Normal 17612 2 1 2010-06-15T08:18:00Z 2010-06-15T08:18:00Z 1 23989 136740 TBMM 1139 320 160409 11.5606 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 68                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

98’inci Birleşim

29 Nisan 2010 Perşembe

 

 

(Bu  Tutanak  Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÖNERGELER

1.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/1939) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/206)

B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 26 milletvekilinin, eski hükümlülerin istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/702)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, tekstil sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/703)

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, bazı lise ve üniversitelerde bir kısım öğrencilerin yaşadığı iddia edilen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/704)

 

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, vefat eden Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok’a rahmet, ailesine, sevenlerine, yakınlarına ve yargı camiasına başsağlığı dileyen konuşması

 

V.- GENSORU

A) ÖN GÖRÜŞMELER

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, bazı yabancı firmaların Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddiaları karşısında gerekeni yapmadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/11)

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, konuşmasında, söylemediği bazı ifadeleri kendisine  atfetmesine ilişkin açıklaması

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, konuşmasında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığıyla ilgili değindiği bazı hususlara ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Tarım ve Köyişleri Bakanı  Mehmet  Mehdi  Eker’in,  yaptığı açıklamada, kendisine yönelik olarak  yaptığı eleştirilerin doğru olmadığına, Meclisi yanılttığına ilişkin açıklaması

 

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi ile bazı tıbbî cihaz ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/12782)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof’taki diş doktoru ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/12784)

3.- Adana  Milletvekili  Hulusi  Güvel’in, sivil toplum kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/13330)

4.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun-Ceyhan Boru Hattı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13339)

5.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, sağlığa zararlı bir maddenin tarım ilaçlarında kullanımına,

- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Pınarbaşı ilçesinde ödenmeyen yem bitkileri destekleme primlerine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13374), (7/13375)

6.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, tarım sigortası uygulamalarının değerlendirilmesine,

Manisa’da don afeti mağduru çiftçilerin durumuna,

- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nın, don afetinin oluşturduğu mağduriyete,

- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, tarım dışı kullanıma açılan tarım arazilerine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13524), (7/13525), (7/13526), (7/13527)

7.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ın Yapı Denetim Kanunu kapsamına alınmasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/13532)

8.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, çiftçilerin bankalara olan borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13544)

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, çocuk ve yaşlı bakımevlerinin denetimine,

- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, İŞKUR’un Tokat’taki özürlü istihdamına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/13716), (7/13717)

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.03’te açılarak altı oturum yaptı.

Birinci, İkinci Oturumlar

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, 1995’teki Gazi Mahallesi olaylarının araştırılması (10/699),

Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin, tarım bölgelerindeki köylerin nüfusunun azalmasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/700),

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, Doğu Anadolu fay hattındaki illerin deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/701),

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/417) esas numaralı, belediyelere kamu paylarının dağıtımı hakkındaki Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 28/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

CHP grup önerisi nedeniyle; Mersin Milletvekili Behiç Çelik,

Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, kendisine hitaben söylediği “Sen bunu hak ettin.” ifadesine ilişkin,

Birer açıklamada bulundular.

24/4/2010 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun aynı tarihli 93’üncü Birleşiminde okunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki (11/11) esas numaralı gensoru önergesinin 29/4/2010 tarihli Genel Kurul gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına; Genel Kurulun, haftalık olağan çalışma günlerinin dışında aşağıda tarihleri belirtilen pazartesi, cuma, cumartesi ve pazar günlerinde de toplanması ve aşağıda belirtilen saatlerde çalışmasına; bu birleşimlerde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; Genel Kurulun, 04/05/2010 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; Genel Kurulun, 29/04/2010 Perşembe günü saat 15.00'te toplanması ve bu birleşimde (11/11) esas numaralı gensoru önergesinin, Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin yapılması ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun çalışmalarına devam etmesine; Genel Kurulun, 2 Mayıs 2010 Pazar, 3 Mayıs 2010 Pazartesi, 5 Mayıs 2010 Çarşamba, 6 Mayıs 2010 Perşembe, 7 Mayıs 2010 Cuma, 8 Mayıs 2010 Cumartesi ve 9 Mayıs 2010 Pazar günlerinde 12.00-24.00 ve 4 Mayıs 2010 Salı günü ise 15.00-24.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; Genel Kurulun, 18 ve 25 Mayıs 2010 Salı günkü birleşimlerde, bir saat sözlü soruları müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 5 ve 26 Mayıs 2010 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesine; Genel Kurulun, 18 ve 25 Mayıs Salı günkü birleşimlerde 15.00-20.00 saatleri arasında, 20, 26 ve 27 Mayıs 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerde ise 13.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Birleşime saat 13.29’da ara verildi.

                                                                       

Nevzat PAKDİL

                                                                    Başkan Vekili

                 Harun TÜFEKCİ                                                                       Fatih METİN

                          Konya                                                                                       Bolu

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı Oturumlar

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

4’üncü sırasında bulunan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

5’inci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/656) (S. Sayısı: 497) birinci görüşmesi tamamlandı; ikinci görüşmesine en az kırk sekiz saat geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.

Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat’ın, şahsına karşı kaba ve yaralayıcı sözler sarf ettiğine ilişkin Başkanlığa verdiği önergesi üzerine Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat, kastının yaralamak olmadığına,

Samsun Milletvekili Ahmet Yeni, 497 Sıra Sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin çerçeve 26’ncı maddesine bağlı geçici 19’uncu maddesi üzerinde konuşma yaparken söylediği “12 Eylül darbe Anayasası’na evet demeye davet ediyorum” şeklindeki ifadesini “12 Eylül darbe Anayasası’nı değiştiren teklife oy vermeye davet ediyorum” şeklinde düzelttiğine,

İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, 497 Sıra Sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesi üzerindeki görüşmeler sırasında şahsına sataşılması nedeniyle yaptığı konuşmada dil sürçmesiyle söylediği “12 Eylül darbe Anayasası’na oy verin” şeklindeki ifadesini “12 Eylül Anayasası’nın değiştirilme teklifine kabul oyu verin” şeklinde düzelttiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak’ın, grubuna,

İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, AK PARTİ Grubu Başkanına,

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, şahsına,

İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Geçici madde ilavesine ilişkin iki önergeyi işleme alıp diğer önergeleri işleme almaması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunun doğru olduğunu açıkladı.

29 Nisan 2010 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 04.03’te son verildi.

                                                                       

Mehmet Ali ŞAHİN

 

 

 

 

 

Başkan

 

 

Murat ÖZKAN

 

Fatih METİN

 

Giresun

 

Bolu

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

Gülşen ORHAN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Van

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Yusuf COŞKUN

 

Burdur

 

Bingöl

                Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

                                                                                                                                        No.: 133

II. - GELEN KÂĞITLAR

29 Nisan 2010 Perşembe

Tasarılar

1.- Emniyet Teşkilatı Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/865) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.04.2010)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) Arasında Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/866) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.04.2010)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/867) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.04.2010)

Teklifler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın; Türk Ceza Kanunu ve Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/678) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.04.2010)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/679) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.04.2010)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/680) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.04.2010)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Tatvan Devlet Hastanesi personeline lojman alımına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2020) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

2.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Bitlis’teki bazı taşınmazlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/2021) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya sebze ve meyve haline ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/2022) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir beldedeki okulun taşımalı eğitim kapsamına alınmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2023) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün altyapı hizmetlerine ayrılan ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2024) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki öğretmenlerin çalışma statülerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2025) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, geçici personelin sözleşmeli statüye alınmasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/2026) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, geçici köy korucularının özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2027) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da Hazine arazilerinin çiftçilere dağıtımına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/2028) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, kamu taşıtlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13943) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

2.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Ankara’daki Atatürk Kültür Merkezi binasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13944) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Fransa ziyaretiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13945) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

4.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, emekli maaşlarından derneklere yapılan kesintilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13946) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/04/2010)

5.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13947) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

6.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, biyometrik pasaporta geçiş için yapılan ihaleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13948) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

7.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, istihdamın artırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13949) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

8.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, hayvanlara yönelik şiddet olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13950) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

9.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bir mahkumun cezaevinde ölümüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13951) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

10.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’daki kadın personele ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13952) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/04/2010)

11.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, cezaevindeki bir kişinin sağlık sorunlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13953) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

12.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, BAĞ-KUR emeklilerinin aylıklarının yanlış hesaplandığı iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13954) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

13.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki çocuk işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13955) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

14.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emekli aylıklarının iyileştirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13956) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

15.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye gölet yapımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13957) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

16.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki atık yönetimi ve tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13958) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

17.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İstanbul’da orman arazisinde su dolum tesisleri kurulmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13959) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

18.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, polisin bazı olaylara müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13960) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

19.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir göz altı olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13961) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

20.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bazı deprem konutlarından kira alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13962) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İSKİ’nin suya yaptığı zamlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13963) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

22.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon ve köy konağı ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13964) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

23.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Orhaneli-Büyükorhan arasındaki yola ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13965) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

24.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13966) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

25.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köy konağı inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13967) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

26.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki otoparklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13968) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

27.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesince kurulan şirketlerin ve iştiraklerinin yönetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13969) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

28.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karacabey’deki bazı köy yollarının yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13970) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

29.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Marmaris Belediye Başkanına yapılan saldırıya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13971) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

30.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Akseki ilçesinin su sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13972) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

31.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köy yolunun yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13973) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

32.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Burgaz Adasındaki Sait Abasıyanık Müzesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13974) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

33.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Kahta Turizm Kenti Projesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13975) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

34.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da tahsis edilen Hazine ve orman arazilerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13976) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

35.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, Kınalı Ada’daki iskele inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13977) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

36.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Tarsus-Karataş-Yumurtalık koridorundaki turizme ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13978) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

37.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, havaalanlarında alınan bir ücrete ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13979) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

38.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, bazı madencilik faaliyetlerinin kültür ve turizm alanlarına etkisine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13980) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

39.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Akseki Kütüphanesinin nadir yazma eserlerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13981) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

40.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, vergi borcu nedeniyle bağlanan kamyonlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13982) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

41.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, varlık barışı uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13983) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

42.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da tarımsal sulamada kullanılan elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13984) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

43.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İzmir’de bir öğrenci yurdundaki olaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13985) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

44.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, taşımalı eğitimdeki trafik kazalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13986) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

45.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın, bir ilköğretim okulunun yemekhane ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13982) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

46.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, taşımalı eğitim uygulamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13988) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

47.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, eğitim sistemindeki bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13989) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

48.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, okul aile birliklerinin hesap ve işlemlerinin denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13990) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

49.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki okulların depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13991) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

50.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da deprem testi yapılmayan okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13992) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

51.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kastamonu’daki okulların depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13993) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

52.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Tunceli’deki okulların depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13994) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

53.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın, öğretmen kadrosu dışındaki personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13995) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

54.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, alınan bilgisayar donanım ve yazılımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13996) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

55.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Çankırı’daki okulların depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13997) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

56.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki okulların depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13998) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

57.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’taki okulların depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13999) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

58.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Osmaniye’deki okulların depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14000) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

59.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kilis’teki okulların depreme karşı dayanaklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14001) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

60.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir sendika şube başkanına verilen disiplin cezasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14002) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

61.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, üniversite hastanelerine yapılan ödemelere ve sağlıktaki finansmana ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14003) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

62.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Devlet Hastanesinin ihalelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14004) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

63.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Ardahan Devlet Hastanesinde yaşanan bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14005) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/04/2010)

64.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, tarımdaki daralmaya ve çiftçi borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14006) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

65.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki mera, yaylak ve kışlaklara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14007) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

66.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, acil telefon numaralarının tek numaraya indirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14008) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

67.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya-Kemer-Tekirova yolundaki tünellerin trafiğe açılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14009) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/04/2010)

68.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın, PTT’nin yeniden yapılandırılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14010) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

69.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Batman Garının sel atıklarından temizlenmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14011) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

70.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Akdağmadeni-Gemerek yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14012) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

71.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, biyometrik pasaport işi ihalesine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14013) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

72.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, İletişim Fakültesi mezunlarının TRT’de istihdamına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/14014) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

73.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, kaçak tütün mamulleri satışına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/14015) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 26 Milletvekilinin, eski hükümlülerin istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/702) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2010)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 Milletvekilinin, tekstil sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/703) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2010)

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, bazı lise ve üniversitelerde bir kısım öğrencilerin yaşadığı iddia edilen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/704) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.03.2010)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, maden ocaklarında yaşanan grizu patlamalarının önlenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/12881)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, özel kalem müdürlüğü ve basın müşavirliği kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13004)

 

29 Nisan 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÖNERGELER

1.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/1939) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/206)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin Sözlü Sorular Kısmının 513 üncü sırasında yer alan (6/1939) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                          Kürşat Atılgan

                                                                                                                 Adana

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 26 milletvekilinin, eski hükümlülerin istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/702)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

22 Mayıs 2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu'nda "50 ve üzeri işçi çalıştıran kamu ve özel işyerlerinde en az yüzde 6 özürlü ve eski hükümlü çalıştırılmak zorunluluğu" hükmü bulunmaktaydı. 26 Mayıs 2008'de resmi gazetede yayımlanan "5763 sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 4857 sayılı İş Kanunu'ndaki özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurlarının çalıştırılma zorunluluğu yeniden düzenlenmiştir. Buna göre özel işyerlerinde eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırılma zorunluluğu kaldırılarak, eski hükümlülerin ve terör mağdurlarının 50 ve üzeri işçi çalıştıran yalnızca kamu işyerlerinde yüzde 2 oranında çalıştırılmaları zorunlu kılınmıştır. 2008'deki değişiklik öncesi İŞKUR'dan iş bekleyen eski hükümlü sayısı 16 bin 30 iken, bu sayı 2010 Ocak sonu itibariyle 19 bin 625'e yükselmiştir.

Özel sektör işyerlerinde eski hükümlü istihdamı zorunluluğu varken de yasanın uygulanmasında sıkıntılar olduğu göz önüne alındığında, bu zorunluluğun sona ermesiyle birlikte eski hükümlülerin iş bulma olanağı neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Kamuda eski hükümlüler için yüzde 2'lik zorunlu istihdam kotasının yükseltilmeyip aynen korunması da hükümlülerin mağduriyetini arttırmıştır.

Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) verilerine göre; 2008 yılının Mayıs ayı sonu itibariyle İŞKUR'a kayıtlı eski hükümlü sayısı 16 bin 30 iken, bu sayı Ocak 2010 sonu itibariyle 19 bin 625'e yükselmiştir. 2008'de 191'i kamu, 2 bin 290'ı özel sektör işyerlerinde olmak üzere toplam 2 bin 481 eski hükümlü işe başlatılmıştı. 5763 sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu kaldırıldığından, 2009 yılında özel sektöre hiç eski hükümlü statüsünde yerleştirme yapılmamıştır. Kamu işyerlerinde işe başlatılan eski hükümlülerin sayısı ise sadece 332 olmuştur.

Özel sektör işverenleri, zorunluluk kalktığı için eski hükümlü işgücü talebinde bulunmamakta, normal iş başvuruları da “eski hükümlü oldukları gerekçesiyle” kabul edilmemektedir. Eski hükümlülerin istihdamı önündeki sorunlar eski hükümlüleri suça itmektedir. Bu durum eski hükümlüler kadar, toplumun diğer kesimlerinin de sıkıntı yaşamasına neden olmaktadır.

Bu nedenlerle, eski hükümlülerin istihdam edilmesinin önündeki sorunların tespiti, ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Turgut Dibek                               (Kırklareli)

2) Şevket Köse                                 (Adıyaman)

3) Tekin Bingöl                                (Ankara)

4) Durdu Özbolat                             (Kahramanmaraş)

5) Atila Emek                                   (Antalya)

6) Tayfur Süner                                (Antalya)

7) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                (Malatya)

8) Enis Tütüncü                                (Tekirdağ)

9) Ali İhsan Köktürk                        (Zonguldak)

10) Bülent Baratalı                           (İzmir)

11) Ergün Aydoğan                         (Balıkesir)

12) Birgen Keleş                              (İstanbul)

13) Erol Tınastepe                            (Erzincan)

14) Ali Koçal                                   (Zonguldak)

15) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

16) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

17) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

18) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

19) Ahmet Küçük                            (Çanakkale)

20) Muhammet Rıza Yalçınkaya      (Bartın)

21) Ensar Öğüt                                 (Ardahan)

22) Gürol Ergin                                (Muğla)

23) Ali Arslan                                  (Muğla)

24) Hulusi Güvel                             (Adana)

25) Rasim Çakır                               (Edirne)

26) Hüsnü Çöllü                              (Antalya)

27) Akif Ekici                                   (Gaziantep)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, tekstil sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/703)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tekstil, kullanılacak pamuk, keten gibi materyalin elde edilmesinden kumaş, dikili mamul ya da ev tekstili gibi biçimlerde kullanıma hazır hale gelene kadar geçirdiği sürecin tamamına verilen addır. Türkiye'nin en önemli sektörlerinden birisi olan tekstil, ülkemizde yaşanan olumsuz ekonomik koşullardan derinden etkilenmiş ve isminden sıkça söz edilir olmuştur.

Tekstil sektörü, ülkemizin en önemli sektörlerinden biri olduğu için yaşadığı krizler tüm ülkemizi derinden etkilemektedir. Geçmişte de benzeri krizlerin yaşandığını rahatlıkla görebiliriz. 1980'li yıllarda yapılan büyük tekstil yatırımları sonucu dünyada ciddi bir kapasite fazlalığı ortaya çıkınca, 1990’lı yıllarda yatırımlarda büyük bir azalma görülmüştür. Krizlerin patlama dönemi ise 1998 yılından sonraki süreçte gerçekleşmiştir. 1990’lı yıllarda arz fazlası oluşması ve talepte önemli bir daralma yaşanması, Türk Tekstil Sanayini ciddi bir krizle karşı karşıya bırakmıştır.

Yaşanan krizlere rağmen, sektör hâlihazırda dünya pazarlarında ihtiyacın yaklaşık % 4'ünü tek başına karşılamakta ve net ihracatçı konumunu sürdürmektedir. Ancak; Türk tekstil ve konfeksiyon sektörü Türkiye ekonomisi içerisinde mevcut önemini korumakla birlikte, yıllar itibariyle özellikle dış ticaretteki payının azaldığı ve sektörün yeni rekabet ortamından çok büyük bir hasar almadan çıkmak için çabaladığı görülmektedir. Başka bir deyişle tekstil sektörü bunalım yaşamaktadır. Yaşanan krizlerin haricinde, günümüzde yaşanan ekonomik kriz de tekstil sektörüne ağır darbeler vurmuştur. Ülkemizin tekstil devleri bir bir kapanmış ve hatta tekstil sektörünün önemli isimlerinin intihar ettiğine de görülmüştür.

Tekstil sektörünün yaşadığı sorunların en aza indirilmesi, birçok açıdan ülkemiz ekonomisini olumlu etkileyecektir. Zira tekstil, ülkemizin en önemli ihracat kalemlerinden biridir. Yalnızca ihracat olarak değil, ekonomik olarak tüm alanları etkileyen tekstil, 2,5 milyon kişiye doğrudan, 10 milyon kişiye de dolaylı istihdam sağlamaktadır Tekstil sektörü ülkede yaratılan katma değerin 1/10’undan, ülke ihracatının 1/3’ünden fazlasını gerçekleştirmektedir. Tekstil ve hazır giyim sektörünün imalat sanayi içindeki katma değer payı 1/6’dır. Başka bir ifadeyle tekstil sektörü, ülkemizin can damarlarından biridir ve ülkemiz için yaşamsal öneme sahiptir.

