DÖNEM: 23 CİLT: 70 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
111’inci
Birleşim
3 Haziran 2010 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, Nazım Hikmet’in 47’nci,
Orhan Kemal’in 40’ıncı, Ahmet Arif’in 19’uncu ölüm yıl dönümlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- İzmir Milletvekili
Selçuk Ayhan’ın, tarımsal sulama kooperatiflerinin elektrik borçlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, özürlülerin isdihdamı ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Nazım Hikmet’in 47’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Nazım Hikmet’in 47’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- İzmir
Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, Hükûmet
tarafından epey çalışma yapılmasına rağmen özürlülerin tüm sorunlarının
halledilemediğine ilişkin açıklaması
4.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, gündem dışı konuşmalar yapılırken Genel Kurulda
hiçbir bakanın bulunmamasına ve eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın gözaltına
alınırken uğradığı kötü muameleye ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 22 milletvekilinin, futbol
kulüplerinin yönetim sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/737)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 23 milletvekilinin,
yatılı ilköğretim
bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/738)
3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 23 milletvekilinin, futbol kulüplerinin mali sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/739)
4.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin,
hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/740)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı:
458)
4.- Kooperatifler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları
(1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)
5.- Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498)
6.- Milli Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 488)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Millî Eğitim Bakanı Nimet
Çubukçu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, merkez valilerine
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
(7/14036)
2.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale’deki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14044)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kurtuluş Savaşı ve
Cumhuriyet Müzeleri Müdürlüğünün adının değiştirilmesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/14083)
4.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, bazı illerde turizmin geliştirilmesine ilişkin soruları
ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/14117), (7/14118), (7/14119)
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kurtuluş Savaşı ve
Cumhuriyet Müzeleri Müdürlüğünün adının değiştirilmesine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/14131)
6.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, müzelerin eser alımına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/14132)
7.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvel’in,
Osmaniye’deki tarımsal
sulamada kullanılan elektrik borçlarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/14143)
8.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Kurtuluş Savaşı ve
Cumhuriyet Müzeleri Müdürlüğünün adının değiştirilmesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/14192)
9.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
Avrupa Sosyal Haklar Komitesinin gözlemlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Egemen
Bağış’ın cevabı (7/14201)
10.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
çocuk yoksulluğuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye
Kavaf’ın cevabı (7/14204)
11.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir yönetmeliğe ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14212)
12.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir linyit işletmesinin banka promosyon
paralarını kullanımına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14305)
13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir linyit işletmesi çalışanlarına yapılan promosyon ödemesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14306)
14.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, arazileri kamulaştırılan kişilerin
TKİ’de işe alınmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14307)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TEDAŞ’ın bir kısım personelinin sorunlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/14309)
16.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzeleri Müdürlüğünün
adının değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14355)
17.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Hıdırlık Tabyaları
Projesi’ne ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14461)
18.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, HES’lerden ve doğalgazdan elektrik üretimine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14477)
19.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köy okullarının kitap
ihtiyacına ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14516)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.07’de açılarak altı oturum yaptı.
Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki turizm ve
turizmin geliştirilmesine,
İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak, İstanbul ilinin minibüsçü ve taksici esnafının
sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar;
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
2010 yılı hububat hasat döneminin başlaması ve üreticilerin beklentilerine
ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
turizminin canlandırılmasına,
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli, eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ve Avukat Mehmet
Cengiz başta olmak üzere hukukçulara yönelik son hukuk ve kanun dışı soruşturma
usulünü şiddetle kınadığına,
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, Toprak Mahsulleri Ofisinde çalışan bir sivil
savunma görevlisinin, kendisine bilgi verdiği gerekçesiyle meslekten
atılmasına,
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer, gündem dışı konuşmasındaki
bazı sorulara Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevap vermediğine;
Adana
Milletvekili Muharrem Varlı,
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse,
Muğla
Milletvekili Mehmet Nil Hıdır,
2010 yılı hububat
hasat döneminin başlaması ve çiftçilerin sorunlarına;
Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker, hububat
alımında ve ödemelerinde hiçbir sorun
olmadığına ve İzmir
Milletvekili Kamil Erdal
Sipahi’nin, Toprak Mahsulleri Ofisinde meslekten atıldığını söylediği
sivil savunma görevlisiyle ilgili özel bir bilgisinin olmadığına,
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, Toprak Mahsulleri Ofisinde meslekten
atıldığını söylediği sivil savunma uzmanıyla ilgili Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’i
kastetmediğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin Zile ilçesinin sorunlarının
araştırılarak gelişmesi için (10/733);
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin:
Medyadaki
cinsiyetçi yaklaşımın araştırılarak toplumsal cinsiyet eşitliği için (10/734),
KEY ödemelerinde
yaşanan sorunların araştırılarak (10/735),
Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 25 milletvekilinin, kredi kartı ve bazı bankacılık
uygulamalarından kaynaklanan sorunların araştırılarak (10/736),
Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Siyasi parti
gruplarının, “Türkiye Büyük Millet Meclisi, İsrail Silahlı Kuvvetlerinin, 31
Mayıs 2010 Pazartesi sabahı, çoğunluğu Türk olan, 32 ülke vatandaşının
bulunduğu insani yardım taşıyan gemi konvoyuna yaptığı ve çok sayıda masum
insanın ölümüne ve yaralanmasına yol açan insanlık dışı saldırıyı şiddetle ve
nefretle kınamaktadır. Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı ve yaralılara acil şifalar dilemektedir.
Bu saldırı,
Birleşmiş Milletler yasasının ve uluslararası hukukun açık bir ihlalidir.
TBMM, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'nin bu olaydan dolayı İsrail'i kınayan ve yaptırımlar öngören bir
kararı en kısa zamanda kabul etmesini beklemektedir. Bu
menfur saldırının, bütün boyutlarıyla araştırılması için bağımsız bir uluslararası
soruşturma komisyonu kurulmalıdır.
İsrail Hükûmeti, bu saldırı dolayısıyla resmen özür dilemeli,
olayın sorumlularının yargılanarak cezalandırılmalarını sağlamalı, saldırının
mağdurlarına tazminat ödemelidir.
Türkiye, İsrail'e
karşı millî ve uluslararası yargı yollarına başvurmalıdır.
TBMM, Türk Hükûmetinden, İsrail ile siyasi, askerî ve ekonomik ilişkilerimizi gözden geçirmesini
ve gerekli etkin
önlemleri almasını beklemektedir.
TBMM, bu
saldırıya karşı halkımızın gösterdiği haklı tepkileri saygıyla karşılamaktadır.
TBMM, bu
tepkilerin şiddete dönüşmeyeceğine ve Türkiye'deki Musevi vatandaşlarımızı
incitici bir nitelik taşımayacağına inanmaktadır. İsrail Hükûmetinin
saldırgan tutumuna karşı gösterilen tepkiler, İsrail milletini hedef almamalıdır.
TBMM, her zaman
olduğu gibi Filistin halkı ile dayanışma içindedir ve Gazze'ye
yönelik insanlık dışı abluka ve ambargonun derhal kaldırılmasını
beklemektedir.” şeklindeki müşterek önergesi okundu. Başkanlıkça, önergenin
TBMM önerisi hâline geldiği ifade edildi ve oya sunularak oy birliğiyle kabul
edildi; gereğinin yerine getirileceği bildirildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı:
321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan,
Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496) 11’inci
maddesine kadar kabul edildi; 11’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Antalya Milletvekili
Tayfur Süner’in, şahsına,
Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in, grubuna,
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, şahsına,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
şahsına,
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Zonguldak’ta maden ocağında
ölen 30 insanın, maden
işletmelerinin gerektirdiği iş güvenliği sağlanmadığı için öldüğüne
ilişkin bir açıklamada bulundu.
3 Haziran 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
19.59’da son verildi.
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Konya |
|
Burdur |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
Fatih METİN |
|
Yaşar TÜZÜN |
|
Bolu |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 151
II. - GELEN KÂĞITLAR
3 Haziran 2010 Perşembe
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Altyapı Projelerinde
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/816) (S.Sayısı: 505) (Dağıtma tarihi: 03.06.2010)
(GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
22 Milletvekilinin, futbol kulüplerinin yönetim sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/737) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.04.2010)
2.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Sevigen ve 23 Milletvekilinin, yatılı
ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/738) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.04.2010)
3.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
23 Milletvekilinin, futbol kulüplerinin mali sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/739) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.04.2010)
4.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvel ve 28 Milletvekilinin, hayvancılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/740) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07.04.2010)
Süresi İçinde
Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirel’in, trafik müşaviri esnafına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13318)
2.- Batman Milletvekili Bengi
Yıldız’ın, hastane sayılarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13371)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta Kan Toplama Merkezi yapılmasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13372)
3 Haziran 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 13.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Yapılan ilk
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tekrar elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz şair
Nazım Hikmet’in 47’nci ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’a aittir.
Buyurunuz Sayın Birdal.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın,
Nazım Hikmet’in 47’nci, Orhan Kemal’in 40’ıncı, Ahmet Arif’in 19’uncu ölüm yıl
dönümlerine ilişkin gündem dışı konuşması
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ve dünya edebiyatının, yazınının
büyük ozanlarından Nazım Hikmet’in 47’nci, Orhan Kemal’in 40, Ahmet Arif’in
19’uncu ölüm yıl dönümleri nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olursanız konuşmacıyı daha rahat
dinleyebiliriz.
Buyurunuz Sayın Birdal.
AKIN BİRDAL (Devamla) –
Aslında onları anmak kadar anlamak da gerekir. Ne yazık ki, anıyoruz ama henüz
daha anlamaya çalışmıyoruz. Şimdi Nazım Hikmet’i iş adamları anıyor Moskova’da
ve bir dizi etkinlikler düzenliyorlar, Türkiye’den de sanatçılar çağırıyorlar.
Sayın Başkan, lütfen,
arkadaşlar, değerli milletvekilleri ya salonu terk etsinler ya da sussunlar.
BAŞKAN – Sayın Birdal, devam ediniz, ben uyardım.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Lütfen, bir kez daha uyarın o zaman.
BAŞKAN - Herhâlde gerekli
itinayı gösterirler.
AKIN BİRDAL (Devamla) –
Burada, yitirdiğimiz 3 ünlü yazarımızı, şairimizi anıyoruz, en azından, onların
anılarına saygı duymak için arkadaşlar dinleme adabı göstersinler lütfen.
BAŞKAN – Siz buyurunuz.
Sayın milletvekilleri,
lütfen, rica edeceğiz biraz sessiz olunuz.
AKIN BİRDAL (Devamla) –
Şimdi, Nazım Hikmet’e her siyasetçi her fırsatta, Nazım’ın ünlü dizelerine
başvurarak sığınıyorlar kardeşliğe ve barışa dair ama Nazım, Ahmet Arif ve
Orhan Kemal’in kardeşlik, barış, eşitlik ve özgürlük yolunda hayata bakışlarını
değiştirmiyorlar.
Aslında, onları anmak
gerçekten anlamaktan geçer. O zaman, anlayınca da öyle bir hayat kurmak için
çaba göstermek gerekir. Diller, şiirler ve öyküler onlarda kardeşleşmiş,
insanlık ailesinin soylu kalemleri ve yürekleridir. Üçü de emekçilerin,
ezilenlerin anlatıcısı. Üçü de bugüne değin zamana yenilmemişlerdir. Onlar,
yarım kalmış şarkının acısını toprağa götürenlerdir. Onlar, dağların rüzgârını
toplayıp, çocuklara erken dağıtanlardır. Onlar, insanlık ormanına kaydını yaptırmış
özgür birer ağaçtırlar. Onlar, hasretlerinden prangalar eskitmiş, sevdaların
terk etmediği ak saçlı delikanlılardır. Onlar, kentlerin esintileriyle dağların
fırtınalarını birleştirenlerdir. Verilecekse adlar parklara, meydanlara,
bahçelere, dünyayı her renkten dokuyan bu insanların adları verilmelidir;
verilecekse caddelere ve bulvarlara, onların yürüdüğü barış ve kardeşlik
yollarına verilmelidir; verilecekse adlar alanlara, özgürlük, eşitlik ve
kardeşlik döşeyen onların adları verilmelidir. Onlar gençlerle, onlar adına
düzenlenen müzelerde buluşturulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ezilen emekçi halkların sözü ve vicdanı şair ve yazarlar yani
muhalif olanlar yani egemenlere teslim olmayan, direnen yazarlar ve şairlere
önce özür dileyerek başlamalı. Onları ortaklaştıran, günümüze taşıyan ve
yaşatacak olan nedir? Emek, barış, özgürlük, direniş, kardeşlik duygusu ve
özlemidir. Ne paradokstur ki geçmişte “Komünistler Moskova’ya!” diyorlardı,
şimdi iş adamları Moskova’da konuşlandılar, yerleştiler ve de Nazım’ı
anıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Ege’de
bir belediyemiz Nazım Hikmet’in anıtını, aynen oradaki standartlara uygun
figürünü getirdi, dikti ama sivil faşistlerce o gün tahrip edildi. Ama elbette
ki onların direnişinin yolunda yürüyen devrimciler, emekten yana, özgürlükten,
barıştan yana emekçiler onun yolunda; onun anıtını da elbette ki koruyacaklar.
Nitekim 9 Mayısta Mersin 68’liler Vakfı Nazım’ın aynı o figürünü getirdi,
Denizlerle, Mahirlerle, İbrahim Kaypakkayalarla
buluşturdu, insanlık ailesiyle onları o gün orada kucaklaştırdı.
Şimdi, aynı şekilde Kürtlere
de “Güneye!” diyorlar. Oraya da iş adamları gidiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
AKIN BİRDAL (Devamla) –
Tamamlıyorum efendim.
O nedenle bu paradoksu yıkmak
gerekir ve şimdi eğer, bugün Nazım’ı anarak ya da dizelerine başvurarak boşa
çıkarmak istiyorlarsa ya da onun kardeşlerini, Orhan Kemal’i ve Ahmet Arif’i, o
zaman Nazım’ın yine dizeleriyle bitirelim. Nazım ne diyordu:
“Vatan çiftliklerinizse,
Kasalarınızın ve çek
defterlerinizin içindekilerse vatan,
Vatan, şose boylarında
gebermekse açlıktan,
Vatan kurtulmamaksa kokmuş
karanlığımızdan,
Ben vatan hainiyim.” diye
sürdürüyor ve vatan hainliğine de devam ediyor Nazım.
Umuyor ve diliyoruz ki Nazım
Hikmet’i, Orhan Kemal’i ve Ahmet Arif’i anlayarak anacağımız günlere ulaşır
Türkiye.
Bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Birdal.
Sayın Köse, sisteme
girmişsiniz, ne için acaba?
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Katkı vermek için efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz, bir
dakika süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Nazım Hikmet’in 47’nci ölüm
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dünya ve Türk edebiyatında
çok önemli bir yere sahip, inançları uğruna yurt dışında vatan hasretiyle
yaşayıp ve neticede yine vatan hasretiyle ölen, eserleri bugün dünyanın birçok
ülkesinde basılıp okutulan büyük ozan Nazım Hikmet’in yaşam felsefesi ve
mücadelesi önünde saygıyla eğiliyor, saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Köse.
Sayın Aslanoğlu,
buyurun.
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Nazım Hikmet’in 47’nci ölüm yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, barışın, özgürlüğün ve demokrasinin bir ismidir Nazım
Hikmet. Bu nedenle ben, Hükûmete, Nazım Hikmet’in
mezarının Türkiye’ye getirilmesi konusunda daha önemli adımlar atması yönünde…
Hep birlikte, şahsım ve bilemiyorum, Meclis olarak, Nazım Hikmet’in mezarını
Türkiye’ye getirelim ve demokrasinin ve barışın bir temsilcisini hep birlikte
burada saygıyla analım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Gündem dışı ikinci söz
tarımsal sulama kooperatifleri hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Selçuk
Ayhan’a aittir.
Buyurunuz Sayın Ayhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, tarımsal sulama
kooperatiflerinin elektrik borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması
SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; çiftçilerimizin sulama kooperatiflerinin elektrik
borçlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Ancak, bugün Nazım Hikmet’in
ölüm yıl dönümünü anarken birkaç kelime de benim söz etmemden daha doğal bir
şey olamaz. Bu toprakların yetiştirdiği dünyanın en büyük şairlerinden birisi
Nazım Hikmet. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı Ulusal Kurtuluş
Savaşı Destanı’yla en iyi anlatan şair. "Dört
nala gelip uzak Asya'dan / Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan / Bu
memleket bizim." derken vatan sevgisini en iyi anlatan şair Nazım Hikmet.
Çocuklara “Güzel günler göreceğiz çocuklar / Motorları maviliklere süreceğiz.”
derken gelecekte kendilerini bekleyen umudu en güzel anlatan şair Nazım Hikmet.
Sevginin şairi, barışın şairi, dostluğun şairi, insanlığın şairi,
namussuzluğun, sahtekârlığın, yolsuzluğun karşısında duranların şairi.
Kendisinin anısı üzerinde saygıyla eğiliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
geçtiğimiz yıl 5917 sayılı Kanun’da yaptığımız bir değişiklikle çiftçilerimizin
sulama suyu elektrik borçlarını burada taksitlendirdik. O zaman, muhalefet
partilerimiz dediler ki: “Bu çıkarılan düzenlemeyle çiftçilerin bunu ödemesi mümkün
değil. Yaşamın farkında değilsiniz, çiftçilerin yaşadıkları sıkıntıların
farkında değilsiniz. Bu Yasa bu problemi çözmeyecek.” Zaman bizleri haklı
çıkardı. Bu değişiklik kadük hâle geldi. 122.380
borçlu abonenin sadece 9.782’si yeniden yapılandırma için başvurdu, yüzde 10’un
bile altında bir rakam ve sadece 3 bini bugün ödemelerini şu veya bu şekilde
devam ettirebilir durumda yani yüzde 3’ün altında bir rakam. Demek ki
Türkiye’de yüzde 97 sulama suyu borçlusu abone bu olanaktan yararlanmış değil,
bu Yasa hiçbir işe yaramış değil.
Bugün, daha ilk aşamada
borcun altıda 1’inin istenmesiyle insanlar caydırıldı. Avukat ve icra
masraflarının ödenmesi koşuluyla borçlarının ne olduğunun kendilerine
bildirileceğinin söylenmesiyle insanlar caydırıldı. Özelleştirilmiş bölgelerde,
Başkent, Sakarya gibi bölgelerde özel sektör bu yapılandırma için hiçbir
girişimde bulunmadı ve insanlar bu yapılandırmaya başvuramadılar. Bugün birçok
çiftçimizin elektrik sayaçları sökülmüş, icra takibiyle karşı karşıya kalmış,
özellikle İzmir gibi, Menderes ve Küçük Menderes Ovası’nda ekim yapan Torbalı,
Tire, Bayındır, Ödemiş gibi ilçelerimizdeki çiftçilerimiz sulamanın bu kadar
önemli olduğu günümüzde ektiklerini sulayamaz, yarın hasat alamaz duruma
getirilmişlerdir. Bu, bu çiftçilerin sonu demektir. Bu, onların alamayacağı
hasat nedeniyle tüketiciye ürünün çok daha fahiş fiyatlarla yansıması demektir.
Elbette ki bu ortamdan yararlanan fırsatçılar olacaktır, elbette ki bundan
ithalat yaparak Türkiye'de köşeyi dönen yeni tipler türeyecektir ama olan
Türkiye halkına ve Türkiye çiftçisine olacaktır değerli arkadaşlarım. Bana
gelen o kadar çok sayıda faks var, o kadar çok sayıda mesaj var ki, adam “17
milyar ödedim, 2 kere elektriğim kesildi. Eşimden dostumdan borç aldım, 10
milyar daha ödemek için gittim ama taksitlendirmenin son gününde yoğunluk
nedeniyle yapılandırmaya giremedim. Başbakana mektup yazdım sonuç alamadım. On
altı aydır İzmir gibi yerde 3 tane çocuğum mum ışığında ders yapıyor. Eşimin ve
çocuklarımın psikolojisi bozuldu.” diyor. Biz bunları dinliyoruz değerli
arkadaşlarım.
Şimdi diyeceksiniz ki:
“Efendim paramız yok, ekonomi malum.” Yeri geldiğinde teğet geçiyor, yeri
geldiğinde durum malum. Şimdi, Emine
Hanım’ı Katar’a özel uçakla gönderirken para var değerli arkadaşlar. Sayın
Başbakanın, bakanların altına 1 milyon dolarlık yeni zırhlı araç çekerken para
var, elimizde iki tane uçak varken 61 milyon dolara üçüncüyü alırken para var.
İngiltere 6,5 milyon pound açık için bakanların altındaki araçları çekmeyi
düşünürken, 2009 bütçesine 4.945 araç alımı koymak için bütçeye para koymakta
para var, ama sulama suyu elektrik borçları falan gibi vatandaşı ilgilendiren
konularda para yok!
Değerli arkadaşlarım, sulama
suyu elektrik borçlarını acilen yeniden yapılandırmak zorundayız. İlk olarak
icra işlemleri durdurulmalıdır. Sökülen sayaçlar tekrar yerine takılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
SELÇUK AYHAN (Devamla) –
Tamam Sayın Başkan.
Borçlar yeniden
yapılandırılarak ve otuz altıda 1 ilk ödeme alınarak yeni bir düzenleme
yapılmalıdır. Enerjideki KDV, ÖTV gibi vergi oranları sembolik hâle
getirilmelidir. Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili tarım sektörüne dönük
yapılandırmalar ve bunun kaynağının oluşturulmasına dönük yatırımların önü
açılmalıdır. Modern sulama teknikleri için özel idarelere ilave ödenek tahsisi
yapılmalıdır. Yok edilmeye çalışılan sulama
kooperatifleri güçlendirilmelidir.
Bakın arkadaşlar, sekiz yıl
önce iktidara muhteşem bir şekilde geldiniz, şimdi çoğunuz Parlamento dışında
kalacaksınız, giderken şerefinizle gidin. Yarın sivil vatandaş olarak halkın
karşısına çıkmaya yüzünüz olsun.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ayhan.
Gündem dışı üçüncü söz
özürlülerin istihdamı ve sorunları hakkında söz isteyen Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’a aittir.
Buyurunuz Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
özürlülerin isdihdamı ve sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; engelli
vatandaşlarımızın istihdamı ve sorunlarına ilişkin gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlar, TÜİK’in 2002 yılı verilerine göre ülkemiz nüfusunun yüzde
12,28’ine tekabül eden yaklaşık 8 milyon vatandaşımız çeşitli oranlarda
engellidir. AKP Hükûmetinin, bir sorunun sadece
edebiyatını yapıp sıra çözüme geldiğinde hiçbir şey yapmamak konusunda bütün
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin en başarılısı
olduğunu kabul etmek gerekir. Bu samimiyetsiz tutum elbette bizlerin ve
kamuoyunun gözünden kaçmamaktadır. Engelli vatandaşlarımızın başta istihdamı
olmak üzere diğer sorunlarının çözümü de Hükûmetin,
edebiyatını yapıp çözüm noktasında adım atmadığı, tabiri caizse, ayak sürüdüğü
konuların başında gelmektedir.
İstihdamdan başlayalım: 2010
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu’nda yapılan değişiklikle kamudaki özürlü
istihdamı, kadro sınırlamasının dışında tutulmuştur. Bu husus, herkesin
desteklediği bir düzenlemedir. 657 sayılı Kanun’un değişik 53’üncü maddesi
gereğince dolu kadro sayılarının yüzde 3’ü oranında özürlü çalıştırmak zorunda
olan kamu kurum ve kuruluşlarının bu düzenlemeyle bir bahanesi kalmamıştır
ancak şu ana kadar sadece Millî Eğitim Bakanlığı 5 bin civarında özürlü
istihdamı için 4 Temmuz tarihinde sınav yapacağını açıklamıştır.
Devlet Personel Başkanlığının
verilerine göre, Ocak 2010 tarihi itibarıyla kamudaki toplam özürlü memur
istihdamıysa 14.325’tir. 5 bin özürlü personel alımı için ilana çıkan Millî
Eğitim Bakanlığının alması gereken özürlü personel sayısı 16.126, Sağlık
Bakanlığının 4.898, Adalet Bakanlığının 1.614, Diyanetin 1.620, Emniyet Genel
Müdürlüğünün 6.515, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
789 gibi, bu liste uzayıp gidiyor. Bu kadrolara ne zaman ve ne kadar atama
yapacaklarını bilmiyoruz.
Bir de, işçiler açısından
duruma bakarsak, Türkiye İş Kurumunun verilerine göre Mart 2010 tarihi
itibarıyla özürlü işçi istihdamı 94.756’dır. Çalışma Bakanlığının verilerine
göre Türkiye’deki toplam sigortalı sayısının 10 milyon civarında olduğu
düşünüldüğünde, bu durumu da takdirlerinize bırakıyorum.
Hepimizin bildiği gibi, İş
Kanunu’nda özürlü istihdamıyla ilgili cezai hükümler var. Buradan
huzurlarınızda soruyorum: O kadar atıp tutuyorsunuz, peki, özürlü istihdamı
konusunda kamu-özel ayrımı yapmadan kaç denetim yaptınız ve yasal
yükümlülüklerini yerine getirmeyenler hakkında hangi cezai müeyyideleri
uyguladınız? Bu konudaki cevabınızı, başta özürlüler olmak üzere hepimiz
merakla bekliyoruz.
Kıymetli arkadaşlar, iş şova
geldi mi, maşallah, üstünüze yok. Partili belediyelerinizin belirli günlerde üç
beş tekerlekli sandalye dağıtmasıyla, bir iki konser yapmasıyla engelli
vatandaşlarımızın sorunlarını çözdüğünüzü sanıyorsanız -ki bundan başka da
yaptığınız bir iş yok- fena hâlde yanılıyorsunuz.
Bakın, birçok kurum
özürlülere yönelik hizmet sunucusu olarak yer almaktadır. Vatandaş,
Sağlık Bakanlığının yetkilendirdiği hastanelerden bir rapor almakta, ondan
sonra 2022 sayılı Kanun’dan yararlanmak ve malulen emekli olmak için Sosyal
Güvenlik Kurumuna, ehliyet için Emniyet Genel Müdürlüğüne, bakım aylığı ve
hizmetleri için Sosyal Hizmetlere, vergi indirimi için Maliyeye, özürlü aracı
ithal etmek için Gümrük Müsteşarlığına, özel eğitim için Millî Eğitim
Bakanlığına vesaire müracaat etmek zorunda kalmaktadır. Bu kurumların
birçoğu alınan raporları yeterli görmemekte, vatandaşa, tabiri caizse, eziyet
etmekte ve özürlüleri hayata küstürmektedir. Bu hizmetlerin mümkün olduğunca
daha basit, yerinden ve bir merkezden sunulması gerekmektedir. Vatandaşımız
özürlü raporunu aldığı takdirde haklarına bürokrasinin çarklarında ezilmeden
ulaşabilecektir.
Son olarak, özürlü istihdam
etmeyen veya edemeyen kuruluşların mali yükümlülüklerini bir fona yatırmalarını
öneriyoruz. Bu fonda toplanan kaynaklar da gerek pozitif ayrımcılık yaparak
yasal sınırdan fazla özürlü istihdam eden işverene katkı yapmak amacıyla
gerekse de özürlülere yönelik diğer alanlarda kullanılabilir.
Son olarak, ülkemizdeki
şartları göz önünde bulundurularak 2022 sayılı Kanun’dan malullük aylığı için muhtaçlık
sınırının -ki bu rakam 100 TL’nin altındadır- gerekse ağır özürlüler için 5378
sayılı Yasa kapsamında ödenen…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla)
- …bakım aylığındaki asgari ücretin üçte 2’sinden az gelir sahibi olmak
sınırının -bu rakam da 350 TL civarındadır- kaldırılarak en az asgari ücret
seviyesine çıkartılmasını istiyoruz. “Öneri” diyorsanız, işte size öneri; bu konuda
3’üncü araştırma önergemizi de verdik. Şov yerine icraat yapmak, mağduriyetten
beslenmek yerine hizmet etmek istiyorsanız yüce kürsüden size söz veriyoruz:
Özürlüler için getireceğiniz her türlü desteğe hazırız. Yok, siz yapmazsanız,
Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında bunları biz yapacağız diye söz
veriyoruz.
Özellikle engelli
kardeşlerime sağlık ve mutluluklar diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Paksoy.
Sayın Yemişci,
sisteme girmişsiniz, niçin efendim?
TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre bu konuda kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, Hükûmet tarafından epey çalışma yapılmasına rağmen
özürlülerin tüm sorunlarının halledilemediğine ilişkin açıklaması
TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ülkemizdeki özürlü
vatandaşlarımızın tüm sorunlarının halledildiğini söylemek pek yerinde olmaz.
Ancak, 2002’den bu yana Hükûmetimiz tarafından epey
çalışmalar yapıldığını ifade edebiliriz. Şöyle ki: 2002 yılında özel eğitim
desteği alan özürlü sayımız 16.341 iken 2010 yılına geldiğimizde 212.991 özürlü
vatandaşımıza eğitim verilmiştir. Yani aşağı yukarı yüzde 1.200’lük bir artış
olduğunu görüyoruz.
Özürlüler hakkında hizmet
veren özel eğitim merkezleri sayısı 2010 Mart ayı itibarıyla 1.676 tane; özel
eğitim desteği, bireysel destek 2009 yılı için 304 lira iken, 2010 yılı için
311 liraya çıkarılmıştır ve toplam 2010 Mart ödemesinin 74 milyon 589 bin 784
lira olduğunu görüyoruz.
Ayrıca, özürlülere bakım
desteği de verilmekte. Evde bakım ücreti alan kişi sayısına baktığımızda
239.549 vatandaşımıza evde bakım ücreti desteği veriyoruz. Ödenecek toplam
bakım ücreti miktarının ise 125 milyon 18 bin 270 lira olduğunu görüyoruz. 1
kişiye ödenen bakım ücreti miktarı ise 521 lira 89 kuruş oluyor. Özel bakım
merkezlerinde kalan kişi sayısı ise 2.874 kişi. Kurumlara ödenen bakım ücreti 3
milyon 233 bin 63 TL, kurumlar için 1 kişiye ödenen ücret ise 1.127 lira 28
kuruş. Bu hizmet için SHÇEK 2010 bütçesine 1 milyar 474 milyon TL ödenek
ayrılmıştır. Dolayısıyla bu hizmetlerin hepsi son yıllarda yapılan iyileştirmelerden…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yemişci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Genç, sisteme
girmişsiniz…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben de bu konuda…
BAŞKAN – Buyurunuz.
4.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, gündem dışı konuşmalar
yapılırken Genel Kurulda hiçbir bakanın bulunmamasına ve eski Adalet Bakanı
Seyfi Oktay’ın gözaltına alınırken uğradığı kötü muameleye ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkanım, şimdi, efendim 3 tane arkadaşımız gündem dışı konuşma yaptı, 1 tane
bakan yoktu, yeni Millî Eğitim Bakanı geldi. Bu nasıl bir Hükûmet
ki burada, Parlamentoda memleketin ciddi sorunları dile getiriliyor ama 1 tane
bakan Parlamentoya gelmiyor. Bu, Parlamentoya karşı çok büyük saygısızlık
efendim.
Şimdi, uzun yıllar bu
memlekette Adalet Bakanlığı yapmış bir arkadaşımız Sayın Seyfi Oktay’ı, şurada
bakın, polis kafasından tutuyor zorla ve arabaya sokuyor. Bu kadar aşağılıkça
bir muameleye bu memlekette bakanlık yapan bir kişinin, bir bakanın, bir
saygıdeğer bakanın tabi tutulması iğrenç bir olaydır. Bu iğrenç olayı
tezgâhlayan başta Tayyip Erdoğan ve İktidarıdır.
Böyle bir şey olur mu yani? Bu memlekete sen bakanlık yapacaksın, ondan sonra tertemiz
bir insan olacaksın ve ondan sonra hakkında doğru dürüst bir savcılık
soruşturması olmadığı hâlde gideceksin, polis bunun başını alacak avuçlarının
arasına ve arabaya sokacaksın. Bunun hesabı kendilerinden sorulacaktır. Bu
memleketi çok büyük çılgınlıklara sürüklüyorlar. Bu memleketi ateşe atıyorlar.
Lütfen gelsinler şu Parlamentoya hesap versinler. Bu memleket bu kadar kolay
birilerine teslim edilecek bir memleket değil.
Sayın Başkanım, gerçekten
Sayın Seyfi Oktay’a uygun görülen bu iğrenç ve alçakça muameleyi şiddetle ve
nefretle kınıyorum, bunu yapanlardan da hesap sorulacağının bilinmesini
diliyorum.
Saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Genç.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, futbol kulüplerinin
yönetim sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/737)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye futbol liglerinde
mücadele veren 134 kulübümüz Dernekler Kanunu hükümleri uyarınca kurulmuştur.
Özellikle Süper Lig'de yarışan kulüpler, Futbol Federasyonu tarafından yapılan
maç yayın ihalesi sonucu elde edilen hasılat ve
seyirci hasılatının yanında reklam ve sponsorluk anlaşmalarıyla elde edilen
gelirlerle yaşamlarını devam ettirmektedir Ancak, Bank Asya Birinci Ligi,
İkinci ve Üçüncü liglerde mücadele eden kulüplerimiz, yeterince gelire sahip
olmadığından yaşamlarını zor koşullar altında devam ettirmeye çalışmaktadır.
134 futbol kulübümüz,
Dernekler Kanunu'nun hükümleri uyarınca yönetilmektedir Bir taraftan Süper
Lig'de yer alan, çok önemli boyutta hasılat elde eden kulüplerle, diğer
taraftan seyirci dahil, reklam ve sponsorluk geliri
olmayan, Üçüncü Lig'deki bir kulübümüz, aynı kanun hükümleri uyarınca
yönetilmektedir. Özellikle Süper Lig dışındaki kulüplerimiz, illerindeki birkaç
iş adamının desteğini almaya çalışmaktadır. Son dönemlerde ise artık bu kulüplerimize
yönetici bulmak olanaksız hale gelmiştir.
Dernekler Kanunu hükümleri
uyarınca yönetilen kulüpler, mali açıdan 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu'na
tabi tutulmaktadır. Özellikle kulüplerin vergi ve sigorta borçları nedeniyle
görev yapan tüm yöneticiler haciz işlemleriyle karşı karşıya kalmaktadır.
Kulübü yöneten bir veya birkaç yöneticinin yaptığı hatalı işlemlerden haberdar
olmayan diğer yöneticiler de yine aynı şekilde cezalandırılmaktadır.
Futbol kulüplerimize
uygulanan vergi ve sigorta primi tahakkuk ve tahsilatlarının
mevcut uygulama ile çok büyük sorunlar yarattığı açıkça bilinmesine karşın, bu
konuda hiçbir önlem alınmamaktadır Kamunun, mevcut uygulama ile tahsilat
yapamadığı kulüpler üzerinde biriken vergi ve sigorta prim borçları ödenemez
boyuta ulaşmıştır.
Sonuçta, biriken sigorta ve
vergi alacakları, değişik dönemlerde görev yapan yöneticilerden 6183 sayılı
yasa uyarınca tahsil edilmeye çalışılmaktadır. Süper Lig dışındaki liglerde
mücadele eden kulüplerimize yönetici bulunamaz duruma gelinmiştir.
Kulüplerimiz, genelde 15-30
kişilik yönetime sahip olmasına karşın, 3 veya 5 kişi tarafından yönetilmekte
ve kulüplerimiz bu imzalarla temsil ve ilzam edilmektedir. Tüm sorumluluklar
imza atan kişilere ait olmasına karşın, alınan kararda imzası olmayan ve hiçbir
tasarrufta bulunmayan diğer yöneticilerin de 6183 sayılı Amme Alacakları
Kanunu'na karşı aynı derecede sorumlu tutulmaları hak ve adalet açısından
irdelenmelidir.
Türkiye futbol liglerinde,
özellikle Süper Lig'deki mevcut 18 takım ile 3. Lig'deki 53 takımı yönetenlerin
aynı derece sorumluluk taşımasına karşın tüm kulüpler, Dernekler Kanunu
hükümleri uyarınca yönetilmektedir.
Özellikle
profesyonel futbol kulüplerinin yönetimlerinin oluşturulması açısından
Dernekler Kanunu dışında yeni bir yapının oluşturulması ve kulüplerde görev
yapan, sadece ilindeki kulübe maddi yardımda bulunan tüm yöneticilerin yasalara
karşı suç işleyen yöneticilerle birlikte 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu'na
tabi olmasının ne derece adil olduğunun irdelenmesi amacıyla Anayasa'nın 98.
Maddesi ile İç Tüzüğün 104 ve 105. Maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması
açılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
1) |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
(Malatya) |
|
|
2) |
Hulusi Güvel
|
|
(Adana) |
|
3) |
Ali Rıza Öztürk |
|
(Mersin) |
|
4) |
Gürol Ergin |
|
(Muğla) |
|
5) |
Nesrin Baytok
|
|
(Ankara) |
|
6) |
Canan Arıtman |
|
(İzmir) |
|
7) |
Tekin Bingöl |
|
(Ankara) |
|
8) |
Rasim Çakır |
|
(Edirne) |
|
9) |
Enis Tütüncü |
|
(Tekirdağ) |
|
10) |
Şevket Köse |
|
(Adıyaman) |
|
11) |
Sacid Yıldız
|
|
(İstanbul) |
|
12) |
Fevzi Topuz |
|
(Muğla) |
|
13) |
Turgut Dibek |
|
(Kırklareli) |
|
14) |
Rahmi Güner
|
|
(Ordu) |
|
15) |
Ali İhsan Köktürk |
|
(Zonguldak) |
|
16) |
İsa Gök |
|
|
(Mersin) |
17) |
Atila Emek |
|
(Antalya) |
|
18) |
Suat Binici |
|
(Samsun) |
|
19) |
Abdulaziz Yazar |
|
(Hatay) |
|
20) |
Ali Koçal
|
|
(Zonguldak) |
|
21) |
Durdu Özbolat
|
|
(Kahramanmaraş) |
|
22) |
Ergün Aydoğan
|
|
(Balıkesir) |
|
23) |
Algan Hacaloğlu |
|
(İstanbul) |
|
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve
23 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/738)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Yoksulluk yüzünden eğitim
sürecine katılamayan çocuklar için kurulan Yatılı İlköğretim Bölge Okulları
(YİBO) son günlerde ayyuka çıkan taciz, tecavüz, dayak ve kayıp olaylarıyla
gündemde yer almaya başladı. Uşak'ın Eşme İlçesindeki YİBO'da
23 Mart 2010 tarihinde kaybolan ve 9 günlük arama sonucunda cesedi okul
yakınındaki foseptik çukurunda bulunan 10 yaşındaki
Umut Balık olayı gözlerimizi bir kez daha YİBO'lara
çevirdi.
Adını daha önce okuldaki
yetkili kişilerin 14 yaşındaki kız öğrencilere taciz ve tecavüzü ile duyuran
Eşme YİBO'da, son yaşanan olay çocukların ne kadar
korumasız, çaresiz ve güvenlikten yoksun olduklarını göstermiştir. Olayın
arkasından gündeme gelen iddialar ise acı gerçekleri bir bir
ortaya çıkarmıştır. Küçük Umut'un ailesi başta olmak üzere, okuldaki
öğretmenlerin ve öğrencilerin dile getirdikleri taciz, dayak, kötü muamele
"acaba diğer okullarda neler oluyor" sorusunu akıllara getirmiştir.
Yapılan birçok araştırmada, YİBO'larda fiziki koşullarının elverişsiz olduğu, okuyan
öğrencilerde psikolojik bozuklukların belirlendiği tespit edilmiştir. Her türlü
istismara açık YİBO'lara yönelik yapılan bunca
çalışma ve uyarıya rağmen ise ilgili kurumlar hiçbir tedbir almamıştır.
Çocuklara
eğitimde fırsat ve olanak eşitliğini sağlamak amacıyla düşünülen ve kurulan YİBO’ların, öğretmen ve yönetici eksiklikleri, bunların
sebepleri de tek tek araştırılmalı, bu tür üzücü
olayların tekrar yaşanmaması için Türkiye genelindeki bütün YİBO'lardaki
sorunlar ve çözüm önerileri araştırılması için, Anayasa'nın 98 ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca "Yatılı İlköğretim Bölge
Okullarında (YİBO) yaşanan sorunlar ve çözümleri" için Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımla arz ve teklif ederiz. 02. 04.
2010
1) Mehmet Sevigen |
(İstanbul) |
|
2) Fevzi Topuz |
|
(Muğla) |
3) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
|
4) Ergün Aydoğan |
(Balıkesir) |
|
5) Hulusi Güvel |
(Adana) |
|
6) Gürol Ergin |
(Muğla) |
|
7) Nesrin Baytok |
(Ankara) |
|
8) Canan Arıtman |
(İzmir) |
|
9) Tekin Bingöl |
(Ankara) |
|
10) Rasim Çakır |
(Edirne) |
|
11) Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
|
12) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
|
13) Sacid
Yıldız |
(İstanbul) |
|
14) Turgut Dibek |
(Kırklareli) |
|
15) Rahmi Güner |
(Ordu) |
|
16) Ali İhsan Köktürk |
(Zonguldak) |
|
17) İsa Gök |
|
(Mersin) |
18) Atila
Emek |
(Antalya) |
|
19) Suat Binici |
|
(Samsun) |
20) Abdulaziz
Yazar |
(Hatay) |
|
21) Ali Koçal |
|
(Zonguldak) |
22) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
|
23) Algan
Hacaloğlu |
(İstanbul) |
|
24) Mehmet Ali Özpolat |
(İstanbul) |
|
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, futbol kulüplerinin mali
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/739)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye profesyonel futbol
liglerinde 134 kulübümüz mevcuttur. Türkiye Süper Ligi'nde 18, Bank Asya 1.
Ligi'nde 18, İkinci Türkiye Ligi'nde 45 ve Üçüncü Türkiye Ligi'nde ise 53
futbol takımımız mücadele vermektedir.
Türkiye Futbol
Federasyonu'nca düzenlenen maç yayın ihalesinden elde edilen hasılatın
çok büyük kısmı Türkiye Süper Ligi kulüplerine tahsis edilmektedir. Bank Asya,
İkinci ve Üçüncü Lig kulüplerimize çok az pay verilmektedir. Ayrıca, Süper Lig
takımlarımızın önemli ölçüde sponsorluk anlaşmaları ve reklam
gelirleri olmasına karşın, diğer liglerdeki kulüplerimizin bu gelirleri oldukça
sınırlı seviyede kalmaktadır.
