DÖNEM: 23 CİLT: 68 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
96’ncı Birleşim
27 Nisan 2010 Salı
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer
alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- İsviçre Kantonlar Meclisi
Başkanı Erika Forster-Vannini ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1179)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Yılmaz
Tankut ve 21 milletvekilinin, taklit mal üretimi ve
satışı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/696)
2.- Adana Milletvekili Yılmaz
Tankut ve 21 milletvekilinin, Türk Telekom’un
özelleştirilmesi sonrasında çalışanların yaşadıkları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/697)
3.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 20 milletvekilinin, Kuzey Anadolu fay hattındaki illerin deprem
riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/698)
C) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, (2/460) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/205)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/96) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
2.- (10/688) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
VI. - AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, MHP grup
önerisine ilişkin açıklaması
2.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’nın, MHP grup önerisine ilişkin
açıklaması
3.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüz’ün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
4.- Erzurum Milletvekili Zeki
Ertugay’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
5.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
6.- Muş Milletvekili M. Nuri
Yaman’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
7.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
8.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kütahya Milletvekili Hasan
Fehmi Kinay’ın, konuşmasındaki, 2005 yılında
kendisinin vermiş olduğu bir önergeyle Bankacılık Yasası’nda bir değişiklik
olduğu yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması
9.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
10.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüz’ün, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
11.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’nın, CHP grup önerisine ilişkin
açıklaması
12.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
13.- Ankara Milletvekili Zekeriya
Akıncı’nın, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, konuşmasındaki, 12 Eylül mağduru olup da
buradaki oylamalarda oy kullanmayacak olanları, bir anlamda vicdansızlıkla
suçlayan ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Anayasa Komisyonu Başkanı ve
İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, konuşmasındaki “Anlamıyorum, siz niçin
oy kullanmıyorsunuz?” ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Kooperatifler Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811,
2/633) (S. Sayısı: 496)
5.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497)
VIII. -
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Eskişehir Milletvekili H.
Tayfun İçli’nin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan
Kuzu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Anayasa Komisyonu Başkanı
ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.05’te açılarak altı oturum yaptı.
Birinci Oturum
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, Ermenistan ile ilişkilerin
normalleştirilmesi ve Güney Kafkasya’daki gelişmeler konusunda gündem dışı bir
açıklamada bulundu; Batman Milletvekili Bengi Yıldız, Bursa Milletvekili Onur Öymen, Ankara Milletvekili Ahmet Deniz Bölükbaşı, Çankırı
Milletvekili Suat Kınıklıoğlu grupları adına,
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı şahsı adına, aynı konuda görüşlerini
belirttiler.
Bursa
Milletvekili Onur Öymen, Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun, konuşmasında, kendisinin de bulunduğu
Frankfurt’taki bir konuşmadan bahsederek hakkında sarf ettiği bir kısım
ifadelere;
Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak,
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz,
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan,
Niğde Milletvekili
Mümin İnan,
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü,
İstanbul
Milletvekili Birgen Keleş,
Muğla
Milletvekili Mehmet Nil Hıdır,
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına;
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, gündem dışı açıklamasından sonra
yapılan konuşma ve açıklamalara cevap verdi.
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, şoför esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi (10/693),
Karaman Milletvekili
Hasan Çalış ve 21 milletvekilinin, çiftçilerin sulamada kullandıkları elektrik
borçları ile aylık fatura uygulamasının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi (10/694),
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
TSK’daki intihar olaylarının araştırılması (10/695),
Amacıyla birer
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (10/108, 10/295) esas numaralı, sendikal örgütlenme
hakkındaki Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 26/4/2010 Pazartesi günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, grubuna,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin çalışma
yaşamı açısından yaşamsal önemde bir önerge olduğuna, önergenin reddedilmesini
anlamakta güçlük çektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Birleşime saat
14.06’da ara verildi.
Nevzat PAKDİL |
Başkan Vekili |
|
Bayram
ÖZÇELİK Harun
TÜFEKCİ |
Burdur Konya |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı Oturumlar
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
4’üncü sırasında bulunan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/811, 2/633)
(S. Sayısı: 496),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
5’inci sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı
İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264
Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/656) (S. Sayısı: 497)
birinci görüşmesinde 23’üncü maddesine kadar kabul edildi.
Anayasa Komisyonu
Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Konya Milletvekili Atilla
Kart’ın, şahsına,
Konya
Milletvekili Atilla Kart, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili
Burhan Kuzu’nun, şahsına,
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç’ın, grubuna,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Haluk
Koç’un, AK PARTİ Grubu Başkanına,
Mersin Milletvekili Mehmet Zafer Üskül,
Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, şahsına,
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol,
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, grubuna,
Mersin Milletvekili Mehmet Zafer Üskül,
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, şahsına,
Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Giresun Milletvekilleri:
Eşref Karaibrahim,
Nurettin Canikli,
H. Hasan Sönmez,
Murat Özkan,
Ali Temür,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
Giresun ili Dereli ilçesi Tamdere
mevkisinde teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan kumandayla
patlatılmasıyla şehit olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk
milletine başsağlığı, yaralı 2 ere acil şifalar dileyen birer açıklamada
bulundular.
Milletvekili olmadığı için cevap verme imkânına sahip
olmayan kişiler hakkında Genel Kurulda eleştiride bulunmanın doğru olup
olmadığı ve iktidar partisi milletvekillerine bu konuda müsamahalı davranılıp
davranılmadığı konusunda açılan usul tartışması sonucunda, Oturum Başkanı,
tutumunu değiştirecek bir husus olmadığını açıkladı.
Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Genel Kurulun 25/4/2010 tarihli 94’üncü Birleşiminde söylediği bazı
sözlerini geri aldığına, geçen birleşim tutanağında yer alan bu beyanlarının
düzeltilmesini istediğine ilişkin önergesi okundu; beyanının tutanaklara
geçtiği açıklandı.
27 Nisan 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşime 02.58’de son verildi.
Mehmet Ali ŞAHİN |
Başkan |
Bayram ÖZÇELİK Harun
TÜFEKCİ |
Burdur Konya |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
|
Fatih METİN Yusuf
COŞKUN |
Bolu Bingöl |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 131
II.- GELEN KÂĞITLAR
27 Nisan 2010 Salı
Tasarı
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma
İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/846) (Plan
ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.04.2010)
Teklifler
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/675) (Adalet; İçişleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.03.2010)
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın; Elektronik Haberleşme
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/676) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.04.2010)
3.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Adli
Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi
ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/677) (Adalet ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.04.2010)
Rapor
1.- Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı; Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün,
Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanun, Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu, Harp Okulları Kanunu ve Gülhane Askeri Tıp
Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı ve Antalya Milletvekili
Osman Kaptan’ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/843, 1/433, 2/634, 2/664, 2/665)
(S. Sayısı: 501) (Dağıtma tarihi: 27.4.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 Milletvekilinin,
taklit mal üretimi ve satışı sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/696) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.03.2010)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 Milletvekilinin,
Türk Telekom’un özelleştirilmesi sonrasında çalışanların yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/697) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.03.2010)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Kuzey Anadolu Fay Hattındaki
illerin deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/698)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.03.2010)
27 Nisan 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- İsviçre
Kantonlar Meclisi Başkanı Erika Forster-Vannini ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1179)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
İsviçre Kantonlar Meclisi
Başkanı Sayın Erika Forster-Vannini ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 14 Nisan 2010 tarih ve 69 sayılı
Kararı ile uygun bulunmuştur.
Sözkonusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul'un
bilgilerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin,
taklit mal üretimi ve satışı sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/696)
09/03/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Markaların Korunması
Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapılmasına dair 5833 sayılı
Kanunun 28 Ocak 2009'da yürürlüğe girmesine rağmen taklit mal üretimi ve
satışının engellenememesi ve ekonomik boyutunun giderek artmasının nedenlerinin
araştırılarak tespit edilmesi ve bunların çözümü amacıyla Anayasanın 98.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Yılmaz Tankut (Adana)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
4) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
5) Hüseyin Yıldız (Antalya)
6) Ahmet Orhan (Manisa)
7) Behiç Çelik (Mersin)
8) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
9) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
10) Mümin İnan (Niğde)
11) Rıdvan Yalçın (Ordu)
12) Cemaleddin
Uslu (Edirne)
13) Reşat Doğru (Tokat)
14) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
15) Şenol Bal (İzmir)
16) Osman Durmuş (Kırıkkale)
17) Hasan Özdemir (Gaziantep)
18) Muharrem Varlı (Adana)
19) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
20) Ahmet Bukan (Çankırı)
21) Recep Taner (Aydın)
22) Beytullah
Asil (Eskişehir)
Gerekçe:
5833 sayılı "Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun" Resmi Gazete’nin 28 Ocak 2009 tarihli 27124 sayısında yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir.
Marka sahibinin izni
olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak
suretiyle markayı taklit etmek, markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi
gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak,
dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için
gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma
tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak, marka sahibi tarafından lisans
yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere
devretmek "marka hakkına" tecavüz sayılacağı söz konusu kanunda
belirtilmiştir.
Başkasına ait marka hakkını
iktibas (ödünç alma) veya iltibasla (taklit), tecavüz ederek mal veya hizmet
üreten, satışa sunan, satan kişi 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve yüksek
miktarlara denk gelen adli para cezasına çarptırılacağı kanunda belirlenmiş
olmasına rağmen bu taklit ürünlerin her yerde rahatlıkla satılabilmesini
anlamak mümkün değildir.
Türkiye'nin üç milyar
dolarlık cirosuyla Çin'den sonra dünyanın ikinci büyük taklit ürün pazarı
haline geldiği ve Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) raporuna göre
"taklit" ürünler cenneti olan Türkiye'de tüketicilerin yüzde 58'inin
taklit ürün satın aldığı belirtilmiştir. Taklit ürün pazarının başkenti
İstanbul olurken, turistlerin de taklit ürün satılan yerlere rağbet gösterdiği
ve sahtekârların iç piyasanın yanı sıra komşu ülkelere de taklit ürün ihraç
ettiği belirtilmektedir.
Rapora göre, sahteciliğin
Türkiye ekonomisinde yaklaşık on iki milyar liralık üretim kaybına, altı milyar
altı yüz milyon liralık vergi kaybına ve altmış bin kişilik de istihdam kaybına
yol açtığı belirtilmektedir. Aynı rapora göre, tüketicilerin yüzde 31'inin
sahte malları işportadan, yüzde 22'sinin semt pazarlarından, yüzde 16'sının da
sosyete pazarlarından satın aldıklarına dikkati çekilmekte ve bu konuda
belediyelere büyük iş düştüğü, belediyelerin işporta ve sosyete pazarları ile
yeterince mücadele etse sahteciliğe büyük bir darbe vurulmuş olacağı
belirtilmektedir.
Ayrıca bu taklit ürünlerin
çok büyük kısmının yurt dışından gayriresmî yollarla
kaçak olarak yurda sokulmasından dolayı gümrük teşkilatına da bu konuda büyük
sorumluluk düşmektedir. Gerçek dışı ürün beyanları ile yurda sokulan taklit
ürünler gümrüklerde yeterli kontroller yapılmadığı için rahatlıkla ülkemize
sokulmakta ve bu sahtekârlığa alet olunmaktadır.
Türkiye'nin korsan ürün
cenneti olduğunu öne süren bir yabancı dergide, "Türkiye'nin de marka
korsanlığı konusunda Çin'den aşağı kalır tarafı yok" derken,
"İstanbul'un taşı toprağı altın mı değil mi bilinmez ama tam bir korsan
ürün cenneti olduğu tartışma götürmez bir gerçek" ifadelerinin
kullanılması ülkemizin haksız yere eleştirilmesine neden olmaktadır.
Netice olarak;
Yukarıda anlatılmaya
çalışılan gerçekler çerçevesinde; Markaların Korunması Hakkındaki Kanun
Hükmünde Kararnamede değişiklik yapılmasına dair 5833 sayılı Kanunun 28 Ocak
2009'da yürürlüğe girmesine rağmen taklit mal üretimi ve satışının
engellenememesi ve ekonomik boyutunun giderek artmasının nedenlerinin
araştırılarak tespit edilmesi ve bunların çözümü amacıyla Meclis Araştırma
Komisyonu kurulmasını arz ederiz.
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin,
Türk Telekom’un özelleştirilmesi sonrasında çalışanların yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/697)
09/03/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türk Telekom
özelleştirmesinin sonrasında çalışanların yaşadıkları sorunların ve
sıkıntıların arttığı bir gerçektir. Bu nedenle Türk Telekom çalışanların
yaşadıkları sorunların araştırılarak tespit edilmesi ve çözümü amacıyla
Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Yılmaz Tankut
(Adana)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar)
5) Faruk Bal (Konya)
6) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
7) Cemaleddin
Uslu (Edirne)
8) Mehmet Serdaroğlu
(Kastamonu)
9) Behiç Çelik (Mersin)
10) Ahmet Orhan (Manisa)
11) Necati Özensoy (Bursa)
12) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
13) Osman Ertuğrul (Aksaray)
14) Hüseyin Yıldız (Antalya)
15) Muharrem Varlı (Adana)
16) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
17) Reşat Doğru (Tokat)
18) Mümin İnan (Niğde)
19) Rıdvan Yalçın (Ordu)
20) Osman Durmuş (Kırıkkale)
21) Şenol Bal (İzmir)
22) Hasan Özdemir (Gaziantep)
Gerekçe:
Türkiye'nin devlet
kuruluşlarını özelleştirme çabalarının önemli bir simgesi haline gelen Türk
Telekom'un %55 hissesi 6.550.000.000 USD'ye
işletmenin 2-3 yıllık kârı karşılığı yabancı bir
şirkete satılmıştır.
Bir sendikamızın ifadesi ile
"Türkiye'nin yatak odası" olarak tanımlanabilecek olan böylesine
stratejik bir kurumun yabancı Telekom şirketine satılması son derece yanlış
olmuştur. 19.000.000 aboneye sahip Türk Telekom, dünyanın 13'üncü büyük Telekom
kuruluşudur. Çok büyük stratejik öneme sahip olan ve yıllık sadece faaliyet
kârı 1.500.000.000-2.000.000.000 USD arasında olan
Türk Telekom'un 3 yıllık kârı karşılığı satılması çok vahim bir durumdur.
Özelleştirmenin ilk defa
gündeme geldiği 1995 yılından bu yana, Türk Telekom personeli sürekli stres
içerisinde yaşamak zorunda bırakılmıştır. Özelleştikten sonra Türk Telekom'da
kalmaya karar verenler mutlu olmadığı gibi ayrılan ve başka bir kuruma
geçenlerde mutlu olamamışlardır. Mutlu olamamalarının nedenleri çok olmakla
birlikte, çok büyük çoğunluğu uzmanı olmadığı alanlarda istihdam edilmiş, bilgi
birikimlerinden yararlanılmamış ve önemli bir bölümü bankamatik memuru haline
getirildiği için, işe yaramamanın, aldığı maaşı hak etmemenin burukluğunu
yaşamaktadırlar. Gittikleri kurumlarda "yabancı" olarak görülmüşler
ve çoğu, kazanılmış haklarını kaybetmişlerdir.
Türk Toplumunun intiharı
günah bilen dini/toplumsal anlayışı nedeniyle, 1995-2009
yılları arasında intihar eden Türk Telekom personelinin sayısı çok az da olsa,
kanser tedavisi gören, kalp krizi geçiren, psikolojik tedavi gören, davranış
bozuklukları sergileyen, yuvası yıkılan, içinde bulunduğu çaresizlik nedeniyle
nasıl davranacağını bilemeyen Türk Telekom personeli sayısı az olmadığı gibi bu
konuda bir istatistik veya araştırma yapılmamıştır.
Telekom'a dışarıdan gelen
Telekom'u tanımayan yöneticilerin Telekom çalışanlarını hor görmeleri,
geçmişten siyasi hesap sormak adına denetim mekanizmasının personeli doğrayan
bir kıyma makinesi gibi kullanılması, dün ayrılmaması için yalvarılan
personelin bugün kapı dışına konulması, verilen sözlerin yerine getirilmemesi
gibi yüzlerce ilave stres nedenine rağmen, Türk Telekom çalışanları France Telecom personeli gibi
intihar etmediyse, bunda Türk Telekom çalışanının içinde yaşadığı toplumun
intiharı günah bilen ahlaki yapısının önemli payı vardır.
Özelleştirilen kurumların,
konusunda uzman çalışanlarının uzmanlık sahalarıyla ilgisiz konularda istihdam
edilmesi (Örneğin, Türkiye'nin en iyi elektronik mühendislerine ampul
stoklarının takip ettirilmesi, araç takip kartları tutturulması, doktorasını
yapmış personelin arşiv memuru olarak görevlendirilmesi, Türkiye'nin en vasıflı
insan kaynakları uzmanlarının memurların kart basıp basmadığını kontrolle
görevlendirilmesi, Muhasebe Biriminde üst düzey yönetici olarak görev yapmış
kişilere yemekhane fişi sattırılması, çok önemli pazarlama projelerinde görev
almış kişilerin fotokopi memuru olarak görevlendirilmesi) veya özelleştirilen
kurumlardan gelen personelin büyük çoğunluğuna hiç iş verilmeyerek bankamatik
memuru olmalarına göz yumulması hatta teşvik edilmesi, kısacası bilginin,
tecrübenin, yeteneğin, birikimin yok sayılması, beyin gücü israfından da öte,
bilgiye, eğitime ve yeteneğe saygısızlıktır.
Tüm bu hatalı uygulamaların
yarattığı manzara şu olmaktadır: Elinde yağ, şeker, un olduğu halde helva
yapamayan bir kamu yapılanması. Bilgilerinden, birikimlerinden, deneyimlerinden
yaralanılamayan, yıllarca çalıştıkları kurumdan ayrılmak zorunda bırakılmış,
kırgın, küskün, isteksiz on binlerce özelleştirme mağduru, nakledildikleri
kurumlarda bozulan iş barışı, mutsuz kamu görevlileri ve bunların sonucunda
daha da bozulan kamu çarkı.
Netice olarak;
Yukarıda anlatılmaya
çalışılan gerçekler çerçevesinde; Türk Telekom özelleştirmesinin sonrasında
çalışanların yaşadıkları sorunların araştırılarak tespit edilmesi ve çözümü
amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve talep ederiz.
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Kuzey Anadolu fay hattındaki
illerin deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/698)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kuzey Anadolu Fay Hattı
üzerinde bulunan illerin, oluşabilecek bir depreme karşı hazırlıklı olup
olmadığının belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105 maddeleri
gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz ederiz.
1. Reşat Doğru (Tokat)
2. Mehmet Şandır (Mersin)
3. Cumali
Durmuş (Kocaeli)
4. Mithat Melen (İstanbul)
5. Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
6. Yılmaz Tankut (Adana)
7. Alim
Işık (Kütahya)
8. Hüseyin Yıldız (Antalya)
9. Cemaleddin
Uslu (Edirne)
10. Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
11. Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
12. Kemalettin
Nalcı (Tekirdağ)
13. Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
14. Hasan Çalış (Karaman)
15. Akif Akkuş (Mersin)
16. Osman Durmuş (Kırıkkale)
17. Hakan Coşkun (Osmaniye)
18. Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
19. Ahmet Bukan (Çankırı)
20. Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
21. Kadir Ural (Mersin)
Gerekçe:
İnsan faktörü olmadan üretim,
altyapı, ulaşım ve haberleşme gibi genel hayatın zorunlu vasıtalarının akışını
bozacak şekilde aniden ve belirli bir süre içerisinde meydana gelen doğal yer
ve hava hareketine doğal afet diyoruz.
Hepimizin bildiği gibi doğal
afetlerin bir kısmı önceden bilinmekle birlikte çeşitli tedbirler alınıp
vereceği zarar engellenmekte veya en aza indirilmektedir. Ancak bazılarının ne
zaman olacağı önceden bilinmemekle birlikte şiddeti ve etkisi
hesaplanamamaktadır. Bunun en iyi örneği ise depremdir.
Depremler saniyelerle
hesaplanacak kadar kısa sürüp verdiği zarar çok büyük olmaktadır. Asıl zarar
veren deprem ana şok denilen depremdir. Yıkıcı özelliği olan bir depremdir. Ana
şoktan önce hafif şiddetinde öncü bir deprem olur. Bu depremin yıkıcı özelliği
yoktur. Ana şoktan sonra meydana gelen deprem ise artçı deprem olup yıkıcı
özelliği olabilir.
Meydana gelen bu depremlerde
insanlar çeşitli şekilde zarar görebilirler. İnsanlar üzerinde şok etkisi
yapar. Sakatlıklara, bulaşıcı ve salgın hastalıklar ile psikolojik
bozuklukların çıkmasına sebep olur. Ülkenin çok büyük ekonomik kayıplar
vermesine neden olur.
Kuzey Anadolu Fay Hattı
ülkemizin en büyük fay hattıdır. Van Gölü'nden başlayıp Marmara Denizi'ne kadar
uzanır. Genel olarak İzmit, Adapazarı, Bolu, Gerede, Çerkeş, Erbaa, Lâdik,
Erzincan ve Varto gibi yoğun yerleşim alanlarından geçer. Bu fay üzerinde
geçmişte büyük depremler meydana gelmiştir.
Erzincan ve çevresinde son
bin yılda meydana gelen 17 yıkıcı depremin 5'inde bu Erzincan yerle bir olmuş
ve hayatını kaybedenlerin sayısı 150.000'i geçmiştir. Buna rağmen benzer hatalar
tekrarlanmış, aynı yerlerde yanlış yapılanma devam etmiştir.
Hele hepimizin hatırladığı ve
unutamadığı 17 Ağustos İzmit ve 12 Kasım 1999 Düzce depremi binlerce can
kaybına, binlerce vatandaşımızın sakat kalmasına neden olmuş, hâlen psikolojik travmayı atlatamamış binlerce aile ve trilyonlarca mal kaybı
ile çok ciddi ve üzüntü verici sonuçlar doğurmuştur.
Bu depremler sade, ülkemizde
olmuyor diğer dünya ülkelerinde de olmaktadır. Düşündürücü yanı, bu çok büyük
depremlerde bizim ülkemizdeki kadar can ve mal kaybı olmamasıdır, bunun başlıca
nedeni de, daha önceki depremlerinden ders almaları ve gereken tedbirleri ciddi
bir şekil de almalarıdır.
Türkiye topraklarının % 96'sı
deprem tehlikesiyle karşı karşıyadır. Nüfusumuzun % 98'i deprem riski
altındadır. Büyük sanayi merkezlerinin % 98'i barajların % 92,5'i deprem
bölgesindedir.
Bizlerin bu gerçekleri göz
önünde bulundurarak, teknik ve teorik olarak deprem riskine karşı önceden hazır
bulunmamız gerekmektedir.
Karadeniz Bölgesindeki bu fay
hattı üzerindeki il ve ilçelerdeki başta resmî binalar olmak üzere bütün
binaların deprem yönünden incelenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması
gerekmektedir. Özellikle bazı yerleşim bölgelerinde itfaiye ve kurtarma
araçları çok katlı binaların altında görev yapmaktadır. Olası bir depremde bina
yıkılırsa bütün araçlar enkaz altında kalabilir. Bu gibi durumlar tespit
edilerek araçların kullanılabilmesi için gerekli yollar aranmalıdır.
Araştırma önergemiz bu amaçla
hazırlanmıştır.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/96)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
Tarih: 27.04.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 27.04.2010
Salı günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün
19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/96 esas numaralı,
"Hayvancılık Sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun
27.04.2010 Salı günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi üzerinde, lehte Abdülkadir
Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.
Sayın Akcan, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir konuyu
tartışmaya açıyoruz. Asla bunun üzerinden siyaset üretmek gibi bir derdimiz
yok. Ama içinde bulunduğumuz durum, son günlerde yapılan tartışmalar, et fiyatı
üzerinde yapılan tartışmalar bizi hayvancılığın sorunlarını masaya yatırmaya
hep beraber zorluyor. Eğer bu sorunun üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi
sağlıklı, bilimsel bir mantıkla gitmezse hiç kimse bu sorunu sağlıklı bir
şekilde ele alamaz.
Değerli milletvekilleri,
ortaya çıkartılan et fiyatlarındaki artış asla spekülatif
boyutlu bir artış değildir. Nitekim, Rekabet Kurulu da
bunu doğrulamaktadır. Ortada spekülasyona dayalı bir
fiyat oluşumu söz konusu asla değildir.
Et fiyatları nasıl oluşuyor?
Et fiyatlarının oluşmasında girdiler önemli. Bugün sabahleyin haberlerde
izledik, dinledik. Dünya Bankası, Türkiye’yi, dünyada en çevreci ülke ilan
etti. Niçin? Akaryakıt fiyatları en üst seviyede olduğu için kullanamaz hâle
geldiğinden çevreye zararı en az ülke hâlinde olduğunu ilan etti. Eh madem,
güzel, sera gazı etkisini hayvansal üretim üçte 1 boyutunda etkiliyor; eğer
amacımız hayvancılığı yok ederek sera gazı etkisini ortadan kaldırmak suretiyle
en güzel, en yüksek, en iyi çevreci ülke ilan ettirmekse kendimizi, doğru
yoldayız, hayvancılığı bitirme noktasına geldik.
Değerli milletvekilleri,
temel girdi yem. Yem, 2002 yılında
Değerli milletvekilleri, et
ithalatını biz 1990 öncesi seyrettik. Bu filmi bir defa seyrettik. 1985’li,
87’li yıllarda ithal edilen etin yüzünden hayvancılığımız çöktü, 1995’li
yıllara doğru yeni yeni toparlanmaya başladı. 1993
yılında 0 faizli krediler verildi yine doğrultulamadı hayvancılığın beli. Bu
nedenle iyi düşünmemiz, doğru düşünmemiz lazım.
Değerli milletvekilleri, et
ve balık kurumları özelleştirmeden önce piyasa regülatörü
et ve balık kurumlarıydı. Hükûmet, doğru bir iş
yaparak, en sona kalmış, özelleştirme sürecine sokulup en sona kalmış Et ve
Balık Kurumu kombinalarını özelleştirme dışında bıraktı, tekrar Tarım
Bakanlığına bağladı. Niçin? Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde kalmıştı bunlar. Doğu
ve Güneydoğu Bölgesi’ndeki hayvancılığı desteklemek için, orada sözleşmeli
besicilik yapmak için Et ve Balık Kurumunu bir tampon görev yükleyerek
kullanmak istedi; doğru.
Şimdi, burada oluşacak fiyatı
kim talimat vererek oluşturur? Serbest piyasa ekonomisi şartlarında oluşmaz. Hükûmetin talimatıyla buradaki fiyatlar oluşur. Müsaade
ederseniz, ben size 2009 yılında Et ve Balık Kurumunun fiyatlarını Genel Kurula
arz etmek istiyorum, bu, Et ve Balık Kurumunun kayıtlarından alınmış tablodur:
2009 yılında
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ana gündemi Anayasa değişikliği. Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi, Anayasa değişikliğiyle beraber 498 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nı görüşmeyi de Genel Kurula getirdi. Nedir bu? Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı. Niçin alelacele
oldu? Çünkü Avrupa Birliği görüşmelerinden sorumlu Sayın Devlet Bakanı Egemen
Bağış, haziran ayında 12’nci faslın açılmasını hedeflediklerini söyledi. 12’nci
faslın açılması toplam Avrupa Birliği müktesebatının dörtte 1’ine tekabül eden
Hayvan Sağlığı, Gıda Kontrolü, Bitki Sağlığı, Yem ve Gıda Kanunu ile ilişkili
müktesebattır. Bu müktesebatın ele alınabilmesi için 12’nci fasılda, mutlaka,
bu kanun tasarısının geçmesi lazım. Tamam, faslı açtık, kapatmak için ne lazım?
Şartların, Avrupa Birliğince “evet” denilecek şartlar olması lazım. Şimdi,
geliyorum bunun ön şartına, Avrupa Birliğinin ön şartına: Avrupa Birliğinin ön
şartında, 11’nci faslın açıklamasında biz bunu net olarak görüyoruz. 11’inci
fasılla ilgili açıklamanın üçüncü paragrafının son cümleleri: “Türkiye, AB
menşeli et, canlı hayvan ve bunlardan üretilen ürünlerin ithalatına getirilen
yasak konusunda ısrar etmektedir. Bu yasak, tarımsal ürünlere ilişkin ticaret
anlaşması kapsamındaki karşılıklı yükümlülüklerin ihlali anlamına gelmektedir.”
Bunu yazan Avrupa Birliği. “Bu yasaklamanın ve
ticaretteki diğer teknik engellerin kaldırılması, bu fasıldaki katılım müzakereleri
bakımından kilit unsur olmaya devam etmektedir.”
12’nci faslı açtınız,
kapatmadığınız sürece ne anlamı var? Kapatmanın tek yolu bu engelin
kaldırılmasıdır. Şimdi bu ülkenin insanlarına çok ciddi bir oyun oynanıyor.
Nedir bu oyun? Bir taraftan devlet eliyle fiyatları dört ayda -aralık, ocak,
şubat, mart- yüzde 78 artıracaksınız, Et ve Balık Kurumu marifetiyle. Bu
fiyatlara tüccar ayak uyduracak, ayak uydurmazsa besici satmayacak…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan,
konuşmanızı tamamlayın.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) -
…besici satmazsa arz darlığı olacak, arz darlığı olursa vatandaş et
yiyemeyecek. Ondan sonra Sayın Başbakanımız “vatan kurtaran aslan” pozisyonunda
piyasaya çıkacak “Ben vatandaşıma yüksek fiyatla et yedirmem, çare bulun,
ithalatı açın.” diyecek.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu
bir oyun.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) –
Bu bir oyundur, bu oyuna… Çift taraflı; bir taşla iki kuş vurmak istiyor Hükûmet. Bu oyuna, Türkiye hayvancılığının ölümü pahasına
vatandaşımızı, üreticimizi, karnını doyurma adına tüketicimizi lütfen alet
etmeyin değerli milletvekilleri.
Hükûmeti
uyarıyoruz, bu oyunu hiç kimse fark etmedi zannetmesinler. Tekrar söylüyorum,
bu oyunun ana aktörü Et ve Balık Kurumu, talimatı veren Hükûmet.
Eğer o talimatı aşağı doğru çekerse piyasa şakır şakır
durur. Şu anda yok mu sanki Et ve Balık Kurumunda bu karar, bu talimattan önce
ithal yetkisi? Kontrol belgesini vermeyerek biz bu ithalatın önüne geçiyorduk hükûmetler olarak. Verin kontrol belgesini her türlü
ithalatçı ithalatı yapabilir. Sanki et fiyatlarını düşürüyormuş gibi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akcan, ek
süreniz doldu, lütfen tamamlayın konuşmanızı.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) –
Bitiriyorum, selamlıyorum Sayın Başkan.
Sanki vatandaşın güç durumda
oluşunu ortadan kaldırmak amacıyla alınmış bir tedbir gibi düşünerek bu oyunu
tezgâhlanmış olarak görüyoruz. Lütfen, bu Türk milleti bu tip oyunlara layık
değildir, siyasetimizi doğru kulvarda, doğru yolda
yaparak insanların gönlünü kazanmaya çalışalım diyorum.
Bu önergemize desteğinizi
bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
saygıdeğer grup başkan vekili arkadaşlarım, şöyle bir usul arkadaşlarımız
tarafından ittihaz edildi: Şimdi bütün milletvekili arkadaşlarımız, 15-20 kişi birden aynı konuyla ilgili olarak çok kısa bir
söz olarak talep olarak giriyor. Tabii bu defa bu grup önerisinde çok büyük
süre alıyor.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Çok
önemli değil Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Bana izin verirseniz
şöyle bir şey yapalım: Yani bu takdir Başkanlığındır. Gruplardan mesela birer
arkadaşa söz verelim, daha fazla, diyelim ki iki dakika verelim konuşsun.
KADİR URAL (Mersin) – Niye
Başkanım, niye?
BAŞKAN - Ama böyle, 15 kişiye
birden bu konuyla ilgili söz verirsek, bu biraz konunun dışına çıkar diye
düşünüyorum.
Bilgilerinize sunuyorum.
Kendi aranızda istişare edin,
ben değerlendirmemi ona göre yapayım. Oldu mu efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, üçer kişiden sınırlama yapın.
KADİR URAL (Mersin) –
Başkanım, diğerleri söz veriyor, siz de söz verin, ne olacak!
REŞAT DOĞRU (Tokat) – İkişer
dakikadan yirmi dakika yapar.
BAŞKAN - Sayın Tayfun İçli,
Eskişehir Milletvekili; aleyhinde…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi aleyhinde söz aldım ancak şunu, her
zaman olduğu gibi, açıkça ifade etmek istiyorum: Bu grup önerisinin aleyhinde
bir şey söylemek mümkün değil. Ancak, gelenek hâline geldi. Biraz evvel orada
sanki Millî Piyangodan büyük ikramiye bana çıkmış gibi sevindim. 43 değerli
milletvekili arkadaşım aleyhinde söz alabilmek için aleyhinde önerge verdiler.
Ben şanslı kişiydim. Onun için, kendimi çok şanslı addediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu çok
önemli bir konu. Bu konuda daha önce siyasi partilerimiz bir Meclis
araştırmasını istemişti ama AKP’nin oylarıyla bu Meclis araştırma istemi
reddedilmişti.
Değerli arkadaşlarım, fırsat
bulabildiğim konuşmalarda, Türk çiftçisinin çok zor durumda olduğunu, her 10
çiftçiden 9’unun icralık, 1’inin hapiste olduğunu söylemiştim ve o konuşmamda
tarımı, hayvancılığı bitirdiniz demiştim. Yine, o konuşmalarımdan birinde,
artık, vatandaşlarımızın evinde tencerede et değil, dert kaynıyor demiştim ama
AKP’li arkadaşlarımız bu sözlerime itiraz etmişti. Hayvancılık bitti demiştim.
Bakın, şimdi yükselen et fiyatları nedeniyle Sayın Başbakan olaya müdahale
ediyor ve et ithalatına izin veriyor.
Değerli arkadaşlarım, AKP
İktidarında, son altı yılda dana eti fiyatları yüzde 141,5 artmış, koyun eti
fiyatları yüzde 150 artmış. Bakın, 2003 Ocak ayında -bunlar hep resmî
verilerdir- dana eti 9,02 lira, 2010 Ocak ayında ise 21,21 lira, şimdi 40
liraya dayanmış durumda. Şimdi müdahale ediyor Hükûmet
et fiyatlarının düşmesi için ve ilgili Bakanımız da diyor ki: “Bu işte rantiye var. Rantiyecileri engellemek için et ithalatına
izin veriyoruz.”
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin görevi nedir? Hükûmetin
görevi rantiyecilere engel olmaktır. Hükûmetin görevi, et fiyatlarını, vatandaşın yiyebileceği
şekilde et fiyatlarını ayarlamaktır. Şimdi, bir tarafta sekiz yıldır iktidarda
olacaksınız, et fiyatları artacak, vatandaşın evine et giremeyecek ama bu
işleri çözmekle yükümlü olan Hükûmet ağlayacak ve
suçu başkalarında bulmaya çalışacak.
Değerli arkadaşlarım, bu
konular tartışılırken birkaç kasap arkadaşla görüştüm. Diyor ki: “Vatandaş
artık geliyor, et değil, kemik alıyor.” Yoksul vatandaşımız. O kemiği alıyor,
kemiği alırken de bedava almıyor, parayla alıyor. O kemiği alıyor, evinde
kaynatıyor, tirit yapıp, ekmeğin üstüne döküp, çoluğuna
çocuğuna onu yediriyor.
Değerli arkadaşlarım, birçok
besici şunu söylüyor: “Et fiyatları öylesine yükseldi ki, süt üreten hayvanı
kesiyor ve et için piyasaya sürüyor çünkü et fiyatları çok yükseldi.” Şimdi,
düşünebiliyor musunuz, birinci tehlike vatandaşımızın et yiyememesi, ikinci en
büyük tehlike ise yarın bir gün çocuklarımıza içirecek süt bulamayacağız, en
büyük tehlike de bu çünkü süt hayvanları, artık, et fiyatları yüksek diye
kesiliyor. Bu olayın bir yönü.
Değerli arkadaşlarım,
geçtiğimiz aylarda gazetelerimizin birinci haberleri arasında devlet
kurumlarında vatandaşlarımıza at ve eşek eti yedirildiğine dair haberleri
sıklıkla gördük. Sadece et fiyatlarının yüksek olması rantiyeye
para kazandırmıyor. Artık vatandaşımıza dana eti yedirmiyoruz, vatandaşımıza at
ve eşek eti yediriyoruz. Bir de başka tehlikeli olay, kaçak et giriyor. Kaçak
etin ne olduğu da belli değil, denetimi yapılmıyor. Devletin, hükûmetin görevi nedir? Vatandaşımıza sağlıklı gıda
sunmaktadır, et sunmaktır. Dana eti diye sığır eti yediriyoruz, dana eti diye
eşek eti yediriyoruz, at eti yediriyoruz. Bunun denetlemesini kim yapıyor?
Çünkü bir yerde kâr çok yüksekse kaçak çok yüksektir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
gerçekten bunlar çok ciddi sorunlardır. Hani köylü milletin efendisiydi, hani
seçim sathı mailine çıktığımız zaman “Benim köylüm milletin efendisi.” diyorduk!
İşte, rakamları verdim, köylü bitap düşmüş durumda, köylü hapiste, köylü icra
takibinde.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
başka bir rakam: Türkiye'nin nüfusu 1991’den bu yana yüzde 27,5 artarken,
kanatlı hayvan hariç, hayvan varlığı yüzde 36,2 azalıyor. Bu
ciddi bir rakam.
Başka bir örnek: Son yirmi
yılda sadece koyun varlığındaki azalmanın ülkeye getirdiği maliyet 5 milyar
doları aşmış. Peki, biz, tarımla, hayvancılıkla övünen, bu konuda ihracat yapan bir ülke değil
miydik değerli arkadaşlarım? Şimdi, ABD’nin sığırları geliyor,
Avrupa Birliği ülkelerinin, -“
Bakın, değerli arkadaşlarım,
benim yaşımda olan insanlar bilir, okullarımıza Amerikan çuvalları içinde süt
tozu getirildi ve okullarda sıcak suyla o karıştırılır çocuklara “beslensin”
diye süt tozları verilirdi.
AHMET ERTÜRK (Aydın) –
Marshall yardımı.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Marshall yardımı, 50-60 arası, çok iyi söylediniz.
Hatta böyle küçük poğaçalar
yapılır ve onlar da dağıtılırdı “beslenme” diye.
Değerli arkadaşlarım, bir
ülkede hayvancılık biterse, süt üretimi biterse, yarın bir gün başka ülkelerin
mandası olursunuz, himayesinde olursunuz. Bir söz vardır “Allah hiç kimseyi
açlıkla terbiye etmesin.” diye. (AK PARTİ sıralarından “amin”
sesleri) Amin. Eğer, vatandaşı siz açlıkla terbiye etmeye kalkarsanız, vatandaşın
evine giren eti rantiyeye verirseniz çok ciddi
sıkıntılara yol açarsınız değerli arkadaşlarım.
Bir de değerli arkadaşlarım…
MUHARREM VARLI (Adana) –
İngiliz Kralının dediği gibi, ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Evet.
Bakın “Ekmek bulamıyorlar.” dediniz.
Bakın çok başka bir olayı da
söyleyeyim. Bu sadece et ithalatı değil. Biliyorsunuz bir ara “kuş gribi”
dendi, köylerimizdeki çiftçimizin kendi besleyeceği tavukları bile ateşlerde
cayır cayır yaktırdık. Yaktırmadık mı? Yaktırdık.
Tavukçuluk sektörü, beyaz et sektörü duman oldu. Ne oldu kuş gribi? Gitti,
domuz gribi gibi. Bakın bu domuz gribinde de Sayın Başbakana yazılı soru sordum
önergeyle, Sayın Başbakan soruma yanıt vermedi. Meclis Başkanına “İkaz edin.”
dedim, yine vermedi. Ne oldu bu domuz gribi değerli arkadaşlarım? Bu yetimin,
öksüzün, garibin gurebanın, o, hani böyle sıklıkla
söylediğimiz kaynaklar nereye gitti? Hükûmet bunun
hesabını sormayacak da, soruşturmasını yapmayacak da kim yapacak?
Bakın, sadece hayvancılıkta
ithalatta değil, buğday, ayçiçeği, bütün tarım girdilerinde Amerikan çiftçisini
zengin ediyoruz orada, Avrupa Birliğinin çiftçilerini zengin ediyoruz. Ama
kendi çiftçimizi icralık ve hapse düşer duruma getiriyoruz.
Bakın bir örnek: Ülkemizin buğday
depolarından biri olan Polatlı Ovası’nda hâlen 1 milyon dönüm arazinin satılığa
çıkarılmış olması. 1 milyon dönüm! Milletvekili seçildiğim Eskişehir’de de
durum aynı, Konya’da da durum aynı arkadaşlar. Çiftçi zor
durumda. Tabii ki “çiftçi” deyince aklımıza yalnız buğday, arpa, bu
tarım ürünleri geliyor ama işte hayvancılık… Hayvancılığı mutlaka mutlaka masaya yatırmamız lazım.
En büyük girdi yem. Gelişmiş
ülkelere göre, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’ne göre
hayvancılıkta yem yüzde 70 oranında. Ama 4 katı girdi var. Tarımda da öyle,
mazot fiyatları 3,2’ye geldi. Değerli arkadaşlarım, bu çareyi Hükûmet bulmayacak da kim bulacak? Ben mi bulacağım?
Söylemlerimizden rahatsızlık duyuyorsunuz ama Hükûmetin
görevi ağlamak değil, Hükûmetin görevi ülkenin
sorunlarına çözüm bulmak, vizyon sahibi olmak. Bu halk
size, 2002’de gelirken bu söylemlerinizden dolayı sizi siyasi iktidara getirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İçli,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Bitiriyorum.
Ve 2007’de “Aman siyasi
istikrar bozulmasın, siyasi istikrar bozulursa ekonomik istikrar bozulur,
bankaya olan kredi borçlarımızı çeviremeyiz.” diyen çiftçimiz, köylümüz,
esnafımız, tüccarımız size oy verdi değerli arkadaşlarım. 2007-2010,
üç yıl geçti; iyiye mi gitti, kötüye mi gitti durum? Borçlarımız, ülkenin
borçları nerelere geldi?
Değerli arkadaşlarım, dost
acı söyler. Bu uyarıları burada dikkate almazsanız sandık geldiği zaman onun
cezasını halk keser. Geçmiş iktidarlara nasıl kestiyse, sizin hiçbir
ayrıcalığınız yok, size de cezanızı keser; bunları mutlaka dikkate alın. Et
fiyatlarını da yine birilerini zengin etmek… Et Balık Kurumu ihalelerini yine
yandaşlara vermek suretiyle, yine birilerini zengin etmemek kaydıyla yapılması
lazım. O ihaleler de çok önemli. Onun da Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından dikkatle incelenmesi gerekir diyorum.
Sabrınız için teşekkür
ediyorum. (Bağımsızlar, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin lehinde Ramazan
Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
Sayın Özkan, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği hayvancılığın sorunlarıyla ilgili
önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım bir söz
vardır: “Hesapsız kasap, ne satır kor ne masat.” 12 Eylülün gelişi gibi
bugünleri önceden gördük. 2002’den beri bu kürsülerin dili
olsa da söylese. “Hayvanlar gidiyor, bacasız fabrikalar kapanıyor, dişi
kesimini kesinlikle yasaklayın, süt fiyatları düştü, 40 kuruşa düştü, gelin, 4
kuruş destek verdiniz, bu desteği 20 kuruş yapın, bu fabrikalar kapanmasın.”
dedik. Bu fabrikalar ne yapıyordu? Bu fabrikalar et veriyordu, süt veriyordu,
işkembe veriyordu, karaciğer veriyordu, kan veriyordu, kemik veriyordu, ülke
ekonomisine katkı koyuyordu. “Bu fabrikalar kapanmasın.” dedik, “Ayırdığınız
destek yeterli değil, gayrisafi millî hasılanın yüzde
0,75’ini tarım ve hayvancılığa ayırdınız, bununla bu iş yürümez.” dedik.
Defalarca, bütün sözcülerimiz bunları dile getirdi ama dinlemediniz.
Geldiğiniz nokta da şu anda
“Ahmak oğlu verir malı veresiye, kafesteki kuşu salıverir gelesiye!” Kafesteki
kuşu saldık, kafesteki kuş gitti. Onun için, bugün arz talep dengesi bozuldu.
Ocağın 1’indeki et fiyatı, 10 liralık et fiyatı bugün 17 lira, 18 lira kesim
fiyatına geldi. Bunu önleme adına tedbirler aldınız, kutluyoruz(!) 2006 yılında
“TAR-ET” adı altında bir önlem aldınız, 1,5 lira yirmi sekiz ilde destek
veriyordunuz. Gidin o illere, Doğu ve Güneydoğu illerine, üreticilerle konuşun.
Ben Diyarbakırlı, Erzurumlu, Karslı, Bitlisli, Muşlu üreticilerle konuştum.
Onlardan bir kişi bu destekten yararlanmamış çünkü Et Balık Kurumu içerisinde
bu destekler kaybolmuş. Bu destekleri verirken, değerli arkadaşlarım, bunun
altında onur konuğu olarak -bu desteklerin- Sayın Başbakanın imzası var, Sayın
Tarım Bakanımız Mehdi Eker’in imzası var; çok güzel…
Onur konukları Sayın Mehdi Eker, Recep Tayyip
Erdoğan.
Bu destekler, değerli
arkadaşlarım, on yıllığına verilmişti, şu anda 9/12/2009’dan
sonra bu illerin hiçbirinde bu “TAR-ET”ten, bu
anlaşmadan yararlanan yok. Bu 1,5 lira destekten -önce 1 lira veriliyordu, daha
sonra 1,5 liraya çıkarıldı- bir türlü üretici yararlanabilmiş değil. Zaten
desteği verirken siz üreticiden bunu peşin alıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu
hayvanların karaciğeri var, bu hayvanların böbreği var, bu hayvanların kalbi
var, dalağı var, işkembesi var. İşkembenin kilosu 15 liraya çıkmış, ciğerin
kilosu 25 liraya çıkmış. Ama siz bu anlaşmada ne yapıyorsunuz? Bu anlaşmada,
değerli arkadaşlarım, “Besi sığırı kesilecek, yüzülerek iç organları -böbrek ve
böbrek yağları hariç- ve ayakları ayrılacak. Omurgadan ikiye ayrıldıktan sonra
beklenilmeksizin sıcak tartıma tabi tutulacak.”
“Randıman: Besi sığırının
kesim öncesi canlı ağırlıktan tokluk firesi düşüldükten sonra bulunacak
ağırlığın sıcak tartım ağırlığına bölünmek suretiyle tespit edecek.” Bu fire
yüzde kaç olacak, nasıl olacak?
“Kesimi yapılan besi
sığırlarının deri ve sakatatları Et Balık Kurumuna ait olacak.” Ciğer gitti,
böbrek gitti, dalak gitti, işkembe gitti, kelle gitti, deri gitti; ne kaldı?
Karkas kaldı. Zaten desteği verdin, desteği peşin olarak Et Balık Kurumunda
bloke ediyorsun, ondan sonra “Tarım ve hayvancılığı destekliyorum!” Bu şekilde
destek olmaz değerli arkadaşlarım. Ondan sonra kara kara
düşünüyoruz. “Çözüm ithalat…” Çözüm ithalat olmaz, yanlış yapıyorsunuz. Bu
insanlar, yemedi, içmedi, icra kapılarında süründü, hayvanının yemini aldı,
besiyi altı aylık besi fiyatına aldı, daha besiyi almadan altı aylık besiymiş
gibi para verdi, bu besiyi aldı, taktı, düğününü erteledi, nişanını erteledi,
mevlidini erteledi, hastalığını erteledi; hastalığını erteledi, doktora
gitmedi, bu hayvanlarını besledi. Bugün ne oldu biliyor musunuz değerli
arkadaşlarım? Bugün Et Balık Kurumları önünde üreticiler sıraya geçti. Ama bu
çözüm değil, bu popülist bir yaklaşım. Bugün besiyi
almamış hayvanlar kesiliyor, fabrikalar yine kapanıyor. Bunun acısını üç dört
sene sonra tekrar çekeceğiz. Onun için, bu gidilen yol yol
değildir. Belirli bir taban fiyat politikası uygulanarak üreticinin bu emekleri
göz ardı edilmemelidir değerli arkadaşlarım.
Söyledik, geldik, yani yumurta
kapıya geldiği zaman folluk arıyoruz. Tavuklar vardır, kırsal alan tavukları, o
tavukları da bitirdiniz “kuş gribi” adı altında. Köylüyü tavuk etine, tavuk
yumurtasına muhtaç hâle getirdiniz. Şu anda sanki göçmen kuşlar gelmiyormuş
gibi “kuş gribi” altında, yani o kaynaklarımızı kaybettirdiniz. Tavuk o yumurta
kapıya geldiği zaman “gak gak” öter, folluk arar.
Şimdi de “gak gak” ı özlüyoruz.
Bakanlık bir yandan, Sayın
Başbakan, işte “Söz veririz, o bir hafta içerisinde bu sorunu, et sorununu
çözün…” Bu sorun bu şekilde çözülmez değerli arkadaşlarım. Bizim elimizde
materyalimiz var. Uygun koşullarda, fiyat politikasını ayarlayarak… Anayasa’nın
45’inci maddesi bu konuda sizlere cevaz veriyor. Buna dikkat etmeniz gerekiyor.
Dedik sizlere, şunu da söyledik: “Toprakla koyun, gerisi oyun!” Dedik mi?
Dedik. Topraklarımızı satmaya kalktınız, mayınlı arazileri birilerine
pazarlamaya kalktınız. Bir ay bu Mecliste uğraştık ama onda Cumhuriyet Halk
Partisinin kararlı tutumu, Anayasa Mahkemesinin geri göndermesiyle o işten
vazgeçtiniz. Toprağa sahip çıktık Cumhuriyet Halk Partisi olarak, toprağa;
koyuna sahip çıktık.
Değerli arkadaşlarım, bu
ülkede her vatandaşa bir koyun düşüyordu. 2002’de devraldığınızda her vatandaşa
bir koyun düşüyordu, şu anda iki vatandaşa bir koyun düşüyor. Koyun popülasyonu bitti.
“Meraları ıslah ettik.”
diyorsunuz. Meralar boş, değerli arkadaşlarım. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da -“ekstansif” diyoruz, yani emek gücü yoğun olmayan, karma
yemle değil, dökme suyla değil- hayvan yaylada yiyecek, eti ucuza mal edecek
materyallerimiz var, yaylalarımız var. Bu yaylalarda, gen kaynakları
düzenleyerek… “Zavot” diye bir ırkımız vardı, o ırkı
da kaybettik. Yerli ırka sahip çıkmadık, melezleme yapmadık, suni tohumlamaya
ağırlık vermedik ama rakamlar bunu veriyor. Rakamlar çok güzel, bakanlar da çok
güzel, bankalar da çok güzel ama vatandaşı arayan soran yok. O yaylalar boş.
Şimdi, Sayın Başbakan şunu
diyordu: “İki koyun versek güdemezler.” Koyun kalmadı ki güdülecek. (CHP
sıralarından alkışlar) Çobanlar eli boş dolaşıyor şu anda. Çobanlar iş
talebinde bulunuyor. Gelmiş, güvenlik sertifikası almış, şu anda güvenlik
sertifikalı temizlik işçisi. Üniversite mezunu değerli gençlerimiz güvenlik
sertifikası alıp güvenlik yapmak istiyor. Veteriner hekimler boş, ziraat
mühendisleri boş, gıda mühendisleri boş, jeoloji mühendisleri boş. Bunlara da
çözüm bulmadınız, bunları da uyarıyoruz. Hayvancılıkta olduğu gibi palyatif çözümlerle günü kurtarma adına bu et ithalatından
hemen vazgeçmeniz gerekiyor. “Et Balık Kurumuna yaptıracağız.” diyorsunuz,
“Karkas olarak alacağız.” diyorsunuz, “Canlı olarak alacağız.” diyorsunuz ama
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan şu anda kaçak olarak İran’a, Irak’a giden
hayvanları kontrol edemiyorsunuz. Soru soruluyor, bakıyoruz, bakanlıklardan cevap
geliyor, ilgili bakanlıklarımıza soru soruyoruz “Hayır, gidiş yok.” diyor. Sayı
800 adet ama bir bakıyorsunuz, Konyalı üreticilerle konuşuyoruz, Anteplilerle
konuşuyoruz, Urfalılarla konuşuyoruz, gidiş olağanüstü. Bunlar niçin kontrol
edilmiyor? Niçin kontrol edilmiyor? Bu kontroller sizin elinizde değil mi? Hükûmet değil misiniz, bakanlarınız yok mu? Denetim
elemanlarınız yok mu? Müfettişleriniz yok mu?
Bu tarım kredileri… TAR-ET’le anlaşma yaptınız, tarım kredilerle. Bu TAR-ET’i niçin denetlemiyorsunuz değerli arkadaşlarım? Gidin
bir sorun, bölgeye hayvanlar gönderildi; o bölgeye, hayvanların akıbeti… Bu
araştırma önergesiyle bunları araştıralım diyoruz. Bölgeye hayvanlar
gönderildi. Trilyonlarca lira Diyarbakır’a, Urfa’ya, Mardin’e verildi. Helalühoş olsun, sorun değil, verilmesi gerekiyor, üretimin
artırılması gerekiyor ama bu hayvanlar gerçekten üretimde duruyor mu, durmuyor
mu? Bu hayvanların akıbeti ne oldu? Bu araştırma önergelerinin gereği bu.
Yapılan işlem, attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değdi mi? Buna bakmamız
gerekiyor. Buna bakmazsak, “Dediğim dedik, çaldığım düdük.” anlayışıyla, bugün
olduğu gibi, yabancının, Hans’ın etine muhtaç oluruz.
Hasan ne yapacak şimdi? Hans’ın etini getireceksiniz
veya Dimitro’nun etini getireceksiniz; bizim Davut ne
olacak, Ayşe ne olacak, Fatma ne olacak? Bunlar günlerce bu hayvanın önünde,
gün oldu yem oldu, gün oldu memesinde makine oldu, bu insanlar bu hayvanları
yaşatmak için ahırlarda gecesini gündüzüne kattılar bu üretimi yapmak için.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özkan,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, bunlara
sahip çıkmamız gerekiyor. Bu karardan acilen dönülmesi gerekiyor. Tarım ve
hayvancılığın, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında olacağı gibi, en
azından tarım ve hayvancılığa gayrisafi millî hasılamızın
en az yüzde 2’sini ayırmalısınız. Türk çiftçisi ancak bu şekilde kalkınır. Bunu
ayırmadığınız sürece… Bütün ülkelerde oraktan biçere kadar destek var.
Veriyorsunuz, destekler yerine varmıyor. Yanlış zamanda veriyorsunuz, yanlış
mevsimlerde veriyorsunuz. Gübrede vatandaş perişan oluyor, mazotta perişan
oluyor, girdilerde perişan oluyor, tarım alet ve makinelerinde perişan oluyor.
Bu desteklerin zamanında olması gerekiyor. Bizde bir laf vardır, “Bize koca
lazım, o da bu gece lazım.” diye bir laf vardır. Bu vatandaşın kurtulacağı gün
bugündür. Bugün bu vatandaşı kurtarmazsanız gelecekte, gelecek yıllarda
hayvancılık daha da çok perişan olacaktır.
Bu duygularla hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grup önerisinin aleyhinde Ali Koyuncu, Bursa Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla,
dostlukla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin hayvancılıkla ilgili
sorunların araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu grup önerisi hakkında,
aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, burada…
VAHAP SEÇER (Mersin) – Umarım
doğruları söylersin.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tabii
ki doğruları ahirette değil burada söylemek önemli
olan. Arkadaşlarımız da az önce çıktılar, burada, maalesef, ben doğruları
söylemesini beklerken doğruları söyleyemediler. Özellikle tarım sektöründe çok
partili döneme geçildikten sonra hep bizim köylü kesimine “vur abalı”
mantığıyla hareket edilmiş, bu mantık çerçevesinde de köylüye, çiftçiye hep şu
söylenmiş: “Sizler etliye sütlüye karışmayın, bizler size seçim dönemlerinde
yüksek taban fiyatları veririz sizler de bize oyunuzu verirsiniz.” diye hep
oyalamışlar. Bu şekilde, maalesef, bu ülkede tarımın gerçek sorunları, bu
ülkede tarımın yapısal anlamda değişimi, dönüşümü gerçekleşmesi gerekirken,
işletme ölçekleri büyütülmesi gerekirken, verilen tarımsal destekler
artırılması gerekirken, hayvancılıkta 1 baş hayvanın, süt sığırının verimliliği
artırılması gerekirken bunlar yapılmamış.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
– Elinizi kim tuttu?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Ne
yapılmış? Bizden önce, AK PARTİ İktidarından önce bu ülkede tarıma verilen
toplam destek 1,8 katrilyon lira değerli dostlar.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Doğru söylemiyorsun!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - AK
PARTİ İktidarı gelmiş, demişler ki: “Artık bizler bu ülkede çiftçiliğin
geliştirilmesi noktasında, verimliliğin artırılması noktasında Avrupa Birliği
ülkeleriyle mücadele edilmesi, her anlamda olduğu gibi, dış politikada olduğu
gibi, Türk tarımının da bütün dünyada örnek olacak gelişmeler sağlaması
noktasında yapısal anlamda değişimleri yapmışız.” (CHP ve MHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar [!])
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Yapma yahu!
MUHARREM VARLI (Adana) –
Millet kızıyor size!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Bu
ülkede Tarım Kanunu var mıydı 2006 yılına kadar değerli arkadaşlar? Tarım
Kanunu var mıydı 2006 yılına kadar? Tarım Kanunu yoktu. Bu köylünün arkasını
sıvazladınız, bu köylüye “Benim köylüm.” dediniz ama yapılması gerekenleri
yapmadınız.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
– Çiftçiye “Gözünü toprak doyursun.” diye kim söyledi, kim?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Arazi
toplulaştırmasını gerçekleştirdiniz mi? Vanalı sulamayı yaptınız mı? Bu ülkede
hep çıktınız, fakir edebiyatı yaptınız.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) –
Ne diyorsun sen?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Az
önce değerli arkadaşımız burada diyor ki: “Her 10 çiftçiden 1’i hapiste.”
Gelin, şimdi doğru mu söylediniz, yanlış mı söylediniz, bunu hep birlikte
tahlil edelim.
Türkiye’de hükümlü ve tutuklu
sayısı ne kadar biliyor musunuz? 110 bin-115 bin...
RECEP TANER (Aydın) – Ete
gel, ete!
ALİ KOYUNCU (Devamla) -
Türkiye’de çiftçi kayıt sistemine kayıtlı çiftçi ne kadar var?
Bakın, çok şey öğreteceğim
size... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP TANER (Aydın) – Ete gel,
ete!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Sabredin, öğreteceğim... Sabredin...
Sabredin...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
– Sen kimsin yahu!
MUHARREM VARLI (Adana) –
İhtiyacımız yok. Allah razı olsun. Sağ ol... Sağ ol...
ALİ KOYUNCU (Devamla) -
Doğruları söyleyeceğiz, doğruları. Sizin gibi doğruları ahirete
bırakmayacağız, burada söyleyeceğiz bu doğruları.
Çiftçi sayısı 3 milyon. Yüzde
10’u ne kadar yapar? Ramazan Bey, 300 bin! Ee, toplam
110 bin, 115 bin tutuklu var. Doğru mu, yanlış mı? Yanlış, doğrusu bu değil.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Yahu, sen ne söylüyorsun?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Şimdi
değerli arkadaşlar, Ziraat Bankasının...
MUHARREM VARLI (Adana) – Ne
söylüyorsun sen? Git, vatandaşa anlat bunu, köye anlat.
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Evet,
evet.. Ziraat Bankasının 2002 yılındaki tahsilat oranına bakalım. Gelin, kardeşim, rakamlarla
konuşuyoruz, doğruları söylüyoruz, dinlemiyorsunuz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
– Vermediğin krediyi tahsil edemezsin! Vermiyorsunuz ki Ziraat Bankasından
kredi.
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Her
doğruları söylediğimizde... Ben çamur, batak çocuğuyum, tarladan geliyorum;
bunları bilerek konuşuyorum, hukukçu mukukçu değilim.
Ama tarlayı biliyorum, hayvanı biliyorum, eti biliyorum, sütü biliyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2002 yılında takibe düşen
çiftçi sayısı ne kadar? Yüzde 62.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Et kaç para, et?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Tahsilat oranınız ne kadar? Yüzde 38. 2009 yılına bakıyoruz.
Kredi miktarı 7 katrilyon 708 trilyon lira eski parayla kredi vermişiz. Tahsilat oranı kaç AK PARTİ Hükûmetleri
döneminde? Yüzde 97,57.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) –
Rakamları bırak, neticeye bak!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kaç kat artmış, kaç kat?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Şimdi
geliyoruz, “Bu ülkede et bitti, süt bitti…” Felaket tellallığı yapan insanlarla
birlikte bu üreticiye kambur yüklemeyin. Felaket tellallarına su taşımayın.
MUHARREM VARLI (Adana) – Hep
böyle diye diye bu hâle geldi!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Dinle!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Ali Bey, ete gel, ete!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Gelin
bu Türk milletinin üreticisine su taşıyın.
Maalesef, değerli
kardeşlerim, bakın, hayvan sayısına bakın. Hayvan sayısı…
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
– Haklı olan bağırmaz. Haklı olduğunu bilen bağırmaz.
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Evet,
rakamı veriyorum. Bir dinleyin, şimdi öğreteceğim size.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
- Kendine güvenerek konuş.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Daha
fazla bağır, daha fazla…
ALİ KOYUNCU (Devamla) -
2002’de 9 milyon 803 bin büyükbaş hayvan varken, bugün Türkiye’de 10 milyon 830
bin adet hayvan var. Yani ne olmuş? Büyükbaş hayvan sayısı artmış.
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) -
İthalata gel, ithalata…
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Yine,
Kurban Bayramı’na yaklaştığımızda, Kurban Bayramı döneminde yine arkadaşlarımız
grup önerisi vermişlerdi hayvancılıkla ilgili; demişlerdi ki: “Ey Türk milleti,
kurbanınızı kesemeyeceksiniz.”, “Neden?” “Türkiye’de büyükbaş hayvan yok.” Yine
bu kardeşiniz çıktı, çamur, batak çocuğu burada, bu milletin kürsüsünden
sesleniyorum, “Ey Türk milleti, bu muhalefetin hani ‘kurbanınızı
kesemeyeceksiniz hayvan yok’ diye söylemleri var ya, bunlar maalesef siyaset
uğruna, o sizin bayramda sevinecek olan çocuklarınızı da üzüyorlar. Hiç
üzülmeyin. Bayramınızı bayram gibi yapın. Bu ülkede yeterince bu Türk
milletinin kurbanda keseceği küçükbaş da büyükbaş hayvan sayısı vardır.” dedik,
Bismillah Allahü ekber,
kurbanımızı kestik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından
gürültüler) Doğru mu?
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Niye et ithal ediyorsunuz o zaman?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bursa’ya giremezsin.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Siz
de kestiniz… Siz de kestiniz…
Şimdi, az önce, yine hatip
arkadaşımız, değerli bir bakan arkadaşımız, Avrupa Birliği ile ilgili, gümrük
birliğiyle ilgili burada bir şey söyledi değerli arkadaşlar.
Şimdi, maalesef onun da doğru
olmasını beklerdim ama herhâlde yanlış biliyor, yine onun da doğrusunu
söylüyorum.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Söyle, söyle!
ALİ KOYUNCU (Devamla) –
Gümrük birliğiyle ilgili anlaşma 1998 yılında yapılmıştır. (CHP ve MHP sıralarından
“Aa(!)” sesleri)
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – 1995.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – 1998
yılında biz neredeydik, neredeydik? Ben köydeydim. Siz, bu arkadaşlar
neredeydi? İmza atıyorlardı bunlar. Onlar imza attılar...
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Karıştırıyorsun.
RECEP TANER (Aydın) – 1998’de
MHP yoktu.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Onlar
imza attılar... Onlar imza attılar 98’de...
MUHARREM VARLI (Adana) -
Yalan söyleme bari!
AHMET YENİ (Samsun) – 95, 95…
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ama
biz bugüne kadar o anlaşma çerçevesinde üreticimizi koruduk, kolladık; bundan
sonra da üreticimizi koruyacağız, kollayacağız değerli arkadaşlar.
Şimdi, gelelim hayvancılık
desteklemelerine...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
– Sen her şeyi böyle biliyorsan bravo yani! Devam et!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sayın
Vekilim… Sayın Vekilim… Ben çok samimi bir şekilde konuşuyorum.
Bakın, hayvancılık
desteklemeleri ne kadar veriliyordu -soruyorum- o zaman, söyleyin?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Tarihi yanlış söyledin.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ben
söyleyeceğim şimdi, bir saniye...
Şimdi söylüyorum: Hayvancılık
desteklemeleri değerli kardeşlerim, 2002 yılında -şimdi “2002 yılı” deyince
kızıyor ama ben ne edeyim yani- 2002’de 83 trilyon lira hayvancılığa destek
veriliyordu. 2010 yılında ne kadar veriyoruz?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Şimdi?
ALİ KOYUNCU (Devamla) –
Söylüyorum: 1 katrilyon -eski parayla- 251 trilyon lira destekleme veriyoruz
değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar; MHP
sıralarından gürültüler)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Vay, vay!
ALİ KOYUNCU (Devamla) –
Ayrıca...
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Ali Bey, süre kalmadı, ete gel.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Evet,
evet.
Biz hayvancılığa ne kadar
önem veriyoruz, ne kadar destek veriyoruz, bunları herkes biliyor.
Şimdi, “Bu ülkede et
fiyatları yükseliyor, et yiyemeyeceğiz; kemik suyu içeceğiz.” diyor. Kemik suyu
da faydalıdır, onu da için de ama et de yiyeceksiniz. Et de yiyeceksiniz. Bu
noktada da sıkıntı yok.
Bakın değerli arkadaşlar,
Kurban Bayramı’nda da Tarım Bakanlığı sayım yaptırmıştı. 1 milyon 717 bin 706
tane beside hayvan vardı. 15 Şubat 2010 tarihinde 2 milyon 99 bin 413 tane
hayvan var beside ve 17 Nisanda yapılan sayım neticesinde de 2 milyon 166 bin
270 tane hayvan var.
Kırmızı et üretimimize
bakalım. Acaba bu felaket tellallığı yapan, bir şekilde piyasadan nemalanan, rant sağlayan, rant sağlamaya çalışan insanlar…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Rant
sağlayan sensin!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Hani
biliyorsunuz ya; daha önce de, bizim Hükûmetten
öncesinde Ziraat Bankasına çiftçi kardeşlerimiz giderken salavat
getire getire gidiyorlardı, korka korka
gidiyorlardı. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Çünkü o dönemde de, Ziraat
Bankasındaki krediler maalesef çiftçiye verilmiyordu, rantiyeciye
veriliyor diye, acaba öyle bir durum olmuş mu? Yine rantiyeciler
çıkıyor, et fiyatlarının yüksekliğinden falan… Bir şekilde istifade edecekler
ya! Ona da bakalım şimdi, ona da bakalım değerli kardeşlerim. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
VAHAP SEÇER (Mersin) – Söyle söyle, yalan da olsa söyle.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Evet,
420 bin ton et üretimi varken bu ülkede, 2008 yılında 482 bin üretimimiz var.
