Normal nuri 2 4 2010-06-30T12:56:00Z 2010-06-30T12:56:00Z 1 25667 146305 TBMM 1219 343 171629 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 71

112’nci Birleşim

4 Haziran 2010 Cuma

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, ithal et ve et üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

2.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, gülün hasat zamanına ve Isparta ili için önemine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yükseköğretimin içinde bulunduğu sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin açıklaması

2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin açıklaması

4.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin açıklaması

5.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, hayvancılık sektörünün bazı sorunları olduğuna ancak AK PARTİ İktidarı döneminde hayvancılığa verilen desteğin önemli miktarda arttığına ilişkin açıklaması

6.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin açıklaması

7.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Silopi’deki eyleme ve güvenlik güçlerinin eyleme yönelik müdahalesine ilişkin açıklaması

8.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin Silopi’deki eyleme ve güvenlik güçlerinin eyleme yönelik müdahalesine ilişkin açıklamasında eksik bıraktığı bölümle ilgili açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/219)

2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/218)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, BOTAŞ ihalelerine yönelik iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/741)

2.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, üniversitelerde ve öğrenci yurtlarındaki güvenlik sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/742)

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, Metsamor Nükleer Santralinin oluşturduğu risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/743)

4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, temizlenecek mayınlı arazilerin mayın mağdurlarına tahsisi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/744)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 488)

5.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498)

6.- Türkiye Cumhuriyeti ile İrlanda Arasında Gelir ve Sermaye Değer Artış Kazançları Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı: 479)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Abant Gölü’nde yürütülen bazı çalışmaların çevreye etkilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/13865)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, çiftçi borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/14033)

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Akhisar OSB’nin ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/14057)

4.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, elektrik üretiminin özelleştirilmesine ve TTK’nın yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14216)

5.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, Hakkâri’deki işsizliğe ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14246)

6.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Tekel işçilerinin durumuna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14285)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, arazileri kamulaştırılan kişilerin bir linyit işletmesinde işe alınmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14286)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, DSİ’de görev yapan ziraat mühendislerinin durumuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14293)

9.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, içme suyu kaynaklarını etkileyen bir madencilik faaliyetine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14449)

10.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bir madencilik faaliyetinin orman alanına etkisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14495)

11.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, orman kadastrosu çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14496)

12.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sosyal güvenlik merkezlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14574)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.02’de açılarak beş oturum yaptı.

Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, Nazım Hikmet’in 47’nci, Orhan Kemal’in 40’ıncı, Ahmet Arif’in 19’uncu ölüm yıl dönümlerine,

İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan, tarımsal sulama kooperatiflerinin elektrik borçlarına,

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, özürlülerin isdihdamı ve sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse,

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,

Nazım Hikmet’in 47’nci ölüm yıl dönümüne;

İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci, Hükûmet tarafından epey çalışma yapılmasına rağmen özürlülerin tüm sorunlarının halledilemediğine,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, gündem dışı konuşmalar yapılırken Genel Kurulda hiçbir bakanın bulunmamasına ve eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın gözaltına alınırken uğradığı kötü muameleye,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, futbol kulüplerinin yönetim sorunlarının (10/737),

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 23 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların (10/738),

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, futbol kulüplerinin mali sorunlarının (10/739),

Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin, hayvancılık sektörünün sorunlarının (10/740),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

5’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının (1/806) (S. Sayısı: 498),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

4’üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496) üzerindeki görüşmeler tamamlanarak kabul edildi ve kanunlaştı.

6’ncı sırasında bulunan, Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (1/685) (S. Sayısı: 488) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 4’üncü maddesine kadar kabul edildi; 4’üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

Van Milletvekili Özdal Üçer, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

4 Haziran 2010 Cuma günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.56’da son verildi.

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

Burdur

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 152

II.- GELEN KÂĞITLAR

4 Haziran 2010 Cuma

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 25 Milletvekilinin, BOTAŞ ihalelerine yönelik iddiaların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/741) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.04.2010)

2.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 Milletvekilinin, üniversitelerde ve öğrenci yurtlarındaki güvenlik sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/742) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.04.2010)

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 Milletvekilinin, Metsamor Nükleer Santralinin oluşturduğu risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/743) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.04.2010)

4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, temizlenecek mayınlı arazilerin mayın mağdurlarına tahsisi konusunda bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/744) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.04.2010)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, oyuncaklarla ilgili bir tebliğe ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13433)

2.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki hastanelerin depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13434)

3.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir sağlık ocağının hizmete girmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13435)

4.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesinin kapatılacağı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13436)

5.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, bir köydeki sağlık ocağının faaliyete geçirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13437)

6.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Kayseri’deki sağlık hizmetlerine ve İl Sağlık Müdürlüğünün bazı uygulamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13438)

7.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Kayseri’deki kamu hastanelerinin kapasitesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13439)

8.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Kayseri’deki hastanelerin durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13440)

4 Haziran 2010 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız ve yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.06


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.16

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

Süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, ithal et ve et üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’ye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz olalım, milletvekili arkadaşımızı daha iyi duyabiliriz.

Buyurunuz Sayın Köse.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, ithal et ve et üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ithal et ve et üreticilerinin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hayvancılığımızı geliştirecek köklü çözümler üretmek yerine popülist bir yaklaşımla en üst düzeyde et ithalatının tekrar gündeme getirilmesi, tüm üreticilerle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizleri de endişeye sevk etmiş ve hayal kırıklığına uğratmıştır.

Sayın milletvekilleri, et ithalatı hayvancılığımızın gelişmesine telafisi mümkün olmayan zararlar verecektir. Bu ithalatla, yıllardan beri büyük bir özveriyle, soğuk-sıcak demeden, kendi yemeyip hayvanına yediren, kendisi doktora gitmeyip hayvanını düzenli olarak veteriner hekime götüren, satıp da üç beş kuruş para kazanıp geçimimi sürdüreceğim diye çabalayan cefakâr Türk çiftçisini ne hâle düşüreceğinizin farkında mısınız? Benim çiftçim, üreticim hayatı pahasına bin bir güçlükle üretecek, ama para kazanamayacak, mahkeme kapılarında, icra dairelerinde sürünecek, birileri de yaldızlı ofisinde maroken koltuğunda otururken bir telefonla talimat verecek, etler gemilere yüklenecek, paraları bankaya yatacak.

Değerli milletvekilleri, yok böyle bir düzen. Şimdi, böyle bir şey mümkün mü acaba? Şimdi varsa, en azından Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında olmayacak. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında hak eden kazanacaktır. AKP Hükûmetinin bugün uyguladığı resmen bir ağalık düzenidir, tabii ki burada ağa da iktidar oluyor. Yani ağa iktidar ve yandaşları üreticiyi de tüketiciyi de sömürüyor, onların emeklerini değerlendiremiyor, çabalarının, alın terlerinin karşılığını veremiyor. Bu duruma Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında artık son vereceğiz. İthalat falan yapmayacağız, Türk köylüsünün üretmesini sağlayacağız, üretimin önündeki tüm engelleri kaldıracağız, birlikte kazanıp birlikte bölüşeceğiz, yani hakça bir düzen sağlayacağız.

Sayın milletvekilleri, bu ithalat ve Et ve Balık Kurumunun özelleştirilmesi sonucu hayvan üreticileri iflas edecek, tüccarların elinde oyuncak olacak ve hayvancılık bitecektir. Yani tamamen dışarıya bağımlı hâle geleceğiz. Bunu görebiliyor musunuz?

Şunu bilmenizi isteriz ki, ithal et halk sağlımız ve hayvan sağlımız açısından önemli riskler ortaya koyacaktır. Hiçbir ülke kaliteli etini ihraç etmek istemez. Kesim öncesi ve kesim sonrası veteriner hekim muayeneleriyle ilgili bilgi sahibi olmadığımız etlerin kalitesi ve sağlık konusunda emin olmamız mümkün değildir.

Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri hayvancılık için çok uygun bölgelerdir. Bu bölgelerde hayvancılığın yaylım şekilde yapılması, kış ayları dışında yem verilmemesi nedeniyle besicilik daha da uygundur ve çok daha düşük bir maliyetle üretim yapmak mümkündür. Ancak özellikle son yıllarda, terör başta olmak üzere pek çok nedenle kırsal kesimde yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan nüfusun sektörden uzaklaşmak zorunda kalması Türkiye’nin hayvan varlığında önemli bir azalmaya neden olmuştur.

BAŞKAN – Sayın Köse, bir dakika lütfen.

Sayın milletvekili arkadaşlarımız, lütfen biraz daha sessiz olur musunuz; Genel Kurulda bu kadar konuşmak uygun düşmüyor.

Buyurunuz Sayın Köse.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ekim alanları mutlaka geliştirilmeli, meraların ıslahı yapılmalıdır. Özellikle et açığının kapatılmasında Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki küçükbaş hayvancılık ülkemiz açısından özel bir yere sahiptir. Bu nedenle, bu bölgelerimizdeki küçükbaş hayvancılığa uygulanan destekler artırılmalı ve hayvancılık özendirilmelidir.

Diğer yandan, et ve süt sanayisinin neredeyse tamamı batıdadır. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde hayvancılık ve hayvancılığa dayalı sanayi birlikte ele alınmalı, desteklemeler de buna göre yapılmalıdır.

Bunun için hayvancılık politikamızı değerlendirerek, hayvan ve hayvansal üretimimizi artıracak tedbirler almak ve hayvancılığımızı uluslararası rekabet edebilir duruma getirmek zorundayız. Bu da artık yaklaşan Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ancak mümkün olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; ülkemiz hayvancılığın geliştirildiği, et ithal eden değil ihraç eden bir ülke konumuna geldiğimiz ve çiftçimizin, yetiştiricimizin, köylümüzün yüzünün güldüğü, yeniden köylünün milletin efendisi olduğu günlere doğru gelmemiz gerekir. Bunun için, bir an önce kavuşma temennisiyle, karşılık beklemeden, alın teriyle üreten, sadece emeğinin karşılığını isteyen, bizlerin beslenmesinde büyük emeği olan, tarım ve hayvancılıkla uğraşan emekçileri ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Hükûmet adına Sayın Eker cevap verecektir.

Buyurunuz Sayın Eker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gündem dışı yapılan konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.

Türkiye’de hayvancılık politikaları stratejik bir yaklaşımla Hükûmetimiz döneminde ele alınmış ve bu çerçevede Türkiye hayvancılığında, hayvancılık sektöründe Hükûmetimiz döneminde çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Şimdi, ilk defa olarak cumhuriyet tarihinde bu kadar yüksek oranda, toplam tarım destekleri içerisindeki hayvancılığın payı artırılmıştır. Yüzde 4’ten devraldığımız tarım sektörü desteklemeleri içerisindeki hayvancılığın payı tam 15 katlık bir artışla 1 milyar 250 milyon liraya, toplam destekler içerisindeki payı da yüzde 22 seviyesine çıkarılmıştır.

Keza, Ziraat Bankasının hayvancılıkla ilgili olarak verdiği kredilerde çok büyük gelişmeler sağlanmıştır. Sayın milletvekilleri, Türkiye’de bizim Hükûmeti devraldığımız dönemde hayvancılıkla ilgili olarak sadece 16 bin kişi toplam 47 milyon kredi kullanırken ve yüzde 59 faizle hayvancılık için kredi kullanırken 2009 yılında hayvancılıkla ilgili olarak kredi kullanan çiftçi sayısı 202 bin ve 2,5 milyar lira. Faizi ne? Faizi de yüzde 5,2 ila yüzde 6,5 arasındaki bir oranda tahakkuk ediyor. Bu tabii, işletmeye yansıyor.

Bakın, Türkiye’de, 2002 tarihinde toplam olarak sadece 50 başın üzerinde hayvan bulunduran işletme sayısı 4.300 ve 2009 yılında 50 başın üzerindeki hayvancılık işletme sayısı 18.676. Bu şu demektir: Bu geçen zaman içerisinde uygulanan doğru politikalarla hayvancılık, verilen desteklerle çok önemli bir noktaya gelmiş, Türkiye’de bu alanda büyük bir yatırım başlamıştır.

Şimdi, bununla birlikte, tabii, kültür ırkı hayvan oranı, toplam içerisinde saf kültür ırkı oranı yüzde 35’lere çıkmıştır ki bu, yüzde 80’lerin üzerinde, yüzde 90’a varan bir orandaki artışa tekabül etmektedir.

Süt üretimi 8,4 milyon tondan 12,5 milyon tona çıkmış, keza, bir hayvandan elde edilen et, ortalama -sürü ortalamasını söylüyorum- 170-180 kilolardan 217 kilo ortalamasına çıkmıştır. Bazı işletmelerde bu, çok daha yüksek bir rakamdır. Örneğin, Et Balık Kurumuna gelen ortalama besi ağırlığı, karkas ağırlığı 285 kilogram civarındadır.

Şimdi, bunları… Tabii, bir yandan gelişmesini tamamlıyor, gelişmesini sürdürüyor ancak Türkiye’de yeteri kadar besi materyali bulunmasına rağmen… Ki bizim müteaddit defalar yaptığımız tespitlere göre en son Nisan ayının 18’inde bir genel tespit yaptırmıştık, bir de geçtiğimiz hafta tekrar Türkiye’de en çok hayvan besisi yapılan on altı ildeki hayvan varlığını, besideki hayvan varlığını saydık. 28 Mayıs tarihi itibarıyla -ki bunlar altı ay yaşın üzerindeki olanlar sadece- 918 bin sadece on altı vilayetteki hayvan varlığı, besideki hayvan varlığı.

Şimdi, bunlara rağmen geçtiğimiz aylarda, tabii, anormal bir fiyat artışı meydana geldi, bu da tüketici aleyhine gelişti. Biz de bunun için birtakım tedbirler öngördük. Öngördüğümüz tedbir et ithalatı doğrudan değil aslında, bugüne kadar da 1 kilogram et ithali yapılmış değil. Kamuoyunda… Biraz önce, Değerli Milletvekilimizin de “et ithali” diye ısrarla vurgu yaptığının aksine, ithal edilen et değil, ithal edilen kasaplık canlı hayvan.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Farkı ne?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Nereden? Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisinin temiz ve sağlıklı kabul ettiği ülkelerde, her türlü muayenesi yapılmış kasaplık canlı hayvan. Şimdi, kasaplık canlı hayvan biz bir miktar getiriyoruz ki daha şu ana kadar bir tane de gelmiş değildir. Tabii, Türkiye geçmiş dönemlerde de bu tür uygulamaları yaptı değerli arkadaşlar, ilk defa bu dönemde kasaplık canlı hayvan gelmiyor. Şimdi, 1986’yla 1996 yılları arasında Türkiye yaklaşık 1,5 milyon kasaplık canlı hayvan ithalatı gerçekleştirdi. Şimdi, o dönemde, 90’lı yıllarda hangi partiler iktidardaydı? Hangi dönemlerde bu yapıldı? Bu da bellidir, zaten kamuoyunun bildiği bir şey. Yani 1,5 milyon baş. Türkiye’de yapılan ithalat, ihalesi yapılan sadece ve sadece 8 bin ton. 8 bin ton karşılığı en fazla 16 bin baş hayvan demektir, kasaplık canlı hayvan, en fazla yaptığı bu; 1,5 milyon. Ben sadece kasaplığı söylüyorum, karkas eti söylemiyorum, lop eti söylemiyorum, diğer besilik ithalatı söylemiyorum, o tarihlerde bunlar hep yapıldı.

Şimdi, bir ülkenin hayvancılığının potansiyelini, hayvancılık kabiliyetini, üretim kapasitesini tek başına ithalatla ölçmek de doğru değildir. Şimdi ben size bir rakam vereceğim. Amerika Birleşik Devletleri hayvancılık alanında da tarım alanında da dünyanın en zengin, en gelişmiş ülkelerinden bir tanesi. Amerika Birleşik Devletleri’nin, örneğin 2009 yılındaki et ithalatı 1 milyon 192 bin tondur, 2007 yılındaki canlı sığır ithalatı yaklaşık 2,5 milyon baştır bir yılda. Avrupa Birliği, yirmi yedi ülke, dünyanın en çok hayvancılığa destek veren, tarıma destek veren ülke grubudur Avrupa Birliği ve Avrupa Birliğinin 2009 yılındaki et ithalatı 495 bin tondur, ihracatı 148 bin tondur; ihraç ettiğinin 3,5 katı ithalat yapmıştır. Yine Avrupa Birliğinin 3 milyon 400 bin, bir yılda canlı sığır ithalatı var.

Şimdi, bunlar ticarettir. Ticareti yaparsınız, ülkenizin şartları… Türkiye de örneğin geçen sene resmî kayıtlara göre 89 bin baş hayvan ihracatı yapmıştır. Yani bizi böyle, sadece, işte Türkiye bir ete muhtaç oldu, başka da yapacağı hiçbir şey kalmadı gibi bu şekilde ithal etmek doğru değildir. Ben kamuoyumuzu doğru bilgilendirmek ve kayıtlara sağlıklı bir şekilde geçmesi açısından bunları söylemek durumundayım. Çünkü aslında, biz ne zaman bu ifadeleri kullansak bazı değerli milletvekillerimiz bizi pembe tablo çizmekle suçluyorlar. Biz aslında gerçekleri söylüyoruz fakat bazı insanlar bunu, bu gerçeklere siyah gözlükle bakıyorlar, görüyorlar, eğer pembe gözlükle bakan varsa o da onların bileceği iş, ama bizim görevimiz gerçekleri söylemektir. Bizim söylediğimiz rakamlar da, devletin veya uluslararası istatistiklerin yayınlanmış resmî kayıtlarıdır. Dolayısıyla Türkiye’deki hayvancılığın durumu da budur.

Şimdi biz, hayvancılıkla ilgili 83 milyon lira sadece toplam destek verilirken, biraz önce de söyledim, 1 milyar 250 milyon liraya çıkardık, bu, tam tamına 15 katlık bir artıştır. Şimdi, bizim gibi bir Hükûmeti kalkıp da, yani işte efendim et ithalatı yapılıyor… Ki, bu da doğru değil, biraz önce de söylediğim kasaplık canlı hayvan ihalesi yapıldı ve henüz de gelmiş değildir, bu hafta sonu muhtemelen gelecek. Bunu hayvancılık politikalarımızın yanlış olduğuna yorup, bunun üzerinden tenkit edilmesi çok haklı bir isnat değildir, haklı bir söylem değildir; çünkü Türkiye’de hem üretim artmıştır, biraz önce rakamlarını verdim, hem şu anda canlı hayvan varlığı açısından da Türkiye yaklaşık 11 milyon büyükbaş hayvana sahiptir, hem verimi artmıştır birim hayvan başına hem toplam sürüde bir azalma, önemli bir azalma yok. Verim artıyor, 11 milyon civarında da var. Bunun kasaplık gücü yüzde 30’dur, bunu bilen bütün arkadaşlarım, uzmanlar bunu bilirler. Yani, 11 milyon hayvanın yüzde 30’u kasaplık güç demektir. Yani bu her sene kesilir. Dolayısıyla Türkiye’nin et üretimi de buradan hesaplanır ama kayıt dışılık yok mu? Var. Doğrudur, kayıt dışılık vardır, et üretiminde de, et sektöründe de maalesef bu fazladır.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Bakan Bey et ithal ediyorsun, yapma ya!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dolayısıyla kayıt dışılıkla mücadele etmek de hepimizin görevidir, hepimiz birlikte bununla biz mücadele edeceğiz.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Hayvan ithal ediyorsun!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlar, politikamızın doğru olduğunu… Biz Türkiye’de üretimi artırıyoruz. Et ve Balık Kurumundan bahsedildi, Et ve Balık Kurumu bizden önce özelleştirilmişti. Peki, kim özelleştirme kapsamından çıkardı, bunları tekrar faal hâle getirdi? Biz. Ne zaman? 2005 yılında. Şu anda Et ve Balık Kurumunun kombinaları, kalan 7 tane, 8 tane kombinasını biz şu anda işletiyoruz, hatta yaklaşık 10 tane de kiraladık, dolayısıyla şu anda Türkiye’de 17 civarında et-balık işi yapan, kombina görevi gören Et ve Balık Kurumu faal olarak çiftçimizin hizmetinde devam ediyor ve bugün itibarıyla da günlük 250-300 civarında büyükbaş hayvan kesimi yapıyor. Bizim, üreticimizi başka bir şekilde düşünmemiz asla mümkün değildir. Biz, Türkiye’de üretimin desteklenmesi yoluyla Türkiye’nin sorunlarının çözüleceğine inanıyoruz ve bu şekilde de bir politika izliyoruz.

Et ve Balık Kurumunu çıkardık. Et ve Balık Kurumu devam ediyor ama yanına ilave şeyler de yaptık. Neler yaptık? Yanına… Biz, gerek Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde GAP Eylem Planı çerçevesinde gerek Doğu Anadolu’nun 16 vilayetinde DAP projesi çerçevesinde, toplam 25 vilayette yüzde 40 civarında hibeyle hayvancılığın desteklendiği bir projeyi de hayata geçirdik ve onlar da şu anda aktif olarak o projede çalışıyor, o proje de devam ediyor.

Bundan sonraki süreç içerisinde de, tabii ki, Türkiye’deki üreticilerin, biz, her zaman gücüne inandık, bundan sonra da inanacağız ve onların üretim gücünü artıracak şekilde politikalarımızı devam ettireceğiz. Bundan sonraki süreçte de bu politikalarımız Türkiye’nin tarım sektörünü, Türkiye’nin hayvancılık sektörünü geliştirmeye dönük olarak devam edecek.

