereye doğru bir gidiş var? Şimdi, burada,
polislerimize tabii ki, bu genişleyen, eğitim almış, dünya standartlarında,
dört yıl polis akademisinde okuyan insanların veya polis yüksekokullarından
mezun olan insanların daha da gelişimi için tedbirler de alınıyor. İşte,
üniversite mezunları ihtiyaca göre alınıyor, bunlar için eğitim merkezleri
kuruluyor, bunlar için tabii yeni kadrolara ihtiyaç var. Polislik
içerisinde akademik gelişmeler veya mesleki gelişmeler olmak üzere bazı
kademelendirmeler teklif ediliyor, aynen öğretmenlerde olduğu gibi, ama zaten
dikkat buyurulursa Dışişleri Bakanlığımız gibi,
İçişleri Bakanlığımız gibi, Maliye Bakanlığımız gibi personelin giderek belli
kademelerle yetiştirilmesiyle bakanlıkların çok etkili bürokrasileri
kurulabiliyor ama bunları yapmadığınız takdirde, bakanlık merkez
bürokrasilerinde de belli kademelerden, belli sınavlardan geçmiş genel
müdürler, daire başkanları, müsteşarlar yetiştirmeniz mümkün olmuyor. Dolayısıyla
buralarda da, yani İçişleri Bakanlığının mülki idare kademesinde olduğu gibi
Emniyet Genel Müdürlüğünde de böyle kademelerin oluşması, giderek daha kaliteli
insanların yetişmesine -elbette ki arkadaşlarımızın şikâyet ettiği- bazı,
polisle ilgili, emniyetle ilgili, güvenlikle ilgili olayların da çok daha
değişik düzeyde ve değişik kalitede ele alınmasına hizmet edecektir. Burada
aşağı yukarı belli kademelere bazı kadrolar ve 20 bin yeni polis kadrosu ihdas
ediliyor.
Şimdi, dikkat
edilirse zaten bir taraftan da Türkiye’mizde şehirleşmenin etkisiyle giderek
polisin görev alanları genişliyor, jandarmadan polise geçiyor. Bu da çok önemli
bir aşama aslında. Bugün aşağı yukarı ülkenin yüzde 75-76’sı kentsel kısımda
olduğu için polisin görev alanına giriyor. Öyleyse gerek eğitim kademesi gerek
bürokrasideki belirli kademelere insan yetiştirme bakımından polisin yeni
kadrolara ihtiyacı var, hem üst düzeyde hem de polis memuru düzeyinde ihtiyacı
var. Polis memurları arasında teşvik edici bazı ilerlemeler, bazı kademeler
getirilmesi var. Burada bütün bunları dikkate aldığımız zaman polise de yeni
kadroların verilmesi aslında hayırlı bir iş. Bunu da burada mutlaka
belirtmemizde yarar var.
Şimdi, gelelim
doğrudan doğruya sosyal güvenlik sistemiyle ilgili konuya. Bildiğiniz gibi,
hemen hemen bütün siyasi partilerimizin, geçmişte de,
Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve BAĞ-KUR gibi sosyal güvenlik
kurumlarımızın bir çatı altında toplanması konusunda parti programlarımız
vardır. Devlette görev almış arkadaşlarımız da biliyor, siyasette de, siyasi
partilerimizin programlarında bu vardı. Bu ilk defa bu İktidar zamanında bir
araya getirebildi. Çok tartışıldı, çok yapılacak dendi, programlara kondu ama
olmadı. Kabul edelim ki, sosyal güvenlik kurumunun bir çatı altında
birleştirilmesi herkesin aşağı yukarı arzu ettiği, programlarına koyduğu,
siyasi partilerin, bir konuydu. Şimdi bu konu, yani BAĞ-KUR, Emekli Sandığı ve
Sosyal Sigortalar belli bir sosyal güvenlik kurumu çatısı altında
birleştirildi. Takdir buyurursunuz ki, bunun tabii ki sancıları olacak, bununla
ilgili bazı problemler ortaya çıkacak. Nitekim bunlar da çıktı. İşte bu kanunun
bazı maddelerinde ortaya çıkan bu problemleri teknik açıdan, yönetim açısından
çözmek üzere bazı maddeler getirilmiş. İşte, belli ölçüler içerisinde, bir
yerde daha evvel başka statü içerisinde, başka şartlar ve mantalite
altında sosyal güvenlik kurumuna bağlı olan insanların, bir başka sosyal
güvenlik kurumundaki, onlarla birleşince bu hakların kaybolmaması için neler
yapılması gerekir? Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, böyle bir büyük birleşmede
mutlaka bazı sorunların çıkması normaldir. Bunların ortadan kalkması için de
uygulamadan gelen bazı talepler karşısında bazı teknik uygulamalar var,
düzenlemeler var. Mesela, işte yeşil kart uygulamasında, arkadaşımızın birisi
eleştirdi, dedi ki: “Daha mı partizanca yapacaksınız?” Dikkat buyrulursa, tam
tersine, ilçe ve il idare kurullarına daha fazla yetki veriliyor. Yani devletin
yetkilileri bunu, daha çok bunlar üzerinde kararları, yetkileri artırılıyor.
Hiç de öyle partizanca bir yaklaşım gözükmüyor. Aynı şekilde, mesela dışarıda
çalışırken emekli olmuş bir insanın tekrar Türkiye’ye dönüp çalıştığı zaman
maaşında kesilmeler oluyordu. Bu, bir nevi tembelliği teşvik
eden bir şey. Bunlar kaldırılıyor. Bunun gibi bazı teknik konular var.
Eleştirilebilir, daha iyisi yapılabilir ama uygulamadan ortaya çıkan bazı
sorunlar bunlar ve bunların büyük ölçüde bir siyaset veya parzitanlık
konusu olacağına inanmıyorum. Arkadaşlarımız mutlaka iyi tektik etmişlerdir ve
bunların yararlı teknik, idari konular olduğunu çok açık bir şekilde
görebilirler.
Şimdi, genelde,
kanunun bir torba kanun olduğu doğru ama ağırlık merkezi itibarıyla çok önemli
bazı kamusal görevlerin daha iyi yapılması için imkân sağlayan, kadro sağlayan
bir kanun. İşte, eğitimin bu konudaki önemi hiç inkâr edilemez. Ne kadar
mümkünse o kadar öğretmeni daha iyi yetiştirsek, daha fazla kadroya öğretmen
alabilsek, tamamen birleştirilmiş sınıflardaki eğitimi sonlandırabilsek, büyük
ölçüde taşımalı eğitimi sona erdirebilsek, bunlar bizim için ideal şeyler,
olması gereken şeyler. Buna doğru bir gidiş var ama,
tersine dönüş yok. Dikkat buyurursanız, daha fazla öğretmen alınıyor.
Arkadaşlarımız dediler ki: “Millî eğitime, işte, gayrisafi millî hasılaya oranla daha az para ayrılıyor.” Hayır, daha az para
ayrılmıyor. Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi, cumhuriyet tarihimizde ilk defa
Millî Savunma Bakanlığını da geçti, miktar itibarıyla geçti. Şimdi, gayrisafi
millî hasılaya oran için düşüyor, kalkıyor
diyebilirsiniz ama ortada şöyle bir gerçek var: 2002 yılına göre 2010 yılı
bütçesinde miktar itibarıyla aşağı yukarı 3 misli bir artış var. Bu kolay bir
rakam değil. Keşke daha fazla olsa da daha fazla versek, çünkü -biraz önce de
arz ettim- eğitime vereceğiniz para ülkeye her zaman yarar getirecektir.
Neresinden bakarsanız bakın, eğitimli insan eğitimsiz insana göre daha yararlı
vatandaş olabilecektir, daha yaratıcı vatandaş olabilecektir, iş yaratacaktır.
Yalnızca kadroya adam yetiştirme şeklinde olmayan bir anlayışla ancak Türkiye
kendisini daha fazla ileri götürebilir. Bugün büyük ölçüde yenileşmeye,
icatlara, teknolojiye ağırlık vermeye ihtiyacımız var. İşte,
üniversitelerimizde teknoparklar kuruluyor, daha fazla başvurular var buralarda
görev almak üzere, devlet her türlü araştırma ve geliştirmeyi teşvik ediyor,
özel sektörde de. Yeni mezun öğrencilere daha birkaç gün önce, Sanayi ve
Ticaret Bakanı “Proje getiriniz, 100 milyar lira, doğrudan doğruya bir kurulun
seçeceği projelere para vereceğiz, isterseniz bunu batırabilirsiniz. Ama biz
öyle istiyoruz ki, gençlerimiz yeni projeler üretsinler, yeniliklere imza
atsınlar, biz de onlara verelim, çekinmeyin, müracaat edin.” dedi bir
üniversitenin mezuniyet merasiminde. Enteresandır, geçen sene ilk defa
başlatılmış bu, ayrılan paranın aşağı yukarı üçte 1’i kadar müracaat olmuş, ama
bu sene, ayrılan miktarın 10 misline yakın müracaat olmuş. Yani, yenilik için,
yeni bir şeyler bulabilmek için, müteşebbisliğe bir yerden başlayabilmek için
yeni bir projeyle, böyle imkânlar yaratılmış.
Şimdi, biraz
evvel söyledim, o zaman kanunu çıkarken de bu kürsüden söylemiştim,
polislerimizi, emniyet mensuplarımızı ne kadar fazla eğitirsek, sizi temin
ederim ki o kadar daha kaliteli bir emniyet hizmeti alabiliriz ve daha az
şikâyet gelebilir polisimizden. Dolayısıyla yapılan budur.
Bakınız, bugün
bir akademi kurulmuş. Bugün Türkiye’nin herhangi bir konusunda televizyonlarda
gördüğünüz fikirleri ileri sürenler, şimdi Polis Akademisinin bilim adamları,
profesörleri, doçentleri, bunlar Polis Akademisinin kadrolu öğretim elemanları.
Dolayısıyla, fakülte şeklinde bir eğitim veriliyor. Polis memurlarımız için
asgari eğitim meslek yüksek okulu düzeyine indirilmiş. Polis okullarına
telefonla, partizanca ne kadar adam alınırdı ama meslek yüksek okulu hâlini
alınca doğrudan doğruya yükseköğretimdeki aldığı puana göre girmeye
başlamışlar. Sadece bu aşama bile çok önemli ölçüde tarafsız bir emniyet
gücünün ortaya çıkmasına fayda sağlıyor.
Biraz önce arz ettim yine, sosyal güvenlikle ilgili olarak, bu
kadar büyük bir kitleyi, yani hem Emekli Sandığını hem Sosyal Sigortaları hem
de BAĞ-KUR’u bir araya getirmişsiniz, milyonlarca
insanın özlük haklarıyla ilgili işlemleri geçmişte ayrı kurumlarda yapmışsınız,
şimdi de bu işlemleri bir araya getirmek -devletteki çok tecrübeli arkadaşlar
aramızda- kolay işler değil bunlar, elbette ki bazı hatalar olmuş, bazı
eksiklikler olmuş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sağlam, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET SAĞLAM
(Devamla) – Şimdi, uygulamadan gelen eksiklikleri dikkate almak suretiyle yeni
bazı düzenleyici maddeler getirmişler. Bunlar da, inanınız ki sadece
uygulamanın ortaya koyduğu yönetimle ilgili sorunlar. Bir an evvel çözülmesinde,
orada, bu sosyal güvenlikten yararlanan vatandaşlarımızın şu veya bu şekilde
problemlerini daha aza indirme gayretleri var.
Demiyorum ki
bütün bu problemler bitmiştir, bitecektir. Dünyanın hiçbir yerinde bütün
problemleri çözen bir devlet yok ama gidişimize, eğilim trendimize
baktığınız zaman iyiye doğru gidiyor, aksayan yönlerin düzeltilmesine doğru
gidiyor. Bu da az bir haslet değildir.
Şimdi, dünyanın bugünkü durumuna baktığınız zaman -bizim kadar
eski olan devletler de var, yeni olanlar da var, teknolojide çok ileri
gittiğini ileri süren devletler de var- suç oranlarına baktığınız zaman, bu
ülkelerin, gelişmiş ülkelerin şehirlerini Ankara’yla, İstanbul’la, bizim
İzmir’le Adana’mızla mukayese ettiğiniz zaman Türkiye’deki suç oranları -buradan
bunu bilerek, incelemiş bir insan olarak söylüyorum- inanınız çok daha
düşüktür. Bu da az bir şey değildir. Bunu
başaranlar da emniyet mensuplarımızdır. Onları ve onları yönetenleri buradan
kutluyorum.
Cumhuriyetin
eğitim serüveni ise, her yerde söylüyorum, şartları dikkate aldığınız zaman bir
başarı hikâyesidir. En kötü şartlarımızla, devletin başındaki Büyük Atatürk
elinde tebeşirle ülkesini eğitmiştir, sonra gelen cefakâr, fedakâr
öğretmenlerimiz bunu sürdürmektedir, bugün de sürdürüyorlar. Eğitim ordusunun
her zaman, gerçekten, bu ülkeye inançla hizmet ettiğini ve elinden geleni
yaptığını hepimiz kabul etmek zorundayız.
Bu itibarla, bu
kanun tasarısının bu üç önemli kuruma hayırlı hizmetler yapacağı inancıyla
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Hükûmet adına İçişleri
Bakanı Sayın Beşir Atalay.
Sayın Bakanım,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yüce
Meclisi saygılarla selamlıyorum.
Birkaç kurumumuzu
ilgilendiren, önemli birkaç konuyu içine alan kanun teklifiyle ilgili burada
gösterdiğiniz ilgiye, değerli konuşmalara teşekkür ederim. Ben de bu vesileyle
bazı konularda sizlere bilgi sunmak istiyorum. Tabii, en başta, tasarıda
Bakanlığımızla ilgili, özellikle emniyet teşkilatımızı ilgilendiren birkaç
husus var, sonra da Eğitim ve Çalışma bakanlıklarıyla ilgili konulara da
değineceğim.
Sayın başkan,
değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, polis teşkilatımız, vatandaşlarımızın
can ve mal güvenliği gibi çok önemli, çok hassas konularda görev yapmaktadır ve
dönemimizde, bu görevi mümkün olabildiğince en hassas şekilde, demokratik hukuk
devletinin gereklerini, hukukun üstünlüğünü, insan hak ve özgürlüklerini
dikkate alarak yerine getirmeleri yönünde çaba sarf ediyoruz. Doğrusu, bu
çerçevede, Bakanlık olarak güvenlik konseptini yeniden
tartıştık, değerlendirdik ve bazı yeni ilkeler de belirledik, yani birçok
anlayışı da değiştirdik. Suçla mücadelede, kamu düzeninin sağlanmasında bazı
yeni stratejiler de ürettik. Suça projeli yaklaşım esasını getirdik ve birçok
suç türünde gerçekten son yıllarda ciddi azalmalar oldu bunların uygulamaya
konmasıyla ve şu anda da başarılı sonuçlar almaya devam ediyoruz ve polis
teşkilatımızın çalışmalarını kamuoyunun da takdir ettiğini biliyoruz.
Vatandaşla polisimizin ilişkisine de çok önem veriyoruz, daha doğrusu
insanımıza insanca muamele edilmesini, iyi muamele edilmesini, insan ve hukuk
merkezli bir güvenlik hizmeti verilmesini çok önemli görüyoruz.
