Normal 25669 2 3 2010-06-21T07:08:00Z 2010-06-21T07:08:00Z 1 30898 176123 TBMM 1467 413 206608 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                            CİLT: 70                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

107’nci Birleşim

26 Mayıs 2010 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Kırım Türklerinin Sibirya’ya sürülmelerinin yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın, Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin açıklaması

2.- Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel’in, Necip Fazıl Kısakürek’in 27’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Necat Birinci’nin, Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1991) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/215)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 24 milletvekilinin, gıda denetimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/721)

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, kalkınma ajanslarının faaliyetlerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/722)

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, faili meçhul cinayetler konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/723)

4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, tarım sigortası uygulamasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/724)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, TMSF personeline ve kurul üyelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/13791)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, tarım arazilerine ve toplulaştırma projelerine,

- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, borçlarını ödeyemeyen çiftçilere,

- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TMO’nun mısır ticaretine,

- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, çiğ süt fiyatlarına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13843), (7/13844), (7/13845), (7/13846)

3.- Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, bir mahalle için tahakkuk ettirilen ecrimisil bedellerinin ödemesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/13908)

4.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, fındığın nihai ürün olarak ihracına,

- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, TMO’nun ürün alımına ve ödemelerine,

- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, katılmadığı bir televizyon programına ve tarımla ilgili bazı konulara,

- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir yönetmelikteki değişikliklere,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13930), (7/13931), (7/13932), (7/13933)

5.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, tarımdaki daralmaya ve çiftçi borçlarına,

- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki mera, yaylak ve kışlaklara,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/14006), (7/14007)

6.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, 1999’daki Marmara depremi sonrasındaki çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/14021)

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, et fiyatlarına ve gıda güvenliğine,

Süt tüketiminin artırılmasına,

- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, zeytincilik sektöründeki bazı sorunlara,

Zeytincilikle ilgili bir kanun teklifine,

Zeytinciliğin geliştirilmesine,

- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale’deki yatırımlara,

- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, denizlerdeki avlanma yasağına,

- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’da besicilikle uğraşanların desteklenmesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/14064), (7/14065), (7/14066), (7/14067), (7/14068), (7/14069), (7/14070), (7/14071)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, canlı hayvan ve et ithalatına,

- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki tarım sigortası uygulamalarına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/14166), (7/14167), (7/14168), (7/14169)

9.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Ziraat Bankasının personel alımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/14179)

10.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, yönetim anlayışına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/14253)

11.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, bir ifadesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/14263)

12.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, TOKİ’nin Antalya’daki arsa satışlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/14356)

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.05’te açılarak dört oturum yaptı.

 

Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener, Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Taşkömürü İşletmesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana gelen kazada hayatını kaybeden işçilere rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır dileyen bir konuşma yaptı.

 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Taşkömürü İşletmesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana gelen kazaya ilişkin gündem dışı bir açıklamada bulundu; Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Bursa Milletvekili Necati Özensoy, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan grupları adına; Tunceli Milletvekili Kamer Genç şahsı adına, aynı konuda görüşlerini belirttiler.

 

Kırklareli Milletvekili Tansel Barış,

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse,

Adana Milletvekili Hulusi Güvel,

Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan,

Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç,

Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli,

Giresun Milletvekili Murat Özkan,

Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Taşkömürü İşletmesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana gelen kazaya;

Kütahya Milletvekili Alim Işık, 12 Mayıs 2010 tarihinde Kütahya ili Tavşanlı ilçesinde meydana gelen göçük kazası ve Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Taşkömürü İşletmesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana gelen kazaya;

Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu, maden ocaklarının tekrar gözden geçirilmesini talep ettiklerine, maden konusunda kurulan araştırma komisyonunun bu konuları detaylı bir şekilde incelemeye aldığına,

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya’nın Hekimhan ilçesindeki bir krom işletmesindeki iş kazası sonucu 25 Mayıs 2010 tarihinde vefat eden işçiye Tanrı’dan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilediğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, gündem dışı açıklamasından sonra yapılan konuşma ve açıklamalara cevap verdi.

 

Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Millî Eğitim Bakanlığının, önümüzdeki eğitim- öğretim döneminde ilköğretim ve liselerde tek tip kıyafet uygulaması yerine serbest kıyafete geçmeye hazırlanmasına ilişkin gündem dışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi.

 

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, spora ve spora destek veren sponsorlara,

Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan, Turkcell Süper Lig’inde şampiyon olan Bursaspor’a,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Giresun Milletvekili Murat Özkan, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun,

Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın,

Şahsına sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Malatya Milletvekili Öznur Çalık,

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir,

Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Taşkömürü İşletmesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana gelen kazada hayatını kaybeden işçilere ve 25 Mayıs 2010 tarihinde Malatya’nın Hekimhan ilçesinde bir krom işletmesinde iş kazası sonucu hayatını kaybeden işçiye Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı dilediğine;

Bursa Milletvekili Necati Özensoy,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç,

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün,

Turkcell Süper Lig’inde şampiyon olan Bursaspor’u kutladığına;

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ,

Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın,

Turkcell Süper Lig’i şampiyonu Bursaspor’u, Türkiye kupasını alan Trabzonspor’u, Turkcell Süper Lig’ine yükselen Karabükspor, Bucaspor ve Konyaspor’u kutladığına;

Van Milletvekili Özdal Üçer, Van’ın Özalp ilçesindeki Mustafa Muğlalı Kışlası’ndaki tel örgü yakınında mühimmat patlaması sonucu 6 çocuğun yaralanmasına,

Sinop Milletvekili Engin Altay, okullarda serbest kıyafetin yanlış olduğuna,

Konya Milletvekili Özkan Öksüz, Turkcell Süper Lig’inde şampiyon olan Bursaspor’u ve Turkcell Süper Lig’ine yükselen Konyaspor’u kutladığına,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, okullarda kıyafetin serbest bırakılması hâlinde bu sektördeki esnafın mağduriyetinin de bir şekilde dikkate alınması gerektiğine; Turkcell Süper Lig’ine yükselen Karabükspor, Konyaspor ve Bucaspor’u kutladığına, başarılar dilediğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Tanzanya Ulusal Meclisi Başkanı Samuel Sitta ve beraberindeki  heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna,

Afganistan Halk Meclisi Din, Kültür, Eğitim, Yüksek Öğrenim İşleri Komisyonunun davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden oluşan Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri;

Sakarya Milletvekili Erol Aslan Cebeci’nin, Dışişleri,

İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in, Dilekçe,

İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, Plan ve Bütçe,

Komisyonu üyeliklerinden istifa ettiklerine ilişkin önergeleri;

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1984),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/2000),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

 

İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 19 milletvekilinin, Şubat 2001 ekonomik krizinin araştırılması (10/717),

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/718),

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin:

Medya kuruluşları ile gazetecilerin bazı ilişkilerinin araştırılarak bağımsız medya için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/719),

Kaçak göçmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/720),

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Danimarka Parlamentosu Çevre Komisyonu Başkanı ve Globe Avrupa Başkanı Sten Gade’nin ismen davetine, Ankara Milletvekili Nazmi Haluk Özdalga, Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle, Kırklareli Milletvekili Tansel Barış, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy, Niğde Milletvekili Mümin İnan, Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik ve Siirt Milletvekili Afif Demirkıran’ın icabet etmesine,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Sırbistan Ulusal Meclisi Başkanı Slavica Djukıc Dejanovıc’in davetine icabetle, Belgrad’da düzenlenecek olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin 35’inci Genel Kuruluna katılmak üzere beraberinde bir heyetle Sırbistan’a resmî ziyarette bulunmasına;

Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine;

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

 

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Sosyal Sigortalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/467) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

 

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci        sırasında   bulunan          (6/1040),

3’üncü                                         (6/1049),

8’inci                                           (6/1078),

21’inci                                         (6/1136),

51’inci                                         (6/1247),

76’ncı                                          (6/1297),

100’üncü                                     (6/1345),

117’nci       sırasında  bulunan         (6/1387),

139’uncu                                     (6/1430),

150’nci                                        (6/1448),

179’uncu                                     (6/1508),

206’ncı                                        (6/1544),

214’üncü                                     (6/1555),

230’uncu                                     (6/1578),

268’inci                                       (6/1630),

279’uncu                                     (6/1644),

300’üncü                                     (6/1678),

301’inci                                       (6/1679),

332’nci                                        (6/1723),

364’üncü                                     (6/1762),

365’inci                                       (6/1763),

420’nci                                        (6/1837),

Esas numaralı sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç cevap verdi; soru sahiplerinden Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız da cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

 

Kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/348, 551, 666, 667, 668) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildi.

 

Başkanlıkça, Komisyonun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

 

26 Mayıs 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 19.55’te son verildi.

 

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Fatih METİN

 

Yusuf COŞKUN

 

Bolu

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Gülşen ORHAN

 

Konya

 

Van

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


No.: 145

II.- GELEN KÂĞITLAR

26 Mayıs 2010 Çarşamba

 

Tasarılar

1.- Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/887) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.05.2010)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarımsal İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/888) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.05.2010)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/889) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.05.2010)

 

Teklifler

1.- Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali’nin; Emniyet Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/700) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.05.2010)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/701) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.05.2010)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 24 Milletvekilinin, gıda denetimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/721) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.03.2010)

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, kalkınma ajanslarının faaliyetlerinin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/722) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.03.2010)

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, faili meçhul cinayetler konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/723) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.03.2010)

4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 Milletvekilinin, tarım sigortası uygulamasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/724) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.03.2010)
26 Mayıs 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.06


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Açılışta yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kırım Türklerinin topraklarından Sibirya bozkırlarına sürülmelerinin yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil’e aittir.

Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Kırım Türklerinin Sibirya’ya sürülmelerinin yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her milletin hayatında insanları bir araya toplayan anlamlı bir gün vardır. Bu günler, genelde ulusal kurtuluş günleri ve millî bayramlardır ama Kırım’da, Kafkaslarda yaşayan Türklerin kaderleri öyle gelişti ki en manalı ve Kırım Türklerini bir araya getiren gün 18 Mayıs 1944, Stalin canisinin Kırım Türklerini tamamen yok etmeye niyetlendiği sürgün ve soykırım günüdür.

18 Mayıs tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına ara vermesi nedeni ile o gün planlanan konuşmamı bugün yapma imkânı buldum. Yüce heyetinize, ana vatan Kırım’da, Romanya’da, Bulgaristan’da, Sibirya’da, Özbekistan’da, Amerika’da, ülkemde, velhasıl coğrafyanın her tarafında yaşayan milletime saygılar sunuyorum.

İkinci Dünya Savaşı sonrası Stalin canisi, Kırım Türklerinin sürgüne gönderilmesini emretti. Emir, 18 Mayıs 1944 gecesi sabaha karşı uygulandı. Kırım’da kapılar çalınıyor, hemen, bulundukları köyün, kasabanın, şehrin meydanında toplanmaları isteniyordu. Evini terk etmek istemeyenler zorla götürülüyor, direnenler dipçik darbeleriyle oracıkta öldürülüyordu.

Çığlıklarla inleyen gökyüzünün karanlığını delmeye çalışan güneş, kana bulanmış Kırım topraklarına ilk ışıklarını gönderirken, 423 bin kişiden oluşan Kırım Tatar Türkleri, tren vagonlarına istif eder gibi yerleştirildiler. Vagonlara doldurulanların 57 bini altı yaşın altında çocuk, 68 bini ise yaşlı insanlardı. Dünya üzerinde eşi benzeri hiç görülmemiş bir milletin yok edilişi başlamıştı. Yapılan işlem, Kırım Türklerini yok etme politikasının, o günün öncesinde ve sonrasında, tarihin yazmadığı bir vahşetin uygulanması idi.

Fadime Küçük anlatıyor: “Biz, sürgünün yapıldığı 18 Mayıs 1944 gecesi, Kökgöz’de yaşıyorduk. Ben henüz on üç yaşındaydım. Takır tukur kapılara, pencerelere vurmaya başladılar. İnsanlar bağırıyor, köpekler havlıyordu. Askerlerin ‘Çok çabuk, on beş dakika içinde çıkın, kamyonlara binin.’ talimatı ile Kırım’daki bütün Kırım Tatarları toplandı ve götürüldüler. Türk olduğumuz için bize çok eziyet ettiler. Hayvanlar gibi çekiştire çekiştire vagonlara doldurup götürdüler. Tıpkı hayvanlar gibi… Vagonlarda yaşlılarımız vardı, zavallılar bu yolculuğa dayanamayıp teker teker ölmeye başladılar. Tren arada bir beş dakika duruyor, biz de ölülerimizi bir ağacın dibine bırakıp yola devam ediyorduk. Cenaze töreni yok, kefen yok, gömmek yok. Öylece oralara bıraktık cenazelerimizi. Sürgün yerlerinde de çok sıkıntı çektik. İnsanların çoğu sıtma hastalığına yakalandı. Ne yemek için aşımız ne giymek için elbisemiz ne de yıkanmak için suyumuz vardı. Açlıktan, soğuktan ve pislikten ölmeye başladık. Bize hiçbir şey vermiyorlardı. Bu şartlar altında yaşamaya dayanamayan insanlar öldüler. Bizim ailemizden 7 kişi öldü, geriye 3 kişi kaldık.”

Olay günü yirmi bir yaşında bir öğretmen olan Umuş Reşitova anlatıyor: “18 Mayıs 1944’te, sabah saat dörtte kapılar çalındı. 2 er ve 1 subay bizleri uykudan uyandırıp, üstümüze ne giyebildiysek öylece, bizi tekme tokat, silah zoruyla evimizden dışarıya çıkardılar, kamyonlara doldurup Kefe şehrine götürdüler. Bindiğimiz kamyonları geri geri sürerek istasyonda duran hayvan vagonlarının kapısına yanaştırıp aşağıya inmemize dahi müsaade etmeden kamyonlardan doğruca trene bindirdiler. Onların gözünde bizler insan değil, hayvan gibiydik. Vagonun içi hayvan pisliğinden cıvık cıvıktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) - Vagon, ağzına kadar silme dolduktan sonra kapılar kapatıldı ve on iki gün sonra Rusya’nın Gorki bölgesinde açıldı.”

Yok edilmeye çalışılan sadece Kırım Türkleri değildi. 2 Kasım 1943’te aynı zulüm Karaçay Türklerine, 1944’ün Şubat ve Mart aylarında da Çeçen-İnguşlar ve Malkarlara da uygulanmıştı. Sağ kalanların gurbet ellerde yaşadığı çileli günlerden sonra 1990 yılında verilen geri dönüş izni ile vatanlarına geri dönebilen Kırım Tatar Türklerinin ana vatanda tüm zorluklara rağmen yeniden var olacaklarını biliyorum.

Kırım Türklerinin büyük önderi Gaspıralı İsmail Bey’in söylemi ile dilde, fikirde, işte birlik sağlamalarını diliyorum. Bu uğurda önderlik eden Mustafa Cemil Kırımlıoğlu’na şükranlarımı sunuyorum. Sürgünde, katliamda ölenlere Allah’tan rahmet, geride kalanlara iki cihan saadeti diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil.

Gündem dışı ikinci söz, 25 Mayıs Dünya Kayıp Çocuklar Günü münasebetiyle söz isteyen Şırnak Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır’a aittir. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bayındır.

2.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Kayıp Çocuklar Haftası nedeniyle söz hakkı almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biliyorsunuz, Meclisimizde de kayıp çocukları ve çocuk istismarlarını araştırmak üzere bir komisyon oluşturuldu ve bu oluşturulan komisyonumuzun şu ana kadar aldığı bilgiler doğrultusunda Türkiye’de çocuk manzaralarının çok ciddi ve vahim boyutlarda olduğunu gösteriyor. Çünkü, daha önce de belirtmiştik bu kürsüde, 2003’den beri, Türkiye’de, UNICEF tarafından uyarılan ve eğer çocuklara dönük tedbirler alınmazsa çok ciddi çocuk sorunlarının, çocuk suçluluğunun gelişeceğini söylemişlerdi ama bu konuda, yani bu uyarılara rağmen henüz çok ciddi bir gayretin, çabanın sarf edildiğini söylemek mümkün değil, tedbir olarak diyorum.

Diğer yandan, bu bir iki ay içinde, Siirt’te, Bursa’da, Kayseri’de, en son dün Van’da, özellikle okullarda ve de yatılı bölge okullarında, kız çocuklarına yönelik çok ciddi cinsel istismarların yaşandığını ve bunu da hem bölgede, işte diyelim, emniyet görevlilerinin de içinde olduğu, emniyette çalışanların içinde olduğu, oradaki idarecilerin, siyasetçilerin içinde olduğu bir çocuk fuhuş şebekesinin olduğunu görmüş bulunduk. Bunlar da gerçekten çok vahim sonuçlardır. En önemli boyutlarından biri olarak bunu söyleyebiliriz.

Yine, dün, biliyorsunuz Van’da, Van’ın Özalp ilçesinde, askerî kışlanın tel örgülerinin yakınında bir mühimmat patlaması oldu ve bu patlamada 1 çocuk hayatını kaybetti ve 5 çocuk da yaralandı. Yaralanan çocukların da birkaç tanesinin ayaklarının ampüte edileceği yani kesilmek durumunda kalacağı ve çok ciddi yaralandıkları belirtildi.

Şimdi, bir yandan devletin en resmî kurumlarının, toplumun güvenliğinden sözde sorumlu kurumların etrafında çocukların oyuncak olarak oynayabileceği malzemenin dışarıda tutulması, bir mayınlı ortam hazırlaması anlamına geliyor ve bir yandan aleni olarak çocuklar böyle hedef hâline getiriliyor. İkincisi, mayıs ayında Cenevre’de yapılan bir toplantıda Sayın Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, taş atan çocuklar için “Onlar aslında çocuk değil.” diyordu. Şimdi, Hükûmetin en üst yetkilisi, çocuklar için böyle diyorsa, çocukları hedef hâline getiriyorsa, devletin en korunması gereken kurumlarında, eğitimde, kışlada, şurada, burada çocuklar eğer her açıdan bir kıyımla, istismarla karşı karşıyaysa, burada, bu devlet, toplumun bireylerinin yapacağı suçla nasıl mücadele edecek, sormak isteriz.

İkincisi, yüz yıllık bir Kürt sorununu bu şekilde ele almak, çocukların çocuk olmadığı şeklinde ele almak bir âcizliktir. Nitekim bu âcizlik sadece bugün gerçekleşmiş değil. Biliyorsunuz, Dersim isyanının öncüsü Seyit Rıza’nın yaşı büyüktü, “Aslında, demek ki o kadar büyük değil.” deyip yaşını yasalara göre düşürüp idam ettiler ve yine Sayın Çiçek’in şu an savunduğu tezi… O günkü hâkimler, siyasetçiler, savcılar da aynı kanıdaydılar ve Seyit Rıza’nın çocuğunun çocuk olmadığına karar vererek, yaşını bir hafta sonu büyüterek, on sekiz yaşından büyük göstererek darağacına götürdüler.

Ne değişti memleketimizde? İnsan haklarına dair, çocuk haklarına dair, demokrasiye dair ne değişti? 1937-2010, aynı… Çocuğu çocuk görmeyen kimisi hapse tıkıyor, kimisi kaçırıyor, kimisi idama götürüyor! Ne değişti? Yani inkâr, imha, hukuksuzluk siyasetinde, zihniyetinde bir şey değişmedi ve merkezî anlamda bu değişmediği zaman, ile gittiğinizde valin de aynı şeyi söylüyor, emniyet müdürü de aynı şeyi söylüyor, yargı mensupları da aynı şeyi söylüyor!

O zaman bu çocukları kim koruyacak, nasıl koruyacak, kimden koruyacak? Üstelik hayatın idame ettirilmesi bir biyolojik mesele değildir tabii ki tek başına. Bir kere, bugün, yaşlı Avrupa Kıtası’nda biyolojik üreme, biyolojik soy sürdürme sorunu var…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkür ederim.

…ama gelişmemiş, demokrasiden nasibini almamış ülkelerde biyolojik olarak bir varlık sürdürülse de, esasında, o biyolojik varlıklar, yani çocuklar şahsında geçmişin bütün değerleri, bütün aidiyetleri yok edilerek âdeta çocuklar soysuzlaştırılmaya, çocuklar kültürel, inançsal, haksal olarak bir gaspa, kıyıma yol açıyorlar. Dolayısıyla, çocuklar doğar doğmaz cinsiyetçilik açısından cins kırılmasına yol açıyor, çocuklar doğar doğmaz milliyetçilik açısından kültürel varlıkları kıyımıyla yüz yüze kalıyor, çocuklar doğduktan sonra ekonomik ve sosyal geriliklerden dolayı sosyal katliamlarla yüz yüze kalıyor ve Türkiye’deki manzara bugün, bütün bu kırımların, bütün bu katliamların manzaralarıdır. Nasıl önleyeceğiz bu kayıpları? Önce bu beyin kayıplarını, idari, adli, siyasi mekanizmalardaki beyin kayıplarını, insan kayıplarını, vicdan kayıplarını önlemeden bu kayıpları önlemek mümkün değil diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Halide İncekara’ya aittir.

Buyurun Sayın İncekara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın, Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Pek cılız bir alkış oldu, beğenmedim bu alkışı! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Demin Sevahir arkadaşımızın da bahsettiği gibi, dün 25 Mayıs Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ydü. İçinde Avustralya,  Brezilya,  Almanya, Yunanistan, İrlanda gibi ülkelerin de bulunduğu ülkelerin her yıl bir araya gelip 25 Mayısta kayıp çocuklarla ilgili o dönemde nasıl bir etkinlik, nasıl bir simge kullanacaklarını, yeni ne tedbirler alabileceklerini çalıştıkları bir gün. Türkiye’de de dün ilk defa biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ve himayesinde, bütün Komisyon üyesi arkadaşlarımızla birlikte bugünü etkinliklerle ve kaybı olan aileleri de misafir ederek bir farkındalık yaratmaya çalıştık.

Şimdi, ben gündemini, siyaset gündemini sadece çocuk ve gençlerden yana oluşturan birisi olarak söyleyeyim ki zaman zaman kürsüye çıkıp endişelerini dile getiren bütün arkadaşlarımın hassasiyetlerini paylaşıyorum. 22,5 milyon gibi, dünyada Mısır’dan sonra genç ve yoğun bir nüfusu olan ülkemde maalesef çocuklarımız ve gençlerimiz çetelerin, mafyaların, uyuşturucu tacirlerinin ve suç örgütlerinin hedefi hâline gelmiştir.

Akşam televizyonlarınızı açtığınızda, televizyonlarınızın alt katında geçen bir şeritler var, görürsünüz, “Arkadaş edinmek için” diye telefon numaraları verirler. Aslında bu televizyonlar fuhuş çeteleri tarafından kurulmuş, hepimizin evindeki çocuklarımıza olta atmış, yayıncılığı araç olarak kullanan yerlerdir. Ve kayıp sayılarına baktığımızda, ortalama 1.500 gibi bir rakamın içinde 1.073 tane sayının özellikle kız çocuklarından oluştuğunu düşündüğümüzde ve yaş ortalamasına baktığımızda on dört-on sekiz yaş arasında olduğunu düşündüğümüzde, maalesef 20 milyonluk bir Türkiye’yi yöneten kamu zihinsel yapısı, kamu personel yapısıyla 21’inci asrın problemleriyle karşı karşıya kalan gençliğimizin problemlerini çözmenin çok kolay olmadığını düşünüyorum.

Verilen örneklerde hep şunu görüyoruz -ki katılıyorum- hiçbir suç sivil kişilerin tek başına yapacakları kadar yürekli değil. Bir bakıyorsunuz, o yörenin en etkin, en yetkin, birtakım ayrıcalıkları kullanma hakkına sahip olan insanlarının da içinde olduğunu görüyoruz. Böylece suç örgütleri, fuhuş çeteleri, uyuşturucu çeteleri sistemin içinde, yöneticilerin içinde kendilerine destek olacak, görmezlikten gelecek birtakım ilişkileri kurduklarında, oralarda özellikle çocuklara karşı işlenen suçların daha da artarak devam ettiğini görüyoruz.

Hepinizin farkındalığını artırmak için şöyle söyleyeyim: Benim bizzat şahit olduğum, sekiz ay bir kız çocuğuna taciz yaptığı için içeride yatan bir öğretmen, idari mahkemede alınan kararla, İç Anadolu’da bir başka şehirde davası devam ettiği gerekçesiyle öğretmenlik yaptırılmaya devam ediliyor.

Bakarken meselelere, bizler, özellikle siyasetçiler, bireylerin ve çalışanların hukukunu korumak konusunda tabii ki hassasiyet göstereceğiz ama eğer bir sınıfta, bir okulda, ben, öğretmenin menfaatiyle 60 çocuğun menfaati söz konusu olduğunda -kimse kusura bakmasın- çocuğun yanında yer almak zorundayım ve diğerine görev yapıp yapmadığını sormak zorundayım.

Yatılı ilköğretim okullarını bugünlerde çok konuşuyoruz. Hatırlayın, bir ihtiyaca binaen ortaya çıkmış okullar ama eskiden bu okulların adı parasız okullardı ve sadece okumak isteyen çocuklarımız oraya giderdi. Mecburi sekiz yıllık eğitimle birlikte hazır olmayan öğretmen kadroları, hazır olmayan yöneticiler okula gelen o çocuklarımızı yeniden hayata kazandırmakla ilgili ne yapacaklarını maalesef bilmiyorlardı ve ailedeki bölünmeler, göçler… Bu göçlerde özellikle memurların göçünün de dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Geçen bir polis memuru dedi ki: “Göç, göç diyorsunuz Sayın Vekilim, benim çocuğumun da üç seneden fazla uzun süreli bir arkadaşlık etme şansı yok.” Doğru söylüyor! Babasının hâkim olması, savcı olması, vali olması, kaymakam olması çocuğun o statüyle göç ettiği anlamına gelmiyor. Bu göç, tayin ve memuriyette görev konularını tekrar hep birlikte önümüze alıp bir çalışmamız gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

Tamamlayın lütfen.

HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Kötü bir memuru başka yere tayin ederek problemlerimizi çözebileceğimizi düşünmüyorum.

Komisyonumuz çalışmalara devam ediyor, şehir gezilerini yapıyor, Haziran sonuna kadar da inşallah, raporunu çıkarıp önümüze koyacak. Bu kaybolan çocuklarımızı dışarıda nur yüzlü dedeler, gül bahçesinde melekler beklemiyor. Bütün milletvekili arkadaşlarımdan ricam: Şehirlerinize gittiğinizde yerel yöneticilere, çocuk hassasiyetlerini, çıkan yasalarla birlikte, bu yasaların sokağa yansıyıp yansımadığı, koruyucu önlemlerin ne olduğunu bir sorun.

