DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 71
112’nci Birleşim
4 Haziran 2010 Cuma
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin, ithal et ve et üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
2.- Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, gülün hasat zamanına ve Isparta ili için
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yükseköğretimin içinde
bulunduğu sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun
farklı olduğuna ilişkin açıklaması
2.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, hayvancılık
sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun
farklı olduğuna ilişkin açıklaması
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin
açıklaması
4.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo
ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin
açıklaması
5.- Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, hayvancılık sektörünün
bazı sorunları olduğuna ancak AK PARTİ İktidarı döneminde hayvancılığa verilen
desteğin önemli miktarda arttığına ilişkin açıklaması
6.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin
açıklaması
7.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Silopi’deki
eyleme ve güvenlik güçlerinin eyleme yönelik müdahalesine ilişkin açıklaması
8.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin Silopi’deki eyleme ve güvenlik güçlerinin
eyleme yönelik müdahalesine ilişkin açıklamasında eksik bıraktığı bölümle
ilgili açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden
istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/219)
2.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/218)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, BOTAŞ
ihalelerine yönelik iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/741)
2.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, üniversitelerde ve öğrenci
yurtlarındaki güvenlik sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/742)
3.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, Metsamor
Nükleer Santralinin oluşturduğu risklerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/743)
4.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, temizlenecek mayınlı
arazilerin mayın mağdurlarına tahsisi konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/744)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Milli Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/685) (S. Sayısı: 488)
5.- Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum
ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları
(1/806) (S. Sayısı: 498)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti ile İrlanda Arasında Gelir ve Sermaye Değer Artış Kazançları
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı: 479)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Abant Gölü’nde yürütülen bazı çalışmaların
çevreye etkilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/13865)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, çiftçi borçlarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı
(7/14033)
3.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Akhisar OSB’nin ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/14057)
4.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, elektrik üretiminin özelleştirilmesine ve TTK’nın yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14216)
5.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, Hakkâri’deki
işsizliğe ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14246)
6.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Tekel işçilerinin
durumuna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14285)
7.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, arazileri kamulaştırılan
kişilerin bir linyit işletmesinde işe alınmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
(7/14286)
8.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, DSİ’de
görev yapan ziraat mühendislerinin durumuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14293)
9.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, içme suyu
kaynaklarını etkileyen bir madencilik faaliyetine ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14449)
10.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bir madencilik
faaliyetinin orman alanına etkisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14495)
11.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, orman kadastrosu
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14496)
12.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sosyal güvenlik
merkezlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14574)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.02’de açılarak beş oturum yaptı.
Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal, Nazım Hikmet’in 47’nci,
Orhan Kemal’in 40’ıncı, Ahmet Arif’in 19’uncu ölüm yıl dönümlerine,
İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan, tarımsal sulama kooperatiflerinin elektrik
borçlarına,
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, özürlülerin isdihdamı ve sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Nazım Hikmet’in
47’nci ölüm yıl dönümüne;
İzmir
Milletvekili Tuğrul Yemişci, Hükûmet
tarafından epey çalışma yapılmasına rağmen özürlülerin tüm sorunlarının
halledilemediğine,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, gündem dışı konuşmalar yapılırken Genel Kurulda hiçbir
bakanın bulunmamasına ve eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın gözaltına alınırken
uğradığı kötü muameleye,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 22 milletvekilinin, futbol kulüplerinin yönetim sorunlarının (10/737),
İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 23 milletvekilinin,
yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların (10/738),
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 23 milletvekilinin, futbol kulüplerinin mali sorunlarının (10/739),
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin,
hayvancılık sektörünün sorunlarının (10/740),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
5’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporlarının (1/806) (S.
Sayısı: 498),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan,
Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496) üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak kabul edildi ve kanunlaştı.
6’ncı sırasında
bulunan, Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu’nun (1/685) (S. Sayısı: 488) tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanarak 4’üncü maddesine kadar kabul edildi; 4’üncü maddesi üzerinde bir
süre görüşüldü.
Van Milletvekili Özdal Üçer, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun,
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
4 Haziran 2010
Cuma günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
19.56’da son verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Burdur |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 152
II.-
GELEN KÂĞITLAR
4
Haziran 2010 Cuma
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal ve 25 Milletvekilinin, BOTAŞ
ihalelerine yönelik iddiaların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/741) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07.04.2010)
2.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 Milletvekilinin, üniversitelerde ve öğrenci
yurtlarındaki güvenlik sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/742) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.04.2010)
3.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve 19 Milletvekilinin, Metsamor
Nükleer Santralinin oluşturduğu risklerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/743) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.04.2010)
4.- Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, temizlenecek mayınlı arazilerin mayın
mağdurlarına tahsisi konusunda bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/744) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.04.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, oyuncaklarla ilgili bir tebliğe ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13433)
2.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki
hastanelerin depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13434)
3.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir sağlık ocağının
hizmete girmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13435)
4.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van Yüksek İhtisas
Eğitim ve Araştırma Hastanesinin kapatılacağı iddiasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13436)
5.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, bir köydeki sağlık ocağının faaliyete
geçirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13437)
6.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Kayseri’deki sağlık
hizmetlerine ve İl Sağlık Müdürlüğünün bazı uygulamalarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13438)
7.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Kayseri’deki kamu
hastanelerinin kapasitesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13439)
8.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Kayseri’deki
hastanelerin durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13440)
4 Haziran 2010 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız ve yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 14.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.16
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Yapılan
ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi elektronik cihazla
yeniden yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
Süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, ithal et ve et üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’ye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, lütfen sessiz olalım, milletvekili arkadaşımızı daha iyi
duyabiliriz.
Buyurunuz Sayın
Köse.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, ithal et ve et
üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ithal et ve et
üreticilerinin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hayvancılığımızı
geliştirecek köklü çözümler üretmek yerine popülist
bir yaklaşımla en üst düzeyde et ithalatının tekrar gündeme getirilmesi, tüm
üreticilerle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizleri de endişeye sevk
etmiş ve hayal kırıklığına uğratmıştır.
Sayın
milletvekilleri, et ithalatı hayvancılığımızın gelişmesine telafisi mümkün
olmayan zararlar verecektir. Bu ithalatla, yıllardan beri büyük bir özveriyle,
soğuk-sıcak demeden, kendi yemeyip hayvanına yediren, kendisi doktora gitmeyip
hayvanını düzenli olarak veteriner hekime götüren, satıp da üç beş kuruş para
kazanıp geçimimi sürdüreceğim diye çabalayan cefakâr Türk çiftçisini ne hâle
düşüreceğinizin farkında mısınız? Benim çiftçim, üreticim hayatı pahasına bin
bir güçlükle üretecek, ama para kazanamayacak, mahkeme kapılarında, icra
dairelerinde sürünecek, birileri de yaldızlı ofisinde maroken koltuğunda
otururken bir telefonla talimat verecek, etler gemilere yüklenecek, paraları
bankaya yatacak.
Değerli
milletvekilleri, yok böyle bir düzen. Şimdi, böyle bir şey mümkün mü acaba?
Şimdi varsa, en azından Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında olmayacak.
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında hak eden kazanacaktır. AKP Hükûmetinin bugün uyguladığı resmen bir ağalık düzenidir,
tabii ki burada ağa da iktidar oluyor. Yani ağa iktidar ve yandaşları üreticiyi
de tüketiciyi de sömürüyor, onların emeklerini değerlendiremiyor, çabalarının,
alın terlerinin karşılığını veremiyor. Bu duruma Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarında artık son vereceğiz. İthalat falan yapmayacağız, Türk köylüsünün
üretmesini sağlayacağız, üretimin önündeki tüm engelleri kaldıracağız, birlikte
kazanıp birlikte bölüşeceğiz, yani hakça bir düzen sağlayacağız.
Sayın
milletvekilleri, bu ithalat ve Et ve Balık Kurumunun özelleştirilmesi sonucu
hayvan üreticileri iflas edecek, tüccarların elinde oyuncak olacak ve
hayvancılık bitecektir. Yani tamamen dışarıya bağımlı hâle geleceğiz. Bunu
görebiliyor musunuz?
Şunu bilmenizi
isteriz ki, ithal et halk sağlımız ve hayvan sağlımız açısından önemli riskler
ortaya koyacaktır. Hiçbir ülke kaliteli etini ihraç etmek istemez. Kesim öncesi
ve kesim sonrası veteriner hekim muayeneleriyle ilgili bilgi sahibi olmadığımız
etlerin kalitesi ve sağlık konusunda emin olmamız mümkün değildir.
Türkiye’nin Doğu
ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri hayvancılık için çok uygun bölgelerdir. Bu
bölgelerde hayvancılığın yaylım şekilde yapılması, kış ayları dışında yem
verilmemesi nedeniyle besicilik daha da uygundur ve çok daha düşük bir
maliyetle üretim yapmak mümkündür. Ancak özellikle son yıllarda, terör başta
olmak üzere pek çok nedenle kırsal kesimde yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan
nüfusun sektörden uzaklaşmak zorunda kalması Türkiye’nin hayvan varlığında
önemli bir azalmaya neden olmuştur.
BAŞKAN – Sayın
Köse, bir dakika lütfen.
Sayın
milletvekili arkadaşlarımız, lütfen biraz daha sessiz olur musunuz; Genel
Kurulda bu kadar konuşmak uygun düşmüyor.
Buyurunuz Sayın
Köse.
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, ekim alanları mutlaka geliştirilmeli, meraların
ıslahı yapılmalıdır. Özellikle et açığının kapatılmasında Güneydoğu Anadolu
Bölgemizdeki küçükbaş hayvancılık ülkemiz açısından özel bir yere sahiptir. Bu
nedenle, bu bölgelerimizdeki küçükbaş hayvancılığa uygulanan destekler
artırılmalı ve hayvancılık özendirilmelidir.
Diğer yandan, et
ve süt sanayisinin neredeyse tamamı batıdadır. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde
hayvancılık ve hayvancılığa dayalı sanayi birlikte ele alınmalı, desteklemeler
de buna göre yapılmalıdır.
Bunun için
hayvancılık politikamızı değerlendirerek, hayvan ve hayvansal üretimimizi
artıracak tedbirler almak ve hayvancılığımızı uluslararası rekabet edebilir
duruma getirmek zorundayız. Bu da artık yaklaşan Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarında ancak mümkün olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekillerim; ülkemiz hayvancılığın geliştirildiği, et ithal eden
değil ihraç eden bir ülke konumuna geldiğimiz ve çiftçimizin, yetiştiricimizin,
köylümüzün yüzünün güldüğü, yeniden köylünün milletin efendisi olduğu günlere
doğru gelmemiz gerekir. Bunun için, bir an önce kavuşma temennisiyle, karşılık
beklemeden, alın teriyle üreten, sadece emeğinin karşılığını isteyen, bizlerin
beslenmesinde büyük emeği olan, tarım ve hayvancılıkla uğraşan emekçileri ve
sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Köse.
Hükûmet adına Sayın Eker
cevap verecektir.
Buyurunuz Sayın
Eker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gündem dışı yapılan konuşmaya
cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.
Türkiye’de
hayvancılık politikaları stratejik bir yaklaşımla Hükûmetimiz
döneminde ele alınmış ve bu çerçevede Türkiye hayvancılığında, hayvancılık
sektöründe Hükûmetimiz döneminde çok önemli
gelişmeler kaydedilmiştir. Şimdi, ilk defa olarak cumhuriyet tarihinde bu kadar
yüksek oranda, toplam tarım destekleri içerisindeki hayvancılığın payı
artırılmıştır. Yüzde 4’ten devraldığımız tarım sektörü desteklemeleri
içerisindeki hayvancılığın payı tam 15 katlık bir artışla 1 milyar 250 milyon liraya,
toplam destekler içerisindeki payı da yüzde 22 seviyesine çıkarılmıştır.
Keza, Ziraat
Bankasının hayvancılıkla ilgili olarak verdiği kredilerde çok büyük gelişmeler
sağlanmıştır. Sayın milletvekilleri, Türkiye’de bizim Hükûmeti
devraldığımız dönemde hayvancılıkla ilgili olarak sadece 16 bin kişi toplam 47
milyon kredi kullanırken ve yüzde 59 faizle hayvancılık için kredi kullanırken
2009 yılında hayvancılıkla ilgili olarak kredi kullanan çiftçi sayısı 202 bin
ve 2,5 milyar lira. Faizi ne? Faizi de yüzde 5,2 ila yüzde 6,5 arasındaki bir
oranda tahakkuk ediyor. Bu tabii, işletmeye yansıyor.
Bakın, Türkiye’de, 2002 tarihinde toplam olarak sadece 50 başın
üzerinde hayvan bulunduran işletme sayısı 4.300 ve 2009 yılında 50 başın
üzerindeki hayvancılık işletme sayısı 18.676. Bu şu demektir: Bu geçen zaman
içerisinde uygulanan doğru politikalarla hayvancılık, verilen desteklerle çok
önemli bir noktaya gelmiş, Türkiye’de bu alanda büyük bir yatırım başlamıştır.
Şimdi, bununla
birlikte, tabii, kültür ırkı hayvan oranı, toplam içerisinde saf kültür ırkı
oranı yüzde 35’lere çıkmıştır ki bu, yüzde 80’lerin üzerinde, yüzde 90’a varan
bir orandaki artışa tekabül etmektedir.
Süt üretimi 8,4
milyon tondan 12,5 milyon tona çıkmış, keza, bir hayvandan elde edilen et, ortalama
-sürü ortalamasını söylüyorum- 170-180 kilolardan 217 kilo ortalamasına
çıkmıştır. Bazı işletmelerde bu, çok daha yüksek bir rakamdır. Örneğin, Et
Balık Kurumuna gelen ortalama besi ağırlığı, karkas ağırlığı
Şimdi, bunları…
Tabii, bir yandan gelişmesini tamamlıyor, gelişmesini sürdürüyor ancak
Türkiye’de yeteri kadar besi materyali bulunmasına rağmen… Ki bizim müteaddit
defalar yaptığımız tespitlere göre en son Nisan ayının 18’inde bir genel tespit
yaptırmıştık, bir de geçtiğimiz hafta tekrar Türkiye’de en çok hayvan besisi
yapılan on altı ildeki hayvan varlığını, besideki hayvan varlığını saydık. 28
Mayıs tarihi itibarıyla -ki bunlar altı ay yaşın üzerindeki olanlar sadece- 918
bin sadece on altı vilayetteki hayvan varlığı, besideki hayvan varlığı.
Şimdi, bunlara
rağmen geçtiğimiz aylarda, tabii, anormal bir fiyat artışı meydana geldi, bu da
tüketici aleyhine gelişti. Biz de bunun için birtakım tedbirler öngördük.
Öngördüğümüz tedbir et ithalatı doğrudan değil aslında, bugüne kadar da
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Farkı ne?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Nereden? Uluslararası Salgın
Hastalıklar Ofisinin temiz ve sağlıklı kabul ettiği ülkelerde, her türlü
muayenesi yapılmış kasaplık canlı hayvan. Şimdi, kasaplık canlı hayvan biz bir
miktar getiriyoruz ki daha şu ana kadar bir tane de gelmiş değildir. Tabii,
Türkiye geçmiş dönemlerde de bu tür uygulamaları yaptı değerli arkadaşlar, ilk
defa bu dönemde kasaplık canlı hayvan gelmiyor. Şimdi, 1986’yla 1996 yılları
arasında Türkiye yaklaşık 1,5 milyon kasaplık canlı hayvan ithalatı
gerçekleştirdi. Şimdi, o dönemde, 90’lı yıllarda hangi partiler iktidardaydı?
Hangi dönemlerde bu yapıldı? Bu da bellidir, zaten kamuoyunun bildiği bir şey.
Yani 1,5 milyon baş. Türkiye’de yapılan ithalat, ihalesi yapılan sadece ve sadece
8 bin ton. 8 bin ton karşılığı en fazla 16 bin baş hayvan demektir, kasaplık
canlı hayvan, en fazla yaptığı bu; 1,5 milyon. Ben sadece kasaplığı söylüyorum,
karkas eti söylemiyorum, lop eti söylemiyorum, diğer besilik ithalatı
söylemiyorum, o tarihlerde bunlar hep yapıldı.
Şimdi, bir
ülkenin hayvancılığının potansiyelini, hayvancılık kabiliyetini, üretim
kapasitesini tek başına ithalatla ölçmek de doğru değildir. Şimdi ben size bir
rakam vereceğim. Amerika Birleşik Devletleri hayvancılık alanında da tarım
alanında da dünyanın en zengin, en gelişmiş ülkelerinden bir tanesi. Amerika
Birleşik Devletleri’nin, örneğin 2009 yılındaki et ithalatı 1 milyon 192 bin
tondur, 2007 yılındaki canlı sığır ithalatı yaklaşık 2,5 milyon baştır bir
yılda. Avrupa Birliği, yirmi yedi ülke, dünyanın en çok hayvancılığa destek
veren, tarıma destek veren ülke grubudur Avrupa Birliği ve Avrupa Birliğinin
2009 yılındaki et ithalatı 495 bin tondur, ihracatı 148 bin tondur; ihraç
ettiğinin 3,5 katı ithalat yapmıştır. Yine Avrupa Birliğinin 3 milyon 400 bin,
bir yılda canlı sığır ithalatı var.
Şimdi, bunlar
ticarettir. Ticareti yaparsınız, ülkenizin şartları… Türkiye de örneğin geçen
sene resmî kayıtlara göre 89 bin baş hayvan ihracatı yapmıştır. Yani bizi
böyle, sadece, işte Türkiye bir ete muhtaç oldu, başka da yapacağı hiçbir şey
kalmadı gibi bu şekilde ithal etmek doğru değildir. Ben kamuoyumuzu doğru
bilgilendirmek ve kayıtlara sağlıklı bir şekilde geçmesi açısından bunları
söylemek durumundayım. Çünkü aslında, biz ne zaman bu ifadeleri kullansak bazı
değerli milletvekillerimiz bizi pembe tablo çizmekle suçluyorlar. Biz aslında
gerçekleri söylüyoruz fakat bazı insanlar bunu, bu gerçeklere siyah gözlükle
bakıyorlar, görüyorlar, eğer pembe gözlükle bakan varsa o da onların bileceği iş,
ama bizim görevimiz gerçekleri söylemektir. Bizim söylediğimiz rakamlar da,
devletin veya uluslararası istatistiklerin yayınlanmış resmî kayıtlarıdır.
Dolayısıyla Türkiye’deki hayvancılığın durumu da budur.
Şimdi biz,
hayvancılıkla ilgili 83 milyon lira sadece toplam destek verilirken, biraz önce
de söyledim, 1 milyar 250 milyon liraya çıkardık, bu, tam tamına 15 katlık bir
artıştır. Şimdi, bizim gibi bir Hükûmeti kalkıp da,
yani işte efendim et ithalatı yapılıyor… Ki, bu da doğru değil, biraz önce de
söylediğim kasaplık canlı hayvan ihalesi yapıldı ve henüz de gelmiş değildir,
bu hafta sonu muhtemelen gelecek. Bunu hayvancılık
politikalarımızın yanlış olduğuna yorup, bunun üzerinden tenkit edilmesi çok
haklı bir isnat değildir, haklı bir söylem değildir; çünkü Türkiye’de hem
üretim artmıştır, biraz önce rakamlarını verdim, hem şu anda canlı hayvan
varlığı açısından da Türkiye yaklaşık 11 milyon büyükbaş hayvana sahiptir, hem
verimi artmıştır birim hayvan başına hem toplam sürüde bir azalma, önemli bir
azalma yok. Verim artıyor, 11 milyon civarında da var. Bunun kasaplık
gücü yüzde 30’dur, bunu bilen bütün arkadaşlarım, uzmanlar bunu bilirler. Yani,
11 milyon hayvanın yüzde 30’u kasaplık güç demektir. Yani bu her sene kesilir.
Dolayısıyla Türkiye’nin et üretimi de buradan hesaplanır ama kayıt dışılık yok
mu? Var. Doğrudur, kayıt dışılık vardır, et üretiminde de, et sektöründe de
maalesef bu fazladır.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Bakan Bey et ithal ediyorsun, yapma ya!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dolayısıyla kayıt dışılıkla
mücadele etmek de hepimizin görevidir, hepimiz birlikte bununla biz mücadele
edeceğiz.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Hayvan ithal ediyorsun!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlar,
politikamızın doğru olduğunu… Biz Türkiye’de üretimi artırıyoruz. Et ve Balık
Kurumundan bahsedildi, Et ve Balık Kurumu bizden önce özelleştirilmişti. Peki,
kim özelleştirme kapsamından çıkardı, bunları tekrar faal hâle getirdi? Biz. Ne
zaman? 2005 yılında. Şu anda Et ve Balık Kurumunun
kombinaları, kalan 7 tane, 8 tane kombinasını biz şu anda işletiyoruz, hatta
yaklaşık 10 tane de kiraladık, dolayısıyla şu anda Türkiye’de 17 civarında
et-balık işi yapan, kombina görevi gören Et ve Balık Kurumu faal olarak
çiftçimizin hizmetinde devam ediyor ve bugün itibarıyla da günlük 250-300
civarında büyükbaş hayvan kesimi yapıyor. Bizim, üreticimizi başka bir
şekilde düşünmemiz asla mümkün değildir. Biz, Türkiye’de üretimin desteklenmesi
yoluyla Türkiye’nin sorunlarının çözüleceğine inanıyoruz ve bu şekilde de bir
politika izliyoruz.