Polis
teşkilatımızda sürekli bir gelişim, gözle görülür bir iyileşme söz konusu,
doğrusu bunları biz de bir bir takip ediyoruz. Bu
alanda verilerle çalışmayı çok önemli görüyorum hem suç sayıları, oranları hem
suçların aydınlatılma oranları gibi konularda. Özellikle şunu da ifade etmek
istiyorum: Gittikçe insan kalitesi de arttı, eğitim kalitesi arttı, onun için
de hizmetlerimizde gerçekten daha olumlu bir trend
var. Türkiye, biliyorsunuz, bir zamanlar, hükûmetlerimiz
öncesi uluslararası alanda dahi işkence davalarıyla çok muhatap olan, İnsan
Hakları Mahkemesinde bu yönde çok cezalar almış bir ülkedir. Tabii, hükûmetler olarak “işkenceye sıfır tolerans” diye bir ilke
getirdik ve onu uyguladık. Size şunu söyleyeyim: 2009 yılı içinde az sayıda
kesinleşmiş iki karar vardır. 2010 yılı içinde işkence sebebiyle güvenlik
birimlerimiz hakkında açılmış bir tane dava söz konusu değildir. İşkence ve
kötü muameleyle doğrusu çok ciddi mücadele ediyoruz, onu ifade etmek isterim ve
doğrusu bunun sonucunu da, bu olumlu trendi de görüyoruz, burada bir vesileyle
doğrusu sizlere de tanıtmak, takdim etmek isterim.
Türkiye
İstatistik Kurumunun “Yaşam Memnuniyeti Araştırması” diye bir araştırması
vardır. Benim Devlet Bakanlığım döneminde İstatistik Kurumu bana bağlıydı, 2003
yılında bunu başlatmıştım. Çağdaş ülkelerde bu yapılır. Genelde her yılın
sonunda yapılır ve kamu hizmetleriyle ilgili vatandaşın değerlendirmesi alınır.
Vatandaş hangi hizmetlerden memnun, hangilerinden şikâyetçi, hemen hemen bütün kamu hizmetleri burada sıralanır. Bu sene
memnuniyetle şunu ifade edeyim: 2009 yılı araştırması yeni çıktı. Vatandaşın en
yüksek memnuniyet gösterdiği husus asayişti, iç asayişti, günlük hayattaki
asayişti. Yani asayiş hizmetlerindeki memnuniyet bu seneki kamu hizmetlerinin
en başında gelmekte yüzde 80’ler civarındadır. O da tabii, bizim çalışma
azmimizi doğrusu daha da artırıyor.
Sayılarla ilgili
kısa bilgiler size sunacağım: Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl
teşkilatımızdan yaklaşık 5 bin polis emekli olur. Şu anda polis mevcudumuz 219
bin civarında. İki kaynağımız var polislikte, birisi: Polis meslek
yüksekokullarından iki yıllık meslek yüksek okulu. Öğrenciler üniversite
sınavına girerler, belli puanın üzerinde alanlar –bu sene 280’dir o puan- polis
meslek yüksekokuluna girmek istiyorsa müracaat ederler. Müracaat sayısı genelde
50-60 bin civarında oluyor. Bunlar için ÖSYM’ye ayrıca bir sınav yaptırılır,
ondan sonra da oranın sonucuna göre yerleştirme yapılır. Buradan yılda yaklaşık
6 bin kişi mezun olur. Ayrıca 2005 yılından itibaren, bilindiği gibi, bir
uygulama başlattık. Üniversite mezunları bu kamu görevine girmek için
biliyorsunuz KPSS sınavına girerler, o sınavdaki puanlarına göre üniversite
mezunlarından müracaat alırız. Bunlar altı aylık hızlı bir eğitime tabi tutulur
POMEM’lerde ve bunlar polislik mesleğine geçer. Bu
şekilde de yılda yaklaşık bir 10 bin civarında ki, bu sene de 10 bin yine
olacak… Bu şekilde 2005 yılından bu yana 23.221 kişi alınmıştır ve bu sene de
şu temmuz ayında gene, grup grup bunlar eğitiliyor,
4.806 kişi daha buna ilave olacaktır.
Şimdi, bizim
polis eğitiminde yüksekokul mezunu, yüzde 19’dan şu anda yüzde 82’ye çıkmıştır
çünkü artık, yüksekokul veya üniversite mezunu olmayan zaten polisliğe
alınmıyor. Alanı genişlemiştir, 43 yeni ilçe kurulmuştur biliyorsunuz, bunlar
büyük ilçeler. Ayrıca, daha önce ilçe olduğu hâlde jandarma bölgesi olan 84
ilçemizde polis teşkilatı kurulmuştur. Büyükşehirlerde, bazı alanlar
jandarmadan… İşte, Ankara’da üniversite muhitleri, Bilkent, Çayyolu
gibi yerlerde olduğu gibi, büyükşehirlerde, jandarma alanından polise
devredilen alanlar olmuştur. Bütün bu sebeplerle, polis sayımızda tabii yine
belli yetersizlikler de yaşıyoruz yani iş yükü daima daha fazla oluyor. Ama, şunu memnuniyetle ifade edeyim: Bu, özellikle
üniversite mezunu olarak aldığımız ve altı ay çok yoğun bir eğitimden
geçenlerden, yöneticiler emniyet teşkilatımızda çok memnunlar, çok iyi uyum
gösteriyorlar, üniversite mezunu olduğu için gerçekten hem insan ilişkilerinde
hem de kendi mesleğinde oldukça memnunuz.
Eğitimde tabii,
ifade ettiğim gibi, hem hizmet içi eğitimde hem genel eğitimde, yani insan ve
hukuk ağırlıklı, odaklı bir eğitimi çok önemli görüyoruz. Polis teşkilatımızda
bir de doğrusu yeni teknolojiyi çok önemsiyoruz. Bütün
safhalarda ve görevlerde yeni teknoloji. Eskiden, bilirsiniz -şimdi o
araçları görmeyeceksiniz- polisimiz, böyle, çok eski, boyaları yıpranmış falan
araçlar kullanırdı. Şimdi, pırıl pırıl araçları
vardır dikkat ederseniz, hiç öyle eski araç kalmamıştır. Polisimizin bazen
aracına benzin koymakta zorlandığı günler olmuş. Şu anda, çok daha rahat
şartlar içinde çalışıyor, emniyet müdürlükleri yenileniyor. Bildiğiniz gibi,
2009 yılını, biz, Polis Merkezleri Yılı -yani karakol eski ismi- ilan etmiştik.
Bütün polis merkezlerini gözden geçirdik. Bunları gittiğimiz yerlerde de
geziyoruz, denetliyoruz. Arkadaşlarımı gönderiyorum, bunları denetletiyoruz.
Bütün polis merkezleri mutlaka temiz. Gelen vatandaşı rahat
ettireceği, ikramda bulunacağı bir ortam. Bütün orada gözaltı odaları
mutlaka kameralı, kamerasız polis merkezimiz yok. Bunları doğrusu çok önemli
görüyoruz. Tabii özlük haklarıyla ilgili -çok teşekkür ederiz burada ifade
edildi- bazı sorunlarımız var ama yani Hükûmetimiz
döneminde bazı iyileştirmeler yaptık, size bilgi olsun diye ifade edeyim: Şu
anda iki yıllık bir mezun polis mesleğine başladığında 1.900 lira maaş alarak
başlar. Doğrusu polis tabii çok yoğun çalışır, mesai mefhumu fazladır onda yani
normal mesainin dışına çıkar ama mümkün oldukça tabii artırılması da lazım.
Biraz daha -burada da ifade edildi- emeklilik dönemiyle ilgili doğrusu
çalışmamız gerekiyor, takviye etmemiz gerekiyor.
Bir değerli
milletvekilimiz, bu yükselmelerle ilgili ifadede bulundu. Doğrusu kendi
dönemimden önce şöyle bir şey vardı, biraz kadrosuzluktan az yükselme. Şu anda
yükselmelerde kadro sorunu yok. Özellikle 1. sınıf emniyet müdürlüğüne
yükselmede kadro surunu hiç yok. Mesela, bu seneyi söyleyeyim: 1’inci sınıfa
yükselen 2001 kişi, 29 kişi yükselememiş. Onların da sicilleriyle ilgili,
soruşturmalarıyla ilgili sorunları var. 2’nci sınıfa 320 kişi yükselmiş, 11
kişi yükselememiş aynı sebeplerle. 3’üncü sınıfa da 462 kişi yükselmiş, 22 kişi
yükselememiş yani yükselme sayıları fazladır. Zamanı gelip de yükselmesi
gerekenler için hiçbir kadro sıkıntısı artık çekilmiyor, bu da arkadaşlarımızı
doğrusu memnun ediyor, onu da ifade etmek isterim.
Bugün bu teklifle
–şu anda önümüzdeki- getirdiğimiz birkaç husus var, onlara da ikişer cümleyle
değinmek istiyorum. Bir, özellikle bu üniversite mezunlarında, hele askerliğini
de yapmış olarak gelenler için doğrusu başvuru yaşını yükseltmiş oluyoruz birer
yaş, yirmi sekiz ve otuz yaşına bunu çıkarıyoruz çünkü o konuda şikâyetler
geldi.
Daha önemlisi,
tabii özellikle de 20 bin yeni polis atamasıyla ilgili 20 bin kadro burada
tahsis ediliyor. Bunların hemen 10 binini ilan edeceğiz ve şu haziran ayında
üniversiteden işte mezun olanlar için temmuz ayı içinde ilan edeceğiz ve 10 bin
üniversite mezunu polis alacağız, onu ifade etmek isterim.
İkinci husus,
burada bir “başpolislik”, “kıdemli başpolislik” gibi bir uygulama getiriliyor. Buna nereden
ihtiyaç doğuyor? Doğrusu, şöyle bir durum değerli arkadaşlar: Şimdi, bir polis
mesleğe diyelim ki yirmi bir yaşında falan başlıyor, elli yaşında, elli iki
yaşında emekli oluyor. Otuz yıllık yaklaşık bir hizmet süresi, hiç yükselmiyor.
Tabii akademi mezunları onlar komiser yardımcısı olarak başlıyorlar -fakülte
mezunları- ve onlar yükseliyorlar ama yüksekokul mezunları için otuz yıl hiç
yükselmeme… Tabii burada da motivasyon artırıcı bir
şey getirmek istiyoruz.
İkincisi, bizde,
poliste amir sayısı az, yüzde 90’nı polis. Bunların kendi içinde yönetim
kademesi olmasında zorlanıyoruz yani normalde polislik mesleğinde en fazla 10
kişinin üzerinde bir amir, yönetici olması lazım. Şu anda bizim emniyet
teşkilatında 35 kişiye bir yönetici düşüyor. Bu başpolislik
ve kıdemli başpolislikte doğrusu bu manada bir ara
kademe yönetici gelmiş olacak. Özellikle timlerde, polis merkezlerinde falan
bunu bir ihtiyaç olarak görüyoruz. Onun için bu konudaki desteğinize teşekkür
ederiz. Bir de emekli yaşı düşük. Üç yaş artırmış oluyoruz yani elli beş yaşa
çıkmış oluyor. Polisin verimli çağıdır. Elli iki yaşında emekli olurken elli
beş yaşına çıkarmış oluyoruz. Bu manada, tabii, sosyal güvenlikle ilgili
konular da düzenlenmiş oluyor. Polisle ilgili genel manada getirdiğimiz bunlar.
Burada, tabii,
arkadaşlarımızın değindiği bazı hususlar var, özellikle orada Sayın
Milletvekilinin Silopi’yle ilgili söylediği husus. Değerli arkadaşlar, bu tür
olaylar hiçbirimizin arzu etmediği olaylardır. Her hâlükârda üzücüdür, olmaması
gereken olaylardır. Eğer yanlış bir şey oluyorsa da mutlaka araştırılması
gereken olaylardır ve eğer sorumlusu varsa, yanlış yapan varsa cezalandırılması
gerekir. Toplumsal hayat kurallarla yürür.
Bu manada, olayın
olduğu gün, olaydan sonra haberim olduğunda Validen bilgi aldım ve hemen
soruşturma başlatmasını ve bana daha ayrıntılı soruşturma sonucunu iletmesini
şey yaptım. Aynı gün orada bir vali yardımcısı ve Güvenlik Şube Müdürünü
görevlendirdi, biz de merkezden takviye ettik. Onun sonucunu bekliyorum. Bu
araştırma sonucu, tabii, önümüze rapor gelecek ama ben size ilk gelen bilgiyi
de… Değerli Milletvekilimiz, burada bilgi sundular ama bana gelende de şu:
Burada bir kanunsuz gösteri yürüyüşü var. 2911 sayılı Kanun’a göre bu,
kanunsuz. Herhangi bir tertip heyeti yok. Resmî herhangi bir müracaat
yapılmamıştır. Kaymakamlıkça belirlenen yasal gösteri ve yürüyüş güzergâhı
kullanılmamıştır. Defalarca ikaz yapılmasına rağmen, kalabalık dağılmamıştır.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan, ben oradaydım, Allah aşkına ya!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunları “Haklı görüyorum.” anlamında söylemiyorum.
Bana vilayetten, Valilikten gelen açıklama. Efendim, güvenlik kuvvetlerince…
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Milletvekili Valiyle görüşüyor, siz diyorsunuz: “Bildirim
yoktu.” Ayıp denilen bir şey var.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, tabii Valiliğin sorumluluk
alanı, bana Valilikten gelen açıklamayı satır satır
okuyorum, oradan yazılı gelen açıklamayı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakanım…
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Valiniz yalan atıyor!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz düşüncenizi söylediniz burada.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan, siz saldırganları görevlendiriyorsunuz, bize
saldıranları görevlendiriyorsunuz. Ne yanlış yaptığınızın farkında mısınız?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz söylediniz, müsaade ederseniz…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Güvenlik Şube Müdürü bize saldıran zaten ya! Bize saldıranları…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Güvenlik kuvvetleri göstericilerce taşlanmış, 2 polis
memuru yaralanmış, bunlardan 1 polis memuru biraz da fazla yaralı.
Burası İpek Yolu
yani Habur’a giden yol, ana yol, iki tarafta trafik
işlemiyor…
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Zaten Habur’da kaldınız, Habur’dan bir türlü çıkamadınız.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve o ana yolun, İpek Yolu’nun açılması için polis
ikaz ediyor. Ben burada işin bir tarafına bakıyorum, kimse haklı-haksız ama bu
konulara kamu güvenliğini sağlayan kişiler olarak da bakmamız… İkaz ediyorlar
ve ondan sonra da su sıkmışlar. Olay olduktan sonra duydum ben. Bilgi istedim,
soruşturuluyor ve ayrıca da adli soruşturma da aynı gün başladı, savcılık
soruşturma başlattı hem adli hem idari, yanlış yapan cezalandırılır. Ben
üzüntümü de belirterek bunu burada ifade edeyim.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Kınamadınız Sayın Bakan, kınamadınız!
