DÖNEM: 23 CİLT: 68 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
98’inci
Birleşim
29 Nisan 2010 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÖNERGELER
1.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/1939) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/206)
B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 26 milletvekilinin, eski hükümlülerin
istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/702)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, tekstil sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/703)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, bazı lise ve üniversitelerde bir kısım öğrencilerin yaşadığı
iddia edilen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/704)
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan
Vekili Nevzat Pakdil’in, vefat eden Barolar Birliği
Başkanı Özdemir Özok’a rahmet, ailesine, sevenlerine,
yakınlarına ve yargı camiasına başsağlığı dileyen konuşması
V.- GENSORU
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un,
bazı yabancı firmaların Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddiaları karşısında
gerekeni yapmadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/11)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, konuşmasında,
söylemediği bazı ifadeleri kendisine atfetmesine ilişkin açıklaması
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
konuşmasında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığıyla ilgili
değindiği bazı hususlara ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in, yaptığı açıklamada, kendisine yönelik olarak yaptığı eleştirilerin doğru olmadığına,
Meclisi yanılttığına ilişkin açıklaması
VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki Fizik Tedavi
ve Rehabilitasyon Merkezi ile bazı tıbbî cihaz ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/12782)
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof’taki diş doktoru
ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/12784)
3.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvel’in, sivil toplum kuruluşlarına bütçeden
yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa
Demir’in cevabı (7/13330)
4.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun-Ceyhan Boru Hattı Projesi’ne ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13339)
5.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, sağlığa zararlı bir maddenin tarım ilaçlarında
kullanımına,
- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Pınarbaşı
ilçesinde ödenmeyen yem bitkileri destekleme primlerine,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13374), (7/13375)
6.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, tarım sigortası uygulamalarının
değerlendirilmesine,
Manisa’da don
afeti mağduru çiftçilerin durumuna,
- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nın,
don afetinin oluşturduğu mağduriyete,
- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, tarım dışı kullanıma açılan tarım arazilerine,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13524), (7/13525), (7/13526), (7/13527)
7.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ın Yapı Denetim
Kanunu kapsamına alınmasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Mustafa Demir’in cevabı (7/13532)
8.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, çiftçilerin bankalara
olan borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13544)
9.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, çocuk ve yaşlı
bakımevlerinin denetimine,
- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, İŞKUR’un Tokat’taki
özürlü istihdamına,
İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/13716), (7/13717)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.03’te açılarak altı oturum yaptı.
Birinci, İkinci Oturumlar
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, 1995’teki Gazi Mahallesi olaylarının araştırılması (10/699),
Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin,
tarım bölgelerindeki köylerin nüfusunun azalmasının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/700),
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 22 milletvekilinin, Doğu Anadolu fay hattındaki illerin deprem riskinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/701),
Amacıyla birer
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (10/417) esas numaralı, belediyelere kamu paylarının dağıtımı
hakkındaki Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 28/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
İstanbul
Milletvekili Burhan Kuzu, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması
nedeniyle bir konuşma yaptı.
CHP grup önerisi
nedeniyle; Mersin Milletvekili Behiç Çelik,
Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu, İstanbul
Milletvekili Burhan Kuzu’nun, kendisine hitaben söylediği “Sen bunu hak ettin.”
ifadesine ilişkin,
Birer açıklamada
bulundular.
24/4/2010 tarihinde
dağıtılan ve Genel Kurulun aynı tarihli 93’üncü Birleşiminde okunan Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki (11/11) esas numaralı
gensoru önergesinin 29/4/2010 tarihli Genel Kurul gündeminin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına; Genel Kurulun, haftalık olağan
çalışma günlerinin dışında aşağıda tarihleri belirtilen pazartesi, cuma,
cumartesi ve pazar günlerinde de toplanması ve aşağıda belirtilen saatlerde
çalışmasına; bu birleşimlerde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine;
Genel Kurulun, 04/05/2010 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine;
Genel Kurulun, 29/04/2010 Perşembe günü saat 15.00'te toplanması ve bu
birleşimde (11/11) esas numaralı gensoru önergesinin, Anayasa’nın 99’uncu
maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin yapılması
ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun çalışmalarına devam
etmesine; Genel Kurulun, 2 Mayıs 2010 Pazar, 3 Mayıs 2010 Pazartesi, 5 Mayıs
2010 Çarşamba, 6 Mayıs 2010 Perşembe, 7 Mayıs 2010 Cuma, 8 Mayıs 2010 Cumartesi
ve 9 Mayıs 2010 Pazar günlerinde 12.00-24.00 ve 4 Mayıs 2010 Salı günü ise
15.00-24.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; Genel Kurulun, 18 ve
25 Mayıs 2010 Salı günkü birleşimlerde, bir saat sözlü soruları müteakip diğer
denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 5 ve
26 Mayıs 2010 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesine;
Genel Kurulun, 18 ve 25 Mayıs Salı günkü birleşimlerde 15.00-20.00 saatleri
arasında, 20, 26 ve 27 Mayıs 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerde ise
13.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Birleşime saat
13.29’da ara verildi.
|
Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı Oturumlar
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
4’üncü sırasında bulunan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/811, 2/633)
(S. Sayısı: 496),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
5’inci sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı
İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264
Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/656) (S. Sayısı: 497)
birinci görüşmesi tamamlandı; ikinci görüşmesine en az kırk sekiz saat
geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Ordu Milletvekili
Mustafa Hamarat’ın, şahsına karşı kaba ve yaralayıcı sözler sarf ettiğine
ilişkin Başkanlığa verdiği önergesi üzerine Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat,
kastının yaralamak olmadığına,
Samsun
Milletvekili Ahmet Yeni, 497 Sıra Sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin çerçeve 26’ncı maddesine bağlı
geçici 19’uncu maddesi üzerinde konuşma yaparken söylediği “12 Eylül darbe
Anayasası’na evet demeye davet ediyorum” şeklindeki ifadesini “12 Eylül darbe
Anayasası’nı değiştiren teklife oy vermeye davet ediyorum” şeklinde
düzelttiğine,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, 497 Sıra Sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesi üzerindeki
görüşmeler sırasında şahsına sataşılması nedeniyle yaptığı konuşmada dil
sürçmesiyle söylediği “12 Eylül darbe Anayasası’na oy verin” şeklindeki
ifadesini “12 Eylül Anayasası’nın değiştirilme teklifine kabul oyu verin”
şeklinde düzelttiğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay,
Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak’ın, grubuna,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, AK PARTİ Grubu Başkanına,
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, şahsına,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin,
şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Geçici madde
ilavesine ilişkin iki önergeyi işleme alıp diğer önergeleri işleme almaması
nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında açılan usul tartışması sonucunda,
Oturum Başkanı, tutumunun doğru olduğunu açıkladı.
29 Nisan 2010
Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 04.03’te son verildi.
Mehmet
Ali ŞAHİN |
|
|
|
|
|
Başkan |
|
|
Murat
ÖZKAN |
|
Fatih
METİN |
|
Giresun |
|
Bolu |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
Gülşen
ORHAN |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Van |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
Bayram
ÖZÇELİK |
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Burdur |
|
Bingöl |
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 133
II. - GELEN KÂĞITLAR
29 Nisan 2010 Perşembe
Tasarılar
1.- Emniyet
Teşkilatı Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/865) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.04.2010)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) Arasında
Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/866) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.04.2010)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gençlik ve
Spor Alanlarında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı (1/867) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.04.2010)
Teklifler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın;
Türk Ceza Kanunu ve Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/678) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.04.2010)
2.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/679) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.04.2010)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/680) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.04.2010)
Sözlü
Soru Önergeleri
1.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Tatvan Devlet Hastanesi personeline
lojman alımına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2020)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
2.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Bitlis’teki bazı taşınmazlara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/2021) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Malatya sebze ve meyve haline ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2022) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir beldedeki okulun
taşımalı eğitim kapsamına alınmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2023) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün altyapı
hizmetlerine ayrılan ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2024) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki
öğretmenlerin çalışma statülerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2025) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, geçici personelin
sözleşmeli statüye alınmasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2026) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, geçici köy korucularının
özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2027)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da Hazine
arazilerinin çiftçilere dağıtımına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2028) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, kamu taşıtlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/13943) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Ankara’daki Atatürk
Kültür Merkezi binasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13944)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
3.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, Fransa ziyaretiyle
ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13945)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
4.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, emekli maaşlarından derneklere yapılan
kesintilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13946) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/04/2010)
5.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13947) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
6.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, biyometrik pasaporta geçiş için yapılan ihaleye ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13948) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
7.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, istihdamın artırılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13949) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
8.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, hayvanlara yönelik şiddet olaylarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13950) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
9.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bir mahkumun cezaevinde
ölümüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13951) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2010)
10.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’daki kadın
personele ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13952) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/04/2010)
11.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, cezaevindeki bir
kişinin sağlık sorunlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13953) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
12.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, BAĞ-KUR emeklilerinin aylıklarının yanlış
hesaplandığı iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13954) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
13.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki çocuk işçiliğine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13955) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emekli aylıklarının
iyileştirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13956) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
15.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye gölet yapımına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13957) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
16.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki atık yönetimi ve tesislerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13958) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/04/2010)
17.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İstanbul’da orman
arazisinde su dolum tesisleri kurulmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13959) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
18.- Hakkari Milletvekili
Hamit Geylani’nin, polisin bazı olaylara müdahalesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13960) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
19.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir göz altı olayına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13961) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
20.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bazı deprem
konutlarından kira alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13962) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
21.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İSKİ’nin
suya yaptığı zamlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13963)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
22.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon ve köy konağı ihtiyacına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13964) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
23.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Orhaneli-Büyükorhan
arasındaki yola ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13965)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
24.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13966) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
25.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köy konağı inşaatına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13967) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
26.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki otoparklara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13968) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
27.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesince
kurulan şirketlerin ve iştiraklerinin yönetimine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13969) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
28.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Karacabey’deki bazı köy yollarının yapımına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13970) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2010)
29.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Marmaris Belediye Başkanına yapılan saldırıya
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13971) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2010)
30.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Akseki ilçesinin su
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13972) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/04/2010)
31.- Bursa Milletvekili
Kemal Demirel’in, bir köy yolunun yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13973) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
32.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Burgaz Adasındaki Sait
Abasıyanık Müzesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13974) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
33.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Kahta Turizm Kenti Projesine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13975) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
34.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da tahsis edilen Hazine ve orman
arazilerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13976)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
35.- İstanbul
Milletvekili Necla Arat’ın, Kınalı Ada’daki iskele
inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13977)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
36.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Tarsus-Karataş-Yumurtalık koridorundaki turizme ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13978) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
37.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, havaalanlarında alınan bir ücrete ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13979) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
38.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, bazı madencilik faaliyetlerinin kültür ve turizm
alanlarına etkisine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13980) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
39.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Akseki Kütüphanesinin
nadir yazma eserlerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13981) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
40.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, vergi borcu nedeniyle
bağlanan kamyonlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13982)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
41.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, varlık barışı uygulamasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13983) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
42.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da tarımsal
sulamada kullanılan elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13984) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
43.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İzmir’de bir öğrenci
yurdundaki olaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13985)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
44.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, taşımalı eğitimdeki
trafik kazalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13986) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
45.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın, bir ilköğretim okulunun yemekhane ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13982) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/04/2010)
46.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, taşımalı eğitim
uygulamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13988)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
47.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, eğitim sistemindeki bazı sorunlara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13989) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
48.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, okul aile
birliklerinin hesap ve işlemlerinin denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13990) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
49.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki okulların depreme karşı dayanıklılığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13991) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/04/2010)
50.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da deprem testi yapılmayan okullara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13992) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/04/2010)
51.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kastamonu’daki okulların depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13993)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
52.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Tunceli’deki okulların depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13994)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
53.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın, öğretmen kadrosu dışındaki personele ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13995) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
54.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, alınan bilgisayar donanım
ve yazılımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13996)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
55.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Çankırı’daki okulların depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13997)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
56.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki okulların depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13998)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
57.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’taki okulların depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13999)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
58.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Osmaniye’deki okulların depreme karşı dayanıklılığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14000) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/04/2010)
59.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kilis’teki okulların depreme karşı
dayanaklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14001)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
60.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir sendika şube başkanına verilen disiplin
cezasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14002)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
61.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, üniversite hastanelerine
yapılan ödemelere ve sağlıktaki finansmana ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14003) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
62.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Devlet Hastanesinin ihalelerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14004) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/04/2010)
63.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Ardahan Devlet
Hastanesinde yaşanan bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14005)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/04/2010)
64.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, tarımdaki daralmaya ve çiftçi borçlarına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14006) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
65.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki mera, yaylak ve kışlaklara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14007)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
66.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, acil telefon
numaralarının tek numaraya indirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14008) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
67.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya-Kemer-Tekirova
yolundaki tünellerin trafiğe açılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14009) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)
68.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın, PTT’nin yeniden yapılandırılmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14010) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
69.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Batman Garının sel atıklarından temizlenmesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14011) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2010)
70.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in,
Akdağmadeni-Gemerek yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14012) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
71.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, biyometrik pasaport işi
ihalesine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14013)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
72.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin,
İletişim Fakültesi mezunlarının TRT’de istihdamına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/14014) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
73.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, kaçak tütün
mamulleri satışına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/14015) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 26 Milletvekilinin, eski hükümlülerin
istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/702) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2010)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 20 Milletvekilinin, tekstil sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/703) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.03.2010)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, bazı lise ve üniversitelerde bir kısım öğrencilerin yaşadığı
iddia edilen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/704)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.03.2010)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, maden ocaklarında
yaşanan grizu patlamalarının önlenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12881)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, özel kalem müdürlüğü ve basın müşavirliği
kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13004)
29 Nisan 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÖNERGELER
1.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/1939) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/206)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin Sözlü
Sorular Kısmının 513 üncü sırasında yer alan (6/1939) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Kürşat
Atılgan
Adana
BAŞKAN – Sözlü
soru önergesi geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 26
milletvekilinin, eski hükümlülerin istihdamındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/702)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
22 Mayıs 2003
tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu'nda "50 ve üzeri işçi çalıştıran kamu ve
özel işyerlerinde en az yüzde 6 özürlü ve eski hükümlü çalıştırılmak
zorunluluğu" hükmü bulunmaktaydı. 26 Mayıs 2008'de resmi gazetede
yayımlanan "5763 sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun" ile 4857 sayılı İş Kanunu'ndaki özürlü, eski hükümlü ve
terör mağdurlarının çalıştırılma zorunluluğu yeniden düzenlenmiştir. Buna göre
özel işyerlerinde eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırılma zorunluluğu
kaldırılarak, eski hükümlülerin ve terör mağdurlarının 50 ve üzeri işçi çalıştıran
yalnızca kamu işyerlerinde yüzde 2 oranında çalıştırılmaları zorunlu
kılınmıştır. 2008'deki değişiklik öncesi İŞKUR'dan iş
bekleyen eski hükümlü sayısı 16 bin 30 iken, bu sayı 2010 Ocak sonu itibariyle
19 bin 625'e yükselmiştir.
Özel sektör
işyerlerinde eski hükümlü istihdamı zorunluluğu varken de yasanın
uygulanmasında sıkıntılar olduğu göz önüne alındığında, bu zorunluluğun sona
ermesiyle birlikte eski hükümlülerin iş bulma olanağı neredeyse tamamen ortadan
kalkmıştır. Kamuda eski hükümlüler için yüzde 2'lik zorunlu istihdam kotasının
yükseltilmeyip aynen korunması da hükümlülerin mağduriyetini arttırmıştır.
Türkiye İş Kurumu
(İŞKUR) verilerine göre; 2008 yılının Mayıs ayı sonu itibariyle İŞKUR'a kayıtlı eski hükümlü sayısı 16 bin 30 iken, bu sayı
Ocak 2010 sonu itibariyle 19 bin 625'e yükselmiştir. 2008'de 191'i kamu, 2 bin
290'ı özel sektör işyerlerinde olmak üzere toplam 2 bin 481 eski hükümlü işe
başlatılmıştı. 5763 sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ile eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu kaldırıldığından, 2009
yılında özel sektöre hiç eski hükümlü statüsünde yerleştirme yapılmamıştır.
Kamu işyerlerinde işe başlatılan eski hükümlülerin sayısı ise sadece 332
olmuştur.
Özel sektör
işverenleri, zorunluluk kalktığı için eski hükümlü işgücü talebinde
bulunmamakta, normal iş başvuruları da “eski hükümlü oldukları gerekçesiyle”
kabul edilmemektedir. Eski hükümlülerin istihdamı önündeki sorunlar eski
hükümlüleri suça itmektedir. Bu durum eski hükümlüler kadar, toplumun diğer
kesimlerinin de sıkıntı yaşamasına neden olmaktadır.
Bu nedenlerle,
eski hükümlülerin istihdam edilmesinin önündeki sorunların tespiti, ortaya
çıkarılması ve çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün
104. ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm
boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Turgut Dibek (Kırklareli)
2) Şevket Köse (Adıyaman)
3) Tekin Bingöl (Ankara)
4) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
5) Atila Emek (Antalya)
6) Tayfur Süner (Antalya)
7) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
8) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
10) Bülent Baratalı (İzmir)
11) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
12) Birgen Keleş (İstanbul)
13) Erol Tınastepe (Erzincan)
14) Ali Koçal (Zonguldak)
15) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
16) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
18) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
19) Ahmet Küçük (Çanakkale)
20) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
21) Ensar Öğüt (Ardahan)
22) Gürol Ergin (Muğla)
23) Ali Arslan (Muğla)
24) Hulusi Güvel (Adana)
25) Rasim Çakır (Edirne)
26) Hüsnü Çöllü (Antalya)
27) Akif Ekici (Gaziantep)
2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20
milletvekilinin, tekstil sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/703)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tekstil,
kullanılacak pamuk, keten gibi materyalin elde edilmesinden kumaş, dikili mamul
ya da ev tekstili gibi biçimlerde kullanıma hazır hale gelene kadar geçirdiği
sürecin tamamına verilen addır. Türkiye'nin en önemli sektörlerinden birisi
olan tekstil, ülkemizde yaşanan olumsuz ekonomik koşullardan derinden
etkilenmiş ve isminden sıkça söz edilir olmuştur.
Tekstil sektörü,
ülkemizin en önemli sektörlerinden biri olduğu için yaşadığı krizler tüm
ülkemizi derinden etkilemektedir. Geçmişte de benzeri krizlerin yaşandığını
rahatlıkla görebiliriz. 1980'li yıllarda yapılan büyük tekstil yatırımları
sonucu dünyada ciddi bir kapasite fazlalığı ortaya çıkınca, 1990’lı yıllarda
yatırımlarda büyük bir azalma görülmüştür. Krizlerin patlama dönemi ise 1998
yılından sonraki süreçte gerçekleşmiştir. 1990’lı yıllarda arz fazlası oluşması
ve talepte önemli bir daralma yaşanması, Türk Tekstil Sanayini ciddi bir krizle
karşı karşıya bırakmıştır.
Yaşanan krizlere
rağmen, sektör hâlihazırda dünya pazarlarında ihtiyacın yaklaşık % 4'ünü tek
başına karşılamakta ve net ihracatçı konumunu sürdürmektedir. Ancak; Türk
tekstil ve konfeksiyon sektörü Türkiye ekonomisi
içerisinde mevcut önemini korumakla birlikte, yıllar itibariyle özellikle dış
ticaretteki payının azaldığı ve sektörün yeni rekabet ortamından çok büyük bir
hasar almadan çıkmak için çabaladığı görülmektedir. Başka bir deyişle tekstil
sektörü bunalım yaşamaktadır. Yaşanan krizlerin haricinde, günümüzde yaşanan
ekonomik kriz de tekstil sektörüne ağır darbeler vurmuştur. Ülkemizin tekstil
devleri bir bir kapanmış ve hatta tekstil sektörünün
önemli isimlerinin intihar ettiğine de görülmüştür.
Tekstil
sektörünün yaşadığı sorunların en aza indirilmesi, birçok açıdan ülkemiz
ekonomisini olumlu etkileyecektir. Zira tekstil, ülkemizin en önemli ihracat
kalemlerinden biridir. Yalnızca ihracat olarak değil, ekonomik olarak tüm
alanları etkileyen tekstil, 2,5 milyon kişiye doğrudan, 10 milyon kişiye de
dolaylı istihdam sağlamaktadır Tekstil sektörü ülkede yaratılan katma değerin
1/10’undan, ülke ihracatının 1/3’ünden fazlasını gerçekleştirmektedir. Tekstil
ve hazır giyim sektörünün imalat sanayi içindeki katma değer payı 1/6’dır.
