DÖNEM: 23 CİLT: 68 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
95’inci
Birleşim
26 Nisan 2010 Pazartesi
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
HÜKÜMETİN GÜNDEM DIŞI AÇIKLAMALARI
1.- Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun, Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve Güney
Kafkasya’daki gelişmeler konusunda gündem dışı açıklaması ve Batman
Milletvekili Bengi Yıldız, Bursa Milletvekili Onur Öymen, Ankara Milletvekili
Ahmet Deniz Bölükbaşı ve Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu grupları adına,
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın şahsı adına, aynı konuda konuşmaları
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun,
konuşmasında, kendisinin de bulunduğu Frankfurt’taki bir konuşmadan bahsederek
hakkında sarf ettiği bir kısım ifadelere ilişkin açıklaması
2.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı
açıklamasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
3.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem
dışı açıklamasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
4.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
5.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı
açıklamasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
6.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı
açıklamasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
7.- İstanbul
Milletvekili Birgen Keleş’in, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı
açıklamasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
8.- Muğla
Milletvekili Mehmet Nil Hıdır’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem
dışı açıklamasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
9.- Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Hükûmet adına yaptığı gündem dışı konuşma
nedeniyle, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz, Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan, Niğde Milletvekili Mümin
İnan, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve
Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır’ın, açıklamalarına ilişkin cevabi konuşması
10.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin çalışma
yaşamı açısından yaşamsal önemde bir öneri olduğuna, önerinin reddedilmesini
anlamakta güçlük çektiğine ilişkin açıklaması
11.- Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, Giresun ili Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde
teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan kumandayla patlatılmasıyla şehit
olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı,
yaralı 2 ere acil şifalar dileyen açıklaması
12.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Giresun ili Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde
teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan kumandayla patlatılmasıyla şehit
olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı,
yaralı 2 ere acil şifalar dileyen açıklaması
13.- Giresun
Milletvekili H. Hasan Sönmez’in, Giresun ili Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde
teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan kumandayla patlatılmasıyla şehit
olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı,
yaralı 2 ere acil şifalar dileyen açıklaması
14.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Giresun ili Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde teröristlerce
yola döşenen mayının uzaktan kumandayla patlatılmasıyla şehit olan astsubaya
Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı, yaralı 2 ere acil
şifalar dileyen açıklaması
15.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun ili Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde
teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan kumandayla patlatılmasıyla şehit
olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı, yaralı
2 ere acil şifalar dileyen açıklaması
16.- Giresun
Milletvekili Ali Temür’ün, Giresun ili Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde
teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan kumandayla patlatılmasıyla şehit
olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı,
yaralı 2 ere acil şifalar dileyen açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, şoför esnafının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/693)
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 21 milletvekilinin, çiftçilerin sulamada
kullandıkları elektrik borçları ile aylık fatura uygulamasının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/694)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, TSK’daki intihar
olaylarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/695)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/108,
10/295) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 26/4/2010 Pazartesi günkü birleşiminde
birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Anayasa
Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili
Burhan Kuzu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, AK PARTİ Grubu
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Mersin
Milletvekili Mehmet Zafer Üskül’ün, Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
8.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
9.- Mersin
Milletvekili Mehmet Zafer Üskül’ün, Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Kooperatifler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264
Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497)
X.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Milletvekili
olmadığı için cevap verme imkânına sahip olmayan kişiler hakkında Genel Kurulda
eleştiride bulunmanın doğru olup olmadığı ve iktidar partisi milletvekillerine
bu konuda müsamahalı davranılıp davranılmadığı konusunda
XI.-
GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Genel Kurulun 25/4/2010
tarihli 94’üncü Birleşiminde söylediği bazı sözlerini geri aldığına ilişkin
önergesi
XII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, kuş ve domuz gripleri ilaçlarına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/12783)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, ilaç sektöründeki bazı sorunlara ilişkin sorusu
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/12860)
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum Ilıca’da işgalden kurtuluş töreni
yapılmamasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
(7/13350)
4.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Düzce Gölyaka’da kurulacak bir entegre
tesise ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/13411)
5.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, TOKİ ve iştiraklerinin emlak satışlarını
gerçekleştiren firmaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/13472)
6.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, RTÜK’ün bazı üyeleri hakkındaki
iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın cevabı (7/13484)
7.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, büyük marketlerin şehir dışına taşınmasına
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/13622)
8.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Bodrum’daki TOKİ projesi hazırlığına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/13631)
9.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, RTÜK ve TRT yöneticilerine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/13639)
10.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, TRT’de yönetim kademesinde görev yapan iki personele
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/13640)
11.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, Adıyaman’da yaptığı bir konuşmaya ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/13941)
12.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Adıyaman’da yaptığı bir konuşmaya ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/13942)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 12.04’te açılarak on oturum yaptı.
Birinci, İkinci, Üçüncü Oturum
Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, baz istasyonlarının
insan sağlığına etkilerinin (10/690),
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 24 milletvekilinin, tıbbi amaçlı bitkisel
ürünlerin denetimsiz kullanımının (10/691),
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, tutuklu ve hükümlülerin
sağlık hizmetlerinde yaşadıkları sorunların (10/692),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması;
MHP Grup Başkan
Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, Ermeni iddialarına karşı izlenen politika konusunda bir genel
görüşme (8/14),
Açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/67, 75, 82, 122, 141, 180, 193,
208, 216, 229, 304, 309, 320, 324, 336, 337, 342, 374, 377, 388, 404) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, 7-12 Mayıs 2010 tarihleri
arasında Kanada’da inceleme çalışması yapmak üzere, Komisyon üyelerinden
oluşan, üye sayısı ve isimleri belirlenen Parlamento heyetine ilişkin
tezkeresinin Başkanlıkça da uygun bulunduğuna ilişin Başkanlık tezkeresi kabul
edildi.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:
(10/361) esas
numaralı, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 25/4/2010 Pazar günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
(10/20, 10/286,
10/441, 10/493) esas numaralı, üniversite öğrencilerinin sorunları hakkındaki
Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 25/4/2010 Pazar günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, grubuna,
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
grubuna,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, grubuna,
Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, şahsına,
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, mensubu
bulunduğu Hükûmete,
Konya
Milletvekili Faruk Bal, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, mensubu
bulunduğu Hükûmete,
Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, AK PARTİ Grubu Başkanına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Mersin
Milletvekili Kadir Ural, sarf ettiği bazı sözlerinin maksadını aşan bir şekilde
yanlış anlaşılması ve yorumlanmasından dolayı üzüntü duyduğuna ve “şerefsiz”
kelimesi yanlış anlaşıldıysa özür dilediğine,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Başbakana hakaret kastının olmadığına,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, okullarını bitiren öğrenciler iş bulamadıkları için
almış oldukları öğrenci kredilerini ödeyemediklerinden Hükûmetin bu kredi
borçlarında bir iyileştirme yapması gerektiğine, kredi miktarının artırılmasına
ve imkânı olmayan öğrencilerin yurtlarda ücretsiz kalmasına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Birleşime saat
15.01’de ara verildi.
|
|
Sadık
YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Gülşen
ORHAN |
|
Murat
ÖZKAN |
|
Van |
|
Giresun |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Fatih
METİN |
|
|
|
Bolu |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu,
Onuncu Oturum
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
4’üncü sırasında bulunan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporlarının (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
5’inci sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı
İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/656) (S. Sayısı: 497) birinci görüşmesinde
19’uncu maddesine kadar kabul edildi.
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, bir gruba mensup milletvekilleri tarafından 1’inci
maddeden itibaren verilen ve standart olarak hazırlanmış bulunan önergelerde
hakaret kastı bulunduğuna ve bunun Başkanlıkça önlenmesi gerektiğine,
Manisa
Milletvekili Şahin Mengü, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili
Burhan Kuzu’nun, kendisinin de görev yaptığı dönemde Türkiye Barolar Birliğinde
yapılan anayasa çalışmasıyla ilgili söylediği sözlere,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul
Milletvekili Burhan Kuzu’nun ve Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, kendisinin
de görev yaptığı dönemde Türkiye Barolar Birliğinde yapılan anayasa
çalışmasıyla ilgili söylediği sözlere,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, grup sözcüleri
Faruk Bal’ın konuşmasını farklı yorumlamasına,
Anayasa Komisyonu
Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Konya Milletvekili Atilla
Kart’ın, kendisinin yazdığı kitaptan bir paragrafı okuyup ondan önceki ve
sonraki pragrafları okumayarak Genel Kurulu yanlış bilgilendirdiğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’na, kürsüde açtığı pankarttaki
ifadeleriyle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına hakaret ederek Meclisin mehabetine
gölge düşürmesi nedeniyle kınama cezası verildi; yaptığı savunmadan sonra
Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’na kınama cezası verilmesi yapılan
oylamadan sonra kabul edildi.
“Kıvırtma”
kelimesi hakaret kabul edilerek Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’na
uygulanan kınama cezasının, aynı kelimeyi birkaç defa kullanan Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’a da uygulanması istemi sonucunda Samsun Milletvekili
Suat Kılıç bir savunma konuşması yaptı; kınama cezası verilmesi yapılan
oylamadan sonra kabul edilmedi.
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, AK
PARTİ Grubu Başkanına,
Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın,
şahsına,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, AK PARTİ Grubu
Başkanına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
“Kıvırtma”
kelimesininin hakaret anlamına gelip gelmediği ve bu kelimeyi kullanan
muhalefet partisi milletvekiline ve iktidar partisi milletvekiline farklı
davranılıp davranılmadığı,
Hatip kürsüde
konuşurken birleşime ara vererek hatibin süresi bitmeden sözünün kesilmesi ve
yeni oturumda hatibin sözlerini tamamlamak istemesine rağmen, buna imkân tanımaması
ile asıl konu görüşülürken Oturum Başkanının görüşünü açıklayıp
açıklayamayacağı,
Konularında
açılan usul tartışmaları sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunu değiştirecek bir
durum olmadığını açıkladı.
Alınan karar
gereğince, 26 Nisan 2010 Pazartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime
03.18’de son verildi.
|
|
Mehmet Ali ŞAHİN |
|
|
|
Başkan |
|
|
Gülşen ORHAN |
|
Murat ÖZKAN |
|
Van |
|
Giresun |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Yusuf COŞKUN |
|
Fatih METİN |
|
Bingöl |
|
Bolu |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
|
|
Konya |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 130
II.-
GELEN KÂĞITLAR
26
Nisan 2010 Pazartesi
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof’taki bazı köylerdeki yol ve su çalışmalarına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2014) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2010)
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da sağlık hizmetlerindeki bazı ihtiyaçlara
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2015) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2010)
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof’ta görevlendirilen öğretmenlere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2016) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof’taki köy camilerinin bakım ve onarımına
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) sözlü soru önergesi (6/2017)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof’taki Hazine arazilerine ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2018) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
6.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, döşenen mayınlara ilişkin Milli Savunma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2019) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, İzmir Aliağa’da yapılan kirli deniz suyu tahliyesiyle
ilgili ihaleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13853) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/04/2010)
2.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, Kerkük politikasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/13854) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
3.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, askerlik görevi sırasında ölen bazı kişilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13855) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
4.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir internet paylaşım sitesindeki bazı yayınlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13856) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
5.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’da yeni bir üniversite kurulmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13857) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
6.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, pancar kotasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/13858) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
7.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Ceyhan’da kurulacak termik santrallere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13859) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
8.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, esnaf destek eylem planına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13860) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
9.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, ekonomideki duruma ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13861) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
10.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, esnaf ve sanatkarlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13862) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
11.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, kamu kuruluşlarının bir oteller zincirinde
yaptığı toplantılara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13863)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
12.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Başbakanlık korumaları için cip alımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13864) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/04/2010)
13.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Abant Gölünde yürütülen bazı çalışmaların
çevreye etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13865)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/04/2010)
14.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, İstanbul’da YGS öncesi yapılan bir doküman
dağıtımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13866) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/04/2010)
15.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, hakkında soruşturma açılan bir belediye
başkanının görevden alınmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13867) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/04/2010)
16.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, bir kişi hakkında terör örgütü üyeliği
saptamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13868) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/04/2010)
17.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Ordu E Tipi Cezaevinde yapıldığı iddia edilen bir
uygulamaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13869) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/04/2010)
18.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, infaz koruma memurlarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13870) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
19.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadına yönelik şiddet konusundaki yasal
düzenlemelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13871)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
20.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadına yönelik şiddet konusundaki
çalışmalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13872)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
21.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, KCK operasyonuna ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13873) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/04/2010)
22.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadınların kayıt dışı istihdamına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13874)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
23.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, iş yerlerindeki psikolojik şiddet
vakalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13875) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
24.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Alanya ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13876)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
25.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Finike ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13877)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
26.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Muratpaşa ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13878)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
27.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Manavgat ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13879)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
28.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Kumluca ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13880)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
29.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Kaş ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13881)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
30.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, İbradı ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13882)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
31.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Gündoğmuş ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13883)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
32.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Elmalı ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13884)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
33.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Demre ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13885)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
34.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Korkuteli ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13886)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
35.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Gazipaşa ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13887)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
36.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Akseki ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13888)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
37.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Serik ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13889)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
38.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Kemer ilçesindeki sulama ve taşkın koruma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13890)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
39.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Simav Gölü arazisinin
kullanımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13891)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/04/2010)
40.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, maden ocağı kazalarına ve madencilik
ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13892) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
41.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Simav ilçesindeki araziler
için verilen jeotermal kaynak ve maden ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/13893) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/04/2010)
42.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer ve Tunçbilek
Termik Santrallerindeki çalışanlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13894) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/04/2010)
43.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, belediye başkanlarının görevden alınmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13895) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
44.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, bir aile içi şiddet olayına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13896) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
45.- Kırşehir
Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, belediyelerde yapılan ön incelemelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13897) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
46.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Elazığ Belediyesinin bazı ihalelerine ve
borç durumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13898)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
47.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Kumkapı Yabancılar Misafirhanesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13899) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
48.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin araç alım ve kiralama
ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13900)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
49.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin araç alım ve kiralama
ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13901)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
50.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, askerlik görevini yerine getiren bir kişinin
ölümüne ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13902) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2010)
51.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir lise pansiyonunda çıkan olaylara ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13903) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2010)
52.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, Pervari-Beğendik Belediyesinin işçi alımıyla
ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13904)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/04/2010)
53.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli’deki tarihi kiliselerin durumuna
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13905) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/04/2010)
54.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, desteklenen dergilere ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13906) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
55.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, halk kütüphanelerine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13907) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
56.- Kırşehir
Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, bir mahalle için tahakkuk ettirilen ecrimisil
bedellerinin ödemesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13908)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
57.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, vergide uzlaşma uygulamasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13909) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
58.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir öğretmen atamasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13910) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
59.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, YGS sınav yerlerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13911) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
60.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, Mardin- Kızıltepe’den YGS’ye girecek adaylara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13912) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/04/2010)
61.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, öğretmen sayısının artırılmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13913) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
62.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, öğretmen açığına ve ücretli öğretmenlere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13914) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2010)
63.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, taşra teşkilatındaki yöneticilerin
ücretlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13915)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
64.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Seviye Belirleme Sınavına başvurulara ve
bazı uygulamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13916) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
65.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Yozgat’ta yapılan bir okul tanıtım gezisine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13917) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2010)
66.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, okul öncesi eğitime ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13918) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
67.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13919) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
68.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, öğretmen açığına ve polislerin ücretli
öğretmenlik yapmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13920) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
69.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, 2009 Yılı Faaliyet Raporunda belirtilen
bazı konulara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13921)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
70.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, üniversiteye giriş sınavında sınav yeri
belirlenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13922)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
71.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, şehit yakınları ve gazilerin maaşlarına ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13923) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/04/2010)
72.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, askerlik görevi sırasında ölen bir kişiye
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13924) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2010)
73.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ankara Sincan Devlet Hastanesinde yaşanan
bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13925) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2010)
74.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’daki hastanelerin ihalelerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13926) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
75.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir beldedeki sağlık ocağı ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13927) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2010)
76.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir kanser ilacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13928) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
77.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, tomografinin sağlığa etkilerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13929) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
78.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, fındığın nihai ürün olarak ihracına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13930) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2010)
79.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, TMO’nun ürün alımına ve ödemelerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13931) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2010)
80.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, katılmadığı bir televizyon programına ve tarımla
ilgili bazı konulara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13932) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
81.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir yönetmelikteki
değişikliklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13933) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/04/2010)
82.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projelerine
ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/13934)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
83.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Diyanet İşleri Başkanlığının hac ve umre
organizasyonlarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi
(7/13935) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
84.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, havaalanlarında alınan bir ücrete ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13936) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2010)
85.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, KOSGEB’in destek uygulamalarına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/13937)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
86.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Ermeni iddialarına yönelik girişimlere ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13938) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2010)
87.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Cihanbeyli’ye OSB kurulmasına ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/13939) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/04/2010)
88.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Gönen ilçesinde yapılan bir karşılama
törenine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13940) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2010)
89.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, Adıyaman’da yaptığı bir konuşmaya ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/13941) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2010)
90.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Adıyaman’da yaptığı bir konuşmaya ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/13942) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/04/2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, şoför esnafının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/693) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04.03.2010)
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 21 Milletvekilinin, çiftçilerin sulamada
kullandıkları elektrik borçları ile aylık fatura uygulamasının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/694) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.03.2010)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, TSK’daki intihar
olaylarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/695) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.03.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, geçirdiği bir trafik kazasıyla ilgili
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12646)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, domuz gribiyle ilgili
iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12679)
3.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’daki devlet hastanelerinin personel ve
yatak sayılarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12683)
26 Nisan 2010 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95’inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Türkiye
ile Ermenistan ilişkileri ve yaşanan son gelişmeler hakkında açıklama yapmak
üzere, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre gündem dışı söz talebi vardır.
Gündeme geçmeden
önce bu talebi yerine getireceğim.
Sayın Bakanın
açıklamasından sonra, istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına ve grubu
bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.
Konuşma süreleri,
Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan
milletvekili için beş dakikadır.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Hükûmetin Gündem Dışı
Açıklamaları
1.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Ermenistan ile
ilişkilerin normalleştirilmesi ve Güney Kafkasya’daki gelişmeler konusunda
gündem dışı açıklaması ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız, Bursa Milletvekili
Onur Öymen, Ankara Milletvekili Ahmet Deniz Bölükbaşı ve Çankırı Milletvekili
Suat Kınıklıoğlu grupları adına, Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın
şahsı adına, aynı konuda konuşmaları
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ermenistan ile
ilişkilerimizin normalleştirilmesi ve Güney Kafkasya’daki gelişmeler konusunda,
yüce Mecliste yeniden bilgi sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum ve bundan
büyük bir onur ve memnuniyet duyuyorum.
Hükûmetimiz,
milletimizin ve siyasi partilerimizin bu konuya gösterdikleri duyarlılığı saygı
ve şükranla karşılamaktadır. Esasen daha önce de, bu süreç başladığı andan
itibaren yüce Meclisimizi birçok vesileyle bilgilendirme imkânı bulmuştum.
Hatırlanacağı
gibi, Bakanlık görevini devraldıktan sonra, 22 Mayıs 2009’da, Meclisimizde
grubu bulanan siyasi partilerimizin liderlerini ziyaret etmiş ve kendilerine
genel dış politika konuları yanında, Ermenistan ile o dönem daha paraf
aşamasında olan normalleşme süreciyle ilgili bilgi aktarmıştım.
Yine, 24 Haziran
2009’da bu kez yüce Meclisin Dışişleri Komisyonu ile toplanmış ve kendilerine
detaylı bilgi aktarmıştım.
31 Ağustos 2009’da, iki ülkenin normalleşme sürecini imza
aşamasına getirme kararlılığı üzerine, yine alınan karar çerçevesinde, siyasi
partilerimizi, yüce Meclisimizde grubu bulunan siyasi partilerimiz dışında son
seçimlerde yüzde 1’in üzerinde oy almış partilerimizi de partilerimizin
liderlerini de bilgilendirmek üzere kendilerinden randevu talep ettim ve
detaylı bir bilgi verme imkânı buldum.
10 Ekim 2009
tarihinde Zürih’te protokollerin imzalanması sonrasında ise, 21 Ekim 2009’da,
bu kez İç Tüzük’ün 59’uncu maddesi uyarınca yine bilgi sunma talebinde bulundum
ve yüce Meclisimizi bilgilendirdim.
Daha sonra, 17
Kasım 2009’da Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmelerinde ve 18 Aralık
2009’da da yine bütçe görüşmeleri çerçevesinde Genel Kurulu bilgilendirme
imkânı buldum.
27 Şubat 2010 tarihinde, bu kez Amerika Birleşik Devletleri
Temsilciler Meclisinin Dış İlişkiler Komitesine sunulan bir kararın gündemde
olması dolayısıyla, buraya giderek -gerçekten kendilerini burada şükranla
anıyorum- Türkiye’nin görüşlerini aktarmak üzere büyük bir gayret sarf eden ve
değişik siyasi partilerimize mensup milletvekillerimizle çok uzun bir görüşme
gerçekleştirdim ve görüşlerimizi kendilerine aktararak bu görüşlerimizin
Amerika Birleşik Devletleri’nde dile getirilmesi hususunda kendilerinden ricada
bulundum.
Daha sonra, yine
Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde
alınan karar sonrasında, 15 Mart 2010’da Dışişleri Komisyonuna bizzat giderek
bilgi verdim.
Bu geçmişi verme
sebebim, bu arka planı, temel nedeni bunun, yüce Meclisimizi her aşamada, gerek
komisyonlar düzeyinde gerek Genel Kurul düzeyinde gerekse siyasi partilerimizin
liderleri düzeyinde bilgilendirmiş olduğumuzun bir kez daha sizlere arz
edilmesidir.
Türkiye-Ermenistan
ilişkilerinin normalleştirilmesini ve Güney Kafkasya’da son dönemde artan dış
politika aktivitemizi aslında Türk dış politikasının genel çerçevesi içinde anlamak
gerekmektedir. Bunların, Türk dış politikasının genel çerçevesi ve Türkiye’nin
yakın çevresine dönük dış politikası anlaşılmaksızın tam ve doğru bir şekilde
değerlendirilmesi imkânı bulunamaz.
Son yıllarda
takip ettiğimiz dış politikamızın çok önemli iki ilkesi var. Birincisi, komşu
ülkelerle yeni bir çerçevede, mümkünse problemlerin en minimum düzeye
indirilmesini, sıfır problem düzeyine yaklaşılmasını ve maksimum entegrasyonla komşu ülkelerle tam ve mutlak bir iş birliğine
geçilmesini sağlayacak bir dış politika takip ediyoruz.
İkincisi de, bu
komşu ülkelerimizin hemen ötesindeki bölgelerde, bu komşu ülkelerin bulunduğu
bölgelerde aktif bir dış politika takip ederek bu bölgelerde kalıcı bir barış,
istikrar düzeninin oluşmasını temin etmek.
Birinci hedefe
ulaşmak için biliyorsunuz çok ciddi çabalar sarf ettik. Bütün komşu ülkelerle
“yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyi” kurma aşamasına geldik. Ciddi
sıkıntıları büyük ölçüde aştık. Geçen sene Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği
Konseyi çerçevesinde Irak ile 48, Suriye ile 51 anlaşma imzaladık.
Önümüzdeki ay
aynı yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyi mekanizmasını Yunanistan ve
Rusya ile kuracağız. Sayın Başbakanımızın Yunanistan ziyaretinde Yunanistan’la
ortak kabine toplantısı gerçekleştireceğiz. Sayın Medvedev’in Türkiye
ziyaretinde de Türkiye ile Rusya arasında yine yüksek düzeyli stratejik
işbirliği konseyi kurulacak. Aynı konsey yapılanmasını Bulgaristan ve
Ukrayna’yla da kurmayı planlıyoruz.
Bütün bu komşu
ülkelerle ilişkilere baktığımızda, Azerbaycan ve Gürcistan ile olan yakın
dostluğumuzun ve iş birliğimizin de göz önünde tutulması durumunda tek eksik
halka Ermenistan’dır. Biz, Ermenistan’la, diğer komşu ülkelerimizle olduğu
gibi, Türkiye ile karşılıklı sınırlara saygı, karşılıklı diplomatik ilişkilerin
derinleştirilmesi esası çerçevesinde iyi ilişkiler geliştirmek istiyoruz. Bu,
aslında “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesinin bugünkü çağa uyarlanmış dış
politikasıdır.
Bu çerçevede, komşu bölgelere yönelik politikamıza baktığımızda
dört ana ilkeyle hareket ediyoruz: Bir: Bütün komşu bölgelerde, yani
Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Asya’da ve Orta Doğu’da biz ortak bir güvenlik
anlayışına, ekonomik karşılıklı bağımlılığa, üst düzey siyasi diyaloğa ve çok
kültürlü bir yapıya, bir anlayışa dayalı bir yeni düzen anlayışının gelişmesini
istiyoruz. Yani, öyle bir Balkanlar tahayyül
ediyoruz ki, öyle bir Kafkasya tahayyül ediyoruz ki, öyle bir Orta Doğu ve Orta
Asya tahayyül ediyoruz ki, hiçbir ülke, hiçbir millet bir diğerinden güvenlik
bakımından sıkıntı duymasın. Bu ülkeler birbirleriyle ekonomik olarak tam
anlamıyla iç içe geçsinler. Yine bu ülkeler farklı etnisitelere, farklı dinlere
mensup olsalar bile bir arada yaşamaya özen göstersinler ve her şeyden önemlisi
üst düzey siyasi diyaloğu sürdürsünler.
Özellikle,
ekonomik karşılıklı bağımlılığa dikkatinizi çekmek istiyorum: Niçin biz
vizeleri kaldırmaya çalışıyoruz komşu ülkelerle? Niçin bütün bölgelerle bu
vizeleri kaldırma esası içinde ekonomik iş birliğine yönelmek istiyoruz? Çünkü, haritayı lütfen zihninizde tasavvur ediniz, batıda
Fransa-Almanya-İtalya hattını çizin, kuzeyde Rusya, en doğuda Çin ve Hindistan,
bütün bu ortada kalan havzada ve Afrika’da en büyük ekonomi Türk ekonomisidir
ve aslında bütün bu bölgelerin lokomotif ekonomisi olma gücüne sahibiz.
Dolayısıyla, istiyoruz ki, bütün sınırlar açılsın, istiyoruz ki, iş adamları,
insanlar, mallar, bu bölgelerde istediği gibi serbestçe hareket edebilsin.
İstiyoruz ki, bu bölgelerde güvenlik hâkim olsun, şüphe hâkim olmasın, çatışma
hâkim olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşgaller bitsin, donmuş
krizlere çözümler bulunsun. Bu perspektif hayata geçerse, bütün bu bölgelerin
lokomotifi Türkiye olacaktır. Hem barış lokomotifi Türkiye olacaktır hem
ekonomik lokomotifi Türkiye olacaktır hem de düzen kurucu aktörü Türkiye olacaktır .
Geçtiğimiz
günlerde aslında bunun çok önemli bir işaretini birlikte yaşadık. 24 Nisan 2010, belki önümüzdeki yıllarda bazıları için
Türkiye-Ermenistan ilişkileri bağlamında yeni bir tartışma günü olarak hatırlanacaktır,
ama Balkanlar için 24 Nisan 2010 büyük Balkan barışının başladığı gün olarak
hatırlanacaktır çünkü cumartesi günü, hepinizin bildiği gibi, on beş yıldır
birbirleriyle doğru bir zeminde görüşemeyen, çok büyük acılar yaşamış olan
Sırbistan ve Bosna-Hersek’in Cumhurbaşkanları Sayın Tadiç ve Sayın Sladziç,
İstanbul’da Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde buluştular ve saatlerce süren
görüşmelerden ve son derece yapıcı görüşmelerden sonra, bundan sonra
Balkanlarda ortak adım atma kararlılığı gösterdiler. Yine,
Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğünü de garanti edecek şekilde, Bosna-Hersek’e
NATO’nun üyelik eylem planı açıldı, cuma günü.
Bütün bunlar bir
arada alındığında, niçin bu kadar çaba sarf ediyoruz? İstiyoruz ki Balkanlarda
tekrar acı yaşanmasın. İstiyoruz ki donmuş krizler çözüme kavuşturulsun.
Kafkasya’ya da
aynı perspektifle bakıyoruz. Şunu yapabiliriz: “Ne olursa olsun bu statüko sürsün.” diyebiliriz, belki bir dönem rahat ederiz,
belki bir dönem eleştirilere muhatap olmayız, belki bir dönem dış politika (low
profile) daha düşük profilde seyreder, dışarıda ve içeride meydan okumalarla
karşı karşıya kalmayız ama çocuklarımıza, torunlarımıza problemli bir Kafkasya
bırakırız.
Türkiye herhangi
bir ülke değildir. Ermenistan’da, Gürcistan’da, Azerbaycan’da olan her şey bizi
ilgilendirir. Rusya’nın ve İran’ın Kafkasya’daki her türlü yaklaşımı bizimle
doğrudan alakalıdır. Dolayısıyla, biz Kafkasya’da statükonun devam etmesini
istemiyoruz çünkü Kafkasya’daki statüko ne Türkiye’nin
menfaatinedir, ekonomik ve siyasi bir bariyer oluşturduğu için; ne kardeş
Azerbaycan’ın menfaatinedir, hâlâ işgal altında toprakları bulunduğu için; ne
Ermenistan’ın menfaatinedir, çünkü gittikçe fakirleşen bir Ermenistan söz
konusudur; ne Rusya’nın menfaatinedir ne İran’ın ne de herhangi bir ülkenin ama
bu statükoyu değiştirecek cesur adımlar atılamamıştır. Şimdi, biz, bir taraftan
Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecini başlatırken, diğer taraftan Güney
Kafkasya’da son derece kapsamlı dış politika hamleleri gerçekleştirirken, sayın
milletvekilleri, bütün hedefimiz bu statükoyu doğru
yönde değiştirmektir. Bu taş yerinden oynamıştır ve bu taş tekrar yerine
oturduğunda Kafkaslara barış ve istikrar gelecek şekilde yerine oturmalıdır;
bütün meselemiz, bütün hedefimiz budur.
Kafkasya’da bu
çalışmaları başlatırken konjonktürel bir adım atmadı Türkiye. İstedik ki hem Türkiye’yle Ermenistan arasındaki ilişkiler
birbirine saygı esasında, toprak bütünlüğü esasında iyileşsin, düzelsin, aynı
diğer komşu ülkelerimiz gibi; hem Türklerle Ermeniler dünyanın neresinde
olurlarsa olsunlar rahatlıkla kalplerini açabilsinler, zihinlerini
açabilsinler, tartışabilsinler, acılar varsa bunları da paylaşabilsinler ve
yeni bir barış dönemi başlasın; hem de Kafkasya’da kapsamlı bir barışın önünü
açalım. Peki, bunları gerçekleştirebildik mi? Tabii ki zorluklarla karşı
karşıya kalacağımızı biliyorduk. Bu yola çıkarken, statükodan
menfaatlenen diasporadaki bazı çevrelerin, yine bu statükonun sürmesinden
menfaat uman bazı aktörlerin bunu engellemeye çalışacağını tahmin ediyorduk ama
eğer bu tür adımlar atıyorsanız böyle meydan okumalara karşı hazırlıklı olmanız
gerekir ve biz de bu çerçevede hazırlıklarımızı yapmıştık.
Bu süreçlerde, öz
güveni yüksek olan, psikolojik olarak kendine güvenen ve paniğe kapılmayan,
soğukkanlı değerlendirmeler yapan aktörler bir sonraki adımda mutlaka kazançlı
çıkarlar; buna karşılık, ön yargılarla davranan, geçmiş korkularla hareket
eden, vizyondan daha çok çatışmayı ve geçmiş
çatışmalara dayalı psikolojileri yansıtan aktörler zaman kaybedeler, kan
kaybederler ve çevrelerinde de dünyada da itibar kaybederler. Dolayısıyla, biz
çok açık bir vizyonla hareket ediyoruz ve istiyoruz ki
hem yüce milletimiz bu vizyonu bütünüyle benimseyip bize destek versin hem yüce
Meclisimiz hem bölgedeki bütün aktörler bu vizyonun kendilerine büyük bir
kazanç getireceğini ifade etsinler hem de dünyadaki büyük aktörler bu vizyonla
aslında donmuş krizlerle birlikte, bitmesiyle yeni bir dönemin başlayacağını
idrak etsinler.
Protokollerin
imzalanmasından sonra geçen süreçteki birkaç gelişmeye dikkatlerinizi çekmek
istiyorum. Biz protokolleri 10 Ekimde imzaladıktan hemen sonra yüce Meclisimize
sunduk. Ermenistan’daki uygulama gereği önce Anayasa Mahkemesine sundular,
sonra, Anayasa Mahkemesindeki karar sonrasında kendi meclislerine sundular. Bu,
normal, prosedürel bir işleyiştir ama bunun arka planında mutlaka hukuki ve
psikolojik ve siyasi ciddi boyutlar olduğunu hep biliyoruz.
Öncelikle,
Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararı söz konusu oldu. Biz bu karara karşı önce… Bu karar, biliyorsunuz, olumlu yönde ilk açıklama yapıldı, sonra
gerekçeli karar gündeme geldiğinde biz bu kararın protokollerin lafzına ve
ruhuna uygun düşmeyen unsurlar barındırdığını söyleyerek bütün taraflar
nezdinde ciddi girişimlerde bulunduk ve hâlâ hukuki mütalaalar konusundaki
ısrarımızı sürdüreceğiz ve bu konuda, protokollerin onaylanması aşamasında
herhangi bir fluluk, herhangi bir karmaşıklık olmamasına özen gösteririz ama
her hâlükârda şunu bilmemiz gerekir ki: Eğer bu protokoller ruhuna ve lafzına
aykırı şekilde yorumlanacak olursa, bizim, her zaman, Viyana Anlaşmalar Hukuku
Sözleşmesi’nin 18’inci ve 27’nci maddeleri uyarınca gerekli tedbirleri alma
hakkımız var.
Yine bu protokollerle gündeme gelen birçok konuyu, daha önce, ben,
teknik detayları yüce Meclisimize arz ettiğim için, burada tekrar tekrar o
konular üzerinde durmak istemiyorum ancak bu protokollerle, bu Anayasa
Mahkemesi kararıyla, işte, Kars Anlaşması’nın tartışmaya açıldığı,
Ermenistan’ın Türkiye-Ermenistan sınırını tanımadığı gibi konular gerçekten
uluslararası hukuk mantığı açısından yeterli zemine sahip olmayan konulardır.
Biz, her şeyi, her türlü tedbiri alarak en sağlam temelde bu
protokollerin yorumlanmasına özen göstereceğiz ancak Viyana Anlaşmalar Hukuku
Sözleşmesi’nin “Şartların Esaslı Değişmesi (Ahde Vefa)” başlıklı 62’nci maddesi
ve Viyana Devletlerin Anlaşmalara Ardıl Olması Sözleşmesi’nin 34’üncü maddesi
çok açıktır: Ardıl devletler, önceki devletlerin imzaladığı anlaşmalara sadık
kalmak zorundadırlar, hiçbir şartın değişmesi esasına dayalı olarak, başka
yorum yapılamaz. Kaldı ki böyle
bir yorum yapılması hâlinde, zaten bizim her an gerekli hukuki adımları atma
hakkımız sabittir, mahfuzdur ve bu konudaki hukuki çabalarımız devam ediyor
uluslararası her alanda. Bundan sonra da bu çabalara hız vererek sürdüreceğiz.
Ermenistan için
de bu çerçevede ikinci bir gelişme de son günlerde, 24 Nisan yaklaştıkça
-özellikle Ermenistan içinde ve diasporada- her zaman
olduğu gibi, her yıl olduğu gibi, bir hareketlenme gözlenmesidir. Bu, bu yıla
ait bir şey değil, her yıl bu olur ve her yıl, biz gerekli tepkileri veririz.
Bu yıl da bu hareketlenmeler olmuştur. Bunun sonucunda, biraz da iç politik
saiklerle, Sayın Sarkisyan, bildiğiniz gibi, sürecin durmadığını vurgulayarak
Parlamentoda bu protokollerin onay sürecini dondurduğunu ifade etti ama “Bu
protokolleri çektim.” demedi, “Bu protokoller gündemden düşmüştür.” demedi.
Zaten, çok pratik bir gerçektir, biz de Parlamentomuza sunduk Hükûmet olarak,
bundan sonra Parlamentonun takdiridir. Bu, Ermenistan için de böyledir, başka
ülkeler için de. Ne zaman siyasi şartlar oluşursa -ki bu siyasi şartlar
herkesçe bilinen şartlardır- uygun siyasi psikoloji oluştuğunda
Parlamentolarımız buna onay verecektir.
Yine, ikinci bir
önemli gelişme, son aylarda…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Parlamento onay vermez, iradesini kullanır.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – İradesini kullanır, tamam.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Onay makamı değildir burası. Milletin iradesidir.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Ne kastettiğim anlaşılmıştır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Onay yeri değildir.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Ne kastettiğim anlaşılmıştır Sayın Vural. Ne
kastettiğim anlaşılmıştır. Bu, tamamıyla yüce Meclisimizin takdiridir,
kastettiğim odur.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Talimat veriyorsunuz.
AHMET YENİ
(Samsun) – Biz, ne demek istediğini anladık.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – İkinci önemli husus, bu noktada, yine bu ayların
her sene yaşanan psikolojisine uygun olarak bazı üçüncü ülkelerde, özellikle
Amerika Birleşik Devletleri’nde, bazı tasarıların gündeme gelmesidir. Bu konuda da Hükûmetimiz her türlü tedbiri almıştır ve dikkat
ederseniz, ben bunu yine geçmiş rakamlarını, geçmiş uygulamalarını vererek
burada vaktinizi almak istemiyorum ama Temsilciler Meclisinin Dışişleri
Komitesinde, aslında normal prosedürel uygulamalarda olmuş olsa ve takip edilen
ilkeler çerçevesinde olsa başka türlü çıkabilecek bir karar, 23-22 gibi, son
derece hassas bir denge içinde çıkmıştır. Türkiye de bu konuda,
milletimizin tarihine, onuruna sahip çıkacak -Hükûmetimiz- her türlü tepkiyi
göstermiştir ve tekrar böyle bir durum olması durumunda da bu tepkileri
göstermekte tereddüt göstermeyecektir. Dolayısıyla da bugün, önümüzdeki
dönemde, bu süreçte hedeflerimizden birisi de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin
herhangi bir başka üçüncü ülke tarafından, -bu, hangi ülke olursa olsun-
gündeme getirilmesine ve yargılanmasına izin vermemektir.
Üçüncü bir önemli
gelişme, Türkiye-Ermenistan normalleşmesi paralelinde son aylarda, buna paralel
bir şekilde, özellikle Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki görüşmelerin aldığı
seyir. Bunu size, şu teminatla geçmişte vurguladım, şimdi tekrar bir daha
vurguluyorum: Daha geçen pazartesi günü Bakü’deydim. Bütün bu süreçte, dost ve kardeş
Azerbaycan’ın yetkilileriyle, başta Sayın Cumhurbaşkanı Aliyev olmak üzere
bütün yetkililerle tam bir iş birliği ve koordinasyon içinde çalıştık. Her
aşamada bilgilendirdik, her aşamada görüşlerini aldık. Onlar da her aşamada
bizimle birlikte çalışmaya, paralel davranmaya özen gösterdiler. Bu süreçte,
son bir yıl içinde, Minsk Grubu öylesine hareketlendi ki, 9 kez, Azerbaycan ve
Ermenistan Cumhurbaşkanları Sayın Aliyev ve Sayın Sarkisyan bir araya geldiler.
On altı yılda gözükenden çok daha fazla bir ivme kazandı Azerbaycan-Ermenistan
ihtilafının çözümü.
Biz, Karabağ
meselesi başta olmak üzere, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki konuları her türlü
ikili görüşmelerimizin, her türlü uluslararası görüşmelerimizin birinci konusu
yaptık, her zaman.
Sayın Başbakanımız
Paris’e gitti, biliyorsunuz, bu ayın başında; Sayın Sarkisyan’la önce bu konuyu
konuştu. Daha sonra, ocak ayında Moskova’ya gitmiştik; Sayın Medvedev’le, Sayın
Putin’le önce bu konuyu konuştuk. Washington’a gittik, Nükleer Güvenlik
Zirvesi, konu buydu ama Sayın Obama’yla ilk açılan konu Türkiye-Ermenistan,
Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri oldu ve net olarak da her yerde söyledik, o
zirveye Azerbaycan’ın katılması konusunda da Türkiye üzerine düşeni yapmıştır
ve katılmaması da uluslararası toplum açısından büyük bir eksiklik ve zaaf
olmuştur.
Yine, önümüzdeki
günlerde Sayın Medvedev Türkiye’ye gelecek; yine, gündemimizdeki en önemli
konulardan birisi, Azerbaycan’ın işgal altındaki toprakları olacak. Biz bu
konuyu kendi meselemiz olarak ele alıyor ve bu konuyu her gün, her zeminde
gündemde tutmaya devam ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bildiğiniz gibi,
Washington zirvesine gitmeden önce, Dışişleri Müsteşarımız Sayın Sinirlioğlu,
Sayın Başbakanımızın özel bir mesajını önce Sayın Sarkisyan’a, daha sonra,
oradaki gelişmeleri de değerlendirmek üzere Sayın Aliyev’e iletti. Washington
dönüşünde de, benim daha Ankara’da bir gün bile kalmadan gittiğim ilk durak
Bakü oldu ve şunu bir kez daha ifade ediyorum, bundan sonra atılacak adımlar
konusunda Türkiye ile Azerbaycan arasında tam bir koordinasyon vardır. Hiçbir
gelişme Türkiye ile Azerbaycan arasındaki dostluğa darbe vuramaz. Bunu herkes
bilmeli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bütün bu
gelişmeler göz önüne alındığında, hedefimiz ne? Önümüzdeki dönemde hedefimiz,
her şeyden önce…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.
Biz önümüzdeki
perspektifte, önümüzdeki dönemde üç hedefi aynı anda gerçekleştirmek istiyoruz
ve bu konuda da iyimserliğimizi sürdürüyoruz. Bir: Türkiye-Ermenistan
ilişkileri diğer komşu ülkelerle olduğu gibi normalleşecek. Bir şekilde bunun
gerçekleşmesini istiyoruz.
Buna paralel
olarak, Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarında işgalin bitmesi de dâhil
olmak üzere, Azerbaycan-Ermenistan ihtilafı çözülecek ve Türkiye-Ermenistan
sınırı açıldığı gibi, Azerbaycan-Ermenistan sınırı da açılacak. Bu şu demektir:
Erzurum’dan Orta Asya’ya doğrudan bir koridor açılacak.
Üç: Bu konunun,
artık, Türkiye-Amerika ilişkileri başta olmak üzere herhangi başka ilişkimizin
gölgesinde veya o ilişkileri gölgede bırakacak şekilde gelişmesine izin
vermeyeceğiz.
Dört: Türkler ve
Ermeniler, asırlarca bir arada yaşayan bu iki millet, dünyanın neredesinde
olurlarsa olsunlar, karşılaştıklarında, sadece acıları değil, ortak tarihleri
de paylaşmayı öğrenecekler, birlikte yaşayacaklar, bundan sonra da birlikte,
beraber olacaklar. Bizim barış perspektifimiz budur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ancak, bu
iyimserliğe rağmen, bir hususu da buradan vurgulamadan bu kürsüyü terk etmek
istemiyorum. Biz bu kadar vizyon ağırlıklı, bu kadar
barışçıl bir perspektifi ülkemizde, çevremizde, bölgemizde ve dünyada
sürdürürken Ermenistan’da kendini bilmez bazı grupların millî onurumuzu
zedeleyecek şekilde bayrağımıza ve devlet sembollerimize dönük olarak
yaptıkları eylemleri en şiddetli şekilde kınıyoruz. Bunu her düzeyde kınadık,
Ermenistan nezdinde de, bütün uluslararası platformlar nezdinde de, ama şunu
biliyoruz ki: Bu provokatörler bizim büyük
vizyonumuzun hayata geçmesini engelleyemeyecekler. Onlara karşı da her yerde,
her zeminde mücadele etmeye devam edeceğiz ve Türk milletinin onurlu tarihine
hakaret eden herkese hak ettiği cevabı her zeminde bundan sonra da vereceğiz.
Bizim bu perspektifimizle Türkiye, bütün bu coğrafyanın lokomotif gücü olmaya
kararlıdır ve olacaktır. Gelecek nesillere de bizim aktaracağımız miras:
Etrafımızda komşularımızla, bölgede, bölgesel ve küresel barışta öncü bir ülke
olarak Türkiye mirasını onlara devretmeye kararlıyız.
Çok teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Evet, gruplarımız
adına ilk konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili Sayın Bengi Yıldız.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Sayın Davutoğlu’nun
bıraktığı yerden başlayayım.
Şüphesiz, yaşanan
acıların protestoları, düşünce açıklamaları olur ama bir halkın ortak
değerlerine bir saldırı taşıyacak eylemleri Barış ve Demokrasi Partisi olarak
tasvip etmediğimizi biz de belirtmek isteriz.
1910’ların
psikolojisiyle diplomasi yapılmaz, barış olmaz. Hep savunmacı
bir dış politika. Hâlbuki artık sınırları belirlenen ve kimsenin
tartışmaya teşebbüs edemeyeceği doksan yıllık bir cumhuriyet var ortada. Buna
göre bir politikayı ortaya koymanın zamanı gelmiştir. Partimizin dün itibarıyla
bu meseleye ilişkin kamuoyuyla paylaştığı görüşlerini sayın
Parlamento üyeleriyle paylaşmak istiyorum.
20’nci yüzyılın
yaşanmış en büyük trajedilerinden biri olan 1915 olayları 24 Nisanda doksan
beşinci yılını geride bıraksa da toplumsal hafızadaki yerini bütün
güncelliğiyle hâlen korumaktadır. 1915’te Ermeni halkı döneminin ittihatçı
zihniyetinin karanlık politikaları yüzünden büyük acılar yaşadı. Zorunlu
tehcire tabi tutularak barış içerisinde kardeşçe birlikte yaşadığı Anadolu ve
Mezopotamya halklarından, bu topraklarından, yerinden yurdundan koparıldı.
İnsanlık tarihinde büyük bir felaket olarak geçen bu trajedi bir asırdan bu
yana gerek kardeş halkların gerekse uluslararası toplumun vicdanında derin
yaralar oluşturması hasebiyle hâlen acısını günümüzde de sürdürmektedir. Hiç
kuşkusuz ki tarihsel trajediler karşısında toplumsal vicdanların temizlenmesi
ve onarılması ancak ve ancak tarih önünde yüzleşmeyle ve mağdur halklardan özür
dilemeyle mümkündür.
Unutulmamalıdır
ki gerçekleştirilecek tarihî bir yüzleşme, aynı zamanda, yaşanan acıların bir
daha yaşanmamasının da teminatı olacaktır. Halklarımızın, demokratik kamuoyunun
ve uluslararası toplumun beklentisi budur. Halklar arası diyaloğun
geliştirilmesi ve iki ülke arasında barışçıl ilişkilerin kurulabilmesi için
Türkiye’nin yok saydığı, inkâr ettiği doksan beş yıllık bir tarihsel
gerçeklikle yüzleşmesi artık kaçınılmazdır.
Eğer bu elim
olayların gelecek kuşaklara acı bir miras olarak devredilmesi istenmiyorsa, bir
an önce geçmişin tarihsel, siyasal, toplumsal öz eleştirisini yapmak
zorundayız. Bu yüzleşme adına değerli aydınlarımızın, yazarlarımızın, insan
hakları savunucuların, barış aktivistlerin yıllardan bu yana sürdürdüğü
mücadeleyi, halklar arası diyaloğun sunduğu önemli katkılardan dolayı oldukça
anlamlı ve değerli bulduğumuzu belirtmek istiyoruz diyor Barış ve Demokrasi
Partisi.
İlke olarak dış politikamızda, Gazi Mustafa Kemal’in belirttiği
gibi “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini hayata geçirmek lazım. Yaşadığımız bütün acıların temelinde 19’uncu ve 20’nci yüzyılın
ulusçuluk ve milliyetçilik hareketlerinin neden olduğunu biliyoruz. Her milletin, her etnik yapının kendisine bir devlet kurmayı
zorunlu gördüğü bir anlayış, bütün imparatorlukların parçalanması, halkların
birbirine girmesine, birbirine kırdırtılmasına sebep olmuştur ne yazık ki ve 5
milyon kilometrekarelik Osmanlı İmparatorluğunda yaşayan halklar Anadolu’ya
kadar çekilip büzülmek zorunda kaldığında, o dönemin psikolojisini de İttihat
Terakki Partisinin “Öncelikle yine 5 milyon kilometrekareye genişleteyim.”
diyerek halklarımızı koyduğu Birinci Dünya Savaşı, o Birinci Dünya Savaşı’nda
yüz binlerce insanımızı yitirmemiz ve sonunda Anadolu’ya tekrar çekilmek
durumunda kaldığımız bir gerçeklik vardır.
İttihat Terakki
Partisinin, onun yönetenlerinin Türkiye halklarına karşı bir suç iş
işlemediğini söylersek, Birinci Dünya Savaşı’nda 5 milyon kilometrekareden
Anadolu’ya kadar çekilmemizin çok meşru ve haklı olduğunu da söylemek isteriz.
Hâlbuki böyle bir durum yoktur. Eğer o korkular, o büzülme korkusu, o küçülme
korkusu bütün hücrelere kadar sinmemiş olsaydı herhâlde bugün asgarisinden
Misakımillî sınırları içerisindeki bir devlet olacaktık.
Burada, yaşanan
sıkıntıların, Rusların Doğu Anadolu’yu işgal etmesi ve orada Ermeni Taşnak
Hınçak partilerinin onları desteklemesinin de önemli bir faktör olduğunu
biliyoruz. Ben Batmanlıyım. Batman’da, Sason’da, Kozluk’ta Ermeni halkıyla
Kürtlerin, Türklerin barış içerisinde yaşadığını biliyoruz. Ama doğu cephesine
giden insanlarımızın döndüğünde “Orada Kürtler, Türkler, Ruslar tarafından,
Ermeniler tarafından öldürülüyor.” dediklerinde ortaya çıkan psikolojik havayı
herkes tahmin edebilir.
Nenem Hamle
anlatırdı: 2 tane Ermeni genci hizmetçi olarak bizim köyde tutuyorlar,
çalıştırıyorlar, sahipleniyorlar. Ama doğu cephesine giden askerlerimiz
döndüğünde, “Orada Ermeniler bizi katlediyor.” dediğinde köydekilerin girdiği
havayla o 2 Ermeni gencini dere kenarına götürerek, herkesin de bir taş atması
suretiyle o 2 Ermeni gencinin öldürüldüğünü gözyaşları dökerek anlatırdı. Böyle
bir gerçekliğimiz var. Halkların, Türklerin, Kürtlerin, Ermenilere düşman
olduğu tezi, halkların birbirini kırdırmak istediği tezi hiçbir şekilde bizim
tarafımızdan kabul görecek bir durum değildir. Ama yönetenlerin, siyasetçilerin
büyük suçlar işlediği gerçekliği vardır ve bu suçlar hiçbir zaman Anadolu
halkını, Türk halkını, Kürt halkını, Anadolu’da yaşayanları hiçbir şekilde
bağlamaz.
Onun için, bizce,
Türkiye belirli çekincelerden, korkulardan kendisini arındırması lazım.
Dünyanın, Orta Doğu’nun en güçlü, en müreffeh ülkesi olabilecek bir konumdadır.
Gücünü, adaletten, gerçeklikten alması lazım. Dünyanın
hiçbir ülkesi, başta Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri her yıl
aynı meseleyi önümüze ısıtıp ısıtıp koyup bizim dış politikamızı zaafa
uğratmasına fırsat vermememiz lazım. Yıllardan beri aynı hikâyeyi, aynı şeyleri
yaşıyoruz ve dış politika adına gidip onları ikna etmeye çalışıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Sevgili Hrant Dink’in dediği gibi, bu mesele yabancı
parlamentoların karışabileceği, onların işi olan bir mesele değildir. Bu mesele
bizim meselemizdir. Bütün toplumlar geçmişiyle yüzleşir, tarihiyle yüzleşir.
Bir hata işlenmişse de, Sevgili Akın Birdal’ın dediği gibi, yoldan geçerken eğer
yanlışlıkla birisine çarparsan “Affedersin.” diyorsun, özür diliyorsun.
Halkların birbirine karşı, geçmişte yapılan hatalardan dolayı birbirinden
“Affedersiniz, özür diliyoruz.” demesinden daha doğal bir şey olmaz. Bu, hiç
kimseyi de küçültmez, tam tersine büyütür. Bu meseleyi Almanya’nın Yahudilere
karşı işlediği insanlık suçuyla karşılaştırmak için söylemiyorum ama…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yıldız.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – …Almanya Başbakanı Willy Brandt İkinci Dünya Savaşı’nda katledilen
Polonya’daki Yahudilerin yerine gittiğinde, Polonya’ya gittiğinde oradaki anıt
yanında diz çöküp özür dilediğinde o zamana kadar dünyada hiç tanınmayan, çokça
bir lider olarak görülmeyen Willy Brandt dünya tarihine adını altın harflerle
yazdı. Willy Brandt’ı öyle bir hareket yaptığı için kimse kınamıyor, tam
tersine büyütüyor.
Onun için, bizim
de kardeş halklarımızdan yüzlerce yıl “milleti sadıkan” olarak nitelediğimiz
Ermeni halkıyla geçmişte yaşadığımız belirli problemler vardır, bu problemlerle
yüzleşebiliriz. Çok rahatlıkla, hiç kimsenin ulusal sınırlarımızı tartışmasına
izin vermeden bu sorunu diyalog şeklinde, barış içerisinde çözebileceğimize
inanıyoruz. Halkların arasında bir problem yoktur ama geçmişte bu acılar yaşanmıştır,
bu acıların tekrar yaşanmaması için de geçmişimizle yüzleşmemiz gerektiğine
inanıyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Onur Öymen.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Ermeni
soykırımı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, soykırım iddialarıyla ilgili olarak 24 Nisan günü meydana gelen
gelişmeler ibret verici olmuştur. Amerikan Başkanı Obama, her yıl olduğu gibi
Ermeni soykırımını anma günü vesilesiyle yaptığı konuşmada 1915 olaylarını
korkunç bir mezalim olarak nitelendirmiştir; 1,5 milyon Ermeni’nin
katledildiğini ileri sürmüştür ve bu olaylar hakkında daha önce ifade ettiği
görüşlerde bir değişiklik olmadığını söylemiştir. Bildiğiniz gibi, daha önce,
Sayın Obama, bu olayları “soykırım” olarak nitelendirmişti. Bu defa, geçen yıl
olduğu gibi “soykırım” sözünün Ermenice karşılığı olan “mets yegern” sözünü
ifade etmiştir, kullanmıştır.