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Ankara’da müfettiş bitmiş mi? Ankara’da müfettiş kalmadı mı?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Eğitimle ilgili, değerli milletvekilleri, Millî Eğitim
Bakanlığıyla ilgili, tabii öğretmen sayılarımızla ilgili burada bilgiler var
ama bugünkü tasarının özü öğretmenlerimiz. 70 bin öğretmen kadrosu tahsisi
burada, bu teklifte öngörülüyor ve bunun 25 bininin hemen kullanım izni
isteniyor. Yani bugün Millî Eğitim Bakanlığına vereceğimiz bu teklifle 70 bin
daha öğretmen kadrosu ve 25 bininin hemen yakın zamanda kullanılması
yönündedir.
Bir de Çalışma
Bakanlığımızla ilgili var, Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili. Bir defa yeşil
kartın süresi 1 Ocak 2012 tarihine kadar uzatılıyor. İkincisi, yeşil kart
verilmesi için erteleme süresince işlemlerin il ve ilçe idare kurulları
tarafından verilmeye devam etmesi burada öngörülüyor. Hastaneye müracaat eden
on sekiz yaş altı çocukların sigortalı olmayan ana babalarının sigortalı olarak
tescil tarihinde… Boşluğun doldurulması, bu manada bir boşluk
doldurması söz konusu.
Ayrıca, ölüm
aylığı alan -annesinin babasının- çocukların Polis Akademisine öğrenci olarak
başlaması hâlinde bu aylıklarının kesilmemesi… Çünkü Polis Akademisinde
masrafları karşılanıyor, belli bir burs veriliyor, bu, harp okulları için de
aynıdır, ikisini eşit duruma getiriyoruz.
Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği iki husus var bu BAĞ-KUR’la
ilgili ve Sosyal Güvenlikle ilgili. Onlarla ilgili burada düzenlemeler
yapılıyor, boşluklar gideriliyor ve bir de yurt dışında geçen sürelerle ilgili,
emekliler için borçlanma süreleriyle ilgili bir düzenleme yapılmış oluyor.
Ben bu vesileyle,
tekrar, bu tekliflerimize gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Başkanım bitiriyorum.
Bu teklifler, bu
yeni kadrolar ve bu yeni düzenlemeler inşallah bu kurumlarımıza hayırlı olsun,
yürüttüğümüz hizmetler için verim getirsin diyorum.
Hepinizi en derin
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Şahsı adına
Zonguldak Milletvekili Ali Koçal…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Evet…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan benim beyanımla ilgili bir açıklama yaptı. Ben olay
yerindeydim, saldırıya uğrayan milletvekilliyim. Yanlış bilgilendirme oldu, o
konuda açıklama getirmek istiyorum 69’a göre.
BAŞKAN – Nasıl
yanlış bilgilendirme?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Şimdi, ben olay yerindeydim, saldırıya uğrayan milletvekiliyim.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, bakınız, aynı şeyi…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Şimdi…
BAŞKAN – Şöyle
söyleyeyim efendim, müsaade eder misiniz, bakın…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Şimdi, bakın…
BAŞKAN – Müsaade
eder misiniz Sayın Kaplan.
Bakınız, dün de
aynı şeyleri burada ifade ettiniz, gösterdiniz, açıkladınız. Siz açıkladınız,
Sayın Bakan da bir kısım bilgiler verdi. Şimdi bir müddet sonra siz deseniz ki…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan benim beyanım üzerine açıklama yapıyor, ben olay
yerindeyim.
BAŞKAN – Anladım,
tamam.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ben bir şey söylüyorum.
BAŞKAN – Hayır,
siz zaten açıklamayı yaptınız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Lütfen, iki dakika… Bunların cevabını vermek zorundayım.
BAŞKAN – Sayın
Bakan da…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Kamuoyunu doğru bilgilendirmek zorundayız.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bakınız, burada şimdi her hususta birbirimize cevap verme noktası
olmaz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Her hususta değil efendim.
BAŞKAN – Böyle
bir şey yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Yanlış bir bilgilendirme var. Söylenenler… Yönlendiriciler Sayın
Bakanı yanıltıyorlar. Sayın Bakanın iyi niyetinden şüphem yok ama Sayın Bakana
doğru bilgi gelmiyor.
BAŞKAN – Şimdi,
arkadaşlar, bakınız…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Buna cevap vermek durumundayız.
BAŞKAN – Bakınız,
şimdi, mülki…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Hem saldırıya uğrayacağız hem kemiklerimiz kırılacak hem kürsüde
“yalandır” diye açıklanacak, olmaz bu.
BAŞKAN –
Bağırmayınız Sayın Kaplan, bağırmayın lütfen, duyuyoruz sesinizi. Bağırmayınız
efendim, bağırmayınız, sesinizi duyuyoruz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Bakana bunu gönderdim, CD gönderdim.
BAŞKAN – Tamam.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – İzleyin… Sizin görevlilerinizin size doğru bilgi vermeyeceğini
biliyordum.
BAŞKAN – Tamam,
izlesin Sayın Bakan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Bakan, izlediniz mi bunu?
BAŞKAN - Sayın Koçal, buyurun efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Lütfen…
Sayın Başkan, bu
yaptığınız haksızlık, usulü ayaklar altına alıyorsunuz.
BAŞKAN – Efendim,
bakın, usulü ben ayaklar altına almıyorum. Siz bir açıklama…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Bakana yanlış bilgi verildi.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, istirham ediyorum, bir defa…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Bakan, burada yanlış bilgi açıklaması yaptı.
BAŞKAN – Evet,
yaptı ne var bunda? Tamam.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Ben de saldırıya uğrayan ve orada olan bir kişiyim.
BAŞKAN – Efendim,
şöyle, ben size şunu söyleyeyim…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Söylemlerinin hiçbiri doğru değil, uyarı yok, kargaşa yok…
BAŞKAN – Allah Allah… Sayın Kaplan, bir dakika… Allah’ım ya Rabbim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - …saldırı yok, hiçbir şey yokken buyurun 3 tane milletvekili
saldırıya uğruyor. Bakın bana, şu görüntülere… Arkadaşlar, izleyin ya. Şu
CD’leri bütün genel başkanlara gönderdim.
BAŞKAN – Tamam.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Allah’tan korkun ya, bunun ötesi var mı? Ya bunu gönderdim ya.
Gönderdim, anlayın.
BAŞKAN –
Bağırmayın lütfen Sayın Kaplan. Bağırarak Türkiye’de hiçbir şey hâlledilmez. Oturun efendim, lütfen, oturun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Nasıl söz vermiyorsunuz? Allah’tan korkun. Bu kadar vicdansızlık
olur mu? Kendi üyeniz saldırıya uğruyor, kemikleri kırılıyor, yanlış bilgi
veriliyor; Bakan yanlış bilgilendiriliyor. Allah’tan korkun. Böyle Başkanlık
olur mu?
BAŞKAN – Böyle
bir üslup yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Yapmayın yani, hayır yani burada bilmeyen…
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Böyle bir üslup olmaz Sayın Kaplan. Lütfen oturunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Hayır 60’a göre de 69’a göre de söz hakkımız var.
BAŞKAN – Sayın Koçal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 508 sıra sayılı kanun teklifleriyle ilgili olarak söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu kanun
teklifleri içerisinde ağırlıklı olarak Millî Eğitim Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığına personel atamasıyla ilgili bölümler var. Ben eğitimle ilgili
bölümüne yönelik görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Burada, öğretmen
ihtiyacının giderilmesine yönelik bir kadro tahsisi vardır, bu yasa teklifinde.
Kuşkusuz bu sevindiricidir, teşekkür ediyoruz. Zaman zaman
böyle kamuoyunu, vatandaşlarımızı ilgilendiren yasalar önümüze geldiğinde
doğrusu heyecanlanıyoruz.
Tabii, alınacak
olan, alınması tasarlanan 70 bin öğretmene karşılık yaklaşık 40 bin civarında
bir öğretmen alınacağını biliyoruz. Bu 70 binin tamamının kullanılamayacak
olması çok da olumlu karşılanmıyor. Biz isterdik ki bu kadronun tamamı
kullanılabilsin. Hatta Türkiye’nin 140-150 bin civarında öğretmen ihtiyacı
vardır. Bu, herkes tarafından biliniyor. Mümkün olsa da bu öğretmen
ihtiyacını giderebilsek. 140-150 bin civarında öğretmen ihtiyacı varken
tabii, 300-330 bin civarında da öğretmenlerimiz sırada bekliyorlar, bunları hem
bekletmemiş oluruz hem de ihtiyacımızı karşılamış oluruz çünkü bir ülke için
eğitim her şeyin üstündedir. Önce insanlarımızı eğiteceğiz ki, iyi eğiteceğiz,
iyi insan yetiştireceğiz, ahlaklı insan yetiştireceğiz, dürüst insan
yetiştireceğiz, ondan sonra da ülkemizin geleceğini garanti altına almış
olacağız. Bunları yapabilmemiz için eğitimi mutlaka çok ciddi olara ele almamız
lazım.
Türkiye’de birçok
eksiklik var mıdır? Vardır. Bu eksikliklerin giderilmesi için zaman zaman çalışmalar oluyor mu? Oluyor, elbette. Bu Hükûmet döneminde de çalışmalar olmuş mudur? Olmuştur ama
bunların hiçbir tanesi yeterli değildir çünkü bu İktidar döneminde yapılan
çalışmaların, eğitime yönelik çalışmaların büyük bir bölümü ne yazık ki değerli
milletvekilleri, kadrolaşma yönünde gerçekleştirilmiştir. Daha çok kendi
ideolojilerini, AKP ideolojilerini yaygın hâle dönüştürebilmek ve yerleşik hâle
dönüştürebilmek için birtakım çalışmalar yapılmıştır. Bu da tabii çok uygun bir
davranış değildir. Bir ülkenin geleceği eğitime bağlı olduğuna göre
yetiştirilecek olan insanlar da ona yönelik olarak yetiştirilmelidir. Bir
ideolojiye bağlı değil çağa uygun, çağdaşlığa uygun ve geleceğimize uygun
olmalıdır.
Bir diğer yandan
bu, torba yasa olarak önümüze geldi. Bu, temel kanun olarak değerlendiriliyor.
Çok fazla bu yasayı, teklifi değerlendirme, burada tartışma imkânını
bulamıyoruz. Keşke temel yasa olarak değil de normal bir teklif olarak gelmiş
olsaydı enine boyuna bu tartışmaları yapmış olurduk.
Değerli
milletvekilleri, tabii, bir ülke için, baştan da ifade ettiğim gibi, en önemli
olan eğitimdir, Millî Eğitim Bakanlığıdır. Millî Eğitim Bakanlığının işlevi çok
önemlidir. Bu anlamda, Millî Eğitim Bakanlığımızın, bu
dönemde, özellikle de son iki yılda atadığı müsteşarlar çok birikimli,
donanımlı olabilirler, kariyer yapmış olabilirler, ülkemize de çok üstün
hizmetler yapmış olabilirler, ama eğitim ayrı bir alandır, eğitim ayrı bir
koldur; dolayısıyla, burada eğitimle ilgili Millî Eğitim Bakanlığına atanacak
olan müsteşarların eğitimin içinden gelmiş olması tercih edilirdi, çok daha iyi
olurdu diye düşünüyoruz, bu görüşümü de sizinle paylaşmak istiyorum. Böyle
olmamıştır ne yazık ki.
Tabii,
cumhuriyetimizin her döneminde eğitim, Millî Eğitim Bakanlığı, Millî Eğitim
Bakanlığındaki kadrolaşmalar değerlendirilmiştir, tartışılmıştır, ama bu
dönemde olduğu kadar hiçbir dönemde Millî Eğitim Bakanlığı tartışılmamıştır. En
son, biliyorsunuz, Sayın Hüseyin Çelik’in bakanlığı devrederken “Bakanlığı
otomatiğe bağlıyorum.” demiş olması gerçekten zihinlerden bir türlü çıkmıyor,
ne bir eğitimciye yakışmıştır ne de bir Millî Eğitim Bakanına yakışmıştır. Ondan
sonra gelen Millî Eğitim Bakanımız da otomatiğe bağlı mıdır değil midir, bunu
kanıtlamak için büyük bir çaba içerisinde olduğunu görüyoruz, umarız iyi şeyler
yapar da bu otomatiğe bağlı olmadığını kendisi ortaya koymuş olur.
Değerli
arkadaşlar, tabii, Millî Eğitim Bakanlığının birçok sorununun olduğunu
söyledim. Bu sorunlara kısaca birkaç madde olarak değinmek istiyorum.
Önemli olan, şu
sıralarda Türkiye’de Millî Eğitim Bakanlığının taşımalı eğitim sistemini bir
daha gözden geçirmesi gerekiyor. Taşımalı eğitim sistemi, esasında sekiz yıllık
eğitimle birlikte başlamıştır ve sekiz yıllık eğitimde öğretmen ihtiyacı bahane
edilerek, köy okullarına branş öğretmeni
gönderilemediği için taşımalı eğitim gündeme gelmiştir, böylece birçok köy
boşaltılmıştır, birçok köyde şu anda okul yoktur. Bunu tekrar, yeniden gözden
geçirip, bu okulların hayata geçmesi için neler yapılması gerekiyorsa, mutlaka
bunları yapmak lazım. Yani, köy okullarını kapatmamak gerekiyor. Hele hele köy okullarında öğrenci sayısının düşmesiyle ilgili
eğer bir değerlendirme yapıyorsanız, siz orada okul öncesi eğitimi dikkate
alarak beş, altı yaş grubundaki çocukları da almak suretiyle okul öncesi
eğitime bir katkı sağlamış olursunuz, o eğitimi köyden başlatmış olursunuz,
şehir yerine köyden başlatırsınız ve de köy okullarını kapatmamış olursunuz.
Köy okullarını kapatmak demek, köyü şehre taşımak demektir. Elbette, köyün
şehre gelmesinde çok önemli hususlar vardır. Tabii köylünün gelip şehirde daha
sosyal bir çevrede, daha sosyal bir hayat içerisinde yaşaması önemlidir, ama
köylerini de boşaltmaması gerekiyor. Bunun da yolu köy okullarının
kapatılmamasıdır ve köy okullarında okul öncesi eğitimin başlatılmasıdır.
Değerli
arkadaşlar, bir diğer konu, okuldaki öğretmenlerimiz ve özellikle de yöneticilerimiz
ne yazık ki günümüzde dilenci durumuna düşmüştür. Devlet tarafından okulların
her türlü ihtiyaçları karşılanamadığı için daha çok yönetici arkadaşlarımız ve
öğretmenlerimiz, özellikle de sene sonlarında piyasaya çıkarak para toplamak ve
çeşitli etkinlikleri paralı yapmak suretiyle bütçe yapma mecburiyetinde
bırakılıyorlar. Bu durumdan öğretmenleri çıkarmak lazım. Okul
ihtiyaçlarını velilere ödetmemek gerekiyor. Bu, zaten bir anayasal haktır da
aynı zamanda. Okulların ve öğrencilerin ihtiyaçları mutlaka devlet tarafından,
Bakanlık tarafından karşılanmalıdır.
Örneğin, okul
aile birlikleri vardı daha önceki yıllarda. Okul aile birlikleri okulla aileler
arasındaki diyalogu sağlıyordu. Ama günümüzde öyle değil, okul aile birlikleri
para toplar, okuldaki bütçeyi hazırlar noktaya taşındı. Bu yanlıştır. Okul aile
birliklerinin okul ile aile arasındaki diyaloğu
sağlaması çok önemlidir.