Diğer taraftan, spor-toto
teşkilatı tarafından düzenlenen oyunlardan elde edilen hasılatın
çok önemli kısmı yine süper lig kulüplerine pay edilmektedir.
Ayrıca, amatör kümelerde çok
önemli sayıda kulübümüz yoksulluklar içerisinde mücadele vermektedir.
Ülkemizdeki birçok şehrimizin
en önemli sosyal aktivitesi olmasına karşın, bu şehirlerimizde yeterli kaynak
olmadığı için bu kulüplerimizin yaşama ve liglerde mücadele etme şansı ortadan
kalkmaktadır. Her ilimizin farklı ekonomik yapıya sahip olması, Türkiye futbol
liglerinde mücadele veren kulüplerimize farklı boyutta yansımaktadır.
Özellikle Spor-Toto Teşkilatı
tarafından düzenlenen oyunlardan elde edilen hasılatın
sadece %7'lik kısmı kulüplerimize dağıtılmaktadır. %85'lik kısmı ise ağırlıklı
olarak vergi olmak üzere bloke edilmektedir.
Türkiye'de özellikle amatör
liglerde mücadele veren her daldaki takımlarımızın araç-gereç ihtiyaçları
mutlaka giderilmeli ve özellikle her amatör daldaki takımlarımızın tesisleri
mutlaka yenilenmelidir.
Ayrıca, kaynakları yönünden
çok büyük sorunları olan ikinci ve üçüncü lig kulüplerimiz yine Spor-Toto
tarafından farklı katsayılar ile desteklenmelidir.
Türkiye futbol liglerinde
mücadele veren kulüplerimizin özellikle ekonomik ve mali özerkliklerinin
irdelenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. Maddesi ile İç Tüzüğün 104. ve 105.
Maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
2) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
3) Tekin Bingöl |
(Ankara) |
4) Fevzi Topuz |
(Muğla) |
5) Hulusi Güvel |
(Adana) |
6) Gürol Ergin |
(Muğla) |
7) Nesrin Baytok |
(Ankara) |
8) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
9) Canan Arıtman |
(İzmir) |
10) Rasim Çakır |
(Edirne) |
11) Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
12) Sacid
Yıldız |
(İstanbul) |
13) Turgut Dibek |
(Kırklareli) |
14) Rahmi Güner |
(Ordu) |
15) Ali İhsan Köktürk |
(Zonguldak) |
16) İsa Gök |
(Mersin) |
17) Atila
Emek |
(Antalya) |
18) Suat Binici |
(Samsun) |
19) Abdulaziz
Yazar |
(Hatay) |
20) Ali Koçal |
(Zonguldak) |
21) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
22) Ergün Aydoğan |
(Balıkesir) |
23) Algan
Hacaloğlu |
(İstanbul) |
24) Mehmet Ali Özpolat |
(İstanbul) |
4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 28
milletvekilinin, hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/740)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Hayvancılık sektöründe
sürdürülebilir ve uzun vadeli politikalar izlemek yerine kısa vadeli ve geçici
politikalar izlenmesi, sektörün bütüncül politika ve desteklerden yoksun
bırakılması hayvan varlığımızın azalmasına neden olmuş, bu duruma yem ve girdi
fiyatlarında yaşanan yükselişler ve sektörün spekülasyona
açık hale getirilmesi eklenince ülkemizde kırmızı et fiyatları dünya
ortalamasının çok üzerine çıkmıştır
Ülkemizin gıda güvencesinin
sağlanması açısından hayvan varlığımızın artırılması ve hayvancılığın
desteklenmesi büyük önem taşımaktadır. Acil önlem alınmadığı koşulda sorunun
içinden çıkılmaz hale geleceği, ülkemizin et açığının büyüyeceği, hâlihazırda
dünya ortalamasının çok üzerinde olan kırmızı et fiyatlarının daha da artacağı
uzmanlar tarafından ifade edilmektedir.
Bu nedenlerle hayvan
varlığımızın azalması, hayvancılık sektörünün yaşadığı sorunlar ile kırmızı et
fiyatında yaşanan yükselişlerin nedenlerinin saptanması ve bu konularda
alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci
İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını
arz ederiz. 30.03.2010
1) Hulusi Güvel |
(Adana) |
2) Tayfur Süner |
(Antalya) |
3) Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
4) Atila
Emek |
(Antalya) |
5) Osman Kaptan |
(Antalya) |
6) Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
7) Turgut Dibek |
(Kırklareli) |
8) Fevzi Topuz |
(Muğla) |
9) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
10) Birgen Keleş |
(İstanbul) |
11) Ergün Aydoğan |
(Balıkesir) |
12) Tekin Bingöl |
(Ankara) |
13) Ali Arslan
|
(Muğla) |
14) Kemal Demirel |
(Bursa) |
15) Gürol Ergin |
(Muğla) |
16) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
17) Abdullah Özer |
(Bursa) |
18) Sacid
Yıldız |
(İstanbul) |
19) Abdulaziz
Yazar |
(Hatay) |
20) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
21) Nesrin Baytok |
(Ankara) |
22) Canan Arıtman |
(İzmir) |
23) Rasim Çakır |
(Edirne) |
24) Rahmi Güner |
(Ordu) |
25) Ali İhsan Köktürk |
(Zonguldak) |
26) İsa Gök |
(Mersin) |
27) Suat Binici |
(Samsun) |
28) Ali Koçal
|
(Zonguldak) |
29) Algan
Hacaloğlu |
(İstanbul) |
Gerekçe;
Uygulanan yanlış hayvancılık
politikaları sonucunda hayvan varlığındaki düşüş, hayvansal gıda ürünlerinin
üretiminde düşmelere neden olmuş; mevcut talebin ihtiyacına yönelik arzın
artırılmaması nedeniyle kırmızı et fiyatlarını yukarı tırmandırmıştır. Ülkemizin
yıllık kırmızı et ihtiyacı ortalama 1 milyon 300 bin tondur. Bu miktarın
yarısından azı, ortalama yılık 600 bin tonu kayıt altında piyasaya
sürülmektedir. Kalan kısmı ithalat ve kaçakla karşılanmaktadır. Aradaki açığın
kapatılması için hayvan varlığı ve et üretiminin artırılması gerekmektedir.
Hayvancılığın desteklenmesi bu açıdan büyük önem taşımaktadır.
Son bir yılda kırmızı et
fiyatında yüzde 70-80 arasında bir artış gerçekleşmiştir. Bunda yem ve girdi
fiyatındaki artışlar ile geçtiğimiz yıllarda süt ve et fiyatlarının düşüklüğü
nedeniyle hayvanların kesime gönderilmesi büyük ölçüde etken olmuştur. Ancak en
büyük etkenin hayvancılığa ilişkin uzun vadeli ve sürdürülebilir bir
politikanın eksikliği ve verilen teşviklerin yetersizliği sonucunda hayvan varlığımızın
ciddi oranda azalması olduğu söylenebilir.
1980'li yılların ortalarına
kadar et hayvancılığında Ortadoğu'nun en zengin ülkesi olan ülkemizde hayvan
varlığı yıllar içinde giderek azalmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine
göre, ülkemizde 1990 yılında 40 milyonun üzerinde küçükbaş hayvan varken geçen
20 yıl içinde küçükbaş hayvan sayısı yarı yarıya azalarak 20 milyonun altına
düşmüştür. Havyan sayısında yaşanan azalma et fiyatlarına yansımış, dolayısıyla
nihai tüketicinin aleyhine bir durum ortaya çıkmıştır.
Hayvan varlığımızın
azalmasında ve hayvancılığın gerilemesinde 80'li yıllarda 44 milyon hektar olan
çayır mera alanlarının 2000'li yıllarda 12 milyon hektara kadar düşmesi de
önemli etken olmuştur. Bu nedenle meralarımızın ıslahı özel önem taşımaktadır
Et ithalatının geçici bir
çözüm yaratacağı, asıl sorunu ortadan kaldırmayacağı gözden uzak tutulmadan,
uzun vadeli politikaların üretilmesi, üreticimizin gerçekçi bir biçimde
desteklenmesi ve hayvan varlığımızın artırılması zorunluluğu ortadadır. Üretici
fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki makasın kapatılması ve kırmızı et
fiyatlarında istikrarın sağlanması ve spekülasyonların
önlenmesi için acil önlemler alınması gerekmektedir.
Hayvancılık sektöründe
yaşanan sorunlar yıllar boyunca yaşanan ihmallerin sonucunda ortaya çıkmıştır.
Hayvancılığın yeniden yapılandırması için yeni tedbirler alınmalı ve destek
araçları devreye sokulmalıdır. Hayvancılık ve et sektöründeki fiyatları
geriletecek, ithalatı engelleyecek yapısal kararlar alınmalıdır. Bunun
sağlanamadığı koşulda hayvancılık sektörümüz tamamen dışa bağımlı hale
gelecektir.
Yukarıda belirtilen
gerekçelerle ülkemizdeki hayvan varlığının artırılması, kırmızı et fiyatlarına
etki eden spekülasyonların önlenmesi ve istikrarın
sağlanması ile hayvancılık sektörünün desteklenmesi konusunda yaşanan
sorunların saptanması, alınacak önlemlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi
amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını
taşımaktayız.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, şimdi
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma
Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
4’üncü
sırada yer alan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın; Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633)
(S. Sayısı: 496) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde tasarının
11’inci maddesi üzerinde önerge işlemine başlanılmıştı.
Şimdi Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı bu önergeyi hatırlatmak için tekrar
okutup önerge sahibini kürsüye davet edeceğim.
T.B.M.M Başkanlığı’na,
Görüşülmekte olan 496 sıra
sayılı kanun tasarısının 11. maddesinin “Bu kanun hükümlerini Bayındırlık ve İskan Bakanı yürütür” şeklinde değiştirilmesini teklif
ederiz.
Hulusi Güvel |
Ali Rıza Öztürk |
Selçuk Ayhan |
|
|
|
Adana |
Mersin |
İzmir |
|
|
Birgen Keleş |
|
Şevket Köse |
|
|
İstanbul |
|
Adıyaman |
|
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, işçi
sağlığı ve iş güvenliği konusundaki denetimden birinci derece sorumlu olan
Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, dün, bu kürsüde, gerçekten bir
milletvekiline, bir bakana yakışmayacak üslupla bazı şeyler söyledi. Aslında,
dün, ben bu konuşmamı yapmak istiyordum kendisi buradayken, dinlemesini
isterdim ama tutanaklardan elbette okuyabilir.
(x) 496 S.
Sayılı Basmayazı 15/04/2010
tarihli 87’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
“Hem kel olacaksınız hem
fodul olacaksınız.” dedi. Şimdi, kel olan da, fodul olan da
Bakanın kendisi. Neden olduğunu ben birazdan açıklayacağım. Yine
“Söylerken lafı da bilecek, söyleyeceğini söylerken duyacağını da
düşüneceksiniz.” dedi. Sayın Bakan kendi ağzından çıkan sözleri, ne
kullandığını duyması, bilmesi lazım.
Değerli arkadaşlarım, devam
ediyorum: “İçinizden herhangi birisi madencilik sektöründe iş güvenliği
konusunda alınacak bir tedbir hakkında benden daha iyi bir şey biliyorsa çıkıp
onu konuşsun, buraya gelip suçlamasın.” dedi. Şimdi, ben, bu kürsüde, bu
kazayla ilgili görüşlerimi daha önce açıklamıştım, bu kazadaki eksikliklerin,
ihmallerin ne olduğunu söylemiştim. Sayın Bakan anlaşılan o tutanakları
okumamış, okusaydı da onları, cevap verseydi diyorum. “Benim aldığım tedbirler
hakkında bir tane bilgin olsaydı bunu söylemezdin sen.” diyor. Sayın Bakan
Zonguldak’la ilgili hangi tedbirler aldığını tek tek,
açık açık bu kürsüde söylemek durumundadır. “Bu
açıdan bakıldığında şunu açıklıkla söyleyebilirim: Hükûmetimiz
ve Bakanlığımız iş güvenliği konusunda her türlü tedbiri almıştır. Çok şükür
orada hiçbir teknolojik altyapı eksikliği yoktur, iş güvenliği konusunda
herhangi bir eksiklik yok.” demiştir.
Değerli arkadaşlarım, Çalışma
Bakanının söylemesi gereken laflar afaki, içi boş,
genel, soyut laflar değildir, bu kazayla ilgili alınan tedbirleri tek tek söylemesi lazımdır. “Hiç kimsenin, sorumlusu ortaya
çıkmadan…” demiştir, bu kazanın ve bundan önceki kazaların sorumlusu ortaya
çıkmıştır, bu kazanın da bundan önceki kazaların da sorumlusu Sayın Bakandır, Hükûmettir.
Değerli arkadaşlarım, 9
Ağustosta Çorum’da bir kaza olmuş, 10 Aralıkta Bursa’da olmuş, 23 Aralıkta
Balıkesir’de olmuş, 17 Mayıs günü Zonguldak’ta bu kaza meydana gelmiştir. Bu
kaza Karadon kuyusu akrosaj
irtibat ve su kuyusu yapım işi sırasında meydana gelmiş, 2 maden mühendisiyle
30 işçi ölmüştür. Şimdi bir daha söylüyorum Sayın Bakanın bilmesi açısından, bu
kaza nedir? Bu olay, metan gazının hava ile karışımından oluşan grizu
infilakıdır. Yani ortamda metan gazı artmıştır, dolayısıyla gaz birikmesi
olmuştur. Böyle bir patlamanın olabilmesi için bu gaz birikmesinin, yani hava
içerisindeki metan gazı oranının yüzde 4’ün üstüne çıkmış olması gerekir. Bu
durumda ne yapılması gerekir? Eğer gaz birikmesi olmuşsa bu gaz derhâl tahliye
edilmeli ve tedbirler alınmalı, yani etkin bir havalandırma sisteminin olması
gerekir ki bu gaz birikintisi önlenebilsin. Peki, bu olay olduğuna göre ortamda
etkin bir havalandırma olmuş mu? Olmamış. Sensörlerin
verdiği rakamlara göre metan gazı oranı yüzde 4’ün üzerine çıkmış. Oysaki metan
gazı oranı yüzde 2’nin üzerine çıktığı zaman, 30 tane işçi yan yana
çalıştırılmaz madencilikte, ocağın derhâl tahliye edilmesi lazım, emniyet
tedbirlerinin alınması lazım, tekrar buraya insanların girmesi lazım. Burada
yapılması gereken başka bir özellik ise manuel
grizumetrelerle, tavanlarda, tabanlarda, galerinin her tarafında ölçüm
yapılması lazım, sensörlerle yapılan ölçümlerle
yetinilmemesi lazım. Sensörler genel atmosferin havasını
ölçen optik esaslı aletlerdir. Oysa, burada yanma
esaslı aletlerin kullanılması lazım.
Başka bir şeyi daha söylemek
lazım: Burada, elle, manuel grizumetrelerle gaz
ölçülmüş mü, ölçülmemiş mi? Sayın Bakan bunları çıksın burada söylesin. Niye…
Bu grizu oranı yüzde 9’lara gidene kadar neredeymiş bunlar?
Başka bir şey söylemek
istiyorum: Buralarda bu şekilde galeri ilerlemesi yapılırken, bu ani gaz
degajmanını önlemek için
Başka bir şey söylemek
istiyorum: Burada, değerli arkadaşlarım, mühendislerin gerçekten üst düzey
bilgi birikimine sahip ve meslek içi eğitimlerden geçen insanlar olması lazım.
Burada, taşerona verilen bu işte çalıştırılan mühendislerin bilgi birikimi ve deneyimi
nedir?
Şimdi, Sayın Bakan hep şunu
söylüyor, diyor ki: “Meselenin taşerona verilmesi bu kazaların artmasının
nedeni değildir.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Bundan önceki konuşmamda da söyledim, madencilik sektörü, doğası gereği ağır
riskler içeren bir sektördür, bilgi birikimi, deneyim ve tecrübe gerektiren bir
sektördür. Oysa, son yıllarda, iktisadi etkinlik ve
verimliliğin artırılması uğruna, gerçekten, taşeronlaştırma ve özelleştirme
uygulamaları yapıldı, kamu kurumlarının yıllarca edindiği deneyimler, bilgi
birikimleri darmadağın edildi değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bakın, aynı kuyudan,
hem taşeronun işçileri iniyor hem de işverenin yani TTK’nın
işçileri iniyor. Yani bir evin kapısından insanların girdiğini düşünün aynı
kapıdan, odanın birisini siz kiraya veriyorsunuz fakat odanın içinde ne
yapıldığını bilmiyorsunuz. Bu karodan, servis kuyusundan
taşeronun işçileriyle işverenin işçileri aynı anda iniyorlar ama orası TTK’nın denetimi dışında bırakılıyor ve orada çalıştırılan
maden mühendisleri hem tecrübesiz hem bilgi birikiminde eksikliği var ve
üstelik şunu söyledik: Bu tip kazaların önlenmesi için bu ocaklarda istihdam
edilen fennî nezaretçilerin ücretlerinin işverenden değil, Bakanlıkta kurulacak
bir fondan alınmasının bu iş kazalarını azaltacağını hatta önleyeceğini
söyledik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen bağlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Buna ilişkin kanun tasarısı
Sanayi ve Ticaret Komisyonunda görüşüldü fakat kabul edilmedi.
Değerli arkadaşlarım, işçi
sağlığı ve iş güvenliğini sağlamakla yükümlü fennî nezaretçi olan mühendislerin
ücretlerini işverenden alması bunun önünde çok ciddi bir engeldir, bunun
kaldırılması gerekiyor.
Son söyleyecek olduğum söz de
şudur; Sayın Bakana soruyorum: Kaç tane iş müfettişi vardır? Bunların içinde
kaç tane maden mühendisi vardır denetlemekle görevli? Yine, Madenlerde İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Sözleşmesi’ne ilişkin 176 sayılı ILO Sözleşmesi’ni
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ya da Hükûmet
bugüne kadar neden imzalamamıştır?
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
11’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 11’inci madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylamadan
önce, lehte İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yemişci.
TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; görüşmelerini tamamlamak üzere olduğumuz
Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
oyumun rengini belli etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kooperatiflerin içinde,
hepimizin bildiği gibi, tarımsal kooperatifler olduğu gibi, yapı kooperatifleri
de var. Bu bir haftadır görüştüğümüz yasanın içinde bu konularda çeşitli arkadaşlar
bu kürsüden görüşlerini belirttiler. Ben de bu vesileyle tarım satış
kooperatifleri ve birlikleri hakkında bir iki açıklamada bulunmak istiyorum.
2001 yılında çıkan bir
yasayla, Dünya Bankasının verdiği krediyle bu tarım satış kooperatifleri ve
birliklerinin yeniden yapılandırılması için kredi alınmıştı. Bu kredi
alındıktan sonra, kooperatiflerin ve birliklerinin özerkliği konusu ortaya
çıktı. Özerk olan birliklerin eski -2001 yılından önceki- bugünkü parayla 1
milyarı, 1,5 milyarı bulan borçlarının tahkimi şarta bağlandı. Ancak, bu
şartlar şunlardı: Zarar eden işletmelerini kapatacaklar, şayet istihdam
fazlaları zarara neden oluyorsa ona çekidüzen verip fazla istihdamı
indirecekler ve bu indirdikleri istihdama karşılık, çıkan işçilerin kıdem ve
ihbar tazminatlarını hazineden bağış olarak alacaklar, boş duran
gayrimenkullerini değerlendirecekler. Ayrıca, eğitim alacaklar ve daha şeffaf
hâle gelmeleri sağlanacak. Bunları yapan kooperatiflerin, uyan birliklerin
borçları, hepinizin bildiği gibi, yıllar içinde tahkim edildi. Bugün için 1,5
milyar TL’ye varan bir borç, eski borç, yani 2001 yılından önceki borç tahkim
edilmiş oldu.
Peki, bugün geldiğimiz
noktada -arkadaşlar da ifade etti- bu kooperatif birliklerinin ne kadar borcu
var diye baktığımızda, hiçbir para almamalarına rağmen, şu an için 950 milyon
TL civarında yeniden borçlarının biriktiğini görüyoruz. Peki, bu neden oluyor,
ona baktığımızda -ifade edildi- 800 bin ortağı olan bu kooperatif
birliklerinin, günümüze geldiğimizde, 600 binlere, hatta 550 binlere
ortaklarının indiğini görüyoruz. Haklı. Neden ortakları hâlâ üye olarak
kalsınlar ki? Kurulduğu günden bugüne kadar ortaklarına kâr payı olarak para
vermeyen bu kooperatif birliklerinde herhangi bir şekilde istifade edemeyen
çiftçi ortağı varsa niye dursun ki? Peki, bunda hükûmetlerin
kabahati var mı? Hayır. Tamamen yanlış yönetimlerden dolayı bugüne kadar
geldikleri için ve yönetimleri denetlenmediği için esaslı bir şekilde kendileri
hâlâ zarar içinde. Aslında olmazsa olmazı Türk kooperatifçiliği hele tarım
kesiminde bütün kooperatiflerin ve birliklerin sağlam, kendi ayakları üstünde
durup çiftçiyi temsil etmeleri lazım.
Çiftçiyi temsil deyince bir
de oraya bakalım: Peki, bu kooperatif birlikleri -on altı-on yedi tane hepsi
Türkiye’de- tüm tarım ürünleri, aldıkları tarım ürünleri piyasaya ne kadar etki
ediyor? Ne kadarını alıyorlar? Bir bakıyoruz, yüzde 0,5’ten -yarımdan- yüzde
30’a kadar çeşitli
kooperatif birlikleri ürünleri mübayaa
edebiliyorlar ortaklarından. Peki, ortalaması ne kadar? Ortalaması
yüzde 16’larda.
Bir de şuna dikkatinizi
çekmek istiyorum değerli milletvekilleri: Yüzde 16 piyasadan ürünü alan,
ortaklarından, bu kooperatifler zarar ediyor da yüzde 74’ünü alan özel sektör
yıllardan beri zarar etmeden bu işleri nasıl götürüyor? Buraya dikkatinizi çekmek
istiyorum. Tamamen kötü yönetimler olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Dolayısıyla bu yasada getirilen, denetime daha önem verilmesi, Bakanlığın
bunların üstüne daha fazla eğilmesi yerindedir.
Ben bu düşüncelerle bu yasaya
oyumun renginin kabul olduğunu belirtiyor ve hepinizi tekrar saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yemişci.
Aleyhte Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; sekiz
senedir bu kooperatifler çok iyi yönetiliyordu, birdenbire böyle size bir şey
geldi, bunlar hep iyi yönetiliyordu, şimdi kötü yönetiliyor! Arkadaşlar, sekiz
senenin hesabını vermelisiniz. Bu kötü yönetimin hesabı sizdedir. Bugüne kadar
niye önlem almadınız?
TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Özerk… Özerk…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Acaba böyle bir bahaneyle, sadece sadece
“Bunlar kötü yönetildi, önlem alıyoruz…” Aldığınız hiçbir önlem yoktur. Buraya
hiçbir yapısal değişiklik getirmediniz, burada kooperatiflerin sorununu çözecek
hiçbir değişiklik getirmediniz. Özellikle sulama birliklerinin, özellikle tarım
satış kooperatiflerinin özellikle borç içinde yüzdüğünü hepiniz çok iyi
biliyorsunuz. Elektrik borcunu ödeyemeyen ve bundan dolayı bir sürü
kooperatifin, bir sürü birliğin, bir sürü kalkınma kooperatiflerinin olduğunu
çok iyi biliyorsunuz. Gelin… Niye elektrik borçlarıyla ilgili bir çalışma
getirmiyorsunuz? Yok.
İki: Sulama birliklerinin hangi
koşulda, hangi sorunlarla karşı karşıya olduğunu çok iyi biliyorsunuz, sulama
birlikleri yok olmakta. Defalarca burada söyledik: Sulama birlikleri tarımın,
hepimizin geleceği. Neden sulama birlikleri konusunda kalıcı bir çözümü,
yapısal bir değişikliği -önergeler verdik- neden kabul etmediniz? Sulama
birlikleri hâlâ daha İçişleri Bakanlığına bağlı. Burada mademki bazı
kooperatifleri üçe böldünüz, neden sulama birliklerini Çevre ve Orman
Bakanlığına bağlamayı uygun görmediniz? Sulama birliklerinin gerçek yeri Çevre
ve Orman Bakanlığı değil midir? Sulama birliklerinin DSİ’nin
desteği olmadan yaşayamayacağını herkes biliyor. Ama,
maalesef, burada defalarca önerge verdik, sulama birlikleri hâlâ İçişleri
Bakanlığının trafik memurluğunun gözetiminde kaldı. Değerli arkadaşlarım, sulama
birlikleri konusunda yine söylüyorum: Gelin, bir tekriri müzakere yapın. Gelin,
onu mademki üç bakanlığa bölüyorsunuz, sulama birlikleri konusunu da burada bu
kanun çıkarken Çevre ve Orman Bakanlığına devredelim ve Çevre ve Orman
Bakanlığı yapısal değişikliğe ayak uydursun. Ama bunların hiçbirine çözüm
getirmiyorsunuz. Adı ne oluyor? Biz kooperatifler, biz birlikler konusunda
kanun yapıyoruz. Bu yaptığınız kanunda birliklerin, kooperatiflerin hiçbirine
yapısal hiçbir katkı vermiyorsunuz. Herkes de zannediyor ki kooperatiflere,
tarım satış kooperatiflerine siz yapısal bir katkı veriyorsunuz. Bu yasa onlar
için bir hiçtir, sıfırdır. Sadece kendi denetiminizi ve bu kooperatifleri
vesayet altına almak için ve Türkiye’deki kooperatifleri, her ne hikmetse, sekiz
sene sonra vesayet altına almak için yapılan bir kanundur. Bugüne kadar
denetimini yapan sizsiniz. Niye cezayı vermediniz? Niye kötü yöneten insanları
savcılığa ihbar etmediniz? Türkiye bir hukuk devleti, hukuk devletinde kim
ilgili kurumunu zarara uğratıyorsa bunu ihbar etmek sizin görevinizdi. Niye
ihbar etmediniz? Sekiz sene sonra mı aklınıza geldi?
Değerli arkadaşlarım, biz bu
kanuna kooperatiflerin yapısal değişikliği olsaydı sonuna kadar destek verirdik
ama hiçbir değişiklik yok. Yine bu kooperatiflerin mali sorunları var. Dünden
örnek vereceğim. Hepsinin vergi ve sigorta borçları var
-dünden, Plan ve Bütçe Komisyonundan örnek veriyorum- özellikle 2008 krizinden
bu yana birçok esnafımız, birçok sanayicimiz, birçok tüccarımız krizden
etkilenip çok büyük bir ödeme güçlüğüne girdi ve hepiniz bunu çok iyi bilmenize
rağmen, Milliyetçi Hareket Partisinden arkadaşlarım -özellikle hakikaten- ve
bizler bir önerge verdik ve dedik ki: “Vergi affı yapmayın, sigorta affı
yapmayın. Af değil ama içinde oldukları koşullarda ödeme güçlüğünde olan
insanların önünü açmak bizim, hepimizin görevi.” Sadece bunu söyledik ve o
önergemiz hakikaten -Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi- küçük esnafımızın,
birliklerin, vergi ve sigorta borcu olanların bir nefes alması için, onların
yaşamlarının devam etmesi için önemli bir önergeydi ama ne hikmetse… Ve yine
altını çiziyorum. Af yoktu. Altını çiziyorum. “Kimin borcu varsa bu borcunu
kırk sekiz ay süreyle bir yapılandırmaya gidelim.” dedik ama aynen cevap şuydu:
“Hele daha krizin etkisi geçmedi, krizin bıraktığı izler daha geçmedi, daha
sonra, hele bir izler geçsin, sonra bakalım.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Arkadaşlar, insanlar ölüyor, insanlar yok oluyor. Acaba öldükten
sonra mı bakacaksınız?
Değerli arkadaşlarım, gerek
tarım satış kooperatiflerinin gerek sulama birliklerinin gerek tüm tarımla
ilgili kooperatiflerin önemli sorunları vardır, yapısal sorunları vardır,
borçları vardır, elektrik borçları vardır ama bunların hiçbiri yok, onlara
getirilen hiçbir çözüm yok, sadece bunları denetim altına almak için yaptığınız
bir kanundur. Bu nedenle oyumun rengi aleyhtedir.
Hepinize teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Şimdi tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
5’inci sırada yer alan,
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
5.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı
ile Avrupa Birliği Uyum ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (1/806) (S. Sayısı: 498)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer alan, Milli
Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 488) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 488 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY
(Sinop) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün, aslında bizim de
müspet oy vereceğimiz bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Yasal boşluk doğuran,
Danıştay üzerinden Anayasa Mahkemesine giden ve Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilen bir düzenleme çerçevesinde bugün ilköğretim müfettişlerinin adını
“eğitim müfettişleri” olarak değiştireceğiz ve 3.000 olan ek göstergelerini de
3.600 yapacağız. Kanunun 4.500 civarındaki eski adıyla ilköğretim müfettişi,
yeni adıyla eğitim müfettişlerine hayırlı olmasını diliyorum.
(x) 488 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar, bu
Mecliste çok sık yaptığınız bir şey, bu tabii sizinle ilgili değil. Daha
önceden bir müfettişin Danıştaya yaptığı bir başvuru
üzerine Danıştay üzerinden Anayasa Mahkemesine giden bir süreçle Anayasa
Mahkemesi diyor ki: “Kanunla tarif edilmesi gereken bir görevi yönetmelikle
tarif edemezsiniz.” Ancak Anayasa Mahkemesi bu kararı verdikten sonra da bir
yıl süre veriyor, bu kanun, olağanüstü bir hâl olsa -bak neredeyse savaş hâline
gireceğiz İsrail’le- 5 Hazirana kadar yürürlüğe girmezse millî eğitim
camiasındaki bütün soruşturmalar yok hükmünde sayılacak. Bu tür şeyler,
yanlışlıklar bu Parlamentoda bu dönemde de çok yapıldı. Onun için artık şunu
ben kişisel olarak söylemek durumundayım: Bu Parlamentoya gelen her kanun,
biraz önce kabul ettiğiniz kanun da bana göre Anayasa Mahkemesinden dönecektir.
Bu Parlamentonun Anayasa Mahkemesiyle böyle karşılıklı bir hukuki anlaşmazlık
içinde olması da, kuvvetler ayrılığı prensibinden de çok makul değildir.
İşin doğrusu, bu Parlamentoda
kanun yapılırken Anayasa’ya uygunluğu bakımından belki de ayrı bir süzgece
ihtiyaç var. Belki de Meclise gelen her tasarı ya da teklifin önce Anayasa
Komisyonu bünyesindeki bir alt birimde incelenip sonra Genel Kurula gelmesinde
fayda var. Dünyanın hangi Parlamentosunda bu kadar çıkardığı kanun Anayasa’ya
aykırılıktan bozulan başka bir Parlamento var? Bu aslında biz milletvekilleri
için de çok sempatik bir durum değil değerli arkadaşlar.
Şimdi, kanuna her ne kadar
müspet oy verecek olsak da fırsat bulmuşken Millî Eğitim Bakanlığında yaşanan
bazı çok temel sorunlara da değinmek istiyorum: Bilmenizi isterim ki Millî
Eğitim Bakanlığı dışında hiçbir bakanlığın -eğer hafızam beni yanıltmıyorsa-
taşra denetim birimi yok, hiçbir bakanlıkta üç tane ayrı denetim birimi de yok.
Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığında Teftiş Kurulu Başkanlığı var, eski adıyla
İlköğretim Müfettişler Kurulu Başkanlığı var ve İç Denetim Birimi var.
Sayın Bakan, bu üç denetim
birimi de birbirleriyle çatışma hâlinde. Statü bakımından çatışma var, kadro
bakımından çatışma var, özlük hakları bakımından çatışma var. Ancak bu
getirdiğimiz acil düzenlemenin dışında, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili
gerçekten denetimle ilgili de dip doruk, doğru dürüst uygulanabilirliği olan,
kullanılabilirliği olan bir düzenlemenin de süratle yapılması mecburiyeti var.
Şimdi, müfettişlik denetim
sistemi önemli ama mesela ilköğretim müfettişi, Millî Eğitim Bakanlığındaki bir
iç denetçiden 1.700 lira eksik para alıyor. Bir eğitim müfettişi, Bakanlık
müfettişinden bin lira, yani 1 milyar eksik para alıyor.
Sayın milletvekilleri, hemen hemen aynı işi yapıyorlar, biri ilköğretim okulunu
denetliyor, biri liseyi denetliyor. Bin lira fark olur mu? Bu kabul edilebilir
mi? Biz, Bakanlık müfettişlerinin geliri düşsün demiyoruz ama ilköğretim müfettişi,
yani yeni adıyla eğitim müfettişinin gelirinin de bu paralellikte ayarlanması
lazım. Böyle bir adaletsizliğin, böyle bir yanlışın Millî Eğitim Bakanlığında
yapılmasını da ayrıca kabul edemiyorum, bir eğitimci olarak kabul edemiyorum.
Şimdi, Millî Eğitim
Bakanlığındaki müfettiş arkadaşlarımızın diğer bakanlıklardaki denetim
elemanlarıyla da arasında büyük gelir uçurumu var Sayın Bakan. Şimdi, diğer
kurumlarda çalışan merkez ve taşra denetim elemanlarının tamamından 800 bin
lira ile 1 milyar 700 bin lira arasında daha düşük ücret veriyorsunuz Millî
Eğitim Bakanlığı müfettişlerine. E bu caiz midir? Ondan sonra onlardan iş
bekliyorsunuz, ondan sonra onlardan eğitimin kalitesinin artmasını
bekliyorsunuz ve sekiz yıldır eğitimin kalitesi de süratle aşağı düşüyor.
Tek sebep tabii ki bu değil
ama yani 4.500 kişilik denetim kadronuza ve onların yönlendirmesiyle taşrada,
alandaki eğitim kadronuza bir şevk, bir aşk, bir ışık vererek gerçekten
inançla, umutla Türk eğitim sisteminin istenildiği noktaya gelmesi konusunda şu
iktidarın sekiz yıldır en ufak bir olumlu çabası, icraatı olmamıştır.
Şimdi, aslında eğitim
müfettişliğiyle ilgili temel sorun YÖK’ün yaptığı büyük bir yanlışlıktan
kaynaklanmaktadır. YÖK, yanılmıyorsam, 1997 yılında müfettiş yetiştiren eğitim
yönetimi, teftiş, planlama, ekonomi bölümlerini kapattı. Eskiden, eğitim
müfettişi Ankara Üniversitesinde ve diğer bazı üniversitelerde gerçekten o dal
üzere eğitim alarak yetişirdi. Şimdi, sanıyorum, hizmet içi eğitim enstitüsünde
bir öğretmeni 200 saat kursa alıyorsunuz, karpuz yetiştirir gibi müfettiş
yetiştiriyorsunuz. Böyle bir şey olur mu Sayın Bakan? Eğitim işine ciddi
bakmayacaksak hangi işe ciddi bakacağız? Bunların düzelmesi
lazım.
Bakın, Bakanlık camiasında
bir önemli -sorun çok da- sorun da şu: İl millî eğitim müdür yardımcıları var,
ilçe millî eğitim müdür yardımcıları, şube müdürleri var, şefler var. Bunlar,
yaptıkları iş olarak, yetki ve sorumluluk olarak oldukça üst noktalardalar ama
bir il millî eğitim müdür yardımcısı ildeki halk eğitim müdüründen az para
alıyor. Sayın Bakan bu olur mu? Öğretmenlerin derdini açarsak herhâlde
ağlayacağız. Bunların düzelmesi lazım. Yani, Bakanlık
bu işler için de var.
Sayın milletvekilleri,
haziran, temmuz, ağustos ayları Millî Eğitim Bakanlığında personel
hareketliliğinin, personel transferlerinin yaşandığı bir dönemdir. Bu konuya
ilişkin de çok temel sorunlarımız var ama önce, bir iki şeyde Sayın Bakanı
uyarmak istiyorum.
13 Ağustosta bir yönetmelik
yayımladınız, Eğitim Kurumları Yönetici Atama ve Yer Değiştirme
Yönetmeliğini değiştirdiniz. Bununla kurumlar arası, özellikle Anadolu lisesi,
Anadolu öğretmen lisesi, fen liseleri gibi kurumların yönetici atamalarında
yeni çarpıklıklara, adaletsizliklere yol açıyorsunuz. Bu bir.
Anadolu öğretmen liselerini
Anadolu türü okullarla aynı kefeye koymak hangi bilimsel izahatla
açıklanabilir? Sayın bürokratlar… Siz, tabii cevap veremezsiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Genel Kurula hitap edin lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla) – “Siz
veremezsiniz.” demedim Sayın Bakan. Bu yanlış bir iş. Sayın
Bakan, bu yanlış bir iş.
Türkiye’de Anadolu öğretmen
liseleri eğitim alanında başarılarını ispatlamış, fen liseleriyle atbaşı giden okullarımızdır. Siz, şimdi Sinop Anadolu
Öğretmen Lisesini Ayancık Anadolu Lisesiyle aynı kategoriye nasıl koyarsınız?
Böyle bir şey olamaz sayın milletvekilleri? Bir eğitimci olarak olabildiğince
sakin feryadımı dile getiriyorum. Bu yanlıştır.
Bakın, bu yönetmelikle fen ve
sosyal bilimler liselerini ayrı kategoride tutuyorsunuz -bu sosyal bilimler
liseleri Sayın Çelik’in vizyonuydu, hayalleri idi-
Anadolu öğretmen liselerini diğer Anadolu türüyle aynı kategoriye koyuyorsunuz.
Bu Anadolu öğretmen liselerinin başarısından bir rahatsızlığınız mı var Sayın
Bakan?
Sayın milletvekilleri, sizden
rica ediyorum, şu Anadolu öğretmen liselerine bir bakın, eğitim alanında nasıl
büyük başarılara imza attıklarına bir bakın.
Sayın Bakan, lütfen bu
yanlıştan dönün. Bana göre bir yanlış daha yapıyorsunuz. Genel liselerini
tümünü Anadolu lisesi yapmak tasarınız, düşünceniz
var; yanlıştır. Bence bundan da dönün.
Şimdi,
kendi ilçemden örnek vereyim: Erfelek’teki liseyi -gerçi orası çok programlı
ama- küçük bir ilçedeki genel bir liseyi Anadolu lisesi yapacaksınız ama il
merkezinde de örneğin işte, Kastamonu’da Abdurrahmanpaşa
Lisesi gibi çok büyük, alanında kendini kabul ettirmiş ve fakir ama başarılı
çocukların yarışarak girip çok iyi eğitim aldığı okullarla bir tutacaksınız. O zaman
bu “Anadolu” ibaresini kaldıralım, hepsi genel lise olsun. Bu da bir yanlış
Sayın Bakan. Bütün liseleri, genel liseleri Anadolu lisesi yapacaksınız,
Anadolu liselerinin dışındaki, Anadolu lisesi sınavına girip başarılı olamayan
çocuklara da “Git sen meslek okuluna.” diyeceksiniz.
Mesleki yönlendirme
yapacaksanız ilköğretimin beşinci, altıncı sınıfında başlarsınız, yeteri kadar
PDR uzmanı bulundurursunuz, rehber öğretmen bulundurursunuz, öğrencileri
mesleki yönlendirme ile gerçekten okumaları gereken alana yönlendirirsiniz.
Sizinki yolu kesip mecburi dönüş vermek gibi. Siz şimdi kavşakta… Kızılay’da
meşhur bir sola dönüş yasak tabelası var. Siz de şimdi onun gibi yapıyorsunuz.
Yolu kesiyorsunuz, sen buraya… Trafik polisi mi Millî Eğitim Bakanlığı? Trafik
polisi gibi Millî Eğitim Bakanlığı uygulaması olabilir mi sayın
milletvekilleri? Bunlar ciddi işler. Bu yanlıştan da
dönülmesi lazım.
Gene kamuoyunda tartışılan
seviye belirleme sınavı. İlk geldiğinde bu Parlamentoda, bu kürsüde dedik ki:
“Bu yanlıştır. İlköğretim dördüncü sınıftan itibaren öğrencileri dershaneye
yönlendirecek uygulamadır.” E şimdi, biraz denendi, bundan da vazgeçileceğine
dair emareler, duyumlar var. Allah aşkına sayın milletvekilleri, Millî Eğitim
Bakanlığı yazboz tahtasına dönüşüyor.
Ben bir zaman burada bir laf
etmiştim, Sayın Köksal Toptan’a cevap hakkı doğmuştu. “Gelmiş geçmiş birçok
Millî Eğitim Bakanı ‘Millî Eğitim Bakanlığında reform yapacağım, iz
bırakacağım.’ diye yara bırakıp gitti.” demiştim. Şimdi o noktadayız. Lafımın
da arkasındayım ama ben o zaman “tümü” demiştim, şimdi “bir kısmı” diyorum,
kimseye cevap hakkı doğmaz.
Şimdi, Sayın Bakan, bu SBS’yle ilgili de milletin kafasındaki kargaşaya bir an
önce son verin. Eğer kaldıracaksanız, şu an yedinci sınıfta okuyan, şu an
altıncı sınıfta okuyup SBS’ye girmiş çocukların
durumu ne olacak? O sınavlar niye yapıldı? O emek, o heyecan niye bu millete
yaşatıldı? Eğitimle ilgili meseleler bir kere konuşulur, adam gibi konuşulur,
bütün taraflarla konuşulur, bir kere karar verilir ve ilanihaye
gidilir.
Bana hep soruyorlar: “Efendim
eğitim politikası…” Ya eğitimle ilgili Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek
yok, şekli, standartları belli, değişen, gelişen dünya belli ama Türkiye
nedense bir türlü, bir türlü bu konuda kendine bir rota bulamadı. Bıraktım hükûmetten hükûmete politika
değişikliğini, bakandan bakana eğitim politikası değişiyor. Aynı partinin
içinde, bir bakan böyle gidiyor, bir bakan böyle gidiyor, bir bakan “sarı”
diyor, öbürü “kırmızı” diyor. Böyle şey olur mu sayın milletvekilleri? Hükûmetin, bu konuda, diğer bakanlarını da –boş Bakanlar
Kurulu- göreve çağırıyorum. Hükûmet bir bütündür,
eğitim de bu ülkenin en önemli meselesidir.
Bu vesileyle, hafta sonu SBS
sınavına girecek sevgili öğrencilerimin tümünün gözlerinden öpüyorum, onlara
başarılar diliyorum.
Şimdi, Sayın Bakan, dün
komisyonda da söyledim. Atama ve yer değiştirme 2010 takviminde iller arası ve
il içi atamalara yönelik yeni bir norm belirleme süreci başlattınız. Dün
demiştim ki: ”4 Haziran yer değiştirme başvurularının son günü, bunu uzatın.”