Sayın Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu sözlerin kabul edilemez olduğunu, adaletsizlik
olduğunu belirtmiş; Dışişleri Bakanlığımız da esef verici olarak
nitelendirmiştir.
Sayın
Başbakanımız ne demiştir? Sayın Başbakan “Hassasiyetlerimizi bilerek o yolda
bir açıklama yaptı.” diyor. Yani bu açıklamadan memnun! Aynı Hükûmetin
Başbakanı ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki bu çelişkiyi dikkatinize sunmak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, atalarımıza yapılan bu haksızlığı içimize sindirebilir miyiz,
sineye çekebilir miyiz? Ama öyle anlaşılıyor ki Sayın Başbakan memnundur, içine
sindirmiştir; biz sindiremedik! Biz Sayın Obama’nın konuşmasını dinlerken
bekledik acaba aynı tarihlerde Ermenilerin öldürdüğü 518 bin Türk hakkında da
bir üzüntü kelimesi söyleyecek mi? Söylemedi. Acaba Ermeni ASALA
teröristlerinin katlettiği 40 diplomatımız hakkında bir üzüntü kelimesi ifade
edecek mi? Etmedi. Onun için biz, “Hassasiyetlerimize uygun konuştu.”
diyemiyoruz, kusura bakmayın.
Bir de şu var,
acaba Amerikan Başkanı böyle bir açıklama yapmaya yetkili mi? Her yıl acaba
“soykırım” dedi mi, demedi mi; İngilizcesini mi söyledi, Ermenicesini mi! Sayın
Amerikan Başkanı bu yetkiyi nereden alıyor? 1915 olaylarının soykırım olup
olmadığını açıklama yetkisini nereden alıyor? 1948 tarihli Birleşmiş Milletler
Soykırımla Mücadele Sözleşmesi’ne göre, bir olayın soykırım olup olmadığını
tespit etmek ancak yetkili bir uluslararası mahkemenin görevidir. Siz mahkeme
misiniz? Bunu ne Amerikan Başkanı tayin edebilir ne herhangi bir parlamento
tayin edebilir. Bu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, üstelik bu sözü edilen olaylar Soykırım Sözleşmesi’nin
imzalanmasından otuz üç yıl önce cereyan etmiş. Yani geçmişe yönelik olarak
uygulamak istiyorlar bu sözleşmeyi. Bunları, bırakalım tarihçiler incelesin
diyoruz, kabul etmiyorlar. Ermeniler açıkça diyorlar ki: “Biz bu soykırım
tezimizden vazgeçmeyeceğiz, bu konuda mücadele yapmaktan vazgeçmeyeceğiz.”
Zaten bağımsızlık bildirgelerinde de var bu, aynı zamanda Anayasa Mahkemesinin
kararında da açık bir şekilde soykırım meselesinin tartışılamayacağını
söylüyor. Hani Hükûmetimiz “Protokolle kurulması öngörülen Tarihçiler Komisyonu
soykırım olup olmayacağını tartışacaktır.” diyordu. Demek ki bu görüşte değil
Ermenistan. Peki, siz bu protokolleri görüşürken yıllardan beri bunu açıklığa kavuşturmadınız
mı? Bu Tarihçiler Komisyonunu kuruyoruz. Ne yapacak bu komisyon? Sormadınız mı
Ermenilere, tartışmadınız mı, bir sonuca varmadınız mı?
Değerli
arkadaşlarım, o protokollerde hangi sözün ne anlama geldiğini tespit edecek bir
ortak anlayış yok, bir ortak anlayış muhtırası da yok ortada. “Kars Anlaşması
geçerlidir.” diyor Sayın Bakan. Neye dayanarak söylüyor? Efendim, uluslararası
hukuka göre öyleymiş! Peki, kardeşim, bu iki yıl müzakere ederken “Siz bu Kars
Anlaşması’nı tanıyor musunuz, tanımıyor musunuz?” şunu soramadınız mı?
Ermenistan’ın herhangi bir beyanı var mı bu anlaşmaları tanıdığına dair?
Sözleşmede hüküm var mı? Yok.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Var, okumadınız.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Müsaade buyurun.
Ermenistan
Anayasa Mahkemesi Kars Anlaşması’nın tanınmadığı yolunda hüküm verdi ve bu
bağlayıcı Ermenistan Hükûmeti için. Ne tepki gösterdiniz buna? “Efendim, siz
onlara bakmayın, hukuken bu böyledir.” diyor. Hukuken öyledir bile olsa adam
tanımayacağını söylüyor sizin karşınızda, açıkça bunu söylüyor. Bunu niye
tanıtamıyorsunuz? Bu müzakerelerde bunu niye açıklığa kavuşturamadınız? Ne
konuştunuz iki sene boyunca? Yoksa her iki taraf da kendi anlayışına göre
halkına anlatsın diye bir bilinçli muğlaklık
politikası mı izlediniz? Bunlar ciddi şeyler.
Şimdi, Sayın
Başbakan ne dedi? “Ermenistan Anayasa Mahkemesi protokollerin anlamını
değiştirdi. Böyle şey olmaz. Bu Anayasa Mahkemesi görüşünü gözden geçirsin,
değiştirsin.” diyor. Bilmiyor ki, Ermenistan Anayasası’na göre Anayasa
Mahkemesinin kararları kesin, gözden geçirme diye bir mekanizma yok. Peki, ona
rağmen, siz bunu sineye çekiyor musunuz? Yani bile bile Ermenistan’ın bu
protokolleri nasıl onayladığını siz hâlâ burada çıkıp bu protokollerin geçerli
olduğunu, zamanı gelince onaylayacağını söylüyorsunuz. Yani Ermenistan Anayasa
Mahkemesinin bu açık kararına rağmen, siz, hâlâ bunu onaylayacağız mı
diyorsunuz? Bu, bizim milletimizin duygularını, duyarlılığını ciddiye
almamaktır. Yani Türkiye bu kadarına müstahak değildir değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Sayın
Başbakan Bakü’ye gitti, Azerbaycan Parlamentosunda konuştu ve dedi ki:
“Efendim, Yukarı Karabağ meselesi halledilmeden, Ermeniler işgal altındaki
topraklardan çekilmeden bu protokolleri onaylamayacağız.”
O zaman, siz, bu
protokollerin sanki onaylanacağı izlenimini nasıl veriyorsunuz? Neredeyse bir
sene oluyor bu protokolleri siz parafe edeli, bir köyden çekildiler mi? Bir
köyden? Tahran’a gitmiş Sarkisyan diyor ki: “Hiçbir zaman Yukarı Karabağ’ı
Azerbaycan’a iade etmeyeceğiz.”, “Hiçbir zaman.” diyor. Bu kadar taahhüt altına
giriyor.
Siz sanki…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – O zaman bu protokolleri onaylamayacağız.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Lütfen, Sayın Bozdağ, siz yeterince konuştunuz, bir kere de biz
konuşalım, müsaade buyurun bu kürsüden.
Değerli arkadaşlarım,
biz uyardık, Sayın Dışişleri Bakanını uyardık. Sayın Genel Başkanımız, Sayın
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na “İmzalamayın bu protokolleri.” dedi. Bütün bu
sakıncaları anlattı. İnat ettiniz, imzaladınız, işte, şimdi mahsulünü
topluyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
Ermenistan “dondurduk” diyor protokolleri. Dondurması gereken sizdiniz.
Ermenistan Anayasa Mahkemesinin kararından sonra “Biz, bu koşullarda bu
protokolleri geçerli saymıyoruz, Meclisten çekeceğiz.” diyecektiniz, demediniz,
diyemediniz. Bunu biz üzüntüyle kaydettik.
Şimdi, bu
kürsüden, hatırlayacaksınız, “American Institute” diye bir düşünce kuruluşunun
uzmanı David Phillips’in bir raporundan bahsetmiştik, Kürt raporundan. Tesadüf
bu ya, aynı zat Ermeni konusunda da bir çalışma yapıyor, Türkiye’den ve
Ermenistan’dan üst düzey insanları topluyor ve bir rapor hazırlıyorlar gizli,
hükûmetlere veriyorlar, kamuoyuna açıklamıyorlar, ama sonra Amerikan
Temsilciler Meclisinde açıklandı, biliyoruz.
Ne diyor o
raporda? “Türkiye koşulsuz olarak sınırı açmalıdır.” Amerikan Cumhurbaşkanı
Sayın Obama bu kürsüden ne dedi? “Türkiye koşulsuz olarak sınırları açmalıdır.”
Protokolde ne yazıyor? “Türkiye sınırları açacaktır.” diyor. Koşul var mı?
Koşul yok. Bu bir tesadüf mü arkadaşlar? Bütün bunlar bir tesadüf olabilir mi?
Tablo budur karşınızda, haberiniz olsun.
Şimdi, size
geçmişten kısa bir örnek vermek istiyorum, süremiz biraz biraz kısıtlı olmakla
birlikte.
Bu olaylar
1915’te başlamıyor. 1914 yılında Washington Büyükelçimiz Ahmet Rüstem Bey
Evening Star gazetesine bir demeç veriyor, diyor ki: “Amerikan basını Müslüman
Türklerin Hristiyan Ermenileri kılıçtan geçirdiği yolundaki iddialarla dolu.
Bunları reddediyoruz, doğru değildir. İngilizler ve Fransızlar bunu Amerikan
kamuoyuna anlatmaya çalışıyorlar, doğru değildir ve biz bu konunun gerçeklerini
Amerikan halkına anlatacağız.” vesaire, falan. Başkan Wilson hemen kendi
Dışişleri Bakanına diyor ki: “Çok ileri gitti, söyleyin özür dilesin.” Mektup
yazıyor Dışişleri Bakanı, Ahmet Rüstem Bey cevap veriyor “Ben ülkemin haklarını
ve çıkarlarını korudum. Sizin yaptıklarınızı da gayet iyi biliyoruz,
Kızılderilileri, Filipinlerde yaptıklarınızı çok iyi biliyoruz. Özür
dilemiyorum.” diyor. Amerika sınır dışı ediyor Türkiye’nin büyükelçisini, daha
1915 olayları yok! Bizim geçmişimizde böyle insanlar var ve dış baskılar
karşısında böyle yürekli, cesaretli tepki göstermesini bilen insanlar var.
Ahmet Rüstem Bey, sonra Kurtuluş Savaşı’na katılıyor Atatürk’ün yanında ve
Büyük Millet Meclisinde görev alıyor. Kendisi Polonya asıllı,
ama gerçek bir vatansever. İşte, biz geçmişte bu insanlarla bu memleketi
idare ettik.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bunları size niçin anlatıyorum? Bugün yaşadığımız
sıkıntıların bize verdiği ıstırabı dile getirmek için anlatıyorum.
Bir şey daha söyleyeyim,
Sayın Bakanın bahsetmesini beklerdim, bahsetmedi.
Değerli
arkadaşlarım, Avrupa Birliği bir karar aldı Şubat 2008’de ve Resmî Gazetede
yayımlandı, bu yılın 6 Aralığında yürürlüğe giriyor. Bu karara göre Birleşmiş
Milletler Sözleşmesi’ne aykırı olarak her ülkenin millî parlamentosu bir tarihî
olay “Soykırım mıdır değil midir.” diye karar alabilecek ve siz o karardan
sonra “Soykırım olmamıştır mesela Ermenista’a karşı…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öymen.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) - … dediğiniz anda, bir ila üç yıl hapis
cezasına çarptırılacaksınız.
Biz dilerdik ki,
Sayın Bakan burada bunu anlatsın ve bu konuda Hükûmetin verdiği mücadeleyi
anlatsın.
Şimdi, birçok şey
söyledik. Amerikan Kongresinde bu iş görüşülmeden önce Türkiye şunu yapacak,
bunu yapacak, gazeteler tehditlerle dolu. Sonra, bütün gücümüz, orada
büyükelçimizi birkaç hafta geri çekmeye yetti. Ne diyor Kongrede, Temsilciler
Meclisi Komisyonunda konuşan üyelerden biri “Siz bakmayın bu Türkler bağırır
çağırır, hiçbir şey yapamazlar bize. Çünkü Türkler bir kâğıttan kaplandır.”
diyor. Söylemekten utanç duyuyorum ama açıkça Temsilciler Meclisinde bunu
söylüyorlar. Ne tepki gösterdiniz? Buna ne tepki gösterdiniz? Bunu da mı
içinize sindirdiniz?
Değerli arkadaşlarım,
bir kere daha söylüyorum: Bu protokollerin imzalanması hata olmuştur ve bu
protokollerin mutlaka Meclisten geri çekilmesi lazımdır.
Ermenistan ile
ilişkilerimizin düzelmesi için;
1) Ermenistan’ın
Azeri topraklarından çekilmesini bekleyeceğiz.
2) Soykırım
iddiasından vazgeçmesini bekleyeceğiz.
3) Türkiye’nin
doğu vilayetlerini Ermeni toprağı saymasından vazgeçmelerini bekleyeceğiz.
Siz bunları
istemeden, bunları talep etmeden hiçbir şey yokmuş gibi “vizyon”
efendim “transformasyon” vesaire gibi sözlerle dış politikayı yönetmeye
kalkarsanız zannediyorum ki amacınıza ulaşamazsınız.
Dış politikada
başarının ölçüsü toplantı sayısıyla ölçülmez. Başarı, dış politikada, uçuş
milleriyle ölçülmez, alınan sonuçlarla ölçülür. İşte Ermenistan’da aldığınız sonuç
burada. Azerbaycan ile de ilişkilerimiz maalesef bozuldu. Hatadan dönmek
fazilettir. Hükûmetten beklediğimiz bu yanlış yoldan dönmesidir ve Türk
milletinin haklarını, haysiyetini koruyacak bir dış politika çizgisine
dönmesidir. Türk milleti böyle bir politikayı beklemektedir Hükûmetten. Biz her
şeyden önce haklarımızın ve haysiyetimizin korunmasını bekleriz. Amerikan
Kongresi Kıbrıs dolayısıyla Türkiye’ye ambargo uyguladığında biz böyle şerefli
bir mücadele verdik. Bir adım geri atmadık, onlar geri çekildi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Bu tecrübeyi unutmayınız Sayın Bakan. Bu ülke haysiyetli insanlar
ülkesidir.
Bu düşünceyle
hepinizi saygılarla, sevgilerle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öymen.
Gruplar adına
üçüncü konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Deniz Bölükbaşı.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ermenistan’la ilişkiler ve yaşanan son gelişmeler hakkında görüş ve
değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşma amacıyla huzurlarınızdayım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
AKP Hükûmetinin
temelden sakat Erivan açılımı bugün gelinen noktada tam bir fiyaskoyla
sonuçlanmış ve siyasi basiretsizlik şahikası olarak siyasi tarihimizde yerini
almıştır. Amerika Birleşik Devletleri Başkanının 24 Nisan anma günü açıklaması
karşısında Hükûmetin tutarsız ve çelişkili beyanları bu basiretsizliğin giderek
derinleştiğini ve kronik bir nitelik kazandığını göstermektedir.
Sayın Dışişleri
Bakanımız bugünkü konuşmasında bu konuya hiç değinmediler. Bunun yüce Meclisi
ne kadar ciddiye aldıklarının bir göstergesi sayılıp sayılmayacağı konusunda
mütereddidim ama bu önemli gelişmeyi Sayın Bakanımızın burada açmamış olması bu
konuda içine düştükleri çelişkinin bir göstergesi olarak da kabul
edilebilecektir.
Obama, geçtiğimiz
yıl olduğu gibi “soykırım” sözcüğünün İngilizcesini doğrudan telaffuz etmeden
-Ermenilerin “soykırım”la eş anlamda kullandığı- “büyük felaket” diyerek 1915
olayları konusunda Ermenistan’la aynı düşünceyi paylaştığını bir kere daha
kayda geçirmiştir. Açıklamada Obama 1915 olayları hakkındaki kişisel
görüşlerini sürekli ortaya koyduğunu ve bu tarihe bakışının değişmediğini
özellikle vurgulamıştır. Nedir bu tarihe bakış?
Obama, Başkanlık
seçim kampanyasında 19 Ocak 2008 tarihinde bir açıklama yapmış ve 1915
olaylarının soykırım olduğunu, bunun tarihî delillerle desteklendiğini ve
belgelendiğini, bu tarihî gerçeği Türkiye’nin de kabul etmesi gerektiğini
açıkça söylemiştir. Obama son açıklamasında bunu teyit etmiş, Ermenice
“soykırım”la eş anlamlı kelimeyi kullanarak bu konuda ne düşünüyorsa onu ortaya
koymuştur; 1915’in soykırım olduğunu İngilizce değil, Ermenice söylemiştir.
Durum bu kadar
açıkken Sayın Başbakanın “Obama bizim hassasiyetimizi gayet iyi bildiği için bu
istikamette bir açıklama yapmadı.” diyerek bundan memnuniyet duyması, değerli
milletvekilleri, çok hazin bir durumdur. Buna karşılık aynı gün bir açıklama
yapan Dışişleri Bakanlığı, Obama’nın ifadelerini hatalı bulmuş, esefle
karşıladığını söylemiştir. Başbakan memnuniyet duymakta, Dışişleri hatalı
bulmakta ve esefle karşılamaktadır! Başbakan, Türkiye’nin hassasiyetlerinin
dikkate alındığı söyleyerek sevinmekte, Dışişleri Bakanı ise bunu, kabul
edilemez bulmaktadır! Sayın Başbakan “Açıklama iyi oldu.” diyerek Türk
milletiyle alay etmekte, Dışişleri Bakanlığı ise Başbakanı yalanlamaktadır! Bu
çelişkili ve tutarsız beyanlar, AKP’nin dış politika anlayışının ciddiyet ve
tutarlılıktan ne ölçüde nasibini aldığının hazin bir göstergesi olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, üç yıllık geçmişi olan Erivan açılımında AKP’nin seyir
defterinin satırbaşlarını bu vesileyle sizlere kısaca hatırlatmak isterim: Protokol
görüşmelerinde, Türkiye, Dağlık Karabağ sorununu hiçbir aşamada ön şart olarak
gündeme getirmemiştir. Ermenistan’la ikili ilişkilerde yaşanacak ilerlemenin
Dağlık Karabağ sorununa olumlu etki yapması anlayışına dayanan iki kulvar yaklaşımıyla hareket etmiştir. Protokoller, hiçbir ön
şart olmadan imzalanmıştır. Nitekim, son aşamaya
gelindiğinde yapılan Türk-Ermeni ortak açıklamasında, protokollerin makul bir
süre içinde onaylanması sözü verilmiştir.
Burada Sayın
Bakanımıza bir şeyi sormak isterim ve samimiyetle cevap vermesini rica ederim:
Sayın Bakan, makul bir süre, iki-üç aylık bir süreyi ifade eder. Siz bu
açıklamayı yaparken Dağlık Karabağ sorununun birkaç ay içinde
çözümlenmeyeceğini bilmiyor muydunuz? Biliyordunuz. Ama niye böyle bir yükümlülük
altına girdiniz? Çünkü, o aşamada Dağlık Karabağ ön
şartı masada yoktu. Türk ve Azeri kamuoylarında oluşan tepkiler üzerine Sayın
Başbakan manevra yapmak mecburiyetinde kalmış, Dağlık Karabağ ön şartını zoraki
öne sürerek durumu kurtarmaya çalışmıştır. Başbakanın Türk milleti adına bu
konuda Bakü’de verdiği sözün anlamı ve kapsamı açıktır. Bu konuda tevil ve
ricat kapısı kapalıdır. Başbakanın ön şartı şudur: Protokollerin onaylanması
için, Ermenistan, Dağlık Karabağ ve yedi Azeri rayonundaki işgaline son
verecek, Dağlık Karabağ’ın statüsü Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde
nihai bir çözüme kavuşturulacaktır. Bunun aksini söylemek Başbakanın
samimiyetini sorgulamak anlamına gelecektir. Protokollerin Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bekletilmesi üzerine, ABD Başkanı ile Rusya ve Avrupa Birliği,
Türkiye’nin protokolleri ön şartsız imzaladığını, sonradan ön şart öne sürmenin
bununla bağdaşmayacağını, ilişkilerin normalleşmesinin ön şartsız sürdürülmesi
gerektiğini resmen açıklamışlardır. Amerika Başkanı bu anlayışını Ermeni
tarafına da yazılı olarak bildirmiştir.
Ermenistan, Minsk
sürecinde Türkiye’nin beklentilerinin aksine tutumunu yumuşatmamış
protokollerden cesaret alarak daha da sertleştirmiştir. Minsk Grubu’nun, Sayın
Bakanın ifadesiyle, çok hareketlenmesine rağmen bu nedenle bir arpa boyu yol
alınamamıştır. Ermenistan’ın bu tutumu hakkında Azerbaycan yetkilileri
Türkiye’ye ayrıntılı bilgiler iletmiştir. Bu konudaki baskıların artması
üzerine 24 Nisan sendromuyla da hareket eden AKP
Hükûmeti, bu katı ön şarttan pişmanlık duymuş ve bunu sulandırmak arayışlarına
yönelmiştir. Bu amaçla, yedi rayon yerine birkaç rayonun boşaltılması ve Madrid
İlkeler Bildirisi’ndeki bazı konularda kâğıt üzerinde kalacak sözlü niyet
beyanlarıyla yetinilebileceği, böyle bir durumda protokollerin onay sürecinin
sonuçlandırılacağı izlenimi vermişlerdir. Son dönemde Azerbaycan tarafını bu
konuda ikna çabalarına girişildiği anlaşılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin içine sürüklendiği çıkmazın özü ve özeti budur. Anayasası
ile Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sorgulayan, sınırı tanımayan, şerefli Türk
tarihini ve Türk milletini soykırım suçlamasıyla mahkûm ettirmeyi değişmez
devlet politikası olarak benimseyen işgalci Ermenistan’la bu konularda
uluslararası hukuk ve meşruiyet çizgisine gelmeden protokollerin imzalanması
temelden sakat tarihî bir gaflettir.
Sayın Dışişleri
Bakanı, protokollerde Türkiye’nin endişe ve mülahazalarının karşılandığı
yolunda, yüce Meclise, burada yaptığı konuşmada teminat vermiştir. Ancak Ermenistan
Anayasa Mahkemesinin protokollerin içeriği, kapsamı ve anlamı konusunda aldığı
karar bunun doğru olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Sayın Dışişleri
Bakanının, protokollerle Lozan Anlaşması’nın tahkim edildiği sözleri ise kara
bir mizah örneği olarak Meclis tutanaklarına geçmiştir.
Bütün bunlara
rağmen, AKP Hükûmeti protokollerin geçersiz ve hükümsüz hâle geldiğini
açıklayamamış, bunları Meclisten geri çekme cesaretini maalesef
gösterememiştir. Ermenistan’ın geçtiğimiz hafta protokolleri askıya aldığını
açıklamasına rağmen, AKP Hükûmeti “İmzamıza sadık kalacağız.” diyerek bu süreci
ayakta tutabilmek için ezik tutumunu sürdürmüştür. Bu gerçekler karşısında, AKP
Hükûmetinin, etkili, itibarlı ve vizyon odaklı dış
politika söyleminin içi boş bir klişeden ibaret olduğu bir kere daha
anlaşılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanının “adil hafıza” çağrısına uygun olarak
şimdi izninizle AKP Hükûmetinin protokol fiyaskosunun kısa bir bilançosunu
dikkatlerinize getirmek istiyorum.
Bugün geldiğimiz
noktada Azerbaycan kırılmış, incinmiş ve küstürülmüş, Ermenistan’a ise
Türkiye’ye meydan okuma fırsatı verilmiştir. Ermenistan protokolleri askıya
almakta AKP Hükûmeti ise hâlâ arkasında durmaktadır. Ermeni yetkililer her gün
Türkiye’ye hakaret etmekte, Türk Bayrağı’na alçakça el uzatılmakta, Hükûmet ise
protokol aşkına susmaktadır. İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri’nde soykırım
kararları alınmakta, Hükûmet ise sanal kararlılık gösterileriyle günü ve
görüntüyü kurtarmaya çalışmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde soykırım
yasa tasarısının ilerletilmesi için uygun ortam yaratılmakta, Hükûmet ise hâlâ
protokolleri suni teneffüsle yaşatmaya çalışmaktadır. ABD Başkanı Ermenice
“soykırım” demekte, Başbakan ise buna sevinmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bölükbaşı.
AHMET DENİZ
BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Protokolleri ön
şartsız onaylayın baskısı artmakta, Hükûmet ise “İmzamıza sadığız.” diyerek,
Dağlık Karabağ şartından çark edeceği ricat kapıları aramaktadır.
Değerli
milletvekilleri, lütfen elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin, bunun neresi
ciddi, neresi etkili ve vizyon odaklı dış politikadır?
Bunun neresinde Türkiye’nin hukukunu korumak, neresinde Azerbaycan’ın hukukunu
savunmak vardır? Bu hazin durumun, ciddi, sorumlu ve vizyonu
olan bir dış politika olduğunu hiç kimse söyleyemeyecektir. Bu, olsa olsa
pusuladan yoksun başıboş bir sürükleniş ve savruluş, aktörleri acemi ve
donanımsız bir çadır tiyatrosu, orta oyunu sayılabilecektir.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetinin bu teslimiyetçi politikasının yarattığı müsait
ortamda, 24 Nisan günü, içimizdeki “Hepimiz Ermeni’yiz” lobilerinin Erivan’la
ortak soykırım anma törenleri yapmaları fazla şaşırtıcı olmamıştır, AKP
Hükûmetinin bunun karşısında derin bir sessizlik içine girmesi de
yadırganmamıştır. Geçmişte Ermenilerden özür dileme kampanyalarını “Demokratik
tartışma ortamı” diyerek mazur görenlerin, Ermeni terörüne şehitler vermiş
Dışişleri Bakanlığına “Bu konuda eşit mesafede duruyoruz.” hezeyanıyla açıklama
yaptıranların şimdi Erivan’la eşzamanlı anma törenlerini de Türkiye’nin
çağdaşlaşma kriteri olarak gördükleri anlaşılmaktadır.
AB ve Amerika’nın baskısıyla ve Ermenistan’ın talebiyle soykırım yalanının
Türkiye’de rahatça tartışılması için Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesini
değiştirerek Türklük değerlerine ve Türk tarihine hakaret etmeyi suç olmaktan
çıkaran AKP Hükûmetine söyleyecek fazla bir şey yoktur; bu sizin eserinizdir,
şimdi bununla iftihar edebilirsiniz.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gruplar adına son
konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına Çankırı Milletvekili Sayın Suat Kınıklıoğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SUAT KINIKLIOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye-Ermenistan ilişkileri ve son gelişmeler hakkında Sayın Dışişleri
Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun Genel Kurulumuza yapmış olduğu bilgilendirmeyi
müteakiben AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, komşuluk siyasetimizin bütün
ayrıntılarına girmeyeceğim, Sayın Dışişleri Bakanımız komşuluk siyasetimizin
önemli hatlarını burada vurguladı fakat Balkanlar, Karadeniz, Kafkasya, Orta
Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinin kesiştiği merkez ülke konumunda olan
Türkiye’nin neden Türkiye-Ermenistan normalleşmesine önem verdiğini, neden
Güney Kafkasya Bölgesinin çok boyutlu dış politikasının önemli bir boyutunu
teşkil ettiğini burada açıklamakta yarar olduğunu düşünüyorum.
Bugün, gerçekten
çok yakın bir tarihte Sayın Dışişleri Bakanımızın Balkanlarda, Bosna ve
Sırbistan arasındaki önemli bir diplomatik başarıya imza attığı, Orta Doğu’da
Türkiye’nin ağırlığı, ara bulucu, etkinlik ve nüfuz anlamında giderek önem
kazandığı bir ortamda Güney Kafkasya boyutunun ihmal edilmesi söz konusu
olamaz. Türkiye-Ermenistan normalleşmesini de bu bakış açısıyla değerlendirmek
lazım.
Kafkasya
siyasetimizin sadece Türkiye-Ermenistan normalleşmesiyle sınırlı kalmayıp aynı
zamanda bölgesel bir boyutu olduğu, dolayısıyla Türkiye-Ermenistan
normalleşmesinin ikili bir ilişki olmaktan öte, aynı zamanda hemen yanı başında
cereyan eden ve çok anormal bir durumu teşkil eden Karabağ işgalinin ve Karabağ
sorununun da göz önünde tutulduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. En başından
beri bu iki süreç de iki paralel birbirini besleyen ve ikisinin de sonuçlarının
birbirini olumlu yönde teşvik ettiği, olumsuzlukların da aynı oranda iki süreci
baltalayabileceği bir süreçten bahsediyoruz.
Temel olarak
komşuluk siyasetimiz, daha önce ifade edildiği gibi, sıfır problem esasına
dayanıyor. Yani komşularımızla, ortak bir coğrafyayı paylaştığımız
komşularımızla mevcut sorunların diyalog sonucu çözülmesinin, yani komşularımızla
sıfır problem istediğimiz bir siyasetten bahsediyorum. Üstelik bu komşu bizim
asırlarca birlikte yaşadığımız, müziğiyle, mutfağıyla, kültürüyle bize çok da
yakın bir komşu. Suriye örneğine bakarsanız, 1998 yılından bugün geldiğimiz
noktaya bakarsanız, komşuluk siyasetinin ne denli karşıt bir ilişkiyi olumlu
bir mecraya transforme edilebileceğini görüyoruz, bunun Ermenistan’la da mümkün
olduğuna inanıyoruz.
Gelelim Türkiye
ile Ermenistan arasındaki protokollere ve muhalefetin ne dediğine: Efendim,
protokollerde Karabağ’a atıf yokmuş. Gerçekten öyle mi? Protokol’den alıntı
yapalım: “Türkiye ve Ermenistan bölgesel ve uluslararası uyuşmazlık ve
çatışmaların uluslararası hukuk ilkeleri ve normları temelinde barışçıl şekilde
çözümlenmesi hususunda taahhütlerini tekrarlar.” diyor. Peki, bölgede
Karabağ’dan başka hangi çatışma var?
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – “Karabağ” kelimesi geçti mi?
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) – “Karabağ” geçmemesine rağmen, diplomatik lisanda bunun hangi
çatışmaya işaret ettiği konusunda hiçbir şüphe yok.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sınırların açılacağını yazıyorsun, onu niye yazmıyorsun?
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) - Bırak onu Bakan söylesin.
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) - Bakınız, konuyla ilgili “ORSAM” isimli bağımsız bir araştırma kurumunun
8 Eylül 2009 tarihinde bir değerlendirmesine bakalım: “Ermenistan açısından
değerlendirildiğinde, bu ülkenin Dağlık Karabağ sorununa ilişkin olarak başta
BM’de alınmış kararlarda vurgulanan Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü kabul
ettiği anlaşılmaktadır.” deniyor.
Dışişleri
Bakanlığımızın ve başka bağımsız kuruluşların yaptıkları değerlendirmelerde de,
sayısız değerlendirmelerde, bu hükmün, yani ana hükmün Yukarı Karabağ
ihtilafına işaret ettiği açık bir şekilde ifade edilmektedir.
Gelelim sınırın
tanınması meselesine: Protokoller ne diyor? “İki ülke arasındaki mevcut sınırın
uluslararası hukukun ilgili anlaşmalarda tarif edildiği şekliyle karşılıklı
olarak tanındığını teyit eder.” diyor.
Doç. Dr. İbrahim
Kaya, “USAK” isimli bir kuruluşun 12 Ekim 2009 tarihli “Türkiye-Ermeni
Protokollerinin Hukuksal Analizi” isimli çalışmasından okuyorum: Yukarıda, yani
biraz önce okuduğum ifadenin “…ifadesini içerdiğinden dolayı şüpheye yer
vermeyecek şekilde Türkiye sınırının Ermenistan tarafından tanındığını göstermektedir.”
diyor.
Tekrar
söylüyorum: Türkiye-Ermenistan normalleştirilmesi ve protokoller ve Karabağ
çatışması, yani Minsk Grubunun yürüttüğü barış görüşmeleri iki paralel
süreçtir. Bu süreçler birbirini besliyor ve tamamlıyor ve son bir yılda
yaptığımız çalışmalar çok açık ve net bir şekilde gösteriyor ki, ne zaman
Türkiye, Türkiye-Ermenistan normalleşmesi için bastırdı, o zaman Minsk Grubu
Karabağ konusunda on yedi yıldır uyuşuk bir şekilde otururken süreci
hızlandırmaya başladı.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Ya bayraklarımızı yakıyorlar, sen ne konuşuyorsun?
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) - Bekleyiniz efendim.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Konuşuyorsun orada bomboş. (AK PARTİ sıralarından “Dinle” sesleri)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Dinle!
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Ne dinleyeceğim! Bayrakları yakıyorlar, hâlâ konuşuyorsunuz be!
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) - Türkiye dikkatli, özenli ve Azerbaycan’ı her aşamada bilgilendiren
diplomasisini yürütmeye devam etmektedir.
BAŞKAN – Sayın
Ergin, lütfen… Arkadaşlar lütfen…
GÜROL ERGİN
(Muğla) - Bayrak yakılıyor bayrak ve hâla
konuşuyorsunuz!
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) – Şimdi, biraz sonra Sayın Onur Öymen’in 1996 yılındaki…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Ne hâle getirdiniz Türkiye’yi! Açılımdan önce böyle yapabiliyorlar
mıydı?
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) - Evet, 1996 yılına geliyorum. Sayın Onur Öymen Dışişleri Bakanlığı
Müsteşarı.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Açılın, saçılın…
BAŞKAN – Sayın
Ergin, lütfen efendim.
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) – 1915 olaylarıyla ilgili tasarı Amerikan Dış İlişkiler Komitesine geliyor,
Amerikan Dış İlişkiler Komitesinden geçiyor. Amerikan Dış İlişkiler
Komitesinden geçmekle kalmıyor, Genel Kurula geliyor. Genel Kurulda 153’e karşı
268 oyla kabul ediliyor.
1994 yılı Nisan
ayı. Yer, Frankfurt Türk Başkonsolosluğu. Bir toplantı var. Sayın Öymen
buradaysa hatırlayacaktır, dinleme nezaketini gösteriyordur umuyorum.
Toplantıda Sayın merhum Alparslan Türkeş, Bonn Büyükelçisi Onur Öymen ve
Ermenistan’ın Londra Büyükelçisi Armen Sarkisyan var. Bu 1994 Nisanında oluyor,
işgalin en sıcak, en yoğun ve sınırın yeni kapatıldığı bir dönemde gündeme
geliyor. Bu toplantıda, Sayın Öymen’e bugün burada sormak istiyorum, acaba Kars
Antlaşması’nın teyidi o toplantıda Armen Sarkisyan tarafından talep edilmiş
midir? Şimdi, bugün eğer… O zaman yapılan ve özellikle Sayın Alparslan
Türkeş’in o dönemde Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme çabaları
doğrudur. Yanlış olan, bugün sizin, bizim bu sürece olan itirazınızdır. Buna
Türkçede “Bu ne perhiz, bu ne lahana” denir.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Olmasın demiyor kimse. Milleti boş yere suçlama.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Taviz veriyorsunuz diyoruz.
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) - Gelelim tasarıya. Tasarıyla ilgili 2000 yılında, 596 no.lu tasarı,
24’e 11 geçiyor Dış İlişkiler Komitesinden, 2005 yılında 35’e 11 geçiyor. 2005
yılında bir kez daha tasarı geliyor 40’a 7 geçiyor. 2007 yılında Sayın Egemen
Bağış ve o zaman başkanlık ettiği heyetin çalışmaları sonucunda 27’ye 21
geçiyor. Birkaç ay önce, mart ayında da, hepimizin canlı yayınlarda izlediği, absürt ve bir buçuk saate uzanan inanılmaz bir oylama
geleneğini yansıtan bir şekilde -23 ve 22- çok yakın bir sonuçla geçmiştir.
Sayın Başbakanımızın ve Sayın Dışişleri Bakanımızın yürüttükleri
Türkiye-Ermenistan normalleşmesi diplomasisinin en son veçz gibi, nükleer zirve
sebebiyle yapmış olduğumuz Washington ziyaretidir.
Bakınız, bu
ziyaretle ilgili Soli Özel isimli köşe yazarının -ki Hükûmetimizi sık sık
eleştiren bir köşe yazarıdır- bu ziyaretle ilgili “Zirve Ziyaretinin Bilançosu”
isimli 16 Nisan 2010 tarihli köşesinden bir alıntı yapmak istiyorum: “Başbakan
Erdoğan’ın ABD ziyareti kanımca bugüne dek yaptığı ziyaretlerin en
önemlilerinden birisiydi. Başbakan Erdoğan’ın yaptığı konuşmalar, verdiği
mülakatlardaki mesaj ve üslubun net bilançosu hemen ortaya çıkmayabilir. Ancak
bu durum, kısa vadede Türkiye’nin ABD karşısında kendi pozisyonlarını koruduğu
gerçeğini değiştirmiyor. Sonuçta Ermenistan ve İran konularında Türkiye taviz
vermemiştir. Haberlerden anlaşıldığı kadarıyla normalleşmenin sürmesi konusunda
da Amerikan talebi devam etmektedir. Ancak benzer şekilde Ermenistan üzerinde
de adı konmasa bile Karabağ konusunda olumlu adım atma baskısı oluşmuştur.
Zımnen normalleşme ile Karabağ meselesi ilişkilendirilmiştir. Zira, Ermenistan’ın bugüne dek sürdürdüğü pozisyonu hasar
görmüş, Karabağ’da olumlu adım atmak isteyen Erivan açısından Karabağ bir şart
hâline gelmiştir. Kısacası, bundan sonraki dönemde asıl baskı Erivan
üzerindedir.”
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1915 olaylarına ilişkin Amerikan Başkanı Sayın
Obama’nın yapığı açıklamada “Meds Yeghern” kelimesinin soykırımı ifade ettiği
yanlıştır, Ermenicede “soykırım” kelimesi başka bir kelimeyle ifade edilir…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Onun anlamı nedir?
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) – Hayır efendim, Ermenice biliyorsanız eğer, 1915 olaylarına ilişkin
“Meds Yeghern” ifadesinin “büyük felaket” olduğunu bilirsiniz, “soykırım”
kelimesi başka bir kelimedir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Onu kabul ediyorsun yani.
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) – İki: Eğer öyle olmasaydı “ANCA” isimli Ermeni diasporasının
en azılı örneği yani Taşnaksutyun Partisinin Amerika’daki örgütlenmesi olan
ANCA, Sayın Obama’nın yaptığı açıklama üzerine şu ifadeyi kullanıyor; Obama’nın
yaptığı açıklamayı şöyle tanımlıyor: “Bu açıklama, Türkiye’ye verilmiş ve
ayıplanması gereken bir tavizdir.” diyor.
AHMET DENİZ
BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Dışişleri niye öyle açıklama yaptı o zaman?
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) - Şimdi eğer “Meds Yeghern” kelimesi soykırımı ifade ediyorsa, nasıl
oluyor da Taşnaksutyun Partisinin yayın organı bu açıklamanın hemen akabinde bu
açıklamanın Türkiye’ye verilmiş ve ayıplanması gereken bir taviz olarak
değerlendirilmesi yönünde bir açıklama yapıyor? Nasıl oluyor da bu ifadeyi
böyle tanımlayabiliyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sen “Büyük Felaket” kelimesini kabul ediyor musun, sindiriyor musun
içine?
BAŞKAN – Sayın Kınıklıoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yazık!
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) - Türkiye, Ermenistan normalleşmesine başarıyla, ısrarla devam
edecektir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sizi tebrik ediyoruz! Sizi tarihe göndermek de bizim boynumuzun
borcu inşallah.
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) - Türkiye’nin komşuluk alanı, Türkiye’nin güvenliği sadece etrafında
bir dostluk, kardeşlik ve karşılıklı bağımlılığın arttığı bir komşuluk alanının
tesis edilmesiyle başarılacaktır. Balkanlarda, Karadeniz’de, Orta Doğu’da ve
Doğu Akdeniz’de başardıklarımızı inşallah Kafkasya’da da başaracağız.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ne yaptın kardeşim?
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) - Sözlerime son verirken Manastırlı İsmail Hakkı isimli, 1846-1912
yıllarında yaşayan ve Ayasofya Camisi’nde vaazlarıyla ünlü olan bir vaizden
alıntı yaparak son vermek istiyorum.
AHMET DENİZ
BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Vaazla mı bitireceksin?
SUAT KINIKLIOĞLU
(Devamla) – “Sizler insanlar arasında hükmedeceğiniz vakit adalet ve
hakkaniyetle hükmedin, haklıya haklı, haksıza haksız deyin.” diyor. 1994’te
merhum Türkeş’in başlattığı, Sayın Öymen’in o Frankfurt Başkonsolosluğunda
oturduğu zaman mevcut olan toplantıdaki girişimler doğruydu. Bugün o zaman
“Doğru.” dediğinize “Yanlış.” demeyiniz.
Yüce heyeti ve
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sen “Büyük Felaket”i nasıl yorumluyorsun, önce onu söyle bakalım!
İçine sindirebiliyor musun onu?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kınıklıoğlu.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, lütfen hatibin her sözünün oturumda bulunan bütün
arkadaşlardan aynen onay alması söz konusu değildir tabii. Bütün arkadaşlarımız
görüşlerini ifade ediyorlar. Daha sakin dinleyelim.
Evet, Sayın
Kınıklıoğlu biraz önceki konuşması sırasında, Sayın Öymen’in de bulunduğu Frankfurt’taki
bir konuşmadan bahsederek Sayın Öymen hakkında bir kısım ifadelerde bulundu hem
de bir soru sordu. Gerçi soru sorma diye bir üslup yok ama konuşma sırasında
tabii ki geçiyor. Bu tip şeyleri hep yapıyoruz. Şimdi, Sayın Öymen’in bu
konuyla ilgili olarak bir açıklama talebi vardır, bu talebi yerine getireceğim.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Öymen, iki
dakika süre veriyorum sizlere efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Çankırı Milletvekili
Suat Kınıklıoğlu’nun, konuşmasında, kendisinin de bulunduğu Frankfurt’taki bir
konuşmadan bahsederek hakkında sarf ettiği bir kısım ifadelere ilişkin
açıklaması
ONUR ÖYMEN
(Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; Sayın Kınıklıoğlu’nun sözlerini
biraz hayretle, biraz üzüntüyle karşıladım. Şu âdetten vazgeçmesini iktidar
partisine mensup arkadaşlarımdan rica ediyorum: Muhalefetin bir eleştirisine
cevap veremedikleri zaman “Siz de şu tarihte şunu yapmıştınız.” diye
kendilerini temize çıkartmaya çalışıyorlar “Tencere dibin kara, seninki benden
kara.” sözünü andıracak tarzda. Bu, yanlış politika.
Doğrusu nedir?
Doğrusu şudur: Sizden önceki hükûmetler de Ermenistan’la ilişkilerin
normalleştirilmesi, Ermenistan’ın Azeri topraklarından çekilmesi için büyük
gayret sarf etmişlerdir. Bir tek siz yapmadınız bu işi, sizden önce Sayın
Demirel’in Cumhurbaşkanlığı sırasında, biz Ermenistan ve Azerbaycan
cumhurbaşkanlarını İstanbul’da buluşturduk. Başka bir ülkede bir kere daha
buluşturduk, elimizden gelen bütün gayreti gösterdik. Ben şahsen, Müsteşar
olduğum dönemde pek çok Ermeni yetkiliyle görüştüm. Amacımız, Ermenistan’ın
işgal ettiği topraklardan çekilmesiydi ve daha sonra da Türk-Ermeni
ilişkilerinin normalleştirilmesiydi. Biz Ermeni düşmanı değiliz. “Ermenilerle
ilişkilerimiz bozulsun, bozuk kalsın.” diyenlerden de değiliz ve bu yaptığımız
işlerin de bugün de arkasında duruyoruz, bugün iktidar olsak bugün aynı işi
yaparız.
Bütün mesele şu:
Tek taraflı taviz veriyor musunuz, vermiyor musunuz? Biz bu yaptığımız işlerin
hiçbirini David Philips önerdiği için yapmadık, başka bir devlet önerdiği için,
baskı yaptığı için yapmadık, kimsenin önünde boyun eğdiğimiz için yapmadık;
gerçekten, Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin iyileştirilmesi için yaptık.
Biz Amerika’dan
–ben sorumluydum bir dönem de- Siyaset Planlama Başkanıyken bir buçuk yılda 150
tane senatör, kongre üyesi, staffer davet ettik. Sizin Hükûmetiniz zamanında
bunun yapılması için ısrarla talepte bulunduk. Bir heyet getirebildiniz mi?
Ondan sonra, Amerikan Kongresinde bu kararlara şaşmayın. Bizim getirdiğimiz
heyetteki insanların bir kısmı Ermeni lobisinin sözcüleriydi ve…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Öymen, tamamlayınız.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) - …bizim burada yaptığımız konuşmalardan sonra, brifinglerden
sonra Ermeni lobisinin sözcüleri Türk lobisinin sözcüsü oldu, biliyor musunuz?
Biz böyle çalışıyorduk ve o zaman Kongrede konuşan insanlar Türklerin de bu
soykırım konusundaki haklı görüşlerini destekliyorlardı. Şimdi destekleyen bir
kişi var mı, bir kişi var mı? Bu Kongredeki komisyon toplantısında bir Kongre
üyesi çıkıp da “Bu soykırım iddiası doğru değildir.” dedi mi? Bunu
dedirtebildiniz mi? Kalkıp da muhalefeti eleştirmek kolaydır. Ama bunu
yaptığınız zaman mahcup olmayı göze almanız lazım.
Yüce Meclisi
tekrar saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SUAT KINIKLIOĞLU
(Çankırı) – 23’e 22 oy çıktı.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Başbakan da Cumhurbaşkanı da dâhil “Ermeni soykırımı doğru
değildir.” demedi.
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen sükûnetle görüşmeleri takip edelim. Bakınız,
burada yapıldı. Lütfen…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Ülkenin çıkarları söz konusu olunca Başkan…
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Hükûmetin Gündem Dışı
Açıklamaları
(Devam)
1.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Ermenistan ile
ilişkilerin normalleştirilmesi ve Güney Kafkasya’daki gelişmeler konusunda
gündem dışı açıklaması ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız, Bursa Milletvekili
Onur Öymen, Ankara Milletvekili Ahmet Deniz Bölükbaşı ve Çankırı Milletvekili
Suat Kınıklıoğlu grupları adına, Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın
şahsı adına, aynı konuda konuşmaları (Devam)
BAŞKAN – Gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, Balıkesir
Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Pazarcı’nın grubu olmayan milletvekilleri adına
bir talebi vardır.
Buyurun Sayın
Pazarcı.
HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dış politikamız konusunda
özellikle Ermeni sorununa değinmek üzere kişisel söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ermeni sorunu
itibarıyla değerlendirdiğimizde olayın iki yanı var: Bir tanesi Ermenistan ile
olan ilişkiler, öteki de dün de ve evvelsi gün bizde büyük sorun hâline gelen
üçüncü devletlerin bu olaya ilişkin yorumları, kararları, meclislerinde veya
hükûmet yetkililerince yaptıkları beyanlar oluyor. Dolayısıyla, Ermeni
sorunuyla uğraştığımız andan itibaren olayın bütün yanlarını değerlendirmek zorundayız,
bunlara değinmek zorundayız.
Şimdi,
Ermenistan’la olan ilişkilerin normalleşmesi konusunda Sayın Bakan, bu arzunun
doğal olacağını da ifade etti. Evet, dış ilişkileri yürütürken sorunları
çözerek ilerlemek bir amaçtır ancak bu sorunların çözümüne yönelindiğinde
yapılan işin doğru yapılması, eğer olumsuz sonuçlar vermesi anlaşılırsa da
bundan vazgeçmesini bilmek gerekmektedir.
Ermenistan’la
ilişkilerimizde bizim önümüzde üç temel sorun vardır hem Türkiye bakımından hem
Ermenistan bakımından ve karşıtlığımız bulunan konulardır bunlar. Bir tanesi,
sınırlarımızın teyidi olayıdır çünkü aksine görüşler ifade ediyorlar. İkincisi,
soykırım dedikleri 1915 olayları ve sonrasına ilişkin iddialardır. Üçüncüsü de
Azerbaycan’
Bütün bunların
sonunda bu protokoller artık Ermenistan Anayasa Mahkemesinin anladığı şekilde
Ermenistan bakımından geçerli olarak kabul edilmek zorundadır çünkü Ermenistan
Anayasası ve Anayasa Mahkemesi Yasası bu kararlarının bağlayıcı olduğunu, hükûmeti,
devleti bağladığını ifade etmektedir. Artık, bundan sonra Türkiye’nin bu
antlaşmaları onaylamaya kalkması veyahut da teyidini başka şekillerde yapmayı
denemesi bize kayba neden olacak, pozisyonlarımızda kaybımıza neden olacak bir
durum ortaya çıkarmaktadır çünkü Ermenistan’ın iradesi o Anayasa Mahkemesi
kararıyla belirtilmiştir. Türkiye, “Biz başka türlü anlıyoruz.” diye onaylama
yoluna gittiği takdirde, bu Ermeni iradesini bilerek böyle davranması bizim
tezlerimizin ileri sürülemez hâle getirilmesi sonucu doğuracaktır. Dolayısıyla,
Sayın Bakanın bu “Ruhuna ve lafzına sadığız.” cümlesini bir dış politika
deyimi, söylemi olarak belki kabul edebiliriz -onu da anlamak zor oluyor,
üçüncü devletlerin aldıkları pozisyonları incelediğimizde, gördüğümüzde- ama
her hâliyle ne kendimizin buna inanması gerekiyor ne de halkımızın bu yönde
ikna edilmesine yönelinmesi gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Pazarcı, buyurun efendim.
HÜSEYİN PAZARCI
(Devamla) – Bundan mutlak şekilde vazgeçmemiz gerekiyor.
Ermeni sorunuyla
mücadele ederken, bir de geniş, genel kapsamlı bir stratejimizin olmadığını
söylemek yanlış ve haksızlık olmayacaktır. Bu çerçevede artık gelmiştir zamanı
ve geçmesin. Genel, kapsamlı bir dış politika stratejisi saptamamız
ve özellikle üçüncü devletleri hesaba katan, onların bu söylemlerini, bu
davranışlarını reddeden veyahut da onlarla mücadele eden geniş kapsamlı bir
strateji saptanması yoluna hemen gidilmesi çok uygun olacaktır ve bunun sadece
siyasi değil, hukuki ve ikna ve propaganda çalışmaları şeklinde
değerlendirilmesi mutlak bir gereklilik arz etmektedir. İşin bu yanı
üzerinden gitmediğimiz takdirde 2015 yılında Avrupa Parlamentosunun da, işte,
aldığı kararların da desteğiyle başka devletler de önümüze çıkar ve bir sürü
olumsuz iddialarda -Türkiye’ye karşı- bulunurlarsa bununla baş etmemiz
olasılığı daha da zayıflayacaktır. Bunlara Sayın Bakanımızın ve Dışişleri
Bakanlığının gerekli itinayı göstereceğini umut ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Pazarcı.
Bazı milletvekili
arkadaşlarımızın çok kısa bir söz talebi var sisteme girerek. Şimdi onları
yerine getireceğim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ne kadar süre veriyorsunuz ?
BAŞKAN - Birer
dakika süre veriyorum arkadaşlarımıza.
Sayın Uzunırmak,
buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanı
itinayla dinledik. Dilek ve temennilerin ne zaman vizyona
dönüştüğünü ben merak ediyorum. Tabii ki dilek ve temenniler önemli bir konu
ama vizyona dönüşmesi için mutlaka ki sorun
alanlarının taleplerimiz ve bu karşılıklı taleplerdeki çözümde mutlaka ortaya
koymamız gereken şeyler var ve üçüncü ülkeleri bizim taleplerimizi bu sorun
alanlarının çözümünde acaba ne kadar yanımıza alabiliyoruz. Dolayısıyla Sayın
Bakan bu alanlarda bilgilendirme yapmıyor. Bizim taleplerimiz ne? Mesela, Türkiye’nin acaba uluslararası platformda hiç Türk
diplomatlarına ve Türklere karşı yapılan katliamların da başka üçüncü ülkeler
tarafından kınanmasını temin edebildik mi? Veya başka alanlarda taleplerimiz
onlarda acaba bir karşılık bulabildi mi üçüncü ülkelerde veya diğer karşı
ülkede çözüm bulunabildi mi? Burada hiçbir kimse Ermenilerle bir düşmanlık
sürdürülmesini istemez ama konuşmacıların bazı konuşmalarını gündeme
getirdiklerinde ben şunu merak ediyorum: Sayın Liderimiz Merhum Alparslan
Türkeş’in o günkü söyledikleri Dışişlerinin tutanaklarında vardır. O
politikalar ne kadar sürdürülebiliyor. Onlar sürdürülebiliyorsa, o vizyon sürdürülebiliyorsa Milliyetçi Hareket Partisi
bunların hepsini destekler.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak.
Sayın Korkmaz...
3.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına ilişkin açıklaması ve
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ben de yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Müzakere yöntemiyle
alakalı birkaç cümle kurmak istiyorum.
“Bu süreçte
geçmişten hiçbir ders alınmadığını, bugüne kadar her şey yanlıştı, ben
doğrusunu yaparım.” gibi bir yanlışı bünyesinde barındıran bir tavrın
sergilendiğini görüyoruz. Müzakerelere bir örnek verirsek, siz otuzdan
başlarsınız, karşı taraf doksan ister. Eğer millî menfaat bunu gerektiriyorsa,
örneğin ellide buluşursunuz. Müzakerelere altmıştan başlarsanız, karşı taraf hiçbir
adım atmıyorsa, bir sonraki süreçte “Pardon, yanlış yaptım, otuza geri
dönüyorum.” deme şansınız yoktur.