Ben şuradan çok samimi bir şekilde şunu söylüyorum: Bu ülkede yeterince et de
var, süt de var. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Niye
et ithal ediyorsunuz o zaman? Dışarıdan niye et getirtiyorsunuz?
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) –
Kaç para? Kaç para!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Süte
bakıyorsunuz. Süt üretimi 8,4 milyon tondan 13 milyon tonlara çıkmış. Ayrıca,
sütte de ne yaptık biliyor musunuz arkadaşlar? Yine bu Tarım Kanunu’nda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ali
Bey, bir televizyon kanalında çıksana karşıma teke tek…
BAŞKAN – Sayın Koyuncu,
konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir
çık karşıma bir televizyon kanalında.
ALİ KOYUNCU (Devamla) –
Televizyoncu sensin kardeşim, ben köyde geziyorum, sen televizyona çık.
Televizyona sen çık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Facebook
meysbooka sen çık kardeşim, tamam mı?
Şimdi, değerli kardeşlerim,
ayrıca biz ne yaptık sütte? Ulusal süt kayıt sisteminiz var mıydı? Siz
kurmuştunuz da biz bunu yok mu ettik? Ulusal süt kayıt sistemi de yoktu. Biz bu
dönemde Ulusal Süt Kayıt Sistemi’ni kurduk.
Sayın Hocam, artık
Kütahya’da, senin köyünde, dayın, amcan ne kadar süt üretiyorsa, cep
telefonundan giriyorsunuz, orada, evet Hocam, senin dayın da, amcan da senin
köyünde ne kadar süt üretiyor, hangi firmaya satıyor, ne kadara satıyor… Süt
Kayıt Sistemi’ni de, Et Kayıt Sistemi’ni de Türkiye’de biz kurduk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Tabii ki eksiklerimiz vardır,
yanlışlarımız vardır. Bunları söylersiniz, bunları da düzeltiriz. Ama
doğrularımız da var kardeşim. Doğrulara “doğru” deyin. Hayra da şerre de
muhalefet ediyorsunuz. Bu anlayışla tarımın sorunları, bu anlayışla
hayvancılığın sorunları, bu anlayışla Türk milletinin sorunları çözülür mü?
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Yani bizi buraya niye
gönderdi bu millet? Bu millet bizi buraya gönderirken dedi ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KOYUNCU (Devamla) –
…“Benim derdime derman ol. Gerektiğinde Anayasa’yı değiştir gerektiğinde kanunu
da değiştir.” (AK PARTİ sıralarından “Bravo Ali!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Koyuncu,
teşekkür ediyorum.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkan, sataşma var, söz istiyorum.
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ben
onun ismini kullanmadım.
BAŞKAN – Sayın Koyuncu,
teşekkür ederim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkan, sataşma var, 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın İçli, “Kemik
suyu da içsin, et de yesin.” dedi. Böyle bir sataşma olmaz. Lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Beni dinler misiniz Sayın Başkan, izin verirseniz üç konu: Çiftçinin borçlu
olduğunu söyledi, onun gerçek olmadığını, hukukçu olmadığını… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Sataşma yok ki… Kendisine bir şey yok ki… Senin sözünü mü değiştirdi?
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen
sakin olunuz.
Sayın İçli, bakınız, konuşurken
arkadaşlarımız bir kısım görüşlerini ifade edecekler. O zaman, sizin, mesela,
diyelim ki, eleştirileriniz baştan ayağa sataşma oluyor; o arkadaş görüş beyan
ederse baştan aşağıya… Şahısla ilgili bir şey yok. Lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, izin verir misiniz… Çok kısa… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen
oturunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, lütfen, bir şey söyleyeceğim…
BAŞKAN - Arkadaşlar lütfen… Yok böyle bir şey… Yani “Kemik suyu için, et de yiyin.”
dedi. Bunda bir sataşma yok ki!
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkanım bir şey söyleyeceğim… Bir dinlerseniz…
BAŞKAN – Sayın İçli, bu
şekilde bir yere varamayız. Arkadaşlar, lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Bakın, yalan söylediğimi söyledi.
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlar…
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Sayın Başkan…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, bir dakika…
BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen
efendim.
Arkadaşlar böyle bir üslup
olmaz. Lütfen…
Sayın Özkan, lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Yalan söylediğimi söyledi. Bir milletvekili…
BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen
oturur musunuz… Sayın İçli, lütfen efendim…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, bir milletvekili…
BAŞKAN - Lütfen, istirham
ediyorum; buyurun efendim. Lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Beni dinleyin, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Arkadaşlar, bakınız…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Ama bakın, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Görüşünüzden farklı
bir görüş beyan etmediği müddetçe, hakaretamiz bir şey söylemediği müddetçe
milletvekilleri görüşlerini söyler. O zaman hiçbir şey söylememesi lazım
insanın!
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Beni bir dinler misiniz: Bakın, yalan söylediğimi söylüyor, farklı bir görüş
değil.
BAŞKAN – Lütfen oturur
musunuz efendim. Sayın İçli, lütfen oturun efendim. Lütfen… Efendim, lütfen
oturunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Efendim, yalan söylediğimi söylemek farklı bir görüş değil ki.
BAŞKAN – Yok efendim. Lütfen…
Arkadaşlar, bakınız,
dediğiniz anlamda bir şeyler varsa, o tutanakları getirtir yine size söz
veririm, ondan kaçınmıyorum ama lütfen oturunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Evet… Teşekkür ederim. Tutanakları getirtin, bakın.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun
efendim.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Sayın Başkanım, benim ismimi de ifade ederek icra takibindeki çiftçilerle
ilgili bir sayı kullandı. Benim öyle bir ifadem olmadı, bunu düzeltmek
istiyorum. Benim çiftçilerle ilgili bir ifadem olmadı.
BAŞKAN – Tamam, tutanaklara
geçti efendim.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Akcan,
buyurun.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, Sayın Sözcü benim
söylediğim Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili bir hususu yanlış ifade
ettiğimi, doğrusunu ifade etmediğimi söyledi ve ben 1990… Müsaade ederseniz
69’a göre bu durumu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Akcan, oturunuz efendim, getirttireyim,
eğer öyle bir şey varsa, size açıklama için fırsat vereceğim. Buyurun efendim,
lütfen.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Var efendim, hepimiz duyduk.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz
önce saygıdeğer grup başkan vekili arkadaşlarımızın da kendilerine izah
etmiştim, konuyu açıklamaya çalışmıştım. Şimdi, pek çok, belki 20’den fazla
arkadaşımız girmişti. Usul noktasında şöyle bir davranışta bulunacağım: Sisteme
girmiş olan arkadaşlardan -çünkü önemli bir konu, hayvancılık konusu- her
gruptan önce girmiş olan 2 arkadaşımıza birer dakika söz vereceğim ve bu işi
tamamlayacağım.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Efendim, hepimiz katkı vermek istiyoruz, yani önemli bir konu, ne
olacak, birer dakikadan on dakika yapar.
BAŞKAN - Evet ilk sırada Sayın Seçer, buyurun efendim.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, bir yıldır hayvancılık sektöründe ciddi
sorunların yaşandığı görüldü. Âdeta, perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Ancak, Bakan, bu olumsuzluklara müdahale etmekte gecikti. Nedense, Sayın
Başbakanın talimatından sonra bu konuya el attılar. Ancak Sayın Bakanın şubat
başında bir beyanatı vardı. Et fiyatlarındaki artışların spekülatif
olduğu, Türkiye’deki hayvan varlığının yeterli olduğu, dolayısıyla, ithalata
gerek olmadığı yönünde bir beyanatı vardı ama bugün, yaklaşık üç ay sonra Sayın
Bakan et ithalatının ya da canlı hayvan ithalatının yapılacağını, bu konuda da
dün Et ve Balık Kurumuna ithalat konusunda yetki verildiğini kendisi açıkladı.
Şimdi, Sayın Bakana sormak istiyorum, elbette ki bu sorunun…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı…
2.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, MHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Türkiye’nin çok önemli
bir gündemi burada konuşuluyor. Her za-man olduğu gibi yine AKP sözcüsü arkadaşlarımız çıkıp
burada sırf kendi gruplarını tatmin etmek noktasında siyasi şovla bu işi
geçiştirme noktasına getirdiler. Çözüm nedir, ne yapmak lazım? Tabii, bu konuda
çok fazla şey yok. Her zamanki gibi rakamlara boğarak, insanları yanıltarak
burada siyasi şov yapmak… Başka bir şey yok.
Şimdi, bir defa, bu
hayvancılık konusunda eğer çözüm bulunmak isteniyorsa Tarım Bakanlığı
kesinlikle dişi hayvan kesimini yasak etmeli, bu noktada çok ciddi de tedbirler
almalı. İki: Kaçak hayvan girişini mutlaka ve mutlaka önlemeli. Üç: Hayvancılık
yapanlara yem fiyatlarında mutlaka ve mutlaka destek olunmalı. Şimdi, eğer bunlar
uygulanmazsa, bunlar yapılmazsa, hayvancılığa yeterince destek olunmazsa…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Ağyüz…
3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, MHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim.
AKP sözcüsü çok heyecanlı
konuştu da milletvekili olduktan sonra Bursa’daki ara bulucu
şirketle ne ilişkilerinin olduğunu bir türlü açıklayamadı.
Et sorunu fiyat tırmanmasıyla
gündeme geldi. Heyecanlı konuşmak önemli değil, sorunlara çare bulmak önemli.
Her konuda çaresiz Hükûmet zorda kaldı, şimdi et
ithalatı… AB’yle yıllık 60 bin ton et ithalatı yapma taahhüdünüz var mı Sayın
Bakan? Beş yıl süreli 300 bin ton, AB’den et ithalatı bağlantınız oldu mu?
Partinizde etkin ve Başbakanın danışmanlığını da yapan milletvekilinin bu işte
aracı olduğu doğru mudur? 2008 gıda krizini yarattınız, Bakansınız; et krizini
yarattınız, Bakansınız. İnsaf edin artık, istifa edin de Türkiye de kurtulsun,
et süt derdinde olan insanlar da kurtulsun. İstifanız bir kurtuluş olacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ertugay, buyurun efendim.
4.- Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay’ın, MHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
On beş yıldır yasak olan et
ve canlı hayvan ithalat kararının verilmiş olmasını gerçekten çok vahim
buluyoruz. Bu kararı Hükûmet derhâl düzeltmelidir ve
bu kararını geri almalıdır. Aksi takdirde, bu karar, Türk hayvancılığı için,
Türk besiciliği için çok kötü sonuçlar doğuracaktır. Bu kararın kaybedeni bütün
Türk milleti, Türk halkı, Türk üreticisi olacaktır. Bu kararın verilmesi belki
bugünü kısmen kurtarabilir ama bu ülkenin geleceğini ipotek altına alır,
üreticisini yok eder, dağdaki çobanından hayvan bakıcısına varana kadar insanımızı
işsizler ordusuna katar. Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, bu gelinen nokta asla
spekülatif bir sonuç değildir; bu, tamamen, uygulanan
politikaların yanlışlığıdır; bu, tamamen, yem fiyatlarındaki, girdilerdeki
yükselmeye ve Türkiye'nin hayvancılık politikasının, destekleme politikasının
gerçekten yanlış olmasına dayanan bir noktadır. Bunun için, yapısal çözümleri
üretme noktasında, daha kalıcı tedbirler alınması noktasında Hükûmeti uyarıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Ertugay.
Sayın Hıdır? Yok.
Sayın Akgün…
5.- Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, MHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Gerçekten, İktidarımız
döneminde hayvancılığa verilen destek miktarlarında ciddi artışlar
sağlanmıştır. Az önce konuşmacı da ifade etti, 2002 yılında 83 trilyon olan
destek, 2010 yılında
1 katrilyonu aşmıştır. Özellikle kooperatiflere verilen
destekler, yem bitkilerine verilen destekler, hayvan başı ödemeler gibi pek çok
kalemde hayvancılığa destek vardır.
Şu anda özellikle üretici 14-15 liraya hayvanı kestirirken marketlerde 30 liraya
satılıyor, bu noktada bir spekülatif kazanç var. Bu anlamda, canlı hayvan
ithalatı noktasında sınırlı bir ithalatın yapılmasında, hem üreticiyi hem de
tüketiciyi koruyacak, menfaatini dengeleyecek bir politikanın izlenmesinde
fayda vardır diye düşünüyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Yaman…
6.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN (Muş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, sizin de seçim
bölgenizde çok sayıda yaşayan koçerler vardır.
Biliyorsunuz, bu koçerler, ne bir araziye ne de
konuta bağlı olmayan insanlar; bunlar yazın Erzurum, Ağrı, Tunceli ve Elâzığ
gibi yaylalara, kışın da sizin bölgeniz olan Diyarbakır, Urfa, benzeri sıcak
yerlere geliyorlar. Ve bir de özel idarenin ve Tarım Bakanlığının denetiminde
olan bu yaylakları, bu kışlakları bunlara tahsis etmeyi düşünüyor musunuz?
Hayvancılığın gelişmesi konusunda, bu konuda çalışmalarınızla ilgili bir
projeniz var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Sakık…
7.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, MHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, uzun süre canlı hayvan
ihracatı yapan biriyim. Bu canlı hayvan ihracatı hem Gaziantep’te hem de
Mersin’de yapılırdı. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’dan her gün binlerce hayvan
gelirdi, bunlar Orta Doğu ülkelerine ihraç edilirdi ama son dönemlerde yaşanan
o yayla yasağı ve köy yakmalarından sonra, şu anda, oradan ihraç edilen
hayvanlar şimdi Irak’tan, Suriye’den kaçak olarak bölgeye alınıyor. Bu bile,
bizim, iç barışımızı sağlamadan hayatın hiçbir alanında rahat bir nefes
alamayacağımızın bir göstergesidir. Şu an bölgede gerçekten ciddi bir sıkıntı
vardır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Toplantı yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Oylamadan önce bir
yoklama talebi vardır. O talebi yerine getireceğim.
Sayın Vural, Sayın Akcan,
Sayın Asil, Sayın Doğru, Sayın Akçay, Sayın Çakmakoğlu, Sayın Işık, Sayın Tankut,
Sayın Taner, Sayın Enöz, Sayın Çalış, Sayın İnan,
Sayın Ural, Sayın Yunusoğlu, Sayın Paksoy, Sayın Orhan, Sayın Özensoy,
Sayın Büyükataman, Sayın Coşkun, Sayın Ayhan.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
V.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/96)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, tabii, çok önemli bir konu. Tüketicilerimizin bu et fiyatıyla ilgili
önemli sıkıntılarla karşılaştığı açık, çok önemli bir konu. Bu konularla
ilgili, partiler ve iktidar grubu konuştu, Hükûmete
yönelik eleştiriler var. Bu konuda, Sayın Bakanın bu milleti bilgilendirmesi
gerekiyor. Yani, kafamızı kuma gömmek olmaz. Her bir fırsatta konuşan Sayın
Bakanın -hiç olmazsa bir vesile kılın- bu sataşmalara binaen cevap vermesi
bakımından, Sayın Bakan bu uygulamanın ne olduğunu söylesin, anlatsın.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani,
bu kadar kişi konuştu.
BAŞKAN – Anladım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu
sadece bir oylamayla değil. Bu konuda, her bir gündem dışı beş dakikalık
konuşmayı yirmi dakika konuşmak için vesile kılan Sayın Bakan, et ithalatı gibi
çok önemli bir konuda Parlamentoya, bunu fırsat bilerek bilgi vermesini temin
etmeniz hususunda size arzım budur efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir
fırsat yaratın, Sayın Bakanın engin bilgilerinden, tecrübelerinden
faydalanalım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Böyle bir muhalefet bulamazsınız. Bakın, Sayın Bakana söz hakkı istiyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Vural.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Efendim Sayın Bozdağ?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, bir konuya açıklık getirmekte yarar var. Sayın Bakan burada
konuşmalara, sataşmadan bir cevap verecekti. Sayın Şandır bize geldiler, “Bu
konu önemli. Sayın Bakan haricen bu konuda bir değerlendirme yapabilir mi?”
diye söylediler. Ben de bizzat Sayın Bakanla görüştüm. Sayın Bakan
konuşmasından vazgeçti ve bu konuyla ilgili başka bir günde hem Genel Kurulu
hem milletimizi bilgilendirmek hususunda bir mutabakatımız oldu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bugün
versinler.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
– Niye bugün vermiyorlar?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Efendim, bakın…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi
gün?
BAŞKAN – Anladım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir
mutabakat oldu, biz de kendilerine söyledik ama buna rağmen, bu konuyu, burada,
siyaseten -bu konuşmaya rağmen- ifadeyi ben sizin ve milletimizin takdirine
bırakıyorum.
BAŞKAN – Efendim, teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, hangi gün konuşacağız bunu başka? Yani Anayasa görüşmeleri var Bekir
Bey, ne zaman görüşeceğiz ya? Yani Sayın Bakanın bu konuda…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Çok ciddi iddialar var.
BAŞKAN – Arkadaşlar, tamam.
Sayın Kılıçdaroğlu…
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
– Et ithalatıyla ilgili gelişmeler var.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, gemiler bekliyor.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – …tutanaklara girmesi açısından söylüyorum. Gemilerde, limanlarda
bekletilen buffalo etleriyle ilgili çok ciddi iddialar
var. Sayın Bakanın grup başkan vekili…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – 2
grup başkan vekili aranızda anlaşın.
BAŞKAN – Sayın Işık, teşekkür
ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
bakınız, bu konuda… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, bu konuyla ilgili
olarak gelindi…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Efendim, Sayın Bakan acaba…
BAŞKAN – …Sayın Şandır’ın ifadesi de oldu ama biz tabii ki sayın bakanların
bu hususta gerekirse…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Efendim, hem “Sayın Bakanın konuşmasını istemeyiz.” hem de burada bunu söylemek
doğru bir yaklaşım değil.
BAŞKAN - …gündem dışı konuşma
yapmaları lazım. Ama biz gündeme başlamıştık. Dolayısıyla böyle bir hak yoktu.
O konuyu Sayın Bakan takdir eder; değişik zeminler vardır, bu konuda gereken
bilgilendirmeyi yapar. Sayın Vural’ın ifadeleri tutanaklara geçti.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu’nu bir dinleyelim müsaade ederseniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Bozdağ bir açıklama yaptı… (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, Sayın Işık… Arkadaşlar, Sayın Kılıçdaroğlu’nu
dinliyoruz, lütfen tartışmayınız.
Sayın Bozdağ,
Bekir Bey, buyurur musunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Bozdağ bir açıklama yaptı ve Sayın Bakanın
açıklama yapmaktan vazgeçtiğini ifade etti. Acaba Sayın Bakan bu açıklamadan
hangi gerekçeyle vazgeçti, buradaki eleştiriler yüzünden mi yoksa bizim
bilmediğimiz başka bir konu mu var?
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür ederim.
Hepiniz tabii ki deneyimli
siyaset adamlarısınız. Bu hususta gereken bilgiler sizlerde de mevcuttur. İç
Tüzük’ü de en az bizim kadar biliyorsunuz.
Bu husustaki takdir Sayın Bakana aittir. Sayın Bakan hangi zeminde,
nasıl konuşacaktır, onu kendisi takdir eder, belirtir.
Bu konuyu geçiyoruz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)
– Yani konuşmayacak mı Sayın Bakan?
BAŞKAN - Evet, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
2.- (10/688)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
27.04.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 27.04.2010
Salı günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Kemal
Kılıçdaroğlu
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Tasfiye halindeki bir
finans kurumunun oluşturduğu mağduriyet hakkında); (10/688) esas numaralı
Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul'un, 27.04.2010 Salı
günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde ilk konuşmacı, lehte olmak üzere, Konya
Milletvekili Sayın Atilla Kart.
Sayın Kart, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen araştırma önergesi üzerinde
söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 30
Mayıs 2009 günü Bingöl’de, Gazal Polat ismindeki yurttaşımız, Başbakanın
bulunduğu bir toplantıda, Başbakana yönelik olarak “İhlas
Finansa 50 bin markımı kaptırdım.” diye feryadını dile getirdi. Ancak bu
feryada Başbakanın ne cevap verdiğini bugüne kadar duymadık, öğrenemedik.
Aynı Başbakanın İhlas Finansı özel olarak himayesine aldığı, bu Grubun
borçlarının tasfiyesinin TMSF tarafından yapılmasını engellediği, Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekillerinin, 22’nci Yasama Döneminde Plan Bütçe
Komisyonunda olağanüstü bir gayretle ve sabah saatlerinde bu konuda Komisyonda
düzenleme yapılmasını sağladıkları yani önergeyle İhlas Grubu mağdurlarının bu
mağduriyetlerinin TMSF yönetimine devredilmesini sağladıkları, burada yine
devlete bir yük getirmeden TMSF’nin yönetiminde hâkim
ortaklardan bunun tahsilinin sağlanması yolunda önerge verdikleri ve bu
önergenin kabul edildiği fakat Başbakanın Genel Kurul aşamasındaki müdahaleleri
ve özel gayreti sonucunda İhlal Finansın TMSF kapsamından çıkartıldığı
bilinmektedir. Bütün bu tartışmalar 2 Temmuz 2005 tarihli Genel Kurulda, 13
Ekim 2005 tarihli Genel Kurulda ayrıntılı olarak yapıldı, tartışıldı, dile
getirildi.
Sayın Başbakanın bu girişimiyle
nasıl bir tablo çıktı ortaya? İhlas Finans, Hükûmetin himayesinde yeni yatırımlarla büyürken İhlas
mağdurları ise perişan duruma düştü. Mağdurlar bunalımda olup aile bütünlükleri
sarsılmıştır. İntihar olayları yaşanmaktadır. Öksüzlerin, yetimlerin tasarruflarına
birileri el koymuş durumdadır. Kul hakkına el uzatılmış durumdadır.
Peki, Başbakan ve Başbakanın
Adalet ve Kalkınma Partisindeki Grup Başkan Vekili olan Nurettin Canikli 2001 yılında acaba bu konuda ne diyorlardı? Bunları
da öğrenmek istiyor musunuz değerli arkadaşlarım? Onları kısaca özetleyeyim.
SONER AKSOY (Kütahya) – Sayın
Kart…
ATİLLA KART (Devamla) –
Öğrenme isteğiniz yok öyle mi Sayın Aksoy?
Bu, işte, neyi gösteriyor?
Sizin bu sorunlara olan duyarsızlığınızı gösteriyor. Ama biz bunları
anlatacağız, halkımızın bir kez daha görmesi, öğrenmesi adına anlatacağız.
Başbakan ne diyordu biliyor
musunuz? Başbakan şunu diyordu: “İhlas finansın
mudilerinin parası ne olacak?”
SONER AKSOY (Kütahya) –
Duyarsızlığımızı değil, bilgilerinizin yanlışlığını gösteriyor.
BAŞKAN – Sayın Aksoy, lütfen…
ATİLLA KART (Devamla) –
“Yazık değil mi, günah değil mi? Bu işin öbür tarafı, ahireti
yok mu?” diyordu. “O fakir fukaranın, garip gurebanın,
yetimin parası nasıl verilmez?” diyordu. “Bir sürü insan beni arıyor, söyle
Enver Bey’e.” diyordu. 2001 yılında kendisine gelen aracılara bu şekilde
kükrediğini biliyoruz Sayın Başbakanın.
Peki, Başbakanın Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki vekili olan Nurettin Canikli
ne diyordu? Canikli de, bakıyoruz, 22 Haziran 2001 tarihinde
Yeni Şafak gazetesindeki makalesinde aynen şöyle diyor: “İhlas
Finans, dinî motifleri kullanarak ve öne çıkararak ağırlıklı olarak muhafazakar
insanların birikimleri üzerine faaliyette bulunan… 1 milyar doların üzerinde
para topladığı tahmin edilmektedir. Bu paraları paravan şirketler aracılığıyla
belirli şirketlere aktardığı ve bir kısmını yurtdışına kaçırdığı
bilinmektedir.
Bize göre, İhlas
Finans, herhangi bir ödeme yapmayacaktır. İhlas
Finans'ın batış sürecinde Hazinenin mevduat sahiplerini uyarmaması, İhlas
Finans'a para yatıranların zararlarını büyütmüştür. Bunun için devletin İhlaszedelerin zararlarının bir bölümünü karşılaması
gerekir.” demişti değerli arkadaşlarım.
Değerli Adalet ve Kalkınma
Partisi milletvekilleri, bir kısmınızın bu konuda bilgisi olmayabilir, onların
bilgilerine sunmak için bunu ifade ediyorum.
Peki, bu sözleri verenler
bugün nerede değerli milletvekilleri, ne yapıyor bunlar? Ne oldu da bu yürekli
ve dürüst tavrı koyanlar, sekiz yıldan bu yana iktidarda olmalarına rağmen,
verdikleri sözlerin arkasında durmuyorlar? Neden Gazal Polatların feryatlarına
sessiz kalıyorlar, duymazdan geliyorlar.
2002 seçimlerinden evvel
gelen aracılara kükreyen “Bu işin öbür tarafı, ahireti
yok mu?” diyen Başbakana soruyoruz: Ahiretin sizin
için hiç mi önemi yok? Siz, sadece bu duyguların ve değerlerin istismarını mı
yaparsınız? Neden bunun gereğini yapmıyorsunuz?
SONER AKSOY (Kütahya) – Darbe
Anayasası’na niye duyarsızsınız?
ATİLLA KART (Devamla) –
Bakın, değerli arkadaşlarım, aslında ortaya çıkan tablo nedir? Ortaya çıkan
tablo şudur: 2002 seçimlerinden evvel ve hâlen yolsuzlukla mücadele söylemini
dilinden düşürmeyen Başbakan ve üst düzey AKP yöneticileri -AKP’nin tüzel
kimliğini bir tarafa bırakıyorum- başka birçok grup gibi İhlas
Grubunu da özel olarak himayelerine aldılar, bu konuda yeni ve özel gruplar
yarattılar. Yani o hortumların ebadını büyüttüler, yeni hortumlar yarattılar.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Sayın Kart, İhlasın temsilcisi milletvekilleri…
ATİLLA KART (Devamla) – Çünkü, bakın, AKP üst yönetimini ve dış bağlantıları
kastederek söylüyorum -tekrar ifade ediyorum: AKP’nin tüzel kimliğini elbette
ayırıyorum- halkımız artık bu kadronun gerçek yüzünü gördü. Bu kadro kutsal
değerlerimizi istismar eden, kamu yönetimini işlemez hâle getiren ve kamu
kaynaklarını yandaş ilişkiler içinde talan eden bir kadrodur. “Fakir fukaranın,
garip gurebanın hukukunu koruyoruz.” diyerek
halkımızı kandıran bu kadro, aslında holding soygunlarının ve Deniz Feneri
soygununun da mimarı olan bir kadrodur. Bu soygunların hesabının sorulmaması
için de “yargı reformu” adı altında Anayasa değişikliği yapma girişiminde
bulunan bir kadrodur. Fotoğrafın esası budur, özü budur.
Onun için, geldiğimiz aşamada
bu araştırma önergesi vesilesiyle şu soruları bir kez daha yöneltiyoruz: Sayın
Başbakan, Gazal Polat’a verecek bir cevabınız var mı? Gazal Polat ve yüz
binlerce mağdurun vebali sizi tedirgin etmiyor mu? “AKP teşkilatlarında ah
alanların yeri olamaz.” derken yüz binlerce insanımızın bu mağduriyetlerine ve
feryatlarına neden duyarsız kalıyorsunuz? Sizin için ahiretin
hiç mi önemi yok Sayın Başbakan? Siz sadece bu duyguların ve bu değerlerin
istismarını mı yaparsınız?
Değerli arkadaşlarım, “Bu
konularda Cumhuriyet Halk Partisinin hazırlamış olduğu araştırma komisyonu raporlarının
ve yasa tekliflerinin gereğini neden yapmıyorsunuz?” diye iktidar grubuna bir
kez daha soruyoruz.
2001 yılında İhlas Finans sahibi Enver Ören’e yönelik olarak biraz evvel
sözünü ettiğim suçlamaları ve değerlendirmeleri yaparken, yedi yıldan bu yana
Başbakan olduğunuz hâlde neden görevinizi yapmıyorsunuz? “Neden fakir fukara,
garip gurebaya sahip çıkmak yerine yurttaşlarımızı
mağdur edenleri himaye ediyorsunuz?” diye soruyoruz.
Sayın Başbakan özgürlük ve
açılım söylemlerini dile getirirken, Ahmet Arif’e atfen şöyle bir cümle
kullandı: “Hasretinden prangalar eskittim.” diyerek, yine o özgürlük ve açılım
konusundaki istismarcı anlayışını, o konudaki ustalığını bir kez daha dile
getirdi. Sayın Başbakana yine Ahmet Arif’in o dizeleriyle şu
soruları bir kez daha soruyoruz, o dizelerin devamı olan dizelerle soruyoruz,
diyoruz ki Sayın Başbakana: Aslında artık Gazal Polat ve Gazal Polatlar, bu
istismarı yapanları, bu fotoğrafı ortaya koyanları tanıyor ve Gazal Polat diyor
ki, binlerce Gazal Polat diyor ki: “Aslında bu kadronun, vatandaşın emeğiyle,
vatandaşın emeğini sömüren, emeğiyle geçinen insanların işine, ekmeğine, aşına
göz koyanları ben artık tanıyorum.” diyor Gazal Polat. Ahmet Arif’in
dizeleriyle diyor ki: “Benim işime, ekmeğime, aşıma göz koyanları ben
tanıyorum.” diyor, “Ben onlara ilk seçimde hak ettikleri cevabı vereceğim.”
diyor. Bundan hiç kuşkunuz olmasın, hiç kuşkunuz olmasın.
Bu düşüncelerle, bu
değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Grup önerisinin
aleyhinde Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
Sayın Işık, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük kurallarımız gereği
Cumhuriyet Halk Partisinin İhlas Finans Kurumu mağdurları hakkında vermiş
olduğu araştırma önergesinin aleyhine söz aldım ancak takdir edersiniz ki
milletimizin hakkının aranmasına yönelik olarak verilmiş böyle bir önergenin
aleyhinde olmam mümkün değildir. Dolayısıyla, bu vesileyle öncelikle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Bu konuda son bir yılda bir
milletvekili olarak hem İhlas Finans Kurumunun hem de
izinsiz halka arz yoluyla milyonlarca vatandaşımızı sömüren sözde holdinglerin
uygulamalarıyla ilgili olarak 13 adet yazılı soru önergesi, 1 adet gündem dışı
konuşma ve 1 adet de, Sayın Grup Başkan Vekilimizle birlikte, basın toplantısı
yapmış bir milletvekili olarak konuşuyorum. Sorun gerçekten çok büyük ve çok
sayıda insanımızın mağdur edildiği çok önemli bir konudur.
Hepinizin malumu olduğu üzere
2001 yılında battığında ardında 1 milyar doların üzerinde alacağı olan 200 bin
dolayında İhlaszede bırakan İhlas
Finans Kurumu, aradan geçen bunca yıla rağmen alacaklı mudilerini hâlâ umut
deryasında sürüklemeye devam etmektedir. Oysa anılan Kurumun Tasfiye Kurulu
tarafından gerçekleştirilen 3 Ağustos 2001 tarihli Olağanüstü Genel Kurulunda
alınan kararda, kurum borçlarının tamamının ödenerek, tasfiye sürecinin
tamamlanacağı belirtilmiştir. Ancak bugün hâlâ tüm alacakların ödenmemiş
olması, yine aynı Genel Kurulda tasfiye memurlarının “Tasfiye sürecinde
basiretli bir tüccar gibi davranmak, ödemelerde sıra ve eşitlik ilkelerine
uygun hareket etmek mecburiyetindedirler.” şeklindeki ağır işleyen sürecin
sorumlusunun alacaklarını icra yoluyla tahsile giden mudileri göstermeleri,
konunun bir başka yönünü sizlere açıkça sergilemektedir.
Değerli milletvekilleri,
bankacılık faaliyet izni 10 Şubat 2001 tarihinde Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu tarafından durdurulan ve Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen
anonim şirketlerin tasfiyesi hakkındaki genel hükümlere göre, tasfiyesine karar
verilen İhlas Finans Kurumunun Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının kontrolünde yürütülen tasfiyesinde bugüne kadar gelinen nokta
maalesef hiç tatminkâr olmamıştır.
İhlas Finans Kurumunun kendi İnternet sitesinden
süslü puntolarla borçlarını ödediğini belirttiği ve devlete Kurumun 1 kuruş
borcunun olmadığını özellikle vurguladığı basın duyuruları da mağdur
vatandaşlar nezdinde artık hiçbir itibar görmemektedir. Mağdurların kurmuş olduğu “İhlaszedeler
Platformu” isimli İnternet sitesinde,
Kurumun 300-500 dolar civarında alacağı olan mudilerin alacağını ödediği ancak
yüklü miktarda alacağı olan mudilerin alacağının özellikle ödenmediği, böylece
daha fazla alacaklının alacağının ödenmiş gibi gösterildiği yönünde birçok
iddia yer almaktadır.
2009 yılında 4 bin dolarını
alamayan Kütahyalı bir vatandaşımızın durumu, şikâyet ettiği Sanayi
Bakanlığının, Vatan gazetesinin 16 Mart 2009 tarihli İnternet sayfasında da belirtildiği gibi, İhlaszedeye cevaben yazdığı yazıda “Kriz var, sıranız
gelince alırsınız.” diye cevap veriyor ve Eylül 2008 ödemelerinin yapıldığı
74’üncü ödemeyle 2.069 dolara ve 1.507 avroya kadar
olan borçların ödendiği belirtiliyor.
Değerli milletvekilleri, bu
devletin bakanlığı, şikâyet eden vatandaşımıza “Kriz var, sıranız gelince
alırsınız.” diye yazı yazabiliyor. Durum bu kadar vahim.
Aynı İnternet sitesinde
mağdurlarla yüz yüze görüşen dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ali
Coşkun’un ifadeleri de çok manidar. Sayın Coşkun diyor ki: “İhlas
Finansta benim de param battı ve hâlâ alamadım. Adresime gelen ‘75 YTL ödemeniz
çıktı, gidip Şekerbanktan alabilirsiniz.’ yazısını
görünce sinirlenip kızdım ve bu mektubu yırtıp attım.”
Saygıdeğer milletvekilleri, İhlas Finans Kurumunda 27 Mayıs 2009’da İrfan Bağımsız
Denetim ve Yeminli Mali Müşavirlik Anonim Şirketinin sorumlu ortak başdenetçisi Salim Akgül
tarafından yapılan denetim sonucu düzenlenen raporunun 4’üncü maddesinde aynen
şu ifadelere yer veriliyor: “Kurumun tasfiye sürecini sonuçlandırabilmesi,
hâlihazırdaki kendi imkân ve kaynaklarıyla borçlarını ödeme ve yükümlülüklerini
yerine getirebilmesi, söz konusu 151 firmanın protokole bağlanmış borçlarını
ödemelerine bağlıdır. Kurum tasfiye sürecini zorlaştırabileceği gerekçesiyle tasfiye
sürecine girmeden önceki dönemlerde kullandırdığı fonların geri ödemesi
hususunda yaptığı en son protokole ait firma bazında detaylı listeyi
dipnotlarda açıklamayı uygun görmemiştir.” denilmektedir.
Yine, aynı raporun 6’ncı
maddesinde: “Rapor tarihi itibarıyla kurumun hukuk müşavirliğinden alınan dava
raporuna göre kurum aleyhine açılan ve hâlen devam eden 23 adet davanın tutarı
1 milyon 530 bin TL, kurum tarafından açılan ve hâlen devam eden 1.190 adet
davanın tutarı 12 milyon 813 bin TL’dir. Rapor tarihi itibarıyla söz konusu
davaların devam etmekte olması sebebiyle ekteki finansal tablolar üzerindeki
etkileri bilinmemektedir.” şeklinde ifadeler yer almaktadır. Yani İhlaszedelerin alacaklarının tahsili kurumun kendisinin
açtığı davalar sonucunda yapacakları tahsilata
bırakılmıştır. Ne acıdır ki, bu maalesef yakın sürede gerçekleşmesi mümkün
görünmeyen bir olaydır.
Yaşanılan kriz nedeniyle, öte
yandan Sanayi Bakanlığı müfettişlerinin daha önce hazırladığı bir raporda İhlas Finansın alacaklı olduğu firmalarla 2016 yılına kadar
uzanan ödeme protokolleri yapmış olmasına dikkat çekilmiş ve bu durumun bir
tutarsızlık göstergesi olduğu belirtilmiştir. Bağımsız denetim raporunu da
teyit eden bu çelişkili ifadeler maalesef birçok vatandaşımızın mağduriyetine yol
açmıştır.
Değerli milletvekilleri,
konunun önemi ve durumun vahameti açısından hâlen Sayın Cumhurbaşkanımızın
Danışmanı olan sabık TMSF Başkanı Sayın Ahmet Ertürk’ün,
2 Şubat 2010 tarihli “Teke Tek” programında Gazeteci Sayın Fatih Altaylı’ya yapmış olduğu itiraf niteliğindeki anekdotu da sizlere aynen aktarıyorum: “Şu anda Türkiye'de
bankacılığın yaşadığı depremde mağdur olan, hakkını alamayan, bankalara mevduat
yatıran anaparasını tahsil edemeyen kimse yok. Çaresizliğin getirildiği en
büyük üzüntüyü yaşadığım İhlas Finansın durumudur.”
İfade biraz düşük, ama aynen okuduğum için ne anlama geldiğini biliyorum. “İhlas Finans bir finans kuruluşu adı üstünde, ama o dönemin
mevzuatı belki öyle gerektiriyordu, ona bir bankanın değil, herhangi bir
şirketin tasfiyesi gibi muamele yaptım. Finansın o zamana gelmesinin
sorumluları, aynı zamanda tasfiyeyle görevlendirildi. Gelen şikâyetlerden
anlaşılıyor ki hâlâ alacağını alamayanlar var.” Bu bir itiraf ve maalesef acı
bir itiraf.
Daha önce de İhlas Finans olayı için “Hortumlama tabirinin çok geçerli
olduğu bir durumdur oradaki.” diyen ve AKP’nin en güvendiği bürokratlarından
birisi olan Sayın Ertürk’ün dahi bu olayın üzerine
gidememesinin esbabımucibesi nedir diye düşünmemek ve sormamak elde değildir.
“Kimsesizlerin kimsesiyiz.”
diyerek iktidar olan AKP ve Sayın Lideri, İhlas
Finansa “Hac param faize bulaşmasın, hastane param faize bulaşmasın, kefen
param faize bulaşmasın, emin gördüğüm Müslüman bir kuruluşa yatırayım.” diye
oralara emanet eden insanların, bugün, maalesef düştüğü durum hepimizin
yakından bildiği çok acı bir durumdur.
İsterseniz bu soruya Türkiye
gazetesi ve televizyonunun yıllarca Ankara temsilciliğini yapmış ve o dönemde
siyasi diyalogları sayesinde İhlas Finansın faaliyet
iznini alan Sayın Sabahattin Önkibar’ın sözleriyle
cevap vereyim: “O günlerde, garibin gurebanın hakkı
arşı boğar, diye bana telefon eden ve bunu benimle paylaşan Sayın Erdoğan,
şimdi İhlası sadece korumuyor, aynı zamanda ona bağrını açıyor.” İşte, imtihan,
samimiyet; işte vicdan! İşte, işte tablo; işte hakikat! Bütün bunları bire bir
canlı olarak yaşadıktan sonra ben bunların samimiyetine söyler misiniz nasıl
inanırım? Nasıl? Nasıl? Nasıl? TMSF Başkanı Ahmet Ertürk
-ki, AKP’nin en güvendiği bürokrattır- “İhlas’ta
hortum var.” diyor, Tayyip Bey umursamıyor. Peki, ama
niye? Medyasını kullanmak, onu topyekûn satın almak için.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık,
bir dakika süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.
ALİM IŞIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İşte, bu gerçeklerin açığa
çıkarılması amacıyla verilmiş olan bu önergeye kişisel olarak lehinde oy
vereceğimi belirtiyorum ve sizlerin de desteklemesini istiyorum.
Sözlerimin sonunda “İhlaszede.com” İnternet sitesinde, girdiğinizde karşınıza
çıkan soruları aynen onların dilinden size aktararak konuşmamı bitirmek
istiyorum.
“Tayyip
Erdoğan’a soruyoruz:
1- Bakan Ali Coşkun “Bunlar
resmen milleti soydular, durumu Başbakana defalarca anlattım.” dedi. Başbakan
olarak neden gereğini yapmadınız, milleti soyanlardan hesap sormadınız?
2 - TMSF Başkanınız “İhlas’ta hortumlama var.” dedi “Çok konuşuyor, sussun.”
diyeceğinize neden çağırıp belgeleri isteyip gereğini yapmadınız?
3- Neden yüz binlerce İhlas Finans mağduruna değil de bir avuç hortumcuya sahip
çıktınız?”
Saygılarımı sunuyor, önergeye
desteğinizi bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Grup önerisinin lehinde Harun
Öztürk, İzmir Milletvekili.
Sayın Öztürk,
buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin İhlas
Holdingle ilgili olarak vermiş olduğu araştırma önergesinin lehinde söz aldım.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yurt
içinde ve yurt dışında çok sayıda vatandaşımızın tasarruflarını dinî duyguları
istismar ederek toplayan ancak geri ödemeyen İhlas
Finans Kurumuyla ilgili olarak, borçlu durumundaki Kuruma niçin farklı muamele
yapıldığının tespiti, siyasi iktidar tarafından himaye edilip edilmediklerinin
ortaya çıkarılması ve vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin daha fazla
sürüncemede kalmadan önlenmesi için bir Meclis araştırması açılmasının yerinde
olacağı düşüncesindeyim. Elinde 2000 yılına ait hesap cüzdanı olan
vatandaşların alacaklarının ödenmesi için, lütfen AKP olarak harekete geçiniz.
Değerli milletvekilleri,
22’nci Yasama Döneminde bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin talebi
doğrultusunda bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuş, bu komisyon yurt içi
ve yurt dışında ciddi çalışmalar yapmış, bu çalışmalarını rapora bağlamıştır.
Bu raporda “İslami holdingler” adıyla bilinen bu örgütlerin çalışmalarından
mağdur olan yurttaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi için alınması
gereken öneriler ve yapılması gereken yasal düzenlemeler somut olarak dile
getirilmiş ise de Hükûmetin bu konularda hiçbir şey
yapmaması düşündürücüdür.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başkan, 21 Nisan 2010 günü Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu
bir Meclis araştırması açılması önergesi üzerinde aldığım sözde, İç Tüzük’ün
87’nci maddesinde milletvekilleri için öngörülen değişiklik önergesi verme
hakkının yanlış uygulandığını dile getirmiştim. 26 Nisan 2010 tarihli dünkü
95’inci Birleşimde bu konu yeniden gündeme gelmiş ve Başkanlık, yaptığı
uygulamanın doğruluğunu savunurken çelişkiye düşmüştür. Hem bu çelişkiye işaret
etmek hem de önergelerin işleme alınmasındaki usulsüzlüğün Anayasa
görüşmelerini sakatladığına tekrar vurgu yapmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Başkanlık Divanı, İç Tüzük’ün 87’nci maddesindeki siyasi parti grupları için
saklı tutulan değişiklik önergeleri verme hakkını miras hukukundaki saklı pay
gibi düşünüp yedi önerge hakkı içinde değerlendirmektedir. Diyelim, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde çok parçalı bir yapı oluştu ve sekiz adet siyasi parti
grubu ortaya çıktı. O takdirde grupların dışında hiçbir milletvekiline
değişiklik önergesi verme hakkı tanımasanız bile grupların saklı tutulan
haklarını yine de veremeyeceksiniz. Bu nedenle Başkanlığın, değişiklik
önergelerini işleme alırken ısrarla sürdürdüğü uygulama İç Tüzük’e aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, İç
Tüzük’ün 72’nci maddesine göre farklı milletvekilleri tarafından verilen
önergelerin işleme alınması sırasında bu konu 95’inci Birleşimde yeniden
gündeme gelmiştir. Başkanlık 72’nci maddeye göre gruplar ya da gruplar adına
milletvekilleri tarafından birer önerge verileceği yorumunu yaparak aynı
partiye mensup farklı milletvekilleri tarafından verilen önergelerden birisini
işleme almamıştır. 72’nci maddede “önerge” ibaresinin tekil olarak
kullanılması, yaptığınız uygulamanın doğru olduğu sonucunu doğurmaz. Bu maddede
önerge sayısı konusunda bir açıklık yoksa, önerge
sayısı konusunda genel düzenlemenin yer aldığı 87’nci maddeye bakarak
kararınızı vermeniz gerekirdi. Bu nedenle, yaptığınız uygulamanın İç Tüzük’e
uygun olmadığını düşünüyorum. Peki, ben
sormak istiyorum: 72’nci maddeye dayanılarak verilen birden fazla önergeden,
işleme aldığınız önergeyi neye göre belirlediniz, kura mı çektiniz?
Değerli milletvekilleri,
benim asıl üzerinde durmak istediğim husus bu vesileyle yeniden gündeme gelen
87’nci madde uygulamasıdır. Sayın Başkan 19’uncu maddeyle ilgili on beş önerge
olduğunu ve yedi önergenin kurayla belirlenerek işleme alındığını ifade
etmiştir çünkü tutanakta yer alan tartışmalardan bu sonuç çıkmaktadır. Bu
önergelerin, grupların verdiği önergeler değil gruplara mensup
milletvekillerinin verdiği önergeler olduğu ifade edilmiştir. İtirazlar
üzerine, “Lütfen… Bakın, önergeler, grupların verdiği önergeler değil, gruplara
mensup milletvekillerinin verdiği önergeler.” demiştir Sayın Başkan. Sayın
Bahçekapılı da “Milletvekillerinin önergesi.” diyerek desteklemiştir ve “Hayır
efendim, önergeler burada duruyor.” diyerek milletvekillerinin önergesi olduğu
konusunda ısrarını sürdürmüştür. Siz de, yani o gün oturumu yöneten Sayın
Başkan “…on beş önergeden kurayla yedi tanesini tespit ediyorlar.” demiştir.
Değerli milletvekilleri,
değişiklik önergelerim dolayısıyla bir iki kuranın çekilişine ben de nezaret
ettim, arkadaşlarınıza sorabilirsiniz. Sizin uygulamanıza göre, gruplar için
saklı tutulan dört önerge ayrıldıktan sonra kalan üç önerge hakkı kura ile
belirlenmektedir. Benim nezaret ettiğim kurada da 8, 9 ve 2 numaralı önergeler
torbadan çekilmiştir. Değerli milletvekilleri, bir kez İç Tüzük’ü yanlış
uygulamaya başlarsak yanlış üzerinde tutarlılığı sürdürmemiz mümkün olamaz; tam
da bu uygulamada olduğu gibi.
Değerli milletvekilleri, o
gün Sayın Başkan, 72’nci maddeye göre verilen önergelerden sadece birini işleme
alırken, iki önerge verilmesini İç Tüzük’le verilen bir hakkın kötüye
kullanılması olarak değerlendirmiştir. Bakınız, Sayın Başkan,
kendi cümleleriyle ne diyor: “Benim, oturumları yöneten Başkanınız olarak,
72’nci maddeyle ilgili uygulamam, bir tek önergeyi işleme almak, görüşmelere
devam edelim mi etmeyelim mi diye Genel Kurulun görüşünü almak ve bu sorunu
çözmek şeklindedir ama 72’nci maddeyle ilgili çokça önerge gelir, deminki gibi
çokça gerekçeler burada okunursa ben bunu bir hakkın suistimali
olarak değerlendiririm ve işleme alamam, hiçbir başkan da alamaz.” demiştir. Sayın
Başkana buradan sormak istiyorum: Aşağıda belirteceğim önergelerle ilgili
olarak İç Tüzük’ten doğan bir hakkın AKP’liler tarafından kötüye kullanılmasını
makamınızın gerektirdiği tarafsızlığa uygun olarak niçin engellemediniz?
Değerli milletvekilleri,
çerçeve 19’uncu maddeyle ilgili olarak Sayın Başkanın işleme aldığı engellemeye
yönelik AKP milletvekilleri önergelerini dikkatlerinize sunmak istiyorum:
Birinci önerge AKP Siirt Milletvekili Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu’na,
ikinci önerge AKP Konya Milletvekili Ali Öztürk’e,
üçüncü önerge AKP Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’a, dördüncü önerge AKP Antalya Milletvekili Abdurrahman
Arıcı’ya aittir. AKP’li milletvekillerine ait bu dört
önergede de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 148’inci maddesine 2’nci fıkradan
sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen “Anayasa Mahkemesine
başvurulabilir." ibaresinin “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilir” olarak değiştirilmesi teklif edilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
görüyorsunuz işleme alınan 7 önergenin 4’ü tamamen aynıdır ve 4’ü de AKP
milletvekillerine aittir. Sayın Başkan, her ne hikmetse Türkiye Büyük Millet
Meclisini sözde tarafsız yönetiyor da bu önergelerin muhalefet
milletvekillerinin önergelerinin işleme alınmasını önlemek üzere İç Tüzük’ten
doğan bir hakkın kötüye kullanılması amacıyla verildiğini görmezden geliyor.
72’nci maddeye göre muhalefet tarafından birden fazla önerge verilirse hakkın
kötüye kullanılması gerekçesiyle işleme almayacaksınız, sonra AKP’ye mensup
milletvekillerinin vermiş oldukları satırı satırına aynı önergeleri bir hakkın…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tekrarlıyorum,
72’nci maddeye göre muhalefet tarafından birden fazla önerge verilirse hakkın
kötüye kullanılması gerekçesiyle işleme almayacaksınız, sonra, AKP’ye mensup
milletvekillerinin vermiş oldukları satırı satırına aynı önergeleri bir hakkın
kötüye kullanılması olarak değerlendirmeyeceksiniz. Olmadı Sayın Başkan, bu
tutumunuz, tarafsız olmanız gereken makama uygun düşmedi.
Değerli milletvekilleri,
geriye kalan üç önergeye baktığımızda onların da CHP, MHP ve BDP
milletvekillerine ait olduklarını göreceksiniz. Hani madde üzerinde grupların
önergesi yoktu? AKP Grubunun önergesinin olması diğer grupların da önergesi
olmadığı anlamına geliyor mu? Yoksa bu değişiklik önergeleri kurayla, tesadüfen
mi gruplara çıktı?
Sayın Başkanın, Türkiye Büyük
Millet Meclisini tarafsız yönetmeyeceği ortaya çıktığına göre, herhâlde, Sayın
Başkan bu görevden affını ister diye düşünüyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisi üzerinde,
aleyhte olmak üzere Sayın Hasan Fehmi Kinay, Kütahya
Milletvekili.
Buyurun efendim.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
tasfiye hâlindeki İhlas Finans hakkında vermiş olduğu
araştırma önergesi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bankacılık sektörünün ve finans sektörünün genel anlamda “karanlık dönem”
olarak ifade edeceğimiz dönemi çok gerilerde kalmıştır. AK PARTİ iktidara
geldiğinden bu yana, 2002’den bu yana tek bir finans kurumuna, şimdiki adıyla
katılım bankasına veya bir başka bankaya el koymak durumunda kalınmamıştır. Bu,
ülke ekonomisinin sağlam temeller üzerinde seyrettiğini, geliştiğini,
güçlendiğini ortaya koyan bir önemli gerçektir.
Cumhuriyet Halk Partisinin bu
yönde vermiş olduğu önergede ilk itirazımız, daha evvel Plan ve Bütçe
Komisyonunda 22’nci Dönemde getirmiş oldukları teklifin mahiyetiyle ilgilidir.
Tabii ki, ortada, gerek bankacılık sektöründen gerekse İhlas
Finansın mudilerinden ciddi bir mağduriyet oluşmuştur. Bu mağduriyetin
giderilmesine ilişkin en az Cumhuriyet Halk Partisi kadar AK PARTİ Grubu da
aynı hassasiyetle konuyu takip etmektedir ve gerekli yasal zemin içerisinde de
sonuçlandırmaya çalışmaktadır. Şimdi bunlara, ben, yapılan sürece,
ayrıntılarına gireceğim.
Öncelikle şunu bilmemiz
lazım: TMSF’ye neden devredilemedi? Bildiğiniz gibi, İhlas Finans Kurumuna 2001 yılı Şubat ayında el konmuştur,
daha doğrusu faaliyet izni kaldırılmıştır, doğru tabiri budur. O tarihte yasal
düzenlemeler açısından özel finans kurumları herhangi bir tasarruf sigortası
işlemi yapamamaktaydı. Bu cihetle, dönemin BDDK Başkanı, kendisine yönelen yüz
binlerce mağdura şu cevabı vermiştir, akıllarımızda, hafızalarımızda o gün
verilen cevap belirginleşecektir, demiştir ki: “Buna yasal bir imkân yok,
Tasarruf Sigortası Fonu’na herhangi bir maliyet ödemeden bu Fonun kapsamından,
sigortasından yararlanma imkânı ne yazık ki yoktur.” Bu yasal zemin 57’nci Hükûmet döneminde oluşturulamamıştır değerli arkadaşlar
çünkü şöyle bir örnekle belki de somutlaştırabiliriz: Şimdi bir trafik kazası
düşünelim, herhangi bir sigorta yapılmamış, fakat diyoruz ki sigorta şirketine
“Bu meydana gelen hasarla ilgili bir ödemede bulun.” Peki, daha evvel herhangi bir
sigorta primi tahsil edildi mi? Hayır. O hâlde, bunu ancak ve ancak
yapabilmeniz için hazine kaynağını kullanmak zorundasınız. Şimdi düşünelim: AK
PARTİ İktidarının, özellikle de Sayın Başbakanımızın, Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından getirilen önergenin reddiyle ilgili tutumunun temel mantığı şudur
değerli arkadaşlar: Siz, eğer bunu TMSF’ye
ödetecekseniz, o hâlde, buraya herhangi bir bedel ödenmeden, herhangi bir
sigorta primi ödenmeden bunu gerçekleştirecekseniz, doğrudan hazine tarafından
finanse etmek zorundasınız. Sözü edilen hâkim ortaklardan tahsili cihetine
gidilmesi konusu ayrı bir konudur. Eğer hazineye bu görevi verecekseniz, o
zaman millete bunu ödetiyorsunuz anlamına gelir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Adamın
bir sürü parası var…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Enver Ören’in dünya kadar malı var.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) -
Şimdi, şunu açıkça ortaya koyalım değerli arkadaşlar: Hazine bu milletin
parasının muhafaza edildiği, kaynaklarının muhafaza edildiği yerdir. Bu
doğrultuda hazineye böyle bir herhangi bir bedel ödetmek, doğrudan millete bu
bedeli ödetmektir. Bir grup kâr zarar ortaklığına tabi mudi tarafından, riski
öngörülmesi gereken mudi tarafından yatırılan para tekrar milletin cebinden
ödenmesi gibi gerçekten mantığı olmayan bir teklifle karşılaştığımız için bu
cihetle -buna yasal zemin- en azından bunun mantığı kurulamamıştır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakanımızın hassasiyet gösterdiği konu hazinenin kaynaklarının bu şekilde…
ATİLLA KART (Konya) –
Hazinenin hiçbir yükümlülüğü üstlenmesi söz konusu değil.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) -
…sigorta işlemi yapılmaksızın tasarruf sahiplerine, mudilere ödenmesine
ilişkindir. Bu doğrultuda biz de grup olarak bu anlayışı taşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, konu
hangi süreçte ilerlemektedir, bunlara ilişkin birtakım bilgileri huzurlarınızda
paylaşmak istiyorum.
Öncelikle, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı yasal olarak bu işin bir tarafında değildir ancak çok sayıda insanı
ilgilendirdiği için, çok sayıda vatandaşımızı ilgilendirdiği için elbette ki bu
konuyu takip etme, müfettişleri aracılığıyla takip etme görevini üstlenmiştir.
Bugüne kadar yedi müfettiş raporu düzenlenmiştir ve söz konusu raporlar hem
tasfiye kuruluna hem de şikâyette bulunan vatandaşlara iletilmiştir.
Peki, ortaya çıkan
raporlardaki en önemli durum nedir, ona bir isterseniz birlikte göz atalım.
Şimdi, 17 Nisan 2009,
yaklaşık bir yıl önce, en son raporunda aktif ve borçlularla ilgili yapıyı
ortaya koymuştur. Buna göre 1 trilyon 80 milyar TL olan aktif toplamına
yaklaşık 1 trilyon 68 milyar borç ödenecektir. Yani aktifleriyle borçlarını
ödeyebilecek bir finans kurumundan bahsediyoruz, bir tasfiye sürecinden
bahsediyoruz. Bu cihetle, buradan, tabii ki, vatandaşlarımızı, özellikle de İhlas Finans mağdurlarını hezeyana getirecek, karamsarlığa
itecek bir söylemi bence ortaya koymamak lazım.
Yani özetle, aktifleri
borçlarını karşılayacaktır. Bu süreç, 2010 yılında tamamlanması düşünülen bir
süreçti ancak yaşanan iktisadi krizin etkileriyle İhlas
Finans tarafından kredilendirilmiş firmalar yapılandırma talebinde
bulunmuşlardır. 2016 yılına kadar peyderpey bu ödemeler gerçekleştirilecektir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İhlas Finans, TOKİ’den ihale
alıyor, Büyükşehirden ihale alıyor.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) –
Şunu bir kere, şu bilgiyi de ben size özellikle aktarmak istiyorum: Ödeme
sırası tasfiye sürecinde şöyle gelişiyor değerli arkadaşlarım.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İhlas Finans, TOKİ’den ihale almış
ihale! Büyükşehirden ihale almış.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) –
Önce, kamu alacakları ödeniyor. Yaklaşık 22 milyon dolar, vergi ve sigorta
olmak üzere, kamu borcu ödenmiştir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Sen, İhlas Finansın avukatı mısın?
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) –
Bunun dışında, çalışanlara 10 milyon dolar doğrudan İş Kanunu’ndan, iş
akitlerinin feshinden dolayı ödeme gerçekleştirilmiştir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Yoksa ortağı mısın?
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) –
Ayrıca, faaliyet izni kaldırıldığında, 222 bin hesap sahibinin 155 binine ödeme
gerçekleştirilmiştir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İhlas Finans, TOKİ’den neden iş
alıyor?
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) –
Şu anda 66 bin civarında bir mudi sayısı kalmıştır. Yapılan ödeme 299 milyon
dolardır ve 85 milyon avrodur.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya
ortağısın…
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) –
Bu doğrultuda bizim elde ettiğimiz bilgileri paylaşıyorum. Keşke imkânlar
tasfiye sürecinde elvermiş olsaydı.
Tasfiye Kurulu, kamu
görevlilerinin de içinde yer aldığı bir Kuruldur.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Devlet ihale veriyor İhlas Finansa.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) –
Bu tasfiye sürecinde keşke daha olumlu, daha hızlı bir netice alınmış olsaydı
ancak biraz evvel ifade ettiğim gibi, aktifleriyle borcunu ödeyebilecek bir
finans kurumundan bahsediyoruz.
ATİLLA KART (Konya) – İhlas Finans himaye ediliyor.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Himaye ediyorsunuz, himaye.
ATİLLA KART (Konya) - Himaye
etmeye, hortumlama yapmaya devam ediyorsunuz.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) –
Ortada bir hortumlamadan bahsedebilmek için, karşılığı olmayan, borcunu
ödeyebilecek aktifleri olmayan bir bilançodan söz
etmemiz gerekir. Burada, çok şükür ki bundan söz etmiyoruz.
ATİLLA KART (Konya) - Hortumu
sürdürmesine izin veriyorsunuz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niçin
ödeme yap demiyorsun?
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, tabii ki burada mağdurlardan… Elbette ki, bunu kabul
ediyoruz, bir mağdur kesim oluşmuştur fakat bunun nedenini sorguladığımızda AK
PARTİ dönemiyle bir ilgisi olmadığını bir kere, her şeyden önce vicdanen tespit
etmeniz lazım. 2001 yılında…
ATİLLA KART (Konya) – Sekiz yıldır
himaye ediyorsunuz.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) -
Efendim, şimdi biraz evvel bunların ayrıntılarını söyledim.
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
Geçenlerde Amerika’da açılışına katıldınız.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) -
Getirmiş olduğunuz önergenin bir mantığı yok.
RECEP TANER (Aydın) – Sekiz
yıldır kim iktidarda?
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) -
Yasal zemine taşıyacak, hakkaniyete götürecek bir zemin oluşturamamışsınız.
Getirin daha iyi önergeler, bu doğrultuda hazırlanmış bir önergeniz varsa onu
da müzakere edelim.
Tabii ki, buraya para yatıran
vatandaşlarımız faizden kaçınan vatandaşlarımızdır. Bugün de vardır bunlar.
Özel finans kurumları, o dönemdeki özel finans kurumları -Bankacılık Kanunu’nda
yapmış olduğumuz değişiklikle, düzenlemeyle- katılım bankaları hâline
getirilmiştir ve şu anda fevkalade bir gelişme içerisindeler. Demek ki, bu
sorunlar eğer yirmi bir bankada yaşanmışsa, bir özel finans kurumunun
faaliyetleri, izni durdurulmuşsa, o dönemde yaşanan denetimsizliğe, düzenleme
eksikliğine ve bunlardan çok daha önemlisi istikrarsızlığa bağlayarak bunu
değerlendirebiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sekiz
yıldır neredeydiniz?
RECEP TANER (Aydın) – İktidar
değil, sanki şikâyet makamı.
BAŞKAN – Sayın Kinay, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
2001 yılından önce bankacılık
ve finans sektöründe, mali sektörde nasıl karanlık bir tablonun oluştuğunu…
AKİF AKKUŞ (Mersin)- Siz
kararttınız siz, aydınlatmadınız.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) -
…denetim ve düzenleme yetersizliklerinin ülke ekonomik istikrarsızlığıyla
birleşince ne kadar büyük bir mağduriyete neden olduğunu çok iyi biliyoruz.
Tekrar yaşanmaması için AK PARTİ Grubu olarak gerekli hassasiyeti bugüne kadar olduğu
gibi, bundan sonra da sürdürmeye devam edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Sayın Akif Hamzaçebi’nin yazılı bir müracaatı var
burada. 2005 yılında kendisinin vermiş olduğu bir önergeyle Bankacılık
Yasası’nda bir değişiklik olduğu Sayın Hasan Fehmi Kinay
tarafından ifade edildiği söylendi. Bu hususta bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet
vermemek için benim söylediğim, verdiğim önerge daha sonra Genel Kurulda
değiştiriliyor… Bir açıklama talebi vardır. Kendisine iki dakikalık süre
vereceğim.
Sayın Hamzaçebi,
buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ondan
sonra ben de söz istiyorum Sayın Başkan.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kütahya
Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın, konuşmasındaki,
2005 yılında kendisinin vermiş olduğu bir önergeyle Bankacılık Yasası’nda bir
değişiklik olduğu yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkana da bana söz
hakkı vermiş olduğu için ayrıca teşekkür ediyorum.
Biraz önce burada konuşan
Kütahya Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Kinay, İhlas Finansla ilgili olarak geçmişte yapılan bir
düzenlemeye ilişkin açıklamasında, benim dinlediğim ve tanık olduğum kadarıyla,
o günleri belki iyi takip etmemiş olmaktan kaynaklanmış olacak, doğru bilgileri
vermedi. Ben o doğru bilgileri vermek için huzurunuzdayım.
2005 yılında Bankacılık
Yasası’nı Türkiye Büyük Millet Meclisi kabul etti, yürürlüğe girdi, hâlen
yürürlükte olan bir Yasa. Bu Yasa’nın Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri
sırasında ben arkadaşlarımla birlikte bir önerge verdim. Önerge, İhlas Finansın tasfiyesine ilişkin olarak Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunu yetkili kılıyordu. Düzenleme bu, “Hazine
kaynaklarıyla bunu tasfiye edelim, hazineye buradan bir yük yaratalım.”
anlamında bir düzenleme değildi kesinlikle. Sayın Kinay
bunu böyle açıkladı, böyle bir önerge değil. Nasıl, batık bankalarla ilgili
olarak, banka patronlarına, banka sahiplerine TMSF -daha sonra BDDK’dan ayrılıp TMSF oldu o kurum biliyorsunuz- bütün
gücüyle gidip, o kişilerin, batık banka sahiplerinin mal varlığına el koyup,
bunları tasfiye edip parasını hazineye yatırıyor veya mevduat sahiplerine
aktarıyorsa, aynı düzenlemeyi İhlas Finansın sahipleri
için de istemiştik. Kabul edilen buydu ancak Genel Kurulda Sayın Başbakanın
talimatıyla, bildiğimiz kadarıyla, bu düzenleme madde kapsamından çıkarılarak
800 milyon dolara yakın alacağı olan 100 bin vatandaşımız mağdur edilmiştir.
Gerçek budur.
Hepinize
saygılar sunuyorum tekrar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Kinay
konuşurken “Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu’na bedel ödenmediği için işlem yapılamadı.” diye bir ifade kullandı.
HASAN
FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Evet.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Söylediği doğrudur ama bedel ödenmeden de ticari
mevduata Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan bedel ödetilmiştir İmar Bankası
olayında. O Yasa da AKP’lilerin oylarıyla çıkmıştır. Onu da bilgilerinize
sunuyorum.
BAŞKAN –
Tutanaklara geçti, teşekkür ediyorum.
Bazı
arkadaşlarımızın kısa söz talepleri vardır, onları yerine getireceğim.
Sayın
Doğru…
9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İhlas, YİMPAŞ, KOMBASSAN gibi holdingler
insanlardan büyük paralar toplamışlardır. Bu toplanan paraların büyük kısmı
orta gelirli ailelere aittir. Bu insanlar güven neticesinde büyük mal
varlıklarını bu yerlere vermişlerdir. Özellikle emekli olan insanlar emekli
olmuş emekli parasını getirmiş veyahut da evini satmış, o satmış olduğu parayı
oraya getirmiş yatırmıştır. Bunun neticesinde de paralar geri alınmayınca
intihara kadar giden büyük sosyal problemler meydana gelmiştir. İntihar eden
insanları da görmüş bulunuyoruz. Mağdur olan bu insanlara bilvesile destek
olunmalıdır, mağduriyetin giderilmesi gerekmektedir. Batan bankalardan paralar
geri alınmış ve devlet bunların bir kısmını da mağdur olanlara karşılamıştır,. Dolayısıyla bununla ilgili de bir çözüm bulunması
gerekmektedir. Binlerce aile bunu beklemektedir.
Teşekkür
ederim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.
Sayın Ağyüz..
10.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, CHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, İhlas Finans veya İhlas Holding, demin Sayın
Grup Başkan Vekilimizin ve Hamzaçebi’nin söylediği
gibi, BDDK ve TMSF denetimine kasıtlı olarak, bilinçli olarak alınmamıştır. Şu
anda alınmadığı için de İhlas her türlü ticari
faaliyetini yapmaktadır. TOKİ’den en büyük ihaleler
alan kurumun başındadır, İstanbul Büyükşehirden ihale
alan kurumun başındadır. Böyle göz göre göre yüz
binlerce kişi mağdur olacak, bu mağdur eden insan da hâlen Hükûmet
tarafından, iktidar tarafından korunacak ve iktidarı temsil eden partinin
sözcüsü de çıkıp burada İhlas Finansı savunacak. Bu
insafla bağdaşmaz.
Bakın, bu
soygun 1997’de başladı, sonra Deniz Feneriyle devam etti. Elimdeki belge, on
dört…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.
