DÖNEM: 23 CİLT: 70 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
107’nci
Birleşim
26 Mayıs 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Kırım Türklerinin
Sibirya’ya sürülmelerinin yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Dünya Kayıp
Çocuklar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Halide İncekara’nın, Dünya Kayıp
Çocuklar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Dünya Kayıp Çocuklar
Günü’ne ilişkin açıklaması
2.- Kayseri
Milletvekili Yaşar Karayel’in, Necip Fazıl Kısakürek’in 27’nci ölüm yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Necat Birinci’nin, Dünya Kayıp Çocuklar
Günü’ne ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1991) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/215)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 24 milletvekilinin, gıda
denetimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/721)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, kalkınma ajanslarının faaliyetlerinin araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/722)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, faili meçhul cinayetler konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/723)
4.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 23 milletvekilinin, tarım sigortası uygulamasının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/724)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Kooperatifler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, TMSF personeline ve
kurul üyelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan’ın cevabı (7/13791)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, tarım arazilerine ve
toplulaştırma projelerine,
- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, borçlarını ödeyemeyen çiftçilere,
- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TMO’nun mısır
ticaretine,
- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, çiğ süt fiyatlarına,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13843), (7/13844), (7/13845), (7/13846)
3.- Kırşehir
Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, bir mahalle için tahakkuk ettirilen ecrimisil bedellerinin ödemesine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/13908)
4.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, fındığın nihai ürün olarak ihracına,
- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, TMO’nun ürün alımına ve ödemelerine,
- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, katılmadığı bir televizyon programına ve tarımla
ilgili bazı konulara,
- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir yönetmelikteki
değişikliklere,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13930), (7/13931), (7/13932), (7/13933)
5.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, tarımdaki daralmaya ve çiftçi borçlarına,
- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki mera, yaylak ve kışlaklara,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/14006), (7/14007)
6.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, 1999’daki Marmara
depremi sonrasındaki çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/14021)
7.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, et fiyatlarına ve
gıda güvenliğine,
Süt tüketiminin
artırılmasına,
- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, zeytincilik sektöründeki bazı sorunlara,
Zeytincilikle
ilgili bir kanun teklifine,
Zeytinciliğin
geliştirilmesine,
- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale’deki yatırımlara,
- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, denizlerdeki avlanma yasağına,
- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’da besicilikle uğraşanların
desteklenmesine,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/14064), (7/14065), (7/14066), (7/14067),
(7/14068), (7/14069), (7/14070), (7/14071)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, canlı hayvan ve et
ithalatına,
- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki tarım sigortası uygulamalarına,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/14166), (7/14167), (7/14168), (7/14169)
9.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Ziraat Bankasının
personel alımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan’ın cevabı (7/14179)
10.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, yönetim anlayışına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/14253)
11.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, bir ifadesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/14263)
12.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, TOKİ’nin Antalya’daki
arsa satışlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı (7/14356)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.05’te açılarak dört oturum yaptı.
Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Meral Akşener, Zonguldak’taki
Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Taşkömürü
İşletmesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana gelen kazada hayatını kaybeden
işçilere rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır dileyen bir konuşma yaptı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Zonguldak’taki
Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Taşkömürü
İşletmesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana gelen kazaya ilişkin gündem dışı
bir açıklamada bulundu; Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan, Bursa Milletvekili Necati Özensoy, İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Zonguldak Milletvekili
Fazlı Erdoğan grupları adına; Tunceli Milletvekili Kamer Genç şahsı adına, aynı
konuda görüşlerini belirttiler.
Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse,
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel,
Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan,
Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç,
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli,
Giresun
Milletvekili Murat Özkan,
Zonguldak’taki
Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Taşkömürü
İşletmesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana gelen kazaya;
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, 12 Mayıs 2010 tarihinde
Kütahya ili Tavşanlı ilçesinde meydana gelen göçük kazası ve Zonguldak’taki
Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Taşkömürü
İşletmesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana gelen kazaya;
Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu, maden
ocaklarının tekrar gözden geçirilmesini talep ettiklerine, maden konusunda
kurulan araştırma komisyonunun bu konuları detaylı bir şekilde incelemeye
aldığına,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Malatya’nın Hekimhan ilçesindeki bir krom işletmesindeki iş kazası sonucu 25
Mayıs 2010 tarihinde vefat eden işçiye Tanrı’dan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, gündem dışı açıklamasından sonra yapılan konuşma
ve açıklamalara cevap verdi.
Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Millî Eğitim Bakanlığının, önümüzdeki eğitim-
öğretim döneminde ilköğretim ve liselerde tek tip kıyafet uygulaması yerine
serbest kıyafete geçmeye hazırlanmasına ilişkin gündem dışı konuşmasına Millî
Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi.
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
spora ve spora destek veren sponsorlara,
Bursa
Milletvekili Mehmet Emin Tutan, Turkcell Süper
Lig’inde şampiyon olan Bursaspor’a,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Giresun
Milletvekili Murat Özkan, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun,
Millî Eğitim
Bakanı Nimet Çubukçu, Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın,
Şahsına sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Malatya
Milletvekili Öznur Çalık,
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir,
Zonguldak’taki
Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Taşkömürü
İşletmesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana gelen kazada hayatını kaybeden
işçilere ve 25 Mayıs 2010 tarihinde Malatya’nın Hekimhan ilçesinde bir krom
işletmesinde iş kazası sonucu hayatını kaybeden işçiye Allah’tan rahmet,
ailelerine başsağlığı dilediğine;
Bursa
Milletvekili Necati Özensoy,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç,
Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün,
Turkcell Süper Lig’inde
şampiyon olan Bursaspor’u kutladığına;
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ,
Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın,
Turkcell Süper Lig’i
şampiyonu Bursaspor’u, Türkiye kupasını alan Trabzonspor’u, Turkcell
Süper Lig’ine yükselen Karabükspor, Bucaspor ve Konyaspor’u
kutladığına;
Van Milletvekili Özdal Üçer, Van’ın Özalp ilçesindeki Mustafa Muğlalı
Kışlası’ndaki tel örgü yakınında mühimmat patlaması sonucu 6 çocuğun
yaralanmasına,
Sinop
Milletvekili Engin Altay, okullarda serbest kıyafetin yanlış olduğuna,
Konya
Milletvekili Özkan Öksüz, Turkcell Süper Lig’inde
şampiyon olan Bursaspor’u ve Turkcell Süper Lig’ine
yükselen Konyaspor’u kutladığına,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, okullarda kıyafetin serbest bırakılması hâlinde bu
sektördeki esnafın mağduriyetinin de bir şekilde dikkate alınması gerektiğine; Turkcell Süper Lig’ine yükselen Karabükspor,
Konyaspor ve Bucaspor’u
kutladığına, başarılar dilediğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Tanzanya Ulusal
Meclisi Başkanı Samuel Sitta
ve beraberindeki
heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna,
Afganistan Halk
Meclisi Din, Kültür, Eğitim, Yüksek Öğrenim İşleri Komisyonunun davetine icabet
edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden oluşan Parlamento heyetini
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine,
İlişkin Başkanlık
tezkereleri;
Sakarya
Milletvekili Erol Aslan Cebeci’nin, Dışişleri,
İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in,
Dilekçe,
İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın,
Plan ve Bütçe,
Komisyonu
üyeliklerinden istifa ettiklerine ilişkin önergeleri;
Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1984),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/2000),
Esas numaralı
sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların
geri verildiği bildirildi.
İstanbul
Milletvekili Mithat Melen ve 19 milletvekilinin, Şubat 2001 ekonomik krizinin
araştırılması (10/717),
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, trafik kazalarının
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/718),
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin:
Medya kuruluşları
ile gazetecilerin bazı ilişkilerinin araştırılarak bağımsız medya için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi (10/719),
Kaçak göçmenlerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/720),
Amacıyla birer
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön
görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Danimarka
Parlamentosu Çevre Komisyonu Başkanı ve Globe Avrupa
Başkanı Sten Gade’nin ismen davetine, Ankara
Milletvekili Nazmi Haluk Özdalga,
Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle,
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy, Niğde
Milletvekili Mümin İnan, Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik ve Siirt
Milletvekili Afif Demirkıran’ın icabet etmesine,
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Sırbistan Ulusal Meclisi Başkanı Slavica Djukıc Dejanovıc’in davetine icabetle, Belgrad’da
düzenlenecek olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin 35’inci
Genel Kuruluna katılmak üzere beraberinde bir heyetle Sırbistan’a resmî
ziyarette bulunmasına;
Bazı
milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine;
İlişkin Başkanlık
tezkereleri kabul edildi.
Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Sosyal Sigortalar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/467) İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/1040),
3’üncü “ “ (6/1049),
8’inci “ “ (6/1078),
21’inci “ “ (6/1136),
51’inci “ “ (6/1247),
76’ncı “ “ (6/1297),
100’üncü “ “ (6/1345),
117’nci sırasında bulunan (6/1387),
139’uncu “ “ (6/1430),
150’nci “ “ (6/1448),
179’uncu “ “ (6/1508),
206’ncı “ “ (6/1544),
214’üncü “ “ (6/1555),
230’uncu “ “ (6/1578),
268’inci “ “ (6/1630),
279’uncu “ “ (6/1644),
300’üncü “ “ (6/1678),
301’inci “ “ (6/1679),
332’nci “ “ (6/1723),
364’üncü “ “ (6/1762),
365’inci “ “ (6/1763),
420’nci “ “ (6/1837),
Esas numaralı
sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
cevap verdi; soru sahiplerinden Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız da cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.
Kanser hastalığı
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan (10/348, 551, 666, 667, 668) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
üyeliklerine gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildi.
Başkanlıkça,
Komisyonun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere
toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
26 Mayıs 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
19.55’te son verildi.
|
|
Meral AKŞENER |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Fatih METİN |
|
Yusuf COŞKUN |
|
Bolu |
|
Bingöl |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Gülşen ORHAN |
|
Konya |
|
Van |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 145
II.- GELEN KÂĞITLAR
26 Mayıs 2010 Çarşamba
Tasarılar
1.- Milli Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/887) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.05.2010)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarımsal İşbirliği Konulu
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/888)
(Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.05.2010)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük
Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/889) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.05.2010)
Teklifler
1.- Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali’nin; Emniyet Teşkilatı
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/700)
(İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.05.2010)
2.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/701) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.05.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 24 Milletvekilinin, gıda
denetimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/721)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.03.2010)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, kalkınma ajanslarının faaliyetlerinin araştırılması amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/722) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.03.2010)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, faili meçhul cinayetler konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/723) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.03.2010)
4.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 23 Milletvekilinin, tarım sigortası uygulamasının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/724) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.03.2010)
26 Mayıs 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Açılışta
yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Kırım Türklerinin topraklarından Sibirya bozkırlarına sürülmelerinin yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil’e aittir.
Buyurun Sayın
Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Eskişehir Milletvekili Beytullah
Asil’in, Kırım Türklerinin Sibirya’ya sürülmelerinin yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her milletin hayatında
insanları bir araya toplayan anlamlı bir gün vardır. Bu günler, genelde ulusal
kurtuluş günleri ve millî bayramlardır ama Kırım’da, Kafkaslarda yaşayan
Türklerin kaderleri öyle gelişti ki en manalı ve Kırım Türklerini bir araya
getiren gün 18 Mayıs 1944, Stalin canisinin Kırım Türklerini tamamen yok etmeye
niyetlendiği sürgün ve soykırım günüdür.
18 Mayıs
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına ara vermesi nedeni ile
o gün planlanan konuşmamı bugün yapma imkânı buldum. Yüce heyetinize, ana vatan
Kırım’da, Romanya’da, Bulgaristan’da, Sibirya’da, Özbekistan’da, Amerika’da,
ülkemde, velhasıl coğrafyanın her tarafında yaşayan milletime saygılar
sunuyorum.
İkinci Dünya
Savaşı sonrası Stalin canisi, Kırım Türklerinin sürgüne gönderilmesini emretti.
Emir, 18 Mayıs 1944 gecesi sabaha karşı uygulandı. Kırım’da kapılar çalınıyor,
hemen, bulundukları köyün, kasabanın, şehrin meydanında toplanmaları
isteniyordu. Evini terk etmek istemeyenler zorla götürülüyor, direnenler dipçik
darbeleriyle oracıkta öldürülüyordu.
Çığlıklarla
inleyen gökyüzünün karanlığını delmeye çalışan güneş, kana bulanmış Kırım
topraklarına ilk ışıklarını gönderirken, 423 bin kişiden oluşan Kırım Tatar
Türkleri, tren vagonlarına istif eder gibi yerleştirildiler. Vagonlara
doldurulanların 57 bini altı yaşın altında çocuk, 68 bini ise yaşlı insanlardı.
Dünya üzerinde eşi benzeri hiç görülmemiş bir milletin yok edilişi başlamıştı.
Yapılan işlem, Kırım Türklerini yok etme politikasının, o günün öncesinde ve
sonrasında, tarihin yazmadığı bir vahşetin uygulanması idi.
Fadime Küçük
anlatıyor: “Biz, sürgünün yapıldığı 18 Mayıs 1944 gecesi, Kökgöz’de
yaşıyorduk. Ben henüz on üç yaşındaydım. Takır tukur kapılara, pencerelere
vurmaya başladılar. İnsanlar bağırıyor, köpekler havlıyordu. Askerlerin ‘Çok
çabuk, on beş dakika içinde çıkın, kamyonlara binin.’ talimatı ile Kırım’daki
bütün Kırım Tatarları toplandı ve götürüldüler. Türk olduğumuz için bize çok eziyet
ettiler. Hayvanlar gibi çekiştire çekiştire vagonlara
doldurup götürdüler. Tıpkı hayvanlar gibi… Vagonlarda yaşlılarımız vardı,
zavallılar bu yolculuğa dayanamayıp teker teker
ölmeye başladılar. Tren arada bir beş dakika duruyor, biz de ölülerimizi bir
ağacın dibine bırakıp yola devam ediyorduk. Cenaze töreni yok, kefen yok,
gömmek yok. Öylece oralara bıraktık cenazelerimizi. Sürgün yerlerinde de çok
sıkıntı çektik. İnsanların çoğu sıtma hastalığına yakalandı. Ne yemek için
aşımız ne giymek için elbisemiz ne de yıkanmak için suyumuz vardı. Açlıktan,
soğuktan ve pislikten ölmeye başladık. Bize hiçbir şey vermiyorlardı. Bu
şartlar altında yaşamaya dayanamayan insanlar öldüler. Bizim ailemizden 7 kişi
öldü, geriye 3 kişi kaldık.”
Olay günü yirmi
bir yaşında bir öğretmen olan Umuş Reşitova
anlatıyor: “18 Mayıs 1944’te, sabah saat dörtte kapılar çalındı. 2 er ve 1
subay bizleri uykudan uyandırıp, üstümüze ne giyebildiysek öylece, bizi tekme
tokat, silah zoruyla evimizden dışarıya çıkardılar, kamyonlara doldurup Kefe
şehrine götürdüler. Bindiğimiz kamyonları geri geri
sürerek istasyonda duran hayvan vagonlarının kapısına yanaştırıp aşağıya
inmemize dahi müsaade etmeden kamyonlardan doğruca trene bindirdiler. Onların
gözünde bizler insan değil, hayvan gibiydik. Vagonun içi hayvan pisliğinden
cıvık cıvıktı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEYTULLAH ASİL
(Devamla) - Vagon, ağzına kadar silme dolduktan sonra kapılar kapatıldı ve on
iki gün sonra Rusya’nın Gorki bölgesinde açıldı.”
Yok edilmeye
çalışılan sadece Kırım Türkleri değildi. 2 Kasım 1943’te aynı zulüm Karaçay
Türklerine, 1944’ün Şubat ve Mart aylarında da Çeçen-İnguşlar
ve Malkarlara da uygulanmıştı. Sağ kalanların gurbet ellerde yaşadığı çileli
günlerden sonra 1990 yılında verilen geri dönüş izni ile vatanlarına geri
dönebilen Kırım Tatar Türklerinin ana vatanda tüm zorluklara rağmen yeniden var
olacaklarını biliyorum.
Kırım Türklerinin
büyük önderi Gaspıralı İsmail Bey’in söylemi ile
dilde, fikirde, işte birlik sağlamalarını diliyorum. Bu uğurda önderlik eden
Mustafa Cemil Kırımlıoğlu’na şükranlarımı sunuyorum.
Sürgünde, katliamda ölenlere Allah’tan rahmet, geride kalanlara iki cihan
saadeti diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asil.
Gündem dışı
ikinci söz, 25 Mayıs Dünya Kayıp Çocuklar Günü münasebetiyle söz isteyen Şırnak
Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır’a aittir. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Bayındır.
2.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır’ın, Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Kayıp Çocuklar Haftası
nedeniyle söz hakkı almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biliyorsunuz,
Meclisimizde de kayıp çocukları ve çocuk istismarlarını araştırmak üzere bir
komisyon oluşturuldu ve bu oluşturulan komisyonumuzun şu ana kadar aldığı
bilgiler doğrultusunda Türkiye’de çocuk manzaralarının çok ciddi ve vahim
boyutlarda olduğunu gösteriyor. Çünkü, daha önce de
belirtmiştik bu kürsüde, 2003’den beri, Türkiye’de, UNICEF tarafından uyarılan
ve eğer çocuklara dönük tedbirler alınmazsa çok ciddi çocuk sorunlarının, çocuk
suçluluğunun gelişeceğini söylemişlerdi ama bu konuda, yani bu uyarılara rağmen
henüz çok ciddi bir gayretin, çabanın sarf edildiğini söylemek mümkün değil,
tedbir olarak diyorum.
Diğer yandan, bu bir iki ay içinde, Siirt’te, Bursa’da,
Kayseri’de, en son dün Van’da, özellikle okullarda ve de yatılı bölge
okullarında, kız çocuklarına yönelik çok ciddi cinsel istismarların yaşandığını
ve bunu da hem bölgede, işte diyelim, emniyet görevlilerinin de içinde olduğu,
emniyette çalışanların içinde olduğu, oradaki idarecilerin, siyasetçilerin
içinde olduğu bir çocuk fuhuş şebekesinin olduğunu görmüş bulunduk. Bunlar da gerçekten çok vahim sonuçlardır. En önemli boyutlarından
biri olarak bunu söyleyebiliriz.
Yine, dün,
biliyorsunuz Van’da, Van’ın Özalp ilçesinde, askerî kışlanın tel örgülerinin
yakınında bir mühimmat patlaması oldu ve bu patlamada 1 çocuk hayatını kaybetti
ve 5 çocuk da yaralandı. Yaralanan çocukların da birkaç tanesinin ayaklarının ampüte edileceği yani kesilmek durumunda kalacağı ve çok
ciddi yaralandıkları belirtildi.
Şimdi, bir yandan
devletin en resmî kurumlarının, toplumun güvenliğinden sözde sorumlu kurumların
etrafında çocukların oyuncak olarak oynayabileceği malzemenin dışarıda tutulması,
bir mayınlı ortam hazırlaması anlamına geliyor ve bir yandan aleni olarak
çocuklar böyle hedef hâline getiriliyor. İkincisi, mayıs ayında Cenevre’de
yapılan bir toplantıda Sayın Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, taş atan çocuklar
için “Onlar aslında çocuk değil.” diyordu. Şimdi, Hükûmetin
en üst yetkilisi, çocuklar için böyle diyorsa, çocukları hedef hâline
getiriyorsa, devletin en korunması gereken kurumlarında, eğitimde, kışlada,
şurada, burada çocuklar eğer her açıdan bir kıyımla, istismarla karşı karşıyaysa,
burada, bu devlet, toplumun bireylerinin yapacağı suçla nasıl mücadele edecek,
sormak isteriz.
İkincisi, yüz
yıllık bir Kürt sorununu bu şekilde ele almak, çocukların çocuk olmadığı
şeklinde ele almak bir âcizliktir. Nitekim bu âcizlik sadece bugün gerçekleşmiş değil. Biliyorsunuz,
Dersim isyanının öncüsü Seyit Rıza’nın yaşı büyüktü, “Aslında, demek ki o kadar
büyük değil.” deyip yaşını yasalara göre düşürüp idam ettiler ve yine Sayın
Çiçek’in şu an savunduğu tezi… O günkü hâkimler, siyasetçiler, savcılar da aynı
kanıdaydılar ve Seyit Rıza’nın çocuğunun çocuk olmadığına karar vererek, yaşını
bir hafta sonu büyüterek, on sekiz yaşından büyük göstererek darağacına
götürdüler.
Ne değişti
memleketimizde? İnsan haklarına dair, çocuk haklarına dair, demokrasiye dair ne
değişti? 1937-2010, aynı… Çocuğu çocuk görmeyen kimisi hapse tıkıyor, kimisi
kaçırıyor, kimisi idama götürüyor! Ne değişti? Yani inkâr, imha, hukuksuzluk
siyasetinde, zihniyetinde bir şey değişmedi ve merkezî anlamda bu değişmediği zaman, ile gittiğinizde valin de aynı şeyi söylüyor, emniyet
müdürü de aynı şeyi söylüyor, yargı mensupları da aynı şeyi söylüyor!
O zaman bu
çocukları kim koruyacak, nasıl koruyacak, kimden koruyacak? Üstelik hayatın
idame ettirilmesi bir biyolojik mesele değildir tabii ki tek başına. Bir kere,
bugün, yaşlı Avrupa Kıtası’nda biyolojik üreme, biyolojik soy sürdürme sorunu
var…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Teşekkür ederim.
…ama gelişmemiş,
demokrasiden nasibini almamış ülkelerde biyolojik olarak bir varlık sürdürülse
de, esasında, o biyolojik varlıklar, yani çocuklar şahsında geçmişin bütün
değerleri, bütün aidiyetleri yok edilerek âdeta çocuklar soysuzlaştırılmaya,
çocuklar kültürel, inançsal, haksal olarak bir gaspa, kıyıma yol açıyorlar.
Dolayısıyla, çocuklar doğar doğmaz cinsiyetçilik açısından cins kırılmasına yol
açıyor, çocuklar doğar doğmaz milliyetçilik açısından kültürel varlıkları
kıyımıyla yüz yüze kalıyor, çocuklar doğduktan sonra ekonomik ve sosyal
geriliklerden dolayı sosyal katliamlarla yüz yüze kalıyor ve Türkiye’deki
manzara bugün, bütün bu kırımların, bütün bu katliamların manzaralarıdır. Nasıl
önleyeceğiz bu kayıpları? Önce bu beyin kayıplarını, idari, adli, siyasi
mekanizmalardaki beyin kayıplarını, insan kayıplarını, vicdan kayıplarını
önlemeden bu kayıpları önlemek mümkün değil diyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gündem dışı
üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Halide İncekara’ya aittir.
Buyurun Sayın İncekara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın,
Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Pek cılız bir alkış oldu, beğenmedim bu alkışı! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin Sevahir arkadaşımızın da bahsettiği gibi, dün 25 Mayıs Dünya
Kayıp Çocuklar Günü’ydü. İçinde Avustralya,
Brezilya, Almanya, Yunanistan,
İrlanda gibi ülkelerin de bulunduğu ülkelerin her yıl bir araya gelip 25
Mayısta kayıp çocuklarla ilgili o dönemde nasıl bir etkinlik, nasıl bir simge
kullanacaklarını, yeni ne tedbirler alabileceklerini çalıştıkları bir gün.
Türkiye’de de dün ilk defa biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ve
himayesinde, bütün Komisyon üyesi arkadaşlarımızla birlikte bugünü
etkinliklerle ve kaybı olan aileleri de misafir ederek bir farkındalık
yaratmaya çalıştık.
Şimdi, ben
gündemini, siyaset gündemini sadece çocuk ve gençlerden yana oluşturan birisi
olarak söyleyeyim ki zaman zaman kürsüye çıkıp
endişelerini dile getiren bütün arkadaşlarımın hassasiyetlerini paylaşıyorum.
22,5 milyon gibi, dünyada Mısır’dan sonra genç ve yoğun bir nüfusu olan ülkemde
maalesef çocuklarımız ve gençlerimiz çetelerin, mafyaların, uyuşturucu
tacirlerinin ve suç örgütlerinin hedefi hâline gelmiştir.
Akşam
televizyonlarınızı açtığınızda, televizyonlarınızın alt katında geçen bir
şeritler var, görürsünüz, “Arkadaş edinmek için” diye telefon numaraları
verirler. Aslında bu televizyonlar fuhuş çeteleri tarafından kurulmuş,
hepimizin evindeki çocuklarımıza olta atmış, yayıncılığı araç olarak kullanan
yerlerdir. Ve kayıp sayılarına baktığımızda, ortalama 1.500
gibi bir rakamın içinde 1.073 tane sayının özellikle kız çocuklarından
oluştuğunu düşündüğümüzde ve yaş ortalamasına baktığımızda on dört-on sekiz yaş
arasında olduğunu düşündüğümüzde, maalesef 20 milyonluk bir Türkiye’yi yöneten
kamu zihinsel yapısı, kamu personel yapısıyla 21’inci asrın problemleriyle
karşı karşıya kalan gençliğimizin problemlerini çözmenin çok kolay olmadığını
düşünüyorum.
Verilen
örneklerde hep şunu görüyoruz -ki katılıyorum- hiçbir suç sivil kişilerin tek
başına yapacakları kadar yürekli değil. Bir bakıyorsunuz, o yörenin en etkin,
en yetkin, birtakım ayrıcalıkları kullanma hakkına sahip olan insanlarının da
içinde olduğunu görüyoruz. Böylece suç örgütleri, fuhuş çeteleri, uyuşturucu çeteleri
sistemin içinde, yöneticilerin içinde kendilerine destek olacak, görmezlikten
gelecek birtakım ilişkileri kurduklarında, oralarda özellikle çocuklara karşı
işlenen suçların daha da artarak devam ettiğini görüyoruz.
Hepinizin farkındalığını artırmak için şöyle söyleyeyim: Benim bizzat
şahit olduğum, sekiz ay bir kız çocuğuna taciz yaptığı için içeride yatan bir
öğretmen, idari mahkemede alınan kararla, İç Anadolu’da bir başka şehirde
davası devam ettiği gerekçesiyle öğretmenlik yaptırılmaya devam ediliyor.
Bakarken
meselelere, bizler, özellikle siyasetçiler, bireylerin ve çalışanların hukukunu
korumak konusunda tabii ki hassasiyet göstereceğiz ama eğer bir sınıfta, bir
okulda, ben, öğretmenin menfaatiyle 60 çocuğun menfaati söz konusu olduğunda
-kimse kusura bakmasın- çocuğun yanında yer almak zorundayım ve diğerine görev
yapıp yapmadığını sormak zorundayım.
Yatılı ilköğretim
okullarını bugünlerde çok konuşuyoruz. Hatırlayın, bir ihtiyaca binaen ortaya
çıkmış okullar ama eskiden bu okulların adı parasız okullardı ve sadece okumak
isteyen çocuklarımız oraya giderdi. Mecburi sekiz yıllık eğitimle birlikte
hazır olmayan öğretmen kadroları, hazır olmayan yöneticiler okula gelen o
çocuklarımızı yeniden hayata kazandırmakla ilgili ne yapacaklarını maalesef bilmiyorlardı
ve ailedeki bölünmeler, göçler… Bu göçlerde özellikle memurların göçünün de
dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Geçen bir polis memuru dedi ki: “Göç,
göç diyorsunuz Sayın Vekilim, benim çocuğumun da üç seneden fazla uzun süreli
bir arkadaşlık etme şansı yok.” Doğru söylüyor! Babasının hâkim olması, savcı
olması, vali olması, kaymakam olması çocuğun o statüyle göç ettiği anlamına
gelmiyor. Bu göç, tayin ve memuriyette görev konularını tekrar hep birlikte
önümüze alıp bir çalışmamız gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum.