Yine, bir başka
husus, eğer uzlaşmadan söz edecekseniz her taraf birer iddiasından vazgeçip
ortadaki uzlaşma alanını büyütmeniz gerekmektedir. Bu yöntemlere uyulmadığını
görüyoruz. Bizim itirazımız, sizin bu yanlış müzakere yönteminizdir, millî
menfaatlere gelecek zarar endişesidir. Yoksa,
Milliyetçi Hareket Partisi elbette komşularıyla iyi ilişkiler kurulmasını
ister.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Akcan...
4.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün pek çok ABD eyaletinde, eyalet parlamentolarında sözde
soykırımla ilgili Ermeni tezleri doğrultusunda kararlar alınıp bu alınan
kararlar eğitim kitaplarına kadar sokulmuş olmasına rağmen ABD yönetiminin
tutumunu Sayın Başbakanın makul gören açıklamalar yapması ve sizlerin de burada
Türk tezleri doğrultusunda hadiseler gelişiyormuş gibi takdimde bulunmanız,
inanın Sayın Bakan, beni üzüyor, üzmenin de ötesinde incitiyor. Lütfen, bu
milleti incitmeyin Sayın Bakan ve AKP sözcülerinin bu konuda ne zaman kürsüye
çıktığı -bu konuda konuşma açıldı, konuşma yapıldı- o zaman kürsüye çıkıp
merhum Alparslan Türkeş’i anıp sanki sınır, Azerbaycan’ın işgalinin kalkmaması
karşılığında açılsın çabasına düşmüş gibi, onun görüşmelerini takdim etmesini
ayıplıyorum, siyasi nezakete yakışmadığını ifade etmek istiyorum. Böyle bir şey olmaz. Alparslan Türkeş, merhum, asla Türk milletini
satmaz. Orada Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü sağlama doğrultusunda
girişimlerin sonuç alarak sınırın açılması peşine düşmüş bir Türk
milliyetçisinin burada karalar anlamda anılması yüz kızartıcı bir davranıştır,
siyasi ahlakla da, adapla da bağdaşmaz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnan,
buyurun efendim.
5.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
sizin esef duyduğunuz Obama’nın açıklamalarıyla ilgili Sayın AKP Sözcüsü,
Ermeni diasporasını da referans göstererek, bu
açıklamaların kendilerini çok memnun ettiğini ifade etti ve Sayın Başbakan da
bu yönde açıklamalarda bulundu. Çok hassas konularda siz Sayın Başbakanla
görüşmüyor musunuz? Dolayısıyla net bir şey söylemek istiyorum hem buradaki
milletvekillerinin hem de bizi izleyen Türk milletinin bu kafasındaki
karışıklığın berraklığa kavuşması için: Sizin söyledikleriniz mi doğrudur,
yoksa Sayın Başbakanın söyledikleri mi doğrudur, diasporanın
söyledikleri mi doğrudur? Dolayısıyla bunun net bir biçimde açıklığa kavuşması
lazım.
Bize göre,
Dışişlerinin açıklaması nettir, doğrudur. Hepimiz esefle karşılıyoruz ve
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeye çalıştığınız ve Türkiye Büyük Millet
Meclisini kirletecek olan bu protokollerin derhâl Türkiye Büyük Millet
Meclisinden çekilmesini talep ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tütüncü,
buyurun efendim.
6.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına ilişkin açıklaması ve
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kanımca bu
soykırım suçlamasında Türkiye eski yıllara göre dünya kamuoyunda daha
sıkıntılı, daha kötü bir duruma sürükleniyor. Hem soykırımın zamanlaması
açısından, zaman kesiti açısından hem de kapsamı açısından. Örneğin, Amerika
Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisindeki bu karar ya da konuşmalarda
Türkiye 1915 yılındaki soykırımı, Türkiye’nin bu soykırım, daha doğrusu
suçlaması Cumhuriyet Dönemi’ne doğru götürülüyor, 1923’e doğru götürülüyor.
Atatürk’ü ve cumhuriyeti de soykırıma karıştırmaya çalışıyorlar, yani çok
önemli.
Ayrıca, İsveç’te
alınan kararda sadece Ermeni...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, bu konuyla ilgili olarak çok kısa açıklaması
olan milletvekili arkadaşlara söz verdim ama bir genel görüşme havası gibi
oldu. Şu aşamada 2 arkadaşımıza söz vererek bu konuyu tamamlayacağım. Sayın
Keleş ve Sayın Hıdır’a söz verip bu konuyu tamamlıyorum.
Bilgilerinize arz
ederim.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Yani bana vermeyeceksin.
MEHMET CEYLAN
(Karabük) – Bizim de vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Keleş, buyurun efendim.
7.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş’in, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
BİRGEN KELEŞ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim,
Ermeniler, her vesileyle Türkiye aleyhine propaganda yapıyorlar ve çok ağır
sözler söyleyerek propagandalarını sürdürüyorlar. Örneğin, Başbakanın “Geçici
işçileri geri göndeririz” sözünden sonra hem Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisindeki heyetin başkanı olan Ermeni hem de bir başka parlamenter çok ağır
iki mektup yazdılar ve bütün Avrupa Konseyini tepki göstermeye ve tavır almaya
yönlendirmek istediler. Hiç sessiz kalındı. Bu konuda ne yapıldı diye
soruyorum.
İki, Ermeni
yetkililer açıkça “Doğu Anadolu’da hakkımız vardır” diyorlar ve toprak talep
ettiklerini çeşitli vesilelerle söylüyorlar, ayrıca da Ağrı amblemini
kullanıyorlar. Daha ne yapabilirler? Haritalar yayınlanıyor. Bunlara, ben,
hiçbir tepki gösterildiğine şahit olmadım. Toplantılarda belki kapalı kapılar
ardında oluyordur ama önemli olan geniş kesimleri yönlendirmektir.
Üç...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Keleş.
BİRGEN KELEŞ
(İstanbul) – Bir üçüncü sorum vardı efendim, izin verirseniz.
BAŞKAN – Efendim,
süreyi bir dakika olarak vermiştim, tamamlandı.
Son olarak Sayın
Hıdır, tamamlıyoruz bu turu.
Buyurun efendim.
8.- Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır’ın, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına ilişkin açıklaması ve
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
1988-1992 yılları
arasında Dağlık Karabağ’da görüştüğüm, o zaman yardım konvoyuyla birlikte
gittiğimde, rahmetli Ebulfez Elçibey, Türkiye’den istediği desteği göremediğini
ifade etmiş, gözyaşlarıyla bunu anlatmıştı.
Yine
Bosna-Hersek’e savaş esnasında gittiğimde, Türkiye’den gerekli yardımı
göremediklerini oradaki soydaşlarımız ifade ediyordu. Bugün geldiğimiz noktada,
Sayın Dışişleri Bakanımızın ve Başbakanımızın komşularımızla sıfır problem ve
sınırların açılma politikasını, doğrusu asrın bir başarısı olarak
nitelendiriyorum. Kendilerine bütün Meclis huzurunda ve bütün Türk milleti
huzurunda teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanın,
milletvekili arkadaşlarımızın bu açıklamalarıyla ilgili olarak kısa bir izahatı
söz konusu. Yerinden söz vereceğim.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yüce Meclisin
değerli üyeleri, ben tekrar yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Vaktimizi fazla
almamak açısından bir iki noktaya açıklık getirmekte fayda mülahaza ediyorum.
(MHP sıralarından gürültüler)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Açıklık getir, vaktimiz var Sayın Bakan.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, açıklık getirin!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Sayın Bakan Dışişleri Bakanı, herhâlde diplomatik nezaketle
konuşuyor, onu açıklayacak.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından gürültüler)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Nezaketsizlik neresinde Sayın Başkan?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Siz konuşun Sayın Bakan.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
– Geniş, rahat dinleyelim.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen, sakin olalım. Sayın Akçay, lütfen…
Sayın Davutoğlu,
Sayın Bakanım, isterseniz kürsüden de konuşabilirsiniz, daha genel itibarıyla,
daha şık olabilir.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dört dakika süre
verdim size efendim.
9.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Hükûmet adına
yaptığı gündem dışı konuşma nedeniyle, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak,
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan, Niğde Milletvekili Mümin İnan, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü,
İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır’ın,
açıklamalarına ilişkin cevabi konuşması
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, tekrar,
huzurlarınızda yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 24
Nisanda Sayın Obama’nın yapmış olduğu açıklamaya verdiğimiz tepki konusunda bir
açıklık getirmekte fayda mülahaza ediyorum. Kesinlikle, Sayın Başbakanımızın
açıklamasıyla, benim ve Bakanlığımızın açıklamaları arasında bir çelişki söz
konusu değildir, aksine, bunlar birbirini tamamlayıcı mahiyettedir. (MHP
sıralarından gürültüler)
Müsaade buyurun…
Müsaade buyurun…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Yapmayın Sayın Bakan, yapmayın.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Okuma yazmamız yok bizim, dolayısıyla siz açıklayın!
AHMET YENİ
(Samsun) – Millete bakın, millete!
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Her şeyden önce, dış politika uygulamasında her
zaman muhataplarınızın bu mesajları nasıl algıladıkları, sizin bu mesajları…
(CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ÇİÇEK
(Yozgat) – Bir dinleyin, ondan sonra itiraz edin.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, arkadaşlar; Sayın Bakanı dinleyelim lütfen.
Buyurun Sayın
Bakanım.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bu tür konularda muhataplarınızın bu mesajı nasıl
algıladığı esastır ve bu çerçevede bakmak icap eder. Her şeyden önce, Sayın
Başbakanımız, kesinlikle bu ifadeden memnuniyet duyduğunu söylememiştir. Sayın
Başbakanımızın ifadesi aynen şu şekilde: “Bazı mahfillerin bildiğiniz gibi bu
konuyla alakalı beklentileri çok farklıydı ama o olmadı.”
Evet, hem Türkiye
içinde hem Türkiye dışında bazı mahfiller o açıklamada bazı ifadeleri beklediler.
OKTAY VURAL
(İzmir) – O ifadenin kullanılmasını da beklemiyorduk.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Ve zannedildi ki Türkiye Cumhuriyeti gibi güçlü bir
devlet bu ifadenin olabileceği baskısı altında bazı tavizler verecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti hiçbir taviz vermedi ve bu ifade olmaması
dolayısıyla… Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler
Komitesinden çıkan karar sonrasında takındığımız kararlı tutum Amerika Birleşik
Devletleri tarafından doğru algılanmıştır. Mesaj gereken yere ulaşmıştır ve
Sayın Başbakanımızın Washington zirvesinde de bu konu bu mesaj çerçevesinde
doğru anlaşılmıştır. Sayın Başbakanımızın ifadesi bu mesajın doğru
anlaşıldığını gösteren ifadedir, bir.
Yine bu ifade,
Türkiye’nin hiçbir şekilde baskı altında karar almayacağını bir kez daha
dünyaya göstermiştir. Sayın Başbakanımızın ifadesi, nihai olarak vurguladığı
husus budur. Bu mahfillerin beklentileri boşa çıkmıştır.
Beklendi ki bu
ifade kullanılacak ve Türk-Amerikan ilişkileri gerginleşecek; beklendi ki bu
ifadenin kullanılmaması dolayısıyla Türk-Ermenistan süreci duracak. Ama hiçbiri
olmadı, hem Türk-Amerikan ilişkileri bir sıkıntıya girmedi hem Ermenistan
normalleşme süreci de olduğu minval üzere devam etti.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz de esefle karşıladınız!
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Sayın Başbakanımızın ifadesi bu doğrultudadır, bu
beklentilerin olmamasını vurgulamıştır.
Benim ve
Bakanlığımızın ifadeleri ise Sayın Obama’nın açıklamasındaki unsurların doğru
olmadığını gösteren ifadelerdir. Bu da gerekli yerlere ulaşmıştır. Biz, ilkesel
olarak Sayın Başbakanımız, ben, Bakanlığım ve bundan önceki bütün Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetleri tarihin üçüncü taraflarca böylesine tek yanlı
yorumlanmasına her zaman karşı çıkmışlardır, özellikle de Sayın Başbakanımız
her zaman karşı çıkmıştır. Bu sebeple, 2005 yılında sizlerin de desteğiyle
ortak tarih komisyonu için kendisi, dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanına mektup
yazmıştır. Bunun için biz “adil hafıza” diye yeni ve kapsamlı bir kavramla
bütün dünyaya sesleniyoruz, bu seslenmeye devam edeceğiz. Benimle Sayın
Başbakanımızın ifadeleri arasında bir çelişki yoktur. Tam tersi,
muhataplarımız, bu ifadelerden ne anlaşılması gerektiğini anlamışlardır. Ümit
ederiz ki sizler de bunu bu çerçevede değerlendirirsiniz.
İkinci bir husus,
özellikle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Bakanım, lütfen tamamlayınız.
Buyurun efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Hemen bitiriyorum.
Sadece
protokollerin Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırı tanıyıp tanımadığı
konusunda… Evet, bizim ifadelerimize güven duymayabilirsiniz, uluslararası
hukuk gerekçelerini saydık, protokollerin diplomatik süreç içinde nasıl
işlediğini, nasıl gittiğini ve bunu özellikle diplomasi geçmişi olan
milletvekillerimiz çok iyi bilirler. Müzakere sürecinin kendi doğası vardır ve
taraflar bu doğayı bilirler. Nelerin müzakere edilip edilmediği o kayıtlarda
vardır. Türkiye’nin müzakereye nereden başladığı, hangi unsurları vurguladığı
da vardır. Ancak madem bunlara yeterince güven hissedilmiyor, size Ermenistan
Başkanı Tigran Sarkisyan’ın protokoller sonrası açıklaması; Sarkisyan aynen
şunu söy-lüyor: “Ermenistan Cumhuriyeti, Sovyet-Ermenistan döneminden miras
kalan sınırlarını fiilen ve hukuken tanımaktadır.” Bu ne demektir? Ermenistan
Başba-kanının ifadesi bu, protokollerin imzalanmasının hemen sonrasındaki
ifadesi.
DENİZ BÖLÜKBAŞI
(Antalya) – Anlaşmayı tanıyor mu?
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Kimse, hiçbir komşu ülke Türkiye’den toprak talep
etme gücüne, cüretine sahip değil zaten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Güçlüyseniz, kimse bunu talep bile edemez. Bırakın talep etmeyi, zihinlerinin
ucundan geçiremezler ama zaaf gösterirseniz, ama statükonun
bekçiliğini yaparsanız ve o statükoyu kendi iradenizle değiştirme gücü
göstermezseniz, herkes her şeyi talep eder. Bugün Türkiye talep eden
makamdadır, bugün Türkiye Balkanlarda barışı kuran makamdadır, bugün Türkiye
bütün dünyada Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde, G 20 Platformunda…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ege sularında ne yaptınız? Kara sularında ne yaptınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – …medeniyetler ittifakında küresel düzenin
bekçisidir, sadece millî çıkarların bekçisi değil, hem millî çıkarlarımızı hem
bölgesel düzeni hem küresel düzeni kuran aktörlerden birisi biz olacağız,
bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet,
Sayın Bakanımıza ve bilgilendirme yapan diğer gruplara ve şahsı adına konuşan
arkadaşlarımıza teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, son söz milletvekilinindir diye…
BAŞKAN – Hangi
son söz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 61’inci maddeye göre…
BAŞKAN – Hayır
efendim, burada sadece bir açıklama yapmak için Sayın Bakan kürsüye gelmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Açıklama yok…
BAŞKAN – Özel bir
durum yoktur.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hükûmetten sonra…
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen efendim…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bakın, Hükûmetten sonra…
BAŞKAN – Lütfen
efendim…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, şunu doğru yapsanıza. Birinci defa Bakan açıklama
yaptı.
BAŞKAN – Bakan
açıklama yaptı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ondan sonra 61’inci maddeye göre son söz milletvekilindedir. Bakan
burada çıkıp beş dakika konuştu. 61’inci maddeye göre, “Son söz
milletvekilinindir.” prensibine göre söz istiyorum efendim.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Geç yerine, geç!
BAŞKAN – Bakınız,
Sayın Genç, görüşmelere yeni başladık.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Hükûmetten sonra son söz milletvekilinindir.
BAŞKAN - Bak
şimdi Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim?
BAŞKAN – Sayın
Bakan daha önceden Hükûmet adına söz aldı, konuştu ve burada bir kısım
arkadaşlarımızın soruları, açıklamaları oldu, onlara cevap verdi, dolayısıyla
bu tamamlayıcı bir husustur, sizin dediğiniz hususa girmez.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama 59’uncu maddede, Hükûmet gündem dışı konuşur, gruplar ve grubu
olmayan bir kişi konuşur ama ondan sonra siz o kuralı ihlal ettiniz.
BAŞKAN – Yok efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hükûmete yeniden söz verdiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yok…
Sayın Genç, İç Tüzük’ü bu kadar zorlayarak bir yere varamayız. Lütfen efendim,
istirham ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İç Tüzük’ü uygulayacaksanız uygulayın.
BAŞKAN – Sayın
Genç, o şekilde…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 61’inci maddeye göre, der ki “Son söz milletvekilinindir.”
BAŞKAN – O
şekilde yorumlanmaz Sayın Genç, lütfen efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya nasıl yorumlayacaksınız peki?
BAŞKAN –
Başkanlığın…
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Efendim, bakın “Son söz milletvekilinindir.” prensibine…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç, oturunuz yerinize efendim, lütfen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – …göre Bakandan sonra benim konuşma hakkım doğuyor.
BAŞKAN –
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır, okutuyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bunu uygulayın Sayın Başkan, gerçekten rica ediyorum.
BAŞKAN – Yok,
Sayın Genç, o şekilde yorumlanmaz, istirham ediyorum. Siz de defaatle yaptınız
burada yöneticilik.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bakın “Son söz milletvekilinindir.” dolayısıyla bu
prensibi uygulamak zorundasınız. 61’inci madde… Çünkü Bakan gündem dışı konuşma
yaptıktan sonra…
BAŞKAN – Sayın
Genç, o şekilde İç Tüzük’ü yorumlayamayız efendim. Lütfen, istirham ediyorum…
Lütfen oturunuz… Buyurunuz.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Otur yerine!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bakın, böyle bir uygulamaya gerek yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bak,
şahsı adına Sayın Pazarcı konuştu daha önceden, bu şekilde, böyle bir yorumlama
yapamayız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, İç Tüzük’ten kaynaklanan söz hakkımı istiyorum.
BAŞKAN – Yok
Sayın Genç… Zorlamayalım Sayın Genç, lütfen efendim…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama yanlış yorumluyorsunuz.
BAŞKAN – Söz
hakkı olsa veririm ama İç Tüzük’ü zorlayarak yorumlayamayız.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Peki, 61’inci maddeyi nasıl yorumluyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Yok
Sayın Genç, o konuya girmiyor, lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya olmaz ama Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırmasına ilişkin…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Keyfî yönetmeyin yani, bu kadar keyfî yönetmekle bu iş olmaz yani.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutacağım.
Okutacağım üçüncü
Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için önergenin özeti
okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’ne eklenecektir.
Buyurun efendim.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, şoför esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/693)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Yolcu
taşımacılığından uluslar arası nakliyat sektörüne kadar ülkemizde faaliyet
gösteren yüz binlerce şoför esnafının çalışma koşullarından ve ekonomik kriz
ortamından kaynaklı olarak yaşadığı sorunların araştırılması ve alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98’nci, İçtüzük’ün 104 ve 105’inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederiz.
04.03.2010
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Trafik
kazalarının, acı haberlerin gündemden düşmediği ülkemizde; “şoförler”, malımızı
canımızı emanet ettiğimiz en önemli meslek gruplarından birisi. Taksi
şoförlerinden, tır şoförlerine, turizm şoförlerinden, şehir taşımacılığında
görev yapan minibüs, otobüs şoförlerine, ambulans şoförlerinden, otobüs
firmalarına yüz binlerce şoför esnafı, milyonlarca aileleri, kriz ortamında
sosyal güvenceden yoksun, ölümle karşı karşıya, zor bir görev yapıyorlar.
Uluslar arası
taşımacılıkta büyük risklerle karşı karşıya olan, Irak’ta, Avrupa’da binlerce
sıkıntı yaşayan, ailelerinden haftalarca uzak; yollarda olan şoförlerimiz, iş
dünyasının, fabrikaların, madenlerin, barajların, ormanların, hayatın her
alanında vazgeçilmez emekçileri büyük sorunlar yaşıyor.
Sadece
İstanbul’da 18 000 taksici esnafı var. Güvenlik güçlerinden sonra en fazla
kayıp verenler onlar. Korsan taksilerin, haksız rekabetin, vergilerin,
cezaların cenderesinde olanlar onlar. Büyük şehirlerde taksiciler aynı
sorunları yaşıyor. 140 meslek grubu içinde en fazla kayıp verenler taksiciler,
günlük çalışma saatleri, kiralık taksilerdeki keyfi uygulamalar, durak
sorunları, servis araçlarının, minibüsçülerin hat sorunları, denetimsizlik,
yaşanan kavgalar artık yeni bir düzen ihtiyacını dayatıyor.
Can güvenliği
için kamera sisteminden başka teknik önlemlere neler yapılabilir. Şoför esnafı
ile vatandaş arasında yerel yönetimler, merkezi yönetim ne yapmalı, uluslar
arası yollara düşen şoför esnafı neler yaşıyor, kazalar soruşturmalar, araçlara
el koymalar, Irak’ta haraç kesmeler, kuralsız vergiler, öldürmeleri
haksızlıklar nasıl önlenir.
Otomobilciler,
şoförler odaları, meslek örgütleri, güvenlik güçleri ilgili bakanlıklar
arasında neden düzenli bir koordinasyon yok, neden bu kadar dağınık ve çok
sorumlu var. Ticari taşıt alımlarında ağır vergiler alınması şart mı? İthal
araçlara bir kez olsun vergi muafiyeti getirilemez mi?
TIR ve kamyon
şoförlerinin, “1973-1988 model TIR’lara yurtdışına yük taşımaları için gerekli
olan C2 belgesinin verilmemesi nedeniyle sorunlar yaşanıyor, yurtdışına çıkış
izni verilmeyen 3 bin 579 TIR bulunmaktadır.
Şoför esnafının
yasal ve uygulama problemlerinin ele alınarak, çözüm bulunması için; bir meclis
araştırması açılması ve “araştırma komisyonu” kurulmasında yarar bulunmaktadır.
2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 21 milletvekilinin,
çiftçilerin sulamada kullandıkları elektrik borçları ile aylık fatura
uygulamasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/694)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Çiftçilerimizin
sulama amaçlı kullandıkları elektrik borçları ile yine bu kesime yönelik
başlatılan aylık fatura uygulaması konusunda araştırma yapılarak, sorunların
çözümüne yönelik alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98. ve
TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1) Hasan Çalış (Karaman)
2) Bekir Aksoy (Ankara)
3) Metin Ergun (Muğla)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Recai Yıldırım (Adana)
6) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
7) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
8) Muharrem Varlı (Adana)
9) Ali Uzunırmak (Aydın)
10) D. Ali Torlak (İstanbul)
11) Kürşat Atılgan (Adana)
12) Osman Durmuş (Kırıkkale)
13) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
14) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
15) Behiç Çelik (Mersin)
16) Osman Ertuğrul (Aksaray)
17) Akif Akkuş (Mersin)
18) Recep Taner (Aydın)
19) Mustafa Enöz (Manisa)
20) Mehmet Günal (Antalya)
21) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
22) Ahmet Orhan (Manisa)
Gerekçe:
Ülkemizde
ekonomik alanda baş gösteren kriz, toplumun tüm kesimlerinde etkisini artırarak
sürmektedir. Kriz, toplumsal alanda en fazla etkiyi işsizlik konusunda
göstermiştir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun son verilerine göre ülkemizdeki
işsizlik sayısı her yıl artarak 3 milyon 471 bin kişiye yükselmiştir.
Üretim düşmüş,
sanayi küçülmüştür. Kapanan fabrika ve işyerleri küçülmesi ve kapanması yüzünden
istihdam iyice azalmıştır. Günlerce siftah yapmadan kepenk kapatmak zorunda
kalan esnaflarımıza yeni esnaflar eklenmiştir. Takibe düşen kredi borçları
artmış, işçi, memur, emekli ve esnaf kesimi konut, taşıt ve ihtiyaç gibi
kredilerini ödeyemez hale gelmiştir.
7 yıldır hiç
aralıksız süren ekonomik krizden en fazla etkilenen kesimlerden birisi de
çiftçi kesimi olmuştur. Bu kesimde verim düşmüş, girdiler artmıştır.
Çiftçilerimiz tarlasına gübre ve ilaç atamaz duruma gelmiştir. Çiftçilerimizin
mazot, gübre ve elektrik gibi borçları her yıl katlanarak artmıştır. Banka,
tarım kredi ve Medaş gibi kurumlar çiftçileri kara listeye almıştır.
Ürettikleri
ürünlere yanlış hükümet politikaları nedeniyle para ettiremeyen ve emeklerinin
karşılığını alamayan çiftçilerimiz, her yıl “seneye” diyerek borçlarını
ertelemiş ve bir türlü ödeyememiştir. Ana paraya
eklenen faizler çiftçilerimizin borçlarını ikiye, üçe katlamıştır. Büyük bir
borç yükü altına giren çiftçilerimizin sadece sulama amaçlı elektrik borçları 1
milyar lirası gecikme faizi olmak üzere toplam 2,5 milyar liraya yükselmiştir.
Ülke genelinde 27
bölgede toplam 2 bin 500 sulama kooperatifi bulunmaktadır. Bu kooperatiflerin
hemen hemen hepsinin ödenememiş elektrik borcu mevcuttur. Ödenemeyen elektrik
borçları nedeniyle çiftçilerimize yönelik başlatılan icra takipleri artarken,
onlarca sulama kooperatifi başkanı kefil oldukları sulama borçlarını
ödeyemedikleri için hapse atılmıştır. Üretim ve istihdamın öncüsü konumundaki
çiftçilerimizi hacizlik ve hapislik olmaktan kurtaracak politikalar ivedilikle
hayata geçirilmelidir. Bu konuda çiftçi kesimi üzerinde büyük bir beklenti
oluşmuştur. Adeta çiftçilerimizin gözü ve kulağı Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne çevrilmiştir.
Ülkemizde tarım
alanındaki istihdam halen sanayiden yüksektir. Tarımda istihdam yüzde 23,7
iken, sanayide istihdam yüzde 21’dir. Buna karşılık, hükümet tarafından
sanayiye yatırım indirimleri ve sigorta primi gibi teşvikler getirilirken,
halen sanayiden daha fazla istihdam sağlayan tarım sektörünün gübre, mazot ve
elektrik gibi temel girdilerinde her hangi bir indirime gidilmemektedir.
Daha sulama
amaçlı eski elektrik borçlarını ödeyemeyen ve ödeme konusunda çare arayan
çiftçilerimiz, şimdi de her ay elektrik faturası uygulaması ile karşı karşıya
bırakılmışlardır. Bu uygulama dönemlik gelir elde eden çiftçilerimizi, daha da
büyük sıkıntıya düşürecektir. Çiftçilerimiz, aylık fatura ödemek yerine iki
dönemlik fatura ödeme konusunda düzenleme istemektedir.
Bu nedenle,
çiftçilerimizin sulama amaçlı kullandıkları elektrik borçları ile yine bu
kesime yönelik başlatılan aylık fatura uygulaması konusunda araştırma yapılması
için Anayasa’nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir
Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.
3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, TSK’daki intihar olaylarının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/695) (x)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Türk Silahlı
Kuvvetleri Dünyada askeri en fazla intihar eden ordular arasında yer
almaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerindeki intihar vakalarının incelenmesi ve
aydınlatılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 10.03.2010
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
(x) (10/695) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
tam metni tutanağa eklidir.
Gerekçe Özeti:
Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK), “askeri en fazla intihar eden ordu” olarak dünyada en üst
sırada yer almaktadır. Buna rağmen TSK ve Hükûmet, intihar vakalarının
incelenmesinden ve aydınlatılmasından yana hiçbir çaba göstermemektedir.
İntihar eden
kişinin kendi hayatına bilinçli olarak son vermek suretiyle, zarara bizzat
sebebiyet vermesi yönüyle aslında ortaya çıkan zarardan başka birisinin sorumlu
tutulmamasını gerektirmektedir. Fakat intihar eden asker kişinin intihar etme
kararını almasında, idare ajanlarının kötü muamele, hakaret, sövme, dayak,
müessir fiilde bulunma gibi eylemlerle katkıda bulunması hâlinde ajanın görev
kusuru nedeniyle idarenin hizmet kusuru söz konusu olmakta ve idarenin
sorumluluğu kabul edilmektedir.
1991 ve 2001
yılları arasında TSK içinde 1.248 intihar eylemi meydana gelmiş, bu vakalardan
815 i ölümle sonuçlanmıştır
Sadece son bir
yıl içinde meydana gelen intihar olayları veya intihar olarak açıklanan
asker-subay ölümleri, durumun daha vahim bir boyuta geldiğini göstermektedir.
TSK’nın eğitim
zayiatı, ailevi veya psikolojik sorunlara bağlı intihar eylemleri olarak
açıkladığı ölümlerin, her zaman gerçeği yansıtmadığına dair haklı kuşkular söz
konusudur.
İntihar
eylemlerini, erler ve rütbeli subaylar olarak iki kategoride incelemek gerekir.
Asker intiharları
ile ilgili olarak aileler bu konudaki şüphelerini dile getirmektedirler.
TSK’nın olayları örtbas ettiği kanaati yaygınlaşmaktadır.
İntihar eyleminde
bulunan asker kişilerin çoğunluğunun Kürt kökenli olması, intihar ettiği
bildirilen asker ailelerinin, TSK’ca yapılan açıklamaları inandırıcı
bulmadıklarına dair kimi açıklamaları, orduda etnik kökene bağlı bir
ayrımcılığın yapıldığı, hatta infazlara intihar süsü verildiği şüphesi
uyandırmaktadır.
2009 yılı
içerisinde ölüm nedenleri şüpheli bulunan aşağıdaki olayların araştırılmasında
zorunluluk görüyoruz.
11 Ocak 2009:
Batmanlı Jandarma Er Edip Yaman
29 Ocak 2009:
Ağrılı Burhan Güzelaydın
5 Şubat 2009:
Muhammed Türkan
6 Mart 2009: Van
Özalplı Seyfettin Berkin
4 Nisan 2009: Van
Çatak doğumlu Adil Şipal
12 Haziran 2009:
Mustafa Bozdoğan
20 Temmuz 2009:
Muş Vartolu Davut Yıldırım
7 Temmuz 2009:
Batman nüfusuna kayıtlı Sait Özdemir
26 Ağustos 2009:
Ramazan Oruç
14 Eylül 2009:
Uzman Çavuş Ahmet Solgun
18 Eylül 2009:
Mardinli Hüsamettin Kasım
26 Eylül 2009:
Mardin Dargeçit doğumlu Hüsamettin Kasım
Silahlı
kuvvetlerde görev yapan ya da emekli olmuş subayların intiharları da son iki
yıla damgasını vurmuş açıklanamayan ve geçiştirilmiş vahim gelişmelerdendir. Bu
süreçte adları Ergenekon Soruşturması kapsamında geçen yedi subay ve bir özel
harekât yöneticisi hayatını kaybetmiştir.
Emekli Deniz
Albay Birol Atakan
Tabip Yarbay
Nursal Gedik
Emekli Albay
Abdülkerim Kırca
Özel Harekât
Dairesi Başkanı Behçet Oktay
Kıdemli Yüzbaşı
Olgun Vural
Hâkim Yarbay
Tanju Ünal
Emekli Kurmay
Albay Ali Bergütay Varımlı
Deniz Yarbay Ali
Tatar
İntihar ettiği
söylenen rütbelilerin; özel harekât görevlisi, çatışma bölgelerinde görev
yapmış olmaları veya Ergenekon Davasında adı geçiyor olmak gibi ortak
özelliklerin bulunması, ailelerinin açıklamaları ve intihar girişimlerinin
tamamının ölümle sonuçlanmış olması, haklı olarak olaylara şüpheyle bakmamızı
ve mutlaka araştırılması gereğini ortaya koyuyor.
Bu nedenlerle
Meclis Araştırması açılmasını talep etmekteyiz.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeleri, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- (10/108, 10/295) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 26/4/2010
Pazartesi günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu;
26.04.2010 Pazartesi günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Kılıçdaroğlu
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Sendikal Örgütlenme Hakkında); (10/108) ile
(10/295) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel
Kurulun, 26.04.2010 Pazartesi günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde Kocaeli Milletvekili Sayın
Cevdet Selvi.
Sayın Selvi,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun vermiş olduğu sendikal örgütlenme hakkı üzerindeki Meclis araştırması
ile ilgili görüşümü paylaşmak üzere karşınızdayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlarım.
Türkiye’de çok
kolay çözümlenebilecek, haklı nedenleri, yasal zemini olan konular bile içinden
çıkılmaz hâle geldiği için, çelişkiler, belirsizlikler, Mecliste, daha yararlı,
topluma, ülkeye daha olumlu katkılarda bulunabilecek zamanı harcamaya neden
olmaktadır. Çünkü iktidar, 2002 yılında AKP iktidara gelirken
“demokratikleşme”, “insan hakları”, “özgürlükler”, “Avrupa Birliği”, “evrensel
kurallar”, “uluslararası kuruluşlar” adı altında Türkiye’de özgürlükleri
geliştireceğini söyleyerek geldi. O kadar ilginç oldu ki sekizinci yılına
girmiş olmasına rağmen hâlâ kulaklarda ilk gündeki gibi “demokrasi, insan
hakları, özgürlükler, uzlaşma, diyalog, sosyal diyalog.”
İşte toplumda huzuru kaçıran, beklentileri tepkiyle karşılamaya
neden olan bu söylenmelere rağmen tamamen demokrasinin uygulanmaz hâle geldiği,
özgürlüklerin çifte standart bir biçimde ayrımcılıkla ortaya çıktığı, insan
hakları da istenildiği gibi ortaya gelmediği için, hem insanlar böyle söylenip
tam tersi yapıldığı için rahatsız olsa, kızsa, sinirlense bile böyle söylendiği
için tepkisi daha büyük oluyor.
Değerli arkadaşlarım, bu Meclis araştırması, elbette Türkiye’nin
içinde bulunduğu bu sözlere rağmen Hükûmet Programı’nda, Acil Eylem Planı’nda
pek çok defa tekrarlanmış olmasına rağmen temel hak ve özgürlüklerden olan
işçilerin, emekçilerin, bu ülkenin dar ve sabit gelirlilerinin örgütlenme yani
sendikal haklarını kullanma imkânının verilmemesi, hatta bu Anayasa’nın 51’inci
maddesi –eski Anayasa’dan bahsediyorum- ve 2821 sayılı Yasa’nın 31’inci maddesi,
daha önce de söylendiği gibi, özellikle Türk Ceza Yasası’nda da sendikal haklar
engellendiği, bir sendika kurmak isteyen ve sendikal örgütlenme ve sendikaya
üye olanlar hakkında engel çıkaranların Türk Ceza Yasası’nda da hapisle
cezalanacağı çıkarıldığı için Türkiye dolaşılıp, “İşte biz demokratikleşiyoruz,
işte örgütleniyoruz.” deniyor.
Bu kadar hakların
var olmasına rağmen, ILO’nun yani 1932 yılında Atatürk’ün imzasıyla Birleşmiş
Milletler Uluslararası Çalışma Örgütünün üyesi olarak girdiğimiz ILO’nun
sözleşmeleri de laftan ibaret kalmaktadır. Özellikle bu konuda 87, 98, 158’inci
maddeleri geçmişte uygulanırken şimdi ortadan kalkmıştır.
Demokrasinin ve
özgürlüğün çok çok tekrarlandığı ama uygulanmadığı ülkemizde Gözden Geçirilmiş
Avrupa Sosyal Şartı buraya gelmiştir. Buradan demokrasi, özgürlük nutukları
atılmıştır ama ne yazık ki -5’inci, 6’ncı- anlam ifade eden, uygulandığı zaman
muhatabına yararlı olacak maddelerine çekince konulmuştur. İşte burada en acı
olay da bu umut verilip, Anayasa’da, yasalarda, uluslararası anlaşmada her
çalışanın sendikalı olma hakkı açık seçik belirtilmişken, Türkiye’de 100 binin
üzerinde işçi, namusluca çalışıp insan gibi yaşamaktan, üretmekten başka hiçbir
talebi olmayan sade işçiler bile bir sendikaya üye olduğu için işten
atılmışlardır.
Bunu defalarca getirdik, hatta sendikaların, içinde bulunduğumuz
krizi de dikkate alarak ekonomik ve sosyal haklar konusunda işveren ne kadar
sıkışıksa ona anlayış göstererek “Ama bu insanları sokaktan -ekmeksiz
bıraktınız- içeri alın, biz sözleşmeyi imzalarız.” demelerine rağmen aylarca
Türkiye’nin dört bucağında sadece anayasal hakkı, Hükûmetin bütün Türkiye’de
“demokrasi, özgürlük, insan hakları” dediği için dolmuşa gelen, yazık, inanan,
Hükûmete inanıp da bir üye olan, demokratik hakkını, doğal hakkını kullananlar
çoluk çocuğuyla cezalandırılmış, aç bırakılmışlardır, yüzlerce işçi bu sıkıntı
içindedir. Ve hâlâ Türkiye’de 22 milyon
civarında çalışan ve sendikalaşma hakkına sahip olan insanların içinden, 3 tane
konfederasyona bağlı 94 sendikada topu topu 600 bin, sözleşme yapabilen işçiler
vardır. Şimdi, açık seçik bu hak kullandırılmazken, Hükûmetin değerli
sözcüleri, ne kadar süslü, ne kadar çağdaş anlam ifade edeceğini söyledikleri
özgürlüklerden bahsederse etsin yaşanan ortadadır. İşte, bunları anlatma şansı
bulamadık. Bunları defalarca söyledik ama bu insanların bu hakları
kullandırılmadı, çoluk çocuğuyla perişan edildi.
Burada öylesine
bir noktaya gelindi ki işverenler işe alırken asgari ücretle, sendikaya
girmeyeceğine dair belgeler almaya başladı. İşinden sendikalı olmak istediği
için atılanlara işveren ve yakınları, sendikaya girmeyeceğine dair bir belge
getirirse işe gireceğini söyledi. İşte, Hükûmetin övündüğü “Sendikal hakların
engellenmesi hâlinde hapis cezası verilir.” demesine rağmen bir tek örnek
çıkmadı, yüz binlerce işçi, aileleriyle milyona yakın işçi sadece bu söylenip
de tuzak anlamı taşıyan yaklaşımlardan dolayı.
O bakımdan, bu sadece işçilerin az ücret alması -vicdanınıza,
yaşanan olaylara bir kere daha bakmanızı özellikle rica ediyorum- asgari
ücretin açlık sınırının çok altında kalması, sosyal hakları almaması, ne yazık
ki ILO’nun son raporunda da dünyada en uzun çalışan, çalışma süresi olan
Türkiye’deki işçiler iyi niyetle, çaresizlikten, açlıktan, işsizlikten gidip
bütün bunlara boyun eğmesine rağmen, iktidarın her söylediğine boyun eğmesine
rağmen, sendikalı olanların sendikasız bırakılıp veya ikna ederse kendinden
yana sendikalara geçmesinİ acı bir biçimde baskıyla, ekmek korkusuyla yapmasına
rağmen, boyun eğen işçiler canlarından, sağlıklarından olur hâle geldi. Ne oldu? Her şeye boyun eğen, işsizlik, çaresizlik, çocuğuma ekmek
götüreyim diyenler iş kazaları, önlenebilir iş kazaları ve meslek hastalıkları
nedeniyle çocuklarını yetim, eşlerini dul bıraktılar.
Hatırlamıyor
musunuz geldiğiniz günden bu yana maden ocaklarındaki ihmali -hatta ibret için-
Türkiye’de koskoca maden ocağının bakanlıklar tarafından ruhsatsız
çalıştırıldığını ve insanlar, işçiler orada öldükten sonra bakanlığın fark
ettiğini Defalarca söylemiş olmamıza rağmen bu aç, yoksulluk içinde
çalışanların canları hep gitti. Her zaman söyledik, her yerde, önlenebilir
kazalar nedeniyle, işte Bursa’da, işte Balıkesir’de, işte Zonguldak’ta, her
yerde -uzatmamak için söylüyorum- yapılan, söylenen, sadece oraya sayın
bakanların gitmesi ve orada hayatı boyunca ezilecek, vicdanıyla, ekonomik
yönüyle, yoksulluk içinde ve yoksunluk içinde yaşayacak çocuklara ve ailelerine
10’ar bin, 20’şer bin lira verdi. Nerede bu Hükûmet?
Bakın, Cumhuriyet
Halk Partisinin milletvekilleri tersanelerde işçiyi asgari ücretle ve altında,
sigortasız, bir güvenceden yoksun, buna boyun eğen işçileri…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Selvi, Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) – …her şeyi kabul etmiş tersane
işçilerini -her yer öyle ama orası çok bariz, tüm kamu vicdanını sızlatacak
kadar ortaya çıktığı için söylüyorum- orada işçileri, üreten işçileri, aç,
susuz daha fazla ama daha fazla çalışmayı ne yazık ki boyun eğerek sürdüren
işçileri kum torbası, ağırlık yerine koyup aşağı attılar. Hani devlet, hani iktidar, hani o sekiz yıldan beri söylenenler?
O nedenle
–vaktimi aşırmak istemiyorum- ben sizden hiç kimseyi kırarak, yararak değil,
ülkemizin… Tam zamanı, Anayasa’da yapılan değişiklikler hiçbir hak, özgürlük
getirmemiştir, bunu herkes bilir. İşte, şimdi bu araştırmayı kabul ederseniz
2821 Sendikalar, 2822 Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası, Anayasa’da
değişikliği yapıldığı için sizin de yıllardır tekrarladığınız ama tam tersini
yaptığınız olayı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Bitiriyorum, teşekkür edeyim Başkan.
…bu araştırma
komisyonunda etraflıca konuşur, daha fazla o alın teriyle çoluk çocuğunun
geçimini sağlamak isteyenlere, daha fazla acı çektirmeyiz. Onun için, bu
araştırmanın kabul edilmesi ülkemiz yararına, yanlışların giderilmesi yararına
olur.
Hepinize saygılar
sunuyor, teşekkürler ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Selvi.
Grup önerisinin
aleyhinde Çorum Milletvekili Sayın Agâh Kafkas.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi içtenlikle
selamlıyorum.
Biraz önce,
değerli sendikacı arkadaşım güzel bir konuşma yaptı ve sendikal hareketin,
örgütlenmenin önünü açacak bir araştırma önergesi verdiğine ve bunun Genel
Kuruldan geçmesi gerektiğine dair beyanlarda bulundu.
Bugün, burada
gerçekten olağan dönemlerde Anayasa’da yaptığımız en kapsamlı değişikliğin ana
omurgasını çalışma hayatındaki düzenlemeler oluşturuyor. Bu düzenlemelerde de,
şimdi, gerçekten ileri derecede haklar veriliyor. Memurlar bugüne kadar toplu
sözleşme hakkına sahip değilken toplu sözleşme hakkı elde ediyor.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Grev hakkı?
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – İlk defa, siyasi amaçlı grev ve dayanışma grevi, iş yeri işgali,
işi yavaşlatma, verim düşürme ve direnişler yasaktır diye,
ki bugüne kadar 12 Eylül Anayasası’nda çalışma hayatıyla ilgili en ağır yasak
54’üncü maddede düzenlenen yasaklardı, üçüncü ve yedinci fıkralarda. Ve bunlar
kaldırılıp da bunların kaldırılmasını “bu teklifte hiçbir şey yok” gibi
değerlendiriyor olmayı anlamakta bu hayatın içinden gelen birisi olarak inanın
çok güçlük çekiyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, baktığınız zaman, buraya çıkan sendikacı arkadaşlarımız bizi emek
düşmanı, sanki çalışma hayatında hiçbir şey yapmamış insanlar ya da siyasi
parti olarak değerlendiriyor. Biz sekiz senedir iktidardayız. Üç dönem toplu iş
sözleşmesi yapıldı Türkiye’de. Bu üç dönem toplu iş sözleşmenin hiçbirisinde
uyuşmazlık zaptı dahi tutulmadı, grev yaşanmadı, olağanüstü bir durum olmadı ve
uzlaşı içerisinde masada anlaştık çalışma hayatının bütün dinamikleriyle, bütün
konfederasyonlarıyla. 218 bin kişiye Türkiye’de kadro verdik biz, altı aydan
fazla çalışan 218 bin kişiye, kamuda çalışanlara kadro verdik.
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Ya, Kafkas, altı aylıklara verdiniz, belediyeye yeni aldığınıza
verdiniz. Yani bunu söylettirmeyin kardeşim. Yıllarca geçici işçiyi bıraktınız,
altı aylık belediyeye aldıklarınıza kadro verdiniz. Yani bunu söyleme bari.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Şimdi, biz emekçilerin en büyük sorunu neydi? Bizim tedavi imkânımız
sadece neydi? SSK hastanelerinin bodrumundaki 4 metrekarelik eczanede bulunan
ilaçlar kadar tedavi olurduk biz. Şimdi hastaneleri birleştirdik. O günü de
hatırlıyorum, o gün de aynı şekilde muhalefet ettiniz, o gün de aynı şekilde
direndiniz ve baktık ki bugün asgari ücretle çalışan bir işçi kardeşim ile
valinin, belediye başkanının sağlıktan yararlanma haklarını aynı hâle getirdik,
aynı bütün hastaneleri açtık.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Niye direndik Sayın Kafkas, onu bir açıklar mısın?
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Ve onun için, değerli arkadaşlarım, yani bir defa İş Kanunu’nu
çıkarttık ve ilk defa sağlıklı bir, bugünün koşullarına uygun…
Şimdi,
taşeronlaşma deniliyor. Taşeronlaşmayla ilgili Türk iş hukukunda, iş hukuku
uzmanlarının hangisine sorarsanız sorun, son çıkarılan İş Kanunu’yla önemli,
çok çok önemli adımlar atılmıştır ve iş yerlerinde bu sorun büyük ölçüde
çözülmüştür.
Kısa çalışma
ödeneğini getirdik, iş güvencesini de bizim zamanımızda uygulamaya koyduk. Kısa
çalışma ödeneğini getirdik, krizi aştık.
Zorunlu
tasarrufta 13,5 katrilyon lira insanların elinden zorla kesilen parayı, 3,5
katrilyon lira da KEY ödemesi adı altında insanlardan kesilmiş ve akıbeti belli
olmayan ve hiçbir şekilde umudun kesildiği paraları insanlara iade etme imkânı
geldi.
Şimdi, bu
önergenin niye anlamı yok? Eski köye yeni âdet getirmenin anlamı yok. Biz bu
hayatın içindeyiz ve hayatın içerisindeki dinamikleriyle beraber yönetmeye
çalışıyoruz. Sosyal taraflarla oturduk, 2821 ve 2822 sayılı Kanunlar 12 Eylülün
ürünüdür, Anayasa’daki kısıtlamalar çerçevesinde çıkarılmış kanunlardır, bu
kanunların yenilenmesi konusunda sosyal taraflarla bir mutabakata vardık,
“Bursa Mutabakatı” adı verilen bir mutabakata vardık ve benim imzamla Genel
Kurula teklif olarak getirildi. Komisyondan geçti, Genel Kurula indireceğimiz
sırada sosyal tarafların kimi konulardaki çekinceler ortaya atması sonucunda,
olayın yeniden, yeni Bakanımız tarafından yeniden bir bilim heyetinin
oluşturulması ve sosyal taraflarla müzakeresine yeniden başlandığı için…
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Sekiz yıl oldu, sekiz yılda şu bariz şeyi yapamamanın hesabı yok
kardeşim.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Sayın Selvi, biz dayatma yapmıyoruz, üçlü diyalog dediğiniz şey…
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Ben onu da biliyorum, sen bilmiyorsun.
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – …devlet, işçi, işveren kesimleri oturup birlikte çalışma, birlikte
üretme, birlikte karar alma kültürlerini AK PARTİ’yle kazandılar Türkiye’de…
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Senin Bakanın şunu söylüyor: “İşçi ile işveren anlaşmadı, onun için
devam ediyor.” Bakanların ne işi var o zaman? Yapma!
AGÂH KAFKAS
(Devamla) – …ve bunu kurumsal hâle getirdik, yasal altyapısını oluşturduk…
M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Sekiz yılda bir bunu çıkaramadıktan sonra sen!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– …ve şu anda üçlü danışma mekanizmaları fevkalade güzel çalışıyor. Temenni
ediyorum ki, 2821 sayılı Kanun, yani Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Grev ve
Toplu İş Sözleşmesi Kanunu büyük ölçüde, sizin burada araştırma önergesiyle
hedeflediklerinizi gerçekleştirecek, örgütlenmenin önünden kalkacak,
sendikaların barajlarını ortadan kaldıracak düzenlemeleri içermektedir.
Umarım ki,
Çalışma Bakanlığında yeni taslak çerçevesinde sürdürülen görüşmelerde bir
mutabakata varılır ve kısa süre içerisinde bir uzlaşıyla yeni metin getirilir. Getirilemezse, bana göre -ki, yüzde 99 mutabakatın sağlandığı-
Meclis gündeminde olan metin de büyük ölçüde bu olayı çözmüştür, çünkü o olayın
ortaya çıkmasında, Çalışma Komisyonundaki değerli arkadaşlarımız çok iyi
bilirler, biz sosyal taraflarla beraber alt komisyonda, milletvekilleri ve
konfederasyon temsilcilerinin tamamı oturup müzakere ederek, istişare ederek,
tartışarak, muhalefet şerhsiz aşağıya indirdik. Sayın Selvi, muhalefet
şerhsiz aşağıya indirdik. Sonra sosyal tarafların itirazları oldu. Yani, mesela
biz barajı sıfırlamıştık, bir büyük konfederasyonumuz barajın sıfırlanması
yerine kademeli olarak kaldırılması gibi yeni teklifler getirince, bir başkası
başka bir şey söyleyince, aradaki o yeni beklentiler, yeni talepler sürenin
uzamasını ve gecikmesini sağlamıştır.
Onun için, bir
defa, burada bu yasanın çıkarılmasıyla bu işin ortadan kalkacağını ve sendikal
hareketteki bu tıkanmanın, daralmanın büyük ölçüde giderileceğini düşünüyorum.
Şimdi şöyle
bakmak lazım: “Şurada örgütlendi, işinden oldu, burada…” Arkadaşlar, komşumuz
Yunanistan, bildiğiniz gibi, Avrupa’da en çok imtiyazlı ülkeydi, Avrupa’da her
türlü ayrımcılığa ve hoşgörüye mazhar olan ülkeydi, şu anda yaşadıklarını
görüyorsunuz. Dünyadaki bu büyük krize rağmen, Türkiye, gerçekten büyük ölçüde
zayiat vermeden, emeği tahrip etmeden, iş yerlerinin kurumsal yapılarını ve
hafızalarını kaybetmesine neden olmadan olayı sonuçlandırmıştır.
O nedenle, bence,
gelin arkadaşlar, bu tür çözdüğümüz ve çözülmesi çok kolay olayları ortaya
koymak yerine, gelin demokrasimiz açısından çok önemli bir işi birlikte
başaralım. 23’üncü Dönem Parlamentosu olarak, gelin bu Anayasa
değişikliklerinde, ilk defa olağan bir dönemde 30 maddeye yakın bir maddede
yapılan bu düzenlemeleri hep beraber, hep beraber… Bunun onurunu birlikte
yaşayalım ve halkımızın karşısına daha özgür, daha müreffeh, daha aydınlık,
daha ilerlemiş bir ülke bırakmanın onurunu birlikte yaşayalım.
Değerli
arkadaşlarım, bu noktada ben gerçekten sözlerimin sonunda bir şeyin altını
çizmek istiyorum: Gerçekten biz tartışabiliriz, farklı düşünebiliriz.
Demokrasinin gereği farklılıklarımızı biz zenginlik olarak görürüz. Aynı
düşünüyor olsaydık bu kadar parti olmazdık. Her birimiz de partilerin içinde de
farklı düşünüyor olabiliriz. Ama bunları özgürce, birbirimizin gözüne bakarak
söyleyebilmeliyiz. Ama son dönemlerde, özellikle Anayasa konuşulurken,
ki çok hassas olmamız ve dikkatli olmamız gereken bir zeminde, biraz üslup
kaymasının bu Meclisin içerisinde yaşandığını üzülerek görüyorum ve bundan
dolayı da gerçekten bir milletvekili olarak üzüldüğümü ifade etmek istiyorum.
Gerçekten sevgiyi yaşatmayı becerebilmeliyiz arkadaşlar. Birbirimize hakaret
etmenin kimseye bir faydasının olmadığını hepimiz biliyoruz.
O nedenle, ben
bundan sonraki çalışmalarımızın daha sevgi dolu olması temennisiyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Grup önerisinin
lehinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Sayın Genç,
buyurun efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin,
sendikal faaliyet, örgütlenme hakkında verdiği araştırma önergesinin gündeme
alınması konusunda verdiği grup önerisinin lehinde söz aldım. Hepinize saygılar
sunuyorum.
Sayın
milletvekilleri, aslında tabii, bağımsız bir milletvekili olarak hem Türkiye
Büyük Millet Meclisi kürsüsünde hem de maalesef taraflı basın yayının
karşısında savunmasız kalmaktayız. Daha önce burada Suat Kılıç yaptığı
konuşmada, benim, milletin imanıyla, milletin inancıyla, milletin peygamberiyle
dalga geçtiğim biçiminde bir ifade kullandı. Dün bunları ben
burada tekzip ettim, aksine, Yüce Peygamberimizin bizim için çok yüce bir değer
olduğunu; Peygamberimiz biz Müslümanlara “Ben size iki tane eser bırakıyorum,
birisi ehlibeytim birisi de kitabım Kur’an-ı Kerim, buna sahip çıkın.” dedi ve
bizim buna inancımızla, davranışımızla, her şeyimizle Yüce Peygamberimizin bu
getirdiği kutsallıklara sahip çıkmamıza rağmen ve burada bunu ifade etmeme
rağmen basının hepsi Suat Kılıç’ın beyanlarını veriyor, biz milletin karşısında
zor duruma düşüyoruz. Böyle bir şey olmaz arkadaşlar yani savunmasız
kalıyoruz. Vakit gazetesi çıkıyor, hemen başlık atıyor, işte, “Halkın tasvip
etmediği kişi…” Bizi tabii şey gösteriyor.