Ülkemizde tekstil sektörü, 2009 yılına büyük umutlarla başlamıştı. 2009 yılının bir önceki yıla göre daha iyi olacağı düşünülmüştü. Fakat, yaşanan koşullar bu umutların kısa sürede tükenmesine yol açmıştır. Özellikle Adıyaman gibi illerimizde, 5084 sayılı yasaya dayanan teşvikin, 2009'un sonunda sona ermesi başka sorunları da peşi sıra getirmiştir. Sanayimizin de en önemli alanlarından biri olan tekstil, birçok açıdan yeni sorunlarla karşılaşır olmuştur. Gümrük Birliği'nin etkileri, firmaların öz sermayelerinin yetersizliği, finansmanın ise kısa vadeli ve pahalı olması, sanayide kullanılan enerjinin rakip ülkelerden pahalı olması, işçiliğin giderek pahalı hale gelmesi, pamuk başta olmak üzere istikrarlı hammadde fiyatlarının oluşamaması, yurt dışı pazarlarda dağıtım kanallarına sahip olamama, Ar-Ge'ye yeterince önem verilmemesi gibi sorunlar tekstilin uluslararası alanda gelişimine engel teşkil etmektedir. Geçmişteki plansız büyüme ve yatırımlar, maliyet artışları, pazarlama ve markalaşamama sorunları ile kotaların kalkması ve bütün bunlara Çin faktörünün eklenmesi sonucu, tekstile devletin özel bir önemle yaklaşması gerçeğini doğurmuştur.

Tekstil sektörünün sorunlarının ve bu sorunların çözümlerinin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Şevket Köse                             (Adıyaman)

2) Hulusi Güvel                            (Adana)

3) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

4) Tekin Bingöl                            (Ankara)

5) Gürol Ergin                              (Muğla)

6) Ali Arslan                                (Muğla)

7) Tayfur Süner                            (Antalya)

8) Rasim Çakır                             (Edirne)

9) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

10) Mehmet Ali Özpolat               (İstanbul)

11) Ali Rıza Ertemür                    (Denizli)

12) Ahmet Küçük                         (Çanakkale)

13) Hüsnü Çöllü                           (Antalya)

14) Mevlüt Coşkuner                   (Isparta)

15) Ramazan Kerim Özkan          (Burdur)

16) Ensar Öğüt                             (Ardahan)

17) Bülent Baratalı                        (İzmir)

18) Muhammet Rıza Yalçınkaya  (Bartın)

19) Akif Ekici                               (Gaziantep)

20) Selçuk Ayhan                         (İzmir)

21) Abdulaziz Yazar                     (Hatay)

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, bazı lise ve üniversitelerde bir kısım öğrencilerin yaşadığı iddia edilen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/704)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de son yıllarda giderek artan ve basına yansıyan üniversite ve liselerde ırkçı ve ayrımcı baskı ve saldırı olaylarının neden ve sonuçlarının araştırılması, bu olayları destekleyen kişi ve kurumların ortaya çıkarılması, tüm öğrencilerin can güvenliğinin sağlanarak özgürce eğitimlerine devam edebilme-lerinin sağlanabilmesi ve tüm bu saldırıların ve baskıların ortadan kaldırılabil-mesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gere-ğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.  

1) Selahattin Demirtaş             (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                   (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                     (Batman)

4) Bengi Yıldız                        (Batman)

5) Akın Birdal                         (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                        (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                   (Van)

8) Hasip Kaplan                      (Şırnak)

9) Hamit Geylani                     (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                   (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                 (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş     (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras           (İstanbul)

14) Osman Özçelik                  (Siirt)

15) Özdal Üçer                        (Van)

16) Pervin Buldan                   (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                  (İstanbul)

18) Sırrı Sakık                         (Muş)

19) Sevahir Bayındır               (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                  (Tunceli)

Gerekçe:

Üniversiteler, fikirlerin özgürce tartışıldığı, demokratik bireylerin kendilerini ifade etmede özgür alanların yaratıldığı, kişilerin değil fikirlerin çatıştığı kurumlar olmalıdır. Bu yüzden üniversitelerde, öğrencilerin ve öğretim üyelerinin özgürce politik düşüncelerini belirtebilmeleri gerekirken bu düşünceleri tartışabilecekleri ortamların oluşturulması gereklidir. Ne yazık ki Türkiye tarihinde, özellikle 1980 darbesinden sonra üniversitelerde politik düşüncesinden dolayı muhalif olan, demokratik olan öğrenciler ırkçı saldırılara ve baskılara maruz kalmaktadır. Her geçen gün Türkiye'nin farklı illerindeki üniversitelerde çeşitli grupların saldırıları gerçekleşmekte ve öğrenciler bu baskılardan dolayı can güvenliği olmadığı için okuldan uzaklaşmak zorunda bırakılmakta, eğitimine devam edememektedir. Bu ırkçı ve insanlık dışı saldırılar ve baskılar artık liselerde de sıkça görülür duruma gelmiştir. En son Malatya Doğanşehir Meslek Lisesi’nde 10 Kürt öğrenci ülkü ocağından olduğu söylenen bir grup tarafından saldırıya uğramıştır ve okul müdürünün can güvenliklerini sağlayamadıkları gerekçesiyle öğrencileri okuldan uzaklaştırarak çözüm bulduğu basına yansımıştır. Yine Kütahya Dumlupınar Üniversitesinde, maç sonrası ırkçı bir grubun Kürt bir öğrenciye karşı linç girişimi Kürt öğrencilerin darp edilmesiyle sonuçlanmıştır. Fırat Üniversitesi’nde ülkücü oldukları belirtilen bir grup öğrenci karşı görüşlü öğrencilere bıçak ve sopalarla saldırarak 4 kişinin ağır yaralanmasına neden olmuştur. Kürt öğrencilerden ağır yaralananlar olurken, diğer Kürt öğrencilerin polis tarafından şiddete maruz kaldığı iddiaları endişe yaratmıştır.

2008 yılında İHD ve Mazlum-Der, 9 Mart'ta Karabük Üniversitesi’nde Kürt öğrencilere yapılan saldırılarla ilgili bir raporu kamuoyuna sunmuştur Karabük Üniversitesi’nde öğrenim gören bir grup Kürt öğrencinin, bir süredir üniversite yerleşkesinde, Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı öğrenci yurdunda ve ikamet ettikleri şehir merkezindeki evlerinin önünde yaşadıkları hak ihlallerinin son donemde iyice arttığı belirtilen raporda 2004-2005 yıllarında 3 Kürt öğrencinin linç girişiminde bulunulduğu belirtilmiştir. Raporda yüksek öğrenim yurdunda kalan Diyarbakırlı bir kız öğrencinin tehditlerle yurttan çıkartıldığı da belirtilmektedir. İHD ve Mazlum-Der, Türkiye'nin çeşitli illerinde üniversite öğrencilerin benzer şikayetlerle kendilerine başvurduğu ve son yıllarda başvuru sayısının arttığını belirtmiştir. 2006 yılında Ankara ve Ege Üniversitesi’nde benzer olaylar gerçekleşmiş, 40 kişilik ırkçı bir grubun, bir grup öğrenciye saldırdıkları basına yansımıştır. Satır ve bıçakların olduğu saldırı da Sinan Benek ve Mustafa Yeşil isimli iki öğrenci ağır yaralanmıştır. Yine bir grup Ege Üniversitesi’nde Kürt ve sol görüşlü öğrencilere saldırarak 3 öğrenciyi evlerinde sopayla darp ettiği açıklanmıştır. Saldırı sonrası Mahmut Birişik ve Metin Batıhan isimli öğrenciler hastaneye kaldırılmıştır.

Bilimsel eğitimin ve özgür beyinlerin yetiştirilmesi gereken üniversiteler ve liselerde ırkçı saldırılar ve tepkiler artarken bu konuda yetkili birimlerin gerekli tedbirleri almadığı görülmektedir. Bu olaylara karşı ilgisiz kalmak yada olayları görmezlikten gelmek, daha sonra bu olaylara tepki olarak doğabilecek reaksiyonları da tetikleyebilecektir. İnsan Hakları kuruluşlarının okullarda giderek artan bu ırkçı saldırı ve baskıların endişe verici olarak değerlendirmeleri dikkate alınmalıdır. Kürt olduğu için, demokratik olduğu için yada alevi olduğu için öğrencilere saldıran bir zihniyet ne yazık ki demokratikleşen Türkiye için negatif bir durumdur. Bu nedenle, üniversitelerin gerçek işlevlerinin yerine getirebilmesi ve özgürce düşüncelerin açıklandığı kurumlar haline dönüştürülebilmesi için üniversiteler başta olmak üzere, eğitim kurumlarında meydana gelen ve iddia edilen bu ırkçı ve ayrımcı saldırıların, baskıların ortaya çıkarılması, bu olayları destekleyen kişi ve kurumların ve bütününde zihniyetin ortaya çıkarılması, tüm öğrencilerin din, dil, ırk ve kültürü ne olursa olsun eşit ve özgür eğitim alabilmeleri için bir meclis araştırma komisyonu kurulmasını öneriyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, vefat eden Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok’a rahmet, ailesine, sevenlerine, yakınlarına ve yargı camiasına başsağlığı dileyen konuşması

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birkaç gün önce kaybettiğimiz ve bugün öğlen, Kocatepe Camisi’nden ebedî âleme yolcu ettiğimiz Barolar Birliği Başkanı Sayın Özdemir Özok’u rahmetle anıyorum. Ailesine, sevenlerine, yakınlarına ve yargı camiamıza başsağlığı diliyorum. Ruhu şad olsun, mekânı cennet olsun.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, bazı yabancı firmaların Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddiaları karşısında gerekeni yapmadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Anayasa’nın 99’uncu ve İç Tüzük’ün 106’ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin (11/11) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

V.- GENSORU

A) ÖN GÖRÜŞMELER

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, bazı yabancı firmaların Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddiaları karşısında gerekeni yapmadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/11)

BAŞKAN - Hükûmet? Burada.

Saygıdeğer milletvekilleri, önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 24/4/2010 tarihli 93’üncü Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, Başkanlığımıza intikal eden söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Önerge sahibi olarak Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili. Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilli ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır.

Önerge sahibi olarak ilk söz Kemal Kılıçdaroğlu’na ait. Daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da kendi konuşacağı için, süresini birleştirerek şimdi kendisine söz vereceğim.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz otuz dakika.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin yolsuzluk dosyasına tarihsel süreç açısından baktığımızda, çok da olumlu geçtiği söylenemez. İlk ciddi kırılma olayı, Lockheed yolsuzluğunda çıkmıştır. 1974-75 yıllarında, Amerikan Lockheed firması Hollanda, Japonya, İtalya ve Türkiye’ye 24 milyon dolar rüşvet vererek kırk uçak satmıştır. Bu olay Amerika’da patladığı zaman bütün ülkelerde yargı harekete geçmiş, suçlular yakalanmış, cezalarını çekmiş ve mahkûm olmuşlardır. Hatta yanlış hatırlamıyorsam, bir ülkede yargılama süreci canlı televizyon programında bütün bölgeye, bütün ülkeye verilmiştir ama bizim ülkemizde maalesef bu olay kapatıldı ve unutuldu.

Yıllar sonra benzer bir olay AKP döneminde gerçekleşti değerli arkadaşlar. Amerika’da yargılanan bazı firmalar Türkiye’de rüşvet dağıttıklarını itiraf ettiler ve bunlar mahkeme kayıtlarına geçti. Birinci olay, “Delta&Pine” denilen bir şirket, Amerikan firması, tarım ürünleri satıyor. Türkiye’de de bir şirket kurdular, adına “Türk Deltapine Limitet Şirketi” dediler. Yüzde 100 Amerikan iştiraki olan bir firma.

19 Kasım 2009 tarihinde Habertürk gazetesinde bir haber çıktı “GDO’lu pamuğun kralı Türkiye’de rüşvet kralı” diye! Bu olay yer aldı ve bu olay unutuldu. Neden unutuldu ve neden bir şey yapılmadı? Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bir suç duyurusunda bulunmadı, hiç kimse bir araştırma ihtiyacı duymadı ama bir sivil toplum örgütü Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Derneği cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulundu. 9 Ocak 2010 tarihinde cumhuriyet savcılığı “Bu olay gazete haberinden ibarettir, elde bilgi, belge yoktur, tamamen soyut bir iddiadır.” dedi ve takipsizlik kararı verdi. Oysa bu dilekçenin ekinde, Amerika’da yargılanan firmanın, sermaye piyasası kurulu raporunun hem İngilizce hem Türkçe örneği vardı ve bu, ilgili savcı tarafından görülmedi ama biz bunu takip ettik, bırakmadık arkasını. Söz konusu raporda, Türkiye’de 43 bin dolar rüşvet dağıtıldığı söyleniyordu. Kolombiya mahkemesinde 25/7/2000 tarihinde görülen davadaki şu ifadeleri ben, yüce Meclisin takdirine sunmak istiyorum. Mahkemeye sunulan raporda diyor ki: “Bu ödemeler –yani rüşvet ödemeleri- şirketin Türkiye’deki faaliyetlerini sürdürmesi için gerekli olan resmî raporlar ve sertifikaların elde edilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.” Yine bu raporda “Türk Deltapine tarafından Bakanlık memurlarına yapılan ödemeler, 2006 yılında Deltapine’ı satın alan şirket tarafından yapılan incelemeler sonunda ortaya çıkana kadar durdurulamamıştır.”

Bu gelişmeler üzerine 30/12/2009 tarihinde Tarım Bakanlığına bir dilekçe ile başvurdum, Bilgi Edinme Yasası’na göre, dedim ki: “Acaba Türk Deltapine hakkında Amerika’da açılan davada Türkiye’de rüşvet verdiği söylenen bu şirket hakkında, siz, Bakanlık olarak bir soruşturma açtınız mı?” 21 Ocak 2010 tarihi, 14.37 itibarıyla bir yanıt geldi. Aynen okuyorum: “Konuyla ilgili yapılan arşiv araştırmamızda Türk Deltapine unvanlı şirket hakkında yapılmış veya yapılmakta olan bir inceleme ve soruşturmaya rastlanmamıştır.”

Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığına sordum; olur ya, Dışişleri Bakanlığı duyarlı bir bakanlıktır; Türkiye’de rüşvet dağıtılıyor, Amerika’da mahkeme kararlarına geçiyor; herhâlde Dışişleri Bakanlığı bunu alıp bilgi olarak Türkiye’ye aktaracaktır diye! Dışişleri Bakanlığı 24 Şubat 2010 tarihinde bana yanıt verdi: “Türk Deltapine Limitet Şirketiyle ilgili yargılama süreci hakkında Bakanlığımıza ve ABD’deki temsilciliklerimize bir bilgi ulaşmadığı tespit edilmiştir.” Merak ediyorum, bu Dışişleri Bakanlığı ne yapıyor acaba?

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Sayın Başkan, susturur musunuz lütfen.

HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) – Ne biçim adam bunlar be!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – 24’ünde…

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakika…

Arkadaşlar, tamam…

Sayın Erenkaya (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, lütfen… Sakin olalım.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Otur yerine!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – 24…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Hayret bir şey ya! Ne ayıp!

BAŞKAN – Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, sürem kayboluyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Arkadaşları susturun. Şuna bak, Anayasa Komisyonu Başkanı!

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen arkadaşlar…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – …24 Mart 2010 tarihinde basın toplantısı yapıp bunu açıklıyorum ve Sayın Bakan bir yanıt veriyor, diyor ki: “Ben 19 Ocak 2010 tarihinde soruşturma açtım.”

Değerli milletvekilleri, 2009 tarihinde haber yer alıyor, Bakan olarak soruşturma açmıyorsunuz; ben, Bilgi Edinme Yasası’na göre soruyorum, soruşturma açmıyorsunuz; Dışişleri Bakanlığına soruyorum, soruşturma açmıyorsunuz. Ayın 21’inde bana yanıt veriyorsunuz “Soruşturma açılmamıştır” diye; ben, basın toplantısı yaptıktan sonra diyorsunuz ki: ”Ben ayın 19’unda soruşturma açtım.” Peki, 21’ine bana yanıtı kim verdi? Sizin Bakanlığınız vermedi mi “Soruşturma yoktur.” diye? Ama her şeye rağmen bir soruşturma açılmasını da olumlu karşılıyorum.

Son bir not vereyim bu konuyla ilgili. Türk Deltapine Şirketi 43 bin dolar rüşvet ödedi ama Amerika’da 300 bin dolar ceza ödeyerek kurtuldu.

Geliyorum ikinci olaya. Yine bir firma, bu kez bir Alman firması, Siemens. 12/12/2008 tarihinde Amerika Kolombiya Bölge Mahkemesinde dava görülüyor. Sunulan iddianameden bölümü okuyorum değerli arkadaşlar: “2000 yılından 2002 yılına kadar Siemens’in dört iştiraki -ki bunlardan birisi de Siemens Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi, Türkiye’de kurulu olan- Irak Hükûmeti Elektrik ve Petrol Bakanlığı ile toplam değeri 80 milyon doları bulan 42 sözleşme imzalamıştır, bu sözleşmelerin imzalanmasını sağlamak için en az 1.736.076  dolar rüşvet vermiş ve bu 42 sözleşme karşılığında 38 milyon dolar kâr elde etmiştir.” Irak devletine ödenen bu rüşvetler dolayısıyla yine mahkeme kararında şunu söylüyor: “Şirketlerin -ki Türkiye’deki Siemens’i kastediyor- muhasebe kayıtlarında ödenmiş rüşvetler sahte işlem kayıtlarıyla muhasebeleştirilmiş ve bu  kayıtlar Siemens şirketinin muhasebesinde yer almıştır.” Sahte kayıtlarla yer aldığı söyleniyor.

Soru bir: Bizim Maliye Bakanlığı ne yapıyor? Türkiye’den rüşvet ödenecek, rüşveti göreceksiniz, mahkeme kararlarına geçecek, siz bunu duyacaksınız ve hiç sesiniz çıkmayacak.

Yine bu iddianamede çok ilginç bir şey daha var, diyor ki: “Şirketin rüşveti iki Iraklı Hükûmet görevlisine ait bir Ürdün bankası üzerinden ödendiği tespit edilmiştir.” İddianameye göre, toplam ödenen rüşvetin -ki az önce söyledim, toplam 1 milyon 736 bin dolardı- 1 milyon 243 bin dolarlık kısmı “Siemens Türkiye” tarafından gerçekleştirilmiştir. Rüşvet 1 milyon 706 bin dolar, Amerika’da yargılama sırasında Siemens, Amerikan Hükûmetine 1 milyar 600 milyon dolar ceza ödemiştir. Bunun bir de Almanya ayağı var, o daha yeni, 2000’li yılların başı değil.

Almanya ayağı şu: Siemens’in Telekom bölümünün başında olan Michael Kutschenreuter var. 7/12/2006 tarihinde Alman savcılığına ifade veriyor -ifadenin aslı bu arkadaşlar- ve diyor ki bu ifadede, 7/12/2006 tarihli ifadede: Türkiye’de bir ihale alınmak için rüşvet verilmesinin en üst düzeyde kararlaştırıldığını belirtiyor.

Şimdi yirmi sekiz sayfalık bu ifade Türkiye Cumhuriyeti savcıları tarafından neden değerlendirilmez? Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından neden değerlendirilmez? Rüşveti… Değerli arkadaşlarım, bunlardan benim bilgim oluyor da koskoca Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin bilgisi olmuyor mu? Gazetecilerin bilgisi oluyor da koskoca Türkiye Hükûmetinin bilgisi olmuyor mu? Hangi gerekçeyle olayların üzerine gidilmez ve olaylar kapatılmaya çalışılır?

Şimdi daha güncel olaylara gelelim, Türkiye ile ilgili bölümüne: Emin Şirin -hepiniz hatırlarsınız geçen yasama döneminde milletvekiliydi- 28/3/2006 tarihinde Sayın Binali Yıldırım’a bir soru soruyor, diyor ki: Aycell’in 2001 yılında Siemens ile yaptığı sözleşmeden doğan 10 milyon euroluk alacak Siemens’ten tahsil edilmiş midir, edilmemiş midir? Ve ikinci soru: Aycell yönetiminin Siemens’ten alacakları tahsil etmek için uğraştıkları sırada Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından görevden alınma nedenleri nedir? 2006-2010. Bu soruya cevap gelmiş değil.