Esasen bununladır ki, yani bu politikalar sayesindedir ki Türkiye’de tarım sektörü son altı yılın beşinde pozitif büyüdü. Yani bu, başka türlü olabilir mi? Bir tek 2007 yılında olağanüstü kuraklık şartlarında Türkiye’de tarım sektörü küçüldü. Onun dışında, son altı yılın beşinde tarım sektörü büyüme kaydetti. 2009 yılında küresel ekonomik krizin bütün olumsuzluklarına karşın Türk tarım sektörü yüzde 3,6 büyüdü.

Türk tarım sektörü, 70 milyon insanı besliyor, 30 milyon turisti besliyor ve üstüne 11,5 milyar dolara yakın da tarım ürünü ihracatı yapıyor. Bu sene, 2009 yılında hem toplam tarım ürünlerinde ham maddeler dâhil hem gıdada Türkiye, net tarım ürünü ihracatçısı ülkedir, net ihracatçı bir ülkedir. Sadece gıdayı dikkate aldığımızda toplam 4,5 milyar dolarlık bir dış ticaret fazlamız vardır. Gıda maddeleri yönüyle ihracatımız ithalattan fazladır. Toplam tarım ürünleriyle baktığımızda da bu yine 2 milyar dolara yakın bir rakamda, ki bunun içerisinde lif pamuk vesaire sanayi endüstrisi ürünü olan ve çıktıları sanayi ihracatı olarak kabul edilen ürünler, bunlar olmasına rağmen biz yine net ihracatçı durumundayız.

Şimdi, değerli milletvekilleri, hayvancılığın gerek hastalıklarla mücadele gerek suni tohumlama gerek yem desteği ki Hükûmetimiz döneminde -bunu da iftiharla söylüyorum- sağladığımız yem destekleriyle… Türkiye’nin 50 milyon ton yıllık kaba yem ihtiyacı vardır. Daha önce bunun 25 milyon tonu içeriden karşılanıyordu, gerisi samanla ikame ediliyordu ki samanın besleyici değeri sıfır. Şu anda Türkiye’nin içerisinde üretilen kaba yem miktarı 37 milyon tona çıktı yani ihtiyacımızın yüzde 75’ini Türkiye artık üretir hâle geldi. Peki, bu nasıl oldu? Durup dururken mi oldu? Hayır. Türkiye’de işte biraz önce söylediğim 1 milyar 250 milyon liranın önemli bir kısmı yem desteğine gidiyor yani yem ekilişi yapan, tek yıllık, çok yıllık yem bitkileri ekilişi yapan vatandaşlarımız bundan istifade ediyor, yem ekilişlerini yapıyor ve bu da kaliteli kaba yem demek, hayvancılıkta özellikle süt veriminin artması demek, et veriminin artması demektir. Bunu da yine Hükûmetimiz döneminde yapıyoruz.

Irkın ıslahıyla ilgili çalışmalar çok önemli, suni tohumlama; biz Hükûmeti devraldığımızda Türkiye’de sadece yılda 614 bin hayvana suni tohumlama yapılıyordu. Bu, çok çok önemli bir rakam, çok çok düşük bir rakam yani önemli bir gösterge ve çok düşük. Bu, toplam suni tohumlama yapılması gereken hayvanın yüzde 11’ine tekabül ediyordu, 614 bin.

2009 yılında, değerli milletvekilleri, bu rakam 2 milyon 180 bin. Neden? Bu da destekleniyor da onun için.

Şimdi gerek büyük işletmelerin, yeni işletmelerin kurulması, işletme ölçeğinin büyümesi gerek suni tohumlamanın artması gerek yem miktarının artması gerek meraların ıslah miktarının artması… Ki, sadece geçen sene, bir yılda 308 bin dönüm alanda biz mera ıslahı yaptık. Önceki yıllarda bu, yıl yıl çok daha fazla. Dolayısıyla bunlar da önemli göstergeler.

Bizim bu noktadan sonra koyunculuğun üzerinde biraz daha durmamız gerektiğine inanıyoruz, bunu biliyoruz. O nedenle, koyunculuğu da, keçiciliği de destekleme kapsamına aldık. Kayıt içine almayla ilgili kulak küpesi uygulamasına koyun ve keçilerde de başladık. Sığırlarda zaten bu var. Onların birtakım alet ekipmanlarının da destekleme kapsamına alınması, özellikle yatırımların yüzde 50’sinin hibe olarak karşılandığı kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi projesinde çok sayıda hayvancılıkla ilgili işletme de alındı, ki toplam 420 civarında et ve süt ürünleriyle ilgili biten tesis var. Bunlar yüzde 50 oranında bizim hibe destek verdiğimiz projeler. Yine, hayvancılıkta kullanılan süt sağım ünitesinden tutun da balya makinesine ve bunun gibi, çayır biçme makinesi gibi çiftçimizin kullandığı makine ekipman destekleri de bizim Hükûmetimiz döneminde çok önemli destektir. Daha doğrusu biz başlattık ve geçen yıl itibarıyla Türkiye’de 41 bin projeye biz destek verdik. Bu şekilde kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi kapsamında toplam hibe olarak verdiğimiz desteğin miktarı 500 milyon liranın üzerinde. Ne zamandan beri? 2006 yılından bu yana. Bu sene yine bunlar devam edecek.

Değerli milletvekilleri, biz, Türkiye’de tarım sektörünün Türk üreticisiyle birlikte büyüyeceğine inanıyoruz ve onları gözeterek, onları kollayarak, onların rekabet gücünü artırarak, onların daha verimli, daha iyi şekilde üretim yapmalarını temin edecek şekilde planlıyoruz. Amacımız asla Türk üreticisiyle, Türk çiftçisiyle rekabet etmek değildir. Biz onun, aksine, gücünü arttırmaya bakıyoruz ve biraz önce de söylediğim gibi gücünü de belirli bir noktaya getirdik. Bu da zaten hem üretim rakamlarına hem büyüme rakamlarına hem ihracat rakamlarına yansıyor.

İthalat kararının sebebi, tüketiciler üzerinde bunun olumsuz etkilerini gördüğümüzden ve bunun istismar boyutuna bazı noktalarda geldiğini görmemizdendir. Onu da tedbir… Bu da gösterdi etkisini. Yüzde 19’luk fiyat düştü, tüketim yüzde 25 arttı; et tüketimi yüzde 25 artış gösterdi, fiyatlar da yüzde 19 düştü. Umarım, biz ithalat yapmak mecburiyetinde kalmayız, herkes tedbirini buna göre alır.

Ben bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.

Sayın Seçer, sisteme girmişsiniz…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Siz de girmişsiniz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre çok kısa bir söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Size de söz vereceğim.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, ben de…

BAŞKAN - Sayın Seçer, siz…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Aynı şekilde, yerimden kısa bir açıklama.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Seçer.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin açıklaması

VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye’deki hayvancılık sektörünün hangi noktalarda olduğunu Sayın Bakandan öğrenme imkânı bulduk ama tabii, Sayın Bakanın ortaya koyduğu tablo farklı bir tablo, bizim yaşadığımız ülkede hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo farklı.

Sayın Bakanın anlatımlarında belli çelişkiler var. Türkiye’de AKP İktidarının iş başına geldiği 2002 yılından bu yana hayvancılıkta destek miktarının 10-15 kat arttığından bahsetti, 80 milyon TL’lerden bugün 1.250 milyar TL’lere hayvancılık desteklerinin arttığını söyledi ama ne yaman çelişkidir ki Türkiye’de hayvancılığa destek artıyor ama hayvan sayısında ciddi bir azalma oldu sekiz yıldan bu yana.

Tabii, uygulanan politikaların doğruluğundan bahsetti. Eğer deseydi ki: “Mutlaka, uyguladığımız politikalarda dönemsel hatalar yapmış olabiliriz ama genel anlamda doğru politikalar uygulamaya çalışıyoruz.” onu kabul edebilirdim ama icraatları süresi boyunca -yani sekiz yıllık süre boyunca- sanki AKP İktidarı hayvancılık sektöründe uyguladığı politikalarda hiç hata yapmamış gibi bir tavırla Sayın Bakan konuştular. Oysaki güncel bir konu, Türkiye’de et krizi yaşanıyor. Eğer doğru politikalar uygulandıysa niçin bugün Türkiye et ithal etmek ya da canlı hayvan ithal etmek durumunda kaldı? Eğer Türkiye’de hayvancılık politikaları sekiz yıldır iyi politikalar, doğru politikalar uygulanıyor ise iki yıl önce niçin süt üreticileri ciddi krize girdi, Türkiye’de milyonlarca baş süt ineği kesilmek zorunda kaldı? Neticesinde, bugün de zaten et sektöründe yaşanan sorunu o iki yıl önceki yaşanan sorunların devamı olarak ben değerlendiriyorum.

Bugün geldiğimiz ortamda besicileri Sayın Bakan ciddi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seçer.

Şunu hatırlatayım: 60’a göre söz isteyen milletvekillerimize iki dakika süre verdiğimin tekrar altını çizeyim, yanlış anlaşılmalara yol açmasın.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Şevket Köse’nin Türkiye’de hayvancılık ve et üreticilerinin sorunları konusunda yaptığı konuşmaya cevap olarak tam yirmi dakikalık bir konuşma yaptı, çeşitli rakamlar verdiler ve Türkiye’de tarımın, hayvancılığın ne kadar iyi durumda olduğunu ifade ettiler. Ancak, ortada bir gerçek var değişmiyor: Et fiyatları Türkiye’de yüksek ve Türkiye canlı hayvan ithal ediyor et üretmek amacıyla. Bu tablonun sorumlusu doğrudan doğruya Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetidir. Birkaç rakam vermek istiyorum. Bu vereceğim rakamlar devlet rakamlarıdır, tarım sektörüne bütçeden yapılan desteklemelerin boyutunu göstermektedir bu rakamlar. 2007 yılında tarım sektörüne, hayvanlık da dâhil, yapılan desteklemenin tutarı 5,5 milyar TL’dir. Bu rakam 2009’da 4,5 milyar TL’ye düşmüştür. Yani frene basmışsınız, tarım sektörüne bütçeden yapılan desteklemeyi azaltmışsınız ama bir taraftan da burada Sayın Bakan çıkıp tarım sektörünün, hayvancılığın ne kadar iyi durumda olduğunu söylüyor.

2010 yılına geliyorum. 2010 yılı rakamı -eğer Hükûmet sözünde durursa o da, onu da bilmiyoruz- 5,6 milyar TL’dir. Bu rakam 2007 yılına eşittir. Yani biz, rakamsal olarak bırakın enflasyonu, büyümeyi, bunların etkisini, 2010 yılında ancak 2007 yılı seviyesinde bir rakamı bütçeden veriyoruz. Tablo budur, bu gerçek değişmiyor, güneş balçıkla sıvanmıyor Sayın Bakan, değerli milletvekilleri. Tablo budur, bilgilerinize sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

Sayın Köse…

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin açıklaması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Benim konuşmama cevaben Sayın Bakanın söylemleriyle Türkiye gerçekleri gerçekten bağdaşmıyor. Sanki canlı hayvan ihracatıyla et ihracatında çok önemli bir fark varmış gibi övünerek bunlara cevap vermeye çalıştı. Ha Ali ha Veli! Biz her zaman Hatice’ye bakmayız, neticeye bakarız! Türkiye’nin gündemi budur. Sizin İktidarınız döneminde, Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa AKP İktidarı döneminde ister buna “canlı hayvan ithalatı” deyin, isterseniz “et ithalatı” deyin, ilk defa size nasip olmuştur. Bu da AKP İktidarının politikasının ne kadar zayıf olduğunu ve âciz bir durumda olduğunu göstermektedir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – SHP dönemine bakın.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Ayrıca AKP İktidarı…

Sayın Bakanım ne zaman sıkışırsanız geçmişe bir suçlamada bulunursunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – “Cumhuriyet tarihinde ilk defa” diyorsunuz. Öyle bir şey yok.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Et Balık Kurumları bu et için sürekli sübvanse eden kurumdur. Eğer bunları geçmiş hükûmetler kapatmışsa siz de geliştirmelisiniz. Türkiye’nin gerçekleri budur. Şöyle ki: Bundan çok kısa süre öncesine kadar, Et Balık Kurumu kapanmadan, vatandaş canlı hayvanı götürür, bu Et Balık Kurumlarında satar, keser, parasını alır, dönerdi. Dolayısıyla Türkiye’de tarımın en büyük ayağı olan hayvancılık sizin İktidarınız zamanında yok edilmeye çalışılmıştır yani asgari ücret 600 lirayı bulmaz iken vatandaş, halkımız hâlâ çok yüksek fiyatla et tüketiyor Sayın Bakanım.

Biz şunu her zaman söylüyoruz: Vatandaşımız ucuz ve sağlıklı ete nasıl ulaşır? Dışarıdan ithal edilmeye çalışılan et veyahut da canlı hayvan acaba sağlıklı mıdır? Yaşlı mıdır, genç midir? Bu gümrük kapılarında da zaten yeterince kontrol mekanizması zayıftır, bunda da bir sıkıntı yaşanmaktadır.

Onun için, özetle şunu söylüyorum: Sekiz yıldır iktidardasınız, lütfen Hatice’ye bakmayınız, neticeye bakınız!

Teşekkür ederim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şartnameyi biliyor arkadaşlar, onların huzurunda yapılıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Sayın Ünsal…

4.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben tabii, Sayın Tarım Bakanımızı dinlerken acaba Türkiye’de bir mecliste mi oturuyoruz diye düşünmeye başladım.

Sayın Bakanım, öyle bir konuşma yaptınız ki, sanki hayvancılıkla ilgili çok büyük destekler verdiğinizi ifade ediyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Doğrudur.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) - Şimdi, et ithal ettiniz, et ithal ederek de, ithal ettiğiniz ülkenin üreticisini sevindirdiniz ama içeride et üreten üreticilerin hepsi şu anda kan ağlıyor. Çok basit bir örnek veriyorum, arayın Tarım İl Müdürünü sorun, önemli et merkezlerinden bir tanesi, Amasya’nın Suluova ilçesi. 55 bin hayvan vardı, şu anda 26 bin baş hayvana düştü. İyice bir bakın hesaplarınıza, oradaki size bilgileri yanlış vermişlerdir. Ve bu düşen hayvan sayısının neticesinde, oradaki üreticilerin hepsi şu anda Ziraat Bankasına borçlular ve banka onlara en sonunda hacizler göndermeye başladı. Seksen tane, işletmesinde malı bulunan üreticilerin hepsi şu anda 25-30 milyar lira zarara düştüler. Bunlar sizin İktidarınız sayesinde oldu ama burada geliyorsunuz, beş dakikalık konuşmaya yirmi dakika cevap veriyorsunuz, sanki çok güzel şeyler yapılmış gibi.

Sadece hayvancılıkla ilgili değil, tarımla ilgili de yaptığınız bütün şeylerde, desteklerin hepsini veremediniz, üretici sizden memnun değil. Sizi ben Amasya’nın Suluova ilçesine beraberce gitmeye davet ediyorum. Gidelim, orada besiciler kooperatifinde hep beraber bunları bir konuşalım bakalım, bu verdiğiniz destekleri.

Teşekkür ediyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Amasya’da şu anda beside 43 bin hayvan var, üç gün önce saydırdım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünsal.

Sayın Akgün, buyurunuz.

5.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, hayvancılık sektörünün bazı sorunları olduğuna ancak AK PARTİ İktidarı döneminde hayvancılığa verilen desteğin önemli miktarda arttığına ilişkin açıklaması

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, mutlaka hayvancılık sektörünün bazı sorunları vardır ancak AK PARTİ İktidarı döneminde hayvancılığa verilen destek, Bakanımızın da ifade ettiği gibi önemli miktarda artırılmıştır. Özellikle tarımsal kalkınma kooperatifleri yoluyla kooperatiflere verilen desteklerde önemli miktarlarda artışlar olmuştur, birçok köyümüz kooperatifçiliği öğrenmiş ve bu anlamda çok sayıda köylerimizden gelen talepleri vardır. Bunun yanında suni tohumlama gibi, küpe gibi, süt destekleri gibi, yem bitkileri destekleri gibi birçok kalemde destek miktarları önemli biçimde artırılmıştır. Bizim yapmamız gereken özellikle hayvancılıkta ölçeği büyütmek ve nitelikli hayvancılık yapmaktır, aynı zamanda mera ıslahını da artırmak ve devam etmektir. Bu anlamda, Bakanlığımızdan kooperatif desteklemelerini artırmasını bekliyoruz ve bu desteklerin önemli olduğunu düşünüyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akgün.

Son olarak Sayın Ergin’e söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Ergin.

6.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, hayvancılık sektörünün içinde bulunduğu tablo ile Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in ortaya koyduğu tablonun farklı olduğuna ilişkin açıklaması

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben bu iki dakikalık süreyi kullanmayacağım. Eğer önümüzdeki hafta veterinerlik, bitki sağlığı, gıda ve yem yasası gelirse Sayın Başkanın dün ve bugün yaptığı konuşmalara onu tatmin edecek bir cevabı yirmi ya da otuz dakika içerisinde vereceğim. Yalnız şunu söyleyeyim: Hayvancılığa verilen destekler rakam olarak gerçekten bu Hükûmet zamanında özellikle bugünkü Sayın Bakan zamanında artmıştır ancak desteği kullananlar değil desteği götürenler olmuştur bunu özellikle de açıklayacağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.

Gündem dışı ikinci söz gülün hasat zamanı ve Isparta ili için önemi hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’a aittir.

Buyurunuz Sayın Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt’un, gülün hasat zamanına ve Isparta ili için önemine ilişkin gündem dışı konuşması

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta ilimizde bu mevsimde hasatı yapılmaya başlanan gül üretimi, işlenmesi ve ilimize katkısı hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, yükü insani yardım olan Gazze yolcularının merhametin zulme galip gelmesini canlarını da feda ederek sağladıkları için buradan kutluyor ve gül şehri Isparta’nın milletvekili olarak Isparta’nın güllerini kendilerine buradan takdim ediyorum teşekkür anlamında. Bu süreçte Türkiye’nin yeni dış politikasında vakar ve şahsiyetimizin gereğini sağlam ve sağlıklı duruşu ile sağlayan önce Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey olmak üzere, Dışişleri Bakanımıza ve tüm görevlilerimize de ayrıca şükranlarımı sunuyorum. Halkımıza bu uluslararası problemde tek bir yürek olduğu için de teşekkürlerimi arz ediyorum.

Sevgili arkadaşlar, gülcülüğü Isparta’ya Yalvaç ilçesinden gelip Isparta’ya yerleşen Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzet’in oğlu İsmail Efendi 1888 yılında getirmiştir. Bu getirilişin de çileli, çok ilginç bir öyküsü vardır. Gerek Doğu gerekse Batı toplumlarının tarihinde önemli bir yere sahip olan gül İslam ülkelerinde peygamberin terinden oluştuğu inancına karşılık Hristiyan toplumlarında Meryem Ana’nın saflığını sembolize eder. Belki de bu yüzden olsa gerek Doğu toplumlarında olduğu kadar Batı toplumlarında da gül büyük bir beğeni ve üne sahiptir.

Gül, kesme çiçek, süs bitkisi ve gül yağı elde etmek için yetiştirilen önemli bir bitkidir. Dünyada gül yetiştiriciliğinin yapıldığı başlıca ülkeler Türkiye ve Bulgaristan’dır. Türkiye, dünya gül yağı ihtiyacının yüzde 65’ini, Bulgaristan ise yüzde 35’ini karşılamaktadır. Ülkemizde gül yağı için üretilen gülün yüzde 80’i Isparta ilimizde yetiştirilmektedir. Gül çiçeğinden iki çeşit yağ üretilmektedir. Gül yağı olarak bilinen ince yağ ve konkret olarak bilinen katı yağdır. Gül yağı üretiminde en önemli maliyet yüzde 55 ile gül çiçeğindedir. 1 kilogram gül yağı elde etmek için 4-4,5 ton gül çiçeği işlemek gerekmektedir. 1 kilogram gül konkreti elde etmek için ise 400-500 kilo gül çiçeği işlemek gerekmektedir.

Gülcülükle yöremiz ihracat yoluyla yıllık 15 milyon dolar, gül orijinli kozmetik sektöründen de yıllık 10 milyon dolar civarında gelir elde etmektedir. Bölgemizde toplam 12 bin civarında gül üreticisi olup yaklaşık 50 bin kişi geçimini bu üründen sağlamaktadır. Şu an bölgemizde hâlen 10 adet yerli, 3 adet Fransız, 1 adet Amerikalılara ait olmak üzere toplam 14 adet gül yağı fabrikası faaliyet göstermektedir. Bu yıl 8 bin ton civarında gül çiçeği hasadı beklenmektedir. Ancak küresel kriz nedeniyle, gül yağı üreticilerinin bu yıl alımı azaltması ve 130 kadar üretimin tarlada da kalması söz konusudur. Hâl böyle olunca, Isparta’nın turizm ve ticaretini geliştirmek amacıyla simgemiz olan gül ve buna paralel olarak gelişebilecek lavanta, kekik ve zambak gibi aromatik bitki yetiştirilmesi ve kozmetik sanayisi amaçlı bir çalışmayı inşallah başlatmış bulunmaktayız. Yapılacak proje, Isparta’mızda ticaret ve sanayinin bir giriş kapısı olacak şekilde tasarlanacaktır. Başta Turizm Bakanlığımız olmak üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, Çevre ve Orman Bakanlığımız ve ilgili olabilecek diğer bakanlıklarımızın katkısı inşallah olacaktır. Projemiz, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın ARGE Genel Müdürlüğünden gelen uzman arkadaşlarımızla geçen hafta üretici ve imalatçı firmalar gezilip bilgi alışverişi yapılarak startı verilmiştir. Uzmanlarımız, ARGE tabanlı yeni ürün ve üretime yönelik yenilikçi projelerin bakanlıkça desteklerini imalatçı firmalara izah etmişlerdir.