Ya, ben kimsenin
böyle hedef göstermesinden de korkmam. Korksaydım zaten siyaset de yapmazdım
ama zaman zaman tabii burada halkın dertlerini, gerçeklerini dile getirdiğim
için maalesef AKP Grubu tarafından şiddetle karşı karşıya bırakılmaktayım.
Bundan da yine çekinmiyorum, korkmuyorum. Herkes elinden geleni yapabilir ama
tabii bu memlekete karşı yapmamız gereken bir görev var.
Şimdi, bir
Anayasa değişikliği getirmişler arkadaşlar. Bu getirilen Anayasa değişikliğiyle
sendikal faaliyet öldürülüyor. “Memurlar ve diğer kamu görevlileri toplu
sözleşme hakkına sahip.” E, peki, kim yapacak o toplu sözleşmeyi? Sendikayı
bile kaldırmışsınız. Sonra, “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu” diye bir kurul
getiriyorsunuz. Kimdir bu? Bu kimdir evvela? Yani bir anayasa… Mademki Kamu
Görevlileri Hakem Kurulunu getiriyorsanız bunun kimden teşekkül ettiğini burada
belirtmeniz lazım. Yarına siyasi iktidarların eline vereceğiniz bir… Burada bir
yasayla da düzenlemeye bırakılmayacak kadar, bana göre, önemli bir husus.
Yine bir Anayasa
değişikliğinden bahsediliyor. Burada Anayasa değişikliği üzerinde tartışma
yapılmıyor maalesef. Yani bir grubun getirip de burada on dakika konuşması
-hiçbir milletvekilinin- iktidar partisi milletvekillerinin aşağı yukarı bütün
sözleri kapatmasıyla Anayasa yapılmaz değerli arkadaşlar. Anayasa, çok ciddi
bir düzenlemedir. Bu ciddi düzenleme üzerinde çok, enine boyuna tartışılması
lazım.
Şimdi, Tayyip Bey
Amerika’ya gitmeden önce, Anayasa Komisyonuna gidince dedi ki: “Biz
anlaşabiliriz.” “Anlaşabiliriz.” deyince millet de zannetti ki hakikaten
anlaşır fakat gitti geldi, “Yok efendim, anlaşmayız.” dedi. Şimdi, yine
atıyorlar lafı ortaya, işte Adalet Bakanı “İşte, efendim, uzlaşabiliriz.” Yahu,
arkadaş, eğer uzlaşabiliyorsanız bu milleti birbirine kavga ettirmeyin yani
hemen bunun adımını atın. Bu Meclisi, işte, on altı saat, on yedi saat burada
insanları çalıştırarak, birbirine kavga ettirerek, Parlamentonun görüntüsünü
kamuoyunda düşürerek zor duruma düşürecek davranışlarda bulunacağınıza, o zaman
aklınızı başınıza toplayın, gelin muhalefetle de konuşun. Bu
ülke hepimizin. Bu ülkede var olması gereken doğrular nedir, onları
beraber konuşalım, bu işte birlikte hareket edelim.
E şimdi, yani,
neyi şey ediyorsunuz? Bir diktatörlüğe heves etmek kime ne fayda getirebilir
arkadaşlar? Kime ne… Yani, Tayyip Bey “Ben diktatör olacağım…”
AHMET YENİ
(Samsun) – Kim dedi öyle bir şeyi? Kim söyledi?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Yahu, Tayyip Bey, senin bir mücadelen yok, senin bir geçmişin yok.
Bir İstanbul Belediye Başkanlığı yapmışsın, hakkında aşağı yukarı onlarca
dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili dosyalar var. E tamam, zengin oldun ama
bu zenginliğin de hesabını veremiyorsun. Dolayısıyla yani… Bir İstiklal
Savaşı’nı mı kazanmışsın, büyük bir âlim misin? Doğru dürüst bir eğitimin de
yok. Peki, neye istinaden sen, geliyorsun “İlle ben diktatör olacağım,
Parlamento benim emrimde olacak, efendim, yasama, yürütme benim emrimde olacak,
yargı de benim emrimde olacak…” Yahu, böyle bir şey olur mu?
İşte, Adana
Belediyesinde yapılan rezalet ortada. Bir belediye başkanı, bileğinin hakkıyla
belediye başkanlığını kazanıyor, ondan sonra onları kaybediyor; gidiyor -yüz
tane fırıldak çevrilmek suretiyle o arkadaşı görevden alıyorlar- ondan sonra
dava açıyor; davanın aleyhine sonuçlanması için maalesef Adalet Bakanlığından
kaynaklanan birtakım tezgâhlar var ve tehditler var. Böyle bir devlet olur mu
arkadaşlar? Yani, bir Adana Belediye Başkanlığını 5-6 defa kendi bileğinin
hakkıyla kazanan bir kişi bu kadar ezilir mi, bu kadar hukuksuzluktan yoksun
bırakılabilir mi? İşte Türkiye’de, maalesef burada, Adalet Bakanlığının yaptığı
uygulamalar ortada. Bugün -sekiz senedir iktidarda AKP- AKP’nin herhangi bir
bakanıyla ilgili veya herhangi bir genel müdürüyle ilgili karar veren bir hâkim
yerinde bırakılmış mı? Derhâl bir yerlere kaydırılmıştır, derhâl mağdur
edilmiştir, telefonları dinlenmiştir. İşte, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısının
dört ayı aşan bir süredir orada haksız ve hukuksuz olarak içeride tutulmasına
tahammül edilecek bir durum kalmamıştır.
Sayın
milletvekilleri, bir başsavcı bu kadar hukuksuzlukla, bu kadar keyfî, bu kadar
Anayasa ve hukuk ihlal edilmek suretiyle içeriye alınıyor ve hak arayacak bir
merci bulmuyorsa bizlerin evvela, öncelikle halletmemiz gereken bu.
Dolayısıyla
burada sabahları toplanıyoruz, “Anayasa, Anayasa” diye bir müzakere etmiyoruz.
Bu Anayasa’da boşluklar nedir? Bu uygulamaya konulduğu zaman insanlar…
Hakikaten bu Anayasa’da bir hukuk devleti ilkesi mi geliyor, bir dikta rejimi
mi geliyor? Bunu önce araştırmamız lazım. Yargının bağımsız olmadığı bir yerde
demokrasi olur mu, insan hakları olur mu? İnsanların hak arama özgürlüğünün
özgürce yürüyebilmesi için, ondan hukuk çerçevesi içinde, hukuk kuralları
içinde bir sonuç alabilmesi için elbette ki bağımsız, tarafsız yargıya ihtiyaç
vardır. Yani siyasilerle yargı mensupları arasında çok büyük fark vardır.
Bakın, sayın
milletvekilleri, siyaset siyasi düşüncenin baskısı altındadır. Her türlü
düşünceyi hiçbir zaman geri çeviremez ama yargı öyle değil. Yargı, Türk milleti
adına karar veren o hâkimler uzun zaman o meslekte çalıştıkları için
edindikleri bir kültür, bir ahlak, bir davranış biçimi vardır. Yani belki
başlangıçta keyfî olabilirler, bir iki tane keyfî karar verebilirler ama onlar
daima hukuku uygularlar. Onun için bana göre bu konuları şey ederken yani bir
ülkenin yararı için söz konusu olması gereken şartlar neyse, düzenlemeler neyse
onları yapmak lazım.
Şimdi, burada
Anayasa müzakerelerini yapıyoruz, bakıyorum, basın gidiyor -Tayyip Bey masaya
getirmiş iki üç tane klasör evrakı koymuş- ya bakın, görüyorsunuz ya
vatandaşlar, Tayyip Bey gelmiş Mecliste hem Anayasayı şey ediyor hem de Hükûmet
işlerini yapıyor diyor. Yani bunları çocuk yapmaz. Şurada, biz bilmiyor muyuz
ki getiriyor mahsus birkaç tane klasör, masanın üzerine bırakmış, ondan sonra
basını da çağırmışlar, milletin gözünde Tayyip Bey’i çok çalışan birisi
göstermek lazım. Buna eskiden çocuklar böyle tevessül ederdi. Yahu, bir
Başbakan, zaten şimdiye kadar hiç Türkiye’nin içinde gezmiyor ki hep yurt
dışında. İşte, bu Anayasa müzakereleri nedeniyle birkaç gündür burada. Neyse,
şimdi o da bitince hemen ya Katar’a giderler ya Suudi Arabistan’a. Dolayısıyla,
burada, yurt dışından getirdikleri pek fazla bir davranışları da yoktur.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Türkiye’de önemli olan, en sıkıntılı sorunlar neyse onların
üzerine gitmek lazım. Şimdi bakın, işçi meselesini, Türkiye’de sendikacılığı
öldürdünüz. Güvenlik ve temizlik meselelerinde ne yaptınız? Eskiden, kamu
görevinde çalışan güvenlik mensupları devletten maaş alıyorlardı, “hademe”
dediğimiz o temizlik işçileri devletten maaş alıyorlardı. Bunları ne ettiniz?
Özelleştirdiniz. Kime verdiniz? Taşeronlara verdiniz. Taşeronlar kim? Sizin
yandaşlarınız. Dolayısıyla, orada yüz binlerce insan çok büyük bir ekonomik sıkıntı
içinde ya güvenlik görevlisi veyahut da temizlik işçisi olarak çalışıyor.
Bunların hiç birisinin sendikal hakları yok. Dün bana telefon eden en azından
400 tane işçi var “Efendim, biz sendikaya kaydolmak istiyoruz…” Hemen hepsinin
görevine son vermişler. Peki, ne olacak? Yani insanları temizlik işinde
çalıştıracaksınız, güvenlik işinde çalıştıracaksınız, ayda 500 milyon-600
milyon para vereceksiniz, bu insanları insanca yaşama hakkından mahrum
edeceksiniz, ondan sonra da sendikal hakkını vermeyeceksiniz ve ondan sonra da
“Bu memlekete biz çok iyi şeyler yaptık.” diyeceksiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Yahu 400-500 milyon lirayla geçinen insanın hayatı aşağı yukarı
ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalmadan, açlık tehlikesiyle karşı karşıya
kalmadan kendisini ve çocuklarını beslemesi mümkün mü sayın milletvekilleri?
Bakın, 3-4 Martta
Elazığ’da bir deprem meydana geldi. O deprem sonucunda -ben burada ikinci
defadır gündeme getiriyorum- Tunceli ilimizde, Mazgirt, Nazımiye, Merkez ve
Pertek ilçelerimizde hem ağır hasarlı konutlar var hem az hasarlı konutlar var
hem orta hasarlı konutlar var. “Yahu ne yapacaksınız bunlara, bir çare bulun.”
diyoruz, Tunceli sanki Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde bir il değilmiş
gibi ne bir çadır doğru dürüst gönderiyorlar, ne doğru dürüst bir o evi yıkılan
insanlara bir yardım ediyorlar. Yahu siz neyin peşinde koşuyorsunuz kardeşim?
Bu insanlar neyle geçinecek? Yani, taş mı yiyecek, toprak mı yiyecek? Bir
yardım etmiyorsunuz. Yani, bu kadar ayrımcı, bu kadar… İşte, orada ben
Türkiye’nin tek ilinde milletvekili çıkarmadım, Tunceli niye bana milletvekili
vermedi diye ondan sonra böyle hayıflanıyorsunuz. Ben size diyorum, işte Pertek
köprüsünü yapın, sıkıntı içinde olan bu insanlara hizmet verin, onlara yeterli
hizmet verin, bakın o vatandaş da size oy verebilir. Siz, geçmişte buzdolabı,
çamaşır makinesi dağıttınız ama…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) – Sayın Başkan cümlemi tamamlayayım.
BAŞKAN – Buyurun,
tamamlayın cümlenizi Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) - …bu buzdolabıyla, çamaşır makinesiyle bu vatandaşların oyu
alınmıyor. Daha büyük şeyler yapın ya. İşte bir Pertek köprüsünü yapın, işte bu
evi yıkılan vatandaşlara ev yapın, iş verin. Yoksa ki böyle küçük küçük
şeylerle siz Tunceli halkını kandırmak istiyorsanız, avucunuzu yalarsınız.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten bu Anayasa değişikliği diye getirilen bir değişiklik
Türkiye’de dikta rejimini kurmaya yönelik davranışlardır. Burada açık yapılan
oylamalarda, Meclis Başkanı maalesef gizli oylamaları açık hâlde yapmaktadır.
Burada gözümüzle görüyoruz, AKP’li idare amirleri ve birçok milletvekilleri, oy
kullanma, yani tarafsız ve bağımsız oy kullanma şartlarını ortadan
kaldırıyorlar, zoraki gizli oylamayı açık oylamaya çeviriyorlar, ama bunu yapan
Meclis Başkanı da bunu engellemiyor, zaten bunun için özellikle buraya geliyor.
Bunu tabii Anayasa Mahkemesine götürdüğümüzde herkes görecektir.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Grup önerisinin
aleyhinde Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş.
Buyurun Sayın
Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi aleyhinde söz aldım.
Az önce burada
konuşan kişi, dünkü oylamaların ve bugüne kadarki yapılan Anayasa değişikliği
oylamalarının gizli şekilde yapılmadığını ifade etti. Muhalefet partisinin bir
kısmı da Anayasa değişikliği oylamalarının gizli yapılmadığını, gizliliğe
riayet edilmediğini burada üstüne basarak izah etmeye çalışıp Anayasa
Mahkemesine müracaatlarını, iptal sebebi için altyapı oluşturmaya gayret
ediyorlar. Ama itiraz eden arkadaşlara tavsiye ediyorum. Onlar gizli oylamanın
nasıl olduğu hakkında bir fikir ileri sürme hakkına sahip değiller çünkü hiç
kullanmadılar. Gelsinler, şuradan, bu taraftan, Hükûmet tarafından, komisyon
tarafından gizli oylamaya girsinler, iradeleri ne ise o ortaya çıkabilir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Şu söylediğinin hiçbir mantıki açıklaması var mı?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, AK PARTİ’nin milletvekilleri oylamaya giriyor, bağımsız
milletvekili arkadaşlar oylamaya giriyor, Milliyetçi Hareket Partili
milletvekili arkadaşlarımız oylamaya giriyor. Biz kimin ne oy verdiğine
bakmıyoruz, kimin milletten aldığı yetkiyi burada kullanıp kullanmadığına
bakıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kimin zihninde, beyninde prangalar
var, onlara bakıyoruz. Kimin beynindeki iradesinin kilidi, anahtarı kimin
cebinde onlara bakıyoruz. Kendisini savunmaya kalkan bir milletvekilini, özür
dilemek için bu kürsüye gelen milletvekilini durduran iradenin gizli oylamada ne
kadar etkili olabileceğini görüp, anlayıp milletimizin de anlaması gerektiğine
çalışıyoruz.
Şunu açık ve net
ifade ediyorum: Buradaki yapılan oylamalar İç Tüzük’e uygundur ve gizli
oylamalardır. Milletvekili iradesini özgürce vermiştir. Bir gün 331 oy çıkıyor,
bir gün 338 çıkıyor, öbür gün 337 çıkıyor. Bu nasıl gizli olmayan bir oylama?
Gelin, siz de 97 milletvekili, vermeyenler, şuradan bakın bakalım, oy sayısı
kaç çıkacak. Niye korkuyorsunuz milletvekillerinizin iradesinden?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Niye size ortak olalım?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Niye onlar farklı bir oy verebilir diye içinizde bir ürperti var?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Anayasa’nın ihlal edilmesine niye ortak olalım?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Açın kapıları, açın iradeyi burada kullansınlar oylarını. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kafanızdaki kilit Tayyip Erdoğan’ın cebinde!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, burada konuşan, sürekli birilerine
çamur atan, iftira eden şahısla ilgili konuşmanın zorluğunu ifade ediyorum.
Öyle zor bir şey ki, yani burada konuşurken ister istemez, değer verdiğiniz
anlamına geliyor. Ama geçmişi şöyle bir karıştırdım, inceledim. Hep
dürüstlükten, namustan, iş takipçiliğinden, farklı farklı şeylerden ifade eden
şahıs ve bu şahsın en büyük özelliği, 1980 yılından bu tarafa Yanaşma Me… (AK
PARTİ sıralarından gülüşmeler) Danışma Meclisinde faaliyette bulunup
birilerinin seçtiği, getirdiği şahıs 1980 yılından 2010 yılına kadar geçen otuz
yıllık sürede çeşitli zamanlarda milletvekilliği görevini yapmış ve hep
kavgayla anılmış.
İlk defa yüzüne
su fırlatılan şahıs bu, o kürsüde otururken. İlk defa
suratına kül tablası atılan şahıs bu. İlk defa kendi kafasına zımba teli atılan
şahıs bu.
Bakıyoruz: “Mecliste
kavga.” Kim? Başrollerde o şahıs. “Mecliste kavga.” Kim? Esas oğlan,
başrollerde, kötü rollerde…
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Bir milletvekili hakkında konuşuyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Hani Erol Taş falan vardı ya, onun rollerinde bir şahıs.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Başbakanın sevdiği filmler yani!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Nerede kavga, nerede gürültü, o şahıs. “Mecliste
çantalı kavga.” Çanta fırlatılmış. Kime? Buna.
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Sizin gibi soygun filmlerinde oynamıyor hiç olmazsa.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Yine, bir milletvekili kürsüden söz alıyor, 1980’li yıllardan sonra
ülkede büyük yolsuzluklar olduğunu ve bunların kurumsallaştığını, birilerinin
nüfuz kullanarak iş takip ettiğini söylüyor. O şahıs diyor ki: “Çamur atma, kimse
söyle, yiğitsen söyle.” diyor. Hani “Yarası olan gocunur.” diye bir ifade var
ya, sürekli gocunuyor bu.
Yine, Hayalî
İhracat Komisyonu var Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Hayalî İhracat
Komisyonunda o şahıs suçlanıyor. Erzincan depremiyle ilgili, yine az önceki
söylediğim şahıs… Erzincan depreminde birilerinin felaketten zenginleşmek
istediği, felaketten faydalanmak istediği ortaya çıkınca o şahıs alınganlık
gösteriyor ve Erzincan depremine gittiği zaman bu yuhalanıyor, “Sen de
teröristsin.” diye teröristle aynı safa getiriliyor, konuluyor. Şimdi size…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Onu bir ispatlasana.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, kim bu ya?
YILMAZ TANKUT
(Adana) - Sayın Elitaş, kim bu?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu şahsın Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bulunduğu süre içerisinde bir Hayalî İhracat Komisyonu ortaya çıkarılıyor.
Hayalî İhracat Komisyonunda hayalî ihracatçıların avukatı olduğu Türkiye Büyük
Millet Meclisi tutanaklarında belgeleniyor. Bakın “Hayalî İhracat Komisyonu
üyesi SHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in uyuşturucu kaçakçılığına adı
karışan Hataylı Aştah ailesine mali müşavirlik yaptığı öne sürüldü. (AK PARTİ
sıralarından “Yazıklar olsun” sesleri) “Bu sav 13 Aralık 1990 tarihinde dönemin
Gelirler Genel Müdürü Altan Tufan ve 6 bürokratınca hazırlanan ve imzalarının
bulunduğu tutanakta yer aldı. Tutanakta şu savlara yer verildi: Olay
Bakanlığımıza intikal ettiği sırada hâlen Tunceli Milletvekili olan ve
müşavirlik yapan –milletvekili ve müşavirlik yapıyor- Kamer Genç tarafından bu
mükelleflerin işi Gelirler Genel Müdürlüğünde takip edilmeye başlamıştır. Kamer
Genç, bu konuda, aşağıda imzası bulunan bütün yetkililere zaman zaman ve ayrı
ayrı müracaat etmiştir. Ancak, adı geçen, istediği sonucu
sağlayamayacağını anladıktan sonra, mükelleflerin talebinin yerine getirilmesi
için rüşvet istendiği yolunda söylentiler yayarak –söylenti yayıyor, dilini
silah gibi kullanıyor- yöneticileri manevi baskı altına almaya çalışmış ve
yerine getirilmesi kanunen mümkün olmayan işlemlerin yapılmamasını menfaat
ilişkilerine ya da menfaat beklentileri olduğuna bağlayarak işlemin olumlu
sonuçlanması için çaba sarf etmiştir.”
Şimdi, kamuoyunda
bir söylenti var. Aksaray’daki saman tuğla fabrikasının yüzde 5 hissesinin
kendisine bedelsiz verildiğini kendi beyanından gazetelerde okuduk…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İspatla, ispatla.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Söylüyorlar, diyorlar ki: Bir ilde bir iş hanı var, Türkiye’nin
belirli yerlerinde de elli altmış tane konutu var. Kira zengini ama vergi dairelerine
baktığımızda vergi beyannamelerinde bu yok. İnternetteki duruma baktığımızda
sen hayatın boyunca milletvekilliği yapmışsın, devlet memurluğu yapmışsın, elli
altmış tane konutu, bir iş hanını hangi kazançla aldın? Milletvekili
maaşının ne olduğu belli.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Başbakana mı soruyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - İşte, burada, Hayalî İhracat Komisyonunda birilerini savunarak ve
bunların nüfuzlarını, bunların ihtiyaçlarını karşılayamadığın sürece birilerine
çamur atarak elde ettiğin gelirin bir unsuru mu diye size sorarlar ve bu hayalî
ihracat da nedir? Uyuşturucu ticaretiyle ilgili kısımlarla yapıyorsun, tamamen
milletin kabul etmediği, benimsemediği konuyu ortaya çıkarıyorsun.
Bir de burada
Tunceli milliyetçiliğini yapıyorsun. Tuncelili değerli vatandaşlarımıza
saygımızdan sana bazı şeyleri söylemekten imtina ediyoruz. “Tunceli’ye aş”
diyorsun, “Tunceli’ye iş” diyorsun. Elinde imkân var, elinde fırsat var,
Tunceli’de de bedava arsa var 5084’ten dolayı, Tunceli’de de işçi üzerindeki sigorta
primlerinin kamu tarafından ödenme imkânı var. Aksaray’a fabrika yapmana bir
şey demiyoruz ama öyle bir ihtiyacın var, öyle bir imkânın var, Aksaray’a
fabrika yapana kadar Tunceli’deki aşa ve işe ihtiyacı olan insanlara fabrika
yap. Burada konuşarak değil, burada söyleyerek değil, işi eyleme dökmek
gerekir. Senin söylemlerin sadece menfaat doğrultusunda olmaktadır.
Bu şahsın bu
durumunu ortaya çıkarmak üzere, değerli milletvekilleri, söz almış bulunuyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi önerisinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim
Sayın Okay?
Arkadaşlar,
lütfen sükûneti sağlayalım.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Hatip konuşurken Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yönelik, hak
etmediği Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun sözler ifade etti, “Niye
korkuyorsunuz? Prangalarınızın kilidi nerede, kimde, biliyoruz. 97 milletvekili
niye oy kullanmıyorsunuz?” türünden. O nedenle açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, baştan sona kadar bana sataştı.
BAŞKAN – Dinledim
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Ama o kadar süre de bana vereceksiniz.
BAŞKAN – Tamam.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Doğruları söyledim Sayın Başkanım, sataşmadım. Belge
bunların hepsi.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Okay.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel, burada, kimi
gazete kupürleriyle dedikoduyu bir önerge aleyhine
konuşma vesilesi yapan bir Grup Başkan Vekilini dinledik. Hakkında gazete
kupürleri üzerinden dedikodu ve spekülasyon yapılan
kişi mutlaka biraz evvel hitap eden kişiye gerekli cevabı en iyi şekilde
verecektir, ancak… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ALABOYUN
(Aksaray) – Sen niye rahatsız oldun?
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Ancak…
ALİ RIZA ALABOYUN
(Aksaray) – Eski SHP’li olduğu için mi?
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – İşinize bakın! Sen sus, konuşma! Sus! Saygısız adam! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, kimi azarlıyor bu?
ALİ RIZA ALABOYUN
(Aksaray) – Terbiyesiz, sen kimsin!
BAŞKAN – Sayın
Okay, lütfen...
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen hatibi uyarınız.
BAŞKAN – Sayın
Elitaş…
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Ancak, biraz evvel burada hitap eden Grup Başkan Vekili Cumhuriyet
Halk Partisinin oy vermemesini eleştiri konusu yaptı. (AK PARTİ sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
ALİ RIZA ALABOYUN
(Aksaray) – “SHP’li” dedim diye bozuldun mu?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, özür dilesin. Kimseyi azarlayamaz.
BAŞKAN – Sayın
Elitaş, açıklama yapacağım efendim. Lütfen…
ATİLA EMEK
(Antalya) – Elitaş, sabote etme!
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Burada Cumhuriyet Halk Partisinin oy vermemesi Cumhuriyet Halk
Partisinin ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin işidir. AKP kendi
işine bakacak. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Başkan…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Susturun da öyle konuşsun Sayın Başkan.
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Sayın Başkan, bir şey anlaşılmıyor ki.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – “Anayasa değişikliği” diye eğer bu Parlamentoya AKP için tüzük
değişikliğini getiriyorsanız ve bu tüzük değişikliğini “Anayasa değişikliği”
diye halka dayatmak istiyorsanız…
ALİ RIZA ALABOYUN
(Aksaray) – Referanduma gidersin, halk o zaman karar verir. (CHP sıralarından
“sus” sesleri)
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – …ve Yüce Divan korkusundan, paniğinden, telaşından, ürküntüsünden…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin niye öyle olduğu
anlaşıldı! Niye süt dökmüş gibi oldukları anlaşıldı!
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) - …buralarda oy kullanan milletvekillerinin peşine 2 tane
milletvekili takıp ve bu kabinlerin hiçbirini kullanmadan doğrudan kontrollü oy
kullandırırsanız…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Grup Başkan Vekili böyle söylerse, Genel Başkan ne diyordur Allah
bilir!
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – …sizin yapmak istediğiniz bu gayrimeşru tüzük değişikliği çabanıza
meşruiyet kazandırmayacak Cumhuriyet Halk Partisi. Kendiniz pişireceksiniz,
kendiniz yiyeceksiniz!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bir Grup Başkan Vekili böyle söylüyorsa, Genel Başkan ne diyordur
Allah bilir, kapalı kapılar ardında!
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Ve burada bir siyasi partinin tek başına Anayasa değişikliğine
kalkıştığı cumhuriyet tarihinde ilk oldu.
Cumhuriyet
tarihinde bir başka ilk daha oldu. Meclis Başkanı Anayasa değişikliğinin
başından bu yana hep Parlamentoyu yönetti. Bu ne güvensizlik, bu ne panik, bu
ne fire korkusu! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Hâlinizi Türkiye izliyor ve
tarih bunları not ediyor.
Ve hiçbir zaman
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri sizler gibi biat içerisinde değildir,
“Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım!” anlayışı içerisinde değildir. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN -
Arkadaşlar, lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın
Okay, izin verirseniz şunu ifade etmek istiyorum: Siz tabii, üslubuna dikkat
eden bir grup başkan vekilisiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
lütfen müdahale etmeyelim.
Konuşmanız
sırasında belki bir maksadını aşan cümle, arkadaşlar konuşmanıza müdahale
edince olmuştur. Tahmin ediyorum ki siz de onu kastetmediniz. Yoksa buradaki
bir milletvekili arkadaş, siz de zaman zaman arkadaşlarımızı ikaz ediyorsunuz
veya karşı fikir serdediyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Şuur altındaki baskı herhâlde. Neyse…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şuur altında baskı içinde sensin Mustafa! Ben sana cevap vereceğim
şimdi.
BAŞKAN - Yani o
konuda bir kastı aşan bir cümle olduğu kanaatini ben gördüm. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar…
Sayın Alaboyun,
Sayın Okay da o hususta bir, yani gayri ihtiyari bir ifadenin olduğunu ifade
ettiler. Dolayısıyla, anlaştık.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Evet.
BAŞKAN – Tamam.
Evet, şimdi…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – O arada ödümüz koptu. Ne olacak?
BAŞKAN – O kadar
değil, herkesin yüreği kopmaz hemen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, herhâlde siz de takdir ettiniz. Sataşma o kadar açık
ki artık…
BAŞKAN - Sayın
Genç, kendisiyle ilgili olarak yapılan açıklamalara yine cevap verecek.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, arkadaşımız on dakika…
BAŞKAN - Ben
kendisine de üç dakika süre vereceğim.
Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, on dakika benden bahsetti.
BAŞKAN – Yok, üç
dakika Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama rica ediyorum, hiç olmazsa beş dakika.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yahu, sen her gün on dakika iftira atıyorsun, her gün on dakika
çamur atıyorsun.
BAŞKAN – Siz tecrübeli
bir politikacısınız, onu halledersiniz.
Buyurun, üç
dakika içinde bir cevap verin efendim.
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, sayın milletvekilleri, bakın, 1980’de Danışma Meclisine
gelmişim. Danışma Meclisi, aslında çok öyle övünülecek bir meclis değildi. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Ben orada öyle bir mücadele ettim ki. Sizin
askerlerden korktuğunuz günler vardı, ben orada mücadele ettim. Buraya
getirilen, hak ve özgürlüklere karşı yapılan kısıtlamalara karşı koydum ve beni
oradan atmak için Konseye öneriler getirdi. Sonradan da ben bağımsız aday
oldum. Anayasa’ya, bu getirdiğiniz Anayasa’ya tek başına ben “Ret” verdim,
ondan sonra da Danışma Meclisi üyeliğinden de istifa ettim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ret oyu vermemişsin, çekimser kalmışsın.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Fakat 83’te ben bağımsız aday oldum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Yanılıyorsun, çekimser kalmışsın, ret vermemişsin.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan, bakın, beni çok sürekli şey ettiler.
BAŞKAN –
Dinleyelim arkadaşlar, açıklama getiriyor.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ondan sonra bağımsız aday oldum. Beni veto ettiler. Danışma Meclisi
üyeliğinden de istifa ettim. 83’le 87 arasında mali müşavirlik yaptım. Bakın, sevgili…O zaman da SHP’de parti meclisi üyesiydim.
Fakat, değerli
arkadaşlarım, benim kamuoyunda bilindiği için ismim, bugün dahi Türkiye’nin her
tarafından bana telefon ediyorlar.
Bir gün Özal…
Tabi, Özal, aslında, sizin babanız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, bu söyledikleri…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Çünkü, o, bu memlekete en büyük
suistimaller yolunu açan, hayalî ihracatın yolunu açan oydu. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Şimdi, tabii,
87’de Plan ve Bütçe Komisyonundaydım ve onların yaptıkları suistimallere,
hayalî ihracatlara karşı şiddetle karşı koyunca, o zaman bir vatandaşın birisi
veraset vergisinden dolayı borcu varmış, veraset borcunu da ödemiş fakat adamın
haczini kaldırmıyorlar. Bana geldi, dedi ki: “Kamer Bey, benim bir haczim var.
Ben paramı ödemişim ama haczi kaldırmıyor.” Açtım o zaman Gelirler Genel
Müdürüne “Yahu, arkadaş” dedim, yani, bu vatandaş…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Uyuşturucu ticareti mi yapıyordu?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bugün, yine aynı şeyleri yapıyor işte birtakım… Yani sizin
iktidarınız zamanında… Ama Sayın Başkan, yani bu çok büyük bir…
Bakın, Mustafa
Bey, senden, yiğitlik bir şey istiyorum, şerefi ve namuslu olarak çıkalım bir televizyon
programına, karşılıklı konuşalım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Olan şey üzerine yemin edilir.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ama iki saat konuşalım. Ben şimdi burada ne diyeyim ben sana?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Olan şey üzerine söz verilir.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, arkadaş…
Dedim ki: “Ey
Maliye Bakanı! Sen vatandaştan vergi borcunu tahsil etmişsin, e haczini niye
kaldırmıyorsun?” Ondan sonra, çıka çıka o arkadaşın veraset vergisinden dolayı
geçmişte bir akrabası Beyrut’ta bir uyuşturucu kaçakçılığına karışmış.
AHMET YENİ
(Samsun) – Ne iş yapıyordu?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bende ne günahı var arkadaşım?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – İş hanın var mı?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi Mustafa diyor ki: “İş hanın var.” İş hanım varsa, sana
bağışlıyorum. Ama yoksa sen bana iş hanı alır mısın?
Bak, sen, geldin,
bana dedin ki:” Kayseri’deki şeker fabrikasıyla ilgili çok suistimal belgeleri
var, getirip sana vereceğim.”
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kanun teklifi verdim, kanun teklifi verdim o konuda.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Hani sözün? Erkeksen dur! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
bakın, ben…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kanun teklifi verdim o konuda.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bak Sayın Başkan…
Şimdi iktidar
sizsiniz. Bütün maliye müfettişleri, hesap uzmanları
emrinizde. Eğer benim bir şeyim varsa, inceleyip de ortaya
çıkarmıyorsanız şerefsizlik yapıyorsunuz, bu memleketin haklarını iyi
korumuyorsunuz!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Şeker fabrikasıyla ilgili kanun teklifi verdik.
BAŞKAN – Sayın
Genç, teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Sayın Başkanım, bana çok ağır şeyler söylediler, “İş hanı var,
hayalî ihracat yapıyor…”
BAŞKAN – Sayın
Genç, cümlenizi tamamlamak için açayım.
Buyurun,
tamamlayın.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, Hayalî İhracat Komisyonunun üyesiydim ve o hayalî ihracat
yapanların hepsini de çıkardım ortaya. Ben şimdiye kadar, arkadaşlar, eğer
kendi kesemi düşünseydim, eğer şahsımı düşünseydim ben de gelirdim, AKP’nin
içine girerdim, ihaleleri takip ederdim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Seni kim alırdı!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben de giderdim, orada hayalî ihracat yapardım ama benim bu millete
karşı bir diyet borcum var. Bu memlekette siyasete 80’den beri başlamışım,
kaderim, hep hırsızlarla, hep bu memleketi talan yapan kişilerle uğraşmışım.
Zaten bu bir akıl ve mantık meselesidir. Bir insan eğer dürüstse gidip iktidar
partisi içinde talan ve soygunların içinde olmaz. Eğer ülkesini seviyorsa
gelir, devamlı… Bak, sen de diyorsun. Ben bugüne kadar hiçbir zaman iktidar
partisine gidip de cebimi doldurmadım. Erzincan depreminde de beni
yuhalamadılar. Erzincan depreminde de ben Erzincan kanununu çıkarmak için
burada eylem koydum ve sen onları hayal görüyorsun Mustafa Elitaş. Şerefliysen
çıkalım televizyona.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kamer, okuyorum bak: “Teröristlerin başı Kamer Genç.” diyor. Bak,
vatandaş sana diyor ki: “Teröristlerin başı Kamer Genç.” diyor Kamer.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Arkadaşlar, gazetelerde çok şey çıkıyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Sen şimdi KİT Komisyonu Başkanısın. O KİT Komisyonunda yaptığın
örtbasları çıkaracağım, merak etme.
BAŞKAN – Sayın
Genç, teşekkür ediyorum efendim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisini…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Oylamaya geçmeden önce bir yoklama talebi vardır, onu
yerine getireceğim: Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Okay, Sayın Özyürek, Sayın Selvi,
Sayın Akıncı, Sayın Emek, Sayın Kart, Sayın Köktürk, Sayın Şevket Köse, Sayın
Yalçınkaya, Sayın Özkan, Sayın Ertemur, Sayın Sevigen, Sayın Tütüncü, Sayın
Bingöl, Sayın Aydoğan, Sayın Güner, Sayın Diren, Sayın Yazar, Sayın Oksal,
Sayın Coşkuner, Sayın Seçer.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, ismini kaydettiğimiz arkadaşlarımız lütfen yoklamaya
katılmasınlar.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/108, 10/295) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 26/4/2010
Pazartesi günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
(Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre söz hakkım vardır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, şimdi, bu kürsü milletin kürsüsü. İç Tüzük’ümüzün
157’sine göre uyarma cezası gerektiren hususlar şahsiyatla ilgilidir. Eğer bu
kürsüyü Sayın Elitaş ve Kamer Genç birbirlerinin şahsiyatıyla uğraşmak için
kullanıyorlarsa doğrusu milletimiz bununla ilgilenmiyor. Şahıslarıyla ilgili
bir konu varsa lütfen Meclis dışında tartışsınlar. Yani doğrusu, yani, bu iki
şahsın birbiriyle, şahıslarıyla ilgili konuları Meclis kürsüsünden dile
getirmelerini yanlış bulduğumu ifade etmek istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Tütüncü,
sisteme girmemişsiniz efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Efendim, 60’ıncı madde çerçevesinde…
BAŞKAN – Efendim,
yerinizden söz vereceğim size. Lütfen, mikrofonunuzu açın efendim.
Sayın Tütüncü,
buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin çalışma yaşamı açısından yaşamsal önemde bir öneri
olduğuna, önerinin reddedilmesini anlamakta güçlük çektiğine ilişkin açıklaması
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yani oyladık
ancak… Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin az
önce oylanan önergesi, çalışma yaşamı açısından yaşamsal önemde bir önergeydi. Neden, toplu sözleşmelerle ilgili.
Değerli
arkadaşlarım, ekonomik kriz ortamında asgari ücret düzeyinde çalışanların oranı
artıyor ayrıca asgari ücret altında çalışma yaygınlaşıyor, taşeronlaşma olgusu
yaygınlaşıyor, insanlar tam aylık ücret alamıyor, bir haftalık, on beş günlük
ücretlerle yaşam mücadelesi veriyor. Yani bu koşullarda -anlamakta güçlük
çektim, çekiyorum- nasıl bu önerinin aleyhinde oy kullanırsınız?
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkanım, bir cümle söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Az önce Sayın Hatip konuşurken konuşmasının son kısmında “KİT
Komisyonu Başkanısınız, oradaki örtbaslarınızı gündeme getireceğim.” dedi. Buna
sessiz kalmam mümkün değil.
KİT Komisyonu
denetim faaliyetlerini en adil şekilde yürütmektedir. KİT Komisyonunun hiçbir
hesabı örtbas etmesi söz konusu olamaz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Tutanaklara
geçti.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Başkan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, KİT Komisyonu Başkanı bu kadar
duyarlıysa, KİT Komisyonu alt komisyonunda başkanlık yapan bir kişinin bir
yolsuzluk dosyası dolayısıyla savcılığa yazı yazıp “Burada yolsuzluk yoktur.”
dediği zaman, aynı duyarlılığı göstermesini isterdim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Evet, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, saat 14.25’te toplanmak üzere birleşime ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 14.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.26
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın; Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep
Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin; 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
birinci görüşmesine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, dünkü birleşimde teklifin 18’inci maddesinin oylaması
tamamlanmıştı.
Şimdi, 19’uncu
maddeyi okutuyorum:
MADDE 19- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 148 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinin sonuna “ve bireysel başvuruları karara bağlar” ibaresi, üçüncü
fıkrasındaki “Cumhurbaşkanını,” sözcüğünden sonra gelmek üzere “Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanını,” ibaresi eklenmiş, beşinci fıkrası “Yüce Divan
kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden
inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.” şeklinde değiştirilmiş, maddeye
ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar ve üçüncü fıkradan sonra
gelmek üzere “Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları
ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce
Divanda yargılanırlar.” şeklinde yeni bir fıkra eklenmiştir.
“Herkes,
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel
başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.
Bireysel
başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Madde
üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına olmak üzere ilk
söz, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart’a aittir.
Sayın Kart,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika
efendim.
CHP GRUBU ADINA
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa Değişiklik
Teklifi’nin 19’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(x)
497 S. Sayılı Basmayazı 19/4/2010 tarihli 88’inci
Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bu maddede getirilen değişikler ile Anayasa Mahkemesinin
görev ve yetki alanında iki konuda yeni düzenlemeler yapılıyor. Hukukumuzda
mevcut olmayan bireysel başvuru hakkıyla birlikte Yüce Divanın görev ve yetki
alanı genişletiliyor.
Bireysel
başvuruyla ilgili düzenleme yapılırken hukuk sistemiyle hiçbir
irtibatlandırmanın yapılmadığını görüyoruz. Bu durum, kaçınılmaz olarak,
Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesi arasında hiyerarşik bir anlayış ve uygulamayı
ve devamında da kaosu getirecektir. Yargı birliği
konusunda hiçbir ciddi çalışmanın yapılmadığını görüyoruz.
Öte yandan, biraz
evvel isimlerini söylediğim bu altı mahkeme Anayasa’mızın 146 ve devamı
maddelerinde eşit statüde ve yüksek mahkemeler olarak adlandırılmış iken bu
yapı altüst edilmektedir, bu sistematik yapı bozulmaktadır. Bunun yanında,
Anayasa Mahkemesinin özellikle ve ağırlıklı olarak Danıştay ve Yargıtayın üst
temyiz mercisi olması sonucu yaratacak bir fiilî dönemin başlaması
amaçlanmıştır. Bu konularda doğması kaçınılmaz yetki ve görev çatışmalarının
şimdiden ve mutlaka bertaraf edilmesi gereğini önemle ifade ediyor,
vurguluyoruz. Siyasi iktidar, görev ve yetki konularında belirsizlik yaratarak,
bütünüyle hâkim olamadığı Yargıtay ve Danıştayın bu yolla işlevini kısmen de
olsa etkisiz hâle getirmeyi amaçlamaktadır.
Keza, Yüce
Divanın yargılayabileceği görevlilerin sayısı artırılırken hukukçu olmayan
yargıç yapılanmasının da artırılmış olması, telafi edilemez bir çelişkidir. Bu
durum başlı başına, Anayasa Mahkemesinde diğer unsurlar bir tarafa, güven
anlamında bir zafiyet yaratacaktır. Yüce Divanda görev yapacak yargıçların
hukuk formasyonu, hukuk eğitimi dışında ağırlıklı
olarak ceza ve ceza usul hukuku misyonuna sahip olmaları zorunlu iken ve bu
durum bilim adamları tarafından ağırlıklı olarak kabul edilirken, ifade edilirken,
şimdi geldiğimiz aşamada, hukukçu olmayan 7 kişinin bulunabileceği bir Yüce
Divanın vereceği kararların hukuki sıhhatinden de elbette kuşku duyulacaktır.
Üye seçimindeki siyasi ve yürütme ağırlıklı bağımlılık sebebiyle Anayasa
Mahkemesi dış müdahalelere büyük ölçüde açık hâle gelecektir. Mevcut Anayasa
Mahkemesinin ceza ve ceza usul uygulamasındaki zafiyetleri ortadayken, yeni
yapılanmada bu zafiyet telafi edilemez boyutlara ulaşacaktır.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; sağlıklı bir Yüce Divan yapılanması ancak Yargıtay ceza
daireleri bünyesinde gerçekleşebilir. Bu düşünce yaygın ve kabul gören bir
düşünce olmasına rağmen, kısa zaman diliminde Yargıtayda aradığı müdahale
ortamını, bu vasatı yaratamayacağını bilen siyasi iktidar, yine kişisel ve siyasi kaygılarla getirilen
bu değişiklik teklifini tercih etmiş ve dayatmıştır. Siyasi iktidar, bu teklifi
hazırlarken kurumlar arasında yine ayrım yapmış, “bana yakın-bana uzak” ya da
“yakın zamanda hâkim olabileceğim-olamayacağım” yaklaşımı içinde ayrımcı
kimliğini, vasfını bir kez daha ortaya koymuştur.
Bakın, bu konuda,
Anayasa Komisyonu Başkanının daha evvelki çelişkilerini, akademik ve siyasi
geçmişini inkâr eden söylemlerini hep ifade ettik. Bunları bir polemik amacıyla veya Sayın Komisyon Başkanının birtakım
egolarını tatmin etme duygusu içinde anlatma gayreti içinde değiliz, öyle bir
kompleksin içinde değiliz ama yeri geldiği zaman da bunları kayıtlardan,
tutanaklardan halkımıza anlatmak, Genel Kurula anlatmak bizim görevimizdir,
sorumluluğumuzdur.
Ne diyor Sayın
Burhan Kuzu, Anayasa profesörü, Anayasa Komisyonu Başkanı? Tırnak içinde
söylüyorum, Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Buradayım.
ATİLLA KART
(Devamla) – Evet, o zaman dikkatle dinlemenizi tavsiye ediyorum Sayın Kuzu.
Diyorsunuz ki
22’nci Yasama Döneminde: “Anayasa Mahkemesinden Yüce Divan yetkisinin alınması
gerekir.”
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Doğru.
ATİLLA KART
(Devamla) – “Yüce Divan yetkisi bu mahkemeye 61 Anayasası’yla beraber verilmiş.
Bilindiği gibi bu mahkeme, Cumhurbaşkanı…” Vesaire diye devam ediyorsunuz. “Bu
yetkiyi kime vermek lazım diye düşündüğümüzde, daha önce bu tür çalışmalar
olmuş, mesela 82 Anayasası ilk şeklinde bunu Yargıtay ceza daireleri
başkanlarından oluşan bir kurula vermiş.”
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Doğru.
ATİLLA KART
(Devamla) – “Bunu doğru buluyoruz. Anayasa Mahkemesinde hukukçu olmayan üye
var, cezacı olmayan üye var. Bu kadar teknik bir konuda, öyle zannediyorum,
isabetli karar vermede zorlanılıyor olsa gerek.”
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Ne var bunda?
ATİLLA KART
(Devamla) – Sayın Kuzu, geldiğimiz noktada, 1982 Anayasası’nın o ilk hâlinden
bile geride olduğunuz anlaşılıyor. Kendi beyanlarınızla, kendi tutanak beyanlarınızla
anlaşılıyor.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Ben de bir şey söylediğini zannettim.
ATİLLA KART
(Devamla) – Tabii, bunlar sizin için hiç önemli değil. Çünkü akademik
geçmişinizi, siyasi…
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Bomboş konuşuyorsun. Anlamıyorsun konuşmaları.
ATİLLA KART
(Devamla) – Sayın Başkan, ne zaman müdahale edeceksiniz?
BAŞKAN – Efendim,
Sayın Kuzu, lütfen…
TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Komisyon Başkanısın, kalkmış bir de laf atıyorsun.
BAŞKAN – Sayın
Kuzu, Komisyon Başkanı olarak söz istersiniz, veririz, izah edersiniz. Lütfen,
Hatibe müdahale etmeyin efendim.
TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Ayıp sana! Komisyon Başkanı olarak laf atma.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Anladığı yok…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Dinle! Dinle!
ATİLLA KART
(Devamla) – Sayın Kuzu, değerli arkadaşlarım; bakın, tevil götürmez bir mutlak
çelişkiden söz ediyorum. Bu nedir aynı zamanda biliyor musunuz? Bu, aynı
zamanda, gayriciddi ve demagojik bir anlayıştır.
Kalkarsınız, gelirsiniz, bir tutarlılık içinde, kendinize güveniyorsanız, bir
tutarlılık adına gelir cevap verirsiniz ama verebileceğiniz cevap yok. O zaman
ne yapıyorsunuz? Hamaset yapıyorsunuz, demagoji
yapıyorsunuz, düzeyli olmayan bir tartışmaya giriyorsunuz.
Bakın, sizin
beyanlarınızdan söz ediyorum. Uzak beyanlarınız değil; 1997’den söz etmiyorum,
22’nci Yasama Döneminden söz ediyorum, hem akademik anlamda hem siyasi anlamda
bugün inkâr ettiğiniz söylemlerinizden söz ediyorum.
Aslında, bu gayriciddi tavır, sayın milletvekilleri, keşke bu beyanlarla
sınırlı olsa, keşke Anayasa Komisyonu Başkanıyla sınırlı olsa. Aynı tavrı
Meclis Başkanında da görüyoruz. Bunu soyut bir şekilde söylemiyorum. Bakın, öylesine gayriciddi,
öylesine sorumsuz, öylesine keyfî bir tavır ki…
Bakın, değerli
milletvekilleri…
BAŞKAN – Sayın
Kart… Sayın Kart… Böyle hakaret içeren, aşağılama içeren ifadeleri
kullanmazsanız çok iyi olur. “Sorumsuz…” Yani bunlar… (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
ATİLLA KART
(Devamla) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, ne söyleyeceğini bir liste olarak verin!
BAŞKAN – Bunlar…
ATİLLA KART
(Devamla) – Sözümü tamamlamama fırsat verir misiniz?
BAŞKAN – Lütfen…
Sizi…
ATİLLA KART
(Devamla) – Sayın Başkan, sözümü tamamlamama fırsat verir misiniz?
BAŞKAN – Sizi İç
Tüzük gereğince temiz bir dille konuşmaya davet ediyorum efendim, lütfen.
OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Hakaret etmeden…
ATİLLA KART
(Devamla) – Bakın, Sayın Başkan, 9 Şubat 2010 tarihi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına bir dilekçe veriyoruz, diyoruz ki: “23’üncü Yasama
Döneminde Meclis Başkanlığına intikal eden dokunulmazlık dosyası sayısı 572’ye
ulaşmıştır.” diyoruz. Bunların 75’i hakkında Karma Komisyon görev yaptı, Genel
Kurula ulaştırdı; 76’sı hakkında Hazırlık Komisyonu görev yaptı, rapor
hazırladı; ama Sayın Komisyon Başkanı, Karma Komisyonu göreve davet etmiyor,
toplantıya çağırmıyor; 421 dosya yönünden ise iki yılı aşkın bir süreden bu
yana Karma Komisyon toplanmıyor. Yazıyoruz çiziyoruz, “Sayın Komisyon Başkanı,
Karma Komisyonu hangi yetkiyle, hangi sorumluluk anlayışıyla toplantıya
çağırmıyorsun?” diyoruz, o gene bildiğini yapıyor, çünkü 22’nci Yasama
Döneminde ne demişti? Demişti ki: “Karma Komisyonu toplamaya ne gerek var?
Nasıl olsa erteleme kararı vereceğiz.” demişti. Bunu ne yapıyoruz, kime şikâyet
edeceğiz? Görevini mütemadi bir şekilde kötüye kullanan bir Karma Komisyon
Başkanını elbette Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına şikâyet edeceğiz ama
işte, Türkiye’nin gelip tıkandığı nokta burada başlıyor sayın milletvekilleri.
Bu işi denetleme mevkisinde olanlar –Cumhurbaşkanını geçiyorum, şimdi onun yeri
değil- Türkiye Cumhuriyeti’nin protokoler anlamda iki numarasında oturan Meclis
Başkanı, aradan geçen iki yıla rağmen, bu konudaki denetim görevini yapmıyor.
Bunları muhtelif şekillerde dile getiriyoruz, en son 9 Şubat tarihinde, bir kez
daha yazılı olarak başvurmuşuz. 9 Şubat… Neredeyse 9 Mayıs gelecek, üç aya
yakın bir süre olmuş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kart, lütfen konuşmanızı tamamlayın. Ek süre veriyorum.
ATİLLA KART
(Devamla) – Neredeyse üç aylık bir süre geçiyor, daha bu başvurumuza cevap
alamıyoruz. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı, görev ve yetkilerini hem yasal
anlamda hem siyasi anlamda kötüye kullanmayı, kurumsal olarak kötüye kullanmayı
itiyat hâline getiren, uygulama hâline getiren bir Meclis Başkanının yönetimi,
tıpkı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti gibi.
Sayın Başkan, siz
bu başvurumuza nasıl cevap vermezsiniz? İç Tüzük’ün 14’üncü maddesindeki o amir
düzenlemeye rağmen, komisyonların çalışıp çalışmadığını neden denetlemezsiniz?
Siz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanısınız. Siz, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun bir temsilcisi değilsiniz, memuru değilsiniz, bunları
geçiştiremezsiniz. Bu noktalarda görevinizi yapmaya, sizi görevinizi yapmaya
bir kez daha bu vesileyle davet ediyorum ve şu noktada da Komisyon Başkanını
bir kez daha uyarmak gereğini duyuyorum: Burada, hukukçu olmayan yargıç
yapılanması, Yüce Divanın yetkisi, ceza hukukçusu zarureti… “İşte, efendim,
Anayasa Mahkemesi siyasi kimliği olan bir mahkeme.” Elbette, siyasi boyutları
da var Anayasa Mahkemesinin o yaptığı çalışmalarda. Ama,
esas itibarıyla, özellikle Yüce Divan görevini yaparken Anayasa Mahkemesi, salt
hukuk formasyonunun da yetmediği, hukuk formasyonu üstüne bir ceza
uzmanlığının, bir ceza usul uzmanlığının gerektirdiği bir özelliği var. Bunları
bu şekilde düzeltmek gerekirken ne yapıyoruz? Tamamen, kişisel ve siyasi
kaygılarla ve mesleki, akademik, siyasi söylemlerimizi inkâr etmek pahasına
yapıyoruz. Neden yapıyoruz? Çünkü, kişisel olarak,
siyasi olarak, kaygılarımız var, korkularımız var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ek
süreniz de doldu Sayın Kart. Lütfen, Genel Kurulu selamlayınız efendim.
ATİLLA KART (Devamla)
– Bu paketin esası budur değerli arkadaşlarım. Bunları anlatmaya devam
edeceğiz.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – 69’a göre söz talebim var. Hatip, malumunuz,
çok aleni olarak…
BAŞKAN – “Şahsına
sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine
atfolunan milletvekilleri, açıklama yapabilir ve cevap verebilir.”
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Olanları söylemek sataşmak mı Sayın Başkan?
BAŞKAN – Bu
maddenin bu cümlesine istinaden -yeni bir sataşmaya mahal vermeyeceksiniz, bu
düşünceyle- sizi, açıklama yapmak için kürsüye davet ediyorum.
Üç dakika süreniz
var.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili
Burhan Kuzu’nun, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; şimdi, bir şeyi anlayamıyorum. Biz, burada bir Anayasa yapıyoruz,
kitap yazmıyoruz. Sayın Kart, Komisyonda, sekiz yıldır, aynı bu tonla, bu
didişmeyle götürmeye çalışıyor. Neyi halletmek istiyor, ne yapmak istiyor,
anlayamıyorum.