Sayın
Varlı…
11.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, CHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başbakan sık sık mağdurların hak, hukukundan
bahsedip, hatta kendi mağdurluklarından da dem vurarak, ajitasyon
yaparak insanların acıma duygularını kabartıyor. Acaba İhlas
Finansa para kaptıranlar mağdur olmamış mıdır? Üstüne üstlük onlarla alay eder
gibi İhlas Finans Grubunun önemli bir yöneticisini de
milletvekili olarak TBMM’ye taşımıştır. Bunu esefle karşıladığımı belirtir,
hepinize saygılar sunarım.
BAŞKAN –
Sayın Genç…
12.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii AKP
zamanında yapılan o kadar suistimaller var ki
hatırlamak çok zor. Geçenlerde bana bu İhlas Holdingin
devre mülkle ilgili bir grubu gelmişti ve burada bir fiilî durum yaratmışlar,
orada vatandaşları mağdur ediyorlarmış. Cemil Çiçek Bey gitmiş bunlara
zamanında İhlas Holdingin oradaki yöneticilerine bir
ödül vermiş. O ödül masanın başında duruyormuş. “Tabii hâkimler ve savcılar
oraya haciz uygulamaya gittiklerinde o ödülü görünce maalesef çekip gidiyorlar”
diyor. yani ben bunu geçmişte dile getirmiştim buraya.
Ben aslında biraz önce konuşan Sayın Kinay’ın bu
kadar vatandaşın dinî duygularını istismar ederek vatandaşların parasını alıp
üzerine yatan ve Hükûmet tarafından bu kadar
desteklenen bu kişinin “Efendim, biz hazineden bunlara para vermemek için
almadık.” demesini kınıyorum. Gerçekten şu Meclise en azından halkın huzurunda
doğru bilgi verilmesi gerektiğine inanıyorum. Tayyip
Bey tarafında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
V.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/688) esas numaralı Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/4/2010
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün…
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan… İki dakika… Sataşmadan dolayı…
BAŞKAN –
Ondan önce… Sayın İçli, evet konuyu ben de inceledim, siz de ısrarla ifade
ediyorsunuz “Oradaki bakanın ifadesi.” diye. Bu konuyla ilgili olarak yeni bir
açıklama istiyorsunuz. İki dakika süre vereceğim sadece, açıklayın, buyurun
efendim. Nedir yani sizin kastınız? İlgili arkadaş ne söyledi?
Milletvekillerimiz anlasınlar.
Buyurun efendim.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Ali Koyuncu konuşmasında, gerçekleri
söylemediğimi ifade etti, kendisinin çamurdan, tarladan geldiğini, hukukçu
olmadığını ve… Bakan olarak da bir bakan arkadaşımıza da “Yalan söylüyor,
gerçeği söylemiyor.” dedi.
Bakın,
ben demiştim ki: “10 çiftçiden 9’u icralık, 1’i hapis.” Konuşmasında, bunun
yalan olduğunu, gerçek olmadığını ifade etti.
Bakın,
değerli milletvekilleri, bunu ben söylemiyorum. Türkiye Ziraatçılar Derneği
Genel Başkanı Sayın İbrahim Yetkin’in 17 Nisan 2010 tarihinde yaptığı bir
açıklamada… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İzin
verin…
…kendisi
bahsetmiş ve demiş ki: “Burada çiftçinin artık borcu tarla satarak, traktör
satarak borçlarını ödediği gerçeğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Yaptığımız
bir araştırmaya göre, örneğin ülkemizin buğday depolarından biri olan
Polatlı’da çiftçi kayıt sistemindeki 10.500 çiftçinin yüzde 99’unun borç sorunu
olduğu saptanmıştır. Şanlıurfa’da tarım kredi kooperatiflerine üye olan 100 bin
çiftçiden yüzde 90’ı ağır borç yükü altına girmiştir.” ve Eskişehir’den
bahsediyor “Yüzde 60’ı borç yükü altındadır.” diyor. Bunu ben söylemiyorum.
Bakın, yine -bunu daha önce
de ifade etmiştim- bir gazetemizde yapılan araştırma: “10 çiftçiden 9’u borçlu,
3’ü icra takibinde, 1’i hapiste.” diyor ve devam ediyor.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Bir
milletvekili olarak siz gezin, çiftçilere bir sorun.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Efendim bakın, dinleyin, yani alınganlık göstermeyin.
Bakın, benim yalan
söylediğimi, gerçeği söylemediğimi ifade etti.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Biz
her zaman çiftçilerin içerisindeyiz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Ben öyle laf olarak, kendi milletvekili arkadaşlarımızı bir tribün gibi gaza
getirmek değil, ben buradan belgelerle konuşuyorum. Bakın, ben belgelerle… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ORHAN KARASAYAR (Hatay) –
Çiftçilerimize bir sorun.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Kardeşim, ben bunu… (AK PARTİ sıralarından “Ne belgesi?” sesleri)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Kardeşim, ben bunu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İçli, teşekkür
ediyorum efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Gerçekler bu! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen arkadaşlar…
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine
göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, (2/460) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/205)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/460 Esas sayılı, “2022
Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun
Teklifime” dair vermiş olduğum Kanunun 45 gün içerisinde görüşülmediği için
TBMM İç tüzüğünün 37. maddesi gereğince doğrudan TBMM Genel Kurulu gündemine
alınmasını,
Arz ederim. 14.10.2009
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
BAŞKAN – Sayın Doğru, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz
Ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’da Değişiklik
Yapılmasıyla İlgili Kanun Teklifimiz hakkında, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine
göre gündeme alınmasıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yaşamlarının büyük kısmını
topluma ve ülkeye hizmetle geçirmiş insanların yaşlandıkları ve bakıma muhtaç
oldukları dönemde ömürlerinin sonuna kadar insan onuruna yakışır bir şekilde
bakım talep etme hakları vardır. Bizleri bugünlere ve geleceğe hazırlayan
yaşlılarımız için hayatı kolaylaştırmak ve kimseye muhtaç olmadan yaşamalarını
sağlamak hem bizlerin hem de devletimizin öncelikli görevleri arasındadır.
Unutmamalıyız ki bir gün biz de yaşlanacağız.
Büyük Atatürk ne demiştir:
“Bir milletin yaşlı vatandaşlarına karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin
en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken tüm gücüyle çalışmış olanlara
karşı minnet hissi duymayan bir milletin geleceğe güvenle bakmaya hakkı
yoktur.”
Bugün altmış beş yaş üstü
muhtaç maaşı üç aylık 292 liradır. Biz bunu asgari ücret düzeyine getirmek
istiyoruz, bu da 576 lira yapıyor. On sekiz yaş ve on sekiz yaş üstü özürlü ve
bakıma muhtaç insanlarımızın ise 875 lira olan üç aylık maaşlarının 1.200 lira
olmasını istiyoruz. AKP Hükûmetinde bugün gelinen
noktada ülkemizdeki ekonomik kriz toplumun tüm kesimlerini etkilediği gibi bu
ülkeye bir şekilde hizmet etmiş, emek vermiş yaşlı insanlarımızı daha da fazla
etkilemiştir.
Sayın milletvekilleri, bugün
ekmeğin fiyatı 600 kuruş, simit 500 kuruş olmuştur, tüp gaz 60 lira
civarındadır. Bu verilen paralarla fakir, kimsesiz insanımız ekmek alamaz, çay
içemez, simit yiyemez durumdadır. Üç ayda altmış beş yaş üstü 292 Türk lirası
maaş alan vatandaşımız bu parayla ne içecektir? Bu insanlarımızı fazla üzmeyelim.
Kendilerine bakacak kimsesi olmayan bu insanların hayatlarını idame ettirmeleri
için gerekli olan maddi güçleri ne yazık ki çok düşüktür. Bunlar ihtiyaçları
olmasa zaten bu parayı almazlar. Hayatın gittikçe pahalılaşan durumu karşısında
yaşlılarımızın aldıkları ücret kendilerine yetmemektedir çünkü aldıkları devlet
yardımı elektrik, su ve ısınma giderlerini ancak karşılamaktadır.
Aynı şekilde ne sebeple
olursa olsun özürlü olarak hayatını devam ettirmekte olan vatandaşlarımız için
de bu iyileştirmelerin yapılması gerekmektedir. On sekiz yaşını doldurmuş yüzde
70 özürlü olan gencimize verdiğimiz aylık 290 Türk lirası ile her türlü
ihtiyaçlarını gidermesi beklenmektedir. Gerek altmış beş yaş üstü gerekse
özürlü vatandaşlarımızın gelirlerini yükselttiğimiz takdirde diğer
kuruluşlardan yani özel bakım evleri, özel hastanelerden alacakları hizmet
çeşitliliği de artmış olacaktır çünkü devlet kurumlarımız bu konuda sayısal
olarak yetersizdir. Dünyanın en zor işlerinden biri özürlü bakımını
üstlenmektir. Gerek doğuştan gerekse sonradan oluşan bu durumdaki sosyal hayatı
rehabilite edilmesi gereken vatandaşlarımızın
bakımını sağlayan yakınlarının maddi ve manevi sıkıntılarının hafifletilmesi de
çok önemlidir. Özürlü yakınları, hastalarının her türlü olumsuz şartlarda
bakımlarını yerine getirmek zorundadır. Bu durumdaki özürlü yakınlarına
yapılacak olan bu destek onların sıkıntılarını bir nebze olsun hafifletecektir.
Sayın milletvekilleri, AKP Hükûmeti 2002 seçimlerinde yoksullukla, yolsuzlukla,
yasaklarla mücadele edeceğini söylemişti. Ülkemizde bu iktidar zamanında
maalesef yolsuzluklar artmıştır. Şaibeler ve haksız kazançlar kamuoyunu çok
rahatsız etmektedir. Kamuoyu, araştırma komisyonları kurulmasını, hesap
sorulmasını beklemektedir ancak izin vermiyorsunuz. Yasaklar dediğimiz
başörtüsü ve katsayı sorunu çözülmemiştir. Yoksulluk almış başını gitmektedir.
İnsanlarımızın her gün perişanlığı artmaktadır.
Bugünlerde çeşitli kamuoyu
yoklamaları yapılıyor. Halkın esas gündemi Anayasa değişikliği değildir. Gündem
yokluk, açlık, fakirlik ve karın doyurmadır. Bunlar göz önüne neden alınmıyor?
AKP İktidarı insanları fakirleştirmiş, günlük ihtiyaçları bile karşılayamaz
hâle getirmiştir. İnsanca bir yaşam, üç ayda bir alacağı 292 Türk lirasıyla mı
olacaktır? Bu sizce yeterli midir? Çalışmayan, üretmeyen, bakıma muhtaç olan bu
insanlara, sosyal devlet olduğumuza göre daha farklı yaklaşım içinde olmamız
gerekmez mi? Bakınız, o yaşlı insanlar almış oldukları o paralarla geçinme
mücadelesini veriyorlar. Geçinme mücadelesinde de ne kadar başarılı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar
mısınız Sayın Doğru.
Buyurun.
REŞAT DOĞRU (Devamla) – Bu
insanlara bir nebze de olsa, en azından asgari ücretin üçte 2’si kadar veyahut
da yarısı kadar bir miktar para verilebilse herhâlde durumları daha farklı
olabilir.
Bu noktada, bizim kanun
teklifimiz bu amaçla hazırlanmıştır. İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereği de bu
teklifimizi sizlere sunuyoruz. İnanıyorum ki yüce Meclisimiz bu konuyu gündeme
alacaktır diyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Hasan Çalış, Karaman
Milletvekili.
Sayın Çalış, buyurun efendim.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; Tokat Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğru’nun
(2/460) esas numaralı Kanun Teklifi üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinize saygı ve selamlarımı arz ediyorum.
Değerli arkadaşlar, maalesef,
iktidar partisinin muhalefet tarafından, muhalefet milletvekillerince verilen
kanun tekliflerini komisyonlara almama, görüşmeme ve Genel Kurul gündemine
almama gibi bir kötü geleneği oluştu. Nitekim, şu
üzerinde konuştuğumuz teklif de böyle bir teklif.
Arkadaşlar, bu teklifle Sayın
Doğru ve arkadaşları ne istiyor? Çok bir şey mi istiyor? Gerçekten bütçe
dengelerini altüst edecek bir teklif mi? Kıymetli arkadaşlar, gerçekten sıkıntı
olmayacak bir teklif. Türkiye’deki aşağı yukarı 860 bin kişiye bugün devletimiz
ayda 97 lira maaş veriyor. Yüzde 2,5; 2,5, yüzde 5 de artış öneriyor.
Kıymetli arkadaşlar, ben
milletin kürsüsünden sizlere soruyorum: Muhtaç, güçsüz, bakıma muhtaç, kimsesiz
insanlara ayda verilen 97 lirayla hangi ihtiyaç görülür? 3 kişi ile Ankara’da
bir restorana gittiğinizi düşünün, kaç lira hesap ödersiniz değerli arkadaşlar?
Asgari ücret kaç liradır? Açlık sınırı nedir? Yoksulluk sınırı nedir? Bu
sınırlarda yaşayan nüfustaki değişimler nedir? Sizlerden ricamız bu sorulara
cevap verirken elinizi vicdanınıza koyun ve vicdanınızın sesini de biraz sonra
teklifimize vereceğiniz desteğe yansıtın değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, birazcık
da sizden istirhamım şu: 97 lirayla bir ay geçinmeye çalışan gariplerin,
muhtaçların, yaşlıların yerine kendinizi koyun diyorum ve oylarınızı ona göre
kullanın değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, yaşlı, muhtaç ve kimsesizlerimize hayata tutunacak bir maaş ödemeden
sosyal devlet olunamaz. Bu insanlarımıza ödenen ücret asgari ücret seviyesine
çıkarılmalıdır.
Bir diğer husus değerli
arkadaşlarım, yaşlı bakımevlerimiz, huzurevlerimiz ülkenin ihtiyacını
karşılayacak oranda, sayıda ve kalitede olmalıdır. Arzu eden yaşlılarımız,
milletimizin, devletimizin asaletine uygun bir şekilde buralarda mutluluk
içerisinde hayatını devam ettirebilmelidir.
Ayrıca, hastanelerimizde
-artık yaşlı nüfusumuz artıyor, ortalama ömür yetmişin üzerine çıktı
arkadaşlar- geriatri klinikleri kurulmalıdır, geriatri hastaneleri
kurulmalıdır, yaşlı hastaların bakımıyla ilgili uzmanlık alanları
geliştirilmeli, teşvik edilmelidir.
Kıymetli arkadaşlar,
Anayasa’mızda yerini bulan, Anayasa’mızın 1’inci maddesinde tarif edilen sosyal
devlet olmak çok önemlidir ama sosyal devlet Anayasa’nın sayfalarından çıkarak
hayata geçmelidir. Devlet vatandaşına sahip olmalıdır. Fakat arkadaşlar,
kapılarına bırakacağımız yardımlarla, bırakacağımız paketlerle sosyal devlet
olunmaz; eş dost, partili kapısı çalınarak alınan yardımlarla sosyal devlet
olunmaz. Milletine minnet duymak yerine yoksullarımız birilerine minnet duymak
zorunda kalıyorsa bu devlet sosyal devlet olmaz kıymetli arkadaşlarım.
Biz, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak gerçekten üreten, istihdam sağlayan, işsize iş, aşsıza aş
sağlayacak bir ekonomi için sizlere desteğe hazırız. Başı dik, karnı tok bir
ülke için yine her türlü desteğe hazırız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çalış,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) –
Yoksulluğu ve yolsuzluğu bitirecek tedbirler için hazırız. Ülkemizin yararına
hayırlı işlerinizde 2007’den önce hazırdık, hâlâ hazırız, bekliyoruz kıymetli
arkadaşlar.
Kıymetli arkadaşlarım,
gerçekten şu an bu kürsüden hep ihracat rekorlarından bahsedersiniz ama
maalesef işsizlikte de rekorlar peşindeyiz, maalesef bütçe açığında da
rekorumuz var, maalesef iç ve dış borçta da rekorlar var, maalesef yoksulluk ve
açlık sınırındaki insanların artışında da rekorlar var. İşte bunlar için, itiş
kakış yerine hep beraberce çözüm bulmamız lazım, bu sıkıntıları çözmemiz lazım
değerli arkadaşlar.
Bu teklifimize desteğinizi
bekliyoruz. Muhtaçlara, yaşlılara karşı bu yüce Meclisin samimiyetini görmek
istiyoruz değerli arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar
yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Duydum Sayın Genç.
Teşekkür ediyorum Sayın
Çalış.
Evet, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarımız, Sayın Doğru’nun önergesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Arkadaşlar arasında ihtilaf
var. Elektronik cihazla oylamayı yapacağım.
İki dakika süre veriyorum ve
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
17.44
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.01
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince sözlü
soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan,
Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın;
Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633)
(S. Sayısı: 496)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin; 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun birinci
görüşmesine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Dünkü birleşimde teklifin
22’nci maddesinin oylaması tamamlanmıştı.
Şimdi, 23’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 23- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 159 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 159- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu yirmiiki asıl ve oniki
yedek üyeden oluşur; üç daire halinde çalışır.
Kurulun Başkanı Adalet
Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen;
yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev
yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından
Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay
Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek
üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir
yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından,
yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı
gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî
yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup,
birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve
savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi
biten üyeler yeniden seçilebilir.
Kurul üyeliği seçimi,
üyelerin görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde yapılır.
Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerin görev süreleri dolmadan Kurul
üyeliğinin boşalması durumunda, boşalmayı takip eden altmış gün içinde, yeni
üyelerin seçimi yapılır. Diğer üyeliklerin boşalması halinde, asıl üyenin
yedeği tarafından kalan süre tamamlanır.
Yargıtay, Danıştay ve Türkiye
Adalet Akademisi genel kurullarından seçilecek Kurul üyeliği için her üyenin,
birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecek Kurul
üyeliği için her hâkim ve savcının; ancak bir aday için oy kullanacağı
seçimlerde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilir. Bu
seçimler her dönem için bir defada ve gizli oyla yapılır.
Kurulun, Adalet Bakanı ile
Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışındaki asıl üyeleri, görevlerinin devamı
süresince; kanunda belirlenenler dışında başka bir görev alamazlar veya Kurul
tarafından başka bir göreve atanamaz ve seçilemezler.
Kurulun yönetimi ve temsili
Kurul Başkanına aittir. Kurul Başkanı dairelerin çalışmalarına katılamaz. Kurul, kendi
üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de
başkanvekili olarak seçer. Başkan, yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline
devredebilir.
Kurul, adlî ve idarî yargı
hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme,
yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun
görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden
uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin
kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini
karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine
getirir.
Hâkim ve savcıların
görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler için idarî
nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme;
görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal
ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve
gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin
teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının oluru ile Kurul
müfettişlerine yaptırılır. Soruşturma ve inceleme
işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim
veya savcı eliyle de yaptırılabilir.
Kurulun meslekten çıkarma
cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine
başvurulamaz.
Kurula bağlı Genel
Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılardan Kurulun
teklif ettiği üç aday arasından Kurul Başkanı tarafından atanır. Kurul
müfettişleri ile Kurulda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve
savcıları, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Kurula aittir.
Adalet Bakanlığının merkez,
bağlı ve ilgili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim
ve savcılar ile adalet müfettişlerini ve hâkim ve savcı mesleğinden olan iç
denetçileri, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Adalet Bakanına aittir.
Kurul üyelerinin seçimi,
dairelerin oluşumu ve işbölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri, toplantı ve
karar yeter sayıları, çalışma usul ve esasları, dairelerin karar ve işlemlerine
karşı yapılacak itirazlar ve bunların incelenmesi usulü ile Genel Sekreterliğin
kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 23’üncü madde üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök’e aittir.
Sayın Gök, buyurun efendim.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Başkasına mı
devrettiniz efendim?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkanım, hayır. Sayın Gök’ün şahsı adına da söz talebi var. Eğer diğer
gruplarda yoksa ikisini birleştirmenizi rica edeceğim.
BAŞKAN – Var efendim. Gruplar
adına son konuşmayı yapan arkadaşımızın da eğer kişisel söz talebi varsa onları
birleştirebiliyoruz. Uygulamamız böyle.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Gök’ün de şahıs adına olduğu için grup adına son konuşmayı yapabilir.
BAŞKAN – Biliyorum. Mesela
bir gün önce Sayın Faruk Bal’ın da böyle bir durumu vardı ancak son konuşmacı
değildi gruplar adına, maalesef birleştirememiştim. Daha sonra beş dakika için
Sayın Bal tekrar gelmek durumunda kaldı.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Hayır, diğer gruplarda şahıs adına birleşme yoksa Sayın Gök son konuşmacı olur
grup adına, en son konuşur.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Şimdi, gruplar adına
en son konuşan arkadaşımızın kişisel olarak söz talebi varsa o zaman
birleştirmek mümkün olabiliyor, onu söylemek istiyorum.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Yeri değişir efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Benim
de şahsım adına söz talebim var orada, AK PARTİ Grubu adına da söz talebim var.
Benim böyle bir talebim olacaktır yeri geldiği zaman.
BAŞKAN – Anladım.
Sayın Gök’ü tekrar davet
etmek durumunda kalacağım.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O
zaman galiba bir kurayla belirleyeceksiniz.
BAŞKAN - Aslında bunun sizin
söylediğiniz gibi olmasını ben de arzu ediyorum ama uygulamamız hep böyle
olmuş. Tüzük’ümüzde de…
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Yani haklısınız da… Kimi zaman, bu, gruplar arasında…
BAŞKAN – Sizi anlıyorum yani
bana göre bir sakınca yok ama uygulamamız ve İç Tüzük’ümüz çerçevesinde şu ana
kadarki tatbikat bu şekilde.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Tamam efendim. Bekir Bey’e de cevap verir hiç olmazsa öbür bölümde.
BAŞKAN – Peki.
Sayın Gök, buyurun efendim,
süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu konusundaki maddesiyle alakalı grubumuz adına
görüşlerimizi arz edeceğim.
Ve ani çıktım Başkan böyle,
biz beklemiyorduk şu anda olmasını da…
BAŞKAN – Yorduk mu sizi?
İSA GÖK (Devamla) – Evet, ani
çıktık.
BAŞKAN – Öyle mi, peki.
İSA GÖK (Devamla) - Şimdi,
arkadaşlar, öncelikle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun önemini anlatmak
istiyorum size. Zira, bu taslağın, bu tasarının üçüncü
ama en önemli kısmıdır. Yasa aynen şunu der arkadaşlar, yeni tasarı da böyle:
Bu Kurul -ki 82 Anayasamızın görevleriyle benzer özellikler taşımaktadır-
hâkimlik teminat esaslarına göre kurulur ve görev yapar. Kurulun
Başkanı Adalet Bakanıydı Anayasa’mıza göre, Bakanlık Müsteşarı tabii üyeydi ama
özellikle bu Kurul, adli ve idari yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul
etme, atma ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme, birinci sınıfa ayırma,
kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyen hakkında karar verme,
disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapıyor ve Adalet
Bakanlığının bir mahkemenin veya bir hâkimin, savcının kadrosunun kaldırılması
veya bir mahkemenin yargı çevresinin değiştirilmesi konusunda tekliflerini
karara bağlıyor.
Bakın, arkadaşlar, bu
Anayasa’mızda 3 Yargıtaydan gelen asil ve yedek, 2 Danıştaydan gelen asıl ve yedek üyeyi Cumhurbaşkanı
seçiyordu. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu son derece önemli. Cumhurbaşkanının
bu seçiminde bir sistem vardı. Neydi bu sistem? Yargıtaydan
gelen üyelerin hepsinin Yargıtay üyelerinin salt çoğunluğuyla gelmesi yani 250
üye vardır, 126 oyu alan üye ancak Cumhurbaşkanına üçlü aday listesine
girebilir. Danıştaydan gelen üyelerin de salt
çoğunlukla gelmesi yani 96 üyesi var, 49 üyenin oyunu alarak Cumhurbaşkanına
giden listede 3 adaydan biri olabilir. Arkadaşlar, bu eleştirildi. Şimdi size
sorarım: Cumhurbaşkanının önüne giden, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden, 126 oy
alan… Bakın, Yargıtayın salt çoğunluğunun oyuyla
gelen üyelere karşı Cumhurbaşkanının üçte 1’ini seçmesi eleştirilebilir mi?
Eleştirilir. Niye? Niye Cumhurbaşkanı seçiyor? Pekâlâ, Cumhurbaşkanının bu
seçiminde büyük bir takdir yetkisi var mı? Aslında yok. Niye yok
Cumhurbaşkanının takdir yetkisi? Zaten Yargıtay salt çoğunlukla o 3 adayın her
birini ayrı ayrı seçiyor, her 3 adayın her biri en az
126 oy almak zorunda.
Arkadaşlar, Avrupa’ya
baktığımızda, bizim bu sistemimizdeki Cumhurbaşkanının bu Kurula seçim
yapmasını yani 126 ve 49 oy almış insanları seçmesini Avrupa nasıl karşılamış?
Bakın, ne diyor? Birinci İstişarî Ziyaret Raporu
-Avrupa Konseyi arkadaşlar- bize “Cumhurbaşkanının Avrupa Konseyinin hâkimlerin
bağımsızlığına ilişkin tavsiyelerinin 1/(2)/(c) ilkesi uyarınca hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulu üyeliklerine atama yapma yetkisi kaldırılmalı.” diyor.
Bakın, bakın, bakın… Cumhurbaşkanının büyük bir yetkisi yok aslında değil mi?
Ama ona rağmen Avrupa, Avrupa Konseyi “Cumhurbaşkanı HSYK’ya
üye seçmemeli.” diyor, 126 oyla gelen üyeye rağmen. “Söz konusu yetki, hâkim ve
savcıların bizzat kendilerine verilmelidir.” diyor Avrupa Konseyi.
İkinci İstişari
Ziyaret Raporu arkadaşlar. Orada ne diyor? “Cumhurbaşkanının Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini atama yetkisinin kaldırılmasını tavsiye
etmekteyiz.” diyor madde 7. Yine, Avrupa Konseyi kararı, 2004.
Yine, devam ediyor
arkadaşlar, Üçüncü İstişari Ziyaret Raporu. Burada da
diyor ki Avrupa Konseyi bize: ”Cumhurbaşkanının HSYK üyelerini atamasındaki
rolünün sadece resmî ve rutin bir eylem olduğu ve en iyi uygulamaları
yansıttığı şeklinde ifade edilen görüş bizi ikna edememiştir.” diyor, yani Hükûmet -o dönemde Bakan Cemil Bey miydi, hanginizdiniz-
ikna edemedi diyor. Ne diyorlar? “Bu nedenle Cumhurbaşkanının bu süreçteki
yetkisinin kaldırılmasına ilişkin tavsiyemizi tekrarlıyoruz.” diyor ve bu böyle
gidiyor arkadaşlar.
Şimdi, Avrupa’nın görüşü:
“Cumhurbaşkanının HSYK’ya üye atamada büyük bir
yetkisi olmamasına rağmen atayamazsınız bu sisteme göre, atamamanız lazım.”
diyor.
Pekâlâ
arkadaşlar, Sayın Hükûmet ne yapıyor? Sayın Hükûmet, getirdiği Anayasa tasarısında, arkadaşlar,
Cumhurbaşkanının, 4 üyeyi, hâkim ve savcı olmaksızın, hiçbir alakası olmamasına
rağmen… Yani dedi ya, Osman kardeşimi mesela uygun görüyorum diyebilir,
teyzesinin kızı Ayşe’yi atayabilir, amca oğlu Osman’ı
gönderebilir buraya. Çünkü tasarı Cumhurbaşkanına 4 kişiyi -seçim, hâkim,
savcı, yok öyle bir şey- doğrudan atama yetkisi veriyor. Avrupa Konseyi, şu
anki Anayasa’mıza göre 126 oyla gelen Yargıtay üyesini atamasına dahi “Hayır.”
derken siz göz çıkartıyorsunuz. E bravo size, bravo!
Bir de bunları anlatırken
insanları ikna etmek için, ne yazık ki Bakanlık ekranında, web sitesinde
arkadaşlar, bazı şeyler yayınlıyorsunuz. Nasıl şeyler yayınlıyorsunuz? “Fransa
örneği” diyorsunuz. Fransa, arkadaşlar -6’ncı sayfada diyorsunuz bunu- bunu
geçti. Fransa 2008’deki anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının kurul
başkanlığını, adalet bakanının kurul üyeliğini kaldırdı, beşinci demokratik
kuruluşların anayasa ile uyum sürecinde kaldırdı. Şu anda uygulama kanunu
geçiyor, 2010’da uygulamaya geçiyor.
“Litvanya”
diyorsunuz. Yanlış, yanlış. Bakın Litvanya’ya,
tümüyle doğal hâkim ve savcılar atar Litvanya’da. Hiç
Yunanistan’dan bahsetmiyorsunuz. Niye? E çünkü bu örnekler sizin kafanızdaki
örneğe uymuyor. Yunanistan’da, arkadaşlar, tüm atamaları doğrudan hâkim ve
savcılar yapar, biliyor musunuz? Yunanistan’da yüksek mahkemenin, bakın, aynen,
tüm üyeleri yargı mensuplarından oluşur ve yüksek mahkeme başkanının
başkanlığında toplanan Yunanistan örneği nettir. Yunanistan’a değinmiyorsunuz.
Fransa’daki örneğe hep
değiniyorsunuz, yanlış olarak değiniyorsunuz bahsettiğim gibi. Bu değişikliğe
Fransa önce 93 Anayasa değişikliklerinde, sonra 98’de başlayıp 2000’e kadar
uğraştı ve en son 2008’de değiştirdi, cumhurbaşkanını geçti, bunları çıkardı
ama siz inanmıyorsunuz.
Öbür taraftan, arkadaşlar,
diğer konu, Adalet Bakanı ve Müsteşarının yetkileri. Kurulda aynen koruyorsunuz
arkadaşlar. Koruduğunuz gibi, bu konuda aslında Avrupa’dan bir sürü eleştiri
yedik. Bakın Birinci İstişari Ziyaret Raporu’nda
Avrupa Birliği Komisyonu ne diyor: “Hâkimlerin bağımsızlığı hakkında Avrupa
Konseyi tavsiyesinin şu prensibine göre, Yüksek Kuruldan Adalet Bakanı ve
Bakanlık Müsteşarının çıkarılarak yeniden düzenlemesi şarttır.” diyor. Birinci İstişari Ziyaret Raporu “Adalet Bakanını ve Müsteşarı
çıkaracaksınız.” diyor.
İkinci raporda, arkadaşlar,
ne diyor Avrupa Konseyi? Diyor ki aynen: Anayasa 159’u değiştireceksiniz ve
Adalet Bakanını ve Müsteşarını Yüksek Kuruldaki oy hakkını derhâl kaldırarak
Kuruldan çıkaracaksınız.” Sayfa 111. Avrupa Konseyi, Komisyonu diyor.
Yine, Üçüncü İstişari Ziyaret Raporu, arkadaşlar… Orada ne diyor? Diyor
ki: Adalet Bakanı ve Müsteşarının HSYK’dan üyeliğini
çıkarmak için Anayasa’nın 159’uncu maddesinin değiştirilmesini tavsiye
ediyoruz.” Avrupa Konseyinin, Avrupa Birliğinin bir sürü kararı var. Siz ne
yapıyorsunuz? Hayır. Evraklarda bunları gizliyorsunuz, o yeni Anayasa
tasarınıza Adalet Bakanı Müsteşarını daha geniş yetkilerle -Sayın Sadullah Ergin, bunu ispatlayacağım size- koyuyorsunuz,
Avrupa Konseyinin tüm kararlarına rağmen. Yetmiyor ama yine yetmiyor. Neden?
Hâkim, savcı adaylarının alımında Avrupa Konseyi diyor ki size tüm
raporlarında: “Hâkim adaylarının seçilmesi usulünde Adalet Bakanının yetkisinin
derhâl kaldırılması lazım, Adalet Bakanlığının hâkim, savcı alımında görev
almaması lazım.” Kaç tarihli arkadaşlar? Sayfa 150, Avrupa Konseyi 2003 İstişari Ziyaret Raporu. Yine Avrupa Konseyi ne diyor size
arkadaşlar? “Adalet Bakanlığı hâkim, savcı adaylarının alımındaki yetkisini,
hâkim adaylarının seçimiyle ilgili tüm kararlar üzerinde mutlak bir yetkiyi
elinde bulundurmaya devam etmektedir.” Bakan yetkiyi elinde bulunduruyor. “Bu
yetkinin derhâl alınması lazım.” diyor. Arkadaşlar, siz ne yapıyorsunuz? Tüm Avrupa Konseyi belgeleri böyle. Siz, tam tersine, hâkim,
savcı alımını yine Bakanlık bünyesinde tutuyorsunuz. Yani? Yani Avrupa’nın
dediği Türkiye sistemini inceleyerek, kendi sistemini koyarak Türkiye’deki…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök, size iki
dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın efendim.
İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun
Başkanım.
Bu konudaki tüm dünyadaki tüm
sistemleri reddederek ama bu belgelerde hakikate aykırı, gerçek olmayan yazılar
yazarak insanları ikna etmeye çalışıyorsunuz ama Avrupa Konseyinin ve dünyanın
tüm uygulamalarının aksine, Bakanlığa bağlı bir yapılanma öngörüyorsunuz.
Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanının seçimi asla kabul edilemez, çünkü bu konuda
eleştiri aldınız. Türkiye kaç yıldır eleştiri alıyor. Bu eleştirileri nazara
almadığınız gibi, daha beterini yapıyorsunuz, yani Cumhurbaşkanına mutlak bir
atama, hâkim, savcı olmayan atama yetkisi veriyorsunuz. Diğer ülkelerle,
hepsini karşılaştıracağım arkadaşlar.
Şimdi, sorunlar yok mu?
Sorunlar var. Sorunların çözümü yok mu? Var. Partimiz de çözümleri konusunda
aslında kamuoyunda birçok şeyi dillendirdi. Ne denildi mesela? Siz tasarıda, bu
tasarıda yalnızca çıkarmaya karşı yargı yolu açıyorsunuz. HSYK’nın
kendisi dahi “Hepsine karşı yargı yolu açılsın.” diyor. Danıştay İdari Dava
Dairleri Genel Kurulunu adres gösterirsiniz, tüm kararları yargı denetimine
alırsınız ama yapmıyorsunuz. Neden? HSYK elinizde kalsın. Başka bir şey değil,
bütün sorununuz bu. Diyorsunuz ki: “Adalet Akademisinden 1 üye gelecek.” Adalet
Akademisi Genel Kurulu 30 kişi. 21 tanesi Adalet Bakanına bağlı bürokrat. Diyor
ki Avrupa Konseyi yazılarında: “Adalet Akademisini bağlı kuruluş olmaktan
çıkartın.” Adalet Bakanlığının yan kuruluşu, Adalet Bakanı hepsini atıyor.
Şimdi siz, Adalet Akademisinin 30 kişilik Genel Kurulundan 21 tane
Bakana bağlı, asker gibi, üzerinden 1 asıl üye getiriyorsunuz.
Arkadaşlar, ya uluslararası
mevzuatı tersten okuyorsunuz ya da biz okumayı bilmiyoruz. Bu
konuda mevzuat çok açık. Yaptığınız şey uluslararası hukuka, Avrupa
hukuk yargılamasına…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök, ek
süreniz de doldu. Selamlama yapabilmeniz için mikrofonu tekrar açıyorum, lütfen
Genel Kurulu selamlayın.
İSA GÖK (Devamla) –
Selamlıyorum. Peki, teşekkür ediyorum.
22 asıl, 12 yedek üyeyle
arkadaşlar, dünyada örneği olmayan bir uygulama getiriyorsunuz. Dünyada örneği
olmayan bir uygulama. Her konuda Avrupa’nın kuralları var, uygunluk kriterleri var. Hiçbirine uymadığınız gibi, Bakanlığın kimi
-ki o bürokratlarla mutlaka konuşulacak- bürokratlarının yazdığı kimi yazılarla
yalan yanlış, insanları ikna etmeye çalışıyorsunuz. Bunlar, bu kürsüden
konuşurken dürüst konuşma ilkelerine uymuyor.
Diğer konuşmamda Adalet
Bakanının bu tasarıda yetkilerini nasıl artırdığını, orada nasıl tam bir despot
yönetimi oluşturduğunu ispatlayacağım. Zira, önemli
olan burada bir de Yargıtay ve Danıştay üyeleri seçimi. Yargıtay Kanunu’nda
42’nci maddede 2007’de bir değişiklik yapmaya çalıştınız. Yargıtay Kanunu’nun
42’nci maddesinde arkadaşlar, 42’nci maddeye bir ilave fıkra getirmeye
çalıştılar -bitiriyorum Başkanım- o fıkrayla bir oy sistemiyle dünyada örneği
olmayan bir adaletsizlik sistemi kurmaya çalıştınız. Şimdi, o sistemi kabul
ettirememiştiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet.
İSA GÖK (Devamla) – Sayın
Başkan, selamlıyorum…
BAŞKAN – Hayır yani iki
dakika verdim, bir dakika daha verdim, üç dakika oldu. Yani hiç kimseye
tanımadığım…
İSA GÖK (Devamla) – O zaman
selamlayayım. Çünkü Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sadece
selamlıyorsunuz. Peki.
İSA GÖK (Devamla) – Dünyada
örneği olmayan bir oy sistemi getirdiniz. O bir oy sistemini şimdi tasarıya
dördüncü fıkra olarak anayasal hüküm hâline getiriyorsunuz. Bu artık
vicdansızlıktır, bu hukuk tanımazlıktır.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki, Sayın Gök,
teşekkür ederim.
Efendim, Faruk Bey hazırlar
herhâlde.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bal, buyurun efendim.
Sizin de süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasa Değişikliği
Teklifi’yle ilgili görüşmekte olduğumuz madde üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin düşüncelerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
maddede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve görevleriyle ilgili bir
değişiklik önerilmektedir. Bu değişikliği iyi
değerlendirebilmek için, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olması gereken parlamenter
demokratik düzende ne gibi bir fonksiyonu, işlevi vardır, mevcut Anayasa’mıza
göre ne gibi işlevi bulunmaktadır ve bugünkü görüştüğümüz teklife göre de
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ne hâle getirilmek istenmektedir, bunları
ayrıntılarıyla görüşmemiz ve üzerinde tartışmamız gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
parlamenter demokratik sistemde kuvvetler ayrılığı ilkesi hâkimdir. Kuvvetler
ayrılığı ilkesi, kuvvetlerin birinin diğeriyle çatıştığı, yarıştığı bir sistem
anlamına gelmemektedir, aksine yasama, yürütme ve yargının birbirleriyle iyi
uzlaşarak, iyi uyuşarak, iyi hizmet verebildiği bir sistemin adıdır. Tabii ki
yasama, yürütme ve yargının, birinin diğerinin alanına müdahale etmeden iyi bir
uyum içerisinde çalışabilmesi için ortada bir denge ve denetim mekanizması
bulunması gerekmektedir. Bu denge ve denetim mekanizması dediğimiz düzen
demokratik parlamenter sistemlerde yasamanın hukukla, yürütmenin hukukla
sınırlandırılması anlamına gelmektedir. Zaten anayasal bir düzen olarak
demokratik sistemler güçlerin sınırlandırılması anlamını da içermektedir.
İşte bu kapsam içerisinde
yasamanın gücünü Anayasa Mahkemesi hukukun üstünlüğü kavramına göre
sınırlandırmakta, yürütmenin gücünü de idare mahkemeleri ve Danıştay yine
hukukun üstünlüğü kavramı ile sınırlandırmaktadır ve demek ki “hukukun
üstünlüğü kavramı” dediğimiz, demokratik parlamenter sistemlerin en önemli
tabiri bir korumaya ihtiyaç duymaktadır.
Hukukun üstünlüğünü kim
koruyacak, kim sağlayacaktır? Hukukun üstünlüğünü tarafsız ve bağımsız yargı
sağlayacaktır. İşte parlamenter demokratik sistemlere, hâkimlere siyasetin
renginin yansımaması, hâkimlerin siyasi etki altında kalmaması için bir organ
oluşturulmuştur. Bu organ da yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sağlamak
üzere kurulmuştur. Bizim ülkemizdeki bu organın adı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruludur. Bu organın görevi: Adalet Bakanının yargı
üzerindeki siyasi etkisini azaltmak. Adalet Bakanının yargı üzerindeki
siyasi tasarruflarını azaltmak amacıyla kurulmuştur.
Şimdi, 1982 Anayasamızda
oluşan düzenin elbette ki eleştirilebilir yönleri bulunmaktadır. 1982
Anayasamıza göre oluşturulmuş olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da
elbette eleştirilecek tasarrufları oluşmuştur. Ancak bir anayasa değişikliği
ile yaratılmış olan yandaş yargıçtan yandaş bir yargı kurumu yaratma niyetine
yönelik bir Anayasa değişikliği teklifinin akılla, mantıkla, izanla kabili
telif olmadığı ortadadır.
Değerli arkadaşlarım, bu
Anayasa değişikliği teklifi ile Kurulun başkanı yine Sayın Adalet Bakanı
olmaktadır, Kurulda yine Sayın Müsteşar bulunmaktadır. Kurulun sekreteryasını yine Sayın Bakan atamaktadır. Hâkimler ve
Savcılarla ilgili inceleme ve soruşturmalara yine Sayın Bakanın oluru ile izin
verilebilmektedir ve bu Kurul öyle bir aceleye getirilerek, yandaş yargıçtan
yandaş yargı kurumuna döndürülebilmek için bir usul, bir üslup tercih
edilmiştir ki şaşılacak rakamlara konudur.
Değerli arkadaşlarım,
elimdeki Amerikan Anayasası’nın toplam kelime adedi 3.300’dür. Amerika Birleşik
Devletleri Anayasası’nın toplam bütün kelimelerinin tamamı 3.300 kelimeden
müteşekkildir. AKP’nin bu teklifinde yargı ile ilgili 146, 147, 148, 149 ve
geçici üç maddenin toplam kelime adedi 2.874’tür.
OKTAY VURAL (İzmir) – Vay
anasını! AKP’nin Anayasası bu demektir. Sizi korumak kollamak için bu kadar
detaylı yapılıyor.
FARUK BAL (Devamla) - Yani
bir Amerikan Anayasası’na yakın bir cesamette, kılı kırk yararak, her ihtimal
düşünülerek yandaş yargı kurumu yaratmanın bütün tuğlaları adım adım örülmüştür. Adım adım örülen
bu duvar demokrasi duvarı değildir. Adım adım örülen
bu duvar, demokrasi önünde diktanın ortaya çıktığı, parlamenter demokratik
sistemin denge ve denetim mekanizmasını hukukun üstünlüğü kavramı ile
sağlayacak olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yandaş yargı kurumu
hâline getirilerek sistemin bozulması için her ihtimalin düşünüldüğünü ortaya
koymaktadır.
Değerli arkadaşlarım, şimdi
size birkaç tane uluslararası alanda, siyaset biliminde çağın bilim adamı
olarak tanımlanan ve parlamenter demokrasilerin diktaya nasıl dönüştüğünü
inceleyen iki tane isimden söz edeceğim. Bunlardan birisi Robert Elgie, diğeri de Giovanni Sartori. Bu 2 bilim adamı yüzyılın parlamenter
demokrasilerinin nasıl diktaya dönüştüğünü inceleyen ve siyaset biliminde
diktaya dönüşümü engellemeye çalışan, bu amaçla da bilimsel inceleme yapan
değerli bilim adamlarıdır. Bunlar müştereken diyorlar ki: “Eğer, yasama,
yürütme ve yargı arasındaki denge ve denetim mekanizmasını bir defa bozarsanız
bir daha düzeltemezsiniz. Bu denge ve denetim mekanizmasını bir defa bozarsanız
diktaya gidişi asla engelleyemezsiniz çünkü, eğer
yasamaya kontrolsüz bir güç, yargıya tabi olmayan bir güç verir iseniz yasama
hem yargıyı hem yürütmeyi istediği gibi yeniden tanzim eder çünkü, eğer
yürütmeyi kontrolsüz bir güç, hukukun üstünlüğüne dayalı bir mekanizma ile
denetlenebilir bir alandan çıkarırsanız o diktanın ta kendisidir.”
demektedirler.
Değerli arkadaşlarım, bu
hususta bir üçüncü ismi veriyorum: Andrew Arato. Bu
yaşayan bir bilim adamıdır ve uluslararası mukayeseli anayasa hukuku uzmanıdır.
Bu uzman diğer bilimsel eserlerinde ifade ettiği hususları bir gazetede son iki
gündür çıkan görüşleriyle ifade etmiştir. Andrew Arato’yla
bizim hiçbir ilgimiz yoktur ama, eğer lütfedip de
Sayın Bakan, Andrew Arato’nun -o kitaplarını
okuyamazsınız da zamanınız yoktur- iki günlük gazete mülakatını okur iseniz
Milliyetçi Hareket Partisinin ne kadar bilimsel, ne kadar anayasa hukuku yapma
tekniğine uygun önerilerini bir kez daha oradan öğrenme imkânını elde
edebilirsiniz. Andrew Arato -Türkiye’yi de çok iyi
bilen bir adam- demektedir ki: “AKP’nin gidişatı diktanın izleridir, AKP’nin
varacağı sonuç diktadır, AKP’nin bugünkü Anayasa değişikliği teklifi
parlamenter demokratik sistemi ortadan kaldırmaya yöneliktir.”
Değerli arkadaşlarım, bu,
tabii, bu bilim adamlarına çok garip geliyor, çok yabancı geliyor ama bizim
ülkemizde Sayın Başbakanın şu anlayışıyla baktığımız zaman olay şaşırtıcı
değil: Sayın Başbakan, Türkiye'nin Millî Egemenlik Bayramı olarak kutlanılan ve
kazanılan millî hâkimiyeti milletin gelecek nesilleri olan çocuklara armağan
edilen…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, size de
ek süre veriyorum efendim. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
FARUK BAL (Devamla) -
…Bayramı Çocuk Bayramı olarak değerlendiren bir anlayışa sahiptir ve millî
egemenliğin milletin iradesiyle örtüşen egemenlik olduğunu unutup makamını
çocuğa teslim ederken, teslim ettiği gencin sorusu üzerine verdiği cevap
enteresandır: “Artık yetki senin, astığın astık, kestiğin kestik.”
diyebilmektedir. İşte bu anlayış ile Türkiye’ye bakan Sayın Başbakanın imzasını
taşıyan teklif de bu anlayışın anayasa hukuku hâline getirilişinin işaretidir
ancak bir vahim gelişme var ki Sayın Başbakan aynı konuda şunları da ifade
edebilmektedir: “Bu Anayasa değişikliği önerimiz açılım projemizin, Millî
Birlik ve Kardeşlik Projemizin önemli bir parçasıdır. Açılım kapsamında
atacağımız adımların önünü açıyor, altyapısını hazırlıyorum.” Biz de diyorduk
ki: Bu, PKK terör örgütünün ilk adımıdır, dürüst olun, namuslu olun…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Biz dürüstüz Faruk Bey.
FARUK BAL (Devamla)- …ikinci
adım nedir, üçüncü adım nedir, son adım nedir onu söyleyin. Maalesef onun
söylenmesine ilişkin bir çift laf duyamıyoruz. Bu, Türkiye’yi yüz yıllık bir belanın
içerisine sokacak, bu, Türkiye’yi doksan yıllık demokrasi mücadelesinden
önümüzdeki yüzyılda diktayla mücadele sürecini başlatacak bir başlangıçtır.
Temenni ediyoruz ki, değerli
milletvekillerimizin vicdanında makes bulmayacaktır,
sizin vicdanınızda makes bulsa bile milletin
vicdanında yer bulmayacaktır diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bal, teşekkür
ederim.
Gruplar adına üçüncü söz
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Bengi Yıldız’a
aittir.
Sayın Yıldız, buyurun
efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on
dakikadır.
BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Anayasa gibi çok
önemli bir konuyu özellikle Hâkimler ve Savcılar Yasası’nı değiştiren bir
değişiklik varken AKP sıralarının boş olması ve bu olaya çok sıradan
yaklaşmalarını yadırgadığımızı belirtmek isteriz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Dinlemesinler, etkilenirler.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Oy kullanmaya gelince geliyorlar.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bu
konuşmayı yapmadan önce, geçmişte muhalefet partilerimizin Hâkimler ve
Savcıların yapısına ilişkin önerilerine baktım. Söylediklerinin arkasındalar mı
hâlen? Mesela Cumhuriyet Halk Partisi 99 yılındaki raporunda Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna ilişkin görüşlerini belirtmiş ve bugün de aynı
görüşleri devam ettirmektedir. Özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
oluşumu, biçimi, işleyişi konusunda ciddi sıkıntılar olduğu, erkler
ayrılığıyla, yargı bağımsızlığıyla ve idarenin yargısal denetimi ilkeleriyle
çeliştiğini belirtiyor ve Adalet Bakanı ve Müsteşarının bu yapı içerisinden
çıkarılması gerektiğini söylüyor. Bugün de aynı şeyleri söylüyor. Dolayısıyla, tutarlı
bir çizgi izlediğini söyleyebiliriz.
Yine, kamuoyunda geçmişten
bugüne kadar yapılmış Anayasa taslakları var. Hepsine bakıyorsunuz, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun içerisinde Adalet Bakanının olması, Müsteşarın
olmasının ciddi problemlere yol açtığı ve bunun bir an önce aşılması gerektiği
tespitinde bulunuyorlar. Yine, anayasa hukukçularımız aynı tespitleri yapıyor,
ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi, yeni bir Anayasa ve Hâkimler Savcılar
Yüksek Kurulunun demokratikleşmesi noktasında bir arayışının olduğunu söylüyor.
Ama bu konuda bütün bu geçmişteki deneyimleri görmezlikten gelen bir yaklaşım
sergilemeye devam ettiğini görüyoruz.
Yine, bu yapı içerisinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin devre dışı bırakılması, aslında
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin kendilerine ve bu yapıya gösterdikleri
yaklaşımın da bir göstergesidir. Avrupa ülkelerine baktığımızda, hemen hemen hepsinde çok önemli bir oranda meclislerin bu
yapılara üye seçtiklerini görüyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi, başlangıçta
Meclis iradesinin bu yapı içerisine yansıması gerektiğini söylüyordu, ama ondan
da vazgeçmiş görünüyor.
Değerli arkadaşlar, bunu niye
söylüyoruz? Çünkü bu Mecliste, biz inanıyoruz ki evet, herkesin bir siyasal
düşüncesi, ideolojisi var, ama o kurumlara üye seçenlerin de, seçilenlerin de
bir ideolojisi ve bir dünyaya bakış açıları var. Dolayısıyla, bu Parlamentoda
belki o seçme noktasındaki çoğunluklara dikkat ederek, mesela üçte 2 veya beşte
3 gibi çoğunlukları hesaba katarak, aslında çok önemli anayasa hukukçuları,
deneyimli hukukçular konusunda ortaklaşabileceğimizi düşünüyoruz, bütün
düşüncelere eşit mesafede yaklaşan deneyimli insanları seçebilirdik diye
düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1982 Anayasası, devleti bireye göre biçimlendirip
sınırlayacağına, bireyi devlete göre biçimlendirip haklarını sınırlamıştır;
bireyi baskılara karşı çaresiz bırakıyor, halkına ve sivil toplumuna güvenmeyen
ve demokrasiyi halkına lüks gören bir zihniyeti yansıtıyor.
1982 Anayasası ve yarattığı
kurumlar olan Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay
ve Danıştay, hukuk devletinin değil, yasa devletinin pratik temsilcileridirler.
Onun içindir ki, yasa devletinden hukuk devletine geçme çabalarında en büyük
direnci bu kurumlar sergiliyorlar.
Batı ülkelerinde yargı,
mahkeme imajı ile Türkiye’deki yargı, mahkeme imajı aynı mıdır? Mahkemeleri
adaletin gerçekleştirildiği yer olarak gören Avrupa toplumu ile “Seni
mahkemelerde sürüm sürüm süründüreceğim.” diyen
Türkiye toplumunun yargı imajı aynı mıdır? Yargıya müracaat edip mahkeme
kapılarında yıllarca bekleyen bir toplumuz. “Geciken adalet, adalet değildir.”
gerçeğini biliriz ama buna ilişkin, yargı makamlarından pek şikâyet duymayız,
sadece televizyonlarda siyaseti ve siyasetçileri eleştirmek ve mevcut saltanatı
sürdürmek için bolca beyanat verdiklerini görürüz.
Yargıtay Başkanı kendi asli
işi olan alanlarda konuşmuyor ama olmayan alanlara çokça karışma gereğini
duyuyor. Mesela, şu anda onların da katkısıyla cezaevinde 120 bin insan
yatıyor, bunun 70 bini tutuklu. Siz, hiç Yargıtay Başkanının bu konuda beyanat
verdiğini, şikâyet ettiğini gördünüz mü? Mesela, hukuk birinci sınıf öğrencisi
bile tutuklamanın bir istisna olduğunu, asıl olanın tutuksuz yargılama olduğunu
bilir. Yargıtay Başkanının buna ilişkin bir açıklamasını gördünüz mü?
Yine, bugün cezaevlerinde
binlerce çocuk var. Taş atıp da yaşı oranında ceza alanlara karşı Yargıtay
Başkanının bir itirazını duydunuz mu? Evet, biz duyduk. Yargıtaya
gelen dosyaları bozuyor ve yerel mahkemelere “Az ceza vermişsiniz, daha çok
ceza vermeniz lazım.” diyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugüne kadar devletin demokratikleşmesine vesile olacak
davalarda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tavrı ne oldu? Şemdinli
davasına bakıyoruz. Şemdinli davasının savcısı Ferhat Sarıkaya, soruşturmasını
yapıyor ve iddianamesini hazırlıyor, mahkemeye sunuyor. Mahkeme iddianameyi
hukuka ve usule uygun bulduğunu beyan ediyor ve kabul ediyor. Ama Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu iddianameyi hukuka ve usule aykırı gördü ve savcıyı
görevden aldı. Yani Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargının yerine geçip
karar aldı. Böyle bir yetkisi var mıdır bu idari kurulun? Hayır. Ama kararları
yargıya açık olmadığı için “Ben yaptım, oldu.” diyor. Kimden yana ve kimin
telkiniyle aldı bu kararları? Genelkurmay Başkanlığının ve
askerlerin. Şemdinli davasında görevli olan savcı ve hâkimler şimdi
nerede? Hepsi sürgün ve daha alt dereceli görevlerde. Bu
işler kimin iktidarında oldu? Adalet ve Kalkınma Partisinin. AKP kiminle
uzlaştı? Dolmabahçe Sarayı’nda askerlerle uzlaştı.
Erzurum-Erzincan hattında ne
oldu? CMK 250 maddesine göre yetkili Erzurum Savcısı Erzincan Savcısı hakkında
soruşturma yapmaya çalışıyor, hemen görevden el çektiriliyor. Neden?
“Yargılamayı Yargıtay yapar.” deniliyor. Doğru. Ya soruşturmayı kim yapar CMK
250’ye göre? Erzincan ilinin bağlı olduğu özel yetkili Erzurum Ağır Ceza
Mahkemesinin savcısı. Çünkü o çevrede yetkili olan savcısı Erzurum’dur.
Bugün, Ergenekon davasından
yargılanan bazıları ne yapıp yapıp bu dosyayı Yargıtayda görülen bir dava yapmalıyız telaşı
içerisindedirler. Neden? Çünkü ideolojileri, dünyaya bakışları aynı; güçlerini
halktan ve haktan değil, devletin derinliklerinden almaktadırlar. Türkiye, bu
kast sisteminden kurtulmadığı sürece demokratikleşemez ve özgürleşemez.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu ve Yargıtay üyeleri şunu görmezler: Bu ülkenin doğusunda yaşayanlar
hâlen mahkemeye müracaat edeceği yerde örfi hukuka müracaat etmeyi tercih
ediyor. Yine Yargıtay değil, o toplumun ileri gelenleri daha fazla güvenli
görülüyor. Niye? Çünkü mahkemelerin yüzü soğuktur, masraflıdır, belalıdır,
kararları toplum gerçekliğine değil, toplum mühendisliğine dayalıdır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna kimin üye seçeceği şüphesiz önemlidir ama biz şunu da biliyoruz ki:
Kim seçerse seçsin ve kimi seçerse seçsin, seçilen şahısların ideolojik yönü,
devletçi yönü adaletin ve vatandaşın haklarından önce gelecektir. Vatandaşın
hakları yerine, devleti koruma saiki egemen
olacaktır. Bunu nereden biliyoruz? İlkokuldan hukuk fakültesine kadar
verdiğimiz eğitim aynıdır: Kutsal devlet, kutsal yargı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, size
de ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
BENGİ YILDIZ (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Devletin de yargının da bu
toplumun hizmeti için oluşturulan kurumlar olduğu bir türlü kabul edilmez,
içine sindirilmez. Hem devletin ebedî ve ezelî olduğunu söyleyen hem de
Cumhurbaşkanının forsunda on altı devleti temsil eden yıldız bulunduran tek
toplum biziz herhâlde. Bu örnek bile devletin değil, halkın esas alınması
gerektiğinin, devletin gelip geçici ve çağa, ihtiyaca cevap verebildiği sürece
kalıcı olabileceğinin göstergesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP’nin taslağındaki, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
yapılmak istenen, kendi iktidarını ve isteklerini önceleyen bir yaklaşım
vardır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanı ve Müsteşarı
vardır. Yürütmenin etkisi devam ederken, AB uygulamalarının tersine, Meclisin
iradesini hiçleştiren bir yaklaşım hâkim olmuştur. Meclisin siyasi mülahazaları
önceleyeceğini söyleyenler oluyor; peki, bu sayılan kurumlardan hangisi devlet
dışıdır, Cumhurbaşkanı mı, Yargıtay ve Danıştay mı? Hiçbirisi. Hiç olmazsa,
aranacak üçte 2 çoğunluk veya beşte 3 çoğunluk herkesin ortaklaşabileceği
insanlar olabilirdi.
AKP bu yapıyı şekillendirirken AB
standartlarını dikkate aldığını söylüyor; gerçekten öyle mi? Hem AB ilerleme
raporlarında hem de dünya standartlarına baktığımızda bunun böyle olmadığı
açıkça ortaya çıkmaktadır. Öyleyse Adalet Bakanının hâlen Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun başında kalma direnci neyin arayışıdır? Söyleyelim: Yargıya
makas değiştirme arayışıdır. İktidarda kaldığımız sürece biz de yargıyı
şekillendirelim arayışıdır. Hâlbuki makamlar ve mevkiler gelip geçicidir.
Önemli olan, bağımsız, tarafsız bir yargının oluşmasını sağlayacak bir
mekanizma oluşturmaktır. Bunun arayışı içerisine girmek gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız,
selamlamanız için açıyorum tekrar mikrofonu.
BENGİ YILDIZ (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türkiye, 1982 Anayasası’yla
Anayasa’sını “amayasa” yaptı, şimdi de AKP İktidarı
sayesinde “yamayasa” dönemine terfi etti.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
Sayın milletvekilleri, şimdi
gruplar adına son konuşmaya sıra geldi.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Sayın Bekir Bozdağ hitap edecekler. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bozdağ’ın
ayrıca kişisel talebi de var. İç Tüzük’ümüze göre, sizden başka grup konuşması
olmadığı için birleştirmemiz mümkün. O bakımdan, arzu ederseniz sürenizi
birleştirebilirim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet,
birleştirelim.
BAŞKAN – Tamam efendim.
Peki, on beş dakikadır
süreniz.
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili
Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve bazı milletvekillerinin
verdiği Anayasa’nın bazı maddelerinde değişiklik öngören kanun teklifinin
23’üncü maddesi üzerinde AK PARTİ Grubunun ve şahsımın görüşlerini açıklamak
üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 23’üncü
madde, Anayasa’mızın 159’uncu maddesinde değişiklik öngörmektedir. 159’uncu
madde ise Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve işleyişiyle alakalı
bir maddedir. Konuyu daha iyi anlamak için, mevcut durumu öncelikle tespitte
fayda vardır. Bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 5 asıl üyesi var,
bunlardan 3 tanesi Yargıtay tarafından seçiliyor, 2 tanesi Danıştay tarafından
seçiliyor. Baktığınız zaman, 7 üyenin yüksek yargıyı sadece temsil ettiği çok
açık. Buna kürsüdeki hâkimlerin ne olduğunu sorarak cevap verirsek daha iyi
anlaşılır. Bugün ilk derece mahkemelerinde görev yapan idari ve adli yargıdaki
hâkim ve savcılarımızın sayısına baktığınızda, yaklaşık 12 bin civarında hâkim
ve savcı var. Bunların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda temsili mümkün mü?
Mümkün değil.
Şimdi, işleyişe baktığınızda
da orada şöyle bir şey var: Yargıtay salt çoğunlukla boşalan 1 üye için 3 aday
seçiyor ve Sayın Cumhurbaşkanı bunlardan 1 tanesini atıyor. Aynı çoğunluk
birbiriyle aynı 3 kişi seçiyor. Öte yandan, Danıştay aynı yapıyı işliyor ve
atamalar oluştuktan sonra, bakıyorsunuz sisteme, Yargıtayın
bütün üyelerini bu kurul seçiyor, Danıştayın bütün
üyelerini bu kurul seçiyor. Görev süreleri dolduktan sonra da Yargıtay ve Danıştaya dönüyorlar ve orada da, Yargıtayda,
Danıştayda aday olunacak başka yerler var, kendi
seçtikleri üyeler eğer aday olurlarsa onlar da onları seçiyor. Baktığınız
zaman, demokratik temsile uygun olmayan, yargının tamamını temsil edemeyen bir
yapının burada olduğunu ve yargı bağımsızlığı açısından da bir teminat değil,
aslında bir gölge bulunduğunu çok net olarak ifade etmemiz lazım. Onun için bu
yapı eleştirildi, herkes tarafından eleştirildi. Daha ne dendi? “Teftiş kurulu
Adalet Bakanlığına bağlı, yanlıştır.” Eleştirildi, herkes söyledi. “Özel ayrı
bir sekreteryası yok, Bakanlık yürütüyor.”
Eleştirildi. “Ayrı bir bütçesi yok.” Eleştirildi. “Baktığınız zaman kürsüyü
temsil etmiyor.” Eleştirildi. Sadece Türkiye’de yargı bağımsızlığını savunanlar
mı eleştirdi bunu? Hayır, Avrupa Birliğiyle ilgili Türkiye’ye dönük hazırlanan
ilerleme raporları, istişari ziyaret raporlarına baktığınız zaman,
bunların tamamında da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına dönük bir
eleştiri var. Öte yandan bakıyorsunuz, bu Kurulun kararlarına karşı etkili bir
itiraz yolu var mı? Yok. Yani itirazınız sadece beyhude bir zaman kaybından
başka bir anlam ifade etmiyor. Öte yandan yargı yolu açık mı? Yok. Birini ihraç
ediyor, karar veriyor, diploması âdeta yırtılıyor, avukatlık dahi yapamaz hâle
geliyor, “Ben haksızlığa uğradım.” deme hakkı yok. İddianamede birinin ismini
geçirdi diye, dünyanın hangi ülkesinde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu “Sen
niye böyle iddianame hazırlarsın?” diye görevden tardedilen
bir savcı örneğini birileri bana gösterebilir mi? Var mı böyle bir şey? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, daha başka bir şey
söyleyeceğim. Adalet Bakanı inceleme başlattı -çok ilginç bir detaydır bu- Sayın Ferhat Sarıkaya’yla ilgili. Gazeteler
ertesi gün manşet çektiler: “Bu, yargı bağımsızlığına müdahaledir.” dediler.
“Devam eden bir soruşturma nedeniyle bir savcıya bunu yapamazsınız.” dediler.
Daha ilginci ne biliyor musunuz? Ertesi gün HSYK’nın
açıklaması var: “Bu, yargı bağımsızlığına müdahale değildir.” diye.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Adalet Bakanı kim?
ATİLLA KART (Konya) – HSYK
Başkanı kim?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Onun
için, biz diyoruz
ki: Bakın, bizim, bir durumu tespit etmemiz lazım. Ortada, hâkimler ve
savcıları temsil eden değil, Yargıtay ve Danıştay üyelerini temsil eden bir
Yüksek Hâkimler Kurulu vardır. Yapılan bu düzenleme, hâkimler ve savcıları tamamıyla temsil eden
bir Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu oluşturmaktan ibarettir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Avrupa
Birliği ile ilgili raporlar, uluslararası belgeler; bunların içerisine
baktığınız zaman, bu yapılan düzenlemeyi de eleştiren, bu düzenlemenin de
uymadığı yönler var ama bu raporların içerisindeki çok farklı şeylerin hepsini
ben burada size tek tek zikredip vaktinizi almak
istemem ama bilesiniz ki bu düzenleme, bu raporlarda yer alan ve Türkiye’ye
dönük olarak değerlendirilen eleştirilerin büyük bir kısmını da
karşılamaktadır.
Ayrıca bu düzenlemeler,
Cumhuriyet Halk Partisinin 2001 yılında hazırladığı “Demokratikleşme Raporu,
İnsan Hakları ve Demokratikleşme
Peki ne
getiriyor diye bakarsanız, o zaman bu düzenlemeye oradan bir bakmak lazım.
Eleştiri şu: “Yargıyı ele geçirme gayretidir bu.” Şimdi ben, getirilen
düzenlemeyi izah edeceğim, geri kalan kısmı vicdanlarınıza bırakacağım.
Bugün 7 tane üye var; 2
tanesi tabii üye, 5 tanesi seçilmiş üye. Şimdi Yargıtay ve Danıştay seçiyor,
nihayetinde Cumhurbaşkanı atıyor. Yeni düzenlemeye baktığınızda… Affedersiniz,
2 de Bakanla Müsteşar var. Bakıyoruz şimdi, Bakan bugünkü mevcut hâliyle
Kurulun bütün toplantılarına istediği zaman başkanlık yapabilir mi? Yapar.
Müzakerelere katılabilir mi? Katılabilir. Tayinlere, terfilere, cezalara,
hepsine müdahil olabilir mi? Olabilir. Şu reis olsun, şu başsavcı olsun, şu, şu
mahkemeye gitsin, buna bu cezayı vermeyeyim diyebilir mi? Diyebilir. Oy hakkı
var mı? Var. Peki, yeni düzenlemeyle ne geliyor? Gelen şu: Adalet Bakanı
Kurulun Başkanı, ama Kurul üç daire hâlinde çalışacak, atamalar, terfiler,
disiplin işlerinin, vesairenin görüşüldüğü dairelerin
hiçbirinin toplantısına Adalet Bakanı katılmıyor, oy hakkı yok. Düşünebiliyor
musunuz yargıyı ele geçirmek isteyen Adalet Bakanının yaptığına, bütün
yetkilerini veriyor, tayinine karışmıyorum, terfine
karışmıyorum, disiplinine karışmıyorum, kendi içinizde bunu çözün. Peki ne olur?
ATİLLA KART (Konya) –
İnceleme ve soruşturmayla ilgili değişiklik var mı, onu söyle.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Eğer
bir etkili itiraz yolu olur da Genel Kurula gelirse konu, Adalet Bakanı Kurulun
Başkanı olarak orada itirazın görüşmesi sırasında müdahildir. Bakın, burada,
önemli bir değişim, yargı bağımsızlığı yönünde çok ciddi bir adım atılmaktadır.
Yargıyı ele geçirenlerin değil yargının bağımsızlığı için uğraşanların ancak
yapabileceği bir iştir bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir başka konu: Bugün, bakın
Adalet...
ATİLLA KART (Konya) –
İnceleme ve soruşturma izni kime ait, onu söyle.