Tamamlayın
lütfen.
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Kötü bir memuru başka yere tayin ederek problemlerimizi
çözebileceğimizi düşünmüyorum.
Komisyonumuz
çalışmalara devam ediyor, şehir gezilerini yapıyor, Haziran sonuna kadar da
inşallah, raporunu çıkarıp önümüze koyacak. Bu kaybolan çocuklarımızı dışarıda
nur yüzlü dedeler, gül bahçesinde melekler beklemiyor. Bütün milletvekili
arkadaşlarımdan ricam: Şehirlerinize gittiğinizde yerel yöneticilere, çocuk
hassasiyetlerini, çıkan yasalarla birlikte, bu yasaların sokağa yansıyıp
yansımadığı, koruyucu önlemlerin ne olduğunu bir sorun.
Cezaevine düşen
bir çocuğumuzun aylık maliyetinin 1,5 milyar lira olduğunu, topla, boyayla,
defterle hapishanede tanıştığını gördüğümüzde bu ciğerimizin yanması lazım. Bu
hassasiyeti hepinizle paylaşıyorum, hepinizin yüreğinin ve beyninin benim gibi düşündüğüne
inanıyorum. Onun için de inşallah, geç
kalmış olsak bile, 18’inci asrın teknolojisi ve kamu yönetimiyle 21’inci asrın
problemlerini çözmenin zor olduğunu bilsem bile, el birliğiyle hep birlikte
bunun altından kalkacağımızı…
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Hanımefendi, sen ne diyorsun? 18’inci asırdan kalma kanun
mu var Türkiye’de?
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) - ….çocuklarımıza daha yakın olacağımızı
düşünüyorum.
Hepinize teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İncekara.
60’ıncı maddeye
göre iki milletvekili arkadaşıma söz vereceğim.
Sayın Durmuş, bir
dakika süreniz var.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin açıklaması
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
sosyal devlet siyasal devlet hâline dönüşmüş, sosyal yardımlar siyasal oya
tahvil edilirken, “sokak çocuğu” diye kapkaça veya teröre bulaştırılan bu
çocukların himayesinde, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve de Adalet
Bakanlığı üzerine düşen görevi yapmıyor. Özellikle
kanunlarımızda yapacağımız değişikliklerle anne ve babaların anne-baba olma
sorumluluğunu bu topluma öğretemez isek, sayılarını ve isimlerini unuttukları
bu çocukları, birileri, organ mafyasının elinde ya da sokak mafyasının elinde
dilencilik yaptırıyorsa, burada İçişleri Bakanlığının da sorumlu olması lazım,
bir kısım sivil vakıfların, üniversite açan vakıfların bu çocuklara da bir el
uzatmaları lazım. Paraları bol, holdingleri var ama bu çocuklar
sahipsiz. Devlet sosyal devlet görevini yapmalı, bununla ilgili düzenlemeler
yapılmalı. Maalesef, küresel dünyada organ nakli, organ kaçakçılığına da
malzeme oluyor bu çocuklar. Salt bir mafya hareketi değil, aynı zamanda devlet
terörü de var bu işlerde. Bu, beyaz insan kaçakçılığının da
bir parçası. Bunun topyekûn, bir siyasal, herkes kendi tercihine göre
yorumlayarak değil bir devlet sorumluluğu içinde topyekûn Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından ele alınması gerektiğine inanıyorum.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Sayın
Karayel…
2.- Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel’in, Necip Fazıl
Kısakürek’in 27’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Dün üstat Necip
Fazıl Kısakürek’in 27’nci ölüm yıl dönümüydü. Büyük fikir, sanat ve aksiyon
adamı olan, “Şairler Sultanı” olarak da anılan üstat Necip Fazıl Kısakürek’i
rahmet ve şükranla yâd ediyorum.
Hayatı boyunca
düşünce, fikir, ifade ve inanç hürriyeti sağlanması için mücadele eden, bu
konuda yaşadığı hayat kadar da mahkûmiyete çarptırılan, mücadele adamı, üstat
Necip Fazıl Kısakürek’in 100’ü aşkın eseri, çıkardığı “Ağaç” ve “Büyük Doğu”
dergileriyle Türk düşünce hayatına büyük katkılar sağladığı hepimizce malumdur.
Altmış yıllık
yazı hayatında kaldırımların kara sevdalısı olmuş, Anadolu’yu adım adım dolaşarak Türk gençliğinin eğitilmesi ve fikirlerini
aşılamakta çok büyük gayretleri olmuştur. İşte bunun içindir ki Türkiye’de iz
bırakan kahramanlardan birisi olarak tarihteki yerini almıştır. Unutulmamalıdır
ki şairleri haykırmayan bir millet sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.
Yirmi yedi yıl
önce hayatını kaybeden büyük üstat Necip Fazıl Kısakürek 4 inanmış adamla
değil, Fatih Camii’nden Eyüp Sultan Camii’ne kadar 100 binlerin elleri üzerinde
taşınarak defnedilmiştir. Kendisini yüce Mecliste minnet, şükranla anıyor,
Cenabıhak’tan kendisine mağfiret diliyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Birinci…
3.- İstanbul Milletvekili Necat Birinci’nin,
Dünya Kayıp Çocuklar Günü’ne ilişkin açıklaması
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2 sayın konuşmacının kayıp çocuklar üzerine
söz alması, konuya hassasiyeti uyandırması bakımından son derece önemli.
Avrupa’da,
Almanya’da, Hollanda’da -Fransa’da durumu bilmiyorum- pek çok Avrupa ülkesinde
sınıfta veya sokakta çocukların saçına, üzerine dokunamazsınız. Bu, hukuk
meselesidir. Sınıfta taciz meselesinden söz edildi. Bu, son derece önemlidir,
bu konuya dikkat etmek lazım gelir. Yani çocuğu gelişigüzel okşayamazsınız, bu,
taciz konusudur. Bizim toplumda sevgi ayrıdır, bunu nasıl değerlendiririz
bilemiyorum ama ben 2 sayın konuşmacıdan bir rakam istiyordum, bekliyordum.
Türkiye’de 1.500 kayıp çocuk olduğunu söylüyorlar.
Dün basında bir
haber vardı, sizin de dikkatinizden kaçmamıştı. Sadece Kandil’de 3 bin çocuk
var. Dokuz-on üç yaş arası, talim gören. Önce teorik talim, on üç yaşından
sonra da askerî talim gören 3 bin çocuk! Bunlar Türkiye'nin çocuklarıdır;
kayıtlara girmemiştir, kayıtlara girsin diye söylüyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Sayın
milletvekilleri, kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/348, 551, 666, 667, 668) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 26/5/2010 Çarşamba günü (bugün) saat 14.00’te Halkla
İlişkiler Binası B Blok, 2’nci kat 4’üncü bankoda bulunan 10 numaralı Meclis
araştırması komisyonları toplantı salonunda toplanarak başkan, başkan vekili,
sözcü ve kâtip seçimini yapma-larını rica ediyorum.
Komisyonun
toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilmiştir.
Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1991) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/215)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin Sözlü
Sorular Kısmının 540. sırasında yer alan (6/1991) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
BAŞKAN – Sözlü
soru önergesi geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner
ve 24 milletvekilinin, gıda denetimindeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/721)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Ülkemizdeki gıda
üretim, tüketim ve satış birimlerinin denetimlerinin ne sıklıkla, hangi
şartlarda ve sağlıklı bir biçimde olup olmadığını, halk sağlığının ne derece
tehlike altında olduğunun araştırılması amacıyla, Anayasanın 98'inci, T.B.M.M.
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması"
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Tayfur Süner (Antalya)
2) Ali Oksal (Mersin)
3) Şevket Köse (Adıyaman)
4) Hulusi Güvel (Adana)
5) Osman Kaptan (Antalya)
6) Hüseyin Ünsal (Amasya)
7) Rasim Çakır (Edirne)
8) Ahmet Küçük (Çanakkale)
9) Derviş Günday (Çorum)
10) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
11) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
12) Akif Ekici (Gaziantep)
13) Rahmi Güner (Ordu)
14) Canan Arıtman (İzmir)
15) Zekeriya Akıncı (Ankara)
16) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
17) Turgut Dibek (Kırklareli)
18) Tekin Bingöl (Ankara)
19) Gürol Ergin (Muğla)
20) Abdulaziz Yazar (Hatay)
21) Hüsnü Çöllü (Antalya)
22) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
23) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
24) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
25) Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
Gerekçe:
Türkiye'de gıda
denetiminin Tarım ve Köyişleri Bakanlığına
devredilmesi ile birlikte bu alanda ciddi bir sorun yaşandığı görülmektedir.
Bakanlık bu önemli görevi 4532 kişi ile yürütmeye çalışmaktadır. Bu kişilerin
kontrol etmekle görevli olduğu ruhsatlı 51.000 gıda üretim, 360.000 gıda satış
ve tüketim yeri mevcuttur. Bunların dışında yine ülkemizde ruhsatsız olarak
yaklaşık 3000 gıda üretim ile 20.000 gıda satış ve tüketim yeri faaliyet
göstermektedir. Yaklaşık olarak 1 gıda denetim elemanına 100 gıda üretim ve
tüketim yeri düşmektedir. Ortalama bir yılda 200.000 gıda üretim, tüketim ve
satış noktasını denetime tabi tutabilen Bakanlık, geriye kalan yaklaşık 211.000
işletmeyi 1 yıl boyunca hiçbir şekilde denetleyememektedir. Yürürlükteki
yönetmeliklere göre bu işletmelerin 2 ayda bir denetlenmesi gerektiği
ortadayken, bu denetim sayısının ancak %10'u gerçekle-şebilmektedir.
Buna bağlı olarak
gıda zehirlenmeleri, okullar ve kamu kurumları gibi insanların yoğun olarak
bulunduğu birimlerde gitgide artmaya başlamıştır. Piyasayı denetlemekle sorumlu
kamu yönetimi yapılarının hizmet binalarına
Bunun yanında
TBMM'de kısa zaman önce kabul edilen Biyogüvenlik Yasası
ile birlikte GDO'lu ürünlerin üretimine kısıtlama
getirildiyse de raflarda bulunan mevcut GDO'lu
ürünlerin akıbetinin ne olacağı bilinmemektedir. Bu arada Bursa ve Pendik'teki
tesislerinde tatlandırıcı üreten Cargill firması ile
yine Bursa Orhangazi'de ithal veya yerli mısırdan nişasta bazlı
şeker üreten firmalar ülkemizdeki sanayi şekerinin yüzde 40'ını
karşılamaktadır. Ancak ülkemizde sadece Ankara ve Bursa'da Tarım Bakanlığı'na
ait ithal edilen ürünlerin kontrol edildiği iki laboratuar olduğundan, denetim
yetersiz kalmakta, genetiği değiştirilen mısır ve soya, gümrüklerden kontrolü
yapılamadan evlerimize girmektedir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın 4532 gıda denetmeni ile 434.000
gıda üretim - satış ve dağıtım noktasını, bir bu kadar da kayıt dışı sektör
varken, etkinlikle denetleyebilmesi fiziksel olarak mümkün değildir. Yapılan tüm ikazlara rağmen bu alanda çalışan kamu görevlilerinin
sayısını yeni alımlarla artırmayan, işletmelerin iç denetimini sağlayan sorumlu
yöneticilerin sorunlarını çözmek ve sistemin etkinliğini artırmak yerine
hazırladığı Yasa Tasarı taslakları ile sorumlu yöneticiliğin çalışma alanlarını
en alt düzeye indirgeyerek sistemi fiilen ortadan kaldırmaya çalışan Bakanlık,
gıda denetimleri alanındaki bu korkunç tabloyu ortadan kaldırmakla yükümlü ve
görevlidir. Sorunun, ciddiyetine bağdaşır bir şekilde, doğru ve kararlı
politikalarla çözülmesi gereklidir.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, ülkemizdeki gıda üretim, tüketim ve satış birimlerinin
denetimlerinin ne sıklıkla, hangi şartlarda ve sağlıklı bir biçimde olup
olmadığını, halk sağlığının ne derece tehlike altında olduğunun araştırılması
ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis
Araştırması açılması yerinde olacaktır.
2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş
ve 19 milletvekilinin, kalkınma ajanslarının faaliyetlerinin araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/722)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de 26 farklı bölgede faaliyet gösteren kalkınma
ajanslarının amaçlarına uygun faaliyetlerde bulunup bulunmadıklarının
araştırılması, yerel sorunların tespitinde ve etkin çözüm önerileri
geliştirmede katkısının araştırılması ve bölge ekonomilerine ne ölçüde katkıda
bulunduklarının incelenmesi ve ajansların amacına uygun çalışıp çalışmadığının
araştırılması amacıyla Anayasanın 98'inci, içtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 26.03.2010
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sırrı Sakık (Muş)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Bölgesel kalkınma
ve bölgeler arası eşitsizlik konusu son yıllarda iktisadın odaklandığı önemli
bir alandır. 1980 sonrası artan neo-liberal
politikalar, ülkeler içinde bölgeler arasında gelir uçurumlarının daha da
büyümesine neden olmuştur. Avrupa Birliği son yıllarda, bölgeler ve iller arası
bu eşitsizliği ortadan kaldırmak amacıyla, kalkınma ajansları oluşturarak çözüm
bulmaya çalışmaktadır. Türkiye bölgeler arası gelir eşitsizliğinin en yüksek
seviyede olduğu ülkelerden biridir. Hakkâri, Muş illerini kapsayan bölge ile, İzmit, Sakarya illerini kapsayan bölge arasında 5,3 kat
gelir farkı vardır. Artık her konuda, adem-i
merkeziyetçi yönetim anlayışının işlevini kaybettiği günümüzde, bölgelerin,
kentlerin ihtiyaçlarının yerinden, halkın katılımlarıyla yapılması zorunlu hale
gelmiştir Bölgelere yönelik ekonomik kalkınma düşünülmediği için, İstanbul gibi
cazibe bölgelerinde biriken sermaye sadece bu bölgelere yatırım yapmaktadır.
Bununla beraber eğitim, sosyal ve kültürel faaliyet de bu bölgelerde toplanmaktadır.
Bölgesel kalkınma
ajansları, DPT tarafından, Türkiye'nin sosyo-ekonomik
özelliklerine göre AB uyum çalışmaları çerçevesinde 26 bölgeye ayrılarak
uygulanmaya başlanmıştır. Türkiye'nin bölgesel gelişme politikalarına yönelik
bölge düzeyinde koordinasyonu sağlayacak ve uygulamaya dönük bir mekanizmanın
kurulmasını amaçlayan Kalkınma Ajansları giderek artmıştır. Kalkınma ajansı,
bölgenin özelliklerine göre ihtiyaçlarını belirleyerek şu amaçları taşır;
bölgedeki yerel yönetim faaliyetlerine teknik destek vermek, bölgede kapasite
gelişimini desteklemek, bölgedeki kaynakları araştırmak, rekabet gücünü
arttırıcı faaliyetlerde bulunmak. Bölgesel kalkınma ajanslarının bir diğer
önemli faaliyet alanı da küçük ölçekli üreticileri ve işletmeleri
desteklemesidir. Küreselleşme ile birlikte, küçük ölçekli işletmeler, büyük
firmalar ve tekellerden dolayı ciddi sıkıntıya girmiştir. Karadeniz, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerinin ekonomisinde küçük işletmelerin büyük önemi
vardır ve desteklenmediğinde giderek yok olma tehlikesi ile karşı karşıya
gelmektedirler. Dolayısıyla kalkınma ajanslarıyla, bölgenin özelliklerine göre
faaliyetlerin belirlenmesi, merkezi sisteme dayanmadan yerinden sorunların
tespit edilerek çözüm üretilmesi yöntemi artık dünyada kabul edilen bir yöntemdir.
AB'nin 1960'larda
başladığı bölgesel kalkınma politikaları ve 1998 yılından bu yana Avrupa
Komisyonu'nun ilerleme raporlarında Türkiye'deki bölgeler arası sorunları
belirtmesi Türkiye'nin harekete geçmesini sağlayarak 2002 yılında bu konuda
kanunun geçmesini sağlamıştır. Ancak kalkınma ajanslarının yereldeki
potansiyeli ortaya çıkarabilmesi için ajansların yapılanması ve uygulamalarının
amaca uygun olması gerekmektedir. TMMOB, 2008 yılında basın açıklamasında
kalkınma ajanslarının yereldeki üreticileri koruyucu değil sermayeyi destekler
bir şekilde örgütlendiğine dair endişelerini açıklamıştır. Ajansların yönetim
kurumlarında sermaye sahiplerinin bulunmasına izin veren yönetmeliğin,
uygulamada da teşvik ve kredilerin sermaye sahiplerine gideceğini ve bu yüzden
de asıl yerel üreticinin desteklenmediğini belirtmektedir. Yerel Yönetim
Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği'nin de benzer kaygılarını dile getirerek,
açılan ajansların temsilcilerin hangi çevrelerden seçilmiş olduğunun önemli
olduğunu vurgulamaktadır Yine çeşitli Sanayi Odaları, kalkınma ajanslarının
amaçlarının aksine haksız rekabete yol açtığı, belediyelerin, büyük sermaye
kuruluşlarının ajanslardan kredi aldığına dikkat çekmektedir.
AB'den, Afrika'ya
dünyanın bir çok yerinde uygulanan kalkınma ajanslarının
yerel sorunlara yerel çözümler bulabilme amacına hizmet edebilmeleri önemlidir.
Bu açıdan Kalkma ajanslarında, sadece ekonomik kalkınma ele alınsa sosyal ve
kültürel boyutunun ele alınması gerekir. Aksi takdirde, Türkiye'de sermayeyi
daha da güçlendirecek, haksız rekabeti daha artıracak ve denetimsiz kredi
vermenin bir yolu ve merkezleri halini alacaktır. Bu bilgiler doğrultusunda,
Türkiye'de bölgesel kalkınma ajanslarının amacına uygun bir şekilde örgütlenip
örgütlenmediğinin, amacına uygun işlerin yapılıp yapılmadığının araştırılması
ve yerel sorunlara çözüm olup olmadığının incelenmesi, bölge ekonomisine olan
katkısının araştırılması ve yaşanan sorunlarının açığa çıkartılması
yapılabilmesi için bir meclis araştırma komisyonunun kurulmasını öneriyoruz.
3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş
ve 19 milletvekilinin, faili meçhul cinayetler konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/723)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'nin
kanayan yarası olan faili meçhul cinayetlerle ilgili olayların bütün
boyutlarıyla araştırılarak gerekli çalışmaların yapılması için Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması
açılmasını arz ve talep ederiz. 26.03.2010
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sırrı Sakık (Muş)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Faili meçhul
cinayetler; suçlusunun bulunamadığı, dosyalarının zaman aşımı veya takipsizlik
kararı ile kapatıldığı ve günden güne de sayıları artmakta olan vahim bir tablo
oluşturmaktadır. Faili meçhul cinayet mefhumu, Türkiye'de ilk kez 1948 yılında
edebiyat sanatçısı Sabahattin Ali cinayeti ile gündeme gelmiş olup, bu sayı
günümüzde milyonları bulmuştur.
Adli sicil ve istatistik genel müdürlüğü verilerine göre, Türkiye
genelinde yalnızca 2004 yılından 2005’e devredilen faili meçhul dosya sayısı 1
milyon 183 bin 377 olup, yeni gelenlerle birlikte 2005 yılında toplam 1 milyon
681 bin 847 faili meçhul dosyaya bakan savcılıklar, 13 bin 494 dosyanın failini
buldu, 179 bin 720 dosyayı da zaman aşımından kapattı. 2006 yılına ise 1 milyon 488 bin 633 dosyayı devretti. Bu veriler
yalnızca 2004-2006 yılı aralığına ilişkindir. Yine bu verilere göre il bazında
en çok faili meçhul cinayetin yaşandığı ilimiz ise Diyarbakır olmuştur.
Faili meçhul
cinayetlerde, özellikle 1988 yılından itibaren bir artış söz konusudur. Bu cinayetlerde
birçok aydın, yazar, çizer, gazeteci, akademisyen hayatını kaybetmiştir. Bu
yönüyle de toplumun sürekli gündeminde olan faili meçhul cinayetler;
faillerinin bulunması için başlatılan kampanyalara, hatta bu cihetle filmlere
dahi konu olmuştur. Ancak tüm bu tepkiye rağmen; bu cinayetlerin katilleri
bulunamadığı gibi, katillerin bulunamamasından kaynaklı olarak daha rahat
hareket imkânına sahip oldukları hissiyatına kapılan ve kontrolden çıkan bazı
odaklar toplumu tehdit eder hale gelmiştir. Zira bu duruma neden olan
etkenlerden en önemlisi de, kimi fail ve suikastçılara medyanın da desteği ile
önem atfedilmesi olmuştur. Bir failin cezaevinden çıkışı ülkede gündem
yaratmaya yetmiş, günlerce toplumu meşgul edebilmiştir. Hal böyle iken de,
faili meçhul cinayetler kimi çevrelerde meşruluk kazanmış durumdadır. Bu
meşruluk ise, cinayet sayılarının daha kolay bir biçimde artmasına yol
açmaktadır.
Ülke genelinde
yaşanan bu sorunsal, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde daha acımasız bir olguya
dönüşmektedir. Adli sicil ve istatistik genel müdürlüğü verilerine göre de
faili meçhul cinayetlerin en fazla olduğu il Diyarbakır'dır. Toplumun kimi
çevrelerinde faili meçhul cinayetlere ilişkin yaşanan meşruluk Doğu ve
Güneydoğu illerinde daha yaygın bir hale bürünmüş, hatta bu çevrelerde haklılık
psikolojisine dönüşmüştür. Zira Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşanan faili
meçhul cinayetler ve kayıpların yanı sıra; toplu mezarlar ve ölüm kuyuları
gündeme gelmiştir.
Gündemdeki en
önemli mevzulardan biri de, Nusaybin-Cizre karayolunun bitişinde yer alan 3
Hudut Bölüğü ile ilgili olanıdır. 2005 yılında meydana gelen bu olaya ilişkin
iddia; Cizre ilçesinde faili meçhul cinayetlere kurban giden vatandaşlarımızın
cesetlerinin bölük içinde yer alan voleybol sahası ile futbol sahası arasında
kalan bir alanda gömülü olduklarına ilişkindir. Zira,
bu alan üzerinde askeri bir faaliyet için yapılan kazılarda, erler; faili
meçhul cinayetler neticesinde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın
cesetlerini, kemik ve elbise parçalarını gördüklerini dönem komutanı Albay
Bülent Ünal'a bildirmişlerdir. Neticede Albay Bülent Ünal tarafından verilen
emirle bu mezarların üzeri kapatılmıştır.
Açıkladığımız bu
örnek sadece yaşanan olaylardan bir tanesine ait olup, bahse konu olay ve yine
yaşanan buna benzer olayların faillerinin tespiti için Meclis araştırması
açılmasını talep etmek gerekmiştir.
4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, tarım sigortası
uygulamasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/724)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde, Tarım
Sigortası’nın uygulaması üç yılını tamamlamasına karşın, bu konuda çok önemli
sorunlara cevap veremediği açıkça görülmektedir. Özellikle, tarım kesiminde
tabii afetler ve diğer nedenlerle ortaya çıkacak zararlardan çiftçimizin
korunması ve oluşan zararların en az düzeye çekilmesi amaçlanmıştır. Ancak;
uygulamada çiftçimizin gerçek ihtiyacına cevap vermediği birçok noktanın olduğu
açıkça görülmüştür.
Bir ürünün,
sigorta kapsamına alınmasında mevsimsel özellikler dikkate alınmamış, ham meyve
dönemi kapsama alınmasına karşın, çiçek dönemi kapsam dışı bırakılmıştır.
“Don”a karşı çiçek döneminin sigorta kapsamına alınmaması ve “don” tehlikesi
olmayan mevsimlerde “don”a karşı ürün sigortası yapılmasının hiçbir anlam ve
özelliği yoktur. “Don” tehlikesi olmayan bir ay veya mevsimde ilgili ürünü
“don”a karşı sigorta yapmanın mantığını anlamak mümkün değildir.
Tarım sigortası
uygulamasının, ülkemizin hangi bölgelerinde bugüne kadar, hangi ürünler için
talep edildiği ve hangi bölgelerde neden talep görmediğinin açıkça irdelenmesi
gerekmektedir. Bugüne kadar, bazı bölgelerde önemli ölçüde sigorta talebi
yapılmasına karşın, hasar oluşumunda, çiftçimizin zararının yeterince
karşılanmadığı görülmüş ve bu bölgelerde Tarım Sigorta Poliçeleri önemli ölçüde
azalmıştır.
Ülkemiz ekonomisi
ve çiftçimizin, tabii afet ve diğer nedenlerle oluşacak zararlarının asgariye
indirilmesi Tarımsal Sigorta’nın en temel hedefi ve amacı olmalıdır. Ancak, üç
yıllık uygulamada ortaya çıkan eksikler nedeniyle yeterince talep görmemiştir.
Bu nedenle, uygulamada ortaya çıkan tüm sorunların giderilmesi amacıyla
Anayasanın 98. Maddesi ile İç Tüzüğün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ederim.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
2) Gürol Ergin (Muğla)
3) Sacid Yıldız (İstanbul)
4) Ali Koçal (Zonguldak)
5) Ahmet Küçük (Çanakkale)
6) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
7) Nesrin Baytok (Ankara)
8) Tacidar Seyhan (Adana)
9) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
10) Hüsnü Çöllü (Antalya)
11) Abdulaziz Yazar (Hatay)
12) Hulusi Güvel (Adana)
13) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
14) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
15) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
17) Selçuk Ayhan (İzmir)
18) Tekin Bingöl (Ankara)
19) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
20) Mehmet Ali Susam (İzmir)
21) Ensar Öğüt (Ardahan)
22) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
23) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
24) Rasim Çakır (Edirne)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811,
2/633) (S. Sayısı: 496) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
87’nci
Birleşimdeki görüşmelerde tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşma yapılmıştı.
Şimdi söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’da.
Buyurun Sayın
Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 496 sıra sayılı Tasarı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet tarafından hazırlanan,
görüşmekte olduğumuz bu tasarı üzerinde grubum adına görüşler açıklarken
kooperatifçilik uygulamaları olan ve uzun yıllar bu alanda çeşitli görevler
yapmış biri olarak da konuşacağım. Öncelikle yetki devreden ve devralan 2 Sayın
Bakanın kooperatifçilikle ilgili sorunlara el atmış olmaları ve yüce Meclisin
önüne getirerek bu alanda tartışılmasına vesile oldukları için Bayındırlık ve
İskân Bakanı ile Sanayi ve Ticaret Bakanına teşekkür etmek istiyorum.
Kooperatifler,
150’den fazla ülkede, insanların, ihtiyaçlarını kendi çaba ve girişimleriyle
karşılamak amacıyla kurup işlettikleri teşekküllerdir. Bazı ülkelerde şirket
olarak tanımlanır ve kurulur. Bazı ülkelerde ise şirketten farklı ekonomik
amaçlı bir tüzel kişilik olarak kabul edilirler. Bizde de Ticaret Kanunu’muzda şirket olarak kabul edilmektedirler.