Et ve Balık
Kurumunu çıkardık. Et ve Balık Kurumu devam ediyor ama yanına ilave şeyler de
yaptık. Neler yaptık? Yanına… Biz, gerek Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde GAP
Eylem Planı çerçevesinde gerek Doğu Anadolu’nun 16 vilayetinde DAP projesi
çerçevesinde, toplam 25 vilayette yüzde 40 civarında hibeyle hayvancılığın
desteklendiği bir projeyi de hayata geçirdik ve onlar da şu anda aktif olarak o
projede çalışıyor, o proje de devam ediyor.
Bundan sonraki
süreç içerisinde de, tabii ki, Türkiye’deki üreticilerin, biz, her zaman gücüne
inandık, bundan sonra da inanacağız ve onların üretim gücünü artıracak şekilde
politikalarımızı devam ettireceğiz. Bundan sonraki süreçte de bu
politikalarımız Türkiye’nin tarım sektörünü, Türkiye’nin hayvancılık sektörünü
geliştirmeye dönük olarak devam edecek.
Esasen bununladır
ki, yani bu politikalar sayesindedir ki Türkiye’de tarım sektörü son altı yılın
beşinde pozitif büyüdü. Yani bu, başka türlü olabilir mi? Bir tek 2007 yılında
olağanüstü kuraklık şartlarında Türkiye’de tarım sektörü küçüldü. Onun dışında,
son altı yılın beşinde tarım sektörü büyüme kaydetti. 2009 yılında küresel
ekonomik krizin bütün olumsuzluklarına karşın Türk tarım sektörü yüzde 3,6 büyüdü.
Türk tarım
sektörü, 70 milyon insanı besliyor, 30 milyon turisti besliyor ve üstüne 11,5
milyar dolara yakın da tarım ürünü ihracatı yapıyor. Bu sene, 2009 yılında hem
toplam tarım ürünlerinde ham maddeler dâhil hem gıdada Türkiye, net tarım ürünü
ihracatçısı ülkedir, net ihracatçı bir ülkedir. Sadece gıdayı dikkate
aldığımızda toplam 4,5 milyar dolarlık bir dış ticaret fazlamız vardır. Gıda
maddeleri yönüyle ihracatımız ithalattan fazladır. Toplam tarım ürünleriyle
baktığımızda da bu yine 2 milyar dolara yakın bir rakamda,
ki bunun içerisinde lif pamuk vesaire sanayi endüstrisi ürünü olan ve çıktıları
sanayi ihracatı olarak kabul edilen ürünler, bunlar olmasına rağmen biz yine
net ihracatçı durumundayız.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, hayvancılığın gerek hastalıklarla mücadele gerek suni
tohumlama gerek yem desteği ki Hükûmetimiz döneminde
-bunu da iftiharla söylüyorum- sağladığımız yem destekleriyle… Türkiye’nin 50
milyon ton yıllık kaba yem ihtiyacı vardır. Daha önce bunun 25 milyon tonu
içeriden karşılanıyordu, gerisi samanla ikame ediliyordu ki samanın besleyici
değeri sıfır. Şu anda Türkiye’nin içerisinde üretilen kaba yem miktarı 37
milyon tona çıktı yani ihtiyacımızın yüzde 75’ini Türkiye artık üretir hâle
geldi. Peki, bu nasıl oldu? Durup dururken mi oldu? Hayır. Türkiye’de
işte biraz önce söylediğim 1 milyar 250 milyon liranın önemli bir kısmı yem
desteğine gidiyor yani yem ekilişi yapan, tek yıllık, çok yıllık yem bitkileri
ekilişi yapan vatandaşlarımız bundan istifade ediyor, yem ekilişlerini yapıyor
ve bu da kaliteli kaba yem demek, hayvancılıkta özellikle süt veriminin artması
demek, et veriminin artması demektir. Bunu da yine Hükûmetimiz
döneminde yapıyoruz.
Irkın ıslahıyla
ilgili çalışmalar çok önemli, suni tohumlama; biz Hükûmeti
devraldığımızda Türkiye’de sadece yılda 614 bin hayvana suni tohumlama
yapılıyordu. Bu, çok çok önemli bir
rakam, çok çok düşük bir rakam yani önemli bir
gösterge ve çok düşük. Bu, toplam suni tohumlama yapılması gereken
hayvanın yüzde 11’ine tekabül ediyordu, 614 bin.
2009 yılında,
değerli milletvekilleri, bu rakam 2 milyon 180 bin. Neden? Bu da destekleniyor
da onun için.
Şimdi gerek büyük
işletmelerin, yeni işletmelerin kurulması, işletme ölçeğinin büyümesi gerek
suni tohumlamanın artması gerek yem miktarının artması gerek meraların ıslah
miktarının artması… Ki, sadece geçen sene, bir yılda 308 bin dönüm alanda biz
mera ıslahı yaptık. Önceki yıllarda bu, yıl yıl çok
daha fazla. Dolayısıyla bunlar da önemli göstergeler.
Bizim bu noktadan
sonra koyunculuğun üzerinde biraz daha durmamız gerektiğine inanıyoruz, bunu
biliyoruz. O nedenle, koyunculuğu da, keçiciliği de destekleme kapsamına aldık.
Kayıt içine almayla ilgili kulak küpesi uygulamasına koyun ve keçilerde de
başladık. Sığırlarda zaten bu var. Onların birtakım alet ekipmanlarının da
destekleme kapsamına alınması, özellikle yatırımların yüzde 50’sinin hibe
olarak karşılandığı kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi projesinde çok
sayıda hayvancılıkla ilgili işletme de alındı, ki
toplam 420 civarında et ve süt ürünleriyle ilgili biten tesis var. Bunlar yüzde
50 oranında bizim hibe destek verdiğimiz projeler. Yine, hayvancılıkta
kullanılan süt sağım ünitesinden tutun da balya makinesine ve bunun gibi, çayır
biçme makinesi gibi çiftçimizin kullandığı makine ekipman
destekleri de bizim Hükûmetimiz döneminde çok önemli
destektir. Daha doğrusu biz başlattık ve geçen yıl itibarıyla Türkiye’de 41 bin
projeye biz destek verdik. Bu şekilde kırsal kalkınma yatırımlarının
desteklenmesi kapsamında toplam hibe olarak verdiğimiz desteğin miktarı 500
milyon liranın üzerinde. Ne zamandan beri? 2006 yılından bu yana. Bu sene yine
bunlar devam edecek.
Değerli
milletvekilleri, biz, Türkiye’de tarım sektörünün Türk üreticisiyle birlikte
büyüyeceğine inanıyoruz ve onları gözeterek, onları kollayarak, onların rekabet
gücünü artırarak, onların daha verimli, daha iyi şekilde üretim yapmalarını
temin edecek şekilde planlıyoruz. Amacımız asla Türk üreticisiyle, Türk
çiftçisiyle rekabet etmek değildir. Biz onun, aksine, gücünü arttırmaya
bakıyoruz ve biraz önce de söylediğim gibi gücünü de belirli bir noktaya
getirdik. Bu da zaten hem üretim rakamlarına hem büyüme rakamlarına hem ihracat
rakamlarına yansıyor.
İthalat kararının
sebebi, tüketiciler üzerinde bunun olumsuz etkilerini gördüğümüzden ve bunun
istismar boyutuna bazı noktalarda geldiğini görmemizdendir. Onu da tedbir… Bu
da gösterdi etkisini. Yüzde 19’luk fiyat düştü, tüketim yüzde 25 arttı; et
tüketimi yüzde 25 artış gösterdi, fiyatlar da yüzde 19 düştü. Umarım, biz
ithalat yapmak mecburiyetinde kalmayız, herkes tedbirini buna göre alır.
Ben bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Eker.
Sayın Seçer,
sisteme girmişsiniz…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Siz de
girmişsiniz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre çok kısa bir söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN – Size de
söz vereceğim.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, ben de…
BAŞKAN - Sayın
Seçer, siz…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Aynı şekilde, yerimden kısa bir açıklama.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Seçer.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin
açıklaması
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye’deki
hayvancılık sektörünün hangi noktalarda olduğunu Sayın Bakandan öğrenme imkânı
bulduk ama tabii, Sayın Bakanın ortaya koyduğu tablo farklı bir tablo, bizim
yaşadığımız ülkede hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo farklı.
Sayın Bakanın
anlatımlarında belli çelişkiler var. Türkiye’de AKP
İktidarının iş başına geldiği 2002 yılından bu yana hayvancılıkta destek
miktarının 10-15 kat arttığından bahsetti, 80 milyon TL’lerden bugün 1.250
milyar TL’lere hayvancılık desteklerinin arttığını söyledi ama ne yaman
çelişkidir ki Türkiye’de hayvancılığa destek artıyor ama hayvan sayısında ciddi
bir azalma oldu sekiz yıldan bu yana.
Tabii, uygulanan
politikaların doğruluğundan bahsetti. Eğer deseydi ki: “Mutlaka, uyguladığımız
politikalarda dönemsel hatalar yapmış olabiliriz ama genel anlamda doğru
politikalar uygulamaya çalışıyoruz.” onu kabul edebilirdim ama icraatları
süresi boyunca -yani sekiz yıllık süre boyunca- sanki AKP İktidarı hayvancılık
sektöründe uyguladığı politikalarda hiç hata yapmamış gibi bir tavırla Sayın
Bakan konuştular. Oysaki güncel bir konu, Türkiye’de et krizi yaşanıyor. Eğer
doğru politikalar uygulandıysa niçin bugün Türkiye et ithal etmek ya da canlı
hayvan ithal etmek durumunda kaldı? Eğer Türkiye’de hayvancılık politikaları
sekiz yıldır iyi politikalar, doğru politikalar uygulanıyor ise iki yıl önce
niçin süt üreticileri ciddi krize girdi, Türkiye’de milyonlarca baş süt ineği
kesilmek zorunda kaldı? Neticesinde, bugün de zaten et sektöründe yaşanan
sorunu o iki yıl önceki yaşanan sorunların devamı olarak ben değerlendiriyorum.
Bugün geldiğimiz
ortamda besicileri Sayın Bakan ciddi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Seçer.
Şunu
hatırlatayım: 60’a göre söz isteyen milletvekillerimize iki dakika süre
verdiğimin tekrar altını çizeyim, yanlış anlaşılmalara yol açmasın.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun
farklı olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Şevket Köse’nin Türkiye’de hayvancılık ve et
üreticilerinin sorunları konusunda yaptığı konuşmaya cevap olarak tam yirmi
dakikalık bir konuşma yaptı, çeşitli rakamlar verdiler ve Türkiye’de tarımın,
hayvancılığın ne kadar iyi durumda olduğunu ifade ettiler. Ancak, ortada bir
gerçek var değişmiyor: Et fiyatları Türkiye’de yüksek ve Türkiye canlı hayvan
ithal ediyor et üretmek amacıyla. Bu tablonun sorumlusu doğrudan doğruya Adalet
ve Kalkınma Partisi Hükûmetidir. Birkaç rakam vermek
istiyorum. Bu vereceğim rakamlar devlet rakamlarıdır, tarım sektörüne bütçeden
yapılan desteklemelerin boyutunu göstermektedir bu rakamlar. 2007 yılında tarım
sektörüne, hayvanlık da dâhil, yapılan desteklemenin tutarı 5,5 milyar TL’dir.
Bu rakam 2009’da 4,5 milyar TL’ye düşmüştür. Yani frene basmışsınız, tarım
sektörüne bütçeden yapılan desteklemeyi azaltmışsınız ama bir taraftan da
burada Sayın Bakan çıkıp tarım sektörünün, hayvancılığın ne kadar iyi durumda
olduğunu söylüyor.
2010 yılına
geliyorum. 2010 yılı rakamı -eğer Hükûmet sözünde
durursa o da, onu da bilmiyoruz- 5,6 milyar TL’dir. Bu rakam 2007 yılına
eşittir. Yani biz, rakamsal olarak bırakın enflasyonu, büyümeyi, bunların
etkisini, 2010 yılında ancak 2007 yılı seviyesinde bir rakamı bütçeden
veriyoruz. Tablo budur, bu gerçek değişmiyor, güneş balçıkla sıvanmıyor Sayın
Bakan, değerli milletvekilleri. Tablo budur, bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Sayın Köse…
3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, hayvancılık
sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun
farklı olduğuna ilişkin açıklaması
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Benim konuşmama
cevaben Sayın Bakanın söylemleriyle Türkiye gerçekleri gerçekten bağdaşmıyor.
Sanki canlı hayvan ihracatıyla et ihracatında çok önemli bir fark varmış gibi
övünerek bunlara cevap vermeye çalıştı. Ha Ali ha Veli! Biz her zaman Hatice’ye
bakmayız, neticeye bakarız! Türkiye’nin gündemi budur. Sizin İktidarınız
döneminde, Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa AKP İktidarı döneminde ister buna
“canlı hayvan ithalatı” deyin, isterseniz “et ithalatı” deyin, ilk defa size
nasip olmuştur. Bu da AKP İktidarının politikasının ne kadar zayıf olduğunu ve âciz bir durumda olduğunu göstermektedir.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – SHP dönemine bakın.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Ayrıca AKP İktidarı…
Sayın Bakanım ne
zaman sıkışırsanız geçmişe bir suçlamada bulunursunuz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – “Cumhuriyet tarihinde ilk
defa” diyorsunuz. Öyle bir şey yok.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Et Balık Kurumları bu et için sürekli sübvanse eden kurumdur. Eğer
bunları geçmiş hükûmetler kapatmışsa siz de
geliştirmelisiniz. Türkiye’nin gerçekleri budur. Şöyle ki: Bundan çok kısa süre
öncesine kadar, Et Balık Kurumu kapanmadan, vatandaş canlı hayvanı götürür, bu
Et Balık Kurumlarında satar, keser, parasını alır, dönerdi. Dolayısıyla
Türkiye’de tarımın en büyük ayağı olan hayvancılık sizin İktidarınız zamanında
yok edilmeye çalışılmıştır yani asgari ücret 600 lirayı bulmaz iken vatandaş,
halkımız hâlâ çok yüksek fiyatla et tüketiyor Sayın Bakanım.
Biz şunu her zaman
söylüyoruz: Vatandaşımız ucuz ve sağlıklı ete nasıl ulaşır? Dışarıdan ithal
edilmeye çalışılan et veyahut da canlı hayvan acaba sağlıklı mıdır? Yaşlı
mıdır, genç midir? Bu gümrük kapılarında da zaten yeterince kontrol mekanizması
zayıftır, bunda da bir sıkıntı yaşanmaktadır.
Onun için, özetle
şunu söylüyorum: Sekiz yıldır iktidardasınız, lütfen Hatice’ye bakmayınız,
neticeye bakınız!
Teşekkür ederim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şartnameyi biliyor
arkadaşlar, onların huzurunda yapılıyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Köse.
Sayın Ünsal…
4.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, hayvancılık
sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun
farklı olduğuna ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben tabii, Sayın
Tarım Bakanımızı dinlerken acaba Türkiye’de bir mecliste mi oturuyoruz diye
düşünmeye başladım.
Sayın Bakanım,
öyle bir konuşma yaptınız ki, sanki hayvancılıkla ilgili çok büyük destekler
verdiğinizi ifade ediyorsunuz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Doğrudur.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) - Şimdi, et ithal ettiniz, et ithal ederek de, ithal ettiğiniz ülkenin
üreticisini sevindirdiniz ama içeride et üreten üreticilerin hepsi şu anda kan
ağlıyor. Çok basit bir örnek veriyorum, arayın Tarım İl Müdürünü sorun, önemli
et merkezlerinden bir tanesi, Amasya’nın Suluova ilçesi. 55 bin hayvan vardı,
şu anda 26 bin baş hayvana düştü. İyice bir bakın hesaplarınıza, oradaki size
bilgileri yanlış vermişlerdir. Ve bu düşen hayvan sayısının neticesinde,
oradaki üreticilerin hepsi şu anda Ziraat Bankasına borçlular ve banka onlara
en sonunda hacizler göndermeye başladı. Seksen tane, işletmesinde malı bulunan
üreticilerin hepsi şu anda 25-30 milyar lira zarara düştüler. Bunlar sizin
İktidarınız sayesinde oldu ama burada geliyorsunuz, beş dakikalık konuşmaya
yirmi dakika cevap veriyorsunuz, sanki çok güzel şeyler yapılmış gibi.
Sadece
hayvancılıkla ilgili değil, tarımla ilgili de yaptığınız bütün şeylerde,
desteklerin hepsini veremediniz, üretici sizden memnun değil. Sizi ben
Amasya’nın Suluova ilçesine beraberce gitmeye davet ediyorum. Gidelim, orada
besiciler kooperatifinde hep beraber bunları bir konuşalım bakalım, bu verdiğiniz
destekleri.
Teşekkür
ediyorum.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Amasya’da şu anda beside 43
bin hayvan var, üç gün önce saydırdım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünsal.
Sayın Akgün,
buyurunuz.
5.- Karaman Milletvekili Mevlüt
Akgün’ün, hayvancılık sektörünün bazı sorunları olduğuna ancak AK PARTİ
İktidarı döneminde hayvancılığa verilen desteğin önemli miktarda arttığına
ilişkin açıklaması
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlarım, mutlaka hayvancılık sektörünün bazı sorunları vardır ancak AK
PARTİ İktidarı döneminde hayvancılığa verilen destek, Bakanımızın da ifade
ettiği gibi önemli miktarda artırılmıştır. Özellikle tarımsal kalkınma
kooperatifleri yoluyla kooperatiflere verilen desteklerde önemli miktarlarda
artışlar olmuştur, birçok köyümüz kooperatifçiliği öğrenmiş ve bu anlamda çok
sayıda köylerimizden gelen talepleri vardır. Bunun yanında suni tohumlama gibi,
küpe gibi, süt destekleri gibi, yem bitkileri destekleri gibi birçok kalemde destek
miktarları önemli biçimde artırılmıştır. Bizim yapmamız gereken özellikle
hayvancılıkta ölçeği büyütmek ve nitelikli hayvancılık yapmaktır, aynı zamanda
mera ıslahını da artırmak ve devam etmektir. Bu anlamda, Bakanlığımızdan
kooperatif desteklemelerini artırmasını bekliyoruz ve bu desteklerin önemli
olduğunu düşünüyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Akgün.
Son olarak Sayın
Ergin’e söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın
Ergin.
6.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, hayvancılık
sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun
farklı olduğuna ilişkin açıklaması
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben bu iki
dakikalık süreyi kullanmayacağım. Eğer önümüzdeki hafta veterinerlik, bitki
sağlığı, gıda ve yem yasası gelirse Sayın Başkanın dün ve bugün yaptığı
konuşmalara onu tatmin edecek bir cevabı yirmi ya da otuz dakika içerisinde
vereceğim. Yalnız şunu söyleyeyim: Hayvancılığa verilen destekler rakam olarak
gerçekten bu Hükûmet zamanında özellikle bugünkü
Sayın Bakan zamanında artmıştır ancak desteği kullananlar değil desteği
götürenler olmuştur bunu özellikle de açıklayacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ergin.
Gündem dışı
ikinci söz gülün hasat zamanı ve Isparta ili için önemi hakkında söz isteyen
Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’a aittir.
Buyurunuz Sayın
Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, gülün hasat
zamanına ve Isparta ili için önemine ilişkin gündem dışı konuşması
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta ilimizde bu mevsimde
hasatı yapılmaya başlanan gül üretimi, işlenmesi ve
ilimize katkısı hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, yükü insani yardım olan Gazze yolcularının
merhametin zulme galip gelmesini canlarını da feda ederek sağladıkları için
buradan kutluyor ve gül şehri Isparta’nın milletvekili olarak Isparta’nın
güllerini kendilerine buradan takdim ediyorum teşekkür anlamında. Bu süreçte
Türkiye’nin yeni dış politikasında vakar ve şahsiyetimizin gereğini sağlam ve
sağlıklı duruşu ile sağlayan önce Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey olmak
üzere, Dışişleri Bakanımıza ve tüm görevlilerimize de ayrıca şükranlarımı
sunuyorum. Halkımıza bu uluslararası problemde tek bir yürek olduğu için de
teşekkürlerimi arz ediyorum.
Sevgili arkadaşlar,
gülcülüğü Isparta’ya Yalvaç ilçesinden gelip Isparta’ya yerleşen Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzet’in oğlu İsmail Efendi 1888
yılında getirmiştir. Bu getirilişin de çileli, çok ilginç bir öyküsü vardır.
Gerek Doğu gerekse Batı toplumlarının tarihinde önemli bir yere sahip olan gül
İslam ülkelerinde peygamberin terinden oluştuğu inancına karşılık Hristiyan toplumlarında Meryem Ana’nın saflığını sembolize
eder. Belki de bu yüzden olsa gerek Doğu toplumlarında olduğu kadar Batı
toplumlarında da gül büyük bir beğeni ve üne sahiptir.
Gül, kesme çiçek,
süs bitkisi ve gül yağı elde etmek için yetiştirilen önemli bir bitkidir.
Dünyada gül yetiştiriciliğinin yapıldığı başlıca ülkeler Türkiye ve
Bulgaristan’dır. Türkiye, dünya gül yağı ihtiyacının yüzde 65’ini, Bulgaristan
ise yüzde 35’ini karşılamaktadır. Ülkemizde gül yağı için üretilen gülün yüzde
80’i Isparta ilimizde yetiştirilmektedir. Gül çiçeğinden iki çeşit yağ
üretilmektedir. Gül yağı olarak bilinen ince yağ ve konkret
olarak bilinen katı yağdır. Gül yağı üretiminde en önemli maliyet yüzde 55 ile
gül çiçeğindedir.
Gülcülükle
yöremiz ihracat yoluyla yıllık 15 milyon dolar, gül orijinli kozmetik
sektöründen de yıllık 10 milyon dolar civarında gelir elde etmektedir.