Ülkemiz ve bölgemiz açısından bakıldığında kültür ürünlerinin en önemlisi güldür. Gül, binlerce yıldır birçok medeniyetler tarafından gerek sağlık ve gerekse kozmetik ve çevre amaçlı olarak kullanılagelen bir bitkidir. Günümüzde markalaşmanın pazar oluşumundaki önemi de göz önüne alındığında, gül, ülkemiz için değerlendirilmeyi bekleyen bir hazine gibidir. Bugün, 100 milyar dolarlık dünya kozmetik sanayisinde payımız gül için yaklaşık 50 milyon dolar civarındadır. Tıpta ise gülün hemen hemen hiçbir değerlendirmesi maalesef yoktur. Bu noktada, gül işletmesi ile uğraşan yerli firmalarımızın ARGE imkânlarının pek azlığı yanında özellikle üniversitelerimizin araştırmalarını bu yöne teksif etmeleri gerekmektedir.

Ticarette en etken başarı unsuru marka iken, tarihî ve tabii bir şekilde elde edilmiş olan gülün marka değerini en kısa zamanda değerlendirmemiz şarttır. Hükûmetimiz, bu konuda gereken tedbirleri alacak ve planlamayı yapacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – Tabii Sayın Başkan.

Bu vesileyle gül üreticilerimize bereketli bir hasat dönemi geçirmelerini temenni ederken, hemşehrilerime bu yeni projenin de hayırlı olmasını diliyorum.

Diğer taraftan, geçtiğimiz hafta sonu Isparta’mızda meydana gelen dolu sebebiyle, merkeze bağlı Yakaören ve civarındaki köylerdeki zarardan dolayı çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum. Tarım Bakanlığımız tarafından ve Hükûmetimiz tarafından, yasalar çerçevesinde ne yapılabilecek ise bu noktada yapılacaktır.

Diğer taraftan, önümüzdeki hafta ise, Isparta Valiliğimiz ve Isparta Belediyemiz tarafından Halı ve Gül Festivali’miz vardır. Tüm milletvekillerimizi ve bizleri dinleyen tüm halkımızı Isparta’mıza davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kurt.

Gündem dışı üçüncü söz yükseköğrenimin içinde bulunduğu sorunlar hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Hulusi Güvel’e aittir.

Buyurunuz Sayın Güvel. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yükseköğretimin içinde bulunduğu sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; yükseköğrenimin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin özgür düşünce, bilimsel bilgi ve teori üretme zemini olduğu gerçeğinden yola çıkıldığında, bugün yükseköğretim sistemimizin bu ilkeleri yerine getirebildiğini söylemek mümkün değildir. Yükseköğretim sisteminde bir yanlışlıklar silsilesi olduğu gözlemlenmektedir. Üniversite sistemimizi planlaması ve geliştirmesi gereken Yükseköğretim Kurulu, imza attığı uygulamalarla, bırakın üniversitelerimize olumlu katkı yapmayı, üniversitelerimizin güvenilirliğine ve saygınlığına gölge düşürmektedir. Hakkında çok iddia, çok ciddi ithamlar bulunan, intihal yaptığı Eğitim-Sen tarafından açık biçimde ortaya konulan bir kişi, YÖK tarafından, yeni kurulmakta olan Türk-Alman Üniversitesine rektör adayı olarak birinci sıradan önerilebilmektedir. Bu duruma, bırakın çağdaş bir ülkeyi, geri kalmış ülkelerde bile rastlamak mümkün değildir. YÖK, âdeta üniversite camiasıyla dalga geçmektedir. Binlerce saygın üniversite hocası arasından başka bir aday bulamamış gibi, hakkındaki intihal iddiaları ayyuka çıkmış birisinin YÖK tarafından birinci sıradan aday gösterilmesinin nedeni nedir? Acaba söz konusu kişiye Sayın Başbakanın danışmanlığını yapmış olması nedeniyle ödül mü verilmektedir? İntihal yapmış bir kişinin böyle ödüllendirildiği nerede görülmüştür? Sayın Millî Eğitim Bakanının bu sorulara cevap vermesi gerekmektedir.

İktidara geldiğinde YÖK’ün başındaki yöneticileri engel olarak gören, her konuda onları sorumlu tutan iktidar, YÖK Başkanı değiştikten sonra kadrolaşmanın ve üniversiteleri ele geçirmenin telaşına düşmüştür. Daha önce her uygulamayı eleştirenler şimdi böylesi bir skandal karşısında bile garip bir suskunluk içindedirler.

Değerli arkadaşlarım, üniversitelerimizde bölümler YÖK’ün isteği doğrultusunda kapatılmakta, asistanlar âdeta bir kıyıma uğratılmaktadır; asistanlar üniversitenin geleceği olarak görülmek yerine, doktoraları sonrasında kapının önüne konulmaktadırlar. Akademik personelin iş güvencesi gün geçtikçe tırpanlanmakta, üniversitelere birer işletme gibi yaklaşılmaktadır. YÖK ve Hükûmet tarafından birer işletme gibi algılandıkları içindir ki üniversitelerimiz özerklikten hâlâ çok uzaktır. YÖK’ün ve Hükûmetin siyasi tercihlerinin tahakkümü altında kaldığı sürece üniversitelerimizin hem akademik anlamda hem idari anlamda özerkleşmesi mümkün olmayacaktır.

Öğretim üyelerinin kendi akademik yöneticilerini seçme hakkı YÖK tarafından kısıtlanmaktadır. Rektörlük seçimlerinde 1’inci sırayı, 2’nci sırayı almış adaylar görmezden gelinip en az oyu almış aday 1’inci sıradan köşke onay için gönderilebilmektedir.

Dekan atamalarında da benzeri yanlı uygulamalar göze çarpmaktadır. YÖK, yandaş bir üniversite sistemi yaratma çabasına girmiştir. Liyakate bakılmaksınız yalnızca belli bir siyasi görüşten olması yeterli kıstas kabul edilmektedir.

YÖK üyelerinin ve rektörlerin büyük çoğunlukla iktidar partisine yakınlıklarıyla bilinen kişiler arasından seçildiği gözlenmektedir. Üniversitelerimizi, yüksek öğretim sistemimizi bir siyasi anlayışın, bir oluşumun arka bahçesi olarak görmek, buna yol açabilecek uygulamalar yapmak hepimize büyük zarar verecektir. Buradan siyasi iktidara seslenmek istiyorum: Üniversitelerimizden elinizi çekiniz.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerimiz, fakültelerimiz üzerinde öylesine yoğun baskı uygulanmaktadır ki, örneğin, Adana Üniversitesine tahsis edilen alanların yeniden belediyeye ve il özel idaresine aktarılması istenmektedir. Mülkiyeti 1969 yılından beri üniversiteye ait olan ve üniversiteye tahsis edilen alanlar yapılaşmak için alınmak istenmektedirler. Çukurova Üniversitesi bünyesinde 1976 yılında kurulan 86 çeşitlik zeytin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HULUSİ GÜVEL (Devamla) - …gen bahçesinin bulunduğu zeytinlik alan, geçtiğimiz mayıs ayında Adana İl Özel İdaresi ve Yüreğir Kaymakamlığı tarafından, tapu değişikliğine gidilerek, Çukurova Üniversitesinden alınmıştır. Üniversite, bu alanlarda işgalci durumuna düşürülmüştür. Bu durum, üniversiteleri geliştirdiğini söyleyen bir iktidar döneminde yapılmaktadır. Millî Eğitim Bakanı olarak buna karşı çıkamamaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu sistemin 3 milyona yakın öğrenciye hizmet eden, 100 bin öğretim üyesinin geleceğini belirleme hakkına sahip olması tartışma götürür. Özerk ve bilimsel üniversite anlayışı olmadan, YÖK’ün bu yapısıyla sistemin üzerinde bir kambur olmaya devam edeceğini belirtir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Güvel.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyondan istifa önergesi vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/219)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

01 Haziran 2010 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili görevine seçilmem nedeniyle Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                       Muharrem İnce

                                                                                                                    Yalova Milletvekili

                                                                                                                CHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır. Önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

İlk okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önergenin özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, BOTAŞ ihalelerine yönelik iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/741) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

BOTAŞ tarafından gerçekleştirilen ihalelerin büyük bir bölümünde yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı, birçok BOTAŞ görevlisi hakkında soruşturma ve ceza davası açıldığı, bir kısım görevlilerin de tutuklu olarak yargılandığı bilinmektedir.

BOTAŞ Genel Müdürlüğünce yapılan ve gerekçemizde belirttiğimiz ihalelerdeki usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların ortaya çıkarılması ve çözülmesi amacıyla Anayasamızın 98.maddesi, İç Tüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Ali Koçal                                    (Zonguldak)

2) Abdullah Özer                            (Bursa)

3) Ergün Aydoğan                          (Balıkesir)

4) Ferit Mevlüt Aslanoğlu              (Malatya)

5) Abdulaziz Yazar                         (Hatay)

6) Orhan Ziya Diren                       (Tokat)

7) Derviş Günday                           (Çorum)

8) Muhammet Rıza Yalçınkaya      (Bartın)

9) Hüseyin Ünsal                           (Amasya)

                        

(x) (10/741) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

10) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

11) Tayfur Süner                            (Antalya)

12) Ali Oksal                                  (Mersin)

13) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

14) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

15) Atila Emek                               (Antalya)

16) Algan Hacaloğlu                      (İstanbul)

17) Necla Arat                                (İstanbul)

18) Fehmi Murat Sönmez               (Eskişehir)

19) Rahmi Güner                            (Ordu)

20) Şevket Köse                             (Adıyaman)

21) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

22) Tekin Bingöl                            (Ankara)

23) Ali Rıza Öztürk                        (Mersin)

24) Malik Ecder Özdemir               (Sivas)

25) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

26) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

Gerekçe Özeti:

A) Hanak Kompresör İstasyonu ve Türkgözü Ölçüm Merkezi Yapım İşi ihalesi, “açık ihale usulü” ile gerçekleştirilmiştir.

Firmalardan METOT İnş.Tic.Ltd.Şti.- ISKRA-AVİGAZ Birleşik Gaz Türbin Teknolojileri K.A.Ş. İş Ortaklığı’nın teklifi, komisyonunun 18 numaralı kararıyla “ihaleye katılımı için gereken şartları taşımaması” nedeniyle değerlendirilme dışı bırakılmıştır.

İhale; 19 nolu komisyon kararıyla ekonomik açıdan en avantajlı teklifi (31.976.000 USD) veren TOKAR Yapı Tic. A.Ş. -PEKER İnşaat A.Ş. İş Ortaklığı üzerinde bırakılmıştır

Firmalardan, METOT-ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığının ihale dışı kalmasıyla usulsüz işlemler başlamıştır

Komisyonunun kararı, Kamu İhale Kanunun 40. maddesi gereğince Yönetim Kurulunca onaylanması veya iptal edilmesi gerekirken ihaleye katılan diğer firmaların eksik belgelerinin tamamlatılarak yeniden bir değerlendirme yapılması talebi, Kamu İhale Kanununa aykırıdır.

Yönetim Kurulunun talebi üzerine Komisyon, 22 sayılı kararıyla ihale dokümanında belirtilen ve istekliler tarafından sunulması gereken belgelerin sunulmamış olması halinde tamamlatılamayacağını, sadece teklifin esasına ilişkin olmayan bilgi noksanlıklarının tamamlatılabileceğini, Hukuk Müşavirliğinin görüşünün de aynı olduğunu ifade ederek, önceki tespitlerinin geçerliğini koruduğunu Yönetim Kuruluna bildirmiştir.

Yönetim Kurulu, Kanuna aykırı şekilde ve Hukuk Müşavirliğinin olumsuz görüşüne rağmen, değerlendirme dışı bırakılan firmaların noksan ve usulüne uygun olmayan belgelerinin tamamlatılmasının istenmesine karar vermiştir

Komisyonunun 19 sayılı kararıyla TOKAR-PEKER İş Ortaklığı üzerinde bırakılan ihale, belgelerin tamamlatılması sonucu, Komisyonun 25 sayılı kararı ile ihale dışı bırakılan firmalardan METOT-ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığı üzerinde bırakılmıştır Komisyonun bu kararı Kanunun 6 maddesine aykırıdır.

B) Sivas (CS-2) Kompresör İstasyonu Yapım İşi ihalesi, “açık ihale usulü” ile gerçekleştirilmiştir.

İsteklilerden METOT- ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığı, ihaleye katılım için gereken şartları taşımadığından Komisyonca değerlendirme dışı bırakılmıştır.

Komisyon, 7 nolu kararıyla ihaleyi, ihale dokümanına uygun ve ekonomik açıdan en avantajlı teklifi (35 490.000 USD) veren TOKAR-PEKER İş Ortaklığı üzerinde bırakmıştır.

Onaya sunulan kararın, onaylanması veya iptal edilmesi gerekirken Yönetim Kurulu, değerlendirme dışı kalan firmaların eksik belgelerinin tamamlatılarak yeniden değerlendirme yapılmasını Kanununa aykırı olarak Komisyondan istemiştir

Komisyon, Yönetim Kurulunun 2005/20-236 sayılı kararı doğrultusunda, 8 nolu kararıyla eksikliklerini tamamlamalarını isteklilerden istemiştir

Değerlendirme dışı kalan METOT-ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığı, bu defa ekonomik açıdan en avantajlı teklifi veren firma konumuna geçmiş, ihale (32.774.700 USD) üzerinde bırakılmıştır. Komisyonun kararı, Kanunun 6 maddesine aykırıdır.

İkinci değerlendirmede, ikinci sıraya düşen TOKAR-PEKER İş Ortaklığı, üzerinde ihale bırakılan METOT-ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığının kalite belgelerinin mevcut olmadığını ileri sürerek idareye itirazda bulunmuştur. İtiraz reddedilmiştir.

Yönetim Kurulunun kararı doğrultusunda, 14.11.2005 tarihinde METOT- ISKRA-AVİGAZ İş Ortaklığı ile sözleşme imzalanmıştır.

Kanunun 37. maddesi gereğince, tekliflerin değerlendirilmesi ihale komisyonunun yetkisindedir. Yönetim Kurulunun müdahale yetkisi bulunmamaktadır.

TÜRKAK onay belgesi ile akredite edildiği anlaşılan belgeler ve Tek Sözleşme ISKRA-AVİGAZ K.A.Ş’ye ait olmayıp, OAO IS KARA NPO’ya aittir.

Yönetim Kurulu ve Komisyon, her iki ihalede yetki aşımıyla TCK’nun 235. maddesindeki “ihaleye katılma yeterliğine ve koşullarına sahip olmayan kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak” suçunu işlemişlerdir.

İhaleye fesat karıştırıldığı ve birden çok evrakta sahtecilik suçunun işlendiği konusunda “kuvvetli şüphenin ötesinde deliller bulunduğu” Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesinin 02.02.2010 tarih ve 2010/143 MÜT. Sayılı Kararıyla hüküm altına alınmış ve hüküm Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.02.2010 tarih ve 2010/73 D. İş. Numaralı Kararı ile onanmıştır.

Söz konusu ihalelerle ilgili olarak Savcılıkça 2008 yılında soruşturma başlatılmasına ve bilirkişi kurulunun 28.09.2009 tarihinde raporunu Savcılığa vermesine rağmen hala dava açılmamıştır. İhalelere fesat karıştıran BOTAŞ yetkilileri ise görevlerinin başındadırlar.

Bütün bu nedenlerle, her iki ihalenin de kurulacak Araştırma Komisyonu marifetiyle incelenmesi uygun olacaktır.

2.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, üniversitelerde ve öğrenci yurtlarındaki güvenlik sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/742)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üniversitelerde demokratik yöntemlerle hak arama, yurtlarda ve okul kampuslarında öğrencilerin can güvenliği ve yurtlardaki tarikat ve cemaat örgütlenmeleri başlı başına bir sorun hâline gelmiştir.

Gerekli önlemlerin alınması amacıyla, Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Şerafettin Halis                    (Tunceli)

2) Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                    (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                      (Batman)

5) Bengi Yıldız                         (Batman)

6) Akın Birdal                          (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                         (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                    (Van)

9) Hasip Kaplan                       (Şırnak)

10) Hamit Geylani                    (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                    (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                 (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş      (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras            (İstanbul)

15) Osman Özçelik                  (Siirt)

16) Özdal Üçer                         (Van)

17) Pervin Buldan                    (Iğdır)

18) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

19) Sevahir Bayındır                (Şırnak)

20) Sırrı Sakık                          (Muş)

Gerekçe:

Son yıllarda Üniversitelerde demokratik yöntemlerle hak arama, yurtlarda ve okul kampuslarında öğrencilerin can güvenliği ve yurtlardaki tarikat ve cemaat örgütlenmeleri başlı başına bir sorun haline gelmiştir

Sadece 2010 yılının ilk üç ayında meydana gelen saldırılara bakıldığında işin ciddiyeti daha da anlaşılır olur.

Aşağıda basından alınan bazı olaylar, basının çıkış tarihi itibari ile verilmiştir:

Ankara (12.02.2010) - Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Cuma namazından çıkan polis destekli siviller yemekhanede yemek yiyen öğrencilere saldırdı. Dekan polisin kendi inisiyatifi dışında üniversiteye girdiğini iddia etti!

Balıkesir (12.03.2010) - Balıkesir Üniversitesinde yemek fiyatlarına yapılan zamların geri çekilmesi için boykot kararı alan öğrencilere, jandarma ve ÖGB 50’ye yakın saldırgan, sopalarla saldırdı.

İstanbul (12.03.2010) - Okul idaresinin, polisin ve sivillerin sürekli saldırıları ile karşı karşıya kalan İstanbul Üniversitesi Öğrenci Kültür Merkezi’nde dün yine saldırı son anda engellendi.

Elazığ (11.03.2010) - Elazığ Fırat Üniversitesi’nde dün bir grup saldırgan, İsmet B. Adlı öğrenciye satır ve sopalarla saldırıda bulundu.

Muğla (07.03.2010) - Muğla Üniversitesi’nde okuyan öğrencilere siviller saldırdı, yaşanan olaylardan sonra polis 6 öğrenciyi gözaltına aldı.

Antep (03.03.2010) - Gaziantep Üniversitesi Nizip Meslek Yüksek Okulu’nda bir grup sivil devrimci demokrat kurumlara yakınlığıyla bilinen bir öğrenciyi sabah servis arabasında saldırdı.

Ankara (03.02.2010) - Hacettepe Üniversitesi’nde senenin başında polisin öğrencilere saldırmasıyla başlayan olayların ertesinde 90 öğrenciye soruşturma açılmıştı.

İstanbul (27.02.2010) - Tekel işçilerine destek amacıyla Sarıgazi Mehmetçik Lisesi öğrencileri oluşturdukları platforma polis saldırısı!

Eskişehir (25.02.2010) - Eskişehir’de bildiri dağıtan devrimci öğrencilere, önce siviller saldırmış, ardından da ÖGB, polis-idare işbirliği devreye girmişti.

Kocaeli (26.02.2010) - Kocaeli’de Soruşturma Karşıtı Platform tarafından yapılan basın açıklamasına Özel Güvenlik Birimi (ÖGB) saldırdı.

Sivas (31.01.2010) - Cumhuriyet Üniversitesinde Tekel işçilerine destek için yapılan basın açıklamasına üniversite yönetimince soruşturma açıldı. Soruşturmalar sınavlara denk getirildi.

Antep (19.01.2010) - Antep’te, üniversite yönetimi, “Amacımız öğrencileri rehabilite etmek... Emniyetle işbirliği içindeyiz... Her ay emniyetten terör uzmanlarıyla, sosyal dairelerden arkadaşlarla ortaklaşa toplantı yapıp karar veriyoruz.” Diyerek polisle işbirliği yaptığını itiraf ediyor.

Eskişehir (15.01.2010) - 74 öğrenciye Anadolu ve Osmangazi Üniversitesi yönetimi soruşturma açtı.

Adana (13.01.2010) - Çukurova Üniversitesi öğrencilerine yedirilen at ve eşek etlerini protesto ettikleri için öğrencilere soruşturma açıldı.

Diyarbakır (01.04.2010) - Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Öğrenci Yurdu’nda cemaat örgütlemesi yapan öğrencilere müdahale edilince, çevik kuvvet polisleri yurda yığınak yaptı.

Diyarbakır (04.04.2010) - İki gün önce, “cemaat-idare-polis” işbirliğine karşı yoğun biçimde eylem yapan Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Öğrenci Yurdu öğrencileri, eylemlerini sürdürüyor.

Adana (05.04.2010) - Adana’da Dershane ve Lise Öğrencileri, 11 Nisan’da yapılacak YGS sınavına karşı yürüyüş gerçekleştirecekti. Polis saldırdı. Beş öğrenci gözaltına alındı.

İstanbul (03.04.2010) - İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne tekbir sesleriyle gelen kar maskeli saldırganlar okul bahçesinde oturan öğrencilere satır ve bıçakla saldırdı.

Yukarıdaki olaylar incelendiğinde, okul yönetimlerinin bu saldırılarda kayıtsızlığı ya da saldırganlarla ve güvenlik güçleriyle açık ve örtülü iş birliği, durumu daha da ürkütücü ve vahim hâle getirmiştir.