Ayrıca, artık
resmî okullar ve özel kurumların kendi aralarında rekabet etmeleri gerekirken
-yani esasında özel okulların olması gerekiyor rekabet olması bakımından-
devlet okullarının, resmî okulların bunların çok arkasında, çok gerisinde
kalmış olması da devlet açısından, Millî Eğitim açısından düşündürücüdür, doğru
değildir. Mutlaka okullarımızın özel okullarla da rekabet edebilecek noktaya
taşınması lazım.
Bir diğer konu,
tabii, eğitimdeki sıkıntımızdır. Değerli arkadaşlar, giderek eğitimin kalitesi
düşmektedir. Bunun nedenlerini Millî Eğitim Bakanlığı mutlaka biliyor. Alınması
gereken önlemler de böyle oradan buradan toplamak suretiyle yapılacak durumda
değil, herkes bunu biliyor; neyin yapılacağını, nasıl yapılacağını herkes
biliyor; bu kaliteye yükseltmek için nelerin yapılabileceğini biliyor. O hâlde
bunu yapmamız gerekiyor. Sınavlar bunun çok açık göstergesidir. Devletin yaptığı
sınavlarda birçok öğrencimizin sıfır çektiği, birçok öğrencimizin bazı
sorulara, önemli birçok soruya, yüzde yüz yanıt vermesi gereken birçok soruya
cevap veremediğini görüyoruz. Bunun ortadan kaldırılması lazım.
Yine, tabii,
eğitim, öğretim nedense hep böyle sınav kazanmaya yönelik, sınav kazanmaya
endeksli bir hâle dönüştürüldü. Okullarda sosyal aktiviteler artık bir kenarda
kalmış oldu, sosyal aktiviteler rafa kaldırıldı. Bunu da yeniden Millî Eğitim
Bakanlığının bir değerlendirmesi gerekiyor ve sınava giren öğrencilerin son
yıllarda okulu değil de dershaneleri tercih ettiğini de hepimiz biliyoruz. Bu,
aslında devletin ve Millî Eğitim Bakanlığının ayıbıdır. Buraya
dikkat etmek lazım. Yani bu ayıptan devletin ve Bakanlığın kurtulması
gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Koçal, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Evet, tamamlıyorum efendim.
Bir diğer konu,
değerli arkadaşlar, öğretmenlerin sıkıntılarıdır. Öğretmenlerin çok önemli
sıkıntıları vardır. Bu sıkıntıları gidermek için gerekli önlemlerin alınması
gerekmektedir. Mademki eğitimin odağında öğretmen vardır, öğretmeni hem maddi
hem manevi olarak donanımlı hâle getirmemiz lazım. Özellikle de şimdi
öğretmenler yaz tatiline çıkacak. Keşke Sayın Bakan burada olmuş olsaydı ama
Sayın Müsteşarımız herhâlde bunu dikkate alırlar. Yazın öğretmenevlerinin,
sahillerdeki, sayfiye yerlerdeki öğretmenevlerinin öğretmenler tarafından
öncelikle mutlaka kullanıma açılması gerekiyor. O öğretmenevlerini, ne yazık ki,
başkaları kullanıyor, başkaları öncelik kazanıyor. Buna lütfen dikkat edilsin
ve bunları yaz tatilinde öğretmenler kullansın.
Çok teşekkür
ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Koçal.
Sayın milletvekilleri,
tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Ağyüz… Yok.
Sayın Tuncel…
SEHABAT TUNCEL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, biz burada
eğitim ve güvenlik personelinin alınmasını tartışırken doğal olarak, o alanda
yaşanan sorunları da tartışmak durumundayız. Bu iki alanda önemli bir konu,
toplumsal cinsiyet eğitimi ve insan hak ve özgürlükleri eğitiminin mutlaka
olması gerekiyor çünkü bu alanda çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Özellikle eğitim
alanında son dönemlerde YİBO’larda yaşanan olay bunun
çok ciddi bir göstergesi. Siirt’te yaşanan olayın arkasından Manisa, ardından
Van Erciş, son olarak da Dersim’de Pertek ilçesinde
benzer bir durum yaşandı. Bu konuda Sayın Bakan bilgi verebilir mi? Bunların
soruşturması ne aşamada? Özellikle Siirt’te bir emniyet müdürünün “Eylem
yapacağına fuhuş yapsınlar.” şeklindeki…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tuncel, süreniz doldu, onun için kesildi ama Sayın Bakan
sözlerinizi not aldı.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma
soruyorum: Polis memurlarına rütbe verilmesi, yeni alınacak polislerin
yaşlarının otuza çıkarılması, yeni 20 bin polis memurunun teşkilata alınması
çok iyi gelişmelerdir. Ancak polisin en büyük sorunları, özlük haklarının ve
çalışma koşullarının iyileştirilmesi, insanca yaşayabileceği emekli maaşı,
kendisine, eş ve çocuklarına fazla zaman ayırması, stres ve başkalarından
gelebilecek haksızlığa uğrama korkusundan kurtulmasıdır. Bunları da giderebilecek
yasal düzenlemeler yaptırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Sipahi…
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, çok
küçük yerleşim birimleri çeşitli amaçlarla ilçe yapıldı ancak bu ilçelerin
durumları nedeniyle bazı ilçelerimize polis teşkilatımızı kuramadık. Şu anda bu
sayı nedir? Birinci sorum bu.
İkinci sorum:
Askerlik yapmayan polisimiz hâlâ var mıdır yok mudur? Çünkü,
askerlik yapmayan polislerimizin, özellikle terörle mücadelenin yoğun olduğu
alanlarda gerçekten problem teşkil ettiklerini, öncelikle emniyet müdürü ve
amirlerimize birtakım sorunlar çıkardıklarını bizzat yaşamış birisiyim. Yani,
bizim komando olarak yetiştirdiğimiz, her türlü fiziki yeterliliğe, atış
yeterliliğine sahip çocuklarımız işsiz kalırken, askerlik yapmayan kişilerin,
başta terörle mücadele olmak üzere, polis olması konusuna hâlâ ben akıl
erdiremem. Bunların sayısı kaçtır?
Üçüncüsü: Bu
Büyükşehir Belediyesi Kanunu’ndan sonra, bu 50 kilometrelik malum sınır olayı
polis ve jandarma teşkilatının yetkilerini birbirine karmakarışık etti. Sayın
AKP sözcüsü yanlış bilgi verdi, bildiğim kadarıyla, ülkenin yüzde 92’si hâlâ
jandarma sorumluluk alanı. Bu konuda, örneğin metropol
ilçelerde polis, kalan ilçelerde jandarma gibi daha basit bir teşkilatlanmaya,
iş birliğine gidilebilir mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Sipahi.
Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Polis memurunun
maaşının 1.900 lira olduğunu ifade ettiniz. Mesai kavramı olmadan çalışan
memurlarımıza ne yapsak azdır. Bir de asayişte görev alan özel güvenlik
elemanlarımız var. Bunların da çoğu lise, meslek yüksekokulu ve üniversite
mezunu ancak bu özel güvenlik görevlileri 600-700 lira arasında çalıştırılıyor.
Bu şartlarda özel güvenlik teşkilatından beklenen verimi almak mümkün değildir.
Resmî güvenlik güçlerine verilen maaş esas alınarak sağlıklı bir tavan ücret
tespit edilmelidir. Bu konuda düşünceniz nedir? Bir çalışmanız var mıdır?
Bir de Sayın Bakan,
sizin konuşmanızın sonuna doğru Eskişehir’den bir mesaj geldi; mesaj aynen
şöyle: “Eskişehir’de polis araçlarının büyük bölümü hayırseverler tarafından
yenilendi. Çoğu ilde de bu tür araç yardımlarının olduğunu biliyorum. Sayın
Bakan ‘Araçlar pırıl pırıl yenilendi.’ derken
hayırseverlere bir teşekkür edemez miydi? İletirseniz sevinirim. Selam ve
saygılarımı sunuyorum.” demiş. Zatıalilerinize
iletiyorum efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asil.
Sayın Yaman…
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocukların bu mağduriyetinin giderilmesiyle
ilgili yasal düzenlemenin Meclise sunulduğunu basın yazıyor, siz de bunu büyük
bir başarı olarak gösteriyorsunuz. Sormak istiyorum: 2911 sayılı
Yasa’nın 34’üncü maddesindeki şu düzenleme olduğu sürece bu mağduriyet acaba
giderilecek mi? Madde aynen şöyle: “27 nci maddedeki
yasağa aykırı hareket edenler toplantı veya yürüyüş vuku bulmamış veya vuku
bulmuş olup da ilk emir ve ihtar üzerine dağıtılmış ise, fiil daha ağır bir
cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan dört
yıla, toplantı ve yürüyüş zorla dağıtılmış ise üç yıldan beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.” diyor. Siz, bu konuda bu çocukların mağduriyetinin
bu yasal düzenleme olduğu sürece giderilebileceğine inanıyor musunuz? Bu konuda
herhangi bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, polis teşkilatımız büyük fedakârlıklarla görevini
yürütmektedirler. O bakımdan, teşekkür ediyoruz.
Polisler, fazla
mesai yapmaktan dolayı zaman içerisinde psikolojik birtakım problemlerle
karşılaşıyorlar. Bütün meslekler için böyle ama emniyet teşkilatı için bu daha
önem arz ediyor. Belirli periyotlarla sağlık
kontrollerinden bu şekilde geçirilerek ve dinlenme, ailelerine zaman ayırma
konusunda, polisin sevk ve idaresinde, görevlendirilmesinde daha dikkatli ve
özenli olunabilir mi?
Ayrıca, demin
sizlere sordum, bir memur, bir polis memuru 1’inci dereceden maaş alıyor,
1’inci dereceye düşüyor, daha sonra emekli olurken 3’üncü dereceden emeklilik
hakkını elde ediyor; bu da polis camiasında sıkıntılara yol açıyor. Sayın
Müsteşarımızın verdiği bilgi dolayısıyla böyle bir çalışma varmış.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakan, daha önce ben size sözlü olarak bildirmiştim,
Silifke’de polis açığı var idi. Bu polis açığının kapatılmasıyla ilgili herhangi
bir çalışma yapıldı mı? Şu ana kadar olmadığını duydum ben. Bu konuda, bu polis
ihtiyacını giderecek misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimize teşekkür
ederim soruları için. Kısa kısa bilgi sunayım.
İlk soru, tabii,
insan hak ve özgürlükleriyle ilgili eğitim konusu. Başta da ifade ettiğim gibi,
burada tabii vakit kısa olduğu için ben çok açıklayamadım. Değerli milletvekillerimiz,
inanın polis eğitimini baştan sona gözden geçiriyoruz, hem polis hem jandarma,
aslında ikisi birlikte ama bugünkü polisle ilgili olduğu için onu söylüyorum.
Yani özellikle insan haklarıyla ilgili, hukukla ilgili eğitimi epeyce ağırlıklı
hâle getirdik. Bu sadece örgün eğitim değil hizmet içi eğitimde de… Mesela
poliste yüzde 50’si yaklaşık her yıl hizmet içi eğitimden geçiyor. Bunun iki
amacı oluyor: Bir, yeni teknolojinin eğitimi; bir de gelişen insan haklarıyla
anlayışıyla ilgili, hassasiyetleriyle, hukukuyla ilgili, uluslararası
gelişmelerle ilgili eğitim oluyor. Yani bu, tamamen değerli milletvekilimizin
şeyine katılıyorum.
Buradaki soru
-şimdi Millî Eğitim Bakanlığımız da not verdi- yani YİBO’larla
ilgili soruşturmaların bir kısmı bitmiş, bir kısmı devam ediyor. Bunlarda ceza
verilenler de var ama şu anda bütün tabloyu burada şey yapamıyoruz, bir kısmı
da devam ediyor çünkü.
Bu polis
memurlarının -tabii, Değerli Valimiz meslekten gelme, onun sorusu- insanca
yaşayacağı hayat, bütün çabamız bu yani siz de… Hep konuşuyoruz, ortak kaygılar
bunlar. Yani onların rahat şartlarda çalışması için inanın çok çaba sarf
ediyoruz. Mesela, şu polislerimizin illerinde veya bir başka ile gittiğinde,
işte Ankara’ya, İstanbul’a geldiğinde rahat kalacağı, kendi bütçesine uygun
polisevleri falan. İstanbul’da yeni, çok güzel bir yer açtık. Gitmediyseniz
tavsiye ederim. O Baltalimanı’ndaki yeri
yeniletiyoruz. Özellikle sağlık sebebiyle falan büyük şehirlere gidenler çok
düşük ücretlerle… Yani bu şeyleri giderek artırıyoruz. İnşallah imkânlar
oldukça onlar daha rahat mesleklerini icra edecekler.
Bir de şunu
söyleyeyim: Ben burada 20 bin dedim ama aslında şu anda kadro tahsisi 30 bin.
20 bini bizim normal atama için, 10 bin de bu baş polis ve kıdemli baş polis
için. Yani bugünkü teklifle aslında 30 bin kadro tahsis edilecek. Onu da
düzeltmiş olayım.
Tabii, değerli
milletvekilimizin sorduğu polis, jandarma görev alanıyla ilgili soru: Bu
vesileyle o kuralı da tekrar izninizle açıklamış olayım.
Değerli
milletvekilleri, kanunlarda, hem polisin kuruluş kanununda hem jandarmanın
aslında çok net şekilde belirliyor. Jandarma ve polisin görev alanı belediye
sınırlarıyla ölçülüyor, il ve ilçe belediye sınırıdır, beldeler değil. İl ve
ilçe belediye sınırının içi polisin görev alanıdır. Biz diyoruz ki şehirlerde
görev yapar polis; jandarma ise bunların dışı, köy ve beldeler, yani kırsal
kesim. Hâlen yaklaşık nüfusumuzun 55 milyonunun yaşadığı yerde -ki şehir nüfusu
bizde artı- polis görev yapar ama coğrafya olarak bakarsak hâlen ülkemizin
yüzde 90’ının daha üzerinde, 92 falan, jandarma görev yapar. Doğrusu bu konuda
bazen tartışmalar falan da oluyordu. Ben bunların hepsini gidermek için bir
yönetmelik değişikliği yaptım, belki dikkat çekmiştir. Yani yaklaşık bir yıl
oldu. Bunu ben valilere bıraktım. Yani zaten kanun belirliyor görev alanını ama
çok ihtiyaç varsa, jandarma alanı olduğu hâlde polisin görev yapmasına veya
polis alanı olduğu hâlde jandarmanın görev yapmasına ihtiyaç varsa da
güvenlikçi arkadaşlarla, ilin işte emniyet müdürüyle, il jandarma komutanıyla
bir araya gelsinler, onlar belirlesinler istişare içinde diye. Yani bunu
yerelden ta Bakanlığa getiren mekanizmayı kaldırmış olduk yönetmelikle.
Valilerimiz şu anda yürütüyorlar, çok büyük bir şey de yok gördüğüm kadarıyla
yani bize yansıyan o manada bir rahatsızlık da doğrusu.