Bak, muhalefet işe yarıyor, duydum ki bu uzamış. Çok teşekkür ediyorum. Yani
dünkü komisyondaki uyarımız gerçekten bir işe yaramış. E, bizi hep dinleseniz
hep iyi şeyler yapacaksınız, her zaman bizi dinleyin.
Şimdi, arkadaşlar, yalnız
burada şöyle bir durum var: Bu sürenin uzamasından memnuniyetimi belirtiyorum.
Ancak, iller arası yer değiştirme talebiyle il içi yer değiştirme talebi eş
zamanlı yani Ankara’dan İstanbul’a bir öğretmen tayin isterken Kadıköy’den Üsküdar’a
da bir öğretmen eş zamanlı tayin istiyor. Bu olmaz. Önce il içini bitirirsin,
sonra iller arasını açarsın. Ne olacak şimdi? Ankara’dan İstanbul’a öğretmen
tayin istedi, öğretmen gitti ama aynı zamanda Yenimahalle’den Çankaya’ya da
öğretmen tayin istedi ama orası dolu idi, öğretmen gidince boşaldı.
Anlatabildim mi? Bunun da düzelmesi lazım, bu konuda da ek atama, yer
değiştirme başvuru süreçlerinin başlatılması lazım. Bunu sizden talep ediyoruz.
Bir çelişki de şudur sayın
milletvekilleri: Kılavuzda birinci bölgede 85 bin, ikinci bölgede 41 bin,
üçüncü bölgede 14 bin olmak üzere 141 bin açık görülüyor. Ancak, atamada yani
yer değiştirmeye açılma bakımından birinci bölge 20 bin –küsurları
söylemiyorum- ikinci bölge 10 bin, üçüncü bölge 14 bin, 45 bin kişiye transfer
şansı sağlanıyor. 145 bin boşluk varsa -bölge bölge diyorum- e bunun tümünü aç.
Niye yorgunu yokuşa sürüyorsun? Bunu da anlamak mümkün değil.
Şimdi, bu özür grubu
atamalarıyla ilgili de çok mağduriyetler var Sayın Bakan. Gerçi bir parça düzelme
oldu ama bu konuda Bakanlığın daha hassas davranmasını, karı kocayı birbirinden
ayrı yatırmamasını bekliyoruz.
Ayrıca, yine çok tartışılan,
geçen de burada bir milletvekilimizin, MHP milletvekilimizin gündeme getirdiği
konuyu tekrar hatırlatmak istiyorum. Bir eğitimci olarak serbest kıyafete
kesinlikle karşıyım, doğru değildir. Hele Türkiye’de. Finlandiya olsak
eyvallah, Norveç, İsveç olsak eyvallah ama Türkiye'nin tüm okullarında tek tip
kıyafet de bir o kadar yanlıştır. Bir ilçede dört ilköğretim okulu varsa
dördünün değişik formaları olursa o ilçede dört çiçek görürsünüz, yoksa tek
çiçek görürsünüz. Bu konuda, mevcut uygulamada bazı tadilatlar yapılabilir ama
kesinlikle serbest kıyafete de tek tip kıyafete de şiddetle karşı çıkarız, eğer
olursa. Bunları şu anda tartıştığınızı biliyorum. Bundan da lütfen geri adım
atın.
Sayın Bakan, Uşak Eşme’de
yaşananları anımsatmak için söylemiyorum, yaklaşık bir buçuk-iki ay oluyor
ancak bu talihsiz, bu kötü olayın sonrası için Bakanlığın neler yaptığını merak
ediyorum. Yani sayın milletvekilleri YİBO’ları
söylüyorum. Türkiye'de 574 tane yatılı ilköğretim bölge okulunda okuyan 265 bin
çocuğumuzun yaşadığı psikolojik sorunların, hijyen ve
gelişim sorunlarının, sosyal ve kültürel sorunlarının çözümüne yönelik, iki aydır,
Eşme’deki talihsiz olaydan sonra Bakanlığın iki ay boyunca YİBO’larla
ilgili ne tür önlemler, tedbirler aldığını da merak ediyorum.
Benim ilk tavsiyem, bu PDR
meselesini daha bir ciddiye almanızdır. Türkiye'de bir an önce, sadece YİBO’lar değil, bütün okul öncesi, ilköğretim ve
ortaöğretim kurumlarındaki bu rehberlik hizmetleri konusunda çok acil bir atağa
geçmenize ihtiyaç var. Bırakın, okul öncesindeki okullaşma biraz geç yürüsün
ama mutlaka, PDR hizmetlerini okullarda maksimum düzeyde uygulayacak çareleri
bulmak zorundasınız.
Bizim şimdi, tabii, en önemli
sorunlarımızdan birisi, Türkiye'de 1,5 milyon insanı ilgilendiren, atama
bekleyen öğretmenlerimizin sorunlarıdır. Şimdi Türkiye'de 59 bin eğitim
kurumunda 16 milyon öğrencimiz, kimi rakama göre 600 bin kimi rakama göre 700
bin öğretmenle mucize yaratmaya çalışıyor. Sayın Başbakan her vesileyle
Türkiye'nin ne kadar büyüdüğünü, çağ atladığını çığ atladığını söylüyor ama
komşumuz, bizim beşte 1’imiz Yunanistan’da öğretmen başına 10 öğrenci düşerken
Türkiye’de 34 öğrenci düşüyor ve 300 bin öğretmen de çocuklara kavuşma
hasretiyle yanıp tutuşuyor.
Şimdi, arkadaşlar, 7.540
ilköğretim okulunda, 962 orta öğretim okulunda, kurumunda, 8.588 okul öncesi
kurumda ikili eğitim yapıldığını biliyor musunuz? Hele, okul öncesinde ikili
eğitimi çıksın da şurada bir eğitimci –eğitimci milletvekili var- birisi bana
izah etsin, pedagojik olarak okul öncesinde ikili eğitimi bir izah etsin.
Olmasın kardeşim, olmuyorsa olmasın ama ikili olmasın. Okul öncesinde ikili
eğitim olur mu ya! Bu gaflettir, bu yanlıştır. Şimdi, tablo
bu, manzara bu.
Şimdi, geçen gün Plan ve
Bütçe Komisyonundan arkadaşlar beni aradılar, 70 bin kadro diye. Biraz sevindik
ama öğrendik ki bunun 70 bini de 2010’da kullanılmayacak. Şimdi Sayın Bakandan
burada bir cevap bekliyoruz. Bendeki bilgi 2010’da 25 bininin kullanılacağıdır.
Bu olmaz. Bu 70 bini derhal 2010’da kullanmalıdır Hükûmet.
Yetmez. 70 binin öncesinde bu hazirandaki 10 bin alım
yapılmalıdır. Yetmez. 10 bin alımın 8-9 bini zaten sözleşmelilerden olacağı
için, derhal bir ek sözleşmeli, en az 10 bin acil alım yapılmalıdır. Bu 70 bin
alımda da gene sözleşmeliler öncelikle gireceği için, tekrar en kötü ihtimalle
70 bin ek sözleşmeli öğretmen alınmalıdır eylüle kadar. Bu alınmazsa biz bu
kavgayı sürdüreceğiz. Ancak, 70 bin kadro, 70 bin ek sözleşme…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın
Başkanım, iki dakika verseniz de bitirsem böyle.
70 bin kadrolu, 70 bin ek
sözleşmeli, haziranda 10 bin kadrolu, 10 bin de ek
sözleşmeli alırsanız, atama bekleyen öğretmen sayısı 100 bine iniyor ancak.
Bitmiyor, sayın milletvekilleri bitmiyor. Bunları alırsanız da demin verdiğim,
Yunanistan’la mukayese ettiğim rakama yine yaklaşamıyor, yakalayamıyoruz. Bütün
bunları yaptığımızda, yani 2010 yılında kadrolusu, sözleşmelisi 160 bin
öğretmen aldığımızda -ki bu alınmak zorundadır artık- gene de öğretmen başına
düşen öğrenci bakımından Yunanistan’ın çok gerisinde kalıyoruz. Bu ayıp değil
mi yahu! Bırakın, şu Yunanistan’ı bari geçelim.
Sayın milletvekilleri, Sayın
Bakan, bu konuda hiçbir gerekçeniz olamaz, hiçbir mazeretiniz olamaz, yani
“Para yok.” diyemezsiniz. “Ekonomik hacmimiz dünyanın 16’ncısı, Avrupa’nın
6’ncısı” diyorsunuz ya! Bütçe belli, kaynaklar var, biz bunları biliyoruz ama
niyetinizi anlayabilmiş değiliz. Neden bu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü
bağlayınız.
Buyurunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Öğretmenlere yönelik bu nakıslığınızı anlamak da mümkün değil. Sizi de bir
öğretmen yetiştirdi, buradaki bütün milletvekillerini de öğretmenler
yetiştirdi, çocuklarımızı da onlara teslim etmişiz.
Sayın Başkan, Sayın Bakan,
sayın milletvekilleri; bu atama bekleyen öğretmen arkadaşlarımızın durumu,
Türkiye'nin, Türk milletinin hak etmediği bir durumdur. Parlamento bu olaya el
koymalıdır. İktidar partisinin milletvekillerinin vicdanlarına, kalplerine
sesleniyorum: Bu konuda sizler de mensubu bulunduğunuz siyasi partinin Hükûmetini biraz lütfen uyarın, ikaz edin. Gerekirse
yalvaralım. Ben, atama bekleyen öğretmenler için Millî Eğitim Bakanının önünde
diz çökmeye hazırım.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Aman çökme!
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Bakın, dalga geçme, o 300 bin adamla dalga geçme. Yazık, onlar aç. Sen açlık,
işsizlik ne demek biliyor musun? İşsiz insan -gene söyledim, gene söylüyorum-
sudan çıkmış balık gibidir. Onlarla dalga geçilmez Sayın Milletvekili.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Selamlama yapayım Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Lütfen, çok kısa…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Evet,
bu kanuna olumlu oy vereceğiz ama atama bekleyen 300 bin öğretmenin davası, partimizin
de davasıdır, Genel Başkanımızın da davasıdır; sonuna kadar sahip çıkacağız,
bunu savunacağız, bunun takipçisi olacağız.
Ben, tekrar, Sayın Bakana,
Sayın Hükûmete bu konuda biraz daha insaf, biraz daha
vicdan ve sağduyu çağrısı yapıyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Altay.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Van Milletvekili Özdal Üçer. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Üçer.
BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER
(Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlar; grubumuz adına kanun
tasarısının tümü üzerinde görüş belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî eğitimin, eğitim
kurumlarının, hem öğrenciler açısından hem eğitim emekçileri açısından hem
kurum personelleri açısından hem kurumsal denetçileri açısından birçok sorunu
vardır. Maalesef birçok hükûmet dönemi geçirilmiş
olmasına rağmen öğrencilerin yaşamış olduğu sorunlar çözülmediği gibi, eğitim
emekçilerinin yaşamış olduğu sorunlar çözülmediği gibi, Bakanlık teşkilatı
personellerinin de sorunları çözülmemiştir.
İlköğretim müfettişlerinin
eğitim müfettişleri statüsüne geçmesi ve özlük haklarının düzeltilmesine
ilişkin kanun tasarısının eksiklikleriyle beraber olumlu bir özellik içerdiğini
belirtmek isteriz. Fakat eğitim camiasının müfettişlerden
kaynaklanan sorunlarını da dile getirmezlik olmaz diye düşünmekteyiz çünkü
eğitimin işleyişini denetlemek, öğrencilerin bilimsel bir eğitim alabilmesi
için kurumsal işleyişi denetlemek görevinde olan müfettişler, çoğu zaman
iktidarın baskısı altında hareket ederek belli sorunları, var olan sorunları
yokmuş gibi, sorun olmayan yerlerde de birilerini baskılamak amacıyla sorun
varmış gibi raporlarla ya da baskılayıcı tutumlarla bir ortam oluşturmaktadırlar.
Teftiş kurullarından aslında
eğitim camiasının genel anlamda ne kadar şikâyetçi olduğuna ilişkin tabandan
bazı raporların alınması lazım çünkü devletin kurumsal işleyişinin, demokratik,
sosyal devletin kurumsal işleyişinin düzeni açısından olmazsa olmaz en temel
özellik denetlenebilirliktir. Yani “Et kokar tuzlanır, tuz kokarsa ne yapılır?”
misali. Şimdi, kurumsal işleyişte aksama varsa denetlenir, o denetim raporları
doğrultusunda bir çözüm oluşturulur fakat denetimde bir bozukluk varsa bu
sorunun çözümü için ne yapılır? Buna ilişkin Bakanlık birimlerinin, üst
birimlerinin, bizzat Sayın Bakanın biraz daha iyi bir performans sergileyerek,
biraz daha özveri ve gayret sergileyerek eğitim kurumlarının üst birimde
denetlenebilirliğini sağlaması gerekmektedir.
Özel hizmet tazminatları
açısından, denetim tazminatları açısından, iş güçlüğü ve temininde güçlük zammı
açısından, makam, görev, temsil tazminatı açısından ilköğretim müfettişlerinin
belli mağduriyetleri vardır. Bu mağduriyetlerin giderilebilmesi için kamuda
çalışan diğer müfettişlerin sahip olduğu özlük haklarının aynısı tanınırsa bu
sorunlar giderilmiş olur.
Eğitim ve eğitimin teftişiyle
ilgili konular gündeme geldiği için, eğitim camiamızda ve eğitim kurumlarımızda
başta öğrencilerin, eğitim emekçilerinin, eğitim personelinin, velilerin, yani
bir ülkenin bütün nüfusunu ilgilendiren tek kurum eğitim kurumudur. Bütün
toplumun ihtiyaçlarını, eğitim ihtiyaçlarını çağımız koşulları itibarıyla
olumluya evirebilmek için ve insanların hak ettiği demokratik, bilimsel eğitim
ortamını oluşturmak için okul öncesi eğitim sürecinden tutun ilköğretim,
ortaöğretim, yükseköğretim ve lisansüstü eğitime kadar birçok kurumda çok iyi
bir performans sergilemek gerekir ve bütün sorunları çözmek gerekir.
Okul öncesi eğitimdeki
sorunlara bakarsanız, okul öncesi eğitimlerde ikili öğretim yapılıyor, sınıflar
kalabalık. İlköğretimde bölgesel farklılıklar olmakla beraber özellikle seçim
bölgemizde bu ülkenin tarihsel çifte standardının en büyük yansımasını yaşayan
kurumlar, eğitim kurumları örnek gösterilebilir.
Van ve Van’a benzer batı
illerini kıyasladığımızda hem sınıflardaki öğrenci mevcudiyeti hem öğretmen
mevcudiyeti hem öğrenci başına düşen derslik oranı açısından Van ülkemizin en
kötü koşullarına sahiptir.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Hayır.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Bunu
kendi istatistikleriniz söylüyor, “hayır” değil. Şimdi Van’ın en merkezî
okulunda bile, Cumhuriyet İlköğretim Okulunda birinci sınıflar 50 kişilik
sınıflarda okuyorlar. Ben bu konuda isterseniz sınıflar arası şey yapayım.
Diliyorsanız, “Hayır.” diyorsanız, Aydın ile Van ilinin eğitim çağ nüfusu
istatistikleri aynıdır, öğrenci sayısı aynıdır, okulların ve öğretmenlerin
sayısını Millî Eğitim istatistiklerine göre değerlendirelim bakalım hayır mıdır,
evet midir göreceğiz ama objektif olarak değerlendirelim. Eğer bir Sayın Bakan
olarak bundan haberiniz yoksa ben de ona söyleyecek bir söz bulamıyorum.
Evet, okul ihtiyaçlarını
gidermişiz diyorlar bölgede. Özellikle eğitimde her şeyi otomatiğe bağlayan bir
Bakan vardı ya, her şeyi otomatiğe bağlayıp gitti. YİBO’lar
yapmak ve inşaat ihalelerini TOKİ’den okul
ihalelerini yandaşlarına vermek spekülasyonlarına konu
olan bir Millî Eğitim Bakanı vardı, biraz da bizim hemşehrimizdi.
Yapılan YİBO’ların eğer istatistiklerinden
bahsediyorsanız biz YİBO istemiyoruz, halk da YİBO istemiyor. Bugün bile YİBO
öğrencilerinden biri intihar etmiş. YİBO’ların
sorunlarının araştırılıp incelenmesine ilişkin bu Meclisin tutumu nedir,
Bakanlığın tutumu nedir, buna ilişkin çözümleyici yaklaşım ne zaman
sergilenecektir? Buna biz henüz bir cevap alamadık. Evet, YİBO’lar
asimilasyon merkezidir. YİBO’lar çocuğu annesinden,
babasından, ailesinden, yaşam çevresinden kopararak sistemin kul köle devşirme
anlayışını benimseyen bireyleri yetiştirme merkezidir ve YİBO’larda
öğrencilerin uğramış olduğu tacizleri artık dile getirmekten utanıyoruz.
Öğrenci yurtlarında tacize uğrayan öğrencilerin uğradığı tacizleri dile
getirmekten utanıyoruz. Siirt’teki olaydan utanıyoruz, Van Erciş’teki olaydan
utanıyoruz ama utanması gereken biz değiliz bunu da biliyoruz. Buna çanak
tutanların, bunu örtbas eden yargı güçlerinin, buna gizlilik kararı veren
savcının, bu soruşturmayı engelleyen valinin, kaymakamın, bakanın, millî eğitim
müdürünün, okul müdürünün, yetkilinin utanması lazım. Biz bir gün onu da
utandıracağız.
Gencecik çocukları anne
babalar ana şefkatiyle, baba şefkatiyle okula gitsin, eğitim alsın diye
olanaksızlardan dolayı yurda koyuyorlar; şebekeler kuruluyor, bunlar fuhuş
tuzağına düşürülüyor ve devlet güçleri bunları korumak yerine o olayın faili
olan suçluları koruyor.
Düşünebiliyor musunuz,
Erciş’te bir şebeke var; esnaf var içinde, polis var içinde, zabıta var içinde.
Savcılık olaya gizlilik kararı veriyor, kaymakamlık, emniyet müdürü soruşturmayı
engelliyor ve buna ilişkin basın açıklaması yapmaya gidiyoruz; MYK üyemiz,
milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, sivil toplum örgütlerimiz, biz
gidiyoruz. Yapacağımız şey bir basın açıklaması. Bir basın açıklamasıyla bu
utancı kınayacağız ama biz engelleniyoruz.
Ben, o Van’ın milletvekilleri
başta olmak üzere bizim bu konuda duyarlılığımızı belirteceğimiz basın
açıklamasını “Biz polis gücü kullanırız, copla, panzerle, suyla dağıtırız.”
diyenlere şunu belirtiyorum: Eğer bu utancın lekesi çizilmezse, çözülmezse biz
de engelleriz. Ben engellerim; o engellemeyi yapan kişilerin Van’da elini
kolunu sallayarak yürümesini engellerim milletvekili olsun, kim olursa olsun.
Beş defa yaralandık biz.
Yapacağımız şey neydi? Basın
açıklamasıydı. Basın açıklaması yapacağız diye bizler tacize uğruyoruz, bizler
şiddete uğruyoruz.
Peki, çocuğunun hakkını
savunacak ana babalar ne yapacaktır? Bunlar hakkını nasıl savunacaktır? Millî
Eğitim olayı gizleyecek, soruşturma açmayacak, bir teftiş raporu olmayacak,
emniyetten bu konuyla ilgili bir gözaltı olmayacak, gözaltına alınanlar serbest
bırakılacak, savcı kimse hakkında suç duyurusunda bulunmayacak, aynı savcı bu
konuyla ilgili açıklama yapan milletvekilleri hakkında anında fezleke
düzenleyip milletvekillerinin yargılanması için Meclise gönderecek. Bunun
neresi adalet? Bunun neresi demokrasi? Bunun neresi insanlık onuruyla
bağdaşıyor? Peki, bu insanlar, devletin müdürüne, kaymakamına, valisine,
savcısına, hâkimine güvenmeyecek kime güvenecek? Bu çocukların sorununu Millî
Eğitim Bakanı çözmeyecek, İçişleri Bakanı çözmeyecek, Başbakan çözmeyecek kim
çözecek? Eğer çözme yetkisi ve çözme etkisi yoksa o zaman “iktidarız” demenin
bir anlamı yoktur. İktidar olmak eğer bir ildeki bütün kurumsal yapının
ihalelerini kontrol etmekse bu konuda evet, iktidar kabul edilir. Bunu…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Saçmalamayın ya.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Sayın
Bakan, sizi üslubunuz itibarıyla kınıyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle
bir hakkın yok, böyle bir
şey olamaz.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –
“Saçmalama” diyen kişiye hakkım olur, sana da sormam. “Saçmalama” diyen…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Genel
Kurula hitap edin siz.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Ben
Genel Kurula konuşuyorum. Ben hakkımı senden öğrenecek de değilim.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle
bir usul yok. Sayın Başkan, böyle bir usul yok, müdahale ediniz.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Müdahale edin Sayın Başkan.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –
“Saçmalama” diyen Bakana müdahale edeceksin. Ne yapacaksın!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle
bir usul yok Sayın Başkanım, böyle bir usul yok.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Var
işte, kınıyorum da var. Saçmalayan sizsiniz.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Bakanın da “Saçmalama” deme hakkı yok.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet,
şimdi, eğer Millî Eğitimde yapılan ihaleler konusunda spekülasyon
olduğunu iddia ediyorsanız, açalım bir araştırma önergesi, buyurun hemen şimdi
verelim bir araştırma önergesi, ihaleler nasıl teklifsiz yapılıyor, kimlere
peşkeş çekiliyor, bunları anında çözelim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Savcılığa suç duyurusunda bulunun.
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Suç
duyurusunda bulunun, suç duyurusunda var o senin dediğin.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet
suç duyurusunda bulunduk.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Bulunun.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –
Çocuklarla ilgili de bulunuldu, savcılık gizlilik kararı verdi.
Bu konuyla ilgili, yargının
da siyasi erkin baskısı altında olduğunu ifade ediyoruz.
Şimdi düşünün, Özalp’ta mahalle içinde oyun oynayan çocuklardan -kendi
ifadelerinden bahsediyoruz, bizim verdiğimiz ifade değil, askerî savcının
tutanağına işleyen ifadesinden bahsediyoruz. Biri, aralarına bomba atmış,
kaçmış. On yaşından küçük çocuklar… Ve o kışla mahalle içinde, atış poligonu
mahalle içinde ve o kışla, Mustafa Muğlalı Kışlası ve o Mustafa Muğlalı otuz üç
kurşun katliamını yapan kişi ve o Mustafa Muğlalı Kışlasının isminin verildiği
dönem AKP İktidarı dönemi.
Şimdi, çocukların askerler
tarafından atılan bomba tarafından katledildiği iddia ediliyor bir taraftan,
bir taraftan çocuklar YİBO’larda tacize uğruyor, bir
tarafta eğitim istatistikleriyle Hükûmet farklı yapay
söylemlerde bulunarak farklı vizyonlar oluşturmaya
çalışıyor.
Tabii ki biz bütün çocuklarla
ilgili sorunların Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili olmadığını biliyoruz. Bu
konuda İçişleri Bakanlığının, Savunma Bakanlığının, Başbakanın bizzat
kendisinin bu konuda zafiyetleri vardır ve bu zafiyetleri dile getiriyoruz. Bu
çocukları koruyacak olan kim? Kim koruyacak bu çocukları?
Düşünün, “Terörle Mücadele
Kanunu” diye bir kanun var, dünyaya ibret. Çocuklar taş attı diye onlarca yıl
hapis cezası alıyor ama bomba atıp da bizzat kendi eliyle attığı bombayla öldürülen
askerlerin ölümüne sebep olan kişiler sözüm ona yalın cezalarla geçiştiriliyor.
Peki, siz çocuk olsanız, siz bu maddelerle yargılansanız ve siz o bombalarla, o
panzerlerle, o coplarla darp edilseniz, katledilseniz siz demez misiniz ki “Ya,
bu ülkede taş atmanın cezası bomba atmanın cezasından daha çoktur. İyisi mi,
ben bundan sonra taş atacağım yere bomba atayım, cezası daha azdır.” diye
düşünmez misiniz?
Şimdi, bizler şiddetsiz ve
sömürüsüz bir toplum özlemiyle yaşayan ve bu yaşam özlemini bütün herkes için
isteyen insanlarız. Burada belirttiğimiz sorunların çözümünün ana mercisi bu Meclistir. Sorunları görmezden gelerek, sorunları karmaşaya
sevk ederek, acıların üstünü örterek ve hem iç politikada hem dış politikada bu
toplumu savaşa sürükleyen politikalar üreterek biz tarihe olumlu anılarla
ismimizi yazdıramayız bu Meclis olarak. AKP İktidarının bahsettiğimiz konuların
tümüyle ilgili zafiyetleri vardır.
Bakın, bir savaş tırmanıyor,
kim ne derse desin bir savaş tırmanıyor. Ölümler var, kan akıyor, canlar yere
düşüyor, kızıl kan akıyor. Biz şunu çok iyi biliyoruz ki akan her damla kan
bizim, toprağa düşen her can bizim, ölen her insan bizim insanımız, yara alan
her can bizim canımız. Bu canları korumak bizim görevimiz. Bu savaşı durdurmak,
bu ülkede halkların kardeşliği temelinde barışçıl, demokratik, özgür bir yaşamı
tesis etmek bu Meclisin iktidarında olabilecek bir şeydir ama yok, savaş olsun,
yok, biz İsrail’den “Heron”ları alalım, İsrail de
bizden ettiği kârla Filistinlileri bombalasın diyorsak sesimizi keselim. Yok,
biz savunma stratejisi iş birliğiyle İsrail’le ortaklık yapalım. Biz bütün
silah sanayisine para vererek bütün harcamalarımızın yüzde 70’ine, yüzde 80’ine
yakınını askerî bütçe olarak ayıralım, eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe,
adalete bütçe ayırmayalım diyorsak, deniyorsa bu böyle devam etsin gitsin. Ve
Kürtçe bir atasözü var, diyor ki: “…”(x) Türkçesi şu: “İki yumurtayı
tokuşturursanız elbet biri kırılır.”
Şimdi, bu ülkenin eğitim
sorunları çözülebilir sorunlar, sağlık sorunları çözülebilir, güvenlik sorunu
çözülebilir, sosyal güvenlik sorunu çözülebilir, atanmayan öğretmenlerin sorunu
çözülebilir, YİBO’da mağdur olan çocukların sorunu çözülebilir...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Bu
ülkede yoksulluk sorunu çözülebilir, bu ülkede yolsuzluk sorunu da çözülebilir,
bu ülkede adalet de olabilir ama yeter ki insani onura sahip çıkılsın, yeter ki
insanlık onuruna sahip çıkılsın. Maalesef, maalesef ki sekiz yıllık iktidar
boyunca AKP Hükûmeti bunu yapmaktan aciz kaldı.
Hiçbir sorunu çözemedi. Aksine sorunları karmaşıklaştırmaktan ve sorunları
içinden çözülmek bir hâle getirmekten başka bir şey yapmadı. Bu ülkede
yolsuzluk aldı başını gitti, bu ülkede yoksulluk aldı başını gitti, bu ülkede
işsizlik aldı başını gitti, bu ülkede adaletsizlik aldı başını gitti. Bu ülke
bu hâliyle kalkınamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –
Selamlamak için söz...
BAŞKAN – Buyurunuz.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet,
bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Umuyorum ki
çocuklarımız, bugün bizlerin didiştiği bu coğrafyada insanlık onuruna yaraşır
bir şekilde kardeşçe ve özgürce yaşama şansı bulabileceklerdir.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Üçer.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş.
Buyurunuz Sayın Akkuş. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 488 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
millî eğitim, bir ülkenin, çocuklarını ve geleceğini teminat altına alması
demektir. Bu, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nun genel amaçları
içerisinde yapılan bir değişiklikle ortaya konmuş ve kısaca şu şekilde
belirtilmiştir: “Atatürk inkılap ve ilkelerine bağlı,
Türk milletinin millî, ahlaki ve insani kültürel değerlerini koruyan ve
geliştiren, vatanını, milletini seven, insan haklarına ve Türkiye
Cumhuriyeti’ne karşı sorumluluklarını bilen yurttaşlar yetiştirmek; sağlıklı
bir kişiliği olan, hür ve bilimsel düşünce gücüne sahip, topluma karşı
sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı yurttaşlar topluluğu ile onların ilgi,
istidat ve kabiliyetlerini geliştiren, kendisine ve toplumuna faydalı olarak,
Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı
yapmaktır.”
(x) Bu bölümde,
Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
Türk eğitim sistemi yukarıda
belirtilen amaçları gerçekleştirecek şekilde düzenlenir. Genel ve özel amaçları
gerçekleştiren Türk millî eğitimin ana unsurları, öğrenci, öğretmen, Bakanlık
çalışanları olmak üzere, ahenkli bir çalışma düzeni içerisinde olmalıdır. Bu
sayede, millî eğitimden beklenen sonuçların alınması mümkün olacaktır.
Her kurum ve kuruluşta olduğu
gibi, yüz binlerce çalışanı ile büyük bir kurum olan millî eğitimde de bazı
olumsuzlukların olduğu ve bu yaşanan olumsuzlukların giderilmesi ve olumsuzlukları
olumlu hâle getirmek için Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde değişik kademelerde
teftiş kurulları oluşturulmuştur.
Bu kurumun en dinamiğini
öğretmenler oluşturmaktadır. Çünkü, Millî Eğitim
Bakanlığı Teftiş Kuruluna girebilecekler öğretmenler olduğu gibi, Bakanlık
bünyesinde ve okullarda yönetici olanlar da öğretmenler arasından
seçilmektedir. Bu yüzden, bu aşamada öğretmen ve öğretmenlik üzerinde durmanın
uygun olacağı kanaatindeyim.
Öğretmenlik, devletin eğitim,
öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üstüne alan özel bir ihtisas
mesleğidir. Öğretmenlik mesleği genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik formasyon ile sağlanmaktadır. Ancak, tabii, burada şunu
belirtmek gerekir: Geçtiğimiz dönemlerde öğretmen, öğretmen yetiştirilmesi ve öğretmen
atanması hususlarında gereği gibi itina edildiğini söylememiz mümkün değildir.
Bugün, hâlâ, millî eğitim camiası içerisinde ziraat mühendisleri, iktisadi
ticari bilimler mezunları veya başka branşlardan mezun olmuş arkadaşlarımız
öğretmenlik yapmaktadır ve bunların birçoğu da branş
öğretmeni yahut ilköğretim öğretmeni olarak çalışmaktadır. Bu yüzden,
öğretmenliğe bugüne kadar gereken hassasiyetin gösterilmediği kanaatindeyim.
Hele AKP iktidarları döneminde öğretmenlik mesleği sıradan bir meslek hâline
getirildi diyorum.
Günümüzün en önemli gücü
bilgidir ve ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimin temeli eğitimdir. Böylece,
eğitim bütün sektörleri etkilemektedir. Eğitimin kapasitesinin artırılabilmesi
için öğretmen yetiştirmeye ağırlık verilmeli ve onların lisans döneminde
aldıkları formasyonların hizmet içi eğitimle devamı
sağlanmalıdır. Aksi takdirde, Türkiye yokluk, yoksulluk içinde problemleriyle
boğuşan, bırakın dünya medeniyetine katkı sunmayı kendisine bile faydası
olabildiğince az olan bir ülke olmaya devam edecektir.
Eğitimle ilgili konuşan
yetkililerimiz, konuşmaya başladıklarında “Mangalda kül bırakmaz.” tabirine
uygun olarak son yedi yılda çok büyük gelişmeler kaydettiklerini daima
belirtirler ancak istatistiklerin öyle demediği de açıktır. Eğitime ayrılan
kaynağın çok büyük bir kısmı fiziki yapının güçlendirilmesine ve temel
araştırmalar yapılmasında kullanılmaktadır. Bunların bir sonucu olarak da
uluslararası alanda âdeta çuvallamaktadır. Eğitim-araştırma istatistikleri
yapan PISA araştırmasına göre Türkiye yaklaşık 40 ülke içinde okumada sondan
7’nci, matematikte sondan 6’ncı, problem çözmede sondan 4’üncü, lise bitirmede
sondan 3’üncü, eğitim harcamalarında ise sonuncudur. E, böyle olunca tabii ki
bizim, ileriye dönük yetişsin ve Türkiye’yi bunlara gönül rahatlığı içerisinde
emanet edelim diye düşündüğümüz gençlerimiz de maalesef iyi yetişmemektedir.
Eğitimin kalitesini artırmak yerine okul binaları yapmak tercih edilmektedir.
Sebebi ne? Okul binaları göz önünde, halbuki kalite
rahatça gözden kaçırılabilmektedir. Yani, biz, bugün, Türkiye’yi idare eden AKP
Hükûmetinden artık okullardan çok, eğitimin
kalitesinin artırılması için çalışmalar yapmasını beklemekteyiz.
Bunun yanında il ve ilçelerde
maalesef birçok okul politize bir görüntü
sergilemektedir. Birçok müdür ve müdür vekili âdeta bir parti başkanı gibi
çalışıyor. Öğretmenler sürekli değişen sisteme yabancılaşmış, idarenin suyuna
gitmeye ve onlara entegre olmaya çalışmaktadır. Peki,
böyle bir öğretmenden, yani düşüncelerini açıkça ortaya koyamayan bir
öğretmenden, çocuklarımızı şahsiyetli, Türk millî eğitiminin amaçlarına uygun
birer genç olarak yetiştirmesini bekleyebilir miyiz? Ancak şunu da unutmamak
gerekiyor: Her şeye rağmen eğitim fakülteleri elindeki imkânlarla en iyi
öğretmeni yetiştirmeye çalışıyor. Ancak mezuniyetten sonra Millî Eğitim
Bakanlığının emrine verilen öğretmen kendini yenileyemiyor. Bunun maddi ve
manevi birçok sebebi olmakla beraber, Millî Eğitim Bakanlığı kendi kadrosunu
oluşturan öğretmenleri âdeta bir araç, bir eşya gibi görüyor, bundan da mutlaka
vazgeçilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Bugün, 650 bin civarında
öğretmen bulunmaktadır fakat bir öğretmen standardının bulunduğundan
bahsetmemiz maalesef mümkün değildir. Öğretmen atamalarında, kadrolu,
sözleşmeli ve vekil öğretmen olarak atamalar yapılmaktadır. 70 bin civarında
olan sözleşmeli öğretmenler ülkenin en ücra köşelerinde öğretmenlik yaparken,
bir yandan da kadrolu öğretmen olmaya çalışmaktadırlar çünkü sözleşmeli
öğretmen birçok ekonomik ve sosyal haktan yoksundur. Bunun yanında, bu öğretmenlerden
istenen, diğer kadrolu öğretmenlerden hiçte farklı değildir. Yer değiştirme,
yükselme, kıdem alma ve geleceğinden emin olma konularında bir belirsizlik
içindedir sözleşmeli öğretmen; hâlbuki, kadrolu
öğretmenden istenen çalışmalardan daha fazlasını yerine getirmeleri
beklenmektedir. Bunun da birtakım sebepleri var tabii, çünkü eşya gibi görülen
bu öğretmenlerin sözleşmeli öğretmenliğe devam edip etmemesi, amirlerinin,
özellikle millî eğitim müdürlerinin iki dudağı arasında bulunmaktır. Sözleşmeli
öğretmenlik uygulaması bu yüzden derhâl kaldırılmalı, öğretmen sınıfa,
öğrencilerinin karşısına daha güvenli bir şekilde çıkmalı ve eğitim kalitesinin
artmasına katkıda bulunmalıdır.
Bu arada, atanamayan öğretmen
adayları ile ilgili olarak da kısaca şunları belirtmek istiyorum: Ülkemizde
yeni kurulanlar da dâhil olmak üzere üniversitelerimizin birçoğunda eğitim
fakültesi bulunmaktadır. Eğitim fakültelerinin diğer fakültelere nazaran
kuruluş masraflarının az olması, mezunlarının en azından bir kısmının öğretmenlik
kadrosuna atanabilmesi, daha kolay öğretim elemanı bulunması gibi özellikler
eğitim fakültesi açılışını özendirmektedir.
Bugün eğitim fakültesi sayısı
sekseni geçmiş bulunmaktadır ve buralardan her yıl binlerce yetişmiş öğretmen
adayı mezun olmaktadır. Bu yeni mezun öğretmen adaylarının Türk millî eğitim
kadrolarına bir an önce dâhil edilmesi eğitimin kalitesine katkıda
bulunacaktır. Bu fakültelerimizden mezun olmuş yaklaşık 280 bin öğretmen adayı
öğretmen olmayı beklemektedir. Buna karşılık, geçtiğimiz yıl, YÖK, aldığı bir
kararla, fen edebiyat fakültesi öğrencilerinin dört yıllık eğitim süresi
içerisinde pedagoji dersleri alarak öğretmen olmalarına imkân verdi, bu da
önümüzdeki yıllarda öğretmen adayı sayısının daha da artacağını göstermektedir.
Bu çocuklarımız yetişmiş olmalarına rağmen, ana, babalarının eline bakmaya
devam edecek ve aylak bir şekilde dolaşacaktır. Bu durum, önümüzdeki yıllarda
daha da vahim bir hâl alacak ve ülkenin sorunlarından birisinin daha da
büyümesine sebep olacaktır. Ancak, yine istatistiklerin ortaya koyduğu,
çalışmaların ortaya koyduğu bir gerçek var: Gerçekten, Türkiye’de okullarımızın
hepsinde yeteri kadar öğretmen var mı? Yani, okullarımızda, il, ilçelerimizde
ve köylerimizde bir öğretmen açığı yok mu?
Yapılan çalışmalar, norm
kadroya göre 220 bin öğretmene daha ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Peki, niye
kullanılmıyor bu kadro? Niçin bu kadro yeniden ihdas edilip bu çocuklarımız
buralara atanmıyor? Bu belli değil. Bir an önce bu kadroların kullanılabilir
hâle getirilmesi ve yığılan öğretmen adaylarının bir kısmının bu kadrolara
yerleştirilmesi öğretim kalitesinin artırılmasına katkı sağlayacağı gibi, daha
da büyümeden bir sorun çözülmüş olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
millî eğitimimiz yeni nesilleri yetiştirmeye çalışırken çağdaş medeniyet
unsurlarından da istifade etmeye çalışmaktadır, bunun sonucunda da Millî Eğitim
Bakanlığımızda birtakım gelişme ve değişmeler yaşanmaktadır. Bu gelişim ve
değişim sürecinde, Millî Eğitim Bakanlığı denetim sisteminde birtakım değişiklikler
yapılması kaçınılmazdır. Malumunuz, belirli zaman aralıklarıyla millî eğitim
şûraları toplanmaktadır. Bu şûralardan 17’ncisi toplandığında, şöyle bir teklif
getirildi orada: İlköğretim müfettişliğinin “eğitim müfettişliği” adı altında
yeniden yapılandırılması, oluşturulacak çalışma bölgelerinde görevlendirilmesi,
kendi içlerinde rehberlik, denetim, araştırma, soruşturma, okul öncesi ve özel
eğitim konularında uzmanlaşmaları gerektiğine yer verilmiştir. Tabii, bu teklif gerçekten önemli. Yani artık bizim,
herhangi bir müfettişi gönderip hem okul yönetimiyle hem müfredatla ilgili
konuları, branşlarla ilgili konuları, hepsini
inceletmemiz doğru değil diye belirtebiliriz.
Görüşülmekte olan bu
tasarıyla, Millî Eğitim taşra teşkilatlarında bulunan ilköğretim müfettişliği
eğitim müfettişliği olarak değiştirilmek istenmektedir. Teklif edilen kanun
tasarısının gerekçesinde, ilköğretim müfettişliğinin eğitim müfettişliği
şeklinde yapılanması hâlinde teftiş hizmetlerinin fikir ve eylem birliği
içerisinde gerçekleştirileceği, bütünlük ve derinliğin sağlanacağı, emek, zaman
ve paranın boşa harcanmayacağı, görev ve yetki karmaşasını kaldıracağı, eşit
işe eşit ücret ilkesinin gözetileceği, eğitimde kalitenin ve verimin artacağı
belirtilmektedir. Bu değişikliğin yapılması bir zaruret hâlini almıştır. Bunun
eğitim, öğretim kalitesine yansımasının yanında, denetimin hızlanması, yargı
kararlarının aleyhe işlemesinin önlenmesi ve mali kazanım yanında müfettişlerin
mali ve hizmet sınıflamalarında da iyileşme yönünde katkısı bulunacaktır.
Ortaöğretim kurumlarında,
ilköğretim müfettişlerince soruşturma yapılamayacağı konusunda çok sayıda
mahkeme kararı bulunmaktadır. Bu da ortaöğretim kurumlarındaki soruşturmaları
sonuçsuz bırakmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının
verilerine göre, ortaöğretim kurumlarında yapılan denetim için mevcut
eğitim-öğretim kadrosu sabit kaldığında on beş yılda bir, yani teftiş edilen
bir okula, Millî Eğitimin bir kurumuna ancak on beş yıl sonra bir defa daha
gitmek mümkün olabilmekte, orayı teftiş etmek mümkün olabilmektedir. Kurumlar
için ise sekiz yılda bir sıra gelmektedir ki, bu, denetimi zayıflatmakta veya
etkisiz kılmaktadır. Eğitim müfettişliği, denetimi hızlandıracak ve daha etkili
hâle getirecektir. Ortaöğretim kurumlarının, eğitim müfettişlerinin görev
alanına girmesi ile Ankara, İstanbul ve İzmir’den diğer illere gidilerek
yapılan teftiş kalkacağından, yerinden denetim yapılacağından maliyetler
düşecektir; aksi takdirde, binlerce liralık yolluk, yevmiye uygulaması
gerekecektir.
Değerli
milletvekilleri, bir müfettiş arkadaşım vardı, İzmir’de otururdu, böyle dört
beş yılda bir de Konya’ya gelir ve orada teftiş yapar idi. Gerçekten
müfettişler okula girdikleri zaman, girerken, o okulun amiri, Bakanlıktan
gelmiş en yetkili kişi olarak okula girerler, âdeta müdürleri ve öğretmenleri
titretirler ancak akşam oldu, okul dağıldı, bu müfettişlerimiz öğretmenevine gider, eski bir arkadaşıyla karşılaşırsa
onunla biraz oturur yahut diğer müfettişlerle ne yaptıklarını tartışırlar,
sonra bir yalnızlık içerisinde kalırlar ve odalarına çekilerek sabahın olmasını
beklerler. Bunu, şunun için söylüyorum, gerçekten
yaptıkları görev önemli bir görev, bunun yanında da son derece sıkıntılı bir
görevdir, onu belirtmek istiyorum.