Başka bir ifadeyle tekstil sektörü, ülkemizin can damarlarından biridir ve
ülkemiz için yaşamsal öneme sahiptir.
Ülkemizde tekstil
sektörü, 2009 yılına büyük umutlarla başlamıştı. 2009 yılının bir önceki yıla
göre daha iyi olacağı düşünülmüştü. Fakat, yaşanan
koşullar bu umutların kısa sürede tükenmesine yol açmıştır. Özellikle Adıyaman
gibi illerimizde, 5084 sayılı yasaya dayanan teşvikin, 2009'un sonunda sona
ermesi başka sorunları da peşi sıra getirmiştir. Sanayimizin de en önemli
alanlarından biri olan tekstil, birçok açıdan yeni sorunlarla karşılaşır
olmuştur. Gümrük Birliği'nin etkileri, firmaların öz sermayelerinin
yetersizliği, finansmanın ise kısa vadeli ve pahalı olması, sanayide kullanılan
enerjinin rakip ülkelerden pahalı olması, işçiliğin giderek pahalı hale
gelmesi, pamuk başta olmak üzere istikrarlı hammadde fiyatlarının oluşamaması,
yurt dışı pazarlarda dağıtım kanallarına sahip olamama, Ar-Ge'ye
yeterince önem verilmemesi gibi sorunlar tekstilin uluslararası alanda
gelişimine engel teşkil etmektedir. Geçmişteki plansız büyüme ve
yatırımlar, maliyet artışları, pazarlama ve markalaşamama sorunları ile
kotaların kalkması ve bütün bunlara Çin faktörünün eklenmesi sonucu, tekstile
devletin özel bir önemle yaklaşması gerçeğini doğurmuştur.
Tekstil
sektörünün sorunlarının ve bu sorunların çözümlerinin araştırılması amacıyla
Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Şevket Köse (Adıyaman)
2) Hulusi Güvel (Adana)
3) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
4) Tekin Bingöl (Ankara)
5) Gürol Ergin (Muğla)
6) Ali Arslan (Muğla)
7) Tayfur Süner (Antalya)
8) Rasim Çakır (Edirne)
9) Ali Koçal (Zonguldak)
10) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
12) Ahmet Küçük (Çanakkale)
13) Hüsnü Çöllü (Antalya)
14) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
15) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) Ensar Öğüt (Ardahan)
17) Bülent Baratalı (İzmir)
18) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
19) Akif Ekici (Gaziantep)
20) Selçuk Ayhan (İzmir)
21) Abdulaziz Yazar (Hatay)
3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş
ve 19 milletvekilinin, bazı lise ve üniversitelerde bir kısım öğrencilerin
yaşadığı iddia edilen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/704)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de son yıllarda giderek artan ve basına yansıyan
üniversite ve liselerde ırkçı ve ayrımcı baskı ve saldırı olaylarının neden ve
sonuçlarının araştırılması, bu olayları destekleyen kişi ve kurumların ortaya çıkarılması,
tüm öğrencilerin can güvenliğinin sağlanarak özgürce eğitimlerine devam
edebilme-lerinin sağlanabilmesi ve tüm bu
saldırıların ve baskıların ortadan kaldırılabil-mesi
amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gere-ğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz
ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sırrı Sakık (Muş)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Üniversiteler,
fikirlerin özgürce tartışıldığı, demokratik bireylerin kendilerini ifade etmede
özgür alanların yaratıldığı, kişilerin değil fikirlerin çatıştığı kurumlar
olmalıdır. Bu yüzden üniversitelerde, öğrencilerin ve öğretim üyelerinin
özgürce politik düşüncelerini belirtebilmeleri gerekirken bu düşünceleri
tartışabilecekleri ortamların oluşturulması gereklidir. Ne yazık ki Türkiye
tarihinde, özellikle 1980 darbesinden sonra üniversitelerde politik
düşüncesinden dolayı muhalif olan, demokratik olan öğrenciler ırkçı saldırılara
ve baskılara maruz kalmaktadır. Her geçen gün Türkiye'nin farklı illerindeki
üniversitelerde çeşitli grupların saldırıları gerçekleşmekte ve öğrenciler bu
baskılardan dolayı can güvenliği olmadığı için okuldan uzaklaşmak zorunda
bırakılmakta, eğitimine devam edememektedir. Bu ırkçı ve insanlık dışı
saldırılar ve baskılar artık liselerde de sıkça görülür duruma gelmiştir. En
son Malatya Doğanşehir Meslek Lisesi’nde 10 Kürt öğrenci ülkü ocağından olduğu
söylenen bir grup tarafından saldırıya uğramıştır ve okul müdürünün can
güvenliklerini sağlayamadıkları gerekçesiyle öğrencileri okuldan uzaklaştırarak
çözüm bulduğu basına yansımıştır. Yine Kütahya Dumlupınar Üniversitesinde, maç
sonrası ırkçı bir grubun Kürt bir öğrenciye karşı linç girişimi Kürt
öğrencilerin darp edilmesiyle sonuçlanmıştır. Fırat Üniversitesi’nde ülkücü
oldukları belirtilen bir grup öğrenci karşı görüşlü öğrencilere bıçak ve
sopalarla saldırarak 4 kişinin ağır yaralanmasına neden olmuştur. Kürt
öğrencilerden ağır yaralananlar olurken, diğer Kürt öğrencilerin polis
tarafından şiddete maruz kaldığı iddiaları endişe yaratmıştır.
2008 yılında İHD
ve Mazlum-Der, 9 Mart'ta Karabük Üniversitesi’nde Kürt öğrencilere yapılan
saldırılarla ilgili bir raporu kamuoyuna sunmuştur Karabük Üniversitesi’nde
öğrenim gören bir grup Kürt öğrencinin, bir süredir üniversite yerleşkesinde,
Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı öğrenci yurdunda ve ikamet ettikleri şehir
merkezindeki evlerinin önünde yaşadıkları hak ihlallerinin son donemde iyice arttığı belirtilen raporda 2004-2005
yıllarında 3 Kürt öğrencinin linç girişiminde bulunulduğu belirtilmiştir.
Raporda yüksek öğrenim yurdunda kalan Diyarbakırlı bir kız öğrencinin
tehditlerle yurttan çıkartıldığı da belirtilmektedir. İHD ve Mazlum-Der, Türkiye'nin
çeşitli illerinde üniversite öğrencilerin benzer şikayetlerle
kendilerine başvurduğu ve son yıllarda başvuru sayısının arttığını
belirtmiştir. 2006 yılında Ankara ve Ege Üniversitesi’nde benzer olaylar
gerçekleşmiş, 40 kişilik ırkçı bir grubun, bir grup öğrenciye saldırdıkları
basına yansımıştır. Satır ve bıçakların olduğu saldırı da Sinan Benek ve
Mustafa Yeşil isimli iki öğrenci ağır yaralanmıştır. Yine bir grup Ege
Üniversitesi’nde Kürt ve sol görüşlü öğrencilere saldırarak 3 öğrenciyi evlerinde
sopayla darp ettiği açıklanmıştır. Saldırı sonrası Mahmut Birişik
ve Metin Batıhan isimli öğrenciler hastaneye kaldırılmıştır.
Bilimsel eğitimin
ve özgür beyinlerin yetiştirilmesi gereken üniversiteler ve liselerde ırkçı
saldırılar ve tepkiler artarken bu konuda yetkili birimlerin gerekli tedbirleri
almadığı görülmektedir. Bu olaylara karşı ilgisiz kalmak yada
olayları görmezlikten gelmek, daha sonra bu olaylara tepki olarak doğabilecek
reaksiyonları da tetikleyebilecektir. İnsan Hakları kuruluşlarının okullarda
giderek artan bu ırkçı saldırı ve baskıların endişe verici olarak
değerlendirmeleri dikkate alınmalıdır. Kürt olduğu için, demokratik olduğu için
yada alevi olduğu için öğrencilere saldıran bir
zihniyet ne yazık ki demokratikleşen Türkiye için negatif bir durumdur. Bu nedenle, üniversitelerin gerçek işlevlerinin yerine
getirebilmesi ve özgürce düşüncelerin açıklandığı kurumlar haline
dönüştürülebilmesi için üniversiteler başta olmak üzere, eğitim kurumlarında
meydana gelen ve iddia edilen bu ırkçı ve ayrımcı saldırıların, baskıların
ortaya çıkarılması, bu olayları destekleyen kişi ve kurumların ve bütününde
zihniyetin ortaya çıkarılması, tüm öğrencilerin din, dil, ırk ve kültürü ne
olursa olsun eşit ve özgür eğitim alabilmeleri için bir meclis araştırma
komisyonu kurulmasını öneriyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in,
vefat eden Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok’a
rahmet, ailesine, sevenlerine, yakınlarına ve yargı camiasına başsağlığı
dileyen konuşması
BAŞKAN -
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birkaç gün önce kaybettiğimiz ve bugün
öğlen, Kocatepe Camisi’nden ebedî âleme yolcu ettiğimiz Barolar Birliği Başkanı
Sayın Özdemir Özok’u rahmetle anıyorum. Ailesine,
sevenlerine, yakınlarına ve yargı camiamıza başsağlığı diliyorum. Ruhu şad
olsun, mekânı cennet olsun.
Saygıdeğer
milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay ve İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, bazı yabancı firmaların
Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddiaları karşısında gerekeni yapmadığı iddiasıyla
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Anayasa’nın
99’uncu ve İç Tüzük’ün 106’ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına
ilişkin (11/11) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
V.- GENSORU
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan
Vekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu,
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, bazı yabancı
firmaların Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddiaları karşısında gerekeni yapmadığı
iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/11)
BAŞKAN - Hükûmet? Burada.
Saygıdeğer
milletvekilleri, önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 24/4/2010 tarihli 93’üncü Birleşiminde okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge
sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve
Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri
önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için
yirmişer dakikadır.
Şimdi,
Başkanlığımıza intikal eden söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi
olarak Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili.
Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili ve
Grup Başkan Vekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilli ve Grup Başkan
Vekili Sayın Mehmet Şandır.
Önerge sahibi
olarak ilk söz Kemal Kılıçdaroğlu’na ait. Daha sonra
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da kendi konuşacağı için, süresini
birleştirerek şimdi kendisine söz vereceğim.
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz
dakika.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin yolsuzluk dosyasına tarihsel süreç açısından
baktığımızda, çok da olumlu geçtiği söylenemez. İlk ciddi kırılma olayı, Lockheed yolsuzluğunda çıkmıştır. 1974-75 yıllarında,
Amerikan Lockheed firması Hollanda, Japonya, İtalya
ve Türkiye’ye 24 milyon dolar rüşvet vererek kırk uçak satmıştır. Bu olay
Amerika’da patladığı zaman bütün ülkelerde yargı harekete geçmiş, suçlular
yakalanmış, cezalarını çekmiş ve mahkûm olmuşlardır. Hatta yanlış
hatırlamıyorsam, bir ülkede yargılama süreci canlı televizyon programında bütün
bölgeye, bütün ülkeye verilmiştir ama bizim ülkemizde maalesef bu olay
kapatıldı ve unutuldu.
Yıllar sonra
benzer bir olay AKP döneminde gerçekleşti değerli arkadaşlar. Amerika’da
yargılanan bazı firmalar Türkiye’de rüşvet dağıttıklarını itiraf ettiler ve
bunlar mahkeme kayıtlarına geçti. Birinci olay, “Delta&Pine”
denilen bir şirket, Amerikan firması, tarım ürünleri satıyor. Türkiye’de de bir
şirket kurdular, adına “Türk Deltapine Limitet
Şirketi” dediler. Yüzde 100 Amerikan iştiraki olan bir firma.
19 Kasım 2009
tarihinde Habertürk gazetesinde bir haber çıktı “GDO’lu pamuğun kralı Türkiye’de rüşvet kralı” diye! Bu olay
yer aldı ve bu olay unutuldu. Neden unutuldu ve neden bir şey yapılmadı? Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı bir suç duyurusunda bulunmadı,
hiç kimse bir araştırma ihtiyacı duymadı ama bir sivil toplum örgütü Sağlık ve
Gıda Güvenliği Hareketi Derneği cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulundu.
9 Ocak 2010 tarihinde cumhuriyet savcılığı “Bu olay gazete haberinden
ibarettir, elde bilgi, belge yoktur, tamamen soyut bir iddiadır.” dedi ve
takipsizlik kararı verdi. Oysa bu dilekçenin ekinde, Amerika’da yargılanan
firmanın, sermaye piyasası kurulu raporunun hem İngilizce hem Türkçe örneği
vardı ve bu, ilgili savcı tarafından görülmedi ama biz bunu takip ettik,
bırakmadık arkasını. Söz konusu raporda, Türkiye’de 43 bin dolar rüşvet
dağıtıldığı söyleniyordu. Kolombiya mahkemesinde 25/7/2000
tarihinde görülen davadaki şu ifadeleri ben, yüce Meclisin takdirine sunmak
istiyorum. Mahkemeye sunulan raporda diyor ki: “Bu ödemeler –yani rüşvet
ödemeleri- şirketin Türkiye’deki faaliyetlerini sürdürmesi için gerekli olan
resmî raporlar ve sertifikaların elde edilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.”
Yine bu raporda “Türk Deltapine tarafından Bakanlık
memurlarına yapılan ödemeler, 2006 yılında Deltapine’ı
satın alan şirket tarafından yapılan incelemeler sonunda ortaya çıkana kadar
durdurulamamıştır.”
Bu gelişmeler
üzerine 30/12/2009 tarihinde Tarım Bakanlığına bir
dilekçe ile başvurdum, Bilgi Edinme Yasası’na göre, dedim ki: “Acaba Türk Deltapine hakkında Amerika’da açılan davada Türkiye’de
rüşvet verdiği söylenen bu şirket hakkında, siz, Bakanlık olarak bir soruşturma
açtınız mı?” 21 Ocak 2010 tarihi, 14.37 itibarıyla bir yanıt geldi. Aynen
okuyorum: “Konuyla ilgili yapılan arşiv araştırmamızda Türk Deltapine
unvanlı şirket hakkında yapılmış veya yapılmakta olan bir inceleme ve
soruşturmaya rastlanmamıştır.”
Bunun üzerine
Dışişleri Bakanlığına sordum; olur ya, Dışişleri Bakanlığı duyarlı bir
bakanlıktır; Türkiye’de rüşvet dağıtılıyor, Amerika’da mahkeme kararlarına
geçiyor; herhâlde Dışişleri Bakanlığı bunu alıp bilgi olarak Türkiye’ye
aktaracaktır diye! Dışişleri Bakanlığı 24 Şubat 2010 tarihinde bana yanıt
verdi: “Türk Deltapine Limitet Şirketiyle ilgili
yargılama süreci hakkında Bakanlığımıza ve ABD’deki temsilciliklerimize bir
bilgi ulaşmadığı tespit edilmiştir.” Merak ediyorum, bu Dışişleri Bakanlığı ne
yapıyor acaba?
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) – Sayın Başkan, susturur musunuz lütfen.
HİKMET ERENKAYA
(Kocaeli) – Ne biçim adam bunlar be!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – 24’ünde…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakika…
Arkadaşlar,
tamam…
Sayın Erenkaya …
(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
lütfen… Sakin olalım.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Otur yerine!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – 24…
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Hayret bir şey ya! Ne ayıp!
BAŞKAN – Buyurun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, sürem kayboluyor.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Arkadaşları susturun. Şuna bak, Anayasa Komisyonu Başkanı!
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen arkadaşlar…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – …24 Mart 2010 tarihinde basın toplantısı yapıp bunu
açıklıyorum ve Sayın Bakan bir yanıt veriyor, diyor ki: “Ben 19 Ocak 2010
tarihinde soruşturma açtım.”
Değerli
milletvekilleri, 2009 tarihinde haber yer alıyor, Bakan olarak soruşturma
açmıyorsunuz; ben, Bilgi Edinme Yasası’na göre soruyorum, soruşturma
açmıyorsunuz; Dışişleri Bakanlığına soruyorum, soruşturma açmıyorsunuz. Ayın
21’inde bana yanıt veriyorsunuz “Soruşturma açılmamıştır” diye; ben, basın
toplantısı yaptıktan sonra diyorsunuz ki: ”Ben ayın 19’unda soruşturma açtım.”
Peki, 21’ine bana yanıtı kim verdi? Sizin Bakanlığınız vermedi mi “Soruşturma
yoktur.” diye? Ama her şeye rağmen bir soruşturma açılmasını da olumlu
karşılıyorum.
Son bir not
vereyim bu konuyla ilgili. Türk Deltapine Şirketi 43
bin dolar rüşvet ödedi ama Amerika’da 300 bin dolar ceza ödeyerek kurtuldu.
Geliyorum ikinci
olaya. Yine bir firma, bu kez bir Alman firması, Siemens.
12/12/2008 tarihinde Amerika Kolombiya Bölge
Mahkemesinde dava görülüyor. Sunulan iddianameden bölümü okuyorum değerli
arkadaşlar: “2000 yılından 2002 yılına kadar Siemens’in
dört iştiraki -ki bunlardan birisi de Siemens Sanayi
ve Ticaret Anonim Şirketi, Türkiye’de kurulu olan- Irak Hükûmeti
Elektrik ve Petrol Bakanlığı ile toplam değeri 80 milyon doları bulan 42
sözleşme imzalamıştır, bu sözleşmelerin imzalanmasını sağlamak için en az
1.736.076 dolar
rüşvet vermiş ve bu 42 sözleşme karşılığında 38 milyon dolar kâr elde
etmiştir.” Irak devletine ödenen bu rüşvetler dolayısıyla yine mahkeme
kararında şunu söylüyor: “Şirketlerin -ki Türkiye’deki Siemens’i
kastediyor- muhasebe kayıtlarında ödenmiş rüşvetler sahte işlem kayıtlarıyla
muhasebeleştirilmiş ve bu
kayıtlar Siemens şirketinin
muhasebesinde yer almıştır.” Sahte kayıtlarla yer aldığı söyleniyor.
Soru bir: Bizim
Maliye Bakanlığı ne yapıyor? Türkiye’den rüşvet ödenecek, rüşveti göreceksiniz,
mahkeme kararlarına geçecek, siz bunu duyacaksınız ve hiç sesiniz çıkmayacak.
Yine bu
iddianamede çok ilginç bir şey daha var, diyor ki: “Şirketin rüşveti iki Iraklı
Hükûmet görevlisine ait bir Ürdün bankası üzerinden
ödendiği tespit edilmiştir.” İddianameye göre, toplam ödenen rüşvetin -ki az
önce söyledim, toplam 1 milyon 736 bin dolardı- 1 milyon 243 bin dolarlık kısmı
“Siemens Türkiye” tarafından gerçekleştirilmiştir.
Rüşvet 1 milyon 706 bin dolar, Amerika’da yargılama sırasında Siemens, Amerikan Hükûmetine 1
milyar 600 milyon dolar ceza ödemiştir. Bunun bir de Almanya ayağı var, o daha
yeni, 2000’li yılların başı değil.
Almanya ayağı şu:
Siemens’in Telekom bölümünün başında olan Michael Kutschenreuter var. 7/12/2006
tarihinde Alman savcılığına ifade veriyor -ifadenin aslı bu arkadaşlar- ve
diyor ki bu ifadede, 7/12/2006 tarihli ifadede: Türkiye’de bir ihale alınmak
için rüşvet verilmesinin en üst düzeyde kararlaştırıldığını belirtiyor.
Şimdi yirmi sekiz
sayfalık bu ifade Türkiye Cumhuriyeti savcıları tarafından neden
değerlendirilmez? Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından
neden değerlendirilmez? Rüşveti… Değerli arkadaşlarım, bunlardan benim bilgim
oluyor da koskoca Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
bilgisi olmuyor mu? Gazetecilerin bilgisi oluyor da koskoca Türkiye Hükûmetinin bilgisi olmuyor mu? Hangi gerekçeyle olayların
üzerine gidilmez ve olaylar kapatılmaya çalışılır?
Şimdi daha güncel
olaylara gelelim, Türkiye ile ilgili bölümüne: Emin Şirin -hepiniz
hatırlarsınız geçen yasama döneminde milletvekiliydi- 28/3/2006
tarihinde Sayın Binali Yıldırım’a bir soru soruyor,
diyor ki: Aycell’in 2001 yılında Siemens
ile yaptığı sözleşmeden doğan 10 milyon euroluk
alacak Siemens’ten tahsil edilmiş midir, edilmemiş
midir? Ve ikinci soru: Aycell yönetiminin Siemens’ten alacakları tahsil etmek için uğraştıkları
sırada Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından
görevden alınma nedenleri nedir? 2006-2010. Bu soruya cevap gelmiş değil.