Bir de -belki
sorunun içinde o var- şu anda ilçe olup da jandarma bölgesi olan yer yok yani
ilçelerimizin tamamı polis teşkilatına kavuştu; hepsinde polis teşkilatımız,
ilçe emniyet müdürlüğü veya amirliği vardır. Onu da ifade etmiş olayım.
Tabii, değerli
milletvekilimizin sorduğu özel güvenlik, şu anda, inanın, sorunlu bir alan,
yani üzerinde çok çalışılması gereken bir alan. Yani şu anda alt komisyonda da
çalışılıyor. Bu, bakın, nasıl sorunlu bir alan? Tabii, bizim hükûmetlerimiz döneminde bu alanda teşvik edici
düzenlemeler var ama şu anda bunların gerek kursu gerek eğimi gerek özlük
haklarıyla ilgili sorunları var.
Bir de, tabii, bu
kurslara gidip özel güvenlikçi sertifikası alan sayı çok yüksek ama bunların
istihdam edilme oranı çok düşük. Yani şu anda 50 bin-60 bin civarında özel
güvenlik görevi yapan var özel firmalarda ama 300 binin üzerinde sertifikayı
almış olan var.
Biz, doğrusu,
burayı bir daire hâline getirdik, şube müdürlüğüydü Emniyet Genel Müdürlüğünde
ve ben, baştan sona mevzuatını falan da “yenileyin” dedim; çalışılıyor, yani
diğer kurumlarla görüş alınarak falan. Önemli bir alandır.
Hayırseverlere
çok teşekkür ediyorum. Yani tabii, hem eğitimde hem polisimizin rahat çalışması
için katkı veren, araç hibesinde bulunan, başta o Eskişehir’den telefon eden
hayırseverimiz olmak üzere –kendisine buradan selamlar, sevgiler ama- bu konuda
desteği olan herkese ben de huzurlarınızda teşekkürlerimi ve minnetlerimi ifade
ediyorum.
Terörle
mücadeleyle ilgili teklif, bildiğiniz gibi, bugün grubumuz tarafından Meclise
sunuldu. Burada üzerinde çok durduğumuz, çocukların yargılanması. Terörle
Mücadele Kanunu ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda değişiklik
öngören bir tekliftir. Çocukların ağır cezada değil, terör suçlarına bakan
mahkemelerde değil, çocuk mahkemelerinde yargılanması ve buna benzer
düzenlemeler getiriyor. Zaten bu daha önce tartışıldı, kamuoyunun gündemine de
geldi. İnşallah -yüce Meclisimizin takdiridir tabii ama- bizim planımız, Hükûmetimizin kararlılığı o konuda, bunu Meclis tatile
girmeden çıkarabilirsek memnun olacağız. Bu çerçevede üzerinde herhâlde
komisyonumuz çalışıyor.
M NURİ YAMAN
(Muş) – 2911 sayılı Kanun’un 34’üncü maddesini değiştirecek misiniz?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) - O şekilde, bir de tabii, polislerin psikolojik
sorunlarıyla ilgili… Bir de bizim çok kafa yorduğumuz, çalışan polislerin bu
psikolojik sorunlarıdır. Bazen basına da yansır. Tabii, bunalım içinde olanlar
olur, hatta intihar olayları bile olur ve biz onları da çok araştırıyoruz. Yani
bu tür olaylarda aile kökenlerine inerek, aile huzurlarını, aile içi
durumlarına da bakarak, meslekteki çalışma ortamına bakarak… Onu çok önemli
görüyoruz. Burada da gündeme getirildiği için ben çok teşekkür ediyorum.
Sayın Öztürk’ün Silifke’de polis açığı… Şu günler, biliyorsunuz
haziran ayı bizim polis tayin aylarıdır ama haziran ve temmuzda yeni mezunlar
da vereceğiz, 10 bin kadar mezun vereceğiz; POMEM’lerden
yaklaşık 5 bin, 6 bin de meslek yüksekokullarımızdan. Bunları dağıtırken
özellikle Silifke gibi polis açığı olan yerleri başta gözeteceğiz.
Hepinize çok
teşekkür ediyorum bu vesileyle, hem sorularınız için hem desteğiniz için sağ
olun diyorum, saygıyla selamlıyorum. Sağ olun efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 10’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sıra
sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili olarak grubum adına söz almış bulunuyorum ve
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu teklif bugün
kamuoyunda gerçekten çok büyük bir heyecan yarattı çünkü uzunca bir süredir
özellikle öğretmenlerin kadro sorunlarıyla Meclisimizin hemen her siyasi
partisi zannediyorum çok yakından ilgilenmek durumunda kalmıştı. Dolayısıyla
ben, 70 bin yeni öğretmen kadrosu ihdasının ve bu 70 bin kadronun 25 bininin de
atamalarının 2010 yılında yapılacak olmasının Türkiye için ve öğretmenlerimiz
için hayırlı olmasını diliyorum ve bunu olumlu bir adım olarak
değerlendiriyorum.
Ancak, tabii,
beklenti çok büyük; beklenti, bu 70 bin kadro adını duyan öğretmenler
açısından, 70 bin yeni öğretmenin kapıda atanmayı bekleyen 327 bin öğretmen
içinden 70 bini için bir umut olarak algılandı. Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz
ki bu 70 bin kadrodan sadece 25 bini bu yıl kullanılacak ve 2010 yılında 40 bin
öğretmen kadrolu olarak atanacak.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu 40 bin rakamı, belki AKP’nin 2007, 2008 ve 2009’da yaptığı
kadro atamaları dikkate alındığında gerçekten önemli ve yüksek bir rakam ancak
tabii, hafızalarda bu rakamın üstünde atamaların olduğu yıllar da canlanıyor.
Örneğin, 2002’de 42 bin öğretmenin kadroya atanmış olduğunu bu dönemde hatırlatmanın
yararlı olacağı inancını taşıyorum.
Şimdi,
beklentinin bir başka boyutu var, o da şu: Zannediliyor ki bizim öğretmen
açığımızın -ki öğretmen açığımızın Millî Eğitim Bakanlığının kendi verileriyle
133.317 olduğunu biliyoruz- bu yeni kadroların ihdasıyla neredeyse yarıya yakın
bir kısmı kapatılacak. Oysa böyle olmadığını da görüyoruz. Çünkü bu yeni 40 bin
kadronun çok büyük bir kısmı sözleşmeli öğretmenlerin bu kadrolara atanmasıyla
zaten doldurulmuş olacak ve kapıda bekleyen 327 bin diploma almış öğretmen
adayı içinde ne yazık ki ancak çok küçük bir kısmı bu yeni kadrolardan
yararlanma olanağı bulacak.
Hepimiz çok iyi
biliyoruz, kadro vermek kolay bir iş değil. Gerçekten bütçenin zorlanması
gerekiyor. Ama bütün bunlara bahane üretirken insan ister istemez, burada daha
önce AKP adına konuşan Sayın Millî Eğitim Komisyonu Başkanının da hatırlattığı
gibi, bizler de tabii o cumhuriyetin ilk yıllarını hatırlamadan edemiyoruz.
Savaştan yeni çıkmış, yoksulluk ve yokluk içindeki bir ülkede başlatılan eğitim
seferberleriyle, çok değil bir yıl içinde ilköğretimde 1.100 ilköğretim
okulunun yapıldığı ve bir yıl içinde, o yokluk içinde, o kaynak yetersizliği
içinde 3.600 ilkokul öğretmeninin yetiştirildiği o cumhuriyetin eğitim
seferberliğini hatırlamadan da edemiyoruz.
Önemli olan
kararlılıktır. Eğitimin önemini, öğretmenin önemini ve önceliğini samimiyetle
kabul ediyorsak, elimizdeki kaynak ne kadar kıt olursa olsun, bu ülkenin
gelecek nesillerini yetiştirecek ve aydınlık kuşaklar yetiştirecek öğretmen
kadrolarına hiç kuşkusuz kaynak aktarımında öncelik tanımak zorundayız.
21’inci yüzyılda
dünyada öğrencilerin 15-20 kişilik sınıflarda eğitim gördüğü, çok ileri
koşullarda eğitim gördüğü gelişmiş ülkeleri tabii ki içimiz sızlayarak
izliyoruz. Belki bunlara hemen ulaşmamız mümkün değil ama 21’inci yüzyılda hâlâ
350 bin öğrencimizin birleştirilmiş sınıflarda eğitim görmesi de kabul
edilebilir bir gerçek değildir. Şimdi, buna verilecek cevapları çok iyi
biliyorum. “Efendim, öğrenci sayısı az da onun için birleştirilmiş sınıflarda
eğitim veriliyor.”, “Efendim, köyler dağınık, küçük dağ köylerinde eğitim
hizmeti verilemiyor.”
Değerli
milletvekilleri, bütün bunları biliyoruz ama bütün bunların içinde öğretmen
yetersizliğinin de önemli bir neden olduğunu biliyoruz. Keşke birleştirilmiş
sınıfları, keşke beş sınıfın bir arada okuduğu okulların sadece köylerde
olduğu, sadece dağınık yerleşim birimlerinde olduğu bir ülkede yaşıyor
olsaydık. Oysa Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de bile birleştirilmiş sınıflarda
okuyan, hatta beş sınıf bir arada eğitim gören öğrenciler olduğu acı bir gerçek
olarak, bir şamar gibi ne yazık ki yüzümüze çarpıyor. Ankara’da 1.680 öğrenci,
İstanbul’da bine yakın öğrenci, İzmir’de 4.634 öğrenci hâlâ birleştirilmiş
sınıflarda eğitim görüyor 21’inci yüzyılın Türkiye’sinde. 2009 yılı Millî
Eğitim Bakanlığı faaliyet raporu bölgeler ve okullar arasında öğretmenlerin
dağılımının istendiği biçimde yapılamadığını zaten kendi içinde açıklamış. Bu, âdeta bir özeleştiri.
Değerli
milletvekilleri, ne yazık ki, AKP, öğretmen sorununu çözememiştir. Bugün 2010
yılında 40 bin yeni öğretmen kadrosu verilse bile çözememiştir çünkü
planlayamamıştır. Büyük bir karmaşa yaratılmıştır. Öğretmenler kendi içinde
kadrolu, sözleşmeli, ders saat ücretli, vekâlet eden, usta öğretici gibi
kademelere ayrılmıştır. 21’inci yüzyılın Türkiye’sinde hâlâ istihdam
güvencesinden yoksun, sağlık güvencesinden yoksun öğretmenler okullarımızda
çocuklarımızı eğitmek durumunda bırakılmıştır. Bırakın bunu bir kenara “usta
öğretici” diye meslek lisesi mezunlarına öğretmenlik yaptırılmış, daha sonra bu
karar Danıştay tarafından durdurulmuştur.
Kısacası, bir
tarafta kapının önünde bekleyen 327 bin öğretmen varken öte yandan 133 bin
öğretmen açığının aynı anda devam ediyor olması, gerçek anlamda bir planlamanın
yapılamadığının da göstergesidir. Eğitim fakültelerimizden her yıl 50 bin
öğretmen mezun olmaktadır. Eğer 327 bin öğretmene kadro
veremiyorsanız, her yıl 50 bin öğretmeni işsiz olmak için yetiştiren bir ülke,
tam kılavuzunu kaybetmiş bir gemi gibi hangi yöne gittiği belli olmayan,
planlama anlayışından yoksun bir biçimde eğitim sistemini yönetemeyen bir
ülkedir ve ne yazık ki bunun ceremesini öğretmenlerimiz “sözleşmeli”, “ders
saat ücretli”, “vekâlet eden” ya da “usta öğretici” gibi sıfatlarla adlandırılarak
çekmek durumunda bırakılmıştır.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin öğretmenlerle ilgili gerçekleştiremediklerinin başında
öğretmenlerin özlük hakları ve öğretmen maaşlarıyla ilgili düzenlemelerin
yetersizliğinin de altının özenle çizilmesi gerekir. Bakın, Avrupa Birliğine
adayız diyoruz. Biz bugün OECD ülkeleri içinde öğretmenlere verdiğimiz maaşlar
itibarıyla OECD ülke ortalamasının yarısının altında öğretmenlerimize maaşlar
verebilen bir ülke konumundayız.
Değerli
milletvekilleri, bunun hiç önemi yok mu? Özür diliyorum, kimse kafasının
konforunu bozmak istemeyebilir ama kafalarınızın konforunu ister ister bozmayın, bu, Türkiye’de eğitimin ve öğretmenin acı
gerçeğidir ve bu acı gerçeği öğretmen her gün nefes nefese yaşamaktadır.
Öğretmenlerimiz,
OECD ülkelerindeki öğretmenlerin yıllık çalışma saatleri kıyaslandığında,
onlardan ortalama iki-üç saat daha fazla çalışıp onların yarısından daha az
ücret almakta, istihdam güvencesinden de, kimi kategorilerde sağlık
güvencesinden de yoksun olarak çocuklarımızı fedakârca eğitmeye soyunmuş
bulunmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Serter, buyurun efendim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Beş dakika şahsım adına söz hakkım vardı, onu birleştirebilir
misiniz?
BAŞKAN – Sayın Serter, ben onu sonradan gördüm. Evet, siz konuşmanıza
devam edin, sonradan konuşmayacaksanız telafi edebiliriz.
Buyurun efendim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, sözleşmeli
öğretmenlerle ilgili uygulamanın giderek yaygınlaşması, âdeta bu taşeronlaştırma
anlayışının eğitime de taşındığının işaretlerini Türkiye’de vermektedir. Okul
öncesi eğitimde çalışan öğretmenlerin yüzde 38’i sözleşmeli öğretmendir.
Rakamların giderek büyümesinin önünün alınmaya çalışılmasını bu kadro atamaları
bakımından değerlendirdiğimde, umuyorum ve diliyorum ki, sözleşmeli
öğretmenlerin oranları, toplam öğretmenler içinde kadro ihdası yoluyla giderek
düşürülebilir ve öğretmenlerimiz arasında böylesine farklı kategorilerin
oluşmasının önü kesilebilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Sözleşmeli öğretmenlerin çok ciddi bir sorunu Millî Eğitim
Bakanlığının kapısı önünde yapılan basın duyurularıyla, Sayın Bakanla defalarca
yapılan görüşmelerle geçtiğimiz yıl içerisinde tekrar tekrar
dile getirildi. Sözleşmeli öğretmenlerimiz kadroya atanmamanın yanı sıra bir de
eşleriyle aynı ilde yaşayabilmenin mücadelesini vermek durumunda bırakıldılar.
Bu nedenle de Sayın Bakandan ve Bakanlıktan, bütün öğretmen sendikaları aracılığıyla,
eş durumu nedeniyle il emrine tayin hakkının kendilerine de tanınmasını
istediler çünkü bu hak kadrolu öğretmenlere verilmişti. Ne yazık ki defalarca
gittiler geldiler, sürekli oyalandılar, bekletildiler.
Bu arada,
evlendiği hâlde eşiyle aynı çatı altında yaşayamayan, çocuğunu babasından
uzakta dünyaya getirmeye mecbur bırakılan, çeyiz sandığını açamayan pek çok
öğretmenle ben yüz yüze konuşup onların dertlerini dinlemek durumunda kaldım.