Devletin diğer kurumlarında
görevli denetim elemanlarının tamamı “genel idare hizmetleri” sınıfında
bulunmasına rağmen, Millî Eğitim Bakanlığında görevli eğitim müfettişleri
“eğitim ve öğretim hizmetleri” sınıfında bulunmaktadır ve 3.000 ek gösterge
alabilmektedirler. Hâlbuki diğer kurumlarda müfettiş unvanlı denetim
elemanları, 3.600 ek göstergeye kadar ulaşabilmektedirler.
Değerli milletvekilleri,
kanun tasarısıyla, 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun’un 53’üncü maddesinin üçüncü fıkrası değiştirilmiş ve aynı
maddenin sonuna bir fıkra eklenmiştir. Bu yeni fıkralara göre, il millî eğitim
müdürlükleri bünyesinde Eğitim Müfettişleri Başkanlığı oluşturuluyor. Bu
müdürlüklerde görev alacaklardan, en az dört yıllık yükseköğrenim ve öğretmenlikte
sekiz yılını tamamlamış olma ve yarışma sınavını başarmış olma şartları
istenmektedir. Bu imtihanların, usulü dairesinde yapılması hâlinde, müfettişlik
kurumuna faydalı olacağı kanaatindeyim. Ancak, eğer bunlar sulandırılırsa, bu,
faydadan çok zarar getirecektir.
Bu kanun tasarısıyla, gündeme
gelen hizmet bölgelerinde iki yıldan az olmamak üzere görevde bulunulması esas
alınmıştır. Eğitim müfettişleri ve eğitim müfettiş yardımcılarının görev
alanını, branşlara ilişkin inceleme ve soruşturmalar hariç
olmak üzere, her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarının teftiş,
denetim, iş başında yetiştirme, inceleme, araştırma ve soruşturma hizmetleri
oluşturmaktadır. Bunlara ait usul ve esasların da bir yönetmelikle
düzenleneceği esası getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
tabii, burada bir isim değişikliği söz konusu oluyor yani “ilköğretim
müfettişliği” adı “eğitim müfettişliği” hâline geliyor; bir de 3.000 olan ek
göstergenin son aşamada 3.600’e çıkması hakkı veriliyor. Ancak, burada bir de
eğitim müfettişlerine yeni birtakım hakların daha verilmesi de uygun gibi
geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
AKİF AKKUŞ (Devamla) – Gerçi
bu kanunla bunun verilmesi şu anda mümkün değil. Bu eğitim müfettişlerinin
makam tazminatından yararlanmalarını da yine bu kanun teklifinin içerisine
keşke yerleştirebilsek ama yerleştiremiyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu
kanuna tabii biz olumlu oy vereceğiz ancak bu son birkaç gündür öğretmenlerden
çok değişik mesajlar gelmekte, mesajlar almaktayız. Bunlardan bir tanesi:
“Öğretmenliğinin bir aşamasında askerlik görevi olarak Millî Eğitim
kurumlarında yahut devletin diğer kurumlarında öğretmenlik yapanların zorunlu
çalışma süresi, hizmet süresinin hesabında dikkate alınır.” denmesine rağmen
-24’ünde yayımlanan bir genelgede bu belirtiliyor- 26’sındaki genelgede de
diyor ki: “Bu zorunlu çalışma süresi, hizmet süresinin hesabında dikkate
alınmaz.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayın.
AKİF AKKUŞ (Devamla) –
Bağlayayım efendim.
Bunun da mutlaka gözden
geçirilmesi gerekiyor.
Ben, belirttiğim gibi, bu
yasaya olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor ve ülkemize hayırlı olması dileğiyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Akkuş.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Bitlis Milletvekili Cemal Taşar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Taşar.
AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL
TAŞAR (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 488 sıra sayılı Millî
Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime başlamadan önce, Filistin’e insani yardım amacıyla yola çıkan yardım
filosuna İsrail devleti tarafından terörist bir saldırı yapılmıştır; insani
amaçlarla Gazze’ye yardım götürmekte olan gönüllülere
uluslararası sularda yapılan ve tüm dünyanın vicdanını yaralayan bu saldırıyı
şiddetle kınıyor ve lanetliyorum. İnsani yardım gemilerine yapılan bu saldırıda
şehit olanlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığı, globalleşen dünyada meydana gelen sosyal ve
ekonomik gelişmelerin ışığında, bilim ve teknolojinin gereklilikleri doğrultusunda
vizyonunu ortaya koymuştur. Bu vizyon çerçevesinde
birçok yenilikler uygulamaya koyarak yarınımızın teminatı sevgili gençlerimize
ve çocuklarımıza gelişmiş ülkelerdeki akranlarının seviyesinde, hatta daha üst
seviyede imkânlar oluşturmak için birçok ilki hizmete sunmuş bulmaktadır.
Bilginin hızlı değişimi,
bilim ve teknolojideki gelişmeler, nitelikli insan yetiştirme ihtiyacının daha
yoğun hissedilmesine neden olmuştur. İktidarımız, bu anlayıştan hareketle,
bütçede sekiz yıldır en büyük payı ve önceliği Millî Eğitim Bakanlığına
ayırmıştır. Ayrılan bu pay, kuruşu kuruşuna yerinde, zamanında, en etkin ve en
verimli biçimde kullanılmıştır. Okul öncesinden yükseköğretime kadar, reform
niteliğinde köklü çalışmalar yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalar ülkemizi
aydınlık yarınlara taşıyacaktır. Kısaca, elli yılda yapılamayan hizmetler,
hizmet aşkıyla yola çıkan AK PARTİ hükûmetleri
döneminde, sekiz yıl içinde gerçekleştirilmiştir. Bütün Türkiye’de olduğu gibi
Van ili için de tarihinde yapılmamış yatırımlara imza atanları buradan
alkışlıyorum.
Rakamlarla ifade edecek
olursak: Okul öncesi okullaşma oranı 2002’de yüzde 11 iken 2010’da yüzde
38,5’e, ilköğretimde okullaşma oranı 2002’de yüzde 90,98 iken 2010’da yüzde
98,17’ye yükseltilmiştir, hedefimiz yüzde 100’dür. Ortaöğretimde yine yüzde
50,57 iken 2010’da 64,95’e yükseltilmiştir. Yükseköğretimde 2002’de yüzde 14,69
iken bugün açık öğretimle birlikle yüzde 40’lara ulaşmıştır.
2002’den bugüne kadar millî
eğitimde fiziki anlamda ciddi çalışmalar yapıldı. Sadece fiziki anlamda değil
nitelik anlamda da çok ciddi çalışmalar yapıldı, arzu ederseniz birkaç tanesini
sayayım: 856 tane anaokulu yapıldı, 2.058 ilköğretim okulu, 110 tane YİBO.
Nedense hep bu YİBO’lar tartışılır, hep eleştirilir.
Doğrudur, daha kaliteli hâle getirilmelidir ama YİBO’lar,
bölgemizin ve Türkiye’mizin okulu olmayan köylerdeki çocuklarımız için birer
meşaledir. Bendeniz de bu okullardan geçmiş bir kardeşinizim. 114 Anadolu
öğretmen lisesi, 518 genel lise, 569 Anadolu lisesi, 37 fen lisesi, 34 güzel
sanatlar lisesi, 18 sosyal bilimler lisesi -tarihinde ilk defa açılmış
Türkiye’de- 43 bilim sanat merkezi, 1.414 muhtelif meslek lisesi -alt türlerine
göre bunlar- yine 142 özürlü çocuklarımız için okul açılmıştır. Nitelikli lise
sayısı ülkenin her tarafına yaygınlaştırılmıştır. Böylece 5.913 resmî ve ayrıca
1.390 adet özel okul açılarak sisteme toplam bu süre içerisinde 7.303 okul
kazandırılmıştır. Bu işlerin tamamı şeffaf bir ortamda yapılmıştır. Yapılanları
görmeyip karalamaya çalışmak kimseye bir şey kazandırmaz. Milletimiz yaptıklarımızı
görüyor. “Kişinin ayinesi iştir, lafa bakılmaz.”
derler.
Değerli milletvekilleri, 2003
yılından bugüne kadar 26 bini hayırseverler tarafından olmak üzere -hep
övünerek söylüyoruz- 142 bin derslik yapılmıştır. 2003-2010 yılları arasında
42’si devlet, 28 vakıf üniversitesi olmak üzere 70 yeni üniversite kurulmuştur.
Her ilimize üniversite kurulmuştur, insanlarımızın hayali gerçekleşmiştir.
Böylece dönemimizde üniversite sayısı 146’ya ulaşmıştır, inşallah bunun devamı
da gelecektir. Nereden nereye diyoruz.
Değişik nedenlerle kapatılan
köy okullarımız onarılmış ve çocuklarımızın hizmetine sunulmuştur, 2 binden
fazla.
Öğretmenevleri
özelleştirme kapsamından çıkarılmış ve ilave olarak, öğretmen arkadaşlarımızın
rahat bir ortamda oturabilmeleri, zamanlarını geçirebilmeleri ve faydalanmaları
için 79 öğretmenevi yeniden yapılmıştır.
Yine, kaliteli bir eğitim
için 2003-2009 yılları arasında 8.558 ilköğretim ve 6.040 ortaöğretim kurumuna
kimya, biyoloji, fen ve yabancı dil laboratuvarları
kurulmuştur. Bu süre içinde 7.181 adet yeni kütüphane kurulmuştur.
Yavrularımızın günün şartlarına göre yetişmesi için 1.355 adet bilişim
teknolojisi destekli fen laboratuvarı kurulmuştur ve
yine 1.750 tanesi için de ihale yapılmıştır, en kısa zamanda kurulumları
gerçekleştirilerek öğrencilerimizin hizmetine sunulacaktır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, üniversitelerin öğretim elemanı ve kamu kurumlarının uzman
personel ihtiyacını karşılamak üzere yurt dışına hükûmetlerimiz
döneminde şu ana kadar 1.460 öğrenci gönderilmiş, bu öğrencilerimiz dünyanın
birçok ülkesinde yüksek lisans ve doktora eğitimini yaptıktan sonra inşallah
Türkiye’ye geri dönecekler ve yine bu sene de 820 öğrenci gönderilecektir.
Burası çok önemli değerli
arkadaşlar: 8 derslikli ve üzeri tüm okullarımıza 29.428 bilişim teknolojisi
sınıfı kurulmuş ve 738.784 adet buralara bilgisayar gönderilmiştir. Hani hep
niteliğe, hep kaliteye yönelik bir şey yapılmıyor deniliyor ya, bunları
rakamlarıyla ortaya koymak açısından bunları duyalım ve görelim.
Altyapısı uygun olan bütün
okullarımız web adresi almış ve 36.082 kuruma İnternet bağlantısı yapılmıştır.
Bütün çocuklarımızın artık bir adresi vardır. Globalleşen dünyada çocuklarımız
İnternet’i en üst düzeyde kullanarak bundan fayda sağlamaktadır.
Çocuklarımız, velilerimiz
kitap peşinde koşmasın diye, zamanlarını burada harcamasın diye ücretsiz ders
kitabı projesi kapsamında 2003 yılından bugüne kadar 926 milyon 651 bin 533
adet kitap okulların açılışıyla birlikte sevgili öğrencilerimizin masalarına
bırakılmıştır. Bunları görmemek mümkün değil.
Özel eğitime muhtaç
çocuklarımızın eğitimi için bu Hükûmet seferber
olmuş, gerek özel eğitim kurumlarında gerekse devlet eliyle hiçbir çocuğumuzu
eğitim dışında bırakmamak için çalıştık. Okula gelemeyecek durumda hasta olan
çocuklarımızın ya hastanede ya da evde eğitimlerini sağlamak için seferber
olduk. Daha düne kadar bu çocuklarımızı evlerinde saklayan, onları toplum içine
çıkarmayan ailelerimiz bizim bu yaklaşımımızla artık onları kendi kendine yeter
hâle gelebilecek şekilde eğitime, eğitim anlayışına kazandırmışlardır.
Örgün ve yaygın eğitimde 1968
yılından beri uygulanmakta olan artık köhnemiş, zamanını doldurmuş müfredat
programı bu dönemde değiştirilmiştir ve günümüzün şartlarına uyarlanmıştır.
İlgili ders kitaplarının hemen hemen tamamı müfredata
göre çıkarılmıştır. Kısaca Millî Eğitim her alanda hayal edilemeyenleri hayata
geçirmiş, milletimizin hizmetine sunmuştur.
Öğretmen arkadaşlarla ilgili,
atamalarla ilgili, buraya çıkan arkadaşlarımız sürekli bir şeyler söylüyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, 2003’ten bu tarafa kamuya ayrılan personelin yüzde
50’si Millî Eğitim Bakanlığına ayrılmıştır. Yani aslan payı kimin olmuş? Millî
Eğitim Bakanlığının olmuş. 2003 yılından bugüne 158.022 kadrolu ve 70 bin
sözleşmeli olmak üzere 228.022 öğretmen alımı yapılmıştır. İnşallah 2010 yılı
içinde de 10 bini haziran ayında olmak üzere toplam 40 bin öğretmen
alınacaktır.
Sadece bu öğretmenlerin
alımıyla ilgili değil, geçmişinizi, lütfen şöyle hafızalarınızı bir yoklayın,
bu öğretmen arkadaşlarımız sisteme alınacakları zaman çektikleri eziyetleri,
sıkıntıları, kuyrukları şöyle bir düşünün ama şimdi, artık evinde, İnternet’in
başında tıklamayla bütün sisteme girebiliyor, puanını biliyor ve bütün bu
atamalar şeffaf ve berrak bir ortamda gerçekleştirilmektedir.
Eğitimin fedakâr kahramanları
sevgili öğretmen arkadaşlarımın özlük haklarında bu dönemde ciddi anlamda,
imkânlar dâhilinde, iyileştirilmelere gidilmiştir ama hemen şunu belirtmem
gerekir ki biz bu arkadaşlarımıza ne kadar iyileştirme yönünde her yönüyle
çalışma yaparsak azdır diyorum, iyileştirmelere devam edilmelidir diyorum.
Daha dün, Komisyonumuzda,
öğretmen kariyer basamaklarıyla ilgili yasa geçti, inşallah en kısa zamanda
Genel Kurulumuzda yüce Meclisimizin takdiriyle de geçer ve öğretmen
arkadaşlarımız da kendilerini yeniler ve bu haktan faydalanmış olurlar.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığı bu sekiz yıl içerisinde birçok
kampanyalara imza attı. Bunlardan biriki tanesini
sizlerle paylaşmak istiyorum. “Haydi Kızlar Okula”
kampanyasıyla Türkiye’de okula gidememiş, okulla tanışamamış 350 bin kızımızın
okula devamı sağlanmıştır. “Ana Kız Okuldayız” ve diğer kampanyalarla bu süre
içerisinde değişik nedenlerle okula gidememiş yetişkin insanlarımızdan 750 bin
kişinin okuryazar olması sağlanmıştır. Şartlı nakit transferiyle okula giden
ama ihtiyacını karşılayamayan ihtiyaç sahibi 9 milyon 413 bin 525 öğrencimize
bugüne kadar 1 katrilyon 614 trilyon lira para ödenmiştir. Bunları küçümsemek,
bunları görmemek, dünyaya, ışığa gözlerini kapamak demektir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, son on-on beş yıl zarfında Millî Eğitim Bakanlığında kurumsal
anlamda önemli değişiklikler olmuştur. Daha önce sistemimizde “ilk ve
ortaokullar” diye birimlerimiz vardı ama son yıllarda sekiz yıllık eğitime
geçmeyle birlikte bu kurumlar isim ve fizik olarak yerini ilköğretim okullarına
bırakmıştır. Okul öncesi eğitimi zorunlu eğitim kapsamına getirme sürecine
girilmiştir.
Millî Eğitim Bakanlığımızın
denetim sisteminin kalite, verimlilik ve etkinlik açısından yeniden gözden
geçirilmesi ihtiyacı hasıl olmuştur. Millî Eğitim
Bakanlığı denetim sisteminin bakanlık müfettişleri ile ilköğretim müfettişleri
tarafından yürütüldüğü malumlarınızdır. İlköğretim müfettişi arkadaşlarım on
yıllardır arzuladığı, hedeflediği yapıya bugün kavuşacak. Bu özlemi inşallah
bugün yüce Meclisin takdiriyle onlara mutlu bir gün olarak yaşatacağız. Bu güzelliğin
de yine AK PARTİ Hükûmetine nasip olmasından eski bir
ilköğretim müfettişi olarak gurur ve onur duymaktayım.
İlköğretim müfettişi unvanı
-Millî Eğitim Bakanlığı teşkilat yapısı- yaptığı işle uyumlu olmadığından yeni
bir unvan altında ve yeni görev alanları tanımlamasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu
tespitler ışığında ilköğretim müfettişliği unvanı yerine eğitim müfettişliği
unvanının kullanılması ve özlük haklarının yeniden düzenlenmesi hukuki bir
zorunluluk olarak da ortaya çıkmıştır. Bu yasayla ilköğretim müfettişi unvanı
eğitim müfettişi, ilköğretim müfettişi yardımcısı unvanı ise eğitim müfettişi
yardımcısı olarak değiştirilecektir. İlköğretim müfettişleri “eğitim öğretim
hizmetleri” sınıfından çıkarılıp “genel idare hizmetleri” sınıfına dâhil edilmiştir,
görev alanları ve göreve alım şartları ilk defa kanunla düzenlenir hâle
gelmiştir.
Hâlen sistemde 2.585
ilköğretim müfettişi ve 640 ilköğretim müfettişi yardımcısı görev yapmaktadır.
Bu arkadaşlarımızın ek gösterge rakamları 3 binden 3.600’e yükseltilmiştir.
Kendilerine hayırlı olsun diyorum.
Başta çalışanların hak
kayıplarının telafisi olmak üzere yeni yasal düzenlemenin denetimde bir
bütünlük sağlayacak hem daha etkili bir denetim ve verimlilik imkânı verecek ve
eğitimde kaliteyi artıracak olması bakımından da büyük önem taşıdığını
vurgulamak istiyorum.
Bu eski adıyla ilköğretim
müfettişi, yeni adıyla eğitim müfettişi arkadaşlarımız yirmi tür kurumun
denetimini yapıyorlar. Ayrıca, ilde valiliğin verdiği diğer soruşturmaları,
diğer incelemeleri yapıyorlar. Hiç durmadan en ücra köyümüze kadar uzanan bu arkadaşlarımızın
moral ve motivasyonunun yükselmesi, denetimde,
rehberlikte, incelemede kalitenin gelmesi için böyle bir kanuna ihtiyaç vardı,
hatta gecikmişti.
Bu yasanın eğitim sistemini
daha kaliteli bir düzeye getireceğine inanıyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu kanunun bütün taraflara hayırlı olmasını
diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Taşar.
Sayın milletvekilleri, on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
488 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde şahsı
adına şimdi söz sırası Van Milletvekili Kerem Altun’a
ait.
Buyurunuz Sayın Altun. ( AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEREM ALTUN (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 488 sıra sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerine söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
teftiş kavramı çoğunlukla yoklama, izleme, gözetleme, inceleme, araştırma,
kontrol, denetleme ve rehberlik sözcüklerinin anlamlarını bir arada içermekte
ve bu anlamların her birini ayrı ayrı ya da birlikte
karşılamak üzere kullanılagelmektedir. İster amacı yalnızca kontrol olan, emir
ve otoriteye dayanan, gelişigüzel ve kişisel önerilerle sorunlara çözüm
bulmaya, gelenekçi yöntemlere ağırlık verilsin -ki, bu anlayışı benimsemiyoruz-
isterse çağdaş, bilimsel teftiş ilke ve yöntemlerinden yararlanılsın, teftiş,
dünyada var olan hiçbir düzenin vazgeçemeyeceği bir araçtır. Kurumlar
varlıklarını sürdürdüğü sürece teftiş de var olacaktır.
Eğitimde teftişin amaçları ve
görevleri göz önüne alınarak çeşitli tanımları yapılmıştır. Teftişin genel
tanımı, kamu yararı adına davranışı kontrol etme yöntemidir. Planlı ve kapsamlı
bir süreç olan eğitim sürecinin işlevini yerine getirebilmesi için çalışmaların
örgütlenmesi, planlanması, iş bölümü ve koordinasyonu gereklidir. Bireye genel
ve özel davranışlar kazandırmayı amaçlayan eğitim hedeflerini gerçekleştirme
derecesini ortaya koymak için planlı ve programlı olarak kontrol edilmesi,
değerlendirilmesi, bir başka deyişle teftişi zorunludur.
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’na göre eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları
doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve
denetimi altında yapılmaktadır. Devletin gözetim ve denetim yetkisini Millî
Eğitim Bakanlığı kullanır. Millî Eğitim Bakanlığı bu görevi, yükseköğretim
düzeyinde Yükseköğretim Kurulu, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde teftiş
kurulları eliyle yürütmektedir. Millî Eğitim Bakanlığımıza bağlı kurumlarımızın
teftiş ve rehberliği, Bakanlık merkez teşkilatı içinde örgütlenen Bakanlık
Teftiş Kurulu Başkanlığı ile illerde millî eğitim müdürlüklerinin bünyesinde
oluşturulan ilköğretim müfettişleri başkanlığı tarafından yürütülmektedir.
Görev alanları ile ilgili iş
ve işlemleri genel mevzuatlarının yanında özel mevzuatı olan ilköğretim
müfettişlerinin taşıdıkları unvan, son yıllarda kurumsal anlamda önemli
değişiklikler gerçekleştirmiş Millî Eğitim Bakanlığının bugünkü yapısıyla
uyumlu olmadığından, yeni unvan adı altında yeni görev alanları belirlenmesi
ihtiyacı doğmuştur. Bu tasarının ana gerekçelerinden birisi budur, yani
ilköğretim müfettişliği, “eğitim müfettişliği” adı altında yeniden
yapılandırılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığının denetim sisteminin, kalite,
verimlilik ve etkinlik açısından gözden geçirilen yenilik çalışmalarından
birisidir. Bu tasarıyla “eğitim müfettişi” unvanı yerinde ve olması gereken bir
değişimdir çünkü ilköğretim müfettişlerinin görev alanının yüzde 50’sini
ilköğretim kurumları oluştururken yüzde 50’sini Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
diğer kurumlar oluşturmaktadır; dershaneler, kurslar ve benzeri.
Bu müfettişlerimiz yani
ilköğretim müfettişlerimiz, ülkemiz coğrafyasının en ücra köşelerine, yerleşim
birimlerine kadar götürülen eğitim-öğretim hizmetlerinin en iyi şekilde
sunulmasını sağlamak için çaba göstermektedirler. Bu tespitlerin ışığı altında
“ilköğretim müfettişliği” unvanı yerine, “eğitim müfettişliği” unvanının
kullanılması ve özlük haklarının yeniden düzenlenmesi hukuki bir gereklilik
olarak ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, insana yapılan yatırım geleceğe yapılan en büyük yatırımdır.
Soğuk savaş döneminin basmakalıp ideolojileriyle eğitimin meselelerine
yaklaşmak eğitimi katletmektir sanırım. Bizler, millî eğitimin meselelerine
ideolojik değil, pedagojik yaklaşmak zorundayız. Biz biliyoruz ki değişim ve
gelişime kapalı olan anlayış, alışkanlıklarının esiri olarak çözüm yerine
zihinleri bulandırarak sorun üretirler, iş yerine laf üretirler yüksek
perdeden. Aristo “Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği,
dinleyenin de yararlandığı sözdür.” der. Topluma yol göstericiler,
söylediklerini yapan ve yapabileceklerini söyleyen insanlardır. Günlük kısır
döngüler üzerinde geleceği ipotek almaya hiç kimsenin hakkı olamaz. Eğitim
politikalarında başarı da başarısızlık da, başta yüce Meclis olmak üzere
sorumluluk makamında bulunan herkese, her kuruma aittir. Başarı mutluluk ve
refaha, başarısızlık ise toplumsal kaosa neden olur.
İlköğretim müfettişlerinin
daha rahat ve huzurlu çalışabilmelerine, eğitim sistemine daha fazla katkı
sağlayacak müfettişlerimizi motive ederek verimliliklerini artıracak bu kanun
teklifi için katkı verecek bütün değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
biraz önce bir sayın hatip yanlış bilgilerle, gerçeği yansıtmayan şekilde Van
milletvekillerini itham etmiştir. Doğrusu bunu cevaplandırmaya değer
bulmuyorum. Ziya Paşa ünlü hicvinde şöyle der: “Onlar ki laf ile verirler
dünyaya nizamat. Bin türlü ayıp bulunur hanelerinde.”
Bu duygu ve düşüncelerle bu
tasarının ilköğretim müfettişlerimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Doğru, bir ayıp var ortada, o da sizin ayıbınız.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Altun.
Millî Eğitim Bakanı Nimet
Çubukçu.
Buyurunuz Sayın Çubukçu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce ben de Filistin Gazze’ye yardım amaçlı yola çıkan ve otuz iki ülkeden
yardım gönüllüsüyle dolu olan gemiye yönelik İsrail saldırısını, hukuka aykırı
olarak gerçekleştirilen ve insan hayatını hedef alan bu insanlık dışı olayı
kınıyor ve hayatını kaybeden tüm gönüllülere Allah’tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı, yaralı tüm gönüllülere de acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün burada Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’na ilişkin söz aldım ve sizlerin de bildiği gibi, yönetimin sürekli
gelişim ilkesinden hareketle Millî Eğitim Bakanlığı da çağın gereklerine uygun
sürekli ve yeniden yapılanmaktadır.
Bakanlığımızın denetim
sisteminin de kalite, verimlilik ve etkinlik açısından yeniden gözden
geçirilmesi de bu kapsamda yapılan çalışmalardan birisidir. Personel yoğunluğu
ve dağınık bir teşkilat yapısı olan Bakanlığımızda denetim sistemi hâlen -kendi
görev alanları sınırlılığında olmak üzere- Bakanlık müfettişleri ile ilköğretim
müfettişleri tarafından yürütülmektedir. 2.585 ilköğretim müfettişi ve 640
ilköğretim müfettiş yardımcısı olmak üzere 3.225 kişi aktif olarak denetim hizmetlerini
sürdürmektedir.
İlköğretim müfettişliğine
yapılan atamalarda, diğer denetim elemanları gibi bir süre öğretmenlik yapmak,
dört yıllık yüksekokul mezunu olmak, yarışma sınavında başarılı olmak gibi
şartlar aranmaktadır. Ancak, ilköğretim müfettişlerinin kanunla diğer denetim
elemanları kapsamına alınmasına, atama şartları, görev alanları bakımından
diğer denetim elemanlarıyla benzerlik göstermelerine rağmen, maalesef, özlük
hakları bakımından farklılıklar arz ediyordu. İşte, bugün, ilköğretim
müfettişliği ile öğretmenliğe atanmada farklı ölçütler olduğu hâlde, ilköğretim
müfettişleri öğretmenlikte sahip oldukları ek gösterge üzerinden emekli
olabilmektedirler. Bu uygulamanın adil olmadığı ve hak kaybına neden olduğu bir
gerçektir. Bu nedenle, bugün buraya getirdiğimiz yasanın da tüm muhalefet
partileri tarafından destekleniyor olması da bu açıdan önemlidir, kendilerine
teşekkür ediyorum.
Öte yandan “ilköğretim
müfettişi” unvanı Millî Eğitim Bakanlığı teşkilat yapısı işle uyumlu
olmadığından yeni unvan adı altında bir yeni görev tanımlamasına da ihtiyaç
duyuyorduk. Yasal ve yönetsel metinlerdeki aynı ve benzeri konulardaki
hükümlerin paralellik oluşturması, yapılacak olan bu değişikliklerin ve
konuların bütünlük içerisinde uygulanabilmesi için, Millî Eğitim Bakanlığında
diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla uyumlu yasal düzenlemelerin yapılmasını
gerekli kılıyor.
Bu tespitlerin ışığında,
“ilköğretim müfettişliği” unvanı yerine “eğitim müfettişliği” unvanının
kullanılması, özlük haklarının yeniden düzenlenmesi hukuki bir gerçeklik olarak
ortaya çıkmıştır.
Bu konuda 17’nci Millî Eğitim
Şûrası’nda da kararlar alınmış ve “eğitim müfettişliği” adı altında yeniden
yapılandırılması önerilmiştir.
Yeni düzenlemeler
doğrultusunda yeni oluşturulacak olan çalışma bölgelerinde görevlendirilmeleri,
kendi içlerinde rehberlik, yönetim, denetim, araştırma, soruşturma, okul öncesi
ve özel eğitim gibi alanlarda uzmanlaşmaları gerektiğine de yer verilmiştir.
Söz konusu Şûra’da alınan kararlar ve öneriler de dikkate alınarak bu tasarı
hazırlandı. Tasarıda “ilköğretim müfettişi” unvanı “eğitim müfettişi”,
“ilköğretim müfettiş yardımcısı” unvanı ise “eğitim müfettiş yardımcısı” olarak
değiştirilmesi, eğitim müfettişleri ve eğitim müfettiş yardımcılarının
alanlarında uzmanlaşmalarının sağlanması ve her hizmet bölgesinde en az iki yıl
görev yapmaları, eğitim müfettişleri ile eğitim müfettiş yardımcılarının görev
alanlarının, il ve ilçe millî eğitim müdürlükleri ve ortaöğretim kurumlarının
rehberlik ve denetimi altında ve bu kurumlarda görev yapan öğretmenlerin branşlarına ilişkin inceleme ve soruşturmaları hariç olmak
üzere, her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarının rehberlik ve
işbaşında yetiştirme, denetim, değerlendirme, inceleme, araştırma ve soruşturma
hizmetlerini yürütecek şekilde belirlenmesidir.
4’üncü maddeyle, eğitim
müfettişleri ve eğitim müfettiş yardımcılarının hizmet bölgelerini
oluşturuyoruz; bu bölgelerde çalışma sürelerine, eğitim müfettişleri
başkanlığının görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışmalarına, eğitim
müfettişleri ve eğitim müfettiş yardımcılarının nitelikleri, sınav ve
yetiştirme şekilleri ve yer değiştirmelerine ilişkin usul ve esaslar
düzenleniyor.
5’inci maddeyle, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nda yapılan değişiklikle eğitim müfettişleri ve eğitim
müfettiş yardımcılarının eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfından genel idare
hizmetleri sınıfına geçirilmeleri ve bunlara bağlı olarak da, paralel olarak da
birinci dereceden aylık alanlar için ek gösterge rakamının 3.000’den 3.600’e
yükseltilmesi öngörülüyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; benden önce söz alan sayın milletvekillerinin de değindiği
birkaç hususa kısaca cevap vermek suretiyle konuşmamı tamamlamak istiyorum.
Özellikle muhalefet milletvekillerinden bazıları eğitim alanını ele alırken,
son sekiz yılda hiçbir şey yapılmadığını, eğitim hizmetlerinin tamamen geriye
gittiğini… Dolayısıyla bu konuda çok sert bir şekilde ve gerçekten, birçok
çalışmanın üstü çizilmek suretiyle bir değerlendirme yapıldı.
Bitlis Milletvekilimiz Cemal
Taşar eğitimle ilgili birtakım göstergelere ve verilere çok ayrıntılı olarak
girdi. Ben girmeyeceğim ama her şeyden önce şunu söylemek isterim ki son yedi
buçuk yılda eğitime ayrılan bütçe ilk kez, cumhuriyet tarihinde ilk kez bizim
dönemimizde birinci sıraya yerleşti. Okullaşma oranlarında… İlköğretim başta
olmak üzere yüzde 100’e yaklaşan okullaşma oranları bizim dönemimizde
yakalandı. Özel eğitime ihtiyaç duyan engelli çocuklarımızın eğitimine yönelik
olarak yapılan çalışmalar, özel eğitim ve rehabilitasyon
hizmetlerine yönelik hizmet satın alınması bu dönemde gerçekleştirildi. Artık,
aileler, özürlü çocuklarını evlerinde saklamıyorlar, bunları okullara
gönderiyorlar, mesleki eğitim dâhil olmak üzere eğitim alıyorlar.
Bugün kaynaştırma eğitimi
çerçevesi içerisinde neredeyse sıfıra yakın öğrenci eğitim kurumlarındayken 70
bine yakın öğrencimiz eğitim alıyor.
Kız çocuklarının okullaşma
oranlarında elde ettiğimiz başarı ortada.
Öğretmen atamaları ve
öğretmen atamalarına ilişkin sayılar paylaştık ve 40 bin yeni atamayı da haziran
ve ağustos aylarında gerçekleştireceğiz. Çok yakın bir tarihte, bu hafta veya
önümüzdeki hafta ilave kadro ihdas kanunumuz da bu Parlamentonun huzuruna gelecek.
Hepinizin bildiği gibi, önce
ilköğretim okullarında başlayan, daha sonra ortaöğretim kurumlarını da kapsayan
ücretsiz ders kitabı dağıtma uygulamamız… Gerçekten, bütün Türkiye’de
öğrenciler okulların başladığı gün masalarında ders kitaplarını buluyorlar. Bunun
ücretsiz olarak dağıtılmasının yanı sıra, ailelerin birçoğunun ders kitabı
temini için… Neredeyse okulun ilk ayları bile ders kitapları temin edilemeden
ve dersler aksatılarak eğitimin yürütüldüğü göz önüne alınırsa, bu hizmetin
gerçekten çok önemli olduğunu söylemek isterim.
Diğer taraftan eğitime
katılımlarında ekonomik nedenlerle güçlük çeken aileler için, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan sağlanan bir projeyle, “şartlı nakit
transferi” altında yaptığımız eğitim yardımları da gerçekten çok geniş bir
kesimi kuşatıyor.
Bugün derslik başına düşen
öğrenci sayısı itibarıyla 2002 ile 2010 yılı kıyaslanmayacak kadar ileri
düzeydedir, bunları her zaman söylüyoruz. Göreve geldiğimizden bugüne
yaptığımız derslik sayısı, cumhuriyet tarihinde yapılanların üçte 1’i kadarı bu
süreç içerisinde gerçekleştirildi. Dolayısıyla, her şeyden önce, bu konuda
yapılan değerlendirmelerde ben biraz daha insaflı olunması gerektiğini
düşünüyorum. Öyle ki, her ne kadar burada böyle değerlendirmeler yapılıyor olsa
dâhi, özellikle halka sorduğumuz zaman, gerçekten kamuoyu anketlerinde “AK
PARTİ İktidarının ve Hükûmetinin en başarılı
bulduğunuz alanları ne?” dediğinizde, her zaman ilk sıralarda eğitim geliyor.
Dolayısıyla, eğitim alanında yaptığımız hizmetlerin ben kamuoyu tarafından,
halk tarafından fazlasıyla takdir edildiğinin bilincindeyim.
Özellikle Sayın Özdal Üçer tarafından Van iline ilişkin olarak bazı
değerlendirmeler yapıldı. Gerçekten Van ilinde 2002’ye kadar yapılan derslik
sayısı 3.793, bugünkü derslik sayısı 6.595. Neredeyse yarısı bu dönemde
yapılmış yani cumhuriyet tarihinde yapılanın yarısı kadar derslik Van’a
yapılmış. Bugünkü derslik sayısındaki artış miktarı yüzde 74.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – 2002’den
bu yana kaç YİBO yapılmış söyler misin Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (Devamla) – “Van’a hiçbir şey
yapılmadı.” demek için birazcık insaflı olmak lazım gelir diye düşünüyorum.
Bir diğer
konu: Özellikle yatılı ilköğretim bölge okulları ele alınırken yaklaşık 250 bin
öğrencinin eğitim ve öğretim gördüğü, bazı coğrafi koşullar, ekonomik
nedenlerle cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren tercih edilen ve geliştirilen
yatılı ilköğretim bölge okullarının bugün geldiğimiz noktada yeniden
değerlendirilmesi, ele alınması ve sistemin kısmen rehabilite
edilmesi, kısmen tasfiye edilmesi gibi durumlar elbette ki Bakanlığımızın da
gündeminde olan konular. Fakat yatılı ilköğretim bölge
okulları ele alınırken gerçekten tamamını genelleyecek şekilde ve ağır
ithamlarla -taciz, tecavüz, şiddet gibi ve başka ithamlarla- değerlendirilmesi,
doğrusu bu konuda yaşanan gerçekten tatsız olaylar toplum olarak vicdanımızı
kanattığı gibi, bizleri de derinden sarsan hadiseler üzerinden siyaset yapmak,
siyaset üretmek gerçekten çok yakışık almıyor.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Bakan, bunlar siyaset değil, bu ayıplar varken… Bunlar toplumun içinde yaşanan
sıkıntılar. İnsanlar galeyana geliyorlar, niye görmezden geliyorsunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (Devamla) – Şimdi, gerçekten bu konular, bu olaylar ele alınırken her
şeyden önce temel değerleri insan hakları olan ve insan haklarını, çocuk
haklarını kendisine baz aldığını iddia eden bir siyasi
konuşmacının mağdurunun da zanlılarının da çocuk olduğu bir konuda, Çocuk
Hakları Sözleşmesi çerçevesinde ülkemiz tarafından yürürlüğe konulan ve Çocuk
Koruma Kanunu’yla çerçevesi çizilen ve içeriği itibarıyla “cinsel suçlar ve
saldırı suçları” diye nitelendirmemiz durumunda tamamen mağdur ve zanlı
çocukların korunmasına yönelik olarak savcılık tarafından alınmış bir gizlilik
kararının sanki iktidar veya Millî Eğitim Bakanı tarafından alınmış, uygulanan
bir kararmış gibi bu kürsüden dile getirilmesi gerçekten yersiz ve yakışıksız.
Şimdi, her şeyden önce
Siirt’teki hadiselere karışan çocuklardan bir tanesi, yani zanlı olduğunu
düşündüğünüz -ki, “zanlı” ifadesini kullanamıyorum- on iki yaş altı! Yani Ceza Kanunu’muza göre ceza ehliyeti yok. Dolayısıyla, mağdurunun
kız çocukları olduğu veya zanlısının yaşlarının küçük olduğu olaylarda
özellikle sosyolojik şartlar ve diğer koşullar göz önüne alınarak savcılar
tarafından gizlilik kararı alınır.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Bakan, konuyu çarpıtmanıza gerek yok. Erciş olayıyla ilgili bir ifadede
bulundum. Lütfen bu konuda cevap veriniz. Erciş olayında kız yurdunda polisler
var, okul müdürü var…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (Devamla) – Savcılar tarafından alınan gizlilik kararına yönelik olarak
bu kararı ortadan kaldıracak şekilde “Basına açıklama yapacağım, deşifre
edeceğim ve olayı bu şekilde dile getireceğim.” derseniz, bu konuda savcıların
bir yaptırım uygulaması da bizim takdirimizde değil takdir edersiniz ki.
Savcılar bir hukuk devleti içerisinde, Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanmış suçlar
içerisinden birisini ihlal ettiğini düşünüyorsa, herhangi bir vatandaşsa işlemi
doğrudan yapar, bir milletvekili ise de fezleke gönderir. Bunun benimle ne
ilgisi var Sayın Üçer? Yani bunu ben mi yaptım? Orada her ne kadar verilmiş bir
gizlilik kararını ortadan kaldırmaya yönelik bir açıklama yaptıysanız, bir
kanun hükmünü ihlal ettiyseniz bunun benimle veya Hükûmetle
ne ilgisi var Allah aşkına!
AYLA AKAT ATA (Batman) – Öyle
bir açıklama yok Sayın Bakan, yaşanan olayı kınayan bir açıklama var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (Devamla) – Dolayısıyla, bu konularda her şeyden önce şunu söylemek
isterim ki, söz konusu olan çocuklar olduğunda her şeyden önce siyasi partiler
olarak şu konuda mutabık olmalıyız: Kimse burada birbiriyle vicdan ve merhamet
yarıştırmasın. Hassasiyet noktasında hepimiz aynı hassasiyeti taşıyoruz.
Çocuklar söz konusu olduğunda, özellikle mesleki hayatının uzun bir bölümü
çocuk hakları bölümünde çalışmalar yapmış birisi olarak buradan şunu ifade
etmek isterim ki, bu konuda en yüksek hassasiyete sahip insanlardan birisiyim.
Dolayısıyla bir siyasi kimlik üzerinden yola çıkarak veya olayları bir bölgeye
sıkıştırarak bu çerçevede değerlendirip vicdan ve izan sınırları dışında bir
siyasi suçlamaya bunları dönüştürmek gerçekten insaf dışı. Her şeyden önce
bunların bir siyasi çerçevede ele alınmayacak kadar hassas konular olduğunun
bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Yatılı ilköğretim bölge
okulunda yaşanan hadise, söylediğim gibi, yani sayısı çok çok
fazla olan bu kurumların içerisinde yaşanan hadiseler, bu anlamda ümit ediyorum
ki ve öyle kalması için de çaba göstereceğiz münferit ve tekil hadiseler olsun
ve başka çocuklar bu manada zarar görmesin.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasayla ilgili son olarak başta çalışanların hak
kayıplarının telafisi olmak üzere yapılacak yeni yasal düzenlemelerin denetimde
bir bütünlük sağlaması ve bizlere daha etkili bir denetim imkânı verecek,
eğitimde kaliteyi artıracak olması bakımından da büyük önem taşıdığını
vurgulamak isterim. Eğitim açısından, eğitim denetimi açısından çok önemli
olduğunu düşündüğüm bu kanuna destek veren muhalefet partisi grup başkan
vekillerine ve değerli milletvekillerine şimdiden teşekkür ediyor, bu
duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan ismimi de anarak benim söylediğim şeyleri birbiriyle
ilişkisiz bir şekilde çarpıtarak bir söylemde bulundu. Bu konuda sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sataşma yok Sayın Başkan, sataşma yok. Konuşmak istiyorsa konuşsun da
sataşmadan dolayı değil.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Var.
BAŞKAN - Lütfen yeni
sataşmalara yol açmayalım.
Buyurunuz.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Millî
Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; izan dışılıkla suçlamak,
vicdansızlıkla suçlamak bir sataşmadır ve bu sataşmayı kabul etmediğimi,
söylediğim hiçbir şeyin izan dışı olmadığını, aslında benim
değerlendirmelerimin bu şekilde çarpıtılmasının izan dışılık olduğunu,
vicdansızlık olduğunu belirtmek isterim.