BAŞKAN – Sayın Kart, lütfen
müdahale etmeyelim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Bugün, bakın, Adalet Bakanının Sayın Müsteşarı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun toplantısına katılmadığı zaman Kurul toplanabiliyor mu? Toplanamıyor.
Yani bir siyasal iktidar eğer isterse, Kurulu, bugünkü mevcut hâliyle kilitleme
imkânına, belli bir süre olsa da hiç olmazsa, var mı elinde böyle bir imkân?
Var. Peki, şimdi yapılan bu düzenlemeyle ne yapılıyor? Müsteşar dairelerden
birinde görev yapacak, Toplantı ve karar nisapları getiriliyor. Dolayısıyla
Müsteşar katılmasa da Kurul toplanıp görevlerini yapabilecek ve yasal
vazifelerini ifa edebilecek. Hiçbir siyasal iktidarın bundan böyle Kurulu
kilitleme imkânı olmayacaktır. Bu kötü bir şey mi? Yargının bağımsızlığı
açısından atılmış önemli bir adım değil mi? Önemli bir adımdır.
Peki, bir başka konu, değerli
arkadaşlar: Bugün, Yargıtay doğrudan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye
seçemiyor. Şimdi, yeni düzenleme ne diyor? “Siz seçmeye ehilsiniz, doğrudan üye
seçin” diyor.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Allah Allah! Hiç yakışmıyor ağzına!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yargıtaya dün ehliyetini sınırlayan “Seçemezsin, senin
seçtiklerini bir de Cumhurbaşkanının kontrolünden geçirmem lazım“ diyen darbe
Anayasası’nın bu dediği mi hukuk devleti, yargı bağımsızlığı için uygundur,
yoksa Yargıtaya “Siz Genel Kurulunuzdan kendi
içinizden birini seçin, doğrudan seçin” demek mi daha doğru bir şeydir? (AK
PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Peki, bir başka şey: Danıştay
iki tane üye seçiyordu, aynı sistem orada işliyordu. Şimdi yeni düzenlemede
Danıştay da kendi üyeleri arasından kendi Genel Kurulunca doğrudan üye seçecek?
Kötü bir şey mi bu?
ATİLLA KART (Konya) – Nihai
karar Danıştaya ait mi olacak?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Burada
nihai karar falan yok.
ATİLLA KART (Konya) – Nihai
karar oraya ait değil.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Doğrudan Danıştay kendi seçiyor.
ATİLLA KART (Konya) – Hayır,
önce bir Cumhurbaşkanı belirleyecek.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Peki, bir başka şey, bugün... Bugün...
ATİLLA KART (Konya) – Yanlış
bilgi veriyorsun.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Hatibe müdahale etmeyelim lütfen... Lütfen...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Yanlış değil, açın okuyun, iyice okuyun!
Bir başka şey...
ATİLLA KART (Konya) – Nihai
karar oraya ait değil.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
İyice okuyun!
Bir başka şey: Değerli
arkadaşlar, bugün kürsüde görev yapan 10 binin üzerinde adli yargı hâkim ve
savcısı var. Bunların tayinine, terfisine, disiplinine her şeyine karar
veriliyor. Düşünebiliyor musunuz, oraya bakıyorlar ne olacak diye. Sonra Yargıtaya gidiyor. Terfi düzeni de onların not sistemiyle
bağlantılı. Şimdi, Yargıtaya yapılan atamada bunların
hiçbir dahli yok, HSYK’yla
ilgili konuda hiçbir dahli yok. Her türlü kararı
kendileri hakkında veriyorlar fakat bunların kendileri hakkında karar
verenlerle ilgili en ufacık bir düşünce serdetme imkânı yok. Dünyanın neresinde
var böyle bir iş?
Şimdi, peki, ne oluyor?
Kürsüdeki adli yargı hâkim ve savcılarına deniyor ki: “Siz doğrudan üye seçin.”
BENGİ YILDIZ (Batman) – Zaten
doğru olan tek o var.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 7
tane. Doğrudan seçecekler.
FARUK BAL (Konya) – Kaç
günde?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Adli
yargı hâkim ve savcılarına deniyor ki: “3 tane de siz doğrudan seçin.”
Doğrudan seçmek diktaya giden
bir yapı mı?
FARUK BAL (Konya) – Evet.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Hâkimlere, savcılara, Yargıtaya, Danıştay üyelerine
“Sizinle ilgili nihai kararları verecek olan Kurulu siz yapın, siz seçin, siz
oluşturun.” demek dikta mıdır? Diktaya gitmek isteyenlerin yapacağı bir şey
midir? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, hâkimine, savcısına, yargısına,
yargı bağımsızlığına inanmış olan bir anlayışın ortaya koyduğu bir şeydir.
Peki, Cumhurbaşkanının
pozisyonunu burada bir değerlendirmemiz lazım. Şimdi, TÜSİAD’ın
1992’de Anayasa önerisi var. Orada değerli anayasa hukukçuları demiş ki: “Bu
Kurulun başkanı Cumhurbaşkanı olsun.” “Cumhurbaşkanı olsun.” demiş. Bakıyorsun,
şimdi, Türkiye Barolar Birliğinin 2007’de hazırladığı “2007 Anayasa Önerisi”
var elimde. Orada da diyor ki: “Cumhurbaşkanı Kurulun doğal başkanıdır, gerekli
gördüğü hâllerde Kurul toplantılarına başkanlık eder.” Peki, değerli
arkadaşlar, bugün Sayın Cumhurbaşkanı ne yapıyor? Kurulun seçilmiş 5 üyesinin
5’ini de nihai olarak atama yetkisine sahip mi? Sahip. Şu anda Kurulun üyeleri
kaç? 22. Seçilmiş üyesi kaç? 18. Peki, Cumhurbaşkanı 22 seçilmiş üyeden…
18’inden kaçını atıyor? 4’ünü atıyor.
Allah aşkına, seçilmiş
üyelerin tamamını atamak mı kuvvetler ayrılığı ilkesine zede
verir, zarar verir, sıkıntıya sokar, diktaya götürür…
ATİLLA KART (Konya) –
Kurumlardan da seçiyor ama.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …yoksa, seçilmiş üye sayısını 18’e çıkarıp bunların 14’ünün
doğrudan seçilmesine imkân ve zemin verip ondan sonra geri kalanını
Cumhurbaşkanının…
Affedersiniz, bir şeyi yanlış
söyledim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Her şeyi yanlış söyledin, bir şeyi değil. Bir tane de doğru söyle, bir tane.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Seçilmiş üye sayısı 18 değil, 20. 20 tane üyeden 16’sını hâkimler, savcılar,
Yargıtay, Danıştay üyeleri ve Adalet Akademisinin değerli üyeleri doğrudan
seçsin, 4 tanesini Cumhurbaşkanı seçsin mi demek yanlış?
ATİLLA KART (Konya) –
Cumhurbaşkanı 10 kişi seçiyor, 10 üyeyi seçiyor.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bakın, bir başka şey: Bugün yargıyla herkesin bir şekilde ilişkisi var.
Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapılan bu düzenlemeyle bir yandan
demokratik meşruiyeti temin edilmekte, diğer yandan da demokratik temsile uygun
bir biçimde oluşması sağlanmaktadır.
Şimdi, savunma önemli. Herkes
söylüyor: “Avukatlar da burada olmalı.” Neden? Verilen kararlar, görüşmeler,
her şeyin bir ayağında mutlaka savunma var. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı 4 tane
atayacak. 1’ini nereden atayacak? Avukatlar arasından atayacak. 1’ini üst
kademe yöneticileri arasından atayacak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir
aylık bürokratı atayacak. Tecrübe! Yargıyı ele geçiriyorsunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
3’ünü de Yükseköğretim Kurulunun iktisat, siyasal bilimler ve hukuk alanından
öğretim…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Konya) – Yanlış
bilgi veriyorsun.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Yanlış değil.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, size de ek süre veriyorum efendim, lütfen
tamamlayın.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
1’ini de oralardan atayacak.
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Size süre verdim
efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Şimdi, baktığınız zaman, demokratik meşruiyeti de temin eden bir mekanizma
burada da hayata geçirilmektedir. Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı yargı bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına uygun olarak dizayn edilmektedir.
Bizim Anayasa tarihimizde 1961 Anayasası’na baktığınız zaman, orada üye sayısı
18 asıl, 5 tane yedek üye var; 3 tane asıl 1 yedeği Millet Meclisi, 3 asıl 1
yedeği Senato, 6 asıl 2 yedeği Yargıtay seçiyor, 6 asıl 1 yedeği de birinci
sınıfa ayrılmış hâkimler seçiyor. Bir baktığınız zaman, demokratik olduğunu
herkesin söylediği 1961 Anayasası Meclise “seç”
diyor, Senatoya “seç” diyor, kürsüdekine “seç” diyor, yargıdakine
“seç” diyor. Peki
ne oldu? Bunun başına ne geldi biliyor musunuz? Bunun başına 12 Mart 1971
Muhtırası geldi. “Ben buna tahammül edemem, bir balans ayarına ihtiyaç var,
bağımsız bir yargı pek işe yaramıyor, vesayet altında olması lazım.” dendi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Muhtıra sonucu, bugün burada bu Anayasa
değişikliğini tartışanlar, o gün burada muhtıra sonucu, muhtıra verilmiş
Parlamento çalışıyor, olabilecek bir iş mi ve talimatla Anayasa değiştiriliyor
ve ayar veriliyor!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sizin yaptığınız da ayar vermek!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu
ayar yetmedi, neden? Çünkü tamamını Yargıtay seçiyor, 11 artı 3, 11 asıl 3
yedek. 12 Eylül askerî darbesi de “Olmaz bu.” diyor, Ne yapalım? “Ayarı biraz
daha verelim ama Danıştaya da verelim, 2 tane ondan,
3 tane buradan, bu işi devam ettirelim.” Şu anda bizim yaptığımız nedir? Bu
ayarı, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ve hâkimlik teminatı esaslarına göre
yeniden düzenlemek, yeniden ayarlamaktır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sizin yaptığınız “yeniden düzenleme”, onlarınki “ayar”; değil mi!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yoksa, darbecilerin
verdiği ayarla hukuk devletini ikame etmek, yargı bağımsızlığını tam anlamıyla
tesis etmek, hâkimlik teminatını hayata geçirme imkânı yoktur.
Bu düzenlemenin,
cumhuriyetimizin temel niteliklerinden olan hukuk devletini güçlendirecek,
yargı bağımsızlığını takviye edecek, hâkimlerimizi ve savcılarımızı daha büyük
bir teminat altında görev yapmalarına imkân verecek bir düzenleme olduğunu
ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
teşekkür ederim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Şimdi, şahıslar
adına ikinci söz, Mersin Milletvekili…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkan, Hükûmetin söz
talebi var.
BAŞKAN – Affedersiniz, Hükûmetin söz talebi var.
Sizi daha sonra davet
edeceğim Sayın Gök, uygulamamız bu şekilde efendim öteden beri.
Adalet Bakanı Sayın Ergin,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Hükûmetin tasarısı mı? Hem imza atmış hem Hükûmet olarak savunuyor. Bu nasıl şey ya?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Milletvekili olarak imza atmış.
OKTAY VURAL (İzmir) – İmza
atmayan bir bakan bulun bari.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Huzurlarınızda bulunan Anayasa değişiklik teklifinin çerçeve
23’üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, 12
Eylül askerî yönetimince Hâkimler Yüksek Kurulu ve Yüksek Savcılar Kurulunun
lağvedilmesinden sonra 2461 sayılı Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
oluşturulmuştur. 1982 Anayasası ile anayasal temele kavuşturulan Yüksek Kurul,
oluşturulduğu günden itibaren bugüne kadar tartışma konusu olmuştur. Gerek
akademisyenler gerek siyasetçiler gerekse yargı camiası Kurulun bu şekilde
oluşturulmasının yanlışlığını dile getirmişlerdir. Siyasi partilerimiz ise
muhalefetteyken şikâyetçi oldukları Yüksek Kuruldan, iktidara geldiklerinde her
nedense şikâyetçi olmaktan vazgeçmişlerdir.
Tarafsız bir gözle
baktığımızda, ülkemizde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumuna ilişkin
en temel eleştiri konuları şunlardır:
“1) Bakan ve Müsteşar
dışındaki üyelerin tamamı Yargıtay ve Danıştay üyeleri arasından seçilmekte
olup bu hâliyle Kurul yargının bütününü temsil etmemektedir.
2) HSYK kararlarına karşı
etkili bir itiraz yöntemi bulunmamaktadır.
3) HSYK’nın
bağımsız binası ve sekreteryası yoktur.
4) HSYK bağımsız bütçeye
sahip değildir.
5) Hâkimlerin denetimde görev
alan adalet müfettişleri Kurula bağlı değildir.
6) Hâkimler ve savcılar
hakkında soruşturma izni verilmesi Kurulun yetkisinde değildir.
7) HSYK’nın
zaman zaman diğer devlet kurumlarının etkisinde
kalarak kararlar verebildiği izlenimi uyandıran uygulamaları vardır.
8) Adalet Bakanı ve
Müsteşarının Kurulda yer alması yargı bağımsızlığıyla bağdaşmaz.” şeklinde
yöneltilen yoğun eleştiriler. Bu eleştiriler, hem Danıştay, Yargıtay başkanlarımızın
1982’den 2010 tarihine kadar yapmış oldukları adli yıl açılış konuşmalarında
hem uluslararası belgelerde hem de iç hukuk üzerine yapılan değerlendirmelerde
dile getirilmiş eleştirilerdir.
Şimdi, bizim getirmiş
olduğumuz öneri... Değerli milletvekilleri, bu eleştirilerden acaba karşılamış
mıyız, karşılamamış mıyız? Hatırlarsanız, “Bizim görüşümüz alınmadı.”, “Bizlere
sorulmadı, danışılmadı.” gibi şikâyetler gündeme getirildi. Ben bu şikâyetleri
üzülerek doğru bulmadığımı, bu şikâyetlerin doğru da olmadığını ifade ediyorum.
Biz, Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni hazırlarken tüm yargı paydaşlarıyla bunu
istişare ettik, müşterek toplantılar yaptık, başsavcılarımızla, Adalet
Komisyonu başkanlarımızla müteaddit toplantılar yapıldı. En son Kızılcahamam’da
tüm paydaşlarla yapılan ve üzerinde ilkeler anlamında mutabakata varılan
kurallar bir araya getirilerek, strateji belgesi olarak Bakanlar Kurulunda da
kabul edilerek Avrupa Komisyonuna takdim edildi.
Şu elimde gördüğünüz,
Yargıtay Başkanlığının yargı reformu stratejisine dair görüşünü içeren resmî
belgesidir. Şu diğer dosya, Danıştay Başkanlığının, Adalet Bakanlığının
hazırlamış olduğu belgeye karşı resmî görüşlerini ifade eden dosyasıdır. Şu da
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 5 üyesinin ve yedek üyeleriyle beraber
hazırlamış oldukları resmî görüşleridir.
Bütün bunları aldıktan sonra,
değerli milletvekilleri, bu getirilen eleştirilerin ne kadarını karşılamışız?
Bakınız, “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kendine özgü binası olsun.”
denmiş, biz bunu sağlayacağımızı Eylem Planı’na koymuşuz. “HSYK’nın
kendine bağlı sekretaryası olsun.” demişiz, bunu da getirmişiz. Yalnız Sayın
Bal dedi ki: “Bu Sekreteri Sayın Bakan atayacak.” Öyle değil, biraz
açıklayayım.
FARUK BAL (Konya) – Sonuçta
öyle Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – Kurulun belirleyeceği 3 aday içerisinden 1 tanesini Bakan
belirleyecek. Bakan resen bir aday atayamayacak, bir Sekreter belirleyemeyecek;
Kurulun belirlediği 3 isim üzerinden belirleyecek.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen
belirliyorsun netice itibarıyla.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - “Kurulun özerk bütçesi olsun.” denmiş. Biz, Eylem Planı’nda bunu
yapacağımızı taahhüt etmişiz.
“Teftiş Kurulu HSYK’ya bağlansın.” denmiş. Biz, bunu şu anda görüştüğümüz
159’uncu maddenin içerisine monte etmişiz, hâkim ve savcıları denetleyecek
Kurul müfettişlerinin Kurula bağlı olması hükmünü getirmişiz, bu müfettişlerin
Kurul tarafından atanması hükmünü getirmişiz ve soruşturmayı başlatma yetkisini
ilgili daireye vermişiz. İlgili daire harekete geçmedikçe Bakan resen bir
soruşturma başlatma imkânına sahip değil, önünüze getirmiş olduğumuz şu
teklifte.
Onun dışında “Kararlara karşı
etkili bir itiraz yöntemi getirilsin.” denmiş eleştirilerde. Biz, şimdi Kurulu
üç daire hâlinde dizayn etmişiz ve bu dairelere Bakan
katılmayacak, oy kullanamayacak ancak bu Kurulun dairelerinin vermiş olduğu
kararlara karşı Genel Kurulda etkin bir itiraz yöntemi getirilmiş.
“Yüksek yargının seçtiği
üyeler doğrudan seçilmeli.” denmiş. Eleştiriler bunlar. Yüksek yargı
başkanlarının 1982 ile 2010 yılları arasında yapmış olduğu eleştirilerin
özetini söylüyorum.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın
Bakan, biraz da bize dönüp anlatın.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – Bunu da getirmişiz. Şu anda, Yargıtay Genel Kurulu ve Danıştay
Genel Kurulu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna verecekleri üyeleri doğrudan
seçecekler…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın
Bakan, biraz da muhalefete dönün, hep kendi grubunuza anlatıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Yalçın, lütfen
böyle bir usulümüz yok.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Efendim, biraz da bize dönerek anlatsın.
BAŞKAN – Hayır, lütfen…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) - … Cumhurbaşkanının seçimine, takdirine sunmayacaklar.
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru
değil bunlar ya!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – Onun dışında, Müsteşarın katılmadığı toplantılar yapılamıyor idi şu
anda ama bunu da kaldırıyoruz. Müsteşar 22 üyeden herhangi bir tanesi hâline
geliyor, üç daireden bir tanesinde üye olacak, Müsteşar katılmasa da toplantı
yapılacak.
Burada, şu saymış olduğum
talepler, yüksek yargı başkanlarının talepleridir, ilerleme raporlarında dile
getirilen eleştirilerdir, İstişari Ziyaret
Raporlarında dile getirilen eleştirilerdir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yargı
da eleştiriyor bunu.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, burada, talepler içerisinde karşılanmayan
bir tek husus vardır: “Bakan ile Müsteşar Kurulda bulunmasın.” Dolayısıyla,
biz, bu yapı içerisinde, bugüne kadar, Kurulun yapısına yönelik hem Kurula hem
Bakanlığa getirilen eleştirilerin tamamına yakınını bu pakette karşılamışız…
OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten
cücüğünü götürmüşsün, daha?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – …bir tek, Bakanla Müsteşarın Kurula katılmaması yönünde, ilk iki üç
İstişari Ziyaret Raporu’nda bu yönde görüşler var ama
son İstişari Ziyaret Raporlarından bahsetmedi Sayın
Gök. Orada, şunu ifade edeyim, Bakanla Müsteşarın Kurulda kalması gerektiğine
dair görüşler de var.
FARUK BAL (Konya) – İkna
etmişsiniz!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – İkna etmiş değilim. Şu “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
seçilmiş 5 üyesi” diye, bize hazırladıkları rapor. Burada, üyelerden Sayın Ali
Suat Ertosun, dipnot düşmüş: “Çoğunluğun görüşüne
katılmıyorum.” demiş. “Adalet Bakanı Kurulda bulunmalı ve Kurulun Başkanı
olmalıdır. Çünkü, siyasetle yargı arasında bir irtibat
kurmak, Parlamentoyla yargı arasında irtibat kuracak bir siyasi makama ihtiyaç
var. Parlamentoya karşı olan işlemlerden dolayı gidip hesap
vermesi gereken bir muhatap lazım.” Bunu belirtmiş.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O
zaman, Anayasa Mahkemesinin de Başkanlığını yapın Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – Yargıtay Başkanımızla yapmış olduğumuz görüşmelerde, Sayın Başkan
şunu ifade etmiştir: “Evet, Müsteşar çıksın ama Bakan Kurulda kalabilir.”
demiştir.
Değerli arkadaşlar, bu
konuda, uluslararası belgelerden yapılan atıflar var. Benden önceki hatiplerden
bir kısmı bunlara değindiler.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Bakan, siz bir de Anayasa Mahkemesi Başkanlığını alın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bence
yakışır!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – Avrupa Konseyinin danışma organı olan Venedik Komisyonu ve gene,
Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyinin almış olduğu ilke kararları var. Burada,
hatiplerin bir kısmı, bu Danışma Konseyi kararlarından bazılarından alıntılar
yaptılar. Kimi iki ilke kararını aldı, kimi üç tanesini aldı ama biz,
hazırlayıp yargı mensuplarımıza dağıttığımız şu bilgi notunda, Bakanlığın
lehine-aleyhine bakmadan, ne kadar ilke kararı alınmışsa, hepsini açık
yüreklilikle yazdık. Bakanlığa yöneltilen eleştirileri de yazdık, Kurulun
mevcut yapısına getirilen eleştirileri de burada yürekli bir şekilde ortaya
koyduk.
Değerli arkadaşlar, bu
eleştirilere baktığımız zaman, ortaya konulan ilkelere baktığımız zaman, sadece
lehe-aleyhe olanları ayrı ayrı değil, hepsini beraber
değerlendirdik ve ben, Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyinin şu ilke kararlarını
sizinle paylaşmak istiyorum:
“Yargı kurulları, hem yargı
sisteminin hem de hâkimlerin bağımsızlığının güvencesi olmalıdır.
Yargı kurulları, hâkimlerin
görevlerini yürütme ve yasama erklerinden bağımsız ve kontrollerine tabi
olmadan ve aynı ölçüde yargı içinden gelecek yersiz baskılara maruz kalmadan
yapmasına imkân tanımak için yargıyı bağımsız şekilde yönetmelidir.
Yargı kurulları, bağımsızlığı
ve etkin çalışmayı sağlayacak şekilde oluşturulmalıdır...”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ergin, size de
ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
“…Karma bir oluşum söz konusu
ise üyelerin önemli bir kısmı meslektaşlarınca seçilmiş hâkimlerden
oluşmalıdır.” 22 üye var, 16 tanesi meslektaşlarınca seçilmiş oluyor bizim
formülümüzde.
“Kurulun yargı kökenli
üyelerinin yargı dışında organlar tarafından seçimine izin verilmemelidir.”
Sayın Gök, Cumhurbaşkanının
seçeceği üyelerin yargıç sınıfı dışından olduğunu ifade ettiler. O ilkeye uymak
için Cumhurbaşkanına hâkim-savcı sınıfından atama yetkisi verilmemiştir, Avrupa
Hâkimleri Danışma Konseyinin tavsiye kararı yerine gelsin diye.
Onun dışında, “Yargı dışından
gelen üyeler mesleklerinde temayüz etmiş kişilerden seçilmelidir. Üniversite
öğretim üyeleri, hukukçular ve saygın vatandaşlar üye olabilir.” diyor. Demek
ki hâkim-savcı sınıfı dışından da üyeler gelebilirmiş; Avrupa Hâkimleri Danışma
Konseyi.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Ama mesele, Sayın Bakan, hukukçu olması. “Hukukçu olmayabilir de.” diyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – Ve son olarak, Venedik Komisyonunun Adli Atamalar Raporu’ndan iki
tespit yapıp sözlerimi bitiriyorum:
“Yargının kendi içine kapanık
bir görüntü vermesinin negatif etkilerini kaldırmak adına, bir yanda yargı
bağımsızlığı ve kendi mensuplarınca idare edilme ile diğer yanda yargının hesap
verebilirliği arasında bir denge kurulmalıdır. Bu bağlamda, hâkimler hakkında
disiplin işlemleri etkili bir şekilde yürütülmeli ve meslektaş dayanışması bu
işlemleri kapatmamalıdır. Bu hedefe ulaşmanın yollarından biri, üyelerinden
dengeli bir şekilde oluşturulduğu yargı kurulunun kurulmasıdır.”
Ve son ilke: “Yürütme erkinin
temsilcilerinin kurul içinde yer alması güvene dayalı endişeler yaratsa da bu
uygulama yaygındır. Örneğin, Fransa’da Cumhurbaşkanı Kurulun Başkanı, Adalet
Bakanı doğal Başkan Vekilidir. Türkiye’de Adalet Bakanı ve Müsteşarı HSYK
üyesidir. Bu durum, tek başına -Venedik Komisyonuna göre- Kurulun
bağımsızlığını zayıflatmaz ancak Adalet Bakanı, Kurulun, başta disiplin
konuları olmak üzere…”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ergin, ek
süreniz de doldu, selamlama için mikrofonunuzu açıyorum tekrar.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – “…disiplin işlemleri başta olmak üzere tüm toplantılarına
katılmamalıdır.” diyor. Biz de bu ilkeyi karşılamak üzere, Bakanın tüm
toplantılara katılmayacağı bir formül geliştirdik.
Burada Fransa örneği üzerine
bir atıf yapıldı. 2008’de Fransız Anayasası’nın değiştiğinden bahsetti Sayın
Gök. Doğrudur, değişti ancak şu anda yürürlükte olan bizim söylediğimiz.
İSA GÖK (Mersin) – 2011’de
uygulama kanununu bekliyorlar. Değişti Anayasa.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) – 2011’de yürürlüğe girecek.
Ama Sayın Gök, şunu ifade
ediyorum: O model de burada, vaktim olmadığı için ifade edemedim ama Fransa
Anayasası’nın yeni versiyonundaki modele de var iseniz
-“Anayasa değişti.” diyorsunuz, Fransız Anayasası’nın yeni versiyonuna var
iseniz- bizim Adalet Bakanlığı olarak, bunu teklif etmeniz hâlinde, bu formüle
de hazır olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ergin,
teşekkür ederim.
Evet, kişisel olarak
görüşlerini arz etmek üzere, Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök.
Sayın Gök, buyurun efendim.
Süreniz beş dakikadır.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan Fransa örneğini yine verdi ama
değişti, Sarkozy Anayasa değişikliğini yaptı, Temmuz
2008.
ADALET BAKANI SADULAH ERGİN
(Hatay) – Değişende de var.
İSA GÖK (Devamla) – Bunu
artık kabul edin. Hâkimler Kurulunun başı Yargıtay Başkanıdır, Savcılar
Kurulunun başı Yargıtay Başsavcısıdır ve Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı artık
Fransa’da, Kurulda yoktur, bu bir.
İkincisi: Evet, Ferhat
Sarıkaya, Van Savcısı, doğru... Arkadaşlar, o olay olurken Kurulun Başkanı
Cemil Çiçekti, Müsteşarı Fahri Kasırga’ydı, samimi adamınız. Sizlerin imzasıyla
oldu, bunu unutmayın, bir. İkincisi: “Dünyanın neresinde Adalet Bakanı…” diye,
böyle konuşuldu. Evet, dünyanın neresinde bir Adalet Bakanı, Erzincan
Başsavcısını arar da “Gözaltı yapma, tutuklama.” diye talimat vermeye kalkar?
Dünyanın neresinde Adalet Bakanı, 13 Mart 2007 tarihinde -Sayın Cemil Çiçek-
Kurul toplantılarını bloke eder “Benim istediğim Yargıtay, Danıştay üyeleri
olacak.” diye olay çıkartır? Dünyanın neresinde Adalet Bakanı, 28 Şubat 2009’da
işte Başsavcıyı arar? Dünyanın neresinde Adalet Bakanı, 5 Aralık 2007 tarihinde
Deniz Fenerinden dolayı “Bizim çocukları salıverin.” diye -Mehmet Ali Şahin,
Sayın Bakan- Alman Büyükelçisine ricada bulunur? Dünyanın neresinde bir Başbakan,
22 Kasım 2007 tarihinde Alman Büyükelçisine ricada bulunur? Dünyanın neresinde
bir Adalet Bakanı Müsteşarı, 26 Şubat 2010 tarihinde Beşiktaş Adliyesinin yan
tarafına gider de, orada, tutuklanacak olan insanlar için, tutuklayacak sorgu
hâkim ve savcılarıyla görüşme yapar otelde, Beşiktaş Adliyesinin bitişiğinde?
Dünyanın neresinde olur bunlar arkadaşlar? Ama bunlar Türkiye’de oluyor.
Gelelim var olan tasarıyla, Hükûmet tasarısıyla değişikliğe: Arkadaşlar, bakın,
dünyanın neresinde Adalet Bakanı, hâkim-savcıların telefonlarını dinleyebilmek
için Teftiş Kurulu Yönetmeliği’nin 98’inci maddesi (ç) bendini değiştirip de
dinleme yetkisi almaya kalkar, yasaya aykırı olarak? Dünyanın neresinde yapılır
bu? Bu, Türkiye’de yapılıyor, sayenizde yapılıyor Sayın Bakan.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Teklif
ne getiriyor, onu söyle sen.
İSA GÖK (Devamla) – Gelelim
tasarıdaki özelliklere: Arkadaşlar, evet, şimdi adli yargıdan hâkim-savcı
geliyor, idari yargıdan ama bu hâkim-savcıların hiçbir kontrolü yok, bir şeyi
yok, güvencesi yok, biliyor musunuz? Kurul üyeliği sırasında yaptığı her işten
dolayı gene Adalet Bakanının, müfettişlerin denetimine tabi. Kurul görevi
bitti, gene Adalet Bakanının, müfettişlerin denetimine tabi. Yani Adalet Bakanı
beyninde boza pişirebilecek o hâkim-savcının. Güya bu Kurul bağımsız!
Adalet Bakanı yetkilerini
devretmiş… Sadullah Bey, tebrik ediyorum sizi!
Arkadaşlar, hangi yetkileri devretmiş, bakalım: Kurulun başkanı kim? Adalet
Bakanı; tasarı, fıkra üç.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) –
Sembolik…
İSA GÖK (Devamla) – Dinle.
Kurulun, Adalet Bakanlığı
Müsteşarı doğal üyesi; fıkra üç. Kurulun yönetimi kime ait, yönetim? Başkana.
Başkan kim? Adalet Bakanı; fıkra yedi. Kurulun temsili kime ait? Başkana.
Başkan kim? Adalet Bakanı; fıkra yedi. Hâkim ve savcıların denetlenmesi,
haklarında inceleme-soruşturma işlemleri HSYK Başkanının oluruyla Kurul
müfettişlerine yaptırılıyor. HSYK Başkanı kim? Adalet Bakanı; fıkra dokuz.
Devam ediyoruz: HSYK Genel Sekreteri Kurul Başkanı tarafından atanmaktadır;
fıkra on bir. HSYK Başkanı tarafından, Sekreter atıyor, kim? Adalet Bakanı.
Devam ediyoruz: Adalet Bakanlığının merkeze bağlı kuruluşlarında geçici ve
sürekli olarak çalıştırılacak hâkimler, savcılar ve adalet müfettişlerini atama
yetkisi kime ait? Size zor bir soru: Bu hâkim ve savcıları kim atayacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bozdağ (!)
İSA GÖK (Devamla) - Fıkra on
iki: Adalet Bakanı. Ne enteresan!
Devam ediyoruz… Anayasa 154:
Yargıtay. Yargıtay üye seçiminde HSYK üyeleri yer alacak. Kim bu HSYK üyesinin
bir tanesi? Yargıtaya üye seçiliyor. Adalet Bakanı.
Anayasa 155: Danıştaya üye seçilecek. Danıştaya
üye seçilirken Adalet Bakanı ne yapacak? Ama HSYK üyesi, Anayasa’da hüküm var,
Adalet Bakanı yine oy kullanacak. Allah’tan yetkilerinizi devretmişsiniz Sayın
Başkan, Allah’tan devretmişsiniz (!)
Arkadaşlar, bunun adı nedir
biliyor musunuz? Bunun adı, hâkimlerin, savcıların, yüksek yargının tepesine
bir tane diktatör oturtmaktır, diktatör, başka bir şey değil.
Onun dışına geldiğimizde, ben
size dört tane rapordan bahsettim, Avrupa Birliği İstişari
Ziyaret raporlarından arkadaşlar. 28 Eylül-10 Ekim
2003, Birinci İstişari Ziyaret Raporu, diyor ki:
“Bakan, Müsteşar çıkmalı, Cumhurbaşkanı seçim yapmamalı.” İkinci İstişari Ziyaret Raporu, 11-19
Temmuz 2004, ne diyor: “Adalet Bakanı, Müsteşar çıkmalı, Cumhurbaşkanı
seçmemeli.” Üçüncü İstişari Ziyaret Raporu, 13 Haziran-22 Haziran 2005, ne diyor: “Adalet Bakanı, Müsteşar
Kuruldan çıkmalı, Cumhurbaşkanı seçmemeli.” Son rapor, evet, son rapor da 14
Nisan 2009, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hakkında Dördüncü İstişari Ziyaret Raporu: Bakan, artık illallah ettiler
sizden. Yıllardır gele gele geldiler “Adalet Bakanını
çıkartın, Müsteşarı çıkartın, Cumhurbaşkanı seçmesin.” Laf dinletemediler size.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök, bir
dakika ek süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun.
En son dediler ki: “Tamam,
bari Bakan çıksın, Müsteşar kalsın.” Çünkü Türkiye, Avrupa Birliğine uyum
süreci içerisinde yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti
konusunda Avrupa Birliği normlarını kabullenmiyor. O yüzden de raporların
tümünde “İkna edilmeye çalışmanıza anlam veremedik.” diyorlar. Venedik
Komisyonu, Bangalor Yargı Etiği, Birleşmiş
Milletlerin 43 sayılı Kararı, 2003/43 sayılı Kararı, tüm kararlarında
eleştirildiniz, eleştirildiniz ve bu kararlardaki eleştirileri büyük bir
arsızlıkla görmezden geldiniz. Bunu anlamak mümkün değil arkadaşlar. Avrupa’nın
mukayeseli hukuka bakın, yapmak istediğiniz tasarıya bakın, bu tasarıyla yargı
bağımsızlığı değil, ancak hâkim ve savcıların tepesinde boza pişirilir, başka
bir şey değil.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
SELAMİ UZUN (Sivas) – O
kelimeyi düzelt.
İBRAHİM HASGÜR (İzmir) – Özür
dilemesi lazım.
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ederim Sayın Gök.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
İç Tüzük 72’ye göre verilmiş önerge var, onu okutacağım.
Ancak bilindiği gibi Meclis
başkanları tartışmalara katılamıyorlar, İç Tüzük 64’e göre. Ancak Sayın Gök,
ismimden bahsederek bir ifadede bulundu. Çünkü İç Tüzük “Kişisel savunma
hakları saklıdır.” diyor Meclis başkanlarının. Alman Büyükelçisini çağırarak,
Adalet Bakanı iken benim “Bizim çocukları bırakın.” diye istekte bulunduğumu
söyledi.
İşin aslı şöyledir: Alman
Büyükelçisi benden randevu istedi, geldi, Antalya’da tutuklu bulunan bir Alman
gencinin tahliyesi konusunda benden yardım talebinde bulundu. Ben de kendisine
dedim ki: “Sizde olduğu gibi bizde de yargı bağımsızdır ve talimatla hareket
etmez.” İşin gerçek yüzü budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
72’ye göre okutuyoruz
efendim…
İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Başkan, şahsınıza atfen söylediğim şey, benim şahsınıza atfen Deniz Feneriyle
alakalı söylediğim görüşmenizin tarihi 5 Aralık 2007.
BAŞKAN – Tamam.
İSA GÖK (Mersin) – Benim
bilgilerimin dayandığı yer ise Alman Büyükelçisi Eckart
Cuntz’ün ve Başkomiser Alexander Böhm’un
açıklamalarıdır. Bu şahıslar yalancıysa bilemiyorum.
BAŞKAN – Siz Türk yetkililere
mi inanıyorsunuz, Alman yetkililere mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSA GÖK (Mersin) – Efendim,
tebrik ediyorum(!) Sayın Başkanım, tebrik ediyorum(!)
BAŞKAN – Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
Değişiklik Teklifinin 23. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca,
görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Şandır |
Konya İzmir Mersin |
Behiç Çelik Mustafa
Enöz S.
Nevzat Korkmaz |
Mersin Manisa Isparta |
Gerekçe:
Anayasalar, Vatandaşların
temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet
organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde
temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3 muhtıra ile
üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
21. yüzyıl evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın
Her kesimin benimseyebileceği
bir anayasaya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa
yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
"Anayasa Değişikliği Uzlaşma
Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve
tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak
Meclis'in ilk işinin anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif
etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile Milleti
kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile
Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü
sağlayacak üniter yapı içinde Devleti kurum ve
kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokratik düzeni iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme
belgesi niteliğinde anayasa değişikliği kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği ancak
böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine
kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete
dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini
seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik
Teklifi kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler
ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar
lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri
zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık
sistemi getirilmektedir.
Bu teklifin içinde; Millet
yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü
bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun,
yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP'den İş
beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce,
inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere
güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir.
Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için değil
kendini korumak için Anayasa değişikliği yapmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir,
başlattığı PKK Açılımı için bu teklif ile anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu
sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.
Bu hususlarda uzlaşmaya
varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
BAŞKAN – Oya sunuyorum
önergeyi: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
on dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Yıldız, buyurun
efendim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, basına yansıdığı
kadarıyla bir partimizle Anayasa değişiklikleriyle ilgili görüşmeler
yaptığınız, teklifler sunduğunuz söylenmektedir. Bu teklifiniz nedir? Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve milletvekillerini mi bu teklifinizi paylaşmaya değer
bulmuyorsunuz?
HSYK’yla ilgili
yeni bir öneriniz var mıdır?
Getirdiğiniz Anayasa
değişikliklerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu kabul ettiğiniz söyleniyor, doğru
mudur?
Anayasa’yı ihlal suçuna suç
ortağı mı arıyorsunuz?
Toplumsal mutabakat
aramadığınız için pişmanlık duyduğunuz söyleniyor, doğru mudur?
Anayasa’ya aykırılığın
görmezden gelinmesini mi istiyorsunuz?
Uzlaşmayı Meclis zemininde
değil de niçin dışarıda arıyorsunuz?
Referanduma götürüleceğiyle
ilgili, Cumhurbaşkanından söz mü aldınız?
Bazı maddelerin paketten
ayrılabileceğini düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan -gönül isterdi
ki- bizler her zeminde her sorunu tartışarak, konuşarak çözülmesini sağlayacak
bir süreci, uygulamayı başlatmak zorundayız diye düşünüyorum ama sizler kavgacı
“ben yaptım oldu” tarzını devam ettirdiğiniz için yargı da, yasama da, siyaset
de, Hükûmet de taraf olmuştur. Böyle didişen
toplumsal yapıda hangi kurumun ne kadar zarar göreceği değil, ülkenin ne kadar
zarar göreceğinin muhasebesini hiç yaptınız mı?
Anayasa değişikliğinin
amacının demokratik açılım projesini hayata geçirmek için hazırlanan bir
düzenleme olduğu Sayın Başbakan tarafından bir televizyon programında
söylenilmiş midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, 7 kişinin
seçileceği yere, oy kullanıcıların 1 kişiye oy vermeleri ileri demokrasi
sayılabilir mi?
Ayrıca, dünyanın neresinde,
“Geçecek üç madde için, Anayasa Mahkemesine gitmezseniz uzlaşırız.” önerisi
getiren bir Adalet Bakanı tanıyorsunuz?
Ayrıca, Erzincan’da yürütülen
soruşturmada Erzurum Savcısına hep çakma, gizli tanıkların ifade verdiklerinin
ve bu ifadelere dayanarak soruşturma ve tutuklamaları yapmalarına ne
diyorsunuz?
Bu paket, laik, demokratik
cumhuriyeti ve yargıyı kuşatma paketidir. Cumhurbaşkanının yetkilerini
eleştiren bir parti ve bakan olarak neden Cumhurbaşkanının yetkilerinin
artırılmasını savunuyorsunuz?
Demokrasi çoğunluk diktatöryası mıdır? Baskınızın olduğunu Erzurum’da ve
Erzincan’da somut olarak gördükten sonra, sizin demokratik söylemlerinize neden
inanacağız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Habur’dan ülkemize giren PKK’lı teröristlerin mobil mahkemede
yargılanmaları sırasında, sorgulama odasındaki Türk Bayrağı’nın ve Atatürk
portresinin indirilerek yargılandıkları yönünde ulusal basına da yansıyan
haberler doğru mudur? Doğru ise, Bakanlığınızca bu konuda herhangi bir işlem
yapılmış mıdır? Yapılmadıysa bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir diğer soru: HSYK’nın yapısındaki değişikliğin, Sayın Başbakanın Anayasa
değişikliği konusunda 17 Nisanda Kanal 24’te yapılan bir programda söylediği
“Anayasa değişikliği önerimiz, açılım projemizin önemli bir parçasıdır. Açılım
kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, altyapısını hazırlıyor.”
ifadeleriyle bir bağlantısı var mıdır? Varsa bunun, hukukun üstünlüğü
felsefesiyle çeliştiğini düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Bakan, Erzurum Savcısı Sayın Osman Şanal
ile bir hemşehrilik ilişkiniz var mı? Kendisiyle kaç
kez görüştünüz? Yetkisi elinden alınmasına karşın, hâlen Erzurum’da sizin
talimatlarınıza göre mi hareket ediyor?
İki: Sayın Savcının AKP Hatay
il yöneticisi olan bir akrabası ve bir yeğeni var mıdır?
Üç: Erzincan Savcısı hakkında
dava açılması için Sayın Cemil Çiçek sizinle görüştü mü? Dava açılması
konusunda Sayın Savcıya bir talimatınız oldu mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Türkiye’de
onlarca belediye başkanı yargıda mahkûm edilmiştir. Mesela Edirne Belediye
Başkanı sekiz yıl dört ay, Büyükçekmece Belediye Başkanı dört yıl dört ay,
Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı yirmi ay,
Diyarbakır, Batman belediye başkanları on ay ceza aldılar ancak dosyalar temyiz
aşamasında olduğu için söz konusu şahıslar hâlen başkanlık koltuğunda
oturmaktadır. Keza, yüzlerce belediye başkanı da rüşvet, görevi kötüye kullanma
gibi yüz kızartıcı suçlardan mahkemelerde davaları devam ettiği hâlde hâlen
görevlerinin başındadır ancak Adana Büyükşehir Belediye Başkanı iddia edilen
soruşturma kapsamında henüz daha mahkemesi bile başlamamış olmasına rağmen,
açığa alınmıştır. Şimdi, Adalet Bakanı olarak bu durum sizin adalet
anlayışınıza ve hukukun üstünlüğü görüşünüze uymakta mıdır? Bu uygulama hukuka
uygun mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun
efendim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Yıldız’ın sorusuyla
başlıyorum: “Bir partimizle Anayasa değişiklikleriyle ilgili görüşmeler
yapmışsınız. Bu görüşmelerde herhangi bir taahhüdünüz oldu mu?” anlamına gelen
sorular sordu Sayın Yıldız. Biz, bu Parlamento çatısı altında bulunan tüm
siyasi partilerimizle görüşüyoruz. Bu Anayasa değişiklik teklifini kamuoyuyla
paylaştıktan sonra başta ana muhalefet partimiz olmak üzere önce grubu bulunan
partilerimize, daha sonra grubu olmayan temsil edilen partilerimize ve daha
sonra da Meclis dışındaki siyasi partilerimize ve sivil toplum örgütlerimize
gittik. Bu Parlamento çatısı altında bulunan her partiyle, Parlamento dışında
bulunan siyaset
kurumuyla, sivil toplum örgütleriyle görüştük, görüşüyoruz,
bundan sonra da görüşmeye devam edeceğiz ancak herhangi bir pazarlık söz konusu
olmaz, müzakere olur, bizim getirdiğimiz teklife karşı başka bir teklifle
gelinebilir. Bunlar parlamenter demokrasi içerisinde olağan işlerdir.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sayın Bakan, “Teklifiniz nedir?” diye soruyorum. On tane soru sordum, bir
cümleyle geçiştiriyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Onun dışında, Sayın Paksoy’un “Her zeminde
sorunları paylaşalım isterdik, keşke kavga zemininde bunları yapmasaydık,
uzlaşı zemini arasaydık.” diye bir temennisi var.
Değerli milletvekilleri, 2007
seçimleri öncesinden başlayan, 2007 seçimleri sonrasında da bu arayışlarımız
malumunuz devam etti.O zaman, 2008 Eylülünde, 4 Eylül
2008’de Sayın Köksal Toptan’ın grup başkanlarına yapmış olduğu bir davet vardı,
bir çağrı vardı: Buyurun, Parlamentoda dört ayrı uzlaşma komisyonu oluşturalım.
Bunlardan bir tanesi Anayasa’yı hazırlasın, grupların eşit sayıda vereceği
temsilcilerle hazırlanacak bir uzlaşma komisyonunun yapacağı metin Parlamentoya
gelsin diye. İkincisi Meclis İç Tüzüğü, üçüncüsü AB uyum yasaları ve dördüncüsü
de önemli yasalar dediğimiz, siyasetin finansmanı ve siyasi etikle ilgili
komisyon. Bu komisyona üç siyasi partimiz o gün için üye verdi, ama ana
muhalefet partimiz üye vermediği için uzlaşma komisyonu kurulamadı.
Biz, seçimden önce de,
seçimden sonra da bütün bu zeminleri yokladık. Bu teklifi Parlamentoya
getirmeden önce de gruplarımızı ziyaret ettik. Bir grubumuz “Kapağını açmayız.”
dedi, bir diğeri “Gelip çaylarını içer, giderler.” dedi.
Şimdi, uzlaşma zemini
aradığınız zaman, uzlaşı dediğiniz şey, karşılıklı iradelerin buluşabilmesidir.
“Ben görüşmem, ben paylaşmam.” diyen bir yapıyla bunu yapma şansımız olamaz
diye düşünüyorum.
Sayın Ağyüz,
“Seçimlerde her üyenin bir kişiye oy vermesini nasıl değerlendireceksiniz? Bu
demokratik bir yöntem midir?” Bir de “Bir Adalet Bakanı, şayet Anayasa
Mahkemesine gitmez iseniz uzlaşmanın yolu açık olur gibi bir söz söyleyebilir
mi? Dünyanın neresinde var?” gibi soru sordu.
Bu her üyenin tek oy
kullanması çoğulculuk anlayışının bir yansımasıdır diye ifade edeyim…
ATİLLA KART (Konya) –
Çoğulculuk değil, çoğunlukçu anlayıştır.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – …ama Adalet Bakanının “Anayasa Mahkemesine gitmez iseniz bu pakette
bir değişiklik yapabiliriz.” gibi bir sözü olmamıştır. Bunu, ben, dün Anadolu
Ajansına yaptığım açıklamada ifade ettim. Orada gazetecinin sorduğu soruya
cevap vermişimdir, ama sizin anladığınız gibi konuşmuş olsam bile, şunu hemen
söyleyeyim: Peki, dünyanın neresinde bir ana muhalefet partisi lideri, referanduma
gidecek bir değişiklik için “Mahkemeye gideceğim.” diye peşinen irade beyan
etmiştir? Böyle bir ana muhalefet lideri var mıdır dünyada? Bir.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) –
Sana mı soracağız? Sana mı danışacağız?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – İkincisi, Sayın Baykal, bugün grup konuşmasında da “Sen ne hakla bize
Anayasa Mahkemesine gitmezseniz… Gitmeyin gibi telkinde bulunursun?” diye ifade
buyuruyor. Ben de aynı mantıkla şu soruyu soruyorum: Sayın Baykal, 184
milletvekilinin iradesiyle Parlamentoya sunulan bir teklife siz hangi hakla şu
maddeleri çıkarın diye teklif yapabiliyorsunuz, öneri getirebiliyorsunuz? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
Kalan soruları da yazılı
olarak cevaplayacağım Sayın Başkanım.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen
niye dayatıyorsun Sayın Bakan?
BAŞKAN – Bir dakika… Sakin
olalım. Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Sayın Bakan, yazıp önümüze getiriyorsunuz, ondan sonra uzlaş...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, bakın, Grup Başkan Vekiliniz söz istiyor. Lütfen
Sayın Ağyüz.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Bakan Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanının yapmış olduğu öneriyi “Siz
ne hakla böyle bir öneri getirebilirsiniz? Dünyanın neresinde böyle bir örnek
vardır?” diye söylüyor.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Bana sorulan sorunun cevabıdır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Bu soruyu soran bir adalet bakanının ne adalet kavramı ne hukuk kavramı
gelişmemiş bir kişi olduğuna inanıyorum.
Bunun tutanaklara geçmesini
istiyorum.
BAŞKAN – Peki.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Vural,
buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan bir soru üzerine, bu Anayasa değişikliğiyle ilgili
Parlamentoda bulunan partilerle görüşmeler ve müzakereler yaptığını ifade
etmiştir.
Sayın Başkan, bize Milliyetçi
Hareket Partisi olarak Sayın Bakanın ziyaretinde sadece o çakma imzalı teklif
gelmişti. Bunun dışında bizimle bir görüşme ya da müzakere olmamıştır, ondan
sonra da edilmemiştir.
Sayın Bakandan bu
müzakereleri kimle yaptığını açıklamasını istirham ediyorum. Bizden böyle bir
talepleri olmamış, bununla ilgili bizden hiçbir görüş de istenmiş değildir.
BAŞKAN – Peki, beyanınız
zabıtlara geçti efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
Sayın Bakan açıklasın.
BAŞKAN – Açıklama yapmak
istedi Sayın Bakan.
Buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Vural’a şunu ifade
edeyim: Parlamentoda sadece Milliyetçi Hareket Partisi yok. Parlamentoda olan
diğer partilere de biz bu teklifi götürdük ve önerilerini istedik. Bu önerilere
Demokratik Sol Partiden cevap geldi. Demokratik Sol Partinin olmasını istediği
birden çok madde bu paketin içerisinde yer almıştır. Barış ve Demokrasi
Partisinden öneri gelmiştir, ama onların önerisinden paketin içerisine giren
madde olmamıştır. Onun dışında, MHP ve CHP’nin zaten tavrı kamuoyunca
bilinmektedir. Bu anlamda biz sivil toplum örgütlerinden, sendikalardan ve
Odalar Birliğinden gelen talepleri de bu paketin içerisine monte etmişizdir. Bu
maddeden sonra görüşülecek çerçeve 24’üncü madde de Odalar ve Borsalar
Birliğinin talebiyle metne girmiş maddedir.
Arz ediyorum efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, sorum açık; çarpıtılmasın sorum. Bu teklif verildikten sonra yapılan
müzakereleri söylüyor. Burada görüşüleni söylüyor. Burada, Milliyetçi Hareket
Partisiyle bu zeminde, Parlamentoda bizimle böyle bir müzakere olmamış. Bu
arayış içerisinde olmadık zaten, yapılırken de olmadık.
BAŞKAN – Sayın Vural, aslında
soru-cevap işlemi tamamlandı. Siz ilave sorular soruyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi,
bu seviyede hangi partiyle pazarlık ettiğinizi açıklayın. Söyleyin. Açıklayın!
Söyleyin!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Benim adıma siz konuşun Sayın Vural!
BAŞKAN – Soru-cevap işlemi
tamamlandı.
Şimdi, önergelere geçiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Söylesin; bizim olmadığımızı ifade etsin.
BAŞKAN – Kendi takdiridir.
Ben kendisine zorla “cevap ver” veya “verme” demem ki burada, diyemem ki.
İsterse verir.
Sayın Bakan, açıklama yapacak
mısınız?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Ediyorum, söyledim. Çok net ifade ettim.
BAŞKAN – “İfade ettim” diyor
efendim. Zabıtlara geçti.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Kiminle pazarlık yapıldığını söyleyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Meclis zemininde, Genel Kurulda hangi partiyle müzakere edilmiştir?
BAŞKAN – Tamam efendim,
tamam.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Adalet ve Kalkınma Partisinin şöyle bir anlayışı var: Biz öneriyi getirelim,
siz de öneriyi getirin; biz bildiğimizi okuyalım. Böylece demokrasiyi
gerçekleştirelim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Uzlaşma Komisyonuna gelecektiniz Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Bu anlayışı şiddetle reddediyorum. Eğer iradeler bir araya gelecekse bir
müzakerenin anlamı olabilir.
BAŞKAN – Peki, zabıtlara
geçti efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Teklifi getirip önümüze atmak, ondan sonra, siz de yazılı verin, biz
bildiğimizi okuyacağız! Buna demokrasi diyeceğim! O demokrasi ancak çocukların
oyunlarında olabilir.
BAŞKAN – Peki Sayın Kılıçdaroğlu, zabıtlara geçti.
Sayın Bozdağ,
siz ne diyeceksiniz?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkanım, Anayasa değişiklik teklifi taslak hâlindeyken -bir konuyu arz etmek
için söylüyorum- Mecliste grubu bulunan-bulunmayan siyasi partilerimize, sivil
toplum örgütlerine ve Meclis dışında olan siyasi partilere bu götürüldü.
Mecliste grubu bulunan siyasi partilere giden heyet içinde ben de vardım ve biz
taslak metni kendilerine takdim ettik...
OKTAY VURAL (İzmir) – Çakma
imzalı!
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - …ve
bu konudaki her türlü katkıya açık olduğumuzu çok net olarak ifade ettik.
Arz ederim.
BAŞKAN – Peki, teşekkür
ederiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Genel Kurulda başka partilerle müzakere ediliyor.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde on altı önerge vardır. Ancak bilindiği gibi her
madde üzerinde milletvekillerince yedi önerge verilebilmektedir. Aynı anda
gelen önergeler arasında çekilen kura sonucu yedi önergeyi şimdi okutacağım ve
sonra da önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 23 üncü maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159
uncu maddesinin 10 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Yılmaz
Tunç
Bartın
"Kurulun meslekten
çıkarma ve yer değiştirme cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı
yargı mercilerine başvurulamaz."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 23
üncü maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu
maddesinin 10 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Abdullah
Çalışkan
Kırşehir
"Kurulun meslekten
çıkarma ve yer değiştirme cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı
yargı mercilerine başvurulamaz.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sayılı
Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 23 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Bengi Yıldız Hasip
Kaplan Ayla Akat Ata |
Batman Şırnak
Batman |
M. Nezir Karabaş İbrahim Binici |
Bitlis Şanlıurfa |
Madde : 23- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesinin ilk üç fıkrası aşağıdaki
değiştirilmiştir.
"Madde 159- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu yirmiiki asıl ve onbir
yedek üyeden oluşur; "Hakimler Yüksek
Kurulu" ile "Savcılar Yüksek kurulu" halinde yedi asil ve dört
yedek üyeden oluşan iki daire halinde çalışır.
Kurulun doğal Başkanı
Cumhurbaşkanıdır. Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî
üyesidir, oy kullanamazlar.
Kurulun, dört asıl üyesi,
nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve
siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe
yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve iki yedek
üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve bir
yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, iki asıl üye
ile bir yedek üye Türkiye Barolar Birliği yönetim kurulu ve Baro Başkanları
tarafından yirmi yıl fiili avukatlık yapmış olanlar arasından TBMM tarafından
dört yıl için seçilir.
Bir asıl ve bir yedek üyesi
Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve
dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren
nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim
ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa
ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları
arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi
biten üyeler yeniden seçilebilir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım en aykırı dört önerge de aynı mahiyettedir. O
nedenle önergeleri birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde, önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “7.11.1982
tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 23 üncü maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim. 14.04.2010
Harun
Öztürk
İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 23. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Atilla
Kart |
Mersin Konya
|
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
değiştirme teklifinin (23) maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz
ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan Anayasa
değişikliği teklifinin, 23. maddesinin teklif metninden çıkarılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Şandır |
Konya İzmir
Mersin |
Behiç Çelik S. Nevzat Korkmaz Süleyman L. Yunusoğlu |
Mersin Isparta Trabzon |
Akif Akkuş |
Mersin |
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorduk, değil mi efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Gerekçe efendim.
Gerekçe:
Anayasalar, vatandaşların
temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet
organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde
temel hukuk normlarıdır
iki ihtilal
ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
• 21. yüzyıl evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin,
• Asırlık Anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
• Her kesimin
benimseyebileceği bir Anayasa'ya kavuşturabilmenin,
tek yolu
toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, bu kısaltmaları ya açarak okusun…
BAŞKAN – Anlayamadım efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu
kısaltmaları açarak okusun efendim.
BAŞKAN – Evet, açarak okuyun
tabii. Tabii, doğru söylüyor: “Milliyetçi Hareket Partisi.” Doğru, haklısınız.
Evet, buyurun, okuyun lütfen.
MHP bu sebeple;
• "Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
• Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
• Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
• Her partinin görüş ve
tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
• Seçimler sonunda oluşacak
Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif
etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
• Devlet ile Milleti
kucaklaştıracak,
• Milletin değerleri ile
Devletin değerlerini bağdaştıracak,
• Demokrasi ile Cumhuriyeti
barıştıracak,
• Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
• Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve
kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
• Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
• Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme
belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir
Anayasa değişikliği ancak
böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine
kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete
dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini
seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik
Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler
ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar
lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri
zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık
sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi
esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet
yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü
bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun,
yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP'den iş
beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce,
inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere
güvence beklemektedir.
Millet, mahkemelerdeki iş yükünü
azaltacak ekonomik, sosyal ve adli reform beklemektedir.
Millet, yandaş yargıç değil,
tarafsız ve bağımsız mahkemelerde hakkını aramak istemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir.
Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için değil
kendini korumak için Anayasa değiştirmektedir.
AKP, günü geldiğinde herkesin
güvenli liman gibi sığınabileceği tarafsız ve bağımsız mahkemeler için hiç bir
şey yapmamıştır.
AKP, Yargıtay Başkanının
ifadesi ile yandaş yargıç yaratmış, yargıyı siyasallaştırmıştır.
AKP, HSYK başkanının ifadesi
ile yargıyı korkutmuştur.
AKP, yargının
siyasallaşmasını engellemek için kurulan HSYK'nu
yandaş yargı kurumu haline getirerek hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü
tahrip etmektedir.
AKP, gizlemediği başkanlık
sistemi hevesi ile diktaya yönelişinin önünde engel gördüğü Anayasa mahkemesini
yandaş yargı kurumu haline getirmektedir.
AKP, açılım adı altında
PKK'nın siyasallaştırılması için ilk adım olduğunu ifade ettiği bu teklif ile, bin yıllık kardeşliğin ve milli bütünlüğün bozulmasına
Anayasa zemini hazırlamaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir,
başlattığı PKK Açılımı için bu yasa değişikliği ile anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple bu Anayasa değişikliği milletin hayrına değildir ve
Anayasa'ya aykırıdır.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
birlikte işleme aldığım dört önergeden ikincisi Tunceli Milletvekili Sayın
Kamer Genç’e ait.
Sayın Genç, buyurun efendim.
Önergeniz üzerinde beş dakika
süreniz var, kürsüye geldiğinizde başlatacağız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, 497 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın...
BAŞKAN – Tasarı değil, teklif
efendim.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Teklifi’nin -“tasarı” diyoruz ya neyse!- 23’üncü maddesinin teklif metninden
çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğim bir önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, geçen gün bir
arkadaşta bir kitap gördüm. Kitap Amerika’da yazılmış. Bu Suudi Arabistan Kralı
Türkiye’ye gelip de Tayyip Bey ile Abdullah Bey’i
yanına çağırıp da böyle oturttuğu zaman -İngilizce bir kitap- diyor ki:
“Kemalist cumhuriyetinin can çekişmesi, faşist kardeşliğin yükselmesi.” Bu, Amerika’da basılan bir kitap.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii, AKP, kendine uygun bir yargı oluşturmaya çalışıyor.
Tabii, Türkiye’nin temel rejimini değiştiriyor. Temel rejimini de değiştirirken
tek bir kişinin dikta yönetimini getiriyor ve bu dikta yönetiminin şu andaki
tek engeli yargı. Yargıyı ne yapıyor? Yargıyı öyle ucube bir kurul
oluşturuyorlar?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Tam tersi, yargıyı güçlendiriyoruz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani
işte 22 kişilik bir Hâkimler Savcılar Kurulu, bu 22 kişilik Hâkimler ve
Savcılar Kurulu üç daireye ayrılacak, bu daireler kaç kişiden teşekkül edecek,
hâkimlerin tayinleri nerede olacak, idari yargının tayin ve atamaları nerede
olacak, idari savcıları nerede olacak, öteki adli savcıların durumu ne olacak;
yine, bu Adalet Bakanı müsteşarı hangi dairede yer alacak? Yani çok böyle
karışık. Ayrıca da bu geçen bir maddede şu andaki, yürürlükte
olan Anayasa’nın 144’üncü maddesini oradan değiştiriyor ama aynı maddeyi
buraya, altıncı fıkraya aynen alıyor. Hâkim ve savcıların atanmaları, yönetimde
bunların nitelikleri, mesleğe kabulleriyle ilgili burada genel kurallar
koyduktan sonra hâkim ve savcıların denetimi için izin verme yetkisini Kurul
Başkanına veriyor. Burası çok önemli. Yani Adalet
Bakanı Kurul Başkanıdır, dolayısıyla hâkim ve savcılar için izin verme
yetkisini de Kurul Başkanına veriyor. Kurul Başkanına verince… Aslında Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu bir idari kuruldur. Burada Kurul Başkanına Kurul
Başkanı sıfatı vermekle bunun işlemlerine karşı idari yargıya dava açma hakkını
da ortadan kaldırıyor. Şimdi, mevcut yürürlüğe göre, eğer Adalet Bakanı
herhangi bir hâkim veya savcı hakkında soruşturma iznini vermediği takdirde buna
karşı Danıştaya gidip dava açabiliyorsunuz veya
savcılığa gidip dava açabiliyorsunuz. Şimdi bunu ortadan kaldırıyor ve bu tabii
ne oluyor? Artık kendi yandaşlarını koruma ve kollama görevini alacak ve yargı
da… Gördünüz işte, Abdullah Gül’le ilgili karar veren, Tayyip
Erdoğan’la ilgili karar veren hâkimlere neredeyse çanlarına ot tıkayacak
şekilde işlemler yapıldı. İşte, kendi tarikat ve cemaatlerinin üzerine giden
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı yasalara aykırı olarak kaç aydır içeride
duruyor. Bunun tabii baş organizatörü bugünkü Bakanlık makamında oturan kişi.
Dolayısıyla, burada, tamamen
mevcut iktidara göre bir Hâkimler ve Savcılar Kurulu oluşturulmaya çalışılıyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Tam tersi, tam tersi.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Arkadaşlar, şeydeki 17 tane üyeyi adli yargıdan seçiyorlar, 3 tane üyeyi de
idari yargıdan seçiyorlar. Peki, bunları nasıl seçecek? Kaçı savcı olacak, kaçı
hâkim olacak? Hepsi hâkim mi olacak, savcı mı olacak? İdari yargıdan mı olacak?
Sonra, Hakkâri’deki bir hâkim ile İstanbul’daki hâkimin seçimi konusunda nasıl
birbirlerini tanıyacaklar? Bunu yüksek yargıya verdiğiniz zaman, yüksek yargı,
Danıştay ve Yargıtay bunların kararlarını inceliyor ve bunların hakkında bir
bilgi sahibi oluyor. Dolayısıyla burada objektif kurallar konuluyor. Ama şimdi
böyle geniş bir tabana verdiğiniz zaman seçime neler hâkim olacak? İşte, ya
ırkdaşlık ya bölgecilik ya mezhepçilik ya tarikatçılık ya cemaatçilik olacak.
Dolayısıyla “hâkimlik mesleği” denen o kutsal mesleğin içine, böyle, istenmeyen
birtakım doneler ve nitelikler atfedilmek suretiyle
seçime gidecek. Dolayısıyla, burada yapılan tamamen yargının karmakarışık hâle
gelmesidir ve yargının sağlıklı işleyişini engellemektir.
Adalet Bakanlığı zaten bütün
yetkiyi almıştı. Şimdiye kadar, bu Adalet Bakanı, soralım bakalım, hangi
aleyhine olan savcı ve hâkim hakkında soruşturma izni vermediniz? Lehinize
olanların hangisine verdiniz? Her gün gazeteler yazıyor işte. Dolayısıyla… Ve
kendileri de bunları inkâr etmiyor. Böylece, hâkimlik ve savcılık müessesesi
maalesef rayından çıkarılıyor, işte, güvenceden yoksun bırakılıyor ve tamamen
Kurul Başkanının istediği hâkim ve savcılara…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, size de
ek süre veriyorum bir dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
KAMER GENÇ (Devamla) -
…soruşturma izni veriliyor, istemediklerine de soruşturma izni verilmiyor ve
yargı âdeta siyasallaştırılıyor.
Yani bugünkü Hâkimler ve
Savcılar Kurulunun tek şikâyet konusu olan Adalet Bakanı ile Müsteşarıydı.
Pekâlâ, Adalet Bakanı ile Müsteşarı çıkartılmak suretiyle bu iş hâlledilebilirdi.
Cumhurbaşkanının buraya
atayacağı üyelerin nitelikleri ne olacak, kimlerden seçilecek, yargıyla ne
ilgisi var? İşte, birileri çıkıyor, birilerinin kulaklarına bir şeyler fısıldıyor
ama birileri kendisini, sanki doğru dürüst, işte bu konuda çok fazla ihtisas
sahibi anayasa profesörleri olduklarını zannediyorlar. Ama maalesef
getirdikleri bilgiler, metinler burada kendilerini ayrıca tekzip ediyor.
Şimdi, Komisyonda bu görüşülürken
Komisyon Başkanı dedi ki: “Sen 82 Anayasası’nda başlangıçta ret verdin,
arkasında da askerlerden korktun, kabul verdin.”
Bak, burada… Burada… Bir daha
doğru konuş…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Çekimser… Çekimser…
KAMER GENÇ (Devamla) – Dur…
Bunu doğru… Diyor ki: “Sen askerlerden korktun.”, “Ben askerlerden korkmam ama
AKP’lilerden korkarım. Askerler insanı hapseder, AKP’liler diri diri yakar.” dedim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, ek
süreniz de doldu efendim.
(Kamer Genç Komisyon
sıralarının önüne geldi.)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bak,
şuna bak…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Askerden korktun, çekimser verdin.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Al da
şunu gör, al…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Ona gel… Çekimser verdin.
BAŞKAN – Efendim, tamam…
Peki…
Sayın Genç, teşekkür ederiz.
Şimdi, aynı mahiyette diğer
bir önerge…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Al,
bak…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – İkinci oylama…
BAŞKAN – Sayın Genç, tamam
efendim. Bırakın lütfen, tamam, şimdi inceler, Sayın Kuzu inceler efendim,
tamam.
SUAT KILIÇ (Samsun) –
Komisyon sıralarından uzaklaşsın Sayın Başkan, Burhan Hoca’dan uzak dursun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, öbür önerge sahibini çağırın.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Genel Kurulu selamlayın Kamer Bey.
BAŞKAN - Sayın Genç,
evraklarınızı kürsüden alacak mısınız. Çünkü bir
başka arkadaşımızı davet edeceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani
bir Anayasa Komisyonu Başkanı bile iftira atmanın kendisine bir değer
kazandıracağına inanıyor.
İspatlamazsan seni orada
artık oturtmam!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Senin ihtilafın var orada, getireceğim!
BAŞKAN - Sayın Kart, siz mi konuşacaksınız?
ATİLLA KART (Konya) – Evet.
BAŞKAN - Peki, diğer bir
önerge üzerinde Sayın Kart’a söz veriyorum, Konya Milletvekili.