Ben bir soru
sordum olayların gazetelerde yer alması üzerine, Sayın Başbakana sordum 4/12/2008’de: Diyorum ki Siemens’in
çantacısı olarak yani rüşvete aracılık ettiği söylenen kişi İtalyan Tonio Arcaini’nin Ankara’da Siemens’in Mali İşler Müdürü Michael Kutschenreuter’la
görüştüğü doğru mudur değil midir? 28 sayfalık tutanakta Türkiye’de üst düzeyde
rüşvet dağıtmak için karar aldıklarını söyleyen kişi, aynı kişi. Bu soruya da
herhangi bir yanıt yok. Ama bu arada şunu söyleyeyim: İtalyan Tonio’nun 15 Şubat 2007 tarihinde verdiği yeminli ifade de
çok önemli. Bu ifadeye de umarım Hükûmet ilgi
gösterir ve bakar.
Üçüncü olay:
Daimler, Mercedes otobüsleri satan Daimler firması. 22/3/2010
tarihli yine Kolombiya Bölge Mahkemesinde dava sürüyor. Davada Türkiye dâhil
Irak, Endonezya, Nijerya, Rusya, Sırbistan, Tayland –Türkiye de dâhil-
ülkelerinde 10 milyonlarca dolara varan rüşvet ödenmiştir. Bu ifade bana ait değil,
mahkemeye sunulan raporda var, 10 milyonlarca dolara varan rüşvet ödenmiştir.
Bu olaylarda, Daimler, rüşvetleri ABD bankalarındaki hesapları veya ABD gizli
şirketlerinin ABD dışında olan hesaplarını kullanarak transfer etmiştir.
Yine aynı raporun
yüz on ikinci paragrafında “Mercedes Türk firmasının, Mercedes Benz Türk
firmasının 95 milyon euro tutarındaki ihracatla
ilgili olarak 6 milyon 5 bin sterlin tutarında rüşvet ödediğini ortaya
koymaktadır.” diye açık ve net bir ifade var. Amerika’da yargılanan Daimler
firması, 6 milyon 5 bin sterlin rüşvet için 185 milyon dolar ceza ödemiştir.
Daimler’in Türkiye ile
ilgili ayağı da var, başka bir ayağı var, henüz sorgulanmayan, bilinmeyen
ayakları var. Az önce Sayın Binali Yıldırım’ın soruya
yanıt vermediği olay da soruşturulmamıştır. Daimler’in
Afrika, Asya ve Orta Doğu’da rüşvet dağıttığını az önce Amerikan belgelerinden
söyledik. Bu işin başında Otto Diez
ve Till Becker var.
Bunların 2’si aynı zamanda Türkiye’de de Mercedes’in yöneticileri arasında.
İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı Mercedes’ten üç yüz elli otobüs alıyor.
Diyeceksiniz ki: “Üç yüz elli otobüs alınabilir.” Üç yüz elli otobüsün alım
törenine Sayın Kadir Topbaş, Otto Diez
ve Till Becker
katılmışlardır, beraber imzalamışlardır. Diyeceksiniz: “Bu da normal,
imzalanabilir.” Ama burada önemli bir olay vardır.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sizden müsaade alması lazım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Önemli bir olay var değerli milletvekilleri, bizden
izin almasına gerek yok. Kamu İhale Kurumu üç yüz elli otobüs alımıyla ilgili
ihaleyi iptal ediyor. Telgrafla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına “Ben
bu ihaleyi iptal ettim.” diye yazıyı gönderiyor. Kamu İhale Kurumunun iptal
kararına rağmen, “Kamu İhale Kurumu da kim oluyormuş? Böyle bir kurum mu var?
Ben otobüsü alırım.” deniliyor ve otobüsler alınıyor. Ama buna karşılık Kamu
İhale Kurumunun kararını iptal için İstanbul Büyükşehir yargıya başvuruyor.
Altı yargı kararını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı uygulamıyor. Altı
mahkeme kararı da -en son 2010’da Danıştayda çıktı-
Kamu İhale Kurumunun kararını haklı buluyor ama otobüsler alınıyor.
Soru iki: Hangi
bürokrat, hangi seçilmiş kişi, hukuk devletine inanan hangi yurtsever altı
mahkeme kararına rağmen, Kamu İhale Kurumunun iptal kararına rağmen üç yüz elli
otobüsü ihalesiz alır? Bunun arkasındaki güç nedir ve bu neden sorgulanmaz?
Yani bu rüşvetin de ortaya çıkması için Amerika’da, Almanya’da soruşturma mı
açılması lazım? Nedir? Burada bir şeyler var mı, yok mu? Bir şey söylemiyoruz
ama size altı mahkeme kararını uygulamayan bir Belediye Başkanı, altı mahkeme
kararını uygulamanın ötesinde Kamu İhale Kurumunun kararını uygulamayan bir
yönetimden söz ediyorum değerli milletvekilleri. Eğer bunu CHP’li bir belediye
başkanı yapsaydı eminim şimdi Silivri’de yatıyordu.
Değerli
arkadaşlar, dördüncü olay: Yine Amerika’da yargılanıyor bir firma, York Klima
ve Dondurucu Sistemleri Şirketi. 1999-2005 yılları arasında Bahreyn, Mısır,
Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye’de kamu görevlilerine rüşvet
dağıtmaktan yargılanıyorlar ve bu firma, yargılama süreci sonucunda 12 milyon
dolar tutarındaki cezayı ödeyerek uzlaşmayı sağlıyor. Peki, Türkiye’de bir şey
oldu mu? Hayır. Duyan var mı? Hayır. Peki, bu Dışişleri Bakanlığı ne yapıyor?
Bir ülkenin Dışişleri Bakanlığı rüşvetin dağıtıldığını duyar, görür de bunu
alıp da Türkiye’deki yetkililere aktarmaz mı? ”Şu mahkemede, Türkiye’de rüşvet
dağıtıldığı söyleniyor, iddia ediliyor.” demez mi, “Bunu araştırın.” demez mi?
Ama diyen yok.
Değerli milletvekilleri,
haklı olarak belki şu soruyu sorabilirsiniz: Efendim, niye Sayın Başbakan
hakkında verdiniz bu gensoruyu da ilgili bakanlar hakkında vermediniz?
ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Biz de aynı soruyu soracaktık.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet, Sayın Başbakanın görevlerini 3056 sayılı Yasa
belirlemiş. Onun 4’üncü maddesi diyor ki: “Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti’nin
yüksek hak ve menfaatlerini gözetmek, milletin huzur ve güvenini sağlayıcı
önlemler almak -altını çiziyorum- genel ahlakı ve kamu düzenini muhafaza
etmekle görevlidir.” Eğer rüşvet vermek ve almak genel ahlakın bir kuralıysa
söyleyecek hiçbir şeyim yok, gereği yapılmıştır. Ama rüşvet vermek ve almak
ahlaka aykırı bir eylemse, o zaman birilerinin buna dur demesi, birilerinin bu
konuda soruşturma talimatı vermesi lazım. O nedenle Sayın Başbakan hakkında
verdik. O nedenle dedik: “Sayın Başbakan, lütfen, istirham ediyoruz, Türkiye
Cumhuriyeti’nin adını, belli mahkemelerde adı geçerken en azından duyarlı olun,
ekip gönderin.” Nedir bu olaylar? Dışişleri bakanları var, konsolosluklar var,
büyükelçiler var. Nedir bu olaylar? Türkiye’yi niye bu hâle getiriyoruz biz?
Bir rüşvet cenneti olarak Türkiye’nin algılanması, Bahreyn gibi, Katar gibi,
Letonya gibi ülkelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin adının anılması bizim hoşumuza
mı gider? Yeri geldiği zaman övünüyoruz: “Türkiye Cumhuriyeti, efendim, en
büyük yirmi ekonomiden birisidir.” Bunu söylediğimiz bir Türkiye Cumhuriyeti,
rüşvet cenneti olan bir Türkiye Cumhuriyeti olabilir mi? Genel ahlakı
koruyacaksak bu konuda duyarlı olmamız gerekmiyor mu?
Değerli
milletvekilleri, bakın, Sayın Murat Mercan şu kürsüde çok güzel bir konuşma
yaptı. Yaptığı konuşmanın ilgili bölümünü aynen okuyorum: “Bu Mecliste
konuşulan her cümle, her kelime özellikle uluslararası meseleleri
ilgilendirdiği zaman, bu konuşulanların hepsi anında ilgili ülkelerin
masalarında, ilgili ülkelerin dışişleri bakanlarının masalarında mutlaka yer
alır.” Evet, saygınlığı olan bir ülkede, eğer o ülkeyle ilgili bir olay varsa,
görüşülüyorsa ilgili ülkenin dışişleri bakanlarının masasının önüne gider.
Peki, Amerika’da konuşuluyor, yazılıyor çiziliyor, İnternet sitelerinde yer
alıyor, Türkiye’de de yazılıyor çiziliyor ama kimse duymuyor. Nasıl oluyor bu?
Nasıl bir saygın ülke burası? Neden olayların üzerine gidilmez? Anlamak mümkün
değil.
Bakın, bu olaylar
çıktıktan sonra Rusya, Hırvatistan, Sırbistan, bütün bu ülkelerin tamamında
soruşturma açıldı, tamamında ama ve olayların üzerine gidildi. Niye bizim
ülkemizde bir şey yapılmıyor arkadaşlar? Sormayacak mıyız biz bunu? Yasama
organı olarak yürütme organına sormayacak mıyız? Bırakın milletvekili, parti
kimliklerimizi bir tarafa bırakalım, Parlamentonun yüce çıkarları açısından,
mademki bu Parlamento milletin iradesini temsil ediyor -ki sık sık bunu dile getirip söylüyorsunuz bu kürsüde- milletin
iradesi rüşvetlerin, almanın vermenin gizlendiğini görmemek midir? Sormamamız
mı gerekir bizim yürütme organına bunu araştırın, bunu soruşturun, bununla
ilgili dosyaları getirin diye?
Rüşvet alan ve
verenlerin sorgulanmadığı bir ülkede demokrasi yoktur arkadaşlar. Rüşvet
alanların ve verenlerin sorgulanmadığı bir ülkede Başbakan genel ahlakı
koruyamaz. Rüşvet alanların ve verenlerin sorgulanmadığı bir ülkede,
Türkiye'nin uluslararası saygınlığı korunamaz, Türkiye üçüncü dünya ülkesi
olarak görülür, bir muz cumhuriyeti olarak görülür. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, değerli
milletvekilleri, diyeceksiniz ki: Mahkemede karar olur da mahkeme kararını
Dışişleri Bakanlığı bilmeyebilir, görmeyebilir, duymayabilir. Hatta bizim
bakanlarımız, başbakanlarımız, bakanlıklardaki bürokratlar gazete de
okumayabilirler; gazetelerdeki bilgilere de hitap etmeyebilirler, o bilgilere
de güvenmeyebilirler.
Şu, Amerikan
Adalet Bakanlığının resmî İnternet sitesinden alınmış bir belge
arkadaşlar, Siemens’le ilgili. Türkiye’de rüşvetin
dağıtıldığını gösteren bir belge arkadaşlar.
CÜNEYT YÜKSEL
(Mardin) – 2000-2002.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Yenilerini söyledim ben bu kürsüden.
Onlar ortaya
çıktı. Bizde ortaya çıkması gereken bazı bilgiler var. Dikkat edin “en az”
lafını kullanıyor.
Şu, York
Klima’yla ilgili, Amerikan Adalet Bakanlığının, 2002’de değil, 2007.
Şu, Daimler’le ilgili.
Niçin
sorgulamayız arkadaşlar? Neden olayların üzerine gitmeyiz?
Amerikan Adalet
Bakanlığının resmî İnternet
sitesinde üçüncü dünya ülkeleriyle beraber rüşvet dağıtılan bir
de biz varız.
Rusya olayların
üzerine gitti. Yunanistan olayların üzerine gitti, tutuklamalar oldu Yunanistan’da.
Bizde ne oldu? Hatırlayan, bilen var mı, gören var mı, duyan var mı? Yok.
Değerli
milletvekilleri, biz sadece bununla kalmadık. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun,
ben size bir şey anlatacağım, lütfen elinizi vicdanınıza koyun, kararı yine siz
vereceksiniz. Bunlar yer alınca, dönemin bakanına sorduk: “Sayın Bakan, bu Siemens’te, deniyor ki, rüşvetler dönüyor. Nedir bu olay
Allah aşkına?” Soru önergesi verdik. Dönemin bakanının verdiği cevap:
“Sözleşmeye Türkiye ve Almanya taraf olup, bahse konu dosyaların gönderilmesine
ve istinabeye ilişkin talepler sözleşmenin yukarıda belirtilen hükümleri
uyarınca yargı mercilerinin görev ve takdirindedir. Bu çerçevede yargı
mercilerinde herhangi bir adli yardım talebinde bulunulmamıştır.” Güzel. Yani
diyor ki: “Vallahi mahkeme dosyayı istemedi. Biz ne yapalım? Bizim bir
günahımız yok.” Bunun üzerine Adalet Bakanlığına soruyoruz “Nedir bu?” diye.
Dönemin Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin, onun verdiği yanıt: “Söz konusu
sözleşmeye ülkemiz ve Almanya taraf olup soru önergesinde bahsi geçen
dosyaların gönderilmesine ve istinabeye ilişkin talepler sözleşmenin yukarıda
belirtilen hükümleri kapsamında yargı mercilerinin görev ve takdirindedir.”
İlk sefer,
dünyada böyle bir ülke var. Düşünün, rüşvet veriliyor, rüşvet alınıyor, ülkeler
belli. Hükûmet diyor ki: “Vallahi ben hiçbir şey
yapmıyorum.” Ne olacak? Efendim, mahkemenin istemesi lazım. Mahkeme istemedi,
savcı istemedi. Ne yapacağız? Sineye çekeceğiz, diyeceğiz ki: “Bu ülkede
demokrasi var.” Böyle bir anlayışı siz kabul edebilir misiniz arkadaşlar? Böyle
bir anlayış olabilir mi?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Nasıl olacak, nasıl?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Belki şimdi gelip diyecekler ki: “Efendim, Siemens’le ilgili Ankara’da ağır cezada bir dava
görüşülüyor.” O dava bunlarla ilgili değil. Onu anlatırlarsa o davayla ilgili
de bizim bildiklerimiz var, o ayrı bir şey. Biz yurt dışında görüşülen ve
karara bağlanan davalardan söz ediyoruz. İlgili rüşvet dağıtan şirketlerin
rüşvet dağıttık, diye, itiraf edip cezalarını ödeyip kabul ettikleri davalardan
söz ediyoruz. Onlar ayrı, onları ayrıca görüşürüz.
Şunu kabul
etmeniz lazım değerli milletvekilleri, savcılar harekete geçmedi, mahkemeler
harekete geçmedi, dediler ki: “Vallahi ortada yapacağımız hiçbir şey yok.”
Diğer ülkelere bakalım, diğer ülkelerde ne olmuş acaba?
SONER AKSOY
(Kütahya) – Savcılar geçsin canım.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Niye suç duyurusunda bulunmadınız?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Diğer ülkelerde ne oldu acaba?
Amerika’da olayı savcının önüne götüren kim? Amerika Sermaye
Piyasası Kurulu. Bizde Sermaye
Piyasası Kurulu harekete geçti mi? Hayır.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Siz niye bulunmadınız suç duyurusunda?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Olayı
soruşturan kim? Başbakanlık Teftiş Kurulu, soruşturması gereken. Başbakanlık
Teftiş Kurulu soruşturma yaptı mı? Hayır. Peki, sahte belgelerden söz ediyor,
ödenen rüşvetlerden söz ediyor. 5 milyon, 6 milyon dolarlık rüşvetler ödenmiş
Türkiye’deki firmalar tarafından. “Bunlar sahte belgelerle muhasebeleştirilmiş.”
deniyor. Peki, bu vergi olayıyla kim ilgilenecek? Gelir İdaresi Başkanlığı.
Peki, bunlarla ilgili harekete geçildi mi? Hayır, harekete geçilmedi.
AHMET YENİ
(Samsun) – Siz geçtiniz mi siz?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz Başbakanlık Teftiş Kurulunu bize bağlayın,
harekete kim geçer, geçmez, size gösteririm. Yeter ki siz onu bağlayın bize!
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Niye suç duyurusunda bulunmadınız?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – İki… Durun daha, daha bitmedi arkadaşlar.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Suç duyurusunda bulunun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Eğer bir idare bütün bu olayları görüp sesini keserse,
görmemezlikten gelirse, ister Bakan ister Başbakan ister milletvekili ister
belediye başkanı, o rüşvetin ortağı demektir. Sesini kesen, konuşmayan kişi o
rüşvetin ortağı demektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, siz bir
olay olduğu zaman üzerine gidiyorsunuz değil mi? Ama hoşunuza gitmeyen bir olay
olduğu zaman niye üstüne gitmiyorsunuz? Ahlakta çifte standart olur mu?
Rüşvette çifte standart olur mu? Rahmetli Uğur Mumcu bir şey söylerdi. Derdi
ki: “Katil katildir, katilin sağcısı, solcusu olmaz.” Ee,
rüşvet de rüşvettir; rüşvetin sağcısı, solcusu, AKP’lisi, bilmem başka
partilisi mi olur? Bütün olayların üzerine niye yüreklilikle gitmiyorsunuz?
Niçin olayları ortaya çıkarmak için çaba harcamıyorsunuz? Niçin Dışişleri
Bakanlığına sormuyorsunuz, arkadaş, senin büyükelçin orada dururken, benim
elime geçen şu dosyaları sen nasıl bulmazsın? Şunları sen nasıl bulmazsın? Niye
bulmuyor bunları? Gazeteciler görüyor, haber yer alıyor. Nasıl görmezsiniz
bütün bunları arkadaşlar?
ALİ ÖZTÜRK
(Konya) – Amerika’da işlenen rüşvet suçunu inceleyebilmek için, sınır aşan
rüşvet suçlarıyla ilgili kanun çıkarmak lazım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, olay sadece bununla da sınırlı değil. Eğer
rüşvet almak vermek varsa, bunu araştırması gereken kurumlardan birisi de MASAK’tır, Mali Suçları Araştırma Kuruludur. MASAK harekete
geçti mi? Haberi var mı? Yok.
Peki, neyi
sorgulayacağız biz arkadaşlar? Gönül isterdi ki Sayın Başbakan çıkıp buraya
gelse, açıklamaları yapsa ve yine gönül isterdi ki Sayın Başbakan bütün bunları
duyabilseydi.
2007’de yer
alıyor gazetelerde bazı haberler, 2008’de yer alıyor, 2009’da yer alıyor,
2010’da yer alıyor. Şu Alman yeminli savcısına verdiği ifadede “Türkiye’de
rüşvet verme kararı aldık.” diye bütün bunların hepsi yayınlanıyor arkadaşlar.
Niye Hükûmet sessiz? Neden sessiz? Siz Sayın
Başbakan…
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Siz niye gitmiyorsunuz?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Biz gideriz.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Silivri’ye gidiyorsunuz, oraya da gidin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Nereye?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Yargıya gidin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Yargıya gittik, bakın bunların hepsini aldık. Hepsini
aldık, hepsini belgeledik.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Yargı işini yapsın.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Söylediğimiz her sözün arkasında belge vardır, üstelik
mahkeme kararı vardır. Ama bunu uygulayacak olan Hükûmettir.
Bunu uygulayacak olan sizsiniz. Hükûmetin arkasına
gizlenmeyin, destek vermeyin. Destek verdikçe rüşveti meşrulaştırıyorsunuz.
Hani sizin
anlayışınıza hitap edeyim: Hadis demiyor muydu: “Rüşvet alan da veren de
melundur.” diye. Ne yapıyorsunuz peki siz? (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Hayret bir şey ya!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Alan da veren de melundur, koruyan da melundur.
Rüşvetçileri koruyorsunuz böyle davranarak. Niye yüreklilikle çıkıp “Evet,
bunlar soruşturulmalı.” demiyorsunuz? Bir bakan “Bunu mahkeme ister.” nasıl
diyebilir? Sen bakan değil misin? Beş kuruş tazminat kararı verdi diye hemen o
hâkime Adalet Bakanlığı müfettişini göndermeyi biliyorsun. Peki… Takipsizlik
kararını veriyor adam. Ekinde Amerikan Sermaye Piyasası Kurulunun kararı var,
raporu var. Diyor ki: “Gazete haberi.” O kararı nasıl görmezsiniz siz? Bunu
yapan savcıya soruşturma açıldı mı? Hayır, savcının sırtı sıvazlandı “Sen bunu
görme.” diye. Onun için, isyanımız bundandır.