Bölgemizde toplam 12 bin civarında gül üreticisi olup yaklaşık 50 bin kişi
geçimini bu üründen sağlamaktadır. Şu an bölgemizde hâlen 10 adet yerli, 3 adet
Fransız, 1 adet Amerikalılara ait olmak üzere toplam 14 adet gül yağı fabrikası
faaliyet göstermektedir. Bu yıl 8 bin ton civarında gül çiçeği hasadı
beklenmektedir. Ancak küresel kriz nedeniyle, gül yağı üreticilerinin bu yıl alımı
azaltması ve 130 kadar üretimin tarlada da kalması söz konusudur. Hâl böyle
olunca, Isparta’nın turizm ve ticaretini geliştirmek amacıyla simgemiz olan gül
ve buna paralel olarak gelişebilecek lavanta, kekik ve zambak gibi aromatik bitki yetiştirilmesi ve kozmetik sanayisi amaçlı
bir çalışmayı inşallah başlatmış bulunmaktayız. Yapılacak proje, Isparta’mızda
ticaret ve sanayinin bir giriş kapısı olacak şekilde tasarlanacaktır. Başta
Turizm Bakanlığımız olmak üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, Çevre ve Orman Bakanlığımız ve
ilgili olabilecek diğer bakanlıklarımızın katkısı inşallah olacaktır. Projemiz,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın ARGE Genel Müdürlüğünden gelen uzman
arkadaşlarımızla geçen hafta üretici ve imalatçı firmalar gezilip bilgi
alışverişi yapılarak startı verilmiştir. Uzmanlarımız,
ARGE tabanlı yeni ürün ve üretime yönelik yenilikçi projelerin bakanlıkça
desteklerini imalatçı firmalara izah etmişlerdir.
Ülkemiz ve
bölgemiz açısından bakıldığında kültür ürünlerinin en önemlisi güldür. Gül,
binlerce yıldır birçok medeniyetler tarafından gerek sağlık ve gerekse kozmetik
ve çevre amaçlı olarak kullanılagelen bir bitkidir. Günümüzde markalaşmanın
pazar oluşumundaki önemi de göz önüne alındığında, gül, ülkemiz için değerlendirilmeyi
bekleyen bir hazine gibidir. Bugün, 100 milyar dolarlık dünya kozmetik
sanayisinde payımız gül için yaklaşık 50 milyon dolar civarındadır. Tıpta ise
gülün hemen hemen hiçbir değerlendirmesi maalesef
yoktur. Bu noktada, gül işletmesi ile uğraşan yerli firmalarımızın ARGE
imkânlarının pek azlığı yanında özellikle üniversitelerimizin araştırmalarını
bu yöne teksif etmeleri gerekmektedir.
Ticarette en
etken başarı unsuru marka iken, tarihî ve tabii bir şekilde elde edilmiş olan
gülün marka değerini en kısa zamanda değerlendirmemiz şarttır. Hükûmetimiz, bu konuda gereken tedbirleri alacak ve
planlamayı yapacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HAYDAR KEMAL KURT
(Devamla) – Tabii Sayın Başkan.
Bu vesileyle gül
üreticilerimize bereketli bir hasat dönemi geçirmelerini temenni ederken, hemşehrilerime bu yeni projenin de hayırlı olmasını
diliyorum.
Diğer taraftan,
geçtiğimiz hafta sonu Isparta’mızda meydana gelen dolu sebebiyle, merkeze bağlı
Yakaören ve civarındaki köylerdeki zarardan dolayı
çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum. Tarım Bakanlığımız tarafından ve Hükûmetimiz tarafından, yasalar çerçevesinde ne
yapılabilecek ise bu noktada yapılacaktır.
Diğer taraftan,
önümüzdeki hafta ise, Isparta Valiliğimiz ve Isparta Belediyemiz tarafından
Halı ve Gül Festivali’miz vardır. Tüm
milletvekillerimizi ve bizleri dinleyen tüm halkımızı Isparta’mıza davet
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kurt.
Gündem dışı
üçüncü söz yükseköğrenimin içinde bulunduğu sorunlar hakkında söz isteyen Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’e aittir.
Buyurunuz Sayın Güvel. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
yükseköğretimin içinde bulunduğu sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; yükseköğrenimin
sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, üniversitelerin özgür düşünce, bilimsel bilgi ve teori üretme
zemini olduğu gerçeğinden yola çıkıldığında, bugün yükseköğretim sistemimizin
bu ilkeleri yerine getirebildiğini söylemek mümkün değildir. Yükseköğretim
sisteminde bir yanlışlıklar silsilesi olduğu gözlemlenmektedir. Üniversite
sistemimizi planlaması ve geliştirmesi gereken Yükseköğretim Kurulu, imza
attığı uygulamalarla, bırakın üniversitelerimize olumlu katkı yapmayı,
üniversitelerimizin güvenilirliğine ve saygınlığına gölge düşürmektedir.
Hakkında çok iddia, çok ciddi ithamlar bulunan, intihal yaptığı Eğitim-Sen
tarafından açık biçimde ortaya konulan bir kişi, YÖK tarafından, yeni
kurulmakta olan Türk-Alman Üniversitesine rektör adayı olarak birinci sıradan
önerilebilmektedir. Bu duruma, bırakın çağdaş bir ülkeyi, geri kalmış ülkelerde
bile rastlamak mümkün değildir. YÖK, âdeta üniversite camiasıyla dalga
geçmektedir. Binlerce saygın üniversite hocası arasından başka bir aday
bulamamış gibi, hakkındaki intihal iddiaları ayyuka çıkmış birisinin YÖK
tarafından birinci sıradan aday gösterilmesinin nedeni nedir? Acaba söz konusu
kişiye Sayın Başbakanın danışmanlığını yapmış olması nedeniyle ödül mü
verilmektedir? İntihal yapmış bir kişinin böyle ödüllendirildiği nerede görülmüştür?
Sayın Millî Eğitim Bakanının bu sorulara cevap vermesi gerekmektedir.
İktidara
geldiğinde YÖK’ün başındaki yöneticileri engel olarak gören, her konuda onları
sorumlu tutan iktidar, YÖK Başkanı değiştikten sonra kadrolaşmanın ve
üniversiteleri ele geçirmenin telaşına düşmüştür. Daha önce her uygulamayı
eleştirenler şimdi böylesi bir skandal karşısında bile garip bir suskunluk
içindedirler.
Değerli
arkadaşlarım, üniversitelerimizde bölümler YÖK’ün isteği doğrultusunda
kapatılmakta, asistanlar âdeta bir kıyıma uğratılmaktadır; asistanlar
üniversitenin geleceği olarak görülmek yerine, doktoraları sonrasında kapının
önüne konulmaktadırlar. Akademik personelin iş güvencesi gün geçtikçe
tırpanlanmakta, üniversitelere birer işletme gibi yaklaşılmaktadır. YÖK ve Hükûmet tarafından birer işletme gibi algılandıkları
içindir ki üniversitelerimiz özerklikten hâlâ çok uzaktır. YÖK’ün ve Hükûmetin siyasi tercihlerinin tahakkümü altında kaldığı
sürece üniversitelerimizin hem akademik anlamda hem idari anlamda özerkleşmesi
mümkün olmayacaktır.
Öğretim
üyelerinin kendi akademik yöneticilerini seçme hakkı YÖK tarafından
kısıtlanmaktadır. Rektörlük seçimlerinde 1’inci sırayı, 2’nci sırayı almış
adaylar görmezden gelinip en az oyu almış aday 1’inci sıradan köşke onay için gönderilebilmektedir.
Dekan
atamalarında da benzeri yanlı uygulamalar göze çarpmaktadır. YÖK, yandaş bir
üniversite sistemi yaratma çabasına girmiştir. Liyakate bakılmaksınız yalnızca
belli bir siyasi görüşten olması yeterli kıstas kabul edilmektedir.
YÖK üyelerinin ve
rektörlerin büyük çoğunlukla iktidar partisine yakınlıklarıyla bilinen kişiler
arasından seçildiği gözlenmektedir. Üniversitelerimizi, yüksek öğretim
sistemimizi bir siyasi anlayışın, bir oluşumun arka bahçesi olarak görmek, buna
yol açabilecek uygulamalar yapmak hepimize büyük zarar verecektir. Buradan
siyasi iktidara seslenmek istiyorum: Üniversitelerimizden elinizi çekiniz.
Değerli
arkadaşlar, üniversitelerimiz, fakültelerimiz üzerinde öylesine yoğun baskı
uygulanmaktadır ki, örneğin, Adana Üniversitesine tahsis edilen alanların
yeniden belediyeye ve il özel idaresine aktarılması istenmektedir. Mülkiyeti
1969 yılından beri üniversiteye ait olan ve üniversiteye tahsis edilen alanlar
yapılaşmak için alınmak istenmektedirler. Çukurova Üniversitesi bünyesinde 1976
yılında kurulan 86 çeşitlik zeytin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HULUSİ GÜVEL
(Devamla) - …gen bahçesinin bulunduğu zeytinlik alan, geçtiğimiz mayıs ayında
Adana İl Özel İdaresi ve Yüreğir Kaymakamlığı tarafından, tapu değişikliğine
gidilerek, Çukurova Üniversitesinden alınmıştır. Üniversite, bu alanlarda
işgalci durumuna düşürülmüştür. Bu durum, üniversiteleri geliştirdiğini
söyleyen bir iktidar döneminde yapılmaktadır. Millî Eğitim Bakanı olarak buna
karşı çıkamamaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bu sistemin 3 milyona yakın öğrenciye hizmet eden, 100 bin öğretim
üyesinin geleceğini belirleme hakkına sahip olması tartışma götürür. Özerk ve
bilimsel üniversite anlayışı olmadan, YÖK’ün bu yapısıyla sistemin üzerinde bir
kambur olmaya devam edeceğini belirtir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederiz Sayın Güvel.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Komisyondan
istifa önergesi vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi
(4/219)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
01 Haziran 2010
tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili görevine seçilmem nedeniyle
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğinin yapılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Muharrem
İnce
Yalova
Milletvekili
CHP
Grup Başkanvekili
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır. Önergeleri ayrı ayrı okutacağım.
İlk okutacağım
Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önergenin özeti
okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal
ve 25 milletvekilinin, BOTAŞ ihalelerine yönelik iddiaların araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/741) (x)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
BOTAŞ tarafından
gerçekleştirilen ihalelerin büyük bir bölümünde yolsuzluk ve usulsüzlük
yapıldığı, birçok BOTAŞ görevlisi hakkında soruşturma ve ceza davası açıldığı,
bir kısım görevlilerin de tutuklu olarak yargılandığı bilinmektedir.
BOTAŞ Genel
Müdürlüğünce yapılan ve gerekçemizde belirttiğimiz ihalelerdeki usulsüzlüklerin
ve yolsuzlukların ortaya çıkarılması ve çözülmesi amacıyla Anayasamızın
98.maddesi, İç Tüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Ali Koçal (Zonguldak)
2) Abdullah Özer (Bursa)
3) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
4) Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(Malatya)
5) Abdulaziz Yazar (Hatay)
6) Orhan Ziya Diren (Tokat)
7) Derviş Günday (Çorum)
8) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
9) Hüseyin Ünsal (Amasya)
(x) (10/741) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
tam metni tutanağa eklidir.
10) Hüsnü Çöllü (Antalya)
11) Tayfur Süner (Antalya)
12) Ali Oksal (Mersin)
13) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
14) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
15) Atila Emek (Antalya)
16) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
17) Necla Arat (İstanbul)
18) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
19) Rahmi Güner (Ordu)
20) Şevket Köse (Adıyaman)
21) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
22) Tekin Bingöl (Ankara)
23) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
24) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
25) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
26) Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe Özeti:
A) Hanak
Kompresör İstasyonu ve Türkgözü Ölçüm Merkezi Yapım
İşi ihalesi, “açık ihale usulü” ile gerçekleştirilmiştir.
Firmalardan METOT
İnş.Tic.Ltd.Şti.- ISKRA-AVİGAZ Birleşik Gaz Türbin
Teknolojileri K.A.Ş. İş Ortaklığı’nın teklifi, komisyonunun 18 numaralı
kararıyla “ihaleye katılımı için gereken şartları taşımaması” nedeniyle
değerlendirilme dışı bırakılmıştır.
İhale; 19 nolu komisyon kararıyla ekonomik açıdan en avantajlı
teklifi (31.976.000 USD) veren TOKAR Yapı Tic. A.Ş. -PEKER İnşaat A.Ş. İş
Ortaklığı üzerinde bırakılmıştır
Firmalardan,
METOT-ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığının ihale dışı kalmasıyla usulsüz işlemler
başlamıştır
Komisyonunun
kararı, Kamu İhale Kanunun 40. maddesi gereğince Yönetim Kurulunca onaylanması
veya iptal edilmesi gerekirken ihaleye katılan diğer firmaların eksik
belgelerinin tamamlatılarak yeniden bir değerlendirme yapılması talebi, Kamu
İhale Kanununa aykırıdır.
Yönetim Kurulunun
talebi üzerine Komisyon, 22 sayılı kararıyla ihale dokümanında belirtilen ve
istekliler tarafından sunulması gereken belgelerin sunulmamış olması halinde
tamamlatılamayacağını, sadece teklifin esasına ilişkin olmayan bilgi
noksanlıklarının tamamlatılabileceğini, Hukuk Müşavirliğinin görüşünün de aynı
olduğunu ifade ederek, önceki tespitlerinin geçerliğini koruduğunu Yönetim
Kuruluna bildirmiştir.
Yönetim Kurulu,
Kanuna aykırı şekilde ve Hukuk Müşavirliğinin olumsuz görüşüne rağmen,
değerlendirme dışı bırakılan firmaların noksan ve usulüne uygun olmayan
belgelerinin tamamlatılmasının istenmesine karar vermiştir
Komisyonunun 19
sayılı kararıyla TOKAR-PEKER İş Ortaklığı üzerinde bırakılan ihale, belgelerin
tamamlatılması sonucu, Komisyonun 25 sayılı kararı ile ihale dışı bırakılan
firmalardan METOT-ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığı üzerinde bırakılmıştır Komisyonun
bu kararı Kanunun 6 maddesine aykırıdır.
B) Sivas (CS-2)
Kompresör İstasyonu Yapım İşi ihalesi, “açık ihale usulü” ile
gerçekleştirilmiştir.
İsteklilerden
METOT- ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığı, ihaleye katılım için gereken şartları
taşımadığından Komisyonca değerlendirme dışı bırakılmıştır.
Komisyon, 7 nolu kararıyla ihaleyi, ihale dokümanına uygun ve ekonomik
açıdan en avantajlı teklifi (35 490.000 USD) veren TOKAR-PEKER İş Ortaklığı
üzerinde bırakmıştır.
Onaya sunulan
kararın, onaylanması veya iptal edilmesi gerekirken Yönetim Kurulu,
değerlendirme dışı kalan firmaların eksik belgelerinin tamamlatılarak yeniden
değerlendirme yapılmasını Kanununa aykırı olarak Komisyondan istemiştir
Komisyon, Yönetim
Kurulunun 2005/20-236 sayılı kararı doğrultusunda, 8 nolu
kararıyla eksikliklerini tamamlamalarını isteklilerden istemiştir
Değerlendirme
dışı kalan METOT-ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığı, bu defa ekonomik açıdan en
avantajlı teklifi veren firma konumuna geçmiş, ihale (32.774.700 USD) üzerinde
bırakılmıştır. Komisyonun kararı, Kanunun 6 maddesine aykırıdır.
İkinci
değerlendirmede, ikinci sıraya düşen TOKAR-PEKER İş Ortaklığı, üzerinde ihale
bırakılan METOT-ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığının kalite belgelerinin mevcut
olmadığını ileri sürerek idareye itirazda bulunmuştur. İtiraz reddedilmiştir.
Yönetim Kurulunun
kararı doğrultusunda, 14.11.2005 tarihinde METOT- ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığı ile
sözleşme imzalanmıştır.
Kanunun 37.
maddesi gereğince, tekliflerin değerlendirilmesi ihale komisyonunun
yetkisindedir. Yönetim Kurulunun müdahale yetkisi bulunmamaktadır.
TÜRKAK onay
belgesi ile akredite edildiği anlaşılan belgeler ve Tek Sözleşme ISKRA-AVİGAZ
K.A.Ş’ye ait olmayıp, OAO IS KARA NPO’ya
aittir.
Yönetim Kurulu ve
Komisyon, her iki ihalede yetki aşımıyla TCK’nun 235.
maddesindeki “ihaleye katılma yeterliğine ve koşullarına sahip olmayan
kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak” suçunu işlemişlerdir.
İhaleye fesat
karıştırıldığı ve birden çok evrakta sahtecilik suçunun işlendiği konusunda
“kuvvetli şüphenin ötesinde deliller bulunduğu” Ankara 10. Sulh Ceza
Mahkemesinin 02.02.2010 tarih ve 2010/143 MÜT. Sayılı Kararıyla hüküm altına
alınmış ve hüküm Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.02.2010 tarih ve 2010/73
D. İş. Numaralı Kararı ile onanmıştır.
Söz konusu
ihalelerle ilgili olarak Savcılıkça 2008 yılında soruşturma başlatılmasına ve
bilirkişi kurulunun 28.09.2009 tarihinde raporunu Savcılığa vermesine rağmen
hala dava açılmamıştır. İhalelere fesat karıştıran BOTAŞ yetkilileri ise
görevlerinin başındadırlar.
Bütün bu
nedenlerle, her iki ihalenin de kurulacak Araştırma Komisyonu marifetiyle
incelenmesi uygun olacaktır.
2.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19
milletvekilinin, üniversitelerde ve öğrenci yurtlarındaki güvenlik sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/742)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Üniversitelerde
demokratik yöntemlerle hak arama, yurtlarda ve okul kampuslarında
öğrencilerin can güvenliği ve yurtlardaki tarikat ve cemaat örgütlenmeleri
başlı başına bir sorun hâline gelmiştir.
Gerekli
önlemlerin alınması amacıyla, Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci
maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Şerafettin Halis (Tunceli)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sebahat Tuncel (İstanbul)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Sırrı Sakık (Muş)
Gerekçe:
Son yıllarda
Üniversitelerde demokratik yöntemlerle hak arama, yurtlarda ve okul kampuslarında öğrencilerin can güvenliği ve yurtlardaki
tarikat ve cemaat örgütlenmeleri başlı başına bir sorun haline gelmiştir
Sadece 2010
yılının ilk üç ayında meydana gelen saldırılara bakıldığında işin ciddiyeti
daha da anlaşılır olur.
Aşağıda basından
alınan bazı olaylar, basının çıkış tarihi itibari ile verilmiştir:
Ankara
(12.02.2010) - Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Cuma namazından çıkan
polis destekli siviller yemekhanede yemek yiyen öğrencilere saldırdı. Dekan
polisin kendi inisiyatifi dışında üniversiteye
girdiğini iddia etti!
Balıkesir
(12.03.2010) - Balıkesir Üniversitesinde yemek fiyatlarına yapılan zamların
geri çekilmesi için boykot kararı alan öğrencilere, jandarma ve ÖGB 50’ye yakın
saldırgan, sopalarla saldırdı.
İstanbul
(12.03.2010) - Okul idaresinin, polisin ve sivillerin sürekli saldırıları ile
karşı karşıya kalan İstanbul Üniversitesi Öğrenci Kültür Merkezi’nde dün yine
saldırı son anda engellendi.
Elazığ
(11.03.2010) - Elazığ Fırat Üniversitesi’nde dün bir grup saldırgan, İsmet B.
Adlı öğrenciye satır ve sopalarla saldırıda bulundu.
Muğla
(07.03.2010) - Muğla Üniversitesi’nde okuyan öğrencilere siviller saldırdı,
yaşanan olaylardan sonra polis 6 öğrenciyi gözaltına aldı.
Antep
(03.03.2010) - Gaziantep Üniversitesi Nizip Meslek Yüksek Okulu’nda bir grup
sivil devrimci demokrat kurumlara yakınlığıyla bilinen bir öğrenciyi sabah
servis arabasında saldırdı.
Ankara
(03.02.2010) - Hacettepe Üniversitesi’nde senenin başında polisin öğrencilere
saldırmasıyla başlayan olayların ertesinde 90 öğrenciye soruşturma açılmıştı.
İstanbul
(27.02.2010) - Tekel işçilerine destek amacıyla Sarıgazi
Mehmetçik Lisesi öğrencileri oluşturdukları platforma polis saldırısı!
Eskişehir
(25.02.2010) - Eskişehir’de bildiri dağıtan devrimci öğrencilere, önce siviller
saldırmış, ardından da ÖGB, polis-idare işbirliği devreye girmişti.
Kocaeli
(26.02.2010) - Kocaeli’de Soruşturma Karşıtı Platform
tarafından yapılan basın açıklamasına Özel Güvenlik Birimi (ÖGB) saldırdı.
Sivas
(31.01.2010) - Cumhuriyet Üniversitesinde Tekel işçilerine destek için yapılan
basın açıklamasına üniversite yönetimince soruşturma açıldı. Soruşturmalar
sınavlara denk getirildi.
Antep
(19.01.2010) - Antep’te, üniversite yönetimi, “Amacımız öğrencileri rehabilite etmek... Emniyetle işbirliği içindeyiz... Her ay
emniyetten terör uzmanlarıyla, sosyal dairelerden arkadaşlarla ortaklaşa
toplantı yapıp karar veriyoruz.” Diyerek polisle işbirliği yaptığını itiraf
ediyor.
Eskişehir
(15.01.2010) - 74 öğrenciye Anadolu ve Osmangazi Üniversitesi yönetimi
soruşturma açtı.