Cezaevine düşen bir çocuğumuzun aylık maliyetinin 1,5 milyar lira olduğunu, topla, boyayla, defterle hapishanede tanıştığını gördüğümüzde bu ciğerimizin yanması lazım. Bu hassasiyeti hepinizle paylaşıyorum, hepinizin yüreğinin ve beyninin  benim gibi  düşündüğüne  inanıyorum.  Onun için de  inşallah, geç kalmış olsak bile, 18’inci asrın teknolojisi ve kamu yönetimiyle 21’inci asrın problemlerini çözmenin zor olduğunu bilsem bile, el birliğiyle hep birlikte bunun altından kalkacağımızı…

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Hanımefendi, sen ne diyorsun? 18’inci asırdan kalma kanun mu var Türkiye’de?

HALİDE İNCEKARA (Devamla) - ….çocuklarımıza daha yakın olacağımızı düşünüyorum.

Hepinize teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İncekara.

60’ıncı maddeye göre iki milletvekili arkadaşıma söz vereceğim.

Sayın Durmuş, bir dakika süreniz var.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin açıklaması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, sosyal devlet siyasal devlet hâline dönüşmüş, sosyal yardımlar siyasal oya tahvil edilirken, “sokak çocuğu” diye kapkaça veya teröre bulaştırılan bu çocukların himayesinde, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve de Adalet Bakanlığı üzerine düşen görevi yapmıyor. Özellikle kanunlarımızda yapacağımız değişikliklerle anne ve babaların anne-baba olma sorumluluğunu bu topluma öğretemez isek, sayılarını ve isimlerini unuttukları bu çocukları, birileri, organ mafyasının elinde ya da sokak mafyasının elinde dilencilik yaptırıyorsa, burada İçişleri Bakanlığının da sorumlu olması lazım, bir kısım sivil vakıfların, üniversite açan vakıfların bu çocuklara da bir el uzatmaları lazım. Paraları bol, holdingleri var ama bu çocuklar sahipsiz. Devlet sosyal devlet görevini yapmalı, bununla ilgili düzenlemeler yapılmalı. Maalesef, küresel dünyada organ nakli, organ kaçakçılığına da malzeme oluyor bu çocuklar. Salt bir mafya hareketi değil, aynı zamanda devlet terörü de var bu işlerde. Bu, beyaz insan kaçakçılığının da bir parçası. Bunun topyekûn, bir siyasal, herkes kendi tercihine göre yorumlayarak değil bir devlet sorumluluğu içinde topyekûn Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ele alınması gerektiğine inanıyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Karayel…

2.- Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel’in, Necip Fazıl Kısakürek’in 27’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Dün üstat Necip Fazıl Kısakürek’in 27’nci ölüm yıl dönümüydü. Büyük fikir, sanat ve aksiyon adamı olan, “Şairler Sultanı” olarak da anılan üstat Necip Fazıl Kısakürek’i rahmet ve şükranla yâd ediyorum.

Hayatı boyunca düşünce, fikir, ifade ve inanç hürriyeti sağlanması için mücadele eden, bu konuda yaşadığı hayat kadar da mahkûmiyete çarptırılan, mücadele adamı, üstat Necip Fazıl Kısakürek’in 100’ü aşkın eseri, çıkardığı “Ağaç” ve “Büyük Doğu” dergileriyle Türk düşünce hayatına büyük katkılar sağladığı hepimizce malumdur.

Altmış yıllık yazı hayatında kaldırımların kara sevdalısı olmuş, Anadolu’yu adım adım dolaşarak Türk gençliğinin eğitilmesi ve fikirlerini aşılamakta çok büyük gayretleri olmuştur. İşte bunun içindir ki Türkiye’de iz bırakan kahramanlardan birisi olarak tarihteki yerini almıştır. Unutulmamalıdır ki şairleri haykırmayan bir millet sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.

Yirmi yedi yıl önce hayatını kaybeden büyük üstat Necip Fazıl Kısakürek 4 inanmış adamla değil, Fatih Camii’nden Eyüp Sultan Camii’ne kadar 100 binlerin elleri üzerinde taşınarak defnedilmiştir. Kendisini yüce Mecliste minnet, şükranla anıyor, Cenabıhak’tan kendisine mağfiret diliyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Birinci…

3.- İstanbul Milletvekili Necat Birinci’nin, Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin açıklaması

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2 sayın konuşmacının kayıp çocuklar üzerine söz alması, konuya hassasiyeti uyandırması bakımından son derece önemli.

Avrupa’da, Almanya’da, Hollanda’da -Fransa’da durumu bilmiyorum- pek çok Avrupa ülkesinde sınıfta veya sokakta çocukların saçına, üzerine dokunamazsınız. Bu, hukuk meselesidir. Sınıfta taciz meselesinden söz edildi. Bu, son derece önemlidir, bu konuya dikkat etmek lazım gelir. Yani çocuğu gelişigüzel okşayamazsınız, bu, taciz konusudur. Bizim toplumda sevgi ayrıdır, bunu nasıl değerlendiririz bilemiyorum ama ben 2 sayın konuşmacıdan bir rakam istiyordum, bekliyordum. Türkiye’de 1.500 kayıp çocuk olduğunu söylüyorlar.

Dün basında bir haber vardı, sizin de dikkatinizden kaçmamıştı. Sadece Kandil’de 3 bin çocuk var. Dokuz-on üç yaş arası, talim gören. Önce teorik talim, on üç yaşından sonra da askerî talim gören 3 bin çocuk! Bunlar Türkiye'nin çocuklarıdır; kayıtlara girmemiştir, kayıtlara girsin diye söylüyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/348, 551, 666, 667, 668) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 26/5/2010 Çarşamba günü (bugün) saat 14.00’te Halkla İlişkiler Binası B Blok, 2’nci kat 4’üncü bankoda bulunan 10 numaralı Meclis araştırması komisyonları toplantı salonunda toplanarak başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yapma-larını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilmiştir.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1991) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/215)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin Sözlü Sorular Kısmının 540. sırasında yer alan (6/1991) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                             Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                      Tokat

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

 B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 24 milletvekilinin, gıda denetimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/721)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Ülkemizdeki gıda üretim, tüketim ve satış birimlerinin denetimlerinin ne sıklıkla, hangi şartlarda ve sağlıklı bir biçimde olup olmadığını, halk sağlığının ne derece tehlike altında olduğunun araştırılması amacıyla, Anayasanın 98'inci, T.B.M.M. İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Tayfur Süner                         (Antalya)

2) Ali Oksal                               (Mersin)

3) Şevket Köse                          (Adıyaman)

4) Hulusi Güvel                         (Adana)

5) Osman Kaptan                      (Antalya)

6) Hüseyin Ünsal                      (Amasya)

 7) Rasim Çakır                         (Edirne)

8) Ahmet Küçük                        (Çanakkale)

9) Derviş Günday                      (Çorum)

10) Malik Ecder Özdemir          (Sivas)

11) Ali Rıza Ertemür                 (Denizli)

12) Akif Ekici                            (Gaziantep)

13) Rahmi Güner                       (Ordu)

14) Canan Arıtman                    (İzmir)

15) Zekeriya Akıncı                      (Ankara)

16) Yaşar Ağyüz                           (Gaziantep)

17) Turgut Dibek                          (Kırklareli)

18) Tekin Bingöl                           (Ankara)

19) Gürol Ergin                             (Muğla)

20) Abdulaziz Yazar                     (Hatay)

21) Hüsnü Çöllü                           (Antalya)

22) Durdu Özbolat                        (Kahramanmaraş)

23) Ramazan Kerim Özkan           (Burdur)

24) Mehmet Ali Özpolat               (İstanbul)

25) Mevlüt Coşkuner                    (Isparta)

Gerekçe:

Türkiye'de gıda denetiminin Tarım ve Köyişleri Bakanlığına devredilmesi ile birlikte bu alanda ciddi bir sorun yaşandığı görülmektedir. Bakanlık bu önemli görevi 4532 kişi ile yürütmeye çalışmaktadır. Bu kişilerin kontrol etmekle görevli olduğu ruhsatlı 51.000 gıda üretim, 360.000 gıda satış ve tüketim yeri mevcuttur. Bunların dışında yine ülkemizde ruhsatsız olarak yaklaşık 3000 gıda üretim ile 20.000 gıda satış ve tüketim yeri faaliyet göstermektedir. Yaklaşık olarak 1 gıda denetim elemanına 100 gıda üretim ve tüketim yeri düşmektedir. Ortalama bir yılda 200.000 gıda üretim, tüketim ve satış noktasını denetime tabi tutabilen Bakanlık, geriye kalan yaklaşık 211.000 işletmeyi 1 yıl boyunca hiçbir şekilde denetleyememektedir. Yürürlükteki yönetmeliklere göre bu işletmelerin 2 ayda bir denetlenmesi gerektiği ortadayken, bu denetim sayısının ancak %10'u gerçekle-şebilmektedir.

Buna bağlı olarak gıda zehirlenmeleri, okullar ve kamu kurumları gibi insanların yoğun olarak bulunduğu birimlerde gitgide artmaya başlamıştır. Piyasayı denetlemekle sorumlu kamu yönetimi yapılarının hizmet binalarına 100 metre mesafede yapılan 1 TL'ye döner ekmek, 3 TL'ye bir kilo sucuk satışları görmezden gelinmektedir. Piyasaya kaçak olarak sokulan at etleri, denetimsizliği göz önüne sermektedir. Gerekli önlemlerin alınmaması durumunda salgın ve bulaşıcı hastalıklarda ciddi artışlar görülmesi muhtemeldir. Oluşan denetimsizlik ortamında halk sağlığı ciddi tehlike altındadır.

Bunun yanında TBMM'de kısa zaman önce kabul edilen Biyogüvenlik Yasası ile birlikte GDO'lu ürünlerin üretimine kısıtlama getirildiyse de raflarda bulunan mevcut GDO'lu ürünlerin akıbetinin ne olacağı bilinmemektedir. Bu arada Bursa ve Pendik'teki tesislerinde tatlandırıcı üreten Cargill firması ile yine Bursa Orhangazi'de ithal veya yerli mısırdan nişasta bazlı şeker üreten firmalar ülkemizdeki sanayi şekerinin yüzde 40'ını karşılamaktadır. Ancak ülkemizde sadece Ankara ve Bursa'da Tarım Bakanlığı'na ait ithal edilen ürünlerin kontrol edildiği iki laboratuar olduğundan, denetim yetersiz kalmakta, genetiği değiştirilen mısır ve soya, gümrüklerden kontrolü yapılamadan evlerimize girmektedir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın 4532 gıda denetmeni ile 434.000 gıda üretim - satış ve dağıtım noktasını, bir bu kadar da kayıt dışı sektör varken, etkinlikle denetleyebilmesi fiziksel olarak mümkün değildir. Yapılan tüm ikazlara rağmen bu alanda çalışan kamu görevlilerinin sayısını yeni alımlarla artırmayan, işletmelerin iç denetimini sağlayan sorumlu yöneticilerin sorunlarını çözmek ve sistemin etkinliğini artırmak yerine hazırladığı Yasa Tasarı taslakları ile sorumlu yöneticiliğin çalışma alanlarını en alt düzeye indirgeyerek sistemi fiilen ortadan kaldırmaya çalışan Bakanlık, gıda denetimleri alanındaki bu korkunç tabloyu ortadan kaldırmakla yükümlü ve görevlidir. Sorunun, ciddiyetine bağdaşır bir şekilde, doğru ve kararlı politikalarla çözülmesi gereklidir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, ülkemizdeki gıda üretim, tüketim ve satış birimlerinin denetimlerinin ne sıklıkla, hangi şartlarda ve sağlıklı bir biçimde olup olmadığını, halk sağlığının ne derece tehlike altında olduğunun araştırılması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, kalkınma ajanslarının faaliyetlerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/722)      

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Türkiye'de 26 farklı bölgede faaliyet gösteren kalkınma ajanslarının amaçlarına uygun faaliyetlerde bulunup bulunmadıklarının araştırılması, yerel sorunların tespitinde ve etkin çözüm önerileri geliştirmede katkısının araştırılması ve bölge ekonomilerine ne ölçüde katkıda bulunduklarının incelenmesi ve ajansların amacına uygun çalışıp çalışmadığının araştırılması amacıyla Anayasanın 98'inci, içtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 26.03.2010

1) Selahattin Demirtaş                                   (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                                         (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                                          (Batman)

4) Bengi Yıldız                                             (Batman)

5) Akın Birdal                                               (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                                              (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                                         (Van)

8) Hasip Kaplan                                            (Şırnak)

9) Hamit Geylani                                          (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                                         (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                                      (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş                           (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                                (İstanbul)

14) Osman Özçelik                                       (Siirt)

15) Özdal Üçer                                             (Van)

16) Pervin Buldan                                         (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                                       (İstanbul)

18) Sırrı Sakık                                              (Muş)

19) Sevahir Bayındır                                     (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                                       (Tunceli)

Gerekçe:

Bölgesel kalkınma ve bölgeler arası eşitsizlik konusu son yıllarda iktisadın odaklandığı önemli bir alandır. 1980 sonrası artan neo-liberal politikalar, ülkeler içinde bölgeler arasında gelir uçurumlarının daha da büyümesine neden olmuştur. Avrupa Birliği son yıllarda, bölgeler ve iller arası bu eşitsizliği ortadan kaldırmak amacıyla, kalkınma ajansları oluşturarak çözüm bulmaya çalışmaktadır. Türkiye bölgeler arası gelir eşitsizliğinin en yüksek seviyede olduğu ülkelerden biridir. Hakkâri, Muş illerini kapsayan bölge ile, İzmit, Sakarya illerini kapsayan bölge arasında 5,3 kat gelir farkı vardır. Artık her konuda, adem-i merkeziyetçi yönetim anlayışının işlevini kaybettiği günümüzde, bölgelerin, kentlerin ihtiyaçlarının yerinden, halkın katılımlarıyla yapılması zorunlu hale gelmiştir Bölgelere yönelik ekonomik kalkınma düşünülmediği için, İstanbul gibi cazibe bölgelerinde biriken sermaye sadece bu bölgelere yatırım yapmaktadır. Bununla beraber eğitim, sosyal ve kültürel faaliyet de bu bölgelerde toplanmaktadır.

Bölgesel kalkınma ajansları, DPT tarafından, Türkiye'nin sosyo-ekonomik özelliklerine göre AB uyum çalışmaları çerçevesinde 26 bölgeye ayrılarak uygulanmaya başlanmıştır. Türkiye'nin bölgesel gelişme politikalarına yönelik bölge düzeyinde koordinasyonu sağlayacak ve uygulamaya dönük bir mekanizmanın kurulmasını amaçlayan Kalkınma Ajansları giderek artmıştır. Kalkınma ajansı, bölgenin özelliklerine göre ihtiyaçlarını belirleyerek şu amaçları taşır; bölgedeki yerel yönetim faaliyetlerine teknik destek vermek, bölgede kapasite gelişimini desteklemek, bölgedeki kaynakları araştırmak, rekabet gücünü arttırıcı faaliyetlerde bulunmak. Bölgesel kalkınma ajanslarının bir diğer önemli faaliyet alanı da küçük ölçekli üreticileri ve işletmeleri desteklemesidir. Küreselleşme ile birlikte, küçük ölçekli işletmeler, büyük firmalar ve tekellerden dolayı ciddi sıkıntıya girmiştir. Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin ekonomisinde küçük işletmelerin büyük önemi vardır ve desteklenmediğinde giderek yok olma tehlikesi ile karşı karşıya gelmektedirler. Dolayısıyla kalkınma ajanslarıyla, bölgenin özelliklerine göre faaliyetlerin belirlenmesi, merkezi sisteme dayanmadan yerinden sorunların tespit edilerek çözüm üretilmesi yöntemi artık dünyada kabul edilen bir yöntemdir.

AB'nin 1960'larda başladığı bölgesel kalkınma politikaları ve 1998 yılından bu yana Avrupa Komisyonu'nun ilerleme raporlarında Türkiye'deki bölgeler arası sorunları belirtmesi Türkiye'nin harekete geçmesini sağlayarak 2002 yılında bu konuda kanunun geçmesini sağlamıştır. Ancak kalkınma ajanslarının yereldeki potansiyeli ortaya çıkarabilmesi için ajansların yapılanması ve uygulamalarının amaca uygun olması gerekmektedir. TMMOB, 2008 yılında basın açıklamasında kalkınma ajanslarının yereldeki üreticileri koruyucu değil sermayeyi destekler bir şekilde örgütlendiğine dair endişelerini açıklamıştır. Ajansların yönetim kurumlarında sermaye sahiplerinin bulunmasına izin veren yönetmeliğin, uygulamada da teşvik ve kredilerin sermaye sahiplerine gideceğini ve bu yüzden de asıl yerel üreticinin desteklenmediğini belirtmektedir. Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği'nin de benzer kaygılarını dile getirerek, açılan ajansların temsilcilerin hangi çevrelerden seçilmiş olduğunun önemli olduğunu vurgulamaktadır Yine çeşitli Sanayi Odaları, kalkınma ajanslarının amaçlarının aksine haksız rekabete yol açtığı, belediyelerin, büyük sermaye kuruluşlarının ajanslardan kredi aldığına dikkat çekmektedir.

AB'den, Afrika'ya dünyanın bir çok yerinde uygulanan kalkınma ajanslarının yerel sorunlara yerel çözümler bulabilme amacına hizmet edebilmeleri önemlidir. Bu açıdan Kalkma ajanslarında, sadece ekonomik kalkınma ele alınsa sosyal ve kültürel boyutunun ele alınması gerekir. Aksi takdirde, Türkiye'de sermayeyi daha da güçlendirecek, haksız rekabeti daha artıracak ve denetimsiz kredi vermenin bir yolu ve merkezleri halini alacaktır. Bu bilgiler doğrultusunda, Türkiye'de bölgesel kalkınma ajanslarının amacına uygun bir şekilde örgütlenip örgütlenmediğinin, amacına uygun işlerin yapılıp yapılmadığının araştırılması ve yerel sorunlara çözüm olup olmadığının incelenmesi, bölge ekonomisine olan katkısının araştırılması ve yaşanan sorunlarının açığa çıkartılması yapılabilmesi için bir meclis araştırma komisyonunun kurulmasını öneriyoruz.

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, faili meçhul cinayetler konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/723)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin kanayan yarası olan faili meçhul cinayetlerle ilgili olayların bütün boyutlarıyla araştırılarak gerekli çalışmaların yapılması için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz. 26.03.2010

1) Selahattin Demirtaş                         (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                               (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                                (Batman)

4) Bengi Yıldız                                   (Batman)

5) Akın Birdal                                     (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                                    (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                               (Van)

8) Hasip Kaplan                                  (Şırnak)

9) Hamit Geylani                                (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                               (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                            (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş                 (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                      (İstanbul)

14) Osman Özçelik                             (Siirt)

15) Özdal Üçer                                   (Van)

16) Pervin Buldan                               (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                             (İstanbul)

18) Sırrı Sakık                                    (Muş)

19) Sevahir Bayındır                           (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                             (Tunceli)

 

Gerekçe:

Faili meçhul cinayetler; suçlusunun bulunamadığı, dosyalarının zaman aşımı veya takipsizlik kararı ile kapatıldığı ve günden güne de sayıları artmakta olan vahim bir tablo oluşturmaktadır. Faili meçhul cinayet mefhumu, Türkiye'de ilk kez 1948 yılında edebiyat sanatçısı Sabahattin Ali cinayeti ile gündeme gelmiş olup, bu sayı günümüzde milyonları bulmuştur.

Adli sicil ve istatistik genel müdürlüğü verilerine göre, Türkiye genelinde yalnızca 2004 yılından 2005’e devredilen faili meçhul dosya sayısı 1 milyon 183 bin 377 olup, yeni gelenlerle birlikte 2005 yılında toplam 1 milyon 681 bin 847 faili meçhul dosyaya bakan savcılıklar, 13 bin 494 dosyanın failini buldu, 179 bin 720 dosyayı da zaman aşımından kapattı. 2006 yılına ise 1 milyon 488 bin 633 dosyayı devretti. Bu veriler yalnızca 2004-2006 yılı aralığına ilişkindir. Yine bu verilere göre il bazında en çok faili meçhul cinayetin yaşandığı ilimiz ise Diyarbakır olmuştur.

Faili meçhul cinayetlerde, özellikle 1988 yılından itibaren bir artış söz konusudur. Bu cinayetlerde birçok aydın, yazar, çizer, gazeteci, akademisyen hayatını kaybetmiştir. Bu yönüyle de toplumun sürekli gündeminde olan faili meçhul cinayetler; faillerinin bulunması için başlatılan kampanyalara, hatta bu cihetle filmlere dahi konu olmuştur. Ancak tüm bu tepkiye rağmen; bu cinayetlerin katilleri bulunamadığı gibi, katillerin bulunamamasından kaynaklı olarak daha rahat hareket imkânına sahip oldukları hissiyatına kapılan ve kontrolden çıkan bazı odaklar toplumu tehdit eder hale gelmiştir. Zira bu duruma neden olan etkenlerden en önemlisi de, kimi fail ve suikastçılara medyanın da desteği ile önem atfedilmesi olmuştur. Bir failin cezaevinden çıkışı ülkede gündem yaratmaya yetmiş, günlerce toplumu meşgul edebilmiştir. Hal böyle iken de, faili meçhul cinayetler kimi çevrelerde meşruluk kazanmış durumdadır. Bu meşruluk ise, cinayet sayılarının daha kolay bir biçimde artmasına yol açmaktadır.

Ülke genelinde yaşanan bu sorunsal, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde daha acımasız bir olguya dönüşmektedir. Adli sicil ve istatistik genel müdürlüğü verilerine göre de faili meçhul cinayetlerin en fazla olduğu il Diyarbakır'dır. Toplumun kimi çevrelerinde faili meçhul cinayetlere ilişkin yaşanan meşruluk Doğu ve Güneydoğu illerinde daha yaygın bir hale bürünmüş, hatta bu çevrelerde haklılık psikolojisine dönüşmüştür. Zira Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşanan faili meçhul cinayetler ve kayıpların yanı sıra; toplu mezarlar ve ölüm kuyuları gündeme gelmiştir.

Gündemdeki en önemli mevzulardan biri de, Nusaybin-Cizre karayolunun bitişinde yer alan 3 Hudut Bölüğü ile ilgili olanıdır. 2005 yılında meydana gelen bu olaya ilişkin iddia; Cizre ilçesinde faili meçhul cinayetlere kurban giden vatandaşlarımızın cesetlerinin bölük içinde yer alan voleybol sahası ile futbol sahası arasında kalan bir alanda gömülü olduklarına ilişkindir. Zira, bu alan üzerinde askeri bir faaliyet için yapılan kazılarda, erler; faili meçhul cinayetler neticesinde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın cesetlerini, kemik ve elbise parçalarını gördüklerini dönem komutanı Albay Bülent Ünal'a bildirmişlerdir. Neticede Albay Bülent Ünal tarafından verilen emirle bu mezarların üzeri kapatılmıştır.

Açıkladığımız bu örnek sadece yaşanan olaylardan bir tanesine ait olup, bahse konu olay ve yine yaşanan buna benzer olayların faillerinin tespiti için Meclis araştırması açılmasını talep etmek gerekmiştir.

4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, tarım sigortası uygulamasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/724)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde, Tarım Sigortası’nın uygulaması üç yılını tamamlamasına karşın, bu konuda çok önemli sorunlara cevap veremediği açıkça görülmektedir. Özellikle, tarım kesiminde tabii afetler ve diğer nedenlerle ortaya çıkacak zararlardan çiftçimizin korunması ve oluşan zararların en az düzeye çekilmesi amaçlanmıştır. Ancak; uygulamada çiftçimizin gerçek ihtiyacına cevap vermediği birçok noktanın olduğu açıkça görülmüştür.

Bir ürünün, sigorta kapsamına alınmasında mevsimsel özellikler dikkate alınmamış, ham meyve dönemi kapsama alınmasına karşın, çiçek dönemi kapsam dışı bırakılmıştır. “Don”a karşı çiçek döneminin sigorta kapsamına alınmaması ve “don” tehlikesi olmayan mevsimlerde “don”a karşı ürün sigortası yapılmasının hiçbir anlam ve özelliği yoktur. “Don” tehlikesi olmayan bir ay veya mevsimde ilgili ürünü “don”a karşı sigorta yapmanın mantığını anlamak mümkün değildir.

Tarım sigortası uygulamasının, ülkemizin hangi bölgelerinde bugüne kadar, hangi ürünler için talep edildiği ve hangi bölgelerde neden talep görmediğinin açıkça irdelenmesi gerekmektedir. Bugüne kadar, bazı bölgelerde önemli ölçüde sigorta talebi yapılmasına karşın, hasar oluşumunda, çiftçimizin zararının yeterince karşılanmadığı görülmüş ve bu bölgelerde Tarım Sigorta Poliçeleri önemli ölçüde azalmıştır.

Ülkemiz ekonomisi ve çiftçimizin, tabii afet ve diğer nedenlerle oluşacak zararlarının asgariye indirilmesi Tarımsal Sigorta’nın en temel hedefi ve amacı olmalıdır. Ancak, üç yıllık uygulamada ortaya çıkan eksikler nedeniyle yeterince talep görmemiştir. Bu nedenle, uygulamada ortaya çıkan tüm sorunların giderilmesi amacıyla Anayasanın 98. Maddesi ile İç Tüzüğün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                               (Malatya)

2) Gürol Ergin                                                 (Muğla)

3) Sacid Yıldız                                                 (İstanbul)

4) Ali Koçal                                                     (Zonguldak)

5) Ahmet Küçük                                              (Çanakkale)

6) Ali Rıza Öztürk                                           (Mersin)

7) Nesrin Baytok                                             (Ankara)

8) Tacidar Seyhan                                            (Adana)

9) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                          (Kayseri)

10) Hüsnü Çöllü                                              (Antalya)

11) Abdulaziz Yazar                                        (Hatay)

12) Hulusi Güvel                                             (Adana)

13) Muhammet Rıza Yalçınkaya                     (Bartın)

14) Mevlüt Coşkuner                                      (Isparta)

15) Ramazan Kerim Özkan                             (Burdur)

16) Durdu Özbolat                                          (Kahramanmaraş)

17) Selçuk Ayhan                                            (İzmir)

18) Tekin Bingöl                                             (Ankara)

19) Mehmet Ali Özpolat                                  (İstanbul)

20) Mehmet Ali Susam                                   (İzmir)

21) Ensar Öğüt                                                (Ardahan)

22) Enis Tütüncü                                             (Tekirdağ)

23) Ali Rıza Ertemür                                       (Denizli)

24) Rasim Çakır                                              (Edirne)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3'üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4'üncü sırada yer alan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

87’nci Birleşimdeki görüşmelerde tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapılmıştı.

Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’da.

Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 496 sıra sayılı Tasarı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet tarafından hazırlanan, görüşmekte olduğumuz bu tasarı üzerinde grubum adına görüşler açıklarken kooperatifçilik uygulamaları olan ve uzun yıllar bu alanda çeşitli görevler yapmış biri olarak da konuşacağım. Öncelikle yetki devreden ve devralan 2 Sayın Bakanın kooperatifçilikle ilgili sorunlara el atmış olmaları ve yüce Meclisin önüne getirerek bu alanda tartışılmasına vesile oldukları için Bayındırlık ve İskân Bakanı ile Sanayi ve Ticaret Bakanına teşekkür etmek istiyorum.

Kooperatifler, 150’den fazla ülkede, insanların, ihtiyaçlarını kendi çaba ve girişimleriyle karşılamak amacıyla kurup işlettikleri teşekküllerdir. Bazı ülkelerde şirket olarak tanımlanır ve kurulur. Bazı ülkelerde ise şirketten farklı ekonomik amaçlı bir tüzel kişilik olarak kabul edilirler. Bizde de Ticaret Kanunu’muzda şirket olarak kabul edilmektedirler.

Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada yaklaşık 750 bin kooperatife 800 milyon civarında kişi ortaktır. En üst organizasyon olan Uluslararası Kooperatifler Birliğinin her yıl yayınladığı bir Global 300 kooperatif listesi vardır. Birliğin sitesindeki son listeye göre dünyadaki en büyük ilk 300 kooperatifin 2006 yılı cirosu toplamı 1,3 trilyon Amerika Birleşik Devletleri dolarıdır. Yine, dünyadaki 750 bin kooperatif 100 milyona yakın insanı istihdam etmektedir.

Diğer taraftan, dünyada tarım alanının yanında bankacılık, sigortacılık, sınai üretim, hizmetler sektöründe hem gerçek kişiler hem de küçük ve orta ölçekli işletmeler, yani esnaf, sanatkâr ve benzeri kişi ve kuruluşlar kooperatiflerin ortaklarıdır. Yani kooperatifler KOBİ’lerin gelişmeleri ve rekabet etmeleri için de çok önemli kuruluşlardır.

Evet, değerli milletvekilleri, dünyada hemen her ülkenin ekonomik hayatında, çoğu kişi farkında olmasa bile, ciddi bir yeri olan böylesine önemli kuruluşlardır kooperatifler.

Bugün görüştüğümüz bu tasarıyı da kooperatifçiliğin bu yönlerini dikkate alarak ciddiyetle değerlendirmemiz, sonucunda da doğru adımlar atıyor olmamız ülkemiz kooperatifçiliği ve ekonomisi bakımından büyük önem arz etmektedir.

Tasarıyı ve de komisyonlarda birleştirilmiş olan kanun tekliflerini birlikte ele aldığımızda, ilk bakışta mantıklı gibi gelen bu tasarının ülkemiz insanlarının, küçük sanayicinin, esnafın, sanatkârın ve konut edinmek isteyen milyonlarca insanımızın kooperatifçilikten bekledikleri faydayı görerek yaşadıkları sorunlara çözüm getirecek bir yönü olmadığını üzülerek belirtmek istiyorum.

Şimdi sıralayacağım nedenlerle bu tasarının yüce Meclis tarafından kabul edilmemesinin daha uygun olacağı görüşünü taşıyoruz. Tasarının genel gerekçelerine baktığımızda bahsedilen konularla tasarı maddeleri hiçbir şekilde örtüşmüyor. Bakın gerekçede nelere yer verilmiş: Yapı, yani inşaat alanında faaliyet gösteren konut, toplu işyeri ve küçük sanayi sitesi yapı kooperatiflerinin bilinçli ya da bilinçsizce aldıkları kararlar ve imar mevzuatı yönünden denetim eksikliği sonucu imar mevzuatına aykırı uygulamalar nedeniyle üyeler, yani ortaklar mağdur olmaktadır. Bu suretle sağlıklı şehirleşme yönünde mahzurlar ortaya çıkmaktadır.

Arazi tahsisi de dahil olmak üzere, planlamadan projelendirmeye, ruhsattan kat mülkiyetine geçiş ve kooperatifin feshine kadar geçen süreçte, yapı kooperatiflerinin mahallî teşkilatları da olan merkezî idare birimince sürekli kontrol altında tutulmasıyla vatandaşların kooperatiflere olan güveninin yeniden kazandırılması, dar gelirlilerin konut sahibi olması, ilk tesis maliyetinin yüksek olmasından dolayı ticari faaliyetlere katılamayan vatandaşların ticari faaliyetlere katılmasının özendirilmesi gerçekleştirilecektir.

Belirtilen sebeplerle, yapı kooperatiflerine ilişkin görevlerin, yapılaşma ve şehircilik ile ilgili görevleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, ana hatlarını sunduğum gerekçede, imar mevzuatına aykırılık, sağlıklı şehirleşme, planlama ve sair ihtiyaçlar nedeniyle devrin gündeme geldiği belirtilmektedir. Ancak bu tasarıyla hâlen Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yürütülen ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devri öngörülen görevler nedir bunlara bir bakalım.

Tasarıyla kooperatif kuruluş izni ve ana sözleşme değişiklik izni verme yetkisi devrediliyor yani birer özel hukuk tüzel kişisi ve ticari tüzel kişi olan yapı kooperatiflerinin ana sözleşmesinin Anayasa’nın teşebbüs ve sözleşme hürriyetine ilişkin hükümlerine, Kooperatifler Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’nun usul hükümlerine ve Medeni Kanun ile Borçlar Kanunu hükümlerine uygun hükümler içerip içermediğinin kontrolünü yapma yetkisi devrediliyor. Yani ticaret hukukuna dair yüzlerce madde hükmünün süzülüp “emredici hükümler, ihtiyari hükümler” sınıflandırması “yok hükmünde ya da iptal nedeni sayılacak hükümler” sınıflandırması gibi hukuki aykırılıkları ve ayrımları tespit edip yanlışlıklarını reddetme, doğrusunu önerip tüzel kişiliğin sağlıklı doğmasını sağlama yetkisi devrediliyor. Genel kurul toplantısında temsilci bulundurarak alınan kararların borçlar kanununun yoklukla malul saydığı hükümlerden olup olmadığının, iptali gerektiren sakatlık içerip içermediğinin kontrolü ve uyarıda bulunma yetkisi devrediliyor.

Kooperatif yöneticilerinin, denetçilerinin, ortaklarının kanun ve ana sözleşme hükümlerinin yukarıda saydığım mevzuat hükümleri karşısında nasıl yorumlanması gerektiğine dair görüş verme yetkisi devrediliyor. Bir örnek vereyim: Kooperatif başkanının mesleği muhasebeci ise 1163 sayılı Kanun’un ticari muamele yasağına ilişkin hükmü çerçevesinde kooperatif defterlerini başkan tutmak isterse bu konu ticari muamele sayılır mı sayılmaz mı?

Evet, değerli arkadaşlar, Bayındırlık Bakanlığına bu tasarıyla devredilen işler bunlar. Görüldüğü gibi teknik bir görev yok, tamamen hukuk değerlendirmesi içeren görevler.

Devam ediyorum. Her ticaret odası ya da sanayi ve ticaret odasında bir ticaret sicil memurluğu bulunur. Bunlar kooperatiflerin sicillerini tutarlar. Tasarıyla “Bana getirilen genel kurul toplantı tutanağındaki şu kararı tescil edebilir miyim? Toplantı tutanağındaki şu kararı tescil edebilir miyim? Yeni yönetimin seçimi usul bakımından uygun mu yoksa genel kurul kararı geçersiz midir?” diye soran bir ticaret sicil memuruna Türk Ticaret Kanunu ve Kooperatifler Kanunu’na göre “Uygundur.” ya da “Değildir.” türünden gerekçeli ve bağlayıcı bir hukuki mütalaa verme yetkisini ve görevini devrediyoruz. Mesela “Türkiye’de kurulu kooperatif, yurt dışında kooperatifçilik faaliyeti yapabilir mi, yapamaz mı?  Bunu tescil edeyim mi, etmeyeyim mi?” diye soran ticaret sicil memurunu cevaplama görevini devrediyoruz.

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre denetim görevini ve yetkisini devrediyoruz. Denetim yetkisinin içeriği nedir peki? Örneğin: “Türk Ceza Kanunu’na göre bir olayda zimmet suçu oluştu mu oluşmadı mı; yoksa yalnızca yöneticiler açısından hukuki sorumluluk yani tazmin mükellefiyeti mi doğmuştur? Kooperatif başkanının fiili Ticaret Kanunu’na göre basiretli bir tacir gibi hareket etme mükellefiyetine uygun mudur, değil midir? Kooperatif muhasebe defterleri Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uygun ihdas edilmiş mi, Vergi Usul Kanunu’na uygun tutulmuş mu?” gibi konuların araştırılmasını ve bu hususların denetimini devrediyoruz.

Özetle, değerli milletvekilleri, bu devredilen görevlerin hangisi bayındırlık işi, hangisi imar mevzuatı işi? Bunu sağlıklı bir şekilde değerlendirmek lazım. İlgili mercilerden alınan bir bilgiyi sizlerle paylaşayım. Yargıtaya yılda üç bine yakın kooperatif davası ulaşıyor ve -Yargıtayın verdiği bilgidir- dosyaların yüzde 60’ı ortaklığa giriş, ortaklıktan ihraç konuları. Yine Sanayi ve Ticaret Bakanlığına da yılda bir o kadar başvuru, şikâyet olur. Bunların da çoğu ortaklık ilişkisi, fazla ortak kaydetmek, paramı ödemediler, paramı defterlere geçmemişler ve benzeri konuları içerir. İmar mevzuatına aykırılık diye bir şikâyet ya hiç yoktur ya da binde 1 düzeyindedir. Peki, durum bu iken bu hukuki konuları ve görevleri niçin Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devrediyoruz? Üstelik gerekçede sıralanan imar mevzuatına aykırılık, planlara aykırılık konuları 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre çözümlenebilecek işler de değildir. Bu görevler zaten hâlihazırda İmar Kanunu ve diğer kanunlarla Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile belediyelerin görevleri arasındadır. Yapıların teknik denetimi konusunda yapı denetim şirketleri ve teknik uzmanlar hâlen Bayındırlık ve İskân Bakanlığının görev ve sorumluluk alanında değil mi?

Değerli milletvekilleri, tasarıyla gerçeklerin örtüşmediği diğer bir konu da şudur: Madem yapı kooperatifleri imar mevzuatı ve planlama gerekçeleriyle kuruluş, işleyiş ve denetim yetkileri bakımından Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devrediliyor, o zaman bir de inşaat şirketleri var Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görev alanında. Onların kuruluş, işleyiş ve denetim görevleri niye devredilmiyor? Bu gerekçe ile tasarıyı hazırlayan her iki sayın Bakan neden bu şirketlerle kooperatifleri farklı değerlendirmişler, merak ediyorum. 

Tasarıda yazılı olanlarla gerekçelerin uyuşmadığı, hatta toplumda ve de yüce Mecliste yanlış bir beklentiye yol açabilecek diğer bir konu, gerekçedeki “arazi tahsisi” ibaresidir. Bu ibareyle ne amaçlanmıştır acaba? Kamu arazilerinin kooperatiflere tahsisi mi amaçlanıyor? Amaçlanıyorsa niçin tasarıda buna ilişkin bir madde yok? Bayındırlık Bakanlığına devir sonucunda Bakanlık ucuz kredi mi verecek? Verecekse tasarıda niçin buna ilişkin bir madde yok?  Tabii, ucuz arsa veya arazi tahsisi gibi bir desteğin akıllarda olmadığını, ucuz kredi verilmesi gibi bir niyetin olmadığını biz biliyoruz.  Nereden mi? Bu yetkiler TOKİ’de ve Millî Emlak Genel Müdürlüğünde de ondan. O zaman niçin biz bu bakanlıklar arası görev devrini yapıyoruz? Bunu yüce Meclisin iyi sorgulaması lazım.

Değerli milletvekilleri, hepimiz ayrı partilerden olabiliriz ama ortak noktamız milletin sorunlarına, ülkenin sorunlarına çözüm getirecek doğruları yapmak olmalı. Bu nedenle, bu tasarının gerekçelerinin hiç de inandırıcı olmadığı ortaya çıkıyor.

Tasarıya olumlu bakmayışımızın bir diğer nedeni tarihî tecrübelerdir. Yapı kooperatiflerinin Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devri önerisi yeni bir öneri değildir. Daha önce de İmar ve İskân Bakanlığına devredilmiştir.

Rahmetli Turgut Özal Aralık 1983’te o meşhur yıldırım kanun hükmünde kararnameleri çıkarırken yapı kooperatiflerini de kimseye sormadan İmar ve İskân Bakanlığına devretmişti. O dönemde çoğu kamu görevinin farklı kuruluşlara devir aşısı tutmuştur. Tutmayan çok nadir görev devri aşılarından biri de yapı kooperatiflerinin Mesken Genel Müdürlüğüne devridir. Ancak, devir macerası tam olarak altı ay devam edebilmiştir. Bildiğimiz kadarıyla İmar ve İskân Bakanlığı kendi isteğiyle ve yapı kooperatifleri ile ilgili verilmesi gereken kamu hizmetlerinin düşündükleri türden hizmetler olmadığı, bu işin tamamen bir ticaret hukuku işi olduğu gerekçesiyle bu hizmetleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığına Haziran 1984’te iade etmişlerdir. Biz, bu tasarının yasalaşması hâlinde de benzer bir sonuçla karşılaşılacağımızı düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, şunu belirtmek lazımdır ki: Her kamu kuruluşunun bir görevi ve uzmanlık alanı vardır. Bunu da doğal karşılamak gerekir. Maliye Bakanlığı vergiler ve devlet bütçesi konusunda uzmanlık ve tecrübe biriktirmiştir. Şimdi Maliye Bakanlığına tarım faaliyetlerinden sen sorumlu olacaksın, denirse bürokrasinin vereceği cevap “Bizde ziraat mühendisi istihdam edilmiyor; ayrıca, ben vergi incelemesinden anlarım, bitki yetiştirme konusunda bilgim ve tecrübem yok.” diye cevap verecektir. Bu konuda da çok ortaklı tüzel kişi tacirlere ilişkin hukuksal bilgi konusunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığının edindiği bir tecrübe mevcuttur. Nitekim, size bir başka kurumun bu konudaki değerlendirmesini vurgulamak istiyorum: Sermaye Piyasası Kurulu, kooperatifçilik hizmetlerini hukuki teknik uzmanlık gerektiren bir iş olarak tanımlamaktadır. Şimdi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığında bildiğim kadarıyla teknik elemanlar var, mimarlar var, inşaat mühendisi var, hatta bu görevleri devrettiğimiz Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğünde çoğunlukla harita mühendisi istihdam ediliyor.

Şimdi, yukarıda bahsettiğim gibi ağırlıklı olarak hukuki değerlendirmelerden oluşan bir kamu hizmetini harita mühendisi olan görevliler eliyle ne ölçüde başarılı şekilde çözebiliriz, bunu düşünmemizde fayda bulunmaktadır. Yani bu durum Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bürokrasisini de sıkıntıya sokabilecektir. Şu hususu çok merak ediyorum: Sayın bakanlar bürokratlarının bu anlamda görüşlerini aldılar mı?

Tasarıya eklenmiş olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı personelinin geçici olarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığında istihdamının da bu soruna bir çözüm olamayacağını düşünüyoruz. Nitekim bildiğim kadarıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görev alanında yirmi dört ayrı tür kooperatif var, personel de tür tür paylaştırılmış değil. Tüm personelin bu tarafta görevlendirilmesini de isteyemezsiniz çünkü geri kalan yirmi dört tür kooperatifin hizmetleri aksar. Dolayısıyla bir kısım personelin geçici istihdamı denilerek üzerinize aldığınız görev için başkalarına bel bağlamak ne derece sağlıklı olacaktır. Bu mantıklı bir çözüm değildir.

Dikkat etmek lazım ki imar planı yapılması ya da şehir planlaması yalnızca kooperatiflere verilecek bir hizmet değil, o bölgenin bütünü için yapılacak bir işlemdir. Bu hizmet ve diğer teknik denetim işleri illa gerekli ise kuruluş, işleyiş ve idari işlem denetimi konuları Sanayi ve Ticaret Bakanlığında iken de pekâlâ Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca verilebilir. Hatta arsa tahsisi ve ucuz kredi verme hizmetleri bile bu şekilde verilebilir. Nitekim, gecekondu önleme bölgelerinde arsa tahsisi uygulaması bu şekilde Bayındırlık Bakanlığınca yakın geçmişte verildi ama kuruluş ve işleyiş hizmetleri yine konuda ihtisaslaşmış Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yürütüldü. Bu uygulama nedeniyle de bir olumsuzluk yaşandığı konusunda bir duyumumuz olmamıştır.

Değerli milletvekilleri, tasarının maddelerini görüşeceğiz ancak birkaç hususu şimdiden belirtmek istiyorum: Bayındırlık Komisyonunda bu tasarı görüşüldü. Maddelerin içeriğine girildiğinde görülecektir ki benim biraz önce belirttiğim hukuki teknik uzmanlık ihtiyacı tasarı hazırlanırken de kendini göstermiştir.

 Bayındırlık Komisyonu metninin 6 ve 7’nci maddelerinde diyor ki: “Bakanlık kooperatiflerin kuruluş  kayıtlarının ve sicillerinin tutulmasına dair iş ve işlemleri yapma, yaptırma ve denetlemeye yetkilidir.”

Değerli milletvekilleri, kooperatifler Türk Ticaret Kanunu uyarınca birer tacirdir ve sicilleri de ticaret sicilidir. Bunlarla ilgili kayıtlar yalnızca bu sicil kayıtlarıdır.

Şimdi Sayın Bakana sormak istiyorum:

1) Tasarıdaki bu “kuruluş kaydı” nedir?

2) “Sicillerini tutmaya” ibaresi ne demektir? Kooperatifler için ayrı bir sicil mi ihdas etmek istiyorsunuz? Çünkü sicil tutma işi Türk Ticaret Kanunu’nda ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Bu sicil sistemi devasa bir mevzuat ve teşkilat bütünüdür. Türk Ticaret Kanunu’nda esaslar var, bir tüzük var, her sanayi ve ticaret odasında bir sicil memurluğu var. “Kuruluş kaydı” diye bir kanuni kaydı da ben bilmiyorum.

Ayrıca, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza sormak istiyorum: Bu hükümleri Bakanlığınızdaki İç Ticaret Genel Müdürlüğü ve Teşkilatlandırma Genel Müdürlüğü gördü mü? Çünkü sicillerle görevli yer bildiğim kadarıyla İç Ticaret Genel Müdürlüğü. Tasarının bu hâliyle oradaki bir yetkiyi de devretmiş ve yapı kooperatifleri ile ilgili sicil hükümlerini devre dışı bırakmış oluyorsunuz. Yeniden yazılması gerekir bu maddelerin.

Değerli milletvekilleri, bu maddelerin yazımı bile bir hukuk tekniği gerektirmektedir. Dolayısıyla bu iş hiç de sanıldığı gibi kolay bir iş değildir. Her bir kooperatif kuruluşu bir tüzel kişiliğin doğumudur. Her bir ana sözleşme değişikliği tüzel kişiliğin yeniden tanımlanmasıdır. Hukuki altyapısı yanlış olursa çocuk ya sakat doğar ya da ölü doğar ve yargısal bir faaliyetle düzeltilmesi gerekir. Üstelik ülkemizde yargının içinde bulunduğu iş yoğunluğu hesaba katılırsa, düşünün, ne tür sorunların ortaya çıkacağını.

Asıl düşünmemiz gerekenlere gelince, yani bu hizmetten yararlanan vatandaşlarımız küçük sanayi sitelerinde KOBİ’lerimiz, toplu iş yeri kooperatiflerinde yine esnaf, sanatkâr ve KOBİ’ler. Çıkan her aksama bu kişilerin işlerini aksatacaktır. Dolayısıyla ülke ekonomisine de hâlen olmayan sorunlar ve güçlükler ihdas etmiş olacağız.

Bu nedenle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bu tasarının etraflıca ve sonuçları düşünülmeden, incelenmeden hazırlanmış bir tasarı olduğunu düşünüyoruz. Hatta bu tasarının temel mantığının devlet kuruluşlarının tecrübelerini bir kenara iten bir tasarı olduğu kanaatindeyiz.

Değerli milletvekilleri, anlayamadığımız konu şudur: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yapı kooperatifleriyle ilgili görevleri başından atmak niyetinde mi, yoksa Bayındırlık ve İskân Bakanlığı görev azalması nedeniyle kendine yeni bir iş ihdas etmeye mi çalışıyor? Fakat asıl olarak üzerinde durulması gereken konu, ülkemiz kooperatifçiliğinin ihtiyaçları. Şimdi, 57’nci Hükûmet döneminde bu konuya el atılmış ve ana rota çizilmişti. Bu da kooperatiflerle ilgili bir düzenleme, denetleme kurulu oluşturulması önerisi idi. Ancak o zaman, erken seçim nedeniyle bu alandaki yapısal değişim niyeti hayata geçirilemedi, yalnızca Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Yasası çıkartılabildi. Geri kalanını da yeni gelen hükûmetlerin tamamlayacağı düşünülmüştür ancak bu olmadı. Kendinden öncesini ve başkasını yok sayan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ancak bu gerçekleşmemiştir. Kendinden öncesini ve başkasını yok sayan bir zihniyet bakın nelere sebep olmaktadır: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İnternet sitesinde “Kooperatifçilik Strateji Belgesi Taslağı” diye bir belge var. Çok güzel tedbirler içeren bir belge ki ilgili bakanların ve kooperatifçilik sektörünün de ortak görüşü olarak hazırlanmış. O belgede, kooperatiflerin tek bir kamu kuruluşunun görev alanında olması gerektiğinden bahsediliyor. İncelediğim kadarıyla da, Türkiye’de denetim ihtiyacı, etkili yönetim ve amaçlara hızla ulaşmak için, kooperatifçilik alanında yapılması gerekenler bu belgede sıralanmış. Hatta, Sayın Ergün de bu belgenin sunuş yazısında güzel sözler sarf etmiş.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı yapı kooperatiflerinin sorunlarını çözmeyecek, hatta KOBİ’leri bir yığın bürokratik sıkıntıya sokacak. Gelin, yanlışta ısrar etmeyelim. Ülkemizin ortaklık kültürünü geliştirebilmek adına, konuşmamın başında bahsettiğim başarılı ülkeler gibi, ülke kooperatifçiliğinin ve kooperatifçilerin beklediği yapısal reformu yapalım. Onun için, gelin bu tasarıyı geri çekin, sorunları tartışalım .

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş… (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kooperatifler Kanunu’nda yapılacak bazı değişikliklerle ilgili tasarı üzerinde BDP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Zonguldak’ta yaşanan maden kazasında yaşamını yitiren işçilerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Yine, değerli milletvekilleri, dün akşam saatlerinde, Van’ın Özalp ilçesinde, Mustafa Muğlalı Kışlası 2. Hudut Tabur Komutanlığına ait sınırlarda bir patlama yaşandı. 1 çocuğumuz yaşamını yitirdi, 5 çocuk da yaralı, 2 tanesi ağır durumda. Defalarca, bölgede askerî birliklerin, yine diğer güvenlik birimlerinin bulundukları alanın, atış poligonlarının, bunların mühimmatlarının ve bazen güvenlik nedeniyle bu güvenlik birimlerinin çevresine döşenen mayınların yüzlerce çocuğumuzun, insanımızın ölümüne neden olduğunu, bu konuda bir an önce tedbir alınması gerektiğini dile getirdik, araştırma önergesi, araştırma komisyonu oluşturulup detaylı bir şekilde bu sorunların tespit edilmesini istedik ama maalesef bugüne kadar bir gelişme sağlanmış değil.

Tabii, bir şeyi de belirtmek istiyorum, basına yansıdı, herhâlde Sayın İçişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Hükûmet yetkilileri ve her parti grubundan milletvekilleri izlemiştir: Özalp Belediye Başkanı, Mustafa Muğlalı Kışlası’ndaki poligonda yapılan talimlerden dolayı çevrede bulunan evlerin birçoğunun duvarında ve çatısında mermilerin, şarapnellerin izleri olduğunu, birçok zaman bu mermilerin normal vatandaşların, sivil vatandaşların yaşadığı evlere isabet ettiğini belirtiyor.

Bu kadar vahim bir durumun olduğu bir ülkede, başta Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı olmak üzere, tüm Meclis, siyasi parti grupları harekete geçer ve bir an önce bu durumu araştırarak nasıl tedbirler alınması gerektiği yönünde kararlar alır. Türkiye’de de umarız bu olayda ve bu olayın sonrasında bu konuda bir duyarlılık gelişir.

Değerli milletvekilleri, tabii, Kooperatifler Yasası’nda yapılan bazı değişiklikleri tartışıyoruz. Onun için, önce kooperatifçiliğe, kooperatifçiliğin dünyadaki önemine ve gelişimine, Türkiye’de kooperatifçiliğe, devletin, hükûmetlerin, siyasi partilerin bugüne kadar bu konudaki yaklaşımlarına kısaca değinmek gerekiyor.

Kooperatifler işçinin, köylünün, çiftçinin, küçük esnaf ve sanatkârın, tüketimde, üretimde ve konutta, yerleşebileceği, yaşayabileceği bir mekân oluşturmada dünyada önemli bir işlev görmüştür. Kooperatifler, aynı zamanda bir ülkede ezilenlerin, kendi başlarına sorunlarını çözemeyenlerin, üreten çiftçinin, küçük sanatkârın, yine işçilerin güçlerini birleştirerek, tabii sosyal devlet gereği, 1800’lü yıllardan başlayarak Avrupa’da, ardından dünyada gelişen, ülkemizde de Anayasa’mızın başlangıç ilkesine koyduğumuz ve birçok Anayasa ve yasa maddesinde belirttiğimiz sosyal devlet olmanın gereği, devletin de destekleriyle yürüyen bir yapıdır. Kooperatifler, gelir dağılımındaki adaletsizliği dengeleyen, ekonomik anlamda en altta bulunan grupların, kesimlerin, sınıfların güçlerini birleştirerek ekonomik ihtiyaçlarının, sosyal yaşam ihtiyaçlarının üstesinden geldiği kurumlardır. Kooperatifler, çiftçinin, küçük zanaatkârın tekelleşmeye, tekellere, tröstlere karşı güçlerini birleştirdikleri ve oluşturdukları kooperatif yapısıyla ürettikleri malları piyasada en iyi şekilde satma koşulları yakaladıkları, tüketimde de ihtiyaçları olan tüketim ihtiyaçlarının en kaliteli ve ucuz şekilde karışlanmasını sağladıkları kurumlardır.