Özellikle demokrat, ilerici, yurtsever ve solcu öğrenciler can güvenlikleri konusunda korumasız durumdadırlar.

Başlı başına bir sorun hâline gelmiş olan, günden güne de büyüyen, okullarda ve yurtlarda öğrencilerin can güvenliklerinin sağlanması, demokratik hak aramanın baskılarla kırılmaması, yurtların cemaat ve tarikatların örgütlenmesinden kurtarılması için bir “Meclis Araştırması”nın yapılmasını arz ve teklif ederiz.

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, Metsamor Nükleer Santralinin oluşturduğu risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/743)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Iğdır iline 20 km mesafede bulunan Metsamor 1 ve 2 Nükleer Santralleri’nin taşıdığı risklerin ve olası bir patlama sonucunda yol açacağı felaketlerin tespit edilmesi ve santralin, Iğdır ve çevresinde bulunan canlı yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca “Meclis Araştırması” açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Pervin Buldan                       (Iğdır)

2) Selahattin Demirtaş               (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                     (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                      (Batman)

5) Bengi Yıldız                         (Batman)

6) Akın Birdal                           (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                          (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                     (Van)

9) Hasip Kaplan                        (Şırnak)

10) Hamit Geylani                    (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                     (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                  (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş       (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras            (İstanbul)

15) Osman Özçelik                   (Siirt)

16) Özdal Üçer                         (Van)

17) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                 (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                          (Muş)

20) Şerafettin Halis                   (Tunceli)       

Gerekçe:

Iğdır iline 20 km uzaklıkta olan ve Ermenistan topraklarında yer alan Metsamor 1 ve 2 Nükleer Santralleri Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı standartlarına göre dünyadaki 146 nükleer santral arasında güvenlik açısından sondan ikinci sırada yer almaktadır. 1978 yılında Rus grup tarafından kurulan Metsamor Nükleer Santrali daha kurulma aşamasındayken sismik değerlendirmeleri yanlış yapılmış ve bu yanlışlık ancak 1988 yılında yaşanan Spika depremi sonucu ortaya çıkmıştır. Nükleer santrallerin yerleşim birimlerine en az 90 kilometre uzakta olması gerekirken, Metsamor Nükleer Santrali Iğdır’a 20, Erivan’a 50 kilometre mesafededir. Metsamor Nükleer Santrali yanı başımızda duran ve her an patlamaya hazır bir bomba durumundadır. Bilim insanlarının verilerine göre; Metsamor Nükleer Santrali’nde olası bir patlama olması sonucunda, Türkiye’nin tüm doğusu bundan etkilenecek. Üstelik bu sadece birkaç saat içinde gerçekleşecektir. Rüzgârın etkisine göre değişmekle beraber, patlamanın etkisi iki gün içerisinde Türkiye’nin tüm batısına hatta Avrupa’ya ulaşacak, 12 saat içerisinde başta Ağrı ve Erzurum olmak üzere tüm doğu illeri, 48 saat içerisinde ise ülkenin yarısı etki altında kalacaktır. Bunun sonucunda, GAP ise yıllarca kullanılmaz hâle gelecektir. Ağrı Dağı fay hattı üzerinde bulunan santral 5,5 büyüklüğünde bir depremin olmasında dahi tam anlamıyla bir felakete yol açacaktır. Nitekim şu anda dahi santralin zararlı etkileri halkı ciddi derecede kaygılandıracak düzeyde bulunmaktadır. Arpaçay ve Aras nehirlerinden çekilerek santralin soğutulmasında kullanılan su araziye geri verilmektedir. Santralden insan sağlığını tehdit eden birçok radyoaktif sızıntı olmaktadır. Iğdır İI Tarım Müdürlüğünün verilerine göre son yıllarda hayvanların sakat doğumlarında artış bulunmaktadır. Ve yine bölgede kanser hastalıklarında ve düşükle sonuçlanan doğum oranlarında büyük bir artış olduğu belirtilmektedir. Halk yetiştirdikleri meyve ve sebzelerde de radyoaktif sızıntının etkisini bariz bir şekilde gördüklerini ifade etmektedir. Rüzgâr doğudan estiği zamanlarda civar köylerde ikamet eden yurttaşlarımız ortama yayılan pis koku yüzünden sokağa dahi çıkamamaktadırlar. Metsamor Santralinin batı standartlarına uygun güvenlik sistemi kurulmadığı gibi santralin çekirdeğini kaplaması gereken en az 2 metre kalınlığındaki çelik zırh da yapılmamıştır. Bütün bu nedenlerle Metsamor Nükleer Santralinin taşıdığı risklerin ve yol açabileceği felaketlerle beraber Iğdır ve çevresinde bulunan canlı yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılması önem arz etmektedir.

4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, temizlenecek mayınlı arazilerin mayın mağdurlarına tahsisi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/744)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mayınlı arazilerin temizlenmesi sonucunda tarımsal faaliyete açılacak olan alanların mayın patlaması nedeniyle “hayatını kaybedenlerin yasal mirasçıları ve sakat kalan kişilere tahsis edilmesi” halinde elde edilecek faydaların incelenmesi hakkında Anayasanın 98’inci ve TBMM İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) M. Nuri Yaman                   (Muş)

2) Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                    (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                      (Batman)

5) Bengi Yıldız                         (Batman)

6) Akın Birdal                          (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                         (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                    (Van)

9) Hasip Kaplan                       (Şırnak)

10) Hamit Geylani                    (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                    (Şanlıurfa)

12) Mehmet Nezir Karabaş      (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras            (İstanbul)

14) Osman Özçelik                  (Siirt)

15) Özdal Üçer                         (Van)

16) Pervin Buldan                    (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                          (Muş)

20) Şerafettin Halis                  (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye’nin güneydoğusundaki komşularımız Irak ve Suriye sınırında bulunan ve 1956 yılında mayınlanmaya başlanan alan 300 ile 750 metre genişliğinde ve 780 kilometre uzunluğundadır. Söz konusu bölgede iki Kıbrıs adası büyüklüğünde (yani 508 000 dekarlık) mayınlı arazi olduğu ve 650 bin adet anti personel mayın bulunduğu tahmin edilmektedir. 54 yıllık geçmişi olan bu mayınlı araziler, Suriye sınırında Şanlıurfa, Mardin, Hatay, Şırnak ve Kilis illerini kapsamaktadır.

Mayınların temizlenmesi, her egemen devletin kendi sorumluluğundadır Türkiye, Ottowa Anti Personel Kara Mayınlarının Yasaklanması Sözleşmesini, 2003 yılında TBMM’de onaylayarak uluslararası yükümlülük altına girmiştir. Bu sözleşme gereğince 2014 yılına kadar mayınlı bölgelerin temizlenmesi gerekmektedir.

Temizleme işi için ilk adım 2004 yılında Millî Savunma Bakanlığınca, 9 şirket davet edilerek atılmış ancak daha sonra işin Maliye Bakanlığı tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Mardin Defterdarlığı’nın 2006 yılında Mardin’de açtığı yap-işlet-devret ihalesiyle mayınları temizletmek istemiş, üç şirketin ilgi gösterdiği ihale Danıştay tarafından 2007 yılında iptal edilmiştir

İptal işlemi üzerine 4.6.2009 tarih ve 5903 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Devleti İle Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun” çıkarılmıştır. Bu kanuna göre, mayın temizleme işi, öncelikle MSB tarafından, o da olmazsa Maliye Bakanlığınca, hizmet satın alınması yöntemiyle yapılacaktı. Bu usul ile yapılamaması hâlinde, tarımsal kullanma karşılığı yaptırılacağı yasa kapsamında önerilmiştir. Anayasa Mahkemesi, yasanın, “arazinin kullanımı karşılığı temizlenmesine izin veren maddesi” nin yürütmesini durdurmuştur.

Sözü edilen mayınlı alanlarda, birinci ve ikinci sınıf tarım arazileri en büyük oranı oluşturmaktadır İşlenebilir tarım arazilerinin yanında, daha düşük miktarlarda olmak üzere mera alanları, orman ve makilik alanlar bulunmaktadır. Mayınlı arazilerin tarıma elverişli bölümünün, illere göre değişmekle birlikte, % 80’e yakın bir oranda olduğu saptanmıştır

1954 yılından başlayarak, yöre çiftçisinden yapılan kamulaştırmalar ve Hazine arazilerinin kullanımıyla mayınlanan alanların temizlenmesi projesi, hem hedef gözetmeyen böyle bir silahın bertaraf edilmesi hem de bu alanların 55 yıl sonra yeniden tarımsal üretime dönüşüyor olması açısından oldukça önemli ancak bu toprakların kimin elinde olacağı ve nasıl kullanılacağı da bir o kadar önemlidir.

Söz konusu mayınların en büyük mağduru bu bölgelerde yaşayan kişiler olmuştur. Konu ile ilgili olarak sağlıklı bir istatistik tutulmadığından 1956 yılından bu yana sayılarını bilemediğimiz binlerce insan mayınlar yüzünden yaşamını kaybetmiş ve sakat kalmıştır.

Edinmiş olduğumuz kısmi bilgiler doğrultusunda 1993 ile 2003 yılları arasında resmî verilere göre 580 kişi yaşamını yitirmiş, yaklaşık 2500 kişi ise yaralanmıştır. Ayrıca sivil toplum kuruluşları ve medyada çıkan haberlere dayanılarak oluşturulan verilere göre ise 2005 yılında; 22 çocuk, 60 sivil olmak üzere 168 kişi; 2006 yılında 31 çocuk, 11 sivil olmak üzere 220 kişi; 2007 yılında 10 çocuk, 30 sivil olmak üzere 145 kişi; 2008 yılında 11 çocuk, 27 sivil olmak üzere 222 kişi mayın mağduru olmuştur.

Mayın temizleme işlemi tamamlandıktan sonra tarıma açılacak alanların, mayın patlaması sonucu hayatını kaybeden kişilerin mirasçılarına ya da sakat kalanlara verilmesi bu kişilerin yaşamış oldukları acıları bir nebze olsun dindirecektir.

Bu vesileyle 1956 yılından bugüne kadar “mayın mağduru” olan kişilerin yaşamış olduğu sorunlarla ilgili olarak; durumlarının tespiti ve bu kişilere yapılacak herhangi bir arazi tahsisi işleminin faydaları hususunun incelenmesi önem arz etmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Komisyondan bir istifa önergesi daha vardır, okutuyorum:

A) Önergeler (Devam)

2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/218)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

CHP Grup Başkanvekilliğine seçilmemden dolayı, üyesi bulunduğum Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

                                                                                                                   M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                             Trabzon

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.32


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.46

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan,  Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 488) (x)

                        

(x) 488 S. Sayılı Basmayazı 03/06/2010 tarihli 111’inci Birleşim tutanağına eklidir.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Dünkü birleşimde tasarının 4’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapılmıştı.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 488 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, eğitim sistemi, bir ülkenin geleceğini tasarladığı, insanların yarınlarını biçimlendirdiği bir yapıdır. Eğer bu sistem iyi kurgulanmazsa, iyi düzenlenmezse alınan sonuçlar ülkeyi bir karanlığa sürükleyebilir. Eğer eğitim sistemini çağın gereklerine hatta çağın gereklerinin ötesine taşıyamazsanız geri kalmanız kaçınılmazdır. “Günü kurtarmak ve sorunların üzerini örtmek” anlayışı ülkenin geleceğiyle oynamak anlamını taşır. İşte millî eğitim sistemimizde görünen durum da budur.

Bugünkü millî eğitim sistemi, dünyanın ilk 20 ekonomisi içinde yer almakla övünen bir ülkeye yakışmayacak kadar geridedir. Öğretmenlerin durumundan tutun eğitimin kalitesine, derslik sayısından araç, gereç miktarına, neye elinizi atsanız elinizde kalmaktadır.

Millî eğitimde yapısal sorunlar yıllardır çözüm beklemektedir. Her yıl öğrenim çağına gelen 100 binlerce çocuğumuza sağlam, gerekli ve nitelikli eğitim verilmesi zorunluluğu vardır. Büyüyen nüfusa, göç eden insanlara eğitim olanakları sağlanması gerekmektedir. Görüyoruz ki bugün için yapılanlar sadece günü kurtarmaktadır.

Değerli arkadaşlar, yetişmiş insan gücü bir ülkenin geleceğinin teminatıdır. Yıllardır uygulanan politikaların donanımlı, çağın gereklerine uygun insanlar yetiştirmekte yetersiz kaldığını görmekteyiz. Eğitimde bölgesel farklılıklar hâlen derin bir biçimde kendini hissettirmektedir. Okula gidemeyen kızlarımızın sayısı ürkütücüdür. İlköğretim sonrası okula devam etme oranlarının düşüklüğü kaygı verici boyuttadır. Bu gibi sorunlar çözülmeden eğitim sistemini çağdaş diye nitelemek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, eğitimdeki temel açmazlardan birisi de bölgesel farklılıklardır demiştim. Örneğin, Adıyaman’da okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim, genel ortaöğretim ve mesleki eğitim alanlarında okullaşma oranları Türkiye ortalamasının çok altındadır. İlk ve ortaöğretimin tamamında derslik başına düşen öğrenci sayısı, ortaöğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı yine ülke ortalamasının gerisindedir. Bu durumu yalnızca Adıyaman için görmüyoruz, tüm Doğu ve Güneydoğu için de geçerlidir. Eğitime erişim ve eğitimde eşitlik sağlamak devletin en temel görevlerinden birisidir ve hükûmet etmenin de zaten gereğidir ancak AKP Hükûmetinin bu konuda sınıfta kaldığı da açıktır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizdeki ve özellikle GAP bölgesindeki yoksulluk çemberinin kırılmasında eğitimin oynayacağı rol tartışılmazdır çünkü eğitimdeki bu rol ekonomik büyüme, sosyal gelişme, istihdam artışı sağlayarak bölgede sosyal barışa katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda eğitim insanlar arasında eşitsizliğin ortadan kaldırılmasında da önemli bir kaynaktır. Her ne kadar doğal kaynağa sahip olursanız olun onu doğru değerlendirecek eğitimli insan kaynağına sahip değilseniz o kaynağı başkalarının kullanacağı açıktır. Bağımsızlığınızı korumanın yolu da bu anlamda eğitimden geçmektedir.

Sayın milletvekilleri, bunun için tutarlı ve uzun vadeli çözümler üretmek gerekliliği, ortadadır. Bu yapılırken eğitim emekçilerinin seslerine kulak verilmesi de gerekmektedir. Bunun için öğretmenlere sahip çıkılmalıdır. Öğretmenler arasındaki sözleşmeli, kadrolu ve geçici ayrımları ortadan kaldırılmalıdır. Tüm öğretmenlerimizin iş güvencesi sağlanmalıdır. Şunu da unutmamalıyız ki ülkemizde çok sayıda öğretmen açığı vardır. Yine, öte yandan, atanmayı bekleyen 10 binlerce öğretmen bulunmaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında öğretmensiz okul, okulsuz öğretmen kalmayacaktır ve sözleşmeli, kadrolu, geçici öğretmen ayrımı ortadan kaldırılacaktır. Yine, kadrolu olsun sözleşmeli olsun bütün öğretmenlerimiz geçim sıkıntısı içerisindedir. Öğretmenlerimizin geçim sıkıntısı çözülmeden eğitimde gerçek anlamda ilerleme sağlanamayacaktır. Öte yandan, yine öğretmenlerimizin iş güvencesinin sağlanması mutlaka gerekmektedir. Bu nedenle, sözleşmeli öğretmen uygulamasına son verilmelidir.

Değerli arkadaşlar, OECD ülkeleri arasında en çok çalışıp en az parayı alan öğretmenler, maalesef bizim ülkemizdedir. OECD ülkelerinde eğitime ayrılan pay ortalama yüzde 5,5 iken, bizim ülkemizde bu oran 2,7’dir. Onun için, eğitime ayrılan bütçenin mutlaka artırılması gerekmektedir.

Yine, öğretmenlerin yarıdan fazlası kadın iken, Bakanlıktaki kadın yönetici sayısı yok denecek kadar azdır. OECD ülkelerinde okul müdürleri arasında kadınların oranı yüzde 44 iken, Türkiye'de yalnızca yüzde 8’dir. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısında OECD ülkeleri arasında 1’inciyiz. OECD ülkelerinde öğretmen başına 15 öğrenci düşerken, Türkiye'de öğretmen başına 26 öğrenci düşmektedir. Ne yazık ki en kalabalık derslikler de bizim ülkemiz okullarındadır. Gördüğünüz gibi bu rakamlar ortadayken eğitim politikalarının da başarılı olduğunu söylemek imkânsızdır.

Sayın milletvekilleri, eğitimde karşılaştığımız en önemli sorunlardan birisi Hükûmetin kadrolaşma ihtirasıdır. İlköğretimden başlayarak üniversitelere kadar tüm eğitim sisteminde inanılmaz bir kadrolaşma görülmektedir. Daha geçenlerde hakkında intihal iddiaları olan bir YÖK üyesi, yeni kurulan bir üniversiteye 1’inci sıradan rektör adayı olarak Köşk’ün onayına gönderildi. Böyle bir skandal çağdaş bir ülkede olsa, YÖK Başkanı da Millî Eğitim Bakanı da aynı gün istifa ederdi ancak ülkemizde eğitimin bütün kademelerinde yükselmek için AKP’li olmak yeterli kıstastır. Görevler liyakat esasına göre değil, partililik esasına göre, yandaşlık esasına göre dağıtılmaktadır, maalesef böyle yapılanmaların eğitim sistemimizin tamamına zarar verdiği görmezden gelinmektedir. Siyasi yapılanmalardan soyutlanmamış bir eğitim sistemi tüm ülkenin eğitim sistemi olmayacaktır. Bu nedenle eğitim sistemini siyasi baskılardan uzak tutmak gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, sekiz yıldır Millî Eğitim Bakanlığı bütün enerjisini kadrolaşmaya vermiştir. Üniversitelerden tutun da ilköğretim okulu öğretmenlerine kadar yoğun bir kadrolaşma çabası görebilirsiniz. Eğer bir öğretmen, onay görmeyen bir sendikaya mensupsa türlü zorluklarla, türlü baskılarla karşılaşmaktadır ve sendikalı olmak sadece bir suç hâline getirilmiştir. Unutmamalıyız ki bu anlayış, demokrasiye tahammülü olmayan bir anlayıştır ve bu anlayış Millî Eğitim Bakanlığında sekiz yıldır hâkim kılınmak istenmektedir.

Sayın milletvekilleri, okullarımızın altyapı ve donatımlarında da büyük eksiklikler bulunmaktadır. Derslik ve öğretmen açığı gün geçtikçe ağırlığını hissettirmektedir. Hâlâ okula erişimi olmayan çocuklarımız vardır, hâlâ mevsimlik işçi çocukları tam olarak eğitim alamamaktadırlar. Sorarım size: 21’inci yüzyıl Türkiyesi’ni bu şekilde kurmak mümkün mü acaba?

Eğitim sistemimizin köklü, yapısal ve kalıcı bir reforma ihtiyacı olduğu ortadadır. İnsan merkezli, çağın gereklerine uygun, öğretmenine ve öğrencisine saygı duyan bir sistem kurulması gerekmektedir. Bilimsel düşünceyi temel alan, yaratıcılığı teşvik eden bir eğitim mutlaka uygulanmalıdır.

Sayın milletvekilleri, yine sekiz yıldır eğitimin özelleştirilmesine zemin hazırlamak için politikalar uygulanmaktadır. Bu tehlikeli bir süreçtir. Eğitimi yaygın ve parasız kılmak gerekirken böyle politikalar yürütmek, eğitimi piyasa koşullarının insafına bırakmak ülkenin geleceğini tehlikeye atmak demektir. Unutmamalıyız ki eğitim, sosyal devletin vazgeçilmez koşuludur. Eğitim, bölgesel farklılıkları ve yoksulluğu ortadan kaldırmanın en gerçekçi ve geçerli yoludur. Bunlar görmezden gelinerek, öğretmenlerin hakları hiçe sayılarak, öğretmen örgütlerinin haklı taleplerine kulaklar tıkanarak ülkemizi çağdaş bir eğitim sistemine kavuşturmak mümkün olmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nitelikli insanlar yetiştirebilmek için nitelikli eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Bunu başarmanın ülkemizin yarınları açısından büyük rol oynadığının altını çiziyor ve bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize tekrar en derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Karabaş.

BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Millî Eğitim Bakanlığı, millî eğitimin sorunlarıyla ilgili değerlendirmelerden önce, biraz son süreçteki gelişmelerle ilgili kısa birkaç söz söylemek istiyorum. Şimdi, Türkiye yoğun gündeminin arasında, son bir haftadır, özellikle son hafta içinde, İsrail’in barış ve yardım konvoyuna saldırısından tutun İskenderun’daki saldırıya ve çeşitli illerde, özellikle bölgede, Doğu ve Güneydoğu’da süren çatışmalar, saldırılar ve ölümler yaşanıyor. En son dün, Silopi’de, bir süredir sürdürdüğümüz, kanın durması, operasyonların durması, çatışmaların durması ve bu ülkede barışın zemininin, diyaloğun zemininin açılması yönündeki etkinliklerimizden biri olan Silopi’deki etkinliğe, yürüyüşe ve ardından yapılması düşünülen basın açıklamasına devlet güçleri, polisler tarafından saldırı yapılmış, Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır kalçası kırılıp ağır şekilde yaralanmış, yine Şırnak Milletvekilimiz Hasip Kaplan ve Hakkâri Milletvekilimiz Sayın Hamit Geylani, belediye başkanlarımız, oradaki yöneticilerimizle birlikte, kadınlar, gençler, halk saldırıya uğramış, birçok yaralı bulunmaktadır. Tabii, bu olayın yaşanmasının vahameti ortadadır, kabul edilebilecek bir durum değil. Ancak, dünden bu yana, Türkiye Büyük Millet Meclisi, siyasi partiler, çeşitli çevreler ve basının tutumu bundan çok daha vahimdir.