Adana
(13.01.2010) - Çukurova Üniversitesi öğrencilerine yedirilen at ve eşek
etlerini protesto ettikleri için öğrencilere soruşturma açıldı.
Diyarbakır
(01.04.2010) - Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Öğrenci Yurdu’nda cemaat
örgütlemesi yapan öğrencilere müdahale edilince, çevik kuvvet polisleri yurda
yığınak yaptı.
Diyarbakır
(04.04.2010) - İki gün önce, “cemaat-idare-polis” işbirliğine karşı yoğun biçimde
eylem yapan Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Öğrenci Yurdu öğrencileri,
eylemlerini sürdürüyor.
Adana
(05.04.2010) - Adana’da Dershane ve Lise Öğrencileri, 11 Nisan’da yapılacak YGS
sınavına karşı yürüyüş gerçekleştirecekti. Polis saldırdı. Beş öğrenci gözaltına
alındı.
İstanbul
(03.04.2010) - İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne tekbir sesleriyle
gelen kar maskeli saldırganlar okul bahçesinde oturan öğrencilere satır ve
bıçakla saldırdı.
Yukarıdaki
olaylar incelendiğinde, okul yönetimlerinin bu saldırılarda kayıtsızlığı ya da
saldırganlarla ve güvenlik güçleriyle açık ve örtülü iş birliği, durumu daha da
ürkütücü ve vahim hâle getirmiştir.
Özellikle
demokrat, ilerici, yurtsever ve solcu öğrenciler can güvenlikleri konusunda
korumasız durumdadırlar.
Başlı başına bir
sorun hâline gelmiş olan, günden güne de büyüyen, okullarda ve yurtlarda
öğrencilerin can güvenliklerinin sağlanması, demokratik hak aramanın baskılarla
kırılmaması, yurtların cemaat ve tarikatların örgütlenmesinden kurtarılması
için bir “Meclis Araştırması”nın yapılmasını arz ve teklif ederiz.
3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin,
Metsamor Nükleer Santralinin oluşturduğu risklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/743)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Iğdır iline
1) Pervin Buldan (Iğdır)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Iğdır iline
4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin,
temizlenecek mayınlı arazilerin mayın mağdurlarına tahsisi konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/744)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Mayınlı
arazilerin temizlenmesi sonucunda tarımsal faaliyete açılacak olan alanların
mayın patlaması nedeniyle “hayatını kaybedenlerin yasal mirasçıları ve sakat
kalan kişilere tahsis edilmesi” halinde elde edilecek faydaların incelenmesi
hakkında Anayasanın 98’inci ve TBMM İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) M. Nuri Yaman (Muş)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye’nin
güneydoğusundaki komşularımız Irak ve Suriye sınırında bulunan ve 1956 yılında
mayınlanmaya başlanan alan 300 ile
Mayınların
temizlenmesi, her egemen devletin kendi sorumluluğundadır Türkiye, Ottowa Anti
Personel Kara Mayınlarının Yasaklanması Sözleşmesini, 2003 yılında TBMM’de
onaylayarak uluslararası yükümlülük altına girmiştir. Bu sözleşme gereğince
2014 yılına kadar mayınlı bölgelerin temizlenmesi gerekmektedir.
Temizleme işi
için ilk adım 2004 yılında Millî Savunma Bakanlığınca, 9 şirket davet edilerek
atılmış ancak daha sonra işin Maliye Bakanlığı tarafından yapılmasına karar
verilmiştir. Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Mardin
Defterdarlığı’nın 2006 yılında Mardin’de açtığı yap-işlet-devret ihalesiyle
mayınları temizletmek istemiş, üç şirketin ilgi gösterdiği ihale Danıştay
tarafından 2007 yılında iptal edilmiştir
İptal işlemi
üzerine 4.6.2009 tarih ve 5903 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Devleti İle Suriye
Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme
Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun” çıkarılmıştır. Bu kanuna göre,
mayın temizleme işi, öncelikle MSB tarafından, o da olmazsa Maliye
Bakanlığınca, hizmet satın alınması yöntemiyle yapılacaktı. Bu usul ile
yapılamaması hâlinde, tarımsal kullanma karşılığı yaptırılacağı yasa kapsamında
önerilmiştir. Anayasa Mahkemesi, yasanın, “arazinin kullanımı karşılığı
temizlenmesine izin veren maddesi” nin yürütmesini
durdurmuştur.
Sözü edilen
mayınlı alanlarda, birinci ve ikinci sınıf tarım arazileri en büyük oranı
oluşturmaktadır İşlenebilir tarım arazilerinin yanında, daha düşük miktarlarda
olmak üzere mera alanları, orman ve makilik alanlar bulunmaktadır. Mayınlı
arazilerin tarıma elverişli bölümünün, illere göre değişmekle birlikte, % 80’e
yakın bir oranda olduğu saptanmıştır
1954 yılından başlayarak, yöre çiftçisinden yapılan
kamulaştırmalar ve Hazine arazilerinin kullanımıyla mayınlanan alanların
temizlenmesi projesi, hem hedef gözetmeyen böyle bir silahın bertaraf edilmesi
hem de bu alanların 55 yıl sonra yeniden tarımsal üretime dönüşüyor olması
açısından oldukça önemli ancak bu toprakların kimin elinde olacağı ve nasıl
kullanılacağı da bir o kadar önemlidir.
Söz konusu
mayınların en büyük mağduru bu bölgelerde yaşayan kişiler olmuştur. Konu ile
ilgili olarak sağlıklı bir istatistik tutulmadığından 1956 yılından bu yana
sayılarını bilemediğimiz binlerce insan mayınlar yüzünden yaşamını kaybetmiş ve
sakat kalmıştır.
Edinmiş olduğumuz
kısmi bilgiler doğrultusunda 1993 ile 2003 yılları arasında resmî verilere göre
580 kişi yaşamını yitirmiş, yaklaşık 2500 kişi ise yaralanmıştır. Ayrıca sivil toplum kuruluşları ve medyada çıkan haberlere
dayanılarak oluşturulan verilere göre ise 2005 yılında; 22 çocuk, 60 sivil
olmak üzere 168 kişi; 2006 yılında 31 çocuk, 11 sivil olmak üzere 220 kişi;
2007 yılında 10 çocuk, 30 sivil olmak üzere 145 kişi; 2008 yılında 11 çocuk, 27
sivil olmak üzere 222 kişi mayın mağduru olmuştur.
Mayın temizleme
işlemi tamamlandıktan sonra tarıma açılacak alanların, mayın patlaması sonucu
hayatını kaybeden kişilerin mirasçılarına ya da sakat kalanlara verilmesi bu
kişilerin yaşamış oldukları acıları bir nebze olsun dindirecektir.
Bu vesileyle 1956
yılından bugüne kadar “mayın mağduru” olan kişilerin yaşamış olduğu sorunlarla
ilgili olarak; durumlarının tespiti ve bu kişilere yapılacak herhangi bir arazi
tahsisi işleminin faydaları hususunun incelenmesi önem arz etmektedir.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Komisyondan bir
istifa önergesi daha vardır, okutuyorum:
A) Önergeler
(Devam)
2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/218)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
CHP Grup
Başkanvekilliğine seçilmemden dolayı, üyesi bulunduğum Plan ve Bütçe Komisyonu
üyeliğinden istifa ediyorum.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.32
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.46
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 488) (x)
(x)
488 S. Sayılı Basmayazı 03/06/2010
tarihli 111’inci Birleşim tutanağına eklidir.
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde
tasarının 4’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
konuşma yapılmıştı.
Şimdi söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’ye
aittir.
Buyurunuz Sayın
Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 488 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, eğitim sistemi, bir ülkenin geleceğini tasarladığı, insanların
yarınlarını biçimlendirdiği bir yapıdır. Eğer bu sistem iyi kurgulanmazsa, iyi
düzenlenmezse alınan sonuçlar ülkeyi bir karanlığa sürükleyebilir. Eğer eğitim
sistemini çağın gereklerine hatta çağın gereklerinin ötesine taşıyamazsanız
geri kalmanız kaçınılmazdır. “Günü kurtarmak ve sorunların üzerini örtmek”
anlayışı ülkenin geleceğiyle oynamak anlamını taşır. İşte millî eğitim
sistemimizde görünen durum da budur.
Bugünkü millî
eğitim sistemi, dünyanın ilk 20 ekonomisi içinde yer almakla övünen bir ülkeye
yakışmayacak kadar geridedir. Öğretmenlerin durumundan tutun eğitimin
kalitesine, derslik sayısından araç, gereç miktarına, neye elinizi atsanız
elinizde kalmaktadır.
Millî eğitimde
yapısal sorunlar yıllardır çözüm beklemektedir. Her yıl öğrenim çağına gelen
100 binlerce çocuğumuza sağlam, gerekli ve nitelikli eğitim verilmesi
zorunluluğu vardır. Büyüyen nüfusa, göç eden insanlara eğitim olanakları
sağlanması gerekmektedir. Görüyoruz ki bugün için yapılanlar sadece günü
kurtarmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, yetişmiş insan gücü bir ülkenin geleceğinin teminatıdır. Yıllardır
uygulanan politikaların donanımlı, çağın gereklerine uygun insanlar
yetiştirmekte yetersiz kaldığını görmekteyiz. Eğitimde bölgesel farklılıklar
hâlen derin bir biçimde kendini hissettirmektedir. Okula gidemeyen kızlarımızın
sayısı ürkütücüdür. İlköğretim sonrası okula devam etme oranlarının düşüklüğü
kaygı verici boyuttadır. Bu gibi sorunlar çözülmeden eğitim sistemini çağdaş
diye nitelemek mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, eğitimdeki temel açmazlardan birisi de bölgesel
farklılıklardır demiştim. Örneğin, Adıyaman’da okul öncesi, ilköğretim,
ortaöğretim, genel ortaöğretim ve mesleki eğitim alanlarında okullaşma oranları
Türkiye ortalamasının çok altındadır. İlk ve ortaöğretimin tamamında derslik
başına düşen öğrenci sayısı, ortaöğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı
yine ülke ortalamasının gerisindedir. Bu durumu yalnızca Adıyaman için
görmüyoruz, tüm Doğu ve Güneydoğu için de geçerlidir. Eğitime erişim ve
eğitimde eşitlik sağlamak devletin en temel görevlerinden birisidir ve hükûmet etmenin de zaten gereğidir ancak AKP Hükûmetinin bu konuda sınıfta kaldığı da açıktır.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizdeki ve özellikle GAP bölgesindeki yoksulluk çemberinin
kırılmasında eğitimin oynayacağı rol tartışılmazdır çünkü eğitimdeki bu rol
ekonomik büyüme, sosyal gelişme, istihdam artışı sağlayarak bölgede sosyal
barışa katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda eğitim insanlar arasında eşitsizliğin
ortadan kaldırılmasında da önemli bir kaynaktır. Her ne kadar doğal kaynağa
sahip olursanız olun onu doğru değerlendirecek eğitimli insan kaynağına sahip
değilseniz o kaynağı başkalarının kullanacağı açıktır. Bağımsızlığınızı korumanın
yolu da bu anlamda eğitimden geçmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bunun için tutarlı ve uzun vadeli çözümler üretmek
gerekliliği, ortadadır. Bu yapılırken eğitim emekçilerinin seslerine kulak
verilmesi de gerekmektedir. Bunun için öğretmenlere sahip çıkılmalıdır.
Öğretmenler arasındaki sözleşmeli, kadrolu ve geçici ayrımları ortadan
kaldırılmalıdır. Tüm öğretmenlerimizin iş güvencesi sağlanmalıdır. Şunu da
unutmamalıyız ki ülkemizde çok sayıda öğretmen açığı vardır. Yine, öte yandan,
atanmayı bekleyen 10 binlerce öğretmen bulunmaktadır.
Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarında öğretmensiz okul, okulsuz öğretmen kalmayacaktır ve
sözleşmeli, kadrolu, geçici öğretmen ayrımı ortadan kaldırılacaktır. Yine,
kadrolu olsun sözleşmeli olsun bütün öğretmenlerimiz geçim sıkıntısı
içerisindedir. Öğretmenlerimizin geçim sıkıntısı çözülmeden eğitimde gerçek
anlamda ilerleme sağlanamayacaktır. Öte yandan, yine öğretmenlerimizin iş
güvencesinin sağlanması mutlaka gerekmektedir. Bu nedenle, sözleşmeli öğretmen
uygulamasına son verilmelidir.
Değerli
arkadaşlar, OECD ülkeleri arasında en çok çalışıp en az parayı alan
öğretmenler, maalesef bizim ülkemizdedir. OECD ülkelerinde eğitime ayrılan pay
ortalama yüzde 5,5 iken, bizim ülkemizde bu oran 2,7’dir. Onun için, eğitime
ayrılan bütçenin mutlaka artırılması gerekmektedir.
Yine,
öğretmenlerin yarıdan fazlası kadın iken, Bakanlıktaki kadın yönetici sayısı
yok denecek kadar azdır. OECD ülkelerinde okul müdürleri arasında kadınların
oranı yüzde 44 iken, Türkiye'de yalnızca yüzde 8’dir. Öğretmen başına düşen
öğrenci sayısında OECD ülkeleri arasında 1’inciyiz. OECD ülkelerinde öğretmen
başına 15 öğrenci düşerken, Türkiye'de öğretmen başına 26 öğrenci düşmektedir.
Ne yazık ki en kalabalık derslikler de bizim ülkemiz okullarındadır. Gördüğünüz
gibi bu rakamlar ortadayken eğitim politikalarının da başarılı olduğunu
söylemek imkânsızdır.
Sayın
milletvekilleri, eğitimde karşılaştığımız en önemli sorunlardan birisi Hükûmetin kadrolaşma ihtirasıdır. İlköğretimden başlayarak
üniversitelere kadar tüm eğitim sisteminde inanılmaz bir kadrolaşma
görülmektedir. Daha geçenlerde hakkında intihal iddiaları olan bir YÖK üyesi,
yeni kurulan bir üniversiteye 1’inci sıradan rektör adayı olarak Köşk’ün
onayına gönderildi. Böyle bir skandal çağdaş bir ülkede olsa, YÖK Başkanı da
Millî Eğitim Bakanı da aynı gün istifa ederdi ancak ülkemizde eğitimin bütün
kademelerinde yükselmek için AKP’li olmak yeterli kıstastır. Görevler liyakat
esasına göre değil, partililik esasına göre, yandaşlık esasına göre
dağıtılmaktadır, maalesef böyle yapılanmaların eğitim sistemimizin tamamına
zarar verdiği görmezden gelinmektedir. Siyasi yapılanmalardan soyutlanmamış bir
eğitim sistemi tüm ülkenin eğitim sistemi olmayacaktır. Bu nedenle eğitim
sistemini siyasi baskılardan uzak tutmak gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlar, sekiz yıldır Millî Eğitim Bakanlığı bütün enerjisini kadrolaşmaya
vermiştir. Üniversitelerden tutun da ilköğretim okulu öğretmenlerine kadar
yoğun bir kadrolaşma çabası görebilirsiniz. Eğer bir öğretmen, onay görmeyen
bir sendikaya mensupsa türlü zorluklarla, türlü baskılarla karşılaşmaktadır ve
sendikalı olmak sadece bir suç hâline getirilmiştir. Unutmamalıyız ki bu
anlayış, demokrasiye tahammülü olmayan bir anlayıştır ve bu anlayış Millî
Eğitim Bakanlığında sekiz yıldır hâkim kılınmak istenmektedir.
Sayın
milletvekilleri, okullarımızın altyapı ve donatımlarında da büyük eksiklikler
bulunmaktadır. Derslik ve öğretmen açığı gün geçtikçe ağırlığını
hissettirmektedir. Hâlâ okula erişimi olmayan çocuklarımız vardır, hâlâ
mevsimlik işçi çocukları tam olarak eğitim alamamaktadırlar. Sorarım size:
21’inci yüzyıl Türkiyesi’ni bu şekilde kurmak mümkün
mü acaba?
Eğitim
sistemimizin köklü, yapısal ve kalıcı bir reforma ihtiyacı olduğu ortadadır.
İnsan merkezli, çağın gereklerine uygun, öğretmenine ve öğrencisine saygı duyan
bir sistem kurulması gerekmektedir. Bilimsel düşünceyi temel alan, yaratıcılığı
teşvik eden bir eğitim mutlaka uygulanmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, yine sekiz yıldır eğitimin özelleştirilmesine zemin hazırlamak
için politikalar uygulanmaktadır. Bu tehlikeli bir süreçtir. Eğitimi yaygın ve
parasız kılmak gerekirken böyle politikalar yürütmek, eğitimi piyasa
koşullarının insafına bırakmak ülkenin geleceğini tehlikeye atmak demektir.
Unutmamalıyız ki eğitim, sosyal devletin vazgeçilmez koşuludur. Eğitim,
bölgesel farklılıkları ve yoksulluğu ortadan kaldırmanın en gerçekçi ve geçerli
yoludur. Bunlar görmezden gelinerek, öğretmenlerin hakları hiçe sayılarak,
öğretmen örgütlerinin haklı taleplerine kulaklar tıkanarak ülkemizi çağdaş bir
eğitim sistemine kavuşturmak mümkün olmayacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; nitelikli insanlar yetiştirebilmek için nitelikli
eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Bunu başarmanın ülkemizin yarınları açısından
büyük rol oynadığının altını çiziyor ve bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize tekrar en derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Köse.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Karabaş.
BDP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî
Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Millî
Eğitim Bakanlığı, millî eğitimin sorunlarıyla ilgili değerlendirmelerden önce,
biraz son süreçteki gelişmelerle ilgili kısa birkaç söz söylemek istiyorum.
Şimdi, Türkiye yoğun gündeminin arasında, son bir haftadır, özellikle son hafta
içinde, İsrail’in barış ve yardım konvoyuna saldırısından tutun İskenderun’daki
saldırıya ve çeşitli illerde, özellikle bölgede, Doğu ve Güneydoğu’da süren
çatışmalar, saldırılar ve ölümler yaşanıyor. En son dün,
Silopi’de, bir süredir sürdürdüğümüz, kanın durması, operasyonların durması,
çatışmaların durması ve bu ülkede barışın zemininin, diyaloğun
zemininin açılması yönündeki etkinliklerimizden biri olan Silopi’deki etkinliğe,
yürüyüşe ve ardından yapılması düşünülen basın açıklamasına devlet güçleri,
polisler tarafından saldırı yapılmış, Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır kalçası kırılıp ağır şekilde yaralanmış,
yine Şırnak Milletvekilimiz Hasip Kaplan ve Hakkâri
Milletvekilimiz Sayın Hamit Geylani, belediye
başkanlarımız, oradaki yöneticilerimizle birlikte, kadınlar, gençler, halk
saldırıya uğramış, birçok yaralı bulunmaktadır. Tabii, bu olayın
yaşanmasının vahameti ortadadır, kabul edilebilecek bir durum değil. Ancak,
dünden bu yana, Türkiye Büyük Millet Meclisi, siyasi partiler, çeşitli çevreler
ve basının tutumu bundan çok daha vahimdir.
Şimdi, herkesten şöyle düşünmesini istiyorum: Şırnak’ta, Silopi’de
dün yaşanan olay ve ardından hemen akşam saatlerinde, dün akşam saatlerinde
polis akrebinin altında kalıp can veren ilköğretim dördüncü sınıf öğrencisi
Diren Basan’ın babasının, annesinin, kardeşlerinin,
saldırıya uğrayan, yaralanan, vekilleri saldırıya uğrayan Silopi halkının,
Şırnak halkının, Cizre halkının bu vahim olay yaşanıyorken ona duyduğu tepki
bir tarafa, dünden bu yana televizyonların karşısına geçiyorken, basını
izliyorken, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı,
gerçekten duygusal yanı olan, en ufak bir olayda gözleri yaşaran Sayın Arınç’ı ve basını, basındaki haberleri izlerken nasıl
düşünmesini bekliyorsunuz? Yani bir
Şırnaklının, Diren Basan’ın babasının, annesinin, bu
ülkeye, bu ülkenin Meclisine, bu ülkenin Hükûmetine,
bu ülkenin basınına nasıl bakmasını beklersiniz? Yani Diren Basan’ın
babasının, kardeşinin, Silopi’de Sayın Sevahir
Bayındır’a oy veren seçmenin “Ben de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.
Türkiye’de eşit koşullarda yaşıyorum.” demesini mi bekliyorsunuz? Yani böyle
bir psikolojinin gelişmesi, böyle bir bakışının gelişmesi beklenebilir mi?
Şimdi,
televizyonları izliyoruz hepimiz, televizyonları izliyoruz, elbette ki
İsrail’in insanlık dışı katliamcı yaklaşımının öne çıkarılması, tartışılması
gerekiyor ama bu, Türkiye'de yaşanan, her gün ölümlerin olduğu, her gün devlet
güçleri ve belli çevreler tarafından, devletin içindeki çevreler tarafından
yönlendirilen kesimlerin yaptığı provokasyonlardan çok
daha önemli değil. Şunu yapabilirsiniz: Bir devlet, diğer bir
devletin baskıcı, katliamcı, insanlık dışı davranışına yönelik tedbirini alır,
uluslararası arenada, Birleşmiş Milletlerde, çeşitli platformlarda bunu dile
getirir, hukuksal anlamda zeminini oluşturur, bunun için diplomatik girişimleri
yapar, fakat en son kertede, diğer devletle tüm ilişkilerini koparır,
diplomatik ilişkileri, siyasi ilişkileri, askerî, ekonomik ilişkileri koparır
ve iki yüz devletin olduğu dünyada çok sorun da yaşamaz. Ama içte
yaşanan sorunları, birlikte yaşadığımız, aynı coğrafyayı, aynı kentleri, aynı
iş yerlerini, aynı sokakları paylaştığımız insanlarla ilgili sorunları,
ilişkiyi kesip bitiremezsiniz. Siz, Silopi’de yaşayan insanlarla ve o yaşanan
sorunla ilgili “Ben o zaman ilişkilerimi kesiyorum.” diyemezsiniz. Bu
Parlamentonun bir üyesi olan Sevahir Bayındır, Hasip Kaplan veya Hamit Geylani’yle
ilgili ilişkileri “Böyle davranırsa bitiririm.” diyemezsiniz çünkü bu
Parlamentonun bir üyesidir ve Şırnak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir ili,
Silopi onun bir ilçesidir. Orada yaşayan halk Kürt de olsa, Kürt kimlikli de
olsa Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşıdır. Böyle bir yaklaşım kabul
edilemez.