Onun için, eğer bir ülkede devlet, sosyal devlet olduğunu iddia ediyorsa, kooperatifçiliği önemsemeli, yasalarında, mevzuatında gerekli düzenlemeleri yapmalı ve kooperatiflerin etkin bir şekilde gelişmesi, güçlenmesi ve misyonlarını yerine getirebilmesi için her türlü çabanın, desteğin olması gerekiyor fakat Türkiye’ye baktığımızda, kooperatifler, ağırlıklı olarak yapı kooperatifleri, tarım kredi kooperatifleri, tüketim kooperatifleri ve yine küçük esnafın, zanaatkârın oluşturdukları kooperatiflerdir.

Bugün, bu tasarıda getirilmesi istenilen değişiklikler de Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı olan yapı kooperatiflerinin Bayındırlık Bakanlığına bağlanmasıyla ilgilidir. Şimdi, bu konuda, kooperatifçiliğin gelişmesi, sorunlarının çözümlenmesi ve yine kooperatiflerin denetlenerek faaliyetlerini etkin bir şekilde yerine getirmesi için ne durumda olduğu, nasıl çalışmalar yaptığı yönünde de değerlendirmeler yapmamız gerekiyor çünkü kooperatifler, demokratik bir şekilde işleyen, üye sayısı ve sermayesi konusunda sınırları olmayan, bir taraftan üye kesimlere önemli avantajlar sağlıyorken, eğer ciddi bir yasal altyapı, mevzuat oluşmazsa, ciddi bir denetim gerçekleşmezse, belli kesimler kooperatiflerde yerleşerek, yönetimlerde ciddi bir şekilde denetim sağlayarak, vatandaşın daha iyi yaşam koşulları, daha ucuz tüketim, malını daha iyi pazarlaması yerine, geniş kesimlerin katkıları ve verdikleri destekle oluşan kooperatifleri bir rant alanına çevirme zemini vardır. Nitekim, Türkiye'de hem yapı kooperatiflerinde hem tarım kredi kooperatiflerinde hem de tüketim kooperatiflerinde bunun yüzlerce, binlerce örneği vardır. Bu kooperatiflerin birçoğunda, vatandaşın yapı kooperatiflerinde ev sahibi olması için, üretim kooperatiflerinde malını, ürettiği malını daha iyi pazarlaması için, tüketim kooperatiflerinde katkı yapıp, para yatırıp daha iyi tüketim koşullarına sahip olması için oluşturulan fonların nasıl çarçur edildiğini, birileri tarafından çalındığını çok iyi biliyoruz. Bunun bu şekilde olmasının nedeni, bu tür sorunların birçoğu, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu ve birçok kanunda gereğinden fazla mevzuat ve yasa varken, devletin, yetkili bakanlığın, bakanlıkların denetim görevini yapmadığından kaynaklanıyor.

Şimdi -belki biraz oturmuş- hem küçük sanayinin hem tarım üretiminin hem de yapılaşmanın güçlü geliştiği bazı illerde, oturmuş, kooperatifleri denetleyen sanayi ve ticaret il müdürlükleri var ama Türkiye'nin geneline, Türkiye'deki illerin çoğuna baktığımız zaman, kooperatiflerin kuruluşunu sağlayan, onlara destek sunması gereken, denetleyen ve yaptığı faaliyetinin sonuçlanması için görev üstlenmiş olan sanayi ve ticaret il müdürlükleri, birkaç tane personelin ve sürekli değişen veya vekâleten atanan müdürlerin denetiminde yürümektedir.

Ben ilimden, biraz da kooperatifçilik yaptığım için, yapı kooperatifçiliği yaptığım, bir işi de sonuçlandırdığım için örnek vermek istiyorum. Bitlis Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünde, uzun yıllardır, vekâleten atanan veya oraya geçici atanıp ardından başka bir kente, istediği kente tayini yapılan müdürler var ve yine, her müdür gelip gittikten sonra, orada vekâleten göreve bakan bir memur var, onun dışında, uzun süredir tüm kooperatif faaliyetlerini yürüten, denetleyen, denetlemekle görevli olan 3 tane memur var ve bu memurlar da zaten, süresi içinde kooperatiflerin işlemlerini, kongrelerini kâğıt üzerinde, resmî olarak yapmayı gerçekleştirme gibi bir görevin dışında herhangi bir görev ifa edemiyorlar veya etmeleri zaten mümkün değil. Genelde, birçok ilde kooperatiflerin durumu ve devletin kooperatiflere yaklaşımı budur.

Devletin kooperatiflerin önünü açan, destek sunan ve denetleyen, kurulduktan sonra da amacını gerçekleştirmek için her türlü proje başta olmak üzere, her türlü desteği sunması gerekiyorken, yasal formaliteleri yerine getirme, kongreleri zamanında yapma, ne kendilerinin ne de kooperatif sahiplerinin, yöneticilerinin, üyelerinin yasal sorunlarla karşılaşmaması için çaba gösterebiliyorlar çünkü kooperatifler bir taraftan denetlenmiyorken devlet, bakanlık bu kadar sıradan yaklaşıyorken herhangi bir evrakta, kongre tarihinde veya herhangi bir işlemin zamanında yerine getirilmemesinden kaynaklı birçok zaman kooperatiflere davalar açılmakta, bu davalar yıllarca sürmekte. Devlet hiçbir katkı sunmuyorken, yasal mevzuat ve formalitelerden kaynaklı, birçok zaman kooperatifleri, yöneticilerini, üyelerini mahkeme kapılarında süründürmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de, özellikle yapı kooperatifleri 1960’lı, 70’li yıllarda konut ihtiyacını, başta işçilerin, orta kesimin olmak üzere konut ihtiyaçlarının önemli kısmını üstlenen ve bazı eksiklere, sorunlara rağmen, 1980’lere kadar başarıyla gelen kooperatiflerdir ancak 12 Eylül döneminde, 12 Eylül askerî darbesi tüm alanlarda olduğu gibi kooperatifçiliğe de önemli bir darbe vurdu çünkü 12 Eylül darbesi, toplumun -başta siyasal kesimler, başta mali kesimler olmak üzere- örgütlü olan, insanların bir araya gelip sorunlarını örgütlü bir şekilde çözmesine vesile olan, öyle amacı olan tüm kurumlarına yönelik bir darbeydi ve 12 Eylül darbesi kooperatifçiliğe de önemli bir darbe vurdu ve 12 Eylülden günümüze kadar da bir taraftan hem dünyada da revaçta olan, Türkiye’de de 12 Eylül ve Özal hükûmetleriyle birlikte yaşama geçen neoliberal politikalarla kooperatifçilik -belki tarımda ve tüketimde, bazı alanların dışında- neredeyse gündelik yaşamımızdan, devletin, hükûmetin âdeta gündeminden çıkarıldı ve bugüne kadar geldi.

Şimdi, yapı kooperatiflerinin hangi bakanlığa bağlı olmasından daha çok bizler kooperatifçiliğe, tüm alanlarda kooperatifçiliğe yeni bir bakışı, yeni bir düzen getirmeyi, birçok yasada ve birçok mevzuatta birbirleriyle tezat, birçok zaman sorun yaratan bir yapı yerine kooperatifçiliğin tüm sorunlarını içeren geniş, günümüz Türkiye’sine, ihtiyaçlarına ve Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde de bir düzenleme yapıp yapmama sorunudur. Yoksa, bu kadar sıkıntı varken, kooperatifçiliğe bu mantıkla bir yaklaşım varken, kooperatifçiliği ciddiye almama, sorunlarını çözmeme, geliştirmeme gibi bir anlayış varken ve yine şu anda, sanayi ve ticaret il müdürlüklerinde kooperatifçiliği denetlemekle görevli olan alanlarda yeterli sayıda ne teknik eleman ne personel varken, mevcut yapı kooperatiflerini Sanayi Bakanlığından Bayındırlık Bakanlığına devrettiğimiz zaman, Bayındırlık Bakanlığının yetkisine verdiğimiz zaman, hiçbir sorunu çözmüş olmayız. Ancak geçici, belki, kooperatifçilerin, özellikle yapı kooperatifçilerinin beklentisi olan, isteği olan, sürekli dile getirdikleri geçici bir çözüm bulmuş oluruz.

Yine, daha önceki hatipler dile getirdiler, zaten şu anda mevcut yapıda bir sürü eksiklik, teknik anlamda, idari anlamda, mevzuat anlamında birçok eksiklik varken, bu konuda bir adım atıp sorunları çözecek ciddi tedbirler almadan, bir anda, yapı kooperatiflerini Bayındırlık Bakanlığının denetimine alarak ve oradaki çözümü de şu anda Sanayi Bakanlığına bağlı sanayi ve ticaret il müdürlüklerinde görevli olan personeli geçici olarak Bayındırlıkta çalıştırarak hiçbir çözümü elde edemeyiz. Sorunları çözme yerine kısa vadede ve orta vadede tekrar birçok sorunun yaşandığı mevcut, zaten sıkıntılı olan, birçok zaman kooperatiflerin bu sıkıntılardan dolayı mahkeme kapılarında ve davalık oldukları ortamı biraz daha karmaşıklaştırıp dava sayısını biraz daha fazla artırmış oluruz ve taraf bakanlıkların sayısını da artırmış oluruz, başka da bir çözüm getirmiş olmayız.

Zaten 12 Eylülden sonra, özellikle TOKİ’nin faaliyete geçmesinden sonra, yapı kooperatiflerine neredeyse ihtiyaç duyulmadı veya zaten bu iş TOKİ eliyle yapılarak kooperatiflerin neredeyse çalışmaları engellendi. Geçmişte kooperatiflere, özellikle yapı kooperatiflerine sağlanan kaynakla, destekle, düşük faizle kolay bir şekilde kooperatifler kuruluyorken, bu dönem bu tür avantajların hepsi kalktığı için, yine hiçbir avantajı yokken, birçok mevzuat, yasa, belge ve sonuçta açılan davalarla yapı kooperatiflerinin birçoğu zaten kendilerini feshettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.

Bunlardan birini de -bizzat 15 kişiyle kurduğumuz, üç dört sene işlemlerini sürdürdüğümüz- kooperatif olarak sürdürmenin, kooperatif olarak yaşatmanın hiçbir avantajı, hiçbir faydası, hiçbir katkısı olmadığı için kapattık. Ben bölgede birçok yapı kooperatifinin son bir iki sene içinde faaliyetlerini kendi elleriyle kapattığını veya işlem yapmadıkları, kongrelerini de -çünkü her kongre bir maliyet gerektiriyor- yapmadıkları için, sanayi-ticaret odalarına aidatlarını yatırmadıkları için mahkemelik olduklarını biliyorum. Bunlar bu şekilde ele alınmadan sorunları çözmek… Geçici tedbirler hiçbir zaman sonuç getirmez diyorum.

Heyetinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Nevşehir Milletvekili Sayın Ahmet Erdal Feralan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) –Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 496 sıra sayılı Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile AK PARTİ Grup Başkan Vekili ve Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş’ın Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarının gerekçesinde ifade edildiği üzere, yapı kooperatifleri, temel kuruluş amacından hareketle, planlı ve bilinçli olarak ele alındığında, kendi imkânlarıyla bulunduğu bölgenin konut, sanayi ve benzeri ihtiyaçlarının karşılanması, başta inşaat sektörü olmak üzere ülke ekonomisine kazandırdığı ivme gibi birçok olumlu katkılar sağlamaktadır. Özellikle konut yapı kooperatiflerinin, ülkemizdeki konut açığının kapatılmasında, dar ve orta gelir düzeyindeki vatandaşlarımızın konut sahibi olmasında önemli rolü bulunmaktadır. Ayrıca, son dönemlerde küçük sanayi siteleri ve ticaret alanlarının da bu yöntemle oluşturulması eğilimi görülmektedir.

Ancak günümüzde birçok yapı kooperatifinde, bilinçli ya da bilinçsiz olarak alınan kararlar ve imar mevzuatı yönünden denetim eksikliği neticesinde, imar mevzuatına aykırı uygulamalar ile karşı karşıya kalınmakta, hem üyeler açısından mağduriyete hem de sağlıklı yapılaşma ve şehircilik ilke ve esasları bakımından sorunlara neden olmaktadır. Oluşan sorunların giderilememesi nedeniyle kentsel kirliliğe de neden olunabilmektedir.

Bu açıdan bakıldığında, yapı kooperatiflerinin, bölgenin nâzım ve stratejik gelişme planlarına göre belirlenen konut, sanayi ve benzeri arazi kullanım kararlarına uygun alanlarda kurulması ve yapılaşmanın sosyal donatı alanları, altyapı gibi hizmetlerle birlikte imar mevzuatına uygun olarak tamamlanması sağlandığında planlı kentleşme sürecinde de etkin rol oynayacakları açıktır.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının zikretmiş olduğum genel gerekçelerinin yanı sıra konut açığının kapatılması, daha ucuz yöntemlerle konut inşa edilmesi ve daha yaşanılabilir konut çevrelerinin oluşturulması hedeflerine yapı kooperatiflerinin ilgili bakanlığının Bayındırlık ve İskân Bakanlığı olmasıyla daha kolay ulaşılacağı aşikârdır.

Belirtilen nedenlerle yapı kooperatiflerine ilişkin görevlerin yapılaşma ve şehircilikle ilgili görevli Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmiş ve bu amaçla 1163 sayılı Kooperatif Kanunu ile birlikte Bayındırlık ve İskân Bakanlığı görev ve yetkilerini düzenleyen 180 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye yapı kooperatifleriyle ilgili görev, yetki ve sorumluluklar eklenmiştir.

Yürürlükteki 180 sayılı Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin “Görev” başlıklı 2’nci maddesinde;

Arsa Ofisi Kanunu esaslarına göre gereken arazi ve arsayı sağlamak üzere gerekli işleri yapmak,

Konut politikası ilkelerine göre konut yapmak, yaptırmak,

Ülkenin şart ve imkanlarına göre, en gerekli ve faydalı yapı malzemesinin ekonomik ve standartlara uygun imalini ve kullanılmasını sağlayacak tedbirleri almak, aldırmak,

Gerekli görülen hallerde, kamu yapıları ile ilgili imar planı ve değişikliklerinin; umumi hayata müessir afetler dolayısıyla veya toplu konut uygulaması veya Gecekondu Kanununun uygulanması amacıyla yapılması gereken planların ve plan değişikliklerinin; birden fazla belediyeyi ilgilendiren metropoliten imar planlarının veya içerisinden veya civarında demiryolu veya karayolu geçen, hava meydanı bulunan veya havayolu veya denizyolu bağlantısı bulanan yerlerdeki imar ve yerleşme planlarının tamamını veya bir kısmını ilgili belediyelere veya diğer idarelere bu yolda bilgi verilerek ve gerektiğinde iş birliği sağlanarak yapmak, yaptırmak, değiştirmek ve resen onaylamak görevleri,”

“Yapı İşleri Genel Müdürlüğü” başlıklı 9’uncu maddesinde: “Her türlü kuruluş, gerçek ve tüzel kişilerce kamu yararına yaptırılacak bina ve tesislerin, talep edildiği ve Bakanlıkça uygun görüldüğü takdirde, etüt, proje ve keşiflerini yapmak veya yaptırmak, onaylamak veya onaylanmasını sağlamak, inşaatlarını yapmak veya yaptırmak görevleri,”

Yine, “Teknik Araştırma Uygulama Genel Müdürlüğü” başlıklı 12’nci maddesinde, ülkenin farklı yöre, şart ve özellikleri dikkate alınarak inşaat malzemeleri ile sistemleri ve teknolojilerine ilişkin tespitler ve araştırmalar yapmak ve yaptırmak, yapılarda enerji tasarrufunu sağlayıcı ve maliyeti düşürücü tedbirler üzerinde çalışmak, sonuçlarının mevzuatta yer almasını ve uygulamaya konulmasını sağlamak ve istendiğinde yapı malzemesi sanayi tesislerinin projeleri hakkında ilgili kuruluşlara görüş vermek görevleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığına verilmiştir.

Bu hükümler yapı kooperatifçiliğinin gelişmesine doğrudan etki yapacak hükümlerdir. Konut politikalarının oluşturulması konularında çalışmaları yürütmek, iş birliği ve koordinasyon sağlamak, konut sektörüne ilişkin genel planlamayı yapmak, strateji geliştirmek, iş ve işlemleri yürütmek, bunların sonuçlarını izlemek, iskân mevzuatını hazırlamak, uygulamaları yönlendirmek ve gerçekleştirmek, ihtilafları gidermek, diğer kanunların iskân konularına ilişkin, Bakanlığa verdiği görevleri yerine getirmek zaten Bayındırlık ve İskân Bakanlığının görevleri arasında sayılmakta olup, bu görevlerden hareketle, kaynakları israf etmeden nitelikli ve ucuz konut üretmeye yönelik çalışmaların yapı kooperatifleri özelinde daha fazla yoğunlaşarak sürdürülmesi mümkün olacaktır.

Yapı kooperatiflerinin faaliyet konularına göre belli başlı en önemli sorunları şunlardır: Harita ve plan sorunları, etüt ve proje sorunları, yapı ruhsatı düzenleme sorunları, yapım işlerinin  denetlenmesi, yapı kullanma izni düzenleme sorunları, kat irtifakı ve kat mülkiyeti kurulması sorunları gibi imar sorunlarıdır.

Sözü edilen mevzuat hükümlerinden ve İmar Kanunu ve Kat Mülkiyeti Kanunu’ndaki hükümlerden de anlaşılacağı üzere imar konusundaki düzenlemeler Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca gerçekleştirilmektedir. Gerek kooperatiflerin genel kurullarında alınacak adı geçen mevzuata aykırı kararlara zamanında müdahale edilebilmesi gerek bu konuda yapılacak girişimlerin doğru olmadığına ve imar hukuku bakımından gerek hürriyeti bağlayıcı gerekse para cezaları ile karşı karşıya kalınacağına ilişkin yazılı ve sözlü bilgilendirme yapılabilmesi açısından gerekse yapı kooperatiflerine ilişkin ikincil mevzuatın Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca hazırlanıp her genel kurul öncesi üyelere bildirilebilmesi ve uygulamaların imar düzenine uygun olarak gerçekleştirilebilmesinin sağlanması açısından bu görevin, taşra teşkilatı olan Bayındırlık ve İskân il müdürlüklerince yürütülmek üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devredilmesi gerekmektedir.

Bakanlık, alınan bu yetki ile harita, plan ve projelerinin hazırlanması ve incelenmesi görevini üstlenebilecek, genel kurullar öncesi yapılacak mevzuata uygunluk denetimi ve bu denetime ilişkin raporların genel kurul üyelerinin bilgisine sunulmasıyla üyelerin hem mali hem de teknik açıdan sıkıntılar yaşamasını engelleme imkânı olacaktır. Ayrıca bu yöntemle, ilgililer ve aykırı uygulamalar hakkında imar bakımından alınması gereken tedbirlerin sorunlar kronikleşmeden bir an önce alınması sağlanabilecek, gerektiğinde çözümler geliştirilebilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapı kooperatiflerinin ekonomik işlevlerinin sürdürülebilmesi için ortaklarına zamanında ve kaliteli yapı üretebilmelerinin gerçekleşmesi önemlidir. Şu an için bu konuda düzenleme ve denetim Sanayi ve Ticaret Bakanlığının yetkisindedir.

Yapmış olduğum açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, yapı kooperatifleriyle ilgili bütün görevlerin Bayındırlık ve İskân Bakanlığına aktarılmasının gereği ortadadır.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığının geleneksel fonksiyonları ile yapı kooperatiflerinin görev ve sorumlulukları ile iştigal konuları arasında bir bağlantının bulunduğu da açıktır. Yapı kooperatiflerinin ekonomik işlevlerinin sürdürülebilmesi için ortaklarına kaliteli, zamanında ve ekonomik yapı üretebilmelerinin gerçekleşmesi önemlidir.

Yapı kooperatiflerinin teknik, mali ve idari işlevleri değerlendirildiğinde, yapı kooperatiflerinin uygulamaları konusunda Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yetkili kılınması hâlinde arsa üretimi, planlama, projelendirme ve uygulama alanlarında fiziki, ekonomik ve sosyal olarak gerekliliklerinin tespiti; sosyal ve teknik altyapı analizlerinin değerlendirilmesi, kentsel ve kırsal alanlarda planların yapılması, yaptırılması, incelenmesi, gerektiğinde onaylanması; standartlara uygun projelendirme, uygulama, denetim hizmetlerinin verilmesi; kat mülkiyetinin kurulması konularında yardımcı olunması; imalata yönelik faaliyetler için gerekli finansal kaynağın teminine yönelik çalışmaların yapılabilmesi; kooperatif olgusuna karşı azalan güvenin yeniden tesisi için denetim hizmetlerinin yoğunlaştırılmasının sağlanması; yaşanabilir kentlerde daha güvenilir, işletme maliyeti az olan, iklim duyarlılığı, enerji etkin, ekolojik yapı ve çevrelerde yaşamın sürdürülebilmesine yönelik kaliteli hizmet üretimi ve sunumunun gerçekleştirilmesi sonuçlarına ulaşılacağı öngörülmektedir.

Bu düşüncelerle tasarının ülkemiz için hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahıslar adına ilk söz Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp Ayar’ın.

Buyurun Sayın Ayar.

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın; Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1163 sayılı Kanun’da “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir.” denilmiştir, bu şekilde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi, çok kapsamlı bir kanun, herkesi, her mesleği yakından ilgilendirebilir.

Anayasa’mızın 171’inci maddesi de “Devlet, millî ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” şeklinde ifadesiyle kooperatifçiliğin geliştirilmesinin önemini ortaya koymaktadır.

Türkiye’de çeşitli alanlarda faaliyet gösteren 26 ayrı türde kooperatif var. Bu kooperatiflerin ortak sayısı 8,5 milyon civarındadır. Bu kooperatiflerin sayısı da 88 bin civarındadır. Bu kooperatiflerin ve ortaklarının daha da artması mümkün. Mevcut kooperatiflere baktığımız zaman, yaklaşık 88 bin kooperatifin 60 bine yakını konut yapı kooperatifidir. Konut yapı kooperatiflerinin 2 milyon 150 bin 860 üyesi bulunmaktadır. 1.100 adet küçük sanayi sitesinin 140 binin üzerinde üyesi vardır. 1.928 adet toplu iş yeri kooperatifinin 117 binin üzerinde üyesi bulunmaktadır. Toplam kooperatif sayısının yüzde 71’i yapı kooperatiflerine aittir. İkinci sırada, tarımsal kalkınma, tarım kredi, tarım satış kooperatifleri bulunmaktadır. Ayrıca, tüketim kooperatifleri, esnaf ve sanatkârlar kefalet kooperatifleri gibi birçok kooperatifler de bulunmaktadır.

Bugünkü uygulamada tarımsal amaçlı kooperatifler Tarım ve Köyişleri Bakanlığına, diğer bütün kooperatifler Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlıdır. Bu kanunla yapacak olduğumuz önemli değişikliklerden bir tanesi, kooperatifleri üç bölüme ayırıyoruz: Tarımla ilgili olanlar Tarım ve Köyişleri Bakanlığına, yapı kooperatifleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığına, bunların dışında kalan bütün kooperatifler de Sanayi ve Ticaret Bakanlığında kalacak.

Yapı kooperatiflerine baktığımız zaman, konut yapı kooperatifleri, küçük sanayi siteleri ve toplu iş yeri kooperatifleri olmak üzere… Bunların hepsi inşaat yapmaktadırlar, dolayısıyla konuları itibarıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlanmaları da uygun olmuştur. Çünkü yapıların bölgenin nâzım ve stratejik gelişme planlarına uygun olması, yapıların altyapı ve sosyal donatı alanlarının yapılması ve imar mevzuatına uygun olarak tamamlanması, hem destek hem denetim bakımından Bayındırlık ve İskân Bakanlığının daha deneyimli ve birikimli olması, bununla birlikte Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iş yükünü de göz önünde bulundurursak bu değişiklik çok uygun ve yerinde olacaktır.

Ayrıca, bu tasarı ile afet riski olan alanların tespiti ve uygulama seçeneklerinin belirlenmesi; arsa üretim koşulları, tahsisleri ve yöntemlerinin belirlenmesi; sosyal ve teknik altyapının analizlerinin değerlendirilmesi; planlı ve plansız, kentsel ve kırsal alan ayrımı yapmaksızın planlarını yapmak, yaptırmak, incelemek; standartlara uygun projelendirme, uygulama ve kontrolörlük hizmetleri konularında yardımcı olmak; inşaata yönelik çalışmalar için gerekli finansal kaynağın temini için yardımcı olmak; kooperatiflere güven azaldığından yeniden güven tesisi için denetim hizmetlerinin yoğunlaştırılması ve son olarak da kaliteli şehirler ve güvenilir yapıların üretimini sağlamak amaçlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin konut açığı vardır. Ülkemizin artan nüfusu, şehirlere kırsaldan gelen yoğun göç, bölgeler arası göçler, inşaat sektöründeki yenilikler, kısa sürede modern binaların yapılması konuta olan talebi her geçen gün artırmaktadır. Ayrıca, insanlarımızın ev sahibi olma hayali vardır. Bu özlem biraz da Türk toplumunun aile yapısından kaynaklanmaktadır. Evlenmek, çoluk çocuk sahibi olmak, kendi evinde yaşamak insanlarımızın hem arzusu hem de en tabii hakkıdır. Bunun yanında, Türkiye'nin sanayileşmesine, büyümesine, istihdam alanlarının çoğalmasına da gereksinim vardır. Bu nedenle küçük sanayi siteleri ve toplu iş yerlerinin yapımı da önem arz ediyor. İşte bu nedenlerle yapı kooperatiflerine ihtiyaç var. Kooperatif kurarak insanlar bu ihtiyaçlarını daha kolay karşılayabilmektedir.