Ben bir soru sordum olayların gazetelerde yer alması üzerine, Sayın Başbakana sordum 4/12/2008’de: Diyorum ki Siemens’in çantacısı olarak yani rüşvete aracılık ettiği söylenen kişi İtalyan Tonio Arcaini’nin Ankara’da Siemens’in Mali İşler Müdürü Michael Kutschenreuter’la görüştüğü doğru mudur değil midir? 28 sayfalık tutanakta Türkiye’de üst düzeyde rüşvet dağıtmak için karar aldıklarını söyleyen kişi, aynı kişi. Bu soruya da herhangi bir yanıt yok. Ama bu arada şunu söyleyeyim: İtalyan Tonio’nun 15 Şubat 2007 tarihinde verdiği yeminli ifade de çok önemli. Bu ifadeye de umarım Hükûmet ilgi gösterir ve bakar.

Üçüncü olay: Daimler, Mercedes otobüsleri satan Daimler firması. 22/3/2010 tarihli yine Kolombiya Bölge Mahkemesinde dava sürüyor. Davada Türkiye dâhil Irak, Endonezya, Nijerya, Rusya, Sırbistan, Tayland –Türkiye de dâhil- ülkelerinde 10 milyonlarca dolara varan rüşvet ödenmiştir. Bu ifade bana ait değil, mahkemeye sunulan raporda var, 10 milyonlarca dolara varan rüşvet ödenmiştir. Bu olaylarda, Daimler, rüşvetleri ABD bankalarındaki hesapları veya ABD gizli şirketlerinin ABD dışında olan hesaplarını kullanarak transfer etmiştir.

Yine aynı raporun yüz on ikinci paragrafında “Mercedes Türk firmasının, Mercedes Benz Türk firmasının 95 milyon euro tutarındaki ihracatla ilgili olarak 6 milyon 5 bin sterlin tutarında rüşvet ödediğini ortaya koymaktadır.” diye açık ve net bir ifade var. Amerika’da yargılanan Daimler firması, 6 milyon 5 bin sterlin rüşvet için 185 milyon dolar ceza ödemiştir.

Daimler’in Türkiye ile ilgili ayağı da var, başka bir ayağı var, henüz sorgulanmayan, bilinmeyen ayakları var. Az önce Sayın Binali Yıldırım’ın soruya yanıt vermediği olay da soruşturulmamıştır. Daimler’in Afrika, Asya ve Orta Doğu’da rüşvet dağıttığını az önce Amerikan belgelerinden söyledik. Bu işin başında Otto Diez ve Till Becker var. Bunların 2’si aynı zamanda Türkiye’de de Mercedes’in yöneticileri arasında.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Mercedes’ten üç yüz elli otobüs alıyor. Diyeceksiniz ki: “Üç yüz elli otobüs alınabilir.” Üç yüz elli otobüsün alım törenine Sayın Kadir Topbaş, Otto Diez ve Till Becker katılmışlardır, beraber imzalamışlardır. Diyeceksiniz: “Bu da normal, imzalanabilir.” Ama burada önemli bir olay vardır.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sizden müsaade alması lazım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Önemli bir olay var değerli milletvekilleri, bizden izin almasına gerek yok. Kamu İhale Kurumu üç yüz elli otobüs alımıyla ilgili ihaleyi iptal ediyor. Telgrafla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına “Ben bu ihaleyi iptal ettim.” diye yazıyı gönderiyor. Kamu İhale Kurumunun iptal kararına rağmen, “Kamu İhale Kurumu da kim oluyormuş? Böyle bir kurum mu var? Ben otobüsü alırım.” deniliyor ve otobüsler alınıyor. Ama buna karşılık Kamu İhale Kurumunun kararını iptal için İstanbul Büyükşehir yargıya başvuruyor. Altı yargı kararını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı uygulamıyor. Altı mahkeme kararı da -en son 2010’da Danıştayda çıktı- Kamu İhale Kurumunun kararını haklı buluyor ama otobüsler alınıyor.

Soru iki: Hangi bürokrat, hangi seçilmiş kişi, hukuk devletine inanan hangi yurtsever altı mahkeme kararına rağmen, Kamu İhale Kurumunun iptal kararına rağmen üç yüz elli otobüsü ihalesiz alır? Bunun arkasındaki güç nedir ve bu neden sorgulanmaz? Yani bu rüşvetin de ortaya çıkması için Amerika’da, Almanya’da soruşturma mı açılması lazım? Nedir? Burada bir şeyler var mı, yok mu? Bir şey söylemiyoruz ama size altı mahkeme kararını uygulamayan bir Belediye Başkanı, altı mahkeme kararını uygulamanın ötesinde Kamu İhale Kurumunun kararını uygulamayan bir yönetimden söz ediyorum değerli milletvekilleri. Eğer bunu CHP’li bir belediye başkanı yapsaydı eminim şimdi Silivri’de yatıyordu.

Değerli arkadaşlar, dördüncü olay: Yine Amerika’da yargılanıyor bir firma, York Klima ve Dondurucu Sistemleri Şirketi. 1999-2005 yılları arasında Bahreyn, Mısır, Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye’de kamu görevlilerine rüşvet dağıtmaktan yargılanıyorlar ve bu firma, yargılama süreci sonucunda 12 milyon dolar tutarındaki cezayı ödeyerek uzlaşmayı sağlıyor. Peki, Türkiye’de bir şey oldu mu? Hayır. Duyan var mı? Hayır. Peki, bu Dışişleri Bakanlığı ne yapıyor? Bir ülkenin Dışişleri Bakanlığı rüşvetin dağıtıldığını duyar, görür de bunu alıp da Türkiye’deki yetkililere aktarmaz mı? ”Şu mahkemede, Türkiye’de rüşvet dağıtıldığı söyleniyor, iddia ediliyor.” demez mi, “Bunu araştırın.” demez mi? Ama diyen yok.

Değerli milletvekilleri, haklı olarak belki şu soruyu sorabilirsiniz: Efendim, niye Sayın Başbakan hakkında verdiniz bu gensoruyu da ilgili bakanlar hakkında vermediniz?

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Biz de aynı soruyu soracaktık.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet, Sayın Başbakanın görevlerini 3056 sayılı Yasa belirlemiş. Onun 4’üncü maddesi diyor ki: “Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek hak ve menfaatlerini gözetmek, milletin huzur ve güvenini sağlayıcı önlemler almak -altını çiziyorum- genel ahlakı ve kamu düzenini muhafaza etmekle görevlidir.” Eğer rüşvet vermek ve almak genel ahlakın bir kuralıysa söyleyecek hiçbir şeyim yok, gereği yapılmıştır. Ama rüşvet vermek ve almak ahlaka aykırı bir eylemse, o zaman birilerinin buna dur demesi, birilerinin bu konuda soruşturma talimatı vermesi lazım. O nedenle Sayın Başbakan hakkında verdik. O nedenle dedik: “Sayın Başbakan, lütfen, istirham ediyoruz, Türkiye Cumhuriyeti’nin adını, belli mahkemelerde adı geçerken en azından duyarlı olun, ekip gönderin.” Nedir bu olaylar? Dışişleri bakanları var, konsolosluklar var, büyükelçiler var. Nedir bu olaylar? Türkiye’yi niye bu hâle getiriyoruz biz? Bir rüşvet cenneti olarak Türkiye’nin algılanması, Bahreyn gibi, Katar gibi, Letonya gibi ülkelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin adının anılması bizim hoşumuza mı gider? Yeri geldiği zaman övünüyoruz: “Türkiye Cumhuriyeti, efendim, en büyük yirmi ekonomiden birisidir.” Bunu söylediğimiz bir Türkiye Cumhuriyeti, rüşvet cenneti olan bir Türkiye Cumhuriyeti olabilir mi? Genel ahlakı koruyacaksak bu konuda duyarlı olmamız gerekmiyor mu?

Değerli milletvekilleri, bakın, Sayın Murat Mercan şu kürsüde çok güzel bir konuşma yaptı. Yaptığı konuşmanın ilgili bölümünü aynen okuyorum: “Bu Mecliste konuşulan her cümle, her kelime özellikle uluslararası meseleleri ilgilendirdiği zaman, bu konuşulanların hepsi anında ilgili ülkelerin masalarında, ilgili ülkelerin dışişleri bakanlarının masalarında mutlaka yer alır.” Evet, saygınlığı olan bir ülkede, eğer o ülkeyle ilgili bir olay varsa, görüşülüyorsa ilgili ülkenin dışişleri bakanlarının masasının önüne gider. Peki, Amerika’da konuşuluyor, yazılıyor çiziliyor, İnternet sitelerinde yer alıyor, Türkiye’de de yazılıyor çiziliyor ama kimse duymuyor. Nasıl oluyor bu? Nasıl bir saygın ülke burası? Neden olayların üzerine gidilmez? Anlamak mümkün değil.

Bakın, bu olaylar çıktıktan sonra Rusya, Hırvatistan, Sırbistan, bütün bu ülkelerin tamamında soruşturma açıldı, tamamında ama ve olayların üzerine gidildi. Niye bizim ülkemizde bir şey yapılmıyor arkadaşlar? Sormayacak mıyız biz bunu? Yasama organı olarak yürütme organına sormayacak mıyız? Bırakın milletvekili, parti kimliklerimizi bir tarafa bırakalım, Parlamentonun yüce çıkarları açısından, mademki bu Parlamento milletin iradesini temsil ediyor -ki sık sık bunu dile getirip söylüyorsunuz bu kürsüde- milletin iradesi rüşvetlerin, almanın vermenin gizlendiğini görmemek midir? Sormamamız mı gerekir bizim yürütme organına bunu araştırın, bunu soruşturun, bununla ilgili dosyaları getirin diye?

Rüşvet alan ve verenlerin sorgulanmadığı bir ülkede demokrasi yoktur arkadaşlar. Rüşvet alanların ve verenlerin sorgulanmadığı bir ülkede Başbakan genel ahlakı koruyamaz. Rüşvet alanların ve verenlerin sorgulanmadığı bir ülkede, Türkiye'nin uluslararası saygınlığı korunamaz, Türkiye üçüncü dünya ülkesi olarak görülür, bir muz cumhuriyeti olarak görülür. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, değerli milletvekilleri, diyeceksiniz ki: Mahkemede karar olur da mahkeme kararını Dışişleri Bakanlığı bilmeyebilir, görmeyebilir, duymayabilir. Hatta bizim bakanlarımız, başbakanlarımız, bakanlıklardaki bürokratlar gazete de okumayabilirler; gazetelerdeki bilgilere de hitap etmeyebilirler, o bilgilere de güvenmeyebilirler.

Şu, Amerikan Adalet Bakanlığının resmî İnternet  sitesinden alınmış bir belge arkadaşlar, Siemens’le ilgili. Türkiye’de rüşvetin dağıtıldığını gösteren bir belge arkadaşlar.

CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – 2000-2002.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Yenilerini söyledim ben bu kürsüden.

Onlar ortaya çıktı. Bizde ortaya çıkması gereken bazı bilgiler var. Dikkat edin “en az” lafını kullanıyor.

Şu, York Klima’yla ilgili, Amerikan Adalet Bakanlığının, 2002’de  değil, 2007.

Şu, Daimler’le ilgili.

Niçin sorgulamayız arkadaşlar? Neden olayların üzerine gitmeyiz?

Amerikan Adalet Bakanlığının resmî İnternet  sitesinde üçüncü dünya ülkeleriyle beraber rüşvet dağıtılan bir de biz varız.

Rusya olayların üzerine gitti. Yunanistan olayların üzerine gitti, tutuklamalar oldu Yunanistan’da. Bizde ne oldu? Hatırlayan, bilen var mı, gören var mı, duyan var mı? Yok.

Değerli milletvekilleri, biz sadece bununla kalmadık. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun, ben size bir şey anlatacağım, lütfen elinizi vicdanınıza koyun, kararı yine siz vereceksiniz. Bunlar yer alınca, dönemin bakanına sorduk: “Sayın Bakan, bu Siemens’te, deniyor ki, rüşvetler dönüyor. Nedir bu olay Allah aşkına?” Soru önergesi verdik. Dönemin bakanının verdiği cevap: “Sözleşmeye Türkiye ve Almanya taraf olup, bahse konu dosyaların gönderilmesine ve istinabeye ilişkin talepler sözleşmenin yukarıda belirtilen hükümleri uyarınca yargı mercilerinin görev ve takdirindedir. Bu çerçevede yargı mercilerinde herhangi bir adli yardım talebinde bulunulmamıştır.” Güzel. Yani diyor ki: “Vallahi mahkeme dosyayı istemedi. Biz ne yapalım? Bizim bir günahımız yok.” Bunun üzerine Adalet Bakanlığına soruyoruz “Nedir bu?” diye. Dönemin Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin, onun verdiği yanıt: “Söz konusu sözleşmeye ülkemiz ve Almanya taraf olup soru önergesinde bahsi geçen dosyaların gönderilmesine ve istinabeye ilişkin talepler sözleşmenin yukarıda belirtilen hükümleri kapsamında yargı mercilerinin görev ve takdirindedir.”

İlk sefer, dünyada böyle bir ülke var. Düşünün, rüşvet veriliyor, rüşvet alınıyor, ülkeler belli. Hükûmet diyor ki: “Vallahi ben hiçbir şey yapmıyorum.” Ne olacak? Efendim, mahkemenin istemesi lazım. Mahkeme istemedi, savcı istemedi. Ne yapacağız? Sineye çekeceğiz, diyeceğiz ki: “Bu ülkede demokrasi var.” Böyle bir anlayışı siz kabul edebilir misiniz arkadaşlar? Böyle bir anlayış olabilir mi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Nasıl olacak, nasıl?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Belki şimdi gelip diyecekler ki: “Efendim, Siemens’le ilgili Ankara’da ağır cezada bir dava görüşülüyor.” O dava bunlarla ilgili değil. Onu anlatırlarsa o davayla ilgili de bizim bildiklerimiz var, o ayrı bir şey. Biz yurt dışında görüşülen ve karara bağlanan davalardan söz ediyoruz. İlgili rüşvet dağıtan şirketlerin rüşvet dağıttık, diye, itiraf edip cezalarını ödeyip kabul ettikleri davalardan söz ediyoruz. Onlar ayrı, onları ayrıca görüşürüz.

Şunu kabul etmeniz lazım değerli milletvekilleri, savcılar harekete geçmedi, mahkemeler harekete geçmedi, dediler ki: “Vallahi ortada yapacağımız hiçbir şey yok.” Diğer ülkelere bakalım, diğer ülkelerde ne olmuş acaba?

SONER AKSOY (Kütahya) – Savcılar geçsin canım.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Niye suç duyurusunda bulunmadınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Diğer ülkelerde ne oldu acaba?

Amerika’da olayı savcının önüne götüren kim? Amerika Sermaye Piyasası Kurulu. Bizde Sermaye Piyasası Kurulu harekete geçti mi? Hayır.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Siz niye bulunmadınız suç duyurusunda?

 KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Olayı soruşturan kim? Başbakanlık Teftiş Kurulu, soruşturması gereken. Başbakanlık Teftiş Kurulu soruşturma yaptı mı? Hayır. Peki, sahte belgelerden söz ediyor, ödenen rüşvetlerden söz ediyor. 5 milyon, 6 milyon dolarlık rüşvetler ödenmiş Türkiye’deki firmalar tarafından. “Bunlar sahte belgelerle muhasebeleştirilmiş.” deniyor. Peki, bu vergi olayıyla kim ilgilenecek? Gelir İdaresi Başkanlığı. Peki, bunlarla ilgili harekete geçildi mi? Hayır, harekete geçilmedi.

AHMET YENİ (Samsun) – Siz geçtiniz mi siz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz Başbakanlık Teftiş Kurulunu bize bağlayın, harekete kim geçer, geçmez, size gösteririm. Yeter ki siz onu bağlayın bize! (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Niye suç duyurusunda bulunmadınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – İki… Durun daha, daha bitmedi arkadaşlar.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Suç duyurusunda bulunun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Eğer bir idare bütün bu olayları görüp sesini keserse, görmemezlikten gelirse, ister Bakan ister Başbakan ister milletvekili ister belediye başkanı, o rüşvetin ortağı demektir. Sesini kesen, konuşmayan kişi o rüşvetin ortağı demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, siz bir olay olduğu zaman üzerine gidiyorsunuz değil mi? Ama hoşunuza gitmeyen bir olay olduğu zaman niye üstüne gitmiyorsunuz? Ahlakta çifte standart olur mu? Rüşvette çifte standart olur mu? Rahmetli Uğur Mumcu bir şey söylerdi. Derdi ki: “Katil katildir, katilin sağcısı, solcusu olmaz.” Ee, rüşvet de rüşvettir; rüşvetin sağcısı, solcusu, AKP’lisi, bilmem başka partilisi mi olur? Bütün olayların üzerine niye yüreklilikle gitmiyorsunuz? Niçin olayları ortaya çıkarmak için çaba harcamıyorsunuz? Niçin Dışişleri Bakanlığına sormuyorsunuz, arkadaş, senin büyükelçin orada dururken, benim elime geçen şu dosyaları sen nasıl bulmazsın? Şunları sen nasıl bulmazsın? Niye bulmuyor bunları? Gazeteciler görüyor, haber yer alıyor. Nasıl görmezsiniz bütün bunları arkadaşlar?

ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Amerika’da işlenen rüşvet suçunu inceleyebilmek için, sınır aşan rüşvet suçlarıyla ilgili kanun çıkarmak lazım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, olay sadece bununla da sınırlı değil. Eğer rüşvet almak vermek varsa, bunu araştırması gereken kurumlardan birisi de MASAK’tır, Mali Suçları Araştırma Kuruludur. MASAK harekete geçti mi? Haberi var mı? Yok.

Peki, neyi sorgulayacağız biz arkadaşlar? Gönül isterdi ki Sayın Başbakan çıkıp buraya gelse, açıklamaları yapsa ve yine gönül isterdi ki Sayın Başbakan bütün bunları duyabilseydi.

2007’de yer alıyor gazetelerde bazı haberler, 2008’de yer alıyor, 2009’da yer alıyor, 2010’da yer alıyor. Şu Alman yeminli savcısına verdiği ifadede “Türkiye’de rüşvet verme kararı aldık.” diye bütün bunların hepsi yayınlanıyor arkadaşlar. Niye Hükûmet sessiz? Neden sessiz? Siz Sayın Başbakan…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Siz niye gitmiyorsunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Biz gideriz.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Silivri’ye gidiyorsunuz, oraya da gidin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Nereye?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Yargıya gidin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Yargıya gittik, bakın bunların hepsini aldık. Hepsini aldık, hepsini belgeledik.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Yargı işini yapsın.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Söylediğimiz her sözün arkasında belge vardır, üstelik mahkeme kararı vardır. Ama bunu uygulayacak olan Hükûmettir. Bunu uygulayacak olan sizsiniz. Hükûmetin arkasına gizlenmeyin, destek vermeyin. Destek verdikçe rüşveti meşrulaştırıyorsunuz.

Hani sizin anlayışınıza hitap edeyim: Hadis demiyor muydu: “Rüşvet alan da veren de melundur.” diye. Ne yapıyorsunuz peki siz? (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Hayret bir şey ya!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Alan da veren de melundur, koruyan da melundur. Rüşvetçileri koruyorsunuz böyle davranarak. Niye yüreklilikle çıkıp “Evet, bunlar soruşturulmalı.” demiyorsunuz? Bir bakan “Bunu mahkeme ister.” nasıl diyebilir? Sen bakan değil misin? Beş kuruş tazminat kararı verdi diye hemen o hâkime Adalet Bakanlığı müfettişini göndermeyi biliyorsun. Peki… Takipsizlik kararını veriyor adam. Ekinde Amerikan Sermaye Piyasası Kurulunun kararı var, raporu var. Diyor ki: “Gazete haberi.” O kararı nasıl görmezsiniz siz? Bunu yapan savcıya soruşturma açıldı mı? Hayır, savcının sırtı sıvazlandı “Sen bunu görme.” diye. Onun için, isyanımız bundandır.