Sonra, gerçekten
üzüntü verici ama belirtmek zorundayız, bu şekilde bir bakış… İktidarlar her
zaman, altından kalkamadıkları, sorumlulukları olup da çözemedikleri sorunlar
karşısında sessiz kalabilirler ama muhalefetin, sivil toplum örgütlerinin ve
özellikle basının… Geçmişte basın üzerinde bir vesayetin olduğunu, basının
yönlendirildiğini ve şimdi de bazı baskıların olduğunu biliyoruz ama bugün,
basına bütün olayları, geçmiş on yıl, on beş yıl önceki gibi, böyle
yazacaksınız veya böyle davranacaksınız diye bir baskı yok. Ha, bunu ne için
söylüyorum? Bu maalesef, bu ülkede, binlerce yıldır birlikte yaşadığımız
söylenen bu ülkede –ki birlikte yaşıyoruz- Türk ile Kürt’ün algısının çok farklılaştığı
ve zihniyetin siyaset, medya, Meclis, tüm alanlara yansıdığının bir
göstergesidir, ruhlara işlendiğinin bir göstergesidir. Bunu değiştirmeniz
gerekiyordu.
Şimdi, bu ortamda
biz eğitimi tartışıyoruz. Bir bölgeye, onun vatandaşlarına, Direnlere, Diren
Basanlara, oğullara, Ceylanlara böyle yaklaşan, ölümleri karşısında tepkisiz
kalan, ölümlerinin basına, haberlere bile konu olmadığı bir ortamda, biz
eğitimin sorunlarını nasıl çözeceğiz? Ki eğitim dediğimiz zaman, Türkiye
genelinde ciddi bir eğitim sorunu var. Bunu mutlaka Türkiye'nin çözmesi
gerekiyor ama öncelikle Doğu ve Güneydoğu’da, yani Kürt coğrafyasında, İç
Anadolu’da ve Karadeniz’de, siz her alanda olduğu gibi, eşitsizliği, bölgeler
arasındaki eşitsizliği millî eğitimde de kaldırmadığınız sürece Türkiye’de
millî eğitim sisteminin düzelmesi mümkün değildir. Çünkü bazen ekonomik
nedenlerle, bazen de Doğu ve Güneydoğu’da süren çatışmalar, köy boşaltmalar
nedeniyle, o çocuklar, sizin yaşadığınız, eğitimine önem verdiğiniz Ankara’ya,
İzmir’e, İstanbul’a, Muğla’ya, Aydın’a, Edirne’ye geliyor. Nitekim
İstanbul gibi, nitekim Mersin, Adana gibi, nitekim İzmir gibi en büyük ve
gelişmiş kentlerimizde bu göçlerle ve orada, eğitim almamış veya asgari
seviyede eğitimli olan insanların yığılması nedeniyle buradaki eğitim düzeyi,
normal birçok ilimizin, göçün olmadığı, hem Doğu, Güneydoğu’dan hem de İç
Anadolu ve Karadeniz’den göçün olmadığı illere göre çok daha geriye düşmüştür. Bu
nedenle, sorunlara bir bütün bakıp, millî eğitimin de sorunlarını bir bütün
alıp çözmek gerekiyor. Biliyorum, biraz sonra yine AKP yetkilileri ve Sayın
Bakanımız şu örnekleri verecek, ki defalarca verdiler
bu tasarıda da: “İşte, daha önce şunlar yapılmıştı, biz 2002’den bugüne kadar
şunu ekledik.” Ha, şu anda Doğu ve…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) - …Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Karadeniz’in birçok
yerinde ikili eğitim var mıdır, yok mudur? Doğu ve Güneydoğu’nun köylerinin
hemen hemen tümünde, birçoğunda birleştirilmiş
sınıflarda yani tek derslikte, 1’den 5’e kadar, 70, 80, 100 öğrencinin aynı
derslikte bazen tek öğretmen, bazen 2 öğretmenle gördüğü bir eğitim var mıdır,
yok mudur? Peki, yine bu gerçek varken, 250 bin, 300 bin tane, okulu bitirmiş,
öğretmenlik bekleyen boş öğretmen var mıdır, yok mudur? Peki, bizler, eğer bu
ülkede “Dünyanın en önemli, güçlü ekonomileri, 10’un arasına girdik, bu kadar
güçlendik.” diyorsak, biz, ihtiyacımız olan, çocuklarımızın ihtiyacı olan ve
okulu bitirip de, mesleğini, bitirip de öğretmenliğe başlayan öğretmenleri
atamıyorsak o zaman bu iddiaları neden sürdürüyoruz? Neden dünyaya bakıp “Biz,
artık Avrupa’nın bir parçasıyız, çağdaşlaştık, sanayimiz gelişti, ekonomimiz
dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri.” diyorsak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Evet, bu sorunlara toptancı, tüm sorunları birlikte çözen
bir mantıkla bakmadığımız sürece sorunları çözmemiz mümkün değil diyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Karabaş.
Şahıslar adına
söz yok.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, ben 60’a göre söz istiyorum efendim. Çok
kısa bir söz istiyorum 60’ıncı maddeye göre.
BAŞKAN – Siz
soru-cevap için değil, 60 için söz istiyorsunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Evet.
BAŞKAN – Tamam.
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Silopi’deki eyleme ve güvenlik güçlerinin eyleme yönelik müdahalesine ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün akşam burada
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına konuşan sayın milletvekilleri Silopi’de
meydana gelen olaylar nedeniyle güvenlik güçlerinin yaptığı uygulama sonucu
Barış ve Demokrasi Partisi milletvekillerinin yaralandığını ifade ettiler. O
saatte ben İnternet’ten haberleri takip etmeye çalıştım ancak İnternet’e düşen
bir haber yoktu. Sadece “yuksekova.com” kaynaklı bir
haber vardı, orada da haberin detayı yoktu. Bu sabah gazetelerden haberi
öğrenmeye çalıştım. Sayın Sevahir Bayındır’ı arayarak
kendisine geçmiş olsun dilemek istedim. Bulamadım, yakınına not bıraktım. Barış
ve Demokrasi Partisinin grup başkan vekillerine bir geçmiş olsun dileğimi
ilettim.
Silopi’deki
eylemi onaylamak tabii ki mümkün değil. Eylemin amacı,
güvenlik güçlerinin terör örgütüne karşı yaptığı harekâtı kınamak, bu harekâtın
durdurulması amaçlı bir mesajı taşıyan eylem. Ancak, bir sayın
milletvekilinin güvenlik güçlerinin bu yasa dışı eyleme yönelik olarak yapmış
olduğu müdahalede yaralanmış olmasını çok üzüntü verici buluyorum. Bu eylemi,
bu orantısız güç kullanımını onaylamak mümkün değildir. Sayın Sevahir Bayındır’a geçmiş olsun diyorum ve Sayın İçişleri
Bakanını bu konuda göreve davet ediyorum. Bu konudaki hassasiyetimi ifade etmek
üzere söz aldım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
8.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin Silopi’deki
eyleme ve güvenlik güçlerinin eyleme yönelik müdahalesine ilişkin açıklamasında
eksik bıraktığı bölümle ilgili açıklaması
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, bir cümleyle bir şeyi düzeltmek istiyorum.
Sayın Hamzaçebi tüm sözlerinde doğruları dile getirdi ama bir
yerde bir eksik söyledi. Oradaki operasyonların durması, askerin PKK’ye yönelik saldırıların durması için, ne askerin ölmesi
ne PKK’linin ölmesi ne de o bölgede o tür
saldırıların olması için, Türkiye’de barış olması için bu eylemleri yapıyoruz.
Askerin de ölmemesi için, Kürt gencinin de ölmemesi için, on yaşındaki
çocukların, ilköğretim çocuklarının, oğulların, Ceylanların ölmemesi için bu eylemleri yapıyoruz,
yüksek sesle de açıklıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Karabaş.
Tutanaklara geçti
sizin bu açıklamanız.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
4.- Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 488) (Devam)
BAŞKAN –
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Ekici,
buyurunuz.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Seçim bölgem olan
Gaziantep’in ekonomisinde konfeksiyon, hazır giyim,
triko sektörü önemli bir yer tutuyor ve istihdama da önemli bir katkı sağlıyor.
1) Millî Eğitim
Bakanlığının tartışmaya açtığı “Okullarda serbest kıyafet uygulaması” hayata
geçirilirse bu sektörde faaliyet gösteren işletmeler ciddi zarar görecektir,
çalışan 3 milyon insan, 5 milyar dolarlık bir piyasa daralma yaşayacaktır çünkü
bu sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler bir sonraki yılın hazırlıklarını
birkaç yıl öncesinden yapmaktadır. Okullarda kıyafet serbestisi
hayata geçirilecekse bu sektörlerin mağduriyetini önleyecek tedbirler alındı mı
uygulamanın kademeli olarak hayata geçirilmesi gibi?
2) Gaziantep’te
derslik başına düşen öğrenci sayısı 50-52’dir, 57-60 mevcutlu sınıflar da bulunmaktadır.
Gaziantep için yapılması planlanan derslik, okul sayısı nedir? Bunun için ne
kadar bütçe ayrılmıştır?
3) YGS ve SBS
gibi sınavların illere göre başarı sıralamasına baktığımızda Gaziantep sonlarda
yer alıyor, sanayide ilerlemiş 1,5 milyon nüfuslu bir şehrimiz ama YGS’de 52, SBS’de 60’ıncı
sıradayız. Millî Eğitim Bakanlığı olarak bunun nedenlerini araştırıp önlemler
almaya yönelik bir tedbiriniz veya çalışmanız var mı?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ekici.
Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Bakan,
özellikle sözleşmeli öğretmenlerin eş durumundan tayinlerinde büyük sorunlar
yaşanmaktadır. Geçtiğimiz yıl bu sorunun ortadan kaldırılacağını ifade
etmiştiniz ancak sorun olduğu yerde duruyor. Bu konuda yaptığınız çalışmalar
nelerdir?
İkinci sorum:
Ülkemizde 8 milyonun üzerinde engelli var. Özel eğitime uygun nitelikte okul ve
kurumlar yetersizdir. Engellilerin eğitim hakkına erişimi konusunda neler
yapılmaktadır? Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde -bakıldığında- engelli öğrenciler
için ayrılan kaynağı yeterli buluyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Güvel.
Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakan, Silifke Işıklı köyünde Halk Eğitim Müdürlüğüne bağlı,
tornacılık, freze, sıcak demir, bıçakçılık, kaynakçılık, doğrama gibi sekiz
dalda kurs görme olanağı var. Işıklı köyü bıçaklarıyla meşhur bir köyümüzdür. Burada alet edevat tam. 1985’ten beri tek öğretmenle kurs
verilmekte. Hâlbuki her dal için bir öğretmen olması lazım. Burada
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Öztürk.
Sayın Üçer…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün Silopi’de
yaşanan olay bir yasa dışı gösteriye yapılan orantısız güç kullanımı değil,
tamamen, demokratik hakkını kullanan bir kitleye, sivil, silahsız, şiddetten
uzak bir kitleye, milletvekillerine bizzat uygulanan devlet terörüdür. Doğrudan
milletvekillerini hedef alan ve sıkıştırılmış, şiddetli, tazyikli suyla
yaralama operasyonudur, coplar kullanılmıştır, silahlar kullanılmıştır, gaz
bombaları doğrudan hedef gözetilerek ateşlenmiştir. Bu bir devlet terörüdür.
Bunu tekrardan kınıyoruz ve buna, üç yıllık hükûmet
dönemince bu politikaları uygulayan, bölgede birçok sivil insanın ölümüne neden
olan, göz yuman, bunların hiçbirinin soruşturmasını yapmayan İçişleri Bakanının
derhâl o görevden istifa etmesi gerekmektedir. İstifa etmediği müddetçe de o da
aynı tepkilere maruz kalacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Üçer.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bu
tasarıyla ilköğretim müfettişlerinin genel idare hizmetleri sınıfına alınarak
isimleri değiştiriliyor. Ayrıca ek gösterge farkıyla özlük haklarında bir
miktar iyileşme ortaya çıkıyor. Normal statüdeki bir ilköğretim müfettişinin bu
ek gösterge farkından dolayı özlük haklarında ne kadarlık
bir iyileşme oluyor?
İkinci sorum: Bu
müfettişlere bu düzenlemeyle makam tazminatı, temsil tazminatı gibi tazminatlar
da ödenebilecek mi? Ayrıca denetim tazminatı ve özel hizmet tazminatı gibi
tazminatlar da yükseltilebilecek midir? Bu konuda bir düzenlemeye nasıl
bakarsınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Işık.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, YÖK
kararına istinaden fakültelerimizde bölümler, ana bilim dalları, Roma hukuku,
AB hukuku, karşılaştırmalı hukuk kürsüleri kapatılıyor. Bunun nedenleri nedir?
Siz de hukuk fakültesi mezunusunuz. Roma hukuku kürsüsünün olmadığı bir hukuk
fakültesi olabilir mi? Bu konudaki değerlendirmelerinizi bizimle paylaşır
mısınız?
Yine, Adıyaman
ili Atakent Belediyesi tarafından 2005 yılında prefabrik bir lise yapılmış ve
hizmete sokulmuştur. Yatırım programlarında olmasına rağmen bir türlü bunun
yapımı gerçekleşmiyor Millî Eğitim Bakanlığı tarafından. Çünkü öğrenci sayısı,
potansiyeli çok fazladır, derslik sayısı azdır. Bu konuda da yatırım
programının gerçekleşmesi için bir tasarrufunuz olacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Köse.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Ekici’nin sorusuyla başlamak
istiyorum. Özellikle daha önce de gündem dışı, Mecliste gündeme getirildi ve
gündem dışına cevap verirken açıkladığım üzere, Millî Eğitim Bakanlığı olarak
hemen her alanda, öğrencilerin kıyafetleri de dâhil olmak üzere, öğrencilerin,
velilerin ve öğretmenlerin katılımıyla daha iyi ve daha uygun eğitim ve öğretim
koşullarının oluşturulması üzerinde çalışmalarımız sürüyor. Bunu
yaparken, henüz sonuçlanmamış bir çalışma olmakla beraber, sonuçlandırmış olsak
dahi önümüzdeki eğitim ve öğretim yılında uygulanması mümkün olmayan bir
meseleden kaynaklanan ve “Önümüzdeki yıl, eğitim ve öğretim yılında okullara
tamamen serbest kıyafetle gidilecek.” şeklinde bir açıklamam hiçbir şekilde
olmadığı hâlde, sanki böyle bir durum varmışçasına, çok fazla yayın yapıldı. Hem
burada gündem dışında cevaplandırdım hem yazılı basın açıklamasıyla konuya
ilişkin görüşlerimizi söyledik ama takdir edersiniz ki, Millî Eğitim Bakanlığı
bu manada tüm dünyadaki örnekleri de incelemek suretiyle, 16 milyon
öğrencimizin katkı ve katılımıyla, fikirlerini de almak suretiyle, belli
değişiklikler, belli düzenlemeler öngörmekte.
Bugün, Millî
Eğitim Bakanlığı… Öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine ilişkin yönetmelik 12
Eylül sonrası çıkartılan bir yönetmeliktir ve bu Yönetmelik hiç
değiştirilmemiş, genelgelerle siyah önlük yerine mavi önlük getirilmiştir.
Bugün uygulamada Yönetmelik’i uygulayacak olsaydık
eğer, siyah önlük, beyaz yaka takmaları gerekirdi. Yani tekstilcilerin itiraz
ettiği gibi, böyle, okulların belirlediği kıyafet modelleri uygulaması fiilî
bir durumdur. Bizim burada yapmaya çalıştığımız bu fiilî durumu hukuki
çerçeveye oturtmaktı açıkçası. Doğrusu, bu itirazlar dile getirilirken, her
şeyden önce onların uygulamalarını ve okul yönetimleri tarafından belirlenmiş
bu tip kıyafetleri üreten firmaların en fazla belki desteklemesi gereken
konuydu ama şu anki uygulamaları tamamen fiilî uygulamadır.
Tabii ki büyük
bir piyasa, elbette 16 milyon öğrenci var. 2 milyon istihdam sağladıkları iddiası
var ama bu konular gündeme geldiği zaman, tekstil sektörüne ilişkin, Çalışma
Bakanlığından aldığımız veriler bütün tekstil sektöründe çalışanların oranının
850 bin civarında olduğunu gösteriyor. Yani 2 milyon istihdam yaratma meselesi
o kadar da gerçekçi bir temele oturmuyor. Ki, dediğim gibi, sadece okul
formalarını üreten tekstil firmalarının iddiası bu. Bir de, Türkiye büyük bir
tekstil üretim merkezi bildiğiniz gibi. Dolayısıyla bu manada bir değişiklik
yapacak olursak bunu çok daha önceden duyururuz ve özel sektör dâhil hiçbir
kesimi de mağdur etmeyiz. Öncelikle Bakanlık bu konudaki çalışmalarını toplumun
tüm kesimlerini dikkate alarak yürütüyor.
Gaziantep’teki
derslik sayıları… 2009-2010 yıllarında derslik başına düşen öğrenci sayısı
-oransal olarak veriyorum- Türkiye genelinde ilköğretimde 32, ortaöğretimde 33,
genel ortaöğretimde 31, mesleki ve teknik ortaöğretimde 36’dır. Gaziantep
ilinde ise ilköğretimde 46, ortaöğretimde 46, genel ortaöğretimde 49, mesleki
ve teknik ortaöğretimde ise 39’dur. İhtiyaç sıralamasında Türkiye’nin 3’üncü
sıralamasında ve derslik ihtiyacı olarak da büyük bir açık var. Hepinizin de
bildiği gibi Gaziantep özellikle en yüksek oranda büyüyen illerimizin başında
geliyor hatta yanılmıyorsam dünyanın en hızlı büyüyen 6’ncı şehri durumunda.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – En hızlı büyüyen değil, yanlış. Belediye başkanı da yanlış
telaffuz etti siz de aynı yanlışı yapıyorsunuz. Nüfus artış oranı olarak… “Büyüyen” derseniz farklı şey.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Büyüme değil, artış olarak söylüyorum. Nüfus
artışını söylüyorum. Ekonomik büyüme kastetmiyorum ben de zaten, nüfus artışı
olarak…
Dolayısıyla âdeta
bir ikinci nüfus eklenen bir şehrin eğitim planlamalarında elbette bazı
güçlükler var ve bu göç alan ve nüfus itibarıyla büyüyen şehirlere yönelik özel
bir çalışma yürütüyoruz. İnşallah bunları sonuçlandırdığımızda sizlerle
paylaşacağız ve eğitimde bu anlamda göstergeler bakımından negatif bir ilimizin
önümüzdeki yıllarda kalmayacağını söyleyebilirim.
Sözleşmeli
öğretmenlerin eş durumundan tayinleri konusunda… Söylediğim gibi, dönemde
sağlık ve eş durumundan özür durumlarına göre tayinlerini şu anda
gerçekleştiriyoruz. Ondan sonra, bugün 10 bine yakın kadrolu öğretmen ataması
yaptık. Boşalan yerlere sözleşmeli öğretmen atamasını yapmadan önce mevcut
sözleşmeli öğretmenlerimizin eş durumundan ve sağlık durumundan tayinlerini
gerçekleştireceğiz.
Sayın Öztürk’ün sorularına yazılı olarak cevap vereyim.
Sayın Üçer’in,
özellikle dünkü yaşanan hadiseye yönelik bir nitelemesini… Burada tabii ki soru
sormadığı için ben de sorusunu cevaplandırmayacağım ama uygulananın devlet
terörü olarak nitelendirilmesini…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Evet, aynen öyle.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – …Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altındaki hiçbir milletvekili Türkiye Cumhuriyeti devletini devlet terörü
yapmakla suçlayamaz.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Uygulamaya devlet terörü diyoruz. Polemik yapmayın!
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Dolayısıyla terör konusunun ne olduğu ve neye
terör dendiğini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları çok iyi biliyor. Bu bir, bu
Meclisçe…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Biz de bundan sonra İçişleri Bakanına gittiği her yerde su sıkacağız, görelim
bakalım ne olacak. Uygulamaya devlet terörü diyoruz, lütfen şey yapmayın!
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Bu açıkça tehdittir. Hiç kimseyi tehdit
etmeyin. Bu barış dili adı altında hiç kimseyi tehdit etmeyin. (BDP
sıralarından gürültüler)
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Madem her gün öleceğiz, azsa az, çoksa çok, öleceğiz...