Benim görüşlerim
arasında hiçbir tezat yok. Biz, Anayasa maddesi yazıyoruz. Bu Anayasa maddesi
içerisinde…
ATİLLA KART
(Konya) – El insaf! El insaf diyorum, başka bir şey diyemiyorum.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Lütfen…
Bu Anayasa
maddesi içerisinde, katılan olur katılmayan olur, benim gönlüme tam gelen olur
gelmeyen olur. Netice itibarıyla, ortak bir konsensüsle
çıkartmaya çalışıyoruz bu işi.
Sonuç olarak
benim, dün buraya gelip okuduğunuz başkanlık sistemi konusu. Ben, rahmetli
Özal’a danışmanlık yaptım, o dönemden beri, benim rüyamdır, hayalimdir.
İnşallah, ülke bir gün o sisteme kavuşur. Kurtuluş orada
çünkü.
ATİLLA KART
(Konya) – Ben, başkanlık sisteminin tartışmasını yapmıyorum Sayın Başkan.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Ha bir müsaade buyurun.
ATİLLA KART
(Konya) – Onu tartışmıyorum ben.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Cümlenin bir yerine kadar okuyorsun…
ATİLLA KART
(Konya) – Sizin söylediğinizi okuyorum.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – …kalan bölümü okumuyorsun. Bu, bilimsel anlamda
ne kadar ahlakidir, takdirine bırakıyorum bu kamuoyunun ve Meclisimizin.
ATİLLA KART
(Konya) – Gayriahlaki davranan birisi varsa o da kürsüde
duruyor şu anda.
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen efendim… Lütfen…
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Son cümleyi okumuyorsun, son cümleyi. Ne diyor?
Bütün bu tartışmaları… Başkanlık modeline geçmeyi savunmak için diyorum ki
“Yarı başkanlık modeli sıkıntı çıkarır.” Son cümleyi niye okumuyorsun, bu kadar
bilim ve namus ahlakı vardır da?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hepsini okuyor.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – İkincisi: Yüce Divan meselesi tartışılır.
Dünyanın birçok ülkesinde yargıtaya veren var, anayasa mahkemesine veren var.
“Yargıtaya verse daha iyi olur.” demişiz. Bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Bunda
farklı bir şey yok ama “Anayasa Mahkemesi de diyor ki…” diyorum devamında,
“Sayın Bumin olsun, diğer başkanlar olsun, ‘Yahu bu bir teknik ceza işi değil
sadece. İdare hukuku boyutu var, anayasa hukuku boyutu var. Bunu bırakın biz
yapalım.’ diyor.”
Nitekim 82
Anayasası evvela Yargıtaya vermiş bunu, sonra almış Anayasa Mahkemesine vermiş.
Ne var bunda yani? Bunun neyini, sanki yolsuzluk çıkarmış gibi, hırsızlık
çıkarmış gibi ortaya koymaya çalışıyorsun? Ayıp olmuyor mu yani? Benim bilimsel
görüşüm olamaz mı? Farklı düşünemez miyim ben?
Varsa madde
hakkında, onu söyleyin. Orada, biz, efendim, söz verdiğimiz zaman, sizin bir
buçuk saat konuştuğunuz anlar oldu, kesmedim. Önerge verdiğiniz zaman dikkat
etmeye çalıştık. Orada varsa onu tenkit etmeye çalışın siz. Anayasa yapıyoruz,
katkıda bulunmaya çalışın. Bırakın benim ne söyleyip ne söylemediğimi. Tezat
yok ki burada, ortada, getirip bunu sanki bir tezat varmış gibi ortaya koymaya
çalışıyorsunuz.
Dokunulmazlık
dosyaları konusuna gelince: 600 küsur dosya oluşmuştur orada. Daha önceki
dönemlerde de bugüne kadar 3 bin adet dosya gelmiş geçmiş cumhuriyet tarihi
boyunca değerli arkadaşlarım. Bunun içinde sadece ve sadece –seksen yedi yılda-
42 dosyanın dokunulmazlığı kaldırılmış, bizden öncekiler dâhil. Bu kadar şey de
niye kaldırılmamış?
Komisyonla
alakalı olarak bir ara İnsan Hakları Mahkemesine gittiniz, kaybettiniz. Onu
bekledik. Efendim, daha sonra, bir araştırma önergesi verildi geçen dönem,
biliyorsun, onu bekledik. Anayasa değişikliği olacak dendi, bunu bekledik. Alt
komisyondan daha rapor bana da gelmedi üstelik sonuç itibarıyla. Gittin, beni
savcılığa şikâyet ettin, ondan sonuç alamadın; ağır cezaya verdin, ondan da
sonuç alamadın. Yani ne yapacağım ben sonuç itibarıyla?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kuzu, lütfen tamamlayın efendim sözlerinizi.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, Komisyonu topladığımız zaman bu işe bir
pratik çözüm bulamazsak İç Tüzük’te ya da Anayasa’da, Komisyonu toplamanın
pratik bir faydası olmuyor. Bunu yakından hepimiz görüyoruz. Ne elde edeceğiz,
diyelim topladık? Anlıyorum dediğini de, haklısın, İç Tüzük’te gerçekten
süreler var filan, buna ben bir şey demiyorum, yani bu noktada tabii ki
haklısın ama bir de fiilî durum var ortada. 600 dosya toplayacaksın, dönemin
sonuna… Hep öyle oluyor ama, hep öyle olmuş. Bu bir
itiraf değil, netice itibarıyla, bu bir tespittir. Bunu yapmaya çalışıyoruz.
Her söylediğim cümleden aleyhime bir şey çıkarmaya çalışıyorsun. Ayıp olmuyor
mu bir Komisyon üyem olarak Sayın Kart?
BAŞKAN – Sayın
Kuzu, teşekkür ederim.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Ben de
teşekkür ederim. Tamam efendim.
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Kart, buyurun, ne diyeceksiniz?
ATİLLA KART
(Konya) – Efendim, görüşlerime başka anlamlar yükleyerek bir değerlendirme
yaptı Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak istiyorum izninizle.
BAŞKAN – Yok
efendim, hayır, hiçbir sataşma görmedim, kendi durumunu gayet özetledi.
ATİLLA KART
(Konya) – 69’a göre talepte bulunuyorum.
BAŞKAN – Hayır,
herhangi bir sataşma yok.
ATİLLA KART
(Konya) – 69’a göre, Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Efendim,
bir sataşma yok.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Az önce ne güzel yönetiliyordu bu Meclis.
BAŞKAN – Efendim,
buyurun, ne için söz istiyorsunuz?
ATİLLA KART
(Konya) – Efendim, gerek Yüce Divan konusunda gerekse Komisyonun çalışmaları
konusunda benim söylediklerime başka anlamlar yükleyerek değerlendirme yaptı.
BAŞKAN – Efendim,
o kendi değerlendirmelerini yaptı.
ATİLLA KART
(Konya) – Bunların neler olduğunu izin verirseniz kürsüde ifade edeceğim.
BAŞKAN – Efendim,
böyle karşılıklı -kusura bakma- bir sataşma…
ATİLLA KART
(Konya) – Sataşma değil, gayet açık söylüyorum, “Sözlerime başka anlamlar
yükleyerek.” diyorum. 69’dan söz ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – 69
kapsamında size söz vermemi gerektiren bir durum tespit etmedim.
ATİLLA KART
(Konya) – O zaman, tutumunuz hakkında, 63’e göre söz istiyorum çünkü 69’u
yanlış değerlendiriyorsunuz, hatalı değerlendiriyorsunuz. Bu tutumunuzdan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Siz
sözünüzde ısrar mı ediyorsunuz efendim?
ATİLLA KART
(Konya) – Efendim?
BAŞKAN – Yani,
söz talebinde ısrar mı ediyorsunuz?
ATİLLA KART
(Konya) – Elbette, elbette…
BAŞKAN – Sataşma
olduğunda ısrar ediyorsunuz?
ATİLLA KART
(Konya) – 69’uncu maddeye göre, benim söylediklerime başka anlam yüklendi. Bu
noktadaki tutumunuz, sizin olumsuz tutumunuz sebebiyle 63’e göre talepte
bulunuyorum.
BAŞKAN – Efendim,
ben o konuda, 69’a göre işlem yapabilirim. O ne? Israr ederseniz Genel Kurulun
görüşünü alırım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz “Vermeyeceğim.” dediniz ya.
BAŞKAN – Efendim?
ATİLLA KART
(Konya) – Siz “Vermeyeceğim.” dediniz.
BAŞKAN –
“Vermeyeceğim.” dedim işte.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tutumunuz hakkında söz istedi.
ATİLLA KART
(Konya) – Ben, tutumunuz hakkında, 63’e göre söz istiyorum.
BAŞKAN –
“Vermeyeceğim.” deyince 69’un son maddesini alırım ele.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bunu çoğunluk iradesiyle oylatırsanız geçenki kınama gibi olur.
BAŞKAN –
“Başkanlıkça kendisine söz verilmeyen kimse direnirse, Genel Kurul, bu konuda
görüşmesiz ve işaret oyuyla karar verir.” diyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yaa… Yaa…
BAŞKAN – Yaa…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Çok güzel!
ATİLLA KART
(Konya) – Önce söz vereceksiniz, sonra oylayacaksınız.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, mesela, oylatın, CHP Grubunu dışarı atalım!
ATİLLA KART
(Konya) – Önce söz vereceksiniz Sayın Başkan, sonra oylamaya sunacaksınız.
BAŞKAN – Peki,
gelin efendim. Üç dakika söz veriyorum size.
Buyurun efendim,
buyurun. Üç dakika…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, bize de geçici ihraç cezası verin!
BURHAN KUZU
(İstanbul) – Hayır, size ne oluyor Sayın Vural?
BAŞKAN – Buyurun
efendim, buyurun.
Üç dakika söz
veriyorum, açıklama yapın.
BURHAN KUZU
(İstanbul) – Size ne oluyor anlamadım? Size ne oluyor orada?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sana ne oluyor ya?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Otur oturduğun yerde, otur!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne oluyor? Ne oluyor Kuzu?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kart, buyurun.
Lütfen…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Kuzu, kuzu kuzu olmaz bu Anayasa değişikliği. Milletin
egemenliği kuzu kuzu teslim edilmez bürokratlara, oligarşiye… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Vural… Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – …darbecilere, 28 Şubatçılara…
BAŞKAN – Sayın
Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – …teslim etmeyeceğiz!
YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Niye bağırıyorsun o kadar?
BAŞKAN – Sayın
Kart, buyurun.
Üç dakika süre
verdim.
BURHAN KUZU
(İstanbul) – Yanlışı savunuyor, yanlışı! (MHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Otur!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Lütfen değerli milletvekilleri…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bilmiyorsun ya! Bilmediğin şeylerde ahkâm kesiyorsun ya! Allah’ını
seversen, bilseydin bildiğini yapardın Anayasa’da.
BAŞKAN – Sayın
Vural, böyle bir usulümüz var mı? Karşılıklı bağırarak Genel Kurulda…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bilseydi bildiğini yapardı Anayasa’da.
BAŞKAN – Efendim,
böyle bir usulümüz var mı?
HÜSEYİN
DEVECİOĞLU (Kilis) – Sayın Başkan, ikaz edin.
BURHAN KUZU
(İstanbul) – Sayın Vural…
BAŞKAN – Sayın
Kuzu, lütfen siz de müdahale etmeyin.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, oradan Komisyon Başkanı saldırıyor, oradan.
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlar, ben Sayın Kart’ı kürsüye davet ettim.
BURHAN KUZU
(İstanbul) – Sen saldırıyorsun, sen! (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Kuzu, lütfen…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, anlamıyorsun, bilmezsin!
BAŞKAN – Sayın
Vural… Sayın Vural…
BURHAN KUZU
(İstanbul) – Sen ne anlarsın ya!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bilmediğin konularda kuzu gibi ol! Kuzu gibi ol!
BAŞKAN – Sayın
Vural, siz Grup Başkan Vekilisiniz, örnek olmanız lazım milletvekillerine,
lütfen… Lütfen…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Lütfen soyadını konuşma konusu yapmayın.
BAŞKAN – Sayın
Kart, buyurun efendim.
Sayın Kuzu, siz
de lütfen…
4.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Anayasa Komisyonu
Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ATİLLA KART
(Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
tabii teşekkür ediyorum ama şunu da elbette ifade edeceğim: İç Tüzük’ün
böylesine açık hükmü karşısında bile böylesine engelleyici ve zorlayıcı bir
tavır içine girmeniz gerçekten oradaki tarafsızlık vasfınızla bağdaşmıyor.
Artık geldiğimiz aşamada bazı şeyleri aşın Sayın Başkan. İnandırıcı olmak
adına, bu Meclisin sağlıklı, verimli çalışması adına bazı duygularınızı lütfen
aşın, aşmak zorundasınız.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kart, buyurun, sizi açıklama için davet ettim.
ATİLLA KART
(Devamla) – Bakın, şimdi burada Sayın Komisyon Başkanı birtakım
değerlendirmeler yaptı. Gerçekten benim Sayın Komisyon Başkanının şahsıyla bir
ihtilafım yok, olamaz, bunu insani ilişkilerimiz sebebiyle kendisi de ifade
edecektir, etmek durumundadır ama bu, mesleki anlamda, akademik anlamda, siyasi
anlamdaki çelişkilerini elbette ifade edeceğiz. Bakın, o çelişkileri Adalet
Komisyonu Başkanı için de söylüyoruz. Adalet Komisyonu Başkanı bir günden bir
güne sizin gibi böylesine demagojiye yönelik bir tavra
girmedi Sayın Komisyon Başkanı.
BURHAN KUZU
(İstanbul) – Bilim adamıyım ben… Saptırma…
BAŞKAN – Lütfen,
lütfen Sayın Kuzu…
ATİLLA KART
(Devamla) – Onun için tahammüllü olun. Niye tahammüllü olun? Çünkü demişsiniz
ki, bakın, diyorsunuz ki: “Anayasa Mahkemesinden Yüce Divan yetkisinin alınması
gerekir.”
BURHAN KUZU
(İstanbul) – Ne var bunda yani demişsem?
BAŞKAN – Sayın
Kuzu, lütfen…
ATİLLA KART
(Devamla) – Kanaatinizi, akademik kanaatinizi daha evvel ifade etmişsiniz,
siyasi kanaatiniz de bu kadar açık. Yani bu noktadan sonra tevil götürmez bir
şekilde, artık bunu bir manevra alanınız olmayacak bir şekilde ifade
ediyorsunuz. O zaman gelin de siyaseten dürüst bir şekilde, en azından bir özür
dileyin, kamuoyundan özür dileyin.
BURHAN KUZU
(İstanbul) – Ne özrü dileyeceğim?
ATİLLA KART
(Devamla) – En azından “Efendim, o
zamanki benim şahsi görüşümdür, şimdiki resmî görüşümdür.” demek polemiğine girmeyin, bunlara tenezzül etmeyin. Ama bu neyi
gösteriyor? Asıl önemli olan şu: Böylesine, insanlar,
siyasetçiler, akademisyenler, geçmiş söylemlerini -yakın zamandaki, çok eski
değil- ayaklar altına almak pahasına, inkâr etmek pahasına bir Anayasa
değişikliğini canla başla savunuyorlarsa, o Anayasa değişikliği teklifinin işte
güven vermeyen, onun yargı reformuyla ilgisi olmayan, onun hukuk reformuyla
ilgilisi olmayan boyutu ortaya çıkıyor ve bunu dokunulmazlıklar konusunda da
görüyoruz.
Bugünden bugüne
Anayasa’nın 14, 76, 83… Bu maddeleri birlikte değerlendirecek bir çalışmaya
neden girmediniz? Fikir ve düşünce özgürlüğü adına söylüyorum…
BURHAN KUZU
(İstanbul) – Eh, gelmediniz…
ATİLLA KART
(Devamla) – Böyle bir çalışma yapılmamış iken kalkıp o siyasi iktidara
konjonktürel olarak destek vermek durumunda olanların da bunu…
BURHAN KUZU
(İstanbul) - Uzlaşma Komisyonuna gelmediniz.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Kuzu…
ATİLLA KART
(Devamla) – …bu anlamda öngörüsüz bir tavra girenlerin de bu paketin sıhhati konusunda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kart, teşekkür ederiz efendim.
ATİLLA KART
(Devamla) – …yeni bir değerlendirme yapmaları gerektiğini bir kez daha ifade
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Yeterli
açıklamayı yaptınız.
Çok teşekkür
ederiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi,
19’uncu madde üzerinde gruplar adına ikinci söz, Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal’a aittir.
Sayın Birdal,
buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra
sayılı, Anayasa’nın bazı maddelerindeki değişikliğe ilişkin söz almış
bulunuyorum. 19’uncu maddenin üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına
görüşlerimizi bildireceğiz. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Şimdi, burada,
getirilen değişiklikte esas iki başlık var. Birincisi, Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru hakkını getiriyor. İkincisi de yüce mahkemede, Yüce Divanda
yargılanacaklarda değişiklik getiriyor, yeni eklemeler getiriyor, generallere
ilişkin. Şimdi, burada, tabii, gerekçelerinde tam neden bunun getirildiğine
dair fazla ikna edici bir şey yok. Örneğin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi,
2004 yılında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dava yükünün azaltılması
gerekçesiyle bireysel başvuru yönteminin iç hukukta da tanınmasını öngörüyor.
İkincisi de Venedik Konseyinin önerisi var ve böyle bir değişikliği uygun
bulacaklarını söylüyorlar.
Biliyorsunuz,
daha önce, Avrupa Konseyinin 14 no.lu protokolünden önce, Avrupa Konseyi
üyelerinin bireysel başvuru hakkını kendi hukuklarına bırakmışlardı, siyasi
iradelerine bırakmışlardı. 1987 yılında -ki 1986 yılında 12 Eylül darbesinin
yıkıntıları üzerinde kurulan- İnsan Hakları Derneğimizin kuruluş bildirgesinde
iki şey yer almıştı. Birincisi, Avrupa Konseyinin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması ve bu hakkın kullanılması, ikincisi de
-12 Eylül sonucunda Türkiye’yi cezaevine dönüştürmüşlerdi ve bütün, 650 bin
insanı sorgudan, işkenceden geçirmişlerdi- genel bir af demiştik. Şimdi artık
böyle bir bireysel başvuru hakkını siyasi iradenin kendisine bırakmıyorlar ve
bu 14 no.lu protokol uyarınca Avrupa Konseyi, üye ülkelerin hemen hepsinin
bireysel başvuru ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini tanıması
koşulunu getiriyor. Şimdi, Avrupa Konseyi üyesi 54 ülke de Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin yargı yetkisini tanımıştır. Ayrıca bu yükü azaltabilmek için -ki
Türkiye Almanya’yı örnek almıştır- iç hukuk yolları tüketildikten sonra Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru hakkını getirmektedir.
Şimdi, insan
hakları evrenseldir ve evrensel bir hukukun güvencesi altına almak gerekir. Ama
şimdi, daha dün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2009 yılı raporu yayınlandı
ve insan hak ve özgürlükleri ihlalleri açısından Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesindeki sıralamada Türkiye birinci geldi. Yani örneğin dün yayınlanan
raporda, 1959’dan bu yana Türkiye’yle ilgili 2.295 dava karara bağlanmış. Bu
davaların 2.017’sinde Türkiye yüklü miktarlarda tazminat ödemeye mahkûm
edilmiş. Sadece 46 başvuru lehimize sonuçlanmış. 204 davada ise Türkiye
mahkûmiyet kararı neticelenmeden tazminat ödemeyi kabul etmiş ki buna
biliyorsunuz “dostane çözüm” diyorlar. Bireysel başvuru hakkını kullananların
bu başvurusu kabul edildikten sonra süreç başlatılıyor ve dosya incelemeye alınıyor
ve daha sonra devlete “Böyle bir şeyle suçlanıyorsunuz, böyle bir başvuru var,
ne diyorsunuz?” deniliyor ve istenilirse dostane bir çözüme bağlanıyor. İşte,
bu şekilde 204 davadan, dostane çözüme bağlanmış ve vazgeçilmiş.
Şimdi, hakkında
açılan davaların yüzde 86’sını kaybeden Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
önünde hâlen beklemekte olan dosya sayısında da Rusya’dan sonra ikinci sırada
gelmektedir. İhlal kararlarının da tasnif edildiği istatistiklerde şikâyetlerin
yüzde 32’si adil yargılanma hakkı ve yargılamaların uzunluğu konusundadır. Nitekim, biliyorsunuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi asıl
referans kabul edilmektedir ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yine ilgili
hükümleri -ki, 5 ve 6’ncı maddeleri- adil yargılanma ve savunma hakkını güvence
altına almıştır ama ne yazık ki, olağan bir yargılama sistemi olmadığı için
Türkiye’de -özel mahkemeler, sıkıyönetim mahkemeleri, askerî mahkemeler, devlet
güvenlik mahkemelerinin kararları, hemen hepsi- bu adil yargılanma hakkının
ihlal edilmiş olmasından ötürü de Türkiye mahkûm edilmiştir.
Nitekim, şimdi bakın,
gerçekten Türkiye’de tutukluluk cezaya dönüşmektedir. Şimdi, örneğin 14 Nisanda
birinci yıl dönümünü tamamladığımız, genel başkan yardımcılarımızın içinde yer
aldığı, parti meclisi, kadın meclisi ve gençlik meclisinin yöneticilerinin
içeride olduğu ve şu anda 1.481’e ulaşan arkadaşlarımız… 14 Nisan da geçti,
işte, bugün 26 Nisan, şimdi bir yılı geçti ve iddianame açıklanmadı, yani
arkadaşlarımız neyle suçlandıklarını bilmiyorlar. Şimdi, böyle bir şey olur mu
insan hakları açısından, kişi güvenliği ve özgürlüğü açısından? İnsanların
özgürlüğünden yoksun bırakılması, hukuki değil siyasi bir iradenin eline
bırakılabilinir mi? Öyle sanıyoruz ki, örneğin Diyarbakır Ağır Ceza
Mahkemesinin ya da Cumhuriyet Başsavcısının çekmecesinde bu iddianame. Ne zaman
çıkarılacak? Arkadaşlarımızı rehine olarak tutuyorlar ya da başka mahkûmlar da
var tabii bu Türkiye’de. Yani ben insan hakları açısından ayrımcılık yapamam,
bugün Ergenekon davasında da yargılananlar, onların da tutukluluk hâli elbette
cezaya dönüşmektedir ve insan hakları açısından aykırıdır. Kim gerçekten
suçluysa çıkarırsın, adil yargılanmasını sağlarsın, savunma hakkını
kullandırırsın, suçluysa mahkûm edersin, değilse bırakırsın. O nedenle bu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesindeki dosya sayımız azalmak yerine daha da çoğalacaktır.
Örneğin çocuklarımızın… Şu anda 1.600’ü aşkın çocuk ve bunları hep konuştuğumuz
için artık sizler de biliyorsunuz. Elinde taş izi aranan, bedeninde ter izi
aranan ve evlerinden, annelerinden, babalarından ve okullarından yoksun
bırakılan çocuklarımız. Elbette bunları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
götüreceğiz, referans Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, referans Çocuk Hakları
Sözleşmesi.
Şimdi, siz hem
imza atacaksınız hem de bu Anayasa’nın, yine karşı çıktığımız darbe
Anayasası’nın 90’ıncı maddesi uyarınca iç hukukunuza göre düzenleme
yapmayacaksınız. Oysa bunu, uluslararası hukuk böyle öngörüyor ve emrediyor.
O zaman, peki,
şimdi sormak gerekir, gerçekten, bakın, şimdi, değerli milletvekilleri,
örneğin, davaların yüzde 86’sını yitiren Türkiye 2.017 ihlaliyle ilk sırada yer
alırken, diğer, işte, Rusya 2’nci sırada 773, sonra İtalya, Fransa ve
sıralanıyor ve dikkat ederseniz birtakım Avrupa ülkelerindeki… Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesindeki dosya sıralaması, bu bizi yanıltmamalı. Örneğin
İngiltere, Fransa ve kimi ülkeler temel hak ve özgürlükleri ihlal edildiği için
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmamışlar. Yani insanlığa karşı işlenen
bir işkence suçundan ötürü gitmemiş dosya ya da kişi güvenliği ve özgürlüğünden
yoksun bırakıldığı için başvuru olmamış. Nedir bunlar? Günlük,
sıradan, hayatı kolaylaştırıcı hakların ve özgürlüklerin düzenlenmesi.
Bakın, örnek
olsun diye söylüyorum, örneğin, uçak üç saat rötar yapmış ve yolculara
bildirilmemiş. Bunun için uçak şirketine dava açıyor, tazminat istiyor yolcu ve
bunun reddedilmesi üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor ya da bir
cadde ve sokağın yapılmasını yüklenici almış, demiş ki: “Ben bunu yirmi günde
bitireceğim ve sokak sakinlerinin, cadde sakinlerinin, bu yaşayanların hayatını
zorlaştırmayacağım.” O yüklenici, taahhüt ettiği süreyi geçirmiş ve oradaki,
sokaktaki vatandaş “yirmi gün süre verilmiş olmasına karşılık, otuz gün oldu,
hâlâ bitiremiyor” diye dava açıyor ve yükleniciden tazminat alamayınca bunu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürüyor. Bu örnekler çok sıralanabilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Birdal, ek süre veriyorum efendim.
Lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Bir örnek daha
vereyim: Örneğin bir havaalanı yakın bir yerleşim yerinde kurulmuş, Almanya’nın
bilmem ne kentinde ve insanlar diyorlar ki: Bu uçakların iniş ve kalkışında
benim uykum kaçıyor, hastam var, çocuklarım uyuyamıyor. Başvuruyor, havaalanını
kaldırtıyor arkadaşlar. Artık insan hak ve özgürlükleri arayışımızı, hukukumuzu
lütfen biraz evrensel hukuka ve insanlık ailesine göre düzenleyelim. Yoksa, bakın, şuradaki tartıştıklarımıza bakın.
Yani şimdi,
gerçekten bu devletin parasını… Bunların da miktarları var. Bakın, ödemeler,
şimdi, ne kadar yüklü ve 1’inci sıradayız arkadaşlar. Böyle bir yoksul ülke en
fazla tazminat ödüyor. Bir ara bunu böyle karikatürize etmişlerdi, dediler ki,
işkence yapanların, mahkûmiyetini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ne kadar
paraya mahkûm olmuşsa işkenceci bunu ödesin diye. Şimdi, siz işkence yapmayı
cesaretlendirin. Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası’nı getirin ve insan hak
ve özgürlüklerine saldırıları cesaretlendirin ve işkencecileri mahkûm etmeyin,
ondan sonra da işkence yapan
polise aldığı maaştan tazminatı ödetmeye kalkışın. Bu olmaz.
Şimdi, bu nedenle
gerçekten Anayasa’yı sivil, demokratik, çoğulcu bir anayasaya ve başlangıç
ilkeleri de, herkesin diliyle, kimliğiyle yaşayabileceği ve Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşı olduğunu övünerek söyleyebileceği çoğulcu bir anayasaya dönüştürelim.
Ondan sonra maddelerini burada tek tek tartışırız ve konuşuruz.
Ve şimdi, tabii,
diğer bölümde de önergemizde görüş bildireceğim ama ikincisinde de söyleyeyim:
Generaller… Getiriyor şimdi, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları Yüce
Divanda yargılanır. Neden böyle bir ayrıcalık tanıyorsunuz generallere yine?
Sivil mahkemelerde yargılansınlar. Bakın, iki yıldan beri, 1997’de 28 Şubat
sonrası, o 28 Şubatın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakikada bitiriyorum.
BAŞKAN – Sayın Birdal, sadece
selamlayabilmeniz için mikrofonu tekrar açıyorum. Lütfen Genel Kurulu
selamlayın.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Peki, efendim.
28 Şubatın mimarı
General Çevik Bir -Genelkurmay İkinci Başkanıydı- biliyorsunuz hazırladığı
andıçla demokrasimizi andıçlı hâle getirmişlerdi bunlar ve hâlâ bunlar
yargılanmadı. İki kez başvuruda bulunduk, çünkü kişileri, kurumları doğrudan
hedef gösterdi, ama ikisinde de ne yazık ki, birinde sivil mahkemede, diğerinde
de Genelkurmayda, adli müşavirlikte takipsizlik kararı verildi.
Şimdi, nice Yüce
Mahkeme diyoruz da onları ayırıyoruz? Sivil mahkemelerde, gelsinler, paşa paşa
yargılansınlar. Darbeden ötürü yargılansınlar, insanlığa karşı suç işlemişlerse
yargılansınlar, 28 Şubat belgesi yayınlamışlarsa yargılansınlar, ama paşa paşa
eşit ve özgür, diğer sivil yurttaşlarla birlikte bağımsız mahkemelerde
yargılansınlar.
O nedenle, biz
buna da karşıyız. Doğrusu eşitlikçi, özgürlükçü bir sivil anayasada herkes
işlediği suçtan sorumludur.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Birdal, teşekkür ederim.
19’uncu madde
üzerinde şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Oktay Vural’a aittir.
Sayın Vural,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
On dakika
süreniz.
MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Anayasa’nın
19’uncu maddesinde, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerine ilişkin madde
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkanım,
bu vesileyle Giresun Dereli ilçesi Tamdere-Uzundere arasında yola döşenen
uzaktan kumandalı bir mayının patlaması sonucu, askerî araçta bulunan astsubay
üstçavuş rahmetli olmuştur, şehit olmuştur. Şehidimize Allah’tan rahmet
diliyorum, Türk milletinin ve ailesinin başı sağ olsun. Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak da bütün milletvekillerimizin aynı duygularla, bu şehit astsubayımızın,
bu askerimizin gerçekten kanının yerde kalmaması için Hükûmetin çalışma
yapmasını arzu edeceklerinden eminim. Özellikle Giresun’da bir hafta, on gün
önce çıkan birtakım olayların akabinde bugün böyle bir saldırının olması
karşısında da Hükûmetin bu açılım politikasının toplumda nasıl bir gerilim
doğurduğunun da farkına varmasını diliyorum.
Evet, bugün
Anayasa’yı görüşüyoruz. Bugün, burada…
MEHMET SEVİGEN
(İstanbul) – Çok kalabalığız Sayın Başkan!
OKTAY VURAL
(Devamla) – …33 tane milletvekili, 34 tane milletvekili AKP Grubundan dinliyor.
Aslında 330’un
üzerinde bir iradeniz var. Bugün, burada, bu Anayasa değişikliğinin geçip
geçmemesi konusunda millet adına sizler irade kullanacaksınız. Dolayısıyla, bu
iradeyi kullanırken bugün burada muhalefet partilerinin hangi konularda endişe
duyduğunun zannederim merak edilmesi gerekiyor ki, vicdanlarımıza göre bu kara
yere girdiğimiz zaman oyumuzu onun için kullanalım. Ama maalesef, bugün
geldiğimiz bu noktada, gerçekten bugün, sizin iradeniz, yanlış bir iş
yaptığınız zaman bedelini milletimizin ödeyeceği bir sürece gidiyoruz. O
bakımdan, umarım, burada bulanan milletvekillerinin dışında diğer
milletvekillerinden de bugün millet adına size hitap ettiğimiz bu endişelerimiz
konusunda gerekli değerlendirmelerini yapmalarını istirham ediyorum.
Biz uzlaşma
dedik. Hatta daha önce, Başbakan Yardımcınız bizim zamanımızda, 2001 yılında
“Essulhü seyyidül ahkâm” diye Mecelle’nin ilk kaidesini söylediği zaman, konsensüsün ve uzlaşmanın, sulhun hükümlerin en büyüğü, en
yücesi olduğuna vurgu yaptığı zaman, biz isterdik ki, o hükmü burada
gerçekleştirelim. Birbirimizi anlayalım. Anlarsak… “Anlamazsa -açıkçası-
yakınım uzağımdır, anlarsa uzağım yakındır.” diye beraber, birlikte anlaşalım
dedik. Ama maalesef birbirimizi anlamak için gayret sarf etmediniz. Dayatmayla,
Türk milletinin önüne ve Meclise bir dayatmayla, alelacele, çakma imzalarla,
daha sonra yenilenmiş imzalarla bir Anayasa değişikliği getirdiniz.
Bugün, Dışişleri
Bakanını dinledik. Sınırlarımızı kabul etmeyen, 1 milyon
Müslüman Azeri’yi kaçkın durumuna düşürüp, Azerbaycan topraklarının yüzde
20’sini işgal etmiş ve Ermeni soykırım iddialarını haksızca milletimize
yapıştırmak isteyen Ermenistan ile uzlaşma ve diyaloğun ne kadar önemli
olduğunu söyleyenler, bugün maalesef, Milliyetçi Hareket Partisinin ve
milliyetçilerin bu konuda uzlaşma adına söyledikleri karşısında çatışmayı
gündeme getirmişlerdir.
Dağdakilerle,
açıkçası askerimize, polisimize kurşun sıkanlarla empati
kurmak, onlarla sulh olmak isteyenler, bugün Mecliste muhalefet partileriyle
çatışmayı arıyor. Nereden nereye geliyoruz? Türkiye nereye gidiyor? Bir bunu
düşünün lütfen. Yazıktır, günahtır.
Size soruyorum:
Burada bu milleti temsil eden milletvekillerine uzatmadığınız eli Ermenistan’a
uzatırken neden acaba bu milletin hakkını, hukukunu korumuyorsunuz? Dağdaki
teröristlere iki damla gözyaşı döküp, onlara empati
kurarken, Milliyetçi Hareket Partisinin endişelerine niye empati kurmuyorsunuz?
Bunlar, gözler ve kulaklar şehadet etsin diye söylüyorum; edecektir.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Saçmalıyorsunuz.
OKTAY VURAL
(Devamla) – O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada yurtta çatışma, Mecliste
çatışma, Ermenistan’da sulh arıyorlar. Ee, burada sulhu yapacaksın, burada
uzlaşmayı sağlayacaksın. Milletin ortak değerleri, ortak yasasında uzlaşmayı
sağlayacaksınız.
Evet biz “Birlikte
rahmet vardır.” dedik ve birliğe çağırdık. Ama buna rağmen siz rahmet yanında
olmadınız. İşte, bu bakımdan bu yaptığınız doğru değildir.
Yapılmak istenen
nedir, değerli milletvekilleri? Evet, yapılmak istenen, Habur’da başlayan
açılımı, açılımın açılış merasimini devam ettirmektir. Yapılan odur.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Habur’da başlamadı.
OKTAY VURAL
(Devamla) – “Meyvelerini veriyor” diyerek, Habur’u açılımın meyveleri olarak
sunanlar, açılım merasimi altında, değerli arkadaşlarım, yargının
siyasileştirilmesine kadar bu meseleyi götürmüşlerdir.
İşte, bugün
istenen nedir bunu sormak… Kim özgürlük istiyor? Bu milleti bölmek isteyenler
özgürlük istiyor, bu milletin üniter yapısını değiştirmek isteyenler özgürlük
istiyor, ulus devleti değiştirmek isteyenler özgürlük istiyor değerli
arkadaşlarım. Bunlar, özgürlüğü isteyenler, kendi bölücülük felsefesini
özgürleştirmek isterken maalesef bu birliğimizi ve bütünlüğümüzü de ortadan
kaldırmak istiyorlar.
Bunu sadece ben
söylemiyorum değerli arkadaşlarım -bilgilerinize sunmak için söylüyorum- işte,
açılım eş başkanlarınızdan biri David Phillips’in hazırladığı raporda “Yargı statükocu.” diyor. PKK’nın siyasallaşması için… Değerli
arkadaşlarım, işte burada rapor. PKK’nın siyasallaşması raporunda “Yargı statükocudur.” diyor. “Bunu siyasallaştırmak için yargıyı
reforma tabi tutmanız gerekir.” diyor.
Bakın, yine David
Phillips’in Haziran 2009’da Atlantic Council’da hazırladığı… “Yasal reformları
üstlenin. Türkler federalizmi bölünmeyle eş anlamlı gördüğünden, daha az göze
çarpan ademimerkezi planları tasarlamalıdır.” diyor.
Oyun budur, proje
budur değerli arkadaşlar. Bu proje, Erzurum Kongresi’nde, Sivas Kongresi’nde
cumhuriyetimizi kuran iradenin projesi değildir. Bu, Sevr’i getirmek
isteyenlerin projesidir, Büyük Orta Doğu Projesi’dir.
Evet Kayhan Bey, öyle
maalesef. Bunu söyleyen kimdi? Sizin milletvekilinizdi, değil mi? Sayın
Aydoğmuş bunu söylemişti. “Bu, Büyük Orta Doğu Projesi. PKK
da buna hizmet ediyor.” diyor. İşte PKK açılımının Büyük Orta Doğu Projesi’nin
bir parçası olduğu ortaya çıkmıştır.
Yine burada
söylüyor: “Aşırı tutucu olan yargının ıslahı için…” Tutulan nedir? Anayasa
Mahkemesi kararları, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne aykırı
davranışlar karşısında yargının bunu koruması, değerli arkadaşlarım, statükodur. Üniter yapıyı, kamu yönetimi temel kanununu,
idari vesayeti ortadan kaldırarak eyaletlere götürecek bir süreçte üniter
yapıya karşı çıkması bir statükodur. O bakımdan,
projenin bu olduğunu bilmemiz lazım.
Şunu söylüyorum
değerli arkadaşlarım: Hepimiz kendimize gelelim. Habur’da o yargılama
yapılırken, o yargılama yapılırken, mobil mahkeme kurulup gümrük binasında o
yargılama yapılırken “Türk bayrağı sıkıntı doğurur.” derken düşünelim değerli
arkadaşlar. Nereye gidiyoruz? Nereye gidiyoruz? Bakın, bunu ben size
söylüyorum: Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu açılım konusundaki
öngörülerimizle, başından beri karşı çıktık ve iyi yaptık; Habur’daki rezalete
ortak olmadık, “Orada güzel şeyler oluyor.” diyen zihniyetle ortak olmadık.
O bakımdan, bugün
geldiğimiz bu noktada, açıkçası, bu proje Anayasa Mahkemesine üye atamak
suretiyle, bürokratik bir atamayla açılımın altyapısını hazırlamaktır. Minare
çalınmıştır, kılıf hazırlanmaktadır. Başbakan söylüyor: 17 Nisanda, altyapısını
hazırlıyoruz diyor. Şimdi size soruyorum: Peki, üstyapı nedir? Üstyapı nerede?
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Paranoya…
OKTAY VURAL (Devamla)
– Üstyapı işte buralarda, saklıyorlar değerli arkadaşlarım, saklıyorlar. İşte,
üstyapıyı yapmak istiyorlar. Neyle? Habur hukukuyla. Yaz oğlum “Pişman
olduğuna…” “Pişman mısın?” “Değilim.” Yaz oğlum “Pişman olduğuna…” Bu, yargının
siyasallaşması kötü bir şeydir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Vural, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen efendim.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarını
beğeniriz beğenmeyiz, beğenmediğimiz kararları olur. 367’yi aştık, 411’de eğer
bizim dediklerimizi yapsaydınız, 411’de de sorun çıkmayacaktı ama özellikle
411’in iptal edilmesi için zemin hazırladınız ama eğer yargıyı
siyasileştirirsek…
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Tuzak kurdunuz!
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen müdahale etmeyin.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Samimi değildin demek ki, değil mi? İman olacak insanda, iman…
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – 411’e tuzak kurdunuz!
OKTAY VURAL
(Devamla) – İman olacak…
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Tuzak kurdunuz!
OKTAY VURAL
(Devamla) - İman olacak, değil mi? Niyetin yoktu, değil mi? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Sizi gidi...
Evet, değerli
arkadaşlarım…
Sayın Başkanım, müdahaleyi susturur musunuz.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakan 3 Temmuz 2004’te…
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen yerimizden müdahale etmeyelim efendim. Biraz sonra sizin grup başkan
vekiliniz çıkar, cevap verir. Niye böyle? Karşılıklı olmaz… Hatip kürsüde
konuşacak, düşüncelerini açıklayacak.
Buyurun Sayın
Vural.
OKTAY VURAL
(Devamla) – 3 Temmuz 2004’te baş örtüsüyle ilgili
geldikleri zaman “Biz Hükûmet olarak bu bedeli ödemeye hazır değiliz.” diyen
Başbakanın, PKK açılımı konusunda “Her türlü bedeli ödemeye hazırız.” demesi…
Değerli
arkadaşlarım, nereye gittiğimizi iyi görelim. Bakın, bugün, burada, 1 Mart
Tezkeresi’nin geçmemesini sağlayan milletvekilleri, o zaman… O da söylemişti
geçmesi için, ama bugün, burada, geçmemesinden dolayı, Sayın Başbakan gidip
“Biz demokrasiyi istedik, hatta biz de bunu reddettik.” diyebilmiştir. Bugün
yapmanız gereken, partinizi ve Başbakanı bu yapılan yanlıştan döndürme
fırsatıdır. İradenizle yapacaksınız ve yarın öbür gün bunu kullandığınız zaman,
biliniz ki belki o zaman da hayırla yâd edilirsiniz. O bakımdan, yapmanız
gereken şey parmaklarınızı kullanırken, pullarınızı kullanırken Ermenistan’a
diyalog ve uzlaşma çağrıları yapanların bugün bizim bu endişelerimiz karşısında
da kalplerinde “Ne yapıyoruz acaba?” diye düşünmelerini istirham ediyorum.
Düşman mıyız biz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ek
süreniz de doldu. Selamlama yapabilmeniz için mikrofonu bir kez daha açıyorum.
Sadece Genel Kurulu selamlayın Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet, Sayın Başkanım, tabii, şimdi, konuşurken, siz konuşuyorsunuz,
ben kesiyorum.
BAŞKAN – Hayır,
hayır, ben uyarı için…
OKTAY VURAL
(Devamla) – Hayır, daha öncekini söylüyorum. Siz konuşurken ben konuşamam.
Dolayısıyla siz oradan buraya müdahale ederken ben susuyorum, değil mi?
BAŞKAN – Tabii,
buyurun.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Böyle bir usul mü var ya?
BAŞKAN - Açtım
efendim tekrar. Lütfen…
OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet, değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin bir görevi de
yolsuzlukları kontrol etmektir. Bakın, değerli arkadaşlarım, Mutaffifin
Suresi’nde diyor ki: “Yazıklar olsun yolsuzluk yapanlara!” “Yazıklar olsun!”
diyor değerli arkadaşlarım. İşte yolsuzluk yapanların yargılanacağı Yüce Divana
yargıç atayarak yolsuzluktan kurtulmak isteyenler, buna alet olanlar, değerli
arkadaşlarım, lütfen dikkatli olunuz ve şunu söylüyorum son söz olarak, Hazreti
Ali diyor ki: “Hak sözle batılı murat ediyorlar.” Bu duruma düşmeyelim.
Saygılarımla.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Yazıklar olsun!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yahu, laf yetiştirmektense bir saniye bir düşün ya, bir düşün!
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen değerli arkadaşlar…
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ben düşünüyorum, sen düşünüyor musun?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Laf yetiştirmek dışında bir şey yok!
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen
karşılıklı konuşmayalım değerli arkadaşlarım.
Şimdi, gruplar
adına son konuşmaya sıra geldi ancak Sayın Karaibrahim, bir şey
söyleyeceksiniz, demin…
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Şehitlerle ilgili bir açıklama yapacağım. Giresun’da biraz önce elim
bir olay oldu, onunla ilgili.
BAŞKAN – Anladım,
yerinizden İç Tüzük’ün ilgili maddesi gereğince bir açıklama yapmak
istiyorsunuz.
Tabii, buyurun
oturun, mikrofonunuzu açacağız efendim.
Üç dakika
içerisinde meramınızı anlatın.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, Giresun ili
Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan
kumandayla patlatılmasıyla şehit olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına
ve Türk milletine başsağlığı, yaralı 2 ere acil şifalar dileyen açıklaması
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Yok, benimki kısa bir konuşma.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce aldığımız bir habere göre -hepiniz de biraz
önce duydunuz- Giresun Dereli-Şebinkarahisar yolunda yola döşenen bir mayınla 1
astsubayımız şehit, 2 askerimiz yaralıdır. Başsağlığı diliyorum askeriyemize,
ailesine başsağlığı diliyorum, Allah rahmet eylesin diyorum.
Giresun’da böyle
olayların hiç olmadığını biliyoruz. Bilmeliler ki, bu açılımdan sonra bu
olaylar gerçekleşmeye başladı ama herkes bilmelidir ki Giresun’da böyle bir
olayın yaşanmasına Giresun halkı hiçbir zaman izin vermeyecektir. Bunu herkesin
bir defa daha bilmesini istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Peki,
Sayın Karaibrahim, teşekkür ederiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi,
gruplar adına son söz,
AK PARTİ Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç’a aittir.
Sayın Kılıç,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri;
mevcut Anayasa’mızın 148, değişiklik teklifimizin 19’uncu maddesi üzerinde AK
PARTİ Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesile ile yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, 148’inci maddede öngörülen değişiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin
anayasal düzeni içerisinde yepyeni bir başvuru yolunu beraberinde
getirmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin özel vurgular yapmış olduğu bu düzenleme Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru imkânını içermektedir. Bilindiği gibi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi mevcut durumda, ülkelerden kendisine yönelik olarak yapılan
başvurularda, başvuru sahibinin ülkesindeki bütün hukuk yollarını tüketip
tüketmediğine bakmaktadır. Bununla birlikte başvuru sahibinin varsa bireysel
başvuru yoluna müracaat edip etmediğini gözlemlemektedir. Türkiye açısından
yapılan başvurular nazarı dikkate alındığı vakit bu yönde bir imkânın mevcut
olmamasından dolayı, bireysel başvuru yolu bir süzgeç görevini göremediğinden
dolayı Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular
maalesef olmaması gerektiği kadar yüksek bir rakama ulaşmış bulunmaktadır.
Bugün itibarıyla, tabii rakam değişken olmakla birlikte, Rusya, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine ihlaller konusunda en fazla şikâyet edilen ülkedir, ikinci
en fazla şikâyet edilen ülke maalesef Türkiye Cumhuriyeti’dir.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – AKP’nin ayıbıdır bu!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Bu arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki bu şikâyetler tazminat
davalarına konu olabilmektedir, Türkiye’nin mahkûmiyetleriyle neticelenebilmektedir.
Türkiye’nin iç hukuk yolundaki aksaklıklar buna neden olabiliyor olabilir,
Türkiye mevzuatında Avrupa hukukuna belli noktalardaki uyumsuzluklar bu başvuru
sayısının fazlalığının gerekçesi olabilir ya da temyiz süreçlerinin uzuyor
olması bu sürecin gerekçesi olabilir ama her ne olursa olsun önemli olan
realitedir. Gerçek şudur ki: Türkiye Cumhuriyeti devleti Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine hukuk yolunda en fazla şikâyet edilen ikinci ülke durumundadır.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Çok doğru söylüyorsunuz, çok doğru!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Anayasa değişikliği teklifinin altında imzası bulunan
milletvekilleri olarak arzu ediyoruz ki bu değişikliğin sağlanmasıyla birlikte
Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ve Türkiye’nin çağdaş standartları
yakalayabilmiş ülkelerdeki uygulamaya ilişkin sakıncalı ya da imajı bozan
aksaklıkları ortadan kaldırılabilsin.
148’inci maddede öngörülen değişiklikle, değerli arkadaşlarım “ve
bireysel başvuruları karara bağlar” denmek suretiyle Anayasa Mahkemesinin mevcut
görevleri arasına “Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımından uygunluğunu
denetler.” şeklindeki anayasal görevlerine ilaveten “bireysel başvuruları
karara bağlar” görevi Anayasa Mahkemesine bir görev olarak düzenlenmektedir.
Burada, hemen,
aynı madde kapsamında bireysel başvurularla ilgili çerçevenin de dizayn edildiğini sizlerle paylaşmak istiyorum: “Herkes,
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
Hangi çerçevede
başvurulacağına dikkat edildiğinde ve olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
gereği dikkate alındığında, bireysel başvuru yolunun açılmasına ilişkin olarak
Yargıtayımız tarafından seslendirilen kaygıların da esasında çok kaygı
yaratacak düzeyde olmadığı, bu yöndeki endişelerin ifade edilen çerçevede
sakıncalar yaratmayacağı görülecektir, gözlemlenecektir.
Hükmün
düzenlemesine ilişkin teklife devamla ifade ediyorum: “Bireysel başvuruda kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.” Yani, Anayasa Mahkemesi,
bireysel başvuruları değerlendirirken bir birinci derecede mahkeme ya da bir
temyiz mahkemesi göreviyle hareket etmeyecek, buna ilişkin kayıt, yine,
Yargıtayımızın bireysel başvuru müessesesine yönelik itirazlarının beklenen ya
da umulan kaygıları yaratmayacağı noktasında önemli bir güvencedir. “Bireysel
başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” Bu, alışık olduğumuz
rutin bir düzenleme.
Aynı maddeyle
birlikte, değerli arkadaşlar, yargılamada belli makam sahipleriyle ilgili
boşluğun giderilmesi amaçlanmıştır. Şu anki düzenlemeye göre, Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Başbakanı ya da Bakanlar Kurulu üyeleri görevleriyle
alakalı suçlardan dolayı Anayasa Mahkemesinde Yüce Divan sıfatıyla
yargılanırlar.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanının nerede yargılanacağına dair bir düzenleme var mı?
Yok. Yeni getirdiğimiz değişiklik teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının da göreviyle alakalı suçlarda Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan
yetkisine tabi olmasını öngörmektedir. Bununla birlikte, yargılanmaları
noktasında mahkemenin adının netleştirilmesi hususunda boşluk bulunan bir
düzenleme de gerçekçi bir adımla nihayete kavuşturulmuş olacak. Genelkurmay
Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları ile Jandarma Genel Komutanı
da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar. Yani,
burada, Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu üyeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı ve bununla birlikte Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının da
Yüce Divan yargısına, yargı yetkisi noktasında yetkilendirilmesine ilişkin
düzenleme yapılmış oluyor.
Çok değerli
milletvekilleri, düzenleme, gerek bireysel başvuru gerekse yargı merci belli
olmayan makam sahiplerinin nerede yargılanacağının dizayn
edilmesi noktasında son derece demokratik, Avrupa hukukuna paralel,
çağdaş demokrasilerin beklenti ve taleplerine cevap verir mahiyette bir
düzenlemedir.
Esasında Anayasa
Değişikliği Teklifi’miz muhalif bütün duruşlar, siyasal partiler arasındaki
negatif bakış açıları ve olumsuz yaklaşımlar bir kenara bırakılarak
değerlendirildiğinde, altında imzalarımızı barındıran bu Anayasa Değişikliği
Teklifi’nin Türkiye’de daha fazla demokrasi, daha geniş bir özgürlük alanı ve
daha güçlü bir hukuk devleti amaçladığı herkes tarafından görülecektir.
Madde madde incelenip
değerlendirildiği zaman bu Anayasa Değişikliği Teklifi’nin Anayasa Mahkemesine
ilişkin hükümleri noktasında da, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına
ilişkin değişiklikler bağlamında da, siyasi partilerin kapatılmalarıyla ilgili
düzenlemelerin yapılması hususunda da evrensel demokratik kriterlerle
birebir örtüşen bir yaklaşım içerisinde hazırlanmış olduğu görülecektir ama
maalesef Anayasa Değişikliği Teklifi’ne bugüne kadar hiç kimse gerçekçi bir
pencereden bakmayı denemedi. Herkes bulunduğu yerin penceresinden, kendi
siyasal görüşleri zaviyesinden ve kendi muhalif bakış açısıyla hapsolduğu
yerden bu değişiklik teklifinin hükümlerini mahkûm etmenin gayreti içerisinde
oldu. Zaten, bu noktadaki eleştiri zorluğunu, kürsüye gelen hatiplerin yaklaşımlarından
da rahatlıkla görebiliyoruz. Ekmek fiyatlarından yalan yanlış
rakamlarla bahsedildi; madde üzerinde alınan sözlerde maddenin içine hiç
girilmeksizin cümleler sarf edildi; Anayasa Değişikliği Teklifi’nin maddeleri
üzerinde gruplar adına sözler alındı, demokratik açılımdan, Habur’dan, şuradan,
buradan söz edildi; maddenin özüne giren, maddeleri özünden eleştiriye tabi
tutan, “Yarın referanduma gidilmesi hâlinde halkımızın bu maddelere ret oyu
vermesini şu nedenle istiyoruz.” diyen herhangi bir açıklama, herhangi bir
konuşma sağlıklı bir hukuk zemininde ve inandırıcı bir temelde maalesef
kurgulanamadı.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Değişikliği Teklifi’nin uzaktan yakından Habur’la,
şurayla, burayla alakası yoktur.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Var, var. Nasıl böyle söylersiniz!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Anayasa Değişikliği Teklifi Türkiye’ye daha fazla demokrasi
getirmeyi amaçlamaktadır, doğru; Anayasa Değişikliği Teklifi Türkiye
demokrasisini yerel standartlardan evrensel standartlara kavuşturmayı
amaçlamaktadır, bu da doğru.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Dönüştüremeyeceksiniz.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Bakınız, “demokratik açılım” dediğimiz şeyi bir bölgeye, bir
coğrafyaya, bir soruna hapsedip bırakamazsınız. Evet, biliyorum, terörle
mücadele bir istismar aracı olarak birileri tarafından kullanılacaktır…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ayıp be, ayıp!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - …demokratik açılım süreci bir istismar aracı olarak birileri
tarafından kullanılacaktır, Habur meselesi bir istismar aracı olarak birileri
tarafından kullanılacaktır ama biz bütün bu istismar arayışlarının…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Daha yeni 2 tane asker şehit oldu!
ABDULLAH ÖZER
(Bursa) – O sizin başınıza patlayacak!
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, süreniz doldu, lütfen tamamlayınız. Size de ek süre veriyorum efendim,
buyurun.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - …karşısında bütün sorunların tek çözüm yolunun demokrasi olduğuna
inanmaya devam edeceğiz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kan üzerinden siyaset yapıyorsunuz be!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – İstismar sizden sorulur, sizden!