Hatta öyle ki bu öğretmenlerin bir kısmı kendi haklarını ararken neredeyse
doğumlarını sokakta yapacaktı. Şimdi duyuyoruz ki bu konuda bir ilk adım
atılmıştır, il emrine tayin hakkı bu öğretmenlere yeni yeni
tanınmaya başlamıştır ancak süreç çok yavaş işletilmektedir.
Tabii o zaman sormak gerekiyor, madem böyle bir hak tanınacaktı,
bu insanlar bir yılı aşkın bir süredir bu hakkın peşinde neden koşturuldu,
neden bu hak daha önce tanınmadı, bu acılar öğretmenlerimize neden çektirildi,
kısıtlı maaşlarıyla neden iki ev birden açarak yaşamlarını idame etmeleri için böyle
bir zorlamayla bu arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz karşı karşıya bırakıldı?
Biliyorum ki biz,
her 24 Kasımda öğretmenlere olan vefa borcumuzu, onların varlığından nasıl onur
duyduğumuzu en süslü cümlelerle dile getiririz ve nutuklar atarız ama 25 Kasım
geldiğinde öğretmenleri sorunlarıyla baş başa bırakır ve unuturuz.
İşte, sözünü
ettiğimiz bu sorunlar, elinde öğretmen diploması olduğu hâlde işportacılık
yapan, tezgâhtarlık yapan, inşaat işçisi olarak çalışan, ailesinden harçlık
almak durumunda kalan, başı eğik gezmek durumunda bırakılan, hatta bu onursuz
yaşamı hazmedemeyip intihar eden öğretmenlerin anılarıyla dolu bir geçmiştir.
Bu geçmişi arkamızda bırakmış olmamızı diliyorum ama 327 bin öğretmenin, bu
kadrolarla da ne yazık ki sorunların çözülmeyeceğini, çözülemeyeceğinin çok iyi
farkındayız.
Değerli
milletvekilleri, bu kadroların kaç tanesi sözleşmeli öğretmenlere ayrılacaktır,
kaç tanesiyle yeni atama yapılacaktır? Bunu bilmek, bu konudaki Hükûmetin kararını öğrenmenin son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
Bunu merak eden ben değilim, bunun cevabını almak isteyen öğretmenler sizden bu
cevabı beklemektedir.
Okul öncesi
eğitimdeki okullaşma oranlarının düşüklüğü, ilköğretim ve ortaöğretimde
okullaşma oranlarının çok altındaki doğu ve güneydoğu Anadolu illerinin
durumunu da dikkate alan bir öğretmen ihtiyacı tespiti ve bir öğretmen ihtiyacı
planlamasının yapılmasının gerçekçi ihtiyaç rakamlarına ulaşmak bakımından da
son derece önemli olduğuna inanıyorum çünkü bu 133 bin öğretmen açığı
rakamının, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte ne kadar öğretmene ihtiyacı olacağına
yönelik bir projeksiyonu içermeyen bir rakam olduğunu
biliyorum. Gerçi, Millî Eğitim Bakanlığının öğretmenler ya da eğitimle ilgili
rakamların saklanması konusuna çok büyük bir titizlik göstermesine rağmen bin
bir zorlukla bu rakamları temin etmeye çalışıyoruz, bunun da altını çizmek
istiyorum.
Şimdi, burada,
koltuklarımızda otururken, öğretmenlerin sorunlarını konuşup tartışırken,
belki, bizleri dinleyen, bu yeni 40 bin kadronun kendilerine de düşeceğini
merak eden ya da bize kaç tane düşer diye umut içinde bekleyen öğretmenlerin
bir feryadını da sizlerle paylaşmak istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Serter, bahsettiğiniz süreyi ben size vermiştim ama ek bir
dakikalık süre daha vereyim, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.
Beş yıldır, altı
yıldır kadro bekleyen bir öğretmen diyor ki: “Bizler, idealist öğretmenler
olarak yıllardır öğrencilerimize kavuşmanın hayaliyle yaşıyoruz. Bizler her yıl
hayallerimizi bir başka bahara erteliyoruz. Otuzlu yaşlarımıza gelip
evlenemiyor, ailemizden harçlık almak zorunda bırakılıyoruz. İş bulamadığımız
için işportacılık, inşaat işçiliği, tezgâhtarlık yapıyoruz, her şeyden önce
sağlık güvencesinden yoksun yaşıyoruz. Aramızda, atanmadığı için hayatını
düzene koyamayan, çeşitli psikolojik, fiziksel sorunlar yaşayan ve çözüm yolu
olarak da intiharı seçen birçok arkadaşımız mevcut ve bu sayı her yıl
artmakta.” İşte, değerli milletvekilleri, bu sese daha farklı biçimde kulak
vermek zorundayız. Onların sorunlarını kendi sorunlarımız kabul etmek ve
Türkiye’de eğitimin sorunlarının çözümünün öğretmenleri layık olduğu bir
biçimde yaşatmak olduğuna inanmak zorundayız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 508 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sözlerime
başlamadan önce, bugün, biraz önce, Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde şehit olan
bir astsubayımıza Allah’tan rahmet, yine yaralı olan bir subayımıza sağlık
diliyorum. Dün Tunceli’de mayın patlaması neticesi yaralanan 12 askerimize acil
şifalar diliyorum. Tokat’ta elim bir trafik kazası neticesi şehit olan
askerlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, birçok yasalar çıkarıyoruz ama bir türlü yasal tedbirler
alarak bu terörü bitiremiyoruz. Bizim gibi gelişmiş, demokratik, laik ve sosyal
hukuk devleti diye övündüğümüz ülkemize bu kötü gidişat gerçekten
yakışmamaktadır. Terörü, muhalefetiyle, iktidarıyla mutlaka bitirmek mecburiyetindeyiz.
Değerli
milletvekilleri, teklifin birinci bölümünde genel olarak emniyet teşkilatıyla
ilgili düzenlemeler vardır. Başpolislik ve polislik
mesleğine giriş yaşında yeni düzenlemeler yine birinci bölümün en dikkat çeken
yönleridir.
Öte yandan, emniyet
teşkilatıyla ilgili olarak 30 bin yeni polisin alınması ve yeni kadro
konularıyla ilgili de teklifi olumlu buluyoruz.
Gerekçede,
Türkiye’de bir polisin bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı ile Avrupa Birliği
ülkelerindeki rakamlar karşılaştırılmaktadır. Bugün Avrupa Birliği ülkelerinde
1 polise 250 kişi düşmesine rağmen, Türkiye’de maalesef bu sayı 301’dir. Bu
çerçevede, emniyet teşkilatına 30 bin yeni polisin alınması yerindedir. Nitekim, bizim de çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz bu
konu üzerine bir düzenleme yapılması olumlu gelişmedir ancak bahsedilen Avrupa
Birliği standartları için 30 bin polisin dışında en az 50 bin yeni polis
alınmasında yarar vardır. Bu düzenlemelerin popülist
politikalar olmadığını gösterecek başka hiçbir düzenleme teklifte yoktur.
Hükûmetin personel
sayısında uluslararası standartlara dair göstermiş olduğu yakın ilgi ve alakayı
polisin özlük haklarında ve çalışma koşullarında da göstermesi gerekmektedir.
Bakınız, Uluslararası Çalışma Örgütü standardı günlük çalışma süresi günde 8,
haftada 40 ve ayda 160 saattir, polislerimiz ise günde 12, haftada 72, ayda 288
saat çalışmaktadır. Bu, on iki-yirmi dört standardına göredir. Polisin bazen
izinleri kaldırılmaktadır, yirmi dört saat çalıştığı görülmektedir. Polisimiz
uluslararası çalışma standartlarına göre yüzde 60 daha fazla çalışmasının
karşılığını da maalesef alamamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, emniyet teşkilatı içerisinde “başpolis”lik
gibi yeni kurumların getirilmesi olumludur ancak emniyet teşkilatı mensupları
için, sorunun çözümü için bu kurum hiçbir zaman yeterli değildir. Bu teklif,
emniyet teşkilatımız açısından, otuz kırk sene emniyet teşkilatında çalışan
insan olarak üzülerek söylüyorum, içi boş bir tekliftir. Sorunlar, özlük
hakları ve çalışma koşullarıdır. Bu alanda yapılacak olan düzenlemeler, emniyet
teşkilatındaki 220 bine yakın personelin ötesinde, bu personelin aileleriyle
birlikte 1 milyon kişiyi ilgilendirmektedir. Genel Kurulda daha önce yapmış
olduğumuz konuşmalarda ve teklifin Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde,
defalarca, bu konular benim tarafımdan da gündeme getirilmiştir ancak bugüne
kadar hiçbir girişim yapılmamıştır. Tarafımızdan öngörülen düzenlemeler hiçbir
zaman kabul edilmedi ve gündeme bile getirilmedi. Teklifin Komisyon
görüşmelerinde, partimizin Komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarımızla
birlikte, polislerimizin özellikle maaş durumlarına yansıyacak düzenlemeler
için önergeler sunduk ancak hiçbirisi -muhalefet milletvekillerinden geldiği
için- kabul edilmedi. Mart ayı içerisinde ise bir kanun tasarısı hazırladım
arkadaşlarımla birlikte. Tasarıyı, 4 Mart 2010 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sundum. Tasarı, 23 Martta da tasarıyla ilgili komisyonlara
gönderildi. Lütfen, Sayın İçişleri Bakanımız ve Emniyet Genel Müdürümüz,
lütfedip tasarıya bakarsa, polisle ilgili son derece önemli gelişmeler vardır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulduğu
andan itibaren, gerek emniyet teşkilatı mensuplarından gerekse de kamuoyunun
diğer birçok kesiminden gelen olumlu tepkiler, tasarının yerinde olduğunu
göstermektedir. Bu tasarıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, Emniyet
Teşkilatı Kanunu ile Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarında Atama Usulüne İlişkin
Kanun’un bazı hükümlerinde, emniyet teşkilatı personelinin özlük haklarına
yansıyacak değişiklikler öngörülmektedir. Devlet Memurları Kanunu’nda yapılan
değişikle, emniyet hizmetleri sınıfı personelinin hak ettiği ek göstergeye
kavuşmaları sağlanmakta ve özlük haklarıyla emeklilik durumlarında ciddi
iyileşmeler sağlanmaktadır. Emniyet teşkilatımızın ağır ve yıpratıcı çalışma
koşulları göz önüne alındığında, senelik ve haftalık izinleriyle emniyet
hizmetleri tazminatı ve fazla mesai ücretlerinin mutlaka yeniden düzenlenmesi
gerekmektedir diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca üst düzey emniyet müdürlerine verilen makam ve görev
tazminatlarının rütbeye karşılık değil de makama bağlanması ve çok sınırlı
sayıda olması nedeniyle tüm birinci sınıf emniyet müdürlerimiz dahi makam ve
görev tazminatından yararlanamamaktadırlar. Gerek çalışırken gerekse emekli
olduktan sonra polisimizin saygın, itibarlı ve güvenilir bir hayat
sürdürmelerini temin amacıyla bu özlük hakları iyileştirmeleri mutlaka
yapılmalıdır. Emniyet teşkilatı mensuplarımızın maaşlarında
çalışma koşulları da göz önüne alınarak yapılması öngörülen zamların bazılarını
sizlerle paylaşmak istiyorum: 1’inci derecede bir polis memuruyla ilgili 252
TL, yükseköğrenim görmüş 3’üncü derecedeki polis memuru için 193 TL, 1’inci
derecedeki bir başkomiser için 292 TL, dördüncü sınıf
emniyet amiri için 376 TL, 3’üncü derecedeki üçüncü sınıf emniyet müdürü için
842 TL, büyükşehir belediyeleri sınırları içerisindeki il emniyet müdürleri
için 562 TL, genel müdür yardımcıları ve polis akademisi başkanları ve üç büyük
ilin emniyet müdürleri için 395 TL şeklinde -dediğim gibi- hazırlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, emniyet teşkilatımız gerek görev alanı gerekse personel
sayısıyla ülkemizin en önemli ve gözde kuruluşlarıdır. Emniyet teşkilatıyla ilgili
-gerçekten- modern araç ve gereçler alınmaktadır, bunlardan dolayı ilgilileri
kutluyorum. Teşkilatın kurumsal olarak rahat bir çalışma alanına kavuşması
sadece kurumsal bir gerekliliği değil toplumsal beklenti ve ihtiyaçları
karşılamada da gerekli bir düzenleme olmalıdır.
Bu çerçevede,
emniyet teşkilatının bugün 220 bine yakın personeliyle Genel Müdürlük çatısı
altında örgütlenmesi artık yeterli olmamaktadır. Kaldı ki Emniyet Genel Müdürü
-bilindiği gibi- İçişleri Müsteşarı gibi müşterek kararnameyle atanmaktadır.
İçişleri Bakanlığındaki diğer genel müdürlükler farklı bir teşkilatlanma
yapısına sahiptir. Buna göre, emniyet teşkilatının Gümrük Müsteşarlığı gibi
müsteşarlık seviyesine getirilmesi mutlaka gereklidir. Bu müsteşarlığa bağlı
personel, trafik, asayiş, lojistik, terörle mücadele ve istihbarat genel
müdürlükleri kurulmalıdır. Böylece, etkin ve rahat bir kurumsal yapıyla emniyet
teşkilatımızın görev ve sorumluluklarının da daha etkin bir şekilde yerine
getirileceğine inanıyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdemir, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
HASAN ÖZDEMİR
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, netice itibarıyla, emniyet teşkilatımızın
sorunları açıktır. Bu sorunların giderilmesi için partimiz üzerine düşen görevi
yerine getirmektedir ve getirecektir ancak bu konuların çoğu iktidar partisinin
görevidir.
Bu çerçevede,
hazırlamış olduğumuz kanun teklifi tali komisyon olarak İçişleri Komisyonunda,
asli komisyon olarak da Plan Bütçe Komisyonunda beklemektedir. Sayın
Bakanımızın, Sayın Genel Müdürümüzün bu konuda gerçekten ilgisini bütün emniyet
teşkilatı, hepimiz beklemekteyiz. Tasarının bir an önce gündeme alınarak
gerekli düzenlemelerinin yapılması gerekmektedir.
Konuşmama burada
son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özdemir.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Bengi Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 508 sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanla
Sayın Şırnak Milletvekilimiz, tabii, Silopi’deki olaylar konusunda hararetli
bir tartışma yaşadılar. Ama Sayın Şırnak Milletvekilimizin,
hâlen partimize yönelik saldırıları, polisin, emniyet müdürünün ve herhangi bir
valinin kişisel bir olayı olarak değerlendirmesini çok iyi niyet göstergesi
olarak değerlendiriyorum çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin
politikalarını, bölgede rakibi olan Barış ve Demokrasi Partisine, onun
milletvekillerine, belediye başkanlarına, il, ilçe teşkilatı yöneticilerine
ilişkin saldırılarını yıllardır izliyor, görüyoruz. Siyaseten bir
siyasal partiyi meydanlarda, sandıkta, en azından o bölgede
etkisizleştiremediği için tutuklamalarla, darp etmelerle, gözaltılarla
sindirmeye çalışıyor.