Şimdi, herkesten şöyle düşünmesini istiyorum: Şırnak’ta, Silopi’de dün yaşanan olay ve ardından hemen akşam saatlerinde, dün akşam saatlerinde polis akrebinin altında kalıp can veren ilköğretim dördüncü sınıf öğrencisi Diren Basan’ın babasının, annesinin, kardeşlerinin, saldırıya uğrayan, yaralanan, vekilleri saldırıya uğrayan Silopi halkının, Şırnak halkının, Cizre halkının bu vahim olay yaşanıyorken ona duyduğu tepki bir tarafa, dünden bu yana televizyonların karşısına geçiyorken, basını izliyorken, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, gerçekten duygusal yanı olan, en ufak bir olayda gözleri yaşaran Sayın Arınç’ı ve basını, basındaki haberleri izlerken nasıl düşünmesini bekliyorsunuz? Yani bir Şırnaklının, Diren Basan’ın babasının, annesinin, bu ülkeye, bu ülkenin Meclisine, bu ülkenin Hükûmetine, bu ülkenin basınına nasıl bakmasını beklersiniz? Yani Diren Basan’ın babasının, kardeşinin, Silopi’de Sayın Sevahir Bayındır’a oy veren seçmenin “Ben de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Türkiye’de eşit koşullarda yaşıyorum.” demesini mi bekliyorsunuz? Yani böyle bir psikolojinin gelişmesi, böyle bir bakışının gelişmesi beklenebilir mi?

Şimdi, televizyonları izliyoruz hepimiz, televizyonları izliyoruz, elbette ki İsrail’in insanlık dışı katliamcı yaklaşımının öne çıkarılması, tartışılması gerekiyor ama bu, Türkiye'de yaşanan, her gün ölümlerin olduğu, her gün devlet güçleri ve belli çevreler tarafından, devletin içindeki çevreler tarafından yönlendirilen kesimlerin yaptığı provokasyonlardan çok daha önemli değil. Şunu yapabilirsiniz: Bir devlet, diğer bir devletin baskıcı, katliamcı, insanlık dışı davranışına yönelik tedbirini alır, uluslararası arenada, Birleşmiş Milletlerde, çeşitli platformlarda bunu dile getirir, hukuksal anlamda zeminini oluşturur, bunun için diplomatik girişimleri yapar, fakat en son kertede, diğer devletle tüm ilişkilerini koparır, diplomatik ilişkileri, siyasi ilişkileri, askerî, ekonomik ilişkileri koparır ve iki yüz devletin olduğu dünyada çok sorun da yaşamaz. Ama içte yaşanan sorunları, birlikte yaşadığımız, aynı coğrafyayı, aynı kentleri, aynı iş yerlerini, aynı sokakları paylaştığımız insanlarla ilgili sorunları, ilişkiyi kesip bitiremezsiniz. Siz, Silopi’de yaşayan insanlarla ve o yaşanan sorunla ilgili “Ben o zaman ilişkilerimi kesiyorum.” diyemezsiniz. Bu Parlamentonun bir üyesi olan Sevahir Bayındır, Hasip Kaplan veya Hamit Geylani’yle ilgili ilişkileri “Böyle davranırsa bitiririm.” diyemezsiniz çünkü bu Parlamentonun bir üyesidir ve Şırnak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir ili, Silopi onun bir ilçesidir. Orada yaşayan halk Kürt de olsa, Kürt kimlikli de olsa Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşıdır. Böyle bir yaklaşım kabul edilemez.

Sonra, gerçekten üzüntü verici ama belirtmek zorundayız, bu şekilde bir bakış… İktidarlar her zaman, altından kalkamadıkları, sorumlulukları olup da çözemedikleri sorunlar karşısında sessiz kalabilirler ama muhalefetin, sivil toplum örgütlerinin ve özellikle basının… Geçmişte basın üzerinde bir vesayetin olduğunu, basının yönlendirildiğini ve şimdi de bazı baskıların olduğunu biliyoruz ama bugün, basına bütün olayları, geçmiş on yıl, on beş yıl önceki gibi, böyle yazacaksınız veya böyle davranacaksınız diye bir baskı yok. Ha, bunu ne için söylüyorum? Bu maalesef, bu ülkede, binlerce yıldır birlikte yaşadığımız söylenen bu ülkede –ki birlikte yaşıyoruz- Türk ile Kürt’ün algısının çok farklılaştığı ve zihniyetin siyaset, medya, Meclis, tüm alanlara yansıdığının bir göstergesidir, ruhlara işlendiğinin bir göstergesidir. Bunu değiştirmeniz gerekiyordu.

Şimdi, bu ortamda biz eğitimi tartışıyoruz. Bir bölgeye, onun vatandaşlarına, Direnlere, Diren Basanlara, oğullara, Ceylanlara böyle yaklaşan, ölümleri karşısında tepkisiz kalan, ölümlerinin basına, haberlere bile konu olmadığı bir ortamda, biz eğitimin sorunlarını nasıl çözeceğiz? Ki eğitim dediğimiz zaman, Türkiye genelinde ciddi bir eğitim sorunu var. Bunu mutlaka Türkiye'nin çözmesi gerekiyor ama öncelikle Doğu ve Güneydoğu’da, yani Kürt coğrafyasında, İç Anadolu’da ve Karadeniz’de, siz her alanda olduğu gibi, eşitsizliği, bölgeler arasındaki eşitsizliği millî eğitimde de kaldırmadığınız sürece Türkiye’de millî eğitim sisteminin düzelmesi mümkün değildir. Çünkü bazen ekonomik nedenlerle, bazen de Doğu ve Güneydoğu’da süren çatışmalar, köy boşaltmalar nedeniyle, o çocuklar, sizin yaşadığınız, eğitimine önem verdiğiniz Ankara’ya, İzmir’e, İstanbul’a, Muğla’ya, Aydın’a, Edirne’ye geliyor. Nitekim İstanbul gibi, nitekim Mersin, Adana gibi, nitekim İzmir gibi en büyük ve gelişmiş kentlerimizde bu göçlerle ve orada, eğitim almamış veya asgari seviyede eğitimli olan insanların yığılması nedeniyle buradaki eğitim düzeyi, normal birçok ilimizin, göçün olmadığı, hem Doğu, Güneydoğu’dan hem de İç Anadolu ve Karadeniz’den göçün olmadığı illere göre çok daha geriye düşmüştür. Bu nedenle, sorunlara bir bütün bakıp, millî eğitimin de sorunlarını bir bütün alıp çözmek gerekiyor. Biliyorum, biraz sonra yine AKP yetkilileri ve Sayın Bakanımız şu örnekleri verecek, ki defalarca verdiler bu tasarıda da: “İşte, daha önce şunlar yapılmıştı, biz 2002’den bugüne kadar şunu ekledik.” Ha, şu anda Doğu ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) - …Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Karadeniz’in birçok yerinde ikili eğitim var mıdır, yok mudur? Doğu ve Güneydoğu’nun köylerinin hemen hemen tümünde, birçoğunda birleştirilmiş sınıflarda yani tek derslikte, 1’den 5’e kadar, 70, 80, 100 öğrencinin aynı derslikte bazen tek öğretmen, bazen 2 öğretmenle gördüğü bir eğitim var mıdır, yok mudur? Peki, yine bu gerçek varken, 250 bin, 300 bin tane, okulu bitirmiş, öğretmenlik bekleyen boş öğretmen var mıdır, yok mudur? Peki, bizler, eğer bu ülkede “Dünyanın en önemli, güçlü ekonomileri, 10’un arasına girdik, bu kadar güçlendik.” diyorsak, biz, ihtiyacımız olan, çocuklarımızın ihtiyacı olan ve okulu bitirip de, mesleğini, bitirip de öğretmenliğe başlayan öğretmenleri atamıyorsak o zaman bu iddiaları neden sürdürüyoruz? Neden dünyaya bakıp “Biz, artık Avrupa’nın bir parçasıyız, çağdaşlaştık, sanayimiz gelişti, ekonomimiz dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri.” diyorsak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Evet, bu sorunlara toptancı, tüm sorunları birlikte çözen bir mantıkla bakmadığımız sürece sorunları çözmemiz mümkün değil diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karabaş.

Şahıslar adına söz yok.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, ben 60’a göre söz istiyorum efendim. Çok kısa bir söz istiyorum 60’ıncı maddeye göre.

BAŞKAN – Siz soru-cevap için değil, 60 için söz istiyorsunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Evet.

BAŞKAN – Tamam.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Silopi’deki eyleme ve güvenlik güçlerinin eyleme yönelik müdahalesine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün akşam burada Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına konuşan sayın milletvekilleri Silopi’de meydana gelen olaylar nedeniyle güvenlik güçlerinin yaptığı uygulama sonucu Barış ve Demokrasi Partisi milletvekillerinin yaralandığını ifade ettiler. O saatte ben İnternet’ten haberleri takip etmeye çalıştım ancak İnternet’e düşen bir haber yoktu. Sadece “yuksekova.com” kaynaklı bir haber vardı, orada da haberin detayı yoktu. Bu sabah gazetelerden haberi öğrenmeye çalıştım. Sayın Sevahir Bayındır’ı arayarak kendisine geçmiş olsun dilemek istedim. Bulamadım, yakınına not bıraktım. Barış ve Demokrasi Partisinin grup başkan vekillerine bir geçmiş olsun dileğimi ilettim.

Silopi’deki eylemi onaylamak tabii ki mümkün değil. Eylemin amacı, güvenlik güçlerinin terör örgütüne karşı yaptığı harekâtı kınamak, bu harekâtın durdurulması amaçlı bir mesajı taşıyan eylem. Ancak, bir sayın milletvekilinin güvenlik güçlerinin bu yasa dışı eyleme yönelik olarak yapmış olduğu müdahalede yaralanmış olmasını çok üzüntü verici buluyorum. Bu eylemi, bu orantısız güç kullanımını onaylamak mümkün değildir. Sayın Sevahir Bayındır’a geçmiş olsun diyorum ve Sayın İçişleri Bakanını bu konuda göreve davet ediyorum. Bu konudaki hassasiyetimi ifade etmek üzere söz aldım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

8.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin Silopi’deki eyleme ve güvenlik güçlerinin eyleme yönelik müdahalesine ilişkin açıklamasında eksik bıraktığı bölümle ilgili açıklaması

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, bir cümleyle bir şeyi düzeltmek istiyorum.

Sayın Hamzaçebi tüm sözlerinde doğruları dile getirdi ama bir yerde bir eksik söyledi. Oradaki operasyonların durması, askerin PKK’ye yönelik saldırıların durması için, ne askerin ölmesi ne PKK’linin ölmesi ne de o bölgede o tür saldırıların olması için, Türkiye’de barış olması için bu eylemleri yapıyoruz. Askerin de ölmemesi için, Kürt gencinin de ölmemesi için, on yaşındaki çocukların, ilköğretim çocuklarının, oğulların, Ceylanların  ölmemesi için bu eylemleri yapıyoruz, yüksek sesle de açıklıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karabaş.

Tutanaklara geçti sizin bu açıklamanız.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 488) (Devam)

BAŞKAN – Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Ekici, buyurunuz.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçim bölgem olan Gaziantep’in ekonomisinde konfeksiyon, hazır giyim, triko sektörü önemli bir yer tutuyor ve istihdama da önemli bir katkı sağlıyor.

1) Millî Eğitim Bakanlığının tartışmaya açtığı “Okullarda serbest kıyafet uygulaması” hayata geçirilirse bu sektörde faaliyet gösteren işletmeler ciddi zarar görecektir, çalışan 3 milyon insan, 5 milyar dolarlık bir piyasa daralma yaşayacaktır çünkü bu sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler bir sonraki yılın hazırlıklarını birkaç yıl öncesinden yapmaktadır. Okullarda kıyafet serbestisi hayata geçirilecekse bu sektörlerin mağduriyetini önleyecek tedbirler alındı mı uygulamanın kademeli olarak hayata geçirilmesi gibi?

2) Gaziantep’te derslik başına düşen öğrenci sayısı 50-52’dir, 57-60 mevcutlu sınıflar da bulunmaktadır. Gaziantep için yapılması planlanan derslik, okul sayısı nedir? Bunun için ne kadar bütçe ayrılmıştır?

3) YGS ve SBS gibi sınavların illere göre başarı sıralamasına baktığımızda Gaziantep sonlarda yer alıyor, sanayide ilerlemiş 1,5 milyon nüfuslu bir şehrimiz ama YGS’de 52, SBS’de 60’ıncı sıradayız. Millî Eğitim Bakanlığı olarak bunun nedenlerini araştırıp önlemler almaya yönelik bir tedbiriniz veya çalışmanız var mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ekici.

Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, özellikle sözleşmeli öğretmenlerin eş durumundan tayinlerinde büyük sorunlar yaşanmaktadır. Geçtiğimiz yıl bu sorunun ortadan kaldırılacağını ifade etmiştiniz ancak sorun olduğu yerde duruyor. Bu konuda yaptığınız çalışmalar nelerdir?

İkinci sorum: Ülkemizde 8 milyonun üzerinde engelli var. Özel eğitime uygun nitelikte okul ve kurumlar yetersizdir. Engellilerin eğitim hakkına erişimi konusunda neler yapılmaktadır? Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde -bakıldığında- engelli öğrenciler için ayrılan kaynağı yeterli buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güvel.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, Silifke Işıklı köyünde Halk Eğitim Müdürlüğüne bağlı, tornacılık, freze, sıcak demir, bıçakçılık, kaynakçılık, doğrama gibi sekiz dalda kurs görme olanağı var. Işıklı köyü bıçaklarıyla meşhur bir köyümüzdür. Burada alet edevat tam. 1985’ten beri tek öğretmenle kurs verilmekte. Hâlbuki her dal için bir öğretmen olması lazım. Burada 2,5 metre torna var, 150 tonluk pres var, tam teşekkül freze var, şahmerdan var, takım bileme takımı var ancak öğretmen yok, sermaye yok. Sermaye ve öğretmen sağlanamadığı için bu kurslar tam teşekküllü olarak çalışamamaktadır. Bu kursların çalışması durumunda çevredeki fabrikalara, torna, freze ve tarım aletleri yapımı mümkündür. O nedenle, bu sermaye ve öğretmen açığını karşılamayı düşünüyor musunuz? Bu konuda neler yapabilirsiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Sayın Üçer…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün Silopi’de yaşanan olay bir yasa dışı gösteriye yapılan orantısız güç kullanımı değil, tamamen, demokratik hakkını kullanan bir kitleye, sivil, silahsız, şiddetten uzak bir kitleye, milletvekillerine bizzat uygulanan devlet terörüdür. Doğrudan milletvekillerini hedef alan ve sıkıştırılmış, şiddetli, tazyikli suyla yaralama operasyonudur, coplar kullanılmıştır, silahlar kullanılmıştır, gaz bombaları doğrudan hedef gözetilerek ateşlenmiştir. Bu bir devlet terörüdür. Bunu tekrardan kınıyoruz ve buna, üç yıllık hükûmet dönemince bu politikaları uygulayan, bölgede birçok sivil insanın ölümüne neden olan, göz yuman, bunların hiçbirinin soruşturmasını yapmayan İçişleri Bakanının derhâl o görevden istifa etmesi gerekmektedir. İstifa etmediği müddetçe de o da aynı tepkilere maruz kalacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Üçer.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bu tasarıyla ilköğretim müfettişlerinin genel idare hizmetleri sınıfına alınarak isimleri değiştiriliyor. Ayrıca ek gösterge farkıyla özlük haklarında bir miktar iyileşme ortaya çıkıyor. Normal statüdeki bir ilköğretim müfettişinin bu ek gösterge farkından dolayı özlük haklarında ne kadarlık bir iyileşme oluyor?

İkinci sorum: Bu müfettişlere bu düzenlemeyle makam tazminatı, temsil tazminatı gibi tazminatlar da ödenebilecek mi? Ayrıca denetim tazminatı ve özel hizmet tazminatı gibi tazminatlar da yükseltilebilecek midir? Bu konuda bir düzenlemeye nasıl bakarsınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, YÖK kararına istinaden fakültelerimizde bölümler, ana bilim dalları, Roma hukuku, AB hukuku, karşılaştırmalı hukuk kürsüleri kapatılıyor. Bunun nedenleri nedir? Siz de hukuk fakültesi mezunusunuz. Roma hukuku kürsüsünün olmadığı bir hukuk fakültesi olabilir mi? Bu konudaki değerlendirmelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Yine, Adıyaman ili Atakent Belediyesi tarafından 2005 yılında prefabrik bir lise yapılmış ve hizmete sokulmuştur. Yatırım programlarında olmasına rağmen bir türlü bunun yapımı gerçekleşmiyor Millî Eğitim Bakanlığı tarafından. Çünkü öğrenci sayısı, potansiyeli çok fazladır, derslik sayısı azdır. Bu konuda da yatırım programının gerçekleşmesi için bir tasarrufunuz olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gaziantep Milletvekili Sayın Ekici’nin sorusuyla başlamak istiyorum. Özellikle daha önce de gündem dışı, Mecliste gündeme getirildi ve gündem dışına cevap verirken açıkladığım üzere, Millî Eğitim Bakanlığı olarak hemen her alanda, öğrencilerin kıyafetleri de dâhil olmak üzere, öğrencilerin, velilerin ve öğretmenlerin katılımıyla daha iyi ve daha uygun eğitim ve öğretim koşullarının oluşturulması üzerinde çalışmalarımız sürüyor. Bunu yaparken, henüz sonuçlanmamış bir çalışma olmakla beraber, sonuçlandırmış olsak dahi önümüzdeki eğitim ve öğretim yılında uygulanması mümkün olmayan bir meseleden kaynaklanan ve “Önümüzdeki yıl, eğitim ve öğretim yılında okullara tamamen serbest kıyafetle gidilecek.” şeklinde bir açıklamam hiçbir şekilde olmadığı hâlde, sanki böyle bir durum varmışçasına, çok fazla yayın yapıldı. Hem burada gündem dışında cevaplandırdım hem yazılı basın açıklamasıyla konuya ilişkin görüşlerimizi söyledik ama takdir edersiniz ki, Millî Eğitim Bakanlığı bu manada tüm dünyadaki örnekleri de incelemek suretiyle, 16 milyon öğrencimizin katkı ve katılımıyla, fikirlerini de almak suretiyle, belli değişiklikler, belli düzenlemeler öngörmekte.

Bugün, Millî Eğitim Bakanlığı… Öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine ilişkin yönetmelik 12 Eylül sonrası çıkartılan bir yönetmeliktir ve bu Yönetmelik hiç değiştirilmemiş, genelgelerle siyah önlük yerine mavi önlük getirilmiştir. Bugün uygulamada Yönetmelik’i uygulayacak olsaydık eğer, siyah önlük, beyaz yaka takmaları gerekirdi. Yani tekstilcilerin itiraz ettiği gibi, böyle, okulların belirlediği kıyafet modelleri uygulaması fiilî bir durumdur. Bizim burada yapmaya çalıştığımız bu fiilî durumu hukuki çerçeveye oturtmaktı açıkçası. Doğrusu, bu itirazlar dile getirilirken, her şeyden önce onların uygulamalarını ve okul yönetimleri tarafından belirlenmiş bu tip kıyafetleri üreten firmaların en fazla belki desteklemesi gereken konuydu ama şu anki uygulamaları tamamen fiilî uygulamadır.

Tabii ki büyük bir piyasa, elbette 16 milyon öğrenci var. 2 milyon istihdam sağladıkları iddiası var ama bu konular gündeme geldiği zaman, tekstil sektörüne ilişkin, Çalışma Bakanlığından aldığımız veriler bütün tekstil sektöründe çalışanların oranının 850 bin civarında olduğunu gösteriyor. Yani 2 milyon istihdam yaratma meselesi o kadar da gerçekçi bir temele oturmuyor. Ki, dediğim gibi, sadece okul formalarını üreten tekstil firmalarının iddiası bu. Bir de, Türkiye büyük bir tekstil üretim merkezi bildiğiniz gibi. Dolayısıyla bu manada bir değişiklik yapacak olursak bunu çok daha önceden duyururuz ve özel sektör dâhil hiçbir kesimi de mağdur etmeyiz. Öncelikle Bakanlık bu konudaki çalışmalarını toplumun tüm kesimlerini dikkate alarak yürütüyor.

Gaziantep’teki derslik sayıları… 2009-2010 yıllarında derslik başına düşen öğrenci sayısı -oransal olarak veriyorum- Türkiye genelinde ilköğretimde 32, ortaöğretimde 33, genel ortaöğretimde 31, mesleki ve teknik ortaöğretimde 36’dır. Gaziantep ilinde ise ilköğretimde 46, ortaöğretimde 46, genel ortaöğretimde 49, mesleki ve teknik ortaöğretimde ise 39’dur. İhtiyaç sıralamasında Türkiye’nin 3’üncü sıralamasında ve derslik ihtiyacı olarak da büyük bir açık var. Hepinizin de bildiği gibi Gaziantep özellikle en yüksek oranda büyüyen illerimizin başında geliyor hatta yanılmıyorsam dünyanın en hızlı büyüyen 6’ncı şehri durumunda.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – En hızlı büyüyen değil, yanlış. Belediye başkanı da yanlış telaffuz etti siz de aynı yanlışı yapıyorsunuz. Nüfus artış oranı olarak… “Büyüyen” derseniz farklı şey.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Büyüme değil, artış olarak söylüyorum. Nüfus artışını söylüyorum. Ekonomik büyüme kastetmiyorum ben de zaten, nüfus artışı olarak…

Dolayısıyla âdeta bir ikinci nüfus eklenen bir şehrin eğitim planlamalarında elbette bazı güçlükler var ve bu göç alan ve nüfus itibarıyla büyüyen şehirlere yönelik özel bir çalışma yürütüyoruz. İnşallah bunları sonuçlandırdığımızda sizlerle paylaşacağız ve eğitimde bu anlamda göstergeler bakımından negatif bir ilimizin önümüzdeki yıllarda kalmayacağını söyleyebilirim.