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen…
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Bütün sorunların tek çözüm yolunun özgürlüklerden geçtiğine
inanmaya devam edeceğiz, Türkiye’nin var olan bütün problemlerini çözebilmenin…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – En büyük problem sizsiniz, en büyük problem!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - …yegâne yolunun hukuk devletinin sınırları içerisinde kalmak
olduğuna ilişkin inancımızı biz korumaya devam edeceğiz. Hiçbir terör örgütü ve
terörist faaliyet demokrasi karşısında direnç gösterememiştir, hukuk devleti
karşısında direnç gösterememiştir.
ABDULLAH ÖZER
(Bursa) – Affettiniz ya!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Onların ruhlarını incitme! Daha bugün şehitlerimiz var.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Bütün bu sıkıntıların tek çözüm yolu demokrasidir, daha fazla
demokrasidir, daha fazla özgürlüktür, hukuka, hukukun üstünlüğüne sahip
çıkmaktır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Çadır mahkemeleri mi!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız, yapılmakta olan iş Türkiye açısından
ve aziz Türk milleti açısından çok doğru bir iştir.
ABDULLAH ÖZER
(Bursa) – Konuştukça batıyorsun.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - İnanıyorum ve biliyorum ki, bu Anayasa Değişikliği Teklifi’ne kabul
oyu veremeyenler aslında içlerinde derin bir teessür hissetmektedir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Günah çıkartıyorsun, günah!
ATİLA EMEK
(Antalya) – Hayallerini sevsinler senin, hayallerini! Hayallerinle yaşa!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – O nedenledir ki, bu Anayasa değişikliği teklifini eleştirirken
ayetlere, hadislere bile sığınanlar baş gösterebilmektedir.
S. NEVZAT KORMAZ
(Isparta) – İstismarı en iyi sen bilirsin, sen!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Ama değerli arkadaşlarım, ben şunu ifade edeyim: Demokrasi
zemininde doğru bir iş yapıyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yanlış, hayırlı değil.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Milletvekillerimiz gizli oylarıyla, İç Tüzük’ün, Anayasa’nın
emirlerine paralel bir şekilde tercihlerini ortaya koyabiliyorlar. Çünkü yapılmakta olan iş önemli ve değerli bir iş.
OKTAY VURAL (İzmir)
– 1 Marta da Recep Tayyip Erdoğan “doğru” diyordu.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Size kansaydık 1 Mart geçecekti! Hâlâ Amerikan işgalinde olacaktı
Türkiye.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda kapsamlı ve sağlıklı bir
değişiklik yapıyoruz.
Bu süreçte beni
üzen bir tek şey var: Bu kürsüye gelip bu kadar konuştuğu hâlde, bu kadar
eleştirdiği hâlde, bu kadar bu Anayasa değişiklikleri kınayıp tenkit ettiği
hâlde “ret” oyu verme hakkına bile sahip olmayan ana muhalefet
milletvekillerinin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLA EMEK
(Antalya) – Sen işine bak işine! Sana mı ortak olacağız! Çabaladıkça batıyorsun
zaten. Hadi kaderinle baş başa!
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, ek süreniz de doldu efendim. Selamlama için mikrofonunuzu tekrar açıyorum,
lütfen Genel Kurulu selamlayınız.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sen kendi adına konuş, kendi adına!
ATİLA EMEK
(Antalya) - Sen kendi hâline bak!
BAŞKAN – Lütfen
değerli arkadaşlar…
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, her milletvekili kendi özgür iradesiyle
“kabul”, “ret” veya “çekimser” oyunu kullanma imkânına kavuştuğu gün ben de
Türkiye’nin demokrasisi yerel olmaktan çıkmış, evrensel olmaya hak kazanmıştır
diyeceğim.
Sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ATİLA EMEK
(Antalya) – Hadi… Senin bataklığına düşmeyeceğiz!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, ana muhalefet partisi milletvekillerine isim vererek
sataştı. İki dakika açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Tabii
efendim, buyurun.
Ana muhalefet
partisinden bahsetti, bir açıklama yapacaksınız.
İki dakika yeter
mi efendim? İki dakikada özetlersiniz siz efendim.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Değerli arkadaşlar, bu müzakereler istenilmeyen bir istikamette
sürüyor. Ben vaktinizi fazla işgal etmeyeceğim, ancak bir parti genel
merkezinin, iktidar partisinin genel merkezinde hazırlanan bir taslak, âdeta
bir partinin İç Tüzük’ü niteliğinde bir taslak burada ulusal mutabakat
aranmadan sadece bir partinin, çoğunluk partisinin, iktidar partisinin
dayatmasıyla Anayasa maddesi hâline getirilmeye çalışılıyor. Cumhuriyet Halk
Partisi ve diğer muhalefet partileri milletvekilleri istedikleri gibi özgürce
hareket etmektedirler. Sanki oy kullanmamak suçmuş gibi çıkıp burada hesap
soracaksınız.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Bırakın o zaman.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) - Sizden alacak dersimiz yok, sizden alacak dersimiz yok! (CHP
sıralarından alkışlar) Sizin bu kürsüdeki sözlerinizi dinlemeye ihtiyacımız da
yok. İhtiyacımız da yok! Eğer sizin her dediğinize kansaydık… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bir dakika
arkadaşlar…
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen…
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Eğer sizin her dediğinize kansaydık, 1 Mart Tezkeresi bu Meclisten
geçerdi, 60 bin Amerikan askerinin işgali altında olurdu Türkiye şu anda.
Irak’ta öldürülen 1 milyon Müslüman’ın sorumluları arasında Türkiye Cumhuriyeti
de olurdu. İyi ki sizi dinlemedik, doğru yaptık, kaç sene sonra ortaya çıktı.
Yüce Meclise
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki
Sayın Anadol.
Sayın
milletvekilleri, şahısları adına konuşmalara geçiyoruz.
İlk söz…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, kısa bir söz almak istiyorum, kısa bir açıklama
yapacağım.
BAŞKAN –
Yerinizden mi efendim?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Evet.
BAŞKAN – Tabii
buyurun.
Sanıyorum Sayın
Karaibrahim’in demin gündeme getirdiği konuyla ilgili.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bir iktidar partisi, bir ana muhalefet partisi, araya nasıl
gireceğiz?
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Giresun ili
Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan
kumandayla patlatılmasıyla şehit olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına
ve Türk milletine başsağlığı, yaralı 2 ere acil şifalar dileyen açıklaması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, bildiğiniz
gibi, Giresun’da Dereli-Tamdere arasında teröristlerin yola döşediği mayının
uzaktan patlatılması neticesinde 1 astsubayımız şehit olmuş, 2 güvenlik
görevlimiz de yaralanmıştır. Şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine ve
bütün milletimize baş sağlığı diliyorum, yaralı askerlerimize de acil şifalar
diliyorum. İnşallah, temennimiz, ümidimiz en kısa zamanda şehidimizin ve
yaralılarımızın kanının yerde kalmaması, güvenlik güçlerimizin teröristleri en
kısa zamanda etkisiz hâle getirmeleri. Allah yardımcıları olsun.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da…
BAŞKAN - Bir söz
talebi daha var. Sayın Sönmez, siz mi talepte bulundunuz efendim?
H. HASAN SÖNMEZ
(Giresun) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun.
13.- Giresun Milletvekili H. Hasan Sönmez’in, Giresun ili
Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan
kumandayla patlatılmasıyla şehit olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına
ve Türk milletine başsağlığı, yaralı 2 ere acil şifalar dileyen açıklaması
H. HASAN SÖNMEZ
(Giresun) – Sayın Başkanım, epey süre oldu ama herhâlde ekrana sıkı
bakamadığınız için yeni gördünüz.
BAŞKAN – Evet.
H. HASAN SÖNMEZ
(Giresun) – Teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için.
Ben de Giresun
ilimiz Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde teröristlerce yola döşenen mayının
uzaktan kumandayla patlaması sonucu şehit olan astsubayımıza Allah’tan rahmet
diliyorum, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum, yaralı 2 erimize
şifalar diliyorum ve bu olaya sebep olan teröristlerin en kısa sürede
yakalanarak adalete teslim edilmelerini ümit ediyor ve bekliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Sönmez, teşekkür ederim.
Bana ulaşmış bu
konuda başka bir söz talebi yok.
Ben de arkadaşlarımızın
bu dileklerine…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Aynı konuda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak…
BAŞKAN – Sayın
Şandır, tabii.
Buyurun efendim.
14.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Giresun ili
Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan
kumandayla patlatılmasıyla şehit olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına
ve Türk milletine başsağlığı, yaralı 2 ere acil şifalar dileyen açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, Giresun’da yaşanan bu menfur hadiseyi şiddetle ve
nefretle kınıyoruz. Milletimizin başı sağ olsun.
Bu olay bir olayı
daha dikkate getirmeli. Giresunlular bilirler, bölücü terör örgütü dağların
Karadeniz tarafına inememişti, yıllardır bu gayret içerisinde bu mücadeleyi
veriyorlardı ama şimdi, sahile çok yakın bir mesafede uzaktan kumandalı mayın
döşeyerek 1 askerimizi şehit etmişlerdir, 3 askerimizi de yaralamışlardır.
Bu olayın, bir
hafta önce yine Giresun’da -aynı mahiyette olmasa bile- bir çatışmanın
sonrasında cereyan etmiş olması, aynen Samsun’daki gibi gene kınadığımız bir
olay sonrası yine böyle ölümlü bir saldırının organize edilmiş olması, ortaya
konulmuş olması Hükûmeti ve Türkiye’yi, tüm toplumu bu konuda duyarlı ve
dikkatli olmaya mecbur bırakmalı. Bunu bir uyarı olarak ifade ediyorum ve bu
noktada Hükûmeti daha duyarlı olmaya… Ve bu “açılım” denen hadisenin, korkarız
ki daha kötü sonuçlara ulaşacağı gibi bir endişemizi de ifade ediyor, tekrar
milletimizin başı sağ olsun, şehidimize rahmet diliyorum, yaralılara acil
şifalar diliyoruz efendim.
BAŞKAN – Peki,
çok teşekkür ediyoruz.
Başkanlık Divanı
olarak biz de tabii ki rahmet diliyoruz şehidimize ve yaralılarımızın kısa
sürede sağlıklarına kavuşmalarını temenni ediyoruz, ailesine ve milletimize
başsağlığı diliyoruz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN - Şahıslar
adına ilk söz, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç.
Sayın Tunç,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 148’inci maddesinde
değişiklik yapan 19’uncu madde hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum, bu
vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ben de Giresun’da
şehit olan astsubayımıza Allah’tan rahmet diliyor, yaralı askerlerimize acil
şifalar diliyorum ve bu olayın faillerini, terörü nefretle kınıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu maddeyle Anayasa Mahkemesinin görev ve
yetkileri arasına Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden vatandaşlarımızın bireysel
başvurularının incelenmesi dâhil edilmekte, Yüce Divan kararlarının yeniden
incelenmesini talep etme imkânı getirilmekte, Yüce Divan sıfatıyla yargılanacak
kişiler arasına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Genelkurmay Başkanı ve
kuvvet komutanları da eklenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, anayasal sistemimizi çağın gereklerine yaklaştıran, demokratik
hukuk devleti ilkelerine uyarlayan bu önemli değişikliklerin, muhalefete mensup
milletvekilleri tarafından sürekli çarpıtıldığını, maddelerin içeriğini, ne
getirdiğini tartışmak yerine sadece sloganik ifadelerle yersiz itirazlarda
bulunulduğunu görmekteyiz. Anayasa yargısının daha süratli ve etkin bir biçimde
çalışmasını sağlamak için üye sayısını artırmanın, bütün çağdaş demokrasilerde
olduğu gibi yasama organından üye seçilmesinin, vatandaşlarımız için bireysel
başvuru yolunun getirilmesinin neresi hukuk devleti ilkesine aykırıdır? Her
önergesinin gerekçesinde “Bu teklifin içerisinde millet yoktur.” diyenler,
vatandaşlarımızın haklarını Avrupa’da aramadan önce kendi ülkesinde
arayabilmesinin yolunu açan bu düzenlemeye neden karşı çıkmaktadırlar?
Anayasa
Mahkemesine üye seçiminde Cumhurbaşkanının yetkilerinin genişletildiğinden
bahsedilmektedir; teklife bakıyoruz, bunun tam tersi. Cumhurbaşkanı mevcut
düzenlemede Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinin tamamını seçerken, getirilen
düzenlemeyle mahkemenin üye sayısı 17’ye çıkarılmakta, Cumhurbaşkanının
seçeceği üye 14’e düşürülmektedir. Anayasa Mahkemesinin 17 üyesinden 3 üyesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesine de itiraz edilmektedir.
Anayasa Mahkemesi bulunan dünyanın bütün gelişmiş demokrasilerinde, Anayasa
Mahkemelerinin demokratik meşruiyetini kuvvetlendirmek için yasama
organlarından üye seçilirken yasama organından üye seçmeyen tek ülke
Türkiye’dir. Bizim yasama organımızın üye seçemeyeceğini savunmak, daha da
ileriye giderek bunun Anayasa’nın 2’nci ve 4’üncü maddelerine aykırı olduğunu,
hukuk devletini ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu savunmak, hukukun
üstünlüğünü, hukuk devletini, demokrasi ve cumhuriyeti, millet iradesini içine
sindirememiş olmanın bir göstergesidir.
Anayasa
Mahkemesinin yeni oluşumunda hukukçu olmayan yargıç yapılanmasının artırıldığı
yönündeki eleştiriyi yapanlar değişiklik teklifini bir kez daha okusunlar, bir
de mevcut düzenlemeye baksınlar. Hangisi hukukçu üye yapılanmasına daha
müsaitmiş görürler. Cumhurbaşkanının doğrudan seçeceği üye
sayısının 3’ten 4’e çıkarılarak bu sayının hukukçular lehine artırılması,
YÖK’ün teklif edeceği 2 üyenin hukukçu olma zorunluluğunun getirilmesi, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin baro üyesi bir hukukçuyu seçme imkânı getirilmiş olması
karşısında yeni oluşumda mevcut duruma göre hukukçu üyelerin sayısı artarken
hukukçu olmayan üye sayısının artacağını savunmak teklifi kasıtlı olarak
çarpıtmaktan başka bir şey değildir.
Değerli
milletvekilleri, muhalefet olmak her şeye karşı çıkmak olmamalıdır. Bütün
siyasi partilerin programlarında vaat ettikleri geç kalınmış bu düzenlemeleri
bugüne kadar gerçekleştiremediğimiz için bu milletten özür dilemek yerine,
yıllardır konuşulan ancak bir türlü gerçekleştirilemeyen bu olumlu
düzenlemeleri AK PARTİ’li milletvekilleri teklif etti diye karşı çıkmak sizlere
hiçbir şey kazandırmayacaktır.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Bir şeyi de doğru yapın be!
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Geç kaldınız.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Anayasa Mahkemesi 10 ve 42’nci maddelerde yapılan değişikliği iptal
ettiğinde “Esas denetimi yaparak yetkisini aştı.” diyenler, bugün milletimizin
gözü önünde, kendi tabanlarının bile rahatsız olması pahasına Anayasa
Mahkemesinin güçsüzleştirildiğini iddia edebilmektedirler.
Bir taraftan “Bu
değişiklikte millet yok.” diyorsunuz, diğer taraftan “AK PARTİ bu değişiklikleri
2011 seçimleri öncesinde milletin desteğini almak için yapıyor.” diyorsunuz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Anlayamazsın, anlayamazsın.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) - O zaman size şunu tavsiye ediyoruz: Madem ki
millet AK PARTİ’ye Anayasa değişikliği nedeniyle teveccüh gösterecek…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Tunç, size de ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – …mademki bu Anayasa değişikliğinin siyasi getirisi olacak, o zaman,
milletimizin bu isteğini, daha ilerisini teklif ederek siz gerçekleştiriniz ve
AK PARTİ’nin elinden bu siyasi getiriyi siz alınız.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – 24’üncü dönem inşallah.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) - Bunu yapamazsınız. Bunu yapabilmek için Türkiye’nin demokratikleşmesi
gibi bir derdinizin olması gerekir, hukukun üstünlüğünün hâkim olmasından
korkmamanız gerekir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Önce bir kere senin Türkiye derdin olması lazım, Türkiye!
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) - Bu ülkede hukuk dışı yapılanmalardan, millete tuzak kurmak
isteyenlerden hesap sorulmasından rahatsız olmamanız gerekir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – 83’üncü maddeyi kaldıralım. Hadi bakalım, hodri meydan!
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) - Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma hedefini
dert edinmeniz gerekir.
İşte bu dert
bizde var, işte bu dert AK PARTİ’de var, bu dert Türkiye Büyük Millet
Meclisinde var, bu dert milletimizde var.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Ağzın eğilir, Atatürk’ü ağzına alma.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Ben, bu duygu ve düşüncelerle Anayasa değişikliğinin hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Genç arkadaş, hadi bakalım, kaldıralım 83’üncü maddeyi!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
şimdi de şahıslar adına ikinci söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin
Pazarcı’ya aittir.
Sayın Pazarcı,
buyurun efendim.
Sizin de süreniz
beş dakikadır.
HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime Giresun’daki
şehidimize ve yakın zamanda vefat eden Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özok’a
rahmet dileyerek başlamak istiyorum.
Anayasa
teklifinin 19’uncu maddesiyle ilgili kişisel söz aldım ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sürenin kısalığı nedeniyle yalnızca Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru üzerinde duracağım bu konuşmamda. Temel hak ve özgürlüklerin korunması
açısından bireysel başvuru bir ideali oluşturmaktadır. Ancak bu yolun
açılmasına gidildiği zaman konunun her yanıyla doğru değerlendirilmesi gerekmektedir.
Teklif yakından incelendiğinde bu açıdan birçok kuşkuya yer verici özelliğe
sahip bulunmaktadır.
En başta, teklif,
Anayasa’mızda yer alan tüm temel hak ve özgürlükleri değil yalnızca Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nde korunan hak ve özgürlüklerin korunmasını
amaçlamaktadır. Bu da anayasal sistemimizde temel hak ve özgürlüklerle ilgili
yeni bir sınıflandırma yapılmasını gerektirmektedir. Bu teklif kabul edildikten
sonra Anayasa’mızda açıkça öngörülen kişi hakları, sosyal ve ekonomik haklar
ile siyasi haklar anayasal düzeyde korunan birinci grubu oluşturacaktır. İkinci
grubu, Anayasa’nın 90’ıncı maddesine 2004’te getirilen değişikliklere,
yasaların üstün tutulması kabul edilen temel hak ve özgürlüklere ilişkin
antlaşmalardan bireysel başvuruya tabi tutulması öngörülen Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi hakları girmektedir. Bunun dışında kalan öteki antlaşmalara ilişkin
temel hak ve özgürlükler ise üçüncü grup anayasal düzeyde korunan haklar
olmaktadır. Buradan anlaşılacağı gibi Hükûmet, teklifle büyük ölçüde Avrupa
Sözleşmesi’nde yer almayan sosyal ve ekonomik hakların bireysel başvuruyla
korunmasını bir kenara bırakarak çalışanların haklarını yine göz ardı etmiş
bulunmaktadır.
Teklifin bir
başka kuşkuya yer veren yanı, bireysel başvuru hakkının kamu gücü ihlallerine
karşı kullanılacağının öngörülmesi nedeniyle kamu gücü ihlalleriyle hangi
organların işlemlerinin kastedildiğinin belirsizliğidir. Oysa bu konuda örnek
gösterilen Almanya’da kamu gücü işlemleriyle devlet işlemleri kastedilmekte
olup yasama, yürütme ve yargı erklerinden her birinin işlemlerine karşı
bireysel başvuruda bulunulmaktadır.
Anayasa’mızın
“Temel hak ve özgürlüklerin korunması” başlığını taşıyan 40’ıncı maddesinin
ikinci fıkrasında da devlet işlemlerinden söz edilmesine bağlı olarak bizde de
bireysel başvurunun üç erkin işlemlerine karşı doğrudan işletilebileceği yorumu
olanaklıdır. Ancak teklifte bireysel başvuru hakkı kullanılmadan önce kanun
yollarının tüketilmesi öngörüldüğü için bu yolun yalnızca genel mahkemelerin
kararlarına karşı açık olduğu yorumu da yapılabilecektir. İkinci yorum hâlinde
de, kanun yoluna başvurulması öngörülmeyen ya da istisna getirilecek olan
yasama ve yürütme işlemlerinin durumu açık değildir.
Bu durum, teklif
metninde ve belki daha sonra usul ve esasların düzenlenmesini öngören yasada
açıklığa kavuşturulmadan teklif yeni sorunlara meydan verecektir. Üstelik bu
soru açıklığa kavuşturulmadan teklif yasalaşır ve referanduma giderse, halk,
içeriğini bilmediği bu konuda nasıl “evet” ya da “hayır” diyecektir.
Teklifin endişe
veren bir yanı da genel mahkemelerin kesinleşen kararlarının Anayasa Mahkemesi
önüne götürülmesidir. Her ne kadar bu kararlar bir temyizi oluşturmayacaksa da
fiiliyatta Anayasa Mahkemesi kararlarıyla Yargıtay ve Danıştay kararları
arasında görüş ayrılıklarının ortaya çıkması ve bu çerçevede de üst yargı
organları arasındaki bu çelişkinin yargı sistemimize güveni sarsması olası
görülmektedir.
Teklifin bir
başka…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Pazarcı, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
HÜSEYİN PAZARCI
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Teklifin bir
başka endişe veren yanı, Anayasa Mahkemesinin bu yükün altından kalkamaması
olasılığıdır. Anayasa Mahkememiz yılda 70-80 davayı sonuçlandırmaktadır. 2009
yılı karar sayısı 72’dir. Oysa bireysel başvuru hakkının kabulüyle, bazı
yazarlar, bu sayının yılda 5 bine kadar varabileceğini tahmin etmektedir. Bugün
47 yargıçtan oluşan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bile 2009 yılında toplam
1.625 başvuruyu karara bağladığı hesaba katılırsa, mahkemenin bu yükün altından
kalkamaması olasılığı önemlidir.
Teklifte
amaçlanan sonucun tam tersinin elde edilmesi olasılığı bulunduğuna göre,
davaların bu iş yükünün sonucunda uzaması ve makul dava süresinin aşılmasına ya
da aceleci kararlarla adil yargılama ilkesine aykırı kararlar verilmesi
olasılığı ciddi olarak vardır. Dolayısıyla...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Pazarcı, ek süreniz de doldu. Sadece selamla yapmanız için mikrofonu açıyorum,
lütfen.
HÜSEYİN PAZARCI
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dolayısıyla
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurularda düşüşün sağlanması da gerçekçi
görünmemektedir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Pazarcı.
Sayın
milletvekilleri, maddeyle ilgili İç Tüzük 72’ye göre verilmiş iki ayrı önerge
var ama aynı mahiyette.
Şimdi önergeleri
okutuyorum, sonra oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğünün 72.
maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 19. maddesi
üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.
|
Kemal
Kılıçdaroğlu |
Turgut Dibek |
Rasim Çakır |
|
İstanbul |
Kırklareli |
Edirne |
|
Hüseyin Ünsal |
Tayfur Süner |
|
|
Amasya |
Antalya |
|
Gerekçe:
Anayasa teklifi
ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete doğru çekilmek istenmektedir.
Anayasa
değişikliği toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan kaynaklanmamıştır. Ne
çiftçi, ne esnaf, ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de işsiz yurttaşımız Türkiye’de
bir Anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin bir talep ortaya koymamıştır. Kaldı
ki, Anayasa değişikliği teklifi halkın hiçbir somut sorununa, hiçbir somut
çözüm getirmemektedir. Yani Anayasa değişikliğinin içeriği ile halkın sorunları
örtüşmemektedir.
Anayasa
değişikliği teklifi, halkın değil, siyası iktidarın gündemidir. Yoksulluk,
işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki seçimleri Anayasa
tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma amacını
gütmektedir.
Bu Anayasa değişikliği
siyasi iktidarın güncel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere ortaya atılmıştır. Bu
nedenledir ki, Parlamento içindeki hiçbir siyasi parti tarafından
desteklenmemektedir.
Bu Anayasa
değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil, siyasi iktidarın talebi
olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu birleştirmeye değil ayrıştırmaya
yönelik bir tekliftir. Türkiye’yi ayrıştıran, Türkiye’yi parçalamaya yönelik
çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı niteliğindedir.
Anayasa
değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması hem Parlamentoya hem
Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm maddelerin birlikte
oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir. Milletin vekiline
maddeleri teker teker oylama hakkı verilirken, milletin kendisinden bu hakkın
kaçırılması asla demokrasi anlayışıyla bağdaşmaz.
Bu Anayasa
değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir. Toplum kesimlerinin desteği
yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata geçirilmeye
çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur, darbe
dönemlerinde Anayasa dayatılır.
Bu Anayasa
değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını oluşturan üç temel
erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla siyasi iktidarın
hegemonyası altına alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı
ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir. Yargının
yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının siyasetin
güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.
Bu Anayasa
teklifi Sayın Başbakanının ve siyasi iktidar yetkililerinin kendilerini
kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin şekillenmesi Başbakan ve
bakanları Yüce Divan’da aklanmaya yöneliktir. Çoğunluğu hukukçu olmayan bir
mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların ceza yargılaması yaptığı bir
düzen kurulmaktadır.
İdarenin eylem ve
işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya
konularak, siyasetçiler sorumluluktan arındırılmaktadır. Geçici 15. madde
kaldırılırken, siyası iktidarlara kalıcı dokunulmazlık getirilmektedir.
Bu düzenleme
iktidar partisinin hiçbir şekilde kapatılmayacağına ilişkin bir düzenlemedir.
Böylece iktidar mensuplarına hem sorumsuzluk hem de dokunulmazlık
getirilmektedir.
Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi hâline getirilmiştir. Adalet Bakanı ve
müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı açısından sorgulanırken, başka
bakanlık memurlarının da HSYK’ya dâhil edilmesi ile yargı bağımsızlığı daha da
zedelenir noktaya taşınmıştır. Yine hâkim ve savcıların soruşturmalarında
Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde yaşanan olaylar düşünüldüğünde
vahim sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anayasalar
toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle oluşturulmalarında mutlaka tüm
toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır. Anayasa metinlerinin toplumsal
mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine dönüştürülmesi toplumsal
birlikteliğe zarar verir. Toplumu gererek, ayrıştırarak siyaset yapma belki
belirli bir zaman diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına olabilir. Ancak
unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendini iradesini istismar eden siyasi partilere
mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun hesabını sorar.
Bu açıdan söz
konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
Anayasa Değişiklik Teklifinin 19. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi
uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep
ederiz.
|
Faruk Bal |
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
İzmir |
Mersin |
|
Kadir Ural |
S. Nevzat
Korkmaz |
Behiç Çelik |
|
Mersin |
Isparta |
Mersin |
Gerekçe:
Anayasalar,
vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin
ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin
en üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
21 yüzyılın
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya
dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
“Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin
hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin
görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda
oluşacak Meclis’in ilk işinin anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını
teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile
Milleti kucaklaştıracak,
Milletin
değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel
hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez
bütünlüğünü sağlayacak üniter yapı içinde Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum
içinde çalıştıracak,
Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokratik düzeni iyileştirecek,
Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir
sözleşme belgesi niteliğinde anayasa değişikliği kararını ilan etmiştir.
Anayasa
değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu
teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere
ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa
değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak
kullanmaktadır.
AKP’nin Anayasa
Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu
diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklifin
içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP’den
İş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP’den
düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve
hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba
etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millet için
değil, kendini korumak için Anayasa değişikliği yapmaktadır.
AKP, iyi niyetli
değildir, başlattığı PKK AÇILIMI için bu teklif ile anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hâle getirmektedir.
Bu hususlarda
uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, aynı mahiyetteki, birlikte işleme aldığım önergeleri
oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde üzerinde
gruplar ve şahıslar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap
işlemine geçeceğiz.
Sayın Yıldız,
buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bana
göre, 19’uncu maddedeki bu değişiklikle, Sayın Genelkurmay Başkanımızın da
ifade ettiği gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı asimetrik propagandaya
destek vermektesiniz. Hükûmeti, Hükûmet üyelerini, iş ve işlemlerinden dolayı
Yüce Divan dışında tutmaya çalışırken Genelkurmay Başkanına, kuvvet
komutanlarına Yüce Divan yolunu açmanızı nasıl açıklayacaksınız? Acaba 27 Nisan
e-bildirgesini hazırlayan ve sizi iktidara taşıyan o dönemin Genelkurmay
Başkanını Yüce Divan koruma zırhına almak mı istiyorsunuz?
19’uncu maddeyle
yine, bireysel başvuru ile bireylerin sahip oldukları temel hak ve
özgürlüklerinin artacağını söylemektesiniz. Temel hak ve özgürlüklerin
sınanmasını ve referanduma götürülmesini nasıl açıklayacaksınız?
Yine bir sorum:
Mahkeme kararları…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ederim, gelecek sefere sorarım.
BAŞKAN – Sayın
Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Komisyon
Başkanına: Sayın Başbakan basına yansıyan açıklamalarında, tamamen yeni bir
Anayasa yapılmasının şu an için mümkün olmadığını ancak bu Anayasa paketinin
onaylanmasıyla yeni Anayasa’nın mümkün olabileceğini, iş dünyası için çok önemli
olan bazı kanunların şu anki Anayasa’yla çıkarılmasının mümkün olmadığını ifade
etmişlerdir.
1) Şu an neden
yeni bir Anayasa yapılamaz?
2) İş dünyası
için önemli gördüğünüz düzenlemeleri mevcut Anayasa’nın hangi maddeleri
engelliyor? Bundan dolayı bu maddelerden hangilerini şu an değiştiriyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakan, Sayın Başbakanın 17 Nisanda, bir televizyon kanalında,
Kanal 24’teki “Açık Görüş” programında sarf ettiği “Anayasa değişikliği,
demokratik açılımın bir uzantısıdır; atacağımız adımların önünü açıyor.” sözünü
hatırlattığımızda sinirleniyor, inkâr ediyorsunuz.
1) Bu yıkım
projesi sizin ifadenizle bir AKP projesi. Anayasa değişikliği yine bir AKP
projesi olduğuna göre bu irtibatın sizlere hatırlatılmasına ne diye
kızıyorsunuz?
2) Atacağınız
adımlardan neyi kastediyorsunuz? Bunların içinde PKK’nın diğer projelerinin
hayata geçirilmesi var mıdır? Milletin önüne bundan sonra neleri getireceğinizi
milletimiz bilmek istiyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Bu düzenlemeyle
birlikte her alanda insan hakları ihlallerinin ortadan kaldırılması gerekmez
mi? Şu anda İnsan Hakları Mahkemesinde dava sayısı en fazla olan ülke olmamız
sizi rahatsız etmiyor mu? Daha dün, aldığı cezadan çoğunluk diktatoryasıyla
kurtulan grup başkan vekili, Türkiye Büyük Millet Meclisine nasıl demokrasi
dersi verebilir, nasıl ileri demokrasiden bahsedebilir?
Dün burada
yaşananların siyaset kuşatmasıyla Anayasa Mahkemesinde ve Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunda yaşanmaması için Cumhuriyet Halk Partisi oy kullanmıyor, onun
için muhalefet ediyor. Bunu sizde mi anlayamıyorsunuz Sayın Bakan?
Ayrıca, bu kadar
uğraşacağınıza “Başkan, gulûl suçu işlerse ömür boyu dokunulmaz.” diye bir
madde getirseniz de bu kadar eziyete ne kendinizi ne Parlamentoyu sokmanıza
gerek kalmasa daha uygun olmaz mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Akkuş…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; bu maddeye bir fıkra eklenerek “Genelkurmay
Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı
görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.” denmektedir.
Ülkemizde birçok kurumun, mesela, MİT, YÖK, Karayolları Genel Müdürlüğü, Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğü, vesair, başında bulunanlar Yüce Divanda yargılanmaz
iken komutanların Yüce Divanda yargılanması ayrıcalığının sebebi nedir? Alt
kademedeki askerî yetkilileri sivil mahkemelerde yargılamak yolunu ısrarla
takip etmeye çalışırken bu, çifte standartlı, hipokrit bir davranış değil
midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Cengiz…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakan, 18 Şubatta Sayın Cumhurbaşkanı şunları ifade
etmiştir: “Çok süratli bir yargı reformu yapmak gerekir ama yargı reformu
yapılırken bu çıkmaz sokak ya da kısır döngü çok derinleşmemeli ve bu şekilde
olmamalıdır. Daha çok politize olucu ve daha çok tartışıcı ve daha çok
kutuplaşıcı bir şekilde asla olmamalıdır. Buna kesinlikle fırsat
verilmemelidir.” Bu bağlamda, bu Anayasa teklifi Sayın Cumhurbaşkanının
tavsiyelerine, düşüncelerine, arzuladığı anayasa hazırlama önerilerine uygun
hazırlanmış mıdır? Bu niyet Meclise yansıtılmış mıdır?
Sayın
Cumhurbaşkanının 18 Martta, Sudan’a giderken “Politize olmadan Anayasa
yapılsın.” açıklaması doğrultusunda, bu tadilat anayasası politize olmuş mudur?
Sayın Cumhurbaşkanının Hükûmete uyarılarını bu Hükûmet algılamış mıdır?
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkan, Komisyonumuza bir soru oldu.
BAŞKAN –
Komisyonun sanıyorum cevap kullanma talebi var.
Sayın Kuzu,
buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Uslu bir soru yöneltti
Komisyon Başkanlığımıza.
Sayın
Başbakanımızın yeni bir anayasa yapılması için şu anda böyle bir imkânı
olmadığını söylediğini belirtti. Doğrudur, netice olarak, bu konuda biz daha
önce, 2007’den bu tarafa sürekli gayret ettik. 2007’de yeni bir anayasa
hazırlandı, sıfır anayasa sıfır plaka duruyor, isterseniz onu getiririz. Şayet
muhalefet partilerimiz hakikaten onu müzakereye açıksa onu da yapabiliriz. Reel
politik olarak demiştir, yoksa şu an yeni bir anayasa yapmaya hukuken bir engel
yok.
İkinci bir husus,
sorunun devamında, iş dünyası bu Anayasa çerçevesinde kimi kanunlarının
çıkarılamadığını söylüyor. Tabii o kanunlar nelerdir, bilmiyorum ama iş dünyası
da malum, bu dünyanın bir parçası, ülkemizin bir parçası, eğer sorunları varsa
Anayasa’da çözülemiyorsa değiştirmek lazım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet…
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Yıldız
Hükûmet ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yüce Divan açısından farklı bir
muameleye tabi tutulduğunu söylediler. Zannediyorum, bir yanlış anlaşılma söz
konusu. Bu maddede, tam aksine, aynı muameleye tabiler.
İkincisi: “Temel
haklar neden referanduma gidiyor?” dedi. Temel hakları kısıtlayıcı bir
düzenleme gitmiyor, temel hakları genişletici bir düzenleme gidiyor. Bu, çok önemli.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ya “Hayır.” çıkarsa Sayın Bakan? Referandumdan ya “Hayır.” çıkarsa?
BAŞKAN – Lütfen…
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – İkincisi… Mevcut durum aynen devam eder “Hayır.”
çıkarsa. Genişletici bir düzenleme gidiyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu ayıp, demokrasi ayıbıdır işte.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Evet, böyle bir ayıptan çekiniyorsanız, siz de destek
olun, referanduma gitmesin o zaman.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Doğru ya.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu Meclis yapsın, niye referanduma gitsin?
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, böyle bir usulümüz yok, lütfen…
Sayın Bakan, siz
devam edin.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Korkmaz “Demokratik açılımın bir uzantısı mı
Anayasa değişikliği?” diyor. Demokratik açılımı siz maalesef çok dar bir
çerçevede anlıyorsunuz ve ifade ediyorsunuz.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Açamıyorsunuz, açamıyorsunuz!
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bizim demokratik açılımdan anladığımız, Avrupa
Birliğiyle müzakere eden, tam üyeliği hedefleyen…
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Habur! Habur!
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – …kurulduğundan beri çağdaşlaşmayı hedefleyen
Türkiye’nin demokratik standartlarını, dünya standartlarına, Avrupa
standartlarına kavuşturmaktır. Bu da tüm ülkemizi, tüm kesimleri ilgilendirmektedir
ve bu yönde bu anayasal değişiklikler, 72 milyon insanımızın demokratik
standartlarını yükseltecektir. Tabii ki bu anlamda demokratik açılıma da
katkısı olacaktır.
Sayın Ağyüz
“İnsan Hakları Mahkemesinde en fazla davası olan ülke olmak sizi rahatsız
etmiyor mu?” dedi. Elbette ki çok rahatsız ediyor, hepimizi rahatsız etmesi
gerekir. Zaten, bu yaptığımız düzenlemeler, demokratik standartlarda yapılan
iyileştirmeler, işte, Türkiye’nin uluslararası alanda bu yaşadığı olumsuz
tabloyu değiştirmeye dönüktür. Ayrıca, bugün çok sayıda dava bulunması,
maalesef, geçmişten kaynaklanmaktadır. Bizim son dönemlerde, özellikle Avrupa
Birliği sürecinde atılan adımlarla aslında çok farklı bir noktaya gelinmiştir.
ATİLLA KART
(Konya) – Sekiz yıldır iktidarsınız.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Ancak, bu dönemde, bizim hükûmetlerimiz döneminde
yapılan düzenlemelerin etkileri önümüzdeki yıllarda daha çok görülecektir. Şu
anki giden dosyalar, bizden önceki dönemdeki ihlallerin yansımaları,
sonuçlarıdır. Bunu da dikkatinize getirmek isterim.
ATİLLA KART
(Konya) – Sekiz yıldır Türkiye’yi yönetiyorsunuz.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – İşte, bu olumsuzlukları istemiyorsak değerli
milletvekilleri, gelin, bu bireysel başvuru hakkına siz de destek olun. Ülkemiz,
uluslararası alanda, olumsuz, hepimizi son derece rahatsız eden bu tablodan da
kurtulsun. Sizi de yine bu değişimi desteklemeye davet ediyorum.
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Siz bunları yapmazsanız Mahkemeye de gitmez.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Akkuş “Neden komutanlara bu ayrıcalık?” gibi bir
soru sordular. Yaptıkları görev itibarıyla, bu göreve verilen önem itibarıyla
yapıldığını söyleyebiliriz.
“Cumhurbaşkanımızın
bu tartışmalara…” ilişkin Sayın Cengiz’in sorusu vardı. Biz bunu başından beri
doğru bulmuyoruz. Cumhurbaşkanlığı makamı tarafsızlığıyla
hepimizin yaklaşması gereken bir makam. Kendisinin, Meclisimizden
çıktığı zaman bu düzenlemeler, o zaman ancak ne yapıp yapmayacağını
tartışabiliriz. Bu aşamada Sayın Cumhurbaşkanımızın bu tartışmalara katılmasını
son derece yersiz buluyoruz, Cumhurbaşkanlığı makamına da uygun görmüyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, süreniz doldu efendim.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
ALİ TEMÜR (Giresun)
– Sayın Başkan, yerimden söz almak istiyorum.
BAŞKAN – Önce
Giresun Milletvekili Sayın Özkan’ın İç Tüzük 60’a göre bir söz talebi vardı.
Sayın Özkan,
buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
15.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun ili
Dereli ilçesi Tamdere mevkisinde teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan
kumandayla patlatılmasıyla şehit olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına
ve Türk milletine başsağlığı, yaralı 2 ere acil şifalar dileyen açıklaması
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Böyle bir
hadiseden dolayı söz almak istemezdim ancak Giresun’un Dereli ilçesi Tamdere
mevkisinde meydana gelen menfur terör saldırısını esefle kınadığımı belirtmek
istiyorum. Bu hadisenin açılım politikalarının nerelere kadar geldiğinin de bir
göstergesi olması açısından Hükûmetin ders çıkarmasını bekliyorum. Bu olayda ve
tüm terör olaylarında şehit olan güvenlik gücü mensuplarımıza rahmet diliyorum,
yakınlarına ve yüce milletimize başsağlığı dileklerimi iletiyorum, yaralılara
da acil şifalar diliyorum.
Teşekkür ederim
efendim.
BAŞKAN – Ben de
teşekkür ederim Sayın Özkan.
Giresun
Milletvekiil Sayın Ali Temür’ün de yerinden, sanıyorum, yine aynı konuyla
ilgili söyleyecekleri var.
Buyurun.
16.- Giresun Milletvekili Ali Temür’ün, Giresun ili Dereli
ilçesi Tamdere mevkisinde teröristlerce yola döşenen mayının uzaktan kumandayla
patlatılmasıyla şehit olan astsubaya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk
milletine başsağlığı, yaralı 2 ere acil şifalar dileyen açıklaması
ALİ TEMÜR
(Giresun) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Giresun ilimizin
Dereli ilçesi sınırları içerisinde, Uzundere mevkisinde askerî aracımıza bir
saldırı söz konusu olmuştur. Uzaktan kumandalı patlayıcıyla yapılan saldırı
sonucunda 1 astsubay çavuşumuz şehit olmuştur, 2 tane askerimiz yaralanmıştır.
Ben bu saldırıyı kınıyorum. Şehidimize rahmet diliyorum; yakınlarına, Giresun
halkına ve milletimize başsağlığı diliyorum, 2 tane yaralı askerimize de acil
şifalar diliyorum.
Söz verdiğiniz
için teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Ben de
teşekkür ederim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde on beş önerge vardır. Ancak, bilindiği gibi, İç
Tüzük gereği…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, 87’nci maddeye göre, önergelerin işlemlerini yanlış
yapıyorsunuz. Şimdi, 63’üncü maddeye göre, tutumunuz hakkında söz istiyorum. Çünkü
87’nci maddede diyor ki: “Milletvekilleri yedi önerge verir, grupların da
ayrıca önerge verme hakları saklıdır.”
Uygun görürseniz…
Bu Anayasa müzakeresidir. Biz burada önerge veriyoruz ama maalesef,
önergelerimiz, o korsan önergeler nedeniyle işleme girmiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, milletvekillerinin önergesine nasıl “korsan”
diyebilir?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Anayasa Mahkemesi daha önce bu dört önerge hükmünü iptal etti. Bu
konuda bir usul tartışması açmanızı istiyorum.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Zamanında önerge verin.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Korsan” ne demek ya?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya, sen ne karışıyorsun be Mustafa ya? Sen karışma! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) - Zamanında önerge verin.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bir okur musunuz. Bakın, metni bir okuyun.
BAŞKAN – Sayın
Genç, bunlar defalarca okundu, Genel Kurulumuzda defalarca tartışıldı ve şu
anda yapılan uygulamada karar kılındı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama efendim, yani, biz şimdiye kadar usul tartışmasını açmadıysak…
BAŞKAN – Yapmış
olduğumuz uygulama, tamamen İç Tüzük’e uygun bir uygulamadır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, uygulama hatalı diyorum, İç Tüzük’e
aykırı. İç Tüzük’te diyor ki:
“Milletvekilleri yedi önerge verir, grupların da önerge verme hakkı saklıdır.”
Burada dört tane grup var. Şimdi, eğer yarın sekiz tane grup olursa, eğer öyle
uygulamaya giderseniz, milletvekilleri hiç önerge vermez. Yani, bu nasıl olsa
Anayasa Mahkemesine de gideceği için…
BAŞKAN – Efendim,
önergeler, grupların verdiği önergeler değil, gruplara mensup
milletvekillerinin verdiği önergelerdir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yanlış anlıyor maddeyi.
BAŞKAN – Lütfen…
Bakın, önergeler, grupların verdiği önergeler değil, gruplara mensup
milletvekillerinin verdiği önergelerdir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tamam canım.
BAŞKAN –
Dolayısıyla, Sayın Genç, uygulamamızda herhangi bir tereddüt yoktur.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır. Mesela, şimdi, grubu olan arkadaşların verdikleri önergeler
-işleme alınan- milletvekili önergesi değil, grup önergesi, değil mi?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Milletvekillerinin önergesi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, grup önergesi efendim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hayır efendim, önergeler burada duruyor.
BAŞKAN – Mesela,
Sayın Genç, dün sizin de bir önergeniz geldi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Soralım canım, grup başkan vekilleri var burada, orada önergeleri
var.
BAŞKAN – Sayın
Genç, bir saniye…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Grup önergesi mi…
BAŞKAN – Bir
saniye… Bir şey söyleyeceğim. Bir dakika… Dün sizin de kurada bir önergeniz
çıkmıştı, ben sizi aradım ama gerekçenizi okudum. Dün bulunamadınız, herhâlde
mazeretiniz vardı. Yani, demek ki kurada sizin de önergeniz çıkabiliyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ben Konya’da Atatürkçü Düşünce Derneğinin bir paneline
katılmıştım.
BAŞKAN – Evet,
doğrudur, doğrudur efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben burada olmadığım için bu önergem çıkmıştır.
BAŞKAN – Hayır…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben biliyorum da…
BAŞKAN – Efendim,
kurada çıktınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani burada olsaydım belki önergem kurada çıkmazdı.
BAŞKAN – Sayın
Genç, bakın buradaki görevli arkadaşlarımız…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Orada, zaten hep Başkanlık Divanı AKP’lilerin elinde, böyle bir şey
olur mu efendim?
BAŞKAN - …on beş
önergede kurayla yedi tanesini tespit ediyorlar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi Sayın Başkan, bakın bu konu Anayasa Mahkemesine gidecek.
Lütfen, burada, 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında iki dakika bir söz
verin efendim. Yani çok açık bir usulsüzlük var.
BAŞKAN – Sayın
Genç, bakın tutumumda İç Tüzük’e ve uygulamaya aykırı hiçbir husus söz konusu
değildir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim bakın, İç Tüzük’ü okursanız, 87’nci maddeye göre
“Milletvekilleri yedi önerge verir.” diyor, ayrıca da gruplar… Bakın…
BAŞKAN – Efendim,
İç Tüzük’ü, 87’nci maddeyi defalarca okudum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ancak, her siyasi partinin de bir önerge verme hakkı var efendim.
BAŞKAN –
Milletvekili arkadaşlarımız, grup başkan vekili arkadaşlarımız okudular.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – On bir önergeyi işleme koymanız gerekirken, tutuyorsunuz yedi
önergeyi işleme koyuyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır, hayır, yanlış biliyor.
BAŞKAN – Hayır
efendim öyle bir şey yok, yanlış. Uygulama…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Kura çekiliyor…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bu konuda isterseniz bir usul tartışması…
BAŞKAN –
Düşünceniz yanlış.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, bir beş dakika veya üç dakika 63’üncü maddeye
göre… (AK PARTİ sıralarından “hayır, hayır” sesleri)
BAŞKAN – Sayın
Genç, böyle bir şey olmaz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani onların “hayır” demelerine bakmayın.
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Onların bazı şeyler öğrenmeye ihtiyacı var.
AFİF DEMİRKIRAN
(Siirt) – Biz biliyoruz, biliyoruz.
BAŞKAN – Şimdi,
yedi önergeyi işleme alacağımı ifade etmiştim…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, bu konu Anayasa Mahkemesine gidecek, bunu
burada bir tartışalım efendim.
BAŞKAN – Sayın
Genç, yani o kadar lüzumsuz ve gereksiz bir talepte bulunuyorsunuz ki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yahu, siz okuduğunuzu anlıyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bakın, 87’nci
maddede diyor ki: Her biri, milletvekilleri yedi önerge verir diyor.
BAŞKAN – Evet…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ayrıca “Her siyasi parti grubuna mensup milletvekilinin birer
önerge verme hakkı vardır.” diyor. Yani siyasi parti grubunun… Bu, çok açık yani. Milletvekilleri yedi önerge veriyor,
ayrıca her siyasi parti grubunun da ayrı önerge verme hakkı var efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Tamamen yanlış anlıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim,
bizim uygulamamızda herhangi bir yanlışlık, İç Tüzük’e aykırılık yok.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, isterseniz…
BAŞKAN – Bir
saniye…
Sayın
Kılıçdaroğlu, ne diyeceksiniz?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – 72’nci maddeye göre görüşmelerin devam edilmesiyle
ilgili bir önerge vermiştik efendim. O önerge konusunda…
BAŞKAN – Okuttuk
ya efendim sizin önergenizi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, iki önerge verdik efendim, birisi okundu,
birisi okunmadı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Nasıl iki tane önerge?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İki tane. Niye, sınırlama mı var?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – MHP’nin...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Hayır, CHP’nin iki önergesi vardı, diğer arkadaşların da önergesi
vardı.
BAŞKAN – Efendim,
okuttum, oylattım ve geçti o.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İki ayrı önerge vardı efendim. Bizim CHP’ye ait
milletvekili arkadaşların verdiği iki önerge var, MHP Grubunun da bir önergesi
var. Toplam üç önerge olması lazım 72’nci maddeye göre.
BAŞKAN – Yani
72’nci maddeye göre, her milletvekili sayısınca önerge vermeyi falan mı
düşünüyorsunuz efendim?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Olabilir canım!
BAŞKAN – Efendim,
öyle bir şey olabilir mi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye olmasın?
BAŞKAN - Lütfen
arkadaşlar, lütfen…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu yasağı nereye göre getiriyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın
Kılıçdaroğlu, ondan benim haberim oldu. Benim, oturumları
yöneten Başkanınız olarak, 72’nci maddeyle ilgili uygulamam, bir tek önergeyi
işleme almak, görüşmelere devam edelim mi, etmeyelim mi diye Genel Kurulun
görüşünü almak ve bu sorunu çözmek şeklindedir ama 72’nci maddeyle ilgili çokça
önerge gelir, deminki gibi çokça gerekçeler burada okunursa ben bunu bir hakkın
suistimali olarak değerlendiririm ve işleme alamam, hiçbir başkan da almaz. Geçmişte
de böyle bir uygulama olmamıştır.
Evet, siz…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O zaman bizim önergemizi…
BAŞKAN – Efendim?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Verdiğimiz ikinci önergeyi işleme almadığınızı
açıklamanız lazım.
BAŞKAN – Evet,
tabii almadım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tutanaklara geçsin bakalım.
BAŞKAN – Efendim,
almadım tabii. Niye almadım?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz, bize İç Tüzük’ün vermiş olduğu bir yetkiyi ve
bir hakkı gasbediyorsunuz ve bir Anayasa değişikliği yapılıyor burada.
BAŞKAN – Çünkü
benim birleşimleri yöneten Başkanınız olarak 72’nci maddeyle ilgili uygulamam,
aslında, bir tek önergenin işleme alınması.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Nerede yazıyor bu?
BAŞKAN - Genel
Kurul, görüşmelerin devamı şeklinde bir karar verirse görüşmelere devam
edilmesi, vermezse diğer bölüme geçilmesi şeklindedir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, nerede yazıyor, bir tek önerge
verileceği nerede yazıyor?
BAŞKAN – Benim İç
Tüzük’ün 72’nci maddesinden çıkardığım budur. Ama önce Milliyetçi Hareket
Partisi Grubumuz bu konuda bir önerge verdi ilk maddeler görüşülürken, sonra
siz de vermeye başladınız.
Şimdi, siz, bu
önerge sayılarını artırmayı düşünüyorsunuz. Şimdi iki tane geldi, sanıyorum,
biraz sonra beş tane gelir, daha sonra on tane gelir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz, niyeti nereden okuyorsunuz?
BAŞKAN – Efendim,
böyle bir şey olmaz!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, niyeti nereden okuyorsunuz?
BAŞKAN – Böyle
bir şey olmaz!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, izin verir misiniz…
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 72/2 açık. 72’de “önerge” diyor efendim.
BAŞKAN – Çünkü
72’de sadece “önerge” demektedir.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Tekil orada Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet,
tekildir, doğru.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – İç Tüzük 87 “önergeler” diyor. 72/2 tekildir Sayın Başkan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Her milletvekili bir önerge verir zaten.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 72/2: Görüşmelerin devamıyla ilgili bir önerge verilebilir.
BAŞKAN – Gayet
tabii, öyledir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir önerge demiyor, hayır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
– Tekil orada Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim,
eğer bu konuda bir usul tartışması açılmasını istiyorsanız açalım ama benim
görüşüm budur.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, önergeyi söylüyor. Orada sınırlama yoktur. Sınırlamaya
bakmanız için genel hükümlere bakmanız lazım. Genel hükümlere bakarak
değerlendirme yaparsınız. Genel hükümlere göre de yedi tane önerge verme hakkı
vardır milletvekillerinin.
BAŞKAN – Böyle
bir uygulamanın 72’nci maddenin gerekçelerine uygun olmadığı kanaatindeyim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır, Sayın Başkan, orada İç Tüzük 72/2 açık. 87’de “önergeler”
diyor.
BAŞKAN – Evet,
buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, 87 önergeleri tanımlarken “önergeler” diye ifade
ediyor, İç Tüzük 72/2’de tekil bir ifade var.
BAŞKAN – Doğru.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Doğru değil efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Görüşmelerin devamıyla ilgili bir önerge verilebilir.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yok canım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yok öyle bir şey.
BAŞKAN – Ben öyle
yorumluyorum.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Aynı mahiyette…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hepsi aynı mahiyette çünkü…
BAŞKAN – Efendim, bakın, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın
Vural, eğer “Bu konuda bir usul tartışması açalım.” diyorsanız, ben yani…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır efendim, uygulama yapıldı, devam ediyor.
BAŞKAN – Oylama
yapıldı ama bundan sonrası madde görüşülürken bu konuyu tekrar gündeme
getirecekseniz orada bir usul tartışması açarız. Lütfen, şimdi…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, önergeler okunuyor, bu konuda içtihat oluşmuştur, uygulama
vardır; önergeler okunmaktadır, önergeler okunuyor, sınırlama yok.
BAŞKAN – Gayet
tabii, geçti efendim, şu anda onu geride bıraktık.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bakın, Sayın Başkan, 87’nci maddeyi bir okursanız…
BAŞKAN – Sayın Genç,
yedi önergenin her madde üzerinde işleme alınması konusunda…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim…
BAŞKAN – Her
maddeyle ilgili yedi önergenin işleme alınması konusunda Divanımızca,
Başkanlığımızca herhangi bir tereddüt söz konusu değildir, yedi tanesi alınır.