Buyurun efendim, süreniz
sizin de beş dakikadır.
(CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üye
sayısı 17’ye çıkarılan Anayasa Mahkemesi ve üye sayısı 22’ye çıkarılan Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu yapılanmasında siyasi iktidar aynı yaklaşım ve aynı amaç içinde
olmuştur. Her iki olayda da, her iki kurumun yapılanmasında da Yargıtay ve
Danıştay gibi kurumlar bünyesindeki mensuplar sadece 1 aday için oy
kullanmaktadırlar. Bu durum, üye seçen kurumların işlevini etkisiz ve şeklî bir
hâle getirmektedir, adalette temsil ilkesinin ihlali sonucunu doğurmaktadır.
Daha da önemlisi, bence,
Anayasa Mahkemesine Sayıştaydan 2 üye, Barolar
Birliğinden, barolardan 1 üye seçiliyor. Sayıştayın
kaç kişiye hitap ettiğini anlatmaya gerek yok; burada hukukçu arkadaşlarımız
var, bu noktada gerekli hassasiyeti ve duyarlılığı göstermeleri gerekirdi. 50
bin civarında avukatın temsil edildiği barolardan 1 kişiyi seçiyoruz. Onu da
nasıl seçiyoruz? Barolar Birliğinin tüzel kimliğini diskalifiye ederek, yine
temsilde adalet ilkesini ihlal ederek, hiçbir kurumsal kimliği olmayan baro
başkanları arasından bir seçim yapıyoruz. Bu da yine maksatlı bir seçim
olmuştur.
Burada bir diğer vahim
yanlışlığı, özellikle 23’üncü maddedeki vahim yanlışlığı ifade etmek istiyorum:
Evet, meslekten ihraç kararlarına karşı yargı yolunun açılması, elbette doğru
bir düzenleme olmuştur ama yine hukukçu olan arkadaşlarım çok iyi bilir ki
hâkimler ve savcılar için yer değiştirme cezası da çok ağır bir cezadır, çok
ağır sonuçları olan bir cezadır. Yer değiştirme cezasına
muhatap olan bir hâkim ve savcının meslekte yükselme şansı yok denecek kadar
azdır. Böylesine ağır sonuçları olan bir ceza için yargı yolunun kapalı tutulması
da yine demokratikleşme iddiasında olan bir paket için çok büyük bir
çelişkidir; bu, gerçekten giderilmesi gereken, yeniden düzenlenmesi gereken bir
eksikliktir diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sözü çok uzatmayacağım ama önemli olduğuna inandığım iki
gazetecinin, akademisyenin görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gazeteci kimliğine, akademik
kimliğine ve hukuk adamı kimliğine sizlerin de itiraz etmeyeceğine inandığım,
güvendiğim Taha Akyol’un öncelikle görüşlerini
sizinle paylaşmak istiyorum. Ne diyor Sayın Taha Akyol?
Bakın, 23’üncü maddeye atıfta bulunarak şunu söylüyor:
“Taslaktaki en tehlikeli
husus şudur: HSYK’nın 21 üyesinden toplam 10 tanesini
Türkiye’deki adli ve idari bütün hâkim ve savcılar, yani toplam 14 bin -11.300
olacak- ‘seçmen’ seçecek! Onun için ortaya sandık konulacak!
Bu tür seçimlerde mesleki
liyakatten ziyade ‘başka faktörler’ devreye girer, yargı tahribata uğrar diye
endişeliyim.
Bunun yerine kıdem, mastır,
doktora, bilimsel hukuki yayın ve performans gibi kıstaslarla yapılacak bir
sıralamaya göre üye belirlenmelidir.” diyor.
Ortada bir profesyonel
faaliyet var, esas alınması gereken ölçüler bunlar, ondan söz ediyor Sayın Akyol.
“Yargıtay’da bile ‘Daire
Başkanı’ seçimlerinin ne sorunlar yarattığını bilmiyor muyuz?!
Şimdi de adaletin tabanını mı hiziplere bölelim! Bunun vebali büyüktür.” diyor
Sayın Akyol.
İkinci okuyacağım görüş de
Sayın Sami Selçuk, hukuk adamı kimliğine, akademik kimliğine hiç kimsenin
itiraz edemeyeceği bir kişi. Ne diyor?
“Bu satırları; 55 yıl hukukun
içinde hukuk için çırpınmış; bir hukuk öğrencisi ve yargıç stajyeri iken 1955-1960 arası güçlü yürütmenin yargıçları, savcıları nasıl
sağa sola savurduğunu, bunun acılarını, yıkımlarını dehşetle izlemiş; 41 yılını
devletin, yargının, adaletin hizmetinde tüketmiş; yargı kararlarını ve
uygulamayı bilimin ışığında konuşmalarında, yazılarında, karşı oylarında
sürekli gücü yettiğince sorgulamış, eleştirmiş; yargısal yaşamını gerilerde
bırakmış…”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, ek süre
veriyorum bir dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
ATİLLA KART (Devamla) – “…bir
eski yargı insanı ve bugün üniversitede hukuksal bilgisini ve deneyimlerini
öğrencileriyle paylaşan biri olarak kaleme alıyorum.” diyor. “Lütfen…” diyor,
şöyle bitiriyor makalesini: “Çağrım şudur: Parti kapatma, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi konularıyla ilgili üç önemli konuyu
erteleyelim. Karşılıklı suçlamaların cirit attığı, kurumların ve bireylerin
birbirine güvenmediği, öfkelerin ve kişisel tutkuların aklın ve bilimin önüne
geçtiği, bilim insanlarının bile ‘kişisel görüşüm, resmî görüşüm’ ayrımına
zorlandığı bir ortamda sağlıklı düzenlemeler yapılamaz.” diyor.
Son sözüm de size Sayın
Meclis Başkanım: Size neden güvenmiyoruz biliyor musunuz Sayın Başkan? Karma
Komisyon şikâyetlerini iki yıldan bu yana işleme koymadığınız için, Kamu
Personel Reform Tasarısı’nda 3 kez gerçek dışı beyanda bulunduğunuz için,
Başbakanlık örtülü ödeneğin başındaki sahtecilikten…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) -
…mahkûm olan kişi hakkında yanlış beyanda bulunduğunuz için ve nihayet…
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür
ederim. Ek süreniz de doldu.
ATİLLA KART (Devamla) -
Teşekkür için istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sadece selamlama
için mikrofonunuzu açıyorum, buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) –
…İçişleri Bakanlığı Deniz Feneriyle ilgili otuz dört sayfalık raporu işleme
koymadığı için…
Söylenecek pek çok şey var
ama bütün bunlar ortada iken ve tarafsız olarak Meclisi yönetmediğiniz için
size doğal olarak ve üzülerek güvenmiyoruz Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Tam tersi…
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Ama biz sizi seviyoruz
gerçekten. Sen benim arkadaşımsın. Biz sizi seviyoruz. Yaradan’dan ötürü
herkesi severiz.
ATİLLA KART (Konya) – Ben de
sizi şahsen seviyorum ama yönetiminizi sevmiyorum.
BAŞKAN – Biz seviyoruz.
Aynı mahiyetteki dört
önergeyi birlikte işleme almıştım. Bu önergelerden biri de İzmir Milletvekili
Sayın Harun Öztürk’e aittir. Şimdi, önergesinin
gerekçesini açıklayacak.
Sayın Öztürk,
buyurun efendim.
Süreniz beş dakika efendim.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hâkim ve savcıların atanma ve yükselmeleriyle,
görev yerlerinin belirlenmesi, disiplin işlerinin takibi gibi konularda önemli
görevler üstlenen ve yargı bağımsızlığının teminatı olarak bilinen HSYK’nın yapısı teklifle tamamen değiştirilmektedir.
Kurulda bağımsız yargı için
eleştiri konusu olan Adalet Bakanı ve Müsteşarı yerlerini korudukları gibi,
Adalet Bakanının Kuruldaki konumu HSYK Başkanı sıfatıyla daha da
güçlendirilmekte, hâkimler ve savcılarla ilgili olarak yapacağı bazı
tasarrufları yargı denetimi dışına çıkarılmaktadır.
HSYK’nın 7 asil,
5 yedekten oluşan 12 üye sayısı, 22 asil ve 12 yedek olmak üzere 34 üyeye
çıkarılmaktadır. Yargıtay ve Danıştaydan seçilecek
üye sayısı teklifte, Türkiye Büyük Millet Meclisine 3 azaltılarak sevk
edilmişti. Komisyonda, lütfedilip, sözde uzlaşma adına Yargıtay ve Danıştaydan seçilecek bugünkü mevcut üye sayısı korundu
ancak Komisyonda yüksek yargının kontenjanı eski düzeyine çıkarılırken
teklifteki 21 asil 10 yedek üye içindeki bazı grupların kontenjanlarının
azaltılmadığına, toplam asil ve yedek üye sayısının 1’er artırıldığına
dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Çünkü, AKP’nin, HSYK’nın sayısal olarak kendi kontrolünden çıkmasına
tahammülü yoktur.
Değerli milletvekilleri,
sonuç olarak, 7 asil üye içinde 5 olan yüksek yargının kontenjanı, 22 asil üye
içinde yine 5’te kalmıştır. Eskiden yedek üyenin tamamı yani 5’i yüksek yargı
mensupları arasından seçilirken teklifte, 12 yedek üye içinde yüksek yargı
mensuplarının sayısı yine 5’te bırakılmıştır. Teklifte, HSYK’nın
yapısına, Cumhurbaşkanı tarafından seçilmek üzere üst kademe yöneticisi öğretim
üyesi ve avukatlar arasından 4 asil, hâkim ve savcılar arasından seçilecek 10
asil, 6 yedek üye ile Türkiye Adalet Akademisi tarafından seçilecek 1 asil, 1
yedek olmak üzere, toplam 15 asil ve 7 yedek üye ilave edilmektedir.
Cumhurbaşkanının seçeceği üyelerin tamamının hukuk formasyonuna
sahip olmayan grup içinden seçilmesine de bir engel bulunmamaktadır.
HSYK üyelerinden Bakan ve
Müsteşarla Türkiye Adalet Akademisi tarafından seçilen üyelerin ve Cumhurbaşkanı
tarafından seçilen üyelerin, yürütmenin kontrolüne girme ihtimali yüksektir.
Bunların toplamı 7 asil, 1 yedek olmaktadır. Bu kompozisyona bakarak 22 asil
üyede 7 üye, itiraz edilmemesi gereken bir durum gibi görülebilir ancak hâkim
ve savcılar arasından seçileceklerin bir bölümünün de yürütme tarafından
kontrol edilme ihtimali yine oldukça yüksektir. Hem her seçmenin 1 adaya oy
verecek olması hem Kurul üyeliği sonrası görev beklentileri hem de sekiz yıllık
hâkimlik ve savcılık mesleğine girişlerde Bakanlığın yoğun bir şekilde inisiyatif kullanmış olması, hâkim ve savcılardan seçilecek
10 asil, 6 yedek üye arasından da yürütmenin vesayetine gireceklerin sayısının
az olmayacağı şimdiden söylenebilir.
Değerli milletvekilleri, HSYK’ya yerel mahkemelerden seçileceklerin sayısının yüksek
yargı organlarından seçileceklerden fazla olmasının yargısal bütünlüğe zarar
verip vermeyeceği dikkate alınmalıydı. AKP, HSYK’da
çoğunluğu sağlayacağından öylesine emin ki eskiden yüksek yargı kontenjanı,
bildirilen adaylar arasından Cumhurbaşkanı tarafından belirlenirken, teklifte,
belirleme yetkisi doğrudan yüksek yargıya bırakılmıştır. Bu tercihte, çoğunluk
üzerinde etkileri kalmayan yüksek yargı organlarına “Bakın, biz ne kadar
demokratız.” mesajı verilmek istenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, size de ek süre veriyorum bir dakika, lütfen
tamamlayın konuşmanızı.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Bu
kurnazlığınız sizi ele veriyor.
Teklifle HSYK bütünüyle
yürütmenin yönlendirmesi altına girmektedir. Yargının bağımsızlığı ve
tarafsızlığını ortadan kaldıracak olan bu düzenleme Anayasa’ya aykırı olup
teklif metninden çıkarılmalıdır.
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını
sağlamak için bu işe giriştiğinizi söylüyorsunuz, ancak Adalet Bakanı ve
Müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda kalmasında niçin ısrar
ediyorsunuz? HSYK’nın kararlarının yargıya açık
olmadığından şikâyet ediyorsunuz, niçin tüm disiplin kararlarını yargıya
açmıyorsunuz? Yargı bağımsızlığı için gerekli olduğu hâlde, yargıçları idari
görevleri yönünden HSYK yerine niçin Bakanlık denetiminde tutmaya devam
ediyorsunuz? Hâkim ve savcılara, HSYK’da görmek
istedikleri üye sayısı kadar adaya oy verilmesini niçin engelliyorsunuz diyor,
yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sayılı
Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 23 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Bengi Yıldız (Batman) ve arkadaşları
Madde 23- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 159 uncu maddesinin ilk üç fıkrası aşağıdaki değiştirilmiştir.
"Madde 159- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu yirmiiki asıl ve onbir
yedek üyeden oluşur; "Hâkimler Yüksek Kurulu" ile "Savcılar
Yüksek Kurulu" halinde yedi asil ve dört yedek üyeden oluşan iki daire
halinde çalışır.
Kurulun doğal Başkanı
Cumhurbaşkanıdır. Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir,
oy kullanamazlar.
Kurulun, dört asıl üyesi,
nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve
siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe
yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve iki yedek
Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve iki yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından
Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve bir yedek üyesi Danıştay üyeleri
arasından Danıştay Genel Kurulunca, iki asıl üye ile bir yedek üye Türkiye
Barolar Birliği yönetim kurulu ve Baro Başkanları tarafından yirmi yıl fiili
avukatlık yapmış olanlar arasından TBMM tarafından dört yıl için seçilir.
Bir asıl ve bir yedek üyesi
Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve
dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren
nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim
ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa
ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları
arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi
biten üyeler yeniden seçilebilir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu efendim önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Sayın Yıldız, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Beş dakikadır süreniz.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın
Başkan, değerli üyeler; bizce Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında
yapılmak istenen değişikliğin en önemli tarafı, kürsü mahkemelerinde görev
yapan 12 bine yakın hâkim ve savcının kendilerini yönetecekler konusunda karar
sahibi kılınmalarıdır. Bu kurumun da siyasallaşmaya açık olduğunu söyleyenler
aslında bizim eğitim sistemimize ve hukuk fakültelerindeki eğitim sistemine
itiraz ediyorlar demektir. Bizim de itirazımız var ama Yargıtaydaki,
Danıştaydaki birkaç kişinin oyuna
güvenenlerin 12 bin hâkim ve savcının oylarına güvenmemesi çobanların oyunun,
profesörlerin oyuyla eşit olmadığı düşüncesine çok yakın bir düşüncedir ve bunu
temelden reddettiğimizi belirtmek isteriz.
Bize göre, Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında yargılamanın bir makamı olan baronun da
üye seçebilmesi gerekiyor. Aynı zamanda Millet Meclisinin de buraya üye seçmesi
gerekiyor. Adalet Bakanı ve Müsteşarı bu doğrultuda Kuruldan çıkarılırsa
demokratik bir yapıya kavuşacağını düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli üyeler;
AKP bu yapıyı şekillendirirken Avrupa Birliği standartlarını dikkate aldığını
söylüyor, gerçekten öyle mi? Sayın Bakan da belirtti, Avrupa Birliği 2009
ilerleme raporunda yargı bağımsızlığı konusunda hâkim ve savcı adaylarının
seçimi için Hâkim ve Savcılar Kanunu’nda öngörülen usule ilişkin kaygılar
belirtilmiştir. En belirgin eleştiriyi bu seçim için başvurulan, yani
hâkimlerin ve savcıların seçimi için başvurulan kriterlerin
sübjektif değerlendirmelere açık olmasıdır. “Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısı ve Adalet müfettişlerinin raporlama sistemi konusunda ilerleme
sağlanamamıştır.” diyor.
Yine, Avrupa Birliği
Komisyonu 17-21 Kasım 2008’de Türkiye'nin yargı
sistemine ilişkin hazırladığı rapora göre Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu sahip
olduğu muazzam yetkiler açısından yürütmenin etkisi minimize edilse bile
yargının bağımsızlığına karşı bir tehdit teşkil etmektedir. Kurulun oluşumu
yargıyı bir bütün olarak yeterince temsil etmemekte, kararları yayımlanmıyor ve
kararlarına karşı etkin bir başvuru yolu yok. Bu düzenlemede bu eksiklikler
kısmen de olsa dikkate alınıyor ve gideriliyor. Yine alt mahkemelerin bu sürece
katılması önerisi var. Bunun da belirli oranda karşılandığını görüyoruz.
AKP ve yandaşı bir kısım
medya, bir kısım aydın, sıfatları aslında kendilerinden menkul yazarlar, bu
Anayasa paketi için şöyle diyorlar: “Ya bizden –yani onlara göre demokrasi
oluyor bu biz- yanasınız ya da CHP, MHP’den
-hatta buna darbecileri de ekliyor- yanasınız.” diye bir ibare
kullanıyorlar. Biz, bu yaklaşımı bir yerlerden tanıyoruz. Nereden? Evren
Paşa’dan, 12 Eylülcülerden. Gazeteciler soruyor Evren Paşa’ya: “Hazırladığınız
Anayasa’ya vatandaşlar ‘evet’ demezlerse nasıl karşılarsınız?” Paşaların
cevabı: “Demek ki vatandaş askerî idareden memnundur deriz ve ülkeyi askerî
yöntemle idare etmeye devam ederiz.”
Adalet ve Kalkınma Partisi de
yeni ve sivil Anayasa yerine kendi paketini topluma dayatıyor, toplumun
görüşlerini dikkate almıyor ve bir dayatmacı tavır içerisinde davranıyor.
Toplum sizlere sormayacak mı “Bu Anayasa’yla benim yaşamımda ne değişecek?”
Kürtler sormayacak mı size “Binlerce çocuğumuz cezaevinde, binlerce DTP’li, BDP’li cezaevinde,
onlarca belediye başkanım içeride. 12 Eylül ürünü ve benim irademin
Parlamentoya yansımasının önündeki barajı hâlen koruyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, size
de ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BENGİ YILDIZ (Devamla) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Hak arayan tüm Kürtleri
terörist olarak tanımlayan TCK ve TMK yerinde duruyor. Tarım ve hayvancılığı
bitirdiniz, beni sadakaya mahkûm ettin.” demeyecek mi? Alevi, ona dayattığınız
zorunlu din dersini, sistem Aleviliğinin hesabını sormayacak mı? Özelleştirme
uygulamalarıyla işsizliğe mahkûm ettiğiniz, hakkını arayanlara da gaz bombasını
reva gördüğünüz emekçiler sormayacak mı, bu Anayasa bana ne getiriyor, diye?
İki yüzyıl önceki Fransız
İhtilali’nin şiarı neydi: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik. Halkımız sormayacak mı
“İki yüzyıl sonra bu paket bunu sağlıyor mu?” diye? Bu amaca varmak için bir
uzlaşma arayışınız var mı? Yok. Ama halkın karşısına çıkıp “Biz uzlaşma aradık
ama muhalefet yanaşmıyor.” diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, ek
süreniz de doldu; sadece selamlamanız için açabilirim.
Buyurun.
BENGİ YILDIZ (Devamla) –
Halkımızın huzurunda söylüyoruz: Önerdiğimiz bütün anayasal ve yasal önermelere
karşı Adalet ve Kalkınma Partisi ne bir diyalog arayışına girdi ne de Barış ve
Demokrasi Partisiyle muhatap olma cesaretini gösterdi.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge de aynı mahiyettedir. O nedenle önergeleri birlikte
işleme alıyorum. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
İlk önergeyi ve diğer
önergenin imza sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 23 üncü maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159
uncu maddesinin 10 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Abdullah Çalışkan
Kırşehir
Yılmaz Tunç
Bartın
"Kurulun meslekten
çıkarma ve yer değiştirme cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı
yargı mercilerine başvurulamaz."
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergelere Komisyon katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çalışkan,
konuşacak mısınız?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir)
– Gerekçe…
BAŞKAN – Sayın Tunç?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Gerekçe...
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe: Kurulun kararlarına
karşı yargı yetkisi sınırları genişletilmiştir.
BAŞKAN – Birlikte işleme
aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Böylece önerge işlemlerini de
bitirdik.
Sayın milletvekilleri,
23’üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi maddenin oylamasını
gizli oylama şeklinde yapacağız ancak sizlerden bir istirhamım var: Tüm
milletvekili arkadaşlarımız lütfen yerlerinde otursunlar, lütfen.
Burada il il
okuyacağız, ismen okunmayan hiçbir arkadaşımız sıraya girmeyecek ve ben kâtip
arkadaşlardan da istirham ediyorum, lütfen ağır ağır
okuyun ve pul ve zarfın verildiği yerde okuduğunuz ilin milletvekili
arkadaşlarımız oradan ayrıldıktan sonra diğer ili arkadan okuyacaksınız ve
böylece burada disiplinli bir şekilde oy kullanma işlemini gerçekleştireceğiz.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, şimdiye kadar yapmanız gereken buydu.
BAŞKAN – Ayrıca, komisyon ve hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden -gizli
oylamanın da nasıl yapılacağını bir okumam lazım- Komisyon sırasındaki kâtip
üye Adana’dan başlayarak İstanbul’a kadar -İstanbul dâhil- hükûmet
sırasındaki kâtip üye ise İzmir’den başlayarak Zonguldak’a kadar -Zonguldak
dâhil- adı okunan milletvekiline 1’i beyaz, 1’i yeşil, 1’i de kırmızı olmak
üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen
milletvekilini ad defterine işaretleyecektir.
Milletvekilleri Başkanlık
kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.
Bildiğiniz üzere bu pullardan
beyaz olanı “kabul”, kırmızı olanı “ret”, yeşil olanı ise “çekimser” oyu ifade
etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye,
kâtip üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine
işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı
pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer iki pulu ise ıskarta kutusuna
atacaktır.
Bilahare oy verme yerinden
çıkacak olan üye oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne
konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan
-tekrar ediyorum, oylamada adı okunmayan- milletvekiline pul ve zarf
verilmeyecektir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
demin söylediğim gibi gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz ve ismi okunan
arkadaşımız sadece gelip oy kullanacak.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, kim
kullandı, kim kullanmadı Sayın Başkanım, burada neyin tespiti yapılıyor? Noter
huzurunda tespit mi yapılıyor? Kullanan kullandı, kullanmayan kullanmadı.
BAŞKAN – Bilmiyorum. Efendim,
oradaki bekleyen arkadaşlarımız oy kullanmak için mi oradalar? Ben de tereddüt
ediyorum, oy kullanmak için mi orada bekliyorlar?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, ne zaman öyle oldu ki? Yani, biz de gerçekten o kadar kişinin oy kullanmak
için beklediğini… Bakın…
(Oyların toplanılmasına devam
edildi)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan
sayın milletvekili kaldı mı? Yok.
Oy kullanma işlemi
tamamlanmıştır.
Oy kutularını kaldırıyoruz.
(Oyların ayrımına başlandı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, idare amirlerini oylarla ilgili görevlendirdiniz mi? Bir görev
verdiniz mi? Vermediğinizi biliyorum da…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Efendim, uzaklaşsınlar o zaman onlar da. Sadece kâtip üyeler kalsın Sayın
Başkanım.
(Oyların ayrımına devam
edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesinin gizli oylama sonucunu
açıklıyorum:
“Oy sayısı : 409
Kabul : 336
Ret : 72
Çekimser :
-
Boş : 1
Geçersiz :
-
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
Bayram Özçelik Yaşar Tüzün |
Burdur Bilecik” |
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
21.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.01
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
24’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 24- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 166 ncı maddesinin
kenar başlığı “I. Planlama;
Ekonomik ve Sosyal Konsey” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
“Ekonomik ve sosyal
politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî
nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik
ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde ilk konuşma gruplar adına, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak’a
aittir.
Sayın Öztrak,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 497 sıra
sayılı Yasa Teklifi’nin çerçeve 24’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz
aldım. Şahsım ve grubum adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
maddeyle Ekonomik ve Sosyal Konseye anayasal dayanak sağlanmaktadır. Birçok
ülkede mevcut olan ekonomik ve sosyal konseylerin amacı ekonomik ve sosyal
politikaların oluşturulmasında devlet ve toplumsal kesimlerin arasında uzlaşı
ve işbirliğini sağlamaktır. Ülkemizde de Ekonomik ve Sosyal Konsey ilk defa
1995 yılında bir Başbakanlık genelgesiyle kurulmuştur. 11 Nisan 2001 tarihinde
4641 sayılı Yasa’yla da Konsey yasal dayanağa kavuşturulmuştur. Yani on beş
yıldır bu ülkede Ekonomik ve Sosyal Konsey mevcuttur. Ancak iktidarda olduğu 2005-2007 döneminde Konseyi bir defa bile toplantıya
çağırmayan, kriz yılları olan 2008-2009 döneminde ise sadece iki toplantı
yapan, Avrupa Birliğinin tavsiyelerine rağmen Konseyde kamu kurumlarının
ağırlığını azaltmaktan ve Başbakanı Konsey Başkanlığından almaktan kaçınan bir Hükûmetin şimdi bu Konseyi anayasal bir kurum hâline
getirmesinin ne kadar samimi olduğunu takdirlerinize sunuyorum.
Diğer taraftan yasal
güvenceye sahip olan bu kuruma anayasal güvence kazandırılması mutlaka yapılması
gereken olmazsa olmaz bir konu, genel kabul görmüş bir uluslararası standart da
değildir. Kaldı ki ekonomide ve sosyal alanda başarısızlıklarının sorumluluğunu
sosyal tarafların üzerine yıkmayı alışkanlık hâline getirmiş, iş birliğine en
fazla ihtiyaç duyulan günlerde dahi Konseydeki en önemli paydaşları olan TOBB’la, Türk-İş’le kavga etmekten çekinmeyen bir iktidar,
bu kurumu çalıştırmakta ne kadar samimi olabilir?
Politikalarının
başarısızlığını gördükçe sinirlenen, uzlaşarak yanlıştan dönmek yerine
ekonomiyi âdeta bir kumanda ekonomisine çeviren, işsizliğin, et fiyatlarının,
gübre fiyatlarının talimatla düşeceğini sanan bir Başbakan, uzlaşı kurumlarını
çalıştırmakta ne kadar samimi olabilir? Her türlü uzlaşmadan kaçarak, parti
tüzüğü yapar gibi Anayasa değişikliği yapmaya çalışan, 23 Nisanda Başbakanlık
koltuğuna oturttuğu küçücük bir kız çocuğuna “Başbakan sensin, ister astar
ister kesersin.” diyebilen bir zihniyet, toplumsal uzlaşı aramakta gerçekten
samimi olabilir mi?
Değerli milletvekilleri, hiç
şüphe yoktur ki bu düzenleme, millete yutturulmak istenen Anayasa değişikliği
hapının dışındaki şeker kaplamadır. İçinde “ekonomi” sözcüğü geçmesine rağmen
bu düzenlemenin ülkemizdeki 6 milyon işsize, siftah etmeden dükkânını kapatan
esnafa, icra kapılarına düşen çiftçilere, geçim sıkıntısı içindeki memura,
emekliye, borç batağındaki 1 milyonu aşkın vatandaşımıza, kilosu 30 liraya
çıkan kıymayı kasap vitrininde seyretmek zorunda kalan milyonlarca yurttaşımıza
getireceği hiçbir şey yoktur. Tam aksine, bu Anayasa değişikliği projesi, tümü
itibarıyla toplumsal bir mutabakata dayanmadığı için ülkede huzursuzluğu ve
belirsizliği artıracak, karar alıcıların ufkunu karartacak, ülkenin enerjisinin
boşa harcanmasına neden olacaktır.
Diğer taraftan, bu proje kapsamında
genel seçimden bir yıl önce referanduma gidilirse referandumun sonucu ne olursa
olsun seçim süreci erken başlayacak ve bu andan sonra Meclis ve Hükûmet, ekonomik sorunların çözümüne eğilmeyecektir. Seçim
nedeniyle popülizmin zirveye ulaştığı bir ortamda
zaten bozulmuş olan ekonomik dengeler toparlanamayacak, tüm dünyada kriz
sonrası çıkış stratejileri uygulanırken bizde seçim stratejileri gündeme
gelecektir. Sonuç, hızla bozulan borç dinamikleri, daha fazla işsizlik, daha
fazla yoksulluk olacaktır.
Sayın milletvekilleri, bir
iktidar partisi dayatması olarak önümüze gelen bu projenin arkasında masum bir
demokratikleşme amacının olmadığı açıktır. Ancak, bu projenin arkasındaki
önemli nedenlerden birinin ülkenin gerçek gündemi olan ekonomik sorunları, işsizliği,
yoksulluğu bir defa daha unutturmak, ekonomide son dönemdeki beceriksizliğin
üzerine anayasa şalını örtmek ve hesap vermekten kaçmak olduğu da açıktır.
Değerli milletvekilleri, bu
projenin arkasında, AKP iktidara geldiğinde G20 ekonomileri arasında en hızlı
büyüyen 3’üncü ülke olan Türkiye'nin 2008-2009
yıllarında nasıl en hızlı daralan 5’inci ülke hâline geldiğinin; 2002 yılında,
gelişmekte olan 150 ekonomi arasında en hızlı büyüyen 31’inci ülke olan
ülkemizin 2008-2009 döneminde nasıl en hızlı daralan 16’ncı ülke durumuna
sokulduğunun üzerini örtme çabası vardır.
Bu projenin arkasında,
demokratik rejime geçildikten sonra 1950 yılından 2002 yılına kadar yılda
ortalama yüzde 4,8 oranında büyüyen bir ekonominin gelişme hızının AKP
döneminde, dünyadaki son derece elverişli konjonktüre
rağmen neden yüzde 4,3’e düştüğünü gizleme çabası vardır.
Bunun arkasında, 2008-2009 yılları arasında bankacılık krizi yaşamayan
ülkemizin küresel krizin merkezinde yer alan ve ciddi bankacılık sorunları
yaşayan dört ülkeden sonra işsizliği en fazla artan 5’inci ülke olduğunu, 30
OECD ülkesi arasında İspanya’dan sonra en yüksek işsizliğe sahip 2’nci ülke
olduğumuzu saklama çabası vardır.
Bunun arkasında, 2007-2009 arasında işsizler ordusuna katılan 1 milyon 212
bin kişiyi, 6 milyona yaklaşan işsiz sayısını, yüzde 10’dan yüzde 14’e sıçrayan
işsizlik oranını, 1 milyonu aşan genç işsiz sayısını, çalışmak isteyen her 4
gençten 1’inin iş bulamadığını, geçtiğimiz yıl sanayide işten çıkarılan 311 bin
insanımızı gözlerden kaçırma çabası vardır.
Bunun arkasında, son bir
yılda motorin fiyatları yüzde 25, gübre fiyatları yüzde 30-40
artarken, 1 kilo buğday fiyatının 61 kuruştan 54 kuruşa, ayçiçeği fiyatının 89
kuruştan 77 kuruşa, arpa fiyatının 49 kuruştan 41 kuruşa düşmesine göz
yumulmasının, üstüne üstlük tarıma verilen devlet desteklerinin üç yıl önceki
seviyesinin de altına düşürülmesinin çiftçiyi icralık hâle getirmesinin
ayıbının üstünü örtme çabası vardır.
Bunun altında, geçtiğimiz yıl
2006 yılının dahi gerisine düşen ve hâlen de 2007 seviyesini yakalamayan sanayi
üretimindeki çöküşü gizleme çabası vardır.
Bunun arkasında, tüm dünya
krizle mücadelede kamu istihdamını artırırken, 12 bin Tekel işçisini kapıya
koyma çabasını gizleme telaşı vardır.
Bunun altında, hesapsız kitapsız
açılan alışveriş merkezlerine göz yumarak, zaten durgunluk nedeniyle bunalmış
esnafın batmasına neden olmanın ayıbını saklama çabası vardır.
Bunun arkasında, 2009’da
sayısı 2 milyona yaklaşan karşılıksız çekleri, kredi kartı ve ferdî kredi
borçlarını ödeyemeyen 1 milyona aşkın vatandaşımızı yok sayma çabası vardır.
Bunun arkasında, bankaların
krizde aşırı ihtiyatlı davranması sonucunda hiçbir kusuru olmamasına rağmen
krediye ulaşamaz hâle gelen KOBİ’lerin ve esnafın
sorununu çözmek için aylarca beklerken, yandaş medya yaratmak amacıyla bir
gecede iki kamu bankasından damadın çalıştığı şirkete 750 milyon dolar
aktarmanın üzerini örtme telaşı vardır.
Bunun ardında, devlet
yönetimine hâkim olan ahbap çavuş ilişkilerini, kendi zenginini yaratma
faaliyetlerini gözlerden kaçırma çabası vardır.
Değerli milletvekilleri, özet
olarak, bu Anayasa projesinin ardında AKP döneminde uygulanan, istihdam
yaratmayan, ekonomide yerli kaynak kullanmayı caydıran, ithalatı teşvik eden,
dış açığı kader hâline getirerek dış finansmanla ayakta durabilen ve hatalı
olduğu artık tüm dünyada kabul edildiği hâlde Türkiye’de hâlâ uygulanmaya
çalışılan neoliberal iktisat politikalarının yol
açtığı yıkımı ve ahbap çavuş ekonomisini saklama çabası vardır.
Değerli milletvekilleri,
gerçek gündem olan işsizlik ve yoksulluğu Anayasa değişikliğinin ipoteği altına
alarak vatandaşa unutturma çabası başarılı olmayacaktır. Hükûmet
de bu kaçınılmaz gidişi görmüş ve iktidarının sona ermesi hâlinde hesap
vermekten kaçabilmek amacıyla Anayasa değişikliğine kendi için bazı güvenceler
koymuştur. Bu Anayasa değişikliğiyle Sayın Başbakan mahkemeleri ele geçirmeye
uğraşmaktadır. Bugün Başbakanın veya Hükûmetin
gazabına uğrayan ya da haksızlık, yolsuzluk yapıldığını düşünen bir vatandaş bu
Anayasa değişikliği gerçekleşirse hakkını aramak için mahkemeye gittiğinde hem
savcı hem de hâkim kürsüsünde Sayın Erdoğan’ın oturduğunu görecektir. Ana
muhalefet Anayasa Mahkemesine gittiğinde de kürsüde Sayın Erdoğan oturacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztrak, size ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı
tamamlayın.
FAİK ÖZTRAK (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, dün Anayasa Mahkemesine bazı düzenlemeleri
götürmememiz hâlinde Hükûmet, partimizle uzlaşmaya
hazır olduğunu söylemiştir, yani Hükûmet de bu
düzenlemelerin mahkemeden döneceğini, Anayasa’ya aykırı olduğunu bilmektedir.
Anayasa’ya uygun olmayan düzenlemeleri Anayasa Mahkemesine götürme yetkisi
milletvekillerine Anayasa’yla verilmiştir, milletvekili olma görevini ise
bizlere halkımız vermiştir. Bu yetkiyi kullanmamak açıkça görevi ihmaldir,
halkın iradesine uymamaktır.
Diğer taraftan, halkımız bu
gidişe dur diyebilmek ve Hükûmetten hesap sormak için
askerdeki oğlunu bekler gibi sandığı beklemektedir. Hiç şüphesiz sandık önüne geldiğinde
geçmişte kendine söylenen sözleri de hatırlayacak ve Başbakana “Al Anayasa’nı
da git.” diyecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztrak, teşekkür ederim.
Şimdi, gruplar adına ikinci
söz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın
Şerafettin Halis’e aittir.
Sayın Halis, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır efendim.
BDP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kaç gündür burada
sabahlara kadar, daha önce herkesin adlandırdığı gibi yamalı bohçaya
döndürülmüş bir Anayasa’yı paket hâlinde kısmi olarak düzenlemeye çalışıyoruz
ancak “yamalı bohça” deyiminden ziyade bugüne kadar 16 sefer değiştirilmiş,
17’nci sefer değiştirilmek istenmekle beraber “bir kevgire dönmüş Anayasa”
demek daha doğru olur.
Şu ana kadar buraya gelen
bütün konuşmacılar 12 Eylül Anayasası’ndan, darbe Anayasası’ndan dem vurdular,
12 Eylül Anayasası’nın ruhundan, karakterinden, felsefesinden dem vurdular ama
bu Anayasa’nın felsefesi, hedefi, ruhu nedir, bu konuda bir şey söylemediler.
Tabii, eğer, 12 Eylül Anayasası’nın ruhuna bakmak, bu ruhun ne olduğunu bilmek
gerekirse bu Anayasa’nın hangi koşullarda, hangi olanaklarla, kimler
tarafından, hangi emrivakiyle hazırlandığına bakmakta yarar görüyorum ben.
12 Eylülde başta
Cumhurbaşkanı olmak üzere, bu Mecliste bulunanların büyük çoğunluğunun nasibini
aldığını biliyorum ancak 12 Eylülden nasibini almış olmakla beraber, 12 Eylülün
kurumsal kalıntılarını ortadan kaldırmak için çok ciddi bir girişimin
olmadığını da biliyorum.
Ne olmuştu 12 Eylülde?
Parlamento ve hükûmet feshedilmişti, partiler
kapatılmış, mal varlıklarına el konmuştu, daha doğrusu, hukuk, toptan askıya
alınmıştı ve yaşama dair ne varsa 5 generalin ve bölgelerde sıkıyönetim
komutanlarının iki dudağı arasındaki bir söz yeterli olmuştu ve hayata dair ne
varsa belirlemeye yetmişti. Sıkıyönetim komutanlarının kutsal bir
dokunulmazlığı vardı. Sıkıyönetim komutanları ve darbeciler eleştirilemezdi,
değerlendirilemezdi. Yasama, yürütme, yargı tek elde toplanmıştı ve bu toplanan
tek el de darbecilerden başkası değildi. Kırk günlük gözaltı sürelerinde 650
bin gözaltı yaşanmıştı. Yine, gözaltlarında 121 kişi işkenceden ölmüştü, 30 bin
kişi işten atılmıştı, 300 gazeteci saldırıya uğramış, 3’ü yaşamını yitirmişti,
6.530 kişiye idam cezası istenmişti. Bunlardan 1.468 kişiye idam cezası verildi
ancak 50 kişi idam edildi.
Şimdi, ilginçtir, idam
edilenler sağcısıyla, solcusuyla bu ülkede yaşayan yurttaşlarımıza mensup gençlerimizdi
ve öyle ki on yedi yaşındaki Erdal Eren kısa süre içinde yaşı büyütülüp on
sekiz yapılarak idam edilmişti ama bu zihniyet yıllar önce de Dersim kıyım
yıllarında yetmiş altı yaşındaki Seyit Rıza’nın bir gecede yaşını küçülterek
yine dar ağaçlarına çekmişti. Ve yine, bu 12 Eylül günlerinde
210 bin dava açılmıştı. Mahkeme kararı olmadan tonlarca gazete, dergi ve kitap yakılmıştı, ki bunun sadece 132 bini Bilim ve Sosyalizm
Yayınlarına aitti. Yani deyim yerindeyse yaşamın her alanı zapturapt altına
alınmıştı. İşte, bu zapturapt günlerinde 5 paşanın emriyle dizayn
edilmiş, kurulmuş Danışma Meclisine 5 paşanın isteğiyle bir Anayasa
yapılmıştı.
Şimdi, işte, anayasalar
ruhunu, felsefesini hedeflerinden ve doğmuş oldukları ortamlardan alırlar. Yani
nedir burada? Bu Anayasa madem darbe anayasasıysa askerî vesayetin altındaki
despotik bir anayasadır. Despotik anayasalar kime karşı kurulurlar? Halka
karşı. Kimi korurlar? İktidarı. Kimden korurlar? Halktan. Nasıl? Temel hak ve
özgürlüklerini kısıtlayarak, temel hak ve özgürlüklerini alarak ve öyle de
oldu. Ne yazık ki 12 Eylülün bu hak gaspları kurumsallaşmış hâliyle günümüze
kadar da geldi.
Tabii, bugün istenen
demokratik bir anayasaysa bu Anayasa’nın toptan değiştirilmesi gerekiyordu ama
değişmedi çünkü demokratik bir anayasanın hedefi iktidarlara, ceberut iktidara
karşı yurttaşın hakkını ve hukukunu korumaktır. İşte, bizim aradığımız anayasa
bu, ama ne yazık ki herkes 12 Eylül Anayasası’ndan, 12 Eylül Anayasası’nın
despotik yanından bahsetmekle beraber, ister bugünkü iktidar ister bu
iktidardan daha önce iktidar olmuş olanlar Anayasa’yı toptan değiştirme gereği
duymadılar. Buna baktığımızda, Türkiye siyasetinin karakterinde aramak
gerekiyor bunu. Nedir? Her şeyden önce siyasetin karakterinde demokrasiyi isteme
isteksizliği var, iştahsızlığı var. Her ne kadar demokrasiden dem vuruluyorsa
da demokrasiyi yaratma, ikame etme, yaşatma gibi bir isteksizlik var.
Yine toplumun çıkarlarına
değil seçime endekslenmiş siyaset yapılıyor, böyle olunca da her seçim öncesi
daha fazla ne kadar oy alırız hesapları üzerinde duruluyor.
Yine, Türkiye siyasetinde
iktidardayken başka, muhalefetteyken başka türlü olma hâli var ki bu deyim
yerindeyse bir nevi hafıza kaybına yol açıyor muhalefette söylenenler iktidara
gelindiğinde.
Örneğin, 12 Eylül darbesinin
bir kurumu olan YÖK, muhalefette olan bugünkü AKP tarafından şiddetle
eleştiriliyordu. Ne oldu? İktidara geldiler, herkes onların YÖK’ü kaldırmasını
beklerken, YÖK’ün sadece Başkanı değişti, yetmedi bu belki nitelik değişmeye kendilerince,
Başkanın arabası değişti ve YÖK böylece demokratize
edilmiş olarak yerinde kaldı.
Yine, AKP muhalefetteyken 12
Eylül Anayasası’nın mutlak ve mutlak değiştirilmesi gerektiğini söylüyordu.
2001 yılındaki tutanaklardan çok net ve bariz anlaşılıyor “Yamalı bohçaya
döndürülmüş bir Anayasa’nın yeniden yamalanmasına gerek yok.” deniliyordu, ama
bugün iktidardalar, geçmiş söyledikleri unutuldu ve bugün yamalı bohçaya birkaç
yama daha vurmaya çalışıyorlar.
Yine, muhalefetteyken Sayın
Başbakan, meydan mitinglerinde “Bu ülkede bir tek işsiz kalmayacak üniversite
öğrencisi olarak, özellikle ve özellikle öğretmen adayı işsizler iş bulacak ve
bir tek öğretmen adayımız işsiz kalmayacak.” demişti. Ama bugün, hepimizin gözü
aydın olsun, toplumsal bir soruna dönmüş hâlde sadece öğretmen adayı olarak
atanmayı bekleyen 250 binin üzerinde üniversite mezunu var, bu gidişle, on yıl
içinde 1 milyonun üzerine çıkma gibi de bir tehlike var, tehlike arz ediyor.
Yine Türkiye’de siyasetin
karakterine baktığımızda, toplumsal çıkarlar esası üzerinde bir uzlaşma
kültüründen yoksunluğu görüyoruz. Örneğin, bu Anayasa paketi bile hazırlanırken
böyle bir uzlaşma arayışı ciddi ve samimi bir şekilde yapılmamış, AKP’nin
hazırlamış olduğu paket sadece, siyasi partilere dayatılarak “Yersen de budur
yemezsen de budur, başka da sunacağımız bir şey yoktur.” deme noktasındaki
ilişkilenmeler oldu. Şimdi, eğer herkesin “Anayasa metni bir uzlaşma metnidir.”
demesinin yanında, bunun akabinde bir uzlaşma arayışı samimi bir şekilde
yaratılmıyorsa o zaman demokrasi aramıyoruz, herkesin kendi çıkarları açısından
bir demokrasi aradığının resmi karşımıza çıkmış oluyor.
Değerli milletvekilleri,
tabii AKP, Türkiye siyaset tarihinde çok az görülen bir güçle geldi. Demokrat
Partiden sonra Özal hükûmetleri ve Özal hükûmetlerinden sonra AKP. Ama ne yazık ki, AKP Türkiye'nin
kangrenleşmiş sorunlarına bütün olgunlaşmış olanaklara rağmen, bütün doğmuş
fırsatlara rağmen çözüm bulmak istemedi, çözmek istemedi. Biz isterdik ki, AKP
Türkiye'nin sorunlarının çözümü için gerekli olan tek arenanın, tek yerin
Meclis olduğu ve Türkiye'nin başta Kürt sorunu olmak üzere çözüm bekleyen temel
sorunlarının çözüm yerinin burası olmakla beraber çözüm gücünün anayasal bir
güç olduğudur. Ama ne yazık ki, bunu yapmak yerine Sayın Erdoğan “Seçimden
sonra Anayasa’yı topyekûn değiştiririz…”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Halis, size de
ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) -
336 milletvekiline sahip bir Başbakan ne hikmetse seçimden sonraya bırakıyor
Anayasa değişikliğini. Yani 336 ile değiştirmek istemeyenin 136 milletvekiliyle
nasıl değiştireceğini merak ediyorum doğrusu. Öyle zannediyorum ki, Sayın
Başbakanın bir öngörüsüdür. İktidarda başka, muhalefette başka.
Nasıl olsa ileride 136’lara düşeceğiz. Bu sefer Anayasa’yı toptan
değiştirme istemi bizim olacaktır, zorda kalan iktidar olsun hesabı.
Tabii, gerçekten demokrasi
isteniyorsa, her şeyden önce sivil, demokratik bir anayasanın kurulması,
yapılması gerekiyorsa, siyasetin demokrasiden, demokrasinin hukuktan ve
yargıdan ayrı düşünülmeyeceğini herkesin bilmesidir. Bu anlamda demokratik bir
anayasanın yapılması için mutlaka nitelikli, toplumcu bir siyasetin, nitelikli,
toplumcu karakterli bir siyasetin Türkiye’ye hâkim olması esasıdır.
1982 Anayasası bu parçalı
değişikliklerle bugüne kadar 12 Eylül’ün darbe ruhundan arındırılmamıştır.
Yapılacak parçalı iyileştirmeler hiçbir zaman Anayasa’nın bizim bahsettiğimiz
darbeci ruhundan ve darbeci karakterinden uzaklaştırmayacaktır. Askerî
vesayetin altında kaldıkça bir anayasanın Türkiye’nin demokrasisine hizmet
edemeyeceğini de bilmenizi istiyorum.
Bu duygularla sizleri
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Halis.
Şimdi söz sırası Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’a aittir.
Sayın Vural, buyurun efendim.
Sizin de süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 166’ncı maddesinde
vaki bir düzenlemeyle ilgili partimizin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış
bulunmaktayım.
Bugün burada millet adına,
Türk milleti adına açıkçası hem devletin, devlet dediğimiz kamu gücünün
yetkilerini, sınırlarını belirleyen bir anayasayı nasıl yapmamız gerektiğine
ilişkin bir değişikliği tartışıyoruz; diğer taraftan da bu Anayasa çerçevesinde
vatandaşlarımızın hakları, yetkileri nelerdir, sorumlulukları nelerdir, bununla
ilgili bir düzenleme yapıyoruz.
Esasen burada sormamız
gereken husus şudur: Bu değişikliğin sağladığı toplumsal yarar nedir? Biz bugün
burada hangi toplumsal yarar için toplandık? Türk milleti adına milletimizin
hangi menfaatlerini, hangi haklarını ve hangi beklentilerini karşılıyoruz? Bu
sorunun cevabını her milletvekilinin sorması gerekir. Burada haklar ve
sorumluluklar mı vardır, yoksa birtakım çıkar kaygıları, gelecek kaygılarıyla
ilgili hususlarla ilgili normatif bir düzenleme mi yapıyoruz?
Bugün geldiğimiz bu noktada
bütün bu tartışmalar ortaya koymuştur ki aslında demokratikleşme kılıfı, adı
altında yapılmak istenen, yargıya yürütmenin müdahil olması, yürütme gücünün
yetki alanını daha fazla genişletmektir. Dolayısıyla burada bir demokratikleşme
değil, açıkçası, gücün daha fazla güç kazanması sağlanmaktadır,
ki burada milletimizin menfaati olmadığı da son derece açıktır.
Bir diğer konu da
özgürlükler. Kime, ne özgürlük veriyoruz? Bu özgürlük beklentilerini karşılayan
hangi konuları getiriyoruz? Acaba hangi özgürlüklerin altyapısı
hazırlanmaktadır bu Anayasa’da? Yine görülmüştür ki burada normatif bir
düzenlemeden ziyade bürokratik bir oligarşi vasıtasıyla özgürlükleri, açıkçası,
Anayasa’mızın belirlediği ulus devlet ve üniter yapı
dışında özgürlük alanını genişletmek ve böylelikle “millet” tanımıyla ayrışmaya
yol açacak bir özgürlük tanımı oluşturmaktır.
Şimdi, burada tartıştığımız
bu Anayasa değişikliğinde toplumun hangi beklentisi vardır? Ve toplumun hangi
sorunlarına, bu iradeyi ortaya koyanların bir bakış açısı vardır, nasıl
bakıyorlar? Bu sorunları nasıl görüyorlar? Bütün bunları dikkate aldığımız
zaman, esas itibarıyla bu değişiklikte, bir zümre ve parti menfaati
korunmuştur, kişi menfaati korunmuştur. Toplumsal yarardan uzak bir Anayasa
değişikliği yapıyoruz. Oysa, anayasaları millet için
yapmamız lazım. Anayasaları, sizlerin, açıkçası Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna ya da Anayasa Mahkemesine bürokratik atama mekanizması oluşturmak için
yapmamak gerekiyor. Bugün, bu Anayasa, doğrudan doğruya atamaları yapan bir
Anayasa değişikliği, tayin, terfi… Burada çıkar maksimizasyonu,
bireysel, parti ya da siyasal bir çıkar maksimizasyonu varken toplumsal fayda
maksimizasyonu yoktur.
Bu Anayasa değişikliğinde,
bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlarla ilgili ne vardır? Hiçbir
şey. Türkiye’de ekonomik sıkıntılar yoktur, Türkiye’de işsizlik yoktur.
Yoksullarla ilgili var mı bir şey? Hayır, yok. Peki, yürütmenin gücüyle sürgüne
gönderilen memurların sürgüne gönderilmesini engelleyen bir şey var mı? Yok.
Peki, ailelerin bölünmesini önleyecek girişimler var mı, hususlar var mı? Yok.
Bütün bunlara baktığımız zaman, gerçekten burada, doğrudan doğruya Türkiye'nin
ve milletimizin içinde bulunduğu sorunlarla, ekonomik mahiyette hiçbir şey yok.
Ne var? Memurlarla ilgili “toplu görüşme” lafı “toplu sözleşme”, “Uzlaştırma
kurulu kararları kesindir…” Yani doğrusu, Bakanlar Kurulu… Kanun çıkartırsınız
“Uzlaştırma kurulu kararları kesindir.” dersiniz, olur biter. Dolayısıyla,
burada, bakıldığı zaman, ekonomik ve sosyal kesimlerin menfaatleri söz konusu
değildir. Açıkçası, çok dar bir çevrenin menfaati ve maksimizasyonu,
fayda maksimizasyonu için bir Anayasa maalesef yapmaktayız. Hızlı adalet var
mı? Milletimiz adaletin gecikmesinden şikâyetçi. Yok. Geciken adaletle ilgili
tedbir var mı? Yok. Peki, adaletle vatandaş arasına giren mekanizmaları
önleyecek bir şey var mı? Yok. Peki, burada bu gücü elinde tutanların politik
yozlaşmayla bu gücü kendi menfaatlerine kullanmasını engelleyen bir şey var mı?
Yok. “Şu partiye oy verdin, sana hizmet götürmeyeceğim. Eğer siz bana oy
vermezseniz yardımlar gelmez, hizmetler gelmez.” Bunu engelleyen bir husus var
mı? Yok. İşte, burada, bakıldığı zaman, burada asıl amaç, doğrudan doğruya
vatandaşın menfaatlerini maksimize etmek isteyen bir düşünce yoktur, doğrudan
doğruya yürütmenin kendi gücünü daha fazla artırmak için bunları kullandığı
açıktır. Bütün bunlarla ilgili politik yozlaşmayı engelleyecek hiçbir hüküm
yok.
Dokunulmazlıklar var mı? Yok.
Millî denetim sistemi var mı? Yok. Yolsuzlukla mücadele… Türkiye’de yolsuzluk
diye bir sorun yok mudur? Bakın, bu konuda yaptığımız açıklamalarda siyasi
partilerin finansmanıyla ilgili bir norm getirmeniz gerekmiyor muydu?
Gerekiyordu ama getirmediniz. Denetim etkinliği… Türkiye denetim kurulunun
kurulması, getirmediniz. Belediyelerin denetimi, getirmediniz. Bunlarla ilgili,
yürütmenin gücünü sınırlayacak hiçbir hususla ilgili atılmış bir adım yok ve
geldiğimiz bu noktada gerçekten bu değişiklik hayati bir değişikliktir. Zaten
diğerlerinden vazgeçerler ama bundan vazgeçmezler. Çok önemli bir değişiklik
olduğunu itiraf etmek istiyorum. Neymiş? Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulurmuş istişari mahiyette. Ya, elinizi tutan mı var? Burada diyor:
“Kalkınma planlarının hazırlanmasına ilişkin usul ve esaslar kanunla
düzenlenir.” Yani, şimdi, bu kadar milletvekiliyle, bu kadar gizli oylarla
yaptığınız iş ve işlem nedir? Bu Ekonomik ve Sosyal Konseyin üyeleri kim
olacak? Belirsiz. Sınırları nedir? Belirsiz, iştişari
mahiyette. Yani seçilecek belli değil, yapılacak belli değil, ekonomik ve
sosyal… Sizin yaptığınız iş, bununla… Ekonomik ve Sosyal Konsey kurmak için
Anayasa değişikliği yapıyorsunuz. Var Ekonomik ve Sosyal Konsey, var. Bakın,
burada, sayın milletvekilleri, Türk milleti, Anayasa’mızda “Ekonomik hükümler.
Planlama” başlığı altında düzenlenir ve buna “Ekonomik ve Sosyal Konsey”
koyuyorlar.
Şimdi, bakıldığı zaman,
Ekonomik ve Sosyal Konsey kurma çok önemli bir adımmış gibi gerçekten buraya
getirilmesi çok fuzuli işgal. Yani böyle bir konuda Anayasa değişikliği
yapmayı, gerçekten, millî iradeye saygısızlık olarak gördüğümü ifade etmek
istiyorum.
“Planda millî tasarrufu
artıracaksınız.” diyor. AKP döneminde tasarruf düştü. Burada diyor ki:
“Yatırımlarda toplum yararlarını ve gereklerini gözeteceksiniz.” AKP döneminde portföy yatırımları arttı, işsizliği önleyecek, teknoloji
geliştirecek yatırımlar azaldı. Bütün bunlara baktığımız zaman, dış ödemelerde
dengeyi sağlayıcı tedbirler alması lazım. Buna da uymamışsınız.
Şimdi, böyle bakıldığı zaman,
AKP’nin ekonomi politikasının kimin tarafında olduğuna ilişkin, hangi kamusal tercihi
temsil ettiğine ilişkin hiçbir unsur yok. Bugün geldiğimiz bu noktada,
maalesef, ekonomiyle ilgili getirdiğiniz tek şey Ekonomik ve Sosyal Konseyin
kurulmasıdır.
Bakın, 21’inci Dönemde,
değerli milletvekilleri “Ücrette adalet” başlığı altında çalışanların geçim
şartlarını, mali imkânların dışında, bunları ekledik. Çok önemli. Sosyal ve
ekonomik hakların sınırında ekonomik istikrarın korunması hükmünü getirdik ve
politik yozlaşmayla ilgili yasama dokunulmazlığıyla ilgili düzenlemeyi
getirdik, Meclis soruşturmalarında aklama ve paklama vasıtası olmasın diye
gizli oy esasını getirdik.
Şimdi, bütün bunlara
bakıldığı zaman, gerçekten, bu Anayasa değişikliğinin özü, açıkçası, son derece
açık ve bellidir. Biz burada bir atama operasyonu yapıyoruz aslında yani burada
toplanıp atama operasyonu, bürokratik oligarşiyi oluşturan hâkimiyet…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Vural, ek süre
veriyorum, lütfen tamamlayın.
OKTAY VURAL (Devamla) –
“Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” diyoruz. Biz bugün milletin
iradesinin daha hür olması için, milletin iradesinin güçler arasında ezilmemesi
için… Hak güçlünün değil, hak haklının olmalıdır. “Ben kalkıp devlete karşı
hakkımı savunabilirim.” diyecek bir insan oluşturmak yerine, bugün, bu güçlerin
arasında ezilen, ezdirilen, yok sayılan bir toplum modeli, bu Anayasa
değişikliğinin özüdür. Amacı da budur değerli arkadaşlarım.
Onun için, aslında fazla söze
gerek yok. Bunlarla ilgili ikinci tur oylama yapılacak. Bütün bunları
söylememizin sebebi, elbette atacağınız her bir pulun gelecekle ilgili
etkilerinin olacağını hepimizin bilmesidir. Sorumluluk bireyseldir. Bu bireysel
sorumluluğu hissetmemiz gerekiyor. O bakımdan bu gidişatı engelleyecek, sadece
çoğunluk partisinin milletvekillerinin kullanacağı oya bağlı olduğunu ve böyle
bir sorumluluk altında olduğunuzu ifade etmek istiyorum.
Evet, yapmamız gereken şey şu
değerli arkadaşlar: Biz asılmak, kesilmek istemiyoruz; milletimizin asılmasını,
kesilmesini, horlanmasını, yok edilmesini istemiyoruz. Milletimizin birinci
sınıf vatandaş gibi devletin karşısına geldiği zaman, gücün karşısına geldiği
zaman hakkını savunmasını istiyoruz. Ama asıp ve kesenler, “Asarım, keserim.”
diyenler –aslında “Asarsın, kesersin.” diyenler- asanlar ve kesenler, bugün, bu
taslakla, bu teklifle aslında “Asarım, keserim, hesap da vermem.” Ve son
cümlesi budur. Hep, asanın da kesenin de bu millete vereceği hesap olmalıdır.
Bu hesap mutlaka kesilecektir, ne yapılırsa yapılsın.
Hepinize saygılarımı arz
ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Vural,
teşekkür ederim.
Şimdi, gruplar adına son
konuşma, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın
Yusuf Ziya İrbeç’e aittir.
Sayın İrbeç,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF
ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik ve
Sosyal Konseye anayasal dayanak kazandırılmasına ilişkin, Anayasa’nın çerçeve
24’üncü maddesiyle ilgili, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sivil toplum kuruluşlarının
ekonomik karar sürecindeki etkinliği, ülkemizde katılımcı demokrasi anlayışının
geliştirilmesi açısından oldukça önemlidir. “Hak ile sabır dileyip bize gelen
bizdendir. Akıl ve ahlak ile çalışıp bizi geçen de bizdendir.” diyen Ahilik
anlayışını, Türk milleti, kendi iktisadi tarihinin akışı sürecinde ekonomik
hayatın vazgeçilmez bir unsuru olarak görmüştür. Ayrıca, bu millet, demokrasi
ve rekabet anlayışını çok medeni bir seviyede ele alarak barış ve kardeşliğin
olmazsa olmaz ön şartını kavgada değil, sevgide aramıştır. Bu, sosyal hayatta
da ekonomik hayatta da böyledir. Gelişmiş ülkelerde sivil toplum kuruluşları,
ekonomik gelişmeye ve demokratik değerlerin toplumda yerleşmesine çok büyük
katkı sağlamışlardır. Türkiye’de, hükûmetlerin
katılımcı yönetimi temin edecek şekilde sistemin içinde bulunması ve sivil
toplum görüşlerinin oluşmasına imkân verecek bir tarzda organizasyonun
yapılması katılımcı ve demokratik bir yaklaşım olarak ele alınmalıdır.
Bu değişiklik ile Türkiye’de
sivil toplum örgütleri, karar verme sürecine anayasal güvence altında daha
etkin bir şekilde katılabileceklerdir. Bu sayede, toplumun çeşitli kesimlerinin
katılımıyla geniş yelpazede, ekonomik ve sosyal problemlere dair çözümler
fonksiyonel ve kurumsal yapıyla buluşmuş olacaktır.
Bu yeni Konsey yapılanması
ile sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve hükûmet
temsilcileri bir araya gelerek, istişari nitelikte
görüş oluşturma fonksiyonunun daha demokratik bir şekilde ele alınmasını
sağlayacaklardır.
Ayrıca, bu anayasal
değişiklik ile Avrupa Komisyonu ilerleme raporları tarafından birçok defa
gündeme getirilmiş olan, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal politikalarının
belirlenmesinde sistemin fonksiyonel bir yapıya tam olarak kavuşturulmamış
olduğu eleştirisi de işlevsiz hâle gelmiş olacaktır. Böylece, Avrupa Birliğiyle
yürütülmekte olan müzakere sürecinde konuyla ilgili yapılabilecek
değerlendirmeler açısından Türkiye’nin eli güçlenmiş olacaktır.
Sosyal diyalog günümüz
dünyasında ekonomik ve sosyal alandaki politikaların oluşturulmasında en temel
araç hâline gelmiştir. Örnek olarak Avrupa Birliği bünyesinde Ekonomik ve
Sosyal Konseye paralel bir yapılanma oluşturulmuştur. Bu yapılanma Ekonomik ve
Sosyal Komite adı altında çalışmalarını yürütmektedir. Amaçları arasında Avrupa
Parlamentosuna tavsiyelerde bulunmak, sivil toplumun Avrupa Birliği içinde daha
katılımcı ve daha demokratik bir toplum gerçekleştirilmesine katkı sağlamak,
üye olmayan ülkelerdeki sivil toplum kurumlarıyla da ilişkiye girerek bir
danışma mekanizmasını oluşturmak gibi öncelikleri vardır.
Avrupa Birliği Konseyinde,
Parlamento ve Komisyonda birçok karar alınmadan önce görüşleri için Komiteye
başvurulur. Merkezi Brüksel’de bulunan Komitenin üyeleri, üye hükûmetler tarafından nüfus oranlarına göre dört yıllık
dönemler için seçilirler ve çalışmalarını tamamen bağımsız olarak yürütürler.
Türkiye açısından bakar isek
Ekonomik ve Sosyal Konseyin ülkemizin kaynaklarını verimli ve etkin kullanmak
açısından oynayacağı rol önemlidir. Çünkü, bu Konseyin
kamu yararı gözetilerek hazırlanan kalkınma planlarına sağlayacağı katkı daha
dinamik ve etkin hâle gelecektir. Bu anlamda sadece demokratik bir devlet
olmanın değil, aynı zamanda sosyal devlet olmanın da bir gereği olarak Ekonomik
ve Sosyal Konseyin önemi ön plana çıkmaktadır.
Ekonomik ve Sosyal Konsey,
kazanacağı anayasal temel ile iktidara ışık tutan bir işlevi yerine getirirken,
iktidar ile toplumdaki sosyal kurumlar ve ekonomik güçler arasındaki iş birliği
ve dayanışmayı da geliştirecektir. Bu bakımdan, ekonomik istikrarın tesisi,
ekonomik büyümenin hızlandırılması, ülkemizin rekabet gücünün artırılması,
istihdamın geliştirilmesi, işsizlik oranının düşürülmesi ve gelir dağılımındaki
dengesizliklerin iyileştirilmesi gibi sosyoekonomik meselelerin çözümünde de
iktidara bilgi verici ve yol gösterici bir işlevi ifa edecektir. Böylece,
sistem daha demokratik olacaktır, geniş temsile imkân sağlayacaktır, Avrupa
Birliği ile uyumlu olmanın yanı sıra, etkin ve devamlı çalışacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ekonomik ve Sosyal Konsey, birçok gelişmiş ülkede anayasal
düzenlemeyle kurulmuştur. Örnek olarak Fransa Anayasası’nda yerini bulan ve
danışma konseyi niteliğinde olan Ekonomik ve Sosyal Konsey ülkemizde de 11/4/2001 tarihli ve 4641 sayılı Ekonomik ve Sosyal Konseyin
Kuruluşu, Çalışma Esas ve Yöntemleri Hakkında Kanun ile düzenlenmiştir. İlgili
yönetmelikler ise aynı yıl 8/8/2001 tarihinde Resmî
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bununla birlikte, diğer
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de demokratik sistem ve sosyal devlet
ilkesi göz önünde tutularak, Ekonomik ve Sosyal Konseyin anayasal bir nitelik
kazanması gerekmektedir. Bu aynı zamanda ülkemizin 1993 yılında onayladığı
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 144 sayılı Üçlü Danışma Sözleşmesi’nin de bir
gereğidir. Zira, bahsi geçen sözleşmede Uluslararası Çalışma Örgütünün
faaliyetlerine ilişkin “Hükûmet, işveren ve işçi
temsilcileri arasında etkin danışmayı gerçekleştirmeyi sağlayacak usulleri
işletmeyi taahhüt eder.” ifadesiyle iktidar ve sivil toplum arasındaki iş birliği
gereğine işaret edilmekte olup, bunun uluslararası uygulamalar açısından
önemine vurgu yapılmaktadır.
Hollanda, Belçika, İspanya,
Almanya, Avusturya, İtalya, Fransa, İngiltere, Portekiz ve Danimarka gibi
birçok Avrupa ülkesinde aynı ya da benzer adlarla bulunan Ekonomik ve Sosyal
Konsey, sosyal taraflar arasındaki diyalogun geliştirilmesine önem atfetmiş,
Şubat 1992 tarihli Maastricht Anlaşması’yla da sosyal
taraflar arasındaki dayanışma, iş birliği ve istişare konularına dikkat
çekilmiştir. Ülke içi ve uluslararası uygulamalar da bu sayede öne çıkmıştır.
En geniş katılımıyla öne
çıkan Fransa’daki Ekonomik ve Sosyal Konsey ise hükûmet
temsilcileri, işçi kesimi, işveren kesimi, kooperatifler ve aile birlikleri ile
toplam 231 üyeden meydana gelmektedir. Yapılan yasal düzenlemelerle, Belçika,
Fransa, Hollanda gibi ülkelerde hükûmetlerin Ekonomik
ve Sosyal Konseye danışma zorunluluğu varken adı geçen diğer Avrupa ülkelerinde
Konsey, bağlayıcılığı olmayan, salt istişari bir
yapıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde 1961 ve 1982 anayasalarında hazırlık aşamasına
gelinmesine karşın hayata geçirilemeyen Ekonomik ve Sosyal Konsey, yapılacak
söz konusu değişiklik ile anayasal bir niteliği haiz olacak, toplumun sosyal ve
ekonomik meselelerinin çözümünde daha fonksiyonel bir yapı ortaya çıkmış
olacaktır. Böylece, oluşacak olan etkin ve fonksiyonel bir yapı ile toplumsal
uzlaşma ve iş birliği, daha kalıcı ve diyaloğa açık
bir ortam sağlanarak gerçekleştirilmiş olacaktır. Ekonomik ve Sosyal Konsey,
aynı zamanda, ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesi ve uygulanması
amacıyla yapılan her çeşit iş birliğiyle uzlaşma girişimine katkı
sağlayacaktır. Ekonomik ve sosyal içerikli çözüm çabaları, sistematik olarak
sosyal diyaloğun geliştirilmesine de katkı
sağlayacaktır. Böylece, toplumun çeşitli kesimleri kendilerini etkileyecek
ekonomik ve sosyal kararlara katılarak Türkiye’de demokrasinin işleyişini daha
da güçlendirmiş olacaktır.