Bütün bunları gelip şuraya bağlamak isterim: Bu Anayasa değişikliklerinde neden yargı organı ele geçirilmek isteniyor arkadaşlar?

Bütün bunlar Türkiye’de sağlıklı bir yönetimin olmadığını, rüşvetin meşrulaştırıldığı …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

Buyurun efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – …artık, Türkiye'nin rüşvet kabul eden, rüşvet veren, rüşvetle her işin döndüğü bir üçüncü dünya ülkesi, bir muz cumhuriyeti olarak algılanmasına yol açıyor. İsyanımız bundandır arkadaşlar. Yoksa her rüşvetin üzerine gidin, her yolsuzluğun üzerine gidin size sonuna kadar destek veririz. Ama rüşvetleri kapatırsanız, görmezden gelirseniz ve Parlamentoda da bunun arkasında durmaya devam ederseniz bu yolsuzlukların önünü alamazsınız.

Yine iddia ediyorum ve söylüyorum, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde AKP İktidarı dönemindeki yolsuzluklar hiçbir iktidar döneminde olmamıştır. Türkiye’yi bir yolsuzluklar cenneti hâline dönüştürdü bu Hükûmet. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu, arzu edenlerle her yerde ve her ortamda da tartışmaya hazırız.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – İSKİ ne oldu?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – İSKİ, mahkûm oldu biliyor musunuz? Haberiniz var mı? Mahkûm oldular ve mahkûm olsunlar diye bizzat Nurettin Sözen mahkemeye gidip ifade verdi.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Kocaeli…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siz ne yaptınız? Gittiniz mi oraya? Kocaeli de mahkemeye gitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür ediyorum efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, selamlamam için…

BAŞKAN - Selamlayın efendim, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Her yolsuzluğun üzerine kararlılıkla gidin biz sizi destekleyelim, kim yaparsa yapsın. Ama bir yolsuzluğu kapatmak için başka bir yolsuzluğun arkasına sığınmak insani değil, ahlaki değil, hele milletvekillerine hiç yakışmaz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilleri Sayın Kemal Anadol, Sayın Hakkı Suha Okay ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu tarafından Anayasa’nın 98 ve 99’uncu maddeleriyle, İç Tüzük’ün 106’ncı maddesi gereğince Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için verilen gensoru önergesi üzerinde görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz aldım.

Değerli milletvekilleri, gensorunun konusunu gensoru sahipleri detaylı bir şekilde sizlere sundular. Ben de konuşmanın devamına temel teşkil etsin diye özet olarak ifade edeyim.

Amerika Birleşik Devletleri ile Almanya’da yürütülen soruşturma ve kovuşturmaların sonunda Daimler firmasının Türkiye iştiraki olan Mercedes-Benz Türk firmasının, yine Amerikan Delta & Pine firmasının Türkiye iştiraki olan Türk Deltapine Limitet Şirketi firmasının, yine üçüncü firma olarak Alman Siemens firmasının Türkiye'de rüşvet dağıttığının ortaya çıktığı iddia edilmektedir ve Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu olaylar hakkında gerekli soruşturmaları zamanında yapmadığı iddia edilmektedir. Böylece önerge sahiplerinin işaret ettiği hassasiyet şudur: Böylece demokratik sisteme olan güven sarsılmış ve Türkiye'nin uluslararası saygınlığı zedelenmiştir. “Sayın Başbakanın uluslararası düzlemde Türkiye ile ilgili rüşvet iddialarını zamanında ve yeterince soruşturmadığından dolayı Türkiye'nin uluslararası saygınlığı zedelenmiş ve demokratik sisteme güven sarsılmıştır.” İddia budur, bu iddia doğrultusunda Sayın Başbakanın cezalandırılması istenmektedir. Gensorunun özeti budur.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi yöneticileri bu iddialarını uzun bir konuşmayla -Sayın Kılıçdaroğlu- burada ifade etti. Ümit ediyorum ki Sayın Hükûmet de bunlara cevap verecektir. Ayrıca gensorunun içeriği okunduğu takdirde görülecektir ki bu iddialarla ilgili, uluslararası düzlemde de cezalandırılmalar olmuş, uzlaşmalar olmuş, ödemeler olmuş. Anlaşılıyor ki ortada bir suç vardır ve birtakım cezalar kesilmiştir, bunun Türkiye ayağı eksik kalmıştır. İddia budur ve bu iddia doğrultusunda Sayın Başbakanın yani Türkiye'nin yönetiminden sorumlu olan Sayın Başbakanın ihmali olduğu, sorumluluğu olduğu iddiasıyla, İç Tüzük ve Anayasa’ya göre cezalandırılması talep edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin gensorusunda, iddiaları devamında ortaya koydukları sorular da çok önemli, deniliyor ki:

“Nasıl oluyor da Türkiye’de rüşvet dağıtanlar başka ülkelerde yargılanıyor, rüşvet belgeleri ortaya çıkarılıyor, rüşveti verenler kabul ederek anlaşma yoluna gidiyor ve bu haberler medyada yer alırken rüşvetin dağıtıldığı Türkiye’de, siz sorumlu iktidar olarak duyarsız kalıyorsunuz, sessiz kalıyorsunuz?” Bu sorunun cevabı verilmelidir.

“2) Türkiye Cumhuriyeti anayasal, demokratik, hukuk devleti olmasına rağmen, siyasal iktidarın, rüşvet konularını inceleyerek sorumlularını yargı karşısına çıkarmaktan ve kamuoyunu bilgilendirmekten kaçınmasının gerçek nedeni nedir?” Bu soru da çok önemli, çok ağır bir soru; mutlaka cevabı verilmelidir. Yani siyasi iktidarın yolsuzluklarla ilgili görevini yapmadığı iddiası ağır bir sorudur.

 Ve son olarak da iddia sahipleri diyorlar ki: “Dağıtılan rüşvetlerin siyasi sorumlusu bizzat Sayın Başbakandır ve bundan dolayı da İç Tüzük’e ve Anayasa’ya göre cezalandırılmalıdır.” Tabii, burada bir de ihsas var. Bu yolsuzluk, bu rüşvet iddiası soruşturulmadığına göre, acaba siyasi iktidar bunun bir yerinde midir? Bu da çok ağır bir ihsastır, ihsas düzeyinde de olsa ağır bir iddiadır.

Değerli milletvekilleri, bu iddialar çok önemlidir. İnanıyorum ki muhatapları gereken cevapları verecektir. Ancak, bilinmelidir ki bu cevaplar milletimiz tarafından, kesin cevap da milletimiz tarafından verilecektir. Hiçbir iddia, bu konuda hiçbir ihmal cezasız kalmayacaktır. Hem millet vicdanında hem de inancımız gereği ilahî zeminde yolsuzluğun, sorumsuzluğun cezasının kalmayacağı, zannediyorum hepimiz açısından bir ortak değerdir.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu iddiaları önemsiyoruz ve gerçeklerin ortaya çıkmasını, suç varsa da suçluların cezalandırılmasını herkesten daha çok istiyoruz. Ancak, şunu da ifade etmek lazım: Bu gensoru önergesi, önergenin gündeme alınması talebi zaman itibarıyla doğru olmamıştır, kanaatimiz budur. Çünkü toplumda Anayasa değişikliği gibi çok önemli bir konuda duyarlılıklar gelişmiş, tartışmalar büyümüş ve dikkatler oraya toplanmış. Tam bu ortamda, böyle çok daha önemli bir konuda, böyle bir iddiayı sonuna kadar götürebilmek, cevabı sonuna kadar verebilmek çok mümkün olmayacaktır. Cevapsız sorular bu topluma eziyet olacaktır. Cevabı verilmemiş sorular bu toplumda yük olacaktır. Bu sebeple, bu gensoru önergesinin zamanının doğru olmadığı kanaatimizi de ifade ediyorum. Ama her şeye rağmen yolsuzluk iddialarının sonuna kadar araştırılmasını ve suç varsa suçluların da cezalandırılmasını herkesten daha çok Milliyetçi Hareket Partisi istemektedir.

Bu sebeple, değerli milletvekilleri, iddia sahipleri buradadır, iddianın muhatapları da buradadır ve önemlidir; Türkiye'nin uluslararası saygınlığının zedelenmesi gibi çok ciddi de bir iddia bir endişe ile ortaya konulmuştur. Mutlaka muhatapları bunun cevabını verecektir. Bu sebeple, ben bu konudaki detaya çok fazla müdahil olmak istemiyorum. Ama sizlerle paylaşmak istediğimiz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak paylaşmak istediğimiz bazı düşüncelerimizi ve bu konudaki önerilerimizi de ifade etmek istiyorum bu vesileyle.

Değerli milletvekilleri, Değerli Başkan; yolsuzluk ithamı siyaset için, siyaset adamı için gerçekten çok ağır bir yüktür. Hiç kimse, küçük büyük bir yolsuzluk ithamıyla, iddiasıyla cevabı verilememiş bir duruma düşürülmesin, hem kişi olarak hem kurum olarak. Siyaset kurumu ki -Türkiye'yi Türk milleti adına yöneten- Türkiye'de yaşayan insanların beklentilerini karşılayan bir kamu gücü olarak, üzerindeki yolsuzluk görüntüsü, yolsuzluk iddiası taşınabilir, kabul edilebilir bir yük değildir. Çünkü millet, iradesini siyasete emanet etmektedir, o iradenin gücüyle milletin geleceği tanzim edilmektedir. Emanet eden, emanet ettiği kişiye inanamıyorsa, güvenemiyorsa orada doğru bir ilişki, faydalı bir birliktelik tanzim edebilmek mümkün değildir. O sebeple, siyasetin üzerindeki yolsuzluk iddialarını, bana göre, bu Genel Kurul tüm gündemlerinin en önüne koymalıdır. Siyaseti yolsuzluktan, yolsuzluk itham ve iddialarından arındıramadıktan sonra, burada dünyanın en güzel şeyini yapsak adına vekâlet kullandığımız bu millete güven uyandıramayız, inandıramayız. Bu sebeple, yolsuzlukla ilgili iddiaların, siyasetin üzerinde, yönetimin üzerindeki yolsuzlukla ilgili iddia ve ithamların sonuna kadar araştırılmasını, geciktirilmemesini, tarafsız bir şekilde, suç varsa belirlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını çok önemsediğimizi ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, yolsuzluk orada kalmıyor, yolsuzluğun yansıması, sonucu olarak bir yozlaşmaya sebep oluyor. Bu yozlaşma, siyasetten, yönetimden hızla topluma yansıyor. Temiz toplum amaçsa bunun başlangıç noktası siyasettir. Temiz siyaseti kuramadığımız takdirde, siyasetin emrindeki yönetimi temiz bir şekilde çalıştıramadıktan sonra toplumu olması gereken değerlerde tutabilmek mümkün değil. Bugün Türkiye'nin Türk milletine yakışmaz görüntüleri, şu sokakta yaşanan hadiseler, ifade etmekten üzüntü duyuyorum, ama bu sonuçları kabul edebilmek mümkün değil, toplum cinnet geçiriyor. Olmaz işler, kabul edilmez işler, insani düzeyde, toplumsal düzeyde, kitlesel düzeyde olmaması gereken birtakım olayları yaşıyorsak, bunun sebebini öncelikle siyaset kendinde aramalıdır. Eğer temiz siyaset, ona dayalı olarak temiz bir yönetim, adaletli bir yönetim ortaya koyamazsak, bu topluma dürüst olun, temiz olun, adaletli olun, çalışkan olun demeye hakkımız yok. Sonuçta, toplumsal cinnet dediğimiz gerçekten insana yakışmaz, hele Türkiye’ye, Türk milletine yakışmaz manzaralar karşısında perişan oluruz.

Bu sebeple, değerli milletvekilleri, öncelikle siyasetteki bu yozlaşmayı… Yolsuzluklardan kaynaklanan harama bulaştığınız takdirde, bu yolsuzluğa bir defa bulaştığınız takdirde arkasını toparlayabilmeniz mümkün değil, onun getireceği hadise yozlaşmadır. Siyasetteki bu yozlaşmayı eğer hem hukuki hem kuramsal olarak hem de kurum olarak önleyici tedbirleri alamadığımız takdirde, demin de ifade ettiğim gibi, burada dünyanın en güzel şeylerini de konuşsak, en güzel hukukunu da kursak görevimizi yapmış olmayız.

Bu sebeple biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak tüm bu olayların, tüm bu yaşananların ve özellikle şu dönemde artan yolsuzluk iddia ve ithamlarının önünü kesebilmek için, bu yükü siyasetin üzerinden, Türkiye'nin üzerinden atabilmek için alınması gereken tedbirler noktasında, Milliyetçi Hareket Partisi, topluma, siyasete, Türkiye Büyük Millet Meclisine çok kapsamlı bir proje mahiyetinde çağrıda bulunmuştur. Bugün bir yolsuzluğun konuşulduğu, bir iddianın ortaya konulduğu, cevaplarının verileceğini umduğum bir hadiseyi de fırsat bilerek, Milliyetçi Hareket Partisinin yolsuzlukla mücadele konusunda topluma sunduğu, siyasetin dikkatine sunduğu çağrısını huzurlarınızda müsaadenizle tekrarlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tekrar ediyorum, meselenin başlangıcı siyaset. Türkiye siyasetle yönetiliyor; millet, iradesini siyasete, siyaset kurumuna ve siyasetçiye emanet ediyor. Eğer siyaseti yolsuzluktan, yolsuzluk ithamından, iddiasından arındıramazsak, ondan sonrasını düzeltmek mümkün değil. Bu, aynen: Hani, bir yapı yaparken önce zemini temizlersiniz, sağlam zemine inersiniz, ondan sonra binanızı kurarsınız. Çamura, çamurdan oluşan bir zemine bina kurmazsınız. Bence, bu işin zemini de siyaset. Onun için, ısrarla herkesin teklif ettiği, herkesin konuştuğu ama bir türlü gerçekleştirilemeyen bir hadiseyi, ben, Milliyetçi Hareket Partisinin teklifi, daveti, görüşü olarak tekrar ifade ediyorum: Gelin, öncelikle siyasi ahlak yasasını çıkartalım. Siyasi ahlak yasasına dayalı olarak kurulması gereken kurumları kuralım, denetim kurumlarını kuralım.

Değerli milletvekilleri, bu konu bir millî meseledir, yani iktidarı suçlamak için söylemiyorum. Elimde birtakım rakamlar var. Yolsuzluk skalasında Türkiye'nin nerelere kadar düştüğü, hangi devletlerin arkasına düştüğü… Yani, söylenmesi hâlinde böyle çok sevineceğimiz, siyaseten kazanacağımız bir şey yok. Türkiye'nin ayıbını söylemek bize bir şey kazandırmaz. Ama, iyi durumda olmadığımızı hepimiz biliyoruz. Bugün, bundan önceki gün ama sonuç olarak Türkiye yolsuzluk durumunda gerçekten -utanılacak demesek bile- sevinilecek bir noktada değil. Böyle olunca, gelin bunu bir millî mesele hâline alalım, bir devlet meselesi hâline alalım ve bir millî program yapalım. Bu noktada Milliyetçi Hareket Partisi olarak -birkaç defa oldu- araştırma önergesi veriyoruz ve bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevini hatırlatıyoruz. Bir komisyon kuralım bu konuda. Herkesin teklifi var, gelin bu teklifleri koordine edecek bir yapı, bir komisyon kuralım, araştıralım diyoruz ama nedense, nedense -özellikle iktidar partisi grubu- bunu bir zaman geçirme taktiği olarak görüyor ve her defasında reddediyor. Ama yolsuzluk dediğimiz hadise neredeyse bu toplumu boğma noktasına geldi değerli milletvekilleri. Sokakta yaşadığımız hadise herkesi rahatsız etmeli. Bunu bir millî program olarak ele almalıyız ve buna dayalı olarak bir yolsuzlukla mücadele kurulu oluşturmalıyız. Milliyetçi Hareket Partisinin teklifi bu. Özerk bir yolsuzlukla mücadele kurulu oluşturmalıyız ve bu siyasetten bağımsız, özellikle siyasetin, siyasetçilerin siyasi rant elde etmek veya siyasetin gücünü kullanarak kendilerine bağlı bir güç oluşturmak yönündeki gayretlerini, faaliyetlerini denetlesin.

Kamu denetçiliğini kuruyoruz, kamu denetim kurumunu ama ne kadar geç kalınmış bir hadise, değil mi? İşte, bu konuda Türkiye denetim kurumunu oluşturmamız lazım, yine özerk. Türkiye’de yalnız mahkemeleri, yalnız asayiş güçlerini, polisi bu konuda görevli saymak, yeterli bulmak mümkün değil. Bu konuda toplumun da denetimini, toplumun örgütlü gücünün de bu denetime katılmasının hukuki yollarını hazırlamamız lazım. Bu sebeple, bunu bir kültür hâline getirmemiz gerekir, denetim etkinliğini bir bireysel içselleştirme, bir kültür hâline getirmeliyiz. Çok anlatılır, görmüşünüzdür, Avrupa’nın birçok şehrinde yaşamışlığımız da vardır, elinizdeki izmariti sokağa atarsanız oradaki vatandaş size müdahale eder çünkü onu kendi özgürlüğüne, kendi hakkına bir saldırı olarak görür. İşte, bunu bir kültür hâline getirebilmek için, bir bireysel alışkanlık, zihniyet hâline getirebilmek için okullardan başlayan bir denetim etkinliği programı geliştirmemiz lazım.

Değerli milletvekilleri, sözün sonunda söylenecek söz şudur: Tüm bunların başlangıcı, tüm söyleneceklerin ilk cümlesi siyasetin temizlenmesidir. Bunun için, geliniz, Anayasa’mızın 83’üncü maddesindeki milletvekili dokunulmazlığını yeniden tanımlayalım. Aslına, milletin kendisine atfettiğiniz suçlara karşı aynı suçu işleyen vekilinin dokunulmazlığını bu Anayasa’dan çıkaralım.