Bu tür kooperatiflerin üye sıkıntısı olmuyor. Kooperatif çabuk kuruluyor ama bir türlü de bitmiyor, başlayanların çoğu bitiremiyor, büyük problemler ortaya çıkıyor. Türkiye'de yaklaşık 60 bin konut yapı kooperatifinin yalnız 23.590 tanesi faal hâldedir, kalan büyük bir kısmı sadece kâğıt üzerinde kalmış. Üye bulamamış, arsa bulamamış ya da olmayacak bir arazide inşaata başlamış, yürümeyince olduğu gibi bırakılmış yapı kooperatifleri var.

Bu rakamlar da bilhassa konut yapı kooperatiflerindeki suistimalleri, başıboşluğu açıkça ortaya koyuyor. Başta arsa temininde suistimal olabiliyor. İmarı, planı olmayan ucuz bir yer bulunup inşaata başlanıyor, sonra mahkemede devam ediyor. Projelere uyulmamışsa ruhsat ve yapı kullanma izni alınırken büyük problemler ortaya çıkıyor. Başlangıçta taksitler düşük gösterilip sonradan üyelerin kaldıramayacağı oranda artırılıyor. Ödeme güçlüğü içerisine girenler üyelikten kolayca çıkarılıp ödediği parayı bile doğru dürüst alamıyorlar. Kooperatifin yer seçimi iyi yapılmıyor. Binalar bitse de yol, su, elektrik, kanalizasyon, park, otopark, iş merkezi olmayan konutlarda yaşamak mümkün değil. Projelere uymayan, imara uymayan yöneticilerin kusurları hep üyeleri mağdur etmekte, söylenen malzemeyi kullanmayarak ya da taahhütlerine uymayarak kalitesiz ve eksik bina yapımına sebep olan yöneticilerin kusurlarını hep üyeler yüklenmekte, bu yüzden mahkemelere binlerce dava açılmaktadır.

Depremde daha çok bu tip suistimallerle kalitesiz yapılan kooperatif binalarının yıkıldığına, büyük can ve mal kayıplarına sebep olduğuna hep birlikte yakın geçmişte şahit olduk.

Kooperatiflerin yöneticilerinin, hem genel kurullarda hem arsa belirlenmesinde hem inşaatın ihalesinde hem üyelerinin çıkarılmasında ve hem de inşaatının zamanında bitirilmesinde fazla bir sorumluluğu yok.

Kooperatiflerin yer seçimi, arsa alımı, ihale süreci gibi her aşamada şeffaflığın temini, toplam maliyetin belirlenmesi, işin bitirilmesi, zamanı gibi aşamaları kesinlikle denetlenmelidir. Bunların denetlenmesi, düzenlenmesi, teşvik ve desteklerin sağlanması, kooperatifçiliğe yeniden itibar kazandırılması, insanlarımızın mağduriyetlerinin önlenmesi, güzel şehirler, güvenilir, kaliteli yapılar için bu yapacağımız kanuni düzenleme çok önemlidir. Bugüne kadar böyle geldi, kooperatif denince vatandaş soğuk bakmaya başladı. Aksaklıklar, eksiklikler belli; Bayındırlık Bakanlığımızın, Türkiye’de kooperatifçiliğin yeniden canlanmasını sağlayacak uygulamaları yapacağına yürekten inanıyorum.

Bu tasarı bugünkü şekliyle tam olarak ihtiyacı karşılamayabilir, ancak önemli bir adım atmaktayız. Öncelikle mevcut kanunlar ve getirilecek yeni düzenlemelerle toplumun kanayan yarası olan kooperatifçilik alanında bir iyiye gidiş olacaktır. Bugünkünden daha iyi seviyelere geleceği kesin.

Hükûmetimizin kooperatifçiliğe önem vermesi, aksayan yönlerinin düzeltilmesi yönünde kararlılığını ortaya koymuştur. Kooperatifçiliğe çok fazla müdahale de doğru değildir, aynı zamanda çok fazla başıboş bırakılmaları da doğru değildir, bir orta yolun bulunması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

EYÜP AYAR (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Sistemde ortaya çıkabilecek aksaklıkların giderilmesinde ihtiyaç duyulursa yüce Parlamentonun yeni kanunlar çıkarması da mümkündür.

Konuşmama son verirken çıkaracak olduğumuz kanunun ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahıslar adına son söz Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel’e aittir.

Buyurun Sayın Karayel.

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 496 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifi Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanarak gündeme gelmiştir.

Yapı kooperatifleri, temel kuruluş amacına uygun bir şekilde, planlı ve bilinçli olarak ele alındığında, kendi imkânlarıyla, bulunduğu bölgenin konut, sanayi ve benzeri ihtiyaçların karşılanması ve başta inşaat sektörü olmak üzere ülke ekonomisine kazandırdığı birçok olumlu yönleri mevcuttur.

Özellikle konut yapı kooperatiflerinin, ülkemizdeki konut yapımında açığın kapatılmasında ve özellikle dar ve orta gelirli vatandaşların konut sahibi olmasında önemli rolü bulunduğu hepimiz tarafından malumdur. Ayrıca son dönemlerde küçük sanayi siteleri ve ticaret alanlarının da bu yöntemle oluşturulduğu görülmektedir.

Günümüzde birçok yapı kooperatifinde bilinçli veya bilinçsiz olarak alınan kararlar ve imar mevzuatı yönünden denetim eksikliği neticesinde imar mevzuatına aykırı uygulamalar hem üyeler bakımından mağduriyete hem de sağlıklı yapılaşma ve şehircilik ilke ve esasları bakımından mahzurlara sebep olmaktadır.

Yapı kooperatiflerinin, bölgenin nâzım ve stratejik gelişme planlarına göre belirlenen konut, sanayi ve benzeri arazi kullanım kararlarına uygun alanlarda kurulması, yapılaşmalarının ve sosyal donatı alanlarının buna göre yapılması şarttır. Bu yapılaşmaların uygun olarak tamamlanması hâlinde planlı kentleşme sürecine de katkısı malumdur.

Arazi tahsisi dahil olmak üzere, planlamadan projelendirmeye, ruhsattan kat mülkiyetine geçiş ve kooperatifin feshine kadar geçen süreçte, yapı kooperatiflerinin, mahallî teşkilatları bulunan merkezî idare birimlerince sürekli kontrol ve denetim altında tutulması da doğrudur.

Vatandaşların kooperatiflere olan güveninin yeniden kazandırılması, dar gelirlilerin konut sahibi olması, ilk tesis maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı ticari faaliyetlere katılmayan vatandaşların ticari faaliyetlere katılmasının özendirilmesi sağlanmalıdır.

Yapı kooperatiflerinin modern şehirleşme, planlama, imar mevzuatına uygun yapılaşma, yapı denetimi, ısı yalıtımı, sertifikasyon ve bunlarla ilgili her türlü denetiminin Bayındırlık Bakanlığı tarafından yapılacak olması, yapı kooperatiflerinin de Bayındırlık Bakanlığına devredilmesi bakımından uygundur.

Ülkemizde 26 türde yaklaşık 90 bin kooperatifin olduğu daha önceki konuşmacılar tarafından da ifade edildi. Kooperatiflerin yüzde 14'ü Tarım Bakanlığının, yüzde 86'sı ise Sanayi Bakanlığının hizmet alanını kapsamaktadır. Bunların büyük çoğunluğu da yapı kooperatifleridir.

Günümüzde birçok yapı kooperatiflerinde imar mevzuatına aykırı uygulamalar hem üyeler açısından mağduriyete, hem de şehircilik ilke ve esasları açısından problemlere sebep olmaktadır. Bu sebeplerden dolayı yapı kooperatiflerinin Bayındırlık ve İskân Bakanlığının, teknik uygulamaları açısından, kapsamı içerisinde olması doğrudur.

Bu düzenlemelerle, yapı kooperatifleri iş ve işlemleri ve işleyişleri bakımından her türlü faaliyet ve denetimleri Bayındırlık Bakanlığınca, tarımsal amaçlı kooperatifler de Tarım Bakanlığınca denetlenecektir.

Organize sanayi bölgeleri başta olmak üzere sanayi sitelerinin yapılaşması da yine Sanayi Bakanlığınca kontrol edilmeye devam edilecektir.

Bu kanunla, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun Ticaret Bakanlığınca başlatılmış ve planlanmış iş ve işlemleri, bunlara dahil hak ve yetkiler ve görevler de Bayındırlık Bakanlığına devredilmiş olacaktır. Devir işlemi gerçekleştirildikten itibaren Sanayi ve Ticaret Bakanlığının taraf olduğu her türlü iş ve işlem ve sözleşmelere Bayındırlık Bakanlığı muhatap olacaktır.

Bu devirlerde her türlü işleme ilişkin evrak ile dava dosyaları ve malzemelerin devri, her iki bakanlığın belirleyeceği usul ve esaslar dâhilinde olacaktır.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bu kanunla verilen görevleri yürütmeye hazır hâle gelene kadar hizmetine ihtiyaç duyulan personel, her türlü özlük hakları saklı kalmak kaydı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığında kalacak, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı emrinde görevlendirilecektir.

Kooperatifler Kanunu’ndaki bu düzenlemeler, kooperatifçiliğin sorunlarını çözmek için az da olsa bir katkı sağlayacaktır.

Türk ekonomisindeki gelişmeler ve kamu yönetimindeki yeniden yapılanmalar ve AB uyum çalışmaları gibi dönüşümler tamamlandığında kooperatifçiliğin hukuki alt yapısının ve örgütlenme biçiminin de yeniden ele alınması ve Kooperatifler Kanunu’nda geniş kapsamlı bir değişiklik çalışması yapılması şarttır.

Kooperatifçiliği bir istismar aracı olmaktan çıkartıp üyelerinin hak ve hukukunu gözeten gerekli denetimlerin yerindelik esasına uygun olarak yapılmasını sağlamak, mektup ve vekâletle oy kullanma esaslarının yeniden disiplinize edilmesi şarttır.

Kooperatiflerde yöneticilerin istismarlarına mani olmak için ortak sayısı 500’den fazla olan kooperatiflerde yönetim ve denetim seçimleriyle ilgili yetkinin ilgili seçim kurulu denetçileri tarafından gizli oy, açık tasnif ile yapılması istismarları önleyici olacaktır.

Kooperatiflere ve üst kuruluşlarına kredi veren kurum ve kuruluşlar, verilen kredilerin amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı, projelerin uygun olup olmadığı, teknik özelliklerinin ve kalitesi açısından da mutlaka denetlenmesi gerekmektedir. Bu denetimlerde kooperatif ve üst birliklerinde bu kuruluşlara ait mal, para ve para hükmündeki kıymetli evraklar, defter ve belgeler, istenildiğinde denetçilere ve müfettişlere gösterilmesi de mecburi olacaktır.

Bu kanunla birlikte Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yeniden yapılandırılması ve teşkilat kanununun bir an önce çıkarılması da gereklidir.

Kanunun hayırlara vesile olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Işık? Yok.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Yapı kooperatiflerinde amaç toplu şekilde ev yapılması ve her türlü maliyetlerin düşürülmesidir. Toplu yapılan bu evlere ısınma ve çeşitli ihtiyaçlar için enerji gerekmektedir. Anadolu’nun bazı illerinde güneş enerjisinden faydalanılarak sıcak su elde edilmekte ve bu da ısınma ve temizlikte kullanılmaktadır. Yapı kooperatiflerine güneş enerjisi sistemi konulması mecburiyeti getirilirse enerjiden çok miktarda tasarruf sağlanabilecektir. Bu yönlü bir çalışma yapmayı  düşünebilir misiniz?

Ayrıca, kaplıca ve ılıcası olan yerlerde ısınma için, yapı kooperatifi yapılan yerler için de böyle mecburiyetli bir sistem getirilmiş olsa bunun faydası olacağı kanaatindeyim. Bu yönde düşünceniz nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Yapılarda enerji performansıyla ilgili kanuna dair yönetmelikler hazırlandı, çıktı. Bu yönetmelikler çerçevesinde yapı kooperatifleri bunlardan faydalanabilirler.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Bakanım…

BAŞKAN – Tekrar girin sisteme, nasıl olsa zamanımız var.

Buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim.

Efendim, şimdi, Anadolu’nun birçok kentinde evlerin üzerine, ısınma, temizlik veyahut da yıkanmak için bir sistem kuruluyor. Şimdi, yapı kooperatifleri de tabii toplu şekilde yapılan evler olması dolayısıyla bunlara bir mecburiyet getirilebilse yani ısınma için veya diğer şeylerle ilgili olarak güneş enerjisinden faydalanması… Mesela, TOKİ evler yapıyor, TOKİ’nin üzerine merkezî sistem şeklinde büyük enerji merkezleri kurulabilse güneş enerjisiyle elde edilebilen ve bunun çok büyük bir enerji tasarrufu sağlayacağını düşündüğüm için bu soruyu sordum ben size. Yani bu yapılamaz mı? Mesela, şimdi kanun çıkarıyoruz, bu kanunun içerisine bir madde koysak yani yapı kooperatifi kuran vatandaşlar veya kurucular, yöneticiler, bununla ilgili işte oraya böyle bir sistemin kurulması mecburiyeti konsa yani çok büyük faydası olacağı kanaatindeyim. Şu anda TOKİ’lerin hiçbirisinde yok. Mesela TOKİ’lerde de yapılabilir bu. Yani TOKİ gibi şeylerle ilgili… Soru budur, bu yönlüdür.

Teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Evet, bu öneriniz dikkate alınacak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Bakacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.28


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

496 sıra sayılı Tasarı’nın maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.42


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

496 sıra sayılı Tasarı’nın maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı yok.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Elektronik cihazla…

BAŞKAN – Elektronik cihazla tekrar oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

KOOPERATİFLER KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 48 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Ortak sayısı 500'den fazla olan kooperatiflerde, genel kurul toplantılarındaki yönetim ve denetim kurulu belirleme seçimleri yetkili seçim kurulu yönetiminde, gizli oy açık tasnif esasına göre yapılır."

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu’na aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kooperatifler Kanunu ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik öngören 496 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde yirmi altı türde yaklaşık 87.800 kooperatif bulunmaktadır. Bu kooperatiflerin 8,5 milyon üyesinin olduğu bilinmektedir. Kooperatiflerin büyük bölümünün yapı kooperatiflerinden oluştuğu ve yaklaşık 59.100 yapı kooperatifinin olduğunu söylemek mümkündür. Uzun yılların birikimi olarak gelir dağılımının büyük ölçüde bozulduğu ve acilen sosyoekonomik politikaların yürürlüğe konulmasına ihtiyaç duyulduğu günümüzde kooperatiflerin bugüne kadar yaşanan sorunlarını çözecek köklü kanun değişikliklerine ihtiyaç bulunmaktadır. Alt ve orta gelir grubundaki vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılamada en önemli kurumlardan olan kooperatiflerde ortakların mağduriyetlerini önlemeye yönelik bir çalışmaya rastlamak mümkün değildir.

 Bu kanun teklifiyle kooperatifler üç gruba ayrılıyor. Konut kooperatifleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlanıyor. Konut sektöründe tek uzman kuruluş olarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığını gördüğümüz için bu yaklaşımı olumlu karşılıyoruz ancak yeterli görmüyoruz. Tarım ve sulama kooperatifleri, orman köylerini kalkındırma kooperatifleri, kısaca tarımsal amaçlı kooperatifler Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlanıyor, diğer kooperatifler Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı kalmaya devam ediyor. Bakanlığın değişmesiyle yaşanan sorunlar çözülemez. Yapısal, köklü değişiklikler yapılmadan, küresel krizden etkilenen kooperatiflerin ekonomik durumlarını düzeltmeye yönelik herhangi bir destek planına rastlamak mümkün değildir.

Büyük holdinglere ve medya patronlarına kredi musluklarını açan devri hükûmet orta direğin omurgasını oluşturan üretim kooperatiflerinin ekonomik sorunlarına neden merhem olmuyor?

İşsizliğin önlenmesinde, istihdamın sağlanmasında önemli bir yeri bulunan orman köylüsünü kalkındırma kooperatifleri, üretim ve pazarlama kooperatiflerinin sorunlarına maalesef çözüm üretilemiyor.

Sadaka kültürünü çoğaltarak geçici bir süre için kömür ve gıda yardımından netice alabilirsiniz ancak işsizliği her geçen gün artırırsınız. Üreticinin, müstahsilin ürünü para etmezse sosyal patlamalar beraberinde gelmeye devam eder ve işsizlikte yeni bir rekora ulaşırsınız. Böylece, ilk seçimde de iktidardan uzaklaşırsınız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde kooperatifçiliğin bugüne kadar yaşanan genel sorunları nelerdir? Bunları kısaca özetlersem:

1) Sermaye ve kaynak yetersizliği, kooperatifler bankasının kurulmuş olmaması büyük bir eksikliktir.

2) Denetimin etkin olmaması, denetim elemanı sayısındaki yetersizlik nedeniyle denetimsiz kalan kooperatiflerde itibar ve güven eksikliği bulunmaktadır.

3) Kooperatif yöneticilerinde eğitim eksikliği vardır.

4) Ortaklar ve yöneticiler arasında irtibat eksikliği, ortakların yönetime etki edememesi ve ortakların örgütlenmesinde yaşanan sorunlar.

5) Toplumsal diyalog ve katılımcılık güçlendirilemiyor. Toplumsal katkı ve sahiplenme duygusu sağlanamıyor.

6) Teknoloji ve yenilikler hakkında eğitim hizmeti verilemiyor.

7) Yasalar ve vergiler hakkında yeterli eğitim sağlanamıyor. Kısaca ARGE çalışmalarının yetersiz kaldığı görülüyor.

8) Konut kooperatifleri için yeteri kadar ucuz arsa üretilemiyor.

Sayın milletvekilleri, kooperatiflerde yaşanan sıkıntıların bazısını sizlere aktardım. Kooperatifçiliğin büyümesi, gelişmesi için teşvik artırıcı, destekleyici ve denetleyici ortam yaratılamıyor.

Sayın milletvekilleri, cumhuriyetimizin ilanından sonra Büyük Önder Atatürk’ün “Belli başlı ürünlerimizi ilgilendiren birlikler kurulmalıdır.” sözüyle toplanan Birinci Ulusal Fındık Kongresi sonrasında 1938 yılında FİSKOBİRLİK kurulmuştur. FİSKOBİRLİK’in 50 kooperatifi ve 233 bin ortağı olup, yetmiş yıl aralıksız üreticinin fındığını alıp üreticiyi mağdur etmemiştir. Fakat 2008 yılından beri ekonomik sıkıntılardan dolayı fındık alamamakta ve üreticiye ve piyasaya olan borçlarından dolayı sıkıntılı günler geçirmektedir. Üreticiye ve piyasaya yaklaşık 100 milyon borcu bulunmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Ordu Yağ Sanayi kuruluşunu satarak üreticiyi zor durumda bırakan bir bankaya olan borçlarını ödemiştir. Gayrimenkullerini satma çabasında olan kooperatif borçlarını ödeme konusunda gayret içindedir ancak Hükûmet anlamsız bir inatlaşma içine girerek Toprak Mahsulleri Ofisinin yaklaşık 1 milyar zarar etmesine rağmen FİSKOBİRLİK’e elini uzatma konusunda hâlâ bir adım atmamıştır. Üreticiyi tüccarın kucağına itmiştir. Yetmiş yıllık üreticinin can damarı olan FİSKOBİRLİK’i birkaç Adalet ve Kalkınma Partili tüccarın eline bırakmıştır. İktidar partisi mensupları her fındık döneminde bölgelerinde yaşayan vatandaşlara, Hükûmetin fındık üreticisine destek olacaklarını, hiç kimseyi mağdur etmeyeceklerini söylemişlerdir ancak aileleriyle beraber 3 milyon olan ve fındıktan geçimini sağlayan vatandaşlarımızın sorunları ile ilgilenmemişlerdir, FİSKOBİRLİK’e elini uzatmamışlardır.

Ben, bu milletin yüce kürsüsünden soruyorum: Fındık üreticisine kim sahip çıkacak, sorunlarını kim çözecek? Seçim bölgem Artvin’de 3 bin fındık üreticisi bulunmaktadır. Bunlardan 2 bini kooperatif ortağıdır ve üreticinin 1,5 milyona yakın alacağı bulunmaktadır.

Artvin ilinde geçtiğimiz yıllarda Toprak Mahsulleri Ofisi fındık alırken üretici ile ciddi sıkıntılar yaşadı. Bu sıkıntıların fiziki müdahaleye dönüştüğü anlar oldu. Üretici fındığını Toprak Mahsulleri Ofisine satmak için pazara indirdiğinde Toprak Mahsulleri Ofisi yetkilileri fındığın nemli veya randımansız olduğunu söyleyerek üreticiyi geri çevirmişlerdir ve çaresiz kalan üretici fındığını tekrar köye götürmemek için tüccara yönelip kilosunu 2 TL’den satmak mecburiyetinde kalmıştır. Kamyonetin üstünden indirilemeyen aynı fındık bir gecede hem kurumuş hem de randımanlı hâle gelmiştir ve aynı araç Toprak Mahsulleri Ofisine gitmiştir, tüccar eliyle aynı fındık ne yazık ki 4 TL’den satılmıştır. Bu acı durum yaşanmıştır. Maalesef iktidar ve yetkililer seyirci kalmıştır.

Sayın Bakan, bırakın inatlaşmayı, FİSKOBİRLİK borçlarını ödeme niyeti ve kararlılığı içindedir. FİSKOBİRLİK üreticinindir. Ülkemize en fazla döviz girdisi sağlayan ürün fındıktır. İlgili kurum da FİSKOBİRLİK’tir. Uygar insanlar inatlaşmaz, inatla yaşamaz. Bu gerginliği sona erdiriniz. Üreticinin sahibi olduğu FİSKOBİRLİK’e Hükûmet olarak sahip çıkınız. Üreticiyi, tüccara, tefeciye mahkûm etmeyiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yedi yıllık İktidarınızda fındığın dünyaya tanıtılmasında gerekli desteği ve finansmanı sağlamadınız, fındık üreticisinin yüzünü güldürme gayreti içinde olmadınız, üreticinin sorunlarını çözmediniz. Fındık üreticilerinin sorunlarını çözecek iktidarın, ilk seçimde iş başına geleceğini özellikle belirtiyor; hepinizi tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 496 Sıra Sayılı Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle heyetinizi en derin saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kooperatifçilik “Birlikten kuvvet doğar” atasözümüzde de belirtildiği gibi bir güç odağı ve iktisadi faaliyetler için bir birlik aracıdır. Ülkemizde bulunan kooperatiflerin büyük bölümünü konut yapı kooperatifleri oluşturmaktadır. Özellikle bazı konut yapı kooperatiflerinde yaşanan başarısızlıklar ve suistimallerden ötürü denetim problemi sıklıkla gündeme gelmekte, kamuoyunda bu kuruluşların denetimsiz örgütler olduğu izlenimine yol açılmaktadır. Bu durum, kooperatiflere bakış açısını olumsuz etkilemekte ve kooperatifçilikte ciddi bir imaj sorunu oluşturmaktadır. Zira konut yapı kooperatifleri, ortakların ekonomik olarak katkısının en fazla olduğu kooperatiflerdir. Ülkemizdeki birçok kooperatif türünde sermaye payı dışında ortağın önemli bir katkısı olmaz iken, konut yapı kooperatiflerinde arsa ve inşaat maliyetleri için ortaklardan yapılan tahsilatlar çok büyük meblağlara ulaşabilmektedir. Dolayısıyla, bu durum, yaşanabilecek mağduriyetlerin derecesini ve ortağa olan maliyeti artırmaktadır. Kısmi düzenlemeler yerine, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu ve bu konuyla ilintili yasalar toptan düzenlenmelidir. İşini hakkıyla yapan dürüst müteahhitlerle bu konuyu suistimal edenler ayırt edilmelidir. Kooperatiflerin başarısızlığında cezai müeyyideler ağırlaştırılmalı, mektupla veya vekâletle oy kullanma kaldırılmalı, kooperatifçilik disipline edilmeli, iç ve dış denetim sistemleri baştan sona revize edilmeli, her türlü mevzuat uluslararası normlara ve ülkemiz ihtiyaçları ile bugüne dek yaşanan ve bilinen sorunlara çözüm getirecek biçimde geliştirilmelidir.

Bu sorunların sadece yapı kooperatiflerinin bağlı olduğu bakanlığı değiştirerek çözümlenmesi mümkün değildir. Bu değişiklik, iki yıldır çalışması devam eden ve bakanlıklar arası eşgüdümün sağlandığı söylenen Kooperatifçilik Strateji Belgesi ve Eylem Planı’na da uygun değildir. Türkiye ekonomisi ve kamu yönetimi hem küreselleşme hem de AB uyumu gibi nedenlerle yeniden yapılanmaktadır. 2000’li yılların hizmet gerekleri bakımından hemen her sektörde bu dönüşümler tamamlandığı hâlde, kooperatiflere yönelik hukuki altyapının yenilenmesi, örgütlenmesi gibi kamu hizmetleri oldukça gecikmiştir. Türkiye kooperatifçiliği de kabuk değiştirmekte ve değiştirmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Şimdiye kadar yürütülen ve “KİT türü kooperatifçilik” diyebileceğimiz kooperatifçilikten dünyadaki ve AB’deki örneklerine benzer, çok özel ayrıcalıkları olmayan ancak diğer girişimlerle eşitliği bozmadan, kamu düzeni ve kamu yararı gerektirdikçe desteklenen, düzenleme, denetim ve denetleme hizmetleri bakımından eşit ve adil gelişme imkânı sağlanan, özel girişimlere dayalı bir kooperatifçiliğe geçilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, konut yapı kooperatifleri dayanışma ve iş birliği içinde konut ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuştur. Konut yapı kooperatiflerini oluşturan ekonomik gruplar daha çok orta ve alt gelir grup seviyesine sahip kişilerdir. Yüzde 68’lik bir payla ülkemizdeki en yaygın kooperatif türü olarak karşımıza çıkan konut yapı kooperatifleri konut sektörü içerisinde önemli bir yere sahiptirler.

Bu kooperatiflerin konut üretimindeki payı inşaat sektörünün ekonomi içindeki payına, toplu konut, arsa ve kredi desteğine, sosyoekonomik şartların elverişliliğine bağlı olarak yıllar içerisinde değişiklik göstermiştir. Toplu konut kredisi ve arsa desteğinin verildiği yıllarda sektör içindeki payları yüzde 36’lara çıkan konut kooperatifleri, 2000’li yıllara kadar ortalama yüzde 20’lik paylarıyla bu önemini korumuş, TOKİ uygulamalarının da olumsuz etkisiyle 2003 yılında yüzde 10’a, 2005 yılında yüzde 7’ye düşmüş, 2006 yılında göreceli bir artışla yüzde 8’e yükselmiş, 2008 yılında ise yüzde 6 seviyesine kadar gerilemiştir.