Birleşmiş
Milletler verilerine göre dünyada yaklaşık 750 bin kooperatife 800 milyon
civarında kişi ortaktır. En üst organizasyon olan Uluslararası Kooperatifler
Birliğinin her yıl yayınladığı bir Global 300 kooperatif listesi vardır.
Birliğin sitesindeki son listeye göre dünyadaki en büyük ilk 300 kooperatifin
2006 yılı cirosu toplamı 1,3 trilyon Amerika Birleşik Devletleri dolarıdır.
Yine, dünyadaki 750 bin kooperatif 100 milyona yakın insanı istihdam
etmektedir.
Diğer taraftan,
dünyada tarım alanının yanında bankacılık, sigortacılık, sınai
üretim, hizmetler sektöründe hem gerçek kişiler hem de küçük ve orta ölçekli
işletmeler, yani esnaf, sanatkâr ve benzeri kişi ve kuruluşlar kooperatiflerin
ortaklarıdır. Yani kooperatifler KOBİ’lerin gelişmeleri ve rekabet etmeleri
için de çok önemli kuruluşlardır.
Evet, değerli
milletvekilleri, dünyada hemen her ülkenin ekonomik hayatında, çoğu kişi
farkında olmasa bile, ciddi bir yeri olan böylesine önemli kuruluşlardır
kooperatifler.
Bugün
görüştüğümüz bu tasarıyı da kooperatifçiliğin bu yönlerini dikkate alarak
ciddiyetle değerlendirmemiz, sonucunda da doğru adımlar atıyor olmamız ülkemiz
kooperatifçiliği ve ekonomisi bakımından büyük önem arz etmektedir.
Tasarıyı ve de
komisyonlarda birleştirilmiş olan kanun tekliflerini birlikte ele aldığımızda,
ilk bakışta mantıklı gibi gelen bu tasarının ülkemiz insanlarının, küçük
sanayicinin, esnafın, sanatkârın ve konut edinmek isteyen milyonlarca
insanımızın kooperatifçilikten bekledikleri faydayı görerek yaşadıkları
sorunlara çözüm getirecek bir yönü olmadığını üzülerek belirtmek istiyorum.
Şimdi
sıralayacağım nedenlerle bu tasarının yüce Meclis tarafından kabul edilmemesinin
daha uygun olacağı görüşünü taşıyoruz. Tasarının genel gerekçelerine
baktığımızda bahsedilen konularla tasarı maddeleri hiçbir şekilde örtüşmüyor.
Bakın gerekçede nelere yer verilmiş: Yapı, yani inşaat alanında faaliyet
gösteren konut, toplu işyeri ve küçük sanayi sitesi yapı kooperatiflerinin
bilinçli ya da bilinçsizce aldıkları kararlar ve imar mevzuatı yönünden denetim
eksikliği sonucu imar mevzuatına aykırı uygulamalar nedeniyle üyeler, yani
ortaklar mağdur olmaktadır. Bu suretle sağlıklı şehirleşme yönünde mahzurlar
ortaya çıkmaktadır.
Arazi tahsisi de dahil olmak üzere, planlamadan projelendirmeye, ruhsattan
kat mülkiyetine geçiş ve kooperatifin feshine kadar geçen süreçte, yapı
kooperatiflerinin mahallî teşkilatları da olan merkezî idare birimince sürekli
kontrol altında tutulmasıyla vatandaşların kooperatiflere olan güveninin
yeniden kazandırılması, dar gelirlilerin konut sahibi olması, ilk tesis
maliyetinin yüksek olmasından dolayı ticari faaliyetlere katılamayan
vatandaşların ticari faaliyetlere katılmasının özendirilmesi gerçekleştirilecektir.
Belirtilen
sebeplerle, yapı kooperatiflerine ilişkin görevlerin, yapılaşma ve şehircilik
ile ilgili görevleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılmasının uygun
olacağı değerlendirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ana hatlarını sunduğum gerekçede, imar mevzuatına aykırılık,
sağlıklı şehirleşme, planlama ve sair ihtiyaçlar nedeniyle devrin gündeme
geldiği belirtilmektedir. Ancak bu tasarıyla hâlen Sanayi ve Ticaret
Bakanlığınca yürütülen ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devri öngörülen
görevler nedir bunlara bir bakalım.
Tasarıyla kooperatif kuruluş izni ve ana sözleşme değişiklik izni
verme yetkisi devrediliyor yani birer özel hukuk tüzel kişisi ve ticari tüzel
kişi olan yapı kooperatiflerinin ana sözleşmesinin Anayasa’nın teşebbüs ve
sözleşme hürriyetine ilişkin hükümlerine, Kooperatifler Kanunu ve Türk Ticaret
Kanunu’nun usul hükümlerine ve Medeni Kanun ile Borçlar Kanunu hükümlerine
uygun hükümler içerip içermediğinin kontrolünü yapma yetkisi devrediliyor. Yani ticaret hukukuna dair yüzlerce madde hükmünün süzülüp
“emredici hükümler, ihtiyari hükümler” sınıflandırması “yok hükmünde ya da
iptal nedeni sayılacak hükümler” sınıflandırması gibi hukuki aykırılıkları ve
ayrımları tespit edip yanlışlıklarını reddetme, doğrusunu önerip tüzel
kişiliğin sağlıklı doğmasını sağlama yetkisi devrediliyor. Genel kurul
toplantısında temsilci bulundurarak alınan kararların borçlar kanununun
yoklukla malul saydığı hükümlerden olup olmadığının, iptali gerektiren sakatlık
içerip içermediğinin kontrolü ve uyarıda bulunma yetkisi devrediliyor.
Kooperatif
yöneticilerinin, denetçilerinin, ortaklarının kanun ve ana sözleşme
hükümlerinin yukarıda saydığım mevzuat hükümleri karşısında nasıl yorumlanması
gerektiğine dair görüş verme yetkisi devrediliyor. Bir örnek vereyim:
Kooperatif başkanının mesleği muhasebeci ise 1163 sayılı Kanun’un ticari
muamele yasağına ilişkin hükmü çerçevesinde kooperatif defterlerini başkan
tutmak isterse bu konu ticari muamele sayılır mı sayılmaz mı?
Evet, değerli
arkadaşlar, Bayındırlık Bakanlığına bu tasarıyla devredilen işler bunlar.
Görüldüğü gibi teknik bir görev yok, tamamen hukuk değerlendirmesi içeren
görevler.
Devam ediyorum.
Her ticaret odası ya da sanayi ve ticaret odasında bir ticaret sicil memurluğu
bulunur. Bunlar kooperatiflerin sicillerini tutarlar. Tasarıyla “Bana getirilen
genel kurul toplantı tutanağındaki şu kararı tescil edebilir miyim? Toplantı
tutanağındaki şu kararı tescil edebilir miyim? Yeni yönetimin seçimi usul
bakımından uygun mu yoksa genel kurul kararı geçersiz midir?” diye soran bir
ticaret sicil memuruna Türk Ticaret Kanunu ve Kooperatifler Kanunu’na göre
“Uygundur.” ya da “Değildir.” türünden gerekçeli ve bağlayıcı bir hukuki
mütalaa verme yetkisini ve görevini devrediyoruz. Mesela “Türkiye’de
kurulu kooperatif, yurt dışında kooperatifçilik faaliyeti yapabilir mi,
yapamaz mı? Bunu tescil edeyim mi,
etmeyeyim mi?” diye soran ticaret sicil memurunu cevaplama görevini
devrediyoruz.
1163 sayılı
Kooperatifler Kanunu’na göre denetim görevini ve yetkisini devrediyoruz.
Denetim yetkisinin içeriği nedir peki? Örneğin: “Türk Ceza Kanunu’na göre bir
olayda zimmet suçu oluştu mu oluşmadı mı; yoksa yalnızca yöneticiler açısından
hukuki sorumluluk yani tazmin mükellefiyeti mi doğmuştur? Kooperatif başkanının
fiili Ticaret Kanunu’na göre basiretli bir tacir gibi hareket etme
mükellefiyetine uygun mudur, değil midir? Kooperatif muhasebe defterleri Türk
Ticaret Kanunu hükümlerine uygun ihdas edilmiş mi, Vergi Usul Kanunu’na uygun
tutulmuş mu?” gibi konuların araştırılmasını ve bu hususların denetimini
devrediyoruz.
Özetle, değerli
milletvekilleri, bu devredilen görevlerin hangisi bayındırlık işi, hangisi imar
mevzuatı işi? Bunu sağlıklı bir şekilde değerlendirmek lazım.
İlgili mercilerden alınan bir bilgiyi sizlerle paylaşayım. Yargıtaya yılda üç bine yakın kooperatif davası ulaşıyor ve
-Yargıtayın verdiği bilgidir- dosyaların yüzde 60’ı
ortaklığa giriş, ortaklıktan ihraç konuları. Yine Sanayi ve Ticaret Bakanlığına
da yılda bir o kadar başvuru, şikâyet olur. Bunların da çoğu ortaklık ilişkisi,
fazla ortak kaydetmek, paramı ödemediler, paramı defterlere geçmemişler ve
benzeri konuları içerir. İmar mevzuatına aykırılık diye bir şikâyet ya hiç
yoktur ya da binde 1 düzeyindedir. Peki, durum bu iken bu hukuki konuları ve
görevleri niçin Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devrediyoruz? Üstelik
gerekçede sıralanan imar mevzuatına aykırılık, planlara aykırılık konuları 1163
sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre çözümlenebilecek işler de değildir. Bu
görevler zaten hâlihazırda İmar Kanunu ve diğer kanunlarla Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı ile belediyelerin görevleri arasındadır. Yapıların teknik denetimi
konusunda yapı denetim şirketleri ve teknik uzmanlar hâlen Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının görev ve sorumluluk alanında değil mi?
Değerli
milletvekilleri, tasarıyla gerçeklerin örtüşmediği diğer bir konu da şudur:
Madem yapı kooperatifleri imar mevzuatı ve planlama gerekçeleriyle kuruluş,
işleyiş ve denetim yetkileri bakımından Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
devrediliyor, o zaman bir de inşaat şirketleri var Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının görev alanında. Onların kuruluş, işleyiş ve denetim görevleri niye
devredilmiyor? Bu gerekçe ile tasarıyı hazırlayan her iki sayın
Bakan neden bu şirketlerle kooperatifleri farklı değerlendirmişler, merak
ediyorum.
Tasarıda yazılı
olanlarla gerekçelerin uyuşmadığı, hatta toplumda ve de yüce Mecliste yanlış
bir beklentiye yol açabilecek diğer bir konu, gerekçedeki “arazi tahsisi”
ibaresidir. Bu ibareyle ne amaçlanmıştır acaba? Kamu arazilerinin
kooperatiflere tahsisi mi amaçlanıyor? Amaçlanıyorsa niçin tasarıda buna
ilişkin bir madde yok? Bayındırlık Bakanlığına devir sonucunda Bakanlık ucuz
kredi mi verecek? Verecekse tasarıda niçin buna ilişkin bir madde yok? Tabii, ucuz arsa veya arazi tahsisi gibi bir
desteğin akıllarda olmadığını, ucuz kredi verilmesi gibi bir niyetin olmadığını
biz biliyoruz. Nereden mi? Bu yetkiler TOKİ’de ve Millî Emlak Genel Müdürlüğünde de ondan. O zaman
niçin biz bu bakanlıklar arası görev devrini yapıyoruz? Bunu
yüce Meclisin iyi sorgulaması lazım.
Değerli
milletvekilleri, hepimiz ayrı partilerden olabiliriz ama ortak noktamız
milletin sorunlarına, ülkenin sorunlarına çözüm getirecek doğruları yapmak
olmalı. Bu nedenle, bu tasarının gerekçelerinin hiç de inandırıcı olmadığı
ortaya çıkıyor.
Tasarıya olumlu
bakmayışımızın bir diğer nedeni tarihî tecrübelerdir. Yapı kooperatiflerinin
Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devri önerisi yeni bir öneri değildir. Daha
önce de İmar ve İskân Bakanlığına devredilmiştir.
Rahmetli Turgut
Özal Aralık 1983’te o meşhur yıldırım kanun hükmünde kararnameleri çıkarırken
yapı kooperatiflerini de kimseye sormadan İmar ve İskân Bakanlığına
devretmişti. O dönemde çoğu kamu görevinin farklı kuruluşlara devir aşısı
tutmuştur. Tutmayan çok nadir görev devri aşılarından biri de yapı
kooperatiflerinin Mesken Genel Müdürlüğüne devridir. Ancak, devir macerası tam
olarak altı ay devam edebilmiştir. Bildiğimiz kadarıyla İmar ve İskân Bakanlığı
kendi isteğiyle ve yapı kooperatifleri ile ilgili verilmesi gereken kamu
hizmetlerinin düşündükleri türden hizmetler olmadığı, bu işin tamamen bir
ticaret hukuku işi olduğu gerekçesiyle bu hizmetleri Sanayi ve Ticaret
Bakanlığına Haziran 1984’te iade etmişlerdir. Biz, bu tasarının yasalaşması
hâlinde de benzer bir sonuçla karşılaşılacağımızı düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, şunu belirtmek lazımdır ki: Her kamu kuruluşunun bir görevi ve
uzmanlık alanı vardır. Bunu da doğal karşılamak gerekir. Maliye Bakanlığı
vergiler ve devlet bütçesi konusunda uzmanlık ve tecrübe biriktirmiştir. Şimdi
Maliye Bakanlığına tarım faaliyetlerinden sen sorumlu olacaksın, denirse
bürokrasinin vereceği cevap “Bizde ziraat mühendisi istihdam edilmiyor; ayrıca,
ben vergi incelemesinden anlarım, bitki yetiştirme konusunda bilgim ve tecrübem
yok.” diye cevap verecektir. Bu konuda da çok ortaklı tüzel kişi tacirlere
ilişkin hukuksal bilgi konusunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığının edindiği bir
tecrübe mevcuttur. Nitekim, size bir başka kurumun bu
konudaki değerlendirmesini vurgulamak istiyorum: Sermaye Piyasası Kurulu,
kooperatifçilik hizmetlerini hukuki teknik uzmanlık gerektiren bir iş olarak
tanımlamaktadır. Şimdi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığında bildiğim kadarıyla
teknik elemanlar var, mimarlar var, inşaat mühendisi var, hatta bu görevleri
devrettiğimiz Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğünde çoğunlukla harita
mühendisi istihdam ediliyor.
Şimdi, yukarıda
bahsettiğim gibi ağırlıklı olarak hukuki değerlendirmelerden oluşan bir kamu
hizmetini harita mühendisi olan görevliler eliyle ne ölçüde başarılı şekilde
çözebiliriz, bunu düşünmemizde fayda bulunmaktadır. Yani bu durum Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı bürokrasisini de sıkıntıya
sokabilecektir. Şu hususu çok merak ediyorum: Sayın bakanlar bürokratlarının bu
anlamda görüşlerini aldılar mı?
Tasarıya eklenmiş
olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı personelinin geçici olarak Bayındırlık ve
İskân Bakanlığında istihdamının da bu soruna bir çözüm olamayacağını
düşünüyoruz. Nitekim bildiğim kadarıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görev
alanında yirmi dört ayrı tür kooperatif var, personel de tür tür paylaştırılmış değil. Tüm personelin bu tarafta
görevlendirilmesini de isteyemezsiniz çünkü geri kalan yirmi dört tür
kooperatifin hizmetleri aksar. Dolayısıyla bir kısım personelin geçici
istihdamı denilerek üzerinize aldığınız görev için başkalarına bel bağlamak ne
derece sağlıklı olacaktır. Bu mantıklı bir çözüm değildir.
Dikkat etmek
lazım ki imar planı yapılması ya da şehir planlaması yalnızca kooperatiflere
verilecek bir hizmet değil, o bölgenin bütünü için yapılacak bir işlemdir. Bu
hizmet ve diğer teknik denetim işleri illa gerekli ise kuruluş, işleyiş ve
idari işlem denetimi konuları Sanayi ve Ticaret Bakanlığında iken de pekâlâ
Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca verilebilir. Hatta arsa tahsisi ve ucuz kredi
verme hizmetleri bile bu şekilde verilebilir. Nitekim,
gecekondu önleme bölgelerinde arsa tahsisi uygulaması bu şekilde Bayındırlık
Bakanlığınca yakın geçmişte verildi ama kuruluş ve işleyiş hizmetleri yine
konuda ihtisaslaşmış Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yürütüldü. Bu uygulama
nedeniyle de bir olumsuzluk yaşandığı konusunda bir duyumumuz olmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının maddelerini görüşeceğiz ancak birkaç hususu şimdiden
belirtmek istiyorum: Bayındırlık Komisyonunda bu tasarı görüşüldü. Maddelerin içeriğine
girildiğinde görülecektir ki benim biraz önce belirttiğim hukuki teknik
uzmanlık ihtiyacı tasarı hazırlanırken de kendini göstermiştir.
Bayındırlık Komisyonu metninin 6 ve 7’nci
maddelerinde diyor ki: “Bakanlık kooperatiflerin kuruluş kayıtlarının ve sicillerinin
tutulmasına dair iş ve işlemleri yapma, yaptırma ve denetlemeye yetkilidir.”
Değerli
milletvekilleri, kooperatifler Türk Ticaret Kanunu uyarınca birer tacirdir ve
sicilleri de ticaret sicilidir. Bunlarla ilgili kayıtlar yalnızca bu sicil
kayıtlarıdır.
Şimdi Sayın
Bakana sormak istiyorum:
1) Tasarıdaki bu
“kuruluş kaydı” nedir?
2) “Sicillerini
tutmaya” ibaresi ne demektir? Kooperatifler için ayrı bir sicil mi ihdas etmek
istiyorsunuz? Çünkü sicil tutma işi Türk Ticaret Kanunu’nda ayrıntılı şekilde
düzenlenmiştir. Bu sicil sistemi devasa bir mevzuat ve teşkilat bütünüdür. Türk
Ticaret Kanunu’nda esaslar var, bir tüzük var, her sanayi ve ticaret odasında
bir sicil memurluğu var. “Kuruluş kaydı” diye bir kanuni kaydı da ben
bilmiyorum.
Ayrıca, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığımıza sormak istiyorum: Bu hükümleri Bakanlığınızdaki İç
Ticaret Genel Müdürlüğü ve Teşkilatlandırma Genel Müdürlüğü gördü mü? Çünkü
sicillerle görevli yer bildiğim kadarıyla İç Ticaret Genel Müdürlüğü. Tasarının
bu hâliyle oradaki bir yetkiyi de devretmiş ve yapı kooperatifleri ile ilgili
sicil hükümlerini devre dışı bırakmış oluyorsunuz. Yeniden yazılması gerekir bu
maddelerin.
Değerli
milletvekilleri, bu maddelerin yazımı bile bir hukuk tekniği gerektirmektedir.
Dolayısıyla bu iş hiç de sanıldığı gibi kolay bir iş değildir. Her bir
kooperatif kuruluşu bir tüzel kişiliğin doğumudur. Her bir ana sözleşme
değişikliği tüzel kişiliğin yeniden tanımlanmasıdır. Hukuki altyapısı yanlış
olursa çocuk ya sakat doğar ya da ölü doğar ve yargısal bir faaliyetle
düzeltilmesi gerekir. Üstelik ülkemizde yargının içinde bulunduğu iş yoğunluğu
hesaba katılırsa, düşünün, ne tür sorunların ortaya çıkacağını.
Asıl düşünmemiz
gerekenlere gelince, yani bu hizmetten yararlanan vatandaşlarımız küçük sanayi
sitelerinde KOBİ’lerimiz, toplu iş yeri kooperatiflerinde yine esnaf, sanatkâr
ve KOBİ’ler. Çıkan her aksama bu kişilerin işlerini aksatacaktır. Dolayısıyla
ülke ekonomisine de hâlen olmayan sorunlar ve güçlükler ihdas etmiş olacağız.
Bu nedenle,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bu tasarının etraflıca ve sonuçları
düşünülmeden, incelenmeden hazırlanmış bir tasarı olduğunu düşünüyoruz. Hatta
bu tasarının temel mantığının devlet kuruluşlarının tecrübelerini bir kenara
iten bir tasarı olduğu kanaatindeyiz.
Değerli
milletvekilleri, anlayamadığımız konu şudur: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yapı
kooperatifleriyle ilgili görevleri başından atmak niyetinde mi, yoksa
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı görev azalması nedeniyle kendine yeni bir iş
ihdas etmeye mi çalışıyor? Fakat asıl olarak üzerinde durulması gereken konu,
ülkemiz kooperatifçiliğinin ihtiyaçları. Şimdi, 57’nci Hükûmet
döneminde bu konuya el atılmış ve ana rota çizilmişti. Bu da kooperatiflerle
ilgili bir düzenleme, denetleme kurulu oluşturulması önerisi idi. Ancak o
zaman, erken seçim nedeniyle bu alandaki yapısal değişim niyeti hayata
geçirilemedi, yalnızca Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Yasası
çıkartılabildi. Geri kalanını da yeni gelen hükûmetlerin
tamamlayacağı düşünülmüştür ancak bu olmadı. Kendinden öncesini ve başkasını
yok sayan...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
CEMALEDDİN USLU
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Ancak bu
gerçekleşmemiştir. Kendinden öncesini ve başkasını yok sayan bir zihniyet bakın
nelere sebep olmaktadır: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İnternet sitesinde
“Kooperatifçilik Strateji Belgesi Taslağı” diye bir belge var. Çok güzel
tedbirler içeren bir belge ki ilgili bakanların ve kooperatifçilik sektörünün
de ortak görüşü olarak hazırlanmış. O belgede, kooperatiflerin tek bir kamu
kuruluşunun görev alanında olması gerektiğinden bahsediliyor. İncelediğim
kadarıyla da, Türkiye’de denetim ihtiyacı, etkili yönetim ve amaçlara hızla
ulaşmak için, kooperatifçilik alanında yapılması gerekenler bu belgede
sıralanmış. Hatta, Sayın Ergün de bu belgenin sunuş
yazısında güzel sözler sarf etmiş.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı yapı kooperatiflerinin sorunlarını çözmeyecek, hatta
KOBİ’leri bir yığın bürokratik sıkıntıya sokacak. Gelin, yanlışta ısrar
etmeyelim. Ülkemizin ortaklık kültürünü geliştirebilmek adına, konuşmamın
başında bahsettiğim başarılı ülkeler gibi, ülke kooperatifçiliğinin ve
kooperatifçilerin beklediği yapısal reformu yapalım. Onun için, gelin bu
tasarıyı geri çekin, sorunları tartışalım .
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş… (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MEHMET
NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kooperatifler
Kanunu’nda yapılacak bazı değişikliklerle ilgili tasarı üzerinde BDP Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Zonguldak’ta
yaşanan maden kazasında yaşamını yitiren işçilerimize Allah’tan rahmet,
ailelerine başsağlığı diliyorum.
Yine, değerli
milletvekilleri, dün akşam saatlerinde, Van’ın Özalp ilçesinde, Mustafa Muğlalı
Kışlası 2. Hudut Tabur Komutanlığına ait sınırlarda bir patlama yaşandı. 1 çocuğumuz
yaşamını yitirdi, 5 çocuk da yaralı, 2 tanesi ağır durumda. Defalarca,
bölgede askerî birliklerin, yine diğer güvenlik birimlerinin bulundukları
alanın, atış poligonlarının, bunların mühimmatlarının ve bazen güvenlik
nedeniyle bu güvenlik birimlerinin çevresine döşenen mayınların yüzlerce
çocuğumuzun, insanımızın ölümüne neden olduğunu, bu konuda bir an önce tedbir
alınması gerektiğini dile getirdik, araştırma önergesi, araştırma komisyonu
oluşturulup detaylı bir şekilde bu sorunların tespit edilmesini istedik ama
maalesef bugüne kadar bir gelişme sağlanmış değil.
Tabii, bir şeyi de belirtmek istiyorum, basına yansıdı, herhâlde
Sayın İçişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Hükûmet
yetkilileri ve her parti grubundan milletvekilleri izlemiştir: Özalp Belediye
Başkanı, Mustafa Muğlalı Kışlası’ndaki poligonda yapılan talimlerden dolayı
çevrede bulunan evlerin birçoğunun duvarında ve çatısında mermilerin,
şarapnellerin izleri olduğunu, birçok zaman bu mermilerin normal vatandaşların,
sivil vatandaşların yaşadığı evlere isabet ettiğini belirtiyor.
Bu kadar vahim
bir durumun olduğu bir ülkede, başta Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı olmak
üzere, tüm Meclis, siyasi parti grupları harekete geçer ve bir an önce bu
durumu araştırarak nasıl tedbirler alınması gerektiği yönünde kararlar alır.
Türkiye’de de umarız bu olayda ve bu olayın sonrasında bu konuda bir duyarlılık
gelişir.
Değerli
milletvekilleri, tabii, Kooperatifler Yasası’nda yapılan bazı değişiklikleri
tartışıyoruz. Onun için, önce kooperatifçiliğe, kooperatifçiliğin dünyadaki
önemine ve gelişimine, Türkiye’de kooperatifçiliğe, devletin, hükûmetlerin, siyasi partilerin bugüne kadar bu konudaki
yaklaşımlarına kısaca değinmek gerekiyor.
Kooperatifler
işçinin, köylünün, çiftçinin, küçük esnaf ve sanatkârın, tüketimde, üretimde ve
konutta, yerleşebileceği, yaşayabileceği bir mekân oluşturmada dünyada önemli
bir işlev görmüştür. Kooperatifler, aynı zamanda bir ülkede
ezilenlerin, kendi başlarına sorunlarını çözemeyenlerin, üreten çiftçinin,
küçük sanatkârın, yine işçilerin güçlerini birleştirerek, tabii sosyal devlet
gereği, 1800’lü yıllardan başlayarak Avrupa’da, ardından dünyada gelişen,
ülkemizde de Anayasa’mızın başlangıç ilkesine koyduğumuz ve birçok Anayasa ve
yasa maddesinde belirttiğimiz sosyal devlet olmanın gereği, devletin de
destekleriyle yürüyen bir yapıdır. Kooperatifler, gelir dağılımındaki
adaletsizliği dengeleyen, ekonomik anlamda en altta bulunan grupların,
kesimlerin, sınıfların güçlerini birleştirerek ekonomik ihtiyaçlarının, sosyal
yaşam ihtiyaçlarının üstesinden geldiği kurumlardır. Kooperatifler, çiftçinin,
küçük zanaatkârın tekelleşmeye, tekellere, tröstlere karşı güçlerini
birleştirdikleri ve oluşturdukları kooperatif yapısıyla ürettikleri malları
piyasada en iyi şekilde satma koşulları yakaladıkları, tüketimde de ihtiyaçları
olan tüketim ihtiyaçlarının en kaliteli ve ucuz şekilde karışlanmasını
sağladıkları kurumlardır.
Onun için, eğer
bir ülkede devlet, sosyal devlet olduğunu iddia ediyorsa, kooperatifçiliği
önemsemeli, yasalarında, mevzuatında gerekli düzenlemeleri yapmalı ve
kooperatiflerin etkin bir şekilde gelişmesi, güçlenmesi ve misyonlarını
yerine getirebilmesi için her türlü çabanın, desteğin olması gerekiyor fakat
Türkiye’ye baktığımızda, kooperatifler, ağırlıklı olarak yapı kooperatifleri,
tarım kredi kooperatifleri, tüketim kooperatifleri ve yine küçük esnafın,
zanaatkârın oluşturdukları kooperatiflerdir.