Bakın, Anayasa düzenliyorsunuz, yeni Anayasa düzenliyorsunuz, diyorsunuz ki “Demokrasinin standartlarını yükselteceğiz.” ama seçim barajına dokunmuyorsunuz. Diyorsunuz ki “Özgürlükleri geliştireceğiz.”, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki kamu hizmetlerinden yararlanma eşitliğini getirmiyorsunuz. Diyorsunuz ki “Yönetime seviye kazandıracağız.”, yönetimin denetlenmesini sağlayacak milletvekilliği dokunulmazlığına dokunmuyorsunuz. Buradan, tedirginliğinizi biliyorum ama size teklifimiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Size teklif ediyoruz: Türkiye’deki tüm dokunulmazlık sistemini gözden geçirelim. Yalnız milletvekili, siyasetin dokunulmazlığı değil, tüm dokunulmazlık sistemini gözden geçirelim ama önce çuvaldızı kendimize batıralım. Milletvekilliğinin dokunulmazlığını yeniden sorgulamadıktan sonra burada dürüstlük adına dokunulmazlıklarla veya yolsuzluklarla mücadele adına söylenen laflar kuma yazılmış yazılar gibidir arkadaşlar. Kendisini ortaya koyamayan siyaset hiç kimseye ahkâm kesmek, ders vermek, öğütte bulunmak hakkına sahip değildir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu gensoru sebebiyle diyoruz ki: Anayasa’yı da değiştiriyoruz. Geliniz, cesaret gösteriniz, önce siyaseti yolsuzluk iddia ve ithamlarından temizleyecek bu milletvekilliği dokunulmazlığı hususunu yeniden tanımlayalım. Ancak o zaman toplumun önünde söylediğimizin bir değeri ve anlamı olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, teşekkür cümlenizi alayım efendim.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, tekrar ediyorum: İddialar çok ağırdır. Bu iddialar mutlaka cevap bulmalıdır. Bu iddialar cevapsız kaldığı takdirde toplumun demokratik sisteme güveni azalacaktır, size güveni azalacaktır. Ama tekrar ediyorum: Bu gensoru tartışmalarının zamanı bize göre doğru seçilmemiştir çünkü millet -bize göre- çok sıkıntılı bir Anayasa Değişiklik Teklifi üzerinde tartışmaktadır. Tartışmayı bir başka alana çekmenin çok faydalı olmadığı kanaatindeyiz.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bengi Yıldız.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; rüşvet gibi kapsamlı bir olayın tartışıldığı bir günde Sayın Başbakanımız herhâlde Millî Güvenlik Kurulunda çok önemli konuları görüşüyor. Bize göre Türkiye'nin en önemli problemi, güvenliği ve bütün alanları ilgilendiren en önemli mesele, yolsuzluk, rüşvet bu sarmalda yürüyen sistemdir. Dolayısıyla bunu önemsemek lazım. Gerçekten de Adalet ve Kalkınma Partisinin geldiği çizgi rüşvet alanın da verenin de melun olduğu bir yaklaşım sergiliyor ama bugünkü gensoruda rüşvet alanın da verenin de memnun olduğu bir sistemden yana olduklarını gösteriyor bizce, çünkü yeterli duyarlılığı göstermiyorlar bu olaya.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Başbakan hakkında vermiş olduğu gensoru hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Şunu arz ederiz ki: Yolsuzluk gibi, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu yapısal sorun böylesine birtakım siyasi çekişmelerin malzemesi hâline getirilen gensoru önergeleriyle kadükleştirilmesin, bu sorunun çok daha kapsamlı olan bütün boyutları, nedenleri, sonuçları ve çözüm önerileriyle birlikte ele alınması lazım. Ama ne yazık ki, gensoru metninden de anlaşılacağı üzere sorunun özüne inmeyen, soruna yapısal olarak bakmayan, suya sabuna dokunmayan, işin kıyısından köşesinden dolaşan bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Bu yaklaşımın çözüm üretmediğini söylemek zorundayız. Eğer bu sorunu ciddi olarak ele almak istiyorsak, sonuçlarından çok, nedenleri ve bunu üreten sistem üzerinde durmak zorundayız. Yolsuzluğu üreten sistemi, mekanizmayı bir bütün olarak görmek, ele almak durumundayız. En nihayetinde, bu sorun bugün ortaya çıkmadı, neredeyse cumhuriyetle yaşıt ve hatta bu rejimle özdeşleşen bir sorundan bahsediyoruz. Sorunun tarihsel kökenine, çıkış noktasına bakıldığında İttihat ve Terakkiye kadar uzanan bir zenginler sınıfı yaratma projesinin varlığı görülecektir. Zengin yaratmanın en kolay yolu olarak da zenginliklerin el değiştirmesi yöntemine başvurulmuştur.

Dönemin ittihatçı yönetiminin devreye koyduğu millî iktisat politikası da kendi zenginini yaratma projesinin başlangıç noktası olarak ortaya çıkmıştır. Nedir o? Ticareti ve zenginlikleri azınlıkların elinden alıp Müslüman Türk tüccarlara devretmektir. Nitekim, ittihatçıların başlattığı bu proje cumhuriyet döneminde de sahiplenilmiş ve adım adım uygulanmıştır. Gayrimüslimlerin mal varlıkları el değiştirmiş, gasbedilen zenginlikler millîleştirilmiştir. Bu sayede bireyin zenginleşmesiyle devletin de zenginleşeceği hesaplanmıştır. Cumhuriyet, nasıl elit seçkinlerin bir statükosu, kalesi hâline dönüşmüşse aynı projenin bir gereği olarak elit zengin bir tabaka oluşturulması hedeflenmiştir.

O nedenle, başlayan “Kaç milyonerimiz var?” söylemi bunun bariz örneğidir. Çok partili hayata geçiş ile birlikte “Küçük Amerika Projesi” hayalleri kurulmuş, serbest piyasaya dayalı kapitalist bir kalkınma modelinin ilk adımları atılarak “Bireysel zenginlik” adı altında mutlu bir azınlık tabakası oluşturulması süreci başlatılmıştır. Bu süreçte bir grup mutlu azınlık zenginliğine zenginlik katarken geniş halk kitleleri ise daha da yoksullaşmıştır.

Türkiye'nin serbest piyasa ekonomisine geçtiği 1980 sonrası yolsuzluğun en sistemli hâle geldiği bir dönemdir. Özellikle bu sürecin önü 12 Eylül darbesiyle daha da açılmıştır. Devletin esas sahipleri, siyasi iktidarları, askerî vesayet rejimi ve 12 Eylül hukukuna, onun yarattığı statükoya daha bağımlı hâle getirebilmek için rant olanaklarını alabildiğine açmış, hükûmetleri yolsuzluk çarkının içine çekerek teslim almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1990’lara gelindiğinde Türkiye, cumhuriyet tarihinin en kirli en büyük yolsuzluklarıyla karşı karşıya kalınmıştır. Kemal Horzumların ün yaptığı hayalî ihracat vurgunları, cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzlukları arasında yer almıştır.

Hayalî ihracatın ardından yolsuzluğun uç verdiği bir başka alan ise bankalar olmuştur. Kamu bankalarının iktidara yakın kişilere verdiği sıfır faizli geri ödemesiz kredilerle birlikte hortumlama süreci başlamış kamu bankalarının içi boşaltılmıştır, faturası ise halka kesilmiştir, hortumculara ödül gibi cezalar verilmiştir. İSKİ skandalı, Türkbank yolsuzluğu, Türkiye'nin bir dönemine damgasını vuran yolsuzluk olayları olarak tarihe geçmiştir.

Bugün Deniz Fenerine kadar uzanan bu yolsuzluk tarihinde, büyük enerji yolsuzlukları, ihale yolsuzlukları, örtülü ödenek yolsuzlukları, “özelleştirme” adı altında yapılan yolsuzluklar, hangi siyasal yelpazeden, hangi ideolojiden olursa olsun hemen her iktidarın karıştığı kirli faaliyetler olarak siyasi tarihteki yerini almıştır.

Özellikle 1990 sonrası Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde savaş boyutuna varan çatışmalı ortamın tırmanmasıyla birlikte yolsuzlukların doruk noktasına ulaştığı dönemler söz konusudur. Bu dönemlerde Türkiye savaş ekonomisiyle yönetilmiş, askerin bir dediğini iki etmeyen siyasi iktidarlar, ülke ekonomisini savunma harcamalarına aktarırken kendileri de bu arada oluşan ranttan faydalanmak amacıyla yolsuzluk üzerine yolsuzluk yapmışlardır. Örtülü ödeneklerin nasıl iç edildiği bilinmektedir. O dönemin yaşanan gerçeklerine bir göz atıldığında “terörle mücadele” adı altında bu ülke tarihinin en büyük yolsuzluklarının, vurgunların yapıldığı görülecektir.

Susurluk Raporu’na da yansıdığı üzere, sadece yolsuzluklar değil devlet görevlilerinin kontrolünde uyuşturucu ticareti de alabildiğine artmıştır. Dönemin Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Sayın Şevket Bülent Yahnici 12 Haziran 2000 tarihinde Radikal gazetesine verdiği röportajda, eroin konvoylarına polislerin yol verdiğini, bu işleyişin otuz yıldan beri böyle sürdüğünü belirterek Türkiye’nin gerçeklerini ortaya koymuştur. Güneydoğuda yaşanan savaşın faturası bu olmuştur. Rüşvet, yolsuzluk, vurgunculuk, hortumculuk, kayıt dışılık almış başını gitmiş; sistem, toplum ve ahlaki değerler çürümüştür; iktidarlar gırtlağına kadar yolsuzluğa batmıştır.

Sayın Başkan, bazı arkadaşlarımız herhâlde bu konuyu önemsemiyor ve dinlemek istemiyorlar. Bence dinlemek istemeyenler lütfen araya gitsinler, orada sohbetlerini sürdürsünler.

Köşe dönmecilik, kolay yoldan zengin olma arayışları, kamusal alandan toplumsal alana kadar artık günlük yaşamın bir vazgeçilmezi hâline dönüşmüştür. Yolsuzlukla birlikte çeteleşmeler, hukuk dışı örgütlenmeler, mafyalaşmalar alabildiğine yaygınlaşmıştır. Çeteler, mafya örgütlenmeleri, siyaset, medya iç içe geçmiştir. İşte, kendi elit, seçkin tabakasını yaratmayı planlayan tek tipçi cumhuriyet sistemi yolsuzluğun, vurgunculuğun, bataklığın esiri hâline gelmiştir. Bir tarafta trilyonların götürüldüğü, diğer tarafta ise Hakkâri’de çöpten ekmek toplandığı bir Türkiye fotoğrafı bu sistemin eseridir. Rakamlara bakıldığında boyutların nerelere kadar vardığı daha net anlaşılmaktadır. 2003 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunun ortaya koyduğu yolsuzluk rakamı 160 milyar dolardır. Yine Ekonomist dergisinin 2001’deki araştırmalarına göre 80’li yılların yolsuzluk bilançosu 105 milyar dolardır. Tabii ki bu rakamlar buzdağının görünen kısmıdır. Gerçek tablo bu rakamların katbekat üzerindedir. Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin “Türkiye” denildiğinde akla ilk gelen rüşvet ve yolsuzluktur. Uluslararası Saydamlık Örgütü tarafından hazırlanan ve yıllık olarak yayınlanan Yolsuzluk Algılama Endeksi raporlarına bakıldığında, yolsuzluk konusunda Türkiye hedeflediği Batı dünyasında değil, üçüncü dünya ülkeleri içerisinde yer almaktadır. Elbette bu durum ülkemiz adına bir utanç tablosudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; peki, yolsuzluklar Türkiye’nin kaderi midir? Neden önüne geçilememektedir? Elbette bir ülkede demokrasinin standartları ne kadar yükselirse, özgürlüklerin alanı ne kadar genişlerse, bir ülke o kadar şeffaflaşır, saydam hâle gelir, kamu denetimi gelişir. Demokrasinin olduğu bir yerde karanlık faaliyetler olmaz, olamaz. Bu bağlamda, ülkemizin demokratikleşmemesi ile yolsuzlukların artması arasında bir paralellik vardır. Eğer bu ülkede hâlen vesayet rejimi sürüyor ve sürdürülüyorsa, yolsuzluk sistemi de devam eder.

Her şeyden önce, bugünkü kamu idaresi giderek merkezîleşen bir bürokratik oligarşi hâline dönüşmüştür. Denetime, sorgulamaya, hesap vermeye açık bir sistem değildir. Devlet kutsandığı için, kutsal devlete ve onun ali çıkarlarına dokunulmadığı için de, bu sistemin ürettiği yolsuzluk başta olmak üzere, kayıt dışı işlerin hesabı sorulamıyor, denetlenemiyor. Her şey “gizlilik” adı altında yürütülüyor. Bu, kamu idaresi açısından da geçerli, asker başta olmak üzere, güvenlik bürokrasisi açısından da aynen böyledir.

Askerin harcamaları denetlenemez. Neden? Gizlilik olduğu için. Görüşülmekte olan Sayıştay Kanunu’na itirazların nedeni budur. Bu denetime karşı bir itirazdır. Kapalı sistemin, mevcut statükonun sürmesi istenilmektedir. Hükûmetler de kendi iktidarlarını sağlamlaştırabilmek için bu bürokratik oligarşiyle uzlaşmakta, rant pastasını birlikte paylaşmaktadırlar. Yüce Divan yargılamalarına bakıldığında, mahkûm edilen bir yolsuzluk dosyasının bulunmaması dikkat çekicidir. Dolayısıyla yolsuzluk olayları karşısında etkili bir yargı mekanizması işletilememektedir.

Diğer yandan, yolsuzlukla mücadele yasası hâlen Mecliste beklemektedir. Başbakanlık Teftiş Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu gibi kurullar da işlevini yerine getirememektedir. Amiyane tabirle, kim kimi denetleyecek? Denetleyen devlet, denetlenen yine devlet. Böyle bir mekanizma karşısında yolsuzlukların önlenmesi, üzerine gidilmesi, yargı önüne getirilmesi olanaklı değildir.

Türkiye’nin yolsuzluk karnesi Avrupa Birliğinin yıllık ilerleme raporlarına da sürekli eleştiri konusu olarak güncelliğini korumaktadır. 2009 İlerleme Raporu’nda yolsuzlukla mücadele konusunda bir ilerleme kaydedilemediği, Türkiye’nin yolsuzlukla mücadele stratejisi oluşturamadığı eleştirisi yer almaktadır. 2009 İlerleme Raporu’ndaki şu belirleme önemlidir: “Mal beyanlarının kontrol edilememesi ve doğrulanamaması Parlamento ve Hükûmette dürüstlük ilkesinin korunması açısından zayıf  nokta teşkil etmeyi sürdürmektedir.” Yine, siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının finansmanı konusunda şeffaflığı artırmaya yönelik herhangi bir yasal düzenlemenin henüz kabul edilmemesi, seçim kampanyalarının finansmanının denetlenmesinden sorumlu herhangi bir kamu kuruluşunun bulunmaması siyaset kurumunun, siyasi iktidarın, yolsuzluklar konusunda işi ağırdan alan, ayak sürüyen yaklaşımı ve tavrını açıkça ortaya koymaktadır. Bütün bunlar da göstermektedir ki hem bu alandaki yasal çerçeve eksiktir hem de yolsuzlukları önleme konusunda bir irade, cesaret ve kararlılık yoktur. En son Deniz Feneri olayında iktidarın işi ağırdan alan yaklaşımını bütün kamuoyu yakından izledi. Dolayısıyla bu gevşek yaklaşım bir hastalık hâline gelen yolsuzluk olaylarına kapı aralamakta, âdeta cesaretlendirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle iktidar partisi tarafından uygulanan kayırmacılık giderek sistemli hâle gelmektedir. Yedi yılı aşkın bir süredir kesintisiz devam eden AKP Hükûmetinin rant yaratma ve çıkar dağıtma fonksiyonu 1990’ların kısa ömürlü Koalisyon Hükûmetine nazaran daha sistemli bir biçimde sürmektedir. Bu ayrımcılık ve kayırmacılık sadece toplum ve yandaş sermaye açısından değil siyasi partilere yapılan hazine yardımlarında da ortaya çıkmaktadır. Halktan alınan vergilerle toplanan gelirlerin sadece MHP, CHP ve AKP’nin lehine kullanılması ve milyonlarca insanın bu kamu faaliyetinden elde edecekleri faydanın sadece belli siyasal görüşlere aktarılması yolsuzluğun bir başka türü değil midir? Kendi belediyelerini kayırmak, iktidar olmanın olanaklarını sadece kendi siyasal çıkarları için kullanmak tam bir yolsuzluk örneği değil midir? Yolsuzluk yapan belediye başkanları kamuoyu baskısı sonucu sadece görevden el çektirilirken demokratik siyaset yapan belediye başkanlarının ellerine kelepçe vurulması, tutuklanması neyin tablosudur? Bu da siyasal bir yolsuzluk değil midir? Bu bile tek başına bu ülkede yolsuzluk yapanların nasıl korunduğu ve kollandığının açık bir kanıtıdır.

Yerel yönetimlerde son aylarda ortaya çıkan ve bir kısmı yargıya intikal eden yolsuzluk suçlamalarının parti ayrımlarını  aştığını dikkate alarak bugün rakip siyasal partilerin yolsuzluk ekonomisini teşhir etmelerini riyakârlık olarak tanımlamak da mümkündür. 2001’den beri, bir kısmı DSP-MHP-ANAP koalisyonunda olmak üzere, üzerinde üst üste en fazla değişiklik yapılan Kamu İhale Yasası olması ve yapılan değişikliklerin Yasa’nın kapsamını her defasında daha da daraltması, kayırmacılık dinamiğinin atardamarının nerede olduğunu açıkça göstermektedir. Bunlar arasında en anlamlısı İstanbul Belediye Meclisinin imar düzenlemeleriyle ilgili kararıdır. Silivri’deki arsasına imar tadilatı yoluyla büyük rant sağladığı ortaya çıkan AKP’li Şaban Dişli’nin “Karar geçerken evet oyu veren CHP’lilere ben mi baskı yaptım?” demesi, böylece dört yıl zarfında İstanbul Belediyesinin 4 binden fazla imar tadilatı yaptığı ve muhalefet partisi temsilcilerinin de desteğiyle milyarlarca liralık servet yaratıldığının ortaya çıkması manidardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve seçim meydanlarında sergilenen hırçın ve saldırgan üslubun yerine, belediyelerin ihale ve imar komisyonlarında iktidar ve muhalefet partileri arasında yaşanan şaşırtıcı uyum ve iş birliğinin temelinde rant ilişkilerinin yatması oldukça dikkat çekicidir. Böylece konu rant ilişkileri olduğunda iktidar ve muhalefetin yerelde nasıl ittifak kurduğu ortaya çıkmış oluyor.

Rant üreten mekanizmalara radikal biçimde dokunmayı önermeden, yolsuzlukla mücadeleyi sadece bireysel ahlak eksikliği sorunu hâline getirmek, sadece milletvekilliği dokunulmazlığını yolsuzluğun temel dayanağı olarak ileri sürmek siyaseti yoksullaştırdığı gibi belediye başkanları, belediye meclis üyeleri seviyesinde işleyen kayırmacılık ve yolsuzluk siyasetini dikkate almamak anlamına gelmektedir.

Siyaseti rakip partinin kirli çamaşırlarını teşhir etmeye indirgeyen ve bunu yaparken karşı tarafın da benzer bir kirli çamaşır teşhiri kampanyasını sürdürmeye teşvik eden yolsuzluk siyaseti, yolsuzluk üreten sistemi değil yolsuzluklardan yararlanan rakipleri hedef almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yolsuzluk, kendisini yolsuzluk ve rant üzerinden var eden bir sistem içinde çözüme kavuşturulamaz. Toplumsal emeğe el koyanların yapabilecekleri bir iş değildir yolsuzlukla mücadele. Ne birilerinin elit siyasal ve sürekli ötekileştiren modernite algısı bu sorunu çözebilir ne de siyasi iktidarın halkı yoksullaştırarak kendisine tabi kılma, açlıkla terbiye etme siyaseti bu işe bir çözüm bulabilir. Çünkü bu iki siyasetin beslendiği ve kendisini var ettiği siyasal ve ekonomik sistem aynıdır. Her şeyden önce yolsuzlukla mücadele, bu bozuk ve sömürüye dayalı sistem içinde yapılamaz. Hele hele bu sistemden beslenen siyasal yapılar içinde hiç yapılamaz. Türkiye’de siyasal alan dar tutulduğu için, siyaset alanı 12 Eylül rejimi döneminde sadece iktisadi alana sıkıştırılmıştır. Bu da diğer alanların egemenlere...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, ek süreniz doldu, teşekkür cümlenizi alayım lütfen.