Anayasa görüşmeleri sebebiyle
karşılıklı eleştirilerin uçuştuğu bir ortamda, Yavuz Sultan Selim Han’ın
cihanşümul devleti yönetirken yazdığı meşhur dörtlüğün Türk milletinin birlik
ve kardeşlik felsefesine katkı sağlayacağı ümidiyle sözlerime son vermek
istiyorum. Yavuz Sultan Selim Han şöyle diyor: “Sanma şahım herkesi sen
sadıkane yar olur./ Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur./ Sadıkane
belki ol bu âlemde dildar olur./ Yar olur ağyar olur dildar olur serdar olur.”
Bu duygu ve düşüncelerle,
görüşülmekte olan Anayasa değişikliklerinin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İrbeç, teşekkür ederim.
Şahıslar adına iki
arkadaşımıza söz vereceğim.
İlk söz Kırklareli
Milletvekili Sayın Ahmet Gökhan Sarıçam’a aittir.
Sayın Sarıçam, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır
efendim.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
öncelikle saygıyla selamlıyorum.
1982 Anayasası’nı değişik
yönlerden olumlu bulabilirsiniz, kutsayabilirsiniz, arkasında durabilirsiniz,
üzerinde yapılan Anayasa değişikliklerini hoş görmeyebilirsiniz ama 1982
Anayasası’nın, şu anda yürürlükte olan Anayasa’mızın demokratik bir ortamda
hazırlanmadığını, antidemokratik bir ortamın ürünü olduğunu ve demokrasi
noktasında eksikliklerinin bulunduğunu kimse inkâr edemez.
1990’lı yıllardan bugünlere
kadar yapılan Anayasa’daki bütün değişikliklerle, antidemokratik ortamda
hazırlanan 1982 Anayasası’nın demokratik bir hâle getirilmesi için maddeler
üzerinde değişiklikler yapılmıştır.
Malumunuz olduğu üzere
anayasalar, bir ülkenin devleti ve milleti ile arasındaki ilişkileri düzenlemek
üzere çerçeve şeklinde hazırlanmış olan kuralları içermektedir. Onun için,
anayasalardan ekonomik sorunları bitirmesini beklemek, anayasalardan tayin,
terfi ve atamaları düzenlemesini beklemek tamamen hukuk ve hukuk mantığının
dışında düşünmenin bir eseridir.
1982 Anayasası’nda birtakım
eksiklikler vardı. Bunların başında gelen demokratik eksiklikleri gidermek için
yapılan çalışmalarla da yavaş yavaş Anayasa, tüm
milletimizin içine yatmasa da önemli bir oranda demokratikleşti. Bu sayede,
yapılan değişikliklerle Türkiye'nin, Avrupa Birliği kriterleri
olan Maastricht ve Kopenhag Kriterlerine uygun bir
anayasaya sahip ülke hâline gelmesi sağlandı.
Ülkemizde geçmişte yaşanan
önemli ekonomik sıkıntılardan dolayı maalesef gelir dağılımında büyük uçurumlar
oluştu. Bu gelir dağılımındaki uçurumları ortadan kaldırmak için yapılan çok
önemli ekonomik düzenlemeler dahi bu uçurumu istediğimiz oranda düzenleyebilmiş
değil.
1960 ve 1982 anayasalarında
bir planlama teşkilatının kurulması öngörüldü. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin yapılacak olan birtakım ekonomik ve sosyal planlamalarının
planlanacağı Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu fakat bunun bir kurumsal yapı
üzerinden gitmesi ve sadece bürokratlar tarafından düzenlenmiş olması, birtakım
sosyal çevrelerin yapılan bu planlamalarda söz sahibi olamaması, her zaman
toplumsal alanda birtakım tereddütler ve tedirginliklerin oluşmasına sebep
oldu.
1960 Anayasası’nda da, 1982
Anayasası’nda da ekonomik ve sosyal bir konsey oluşturularak Devlet Planlama
Teşkilatının yapmış olduğu ekonomik ve sosyal düzenlemelerde ve yatırımlarla
ilgili düzenlemelerde sosyal kesimlerin de söz sahibi olmasının önü açılmak
istendi ama bu, maalesef, o dediğimiz antidemokratik ortamlarda söz konusu
olmadı. Ekonomik ve Sosyal Konsey, sosyal taraflar tarafından her iki Anayasa’da
da gündeme getirilmesine rağmen, kurucu kurullar tarafından reddedildi.
Şimdi, biz, bu 24’üncü
maddeyle, yapacağımız değişikliklerle, yürürlükte olan Anayasa’mızın 166’ncı
maddesinde planlama kurumunu oluşturan maddeye Sosyal ve Ekonomik Konseyin
oluşmasını, Sosyal ve Ekonomik Konseyin yani toplumu oluşturan bütün kesimleri
temsil eden sivil toplum örgütlerinin devletin yapacağı planlamalara tavsiye
kararında bulunmasını anayasal bir zorunluluk hâline getiriyoruz. Böylece, bunu
keyfî, iktidarların inisiyatifine bırakan ortamdan,
olması gereken, olmazsa olmaz bir kural hâline getiriyoruz. Bu, her organın,
Türkiye Cumhuriyeti’ndeki her kurumun artık hizmeti için çalıştığı, yetkiyi
aldığı milleti ve o milletin birtakım sivil toplum ve sosyal örgütler
tarafından denetlenilmesi ve tavsiyeleriyle karşı karşıya kalmasının önünü
açıyor. Bu Anayasa’nın, şu yaptığımız Anayasa
değişikliklerinin en önemli hususu, esasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunda olduğu gibi, Anayasa Mahkemesinin oluşmasında yapılan değişiklikte
olduğu gibi, esasında, kime hitap ediyorsa, yapılacak olan bu kurumların ve bu
organların işlerinden kim etkilenecekse onların temsilcilerini de bu etki
doğuracak kararları veren organların içine sokmak yani yönetilenleri,
yöneticilere fikir ve onları temsil noktasında bir araya getirebilmek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sarıçam, size
de ek süre veriyorum, lütfen tamamlayan efendim.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yani yapılacak işlemlerden
etkilenecek kişileri, yani taşradaki hâkimi, savcıyı, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun işlemlerinden etkilenecek kişiler olarak o kurumun içinde yer
almaya; Anayasa’mızdaki birtakım yapılan değişikliklerin veyahut da kanunların
Anayasa’ya uygunluğu denetlenirken Anayasa Mahkemesinin vermiş olacağı
kararlarda, Anayasa Mahkemesinin heyetini milletin iradesiyle oluşmuş
Parlamentodan oluşturarak son noktada milletin de bu kanunlar çerçevesinde
karar verecek organda söz sahibi olması anlamına gelmektedir.
Onun için, Ekonomik ve Sosyal
Konsey de devletin yapacağı ekonomik ve sosyal planlamalarda, Sosyal ve
Ekonomik Konseyin oluşmasına katkı sağlayacak sivil toplum örgütleriyle
devletin yapacağı planlamalarda milletin de söz sahibi olması anlamına
gelmektedir.
Bu değişikliğin, önümüzdeki
süreçte, millete rağmen ekonomik politikaların uygulanamayacağı anlamına
geldiğini düşünüyor, bu maddenin hepimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Sarıçam.
Şahıslar adına ikinci söz
Aydın Milletvekili Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu’na
aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kumcuoğlu,
buyurun efendim.
Sürenizin beş dakika olduğunu
hatırlatmak isterim.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Efendim, gecenin bu geç
saatinde, hepinizin yakından bildiği gibi, anayasa yapıyoruz. Nasıl bir anayasa
yapıyoruz? İşte görüyorsunuz, iktidar grubunun Mecliste temsil edilmediği bir
sayısal yapı içinde anayasa yapıyoruz. Bu, Türk milletine ve
Türkiye'nin yönetimiyle ilgili temel kural ve müesseselere olan saygımızın en
iyi işareti. İktidar kanadını gerçekten kutluyorum, anayasa dediğiniz
şey böyle yapılır işte.
Şimdi, efendim, ne yapıyoruz?
Anayasa’nın 166’ncı maddesine bir paragraf veyahut da bir ek yapıyoruz. Nedir
166’ncı madde? 166’ncı madde, planlama üzerine düzenlenmiş bir hüküm. Nereden
geliyor? Taa 1960 Anayasası’ndan geliyor. Siz ne
diyorsunuz? Diyorsunuz ki: “Biz ekonomik ve sosyal konsey kuracağız.” Ne
yapacak bu ekonomik ve sosyal konsey? Toplumun çeşitli kesimlerinin
temsilcilerinin katılımıyla, ekonomik ve sosyal sorunlar ile bunlara ilişkin
çözüm yolları hakkında görüş üretecek.
Muhterem hanımefendiler,
beyefendiler, Sayın Başkan; bu işi yapmak için bir anayasal düzenlemeye ihtiyaç
vardır diye yürekten inanan bir kişi var mı içinizde? (AK PARTİ sıralarından
“Var.” sesleri)
Gülüyor arkadaşımız.
Gülüyorsunuz ağlanacak hâlinize. İçinizde bir babayiğit çıkıp da “Evet,
Türkiye'nin böyle bir anayasal düzenlemeye ihtiyacı vardır.” diyebilecek
durumda mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Var, var.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Aklı başında insanlar önüne bakıyor, aklı başında insan önüne bakıyor!
Bu, Türkiye’de bu Anayasa
tasarısına ne kadar gayriciddi, ne kadar gayrisamimi yaklaştığınızın işaretidir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Anlayamadığına gülüyorlardır.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Değerli arkadaşlarımız, bu ne demek, biliyor musunuz? Bu, Anadolu söyleminde
şu şekilde ifade edilir: Oynamasını bilmeyen gelin “Yerim dar.” demiş, yerini
genişletmişler, “Yenim dar.” demiş. Siz diyorsunuz ki…
Siz, bu çoğunlukla, bu
düzenin verdiği imkânla bu Türkiye’yi ve Türkiye'nin sosyal ve ekonomik
sorunlarını doğru dürüst tespit edemiyorsanız, buna ilişkin çözüm yolları
üretemiyorsanız, bunu bir başkasına havale ediyorsanız, bu sizin için bir utanç
vesilesidir.
Yani, bugün, Türkiye'nin
çeşitli sivil toplum örgütlerini zaman zaman bir
araya getirip “Yahu kardeşim, biz Türkiye’yi yönetmekte zorluk çekiyoruz, bu
konuda bize yardımcı olun.” demenizi önleyen bir faktör mü var, bir durum mu
var, bir sıkıntı mı var da buna ihtiyaç duyuyorsunuz? Siz bundan önce
Denizli’den Konya’ya çeşitli vilayetlere gidip de bu Ekonomik ve Sosyal Konseyi
toplamadınız mı? Topladınız. E, o zaman siz Anayasa’ya aykırı mı hareket
ettiniz? Herhâlde Anayasa’ya aykırı hareket ettiniz ki şimdi onu yasalaştırma
endişesi içindesiniz.
Bakın, aranızda böyle,
görüyorum, devlet umuru görmüş, ekonomi tahsil etmiş, hukuktan anlayan, devlet
tecrübesi olan insanlar var. Böyle dikkatle dinliyorlar ve önlerine bakıyorlar.
Beyler, Türk Anayasası’na bu
hükmü koymak ayıptır, yakışıksızdır, gayriciddidir, gayrisamimidir! Öyle değil midir? Öyledir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Değildir.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Yapmayın, hayır, yapmayın. Yapmayın,
gelin, bu öneriyi geriye alın.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Zaten Anayasa’da var bu husus.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Türkiye’de Anayasa’ya böyle bir hüküm
getirmeye gerek yok. Türk Anayasası’nı yönetmeliğe çevirdiniz. Ayıptır,
günahtır! Biz bunu uluslararası platformda nasıl savunacağız? Nasıl savunacağız
biz bunu uluslararası platformda? Dese ki adamın birisi: “Ya, bunun için bir
anayasal düzenlemeye mi ihtiyaç var?” “Siz Türkiye’de nasıl anayasa
yapıyorsunuz, nasıl devlet idare ediyorsunuz?” deseler buna verilecek cevap var
mı?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Devlet Planlama Teşkilatının üstüne geçti bu.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Çok istirham ediyorum, biraz devlet
yönetimini ciddiye alın, biraz bu yüce Meclisi ciddiye alın, biraz bu milletin sağduyusunu
ciddiye alın. Giderayak, her şeyi kaybetmenin telaşı içinde, olur olmaz
düzenlemelerle bu milleti ve bu milletin gündemini lütfen işgal etmeyin.
Sayın Başkan ve değerli
milletvekilleri; bu düzenleme gereksizdir, bu düzenleme herhangi bir ciddi
ihtiyacı karşılayacak nitelikte değildir, bu düzenleme Anayasa yaparken
kamuoyunun gözünden kaçırmaya çalıştığınız gerçek gerekçelerin saklanması
amacıyla getirilmiş bir düzenlemedir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Rüşvet, rüşvet…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayın, ek süre verdim.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Bunu bugün şu veya bu şekilde satabilirsiniz, sattığınızı zannedebilirsiniz
ama bunun bedeli çok ciddi şekilde sandıkta ödenecektir. Kıbrıs’taki seçimlerle
başlayan iniş bu düzenlemeyle daha da şiddetlenecek ve sandıkta bu millet size,
bu gayriciddi yaklaşımın, bu gayrisamimi
yaklaşımın bedelini ödetecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, ben de teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, İç
Tüzük 72’ye göre verilmiş iki önerge var, okutup birlikte oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 sıra sayılı
Yasa Teklifinin 24. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Kemal Kılıçdaroğlu Atila
Emek Turgut
Dibek |
İstanbul Antalya Kırklareli |
Mustafa Özyürek Cevdet Selvi Osman
Coşkunoğlu |
İstanbul Kocaeli Uşak |
Gerekçe:
Anayasalar, devletin
dayandığı temel ilkelerle siyasal rejimin belirlendiği; yetkili organların,
teşkilatın ve bunların nasıl işleyeceklerinin düzenlendiği ve insan hak ve
özgürlüklerinin güvence altına alındığı temel hukuk metinleridir.
Anayasa Devletin ve toplumun
temel kanunu, temel toplum sözleşmesidir; bu günü ve geleceği ilgilendirir. Bu
nedenle toplumsal mutabakatı gerektirir.
Dünyada ve Türkiye'de
Anayasalar hep olağanüstü dönemlerin eseri olmuştur. Amerika'da, Fransa'da,
Sovyetler Birliği'nde, Almanya'da ve hatta İran'da Anayasalarla siyasal
rejimler değiştirilmiş; siyasal rejimler kurulmuştur.
Anayasaların halkın
ihtiyaçlarını karşılayamayarak toplumsal taleplerin gerisinde kalması durumunda
ise değiştirilmesi ihtiyacı gündeme gelmiştir. Değişiklik ihtiyacını gündeme
getiren ise Dünyanın her yerinde ve Türkiye'de hep halk olmuştur. Halk ve
halkın temsilcileri, sorunları tartışmış, çözüm yollarında uzlaşmış ve varılan
mutabakatın eseri olarak Anayasalar değiştirilmiştir.
AKP iktidarı ise toplumu bir
yana koyarak, kendini her şeyi yapmaya muktedir cuntacılar gibi gördüğünden
mutabakat aramamaktadır. Darbe dönemlerinin cuntaları dahi, konu Anayasa
olduğunda bir toplumsal meşruiyet arayışına girmesine rağmen, AKP iktidarı
çoğunluğum varsa astığım astık, kestiğim kestik anlayışı içindedir.
Türkiye'de halkın gerçek
gündemi işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk ve yolsuzluktur.
Halk, aşından ekmeğinden keserek üniversite okuttuğu çocuklarına iş
istemektedir. Halk, kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesini değil,
eğitime ve sağlığa harcanmasını istemektedir. Halk, ürettiği ürünlerin
maliyetini karşılamasını beklemektedir.
AKP iktidarı ise sayısal
çoğunluğuna dayalı olarak Meclis gündemine taşıdığı Anayasa değişikliği paketi
ile halkın gerçek gündeminin üzerini örtmenin ötesinde, Anayasada olağanüstü
dönemlere özgü değişiklikler öngörerek demokratik siyasal rejimi dönüştürmeyi
hedeflemektedir.
Anayasa değişikliği metni bir
sivil darbe belgesidir. Demokratik rejimlerde temel hak ve özgürlüklerin
güvencesi bağımsız ve tarafsız yargıdır ve AKP'nin Anayasa değişikliği doğrudan
insan haklarının teminatı olan bağımsız yargıyı hedeflemektedir.
Hedefledikleri, yaptıkları yolsuzluklardan
dolayı ileride kendilerini yargılayacak olan hâkimleri bu günden seçerek,
özgürlüklerini yarattıkları yandaş yargıya emanet etmektir. Yürütmenin Yasama
Organına egemen olması yetmemekte, yargıyı da ele geçirerek bir dikta rejimini
kurumsallaştırmak istemektedirler. İstedikleri hukuka ve vicdani kanaatlerine
göre karar veren bağımsız ve tarafsız yargı değil, siyasi ideolojileri ile uyum
içinde olan "yandaş yargı"dır.
AKP iktidarı sayısal
çoğunluğuna dayalı olarak yaratacağı "yandaş yargı"yı Anayasal
düzeyde kurumsallaştırmanın peşindedir
Sayın Başbakanın hedeflediği
"yandaş yargı" oluşturma anlayışına toplumun tüm kesimleri karşıdır.
Sivil Toplum Örgütleri karşıdır. Yargı kuruluşları karşıdır. Mecliste temsil
edilen siyasi partiler karşıdır.
Çok büyük badireler atlatmış;
tarihten silindi denildiği anda kendini var edebilmeyi başarabilmiş bu halk bu
gidişe dur diyecektir.
Bunun için söz konusu
düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
Değişiklik Teklifinin 24. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca,
görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.
Mehmet Şandır Behiç Çelik S. Nevzat Korkmaz |
Mersin Mersin
Isparta |
Ümit Şafak Muharrem Varlı
|
İstanbul Adana
|
Gerekçe:
Anayasalar, Vatandaşların
temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet
organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde
temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3 muhtıra ile
üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
21. yüzyıl evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın
Her kesimin benimseyebileceği
bir anayasaya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa
yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
"Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin görüş ve
tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak
Meclis'in ilk işinin anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif
etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile Milleti
kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile
Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti
barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü
sağlayacak üniter yapı içinde Devleti kurum ve
kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokratik düzeni iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme
belgesi niteliğinde anayasa değişikliği kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği ancak
böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine
kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete
dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini
seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik
Teklifi kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler
ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar
lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri
zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık
sistemi getirilmektedir.
Bu teklifin içinde; Millet
yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü
bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun,
yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den İş
beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce,
inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere
güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir.
Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için değil
kendini korumak için Anayasa değişikliği yapmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir,
başlattığı PKK Açılımı için bu teklif ile anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu
sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.
Bu hususlarda uzlaşmaya
varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
III.- Y O K L A
M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, biraz önce dinlediğiniz iki önergeyi oylarınıza sunmadan önce
bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan
arkadaşlarımızı tespit etmeye çalışıyoruz.
Sayın Kılıçdaroğlu,
Sayın Baytok, Sayın Tamaylıgil,
Sayın Arıtman, Sayın Keleş, Sayın Paçarız, Sayın Köktürk, Sayın Aslanoğlu, Sayın Köse, Sayın Özkan, Sayın Barış, Sayın Coşkuner, Sayın Korkmaz, Sayın Seçer, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Selvi, Sayın Aydoğan, Sayın Baratalı, Sayın Güvel,
Sayın Susam.
Yoklama için iki dakika süre
veriyorum her zaman olduğu gibi ve yoklama işlemini başlatıyorum efendim.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN - Her iki önergeyi
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi, on dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapacağız.
Başlatıyorum soru-cevap
işlemini.
Tabii, yoklama yapıldığı için
soru soracak milletvekillerimizin isimleri sistemden silinmiş, tekrar girilmesi
gerekiyor.
Sayın Aydoğan,
Sayın İnan, Sayın Doğru, Sayın Asil, Sayın Paksoy,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Sıvacıoğlu,
Sayın Taner, Sayın Güvel, Sayın Ağyüz,
Sayın Süner, Sayın Özdemir, Sayın Işık, Sayın Akkuş,
Sayın Köse, Sayın Dinçer ve Sayın Çalış; sistemde
isimleri daha önce yazılı olan ama silindiği için tekrar girilmesini istediğim
arkadaşlarımız bunlar.
Sayın Aydoğan,
buyurun.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Üç ayda bir toplanması
gereken Ekonomik ve Sosyal Konsey sekiz yıllık İktidarınız döneminde kaç kez
toplandı? Son toplantı tarihini söyler misiniz?
Bu Anayasa değişikliğinin
demokratik zenginleşmeyi sağlayacağını söylüyorsunuz. Bu nasıl olacak, üretimi
mi artıracak, ihracatı mı artıracak, yeni istihdam alanları mı yaratacak? Bu
zenginleşme nasıl olacak?
Biraz önce Sayın Adalet
Bakanı “184 milletvekilinin iradesiyle Parlamentoya sunulan bir teklife siz
hangi hakla ‘Şu maddeleri çıkarın’ diye teklif yapabilirsiniz, öneri
getirebilirsiniz” diyor. Peki, öneri yapılmayacaksa, teklif yapılmayacaksa 184
milletvekili imzası yeterliyse günlerce biz bu Anayasa görüşmelerini niye
yapıyoruz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın İnan…
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, siyasi iktidarların
ana görevi ekonomik ve sosyal hayatı iyileştirmesi ve problemleri en aza
indirmesidir. Maalesef devri İktidarınızda terör ve bölücülük önemli mesafeler katetmiştir. Sanayici üretmiyor, esnafın yarıdan fazlası
iflas etmiştir. Köylü ve çiftçi banka, kredi kooperatifleri, elektrik borçları
yüzünden hacizler ve hapislerdedir. Kredi kartı mağdurları çaresiz, işsizlikte
tüm zamanların rekoru kırılmıştır. Çalışanlar baskı altındadır, emeklilerin ise
son ümidi tükenmiştir. Toplum gergin ve morali bozuktur. Bu
tablo bugüne kadar tek yetkili olarak dediği dedik, astığı astık, kestiği
kestik olan Sayın Başbakana aittir ve Sayın Başbakan tüm bu sorunların
başkanlık sistemi içerisinde daha hızlı çözülebileceğini ifade ederken
başkanlık önerisiyle ilgili olarak Sayın Başbakanın eski yol arkadaşı Sayın Abdüllatif Şener “Başbakan önce iş yapmayı öğrensin, bu
önerinin altında Başbakanın başarısızlığı yatıyor.” demektedir.
Sayın Bakan, bu Anayasa
değişikliği problemleri çözecek midir, yoksa başkanlık sistemine mi
getirecektir?
BAŞKAN – Sayın Paksoy, buyurun.
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Ekonomik ve
Sosyal Konsey sekiz yılık İktidarınızda kaç defa toplanmıştır? Yapılan
toplantılarda memurun, esnafın, emeklilerin, dar gelirlinin, çiftçinin,
nakliyecinin, açlık sınırının altında yaşayan asgari ücretlinin, 6 milyon
işsizin, her 4 üniversiteli gençten 1 kişinin işsiz olduğu ülkemizde söz konusu
kesimlerin durumunda iyileştirme yapılması için ne gibi tedbirler alınmıştır?
Düşük kur yüksek faiz politikasıyla yabancı sermaye zengin edilmiştir, ihracat
yapan sanayicilerimiz perişan edilmiştir. Sayın Bakan, Ekonomik ve Sosyal
Konsey Anayasa maddesi olarak kabul edildiğinde ne değişecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Doğru,
buyurun.
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son yıllarda ülkemizde
yatırım ve üretim neredeyse tamamen durmuş işsizlik önemli sorun hâline
gelmiştir. Ekonomik darboğaz esnafı, işçiyi işinden etmiş, çiftçi üretime
neredeyse küsmüştür. Tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten ülkemiz, hayvan
ürünleri ithalatına da en sonunda başlamıştır. İcralar çiftçinin, esnafın,
işçinin kapısına dayanmış, geçen yıla göre yüzde 400 oranında artışlar
olmuştur. Ekonomik ve Sosyal Konsey yasal bir kurum olarak faaliyetine devam
ederken neden bu durumları düzeltmek için faaliyette bulunmamıştır? Bu Anayasa
değişikliğiyle ne olacak da işsizlik bitecek, üretim olacak, yatırımlar
yapılacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bu soru
vatandaştan: “Ben Eskişehir’de memur olarak çalışmaktayım. Sekiz yaşında işitme
engelli bir çocuğum var. Çocuğuma biyonik kulak ameliyatıyla cihaz taktırdım.
İki yıl öncesine kadar cihaz masrafları kısıtlamalar olmasına rağmen
ödeniyordu. İki yıldır işitme cihazı pil paraları ödenmemektedir. Yılda iki pil
gerekiyor, pilin tanesi 300 dolar artı KDV, işlemci kablosu 500 dolar. Memurun hâli ortada. Pil alamazsam cihaz çalışmıyor, çocuğum
duyamıyor. İktidarın özürlülere bakışı işte bu. Özürlülerin
bu en temel ihtiyaçlarının karşılanmasını kestiler. Yeni Anayasa değişiklik
paketinde özürlülere pozitif ayrımcılık öngörüldüğünü duydum. Benim çocuğumun
pil parasını Anayasa mı ödemeyin diyordu?” diye bir soru var. Cevaplarsanız
teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Bakan, 12 Eylül Anayasası faşist bir darbenin ürünüydü ve
dayatmaydı. Hepimiz bunu böyle söyledik. Acaba bu pakette bir dayatma anlayışınız var
mı? Bu pakete acaba herhangi bir isim buldunuz mu? 12 Eylül darbesinin başka
bir ismi var mı bu pakette?
Bir başka soru: Yargının tüm
kurumlarının açık ve net ifade ettiği görüş ve düşüncelerini aldınız mı? Acaba
yargının tüm kurumlarının görüş ve düşüncelerini bu Anayasa paketinin hangi
maddelerine ilave ettiniz?
Son sorum: Bu pakette halk
oylamasına gidersek vatandaşlarımızın bir kısmının 12 Eylül Anayasası’nın bazı
maddelerine yürekten karşı çıkmasına karşın, özellikle Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesine getirdiğiniz antidemokratik maddeler
nedeniyle sandığa gitmeyecek veya olumlu oy vermeyecektir. Bu nedenle, her
maddeyi ayrı ayrı oylamaya getirmemeniz
antidemokratik değil mi?
Son bir kez daha soruyoruz:
Maddeleri halk için, halkın iradesi için ayrı ayrı
oylamayacak mısınız?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlarımızın birçoğu
ekonomik performansla ilgili sorular sordular maddenin konusunun ötesinde. Ona
elimden geldiğince cevap vereyim.
2003-2009
döneminde Türkiye ekonomisinin performansı son derece yüksek olmuştur. Millî
gelir artarken, bununla eş zamanlı olarak -bunun özellikle altını çiziyorum,
ülkemizin klasik problemi olan enflasyon canavarı, bir zamanlar hep adı
geçerdi, şimdi unutuldu dikkat ederseniz- yüksek büyüme ve istikrar
sağlanmıştır. Bu son derece önemli bir performanstır ve bunu yaparken millî
gelire borçların oranı yüzde 74’lerden kriz öncesi dönemde yüzde 39’lara kadar
düşmüş, krizin etkisiyle yüzde 45’lere gelse de Avrupa Birliği Maastricht Kriterleri’nde yüzde 60’ın oldukça altındadır.
Diğer taraftan, faizlerin
geçmişte ne düzeylerde olduğunu, kurdaki oynak yapıyı, bankacılık sisteminin
nasıl çöktüğünü, ekonomimizin nasıl en küçük rüzgârlardan etkilendiğini hepiniz
gayet iyi biliyorsunuz. Son dönemlerde, son yıllarda siyasi istikrar, mali
disiplin, güçlü bir finans piyasasıyla, iyi düzenlenmiş piyasayla ülkemiz
ekonomik krizi son derece başarılı bir şekilde atlatmıştır. Kredi
derecelendirme kuruluşları birçok ülkenin notunu düşürürken, ülkemizin notunu
artırmaktadırlar. Yine, ülke içinde tüketici güven endekslerinde ve reel kesim
endekslerinde artışlar gözlemliyoruz.
2009’un son çeyreğinde Avrupa
Birliğindeki en yüksek büyümeyi ülkemiz sağlamıştır, yüzde 6 bir büyüme
gerçekleştirilmiştir. 2010 yılında IMF tahmini -geçtiğimiz günlerde yayınlandı-
5,2’dir, Dünya Bankası yüzde 4,5 ile 6 arasında bir büyüme beklemektedir.
Birçok ülkenin ekonomik
krizle boğuştuğu, IMF kapılarında dolaştığı, kurtarma paketleri aradığı
bugünlerde ülkemizin, halkımızın bu İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en
büyük felakette, ekonomik krizde son derece rahat bir şekilde bu krizi
atlatmasını takdir etmenizi beklerdim.
Türkiye, inşallah, bu
yapısıyla önümüzdeki yıllarda çok daha hızlı bir şekilde gelişmeye devam
edecektir. Geçmişte biz kriz çıkarırdık başkaları yönetirdi, fakat bu kriz
bizden değil, dünyadan kaynaklanan, başkalarının çıkardığı bir kriz oldu, fakat
biz bunu iyi yönettik ve hiçbir destek almadan yönettik. Ne IMF’den ne başka
bir kurumdan ne mali bir destek ne de tavsiye almadan bu süreci son derece
başarılı bir şekilde yönettik, yönetmeye de devam edeceğiz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın
Bakan, sorulara cevap verin, propaganda yapıyorsunuz.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) - Ekonomik ve Sosyal Konseyi, bazı arkadaşlarımız hem konuşurken hem
sorularda çok küçümsediler, sanki çok önemsiz, olsa da olur olmasa da olur
türünden bir yaklaşım gösterdiler. Bu sivil toplum kuruluşlarının bir
talebidir. Sivil toplum kuruluşlarının talebine böyle yaklaşılmasını ben
doğrusu yadırgıyorum.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Kaç
defa topladınız?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) - Sivil toplum kuruluşları 1960 Anayasası’nda da 1982 Anayasası’nda da
bunu tavsiye ettiler, maalesef, o tarihlerde yapılamadı, fakat şimdi
gerçekleştiriyoruz. Çünkü, biz şuna inanıyoruz, az
önce bir arkadaşımız daha altını çizdi: Bir işi yaparken o işten etkilenen
taraflarla birlikte yönetmek zorundasınız, eski yöneten-yönetilen ayrımıyla
devam edemezsiniz.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Kaç defa topladınız?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) - Bugünkü dünyada, çağdaş dünyada yöneten-yönetilen ayrımı yerine
yönetişim dediğimiz her konuda etkilenen taraflarla birlikte süreçleri yönetme
son derece önemlidir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Bugüne kadar niye toplamadınız Konseyi?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) - Stratejik bir planlama için, katılımcı, çok aktörlü, çok katmanlı
bir planlama için katılımcılık şarttır ve biz de onu gerçekleştirmeye
çalışıyoruz.
Son olarak, Sayın Aslanoğlu “Bu Anayasa’da dayatma anlayışı mı var?” dedi.
Hiçbir şekilde bir dayatma anlayışı yok. Halkın özgürce seçtiği, adil bir
seçimle oluşturduğu bir Meclisin yaptığı bir Anayasa ile darbe dönemlerinde,
askerî yönetim dönemlerinde yapılmış bir Anayasa’yı mukayese dahi etmememiz
lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Halkın diğer seçtikleri ne oluyor?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Bunlar çok farklı, çok farklı. Ruhu farklıdır, içeriğini bir tarafı
bırakın. İçeriğini bir tarafa bırakın, halkın özgür ve adil bir seçimle
oluşturduğu bir Meclisle olağanüstü dönemlerde atanmış kişilerin oluşturduğu
Meclis hiç kıyas kabul etmez diye düşünüyorum.
Halkın oy verip vermeyeceğini
bu halkın huzuruna gittiği zaman göreceğiz. Ben inanıyorum ki, oy verecektir ve
güçlü bir destek verecektir. Ama halkımızın vereceği her türlü karara da
elbette saygılıyız.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki Sayın Bakan,
teşekkür ederiz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, Sayın Bakan çok güzel bir konuşma yaptı ama dünyanın en basit
sorusuna yanıt vermedi.
BAŞKAN – Neye yanıt vermedi?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Yani son bir yılda Ekonomik ve Sosyal Konsey kaç kez toplandı efendim? Bu
basit soruya niçin cevap vermedi Sayın Bakan?
BAŞKAN – Efendim, yalnız
soru-cevap işlemini bitirdik.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Hayır efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Yazılı cevap!
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Yazılı cevap
verecekmiş efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– O zaman ben söyleyeyim efendim.
BAŞKAN – Efendim, ne yapayım
ben? Yani Sayın Bakana zorla cevap verdirecek hâlim yok Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Üç ayda bir toplanması gereken Ekonomik ve Sosyal Konsey son bir yılda hiç toplanmadı.
BAŞKAN – Tamam efendim;
zabıtlara geçti Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Ciddiyeti vurgulamak için söyledim.
BAŞKAN - Peki, zabıtlara
geçti.
Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz 24’üncü madde üzerinde on dört önerge vardır. Ancak
bilindiği gibi, İç Tüzük gereği yedi önergeyi işleme alabiliyoruz. Kurayla
belirlenen bu yedi önergeyi şimdi okutuyorum, sonra önergeleri aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
Buyurun efendim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari
nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
İkram
Dinçer
Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari
nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari
nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Ahmet
Aydın
Adıyaman
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari
nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Ali
Öztürk
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 24. maddesi ile Anayasanın 166. maddesine eklenen fıkranın aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mersin
Malatya |
“Ekonomik ve sosyal
politikaların oluşturulmasında ve uygulanmasında hükümete istişare nitelikte
görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal
Konseyin Kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra
sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 24 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız Hamit Geylani M.
Nezir Karabaş |
Batman Hakkâri
Bitlis |
Osman Özçelik
Akın Birdal |
Siirt Diyarbakır |
Madde 24- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 166 ncı maddesinin kenar başlığı “I.
Planlama; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey” şeklinde değiştirilmiş ve
maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Ekonomik sosyal ve kültürel
politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî
nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey kurulur.
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Şimdi maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan Anayasa
değişikliği teklifinin, 24. maddesinin teklif metninden çıkarılması için
gereğini arz ve teklif ederiz
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Şandır |
Konya İzmir Mersin |
Behiç Çelik S.
Nevzat Korkmaz Ümit
Şafak |
Mersin
Isparta İstanbul |
Beytullah
Asil Prof. Dr.
Tunca Toskay |
Eskişehir Antalya |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu efendim önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz
değil mi efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasalar, vatandaşların
temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet
organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde
temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3 muhtıra ile
üzerine gölge düşürülen demokrasisini;
• 21. yüzyılın evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin,
• Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
• Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu
toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
• "Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
• Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
• Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
• Her partinin görüş ve
tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
• Seçimler sonunda oluşacak
Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif
etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
• Devlet ile Milleti
kucaklaştıracak,
• Milletin değerleri ile
Devletin değerlerini bağdaştıracak,
• Demokrasi ile Cumhuriyeti
barıştıracak,
• Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
• Milletin bölünmez
bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti
kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
• Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
• Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme
belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece
milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine
kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete
dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini
seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik
Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler
ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar
lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri
zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık
sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter
demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet
yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü
bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun,
yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP'den İş
beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce,
inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere
güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir.
Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, 8 yıllık iktidarında
devlet değerleri ile millet değerlerini çatıştırmıştır.
AKP, bu çatışma ile toplumu
kutuplaştırmıştır.
AKP, bu kutuplaşmayı halka
hesap vermekten kaçmak, siyasi rant elde etmek için
kullanmıştır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu
teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır.
AKP, tarım ve hayvancılık
sektörünü çökertmiş, köylüyü fakirleştirmiş, borca batırmıştır.
AKP, esnafı, tüccarı iflasa
sürüklemiştir.
AKP, KOBİ'leri
sanayiciyi batırmıştır.
AKP, işsizler ordusu
yaratmış, işini kaybedenleri intihara sürüklemiş, yeni iş arayan gençlerin
gelecekten ümidini kesmiştir.
AKP, ekonomik ve sosyal
hayatta yaşanan bu çöküntünün hesabını halka vermekten kaçmak ve suçu Anayasa
üzerine atmak için bu teklifi vermiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra
sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 24 ncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız (Batman) ve
arkadaşları
Madde 24- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 166 ncı maddesinin kenar başlığı “I.
Planlama; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey” şeklinde değiştirilmiş ve
maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Ekonomik sosyal ve kültürel
politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî
nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konsey kurulur.
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Karabaş,
konuşacak mısınız efendim?
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
– Konuşacağım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Sayın Karabaş, buyurun.
Beş dakika süreniz.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 24’üncü maddesi üzerine
verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
anayasalar, toplumun ihtiyaçları… Anayasa’da yer alan bir madde, toplumun
yaşamını, özgürlükleri ve ona denk yasal düzenlemeleri engellediği zaman
metinden çıkarılır. Toplumun beklentilerini karşılaması gereken ancak anayasada
bulunmayan, anayasada olmadığı zaman düzenleme yapılmayan konularda da
anayasaya madde eklenir.
Şimdi, Türkiye'de bu
Ekonomik, Sosyal Konsey… Eğer Anayasa’mızın 166’ncı maddesine “Planlama”dan sonra gelmek üzere “Ekonomik ve Sosyal Konsey”
cümlesini eklemeseydik -böyle bir konseyi kurmak, çalıştırmak- sivil toplum
örgütlerinin, meslek odalarının hükûmetle birlikte
çalışmak ve hükûmete öneri sunmaları konusunda nasıl
bir engel vardı?
Şimdi, önemli olan, Anayasa
hükmü olan “Planlama”ya bırakılan, devletin ve devlet
adına faaliyet yürüten Hükûmetin yapması gereken
ekonomiyle ilgili düzenlemeler ne kadar gerçekleşmiş, buna bakmamız gerekiyor.
166’ncı maddede şunu söylüyor: “Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı,
özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli
ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve
değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla
gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.” Zaten bu amaç doğrultusunda
gerekli teşkilatı hükûmetler rahatlıkla kurabiliyor
ama burada devletin görevi olan ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeyi,
sanayiyi ve tarımı ülkenin her tarafına dengeli dağıtmayı ne kadar
gerçekleştirdik? Bu yıl 90’ıncı yılını kutladığımız cumhuriyet tarihi boyunca
mevcut hükûmetler, iktidarlar ve şu anda da Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarı, Hükûmeti, bu dengeli
dağılımı, bölgeler arasındaki dengesizliği ne kadar kaldırdı? Eğer siz bunu gerçekleştirmemişsiniz, bu anayasal bir görev olarak
da Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve o devleti yönetmek üzere gelmiş olan hükûmetlerin görevi ise, Anayasa bu görevi vermişse, siz,
bunları, ekonomide, ekonominin işleyişinde ve bunun vatandaşa yansımasında
görevinizi yerine getirmemişken, bazı sözcükler ekleyip bazı yeni kurumsal
yapıları anayasal kurum hâline getirmenin hiçbir kıymeti harbiyesi
yoktur. Tabii, Hükûmet, Sayın Başbakan,
ekonomi Bakanından tutun Tarım Bakanına, diğer bakanlara, Sanayi Bakanına
kadar, Türkiye'nin bu gerçekliğini de kabul etmiyor. Sayın
Başbakan “Edirne’de, İzmir’de, Ankara’da ne varsa Hakkâri’de, Bitlis’te,
Rize’de, Şırnak’ta aynı şey var.” diyor ama biz biliyoruz ki Türkiye'nin bazı
bölgeleri, gelişmiş, sanayileşmiş, tarımı modernleşmiş bölgeleri ile başta Doğu
ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere Karadeniz ve İç Anadolu’nun bazı yerlerinde
mevcut ekonomik durum, yatırımlar, kişi başına düşen gelirde onlarca kat fark
var. Bırakın sermayeyle, sermaye kesimiyle, en çok gelire sahip olanla
en düşük gelire sahip olan arasındaki farkı, bölgeler arasında çağdaş dünyanın…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karabaş, ek
süre veriyorum bir dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla)
– Teşekkür ederim Başkan.
Bırakın bu farkları…
Avrupa’nın kesinlikle kabul etmeyeceği bölgeler arasındaki bu dengesizlik eğer
devam ederse, bırakın Avrupa Birliğine girmeyi, Avrupa Birliğinin kıyısına bile
Türkiye'nin yanaşamayacağı... Bu konuda Hükûmet
şimdiye kadar bir yatırım, bir düzenleme yapmamış, yıllardır bu vaatlerle
gelmesine rağmen… GAP, DAP, süslü söylenen, böyle şifreli sözcüklerle, güzel
sözcüklerle söylenen ama sonuçta insanların yaşamında hiçbir değişiklik
yapmayan söylemlerle Türkiye'nin sorunlarını çözemezsiniz. Eğer Bitlis’in, eğer
Şırnak’ın, eğer Hakkâri’nin nüfusunun yarısı verdiğiniz makarna ve kömüre
muhtaçsa, burada bu lafların, kurduğunuz Konseyin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Karabaş.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 24. maddesi ile Anayasanın 166. maddesine eklenen fıkranın aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök (Mersin) ve arkadaşları
“Ekonomik ve sosyal politikaların
oluşturulmasında ve uygulanmasında hükümete istişare nitelikte görüş bildirmek
amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin Kuruluş
ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun.
Süreniz beş dakikadır
efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tabii, bu Anayasa paketi
görüşmeleri başladığında bazı kelimeleri çok duyduk, “halk iradesi”, “dayatma”,
bu tür kelimeler hep kullanıldı.
Sayın Bakan, biraz önce de
söylediniz: “Halkın iradesi…” Yüzde 46’lık halk iradeniz var ama yüzde 54 de
burada. 54’lük iradeye saygı göstermeniz lazım. 54’lük iradenin görüş ve
düşüncelerini almadan bu konuda yaptığınız çalışmaya… 46’lık iradeye biz saygı
gösteririz ama sizin de 54’lük iradeye saygı göstermeniz lazım. Halkın yüzde
54’ünün iradesine saygı göstermiyorsanız, bizim de bu Anayasa paketinde
söyleyecek sözlerimizi dikkate almanız sizin de görevinizdir Sayın Bakan.
Değerli arkadaşlar, yine, hep
duyduk bunları ama öncelikle “halk iradesi.” dedik. Halk tertemiz bir Meclis
ister, tertemiz bir toplum ister. Halkın iradesi bu değil mi arkadaşlar? En
büyük irade halk iradesi, hepimiz buna saygı duyuyoruz ama halk iradesi, pırıl pırıl bir Meclis ister, pırıl pırıl
bir Meclis grubu ister.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bir başkasının kişisel ve siyasi kaygısını ve çıkarını korumak adına, bir başka
milletvekilinin bağırmasına rağmen, “Benim dokunulmazlığımı kaldırın.” demesine
rağmen eğer bunu yapmıyorsanız, bu, milletvekilinin kişilik haklarına, özgür
iradesine saygısızlıktır.
Değerli arkadaşlarım, herkes
suçlu değildir. Yani, ta ki, Türkiye’de -hukuk devleti- hukuk kurumunun suçlu
ilan etmesine kadar hiç kimse suçlu değildir. Ancak, özgür iradesiyle gidip
hesap vermek isteyen, gidip mahkemede “Ben suçsuzum veya suçluysam cezamı
çekeyim.” diyen insanların özgür iradesine bu Meclis saygı göstermiyor!
Değerli arkadaşlarım,
dokunulmazlık dedik. En azından, fezlekesi olan bir milletvekilimiz “Ben
fezlekemdeki suçumdan dolayı yargıya gitmek istiyorum, gidip hesap vermek istiyorum,
gidip mahkemede hesap vermek istiyorum.” diyorsa, bu milletvekilinin özgür
iradesine karşı çıkmak, o milletvekiline hakikaten yapılan en büyük
haksızlıktır. Herkes gitmeyebilir, herkes yüce yargıya gitmeye cesaret
etmeyebilir ama yüce yargıya gitme cesaretini gösteren ve bir şekilde
“Suçsuzum.” diyen, suçlu olmadığını, halkın içinde alnı ak, net bir şekilde
gezmek isteyen milletvekiline niye engel oluyorsunuz arkadaşlar? Niye engel
oluyorsunuz? Kaldırın dokunulmazlığını o insanın. Size gelip bas bas bağırıyor, “Benim dokunulmazlığımı kaldırın.” diyor,
“Ben yargıya hesap vermek istiyorum.” diyor ama bazı kişilerin siyasi ve diğer
kişisel çıkarları düşünülerek o milletvekillerimize izin verilmiyor. Bu,
bırakın milletvekilini, kişinin kişisel hakkına yapılan bir saygısızlıktır
arkadaşlar.
Bu Meclis, bu yüce Meclis en
azından… Halk iradesi diyoruz, halk iradesi lekeli milletvekili istemiyor, halk
iradesi tertemiz bir milletvekili istiyor, halk iradesi, gidip mahkemede hesap
veren bir milletvekili istiyor. Niye halk iradesine saygı göstermiyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, benim
bir milletvekili kardeşim beş yıldır mücadele veriyor, beş yıldır… İnsan
Hakları Mahkemesine kadar gitti. “Ya kardeşim, hesap vermek istiyorum, ben bu
hesabı vermek istiyorum.” diyor, “Ben alnı açık bir milletvekili olmak
istiyorum.” diyor. Yine söylüyorum. Herkes…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Oy vermek isteyen de aynı hakka sahip mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Evet, isteyenleri kaldırın kardeşim.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Oy vermek isteyen de aynı hakka sahip mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – İsteyenleri kaldırın kardeşim. Biz bunu istiyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile
kullanamıyorsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Biz bunu istiyoruz. Fezlekesi olan milletvekilinin
dokunulmazlığının kaldırılmasını istemek en tabii hakkıdır.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Oylamaya katılmak da hakkı değil mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Madem getiriyorsunuz bu Anayasa’yı, neden bunu getirmiyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) – Oy
kullanmaya gel.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Oylamaya katılmak…
BAŞKAN – Lütfen karşılıklı
konuşmayalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Neden getirmiyorsunuz?
BAŞKAN – Değerli
milletvekilleri, Hatibe lütfen müdahale etmeyelim. Lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Bu, o milletvekillerinin kişisel haklarına bir saldırıdır. Bunun
açıkça ifadesi budur.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy
kullanmaya gel.
BAŞKAN – Lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Suçlu olmayabilir insanlar. Ben hiçbir arkadaşımı suçlamak
istemiyorum ama bu Mecliste bir gerçek vardır “Şu kadar fezleke var.”
deniliyor. Kamuoyu, halk bunu büyük bir suç olarak addediyor. Çoğu arkadaşım
belki suçsuz, bir şey demiyorum ama iradeyle…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – “Benim dokunulmazlığımı kaldırın.”
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı tamamlayın, ek süre veriyorum.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – “Ben gidip yargıya hesap vermek istiyorum.” diyen insana da saygı
göstermek bu Meclisin görevidir.
Hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım dört önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 24 üncü maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 166 ncı maddesine eklenen fıkrada geçen “istişari
nitelikte” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali
Öztürk
Konya
Ahmet
Aydın
Adıyaman
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
İkram Dinçer
Van
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergelere Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşacak mısınız?
ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN – Sayın Aydın?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Sayın Gönül?
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Sayın Dinçer?
İKRAM DİNÇER (Van) – Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN – Müşterek gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Konseyin hükümete olabilecek
katkılarının sınırlandırılmaması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
24’üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına başlayacağız.
Sayın milletvekilleri, lütfen
yerinizden kalkmayınız.
Kısaca, sizlere görevli
arkadaşlarımız tarafından verilecek olan pullardan beyaz olanının “kabul” oyu
anlamına geldiğini, kırmızı olanının “ret”, yeşil olanın ise “çekimser” oyu
ifade ettiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Şimdi, arkadaşlarımız il il isimleri okuyacaklar. İsmi okunan arkadaşlarımız lütfen
sıraya girsinler. Bir izdihama yol açmayalım.
Gizli oylamaya Adana ilinden
başlıyoruz efendim.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan
milletvekili arkadaşımız kaldı mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, oylama
işlemi tamamlanmıştır.
Oy kutularını kaldırıyoruz.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
“Oy sayısı : 409
Kabul : 340
Ret : 69
Çekimser :
-
Boş : -
Geçersiz :
-
Kâtip Üye Kâtip Üye |
Bayram Özçelik Murat Özkan |
Burdur Giresun” |
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
00.30
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 00.43
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
25’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 25- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının geçici 15 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Madde üzerinde ilk
söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk’e aittir.
Sayın Öztürk,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan AKP
Anayasa değişikliği paketinin 25’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
değişiklik teklifinin 25’inci maddesi, mevcut Anayasa’mızın geçici 15’inci
maddesinin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin bir düzenleme. Geçici 15’inci
maddeyi anlayabilmek için öncelikle 12 Eylül 1980’de ne olduğuna bakmak lazım.
12 Eylül 1980’de bu oldu değerli arkadaşlarım: Ordu yönetime el koydu. Ne
yaptı? Hükûmet ve Parlamento feshedildi. Siyasal
partilerin faaliyetleri durduruldu. Parlamenterlerin dokunulmazlıkları
kaldırıldı. Belediye meclis üyeleri ve il genel meclis üyeleri feshedildi.
Belediye başkanları görevden alındı. Siyasi partilerin genel başkanları Süleyman
Demirel ve Bülent Ecevit Hamzakoy’a, Alparslan Türkeş
ve Necmettin Erbakan da İzmir Uzunada’ya sürüldü.
Aralarında Deniz Baykal ve CHP’nin Grup Başkan Vekili Sayın Kemal Anadol’un da bulunduğu 47 tane Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekili ve senatör, bugün Ankara Savcısının arama yaptığı, kozmik odanın
da bulunduğu dil ve istihbarat okulunda gözetim altına alındı. Barış Derneği
davasında yine Kemal Anadol, İsmail Hakkı Öztorun, Nedim Tarhan ve Mustafa Gazalcı gibi Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekili ve senatörlerin bulunduğu insanlar yargılandı, hapis
aldı. Deniz Baykal bu şekilde gözaltına alındı değerli arkadaşlarım. Yine
Konsey “dur” dedi. Konsey niye “dur” dedi? Konsey, 12 Eylül 1982 Anayasası
kabul edildikten sonra bile hiçbir yasal dayanağı olmayan, hiçbir mahkeme
kararı da olmadığı hâlde tamamen Konsey Başkanının iki dudağı arasıyla 8 tane
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili ve 8 tane de Adalet Partisi milletvekilini
Zincirbozan’a sürgüne gönderdi. Bunların arasında
Deniz Baykal da vardı, Süleyman Demirel de vardı değerli arkadaşlarım. Bu, Zincirbozan’daki zorunlu ikamet, aslında Zincirbozan ahalisinin içerisine Deniz Baykal ve
arkadaşlarının sokulması o kadar yasa ve hukuk dışıydı ki, bunu yapanlar da
aslında yaptıkları işin hiçbir yasal dayanağı olmadığının, hiçbir mahkeme
kararının olmadığının ve haklarında en küçük bir suçlamanın dahi bulunmadığını
biliyorlardı ve o nedenle de 2 Haziran 1983 tarihinden bu yana tutuklu bulundukları hususunu
hafifletmek için nizamiye kapısına şöyle bir yazı asmışlardı: “Misafirler,
sıkıyönetim komutanının nezaretinde, eşsiz, güvenceli ve toplu olarak ikamet
etmektedirler. Bu ikamet bir tutukluluk veya adli bir nezaret altında
bulundurmak hâli değildir.” denilmekteydi. Ancak bu tespite, o tarihte Zincirbozan misafirlerinin yazdığı şöyle bir yazı vardı
Konsey Başkanına: “Biz misafir değiliz. Misafir kendi serbest arzu ve
iradesiyle bir barınağa geçici olarak intikal eden kişilerdir. Oysa biz buraya
zorla gönderildik ve zorla bir garnizona tıkıldık.” demekteydiler.
Değerli arkadaşlarım, 12
Eylülde ne oldu? Tek celsede idam kararları verildi, hukuk ortadan kaldırıldı
idam kararları verildi ve tek celsede insanlar asıldı. İnsanların yaşı bir
gecede büyütüldü, Yargıtay bozma ilamları bile dikkate alınmadan bir gecede
infaz edildiler ve o sürece damgasını vuran önemli söz “Asmayalım da besleyelim
mi?” gibi hukuk dışı,
çağ dışı bir sözdü.
Değerli arkadaşlarım, 12
Eylül darbesinin en büyük özelliği, sonuçları: 650 bin kişi gözaltına alındı, 7
bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi, haklarında
idam cezası verilenlerin 50’si asıldı, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30
bin kişi siyasi mülteci olarak yurt dışına gitti, 300 kişi kuşkulu bir şekilde
öldü, cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 144 kişi kuşkulu bir
şekilde öldü, 14 kişi açlık grevinde öldü. Bu liste
böyle uzayıp gidiyor, zamanımız yok değerli arkadaşlarım.
Peki, 12 Eylül 1980 darbesi
neden yapıldı? Darbeyi yapanlar -Kenan Evren başta olmak üzere- ve o zaman darbe
şakşakçılığı yapanlar, darbenin yandaşı medya bu 12 Eylül darbesinin
demokrasiyi kurmak için yapıldığını söylüyordu. Burada Kenan Evren “Demokrasiyi
kaldırmadık, kurmak için hareket yaptık.” diyor. Burada yine Orgeneral Kenan
Evren, demokrasinin sağlam temellere oturtulacağını, Anayasa ve Seçim, Partiler
Yasası’nın değiştirileceğini söylüyor. “Atatürk yolundayız.” diyor değerli
arkadaşlarım. Yine Kenan Evren “Hakiki demokrasi kurulacaktır.” diyor. İşte 12
Eylül faşist darbesi, Kenan Evren’e göre, demokrasiyi kurmak, demokrasiyi geliştirmek için yapılmış ve
“Nitekim ülkeyi tertemiz hâle getirmeden bırakıp gitmeyeceğiz.” diyor değerli
arkadaşlarım.
Yine, o zaman darbenin
şakşakçılığını yapan bir gazetede yazı yazan ve bugün de iktidar partisi
AKP’nin yandaşlığıyla bilinen bir şahsiyet diyor ki: “Memnuniyetle ifade
edebiliriz ki demokrasinin nasıl işlerlik kazanabileceği hususunda yıllardır
bizim yazdıklarımız Evren’in beyanları arasında tam bir mutabakat vardır.
Açıklanan hedef de demokrasiye işlerlik kazandırmak olduğuna göre hürriyetlerin
üzerine bir müddet şal örtülmesine razıyız.” diyor; “12 Eylül bir darbe
değildir.” diyor; “’12 Eylül bir darbe değildir’ diyen Orgeneral Evren’e
tamamıyla katılıyoruz.” diyor. Yine “12 Eylül bir ihtilal değildir.” diyor
değerli arkadaşlarım. Bu yazı da 18 Eylül 1980 tarihli Tercüman gazetesinde.
Rahmetli Turgut Özal
“Generallerle çalışmak Türkiye’nin son şansıdır.” diyor ve generallerle
çalışmayı “Ben kendim onları ikna ettim.” diyor değerli arkadaşlarım.
Evet, değerli arkadaşlarım,
darbeyi yapanlar ve yandaşlarına göre demokrasi için bu darbe yapılmıştı. Ama
gerçekten bu darbe demokrasi için mi yapılmıştı? Toplumdaki kanaate göre, 12
Eylül 1980 darbesi,
çeşitli yoksul ülkelerde faaliyet hâlinde olduğu artık bugün gün gibi aşikâr
olan, hükûmetler deviren, sivil ya da askerî darbeler
yoluyla anayasal düzeni işlemez hâle getiren; her türlü sosyal, etnik, dinî,
kültürel yarayı kaşıyıp halkı birbirine karşı çatıştırmaya sokan, faili meçhul
cinayet ve katliamlarla ülkede kaos yaratıp istediği türde yönetimleri işbaşına
geçirmekte mahir olan emperyalizmin ve onun ülkemizdeki uzantısı
kontrgerillanın kanlı bir tertibidir değerli arkadaşlarım.
12 Eylül darbesinin temel
amacı hukuku yok etmekti değerli arkadaşlarım. İşte o nedenle de yeni Anayasa’ya
göre, Millî Güvenlik Konseyinin alınacak kararlarının, yayınlanacak
kanunlarının Anayasa’ya aykırılığı dahi iddia edilemeyecekti. 12 Eylül
yönetiminin de, tıpkı bugün olduğu gibi, yargıdan ve hukuktan çok rahatsız
olduğu çok belli değerli arkadaşlarım. İdarenin eylem ve işlemlerinin aleyhine Danıştaya dava açılamayacağını söylüyor Kenan Evren.
Değerli arkadaşlarım, bu 12
Eylül faşist diktatörlüğün bir de tabii ki ekonomik temelleri var. Aslında 24
Ocak kararlarının uygulamaya sokulması ve bu kararlara karşı halkın ve emekçi
kesimlerin yükselen tepkilerini kanla, baskıyla durdurmak için, grevlerin
ertelenmesi, sendikaların susturulması için bu gelmişti. 12 Eylül darbesi
bugüne kadar yapılan darbelerin içerisinde belki en kanlısı, en zalimi ve
planlanarak gelmişti. 12 Eylül öncesi 1 Mayıs olayına
baktığımızda, 12 Eylül öncesi 16 Mart 1978, İstanbul Üniversitesi, Beyazıt’ta
katledilen öğrencilerin olayına baktığımızda, Kahramanmaraş, Çorum olaylarına
baktığımızda ve her gün, sağda veya solda, önde gelen tanınmış insanların
öldürüldüğüne baktığımızda, toplu katliamlara baktığımızda 12 Eylül’ün
planlandığı, darbenin koşullarının oluşturulduğu ve bu darbenin halk tarafından
genel kabul görmesinin sağlandığı çok açıktır değerli arkadaşlarım. İşte,
dışarıdan da bu darbenin arkasında dış güçlerin olduğu, emperyalizmin olduğu
yine o günkü gazete kupürlerinden bellidir. “İhtilal
sabahı NATO ülkeleri derin bir oh çekti ve ‘Türkiye kurtuldu’ dediler.” 20
Eylül 1980, Tercüman gazetesi. “Kissinger ‘Türkiye’ye
katkılarımız artarak devam edecektir.’ dedi.”
Değerli arkadaşlarım, bugün
bunun üzerinden gerçekten otuz yıla yakın bir zaman geçti. İşte, Türkiye’de
gerçekten insanları kanla, şiddetle boğan böylesine bir zalim yönetimi
Türkiye’ye getirenlerin kendilerinin korunmaya ihtiyacı vardı. İşte onun için
hukuki sorumluluktan kurtulmak için geçici 15’inci maddeyi koydular.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, ek süre veriyorum efendim, lütfen konuşmanızı
tamamlayın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi aslında, 12 Eylül yöneticilerinin haksız,
hukuksuz işlem yaptıklarının çok açık bir itirafıdır. Bu haksız ve hukuksuz
işlem yapanların hukuktan korkmalarının somut itirafıdır o geçici 15’inci madde
değerli arkadaşlarım. Bu geçici 15’inci maddenin bugüne kadar kaldırılmaması
bile eksikliktir çünkü demokratik hukuk devletinde böylesine hukuk dışı bir
madde olamaz. Komşumuz Yunanistan’da darbeyi yapanlar hâlâ daha
hapishanedeyken, otuz yıl geçmesine rağmen böylesine bir düzenlemenin bu
Anayasa’dan çıkarılmamış olması gerçekten utanç verici bir olaydır.
İşte o nedenledir ki
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal, bizzat kendi imzasıyla 1992
yılında verdiği Anayasa değişikliklerinde bu maddenin çıkarılmasını söylemiştir.
Yine, 2006 yılında, Birgün gazetesinde yaptığı röportajda Anayasa’daki bu
geçici 15’inci maddenin çıkarılmasını savunmuştur.
Yine, 2009 yılının Haziran
ayında, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı bu geçici 15’inci maddenin
çıkarılmasını savunmuş, Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilleri de bunu
savunmuşlar, ancak AKP o zaman “Sulu şaka.” demiştir.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten faşizm emperyalizmin halk üzerindeki en gerici, en şoven, en ırkçı,
en kanlı diktatörlüğüdür, en zalim diktatörlüktür. Artık, darbeleri kim yaparsa
yapsın, ister asker yapsın ister polis yapsın ister partiler yapsın ister
yasalarla yapılsın Türk halkı darbelere karşıdır, darbeleri kim yaparsa yapsın,
karşıdır değerli arkadaşlarım. CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türk halkı gerçekten
bağımsız, gerçekten demokratik, özgür bir Türkiye’de yaşamak istiyor. Bizim de
parlamenterler olarak Türk halkının bu taleplerini yerine getirmemiz gerekiyor.
Artık halkımız faşist diktatörlükler istemiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
anlamda söylemek istediğim son söz de şudur: Emperyalizme ve onun iş birlikçisi
faşist uygulamalara dayanarak…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, ek süreniz de doldu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Bitiriyorum…
BAŞKAN – Selamlama için
mikrofonunuzu tekrar açıyorum, lütfen tamamlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, son söz olarak şunu söylüyorum: Emperyalizmin kucağına
oturarak, faşist uygulamalara sığınarak demokrasi ve özgürlük mücadelesi
verilemez. Demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürek ister, bilek ister.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Şimdi de söz sırası Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan’a aittir.
Sayın Kaplan, buyurun
efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlarken, 12 Eylül darbesinin
hışmına uğramış, zulmüne uğramış, işkencelerden geçmiş, bugün dahi siyasi
mülteci olarak dünyanın dört bir köşesinde yaşayan bütün kardeşlerimizin önünde
saygıyla eğiliyorum. Çünkü, çok ciddi bir konuyu, çok
geç bir zamanda çok da gecikmiş bir zamanda konuşuyoruz. Bir zamanlar bu Meclis
12 Eylül 1980-1983 arası kapandı ve o zamanın bir
sunuşunu okuyorum: “Başkanlık Divanının Genel Kurula sunuşları vardır. İmza: Kenan Evren, Orgeneral, Devlet Başkanı.” Sayın Başkan,
sizin yerinize…
O tartışmalara sizi biraz
götürmek istiyorum ve sizi Danışma Meclisindeki Anayasa tartışmalarına… Veciz
sözler buldum, bakın ne diyor: “Anayasaların değiştirilmesinde iki usul vardır.
Anayasaların değiştirilmesindeki usullerden birisi, yumuşak anayasa sistemidir;
diğeri de, katı anayasa sistemidir.” Şimdi, dikkatinizi çekmek istiyorum,
dönemin Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Aldıkaçtı
diyor ki: “Anayasalar bir, yumuşak anayasalardır; iki, katı anayasalardır. Biz
öyle katı bir anayasa yaptık ki, Mecliste Anayasa’nın değiştirilmesi 2/3, Cumhurbaşkanının
değiştirilmesini 4/3’e bağladık. Tabii ki, 15’inci maddeyle de koruma altına
aldık.” Tıpkı 60 ihtilalinden sonra konan 4’üncü madde gibi mutlak sorumsuzluk
kavramını getirdiler işleminden, icraatından, eyleminden ve diyor ki: “Sebebi,
dediğimiz gibi ideolojiktir, inançla yapılan bir Anayasa’nın korunmasıdır.”
Evet, bu Anayasa çalışmasını böyle…
Sayın Genç belki bana bir şey
diyecek. Evet, o dönem bir önergeniz de vardı, Sayın Genç’in mutlak
sorumsuzlukla ilgili bir önergesi vardı o zaman ama generaller için değil,
generallerin atadığı bakanların yasadan çıkarılmasını ancak isteyebilmişti. Hak
veriyorum, o generalleri de kapsama alacak önerge verecek hâliniz yoktu.
Şimdi, ben trajik noktalara
getirmek istemiyorum ama Erdal Eren’in Millî Güvenlik Konseyi kararıyla idam
cezası onaylanıyor. Yasa bu kadar, üç satır arkadaşlar. Millî Güvenlik Konseyi
Erdal Eren’le ilgili kararını -Danışma Meclisi de yok- alelacele veriyor. 50
tane sağcı, solcu genç, o arada, MGK kararıyla… Sonra bir usul değişikliği oldu.
Mehmet Ali Ağca’yla ilgili, 3 Mart 1982 Danışma
Meclisi tutanağı, sonra Millî Güvenlik Konseyi tutanağı, idam kararı çıkıyor.
Merak eden arkadaşlar bakarlarsa kim nasıl oy kullanmış, çok ilginç şeyler
bulacaksınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Söyle bari, kimin ne oy verdiğini söyle.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Burada şunu ifade etmek istiyorum. Bu arada da Maltepe Cezaevinden kaçış var.
Buradan tekrar geliyorum, 1982 Anayasası 15’inci maddesinin son fıkrasının
çıkarılması, Anayasa’ya aykırılık iddiaları görüşülemiyordu.
Koalisyon dönemine geliyorum,
2001 28 Eylüle. 2001 28 Eylülde, buradan, evet, birkaç alıntıya vurgu yapma
ihtiyacını duyuyorum.
MHP Grubu adına Sayın Yahnici
“Tarihe not düşülecek bir hadisedir.” diyor. Anayasa’ya aykırılık maddesi,
“İtiraz yapılamaz.” kaldırılmış ve buradan fazla açmadan, dönüyorum hemen,
Sayın Bülent Arınç’ın sözleri var 82 Anayasası’yla
ilgili, çok ilginç, aynı noktada. Ve Sayın Başkan Mehmet Ali Şahin, o dönem AK
PARTİ Grubu adına konuşuyor ve “21’inci yüzyılda yeni Türk vatandaşı tipini
ortaya çıkaracağız.” diyor. İşte, “Gözaltıları
indirdik.”, “İstediği düşünce açıklamasını sağladık.” Benzer bir çalışma…
Şimdi, aradan -2001, 2010,
geldik 2010’a- otuz sene geçti, otuz sene sonra 15’inci maddeyi kaldırıp doksan
yedi yaşında Kenan Evren’i yargılayacaksınız, “Bu işi biz yaptık.”
diyeceksiniz. İyi, güzel.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Hep
beraber.
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Dokuz sene bekleyip otuz sene müruruzamanın dolmasını niye beklediniz kardeşim?
Sekiz senedir iktidarsınız.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Yedi sene oldu.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Sekiz senedir iktidarsınız, müruruzaman dolduktan sonra niye getiriyorsunuz bu
yasa tasarısını?
Bakın, geçici 15’inci maddeyi
kaldırıyorsunuz, güzel. Peki, 2’nci maddede, geçici 2’nci maddede “Millî
Güvenlik Konseyi lağvedilir, bu Anayasa kabulünden sonra referandumla” hemen
arkasından diyor ki: “Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Millî Güvenlik Konseyi
Cumhurbaşkanlığı Konseyine dönüşür ve mutlak dokunulmazlığı vardır.” 2’nci
maddeyi kime yutturacaksınız? Duruyor.