Bugün, bu
tasarıda getirilmesi istenilen değişiklikler de Sanayi ve Ticaret Bakanlığına
bağlı olan yapı kooperatiflerinin Bayındırlık Bakanlığına bağlanmasıyla
ilgilidir. Şimdi, bu konuda, kooperatifçiliğin gelişmesi, sorunlarının
çözümlenmesi ve yine kooperatiflerin denetlenerek faaliyetlerini etkin bir
şekilde yerine getirmesi için ne durumda olduğu, nasıl çalışmalar yaptığı yönünde
de değerlendirmeler yapmamız gerekiyor çünkü kooperatifler, demokratik bir
şekilde işleyen, üye sayısı ve sermayesi konusunda sınırları olmayan, bir
taraftan üye kesimlere önemli avantajlar sağlıyorken, eğer ciddi bir yasal
altyapı, mevzuat oluşmazsa, ciddi bir denetim gerçekleşmezse, belli kesimler
kooperatiflerde yerleşerek, yönetimlerde ciddi bir şekilde denetim sağlayarak,
vatandaşın daha iyi yaşam koşulları, daha ucuz tüketim, malını daha iyi
pazarlaması yerine, geniş kesimlerin katkıları ve verdikleri destekle oluşan
kooperatifleri bir rant alanına çevirme zemini vardır.
Nitekim, Türkiye'de hem yapı kooperatiflerinde hem
tarım kredi kooperatiflerinde hem de tüketim kooperatiflerinde bunun yüzlerce,
binlerce örneği vardır. Bu kooperatiflerin birçoğunda, vatandaşın yapı
kooperatiflerinde ev sahibi olması için, üretim kooperatiflerinde malını,
ürettiği malını daha iyi pazarlaması için, tüketim kooperatiflerinde katkı
yapıp, para yatırıp daha iyi tüketim koşullarına sahip olması için oluşturulan
fonların nasıl çarçur edildiğini, birileri tarafından çalındığını çok iyi
biliyoruz. Bunun bu şekilde olmasının nedeni, bu tür sorunların birçoğu, 1163
sayılı Kooperatifler Kanunu ve birçok kanunda gereğinden fazla mevzuat ve yasa
varken, devletin, yetkili bakanlığın, bakanlıkların denetim görevini
yapmadığından kaynaklanıyor.
Şimdi -belki biraz oturmuş- hem küçük sanayinin hem tarım
üretiminin hem de yapılaşmanın güçlü geliştiği bazı illerde, oturmuş,
kooperatifleri denetleyen sanayi ve ticaret il müdürlükleri var ama Türkiye'nin
geneline, Türkiye'deki illerin çoğuna baktığımız zaman, kooperatiflerin
kuruluşunu sağlayan, onlara destek sunması gereken, denetleyen ve yaptığı
faaliyetinin sonuçlanması için görev üstlenmiş olan sanayi ve ticaret il
müdürlükleri, birkaç tane personelin ve sürekli değişen veya vekâleten atanan
müdürlerin denetiminde yürümektedir.
Ben ilimden,
biraz da kooperatifçilik yaptığım için, yapı kooperatifçiliği yaptığım, bir işi
de sonuçlandırdığım için örnek vermek istiyorum. Bitlis
Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünde, uzun yıllardır, vekâleten atanan veya oraya
geçici atanıp ardından başka bir kente, istediği kente tayini yapılan müdürler
var ve yine, her müdür gelip gittikten sonra, orada vekâleten göreve bakan bir
memur var, onun dışında, uzun süredir tüm kooperatif faaliyetlerini yürüten,
denetleyen, denetlemekle görevli olan 3 tane memur var ve bu memurlar da zaten,
süresi içinde kooperatiflerin işlemlerini, kongrelerini kâğıt üzerinde, resmî
olarak yapmayı gerçekleştirme gibi bir görevin dışında herhangi bir görev ifa
edemiyorlar veya etmeleri zaten mümkün değil. Genelde, birçok ilde kooperatiflerin
durumu ve devletin kooperatiflere yaklaşımı budur.
Devletin kooperatiflerin önünü açan, destek sunan ve denetleyen,
kurulduktan sonra da amacını gerçekleştirmek için her türlü proje başta olmak
üzere, her türlü desteği sunması gerekiyorken, yasal formaliteleri yerine
getirme, kongreleri zamanında yapma, ne kendilerinin ne de kooperatif
sahiplerinin, yöneticilerinin, üyelerinin yasal sorunlarla karşılaşmaması için
çaba gösterebiliyorlar çünkü kooperatifler bir taraftan denetlenmiyorken devlet,
bakanlık bu kadar sıradan yaklaşıyorken herhangi bir evrakta, kongre tarihinde
veya herhangi bir işlemin zamanında yerine getirilmemesinden kaynaklı birçok
zaman kooperatiflere davalar açılmakta, bu davalar yıllarca sürmekte. Devlet hiçbir katkı sunmuyorken, yasal mevzuat ve formalitelerden
kaynaklı, birçok zaman kooperatifleri, yöneticilerini, üyelerini mahkeme
kapılarında süründürmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de, özellikle yapı kooperatifleri
1960’lı, 70’li yıllarda konut ihtiyacını, başta işçilerin, orta kesimin olmak
üzere konut ihtiyaçlarının önemli kısmını üstlenen ve bazı eksiklere, sorunlara
rağmen, 1980’lere kadar başarıyla gelen kooperatiflerdir ancak 12 Eylül
döneminde, 12 Eylül askerî darbesi tüm alanlarda olduğu gibi kooperatifçiliğe
de önemli bir darbe vurdu çünkü 12 Eylül darbesi, toplumun -başta siyasal
kesimler, başta mali kesimler olmak üzere- örgütlü olan, insanların bir araya
gelip sorunlarını örgütlü bir şekilde çözmesine vesile olan, öyle amacı olan
tüm kurumlarına yönelik bir darbeydi ve 12 Eylül darbesi kooperatifçiliğe de
önemli bir darbe vurdu ve 12 Eylülden günümüze kadar da bir taraftan hem
dünyada da revaçta olan, Türkiye’de de 12 Eylül ve Özal hükûmetleriyle
birlikte yaşama geçen neoliberal politikalarla
kooperatifçilik -belki tarımda ve tüketimde, bazı alanların dışında- neredeyse
gündelik yaşamımızdan, devletin, hükûmetin âdeta
gündeminden çıkarıldı ve bugüne kadar geldi.
Şimdi, yapı kooperatiflerinin hangi bakanlığa bağlı olmasından
daha çok bizler kooperatifçiliğe, tüm alanlarda kooperatifçiliğe yeni bir
bakışı, yeni bir düzen getirmeyi, birçok yasada ve birçok mevzuatta
birbirleriyle tezat, birçok zaman sorun yaratan bir yapı yerine
kooperatifçiliğin tüm sorunlarını içeren geniş, günümüz Türkiye’sine, ihtiyaçlarına
ve Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde de bir düzenleme yapıp yapmama sorunudur.
Yoksa, bu kadar sıkıntı varken,
kooperatifçiliğe bu mantıkla bir yaklaşım varken, kooperatifçiliği ciddiye
almama, sorunlarını çözmeme, geliştirmeme gibi bir anlayış varken ve yine şu
anda, sanayi ve ticaret il müdürlüklerinde kooperatifçiliği denetlemekle
görevli olan alanlarda yeterli sayıda ne teknik eleman ne personel varken,
mevcut yapı kooperatiflerini Sanayi Bakanlığından Bayındırlık Bakanlığına
devrettiğimiz zaman, Bayındırlık Bakanlığının yetkisine verdiğimiz zaman,
hiçbir sorunu çözmüş olmayız. Ancak geçici, belki, kooperatifçilerin, özellikle
yapı kooperatifçilerinin beklentisi olan, isteği olan, sürekli dile
getirdikleri geçici bir çözüm bulmuş oluruz.
Yine, daha önceki hatipler dile getirdiler, zaten şu anda mevcut
yapıda bir sürü eksiklik, teknik anlamda, idari anlamda, mevzuat anlamında
birçok eksiklik varken, bu konuda bir adım atıp sorunları çözecek ciddi
tedbirler almadan, bir anda, yapı kooperatiflerini Bayındırlık Bakanlığının
denetimine alarak ve oradaki çözümü de şu anda Sanayi Bakanlığına bağlı sanayi
ve ticaret il müdürlüklerinde görevli olan personeli geçici olarak
Bayındırlıkta çalıştırarak hiçbir çözümü elde edemeyiz. Sorunları çözme yerine
kısa vadede ve orta vadede tekrar birçok sorunun yaşandığı mevcut, zaten
sıkıntılı olan, birçok zaman kooperatiflerin bu sıkıntılardan dolayı mahkeme
kapılarında ve davalık oldukları ortamı biraz daha karmaşıklaştırıp dava
sayısını biraz daha fazla artırmış oluruz ve taraf bakanlıkların sayısını da
artırmış oluruz, başka da bir çözüm getirmiş olmayız.
Zaten 12 Eylülden
sonra, özellikle TOKİ’nin faaliyete geçmesinden
sonra, yapı kooperatiflerine neredeyse ihtiyaç duyulmadı veya zaten bu iş TOKİ
eliyle yapılarak kooperatiflerin neredeyse çalışmaları engellendi. Geçmişte
kooperatiflere, özellikle yapı kooperatiflerine sağlanan kaynakla, destekle,
düşük faizle kolay bir şekilde kooperatifler kuruluyorken, bu dönem bu tür
avantajların hepsi kalktığı için, yine hiçbir avantajı yokken, birçok mevzuat,
yasa, belge ve sonuçta açılan davalarla yapı kooperatiflerinin birçoğu zaten
kendilerini feshettiler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.
Bunlardan birini
de -bizzat 15 kişiyle kurduğumuz, üç dört sene işlemlerini sürdürdüğümüz-
kooperatif olarak sürdürmenin, kooperatif olarak yaşatmanın hiçbir avantajı,
hiçbir faydası, hiçbir katkısı olmadığı için kapattık. Ben bölgede birçok yapı
kooperatifinin son bir iki sene içinde faaliyetlerini kendi elleriyle
kapattığını veya işlem yapmadıkları, kongrelerini de -çünkü her kongre bir
maliyet gerektiriyor- yapmadıkları için, sanayi-ticaret odalarına aidatlarını
yatırmadıkları için mahkemelik olduklarını biliyorum. Bunlar bu şekilde ele
alınmadan sorunları çözmek… Geçici tedbirler hiçbir zaman sonuç getirmez
diyorum.
Heyetinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Nevşehir Milletvekili Sayın Ahmet Erdal Feralan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) –Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 496 sıra sayılı Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile AK
PARTİ Grup Başkan Vekili ve Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş’ın Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz tasarının gerekçesinde ifade edildiği üzere, yapı kooperatifleri,
temel kuruluş amacından hareketle, planlı ve bilinçli olarak ele alındığında,
kendi imkânlarıyla bulunduğu bölgenin konut, sanayi ve benzeri ihtiyaçlarının
karşılanması, başta inşaat sektörü olmak üzere ülke ekonomisine kazandırdığı
ivme gibi birçok olumlu katkılar sağlamaktadır. Özellikle konut yapı
kooperatiflerinin, ülkemizdeki konut açığının kapatılmasında, dar ve orta gelir
düzeyindeki vatandaşlarımızın konut sahibi olmasında önemli rolü bulunmaktadır.
Ayrıca, son dönemlerde küçük sanayi siteleri ve ticaret alanlarının da bu
yöntemle oluşturulması eğilimi görülmektedir.
Ancak günümüzde
birçok yapı kooperatifinde, bilinçli ya da bilinçsiz olarak alınan kararlar ve
imar mevzuatı yönünden denetim eksikliği neticesinde, imar mevzuatına aykırı
uygulamalar ile karşı karşıya kalınmakta, hem üyeler açısından mağduriyete hem
de sağlıklı yapılaşma ve şehircilik ilke ve esasları bakımından sorunlara neden
olmaktadır. Oluşan sorunların giderilememesi nedeniyle kentsel kirliliğe de
neden olunabilmektedir.
Bu açıdan
bakıldığında, yapı kooperatiflerinin, bölgenin nâzım ve stratejik gelişme
planlarına göre belirlenen konut, sanayi ve benzeri arazi kullanım kararlarına
uygun alanlarda kurulması ve yapılaşmanın sosyal donatı alanları, altyapı gibi
hizmetlerle birlikte imar mevzuatına uygun olarak tamamlanması sağlandığında
planlı kentleşme sürecinde de etkin rol oynayacakları açıktır.
Görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısının zikretmiş olduğum genel gerekçelerinin yanı sıra
konut açığının kapatılması, daha ucuz yöntemlerle konut inşa edilmesi ve daha
yaşanılabilir konut çevrelerinin oluşturulması hedeflerine yapı
kooperatiflerinin ilgili bakanlığının Bayındırlık ve İskân Bakanlığı olmasıyla
daha kolay ulaşılacağı aşikârdır.
Belirtilen
nedenlerle yapı kooperatiflerine ilişkin görevlerin yapılaşma ve şehircilikle
ilgili görevli Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılmasının uygun olacağı
değerlendirilmiş ve bu amaçla 1163 sayılı Kooperatif Kanunu ile birlikte
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı görev ve yetkilerini düzenleyen 180 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’ye yapı kooperatifleriyle ilgili görev, yetki ve
sorumluluklar eklenmiştir.
Yürürlükteki 180
sayılı Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin “Görev” başlıklı 2’nci maddesinde;
Arsa Ofisi Kanunu
esaslarına göre gereken arazi ve arsayı sağlamak üzere gerekli işleri yapmak,
Konut politikası
ilkelerine göre konut yapmak, yaptırmak,
Ülkenin şart ve imkanlarına göre, en gerekli ve faydalı yapı malzemesinin
ekonomik ve standartlara uygun imalini ve kullanılmasını sağlayacak tedbirleri
almak, aldırmak,
Gerekli görülen hallerde, kamu yapıları ile ilgili imar planı ve
değişikliklerinin; umumi hayata müessir afetler dolayısıyla veya toplu konut
uygulaması veya Gecekondu Kanununun uygulanması amacıyla yapılması gereken
planların ve plan değişikliklerinin; birden fazla belediyeyi ilgilendiren metropoliten
imar planlarının veya içerisinden veya civarında demiryolu veya karayolu geçen,
hava meydanı bulunan veya havayolu veya denizyolu bağlantısı bulanan yerlerdeki
imar ve yerleşme planlarının tamamını veya bir kısmını ilgili belediyelere veya
diğer idarelere bu yolda bilgi verilerek ve gerektiğinde iş birliği sağlanarak
yapmak, yaptırmak, değiştirmek ve resen onaylamak görevleri,”
“Yapı İşleri
Genel Müdürlüğü” başlıklı 9’uncu maddesinde: “Her türlü kuruluş, gerçek ve
tüzel kişilerce kamu yararına yaptırılacak bina ve tesislerin, talep edildiği
ve Bakanlıkça uygun görüldüğü takdirde, etüt, proje ve keşiflerini yapmak veya
yaptırmak, onaylamak veya onaylanmasını sağlamak, inşaatlarını yapmak veya
yaptırmak görevleri,”
Yine, “Teknik Araştırma Uygulama Genel Müdürlüğü” başlıklı 12’nci
maddesinde, ülkenin farklı yöre, şart ve özellikleri dikkate alınarak inşaat
malzemeleri ile sistemleri ve teknolojilerine ilişkin tespitler ve araştırmalar
yapmak ve yaptırmak, yapılarda enerji tasarrufunu sağlayıcı ve maliyeti
düşürücü tedbirler üzerinde çalışmak, sonuçlarının mevzuatta yer almasını ve
uygulamaya konulmasını sağlamak ve istendiğinde yapı malzemesi sanayi
tesislerinin projeleri hakkında ilgili kuruluşlara görüş vermek görevleri
Bayındırlık ve İskân Bakanlığına verilmiştir.
Bu hükümler yapı
kooperatifçiliğinin gelişmesine doğrudan etki yapacak hükümlerdir. Konut politikalarının oluşturulması konularında çalışmaları
yürütmek, iş birliği ve koordinasyon sağlamak, konut sektörüne ilişkin genel
planlamayı yapmak, strateji geliştirmek, iş ve işlemleri yürütmek, bunların
sonuçlarını izlemek, iskân mevzuatını hazırlamak, uygulamaları yönlendirmek ve
gerçekleştirmek, ihtilafları gidermek, diğer kanunların iskân konularına
ilişkin, Bakanlığa verdiği görevleri yerine getirmek zaten Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının görevleri arasında sayılmakta olup, bu görevlerden hareketle,
kaynakları israf etmeden nitelikli ve ucuz konut üretmeye yönelik çalışmaların
yapı kooperatifleri özelinde daha fazla yoğunlaşarak sürdürülmesi mümkün
olacaktır.
Yapı
kooperatiflerinin faaliyet konularına göre belli başlı en önemli sorunları
şunlardır: Harita ve plan sorunları, etüt ve proje sorunları, yapı ruhsatı
düzenleme sorunları, yapım işlerinin denetlenmesi, yapı kullanma izni
düzenleme sorunları, kat irtifakı ve kat mülkiyeti kurulması sorunları gibi
imar sorunlarıdır.
Sözü edilen
mevzuat hükümlerinden ve İmar Kanunu ve Kat Mülkiyeti Kanunu’ndaki hükümlerden
de anlaşılacağı üzere imar konusundaki düzenlemeler Bayındırlık ve İskân
Bakanlığınca gerçekleştirilmektedir. Gerek kooperatiflerin
genel kurullarında alınacak adı geçen mevzuata aykırı kararlara zamanında
müdahale edilebilmesi gerek bu konuda yapılacak girişimlerin doğru olmadığına
ve imar hukuku bakımından gerek hürriyeti bağlayıcı gerekse para cezaları ile
karşı karşıya kalınacağına ilişkin yazılı ve sözlü bilgilendirme yapılabilmesi
açısından gerekse yapı kooperatiflerine ilişkin ikincil mevzuatın Bayındırlık
ve İskân Bakanlığınca hazırlanıp her genel kurul öncesi üyelere
bildirilebilmesi ve uygulamaların imar düzenine uygun olarak
gerçekleştirilebilmesinin sağlanması açısından bu görevin, taşra teşkilatı olan
Bayındırlık ve İskân il müdürlüklerince yürütülmek üzere Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına devredilmesi gerekmektedir.
Bakanlık, alınan
bu yetki ile harita, plan ve projelerinin hazırlanması ve incelenmesi görevini
üstlenebilecek, genel kurullar öncesi yapılacak mevzuata uygunluk denetimi ve
bu denetime ilişkin raporların genel kurul üyelerinin bilgisine sunulmasıyla
üyelerin hem mali hem de teknik açıdan sıkıntılar yaşamasını engelleme imkânı
olacaktır. Ayrıca bu yöntemle, ilgililer ve aykırı uygulamalar hakkında imar
bakımından alınması gereken tedbirlerin sorunlar kronikleşmeden bir an önce
alınması sağlanabilecek, gerektiğinde çözümler geliştirilebilecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yapı kooperatiflerinin ekonomik işlevlerinin
sürdürülebilmesi için ortaklarına zamanında ve kaliteli yapı üretebilmelerinin
gerçekleşmesi önemlidir. Şu an için bu konuda düzenleme ve denetim Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının yetkisindedir.
Yapmış olduğum
açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, yapı kooperatifleriyle ilgili bütün
görevlerin Bayındırlık ve İskân Bakanlığına aktarılmasının gereği ortadadır.
Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının geleneksel fonksiyonları ile yapı kooperatiflerinin görev ve
sorumlulukları ile iştigal konuları arasında bir bağlantının bulunduğu da
açıktır. Yapı kooperatiflerinin ekonomik işlevlerinin sürdürülebilmesi için
ortaklarına kaliteli, zamanında ve ekonomik yapı üretebilmelerinin
gerçekleşmesi önemlidir.
Yapı
kooperatiflerinin teknik, mali ve idari işlevleri değerlendirildiğinde, yapı
kooperatiflerinin uygulamaları konusunda Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
yetkili kılınması hâlinde arsa üretimi, planlama, projelendirme ve uygulama
alanlarında fiziki, ekonomik ve sosyal olarak gerekliliklerinin tespiti; sosyal
ve teknik altyapı analizlerinin değerlendirilmesi, kentsel ve kırsal alanlarda
planların yapılması, yaptırılması, incelenmesi, gerektiğinde onaylanması;
standartlara uygun projelendirme, uygulama, denetim hizmetlerinin verilmesi;
kat mülkiyetinin kurulması konularında yardımcı olunması; imalata yönelik
faaliyetler için gerekli finansal kaynağın teminine yönelik çalışmaların
yapılabilmesi; kooperatif olgusuna karşı azalan güvenin yeniden tesisi için
denetim hizmetlerinin yoğunlaştırılmasının sağlanması; yaşanabilir kentlerde
daha güvenilir, işletme maliyeti az olan, iklim duyarlılığı, enerji etkin, ekolojik yapı ve çevrelerde yaşamın sürdürülebilmesine
yönelik kaliteli hizmet üretimi ve sunumunun gerçekleştirilmesi sonuçlarına
ulaşılacağı öngörülmektedir.
Bu düşüncelerle
tasarının ülkemiz için hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahıslar adına
ilk söz Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp Ayar’ın.
Buyurun Sayın
Ayar.
EYÜP AYAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kooperatifler Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın; Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1163 sayılı Kanun’da “Tüzel kişiliği haiz
olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek
veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı
yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve
tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli
ortaklıklara kooperatif denir.” denilmiştir, bu şekilde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi, çok kapsamlı bir kanun, herkesi, her mesleği
yakından ilgilendirebilir.
Anayasa’mızın
171’inci maddesi de “Devlet, millî ekonominin yararlarını dikkate alarak,
öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan
kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” şeklinde ifadesiyle
kooperatifçiliğin geliştirilmesinin önemini ortaya koymaktadır.
Türkiye’de
çeşitli alanlarda faaliyet gösteren 26 ayrı türde kooperatif var. Bu
kooperatiflerin ortak sayısı 8,5 milyon civarındadır. Bu kooperatiflerin sayısı
da 88 bin civarındadır. Bu kooperatiflerin ve ortaklarının
daha da artması mümkün. Mevcut kooperatiflere baktığımız zaman, yaklaşık
88 bin kooperatifin 60 bine yakını konut yapı kooperatifidir. Konut yapı
kooperatiflerinin 2 milyon 150 bin 860 üyesi bulunmaktadır. 1.100 adet küçük
sanayi sitesinin 140 binin üzerinde üyesi vardır. 1.928 adet toplu iş yeri
kooperatifinin 117 binin üzerinde üyesi bulunmaktadır. Toplam kooperatif
sayısının yüzde 71’i yapı kooperatiflerine aittir. İkinci sırada, tarımsal
kalkınma, tarım kredi, tarım satış kooperatifleri bulunmaktadır. Ayrıca,
tüketim kooperatifleri, esnaf ve sanatkârlar kefalet kooperatifleri gibi birçok
kooperatifler de bulunmaktadır.
Bugünkü
uygulamada tarımsal amaçlı kooperatifler Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına, diğer bütün kooperatifler Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlıdır.
Bu kanunla yapacak olduğumuz önemli değişikliklerden bir tanesi, kooperatifleri
üç bölüme ayırıyoruz: Tarımla ilgili olanlar Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına, yapı kooperatifleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığına, bunların
dışında kalan bütün kooperatifler de Sanayi ve Ticaret Bakanlığında kalacak.
Yapı
kooperatiflerine baktığımız zaman, konut yapı kooperatifleri, küçük sanayi
siteleri ve toplu iş yeri kooperatifleri olmak üzere… Bunların hepsi inşaat
yapmaktadırlar, dolayısıyla konuları itibarıyla Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına bağlanmaları da uygun olmuştur. Çünkü yapıların
bölgenin nâzım ve stratejik gelişme planlarına uygun olması, yapıların altyapı
ve sosyal donatı alanlarının yapılması ve imar mevzuatına uygun olarak
tamamlanması, hem destek hem denetim bakımından Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının daha deneyimli ve birikimli olması, bununla birlikte Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının iş yükünü de göz önünde bulundurursak bu değişiklik çok
uygun ve yerinde olacaktır.
Ayrıca, bu tasarı ile afet riski olan alanların tespiti ve
uygulama seçeneklerinin belirlenmesi; arsa üretim koşulları, tahsisleri ve
yöntemlerinin belirlenmesi; sosyal ve teknik altyapının analizlerinin
değerlendirilmesi; planlı ve plansız, kentsel ve kırsal alan ayrımı yapmaksızın
planlarını yapmak, yaptırmak, incelemek; standartlara uygun projelendirme,
uygulama ve kontrolörlük hizmetleri konularında yardımcı olmak; inşaata yönelik
çalışmalar için gerekli finansal kaynağın temini için yardımcı olmak;
kooperatiflere güven azaldığından yeniden güven tesisi için denetim hizmetlerinin
yoğunlaştırılması ve son olarak da kaliteli şehirler ve güvenilir yapıların
üretimini sağlamak amaçlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin konut açığı vardır. Ülkemizin artan nüfusu, şehirlere
kırsaldan gelen yoğun göç, bölgeler arası göçler, inşaat sektöründeki
yenilikler, kısa sürede modern binaların yapılması konuta olan talebi her geçen
gün artırmaktadır. Ayrıca, insanlarımızın ev sahibi olma hayali vardır. Bu
özlem biraz da Türk toplumunun aile yapısından kaynaklanmaktadır. Evlenmek, çoluk
çocuk sahibi olmak, kendi evinde yaşamak insanlarımızın hem arzusu hem de en
tabii hakkıdır. Bunun yanında, Türkiye'nin sanayileşmesine, büyümesine,
istihdam alanlarının çoğalmasına da gereksinim vardır. Bu nedenle küçük sanayi
siteleri ve toplu iş yerlerinin yapımı da önem arz ediyor. İşte bu nedenlerle
yapı kooperatiflerine ihtiyaç var. Kooperatif kurarak insanlar bu ihtiyaçlarını
daha kolay karşılayabilmektedir.
Bu tür
kooperatiflerin üye sıkıntısı olmuyor. Kooperatif çabuk kuruluyor ama bir türlü
de bitmiyor, başlayanların çoğu bitiremiyor, büyük problemler ortaya çıkıyor.
Türkiye'de yaklaşık 60 bin konut yapı kooperatifinin yalnız 23.590 tanesi faal
hâldedir, kalan büyük bir kısmı sadece kâğıt üzerinde kalmış. Üye bulamamış,
arsa bulamamış ya da olmayacak bir arazide inşaata başlamış, yürümeyince olduğu
gibi bırakılmış yapı kooperatifleri var.
Bu rakamlar da
bilhassa konut yapı kooperatiflerindeki suistimalleri,
başıboşluğu açıkça ortaya koyuyor. Başta arsa temininde suistimal
olabiliyor. İmarı, planı olmayan ucuz bir yer bulunup inşaata başlanıyor, sonra
mahkemede devam ediyor. Projelere uyulmamışsa ruhsat ve yapı kullanma izni
alınırken büyük problemler ortaya çıkıyor. Başlangıçta taksitler düşük
gösterilip sonradan üyelerin kaldıramayacağı oranda artırılıyor. Ödeme güçlüğü
içerisine girenler üyelikten kolayca çıkarılıp ödediği parayı bile doğru dürüst
alamıyorlar. Kooperatifin yer seçimi iyi yapılmıyor. Binalar bitse de yol, su,
elektrik, kanalizasyon, park, otopark, iş merkezi olmayan konutlarda yaşamak
mümkün değil. Projelere uymayan, imara uymayan yöneticilerin kusurları hep
üyeleri mağdur etmekte, söylenen malzemeyi kullanmayarak ya da taahhütlerine
uymayarak kalitesiz ve eksik bina yapımına sebep olan yöneticilerin kusurlarını
hep üyeler yüklenmekte, bu yüzden mahkemelere binlerce dava açılmaktadır.