Buyurun.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Biz iktidara ve Sayın Başbakana, bu yolsuzlukların, yoklukların üzerine gitmesi için eğer araştırma komisyonlarını kurmak istemiyorlarsa, tıpkı Osmanlı zamanında olduğu gibi birkaç yöneticinin tebdili kıyafet eyleyerek il ve ilçeleri dolaşmasını istiyoruz. O zaman halkımızın bu yolsuzluktan, yokluktan ne kadar muzdarip olduğunu görme imkânları olacaktır diye düşünüyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına Giresun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin, Başbakanımız hakkında verdiği gensoru üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gensoru, önemli bir müessese ve bu önemi çerçevesinde kullanılması gerekir, o şekilde bir muameleye tabi tutulması gerekir. Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bu gensorunun gerçekten ciddiyeti içerip içermediği konusu son derece önemlidir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yolsuzluk demek ciddiyetsizlik mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tabii, bunu ortaya koyabilmemiz için iddiaları biraz detaylı bir şekilde irdelememiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, gensoru önergesinde üç tane şirket ismi geçmektedir. Bu üç şirketle ilgili olarak, Amerika’da ve Almanya’da görülen davalarda, bu şirketlerin birçok ülke yanında Türkiye’de de kamu görevlilerine rüşvet verdiği şeklinde bir iddia mevcuttur. Bu üç şirketten bir tanesi Türk Deltapine Şirketi, bir Amerikan şirketi, tarım alanında faaliyette bulunan bir şirket. Amerika’da görülen davalarda ve Almanya’da görülen davalarda ortaya çıkan belgelere göre, bu şirketle ilgili Türkiye’yi ilgilendiren bir tane iddia söz konusudur. Bu iddia da şu: 2001-2006 yılları arasında bu şirketin, Tarım Bakanlığı yetkililerine -iddia bu- Bakanlıktaki bazı işlerinin daha hızlı yürümesi ve bazı belgeleri daha kolay elde etmelerini temin etmek amacıyla, toplam 43 bin dolar değerinde bilgisayar, buzdolabı, büro mobilyaları ve benzeri şekilde ayni ve bir kısmı da nakdî rüşvet verdiği iddiasıdır, iddia bu. 2001-2006 yılları arasında toplam 43 bin dolar ve önemli bir bölümü ayni olarak, ayn olarak; bilgisayar alımı, büro mobilyası alımı, buzdolabı alımı, klima alımı gibi, ayni olarak rüşvet verildiği iddiası, iddia bu.

Şimdi, önergede deniliyor ki: “Bu konu Türkiye’de ve dünyada basında yer aldı ancak Hükûmet bunun üzerine gitmedi, gereğini yapmadı.” Ve buradan yola çıkarak, Sayın Başbakanın sorumluluğundan bahsederek bir gensoru önergesi veriliyor.

Gerçekten öyle mi bakalım değerli arkadaşlar: Bu konu Türkiye’nin gündemine geldiğinde bir sivil toplum örgütü, bir dernek başkanı, Sayın Kemal Özer, 14/12/2009 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunuyor, bir ihbarda bulunuyor. Tarih 14/12/2009. Belge de burada değerli arkadaşlar. O raporda belirtilen iddiaları aynen tekrarlayarak ve o raporların hem İngilizcesini hem de Türkçesini de ek yaparak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına bir suç duyurusunda bulunuyor. Biraz önce söylediğim iddiaları aynen tekrarlıyor yani 2001-2006 yıllarında, bu şirket, Tarım Bakanlığına önemli bir bölümü ayn olarak, bir kısmı nakit olarak 43 bin dolar rüşvet vermiştir, iddia bu. Başka detay yok zaten iddiada, sadece bu kadar. Orijinal belgelerde de iddianın tamamı bu, 2001-2006 yılı. İsim yok, olay yok, bütün iddia bu. İngilizce metinlerdeki iddia da bu. Bunun üzerine…

Ha, önce şunu söyleyelim: Demek ki burada konu yargıya intikal etmiş. Soruşturacak olan merci, nihai kararı verecek olan merci neresidir? Yargıdır. Hele iddia rüşvet olunca, biliyorsunuz memurlara dahi dayansa izin alınması gerekmiyor, savcılık ve yargı bunu doğrudan soruşturabiliyor; herhangi bir kurumdan, herhangi bir makamdan, herhangi bir bakanlıktan izin alması gerekmiyor, doğrudan, resen bu soruşturmayı savcılık yapabiliyor.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bu ihbar üzerine, 9 Ocak 2010’da bir karar veriyor. Kararın sonuç bölümünde aynen: “Müştekinin şikâyetine konu dilekçesinde belirttiği rüşvet alma ve verme iddiasıyla ilgili olarak somut olay, olgu ve kişilerden bahsedilmediği, genel nitelikte, Tarım Bakanlığı çalışanlarının kurum içerisinde buzdolabı, ofis mobilyaları ve bilgisayar malzemeleri adı altında ödemeler aldıklarından bahsedildiği anlaşılmakla, müştekinin zan ve gazete haberi üzerine dilekçe verdiği, -tabii, bu gazete haberini sadece bazı arkadaşlar vermiyor, başkaları da veriyor, dışarıda da gazete haberlerini yoğun bir şekilde kullanan insanların olduğunu buradan anlıyoruz- soyut iddia dışında olayın gerçekleştiğine dair somut bilgi ve belge içermediği anlaşıldığından savcılığımızca, olay nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.” Bunu söyleyen kim? Yargı.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Onu yargı vermiş, Bakanlık ne yapmış?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yargı son nokta değerli arkadaşlar, yargı.

Burada önemli olan şu: Bir, yargıya intikal etmiş, bakın, yargıya.. Çünkü gensoru önergesinde “Yargıya intikal ettirilmedi.” deniliyor. Etmiş ve orijinal belgeler, yani Amerikan Sermaye Piyasası Kurulunun -ki esas dayanak odur zaten- raporu orijinal olarak ve Türkçe çevirisi de savcılığa suç duyurusunda eklenmiş, eksik hiçbir belge söz konusu değil değerli arkadaşlar. Bunlar belgeler, bakın hiç, biz öyle gazete haberleriyle konuşmuyoruz, biz mahkeme kararlarıyla konuşuyoruz, hepsi sabit, kesin belge. Aradaki fark bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 GÜROL ERGİN (Muğla) – Kılıçdaroğlu aynı şeyleri söyledi!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, bakın, bu kadarla kalınmamış, mahkeme, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu takipsizlik kararının bir örneğini ilgisi nedeniyle -muhtemelen ilgisi nedeniyle- Tarım Bakanlığına gönderiyor. Tarım Bakanlığı, nasıl olsa mahkeme bir karar vermiş, artık üzerine gitmeye gerek yok demiyor, ne yapıyor? Derhal bir soruşturma başlatıyor değerli arka-daşlar. 19 Ocak 2010 tarihli olur ile Teftiş Kuruluna talimat veriyor. Teftiş Kuruluna olayın bütün yönleriyle araştırılması, soruşturulması, üzerine gidilmesi için Sayın Bakanın oluruyla bir talimat veriliyor ve soruşturma başlatılıyor. Kime veriliyor? Tarım Bakanlığı Teftiş Kuruluna. Elbette, Tarım Bakanının yapabileceği bu kadar. Yargıya talimat verme, kimsenin, imkânı olmadığına göre ya da böyle bir yönlendirme söz konusu olamayacağına göre, ancak kendi ekibine, kendi Teftiş Kuruluna talimat veriyor soruşturulması için. Daha sonra birtakım araştırmalar yapıyorlar. Firmanın kapandığı ve saire resmî kanaldan, elçilik kanalıyla, nisan ayında dosyaların orijinalleri  -elbette böyle bir soruş-turma için mutlaka, bu dosyaların gayriresmî belgeleri elimizde var ama orijinal kanaldan, resmî kanaldan gelmesi gerekir belge niteliğini, delil niteliğini taşıyabilmesi için- o belgeler isteniyor ve hâlen soruşturma devam ediyor değerli arkadaşlar.

Firmalardan bir tanesiyle ilgili gereken her şey yapılmış, yargı karar vermiş ve Bakanlığımız da Hükûmetimiz de o konuda bir soruşturma başlatmış.

İkinci firma ismi geçen Daimler Mercedes Benz. Bununla ilgili de bütün belgelerde, hem Amerika’daki belgelerde hem Almanya’daki belgelerde toplam üç tane iddia var değerli arkadaşlar. Türkiye'de rüşvet verildiğine ilişkin ya da Türkiye’den rüşvet verildiğine, Türkiye'de ve Türkiye’den rüşvet verildiğini içeren toplam üç tane iddia var. Bunlardan bir tanesi, Eylül 1997’de Mercedes Benz Türk, İzmir Belediyesine yüz otuz tane otobüs satıyor toplam 26 milyon euro değerinde. İddia şu: Bununla ilgili olarak Bayan X’e, İzmir Belediyesinde Bayan X’e bir zarf içerisinde 10 bin mark rüşvet verildi. İddia bu yani o kayıtlarda yer alan iddia bu. 10 bin mark, yaklaşık olarak 10 bin liraya tekabül ediyor, zarf içerisinde verilmiş. Olay ne zaman? 1997. Bu iddia İzmir’de bir gazetede basına yansıyınca İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı derhâl bir soruşturma başlatıyor. Dosya numarası 2010/30625 değerli arkadaşlar, bir soruşturma başlatıyor. Bu olaya münhasıran, bu olayı soruşturmak üzere, Yeni Asır gazetesinde 25/3/2010 tarihinde bu haber yayımlanınca derhâl İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma başlatıyor.

Bu kadarla yetinilmiyor; ayrıca, dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Burhan Özfatura ve dönemin ESHOT Genel Müdürü, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına bir başvuruda bulunarak bu olayın ve kendilerinin soruşturulmasını istiyorlar. Değerli arkadaşlar, bunun da dosya numarası 2010/31298. Hepsi belgeli. Demek ki bu olay da yargıya intikal etmiş. Var mı bir ihtilaf? Hâlen soruşturma devam ediyor. Sonra iki dosya birleştirilmiş değerli arkadaşlar. Soruşturma hâlen devam ediyor. Daha sonra –bu, iddialarda yok ama bu çalışmaları yaparken bizim tespitimiz olarak ortaya çıktı- aynı firma yani bu rüşvet iddialarına konu olan Mercedes Benz, 28/12/2007 tarihinde ESHOT’a yüz otobüs satıyor. Rakip firma, ikisi de yabancı firma -alan firma, kazanan firma Mercedes Benz firması yani bu rüşvet iddialarına konu olan firma- bir başka firma, diğer firma şikâyet ediyor, kendisinin haksız yere, ihalenin buna verilmesini temin etmek amacıyla, Mercedes firmasına verilmesini temin etmek amacıyla haksız bir şekilde ihale dışı bırakıldığı ve rekabet ortamının oluşmadığı gerekçesiyle şikâyette bulunuyor. Ne zaman bu alım? 28/12/2007, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından. Bunun üzerine, Valilik kanalıyla İçişleri Bakanlığına geliyor, İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişlerini gönderiyor, soruşturma yapılıyor. Soruşturma neticesinde, şikâyetçinin ortaya koyduğu hususları haklı buluyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Belediye Başkanı hangi partiden?

AHMET YENİ (Samsun) – Belediye Başkanı kim?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Önemli değil, değerli arkadaşlar. Onun çok önemi var mı, bilmiyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Var, var. Önemli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Müfettişler diyor ki: “Evet, bu firma haklı.” Hakikaten, Mercedes Benz’e bu ihalenin verilmesi amacıyla haksız bir şekilde, Polonyalı firma -yanlış hatırlamıyorsam, yani şikâyette bulunan firma, ihaleye giren diğer firma- haksız bir şekilde ihale dışına itiliyor, teklifi değerlendirilmiyor. Bunu haklı buluyor ve yargılanmaları için izin veriyor İçişleri Bakanlığı fakat daha sonra İzmir Bölge İdare Mahkemesi bu süreci kaldırıyor yani Bakanlığın verdiği yargılama iznini ortadan kaldırıyor. Demek ki Bakanlık gerekeni yapmış, yargıya intikal ettirmiş, soruşturmasını yapmış, her iki olayda da. Bakın, hepsi için geçerli, biraz önce bahsettiğim olay için de geçerli, bunun için de geçerli değerli arkadaşlar.

Şimdi, Daimler Benz’le ilgili olarak da bir başka iddia: Temmuz 1998. Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı polise on dört tane otobüs satın alıyor. İddia aynen, bakın, çok ilginç bir iddia, metinlerdeki orijinal iddia yani Almanya’daki ve Amerika’daki metinlerdeki orijinal iddia. Burada da bu amaç için Bay X’e 2.840 mark rüşvet ödendiği iddiası gündeme geliyor ama bakın, ifade şu: Mercedes Benz Türk yerel satıcısına, satıcının, paranın tamamını veya bir kısmını “Bay X” olarak tanımlanan şahsa vereceği anlayışı ve beklentisi ve iddiasıyla 2.840 mark ödendiği iddiası. 2.840 markın doğrudan o kişiye veya memura verildiği iddiası yok. Mercedes Benz’in Türkiye’deki temsilcisine veriliyor, ondan sonrası da açık değil, net değil, bir iddia yok ortada ve rakam da 2.800 lira yaklaşık olarak değerli arkadaşlar. Olay ne zaman geçiyor? Olay 1998… Diğer iddia da bu.

Mercedes Benz’le ilgili olarak 3’üncü iddia Türkiye’yi hiç ilgilendirmiyor. Deniliyor ki: “Mercedes Benz Türk yurt dışına Türkiye’den yaptığı ihracatlarla ilgili olarak bu ülkelerin yetkililerine rüşvet verdi.” Hangi ülkeler bunlar? Türkiye’den yapılan ihracatlar, Kuzey Kore, Letonya, Bulgaristan, Libya, Rusya, Suudi Arabistan, Yemen ve diğer ülkeler. Mercedes Benz bunlara, bu ülkelere bu ihracatı yapabilmek için, bu otobüsleri satabilmek için rüşvet verdi, iddia bu. Türkiye’de herhangi bir kamu elemanına verildiği şeklinde bir iddia söz konusu değil. Bu yönüyle Türkiye’nin ve bu gensorunun da konusunu oluşturmuyor değerli arkadaşlar.

Tabii, zaman daraldı. Siemens’le ilgili olarak da ortaya getirilen hususların tamamı, hepsi yargıya intikal etmiş durumda. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde şu anda süreç devam ediyor. 2007 yılında açılan bir dava var ve o iddialar… Ayrıca, bakın, bu iddialar -bir tanesini örnek vereyim sadece- mahkemede gündeme gelmiş. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/6/2008 tarihli duruşmasında sanıklardan bir tanesi bu iddiaları tutanaklara geçecek şekilde ortaya atıyor ve tutanaklara geçiyor. Yani yargının ıttılasına giriyor, Siemens’le ilgili.

Değerli arkadaşlar, bütün hepsi, bu iddialarla ilgili ortaya konulan, gensoruda sözü edilen iddiaların tamamıyla ilgili konular yargıya intikal etmiş, hepsi yargıya intikal etmiş. Gensoruda ne diyor? “Yargıya intikal etmediği için Sayın Başbakan sorumludur.” Ama hepsi belgelendi, ortaya koyduk ki yargıya intikal etmiş.

Şimdi ne olacak? Ne olacak şimdi değerli arkadaşlar? Büyük bir haksızlık yapılıyor, sanal önergeler veriliyor. İçi boş, içi boş, söyledim, gösterdim, belgelerini ortaya koydum, sanal, içi boş, fiktif, çakma önergeler.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Çakma, çakma.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Çakma önerge, öyle, aynen öyle, çakma önerge. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Peki, yani gerçekten ayıp değil mi değerli arkadaşlar? İçi boş, anlamsız, tamamı yargıya intikal etmiş iddiaları, etmemiş gerekçesiyle, Başbakanımız hakkında nasıl böyle bir gensoru önergesi verebilirsiniz? Haksızlık değil mi, ayıp değil mi değerli arkadaşlar?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok ayıp, çok.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yapılması gereken tek bir şey var: Cumhuriyet Halk Partisinin, Başbakanımızdan, AK PARTİ’den ve milletimizden özür dilemesi gerekir değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hayret bir şey ya! İnsanın yüzü kızarır.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bir de yadırgadığım husus şu: Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımız bu iddiaları her yerde dolaştırıyorlar, herkesle paylaşıyorlar, basınla paylaşıyorlar, soru önergesine konu ediyorlar, bir itirazım yok. Peki neden suç duyurusunda bulunmuyorsunuz? Hiç aklınıza gelmiyor mu değerli arkadaşlar? Götürün savcılığa, suç duyurusunda bulunun. Bu bir vatandaşlık görevi. Yapılması gereken esas bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Aradım, bir tane bulamadım. Bu arada, her şey yapılmış, basına açıklama yapılmış, soru önergeleri verilmiş, hepsi yapılmış ama maalesef, olması gereken yapılmamış değerli arkadaşlar.

Dolayısıyla, benim âcizane tavsiyem…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sen tavsiyeni kendine sakla, senin tavsiyene ihtiyacımız yok.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …Cumhuriyet Halk Partisinin bu gibi durumlarda önce vatandaşlık görevini yaparak yargıya intikal ettirmesi. Ondan sonra yine yapacağınızı yapın, ne diyorsanız deyin, sözünüzü söyleyin, ona bir itirazımız yok.

Şimdi, değerli arkadaşlar, esas sorulması gereken soru şu: Gerçekten yolsuzluklar AK PARTİ döneminde artmış mı, azalmış mı? Ya da şöyle sorayım: Bunu nasıl ölçeriz, bunu nasıl ölçebiliriz? Yani etrafımıza bakarak ölçemeyiz. Gazete haberlerinden, dedikodularından yola çıkarak yolsuzlukla ilgili bir bilimsel değerlendirme yapma şansımız yok.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Villalarda, villalarda.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yapılması gereken tek bir yöntem var değerli arkadaşlar: Bu konuyla ilgili uluslararası bir örgüt, Uluslararası Şeffaflık Örgütü, yıllardan beri bütün dünya ülkelerini takip ediyor ve “Yolsuzluk Algılama Endeksi” adı altında bilimsel rakamlar yayınlıyor. Başka bir aracımız yok elimizde. Yoksa, dedikoduyla, bir ülkede, bir yerde bilimsel bir tespitle yolsuzluğun seyrini izleyemeyiz.

Bakın, 2002 yılında -bunu sadece AK PARTİ dönemini karşılaştırmak için söylüyorum- yedi yıl önce -öyle söyleyeyim- Türkiye bu Dünya Uluslararası Şeffaflık Örgütünün yayınladığı rakamlarda 102 ülke arasında 65’inci sırada değerli arkadaşlar. Bu rakam azaldıkça daha şeffaf hâle geliyor, yolsuzluk oranı azalıyor. 2002’de 102 ülke arasında 65’inci. 2002’deki aynı ülkeler esas, dikkate alındığında Türkiye 43’üncü basamağa yükseliyor ve yedi yılda tam 25 basamak yükseliyor değerli arkadaşlar, 25 basamak yükseliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Esas ölçülmesi gereken bu, dedikodu haberleriyle, gazete haberleriyle yolsuzluk ölçülemez, yolsuzluk iddiasında bulunulamaz.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sen inanıyor musun buna?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bunları biz yapmıyoruz, bunları kendileri yapıyor.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Seni kendi arkadaşların bile alkışlayamıyor! Ülkeyi yolsuzluğa boğdunuz!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Sadece bu değil, bakın, bunu teyit eden bir metin daha var, bir bilimsel çalışma daha var, o da Price Waterhouse and Coopers adlı uluslararası bir denetim firmasının 2009 yılında yaptığı bir survey var. Orada global ölçekli 3 bin firmaya soru soruluyor “Dünyadaki yaptığınız işlemlerde yolsuzlukla karşılaştınız mı?” diye. Bunlardan 900 tanesi “Evet” diyor ve bu anket sonucunda Türkiye en iyi 3’üncü ülke olarak ortaya çıkıyor, en iyi 3’üncü ülke yüzde 15 oranıyla. İngiltere’den daha…(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın değerli arkadaşlar, rakamları ben size vereyim: Rusya yüzde 71’le 1’inci -bunları biz ısmarlamadık, çakma anket falan değil, tamamen uluslararası kuruluşların yaptığı, yıllardan beri yaptığı anketler değerli arkadaşlar, çünkü bugünlerde çakma anketler yapıldığı için söylüyorum- Kanada yüzde 56, bizden kötü; Ukrayna yüzde 45, bizden kötü; İngiltere yüzde 43 oranla bizden kötü. Bizden iyi olan sadece Hong Kong ve bir ülke daha var, Japonya. Japonya ve Hong Kong, başka yok. Türkiye 3’üncü değerli arkadaşlar. Gülmeyin, gurur duyun. Bunlar uluslararası alanlarda yayınlanıyor, dergilerde yayınlanıyor, bütün insanlar bunu izliyor değerli arkadaşlar. Bu gurur hepimizin, muhalefetiyle iktidarıyla hepimizin değerli arkadaşlar, bundan utanmayın yurt dışına çıktığımızda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın değerli arkadaşlar -zaman daraldı- bunlar geçersiz iddialar, içi boş iddialar. Ben size içi dolu bir iddia okuyayım mı değerli arkadaşlar, içi dolu bir iddia, ispatlı, mahkeme kararıyla ispatlı, hem de Anayasa Mahkemesinin kararıyla?