Sayın Bakan
biliyor, 2008 yılında, Hasip Bey ve diğer
milletvekili arkadaşlarımız gibi bir yürüyüşte değil, Batman’ın en işlek
caddesinde, beş altı tane MOBESE kameralarının olduğu yerde Batman Belediye
Başkanı Sayın Hüseyin Kalkan’la birlikte gündüzün ortasında darp edildik. Sayın
Bakanımız o zaman geçmiş olsun dileklerinde bulunmuştu fakat bu darp etme
eyleminde bulunanların hakkında soruşturma izni vermediğini, sayın
Valiliğin, o soruşturmayı yürüten makamların… Hani derler ya, savcısının,
yargıcının aynı olduğu bir düzende hak aramak çok zor gerçekten. Bize karşı
eylemlerde de öyle. Sayın Bakan, elimde o soruşturmayı yürütenlerin vermiş
olduğu karar var. Bir gösterici grubunu kovalarken bize rast gelmişler ve o
esnada bizi darp etmişler şeklinde. Dolayısıyla da isimleri, makamları,
mevkileri belli olan o kamu görevlileri hakkında lüzumu muhakeme kararı
alınmadı ve dosya kapatıldı. Dosya kapatılmakla kalmadı, biz bu işin üstüne
gittiğimiz için bir de buradaki bilgilere aykırı olarak bu sefer de yasa dışı bir
gösteriye katıldığımız için, yürüyüşe katıldığımız için hakkımızda bir de
soruşturma, herhâlde o fezleke de yüce Meclistedir.
Şimdi, biz bu
yaklaşımı biliyoruz, dolayısıyla Sayın Hasip Kaplan
bu soruşturmadan bir şey beklemesin yani. Bu işin savcısı da yargıcı da aynıdır
ve Sayın Hükûmet bunu bilinçli olarak yapıyor, bir
sindirme politikası olarak yapıyor. Zaten yakında Sayın Bakanın ve Başbakanın
savcıları, 13 Barış ve Demokrasi Partisi milletvekili hakkında, sırf söz ve
eylemlerinden dolayı, KCK üyesi olmaktan dolayı dava da açacaklar, onun da
bilgisini aldık. Artık basına yansıyor, önceden haber veriliyor, ayağınızı denk
alın, geliyor KCK dosyaları… Böyle siyasallaşmış bir yargı ve bir hükûmetle karşı karşıyayız. Bir ceberut devlete gitme
noktasıyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla biz Adalet ve Kalkınma Partisi, adında
“adalet” olan ama hiçbir şekilde adaletle ilgisi olmayan bu Hükûmetten
adalet beklemiyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şüphesiz seçimlere yaklaşıyoruz ve onun için de Adalet
ve Kalkınma Partisi tekrar seçime endeksli yasalar çıkarmaya başladı. İşte
onlardan birisi de 25 bin öğretmen arkadaşımızın alınması, bir o kadar da
polisin alınması. Yeşil kartın 2012 yılına kadar uzatılması ve bugün de bir iki
yıldır sürekli olarak “Bugün, yarın çıkaracağız.” dedikleri taş atan çocukların
yasası da gündemdedir. Seçimin çok yakın olduğu… İyi ki seçimler var, iyi ki
demokratik bir yarışma zemini var ve onun için de Hükûmet
belirli zamanlarda kadro alma ve kendi politikalarını gözden geçirme gereğini
duyuyor.
Tabii, 20 bin, 25
bin polis almak -gerekçede de belirttiği gibi- bir ihtiyaç olarak da
belirtiliyor. Askerin, jandarmanın boşalttığı alanlarda polisin görev alması
aslında Avrupa Birliği sürecine ve müktesebatına da uygun bir durumdur ama
nasıl polis alacaksınız değerli arkadaşlar? Yani ülkemizin bir bölgesinde
halkın iradesiyle seçilmiş parlamenterlere düşman gözüyle, terörist gözüyle
bakan 10 bin, 20 bin, 30 bin polis kadrosu daha alsanız ülkemizin
demokratikleşmesine ve güvenliğine ne kadar hizmet edecek?
Çok açıkça
söylüyorum, bu Meclisin bulunduğu mekân da dâhil olmak üzere -Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekiliyim- burada istihdam ettiğiniz polisler
dahi bir suçlu gözüyle bize bakmaktadır. Selam vermekten bile kaçınıyorlar, bizi
görmezden geliyorlar. Barışı, demokrasiyi tesis etmek ilk önce bu zihniyeti, bu
zihinleri, bu yaklaşımı değiştirmekte yatıyor.
Bölgeye gidiyoruz, Türkiye’nin herhangi bir iline gittiğimizde,
kırmızı plakayla gittiğimizde polis arkadaşlarımızın selama durduğunu görüyoruz
ama Batman Milletvekiliyim, Batman’a gittiğim zaman, Bengi Yıldız olduğum
bilindiği için, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekili olduğumu
bildikleri için selamı bir tarafa bırakın, herhangi bir yere giderken o kadar
bürokratik işlemler konuluyor ki önümüze… Mesela, on beş gün önce bir mitinge konuşmacı olarak gittim,
yaklaşık olarak on dakika miting alanında önüm kesildi. Kırmızı plaka, arkamda
da Batman Belediye Başkanı var, hepsi bizi tanıyorlar. Yapmayın, etmeyin, bu
kadar siyasal yaklaşmayın.
Birbirimizi
sevmeliyiz ama sevmek zorunda da olmayabiliriz fakat bu ülkede hukuk kuralları
var, ahlak kuralları var, davranış kuralları var. Biz bunu birbirimizden
esirgersek, ötekileştirirsek, eğer Batman’daki, Diyarbakır’daki, Şırnak’taki
vatandaş, bana oy vermiş vatandaş kendi milletvekilinin bu kadar horlandığını
görürse sen Türkiye’de barışı tesis edemezsin. Bunları bilmeniz, görmeniz
lazım. Onun için, sırf siyasal rakibinizdir diye bu kadar ötekileştirmeyin, bu
kadar yargıyı, bu kadar emniyeti, bu kadar valiyi, bu kadar kaymakamları
siyasallaştırmayın diyoruz size. Bunu içten söylüyorum, yani sırf bir siyasal argüman olsun diye söylemiyorum. Bunu yaşadığımız için
söylüyorum ve aslında uyarıcı olmasını da doğrusunu isterseniz bekliyoruz,
tabii bunu duymak isteyen bir iktidar varsa karşımızda çünkü burada muhalefet
partileri olarak hep bir şeyler, sabahtan akşama kadar, gece yarılarına kadar
konuşuyoruz ama bunun pratikte hiçbir karşılığının olmadığını da görüyoruz.
Tabii, polis
memurlarımızın aldığı eğitim, eğitimin süresi, aldıkları bu teorik eğitimin
yaşamla, günlük hayatla bağlantısı çok önemlidir.
Şurada, emniyet
birimlerine, polislere eğitim veren hocalarımızın değerlendirmeleri,
istatistikleri var. Görev almada, yükselmede, siyasetin, bir siyasal partiye
yakın olmanın belirleyici olduğuna ilişkin istatistikler var. Yani polis memuru
kendi yükselmesinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
BENGİ YILDIZ (Devamla)
- …bir siyasal geleneğin, bir siyasal ideolojinin belirleyici olduğunu
düşünüyor. Polis memuru kendi mesleğiyle barışık değil. Soru sorulan emniyet
mensuplarına “Çocuklarınız polis olsun mu?” denildiğinde bunun yüzde 10’u
“Benim çocuklarım polis olsun.” diyemiyor çünkü güvencesinden tutun da maaşına
kadar, ona yüklenen işe kadar ve siyasallaşmasına kadar hiçbir şeyini güvencede
görmüyor. Dolayısıyla çocuğunun da polis olmasını istemiyor.
Bugün
konuştuğumuz öğretmenlik meselesi de öyle. İnsanlar, kimse demiyor çocuğum
öğretmen olsun. Eğer üniversite sınavında başka hiçbir seçeneği kalmamışsa “Bir
de bir tercih olarak öğretmenlik vereyim.” diyor. Böyle bir sistemle, böyle bir
ülkede çocuklarımızı yetiştirecek insanların bir mesleği son sırada tercih ettiği
bir düzende demokrasiyi, insan haklarını iyi bir kuşağı nasıl yetiştireceğiz,
bunu kendi kendimize sormamız lazım ve bunun tedbirlerini almamız lazım.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldız.
AK PARTİ Grubu
adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Ziyaeddin Akbulut.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce
Hakkâri’den bir şehit haberi geldi, bir astsubayımız da yaralanmış. Şehidimize
Allah’tan rahmet, yaralı subayımıza da acil şifalar diliyorum. Terörle mücadele
kuşkusuz Hükûmetimiz tarafından çok yönlü yapılıyor,
her yönüyle yapılıyor ve bunun da bir gün sonu gelecek çünkü Hükûmetimiz gerçekten ve güvenlik güçlerimiz gerçekten bu
konuda çok kararlı davranıyorlar.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz yasa teklifiyle 100 bin gencimize
yeni bir iş imkânı sağlanıyor. Burası çok önemli. Bunun
30 bini polis memuru olacak, 70 bini öğretmen olacak. Bu, işsizliğin çözümü
konusunda da bana göre önemli bir adımdır. Dolayısıyla, Hükûmetimizin
imkânları ölçüsünde, böylesine dünyadaki krizlerin devam ettiği bir dönemde 100
bin insanımıza bu teklifle iş imkânı vermesi gerçekten her türlü takdirin
üzerindedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu yasa teklifi üzerinde güzel bir konsensüs
var. Cumhuriyet Halk Partisi, AK PARTİ, Barış ve Demokrasi Partisi, Milliyetçi
Hareket Partisi, bütün gruplar bu konuda katkı veriyorlar. Gerçekten güzel
görüşmeler yapılıyor, ben zevkle, keyifle izliyorum, her zaman Genel
Kurulumuzun böyle karşılıklı katkıyla, atışmadan, sataşmadan huzurlu bir
şekilde görüşme yapmasını samimane diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, polis teşkilatımız, asker gibi, jandarma gibi,
silahlı kuvvetler gibi ülkemizin son derece önemli bir kuruluşu. Emniyet
teşkilatı, vatandaşlarının can ve mal güvenliği ile toplumun huzur ve güvenliğini
sağlamak gibi çok önemli bir görevi üstlenmiştir. Herkese lazımdır.
Dolayısıyla, diğer, silahlı kuvvetlerimizin, güvenlik güçlerimizin olduğu gibi
polisimizin de yıpratılmaması ve gerçekten polisle ilgili konularda çok duyarlı
olunması gerektiği kanaatindeyim.
Bazı konuşmacı
arkadaşlarımız, asker ile polis ayrımı yapıldığı gibi Hükûmetimize
yönelik bazı eleştirilerde bulundular. Bu gerçekten doğru değil. Polisle ilgili
olarak, askerle ilgili olarak hiçbir ayrımcılık, hele hele
Hükûmet kanadı tarafından yapılması mümkün değil,
hiçbirimizin bunu yapması mümkün değil, hele hele bu
mukaddes çatı altında bu konuların konuşulmasının hiç doğru olmadığı
kanaatindeyim, kurumları inciteceği kanaatindeyim. “Poliste bazı, şu tipli, bu
tipli yapılanmalar vesaire…” diye konuşmalar yapıldı. Bunu doğru bulmuyorum.
Ben yirmi altı yıl polisin en üst düzeyde amirliğini yaptım, doğuda,
güneydoğuda vali olarak, kaymakam olarak, müfettiş olarak. Gerçekten onların
sorunlarını çok iyi biliyorum, yaşantılarını çok iyi biliyorum,
fedakârlıklarını çok iyi biliyorum. Terörle mücadele konusunda bütün güvenlik
güçleri olduğu gibi polisimiz de yüzlerce şehit verdi. Onları da burada
rahmetle anıyorum, geride kalan yetimleri var, eşleri var, onları da saygıyla
anıyorum.
Dolayısıyla, 80 öncesinde,
çok iyi hatırlıyorum, polisin içerisinde Pol-Der, Pol-Bir gibi kurumlar, dernekler, yapılanmalar vardı. O
günkü zararları, o gün topluma bu ayrımcılığın getirdiği zararları, inanın,
şimdi çok iyi hatırlıyorum. Böyle kurumlarda, böylesine hassas kurumlarda böyle
bir ayrımcılık kesinlikle söz konusu olamaz. Polisimiz de bu tür ayrımcılığın
karşısındadır, dışındadır. Dolayısıyla, konuşmalarımızda bu konular üzerinde
hassasiyet göstermemiz gerektiği kanaatindeyim.
Çok değerli
milletvekilleri, 30 bin kadro polisimize veriliyor. Bunun 10 bin kadrosu yeni
bir görev unvanıyla, başpolis unvanıyla 10 bin polis,
20 bin polis de polis memuru kadrosu olarak veriliyor.
Bütün arkadaşlarımız aynı konuyu, muhalefetiyle iktidarıyla ifade
ettiler, ben bir kez daha uzun, ayrıntılı değinmeyeceğim ama gerçekten
polisimizin, kendini süratle çağın şartlarına uydurmakta olan ve dünya polis
teşkilatları içerisinde mukayese ettiğimiz zaman çok başarılı bir yere gelmiş
olan; çağdaş yöntemleri, hukuka bağlılığı, yasaya bağlılığı son derece hassas
olan bu kurumun tabii ki -her yıl binlerce emekli veriyor- 30 bin kadro dahi
ihtiyacını tam anlamıyla karşılamayabilir ama Hükûmetimizin
imkânları ölçüsünde, bu, gerçekten Plan ve Bütçe Komisyonunda da bir 10 bin
artışla… İyi bir yaklaşımdır. İnanıyorum, daha
etkin, terörle mücadele konusunda ve hizmetlerini verebilme konusunda,
inanıyorum, çok daha yararlı hizmet verilmesine bu kadrolar vesile olacaktır.
Sayın Bakanımız
da ifade etti, gerçekten polis son yıllarda işkenceye sıfır toleransla artık
polis karakollarında böyle, insan haklarına yönelik ihlal hareketleri olmuyor;
oluyorsa bile üzerine süratle gidiliyor.
Öte yandan, faili
meçhuller konusunda, ülkenin kanayan bir yarası olan -yıllar önce- faili
meçhuller konusunda çok yetkin bir mücadele yapılıyor, veriliyor.
Türkiye’de en
önemli, çok büyük çapta olaylar meydana geldi, yirmi dört saat içerisinde
polisimiz faillerini buldu. Tabii ki, yapılması gereken önce önlemek ama
olduktan sonra olayın faillerini süratle bularak adalete teslim etmektir. Bu,
polisimizin gerçekten son yıllardaki çok önemli bir başarısıdır.