Bütün bunları
gelip şuraya bağlamak isterim: Bu Anayasa değişikliklerinde neden yargı organı
ele geçirilmek isteniyor arkadaşlar?
Bütün bunlar
Türkiye’de sağlıklı bir yönetimin olmadığını, rüşvetin meşrulaştırıldığı
…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.
Buyurun efendim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – …artık, Türkiye'nin rüşvet kabul eden, rüşvet veren,
rüşvetle her işin döndüğü bir üçüncü dünya ülkesi, bir muz cumhuriyeti olarak
algılanmasına yol açıyor. İsyanımız bundandır arkadaşlar. Yoksa her rüşvetin
üzerine gidin, her yolsuzluğun üzerine gidin size sonuna kadar destek veririz.
Ama rüşvetleri kapatırsanız, görmezden gelirseniz ve Parlamentoda da bunun
arkasında durmaya devam ederseniz bu yolsuzlukların önünü alamazsınız.
Yine iddia
ediyorum ve söylüyorum, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde AKP İktidarı dönemindeki
yolsuzluklar hiçbir iktidar döneminde olmamıştır. Türkiye’yi bir yolsuzluklar
cenneti hâline dönüştürdü bu Hükûmet. (CHP
sıralarından alkışlar) Bunu, arzu edenlerle her yerde ve her ortamda da
tartışmaya hazırız.
OSMAN KILIÇ
(Sivas) – İSKİ ne oldu?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – İSKİ, mahkûm oldu biliyor musunuz? Haberiniz var mı?
Mahkûm oldular ve mahkûm olsunlar diye bizzat Nurettin Sözen mahkemeye gidip
ifade verdi.
OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Kocaeli…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Siz ne yaptınız? Gittiniz mi oraya? Kocaeli de mahkemeye gitti.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür ediyorum efendim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, selamlamam için…
BAŞKAN -
Selamlayın efendim, buyurun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Her yolsuzluğun üzerine kararlılıkla gidin biz sizi
destekleyelim, kim yaparsa yapsın. Ama bir yolsuzluğu kapatmak için başka bir
yolsuzluğun arkasına sığınmak insani değil, ahlaki değil, hele
milletvekillerine hiç yakışmaz.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Mehmet Şandır.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup başkan vekilleri Sayın Kemal Anadol,
Sayın Hakkı Suha Okay ve
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu tarafından Anayasa’nın 98 ve
99’uncu maddeleriyle, İç Tüzük’ün 106’ncı maddesi gereğince Sayın Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan için verilen gensoru önergesi
üzerinde görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz aldım.
Değerli
milletvekilleri, gensorunun konusunu gensoru sahipleri detaylı bir şekilde
sizlere sundular. Ben de konuşmanın devamına temel teşkil etsin diye özet
olarak ifade edeyim.
Amerika Birleşik Devletleri ile Almanya’da yürütülen soruşturma ve
kovuşturmaların sonunda Daimler firmasının Türkiye iştiraki olan Mercedes-Benz
Türk firmasının, yine Amerikan Delta & Pine
firmasının Türkiye iştiraki olan Türk Deltapine
Limitet Şirketi firmasının, yine üçüncü firma olarak Alman Siemens
firmasının Türkiye'de rüşvet dağıttığının ortaya çıktığı iddia edilmektedir ve
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu olaylar
hakkında gerekli soruşturmaları zamanında yapmadığı iddia edilmektedir. Böylece önerge sahiplerinin işaret ettiği hassasiyet şudur:
Böylece demokratik sisteme olan güven sarsılmış ve Türkiye'nin uluslararası
saygınlığı zedelenmiştir. “Sayın Başbakanın uluslararası düzlemde Türkiye ile
ilgili rüşvet iddialarını zamanında ve yeterince soruşturmadığından dolayı
Türkiye'nin uluslararası saygınlığı zedelenmiş ve demokratik sisteme güven
sarsılmıştır.” İddia budur, bu iddia doğrultusunda Sayın Başbakanın
cezalandırılması istenmektedir. Gensorunun özeti budur.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi yöneticileri bu iddialarını uzun bir
konuşmayla -Sayın Kılıçdaroğlu- burada ifade etti.
Ümit ediyorum ki Sayın Hükûmet de bunlara cevap
verecektir. Ayrıca gensorunun içeriği okunduğu takdirde görülecektir ki bu
iddialarla ilgili, uluslararası düzlemde de cezalandırılmalar olmuş, uzlaşmalar
olmuş, ödemeler olmuş. Anlaşılıyor ki ortada bir suç vardır ve birtakım cezalar
kesilmiştir, bunun Türkiye ayağı eksik kalmıştır. İddia budur ve bu iddia
doğrultusunda Sayın Başbakanın yani Türkiye'nin yönetiminden sorumlu olan Sayın
Başbakanın ihmali olduğu, sorumluluğu olduğu iddiasıyla, İç Tüzük ve Anayasa’ya
göre cezalandırılması talep edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin gensorusunda, iddiaları devamında
ortaya koydukları sorular da çok önemli, deniliyor ki:
“Nasıl oluyor da
Türkiye’de rüşvet dağıtanlar başka ülkelerde yargılanıyor, rüşvet belgeleri
ortaya çıkarılıyor, rüşveti verenler kabul ederek anlaşma yoluna gidiyor ve bu
haberler medyada yer alırken rüşvetin dağıtıldığı Türkiye’de, siz sorumlu
iktidar olarak duyarsız kalıyorsunuz, sessiz kalıyorsunuz?” Bu sorunun cevabı
verilmelidir.
“2) Türkiye Cumhuriyeti
anayasal, demokratik, hukuk devleti olmasına rağmen, siyasal iktidarın, rüşvet
konularını inceleyerek sorumlularını yargı karşısına çıkarmaktan ve kamuoyunu
bilgilendirmekten kaçınmasının gerçek nedeni nedir?” Bu soru da çok önemli, çok
ağır bir soru; mutlaka cevabı verilmelidir. Yani siyasi iktidarın
yolsuzluklarla ilgili görevini yapmadığı iddiası ağır bir sorudur.
Ve son olarak da iddia sahipleri diyorlar ki:
“Dağıtılan rüşvetlerin siyasi sorumlusu bizzat Sayın Başbakandır ve bundan
dolayı da İç Tüzük’e ve Anayasa’ya göre cezalandırılmalıdır.” Tabii, burada bir
de ihsas var. Bu yolsuzluk, bu rüşvet iddiası soruşturulmadığına göre, acaba
siyasi iktidar bunun bir yerinde midir? Bu da çok ağır bir ihsastır, ihsas
düzeyinde de olsa ağır bir iddiadır.
Değerli
milletvekilleri, bu iddialar çok önemlidir. İnanıyorum ki muhatapları gereken
cevapları verecektir. Ancak, bilinmelidir ki bu cevaplar milletimiz tarafından,
kesin cevap da milletimiz tarafından verilecektir. Hiçbir iddia, bu konuda
hiçbir ihmal cezasız kalmayacaktır. Hem millet vicdanında hem de inancımız
gereği ilahî zeminde yolsuzluğun, sorumsuzluğun cezasının kalmayacağı,
zannediyorum hepimiz açısından bir ortak değerdir.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu iddiaları önemsiyoruz ve gerçeklerin ortaya
çıkmasını, suç varsa da suçluların cezalandırılmasını herkesten daha çok
istiyoruz. Ancak, şunu da ifade etmek lazım: Bu gensoru önergesi, önergenin
gündeme alınması talebi zaman itibarıyla doğru olmamıştır, kanaatimiz budur.
Çünkü toplumda Anayasa değişikliği gibi çok önemli bir konuda duyarlılıklar
gelişmiş, tartışmalar büyümüş ve dikkatler oraya toplanmış. Tam bu ortamda,
böyle çok daha önemli bir konuda, böyle bir iddiayı sonuna kadar götürebilmek,
cevabı sonuna kadar verebilmek çok mümkün olmayacaktır. Cevapsız sorular bu
topluma eziyet olacaktır. Cevabı verilmemiş sorular bu toplumda yük olacaktır.
Bu sebeple, bu gensoru önergesinin zamanının doğru olmadığı kanaatimizi de
ifade ediyorum. Ama her şeye rağmen yolsuzluk iddialarının sonuna kadar
araştırılmasını ve suç varsa suçluların da cezalandırılmasını herkesten daha
çok Milliyetçi Hareket Partisi istemektedir.
Bu sebeple,
değerli milletvekilleri, iddia sahipleri buradadır, iddianın muhatapları da
buradadır ve önemlidir; Türkiye'nin uluslararası saygınlığının zedelenmesi gibi
çok ciddi de bir iddia bir endişe ile ortaya konulmuştur. Mutlaka muhatapları
bunun cevabını verecektir. Bu sebeple, ben bu konudaki detaya çok fazla müdahil
olmak istemiyorum. Ama sizlerle paylaşmak istediğimiz, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak paylaşmak istediğimiz bazı düşüncelerimizi ve bu konudaki
önerilerimizi de ifade etmek istiyorum bu vesileyle.
Değerli
milletvekilleri, Değerli Başkan; yolsuzluk ithamı siyaset için, siyaset adamı
için gerçekten çok ağır bir yüktür. Hiç kimse, küçük büyük bir yolsuzluk
ithamıyla, iddiasıyla cevabı verilememiş bir duruma düşürülmesin, hem kişi
olarak hem kurum olarak. Siyaset kurumu ki -Türkiye'yi Türk milleti adına
yöneten- Türkiye'de yaşayan insanların beklentilerini karşılayan bir kamu gücü
olarak, üzerindeki yolsuzluk görüntüsü, yolsuzluk iddiası taşınabilir, kabul
edilebilir bir yük değildir. Çünkü millet, iradesini siyasete emanet
etmektedir, o iradenin gücüyle milletin geleceği tanzim edilmektedir. Emanet
eden, emanet ettiği kişiye inanamıyorsa, güvenemiyorsa orada doğru bir ilişki,
faydalı bir birliktelik tanzim edebilmek mümkün değildir. O sebeple, siyasetin üzerindeki
yolsuzluk iddialarını, bana göre, bu Genel Kurul tüm gündemlerinin en önüne
koymalıdır. Siyaseti yolsuzluktan, yolsuzluk itham ve iddialarından
arındıramadıktan sonra, burada dünyanın en güzel şeyini yapsak adına vekâlet
kullandığımız bu millete güven uyandıramayız, inandıramayız. Bu sebeple,
yolsuzlukla ilgili iddiaların, siyasetin üzerinde, yönetimin üzerindeki
yolsuzlukla ilgili iddia ve ithamların sonuna kadar araştırılmasını,
geciktirilmemesini, tarafsız bir şekilde, suç varsa belirlenmesini ve
suçluların cezalandırılmasını çok önemsediğimizi ifade ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, yolsuzluk orada kalmıyor, yolsuzluğun yansıması, sonucu olarak
bir yozlaşmaya sebep oluyor. Bu yozlaşma, siyasetten, yönetimden hızla topluma
yansıyor. Temiz toplum amaçsa bunun başlangıç noktası siyasettir. Temiz
siyaseti kuramadığımız takdirde, siyasetin emrindeki yönetimi temiz bir şekilde
çalıştıramadıktan sonra toplumu olması gereken değerlerde tutabilmek mümkün
değil. Bugün Türkiye'nin Türk milletine yakışmaz görüntüleri, şu sokakta
yaşanan hadiseler, ifade etmekten üzüntü duyuyorum, ama bu sonuçları kabul
edebilmek mümkün değil, toplum cinnet geçiriyor. Olmaz işler, kabul edilmez
işler, insani düzeyde, toplumsal düzeyde, kitlesel düzeyde olmaması gereken birtakım
olayları yaşıyorsak, bunun sebebini öncelikle siyaset kendinde aramalıdır. Eğer
temiz siyaset, ona dayalı olarak temiz bir yönetim, adaletli bir yönetim ortaya
koyamazsak, bu topluma dürüst olun, temiz olun, adaletli olun, çalışkan olun
demeye hakkımız yok. Sonuçta, toplumsal cinnet dediğimiz gerçekten insana
yakışmaz, hele Türkiye’ye, Türk milletine yakışmaz manzaralar karşısında
perişan oluruz.
Bu sebeple,
değerli milletvekilleri, öncelikle siyasetteki bu yozlaşmayı… Yolsuzluklardan
kaynaklanan harama bulaştığınız takdirde, bu yolsuzluğa bir defa bulaştığınız
takdirde arkasını toparlayabilmeniz mümkün değil, onun getireceği hadise
yozlaşmadır. Siyasetteki bu yozlaşmayı eğer hem hukuki hem kuramsal olarak hem
de kurum olarak önleyici tedbirleri alamadığımız takdirde, demin de ifade
ettiğim gibi, burada dünyanın en güzel şeylerini de konuşsak, en güzel hukukunu
da kursak görevimizi yapmış olmayız.
Bu sebeple biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak tüm bu
olayların, tüm bu yaşananların ve özellikle şu dönemde artan yolsuzluk iddia ve
ithamlarının önünü kesebilmek için, bu yükü siyasetin üzerinden, Türkiye'nin
üzerinden atabilmek için alınması gereken tedbirler noktasında, Milliyetçi
Hareket Partisi, topluma, siyasete, Türkiye Büyük Millet Meclisine çok kapsamlı
bir proje mahiyetinde çağrıda bulunmuştur. Bugün bir yolsuzluğun konuşulduğu, bir iddianın ortaya konulduğu,
cevaplarının verileceğini umduğum bir hadiseyi de fırsat bilerek, Milliyetçi
Hareket Partisinin yolsuzlukla mücadele konusunda topluma sunduğu, siyasetin
dikkatine sunduğu çağrısını huzurlarınızda müsaadenizle tekrarlamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, tekrar ediyorum, meselenin başlangıcı siyaset. Türkiye
siyasetle yönetiliyor; millet, iradesini siyasete, siyaset kurumuna ve
siyasetçiye emanet ediyor. Eğer siyaseti yolsuzluktan, yolsuzluk ithamından,
iddiasından arındıramazsak, ondan sonrasını düzeltmek mümkün değil. Bu, aynen:
Hani, bir yapı yaparken önce zemini temizlersiniz, sağlam zemine inersiniz,
ondan sonra binanızı kurarsınız. Çamura, çamurdan oluşan bir zemine bina
kurmazsınız. Bence, bu işin zemini de siyaset. Onun için, ısrarla herkesin
teklif ettiği, herkesin konuştuğu ama bir türlü gerçekleştirilemeyen bir
hadiseyi, ben, Milliyetçi Hareket Partisinin teklifi, daveti, görüşü olarak
tekrar ifade ediyorum: Gelin, öncelikle siyasi ahlak yasasını çıkartalım.
Siyasi ahlak yasasına dayalı olarak kurulması gereken kurumları kuralım,
denetim kurumlarını kuralım.
Değerli
milletvekilleri, bu konu bir millî meseledir, yani iktidarı suçlamak için
söylemiyorum. Elimde birtakım rakamlar var. Yolsuzluk skalasında
Türkiye'nin nerelere kadar düştüğü, hangi devletlerin arkasına düştüğü… Yani, söylenmesi
hâlinde böyle çok sevineceğimiz, siyaseten kazanacağımız bir şey yok.
Türkiye'nin ayıbını söylemek bize bir şey kazandırmaz. Ama,
iyi durumda olmadığımızı hepimiz biliyoruz. Bugün, bundan önceki gün ama sonuç
olarak Türkiye yolsuzluk durumunda gerçekten -utanılacak demesek bile-
sevinilecek bir noktada değil. Böyle olunca, gelin bunu bir millî mesele hâline
alalım, bir devlet meselesi hâline alalım ve bir millî program yapalım. Bu
noktada Milliyetçi Hareket Partisi olarak -birkaç defa oldu- araştırma önergesi
veriyoruz ve bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevini hatırlatıyoruz.
Bir komisyon kuralım bu konuda. Herkesin teklifi var, gelin bu teklifleri
koordine edecek bir yapı, bir komisyon kuralım, araştıralım diyoruz ama
nedense, nedense -özellikle iktidar partisi grubu- bunu bir zaman geçirme
taktiği olarak görüyor ve her defasında reddediyor. Ama yolsuzluk dediğimiz
hadise neredeyse bu toplumu boğma noktasına geldi değerli milletvekilleri.
Sokakta yaşadığımız hadise herkesi rahatsız etmeli. Bunu bir millî program
olarak ele almalıyız ve buna dayalı olarak bir yolsuzlukla mücadele kurulu
oluşturmalıyız. Milliyetçi Hareket Partisinin teklifi bu. Özerk
bir yolsuzlukla mücadele kurulu oluşturmalıyız ve bu siyasetten bağımsız,
özellikle siyasetin, siyasetçilerin siyasi rant elde
etmek veya siyasetin gücünü kullanarak kendilerine bağlı bir güç oluşturmak
yönündeki gayretlerini, faaliyetlerini denetlesin.
Kamu
denetçiliğini kuruyoruz, kamu denetim kurumunu ama ne kadar geç kalınmış bir
hadise, değil mi? İşte, bu konuda Türkiye denetim kurumunu oluşturmamız lazım,
yine özerk. Türkiye’de yalnız mahkemeleri, yalnız asayiş güçlerini, polisi bu
konuda görevli saymak, yeterli bulmak mümkün değil. Bu konuda toplumun da
denetimini, toplumun örgütlü gücünün de bu denetime katılmasının hukuki
yollarını hazırlamamız lazım. Bu sebeple, bunu bir kültür hâline getirmemiz
gerekir, denetim etkinliğini bir bireysel içselleştirme, bir kültür hâline
getirmeliyiz. Çok anlatılır, görmüşünüzdür, Avrupa’nın birçok şehrinde
yaşamışlığımız da vardır, elinizdeki izmariti sokağa atarsanız oradaki vatandaş
size müdahale eder çünkü onu kendi özgürlüğüne, kendi hakkına bir saldırı
olarak görür. İşte, bunu bir kültür hâline getirebilmek için, bir bireysel
alışkanlık, zihniyet hâline getirebilmek için okullardan başlayan bir denetim
etkinliği programı geliştirmemiz lazım.
Değerli
milletvekilleri, sözün sonunda söylenecek söz şudur: Tüm bunların başlangıcı,
tüm söyleneceklerin ilk cümlesi siyasetin temizlenmesidir. Bunun için, geliniz,
Anayasa’mızın 83’üncü maddesindeki milletvekili dokunulmazlığını yeniden
tanımlayalım. Aslına, milletin kendisine atfettiğiniz suçlara karşı aynı suçu
işleyen vekilinin dokunulmazlığını bu Anayasa’dan çıkaralım.
Bakın, Anayasa
düzenliyorsunuz, yeni Anayasa düzenliyorsunuz, diyorsunuz ki “Demokrasinin
standartlarını yükselteceğiz.” ama seçim barajına dokunmuyorsunuz. Diyorsunuz
ki “Özgürlükleri geliştireceğiz.”, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki kamu
hizmetlerinden yararlanma eşitliğini getirmiyorsunuz. Diyorsunuz ki “Yönetime
seviye kazandıracağız.”, yönetimin denetlenmesini sağlayacak milletvekilliği
dokunulmazlığına dokunmuyorsunuz. Buradan, tedirginliğinizi biliyorum ama size
teklifimiz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Size teklif ediyoruz: Türkiye’deki tüm dokunulmazlık sistemini
gözden geçirelim. Yalnız milletvekili, siyasetin dokunulmazlığı değil, tüm
dokunulmazlık sistemini gözden geçirelim ama önce çuvaldızı kendimize
batıralım. Milletvekilliğinin dokunulmazlığını yeniden sorgulamadıktan sonra
burada dürüstlük adına dokunulmazlıklarla veya yolsuzluklarla mücadele adına
söylenen laflar kuma yazılmış yazılar gibidir arkadaşlar. Kendisini ortaya
koyamayan siyaset hiç kimseye ahkâm kesmek, ders vermek, öğütte bulunmak
hakkına sahip değildir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu gensoru sebebiyle
diyoruz ki: Anayasa’yı da değiştiriyoruz. Geliniz, cesaret gösteriniz, önce
siyaseti yolsuzluk iddia ve ithamlarından temizleyecek bu milletvekilliği dokunulmazlığı
hususunu yeniden tanımlayalım. Ancak o zaman toplumun önünde söylediğimizin bir
değeri ve anlamı olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Şandır, teşekkür cümlenizi alayım efendim.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, tekrar ediyorum: İddialar çok ağırdır. Bu
iddialar mutlaka cevap bulmalıdır. Bu iddialar cevapsız kaldığı takdirde
toplumun demokratik sisteme güveni azalacaktır, size güveni azalacaktır. Ama
tekrar ediyorum: Bu gensoru tartışmalarının zamanı bize göre doğru
seçilmemiştir çünkü millet -bize göre- çok sıkıntılı bir Anayasa Değişiklik
Teklifi üzerinde tartışmaktadır. Tartışmayı bir başka alana çekmenin çok
faydalı olmadığı kanaatindeyiz.