Arkadaşlar, bir şeyi yaptık
mı dürüst olacağız; bakın, doğru olacağız. 78’liler, eski sağcılar da solcular
da çıkıyor, diyor ki: “12 Eylül darbesinin doksan gün, yüz yirmi gün sualsiz gözaltılarından, işkencelerinden geçtik. Sağcısını
solcusunu bir odaya koydular. Diyarbakır 5 no.lu Cezaevinden Mamaklara kadar
neler yaşadık biliyor musunuz? Biz ki…” diyor. 12 Eylül darbesi bir bütündür.
O, Anayasa’sıyla 12 Eylüldür. O, siyasi bir darbedir, mevzuatıyla bir darbedir,
YÖK’üyle bir darbedir, Siyasi Partiler Yasası’yla bir darbedir, yüzde 10 seçim
barajıyla bir darbedir, hazine yardımıyla bir darbedir, getirdiği yasaklarla
bir darbedir ve 12 Eylülde kapattığı partilerle bir darbedir, kapattığı
sendikalarla bir darbedir, kapattığı sivil toplum örgütleriyle bir darbedir.
Bütün bunlarla hesaplaşılmadan, darbeyle hesaplaşılmadan, bu Meclis onurunu koruyamaz arkadaşlar. Bu
Meclis, 80 ve 83 yıllarında, Orgeneral Kenan Evren’in Başkanlık duyurularını
dinledi, okudu. Bu sıralarda seçilmişler yoktu, atanmışlar vardı ve bu
bütündür, bu hesaplaşma bütündür. 12 Eylül’ün izlerini ana caddelerden,
bulvarlardan, okullardan, meydanlardan silmediğiniz sürece ve onların getirmiş
olduğu köhnemiş sistem… Bu köhnemiş sistemin garip bir tarafı ki depolitizasyon
politikasıyla bütün siyasetin kanallarını tıkayarak, o katı Anayasa, katı
Anayasa otuz senedir bizleri meşgul ediyor; her gün bir kenarını değiştire değiştire, 17’nci kez, 86’ncı maddeye kadar gele gele, biz kimden hesap sormuş olacağız? Bir Yunanistan
kadar olamadık “Albaylar Cuntası”ndan, bir İspanya kadar olamadık “Franco rejiminden”, bir Portekiz kadar olamadık “Salazar”dan, bir İtalya kadar olamadık “Temiz Eller”
yaratamadık. Şimdi, kalkmışız, müruruzamana uğramış, artık 12 Eylül mağdurlarının
ve meydanlara çıkarak “Hesap soracağız.” diyen mağdurların o hıçkırıkları, o
buruklukları, o çığlıkları… 1 milyon 860 bin fişlemenin getirdiği ve hâlâ
torunları, Dışişlerinde, orduda, gizli makamlarda görevlere gelmek istediği
zaman, babalarının ve dedelerinin fişleri nedeniyle hâlâ bugün dahi göreve
gelemezken biz, 15’inci maddeyi göstermelik kaldırdık, hesap sorduk, artık
“Kenan Evren’i alın, buyurun, hapse koyun.” deyip bir yaşlı generali, hâkime,
hukuka…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, ek
süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bir
yaşlı generali, ahı çıkmış bir generali alıp hukuka
havale ederek siyaset kurumu kendini aklayamaz, bu Meclis kendini aklayamaz. Bu
Meclis, bu Meclisi kapatanları, İstiklal Savaşı’nda dahi kapatanlara karşı
hesabını, bütün kurumlarıyla, bütün yasalarıyla, bütün temel yasalarıyla, bütün
sistemiyle, bu hesabını sormadığı zaman, bunun hesabı sorulmadığı zaman, 12
Eylül mağdurlarının azıcık olsun yüreklerine su serpemezsiniz. Bu müruruzamanın
insanlık suçlarında işlemeyeceğini anlatamadığınız zaman, bunu hayata
geçirmediğiniz zaman, 12 Eylül’ün hesabını sordum diyemezsiniz, çıkıp
meydanlarda bunu seçime havale edemezsiniz; bu etik olmaz, bu ahlaki olmaz. Zincirbozan’dan utanın. 197 tane işkencede ölen
insanımızdan utanın. 5 no.lu cezaevinde, Diyarbakır’da, dışkı yedirilen
insanlarımızdan utanın. Gözaltında, sağcıları, solcuları aynı koğuşa koyup
birbirine kırdırmaya çalışanlardan utanın.
Ne oldu da 12 Eylül öncesi 5
bin kardeş birbirini öldürüyordu da bir anda, bir anda, 12 Eylülün sabahı bıçak
gibi kesiliverdi, söyler misiniz? Ne oldu da değişebildi? Açın o günün
gerekçelerini “Bu ülkeye huzur getirmek için bunu yaptık.” dedi. Oysa, finans kapitalin, emperyalist sermayenin, bütün para
babalarının dönen çarklarının, kârlarının korunmasının sisteminin düzeni
kuruldu o gün. O gün, Türkiye'nin DNA’sı değiştirildi. O gün Türkiye'nin DNA’sı
değiştirilirken sivil toplumu boğduruldu, DİSK’i kapatıldı, TÖB-DER’i kapatıldı, bütün sendikalarına el konuldu, bütün mal
varlıkları hâlâ TÖBDER’in iade edilmiş değil ama
hâlâ…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, ek
süreniz de doldu.
Selamlamanız için mikrofonu
açıyorum, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Bitiriyorum selamlamayla Sayın Başkanım.
…ama hâlâ -içim acıyor- o
işkenceciler, o darbeciler o korumalarla, altlarında devletin araçlarıyla, o
rütbeleriyle, o üniformalarıyla meydanlarda, sokaklarda hâlâ geziyorlar ama mağdurlar
hâlâ başını kaldıramıyorlar. Bu adaletsizliği çözecek bir hesaplaşmanın
bütünüyle temelini atmadan bu Meclis kendini aklayamaz, bizler kendimizi
aklayamayız, siyaset kurumu kendini aklayamaz arkadaşlar. Bu ayıp hepimize
yeter.
Bütün 12 Eylül mağdurlarının
önünde saygıyla eğiliyorum; hepsinden özür diliyorum, özür diliyorum, özür
diliyorum.
Teşekkür ederim. (BDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
teşekkür ederiz.
Şimdi de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Atila
Kaya.
Sayın Kaya, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz sizin de on dakikadır
efendim.
MHP GRUBU ADINA ATİLA KAYA
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sadece bu çatı altında bulunan bizler değil, Türkiye kamuoyu da uzun zamandır,
AKP’nin hazırlamış olduğu Anayasa taslağı içinde yer alan 1982 Anayasası’nın
geçici 15’inci maddesinin kaldırılması teklifini tartışmaktadır. Bu tartışma
öyle bir hâl almıştır ki geçici 15’inci madde tartışmaları, bir bütün olarak
Anayasa tartışmalarının da önüne geçmiştir. Bulunduğumuz bu noktada sormamız
gereken soru nasıl bu duruma gelindiği ve bu durumu kimlerin amaçlamış
olduğudur.
Açıktır ki içinde bulunulan
durum, AKP’nin hazırladığı oyunun bir parçasıdır ve geçici 15’inci maddeyle
ilgili olmayan bir amaca hizmet etmektedir. O hâlde yapmamız gereken öncelikle
bu maddenin kaldırılmasını tartışmak değildir, AKP’nin geçici 15’inci maddeyi
tartışmamızı istemesini yahut tartışıyor olmamızı tartışmaktır. Bunun farkına
varmak Anayasa paketi içinde neden geçici 15’inci maddenin kaldırılması
teklifinin bulunduğunu da açıklar.
Değerli milletvekilleri,
kendi hazırladığı Anayasa paketinin ardında durmanın güçlüğünü bilen AKP,
geçici 15’inci maddenin kaldırılması teklifini de buna ekleyerek Anayasa tartışmalarını
geçici 15’inci madde tartışmasına indirgemek istemiştir. Bunu yapmakla
amaçladığı da içinde geçici 15’inci maddenin kaldırılmasını da barındıran
değişiklik paketine karşı çıkanları “12 Eylül savunucusu” olarak yaftalamakla
tehdit etmektir. Demek ki bu maddenin pakette bulunmasının esbabı mucibesi gerçekte 12 Eylül cuntasını yargılamak değil, bu
cuntaya karşı oluşmuş olan nefreti tahrik etmek suretiyle paketin bütününü
kabul ettirebilmektir. Bu amacın gerçekleştirebilmesi doğrultusunda talimatlandırılmış medyanın çabaları da bu maddenin pakette
bulunmasının araçsallığının en açık göstergelerinden biridir.
Değerli milletvekilleri, en
azından metodolojik bakımdan Anayasa tartışması 12 Eylül tartışmasına
dönüşmemeliydi. Ne var ki iktidar eliyle “12 Eylülcü” yaftasının bir tehdit
unsuru olarak kullanılmasının denendiği yerde tarafların 12 Eylül karşısındaki
konumlarını tartışmak da şart olmuştur.
Huzurunuzda Anayasa
Değişikliği Teklifi’ne bütünüyle karşı olan Milliyetçi Hareket Partisinin bir
milletvekili olmanın ötesinde, birçok mensubu gibi 12 Eylül zulmünü şahsen
tecrübe etmiş, onun işkence tezgâhlarından geçmiş ve zindanlarında yıllarını
vermiş birisi olarak bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, 12
Eylül savunucusu olma ithamını başkaca amaçlarına ulaşmak için bir silah olarak
kullanmayı deneyenler bu silahla vurulmayı da göze alabilmelidir. Kimin 12
Eylülcü olduğunu anlamak için Anayasa maddelerinden turnusol kâğıdı rolü
beklemeye gerek yoktur. Gerçek, bütün çıplaklığıyla ortadadır. 12 Eylül kimin
önünü açmışsa, 12 Eylül’den kim faydalanmışsa 12 Eylül’ü savunan da odur. Bunu
örneklendirelim isterseniz: Anayasa taslağını hazırlayan partinin kurucu
kadrosunun birçoğuyla birlikte 12 Eylül öncesinde her birimiz kendi
teşkilatlarımızda çalışırken 12 Eylül fırtınasına yakalandık. Ne var ki bizleri
zindanlara ya da eski bir deyimle dama tıkan 12 Eylül, onların başlarının
üstüne dam kurmuştur. Ülkücüleri ve solcuları işkencehanelere
tıkan, darağaçlarına gönderen 12 Eylül, siyaset yapabilmeleri için Tayyip Erdoğan ve onun gibilerin kendilerini mensup
hissettikleri örgütlenmelerin de yolunu açmıştır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Ne alakası var?
AHMET YENİ (Samsun) –
Saçmalamaya başladın!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Dinleyin… Dinleyin…
ATİLA KAYA (Devamla) – Yani, gerçekte varlığını 12 Eylül’e borçlu
olan örgütlenmelerin içinden çıkanların ve onların uzantılarının, 12 Eylül
mağdurlarının hissettiklerini hissetmesi, 12 Eylül’ü onların gözüyle görmesi
mümkün değildir. Başta 12 Eylül olmak üzere askerî darbelere karşı çıkmak adına
AKP’nin tavrını savunmak hamakattir, geçmişe
saygısızlıktır. 12 Eylül cuntası ülkücü ve devrimci olmak üzere onlarca insanı
idam sehpalarına yolladı, binlercesini işkencehanelerde,
hapishanelerde zulüm altında inletti.
SELAMİ UZUN (Sivas) – Şimdi
Anayasa’yı savunuyorsun.
ATİLA KAYA (Devamla) – Bugün AKP, bu insanların kendilerinden,
yakınlarından ve onların yolunda olanlardan medet umuyor.
Değerli milletvekilleri, AKP
dünün devrimcilerine, bugünün yeni liberallerine uzun zamandır yandaş
televizyonlarında programlar yaptırıyor, gazetelerinde yazdırıyor, eski ülkücü
de buldu maalesef, konuşturuyor. Peki, neden kendi 12 Eylül mağdurları
konuşmuyor? Konuşamaz çünkü yok. (MHP sıralarından alkışlar) Bu ülkede 12
Eylül’ü en son tartışabilecek olanlar iktidar mensuplarıdır, ilk söz söyleyecek
olanlar ise bedel ödeyenler olmalıdır. 12 Eylül belki de en çok “Asmayalım da
besleyelim mi?” sözüyle hatırlanıyor.
Değerli milletvekilleri, biz
12 Eylül’ün astıklarındanız, iktidar ise beslediklerinden. (MHP sıralarından
alkışlar) 12 Eylül’ün beslediklerinin kendilerini demokrasi havarisi olarak öne
sürüp de onun astıklarını 12 Eylülcü olarak göstermeye çalışmaları, nezaket
sınırı muhafaza edilerek adlandırılabilecek türden bir eylem değildir.
Sayın milletvekilleri…
NURİ USLU (Uşak) – Sizi
asanlara…
ATİLA KAYA (Devamla) – Biraz
sabredersen öğreneceksin.
Sayın milletvekilleri,
ömrünün en güzel yıllarını 12 Eylül zindanlarında bırakan birisi olarak, neden
böyle bir teklife karşı çıktığımız sorulduğunda da söyleyeceklerimiz şunlardır:
Her şeyden önce, dolaylı da
olsa varlığını 12 Eylül uygulamalarına borçlu olan AKP’nin elinde acılarımızın
istismarına yönelik bir silah olduğu için karşıyız. Kendi önlerine yollar açan
cuntanın zulmüne maruz kalanları böyle bir durumda bırakmanın istismarın en
bayağı ve en karşı koyulması gereken şekli olduğuna inandığımız için
karşısındayız. Yaşadığımız zulmün istismarının da en az onun kadar acı
verdiğini bilmezden geldiğiniz için karşısındayız.
AKP, 12 Eylül cuntasının
yargılanmasını adaletin gereği olarak görüyor ama bu görüşü Anayasa paketinin
geçmesi için bir istismar aracı olarak kullanıyorsa bu, adaleti zulmün aracı
hâline getirmek demektir. İktidar partisi, mağdurların duygularını istismar
etmekten vazgeçmelidir. Bize işkence edenlerin yargılanmasını hiç kimse bizden
daha fazla isteyemez, ne Başbakan ne de bir başkası. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen müdahale
etmeyelim arkadaşlar, lütfen… Lütfen…
ATİLA KAYA (Devamla) –
Bununla birlikte, bu durumun başka bir amaca ulaşmak için bir koz olarak
kullanılması da ahlaki değildir ve hiç kimse Şark kurnazlığıyla ikbal
ummamalıdır.
Sayın milletvekilleri, geçici
15’inci maddenin Anayasa’daki varlığının utanç verici olduğu konusunda hemen
herkes hemfikirdir. Bununla birlikte, söz konusu maddenin kaldırılmasının 12
Eylül darbecilerine yargılanma yolu açmayacağı konusunda önde gelen
hukukçuların uyarıları vardır. Anayasa tartışmalarını, bu hâliyle geçici
15’inci maddenin varlığı tartışmasına indirgemek sadece AKP’nin amacına hizmet
eder ve yeni bir “cambaza bak” oyunu için ona fırsat tanır. (MHP sıralarından
alkışlar) Günün birinde beslediklerinin böyle bir tavırla ortaya çıkacakları
herhâlde o maddeyi oraya koyanların dahi aklına gelmezdi.
Değerli milletvekilleri, 12
Eylül’ü vicdanlarda mahkûm etmenin ve zihinlerden kazımanın yolu, Anayasa
maddeleri arasında yol bulmaya çalışmaktan değil, varlığını ona borçlu olan
zihniyetle hesaplaşmaktan geçer. Özellikle bu hususla ilgili
şunu belirtmek istiyorum: Bu teklifi getiren yani Anayasa Değişiklik Teklifi’ni
getiren iktidar partisi milletvekillerinin bu konudaki samimiyetlerini
göstermesi bakımından aslında en güzel örnek şudur: Bir taraftan 12 Eylül
rejimiyle, 12 Eylül’ün uygulamalarıyla hesaplaşıyor gibi görünürken, diğer
taraftan daha yakın bir tarih sayılabilecek bir zaman dilimi içinde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaya, size de
ek süre veriyorum, konuşmanızı lütfen tamamlayın.
ATİLA KAYA (Devamla) –
…milletin iradesine karşı yöneltilmiş, milletin seçtiği iktidarı birtakım
gayrimeşru yöntemlerle al aşağı eden 28 Şubat sürecini
hiç gündeme getirmemenizi nasıl değerlendirelim?
Daha 27 Nisan e-muhtırasının
üzerinden çok az bir zaman geçti. Burada sizlere soruyorum: Dünyanın hangi
demokrasi ülkesinde ve kendisini demokrat addeden hangi insan kendisine
e-muhtıra veren birisiyle ve bu e-muhtırayı bizzat kendisinin yazdığını itiraf
eden birisiyle Dolmabahçe’de oturup saatlerce belli konular üzerinde bir
mutabakata varabilir? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Tek başına bu örnekler bile
sizin bu Anayasa değişikliği konusundaki samimiyetinizi ortaya koyması
bakımından âdeta bir turnusol kâğıdı vazifesini görmektedir.
Sözlerimi bitirirken, İslam
tarihinden bir örnek vererek bitirmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, İslam
tarihinin en önemli kırılma noktalarından birisi olan ve “Hariciler” denilen
bir grubun ortaya çıktığı “Sıffın vakası”yla ilgili
Hazreti Ali’nin, hakeme müracaat etti diye ve diğer tarafın küfürle suçlanması
üzerine Hazreti Ali’nin verdiği çok güzel bir cevap var: “Hak bir sözle batılı
murat etmek.” Burada siz, bu Anayasa taslağının içerisine herkesin mutabık
kalabileceği, herkesin ittifak edebileceği birtakım maddeler koymak suretiyle
kendi murat ettiğiniz hedefi gerçekleştirmek yani hesap vermekten, hesap verme
günü geldiği zaman o hesaptan kaçmak için, kendi yargınızı oluşturmak için bu
paketi getirdiniz.
Bu duygu ve düşünceler içinde
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından ayakta alkışlar, CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gruplar adına şimdi son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı’ya
aittir.
Sayın Bahçekapılı, buyurun.
Sizin de süreniz on dakikadır
efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce geçtiğimiz gün hayatını kaybeden Türkiye Barolar Birliği
Başkanı ve sevgili görev arkadaşım Özdemir Özok’u
saygıyla anıyorum, rahmet diliyorum, yakınlarına ve dostlarına baş sağlığı
diliyorum.
Yine sözlerime başlamadan
evvel belirtmek istediğim bir şey var, bunu hepiniz biliyorsunuz, halkımız da
biliyor: Bu kürsü tutarlılık ister, bu kürsü kendini kandırmanın, kendini
avutmanın yeri değildir.
FARUK BAL (Konya) –
E-muhtırayı anlat…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) - Belki bu kürsüde kendinizi kandırabilirsiniz, belki bu kürsüde
kendinizi avutabilirsiniz ama halk ve millet sizi izliyor; halkı ve milleti
kandırmak ve avutmak asla mümkün değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) -
İçinizdekini söyleyin, içinizdeki…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi’nin
Anayasa’nın geçici 15’inci maddesini yürürlükten kaldıran çerçeve 25’inci
maddesi hakkında AK PARTİ adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Siz Yaşar Büyükanıt’a bir tane zırhlı daha alın,
iyi olur!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – 1982 Anayasası’nın geçici 15’inci maddesinin amacı Millî Güvenlik
Konseyi üyelerinin, darbe yapanların, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükûmetlerin, 12 Eylül sürecinde görev yapan Danışma
Meclisinin cezai, mali ve hukuki sorumsuzluğunu sağlamaktır.
Öte yandan, 1982
Anayasası’nın geçici 15’inci maddesi 12 Eylül’ü gerçekleştiren askerleri,
darbeci kişi ve kurumları âdeta koruma altına alan bir madde olmasının yanında,
darbeleri yapanların yargılanmadığı, muhtıra verenlerin yargılanmadığı,
anayasal koruma altına alındığını gören darbe heveslilerine de cesaret
vermektedir, güven telkin etmektedir. Darbenin gerekçesi ve koşulları olmaz
arkadaşlar, darbe yapan da darbeye teşebbüs eden de yargıda hesap vermelidir,
verecektir de.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sorumluluk insan olmanın, olabilmenin gereğidir. Hukuk dilinde
“sorumluluk” uyulması gereken bir kurala aykırı davranışın hesabını verme,
işlenmiş olan bir suçun gerektirdiği cezayı çekme olarak tanımlanmaktadır. Cezai,
hukuki ve mali sorumluluk, kaynağı ne olursa olsun, kişilerin tam bir serbesti
içinde hareket etmelerini engeller.
12 Eylül 1980 darbesinin
sahipleri, yapıcıları neden sorumluluktan kaçmışlar, darbeciler kendilerini
neden korumaya almışlardır? Bakalım 12 Eylül sürecinde neler
olmuş, bir kez daha tarihe not düşmek gerekiyor: 650 bin kişi gözaltına alındı,
1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 50 kişi idam edildi; açılan 210 bin davada 230
bin kişi yargılandı, 71 bin kişi Türk Ceza Kanunu’nun o zamanki 141, 142 ve
163’üncü maddelerinden yargılandı, 98.404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan
yargılandı; 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası
verildi; 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi, cezaevlerinde toplam 299
kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi açlık grevinden öldü, 388 bin kişiye pasaport
verilmedi, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı, 14 bin kişi
yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurt dışına gitti;
23 bin derneğin faaliyeti durduruldu, 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis
cezası istendi, gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 39 ton gazete ve dergi imha
edildi.
DİSK, Hak-İş ve MİSK
kapatıldı ve en önemlisi Anayasa ortadan kaldırıldı. Cumhuriyet Halk Partisi,
Milliyetçi Hareket Partisi, Adalet Partisi, Millî Selamet Partisi, Türkiye
Sosyalist İşçi Partisi, Nizam Partisi, Türkiye İşçi Köylü Partisi, Sosyalist
Devrim Partisi kapatıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin işlevine son verildi.
1982 Anayasası’nda bulunan
geçici 15’inci madde ve bu maddeyi yürürlükten kaldıran teklifteki 25’inci
madde, 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasını önleyen, suçlarının üstünü
örten bir maddedir ancak bugün, milletvekili olarak bizler, kabul oylarımızla
geçici 15’inci maddeyi Anayasa metninden çıkartarak bu maddeyle korunanlara
“Sizler sorumlusunuz. Bu darbeyi siz yaptınız. Sizin hiçbir ayrıcalığınız
yoktur, suç işlediniz.” demek zorundayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Öyle
deseniz de işe yaramıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizi
gidi 28 Şubatçılar!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, şair Nevzat Çelik 1966 doğumlu. Sekiz yıla
yakın kaldığı cezaevinden yazdığı şiirler hâlâ dillerde. Nevzat Çelik, bir
şiirinde diyor ki:
“Bindokuzyüzaltmış
doğumlular
Yıldız kanatlı birer kuştular
Doğru uçtular yanlış uçtular
Bıkmadan usanmadan uçtular
Bindokuzyüzaltmış
doğumlular
Yıldız kanatlı birer kuştular
Fırtınalara bindi
Ateşi harlayan kanatları
En acemi
Ve en usta
Gözlerimize değen gözleri
Kaçamadığımız yangındır”
Evet, özellikle 1960
doğumlular gençliklerini yaşayamadılar. Korkusuzca direndiler ama bu darbeyi
yapanlar, o süreci devam ettirenler ise geçici 15’inci maddeye sığındılar çünkü
korktular. “Asmasak da beslesek mi?” diyerek on yedi yaşındaki Erdal Eren’i
idam ettiler ama o Erdal Eren kocaman yüreğiyle ailesine şöyle seslendi:
“Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne
kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız beni o kadar mutlu edersiniz.”
Yine, bir şiirle devam edelim
o dönemle ilgili olarak çekilen acılara. Nevzat Çelik yine bir şiirinde şöyle
söylüyor:
“Bir sabah anne bir sabah
Acını süpürmek için açtığında
kapını
Adı başka sesi başka nice
yaşıtım
Koynunda çiçekler
Çiçekler içinde bir ülke
getirirler
Başlarını koymak için yorgun
dizine anne
Sen hazır tut dizini anne
O mükemmel güne” (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Hiç yakışmıyor, hiç
yakışmıyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Bugün, Geçici 15’inci maddenin oylanmasında ne kadar çok kabul oyu
çıkarsa bu kabul oylarının o mükemmel güne bir damlacık ışık düşüreceğini
düşünüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Sataşırken niye söylemediniz? 28 Şubatçılara bir şey diyemiyorsunuz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Bu görevi, halkımızın, milletimizin biz milletvekillerine yüklediği
sorumluluğunun yerine getirilmesi olarak kabul ediyorum ve bundan büyük bir
onur duyuyorum.
Sayın milletvekilleri,
belirtmek isterim ki…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Onlar sağ olsalardı “Bizi kullanmayın, dönek” derlerdi! (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Akıncı… Sayın
Akıncı…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – …özgür olmayan irade, özgürlük ve demokrasi mücadelesi yapamaz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Onlar sağ olsaydı sana ne derdi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı,
devam edin siz lütfen.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Arkadaşlar, gocunmayalım... Arkadaşlar gocunmayalım…
BAŞKAN – Siz devam edin Sayın
Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Devam ediyorum.
Belirtmek isterim ki özgür
olmayan irade, özgürlük ve demokrasi mücadelesi yapamaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Kendi içinde demokrasi
kültürünü geliştiremeyenler özgürlükten bahsedemez.
Oy verme, özgür iradenin,
demokratik toplum yapılanmasının esasıdır. Elbette oy kullanmamak da bir
haktır, ama öyle bazı dönemler ve anlar vardır ki oy vermek tarihî bir
sorumluluk arz eder. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Biraz sonra göreceğiz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Bugüne kadar, Türkiye'de bir daha askerî darbe yapılmamasıyla
ilgili geleneksel, gerekli anayasal tedbirlerin alınmasını söylenegelmiş olduk,
ama buna Türkiye Büyük Millet Meclisinin hiçbir döneminde cesaret edilmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı,
tamamlayın lütfen, size de ek süre veriyorum.
Buyurun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin kaldırılması tarihî bir
sorumluluk olarak bizlere, bu Meclisteki tüm milletvekillerine yüklenmiştir.
İşte, bugün o tarihî anlardan birisidir.
Sayın milletvekilleri, bugün
“Biz adaletliydik, bir sağdan bir soldan astık, kimsenin hakkını yemedik
nitekim.” denilerek idam edilen sağ görüşlü…
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de
seyrettiniz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – …Mustafa Pehlivanoğlu, Cevdet Karakaş,
İsmet Şahin, Fikri Arıkan, Cengiz Baktemur…
(MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – …Ali Bülent Okran, Halil Esendağ, Selçuk Duracık’ı…
OKTAY VURAL (İzmir) –
İdamları seyrediyordunuz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – …sol görüşlü Erdal Eren, Veysel Güney, Ahmet Saner, Kadir Tandoğan,
Mustafa Özenç, Seyit Konuk, Necdet Adalı…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Siz ne sağdaydınız ne soldaydınız, siz hep yoldaydınız.
OKTAY VURAL (İzmir) –
İdamları söylemiyordunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) - …Ramazan Yukarıgöz, Ömer Yazgan, Erdoğan Yazgan, Mehmet
Kambur…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizi
gidi 28 Şubatçılar sizi!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla)
- …İlyas Has…
ALİ ARSLAN (Muğla) - Gülerek
okuyorsun, gülerek…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) - …Hıdır Aslan, İbrahim Erdem, Necati Vardar
ve Serdar Soyergin’i “Kabul” oylarımızla
selamlayalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP ve CHP sıralarından
gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) - Gelin, bugün “Kabul” oylarımızla kapılarında…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Her şeyi kirletmeyin, bırakın da bazı şeyler temiz kalsın.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) - …“Beni burada arama anne/ Kapıda adımı sorma/ Saçlarına yıldız
düşmüş/ Koparma anne/ Ağlama” dediğimiz Diyarbakır, Ulucanlar, Bayrampaşa, Hasdal, Metris, Erzurum, Eskişehir cezaevlerinde…
ATİLA EMEK (Antalya) – Şimdi
neredesin? Şimdi neredesin?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) - …ve tüm sıkıyönetim mahkemelerinde gençliklerini bırakan,
işkenceden ölen gençlerimizi selamlayalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
ve CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Bu
kadarı ayıp! Bu Meclise yakışmıyor söyledikleriniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) - Ben, bugün, Anayasa Değişikliği Teklifi’nde imzası olan bir
milletvekili olarak rahat uyuyacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Paçalarınızdan akıyor artık istismar, samimi olun be! Biraz yürekli olun!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) - Çünkü…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı,
süreniz doldu.
Selamlama için açıyorum
efendim.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Yüce Divana bağıra bağıra…
ATİLA EMEK (Antalya) –
İnsanların çektikleriyle alay ettiniz siz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Selamlıyorum.
Geçici 15’inci maddenin
Anayasa metninden çıkarılmasına yönelik verdiğim “Kabul” oyuyla bir nebze olsa
vicdanımı özgürleştireceğim.
ATİLA EMEK (Antalya) –
İnsanlar bedel ödemiş, siz alay ediyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla)
- Ancak, bu maddede 12 Eylül’de acı çekmiş ve şu anda milletvekili olan, oy
kullanmayan veya “Ret” oyu kullananların vicdanlarındaki yük (MHP sıralarından
“Yuh” sesleri, ayağa kalkmalar) ağır bir zincir olarak daima boyunlarında
kalacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Yazıklar olsun size! 28 Şubatın ürünü apoletliler!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) - Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Cemil
Çiçek’e sorun…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizi
gidi 28 Şubatçılar sizi!
BAŞKAN - Lütfen sayın
milletvekilleri… Lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – 12
Eylül’de idam sehpalarında idamları seyrettiniz siz! (AK PARTİ ve MHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen yerinize oturun. (AK PARTİ ve MHP sıralarından karşılıklı laf atmalar,
gürültüler) Sayın milletvekilleri, lütfen yerlerinize oturun. Lütfen…
(Gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Riyakârlar!
RECEP TANER (Aydın) –
Sahtekârlar!
BAŞKAN - Birleşime ara vermek
zorunda bırakmayın efendim beni. Lütfen…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın
Başkan, kınanmasını istiyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
01.38
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 01.43
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
25’inci madde üzerinde söz
sırası şahsı adına Kocaeli Milletvekili Sayın Fikri Işık’ta.
Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 15’inci
maddeyi yürürlükten kaldıran çerçeve 25’inci maddesinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepimizin çok iyi bildiği üzere yürürlükten kaldırılmasını
görüştüğümüz geçici 15’inci madde, 12 Eylül darbesini yapanları, darbe
döneminde görev yapan Hükûmet üyelerini ve bugün
hepimizin ortak kanaati ve söylemi olan darbe anayasasını yapan Danışma Meclisi
üyelerini koruma zırhına büründüren, onların her türlü karar, uygulama ve
tasarruflarını yargı denetimi dışında tutan maddedir.
Bu arada, 28 Şubatı
yapanların hiçbir anayasal koruma zırhı yoktur.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ne
yaptınız peki, ne yaptınız? Danışman mı yaptınız?
FİKRİ IŞIK (Devamla) –
Kısaca, darbe yapanları ve darbe dönemi uygulamalarını kendi oluşturdukları
hukuk düzeninden dahi kaçıran bir maddedir. Dünyanın gelişmiş hiçbir demokratik
hukuk devletinde böyle bir sorumsuzluk yoktur. Bu madde, darbecilerin
kendilerini korumak için koydukları, adı “geçici” olan ancak otuz yıldır
değiştirilemeyen bir hukuk ayıbıdır. Şimdi bu düzenlemeyle hem ülkemizi ve
milletimizi hem de Anayasa’mızı bu demokrasi ve hukuk ayıbından kurtarmış
olacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekleştirmekte olduğumuz bu düzenlemeyle yani geçici
15’inci maddenin kaldırılmasıyla, otuz yıl geçmiş olsa dahi, darbecilerin
eninde sonunda adalete hesap vereceğini herkes görmüş olacak. “Dokunulamaz,
sorgulanamaz, yargılanamaz.” denilen insanların nasıl hâkim karşısında ter
döktüklerini herkese göstermiş olacağız. Yapanın yanına kâr kalmadığını, millet
iradesini yok sayanların sanık konumuna düşmelerini sağlayacağız.
Gerçekleştirmekte olduğumuz bu değişiklik, sadece darbecilerin yargılanması ve
hesap vermesinin önünü açmayacak, aynı zamanda, bundan sonra hiç kimsenin darbe
yapmayı aklına dahi getiremeyeceği bir sürecin başlangıcı olacak. Bundan sonra
hiç kimse, ülkeyi darbe ortamına götürecek, kirli, karanlık ve kanlı kaos senaryoları yazıp uygulamaya koymayı, amacına ulaşmak
için ise, sağ-sol, Alevi-Sünni, dindar-laik, Türk-Kürt çatışması çıkarmayı
aklından dahi geçiremeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – 27
Nisanı unutma, daha üç gün oldu!
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Artık
hiç kimse, milletin iradesini yok sayıp birtakım gizli mahfillerle ve karanlık
odaklarla iş birliği yaparak millete ihanet planları yapmayı aklından dahi
geçiremeyecek.
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – 27
Nisanla iş birliği mi yaptınız?
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bundan
sonra hiç kimse, milleti kafese koyup eldivenli elleriyle milletin kafasına
balyozla vurmayı aklına bile getiremeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sadece sarıkız değil, güzel ülkemizin bütün insanları, özgür, müreffeh ve tam
demokratik bir hukuk devletinde, ay ışığında yakamozu seyrederken aşk şarkıları
ve sevda türküleri söyleyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hep
öyle yaptınız zaten; ya para saydınız ya yıldız saydınız!
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bundan
sonra, hiçbir beceriksiz, çapsız, vizyonsuz siyasetçi
ve medya mensubu “Darbe olur da bana da gün doğar.” düşüncesiyle darbecileri
öven, onlara çanak tutan, onları cesaretlendiren bir söylem ve eylem biçimini
aklından bile geçiremeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
- Tehdit mi ediyorsun, ne diyorsun ya?
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Artık
hiç kimse kahraman ordumuzun içine sızıp illegal yapılanmalarla, cuntalarla,
kirli senaryolarla ordumuzu yıpratmayı aklının ucundan dahi geçiremeyecek.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Tehdit mi ediyorsun? Sen ağzından çıkanı, ne dediğini biliyor musun?
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Artık,
Türkiye, dünyada darbeler ve muhtıralarla anılan bir ülke olmaktan sadece
fiilen değil, hukuken de kurtulmuş, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk’ün hedeflediği tam demokratik bir hukuk devleti olma hedefine bir adım
daha yaklaşmış olacak. Artık, hiç kimse Türkiye'nin siyasi istikrarını hedef
alıp hükûmetleri düşürme planları yapmayı, bakanları,
başbakanları asmayı aklının ucundan dahi geçiremeyecek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ülkemiz birlik, beraberlik, kardeşlik, huzur, barış ve refah hedefine
daha emin adımlarla yürüyecek. Gittikçe gelişmekte olan güven ve istikrar
ortamı üretimi, yatırımı ve istihdamı daha da artıracak. Bu maddenin kalkması
belki idamları…
RECEP TANER (Aydın) –
Ağzınıza yakışmıyor!
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) –
Anlat, anlat!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Siz hâlâ 28 Şubatın tavuklarısınız!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Işık, size de
ek süre veriyorum bir dakika, lütfen tamamlayın.
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Yarası
olan gocunur.
Bu maddenin kalkması belki
idamları, sürgünleri, yaşanan acıları, çileleri, işkenceleri, dağılan aileleri,
zedelenen onurları, mahrum kalınan özlük haklarını getiremeyecek, fakat bundan
sonra bu acıları bir daha millete yaşatmaya kimse cesaret dahi edemeyecek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yüce Meclisin çatısı altında görev yapan milletvekilleri
olarak iktidarıyla muhalefetiyle hepimiz tarihî bir sorumluluk taşıyoruz.
Gelin, bu maddenin oylamasına hep birlikte katılalım. Geçici 15’inci maddenin
kaldırılmasına hep birlikte “Evet” oyu verelim.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Getirin 28 Şubatı beraber oylayalım!
FİKRİ IŞIK (Devamla) –
Türkiye’de artık darbe döneminin hukuken de kapandığını dünyaya hep birlikte
resmen ilan etmenin gururunu ve onurunu yaşayalım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Audi’leri alın altlarından!
FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bu
tarihî kararın alınmasına katkı vermiş olmanın…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) -
İstismarcılar sizi!
FİKRİ IŞIK (Devamla) – …oy
vermiş olmanın heyecanı ve kıvancıyla, maddenin ve Anayasa paketinin tümünün
şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni eder yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Mahcubiyetle konuşuyorsunuz. Yüreğinize su serpmeye çalışıyorsunuz. Yazık!
BAŞKAN – Sayın Işık, teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri,
Komisyon söz talebinde bulunmuştur.
Komisyon Başkanı Sayın Kuzu,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
tabii, söz demokrasi, askerî darbeler konusuna gelince hâliyle bir anayasa
hukukçusu olarak, Komisyon Başkanı olarak tarihe not düşmesi adına birtakım
şeyler söylemeyi kendime vazife addettim, bu açıdan huzurlarınıza çıktım.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
tabii, Türkiye'de darbeler sadece 12 Eylül değil.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Şimdi de oluyor.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Ülkemize baktığımız zaman, 27 Mayıs 1960 bir kanlı
darbe olarak gözüküyor; 2 bakan, 1 başbakan asılmış ve Yassıada’daki
duruşmalar tam bir rezalet ve oradaki hâkimlere bakıyorsunuz “Sizi buraya tıkan
güç bu şekilde davranmamızı istiyor.” diyor ve o şekilde kararlar verilmiştir.
Utanmadan, idam sehpasına gidecek olan kişilerin kefen paraları da ailelerinden
alınmıştır. Bütün bunların kayıtları elimizde var. Siz düşünün, bir ailenin
babası, büyüğü, neyse, milletvekili, idam cezasına çarptırılıyor, önceden de
kefen parası peşin olarak alınıyor. (AK PARTİ sıralarından “Yuh” sesleri)
12 Mart 1971 bir ara dönem,
muhtıra niteliğinde bir askerî girişim.
12 Eylül 1980, yine bugünkü
gündemimizde olan konu, buna birazdan değineceğim.
28 Şubat 1997’ye bakıyoruz,
orada ayrı bir muhtıra var, “postmodern darbe”
dedikleri ve 28 Şubat 1997’ye… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
Lütfen yerinizden konuşmayın.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Bugün yargı bağımsızlığını öne çıkaranlar, 28 Şubatta Genelkurmay
Başkanlığımızın brifing salonuna bir otobüs yetmedi,
ikinciyi kaldırarak giden yargıçlara buradan sesleniyorum: (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bugün getirdiğimiz düzenlemeleri yargı bağımsızlığına
aykırı sayan o insanlar, acaba gidip orada Çevik Bir salona girdiği zaman neden
ayağa kalktılar, niçin alkışladılar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O günkü
Yargıtay Başkanına soruyorum… (MHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – O gün
niye konuşmadınız Sayın Kuzu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Yargıtay Başkanına soruyorum...
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Niye danışman yaptınız kendinize?
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri... Lütfen...
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Kimin danışmanlığını yaptı Çevik Bir?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Yargıtay Başkanı “Niçin” diyorum “ayağa kalktınız?”
“Birisi geldi, şöyle yaptı, ayağa kalktık.” diyor. “Peki
niçin alkışladınız?” “Birisi böyle yaptı, alkışladık.” diyor değerli
arkadaşlar.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Burhan
Kuzu, sekiz yıldır iktidarda kim var?
BAŞKAN – Sayın Yalçın, oturur
musunuz yerinize.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Oturmazsam zorla mı oturtacaksınız?
BAŞKAN – Böyle bir usulümüz
mü var? Hatip konuşuyor. Lütfen... Lütfen...
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Bu kadar brifingden gelerek
kararlar verilmiştir. 28 Şubatın önünde, 27 Nisanın önünde hiçbir hukuki engel
yok. Savcıları buradan göreve davet ediyorum. Kim suçlu ise, ellerinde hangi
belge varsa doğrudan dava açsınlar. Başka ne yapabiliriz biz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) –
Anlat, anlat!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Hükûmetin yapacak bir şeyi
yoktur. Bakanlığın yapacak bir şey yoktur. Tamamen yargı çerçevesinde davayı
savcı açar, mahkeme de bakar. O konuda belge varsa verin, dava açılsın.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Çevik Bir kimin danışmanlığını yaptı, kimin?
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) –
Çevik Bir kimin danışmanı Sayın Kuzu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, 27 Nisan 2007’de... (MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Kimin
danışmanı? Onu söyle.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Sayın Başkanım, rica ediyoruz...
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri...
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Çok önemli şeyler söylüyorum, dinlemelerini rica
ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Çevik Bir’e o tüysüz yetimin paralarını verirken utanmadınız mı?
BAŞKAN – Niye yerinizden
sürekli söz atıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, hem
iktidar tarafından hem muhalefet tarafından sürekli söz atılıyor. Hatibi
dinlesenize arkadaşlar.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – 27 Nisan 2007’de bu memleketin Başbakanı dimdik
dururken ve Bakanına açıklama yaptırırken acaba o gün “Bugün 12 Eylül
yargılansın” diyenler neredeydi? Çıkıp da televizyonda diyebildiler mi ki
“bravo Hükûmet, ilk defa sen dik durdun, arkandayız”
diyebildiler mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne
dik durması! Sizin her tarafınız yamuk!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Hayır, söylemediniz. Ve el altından, bıyık altından
gülünmüştür. El altından destek verilmiştir arkadaşlar.
Şimdi, pekâlâ 12 Eylül’e
neden bu kadar karşı çıkılıyor? 12 Eylül’e karşı çıkılmasının sebebi, birilerinin
kuyruk acısı var orada.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bu işi
ötekilere paravan yaptınız.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Bilesiniz. Ama buna rağmen, çok enteresandır, oy
vermeye geldiği zaman birazdan göreceğiz, bakacağız, nasıl bir tablo çıkacak.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Hocam, bu senin şahsi görüşün mü, resmî görüşün mü?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Her ikisi de, her ikisi de. Her ikisi de.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Bir açıkla bakalım.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz,
lütfen.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Duruma göre, duruma göre. Şu anda
öyle. (MHP sıralarından gürültüler)
Bir şey daha söyleyeceğim.
Askerî darbelerin Türkiye’de son bulmasını istiyor isek, bütün vekillere
sesleniyorum: Şu Ergenekon sürecinin sonuna kadar destek olalım arkadaşlar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, sonuna kadar, elimizde hangi belge varsa,
İtalya’nın yaptığı “Temiz Eller Operasyonu”nu, İspanya’nın yaptığı benzer
girişimleri, Yunanistan’ın yapmış olduğu benzer girişimleri ülkemizde yapalım.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) –
İndir elini… İndir elini…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Kimse mağdur olmasın ama bu süreci kesmeyelim
arkadaşlar. Eğer bir daha böyle geçici maddeler görmek istemiyorsak 15’inci
madde gibi, bu sürecin mutlak suretle sonuçlanması lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hani
Hariri’yle yaptığın konuşmalar…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, deniyor ki, Askerî İç Hizmet Yasası’nın 35’inci
maddesi var. Darbe yapan ekip her geldiği zaman diyor ki: “Filan maddeye
dayandım.” Değerli arkadaşlar, şimdi size soruyorum: Anayasa’nın üzerinde,
darbe yapma hakkı veren bir madde olabilir mi? Bir.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Madde
duruyor orada Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – İkincisi: Peki, mademki bu haktır o zaman neden gece
yarısı geliyorsunuz, gündüz gelmiyorsunuz? (MHP sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Hocam, Melih Gökçek’e danıştın mı, bunları konuşurken Melih Gökçek’e danıştın
mı?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Gece saat üçten sonra geliyorlar, millet yattıktan
sonra. Dolayısıyla, hak olsa gündüz gelmeleri lazım. Demek
ki bu hak filan değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de
onu gece yarısı getirdiniz.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sekiz
yıldır duruyor madde orada.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Türk Ceza Yasası’nın suç saymış olduğu bir fiil hiçbir
zaman hak olamaz, bunu kimse de savunamaz. Elbette ki cumhuriyeti koruma kollama
görevini şanlı Türk Silahlı Kuvvetlerine vereceğiz ama bu hiçbir zaman sivil
üzerine çıkıp darbe yapma hakkı, muhtıra verme imkânı tanımaz -hukukçu olarak
söylüyorum- ve hiçbir zaman bunun zemini aranmaz. “Sosyolojik tabanı vardır.”
vesaire gibi laflarla da hukuk bir kenara çekilemez.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hesap
sordun mu ki konuşuyorsun Kuzu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, Türkiye’de neden acaba darbelerin
sonu gelmiyor bir türlü? Bunun sebebi şu: Bunun sebebi, arkadaşlar, siyaset
içerisinde rakibini sandıkta yenemeyenlerin bu tür darbelere bel bağlamasıdır,
asıl iş odur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
Evet, aynen budur.
28 Şubatta Kenan Evren
demiştir ki: “Bana geldiler muhalefetten ‘Ey Kenan Paşa, ne güne duruyorsun,
geç kaldın.’ dediler.” Aynen böyle, evet. Hatıratını
okuyun, kitabını.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – 28
Şubatın ürünü sizsiniz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Pehlivanı geçtin vallahi Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Siyasetçinin siyasetçiye olan bu şekildeki ayak
oyunları memlekette demokrasinin kesilmesine sebep olmuştur.
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) –
Darbeden doğanlar darbenin aleyhine konuşamaz Hoca!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Türkiye’de sivil generaller var,
bilesiniz. Askerî generaller tabii ki görevini yapacak kendine göre ama sivil
general… Evvela bu kafaların değişmesi lazım. Rakibini
sandıkta yeneceksin, sandıkta. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
Geliyoruz…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Demin 12 Eylül ile alakalı birçok rakam verildi. Ali
Rıza Öztürk Bey verdi, İbrahim Hasgür
vermişti dün, yine Sayın Bahçekapılı birçok rakam verdi, ben bunları
tekrarlamayacağım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Tekrarla Hocam, bir şey olmaz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - 2001 yılında bu metin bir defa değiştirildi, birinci
bölümü değiştirildi. Ne dediler? Altı yüz seksen altı adet yasayı yargı dışı
bırakan maddenin o bölümü çıkarıldı ve ondan sonraki dönemlerde tabii ki -bu
yargılamalar- o yasalar için dava açıldı. Bunlar arasında Basın Yasası var,
Siyasi Partiler Kanunu var, YÖK Yasası var, birçok yasa var, yargı yolu açılmış
oldu. İkinci bir konu da…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kim
vardı iktidarda, kim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Devamını niye çıkarmadınız, siz vardınız da… (MHP
sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Samsun) –
Devamında siz geldiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – …2001’deki ikinci bölüme niye dokunmadınız?
OSMAN ÇAKIR (Samsun) -
2002’de siz geldiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Tamam da… (MHP
sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Samsun) - Sekiz
yıl olmuş, sekiz yıl, dokuz yıl…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Niye kızıyorsunuz canım! Birinci bölümü yaptınız
teşekkür ettik, ikinci bölümü de çıkarsaydınız.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) - Dokuz
yıldır ne yaptınız?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Onu da beraber çıkaralım, gelin. (MHP sıralarından
gürültüler) Ben ne yapayım, bilmiyorum ki ne söyleyeceğimi! Neyse…
BAŞKAN – Sayın Kuzu, siz
Genel Kurula hitap edin efendim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, acaba… Demin Hasip Kaplan’ın burada söylediği bir husus var, diyor ki:
“Geçici 2’nci maddeyi neden kaldırmıyorsunuz?” Geçici 2’nci madde aslında altı
yıl için konulmuştur. Zaten altı yıl sonunda da
bitmiştir, hükmünü icra etmiyor, orada öylece duruyor. Dolayısıyla,
onu bununla karıştırmamak lazım, bir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Devam
ediyor, Sayın Kuzu bal gibi devam ediyor.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – İkincisi, bu konu, acaba bundan sonraki dönemde
yürürlükten kaldırıldığı zaman yargılanabilir mi meselesi, buna da bir cevap
vereyim.
Bu konuda hukukçular arasında
farklı görüşler var.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sen bundan anlamazsın, boş ver cevap verme!
BAŞKAN – Sayın Yıldız… Lütfen
efendim, lütfen…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, deniliyor ki: “Efendim, bu madde zaman aşımını
durdurmuştur -bir görüş- dolayısıyla zaman aşımı durduğuna göre yargılanamaz.”
Bir görüş bu. Cezacıların görüşü. Ben teknik cezacı değilim, sadece yorum
yapıyorum, daha doğrusu onların görüşlerini aktarıyorum.
İkinci bir yorum var: “Hayır
efendim, bu zaman aşımı durmamıştır. Dolayısıyla, otuz sene dolmuştur, -ne ise,
işte kaç seneyse- yargılanamaz.” diyen bir görüş var. Bir başka görüş de diyor
ki: “Efendim, bu madde bir af maddesidir, yüzde 92 ile kabul edilmiştir, millet
1980’de tamamını affetmiştir.” Bir de böyle bir görüş var. Ne olursa olsun
psikolojik olarak bu maddenin kalkması bir kazanımdır. Evvela, bunun altını
çizmek istiyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
CANAN ARITMAN (İzmir) –
Soykırım suçunda zamanaşımı var mı, bunda da olmasın!
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Oylamada sağlama alacağız biraz sonra.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Bir şey daha söyleyeceğim değerli arkadaşlar: 12
Eylül’den en çok iki siyasi parti zarar gördü. Anlamıyorum bu durumu, hakikaten
anlamıyorum, niye böyle? Yani iki parti kapatıldı, zararı siz gördünüz, neden
bu kadar bağırıp çağırıyorsunuz? Hakikaten anlamıyorum. Varsa bir yanlış,
beraber bağırıp çağıralım, anlamıyorum yanlış nerede yapılıyor. Hayret doğrusu,
hayret! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, Hatip niye bizim grubumuza hitap ediyor, Genel Kurula hitap etsin!
Tahrik etmesin, utanmıyor mu, bir de profesör!
BAŞKAN – Ne var efendim, ne
var? Oturun efendim, oturun. (MHP sıralarından gürültüler)
Sayın Kuzu, lütfen, iki
dakika size de ek süre veriyorum, tamamlayın efendim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Evet, şimdi, bu getirilen değişiklikte sadece Danışma
Meclisi üyeleri değil, o gün hükûmette görev alanlar,
a’dan z’ye bütün
bürokratlar…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Melih Gökçek’ten aldığın talimatı bir açıklasana!
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hiç şu
konuşmayı yapmasan daha iyi olurdu!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Tabii, Danışma Meclisi öyle olduğu için de hâliyle,
karşımızda oturan Sayın Kamer Genç, o da yargılanacak eğer bu çıkarsa, öyle
oturuyor. Komisyona geldiği zaman da bayağı çekindi filan, dedi ki, “Sayın
Başkanım, sen ünlü bir hukukçusun, dolayısıyla acaba bu şeyin içine kimler
girer?” Bir saydım birçok kişi giriyor. “Hani kalabalık olursa ben kurtarırım
filan…” diyor. Dedim “Sen beni ilgilendiriyorsun, ötekileri bilmem.” Netice
itibarıyla ve o gün tabii, aramızda geçen bir şey değerli arkadaşlar, elimize
baktığımız zaman şunu görüyoruz: Şimdi, Sayın Genç o gün Komisyona geldiğinde,
dedim ki: “Sana bir soru soracağım. 82 Anayasası’na senin önce ret verdiğin,
sonra asker buraya çıkıp oturunca, çekimser verdiğin söyleniyor.” dedim.
“İspatlarsan istifa ederim.” dedi, ben de dedim ki: “Askerden korkma bölümünü
ispatlayamam, onu bilemem ama ötekini ispatlarım.” dedim. Şimdi, bugün bana bir
yazı getirdi kendisi, bir doküman daha doğrusu, evet, hakikaten o getirdiği
şeyde ret bölümünde Kamer Genç gözüküyor, ama aynı şey içerisinde baktığımız
zaman buradaki belgede de çekimser bölümünde gözüküyor. Şimdi, bunun birisi
yanlış tabii ki, kendisi “Ben ret verdim.” diyor…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hoca,
sen ne oy verdin 12 Eylül Anayasası’na, onu açıkla!
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sen ne
oy verdin Hoca?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - …inanmak isterim, netice itibarıyla, yani kendisine ben
“Çekimser verdin.” derken bunu ispatlamış olduk burada. Şimdi, bakın, diyor ki…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sen ne
oy verdin Anayasa’ya?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, burada, Sayın Genç’in ifadesini okumak
istiyorum. Komisyona geldikten sonra... Sonucu öyle bağlayalım da tatlıya
bağlayalım.
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) –
Memleketin anayasası sana mı kaldıydı Hoca?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Efendim, “Kuzu, Kamer Genç’e bir soru sormak istediğini
belirterek ‘82 Anayasası’nın hazırlanmasında bulundunuz. Bir şeyi merak
ediyorum. Sizin birinci oylamada ret ikinci oylamada ise askerden korktuğunuz
için çekimser oy kullandığınız söyleniyor.’ Genç’in ‘Bunu çıkar, istifa
edeyim.’ demesine Kuzu ‘Askerden korktuğunu çıkaramam ama…’”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, Sayın Kuzu,
ek süreniz de doldu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Son bir teşekkür cümlesi…
BAŞKAN – Sadece selamlama
için açıyorum, lütfen tamamlayın.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – “Tutanaklarda yanlışlık var.” diyor. Hemen gitmiş…
“Kuzu’nun, askerden korktuğu sözlerine takılan Genç, Komisyon çalışmaları devam
ederken Meclis görevlilerinin yanına elinde dönemin tutanaklarıyla gitti.
‘Tutanaklarda yanlışlık var, ret oyu verdiğim hâlde çekimser gözüküyor. Yanlış
yazılmış, bunun düzeltilmesi gerek. Nasıl olacak? Bir çözüm bulunması lazım,
yoksa böyle kalacak.’ dedi.” diyor.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) –
Bu nedir ya?
FARUK BAL (Konya) – Selamlama
bu mu Sayın Başkan?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, tabii, kendisini savunma hakkını Başkanlık
takdir eder.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın
Kuzu, Anayasa’ya “evet” oyu verdiğiniz söyleniyor.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, birazdan bu maddenin
oylamasına geçeceğiz. Bu maddenin oylamasında bütün vekillerimizin kabul oyu
vermelerini bekliyorum, herkese saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Akıncı,
buyurun.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın
Başkan, ben 63’e göre söz istiyorum, şunun için söz istiyorum…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın
Başkan, Anayasa’ya ne oyu verdiğini söyle.
OKTAY VURAL (İzmir) – 12
Eylülde sen ne yapıyordun?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Üniversitedeydim, üniversitede.
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir
saniye… Duyamıyorum.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Biraz önce AKP adına konuşan değerli arkadaşımız, 12 Eylül mağduru olup da
buradaki oylamada oy kullanmayanları vicdansızlıkla suçladı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kimi
aradığını biliyoruz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Üniversiteydim, çile çekiyordum.
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlarım, bakın…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Ben bir mağdurum ve oy kullanmayacağım ama vicdansızlık hakaretine de yanıt
vermek istiyorum. Bunu kendime ve şahsıma bir sataşma sayıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, ara
vermeden önceki bölümde konuşmuştu Sayın Bahçekapılı…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Ama…
BAŞKAN – Bir saniye… Siz
sataşma nedeniyle mi söz istiyorsunuz?
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Evet efendim, 63’e göre.
BAŞKAN – Ama biliyorsunuz…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Ben vicdansızlıkla suçlandım Sayın Başkan.
BAŞKAN – 63’e göre ancak aynı
oturum içerisinde vermem mümkün.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Yerimden de olabilir Sayın Başkan.
BAŞKAN – 63’e göre istediniz
değil mi? Bakalım. Ama eğer 60’a göre istiyorsanız, yerinize oturun,
mikrofonunuzu açayım. Bakın, 63’e…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Mikrofondan da olabilir.
BAŞKAN – 69’a göre
istiyorsunuz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Nasıl uygun görürseniz ama kürsüden olursa…
BAŞKAN – 69’a göre
istiyorsanız size aynı oturum içerisinde söz vermem mümkün, o oturumu geride
bıraktık ama ben size 60/4’e göre söz vereyim. Yerinize oturun, mikrofonunuzu
açalım, hiç olmazsa tatlıya bağlayalım.
Sayın Akıncı, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın,
konuşmasındaki, 12 Eylül mağduru olup da buradaki oylamalarda oy kullanmayacak
olanları, bir anlamda vicdansızlıkla suçlayan ifadelerine ilişkin açıklaması
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biraz önce AKP Grubu adına konuşma yapan
değerli arkadaşımızın, 12 Eylül mağduru olup da buradaki oylama sırasında oy
kullanmayacak olanları bir anlamda vicdansızlıkla suçladığına hepimiz tanık
olduk. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) –
“Vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum.” dedi.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Ben bunu doğrudan kendime bir sataşma sayıyorum; sadece bana değil,
arkadaşlarımıza ve muhalif sandalyelerde oturan bütün arkadaşlarımıza bir
hakaret sayıyorum. Bu tartışmalarda üzülerek meydanın yalancı pehlivanlara
kalmış olduğunu görüyorum.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Bu
hakaret.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – 12
Eylül günlerinde, zor ve sıkıntılı günlerinde bir köşeye saklanıp sesini
soluğunu çıkarmayanların şimdi tatlı sularda birilerine çok rahat, çok kolay
meydan okuyor olmalarına tanık oluyoruz. Bu onların siyasi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Yalnız, sözümü bağlıyorum efendim.
BAŞKAN – Bir dakika daha
vereyim, lütfen sakin şekilde…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Efendim, sözümü bağlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Sayın Başkan, bizi asıl üzen, beni asıl üzen, arkadaşlarımızın düşüncelerini
savunurken şu anda içinde bulundukları dünyayla uzaktan yakından ilgisi olmayan
insanlara atıfta bulunmaları, onlara gönderme yapmış olmalarıdır. Çok açık
söylüyorum, kendisini tanıyan birisi olarak söylüyorum: Erdal Erenlerin kurmak
istedikleri, özlemiş oldukları, arzu ettikleri dünya ile Hikmetyar’ın
dizinin dibinde oturmuş insanların özledikleri dünyanın uzaktan yakından ilgisi
yoktur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) O nedenle, arkadaşlar, tezlerini
savunacaklarsa…
BAŞKAN – Tamam Sayın Akıncı…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
…hiç olmazsa bazı değerlerin, bazı isimlerin temiz kalmasına özen göstersinler.
BAŞKAN – Peki… Peki…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Hiç olmazsa siyasi amaçlarla ölümü göze almış ama ideallerinden ödün vermemiş
insanları lütfen araç yapmayın. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Peki, meramınızı
anlattınız Sayın Akıncı. Teşekkür ederiz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Efendim, Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın Kuzu konuşurken “Neden?
Anlamıyorum, siz niçin oy vermiyorsunuz?” diye bir açıklama yaptı ve bize
dönerek yaptı.
BAŞKAN – Evet, doğru, öyle
bir şey sordu. Yani ben şöyle anladım: 12 Eylül askerî ihtilalinin her iki
siyasi partiyi de kapattığını ifade ederek, “Aslında destek vermeleri gerekir,
anlayamıyorum…” şeklinde bir ifade kullandı.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Aynen öyle Sayın Başkan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın
Başkan, kendisine anlatsın. Biz merak etmiyoruz ki!
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz
yorum mu yapıyorsunuz orada?
BAŞKAN – Hayır efendim.
Yardımcı oluyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Peki,
siz, niye 28 Şubat olunca partinizi bıraktınız?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
– Sayın Başkan, söylediklerimi tekrar edebilirim.
BAŞKAN – Ne diyeceksiniz
efendim?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– İzin verirseniz, neden oy kullanmadığımızı Sayın Başkana anlatmış oluruz.
BAŞKAN – Açıklama mı
yapacaksınız efendim?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Evet efendim.
BAŞKAN – “Neden?” sorusuna
cevap vereceksiniz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Evet efendim.
BAŞKAN – İki dakikada özetler
misiniz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sağ olun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, daha sonra ben de yerimden söz istiyorum.
BAŞKAN – Niçin?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ayşe
Nur Hanım’a… 60’ıncı maddeye göre söz istiyorum. 12 Eylül mağduruyum, Zekeriya
Bey gibi ben de açıklama yapacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) – İdam
edilenlerin ismini okurken gülüyordu.
BAŞKAN – Şimdi, bakın,
sataşma nedeniyle falan istiyorsanız veremem biliyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Yerimden söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
14.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Anayasa Komisyonu Başkanı ve
İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, konuşmasındaki “Anlamıyorum, siz niçin
oy kullanmıyorsunuz?” ifadelerine ilişkin açıklaması
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Kuzu’ya şunu söylemek
isterim: Birilerinin yaşadığı acıyı, o acıyı hiç yaşamamış olanların
sömürülmesine karşı olduğumuz için…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sizin acınızı biz hatırlatıyoruz size.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
– …eğer birileri bizim acılarımızı, bizim yaşadıklarımızı, bizim ödediğimiz
bedelleri, kendi gerçek perdelerinin arkasında sakladıkları amaçları
gerçekleştirmek için kullanıyorlarsa biz ona izin vermeyiz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İki…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz
isteseniz de oy kullanamazsınız.
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlarım, lütfen sakin olalım. Lütfen sakin olalım. Dinleyelim efendim.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Sayın Kuzu buraya geldi, laf atma üzerine şunu söyledi değerli milletvekilleri:
”Duruma göre görüş bildiririz.”
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Elbette, duruma göre…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kuzu
gibi maşallah!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Unvanında “Profesör” yazan, bilime saygı duyan, söylediği sözün arkasında
duran bir insan duruma göre görüş bildirmez. Duruma göre görüş bildiren bir
insanın da biz hiçbir zaman sözüne itibar etmeyiz, aldığı unvana da saygı
duymayız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki efendim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Evet, evet, duruma göre…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Dünya çapında bilim adamı Sayın Kuzu.
BAŞKAN – Efendim, bir saniye…
Arkadaşlar, bir saniye…
Ayrıca, Hükûmetin
de söz talebi var, Hükûmete de söz vereceğim.
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi,
Anayasa Komisyonu Başkanı, Komisyonda dedi ki: “Sen başlangıçta Anayasa’ya tek
başına ret vermiştin, sonra da askerlerden korktuğun için çekimser kaldın.”
Aynı şeyi burada da tekrarladı. Sataşmadan dolayı söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Evet doğru, Sayın
Kuzu sizden bahsetti.
Üç dakika içinde lütfen
meramınızı anlatın efendim.
Buyurun. (Gürültüler)
Arkadaşlar, bir saniye… Sakin
olalım lütfen.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili
Burhan Kuzu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, ülkemiz, çok sıkıntılı, çok buhranlı
günlerden geçti, çok büyük acılar çekildi. Bu meclisler feshedildi, anayasalar
ilga edildi. Tabii, neden bu yollara tevessül edildi? Herhâlde, birtakım… Yani,
bu ülkede çok korkak insanlar olduğu için, korkuyu gördükleri zaman kaçan
insanlar olduğu için. Bu memlekette, bir İspanya’da Meclis basıldığı zaman onun
karşısına çıkan güç olmadığı gibi, bir Moskova’da bir tankın üzerine çıkan
kişiler olmadığı için, memleketimizde bazı acı olaylar yaşandı.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
ben, Danışma Meclisi üyeliğine geldim. Nasıl geldim? Ben, Danıştayda
o zaman hâkimdim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) –
İhtilalin yapıldığı günü biliyorum, 12 Eylül gününü biliyorum. 12 Eylül’e karşı
çıkan bir tek fert görmedim. Anayasa Mahkemesi, Danıştayı,
Yargıtayı, profesörü, hepsi gittiler, Kenan Evren’e
“Biz senin emrindeyiz, buyurun çalışalım.” dediler. O günleri iyi hatırlıyoruz.
Şimdi, ben, Danışma Meclisine,
Anayasa… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen ne
yaptın, sen?
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Sen
ne yaptın?
KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın
Başkan, susturur musunuz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben,
belli bir bilgim vardı, hukuk bilgim vardı, maliyeciydim, Danıştaydaydım,
yurt dışında tahsilim vardı, dedim ki, giderim, en iyisi, sağlıklı bir anayasa,
sağlıklı kanunlar yaparım. Ve burada biraz önce Hasip
Kaplan dedi ki… Bak, o geçici 15’inci maddede dahi onu değiştirecek önerge
vermişim. Kendisi şey etmedi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Generaller için vermemişsin, bakanlar için vermişsin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Burada
daima vicdanımın bana emrettiği dürüstlükte hareket ettim. Hiçbir zaman kendimi
satmadım. Askerlere karşı, çıktım, çatır çatır
düşüncelerimi söyledim.
Burada biraz önce İncekapı’nın (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) okuduğu o
idam edilen bazı arkadaşlar Konsey zamanında idam edilmedi. Hıdır Arslan’ı Özal idam ettirdi. Yani 84’te, sizin çok takdir ettiğiniz
ve içinizde daha hâlâ Özal’ın adamları olan kişiler onlara kabul oyu verdiler.
Danışma Meclisi toplandıktan
kırk beş gün sonra Mehmet Ali Ağca’nın idamı geldi.
Ben sosyal demokrat bir düşüncede insandım, o sağdı, tek ret oyu veren bendim.
Bu Anayasa’nın “Başlangıç” maddesine, başına ve sonuna tek ret oyu ben verdim.
Şimdi, arkadaşlar, ben bir
şey tavsiye ediyorum: Yiğitliğimiz varsa, askerler hesap versin ama siz de
verin, Recep Tayyip Erdoğan da versin. Ondan sonra…
Dokunulmazlık dosyalarını kaldıralım. (CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) Şimdi, başkalarını dürüstlüğe davet etmek namuslu değil, kendimize
hesap vermemiz namus gereğidir. (AK PARTİ sıralarından “Vereceğiz, vereceğiz.”
sesi)
Bakın, dokunulmazlık
dosyalarını kaldıralım, ne kadar suistimal varsa,
gidelim, mahkemenin karşısında hesabımızı verelim. Devlet çalınıyor, talan
ediliyor, katrilyonluk servetler ediniyor. Bunların üzerine yatacaksınız, ondan
sonra diyeceksiniz ki gidelim onları yargılayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, çok
teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu
dürüstlük mü? Evvela kendinize hesap verin.
BAŞKAN – Sayın Genç, tamam
efendim, teşekkür ederiz.
Efendim, Hükûmetin
söz talebi var.
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın
Ertuğrul Günay, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL
GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli
üyeleri; Hükûmet adına söz aldım ama kişisel
tarihimle ilgili bir küçük bilgiyi de sözlerimin başında sizinle paylaşmak
istiyorum.
Ben, liderlerin birbiriyle
konuşmadığı, selamlaşmadığı, siyasi parti mensuplarının birbirine rakip gözüyle
değil hasım gözüyle baktığı bir talihsiz dönemin Parlamentosunda o
Parlamentonun en genç üyesi olarak, en gençlerinden birisi olarak değil, en
genç üyesi olarak bulunmuş bir arkadaşınızım. 12 Eylül öncesi dönemi, o tuzağı,
12 Eylülü değil, Türkiye’yi 12 Eylüle götüren tuzağı gün gün,
adım adım yaşadım. Sonra, Türkiye’yi 12 Eylüle
götürenler, görevlerini yapmayarak, ihmal ederek veya kötüye kullanarak
Türkiye’yi 12 Eylüle götürenler görevlerini bilerek yapmamanın faturasını
siyasilere çıkarmaya çalıştılar. Onlardan birisi olarak ve Parlamentonun genç,
diri üyelerinden birisi olarak, işlemediğim suçların savunmasını yapmak için on
iki ay bekleyerek siyasi parti liderlerinin hepsiyle aynı mekânı paylaştım.