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Canikli, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

Buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biz belgesiz konuşmuyoruz. Bakın, Anayasa Mahkemesi ne diyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar: “Parti hesaplarına gider kaydedilen telgraf ücretlerine ait telgraf alındıları üzerinde tahrifat yapılarak çekilen telgraflardan parasından fazla para alındığı -dört beş yılla ilgili, hızlı geçiyorum- ve tutulması gereken defterlerin hiçbirisinin usulüne uygun tutulmadığı ve bu nedenle partinin hesap ve işlemlerinin denetlenmesinin mümkün olmadığı…” Anayasa Mahkemesi kararı, 1994 yılı, 2007 yılı, 2008 yılı… O kadar çok usulsüzlük var ki, o kadar çok, dolu, dolu.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kayıp trilyon davasından bahset.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –  Anayasa Mahkemesi kararı değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin kararı. Hiç kimsenin söyleyecek bir şeyi yok. Kim bu parti? Cumhuriyet Halk Partisi değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Hesap ve işlemlerinde yoğun bir şekilde tahrifatın, yolsuzluğun ve usulsüzlüğün Anayasa Mahkemesi kararıyla tespit ve tescil edildiği Cumhuriyet Halk Partisinin bize verecek ahlak dersi yok değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) AK PARTİ’ye verecek ahlak dersi yok, partimize verecek ahlak dersi yok, Başbakanımıza verecek ahlak dersi yok değerli arkadaşlar. Önce siz kendi evinizi temizleyin. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ankara ağır ceza mahkemesi onları cezalandırdı.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Artvin’in hesabını versene!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Sayın Canikli, teşekkür cümlenizi alayım efendim.

Buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Son sözüm şudur Sayın Başkan.

Olabilir, arkadaşlar böyle bir hataya düşmüş olabilirler -ki kesinleşmiş durumda şu anda ortaya koyduğumuz bu belgelerle içi boş olduğu ortaya konuldu- lütfen özür dileyin, lütfen… Bu da erdemliliktir değerli arkadaşlar. Bu erdemi sizden bekliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim.

Arkadaşlar, lütfen…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Hatip, benim söylemediğim bazı şeyleri bana ithaf ederek ifade etti.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır Başkanım… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sessiz olalım, duyamıyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Başka anlamlar yükledi, 63’e göre söz istiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Özür dilemek için söz istiyor Başkan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yahu, özür dileyecek adam sensin Canikli ya! Senin işin gücün pisliklerle bulaşmak ya! Anayasa Mahkemesi kararı… Şeriatçı olmaktan da ceza almadınız mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Arkadaşlar, lütfen konuşmaları takip edelim. Bakınız, açık, şeffaf bir şekilde yapılıyor görüşmeler.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Kılıçdaroğlu, üç dakikalık süre veriyorum. Lütfen tamamlayın konuşmanızı, açıklamanızı yapın efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Özür dile, rahat et!

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, konuşmasında, söylemediği bazı ifadeleri kendisine atfetmesine ilişkin açıklaması

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Canikli’yi dinledik. El kaldıracak kişi, vicdanına karşı sorumlu olmalıdır. Ben böyle biliyorum. İki: Söylediğim her şeyi ben biliyorum, ne söylediğimi ve hepsinin doğru olduğunu da biliyorum.

Ben, size… Sayın Canikli burada savcının kararından söz etti. Ben zaten söz ettim o karardan ama o savcının kararında niçin nakit para ödemesi yoktu? Acaba Sayın Canikli bunu hiç merak etti mi?

AHMET YENİ (Samsun) – Savcının işi o!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - İki, diyor ki: “Ayın 19’unda Sayın Bakan soruşturma açtı.” Aynı Bakan ayın 21’inde yani 19’undan sonra, ayın 21’inde saat 14.30’da bana diyor ki “Tarım ve Köyişleri Bakanlığında hiçbir soruşturma, inceleme söz konusu değildir.” İstiyorsa o belgeyi Sayın Canikli’ye de, Sayın Bakana da verebilirim.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Mahkemeye ver onları, mahkemeye!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, mahkemeye de geleceğim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat ) – O belge var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - O Daimler, şunlar bunlar… Size yine karardan söz edeceğim değerli arkadaşlar.

AHMET YENİ (Samsun) – Özür dile, bu iş bitsin!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın, eski meski değil söylediğim, karardan, yüz on ikinci pragraf: “2006 yılı sonbaharında Daimler şirketi denetçileri, Mercedes Benz Türk’ün İstanbul ofisinde bulunan bir kasada üç adet dosya bulmuştur. Bu dosyaların üzerinde ‘Uygunsuz, uygulanamaz’ ibaresi bulunmaktadır.” Sayın Canikli’nin söylediği o diğer ülkelere otobüs ihraç etmek için rüşvet ödemişlerdir. Ne kadar? 95 milyon euro tutarındaki ihracata 6 milyon 500 bin sterlin rüşvet ödemişler. Sayın Canikli “Bizimle ne ilgisi var?” diyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kime ödenmiş?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Yabancı ülkelere.

AHMET YENİ (Samsun) – Karizmayı çizdirdin, özür dile.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Diyor ki: “Bunun bizimle ne ilgisi var?” diyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İlgisi yok…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Canikli de eski bir maliyecidir, ben de bir maliyeciyim. Sayın Canikli şunu bilir mi? Vergi Usul Kanunu’nun üçüncü maddesi var:  “Ödemeler gayriyasal bile olsa o, vergi hukuku açısından vergilenir.” Benim ülkemde kazandığım bir parayı nasıl götürür başka bir ülkede rüşvet olarak ödersin? Ben bunun hesabını sormayacak mıyım? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Ya iddialarınız boş çıktı, boş.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Bravo!

AHMET YENİ (Samsun) – Özür dile, iddialar boş çıktı.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – 2007’den söz ettim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen arkadaşlar…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Dördüncü firmadan söz ettim ve 2007’den söz ettim. Buna bir bilgi geldi mi? Gelmedi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Bir daha iyi hazırlıklı gel, olmadı, eksik oldu, eksik.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Burada yine Almanya’da Kutschenreuter’ın yirmi sekiz sayfalık ifadesini söyledim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) – Özür dile, bitir.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür cümlenizi, bağlama cümlenizi alabilir miyim efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Tabii efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Başbakanımızdan özür dile.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siemens’in üst düzey yetkililerinin Türkiye’de rüşvet ödemek için karar aldıklarını da ifade ettim. Deniliyor ki: “Bunların hepsi yargıya intikal etti.” Ben size… Amerika’da, Fransa’da, Almanya’da, Rusya’da, Letonya’da olay önce idare tarafından soruşturulur, ondan sonra yargıya intikal ettirilir. Çünkü bu olayların uzmanları vardır, MASAK’ta vardır, Emniyet Genel Müdürlüğünde vardır, Maliye Bakanlığında vardır. Önce bunlar soruştururlar ve olay ondan sonra idareye intikal eder. Benim merak ettiğim: Acaba Sayın Başbakan, Başbakanlık Teftiş Kurulunu harekete geçirdi mi, geçirmedi mi? Neden kaybediyorsunuz? Neden, kimden, neyi saklıyorsunuz? Neden korkuyorsunuz? Ben bunu söyledim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Özür dile de bitsin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – İstanbul Büyükşehirle ilgili söyledim. Neden  hiç kimse bir ses çıkarmıyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Başbakandan özür dileyin, özür. Karizmayı çizdirdin, ispat edemedin hiçbir şeyi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Asıl özür dilemesi gereken, halktan özür dilemesi gerekenler rüşvet olaylarını kapatmak için buralarda yemin içenlerdir. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Başbakandan özür dileyin, milletten özür dileyin.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Konuşmacı, Sayın Kılıçdaroğlu’nun konuşmaları sırasında Tarım Bakanlığıyla ilgili bazı hususlara değindi. Verilen bir cevap vardı soru önergesine, açıklama vardı. O konuda Tarım Bakanının bir açıklama talebi var. Kendisini kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, konuşmasında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığıyla ilgili değindiği bazı hususlara ilişkin açıklaması

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce Değerli Hatip, Tarım Bakanlığıyla ilgili Deltapine’la, yapılan açıklamada, soruşturmanın ayın 19’unda başlatıldığı söylenmesine rağmen, ayın 21’inde kendisine benim tarafımdan bir soruşturma yapılmadığına dair bilgi verildiğini söyledi.

Şimdi, mesele şu: 12 Ocak tarihinde BİMER’de yani Bilgi Edinme Merkezinde bir elamanımız, Canan Doğruyol ismindeki görevli, Sayın Kılıçdaroğlu’na hitaben bir yazı yazıyor, diyor ki: “Hâlen şu anda bu konuyla ilgili herhangi bir soruşturma yoktur.” diyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ne zaman?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 12 Ocak 2010, saat 17.22. Belge burada, 12’sinde ve gönderiyor, çıktısı burada, gönderilmiş bu.

Şimdi, ayın 21’inde, bu arada Sayın Kılıçdaroğlu tarafından bu bilginin alınmadığı yönünde kişiyle, BİMER’le tekrar irtibat kuruluyor ve aynı şahıs -ikisinde de benim imzam yok, benim bilgim de yok. Aşağıda memurların, Bilgi Edinme Merkezindeki memurların yaptığı bir işlem bu- yani Canan Doğruyol, daha önce 12’sinde gönderdiği metnin aynısını bir daha postalıyor. Diyor ki: “Bakın, biz size bunu gönderdik. Biz size bunu gönderdik, bir daha gönderiyoruz.” diyor. Mesele bu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, orada var mı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - O evrak da burada, evrak burada. Aynı evrak, size vereceğim. (CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, biz bırakın…

SUAT KILIÇ (Samsun) – O belgenin tarihini oku.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Belgeyi görelim, o çıktıyı görelim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tarih 21 Ocak 2010, saat 14.37. Bunlar… Bilgisayarlar yalan söylemez.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Görelim, görelim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Kayıt o anda düşüyor ve gönderiliyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Onu da gönderin, verin kendilerine.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bunu da ben size vereceğim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tamam, seviniriz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, biz bırakın böyle, bırakın bu şekilde müdellel olan herhangi bir şeyin üstünü kapatmayı, herhangi birisi herhangi bir soru gönderdiğinde biz onu derhâl işleme koyuyoruz, derhâl.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Ne oldu yani, bununla temizlendi mi bütün yolsuzluklar?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Burada da 9’unda savcılık kararı yayınlandıktan sonra, savcılık kararı gönderildikten sonra biz, derhâl, benim imzamla -burada soruşturma raporu var- ve biz Türkiye’de bunu araştırıyoruz, yetmiyor çünkü Türkiye’de herhangi bir şey yok, böyle bir firma yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, son cümlenizi alayım, teşekkür cümlenizi efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Son cümlelerimi söylüyorum: Türkiye’de böyle bir firma yok, kapatılmış. Bunun üzerine Amerika Birleşik Devletleri’ne yazı yazıyoruz, ta oradan soruşturuyoruz. Evrakı da burada, yazılan yazılar da burada. Dolayısıyla bize herhangi bir şey bu manada atfedilmesi, isnat edilmesi haksızlıktır.

Özür dilemesini bekliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

AHMET YENİ (Samsun) – Özür dileyecek Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan açıklama yaptı, olayları soruşturma konusu yaptığını ifade etti. Bana iki ayrı belge gönderildiğini ve bu belgelerden son gönderilenin de tekraren gönderildiğini ifade etti. Ben bu konuda söz alıp Sayın Bakanın bana yönelik olarak yaptığı eleştirilerin doğru olmadığını ifade etmek istiyorum.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Ayrıca, bilgisayarlar yalan söyler, söylettirilebilir. (AK PARTİ sıralarından “Aa” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Sayın milletvekilleri…

Sayın Kılıçdaroğlu, şunu öğrenmek istiyorum: Şimdi, Sayın Bakan size elektronik posta yoluyla bu cevapların bilgi edinme babında gönderildiğini söyledi, o belgeleri size verdi. Sizin açıklamak istediğiniz husus nedir, onu öğrenmek istiyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bu bilginin doğru olmadığını açıklayacağım efendim.

AHMET YENİ (Samsun)- Yani özür dileyecek Sayın Başkan.

BAŞKAN – Nasıl?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bu bilginin doğru olmadığını söyleyeceğim. Sayın Bakan…

BAŞKAN – Bu bilgilerin mi?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – …yüce Meclisi, tabii, yanıltmıştır efendim. Ben doğruları söyleyeceğim ve Sayın Bakanın…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, belgeleri konuşturdu Sayın Bakan, daha neyin yanlış olduğundan bahsediyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Resmî belge efendim.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bakanın söylediği bilgilerde eksiklik mi var efendim?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim. Ben bunu açıklayacağım.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Belgenin belgesi olmaz efendim. Belge elinde işte, daha niye söz veriyorsunuz?

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Ne eksikliği varmış…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, özür dilesin, özür.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, Sayın Bakan, belgeleri Sayın Kılıçdaroğlu’na vermiştir. Sayın Kılıçdaroğlu, elektronik gönderilen mektuplarla ilgili olarak bir eksiklik olduğu ifadesinde bulundu. Onu kendisinden dinleyelim ve bu konuyu kapatmış olalım.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, yaptığı açıklamada, kendisine yönelik olarak yaptığı eleştirilerin doğru olmadığına, Meclisi yanılttığına ilişkin açıklaması

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Meclis kürsüsüne çıktı ve şunları söyledi, dedi ki: “Birincisini gönderdik 12 Ocak 2010’da.” Benim bu bilgiyi almadığımı ifade etti. Doğru, bu bilgiyi almadım ben. “Bana Bilgi Edinme Yasası’na göre niçin on beş gün içinde bilgi vermiyorsunuz?” diye aradım. (AK PARTİ sıralarından “Ooo” sesleri) Sadece onu değil, Bakanlığın Teftiş Kurulu Başkanlığını da aradım soruşturma var mı yok mu diye, herhangi bir soruşturma yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bekleyin.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) - Bakanlığın bilgisayarını TÜBİTAK incelesin, öyle karar versin!

BAŞKAN – Sayın Ekmen…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sonra Sayın Bakan geldi, dedi ki: “Onun üzerine biz tekrar gönderdik ve ‘Tekraren gönderilmiştir.’ diye ifade…”

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Aynısını gönderdik.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Bakan, ben şimdi bunu AKP’nin grup başkan vekillerine vereceğim. Bunun altında “Tekraren gönderiyoruz.” diye bir ifade var mı, yok mu baksınlar ve çıkıp burada benden özür dilesinler, bir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) - Özrü sizden bekliyoruz. Sana yakışır sana.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bir başka konu…

Durun arkadaşlar, niye heyecanlanıyorsunuz? Heyecanlanmayın arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Bakan diyor ki: “Yolsuzlukların üzerine gidiyoruz.” Teşekkür ederim.

AHMET YENİ (Samsun) – Çizdiler, çizdiler sizi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Giden herkese saygı duyarım ben ama şu soruyu Sayın Bakana sormaktan kendimi alamıyorum: Sayın Bakan, bu olay, 19 Kasım 2009’da gazetelerde yer aldığında niye harekete geçirmediniz Teftiş Kurulu Başkanını? Kim size engel oldu? Eğer biz incelemeseydik siz harekete geçirecek miydiniz? Hayır.

Size bir soru daha Sayın Bakan: Savcılığın takipsizlik kararı Bakanlığınıza geldi.

AHMET YENİ (Samsun) – Soruyu boş ver, çizdiler sizi!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz savcılığın takipsizlik kararına süresi içinde itiraz ettiniz mi, etmediniz mi? Etmediyseniz niye itiraz etmediniz? Sizin elinizi ayağınızı tutan mı vardı?

Teşekkür ederim.

[CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar(!)]

AHMET YENİ (Samsun) – Kendi grubun bitirdi, Genel Başkan, seni bitirdiler!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen arkadaşlar…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Kılıçdaroğlu, seni harcadılar! Kılıçdaroğlu’nu bitirdiler!

(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, arkadaşlar lütfen…

Belgeler bir yerde kaybolmuyor, duruyor, veriyorlar. Tamam, problem yok.

V.- GENSORU (Devam)

A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, bazı yabancı firmaların Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddiaları karşısında gerekeni yapmadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/11) (Devam)

BAŞKAN – Son konuşmacı Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi sayın grup başkan vekillerinin vermiş olduğu gensoruyla ilgili olarak düşüncelerimizi açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

Sayın Başbakan, bugün Millî Güvenlik Kurulu toplantısında olduğu için ben de toplantının bir yerinde ayrılarak geldim, sizlere bilgi arz etmek istiyorum. Yorucu bir çalışmanın arkasından bugün önemli bir konuyu konuşuyoruz. Bu konu önemli, ülkemiz için önemli, hepimiz için önemli, siyaset kurumu için önemli. Gerçekten de siyasete güç veren ve Parlamentoya da itibar kazandıran bir tarzda bu konuyu tartışıyoruz, son birkaç dakikalık hareketliliği bir tarafa bırakırsak.

Bunu önemsiyorum. Ben de sizlere gerçeğin ortaya çıkarılması adına bu kürsüden açıklamada bulunuyorum, değilse ismi geçen şirketlerin ne yapıp yapmadığını savunmak veya bu konuda bir yorum getirmek bizim görevimiz değil. Tabiatıyla, hepimiz ülkemizin hayrına olan ne varsa buna birlikte çaba göstermeliyiz. Bunun önemli yollarından bir tanesi de Anayasa’mızda ve İç Tüzük’ümüzde düzenlenmiş olan bilgi edinme ve denetim yollarıdır. Bunlar içerisinde en önemli olanı da gensorudur.

Gensoru, bir bilgi edinme ve bir denetim mekanizmasıdır. Buradan sağlıklı bilgiyi elde edineceğiz, doğru bilgiyi elde edineceğiz, gerçeği kavrayacağız ki ona göre hem biz değerlendirme yapalım hem de milletimiz sağlıklı bir değerlendirme yapsın.

Geçmişte bu müessesenin, gensoru müessesesinin çok kötüye kullanıldığı tutanaklarda var. 82 Anayasası’nın gensoruyu düzenleyen maddeleri müzakere edilirken, geçmişte çalı fasulyesiyle ilgili gensoru önergesinin verildiği de orada dikkate getiriliyor. Bu müessesenin… (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler, gürültüler)

Evet, öyle. Bu müessesenin kötüye kullanılmaması, istismar edilmemesi, o günkü Danışma Meclisi üyesi Sayın Ayanoğlu tarafından ifade ediliyor.

Bugün önemli bir konuyu konuşuyoruz, çok da iyi konuşuyoruz. Biz de gerçeğin anlaşılması noktasında değerli grup başkan vekillerimizin söylediklerine ilaveten bazı hususları dile getirmek istiyoruz.

Tabii, bu müesseseyi çok iyi kullanırsak, toplumsal ahlakın korunmasında, devlet icraatlarının denetlenmesinde, kamu adına yetki kullananların bu yetkileri hak, hukuk ve yasalar çerçevesinde kullanmasında bu müessese etkin bir rol oynayacaktır.