Çünkü şu anda bakın 19’uncu maddeyi görüşüyoruz, on sekiz madde boyunca her
maddeyle ilgili biz yedi önergeyi işleme aldık.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bugüne kadar, yani bakın…
BAŞKAN – Yani
pazartesi gününden bu yana İç Tüzük’te bir değişiklik mi yapıldı?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Eğer itiraz edilmezse siz bu uygulamayı götürebilirsiniz ama itiraz
ediyoruz.
BAŞKAN – 87’nci
maddede bir değişiklik mi yapıldı, Sayın Genç, ki
şimdi önerge sayısını artıralım? Lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu uygulama milletvekillerinin önerge verme hakkını elinden alıyor.
Bu, Anayasa Mahkemesine gitti, Anayasa Mahkemesi dört önergeyi yeterli bulmadı.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, yedi önergeyi şimdi okutacağım, sonra da bu önergeleri
aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 nci
maddesine 2 inci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen “Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.” ibaresinin “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 nci
maddesine 2 inci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen “Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.” ibaresinin “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ali
Öztürk
Konya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 nci
maddesine 2 inci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen “Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.” ibaresinin “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Veysi
Kaynak
Kahramanmaraş
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 nci
maddesine 2 inci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen “Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.” ibaresinin “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Abdurrahman
Arıcı
Antalya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 19 ncu maddesinin aşağıda ki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Akın Birdal |
Hasip Kaplan |
M. Nezir
Karabaş |
|
Diyarbakır |
Şırnak |
Bitlis |
|
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
|
|
Muş |
Şanlıurfa |
|
Madde : 19 - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 148 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinin sonuna “ve bireysel başvuruları karara bağlar” ibaresi, üçüncü
fıkrasındaki “Cumhurbaşkanını,” sözcüğünden sonra gelmek üzere “Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanını,” ibaresi eklenmiş, beşinci fıkrası “Yüce Divan
kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden
inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.” Şeklinde değiştirilmiş, maddeye
ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar ve üçüncü fıkradan sonra
gelmek üzere “Genelkurmay Başkanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce
Divanda yargılanırlar.” şeklinde yeni bir fıkra eklenmiş ve devamındaki
fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
“Herkes,
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvurular en geç iki
yılda sonuçlanır Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.Bireysel başvuruda, kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.Bireysel başvuruya ilişkin
usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
Anayasa değişikliği teklifinin, 19. maddesinin teklif metninden çıkarılması
için gereğini arz ve teklif ederiz.
|
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
Behiç Çelik |
|
İzmir |
Mersin |
Mersin |
|
S. Nevzat
Korkmaz |
Şenol Bal |
Rıdvan Yalçın |
|
Isparta |
İzmir |
Ordu |
|
|
Faruk Bal |
|
|
|
Konya |
|
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 19. maddesinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle Teklif
metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Atilla Kart |
|
Mersin |
Konya |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Kart, konuşacaksınız herhâlde, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır efendim.
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge
hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi Başkanı Mahkemenin 48’inci kuruluş yıl
dönümü sebebiyle birkaç gün önce bir konuşma yaptı. Bu konuşmayı Anayasa
değişikliğiyle irtibatlandırarak, aradaki ilişkiyi kurarak bu konudaki görüş ve
düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkan şunları ifade etti, Anayasa Mahkemesi Başkanı: 2009
yılı itibarıyla Yargıtayın ceza dairelerinde 520 bin, hukuk dairelerinde 480
bin ve Yargıtay Başsavcılığında 600 binin üzerinde olmak üzere toplam 1 milyon
600 bin civarında dosyanın biriktiğini, Danıştayda ise 2008 yılı sonu
verilerine göre 250 bin civarındaki dosyanın ancak yüzde 39’unun karara
çıktığını ifade etti. Devamında da
Anayasa Mahkemesinin 2005 yılından 2010 Nisan ayına kadar intikal eden 873
dosyanın 750’sinin karara çıktığını ifade ederek bir anlamda Anayasa
Mahkemesinin başarısını, seri iş yapma özelliğini dile getirdi.
Anayasa Mahkemesi
Başkanı, yine, maalesef bir taraftan karartma yapmakta ve siyasi iktidara da
maharetle siyasi malzeme yaratmaya çalışmaktadır.
Yargıtay ve
Danıştayın iş hacmindeki olağanüstü artış ancak bu gerçeğe rağmen personel
yapılanması ve fiziki şartlardaki yetersizlik herkes tarafından bilinmekte olan
bir gerçektir. Bunu gidermek hükûmetlerin temel sorumluluğudur. Yargıtay
bünyesindeki çoğu dairenin cumartesi ve pazar günleri çalıştığı, evlere
dosyanın götürüldüğü bir gerçektir. Hâl böyleyken bu gerçekleri görmezden gelip
Anayasa Mahkemesinin seri ve etkin çalışan bir mahkeme olduğu izlenimini
vermek, böyle bir gayretin içine girmek ancak tebessümle ve hayretle
izlenebilecek olan bir gelişmedir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanının değerlendirmelerini elbette önemsiyorum ancak adalet sistemiyle
ilgili olarak böylesine kapsamlı değerlendirmeler yapan, zaman zaman da
gerçekleri ifade eden Başkan, her nedense anayasa mahkemelerinin temel
karakteristiğini belirleyen iki temel konuya temas etmemeye özel bir gayret
göstermiştir. Yüce Divan yapılanmasındaki yetersizlik ve hukukçu olmayan yargıç
yapılanmasından hiç söz etmemiştir. Bu sebeple söylemleri havada kalmıştır.
Yargıyla ilgili
her konuda genel değerlendirme yapan Anayasa Mahkemesi Başkanına soruyoruz:
Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Tanık Koruma
Kanunu, Temel Ceza Kanunlarına Uyum Getiren Kanun, Vakıflar Kanunu, Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Hakkında Kanun. Bu kanunlar değerli arkadaşlarım,
2008 yılı Ocak, Şubat ayından bu yana Anayasa Mahkemesinde bekliyor yani iki
yılı aşkın bir süreden bu yana Anayasa Mahkemesinde bekliyor. Yine, bu
süreçte Temmuz 2005 tarihinde yasalaşan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı
Yasası’nın üç buçuk yıl bekledikten sonra Ocak 2009’da karara çıktığını da
özellikle hatırlatmak istiyorum.
Peki, “Sayın
Başkan, burada, ülkemizin siyasi geleceğini ve hukuk mekanizmalarını doğrudan
etkileyen bu yasaların akıbetini belirsizliğe mahkûm ederken, hukuka aykırı
olduğu aşikâr olan bu yasaların yıllarca haksız ve hukuksuz sonuçlar
doğurmasına yol açan uygulamalar içindeyken Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak
Mahkemenin gündemini neden özellikle tıkadınız? Bu yasaların görüşülmesini
neden engellediniz, engellemeye devam ediyorsunuz?” diyoruz. Bu soruya Anayasa
Mahkemesi Başkanının açıklama getirmesi gerekiyor.
Bu açıklamayı
değerlendirdiğimiz zaman ortaya şöyle bir tablo çıkıyor sayın milletvekilleri:
Mahkemenin elbette diğer üyelerini ve tüzel kimliğini ayırarak söylüyorum,
Anayasa Mahkemesi Başkanı, siyasi iktidar ile olan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kart, size süre vereceğim ama -dün de konuşmuştuk- burada olmayan ve bu
iddialara cevap verme imkânına sahip olmayan kişilerin isimlerini zikrederek
konuşmak gerçekten Parlamentomuza yakışmıyor.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Gelsin otursun.
BAŞKAN – Siz
hukukçu bir milletvekilisiniz. Buna riayet etmenizi istirham ediyorum.
Buyurun.
ATİLLA KART
(Devamla) – Sayın Başkan, o kadar anlamsız, yersiz bir uyarı yapıyorsunuz ki…
Anayasa Mahkemesinin kuruluşunu tartışıyoruz, değişikliğini tartışıyoruz, siz
diyorsunuz ki: “Anayasa Mahkemesi Başkanının uyarı ve eylemlerinden,
işlemlerinden söz etmeyin.” Ondan sonra da burası Türkiye Büyük Millet Meclisi
oluyor, demokrasinin görüşüldüğü bir zemin oluyor! Söylediklerinizin hiçbir
kıymeti harbiyesi yok, hiç ciddiye alınır bir tarafı yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bu talep
sizin grubunuzdan geldi Sayın Kart.
ATİLLA KART
(Devamla) – Hiçbir anlamı yok söylediklerinizin.
BAŞKAN – Bu talep
sizin grubunuzdan geldi.
ATİLLA KART
(Devamla) – Gerçekten hiçbir anlamı yok, hiçbir ciddi tarafı yok. Biz burada
niçin varız? Niçin faaliyet gösteriyoruz?
RECEP KORAL
(İstanbul) – Şahsiyetle uğraşmayın!
ATİLLA KART
(Devamla) – Anayasa Mahkemesinin tasarruflarını, eylemlerini, yapılanmasını,
değişiklik gerekçelerini konuşmuyor muyuz? Neyi konuşuyoruz biz?
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) – Hayır, Anayasa Mahkemesi Başkanından bahsediyorsun!
ATİLLA KART
(Devamla) – Anayasa Mahkemesi Başkanının tasarruf ve eylemlerini elbette
konuşacağız. Burada konuşmayacağız da nerede konuşacağız?
VAHİT KİRİŞCİ (Adana)
– Dışarıda konuş!
ATİLLA KART
(Devamla) – Sizin demokrasi anlayışınız işte bu kadar sığ, bu kadar yüzeysel,
bu kadar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kart, ek süreniz de doldu, çok teşekkür ederiz efendim.
ATİLLA KART
(Devamla) – Demokrasi anlayışınızı…
BAŞKAN – Sayın
Kart, teşekkür ederiz, ek süreniz de doldu.
ATİLLA KART
(Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kart, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum:
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, neye dayandırıyorsunuz “Burada olmayan kişiler
hakkında konuşmayın.” derken?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
Anayasa değişikliği teklifinin, 19. maddesinin teklif metninden çıkarılması
için gereğini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, gerekçeyi okutuyoruz değil mi efendim?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Konuşacağız Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Vural, buyurun, önergenizin gerekçesini açıklayınız. (MHP sıralarından
alkışlar)
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Başkan, harikalar yaratıyorsunuz! Sayın Başkan, gerçekten
harikalar yaratıyorsunuz!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önergemiz
hakkında söz istedim. Anayasa Mahkemesinin görevi nedir? Hepimizin
uzlaştığı kurallara gücü elinde tutanın uyup uymadığını ve bu güç karşısında da
bireylerin hakkını korumak, aynı zamanda kamu gücünü kullanıp da bireylerin
hakkını yiyen, yolsuzluk yapanların da yargılanmasını sağlamak.
Dolayısıyla,
Anayasa Mahkemesinde aramamız gereken şey hak, hakikattir. Dolayısıyla, eğer
biz Anayasa Mahkemesinden adil olmayı, hukukun üstünlüğüne saygı duymayı
istiyorsak değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesine üye atamak için gücü
elinde tutup hakikati insanlara göre değerlendirmek doğru değildir. Hakikat
insanlara göre olmaz, insanlar hakikate göre değerlendirilir. O bakımdan, bugün
yaptığınız husus, insanları atamak suretiyle hakikati şekillendirmektir. Bu
bakımdan, son derece yanlış bir değerlendirmeyle, hukuku üstün kılmak yerine,
hak haklının olması yerine hak güçlünündür diyor. Sizin burada seçme hakkınız
olacak, bir yıl sonra bu Meclise gelecek çoğunluk iradesinin niye seçme hakkı
olmayacak? Niye olmayacak? Bunun hak neresindedir? İşte, bugün geldiğimiz bu
noktada değerli arkadaşlarım, görünen o ki, burada çıkar kaygısı var. Çıkar
kaygısının olduğu bir yerde “Nefsani arzu ve
isteklerini, çıkarlarını kendine rehber edinen kimseyi gördün mü?” sorusuna
hepinizin vermesi gereken bir cevap vardır: Çıkar kaygısıyla hareket etmememiz
lazım, hareket etmemelisiniz. Beni yargılayacaklar, ben açılım yapacağım,
açılımın altyapısı için hâkim atayacağım, yargıç atayacağım. Bu, son derece
yanlıştır.
O bakımdan,
birinci söylediğim husus bu.
Biraz önce
söylediler, gerçekten değerli arkadaşlarım, doğru bir şey yapmamız lazım.
Bakın, Hazreti Ebubekir diyor ki: “Size yönetici oldum, fakat sizin için en
hayırlısı değilim. Eğer yönetimde iyi hizmet edersem bana yardımcı olunuz, etmezsem
beni doğru yolda gitmeye mecbur ediniz.”
Değerli
arkadaşlarım, sizin göreviniz doğru yolda gitmesine mecbur etmenizdir aynı
zamanda. En hayırlısı değildir.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Siz kendi doğrunuza bakın.
OKTAY VURAL
(Devamla) – O bakımdan, biraz önce söylediler, vehim. Evet, vehim değil. Bu,
Başbakanlıkta hazırlanmış İnsan Hakları Raporu.
Değerli
arkadaşlarım, burada diyor ki: “Türkiye devletinin dili Türkçedir ibaresini
anlamak hepten imkânsızdır.
Milletin bölünmez
bütünlüğü kavramı çok terstir.
Devletin ülkesi
ve ulusuyla bölünmez bütünlüğü ilkesi doğrudan doğruya azınlık yaratmanın önünü
engellemektir.”
Değerli
arkadaşlarım, bunlar vehim değil, bunlar raporlarda var, size gösterdim.
Elinizi vicdanınıza koyunuz...
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Kim söylemiş?
OKTAY VURAL
(Devamla) – Dolayısıyla, bunlar vehim değil. Bu vehimler içerisinde yargıç
atayarak, savcı atayarak hukukumuzu dönüştürmek, yargıçlar devleti oluşturmak,
bürokratik oligarşiye millet iradesini teslim etmek doğru bir şey değildir.
RECEP KORAL
(İstanbul) – O sizin görüşünüz.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bugün maalesef, maalesef şu kararı veren -Türkiye Büyük Millet
Meclisi burası- bir savcı kalkıp “Türkiye Büyük Millet Meclisinde hangi
dillerde konuşma yapılacağına dair bir düzenleme yoktur.” diyorsa değerli
arkadaşlarım, bu irade yargıç iradesidir, hukuk değildir, hukuku üstün kılan
bir irade değildir. Buraya istediklerinizi yapmak için yargıç atarsanız hakkı
aramazsınız. Hakkı aramazsınız. Doğru yapmıyorsunuz.
Bu bakımdan, bu
maddeyle ilgili ifade etmek istediğim bir başka konu var, bireysel başvuru;
sınırı yok bunun, herkes başvurabilir.
Biliyorsunuz,
teröristbaşının yeniden yargılanması için Terör Kanunu’nun 6’ncı maddesinde
bunlarla ilgili etkin pişmanlık hususunu getirdiniz, çektiniz. Daha sonra, taş
atan çocuklarla ilgili yeniden yargılama imkânı getirdiniz; açığa çıkarttık,
çektiniz.
Şimdi, burada bu
teröristbaşı Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma imkânı tanıyor musunuz
tanımıyor musunuz?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – O yol kapalı.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bunu bir kendi kendinize sormanızı istirham ediyorum. Dolayısıyla
burada vazgeçilmez şekilde, bu sevdanızdan vazgeçmiş değilsiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) - İlanihaye kapanmıştır o yol.
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri, yerimizden söz atmayalım.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bu değişiklikle ilgili
söylemek istediğim bir başka husus da …
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Vural, süreniz doldu efendim. Sadece bir dakika ek süre ile konuşmanızı
tamamlamanızı istirham ediyorum.
Buyurun.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet, burada dikkat edilmesi gereken bir husus da Yüce Divan,
Anayasa Mahkemesi gibi milletin iradesini kullanan ve millete karşı sorumlu
olanların, seçilmiş olanların yargılanacağı bir yere bürokratların
yargılanmasını getiriyorsunuz. Hangi ölçü, hangi uyarı sizi oraya getirdi? Niye
Emniyet Genel Müdürlüğü yok? Nedir burada? Yani bu konuda dokunulmazlık zırhına
koymak istediğiniz bildiri yayınlayanlar mı var? Burada hani seçilmişler
olacaktı? Atanmışları getiriyorsunuz.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Yargıtay üyeleri nerede yargılanıyor? Danıştay üyeleri nerede
yargılanıyor? Anayasa Mahkemesinin üyeleri nerede yargılanıyor?
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bu atanmışları getirmenizin sebebi nedir? Nerede, hangi sırça
köşkte yaptığınız paslaşmalardan sonra yapılmıştır; bunu takdirlerinize
sunuyorum.
Dolayısıyla,
Anayasa gibi önemli bir konuda, yargı ile ilgili yapılan bu düzenlemeler
konusunda istirham ediyorum, çok dikkatli davranınız. Yapılan bir yanlış olursa
bedelini hepimiz öderiz, telafisi mümkün olmaz.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Hepimiz kazançlı çıkacağız, millet kazançlı çıkacak.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bu uyarılarla oylarınızı kullanmanızı istirham ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Vural, teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Hangi
tutumum efendim?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Az önce…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, az önce Sayın Atilla Kart konuşurken
müdahale ediyorsunuz ama iktidar kanadından konuşanlara hiç müdahale
etmiyorsunuz. O nedenle tutumunuz hakkında söz istiyoruz efendim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, tükenmiş bitmiş bir işlem.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Hayır efendim, tükenmiş bitmiş değil.
BAŞKAN – Sayın
Kılıçdaroğlu, “Burada olmayan kişilerin isimlerini zikretmeyin.” dediğim için
mi efendim? “Burada bulunmayan kişilerin isimlerini zikrederek burada onlardan
bahsetmeyelim.” dediğim için, böyle uyardığım için değil mi?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır.
BAŞKAN – Şimdi,
efendim, bu sizin talebinizdi. Bakın, zabıtlardan okuyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Bakın, Sayın
Hüseyin Çelik bir hâkimden, bir millî eğitim müdüründen bahsediyor. Siz
diyorsunuz ki…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet.
BAŞKAN – Önce
Sayın Kamer Genç “O burada yok.” diyor. Sonra “Sayın Başkan, söz konusu kişi
Parlamentoda değildir.” diyorsunuz siz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet, doğru diyorum.
BAŞKAN – Sonra devam
ediyorsunuz: “Söz konusu kişi, Millî Eğitim Müdürü Parlamentoda değildir.”
diyorsunuz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet, doğru diyorum.
BAŞKAN – Devam
ediyorsunuz sonra: “O kişi burada yok. Savunma hakkı yok.”
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet.
BAŞKAN – Sayın
Kart da diyor ki: “Bu kabul edilemez.” Yani o isimlerin burada zikredilmesi
kabul edilemez.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Onun baş tarafını da okur musunuz?
BAŞKAN – Ben
sizin beyanlarınızı size hatırlatıyorum. Bunu siz istediniz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bektaşi’nin “Namaza yaklaşmayınız”ı gibi oldu bu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, onun baş tarafını da okur musunuz?
BAŞKAN – Yani
bunu isteyen sizsiniz, ben de sizin bu tavrınızı doğru buldum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tamam, baş tarafını da okuyun onun, ona neden itiraz
ettim ben?
BAŞKAN – Efendim,
Sayın Çelik…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ne söyledi Sayın Çelik?
BAŞKAN – …bir
hâkimden bahsetmiş, bir millî eğitim müdürünün ismini vermiş, bu hâkimin
birtakım yanlışlıklar yaptığını ileri sürmüş…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ne söylemiş ama? Sayın Çelik ne söyledi efendim, onu
okuyun.
BAŞKAN – …ve onun
isminden bahsetmiş.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Çelik ne söyledi efendim, onu okuyun.
BAŞKAN - Siz de
diyorsunuz ki…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Çelik ne söyledi, onu okuyun.
BAŞKAN - “Burada bulunmayan kişilerin ismini burada
söylemeyelim çünkü savunma hakları yok.” diyorsunuz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim… Hayır efendim… Bakın, benim…
BAŞKAN - Ben de
sizi tasdik ederek söylüyorum bunları.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Hatta, Sayın Kart da “Evet, yani gerçekten kabul edilemez
bir şeydir bu.” diyor, doğru olarak.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu bile sizin bu Parlamentoyu ön
yargılı yönettiğinizi gösteriyor. Ben size söylüyorum: Sayın Hüseyin Çelik’in
konuşmasını niye okumuyorsunuz? Ben o konuşmaya itiraz ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun
gelin.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Ne için konuşacak?
BAŞKAN - Siz usul
tartışması mı istediniz efendim?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim.
BAŞKAN – İki
lehte, iki aleyhte kişiye söz vereceğim. Kimlere söz vereceğimi lütfen yazılı
olarak tespit edin çünkü tartışma çıkıyor. Hatta yazılı olarak buraya
başvurursa arkadaşlar çok daha iyi olur.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, lehte…
BAŞKAN – Sayın
İnce’nin söz talebi var.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, lehte…
BAŞKAN - Aleyhte
mi efendim?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Aleyhte.
BAŞKAN - İkiniz
de aleyhte, Sayın Kılıçdaroğlu aleyhte.
Lehte, Sayın
Canikli ve Sayın Bozdağ.
Evet Sayın İnce,
buyurun efendim.
Tutumum hakkında
söz istediniz, üç dakika süre veriyorum.
Buyurun.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sataşırsan yanındayım…
X.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Milletvekili olmadığı için cevap verme imkânına sahip
olmayan kişiler hakkında Genel Kurulda eleştiride bulunmanın doğru olup
olmadığı ve iktidar partisi milletvekillerine bu konuda müsamahalı davranılıp
davranılmadığı konusunda
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sataşırsam… Sayın Başkan, sayın milletvekilini uyarır mısın,
“Sataşırsan yanındayım.” diyor. Buyur gel! Buyur gel!
BAŞKAN – Sayın
İnce, lütfen siz Genel Kurula hitap edin efendim.
Buyurun.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sayın Başkan, CHP’lilerin sözünü kesiyorsunuz, AKP’lilerin sözünü
kesmiyorsunuz.
Burada olmayan
birinin hakkında konuşulmazmış. E Sayın Başbakan arada sırada geliyor, hiç
Başbakan hakkında konuşmayacak mıyız?
Sayın Başkan, siz
dinlenikken imzanız olup olmadığını fark etmemiştiniz, oysa şimdi çok
yorgunsunuz. Türkiye’nin iki numaralı ismisiniz, sabahlara kadar burada duruyorsunuz; oysa başkan
vekilleriniz var, bunu yapabilir ama yaptırmıyorsunuz. Ben size bir kardeşiniz
olarak, yaşça küçük bir arkadaşınız olarak bir tavsiyede bulunmak istiyorum:
Bence siz Akfırat’taki villanızda, gidin biraz dinlenin. “Akfırat neresi?” diye
sorarsanız, hani şimdi hapiste olan, altın kaplamalı silah hediye aldığınız ve
vekâlet verdiğiniz ve siz Vakıflar Bankasından sorumlu Bakanken Genel Müdür
Yardımcısı yaptığınız akrabanızın üzerine alınan villa var ya, bence gidin
orada biraz dinlenin Sayın Başkan.
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Şov yapıyorsun, şov!
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Konuyla ne alakası var!
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Tutumla bunun ne ilgisi var!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Yani kusura bakmayın ama AKP’nin grup başkan vekili gibi
davranıyorsunuz. Siz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanısınız, bizim de
Başkanımızsınız, MHP’nin de Başkanısınız, AKP’nin de Başkanısınız,
bağımsızların da, herkesin Başkanısınız. Siz, Cumhurbaşkanına vekâlet eden bir
kişisiniz.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Konuya gel, konuya!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Siz, Başbakanın talimatlarıyla hareket etmeye mecbur değilsiniz.
Yani şimdi ben size şunu söylesem bu kürsüden: “Sayın Başkan, sürekli bana laf
atıyorlar, siz mi susturacaksınız ben mi susturacağım?” dersem olur mu? Bunlar
olmaz.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Diyorsun zaten, her zaman söylüyorsun.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ben size şunu söylüyorum Sayın Başkan: Lütfen, dürüst çocuk diye
kefil olduğunuz ama bugün hapiste olan Akfırat Belediye Başkanının beldesine
gidin, evinizde birkaç gün dinlenin Sayın Başkanım. Yanlış yapıyorsunuz,
taraflı davranıyorsunuz, bizleri üzüyorsunuz. Demokrasiye, Meclis yönetimine
yakışmayan işler oluyor. Sizi saygın bir konumda görmek isteriz biz,
“Cumhurbaşkanına vekâlet eden hepimizin Başkanı” demek isteriz. Sizi AKP’nin
grup başkan vekili gibi görmek istemiyorum Sayın Başkan.
Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi lehte ve aleyhte söz vermeye devam edeceğim.
Sayın İnce, benim
hayatta hiç villam olmadı. Akfırat’ta falan da villam yok.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Akrabanızın oldu.
BAŞKAN - Var
olduğunu ispat ederseniz o villayı size bağışlıyorum. Bak, Genel Kurulun
huzurunda söylüyorum, var olduğunu ispat edin o villayı size bağışlayacağım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Vekâlet verdiniz.
BAŞKAN – Efendim,
şimdi, tabii, ben hukuki haklarımı yargı önünde kullanırım ama onu burada
söylemeyi de doğrusu zait addediyorum.
Şimdi, tutumum
hakkında usul tartışmasıyla ilgili lehinde söz isteyen Sayın Bozdağ’a söz
vereceğim.
Sayın Bozdağ,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açılan usul tartışmasında
Başkanlık Divanının tutumu lehinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, burada, Anayasa’nın bazı maddelerini değiştiren teklifin
müzakeresini yapıyoruz. Tabii, zaman zaman burada tartışmalar yaşanıyor. İç
Tüzük’ün hükümleri Meclis Başkanlık Divanı tarafından uygulanmaya çalışılırken
bu Tüzük hükümlerinde olmayan birtakım şeyler de gündeme getiriliyor,
konuşuluyor. İşin doğrusu, İç Tüzük’ün verdiği hükümlerin… Örneğin, İç Tüzük
72’ye göre -çok açık bizce- bir tane önerge verilirken iki tane, başka
konularda da bakıyorsunuz pek çok şey yapılıyor. Bence, Başkanlık Divanı bu
gibi konularda İç Tüzük’ün gereklerini uyguladığı takdirde burada tartışmalar
da minimum düzeye inecektir. Bu noktada da Başkanın tutumu doğrudur. Zira, burada konuşan hatip eğer İç Tüzük’te olan usullere
uymuyorsa Başkanın hatibi uyarması, konuya davet etmesi, Başkana İç Tüzük
tarafından verilen bir görevdir. Başkana “Görevini niye yapıyorsun? Niye İç
Tüzük’e uygun davranıyorsun?” diye usul tartışması açmak da bu İç Tüzük’e uygun
bir davranış değildir. Ben bu nedenle, Başkanın tutumunun doğru olduğunu bir
kez daha ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, bir
hususu da beyan etmek isterim, o da şu: Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla
görev yaparken sadece kuvvet komutanlarını yargılamıyor, Yargıtay Başkan ve
üyelerini, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Danıştay Başkan ve üyelerini
de yargılıyor; onlar da bürokrat. Sadece
birini görüp öbürünü görmemek yanlış olur.
İkincisi, Abdullah
Öcalan’ın bireysel başvurudan görülen, kesinleşen davası nedeniyle yargıya
başvurma hakkı yoktur. Neden yoktur?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, 63’e göre söz aldı.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Abdullah Öcalan AİHM’e müracaat etmiştir, orada başvuru hakkını
kullanmış ve verdiği karar da kesinleşmiştir. Bu bireysel başvuruyla ilgili
düzenleme bundan sonraki durumlar içindir, AİHM’e gitmeyen konular içindir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, 63’e göre söz aldı, bir başka konuya cevap vermeye
hakkı yok.
BAŞKAN – Sayın
Kılıçdaroğlu, buyurun efendim, aleyhte.
Üç dakika süre
verdim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tarafsızlığınızı
Sayın Bekir Bozdağ konuşurken de yine kanıtladınız! Konuyla hiç ilgisi olmadığı
hâlde konuşma yaparken hiç müdahale etmediniz ama aynı konuşmayı eğer biz
yapsaydık siz hemen müdahale ederdiniz.
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Siz de biraz Muharrem İnce’ye müdahale edin!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) – Sayın Başkan, burada Sayın Hüseyin Çelik konuşurken, bir yargıç
için kullandığı ifade şuydu, öğretmenevini o hâkime peşkeş çekti diye. Ben de
bunun üzerine itiraz etmiştim zaten. Yoksa o yargıcı eleştirebilirdi, yargıcın
aldığı kararları eleştirebilirdi ama hiç burada olmayan bir yargıca, kendisini
savunma olanağı bulmayan bir yargıca doğrudan suçlama getirmenin yanlış
olduğunu söylemiştim. Yoksa elbette ki biz Anayasa Mahkemesini de Sayın
Başbakanı da sizi de AKP Grubunu da CHP Grubunu da eleştireceğiz ama eleştiriyi
yaparken hakaret etmeyeceğiz. İki, doğrudan doğruya onların kendilerini
savunamayacakları bir konumda ve yerde yapmayacağız bunu.
İkinci önemli
nokta: Bakın Sayın Başkan, siz Anayasa değişiklikleri sırasında Başkanlık yapıyorsunuz.
Sizin burada olmadığınız zamanlarda çoğu kez AKP’den görevli arkadaşlarımız,
başkan vekilleri yönetiyorlar. Hiçbir zaman onların tutumları sizin tutumunuz
kadar eleştirilmedi. Hatta sabahleyin görüşmeler yapıldı, bizim onlardan yana
şikâyetimiz zaman zaman olur ama onun dışında fazla bir şikâyetimiz olmaz. Ama
siz geriye dönüp o tutanaklara bir bakın, sizin konumunuzu niçin biz tartışma
konusu yapıyoruz? Siz, samimi söylüyorum, AKP grup başkan vekillerinin
tarafsızlığından değil, onların tarafından daha da ileride bir taraf
konumundasınız. Siz Parlamentoyu böyle yönetemezsiniz. Yönetemediğiniz için de
gerginlikler oluyor. Yönetemediğiniz için çatışma çıkıyor burada.
Ben size şunu
söyleyeyim: Siz bu kadar süredir yönetiyorsunuz, hiç grup başkan vekillerini
odanıza davet ettiniz mi? Bu tartışmalar niye çıkıyor diye sordunuz mu? Siz
yönetemiyorsunuz, tarafsız değilsiniz.
Şu kuşkuyu biz
üstümüzden atmak istiyoruz: Sayın Başkan birilerinden talimat aldı, İç Tüzük’ü
bir tarafa bırakın, muhalefetin engelleme haklarını bir tarafa bırakın, gücü,
oy gücünü, parmak gücünü kullanın, hukuku da atın bir tarafa, siz bu Anayasa’yı
buradan geçirin. Nitekim, bir milletvekili arkadaşımız
ilginç bir şey söyledi, onlar da tutanaklara geçti: “Biz, bu Anayasa değişikliğini,
siz ne yaparsanız yapın, ivedilikle buradan geçireceğiz.” Hani, Anayasa
değişikliklerinde bir tartışma olacaktı, ivedilik olmayacaktı.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Tartışmıyor muyuz yani?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bütün bunlar yapılırken siz müdahale ettiniz mi Sayın
Başkan? Etmediniz. Ben size şurada gelip müdahale ettim ve söyledim: Bir
milletvekili arkadaşımız şu perdelerin hepsini çekti. Açık oylama…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kılıçdaroğlu, teşekkür ederim efendim.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Ne alakası var? İnanmadan söylüyorsunuz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Milletvekili, alakası yoksa o perdeleri buradan
kaldıralım o zaman.
BAŞKAN – Sayın
Kılıçdaroğlu, teşekkür ederim.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Oy kullanmaya gir de bak nasıl oluyor, gizli mi, açık mı?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ben oy kullanarak sizin Anayasa’ya aykırı
eylemlerinize ortak olmam Beyefendi. (AK PARTİ sıralarından “Oo” sesleri)
BAŞKAN - Lütfen
tartışmayalım.
Sayın Canikli,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Başkanın
tutumunun lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce yaşadığımız bir olay nedeniyle, İç Tüzük’ün 63’üncü
maddesi çerçevesinde bir tartışma açıldı. O çerçevede kanaatlerimizi,
görüşlerimizi ifade ediyoruz.
Biraz önce Sayın
Konuşmacı kanaatlerini ifade ederken, Sayın Başkanının müdahalesi gibi gözüken
ya da o şekilde algılanan hususu Sayın Başkan biraz önce çok net olarak ifade
etti. Esasında, daha önce, muhalefete mensup arkadaşlarımızın başka bir olay
vesilesiyle Sayın Başkanı davet ettikleri tutumun aynısıdır. Yani, isimleri
biraz önce Sayın Başkan tarafından tutanaklardan okundu. O zaman, o
arkadaşlarımız, aynı şekilde, doğrudur yanlıştır, katılırsınız katılmazsınız ya
da bazı arkadaşlar bunun doğru olduğuna inanır, bazıları eleştirebilir, ona bir
şey demiyorum ancak sadece aynı çizgide olmak gerekiyor, yani daha tutarlı
olmak gerekiyor. Onu söylemeye çalışıyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Canikli, Başkan tutarlı olursa başka sorun
olmaz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Başkası için, başkası olmadığı zaman
ortaya koyduğunuz tavrı, aynı şekilde, sizin kendi arkadaşınız konuşurken de
koyabilirseniz, bunu gösterebilirseniz o zaman saygıdeğer bir görüş olarak
ortaya çıkabilir bu, yani o zaman takdir edilebilir ama savunması gereken,
kendi açınızdan savunması gereken, sizin açınızdan desteklemeniz gerektiğini
düşündüğünüz bir kişi olduğunda farklı bir tutum, konuşmacıya müdahale ama
kendi arkadaşınızla ilgili olduğu zaman da tamamen zıt bir görüş, gerçekten, o
zaman, çelişki olarak ortaya çıkıyor. Bence bu
çelişkinin giderilmesi gerekiyor. Ancak bu olduğu zaman görüşleriniz,
kanaatleriniz Genel Kurul tarafından kabul görebilir ve o zaman anlamlı
olabilir, aksi hâlde insanlar ciddiye almaz.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce yine bir arkadaşımız tarafsız, işte, konuşmacıların
burada -biraz önce Sayın Bozdağ’la ilgili- konunun dışında görüş beyan ettiğini
ifade etti.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – 63’e göre söz aldı.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bakın, aşağı yukarı bir haftadan fazla zamandır Anayasa görüşmeleri
yapıyoruz. Kaç arkadaşımız acaba bu konuşmalarında, bu kanaatlerinde
görüşlerini ifade ederken, tartıştığımız konu olan Anayasa’nın ilgili
maddesinin içeriğinde sınırlı kaldı? Kaç arkadaşımız buna bağlı kaldı? Kaç
arkadaşımız, verdiği önerge üzerinde, verdiği önergeyle sınırlı olarak o
çerçevede konuşma yaptı değerli arkadaşlar? Allah aşkına, bir bakın lütfen…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ne ilgisi var?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bir bakın…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Önergelerle ne ilgisi var?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bir bakın, ondan sonra…
BAŞKAN – Sayın
Canikli…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Elbette, İç Tüzük açık o konuda, bir şey demiyorum, İç Tüzük açık,
diyor ki: Her gelen konuşmacı, hangi açıda, hangi alanda kendisine söz hakkı
verilmişse onunla sınırlı olarak, o içerikle bağlı olarak konuşmasını yapmak
zorundadır, tamamlamak zorundadır.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Kendi arkadaşların iftiraya kadar attılar.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Kural bu ama ben bir realiteden bahsediyorum, ben bir gerçekten,
yaşadığımız süreçten… Canlı, çok canlı… Daha bugün, dün, önceki gün, muhtemelen
yarın da devam edecek. Biraz sonra takip edin, arkadaşlarımızın verdiği
önergelerde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Canikli, teşekkür ederim.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - …önergenin konusu ve konuştukları konuya bakın ve…
BAŞKAN – Lütfen…
Tamam.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …ondan sonra bu eleştirileri yapın.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Çok
teşekkür ederiz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Canikli, benim buradan, oturduğum yerden
konuşmama cevaben söylüyor. Hatip orada sizin tutumunuzun lehinde söz aldı ama
bir önceki konuşmada Sayın Oktay Vural’ın konuşmasına cevap verdi, buna siz
müdahale etmediniz. Hâlbuki dün bir konuşmacıya bu anlamda müdahale ettiniz.
Ben bunu hatırlatmak için müdahale ettim.
BAŞKAN - Peki,
teşekkür ederim.
Şimdi, bu usul
tartışması nereden çıkmıştı? Sayın Kart konuşurken bir yüksek mahkeme
başkanının isminden bahsedince, ben dün yapılan görüşmeler sonucu burada mutabık
kaldığımız bir hususu hatırlattım. Biraz önce Sayın Kılıçdaroğlu’nun
beyanlarını sizlere okudum. Bütün bunların üzerine -zabıtlardan okuyorum- şunu
söylemişim: “Gayet tabii, yalnız bu beyanınızdan şöyle bir sonuç çıkaralım
-sizi kastederek söylüyorum Sayın Kılıçdaroğlu- burada söz alan arkadaşlarımız,
her kim olursa olsun, burada bulunmayan kişilerle ilgili bu tür beyanlarda
bulunmamalıdırlar. O bakımdan haklısınız -size ‘haklısınız’ diyorum- çünkü
burada cevap verme hakkı olmayan bir kişiyle ilgili burada birtakım isnatlarda
bulunmak doğru olmaz, o bakımdan haklısınız. Bunu zabıtlara geçirmiş olalım.
Teşekkür ederim.” Benim hatırlatmak istediğim buydu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, o konuşmayı siz yaptıktan sonra zaten
biz de tartışmayı kestik.
ATİLLA KART
(Konya) – Konuşmayacak mıyız Sayın Başkan!
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, konu bitmiştir.
BAŞKAN – Tamam
efendim.
O nedenle benim
tutumumu değiştirmeyi gerektirecek herhangi bir husus ortaya çıkmamıştır. Ancak
şunu da hatırlatayım: Değerli arkadaşlar, benim burada Başkanlık yapmam ve
Meclisi yönetiyor olmam çok sık eleştiriliyor. İç Tüzük’ün 14’üncü maddesini
okuyorum: “Başkanın görevleri şunlardır: Türkiye Büyük Millet Meclisini Meclis
dışında temsil etmek, Genel Kurul görüşmelerini yönetmek.” Şimdi, benim,
Anayasa ve İç Tüzük’ün verdiği bu görevi yapıyor olmamı niye eleştiriyorsunuz?
Niye eleştiriyorsunuz? Ben görevimi yapıyorum, görevimi yapıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, dolaylı olarak oyunuzu açıklıyorsunuz. Muhalefetin
sözünü keserek, muhalefetimizi engelleyerek ihsası reyde bulunuyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Teamül var, teamül.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Oktay ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 19 ncu maddesinin aşağıda ki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Akın
Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları
Madde: 19 -
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinin sonuna “ve bireysel başvuruları karara bağlar” ibaresi, üçüncü
fıkrasındaki “Cumhurbaşkanını,” sözcüğünden sonra gelmek üzere “Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanını,” ibaresi eklenmiş, beşinci fıkrası “Yüce Divan
kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden
inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.” şeklinde değiştirilmiş, maddeye
ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar ve üçüncü fıkradan sonra
gelmek üzere “Genelkurmay Başkanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce
Divanda yargılanırlar.” şeklinde yeni bir fıkra eklenmiş ve devamındaki
fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
“Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvurular en geç iki yılda
sonuçlanır. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır. Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar
kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Birdal, buyurun efendim.
Süreniz beş
dakikadır. (BDP sıralarından alkışlar)
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı
Anayasa’nın kimi maddelerinde değişiklik teklifi üzerinde 19’uncu maddenin
değiştirilmesine ilişkin söz almış bulunuyorum. Saygıyla selamlarım.
Şimdi, gerçekten
bu Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının getirilmesinden murat edilen
nedir? Örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm edilen ülkelerin
birinci sırasında olan Türkiye’yi alt sıralara çekmek mi murat ediliyor?
İkincisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yapılan başvuruların yüzde 86’sı
Türkiye Cumhuriyeti devleti aleyhine sonuçlanıyor. Acaba bunun yüzdesini mi
aşağıya çekmek murat ediliyor? Üçüncüsü, ödenen çok yüklü, gerçekten… Örneğin
2007 yılında 7.297.065 euro, 2008’de 5.734.111 euro, 2009’da 6.132.434 euro
Türkiye Cumhuriyeti mahkûm edilmiş. Şimdi, örneğin Türkiye’nin mahkûm
edilmesine neden olan bu yargı, insan hakları ve demokratikleşmeyle ilgili
evrensel hukuka ya da Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere uydurma gibi böyle
bir gereksinme duyuyor mu? Ya da duymadığı hâlde mahkemenin karşısına gelen
mahkûmları mahkûm ederken o kararı veren yargıçlar Anayasa’nın 90’ıncı
maddesini esas alarak, iç hukukta olmasa bile kabul ettiğimiz ulusalüstü
hukukun iç hukukun üstünde olduğunu kabul edip karar veriyorlar mı? Ve ne yazık
ki bunların böyle olmadığı görülüyor.
Şimdi, biz buna
karşın Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınmasının süresinin
belirtilmesi gerektiğini düşünüyoruz, yani örneğin iki yıl olmalı, aksi
takdirde beş yıl, on yıl sürecektir ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru
yollarını da, kanallarını daraltacak ya da kapatacaktır.
Aslında bu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi olsun ya da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru olsun
bunu bence aşağıya çekebilmenin tek bir yolu aslında açılım olduğundan değil
olmadığındandır. Açılımdan burada kasıt nedir? Kürt sorununun demokratik
çözümüdür. İkincisi demokratikleşmedir, yani düşünce ve ifade özgürlüğünün
önündeki engellerin kaldırılması, Terörle Mücadele Yasası ve Türk Ceza Yasası’ndaki
hukuk dışı uygulamaları kaldırmak, cezaevlerinde insan haklarına dayalı
düzenlemelerin yapılması, örneğin şu anda 117 bin kişiye ulaştı, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde hiç bu kadar tutuklu ve hükümlü olmamıştı. Zaten Türkiye
bu baskıcı yasaklarla yarı cezaevine dönüştürülmüş durumda. O nedenle, bence
Türkiye’yi bir açık hava cezaevinden kurtarmak gerekiyor, özgür, demokratik bir
ülkeye dönüştürmek gerekiyor. Bunun referansı da belli. Örneğin Avrupa Birliği
sürecinde, tam üyelik sürecinde yükümlülük altına gireceğimiz, kabul ettiğimiz
bir “Kopenhag Siyasi Kriterleri” başlığı var, demokrasi, insan hakları, hukukun
üstünlüğü ve azınlıkların korunması. Yani şimdi, örneğin 1915’in 95’inci yılı
nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin de gerçekten, bir oturum –bence-
açılması ve bunun burada, insanlığa karşı işlenen suçun sorgulanması
gerekebilirdi. Niye tarihçilere bırakıyoruz?
O nedenle, burada
siyasi iradedir asıl olan, halkların kardeşliğini, bölge halklarıyla dostluğu
oluşturacak olan siyasi iradedir ve bu iradeyi ortaya koyacak olan da Türkiye
Büyük Millet Meclisidir.
Şimdi, ayrıca
yine getirilen buradaki değişiklik önerimizde, askerlerin, generallerin Yüce
Mahkemede -Yüce Divanda- değil sivil mahkemelerde yargılanmasını öngörüyoruz.
Eğer, gerçekten askerlere karşı bu Anayasa üzerindeki vesayeti kaldırmak
istiyorsanız önce Genelkurmayı Millî Savunma Bakanlığına bağlayın, artı, Millî
Güvenlik Kurulunu kaldırın, artı, askerlerin, silahlı kuvvetlerin harcamalarını
bir denetime alın. İhalesi belli değil, alımı belli değil, ne alınıyor, ne
satılıyor, nereden alınıyor, ne karşılığında alınıyor, bunlar belli değil.
O nedenle, bu
Anayasa üzerindeki vesayeti önce bu düzenlemelerle belki kaldırabiliriz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız efendim sözlerinizi.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu nedenle,
arkadaşlar, bence Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki ve Anayasa Mahkemesindeki
bireysel başvuru sayısını ve sonuçlarını ortadan kaldırabilmek için, insan haklarına
dayalı, hukukun üstünlüğünü temel alan, demokratik, sivil toplum rejimini
öngören, çoğulcu ve herkesin kendisini görebileceği bir anayasadır. Böyle bir
anayasa ancak bu düzenlemeleri yapar. Yoksa bugün gerçekten trajediler
yaşanıyor her alanda, her zamanda; bugün Karadeniz’de, yarın Anadolu’da, başka
bir gün de başka bir yerde. Bunlar, sorunların demokratik çözümü konusunda bir
irade gösterememekten kaynaklanan durumlardır.
Nedir bunun
anahtarı? Barıştır. Bütün farklı olanların bir arada, barış içinde, kardeşçe
yaşayabileceği, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak farklının saygı görmesinin
istenmesi kültürüdür. Bunu yapalım. Yoksa yarın burada -her gün neredeyse-
kalkan arkadaşlarımız, gerçekten, yaşanan trajedilerden ötürü üzüntülerini
bildirmek durumunda kalacaklardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Birdal, çok teşekkür ederim.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim, sağ olasınız.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge de aynı mahiyettedir. O nedenle
önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı
ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi ve
diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 nci
maddesine 2 inci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ilk fıkrada geçen “Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.” ibaresinin “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Ali Öztürk
Konya
Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Arıcı, konuşacak mısınız gerekçeyi mi okutalım?
ABDURRAHMAN ARICI
(Antalya) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Okuyun:
Gerekçe:
Başvurunun
bireysel haklar için olduğu hususu açıklığa kavuşturulmuştur.
BAŞKAN – Sayın
Kaynak?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) - Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…Gerekçeler aynı.
Sayın Öztürk?
ALİ ÖZTÜRK
(Konya) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Sayın
Helvacıoğlu?
M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Sayın
milletvekilleri, birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, 19’uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin
gizli oylamasına başlayacağız.
Ancak değerli
arkadaşlarım, lütfen henüz sıraya girmeyin, daha gizli oylamayı başlatmadım.
Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve
Hükûmet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden Komisyon sırasındaki Kâtip Üye
Adana’dan başlayarak İstanbul’a kadar -İstanbul dâhil- Hükûmet sırasındaki
Kâtip Üye ise İzmir’den başlayarak Zonguldak’a kadar -Zonguldak dâhil- adı
okunan milletvekiline biri beyaz biri yeşil biri de kırmızı olmak üzere üç
yuvarlak pulla mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad
defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri,
Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde
oylarını kullanmayacaklardır. Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul,
kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir. Oyunu
kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden üç yuvarlak pulla mühürlü zarf aldıktan ve
adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy
olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer iki pulu ise
ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahare oy verme yerinden çıkacak olan üye oy
pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna
atacaktır. Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi gizli
oylamaya Adana ilinden başlıyoruz, buyurun efendim.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Evet,
oyunu kullanmayan arkadaşımız kaldı mı efendim?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, milletvekilleri kendi iradeleriyle gelir, gelmez;
dolayısıyla geldi, gelmedi… Varsa vardır.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Mevcutlu olarak getiriliyorlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Mevcutlu olarak getirilecek değil yani. Polis zoruyla mı
getireceksiniz?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Mevcutlu olarak getiriliyorlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yanlış şeyler bunlar.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, isterseniz yarım saat yemek molası
verin, oylama yemekten sonra devam etsin.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Böyle bir baskı ortamı gizli oylamada…
AHMET YENİ
(Samsun) – Nerede baskı ortamı?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Herkes kendi isteğiyle geliyor, oyunu kullanıyor ama kendi
isteğiyle gelmeyip oy kullanmayanlar var.
BAŞKAN – Oyunu
kullanmayan var mı?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sandık başında kimse yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, bakın, bizim önergemizi okumayan, daha sonra da
burada oylamayı takip edip oylamayı geciktirenle ilgili güvensizliğimiz devam
ediyor ve…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Güvensizliği besleyen Sayın Başkan sizsiniz, zatıaliniz bu güvensizliği besleyen.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Böyle bir şey olmaz efendim.
BAŞKAN – Ne
yapmamı istiyorsunuz efendim?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Birkaç kez kürsüye kadar gelip zatıalinize
söyledim “Orada tutanakları doğru okumayan insanı almayın.” diye ama bakın,
şimdi arkadaşımız orada.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, arkadaşlar oylarını kullanıyorlar. Yani kullanmasalar
mı? Özgürce oy kullanmalarını engelleyelim mi?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Şimdi biz nasıl güveneceğiz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, önergeler standart önerge. Arkadaşların eğer bir
tereddütleri varsa kaset versinler, istediklerinin sesiyle doldurtsunlar, orada
okusunlar.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Olur mu böyle şey?
BAŞKAN – Efendim,
kendisi şu anda nöbetçi kâtip üyedir. Ne yapmam lazım?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İzmir) – Boşluk olmasın Sayın Başkan, hiçbir boşluk olmasın.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne yapılması gerektiğini biz mi size söyleyeceğiz?
BAŞKAN – Biz
kendisini uyardık efendim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ne yaptı da uyarıyorsun Sayın Başkan?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, oturtmayacaksınız.
BAŞKAN – Biz
uyardık.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Bir yanlış yok, bir hata yok, bir eksiklik yok, bir usul hatası
yok; her şey kurala uygun ilerliyor Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, önergeler hep standart…
BAŞKAN – Bitti mi
arkadaşlar? Var mı efendim daha? Bitti.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - …fotokopi önergeler… Sesli kaset versinler, oradan okunsun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Önergemizden paragraflar çalan, Allah bilir ne oluyor?
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oy kullanma işlemi bitmiştir.
Lütfen oy
kutularını kaldırınız.
(Oyların ayrımına
başlandı)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, önergelerin hepsi standart, kopya önerge. Kaset
doldursunlar, oradan okunsun önergeleri.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İstersen sen oku önergemizi!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sen oku!
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Kâtip üye mi takdir edecek ya!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Önergeyi Mustafa Elitaş okusun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ayıptır, “Burada bir yanlışlık var.”
diye söylenir mi, bu kadar gerilir mi!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen oku! Çok istiyorsun herhâlde! Her bir AKP grup başkan vekili
bizim önergemizi okusunlar.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Divan üyesi olmayanlar orada Sayın Başkanım.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – O zaman, Divan üyeleri de eşit olsun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bizim güvenimiz kalmadı, Divan üyesi olmayanların orada
bulunmasına.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Her partiden 1 kişi bulunsun. 7 tane AKP’den Divan üyesi var ya.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Hepsi çıksın o zaman canım. İdare amirleri…
AHMET YENİ
(Samsun) - Millet seçmiş, millet, o üyeleri.
ATİLA EMEK
(Antalya) - Millet hile yapsın diye seçmemiş.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hiç biz hile yapmayız.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Hile yapıyor, hile.
AHMET YENİ (Samsun) – Hayır.
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlarım, oy sayımında görev alan arkadaşlarımızın içerisinde hem
iktidardan hem de muhalefetten Divan üyesi arkadaşlarımız vardır. Lütfen onlara
itimat edelim arkadaşlar. Biz de takip ediyoruz burada, ben de takip ediyorum.
(Oyların ayrımına
devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesinin gizli oylama sonucunu
açıklıyorum:
“Oy sayısı : 407
Kabul : 337
Ret : 69
Çekimser : 1
Boş : -
Geçersiz : -
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Yaşar Tüzün |
Gülşen Orhan |
|
Bilecik |
Van” |
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati: 17.54
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.15
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
20’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 20- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 149 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 149-
Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır. Bölümler,
başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul,
Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en
az oniki üye ile toplanır. Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla
alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar
oluşturulabilir.
Siyasî partilere
ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla
yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise
bölümlerce karara bağlanır.
Anayasa
değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından
yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte
iki oy çokluğu şarttır.
Şekil bozukluğuna
dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır.
Anayasa
Mahkemesinin kuruluşu, Genel Kurul ve bölümlerin yargılama usulleri, Başkan,
başkanvekilleri ve üyelerin disiplin işleri kanunla; Mahkemenin çalışma
esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle
düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi
Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde
inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir.
Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere
ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir ve siyasî partilerin
kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra
kapatılması istenen siyasî partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir
vekilin savunmasını dinler.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 20’nci madde üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Özpolat’a aittir.
Sayın Özpolat,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
MEHMET ALİ ÖZPOLAT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20’nci
madde üzerinde partim adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken saygıdeğer hukuk adamı Özdemir Özok’u rahmetle anıyorum. Dönemin
Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmış, ancak kendisi
bunu reddetmişti; hatırlayın ve hiç unutmayın “Ben CHP üyesiyim, tarafsızlığım
sorgulanır.” demişti. Bu yüksek ahlakı ve yargıya saygıyı herkese örnek
göstermek istiyorum.
Bilindiği gibi
anayasalar uzlaşmayla oluşturulan metinlerdir. Katılım ve uzlaşmanın aranmadığı
yerde demokrasiden söz edilemez. Mevcut Anayasa’yı beğenmeyip daha ileri bir
anayasayla değiştirme iddiasını taşıyan bir parti en geniş mutabakatı aramazsa
elbette samimiyeti sorgulanır, bugün olan da budur. İktidarın samimiyeti geniş
kesimlerce sorgulanıyor. Sadece biz değil, sokaktaki insan da bu konuda
iktidarın samimiyetini sorguluyor haklı olarak, çünkü bakın, biz haftalardır
bize dayatılmış bir metni konuşuyoruz.
Daha baştan
“İster beğenin ister beğenmeyin biz bu işi yapacağız” havası oluşturuldu. Her
ne kadar muhalefetle görüşme talepleri olduysa da aslında içerik konusunda
AKP’nin kararı kesindi ve hiç değişmedi. Bugün bu değişikliğin temel nedeni
olan yargı konusunda AKP hiçbir zaman iknaya açık olmadı, çünkü yola çıkma
nedeni buydu, amaç yargıyı kendi istediği doğrultuda oluşturmaktı. Nitekim
yargı ayağa kalktı, çeşitli kesimlerden ciddi itirazlar yükseldi. Bu işin bu
hâlde sakıncalı sonuçlar doğurabileceği söylendi ama AKP, bu itirazı ve
eleştirileri dikkate alacağına bir de buna fena hâlde bozuldu.