Rahmetli Türkeş’le satranç oynadığım oldu, rahmetli Erbakan’la çok sohbet
ettim… (MHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Çareyi
oraya kaçmakta buldun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – …rahmetli Ecevit’le dostluk ettim, Sayın Demirel’le
dostluklarımız gelişti.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) –
Erbakan etkili oldu galiba.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Şunu söylemek istiyorum: Bu Parlamentoda, farkında
olsak da olmasak da, halkın bir biçimde seçtiği insanlar bir kaderi
paylaşıyoruz. Bizim kaderimiz demokrasinin yaşamasıyla özdeştir. Milletin
iradesinin kırılmaz biçimde, bükülmez biçimde ayakta durmasıyla bu
Parlamentodaki herkesin kaderi özdeştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dokunulmazlıkları
kaldıralım da özdeş olalım Sayın Bakan. Kimileri çalıp çırpıyor, siz ne
yapıyorsunuz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bunu Türkiye
ne yazık ki otuz yıl önce çok acı bedeller ödeyerek öğrendi. Birbiriyle
cenazelerde sırt sırta duran liderler, sonra aynı mekânları arkadaş olarak,
kader arkadaşı olarak paylaştılar.
Şimdi, biz önemli bir karar
alıyoruz, lütfen herkes soğukkanlı biçimde, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi
olmanın sorumluluğuyla ve soğukkanlılığıyla elini vicdanına koyarak bir
değerlendirme yapsın.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Oraya söyleyeceksin Sayın Bakan, oraya.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Biz 1982 Anayasası’ndaki bir hükmü, darbe
yapanların…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Asmadan, kesmeden yapalım Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – …hukuki,
cezai, mali bir soruşturmaya muhatap olmayacağına ilişkin bir hükmü yirmi sekiz
yıl sonra kaldırıyoruz. Bunun için bayram yapmamız gerekmez. Bu gecikmiş bir
düzeltmedir.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Hepsini kaldırın, birini değil.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bu düzeltmenin 1991’de bir orta sağ, orta sol
koalisyon gelip, bir büyük koalisyon gelip bir restorasyon
dönemi yaratılacağı umudunu verdiği zaman yapması gerekirdi.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sekiz
yıldır niye yapmadınız, sekiz yıl?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Hadi olmadı, 2001’de, biraz önce iptal davası
açılmasına ilişkin düzeltmelerin yapıldığı zaman olması gerekirdi. (MHP
sıralarından gürültüler)
Çok değerli arkadaşlarım,
eğer dinlerseniz, herkesin yararlanabileceği deneyimlerimi aktarmak istiyorum.
Bir siyasi partiyi, hiçbir siyasi partiyi ne yüceltmeye ne yermeye, sadece
yakın tarihimizden hepimize yararlı olacak bazı sayfaları, bazı bilgileri
sizinle paylaşmak istiyorum. Daha geriye götürüyorum, bu düzeltmenin 1991’de
değil, bu düzeltmenin 2001’de değil -biraz aykırı gelecek belki size
söylediklerim ama- aslında 1965’te yapılması gerekiyordu, hatta 1973’te
yapılması gerekiyordu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü acaba farkında
mısınız, acaba biliyor muyuz, bugün kaldırdığımız hüküm, 1982’de Anayasa’mıza
girmiş bir hüküm değildir. Bizim anayasacılık tarihimizde en özgürlükçü hukuk
metinlerinden birisi olarak bilinen 1961 Anayasası’nın geçici 4’üncü maddesiyle
bugün kaldırdığımız hüküm kelime kelime aynıdır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Yani şimdi herkes buradan çıkınca, bu akşam
İnternet’ten veya kitaplığından 61 Anayasası’nı alsın ve geçici 4’üncü maddeyi
lütfen okusun. Burada, aramızda anayasa hocaları var. Ben de bu konuyla meşgul
arkadaşlarınızdan birisiyim. “Bu darbe yapanlarla ilgili bir soruşturma
yapılamaz, bir idari, hukuki, mali, cezai bir iddia, bir itham ileri sürülemez,
yargının önüne getirilemez.” düzenlemesi bizim hukukumuzda elli yıldan beri
var.
Şimdi, haklı olarak
diyorsunuz ki: “Yedi yıldan beri AK PARTİ niye düzeltmedi?” Evet, yedi yılın
sorumluluğu bizim. Geride kırk yedi yıl var ama… (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) O kırk yedi yıl Türkiye Cumhuriyeti Parlamentolarının hepsine aittir
ve bu akşam…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – En
çok Cemil Çiçek’in, en çok Cemil Çiçek’in… Her dönem Cemil Çiçek bakandı!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, bu akşam hepimiz birlikte, oy
verenler vermeyenler –gizli oylama, kim oy veriyor kim oy vermiyor, onu ancak
Yaradan biliyor- hepimiz birlikte Türkiye demokrasisinin, Türkiye hukukunun,
Türkiye Anayasası’nın alnına sürülmüş bulunan bu kara lekeyi kaldırmanın gelin
onurunu birlikte paylaşalım, onurunu ve sorumluluğunu birlikte paylaşalım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bugün önemli bir şey
yapıyoruz. Bugün gerçekçi olalım, bu saatten sonra, bazı arkadaşlarımızın
sorguladığı gibi, evet, doksan yaşında generalleri mahkeme önüne ya çıkarırız
ya ilahî adalet, benim kendi davamı terk ettiğim gibi, ilahî adalet onların
hesabını görür. Ama bir şey yapıyoruz, Türkiye hukuku, ilk defa, bugün,
milletin seçtiği bir Parlamentonun eliyle “Evet, darbeciler de yargılanabilir,
onlar da sorgulanabilir, onlar da yargının önüne çıkarılabilir.” diyor. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz,
beraberce bunu yapıyoruz, beraberce bunu yapıyoruz. (MHP sıralarından gürültüler)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – 28
Şubata da gel!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Şimdi oraya geleceğim, şimdi oraya geleceğim.
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri, lütfen…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, Türkiye, darbeci zihniyeti
sadece yasalarında, sadece hukuk sisteminde, sadece Anayasa metinlerinde
taşımıyor. O kolay, onu, işte, yedi yılda, kırk yedi yılda, bir biçimde
kaldırırsınız, daha vahim olan bir şey var ve o direnişi toplum psikologlarının
okuması gerekir. Darbeci zihniyet, zihin altımıza bir biçimde, haklıymış gibi,
olabilirmiş gibi, yapılabilirmiş gibi, millet kendisini yönetemez, milleti
zaman zaman hizaya getirmek gerekirmiş gibi zihin
altımıza yerleşmiş. Asıl onu başardığımız zaman o hukuk devrimini yapmış
olacağız. Asıl o zaman vicdan devrimini, izan devrimini, akıl devrimini yapmış
olacağız. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) O zaman Türkiye
çağdaş uygarlık düzeyine doğru kararlı adımlarla yürüyecek. Asıl o.
Şair diyor ki: “Asıl en
kötüsü, bilerek, bilmeyerek…”
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – 28
Şubatı da getirin, 27 Nisanı da getirin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Oraya geleceğim.
“… insanın
hapishaneyi kendi içinde taşıması.” diyor.
Şimdi, hatırlayınız, 28
Şubat. 28 Şubatla ilgili, hiçbir hukuk metninde 28 Şubatı gerçekleştirenlerin,
uygulayanların, tevessül edenlerin, o tür birtakım eylemlere girişenlerin
yargılanamayacağıyla ilgili hiçbir düzenleme yok. Neden yargılanamıyor, biliyor
musunuz? (MHP sıralarından gürültüler) Çünkü darbe olduğunda Pakistan’da yüksek
mahkemenin yargıçları cübbelerini çıkarıp darbecilerin önüne atıyorlar, bizde
yüksek mahkemenin yargıçları Anayasa Mahkemesine ağır sözler söyleyen
darbecilerin önüne gidip cübbelerini kavuşturup “Emriniz nedir?” diye
soruyorlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Pranga insanların
kafasının içinde, kısıtlama, yasaklar insanların kafasının içinde. O yüzden bir
şey yapmamız gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Günay, lütfen konuşmanızı tamamlayın. İki dakika süre
veriyorum.
Buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bu akşam bu maddeyi burada kaldırmamız yetmez. Biz
izanlarımızdan, vicdanlarımızdan, güçlü geldiği zaman; haklı olan değil güçlü
olan, müsellâh olan, kuvvetli olan, milletin
kendisine verdiği gücü millete karşı kullanmaya kalkışan geldiği zaman, onu
derinde bir yerde haklı görmeye kalkışan o bilinçaltımızı asıl yenmeliyiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, 12
Eylülde yargıçların ne yaptığından söz ettim, hukuk tarihimize bir ayıp olarak
geçecektir. Türk hukukunun… Bugün Parlamento gecikmiş bir görevi yerine
getiriyor ve elli yıldan beri, bakın, otuz yıldan beri değil elli yıldan beri,
kırk yedi, kırk sekiz yıldan beri hukukumuzda olan bir ayıbı gecikmiş biçimde
kaldırıyor. Çok temenni ederim ki yargıçlarımız da hukuk sistemimiz de bütün
hukuk vicdanımız da bu hesaplaşmaları yapabilecek bir öz güveni yüreklerinde
geliştirsinler, (AK PARTİ sıralarından alkışlar) evrensel hukukun ilkelerini
bizim ülkemize uygulamaya kalkabilsinler. Önlerine 12 Eylülcülerin,
darbecilerin, millet iradesine karşı bir eyleme kalkışmaya çalışanların
suçlanmasıyla ilgili bir dilekçe geldiği zaman onu “işleme koyamayız” değil,
onu, zaman zaman hukuku devrimci, akılcı bir yöntemle
yorumlayarak onu işleme koymak konusunda bir izanı, bir vicdanı seferber
edebilsinler. O zaman çağdaş, demokratik, gerçekten laik ve sosyal, gerçekten
evrensel bir hukuk devleti olabileceğiz. Daha bu yolda adımlar atmamız
gerekiyor, daha bu yolda kafamızdaki, zihin altımızdaki, sadece metinlerdeki
değil zihin altımızdaki prangaları ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Burada, bu akşam hepimiz,
kimseye özel bir gönderme yapmak istemiyorum ama elimizi vicdanımıza koyalım.
12 Eylül herkesi mağdur etti, saydım demin liderlerin ismini. (MHP sıralarından
gürültüler) Gencecik arkadaşlar, onların hepsi dik durdular.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen selamlayın
efendim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.
Ama ne yazık ki yargıçların o
tabasbusu gibi, Danışma Meclisi her siyasi partide daha sonra görev alanların
arasında… Danışma Meclisinde görev yapmak için, verilen görevi kabul etmeyen,
bir direnç gösteren bir örnek sergilemek yerine Danışma Meclisinde üyelik
kapmak için nice insanlar sıraya girdi ve kimileri de “Biz hapisteyiz ama
fikrimiz iktidarda.” diye 12 Eylül’ün yaptıklarını içselleştirdiğini, haklı
gördüğünü, bağışladığını ne yazık ki söyleyebildi. Bunları toptan hepimizin
reddetmesi gerekiyor. (MHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, bu
Parlamento, sadece bizim Parlamentomuz değil, dünyanın her yerinde halkın
seçtiği insanların görev yaptığı parlamento binaları millet iradesinin kutsal
mekânlarıdır, burayı koruyalım, bu Parlamentoyu koruyalım. Bu Parlamento
milletin namusu ve şerefidir, bu Parlamentoyu korumak milletin namusunu ve
şerefini korumaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, ayakta alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Günay, teşekkür ederiz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Öncelikli olarak biz bir Anayasa teklifini görüşüyoruz ve bu Anayasa
teklifidir, Anayasa teklifi bir tasarı değildir. Tasarı olmamasına rağmen Hükûmet üyesinin bu kadar uzun süre ve bu kadar istisna
şekilde söz alması uygun değildir. (AK PARTİ sıralarından “Niye rahatsız
oluyorsunuz?” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika değerli
arkadaşlarım, bir saniye…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Uygun
değildir.
İki: Ben, Sayın Bahçekapılı’nın açıklamalarından dolayı şahsım adına 60/4’e
göre yerimden söz istiyorum, lütfen izninizi rica ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun, yerinize
geçin efendim.
Yalnız, Sayın Uzunırmak, “Pek kısa bir sözü olduğunu belirten üyeye
Başkan, yerinden konuşma izni verebilir.” “Verebilir” diyor “verir” demiyor.
FARUK BAL (Konya) – Verme!
BAŞKAN – Ama… Peki, iki
dakika size…
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, verme!
BAŞKAN – Takdir yetkimi
lehinde kullanıyorum, teşekkür etsenize.
FARUK BAL (Konya) – “Verme”
diyorum ben de. Verme de adaletini görelim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, verme!
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, iki dakika içerisinde…
Buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Efendim, takdir…
Vermeyebilir de ama ben takdir yetkimi öyle kullanıyorum.
FARUK BAL (Konya) – Verme,
size vermemek yakışır!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sizin olsun!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Efendim başladı,
başladı efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Lütfedersiniz!
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ali,
konuşmuyorsun, kapat! (AK PARTİ sıralarından “Aaa”
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Peki efendim, peki…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Niye
kapatıyorum ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Gerçekler ortaya çıktı, gerçekler!
BAŞKAN – Grup Başkan Vekili,
Milletvekilinin konuşmamasını istedi, herhâlde konuşmayacak arkadaşımız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Gerçekler ortaya çıktı, gerçekler.
BAŞKAN - Sayın Fuat Çay,
Hayat Milletvekili, şahısları adına efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Lütfediyorsunuz, bahşediyorsunuz. Sultan, padişah… Lütfediyorsunuz.
BAŞKAN - Efendim, süreniz beş
dakikadır, bir dakika daha ilave edeceğim.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Kendini padişah zannediyor. Lütfedersiniz.
FUAT ÇAY (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 12 Eylül darbecilerin yargılanmasını
önleyen Anayasa’nın geçici 18’inci maddesinin kaldırılmasını tartışıyoruz.
Burada konuşmaları izlerken,
AKP sözcülerini de dinlerken demokrasi adına (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
içimin…
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlarım, lütfen sükûnet…
FUAT ÇAY (Devamla) –
…sızladığını itiraf etmeliyim.
12 Eylül mağdurlarının
istismar edilerek bu şekilde, 12 Eylül yasalarıyla ve onların getirdikleri
nimetler üzerinde sörf yapanlar, demokrasi mücadelesi verenlerin, mezara
gidenlerin, sakat kalanların, onların mağduriyetleri üzerinde burada konuşmanın
gerçekten bu Meclise yakışmadığını itiraf ediyorum.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – O
mücadele verilirken bunlar çorba içiyordu, çorba!
FUAT ÇAY (Devamla) - Siz
18’inci maddeyi kaldırmak istiyorsunuz. Siz 18’inci maddeye karşıymışsınız, siz
12 Eylül’ün Anayasası’na da karşıymışsınız. (AK PARTİ sıralarından “
12 Eylül dönemi Türkiye
tarihi, Türkiye demokrasi tarihi, Türkiye Parlamento tarihi açısından en
karanlık, en utanç verici bir dönemdir. Bunun üzerinde suistimal
yapılmaz, bunun üzerinde kopya şiirlerle 12 Eylül izi silinmez.
Sayın Bahçekapılı’nın
sözleriyle ilgili olarak da ayinesi iştir lafa
bakılmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
İşte, burada icraatı göreceksin biraz sonra, oy vererek icraatı göreceksin!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
FUAT ÇAY (Devamla) – Burada,
bu icraatı siz istediğiniz için değil, bugüne kadar bunu silah olarak kullanmak
için beklediniz, onun için beklettiniz bunu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz
niye beklettiniz, siz?
FUAT ÇAY (Devamla) – Demek ki
12 Eylül sadece bununla sınırlıdır, öyle mi? 12 Eylül Anayasası duruyor, çoğu
12 Eylül hukuku duruyor ve bundan da faydalanıyorsunuz sizler. Sizi burada
Anayasa, 12 Eylül, 18’inci madde çok ilgilendirmiyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– 15, 15.
FUAT ÇAY (Devamla) – Sizi
ilgilendiren hukukun temel ilkelerini ortadan kaldırmak, sizi ilgilendiren
Anayasa Mahkemesinin özünü değiştirmek, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun
niteliğini değiştirmek ve size özgü bir yargı yaratmak. Bu hukuk düzeni ve
parlamenter sistem hepimize, hepinize lazım olacak, yarın size de lazım olacak.
Size soruyorum: Sayın
Bakanım, benim eski arkadaşım, benim eski Genel Sekreterim Sayın Günay, siz söyler misiniz, yargının yürütmenin emrinde
olduğu bir tek demokratik ülke gösterir misiniz bana dünyada? Yargının
yürütmenin emrinde olduğu bütün ülkeler totaliter ülkelerdir ve bu yasa
değişikliğiyle birlikte sizler Türkiye’de diktatörlüğe giden kilometre
taşlarını örüyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen Hatibe müdahale etmeyelim.
FUAT ÇAY (Devamla) – Şimdi,
şunları soracağım size.
Değerli arkadaşlar, değerli
sözcüler; bu, geçen sene DİSK binasına biber gazıyla kimler saldırdı? Kimin
döneminde saldırıldı?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Hastaneye, hastaneye.
FUAT ÇAY (Devamla) – Bunu
generaller mi yaptı, Ergenekoncular mı yaptı? 1 Mayıs 1977’nin araştırılmasını,
AKP çoğunluğuyla bu Mecliste reddedilirken acaba Ergenekoncular mı reddettirdi?
Size mi reddettirdi? Engin Ceber işkencede ölürken 12
Eylül döneminde mi öldü, AKP’nin döneminde mi öldü, bunu söyler misiniz?
“Üniversiteye giriş sınavsız
olsun.” diyen gençlerimizi Ergenekon mu tutuklattı, sizin döneminiz mi
tutuklattı?
Emeği için direnen Tekel
işçilerini Ergenekon mu coplattı, biber gazı sıktı, bunu söyler misiniz?
Partimizin Saygın Genel
Başkanı Deniz Baykal’ı, Van’da polis desteğinde Ergenekon mu taşlattı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çay, size de
ek süre veriyorum efendim.
FUAT ÇAY (Devamla) – Lütfen,
rica ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tabii, buyurun.
FUAT ÇAY (Devamla) – Yargıtayı, siyasetçileri, Meclis kulislerini, iş
adamlarını, yargıçları yasa dışı olarak kim dinletti acaba? Kim dinletiyor? Ve
siz demokrat geçinen, demokrasi havarisi geçinenler, neden suskunsunuz?
Yüksek yargıyı AKP ele
geçirince, Cumhurbaşkanı da her türlü desteği verince acaba demokrasi mi
gelecek?
AKP’nin “Demokrasiyi
getiriyoruz.” yalanının peşine düşenler tarih önünde sorumludurlar.
Sözde devrimci, sözde solcu,
sözde demokratlar “Bu Anayasa reddedilirse Ergenekon zafer kazanır.”
buyuruyorlar. Maşallah! Hadi oradan ya! Hadi sizi AKP stepnecileri, hadi
oradan! Ne demokrasisi gelecek?
Yola özgürlük, demokrasi,
devrim adına çıkanlar, bugün AKP’nin ve dinci faşizmi hedefleyen tarikatların
tetikçisi hâline geldiniz. 1933 Almanyası’nı yeniden
inceleyin. Sizin gibileri tarih belgeleri içinde kolaylıkla bulacaksınız.
Geçici 15’inci madde kalkacak, milletvekili dokunulmazlığı duracak ve bu
demokrasi de olacak…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çay, ek
süreniz de doldu, selamlama için mikrofonu tekrar açıyorum, diğer arkadaşlarıma
olduğu gibi.
FUAT ÇAY (Devamla) – Sayın
Başkan, bir dakikanızı rica ediyorum.
Burada sizin
uygulamalarınızla ilgili, 12 Eylül’ün en ayrımcı mantığını nasıl hâlen
sürdürdüğünüzü bu belgelerle ben tespit etmişim. Bunu söyleyeceğim size.
Bu, 28 Şubat sürecinde, tarım
arazilerinin değerlendirilmesi ve 18 Temmuz 2001 Resmî Gazete’de yayımlanan
4706 sayılı Kanun. Kanun, Türkiye'de, doğusuyla batısıyla, Alevisiyle
Sünnisiyle, her yerde ve herkes için uygulanır.
Bu, Millî Güvenlik Kurulunda,
Hatay, Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Tunceli ve bir il daha, bu Millî Güvenlik
kararı ile burada uygulanması için Millî Güvenlik Kurulundan izin alınır gayriresmî olarak.
Şimdi, bu illerde bu yasadan
faydalanmak isteyenlerin Millî Emlak Müdürlüğü tarafından Millî Güvenlik
Kuruluna başvurmaları zorunlu idi. Millî Güvenlik Kurulu Alevi ve Kürt olan
bölgelerde, bu bölgelerde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çay, bakın iki
dakika süre verdim, bir dakikadır aslında, bir dakika daha verdim.
FUAT ÇAY (Devamla) – Rica
ediyorum, cümlemi bitireyim.
BAŞKAN – Sadece selamlama
yapabilmeniz için tekrar açıyorum. Lütfen…
FUAT ÇAY (Devamla) – Rica
ediyorum, sözümü bitireyim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ama böyle bir
usulümüz yok.
FUAT ÇAY (Devamla) – Ben dört
saattir burada bekliyorum.
BAŞKAN – Lütfen… Süreniz beş
dakikadır, bir dakika verdim, bir dakika daha verdim, oldu yedi dakika.
FUAT ÇAY (Devamla) – Sadece
bununla ilgili…
BAŞKAN – Şimdi, selamlama
yapabilmeniz için tekrar açıyorum.
FUAT ÇAY (Devamla) - İki üç cümlem kaldı, lütfen…
BAŞKAN – Ama ne yapayım? Ona
göre hazırlanacaksınız. Kaç dakika konuşacağınızı daha önceden bileceksiniz ve
hazırlığınızı ona göre yapacaksınız.
Selamlama için açıyorum
tekrar efendim.
FUAT ÇAY (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Millî Güvenlik Kurulunun yetkilerini Başbakanlık
Güvenlik Daire Başkanlığı -daha sonra Güvenlik İşleri Müdürlüğü aldı- ve aynı
uygulamayı bu bölgelerde ayrım yaparak Alevi olanlara, Kürt olanlara bu madde
uygulanmamaktadır. Bunun ispatı hazırdır. Sayın Başbakan Millî Güvenlik Daire
Başkanlığına gitsin, sorsun. Hatay’dan kaç dosya geri dönmüştür? Sizin demokrat
anlayışınız budur, değil mi?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Biz her türlü ayrımcılığa karşıyız.
FUAT ÇAY (Devamla) – Ayrımcı
değil bu… Millî Güvenlik Kurulunun, 12 Eylül’ün…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çay, çok teşekkür
ederim.
FUAT ÇAY (Devamla) -
…mantığını hâlen sizler işinize geldiği için sürdürüyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Çay, çok
teşekkür ederim.
FUAT ÇAY (Devamla) - Teşekkürler.
Saygılar.
BAŞKAN – Meramınızı
anlattınız, mesaj alınmıştır. Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, İç
Tüzük 72’ye göre verilmiş iki önerge vardır. Önergeleri okutup sonra birlikte
oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 sıra sayılı
Yasa Teklifinin 25. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Kemal Kılıçdaroğlu Nesrin Baytok Bihlun
Tamaylıgil |
İstanbul Ankara İstanbul |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Canan Arıtman |
Malatya İzmir |
Gerekçe:
Anayasalar, devletin
dayandığı temel ilkelerle siyasal rejimin belirlendiği; yetkili organların,
teşkilatın ve bunların nasıl işleyeceklerinin düzenlendiği ve insan hak ve
özgürlüklerinin güvence altına alındığı temel hukuk metinleridir.
Anayasa Devletin ve toplumun
temel kanunu, temel toplum sözleşmesidir; bugünü ve geleceği ilgilendirir. Bu
nedenle toplumsal mutabakatı gerektirir.
Dünyada ve Türkiye'de
Anayasalar hep olağanüstü dönemlerin eseri olmuştur. Amerika'da, Fransa'da,
Sovyetler Birliği'nde, Almanya'da, ve hatta İran'da.
Anayasalarla siyasal rejimler değiştirilmiş; siyasal rejimler kurulmuştur.
Anayasaların halkın
ihtiyaçlarını karşılayamayarak toplumsal taleplerin gerisinde kalması durumunda
ise değiştirilmesi ihtiyacı gündeme gelmiştir. Değişiklik ihtiyacını gündeme
getiren ise Dünyanın her yerinde ve Türkiye'de hep halk olmuştur. Halk ve
halkın temsilcileri, sorunları tartışmış, çözüm yollarında uzlaşmış ve varılan
mutabakatın eseri olarak Anayasalar değiştirilmiştir.
AKP iktidarı ise toplumu bir
yana koyarak, kendini her şeyi yapmaya muktedir cuntacılar gibi gördüğünden
mutabakat aramamaktadır. Darbe dönemlerinin cuntaları dahi, konu Anayasa
olduğunda bir toplumsal meşruiyet arayışına girmesine rağmen, AKP iktidarı
çoğunluğum varsa astığım astık, kestiğim kestik anlayışı içindedir.
Türkiye'de halkın gerçek
gündemi işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk ve yolsuzluktur.
Halk, aşından ekmeğinden keserek üniversite okuttuğu çocuklarına iş
istemektedir. Halk, kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesini değil,
eğitime ve sağlığa harcanmasını istemektedir Halk, ürettiği ürünlerin
maliyetini karşılamasını beklemektedir.
AKP iktidarı ise sayısal
çoğunluğuna dayalı olarak Meclis gündemine taşıdığı Anayasa değişikliği paketi
ile halkın gerçek gündeminin üzerini örtmenin ötesinde, Anayasada olağanüstü
dönemlere özgü değişiklikler öngörerek demokratik siyasal rejimi dönüştürmeyi
hedeflemektedir.
Anayasa değişikliği metni bir
sivil darbe belgesidir. Demokratik rejimlerde temel hak ve özgürlüklerin
güvencesi bağımsız ve tarafsız yargıdır ve AKP'nin Anayasa değişikliği doğrudan
insan haklarının teminatı olan bağımsız yargıyı hedeflemektedir.
Hedefledikleri, yaptıkları
yolsuzluklardan dolayı ilerde kendilerini yargılayacak olan hâkimleri bu günden
seçerek, özgürlüklerini yarattıkları yandaş yargıya emanet etmektir. Yürütmenin
Yasama Organına egemen olması yetmemekte, yargıyı da ele geçirerek bir dikta
rejimini kurumsallaştırmak istemektedirler. İstedikleri hukuka ve vicdani
kanaatlerine göre karar veren bağımsız ve tarafsız yargı değil, siyasi
ideolojileri ile uyum içinde olan "yandaş yargı"dır.
AKP iktidarı sayısal
çoğunluğuna dayalı olarak yaratacağı "yandaş yargı"yı Anayasal
düzeyde kurumsallaştırmanın peşindedir.
Sayın Başbakanın hedeflediği
"yandaş yargı" oluşturma anlayışına toplumun tüm kesimleri karşıdır.
Sivil Toplum Örgütleri karşıdır. Yargı kuruluşları karşıdır. Mecliste temsil
edilen siyasi partiler karşıdır.
Çok büyük badireler atlatmış;
tarihten silindi denildiği anda kendini var edebilmeyi başarabilmiş bu halk bu
gidişe dur diyecektir.
Bunun için söz konusu
düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa
Değişiklik Teklifinin 25. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca,
görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Şandır |
Konya İzmir
Mersin |
Behiç Çelik S.
Nevzat Korkmaz Atila Kaya |
Mersin Isparta
İstanbul |
Kadir Ural Hüseyin
Yıldız Muharrem
Varlı |
Mersin Antalya
Adana
|
Gerekçe:
Anayasalar, Vatandaşların
temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet
organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde
temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3 muhtıra ile
üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
• 21. yüzyıl evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin
• Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın
• Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin
tek yolu
toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
• "Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
• Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
• Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
• Her partinin görüş ve
tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
• Seçimler sonunda oluşacak
Meclis'in ilk işinin anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif
etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
• Devlet ile Milleti
kucaklaştıracak,
• Milletin değerleri ile
Devletin değerlerini bağdaştıracak,
• Demokrasi ile Cumhuriyeti
barıştıracak,
• Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
• Milletin bölünmez
bütünlüğünü sağlayacak üniter yapı içinde Devleti kurum
ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
• Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokratik düzeni iyileştirecek,
• Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme
belgesi niteliğinde anayasa değişikliği kararını ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği ancak
böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi
için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini
seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik
Teklifi kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler
ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar
lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri
zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık
sistemi getirilmektedir.
Bu teklifin içinde; Millet
yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur. Millet, AKP'den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun,
yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP'den İş
beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce,
inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere
güvence beklemektedir.
AKP, Milletin 8 yılını heba
etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet iradesini
savunmakta samimi değildir.
Çünkü, bugüne
kadar, 27 Nisan 2007 e-muhtırasının hesabını sormamıştır.
Çünkü Anayasanın geçici 2.
Maddesindeki dönem için yargı yolu açılmamıştır.
Çünkü, 12 Eylül
darbecilerinden hesap sormak için zaman aşımı sorununa çözüm getirmemiştir.
AKP, iyi niyetli değildir,
aslında bu anayasa değişikliği ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin
hazırlamaktadır.
Bu hususlarda uzlaşmaya
varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
BAŞKAN – Efendim, iki
önergeyi de birlikte işleme almıştım.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın İnan, buyurun.
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
12 Eylül’de haksız biçimde
mağdur olan herkesi saygıyla anıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
demokrasiye bedeli ne olursa olsun sonuna kadar bağlıdır. Merhum Genel
Başkanımız Alparslan Türkeş “En kötü demokrasi yönetimi en iyi darbe
yönetiminden iyidir.” diyerek Türk milliyetçilerinin görüşünü net bir biçimde
belirtmiş ve demokrasiye bağlılığına önemli vurgu yapmıştır. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak ister asker ister sivil diktatörlük olsun hepsini reddetmekteyiz.
Sayın Başkan, Sayın
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, Sayın Kenan Evren’le Çankaya Köşkü’nde görüşmüş,
“O günler artık geride kaldı.” demiştir. Sayın Başbakanın da 27 Nisan
e-muhtırasını yazan ve yayınlayan Sayın Yaşar Büyükanıt’
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sayın Bakan, 12 Eylül öncesinde ve sonrasında Türk milliyetçiliği uğruna her
türlü çileyi çekmiş birisi olarak Türk milletine hakkımı helal ediyorum.
Yolsuzluk yapanlara ve istismarcılara ise hakkımı helal etmiyorum. Aynı şartlar
tekrarlanırsa yine çekinmeden aynı görevlerimi yerine getireceğime Türk milleti
önünde söz veriyorum. Türk milleti ve Türk milliyetçiliği için hâkim karşısına
çıkmak bana ve arkadaşlarıma sadece onur verir, ancak siz yolsuzluklarla, Haburlarla hâkim karşısına çıkacaksınız. Bu onur da sizlere
yeter. Türk milletini bölmek isteyenleri…
BAŞKAN – Sayın Yıldız,
sorunuz nedir efendim?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
…bunu açılımlarla gerçekleştirmeye çalışanlara…
BAŞKAN – Sayın Yıldız,
sorunuz nedir Sayın Bakana?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Bekleyin efendim, bekleyin! Sabredin, bekleyin! İsterseniz siz verin soruyu
soralım!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
…“Türk'üm.” diyemeyenlerin karşısında dün olduğu gibi bugün de arkadaşlarımla
beraber dimdik ayakta duracağız. “Ne mutlu Türk'üm diyene!” (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Var mı efendim
burada soru? Sayın Grup Başkan Vekili, var mı burada soru?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Var mı soru? Soru var mı?
OKTAY VURAL (İzmir) – Var
soru, anlayana var! Anladıysan var!
BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, açılım adına, Habur’da
teröristlere âdeta selam duran bir zihniyetin bazı temsilcilerinin, milletin
kürsüsünden 12 Eylül mağdurlarını istismar etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
2) AKP’li hatiplerin kürsüde
âdeta boğmaya fırsat bulamadıkları Kenan Evren’i, geçen yıl Sayın
Cumhurbaşkanının kapıda karşılayarak Çankaya Köşkü’nde ağırlamasını nasıl
değerlendiriyorsunuz? Sayın Gül eski bir AKP’li değil midir?
3) Hükûmetinizin
28 Şubat darbesini ve 27 Nisan e-muhtırasını gerçekleştirenlerle ilgili bir
girişimde bulunamamasının, meşhur Dolmabahçe görüşmesiyle bir bağlantısı var
mıdır? Bu görüşmenin içeriğini yüce Türk milletine açıklamaktan niçin
çekiniyorsunuz?
4) Bakanlığınızın taşra
teşkilatlarına bağlı “Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzeleri Müdürlüğü”
isminden “Kurtuluş Savaşı” ibaresinin çıkarıldığı 11/3/2010
tarihli Bakanlar Kurulu Kararı PKK açılımının bir parçası mıdır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Köse, buyurun.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna Adalet Bakanının Başkanlık etmesi, Müsteşarının doğal
üye olması 82 Anayasası’yla sağlanmıştır. Bu durum sizin iddialarınızla çelişki
yaratmıyor mu?
Hep örnek verdiğiniz Avrupa
ülkelerinde hukukçu bir üyesi olmayan Anayasa Mahkemesi var mıdır? Var
diyorsanız örnek verir misiniz?
Sayın Bakan “dönek” deyince
neyi hatırlıyorsunuz? Yine, 12 Eylül’de bedel ödeyenlerin acılarını sömüren ve
12 Eylülcülere o zaman alkış tutanlar arasında olmak nasıl bir şeydir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın
Komisyon Başkanına: Melih Gökçek ile yaptığınız görüşme hakkında Meclisi
bilgilendirir misiniz?
Sayın Bakana: Biraz önceki
konuşmanızda ihtilale
ve ihtilalcilere karşı çıktığınızdan bahsediyorsunuz. Şimdi
soruyorum: 12 Eylül’e karşısınız da 28 Şubat’a ve 27 Nisan’a karşı değil misiniz?
2) Eğer karşıysanız kuvvet
komutanına zırhlı araç temin eden AKP Hükûmeti değil
midir?
3) 27 Nisan muhtırasını yapan
komutanla İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda buluşan Sayın Tayyip
Erdoğan değil midir?
4) 80 ihtilalini yapan Kenan
Evren’i Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde ağırlayan Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
değil midir?
5) Meri kanunlara göre otuz
yıl önce ihtilal yapanları yargılamak mümkün müdür? Otuz yıl tartışmaları
olmasına rağmen neden sekiz yıldır beklediniz ve otuz yıllık sürenin dolmasını
temin ettiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Evet, Sayın
Komisyon, buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Taner’in sorduğu, Melih
Gökçek’le aramızdaki bir görüşme konusu hakkında bilgi istiyor. Tabii, evvela
şunu beklerdim kendisinden: “Ya bu yasa dışı dinlenmiş bir durumdur. Bu nasıl
yapılmış?” diye evvela itirazını yaparak söyleseydi, daha rahat söylerdim.
Demek ki...
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Artık
yasal hâle getirdiniz ya!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Evet, yani öyle, öyle. Şimdi,
yasa dışı dinlemedir. Yasal dinlemelere bir şey diyecek hâlimiz yok. Hâkim
kararıdır o.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – 5 bin
kişi görevlendirdiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Melih Gökçek görevi kötüye kullanmakla alakalı bir
suçlamadan dolayı hakkında dava açılmış. Tabii o bizim torba madde dediğimiz,
her türlü şeyin içine gireceği bir madde. “Bu konuda dokunulmazlık dosyaları ne
kadar?” dedi. Dedim “Çok sayıda var bunlar.” Çünkü bunu
suçlamak çok kolay. “Ya bunun cezası çok ağır.” dedi haklı olarak ama o
değişiklik zaten yapılamadı. Zannediyorum, Sayın Gökçek’i dinlerken yasa dışı
birileri ben oraya takıldım. Öyle zannediyorum. Benim dinlenecek bir durumum
yok.
Teşekkür ediyorum.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Milletvekillerinin listesini verdiniz mi Sayın Gökçek’e?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Hayır, vermedim.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Gökçek
“Verdi.” diyor ama.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet, buyurun.
Buyurun Sayın Günay.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
arkadaşlarımızın bazıları soru vesilesiyle görüşlerini açıkladılar. Ben de
genel çerçevede burada ilke olarak belirtilen bazı görüşlere katılıyorum. Kim
ki milletin iradesiyle Parlamentoya gelir ve milletin kazancına, milletin
kesesine göz diker, milletin fakirleşmesine yol açar, milletin, işçinin,
memurun neredeyse maaşının ödenemeyecek duruma düşmesine geçmişte veya bugün
sebep olursa, Allah’tan önce millet onun cezasını zaten veriyor. Bunun yakın geçmişte
örneklerini gördük. İktidardan muhalefete bile kalamayan partiler gördük. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Geliyor
ceza, geliyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Aynı dilekleri paylaşıyorum. Elbette, biz milletin
hakkını ve hukukunu savunuyoruz.
Bir arkadaşımız bir soruyu
açıklamama, bir yanlış bilgiyi açıklamama vesile oldu. Şimdi, bizim Ankara’da
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk kurulduğu bina, Kurtuluş Savaşı Müzesi
-orası benim için fevkalade önemli bir kutsal mekândır ve geçen yıllar içinde
onların restorasyonuna özel bir gayret gösterdim- ve
yanındaki İkinci Meclis, Cumhuriyet Müzesi… Türkiye Büyük
Millet Meclisi, haklı bir biçimde, bu Parlamentonun kaynağını oluşturan Birinci
Meclisin, yani Kurtuluş Savaşı’nın yönetildiği “Kurtuluş Savaşı Müzesi”
dediğimiz Meclisin Meclis tarafından doğrudan yönetilmesini bizden talep etti
ve biz de Sivas Kongresi Binası, Erzurum Kongresi Binası gibi o kutsal binanın
da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ait olmasını kabul ettik. Bu
çerçevede de müzenin isminde bir düzeltme yapmamız ihtiyacı doğdu: Kurtuluş
Savaşı ve Cumhuriyet Müzesi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Taşradaki müzeler…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Kurtuluş Savaşı Müzesi doğrudan doğruya Türkiye
Büyük Millet Meclisine bağlı olduğu için, sadece Cumhuriyet Müzesi olarak
tashih edildi.
Bazıları “bulut” deyince
kendisini ördek zannedenler “Kurtuluş Savaşı” isminden rahatsız olduğumuz gibi
bir haksız iddiayı dillerinde gezdiriyorlar. Eğer bir kişi, Kurtuluş Savaşı
kavramından veya cumhuriyet kavramından Türkiye’de rahatsız oluyorsa veya bunu
ciddiye alıyor, soru hâline getiriyorsa ben onun izanından ve iyi niyetinden
şüphe ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
YILMAZ TANKUT (Adana) – Biz
de senin izanından!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Taşradaki Kurtuluş Savaşı müzelerinin adının değiştirilmesi… Bu PKK açılımının bir parçası.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, son bir konu var. Dünyanın
birçok…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Taşradakileri niye değiştirdiniz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Nedir?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Taşra teşkilatlarındaki Kurtuluş Savaşı…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Taşra teşkilatında… Taşra yanlış bilgi kardeşim.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bakanlar Kurulu kararına bakın. Bakanlar Kurulu kararınıza bakın.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Siz yanlış bilgiyle yola gidiyorsanız kazaya
uğrarsınız, bu akşam dikkat edin. Çünkü, Cumhuriyet
Müzesi ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’nden Kurtuluş Savaşı Müzesi ait olduğu kuruma,
Türkiye Büyük Millet Meclisine emanet edilmiştir ve o yüzden ismi Cumhuriyet
Müzesi olarak tashih edilmiştir. Başka bir düzeltme yok. Doğru bilgi varsa
getirin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Çok mu
aceleydi?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niye
izansızlıkla suçluyorsunuz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir arkadaşımız sordu:
“Anayasa Mahkemesinde hukukçu üye olmayan ülke var mı?” Biraz hukuk bilseniz bu
soruyu sormazsınız. Dünyanın birçok ülkesinde anayasa mahkemeleri sadece hukuki
değil, ilmî ve siyasi üst kurullar olduğu için, dünyanın pek çok ülkesinde,
anayasa mahkemesinin kurumlaşmış olduğu ülkelerde…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Avrupa’dan örnek verin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Örnek var. Biraz hukuk, biraz…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Bir tane örnek verin. Bir tane örnek verin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Avrupa’da var, Amerika’da var, hepsinde var.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Bakan, istisnadır o.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Bir tane örnek verin. Abartmayın, bir tane örnek verin.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Bakan, istisnadır o, istisna.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Hukuk kitabı okuyacaksınız… Hukuk kitabı
okuyacaksınız, hepsinde var.
ATİLLA KART (Konya) –
İstisnadır, kural değildir o.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Bir tane örnek verin. Avrupa’dan bir örnek verin.
BAŞKAN – Sayın Köktürk,
oturun yerinize lütfen.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Bağrışma yok. Bağrışma yok. Siz bağırırsanız, ben
burada mikrofon kullanıyorum, sesim daha çok çıkar.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Evet, yalan söylüyorsunuz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Böyle bir usul yok. Parlamentoda soru sordunuz,
cevabını dinleyeceksiniz. Biliyorsanız yazarsınız, var.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Ekran başındakileri kandırıyorsunuz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Şimdi, son bir soru kaldı, bir arkadaşım bir soru
sordu “Dönek deyince ne anlıyorsunuz?” diye.
Ben “sosyal demokrasi”,
“sosyal adalet”, “millî irade” gibi kavramları kullanıp da sonra millî iradenin
seçtikleriyle baş edemeyeceklerini gördükleri zaman postal sesinden umut
bekleyen demokrasi düşmanlarını anlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!”
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
soru-cevap işlemi…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok özür dilerim…
BAŞKAN – Efendim?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Son bir şey… Çok özür dilerim.
BAŞKAN – Buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL
GÜNAY (İstanbul) – Biraz önce rahmetli Türkeş ve rahmetli Ecevit’ten söz
ederken “Muhterem Erbakan” yerine galiba sürçülisan ettim. Sayın Erbakan’a uzun
ömürler diliyorum.
BAŞKAN – Düzeltilmiş oldu.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Bir de Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir 12 Eylül
yasağını kaldırdığı gün, ne kadar mutlu bir tesadüf ki milletin iradesiyle
seçilmiş olan bir parlamentonun, o iradeye tevessül etmek isteyenlere onurlu
dik duruşu gösterdiği günün şafağına rastlamaktadır, 28 Nisan gününe. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum efendim.
Kapanma Saati:
02.59
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 03.04
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, 25’inci madde üzerinde
önerge işlemine geçiyoruz. Madde üzerinde on bir önerge var. Ancak bilindiği
gibi yedi önergeyi işleme alabiliyoruz. Şimdi, bu önergeleri okutacağım ve
aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, Divanda hep AKP’liler var. Kura çekilmiş hepsi AKP’lilere isabet etmiş.
Böyle bir şey olmaz yani.
BAŞKAN – Ne yapalım?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Zaten
oradaki o Divan Kâtibinin taraflı çalıştığını biliyoruz; daha önce paragraflar
atladığını, ondan sonra oy pusulalarında birtakım oyunlar oynadığını herkes
biliyor.
BAŞKAN – Efendim, kurayla,
nöbet bu şekilde tecelli etti.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Onun
için, bu önergelerimiz için lütfen yeniden kura çekin efendim. Böyle olmaz ama
yani. Nasıl oluyor da yedi önerge de AKP’ye çıkıyor yani?
BAŞKAN – Uyarınız için
teşekkür ederiz Sayın Genç.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “
‘Geçici Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederim.
Ali
Öztürk
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “
‘Geçici Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederim.
İkram
Dinçer Ahmet
Yeni |
Van Samsun |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “
‘Geçici Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederim.
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “
‘Geçici Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederim.
Ahmet
Aydın
Adıyaman
Türkiye Büyük Millet Meclisi BaŞkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “‘Geçici
Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas numaralı 7.11.1982
tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının bazı maddelerinde
değişiklik yapılması hakkında Kanun teklifinin çerçeve 25. maddesi ile Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Tayfur Süner Ali İhsan Köktürk Ahmet Küçük |
Antalya Zonguldak Çanakkale |
Şevket Köse Atilla
Kart Nesrin
Baytok |
Adıyaman Konya Ankara |
M. Ali Susam Ali Rıza Öztürk |
İzmir Mersin
Madde 25 - Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının geçici 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Geçici Madde 15:
Anayasa'nın Geçici 3 ncü maddesi ile hukuki varlıkları sona eren 2324 sayılı
Anayasa Düzeni Hakkında Kanun ile 2356 sayılı Millî Güvenlik Konseyi Hakkında Kanun'da
ifade edilen Millî Güvenlik Konseyi’nin Başkan ve üyeleri hakkında, 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu'nun 309 ncu, 311 nci
ve 312 nci maddeleri uyarınca, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 250 ve devamı maddelerince görevli adli yargı mercileri
tarafından soruşturma açılarak, yargılamaları da bu merciler tarafından
yapılır.
BAŞKAN – Şimdi, son önergeyi
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra
sayılı kanun teklifinin 25 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Bengi Yıldız Hamit Geylani M.
Nezir Karabaş |
Batman Hakkâri
Bitlis
|
Hasip Kaplan Osman Özçelik Akın
Birdal |
Şırnak Siirt Diyarbakır |
“Madde 25 - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Geçici 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Geçici Madde 15.- 12 Eylül
1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama
ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu
Millî Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş
hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma
Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî
veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülebilir ve bu maksatla yargı
mercilerine başvurulabilir.
İnsanlığa karşı işlenen
suçlarda zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN
KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; demin Sayın Bakan Ertuğrul Günay,
beraber politika da yaptık, o da 12 Eylül mağdurlarından benim gibi,
“Darbecileri yargılayabilelim. Bu Meclis bunu demeli.” dedi. İçtenlikle
katılıyorum, bütün samimiyetimle katılıyorum. İşkence izlerini kulaklarında
taşıyan, kafasında on sekiz dikişi olan, defalarca içeri alınan, 12 Eylül’ün
avukatı, sanığı, tanığı olan birisi olarak içtenlikle istiyorum ve birçok
kişinin de istediğini biliyorum ama 12 Eylül darbecilerini, darbecileri,
darbecilerin yaptığı 12 Eylül Anayasası’yla yargılayamazsınız arkadaşlar.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) –
Değiştiririz biz, değiştiririz.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bunu
tümden değiştirmediğiniz zaman, birinci sayfasındaki dibacesinden başlayarak
değiştirmediğiniz zaman, yargılayamazsınız.
Size bir şeyi anlatmak
istiyorum. Bir önerge verdim arkadaşlarımla beraber. Gelin “Yargılanabilinir”
diyelim darbecilere ve gelin, zaman aşımı olmasın diyoruz insanlık suçlarında.
Samimiyseniz, buyurun, samimiyete davet ediyorum ve samimiyete öylesine davet
ediyorum ki gelin, 12 Eylül Anayasası’nın mimarı olan darbecileri
yargılamaktan, onların Anayasa’larıyla başlayalım. Unutmayın, biraz
hatırlatayım o günleri. Evet, “Söz milletin.”di. Bakın, o günlerde, referanduma
kamuoyu böyle alıştırılmıştı. Bakın, iyi bakın. Sonra “Demokrasi için görev
günü.” Sağcısı, solcusu, bütün basının birlikte yaptığı şakşakçılığa bakın.
Sonra, Atatürk gibi poz vermiş, işte, 12 Eylül darbeci general. Buyurun, Sayın
Bakanlar, Sayın Meclis Başkanı, buyurun. Bunu niye yargılayamıyorsunuz? Sizi
tutan bir güç mü var? Sekiz yıldır, dokuz yıldır iktidarsınız. Sizden önceki
iktidarlar, sizi tutan ne? Neden korkuyorsunuz arkadaşlar?
Eğer bir hukuk yargılanmazsa,
eğer paşalar, darbeciler yaptıkları Anayasa’dan başlayarak yargılanmazsa,
militarist yanları yargılanmazsa, şovenist yanı
yargılanmazsa, ırkçı yanı yargılanmazsa, faşist yanı yargılanmazsa, postal yanı
yargılanmazsa, kan yanı yargılanmazsa, fiş yanı yargılanmazsa, sıkıyönetim
mahkemeleri yargılanmazsa, mülteci olarak Avrupa’da ve dünyada yayılmış
insanlarımızın itibarı iade edilmezse, onlardan özür dilenmezse, işkencedeki
sakat kalan insanlarımızdan özür dilemezse bu Meclis, eğer sıkıyönetim
mahkemelerinin kararları hâlâ onların önünde bir yargı kararı gibi duruyorsa ve
bunlardan özür dilenmesi becerisi gösterilemiyorsa, eğer bu Anayasa’da hâlâ
Kürt dili yasaksa, eğer bu Anayasa’da eşit vatandaşlık yoksa,
eğer bu Anayasa’da demokratik seçim yoksa, eğer bu Anayasa’nın hukukunu beraber
yargılayamayacaksak, bütününü yargılayamayacaksak, İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci
maddesini bile kaldıramayacaksak, geçici 2’nci maddesini kaldıramayacaksak, siz
neyin yargılamasından bahsediyorsunuz, söyler misiniz? Siz bize tiyatro mu
oynuyorsunuz? Siz bize hikâye mi anlatıyorsunuz? Önce çıkın, hazırlığınızı,
siyaseten yapacağınız hesap vermenin biçimini anlatın bize. Anlatın, inanalım,
samimi olalım, beraber gidelim, beraber oy verelim, beraber çözelim bunu. Bu
onur meselesidir, bu onur meselesidir. Bu onur kavgasında benim yanı başımda işkencede
nasıl öldürüldüğünü, Bursa işkencehanelerinden avukat
arkadaşlarımın atıldığını yaşayan bir avukatım ben. Ben arkadaşlarımın nasıl
öldüğünü gördüm, ben cenazelerini kaldırdım.
Siz diyorsunuz ki
“Generalleri yargılayacağız.” 27 Nisan darbecilerinin altına 1 trilyonluk
zırhlı araç vererek, Şemdinli davasında “iyi çocuk” diyenlerin altına zırhlı
araç vererek mi yargılayacaksınız darbecileri? Söyler misiniz, taş atan
çocukları içeri tıkarak mı? Sıkıyönetim mahkemelerini, savaş hâli hukukunu
ararcasına, DTP’li, BDP’li
belediye başkanlarını, seçilmişleri içeri atarak mı 12 Eylül hukukundan hesap
soracaksınız? Söyler misiniz? Cins ayrımcılığı mı yaparak yapacaksınız bunu? Bu
kadar kolay mı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Bir dakika süre veriyorum efendim.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Arkadaşlar, şimdi ben sizi samimiyete davet ediyorum. Gelin, 12 Eylül hukukunu
da yargılayalım, siyasetini de yargılayalım, darbelerini de yargılayalım ama “12
Eylül darbecilerini 12 Eylül Anayasası’yla yargılayacağım.” diyorsanız, bu
hayal, bu yalan, bu yalan, bu yalan!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen oy
bile vermiyorsun, oy!
HASİP KAPLAN (Devamla) –
“İşte önerge!” diyoruz, zaman aşımını, gelin, kesin. “İşte önerge!” diyoruz,
gelin, insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımını, müruruzamanı kaldıralım.
Ama sizin zamanınızda “iyi çocuklar” dışarıda, seçilmiş belediye başkanları
içeride.
Evet, şiir okumak çok kolay. Burada
herkes şiir okuyabilir. “Haberin var mı taş duvar / Demir kapı, kör pencere /
Yastığım, ranzam, zincirim…” diyor Ahmet Arif. “Dağlarına bahar gelmiş
memleketimin” ama şu Meclise bir türlü demokrasi gelmiyor, bir türlü demokrasi
gelmiyor, bir türlü hukuk gelmiyor, bir türlü halkımın iradesi gelmiyor. Yüzde
10 barajını kaldırmayanlar hesap soramaz. Halkın oyuna göz dikenler hesap
soramaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, ek
süreniz de doldu. Çok teşekkür ederim.
Genel Kurulu selamlayın
lütfen.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Eğer gerçekten hesap sormak
istiyorsanız, elinizi vicdanınıza koyun, gelin zaman aşımını kaldıralım, gelin
müruruzamanı kaldıralım, gelin yüzde 10 barajından başlayalım, hazine
barajından, yüzde 10 barajından, kadın kotasından... Bu hukuk, hepsi 12 Eylül
hukukuyla yaratıldı, bunlarla yaratıldı. Siz bu darbe Anayasası’yla darbeciyi
yargılayamazsınız.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen
Genel Kurulu selamlayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Yapsanız yapsanız, Büyükanıt’ın
altına çektiğiniz zırhlı Mercedesleri diğer darbeci
generallerin altına çekersiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, tamam.
Çok teşekkür ederiz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Önce
onları alın, gelin ondan sonra “Darbe hukukuyla yargılayacağız.” deyin. Sizi
samimiyete davet ediyorum!
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
teşekkür ederiz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Özlemişsinizdir arkadaşlar, özlemişsinizdir! Özlemişsinizdir! Bakın,
generaller!
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
efendim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas numaralı 7.11.1982
tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının bazı maddelerinde
değişiklik yapılması hakkında Kanun teklifinin çerçeve 25. maddesi ile Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tayfur Süner (Antalya) ve
arkadaşları
Madde 25 - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Geçici Madde 15:
Anayasa'nın Geçici 3 ncü maddesi ile hukuki varlıkları sona eren 2324 sayılı
Anayasa Düzeni Hakkında Kanun ile 2356 sayılı Millî Güvenlik Konseyi Hakkında
Kanun'da ifade edilen Millî Güvenlik Konseyi’nin Başkan ve üyeleri hakkında,
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 309 ncu, 311 nci ve 312 nci maddeleri
uyarınca, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250 ve devamı maddelerince
görevli adli yargı mercileri tarafından soruşturma açılarak, yargılamaları da
bu merciler tarafından yapılır.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun
efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, asıl kimlerin 12 Eylül’e sahip çıktıkları daha net çıktı
ortaya. Teşekkür ederim katılmadıkları için!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Oy kullanın, oy!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– 12 Eylül’ün sahipleri çıktı ortaya!
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– 12 Eylül’ün sahipleri çıktı ortaya.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Biraz
sonra oylamada belli olacak.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Boş ver oylamayı sen.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen
değerli arkadaşlar… Lütfen…
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, 12 Eylül’ün temel stratejisi olan Yeşil Kuşak Projesi’nin
temsilcisi olanlar, 12 Eylül’ün acı ve ıstırabını yaşamayanlar ve bütün
bunların devamında da 12 Eylül’ün mağduru rolünü oynayanlar, işte Türkiye'nin
sorunu bu. Geldiğimiz noktada bu fotoğrafı çok iyi görmemiz, çok iyi okumamız
gerekiyor.
Her ihtilal, sayın
milletvekilleri, 12 Eylül’ün yarattığı kırılmayı ve hukuksuzluğu yaratmıştır,
bu kaçınılmazdır. Bu çerçevede 27 Mayıs ve diğerleri de bu hukuksuzluğu
yaratmıştır, bu kırılmayı yaratmıştır. Önemli olan şudur: Bu darbeleri yaratan
sosyoekonomik şartları, bu şartların perde arkasını sağlıklı olarak
değerlendirebiliyor muyuz, değerlendiremiyor muyuz? Bu süreçlerde toplum nasıl
manipüle ediliyor? Kişiler nasıl manipüle ediliyor? Kurumlar nasıl manipüle
ediliyor? Bunları sağlıklı bir şekilde öngörebiliyor muyuz, değerlendirebiliyor
muyuz? Bunu görmemiz gerekiyor, bunu değerlendirmemiz gerekiyor. Bunun için de
hamaset yapmadan, demagoji yapmadan, millî irade
istismarı yapmadan ve polemik yapmadan emperyalizmin misyonunu göz ardı
etmeden, emek sermaye çelişkisini göz ardı etmeden, Türkiye ve Adalet ve
Kalkınma Partisi gerçeklerini bu çerçevede görmemiz, değerlendirmemiz
gerekiyor. Türkiye’yi ekonomik olarak müstemleke bir ülke hâline getirmek
isteyen, Başbakanın ifadesiyle bölgenin süpermarketi yapmak isteyen, BOP’un Eş Başkanı olan, millî iradeye rağmen 1 Mart
Tezkeresi’ni geçirme pazarlıkları yapanların demokrat olmaları söz konusu
olamaz. (CHP sıralarından alkışlar) Darbe ortamlarının, şartlarının ürünü
olanların demokrasiyi hedeflemeleri eşyanın tabiatıyla bağdaşmaz.
Bakın, bu çerçevede sizlere,
vicdanınıza sesleniyorum: 12 Eylül’ün bölge valileri nerede değerli
milletvekilleri, hangi kadrolarda siyaset yapıyor? 12 Eylül’ün valileri nerede
siyaset yapıyor? Güneydoğu’da faili meçhullerin en yoğun yaşandığı dönemlerde
bakanlık yapanlar hangi partide görev yapıyorlar bugün? Bugün şu kadrolarda…
Hangi kadrolarda, hangi partilerde görev yapıyorlar? Bunları sorgulamayacak
mısınız, bunların muhasebesini yapmayacak mısınız?
Siyasi yasakların
kaldırılmasına karşı çıkanlar, bugün işte bu kadrolar içinde görev yapıyorlar.
İsimlendirme yapmama gerek var mı, tanımıyor musunuz, bilmiyor musunuz,
öğrenmek istemiyor musunuz?
12 Eylül sonrası hiç hesap
vermeyen siyaset dönekleri bugün nerede? 1402 sayılı Yasa’dan dolayı bu
kadrolar arasında mağdur olan kimse var mı? Bülent Tanörlerin,
Bülent Tanörlerin… (AK PARTİ sıralarından “var, var”
sesleri)
BAŞKAN – Lütfen, lütfen
yerinizden söz atmayın efendim.
ATİLLA KART (Devamla) - Bülent
Tanörlerin 1402 sayılı Yasa’yla görevden alındığı
zaman Komisyon Başkanı hangi ülkedeydi, Anayasa Komisyonu Başkanı hangi
ülkedeydi? (CHP sıralarından alkışlar) 12 Eylül’ün kokusunu mu almıştı, böyle
bir öngörüsü mü vardı, böyle bir birikimi mi vardı, böyle bir ilişkisi mi
vardı? Bunları sorgulamayacak mısınız, bunları görmezden mi geleceğiz?
28 Şubatın en atak komutanı
kimlere danışmanlık yapıyor, hangi kadrolara danışmanlık yapıyor, hangi siyasi
kadrolara danışmanlık yapıyor? (CHP sıralarından alkışlar) Daha dünden söz
ediyorum, 28 Şubat’tan söz ediyorum. Deniz Baykal 12 Eylül’de Zincirbozanlarda iken Sayın Recep Tayyip
Erdoğan neredeydi, hiç merak ediyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH ÖZTÜRK (Samsun) –
Seksen yaşında…
ATİLLA KART (Devamla) – Hiç
merak ediyor musunuz, bunu hiç aklınıza getiriyor musunuz?
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Babası yaşında…
ATİLLA KART (Devamla) – 27
Nisan Muhtırası’nı verenlere karşı Komisyon Başkanı gene o resmî görüşünü
ortaya koyuyor, diyor ki: “Efendim, savcılar görev yapsın.” Ortada savcı mı
bıraktınız siz? Ortada görev yapacak savcı mı bıraktınız? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) O savcılar on beş yıl öncesini…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, size bir
dakika ek süre veriyorum.
Lütfen tamamlayınız.
ATİLLA KART (Devamla) -
…sorgulasınlar. Suç ilişkilerini ortaya çıkarmaya çalışıyorlar o savcılar. Ama
siz kalkıp o 27 Nisan Muhtırası’nı verenlerle Dolmabahçe’de üç saat pazarlık
yaptığınız zaman, orada işte o savcılar o soruşturmayı yapma cesaretini
bulamıyorlar. Bu sizin eseriniz, bu sizin maharetiniz. Bu iklimi başarıyla
yarattınız.
Peki, Susurluk olayının başfaillerini neden Ergenekona
katmıyorsunuz? Neden siyasi pazarlık konusu yaparak onları himaye ediyorsunuz?
Bunları yaşadık, 22’nci Yasama Döneminde yaşadık bunları. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Orada
hâkimdi, şimdi Ergenekonda avukat.
ATİLLA KART (Devamla) – Peki,
İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesini neden getirmiyorsunuz? Getiremezsiniz,
samimi değilsiniz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Siz getirin.
ATİLLA KART (Devamla) – Biz
2005’ten bu yana Genel Başkanımızın ağzından bunları söylüyoruz ama siz oralı
olmuyorsunuz. Bunun anlamı nedir biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Sistemi
sömürenler, sistemden beslenenler geldiğiniz aşamada…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, ek
süreniz de doldu efendim.
Sadece selamlama yapabilmeniz
için diğer arkadaşlarıma yaptığım gibi mikrofonunuzu tekrar açıyorum.
Lütfen, Genel Kurulu
selamlayınız efendim.
ATİLLA KART (Devamla) –
Bakın, her türlü darbe bir insanlık suçudur. O darbelerin yargılanmaması için
yasal gerekçe yaratmayalım. Onun içindir ki ne yapıyoruz, anayasal bir dayanak
getiriyoruz, “Darbeler insanlık suçudur.” diyoruz. Bunun yargılanmasının önünü
açalım, Meclis kanun yaparak iradesini ortaya koysun. Bunu yapmıyorsunuz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – Oy
verecek misiniz, oy?
ATİLLA KART (Devamla) –
Yapmıyorsunuz. Neden yapmıyorsunuz? Darbenin ürünüsünüz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Darbelerin ürünü olanlar demokrat olamazlar. 12 Eylül’ün
başaramadığını Adalet ve Kalkınma Partisi başarmak isteyebilir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür
ederim efendim.
İkinci ek süreniz de doldu.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir)
– Niye oy vermiyorsunuz o zaman?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Önergeyi kabul edin hadi.
ATİLLA KART (Devamla) – Tarih
bunu gösteriyor. Maalesef gerçekler budur.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür
ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın Kuzu, buyurun, bir şey
mi diyeceksiniz efendim?
KEMAL KILIÇDARDOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan “Kabul edenler… Etmeyenler…” dediniz de salona bile
bakmadınız. Lütfen yeniden oylayınız.
BAŞKAN – Baktım efendim, olur
mu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Bakmadınız efendim.
BAŞKAN – Baktım efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Bakmadınız efendim. Biz buradan görüyoruz efendim.
BAŞKAN – Baktım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Salona bakmadan diyemezsiniz bu kadar kolay.
BAŞKAN – Baktım efendim,
gördüm sizi, baktım efendim. Bakıyorum buradan, ben takip ediyorum efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Bakın efendim… Daha düne kadar, daha bir saat önce 12 Eylül’ü yerden yere
vuranlar 12 Eylül’ü korumak için ellerinden geleni yapıyorlar.
BAŞKAN – Peki efendim, tamam,
zabıtlara geçti.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- 12 Eylül darbecilerini koruyorlar.
BAŞKAN – Zabıtlara geçti
Sayın Kılıçdaroğlu, tamam.
ATİLLA KART (Konya) -
Görüntüye girmek istemiyorlar Sayın Başkan, buna fırsat vermeyin. Görüntüye
girmelerine izin vermiyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Kuzu, buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Anayasa
Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Kart, her zaman olduğu gibi, ipe sapa gelmez
iftiralarda bulunuyor.
Şimdi, 1980 darbesi olduğu
zaman Anayasa Hukuku Anabilim Dalında asistandım, Tarık Zafer Tunaya Hoca’nın, çok sevdiğiniz Sayın rahmetli Hocamın.
Beraber çalışıyorduk. Tabii, ondan birkaç ay önce benim burs müracaatım olmuştu
Hocamın araya girmesiyle. Sorbonne’da –altını
çiziyorum, Sorbonne’da, birkaç defa söyledim- bir
sene burslu olarak çalıştım. Geldiğim zaman da zaten darbe devam ediyor,
gittiğim zaman da olmuştu. Bunda ne yapmak istiyorsun, anlamıyorum ki…
BAŞKAN – Tamam Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Kart, oy ver, oy… İftira atma, oy ver.
BAŞKAN - Tamam Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Bir saniye Sayın Başkanım.
Rahmetli Bülent Tanör beraber çalıştığımız bir arkadaşımızdı…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Bülent Tanör görevden alındı.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Müsaade buyurun.
…atıldığı zaman dönüşüne imza
atan bendim ama kendisi, rahmetli on iki sene beni prof. yapmamak için elinden
geleni yapmıştır, maalesef, bunu da söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, tamam Sayın
Kuzu, teşekkür ederiz.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Sayın Kuzu yine duruma göre bir açıklama yaptı.
BAŞKAN – Peki efendim.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım beş önerge de aynı mahiyette olduğundan
önergeleri birlikte işleme alıyorum. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim ve önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
25 inci maddesinde geçen “Anayasasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “
‘Geçici Hükümler’ başlıklı Altıncı Kısımdaki” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
Ahmet
Aydın
Adıyaman
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
İkram Dinçer
Van
Ali Öztürk
Konya
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hani 12
Eylül’ü yargılayacaktınız?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
İstismarcılar, dini istismar ederseniz, her şeyi istismar edersiniz, 12 Eylül’ü
istismar edersiniz.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy
kullanamayanlar… Sen şimdi oy kullan, oy!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Kupalar şahit olacak, kupalar!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Vereydiniz önergeye, bak veriyor muyduk, vermiyor muyduk. Halkı
kandırıyorsunuz!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
– Çıksınlar 12 Eylül’ü övsünler burada!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Ertuğrul Bey, hani 12 Eylül’ü yargılıyordunuz? Hani yargılıyordunuz Sayın
Bakan? 12 Eylül yargılanacaktı hani? Önergeye niye ret oyu verdiniz?
ALİ RIZA KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Başbakandan izin alamamışlar, onun için!
AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile
kullanamıyorsunuz!
BAŞKAN – Birlikte işleme
aldığım önergelere Komisyon katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Arıcı,
konuşacak mısınız?
ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Kanun tekniği açısından
maddenin daha anlaşılır hâle gelmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Birlikte işleme
aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
25’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, maddenin gizli
oylamasını gerçekleştireceğiz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri, lütfen
sakin olalım.
Gizli oylamanın nasıl
yapılacağı konusunu daha önceki oylamalarda ifade etmiştim.
Bilindiği gibi, size verilen
pullardan beyaz olanı “kabul”, kırmızı olanı “ret”, yeşil olanı ise “çekimser”
oyu ifade etmektedir.
Gizli oylamaya Adana ilinden
başlıyoruz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
oyunu kullanmayan arkadaşımız kaldı mı? Yok.
Oy kullanma işlemi
tamamlanmıştır.
Lütfen, oy kutularını
kaldırınız.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesinin gizli oylama sonucunu
açıklıyorum:
“Oy sayısı : 407
Kabul : 336
Ret : 70
Çekimser :
-
Boş : 1
Geçersiz :
-
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
Bayram Özçelik Murat Özkan |
Burdur Giresun” |
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için 28 Nisan 2010 Çarşamba günü (bugün) saat
11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.