Burada
arkadaşlarımız eleştirdiler “Niye başpolis kadrosu
getiriliyor?” tarzında.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu, bir yöneticilik olayı. Yönetimden,
zorunluluktan kaynaklanan bir olayın çözümü. Çünkü yurt dışında birçok
ülkede 4-5 polise bir amir düşerken, bu sayı bizim polis teşkilatımızda 35
kişilere kadar çıkıyor. Ee, ne oluyor? Yönetici polis
ile yani amir polis ile polis memuru arasında, ki
yüzde 90’ı kadrolarımızın polis memuru durumunda… Bu yüzde 90’lık polis
memurunun daha iyi yönetilmesi açısından üzerlerinde kıdem olarak başpolis unvanıyla sınav kazanarak bazı kadroların
verilmesi hâlinde, o zaman 5-6 polise bir amir vererek, polisin daha düzenli
müdahale etmesi, daha iyi zapturapt altına alınması ve kendisini de “Ben
mesleğe girdim, polis memuruyum. Efendim, işte yirmi yaşında girdim ama elli
iki yaşında…” Şimdi elli beş yaşa çıkartıldı, o da güzel bir gelişme; elli beş
yaşında emeklilik hakkı getiriliyor bu teklif ile. Hep polis memuru olarak
kalması bir insanı bir yerde hâliyle moralsiz kılıyor, ona şevk ve heyecan
vermiyor. Ama sekiz on yıl sonra başpolis olması,
daha sonra kıdemli başpolis olması, meslekte bir
kademe alması ve bir grubun üzerinde amir olması gibi yönetimden kaynaklanan
daha iyi bir motivasyon kazandırılması açısından
polisimize bence çok yararlı bir düzenlemedir. “Neden başpolise
ihtiyaç var?” diye eleştiri konuları yapıldı. Bana göre ihtiyaç var ve dediğim
gibi polisin kendisini yenilemesi, hazırlaması ve geleceğe yönelik, mesleğe
bakış açısından daha şevkli, heyecanlı olması bakımından bence çok yararlı.
Artık bugün,
değerli arkadaşlarım, polisimizin neredeyse yüzde 90’ı yüksek tahsil yaptı. Bu
çok güzel bir gelişme. Benim kaymakamlık yaptığım yıllarda yüksek tahsilli
polis sayısı çok çok azdı, hep ilkokul ve ortaokul
mezunu -en iyi, ortaokul mezunları idi- polislerle muhatap oluyorduk ama bugün
artık bunlar tarihe karıştı. Çağın gelişmelerine, bilimin gelişmelerine,
dünyadaki gelişmelere polis teşkilatı çok güzel ayak uyduruyor ve çok kısa bir
zamanda on beş-yirmi yılda neredeyse teşkilatın yüzde 90’ı yüksek tahsilli
-dışarıdan eğitim-öğretim vererek- hâle getirildi. Bu da bana göre gerçekten
yeni bir, polisin bakışını, ülkemiz insanıyla münasebetini, halkla ilişkilerini
geliştiriyor.
Bazı münferit
olaylar olabilir yani doğuda, güneydoğuda polis çok önemli ve… Bir insandır
nihayet, bazı münferit olaylar olabilir; “Bana şöyle davrandı, böyle davrandı…”
Bu bizim polisimiz, hepimizin polisi yani lisanımünasiple kaymakamına,
valisine, emniyet müdürüne bu münferit olayı söylemek lazım. Yani burada,
kamuoyunda, Mecliste, gazetelerde, basında, “Polis şunu yaptı, bunu yaptı.”
demenin bir yararı olmadığı kanaatindeyim. Bilakis, o teşkilatın moralini bozuyor
ama münferit şikâyeti ilgili kaymakama, valiye, yetkilisine bildirmek lazım,
söylemek lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Ne kadar rahat söylüyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın
Akbulut, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
TEVFİK ZİYAEDDİN
AKBULUT (Devamla) – Yani iyi niyetli yaklaşmak lazım. Polisi, askeri, güvenlik
gücünü karşımıza düşman olarak değil, bizim evladımız, bizim kardeşimiz, bizim
insanımız…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Milletvekilini niye düşman olarak görüyorsunuz?
TEVFİK ZİYAEDDİN
AKBULUT (Devamla) – Dolayısıyla, varsa münferit bazı şikâyetler, olabilir ama
bu konuyu amirine, yetkilisine, kaymakamına söyleyerek ıslah etmek yoluna
gitmek lazım, kazanmak lazım insanlarımızı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Her gün televizyon veriyor, utanmıyorsunuz! Sıkılın biraz! Her gün
televizyon veriyor ama başınızı eğiyorsunuz!
TEVFİK ZİYAEDDİN
AKBULUT (Devamla) – Yoksa, insanları kaybetmek, karşı
çıkmak çok kolay ama eleştirirken yapıcı olmak lazım, olumlu olmak lazım diyorum.
Polisimiz de insandır yani “Hata yapmaz.” demek doğru değil; yapar, yapacaktır,
olabilir.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Hatayı yapan polis değil sizsiniz, AKP Hükûmeti!
TEVFİK ZİYAEDDİN
AKBULUT (Devamla) – Çünkü düşünebiliyor musunuz yirmi dört saat görev başında,
sırtında silah nöbet bekliyor vesaire. Yani, onun çalıştığı şartları düşünelim,
kendimizi onun yerine koyalım. Gerçekten stres içerisinde bir görevlinin …
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Polise o emri verenler çıksın! Polise, görevliye yüklenmeyin! O
polise o emri verenler çıksın!
TEVFİK ZİYAEDDİN
AKBULUT (Devamla) – Bazı hatalar olabilir ama bu hataları teşmil etmek, bütün
polis teşkilatını “böyledir” diye itham etmek çok yanlış. Bütün
askeri, bütün güvenlik güçlerini itham etmek çok yanlış. Dolayısıyla
münferit olayları büyütmeyelim ama üzerine gidelim, başkana söyleyelim,
kaymakama, amire söyleyelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Söyleyin! Bir haftadır bağırıyoruz burada. Diyoruz: “Kim emir verdi?
Çıksın söylesin.”
BAŞKAN – Sayın
Akbulut, teşekkür cümlenizi alayım lütfen efendim.
TEVFİK ZİYAEDDİN
AKBULUT (Devamla) – Bu duygularla bu kanun teklifinin polis teşkilatımıza,
halkımıza hayırlar getirmesini diliyorum, hepinize en derin sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Emin Nedim Öztürk, Eskişehir Milletvekili.
Sayın Öztürk, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri’nin Şemdinli
ilçesinde şehit olan astsubayımıza Allah’tan rahmet, yaralanan subayımıza da
acil şifalar dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
508 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’yle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hak ve özgürlüğümüzü ancak güvenlik varsa kullanabiliriz. Zira, özgürlük ortamı, temelinde güvenliğin sağlanması koşuluyla
gelişebilir. Bununla birlikte, özgürlüklerin güvenliğe feda edilmemesi,
özgürlük ve güvenlik dengesinin de iyi korunması gerekmektedir. İşte bu amaçla
güvenlik güçlerimiz, kendilerine verilmiş hukuk düzeni içerisinde, devletimizin
ve milletimizin her türlü iç ve dış tehlikelerden uzak tutulması, kanun
hâkimiyetinin sağlanması, suça teşvik eden davranışların önlenmesi ve
suçluların yakalanarak adli makamlara teslim edilmesi, huzur ve güvenliğimiz
için özverili olarak çalışmaktadırlar. Hırsızlık, gasp, kapkaç, yankesicilik ve
dolandırıcılık gibi, toplumumuzu tehdit eden olaylarda önemli ölçüde azalmalar
olduğu şüphesizdir. Gerçekleştirilen büyük operasyonlar ile terör ve örgütlü
suçlarla mücadele alanında önemli sonuçlar alınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Emniyet Genel Müdürlüğü, başarısı, sahip olduğu bilgili ve
tecrübeli teşkilatı ile dünya polis teşkilatları tarafından da takdirle
izlenmektedir. Halkımızın huzur ve güvenliğini sağlamaya çalışan emniyet
teşkilatımızı yıpratmaya çalışmanın ya da yurt dışında olan bazı olayların
ülkemizde de olmasını temenni ediyormuş gibi görünmenin kime yararı vardır?
Olsa olsa huzur ortamından ve ülkenin güvenliğinden
sıkıntı duyanlar bundan rahatsız olabilirler. Ancak, aydınlarımızın ve basın
mensuplarımızın bu tuzağa düşmemeleri çok önemlidir.
Emniyet teşkilatı
yöneticilerimiz münferit, hukuki olmayan davranışlar noktasında çok hassas
davranmakta ve bu hassasiyetini halkımıza da yansıtmaktadırlar. Her kurumda
olduğu gibi o kurumun işleyişine uygun davranış içinde olmayan kişiler
olabilir. Bir olayla ilgili bütün teşkilatı karalama ve kötüleme kampanyası
ancak biraz önce de bahsettiğim gibi sadece ve sadece bu ülkenin birlik ve
bütünlüğüne göz dikmiş olan insanlara yarar. Burada içimizin rahat olmasını
sağlayan en önemli husus ise hiç şüphesizdir ki bu ülkenin varlığının ve
bütünlüğünün sürdürülmesinde devlet kurumlarımızın ve halkımızın çok güçlü bir
yapıya sahip olmalarıdır. Bu yapının en önemli harcı milletimizin zengin
sağduyusudur. Emniyet teşkilatımız çetelerin, birlik ve bütünlüğümüze göz
dikmiş hainlerin ve her türlü kanunsuzların korkulu rüyası olmuştur ve olmaya
da devam edecektir.
Değerli
milletvekilleri, belirtmek isterim ki terörle mücadeleye siyasi iradenin
kararlılığı, güvenlik güçlerinin yüksek mücadele azmi ve milletimizin
desteğiyle devam edilecektir. Polisimizin, görevi esnasında Atatürk ilke ve inkılaplarına, cumhuriyetimizin temel değerlerine bağlı
kalıp, hak ve hukukun üstünlüğünü gözeterek, yaşadığımız toplumun değer
yargılarına karşı saygılı olacağına inancım tamdır.
Görüşmekte
olduğumuz tasarı ile emniyet teşkilatımızın yapısında önemli değişiklikler
meydana getirilmektedir. Bilindiği gibi nüfus artışı, yeni ilçe emniyet
müdürlüklerinin kurulması, büyükşehir belediye sınırlarındaki jandarma sorumluluk
bölgelerinin polise devredilmesi gibi nedenlerle emniyet teşkilatının iş yükü
ve sorumluluklarında büyük bir artış olmuştur.
Yapılan
düzenlemelerle yeni polis kadroları ihdas edilmesinin yanı sıra polisliğe giriş
yaşı da değiştirilmektedir. Ülkemiz öğrenim şartları ve kamu yönetimindeki
genel işe giriş şartları dikkate alınmakta, emniyet teşkilatının personel
ihtiyacının karşılanması yönünden de faydalı olmaktadır.
Tasarı ile
emniyet teşkilatında kıdemli başpolis memuru ve polis
memuru şeklinde bir hiyerarşi oluşmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle, görevi başında şehit düşen güvenlik güçlerimize
Allah’tan rahmet, başta gazilerimiz olmak üzere emekli ve görev başındaki tüm
mensuplarına sağlık, başarı ve mutluluklar temenni ediyorum.
Kanunun
milletimize ve devletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, çok teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım bazı arkadaşlarımın soruları var. Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
emniyet birimlerine ağır silah alımıyla ilgili teklifin temel gerekçeleri
nelerdir?
Yine Millî Eğitim
Bakanına sormak istiyorum: Adıyaman ilinde özellikle İngilizce öğretmeni açığı
vardır. Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?
Millî Eğitim
Bakanlığının iç denetim raporlarında 133 bin öğretmen ihtiyacı olduğu açıkça
belirtildiği hâlde ve sistem dışında da 230 bin öğretmen olduğu hâlde Hükûmetin bu açığı kapatmamadaki amacı nedir?
Son sorum Millî
Eğitim Bakanına gene: Sözleşmeli 70 bin öğretmenin temmuz ayında kadroya
alınacağı açıklanmıştı. Bu söz niye yerine getirilmiyor? Bakanın elini acaba
kimler tutuyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
usta öğreticiler yıllardır geleceğinin ne olacağını bilmeden çalışıyorlar.
Sayısız kere gündeme gelmesine rağmen bir çözüm de bulunamadı. Bu yasada da
maalesef bunlara bir çözüm yolu yok, çözüm görülmüyor. Bunun için bir çalışmayı
Millî Eğitim Bakanlığı yapacak mı?
Ayrıca,
Gaziantep’e, Millî Eğitim Bakanlığı, çok önem verdiğini söylüyor ama maalesef,
Köy Hizmetleri arazisi rant alanı olarak Büyükşehir
Belediye Başkanlığına verilmek istendiğinden Millî Eğitime verilmiyor. Bu
konuda önerge vermemize rağmen neden üzerinde durulmuyor acaba? Türkiye’nin
altıncı büyük kentinde 2.500 öğretmen açığı var ve okul açığı var. Bu konuda
çalışmalar iyi niyetli olabilir ama yetersiz. Bu konu üzerinde durmayı Millî
Eğitim Bakanlığı düşünüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ağyüz.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu ağır silah
alımıyla ilgili, Sayın Köse “ağır silah alımı teklifi” diyor. Böyle bir
teklifimiz, Bakanlığın, yok. Bir yanlış anlama var. Şu anda belki komisyondaki
tasarıdan söz ediyorsunuz. Komisyondaki bizim bu konudaki teklifimiz mevcut
uygulamanın aynısı yani şu andaki yasadaki şeyin aynısı. O konuda yeni bir
teklifimiz olmadı. Belki basında bazı değerlendirmeler falan oldu, onlardan
etkilendiniz ama yani mukayese ederseniz mevcut teklifle, Silah Kanunu’ndaki
teklifle şu andaki Silah Kanunu’ndaki uygulama aynıdır, o konuda bir fark yok,
onu ifade edeyim.
Diğer konularla,
eğitimle ilgili burada arkadaşlarımın, bu özellikle usta öğreticilerle ilgili,
Sayın Ağyüz, “Bu konuda 5510 sayılı Yasa’ya ek geçici
bir madde eklenmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızdan görüş
istendi, çalışmalar sürüyor.” diyorlar.
Burada tabii
diğer konular, sözleşmeli öğretmenle ilgili, isterseniz, şu anda bende bilgi
yok, arkadaşlarımızdan aldığımızda sunalım.
Gaziantep il
değerlendirme toplantısı da yapılmış yani bu toplantılar ilde yapılıyor
biliyorsunuz. Eğitimle ilgili sorunların orada değerlendirmesi yapılmış, o
konuda epey kararlar alınmış. Onların detayını da size, Gaziantep
milletvekillerimize Bakanlığımız sunsunlar. Gaziantep ilimizdeki öğretmen
ihtiyacı için ağustos ayında yine eklemeler yapılacak yani açıklar giderilecek
anlamında bir cevaptır.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.58
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
508 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Evet, bundan
sonraki bu çalışma düzeni içerisinde komisyonun tekrar bulunmayacağını dikkate
almak durumundayız.
Bu vesileyle,
bugünkü yaptığımız çalışmalarda, daha doğrusu bu hafta içerisinde yaptığımız
çalışmalarda -defaatle söyledim ama tekrarlıyorum-
iktidarıyla muhalefetiyle bütün grup başkan vekili arkadaşlarımıza canıgönülden teşekkür ediyorum. Hakikaten çok olumlu bir
hafta geçirdik, tabii ki grup başkan vekili arkadaşlarımızın büyük katkısı vardır,
bunu ifade ediyorum. İnşallah, bundan sonraki haftalar da böyle güzel
çalışmalar yaparız.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Haziran 2010 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.59