Konut kooperatiflerinin Bayındırlık Bakanlığına devri, konut kooperatifleri ve ortaklarının hiçbir sorununun çözümüne katkı sağlayamayacağı gibi, yetişmiş personeli olmadığı için denetimlerin istenilen ölçüde veya hiç gerçekleşmemesi sonucunu doğuracak, ana sözleşmenin incelenmesi ve onayı, genel kurul toplantısında temsilci bulundurulması, kooperatiflerin ve üst kuruluşların işlem, hesap ve varlıklarının müfettiş ile kooperatif kontrolörlerine denetlendirilmesinden de mahrum bırakabilecektir.

TOKİ’nin kentsel alanlara ve konut üretimine kamu kaynaklarını kullanarak el koyması haksız rekabete sebep olmuştur. TOKİ konut sektöründe tekel hâline gelmiştir. TOKİ’yle rekabet edemeyen diğer konut üreticilerinin faaliyetleri durma noktasına gelmiştir.

 

Kooperatifler bugüne kadar 1,5 milyondan fazla konut üretimi gerçekleştirerek konut ihtiyacının karşılanmasında en büyük katkıyı sağlamıştır. Ancak, AKP Hükûmetinin TOKİ eliyle yapsatçılığa girişmesiyle birlikte, kooperatiflere geçmiş dönemde verilen toplu konut kredisi ve artı, arsa desteği kesilmiş, vergi ve harçlarla ilgili muafiyetleri kaldırılmıştır. Bu, kooperatifçilikte ciddi bir gerilemeye sebep olmuştur. Sonuçta kredi ve arsa desteğiyle kooperatiflerce ihtiyaç olan yerlerde konut üretilebilecekken, bu gerçekleşmemiş, sektör yerinde saymıştır.

Değerli milletvekilleri, konut ve inşaat sektörü ekonominin lokomotifidir. Hükûmet, konut ve arsa sektöründeki tekelini kaldırmalı, yapsatçılıktan vazgeçmeli, kooperatiflerin konut üretimini desteklemelidir. Kooperatifler, ihtiyaç bulunan kentlerde küçük tasarruflarını bir araya getirerek maliyetine kendi konutunu üretenlerin işletmeleridir. Kooperatiflerin en etkin olmaları gereken dönemler, bugün olduğu gibi ekonomik kriz dönemleridir. Özel sektörün etkinliği, gerek sermaye gerekse lüks konut alıcısının az olması nedeniyle sınırlıdır. Oysa, kooperatifler, ihtiyacı olan kesimin devletin arsa ve düşük faizli kredi desteğiyle kendi konutunu yapmasını sağlamaktadır. Bu girişimler, doğrudan istihdam oluşturmanın yanı sıra müteahhitlik sektörünün, imalat sanayisinin, küçük ve orta ölçekli işletmelerin, hizmet sektörünün gelişmesini sağlayacaktır.

Tasarının gerekçesi, yapı kooperatiflerinin imar mevzuatına aykırı uygulamalar yapması ve bunun da sağlıklı yapılaşma ve şehircilik ilke ve esasları bakımından problemlere sebep olmasıdır. Bakanlık değişikliği için öne sürülen bu gerekçe, sadece yetkili idarelerin acizliklerini ortaya koymaktadır. Yapı kooperatiflerinin tüm iş ve eylemleri mevzuata uygun olmak durumundadır. Aksi hâlde, ne inşaat ruhsatı alabilirler ne de iskân ruhsatı.

Gerçek şudur ki yapı üreten kooperatif kalmamıştır. AKP hükûmetlerinin 2002 yılından beri uyguladığı programlarda kooperatiflere yer verilmemiş, geçmiş hükûmetler dönemlerinde verilen teşvik ve vergi muafiyetleri kaldırılmış, kooperatifçilik bitirilmiştir. Şimdi, tükenmek üzere olan kooperatiflerin, yapıcı bir düzenleme olmadan, bir bakanlıktan alınıp diğerine verilmesinin hiçbir önemi bulunmamaktadır.

2002 yılından bu yana Bayındırlık ve İskân Bakanlığının görevlerinin büyük bir kısmı elinden alınmıştır. Görülmektedir ki tasarıyla amaçlanan, Bakanlığa yeni görev alanları oluşturmaktır ancak bu yapılmak istenirken birçok konu da çözüme kavuşmuş olmayacaktır çünkü sağlıklı bir kooperatifçilik yapısına kavuşmak için, bugün, ülkemizde, kooperatifler mevzuatının uygulanmasında öncelikle çok başlılığın ortadan kaldırılması gerekmektedir. Kanun’un bazı hususlarda idari düzenlemelere izin verecek esnekliğe kavuşturulması ve yargı süreciyle ilgili olarak, ihtisas mahkemeleri …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

…ve uyuşmazlık kurulları gibi önerilerin değerlendirme konusu yapılarak acil çözümler üretilmesi gerekliyken önümüze böyle bir tasarı sunulamamıştır.

Sözlerime burada son verirken yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle bir kez daha selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kooperatifler Yasası ile kimi yasa ve yasa hükmündeki kararnamelerde değişiklik yapılmasına ilişkin 496 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerime ben de başlamadan önce, Zonguldak’ta yaşamını yitiren maden işçilerinin yakınlarına başsağlığı diliyorum ve maden emekçilerine sabır ve başsağlığı diliyorum.

Aslında, bu, sistemin maden ocaklarındaki yansıması yani aslında her gün bir şey oluyor. Bu sistemin, tabii, insana ve insan yaşamına değer vermekten önce başka… Neoliberal sistemin getirdiği sonuçlar; kâr, sermaye, daha çok kazanç, yani önce insandan çok, önce emekçiden çok sermaye ve onun getirisi. Nasıl artı değer sömürüsü olur? Bütün bu cinayetler de bunun sonucudur.

Şimdi, yurttaşlarımızın, tabii, yaşamı, iş güvenliği ve iş güvencesi maddi değerlerle karşılaştırılamayacak kadar önemlidir. Son yaşanan kaza da göstermiştir ki taşeronlaştırmayla beraber ölümlü kaza sayısı da artmaktadır. Yıllardır uygulanan özelleştirme ve neoliberal politikalar, iş güvencesini yok ettiği gibi iş güvenliğini de tehlikeye düşürmektedir. Bu politikalar nedeniyledir ki Türkiye, maden kazasında Avrupa’da 1’inci, dünyada da 3’üncü sırada yer almaktadır.

Şimdi, dün Türkiye’ye gelen Güney Afrika Devlet Başkan Yardımcısı Kgalema Motlanthe, dün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının konuğu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyaret etti. Kendisi on-on bir yıl cezaevinde kalmış ve sonra da çıktıktan sonra Maden İşçileri Sendikası Genel Sekreterliğini yapmış; Mandela’nın en yakın mücadele arkadaşlarından. Ve dün o ziyarette Sayın Başkan üzerinden kendisine bir soru sorduk, yani “Sizde hâlâ bu kazalar sürüyor mu? Yaşamını yitiriyor mu maden emekçileri? Ne diyorsunuz? Deneyimlerinizden bize söyleyeceğiniz bir şey var mı?” dediğimiz zaman kendisi bize önce şunu söyledi: “Bizim için verimlilikten önce insandır ve onun yaşam hakkıdır.” dedi; bir. İkincisi:  “Madenleri denetleyen bir müfettişler kurulu var. Eğer onların raporları üzerinde sendikanın ya da işçilerin bir kuşkusu varsa çalışmama hakları var.” dedi. Üçüncüsü: “Kömür, altın ve maden buluyoruz. Biz, aşağıya iniyoruz, 4 bin metre, bazen 5 bin metreye kadar indiğimiz oluyor ama her türlü güvenliğin sağlandığından sendikanın ve işçilerin emin olması bizim için esastır.” diyor ve gerçekten de daha önce bunun karşıtı politikaların sonucunda yaşanan birçok acı olduğunu ama artık bunların yaşanmadığını ya da çok nadiren… Örneğin, dün, Malatya’da gerçekten, kuyuya inerken bir taş düşüyor işçinin başına ve yaşamını yitiriyor yani olabilir. Yani olmaz kazalardır, insana özgüdür her şey ama sistemden kaynaklanan ölüm ve kazaların bir son bulması gerektiğini söylüyoruz. Örneğin, Motlanthe “Mevzuatı değiştirdik. Burada, sendikaların gerçekten işletmeyle olan mutabakatı çok önemlidir ve üretim kaygısından çok bizim kaygımız insan kaygısı.” diyor. Bu çok önemli arkadaşlar ve bizde de umarız, dileriz bunlardan sonuç çıkarılır ve artık bu tür acılar yaşanmaz.

Şimdi, konu başlığımıza ilişkin döneyim: Kooperatifler konusu, işte bakın, yine sistemin, çarpıcı, getirdiği çok ağır sonuçlardan biri; kırsal alandaki emekçilerin yoksullaşmasının, açlığın derinleşmesinin ve kentlere göçün nedenlerinden biri; demokratik halk kooperatifçiliğini, üretim kooperatifçiliğini emekçilerin kendi iradeleri ve örgütlenmeleri doğrultusunda yapamayışımızın bir sonucu. 1980 öncesi, örneğin 1163 sayılı Kooperatifler Yasası doğrultusunda tek tip, çok amaçlı kooperatiflerle Türkiye'nin dört bir yanında kooperatif kurmuştuk -hoş, ne yazık ki biraz devletin politikasına koşut örgütlenme oldu- bölgeden kooperatifleşme talebi çok az gelmişti. İlk kooperatifimizi, Diyarbakır’da, göçerlerden Beritan Aşireti, Ali Yazıcı’nın başvurusu üzerine kurmuştuk ve sonra kademeli olarak gelişmeye başladı. Şimdi, Türkiye’de dört bin üç yüz on dört tarımsal amaçlı kooperatif kuruldu, elli dokuz ilde birlik vardı ve bunların işlevi neydi? Üretim girdilerini kooperatifleri aracılığıyla öncelikle sağlamak, gübre, yem, tohum, ilaç ve benzeri ve diğer üretim araçlarından örneğin traktör ve yedek parçaları. Romanya’dan Universal traktörler getiriliyordu ve serbest piyasaya karşı 150, 200, 300 bin lira daha aşağısına veriliyordu, yedek parçalar da öyle ve sonra üretim başlıyor ve üretim sürecinde gerçekten ürettikleri ürünleri doğrudan yine halk kooperatifleri aracılığıyla tüketiciye ulaştırıyorlardı. Ama ne oldu? 1980 askerî darbesiyle bütün kooperatiflerimize ki, kooperatifler bünyesinde her şeyin, yapının içinde oluyor ne yazık ki bizim de örgütümüzün muhbirleri Millî Güvenlik Konseyine ihbar ederek 1980 askerî darbesine kadar yönetimde olan arkadaşlarımızın cezaevine tıkılmalarına neden oldu ve ihbar edenler de çok ilginçtir, kayyum olarak atandı ve örneğin Bağcılar Bankası, KÖY-KOOP’un bütün makine parkları ve üretim araçlarının merkezleri yağma edildi.

Şimdi, o nedenle, yapı kooperatiflerindeki yolsuzlukları zaten arkadaşlarımız dile getirdiler, mahkemelere giden dosya sayılarını ya da… Emekçi çalışan, işte bir ev edinmek için bir kooperatife girmiştir, on-on beş yıl o kooperatif sonuçlanmamıştır ve belki de birçoğu gerçekten ruhsal ve bedensel yeteneğini bu nedenle yitirmiştir, kooperatiflerin kötüye kullanılması nedeniyle. Diğer kooperatiflere zaten fazla sözümüz yok, devlet vesayeti altındaki tarım satış, tarım kredi, esnaf kefaleti ve benzeri kooperatiflere. Bizim istediğimiz, her alanda emekçilerin, çalışanların kendi öz örgütlerini, demokratik örgütlerini oluşturmalarıdır ve kendi yöneticilerini tayin etmeleridir ve kendi programlarını kendilerinin yapmasıdır, yoksa burada şimdi nasıl bir kooperatif yönetimi olacağı, nasıl oylama olacağı, doğrusu bizi çok yakından ilgilendirmemektedir.

Şimdi, bir yandan burada daha açık ve demokratik olacağı gerekçesiyle değişiklik önerileri geliyor, öte yandan da tarım alanında kurulan sendikalar kapatılıyor, Çiftçi-Sen, Üzüm-Sen, Fındık-Sen gibi sendikaların çalışmaları engelleniyor. O nedenle, bence gerçekten, tartıştığımız değişiklik toplumun ve kooperatifçiliğin gereksinmelerini bugün karşılamamaktadır. Yürütmenin vesayeti ve denetimine tabi olan bir kooperatifte, genel kurulun alacağı kararların hayata geçirilmesi bile bazen zor olmaktadır. Gerçekten demokratik, açık bir kooperatif işleyişi istiyorsak toplumun bu tür örgütlenmelerinin önündeki engeller öncelikle kaldırılmalıdır. Tarım üreticilerinin haklarını alabilmek ve savunabilmek için, sendika kurma, demokratik kooperatif kurma hakları tanınmalıdır. Ama bugün, ne yazık ki başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklere sadece kâğıt üzerinde saygı duyan bir anlayışın, emek alanında, çalışma alanında örgütlenme özgürlüğünü ve ekonomik, sosyal haklarının kullanılmasını beklemek biraz safdillik oluyor, biliyorum ama olsun, tutanaklara geçsin diye bunları sizinle paylaşıyoruz çünkü bugün Zonguldak’ta da yaşananlar, bugün tartıştığımız konulardan bağımsız değildir. Örgütsüzleştirmenin, güvencesizleştirmenin, taşeronlaştırmanın vardığı nokta, Zonguldak’ta yaşananlar, bize, çok iyi, sonuçlarıyla anlatılmıştır.

Üreticileri, köylüyü, çiftçiyi örgütsüz bırakmak da olumsuz sonuçlar içermiştir. Tarımsal ürün olarak kendine yeterli olmaktan çıkıp bugün dışa bağımlı bir hâle gelinmiştir. Bakın, işte, et dış alımı. Şimdi, neden et mesela dışarıdan ithal ediliyor, bunu tartışmak gerekiyor. Gerçekten, bölgemizde bu savaşın getirdiği yasaklar, baskılar, mera yasakları, yayla yasakları ve o göçerlerin bu işi bırakmış olmaları, kırsal alandan kente göç. İşte, Diyarbakır’ı gelin görün, Batman’ı gelin görün ve bu göçün getirdiği her alandaki yaşam koşullarının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan, bitiriyorum.

Ve bugün, Ege’nin, Marmara’nın verimli tarım toprakları, sanayileşme adı altında yerle bir edildi. Bölgemizde zaten köy boşaltmalar, köy yakmalar ve bu çatışmanın getirdiği sonuçlar her alanda yaşamı artık zor kıldı ya da yaşanmaz hâle getirdi. Bugün bütün bunları yok sayarak kooperatifçiliği tartışmaktayız.

Kooperatifçiliğin sorunları, önümüze getirilen taslaklarda yazılı olanların çok daha ötesindedir ve biz bütün alanda emekçilerin, üreticilerin gerçekten korunması yolunda bir bilinç, bir kültür oluşturarak ona göre yasal düzenlemeler yapılması gerekir diye düşünüyoruz ve bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyoruz.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.

Şahıslar adına madde üzerinde ilk söz Nevşehir Milletvekili Sayın Ahmet Erdal Feralan’a aittir.

Buyurun Sayın Feralan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 1’inci maddesi, ortak sayısı 500'den fazla olan kooperatiflerde, yönetim ve denetim kurulu belirleme seçimlerinin yetkili seçim kurulu gözetiminde, gizli oy ve açık tasnif esasıyla yapılabilmesi imkânını getirmektedir. Bu yenilikle, ortak sayısı 500’den fazla olan kooperatiflerde kooperatif ortakları, kooperatifin yönetim ve denetim kurullarının belirlenmesinde herhangi bir baskı ve etki altında kalmaksızın tamamen özgür iradeleriyle oy kullanma imkânına kavuşmuş olacak ve dolayısıyla genel kurul iradesinin demokratik bir şekilde gerçekleşmesi temin edilmiş olacaktır.

Bu düşüncelerle, tasarının ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tasarının 1’inci maddesinde, ortak sayısı 500'den fazla olan kooperatiflerde, yetkili kurulların seçiminin gizli oy açık tasnif esasına göre yapılacağı öngörülmektedir. Neden 500 üyeyle sınırlandırılmıştır? Esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri neden hariç tutulmaktadır? Bu düzenlemedeki asıl muradınız PANKOBİRLİK seçimlerine etki edebilmek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arifağaoğlu

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hükûmet olarak FİSKOBİRLİK’e destek verecek misiniz?

İkinci sorum: Yeni fındık sezonunda üreticiye dönük projeleriniz var mıdır? Üreticiyi yine tüccara mahkûm edecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, FİSKOBİRLİK’le ilgili soruya öncelikle cevap vereyim. Biz, tabii, FİSKOBİRLİK’e aslında bugüne kadar hep destek olduk ancak FİSKOBİRLİK’in burada fındık alım satımıyla ilgili iş ve işlemlerinde, hususlarda maalesef sürekli bir şekilde zarar ettiği ve borçlandığı, yüksek fiyatlar açıklayıp sonra bunu yerine getirmediğine dair, tabii hazineye sürekli yük oluşturduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalındı. Daha önceden defaatle borçları yapılandırılıp istenildiği hâlde hazine adına, yine bu tür sorunlar ortaya çıktı.

Biz ise şunu yaptık: 2009 yılında fındıkla ilgili yeni bir strateji açıkladık ve burada, aslında fındık dikilmesi gereken, Fındık Kanunu’na göre fındık dikilmesi gereken alanlarda fındık dikenlere alan bazlı bir destek ödemesi yapmayı getirdik. Bunun dışında… Ki bu sürekli bir şekilde gerçekleşecek. Nitekim, 2010 yılı içerisinde 700 küsur milyon lira da fındık üreticisine biz nakit destek ödemesinde bulunduk. Artı, eğer fındık dikilmemesi gereken alanda fındık dikilmiş ise oradaki çiftçilerimize de şöyle bir imkân getirdik: Üç yıl süreyle toplamda dekar başına 600 lirayı bulan bir ödemeyle, çiftçilerimizin o fındık yerine, fındık normalde dikilmemesi gereken yerde fındık diktiği hâlde orada alternatif ürünler listesini biz kendilerine veriyoruz, diyoruz ki  “Alternatif ürünleri dikin ve bu alternatif ürünlerden de ilave olarak zaten bir para kazanacaksınız.” Ama bu sürede de gelirden onları mahrum bırakmamak için de onlara üç yıl süreyle 600 lira dekar başına para ödemesi getiriyoruz.

Biz dün de fındık üretiminin Türkiye’de yapılması gereken yerde o üretimin yapılmasını teşvik ettik, bugün de ediyoruz, bundan sonraki süreç içerisinde de biz desteklemeye devam edeceğiz. Ancak tabii gerçekte yanlış uygulamaların veya irrasyonel birtakım işlerin yapılmasını da, bunun da hazineye bedel olarak ödetilmesini de, bizim gerçekte doğru görmediğimiz bir işi de yapmamız beklenmemeli. Hiç kimsenin de bunu zannediyorum beklememesi gerekiyor.

Bunun dışında 1’inci maddeyle, Sayın Uslu’nun birinci sorusuyla ilgili olarak da sayıca kalabalık olan genel kurullarda gizli oy açık tasnif esası getiriliyor. Burada ortakların her türlü etkiden uzak, özgür iradeleriyle oy kullanmaları sağlanıyor. Tabii 500 gibi bir sınır getirilmesi gerekiyor. Bu yani herhâlde üye sayısı özellikle kabarık olan kooperatiflerde buna bir alt sınır çünkü 500’ün altında bu kontrol edilebilir, salonda oylama esnasında belki işari oyla da yapılabilir ama sayı 500’ün üzerinde olunca doğal olarak bunların mutlaka gizli oy açık tasnif yoluyla yapılması lazım ki bu demokratik, herkesin demokratik iradesini rahatça ortaya koyabileceği bir ortam oluşsun. Bu, işin aslında sağlıklı bir şekilde yürümesi için son derecede önemli.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Karaibrahim

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Efendim, Sayın Bakana sormak istiyorum: Biraz önce “FİSKOBİRLİK her sene zarar etti.” dedi ama sadece TMO’nun iki senedeki zararı 1 milyon doların üzerinde. Bir de şu anda TMO’nun elinde ciddi biçimde fındık var, 400 bin ton. Bunu hızlı bir şekilde çürütme aşamasındadır. “Bunu FİSKOBİRLİK kanalıyla işleyerek piyasaya sürmesi değerlendirilebilir mi?” diye soruyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Ayçiçek primlerini Trakya’da ne zaman ödeyecekler?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, üç dakikalık bir süreniz var. İster yazılı, ister sözlü…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, yağlı tohum prim destekleri 28 Mayıs günü üreticilerin hesaplarında olacak, bankaya biz yatırdık. Buradan 650 milyon lira bu ay yani 28 Mayıs gününde -iki gün sonra- hesaplarına geçmiş olacak, üreticilerimiz bunu alacaklar. Daha çok bu yağlı tohumlarla ilgili dosyaları tekemmül eden çiftçilerimize, gerek pamuk gerek ayçiçeği gerekse hububat primlerinden ve sertifikalı tohumluk ve fidan desteği olanlara, toplamda bunu ödeyecek. Dosyası yetişmemiş olanlar veya bize intikal etmemiş olanlarla ilgili olarak da haziran ayı içerisinde yine ödeme tamamlanacak. Biz yıl başında zaten bunu belirledik, ne kadar para ödeyeceğimizi. 5 milyar 600 milyon lira desteğin bu ay 28’inde ödeyeceğimiz destekle birlikte 4,5 milyarını biz ödemiş oluyoruz. Dolayısıyla geriye kalan para da haziran ayında 550 milyon ve arkasından diğer aylarda tamamlanacak, 5 milyar 600 milyon lira tamamlanmış olacak.

Biz Toprak Mahsulleri Ofisi olarak da fındık çürütmedik.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) - “Çürüttünüz.” demedim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hayır, çürütmedik. Onu biz değerlendiriyoruz. Hiçbir şey yapamadığımız durumda bile onu yağa çeviriyoruz.

Belirttiğiniz rakamlar da zarar açısından doğru değil. Bizim, aslında, bu ortaya koyduğumuz stratejiyle, fındık stratejisiyle geçen sene hem üretici yüksek bir fiyat seviyesini yakalamış oldu hem de üretici ayrıca desteklenmiş oldu, gerçek fındık ekim alanında yapılanlarla.

BAŞKAN – Sayın Bakan, toparlayabilirseniz…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sayın Bakan, olmayan fındığın fiyatı 5 lira gibi bir rakam.

BAŞKAN – Madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 496 sıra sayılı Kooperatifler Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1 inci maddesi ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 48 inci maddesine eklenmesi öngörülen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri hariç olmak üzere, ortak sayısı beş yüzden fazla olan kooperatiflerin ve üst kuruluşların genel kurul toplantılarındaki yönetim ve denetim kurulu belirleme seçimleri, gizli oy açık tasnif esasına göre yapılır. Kooperatiflerin organ seçimlerinde her ortak, en fazla bir ortağı temsilen oy kullanabilir. Anasözleşmelerin bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz.

 

Bekir Bozdağ

Abdulkadir Akgül

Eyüp Ayar

 

Yozgat

Yozgat

Kocaeli

 

Akif Gülle

Emin Nedim Öztürk

 

 

Amasya

Eskişehir

 

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 496 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesinde geçen (500) ibaresinin (700) olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                                   Kamer Genç

                                                                                                                       Tunceli

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 496 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesindeki (500) rakamının (200) olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla,

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Sacid Yıldız

Şevket Köse

 

Malatya

İstanbul

Adıyaman

 

Mehmet Ali Susam

Ergün Aydoğan

Ahmet Küçük

 

İzmir

Balıkesir

Çanakkale

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Susam, siz mi konuşacaksınız?

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada kooperatifçilikle ilgili bir kanun görüşüyoruz. İki tane teklif birleştirilmiş vaziyette. Bir tanesi Sanayi-Ticaret Bakanlığına bağlı konut kooperatiflerinin Sanayi-Ticaret Bakanlığından alınıp Bayındırlık Bakanlığına verilmesi, öbürkü de Sayın Elitaş’ın verdiği kooperatiflerin seçimlerinin -500’ün üzerinde olan üyelerin- gizli oy açık sayım usulüyle yapılması ve denetimle ilgili kanun teklifi.

Şimdi, bu iki kanun da kooperatifçiliğin sorununu çözmeye yönelik olmanın ötesinde AKP’nin bir ihtiyacını gidermeye yönelik bir kanun teklifidir. Bunun altını açıkça çiziyorum.

Birincisi: Boşaltılmış olan Bayındırlık Bakanlığı, işlevsiz kalmış olan Bayındırlık Bakanlığına, Sanayi-Ticaret Bakanlığındaki konut kooperatiflerini alıp oraya koyup Bakanlığa işlev kazandırmaktır. Aynen böyle. Buna itiraz edecek bir tane, elini vicdanına koyacak milletvekili çıkamaz. 83 yılında Bayındırlık Bakanlığına verilmedi mi daha önce bu kooperatifler? Ondan sonra denetim yapılamadığı için, ciddi bir sorun ortaya doğduğu için 87 yılında tekrar Sanayi-Ticaret Bakanlığına geri verilmedi mi? Verildi.

Bakın, arkadaşlar, eğer bu mantıkla bakarsanız ne gerekçe gösteriyorlar? Gerekçede diyorlar ki: “Efendim, imar planları uygulamasında kooperatifler doğru düzgün imar uygulamalarına riayet etmediği için, kontrolden uzak oldukları için eğer  Bayındırlık Bakanlığına verirsek kooperatifleri bu anlamıyla düzgün bir şekilde idare ederiz.” Bayındırlık Bakanlığının ne denetim elemanları var ne başka kooperatifçilikle ilgili uzmanları var, bunun için de Sanayi-Ticaret Bakanlığının elemanlarını bir yıl süreyle kendilerine geçici görevlendirmeyi istiyorlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, eğer bu mantıkla bakarsanız, yani her iş kolu kendi bakanlığına gidecek derseniz, tarımla ilgili olanlar Tarım Bakanlığına, eğitim kooperatifleri eğitime, motorlu taşıt kooperatifleri Ulaştırma Bakanlığına -bunu çoğaltabiliriz- hepsi birine girer.