Sözleşmeli öğretmenlerin eş durumundan tayinleri konusunda… Söylediğim gibi, dönemde sağlık ve eş durumundan özür durumlarına göre tayinlerini şu anda gerçekleştiriyoruz. Ondan sonra, bugün 10 bine yakın kadrolu öğretmen ataması yaptık. Boşalan yerlere sözleşmeli öğretmen atamasını yapmadan önce mevcut sözleşmeli öğretmenlerimizin eş durumundan ve sağlık durumundan tayinlerini gerçekleştireceğiz.

Sayın Öztürk’ün sorularına yazılı olarak cevap vereyim.

Sayın Üçer’in, özellikle dünkü yaşanan hadiseye yönelik bir nitelemesini… Burada tabii ki soru sormadığı için ben de sorusunu cevaplandırmayacağım ama uygulananın devlet terörü olarak nitelendirilmesini…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Evet, aynen öyle.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – …Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki hiçbir milletvekili Türkiye Cumhuriyeti devletini devlet terörü yapmakla suçlayamaz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Uygulamaya devlet terörü diyoruz. Polemik yapmayın!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Dolayısıyla terör konusunun ne olduğu ve neye terör dendiğini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları çok iyi biliyor. Bu bir, bu Meclisçe…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Biz de bundan sonra İçişleri Bakanına gittiği her yerde su sıkacağız, görelim bakalım ne olacak. Uygulamaya devlet terörü diyoruz, lütfen şey yapmayın!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Bu açıkça tehdittir. Hiç kimseyi tehdit etmeyin. Bu barış dili adı altında hiç kimseyi tehdit etmeyin. (BDP sıralarından gürültüler)

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Madem her gün öleceğiz, azsa az, çoksa çok, öleceğiz...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Türkiye Cumhuriyeti devleti terör uygulayacak bir devlet değildir. Hiçbir milletvekiline bu söz yakışmıyor, aynen iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Bakan, o çocuk, devlet panzerinin altında kalarak can verdi.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Madde üzerinde iki önerge vardır. Aynı mahiyette olduğu için önergeleri okutup birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 488 sıra  sayılı “Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun İle Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” tasarısının 4 üncü maddesine (e) fıkrası olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini teklif ederiz.

e) Ekli IV Sayılı Makam Tazminatı Cetvelinin 8 inci fıkrasına (e) bendi olarak “Birinci dereceli kadroya atanmış Eğitim Müfettişleri: 1000” ibaresi eklenmiştir.

 

Ali Rıza Öztürk

Bülent Baratalı

Ahmet Ersin

 

Mersin

İzmir

İzmir

 

Fevzi Topuz

Osman Kaptan

 

 

Muğla

Antalya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4. maddesine (e) fıkrası olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oktay Vural

Nevzat Korkmaz

Alim Işık

 

İzmir

Isparta

Kütahya

 

Beytullah Asil

Kemalettin Nalcı

Rıdvan Yalçın

 

Eskişehir

Tekirdağ

Ordu

 

 

Süleyman Yunusoğlu

 

 

 

Trabzon

 

e) Ekli IV Sayılı Makam Tazminatı Cetvelinin 8 inci fıkrasına (e) bendi olarak “Birinci dereceli kadroya atanmış Eğitim Müfettişleri: 1000” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Alim Işık konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Alim Işık konuşacak.

Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 488 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesine bir fıkra eklenmesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Aslında, önergeyi verdikten sonra Sayın Bakana biraz önce bunu soru olarak da sordum ama herhâlde vakti yetmediği için ya da önemsiz gördüğü için cevaplama ihtiyacı hissetmedi.

Aslında, yapılan bu tasarıdaki düzenleme, şu anda ilköğretim müfettişi olarak görev yapan birçok müfettiş arkadaşımızın isminin değişmesinden öteye çok fazla bir katkı getirmeyen bir düzenlemedir. Ayrıca 3.000 olan ek göstergelerinin 3.600’e çıkmasıyla bugünün şartlarında, müfettiş arkadaşlardan aldığım bilgiye göre 25-30 liralık bir, maaşta fark yaratacak düzenlemedir. Şimdi, 25 liralık bir farka değecek ve sadece ismini değiştirmek amaçlı bu tasarıya ek olarak, diyoruz ki, geliniz, mademki bu, uygulamadaki önemli bir sorun, bunu hakkıyla çözelim. Bu amaçla da şu anda diğer müfettişlerin almış olduğu makam tazminatı, temsil tazminatı gibi tazminatlardan da ilköğretim müfettişlerinin yararlanmasını sağlayalım. Ayrıca denetim tazminatı ve özel hizmet tazminatı gibi tazminatların da diğer müfettişlerin düzeyine çıkartılmasına katkı yapalım diyoruz. Aslında önergenin özü bu. Umarım, Sayın Bakan ve siz değerli milletvekilleri konuyu bu açıdan değerlendirir, birçok insanımızın bugünkü mağduriyetinin önüne geçilmesine katkı yaparsınız diye düşünüyorum.

İlköğretim müfettişleri denetledikleri öğretmen ve yöneticilerden daha düşük maaş alır hâldedirler. Her ne kadar ek ders saatlerinde daha önce yapılan bir düzenlemeyle beş saatlik bir artış sağlanmış olsa da bu, aslında, maaşlarında bugünün şartlarında 100-120 TL’lik bir yükselmeye neden olmuş ve bugün, bir ilköğretim müfettişi, denetlemiş olduğu personelden yaklaşık 300 TL ya da kıdemine göre 200 TL kadar az maaş alacak bir duruma düşmüştür.

İşte bu önergenin amacı, bu insanların hak ettiği yaşam seviyesine yükselmesi ve emeklerinin karşılığı olan hakkın verilmesinden öte bir şey değildir.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle önergemize yüce kurulun, siz değerli üyelerin destek olmasını bekliyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın Öztürk, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4’üncü maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarı ile sanki ilköğretim müfettişlerinin sorunları ya da öğretmenlerin sorunları çözülüyormuş gibi bir hava yaratıldı. Oysa, bu tasarı ilköğretim müfettişlerinin sorunlarını çözmekten çok uzaktır. Sadece ek gösterge 3.000’den 3.600’e çıkarıldı. 3.000’den 3.600’e ek göstergenin çıkarılmasıyla, yirmi bir yıllık, 1’inci derecenin 4’üncü kademesinde görev yapmakta olan bir müfettişin maaşında 27-30 TL gibi bir artış sağlanıyor. Daha alt kademedeki müfettişler için bu artışın miktarı daha düşük oluyor.

Bunun dışında, ilköğretim müfettişleri ile diğer, müfettiş unvanlı denetim elemanları arasında eşit haklar verilmemektedir, bu eşitlik sağlanmamaktadır, diğer müfettişlere verilen makam tazminatı, görev tazminatı, temsil tazminatı bu ilköğretim müfettişlerine verilmemektedir.

Yine, müfettiş unvanlı diğer denetim elemanlarına, diğer müfettişlere verilen özel hizmet tazminatı, denetim tazminatı miktarı ile ilköğretim müfettişlerine verilen miktar arasında fark vardır. Örneğin, özel hizmet tazminatı diğer müfettişlere yüzde 195 oranında verilmekte iken ilköğretim müfettişlerine yüzde 130, denetim tazminatı yine diğer müfettişlere yüzde 30 oranında verilmekte iken ilköğretim müfettişlerine yüzde 20 oranında verilmektedir.

Değerli milletvekilleri, aynı tahsili yapan, aynı statüde bulunan, aynı kanuna tabi bu müfettişler arasındaki bu ayrıcalığı anlamak mümkün değildir. İlköğretim müfettişlerine daha önce verilmekte olan denge tazminatı ve ek ödeme, çıkarılan bir kanunla kapsam dışı bırakılmıştır. Sonuç olarak, ilköğretim müfettişleri denetledikleri öğretmenlerden daha az bir ücret alır hâle gelmiştir. Diğer müfettişlere eğitim ve denge için verilen makam tazminatlarının bu müfettişlere de verilmesi çözüm için tek yoldur. Aynı yasanın aynı maddesinde yer aldıkları hâlde, müfettişlere verilen tazminattan eğitim müfettişlerinin hariç tutulmasının kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur. Bu ayrıcalığın bu yasa tasarısında giderilmemiş olması bir eksikliktir.

Tabii ki bizim verdiğimiz bu önerge sadece makam tazminatı verilmesini öngörmektedir. Aslında bu bile sorunu çözmüyor, ancak “Damlaya damlaya göl olur, damlacıktan sel olur.” anlayışıyla, zaten kıt kanaat geçinmekte olan ve ikinci, üçüncü iş yapmakta olan müfettişlerimize böylelikle, bu makam tazminatı verilmiş olmakla biraz daha olsun bir rahatlık getirilecektir. Mevcut bu ayrıcalığın, hâlen uygulanmakta olan bu farklılığın mevcut Anayasa hükümlerine, eşitlik ilkesine aykırı olduğunu daha önce de, dün söylemiştim, bugün de bunu söylüyorum.

Ayrımcılığa maruz kalarak makam tazminatı alamayan belediye müfettişlerinin yargı yoluyla bu tazminatlara hak kazandıklarını da dikkatinize sunmak istiyorum. Daha önce yeni kadro ihdas edilen iç denetçilere de hak ettikleri tazminatların ödendiği dikkate alındığında, eğitim müfettişlerine de bu müfettişlerin aldığı tazminatların verilmesinin Anayasa hükmü gereği olduğunu yüce milletin takdirlerine sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, ilköğretim müfettişlerinin adının eğitim müfettişi olarak düzenlenmesi aslında onların sorunlarının çözülmesi için yeterli değildir. Sadece unvanların değişikliği sorunları çözmüyor. Gerçekten, hepimiz biliyoruz ki ilköğretim sıralarında, bu müfettişlerimiz, yalın ayak, başı kabak Anadolu’nun dört bir yanını dolaşarak eğitimdeki eksiklikleri gidermekte, eğitimi denetlemektedirler ve hiçbir özveriden kaçınmamaktadırlar. Dolayısıyla, hiçbir özveriden kaçınmayarak çocuklarımızın daha iyi, kaliteli bir eğitim almasını sağlamak üzere zor koşullarda görev yapan bu müfettişlerimizin de aynen diğer emsallerinin düzeyine getirilmesinin aslında hak ve adalet kurallarının gereği olduğunu ben düşünüyorum. O nedenle bu verdiğimiz önergenin desteklenerek, bu eşitsizliğin bir ölçüde kaldırılarak hak ve adalet kurallarına uygun bir davranış ve tutumu Meclisimizin göstermesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım efendim.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen-ler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.36


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.50

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

488 sıra sayılı tasarının 4’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarıya yeni bir geçici madde eklenmesine ilişkin bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Geçici Madde: “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce üniversitelerin eğitim müfettişliği eğitimi veren eğitim yönetimi ve teftişi bölümü mezunu olup da ilköğretim müfettiş yardımcılığına atandığı halde geçici kamu görevi nedeniyle göreve başlayamayanlar altı ay içinde talep etmeleri halinde durumlarına uygun kadrolara atanmak üzere bu kanun hükümlerinden faydalandırılırlar.”

 

Oktay Vural

Hüseyin Yıldız

Beytullah Asil

 

İzmir

Antalya

Eskişehir

 

Alim Işık

Murat Özkan

Süleyman L. Yunusoğlu

 

Kütahya

Giresun

Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Başka görevlerde bulunanlara bu hak verildiğinden geçici kamu görevi nedeniyle göreve başlayamayanlara da bu hak verilerek eşitlik ilkesi gözetilmiş, mağduriyetlerin giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Geçici madde eklenmesine dair olan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddolunmuştur.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Hulusi Güvel konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz efendim.

CHP GRUBU ADINA HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 488 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlamadan önce, insanlar arasında eşitlik ve özgürlük idealinin en büyük seslerinden birisi olan Nâzım Hikmet’in 47’nci ölüm yıl dönümü hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.

Nâzım Hikmet, bundan kırk yedi yıl önce Türkçemizi öksüz bırakarak bu dünyadan göçmüştür. Kırk yedi yıldır ülkemiz ve dilimiz Nâzım Hikmet’in büyük yaratıcılığından yoksundur ancak onun idealleri ve insanlık anlayışı bugün insan olmanın onurunu taşıyan herkesin yüreğindedir. Onun insanlığa ve Türkiye’ye dair büyük inancı günümüz kuşakları için yol gösterici olmaya devam etmektedir. Onun şiirleriyle tutuşturduğu ateş, bugün, tüm ezilenlerin ve emekçilerin gönlünü ısıtmakta, onlara umut olmaktadır. Çok sevdiği memleketine hasretini “Çok yorgunum, beni bekleme kaptan/ Seyir defterini başkası yazsın/ Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman/ Beni o limana çıkaramazsın.” dizeleriyle anlatan büyük şairimiz Nâzım Hikmet’i ölümünün 47’nci yılında saygıyla ve özlemle anıyorum.

Değerli arkadaşlar, eğitim, toplumsal eşitliği sağlamada en vazgeçilmez kurumlardan birisidir. Sosyal devlet olabilmek, eğitimde eşitlik olmadan mümkün değildir. Özgür ve gelişmiş bireyler yaratmadan ülkemizi çağdaş ve lider bir ülke hâline getiremeyeceğimiz açıktır. Eğitim anlamında ortada olan Türkiye tablosu çok iyi görünmemektedir. Gerek ilk ve ortaöğretim gerekse yükseköğretimde sorunlar çözülememekte, sağlıklı bir sistem oturtulamamaktadır. Piyasa odaklı politikalarla eğitim sistemi paralı hâle getirilerek bu ülkenin geleceğine büyük zarar verilmekte ve eğitimde fırsat eşitliğinden bu koşullarda söz etmek mümkün değildir. Uygulanan yanlış politikalar sistemdeki sorunları daha da derinleştirmektedir. Öğrenmek yerine sınav kazanmaya yönelik bir amaç öğrenciler üzerinde hâkim kılınmaktadır. Hızla yaygınlaştırılan sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik uygulamaları güvencesiz çalışan öğretmenlerimiz üzerinde ciddi baskılar oluşturmaktadır. Binlerce öğretmen açığı varken on binlerce öğretmen iş beklemektedir. Gençlerimizin üretken ve aktif bireyler hâline getirilmesinde en önemli unsur olan öğretmenlerimiz haksız uygulamalara maruz kalmaktadır. Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği, yayımlandığı tarihten bu yana sıkıntılara neden olmaktadır. Bu tip yönetmelikler hazırlanırken sendikaların ve öğretmenlerin istekleri göz ardı edilmektedir. Böyle hazırlandığı içindir ki sorun çözmekten öte, sorun kaynağı olmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığında AKP’li kadrolaşma oldukça belirgin bir hâl almıştır. Atanmak için, kadro almak için AKP’ye yakın olmak tek yeterli ölçüt hâline getirilmekte, liyakat görmezden gelinmektedir. Bugün yapılan yanlış atamaların yargıdan dönmesi nedeniyle, pek çok şube müdürlüğü vekâleten yürütülmektedir. Görünen odur ki AKP Hükûmetinin sekiz yıldır uyguladığı politikalar ülke çıkarlarından öte AKP çıkarlarına hizmet etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; okulların pek çoğunun deprem dayanıklılık analizleri ve deprem güçlendirme çalışmaları yapılmamıştır. Okullarımızın fiziki altyapısı, öğretmen, idari ve akademik personel açıkları, araç-gereç gereksinimi gibi ihtiyaçların karşılanmadığı görülmektedir. Öğretmen açığı, derslik açığı, okul açığı yıllardır devam etmektedir. Hâlâ bir sırayı 3 öğrencinin paylaştığı bir fiziki yapıda eğitim yapmaktayız. Bu koşulda nitelikli bir eğitimden söz etmek olanaksızdır. Dokuzuncu Kalkınma Planı ve Hükûmet Programı’nda derslik başına 30 öğrenci hedeflenmiştir. Bu hedefe yaklaşılmadığı görülmektedir. Örneğin, Adana’da derslik başına düşen ortalama öğrenci sayısı 40’tır, meslek liselerinde bu rakam 48’dir. Genel ve meslek liselerinde derslik başına düşen öğrenci ortalaması Türkiye genelinde 33 iken Adana’da 40’tır. İlköğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı bakımından Türkiye ortalaması 22 iken Adana’da 24’tür. Bunlar, Adana’ya ayrılan kaynakların yetersizliğini göstermektedir. Okul öncesi eğitimde okullaşma oranı açısından Hatay, Antalya, Mersin, Konya gibi pek çok ilin altında yer almaktadır. Okulda olması gereken çocuklar sokaklarda mendil satmaktadır. Bu, tüm ülkemiz için utanç verici bir durumdur. Yalnızca bu çocuklarımız değil, tüm eğitim sistemimiz bir sahipsizlik içerisindedir.

Değerli arkadaşlarım, bu sahipsizlik kendini en çok öğretmenlerimizde göstermektedir. Atanmayı bekleyen, sayısı 100 binlere varan öğretmenlerimiz vardır. Bir taraftan, pek çok branşta öğretmen açığı mevcuttur. Öğretmenler sözleşmeli, iş güvencesinden yoksun çalışmaktadırlar. Birçoğu geçinebilmek için dershanelerde ya da başka işlerde çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Barınma sorunları vardır. Eşi başka ilde çalıştığı için çoluğunu çocuğunu göremeyen sözleşmeli öğretmenlerimiz vardır. Bu sözleşmeli öğretmenlerin eş durumundan tayinleri yapılmamaktadır. Bu sorunlara Bakanlık tarafından yokmuş gibi davranılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, eğitim sistemimizi daha etkin ve verimli kılacak çalışmaların yolu bütüncül stratejiler uygulamaktan geçmektedir. Yapılan planlamalara sendikaların ve öğretmen örgütlerinin aktif katılımının önü açılmalıdır. Yalnızca masa başında alınan kararlarla, fiziki altyapı sorunlarının, öğretmenlerin sorunlarının, öğrencilerin sorunlarının ve eğitimdeki kalite sorununun çözülmesi mümkün değildir. Kendi içinde tutarlı ve sürdürülebilir stratejiler geliştirmek ve eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması gereği ortadadır. Ancak, liyakat yerine siyaset, sadakat tercih edilerek yapılan kadrolaşmalar devam ederse bu sorunlar içinden çıkılmaz hâle gelecektir.

Üniversite sistemimiz de sorunlar yumağı hâline gelmiştir. Sistem, çok sayıda mezun veren ancak nitelik açısından yetersiz hâle getirilmektedir. Bilimsel niteliği artırmak yerine niceliği artırmaya yönelik bir yapı kurulmaktadır. Elbette, üniversite ve üniversiteli sayısı artırılmalıdır. Ancak, bu yapılırken kalite göz ardı edilmemelidir.

İlköğretimden başlayarak dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişime ayak uydurabilecek nitelikte kuşaklar yetiştirmek önceliğimiz olmalıdır. Aksi takdirde, bundan yalnızca eğitim sistemimiz değil, tüm ülke zarar görecektir. İlköğretimde, ortaöğretimde, uluslararası istatistiklere bakıldığında hâlimizin içler acısı olduğunu söylemek mümkündür. Üniversitelerimiz, dünyaca ilk 100 üniversite arasında yoktur. Eğer bu konuda acil çözümler üretemezsek geç kalmış olacağız.

Eğitim sistemimizin baştan sona düzenlenmesi gereği ortadadır. Ancak, bunun yolu, kadrolaşmaktan geçmemektedir. Bunun yolu, bilimsel aklı kullanmaktan, çağdaşlıktan, uzmanlaşmaktan geçmektedir; eğitimin eşit, erişilebilir ve ücretsiz olmasından geçmektedir. Eğitimde eşitliği sağladığımız koşulda, ülkemizin pek çok sorununu daha kolay çözebileceğimiz açıktır.

Ülkemizde, ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 96’dır. Bu, ilkokul çağındaki her 100 öğrenciden 4’ünün okula gidemediği anlamını taşımaktadır. Bu rakam, pek çok ülke için yirmi yıl önce tolere edilebilir bir rakamdır ancak günümüz için kabul edilebilir değildir. Ortaöğretimde okullaşma oranı, ülke genelinde yüzde 55’e kadar düşmektedir. Bu oranı yükseltmemiz gerekmektedir. Bunun için zorunlu eğitim yaşı yükseltilmeli, on iki yıla çıkarılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, eğitim, devletin ve toplumumuzun her kesiminin temel önceliği olmak zorundadır. Eğitimde temel hedefimiz, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek olmalıdır. Fırsat eşitliği gerçek anlamıyla sağlanmadan, eğitim sistemini siyasal baskılardan arındırmadan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

…çağdaş bir eğitim reformu yapmadan bunu gerçekleştirmenin mümkün olmayacağını belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güvel.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Binici.