Şimdiki konuda ben Erciş
olayıyla ilgili bahsettim, Siirt YİBO olayının özgünlüğü ayrıdır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Ona da değindim.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Bu
olay üzerinde mağduru da suçlusu da çocuklar olsa bile buna ilişkin, bu konu
üzerinden değil, YİBO’ların genel sorunları üzerinde
bir çözüm arayışı Millî Eğitim Bakanlığının sorumluluğundadır, bu konuyu dile
getiriyoruz. Ben ayrıca konuşmam içerisinde bütün sorumluluğun sadece Millî
Eğitim Bakanlığında olmadığını da belittim. Yürütme makamının tümü bu konuyla
görev alanı itibarıyla sorumludur. Bu konuda söylediğimin bir daha
çarpıtılmamasını rica ediyorum.
Erciş’le ilgili, Sayın Bakan,
bununla ilgili, bu kız çocuğumuz lise öğrencisi, yurtta kalıyor. Yurtta kimler
hakkında disiplin soruşturması başlatıldı Sayın Bakan? Hangi müfettiş raporunuz
var? Millî Eğitim Bakanlığı tarafından millî eğitim müdürlüğünce, basına
yansımış bir olay için, Millî Eğitim bünyesinde bir soruşturma başlatıldı mı
yoksa siz de mi örtbas etmeye çalışıyorsunuz?
“Savcılığa yansımış bir
konudur.” diye… Savcılığa yansımış bir konuda siz de çok iyi biliyorsunuz ki
bir konuyla ilgili adli soruşturma da yapılır, idari soruşturma da yapılır.
Adli soruşturma yapılıp olayın üstü örtbas edilmeye çalışılırken neden idari
soruşturma yapılmıyor? Yurt müdürü hakkında neden bir soruşturma yok, okul
müdürü, millî eğitim müdürü hakkında neden bir soruşturma yok, kaymakam
hakkında neden bir soruşturma yok? Bunları söylemek vicdansızlıksa Genel
Kurulun takdirine bırakıyoruz.
“Ve bu olay bir şebeke işi,
işin içinde polisler var.” dedik. Basında, kamuoyunda CD’ler, DVD’ler dolanıyor
ama birileri bunu örtbas etmeye çalışıyor. Kim örtbas ediyor? Vali örtbas
ediyor, kaymakam örtbas ediyor, savcı örtbas ediyor, okul müdürü, millî eğitim
müdürü, yurt müdürü örtbas ediyor. E, bunu söylemenin neresi izan dışılık?
Eğer bu konuda duyarlı ve
vicdanlıysanız o zaman yapın soruşturmayı. 16 kişi, 15 kişi gözaltına alınıyor,
neden 1 zabıta hakkında sadece tutuklama oluyor?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Hâkime sorun.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Şimdi,
biz bunun sorumluluğunu sadece size yüklemiyoruz Sayın Bakan. Bununla ilgili…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –
Selamlamak için bir söz verirseniz sevinirim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Konu net olarak aydınlandı,
siz daha önce de söylemiştiniz.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –
Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
6.- Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 488) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı adına Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Burada ittifak hâlinde bir
kanun çıkartıyoruz. Tüm Parlamentomuzun bu kanunun doğru bir kanun olduğu,
çıkartılması gerektiği noktasında ittifakı bulunmaktadır, Komisyonda da Genel
Kurulda da. Her çıkan konuşmacı da bu kanunun çıkması gerektiğini söylüyor.
Gerçekten, geç kalmış, bir haksızlığı, bir adaletsizliği düzelten doğru bir
kanun ve bu kanunun hızla çıkmasını, bu kanundan dolayı mağdur durumda olan, bu
kanunun olmayışından dolayı mağdur durumda olan 3.225 kişinin, ilköğretim
müfettişi ve ilköğretim müfettiş yardımcısının, artık bu çilesinin, bu
adaletsizliğin bitirilmesi noktasında bir kanun. Bunun çıkartılmasına hepimiz
destek veriyoruz. Gerçekten doğru bir kanun. Bir an
önce bu adaletsizliğin bitirilmesi için çıkartılması gereken bir kanun.
Aslında bu kanun 1997 yılında
sekiz yıllık zorunlu eğitim hukukunun çıkartılmasından sonra doğan bir durum. O
günden bu yana bir boşluğu da gideriyor bu. Ayrıca, 2009 yılında bu kanun
tasarısı Meclise gelmiş o günden bu yana bir yıl geçmiş, bir yılı geçkin bir
süre geçmiş. Bu kadar uzun beklemeden, bu kadar uzun süre sürüncemede
bıraktıktan sonra bu kanunun burada çıkartılmış olmasını biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak da yürekten destekliyoruz ve emeği geçen herkese teşekkür
ediyoruz.
Tabii ki, millî eğitim
sistemi, Millî Eğitim Bakanlığı, eğitim konusu Türkiye'nin en önemli konusu.
Eğitimin sorunları bitmez, ama bu doğru kanunun etrafında eğitimin sorunları
tartışılmaya başlanılırsa, bunun etrafında muhalefet ve iktidar bir tartışmanın
içine düşerse, ben yine bu ilköğretim müfettişlerine -yeni ismiyle eğitim
müfettişlerine- yeniden haksızlık yapmış oluruz diye düşünüyorum.
Eğitimin sorunları var, çünkü
eğitim, değerli milletvekilleri, bize göre eğitim, geleceği kurduğumuz,
geleceği bina ettiğimiz en önemli alandır. Birçok alanda sorun olabilir ama
geleceğin kuruluşunda eğer stratejik anlamda yanlış yapar, eksik yapar, geç
kalırsanız, geleceği feda etmiş olursunuz, geleceği sıkıntıya sokmuş olursunuz.
Onun için, eğitimin sorunlarını bir bütünlük içerisinde oturup birlikte
tartışmak ve gerçekten bugüne göre değil, geleceğe göre eğitimi, eğitim
sistemini, kurumlarını, işleyişini ve eğitimin içerisindeki insanlarımızın
özlük haklarını tanzim etmemiz gerekir.
Değerli milletvekilleri,
tabii, çok genel bir yaklaşımdan bu konuda da maalesef uzaklaşılamıyor. Sayın
Bakan da çıktı, sayın iktidar partisi grubu sözcüsü arkadaşımız da çıktı,
yapılanları anlattı. Yapılanlara teşekkür ederiz ama siz de takdir edersiniz
ki, eğitim konusunda ne kadar yapsanız azdır çünkü ne kadar yaparsak yapalım,
geleceğimize yatırım yapmaktayız, yeterli değildir. Bugün, millî eğitimin
sorunlarının olmadığını söyleyebilmek hiç mümkün değil.
Burada bir stratejik yanlış
yapılıyor. Bugünü anlatırken, bugünü algılarken hep düne bakarak, dünü referans
alarak kendi durumumuzu belirliyoruz: “Dün şu kadar derslik vardı, bugün bu
kadar derslik var.” Hâlbuki öyle olması değil, geleceğe dönük bir irdeleme
yapmak lazım. 2050 yılına göre veya lider ülke Türkiye pozisyonuna göre
eğitimin nasıl olması, küresel güç Türkiye’ye göre eğitimin nasıl olması, her
derslikte kaç öğrencinin olması, özlük haklarının ne olması gerektiğini
sorgulamamız lazım ve yapamadıklarımızı konuşmamız lazım. Burada gelip de “Şunu
yaptık; bunu yaptık; düne göre şu kadar yaptık.” demenin çok fazla bir anlamı
yok. Biz yapamadıklarımızı, yapmamız gerekip de yapamadıklarımızı,
hayallerimizi konuşmaktan niye korkuyoruz değerli milletvekilleri?
Hayallerimizi konuşalım.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Onu siz yapıyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Hayalleri konuşuyoruz.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Yapamadıklarınızı konuşuyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
İşte bunun için söylüyorum; eğitim, geleceğin inşa edildiği bir alandır ve ne
kadar yaparsanız yapınız, yaptık demeye hakkımızın olmadığı bir alandır; daha
çok yapmamız, daha iyisini yapmak gibi bir borcumuzun olduğu bir alandır. Onun
için, burada bir adaletsizliği ortadan kaldırırken, eğitim müfettişliği
kurumunu kurarken eğitimin sorunları üzerinde iktidar-muhalefet tartışmaya
girdik. Biz şunu yaptık, siz şunu yapamadınız tartışmasına girmeyi eğitim
müfettişlerine, ilköğretim müfettişlerine ve hatta eğitim camiasına karşı da
bir haksızlık, saygısızlık olarak görüyorum.
Bu anlamda, yani, söz
almışken şunu da ifade etmek istiyorum: Gerçekten Sayın Bakanım, çok sorunumuz
olabilir ama adaletsizlik en önemli sorundur. Adaletsizlikte de özellikle ücret
adaletsizliği. Aynı işi yapan insanların birinin 3 kuruş, birinin 5 kuruş
alması o işin en önemli sorunudur. Öğretmenler bana göre sorun içerisinde
kalmamalılar, onlar geleceğimizi bina ediyorlar, inşa ediyorlar. Öğretmenlerin
çok sorunu olabilir ama bu eşit olmayan adaletsiz ücret sorununu mutlaka
çözmemiz gerekir. Ne yaparsanız yapın bunu çözemediğiniz takdirde çok şey
yapmış olmazsınız. Bakın, bugün 4/B’li öğretmenler,
atanamayan öğretmenler, işte, denetimdeki farklı ücretlendirmeler. Yani bu
sorunları… Adaletin olmadığı yerde mülk olmaz. Dolayısıyla, ben özellikle bu
sözleşmeli öğretmenlerin sorunlarının ve ataması bir türlü yapılamayan
öğretmenlerin sorunlarının çözülmesini, bu noktada buna öncelik verilmesini
Sayın Hükûmetten ısrarla istemekteyim. Çünkü
gerçekten öğretmenler… Bugün ek iş yapmak zorunda kalan, dershanelere muhtaç
duruma gelen, işte, yoksulluk sınırının altında yaşayan ama en değerli
varlığımız olan çocuklarımızı emanet ettiğimiz, geleceğimizi kurmak gibi bir misyonu yüklediğimiz çok değerli varlıklarımızı bu türlü
yakışmaz durumda yaşatmak ve çalıştırmak hak değil. Türkiye’ye, zamana, Türk
milletine yakışmaz bir sonuç olarak görmekteyim.
Bu sebeple, ümit ediyorum ki
önümüzdeki dönem içerisinde özellikle öğretmenlerimizin özlük haklarındaki
adaletsizliği, eşitsizliği… Azlığı tenkit etmek ayrı bir şey ama adaletsizliği
savunmak mümkün değil. Aynı işi yapan iki insan, biri 3, biri 5 kuruş alıyorsa
o işte ne bereket vardır ne hayır vardır ne de sonucuna güvenmek mümkün
değildir. Aynı şeyi, burada, Parlamentoda bir daha söyleyeyim. Parlamentomuzda
bile 4/C’yle çalışan personelimiz, aynı işi yapan
personelimiz ama biri kadrolu olmanın maaşını alıyor, biri 4/C’li olmanın yarı maaşını alıyor. Özlük
haklarındaki bu adaletsizliği, öncelikle adalet kurmak üzere hukuk kuran bu
Meclisin çözmesi lazım.
Değerli milletvekilleri, daha
önce de söyledim ama gene söylüyorum. Aynı yemeği, aynı mutfakta çalışan 2
aşçı, size yemek pişiren 2 aşçı, 1’i kadrolu, 1’i sözleşmeli. Korkarım, yani bu
adaletsizliği burada çözmemiz lazım. Bu haksızlığı çözmemiz lazım. Türkiye’de
ücret eşitsizliği adaletsizliğini çözmeden şunu yaptım, bunu yaptım, düne göre
şu kadar iyi şey yaptım demenin de çok fazla bir anlamı yok.
Bu sebeple, bu kanun doğru
bir kanundur, bu kanuna Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vermekteyiz.
Böylelikle bir adaletsizlik, bir yanlışlık düzeltilmektedir. Buna katkısı ve
emeği bulunan tüm Komisyon üyesi, tüm iktidar partisi, muhalefet partileri
üyesi arkadaşlarımın...
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hükûmetimize de.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
...ve Hükûmete, grup başkan vekili arkadaşlarımıza da
teşekkür ederim. Yani arkadaşlar, evet, çok teşekkür ederim. Hayırlı, uğurlu
olsun. Eğitim müfettişlerine de eğitim camiasına da hayırlı sonuçlar getirmesi
dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum efendim. (MHP ve AKP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şandır.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Güvel,
Sayın Köse, Sayın Işık, Sayın Ekici sisteme girmişlerdir. Sırayla söz
veriyorum.
Buyurunuz Sayın Güvel.
Süreniz bir dakikadır.
HULUSİ GÜVEL (Adana) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, 2 milyonu aşan
nüfusu ile Çukurova bölgesinin en büyük, Türkiye’nin 5’inci büyük ili olan
Adana’mıza 2002 yılında ihalesi yapılan, 2005 tarihinde temeli atılan Adana Öğretmenevi inşaatında yıllardır bir ilerleme
kaydedilmemiştir. Adana öğretmen evinin hizmete açılması için Bakanlığınızın
bir çalışması var mıdır? Millî Eğitim Bakanlığının ilgili kaynaklarından 2010
yılı için ayrılmış bir ödeneği mevcut mudur? Adana öğretmen evinin hizmete
açılması hangi yıl programına alınmıştır? Hizmete açılmasını engelleyen güçler
kimlerdir, sebebi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Güvel.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ilk ve
ortaöğrenim okullarının elektrik ve su borçlarının velilere ödetilmesi
biçiminde uygulamalar zaman zaman basına yansıyor. Bu
konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda genelge yayınlanmış olmasına
rağmen, bu uygulamaları devam ettiren il millî eğitim müdürleri bulunuyor. Buna
bir önlem almayı düşünüyor musunuz?
İkinci soru ise: Türkiye'nin
her tarafında ama özellikle de Adıyaman ilindeki okullarda hizmetli sayısının
az oluşu nedeniyle, okullardaki hizmetli sayısının artırılması için
Bakanlığınca herhangi bir çalışma var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Köse.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
sosyoloji bölümü mezunu, felsefe grubu öğretmenliği yüksek lisans mezunu ve
Bakanlığınız tarafından mart ayında açılan rehberlik kursuna katılmış bir
öğretmen adayı adına soruyorum: Haziran ve Ağustos 2010 öğretmen atamalarında
yeterli sayıda rehber öğretmen bulunamaması durumunda, felsefe ve sosyoloji
bölümü mezunu olup da felsefe grubu öğretmeni unvanına sahip öğretmen
adaylarının rehber öğretmen olarak atanması mümkün olabilecek midir? Böyle bir
düşünceniz varsa, yaklaşık kaç kişinin bu gruptan ataması yapılabilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Ekici…
AKİF EKİCİ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son günlerde özellikle YİBO’larda olmak üzere, sıkça rastlanan çocuk istismarları
konusunda Bakanlığınız herhangi bir çözüm üretememektedir, aksine, bu olaylar
karşısında çaresiz kalmaktadır. Yedi-sekiz yaşlarındaki çocukları devletin
güvencesi altındaki okullara teslim eden ailelerin her an olumsuz bir hadiseyle
karşılaşma ihtimalleri yüksektir. Üzülerek görmekteyiz ki, bu istismarda
bulunan kişilerden bazıları bir başka okula tayin edilmektedir bu olumsuz
icraatını sanki burada devam ettirsin istenmiş gibi. Bu durum toplum vicdanını
sızlatmaktadır. Siz bu konularda çözüm önerileri getirememektesiniz Sayın
Bakan. Bu şartlar altında bu görevi bu şekilde sürdürmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ekici.
Sayın Yaman…
M. NURİ YAMAN (Muş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bilindiği
gibi, Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformunun hemen hemen
her hafta birer bildirisi ve etkinlikleri sürekli basında yer almakta. Bu
açıklamalara göre 320 binin üzerinde atanmayı bekleyen öğretmenin bulunduğu ve
sizin de 210 bine yakın açığınız olduğuna göre, bu açığın kapatılması konusunda
Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformuna bu yıl için müjdeli bir haber
vermeyi düşünüyor musunuz? Bu kadar öğretmen açığınızın olduğu düşünüldüğünde
atanması yapılmayan öğretmenlerin bu beklentileri ne zaman sona erecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yaman.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak
istiyorum: Tunceli en mahrum illerimizden biri. Burada öğretmenevi
yok. Burada ne zaman öğretmenevi yapılacak? Bu konuda
bir hızlandırma olacak mıdır?
Sonra, Tunceli’de üniversite
açılması nedeniyle üç veya dört tane lise binası kapatılarak üniversiteye
tahsis edildi ama bu da liselerde büyük bir sıkışma meydana getirdi.
Üniversitenin binaları ne zaman yapılacak ve bu lise binaları yine eski
liselere verilecek mi? Bunları sormak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Genç.
Sayın Özdemir.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakana
soruyorum: Ülkemizin birçok yerindeki il ve ilçelere baktığımız zaman
okullardan fazla dershane bulunmaktadır ve maalesef, artık, öğrenciler
dershanelere gitmeden üniversiteleri kazanamaz hâle gelmiştir. Bunlarla ilgili
bir projeniz var mıdır?
İkincisi: Varını yoğunu
vererek bu dershanelere çocuklarını gönderen insanlar, yüksekokulları
bitirdikten sonra bunlar da işsiz gezmektedir. Bu konularla ilgili ne gibi
projeleriniz vardır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.
Sayın Birdal…
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakandan öğrenmek
istiyorum: Bu Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu var ve şu anda da
kendileri izliyorlar Sayın Bakanın vereceği yanıtı. 300 bine yakın işsiz
öğretmen var ve Eğitim-Sen’in 220 bin öğretmene ihtiyaç olduğuna dair bir saptaması
var. Acaba bu 300 bine yakın öğretmenin işsizliğini Sayın Bakanlık nasıl
gidermeyi düşünüyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Birdal.
Sayın Yalçın…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, üniversite
giriş sınavlarında 10 binlerce öğrencinin sıfır çekmesinin temel sebepleri
nelerdir? Bakanlığınızın bu konuda bir çalışması var mıdır?
Bir de efendim, şunu merak
ediyorum: Yine, bu üniversiteye giriş sınavlarında birçok il, ekonomik
büyüklüğü, nüfus büyüklüğüyle orantısız sıralamalar içerisinde yer alıyor.
Mesela, Ordu ili de bu sene, zannediyorum, 50 küsurlu sıralarda, daha önce de
60-65’inci sıralardaydı. Buradaki temel sebep nedir? Yani, bir anlamı var
mıdır, bu sıralamaların diğerinden farklı olmasının? Yani, size göre, hangi
parametrelere göre bu sıralamalar oluşmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yalçın.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, öncelikle,
Adana Milletvekilimizin dile getirdiği, 2002’de programa alınan öğretmenevi konusunda… Daha önceki dönemlerde de Sayın
Milletvekilimiz aynı konuyu gündeme getirmişti. Öğretmenevi
konusunda yeterli ödenek göndereceğiz ve Adana Öğretmenevinin
yapımını tamamlayacağız inşallah. Bunu daha önce de söylemiştim, bu dönem
içerisinde de ifade ediyorum.
Adıyaman Milletvekili Sayın
Şevket Köse’nin ilköğretim ve ortaöğretim okullarının elektrik ve su
paralarının velilere ödettirildiğine dair bir itirazı oldu. Gerçekten, ödeneklerin
serbestisi doğrultusunda cari giderlerini biz düzenli
olarak gönderiyoruz ve gönderilen ödeneklerin yetmemesi durumunda da il özel
idarelerince eksik kısımlarını tamamlıyoruz. Dolayısıyla, okulların cari
giderleri yasa gereği de özel idarelerce karşılanıyor, bizim Bakanlık olarak
gönderdiğimiz paralar sadece yardım niteliğindedir. Bugün, bize ulaşan bilgiler
çerçevesinde, şimdi, şöyle bir durum var: İlköğretim ve ortaöğretim okullarının
çok geçmişe yönelik yani Hükûmetimizden çok önceki
dönemlere ait elektrik ve su borçları var, özellikle de su paralarının çok
fazla işlemiş olan faizleri var. Yani biz her yıl kullanılan su ve elektrik
miktarları kadar cari ödenek ayırıyoruz ve bunları zamanında ödüyoruz.
Dolayısıyla, öğrenci velilerinden böyle bir para talep edilmesi veya bunun
uygulanmasına yönelik bir bildiriminiz varsa, somut olarak bize olayı
bildirirsiniz, bu konuda soruşturma açarım, yeterli ödenek ayırıyoruz çünkü bu
konuda.
Sayın Işık bir soru sordu:
Sosyoloji bölümü mezunu bir öğretmenin, zannediyorum rehberlik, PDR eğitimi
alması durumunda, haziran ve ağustos ayı atamalarında, rehber öğretmen olarak,
eğer yeteri kadar lisans alanı mezunu olmazsa, atanabilecek mi dedi? Talim ve
Terbiye Kurulumuzun bu konuda alınmış bir kararı var, alana kaynaklık eden
bölümlerden mezun olma şartı, dolayısıyla, maalesef bu konuda bir atama
yapamayacağız.
Sayın Ağyüz’ün
değindiği, yatılı ilköğretim bölge okulları konusuna tekrar değineceğim.
Gerçekten, özellikle kırsal kesimde eğitimin teşvik edilmesi, eğitim ve
öğretime katılım oranının artırılması maksadıyla, ilköğretim planlaması
çerçevesi içerisinde öğrencilerin yatılı olarak barındırılması, onların aynı
zamanda eğitim kurumlarından yararlandırılması konusunda planlanan ve bu
doğrultuda sürdürülen bu hizmetlerle ilgili, daha önce de, az önceki konuşmamda
da söyledim, bu çalışmaları gözden geçiriyoruz. Özellikle kırsal alan dışında
ve coğrafi koşulları çok güç olmayan bölgelerde, yatılı ilköğretim bölge
okullarını özellikle ortaöğretim yatılı bölge okullarına dönüştürmek suretiyle
ve önümüzdeki yıllara sari bir şekilde, yayılacak
şekilde özellikle on iki yaş altı, beşinci sınıf altı çocukların taşınma
kapsamına alınarak evlerinden okullara taşınması konusunda çalışmalarımız
sürüyor; bunu tamamladığımda, kamuoyuyla da sizlerle de paylaşacağım.
BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Ekici’nin sorusuna cevap verdiniz. Bir yanlış anlama
olmaması için düzeltiyorum.
Buyurunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Çok özür dilerim, pardon.
Sayın Genç’in sorusuna
gelince: “Tunceli’de öğretmenevi yok.” demişti. Tunceli Öğretmenevi, yatırım programına
alınmış durumda ve ihale işlemleri sürüyor, bunu buradan söylemek isterim ve
Tunceli’de şu anda derslik başına düşen -daha önce de Sayın Genç dile
getirmişti- öğrenci sayısı, Türkiye genelinde ilköğretimde 32, ortaöğretimde
33, genel ortaöğretimde 31, mesleki ve teknik ortaöğretimde 36’dır; Tunceli
ilinde ise ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısı 15, ortaöğretimde
16, genel ortaöğretimde 16, mesleki ve teknik ortaöğretimde 20’dir.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, ortalama, her yerde öyle değil.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Yani şu an itibarıyla Tunceli’nin derslik ihtiyacı olmayıp
tam tersine fazla sayıda derslik mevcuttur.
Bir diğer konu, birkaç
milletvekili tarafından aynı anda dile getirilen, Ataması Yapılmayan
Öğretmenler Platformunun dile getirdiği hususlarla ilgiliydi. Elbette gönlümüz
ister ki bütün öğretmenlerimizi Millî Eğitim Bakanlığında öğretmen olarak
istihdam edebilelim ama öğretmen atamalarımız hem kadro sınırlılığında bir
diğer taraftan da ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekleş-tirilmektedir.
Bu iki konuya baktığımız zaman, gerçekten, özellikle alan ve branş
öğretmenliği alanında eğitim fakültesinin fazla sayıda verdiği mezunlar oransal
olarak Millî Eğitim Bakanlığının da istihdam kapasitesinin üstündedir.
Dolayısıyla, bugünkü koşullarda her şeyden önce eğitim fakültelerinde bazı
alanlardaki kontenjanların düşürülmesi konusunda da çalışmalar yürütüyoruz. Her
yıl ve -dediğim gibi- çok yakın bir tarihte de yaklaşık 40 bin öğretmen ataması
yapacağız; bunun 10 bini haziran ayında, 30 bini de ağustos ayında olmak üzere.
“Üniversite giriş sınavında
10 binlerce öğrenci sıfır çekiyor.” dendi ve bu soruda “Sıralama hangi kriterlere göre yapılıyor?” diye bir soru geldi. Yani
aslında bu, Meclis Genel Kurulunda da değerlendirmeler konusunda çok fazla
gündeme getirilen bir konu. Bu konuyu sormanız, aslında bir açıklama fırsatı da
verdi bana.
Şimdi, yanlışların doğruları
götürdüğü bir sınav sisteminde “sıfır başarı” veya “sıfır çekme” diye bir
kavramla değerlendirilmesi her şeyden önce bu öğrencilere yönelik bir haksızlık
olur diye düşünüyorum çünkü yanlışlar doğruları götürür ve öğrenciler bazı
alanlarda, maalesef, cevaplandıramadıkları sorular nedeniyle de sıfır puan
almış gibi gözüküyorlar. Şimdi, hangi parametrelerle değerlendiriyoruz
dediğiniz zaman da, her şeyden önce, biz, illerde fiziki altyapı şartları ve
öğrenim başarılarını bu anlamda önemsiyoruz fakat bu, bir sıralama sınavı. Her
şeyden önce, yükseköğrenim talebinde bulunan öğrenci sayısı yaklaşık 1,5
milyon, yani yerleştirme açık öğretimle birlikte 750 bin olduğu takdirde, illa
bir sınav yapılacak ve bu sınav da kontenjan sınırlılığında, bir kısım
öğrenciyi sıralama yoluyla almaktır. Dolayısıyla, sıralama çerçevesi çizen bir
sınav olduğu için
yerleştirme de buna göre olacak. Velev ki 100 soru soralım ve
100’ünü de öğrencilerin tamamı doğru cevaplandırsın. Bu durumda bir kuraya tabi
tutacağız çünkü kontenjan sınırlı, yükseköğrenim kontenjanımız sınırlı. O
yüzden de dikkat ederseniz, hem vakıf üniversiteleri konusunda hem devlet
üniversitelerinin kuruluşu konusunda, kontenjanların artırılması konusunda da Hükûmetimiz son derece büyük ve önemli çalışma ve çabalar
içerisinde.
Bu sıralamayı
değerlendirirken biz şunu baz alıyoruz: Aslında,
öğrencilerin cevaplandırdıkları soruları ölçü alıyoruz; 1’inci olan il ile
sonuncu olan il arasında ne kadarlık soru
cevaplandırma farkı var? Dikkate almamız gereken konular bu konular oluyor.
Aslında, zannedildiği gibi 1’inci il ile 81’inci il arasında çok büyük bir puan
farkı yok. Bizim geçen yılki verilere göre yaklaşık 24 puanlık bir puan farkı
vardı yani il ortalamalarını baz aldığımızda. Demek ki öğrenim başarılarını ölçü almak söz konusu olduğu zaman
üniversiteye yerleşmeyi ilin eğitim ve öğretim başarısı olarak, bir parametre
olarak biz doğrusu değerlendirmiyoruz şu anda ama elbette, gönül ister ki bütün
ortaöğretim kurumlarından mezun olan ve yükseköğrenim talebinde bulunan her
öğrenci yükseköğrenim görsün ama dünyada da ortalama her 100 ortaöğretim
öğrencisinin 60 veya 65’inin yükseköğrenim görmesi hedeflenir. Yani
eğitim-öğretim planlanırken de bu doğrultuda gerçekleşiyor.
Gitgide, bu kontenjan
konusundaki açığı da… Dediğim gibi, yeni üniversiteler kurmak suretiyle
artırdığımızı söyleyebilirim.
Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum, eğer atladığım sorular olursa yazılı olarak cevap vereyim.
BAŞKAN – Bir soru daha var,
süremiz var Sayın Bakan.
Sayın Yalçın, buyurunuz.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Teşekkür ederim efendim.
Süre kaldı, Sayın Bakanım,
tekrar bir soru yöneltmek istiyorum, daha doğrusu bir istirhamda bulunmak
istiyorum zatıalinizden: Sayın Bakanım, ilköğretim
ücretsiz olarak sürdürülüyor, hatta bir başarı olarak da ifade ediyorsunuz
“Kitapları da ilköğretimde ücretsiz veriyoruz.” diye fakat pratikte hiç de
ücretsiz bir eğitim yaşanmıyor, ben de bir veli olarak söylüyorum. Sürekli,
okul aile birliği üzerinden ya da okul idarelerinden farklı kalemlerdeki
harcamalar için velilerden ücret talep ediliyor, para talep ediliyor. Bunu da
çok yadırgamıyorum aslında fakat Sayın Bakanım, şunu özellikle istirham
ediyorum: Şimdi, bu talepler öğrencilerle velilere ulaştırılıyor, yani
çocuğunuz size bir talep yazısını getiriyor. Şunu düşündüm benim çocuğum da
getirdiğinde: Acaba bu parayı veremeyecek bir velinin çocuğunun karşısında
düşeceği durum ya da çocuğun o parayı götüremeyince arkadaşları karşısında
düşeceği durumu düşünerek istirham ediyorum, lütfen, bu para taleplerini
doğrudan velilere ulaştırılmasını sağlayabilir misiniz?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yalçın.
Buyurunuz Sayın Sakık, sizin de sorunuzu alalım.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben de
teşekkür ediyorum. Zaman olduğu için…
Sayın Bakanım, dün akşam Muş
Hasköy ilçesinde yine YİBO’dan on bir yaşındaki bir
kız çocuğu intihar etti. Son dönemlerde YİBO’yla
ilgili çok nahoş haberler alıyoruz. Aslında, bu YİBO’ların,
cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar kuruluş amaçları belli yani toplumu çok
rahatsız eden… Özellikle YİBO’ların bulunduğu alanlar
da Kürt bölgesinde. Yani, bu sorunu daha böyle, demokratik bir yol, yöntemle
çözemeyiz mi? Yani, oradaki öğrencilerin ruh hâlini, bir miktar eğer,
psikologlar veyahut da bu konuda uzman olanlar tarafından araştırırsak YİBO’nun eğitime çok büyük bir katkısının olmadığını hep
birlikte görürüz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Sakık.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Yalçın’ın sorduğu soru
ve duyarlılığı için de çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, ilköğretim,
ortaöğretim ve devletin kurduğu üniversitelerde eğitimin ücretsiz olduğunu…
Özellikle ilköğretim öğrencilerinde, pratikte arzu etmediğimiz uygulamaların
olduğu muhakkak. Her şeyden önce yani çocuklarımızdan, bir şekilde okulun ihtiyaç
ve gereçleri doğrultusunda para talep edilmesini hiçbir şekilde doğru
bulmuyoruz. Bu uygulama içerisinde olan okullarımız hakkında da veya
idarecilerimiz, öğretmenlerimiz hakkında da işlem yapıyoruz. Söylediğiniz
duruma biraz daha hassasiyet göstereceğimi bu vesileyle belirtmek isterim. Çok
teşekkür ederim.
Sayın Sakık,
yine, yatılı ilköğretim bölge okullarını gündeme getirdi. Gerçekten, bu konuda
çok kapsamlı bir çalışma yapıyoruz yani yaklaşık bir yılı aşkın bir süredir
yapıyoruz ve yürütüyoruz. Az önce de söylediğim gibi, özellikle on iki yaş
altında, yaşı daha küçük olan çocuklarımızın kendi ebeveynleriyle birlikte
yaşamak suretiyle, ailelerinin yanında kalacak şekilde, coğrafi koşulları
elverişli olan bölgelerde yalnız… Bazı yerlerde doğa ve kış şartları çocuğun
iki buçuk saat ulaşımını günlük gerekli kılabilir. Bu koşullar olmayan ama kısa
sürede ulaşabileceği yerlerde, on iki yaş altı çocuklarımızı, önümüzdeki yıldan
itibaren taşıma kapsamına almak suretiyle, öğlen yemeklerini de vermek suretiyle
ayırmayı düşünüyoruz. Yani, bu bir rehabilitasyon
süreci olacak ve bir zamana yayarak bu konuda özellikli ve önemli çalışmalar
yürüttüğümüzü söylemek isterim. Neticelendiğinde, az önce de söylediğim gibi,
sonuçlandırdığımızda, kaynaklarımız çerçevesinde, ben bunu, kamuoyuyla da
sizlerle de tekrar paylaşacağımı söylüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar
yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Bakacağım efendim.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler...
Şöyle yapalım sayın
milletvekilleri: Bir dakika süre veriyorum arkadaşlar, sisteme hemen
girerseniz…
Kabul edenler ve kabul
etmeyenler…
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
vardır, kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞININ
TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN İLE DEVLET MEMURLARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- 30/4/1992
tarihli ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görev-leri Hakkında Kanunun 53 üncü maddesinin üçüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddenin sonuna aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
“İl millî eğitim müdürlükleri
bünyesinde eğitim müfettişleri başkanlığı oluşturulur. Eğitim müfettiş
yardımcıları, en az dört yıllık yüksek öğrenimli ve öğretmenlikte sekiz yıl ve
daha fazla hizmeti olan öğretmenler arasından yarışma sınavı ile mesleğe
alınırlar. Bu görevde üç yıllık yetişme dönemini takiben yapılacak yeterlik
sınavında başarılı olanlar eğitim müfettişi kadrolarına atanırlar. Eğitim
müfettişleri ve eğitim müfettiş yardımcılarının alanlarında uzmanlaşmaları için
gerekli tedbirler alınır. Eğitim müfettişlerinin, her hizmet bölgesinde iki
yıldan az olmamak üzere Millî Eğitim Bakanlığınca belirlenecek süreler kadar
çalışmaları esastır.”
“Eğitim müfettişleri ve
eğitim müfettiş yardımcılarının görev alanını; il ve ilçe millî eğitim
müdürlükleri ve orta öğretim kurumlarının rehberlik ve denetimi ile bu
kurumlarda görev yapan öğretmenlerin branşlara ilişkin
inceleme ve soruşturmaları hariç olmak üzere, her de-rece
ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarının rehberlik, işbaşında yetiştirme,
teftiş, denetim, değerlendirme, inceleme, araştırma ve soruşturma hizmetleri
oluşturur. Hizmet böl-gelerinin oluşturulması ve bu
bölgelerdeki çalışma süreleri; eğitim müfettişleri başkanlığının görev, yetki
ve sorumlulukları ile çalışmaları; eğitim müfettişleri ve eğitim müfettiş
yardım-cılarının nitelikleri, sınav ve yetişme
şekilleri, atanmaları, görev, yetki ve sorumlulukları ile çal-ışma ve yer değiştirmelerine ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle düzenlenir.”
BAŞKAN – 1’inci madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Ali Koçal.
Buyurunuz Sayın Koçal. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
topluma nitelikli insan yetiştirme iddiası olan Millî Eğitim Bakanlığının kendine
müsteşar yetiştirememesi ve 600 bin eğitim çalışanı içinden müsteşarlık yapacak
kimse bulamaması ve önceki Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından
otomatiğe bağlanmasıyla ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Ancak ondan
önce, Zonguldak Milletvekili olarak dün burada gerçekleştirilen Çalışma Bakanı
tarafından söylenen sözlerle ilgili, değerlendirmelerle ilgili düşüncelerimi de
sizlerle paylaşmak isterim.
Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz, 17 Mayıs itibarıyla Zonguldak’ta bir grizu patlaması olmuş ve 30 yurttaşımız,
maden emekçimiz şehit olmuştu orada. Ondan sonraki süreçte çeşitli kurum ve
kuruluşlar, yetkililer ve etkililer tarafından birtakım değerlendirmeler
yapıldı. O değerlendirmelerin elbette büyük bir bölümü gerçeklerle ilintili olmakla
birlikte Hükûmetin yetkili kademelerinde oturan
Başbakan, bakan, bakan müsteşarları ve diğer yetkililer tarafından yapılan
değerlendirmeler, yanlış değerlendirmeler, toplumumuza uygun olmayan,
toplumumuz tarafından uygun görülmeyen birtakım değerlendirmeler oldu. Bu
değerlendirmelerden bir tanesi, hepiniz biliyorsunuz, Çalışma Bakanı tarafından
yerel televizyona verilen bir mülakatta, orada şehit olan 30 kişiden 18-19’unun
güzel öldüğü, diğerlerinin… Artık, hangi kategoriye giriyor onu ben söyleyemiyorum,
herhâlde Sayın Bakan bunu söyleyebilme noktasında. Bir güzel ölümden bahsederek
Zonguldak’ın, Zonguldaklının ve toplumun büyük bir kesimimin yaralarının
üzerine tuz ekmiş oldu, acımızı büyüttü, tekrar o günlere bizi döndürdü.
Üzüldük ve bu konuşmalardan dolayı Zonguldaklı büyük bir infial içerisinde
oldu.
Şimdi, tabii, Sayın Bakan
profesör. Profesörlüğü tartışılan bir Sayın Bakan, bu sefer, anlaşılıyor ki
başka bir şeye soyunmuş; ölümle ilgili, ölümlerle ilgili yeni bir araştırma
inceleme noktasına girmiş. Herhâlde kendisini o noktada yetiştirecek. Belki de
o noktada bir profesörlük unvanı alma peşinde olmalı ki ölümü de
nitelendiriyor; işte, güzel ölüm, güzel olmayan ölüm. Bu, hiç kimse tarafından
kabul edilemez. İnsanların manevi duygularıyla oynanmamalıdır. Kesinlikle bu
yanlıştır, kesinlikle bu değerlendirmeyi kınıyoruz. Ölümün güzeli çirkini
olmaz. 19’u, 20’si öyle oldu, öldü. Peki, geriye kalanı nasıl öldü? Sayın Bakan
ona ne cevap verecek? Herhâlde bu araştırmalarından sonra yani profesörlük
unvanına, bu konudaki profesörlük unvanına ulaştıktan sonra galiba bunu
söyleyecek diye düşünüyorum.
Ee, bundan
önceki yine grizu patlamalarında, işte Bursa Kemalpaşa’da, Balıkesir
Dursunbey’deki kazalardaki ölümler acaba nasıl ölümdür? Onu da Sayın Bakana bir
sormak lazım. Yani o ölümler acaba güzel ölüm mü yahut da güzel ölüm değil mi?
Bunları da bir sormak lazım. Gerçekten hüzün verici. Üzerinde
konuşurken bile yani zor konuşuyorum bu konuyla ilgili. Çok yanlış bir
değerlendirme. Bu değerlendirmesini Sayın Bakanın geri almasını temenni
ediyorum. Ona yakışan bir değerlendirme, devlete, devlet adamına yakışan bir
değerlendirme yapsınlar, kimsenin manevi duygularıyla oynamasınlar. Kendilerini
bir yerde görenler, kendilerine misyon biçenler,
insanların manevi duygularıyla oynuyorlar. Demek ki bu insanların Müslümanlıkla
da uzaktan yakından bir alakası yok, bunlar sahte Müslüman.
Tabii, sadece Bakanla
kalmadı, Sayın Başbakan da… Çok bilgiç bir Başbakanımız var biliyorsunuz, her
konuda, hemen her şeyde bir değerlendirme yapabilme yeteneğine sahip. O da bu
işin bir kader olduğunu ortaya koydu. Bu konuda da toplumda gerçekten çok değerlendirmeler
oldu. Sayın Başbakan bu konuda kınandı, Sayın Başbakanın bu sözünü geri alması
istendi ama ondan sonra…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çok
ayıp ediyorsun, çok!
ALİ KOÇAL (Devamla) – Otur
yerine!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Cenazeye bile gelmedin.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Otur
yerine be!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Neredeydin? Neredeydin?
ALİ KOÇAL (Devamla) – Otur
yerine! Sen bilemezsin bunları.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) -
Neredeydin? Yoktun.
ALİ KOÇAL(Devamla) – Sen
nesin?
BAŞKAN – Sayın Koçal… Karşılıklı konuşmayınız lütfen.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yoktun
Zonguldak’ta.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Sen git
İstanbul’a, sen git İstanbul’da çalış. Ben o bölgenin çocuğuyum, sen nesin?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yoktun
Zonguldak’ta.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Sen
İstanbul’dan geldin oraya.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Cenazeye bile gelmedin, utanmadan konuşuyorsun!
ALİ KOÇAL (Devamla) – Biz
oradaydık.
BAŞKAN – Sayın Koçal, lütfen… Karşılıklı konuşmayınız.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Siz
bizim orada olduğumuzu göremezsiniz çünkü siz oraya polis kordonu içinde
girdiniz. Polis kordonu içinde girdiğiniz için orada olanları göremediniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen kurultaydayken biz kuyunun başındaydık.
ALİ KOÇAL (Devamla) - Biz
halkın arasındaydık, biz emekçinin arasındaydık, biz oradaki ailelerin arasındaydık,
siz de polis kordonunun içindeydiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Karşılıklı
konuşmayınız Sayın Koçal, lütfen…
ALİ KOÇAL (Devamla) – Sayın
Milletvekili, polis kordonuyla geldin oraya, polis kordonuyla! Kendi başına
oraya gel bakalım…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen kurultaydayken Bakan kuyunun başındaydı.
BAŞKAN – Lütfen Genel Kurula
hitap ediniz.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Kendi
başına Zonguldak’a gel, Zonguldak’a kendi başına gel…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Maden
şehitlerinin üzerinden siyaset yapma!
ALİ KOÇAL (Devamla) – O maden
şehitlerinin üzerinden siyaset yapan sizsiniz! (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Koçal…
AKİF EKİCİ (Gaziantep)- Sayın
Koçal, sen ciddiye alma onu, konuşmana devam et.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Maden
şehidinin üzerinden siyaset yapmak ayıptır!
ALİ KOÇAL (Devamla) – Oradaki
güvenlik güçlerinin arkasına sığındınız, güvenlik güçleriyle beraber oraya
geldiniz. Sen İstanbullusun, sen bu işten anlamazsın.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Maden
şehitlerinin üzerinden siyaset yapma!
ALİ KOÇAL (Devamla) – Sen
daha dünkü çocuksun, bu işlerden anlamazsın! Sen İstanbul’a git!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen
kurultaydayken Bakan kuyunun başındaydı.
BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen…
Hatibe müdahale etmeyiniz.