Bu düşüncelerle
hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Bengi Yıldız.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; rüşvet gibi
kapsamlı bir olayın tartışıldığı bir günde Sayın Başbakanımız herhâlde Millî
Güvenlik Kurulunda çok önemli konuları görüşüyor. Bize göre Türkiye'nin en önemli
problemi, güvenliği ve bütün alanları ilgilendiren en önemli mesele, yolsuzluk,
rüşvet bu sarmalda yürüyen sistemdir. Dolayısıyla bunu
önemsemek lazım. Gerçekten de Adalet ve Kalkınma Partisinin geldiği
çizgi rüşvet alanın da verenin de melun olduğu bir yaklaşım sergiliyor ama
bugünkü gensoruda rüşvet alanın da verenin de memnun olduğu bir sistemden yana
olduklarını gösteriyor bizce, çünkü yeterli duyarlılığı göstermiyorlar bu
olaya.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Başbakan hakkında
vermiş olduğu gensoru hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Şunu
arz ederiz ki: Yolsuzluk gibi, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu yapısal sorun
böylesine birtakım siyasi çekişmelerin malzemesi hâline getirilen gensoru
önergeleriyle kadükleştirilmesin, bu sorunun çok daha
kapsamlı olan bütün boyutları, nedenleri, sonuçları ve çözüm önerileriyle
birlikte ele alınması lazım. Ama ne yazık ki, gensoru metninden de anlaşılacağı
üzere sorunun özüne inmeyen, soruna yapısal olarak bakmayan, suya sabuna
dokunmayan, işin kıyısından köşesinden dolaşan bir yaklaşımla karşı karşıyayız.
Bu yaklaşımın çözüm üretmediğini söylemek zorundayız. Eğer bu sorunu ciddi
olarak ele almak istiyorsak, sonuçlarından çok, nedenleri ve bunu üreten sistem
üzerinde durmak zorundayız. Yolsuzluğu üreten sistemi, mekanizmayı bir bütün
olarak görmek, ele almak durumundayız. En nihayetinde, bu sorun bugün ortaya
çıkmadı, neredeyse cumhuriyetle yaşıt ve hatta bu rejimle özdeşleşen bir
sorundan bahsediyoruz. Sorunun tarihsel kökenine, çıkış noktasına bakıldığında
İttihat ve Terakkiye kadar uzanan bir zenginler sınıfı yaratma projesinin
varlığı görülecektir. Zengin yaratmanın en kolay yolu olarak da zenginliklerin
el değiştirmesi yöntemine başvurulmuştur.
Dönemin ittihatçı
yönetiminin devreye koyduğu millî iktisat politikası da kendi zenginini yaratma
projesinin başlangıç noktası olarak ortaya çıkmıştır. Nedir o? Ticareti ve
zenginlikleri azınlıkların elinden alıp Müslüman Türk tüccarlara devretmektir. Nitekim, ittihatçıların başlattığı bu proje cumhuriyet
döneminde de sahiplenilmiş ve adım adım
uygulanmıştır. Gayrimüslimlerin mal varlıkları el değiştirmiş, gasbedilen zenginlikler millîleştirilmiştir. Bu sayede
bireyin zenginleşmesiyle devletin de zenginleşeceği hesaplanmıştır. Cumhuriyet,
nasıl elit seçkinlerin bir statükosu, kalesi hâline
dönüşmüşse aynı projenin bir gereği olarak elit zengin bir tabaka oluşturulması
hedeflenmiştir.
O nedenle,
başlayan “Kaç milyonerimiz var?” söylemi bunun bariz örneğidir. Çok partili
hayata geçiş ile birlikte “Küçük Amerika Projesi” hayalleri kurulmuş, serbest
piyasaya dayalı kapitalist bir kalkınma modelinin ilk adımları atılarak
“Bireysel zenginlik” adı altında mutlu bir azınlık tabakası oluşturulması
süreci başlatılmıştır. Bu süreçte bir grup mutlu azınlık zenginliğine zenginlik
katarken geniş halk kitleleri ise daha da yoksullaşmıştır.
Türkiye'nin
serbest piyasa ekonomisine geçtiği 1980 sonrası yolsuzluğun en sistemli hâle
geldiği bir dönemdir. Özellikle bu sürecin önü 12 Eylül darbesiyle daha da
açılmıştır. Devletin esas sahipleri, siyasi iktidarları, askerî vesayet rejimi
ve 12 Eylül hukukuna, onun yarattığı statükoya daha bağımlı hâle getirebilmek
için rant olanaklarını alabildiğine açmış, hükûmetleri yolsuzluk çarkının içine çekerek teslim
almıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1990’lara gelindiğinde Türkiye, cumhuriyet tarihinin
en kirli en büyük yolsuzluklarıyla karşı karşıya kalınmıştır. Kemal Horzumların ün yaptığı hayalî ihracat vurgunları,
cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzlukları arasında yer almıştır.
Hayalî ihracatın
ardından yolsuzluğun uç verdiği bir başka alan ise bankalar olmuştur. Kamu
bankalarının iktidara yakın kişilere verdiği sıfır faizli geri ödemesiz
kredilerle birlikte hortumlama süreci başlamış kamu bankalarının içi
boşaltılmıştır, faturası ise halka kesilmiştir, hortumculara ödül gibi cezalar
verilmiştir. İSKİ skandalı, Türkbank yolsuzluğu,
Türkiye'nin bir dönemine damgasını vuran yolsuzluk olayları olarak tarihe
geçmiştir.
Bugün Deniz
Fenerine kadar uzanan bu yolsuzluk tarihinde, büyük enerji yolsuzlukları, ihale
yolsuzlukları, örtülü ödenek yolsuzlukları, “özelleştirme” adı altında yapılan
yolsuzluklar, hangi siyasal yelpazeden, hangi ideolojiden olursa olsun hemen
her iktidarın karıştığı kirli faaliyetler olarak siyasi tarihteki yerini
almıştır.
Özellikle 1990
sonrası Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde savaş boyutuna varan çatışmalı
ortamın tırmanmasıyla birlikte yolsuzlukların doruk noktasına ulaştığı dönemler
söz konusudur. Bu dönemlerde Türkiye savaş ekonomisiyle yönetilmiş, askerin bir
dediğini iki etmeyen siyasi iktidarlar, ülke ekonomisini savunma harcamalarına
aktarırken kendileri de bu arada oluşan ranttan
faydalanmak amacıyla yolsuzluk üzerine yolsuzluk yapmışlardır. Örtülü
ödeneklerin nasıl iç edildiği bilinmektedir. O dönemin yaşanan gerçeklerine bir
göz atıldığında “terörle mücadele” adı altında bu ülke tarihinin en büyük
yolsuzluklarının, vurgunların yapıldığı görülecektir.
Susurluk
Raporu’na da yansıdığı üzere, sadece yolsuzluklar değil devlet görevlilerinin
kontrolünde uyuşturucu ticareti de alabildiğine artmıştır. Dönemin Milliyetçi
Hareket Partisi Milletvekili Sayın Şevket Bülent Yahnici 12 Haziran 2000
tarihinde Radikal gazetesine verdiği röportajda, eroin konvoylarına polislerin
yol verdiğini, bu işleyişin otuz yıldan beri böyle sürdüğünü belirterek
Türkiye’nin gerçeklerini ortaya koymuştur. Güneydoğuda yaşanan savaşın faturası
bu olmuştur. Rüşvet, yolsuzluk, vurgunculuk, hortumculuk, kayıt dışılık almış
başını gitmiş; sistem, toplum ve ahlaki değerler çürümüştür; iktidarlar
gırtlağına kadar yolsuzluğa batmıştır.
Sayın Başkan,
bazı arkadaşlarımız herhâlde bu konuyu önemsemiyor ve dinlemek istemiyorlar.
Bence dinlemek istemeyenler lütfen araya gitsinler, orada sohbetlerini
sürdürsünler.
Köşe dönmecilik,
kolay yoldan zengin olma arayışları, kamusal alandan toplumsal alana kadar
artık günlük yaşamın bir vazgeçilmezi hâline dönüşmüştür. Yolsuzlukla birlikte
çeteleşmeler, hukuk dışı örgütlenmeler, mafyalaşmalar alabildiğine
yaygınlaşmıştır. Çeteler, mafya örgütlenmeleri, siyaset, medya iç içe
geçmiştir. İşte, kendi elit, seçkin tabakasını yaratmayı planlayan tek tipçi
cumhuriyet sistemi yolsuzluğun, vurgunculuğun, bataklığın esiri hâline
gelmiştir. Bir tarafta trilyonların götürüldüğü, diğer tarafta ise Hakkâri’de
çöpten ekmek toplandığı bir Türkiye fotoğrafı bu sistemin eseridir. Rakamlara
bakıldığında boyutların nerelere kadar vardığı daha net anlaşılmaktadır. 2003
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunun
ortaya koyduğu yolsuzluk rakamı 160 milyar dolardır. Yine Ekonomist dergisinin
2001’deki araştırmalarına göre 80’li yılların yolsuzluk bilançosu
105 milyar dolardır. Tabii ki bu rakamlar buzdağının görünen kısmıdır. Gerçek
tablo bu rakamların katbekat üzerindedir. Bugün dünyanın neresine giderseniz
gidin “Türkiye” denildiğinde akla ilk gelen rüşvet ve yolsuzluktur.
Uluslararası Saydamlık Örgütü tarafından hazırlanan ve yıllık olarak yayınlanan
Yolsuzluk Algılama Endeksi raporlarına bakıldığında, yolsuzluk konusunda
Türkiye hedeflediği Batı dünyasında değil, üçüncü dünya ülkeleri içerisinde yer
almaktadır. Elbette bu durum ülkemiz adına bir utanç tablosudur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; peki, yolsuzluklar Türkiye’nin kaderi midir? Neden
önüne geçilememektedir? Elbette bir ülkede demokrasinin standartları ne kadar
yükselirse, özgürlüklerin alanı ne kadar genişlerse, bir ülke o kadar
şeffaflaşır, saydam hâle gelir, kamu denetimi gelişir. Demokrasinin olduğu bir
yerde karanlık faaliyetler olmaz, olamaz. Bu bağlamda, ülkemizin
demokratikleşmemesi ile yolsuzlukların artması arasında bir paralellik vardır.
Eğer bu ülkede hâlen vesayet rejimi sürüyor ve sürdürülüyorsa, yolsuzluk
sistemi de devam eder.
Her şeyden önce,
bugünkü kamu idaresi giderek merkezîleşen bir bürokratik oligarşi hâline
dönüşmüştür. Denetime, sorgulamaya, hesap vermeye açık bir sistem değildir.
Devlet kutsandığı için, kutsal devlete ve onun ali
çıkarlarına dokunulmadığı için de, bu sistemin ürettiği yolsuzluk başta olmak
üzere, kayıt dışı işlerin hesabı sorulamıyor, denetlenemiyor. Her şey
“gizlilik” adı altında yürütülüyor. Bu, kamu idaresi açısından da geçerli,
asker başta olmak üzere, güvenlik bürokrasisi açısından da aynen böyledir.
Askerin
harcamaları denetlenemez. Neden? Gizlilik olduğu için. Görüşülmekte olan
Sayıştay Kanunu’na itirazların nedeni budur. Bu denetime karşı bir itirazdır.
Kapalı sistemin, mevcut statükonun sürmesi
istenilmektedir. Hükûmetler de kendi iktidarlarını
sağlamlaştırabilmek için bu bürokratik oligarşiyle uzlaşmakta, rant pastasını birlikte paylaşmaktadırlar. Yüce Divan
yargılamalarına bakıldığında, mahkûm edilen bir yolsuzluk dosyasının
bulunmaması dikkat çekicidir. Dolayısıyla yolsuzluk olayları karşısında etkili
bir yargı mekanizması işletilememektedir.
Diğer yandan,
yolsuzlukla mücadele yasası hâlen Mecliste beklemektedir. Başbakanlık Teftiş
Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu gibi kurullar da işlevini yerine
getirememektedir. Amiyane tabirle, kim kimi denetleyecek? Denetleyen
devlet, denetlenen yine devlet. Böyle bir mekanizma karşısında
yolsuzlukların önlenmesi, üzerine gidilmesi, yargı önüne getirilmesi olanaklı
değildir.
Türkiye’nin
yolsuzluk karnesi Avrupa Birliğinin yıllık ilerleme raporlarına da sürekli
eleştiri konusu olarak güncelliğini korumaktadır. 2009 İlerleme Raporu’nda
yolsuzlukla mücadele konusunda bir ilerleme kaydedilemediği, Türkiye’nin
yolsuzlukla mücadele stratejisi oluşturamadığı eleştirisi yer almaktadır. 2009
İlerleme Raporu’ndaki şu belirleme önemlidir: “Mal beyanlarının kontrol
edilememesi ve doğrulanamaması Parlamento ve Hükûmette
dürüstlük ilkesinin korunması açısından zayıf nokta teşkil etmeyi sürdürmektedir.”
Yine, siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının finansmanı konusunda şeffaflığı
artırmaya yönelik herhangi bir yasal düzenlemenin henüz kabul edilmemesi, seçim
kampanyalarının finansmanının denetlenmesinden sorumlu herhangi bir kamu
kuruluşunun bulunmaması siyaset kurumunun, siyasi iktidarın, yolsuzluklar
konusunda işi ağırdan alan, ayak sürüyen yaklaşımı ve tavrını açıkça ortaya
koymaktadır. Bütün bunlar da göstermektedir ki hem bu alandaki yasal çerçeve
eksiktir hem de yolsuzlukları önleme konusunda bir irade, cesaret ve kararlılık
yoktur. En son Deniz Feneri olayında iktidarın işi ağırdan alan yaklaşımını
bütün kamuoyu yakından izledi. Dolayısıyla bu gevşek yaklaşım bir hastalık
hâline gelen yolsuzluk olaylarına kapı aralamakta, âdeta cesaretlendirmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle iktidar partisi tarafından uygulanan
kayırmacılık giderek sistemli hâle gelmektedir. Yedi yılı aşkın bir süredir
kesintisiz devam eden AKP Hükûmetinin rant yaratma ve çıkar dağıtma fonksiyonu 1990’ların kısa
ömürlü Koalisyon Hükûmetine nazaran daha sistemli bir
biçimde sürmektedir. Bu ayrımcılık ve kayırmacılık sadece toplum ve yandaş
sermaye açısından değil siyasi partilere yapılan hazine yardımlarında da ortaya
çıkmaktadır. Halktan alınan vergilerle toplanan gelirlerin sadece MHP, CHP ve
AKP’nin lehine kullanılması ve milyonlarca insanın bu kamu faaliyetinden elde
edecekleri faydanın sadece belli siyasal görüşlere aktarılması yolsuzluğun bir
başka türü değil midir? Kendi belediyelerini kayırmak, iktidar olmanın
olanaklarını sadece kendi siyasal çıkarları için kullanmak tam bir yolsuzluk
örneği değil midir? Yolsuzluk yapan belediye başkanları kamuoyu baskısı sonucu
sadece görevden el çektirilirken demokratik siyaset yapan belediye
başkanlarının ellerine kelepçe vurulması, tutuklanması neyin tablosudur? Bu da
siyasal bir yolsuzluk değil midir? Bu bile tek başına bu ülkede yolsuzluk
yapanların nasıl korunduğu ve kollandığının açık bir kanıtıdır.
Yerel
yönetimlerde son aylarda ortaya çıkan ve bir kısmı yargıya intikal eden
yolsuzluk suçlamalarının parti ayrımlarını aştığını dikkate alarak bugün rakip
siyasal partilerin yolsuzluk ekonomisini teşhir etmelerini riyakârlık olarak
tanımlamak da mümkündür. 2001’den beri, bir kısmı DSP-MHP-ANAP koalisyonunda
olmak üzere, üzerinde üst üste en fazla değişiklik yapılan Kamu İhale Yasası
olması ve yapılan değişikliklerin Yasa’nın kapsamını her defasında daha da
daraltması, kayırmacılık dinamiğinin atardamarının nerede olduğunu açıkça
göstermektedir. Bunlar arasında en anlamlısı İstanbul Belediye Meclisinin imar
düzenlemeleriyle ilgili kararıdır. Silivri’deki arsasına imar tadilatı yoluyla
büyük rant sağladığı ortaya çıkan AKP’li Şaban Dişli’nin “Karar geçerken evet oyu veren CHP’lilere ben mi
baskı yaptım?” demesi, böylece dört yıl zarfında İstanbul Belediyesinin 4
binden fazla imar tadilatı yaptığı ve muhalefet partisi temsilcilerinin de
desteğiyle milyarlarca liralık servet yaratıldığının ortaya çıkması manidardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinde ve seçim meydanlarında sergilenen hırçın ve saldırgan üslubun
yerine, belediyelerin ihale ve imar komisyonlarında iktidar ve muhalefet
partileri arasında yaşanan şaşırtıcı uyum ve iş birliğinin temelinde rant ilişkilerinin yatması oldukça dikkat çekicidir. Böylece
konu rant ilişkileri olduğunda iktidar ve muhalefetin
yerelde nasıl ittifak kurduğu ortaya çıkmış oluyor.
Rant üreten
mekanizmalara radikal biçimde dokunmayı önermeden, yolsuzlukla mücadeleyi
sadece bireysel ahlak eksikliği sorunu hâline getirmek, sadece milletvekilliği
dokunulmazlığını yolsuzluğun temel dayanağı olarak ileri sürmek siyaseti
yoksullaştırdığı gibi belediye başkanları, belediye meclis üyeleri seviyesinde
işleyen kayırmacılık ve yolsuzluk siyasetini dikkate almamak anlamına
gelmektedir.
Siyaseti rakip
partinin kirli çamaşırlarını teşhir etmeye indirgeyen ve bunu yaparken karşı
tarafın da benzer bir kirli çamaşır teşhiri kampanyasını sürdürmeye teşvik eden
yolsuzluk siyaseti, yolsuzluk üreten sistemi değil yolsuzluklardan yararlanan
rakipleri hedef almaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yolsuzluk, kendisini
yolsuzluk ve rant üzerinden var eden bir sistem içinde
çözüme kavuşturulamaz. Toplumsal emeğe el koyanların yapabilecekleri bir iş
değildir yolsuzlukla mücadele. Ne birilerinin elit siyasal ve sürekli
ötekileştiren modernite algısı bu sorunu çözebilir ne
de siyasi iktidarın halkı yoksullaştırarak kendisine tabi kılma, açlıkla
terbiye etme siyaseti bu işe bir çözüm bulabilir. Çünkü bu iki siyasetin
beslendiği ve kendisini var ettiği siyasal ve ekonomik sistem aynıdır. Her
şeyden önce yolsuzlukla mücadele, bu bozuk ve sömürüye dayalı sistem içinde
yapılamaz. Hele hele bu sistemden beslenen siyasal
yapılar içinde hiç yapılamaz. Türkiye’de siyasal alan dar tutulduğu için,
siyaset alanı 12 Eylül rejimi döneminde sadece iktisadi alana sıkıştırılmıştır.
Bu da diğer alanların egemenlere...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, ek süreniz doldu, teşekkür cümlenizi alayım lütfen.
Buyurun.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Biz iktidara ve
Sayın Başbakana, bu yolsuzlukların, yoklukların üzerine gitmesi için eğer
araştırma komisyonlarını kurmak istemiyorlarsa, tıpkı Osmanlı zamanında olduğu
gibi birkaç yöneticinin tebdili kıyafet eyleyerek il ve ilçeleri dolaşmasını
istiyoruz. O zaman halkımızın bu yolsuzluktan, yokluktan ne kadar muzdarip
olduğunu görme imkânları olacaktır diye düşünüyoruz.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına Giresun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin, Başbakanımız hakkında verdiği gensoru
üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gensoru, önemli
bir müessese ve bu önemi çerçevesinde kullanılması gerekir, o şekilde bir
muameleye tabi tutulması gerekir. Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bu
gensorunun gerçekten ciddiyeti içerip içermediği konusu son derece önemlidir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yolsuzluk demek ciddiyetsizlik mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Tabii, bunu ortaya koyabilmemiz için iddiaları biraz detaylı bir
şekilde irdelememiz gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, gensoru önergesinde üç tane şirket ismi geçmektedir. Bu üç şirketle
ilgili olarak, Amerika’da ve Almanya’da görülen davalarda, bu şirketlerin
birçok ülke yanında Türkiye’de de kamu görevlilerine rüşvet verdiği şeklinde
bir iddia mevcuttur. Bu üç şirketten bir tanesi Türk Deltapine
Şirketi, bir Amerikan şirketi, tarım alanında faaliyette bulunan bir şirket.