Kooperatifçilik bir hukuk meselesidir, ortaklık hukuku. Yüzde 5’i mesleki olayıdır, yüzde 95’i ortaklık hukukudur, onun için kooperatifler Ticaret Bakanlığına bağlı sanayi ve ticaret odalarına üye olurlar ve ticaret hukuku içerisinde mütalaa edilirler, ortakların hukuku içerisinde mütalaa edilirler.

Değerli arkadaşlar, bu anlayışla bir kanun çıkartılmaz. Bakınız, Sanayi-Ticaret Bakanlığının Kooperatifçilik Strateji Belgesi var. O belge hazırlanmış, Bakanlığın İnternet sitesinde var.

Kooperatifçiliği Türkiye'de doğru bir noktaya çekmek istiyorsanız, kooperatifçiliği geliştirecek bir çalışmanın altyapısını oluşturursunuz ve kooperatifçiliğin şu an karşı karşıya olduğu sorunları çözmeye çalışırsınız. Türkiye'de maalesef bunları yapmak yerine, Türkiye'de bakanlıklara iş bulunmaya çalışılıyor.

Türkiye'de kooperatifçiliğin sorunu nedir? Birincisi, Türkiye'de kooperatif sayısı dünyadaki kooperatif sayısının onda 1’idir. 800 bin dünyada kooperatif var, 80 bin bizde var, ama Türkiye'deki kooperatiflere üye olanların sayısı, dünyadaki kooperatiflere üye olanların yüzde 1’idir. 800 milyon dünyada kooperatif ortağı var, bizde 8 milyon var. Yani bizde kooperatif ortaklık sayısı az, dikey yapılaşma oluşmamış, üst birlikler oluşmamış, bağımsız dış denetim oluşmamış ve bu anlamıyla kooperatifçilik kendi kaderine bırakılmış, desteklerden uzak kalınmış, hiçbir destek verilmemiş. Bu anlamıyla, kooperatifçilik ülkede başarısız kılınmaya çalışılmıştır.

Sayın Tarım Bakanı burada oturuyor. Biraz sonra soruda da soracağım, zamanım yetmediği için şey yapıyorum. Avrupa ülkelerinde tarımda kooperatiflerin yüzde 90 pazara hâkim  olduğu ülkeler var, hayvancılıkta Yeni Zelanda’da yüzde 70’ine hâkimler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Ama, bizim ülkemizde maalesef bu şekilde değil.

Şimdi, seçim getirilmesiyle ilgili bir konuyu da söylemek istiyorum. Seçim de aslında bu maddeye Sayın Elitaş tarafından getirildiğinde, 500’ün üzerinde ortak sayısı olan kooperatif yüzde 3’ü bulmuyor- ben tek tek çıkardım, yüzde 3’ü bulmuyor- yüzde 3 için getirildiğini zannetmiyorum sadece kendi bölgesindeki sorunları çözmek için getirildi, ona da zaman yetmedi, o kooperatif orada öyle seçimini yaptı gitti, Pankobirlik’le ilgili olarak.

Ben, bu noktada, kooperatiflerin içerisinden esnaf kefalet kooperatiflerinin çıkarılması noktasında haklı bir gerekçe olarak görüyorum. Nedenine gelince, onların kendi içinde istenirse üyeler seçim yapma şansına sahip oldukları için bir yanıyla bunu gerçekleştirebilme fırsatları var. Seçimi yapalım, ama az üyeyle yapalım, 200 ortağı olana indirmemiz lazım. 500 ortaklı kooperatif sayısı çok sınırlıdır, ondan dolayı bu önerge yeterli değildir, sayıyı aşağıya indirmek zorundayız.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Karar yeter sayısı istiyoruz. 

BAŞKAN – Anladım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.47


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylamayı tekrarlıyorum.

İki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 496 Sıra Sayılı yasa tasarısının 1. maddesinde geçen (500) ibaresinin (700) olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç burada mı? Yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

500 ortak küçük kooperatiftir. 700 olması daha mantıklıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 496 sıra sayılı Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1 inci maddesi ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 48 inci maddesine eklenmesi öngörülen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri hariç olmak üzere, ortak sayısı beş yüzden fazla olan kooperatiflerin ve üst kuruluşların genel kurul toplantılarındaki yönetim ve denetim kurulu belirleme seçimleri, gizli oy açık tasnif esasına göre yapılır. Kooperatiflerin organ seçimlerinde her ortak, en fazla bir ortağı temsilen oy kullanabilir. Anasözleşmelerin bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz.”

                                                                                        Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri hariç olmak üzere, kooperatif seçimlerinin gizli oy açık tasnif usulü ile yapılması sağlanmış; ortak sayısı beşyüzden fazla olan kooperatif ve üst kuruluşlarının seçimlerinin gizli oy açık tasnif usulü ile yapılması sağlanmış, kooperatiflerin sadece organ seçimlerinde her ortağın en fazla bir ortağı temsilen oy kullanabilmesi öngörülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergenin doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 1163 sayılı Kanunun 81 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Amacına ulaşılarak dağılma sürecine girmiş kooperatiflerde çıkan veya çıkarılan ortağın konutu bu sebeplerle geri alınamaz, ancak bu eski ortaklar daha sonra oluşabilecek tasfiye masraflarına katılırlar.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe’ye aittir.

Buyurun Sayın Ünlütepe.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 496 sıra sayılı Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 2’nci maddesiyle Kooperatifler Yasası’nın kooperatiflerin dağılmasını düzenleyen 81’inci maddesinin ikinci fıkrasına ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere ilave yapılmaktadır.

Bilindiği gibi Kooperatifler Yasası’nın yedinci bölümünde kooperatiflerin dağılmaları düzenlenmiştir. Kooperatifler ya ana sözleşmede gösterilen sebeplerle veya genel kurul kararıyla, hakkında iflasın açılmasıyla, diğer bir kooperatifle birleşmesi veya devralınmasıyla veya üç yıl üst üste kongresini yapmama gibi veya kooperatifin amacına ulaşması nedenleriyle kooperatiflerin dağılması düzenlenmiştir. Komisyonca kabul edilen tasarıyla “Amacına ulaşılarak dağılma sürecine girmiş kooperatiflerde çıkan veya çıkarılan ortağın konutu bu sebeplerle geri alınamaz, ancak bu eski ortaklar daha sonra oluşabilecek tasfiye masraflarına katılırlar.” cümlesi eklenmektedir.

Değerli milletvekilleri, kooperatifçilik sistemi Türkiye'de çok eskiye dayanmamaktadır. Öncelikle ilk defa 1961 Anayasası’nda kooperatifçilik konumu incelenmiş ve burada “Devlet, kooperatifçiliğin önündeki engelleri kaldırır.” ibaresi “Tedbir alır.” ifadesi yer almış iken 1982 Anayasası’yla yapılan değişiklikle “…üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” ibaresi yer almıştır. 1982 Anayasası ve hükûmetlerin uygulamalarının Türk kooperatifçilik hareketinde daralma yaptıkları gözden kaçmamaktadır. Kooperatifçilik hareketlerine bu Hükûmetçe de yeterli özen gösterilmediği bilinmektedir.

Kooperatifler tüzel kişiliği haiz olan kuruluşlardır ama Türkiye'deki kooperatifçilik sistemine baktığımızda kooperatiflerin bir kısmının Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, bir kısmının Tarım Bakanlığına, bir kısmının Çevre ve Orman Bakanlığına, şimdi yaptığımız düzenlemeyle de bir kısmının Bayındırlık Bakanlığına bağlandığını görüyoruz. Bu tür kooperatiflerin değişik tür bakanlıklara bağlanması birlikte hareketi engellemekte, kooperatifçilik üzerindeki uzmanlaşmadan da uzaklaşılmaktadır. Bu, bakanlıklar arasındaki uygulama farklılıkları kooperatif hareketini canlandırmamakta, aksine gelişimini engellemektedir. Yapılması gereken en önemli işlerden birisi, Türkiye’deki kooperatifçilik hareketini hızlandırabilmek amacıyla yeni bir kooperatifler bakanlığının kurulmasında yarar olduğu kanaatindeyiz.

Daha önce arkadaşlarımızın da belirttikleri gibi çok değişik türde kooperatifler bulunmaktadır. Bunların kimisi, biraz önce de söylediğim gibi tüketim kooperatifleri, üretim kooperatifleri, tarım kredi kooperatifleri, esnaf kefalet kooperatifleri, yapı kooperatifleri, köy kalkınma kooperatifleri gibi bunlar çoğaltılabilmekte ve bu sayılar artırılabilmektedir.

Bu düzenlemelerin, yapı kooperatiflerinin Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlanması biçimsel olarak doğru kabul edilse bile bu düzenlemenin Türk kooperatifçilik hareketine bir ivme kazandırmayacağı düşüncesini de yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum. Kooperatifler Yasası’nın bazı maddelerinde yapılacak değişikliklerle kooperatifçiliğin temel sorunlarının çözülebilmesi olanaksızdır.

Türkiye’deki yapı kooperatiflerini incelediğimizde, en önemli sorunlarından birisi kaliteli bir konut üretiminin olmamasıdır. Konutlar teslim edildikten sonra da hak sahibi ortaklar konutta inşaata devam etmek zorunda kalmaktadırlar. Yapı kooperatiflerindeki kalitesizlik öne çıkmaktadır. Aynı olayı TOKİ’nin yaptığı inşaat sektöründe de görüyoruz dersem yanılmamış oluruz. Kooperatif ortakları arasında kooperatiften kaynaklanan davaların yoğun olması da kooperatifleşmede ciddi sorunların olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

Sizinle bir konuyu paylaşmak istiyorum: Bildiğiniz gibi, ilimizde 2002 yılında 6 şiddetinde bir deprem olmuştur ve bu depremden dolayı pek çok yurttaşımızın konutları yıkılmış, oturulamayacak hâle gelmiştir ve 2002 yılında yapı kooperatifi kurulmuştur. Örneğin, bizim ilimizde bunlardan bir tanesi de Depremzede Konut Yapı Kooperatifi. Yaklaşık 600 hak sahibi kooperatife üyedir. Depremde oturacak konutları kalmamış, pek çoğu ya kirada oturmakta veya evinin yanında bir göz oda çevirerek çoluğuyla çocuğuyla orada birlikte oturmaktadır.

Bu iktidarın kooperatifler üzerinde gerekli denetimi yapmaması sonucu sene 2010, sekiz yıldır bu insanlar deprem mağduru olmasına rağmen oturacakları konutlara geçememişlerdir. İnanın, en son 17 Mayısta yapılan kongrede bir hak sahibinin sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. 3 Şubat 2002 yılında Afyon’da 6 büyüklüğünde, merkez üssü Sultandağı ilçesi olan depremde evinin yıkıldığını, 3 çocuğuyla tek göz odada yaşadığını, artık eve ne zaman geçeceğini bilemediğini söylüyor. Yani sekiz yıldır deprem mağduru olan kişilerin, 600 konutuna girememeleri sosyal devlet açısından acı veren bir olaydır. İktidar açısından değerlendirdiğinizde de bu yoksul insanların sorunlarıyla ilgilenilmediğinin bir kanıtıdır. Peki, sosyal devletin ilkesi nerede kalıyor? Yani bu kooperatifleri bu yasayla Bayındırlık Bakanlığına bağladığımızda bu insanlar konutlarına girebilecekler mi? Mümkün değil. Hâlâ daha bu insanlar kooperatife aidat ödemekle yükümlü durumdadırlar.

Değerli Başkan, saygıdeğer üyeler; bu kooperatiflerden yirmi yıl vadeli 20 milyar kredi ödenmiştir. Bugün geri ödeme dönemi başlamıştır. Geri ödemelerdeki ödemezlik oranı yüzde 80’dir. Deprem mağduru olan insanlar bu kooperatiflerdeki geri ödeme miktarlarını, paralarını ödemekte ciddi zorluk çekmektedirler. Bu ortamda bu kooperatiflerin sorunlarıyla Sayın Bakanlığın öncelikle ve ivedilikle ilgilenmesini rica ediyorum. Kooperatif Başkanı ile Bakanla, milletvekilleriyle konuştum, “Soruna çözüm bulunmuyor.” diyor. Kooperatifin kendi arasındaki uyumsuzluklar önemli değildir, önemli olan sosyal devlet gereği Bakanlığın bizzat bu olaya müdahale ederek bu kooperatifteki yapılaşmanın bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.

Başka bir konuyu daha paylaşmak istiyorum: Demin de söylediğim gibi, çok değişik bakanlıklara bağlı kooperatifler var. Bunlardan bir tanesi: İhsaniye ilçemizin Üçlerkayası kasabasında bir kalkınma kooperatifi, süt ve süt ürünleri fabrikası var. Sultandağı ilçemizde Çamözü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, soğuk hava deposu var. Çevre ve Orman Bakanlığınca hem kooperatif hem de üyeler hakkında icra takibine gidilmiştir. Hâlbuki bunlar, ORKÖY’den kredi alınarak yapılmış olan kooperatiflerdir. Kooperatiflerin ve bazı kooperatif ortaklarının banka hesaplarına bloke konulmuştur. Her iki kooperatifin tesisleri, biraz önce belirttiğim gibi, ORKÖY’ce yapılmıştır. Bu tesisler, üreticilerin ürünlerini değerlendirip, işçi çalıştırarak bölgesine ve üyelerine ekonomik katkıda bulunmaktadır. Ayrıca, kayıt dışılığın yüzde 50’nin üzerinde olduğu ilimizde, kooperatiflerin tüm işlemleri kayıt altında tutulmaktadır. Bu tesislerin satılması ya da atıl durumda kalması ülke ekonomisine katkı sağlamaz. Bu işletmeler, ayrıca, sanayi bölgelerinde olmadığından dolayı girişimciler için cazip de değildir. İcra işlemlerinin devamında binlerce köylü mağdur olmaktadır.

Kooperatiflerin ve de kooperatifleşmenin önü açılmamaktadır. Açıkçası, siyasi iktidar, daha doğrusu Bakanlık ve siyasi iktidar, kooperatifleşme hareketine sıcak bakmamaktadır. Bu durum ise küçük birikimlerin değerlendirilmesini, üreticilerin örgütlenmesini ve mülkiyetin yaygınlaştırılmasını engelleyen bir husustur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Hayhay Sayın Başkanım, bağlıyorum.

Hükûmet –olanaklıysa- bu kooperatifler hakkındaki icra takibini bir an önce durdurmalıdır ve yeniden borç yapılandırılmasına girerek kooperatiflerin bu darboğazdan çıkması sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, burada, 2’nci maddede “Amacına ulaşmış olan kooperatifler tasfiye hâline geldiğinde çıkan ve çıkarılan ortağın konutu bu sebeplerle geri alınamaz.” diyor. Bir kooperatiften çıkmak en doğal bir insan hakkıdır, temel haktır. Bir kooperatiften bir üyenin çıkmasını nasıl engelleyebilirsiniz? Bir hukuk devletinde Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerini engelleyen bir yapılaşmaya nasıl yön verilebilir? Bunu anlamakta zorlanıyorum. Elbette daha önce de konuşan arkadaşlarımızın belirttiği gibi, çıkarılan ortaklıklardan dolayı davalar çoktur ama çıkan ortak, kendi rızasıyla kooperatiften bir kimsenin çıkmasını engellemeye çalışıyoruz. Buna hukuken olanak yoktur. Anayasanın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Efendim, cümleyi bağlıyorum.

BAŞKAN – Yani hiç usulüm yok. Kusura bakmayın, usulüm yok.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Teşekkür edeyim efendim.

BAŞKAN – Edebilirsiniz, işte, ettiniz. Tamam.

Teşekkür ederim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Açarsanız teşekkür edeyim.

BAŞKAN – Açmayacağım. Hiç yapmadım efendim. Bir dakika ekledim. Mümkün değil.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bir parlamenterin…

BAŞKAN – Yapmayacağım… Yapmayacağım… Teşekkür ederim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Siz bir Başkansınız, bir parlamenteri dinlersiniz, yine söz vermeyebilirsiniz.

BAŞKAN – Buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bir parlamenter sözünü süre içinde bitiremeyebilir.

BAŞKAN – Doğrudur.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ama bu konuşmasında, toplum önünde yapılan konuşmasında, hem topluma hem de saygıdeğer milletvekillerine teşekkür edebilmelidir. Önemli olan uzatma değil, Sayın Meclis Başkanı olarak üyenin kastını dikkate almak zorundasınız. Ben ciddi bir şekilde konuşmamı hazırlamışım, bunu yurttaşlarla, Meclis üyeleriyle paylaşırken bir teşekkür edebilmeliyim.

BAŞKAN – O zaman sadece teşekkür ettiğiniz takdirde açacağım. Ama…

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sadece teşekkür.

BAŞKAN – Siz beni dinleyebilir misiniz. Söylediğim şey şu…

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben anlıyorum söylediğinizi.

BAŞKAN – Bir saniye.

İkinci bir dakika verildiği zaman sonuna kadar kullanıyor arkadaşlarımız, benim de öyle bir usulüm yok ama siz öyle dediniz, şimdi sizin için açıyorum, buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, verdiğiniz uygulama için teşekkür ediyorum.

Ben bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve 2’nci maddedeki “Çıkan” kelimesinin madde metninden çıkartılması gerektiği inancındayım.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi ben de size gerçekten teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kooperatifçiliğin üzerinde önemli bir sosyal sorumluluk misyonu bulunmaktadır. Bu misyonun ifa edilebilmesi için daha hızlı, değişime kolay adapte olabilen, girdi maliyetleri karşısında zora düşmeyen bir yapısal değişime ihtiyaç bulunmaktadır. Aslında kooperatiflerimizin sorunlarını bir arada değerlendirmenin ve iç içe girmiş olan bu sorunların toplu bir süreç olarak ele alınarak çözüm aranmasının daha doğru bir yaklaşım olduğuna inanıyoruz.

Görüşmekte olduğumuz tasarının 2’nci maddesinde yapı kooperatiflerinin ve üst birliklerinin kurulmasına, işleyişine, tasfiyesine ve denetlenmesine ilişkin iş ve işlemleri, kuruluş kayıtlarının ve sicillerinin  tutulmasını sağlamak ve uygulamalarında denetleme hususları getirilmektedir. Bu, genel manada doğru bir yaklaşım olmakla birlikte, yapı kooperatifleriyle ilgili olarak, teknik konular hariç herhangi bir bilgi birikimi olmadan ve personel altyapısı hazırlanmadan Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlanmasının Türkiye’de yapı kooperatiflerinin yıllardan beri süre gelen ve kronikleşmiş sorunlarını çoğaltarak daha da derinleştireceği muhakkaktır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı teknik eleman eksikliği nedeniyle mevcut sorumluluk alanında bile yetersiz kalmaktayken, bu yapısıyla kooperatiflerin yükünü kaldırması mümkün değildir. Ancak, kooperatiflerden sorumlu bir genel müdürlük ihdas edilip teknik kadro yönünden yeterli hâle getirildikten sonra bu Bakanlığa bağlanması daha doğru olacaktır. Aksi takdirde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlanması birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Yapı kooperatifleriyle ilgili denetim, mevzuat, eğitim, uygun teşkilatlanma ve finansman şeklinde birçok sorunlar yıllar boyunca dile getirilmesine rağmen, çözülmesi yolunda bir türlü mesafe alınamamıştır. Hükûmetin bu sorunları giderecek önlemleri alarak, çözümler üretmek yerine şeklî birtakım yasal değişiklikler yaparak, altyapısı hazırlanmadan yetkiyi (A) bakanlığından alıp (B) bakanlığına bağlaması, var olan sorunları çözmek yerine daha da karmaşık hâle getirecektir.

Değerli milletvekilleri, bugün yaşanmakta olan mali kriz konut sektörünü derinden etkilemiştir. Konut sektörünün temel girdilerinde demir ve çimentoda yapılan sezonluk fahiş zamlar nedeniyle dar ve orta gelir grubunda bulunan vatandaşlarımızın kıt kanaat tasarruflarıyla ve zor şartlar altında ödedikleri aidatlarla hayalini kurdukları konut veya iş yerlerinin yapımında meydana gelen maliyet artışları nedeniyle çok zor duruma düştükleri hepimiz tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla, kooperatiflerimizin bu sorunlarının hızla çözülmesi zorunlu hâle gelmiştir. Sorunlara ve çözüm yollarına daha farklı yaklaşımlar getirilmesi gerektiği ortadadır.

Bu sorunların temeline inildiğinde kooperatiflerin kamuoyunda ciddi bir güven sorunuyla karşı karşıya olduğunu hepimiz kabul etmekteyiz. Yapı kooperatiflerinde önemli bir istismar alanı bulunuyor. İşleyiş tamamen yasaya aykırı. Sistem şöyle işlemektedir: Bir müteahhit bir arsa bulmaktadır. Kendi kontrolünde bir kooperatif kurup arsayı kooperatife sattığı gibi, işin yapımını da üstlenmektedir. Bu süreç tam bir haksız kazanç mekanizmasına dönmüştür. Yasada kooperatif yönetiminin kooperatifin iştigal alanıyla ilgili iş ve işlem yasağı vardır ve cezası da bulunmaktadır. Ancak, gerçek hayatta arsayı satan da bina ve eklentilerini yapan da kooperatifi yöneten de aslında aynı kişidir. Hükûmet bu sistemi bildiği hâlde yıllarca sessiz kalmıştır. Ne yazık ki ortada binlerce kooperatif mağduru vatandaşımız olmuştur. Oysa gerçek bir kooperatif, konut ihtiyacı olan insanların bir araya gelip arsa alımı ve imalatı rekabet koşulları içinde ihale etmesiyle meşgul olmalıyken, sistem, yukarıda anlattığım şekilde işlemektedir. Konut sahibi olayım derken, biriktirdiği tasarruflarını da kaybeden vatandaşlarımızın iyi niyetlerini kullanarak bu işi kendilerine geçim kaynağı hâline getiren kötü niyetli insanlara karşı yasal tedbirlerin getirilmesi zorunluluk hâline gelmiştir. Bakanlık, doğrudan kooperatifleri muhatap almalıdır. Kooperatifler tüm işlerini doğrudan Bakanlıkla yapmalıdır. Araya bir aracı koymanın anlamı da yoktur.

Değerli milletvekilleri, kooperatiflerde güvenin arttırılması için güven unsurunu çok iyi yakalamış başka müesseseleri ve diğer ülkelerdeki uygulamaları da inceleyerek yasal, yapısal ve yönetsel çalışmalarımızı değerlendirmemiz, netice olarak da kendi bünyemize olduğu kadar dünyadaki yapısal değişime de uygun bir yapılanma içine girmemiz gerekmektedir. Ortaklık işlemlerinin basitleştirilmesi, tebligat hükümleri, üyelikten çıkma ve çıkarılma işlemlerinde prosedürün ve sürelerin azaltılması, söz konusu işlemlerle ilgili belirsizliklerin giderilmesi gibi amaçlarla Kooperatifler Kanunu’nun çeşitli hükümlerinde yeni düzenlemeler yapılması da gereklidir.

Bir kooperatif ortağının yıllarca bir kooperatifi oyaladığı ve tasfiyeyi geciktirebildiği sık rastlanan olaylardandır.

Kooperatiflerde en zor uygulamaların biri de ortağı ihraç etmektir. Bu düzenlemede çıkan ortaklıktan söz edilmektedir. İstifa eden ortak “çıkan ortak” olarak adlandırılır. Böyle bir ortağın konutunu almayıp da ne yapacaksınız? Yapılacak düzenlemelerle bir yandan kooperatiflerin ve kooperatif ortaklarının mağduriyetlerinin önlenmesi diğer yandan da toplumda kooperatiflere yönelik güven sorununun giderilmesi hedeflenmelidir.

Değerli milletvekilleri, hâlen ülkemizde kurulduğu hâlde faaliyet göstermeyen ve tasfiye edilmeyi bekleyen çok sayıda kooperatif bulunmaktadır. Bu kooperatiflerin çoğu genel kurul toplantısını bile yapamamaktadır. Bu nedenle faal olmayan kooperatiflerin bir an önce tasfiye edilmelerini sağlayacak bir düzenleme yapılmalıdır.

Günümüzde kooperatiflerde uyuşmazlığa neden olan konuların başında ortaklık ilişkileri gelmektedir. Kooperatif ortakları arasında meydana gelen en küçük bir anlaşmazlık yıllarca sürmekte, haksız taraf zaman kazanırken haklı taraf mağdur olmaktadır. Bu nedenle kooperatif ortakları ile kooperatifler arasında, kooperatifler ile üst birlikler arasında kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların çözümünü hızlandırmak ve kolaylaştırmak, işlem ve itirazların en hızlı biçimde sonuçlandırılmasını sağlamak amacıyla yasal tedbirlerin bir an önce uygulamaya koyulması gerekmektedir.

Ayrıca, Kooperatifler Kanunu’nda gerçekleştirilecek birtakım yasal düzenlemelerle, günün değişen şartlarına kolayca adapte olabilmesine yönelik çoğu konulardaki düzenlemelerin yönetmeliklerle de yapılabilmesine zemin hazırlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, kooperatiflerle ilgili yaşanan diğer bir sorun da sanayi siteleri yapı kooperatiflerinin yaşamakta olduğu çelişkilerle dolu ve çok yetersiz olan teşviklerdir. Örneğin, sanayi siteleri yapı kooperatifleri sadece kalkınmada öncelikli yörelerde desteklenmektedir. Oysaki sanayi siteleri büyük sanayi kuruluşlarının tamamlayıcı unsurlarıdır. Bu nedenle, gelişmiş bölgelerdeki sanayi sitelerinin de desteklenmesi gerekmektedir.

En önemli sorunlardan birisi de arsa temini ve altyapı sorunudur. Ayrıca, sanayi siteleri yapı kooperatiflerine vergiler ve harçlar açısından da hemen hemen hiç muafiyet tanınmamaktadır. Bu konularda Hükûmet tarafından sanayi siteleri yapı kooperatiflerine destek verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, kooperatifler, fertlerin tek tek altından kalkamayacakları işleri gerçekleştiren mükemmel bir dayanışma kuruluşudur. Kooperatifler, gelir dağılımından zarar görenlerin bu zararlarını etkisiz hâle getirmede denge oluşturan bir teşekküldür. Kooperatifçilik bencilliği önler, kendi çıkarlarını hesaba katmadan başkaları lehine karşılıklı olarak çaba harcanmasına hizmet eder.

Kısaca, bu fonksiyonlarıyla kooperatifler, israfı önleyen, maliyeti düşüren, üretimi arttıran, verimliliği yükselten, insani değerlerin korunduğu ve devam ettirildiği kuruluşlardır.