ALİ KOÇAL (Devamla) –
İstanbul’a git sen! Sen İstanbul’da yap bu işleri.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bakan
kuyunun başındayken sen kurultay derdindeydin.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Sen bu
işlerden anlamazsın! Sen daha dünkü çocuksun! Sen İstanbul’a gidip siyaset
yapacaksın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Koçal, lütfen Genel Kurula hitap ediniz, karşılıklı
konuşmayınız.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, oraya gelen… Evet, AKP’li bakanlar, milletvekilleri oraya geldiler,
bu doğrudur. Ama geldiler, polis kordonuyla birlikte geldiler, korumalarla
birlikte geldiler, halkın içine giremediler…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Ayıptır! Sen kurultaydayken Bakan kuyunun başındaydı!
ALİ KOÇAL (Devamla) -…o
insanların içine giremediler, o insanların cenazesine giremediler.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen
Ankara’dayken Bakan kuyunun başındaydı.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Ama biz
orada şehit ailelerinin yanındaydık. Biz orada köylerdeydik, emekçilerin
yanındaydık biz orada.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Yoktunuz yok!
BAŞKAN – Sayın Tunç…
ALİ KOÇAL (Devamla) – Onu
bile farklı şekilde değerlendiriyorlar. Çünkü bunlar yalancılığa alıştı, bunlar
sahtekârlığa alıştı…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayıp!
Ayıp!
BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen
müdahale etmeyiniz.
ALİ KOÇAL (Devamla) - …bunlar
halkı kandırmaya alıştı. Kandırarak halkı, halkın duygularıyla oynayarak bugüne
kadar geldiler. Bugünden sonra ne olacak, göreceğiz onu. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Aynı şeyi Kemalpaşa’da da yaptılar.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Evet,
bu arkadaşlar, bu Sayın Başbakan, “Kaderdir.” diyen Sayın Başbakan… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bu bağırmalarınız suçlu olduğunuz gösteriyor. Eğer
suçlu olmamış olsanız, eğer temiz olmuş olsanız bağırmazsınız, adam gibi gelip
burada konuşursunuz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Yoktunuz orada yok! On beş gündür yoktunuz!
ALİ KOÇAL (Devamla) – Sen
Zonguldak’ı bilmezsin! Sen İstanbul’dan geldin, sen git, İstanbul’dan siyaset
yap! Senin Zonguldak’la ne alakan var?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayıp
ya! Ayıp!
ALİ KOÇAL (Devamla) –
Zonguldak’la ne alakan var senin?
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sen
ciddiye alma onu Ali Bey.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayıp!
Utanmadan konuşuyorsun!
AKİF EKİCİ (Gaziantep)- Sen
ayıp ediyorsun, yerinde konuşmada. Söz al, konuş.
BAŞKAN – Sayın Tunç…
ALİ KOÇAL (Devamla) – Sen
Zonguldak’ı nereden biliyorsun?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayıp!
Ayıp!
BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen
sakin olunuz, konuşmacıyı rahat bırakınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Ayıptır! Yoktun orada!
ALİ KOÇAL (Devamla) –
Ahlaksızlık yapmayın!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yoktun
orada!
ALİ KOÇAL (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, demek oluyor ki bugüne kadar bu kazalarda ölenlerin birçoğu kader
artık.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) – Ne alakası var?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen Meclisin nezaketine uygun bir şekilde müzakere edelim.
ALİ KOÇAL (Devamla) –
Kendimizi kadere teslim ettik ama bu Başbakanın zenginliği de kader mi? Bu
Başbakanın yandaşlarının zenginliği de kader mi? Kendileri mi kazandı bunu?
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) – Konuya gel!
ALİ KOÇAL (Devamla) – Çalık
Grubuna 750 milyon dolar parayı vermek kader mi? Yani nasıl verildi bu para?
SUAT KILIÇ (Samsun) – İddia
ettiğin şeyi ispat edeceksin yoksa müfterisin.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Bu
parayı kimler verdi?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Utanmıyorsun değil mi?
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) –
Konuya gel, konuya!
ALİ KOÇAL (Devamla) – Böyle
sahtekârlıklar yapıyorsunuz sonra gelip burada konuşuyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Koçal, lütfen konunuza geliniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen
Atatürk Spor Salonu’ndayken Bakan kuyunun başındaydı. Ayıp! Utanmıyorsun bir
de! Sen MYK’ya girmek için kurultaydaydın.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Evet,
sonuç olarak şu değerli arkadaşlar: Milletimizin ve Zonguldaklıların manevi
duygularıyla oynanmamalıdır. Zonguldaklıların onurları ve gururları bu
değerlendirmelerle kırılmıştır.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Maddeye
gel, maddeye!
ALİ KOÇAL (Devamla) – Ucuz iş
gücü temin edeceğiz diye… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayıp!
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Söz
al da öyle konuş kardeşim, mırıldanma oradan!
BAŞKAN – Sakin olun lütfen.
ALİ KOÇAL (Devamla) – …orada
insanlar şehit edilmiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Onun için bundan
sonraki süreçte AKP’nin bu tavrı değişmelidir. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar ve gürültüler)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Sen sus!
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sen
sus, sen kirli bir insansın!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Gel, hadi gel…
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sen
hiç konuşma! Sen temizlen! Sen kirli bir adamsın, kirli!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Otur!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen yerlerinize oturun.
Sayın idare amirleri ve grup
başkan vekilleri, lütfen…
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
ALİ KOÇAL (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım… Değerli arkadaşlarım, lütfen… Lütfen Akif Bey…
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Sen otur!
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sen
kirli bir adamsın, her şeyiyle kirli bir adamsın! Sen temizlen önce, temizlen
sonra konuş. Kirlisin, kirli! Kire bulaşmışsın, yolsuzluğa bulaşmışsın! Kirli
bir insansın sen, senin hiç konuşmaya hakkın yok; burada, 550 kişi içinde sen
hiç konuşamazsın.
BAŞKAN – Sayın Ekici, lütfen
sakin olun.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Bundan
sonraki süreçte Zonguldak’ta TTK’yla ilgili yapılan
sözleşme, müteahhitle yapılan sözleşme iptal edilmelidir. TTK’da
taşeronlaşmaya son verilmelidir. TTK, yani Türkiye Taş Kömürü kendi işini
kendisi yapmalıdır. Madencilerle, iş güvenliği ve işçi sağlığı teminat altına
alınmalıdır. Özel sektörde bulunan teknik nezaretçilerin maaşları ilgili
firmalar tarafından verilmemelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Koçal.
Sayın milletvekilleri, on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.30
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
488 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1’inci maddesi
üzerinde şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’e ait.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sayın
Başkanım, sözümü tamamlayamamıştım.
BAŞKAN – Sizin sözünüz bitti
Sayın Koçal, on dakikanızı doldurdunuz.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) –
Hayır, bir dakikalık zamanım vardı. Lütfen, toparlamak istiyorum.
BAŞKAN – On dakikanızı
doldurdunuz efendim.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bir
dakikalık zamanımı tamamlamak istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – İktisatlı kullanmış
olmanızı temenni ederdim.
Teşekkür ederim.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) –
Toparlamam gerekiyor. Bir dakikalık zamanım vardı Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Özür dilerim.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Peki.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 488
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini ifade etmek için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
ve bu yasa tasarısının kanunlaşmasını bekleyen ilköğretim müfettişlerimizi yeni
adlarıyla eğitim müfettişlerimizi ve değerli eğitim çalışanlarını saygıyla
selamlıyorum.
Son günlerde devletimizin
varlığına, milletimizin birliğine ve devamına, toplumumuzun dirlik ve düzenine,
tarihî şeref ve haysiyetimize alçakça saldırı düzenlenmektedir. Coğrafyamızda
ve ülkemizde yeni senaryolar yazılmakta ve uygulanmaktadır. Geçtiğimiz günlerde
artarak süren çatışma ortamında insanlarımız hayatlarını kaybetmişler, son olarak
da İskenderun’da 6 askerimiz ölmüş, 7 askerimiz de yaralanmıştır. Şehadet mertebesine ulaşan bu askerlerimize yüce Allah’tan
rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Bu ve benzeri saldırılardan
zarar gören yalnızca hayatını kaybeden ve yaralanan vatandaşlarımız,
insanlarımız değil bu topraklar üzerinde kardeşçe yaşama umudumuz, barış ve
demokrasidir. Toplumu birbirine düşman etmeye yönelik bu şiddet uygulamalarını
meşrulaştırmaya yönelik gelişmeler karşısında barışı ve demokrasiyi her
zamankinden daha fazla sahiplenmek durumundayız. Şiddet ve terörle bir yere
varmak mümkün değildir. Bu şiddeti uygulayanları, bunlara zemin hazırlayanları,
yandaş ve yardakçılarını şiddetle ve nefretle kınıyorum.
Diğer yandan, Filistin halkına
insani yardım götüren filoya İsrail kara sularına onlarca mil uzaklıkta
uluslararası sularda saldırı düzenlenmiş ve burada da insanlarımız hayatlarını
kaybetmişlerdir. İsrail devlet terörünün uluslararası alana da sirayet
ettiğinin yeni bir örneğidir. Bu uluslararası terörü, asla kabul edilmeyecek bu
hareketi de şiddet ve nefretle kınadığımızı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz bu ilköğretim müfettişliğini eğitim
müfettişliğine dönüştüren ve eğitim müfettişlerinin bazı özlük haklarında
düzenlemeler yapan bu tasarıyı bu yönüyle olumlu bulduğumuzu ifade etmek
istiyorum ancak eğitim müfettişlerine diğer müfettişlerle eşit haklar
tanınmamasını da büyük bir eksiklik olarak görüyorum.
Bir başka eksik bulduğumuz
husus ise, millî eğitim müdürlüklerinde ve Bakanlığımızın merkez teşkilatında
görev yapan şube müdürlerine de eğitim müfettişlerine tanıdığımız özlük
haklarını tanımamış olmamızdır.
Bu iki düzenlemenin, yani
eğitim müfettişlerine de diğer müfettişlerle eşit haklar tanınması ile şube
müdürlerinin de hak ettikleri 3.600 ek göstergeye yükseltilmeleri hususu tez
zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine gelir, bu eğitimcilerimizin de yüzü güler.
Değerli
arkadaşlarım, bunu ifade ettikten sonra, bugün bir grup eğitim çalışanı, şube
müdürü, Millî Eğitim Komisyonu Başkan Vekilimiz Necat Birinci’yi
ziyaret ettiklerini ve bu ziyarette kendilerinin bu taleplerini ilettiklerini
ifade ettiler ancak ben üzülerek ifade ediyorum ki Sayın Komisyon Başkan Vekili
bu konuyu doğru bulduklarını, taşrada çalışma barışını bozduğunu ancak
muhalefet tarafından muhalefet edilmesi nedeniyle bunu gündeme
getiremediklerini ifade ettiğini söylediler. Eğer bir
yanlış anlaşılma varsa, kendisini buraya gelip düzeltmeye davet ediyorum. Gerek
bu yasa görüşülürken gerek alt komisyonda bu haksızlığı, çalışma barışını bozan
bu eylemi düzeltme noktasında talepte bulunmamıza rağmen, böyle bir isnatla
karşılaşmış olmamızı da esefle kınıyorum, şiddetle reddediyorum.
Değerli milletvekilleri,
rehberlik ve denetimin olmadığı yerde öğrenci başarısızlığının devam etmesi
kaçınılmazdır ve bunun doğal sonucunda da yıllarca eğitim görmüş
öğrencilerimizin sınavlarda doğrudan çok yanlış yapmaları da kaçınılmazdır. Bu
başarısızlığın sorumlularından birisi olan denetim sisteminin çalışması ve
etkililiği acilen sorgulanmalıdır. Bugün, ülkemizde 800 bin civarında öğretmen
çalışmaktadır. Bu 800 bin öğretmenimizin rehberlik denetimi 334’ü Bakanlık
olmak üzere 3.500 civarında müfettiş tarafından yaptırılmaya çalışılmaktadır.
25 Aralık 2009 tarihi
itibarıyla Bakanlık veri tabanından edinilen bilgilere göre 501 olan Bakanlık
müfettişliği kadrosunun 334’ü, 25 iç denetçi kadrosunun 10’u, 4.500 ilköğretim
müfettişliği kadrosunun 3.180’i doludur. Toplam denetim elemanı kadrosu 5.026
olup, fiilen görev yapan denetim elemanı sayısı ise 3.524’tür. Bu kadroların
tamamının niçin kullanılmadığının gerekçesini de Sayın Bakanın mutlaka
açıklaması gerek.
Değerli arkadaşlarım,
Bakanlık müfettişlerinin fiilî denetim alanı içerisinde 7.546 resmî ortaöğretim
kurumu, 717 özel ortaöğretim kurumu, 81
il ve 892 ilçe teşkilatı, 676 adet öğretmenevi,
1.200’ü aşan diğer özel ve resmî kurum bulunmaktadır.
Bakanlık Teftiş Kurulu tarafından
2008-2009 öğretim yılı içerisinde yapılan denetim sayısı, 993 okul ve kurum
denetlenebilmiştir. Yani toplam denetlenmesi gereken kurumların ancak yüzde
10’u denetlenebilmiştir. Amaç nedir? Amaç, iki yılda bir bu öğretmenlerle gerek
rehberlik yapmak gerek incelemelerde gerek denetlemede bulunmak amacıyla bu
müfettişlerin iki yılda bir bu kurumlara mutlaka gitmesi gerekir. Ama bu
olmuyor. 501 olan kadronun da maalesef ancak 334’ü dolu. Bu boş kadro,
kullanılmayan kadro miktarının niçin kullanılmadığını da anlamak mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım, bu okul
öncesi eğitim kurumları ile ilköğretim kurumlarında görevli 500 binin üzerinde
öğretmen ilköğretim müfettişleri tarafından iki yılda bir denetlenmeye
çalışılmaktadır. Ancak az önce de ifade ettim, ilköğretim müfettişlerimizin
sayısı 3.180.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
BEYTULLAH ASİL (Devamla) –
Bunun mutlaka çözülmesi gerektiğini ifade ediyor, bu yasanın eğitim
çalışanlarımıza, eğitim müfettişlerimize ve eğitim hayatına katkı sağlaması
temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Asil.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Birdal.
BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 488
sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Tasarı, zorunlu eğitimin
sekiz yıla çıkarılmasıyla işlevsizleşen “ilköğretim müfettişliği” unvanının
“eğitim müfettişliği” unvanına dönüştürülmesini düzenlemektedir. Buna ilişkin
görüşlerimizi biraz sonra söyleyeceğim.
Ancak, az önce bir haber
aldık. Son günlerde Türkiye’de, ısrarla, bir yerden, gerilim, çatışma
tırmandırılıyor ve müessif olaylar yaşanıyor. İnsan hakları ve demokrasi
açısından gerçekten kaygı duymamıza neden olacak, hızla bir iç çatışmaya
sürükleyen bir irade var. Bu nereden kaynaklanıyor? Bu tartışılmalıdır Türkiye
Büyük Millet Meclisinde. Ancak, bu son gelişmelerden… Ki bu son gelişmelere
hepimiz tanık oluyoruz, daha birkaç gün önce olan olaylar yani İsrail’in
insanlığa karşı işlediği suçlar nedeniyle, bunlar her nedenli gündemden kalkmış
gibi görünüyorsa da şu anda inceden inceden o kor
yanıyor. Öğrenci gençliğe saldırılar, Kürt öğrencilerine sistematik baskı,
saldırı ve cinayetler, cezaevlerinde muhalif olmaktan ötürü devrimci mahkûmlara
ve Kürt mahkûmlara “45/1” denilen bir genelgenin son günlerde ısrarla ve inatla
uygulanmaması, bölgede bir savaş ilanının yapılması, her gün yirmi tane
helikopterin desteğinde tankların, topların, tüfeklerin o alana girmesi ve her
gün bu savaşın her bir yere yayılmak istenmesi, elbette ki buna karşı da koyuşlar ve onun getirdiği
sonuçlar.
Şimdi, bütün bunlara dikkat
çekmek isteyen Barış ve Demokrasi Partisi milletvekillerimizin de yer aldığı,
bugün Silopi’de, ki Şırnak milletvekillerimiz Sevahir Bayındır, Hasip Kaplan ve
Hakkâri Vekilimiz Hamit Geylani’nin de bulunduğu,
Şırnak il ve Silopi ilçe örgütümüzün ve üyelerimizin barışçıl bir yürüyüşü az
önce saldırıya uğramıştır. Şimdi, bu yürüyüşün, bu barışçıl, demokratik bir
eylemin gerekçeleri Şırnak Valisine anlatılmıştır ve son günlerde olup
bitenlere dikkat çekilmek ve duyulan kaygı belirtilmiş ve bu nedenle böyle bir
yürüyüşün düzenleneceği iletilmiştir. Valinin, mülki amirliğinin bilgisi
dâhilinde bir yürüyüş daha başlamadan güvenlik güçlerinin saldırısına uğramış,
biber gazı, tazyikli su ve coplarla yürüyüşçülerin üzerine yürünmüştür. Şu anda
Şırnak Vekilimiz Sevahir Bayındır bedenine birçok
darp almış, yaralanmış ve ayağı kalçası tarafından kırılmıştır ve hastaneye
kaldırılmıştır.
Şimdi, bu
ilköğretim müfettişlerinin müfettişliğin nasıl olacağı, kimin denetleyeceği
konusu sistemin doğrudan ilgili bir yanı. Şimdi, bu
denetlense ne olacak, ki Barış ve Demokrasi Partisi
olarak gerçekten eskimiş, geride kalmış bu düzenlemenin değiştirilmesine dair
elbette biz de desteğimizi bildirecek ama eğitim sistemine ilişkin eleştirimizi
de getirecekken, ki 300 bine yakın işsiz öğretmenin umudunun ve geleceğinin
karartılmasına dikkat çekmek isterken, her alandaki ücret dengesizliğine dikkat
çekmek isterken ve belki buradaki tartışmalardan yola çıkarak eğitim sisteminin
ayrımcı, ırkçı, çatışmacı, linç edici kültürü yaratmak yerine, eşitlikçi,
özgürlükçü ve kardeşliği ve bir arada yaşamayı esas alacak bir anlayışın ve
kültürün oluşmasına yardımcı olmak niyetiyle burada konuşacakken şimdi bir
milletvekilimizin uğradığı saldırıyı bu kürsüde dile getirmek durumunda
kalıyoruz.
Sayın milletvekilleri, şimdi
bakın, dikkatinizi çekiyorum. Şimdi, bu vekilimize yapılan saldırı onun şahsına
yapılmış bir saldırı değildir, bu saldırı Barış ve Demokrasi Partisine yapılmış
bir saldırı değildir, bu saldırı doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesine yönelik bir saldırıdır. Bu saldırı doğrudan, demokrasiye yönelik bir
saldırıdır; bu saldırı
uluslararası hukukla güvence altına alınmış, demokratik ve barışçıl bir
gösteriye saldırıdır ve insan haklarına saldırıdır. Peki, dün Sayın Başbakan
kalktı -gerçekten, hepimizin dün Türkiye Büyük Millet Meclisinde birlikte telin
ettiğimiz İsrail vahşetini ve saldırısını kınarken- haklı olarak ne dedi?
“Sivillere yönelik bir saldırıdır, lanetliyoruz.” dedi. Mermi kullanılmıştır,
plastik mermi. Bugün öğreniyoruz İHH Başkanının açıklamalarından çivili
mermilerin kullanıldığını ve nasıl, insanların, yaralıların orada darp
edildiğini, yaşama hakkına, temel hak ve özgürlüklere yönelik saldırıların nasıl yapıldığını. E
tamam. Bunları yine lanetliyoruz, telin ediyoruz gerçekten çünkü bu, insanlığa
karşı bir suçtur, zorbalıktır, uluslararası hukukun ihlalidir ve insan
haklarına bir
saldırıdır.
Peki, bugün Silopi’de olan
nedir, nasıl açıklanır? Aynı bu tepkiyi Sayın Başbakandan bekliyoruz. Türkiye
Büyük Millet Meclisinden ve Meclisin iradesinden bu saldırının lanetlenmesini
istiyoruz. Aynı şekilde demokratik kamuoyundan ve diğer siyasi partilerimizden
bu saldırının lanetlenmesini bekliyoruz. Arkadaşlar, aksi takdirde, bakın -biz
birkaç aydır Barış ve Demokrasi Partisi olarak dikkat çekmek istiyoruz- 12
Eylül öncesi bir durum yaşanıyor Türkiye'de, bir yerlerden düğmeye basıldı.
Yoksa rastlantı değil, üniversitelerde, cezaevlerinde, kışlalarda ve bölgemizde
yaşanılan bu saldırılar, baskılar, şiddetin, çatışmanın ve savaşın yayılmak
istenişi rastlantı değil ve bugün de milletvekillerimize yönelik saldırı, Kürt
sorununun demokratik, barışçıl çözümüne ilişkin yaratılmış ve yaklaşık üç
yıldır heba edilen bir fırsatın bütünüyle yok edilmesine yönelik bir
saldırıdır.
O zaman ne yapmamız
gerekiyor? Öncelikle bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu saldırıyı
kınaması gerekiyor. Burası hukuk devleti mi, polis devleti mi? Şiddetin, silah
gücünün, postalların, apoletlerin, silahın gücü mü bu ülkede üstün kılınacak,
yoksa hukukun gücü mü üstün kılınacak, buna karar vermek durumundayız. Aksi
takdirde o kaos yarın ta buraya kadar uzanır, uzatmak
isteyenler vardır, bunları artık görmek gerekiyor. Derhâl İçişleri Bakanını
göreve çağırıyoruz; bugün milletvekillerimize, halkımıza yönelik bu saldırıyı
yapanların sorumluları derhâl görevden alınmalıdır, aksi takdirde İçişleri
Bakanının kendisi derhâl istifa etmelidir. (BDP sıralarından alkışlar) Yoksa, burada, güvenlik, hukuk, adalet, demokrasi nasıl
sağlanacak, kimlerce tesis edilecek, bunun muhatabı kim? Biz, hâlâ Türkiye
Büyük Millet Meclisini doğrudan bunun muhatabı sayıyoruz. Yargıyı, hukukun
üstünlüğünü ve gücünü herkes için kullanılacağına inanan yargıyı muhatap kabul
ediyoruz.
Aksi takdirde arkadaşlar,
gerçekten Türkiye’yi hep beraber bir yere sürükleyebiliriz. Bakın, Türkiye şu
anda, bunu görelim, çok sert bir kavşaktan dönüyor, virajı
alamadığı zamanlar nasıl devrildiğini ve bu kazadan hepimizin nasıl nasibini
aldığını biliyoruz. O nedenle, Türkiye’yi bu keskin kavşaktan selametle,
sağlıkla döndürebilmek hepimizin elinde. Bu nedenle, bugün halkımıza,
milletvekillerimize, partimize, demokrasiye, insan haklarına, hukuka yönelik bu
saldırıyı şiddetle kınıyoruz ve bundan sonraki saldırıları da halkımız direnme
hakkıyla, savunma hakkıyla püskürteceğinden kimsenin kuşkusu olmaması
gerektiğini burada bir kez daha hatırlatıyoruz.
Saygılarımı sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Birdal.
Şahsı
adına Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen.
Buyurunuz Sayın Türkmen. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Millî Eğitim Kanunu hakkında
şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, gerçekten, gündem o
kadar sık değişiyor, o kadar spekülasyonlar yapılıyor
ki Millî Eğitim Kanunu hakkında konuşacağımız yerde, Zonguldak’ta başımıza
gelen, milletimizi üzüntüye gark eden, gerçekten büyük bir felaket yaşadığımız
konular üzerinde herkes bir fikir beyan ediyor, herkes bir şeyler söylüyor.
Bunlar doğrudur.
Bazıları geliyor… Yöremize
geldi, bütün milletvekilleri geldi muhalefetten, diğerlerinden, grubu
olanlardan, olmayanlardan, herkese teşekkür ediyoruz, acımızı paylaştılar.
Acılar, paylaşılırsa azalıyor. Büyük bir felaketti. İnsanların gözü yaşlıydı.
Biz -ben dün geldim oradan- yirmi gündür oradayız çünkü benim yörem. Ben
oralarda büyüdüm. Maden mühendisiyim kendim de. O yöredeki insanların hepsi
tanıdığımız, hepsi dostlarımız, akrabalarımız.
Evet, bir ölüm hadisesi
cereyan etmiştir. Sebepleri vardır, onlar araştırılıyor. Beş tane komisyon
kurulmuş, onlar da araştırıyor. Neticeler ortaya çıkacaktır. Neden olduğunu
araştıracağız, bakacağız. Spekülasyonlar yürütülmemelidir.
Ben, başta Başbakanımız olmak
üzere, bu acılı günümüzde orada on beş gün kalan Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer Bey’e, Enerji Bakanımız Taner
Yıldız Bey’e… Bütün bakanlıklarını bıraktılar, geldiler, bizimle o acıyı
paylaştılar. Kapı kapı ailelere gittik, onlara taziye
ziyaretlerinde bulunduk. Gece saat 3’lere, 5’lere kadar o insanlar
ayrılmıyorlardı o iş yerlerinden. Onlarla birlikte olduk, acılarını paylaşmaya
çalıştık.
Arkadaşlar, burada söylenen
sözler, bu acının üzerinden bir şeyler devşirmeye çalışmak çok ayıp şey, hiç
yakışmıyor, hiçbirimize yakışmıyor, hiç kimseye yakışmıyor, Parlamentoya hiç
yakışmıyor.
Evet, bazı arkadaşlarımızın
hepsi gelmişlerdir, bazılarının görevleri vardı, Cumhuriyet Halk Partisinin o
dönem kongresi vardı, daha az gelebilmişlerdir; mesele o değildir, acıyı
paylaştıklarını, hepimiz kadar, herkes kadar paylaştıklarını hepimiz biliyoruz
ama orada basını bilgilendirmek yönünde Bakanımızın yaptığı,
ki benim yanımda yaptığı hadisedir… Orada büyük spekülasyonlar
oluyor. İşte nedir bu spekülasyonlar? “Efendim, kolu
kopmuştur, bacağı kopmuştur, tanınmaz hâldedir, nerededir…” İki tane daha
şehidimiz, bizim, orada ocağın içindedir, onları çıkaramadık, telaşımız odur,
sıkıntımız odur. Bütün şehitlere Allah rahmet eylesin, ailelerine başsağlığı
diliyoruz ama bunun üzerinde soru soruluyor Bakana, deniliyor ki: “Efendim,
bunlar tanınamadı, edilemedi, gidilemedi, kolu koptu, bacağı yok, kendisi
yandı, şu oldu, bu oldu… Nedir bunun durumu?” Diyor ki: 19 tane kardeşimiz,
doğru, orada bir yerde olmuşlar, resimleri çekilmiş, hepsi çekilmiş aşağıdan
alınırken, diğer arkadaşlarımız işte 9 tanesi falan muhitte bulundu diye tarif
ediyor. Biz oraya girip, gören, yaşayan insanlarız orada. Bunu herkesin böyle
bilmesini istiyorum. Onun üzerine diyor ki: “Arkadaşlar, öyle tanınmaz hâlde
değillerdi, iyi hâldeydiler.” O spekülasyonu önlemek
adına söylüyor bunu. Bu alınıp, çevrilip evrilip,
“Özür dilensin, şu olsun, böyle olsun, milletimiz infiale…” Ya, milletimiz
Zonguldak’ta bunları biliyor, mesele Türk milletinin diğer geri kalanları onu
anlamayabilir diye izah ediyoruz. Oradakiler gülüp geçiyor buna, Zonguldak
halkı gülüp geçiyor, onları gördü.
Onun için, ben, tekrar tekrar bu söylenenlerin doğru olmadığını, yakışmadığını…
Bütün bölge milletvekillerimiz oraya geldi. Hayati Yazıcı Bey geldi, herkes
geldi, CHP Genel Başkanı geldi, herkese teşekkür ediyoruz, acılarımızı paylaştı
hepsi. Bunun üzerinden spekülasyon yapmaya, konuşmaya,
çirkinleşmeye, birbirine hakaret etmeye… Bir araya geleceğimiz bu acılı
günlerde bile gelemiyorsak ne zaman geleceğiz bir araya? Hangi boşluğumuzu
dolduracağız?
Ha, bu madendeki olan kazayı
ben size en iyi anlatacak insanım, bunu yaşayan insanım orada. Neden olduğunu,
nasıl olduğunu, neticelerini, bir sürü organlar, teftiş kurulları var, bunlar
ortaya çıkaracaktır, orada göreceğiz bunları. Hepsi spekülasyon
olur şimdi yaptıklarımızın. Doğrudur eğridir, Zonguldak, bir mekteptir, yüz
elli yıllık geçmişi vardır, bir markadır; insanlar, oradan alırlar
eğitimlerini, diğer ocakları, yer altı işletmelerini
yaparlar. Bunu bilmeyenler, arazi yapısını bilmeyenler, “Avrupa’da, efendim,
şöyleydi…” Orada mekanizedir, onların damarları 20 metredir, onların eğimleri
4-5 derecedir, 10 derecedir; bizdeki fay kırıklarıyla mevcuttur; 40 derece, 50
derece, 80 derece ayaklarda çalışıyoruz; topografyamız onlarla müsait değildir,
orada insan gücüyle çalışıyoruz. Oraya gelip gireceksiniz, bakacaksınız, orada
onlarla yaşayacaksınız o zaman bunu anlarsınız. Bu, anlatmayla falan
anlaşılmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
POLAT TÜRKMEN (Devamla) –
Bitiriyorum. Çok teşekkür ediyorum Başkanım.
Teknik terimlerle bunu izah
ederiz size, nasıl olduğunu da izah ederiz ama ne olur… Bu acılı günde bizim
derdimiz, sıkıntımız onların yaralarını sarmak, onların cenazelerinde bulunmak,
onlara taziyeleri sunmak, onların emekli maaşlarını bağlamak. Onlarla birlikte
olup acılarını hafifletmek için orada uğraşıyoruz. Bunun üzerinden bazı
kimselerin böyle birbirini kıracak, üzecek ve ondan bir şeyler devşirecek
şekilde hareket etmesini çok ayıp gördüm, üzüldüm, onun için konuşma gereğini
hissettim. Çok konuşan birisi de değilim ama bunun üzerinden böyle spekülasyon yapmalarını da çok doğru bulmadığımı söylüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkmen.
Soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Ünlütepe,
buyurunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, iktidarınız
döneminde ilimizde 2005 yılında 2.273, 2006 yılında 1.973, 2008 yılında 1.739
ve 2010 yılında 2.300 öğretmen açığı vardır. 100 binlerin üzerinde öğretmenler
atanmayı beklerken ilimizdeki öğretmen açığını niçin gideremiyorsunuz?
Önümüzdeki eğitim öğretim döneminde 2.300 öğretmen açığından ne kadarını
karşılayabileceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ünlütepe.
Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın
Bakan,
1) 700 bin öğretmen, 11.100
okul, teşkilat, öğretmenevi gibi birimin bulunduğu
Bakanlığınıza bu düzenlemeyle verilen 4.500 kadro yeterli midir?
2) Bütün bu hizmetleri mevcut
3.524 müfettişle ne kadar yapabilmektesiniz?
3) Eksik olan bin kadroyu
doldurmayı düşünüyor musunuz? Ne zaman dolduracaksınız?
4) İhdas edilen 4.500 kadrolu
müfettişin özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Taner.
Sayın Bal…
ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, eğitim
camiasının moral, motivasyon ve huzur içerisinde
çalışmaları eğitimde başarı, kalite ve verimlilik açısından çok önemlidir
bildiğiniz gibi. Ancak, son yıllarda personel arasında ayrım, kayırmacılık,
himayecilik gibi haksızlıklar ve hukuksuzluklar nedeniyle Millî Eğitim
Bakanlığının çalışanları ile ve vatandaşlarla rekor seviyede davalık yani
mahkemelik olduğu basın yayın organlarında ve kamuoyunda dile getirilmektedir.
2002-2010 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığının yıllar itibarıyla dava
konuları ve sayıları açısından istatistiki bir bilgiye
sahip misiniz? Bu davalardan Bakanlığın lehine ve aleyhine sonuçlanan dava
sayısı ne kadardır? Bu davalardan kişi ve kuruluşlara tazminat ödenmeye mahkûm
edilen, Bakanlık açısından, dava sayısı ve tazminat miktarları ne kadardır?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bal.
Sayın Yaman…
M. NURİ YAMAN (Muş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bilindiği
gibi, müfettişlik görevi, tüm bakanlıklarda uzmanlık gerektiren ve sınavla
alınıp mesleklerinde sınavla yükselinen bir kariyer
mesleğidir. Bunu Danıştay kendi kararlarında da böyle öngörmektedir. Siz,
Bakanlığınız Teftiş Kurulunda bulunan Millî Eğitim Bakanlığı müfettişleri gibi,
eski adıyla ilköğretim, yeni adıyla eğitim müfettişlerini de bu kapsamda
değerlendirecek misiniz, yoksa yarın canınızın istediği zaman bu kişileri
tekrar geldikleri görevlere geri döndürme gibi bir uygulamayı düşünecek
misiniz, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yaman.
Sayın Üçer…
ÖZDAL ÜÇER (Van) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Silopi’de demokratik bir
hakkı kullanmakta olan sivil halka yönelik uygulanan devlet terörünü kınamakla
beraber millî eğitimde yaşanan sorunların YİBO’larla
ilgili olanını belirtmek istiyorum.
Van’ın Gürpınar ilçesinin
İMKB Kız YİBO’nun 200 yataklı kapasitesi vardır, 750
öğrenci kapasitesi vardır. Biz Van halkının da taleplerini esas alarak, bu kız YİBO’nun taşımalı eğitim sistemi olarak faaliyete geçmesini
dilemekteyiz. Bu konuda ne yapılacaktır?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Üçer.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Sayın Ünlütepe’nin, iliyle ilgili öğretmen açığı konusunda
değindiği konu vardı. Afyon’da şu anda mevcut öğretmen sayısı 7.117 sizin de
söylediğiniz gibi, ihtiyaç 1.489 civarında.
Hepinizin de bildiği gibi
illerimizde öğretmen açığına yönelik olarak “kadrolu”, “sözleşmeli”, “vekil
öğretmen” ve “ücretli öğretmen” şeklinde yapılandırmak suretiyle, derslerin boş
geçmemesi ve öğretmen açığının bulunmaması için dört ayrı kategoride öğretmen
ihtiyacını karşılıyoruz. Bu nedenle, Afyon’da öğretmen açığı nedeniyle boş
geçen ders bulunmamakla birlikte yeni dönemde 786 öğretmen ihtiyacı şu anda,
yeni atama döneminde değerlendirilecek.
Bütün illerde olduğu gibi
-Afyon için de- illerden aldığımız talepleri değerlendirip İLSİS modülüne yansıtıyoruz ihtiyaçları, tüm iller arasında eşit
ve adil bir şekilde dağıtmak suretiyle bilgisayar ortamında, hepinizin de
bildiği gibi, atamaları gerçekleştiriyoruz.
Ümit ediyorum ki bu son
aylarda yapacağımız, önümüzdeki iki ay içerisinde yapacağımız 40 bin öğretmen
atamasıyla eğitim ve öğretim alanında ihtiyaç duyulan öğretmen ihtiyacımızın
büyük bir bölümünü de karşılamış olacağız.
Bazı soruları tam, net olarak
alamadım Sayın Başkan, yazılı olarak cevap vereyim.
Sayın Şenol Bal’ın bir sorusu
oldu. “Eğitim camiası arasında, personel arasında kayırmacılık ve himayecilik
söz konusu. 2002-2010 yılları arasında uygulamaların yargıya intikali, bu yönde
ödenen tazminatlar ve diğer konularda istatistikler var mı?” dedi. Evet, bu
konuda istatistiki bilgilere sahibiz. Özellikle eğitim
öğretim alanında her şeyden önce Hükûmetimiz
döneminde birçok konunun objektif, eşit, adil, uygulanabilir kriterlere
bağlandığını söylemekle başlamak istiyorum. Her şeyden önce öğretmen atamaları
ve yer ihtiyaçları şeffaf bir şekilde Bakanlığımızın İnternet sitesinde
yayınlanmak suretiyle, özellikle ilk atamalarda… Yarın sabahleyin 10 bin
öğretmenin atamasını gerçekleştireceğiz ve öğretmenlerin huzurunda, bilgisayar
ortamında yapacağız, bu atamayı gerçekleştireceğiz.
Bunun dışında, ilk kez
dönemimizde yönetici atama ve yer değiştirme yönetmeliğini çıkardık. Müdür ve
müdür yardımcılıkları için yine objektif, eşit, adil kriterlerle
hareket ettiğimiz… Yani herhangi bir yargı kararıyla da durdurulmayan
yönetmeliğimizi uyguladık ve sınav yoluyla müdür ve müdür yardımcılarımız
atandı tüm Türkiye’de. Dolayısıyla yöneticilik de dâhil olmak üzere özellikle
öğretmen atamaları, yer değiştirmeleri, idarecilerin… Yakın bir tarihte şube
müdürlüklerini de sınavla yapacağız. Bu şu demektir: Yani özellikle idareci ve
yönetici kadrolarda, ne zaman Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili bir yasa gelse,
özellikle okul müdürlerinin aynı siyasi görüşe sahip hatta aynı sendikaya
yönlendirildiği ve aynı sendika üyesi oldukları gibi ithamlarla karşılaşıyoruz
ama biz okul müdürlerini sınavla alıyoruz. Dolayısıyla sınavda başarılı olan
herkes tercih ettikleri yere ve hizmet puanı üstünlüklerine göre tercihleri
doğrultusunda okullara idareci olarak yerleştiriliyorlar.
ŞENOL BAL (İzmir) –
Öğretmenler ve idareciler sizi dinliyor, lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Evet dinliyorlar, bu uygulamalardan öğretmenler ve
idareciler yargılanıyorlar Sayın Bal. Zaten o konuda öğretmenlerimiz ve
idarecilerimiz de bize memnuniyetlerini iletiyorlar bu yönde.
ŞENOL BAL
(İzmir) – Demek ki belli bir grup.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Olabilir.
Dolayısıyla bu konuda
ayrıntılı bilgiyi ben size yazılı olarak sunayım, açılan davalar konusunda
özellikle.
Öğretmenlik mesleğinin bir
kariyer mesleği olduğu konusuna Sayın Yaman değindi. Evet, öğretmenlik bu
manada bir kariyer mesleğidir, ihtisas mesleğidir, Millî Eğitim Bakanlığı
Kanunu’nda da böyle geçiyor. Bugün burada görüştüğümüz yasa
özellikle ilköğretim müfettişlerinin “eğitim müfettişi” olarak adlandırılmaları
ve eğitim müfettişi ve eğitim müfettişi yardımcısı olarak değerlendirilmeleri,
özellikle eğitim öğretim alanında uzun yıllardır gerçekten bu müfettişlerimizin
büyük bir vefakârlık örneği göstererek, gerçekten çoğu zaman Anadolu’nun en
ücra yerlerinde ve büyük bir özveriyle yürüttükleri çalışma karşılığında
sağlanmış bir idari kadro olacaktır ve ek göstergelerinin 3.600 ek göstergeye
çıkarılmasıyla da bu yönde yıllardır uğramış oldukları bir haksızlığın
giderilmiş olacağını düşünüyoruz.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, benim soruma cevap verilmedi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Cevap vermediklerime yazılı vereyim.
BAŞKAN – Yazılı verecekmiş
Sayın Üçer.
Madde üzerinde önerge yok.
1’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 3797 sayılı Kanuna
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“EK MADDE 4- Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
bağlı (I) sayılı cetvelin Millî Eğitim Bakanlığı bölümünden çı-karılmış,
ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek aynı Kanun Hükmünde
Karar-nameye bağlı (I) sayılı cetvelin Millî Eğitim Bakanlığına ait bölümüne
eklenmiştir.”
BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat.
Buyurunuz Sayın Özbolat. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısının 2’nci maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Şu anda ülkemiz genelinde
2.844 ilköğretim müfettişi yüce Meclisimizi izliyor. Millî Eğitim Bakanlığımız
seksen bir ilimizde birçok işini bu 2.844 eğitim emekçisine yaptırıyor.
Bakanlığımızın Personel Genel Müdürlüğünün istatistiklerine göre olması gereken
ilköğretim müfettişi sayısı ise 4.577 yani bugün itibarıyla 1.733 ilköğretim
müfettişine daha ihtiyaç var.
Peki, ne
iş yapar bu cefekâr eğitim emekçileri sizlere
sıralayalım: Resmî ve özel anaokulları, ilköğretim okulları, dershaneler,
sürücü kursları, her tür özel kurslar, rehberlik ve araştırma merkezleri, halk
eğitim merkezleri, öğretmenevleri, hizmet içi eğitim
enstitüleri, spor ve izcilik okulları, Kur’an
kurslarının teftiş, denetim, inceleme ve soruşturma işleri ile valiliklerin
verdiği diğer işler. Evet, değerli arkadaşlarım bu
saydıklarımın hepsi ilköğretim müfettişlerinin görevleri arasında. Peki, bu
kadar çok görev ve sorumluluk yüklediğimiz yüz yetmiş yıllık geçmişe sahip olan
ilköğretim müfettişlerimiz durumlarından memnun mu? Ben bu kanunun hazırlık
aşamasında hem müfettişlerimizin dernek ve sendikaları ile hem de birçok
ilköğretim müfettişi ile bizzat görüşmeler yaptım. Bir dokundum bin ah işittim.
Değerli arkadaşlarım, açık söyleyeyim, bu araştırmaları yapmadan önce bu meslek
grubundaki değerli hocalarımın bu kadar sorunları olduğunu bilmiyordum. Şimdi
bu sorunlardan bazılarına dikkatinizi çekmek istiyorum: Kamuda çalışan müfettiş
unvanlı denetim elemanlarının ek göstergeleri 3.600 iken bugüne kadar
ilköğretim müfettişlerinin ek göstergeleri 3 bin. Diğer
denetim elemanlarının özel hizmet tazminatı yüzde 195, ilköğretim
müfettişlerinin yüzde 130. Diğer denetim elemanlarının denetim tazminatı yüzde
130, ilköğretim müfettişlerinin yüzde 20. İş güçlüğü, temininde güçlük zammı
diğer denetim elemanlarında 2.700, ilköğretim müfettişlerinde 2.025. Diğer
denetim elemanlarında makam tazminatı 2 bin, görev tazminatı 8 bin, temsil
tazminatı 12 bin. Bunların hiçbiri ilköğretim müfettişlerine verilmiyor.
Daha açık bir ifadeyle, 1’inci derecenin 4’üncü kademesinde bir ilköğretim
müfettişi ayda 1.580 TL, aynı Bakanlıkta aynı işi yapan Bakanlık müfettişi
2.460 TL, büyükşehre bağlı ilçe belediye müfettişleri
ise ayda 1.900 TL maaş alıyorlar. Şimdi, siz gelin, bu durumu “eşit işe eşit
ücret” ilkesiyle ilişkilendirin değerli arkadaşlarım.