Amerika’da görülen davalarda ve Almanya’da görülen davalarda ortaya çıkan
belgelere göre, bu şirketle ilgili Türkiye’yi ilgilendiren bir tane iddia söz
konusudur. Bu iddia da şu: 2001-2006 yılları arasında bu
şirketin, Tarım Bakanlığı yetkililerine -iddia bu- Bakanlıktaki bazı işlerinin
daha hızlı yürümesi ve bazı belgeleri daha kolay elde etmelerini temin etmek
amacıyla, toplam 43 bin dolar değerinde bilgisayar, buzdolabı, büro mobilyaları
ve benzeri şekilde ayni ve bir kısmı da nakdî rüşvet verdiği iddiasıdır, iddia bu.
2001-2006 yılları arasında toplam 43 bin dolar ve önemli bir bölümü ayni
olarak, ayn olarak; bilgisayar alımı, büro mobilyası
alımı, buzdolabı alımı, klima alımı gibi, ayni olarak rüşvet verildiği iddiası,
iddia bu.
Şimdi, önergede
deniliyor ki: “Bu konu Türkiye’de ve dünyada basında yer aldı ancak Hükûmet bunun üzerine gitmedi, gereğini yapmadı.” Ve
buradan yola çıkarak, Sayın Başbakanın sorumluluğundan bahsederek bir gensoru
önergesi veriliyor.
Gerçekten öyle mi
bakalım değerli arkadaşlar: Bu konu Türkiye’nin gündemine geldiğinde bir sivil
toplum örgütü, bir dernek başkanı, Sayın Kemal Özer, 14/12/2009
tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunuyor, bir ihbarda
bulunuyor. Tarih 14/12/2009. Belge de burada değerli
arkadaşlar. O raporda belirtilen iddiaları aynen tekrarlayarak ve o raporların
hem İngilizcesini hem de Türkçesini de ek yaparak İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına bir suç duyurusunda bulunuyor. Biraz önce söylediğim iddiaları
aynen tekrarlıyor yani 2001-2006 yıllarında, bu şirket, Tarım Bakanlığına
önemli bir bölümü ayn olarak, bir kısmı nakit olarak
43 bin dolar rüşvet vermiştir, iddia bu. Başka detay yok zaten iddiada, sadece
bu kadar. Orijinal belgelerde de iddianın tamamı bu, 2001-2006 yılı. İsim yok,
olay yok, bütün iddia bu. İngilizce metinlerdeki iddia da bu.
Bunun üzerine…
Ha, önce şunu
söyleyelim: Demek ki burada konu yargıya intikal etmiş. Soruşturacak olan
merci, nihai kararı verecek olan merci neresidir? Yargıdır. Hele iddia rüşvet
olunca, biliyorsunuz memurlara dahi dayansa izin alınması gerekmiyor, savcılık
ve yargı bunu doğrudan soruşturabiliyor; herhangi bir kurumdan, herhangi bir
makamdan, herhangi bir bakanlıktan izin alması gerekmiyor, doğrudan, resen bu
soruşturmayı savcılık yapabiliyor.
Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı, bu ihbar üzerine, 9 Ocak 2010’da bir karar veriyor. Kararın sonuç bölümünde aynen: “Müştekinin şikâyetine konu
dilekçesinde belirttiği rüşvet alma ve verme iddiasıyla ilgili olarak somut
olay, olgu ve kişilerden bahsedilmediği, genel nitelikte, Tarım Bakanlığı
çalışanlarının kurum içerisinde buzdolabı, ofis mobilyaları ve bilgisayar
malzemeleri adı altında ödemeler aldıklarından bahsedildiği anlaşılmakla,
müştekinin zan ve gazete haberi üzerine dilekçe verdiği, -tabii, bu gazete
haberini sadece bazı arkadaşlar vermiyor, başkaları da veriyor, dışarıda da
gazete haberlerini yoğun bir şekilde kullanan insanların olduğunu buradan
anlıyoruz- soyut iddia dışında olayın gerçekleştiğine dair somut bilgi ve belge
içermediği anlaşıldığından savcılığımızca, olay nedeniyle kamu adına
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.” Bunu söyleyen kim? Yargı.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Onu yargı vermiş, Bakanlık ne yapmış?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yargı son nokta değerli arkadaşlar, yargı.
Burada önemli
olan şu: Bir, yargıya intikal etmiş, bakın, yargıya..
Çünkü gensoru önergesinde “Yargıya intikal ettirilmedi.” deniliyor. Etmiş ve
orijinal belgeler, yani Amerikan Sermaye Piyasası Kurulunun -ki esas dayanak
odur zaten- raporu orijinal olarak ve Türkçe çevirisi de savcılığa suç
duyurusunda eklenmiş, eksik hiçbir belge söz konusu değil değerli arkadaşlar.
Bunlar belgeler, bakın hiç, biz öyle gazete haberleriyle konuşmuyoruz, biz
mahkeme kararlarıyla konuşuyoruz, hepsi sabit, kesin belge. Aradaki
fark bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) – Kılıçdaroğlu
aynı şeyleri söyledi!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Şimdi, bakın, bu kadarla kalınmamış, mahkeme, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı bu takipsizlik kararının bir örneğini ilgisi nedeniyle -muhtemelen
ilgisi nedeniyle- Tarım Bakanlığına gönderiyor. Tarım Bakanlığı, nasıl olsa
mahkeme bir karar vermiş, artık üzerine gitmeye gerek yok demiyor, ne yapıyor?
Derhal bir soruşturma başlatıyor değerli arka-daşlar.
19 Ocak 2010 tarihli olur ile Teftiş Kuruluna talimat veriyor. Teftiş Kuruluna
olayın bütün yönleriyle araştırılması, soruşturulması, üzerine gidilmesi için
Sayın Bakanın oluruyla bir talimat veriliyor ve soruşturma başlatılıyor. Kime
veriliyor? Tarım Bakanlığı Teftiş Kuruluna. Elbette, Tarım Bakanının
yapabileceği bu kadar. Yargıya talimat verme, kimsenin, imkânı olmadığına göre
ya da böyle bir yönlendirme söz konusu olamayacağına göre, ancak kendi ekibine,
kendi Teftiş Kuruluna talimat veriyor soruşturulması için. Daha sonra birtakım
araştırmalar yapıyorlar. Firmanın kapandığı ve saire resmî kanaldan, elçilik
kanalıyla, nisan ayında dosyaların orijinalleri
-elbette böyle bir soruş-turma için mutlaka,
bu dosyaların gayriresmî belgeleri elimizde var ama
orijinal kanaldan, resmî kanaldan gelmesi gerekir belge niteliğini, delil
niteliğini taşıyabilmesi için- o belgeler isteniyor ve hâlen soruşturma devam
ediyor değerli arkadaşlar.
Firmalardan bir
tanesiyle ilgili gereken her şey yapılmış, yargı karar vermiş ve Bakanlığımız
da Hükûmetimiz de o konuda bir soruşturma başlatmış.
İkinci firma ismi
geçen Daimler Mercedes Benz. Bununla ilgili de bütün belgelerde, hem
Amerika’daki belgelerde hem Almanya’daki belgelerde toplam üç tane iddia var
değerli arkadaşlar. Türkiye'de rüşvet verildiğine ilişkin ya da Türkiye’den
rüşvet verildiğine, Türkiye'de ve Türkiye’den rüşvet verildiğini içeren toplam
üç tane iddia var. Bunlardan bir tanesi, Eylül 1997’de Mercedes Benz Türk,
İzmir Belediyesine yüz otuz tane otobüs satıyor toplam 26 milyon euro değerinde. İddia şu: Bununla ilgili olarak Bayan X’e, İzmir Belediyesinde Bayan X’e
bir zarf içerisinde 10 bin mark rüşvet verildi. İddia bu yani o kayıtlarda yer
alan iddia bu. 10 bin mark, yaklaşık olarak 10 bin liraya tekabül ediyor, zarf
içerisinde verilmiş. Olay ne zaman? 1997. Bu iddia İzmir’de bir gazetede basına
yansıyınca İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı derhâl bir soruşturma başlatıyor.
Dosya numarası 2010/30625 değerli arkadaşlar, bir soruşturma başlatıyor. Bu
olaya münhasıran, bu olayı soruşturmak üzere, Yeni Asır gazetesinde 25/3/2010 tarihinde bu haber yayımlanınca derhâl İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma başlatıyor.
Bu kadarla
yetinilmiyor; ayrıca, dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Burhan Özfatura ve dönemin ESHOT Genel Müdürü, İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığına bir başvuruda bulunarak bu olayın ve kendilerinin
soruşturulmasını istiyorlar. Değerli arkadaşlar, bunun da dosya numarası
2010/31298. Hepsi belgeli. Demek ki bu olay da yargıya intikal etmiş. Var mı
bir ihtilaf? Hâlen soruşturma devam ediyor. Sonra iki dosya birleştirilmiş
değerli arkadaşlar. Soruşturma hâlen devam ediyor. Daha sonra –bu, iddialarda
yok ama bu çalışmaları yaparken bizim tespitimiz olarak ortaya çıktı- aynı
firma yani bu rüşvet iddialarına konu olan Mercedes Benz, 28/12/2007
tarihinde ESHOT’a yüz otobüs satıyor. Rakip firma, ikisi de yabancı firma -alan firma, kazanan firma
Mercedes Benz firması yani bu rüşvet iddialarına konu olan firma- bir başka
firma, diğer firma şikâyet ediyor, kendisinin haksız yere, ihalenin buna
verilmesini temin etmek amacıyla, Mercedes firmasına verilmesini temin etmek
amacıyla haksız bir şekilde ihale dışı bırakıldığı ve rekabet ortamının
oluşmadığı gerekçesiyle şikâyette bulunuyor. Ne zaman bu alım? 28/12/2007, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından. Bunun
üzerine, Valilik kanalıyla İçişleri Bakanlığına geliyor, İçişleri Bakanlığı
mülkiye müfettişlerini gönderiyor, soruşturma yapılıyor. Soruşturma
neticesinde, şikâyetçinin ortaya koyduğu hususları haklı buluyor.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Belediye Başkanı hangi partiden?
AHMET YENİ
(Samsun) – Belediye Başkanı kim?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Önemli değil, değerli arkadaşlar. Onun çok önemi var mı,
bilmiyorum.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Var, var. Önemli.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Müfettişler diyor ki: “Evet, bu firma haklı.” Hakikaten, Mercedes
Benz’e bu ihalenin verilmesi amacıyla haksız bir şekilde, Polonyalı firma
-yanlış hatırlamıyorsam, yani şikâyette bulunan firma, ihaleye giren diğer
firma- haksız bir şekilde ihale dışına itiliyor, teklifi değerlendirilmiyor.
Bunu haklı buluyor ve yargılanmaları için izin veriyor İçişleri Bakanlığı fakat
daha sonra İzmir Bölge İdare Mahkemesi bu süreci kaldırıyor yani Bakanlığın
verdiği yargılama iznini ortadan kaldırıyor. Demek ki Bakanlık gerekeni yapmış,
yargıya intikal ettirmiş, soruşturmasını yapmış, her iki olayda da. Bakın,
hepsi için geçerli, biraz önce bahsettiğim olay için de geçerli, bunun için de
geçerli değerli arkadaşlar.
Şimdi, Daimler
Benz’le ilgili olarak da bir başka iddia: Temmuz 1998. Değerli arkadaşlar,
İçişleri Bakanlığı polise on dört tane otobüs satın alıyor. İddia aynen, bakın,
çok ilginç bir iddia, metinlerdeki orijinal iddia yani Almanya’daki ve
Amerika’daki metinlerdeki orijinal iddia. Burada da bu amaç için Bay X’e 2.840 mark rüşvet ödendiği iddiası gündeme geliyor ama
bakın, ifade şu: Mercedes Benz Türk yerel satıcısına, satıcının, paranın
tamamını veya bir kısmını “Bay X” olarak tanımlanan şahsa vereceği anlayışı ve
beklentisi ve iddiasıyla 2.840 mark ödendiği iddiası. 2.840 markın doğrudan o
kişiye veya memura verildiği iddiası yok. Mercedes Benz’in Türkiye’deki
temsilcisine veriliyor, ondan sonrası da açık değil, net değil, bir iddia yok
ortada ve rakam da 2.800 lira yaklaşık olarak değerli arkadaşlar. Olay ne zaman
geçiyor? Olay 1998… Diğer iddia da bu.
Mercedes Benz’le
ilgili olarak 3’üncü iddia Türkiye’yi hiç ilgilendirmiyor. Deniliyor ki:
“Mercedes Benz Türk yurt dışına Türkiye’den yaptığı ihracatlarla ilgili olarak
bu ülkelerin yetkililerine rüşvet verdi.” Hangi ülkeler bunlar? Türkiye’den
yapılan ihracatlar, Kuzey Kore, Letonya, Bulgaristan, Libya, Rusya, Suudi
Arabistan, Yemen ve diğer ülkeler. Mercedes Benz bunlara, bu ülkelere bu
ihracatı yapabilmek için, bu otobüsleri satabilmek için rüşvet verdi, iddia bu.
Türkiye’de herhangi bir kamu elemanına verildiği şeklinde bir iddia söz konusu
değil. Bu yönüyle Türkiye’nin ve bu gensorunun da konusunu oluşturmuyor değerli
arkadaşlar.
Tabii, zaman
daraldı. Siemens’le ilgili olarak da ortaya getirilen
hususların tamamı, hepsi yargıya intikal etmiş durumda. Ankara 11. Ağır Ceza
Mahkemesinde şu anda süreç devam ediyor. 2007 yılında açılan bir dava var ve o
iddialar… Ayrıca, bakın, bu iddialar -bir tanesini örnek vereyim sadece-
mahkemede gündeme gelmiş. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/6/2008
tarihli duruşmasında sanıklardan bir tanesi bu iddiaları tutanaklara geçecek
şekilde ortaya atıyor ve tutanaklara geçiyor. Yani yargının ıttılasına giriyor,
Siemens’le ilgili.
Değerli
arkadaşlar, bütün hepsi, bu iddialarla ilgili ortaya konulan, gensoruda sözü
edilen iddiaların tamamıyla ilgili konular yargıya intikal etmiş, hepsi yargıya
intikal etmiş. Gensoruda ne diyor? “Yargıya intikal etmediği için Sayın
Başbakan sorumludur.” Ama hepsi belgelendi, ortaya koyduk ki yargıya intikal
etmiş.
Şimdi ne olacak?
Ne olacak şimdi değerli arkadaşlar? Büyük bir haksızlık yapılıyor, sanal
önergeler veriliyor. İçi boş, içi boş, söyledim, gösterdim, belgelerini ortaya
koydum, sanal, içi boş, fiktif, çakma önergeler.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Çakma, çakma.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Çakma önerge, öyle, aynen öyle, çakma önerge. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Peki, yani
gerçekten ayıp değil mi değerli arkadaşlar? İçi boş, anlamsız, tamamı yargıya
intikal etmiş iddiaları, etmemiş gerekçesiyle, Başbakanımız hakkında nasıl
böyle bir gensoru önergesi verebilirsiniz? Haksızlık değil mi, ayıp değil mi
değerli arkadaşlar?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Çok ayıp, çok.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yapılması gereken tek bir şey var: Cumhuriyet Halk Partisinin,
Başbakanımızdan, AK PARTİ’den ve milletimizden özür
dilemesi gerekir değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Hayret bir şey ya! İnsanın yüzü kızarır.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bir de yadırgadığım husus şu: Cumhuriyet Halk Partisine mensup
arkadaşlarımız bu iddiaları her yerde dolaştırıyorlar, herkesle paylaşıyorlar,
basınla paylaşıyorlar, soru önergesine konu ediyorlar, bir itirazım yok. Peki neden suç duyurusunda bulunmuyorsunuz? Hiç aklınıza
gelmiyor mu değerli arkadaşlar? Götürün savcılığa, suç duyurusunda bulunun. Bu bir vatandaşlık görevi. Yapılması gereken esas bu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Aradım, bir tane bulamadım. Bu arada, her şey
yapılmış, basına açıklama yapılmış, soru önergeleri verilmiş, hepsi yapılmış
ama maalesef, olması gereken yapılmamış değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla,
benim âcizane tavsiyem…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sen tavsiyeni kendine sakla, senin tavsiyene ihtiyacımız yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …Cumhuriyet Halk Partisinin bu gibi durumlarda önce vatandaşlık
görevini yaparak yargıya intikal ettirmesi. Ondan sonra yine yapacağınızı
yapın, ne diyorsanız deyin, sözünüzü söyleyin, ona bir itirazımız yok.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, esas sorulması gereken soru şu: Gerçekten yolsuzluklar AK PARTİ
döneminde artmış mı, azalmış mı? Ya da şöyle sorayım: Bunu nasıl ölçeriz, bunu
nasıl ölçebiliriz? Yani etrafımıza bakarak ölçemeyiz. Gazete haberlerinden,
dedikodularından yola çıkarak yolsuzlukla ilgili bir bilimsel değerlendirme
yapma şansımız yok.
ALİ ARSLAN
(Muğla) – Villalarda, villalarda.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yapılması gereken tek bir yöntem var değerli arkadaşlar: Bu konuyla
ilgili uluslararası bir örgüt, Uluslararası Şeffaflık Örgütü, yıllardan beri
bütün dünya ülkelerini takip ediyor ve “Yolsuzluk Algılama Endeksi” adı altında
bilimsel rakamlar yayınlıyor. Başka bir aracımız yok elimizde. Yoksa, dedikoduyla, bir ülkede, bir yerde bilimsel bir
tespitle yolsuzluğun seyrini izleyemeyiz.
Bakın, 2002
yılında -bunu sadece AK PARTİ dönemini karşılaştırmak için söylüyorum- yedi yıl
önce -öyle söyleyeyim- Türkiye bu Dünya Uluslararası Şeffaflık Örgütünün
yayınladığı rakamlarda 102 ülke arasında 65’inci sırada değerli arkadaşlar. Bu
rakam azaldıkça daha şeffaf hâle geliyor, yolsuzluk oranı azalıyor. 2002’de 102
ülke arasında 65’inci. 2002’deki aynı ülkeler esas, dikkate alındığında Türkiye
43’üncü basamağa yükseliyor ve yedi yılda tam 25 basamak yükseliyor değerli
arkadaşlar, 25 basamak yükseliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Esas
ölçülmesi gereken bu, dedikodu haberleriyle, gazete haberleriyle yolsuzluk
ölçülemez, yolsuzluk iddiasında bulunulamaz.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Sen inanıyor musun buna?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bunları biz yapmıyoruz, bunları kendileri yapıyor.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Seni kendi arkadaşların bile alkışlayamıyor! Ülkeyi yolsuzluğa boğdunuz!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Sadece bu değil, bakın, bunu teyit eden bir metin daha var, bir
bilimsel çalışma daha var, o da Price Waterhouse and Coopers adlı uluslararası bir denetim firmasının 2009
yılında yaptığı bir survey var. Orada global ölçekli 3 bin firmaya soru soruluyor “Dünyadaki
yaptığınız işlemlerde yolsuzlukla karşılaştınız mı?” diye. Bunlardan 900 tanesi
“Evet” diyor ve bu anket sonucunda Türkiye en iyi 3’üncü ülke olarak ortaya
çıkıyor, en iyi 3’üncü ülke yüzde 15 oranıyla. İngiltere’den daha…(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın değerli arkadaşlar, rakamları ben size vereyim: Rusya yüzde
71’le 1’inci -bunları biz ısmarlamadık, çakma anket falan değil, tamamen
uluslararası kuruluşların yaptığı, yıllardan beri yaptığı anketler değerli
arkadaşlar, çünkü bugünlerde çakma anketler yapıldığı için söylüyorum- Kanada
yüzde 56, bizden kötü; Ukrayna yüzde 45, bizden kötü; İngiltere yüzde 43 oranla
bizden kötü. Bizden iyi olan sadece Hong Kong
ve bir ülke daha var, Japonya. Japonya ve Hong Kong, başka yok. Türkiye 3’üncü
değerli arkadaşlar. Gülmeyin, gurur duyun. Bunlar uluslararası alanlarda
yayınlanıyor, dergilerde yayınlanıyor, bütün insanlar bunu izliyor değerli
arkadaşlar. Bu gurur hepimizin, muhalefetiyle iktidarıyla hepimizin değerli arkadaşlar,
bundan utanmayın yurt dışına çıktığımızda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın değerli
arkadaşlar -zaman daraldı- bunlar geçersiz iddialar, içi boş iddialar. Ben size
içi dolu bir iddia okuyayım mı değerli arkadaşlar, içi dolu bir iddia, ispatlı,
mahkeme kararıyla ispatlı, hem de Anayasa Mahkemesinin kararıyla?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Canikli, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.
Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Biz belgesiz konuşmuyoruz. Bakın, Anayasa
Mahkemesi ne diyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar: “Parti hesaplarına gider
kaydedilen telgraf ücretlerine ait telgraf alındıları üzerinde tahrifat
yapılarak çekilen telgraflardan parasından fazla para alındığı -dört beş yılla
ilgili, hızlı geçiyorum- ve tutulması gereken defterlerin hiçbirisinin usulüne
uygun tutulmadığı ve bu nedenle partinin hesap ve işlemlerinin denetlenmesinin
mümkün olmadığı…” Anayasa Mahkemesi kararı, 1994 yılı, 2007 yılı, 2008
yılı… O kadar çok usulsüzlük var ki, o kadar çok, dolu, dolu.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kayıp trilyon davasından bahset.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Anayasa Mahkemesi kararı
değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin kararı. Hiç kimsenin söyleyecek bir
şeyi yok. Kim bu parti? Cumhuriyet Halk Partisi değerli arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Hesap ve işlemlerinde yoğun bir şekilde
tahrifatın, yolsuzluğun ve usulsüzlüğün Anayasa Mahkemesi kararıyla tespit ve
tescil edildiği Cumhuriyet Halk Partisinin bize verecek ahlak dersi yok değerli
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından
gürültüler) AK PARTİ’ye verecek ahlak dersi yok,
partimize verecek ahlak dersi yok, Başbakanımıza verecek ahlak dersi yok
değerli arkadaşlar. Önce siz kendi evinizi temizleyin. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Ankara ağır ceza mahkemesi onları cezalandırdı.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Artvin’in hesabını versene!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
Sayın Canikli, teşekkür cümlenizi alayım efendim.
Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Son sözüm şudur Sayın Başkan.
Olabilir,
arkadaşlar böyle bir hataya düşmüş olabilirler -ki kesinleşmiş durumda şu anda
ortaya koyduğumuz bu belgelerle içi boş olduğu ortaya konuldu- lütfen özür
dileyin, lütfen… Bu da erdemliliktir değerli arkadaşlar. Bu erdemi sizden
bekliyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim.
Arkadaşlar,
lütfen…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Hatip, benim söylemediğim bazı şeyleri bana
ithaf ederek ifade etti.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Hayır Başkanım… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen sessiz olalım, duyamıyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Başka anlamlar yükledi, 63’e göre söz istiyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) – Özür dilemek için söz istiyor Başkan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yahu, özür dileyecek adam sensin Canikli
ya! Senin işin gücün pisliklerle bulaşmak ya! Anayasa Mahkemesi kararı…
Şeriatçı olmaktan da ceza almadınız mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Arkadaşlar, lütfen konuşmaları takip edelim. Bakınız, açık,
şeffaf bir şekilde yapılıyor görüşmeler.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Kılıçdaroğlu, üç dakikalık süre veriyorum. Lütfen
tamamlayın konuşmanızı, açıklamanızı yapın efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) – Özür dile, rahat et!
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
konuşmasında, söylemediği bazı ifadeleri kendisine atfetmesine ilişkin
açıklaması
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Canikli’yi dinledik. El
kaldıracak kişi, vicdanına karşı sorumlu olmalıdır. Ben böyle biliyorum. İki:
Söylediğim her şeyi ben biliyorum, ne söylediğimi ve hepsinin doğru olduğunu da
biliyorum.
Ben, size… Sayın Canikli burada savcının kararından söz etti. Ben zaten söz
ettim o karardan ama o savcının kararında niçin nakit para ödemesi yoktu? Acaba
Sayın Canikli bunu hiç merak etti mi?
AHMET YENİ
(Samsun) – Savcının işi o!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - İki, diyor ki: “Ayın 19’unda Sayın Bakan soruşturma
açtı.” Aynı Bakan ayın 21’inde yani 19’undan sonra, ayın 21’inde saat 14.30’da
bana diyor ki “Tarım ve Köyişleri Bakanlığında hiçbir
soruşturma, inceleme söz konusu değildir.” İstiyorsa o belgeyi Sayın Canikli’ye de, Sayın Bakana da verebilirim.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Mahkemeye ver onları, mahkemeye!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, mahkemeye de geleceğim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat ) – O belge var.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - O Daimler, şunlar bunlar… Size yine karardan söz
edeceğim değerli arkadaşlar.
AHMET YENİ
(Samsun) – Özür dile, bu iş bitsin!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın, eski meski değil
söylediğim, karardan, yüz on ikinci pragraf: “2006
yılı sonbaharında Daimler şirketi denetçileri, Mercedes Benz Türk’ün İstanbul
ofisinde bulunan bir kasada üç adet dosya bulmuştur. Bu dosyaların üzerinde
‘Uygunsuz, uygulanamaz’ ibaresi bulunmaktadır.” Sayın Canikli’nin
söylediği o diğer ülkelere otobüs ihraç etmek için rüşvet ödemişlerdir. Ne
kadar? 95 milyon euro tutarındaki ihracata 6 milyon
500 bin sterlin rüşvet ödemişler. Sayın Canikli
“Bizimle ne ilgisi var?” diyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Kime ödenmiş?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Yabancı ülkelere.
AHMET YENİ
(Samsun) – Karizmayı çizdirdin, özür dile.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Diyor ki: “Bunun bizimle ne ilgisi var?” diyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – İlgisi yok…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Canikli de eski bir
maliyecidir, ben de bir maliyeciyim. Sayın Canikli
şunu bilir mi? Vergi Usul Kanunu’nun üçüncü maddesi var: “Ödemeler gayriyasal
bile olsa o, vergi hukuku açısından vergilenir.” Benim ülkemde kazandığım bir
parayı nasıl götürür başka bir ülkede rüşvet olarak ödersin? Ben bunun hesabını
sormayacak mıyım? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Ya iddialarınız boş çıktı, boş.
MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Bravo!
AHMET YENİ
(Samsun) – Özür dile, iddialar boş çıktı.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – 2007’den söz ettim.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen arkadaşlar…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Dördüncü firmadan söz ettim ve 2007’den söz ettim.
Buna bir bilgi geldi mi? Gelmedi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Bir daha iyi hazırlıklı gel, olmadı, eksik oldu, eksik.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Burada yine Almanya’da Kutschenreuter’ın
yirmi sekiz sayfalık ifadesini söyledim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun)
– Özür dile, bitir.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür cümlenizi, bağlama cümlenizi
alabilir miyim efendim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Tabii efendim.
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) – Başbakanımızdan özür dile.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siemens’in üst düzey
yetkililerinin Türkiye’de rüşvet ödemek için karar aldıklarını da ifade ettim.
Deniliyor ki: “Bunların hepsi yargıya intikal etti.” Ben size… Amerika’da,
Fransa’da, Almanya’da, Rusya’da, Letonya’da olay önce idare tarafından
soruşturulur, ondan sonra yargıya intikal ettirilir. Çünkü bu olayların
uzmanları vardır, MASAK’ta vardır, Emniyet Genel
Müdürlüğünde vardır, Maliye Bakanlığında vardır. Önce bunlar soruştururlar ve
olay ondan sonra idareye intikal eder. Benim merak ettiğim: Acaba Sayın
Başbakan, Başbakanlık Teftiş Kurulunu harekete geçirdi mi, geçirmedi mi? Neden
kaybediyorsunuz? Neden, kimden, neyi saklıyorsunuz? Neden korkuyorsunuz? Ben
bunu söyledim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Özür dile de bitsin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – İstanbul Büyükşehirle ilgili
söyledim. Neden hiç
kimse bir ses çıkarmıyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Başbakandan özür dileyin, özür. Karizmayı çizdirdin, ispat edemedin
hiçbir şeyi.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Asıl özür dilemesi gereken, halktan özür dilemesi
gerekenler rüşvet olaylarını kapatmak için buralarda yemin içenlerdir. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Başbakandan özür dileyin, milletten özür dileyin.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Konuşmacı, Sayın Kılıçdaroğlu’nun
konuşmaları sırasında Tarım Bakanlığıyla ilgili bazı hususlara değindi. Verilen
bir cevap vardı soru önergesine, açıklama vardı. O konuda Tarım Bakanının bir
açıklama talebi var. Kendisini kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, konuşmasında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığıyla ilgili değindiği bazı hususlara
ilişkin açıklaması
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce Değerli Hatip, Tarım Bakanlığıyla ilgili Deltapine’la, yapılan açıklamada, soruşturmanın ayın
19’unda başlatıldığı söylenmesine rağmen, ayın 21’inde kendisine benim
tarafımdan bir soruşturma yapılmadığına dair bilgi verildiğini söyledi.
Şimdi, mesele şu:
12 Ocak tarihinde BİMER’de yani Bilgi Edinme
Merkezinde bir elamanımız, Canan Doğruyol ismindeki
görevli, Sayın Kılıçdaroğlu’na hitaben bir yazı
yazıyor, diyor ki: “Hâlen şu anda bu konuyla ilgili herhangi bir soruşturma
yoktur.” diyor.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Ne zaman?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 12 Ocak 2010, saat 17.22. Belge
burada, 12’sinde ve gönderiyor, çıktısı burada, gönderilmiş bu.
Şimdi, ayın
21’inde, bu arada Sayın Kılıçdaroğlu tarafından bu
bilginin alınmadığı yönünde kişiyle, BİMER’le tekrar
irtibat kuruluyor ve aynı şahıs -ikisinde de benim imzam yok, benim bilgim de
yok. Aşağıda memurların, Bilgi Edinme Merkezindeki memurların yaptığı bir işlem
bu- yani Canan Doğruyol, daha önce 12’sinde
gönderdiği metnin aynısını bir daha postalıyor. Diyor ki: “Bakın, biz size bunu
gönderdik. Biz size bunu gönderdik, bir daha gönderiyoruz.” diyor. Mesele bu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, orada var mı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - O evrak da burada, evrak burada.
Aynı evrak, size vereceğim. (CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, biz
bırakın…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – O belgenin tarihini oku.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Belgeyi görelim, o çıktıyı görelim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tarih 21 Ocak 2010, saat 14.37.
Bunlar… Bilgisayarlar yalan söylemez.
CANAN ARITMAN
(İzmir) - Görelim, görelim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Kayıt o anda düşüyor ve
gönderiliyor.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Onu da gönderin, verin kendilerine.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bunu da ben size vereceğim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tamam, seviniriz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, biz bırakın böyle,
bırakın bu şekilde müdellel olan herhangi bir şeyin üstünü kapatmayı, herhangi
birisi herhangi bir soru gönderdiğinde biz onu derhâl işleme koyuyoruz, derhâl.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Ne oldu yani, bununla temizlendi mi bütün yolsuzluklar?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Burada da 9’unda savcılık kararı
yayınlandıktan sonra, savcılık kararı gönderildikten sonra biz, derhâl, benim
imzamla -burada soruşturma raporu var- ve biz Türkiye’de bunu araştırıyoruz,
yetmiyor çünkü Türkiye’de herhangi bir şey yok, böyle bir firma yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, son cümlenizi alayım, teşekkür cümlenizi efendim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Son cümlelerimi söylüyorum:
Türkiye’de böyle bir firma yok, kapatılmış. Bunun üzerine Amerika Birleşik
Devletleri’ne yazı yazıyoruz, ta oradan soruşturuyoruz. Evrakı da burada,
yazılan yazılar da burada. Dolayısıyla bize herhangi bir şey bu manada
atfedilmesi, isnat edilmesi haksızlıktır.
Özür dilemesini
bekliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kılıçdaroğlu.
AHMET YENİ
(Samsun) – Özür dileyecek Sayın Başkan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan açıklama yaptı, olayları soruşturma
konusu yaptığını ifade etti. Bana iki ayrı belge gönderildiğini ve bu
belgelerden son gönderilenin de tekraren gönderildiğini ifade etti. Ben bu
konuda söz alıp Sayın Bakanın bana yönelik olarak yaptığı eleştirilerin doğru
olmadığını ifade etmek istiyorum.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) – Ayrıca, bilgisayarlar yalan söyler, söylettirilebilir. (AK PARTİ
sıralarından “Aa” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Sayın milletvekilleri…
Sayın Kılıçdaroğlu, şunu öğrenmek istiyorum: Şimdi, Sayın Bakan
size elektronik posta yoluyla bu cevapların bilgi edinme babında gönderildiğini
söyledi, o belgeleri size verdi. Sizin açıklamak istediğiniz husus nedir, onu
öğrenmek istiyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bu bilginin doğru olmadığını açıklayacağım efendim.
AHMET YENİ
(Samsun)- Yani özür dileyecek Sayın Başkan.
BAŞKAN – Nasıl?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bu bilginin doğru olmadığını söyleyeceğim. Sayın
Bakan…
BAŞKAN – Bu
bilgilerin mi?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – …yüce Meclisi, tabii, yanıltmıştır efendim. Ben
doğruları söyleyeceğim ve Sayın Bakanın…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, belgeleri konuşturdu Sayın Bakan, daha neyin yanlış
olduğundan bahsediyor.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Resmî belge efendim.
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bakanın söylediği bilgilerde eksiklik
mi var efendim?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim. Ben bunu açıklayacağım.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Belgenin belgesi olmaz efendim. Belge elinde işte, daha niye söz
veriyorsunuz?
BAŞKAN – Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Ne eksikliği
varmış…
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, özür dilesin, özür.
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, Sayın Bakan, belgeleri Sayın Kılıçdaroğlu’na
vermiştir. Sayın Kılıçdaroğlu, elektronik gönderilen
mektuplarla ilgili olarak bir eksiklik olduğu ifadesinde bulundu. Onu kendisinden
dinleyelim ve bu konuyu kapatmış olalım.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, yaptığı açıklamada, kendisine yönelik olarak
yaptığı eleştirilerin doğru olmadığına, Meclisi yanılttığına ilişkin açıklaması
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Meclis kürsüsüne çıktı ve şunları söyledi, dedi ki: “Birincisini gönderdik 12
Ocak 2010’da.” Benim bu bilgiyi almadığımı ifade etti. Doğru, bu bilgiyi
almadım ben. “Bana Bilgi Edinme Yasası’na göre niçin on beş gün içinde bilgi
vermiyorsunuz?” diye aradım. (AK PARTİ sıralarından “Ooo”
sesleri) Sadece onu değil, Bakanlığın Teftiş Kurulu Başkanlığını da aradım
soruşturma var mı yok mu diye, herhangi bir soruşturma yok. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bekleyin.
MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) - Bakanlığın bilgisayarını TÜBİTAK incelesin, öyle karar versin!
BAŞKAN – Sayın
Ekmen…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sonra Sayın Bakan geldi, dedi ki: “Onun üzerine biz
tekrar gönderdik ve ‘Tekraren gönderilmiştir.’ diye ifade…”
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Aynısını gönderdik.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Bakan, ben şimdi bunu AKP’nin grup başkan
vekillerine vereceğim. Bunun altında “Tekraren gönderiyoruz.” diye bir ifade
var mı, yok mu baksınlar ve çıkıp burada benden özür dilesinler, bir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
KÜRŞAD TÜZMEN
(Mersin) - Özrü sizden bekliyoruz. Sana yakışır sana.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bir başka konu…
Durun arkadaşlar,
niye heyecanlanıyorsunuz? Heyecanlanmayın arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Bakan diyor ki: “Yolsuzlukların üzerine
gidiyoruz.” Teşekkür ederim.
AHMET YENİ
(Samsun) – Çizdiler, çizdiler sizi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Giden herkese saygı duyarım ben ama şu soruyu Sayın
Bakana sormaktan kendimi alamıyorum: Sayın Bakan, bu olay, 19 Kasım 2009’da
gazetelerde yer aldığında niye harekete geçirmediniz Teftiş Kurulu Başkanını?
Kim size engel oldu? Eğer biz incelemeseydik siz harekete geçirecek miydiniz?
Hayır.
Size bir soru
daha Sayın Bakan: Savcılığın takipsizlik kararı Bakanlığınıza geldi.
AHMET YENİ
(Samsun) – Soruyu boş ver, çizdiler sizi!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz savcılığın takipsizlik kararına süresi içinde
itiraz ettiniz mi, etmediniz mi? Etmediyseniz niye itiraz etmediniz? Sizin
elinizi ayağınızı tutan mı vardı?
Teşekkür ederim.
[CHP sıralarından
alkışlar; AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar(!)]
AHMET YENİ
(Samsun) – Kendi grubun bitirdi, Genel Başkan, seni bitirdiler!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen arkadaşlar…
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Kılıçdaroğlu, seni harcadılar! Kılıçdaroğlu’nu bitirdiler!
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, arkadaşlar lütfen…
Belgeler bir
yerde kaybolmuyor, duruyor, veriyorlar. Tamam, problem yok.
V.- GENSORU (Devam)
A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan
Vekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu,
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, bazı yabancı
firmaların Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddiaları karşısında gerekeni yapmadığı
iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/11) (Devam)
BAŞKAN – Son
konuşmacı Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi sayın grup başkan vekillerinin vermiş
olduğu gensoruyla ilgili olarak düşüncelerimizi açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
Sayın Başbakan,
bugün Millî Güvenlik Kurulu toplantısında olduğu için ben de toplantının bir
yerinde ayrılarak geldim, sizlere bilgi arz etmek istiyorum. Yorucu bir
çalışmanın arkasından bugün önemli bir konuyu konuşuyoruz. Bu konu önemli,
ülkemiz için önemli, hepimiz için önemli, siyaset kurumu için önemli. Gerçekten
de siyasete güç veren ve Parlamentoya da itibar kazandıran bir tarzda bu konuyu
tartışıyoruz, son birkaç dakikalık hareketliliği bir tarafa bırakırsak.
Bunu önemsiyorum.
Ben de sizlere gerçeğin ortaya çıkarılması adına bu kürsüden açıklamada
bulunuyorum, değilse ismi geçen şirketlerin ne yapıp yapmadığını savunmak veya
bu konuda bir yorum getirmek bizim görevimiz değil. Tabiatıyla, hepimiz
ülkemizin hayrına olan ne varsa buna birlikte çaba göstermeliyiz. Bunun önemli
yollarından bir tanesi de Anayasa’mızda ve İç Tüzük’ümüzde düzenlenmiş olan
bilgi edinme ve denetim yollarıdır. Bunlar içerisinde en önemli olanı da
gensorudur.
Gensoru, bir
bilgi edinme ve bir denetim mekanizmasıdır. Buradan sağlıklı bilgiyi elde
edineceğiz, doğru bilgiyi elde edineceğiz, gerçeği kavrayacağız ki ona göre hem
biz değerlendirme yapalım hem de milletimiz sağlıklı bir değerlendirme yapsın.
Geçmişte bu
müessesenin, gensoru müessesesinin çok kötüye kullanıldığı tutanaklarda var. 82
Anayasası’nın gensoruyu düzenleyen maddeleri müzakere edilirken, geçmişte çalı
fasulyesiyle ilgili gensoru önergesinin verildiği de orada dikkate getiriliyor.
Bu müessesenin… (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler, gürültüler)
Evet, öyle. Bu
müessesenin kötüye kullanılmaması, istismar edilmemesi, o günkü Danışma Meclisi
üyesi Sayın Ayanoğlu tarafından ifade ediliyor.
Bugün önemli bir
konuyu konuşuyoruz, çok da iyi konuşuyoruz. Biz de gerçeğin anlaşılması
noktasında değerli grup başkan vekillerimizin söylediklerine ilaveten bazı
hususları dile getirmek istiyoruz.
Tabii, bu
müesseseyi çok iyi kullanırsak, toplumsal ahlakın korunmasında, devlet
icraatlarının denetlenmesinde, kamu adına yetki kullananların bu yetkileri hak,
hukuk ve yasalar çerçevesinde kullanmasında bu müessese etkin bir rol
oynayacaktır.