Depremde daha çok
bu tip suistimallerle kalitesiz yapılan kooperatif
binalarının yıkıldığına, büyük can ve mal kayıplarına sebep olduğuna hep
birlikte yakın geçmişte şahit olduk.
Kooperatiflerin
yöneticilerinin, hem genel kurullarda hem arsa belirlenmesinde hem inşaatın
ihalesinde hem üyelerinin çıkarılmasında ve hem de inşaatının zamanında
bitirilmesinde fazla bir sorumluluğu yok.
Kooperatiflerin
yer seçimi, arsa alımı, ihale süreci gibi her aşamada şeffaflığın temini,
toplam maliyetin belirlenmesi, işin bitirilmesi, zamanı gibi aşamaları
kesinlikle denetlenmelidir. Bunların denetlenmesi, düzenlenmesi, teşvik ve
desteklerin sağlanması, kooperatifçiliğe yeniden itibar kazandırılması,
insanlarımızın mağduriyetlerinin önlenmesi, güzel şehirler, güvenilir, kaliteli
yapılar için bu yapacağımız kanuni düzenleme çok önemlidir. Bugüne kadar böyle
geldi, kooperatif denince vatandaş soğuk bakmaya başladı. Aksaklıklar,
eksiklikler belli; Bayındırlık Bakanlığımızın, Türkiye’de kooperatifçiliğin
yeniden canlanmasını sağlayacak uygulamaları yapacağına yürekten inanıyorum.
Bu tasarı bugünkü
şekliyle tam olarak ihtiyacı karşılamayabilir, ancak önemli bir adım
atmaktayız. Öncelikle mevcut kanunlar ve getirilecek yeni düzenlemelerle
toplumun kanayan yarası olan kooperatifçilik alanında bir iyiye gidiş
olacaktır. Bugünkünden daha iyi seviyelere geleceği kesin.
Hükûmetimizin kooperatifçiliğe
önem vermesi, aksayan yönlerinin düzeltilmesi yönünde kararlılığını ortaya
koymuştur. Kooperatifçiliğe çok fazla müdahale de doğru değildir, aynı zamanda
çok fazla başıboş bırakılmaları da doğru değildir, bir orta yolun bulunması
gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
EYÜP AYAR
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Sistemde ortaya
çıkabilecek aksaklıkların giderilmesinde ihtiyaç duyulursa yüce Parlamentonun yeni
kanunlar çıkarması da mümkündür.
Konuşmama son
verirken çıkaracak olduğumuz kanunun ülkemize, milletimize hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahıslar adına
son söz Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel’e aittir.
Buyurun Sayın
Karayel.
YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 496
sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanun teklifi
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından
müştereken hazırlanarak gündeme gelmiştir.
Yapı
kooperatifleri, temel kuruluş amacına uygun bir şekilde, planlı ve bilinçli
olarak ele alındığında, kendi imkânlarıyla, bulunduğu bölgenin konut, sanayi ve
benzeri ihtiyaçların karşılanması ve başta inşaat sektörü olmak üzere ülke
ekonomisine kazandırdığı birçok olumlu yönleri mevcuttur.
Özellikle konut
yapı kooperatiflerinin, ülkemizdeki konut yapımında açığın kapatılmasında ve
özellikle dar ve orta gelirli vatandaşların konut sahibi olmasında önemli rolü
bulunduğu hepimiz tarafından malumdur. Ayrıca son dönemlerde küçük sanayi
siteleri ve ticaret alanlarının da bu yöntemle oluşturulduğu görülmektedir.
Günümüzde birçok
yapı kooperatifinde bilinçli veya bilinçsiz olarak alınan kararlar ve imar
mevzuatı yönünden denetim eksikliği neticesinde imar mevzuatına aykırı
uygulamalar hem üyeler bakımından mağduriyete hem de sağlıklı yapılaşma ve
şehircilik ilke ve esasları bakımından mahzurlara sebep olmaktadır.
Yapı
kooperatiflerinin, bölgenin nâzım ve stratejik gelişme planlarına göre
belirlenen konut, sanayi ve benzeri arazi kullanım kararlarına uygun alanlarda
kurulması, yapılaşmalarının ve sosyal donatı alanlarının buna göre yapılması
şarttır. Bu yapılaşmaların uygun olarak tamamlanması hâlinde planlı kentleşme
sürecine de katkısı malumdur.
Arazi tahsisi dahil olmak üzere, planlamadan projelendirmeye, ruhsattan
kat mülkiyetine geçiş ve kooperatifin feshine kadar geçen süreçte, yapı
kooperatiflerinin, mahallî teşkilatları bulunan merkezî idare birimlerince
sürekli kontrol ve denetim altında tutulması da doğrudur.
Vatandaşların
kooperatiflere olan güveninin yeniden kazandırılması, dar gelirlilerin konut
sahibi olması, ilk tesis maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı ticari
faaliyetlere katılmayan vatandaşların ticari faaliyetlere katılmasının
özendirilmesi sağlanmalıdır.
Yapı
kooperatiflerinin modern şehirleşme, planlama, imar mevzuatına uygun yapılaşma,
yapı denetimi, ısı yalıtımı, sertifikasyon ve bunlarla ilgili her türlü
denetiminin Bayındırlık Bakanlığı tarafından yapılacak olması, yapı
kooperatiflerinin de Bayındırlık Bakanlığına devredilmesi bakımından uygundur.
Ülkemizde 26
türde yaklaşık 90 bin kooperatifin olduğu daha önceki konuşmacılar tarafından
da ifade edildi. Kooperatiflerin yüzde 14'ü Tarım Bakanlığının, yüzde 86'sı ise
Sanayi Bakanlığının hizmet alanını kapsamaktadır. Bunların büyük çoğunluğu da
yapı kooperatifleridir.
Günümüzde birçok
yapı kooperatiflerinde imar mevzuatına aykırı uygulamalar hem üyeler açısından
mağduriyete, hem de şehircilik ilke ve esasları açısından problemlere sebep
olmaktadır. Bu sebeplerden dolayı yapı kooperatiflerinin Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının, teknik uygulamaları açısından, kapsamı içerisinde olması
doğrudur.
Bu
düzenlemelerle, yapı kooperatifleri iş ve işlemleri ve işleyişleri bakımından
her türlü faaliyet ve denetimleri Bayındırlık Bakanlığınca, tarımsal amaçlı
kooperatifler de Tarım Bakanlığınca denetlenecektir.
Organize sanayi
bölgeleri başta olmak üzere sanayi sitelerinin yapılaşması da yine Sanayi
Bakanlığınca kontrol edilmeye devam edilecektir.
Bu kanunla, 1163
sayılı Kooperatifler Kanunu’nun Ticaret Bakanlığınca başlatılmış ve planlanmış
iş ve işlemleri, bunlara dahil hak ve yetkiler ve
görevler de Bayındırlık Bakanlığına devredilmiş olacaktır. Devir işlemi
gerçekleştirildikten itibaren Sanayi ve Ticaret Bakanlığının taraf olduğu her
türlü iş ve işlem ve sözleşmelere Bayındırlık Bakanlığı muhatap olacaktır.
Bu devirlerde her
türlü işleme ilişkin evrak ile dava dosyaları ve malzemelerin devri, her iki
bakanlığın belirleyeceği usul ve esaslar dâhilinde olacaktır.
Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı bu kanunla verilen görevleri yürütmeye hazır hâle gelene kadar
hizmetine ihtiyaç duyulan personel, her türlü özlük hakları saklı kalmak kaydı
ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığında kalacak, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
emrinde görevlendirilecektir.
Kooperatifler
Kanunu’ndaki bu düzenlemeler, kooperatifçiliğin sorunlarını çözmek için az da
olsa bir katkı sağlayacaktır.
Türk
ekonomisindeki gelişmeler ve kamu yönetimindeki yeniden yapılanmalar ve AB uyum
çalışmaları gibi dönüşümler tamamlandığında kooperatifçiliğin hukuki alt
yapısının ve örgütlenme biçiminin de yeniden ele alınması ve Kooperatifler
Kanunu’nda geniş kapsamlı bir değişiklik çalışması yapılması şarttır.
Kooperatifçiliği
bir istismar aracı olmaktan çıkartıp üyelerinin hak ve hukukunu gözeten gerekli
denetimlerin yerindelik esasına uygun olarak yapılmasını sağlamak, mektup ve
vekâletle oy kullanma esaslarının yeniden disiplinize
edilmesi şarttır.
Kooperatiflerde
yöneticilerin istismarlarına mani olmak için ortak sayısı 500’den fazla olan
kooperatiflerde yönetim ve denetim seçimleriyle ilgili yetkinin ilgili seçim
kurulu denetçileri tarafından gizli oy, açık tasnif ile yapılması istismarları
önleyici olacaktır.
Kooperatiflere ve
üst kuruluşlarına kredi veren kurum ve kuruluşlar, verilen kredilerin amacına
uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı, projelerin uygun olup olmadığı, teknik
özelliklerinin ve kalitesi açısından da mutlaka denetlenmesi gerekmektedir. Bu
denetimlerde kooperatif ve üst birliklerinde bu kuruluşlara ait mal, para ve
para hükmündeki kıymetli evraklar, defter ve belgeler, istenildiğinde
denetçilere ve müfettişlere gösterilmesi de mecburi olacaktır.
Bu kanunla
birlikte Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yeniden yapılandırılması ve teşkilat
kanununun bir an önce çıkarılması da gereklidir.
Kanunun hayırlara
vesile olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şimdi soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Işık? Yok.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Yapı kooperatiflerinde amaç toplu şekilde ev yapılması ve her
türlü maliyetlerin düşürülmesidir. Toplu yapılan bu evlere ısınma ve çeşitli
ihtiyaçlar için enerji gerekmektedir. Anadolu’nun bazı illerinde güneş
enerjisinden faydalanılarak sıcak su elde edilmekte ve bu da ısınma ve
temizlikte kullanılmaktadır. Yapı kooperatiflerine güneş enerjisi sistemi
konulması mecburiyeti getirilirse enerjiden çok miktarda tasarruf
sağlanabilecektir. Bu yönlü bir çalışma yapmayı düşünebilir misiniz?
Ayrıca, kaplıca
ve ılıcası olan yerlerde ısınma için, yapı kooperatifi yapılan yerler için de
böyle mecburiyetli bir sistem getirilmiş olsa bunun faydası olacağı
kanaatindeyim. Bu yönde düşünceniz nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Yapılarda enerji performansıyla ilgili kanuna
dair yönetmelikler hazırlandı, çıktı. Bu yönetmelikler çerçevesinde yapı
kooperatifleri bunlardan faydalanabilirler.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Bakanım…
BAŞKAN – Tekrar
girin sisteme, nasıl olsa zamanımız var.
Buyurun.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim.
Efendim, şimdi,
Anadolu’nun birçok kentinde evlerin üzerine, ısınma, temizlik veyahut da
yıkanmak için bir sistem kuruluyor. Şimdi, yapı kooperatifleri de tabii toplu
şekilde yapılan evler olması dolayısıyla bunlara bir mecburiyet getirilebilse
yani ısınma için veya diğer şeylerle ilgili olarak güneş enerjisinden
faydalanması… Mesela, TOKİ evler yapıyor, TOKİ’nin
üzerine merkezî sistem şeklinde büyük enerji merkezleri kurulabilse güneş
enerjisiyle elde edilebilen ve bunun çok büyük bir enerji tasarrufu
sağlayacağını düşündüğüm için bu soruyu sordum ben size. Yani bu yapılamaz mı?
Mesela, şimdi kanun çıkarıyoruz, bu kanunun içerisine bir madde koysak yani
yapı kooperatifi kuran vatandaşlar veya kurucular, yöneticiler, bununla ilgili
işte oraya böyle bir sistemin kurulması mecburiyeti konsa yani çok büyük
faydası olacağı kanaatindeyim. Şu anda TOKİ’lerin
hiçbirisinde yok. Mesela TOKİ’lerde de yapılabilir
bu. Yani TOKİ gibi şeylerle ilgili… Soru budur, bu yönlüdür.
Teşekkür ederim.
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Evet, bu öneriniz dikkate alınacak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Bakacağım.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.28
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
496 sıra sayılı
Tasarı’nın maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi tasarının
maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.51
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
496 sıra sayılı
Tasarı’nın maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, tasarının
maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı yok.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Elektronik cihazla…
BAŞKAN –
Elektronik cihazla tekrar oylama yapacağım.
İki dakika süre
veriyorum.
Oylamayı
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
KOOPERATİFLER KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 48
inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Ortak
sayısı 500'den fazla olan kooperatiflerde, genel kurul toplantılarındaki
yönetim ve denetim kurulu belirleme seçimleri yetkili seçim kurulu yönetiminde,
gizli oy açık tasnif esasına göre yapılır."
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin
Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu’na aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kooperatifler
Kanunu ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik öngören 496
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde yirmi
altı türde yaklaşık 87.800 kooperatif bulunmaktadır. Bu kooperatiflerin 8,5
milyon üyesinin olduğu bilinmektedir. Kooperatiflerin büyük bölümünün yapı
kooperatiflerinden oluştuğu ve yaklaşık 59.100 yapı kooperatifinin olduğunu
söylemek mümkündür. Uzun yılların birikimi olarak gelir dağılımının büyük
ölçüde bozulduğu ve acilen sosyoekonomik politikaların yürürlüğe konulmasına
ihtiyaç duyulduğu günümüzde kooperatiflerin bugüne kadar yaşanan sorunlarını çözecek
köklü kanun değişikliklerine ihtiyaç bulunmaktadır. Alt ve orta gelir
grubundaki vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılamada en önemli kurumlardan
olan kooperatiflerde ortakların mağduriyetlerini önlemeye yönelik bir çalışmaya
rastlamak mümkün değildir.
Bu kanun teklifiyle kooperatifler üç gruba
ayrılıyor. Konut kooperatifleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlanıyor.
Konut sektöründe tek uzman kuruluş olarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığını
gördüğümüz için bu yaklaşımı olumlu karşılıyoruz ancak yeterli görmüyoruz.
Tarım ve sulama kooperatifleri, orman köylerini kalkındırma kooperatifleri,
kısaca tarımsal amaçlı kooperatifler Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına bağlanıyor, diğer kooperatifler Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı
kalmaya devam ediyor. Bakanlığın değişmesiyle yaşanan sorunlar çözülemez.
Yapısal, köklü değişiklikler yapılmadan, küresel krizden etkilenen
kooperatiflerin ekonomik durumlarını düzeltmeye yönelik herhangi bir destek
planına rastlamak mümkün değildir.
Büyük holdinglere
ve medya patronlarına kredi musluklarını açan devri hükûmet
orta direğin omurgasını oluşturan üretim kooperatiflerinin ekonomik sorunlarına
neden merhem olmuyor?
İşsizliğin
önlenmesinde, istihdamın sağlanmasında önemli bir yeri bulunan orman köylüsünü
kalkındırma kooperatifleri, üretim ve pazarlama kooperatiflerinin sorunlarına
maalesef çözüm üretilemiyor.
Sadaka kültürünü
çoğaltarak geçici bir süre için kömür ve gıda yardımından netice alabilirsiniz
ancak işsizliği her geçen gün artırırsınız. Üreticinin, müstahsilin ürünü para
etmezse sosyal patlamalar beraberinde gelmeye devam eder ve işsizlikte yeni bir
rekora ulaşırsınız. Böylece, ilk seçimde de iktidardan uzaklaşırsınız.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ülkemizde kooperatifçiliğin bugüne kadar yaşanan genel
sorunları nelerdir? Bunları kısaca özetlersem:
1) Sermaye ve
kaynak yetersizliği, kooperatifler bankasının kurulmuş olmaması büyük bir
eksikliktir.
2) Denetimin
etkin olmaması, denetim elemanı sayısındaki yetersizlik nedeniyle denetimsiz
kalan kooperatiflerde itibar ve güven eksikliği bulunmaktadır.
3) Kooperatif
yöneticilerinde eğitim eksikliği vardır.
4) Ortaklar ve
yöneticiler arasında irtibat eksikliği, ortakların yönetime etki edememesi ve
ortakların örgütlenmesinde yaşanan sorunlar.
5) Toplumsal diyalog
ve katılımcılık güçlendirilemiyor. Toplumsal katkı ve sahiplenme duygusu
sağlanamıyor.
6) Teknoloji ve
yenilikler hakkında eğitim hizmeti verilemiyor.
7) Yasalar ve
vergiler hakkında yeterli eğitim sağlanamıyor. Kısaca ARGE çalışmalarının
yetersiz kaldığı görülüyor.
8) Konut
kooperatifleri için yeteri kadar ucuz arsa üretilemiyor.
Sayın
milletvekilleri, kooperatiflerde yaşanan sıkıntıların bazısını sizlere
aktardım. Kooperatifçiliğin büyümesi, gelişmesi için teşvik artırıcı,
destekleyici ve denetleyici ortam yaratılamıyor.
Sayın
milletvekilleri, cumhuriyetimizin ilanından sonra Büyük Önder Atatürk’ün “Belli
başlı ürünlerimizi ilgilendiren birlikler kurulmalıdır.” sözüyle toplanan
Birinci Ulusal Fındık Kongresi sonrasında 1938 yılında FİSKOBİRLİK kurulmuştur.
FİSKOBİRLİK’in 50 kooperatifi ve 233 bin ortağı olup, yetmiş yıl aralıksız üreticinin
fındığını alıp üreticiyi mağdur etmemiştir. Fakat 2008 yılından beri ekonomik
sıkıntılardan dolayı fındık alamamakta ve üreticiye ve piyasaya olan
borçlarından dolayı sıkıntılı günler geçirmektedir. Üreticiye ve piyasaya
yaklaşık 100 milyon borcu bulunmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Ordu Yağ Sanayi
kuruluşunu satarak üreticiyi zor durumda bırakan bir bankaya olan borçlarını
ödemiştir. Gayrimenkullerini satma çabasında olan kooperatif borçlarını ödeme
konusunda gayret içindedir ancak Hükûmet anlamsız bir
inatlaşma içine girerek Toprak Mahsulleri Ofisinin yaklaşık 1 milyar zarar
etmesine rağmen FİSKOBİRLİK’e elini uzatma konusunda hâlâ bir adım atmamıştır.
Üreticiyi tüccarın kucağına itmiştir. Yetmiş yıllık üreticinin can damarı olan
FİSKOBİRLİK’i birkaç Adalet ve Kalkınma Partili tüccarın eline bırakmıştır.
İktidar partisi mensupları her fındık döneminde bölgelerinde yaşayan
vatandaşlara, Hükûmetin fındık üreticisine destek
olacaklarını, hiç kimseyi mağdur etmeyeceklerini söylemişlerdir ancak aileleriyle
beraber 3 milyon olan ve fındıktan geçimini sağlayan vatandaşlarımızın
sorunları ile ilgilenmemişlerdir, FİSKOBİRLİK’e elini uzatmamışlardır.
Ben, bu milletin
yüce kürsüsünden soruyorum: Fındık üreticisine kim sahip çıkacak, sorunlarını
kim çözecek? Seçim bölgem Artvin’de 3 bin fındık üreticisi bulunmaktadır.
Bunlardan 2 bini kooperatif ortağıdır ve üreticinin 1,5 milyona yakın alacağı
bulunmaktadır.
Artvin ilinde
geçtiğimiz yıllarda Toprak Mahsulleri Ofisi fındık alırken üretici ile ciddi
sıkıntılar yaşadı. Bu sıkıntıların fiziki müdahaleye dönüştüğü anlar oldu.
Üretici fındığını Toprak Mahsulleri Ofisine satmak için pazara indirdiğinde
Toprak Mahsulleri Ofisi yetkilileri fındığın nemli veya randımansız olduğunu
söyleyerek üreticiyi geri çevirmişlerdir ve çaresiz kalan üretici fındığını
tekrar köye götürmemek için tüccara yönelip kilosunu 2 TL’den satmak
mecburiyetinde kalmıştır. Kamyonetin üstünden indirilemeyen aynı fındık bir
gecede hem kurumuş hem de randımanlı hâle gelmiştir ve aynı araç Toprak Mahsulleri
Ofisine gitmiştir, tüccar eliyle aynı fındık ne yazık ki 4 TL’den satılmıştır.
Bu acı durum yaşanmıştır. Maalesef iktidar ve yetkililer seyirci kalmıştır.
Sayın Bakan,
bırakın inatlaşmayı, FİSKOBİRLİK borçlarını ödeme niyeti ve kararlılığı içindedir.
FİSKOBİRLİK üreticinindir. Ülkemize en fazla döviz girdisi sağlayan ürün
fındıktır. İlgili kurum da FİSKOBİRLİK’tir. Uygar insanlar inatlaşmaz, inatla
yaşamaz. Bu gerginliği sona erdiriniz. Üreticinin sahibi olduğu FİSKOBİRLİK’e Hükûmet olarak sahip çıkınız. Üreticiyi, tüccara, tefeciye
mahkûm etmeyiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yedi yıllık
İktidarınızda fındığın dünyaya tanıtılmasında gerekli desteği ve finansmanı
sağlamadınız, fındık üreticisinin yüzünü güldürme gayreti içinde olmadınız,
üreticinin sorunlarını çözmediniz. Fındık üreticilerinin sorunlarını çözecek
iktidarın, ilk seçimde iş başına geleceğini özellikle belirtiyor; hepinizi
tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 496 Sıra
Sayılı Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
1’inci maddesi üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle heyetinizi en derin saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kooperatifçilik “Birlikten kuvvet doğar” atasözümüzde de
belirtildiği gibi bir güç odağı ve iktisadi faaliyetler için bir birlik
aracıdır. Ülkemizde bulunan kooperatiflerin büyük bölümünü konut yapı
kooperatifleri oluşturmaktadır. Özellikle bazı konut yapı kooperatiflerinde
yaşanan başarısızlıklar ve suistimallerden ötürü
denetim problemi sıklıkla gündeme gelmekte, kamuoyunda bu kuruluşların
denetimsiz örgütler olduğu izlenimine yol açılmaktadır. Bu durum,
kooperatiflere bakış açısını olumsuz etkilemekte ve kooperatifçilikte ciddi bir
imaj sorunu oluşturmaktadır. Zira konut yapı kooperatifleri, ortakların
ekonomik olarak katkısının en fazla olduğu kooperatiflerdir. Ülkemizdeki birçok
kooperatif türünde sermaye payı dışında ortağın önemli bir katkısı olmaz iken,
konut yapı kooperatiflerinde arsa ve inşaat maliyetleri için ortaklardan
yapılan tahsilatlar çok büyük meblağlara
ulaşabilmektedir. Dolayısıyla, bu durum, yaşanabilecek mağduriyetlerin
derecesini ve ortağa olan maliyeti artırmaktadır. Kısmi düzenlemeler yerine,
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu ve bu konuyla ilintili yasalar toptan
düzenlenmelidir. İşini hakkıyla yapan dürüst müteahhitlerle
bu konuyu suistimal edenler ayırt edilmelidir.
Kooperatiflerin başarısızlığında cezai müeyyideler ağırlaştırılmalı, mektupla
veya vekâletle oy kullanma kaldırılmalı, kooperatifçilik disipline edilmeli, iç
ve dış denetim sistemleri baştan sona revize edilmeli, her türlü mevzuat
uluslararası normlara ve ülkemiz ihtiyaçları ile bugüne dek yaşanan ve bilinen
sorunlara çözüm getirecek biçimde geliştirilmelidir.
Bu sorunların
sadece yapı kooperatiflerinin bağlı olduğu bakanlığı değiştirerek çözümlenmesi
mümkün değildir. Bu değişiklik, iki yıldır çalışması devam eden ve bakanlıklar
arası eşgüdümün sağlandığı söylenen Kooperatifçilik Strateji Belgesi ve Eylem
Planı’na da uygun değildir. Türkiye ekonomisi ve kamu yönetimi hem küreselleşme
hem de AB uyumu gibi nedenlerle yeniden yapılanmaktadır. 2000’li yılların
hizmet gerekleri bakımından hemen her sektörde bu dönüşümler tamamlandığı
hâlde, kooperatiflere yönelik hukuki altyapının yenilenmesi, örgütlenmesi gibi
kamu hizmetleri oldukça gecikmiştir. Türkiye kooperatifçiliği de kabuk
değiştirmekte ve değiştirmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Şimdiye kadar
yürütülen ve “KİT türü kooperatifçilik” diyebileceğimiz kooperatifçilikten
dünyadaki ve AB’deki örneklerine benzer, çok özel ayrıcalıkları olmayan ancak
diğer girişimlerle eşitliği bozmadan, kamu düzeni ve kamu yararı gerektirdikçe
desteklenen, düzenleme, denetim ve denetleme hizmetleri bakımından eşit ve adil
gelişme imkânı sağlanan, özel girişimlere dayalı bir kooperatifçiliğe geçilmesi
gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, konut yapı kooperatifleri dayanışma ve iş birliği içinde konut
ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuştur. Konut yapı kooperatiflerini oluşturan
ekonomik gruplar daha çok orta ve alt gelir grup seviyesine sahip kişilerdir.
Yüzde 68’lik bir payla ülkemizdeki en yaygın kooperatif türü olarak karşımıza
çıkan konut yapı kooperatifleri konut sektörü içerisinde önemli bir yere
sahiptirler.
Bu
kooperatiflerin konut üretimindeki payı inşaat sektörünün ekonomi içindeki
payına, toplu konut, arsa ve kredi desteğine, sosyoekonomik şartların
elverişliliğine bağlı olarak yıllar içerisinde değişiklik göstermiştir. Toplu konut kredisi ve arsa desteğinin verildiği yıllarda sektör
içindeki payları yüzde 36’lara çıkan konut kooperatifleri, 2000’li yıllara
kadar ortalama yüzde 20’lik paylarıyla bu önemini korumuş, TOKİ uygulamalarının
da olumsuz etkisiyle 2003 yılında yüzde 10’a, 2005 yılında yüzde 7’ye düşmüş,
2006 yılında göreceli bir artışla yüzde 8’e yükselmiş, 2008 yılında ise yüzde 6
seviyesine kadar gerilemiştir.
Konut kooperatiflerinin Bayındırlık Bakanlığına devri, konut
kooperatifleri ve ortaklarının hiçbir sorununun çözümüne katkı sağlayamayacağı
gibi, yetişmiş personeli olmadığı için denetimlerin istenilen ölçüde veya hiç
gerçekleşmemesi sonucunu doğuracak, ana sözleşmenin incelenmesi ve onayı, genel
kurul toplantısında temsilci bulundurulması, kooperatiflerin ve üst
kuruluşların işlem, hesap ve varlıklarının müfettiş ile kooperatif
kontrolörlerine denetlendirilmesinden de mahrum bırakabilecektir.
TOKİ’nin kentsel alanlara
ve konut üretimine kamu kaynaklarını kullanarak el koyması haksız rekabete
sebep olmuştur. TOKİ konut sektöründe tekel hâline gelmiştir. TOKİ’yle rekabet edemeyen diğer konut üreticilerinin
faaliyetleri durma noktasına gelmiştir.