Şimdi, iktidar sırasında
oturan değerli milletvekilleri ve Sayın Bakan diyecek ki “Bu sorunları biz mi
yarattık?” Tabii ki siz yaratmadınız. Bu sorunların önemli bir kısmı yapısal
ama değerli arkadaşlarım, siz de sekiz yıldır iktidardasınız, hem de büyük bir
çoğunlukla. İstediğiniz konularla ilgili düzenlemeleri Meclisi gece gündüz
çalıştırarak çıkartıyorsunuz. Daha geçen ay Anayasa değişikliğiyle ilgili
düzenlemeler Meclisten geçti, hem de büyük bir hızla. Tabii, o sizin için çok gerekliydi
çünkü kendi yüce divanınızı yaratmanız gerekiyor. Malum, önümüzde seçim var, ne
olur ne olmaz.
Değerli arkadaşlarım, ben bu
kısa konuşmamla siyasi polemik yapmak istemiyorum.
Bugün kendilerine söz verdiğim ilköğretim müfettişlerinden ve onların sorunlarından,
onlarla ilgili olduğu oranda eğitim öğretimin genel sorunlarından ve çözüm
önerilerinden söz edeceğim.
17’nci Millî Eğitim
Şûra’sında Millî Eğitim Bakanlığının denetim sisteminin eğitim müfettişliği
çatısı altında birleştirilmesi öngörülmüştü. Tarih 13-17 Kasım 2006, bugün 3
Haziran 2010. Aradan dört yıl geçti. Sayın Bakanım, gerçi sizin bu işte çok
büyük bir kabahatiniz yok ama sizden önceki Sayın Bakan “Millî Eğitim otomatik
pilota bağlandı.” demişti. Eğitim paydaşları, otomatik pilotu sorunların
üzerinden otomatik geçme olarak algılamaya başladı.
Değerli arkadaşlarım, Millî
Eğitim Bakanlığında, Bakanlık, iç denetim birimi ve ilköğretim müfettişliği
olmak üzere üç ayrı teftiş birimi faaliyet göstermektedir. Bu tablo, denetimde
yetki karmaşasına, zaman kaybına, mükerrer çalışmalara, çok başlılığa,
dağınıklığa neden olmuyor mu? Hepiniz bu sorulara eminim ki oluyor
diyeceksiniz. Peki, bu konularla ilgili bugüne kadar bir çalışma neden yapılıp
Meclise gelmedi?
Değerli arkadaşlarım, kaldı
ki 2006’da şûrada bu kararı almışsınız. Alınan kararları uygulamaya
sokmayacaksanız neden bu şûraları topluyorsunuz? Denetim kurumları, denetim
elemanlarının durumlarının iyileştirilmesiyle ilgili çalışmaların çok ağır
gitmesi, zihinlerde sizlerin bu kurumlara ön yargılı baktığınız ve birçok şeyi
denetimden kaçırarak yapmak istediğiniz şeklinde bir sonuç ortaya çıkarmıyor
mu? Adalet gibi tarafsız bir denetim mekanizmasının bir gün sizlere ve sizlerin
göreve getirdiği bürokratlara da lazım olacağını sakın aklınızdan çıkarmayın.
3046 sayılı Yasa, denetim
birimlerini merkeze bağlıyor. Valilikler bünyesinde denetim birimi bulunmuyor.
Bu çerçeve, yasaya rağmen, millî eğitim müdürlüklerine bağlı ilköğretim
müfettişlerinin tam bir tarafsızlık içinde karar verme şansları var mı?
İlköğretim müfettişlerinin sicil amirlerinin millî eğitim müdürü olması, teftiş
ve incelemenin tarafsızlığıyla bağdaşır mı? Bunların derhâl düzelmesi
gerekiyor.
Benim, bu kürsüde Sayın Millî
Eğitim Bakanına bir önerim var. Gerçi bundan önceki Sayın Bakana da birçok
önerimiz olmuştu. Eğitim sistemimizle ilgili olarak yapmak istediğiniz her
düzenlemede işin taraflarının ve onların oluşturduğu kurumların önerilerini
dikkate alınız. Belki sizin buna zamanınız yetmeyebilir ama bürokratlarınıza
talimat verin, ortak akla itibar etsinler.
Şimdi, bizler, bu kanunla
ilköğretim müfettişlerinin sorunlarından bir kısmını çözeceğiz. Belki biz de bu
kanunla ilgili olarak komisyonlarda hep olumlu olduk. Peki, değerli
arkadaşlarım, bu kanunla beraber teftiş sistemimizin yapısal sorunlarını da
çözecek yeni düzenlemeler yapılsaydı daha doğru olmaz mıydı? Kargaşadan,
müdahaleden arındırılmış bir teftiş mekanizması daha adil olur düşüncesindeyim.
Değerli arkadaşlarım, bizim
muhalefet olarak niyetimiz emin olun ki bağcıyı dövmek değil. Hepimiz eğitimle
ilgiliyiz, ya eğitimci olarak ya veli olarak ya da denetici olarak. Bu yüce
Mecliste de eğitimci bir milletvekili olarak getirdiğimiz her öneride işin
taraflarının düşünceleri ve beklentileri var. Zira,
muhalefet olarak böyle bir görevimiz var. Önerilerimizde de emin olun ki siyasi
kaygı yok. Burada yüksek sesle dile getiriyorum: Gelin camiye, kışlaya ve okula
siyaset sokmayalım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özbolat.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı Sakık. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Sakık.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK
(Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Barış ve Demokrasi Partisi
adına buradayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce burada, Diyarbakır
Milletvekilimiz Akın Birdal size bir şey söyledi,
dedi ki: “Silopi’de Barış ve Demokrasi Partisinin milletvekilleri, seçmenleri,
oradaki insanlar saldırıya uğradı ve burada vekil olan arkadaşlarınız saldırıya
uğramış, bacağında ve kalçasında kırık var.” Siz Başkan olarak bir “Geçmiş
olsun.” demediniz. Siz sayın milletvekilleri, hani, aynı Parlamentoda aynı
havayı teneffüs ediyorsunuz, hiçbirinizin kılı kıpırdamadı. İşte, isyanımız
bunadır. Ayıptır, günahtır! Yani aynı saldırı size olsa bu şekilde mi
davranılır? Yani Meclis Başkanı, şu anda burayı idare ediyorsunuz, acaba bir
başka partiden bir üyeniz saldırıya uğramış olsaydı, böyle mi davranılırdı?
Bunu şiddetle kınıyoruz. Kardeşlik bu değildir. Eğer siz halkın…
Bana kafa sallamayın. Kafa
sallamak için hiçbir neden yok. Kafa sallayacağınıza çıkıp bu olayı kınarsınız.
Siz ne kadar halkın iradesiyseniz biz de o kadar halkın iradesiyiz. Sizin
emrinizdeki polisler, valiler bize karşı acımasızca davranırken, bunu burada
gündeme getirirken kafa sallarsanız demokratlığınızdan kuşku duyarız.
Şimdi, Allah aşkına, nasıl
bir arada yaşayacağız ya? Nasıl bu ülkede birlikte, birlikten, kardeşlikten
bahsedeceğiz? En demokratik hakkımız olan… Bu savaş, bu çatışma, bu kavga
bitsin. Sokaklardayız işte, siz buradasınız. Biz görev dağılımı yapmışız, 3
arkadaşımız burada, diğer arkadaşlarımız alanlardadır, Türk, Kürt çocukları
ölmesin diye göğsünü kurşunlara siper ediyor, siz buradan bize kafa
sallıyorsunuz. Bizim böyle bir keyfiyetimiz yok. Biz sorumluluk duyuyoruz, biz
acı çekiyoruz ölen her çocuğumuzdan dolayı. Adı polis olur, asker olur, PKK
gerillası olur, bunlar bizim kardeşlerimizdir ve acılarımızdır. Onların
ölmemesi için arkadaşlarımız şu an Silopi’de ve saldırıya maruz kalıyorlar,
devlet saldırısına maruz kalıyorlar. Onun için…
Bu devlet saldırısı yıllardır devam ediyor.
Burada yasaları, ne görüşürseniz görüşün, eğer bizlerin, bu halkın can
güvenliği yoksa en iyi yasaları da getirirseniz hiçbir şey ifade etmez. Artık yeter!
Artık bu halka tepeden bakmaya kimsenin hakkı yok.
Bakın, bugün burada Irak’tan
gelen federal kürdistan bölge başkanı var. Daha düne
kadar aşiret lideri olarak sayıyordunuz, daha önce bazı aktörleriniz “postal
yalayıcıları” falan diyorlardı. Şimdi, bugün iyi bir gelişme, onları davet
ettiniz. Gecikmiş bir karar, gecikmiş bir randevu. Davet ediyorsunuz,
geliyorlar buraya ama hâlen kafanızda onlarla ilgili tepeden bakma, aşağılama…
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Öyle bir şey yok, “aşağılama” diye bir şey yok!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Aman…
Bakın, sevgili kardeşim, ben şimdi size söyleyeyim: Sayın Hocam, bakın bu, Davutoğlu’nun Irak Federal Kürt Bölgesi’ne yaptığı bir
seyahattir. Bu seyahatte evet, Davutoğlu ve Türk
Bayrağı duruyor, burada da Mesut Barzani duruyor, yanında Irak Bayrağı ve
yanında Kürt Federal Bölgesi’nin bayrağı var. Kabul etseniz de etmeseniz de
orada bir kürdistan var, orada bir bayrak var, bu
bayrağın renkleri sarı, kırmızı, yeşildir ve üzerinde bir güneş vardır. Şimdi,
burada böyle karşılanırken, ama bugün Türkiye’de aşağılamaya çalışıyorsunuz,
bir tek bayrak… Davet ediyorsunuz, Türk Bayrağını oraya koyuyorsunuz, yanında o
bölgeden gelen, o ülkenin Cumhurbaşkanı olana, Başkanı olana ve o ülkeye
haksızlık ve saygısızlık ediliyor, bayrak oraya koyulmuyor! Böyle
bir şey olur mu!
Hemen yanı başımızda yine,
çok yakın bir tarihte… Bu kim? Sudan Devlet Başkanı, eli
kanlı ve kirli. Bu kim? Uluslararası arenada mahkûm olan bu adam
Türkiye’ye geliyor, bu, devlet protokolüyle karşılanıyor ama buraya gelen Mesut
Barzani, mazlum bir halkın lideri olduğu için, Kürt olduğu için böyle
davranılıyor. Oradaki Kürde böyle, buradaki Kürde saldırı, efendim demokratik
zeminde siyaset yapan Kürdün eline kelepçe, dağda olanı öldür! Peki, nasıl bir
barış sağlayacağız? Nasıl bir arada yaşayacağız? Şimdi, bunların hepsinin, bir
bütününün gözden geçirilmesi gerekir.
Yani gerginiz, haklıyız!
Keşke bu noktada, keşke bu şekilde bu Parlamentoda bu kürsüye çıkmasaydım, ama
ne yazık ki gerçeğimiz de bu. Ben bugün çıkıp gerçekten üniversitelerde ne
oluyor, ne bitiyor, onları konuşmak istiyordum. Sayın Bakanımıza önerilerimiz
olacaktı. Çok yakın bir tarihte Türkiye coğrafyasında ve
Kürt coğrafyasında
üniversitelerde olup bitenleri gördük. Kürt öğrencilere karşı nasıl bir saldırı
olduğunu biliyoruz. Faşist odakların saldırısını biliyoruz. Muğla
Üniversitesine, çocuğunu ta oradan buraya kadar gönderip ve “Ne olur.” diyor,
anne ve baba şu feryadı ediyor: “Biz Muğla’yı, Ege’yi sosyal demokratların
kalesi bilirdik. Biz çocuğumuzu Van’a, Diyarbakır’a gönderebilirdik ama
halkların kardeşliği adına bir şeye işaret ettik. Oğlum gitsin, Muğla’da,
sosyal demokratların egemen olduğu Ege’de okusun, halkların kardeşliğini
görsün, gelsin, burada halkların mücadelesini versin.” Ama ne yazık ki oğlunu
Muğla’ya gönderen babanın feryadı… Birkaç gün sonra, polis kurşunuyla, Muğla
Üniversitesinde planlı, projeli ve… Hep buradan söyledik, yalvardık size. Bizim
sözlerimiz size acı gelebilir. Bizim sözlerimiz gerçeği yansıtıyor ama siz
gerçekle yüzleşmemek için kendinizi kandırmaya çalışıyorsunuz. Sevgili
kardeşlerim, bir insan çıkıp gündüz vakti iki gözünü kapatırsa ve “Ben gündüzü
geceye çevirdim.” derse o insan sadece kendisini yanıltır ve sonra gözünü açar,
yine güneşle, gündüzle karşılaşır. Şimdi siz gözlerinizi kapatıyorsunuz, bu
ülkede olup bitenleri görmezden geliyorsunuz. Biz, altını çize çize “Üniversitelerde bu iş tetikleniyor.” dedik, “Bakın,
askerî yığınaklar var, sokak tetikleniyor.” dedik ve “Türkiye hızlı bir şekilde
çatışma ortamına sürükleniyor.” dediğimizde, Sayın Meclis Başkanı
arkadaşlarımızı azarlıyordu “Burada bir çatışma yok, bir kavga yok.” diyordu.
İşte, siz gözünüzü kapatıyorsunuz. Bakın, bugün bu ülkede çatışma ve kavga var.
Bu çatışmayı, kavgayı önlemek gözümüzü kapatarak değil; gerçeği görerek, oturup
bunları paylaşabilirsek sorunlarımızı çözebiliriz. Sizin göreviniz sadece
burada oturmak değil; sizin göreviniz yoksul Anadolu çocuklarının kanı üzerinde
siyaset yapmak değil, sizin göreviniz sorunlara çözüm üretmektir, bu çocukların
ölümüne son vermektir, Parlamento bunun için var. Parlamento eğer sorunları
çözme yeriyse ve çözme sanatıysa, uzlaşı sanatıysa, siz oturup bütün gruplarla
bir uzlaşı sağlamalısınız. Bakın, dün burada, İsrail’le ilgili, dört grup
tarafından ciddi bir uzlaşı çıktı. Demek, istenince oluyor. Peki, kendi
sorunlarımızla ilgili niye bir uzlaşı sağlamıyoruz? Niye bir birlik
oluşturamıyoruz? Acaba kör müyüz, sakat mıyız? Yani biz yok sayarak bu sorunlar
yok olabiliyor mu? Yani yok olmuş olsaydı, cumhuriyetten bugüne kadar bütün
zalimane politikalar uygulandı, yok oldu mu? Olmadı.
Bakın, 60 ihtilalinde bile,
bugün üniversitelerde nasıl ayrımcılık yapılıyorsa, 60 ihtilalinde bile…
İhtilal yapıldığında ihtilal kimlere karşıydı? Sonra bir af çıkardılar, 60
ihtilalinde Kürt aydınları o affın dışında kaldı. Sürekli ayrımcı politikalar…
Sürekli yok sayan, sürekli sorunlardan kaçan bir parlamento sorunları çözmez.
Onun için, Barış ve Demokrasi Partisinin gerçekten misyonu
büyüktür, bu misyona uygun diyalog aranmalıdır, bu temsilcilerle diyalog
aranmalıdır.
Kürtlerin temsilcileri
vardır, Kürtlerin kurumları vardır. Bu kanın durması için bu kurumlarla, bu
temsilcilerle oturup konuşabilmeliyiz. İşte, bugün Silopi’de, yarın Cizre’de,
öbür gün Muş’ta, bu yürüyüşler Van’da, her tarafta… Hafta sonu da İzmir’deydik.
Yani İzmir’deki halkımızın sorunu da bizim sorunumuz. Onları oturarak,
konuşarak çözebiliriz. Yani biz sokaklarda herkesin hukukunu aramaya
çalışıyoruz, yani sokaklarda keyfiyetten dolayı eğlendiğimiz yok. Biz sadece
sorunları çözmek üzere sokaklardayız. Sokaklar, evet, merttir. Bu mert kültürü
Parlamentoya taşımalıyız ve…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben
tekrar teşekkür ediyorum.
Ben sözlerimi Muğla’da
yaşamını bir faşist saldırı sonucu yitiren kardeşimizin annesi ve babasının
feryadıyla… Aynen şöyle diyordu: “Havar, havar…” Feryat ediyordu. Çocuklarımız ölmesin. Benim
çocuklarım Türk çocuklarıyla kardeşçe yaşamak istiyor. Benim çocuklarım bu
ülkede anlamsız bir çatışmada, kavgada yaşamını yitirdi ama hiç kimsenin
çocuklarının ölmeyeceği bir Türkiye özlemiyle o annenin, o babanın o feryadının
hepinizin kulaklarında çınlamasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Sakık.
Değerli milletvekili
arkadaşlarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletvekillerine yapılan her
türlü saldırıyı her zaman kınamıştır, bunu da kınıyoruz. Yirmi dakika
gecikmemizin olmasının nedeni, bunun etraflıca ne olduğunu araştırmaya
çalışmamızdan kaynaklıdır. Yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisi hiçbir zaman
milletvekillerine yapılan saldırıları görmezden gelemez, bugüne kadar
gelmemiştir, bundan sonra da gelmez efendim.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Bize
sorabilirdiniz.
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) –
Bizim söylediğimizin itibarı yok mu, geçerliliği yok mu?
BAŞKAN – İtibarı var efendim
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – O
zaman…
BAŞKAN – Fakat daha detaylı
öğrenmek istediğimiz için… Öğrenemedik, gene sizin söylediğinize dayanarak ben
tekrar söylüyorum. İtibarı olmaz olur mu efendim? Var fakat detayı öğrenip daha
ayrıntılı bir şekilde burada açıklama yapmayı arzu etmiştim. Daha detaylı
ayrıntıya ulaşamadım. Tekrar, sizin söylediğinizle şey yapıyorum.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın
Başkan, devreye girerseniz, ambulans uçak bekleniyor yani acil durumda. Lütfen,
ilgili kişilere… Sizin de Meclis Başkanı olarak devreye girmenizi istiyoruz.
BAŞKAN – İleteceğiz efendim.
Şimdi, Meclis Başkanına bu konuyu tekrar ileteceğiz. Merak etmeyin, orada en
kısa zamanda tedbir alınacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiç kimsenin
Türkiye sınırları içinde kanının dökülmesine göz yumamaz ve buna izin vermemek
için elinden gelen bütün gayreti de gösterir.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Ulaşamıyoruz kendisine Sayın Başkan.
BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Ünlütepe
ve Sayın Öztürk sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın Ünlütepe.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, ben sorumu Sayın Millî
Eğitim Bakanımıza soracaktım ama ilimizin milletvekilinin burada bakan olarak
bulunması belki de soruyu daha anlamlı hâle ve takipçisi hâline de getirecektir
diye düşünüyorum.
İlimiz, ÖSS ve YGS
imtihanlarında başarılı olamamıştır. Bu imtihanlarda 2006 yılında Uşak 11’inci,
Isparta 27’nci, Afyon 51’inci; 2007 yılında Uşak 16’ncı, Isparta 10’uncu, Afyon
47’nci; 2008 yılında Uşak 13’üncü, Isparta 11’inci, Afyon 53’üncü; 2010 yılında
YGS’de Uşak 11’inci, Isparta 19’uncu ve Afyon 59’uncu
sırada yer almıştır. İlimizdeki 2.300 öğretmen açığı sayısı Sayın Millî Eğitim
Müdürümüzün…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ünlütepe.
Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Bakana soruyorum: Birçok ilde olduğu gibi Mersin ilinde de 5 Mayıs 2010
tarihinde tüm ilköğretim okullarında seviye tespiti deneme sınavı yapılmıştır.
İlköğretim okulu öğretmenleri bu sınavlarda görevlendirilmelerine rağmen,
kendilerine sınav ücreti verilmediği gibi, o gün ders yapılmadığı
gerekçeleriyle yedi saatlik ek dersleri kesilmiştir. Bu durum hakkaniyetle
bağdaşmakta mıdır? Bu konuda öğretmenlerimizin mağduriyetleri giderilecek
midir?
Yine bir sorum daha var: Yeni
atama yönetmeliğinde il içi sıra tayinleri kaldırılarak, il içi ve il dışı
tayinler birlikte yapılarak karmaşık bir hâl almıştır. Sıra tayinlerinin
kaldırılmasının gerekçeleri nelerdir? Bu durumda sene içerisinde emeklilik ve
tayinden dolayı boşalacak olan öğretmen kadrolarını nasıl doldurmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öztürk.
Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Millî Eğitimde
sizden önce Bakanlık yapan Sayın Çelik döneminde 657 sayılı Kanun’un 76’ncı
maddesine istinaden atamalar yapıldı. Bunların çoğu mahkemelerden dönüyor.
Bakanlığın bu tip atamaları eğitim sistemini işlemez hâle getiriyor. Bu konuda
yaptığınız çalışmalar nelerdir?
İkinci sorum: OECD’nin 2009
yılı için hazırladığı rapora göre, Türkiye’deki öğretmenler diğer Avrupa
ülkelerindeki meslektaşlarına göre çok daha düşük bir ücretle çok daha fazla
çalışıyor. Öğretmenlerimizin durumunu düzeltecek bir çalışma yapmakta mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Güvel.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ülkemiz,
ilköğretime erişimde kadın-erkek eşitliği sıralamasında dünyada 110’uncu
sıradadır. İlköğretim çağındaki çocuklarımızın yaklaşık yüzde 5’i eğitim
haklarından yararlanamamaktadır. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bu
durum daha da vahimdir. Bu sorunun ortadan kaldırılması için yapılan bir
çalışma var mıdır? Varsa nelerdir?
Son sorum: Daha önce Meclis
gündemine taşımıştım. Adıyaman’da gezici halk kütüphanesi aracıyla ilgili
yaşanan sorunda herhangi bir gelişme var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Köse.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Ünlütepe’nin,
özellikle Afyon ilinin eğitim göstergeleri bakımından, birinci sorusuyla
bağlantılı olarak sorduğu ÖSS sınav başarısına ilişkin soruya, aslında başka
bir ile ilişkin, milletvekilimizin sorduğu soru çerçevesinde, az önceki
cevaplarımı bir nevi tekrar ederek başlayacağım.
Özellikle Öğrenci Seçme
Sınavında veya ortaöğretime geçiş sınavlarında uygulanan sistemin bir sıralama
olduğundan ve nihayetinde, 1’inci sırada bir ilin ve 81’inci sırada bir ilin
sıralanması gerektiğinden söz ettim. Mutlak suretle bu sıralama bir şekilde
böyle gerçekleşecek. Biz burada, Millî Eğitim Bakanlığı olarak aslında
öğrencilerimizin öğrenme becerileri ve başarılarının ölçülmesi doğrultusunda
belirlediğimiz kriterlere baktığımız zaman, ilk üç ille
son üç il arasındaki farklılıkları analiz ediyoruz. Önemli
olan da aslında bu.
Şimdi, ne kadar fazla sayıda
matematik ve fen bilimlerini cevaplandırdıkları, yabancı dil başarıları ve
sosyal bilimler alanındaki başarıları çok önemli. Buradan yola çıktığımızda,
ilk üç ille son üç il arasındaki farklılıkların giderilmesi daha önemli ama
inanın, 10’uncu ille 70’inci il arasında, soru ve puan cevaplandırmaları
açısından baktığımız zaman, çok büyük farklılıklar arz etmiyor. Yani bu açıdan,
Afyon başarısız bir il değil, sıralama itibarıyla da kötü bir yerde değil.
Yani 1’inci sırada, dediğim
gibi, bir il olacak ÖSS başarısında, 81’inci sırada birisi olacak. Açıkçasını
söylemek gerekirse, bu konuda, özellikle üniversite sınavları sonrasında elde
edilen sonuçlar baz alınarak illerin sıralamaya tabi
tutulmasını ben çok sağlıklı bulmuyorum, yani Eğitim Bakanlığı olarak da. Çünkü
birçok il bunu bir başarısızlık olarak algılıyor, birçok il de bunu bir başarı
olarak algılıyor. Oysaki yerleştirme sınavları, az önce de izah ettiğim gibi,
yükseköğrenim kontenjanlarıyla sınırlı bir ülkedeyiz. Yani 1,5 milyon öğrenci
yükseköğrenim talebiyle sınava giriyor, bunların 700 küsur bini -açık öğretim
de dâhil olmak üzere- yerleşmeye tabi tutuluyor. Dolayısıyla
belli bir açık kontenjan söz konusu olduğu durumlarda bir sınavla –merkezî bir
sınavla- öğrencinin yerleştirilmesi, bu sınavın da eşit, objektif, adil olarak
uygulanması son derece önemli.
Toplumumuzda üniversite
sınavına yönelik olarak adil ve eşit bir şekilde uygulandığına dair de yaygın
bir kanaat vardır ve bu sınava bir güven de vardır ama bazı illeri başarılı,
bazı illeri başarısız olarak gösteren bu sıralamanın, doğrusunu isterseniz, ben
doğru bir yönünü göremiyorum. Böyle bir sıralama yapılmaması gerekir.
Biz Millî Eğitim Bakanlığı
olarak, ortaöğretime yönelik öğrencilerimizin başarılarını baz
aldığımız takdirde, özellikle o ile yönelik olarak öğretmen açığımız, fiziki
altyapı, bunları baz alıyoruz. Dolayısıyla, fiziki altyapı ve öğretmen
ihtiyaçlarımız doğrultusunda illerimizden daha dezavantajlı olanları
diğerleriyle aynı seviyeye getirmeye çalışıyoruz. Öncelikle bu konunun her
şeyden önce bir başarısızlık olarak algılanmaması gerektiğini, açıkçası,
üniversite sınavında derece yapan öğrenciler de dâhil olmak üzere bunların
açıklanmaması gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Öztürk’ün
sorusunu yazılı olarak cevaplandırayım, seviye belirleme konusunda bir deneme
sınavı yapıldığına ve öğretmenlerin burada görevlendirilip ek derslere ilişkin
kısmını. Ama il içi ve il dışı tayinlerin bir arada yapılması
konusunda, özellikle öğretmenlerimizin geniş kesimini temsil eden sendikalarla
yaptığımız görüşmeler neticesinde Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’ni bu
doğrultuda çıkarmıştık fakat sizlerin de söylediği gibi, il içi ve il dışı tayinlerin
aynı anda yapılmasının doğurduğu bazı sıkıntıları aşmak üzere süre uzatımı
aldık yer değiştirme isteklerine yönelik ve önce il içi tayinleri, daha sonra
il dışı tayinleri gerçekleştireceğiz, yönetmelik değişikliğimiz yürürlüğe girer
girmez.
Sayın Güvel’in
sorusu: Belki bir yıldır çeşitli vesilelerle yasamada kanunumuz geçerken bana
defalarca sorulan, hatta sözlü ve yazılı sorularda da en fazla işlenen
konulardan bir tanesiydi 76’ncı madde doğrultusunda yapılan atamalar.
Hepinizin de bildiği gibi, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 76’ncı maddesi mevzuatımız açısından Bakana
bu konuda bir takdir yetkisi veriyor, böyle bir uygulama veriyor. Bu sadece
Sayın Bakanımız Hüseyin Çelik döneminde değil, bütün bakanlar döneminde
uygulanmış bir yetkidir. Lakin, uygulamalara yönelik
bazı hususlar da yargıya intikal etmiş, yargının bazı atamalar konusunda
verdiği iptal kararları olduğu gibi, bazılarını da yerinde ve uygun bulmuştur.
Dolayısıyla, Bakana verilmiş olan, 76’ncı madde doğrultusunda kullanılan bir
yetkinin her şeyden önce hukuk çerçevesinde kullanılmış bir yetki olduğunu
vurgulamak isterim. İptal edilen atamalar veya yerindelik ve “uygundur”
kararları doğrultusunda Bakanlığımız hukuki işlemleri gerçekleştiriyor.
Sayın Köse’nin değindiği
konu, ilköğretim okullarında erişim konusu. Evet, gerçekten, özellikle
toplumumuzun dezavantajlı kesimleri ve kız çocuklarımız başta olmak üzere
okullaşma oranları Hükûmetimizin ilk günlerinden
itibaren en önemli gündem maddelerinden birisi oldu. “Haydi
Kızlar Okula” kampanyası başta olmak üzere şartlı nakit transferinde kız
çocuklarına yapılan eğitim yardımlarının daha yüksek oranda olmasıyla
ilköğretimde bugün net okullaşma oranlarında kız ve erkek öğrenciler arasındaki
fark 0,80’e düşmüştür, yani bugün okullaşma oranı da kız ve erkek bütün
öğrenciler için ortalama yüzde 99,13’e ulaşmıştır. Dolayısıyla, bu konuda
yapılan çalışmalar ve atılan önemli adımlar bugün artık sonuçlarını
vermeye başlıyor. Ne mutlu ki artık ülkemizde özellikle temel eğitime erişim
konusunda kız çocuklarımızla erkek çocuklarımız arasındaki fark yüzde 1’in dahi
altına düşmüştür. Hedefimiz, bu oranların yüzde 100’e ulaşması ve tam eşitlik
ortamında uygulanmasıdır. Bu konuda yürüttüğümüz tüm kampanyalar, şu andan
itibaren de artık kız çocuklarımızın ilköğretimde okullaşması değil, bizim
hedefimiz kızlarımızın artık liseye yani ortaöğretim kurumlarına devamıdır ki,
biz biliyoruz ki ortaöğretime devam eden kız çocuklarımızın yükseköğrenime
geçişte bir sorunu yoktur. Yani ortaöğretim aslında kız çocuklarının belki
okullaşmasında ve eğitiminde geleceğine yönelik, üniversite eğitimi ve
istihdama katılımı gibi temel kadın hakları alanındaki en önemli sorunlarının
da temelini oluşturuyor. Bunun yanı sıra -sizlerin de bildiği gibi- sadece bu
konuda değil, dezavantajlı ve eğitime erişim sorunu olan diğer bir alan da
özürlülerin eğitimiydi ve bu alanda da atılan adımlarla -az önce konuşmamda da
değindim- özel eğitim ve rehabilitasyona ihtiyaç duyan
tüm özürlü öğrencilerimize bugün devletin hizmet satın alma yoluyla hemen hemen tamamını kuşatacak şekilde hizmet veriyor. Onun yanı
sıra özel eğitimde devlet okullarında kaynaştırma eğitimi yoluyla yaklaşık 70
bin öğrenci -ki toplamı 90 bindir- eğitime kazandırılmış durumda. Bugün
itibarıyla Türkiye’de gerçekten özürlü çocuğu olan ailelerin ve başka alanlarda
dezavantajı olup eğitime erişiminde problem olan bütün ailelere hem Millî
Eğitim Bakanlığının genel eğitime ayırdığı bütçe çerçevesinde hem de Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun destekleriyle uyguladığımız projeler
çerçevesinde neredeyse tamamını kuşatacak şekilde hareket ediyoruz.
Bugün
ülkemizde “Benim maddi durumum iyi değil, o yüzden çocuğumu okula
gönderemiyorum.” diyen bir özürlü ailesi olmadığı gibi, olamayacağı gibi,
gerçekten bu konuda çok kapsamlı çalışmalar yapıldı, kız çocuklarımız için de
bu dezavantajı ortadan kaldırmak üzere yaptığımız bütün bu gayretli
çalışmalarımız, gerçekten, 2010 yılı göstergelerine baktığımızda yüzümüzü
ağartacak noktaya gelmiştir. Bunun artık bundan sonraki
safhası ortaöğretim ve yükseköğrenimde kız çocuklarımızın okullaşma oranlarını
kendi alanında ilerletmektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Madde üzerinde önerge yok.
2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3 - 3797 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 10- Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte ilköğretim müfettiş yardımcısı olarak görev yapanlar
eğitim müfettiş yardımcısı, ilköğretim müfettişi olarak görev yapanlar eğitim
müfettişi kadrolarına atanmış sayılırlar.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce ilköğretim müfettişi unvanını kazanmış olup kamu kurum ve
kuruluşlarında başka görevlerde bulunanlar, talep etmeleri hâlinde durumlarına
göre eğitim müfettişliği kadrolarına atanabilirler.
Yürürlükteki mevzuatta
ilköğretim müfettişlerine yapılan atıflar bu Kanunla ihdas edilen eğitim
müfettişlerine, ilköğretim müfettiş yardımcılarına yapılan atıflar ise yine bu
Kanunla ihdas edilen eğitim müfettişi yardımcılarına yapılmış sayılır.
3797 Sayılı Kanunun bu
Kanunla değişik 53 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen yönetmelik
yürürlüğe konuluncaya kadar, mevcut yönetmeliğin bu Kanuna aykırı olmayan
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.”
BAŞKAN – 3’üncü madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öztürk.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarının asıl amacı, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda Yasa’nın yeniden
düzenlenmesi, Danıştay kararları doğrultusunda ilköğretim müfettişlerinin görev
tanımlarının yeniden yapılmasına ilişkindir. Dolayısıyla, ilköğretim
müfettişlerinin ve öğretmenlerin çalışma koşullarıyla ekonomik haklarında ciddi
bir iyileştirme yapılmamaktadır. İlköğretim müfettişlerinin zam ve
tazminatlarının, müfettiş unvanlı diğer denetim elemanlarıyla eşitlenmesi bile
tek başına bu sorunları önemli bir oranda ortadan kaldırabilecekken, bu tasarı
bunu gerçekleştirmekten çok uzaktır. İlköğretim müfettişleri diğer
müfettişlerden daha az tazminat ve zam almaktadır, makam, görev ve temsil
tazminatlarından yararlanamamaktadır.
5473 sayılı Yasa’nın 1’inci
maddesiyle, daha önce Millî Eğitim Bakanlığındaki çalışanlar da dâhil olmak
üzere 657 Devlet Memurları Yasası’na göre görev yapan memurlara her ay ek ödeme
yapılmaktadır ancak ilköğretim müfettişleri, yasanın getirdiği sınırlama
nedeniyle fiilen derse girmedikleri hâlde ek ders ücretleri aldıkları gerekçesi
gösterilerek ek ödemeden yararlandırılmamaktadır.
Yine, 23/1/2009
tarih, 27119 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2008/14575 sayılı, Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı eğitim kurumları yönetici ve öğretmenlerinin ders ve ek ders
saatlerine ilişkin Bakanlar Kurulunda değişiklik yapılması hakkında Bakanlar
Kurulu kararıyla “İl millî eğitim müdür yardımcısı, ilçe millî eğitim müdürü ve
şube müdürlerine haftada on saat, ilköğretim müfettişi ve müfettiş
yardımcılarına haftada beş saat daha ek ders ücreti ödenir.” hükmü getirilmiş
ancak sorun çözülmemiş, yeni bir eşitsizlik yaratılmıştır. İlköğretim
müfettişlerinin görev yollukları gecikmeli olarak ödenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Millî Eğitim Bakanlığına 2010 yılı için ayrılan pay toplam 28 milyar 237 milyon
TL’dir. Bu bütçenin de 19 milyar 984 milyon 11 bin TL’si de
personel giderleri olarak ayrılmıştır, geriye kalan 8 milyar civarındaki
parayla eğitime hangi yatırım yapılacaktır, ne kadar derslik açılıp
sınıflarımızdaki öğrenci sayıları ne kadar makul bir seviyeye çekilecektir,
hangi araç ve gereçlerin alımı yapılacaktır, ne kadar öğretmen açığı
kapanacaktır: bunlar bütün merak konusudur.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mızın
42’nci maddesi “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları
doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve
denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri
açılamaz.” hükmündedir. Ama üzülerek söylemek istiyorum ki 2002 yılında
işbaşına gelen AKP İktidarı döneminden bugüne kadar, maalesef, Anayasa’mızın bu
emredici hükmüne uygun eğitim ve öğretim yapılmamaktadır, buna aykırı eğitim ve
öğretim yapılmaktadır. Eğitim kurumlarımız, âdeta, tarikatların ve cemaatlerin
cirit attığı alanlar hâline getirilmiştir, getirilmektedir.
Eğitim ve öğretimde
görevlendirme ve ödüllendirme yapılırken gerçekten, öğretmenlerin bilgi
birikimi ve deneyimleri, liyakatleri bir kenara bırakılarak sadece AKP’nin
siyasi çizgisi doğrultusundaki yandaş sendikaya üye olup olmama koşulu
aranmaktadır.
Eğitim-İş ve Eğitim-Sen
sendikasına üye olanlar ya da AKP İktidarının siyasi çizgisindeki yandaş
sendikaya üye olmayan öğretmenler hakkında isimsiz dilekçelerle şikâyetler
yapılmakta ve bunlar hakkında soruşturmalar yapılarak, bunlar baskı altına
alınmaya ve sindirilmeye çalışılarak Eğitim-İş ve Eğitim-Sen sendikalarından
istifaya zorlanmaktadırlar.
Genellikle üst düzey
görevlendirmeler, yine, yandaş sendika üyesi öğretmenler arasından
yapılmaktadır. Burada, gerçekten, düşünüyorum yani Eğitim-Sen veya Eğitim-İş
Sendikası üyesi öğretmenlerden gerçekten bu görevleri hak eden hiç mi bir
öğretmen bulunmuyor da hep yandaş sendika olarak bilinen sendika üyesi
aralarından yapılıyor?
Değerli arkadaşlarım, bu
anlamda Mersin’de de öğretmenlerimizin sorunları var, bu anlamda Silifke’de de
öğretmenlerimizin sorunları var, öğrencilerimizin sorunları var. Silifke’de,
öğrencilere ilişkin bir yurt sorunu vardır. Gerçekten, buradaki ortaöğretimde ve
ilköğretimde ders gören öğrencilerimiz, devletin bir yurdu olmadığı nedenle bu
tarikat yurtlarında veya diğer yasa dışı yurtlarda, evlerde barınmak durumunda
kalmaktadırlar. Bunların önlenmesi gerektiğini ben düşünmekteyim.
Değerli arkadaşlarım,
öğretmenlerimiz, bir yandan çalışmakta ama bir yandan da yoksulluk içerisinde
yaşamaktadırlar. Bugün derslikler öğretmensiz, öğretmenler de işsizdir. Bugün
Millî Eğitim Bakanlığı İç Denetim Raporu’nda ülke genelinde öğretmen açığı her
ne kadar 134 bin olarak belirtilmişse de öğretmen açığının bu olmadığı, bundan
daha fazla olduğu açıktır. Sözleşmeli, vekil ve ücretli öğretmenleri de göz
önünde bulundurduğumuzda bu sayının 350 binlere tırmandığı görülmektedir.
Bakınız, ülkemizde 350 bin
öğretmen açığı varken bu arada 327 bin öğretmen adayı atama beklemektedir. Bu
öğretmen adayları açlık grevi de dâhil çeşitli demokratik mücadele yöntemlerini
denemişler, seslerini Hükûmete duyurmaya çalışmışlar
ama her nedense, Hükûmet, bu atamayı bekleyen
öğretmenlerin seslerini duymazlıktan gelmiştir.
Bugün AKP İktidarında,
gerçekten, öğretmenler arasında istihdam şekilleri bakımından hiç de kanuna ve
mevzuata uygun olmayacak şekilde, Anayasa’daki öngörülen kurallara uygun
olmayacak şekilde bir sürü tanımlama yapılmıştır. Mevsimlik öğretmen vardır,
vekil öğretmen vardır, sözleşmeli öğretmen vardır, geçici öğretmen vardır.
Değerli arkadaşlarım, 1739
sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu madde 43: “Öğretmenlik devletin eğitim,
öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas
mesleğidir.”
Yine, Anayasa’mızın 128’inci
maddesinde “Asli ve sürekli görevler memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle
yürütülür.” demektedir.
Yani söylemek istediğim konu
şudur: Öğretmenlik mesleği asli ve sürekli bir görevdir. Bu hizmet bir kamu
hizmetidir, sürekli ve asli bir görevdir. Mevsimlik iş ise yılın bazı
dönemlerinde bir kampanya dönemiyle sınırlı olan ya da belirli bir süre, çok
kısa bir süre süren işlerdir. Bir işte çalışanın mevsimlik ya da sürekli olup
olmadığını belirlemek, kanunlarla ya da sözleşmelerle yapılan tanımlamalarla
değil, görülen işin niteliğiyle ilgili bir kavramdır. Dolayısıyla burada
görülen iş sürekli bir iştir. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim
kurumlarında görev yapan sözleşmeli öğretmenlere gördürülen hizmetlerin geçici
olmadığı, kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler arasında yer
aldığı açıktır. Dolayısıyla Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarında
sözleşmeli öğretmen çalıştırılması Anayasa’nın 128’inci maddesine açıkça aykırıdır.
Nitekim sözleşmeli öğretmen çalıştırılmasıyla ilgili Bakanlık
genelgesinin iptali istemiyle Danıştayda açılan
davada genelgenin dayanağı olan 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 4/B
maddesinde yer alan “Millî Eğitim Bakanlığında norm kadro sonucu ortaya çıkan
öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması hallerinde
öğretmenlerin” ibaresinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulması
istenilmiş, Danıştay, bu istemi haklı görerek bunun Anayasa’ya aykırı olduğu
gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine konuyu götürmüştür.
Buradan da çok açıklıkla
anlaşılmaktadır ki bu sözleşmeli öğretmen çalıştırma olayı Anayasa’nın ilgili
hükümlerine çok açıkça aykırıdır. Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve kamu
hizmetlerinin gereklerine aykırı olarak aynı iş yerinde farklı statülerde
eleman çalıştırılmasının Anayasa’ya aykırı olduğu çok açıktır değerli
arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri,
Mustafa Kemal Atatürk gerçekten öğretmenlerimize çok önem vermiştir. Bugün
yirmi beş-otuz yıllık bir öğretmen 1.400 TL civarında ücret almaktadır. Çalışan
öğretmenler yoksulluk içerisindedir, ikinci ve üçüncü iş peşinde
koşmaktadırlar, pazarlarda seyyar satıcılık yapma peşinde koşmaktadırlar, öbür
yandan da 350 bine yakın öğretmen de atama beklemektedir. Yani dersliklerde
öğretmen yoktur, öğretmenlerimiz işsizdir, çalışan öğretmenler de yoksulluk
denizinde yüzmektedir. Bu, Atatürk’ün öğretmenlere verdiği önemle
çelişmektedir. Atatürk diyor ki: “Unutmayınız ki cumhurbaşkanı bile sınıfta
öğretmenden sonra gelir.” Yine Atatürk diyor ki: “Bir millet eğitim ordusuna
sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin,
o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla mümkündür.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
“Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk hâlinde
yaşatır ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.” diyor. “Milletleri
kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” diyor Atatürk. “Öğretmenler, yeni
nesil sizlerin eseri olacaktır.” diyor. Kendilerine yeni nesli emanet ettiğimiz
öğretmenlerimizin sorunlarını çözmek durumundayız. Unutmayalım ki Sayın
Bakanımızı da Başbakanımızı da Cumhurbaşkanımızı da ve bizleri de bu noktaya
getiren öğretmenlerdir. Tüm öğretmenlerimizi ve eğitim camiasını saygıyla
selamlıyorum. Onların sorunlarının bir an önce çözülmesini en içten dileğimle
tekrarlıyorum.