BDP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sağ olun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesine ilişkin Barış ve Demokrasi Partisinin görüşünü açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii ki, hepinizce malum, özellikle son iki ayda Türkiye’de can kayıpları had safhaya ulaştı ve biz her kürsüye çıktığımızda, her basın açıklamamızda -bu canların hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır- gidişatın iyi olmadığını açıklıyoruz ama ne yazık ki devlet, özellikle AKP Hükûmeti bu konuda duyarsız kalmaktadır.

Dün Şırnak ilinde yine terör estirildi. Son süreçte ülkemizde çatışmalı sürece dikkat çekmek amacıyla yapılmak istenen barış yürüyüşünde, İsrail’i gölgede bırakacak, pervasızca, faşist, ırkçı bir saldırıyla, başta milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız ve seçilmişlerimiz ile halkımıza karşı gerçekleştirilen bu saldırıda Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır hedef alınmıştır, bizzat polis tarafından linç edilmek üzere ayağı kırılmıştır. Şunu açık söylüyoruz: Başta bu talimatı verenlerin, saldırıyı gerçekleştirenlerin derhâl görevlerinden alınmaları… Aksi takdirde, bu sorumluluğu yerine getirmediği takdirde, bu saldırganların arkasında AKP İktidarı ve onun Sayın İçişleri Bakanının bulunduğu halkın gözünden kaçmayacaktır. (BDP sıralarından alkışlar) Şunu söylüyoruz: Soruşturmanın selameti açısından, AKP Hükûmetinin orada Şırnak Valisini ve Emniyet Müdürünü geçici de olsa görevden alması gereği hukukun bir kaçınılmazıdır ama burada bizzat suçu işleyenler yine panzerin başında o halkın üzerine yürüyecekse, bunun adı, Sayın Bakanım, açık ve net, devlet terörüdür!

Konuma geçiyorum değerli arkadaşlar. Ülkemizin en temel  ve yakıcı sorunu olan Kürt sorununun çözümünde kilometre taşı olabilecek ana dilde eğitim hakkının serbest bırakılmasıyla ilgili düzenleme ne yazık ki tartışmalara bile dâhil edilmemiştir. Bu konudaki katı ısrarın, sorunlarımızın katlanarak devam etmesi dışında, hiçbir gelişmeye katkı sağlayamayacağı ortadadır.

Yine, bu hafta ataması yapılacak olan müdür başyardımcılığı atamasındaki kıstas Ek-2’nin dikkate alınması, liyakatin esas alınmadığının  net göstergesidir. Ek-2 tamamıyla iktidarın kadrolaşmasını sağlamayı amaç edinmiş bir uygulamadır. Açık ve net ifade ediliyor ki Ek-2, öğretmenlerimizi, iktidar yandaşı ve diğerleri  diye sınıflandırmak için uygulamaya konulmuştur.

Bir öğretmenin Ek-2 belgesi ne demek, onu sizinle paylaşayım: Ek-2 bir öğretmenin yıl içinde aldığı ödülleri ifade etmektedir. Bu ödüller, maaşla ödüllendirme, takdir ve teşekkür gibi benzeri ödülleri ifade etmektedir. Bu ödülleri bir öğretmenin alabilmesinin bir tek ölçütü vardır, bu ölçüt, ne yazık ki iktidar partisine yakınlığınızla alakalıdır. Eğer yerel ve genel seçimlerde AKP’nin seçim çalışmalarına katılmış iseniz, AKP kongrelerine, parti faaliyetlerine, şölenlerine katılmış iseniz Millî Eğitim Bakanlığımızca ödüllendirilmeyi hak etmiş olursunuz. Bu tutumun aksi yönünde davranmış iseniz de AKP Hükûmeti yine öğretmenini ödüllendirmekten kaçınmamıştır. Bakanlığımız bu personeline idari ve adli soruşturma açarak çeşitli cezaları vermekten çekinmemiştir. Hatta halk arasındaki ifadeyle bu tarz personelini sürgüne göndermiş, buna da çok güzel bir hukuki terim yapıştırmıştır. Ne demiş Sayın Bakanlık? “Zorunlu yer değiştirme.” Bu ifadeyi de sürgün kavramını meşrulaştırmak için kullanmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığımız çeşitli sınavlar açmaktadır. Bu sınavlara her personel girebilmektedir ancak bu sınavları kazanan bazı personelin dünya görüşü AKP zihniyetiyle örtüşmeyince Millî Eğitim Bakanlığımız devreye girerek hemencecik bu problemi çözmektedir. Nasıl mı? Mülakatla. Mülakat sınavında kimler AKP’nin memuru ise sınavı geçiyor. Devlet memurları ise sahipsiz oldukları için bu sınavda elenmektedirler. Maalesef bu, AKP iktidarlarının bir gerçekliğidir. Bu uygulamalar neticesinde Millî Eğitim Bakanlığımız çöküyor mu? Hayır, sadece binlerce öğrencimiz üniversite sınavlarında sıfır puan alıyor. Hem zaten herkesin okumasına da gerek yok, değil mi Sayın Bakanım?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda yürürlükte bulunan Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği evlere şenlik. Küçük bir ilçede bulunan iki okuldan birisi zorunlu hizmet süresinde sayılıyor iken diğer okul zorunlu hizmetten sayılmıyor. Bu uygulamayı hangi mantıkla uyguluyorsunuz, anlamak mümkün değildir. Yapılan uygulamaların gözden geçirilmesinde büyük fayda olacağı kanısındayım. 

Millî eğitim, herkesin önemi üzerinde mutabık kaldığı konuların başında gelmektedir. Dolayısıyla AKP Hükûmeti bu gerçeği görerek harekete geçmelidir. Salt iktidarın gücünü kullanarak dilediği politikaları uygulamaya koyarsa geleceğimizi de kaybetme riski ortaya çıkacaktır. Eğitim, iktidar hırsına kurban edilmeyecek kadar hassas bir konudur. Her alandaki kadrolaşmanızı anlıyoruz, en azından eğitim dünyasından uzak tutulması gerektiğini AKP Hükûmetinin de anlayacağını varsaymak istiyorum.

Millî eğitimimizin çok ciddi sorunları bulunmaktadır. Kalan süremde de bu konuyu sizlerle paylaşacağım. Eğitim dünyasını kaosa sürükleyen problemin çıkış noktaları ve uygulamadaki hataları burada bir cevizin kabuğu içine sığacak şekilde ifade etmeye çalışayım:

Eğitim ve öğretimin amacı, çocukları üç alanda kapasitelerinin yüksek noktasına ulaştırmaktır. Bu üç alan, zihinsel, bedensel ve duygusal alanlardır. Bunların her biri en az diğeri kadar önemlidir.

Bildiğiniz gibi, uzun süredir okullarımız çocuklara sadece bilgi yükleme yarışına mahkûm ettiler yani sadece zihinsel alanda faaliyet gösterdiler. Bu bile tam anlamıyla olmadı. Çocuklarımızın zihinsel yeteneklerini yani anlama, kavrama, akıl yürütme, hatırlatma, soru sorma, problem çözme, hayal gücünü çalıştırma gibi yetenekleri geliştirmeyi amaçlaması gereken zihinsel eğitim, sadece test sınavlarında doğru cevap seçeneğini hatırlatma yeteneğini geliştirmekle sınırlı kaldı, gerçek öğrenme sağlanamadı.

Bedensel ve duygusal eğitim ise tümden unutuldu desek yanlış olmaz sanırım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Duygusal eğitim, onların, kendileri için doğru ve akılcı amaçlar benimseyip o amaçlara ulaşma çalışkanlığını ve disiplinini gösterebilir duruma gelmesini sağlayacaktır.

Bedensel eğitim ise özellikle İstanbul gibi yoğun bir şehirde yaşayan çocuklarımız için daha da büyük önem taşıyor. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” ilkesini hayata geçirmek görevi okullardadır.

Sağlıklı, neşeli ve iradeli gençler hem sorunsuz ve uzun bir yaşama adaydır hem de zihinsel kapasitelerini sonuna kadar kullanma yetkisine sahiptir.

İşte, gerçek eğitimin hedefi, genç insanı bu üç alanda en üst düzeye getirip onun, ileride olabildiğince bilgi üreten, sağlıklı ve güzel ahlaklı ve iradeli bir yetişkin olmasını sağlamaktır.

Okulda kaliteyi tam olarak açıklayamayabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ama öğretmen ve öğrenciler, baskısız ve kendilerini değerlendiren bir tarzda sürekli kalite odaklı çalışırsa tanımını yapmadan bile kaliteye erişebilirler.

Bu duygularla, özgür, demokratik bir eğitimde buluşmak üzere Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Binici.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Murat Özkan.

Buyurunuz Sayın Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi en derin saygılarımla selamlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa bir süre önce İskenderun’da yaşanan terör olayı nedeniyle Hakk’ın rahmetine kavuşan, şehit olan askerlerimize yüce Yaradan’dan rahmet dilerim. Ayrıca yurdumuzun muhtelif köşelerinde ve yine İskenderun’da yaralanan ve gazi olan askerlerimize, güvenlik mensuplarımıza da acil şifalar diliyorum.

Bunun yanında, Gazze’ye insani yardım götürürken insanlık dışı bir saldırıyla karşılaşan ve burada ölen vatandaşlarımıza, kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın, Sayın Başbakanın, Gazze dönüşü gelen yaralıları ziyaret etmesini çok olumlu karşıladığımı ifade edeyim. Kendisinin tek tek hastalarımıza gidip ziyaret etmeleri çok olumlu, çok güzel bir davranıştır. Ancak, bu davranışın ben gazilerimize, benzer, aynı günlerde meydana gelen İskenderun olaylarında yaralanan erlerimize de askerlerimize de gösterilmesini beklerdim. Devletimizin başı olan, devletimizin, Hükûmetimizin başı olan Başbakanın böyle bir jestte bulunması milletimiz için, askerlerimiz için önemli bir husus olacaktı.

Sayın milletvekilleri, ayrıca bu iki olayın, Gazze’de meydana gelen hadise ile İskenderun’da meydana gelen hadisenin birbiriyle ilintili olduğunu ifade eden Sayın Başbakanın yardımcılarından, partideki yardımcılarının da bu ifadelerinin neye dayandığını… Gerçekten bizim bilmediğimiz bilgilere sahip olmaları muhtemeldir çünkü istihbari bilgiler alıyorlar. Bizim bu konuda spekülasyon yapmamız pek mümkün değil ama kendisi bu konuda ciddi bir ifadede bulunmuştur; İsrail’in parmağı olduğunu ima eden sözler sarf edilmiştir. Eğer böyle bir gerçek varsa Hükûmetten bu konuda gerekenin yapılmasını… İsrail’in ya da İsrail tarafından organize edilen herhangi bir taşeron örgütün Türk askerine yönelik bir saldırıda bulunması, uluslararası ilişkilerde, uluslararası arenada bir savaş nedeni olmalıdır, savaş nedenidir. Bunu söyleyenler, bunu ifade edenler hangi kaygılarla ifade ettiler, bunun kamuoyuna açıklanmasını ve bunun gereğinin yapılmasını da Hükûmetten beklediğimizi ifade ediyorum.

Diğer bir hadise, değerli arkadaşlar, ben gündem dışı, öğrenci kıyafetlerinin serbest bırakılmasıyla ilgili bir söz almıştım. Bu sözde Millî Eğitim Bakanının, Bakan Hanım’ın “Sosyal Hizmetlerden sorumlu Devlet Bakanıyken yurtlarda çocuklarımızın benzer kıyafet giymesini önledi mi de bugün çocuklarımızın okullarda tek tip kıyafet giymesini önlüyor?” diye bir ifadede bulunmuştum. Kendisi, bana, iftira ettiğimi söylemişti. Bu konuyla ilgili çeşitli yurtlardan, hatta kendisinin de bulunduğu, kendisinin de olduğu fotoğrafları sizlere takdim etmek istiyorum. Biz iddiamızı uygulamalardan neler yapıldığına dayandırmıştık ama kendisi araştırmadan bize böyle bir “iftiracı” gibi, “iftira ediyor” gibi beyanda bulundu, onu da milletimin takdirlerine sunuyorum.

Ayrıca, konuyla ilgili bir basın açıklaması yaptım ama basında yeterli ilgi gösterilmedi. Ben bu dosyayı, içinde muhtelif yurtlarda çekilmiş, Bakan Hanım’ın da bulunduğu fotoğrafları kavas arkadaşlarıma şimdi vereceğim, bunu Sayın Bakana versinler ve Bakan Hanım da buna bir baksın. Bize bu ithamda bulunurken de… Herhâlde bunu görünce bir açıklama yapar diye bekliyorum.

Buyurun arkadaşlar, bunu bir alın, Bakan Hanım’a takdim edin bunu; Bakan Hanım yoksa Müsteşar Hanım’a verin, o ulaştırır mutlaka.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığımız gerçekten çok önemli bir Bakanlık. Millî eğitim bir milletin geleceğinin şekillendirilmesinde, biçimlendirilmesinde görev alan, Türk milletinin örf, âdet, töre ve geleneklerinin de öğretildiği sadece bir bilgilendirme değil, eğitimin de içerisinde olduğu bir Bakanlıktır. Bu Bakanlık bu açıdan uygulamalarıyla herkesin dikkatini üzerine celbetmektedir.

Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığımızın özellikle okullarımızda yapmış olduğu uygulamalardan birkaç konuda eksiklikleri olduğunu düşünüyorum ve bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, ben soruyorum: Acaba Türkiye’de kaç tane ilköğretim okulu ve lisemizde spor salonu mevcuttur? Kaç tane okulumuzda yemekhane vardır? Kaç tane okulumuzun yemekhanesinde düzenli yemek çıkmaktadır? Kaç tane okulumuzda sanat atölyesi vardır? Kaç tane okulumuzda eğitim iş atölyeleri vardır? Bunların cevaplandırılması gerekmektedir çünkü eğitim sadece öğretim değildir, hayata hazırlanma noktasında, insanlarımızın bilgilendirilmesi noktasında ve şekillendirilmesi noktasında çok önemli bir hizmet yapmaktadır. Tabii ki eğitimin uzun dönemli olması ve temel eğitimin sekiz yılla, zorunlu eğitimin sekiz yılla yeterli olmadığı da bilinen bir gerçektir.

Şunu da ifade edeyim: Eğitim yılındaki artışların millî gelir ya da kalkınmayla doğrudan ilgisi vardır. Tabii, bu kalkınmanın da vereceğiniz özellikle düşünceyi düşünen, daha doğrusu, teknik tabirle septik düşünen insanları yetiştirmekten, dogmatik bir eğitimden değil, bilimsel ve septik düşünen bir eğitimden geçtiğini de ifade etmeliyim çünkü Batılı ülkelerde, daha doğrusu, böyle eğitim veren, demokratik, laik ve septik düşünceyle yetiştirilen insanların kalkınmaya katkısı, dogmatizmin yapıldığı ülkelerdeki etkiye göre çok fazla olduğu da bilimsel bir gerçektir.

Diğer bir husus millî eğitimle ilgili, öğretmen maaşlarımızın, gerek Avrupa Birliği standartlarında gerekse OECD standartlarında ya da diğer ülkelere göre kıyaslandığında çok düşük, çok yetersiz olduğu da bir gerçektir. Öğretmenlerimize biz ne kadar önem veriyoruz, öğretmenlik mesleğini nasıl onurlandırıyoruz ve toplum içerisinde hangi nitelikteki insanlar öğretmenlik mesleğini tercih ediyor? Eğer biz en iyi insanlarımızı, en iyi öğrencilerimizi, çocuklarımızı eğitim fakültelerine yönlendirip buralardan öğretmen yetiştirebiliyorsak iyi bir sonuç alma şansımız olacaktır çünkü eğitim, öğrenci kalitesi kadar öğretim kalitesinin de öğretmen kalitesinin de önemsendiği bir süreçtir; iyi öğretmen iyi öğrenciyle buluşturulduğu zaman çok önemli, çok güzel sonuçlar elde edersiniz. O açıdan, öğretmenlerimizin maaşlarının behemehâl Avrupa ortalamasına ulaştırılması, Avrupa seviyesine çıkartılması da önemli bir problem olarak günümüzde durmaktadır.

Diğer bir sorun, sayın milletvekilleri, sizlere soruyorum: Şu anda kaç öğrencimiz, 16 milyon öğrenciden kaç öğrencimiz, acaba sabahları okula aç gidiyor; sabah kahvaltısı yapmadan okullara gidiyor ve aç karnına eğitim öğretime başlıyor? Maalesef, Türkiye'de, benim kendi gözlemlerimle, her 3 öğrenciden 1’inin aç olarak okula gittiğidir. Bu son derece sıkıntılı bir tablodur. Eğer ben yanılıyorsam, bu konuda bir araştırma varsa, ki Türkiye'de yapılmış istatistiksel anlamda ciddi bir araştırma olmadığını… Benimki gözlemlere dayanan, sahada kendimin, bizatihi araştırmalarıma dayanan bir gözlem: Her 3 öğrenciden 1’i maalesef aç olarak okula başlamaktadır.

Peki, biz bu öğrencilerimizi doyurmak için ne yapıyoruz? Okullarımızda bir beslenme saati uygulaması, devlet olarak, yapabiliyor muyuz? Mesela bu çocuklarımıza yeterli proteini vermek için süt saati uygulaması yapabiliyor muyuz? Millî eğitim bütçesine ödenek konulmuş, bu ödeneği kullanıyor musunuz? Hayır. Ama tutup tek tip kıyafeti kaldıralım, okullarda biz, Batılı firmaların ürettiği markaları rekabet hâline getirelim ve okulları podyuma dönüştürelim…

Arkadaşlar, milliyetçi muhafazakâr olduğunuzu iddia ediyorsunuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – …ya da tersi, muhafazakâr milliyetçi olduğunuzu iddia ediyorsunuz; ne muhafazakârlığa ne de milliyetçiliğe ne de Türk örf, âdetine sığar bu davranışınız değerli arkadaşlar. Siz okullarda sanat atölyesi yaptınız, siz okullarda spor salonu yaptınız da mı yüzme dersleri koymaya başladınız; onu da merak ediyorum.

Ya söylediğiniz gibi olunuz ya da yaptıklarınızı ifade ediniz, milleti kandırmayınız. Türk milletinin iyi bir eğitimi hak ettiğini, Türk milletinin dünya milletler ailesi içerisinde en iyi öğretim, en iyi eğitimi alması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bunu becerebiliyorsanız yapınız, beceremiyorsanız işi ehline, millete emaneti veriniz, bir an önce seçime gidiniz; sizden de bu millet hayırlısıyla kurtulsun.

Hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Şahıs adına söz yok.

Soru-cevap bölümüne geçiyorum.

Sayın Köse, Sayın Üçer sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Köse.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Millî Eğitim Bakanı burada olsaydı ona yönelik sorumu soracaktım ama biraz önce Sayın Müsteşarımla görüştüm, soruyu tekrar sormak istiyorum.

Sayın Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde 70 bin civarında sözleşmeli öğretmen bulunmaktadır. Yalnız, 13 Mart 2010 tarihinde Sayın Bakanın yaptığı açıklamada aynen şöyle denmektedir. Sözleşmeli öğretmenlerin kadroya alınması tasarısının çalışmalarının tamamlandığını söylemiştir ve nisan yahut da haziran ayında da Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine geleceğini söylemiştir Sayın Bakan.  Böyle bir tasarı gerçekten var mıdır, varsa hangi aşamadadır?

Son sorum olarak: Adıyaman’da, özürlü olan çocuklarımızın eğitimi ve öğretimi için kaç öğretmen görevlendirilmiştir? Bu öğretmenlerimizden kaç tanesinin özel öğretim konusunda formasyonu bulunmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Sayın Üçer, buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Eğitimin en önemli sorunlarından biri atanamayan öğretmenler sorunuydu ve bugün 9.599 öğretmen ataması yapıldı. Kamuoyunda “yeni öğretmen ataması” şeklinde ifade ediliyor ama “öğretmenlerin yeniden ataması” diye ifade edilmesi gereken bir durum bu. Burada, objektif bilgiler söz konusu değil. Yapılmış olan atamalardan kaç tanesi, hâlihazırda sözleşmeli öğretmen olarak çalışmakta olanlar arasından yapıldı, kaç tanesi de açıktan öğretmen ataması olarak yapıldı yani yeni öğretmen ataması olarak yapıldı? Bu konuyla ilgili birçok spekülasyon var. Öğretmenlerin atanma ve atanamayan öğretmenlerin göreve başlama sorunuyla ilgili verdikleri sözü ne zaman tutacaklar? Bunu, atanamayan öğretmenler, ha bire bizi arayıp soruyorlar; Bakanın bu soruya, özellikle açık, net bir cevap vermesini bekliyorlar.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Üçer.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, sorular için saygıdeğer milletvekillerine çok teşekkür ediyoruz.

Sayın Köse’nin sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçişiyle ilgili sorusuna cevaben arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiye göre, Millî Eğitim Bakanlığımız sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçişiyle ilgili olarak bir kanun tasarısı hazırlamış ve bu hazırlanan kanun tasarısı şu an itibarıyla Başbakanlığa sunulmuş, Başbakanlığın gündeminde. Zannediyorum, bu konuda çalışmalar yapılacak, daha sonra da size yine arkadaşlarımız bilgi ulaştıracaklar.

10 bin kadroya, sözleşmeli pozisyondan kadroya 7.800 geçiş olmuş. Bugünkü yapılan sizin… “9.599 öğretmen atandı, yeniden atandı.” diye Sayın Vekilimiz bir yaklaşım farklılığı olması gerektiğini söylemişti. Bunların yaklaşık 7.800’ü kadroya sözleşmeli pozisyondan atanmışlar yani zaten bir aşamadan da…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – 1.700 öğretmen yeni atanmış durumda.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Arkadaşların verdiği bilgiyi şey yapıyorum ben.