Kooperatifler
bugüne kadar 1,5 milyondan fazla konut üretimi gerçekleştirerek konut
ihtiyacının karşılanmasında en büyük katkıyı sağlamıştır. Ancak, AKP Hükûmetinin TOKİ eliyle yapsatçılığa girişmesiyle birlikte,
kooperatiflere geçmiş dönemde verilen toplu konut kredisi ve artı, arsa desteği
kesilmiş, vergi ve harçlarla ilgili muafiyetleri kaldırılmıştır. Bu,
kooperatifçilikte ciddi bir gerilemeye sebep olmuştur. Sonuçta kredi ve arsa
desteğiyle kooperatiflerce ihtiyaç olan yerlerde konut üretilebilecekken, bu
gerçekleşmemiş, sektör yerinde saymıştır.
Değerli
milletvekilleri, konut ve inşaat sektörü ekonominin lokomotifidir. Hükûmet, konut ve arsa sektöründeki tekelini kaldırmalı,
yapsatçılıktan vazgeçmeli, kooperatiflerin konut üretimini desteklemelidir. Kooperatifler,
ihtiyaç bulunan kentlerde küçük tasarruflarını bir araya getirerek maliyetine
kendi konutunu üretenlerin işletmeleridir. Kooperatiflerin en etkin olmaları
gereken dönemler, bugün olduğu gibi ekonomik kriz dönemleridir. Özel sektörün
etkinliği, gerek sermaye gerekse lüks konut alıcısının az olması nedeniyle
sınırlıdır. Oysa, kooperatifler, ihtiyacı olan kesimin
devletin arsa ve düşük faizli kredi desteğiyle kendi konutunu yapmasını
sağlamaktadır. Bu girişimler, doğrudan istihdam oluşturmanın yanı sıra müteahhitlik sektörünün, imalat sanayisinin, küçük ve orta
ölçekli işletmelerin, hizmet sektörünün gelişmesini sağlayacaktır.
Tasarının
gerekçesi, yapı kooperatiflerinin imar mevzuatına aykırı uygulamalar yapması ve
bunun da sağlıklı yapılaşma ve şehircilik ilke ve esasları bakımından
problemlere sebep olmasıdır. Bakanlık değişikliği için öne sürülen bu gerekçe,
sadece yetkili idarelerin acizliklerini ortaya koymaktadır. Yapı
kooperatiflerinin tüm iş ve eylemleri mevzuata uygun olmak durumundadır. Aksi
hâlde, ne inşaat ruhsatı alabilirler ne de iskân ruhsatı.
Gerçek şudur ki
yapı üreten kooperatif kalmamıştır. AKP hükûmetlerinin
2002 yılından beri uyguladığı programlarda kooperatiflere yer verilmemiş,
geçmiş hükûmetler dönemlerinde verilen teşvik ve
vergi muafiyetleri kaldırılmış, kooperatifçilik bitirilmiştir. Şimdi, tükenmek
üzere olan kooperatiflerin, yapıcı bir düzenleme olmadan, bir bakanlıktan
alınıp diğerine verilmesinin hiçbir önemi bulunmamaktadır.
2002 yılından bu
yana Bayındırlık ve İskân Bakanlığının görevlerinin büyük bir kısmı elinden
alınmıştır. Görülmektedir ki tasarıyla amaçlanan, Bakanlığa yeni görev alanları
oluşturmaktır ancak bu yapılmak istenirken birçok konu da çözüme kavuşmuş
olmayacaktır çünkü sağlıklı bir kooperatifçilik yapısına kavuşmak için, bugün,
ülkemizde, kooperatifler mevzuatının uygulanmasında öncelikle çok başlılığın
ortadan kaldırılması gerekmektedir. Kanun’un bazı hususlarda idari
düzenlemelere izin verecek esnekliğe kavuşturulması ve yargı süreciyle ilgili
olarak, ihtisas mahkemeleri …
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
İSMET BÜYÜKATAMAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
…ve uyuşmazlık
kurulları gibi önerilerin değerlendirme konusu yapılarak acil çözümler
üretilmesi gerekliyken önümüze böyle bir tasarı sunulamamıştır.
Sözlerime burada
son verirken yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle bir kez daha
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kooperatifler
Yasası ile kimi yasa ve yasa hükmündeki kararnamelerde değişiklik yapılmasına
ilişkin 496 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Sözlerime ben de
başlamadan önce, Zonguldak’ta yaşamını yitiren maden işçilerinin yakınlarına
başsağlığı diliyorum ve maden emekçilerine sabır ve başsağlığı diliyorum.
Aslında, bu,
sistemin maden ocaklarındaki yansıması yani aslında her gün bir şey oluyor. Bu
sistemin, tabii, insana ve insan yaşamına değer vermekten önce başka… Neoliberal sistemin getirdiği sonuçlar; kâr, sermaye, daha
çok kazanç, yani önce insandan çok, önce emekçiden çok sermaye ve onun
getirisi. Nasıl artı değer sömürüsü olur? Bütün bu cinayetler de bunun
sonucudur.
Şimdi,
yurttaşlarımızın, tabii, yaşamı, iş güvenliği ve iş güvencesi maddi değerlerle
karşılaştırılamayacak kadar önemlidir. Son yaşanan kaza da göstermiştir ki
taşeronlaştırmayla beraber ölümlü kaza sayısı da artmaktadır. Yıllardır
uygulanan özelleştirme ve neoliberal politikalar, iş
güvencesini yok ettiği gibi iş güvenliğini de tehlikeye düşürmektedir. Bu
politikalar nedeniyledir ki Türkiye, maden kazasında Avrupa’da 1’inci, dünyada
da 3’üncü sırada yer almaktadır.
Şimdi, dün
Türkiye’ye gelen Güney Afrika Devlet Başkan Yardımcısı Kgalema
Motlanthe, dün Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının konuğu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyaret etti. Kendisi
on-on bir yıl cezaevinde kalmış ve sonra da çıktıktan sonra Maden İşçileri
Sendikası Genel Sekreterliğini yapmış; Mandela’nın en yakın mücadele arkadaşlarından.
Ve dün o ziyarette Sayın Başkan üzerinden kendisine bir soru sorduk, yani
“Sizde hâlâ bu kazalar sürüyor mu? Yaşamını yitiriyor mu maden emekçileri? Ne
diyorsunuz? Deneyimlerinizden bize söyleyeceğiniz bir şey var mı?” dediğimiz
zaman kendisi bize önce şunu söyledi: “Bizim için verimlilikten önce insandır
ve onun yaşam hakkıdır.” dedi; bir. İkincisi:
“Madenleri denetleyen bir müfettişler kurulu var. Eğer onların raporları
üzerinde sendikanın ya da işçilerin bir kuşkusu varsa çalışmama hakları var.”
dedi. Üçüncüsü: “Kömür, altın ve maden buluyoruz. Biz, aşağıya iniyoruz, 4 bin
metre, bazen 5 bin metreye kadar indiğimiz oluyor ama her türlü güvenliğin
sağlandığından sendikanın ve işçilerin emin olması bizim için esastır.” diyor
ve gerçekten de daha önce bunun karşıtı politikaların sonucunda yaşanan birçok
acı olduğunu ama artık bunların yaşanmadığını ya da çok nadiren… Örneğin, dün,
Malatya’da gerçekten, kuyuya inerken bir taş düşüyor işçinin başına ve yaşamını
yitiriyor yani olabilir. Yani olmaz kazalardır, insana özgüdür her şey ama
sistemden kaynaklanan ölüm ve kazaların bir son bulması gerektiğini söylüyoruz.
Örneğin, Motlanthe “Mevzuatı değiştirdik. Burada,
sendikaların gerçekten işletmeyle olan mutabakatı çok önemlidir ve üretim
kaygısından çok bizim kaygımız insan kaygısı.” diyor. Bu çok önemli arkadaşlar
ve bizde de umarız, dileriz bunlardan sonuç çıkarılır ve artık bu tür acılar
yaşanmaz.
Şimdi, konu
başlığımıza ilişkin döneyim: Kooperatifler konusu, işte bakın, yine sistemin,
çarpıcı, getirdiği çok ağır sonuçlardan biri; kırsal alandaki emekçilerin
yoksullaşmasının, açlığın derinleşmesinin ve kentlere göçün nedenlerinden biri;
demokratik halk kooperatifçiliğini, üretim kooperatifçiliğini emekçilerin kendi
iradeleri ve örgütlenmeleri doğrultusunda yapamayışımızın bir sonucu. 1980
öncesi, örneğin 1163 sayılı Kooperatifler Yasası doğrultusunda tek tip, çok
amaçlı kooperatiflerle Türkiye'nin dört bir yanında kooperatif kurmuştuk -hoş,
ne yazık ki biraz devletin politikasına koşut örgütlenme oldu- bölgeden
kooperatifleşme talebi çok az gelmişti. İlk kooperatifimizi, Diyarbakır’da,
göçerlerden Beritan Aşireti, Ali Yazıcı’nın
başvurusu üzerine kurmuştuk ve sonra kademeli olarak gelişmeye başladı. Şimdi,
Türkiye’de dört bin üç yüz on dört tarımsal amaçlı kooperatif kuruldu, elli
dokuz ilde birlik vardı ve bunların işlevi neydi? Üretim
girdilerini kooperatifleri aracılığıyla öncelikle sağlamak, gübre, yem, tohum,
ilaç ve benzeri ve diğer üretim araçlarından örneğin traktör ve yedek
parçaları. Romanya’dan Universal traktörler
getiriliyordu ve serbest piyasaya karşı 150, 200, 300 bin lira daha aşağısına
veriliyordu, yedek parçalar da öyle ve sonra üretim başlıyor ve üretim
sürecinde gerçekten ürettikleri ürünleri doğrudan yine halk kooperatifleri
aracılığıyla tüketiciye ulaştırıyorlardı. Ama ne oldu? 1980
askerî darbesiyle bütün kooperatiflerimize ki, kooperatifler bünyesinde her
şeyin, yapının içinde oluyor ne yazık ki bizim de örgütümüzün muhbirleri Millî
Güvenlik Konseyine ihbar ederek 1980 askerî darbesine kadar yönetimde olan
arkadaşlarımızın cezaevine tıkılmalarına neden oldu ve ihbar edenler de çok
ilginçtir, kayyum olarak atandı ve örneğin Bağcılar Bankası, KÖY-KOOP’un bütün makine parkları ve üretim araçlarının
merkezleri yağma edildi.
Şimdi, o nedenle,
yapı kooperatiflerindeki yolsuzlukları zaten arkadaşlarımız dile getirdiler,
mahkemelere giden dosya sayılarını ya da… Emekçi çalışan, işte bir ev edinmek
için bir kooperatife girmiştir, on-on beş yıl o kooperatif sonuçlanmamıştır ve
belki de birçoğu gerçekten ruhsal ve bedensel yeteneğini bu nedenle
yitirmiştir, kooperatiflerin kötüye kullanılması nedeniyle. Diğer
kooperatiflere zaten fazla sözümüz yok, devlet vesayeti altındaki tarım satış,
tarım kredi, esnaf kefaleti ve benzeri kooperatiflere. Bizim istediğimiz, her
alanda emekçilerin, çalışanların kendi öz örgütlerini, demokratik örgütlerini
oluşturmalarıdır ve kendi yöneticilerini tayin etmeleridir ve kendi
programlarını kendilerinin yapmasıdır, yoksa burada şimdi nasıl bir kooperatif
yönetimi olacağı, nasıl oylama olacağı, doğrusu bizi çok yakından
ilgilendirmemektedir.
Şimdi, bir yandan
burada daha açık ve demokratik olacağı gerekçesiyle değişiklik önerileri
geliyor, öte yandan da tarım alanında kurulan sendikalar kapatılıyor,
Çiftçi-Sen, Üzüm-Sen, Fındık-Sen gibi sendikaların çalışmaları engelleniyor. O
nedenle, bence gerçekten, tartıştığımız değişiklik toplumun ve
kooperatifçiliğin gereksinmelerini bugün karşılamamaktadır. Yürütmenin vesayeti
ve denetimine tabi olan bir kooperatifte, genel kurulun alacağı kararların
hayata geçirilmesi bile bazen zor olmaktadır. Gerçekten demokratik, açık bir
kooperatif işleyişi istiyorsak toplumun bu tür örgütlenmelerinin önündeki
engeller öncelikle kaldırılmalıdır. Tarım üreticilerinin haklarını alabilmek ve
savunabilmek için, sendika kurma, demokratik kooperatif kurma hakları
tanınmalıdır. Ama bugün, ne yazık ki başta yaşam hakkı olmak
üzere temel hak ve özgürlüklere sadece kâğıt üzerinde saygı duyan bir
anlayışın, emek alanında, çalışma alanında örgütlenme özgürlüğünü ve ekonomik,
sosyal haklarının kullanılmasını beklemek biraz safdillik oluyor, biliyorum ama
olsun, tutanaklara geçsin diye bunları sizinle paylaşıyoruz çünkü bugün
Zonguldak’ta da yaşananlar, bugün tartıştığımız konulardan bağımsız değildir. Örgütsüzleştirmenin,
güvencesizleştirmenin, taşeronlaştırmanın vardığı nokta, Zonguldak’ta
yaşananlar, bize, çok iyi, sonuçlarıyla anlatılmıştır.
Üreticileri,
köylüyü, çiftçiyi örgütsüz bırakmak da olumsuz sonuçlar içermiştir. Tarımsal
ürün olarak kendine yeterli olmaktan çıkıp bugün dışa bağımlı bir hâle
gelinmiştir. Bakın, işte, et dış alımı. Şimdi, neden et mesela dışarıdan ithal
ediliyor, bunu tartışmak gerekiyor. Gerçekten, bölgemizde bu savaşın getirdiği
yasaklar, baskılar, mera yasakları, yayla yasakları ve o göçerlerin bu işi
bırakmış olmaları, kırsal alandan kente göç. İşte, Diyarbakır’ı gelin görün,
Batman’ı gelin görün ve bu göçün getirdiği her alandaki yaşam koşullarının…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan, bitiriyorum.
Ve bugün,
Ege’nin, Marmara’nın verimli tarım toprakları, sanayileşme adı altında yerle
bir edildi. Bölgemizde zaten köy boşaltmalar, köy yakmalar ve bu çatışmanın
getirdiği sonuçlar her alanda yaşamı artık zor kıldı ya da yaşanmaz hâle
getirdi. Bugün bütün bunları yok sayarak kooperatifçiliği tartışmaktayız.
Kooperatifçiliğin
sorunları, önümüze getirilen taslaklarda yazılı olanların çok daha ötesindedir
ve biz bütün alanda emekçilerin, üreticilerin gerçekten korunması yolunda bir
bilinç, bir kültür oluşturarak ona göre yasal düzenlemeler yapılması gerekir
diye düşünüyoruz ve bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyoruz.
Teşekkür ederim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birdal.
Şahıslar adına
madde üzerinde ilk söz Nevşehir Milletvekili Sayın Ahmet Erdal Feralan’a aittir.
Buyurun Sayın Feralan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET ERDAL
FERALAN (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
tasarının 1’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 1’inci
maddesi, ortak sayısı 500'den fazla olan kooperatiflerde, yönetim ve denetim
kurulu belirleme seçimlerinin yetkili seçim kurulu gözetiminde, gizli oy ve
açık tasnif esasıyla yapılabilmesi imkânını getirmektedir. Bu yenilikle, ortak
sayısı 500’den fazla olan kooperatiflerde kooperatif ortakları, kooperatifin
yönetim ve denetim kurullarının belirlenmesinde herhangi bir baskı ve etki
altında kalmaksızın tamamen özgür iradeleriyle oy kullanma imkânına kavuşmuş
olacak ve dolayısıyla genel kurul iradesinin demokratik bir şekilde
gerçekleşmesi temin edilmiş olacaktır.
Bu düşüncelerle,
tasarının ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tasarının 1’inci
maddesinde, ortak sayısı 500'den fazla olan kooperatiflerde, yetkili kurulların
seçiminin gizli oy açık tasnif esasına göre yapılacağı öngörülmektedir. Neden
500 üyeyle sınırlandırılmıştır? Esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet
kooperatifleri neden hariç tutulmaktadır? Bu düzenlemedeki asıl muradınız
PANKOBİRLİK seçimlerine etki edebilmek midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Arifağaoğlu…
METİN ARİFAĞAOĞLU
(Artvin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmet olarak FİSKOBİRLİK’e destek verecek misiniz?
İkinci sorum:
Yeni fındık sezonunda üreticiye dönük projeleriniz var mıdır? Üreticiyi yine
tüccara mahkûm edecek misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Şimdi,
FİSKOBİRLİK’le ilgili soruya öncelikle cevap vereyim. Biz, tabii, FİSKOBİRLİK’e
aslında bugüne kadar hep destek olduk ancak FİSKOBİRLİK’in burada fındık alım
satımıyla ilgili iş ve işlemlerinde, hususlarda maalesef sürekli bir şekilde
zarar ettiği ve borçlandığı, yüksek fiyatlar açıklayıp sonra bunu yerine
getirmediğine dair, tabii hazineye sürekli yük oluşturduğu gerçeğiyle karşı
karşıya kalındı. Daha önceden defaatle borçları
yapılandırılıp istenildiği hâlde hazine adına, yine bu tür sorunlar ortaya
çıktı.
Biz ise şunu
yaptık: 2009 yılında fındıkla ilgili yeni bir strateji açıkladık ve burada,
aslında fındık dikilmesi gereken, Fındık Kanunu’na göre fındık dikilmesi
gereken alanlarda fındık dikenlere alan bazlı bir
destek ödemesi yapmayı getirdik. Bunun dışında… Ki bu sürekli bir şekilde gerçekleşecek.
Nitekim, 2010 yılı içerisinde 700 küsur milyon lira da
fındık üreticisine biz nakit destek ödemesinde bulunduk. Artı,
eğer fındık dikilmemesi gereken alanda fındık dikilmiş ise oradaki
çiftçilerimize de şöyle bir imkân getirdik: Üç yıl süreyle toplamda dekar
başına 600 lirayı bulan bir ödemeyle, çiftçilerimizin o fındık yerine, fındık
normalde dikilmemesi gereken yerde fındık diktiği hâlde orada alternatif
ürünler listesini biz kendilerine veriyoruz, diyoruz ki “Alternatif ürünleri dikin ve bu alternatif
ürünlerden de ilave olarak zaten bir para kazanacaksınız.” Ama bu sürede
de gelirden onları mahrum bırakmamak için de onlara üç yıl süreyle 600 lira
dekar başına para ödemesi getiriyoruz.
Biz dün de fındık
üretiminin Türkiye’de yapılması gereken yerde o üretimin yapılmasını teşvik
ettik, bugün de ediyoruz, bundan sonraki süreç içerisinde de biz desteklemeye
devam edeceğiz. Ancak tabii gerçekte yanlış uygulamaların veya irrasyonel
birtakım işlerin yapılmasını da, bunun da hazineye bedel olarak ödetilmesini
de, bizim gerçekte doğru görmediğimiz bir işi de yapmamız beklenmemeli. Hiç
kimsenin de bunu zannediyorum beklememesi gerekiyor.
Bunun dışında
1’inci maddeyle, Sayın Uslu’nun birinci sorusuyla
ilgili olarak da sayıca kalabalık olan genel kurullarda gizli oy açık tasnif
esası getiriliyor. Burada ortakların her türlü etkiden uzak, özgür iradeleriyle
oy kullanmaları sağlanıyor. Tabii 500 gibi bir sınır getirilmesi gerekiyor. Bu yani herhâlde üye sayısı özellikle kabarık olan kooperatiflerde
buna bir alt sınır çünkü 500’ün altında bu kontrol edilebilir, salonda oylama
esnasında belki işari oyla da yapılabilir ama sayı
500’ün üzerinde olunca doğal olarak bunların mutlaka gizli oy açık tasnif yoluyla
yapılması lazım ki bu demokratik, herkesin demokratik iradesini rahatça ortaya
koyabileceği bir ortam oluşsun. Bu, işin aslında sağlıklı bir şekilde
yürümesi için son derecede önemli.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Karaibrahim…
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Efendim, Sayın Bakana sormak istiyorum: Biraz önce “FİSKOBİRLİK her
sene zarar etti.” dedi ama sadece TMO’nun iki senedeki zararı 1 milyon doların
üzerinde. Bir de şu anda TMO’nun elinde ciddi biçimde fındık var, 400 bin ton.
Bunu hızlı bir şekilde çürütme aşamasındadır. “Bunu FİSKOBİRLİK kanalıyla
işleyerek piyasaya sürmesi değerlendirilebilir mi?” diye soruyorum efendim.
BAŞKAN – Sayın
Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Ayçiçek primlerini Trakya’da ne
zaman ödeyecekler?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, üç dakikalık bir süreniz var. İster yazılı, ister sözlü…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, yağlı
tohum prim destekleri 28 Mayıs günü üreticilerin hesaplarında olacak, bankaya
biz yatırdık. Buradan 650 milyon lira bu ay yani 28 Mayıs gününde -iki gün
sonra- hesaplarına geçmiş olacak, üreticilerimiz bunu alacaklar. Daha çok bu
yağlı tohumlarla ilgili dosyaları tekemmül eden çiftçilerimize, gerek pamuk
gerek ayçiçeği gerekse hububat primlerinden ve sertifikalı tohumluk ve fidan
desteği olanlara, toplamda bunu ödeyecek. Dosyası yetişmemiş olanlar veya bize
intikal etmemiş olanlarla ilgili olarak da haziran ayı içerisinde yine ödeme
tamamlanacak. Biz yıl başında zaten bunu belirledik,
ne kadar para ödeyeceğimizi. 5 milyar 600 milyon lira desteğin bu ay 28’inde
ödeyeceğimiz destekle birlikte 4,5 milyarını biz ödemiş oluyoruz. Dolayısıyla
geriye kalan para da haziran ayında 550 milyon ve arkasından diğer aylarda
tamamlanacak, 5 milyar 600 milyon lira tamamlanmış olacak.
Biz Toprak
Mahsulleri Ofisi olarak da fındık çürütmedik.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) - “Çürüttünüz.” demedim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hayır, çürütmedik. Onu biz
değerlendiriyoruz. Hiçbir şey yapamadığımız durumda bile onu yağa çeviriyoruz.
Belirttiğiniz
rakamlar da zarar açısından doğru değil. Bizim, aslında, bu ortaya koyduğumuz
stratejiyle, fındık stratejisiyle geçen sene hem üretici yüksek bir fiyat
seviyesini yakalamış oldu hem de üretici ayrıca desteklenmiş oldu, gerçek
fındık ekim alanında yapılanlarla.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, toparlayabilirseniz…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Sayın Bakan, olmayan fındığın fiyatı 5 lira gibi bir rakam.
BAŞKAN – Madde
üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
496 sıra sayılı Kooperatifler Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1 inci maddesi
ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 48 inci maddesine eklenmesi öngörülen
fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Esnaf ve
sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri hariç olmak üzere, ortak sayısı beş
yüzden fazla olan kooperatiflerin ve üst kuruluşların genel kurul
toplantılarındaki yönetim ve denetim kurulu belirleme seçimleri, gizli oy açık
tasnif esasına göre yapılır. Kooperatiflerin organ seçimlerinde her ortak, en
fazla bir ortağı temsilen oy kullanabilir. Anasözleşmelerin
bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz.
|
Bekir Bozdağ |
Abdulkadir Akgül |
Eyüp Ayar |
|
Yozgat |
Yozgat |
Kocaeli |
|
Akif Gülle |
Emin Nedim Öztürk |
|
|
Amasya |
Eskişehir |
|
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
496 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesinde geçen (500) ibaresinin (700)
olarak değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
496 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesindeki (500) rakamının (200) olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla,
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Sacid Yıldız |
Şevket Köse |
|
Malatya |
İstanbul |
Adıyaman |
|
Mehmet Ali
Susam |
Ergün Aydoğan |
Ahmet Küçük |
|
İzmir |
Balıkesir |
Çanakkale |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Susam, siz mi konuşacaksınız?
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Susam.
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada kooperatifçilikle
ilgili bir kanun görüşüyoruz. İki tane teklif birleştirilmiş vaziyette. Bir
tanesi Sanayi-Ticaret Bakanlığına bağlı konut kooperatiflerinin Sanayi-Ticaret
Bakanlığından alınıp Bayındırlık Bakanlığına verilmesi, öbürkü de Sayın Elitaş’ın verdiği kooperatiflerin seçimlerinin -500’ün
üzerinde olan üyelerin- gizli oy açık sayım usulüyle yapılması ve denetimle
ilgili kanun teklifi.
Şimdi, bu iki
kanun da kooperatifçiliğin sorununu çözmeye yönelik olmanın ötesinde AKP’nin
bir ihtiyacını gidermeye yönelik bir kanun teklifidir. Bunun altını açıkça
çiziyorum.
Birincisi:
Boşaltılmış olan Bayındırlık Bakanlığı, işlevsiz kalmış olan Bayındırlık
Bakanlığına, Sanayi-Ticaret Bakanlığındaki konut kooperatiflerini alıp oraya
koyup Bakanlığa işlev kazandırmaktır. Aynen böyle. Buna itiraz edecek bir tane,
elini vicdanına koyacak milletvekili çıkamaz. 83 yılında Bayındırlık
Bakanlığına verilmedi mi daha önce bu kooperatifler? Ondan sonra denetim
yapılamadığı için, ciddi bir sorun ortaya doğduğu için 87 yılında tekrar
Sanayi-Ticaret Bakanlığına geri verilmedi mi? Verildi.
Bakın,
arkadaşlar, eğer bu mantıkla bakarsanız ne gerekçe gösteriyorlar? Gerekçede
diyorlar ki: “Efendim, imar planları uygulamasında kooperatifler doğru düzgün
imar uygulamalarına riayet etmediği için, kontrolden uzak oldukları için eğer Bayındırlık Bakanlığına
verirsek kooperatifleri bu anlamıyla düzgün bir şekilde idare ederiz.”
Bayındırlık Bakanlığının ne denetim elemanları var ne başka kooperatifçilikle
ilgili uzmanları var, bunun için de Sanayi-Ticaret Bakanlığının elemanlarını
bir yıl süreyle kendilerine geçici görevlendirmeyi istiyorlar.
Değerli
arkadaşlar, bakın, eğer bu mantıkla bakarsanız, yani her iş kolu kendi
bakanlığına gidecek derseniz, tarımla ilgili olanlar Tarım Bakanlığına, eğitim
kooperatifleri eğitime, motorlu taşıt kooperatifleri Ulaştırma Bakanlığına
-bunu çoğaltabiliriz- hepsi birine girer.
Kooperatifçilik
bir hukuk meselesidir, ortaklık hukuku. Yüzde 5’i mesleki olayıdır, yüzde 95’i
ortaklık hukukudur, onun için kooperatifler Ticaret Bakanlığına bağlı sanayi ve
ticaret odalarına üye olurlar ve ticaret hukuku içerisinde mütalaa edilirler, ortakların
hukuku içerisinde mütalaa edilirler.
Değerli
arkadaşlar, bu anlayışla bir kanun çıkartılmaz. Bakınız, Sanayi-Ticaret
Bakanlığının Kooperatifçilik Strateji Belgesi var. O belge hazırlanmış,
Bakanlığın İnternet sitesinde var.