Milliyetçi Hareket Partisi adına tespitimiz, uzun yılların birikimi olarak gelir dağılımının büyük ölçüde bozulduğu ve acilen sosyoekonomik politikaların yürürlüğe konulmasına ihtiyaç duyulduğu günümüzde kooperatifçiliği, görüşmekte olduğumuz tasarıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

D. ALİ TORLAK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…üç beş maddelik yüzeysel ve şekli düzenlemelerle değil, yeniden, sil baştan ele alıp yapılandırmamız, bu harekete hız kazandırmamız hayati önem taşımaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerimle kanunun büyük Türk milletine hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Torlak.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bayındır.

BDP GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 496 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kooperatifçilik, anlayış olarak insanın toplumsallaşmasıyla birlikte kurulan ekonomik, sosyal, kültürel, iş bölümü dayanışması ve bir yaşam biçimidir aslında. Bugün bu kooperatifçilik anlayışına neden ihtiyaç olduğunu biraz tartışacağız ve niye bunun ihtiyaç olmaktan çıkarılmak istendiğini birlikte tartışmaya çalışacağız. Çünkü ortak üretim ve eşitçe paylaşım ve tüketim anlayışı, kâr hırsına, tekelciliğe dayandırıldığı tarihten bugüne, bin yıllardır insanlık, hep eşit üretim ve eşit paylaşımın arayışçısı olmuştur. Bu nedenle belki bütün egemen olmamıştır bu anlayış ama kaybettikleri değerleri yeniden kurmak, korumak ve geliştirmek iddiası ve çabasında olmuştur. Dolayısıyla hani resmî tarihte işte 1700’lü yıllarda bir sosyalistin kooperatifçilik anlayışı başlatmasıyla başlayan bir zihniyet değildir bu, insanlığın yarattığı bir zihniyettir ama zihniyetin ortadan kaldırılmasıyla birlikte yeniden bir öncülük üzerinden bu kurulmaya çalışılmıştır.

Kooperatifçilikte esas nedir? Herkesin öz gücüyle, öz yönetimli bir ortaklık kurmak, ortak üretimi ortak paylaşmak üzerine geliştirmek iddiasıyla toplulukların buluştuğu, birlikte, tek başına yapamadıklarını çoğulcu bir katılımla, katılımcı bir şekilde kendi ekonomileri… Ekonomik amaçlıysa, hizmet amaçlıysa, başka hangi amacı içeriyorsa, bu felsefe ekseninde bu işi sürdürmeyi öngörmüşlerdir ama ne yazık ki, bu kooperatifçilik anlayışı da, arkadaşlarımızın da daha önce belirttiği gibi, yani Türkiye’de de 70’li yıllarda gelişmesine rağmen, 80 darbesiyle bu anlayış, bu düşünce ve onun örgütlenme anlayışı hem yasal hem pratik olarak belli zorluklarla karşı karşıya kalmıştır ya da kooperatifçilik adını kullanıp ama işlevi ve içeriği olarak kooperatifçiliğe uymayan rantçı anlayışlar gelişmiştir.

Bizler bugün belki yapı ve çiftçilik konusundaki kooperatifçiliğe ilişkin geliştirilmek istenen düzenlemeyi tartışacağız. Örneğin, hani biliniyor, ya belediyeler bir şehrin, kentin imarını ve onun denetimini çeşitli sivil toplum örgütleriyle denetliyor ya da işte, Bayındırlık Bakanlığının sınırları kapsamına giren kimi alanlarda da bu denetim bir boyutuyla Bayındırlık Bakanlığı üzerinden ama ağırlıklı olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı üzerinden yürütülüyordu şimdiye kadar.

Bu yasayla yapılmak istenen… Aslında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı önce kendi yaptıklarını güçlü sorgulamalıdır çünkü her depremde, her bir felakette ilk yıkılan yapı, ne yazık ki, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının denetimine tabi tutulan, onun denetiminde olan, onun onayıyla faaliyete giren ya hastaneler ya okullar ya da yine herhangi bir kamu kurumu ilk önce bu depremde ya da herhangi bir sarsıntıda yıkılan ya da işlevsiz hâle gelen alanlardır. Dolayısıyla, bugün kanunun gerekçesinde sunulan, işte, Bayındırlık Bakanlığı imar planını daha iyi takip etmek için, yapı denetimini daha güçlü sağlamak için ya da kooperatiflerin demokratik işleyişini sağlamak için böyle bir denetim almıyor üzerine. Tam tersine, bu peşi sıra yapılan yasal değişikliklerle ya da Bakanlar Kurulu kararıyla geliştirilen yeni yönetmeliklerle aslında kooperatifçilik alanının yani dar gelirli ve öz yönetimi oluşturarak farklı katılımla, işte, ister yapı olsun ister çiftçilik anlamında olsun, ister hizmet anlamında olsun, ister eğitim anlamında olsun, kurulan kooperatiflerin aslında kurulmamasını sağlamaya dönük ya da kooperatifleri kurutma kanunu olarak da değerlendirebiliriz çünkü devlet toplumu kendi öz gücüyle üretime davet etmek üzerine işlev görmüyor. Ne yazık ki bir yandan demokratikleşmeden söz edilir ama öte yandan bütün hizmetlerin, sektörlerin tam devletçi bir zeminde, devlet eksenli ya da devlete yakın güçler üzerinden rant alanları yaratılmak isteniyor. Örneğin geçmişte belediyeler, diyelim, kooperatifler kuruyordu, farklı kesimler, hani, daha düşük kredilerle en azından herkesin faydalanabileceği alanlar yaratmaya çalışıyordu ama mesela bir TOKİ olayını ele aldığımızda, yapılaşmada TOKİ devreye girdikten sonra ne yazık ki artık toplumda bireyler, üyeler toplanarak TOKİ karşısında bir rekabet yapamıyor çünkü ne kredi anlamında ne arsa temini açısından ne de getirilen kimi tedbirler nedeniyle ne yazık ki artık rekabet edemez durumda. Çünkü, örneğin, şimdiye kadar kooperatifler herhangi bir üyenin, bireyin, vatandaşın arsasını alıp belli bir pay verdikten sonra yap-sat yapıp ortaklaşabiliyordu ama çıkarılan bir kanunla artık ne yazık ki kooperatifler bir yurttaşın arsasını alıp hem yurttaşa ev kazandırmak hem de farklı yurttaşlara yapı kazandırılmasının önüne engel konuldu.

Şimdi, eğer demokratik denetim amaçlı yapıldığı düşünülüyorsa, örneğin, hani, işte, biliyoruz, kooperatifler kurulur, üyelerinin paraları alınır ve ne yazık ki daha sonra ne ev yapılır ne de yer tahsis edilebiliniyor insanlara; bu tür kapkaççı zemin de var. Ama bu tür örnekleri emsal göstererek Maliyenin daha doğru yapması gereken bir denetimi hiç sorumluluğu olmadan bunu Bayındırlık ve İskân Bakanlığına vermek çok doğru bir yaklaşım değildir. Bu, olsa olsa gelecekte giderek tamamen bütün kooperatifçi, bütün yapılaşmayı TOKİ yani belli merkezlere ihale etmek ve toplumu kendi gücüyle üretebilecek, ortak güçte üretebilecek mekanizmalardan yoksun bırakmak, yoksul bırakmak amacını içermektedir.

Yine, 2009’da Bakanlar Kurulu kararıyla çıkarılan bir genelgeyle de kadın kooperatiflerinin kurulması zorlaştırıldı. Örneğin, bugüne kadar kadınlar toplum merkezlerinde, özellikle İstanbul’da kadın istihdamıyla ilgilenen kadın vakıfları ve bu kadın vakıflarıyla yerel mülkiler arasında geliştirilen sözleşmeler ve ortak projeler ekseninde toplum merkezlerinde kadınlara hem kadın hakları konusunda hizmet veriliyordu ve bu hizmeti veren gerçek anlamda kadın bakış açısına sahip sosyal hizmet uzmanlarıydı. Bu sosyal hizmet uzmanları pek çok konuda, kadınların bilincinin yükseltmesine bağlı olarak, kadınları ekonomik olarak da üretkenliğe teşvik ediyorlardı. Buna bağlı, kadınlar geleneksel bildikleri işler üzerinden ortaklaşa kimi hizmetler yapıyorlardı. Bu kimi zaman yemek yapmak olabilirdi bir lokanta açmak üzerine, kimi zaman geçmişten gelen el sanatlarını işlemek üzerine olurdu ya da başka başka konularda kooperatifler kurarak kadınlar hem sosyal olarak yükselmiş bilinçlerini, ekonomik olarak da bir özerklik tanıyarak kendisine aslında o cinsiyetçi ayrımcılığın zayıflaması ya da seyreltilmesi için bir çaba içindeydiler. Bunun için çok büyük şartlar gerekmiyordu eskiden. Bir kooperatife üye olmak için 1 lira gerekliydi, en fazla 50 liralık da bir taahhüt gerekiyordu ama ne yaptı Bakanlar Kurulu? 2009 yılında çıkardığı bir kararnameyle bu 1 liralık ortaklık payını 100 liraya çıkardı ve taahhüdü de 5 bin liraya çıkardı.

Şimdi, son yıllardaki yaklaşık 60 bin kooperatif ve 14 bin kadının istihdam edildiği bu kooperatifler, artık, ne yazık ki ya kapanmak durumunda kalacak ya da bunlara yeni sayılar, yeni kooperatifler, yeni kadın istihdamları eklenemeyecektir. Yani bu büyük bir handikaptır. Hele şu günlerde Çalışma Bakanlığı kadın istihdamına dair bir genelge de yayınladı. Muhtemelen bu genelgeyi, işte bu hafta sonu İstanbul’da yapılacak olan Kadın İstihdamı Konferansının öncesinde bir kâğıt üzeri düzenleme olarak da almak mümkündür. Çünkü bir yıllık uygulamalar arasında çok ciddi farklılıklar var, yani tezatlar var. O zaman, hani dün kadının katılımı için gerekli olan mekanizmayı zorlaştırarak, kadına, yeniden erkeğin eline bakan, evinin kölesi olan, hizmetçisi olan, üretimden kopan, hayatını idame ettiremeyen bir pozisyonu reva göreceksiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Ama işte Amerika’dan, farklı farklı kesimlerden, özellikle Kadın Girişimciler Derneğinin öncülüğünde gerçekleştirilen bir konferans öncesi, Sayın Bakan da konuşmacı olarak katılacağı için önceden bir genelge yayınladılar, kâğıt üzerinde kimi düzenlemeler yaparak.

O nedenle, kooperatifçilik insanların demokratik olarak kendisini gerçekleştirme, iktidarlara, tekelcilere rağmen geliştirmesi gereken mekanizmalardır. Zaten hayvancılık ve tarım alanında, hayvancılığı ortadan kaldırarak yayla yasağıyla, tarım alanında da işte önce kota uygulamaları gerçekleştirdiniz, sonra pancardan tutalım tütüne kadar üretim mekanizmasını ortadan kaldırdınız, yasakladınız ve bu amaçla kurulmuş, pek çok üretici olan insanın kurduğu pek çok kooperatifi, insanları üretimden men ederek kooperatiflerini de feshetmiş oldunuz. Şimdi de bunu yapıda gerçekleştirmek istiyorsunuz. Kolay gelsin size diyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahıslar adına ilk söz, madde üzerinde, Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Sarı’ya aittir.

Buyurun Sayın Sarı.

MEHMET SARI (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, konut yapı kooperatiflerinin  kuruluş amacı, dar ve orta gelirli kişilere kendi imkânları doğrultusunda konut sağlanmasıdır. Bu yol ile kişinin bütçesi ve imkânlarına göre konut sahibi olması teşvik edilmektedir. Bu kooperatifler tarafından alınan kararların bazen imar mevzuatına aykırı hüküm ve uygulamalar içerdiği gözlemlenmektedir. Bu durum, kooperatif üyelerinin mağduriyet yaşamasına sebep olduğu gibi, şehircilik ilke ve esasları bakımından da plansız ve çarpık yapılaşmaya neden olmaktadır.

Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle,  1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nda yeni bir düzenlemeye gidilmektedir. Bu düzenleme, kooperatiflerin dağılma sürecini ele almaktadır.

Kooperatiflerin dağılma sebepleri, bilindiği gibi;

1) Ana sözleşme gereğince,

2) Genel kurul kararı ile

3) İflasın açılmasıyla,

4) Kanunlarda öngörülen diğer hâllerde ilgili bakanlığın mahkemeden alacağı karar üzerine,

5) Diğer bir kooperatifle birleşmesi veya devralınması suretiyle,

6) Üç yıl olağan genel kurulunu yapmaması hâlinde,

7) Amacına ulaşma imkânının bulunmadığının ilgili bakanlıkça tespiti hâlinde mahkemeden alacağı kararla,

Olmaktadır.

1163 sayılı Kanun’un 81’inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinden sonra “Amacına ulaşılarak dağılma sürecine girmiş kooperatiflerde çıkan veya çıkarılan ortağın konutu bu sebeple geri alınamaz, ancak bu eski ortaklar daha sonra oluşabilecek tasfiye masraflarına katılırlar.” cümlesi eklenerek, kooperatiflerin dağılma sürecinde yapılan önemli bir hata giderilmiş olacaktır. Şöyle ki: 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 81’inci maddesinin ikinci fıkrasında, konut yapı kooperatiflerinin, ana sözleşmede gösterilen işlerin tamamlanması ve ferdî mülkiyete geçilip konutların ortaklar adına tescil edilmesiyle amacına ulaşmış sayılarak dağılacağı hüküm altına alınmıştır. Konut yapı kooperatiflerinde yapım işlerinin tamamlanmasının akabinde ferdileşme işlemleri yapılmakta ve konutların tapuları ortaklara dağıtılmaktadır. Kooperatif ortakları ortaklık yükümlülüklerini tamamen yerine getirmeleri ve adlarına tahsis edilen taşınmazlara tapuda malik olmaları nedeniyle, taşınmazlar kooperatif ortaklarının malı hâline gelmektedir ancak ortaklar adına ferdî mülkiyete geçilmesine rağmen bu süreçte kooperatif ortaklıkları da devam etmektedir. Diğer deyişle, ferdî mülkiyete geçilmesiyle birlikte konutun kooperatifle ilişkisi kesilerek ortaklık hakkı ve konut mülkiyeti birbirinden ayrılmaktadır. Bu aşamada, konutunun tapusunu alan ortağın herhangi bir nedenle kooperatiften çıkması veya çıkarılması durumunda konutunun elinden alınmaması gerekir. Uygulamada, amacına ulaşan kooperatiflerin tasfiye aşaması bazen uzun yıllar devam edebilmektedir. Amacına ulaşmış tasfiye hâlindeki kooperatiflerde tasfiye sürecinin uzaması sebebiyle kooperatife karşı tüm yasal ödeme yükümlülüklerini yerine getiren ve getirmeye devam eden, ayrıca kat maliki olması sebebiyle konut aidatlarını düzenli ödeyen ve ödemeye devam eden ortağın kooperatif üyeliğinden ayrılması hâlinde oturduğu konut kooperatifçe yasal yollardan geri alınmaktadır. Bu durum Anayasa’nın 35’inci maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkına aykırılık teşkil etmekte ve hak sahiplerinin mağduriyetlerine sebep olmaktadır.

Düzenlemeyle Kanun’daki anlama açıklık getirilmesi suretiyle hak kayıpları önlenmiş ve mağduriyetler giderilmiş olmaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarı.

Şahısları adına madde üzerinde ikinci söz Kırıkkale Milletvekili Sayın Turan Kıratlı’ya aittir.

Buyurun Sayı Kıratlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TURAN KIRATLI (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarıyla, yapı kooperatiflerine ilişkin görevlerin yapılaşma ve şehircilikle ilgili görevleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılması amaçlanmaktadır.

Bilindiği üzere, ülkemizde kooperatifçilik yüz yılı aşkın bir süredir var olmuştur. Türk toplumu kooperatifçiliğin içinde barındırdığı iş birliği, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerlere hiç de yabancı değildir. Öyle ki, Anadolu’da filizlenmiş ve gelişmiş olan Ahilik ve imece gibi yardımlaşma müesseseleri bunun açık bir göstergesidir. Ancak, Türkiye’de bugüne kadar kooperatifçilikten maalesef arzu edilen ölçüde istifade edilememiştir. Bu nedenle, değişen Türkiye ve dünya koşulları gözetilerek ülkemizde de kooperatifçiliğin ideal yönde geliştirilmesi için kamunun ve diğer aktörlerin rolünün iyi bir şekilde tespiti bakımından yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu düzenleme, Anayasa’mızın 171’inci maddesinde “Devlet, millî ekonominin yararlarını dikkate alarak öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” şeklinde ifadesini bulan kooperatifçiliğin geliştirilmesi ilkesine dayanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâlen günümüzün en etkili kalkınma araçlarından birisi olarak görülen ülkemizdeki kooperatifçilik sisteminin rasyonel ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınıp uygulanması, üreticilere, tüketicilere, küçük işletmelere olduğu kadar âtıl kaynakların harekete geçirilmesine, sermaye birikiminin sağlanmasına, yeni istihdam alanları oluşturulmasına, ortak iş yapma kültürünün geliştirilmesine, sosyal sermayenin artırılmasına önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.

Dünyada ve Türkiye’de değişen şartlar Bayındırlık Bakanlığımızın bir yandan bazı görev ve yetkilerini ilgili kurumlara devrini gerekli kılarken, diğer taraftan yeni yetkilerle donatılmasını gerekli kılmıştır. Bayındırlık Bakanlığı gerek teşkilat yapısı gerekse ülke genelindeki hizmetleriyle reform süreci yaşamaktadır. Yapı İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılında proje bedeli 6 milyar 601 milyon TL olan 1.957 adet yatırım projesi gerçekleştirmiştir. İller Bankası sadece 2009 yılı içinde, ayrım yapmadan, her ilin 30 köyüne her bir köy için 41.900 TL yardım göndermiş ve belediyelerimize 1 milyar TL kredi kullandırmıştır. Bu arada Kırıkkale’miz de bu hizmetlerden nasibini almıştır. Delice, Balışeyh, Keskin, Çelebi, Karakeçili, Bahşili, Yahşihan ilçelerimizde 75 köye köy konağı, içme suyu, park, yol gibi hizmetler için 3 milyon TL yatırım yapılmıştır. “Evini yapana yardım” metodu ile on dokuz konut yapılarak hak sahiplerine 476 bin TL ödemede bulunulmuştur. Acil yardım ödeneği olarak belediyelere 530 bin TL olmak üzere son iki yıl içinde 4 milyon TL ödenek Kırıkkale ilimize gönderilmiştir.

Ben, bu vesileyle, Hükûmetimize, Sayın Bakanımıza, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Yaman…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bilindiği gibi, Sayın Bakanım, Türkiye'de 85 binin üzerinde kooperatif bulunmakta ve bunların yanılmıyorsam 73 bini Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde hizmetleri yürütülmekte, geri kalan 12 bin küsuru da Tarım ve Orman Bakanlığınca yürütülüyor. Bu durum karşısında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devredilecek olan yapı kooperatiflerinin sayısı ne kadardır?

İki: Bu organizasyon içinde, il sanayi müdürlüklerinde, bu yapı kooperatiflerinin denetimi sağlamaya yönelik alınmış, atanmış bir sürü mühendis kadroları bulunmaktadır, inşaat mühendisinden tutun şehir planlamacısı ve mimarlara kadar. Bu kadrolarla ilgili de bir düzenleme yapılacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Faal olanların sayısı 23 bin 177, tasfiye hâlinde olanların sayısı da 56 bin 192.

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 496 sıra sayılı Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2 nci maddesi ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 81 inci maddesinin ikinci fıkrasına eklenmesi öngörülen cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Amacına ulaşılarak dağılma sürecine girmiş olan kooperatiflerden çıkan veya çıkarılan ortağın konutu veya işyeri çıkma veya çıkarılma sebebiyle geri alınamaz; ancak, bu eski ortaklar daha sonra oluşabilecek tasfiye masraflarına katılırlar.”

 

Bekir Bozdağ

Mustafa Elitaş

Mustafa Cumur

 

Yozgat

Kayseri

Trabzon

 

Mehmet Müezzinoğlu

Mahmut Durdu

Eyüp Ayar

 

İstanbul

Gaziantep

Kocaeli

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

T. B. M. M Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 496 sıra sayılı yasa taslağının 2. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Halil Ünlütepe

Sacid Yıldız

 

Malatya

Afyonkarahisar

İstanbul

 

Şevket Köse

Mehmet Ali Susam

Ahmet Küçük

 

Adıyaman

İzmir

Çanakkale

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Mehmet Ali Susam konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kooperatifçilik Kanunu’yla ilgili bugün yaptığımız bu çalışmada kooperatifçiliğin başarılı olabilmesi için neler yapılması gerektiği konusunda öncelikle anlayışları ortaya koymak lazım.

Bakınız, size, iki tane, kooperatifle ilgili yazı okuyacağım; birincisi, motorlu taşıt kooperatifleriyle ilgili: “Şoför esnafı ortakların taşıma hizmetlerini pazarlamak ve bu hizmetlerle ilgili ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulan kooperatiflerdir. Bu kooperatifler, ortaklarına taşıma yükü bulma, yükleme istasyonları kurma, benzin, mazot, yağ, lastik ve benzeri girdileri satın alma, bakım, onarım, yağlama gibi işlemleri yapma hizmetleri sunmaktadırlar. Ülkemizde kara yolu taşımacılığının önemli bir kısmının motorlu taşıyıcılar kooperatifi tarafından gerçekleştirildiği bilinmekle birlikte, bu kooperatif türünün taşımacılık sektörü içerisinde payı konusunda yapılmış bir araştırma bulunmamaktadır. Öte yandan –buraya dikkatinizi çekmek istiyorum- 2004 yılında yürürlüğe giren Karayolu Taşıma Yönetmeliği ile yeni bir sürece giren motorlu taşıyıcılar kooperatiflerinin karşılaştıkları sorunların başında bu Yönetmelik’in getirdiği maliyetler gelmektedir. Ayrıca, bu kooperatiflerin 2006 yılında kurumlar vergisi kapsamına alınması da olumsuz yönde etkileyen diğer gelişmedir.”

Bu okuduğum yazı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Kooperatifçilik Strateji Belgesi’nden alınmış bir yazıdır. Ne diyor bu yazıda? “Motorlu taşıt kooperatifçiliğini bizim dönemimizde bitirdik.” diyor, özeti budur. Evet, gerçekten, motorlu taşıt kooperatiflerine 2004 yılında çıkartılan Karayolu Taşıma Yönetmeliği ile bu Yönetmelik’e uyum sağlamada öyle zorluklar gelmiştir ki taşıma kooperatifleri yerine lojistik şirketlerini öne çıkaran bir anlayış ortaya çıkmıştır ve böylece, kooperatifçilik anlayışı diskalifiye edilerek özel büyük şirketlerin, lojistik şirketlerinin önü açılmıştır. Aynı zamanda, bu kooperatiflere vergi koyarak da bir katmerli cezalandırma noktasına gelip taşıma kooperatifçilerinin önü tıkanmıştır. İşte, Hükûmetin kooperatifçiliğe bakış açısı bu.

Gelelim ikinci örneğe, yine bu Bakanlığın örneğinden, konut yapı kooperatifleriyle ilgili yazı, çok zamanınızı almak istemeden: “Toplu konut kredisi ve arsa desteğinin verildiği yıllarda sektör içindeki payı yüzde 36’ya çıkan konut kooperatifleri, 2000’li yıllara kadar ortalama yüzde 20 payla bu önemini korumuştur; TOKİ uygulamalarının olumsuz etkisiyle 2003 yılında yüzde 10’a, 2005’te yüzde 7’ye düşmüş, 2006’da göreceli artışla yüzde 8, 2008’de yüzde 6 seviyesine gerilemiştir.” Bakın, arkadaşlar, bu da yine Sanayi Bakanlığının tespiti, benim tespitim değil. Yani konut kooperatifçiliğini siz, TOKİ uygulamalarıyla ortadan kaldırıp pazardaki yüzde 36 olan payını yüzde 6’ya düşürüyorsunuz. İşte kooperatifçilik anlayışınızın rakamlarla pratik sonucu bu. Demek ki kooperatifçilik sizin için çok önemsiz ve gereksiz bir şey. Hatta ülkemizde kooperatifçilik, sosyalist sistemin bir uygulaması gibi lanse edilmiştir; aslında tam tersi.

Şimdi, yine size örnek vereceğim. Avrupa’da kooperatifçilik uygulamalarında gelinen noktada kooperatiflerin pazar payı nedir? Örneğin, Hollanda’da tarım pazarının yüzde 90’ı kooperatiflerin elinde. Peki, Türkiye’de kaç? Yüzde 2’si. Geçelim, yine tarımdan devam edeyim. Yeni Zelanda’da kooperatiflerde süt ve süt ihracatının yüzde 95’i kooperatiflerin elinde, et piyasasının yüzde 70’i, bakkallık piyasasının yüzde 62’si. Yine Norveç’te ormancılığın pazar payının yüzde 76’sı kooperatiflerde. Yani kapitalist ülkelerde, girmeyi istediğimiz Avrupa Birliğinde veya dünyanın gelişmiş olduğu ülkelerinde bütün pazar paylarında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) - …kooperatiflerin pazar payı çok yüksek, bizde ise pazar payı giderek yok edilme noktasına geliniyor.

Diğer konuşmamda söyleyeceğim, Almanya’dan örnekler vereceğim Almanya’da kooperatif bankalarının ne durumda olduğunu.

Eğer kooperatifçiliği destekliyorsanız iki şey yapacaksınız: Bir, pazarının önünü açacaksınız; iki, finansmanını sağlayacaksınız. Maalesef bu Hükûmet döneminde bu ikisi de yapılmamış, kooperatifler kendi kaderlerine terk edilmek zorunda kalıp kooperatifçilik tasfiye noktasına gelmiştir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Susam.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyorum efendim.

BAŞKAN – Tamam.

Yoklama talebi vardır.

Sayın Anadol, Sayın İnce, Sayın Karaibrahim, Sayın Susam, Sayın Ersin, Sayın Dibek, Sayın Süner, Sayın Ağyüz, Sayın Arat, Sayın Seyhan, Sayın Küçük, Sayın Paçarız, Sayın Sönmez, Sayın Ünsal, Sayın Köktürk, Sayın Koç, Sayın Diren, Sayın Tütüncü, Sayın Çakır, Sayın Atay, Sayın Genç.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.01


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN - İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için,     27 Mayıs 2010 Perşembe günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 18.15