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Türkiye Cumhuriyeti devleti terör uygulayacak
bir devlet değildir. Hiçbir milletvekiline bu söz yakışmıyor, aynen iade
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Sayın Bakan, o çocuk, devlet panzerinin altında kalarak can
verdi.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Madde üzerinde
iki önerge vardır. Aynı mahiyette olduğu için önergeleri okutup birlikte işleme
alacağım ve istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
Şimdi önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
488 sıra sayılı
“Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun İle Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” tasarısının 4 üncü
maddesine (e) fıkrası olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini teklif ederiz.
e) Ekli IV Sayılı
Makam Tazminatı Cetvelinin 8 inci fıkrasına (e) bendi olarak “Birinci dereceli
kadroya atanmış Eğitim Müfettişleri:
|
Ali Rıza Öztürk |
Bülent Baratalı |
Ahmet Ersin |
|
Mersin |
İzmir |
İzmir |
|
Fevzi Topuz |
Osman Kaptan |
|
|
Muğla |
Antalya |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4. maddesine (e) fıkrası olarak aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oktay Vural |
Nevzat Korkmaz |
Alim Işık |
|
İzmir |
Isparta |
Kütahya |
|
Beytullah Asil |
Kemalettin Nalcı |
Rıdvan Yalçın |
|
Eskişehir |
Tekirdağ |
Ordu |
|
|
Süleyman Yunusoğlu |
|
|
|
Trabzon |
|
e) Ekli IV Sayılı
Makam Tazminatı Cetvelinin 8 inci fıkrasına (e) bendi olarak “Birinci dereceli
kadroya atanmış Eğitim Müfettişleri:
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Alim Işık konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN – Alim Işık konuşacak.
Buyurunuz Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 488 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 4’üncü maddesine bir fıkra eklenmesiyle ilgili olarak vermiş
olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Öncelikle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Aslında, önergeyi
verdikten sonra Sayın Bakana biraz önce bunu soru olarak da sordum ama herhâlde
vakti yetmediği için ya da önemsiz gördüğü için cevaplama ihtiyacı hissetmedi.
Aslında, yapılan
bu tasarıdaki düzenleme, şu anda ilköğretim müfettişi olarak görev yapan birçok
müfettiş arkadaşımızın isminin değişmesinden öteye çok fazla bir katkı
getirmeyen bir düzenlemedir. Ayrıca 3.000 olan ek göstergelerinin 3.600’e
çıkmasıyla bugünün şartlarında, müfettiş arkadaşlardan aldığım bilgiye göre
25-30 liralık bir, maaşta fark yaratacak düzenlemedir. Şimdi, 25 liralık bir
farka değecek ve sadece ismini değiştirmek amaçlı bu tasarıya ek olarak,
diyoruz ki, geliniz, mademki bu, uygulamadaki önemli bir sorun, bunu hakkıyla
çözelim. Bu amaçla da şu anda diğer müfettişlerin almış olduğu makam tazminatı,
temsil tazminatı gibi tazminatlardan da ilköğretim müfettişlerinin
yararlanmasını sağlayalım. Ayrıca denetim tazminatı ve özel hizmet tazminatı
gibi tazminatların da diğer müfettişlerin düzeyine çıkartılmasına katkı yapalım
diyoruz. Aslında önergenin özü bu. Umarım, Sayın Bakan
ve siz değerli milletvekilleri konuyu bu açıdan değerlendirir, birçok
insanımızın bugünkü mağduriyetinin önüne geçilmesine katkı yaparsınız diye
düşünüyorum.
İlköğretim
müfettişleri denetledikleri öğretmen ve yöneticilerden daha düşük maaş alır
hâldedirler. Her ne kadar ek ders saatlerinde daha önce
yapılan bir düzenlemeyle beş saatlik bir artış sağlanmış olsa da bu, aslında,
maaşlarında bugünün şartlarında 100-120 TL’lik bir yükselmeye neden olmuş ve
bugün, bir ilköğretim müfettişi, denetlemiş olduğu personelden yaklaşık 300 TL
ya da kıdemine göre 200 TL kadar az maaş alacak bir duruma düşmüştür.
İşte bu önergenin
amacı, bu insanların hak ettiği yaşam seviyesine yükselmesi ve emeklerinin
karşılığı olan hakkın verilmesinden öte bir şey değildir.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle önergemize yüce kurulun, siz değerli üyelerin destek olmasını
bekliyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık.
Sayın Öztürk, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4’üncü maddede verdiğimiz
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarı ile sanki ilköğretim müfettişlerinin
sorunları ya da öğretmenlerin sorunları çözülüyormuş gibi bir hava yaratıldı. Oysa, bu tasarı ilköğretim müfettişlerinin sorunlarını
çözmekten çok uzaktır. Sadece ek gösterge 3.000’den 3.600’e çıkarıldı.
3.000’den 3.600’e ek göstergenin çıkarılmasıyla, yirmi bir yıllık, 1’inci
derecenin 4’üncü kademesinde görev yapmakta olan bir müfettişin maaşında 27-30
TL gibi bir artış sağlanıyor. Daha alt kademedeki müfettişler için bu artışın
miktarı daha düşük oluyor.
Bunun dışında,
ilköğretim müfettişleri ile diğer, müfettiş unvanlı denetim elemanları arasında
eşit haklar verilmemektedir, bu eşitlik sağlanmamaktadır, diğer müfettişlere
verilen makam tazminatı, görev tazminatı, temsil tazminatı bu ilköğretim
müfettişlerine verilmemektedir.
Yine, müfettiş
unvanlı diğer denetim elemanlarına, diğer müfettişlere verilen özel hizmet
tazminatı, denetim tazminatı miktarı ile ilköğretim müfettişlerine verilen
miktar arasında fark vardır. Örneğin, özel hizmet tazminatı diğer müfettişlere
yüzde 195 oranında verilmekte iken ilköğretim müfettişlerine yüzde 130, denetim
tazminatı yine diğer müfettişlere yüzde 30 oranında verilmekte iken ilköğretim
müfettişlerine yüzde 20 oranında verilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, aynı tahsili yapan, aynı statüde bulunan, aynı kanuna tabi bu
müfettişler arasındaki bu ayrıcalığı anlamak mümkün değildir. İlköğretim
müfettişlerine daha önce verilmekte olan denge tazminatı ve ek ödeme, çıkarılan
bir kanunla kapsam dışı bırakılmıştır. Sonuç olarak, ilköğretim müfettişleri
denetledikleri öğretmenlerden daha az bir ücret alır hâle gelmiştir. Diğer
müfettişlere eğitim ve denge için verilen makam tazminatlarının bu müfettişlere
de verilmesi çözüm için tek yoldur. Aynı yasanın aynı maddesinde yer aldıkları
hâlde, müfettişlere verilen tazminattan eğitim müfettişlerinin hariç
tutulmasının kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur. Bu ayrıcalığın bu yasa
tasarısında giderilmemiş olması bir eksikliktir.
Tabii ki bizim
verdiğimiz bu önerge sadece makam tazminatı verilmesini öngörmektedir. Aslında
bu bile sorunu çözmüyor, ancak “Damlaya damlaya göl
olur, damlacıktan sel olur.” anlayışıyla, zaten kıt kanaat geçinmekte olan ve
ikinci, üçüncü iş yapmakta olan müfettişlerimize böylelikle, bu makam tazminatı
verilmiş olmakla biraz daha olsun bir rahatlık getirilecektir. Mevcut bu
ayrıcalığın, hâlen uygulanmakta olan bu farklılığın mevcut Anayasa hükümlerine,
eşitlik ilkesine aykırı olduğunu daha önce de, dün söylemiştim, bugün de bunu
söylüyorum.
Ayrımcılığa maruz
kalarak makam tazminatı alamayan belediye müfettişlerinin yargı yoluyla bu
tazminatlara hak kazandıklarını da dikkatinize sunmak istiyorum. Daha önce yeni
kadro ihdas edilen iç denetçilere de hak ettikleri tazminatların ödendiği
dikkate alındığında, eğitim müfettişlerine de bu müfettişlerin aldığı
tazminatların verilmesinin Anayasa hükmü gereği olduğunu yüce milletin
takdirlerine sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ilköğretim müfettişlerinin adının eğitim müfettişi olarak
düzenlenmesi aslında onların sorunlarının çözülmesi için yeterli değildir.
Sadece unvanların değişikliği sorunları çözmüyor. Gerçekten, hepimiz biliyoruz
ki ilköğretim sıralarında, bu müfettişlerimiz, yalın ayak, başı
kabak Anadolu’nun dört bir yanını dolaşarak eğitimdeki eksiklikleri
gidermekte, eğitimi denetlemektedirler ve hiçbir özveriden kaçınmamaktadırlar.
Dolayısıyla, hiçbir özveriden kaçınmayarak çocuklarımızın daha iyi, kaliteli
bir eğitim almasını sağlamak üzere zor koşullarda görev yapan bu
müfettişlerimizin de aynen diğer emsallerinin düzeyine getirilmesinin aslında
hak ve adalet kurallarının gereği olduğunu ben düşünüyorum. O nedenle bu
verdiğimiz önergenin desteklenerek, bu eşitsizliğin bir ölçüde kaldırılarak hak
ve adalet kurallarına uygun bir davranış ve tutumu Meclisimizin göstermesi
gerektiğini düşünüyorum.
Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
4’üncü maddeyi
oylarınıza…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN - Karar
yeter sayısı arayacağım efendim.
4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen-ler…
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.36
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.50
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
488 sıra sayılı
tasarının 4’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarıya yeni bir
geçici madde eklenmesine ilişkin bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Geçici Madde: “Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce üniversitelerin eğitim müfettişliği
eğitimi veren eğitim yönetimi ve teftişi bölümü mezunu olup da ilköğretim
müfettiş yardımcılığına atandığı halde geçici kamu görevi nedeniyle göreve
başlayamayanlar altı ay içinde talep etmeleri halinde durumlarına uygun
kadrolara atanmak üzere bu kanun hükümlerinden faydalandırılırlar.”
|
Oktay Vural |
Hüseyin Yıldız |
Beytullah Asil |
|
İzmir |
Antalya |
Eskişehir |
|
Alim Işık |
Murat Özkan |
Süleyman L. Yunusoğlu |
|
Kütahya |
Giresun |
Trabzon |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLİ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe efendim.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Başka görevlerde
bulunanlara bu hak verildiğinden geçici kamu görevi nedeniyle göreve
başlayamayanlara da bu hak verilerek eşitlik ilkesi gözetilmiş, mağduriyetlerin
giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Geçici
madde eklenmesine dair olan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddolunmuştur.
5’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Hulusi Güvel konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
efendim.
CHP GRUBU ADINA
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 488 sıra sayılı
Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sözlerime başlamadan önce, insanlar arasında eşitlik ve özgürlük
idealinin en büyük seslerinden birisi olan Nâzım Hikmet’in 47’nci ölüm yıl
dönümü hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.
Nâzım Hikmet,
bundan kırk yedi yıl önce Türkçemizi öksüz bırakarak bu dünyadan göçmüştür.
Kırk yedi yıldır ülkemiz ve dilimiz Nâzım Hikmet’in büyük yaratıcılığından
yoksundur ancak onun idealleri ve insanlık anlayışı bugün insan olmanın onurunu
taşıyan herkesin yüreğindedir. Onun insanlığa ve Türkiye’ye dair büyük inancı
günümüz kuşakları için yol gösterici olmaya devam etmektedir. Onun şiirleriyle
tutuşturduğu ateş, bugün, tüm ezilenlerin ve emekçilerin gönlünü ısıtmakta,
onlara umut olmaktadır. Çok sevdiği memleketine hasretini “Çok yorgunum, beni
bekleme kaptan/ Seyir defterini başkası yazsın/ Çınarlı, kubbeli, mavi bir
liman/ Beni o limana çıkaramazsın.” dizeleriyle anlatan büyük şairimiz Nâzım
Hikmet’i ölümünün 47’nci yılında saygıyla ve özlemle anıyorum.
Değerli
arkadaşlar, eğitim, toplumsal eşitliği sağlamada en vazgeçilmez kurumlardan
birisidir. Sosyal devlet olabilmek, eğitimde eşitlik olmadan mümkün değildir.
Özgür ve gelişmiş bireyler yaratmadan ülkemizi çağdaş ve lider bir ülke hâline
getiremeyeceğimiz açıktır. Eğitim anlamında ortada olan Türkiye tablosu çok iyi
görünmemektedir. Gerek ilk ve ortaöğretim gerekse yükseköğretimde sorunlar
çözülememekte, sağlıklı bir sistem oturtulamamaktadır. Piyasa odaklı
politikalarla eğitim sistemi paralı hâle getirilerek bu ülkenin geleceğine
büyük zarar verilmekte ve eğitimde fırsat eşitliğinden bu koşullarda söz etmek
mümkün değildir. Uygulanan yanlış politikalar sistemdeki sorunları daha da
derinleştirmektedir. Öğrenmek yerine sınav kazanmaya yönelik bir amaç
öğrenciler üzerinde hâkim kılınmaktadır. Hızla yaygınlaştırılan sözleşmeli ve
ücretli öğretmenlik uygulamaları güvencesiz çalışan öğretmenlerimiz üzerinde
ciddi baskılar oluşturmaktadır. Binlerce öğretmen açığı varken on binlerce
öğretmen iş beklemektedir. Gençlerimizin üretken ve aktif bireyler hâline
getirilmesinde en önemli unsur olan öğretmenlerimiz haksız uygulamalara maruz
kalmaktadır. Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği, yayımlandığı tarihten bu yana
sıkıntılara neden olmaktadır. Bu tip yönetmelikler hazırlanırken sendikaların
ve öğretmenlerin istekleri göz ardı edilmektedir. Böyle hazırlandığı içindir ki
sorun çözmekten öte, sorun kaynağı olmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığında AKP’li
kadrolaşma oldukça belirgin bir hâl almıştır. Atanmak için, kadro almak için
AKP’ye yakın olmak tek yeterli ölçüt hâline getirilmekte, liyakat görmezden
gelinmektedir. Bugün yapılan yanlış atamaların yargıdan dönmesi nedeniyle, pek
çok şube müdürlüğü vekâleten yürütülmektedir. Görünen odur ki AKP Hükûmetinin sekiz yıldır uyguladığı politikalar ülke
çıkarlarından öte AKP çıkarlarına hizmet etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; okulların pek çoğunun deprem dayanıklılık analizleri
ve deprem güçlendirme çalışmaları yapılmamıştır. Okullarımızın fiziki
altyapısı, öğretmen, idari ve akademik personel açıkları, araç-gereç
gereksinimi gibi ihtiyaçların karşılanmadığı görülmektedir. Öğretmen açığı,
derslik açığı, okul açığı yıllardır devam etmektedir. Hâlâ bir sırayı 3
öğrencinin paylaştığı bir fiziki yapıda eğitim yapmaktayız. Bu koşulda
nitelikli bir eğitimden söz etmek olanaksızdır. Dokuzuncu Kalkınma Planı ve Hükûmet Programı’nda derslik başına 30 öğrenci
hedeflenmiştir. Bu hedefe yaklaşılmadığı görülmektedir. Örneğin, Adana’da
derslik başına düşen ortalama öğrenci sayısı 40’tır, meslek liselerinde bu rakam
48’dir. Genel ve meslek liselerinde derslik başına düşen öğrenci ortalaması
Türkiye genelinde 33 iken Adana’da 40’tır. İlköğretimde öğretmen başına düşen
öğrenci sayısı bakımından Türkiye ortalaması 22 iken Adana’da 24’tür. Bunlar,
Adana’ya ayrılan kaynakların yetersizliğini göstermektedir. Okul öncesi
eğitimde okullaşma oranı açısından Hatay, Antalya, Mersin, Konya gibi pek çok
ilin altında yer almaktadır. Okulda olması gereken çocuklar sokaklarda mendil
satmaktadır. Bu, tüm ülkemiz için utanç verici bir durumdur. Yalnızca bu
çocuklarımız değil, tüm eğitim sistemimiz bir sahipsizlik içerisindedir.
Değerli
arkadaşlarım, bu sahipsizlik kendini en çok öğretmenlerimizde göstermektedir.
Atanmayı bekleyen, sayısı 100 binlere varan öğretmenlerimiz vardır. Bir taraftan,
pek çok branşta öğretmen açığı mevcuttur. Öğretmenler
sözleşmeli, iş güvencesinden yoksun çalışmaktadırlar. Birçoğu geçinebilmek için
dershanelerde ya da başka işlerde çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Barınma
sorunları vardır. Eşi başka ilde çalıştığı için çoluğunu
çocuğunu göremeyen sözleşmeli öğretmenlerimiz vardır. Bu sözleşmeli
öğretmenlerin eş durumundan tayinleri yapılmamaktadır. Bu sorunlara Bakanlık
tarafından yokmuş gibi davranılmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, eğitim sistemimizi daha etkin ve verimli kılacak çalışmaların yolu
bütüncül stratejiler uygulamaktan geçmektedir. Yapılan planlamalara
sendikaların ve öğretmen örgütlerinin aktif katılımının önü açılmalıdır.
Yalnızca masa başında alınan kararlarla, fiziki altyapı sorunlarının, öğretmenlerin
sorunlarının, öğrencilerin sorunlarının ve eğitimdeki kalite sorununun
çözülmesi mümkün değildir. Kendi içinde tutarlı ve sürdürülebilir stratejiler
geliştirmek ve eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması gereği ortadadır.
Ancak, liyakat yerine siyaset, sadakat tercih edilerek yapılan kadrolaşmalar
devam ederse bu sorunlar içinden çıkılmaz hâle gelecektir.
Üniversite
sistemimiz de sorunlar yumağı hâline gelmiştir. Sistem, çok sayıda mezun veren
ancak nitelik açısından yetersiz hâle getirilmektedir. Bilimsel niteliği
artırmak yerine niceliği artırmaya yönelik bir yapı kurulmaktadır. Elbette,
üniversite ve üniversiteli sayısı artırılmalıdır. Ancak, bu yapılırken kalite
göz ardı edilmemelidir.
İlköğretimden
başlayarak dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişime ayak uydurabilecek
nitelikte kuşaklar yetiştirmek önceliğimiz olmalıdır. Aksi takdirde, bundan
yalnızca eğitim sistemimiz değil, tüm ülke zarar görecektir. İlköğretimde,
ortaöğretimde, uluslararası istatistiklere bakıldığında hâlimizin içler acısı olduğunu
söylemek mümkündür. Üniversitelerimiz, dünyaca ilk 100 üniversite arasında
yoktur. Eğer bu konuda acil çözümler üretemezsek geç kalmış olacağız.
Eğitim
sistemimizin baştan sona düzenlenmesi gereği ortadadır. Ancak, bunun yolu,
kadrolaşmaktan geçmemektedir. Bunun yolu, bilimsel aklı kullanmaktan,
çağdaşlıktan, uzmanlaşmaktan geçmektedir; eğitimin eşit, erişilebilir ve
ücretsiz olmasından geçmektedir. Eğitimde eşitliği sağladığımız koşulda,
ülkemizin pek çok sorununu daha kolay çözebileceğimiz açıktır.
Ülkemizde,
ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 96’dır. Bu, ilkokul çağındaki her 100
öğrenciden 4’ünün okula gidemediği anlamını taşımaktadır. Bu rakam, pek çok
ülke için yirmi yıl önce tolere edilebilir bir
rakamdır ancak günümüz için kabul edilebilir değildir. Ortaöğretimde okullaşma
oranı, ülke genelinde yüzde 55’e kadar düşmektedir. Bu oranı yükseltmemiz
gerekmektedir. Bunun için zorunlu eğitim yaşı yükseltilmeli, on iki yıla
çıkarılmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, eğitim, devletin ve toplumumuzun her kesiminin temel önceliği olmak
zorundadır. Eğitimde temel hedefimiz, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür
nesiller yetiştirmek olmalıdır. Fırsat eşitliği gerçek anlamıyla sağlanmadan,
eğitim sistemini siyasal baskılardan arındırmadan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HULUSİ GÜVEL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
…çağdaş bir
eğitim reformu yapmadan bunu gerçekleştirmenin mümkün olmayacağını belirtiyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Güvel.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Binici.
BDP GRUBU ADINA
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sağ olun.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci
maddesine ilişkin Barış ve Demokrasi Partisinin görüşünü açıklamak üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki,
hepinizce malum, özellikle son iki ayda Türkiye’de can kayıpları had safhaya
ulaştı ve biz her kürsüye çıktığımızda, her basın açıklamamızda -bu canların
hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır- gidişatın iyi olmadığını açıklıyoruz
ama ne yazık ki devlet, özellikle AKP Hükûmeti bu
konuda duyarsız kalmaktadır.
Dün Şırnak ilinde
yine terör estirildi. Son süreçte ülkemizde çatışmalı sürece dikkat çekmek
amacıyla yapılmak istenen barış yürüyüşünde, İsrail’i gölgede bırakacak,
pervasızca, faşist, ırkçı bir saldırıyla, başta milletvekillerimiz, belediye
başkanlarımız ve seçilmişlerimiz ile halkımıza karşı gerçekleştirilen bu
saldırıda Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir
Bayındır hedef alınmıştır, bizzat polis tarafından linç edilmek üzere ayağı
kırılmıştır. Şunu açık söylüyoruz: Başta bu talimatı verenlerin, saldırıyı
gerçekleştirenlerin derhâl görevlerinden alınmaları… Aksi takdirde, bu
sorumluluğu yerine getirmediği takdirde, bu saldırganların arkasında AKP
İktidarı ve onun Sayın İçişleri Bakanının bulunduğu halkın gözünden
kaçmayacaktır. (BDP sıralarından alkışlar) Şunu söylüyoruz: Soruşturmanın
selameti açısından, AKP Hükûmetinin orada Şırnak
Valisini ve Emniyet Müdürünü geçici de olsa görevden alması gereği hukukun bir
kaçınılmazıdır ama burada bizzat suçu işleyenler yine panzerin başında o halkın
üzerine yürüyecekse, bunun adı, Sayın Bakanım, açık ve net, devlet terörüdür!