Kooperatifçiliği
Türkiye'de doğru bir noktaya çekmek istiyorsanız, kooperatifçiliği geliştirecek
bir çalışmanın altyapısını oluşturursunuz ve kooperatifçiliğin şu an karşı
karşıya olduğu sorunları çözmeye çalışırsınız. Türkiye'de maalesef bunları
yapmak yerine, Türkiye'de bakanlıklara iş bulunmaya çalışılıyor.
Türkiye'de
kooperatifçiliğin sorunu nedir? Birincisi, Türkiye'de kooperatif sayısı
dünyadaki kooperatif sayısının onda 1’idir. 800 bin dünyada kooperatif var, 80
bin bizde var, ama Türkiye'deki kooperatiflere üye olanların sayısı, dünyadaki
kooperatiflere üye olanların yüzde 1’idir. 800 milyon dünyada kooperatif ortağı
var, bizde 8 milyon var. Yani bizde kooperatif ortaklık sayısı az, dikey
yapılaşma oluşmamış, üst birlikler oluşmamış, bağımsız dış denetim oluşmamış ve
bu anlamıyla kooperatifçilik kendi kaderine bırakılmış, desteklerden uzak
kalınmış, hiçbir destek verilmemiş. Bu anlamıyla, kooperatifçilik ülkede
başarısız kılınmaya çalışılmıştır.
Sayın Tarım
Bakanı burada oturuyor. Biraz sonra soruda da soracağım, zamanım yetmediği için
şey yapıyorum. Avrupa ülkelerinde tarımda kooperatiflerin yüzde 90 pazara hâkim olduğu ülkeler
var, hayvancılıkta Yeni Zelanda’da yüzde 70’ine hâkimler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Ama, bizim ülkemizde maalesef bu şekilde
değil.
Şimdi, seçim
getirilmesiyle ilgili bir konuyu da söylemek istiyorum. Seçim
de aslında bu maddeye Sayın Elitaş tarafından
getirildiğinde, 500’ün üzerinde ortak sayısı olan kooperatif yüzde 3’ü
bulmuyor- ben tek tek çıkardım, yüzde 3’ü bulmuyor-
yüzde 3 için getirildiğini zannetmiyorum sadece kendi bölgesindeki sorunları
çözmek için getirildi, ona da zaman yetmedi, o kooperatif orada öyle seçimini
yaptı gitti, Pankobirlik’le ilgili olarak.
Ben, bu noktada,
kooperatiflerin içerisinden esnaf kefalet kooperatiflerinin çıkarılması
noktasında haklı bir gerekçe olarak görüyorum. Nedenine gelince, onların kendi
içinde istenirse üyeler seçim yapma şansına sahip oldukları için bir yanıyla
bunu gerçekleştirebilme fırsatları var. Seçimi yapalım, ama az üyeyle yapalım,
200 ortağı olana indirmemiz lazım. 500 ortaklı kooperatif sayısı çok
sınırlıdır, ondan dolayı bu önerge yeterli değildir, sayıyı aşağıya indirmek
zorundayız.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
METİN ARİFAĞAOĞLU
(Artvin) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Anladım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.47
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
İzmir Milletvekili
Sayın Mehmet Ali Susam ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
Elektronik
cihazla oylamayı tekrarlıyorum.
İki dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
496 Sıra Sayılı yasa tasarısının 1. maddesinde geçen (500) ibaresinin (700)
olarak değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Genç burada mı? Yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
500 ortak küçük
kooperatiftir. 700 olması daha mantıklıdır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
496 sıra sayılı Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1 inci maddesi
ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 48 inci maddesine eklenmesi öngörülen
fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Esnaf ve
sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri hariç olmak üzere, ortak sayısı beş
yüzden fazla olan kooperatiflerin ve üst kuruluşların genel kurul
toplantılarındaki yönetim ve denetim kurulu belirleme seçimleri, gizli oy açık
tasnif esasına göre yapılır. Kooperatiflerin organ seçimlerinde her ortak, en
fazla bir ortağı temsilen oy kullanabilir. Anasözleşmelerin
bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz.”
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri hariç olmak
üzere, kooperatif seçimlerinin gizli oy açık tasnif usulü ile yapılması
sağlanmış; ortak sayısı beşyüzden fazla olan
kooperatif ve üst kuruluşlarının seçimlerinin gizli oy açık tasnif usulü ile
yapılması sağlanmış, kooperatiflerin sadece organ seçimlerinde her ortağın en
fazla bir ortağı temsilen oy kullanabilmesi öngörülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önergenin
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- 1163
sayılı Kanunun 81 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Amacına
ulaşılarak dağılma sürecine girmiş kooperatiflerde çıkan veya çıkarılan ortağın
konutu bu sebeplerle geri alınamaz, ancak bu eski ortaklar daha sonra
oluşabilecek tasfiye masraflarına katılırlar.”
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe’ye
aittir.
Buyurun Sayın Ünlütepe.
CHP GRUBU ADINA
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 496 sıra sayılı Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının 2’nci
maddesiyle Kooperatifler Yasası’nın kooperatiflerin dağılmasını düzenleyen
81’inci maddesinin ikinci fıkrasına ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere ilave
yapılmaktadır.
Bilindiği gibi
Kooperatifler Yasası’nın yedinci bölümünde kooperatiflerin dağılmaları
düzenlenmiştir. Kooperatifler ya ana sözleşmede gösterilen sebeplerle veya
genel kurul kararıyla, hakkında iflasın açılmasıyla, diğer bir kooperatifle
birleşmesi veya devralınmasıyla veya üç yıl üst üste kongresini yapmama gibi
veya kooperatifin amacına ulaşması nedenleriyle kooperatiflerin dağılması
düzenlenmiştir. Komisyonca kabul edilen tasarıyla “Amacına ulaşılarak dağılma
sürecine girmiş kooperatiflerde çıkan veya çıkarılan ortağın konutu bu
sebeplerle geri alınamaz, ancak bu eski ortaklar daha sonra oluşabilecek
tasfiye masraflarına katılırlar.” cümlesi eklenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, kooperatifçilik sistemi Türkiye'de çok eskiye dayanmamaktadır.
Öncelikle ilk defa 1961 Anayasası’nda kooperatifçilik konumu incelenmiş ve
burada “Devlet, kooperatifçiliğin önündeki engelleri kaldırır.” ibaresi “Tedbir
alır.” ifadesi yer almış iken 1982 Anayasası’yla yapılan değişiklikle
“…üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin
gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” ibaresi yer almıştır. 1982 Anayasası
ve hükûmetlerin uygulamalarının Türk kooperatifçilik
hareketinde daralma yaptıkları gözden kaçmamaktadır. Kooperatifçilik
hareketlerine bu Hükûmetçe de yeterli özen
gösterilmediği bilinmektedir.
Kooperatifler
tüzel kişiliği haiz olan kuruluşlardır ama Türkiye'deki kooperatifçilik sistemine
baktığımızda kooperatiflerin bir kısmının Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, bir
kısmının Tarım Bakanlığına, bir kısmının Çevre ve Orman Bakanlığına, şimdi
yaptığımız düzenlemeyle de bir kısmının Bayındırlık Bakanlığına bağlandığını
görüyoruz. Bu tür kooperatiflerin değişik tür bakanlıklara bağlanması birlikte
hareketi engellemekte, kooperatifçilik üzerindeki uzmanlaşmadan da
uzaklaşılmaktadır. Bu, bakanlıklar arasındaki uygulama farklılıkları kooperatif
hareketini canlandırmamakta, aksine gelişimini engellemektedir. Yapılması
gereken en önemli işlerden birisi, Türkiye’deki kooperatifçilik hareketini
hızlandırabilmek amacıyla yeni bir kooperatifler bakanlığının kurulmasında
yarar olduğu kanaatindeyiz.
Daha önce
arkadaşlarımızın da belirttikleri gibi çok değişik türde kooperatifler
bulunmaktadır. Bunların kimisi, biraz önce de söylediğim gibi tüketim
kooperatifleri, üretim kooperatifleri, tarım kredi kooperatifleri, esnaf
kefalet kooperatifleri, yapı kooperatifleri, köy kalkınma kooperatifleri gibi
bunlar çoğaltılabilmekte ve bu sayılar artırılabilmektedir.
Bu
düzenlemelerin, yapı kooperatiflerinin Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
bağlanması biçimsel olarak doğru kabul edilse bile bu düzenlemenin Türk
kooperatifçilik hareketine bir ivme kazandırmayacağı düşüncesini de yüce
heyetinizle paylaşmak istiyorum. Kooperatifler Yasası’nın bazı maddelerinde
yapılacak değişikliklerle kooperatifçiliğin temel sorunlarının çözülebilmesi
olanaksızdır.
Türkiye’deki yapı
kooperatiflerini incelediğimizde, en önemli sorunlarından birisi kaliteli bir
konut üretiminin olmamasıdır. Konutlar teslim edildikten sonra da hak sahibi
ortaklar konutta inşaata devam etmek zorunda kalmaktadırlar. Yapı
kooperatiflerindeki kalitesizlik öne çıkmaktadır. Aynı olayı TOKİ’nin yaptığı inşaat sektöründe de görüyoruz dersem
yanılmamış oluruz. Kooperatif ortakları arasında kooperatiften kaynaklanan
davaların yoğun olması da kooperatifleşmede ciddi sorunların olduğunu ortaya
çıkarmaktadır.
Sizinle bir
konuyu paylaşmak istiyorum: Bildiğiniz gibi, ilimizde 2002 yılında 6 şiddetinde
bir deprem olmuştur ve bu depremden dolayı pek çok yurttaşımızın konutları
yıkılmış, oturulamayacak hâle gelmiştir ve 2002 yılında yapı kooperatifi
kurulmuştur. Örneğin, bizim ilimizde bunlardan bir tanesi de Depremzede Konut
Yapı Kooperatifi. Yaklaşık 600 hak sahibi kooperatife üyedir. Depremde oturacak
konutları kalmamış, pek çoğu ya kirada oturmakta veya evinin yanında bir göz
oda çevirerek çoluğuyla çocuğuyla orada birlikte
oturmaktadır.
Bu iktidarın
kooperatifler üzerinde gerekli denetimi yapmaması sonucu sene 2010, sekiz
yıldır bu insanlar deprem mağduru olmasına rağmen oturacakları konutlara
geçememişlerdir. İnanın, en son 17 Mayısta yapılan kongrede bir hak sahibinin
sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. 3 Şubat 2002 yılında Afyon’da 6
büyüklüğünde, merkez üssü Sultandağı ilçesi olan depremde evinin yıkıldığını, 3
çocuğuyla tek göz odada yaşadığını, artık eve ne zaman geçeceğini bilemediğini
söylüyor. Yani sekiz yıldır deprem mağduru olan kişilerin, 600 konutuna girememeleri
sosyal devlet açısından acı veren bir olaydır. İktidar açısından
değerlendirdiğinizde de bu yoksul insanların sorunlarıyla ilgilenilmediğinin
bir kanıtıdır. Peki, sosyal devletin ilkesi nerede kalıyor? Yani bu
kooperatifleri bu yasayla Bayındırlık Bakanlığına bağladığımızda bu insanlar
konutlarına girebilecekler mi? Mümkün değil. Hâlâ daha bu insanlar kooperatife
aidat ödemekle yükümlü durumdadırlar.
Değerli Başkan,
saygıdeğer üyeler; bu kooperatiflerden yirmi yıl vadeli 20 milyar kredi
ödenmiştir. Bugün geri ödeme dönemi başlamıştır. Geri ödemelerdeki ödemezlik
oranı yüzde 80’dir. Deprem mağduru olan insanlar bu kooperatiflerdeki geri
ödeme miktarlarını, paralarını ödemekte ciddi zorluk çekmektedirler. Bu ortamda
bu kooperatiflerin sorunlarıyla Sayın Bakanlığın öncelikle ve ivedilikle
ilgilenmesini rica ediyorum. Kooperatif Başkanı ile Bakanla, milletvekilleriyle
konuştum, “Soruna çözüm bulunmuyor.” diyor. Kooperatifin kendi arasındaki
uyumsuzluklar önemli değildir, önemli olan sosyal devlet gereği Bakanlığın
bizzat bu olaya müdahale ederek bu kooperatifteki yapılaşmanın bir an önce
bitirilmesi gerekmektedir.
Başka bir konuyu
daha paylaşmak istiyorum: Demin de söylediğim gibi, çok değişik bakanlıklara
bağlı kooperatifler var. Bunlardan bir tanesi: İhsaniye ilçemizin Üçlerkayası kasabasında bir kalkınma kooperatifi, süt ve
süt ürünleri fabrikası var. Sultandağı ilçemizde Çamözü
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, soğuk hava deposu var. Çevre ve Orman
Bakanlığınca hem kooperatif hem de üyeler hakkında icra takibine gidilmiştir.
Hâlbuki bunlar, ORKÖY’den kredi alınarak yapılmış
olan kooperatiflerdir. Kooperatiflerin ve bazı kooperatif ortaklarının banka
hesaplarına bloke konulmuştur. Her iki kooperatifin tesisleri, biraz önce
belirttiğim gibi, ORKÖY’ce yapılmıştır. Bu tesisler,
üreticilerin ürünlerini değerlendirip, işçi çalıştırarak bölgesine ve üyelerine
ekonomik katkıda bulunmaktadır. Ayrıca, kayıt dışılığın yüzde 50’nin üzerinde
olduğu ilimizde, kooperatiflerin tüm işlemleri kayıt altında tutulmaktadır. Bu
tesislerin satılması ya da atıl durumda kalması ülke ekonomisine katkı
sağlamaz. Bu işletmeler, ayrıca, sanayi bölgelerinde olmadığından dolayı
girişimciler için cazip de değildir. İcra işlemlerinin devamında binlerce köylü
mağdur olmaktadır.
Kooperatiflerin
ve de kooperatifleşmenin önü açılmamaktadır. Açıkçası, siyasi iktidar, daha
doğrusu Bakanlık ve siyasi iktidar, kooperatifleşme hareketine sıcak
bakmamaktadır. Bu durum ise küçük birikimlerin değerlendirilmesini,
üreticilerin örgütlenmesini ve mülkiyetin yaygınlaştırılmasını engelleyen bir
husustur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Hayhay Sayın Başkanım, bağlıyorum.
Hükûmet –olanaklıysa- bu
kooperatifler hakkındaki icra takibini bir an önce durdurmalıdır ve yeniden
borç yapılandırılmasına girerek kooperatiflerin bu darboğazdan çıkması
sağlanmalıdır.
Sayın Başkan,
burada, 2’nci maddede “Amacına ulaşmış olan kooperatifler tasfiye hâline
geldiğinde çıkan ve çıkarılan ortağın konutu bu sebeplerle geri alınamaz.”
diyor. Bir kooperatiften çıkmak en doğal bir insan hakkıdır, temel haktır. Bir
kooperatiften bir üyenin çıkmasını nasıl engelleyebilirsiniz? Bir hukuk
devletinde Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerini engelleyen bir yapılaşmaya
nasıl yön verilebilir? Bunu anlamakta zorlanıyorum. Elbette daha önce de
konuşan arkadaşlarımızın belirttiği gibi, çıkarılan ortaklıklardan dolayı
davalar çoktur ama çıkan ortak, kendi rızasıyla kooperatiften bir kimsenin çıkmasını
engellemeye çalışıyoruz. Buna hukuken olanak yoktur. Anayasanın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Efendim, cümleyi bağlıyorum.
BAŞKAN – Yani hiç
usulüm yok. Kusura bakmayın, usulüm yok.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Teşekkür edeyim efendim.
BAŞKAN –
Edebilirsiniz, işte, ettiniz. Tamam.
Teşekkür ederim.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Açarsanız teşekkür edeyim.
BAŞKAN –
Açmayacağım. Hiç yapmadım efendim. Bir dakika ekledim. Mümkün değil.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Bir parlamenterin…
BAŞKAN –
Yapmayacağım… Yapmayacağım… Teşekkür ederim.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Siz bir Başkansınız, bir parlamenteri dinlersiniz, yine söz
vermeyebilirsiniz.
BAŞKAN – Buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Bir parlamenter sözünü süre içinde bitiremeyebilir.
BAŞKAN –
Doğrudur.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Ama bu konuşmasında, toplum önünde yapılan konuşmasında, hem
topluma hem de saygıdeğer milletvekillerine teşekkür edebilmelidir. Önemli olan
uzatma değil, Sayın Meclis Başkanı olarak üyenin kastını dikkate almak
zorundasınız. Ben ciddi bir şekilde konuşmamı hazırlamışım, bunu yurttaşlarla,
Meclis üyeleriyle paylaşırken bir teşekkür edebilmeliyim.
BAŞKAN – O zaman
sadece teşekkür ettiğiniz takdirde açacağım. Ama…
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Sadece teşekkür.
BAŞKAN – Siz beni dinleyebilir misiniz. Söylediğim şey şu…
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Ben anlıyorum söylediğinizi.
BAŞKAN – Bir saniye.
İkinci bir dakika
verildiği zaman sonuna kadar kullanıyor arkadaşlarımız, benim de öyle bir
usulüm yok ama siz öyle dediniz, şimdi sizin için açıyorum, buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Sayın Başkan, verdiğiniz uygulama için teşekkür ediyorum.
Ben bu duygu ve düşüncelerle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve 2’nci maddedeki “Çıkan” kelimesinin
madde metninden çıkartılması gerektiği inancındayım.
Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi
ben de size gerçekten teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Torlak. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kooperatifçiliğin üzerinde önemli bir sosyal sorumluluk misyonu bulunmaktadır. Bu misyonun
ifa edilebilmesi için daha hızlı, değişime kolay adapte olabilen, girdi
maliyetleri karşısında zora düşmeyen bir yapısal değişime ihtiyaç
bulunmaktadır. Aslında kooperatiflerimizin sorunlarını bir arada değerlendirmenin
ve iç içe girmiş olan bu sorunların toplu bir süreç olarak ele alınarak çözüm
aranmasının daha doğru bir yaklaşım olduğuna inanıyoruz.
Görüşmekte
olduğumuz tasarının 2’nci maddesinde yapı kooperatiflerinin ve üst
birliklerinin kurulmasına, işleyişine, tasfiyesine ve denetlenmesine ilişkin iş
ve işlemleri, kuruluş kayıtlarının ve sicillerinin tutulmasını sağlamak ve
uygulamalarında denetleme hususları getirilmektedir. Bu, genel manada doğru bir
yaklaşım olmakla birlikte, yapı kooperatifleriyle ilgili olarak, teknik konular
hariç herhangi bir bilgi birikimi olmadan ve personel altyapısı hazırlanmadan
Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlanmasının Türkiye’de yapı
kooperatiflerinin yıllardan beri süre gelen ve kronikleşmiş sorunlarını
çoğaltarak daha da derinleştireceği muhakkaktır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
teknik eleman eksikliği nedeniyle mevcut sorumluluk alanında bile yetersiz
kalmaktayken, bu yapısıyla kooperatiflerin yükünü kaldırması mümkün değildir.
Ancak, kooperatiflerden sorumlu bir genel müdürlük ihdas edilip teknik kadro
yönünden yeterli hâle getirildikten sonra bu Bakanlığa bağlanması daha doğru
olacaktır. Aksi takdirde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlanması birçok
sorunu da beraberinde getirecektir. Yapı kooperatifleriyle ilgili denetim,
mevzuat, eğitim, uygun teşkilatlanma ve finansman şeklinde birçok sorunlar
yıllar boyunca dile getirilmesine rağmen, çözülmesi yolunda bir türlü mesafe
alınamamıştır. Hükûmetin bu sorunları giderecek
önlemleri alarak, çözümler üretmek yerine şeklî birtakım yasal değişiklikler
yaparak, altyapısı hazırlanmadan yetkiyi (A) bakanlığından alıp (B) bakanlığına
bağlaması, var olan sorunları çözmek yerine daha da karmaşık hâle getirecektir.
Değerli
milletvekilleri, bugün yaşanmakta olan mali kriz konut sektörünü derinden
etkilemiştir. Konut sektörünün temel girdilerinde demir ve çimentoda yapılan
sezonluk fahiş zamlar nedeniyle dar ve orta gelir grubunda bulunan
vatandaşlarımızın kıt kanaat tasarruflarıyla ve zor şartlar altında ödedikleri
aidatlarla hayalini kurdukları konut veya iş yerlerinin yapımında meydana gelen
maliyet artışları nedeniyle çok zor duruma düştükleri hepimiz tarafından
bilinmektedir. Dolayısıyla, kooperatiflerimizin bu sorunlarının hızla çözülmesi
zorunlu hâle gelmiştir. Sorunlara ve çözüm yollarına daha farklı yaklaşımlar
getirilmesi gerektiği ortadadır.
Bu sorunların
temeline inildiğinde kooperatiflerin kamuoyunda ciddi bir güven sorunuyla karşı
karşıya olduğunu hepimiz kabul etmekteyiz. Yapı kooperatiflerinde önemli bir
istismar alanı bulunuyor. İşleyiş tamamen yasaya aykırı. Sistem şöyle
işlemektedir: Bir müteahhit bir arsa bulmaktadır.
Kendi kontrolünde bir kooperatif kurup arsayı kooperatife sattığı gibi, işin
yapımını da üstlenmektedir. Bu süreç tam bir haksız kazanç mekanizmasına
dönmüştür. Yasada kooperatif yönetiminin kooperatifin iştigal alanıyla ilgili
iş ve işlem yasağı vardır ve cezası da bulunmaktadır. Ancak, gerçek hayatta
arsayı satan da bina ve eklentilerini yapan da kooperatifi yöneten de aslında
aynı kişidir. Hükûmet bu sistemi bildiği hâlde
yıllarca sessiz kalmıştır. Ne yazık ki ortada binlerce kooperatif mağduru
vatandaşımız olmuştur. Oysa gerçek bir kooperatif, konut ihtiyacı olan
insanların bir araya gelip arsa alımı ve imalatı rekabet koşulları içinde ihale
etmesiyle meşgul olmalıyken, sistem, yukarıda anlattığım şekilde işlemektedir.
Konut sahibi olayım derken, biriktirdiği tasarruflarını da kaybeden
vatandaşlarımızın iyi niyetlerini kullanarak bu işi kendilerine geçim kaynağı
hâline getiren kötü niyetli insanlara karşı yasal tedbirlerin getirilmesi
zorunluluk hâline gelmiştir. Bakanlık, doğrudan kooperatifleri muhatap
almalıdır. Kooperatifler tüm işlerini doğrudan Bakanlıkla yapmalıdır. Araya bir
aracı koymanın anlamı da yoktur.
Değerli
milletvekilleri, kooperatiflerde güvenin arttırılması için güven unsurunu çok
iyi yakalamış başka müesseseleri ve diğer ülkelerdeki uygulamaları da
inceleyerek yasal, yapısal ve yönetsel çalışmalarımızı değerlendirmemiz, netice
olarak da kendi bünyemize olduğu kadar dünyadaki yapısal değişime de uygun bir
yapılanma içine girmemiz gerekmektedir. Ortaklık işlemlerinin
basitleştirilmesi, tebligat hükümleri, üyelikten çıkma ve çıkarılma
işlemlerinde prosedürün ve sürelerin azaltılması, söz
konusu işlemlerle ilgili belirsizliklerin giderilmesi gibi amaçlarla
Kooperatifler Kanunu’nun çeşitli hükümlerinde yeni düzenlemeler yapılması da
gereklidir.
Bir kooperatif
ortağının yıllarca bir kooperatifi oyaladığı ve tasfiyeyi geciktirebildiği sık
rastlanan olaylardandır.
Kooperatiflerde
en zor uygulamaların biri de ortağı ihraç etmektir. Bu düzenlemede çıkan
ortaklıktan söz edilmektedir. İstifa eden ortak “çıkan ortak” olarak
adlandırılır. Böyle bir ortağın konutunu almayıp da ne yapacaksınız? Yapılacak
düzenlemelerle bir yandan kooperatiflerin ve kooperatif ortaklarının
mağduriyetlerinin önlenmesi diğer yandan da toplumda kooperatiflere yönelik
güven sorununun giderilmesi hedeflenmelidir.
Değerli
milletvekilleri, hâlen ülkemizde kurulduğu hâlde faaliyet göstermeyen ve
tasfiye edilmeyi bekleyen çok sayıda kooperatif bulunmaktadır. Bu
kooperatiflerin çoğu genel kurul toplantısını bile yapamamaktadır. Bu nedenle
faal olmayan kooperatiflerin bir an önce tasfiye edilmelerini sağlayacak bir
düzenleme yapılmalıdır.
Günümüzde
kooperatiflerde uyuşmazlığa neden olan konuların başında ortaklık ilişkileri
gelmektedir. Kooperatif ortakları arasında meydana gelen en küçük bir
anlaşmazlık yıllarca sürmekte, haksız taraf zaman kazanırken haklı taraf mağdur
olmaktadır. Bu nedenle kooperatif ortakları ile kooperatifler arasında,
kooperatifler ile üst birlikler arasında kanunun uygulanmasından doğan
uyuşmazlıkların çözümünü hızlandırmak ve kolaylaştırmak, işlem ve itirazların
en hızlı biçimde sonuçlandırılmasını sağlamak amacıyla yasal tedbirlerin bir an
önce uygulamaya koyulması gerekmektedir.
Ayrıca,
Kooperatifler Kanunu’nda gerçekleştirilecek birtakım yasal düzenlemelerle,
günün değişen şartlarına kolayca adapte olabilmesine yönelik çoğu konulardaki
düzenlemelerin yönetmeliklerle de yapılabilmesine zemin hazırlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, kooperatiflerle ilgili yaşanan diğer bir sorun da sanayi
siteleri yapı kooperatiflerinin yaşamakta olduğu çelişkilerle dolu ve çok
yetersiz olan teşviklerdir. Örneğin, sanayi siteleri yapı kooperatifleri sadece
kalkınmada öncelikli yörelerde desteklenmektedir. Oysaki sanayi siteleri büyük
sanayi kuruluşlarının tamamlayıcı unsurlarıdır. Bu nedenle, gelişmiş
bölgelerdeki sanayi sitelerinin de desteklenmesi gerekmektedir.
En önemli
sorunlardan birisi de arsa temini ve altyapı sorunudur. Ayrıca, sanayi siteleri
yapı kooperatiflerine vergiler ve harçlar açısından da hemen hemen hiç muafiyet tanınmamaktadır. Bu konularda Hükûmet tarafından sanayi siteleri yapı kooperatiflerine
destek verilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, kooperatifler, fertlerin tek tek
altından kalkamayacakları işleri gerçekleştiren mükemmel bir dayanışma
kuruluşudur. Kooperatifler, gelir dağılımından zarar görenlerin bu zararlarını
etkisiz hâle getirmede denge oluşturan bir teşekküldür. Kooperatifçilik
bencilliği önler, kendi çıkarlarını hesaba katmadan başkaları lehine karşılıklı
olarak çaba harcanmasına hizmet eder.
Kısaca, bu
fonksiyonlarıyla kooperatifler, israfı önleyen, maliyeti düşüren, üretimi
arttıran, verimliliği yükselten, insani değerlerin korunduğu ve devam
ettirildiği kuruluşlardır.
Milliyetçi
Hareket Partisi adına tespitimiz, uzun yılların birikimi olarak gelir
dağılımının büyük ölçüde bozulduğu ve acilen sosyoekonomik politikaların
yürürlüğe konulmasına ihtiyaç duyulduğu günümüzde kooperatifçiliği, görüşmekte
olduğumuz tasarıyla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
D. ALİ TORLAK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
…üç beş maddelik
yüzeysel ve şekli düzenlemelerle değil, yeniden, sil baştan ele alıp
yapılandırmamız, bu harekete hız kazandırmamız hayati önem taşımaktadır.