Onun için, buraya
getirilecek gensoru konusu genel suçlama konusu olmamalıdır, onu yapacak yeteri
kadar imkân da var, fırsat da var, mekân da var ama bu kürsü bir suçlama
kürsüsü olmamalıdır çünkü suçlamayı hukukumuza göre ancak ve ancak cumhuriyet
savcıları yapar. Biz suçlama makamı değiliz, burada gerçekleri ortaya çıkarmak
üzere bu kürsüde görev yaparsak daha doğru bir iş yapacağımız kanaatini
taşıyorum.
Onun için,
getirilen gensoru konusunun dayanaklarının çok sağlam olması lazım, en evvel de
hukuki dayanaklarının sağlam olması lazım, ciddi olması lazım, mesnetsiz
olmaması lazım ve çok açık, herkes tarafından anlaşılabilir tarzda bir kısım
delillere dayalı olarak bunların buraya getirilmesi gerekir. Aksi hâlde, bu
gensoru müessesesi bir karalama kampanyasına dönüşür. Geçmişte bunu çok yaptık
bu kürsülerden, geriye dönüp bu gensoruların içeriğine baktığımızda. Bunun
siyasete de hiç faydası olmadı, Parlamentoya da faydası olmadı. Bu karalama
kampanyası içerisinde de hiçbir gerçek orta yere çıkarılmadı. Onun için, bugün
burada dile getirilen hususları bu çerçevede değerlendirmeye çalışıyoruz.
İddia edilen üç
tane konu var. Bu konularla ilgili hiçbir şey yapılmadı ise bu, Ceza Kanunu’muza göre 257’nci madde kapsamında, en azından
görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur, 257’nci maddeye göre. Eğer hakikaten
bu gensoruyu veren değerli dostlarımız, arkadaşlarımız bu kanaati taşıyor ise
yapılacak iki tane yol var. Kimseye akıl vermek haddim değil ama hukuk
çerçevesinde iki tane yol var. Bunlardan bir tanesi doğrudan doğruya cumhuriyet
savcılığına konuyu intikal ettirmektir.
Bakınız, Kemal
Özer denilen değerli vatandaşımız bu ve benzeri konularda hassasiyet taşıyor.
Aynı kişi midir bilmem. “Böyle bir anayasa istiyorum.” diye de bir özel anayasa
yazdı bu arkadaşımız, eğer aynı kişiden bahsediyorsak. Gerçekten
hepimize örnek bir vatandaş. Bir sade vatandaş bu kadar önemli bir
konuyu, önemsenen bir konuyu yargıya götürüyorsa ana muhalefet partimizin de
evleviyetle bunu yargıya götürmesi lazım.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Kaldırın dokunulmazlığını.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Şimdi, yargıya götürmeyip de sadece
burada konuşursak, bu çok doğru olmuyor. Genellikle karşılaştığımız şöyle bir
durum var: Bir kısım dosyalar alınıyor, basının karşısına geçiliyor. O
dosyaların içerisinde ne var, onu bilemiyoruz; belki bir delege listesi de
olabilir, belki seçmenden gelen mektuplar da olabilir, başka türlü konular da
olabilir.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Onu ancak siz yaparsınız Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – “Bu dosyaların içerisinde bunlar
var.” diyoruz, gösteriyoruz. Ama dosyanın içerisinde ne var? Benden daha çok
cumhuriyet savcılarının ve yargı makamlarının buna bakması lazım. Çünkü, bir kişiyi
cezalandıracak da, bu işleri sonuca ulaştıracak da yargı makamlarıdır. Kemal
Özer arkadaşımız, değerli vatandaşımız böyle bir yolu tercih ettiğine göre,
şimdi, hemen bu müzakerelerden sonra yapılması gereken iş, 257’nci maddeye göre
ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunmaktır, yargıya götürmektir. Bu yolu
tercih edersek, o takdirde karalama kampanyasına bir son vermiş oluruz.
Şimdi, burada
biraz evvel bir konuşma yapıldı, onu önemsiyorum. Rüşvet gibi hem bir
ahlaksızlık hem de en ağır suç, yüz kızartıcı bir suç konusu ihsas edilerek,
ima edilerek veya şu veya bu şekilde dolanılarak insanların zan altında
bırakılacağı bir konu olamaz. Eğer rüşvet gibi bir konunun üzerine gidiyorsak
çok somut delillerin olması lazım ve özellikle de kamu görevlileri için bunlar
kullanılıyor ise, o takdirde Türkiye’de devleti çalıştıramazsınız. Bu zannın
altından bu devlet kalkamaz, kamu görevlileri kalkamaz.
Siyasetçiler
olarak bakın hepimizin şikâyet ettiği bir husus var. Nedir o? Kamuda işler çok
iyi yürümüyor, çok süratli yürümüyor. Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi
kamu görevlilerindeki korkudur. Yarın başıma bir iş gelir mi, zan altında kalır
mıyım? Onun için bizim burada çıkardığımız yasaların önemli bir kısmı, bu
korkunun sonucu olarak yasa olmaktan çıkıyor, biz Parlamento olarak yönetmelik
ve tüzük çıkarıyoruz. Niye? Ne olur ne olmaz başıma bir iş gelir diye kamu
görevlileri üzerindeki
bir korku, bir zan gölgesi devleti çalıştırmaktan alıkoyuyor.
Bundan da toplum olarak hepimiz zarar görüyoruz. Onun için rüşvet gibi bir
önemli konu gündeme geliyorsa, getirilecek ise, o takdirde ima yollu bu işler
olmaz, çok net delilleriyle ortaya koymak gerekecektir.
İkinci bir yol
daha var: Gensoru müessesesi Anayasa’ya, İç Tüzük’e ve bu hükümlerin konuluş
gerekçesine baktığımızda, bunlar bilgi edinmek içindir ve denetim içindir. Eğer
bu bilgi edinmenin ve denetimin sonunda bir suçlama yapılacak ise Parlamentonun
suçlama görevi var, o da 100’üncü maddeye göre Meclis soruşturmasıdır.
Şimdi, gensoru
müessesini kullanıp Meclis soruşturmasının sonuçlarına göre bir değerlendirme
yapamayız. Her ikisinin gerekçesi farklıdır, varmak istediği sonuç farklıdır,
ilkeleri, düzenlemeleri de farklıdır. Biz burada neyi konuşuyoruz? Gensoruyu.
Gensoruda suçlama olmaz. Suçlama yolunu tercih edecek olanların o zaman
100’üncü maddeye göre soruşturma önergesi vermesi gerekir. Bu iki kurum
arasındaki ayrımı iyi yapabildiğimiz takdirde, o zaman sağlıklı bir sonuca
varabiliriz, siyasetten beklenen fayda da hasıl olmuş
olur.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu konular gündeme geldiğinde hiçbir şey yapılmamış olsaydı bu
gensoruyu Hükûmetimiz, Sayın Başbakan hak etmiş
olurdu.
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Sayın Bakan, on dakika oldu, ne dediniz? Her seferinde aynı şey, her
seferinde aynı! ( AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Akıncı, lütfen…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Başka bir şey daha söyleyeyim: Laf
atmak üzerine, gürültü çıkarmak üzerine de gensoru verilmez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bak, o da bir başka işidir. Bizim İç Tüzük’ümüzde “gürültü çıkararak
konuyu saptırma” diye ne bir yol var ne bir yöntem var ne de bir usul var.
Demin bir şey söylemeye çalıştık, işin esasını söylüyoruz. İşin esası
bilinmediği takdirde hiçbir sonuca varma şansınız da olmaz.
Peki, bu Hükûmet bu konular gündeme geldiğinde hiçbir şey yapmamış
olsaydı o takdirde böyle bir gensoruyu, hatta bunun ötesinde Meclis soruşturmasını
hak ederdi. Birçok işlemler yapılmış. Bu işlemlerin önemli bir kısmı Türkiye
dışında gerçekleşiyor. Türkiye dışından, bilgilerin, belgelerin toplanmasının
çok kolay olmadığını devlette görev yapanlar bilecektir. Hâlen Hükûmet bu konuda gerçeğin ortaya çıkarılması ve ilgili
makamlara yardımcı olmak adına bilgi toplamaya ve gereğini yapmaya devam
ediyor.
Bakınız, elimde
bir yazı var şimdi: “Dışişleri Bakanlığı Amerika Genel Müdür Yardımcılığı”
Yazının tarihi: 27/4/2010. Diyor ki… İlgili
yazılarıyla Tarım Bakanlığı müfettişleri tarafından Delta & Pine Land şirketiyle, Türk Deltapine
şirketiyle bağlantılı bir konuda yürütülen incelemelerde yararlanmak üzere
Washington Büyükelçiliğimiz aracılığıyla bilgi, belge isteniyor. Demek ki
devlet boş durmamış, bir yerlerden bilgi ve belgeyi istiyor. Oralardan gazete
haberlerine göre insanları suçlayamazsınız. Oradaki iddialar doğru mudur yanlış
mıdır, bunun gereğini yapmak üzere bu soruşturmanın yapıldığı yerlerden bilgi
temin etmeye çalışılıyor. Gelen iki sayfalık bir cevap. Vakti
bununla dolduramam. (CHP sıralarından gürültüler)
Şimdi, demin
söyledim Sayın Başkan, gürültü çıkarmak üzerine gensoru verilmez, ona gerek
yok. Ben şimdi anlatıyorum, millet sizi de dinliyor, beni de dinliyor. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – E ne olur o zaman? Bu gensoruyu,
işte tam da o 87’deki tartışma gibi yozlaştırmış olursunuz. Geçmişte çok
yozlaştı.
Şimdi, deniliyor ki Büyükelçilikte: “Bakanlıkların
talebi doğrultusunda, davaya esas teşkil eden bilgi ve belgelerin,
Büyükelçiliğimizce, Amerikan Menkul Kıymetler Komisyonundan resmî olarak talep
edilmekte olduğu bildirilmektedir. Bununla birlikte…” Şimdi, Amerika, orada
belli konularda bir uzlaşmaya varmış. “Bununla birlikte, belgelerin temin
edilip edilemeyeceğinin bilinmediği, zira bazı durumlarda delil dosyasının
tanık güvenliği gibi gerekçelerle kamuyla paylaşılmadığı da bilinmektedir.”
Dolayısıyla böyle bir bilgi, bugün temin etmeye çalıştık.
Başka bir bilgi,
Amerika Menkul Kıymetler Borsasının bahse konu o raporlarında ne deniyor:
“Mercedes-Benz Türk üzerinden ‘rüşvet’ adı altında spesifik
bir meblağ ya da vaka listelenmemiştir. Ancak Daimler’in,
Türkiye dâhil birkaç ülkede hükûmet yetkililerine
para aktarmak için sahte danışmanlar kullanıldığı belirtilmiştir.” Ortada somut
bir şey yok, isimler yok, firmalar çok net değil. Onun için savcılık da
takipsizlik kararı veriyor, “Soyut iddialardan ibarettir.” deniliyor. Buna da
itiraz yoluna gidilmiş, hâlen Sincan Ağır Ceza Mahkemesinde.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Biliyorum.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Onu da tekrar burada bilgilerinize
sunmak istiyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Ona da sivil toplum örgütü gitti, onu da söyleyin Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ayrıca, Hazine Müsteşarlığı kendi
yönünden konuyu takip ediyor. Bu şirketlerin bir kısmı halka
açık olmadığı için, birisi kapandığı için, SPK yoluyla denetim imkânı yok ancak
yurt dışından bir kısım belgelerin ancak tahkikat sonucu ilgili makamlara
ulaştırılması söz konusu olduğundan, Sermaye Piyasası Kurulu bu konuyla ilgili
bir inceleme başlatıyor, Amerika’daki bu belgelerin Türkiye’ye getirtilmesi,
buna göre de suçluların ortaya çıkarılması noktasında bir çabayı, bir gayreti Hükûmet gösteriyor, göstermeye devam ediyor.
Ayrıca, başka bir
şey daha var, Almanya’daki olan boyutuyla ilgili olarak: Yine, Dışişleri
kanalıyla Münih Başkonsolosluğumuz oradaki adli makamlarla temasa geçmek
suretiyle bu bilgilerin verilmesini istiyor. Oradan aldığı cevapta deniliyor
ki: “Bu soruşturma birçok ülkeyi
kapsadığından ve birçok ülkedeki bu bilgileri derleyip, toplayıp bir araya
getirmek hemencecik mümkün olmadığından adli soruşturmanın istikametini tayin
bakımından şu an itibarıyla eldeki bilgiler yeterli değil.” Demek ki Türkiye
Cumhuriyeti devleti ve Hükûmeti bir taraftan
Amerika’dan, bir taraftan Almanya’dan, bir taraftan da Türkiye içerisinden her
türlü mekanizmayı harekete geçirmek suretiyle bu gerçeğin ortaya çıkarılması
noktasında bir çabayı, bir gayreti sürdürüyor. Şunu söyleseydiniz belki bunu
anlayışla karşılayabilirdik: “Evet, çalışmalar var, gayretler var vesaire ama
bunlar yeterli değildir.” diyebilirsiniz. Bu, ucu açık bir konudur. Bu konuda
getireceğiniz yeni yöntemler varsa, yeni hususlar varsa biz de bunları dikkate
alırız. Bizden evvel göz ardı edilmemesi gereken husus şu, bizden evvel: Gerek
Amerika’da gerekse Almanya’da bu suçları ortaya çıkaran siyaset kurumu değil,
ilgili yargı makamları, soruşturma makamları bunları orta yere çıkarıyor.
Dolayısıyla Türkiye’de de bu konu yargı makamlarının önüne götürülmüş. Yargının
gereğini yapması noktasında bize düşen bir şey varsa Hükûmet
olarak biz bunu yaparız, bunun gereğini yaparız, yapmadığımız takdirde böyle
bir gensoruyu hak ederiz. Şu ana kadar yargı makamlarının bizden istediği
herhangi bir bilgi var da biz onu gizlemiş miyiz, biz onu savsaklamış mıyız,
biz onun gereğini yapmamış mıyız, biz onları görmemezlikten mi gelmişiz?
İddiada bunlar yok.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Yargı makamlarına gittiniz mi? Siz Hükûmet
olarak yargı makamlarına gittiniz mi?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Bunlar olmadığına göre ortada Hükûmeti suçlamayı mümkün kılacak bir husus yok. Buradan
hep beraber yapacağımız işler ne varsa bunları tespit edelim, bunda hiç bizim
tereddüdümüz yok. Çünkü bu yolsuzluk konusu -rüşvet bunlardan bir tanesidir, bu
suçlardan bir tanesidir- hepimizin ortak konusudur, tüm ülkelerin ortak
sorunudur. Birleşmiş Milletler onun için beş taneye yakın sözleşmeyi kabul
etmiş. Türkiye, geçtiğimiz Hükûmet döneminde,
Parlamento döneminde ve bugün biz bunların hepsini benimsemişiz, Parlamentodan
geçirmişiz, uygulamaya koymuşuz, yirmi iki tane yasa çıkarmışız. Demin Sayın Canikli’nin bahsettiği yolsuzluk sıralamasında Türkiye,
daha iyi noktaya gelebilmek için yirmi beş basamak atlamış. Bu önemli bir
gelişme ama “Yeter mi?” diyorsanız, yetmez. Çünkü bu açık bir konudur.
Bulunduğumuz nokta bugün bize yakışan, kültürümüze, tarihimize, insanımıza,
insani değerlerimize yakışan
bir nokta değil. Bunu daha ileri bir noktaya götürebilmek için
yapmamız gereken ne varsa bunu yaparız ve yapmalıyız. Burada bu işlerin daha
ileriye götürülmesindeki en büyük engel her meseleyi siyasetin kurbanı yapmış
olmamızdır. Hâlbuki bu bir hukuki konudur, bu bir ahlaki konudur, buradan
giderek siyaset bir şey yapmaya çalışır. Ama en evvel bunu bir karalama, bir
suçlama kampanyasına dönüştürdüğümüz takdirde bu bizi sağlıklı bir sonuca
götürmez, bu noktalarda daha ileri bir mesafe alabilmemizi de zorlaştırır.
Onun için,
gerçekten, bu türlü denetim yollarını kullanacaksak en evvel bilgi edinme
yollarını kullanalım. Bakınız, dün -kabul ettiğimiz birinci bölümü itibarıyla-
bilgi edinme konusunu bir anayasal hak hâline getirdik. Geçtiğimiz dönemde
bunun yasasını çıkarmıştık, şimdi anayasal hak hâline getiriyoruz. O yol
kullanılabilir. Başka türlü, soru önergeleriyle, yazılı ya da sözlü soru
önergeleriyle veya başka türlü bilgi edinme yollarıyla bunlar elde edildikten sonra
siyaset kurumu suçlanacaksa o zaman bu suçlamaya gitmek lazım. Sonuçta ne
oluyor bu yerli yersiz suçlamalarla? Her türlü yolsuzluğun merkezine getirip
Parlamentoyu oturtuyoruz. Bu çok doğru değil. Bu Parlamento geçmişte de bugün
de elinden geldiği kadar bu yolsuzlukların ortaya çıkması için çaba gösterdi
ama ileri bir noktaya varamadıysa… İşte, delil olmadan herkes burada konuşuyor.
Neden savcılığa işler götürülmüyor, onu da söyleyeyim. Çünkü 297’nci maddeye
göre bir kişiyi bu kürsüden yerli yersiz suçlarsanız, başka bir yerde suçlar
onu savcılığa vermezseniz bu bir karalamadır. Kim iddiasının arkasındaysa, kim
o iddianın doğru olduğuna inanıyorsa götürecek bunu savcılığa verecek ama aslı
çıkmazsa o zaman da 297’nci maddeyle, iftira suçuyla karşı karşıya kalır. “Ben
her türlü suçlamayı yaparım ama ben bu işleri yargıya götürmem.” diyorsak o
zaman klasik bir siyaset üslubunu sürdürüyoruz demektir.
Onun için,
buradan, ister bu konuyla ilgili ister başka konularla ilgili bir iddia söz
konusu olacaksa… Öyle iddialar oluyor ki çoluğumuz çoçuğumuz, yedi neslimiz, geçmiş, gelecek bir siyasetin,
bir karalamanın kurbanı oluyor. Öyle olacağına herkes elinde ne bilgi varsa, ne
belge varsa… Ki bunların önemli bir kısmının dokunulmazlığı filan da yok onu da
söyleyeyim, şu soruşturmaya konu olacak hiç kimsenin dokunulmazlığı da yok. O
zaman yargı bunları istediği gibi soruşturabilir, istediği gibi gereği gibi yapabilir.
Mesela İstanbul
Belediyesinin yargı kararlarını uygulamadığı gibi bir iddia var. Bu iddia
varsa, burada söylüyoruz, verelim İstanbul Savcılığına. Hâlbuki orada ticaret
mahkemesinin verdiği tedbir kararları da var. Bir kısım onun gelişmeleri var.
Belediye açıklama yapmış. Hangi belediye başkanı altı tane yargı kararını
uygulamayacak, bununla ilgili de Türkiye’de işlem yapılmayacak? 4. Ceza
Dairesinin verdiği sayısız kararlar var, yargı kararlarını uygulamıyorsunuz
veya yargı kararlarını dolanıyorsunuz diye. İstanbul Belediye Başkanının
dokunulmazlığı mı var? Demek ki burada bunlar mesnedi olmayan, yeterli dayanağı
olmayan suçlama niteliğindeki hususlardır. Eğer bunlar doğruysa burada da
yapılacak iş ve işlem bunları yargıya götürmektir. Yargıya götürmediğimiz
sürece pehlivan tefrikası gibi bu yolsuzluk konuşmalarını yapmaya devam ederiz
diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) – Özür dileyecek, özür.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, İstanbul Anakent Belediyesiyle ilgili
olarak söylediğim mahkeme kararlarının mesnedinin olmadığını ifade ederek
sataşmada bulundu. Onların mesnedinin olduğunu ifade etmek istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bakınız, sizi üç defa kürsüye çağırdım.
Sürenizi birleştirdim. Bakan da burada görüşünü açıkladı. Burada bir sataşma
yok, ben öyle bir sataşma görmedim. Lütfen efendim…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, ayrıca, Sayın Bakana teşekkür de edeceğim.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, öyle bir şey yok. Lütfen efendim. Konuşmalar
tamamlandı. Teşekkür ediyorum. Tutanağa geçti.
Sayın
milletvekilleri, gensoru önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.
Gensoru
önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 2 Mayıs 2010
Pazar günü saat 12.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 17.36