Konuma geçiyorum
değerli arkadaşlar. Ülkemizin en temel ve yakıcı sorunu olan Kürt sorununun
çözümünde kilometre taşı olabilecek ana dilde eğitim hakkının serbest
bırakılmasıyla ilgili düzenleme ne yazık ki tartışmalara bile dâhil
edilmemiştir. Bu konudaki katı ısrarın, sorunlarımızın katlanarak devam etmesi
dışında, hiçbir gelişmeye katkı sağlayamayacağı ortadadır.
Yine, bu hafta
ataması yapılacak olan müdür başyardımcılığı atamasındaki kıstas Ek-2’nin
dikkate alınması, liyakatin esas alınmadığının net göstergesidir. Ek-2 tamamıyla
iktidarın kadrolaşmasını sağlamayı amaç edinmiş bir uygulamadır. Açık ve net
ifade ediliyor ki Ek-2, öğretmenlerimizi, iktidar yandaşı ve diğerleri diye sınıflandırmak için uygulamaya
konulmuştur.
Bir öğretmenin
Ek-2 belgesi ne demek, onu sizinle paylaşayım: Ek-2 bir öğretmenin yıl içinde
aldığı ödülleri ifade etmektedir. Bu ödüller, maaşla ödüllendirme, takdir ve
teşekkür gibi benzeri ödülleri ifade etmektedir. Bu ödülleri bir öğretmenin
alabilmesinin bir tek ölçütü vardır, bu ölçüt, ne yazık ki iktidar partisine
yakınlığınızla alakalıdır. Eğer yerel ve genel seçimlerde AKP’nin seçim
çalışmalarına katılmış iseniz, AKP kongrelerine, parti faaliyetlerine,
şölenlerine katılmış iseniz Millî Eğitim Bakanlığımızca ödüllendirilmeyi hak
etmiş olursunuz. Bu tutumun aksi yönünde davranmış iseniz de AKP Hükûmeti yine öğretmenini ödüllendirmekten kaçınmamıştır.
Bakanlığımız bu personeline idari ve adli soruşturma açarak çeşitli cezaları
vermekten çekinmemiştir. Hatta halk arasındaki ifadeyle bu tarz personelini
sürgüne göndermiş, buna da çok güzel bir hukuki terim yapıştırmıştır. Ne demiş
Sayın Bakanlık? “Zorunlu yer değiştirme.” Bu ifadeyi de sürgün kavramını
meşrulaştırmak için kullanmaktadırlar.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığımız çeşitli sınavlar açmaktadır.
Bu sınavlara her personel girebilmektedir ancak bu sınavları kazanan bazı
personelin dünya görüşü AKP zihniyetiyle örtüşmeyince Millî Eğitim Bakanlığımız
devreye girerek hemencecik bu problemi çözmektedir. Nasıl mı? Mülakatla.
Mülakat sınavında kimler AKP’nin memuru ise sınavı geçiyor. Devlet memurları ise
sahipsiz oldukları için bu sınavda elenmektedirler. Maalesef bu, AKP
iktidarlarının bir gerçekliğidir. Bu uygulamalar neticesinde Millî Eğitim
Bakanlığımız çöküyor mu? Hayır, sadece binlerce öğrencimiz üniversite
sınavlarında sıfır puan alıyor. Hem zaten herkesin okumasına da gerek yok,
değil mi Sayın Bakanım?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şu anda yürürlükte bulunan Atama ve Yer Değiştirme
Yönetmeliği evlere şenlik. Küçük bir ilçede bulunan iki okuldan birisi zorunlu
hizmet süresinde sayılıyor iken diğer okul zorunlu hizmetten sayılmıyor. Bu
uygulamayı hangi mantıkla uyguluyorsunuz, anlamak mümkün değildir. Yapılan
uygulamaların gözden geçirilmesinde büyük fayda olacağı kanısındayım.
Millî eğitim,
herkesin önemi üzerinde mutabık kaldığı konuların başında gelmektedir.
Dolayısıyla AKP Hükûmeti bu gerçeği görerek harekete
geçmelidir. Salt iktidarın gücünü kullanarak dilediği politikaları uygulamaya
koyarsa geleceğimizi de kaybetme riski ortaya çıkacaktır. Eğitim, iktidar
hırsına kurban edilmeyecek kadar hassas bir konudur. Her alandaki
kadrolaşmanızı anlıyoruz, en azından eğitim dünyasından uzak tutulması
gerektiğini AKP Hükûmetinin de anlayacağını varsaymak
istiyorum.
Millî
eğitimimizin çok ciddi sorunları bulunmaktadır. Kalan süremde de bu konuyu
sizlerle paylaşacağım. Eğitim dünyasını kaosa
sürükleyen problemin çıkış noktaları ve uygulamadaki hataları burada bir
cevizin kabuğu içine sığacak şekilde ifade etmeye çalışayım:
Eğitim ve
öğretimin amacı, çocukları üç alanda kapasitelerinin yüksek noktasına
ulaştırmaktır. Bu üç alan, zihinsel, bedensel ve duygusal alanlardır. Bunların
her biri en az diğeri kadar önemlidir.
Bildiğiniz gibi,
uzun süredir okullarımız çocuklara sadece bilgi yükleme yarışına mahkûm ettiler
yani sadece zihinsel alanda faaliyet gösterdiler. Bu bile tam anlamıyla olmadı.
Çocuklarımızın zihinsel yeteneklerini yani anlama, kavrama, akıl yürütme,
hatırlatma, soru sorma, problem çözme, hayal gücünü çalıştırma gibi yetenekleri
geliştirmeyi amaçlaması gereken zihinsel eğitim, sadece test sınavlarında doğru
cevap seçeneğini hatırlatma yeteneğini geliştirmekle sınırlı kaldı, gerçek
öğrenme sağlanamadı.
Bedensel ve
duygusal eğitim ise tümden unutuldu desek yanlış olmaz sanırım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
İBRAHİM BİNİCİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Duygusal eğitim,
onların, kendileri için doğru ve akılcı amaçlar benimseyip o amaçlara ulaşma
çalışkanlığını ve disiplinini gösterebilir duruma gelmesini sağlayacaktır.
Bedensel eğitim
ise özellikle İstanbul gibi yoğun bir şehirde yaşayan çocuklarımız için daha da
büyük önem taşıyor. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” ilkesini hayata
geçirmek görevi okullardadır.
Sağlıklı, neşeli
ve iradeli gençler hem sorunsuz ve uzun bir yaşama adaydır hem de zihinsel
kapasitelerini sonuna kadar kullanma yetkisine sahiptir.
İşte, gerçek
eğitimin hedefi, genç insanı bu üç alanda en üst düzeye getirip onun, ileride
olabildiğince bilgi üreten, sağlıklı ve güzel ahlaklı ve iradeli bir yetişkin
olmasını sağlamaktır.
Okulda kaliteyi
tam olarak açıklayamayabiliriz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
İBRAHİM BİNİCİ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Ama öğretmen ve
öğrenciler, baskısız ve kendilerini değerlendiren bir tarzda sürekli kalite
odaklı çalışırsa tanımını yapmadan bile kaliteye erişebilirler.
Bu duygularla,
özgür, demokratik bir eğitimde buluşmak üzere Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Binici.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Murat
Özkan.
Buyurunuz Sayın
Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce hepinizi en derin saygılarımla selamlamak istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kısa bir süre önce İskenderun’da yaşanan terör olayı
nedeniyle Hakk’ın rahmetine kavuşan, şehit olan askerlerimize yüce Yaradan’dan
rahmet dilerim. Ayrıca yurdumuzun muhtelif köşelerinde ve yine İskenderun’da
yaralanan ve gazi olan askerlerimize, güvenlik mensuplarımıza da acil şifalar
diliyorum.
Bunun yanında, Gazze’ye insani yardım götürürken insanlık dışı bir
saldırıyla karşılaşan ve burada ölen vatandaşlarımıza, kardeşlerimize Allah’tan
rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın, Sayın Başbakanın, Gazze
dönüşü gelen yaralıları ziyaret etmesini çok olumlu karşıladığımı ifade edeyim.
Kendisinin tek tek hastalarımıza gidip ziyaret
etmeleri çok olumlu, çok güzel bir davranıştır. Ancak, bu davranışın ben
gazilerimize, benzer, aynı günlerde meydana gelen İskenderun olaylarında
yaralanan erlerimize de askerlerimize de gösterilmesini beklerdim. Devletimizin
başı olan, devletimizin, Hükûmetimizin başı olan
Başbakanın böyle bir jestte bulunması milletimiz için, askerlerimiz için önemli
bir husus olacaktı.
Sayın
milletvekilleri, ayrıca bu iki olayın, Gazze’de
meydana gelen hadise ile İskenderun’da meydana gelen hadisenin birbiriyle
ilintili olduğunu ifade eden Sayın Başbakanın yardımcılarından, partideki
yardımcılarının da bu ifadelerinin neye dayandığını… Gerçekten bizim
bilmediğimiz bilgilere sahip olmaları muhtemeldir çünkü istihbari
bilgiler alıyorlar. Bizim bu konuda spekülasyon
yapmamız pek mümkün değil ama kendisi bu konuda ciddi bir ifadede bulunmuştur;
İsrail’in parmağı olduğunu ima eden sözler sarf edilmiştir. Eğer böyle bir
gerçek varsa Hükûmetten bu konuda gerekenin
yapılmasını… İsrail’in ya da İsrail tarafından organize edilen herhangi bir
taşeron örgütün Türk askerine yönelik bir saldırıda bulunması, uluslararası
ilişkilerde, uluslararası arenada bir savaş nedeni olmalıdır, savaş nedenidir.
Bunu söyleyenler, bunu ifade edenler hangi kaygılarla ifade ettiler, bunun
kamuoyuna açıklanmasını ve bunun gereğinin yapılmasını da Hükûmetten
beklediğimizi ifade ediyorum.
Diğer bir hadise,
değerli arkadaşlar, ben gündem dışı, öğrenci kıyafetlerinin serbest
bırakılmasıyla ilgili bir söz almıştım. Bu sözde Millî Eğitim Bakanının, Bakan
Hanım’ın “Sosyal Hizmetlerden sorumlu Devlet Bakanıyken yurtlarda
çocuklarımızın benzer kıyafet giymesini önledi mi de bugün çocuklarımızın
okullarda tek tip kıyafet giymesini önlüyor?” diye bir ifadede bulunmuştum. Kendisi,
bana, iftira ettiğimi söylemişti. Bu konuyla ilgili çeşitli yurtlardan, hatta
kendisinin de bulunduğu, kendisinin de olduğu fotoğrafları sizlere takdim etmek
istiyorum. Biz iddiamızı uygulamalardan neler yapıldığına dayandırmıştık ama
kendisi araştırmadan bize böyle bir “iftiracı” gibi, “iftira ediyor” gibi
beyanda bulundu, onu da milletimin takdirlerine sunuyorum.
Ayrıca, konuyla
ilgili bir basın açıklaması yaptım ama basında yeterli ilgi gösterilmedi. Ben
bu dosyayı, içinde muhtelif yurtlarda çekilmiş, Bakan Hanım’ın da bulunduğu
fotoğrafları kavas arkadaşlarıma şimdi vereceğim, bunu Sayın Bakana versinler
ve Bakan Hanım da buna bir baksın. Bize bu ithamda bulunurken de… Herhâlde bunu
görünce bir açıklama yapar diye bekliyorum.
Buyurun
arkadaşlar, bunu bir alın, Bakan Hanım’a takdim edin bunu; Bakan Hanım yoksa
Müsteşar Hanım’a verin, o ulaştırır mutlaka.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığımız gerçekten çok önemli bir Bakanlık.
Millî eğitim bir milletin geleceğinin şekillendirilmesinde,
biçimlendirilmesinde görev alan, Türk milletinin örf, âdet, töre ve
geleneklerinin de öğretildiği sadece bir bilgilendirme değil, eğitimin de
içerisinde olduğu bir Bakanlıktır. Bu Bakanlık bu açıdan uygulamalarıyla
herkesin dikkatini üzerine celbetmektedir.
Şimdi, Millî
Eğitim Bakanlığımızın özellikle okullarımızda yapmış olduğu uygulamalardan
birkaç konuda eksiklikleri olduğunu düşünüyorum ve bunu sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, ben soruyorum: Acaba Türkiye’de kaç tane ilköğretim okulu ve
lisemizde spor salonu mevcuttur? Kaç tane okulumuzda yemekhane vardır? Kaç tane
okulumuzun yemekhanesinde düzenli yemek çıkmaktadır? Kaç tane okulumuzda sanat
atölyesi vardır? Kaç tane okulumuzda eğitim iş atölyeleri vardır? Bunların
cevaplandırılması gerekmektedir çünkü eğitim sadece öğretim değildir, hayata
hazırlanma noktasında, insanlarımızın bilgilendirilmesi noktasında ve
şekillendirilmesi noktasında çok önemli bir hizmet yapmaktadır. Tabii ki
eğitimin uzun dönemli olması ve temel eğitimin sekiz yılla, zorunlu eğitimin
sekiz yılla yeterli olmadığı da bilinen bir gerçektir.
Şunu da ifade
edeyim: Eğitim yılındaki artışların millî gelir ya da kalkınmayla doğrudan
ilgisi vardır. Tabii, bu kalkınmanın da vereceğiniz özellikle
düşünceyi düşünen, daha doğrusu, teknik tabirle septik düşünen insanları
yetiştirmekten, dogmatik bir eğitimden değil, bilimsel ve septik düşünen bir
eğitimden geçtiğini de ifade etmeliyim çünkü Batılı ülkelerde, daha doğrusu,
böyle eğitim veren, demokratik, laik ve septik düşünceyle yetiştirilen
insanların kalkınmaya katkısı, dogmatizmin yapıldığı ülkelerdeki etkiye göre
çok fazla olduğu da bilimsel bir gerçektir.
Diğer bir husus
millî eğitimle ilgili, öğretmen maaşlarımızın, gerek Avrupa Birliği
standartlarında gerekse OECD standartlarında ya da diğer ülkelere göre
kıyaslandığında çok düşük, çok yetersiz olduğu da bir gerçektir.
Öğretmenlerimize biz ne kadar önem veriyoruz, öğretmenlik mesleğini nasıl
onurlandırıyoruz ve toplum içerisinde hangi nitelikteki insanlar öğretmenlik
mesleğini tercih ediyor? Eğer biz en iyi insanlarımızı, en iyi öğrencilerimizi,
çocuklarımızı eğitim fakültelerine yönlendirip buralardan öğretmen
yetiştirebiliyorsak iyi bir sonuç alma şansımız olacaktır çünkü eğitim, öğrenci
kalitesi kadar öğretim kalitesinin de öğretmen kalitesinin de önemsendiği bir
süreçtir; iyi öğretmen iyi öğrenciyle buluşturulduğu zaman çok önemli, çok
güzel sonuçlar elde edersiniz. O açıdan, öğretmenlerimizin maaşlarının
behemehâl Avrupa ortalamasına ulaştırılması, Avrupa seviyesine çıkartılması da
önemli bir problem olarak günümüzde durmaktadır.
Diğer bir sorun,
sayın milletvekilleri, sizlere soruyorum: Şu anda kaç öğrencimiz, 16 milyon
öğrenciden kaç öğrencimiz, acaba sabahları okula aç gidiyor; sabah kahvaltısı
yapmadan okullara gidiyor ve aç karnına eğitim öğretime başlıyor? Maalesef,
Türkiye'de, benim kendi gözlemlerimle, her 3 öğrenciden 1’inin aç olarak okula
gittiğidir. Bu son derece sıkıntılı bir tablodur. Eğer ben yanılıyorsam, bu
konuda bir araştırma varsa, ki Türkiye'de yapılmış
istatistiksel anlamda ciddi bir araştırma olmadığını… Benimki gözlemlere
dayanan, sahada kendimin, bizatihi araştırmalarıma dayanan bir gözlem: Her 3
öğrenciden 1’i maalesef aç olarak okula başlamaktadır.
Peki, biz bu
öğrencilerimizi doyurmak için ne yapıyoruz? Okullarımızda bir beslenme saati
uygulaması, devlet olarak, yapabiliyor muyuz? Mesela bu çocuklarımıza yeterli
proteini vermek için süt saati uygulaması yapabiliyor muyuz? Millî eğitim
bütçesine ödenek konulmuş, bu ödeneği kullanıyor musunuz? Hayır. Ama tutup tek
tip kıyafeti kaldıralım, okullarda biz, Batılı firmaların ürettiği markaları
rekabet hâline getirelim ve okulları podyuma dönüştürelim…
Arkadaşlar,
milliyetçi muhafazakâr olduğunuzu iddia ediyorsunuz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) – …ya da tersi, muhafazakâr milliyetçi olduğunuzu iddia ediyorsunuz;
ne muhafazakârlığa ne de milliyetçiliğe ne de Türk örf, âdetine sığar bu
davranışınız değerli arkadaşlar. Siz okullarda sanat atölyesi yaptınız, siz
okullarda spor salonu yaptınız da mı yüzme dersleri koymaya başladınız; onu da
merak ediyorum.
Ya söylediğiniz
gibi olunuz ya da yaptıklarınızı ifade ediniz, milleti kandırmayınız. Türk
milletinin iyi bir eğitimi hak ettiğini, Türk milletinin dünya milletler ailesi
içerisinde en iyi öğretim, en iyi eğitimi alması gerektiğini ifade etmek
istiyorum. Bunu becerebiliyorsanız yapınız, beceremiyorsanız işi ehline,
millete emaneti veriniz, bir an önce seçime gidiniz; sizden de bu millet
hayırlısıyla kurtulsun.
Hepinizi en derin
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özkan.
Şahıs adına söz
yok.
Soru-cevap
bölümüne geçiyorum.
Sayın Köse, Sayın
Üçer sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın
Köse.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Millî
Eğitim Bakanı burada olsaydı ona yönelik sorumu soracaktım ama biraz önce Sayın
Müsteşarımla görüştüm, soruyu tekrar sormak istiyorum.
Sayın Millî
Eğitim Bakanlığı bünyesinde 70 bin civarında sözleşmeli öğretmen bulunmaktadır.
Yalnız, 13 Mart 2010 tarihinde Sayın Bakanın yaptığı açıklamada aynen şöyle
denmektedir. Sözleşmeli öğretmenlerin kadroya alınması tasarısının
çalışmalarının tamamlandığını söylemiştir ve nisan yahut da haziran ayında da
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine geleceğini söylemiştir Sayın Bakan. Böyle bir tasarı gerçekten var mıdır, varsa
hangi aşamadadır?
Son sorum olarak:
Adıyaman’da, özürlü olan çocuklarımızın eğitimi ve öğretimi için kaç öğretmen
görevlendirilmiştir? Bu öğretmenlerimizden kaç tanesinin özel öğretim konusunda
formasyonu bulunmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Köse.
Sayın Üçer,
buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Eğitimin en
önemli sorunlarından biri atanamayan öğretmenler sorunuydu ve bugün 9.599
öğretmen ataması yapıldı. Kamuoyunda “yeni öğretmen ataması” şeklinde ifade
ediliyor ama “öğretmenlerin yeniden ataması” diye ifade edilmesi gereken bir
durum bu. Burada, objektif bilgiler söz konusu değil. Yapılmış olan atamalardan
kaç tanesi, hâlihazırda sözleşmeli öğretmen olarak çalışmakta olanlar arasından
yapıldı, kaç tanesi de açıktan öğretmen ataması olarak yapıldı yani yeni
öğretmen ataması olarak yapıldı? Bu konuyla ilgili birçok spekülasyon
var. Öğretmenlerin atanma ve atanamayan öğretmenlerin göreve başlama sorunuyla
ilgili verdikleri sözü ne zaman tutacaklar? Bunu, atanamayan öğretmenler, ha
bire bizi arayıp soruyorlar; Bakanın bu soruya, özellikle açık, net bir cevap
vermesini bekliyorlar.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Üçer.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, sorular için saygıdeğer
milletvekillerine çok teşekkür ediyoruz.
Sayın Köse’nin
sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçişiyle ilgili sorusuna cevaben
arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiye göre, Millî Eğitim Bakanlığımız sözleşmeli
öğretmenlerin kadroya geçişiyle ilgili olarak bir kanun tasarısı hazırlamış ve
bu hazırlanan kanun tasarısı şu an itibarıyla Başbakanlığa sunulmuş,
Başbakanlığın gündeminde. Zannediyorum, bu konuda çalışmalar yapılacak, daha
sonra da size yine arkadaşlarımız bilgi ulaştıracaklar.
10 bin kadroya,
sözleşmeli pozisyondan kadroya 7.800 geçiş olmuş. Bugünkü yapılan sizin… “9.599
öğretmen atandı, yeniden atandı.” diye Sayın Vekilimiz bir yaklaşım farklılığı
olması gerektiğini söylemişti. Bunların yaklaşık 7.800’ü kadroya sözleşmeli
pozisyondan atanmışlar yani zaten bir aşamadan da…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– 1.700 öğretmen yeni atanmış durumda.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Arkadaşların verdiği bilgiyi şey yapıyorum ben.
Adıyaman’daki
özürlü çocuklar için kaç öğretmenin görevlendirildiğiyle ilgili Sayın Köse’nin
ikinci bir sorusu vardı. Bu soruyla ilgili arkadaşlarımız çalışma yapıp size
yazılı olarak dönecekler efendim.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul
edilmiştir.
6’ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Nuri Yaman.
Buyurunuz Sayın
Yaman.
BDP GRUBU ADINA
M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 488 sıra sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı
maddesiyle ilgili olarak Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Sunumuma geçmeden
önce, dün Silopi’de meydana gelen ve demokratik bir hakkın kullanımından öteye
bir amacı bulunmayan, operasyonların durdurulması ve barışın yolunun açılmasına
yönelik mitinge katılan milletvekillerimize karşı gerçekleştirilen devlet
terörünü burada şiddetle kınadığımı belirtmek istiyorum.