Bu duygu ve
düşüncelerimle kanunun büyük Türk milletine hayırlara vesile olmasını diliyor,
yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Torlak.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Sevahir
Bayındır. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Bayındır.
BDP GRUBU ADINA
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 496 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine grubum adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kooperatifçilik,
anlayış olarak insanın toplumsallaşmasıyla birlikte kurulan ekonomik, sosyal,
kültürel, iş bölümü dayanışması ve bir yaşam biçimidir aslında. Bugün bu
kooperatifçilik anlayışına neden ihtiyaç olduğunu biraz tartışacağız ve niye
bunun ihtiyaç olmaktan çıkarılmak istendiğini birlikte tartışmaya çalışacağız.
Çünkü ortak üretim ve eşitçe paylaşım ve tüketim anlayışı, kâr hırsına,
tekelciliğe dayandırıldığı tarihten bugüne, bin yıllardır insanlık, hep eşit
üretim ve eşit paylaşımın arayışçısı olmuştur. Bu nedenle belki bütün egemen
olmamıştır bu anlayış ama kaybettikleri değerleri yeniden kurmak, korumak ve
geliştirmek iddiası ve çabasında olmuştur. Dolayısıyla hani resmî tarihte işte
1700’lü yıllarda bir sosyalistin kooperatifçilik anlayışı başlatmasıyla
başlayan bir zihniyet değildir bu, insanlığın yarattığı bir zihniyettir ama
zihniyetin ortadan kaldırılmasıyla birlikte yeniden bir öncülük üzerinden bu
kurulmaya çalışılmıştır.
Kooperatifçilikte
esas nedir? Herkesin öz gücüyle, öz yönetimli bir ortaklık kurmak, ortak
üretimi ortak paylaşmak üzerine geliştirmek iddiasıyla toplulukların buluştuğu,
birlikte, tek başına yapamadıklarını çoğulcu bir katılımla, katılımcı bir
şekilde kendi ekonomileri… Ekonomik amaçlıysa, hizmet amaçlıysa, başka hangi
amacı içeriyorsa, bu felsefe ekseninde bu işi sürdürmeyi öngörmüşlerdir ama ne
yazık ki, bu kooperatifçilik anlayışı da, arkadaşlarımızın da daha önce
belirttiği gibi, yani Türkiye’de de 70’li yıllarda gelişmesine rağmen, 80
darbesiyle bu anlayış, bu düşünce ve onun örgütlenme anlayışı hem yasal hem
pratik olarak belli zorluklarla karşı karşıya kalmıştır ya da kooperatifçilik
adını kullanıp ama işlevi ve içeriği olarak kooperatifçiliğe uymayan rantçı anlayışlar gelişmiştir.
Bizler bugün
belki yapı ve çiftçilik konusundaki kooperatifçiliğe ilişkin geliştirilmek
istenen düzenlemeyi tartışacağız. Örneğin, hani biliniyor, ya belediyeler bir
şehrin, kentin imarını ve onun denetimini çeşitli sivil toplum örgütleriyle
denetliyor ya da işte, Bayındırlık Bakanlığının sınırları kapsamına giren kimi
alanlarda da bu denetim bir boyutuyla Bayındırlık Bakanlığı üzerinden ama
ağırlıklı olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı üzerinden yürütülüyordu şimdiye
kadar.
Bu yasayla
yapılmak istenen… Aslında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı önce
kendi yaptıklarını güçlü sorgulamalıdır çünkü her depremde, her bir felakette
ilk yıkılan yapı, ne yazık ki, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının denetimine
tabi tutulan, onun denetiminde olan, onun onayıyla faaliyete giren ya
hastaneler ya okullar ya da yine herhangi bir kamu kurumu ilk önce bu depremde
ya da herhangi bir sarsıntıda yıkılan ya da işlevsiz hâle gelen alanlardır. Dolayısıyla,
bugün kanunun gerekçesinde sunulan, işte, Bayındırlık Bakanlığı imar planını
daha iyi takip etmek için, yapı denetimini daha güçlü sağlamak için ya da
kooperatiflerin demokratik işleyişini sağlamak için böyle bir denetim almıyor
üzerine. Tam tersine, bu peşi sıra yapılan yasal
değişikliklerle ya da Bakanlar Kurulu kararıyla geliştirilen yeni
yönetmeliklerle aslında kooperatifçilik alanının yani dar gelirli ve öz
yönetimi oluşturarak farklı katılımla, işte, ister yapı olsun ister çiftçilik
anlamında olsun, ister hizmet anlamında olsun, ister eğitim anlamında olsun,
kurulan kooperatiflerin aslında kurulmamasını sağlamaya dönük ya da
kooperatifleri kurutma kanunu olarak da değerlendirebiliriz çünkü devlet
toplumu kendi öz gücüyle üretime davet etmek üzerine işlev görmüyor. Ne
yazık ki bir yandan demokratikleşmeden söz edilir ama öte yandan bütün
hizmetlerin, sektörlerin tam devletçi bir zeminde, devlet eksenli ya da devlete
yakın güçler üzerinden rant alanları yaratılmak
isteniyor. Örneğin geçmişte belediyeler, diyelim,
kooperatifler kuruyordu, farklı kesimler, hani, daha düşük kredilerle en
azından herkesin faydalanabileceği alanlar yaratmaya çalışıyordu ama mesela bir
TOKİ olayını ele aldığımızda, yapılaşmada TOKİ devreye girdikten sonra ne yazık
ki artık toplumda bireyler, üyeler toplanarak TOKİ karşısında bir rekabet
yapamıyor çünkü ne kredi anlamında ne arsa temini açısından ne de getirilen
kimi tedbirler nedeniyle ne yazık ki artık rekabet edemez durumda. Çünkü,
örneğin, şimdiye kadar kooperatifler herhangi bir üyenin, bireyin, vatandaşın
arsasını alıp belli bir pay verdikten sonra yap-sat yapıp ortaklaşabiliyordu
ama çıkarılan bir kanunla artık ne yazık ki kooperatifler bir yurttaşın arsasını
alıp hem yurttaşa ev kazandırmak hem de farklı yurttaşlara yapı
kazandırılmasının önüne engel konuldu.
Şimdi, eğer
demokratik denetim amaçlı yapıldığı düşünülüyorsa, örneğin, hani, işte,
biliyoruz, kooperatifler kurulur, üyelerinin paraları alınır ve ne yazık ki
daha sonra ne ev yapılır ne de yer tahsis edilebiliniyor insanlara; bu tür
kapkaççı zemin de var. Ama bu tür örnekleri emsal göstererek Maliyenin daha
doğru yapması gereken bir denetimi hiç sorumluluğu olmadan bunu Bayındırlık ve
İskân Bakanlığına vermek çok doğru bir yaklaşım değildir. Bu, olsa olsa gelecekte giderek tamamen bütün kooperatifçi, bütün
yapılaşmayı TOKİ yani belli merkezlere ihale etmek ve toplumu kendi gücüyle
üretebilecek, ortak güçte üretebilecek mekanizmalardan yoksun bırakmak, yoksul
bırakmak amacını içermektedir.
Yine, 2009’da
Bakanlar Kurulu kararıyla çıkarılan bir genelgeyle de kadın kooperatiflerinin
kurulması zorlaştırıldı. Örneğin, bugüne kadar kadınlar toplum merkezlerinde,
özellikle İstanbul’da kadın istihdamıyla ilgilenen kadın vakıfları ve bu kadın
vakıflarıyla yerel mülkiler arasında geliştirilen sözleşmeler ve ortak projeler
ekseninde toplum merkezlerinde kadınlara hem kadın hakları konusunda hizmet
veriliyordu ve bu hizmeti veren gerçek anlamda kadın bakış açısına sahip sosyal
hizmet uzmanlarıydı. Bu sosyal hizmet uzmanları pek çok konuda, kadınların
bilincinin yükseltmesine bağlı olarak, kadınları ekonomik olarak da üretkenliğe
teşvik ediyorlardı. Buna bağlı, kadınlar geleneksel bildikleri işler üzerinden
ortaklaşa kimi hizmetler yapıyorlardı. Bu kimi zaman yemek
yapmak olabilirdi bir lokanta açmak üzerine, kimi zaman geçmişten gelen el
sanatlarını işlemek üzerine olurdu ya da başka başka
konularda kooperatifler kurarak kadınlar hem sosyal olarak yükselmiş bilinçlerini,
ekonomik olarak da bir özerklik tanıyarak kendisine aslında o cinsiyetçi
ayrımcılığın zayıflaması ya da seyreltilmesi için bir çaba içindeydiler. Bunun
için çok büyük şartlar gerekmiyordu eskiden. Bir kooperatife üye olmak için 1
lira gerekliydi, en fazla 50 liralık da bir taahhüt gerekiyordu ama ne yaptı
Bakanlar Kurulu? 2009 yılında çıkardığı bir kararnameyle bu 1 liralık ortaklık
payını 100 liraya çıkardı ve taahhüdü de 5 bin liraya çıkardı.
Şimdi, son
yıllardaki yaklaşık 60 bin kooperatif ve 14 bin kadının istihdam edildiği bu
kooperatifler, artık, ne yazık ki ya kapanmak durumunda kalacak ya da bunlara
yeni sayılar, yeni kooperatifler, yeni kadın istihdamları eklenemeyecektir.
Yani bu büyük bir handikaptır. Hele şu günlerde
Çalışma Bakanlığı kadın istihdamına dair bir genelge de yayınladı. Muhtemelen
bu genelgeyi, işte bu hafta sonu İstanbul’da yapılacak olan Kadın İstihdamı
Konferansının öncesinde bir kâğıt üzeri düzenleme olarak da almak mümkündür.
Çünkü bir yıllık uygulamalar arasında çok ciddi farklılıklar var, yani tezatlar
var. O zaman, hani dün kadının katılımı için gerekli olan mekanizmayı
zorlaştırarak, kadına, yeniden erkeğin eline bakan, evinin kölesi olan,
hizmetçisi olan, üretimden kopan, hayatını idame ettiremeyen bir pozisyonu reva
göreceksiniz...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Ama işte Amerika’dan, farklı farklı
kesimlerden, özellikle Kadın Girişimciler Derneğinin öncülüğünde gerçekleştirilen
bir konferans öncesi, Sayın Bakan da konuşmacı olarak katılacağı için önceden
bir genelge yayınladılar, kâğıt üzerinde kimi düzenlemeler yaparak.
O nedenle,
kooperatifçilik insanların demokratik olarak kendisini gerçekleştirme,
iktidarlara, tekelcilere rağmen geliştirmesi gereken mekanizmalardır. Zaten
hayvancılık ve tarım alanında, hayvancılığı ortadan kaldırarak yayla yasağıyla,
tarım alanında da işte önce kota uygulamaları gerçekleştirdiniz, sonra
pancardan tutalım tütüne kadar üretim mekanizmasını ortadan kaldırdınız,
yasakladınız ve bu amaçla kurulmuş, pek çok üretici olan insanın kurduğu pek
çok kooperatifi, insanları üretimden men ederek kooperatiflerini de feshetmiş
oldunuz. Şimdi de bunu yapıda gerçekleştirmek istiyorsunuz. Kolay gelsin size
diyorum.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahıslar adına
ilk söz, madde üzerinde, Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Sarı’ya aittir.
Buyurun Sayın
Sarı.
MEHMET SARI
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kooperatifler Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi,
konut yapı kooperatiflerinin
kuruluş amacı, dar ve orta gelirli kişilere kendi imkânları
doğrultusunda konut sağlanmasıdır. Bu yol ile kişinin bütçesi ve imkânlarına
göre konut sahibi olması teşvik edilmektedir. Bu kooperatifler tarafından
alınan kararların bazen imar mevzuatına aykırı hüküm ve uygulamalar içerdiği
gözlemlenmektedir. Bu durum, kooperatif üyelerinin mağduriyet yaşamasına sebep
olduğu gibi, şehircilik ilke ve esasları bakımından da plansız ve çarpık
yapılaşmaya neden olmaktadır.
Kooperatifler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle,
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nda yeni bir düzenlemeye gidilmektedir.
Bu düzenleme, kooperatiflerin dağılma sürecini ele almaktadır.
Kooperatiflerin
dağılma sebepleri, bilindiği gibi;
1) Ana sözleşme
gereğince,
2) Genel kurul
kararı ile
3) İflasın
açılmasıyla,
4) Kanunlarda
öngörülen diğer hâllerde ilgili bakanlığın mahkemeden alacağı karar üzerine,
5) Diğer bir
kooperatifle birleşmesi veya devralınması suretiyle,
6) Üç yıl olağan
genel kurulunu yapmaması hâlinde,
7) Amacına ulaşma
imkânının bulunmadığının ilgili bakanlıkça tespiti hâlinde mahkemeden alacağı
kararla,
Olmaktadır.
1163 sayılı
Kanun’un 81’inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinden sonra “Amacına
ulaşılarak dağılma sürecine girmiş kooperatiflerde çıkan veya çıkarılan ortağın
konutu bu sebeple geri alınamaz, ancak bu eski ortaklar daha sonra oluşabilecek
tasfiye masraflarına katılırlar.” cümlesi eklenerek, kooperatiflerin dağılma
sürecinde yapılan önemli bir hata giderilmiş olacaktır. Şöyle ki: 1163 sayılı
Kooperatifler Kanunu’nun 81’inci maddesinin ikinci fıkrasında, konut yapı
kooperatiflerinin, ana sözleşmede gösterilen işlerin tamamlanması ve ferdî
mülkiyete geçilip konutların ortaklar adına tescil edilmesiyle amacına ulaşmış
sayılarak dağılacağı hüküm altına alınmıştır. Konut yapı kooperatiflerinde yapım
işlerinin tamamlanmasının akabinde ferdileşme işlemleri yapılmakta ve
konutların tapuları ortaklara dağıtılmaktadır. Kooperatif ortakları ortaklık
yükümlülüklerini tamamen yerine getirmeleri ve adlarına tahsis edilen
taşınmazlara tapuda malik olmaları nedeniyle, taşınmazlar kooperatif
ortaklarının malı hâline gelmektedir ancak ortaklar adına ferdî mülkiyete
geçilmesine rağmen bu süreçte kooperatif ortaklıkları da devam etmektedir.
Diğer deyişle, ferdî mülkiyete geçilmesiyle birlikte konutun kooperatifle ilişkisi
kesilerek ortaklık hakkı ve konut mülkiyeti birbirinden ayrılmaktadır. Bu
aşamada, konutunun tapusunu alan ortağın herhangi bir nedenle kooperatiften
çıkması veya çıkarılması durumunda konutunun elinden alınmaması gerekir.
Uygulamada, amacına ulaşan kooperatiflerin tasfiye aşaması bazen uzun yıllar
devam edebilmektedir. Amacına ulaşmış tasfiye hâlindeki kooperatiflerde tasfiye
sürecinin uzaması sebebiyle kooperatife karşı tüm yasal ödeme yükümlülüklerini
yerine getiren ve getirmeye devam eden, ayrıca kat maliki olması sebebiyle
konut aidatlarını düzenli ödeyen ve ödemeye devam eden ortağın kooperatif
üyeliğinden ayrılması hâlinde oturduğu konut kooperatifçe yasal yollardan geri
alınmaktadır. Bu durum Anayasa’nın 35’inci maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkına aykırılık teşkil etmekte ve hak sahiplerinin mağduriyetlerine
sebep olmaktadır.
Düzenlemeyle
Kanun’daki anlama açıklık getirilmesi suretiyle hak kayıpları önlenmiş ve
mağduriyetler giderilmiş olmaktadır.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sarı.
Şahısları adına
madde üzerinde ikinci söz Kırıkkale Milletvekili Sayın Turan Kıratlı’ya aittir.
Buyurun Sayı
Kıratlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TURAN KIRATLI
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarıyla,
yapı kooperatiflerine ilişkin görevlerin yapılaşma ve şehircilikle ilgili
görevleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılması amaçlanmaktadır.
Bilindiği üzere,
ülkemizde kooperatifçilik yüz yılı aşkın bir süredir var olmuştur. Türk toplumu
kooperatifçiliğin içinde barındırdığı iş birliği, yardımlaşma ve dayanışma gibi
değerlere hiç de yabancı değildir. Öyle ki, Anadolu’da filizlenmiş ve gelişmiş
olan Ahilik ve imece gibi yardımlaşma müesseseleri bunun açık bir
göstergesidir. Ancak, Türkiye’de bugüne kadar kooperatifçilikten maalesef arzu
edilen ölçüde istifade edilememiştir. Bu nedenle, değişen Türkiye ve dünya
koşulları gözetilerek ülkemizde de kooperatifçiliğin ideal yönde geliştirilmesi
için kamunun ve diğer aktörlerin rolünün iyi bir şekilde tespiti bakımından
yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu düzenleme, Anayasa’mızın 171’inci
maddesinde “Devlet, millî ekonominin yararlarını dikkate alarak öncelikle
üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin
gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” şeklinde ifadesini bulan
kooperatifçiliğin geliştirilmesi ilkesine dayanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâlen günümüzün en etkili
kalkınma araçlarından birisi olarak görülen ülkemizdeki kooperatifçilik
sisteminin rasyonel ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınıp uygulanması,
üreticilere, tüketicilere, küçük işletmelere olduğu kadar âtıl
kaynakların harekete geçirilmesine, sermaye birikiminin sağlanmasına, yeni
istihdam alanları oluşturulmasına, ortak iş yapma kültürünün geliştirilmesine,
sosyal sermayenin artırılmasına önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.
Dünyada ve
Türkiye’de değişen şartlar Bayındırlık Bakanlığımızın bir yandan bazı görev ve
yetkilerini ilgili kurumlara devrini gerekli kılarken, diğer taraftan yeni
yetkilerle donatılmasını gerekli kılmıştır. Bayındırlık Bakanlığı gerek
teşkilat yapısı gerekse ülke genelindeki hizmetleriyle reform süreci
yaşamaktadır. Yapı İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılında proje bedeli 6 milyar
601 milyon TL olan 1.957 adet yatırım projesi gerçekleştirmiştir. İller Bankası
sadece 2009 yılı içinde, ayrım yapmadan, her ilin 30 köyüne her bir köy için
41.900 TL yardım göndermiş ve belediyelerimize 1 milyar TL kredi
kullandırmıştır. Bu arada Kırıkkale’miz de bu hizmetlerden nasibini almıştır.
Delice, Balışeyh, Keskin, Çelebi, Karakeçili, Bahşili, Yahşihan ilçelerimizde
75 köye köy konağı, içme suyu, park, yol gibi hizmetler için 3 milyon TL
yatırım yapılmıştır. “Evini yapana yardım” metodu ile on dokuz konut yapılarak
hak sahiplerine 476 bin TL ödemede bulunulmuştur. Acil yardım ödeneği olarak
belediyelere 530 bin TL olmak üzere son iki yıl içinde 4 milyon TL ödenek
Kırıkkale ilimize gönderilmiştir.
Ben, bu
vesileyle, Hükûmetimize, Sayın Bakanımıza, emeği
geçen herkese teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Yaman…
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bilindiği gibi,
Sayın Bakanım, Türkiye'de 85 binin üzerinde kooperatif bulunmakta ve bunların
yanılmıyorsam 73 bini Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde hizmetleri
yürütülmekte, geri kalan 12 bin küsuru da Tarım ve Orman Bakanlığınca yürütülüyor.
Bu durum karşısında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından Bayındırlık ve
İskân Bakanlığına devredilecek olan yapı kooperatiflerinin sayısı ne kadardır?
İki: Bu
organizasyon içinde, il sanayi müdürlüklerinde, bu yapı kooperatiflerinin
denetimi sağlamaya yönelik alınmış, atanmış bir sürü mühendis kadroları
bulunmaktadır, inşaat mühendisinden tutun şehir planlamacısı ve mimarlara
kadar. Bu kadrolarla ilgili de bir düzenleme yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Faal olanların sayısı 23 bin 177, tasfiye hâlinde
olanların sayısı da 56 bin 192.
BAŞKAN – Madde
üzerinde iki önerge vardır.
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
496 sıra sayılı Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2 nci maddesi ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 81
inci maddesinin ikinci fıkrasına eklenmesi öngörülen cümlenin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Amacına
ulaşılarak dağılma sürecine girmiş olan kooperatiflerden çıkan veya çıkarılan
ortağın konutu veya işyeri çıkma veya çıkarılma sebebiyle geri alınamaz; ancak,
bu eski ortaklar daha sonra oluşabilecek tasfiye masraflarına katılırlar.”
|
Bekir Bozdağ |
Mustafa Elitaş |
Mustafa Cumur |
|
Yozgat |
Kayseri |
Trabzon |
|
Mehmet Müezzinoğlu |
Mahmut Durdu |
Eyüp Ayar |
|
İstanbul |
Gaziantep |
Kocaeli |
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
T. B. M. M
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
496 sıra sayılı yasa taslağının 2. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını
arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Halil Ünlütepe |
Sacid Yıldız |
|
Malatya |
Afyonkarahisar |
İstanbul |
|
Şevket Köse |
Mehmet Ali
Susam |
Ahmet Küçük |
|
Adıyaman |
İzmir |
Çanakkale |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Mehmet Ali Susam konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Susam.
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kooperatifçilik Kanunu’yla
ilgili bugün yaptığımız bu çalışmada kooperatifçiliğin başarılı olabilmesi için
neler yapılması gerektiği konusunda öncelikle anlayışları ortaya koymak lazım.
Bakınız, size,
iki tane, kooperatifle ilgili yazı okuyacağım; birincisi, motorlu taşıt
kooperatifleriyle ilgili: “Şoför esnafı ortakların taşıma hizmetlerini
pazarlamak ve bu hizmetlerle ilgili ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulan
kooperatiflerdir. Bu kooperatifler, ortaklarına taşıma yükü bulma, yükleme
istasyonları kurma, benzin, mazot, yağ, lastik ve benzeri girdileri satın alma,
bakım, onarım, yağlama gibi işlemleri yapma hizmetleri sunmaktadırlar.
Ülkemizde kara yolu taşımacılığının önemli bir kısmının motorlu taşıyıcılar
kooperatifi tarafından gerçekleştirildiği bilinmekle birlikte, bu kooperatif
türünün taşımacılık sektörü içerisinde payı konusunda yapılmış bir araştırma
bulunmamaktadır. Öte yandan –buraya dikkatinizi çekmek istiyorum- 2004 yılında
yürürlüğe giren Karayolu Taşıma Yönetmeliği ile yeni bir sürece giren motorlu
taşıyıcılar kooperatiflerinin karşılaştıkları sorunların başında bu Yönetmelik’in getirdiği maliyetler gelmektedir. Ayrıca, bu
kooperatiflerin 2006 yılında kurumlar vergisi kapsamına alınması da olumsuz
yönde etkileyen diğer gelişmedir.”
Bu okuduğum yazı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Kooperatifçilik Strateji Belgesi’nden alınmış
bir yazıdır. Ne diyor bu yazıda? “Motorlu taşıt kooperatifçiliğini bizim
dönemimizde bitirdik.” diyor, özeti budur. Evet, gerçekten, motorlu taşıt
kooperatiflerine 2004 yılında çıkartılan Karayolu Taşıma Yönetmeliği ile bu Yönetmelik’e uyum sağlamada öyle zorluklar gelmiştir ki
taşıma kooperatifleri yerine lojistik şirketlerini öne çıkaran bir anlayış
ortaya çıkmıştır ve böylece, kooperatifçilik anlayışı diskalifiye edilerek özel
büyük şirketlerin, lojistik şirketlerinin önü açılmıştır. Aynı zamanda, bu
kooperatiflere vergi koyarak da bir katmerli cezalandırma noktasına gelip
taşıma kooperatifçilerinin önü tıkanmıştır. İşte, Hükûmetin
kooperatifçiliğe bakış açısı bu.
Gelelim ikinci örneğe, yine bu Bakanlığın örneğinden, konut yapı
kooperatifleriyle ilgili yazı, çok zamanınızı almak istemeden: “Toplu konut
kredisi ve arsa desteğinin verildiği yıllarda sektör içindeki payı yüzde 36’ya
çıkan konut kooperatifleri, 2000’li yıllara kadar ortalama yüzde 20 payla bu
önemini korumuştur; TOKİ uygulamalarının olumsuz etkisiyle 2003 yılında yüzde
10’a, 2005’te yüzde 7’ye düşmüş, 2006’da göreceli artışla yüzde 8, 2008’de
yüzde 6 seviyesine gerilemiştir.” Bakın,
arkadaşlar, bu da yine Sanayi Bakanlığının tespiti, benim tespitim değil. Yani
konut kooperatifçiliğini siz, TOKİ uygulamalarıyla ortadan kaldırıp pazardaki
yüzde 36 olan payını yüzde 6’ya düşürüyorsunuz. İşte
kooperatifçilik anlayışınızın rakamlarla pratik sonucu bu. Demek ki
kooperatifçilik sizin için çok önemsiz ve gereksiz bir şey. Hatta ülkemizde
kooperatifçilik, sosyalist sistemin bir uygulaması gibi lanse edilmiştir;
aslında tam tersi.
Şimdi, yine size
örnek vereceğim. Avrupa’da kooperatifçilik uygulamalarında gelinen noktada
kooperatiflerin pazar payı nedir? Örneğin, Hollanda’da tarım pazarının yüzde
90’ı kooperatiflerin elinde. Peki, Türkiye’de kaç? Yüzde 2’si. Geçelim, yine
tarımdan devam edeyim. Yeni Zelanda’da kooperatiflerde süt ve süt ihracatının
yüzde 95’i kooperatiflerin elinde, et piyasasının yüzde 70’i, bakkallık
piyasasının yüzde 62’si. Yine Norveç’te ormancılığın pazar
payının yüzde 76’sı kooperatiflerde. Yani kapitalist ülkelerde, girmeyi
istediğimiz Avrupa Birliğinde veya dünyanın gelişmiş olduğu ülkelerinde bütün
pazar paylarında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) - …kooperatiflerin pazar payı çok yüksek, bizde ise pazar payı
giderek yok edilme noktasına geliniyor.
Diğer konuşmamda
söyleyeceğim, Almanya’dan örnekler vereceğim Almanya’da kooperatif bankalarının
ne durumda olduğunu.
Eğer
kooperatifçiliği destekliyorsanız iki şey yapacaksınız: Bir, pazarının önünü
açacaksınız; iki, finansmanını sağlayacaksınız. Maalesef bu Hükûmet
döneminde bu ikisi de yapılmamış, kooperatifler kendi kaderlerine terk edilmek
zorunda kalıp kooperatifçilik tasfiye noktasına gelmiştir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Susam.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yoklama istiyorum efendim.
BAŞKAN – Tamam.
Yoklama talebi
vardır.
Sayın Anadol, Sayın İnce, Sayın Karaibrahim,
Sayın Susam, Sayın Ersin, Sayın Dibek, Sayın Süner,
Sayın Ağyüz, Sayın Arat, Sayın Seyhan, Sayın Küçük,
Sayın Paçarız, Sayın Sönmez, Sayın Ünsal, Sayın Köktürk, Sayın Koç, Sayın
Diren, Sayın Tütüncü, Sayın Çakır, Sayın Atay, Sayın Genç.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.01
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - İstem
üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağız.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Yapılan
ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 27 Mayıs
2010 Perşembe günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.