Saygılar ve sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öztürk.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Trabzon Milletvekili Lâtif Yunusoğlu.
Buyurunuz Sayın Yunusoğlu.
MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN
LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 488 sıra
sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Anayasa Mahkemesinin
“İlköğretim müfettişlerinin ve yardımcılarının görev, yetki ve sorumlulukları
ile çalışma usulü, nitelikleri, yetişme şekli ve atanmalarına ilişkin esas ve
usuller yönetmelikle düzenlenir.” maddesinin iptal edildiği tarih üzerinden tam
bir yıl geçti. Resmî Gazete’de 5 Haziran 2009 yılında yayımlanan bu kararın 5
Haziran 2010 tarihine iki gün kala -bugün- Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirilmesini olumlu ancak gecikmiş bir karar olarak görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun tasarısının ilköğretim müfettişlerinin sorunlarının çözümü için yetersiz
kalacağı açıktır. İlköğretim müfettişleri diğer kamu denetim elemanlarından
hizmet sınıfı, statü, aylık ve diğer haklar açısından çok geride kalmıştır.
Mevcut yasa tasarısı sadece ilköğretim müfettişlerinin adını değiştirip “eğitim
müfettişi” hâline dönüştürmekten öteye gitmemektedir. AKP Hükûmeti
bu tür göz boyamalardan kaçınmalı, eğitim çalışanları ve halkımız durumu çok
net olarak gördüğünden, insanları oyalamak yerine gerçek icraat yapmalıdır.
Bütün yasal metinlerde,
çalışmalarda, özlük haklarıyla ilgili düzenlemelerde “ilköğretim müfettişleri
hariç” kavramıyla başlayan mesleğe bakış açısı bu kesimi oldukça rahatsız
etmektedir. İlköğretim müfettişlerinin özlük hakları ve statüleri yeniden düzenlenmelidir.
Bu müfettişlerimiz,
1) Kendi teftiş ettikleri
personelden daha az maaş almaktadırlar.
2) Yolluk ve yevmiyeleri
gelir olarak görülmektedir.
3) Görev alanları sürekli
olarak daraltılmakta, yeni gelişme ve
değişmelerden haberdar
olmalarını sağlayan hizmet içi eğitim seminerleri iptal edilmektedir.
4) Atama ve yer değiştirme iş
ve işlemleri sürekli sorun hâline gelmektedir.
5) Mevzuatı gereği amirinin
uygulamalarını denetleyen ve amirine rapor vermesi gereken ancak verdiği teftiş
notlarının hiçbiri geçerli olmamakta, sadece mahkemelerce önemli bir delil
olarak görülmektedir.
İlköğretim müfettişliği
mesleği, Bakanlıkça sistem dışına itilerek bitirilmek mi istenilmektedir? Bu
durum, Adalet ve Kalkınma Partisinin eğitim çalışanlarını gözden çıkardığının
da açık bir delilidir.
Değerli milletvekilleri, yüz
elli yıllık geçmişi olan ilköğretim müfettişliği mesleğinin sorunlarını
giderecek olan düzenleme, yetkilerinin artırılması olmalıdır. Görüşülmekte olan
kanun tasarısı sorunların çözümünden uzaktır çünkü sistemdeki diğer
müfettişlere tanınan makam, temsil gibi tazminatlar ödenmemekte, özel hizmet,
denetim, iş güçlüğü, iş riski zam ve tazminatları da aynı oranda olmadığı gibi
ilköğretim müfettişlerine daha az ödenmektedir. En azından yasa tasarısına
makam tazminatının da eklenmesi, özlük hakları bakımından bir denge sağlamış
olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Bakanlıkta bir yandan eğitim müfettişliği yasa tasarısı ile ilköğretim
müfettişliğinin etki ve yetkilerinin artırılmasına yönelik çalışma yapılırken
diğer yandan müfettişlerinin yetkilerini törpülemeye yönelik çalışmalar da
yürütülmektedir. Bakanlığın ne yapmaya çalıştığını anlamak da mümkün değildir.
Adalet ve Kalkınma Partisi sorun çözmek değil, sorun yaratmak için mi iktidar
olmuştur? Yaşananlardan Bakanlığın bir denetim politikası olmadığı, birbiriyle
çelişen çalışmalar yapıldığı görülmektedir ve görülüyor ki Millî Eğitim
Bakanlığını eğitimden anlayan ve eğitimin içinden gelen insanlara terk etmek
gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, on yıl önce il millî eğitim müdürü statüsünde olduğu ve bu
göreve geçebileceği açıkça yönetmelikle ifade edilen ilköğretim müfettişlerinin
mevcut iktidarın daha ikinci yılında yani 2003 yılında durumlarının
belirsizliğe itildiği, bugün ise yönetmelikte yer alan “Durumlarına uygun
göreve atanırlar.” şeklindeki bir ifadeyle tamamen ne olduğu belirsiz bir
statüye sokuldukları açıktır.
Yüce Türk milletinin
devletine duyduğu güvenin başlıca sebeplerinden birisi de devletin adalet
kapısı olmasıdır. İktidarın tüm kesimlere yaptığı zulmün bir örneği günümüzde
ilköğretim müfettişleri üzerinde de görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun eğer yürürlüğe girerse ilköğretim müfettişi unvanını kazanmış, diğer kamu
kurum ve kuruluşlarında başka bir görevde bulunanları, talepleri hâlinde Millî
Eğitim Bakanlığında değerlendireceğinizi söylüyorsunuz. Bu insanlar müfettiş
unvanını aldıktan sonra neden Millî Eğitim Bakanlığını terk etmiştir? Bu
sorunun cevabı iyi verilmelidir. Memnun olmadıkları için ayrıldıkları
ortadadır. Neden geri almak istiyorsunuz? Millî Eğitim Bakanlığında yeterince
kadrolaşamadınız mı? Millî Eğitim Bakanlığında müfettişlik yapacak yeterli
sayıda ve derecede öğretmen yok mudur? Türk öğretmenine güvenin, yetki verin,
yüce milletine şekil verecek, öğrencilerimizi yüce Türk milletinin millî ve
manevi değerleriyle yoğuracak yüz binlerce öğretmenimiz vardır. Türk
öğretmenini küçümsemeyin, özlük haklarını iyileştirin yeter.
Değerli milletvekilleri,
mevzuatımız şöyle diyor: İlköğretim kurumlarının her yıl denetimi esastır.
Bütün kurumlara ve personele her yıl rehberlik yapılması zorunludur. Öğretmen
her yıl denetlenmek zorundadır. Hiçbir öğretmen iki yıldan daha fazla
denetimsiz bırakılamaz. İlköğretim müfettişleri bunları yapmak zorundadır ancak
sayısal olarak yetersiz oldukları hâlde, etki ve yetki sınırları olduğu hâlde,
özlük hakları yetersiz olduğu hâlde biz onlardan çok fazlasıyla karşılık
bekliyoruz. Bu sorunun çözümü için Bakanlığın birtakım düzenlemeler yapması
faydalı olacaktır. Bu düzenlemeleri sırasıyla tavsiyeler niteliğinde söylemek
istiyorum:
İlköğretim müfettişleri,
Millî Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına bağlanabilir. Seksen bir ilin
ilköğretim müfettişleri arasında koordinasyonu sağlayacak Teftiş Kurulu
Başkanlığı bünyesinde bir daire başkanlığı oluşturulabilir. Okul ve kurumlar
tarafından yapılan işlemlerin sanal ortamda kontrolü ve uzaktan denetimlerinin
yapılabilmesi için gerekli e-denetim sistemi oluşturulabilir, e-rehberlik
uygulamasıyla teftiş grubundaki müfettişlerin kendi branşlarındaki
öğretmenlere sanal ortamda sürekli rehberlik yapmalarına yönelik uygulamalar
başlatılabilir. Her bölgede bütün branşlardan müfettiş bulunacak şekilde sirkülasyonu sağlayacak bir rotasyon sistemi getirilebilir.
İlköğretim müfettişlerinin bu sorunları acilen çözülmeli ve ilköğretim
müfettişleri bu sorunları çözülmüş bir şekilde görevlerini daha güzel bir
şekilde ifa edecek duruma getirilebilirler.
Sayın Bakanlığımızdan şu
tavsiyeleri göz önünde bulundurmasını özellikle istirham ediyorum: Bakanlık
içindeki birimler bir araya gelerek öncelikle bir denetim politikası
oluşturmalıdırlar. Bu politika oluşturulurken kamu yararı gözetilmeli,
ülkemizdeki yönetici, öğretmen, öğrenci ve veli nitelikleri dikkate alınmalı,
Anayasa Mahkemesinin ilköğretim müfettişlerinin görev, yetki ve sorumlulukları
ile çalışma usulü, nitelikleri, yetişme şekli ve atamalarına ilişkin esas ve
usullerin yönetmelikle düzenlenemeyeceğine ilişkin verdiği karar göz önünde
bulundurulmalıdır. Yapılacak bütün çalışmalar bu politikaya uygun olmalı,
sadece ilköğretim müfettişleri değil, tüm eğitim çalışanlarının ekonomik,
sosyal ve kültürel hakları iyileştirilmeli, insanca yaşanacak bir seviyeye getirilmelidir.
Bununla birlikte, denetim elemanları arasındaki ayırım mutlaka ortadan
kaldırılmalı, ilköğretim müfettişleri ile Bakanlık müfettişi arasındaki
ayrımcılık mutlaka kaldırılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız, buyurunuz.
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU
(Devamla) - Hepimizin malumudur ki ilköğretim müfettişleri vali adına ilde
görev yaparlar, Bakanlık müfettişleri Bakan adına bütün Türkiye sathında görev
yaparlar. Öyleyse, bunların aldıkları göstergeler birbirine eş olmalı ve
ortadaki ayrımcılık ortadan kaldırılmalıdır diye düşünüyoruz.
Bütün bu tavsiyelerimizin
Bakanlığımız tarafından dikkate alınacağını umuyor, bu kanunun bütün millî
eğitim camiasına ve bütün denetim kurumlarına ve çalışanlarına hayırlar
getirmesi temennisiyle saygılarımı sunuyor ve bu kanunun ülkemize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yunusoğlu.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Ufuk Uras. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Uras.
BDP GRUBU ADINA MEHMET UFUK
URAS (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
vekiller; ben de Silopi halkına ve vekillerimize yönelik saldırıyı şiddetle
kınıyorum. Orada Netanyahu’ya özenenler bilmeli ki
yanlış yoldaysanız koşmanın bir yararı yoktur.
Sayın Sevahir
Bayındır’ı Ankara’ya uçakla getiriyorlarmış. Yetkililer “Önemli bir şey yok,
sadece çatlak var.” diyor. Bunu söyleyen bir yetkilinin hakikaten kafasında
çatlak olması gerek. Yani bir milletvekiline saldırı oluyor, hastanelik oluyor
ve böyle bir ifadeyle karşı karşıya kalıyoruz. (BDP sıralarından alkışlar).
Bunun yanı sıra yine
İskenderun’da yitirdiğimiz askerlerimizin yakınlarına da başsağlığı diliyorum,
yaralılara acil şifalar diliyorum ve yine insanın insanı sömürmediği, kulun
kula kul olmadığı bir dünya için sanatıyla mücadele eden Nâzım Hikmet’i de ölüm
yıl dönümünde saygıyla anıyorum. Sevgili Nâzım Hikmet “Şarklıyız, isyanda
haklıyız.” diyordu. Gazze’de, Filistin’de olan
bitenlere bugün isyan etmemek mümkün mü diye düşünüyoruz. İnsani yardıma bile
tahammül edemeyenlerin insanlıkla herhangi bir ilişkisi olabilir mi? Ama
unutmayalım, Mısır’da da benzeri bir saldırı yaşanmıştı. Vicdanlar
haksızlıklara ve eşitsizliklere karşı nerede, hangi zeminde olursa olsun
mutlaka ayaklanmalıdır, tıpkı İran’daki idamları görmezlikten gelemeyeceğimiz
gibi. Herkese eşit koşullarda bir arada yaşama hakkı tanımalıyız ki bizlerin
bir inandırıcılığı olsun. Kudüs’te çok kültürlülüğü savunup ülkede kimliklere
dikenli tel çekmek kabul edilemez. Kimlik siyasetine karşı çıkmak da aslında
bir kimlik siyasetidir ama bu siyasetin adı şovenizmdir, asimilasyoncu
yaklaşımdır ve bugünün dünyasında bir karşılığı yoktur. Her zeminde militarizme
karşı çıkmak gerekiyor. İktidar partisiyle muhalefet partisi “Yoksulluğa nasıl
mücadele edeceğiz?” diyorlar ya yoksulluğa mücadele etmenin yolu militarizme
karşı olmaktan çıkıyor. Kriz döneminde Avrupa’da, Yunanistan’da denenmiş
yöntemleri ama nafile yöntemleri önermek yerine gelin Yunanistan Hükûmetiyle karşılıklı olarak silahları indirelim,
militarizme karşı tutum alalım ve buradaki fonları da öğretmenlerimize, kamu
çalışanlarımıza, emeklilerimizin gelirlerinin arttırılmasına sağlayalım. “Dünya
efendilerinin iradesine tabi mi olacağız yoksa irademizin efendisi mi
olacağız?” sorusuna vereceğimiz yanıtla zaten bu politikalarımızı
şekillendiririz. Bir İtalyan, Toskana, özdeyişi:
“Keşke sersemlerin servetidir.” diyor. Bugün keşke siyasetinin, keşke böyle
yapmasaydık siyasetinin kabul edilebilir bir karşılığı yoktur çünkü doğru
politikaları her zeminde ifade ediyoruz. Bazen tam zamanında bir defa söylemek
zamansız yüz defa söylemekten iyidir. Tepkisel değil etkisel, duygusal değil
duyarlı bir tutum takınmak gerekiyor.
Yıllardan beri kamu
çalışanları mücadelesi içinde yer alıyorum. Öğretim Elemanları Sendikası
Başkanlığı yaptığım dönemde öğretim elemanlarının ancak yüzde 10’unu
örgütleyebilmiştik. Şimdi, arkadaşlarımız, Eğitim Sen ve diğer sendikalarımızla
kaldığımız yerden mücadeleyi sürdürüyorlar. O yüzden, bugün, bu
sendikalarımızın önerilerine kulak vermek çok önemli. Verdiğim bir soru
önergesinde, ödüllendirme ve görevlendirmelerle ilgili soru önergemde bir
siyasi kayırmacılık olup olmadığının yanıtının çok açık bir şekilde ortaya çıktığını
gördük. 12 Eylülün gasp politikalarından yine nasibini alan TÖB-DER’in mal varlığının iadesinin de öneminin ne kadar insan
hakları mücadelesi açısından, hak mücadelesi açısından önemli olduğunun altını
çizeyim.
En iyi yönetim kendini belli
etmeyen yönetimdir. “Kim iyi yönetmeli?” sorusu yerine, “Kurumlar nasıl
örgütlenmeli ki en yeteneksiz yöneticilerin bile çok fazla zarar vermemeleri
önlenebilsin.” kaygısı önemlidir. Zihinsel değişiklik her alanda önemlidir ama
ucuz ya da pahalı gömlek değiştirmeye asla benzemez. “Eti senin, kemiği benim.”
gibi bir kasap kültürünü benimsemek eğitim sistemimizde de mümkün değildir.
Mutsuz çocuklardan mutlu bir toplum kurmamız mümkün değildir. Okullardan
çocukların, nedense, attıkları çığlıklara her zaman kulak vermemiz, her zaman
pusulamızın olması gerekli. Eğitim eğmekten gelmiyor. Eğitimin İngilizcesi “education”. Bizdeki daha çok “training”
yani talim ve terbiye. Yani “Gençleri nasıl terbiye ederiz, nasıl kalıba
sokarız?” yerine, kalıpları kırıcı, vicdanı hür, fikri hür nesillerin
yetiştirilmesi son derece önemlidir. Dolayısıyla bu kutsal görevde çok önemli
görevi ifa eden ilköğretim müfettişlerinin çalışma koşullarıyla ekonomik
haklarında ciddi bir iyileştirme ihtiyacı son derece açıktır. İlköğretim
müfettişlerinin zam ve tazminatlarının müfettiş unvanlı diğer denetim
elemanlarıyla eşitlenmesi bile tek başına sorunları önemli oranda giderecektir.
Sözde değil, özde hak yani özlük hakkının içeriğinin doldurulmasında ilköğretim
müfettişleri diğer müfettişlerden daha az tazminat ve zam almakta; makam, görev
ve temsil tazminatlarından yararlanmamaktadırlar.
Yine ilköğretim müfettişleri,
yasanın getirdiği sınırlama nedeniyle fiilen derse girmedikleri hâlde ek ders
ücreti aldıkları gerekçe gösterilerek ek ödemeden yararlandırılmamaktadırlar.
Ve yine ilköğretim müfettişlerinin görev yollukları gecikmeli olarak ödenmektedir.
Ve yine ilköğretim
müfettişleri başkanlıklarının bölge düzeyinde değil, il düzeyinde örgütlenmiş
olması da bağımsızlıklarına gölge düşüren bir durum olmaktadır. Bu durumda il
millî eğitim müdürleri, ilköğretim müfettişlerinin sicil ve disiplin amiri olduklarından
bağımsız çalışmaları da engellenmiş olmaktadır. Diğer yandan öğretmenlerin
sınıflandırılması, apolet takılması, eğitimdeki eşitsizliği artırıyor.
Burada bir dizi rakamlar
uçuştu. Ben de size bazı rakamlar söyleyeyim. Mesela Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde
yatırım payı artıyor mu, azalıyor mu? Ya artıyor ya azalıyor. 2002’de
bakıyorsun yüzde 17,18; 2009’da bakıyorsun yüzde 4,57. Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı arttı mı,
azaldı mı? 2007’de bakıyorsun yüzde 3,3; 2009’da bakıyorsunuz yüzde 2,51.
İlköğretimden yükseköğrenime öğrenci başına yapılan harcama ABD doları bazında
ne? OECD ortalamasına bakıyorsunuz 7.840, Türkiye’nin ortalamasına bakıyorsunuz
1.614. Öğretmen maaşlarının aylık giderlerini karşılama oranı nedir diye
baktığımızda gördüğümüz oran yüzde 46. Niye? Ortalama maaş 1.176, 4 kişilik
ailenin ortalama aylık gideri yani yoksulluk sınırı 2.546. O zaman, bu
rakamlarla sizdeki rakamlar farklı ise, Eğitim-Sen Başkanımızın uzun zamandır
sizden talep ettiği randevuyu verirseniz bu rakamları da karşılaştırmış
olabiliriz.
Şimdi, eğitim sistemimizin
iyileşip iyileşmediğinin turnusol kâğıdı, aslında, arkadaşlar, hiç
konuşmadığımız bir konu dershane sistemidir. Bir dizi vekilimizin dershane
işiyle uğraştığını biliyorum. Seçmenlerimiz içerisinde dershane işinden
nemalanan var ama herhangi bir gelişmiş bir ülkede, bir AB ülkesinde benzer bir
paralel yapılanmanın söz konusu olmadığını biliyoruz. Seksen bir ilde binlerce
dershane var. Bu, aslında, fiilen eğitim sisteminin iflasının bir başka
göstergesi değil midir?
Ben kendim öğrenciyken
dershaneleri boykot etmiştim, gitmemiştim ama bu öyle bir at yarışı hâline
getirildi ki, gençlerimizi maalesef ikili sistem içine sokuyoruz. Zamanlarının
büyük bir bölümü önce okulda, sonra okulda nitelikli eğitim almadıkları için de
dershanede geçiyor. Şimdi biz bununla yüzleşmeden, dershane gerçeğiyle
hesaplaşmadan ve bu dershane gerçeğini gerek kılmayacak bir eğitimde dönüşümü
sağlamadan ne yapacağız?
Bir Kürt atasözü var “Delinin
değirmeni boş döner.” diye.
Değirmenimize koymamız gereken temel meseleler toplumsal ihtiyaçlar
doğrultusunda oluşan meseleler. Toplumsal ihtiyaçlarla bazen medyanın
ihtiyaçları da örtüşmüyor, bazen toplumsal ihtiyaçlar medyanın ihtiyaçlarının
önüne çıkamıyor. O yüzden bir dizi balonlarla, çok kısa sürede patlayacak
balonlarla zamanımızı doldurma ihtiyacıyla karşı karşıya kalıyoruz. Her zaman
hayatımız boyunca bir dizi sorun oldu; Susurluk oldu, deprem oldu, toplumsal
felaketler oldu “Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak.” dedik. Şimdi,
İsrail’de bu saldırı oluyor, bir dizi melanetle uğraşıyoruz, yine “Hiçbir şey
eskisi gibi olmayacak.” diyoruz ama unutuyoruz.
Unutmak belleğin intiharıdır.
Beynin iki fonksiyonu var, biri unutmak, biri ummak. Unutmamamız lazım ki,
yaşadıklarımızdan dersler çıkarmamız lazım ki gençlerimiz açısından umudu
örgütleyelim. O yüzden, Karacaoğlan
-uzun bir şiirdir- zamanında söylemişti “unutulur, unutulur” diye. Biz de
maalesef çok unutkan bir toplumuz. Hâlbuki, geçmişte
yaşadığımız bu melanetten, bu ıztıraplardan dersler
çıkararak geleceğimizi farklı şekillendirmek mümkün. Böylesi bir tutumun tren
sallamaktan daha olumlu olduğunu düşünüyorum. Hakiki sorunlarımızın çözümünün,
ancak toplumda kökü olan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET UFUK URAS (Devamla) –
Tamamlıyorum efendim…
…kökleşmiş örgütlerle
gerçekleşebileceğini düşünüyorum. O yüzden, 21’inci yüzyılda, önümüzdeki
süreçte siyaseti emeğiyle geçinen yurttaşlarımızın şekillendirmesi gerekir.
Hani “Ayaklar baş mı olsun?” deniyordu ya. Evet, ayakların baş olması gerek
çünkü bütün dünyada, Orta Doğu’da, Türkiye’de, her yerde büyük başların
insanlığın geleceği açısından ne büyük melanetlerle bizi karşı karşıya
bıraktığını gördük.
Saygılarımı sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Uras.
Şahısları adına söz yok.
Soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Köse, Sayın Üçer, Sayın
Sipahi, Sayın Paksoy ve Sayın Sakık
sisteme girmişler.
Söz veriyorum, buyurun Sayın
Köse.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, sözleşmeli
öğretmen ile kadrolu öğretmen arasında atamadan sonra şöyle bir sorun var:
Kadrolu öğretmen atandıktan bir yıl sonra il emrine atanabilmekte ancak
sözleşmeli öğretmenler için sadece tercih hakkı vardır.
Şimdi,
evli ama farklı illerde yaşayan bu iki öğretmen arasında bir aile durumu söz
konusu. Bu konuda bir çalışma var mı, yok mu?
Yine, atamalarda 30 Eylül
tarihi baz alınması gerekirken 30 Ağustos tarihi baz
alınmıştır. Bunun nedeni nedir?
Son sorum: Adıyaman ilinde,
dört yıldan bu yana, Mehmet Âkif Ersoy İlköğretim
Okulunda 1.500 civarında öğrenci okumaktadır. Buranın eski ve yıkılmayla yüz
yüze olduğuna dair bayındırlığın raporları vardır. En son 30 Nisan 2010
tarihinde yıkılacağına dair karar verilmiştir. 30 Nisan geçti, 30 Mayıs geçti
henüz bir karar alınmış değil. Bu konuda bilginiz var mı, bir açıklama yapar
mısınız?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Köse.
Sayın Üçer…
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Maliyeti gerekçe edilerek
yapılan YİBO’lar hem taşımalı eğitimden hem de normal
eğitimden 4-5 kat daha masraflıdır. Van’da son yıllarda, AKP İktidarı süresince
kaç YİBO yapıldı? Bu YİBO’ların taşımalı eğitim
sistemine dönüştürülmesi ne zaman gerçekleşecek?
Ayrıca, Gürpınar ilçesinde Mollahüseyin köyü, Uzungedik
köyü, Uzungedik köyü Çılgın mezrası, Sevindik köyü Süngübayır mezrası, Sütlüce köyü Yukarı Sütlüce mezrası,
Öveçli köyü Yelekli mezrası, Yedisalkım köyünün
hepsinin lojman ihtiyacı var. Lojman ihtiyacından dolayı öğretmenler sorun
yaşamaktadırlar. Hepsinin de bir ya da iki derslik ihtiyacı var. Bunların bu
ihtiyaçlarının giderilmesi için Sayın Bakan ne yapacaktır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Üçer.
Sayın Sipahi…
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, size şunu ifade
etmek istiyorum: Konunun bütünü hakkındaki konuşmanıza bu İsrail’in insanlık
dışı olayını kınamak ve hayatını kaybeden Türk gönüllülere Allah’tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar dilemekle başladınız. Buna
zaten bütün Meclis katılıyor. Ancak bu olayla birlikte 6 tane vatan evladı, dün
1 vatan evladı daha, 7 tane şehit ver-dik. Konuşmanızın başlangıcında bunlara
yer vermemenizi açıkçası yadırgadık. Biz, bunu bir unutkanlık olarak kabul
ediyoruz ve sizi, şehitlerimizin rahmetle anılması ve ailelerine başsağlığı
konusunda birkaç söz etmeye davet ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, geçen hafta
Kahramanmaraş Elbistan İlçemizin Geçitköy İlköğretim
Okulumuzu gördüm. 1962 yılında yapılan okulumuzda dört derslikte çift tedrisat
yapılıyor. Bayındırlık müdürlüğünce, “oturulamaz” raporu verildiği hâlde,
çaresizlikten eğitim yapıldığını beyan ettiler. Acilen sekiz derslikli bir
okula ihtiyaçları var. Projesi hazır, ödenek talepleri var. Bu sene ödenek
taleplerini yapmışlar. 2010 yılı içerisinde ödenek vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Paksoy.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, biraz önce ben
Muş Hasköy’le ilgili bir şey sormuştum, duyarlılık gösterip hemen bize cevabını
ilettiniz, ama benim, ajanslara düşen haberle ilgili bir sorumdu. Bu konuda
araştırıp… Ben duyarlılığınıza teşekkür ediyorum.
Daha önce biliniyordu, darbe
eylem planları vardı, şimdi, son dönemlerde YÖK’ün de eylem planları var.
YÖK’ün 17 Martta tüm üniversite rektörlerine, Bölücü Faaliyetlere Yönelik Eylem
Planı… Aslında Kürt öğrencilerin ve devrimci öğrencilerin
üniversitelerden uzaklaştırılmasıyla ilgili. Elimde belgeler de var.
Aslında, YÖK’ün bu eylem planı bir halkı yok etme eylem planıdır. Bu planlar
bölücüdür, iticidir, bu planlar iç barışımıza hizmet etmiyor. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sakık.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Köse’nin sorduğu
soruyla başlamak istiyorum: Sözleşmeli öğretmenlerle kadrolu öğretmenler
arasında il emrine atanma konusunda bir farklılık olduğuna değindi. Sözleşmeli
öğretmenler, bildiğiniz gibi, kapsam itibarıyla, hukuki düzenleme itibarıyla
kadrolu öğretmenlerden daha farklı özlük haklarına sahipler ama sözleşmeli
öğretmenlerimizin özellikle bazı nedenlerle de olsa tayin isteyemiyor olmaları
son derece eşitsiz bir durum doğurduğundan dolayı, sağlık özrü ve eş durumundan
yer değiştirme taleplerini artık karşılıyoruz. Eskiden, bildiğiniz gibi,
sözleşmeli öğretmenlerin bulundukları yerden herhangi bir nedenle ayrılmaları
mümkün değildi; bugün itibarıyla, artık, sağlık sorunları nedeniyle ve eş
durumundan yer değiştirilebiliyor ama kadrolu öğretmenler gibi il emrine
atanmaları maalesef yürürlükteki kanunlarımız çerçevesinde uygun değil.
“Adıyaman ilinde yıkım
yönünde karar verilen okullar var.” dediniz. Gerçekten, özellikle, Türkiye'de
birçok ilimizde yıkım kararı alınan veya güçlendirme kararı alınan okullarımız
var ve bunların büyük bir bölümünün yıkımlarını gerçekleştirip
güçlendirmelerini yapıyoruz. Dolayısıyla, Adıyaman özelinde sorduğunuz okulla
özel olarak ilgileneceğim ve bu konuda da size bilgi aktaracağım.
Sayın Sipahi “Şehitlerimizi
anmamanızı bir unutkanlık olarak algılıyorum.” dedi. Gerçekten, hatırlattığınız
için öncelikle çok teşekkür ediyorum. Konuşmama başlarken öyle bir notu almamış
olmamı ve bunu burada ifade etmemiş olmamı kendi açımdan büyük bir eksiklik
olarak görüyorum. İskenderun’da şehit olan tüm şehitlerimizin öncelikle
ailelerine başsağlığı, devamında ülkemize başsağlığı diliyorum, rahmetle
anıyorum, Allah tüm yakınlarına sabır versin diyorum ve bir kez daha
yaşanmaması temennisi ve dileğinde bulunuyorum ve hatırlattığınız için, bu
fırsatı verdiğiniz için size de çok teşekkür ediyorum.
Sayın Paksoy,
Kahramanmaraş Elbistan’daki okul ihtiyacına ilişkin “Acaba 2010 yılı içerisinde
bir ödenek tahsis edilecek mi?” dedi. Hepinizin de bildiği gibi, özellikle
yatırıma yönelik planlamalarımızı bütçe çerçevesi içerisinde tamamlayıp, daha
sonra ocak ayı itibarıyla da tüm Türkiye’de planlıyoruz. İlköğretime ilişkin
planlamalar valilikler tarafından tamamlanıyor ve ödenek ihtiyaçları ve
talepleri bizlere iletiliyor, ortaöğretimi ise Millî Eğitim Bakanlığı olarak
biz planlıyoruz ve yatırım bütçesini biz tamamlıyoruz. İlköğretim ödeneklerini,
mart sonu itibarıyla, talep edilen miktarlar ve bizim bütçemiz olanakları
çerçevesinde planlama yapılmak suretiyle tüm illeri de bu anlamda objektif ve
eşit bir şekilde değerlendirdik; derslik ihtiyaçlarını baz
aldık, derslik başına düşen öğrenci sayısını baz aldık, şehirlerin verdiği göç
veya aldığı göçü planladık. Kahramanmaraş, bu açıdan daha fazla yoğunlukla
eğilmemiz gereken illerden bir tanesi ama ödenekler illerine gönderildi. Eğer
acil bir ilköğretim ihtiyacı doğmuş ise bu konuya ilişkin ileriki safhalarda da
değerlendirme yapıp, tekrar konuya ilişkin ben size daha ayrıntılı bir bilgi
aktarırım diye düşünüyorum.
Sayın Sakık,
17 Martta YÖK’ün bir genelge yayınladığını ve bu genelgeyle özellikle bazı
öğrenciler hakkında işlem yapılmasını istediğini söyledi. Yedi
devlet üniversitesinin kurulmasına ilişkin kanunun görüşülmesi esnasında Plan
ve Bütçe Komisyonunda da Sayın Hasip Kaplan bu konuyu
dile getirdi ve ben de kendisinden şöyle bir dilekte bulundum: “Eğer Yükseköğretim
Kurulu veya Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı veya yürütme tarafından bir şekilde
bu yönde gönderildiğine dair bir genelge elinizde var ise bunu bana ulaştırın.”
dedim Hasip Kaplan’a. Gazete haberlerini
kastetmiyorum ve o günden bugüne kadar da -geçen haftaydı zannediyorum-
yaklaşık bir on gün geçti, bana böyle bir plan ulaşmadı veya böyle bir genelge
olmadığını YÖK iddia ediyor, “Böyle bir genelge göndermedik.” diyor.
SIRRI SAKIK (Muş) – Genelge
elimizde.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) - Fakat sık sık şöyle bir durum
oluyor, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığından şunlar soruluyor: “Kaç öğrenci
hakkında işlem yaptı üniversite rektörlükleri?” , “Ne kadar öğrenciye disiplin
cezası verildi?” babında sorular soruyor ve Yükseköğretim Kurulu da üniversite
rektörlüklerine şöyle bir yazı gönderiyor, onu mu kastediyorsunuz, bilmiyorum:
Kaç öğrenci hakkında disiplin işlemi yapıldı…
SIRRI SAKIK (Muş) – “Kaç
öğrenci Kürt’tür? Kaç öğrenci nedir?”
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – …ve bunun sonuçlarının ne olduğu konusunda bir bilgi almak
maksatlı soruları cevaplandırmak açısından bir yazı göndermiş ama doğrusunu
isterseniz, böyle bir genelgenin varlığı YÖK tarafından kabul edilmiyor ve
böyle bir genelge de zaten gönderilmemiş. Dolayısıyla, bu konuya ilişkin eğer
elinizde bir bilgi ve belge varsa ulaştırırsanız, YÖK nezdinde bu çerçevede
görüşmeler yaparız diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, sorularıma cevap verilmedi. Acaba Sayın Bakan bizim sorularımıza cevap
vermeme gibi özel bir karar mı aldı?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Yazılı cevap vereyim.
BAŞKAN – Sayın Bakan yazılı
olarak cevap verecek. Siz takip edersiniz, Sayın Bakan da cevabını yazılı
olarak size iletir.
Madde üzerinde önerge yok.
3’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;
a) 36 ncı
maddesinin birinci fıkrasının “IV- Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı”
bölümünde geçen “ilköğretim müfettişlerini ve yardımcılarını” ibaresi madde
metninden çıkarılmıştır.
b) 36 ncı
maddesinin “Ortak Hükümler” bölümünün (A) bendinin 6 numaralı alt bendinde
geçen “ilköğretim müfettişliği” ibaresi “eğitim müfettişliği”; aynı bendin 11
numaralı alt bendinde geçen “İlköğretim Müfettiş Yardımcıları” ibaresi “Eğitim
Müfettiş Yardımcıları”, “İlköğretim Müfettişliğine” ibaresi “Eğitim
Müfettişliğine” şeklinde değiştirilmiştir.
c) 152 nci
maddesinin “II-Tazminatlar” kısmının “A-Özel Hizmet Tazminatı” bölümünün (h)
bendinde yer alan “İlköğretim Müfettişleri” ibaresi, “Eğitim Müfettişleri”
şeklinde değiştirilmiş; “B-Eğitim Öğretim Tazminatı” bölümünün birinci
fıkrasında geçen “ilköğretim müfettişleri hariç” ibaresi madde metninden
çıkarılmıştır.
ç) Ek 32 nci
maddesinin birinci fıkrasında geçen “ilköğretim müfettişleri hariç” ibaresi
madde metninden çıkarılmıştır.
d) Eki I
Sayılı Cetvelin “I-Genel İdare Hizmetleri Sınıfı” bölümünün (g) bendine
“Türkiye İstatistik Kurumu Uzmanları ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu hükümlerine göre atanan İç Denetçiler” ibaresinden sonra gelmek
üzere “Eğitim Müfettişleri” ibaresi eklenmiş; “IV-Eğitim ve Öğretim Hizmetleri
Sınıfı” bölümünün (a) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN –
4’üncü madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Behiç Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çelik.
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 488 sıra sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
vesileyle, son günlerde ülkemiz özellikle terör konusunda birtakım sıkıntılı
günler geçirmiş, yaşamıştır. Bu itibarla, özellikle İskenderun’da ve Hakkâri’de
teröre şehit verdiğimiz askerlerimizi rahmetle anmak istiyorum. Ayrıca, yine
uluslararası sularda İsrail’in saldırısı sonucu hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza da Allah’tan rahmet diliyorum, bu olayların tekerrür
etmemesini diliyorum. Burada kuvvetli bir yönetim mekanizmasının ortaya konması
gerçeğine de işaret etmek istiyorum çünkü hepiniz bilmektesiniz ki yarım doktor
candan eder, yarım imam dinden eder, yarım siyasetçi neden eder onu
takdirlerinize bırakıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; söz konusu kanun tasarısında özellikle vurgulanan, bu madde
değişiklikleriyle özne hâline gelen ilköğretim müfettişlerinin unvanlarının ve
statülerinin farklılaştırılması yönünde yeni bir düzenlemeye gidildiği
anlaşılmaktadır. Bunu, olumlu ve anlamlı karşılıyoruz, doğrudur.
Şunu
ifade etmek isterim Anadolu’nun dört bir tarafında çalışmış bir kişi olarak:
Yurdumuzun dağında taşında, en kuytu köylerinde, eğer orada gönderde bir bayrak
dalgalanıyor ve o bayrağın altında bir okul varsa, o okulun Türkiye
Cumhuriyeti’nin millî eğitim standartlarına uygun çalışmasını sağlayacak ve
eğitim öğretimini destekleyecek, oradaki öğretmenlere moral ve şevk verecek,
onlara ağabeylik yapacak, onların kanunlara aykırı fiilleri oluştuğu zaman
onlar hakkında inceleme, yerine göre soruşturma yapacak bir orduya ihtiyaç var.
Bu, doğal olarak ilköğretim müfettişleri. Bunlar,
illerde “ilköğretim müfettişleri kurul başkanlığı” şeklinde örgütlenip bir il
merkezinden ilçelere ve köylere doğru dağılarak görevlerini hakkıyla yerine
getirmekte yıllardır. Ancak, bunların nasıl geçindiklerine, statülerine, diğer
müfettiş unvanlı kişilerle maddi ve unvan ilişkilerinin nasıl olacağına
ilişkin, bugüne kadar Millî Eğitim Bakanlığına getirilen talepler maalesef
hayata geçirilemedi. Ancak, sevindiricidir ki burada, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda, bu konuda bir konsensüsün
olduğunu görüyorum. Bu tasarının bu yönüyle de anlamlı olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Yalnız, yeni ismiyle eğitim
müfettişleri konusunda, sayın hatipler, müfettişlerin nasıl olması gerektiği
konusunda görüşlerini beyan ederken bilhassa vurguladıkları konunun, tazminata
ilişkin hüküm olduğunu da burada ben yinelemek isterim.
Bu itibarla, Sayın Millî
Eğitim Bakanımız ve Komisyon Başkanı da buradayken konunun bir kez daha ele
alınarak tazminat husususun düzenlenmesinin ve müfettişlerin yararına olacak şekilde,
yine hiç olmazsa belediye müfettişlerine tanınan hak kadar bir makam
tazminatının eğitim müfettişlerine de verilmesinin uygun olacağını
düşünmekteyiz.
Bu itibarla, eğitim
müfettişlerini bulunduğu konum itibarıyla korumak, onları geliştirmek, onların
millî eğitim camiası içerisinde, Bakanlık müfettişleri yanında bulunması
gereken statülerini, konumunu çok iyi tanımlamak ve iç denetçiler yanında da
yine onların konumunu en iyi
şekilde tanımlamak çok önem arz etmektedir.
Şunu biz biliyoruz, her zaman
da ifade ediyoruz: Biraz önce arz etmiştim, en ücra köylere kadar eğitim
amacıyla giden eğitim müfettişlerinin bu gayretleri uygulamaya matuftur,
pratiğe matuftur. Eğer biz uygulamaya, pratiğe önem vermez, sadece merkezde
oturan, karar verici konumunda olanları daha fazla önemsersek o idari yapı bize
her zaman olumlu sonuçlar getirmez. Bu itibarla, millî eğitimin temel
amaçlarının, Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 2’nci maddesinde ifade edilen temel
amaçların gerçekleşebilmesi için, Millî Eğitimin uygulayıcı kadrolarının
önemsenmesi ve onların rahatlatılması çok daha fazla önem arz etmektedir.
Bu itibarla, eğitim
müfettişlerini, bu anlamda, öğretmenlerle birlikte, onlarla çalışan -biraz önce
de ifade ettim- onlara yön ve şekil veren, onları geliştiren, onları meslek
adabına, meslek terbiyesine hazırlayan insanlar ve bürokratlar olarak görmek
durumundayız. Büyük Önder Atatürk şunu diyor: “Tatbik eden, icra eden, karar
verenden daima daha kuvvetlidir.” Karar vericilerin yanında, tatbik ve icra
mercisi konumunda olan eğitim müfettişlerinin özellikle bu konumlarına uygun
olarak kendi statülerinin tanımlanması ve buna uygun hâle getirilmesi eğitim
camiasında da kesinlikle büyük bir rahatlamaya yol açacaktır.
Millî eğitim müfettişlerinin
başka bir yönüne de özellikle vurgu yapmak isterim. Millî eğitim müfettişleri,
belki, bir il düzeyinde birtakım denetim elemanları olmasının yanında,
organize, kendi mevzuatı olan, kendi prensiplerine uygun çalışan yegâne teftiş
kuruludur diyebiliriz. Bu itibarla, kendi yönetmeliklerine uygun olarak, sadece
biraz önce arz ettiğim millî eğitim mevzuatına uygun denetim yapmak değil, son
bir şıkla, başka kurum ve kuruluşlarda da görevlendirilmesi hâlinde inceleme ve
soruşturma yapma yetkisini alabilmektedir. Onun için, millî eğitim müfettişleri,
bir ilde sadece millî eğitim alanında çalışan bir denetim elemanı değil, onu
aşan ve ilin tümünü, bu anlamda görev verildiği takdirde tüm birimlerini de
denetleyebilen ya da soruşturabilen bir kişidir ya da gruptur.
Bu itibarla, eğitim
müfettişliğini ben fevkalade önemsiyorum. İl yöneticilerinin sağ kolu olan ve
milletimizin inkişafı, eğitim alanında daha da ilerlemesi, çocuklarımızın daha
iyi yetişmesi için bu kurulun geliştirilmesi, yüceltilmesi, büyütülmesi
fevkalade önemlidir. Burada bu tasarıyla birlikte bütün partilerin desteğiyle
bu hususların hayata geçirilmesi anlamında ben de memnuniyetimi ifade etmek
istiyorum ancak bunu yaparken -biraz önce de ifade etmiş olduğum- tazminat
meselesinin mutlaka çözülmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyorum.
Bu duygularla yüce heyetinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çelik.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 4 Haziran 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.56