Evet, bu olay,
Sayın Başbakanın bundan iki yıl önce, 29 Mayıs 2006 tarihinde yapmış olduğu
konuşmasının tam da bir sonucudur. Demokratik tepkilerini alanlarda gösteren
herkesi Sayın Başbakan aynen şöyle değerlendirmişti: “O kişiler terörle
bağlantılı olan kişilerdir ve onlar güvenlik güçlerimize karşı taşlarla,
sopalarla saldırıyorlar. Güvenlik güçleri, kadın da olsa çocuk da olsa gereği
neyse yapacaktır.” demişlerdi. Evet, gözünüz aydın Sayın Başbakan! O konuşmanızda
bana göre bir hususu daha unutmuştunuz, o da dün Silopi’de gerçekleşti.
Demokratik tepkilerini bir basın bildirisiyle göstermek isteyen Barış ve
Demokrasi Partisi milletvekillerine karşı güvenlik güçleri, bu emriniz ve
talimatınız doğrultusunda, ne yazık ki milletvekilinin kemiklerini dahi kırmayı
büyük bir özveriyle başardı. Evet, demokrasimiz adına, bütün
milletvekillerinizin, başta Başbakanın bir kez daha gözü aydın olsun! Sayın
Başbakan, şimdiye kadar milletvekilleri tartaklandı ancak kemikleri kırılmamıştı,
sayenizde ve AK PARTİ’nin, AKP’nin ak günlerinde bu
da gerçekleşti. Bu da sizlere hayırlı olsun!
Peki, ne zaman
gerçekleşti bu olay? Tam da Ankara’da güvenlik zirvesinin gerçekleştiği günün
ertesinde oldu. Bu olayların değerlendirilmesinin de basında nasıl yapıldığını,
size eski günleri de hatırlatarak bir kez daha gözlerinizin önüne sermek
istiyorum. Zaten her şey ortada. Bir dönem,
hatırlarsınız, bu ülkede Mehmetçik medyası vardı. O dönemi hep birlikte
yaşadık. Komando giysili, asker üniformalarını sırtlarına geçiren yazarların,
kameramanların, helikopter gezileriyle, uçak gezileriyle ülkenin dört bir
yanını nasıl Mehmetçik medyasına çevirdiği ve bu haberleri nasıl verdikleri
işte bugünlerde daha iyi anlaşılıyor.
Çağdaş medyanın
olmaması gereken bir yandaş medya dönemini de yaşadık. Son dönemlerde candaş medya dönemi artık devreye girdi. Şimdi de, üzülerek
belirtmek istiyorum ki, sağır medya dönemini yaşıyoruz. Bir milletvekilinin ve
beraberindeki iki milletvekilinin eğer bu ülkede kemikleri kırılacak derecede
bir saldırıya uğruyorsa, bir kısım milletvekilleri atılan gaz bombalarından ve
coplardan yaralanıp hastanelik oluyorsa ve bu konuda da eğer medya bunu
kamuoyunun gözünden saklıyorsa, bunu duyarlı halkımın vicdanlarına bırakıyorum
ve onların değerlendirmesini istiyorum.
Hani bu medya
tarafsızdı, hani sizin birtakım bağımsızlığınızla, tarafsızlığınızla birlikte
değerlendirdiğiniz ve logolarınızda sık sık dile getirdiğiniz birtakım ilkeleriniz vardı? Hani bu
halkın sesiydiniz, hani bu halkın haber alma ihtiyaçlarını karşılayacaktınız?
Yine, yazılı
medya dışında görsel medyanın da ve ilgili televizyonların bu insafsız
saldırıyı her nedense görmezlikten geldiğini bütün kamuoyu ve Kürt kamuoyu içi
sızlayarak izliyor. Şükürler olsun ki, bu güdümdeki medyanın dışında dışarıdan
halkı bilgilendiren ve halkın gerçek medyası olan ROJ TV’ler, Newrozlar ve on yediye yakın bu halkın sesi, bu halkın sözü
olan televizyonlar olmasa, biz bu saldırıyı da, bu terörü de net bir şekilde
göremeyecektik.
Bu devlet terörü,
üzülerek belirteyim ki, benim de mensubu olduğum mülki idare amirlerinin
gözleri önünde oluyor ve bu devlet terörünün devletin oradaki temsilcisi olan,
oradaki kamu düzenini sağlamakla görevli olan ilçe kaymakamının bilgisi ve
gözleri önünde gerçekleşmesi de olayın ayrı bir acı tarafı.
Daha çiçeği
burnunda, ilin dört günlük valisine, oradaki iç güvenlik birimleri -ne kadar
taraflı oldukları, ne kadar ön yargılı oldukları- bir bakıma, valiye bir “Hoş
geldin.” mesajı verdiler. Tabii, bu cesareti de her şeyden önce, konuşmamın
başında belirttiğim gibi, Sayın Başbakanın “Kadın da olsa, çocuk da olsa iç
güvenlik birimleri gereğini yapacaktır.” demesinden aldılar.
Sayın Başbakanın,
öyle umuyorum ki, bundan sonra bu tür demokratik haklarını kullanan ve bu
hakkın alanlarda, bu hakkın meydanlarda dile getirilmesini isteyen -hiç
unutmayın- siz milletvekillerine karşı da böyle bir terörün estirilmesi
talimatını en kısa sürede vereceği görülüyor. Hani demokrasiden
bahsediyordunuz, hani insan haklarından bahsediyordunuz; sizin insan
haklarınız, bu demokratik haklarını, bu tepkilerini, bu barışa, kardeşliğe ve
birlikte beraberliğe karşı bu tepkileri gösteren insanlara coplarla ve
panzerlerle saldırmak mıdır?
Yine, bölgede her
gün askerî harekâtlar birbiri peşine sürüyor. Dün gece Diren Basan ismindeki
gencecik, on bir yaşındaki bir kardeşimiz, bu devletin gözdağı vermesine
yönelik, devletin, sözüm ona, arama tarama kapsamı içinde yapmış olduğu bir
harekât sırasında bir panzerin altında kalarak hayatını kaybetmiştir.
Dün
milletvekillerine yapılan bu saldırının hemen öncesinde Gazze’ye
insani yardım amacıyla giden gemiye yapılan saldırıyı biz de aynı şekilde
kınıyoruz. Ancak, burada devletin ikiyüzlü… Biz, her türlü çatışmada her türlü
insanın hayatını kaybetmesinden ve her türlü insan ölümünden gerçekten vicdanı
sızlayan ve bundan üzüntü duyan insanlarız. Biz, hak aramanın çatışmayla, zorla
olmayacağını üç yıldan beri bu kürsüden dilimiz döndüğünce söyleyen ve bunun da
gerçekleşmesi için mücadele veren bir partiyiz. Çünkü biz, bu ülkede
kardeşliğin, bu ülkede barışın birbirimizi anlamakla, birbirimize sevgi ve
saygı göstermekle gerçekleşeceğini bilen insanlarız. Ama hâlen kör gözlerin ve
sağır kulakların bu barış çağrılarını terörize
ederek, bu halkın demokratik haklarını, bu halkın halk olmaktan kaynaklanan,
kendilerinin kimlikleriyle, dilleriyle, kültürleriyle ilgili haklarını
görmezlikten gelen bir Hükûmet ve karşı duruş
karşısında başka…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
M. NURİ YAMAN
(Devamla) - …çarenin kalmadığını haykırmamıza rağmen bunu terörize
etmenin hiçbir anlamı yoktur. Bunu yapmakla bu ülkenin sağlıklı bir düzeye, bu
ülkenin huzura, bu ülkenin hukukun gerçekleştirildiği bir ülkeye kavuşması
mümkün değildir. Gelin, vakit erkenken herkes eteğindeki taşları döksün. Bu ülke hepimizin. Bu ülkede yaşayan bütün insanlar nasıl
İzmir’in, nasıl Aydın’ın, nasıl Edirne’nin sahibiyse, oradakiler de aynı
şekilde Tekirdağ’daki gibi Hakkâri’nin de Muş’un da Kars’ın da sahibidir. Bu
bilinci halkımıza verirsek bu konuda daha büyük mesafeler alacağımızı
düşünüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yaman.
Şahıslar adına
söz yok.
Soru-cevap
bölümünde 2 sayın milletvekilimiz sisteme girmişler: Sayın Asil ve Sayın Işık.
Buyurunuz Sayın
Asil.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Bakan, 10 bin öğretmen atanmış ama bunların çok büyük bir
çoğunluğu sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi niteliğinde olmuştur.
Atama bekleyen 300 bine yakın öğretmenimiz maalesef yine işsiz kalmaktadır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin tavrına, tutumuna baktığımızda bu sözleşmeli öğretmenlerin
kadroya geçirilmesi noktasında Hükûmetin getireceği
her türlü yasal düzenlemeye destek vereceği açıktır. O nedenle, bu noktada
sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi yerine onların toptan bir yasal
düzenlemeyle kadroya geçirilerek mevcut atamaların sıra bekleyen öğretmenler
arasından yapılması noktasında düşünceleriniz nelerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Asil.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
2009-2010 eğitim-öğretim yılında ücretli öğretmen statüsünde kaç öğretmen
adayından destek alınmıştır? Bu kadar öğretmen açığı varken ve ücretli öğretmen
uygulamasıyla birçok dersin kapatılması düşünülürken kontenjanların sınırlı
tutulmasının ana sebepleri nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Işık.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, çok
Değerli Milletvekilimiz bu atamalarla ilgili bugün 10 bin kişinin kadroya
alınması, devlet memuru olarak Türkiye’de çocuklarımızın yetiştirilmesi için
önemli bir görev üstlenerek öğretmenlik gibi çok önemli, çok onur veren bir
mesleğe atanmalarını, daha az sayıda olduğu için, hâlâ 300 bin kişinin işsiz
olduğu düşüncesiyle bir görüş sordu.
Şimdi, bugün
Saygıdeğer Milletvekilinin bu 300 bin kişinin kadroya atanmasıyla ilgili olarak
buraya gelecek bir tasarıya destek vereceğini ilan etmesi bence çok önemlidir.
Bu verdiğiniz sözü inşallah bir gün size hatırlatma imkânını bulur ve o
desteğinizi talep ederiz.
ALİM IŞIK (Kütahya) -
Hemen getirin, hemen.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Türkiye’nin şartları bellidir, devletin hazinesinin,
devletin maliyesinin durumu da bellidir. Türkiye’nin başına ne geldiyse popülist politikalarla geldi. “Başkası bir veriyorsa ben beş
veririm.” diyen zihniyetlerin ülkemizi ne hâle getirdiği, son yedi yılda da onları
nasıl düzeltmek için çaba harcadığımız da herkesin takdirine…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Soruyu anlamamış Sayın Bakan efendim, AB’den sorumlu olduğu için
biraz Fransız kaldılar herhâlde.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Herkes tarafından takdir edilmektedir. Bu ülkede işte
o zihniyetlerin sayesinde…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Sağlam daha iyi cevap verirdi.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - …bir gecede yüzde 8 bin faiz oranları yaşandı. O
zihniyetlerin sayesinde bir gecede insanların mal varlıkları yarı yarıya
azaldı.
Tabii ki bu
kardeşlerimizin kadroya geçirilmesi için burada bunları değerlendirmemiz lazım.
Öte yandan Avrupa Birliği standartlarında bir ülke olabilmemiz için de belki de
kamu çalışanlarının toplu sözleşme hakkı lazım. Toplu sözleşme hakkıyla ilgili
şu anda bir Anayasa değişiklik paketi 12 Eylül’de oylanacak, inşallah onda da
aynı hassasiyeti gösterir ve bu insanlarımızın daha rahat imkânlara kavuşması
için üzerimize düşeni yapabiliriz diyorum. Şu anda boşalan sözleşmeli pozisyonlara
temmuz ayının ilk haftasında atamalar yapılacak ve bu çerçevede 62.486 ücretli
öğretmen, 2009-2010 yıllarında ücretli öğretmen desteği alınmıştır.
Diğer sorulara da
yazılı cevap vereceğiz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın
Vural, 60’a göre mi söz istiyorsunuz?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok hayır, soru-cevap…
BAŞKAN – Ha,
soru-cevap, devam ediyoruz.
Peki, buyurun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet efendim, tabi Sayın Bakan millî eğitimden sorumlu değil, ancak
verdiği cevapta bu kadar Fransız kalabilir tabi. Yani keşke, yanında Millî
Eğitim Komisyonu var, ondan bilgi alsaydı daha… Sorunun ne
olduğunu bilmek lazım.
Sorulan soru
şudur: “Türkiye'nin bir öğretmen açığı vardır. Sözleşmeli öğretmenler duruyor.
Bu öğretmen açığını kapatmak gerekiyor. Sözleşmeli öğretmenlerle ilgili kadroya
geçireceksen geçir. Öğretmen açığını gidermek için, yeni öğretmen alımı için
atanamayan öğretmenlerden yapın.” diyor. Yani bunun popülizmle
ne alakası var?
Yani Türkiye'nin
öğretmen açığı var mı? Var. Geliyor musunuz? Geliyorsunuz. Meclis yetki veriyor
mu? Veriyor. Hâlen öğretmen açığı varsa gelin bunu atayın. “Sözleşmeli”,
“ücretli öğretmenlik” gibi statüler yaratmak yerine, ataması yapılmayan
öğretmenler var, bunları kadroya geçirerek bunları çözün ve açığı kapatın
deniyor. Bunun popülizmle alakası yok, olsa olsa
Sayın Bakanın yaptığı bu cevap, açıkçası, popülist bir
cevaptır.
Dolayısıyla, yani
bir soruya, bir milletvekilinin bir sorusuna cevap verirken önce konuyla
ilgili…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) - …fikir sahibi olması lazım, bilgi sahibi
olması lazım. Böyle oluyor, bilgi ve fikir
sahibi olmadan cevap verilirse böyle oluyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Vural.
Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanımız
değişti. Yani oturan Bakan şu anda farklı bir Bakanımız oldu ama ben bir şeyi
dile getirmek istiyorum ve sormak istiyorum.
Dünkü
politikaları eleştirirken dün birtakım insanların karşısında -makamdan öteye
şahsi olarak da- ceket düğmelediklerini hiç unutmamalılar bazıları ve o
insanlar “Bir verirken ben beş veriyorum.” politikalarını eleştirirken, ben
ceket düğmelediklerini veya düğmelemediklerini hatırlatmak istiyorum ve sormak
istiyorum.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uzunırmak.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, son
madde üzerinde soru-cevap işlemleri gerçekleştiği için, her şeyden önce bu yasa
konusunda ben birkaç cümle dile getirmek istiyorum.
Konuşmacıların
birçoğu da değindiler. Değinirken de aslında bunun bugün ilköğretim
müfettişlerinin, eğitim müfettişi olarak düzenlenmesi, eğitim müfettişi ve
eğitim müfettişi yardımcılığı kadrolarının onlara bir şey kazandırmadığını,
aksine, bir cilalama olduğunu söylediler.
Gerçekten, uzun
zamandır ilköğretim müfettişlerinin böyle bir yasayı beklediğini biz biliyoruz
ve şu anda dışarıda birçoğu da örgütlenmiş bir vaziyette sendikalarıyla bizden
bu yasanın çıkarılmasını bekliyorlar.
Millî Eğitim
Komisyonunda, bu yasa, muhalefet partisi milletvekillerinin de talebiyle alt
komisyona havale edildi ve alt komisyonda da tamamen bütün muhalefet
partilerinin katkı ve katılımları alınmak suretiyle oy birliğiyle Genel Kurulun
huzuruna geldi. Dolayısıyla, bugün burada yapılan konuşmalarda, ilköğretim
müfettişlerinin büyük bir heyecanla ve şevkle bekledikleri, onların özlük
haklarına ve emekliliklerine yansıyacak olan, son derece önceki döneme ait
haksızlıkları gideren, adaleti sağlayacak olan bu düzenlemenin, her şeyden
önce, ilköğretim müfettişlerimize, yeni adıyla eğitim müfettişlerimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Bu konuşmalar
esnasında belki de en çok değinilen konulardan bir tanesi öğretmen
atamalarıydı. Sayın Başkan, her şeyden önce, dönemimiz de en yüksek sayıda
öğretmen atamalarının gerçekleştiği dönemdir. Bugün, öğretmenlerimizi, sosyal
hakları bakımından, çalışma şartları bakımından, Türkiye’de yaşayan birçok
kesimin de bildiği gibi Millî Eğitim Bakanlığına ayrılan en yüksek orandaki
bütçe çerçevesi içerisinde en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. Elbette
öğretmenlerimizin sorunları var, elbette çalışma koşullarında daha farklı ve
iyileştirmelere gitmemiz gerekiyor. Ama takdir edersiniz ki, bu, özellikle
atamalarımız, sözleşmeli ve kadrolu atamalarımız öğretmen ihtiyacımızın
öngörüldüğü yerlerde ve kadro ihtiyacı çerçevesi içerisinde ve bütçe
sınırlılığında gerçekleşiyor. Dolayısıyla, bu, her şeyden önce bütün milletvekillerimiz
tarafından anlayışla karşılanması gereken bir durumdur diye düşünüyorum.
Bugün sabah
itibarıyla 10 bin öğretmen ataması daha gerçekleştirdik. Bunu hem öğretmen
adaylarımızın hem şu ana kadar Türkiye'nin geniş kesiminde öğretmenlerimizin,
öğretmen adaylarımızın da çok büyük bir memnuniyetle karşıladığını biliyoruz.
Ağustos ayında da 30 bin öğretmenin atamasını gerçekleştireceğiz. Bu bir yıl
içerisinde kadrolu olarak atanma imkânının en yüksek olduğu, en yüksek
kullanıldığı yıllardan birisi. Dolayısıyla, elimizdeki imkânları en iyi şekilde
ve en doğru şekilde öğretmenlerimize aktarmaya çalışıyoruz. Öğretmenlerimiz
kadar öğrencilerimizin eğitim hakkı, eğitimin planlanması da önemli. Bu
gerekçeler doğrultusunda özellikle belli bölgelerde eğitim hizmetini vermek
için zorunlu olarak bir dönem planlanan ve getirilen sözleşmeli öğretmenler,
eğitim ve öğretimin aksamaması, her öğrencinin eğitim ve öğretim alması
açısından planlanan bir düzenlemeydi. Bugün itibarıyla, Sayın Başkan, 70 bin
sözleşmeli öğretmenimiz var ve sözleşmeli öğretmenlerimizin yaşadığı sorunların
giderilmesi bakımından kadrolu öğretmenlerimiz gibi eş durumundan, sağlık
durumundan tayin hakları da verdik. İnşallah kısa süre içerisinde üzerinde
yürüttüğümüz çalışmalar sonuçlanır ve onları belli aralıklarla kadroya
geçiririz. Bugün itibarıyla da yapılan atamalardan büyük bir bölümünün
sözleşmelilerden geçme ihtimali çok yüksek.
Her şeyden önce
ben bu yasanın ilköğretim müfettişlerimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Katkı sağlayan tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın Yaman,
sisteme girmişsiniz ama süremiz doldu.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Sayın Bakanım olmadığı için soru soramadım.
BAŞKAN – Sorunuzu
iletin.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Sayın Bakanım, bundan iki ay önce size Malazgirt ilçesinde yaşanan
eğitim sorunlarıyla ilgili yazılı soru önergesi vermiştim. Siz de bilmektesiniz
ki Meclis İç Tüzüğü’ne göre yazılı soru önergeleri on beş gün içinde
cevaplandırılmadığı takdirde Meclis Başkanlığı ek olarak on günlük bir süre
daha vermektedir. Bu sürelerin aşılmasına rağmen tarafınızdan hâlen bir cevap
gelmemiştir. Bunun sebebi muhalefet partisi olduğumuzdan mı kaynaklanıyor? Bizi
ciddiye almadığınız gibi eğitim sorunlarını da mı ciddiye almıyorsunuz? Lütfen
bu sorularıma cevap veriniz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yaman.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Yazılı olarak cevaplandırayım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yazılı
olarak cevaplayacakmış Sayın Bakan, Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Sayın Başkan, zaten yazılı soru sormuştum, hâlen iki aydır cevap
alamıyorum.
BAŞKAN – Herhâlde
bundan sonra cevabınızı iletecek, öyle anlaşılıyor beyanına göre.
6’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul
edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan,
konuşmak istiyor musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Hayır, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz.
Sayın
milletvekilleri, 5’inci sırada yer alan, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı,
Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti ile İrlanda Arasında Gelir ve Sermaye Değer Artış
Kazançları Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile İrlanda Arasında Gelir ve
Sermaye Değer Artış Kazançları Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı: 479) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
479 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz? Yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE İRLANDA ARASINDA GELİR VE SERMAYE DEĞER ARTIŞ KAZANÇLARI
ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA
ENGEL OLMA ANLAŞMASININ VE EKİ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 24
Ekim 2008 tarihinde Dublin’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile İrlanda
Arasında Gelir ve Sermaye Değer Artış Kazançları Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması”nın ve
eki “Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde de söz yok.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – 3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Yalnız, bu
oylamada 184 olan toplantı yeter sayısını arayacağız.
Oylama işlemini
başlatıyorum. İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Tasarının yapılan açık oylama sonucunda toplantı yeter sayısı bulunamamıştır.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.01
(x)
479 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.12
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
479 sıra sayılı
Tasarı’nın tümünün açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi elektronik
cihazla yeniden oylama yapacağız.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum.
Oylamayı
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Yapılan
ikinci oylamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar
gereğince sözlü soru önergeleriyle kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 8 Haziran 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.