Onun için, buraya getirilecek gensoru konusu genel suçlama konusu olmamalıdır, onu yapacak yeteri kadar imkân da var, fırsat da var, mekân da var ama bu kürsü bir suçlama kürsüsü olmamalıdır çünkü suçlamayı hukukumuza göre ancak ve ancak cumhuriyet savcıları yapar. Biz suçlama makamı değiliz, burada gerçekleri ortaya çıkarmak üzere bu kürsüde görev yaparsak daha doğru bir iş yapacağımız kanaatini taşıyorum.

Onun için, getirilen gensoru konusunun dayanaklarının çok sağlam olması lazım, en evvel de hukuki dayanaklarının sağlam olması lazım, ciddi olması lazım, mesnetsiz olmaması lazım ve çok açık, herkes tarafından anlaşılabilir tarzda bir kısım delillere dayalı olarak bunların buraya getirilmesi gerekir. Aksi hâlde, bu gensoru müessesesi bir karalama kampanyasına dönüşür. Geçmişte bunu çok yaptık bu kürsülerden, geriye dönüp bu gensoruların içeriğine baktığımızda. Bunun siyasete de hiç faydası olmadı, Parlamentoya da faydası olmadı. Bu karalama kampanyası içerisinde de hiçbir gerçek orta yere çıkarılmadı. Onun için, bugün burada dile getirilen hususları bu çerçevede değerlendirmeye çalışıyoruz.

İddia edilen üç tane konu var. Bu konularla ilgili hiçbir şey yapılmadı ise bu, Ceza Kanunu’muza göre 257’nci madde kapsamında, en azından görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur, 257’nci maddeye göre. Eğer hakikaten bu gensoruyu veren değerli dostlarımız, arkadaşlarımız bu kanaati taşıyor ise yapılacak iki tane yol var. Kimseye akıl vermek haddim değil ama hukuk çerçevesinde iki tane yol var. Bunlardan bir tanesi doğrudan doğruya cumhuriyet savcılığına konuyu intikal ettirmektir.

Bakınız, Kemal Özer denilen değerli vatandaşımız bu ve benzeri konularda hassasiyet taşıyor. Aynı kişi midir bilmem. “Böyle bir anayasa istiyorum.” diye de bir özel anayasa yazdı bu arkadaşımız, eğer aynı kişiden bahsediyorsak. Gerçekten hepimize örnek bir vatandaş. Bir sade vatandaş bu kadar önemli bir konuyu, önemsenen bir konuyu yargıya götürüyorsa ana muhalefet partimizin de evleviyetle bunu yargıya götürmesi lazım.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Kaldırın dokunulmazlığını.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Şimdi, yargıya götürmeyip de sadece burada konuşursak, bu çok doğru olmuyor. Genellikle karşılaştığımız şöyle bir durum var: Bir kısım dosyalar alınıyor, basının karşısına geçiliyor. O dosyaların içerisinde ne var, onu bilemiyoruz; belki bir delege listesi de olabilir, belki seçmenden gelen mektuplar da olabilir, başka türlü konular da olabilir.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Onu ancak siz yaparsınız Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – “Bu dosyaların içerisinde bunlar var.” diyoruz, gösteriyoruz. Ama dosyanın içerisinde ne var? Benden daha çok cumhuriyet savcılarının ve yargı makamlarının buna bakması lazım.  Çünkü, bir kişiyi cezalandıracak da, bu işleri sonuca ulaştıracak da yargı makamlarıdır. Kemal Özer arkadaşımız, değerli vatandaşımız böyle bir yolu tercih ettiğine göre, şimdi, hemen bu müzakerelerden sonra yapılması gereken iş, 257’nci maddeye göre ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunmaktır, yargıya götürmektir. Bu yolu tercih edersek, o takdirde karalama kampanyasına bir son vermiş oluruz.

Şimdi, burada biraz evvel bir konuşma yapıldı, onu önemsiyorum. Rüşvet gibi hem bir ahlaksızlık hem de en ağır suç, yüz kızartıcı bir suç konusu ihsas edilerek, ima edilerek veya şu veya bu şekilde dolanılarak insanların zan altında bırakılacağı bir konu olamaz. Eğer rüşvet gibi bir konunun üzerine gidiyorsak çok somut delillerin olması lazım ve özellikle de kamu görevlileri için bunlar kullanılıyor ise, o takdirde Türkiye’de devleti çalıştıramazsınız. Bu zannın altından bu devlet kalkamaz, kamu görevlileri kalkamaz.

Siyasetçiler olarak bakın hepimizin şikâyet ettiği bir husus var. Nedir o? Kamuda işler çok iyi yürümüyor, çok süratli yürümüyor. Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi kamu görevlilerindeki korkudur. Yarın başıma bir iş gelir mi, zan altında kalır mıyım? Onun için bizim burada çıkardığımız yasaların önemli bir kısmı, bu korkunun sonucu olarak yasa olmaktan çıkıyor, biz Parlamento olarak yönetmelik ve tüzük çıkarıyoruz. Niye? Ne olur ne olmaz başıma bir iş gelir diye kamu görevlileri üzerindeki  bir korku, bir zan gölgesi devleti çalıştırmaktan alıkoyuyor. Bundan da toplum olarak hepimiz zarar görüyoruz. Onun için rüşvet gibi bir önemli konu gündeme geliyorsa, getirilecek ise, o takdirde ima yollu bu işler olmaz, çok net delilleriyle ortaya koymak gerekecektir.

İkinci bir yol daha var: Gensoru müessesesi Anayasa’ya, İç Tüzük’e ve bu hükümlerin konuluş gerekçesine baktığımızda, bunlar bilgi edinmek içindir ve denetim içindir. Eğer bu bilgi edinmenin ve denetimin sonunda bir suçlama yapılacak ise Parlamentonun suçlama görevi var, o da 100’üncü maddeye göre Meclis soruşturmasıdır.

Şimdi, gensoru müessesini kullanıp Meclis soruşturmasının sonuçlarına göre bir değerlendirme yapamayız. Her ikisinin gerekçesi farklıdır, varmak istediği sonuç farklıdır, ilkeleri, düzenlemeleri de farklıdır. Biz burada neyi konuşuyoruz? Gensoruyu. Gensoruda suçlama olmaz. Suçlama yolunu tercih edecek olanların o zaman 100’üncü maddeye göre soruşturma önergesi vermesi gerekir. Bu iki kurum arasındaki ayrımı iyi yapabildiğimiz takdirde, o zaman sağlıklı bir sonuca varabiliriz, siyasetten beklenen fayda da hasıl olmuş olur.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu konular gündeme geldiğinde hiçbir şey yapılmamış olsaydı bu gensoruyu Hükûmetimiz, Sayın Başbakan hak etmiş olurdu.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Bakan, on dakika oldu, ne dediniz? Her seferinde aynı şey, her seferinde aynı! ( AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Akıncı, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Başka bir şey daha söyleyeyim: Laf atmak üzerine, gürültü çıkarmak üzerine de gensoru verilmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bak, o da bir başka işidir.  Bizim İç Tüzük’ümüzde “gürültü çıkararak konuyu saptırma” diye ne bir yol var ne bir yöntem var ne de bir usul var. Demin bir şey söylemeye çalıştık, işin esasını söylüyoruz. İşin esası bilinmediği takdirde hiçbir sonuca varma şansınız da olmaz.

Peki, bu Hükûmet bu konular gündeme geldiğinde hiçbir şey yapmamış olsaydı o takdirde böyle bir gensoruyu, hatta bunun ötesinde Meclis soruşturmasını hak ederdi. Birçok işlemler yapılmış. Bu işlemlerin önemli bir kısmı Türkiye dışında gerçekleşiyor. Türkiye dışından, bilgilerin, belgelerin toplanmasının çok kolay olmadığını devlette görev yapanlar bilecektir. Hâlen Hükûmet bu konuda gerçeğin ortaya çıkarılması ve ilgili makamlara yardımcı olmak adına bilgi toplamaya ve gereğini yapmaya devam ediyor.

Bakınız, elimde bir yazı var şimdi: “Dışişleri Bakanlığı Amerika Genel Müdür Yardımcılığı” Yazının tarihi: 27/4/2010. Diyor ki… İlgili yazılarıyla Tarım Bakanlığı müfettişleri tarafından Delta & Pine Land şirketiyle, Türk Deltapine şirketiyle bağlantılı bir konuda yürütülen incelemelerde yararlanmak üzere Washington Büyükelçiliğimiz aracılığıyla bilgi, belge isteniyor. Demek ki devlet boş durmamış, bir yerlerden bilgi ve belgeyi istiyor. Oralardan gazete haberlerine göre insanları suçlayamazsınız. Oradaki iddialar doğru mudur yanlış mıdır, bunun gereğini yapmak üzere bu soruşturmanın yapıldığı yerlerden bilgi temin etmeye çalışılıyor. Gelen iki sayfalık bir cevap. Vakti bununla dolduramam. (CHP sıralarından gürültüler)

Şimdi, demin söyledim Sayın Başkan, gürültü çıkarmak üzerine gensoru verilmez, ona gerek yok. Ben şimdi anlatıyorum, millet sizi de dinliyor, beni de dinliyor. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – E ne olur o zaman? Bu gensoruyu, işte tam da o 87’deki tartışma gibi yozlaştırmış olursunuz. Geçmişte çok yozlaştı.

Şimdi,  deniliyor ki Büyükelçilikte: “Bakanlıkların talebi doğrultusunda, davaya esas teşkil eden bilgi ve belgelerin, Büyükelçiliğimizce, Amerikan Menkul Kıymetler Komisyonundan resmî olarak talep edilmekte olduğu bildirilmektedir. Bununla birlikte…” Şimdi, Amerika, orada belli konularda bir uzlaşmaya varmış. “Bununla birlikte, belgelerin temin edilip edilemeyeceğinin bilinmediği, zira bazı durumlarda delil dosyasının tanık güvenliği gibi gerekçelerle kamuyla paylaşılmadığı da bilinmektedir.” Dolayısıyla böyle bir bilgi, bugün temin etmeye çalıştık.

Başka bir bilgi, Amerika Menkul Kıymetler Borsasının bahse konu o raporlarında ne deniyor: “Mercedes-Benz Türk üzerinden ‘rüşvet’ adı altında spesifik bir meblağ ya da vaka listelenmemiştir. Ancak Daimler’in, Türkiye dâhil birkaç ülkede hükûmet yetkililerine para aktarmak için sahte danışmanlar kullanıldığı belirtilmiştir.” Ortada somut bir şey yok, isimler yok, firmalar çok net değil. Onun için savcılık da takipsizlik kararı veriyor, “Soyut iddialardan ibarettir.” deniliyor. Buna da itiraz yoluna gidilmiş, hâlen Sincan Ağır Ceza Mahkemesinde.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Biliyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Onu da tekrar burada bilgilerinize sunmak istiyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Ona da sivil toplum örgütü gitti, onu da söyleyin Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ayrıca, Hazine Müsteşarlığı kendi yönünden konuyu takip ediyor. Bu şirketlerin bir kısmı halka açık olmadığı için, birisi kapandığı için, SPK yoluyla denetim imkânı yok ancak yurt dışından bir kısım belgelerin ancak tahkikat sonucu ilgili makamlara ulaştırılması söz konusu olduğundan, Sermaye Piyasası Kurulu bu konuyla ilgili bir inceleme başlatıyor, Amerika’daki bu belgelerin Türkiye’ye getirtilmesi, buna göre de suçluların ortaya çıkarılması noktasında bir çabayı, bir gayreti Hükûmet gösteriyor, göstermeye devam ediyor.

Ayrıca, başka bir şey daha var, Almanya’daki olan boyutuyla ilgili olarak: Yine, Dışişleri kanalıyla Münih Başkonsolosluğumuz oradaki adli makamlarla temasa geçmek suretiyle bu bilgilerin verilmesini istiyor. Oradan aldığı cevapta deniliyor ki:  “Bu soruşturma birçok ülkeyi kapsadığından ve birçok ülkedeki bu bilgileri derleyip, toplayıp bir araya getirmek hemencecik mümkün olmadığından adli soruşturmanın istikametini tayin bakımından şu an itibarıyla eldeki bilgiler yeterli değil.” Demek ki Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmeti bir taraftan Amerika’dan, bir taraftan Almanya’dan, bir taraftan da Türkiye içerisinden her türlü mekanizmayı harekete geçirmek suretiyle bu gerçeğin ortaya çıkarılması noktasında bir çabayı, bir gayreti sürdürüyor. Şunu söyleseydiniz belki bunu anlayışla karşılayabilirdik: “Evet, çalışmalar var, gayretler var vesaire ama bunlar yeterli değildir.” diyebilirsiniz. Bu, ucu açık bir konudur. Bu konuda getireceğiniz yeni yöntemler varsa, yeni hususlar varsa biz de bunları dikkate alırız. Bizden evvel göz ardı edilmemesi gereken husus şu, bizden evvel: Gerek Amerika’da gerekse Almanya’da bu suçları ortaya çıkaran siyaset kurumu değil, ilgili yargı makamları, soruşturma makamları bunları orta yere çıkarıyor. Dolayısıyla Türkiye’de de bu konu yargı makamlarının önüne götürülmüş. Yargının gereğini yapması noktasında bize düşen bir şey varsa Hükûmet olarak biz bunu yaparız, bunun gereğini yaparız, yapmadığımız takdirde böyle bir gensoruyu hak ederiz. Şu ana kadar yargı makamlarının bizden istediği herhangi bir bilgi var da biz onu gizlemiş miyiz, biz onu savsaklamış mıyız, biz onun gereğini yapmamış mıyız, biz onları görmemezlikten mi gelmişiz? İddiada bunlar yok.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Yargı makamlarına gittiniz mi? Siz Hükûmet olarak yargı makamlarına gittiniz mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Bunlar olmadığına göre ortada Hükûmeti suçlamayı mümkün kılacak bir husus yok. Buradan hep beraber yapacağımız işler ne varsa bunları tespit edelim, bunda hiç bizim tereddüdümüz yok. Çünkü bu yolsuzluk konusu -rüşvet bunlardan bir tanesidir, bu suçlardan bir tanesidir- hepimizin ortak konusudur, tüm ülkelerin ortak sorunudur. Birleşmiş Milletler onun için beş taneye yakın sözleşmeyi kabul etmiş. Türkiye, geçtiğimiz Hükûmet döneminde, Parlamento döneminde ve bugün biz bunların hepsini benimsemişiz, Parlamentodan geçirmişiz, uygulamaya koymuşuz, yirmi iki tane yasa çıkarmışız. Demin Sayın Canikli’nin bahsettiği yolsuzluk sıralamasında Türkiye, daha iyi noktaya gelebilmek için yirmi beş basamak atlamış. Bu önemli bir gelişme ama “Yeter mi?” diyorsanız, yetmez. Çünkü bu açık bir konudur. Bulunduğumuz nokta bugün bize yakışan, kültürümüze, tarihimize, insanımıza, insani değerlerimize yakışan  bir nokta değil. Bunu daha ileri bir noktaya götürebilmek için yapmamız gereken ne varsa bunu yaparız ve yapmalıyız. Burada bu işlerin daha ileriye götürülmesindeki en büyük engel her meseleyi siyasetin kurbanı yapmış olmamızdır. Hâlbuki bu bir hukuki konudur, bu bir ahlaki konudur, buradan giderek siyaset bir şey yapmaya çalışır. Ama en evvel bunu bir karalama, bir suçlama kampanyasına dönüştürdüğümüz takdirde bu bizi sağlıklı bir sonuca götürmez, bu noktalarda daha ileri bir mesafe alabilmemizi de zorlaştırır.

Onun için, gerçekten, bu türlü denetim yollarını kullanacaksak en evvel bilgi edinme yollarını kullanalım. Bakınız, dün -kabul ettiğimiz birinci bölümü itibarıyla- bilgi edinme konusunu bir anayasal hak hâline getirdik. Geçtiğimiz dönemde bunun yasasını çıkarmıştık, şimdi anayasal hak hâline getiriyoruz. O yol kullanılabilir. Başka türlü, soru önergeleriyle, yazılı ya da sözlü soru önergeleriyle veya başka türlü bilgi edinme yollarıyla bunlar elde edildikten sonra siyaset kurumu suçlanacaksa o zaman bu suçlamaya gitmek lazım. Sonuçta ne oluyor bu yerli yersiz suçlamalarla? Her türlü yolsuzluğun merkezine getirip Parlamentoyu oturtuyoruz. Bu çok doğru değil. Bu Parlamento geçmişte de bugün de elinden geldiği kadar bu yolsuzlukların ortaya çıkması için çaba gösterdi ama ileri bir noktaya varamadıysa… İşte, delil olmadan herkes burada konuşuyor. Neden savcılığa işler götürülmüyor, onu da söyleyeyim. Çünkü 297’nci maddeye göre bir kişiyi bu kürsüden yerli yersiz suçlarsanız, başka bir yerde suçlar onu savcılığa vermezseniz bu bir karalamadır. Kim iddiasının arkasındaysa, kim o iddianın doğru olduğuna inanıyorsa götürecek bunu savcılığa verecek ama aslı çıkmazsa o zaman da 297’nci maddeyle, iftira suçuyla karşı karşıya kalır. “Ben her türlü suçlamayı yaparım ama ben bu işleri yargıya götürmem.” diyorsak o zaman klasik bir siyaset üslubunu sürdürüyoruz demektir.

Onun için, buradan, ister bu konuyla ilgili ister başka konularla ilgili bir iddia söz konusu olacaksa… Öyle iddialar oluyor ki çoluğumuz çoçuğumuz, yedi neslimiz, geçmiş, gelecek bir siyasetin, bir karalamanın kurbanı oluyor. Öyle olacağına herkes elinde ne bilgi varsa, ne belge varsa… Ki bunların önemli bir kısmının dokunulmazlığı filan da yok onu da söyleyeyim, şu soruşturmaya konu olacak hiç kimsenin dokunulmazlığı da yok. O zaman yargı bunları istediği gibi soruşturabilir, istediği gibi gereği gibi yapabilir.

Mesela İstanbul Belediyesinin yargı kararlarını uygulamadığı gibi bir iddia var. Bu iddia varsa, burada söylüyoruz, verelim İstanbul Savcılığına. Hâlbuki orada ticaret mahkemesinin verdiği tedbir kararları da var. Bir kısım onun gelişmeleri var. Belediye açıklama yapmış. Hangi belediye başkanı altı tane yargı kararını uygulamayacak, bununla ilgili de Türkiye’de işlem yapılmayacak? 4. Ceza Dairesinin verdiği sayısız kararlar var, yargı kararlarını uygulamıyorsunuz veya yargı kararlarını dolanıyorsunuz diye. İstanbul Belediye Başkanının dokunulmazlığı mı var? Demek ki burada bunlar mesnedi olmayan, yeterli dayanağı olmayan suçlama niteliğindeki hususlardır. Eğer bunlar doğruysa burada da yapılacak iş ve işlem bunları yargıya götürmektir. Yargıya götürmediğimiz sürece pehlivan tefrikası gibi bu yolsuzluk konuşmalarını yapmaya devam ederiz diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Özür dileyecek, özür.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, İstanbul Anakent Belediyesiyle ilgili olarak söylediğim mahkeme kararlarının mesnedinin olmadığını ifade ederek sataşmada bulundu. Onların mesnedinin olduğunu ifade etmek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bakınız, sizi üç defa kürsüye çağırdım. Sürenizi birleştirdim. Bakan da burada görüşünü açıkladı. Burada bir sataşma yok, ben öyle bir sataşma görmedim. Lütfen efendim…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ayrıca, Sayın Bakana teşekkür de edeceğim.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, öyle bir şey yok. Lütfen efendim. Konuşmalar tamamlandı. Teşekkür ediyorum. Tutanağa geçti.

Sayın milletvekilleri, gensoru önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.

Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 2 Mayıs 2010 Pazar günü saat 12.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 17.36