Adıyaman’daki özürlü çocuklar için kaç öğretmenin görevlendirildiğiyle ilgili Sayın Köse’nin ikinci bir sorusu vardı. Bu soruyla ilgili arkadaşlarımız çalışma yapıp size yazılı olarak dönecekler efendim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Nuri Yaman.

Buyurunuz Sayın Yaman.

BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 488 sıra sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili olarak Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Sunumuma geçmeden önce, dün Silopi’de meydana gelen ve demokratik bir hakkın kullanımından öteye bir amacı bulunmayan, operasyonların durdurulması ve barışın yolunun açılmasına yönelik mitinge katılan milletvekillerimize karşı gerçekleştirilen devlet terörünü burada şiddetle kınadığımı belirtmek istiyorum.

Evet, bu olay, Sayın Başbakanın bundan iki yıl önce, 29 Mayıs 2006 tarihinde yapmış olduğu konuşmasının tam da bir sonucudur. Demokratik tepkilerini alanlarda gösteren herkesi Sayın Başbakan aynen şöyle değerlendirmişti: “O kişiler terörle bağlantılı olan kişilerdir ve onlar güvenlik güçlerimize karşı taşlarla, sopalarla saldırıyorlar. Güvenlik güçleri, kadın da olsa çocuk da olsa gereği neyse yapacaktır.” demişlerdi. Evet, gözünüz aydın Sayın Başbakan! O konuşmanızda bana göre bir hususu daha unutmuştunuz, o da dün Silopi’de gerçekleşti. Demokratik tepkilerini bir basın bildirisiyle göstermek isteyen Barış ve Demokrasi Partisi milletvekillerine  karşı güvenlik güçleri, bu emriniz ve talimatınız doğrultusunda, ne yazık ki milletvekilinin kemiklerini dahi kırmayı büyük bir özveriyle başardı. Evet, demokrasimiz adına, bütün milletvekillerinizin, başta Başbakanın bir kez daha gözü aydın olsun! Sayın Başbakan, şimdiye kadar milletvekilleri tartaklandı ancak kemikleri kırılmamıştı, sayenizde ve AK PARTİ’nin, AKP’nin ak günlerinde bu da gerçekleşti. Bu da sizlere hayırlı olsun!

Peki, ne zaman gerçekleşti bu olay? Tam da Ankara’da güvenlik zirvesinin gerçekleştiği günün ertesinde oldu. Bu olayların değerlendirilmesinin de basında nasıl yapıldığını, size eski günleri de hatırlatarak bir kez daha gözlerinizin önüne sermek istiyorum. Zaten her şey ortada. Bir dönem, hatırlarsınız, bu ülkede Mehmetçik medyası vardı. O dönemi hep birlikte yaşadık. Komando giysili, asker üniformalarını sırtlarına geçiren yazarların, kameramanların, helikopter gezileriyle, uçak gezileriyle ülkenin dört bir yanını nasıl Mehmetçik medyasına çevirdiği ve bu haberleri nasıl verdikleri işte bugünlerde daha iyi anlaşılıyor.

Çağdaş medyanın olmaması gereken bir yandaş medya dönemini de yaşadık. Son dönemlerde candaş medya dönemi artık devreye girdi. Şimdi de, üzülerek belirtmek istiyorum ki, sağır medya dönemini yaşıyoruz. Bir milletvekilinin ve beraberindeki iki milletvekilinin eğer bu ülkede kemikleri kırılacak derecede bir saldırıya uğruyorsa, bir kısım milletvekilleri atılan gaz bombalarından ve coplardan yaralanıp hastanelik oluyorsa ve bu konuda da eğer medya bunu kamuoyunun gözünden saklıyorsa, bunu duyarlı halkımın vicdanlarına bırakıyorum ve onların değerlendirmesini istiyorum.

Hani bu medya tarafsızdı, hani sizin birtakım bağımsızlığınızla, tarafsızlığınızla birlikte değerlendirdiğiniz ve logolarınızda sık sık dile getirdiğiniz birtakım ilkeleriniz vardı? Hani bu halkın sesiydiniz, hani bu halkın haber alma ihtiyaçlarını karşılayacaktınız?

Yine, yazılı medya dışında görsel medyanın da ve ilgili televizyonların bu insafsız saldırıyı her nedense görmezlikten geldiğini bütün kamuoyu ve Kürt kamuoyu içi sızlayarak izliyor. Şükürler olsun ki, bu güdümdeki medyanın dışında dışarıdan halkı bilgilendiren ve halkın gerçek medyası olan ROJ TV’ler, Newrozlar ve on yediye yakın bu halkın sesi, bu halkın sözü olan televizyonlar olmasa, biz bu saldırıyı da, bu terörü de net bir şekilde göremeyecektik.

Bu devlet terörü, üzülerek belirteyim ki, benim de mensubu olduğum mülki idare amirlerinin gözleri önünde oluyor ve bu devlet terörünün devletin oradaki temsilcisi olan, oradaki kamu düzenini sağlamakla görevli olan ilçe kaymakamının bilgisi ve gözleri önünde gerçekleşmesi de olayın ayrı bir acı tarafı.

Daha çiçeği burnunda, ilin dört günlük valisine, oradaki iç güvenlik birimleri -ne kadar taraflı oldukları, ne kadar ön yargılı oldukları- bir bakıma, valiye bir “Hoş geldin.” mesajı verdiler. Tabii, bu cesareti de her şeyden önce, konuşmamın başında belirttiğim gibi, Sayın Başbakanın “Kadın da olsa, çocuk da olsa iç güvenlik birimleri gereğini yapacaktır.” demesinden aldılar.

Sayın Başbakanın, öyle umuyorum ki, bundan sonra bu tür demokratik haklarını kullanan ve bu hakkın alanlarda, bu hakkın meydanlarda dile getirilmesini isteyen -hiç unutmayın- siz milletvekillerine karşı da böyle bir terörün estirilmesi talimatını en kısa sürede vereceği görülüyor. Hani demokrasiden bahsediyordunuz, hani insan haklarından bahsediyordunuz; sizin insan haklarınız, bu demokratik haklarını, bu tepkilerini, bu barışa, kardeşliğe ve birlikte beraberliğe karşı bu tepkileri gösteren insanlara coplarla ve panzerlerle saldırmak mıdır?

Yine, bölgede her gün askerî harekâtlar birbiri peşine sürüyor. Dün gece Diren Basan ismindeki gencecik, on bir yaşındaki bir kardeşimiz, bu devletin gözdağı vermesine yönelik, devletin, sözüm ona, arama tarama kapsamı içinde yapmış olduğu bir harekât sırasında bir panzerin altında kalarak hayatını kaybetmiştir.

Dün milletvekillerine yapılan bu saldırının hemen öncesinde Gazze’ye insani yardım amacıyla giden gemiye yapılan saldırıyı biz de aynı şekilde kınıyoruz. Ancak, burada devletin ikiyüzlü… Biz, her türlü çatışmada her türlü insanın hayatını kaybetmesinden ve her türlü insan ölümünden gerçekten vicdanı sızlayan ve bundan üzüntü duyan insanlarız. Biz, hak aramanın çatışmayla, zorla olmayacağını üç yıldan beri bu kürsüden dilimiz döndüğünce söyleyen ve bunun da gerçekleşmesi için mücadele veren bir partiyiz. Çünkü biz, bu ülkede kardeşliğin, bu ülkede barışın birbirimizi anlamakla, birbirimize sevgi ve saygı göstermekle gerçekleşeceğini bilen insanlarız. Ama hâlen kör gözlerin ve sağır kulakların bu barış çağrılarını terörize ederek, bu halkın demokratik haklarını, bu halkın halk olmaktan kaynaklanan, kendilerinin kimlikleriyle, dilleriyle, kültürleriyle ilgili haklarını görmezlikten gelen bir Hükûmet ve karşı duruş karşısında başka…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

M. NURİ YAMAN (Devamla) - …çarenin kalmadığını haykırmamıza rağmen bunu terörize etmenin hiçbir anlamı yoktur. Bunu yapmakla bu ülkenin sağlıklı bir düzeye, bu ülkenin huzura, bu ülkenin hukukun gerçekleştirildiği bir ülkeye kavuşması mümkün değildir. Gelin, vakit erkenken herkes eteğindeki taşları döksün. Bu ülke hepimizin. Bu ülkede yaşayan bütün insanlar nasıl İzmir’in, nasıl Aydın’ın, nasıl Edirne’nin sahibiyse, oradakiler de aynı şekilde Tekirdağ’daki gibi Hakkâri’nin de Muş’un da Kars’ın da sahibidir. Bu bilinci halkımıza verirsek bu konuda daha büyük mesafeler alacağımızı düşünüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yaman.

Şahıslar adına söz yok.

Soru-cevap bölümünde 2 sayın milletvekilimiz sisteme girmişler: Sayın Asil ve Sayın Işık.

Buyurunuz Sayın Asil.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, 10 bin öğretmen atanmış ama bunların çok büyük bir çoğunluğu sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi niteliğinde olmuştur. Atama bekleyen 300 bine yakın öğretmenimiz maalesef yine işsiz kalmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin tavrına, tutumuna baktığımızda bu sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi noktasında Hükûmetin getireceği her türlü yasal düzenlemeye destek vereceği açıktır. O nedenle, bu noktada sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi yerine onların toptan bir yasal düzenlemeyle kadroya geçirilerek mevcut atamaların sıra bekleyen öğretmenler arasından yapılması noktasında düşünceleriniz nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Asil.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, 2009-2010 eğitim-öğretim yılında ücretli öğretmen statüsünde kaç öğretmen adayından destek alınmıştır? Bu kadar öğretmen açığı varken ve ücretli öğretmen uygulamasıyla birçok dersin kapatılması düşünülürken kontenjanların sınırlı tutulmasının ana sebepleri nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, çok Değerli Milletvekilimiz bu atamalarla ilgili bugün 10 bin kişinin kadroya alınması, devlet memuru olarak Türkiye’de çocuklarımızın yetiştirilmesi için önemli bir görev üstlenerek öğretmenlik gibi çok önemli, çok onur veren bir mesleğe atanmalarını, daha az sayıda olduğu için, hâlâ 300 bin kişinin işsiz olduğu düşüncesiyle bir görüş sordu.

Şimdi, bugün Saygıdeğer Milletvekilinin bu 300 bin kişinin kadroya atanmasıyla ilgili olarak buraya gelecek bir tasarıya destek vereceğini ilan etmesi bence çok önemlidir. Bu verdiğiniz sözü inşallah bir gün size hatırlatma imkânını bulur ve o desteğinizi talep ederiz.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Hemen getirin, hemen.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Türkiye’nin şartları bellidir, devletin hazinesinin, devletin maliyesinin durumu da bellidir. Türkiye’nin başına ne geldiyse popülist politikalarla geldi. “Başkası bir veriyorsa ben beş veririm.” diyen zihniyetlerin ülkemizi ne hâle getirdiği, son yedi yılda da onları nasıl düzeltmek için çaba harcadığımız da herkesin takdirine…

OKTAY VURAL (İzmir) – Soruyu anlamamış Sayın Bakan efendim, AB’den sorumlu olduğu için biraz Fransız kaldılar herhâlde.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Herkes tarafından takdir edilmektedir. Bu ülkede işte o zihniyetlerin sayesinde…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Sağlam daha iyi cevap verirdi.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - …bir gecede yüzde 8 bin faiz oranları yaşandı. O zihniyetlerin sayesinde bir gecede insanların mal varlıkları yarı yarıya azaldı.

Tabii ki bu kardeşlerimizin kadroya geçirilmesi için burada bunları değerlendirmemiz lazım. Öte yandan Avrupa Birliği standartlarında bir ülke olabilmemiz için de belki de kamu çalışanlarının toplu sözleşme hakkı lazım. Toplu sözleşme hakkıyla ilgili şu anda bir Anayasa değişiklik paketi 12 Eylül’de oylanacak, inşallah onda da aynı hassasiyeti gösterir ve bu insanlarımızın daha rahat imkânlara kavuşması için üzerimize düşeni yapabiliriz diyorum. Şu anda boşalan sözleşmeli pozisyonlara temmuz ayının ilk haftasında atamalar yapılacak ve bu çerçevede 62.486 ücretli öğretmen, 2009-2010 yıllarında ücretli öğretmen desteği alınmıştır.

Diğer sorulara da yazılı cevap vereceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Vural, 60’a göre mi söz istiyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok hayır, soru-cevap…

BAŞKAN – Ha, soru-cevap, devam ediyoruz.

Peki, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet efendim, tabi Sayın Bakan millî eğitimden sorumlu değil, ancak verdiği cevapta bu kadar Fransız kalabilir tabi. Yani keşke, yanında Millî Eğitim Komisyonu var, ondan bilgi alsaydı daha… Sorunun ne olduğunu bilmek lazım.

Sorulan soru şudur: “Türkiye'nin bir öğretmen açığı vardır. Sözleşmeli öğretmenler duruyor. Bu öğretmen açığını kapatmak gerekiyor. Sözleşmeli öğretmenlerle ilgili kadroya geçireceksen geçir. Öğretmen açığını gidermek için, yeni öğretmen alımı için atanamayan öğretmenlerden yapın.” diyor. Yani bunun popülizmle ne alakası var?

Yani Türkiye'nin öğretmen açığı var mı? Var. Geliyor musunuz? Geliyorsunuz. Meclis yetki veriyor mu? Veriyor. Hâlen öğretmen açığı varsa gelin bunu atayın. “Sözleşmeli”, “ücretli öğretmenlik” gibi statüler yaratmak yerine, ataması yapılmayan öğretmenler var, bunları kadroya geçirerek bunları çözün ve açığı kapatın deniyor. Bunun popülizmle alakası yok, olsa olsa Sayın Bakanın yaptığı bu cevap, açıkçası, popülist bir cevaptır.

Dolayısıyla, yani bir soruya, bir milletvekilinin bir sorusuna cevap verirken önce konuyla ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) - …fikir sahibi olması lazım, bilgi sahibi olması lazım. Böyle oluyor, bilgi ve fikir sahibi olmadan cevap verilirse böyle oluyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanımız değişti. Yani oturan Bakan şu anda farklı bir Bakanımız oldu ama ben bir şeyi dile getirmek istiyorum ve sormak istiyorum.

Dünkü politikaları eleştirirken dün birtakım insanların karşısında -makamdan öteye şahsi olarak da- ceket düğmelediklerini hiç unutmamalılar bazıları ve o insanlar “Bir verirken ben beş veriyorum.” politikalarını eleştirirken, ben ceket düğmelediklerini veya düğmelemediklerini hatırlatmak istiyorum ve sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uzunırmak.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, son madde üzerinde soru-cevap işlemleri gerçekleştiği için, her şeyden önce bu yasa konusunda ben birkaç cümle dile getirmek istiyorum.

Konuşmacıların birçoğu da değindiler. Değinirken de aslında bunun bugün ilköğretim müfettişlerinin, eğitim müfettişi olarak düzenlenmesi, eğitim müfettişi ve eğitim müfettişi yardımcılığı kadrolarının onlara bir şey kazandırmadığını, aksine, bir cilalama olduğunu söylediler.

Gerçekten, uzun zamandır ilköğretim müfettişlerinin böyle bir yasayı beklediğini biz biliyoruz ve şu anda dışarıda birçoğu da örgütlenmiş bir vaziyette sendikalarıyla bizden bu yasanın çıkarılmasını bekliyorlar.

Millî Eğitim Komisyonunda, bu yasa, muhalefet partisi milletvekillerinin de talebiyle alt komisyona havale edildi ve alt komisyonda da tamamen bütün muhalefet partilerinin katkı ve katılımları alınmak suretiyle oy birliğiyle Genel Kurulun huzuruna geldi. Dolayısıyla, bugün burada yapılan konuşmalarda, ilköğretim müfettişlerinin büyük bir heyecanla ve şevkle bekledikleri, onların özlük haklarına ve emekliliklerine yansıyacak olan, son derece önceki döneme ait haksızlıkları gideren, adaleti sağlayacak olan bu düzenlemenin, her şeyden önce, ilköğretim müfettişlerimize, yeni adıyla eğitim müfettişlerimize hayırlı olmasını diliyorum.

Bu konuşmalar esnasında belki de en çok değinilen konulardan bir tanesi öğretmen atamalarıydı. Sayın Başkan, her şeyden önce, dönemimiz de en yüksek sayıda öğretmen atamalarının gerçekleştiği dönemdir. Bugün, öğretmenlerimizi, sosyal hakları bakımından, çalışma şartları bakımından, Türkiye’de yaşayan birçok kesimin de bildiği gibi Millî Eğitim Bakanlığına ayrılan en yüksek orandaki bütçe çerçevesi içerisinde en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. Elbette öğretmenlerimizin sorunları var, elbette çalışma koşullarında daha farklı ve iyileştirmelere gitmemiz gerekiyor. Ama takdir edersiniz ki, bu, özellikle atamalarımız, sözleşmeli ve kadrolu atamalarımız öğretmen ihtiyacımızın öngörüldüğü yerlerde ve kadro ihtiyacı çerçevesi içerisinde ve bütçe sınırlılığında gerçekleşiyor. Dolayısıyla, bu, her şeyden önce bütün milletvekillerimiz tarafından anlayışla karşılanması gereken bir durumdur diye düşünüyorum.

Bugün sabah itibarıyla 10 bin öğretmen ataması daha gerçekleştirdik. Bunu hem öğretmen adaylarımızın hem şu ana kadar Türkiye'nin geniş kesiminde öğretmenlerimizin, öğretmen adaylarımızın da çok büyük bir memnuniyetle karşıladığını biliyoruz. Ağustos ayında da 30 bin öğretmenin atamasını gerçekleştireceğiz. Bu bir yıl içerisinde kadrolu olarak atanma imkânının en yüksek olduğu, en yüksek kullanıldığı yıllardan birisi. Dolayısıyla, elimizdeki imkânları en iyi şekilde ve en doğru şekilde öğretmenlerimize aktarmaya çalışıyoruz. Öğretmenlerimiz kadar öğrencilerimizin eğitim hakkı, eğitimin planlanması da önemli. Bu gerekçeler doğrultusunda özellikle belli bölgelerde eğitim hizmetini vermek için zorunlu olarak bir dönem planlanan ve getirilen sözleşmeli öğretmenler, eğitim ve öğretimin aksamaması, her öğrencinin eğitim ve öğretim alması açısından planlanan bir düzenlemeydi. Bugün itibarıyla, Sayın Başkan, 70 bin sözleşmeli öğretmenimiz var ve sözleşmeli öğretmenlerimizin yaşadığı sorunların giderilmesi bakımından kadrolu öğretmenlerimiz gibi eş durumundan, sağlık durumundan tayin hakları da verdik. İnşallah kısa süre içerisinde üzerinde yürüttüğümüz çalışmalar sonuçlanır ve onları belli aralıklarla kadroya geçiririz. Bugün itibarıyla da yapılan atamalardan büyük bir bölümünün sözleşmelilerden geçme ihtimali çok yüksek.

Her şeyden önce ben bu yasanın ilköğretim müfettişlerimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Katkı sağlayan tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın Yaman, sisteme girmişsiniz ama süremiz doldu.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Bakanım olmadığı için soru soramadım.

BAŞKAN – Sorunuzu iletin.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Bakanım, bundan iki ay önce size Malazgirt ilçesinde yaşanan eğitim sorunlarıyla ilgili yazılı soru önergesi vermiştim. Siz de bilmektesiniz ki Meclis İç Tüzüğü’ne göre yazılı soru önergeleri on beş gün içinde cevaplandırılmadığı takdirde Meclis Başkanlığı ek olarak on günlük bir süre daha vermektedir. Bu sürelerin aşılmasına rağmen tarafınızdan hâlen bir cevap gelmemiştir. Bunun sebebi muhalefet partisi olduğumuzdan mı kaynaklanıyor? Bizi ciddiye almadığınız gibi eğitim sorunlarını da mı ciddiye almıyorsunuz? Lütfen bu sorularıma cevap veriniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yaman.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Yazılı olarak cevaplandırayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yazılı olarak cevaplayacakmış Sayın Bakan, Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, zaten yazılı soru sormuştum, hâlen iki aydır cevap alamıyorum.

BAŞKAN – Herhâlde bundan sonra cevabınızı iletecek, öyle anlaşılıyor beyanına göre.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Bakan, konuşmak istiyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Hayır, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, 5’inci sırada yer alan, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

5.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile İrlanda Arasında Gelir ve Sermaye Değer Artış Kazançları Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türkiye Cumhuriyeti ile İrlanda Arasında Gelir ve Sermaye Değer Artış Kazançları Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı: 479) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 479 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz? Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE İRLANDA ARASINDA GELİR VE SERMAYE DEĞER ARTIŞ KAZANÇLARI ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ VE EKİ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 24 Ekim 2008 tarihinde Dublin’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile İrlanda Arasında Gelir ve Sermaye Değer Artış Kazançları Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması”nın ve eki “Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde de söz yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yalnız, bu oylamada 184 olan toplantı yeter sayısını arayacağız.

Oylama işlemini başlatıyorum. İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Tasarının yapılan açık oylama sonucunda toplantı yeter sayısı bulunamamıştır.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.01

                        

(x) 479 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.12

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

479 sıra sayılı Tasarı’nın tümünün açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi elektronik cihazla yeniden oylama yapacağız.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Yapılan ikinci oylamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleriyle kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 8 Haziran 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 18.17