“İyot gibi açığa
çıktınız.” denildi; “Gidin, kurtarın, parti kurun.” denildi; “Yargı siyaset
yapıyor.” denildi. Değişiklik metnini eleştirenler en tahammülsüz sözlerle
azarlandı. Oysa yargı siyaset filan yapmadı. Yargı, yine yargıyla ilgili konuştu;
kendisini ilgilendiren konularla ilgili kaygılarını, görüşlerini, örneklerini
söyledi. Bu da bir görevdir. Buna niye bozuluyorsunuz? Yüksek yargı kendisini
ilgilendiren konuyla ilgili konuşmayacak da neyle ilgili konuşacak? Sizin
göreviniz de dinlemektir, dikkate almaktır, üzerinde düşünmektir; iktidar
sorumluluğu bunu gerektirir.
Olması gereken bu
duruma, Başbakan başta olmak üzere, birçok parti mensubu, yargıyı küçümseyen,
hadsizlikle itham eden talihsiz beyanlarda bulundular. Zaten iktidarda var olan
yargıya hasmane tavır, bu kez de Anayasa tartışmaları üzerinden iyice
alevlenmiş oldu.
Bir taraftan
“Tarihî önemde bir Anayasa değişikliği yapıyoruz.” diyeceksiniz diğer yandan
sözünüzün üzerine söz istemeyeceksiniz.
Her yargı yılı
açılışında, her fırsatta evrensel hukuka uygun bir yargı reformu istediklerini
söyleyen yargı mensupları, şimdi yargının bundan iyice uzakta olmasından edişe
duyuyorlar. Onlar daha dün ne istiyorlardı, bakın şimdi neler oluyor? Daha
ilerisini isterken daha gerisine kuzu kuzu razı olmaları bekleniyor. Ömürlerini
dosyalar arasında çürütmüş saygın hukuk adamlarının içi acıyor elbette.
Bu ülkede hukuku,
adaleti gözlerinden sakınırcasına korumaya çalışan hukukçular, şimdi hukukun
yok olmasına seyirci mi kalacaklardı? Çığlıkları bundandır. Bu ülkede hukuk
devleti yaralanmasın istiyorlar, biz de bunu istiyoruz. Tüm sağduyulu
yurttaşlar gibi, yargının siyasi iktidarın iki dudağı arasında olmasında
sakınca buluyoruz. AKP’li sayın yöneticiler yargıyı CHP’yle aynı dilden
konuşmakla itham ediyorlar. Doğruyu söylemek ne zamandan beri suç oldu? Yargı
konuşuyor da ne diyor? Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun siyasallaşmamasını diliyorlar ve bunu Türk yargısının bağımsızlığını
korumak adına istiyorlar. Ülke demokrasisi için aynı şeyleri, aynı doğruları
savunan, neyse yanlış, evet biz de tıpkı yargı mensupları gibi bağımsız,
tarafsız, siyasal müdahaleye imkân vermeyen çağdaş bir yargı istiyoruz. Anayasa
siyasi çıkar amacıyla değişmesin istiyoruz. Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin seçiminde siyasetin çıkar amaçlı etkinliği
bulunmasın istiyoruz.
Yüksek yargının
Anayasa Mahkemesindeki etkinliğinin azaltılması, gücünün siyasetin eline
geçmesi yasama ve yürütmenin denetlenemez olması sonucunu doğurur. Bunun sonu
da baskıcı rejimdir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa ve anayasal düzeni korumakla
görevli yaşamsal önemde bir kurumdur.
Anayasa
Mahkemesinin bağımsızlığı kuvvetler ayrılığının işlerliği açısından da çok
önemlidir. Hele bugünkü gibi hem yürütmeyi hem yasamayı tek partinin elinde
bulundurduğu durumlarda Anayasa Mahkemesinin denetleme yetkisi de olmazsa
seçilmiş kralların egemenliği söz konusu olmaz mı? İstenilen bu mudur? Gizli
gündem 60 öncesinin tek parti rejimine dönmek midir?
Yapılan düzenlemeyle
Anayasa Mahkemesi, AKP mahkemesi hâline dönüşecektir. Başbakan, pek çok kurumda
olduğu gibi, Anayasa Mahkemesine de kendi zihniyetini taşımak istiyor. Yüksek
Mahkeme siyasetin emrine girecek, tarafsızlığını yitirecek, adaleti sağlama ve
demokrasiyi koruma işlevinden uzaklaşacaktır. Böylece demokrasinin kendisini
hukuk yoluyla koruma refleksi de kalmayacaktır.
Bu noktada, çok
tehlikeli bir yoldasınız. Anayasa Mahkemesi gibi önemli bir yargı kurumunu
etkisiz hâle getirmek demokrasimizi korumasız bırakmak demektir. “Batı
demokrasilerinde yüksek yargıya cumhurbaşkanları üye seçiyor.” diyorsunuz.
Evet, doğrudur ama sizin dediğiniz gibi değil. İşinize gelince Batı’dan örnek
alıyorsunuz, işinize gelmeyince almıyorsunuz. Batı’da cumhurbaşkanları
nitelikli çoğunluklarla gönderiyorlar, tarafsız insanları gönderiyorlar,
liyakate önem veriyorlar, yani yandaş göndermiyorlar yargıya, yandaş.
Ahlaklı, olgun,
demokrasi ve uzlaşma kültürüne sahip, hukukun üstünlüğünü siyasal güçlerin
üstünde gören siyasetçiler bu işi şaibesiz yapabilirler, bu İktidar değil ama.
Tabiri caizse
uzlaşmayı takmayan, üyeleri hakkında 608 dosya bulunan bir Parlamento
yapısından, tarafsızlığı tartışmalı idarecilerinden, hukuka uygun atama
yapmalarını beklemek ham hayaldir.
23 Nisanda
koltuğuna oturan çocuğumuza, Sayın Başbakanın “Sen Başbakansın, ister asar
ister kesersin.” demesi, ülkenin siyasi belleğine kaydedildi. Şimdi gelin de bu
anlayışa tüm yetkileri teslim edin, iyi ki Allah’tan “yakabilirsiniz” de
diyebilirdi, demedi.
Bakın, toplumun
tüm beklentisi dokunulmazlıkların kaldırılmasıydı, ancak Sayın Başbakan
“Dokunulmazlıkları kaldırırsak siyaset kurumu biter.” dedi. Yani açıkça,
suçlumuz çok, hepsine dokunursak elimizde vekil kalmaz demek istedi.
Kamuoyu
siyasetçilerin dokunulmazlığı kalksın beklentisi içindeyken, şimdi üstüne bir
de parti dokunulmazlığı kavramıyla karşı karşıyayız. Parti kapatmayı Meclisin
onayına bırakan düzenlemeyle, dokunulmazlık kavramı iyice güçlenmiştir.
Yeni düzenlemeyle
getirilen, kulağa da pek hoş gelen kişisel başvuru hakkının ise ülkemiz
gerçeklerine uymadığı ve ileride de olumlu sonuçlar vermeyeceği yaşanarak
görülecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sekiz yıl boyunca yargıya hiçbir iyileştirici hizmet
yapmayanlar, şimdi yolun sonu görünmüşken bir çırpıda yargı reformu yapıyorlar
ve bu da tüm toplumu fazlasıyla endişelendiriyor. Zira yargının kodlarıyla
oynamanın şakası yoktur. Bağımsız ve adil yargının bir gün herkese lazım
olacağı unutulmamalıdır.
Sayın Cemil
Çiçek, Adalet Bakanı olduğu ilk yıl “Adaletin durumu içimi sızlatıyor.”
demişti. Bu yaklaşım, sorunların çözüleceği noktasında umut yaratmıştı. Ancak,
bakın oradan nereye gelindi: Sayın Çiçek Erzincan soruşturmasına telefonla
bizzat müdahalede sakınca görmedi. Bu mudur adalet hizmeti? Emrinize amade bir
yargı vicdanınızı rahatlatıyor mu?
Değerli
arkadaşlar, asıl amaç, bu anlayışın Türkiye’de yaygın olması isteği için bu
Anayasa teklifi, değişikliği getirildi.
Geçen sekiz yılda
bırakın sorunların çözülmesini, iktidarın yargıya âdeta savaş açtığına tanık
olduk…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Özpolat, lütfen tamamlayınız. İki dakika ek süre veriyorum size.
MEHMET ALİ
ÖZPOLAT (Devamla) - …ve bugün, bu savaşın son noktasına gelindiği anlaşılıyor.
Yargı teslim alınacak, bu kavga bitecektir, olansa bu ülkeye olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özetle, bugün, burada üzerinde konuştuğumuz özgürlükçü
bir anayasa değildir, tam tersine yargıyı tutsak etme girişimini konuşuyoruz.
Dolayısıyla burada 12 Eylül hukukunu sonlandırmış falan değiliz, daha geri,
daha baskıcı bir rejimin anahtarını iktidar partisine vermiş olacağız. Elbette,
Türk yargısının sorunlarının akılcı çözümlere ihtiyacı vardır. Ancak, bu
hâliyle hukuk katledilecektir, yargı siyasetin can simidi hâline gelecek,
siyasetin suçlarını örtbas etme mercisi olacaktır. Oysa,
yargı hukukun üstünlüğünü korumak, adaleti sağlamak içindir. Yüksek yargı, suç
işleyen siyasetçileri görmezden gelecek, aklayıcı, saklayıcı, paklayıcı,
korumalı bir havuz değildir. Siz, yargıyla ilgili emellerinizi temel hakları
düzenleyen maddelerin arkasına saklayarak halkı kandıracaksınız, tek paket
ısrarınızla referandumda halka hile yapmış olacaksınız.
Değerli
arkadaşlar, unutmayın ki yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran bir düzenlemenin
referandumla bile meşruiyet kazanması mümkün değildir, olmayacaktır da. Bu
mesele daima tartışılacaktır.
Değerli
arkadaşlar, kontrolsüz güç bir gün gelip sizi de vuracaktır. Siz, kendiniz gibi
düşünmeyen insanları yok etmek için bu Anayasa değişikliğini getirdiniz. Tarih
göstermiştir, bu yasayı çıkaranlar mutlaka o yasalar gelmiş onları yok
etmiştir. Umarım siz bu akıbete uğramazsınız.
Ulusumuz çağdaş
anayasalara layıktır, ilerici anayasalara layıktır, daha gerici anayasalara
değil.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özpolat.
Şimdi de
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal.
Sayın Bal,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
On dakikadır
süreniz.
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Anayasa Değişikliği Kanun Teklifi’nin çerçeve 20’nci
maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, bugün
hain bir terör saldırısına kurban verdiğimiz astsubayımıza, yaralı
askerlerimize Cenabı Allah’tan rahmet ve şifalar diliyorum, milletimizin başı
sağ olsun diyorum.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi sekiz yıldır bu memleketin yürütme organını
ve büyük bir temsil oranıyla da yasama gücünü elinde bulundurmaktadır. Sekiz
yıl boyunca Türkiye’nin fotoğrafını çektiğimizde, AKP’nin yaptığı üç önemli işi
görüyoruz:
Bunlardan bir
tanesi, devleti bir parti devleti hâline getirmiştir, partizanlık yapmıştır.
İkincisi,
yandaşlarını zengin etmiştir, sermaye transferini gerçekleştirmiştir. Sermaye
transferi gerçekleşirken yandaşlar zengin olmuş, halk fakirleşmiştir.
Üçüncüsü,
dördüncü kuvvet dediğimiz basının yüzde 60’ına yakınını yandaş basın hâline
getirmiş, bakiyesini ise vergi borcuyla ya da hapisle korkutarak basını
tahakkümü altına almıştır.
İşte bu üç önemli
fotoğraf Türkiye’nin gerçeğidir ve bugün önümüzde bulunan Anayasa değişikliği
teklifi de yaratılan bu Türkiye’ye bir hukuk düzeni yaratma amacının eseridir.
Değerli
arkadaşlarım, anayasalar gücün sınırlandırıldığı kanunlardır. Anayasalar yasama
gücünün sınırlandırıldığı, yürütme gücünün sınırlandırıldığı kanunlardır ve
temel kanunlardır. Yasama gücünü Anayasa Mahkemesi sınırlandırır. Yasama gücünü
Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya göre sınırlandırır.
AKP, yaratmış
olduğu bu üç önemli, devletteki partizan kadrolaşma, ekonomideki yandaş
zenginleştirme ve sermaye transferi ve basınla ilgili, basın hürriyetini tehdit
altına alan ve basını yandaş hâline getiren uygulamasına uygun bir hukuk düzeni
yaratabilmek için, Anayasa Mahkemesini yasama gücünü sınırlandırma görevini ifa
edemeyecek bir noktaya götürmek istemektedir. Nasıl? Anayasa Mahkemesini,
yandaş yargıç yaratma aşamasını geçtikten sonra yandaş yargı kurumu yaratarak
gerçekleştirmek istemektedir. İşte bununla ilgili ince ince hesaplar yapılmış,
her şey, her ihtimal düşünülmüş ve milimetrik hesapların neticesinde Anayasa
Mahkemesine yeni bir şekil ve üye seçimiyle ilgili yeni bir düzen verilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, dün de bahsettim, Anayasa Mahkemesine çizilecek yeni görevin ve o
görev içerisinde yer alacak kişilerin belirlenmesinde, Sayın Cumhurbaşkanı
Gül’ün 3 tane Anayasa Mahkemesi üyesini atamasında satranç oyunundaki hamlelere
benzer ince hesapların bir önemli özelliğini görmekteyiz. Sayın Gül Anayasa
Mahkemesine üye atamakla kalmamış, aynı zamanda Anayasa Mahkemesinin ileride
bölümlerinin tanziminde görev alacak hâkimlerin kıdemlerini de oluşturabilecek
şekilde bir atama yapmıştır. İlk önce birinci yedek üyeyi, Yargıtaydan seçilen,
üçüncü sıradan seçilen hâkimi atamış, arkasından bürokrasiden seçilen ikinci
yedek üyeyi atamış. Bürokrasiden seçilen yedek üye, Anayasa Mahkemesinde görev
almasının sebebi, devlet içerisindeki bürokratik deneyimlerinin Anayasa
yargısına hizmet olarak sunulması amacıyla seçilir ancak bu seçilen üyenin
sadece otuz bir günlük bürokratik hizmeti vardır. Otuz bir gün içerisinde nasıl
bir bürokratik deneyim kazandığı ve bu otuz bir günlük deneyimini nasıl Anayasa
Mahkemesine bir hizmet olarak sunacak bu şüpheli ama bir gerçek var ki, o sayın
üyenin, böyle bir seçime mazhar olduğuna göre, yüklendiği önemli misyonlar vardır. Tarih bize, o misyonlarda
bu millete nelerin kazandırılacağını, nelerin kaybettirileceğini gösterecektir.
Son seçim, kıdemsiz üye ise, asaleten seçilen, Askerî Yargıtaydan gelen üye
olmuştur. Dolayısıyla, onun sonuncu olarak seçilmesi, bugün görüştüğümüz
kanunda daha hassas davranmamızı gerektiren hususların varlığını ortaya
koymaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı verilmektedir. Türk
mahkemeleri iki derecede çalışmakta iken adil yargılanma konusunda Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde yoğun miktarda tazminata mahkûm edilen kararlara muhatap
olunmuştur. İlk derece mahkemesi ve Yargıtaydan verilen kararlarda davaların
uzadığından bahisle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi mahkûm etmiştir.
AKP’nin devri iktidarında bunun arasına iki tane daha yargı makamı inşa
edilmiştir. Bunlardan birisini istinaf mahkemesi, sonuncusunu ise bugünkü
bireysel başvuru hakkıyla birlikte Anayasa Mahkemesi oluşturmaktadır. Demek ki
iki kademeden geçerken makul sürede davayı bitiremeyen Türk yargısı, ilave iki
kademeyle birlikte, nasıl, davaları makul sürede bitirebilecek hâle getirecektir?
Bu bir abesle iştigaldir, bu abesle iştigalin sonunda bir de kaos
vardır. Anayasa Mahkemesi, farz edelim ki Anayasa’da teminat altına alınmış
temel hak ve hürriyetler içerisinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yazılı
olan hakların ve hürriyetlerin ihlal edildiğine karar verdi. Bu takdirde ne
olacaktır? Verilen kararın gereğini Hükûmet yerine getirecektir. Getirmezse,
yine Anayasa Mahkemesine gidilecektir veya reddetti, reddettiği takdirde
Anayasa Mahkemesine gitmeyi engelleyen hüküm var mı? Hayır, yok. O zaman, bu,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iş yükünü azaltacak ve Türkiye aleyhine
oluşacak kararların azaltılmasında bir çözüm ihtimalî değildir, olsa olsa
yüksek yargı organları üzerinde yeni bir yargı organı yaratmaktır. Bu,
Danıştayın içtihat niteliğinde vermiş olduğu kararlar ile çelişirse ne
olacaktır? Yargıtayın içtihat niteliğinde verdiği kararlarla çelişirse ne
olacaktır? Yargıtay Ceza Genel Kurulunun verdiği kararla çelişirse ne
olacaktır? Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Hukuk Genel Kurulunun verdiği içtihadı
birleştirme kararlarıyla çelişirse ne olacaktır? Cevap yoktur, cevap kaostur. Dolayısıyla, bu kaos,
AKP’nin Anayasa hukukuna armağan ettiği, milletimize hayırlı sonuçlar
getirmeyecek yeni bir hizmet olarak ortaya çıkmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesine üye seçimiyle ilgili maddeyi dün görüştük. Bu
maddeyle -birkaç tane örnek vererek ifade etmek istiyorum- 1 üye için oy
verecek kişiler, sadece 1 üye için oy kullanabilecektir ve 3 üye seçecekler.
Varsayalım ki Danıştayda veya Yargıtayda ortaya çıkan adaylar içerisinde 1
tanesi sadece kendisinin oyunu aldı, diğeri de sadece kendinin oyunu aldı ve
kalan üye de tamamının oyunu aldı. Bu 3’ü birlikte seçecek makamın huzuruna
girdiğinde, ölçü, ne kadar oy aldığı esas alınacak bir ölçü olmadığına göre,
geçmişteki uygulamalarda çok az oy alan üyeler Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
seçildiğine göre, ölçü, o yüksek yargı organından çıkacak temayül değil Sayın
Cumhurbaşkanının eğilimi olacaktır. Bu eğilim de yandaş yargıç yaratma ürünü
bir eğilime dönüşür ise Türkiye’nin yargı alanında en yüksek makamı yandaş
yargı kurumu hâline dönüşmüş olacaktır. İşte bu Anayasa değişikliği teklifinin
özü budur. Bunun gerekçesini…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bal, iki dakika daha süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
FARUK BAL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bunu, Sayın Cumhurbaşkanı Necdet Sezer Beyefendi’nin
tercihleri ile mukayese ederek “Biz de böyle yaparız.” anlamına gelen bir
tercih, tez değildir, sentez değildir; bu, teze karşı antitezdir yani bu,
terkipten yoksundur; bu, adaletten yoksundur; bu, kanı kanla yıkamak demektir.
Kanı kanla yıkamak, yeni bir kanayan yara açmak demektir.
Değerli arkadaşlarım,
temenni ederiz ki bu düşünceler sizlerin vicdanında makes bulur ve gerek yargı
açısından gerek anayasa hukuku açısından gerek milletimizin beklediği hizmetler
açısından olumlu bir sonuca kavuşturulur.
Aslında, bizim
bugün burada konuşacağımız bu değil. Bugün burada konuşulacak konu işsizliktir,
fakirliktir, yolsuzluktur, hırsızlıktır, ahlaksızlıktır, yozlaşmadır. Benim de
görev yaptığım Siirt’in Pervari ilçesinde iki yaşındaki bir çocuğu 8 tane çocuk
yaştaki vatandaşımızın cinsel istismara tabi tutma şekli bir sosyal vahşettir,
sosyal cinayettir, sosyal bir çılgınlıktır. Bu çılgınlığı yaratan sebep AKP’nin
sekiz yıllık iktidarıdır. Bu sebebin konuşulması gerekir.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Çok yazık! Çok yazık! Çok yazık! Hiç yakışmıyor. Bakanlık yaptınız
bu ülkede. Bu ülkede bakanlık yaptınız, yakışmıyor size. Bakanlık yaptınız,
yakışmıyor.
ALİ İHSAN
MERDANOĞLU (Diyarbakır) – Ayıp! Ayıp!
FARUK BAL
(Devamla) – Dinleyin. Dinleyin.
Bu, Siirt’in
ilçesinde de görülmüş bir vahşettir. Bu vahşetin sosyal ve ekonomik sebepleri
burada konuşulmalıdır.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Çözüm için hep birlikte gayret gösterelim ama bunu bize yüklemek
yakışmıyor size. Gelip birlikte çözelim diye öneri verebilirsiniz.
BAŞKAN – Lütfen
müdahale etmeyelim sayın milletvekilleri. Lütfen müdahale etmeyin.
FARUK BAL
(Devamla) – Bu, Batman’da 30 tane kadının bir ayda intiharıyla sonuçlanan
sosyal ve ekonomik sorun…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bal, ek süreniz de doldu efendim. Çok teşekkür ederim.
FARUK BAL
(Devamla) – Bir de İzmir’in Tire ilçesinde 60 tane kadının -bir aydaki-
intiharlara kalkışması sorundur. Bu sorunun çözümünün burada
konuşulması lazım.
BAŞKAN – Sayın
Bal… Sayın Bal…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sorunları tartışalım diyebilirsiniz ama bunu sizin bize ithaf
etmeniz yakışmıyor.
FARUK BAL
(Devamla) – AKP’nin sekiz yıllık iktidarında bunu yaratan sebepler üzerinde
konuşmamız gerekmektedir, Anayasa’nın değil.
Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bal, teşekkür ederiz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “AKP İktidarı yüzünden” demek yakışık alır bir şey mi?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ülkeyi siz yönetiyorsunuz ama.
ALİ İHSAN
MERDANOĞLU (Diyarbakır) – Ne alakası var!
ATİLLA KART
(Konya) – Bu işin sorumlusu yok mu?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sosyolojik, ekonomik yapı sizin eseriniz değil mi?
ATİLLA KART
(Konya) – Sekiz yıldır Türkiye’yi yönetiyorsun! Kimin yüzünden oluyor?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yazıklar olsun! Çok yazık! Çok ayıp ediyorsun Sayın Bakanım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
şimdi de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Bengi
Yıldız’da söz sırası.
Sayın Yıldız,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır efendim.
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesi hakkında BDP Grubunun görüşlerini sunmak üzere
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Siirt’te
meydana gelen bu olay ve benzerleri aslında ülkemizde yıllardır biriken sorunların
bir yansımasıdır. Televizyondan, televole kültüründen tutalım
da eğitim sistemine kadar birçok alanda yıllardır ihmale uğrayan sorunların
biriktirdiği bir sonuçtur ve tabii, bir yıl öncesinde gerçekleşmiş olmasına
rağmen kamuoyu tarafından bugüne kadar bilinmemesi de ayrı bir tartışma
konusudur ve orada aslında çocukların, herkesin hareketinden yirmi dört saatin
her dakikasında haberdar olan yetkililerin bu tür vahim olayları görmezden
gelen, üstünü örten yaklaşımlarını da yadırgadığımızı belirtmek isteriz. Sorumluların,
hâlen hiçbir şey olmamış gibi, özellikle Valinin ve Emniyet Müdürünün, Millî
Eğitim Müdürünün, sorunun üstünü örtmeye yönelik yaklaşımlarını da gerçekten
yadırgıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin yapısı, işleyişi ve aldığı
kararların sonuçları itibarıyla yargısal olmaktan çok siyasal yönleri ağır
basmaktadır. Bu mahkemenin hangi ihtiyaçtan doğduğunu bilmek için siyasal bir
geçmiş değerlendirmesi yapmak gerekir.
Türk
siyasetindeki temel bölünme çizgisinin merkezî, askerî ve bürokratik elitler
ile çevresel güçler arasındaki bir merkez-çevre çatışmasına dayandığı yolunda
Türk siyasal bilimcileri arasında büyük ölçüde görüş birliği vardır. Burada
çevresel güçlerden kastedilen, yönetici sınıfa, yani askerî, bürokratik elite
dâhil olmayan bütün toplum kesimidir.
Askerî,
bürokratik elit, Tanzimat reformlarından itibaren Türk siyasal hayatına hâkim
olmuş, onu temsil eden İttihat ve Terakki ve CHP, 14 Mayıs 1950 seçimlerine
kadar kesintisiz bir biçimde iktidarı elinde bulundurmuştur. 1950 seçimleri,
çevresel güçleri etkin şekilde mobilize etmeyi başaran Demokrat Partinin
zaferiyle sonuçlanmıştır.
Merkezî, askerî,
bürokratik elitin eseri olan 1924 Anayasası, o dönemde Türkiye Büyük Millet
Meclisi tek partili CHP rejiminin tam hâkimiyeti altında olduğundan, bütün
yetkileri Mecliste toplamış, anayasa yargısına ve yargı bağımsızlığına yer
vermemiştir. Temel hak ve hürriyetlere değinmekle birlikte onlara yeterince
anayasal güvence sağlayamamıştır. Kısacası, 1924 Anayasası çoğulcu değil, tam
anlamıyla çoğunlukçu bir demokrasi anlayışını yansıtmıştır. Tek parti
mekanizması yoluyla Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğu garanti altında
olduğu sürece, Anayasa yargısının ve yargı bağımsızlığının yokluğu askerî,
bürokratik elitler bakımından sorun teşkil etmemiştir. Hatta,
kendi siyasal tercihlerini kolayca kanunlaştırmak açısından büyük bir avantaj
sağlamıştır.
50 seçimleriyle
çevresel güçlerin iktidara gelmesi bu durumu kökten değiştirmiştir. 1950
yılından itibaren askerî ve bürokratik elitlerin temsilcisi olan CHP, Anayasa
yargısının ve yargı bağımsızlığının kabulü yönünde ısrarla talepte bulunmaya
başlamıştır. Anayasa Mahkemesi kurulması talebi, CHP’nin 1957 seçimlerinden
önce yayınladığı seçim beyannamesinde belirtilmiştir. Bu talep, CHP’nin 14’üncü
büyük kurultayında kabul edilerek, 14 Ocak 1959 tarihinde ilan edilen İlk
Hedefler Beyannamesi’nde açıkça yer almıştır. Ancak, bu defa da çoğunlukçu
demokrasinin avantajlarından kendisi yararlanmakta olan Demokrat Parti iktidarı
bu taleplere soğuk bakmıştır.
1961
Anayasası’nda yer alan Anayasa Mahkemesi 62 yılında faaliyete başlamıştır. 61
Anayasası’nın temel felsefesi, 24 Anayasası’nın çoğunlukçu demokrasi
anlayışının yerine, temel hak ve hürriyetlerin güçlü yargı güvencesi altında
olduğu çoğulcu demokrasi anlayışını geçirmiştir. Bunun, 1950-1960 yılları
arasında çoğunlukçu demokrasi uygulamalarından çok acı çekmiş olan devlet
elitleri açısından bilinçli bir siyasal tercih olduğundan kuşku
duyulmamaktadır.
Bayar’a göre,
1961 Anayasası, millî egemenliğin kullanılmasına ordu ve aydınlar gibi yeni
ortaklar getirmiştir. Ordu Millî Güvenlik Kuruluyla, aydınlar da Anayasa
Mahkemesi, üniversiteler, TRT, Planlama ve hatta Senatonun seçim dışı gelen
üyeleriyle devlet ortaklığına girmişlerdir. Böylece, Osmanlı Devleti’nin saray,
medrese ve ordusundan oluşan üçlü yönetim sistemine geri dönülmüş olmaktadır.
Tümüyle devlet elitlerinin iradesinin ürünü olan 1982 Anayasası’nda da Anayasa
Mahkemesinin varlık ve yetkilerine dokunulmamış, aksine mahkeme bu elitlerin
temel, siyasal değer ve tercihlerini koruyacak bir araç olarak düşünülmüştür.
Anayasa’yı yapan devlet elitlerinin temel ideolojisi olan Atatürkçü düşünce
sistemi, Anayasa’nın, Atatürk devrimlerini, laikliği, devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünü koruyan pek çok hükmüne yansıtılmıştır.
1982
Anayasası’nın yirmi beş yıllık uygulamasında Anayasa Mahkemesinin kendisini
yaratan ve yetkilendiren devlet elitlerinin değer ve beklentileriyle esas
itibarıyla uyumlu bir tavır sergilediği söylenebilir. Bu tavır özellikle siyasi
parti kapatma davalarında gözlemlenebilir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa ve Siyasi
Partiler Kanunu hükümlerini oldukça katı bir biçimde yorumlayarak resmî
ideolojiye göre İslamcı ve etnik partiler olarak görülen partiler hakkında
daima kapatma kararı almıştır. Anayasa Mahkemesinin resmî ideolojinin
muhafızlığını liberal bir hak anlayışına tercih ettiğini görüyoruz. Anayasa
Mahkemesinin kuruluşundan bu yana kendisini yetkilendirmiş olan devlet
elitlerinin beklentilerine uygun hareket etmiş olduğu söylenebilir. Anayasa
yargısının kurulması, önemli birtakım devlet yetkilerinin halkça seçilmiş
olmayan ve halka hesap verir konumda bulunmayan bir kuruma devri anlamına
gelmektedir. Anayasa mahkemelerinin verdikleri kararların büyük çoğunlukla
özünde siyasal nitelik taşıdıklarından kuşku duyulmamaktadır. Bu anlamda
anayasa mahkemeleri ikinci bir meclis gibi çalışmakta ve bu durum bir yandan
yargının siyasallaşmasına, diğer yandan da siyasetin yargısallaşmasına yol
açmaktadır.
Anayasa
yargısının demokratik meşruluğunu güçlendirici yöntemler üzerinde düşünmekte
yarar vardır. Bu yöntemlerin en etkililerinden birisi, anayasa yargıçlarının
seçiminde siyasal organlara, özellikle millî iradenin temsilcisi konumunda olan
parlamentolara ağırlık vermek ve yargıçlık görevini belli bir süreyle
sınırlamak gerekir. Böylece, kamuoyundaki eğilimlerin anayasa mahkemelerine bir
ölçüde de olsa yansıması sağlanmış olacaktır.
Başlıca Avrupa
ülkelerinde anayasa mahkemelerinin oluşumunda bu ilkeye uyulduğunu görmekteyiz.
Fransa Anayasa Konseyinin 9 üyesinden 3’ünü Cumhurbaşkanı, 3’ünü Meclis
Başkanı, 3’ünü de Senato seçmektedir. Almanya’da 16 üyeden 8’ini Birinci
Meclis, 8’ini İkinci Meclis seçmektedir. İtalya’da 15 üyeden 5’i hükûmetçe, 5’i
yargı organlarınca, 5’i de Parlamentonun ortak toplantısıyla seçilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, size de iki dakika ek süre veriyorum efendim. Lütfen tamamlayın
konuşmanızı.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
İspanya’da 12
üyenin 2’si hükûmetçe, 2’si yargı organlarınca, 4’ü Kongrece ve 4’ü de Senato
tarafından seçilmektedir. Üyelik süresi Fransa, İtalya ve İspanya’da dokuz yıl,
Almanya’da on iki yıldır. Almanya ve İtalya’da yasama organlarında seçilecek
üyeler bakımından üçte 2, İspanya’da ise beşte 3 çoğunluk öngörülmektedir.
Böylece, anayasa mahkemelerinde siyasal muhalefetin destekleyeceği üyelerin de
yer alması sağlanmış olmaktadır.
Anayasa Mahkemesi
2004 yılında tartışmaya açtığı bir Anayasa değişikliği önerisiyle, Anayasa
Mahkemesi üyelerinin seçiminde Türkiye Büyük Millet Meclisine bir rol tanıyan
bir formül önermişti. Buna göre 17 üyeden oluşacak mahkemenin 11 üyesi yüksek
mahkemelerce, 4 üyesi de Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilecekti. Görüldüğü
gibi, Anayasa Mahkemesinin üyeleri bile, Başkanı bile Meclis iradesine bir
değer biçmişken, Yüce Parlamentonun kendisini dışlayan, kendi iradesini bu
karar sürecine katmayan yaklaşımını doğrusunu isterseniz yadırgıyoruz.
2001-2002 adli
yıl açılış konuşmasında Yargıtay Başkanı Sayın Sami Selçuk, yeni bir anayasa
ihtiyacına vurgu yaparken “İlkin halkımızın ve dünyanın karşısına yepyeni bir
anayasayla çıkmalıyız.” diyor.
1982 Anayasası,
devleti bireye göre biçimlendirecek ve sınırlandıracak bir yerde durması
gerekirken, bireyi devlete göre biçimlendiriyor ve sınırlandırıyor,
özgürlüklerin tabanını değil tavanını saptıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, ek süreniz de doldu.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Evet Sayın Başkan, Genel Kurulu selamlayacağım.
BAŞKAN – Evet.
Sadece Genel Kurulu selamlamanız için. Lütfen.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Dolayısıyla bütün yargı organları, siyasal partiler, sivil toplum
örgütleri ve aydınlar yeni bir anayasa ihtiyacına vurgu yapmışken, yüce
Parlamentoda bulunan siyasal partilerin de en kısa zamanda yeni bir anayasa
yapılması konusunda bir ortaklaşma içerisine girmesi gereğine inanıyoruz.
Bu duygu ve
düşüncelerle Yüce Parlamentoyu saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, Mersin Milletvekili arkadaşımız Sayın Kadir Ural’ın Divana bir
yazılı başvurusu olmuştur.
Şimdi okutuyorum:
XI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Genel Kurulun 25/4/2010 tarihli 94’üncü Birleşiminde söylediği bazı
sözlerini geri aldığına ilişkin önergesi (x)
TBMM Başkanlığına
İç tüzüğün 60.
maddesi gereği aşağıdaki yazılı konuşmamı kürsüden okutulmasına müsaadelerinizi
arz ederim.
Kadir
Ural
Mersin
Genel Kurul’un
25.4.2010 tarihli 94. Birleşimi 2. oturumunda bir tartışma ortamında söylediğim
“çıkarıp göstermezseniz şeref yoksunusunuz, hepiniz şerefsizsiniz” sözümü geri
alıyorum; muhataplarıma hakaret kastım yoktur, maksadını aşan bir söz olmuştur;
üzgünüm.
Geçen birleşim
tutanağında yer alan bu beyanımın düzeltilmesini arz ederim. Saygılarımla.
BAŞKAN – Sayın
Ural, beyanınız tutanaklara geçmiştir.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi de 20’nci maddenin üzerinde gruplar adına son söz,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer
Üstün’e aittir.
Sayın Üstün, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU
ADINA AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin Anayasa’mızın 149’uncu maddesinde
değişiklik içeren çerçeve 20’nci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, teklif 5 Nisan 2010 tarihinde Meclis Başkanlığımıza yeterli imzayla
verildikten sonra Anayasa Komisyonumuzda görüşmelere başladık ve gerçekten,
Komisyonda son derece olgun bir tartışma ortamı gerçekleşti. Gerek üyelerimiz
gerekse üye olmayan değerli milletvekillerimiz gelip sözlerini son cümlelerine
kadar orada ifade ettiler. İnşallah, aynı olgunluktaki görüşmelerin burada,
Genel Kurulda da devam etmesini arzu ediyorum.
(x)
Söz konusu yazılı açıklamaya ilişkin ifade 25/04/2010
tarihli 94’üncü Birleşim Tutanak Dergisinin 43’üncü sayfasındadır.
Değerli
arkadaşlar, nitekim, orada yapılan görüşmeler
sonucunda teklifin otuz maddesinden on bir maddesinde değişiklik yaptık. Bu
bence çok önemli bir veridir. Yani gerekçede de var, muhalefet şerhinin
gerekçesinde “Gelen tekliflerin, tasarıların virgülüne dahi dokunulmuyor.”
deniliyor. Hayır, bu Meclis, yüce Meclis, gelen tasarıların da tekliflerin de
virgülüne de dokunur, esasına da dokunur. Nitekim,
bunu yaptığını burada göstermiştir.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi siyasi hayatımıza ve hukuk sistemimize 1961
Anayasası’yla girmiştir. 1971 Muhtırası’yla ve darbesiyle birtakım
değişikliklere maruz kalmış, ardından 1982 Anayasası’nda -yine bir darbe
Anayasası- son şeklini almıştır.
Değerli
arkadaşlar, 1982 Anayasası çıktığı günden beri, onaylandığı günden beri büyük
tartışmalara sebebiyet vermiş ancak Anayasa Mahkemesi üzerinde genellikle fazla
bir değişiklik olmamış, bu tartışmalar sonucu diğer maddelerde değişiklik olmuş
ama Anayasa Mahkemesi üzerinde esaslı bir değişikliğe tabi tutulmamıştır. Fakat, gün geçtikçe Anayasa Mahkemesinin işlevi konusunda
da, kamuoyunda olsun bilim çevrelerinde olsun hatta ve hatta Anayasa
Mahkemesinin Başkan ve üyelerinde dahi Anayasa Mahkemesine ilişkin olarak
değişiklik talepleri yükselmeye başlamıştır. Nitekim,
bu çerçevede, 2003 yılında, o zamanki Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Mustafa
Bumin ve Anayasa Mahkemesi üyeleri bir taslak hazırlamıştır. Bu taslağı
kamuoyuyla paylaştıkları gibi Meclis Başkanlığımıza da ve yine Anayasa
Komisyonu Başkanlığına sunmuştur.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu önümüzdeki görüştüğümüz teklifin 20’nci maddesine
baktığımızda, aşağı yukarı, tıpatıp, yani o zamanki Sayın Mustafa Bumin’in
teklif ettiği taslağın neredeyse aynıdır. Fark ne? Fark sadece şu: Birisi
“bölümler” demiş, şu an teklifte, oradaki taslakta ise “daire” adını vermiş.
Farksa, sadece böyle bir fark var.
Yine, karar yeter
sayısı açısından birisi “Üye tam sayısının beşte 3’üyle karar verilir.” demiş,
yine teklifte de “toplantıya katılanların üçte 2 çoğunluğuyla karar verilir”
denilmiş. Farksa, bütün fark bu. Şimdi, bu…
ATİLLA KART
(Konya) – Üyelerin seçimi nasıl?
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Bu, bu…
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Üstün, üyelerin seçimi nasıl?
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Bu hükümlerin Anayasa’ya aykırı olduğu iddia edilmektedir.
ATİLLA KART
(Konya) – Üyeleri kim seçiyor? Onu doğru söyleyin.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, düşünün, bir Anayasa Mahkemesi Başkanı ve
üyeleri…
ATİLLA KART
(Konya) – Üyeleri kim seçiyor?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibe yerimizden müdahale etmeyelim.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – …Anayasa’ya aykırı bir taslak hazırlayacaklar; bunu düşünebiliyor
muyuz değerli arkadaşlar? Mümkün değil.
ATİLLA KART
(Konya) – Üyeleri kim seçiyor, doğru söyleyin. Doğru söylemiyorsunuz, eksik
söylüyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Kart, lütfen…
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin elbette çalışma usul ve
esasları çok önemlidir.
ATİLLA KART
(Konya) – Cumhurbaşkanından evvel kurum seçiyor. Sayın Üstün, doğru söyleyin.
BAŞKAN – Sayın
Kart, böyle bir usulümüz yok, lütfen karşılıklı konuşmayın.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Ancak bir başka şeyi daha önemsiyorum.
ATİLLA KART
(Konya) – Doğru konuşmuyorsunuz; yakışmıyor, yakışmıyor.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Bu da Meclisin Anayasa Mahkemesine 3 üyeyle de olsa bir üye
seçmesini gerçekten önemsiyorum çünkü uluslararası hukuka baktığımızda,
mukayeseli hukuka baktığımızda…
ATİLLA KART
(Konya) – Yazık, yazık!
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – …bir ülke gösteremezsiniz ki anayasa mahkemelerine Meclisin üye
seçmemiş olması. O bakımdan, 3 üyeyle de olsa, belki bir başlangıç da olsa
Meclisin gasbedilen bu hakkının iade edilmesi açısından bir başlangıç olarak
önemsiyorum.
ATİLLA KART
(Konya) – Yani bu kadar bariz de yanlış bilgi verilmez, burada bir kasıt var.
BAŞKAN – Sayın
Kart, böyle bir usulümüz yok, lütfen.
ATİLLA KART
(Konya) – Sadece hatırlatıyorum Sayın Başkan.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, anayasa mahkemeleri İkinci
Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da kurulmuştur.
ATİLLA KART
(Konya) – Türkiye’yi anlat, Türkiye’yi.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Muhalefet şunu söylüyor, diyor ki: “Evet, İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra acılar yaşanmıştır. Dolayısıyla bu acılar çerçevesinde, o olayları örnek
göstererek mutlaka Türkiye’de bir Anayasa Mahkemesi kurulmalıdır.” Elhak
doğrudur. Peki, Avrupa’da olan bir olguyu, olan bir olayı örnek gösteriyorsunuz
da Avrupa’da kurulan mahkemeleri niye örnek göstermiyorsunuz arkadaşlar? Bu bir
çelişkidir.
Değerli
arkadaşlar, evet, Anayasa Mahkemesiyle ilgili koruyucu demokrasi fikri ortaya
atılmıştır. Bu, daha sonraki yıllarda bir militan demokrasi ilkesiyle daha da
katılaştırılmıştır.
ATİLLA KART
(Konya) – Militan demokrasiyle değil, hukuk yoluyla demokrasinin kurulması…
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Bunun sebebi, Anayasa Mahkemesinin özgürlükler ortamında değil de
maalesef bir darbe ortamında kurulmasıdır; bütün şanssızlığı budur, zamanlama
hatasıdır. Eğer özgürlükler ortamında kurulsaydı özgürlükleri önceleyen,
demokrasiyi önceleyen, insan haklarını önceleyen bir felsefeyle kurulacaktı.
ATİLLA KART
(Konya) – Kavramları çarpıtıyorsun.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Aslında, değerli arkadaşlar, Aristo ile Eflatun da böyle bir tartışma
ortamında bunu gündeme getirmişler. O zaman da koruyucu demokrasi…
ATİLLA KART (Konya) – Montesquieu ne diyor, onu da söyler misin.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Bu koruyucu demokrasi ilkesi ta o eski Yunanistan’dan geliyor.
Aristo ile Eflatun bunu tartışırken koruyucu demokrasiyi ortaya atmış Eflatun…
ATİLLA KART
(Konya) – Fransız Devrimi ne diyor?
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Aristo da demiş ki: “Peki, koruyuculardan bizi kim koruyacak?”
Değerli
arkadaşlar, koruyucular gelmiş ama maalesef bu memlekette demokrasiyi
katletmişler, milletin haklarına tecavüz etmişler. O koruyuculardan bu hukuk
sistemi bizi koruyamamış.
Değerli
arkadaşlar, yine burada başka bir itiraz geldi. Dendi ki: “Efendim, Meclisin
Anayasa Mahkemesine üye seçmesi uygun değildir çünkü Meclisteki bakanlar,
başbakanlar yarın orada yargılanacaklar. Dolayısıyla yandaş bir yargı ortaya
çıkıyor.”
ATİLLA KART
(Konya) – Milletvekilliği dokunulmazlığı yetmiyor, bir de parti dokunulmazlığı
istiyorsunuz.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Bakın, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi başka kimleri
yargılıyor? Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını yargılıyor. Bu zamana kadar bütün
cumhurbaşkanları, oradaki Anayasa Mahkemesi üyelerini atadı, şimdi yandaş bir
yargı mı kendisine tayin etti? Hayır. Başka kimleri yargılıyor? Anayasa
Mahkemesi üyelerini yargılıyor: Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî
İdare Mahkemesi üyelerini yargılıyor. Arkadaşlar, eğer bu dediğiniz doğru
olsaydı, Yargıtaydan, kendi üyeleri arasından seçilen insanlar orada görev
yapıyorlar, demek ki kendi üyelerini orada yargılarken yandaş davranacaklar.
Böyle bir itham yapılabilir mi? Böyle bir haksızlık yapılabilir mi Anayasa
Mahkemesine? Kesinlikle hayır.
Değerli
arkadaşlar, bakın, ben elbette Anayasa Mahkemesinin yapısını önemsiyorum ama
Anayasa Mahkemesi istediğimiz bu özgürlükçü tutumu bir türlü takınamadı. Siyasi
parti davalarında olsun veya norm denetimi yaparken maalesef bu, demokratik bir
yaklaşım sergileyemedi. Şimdi, şu yüce Meclis, Anayasa Mahkemesine bu vesayetçi
ortamı ortadan kaldıracak yeni bir görev veriyor, bireysel başvuru hakkını
tanıyor. Bu çok önemli bir haktır. Bundan sonra Anayasa Mahkemesi vesayetçi bir
anlayışı terk edecek, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini önceleyen bir
anlayışla görev yapacak. Bunlar neler değerli arkadaşlar? Bakın, bunları
sayalım. Bunlar çünkü çok önemli. Bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kapsamındaki temel haklar.
ATİLLA KART
(Konya) – Hukukçu olmayanlar nasıl yargılama yapacak?
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Sayın Kart, lütfen dinleyin.
Yaşama hakkı,
işkence yasağı, kölelik ve zorla çalıştırma yasağı, özgürlük ve güven hakkı,
adil yargılama hakkı, cezaların yasallığı, özel ve aile hayatının korunması…
ATİLLA KART
(Konya) – Anayasa Mahkemesi üst temyiz mercisi mi olacak, üst mahkeme mi
olacak?
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – …düşünce, din ve vicdan özgürlüğü hakkı, ifade özgürlüğü hakkı,
etkili başvurma hakkı, ayrımcılık yasağına ilişkin haklardır. Anayasa
Mahkememiz bundan sonra yasaklayıcı bir anlayışla değil insan haklarına
saygılı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Üstün, size de ek süre veriyorum. Konuşmanızı lütfen tamamlayın efendim.
ATİLLA KART
(Konya) – Diğer yüksek mahkemeleri ne yapacağız Sayın Üstün?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) - Avrupa’da üyesi hukukçu olmayan mahkeme var mı? Onu açıklar mısınız.
ATİLLA KART
(Konya) – Hukukçu olmayan yargıç var mı?
BAŞKAN – Sayın
Kart, Sayın Köktürk, efendim, lütfen…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Ya, ama bu sorumuza yanıt falan almıyoruz ki.
BAŞKAN – Arkadaşlar,
böyle bir usulümüz yok, lütfen…
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – …özgürlükçü bir anlayış ile kararlarını verecektir. Bu, değişerek
gelişmektir. Beklentimiz bu yöndedir.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Var mı, öğrenelim bari.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, Anayasa Komisyonumuzda çok düzeyli bir
çalışma yaptık. Anayasa Komisyonumuzda gerçekten çok önemli hukukçular var:
Sayın Burhan Kuzu, Sayın Faruk Bal, Sayın Atilla Kart, Sayın Atila Emek, yine
Sayın Geylani…
ATİLLA KART
(Konya) – “Ben bildiğimi yaparım.” diyorsun Sayın Üstün.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, bunların yaptıklarını beğenmiyor
musunuz?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ayhan Bey, diğerleri dolgu malzemesi mi?
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, hepsini sayabilirim, hepsini sayabilirim.
Nevzat Bey, seni de sayabilirim.
Bakın, bunların
yaptıklarını beğenmiyorsunuz ama Anayasa Mahkemesinin kuruluş kanununu kimler
yapmış, bir anlatayım:
Başkan:
Tümgeneral Muzaffer Başkaynak.
Üye: Kıdemli Albay İsmet Onur.
Üye: Feridun
Balatlıoğlu.
Üye: Albay Ersin
Eserol.
Üye: Hâkim
Binbaşı Tevfik Odman.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, Anayasa Mahkemesinin kuruluş kanununu bunlar yapmış. Bunları
ben duyduğumda benim içim acıyor. Ben inanıyorum ki sizler de bunları kabul
etmiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, sizler Anayasa’nın müellifini kınıyorsunuz ama şu Anayasa’ya da
müellifin eserine de sahip çıkmak için dört kolla sarılıyorsunuz.
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Üstün, söylediklerine inanıyor musunuz Allah aşkına?
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, gelin hep birlikte şu Anayasa’yı değiştirelim,
vatandaşımızın özlediği demokratik, özgür, sivil anayasayı yapalım diyorum.
ATİLLA KART
(Konya) – Söylediklerine inanıyor musun?
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Vekilim, Anayasa’yı hep birlikte çıkarmayacağız ama sizi hep
birlikte indireceğiz iktidardan, merak etmeyin.
BAŞKAN – Sayın
Üstün, teşekkür ederim.
Şimdi şahıslar
adına konuşmalara geçiyoruz.
Sayın Mevlüt
Akgün, Karaman Milletvekili.
Sayın Akgün,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa
değişiklik teklifinin 20’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa değişiklik teklifinin genel gerekçesi “Yüz elli yıllık
Anayasa geleneği içerisinde halkın katılımı ve demokratik yöntemlerle bir
anayasa yapılamamış olması ülkemiz bakımından büyük bir eksikliktir.” diye
başlıyor. Gerçekten de baktığımız zaman, 1961 ve 1982 Anayasaları gibi darbe
döneminin ürünü anayasalar dışında diğer anayasalarımız da olağanüstü şartlar
ve yöntemlerle hazırlanmış anayasalardır.
Demokrasinin
kalbi ve millet egemenliğinin yegâne temsilcisi Meclisimizin sivil ve
demokratik bir anayasa yapamamış olması büyük bir eksikliktir diye düşünüyorum
çünkü siyaset kurumu sorun üretmek için değil sorun çözmek için var olmalıdır.
Hele bazı kesimlerin dile getirdiği gibi milletin Meclisini Anayasa yapma ve
değiştirme konusunda âciz, yetersiz ve yetkisiz görenler, Türkiye Büyük Millet
Meclisiyle birlikte milleti ve millet iradesini inkâr ettiklerini görmek
durumundadırlar.
Değerli
arkadaşlarım, hâlen yürürlükte olan 1982 Anayasası bir askerî darbe döneminin
anayasasıdır. Anayasa’da 16 kez değişiklik yapılmış ise de Anayasa’nın ruhu
değişmemiştir. Bu Anayasa, Meclise, siyasetçiye, siyasi partilere, sivil toplum
örgütlerine, sendikalara, velhasıl millete güvenmeyen bir anayasadır. Nitekim, modern anayasalarda bireyin hak ve özgürlükleri
devlet iktidarına karşı güvence altına alınırken, 82 Anayasası tersini yaparak
bireye karşı devleti güvence altına almaktadır.
Yine Anayasa
hazırlanırken, millet iradesine duyulan derin güvensizlik nedeniyle, demokratik
yollarla seçilen iktidarların gücünü sınırlamak amacıyla bürokratik kurumlar
oluşturulmuştur. Bu kurumlar, askerî ve sivil bürokrasi, yargısal kurumlar ve
akademik bürokrasi olarak düşünülmüştür. Ayrıca kurumların yapısı, demokratik
toplumsal denetimin dışında tutulmuştur. Böylelikle halka hesap verme zorunda
olmayan yetkisiz kurumlar, yönetme gücünü kullanmak suretiyle zaman zaman
siyasi iktidarlarla karşı karşıya gelmişlerdir. Çoğu zaman da siyaset kurumunu
hizaya getirme çabasında olmuşlardır.
Biz AK PARTİ
olarak diyoruz ki, millet egemenliği üzerinde hiçbir vesayeti kabul etmiyoruz.
Bazı kesimler, çok partili siyasi hayata geçtiğimiz dönemden beri millet
egemenliğinden hep rahatsız olmuşlardır. Rahmetli Menderes, rahmetli Özal gibi
halkın teveccühünü kazanan liderlerden de rahatsız olmaları bu yüzdendir. Bazen
seçim sonuçlarını beğenmedikleri zaman, oy veren vatandaşı “bidon kafalı”,
“göbeğini kaşıyan adam” gibi cümlelerle alaya almasını bilmişlerdir. Ancak her
defasında milletimiz vakur duruşuyla bu kesimlere gereken cevabını sandıkta
vermesini bilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, öyle zannediyorum ki 1982 Anayasası üzerinde söylenmemiş söz
kalmamıştır. Siyasi partilerimiz, barolar, sivil toplum örgütleri, yüksek yargı
organlarının temsilcileri, sendikalar, velhasıl bütün toplum kesimleri bu
Anayasa’nın antidemokratik olduğunu, çağı yakalamış Türkiye’yi taşıyamadığını
dile getirmektedirler. Anayasa’nın değişmesi gerektiği konusunda bu bakımdan
toplumsal uzlaşma olduğu söylenebilir. Hâl böyle iken, daha düne kadar
Anayasa’dan şikâyet eden muhalefet partilerimizin Anayasa değişikliğine kapıyı
tamamen kapatmalarını anlayabilmek mümkün değildir. Hele milletvekillerine oy
kullandırtmamak suretiyle iradelerine ipotek koymak kabul edilebilir bir
davranış şekli değildir.
Anayasa
değişikliklerini sürekli ötelemenin de makul bir nedeni yoktur. Eğer muhalefet
partilerimiz bu noktada samimi iseler, daha demokratik ve evrensel standartlara
uygun Anayasa önerilerini kamuoyuna sunmaları gerekirdi.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Uzlaşma Komisyonunda “yapalım” dedik, neredeydiniz?
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) – Zaman zaman bazı konuşmacılar, Anayasa önerisinin işsizliğe,
ekonomik sıkıntılara, esnafın derdine, memura, emekliye çare olmadığını, bu
nedenle milletin gündeminde olmadığını dile getirmektedirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Akgün, bir dakika süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli
arkadaşlarım, o hâlde telaşlanmaya, hatta bu değişikliği engellemek için
olağanüstü bir çaba sarf etmeye gerek yok. Bırakın değişiklik referanduma gitsin,
halkımız Anayasa değişikliklerinde derdine çare var mı, yok mu, kendisi karar
versin. Bu karar da hepimizin başının tacı olsun.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu değişiklikler belki bütün kesimlerin beklentilerine
cevap vermemektedir. Bazılarınca yeterli görünmeyebilir ancak Anayasa
değişiklikleri, demokrasinin tıkalı damarlarını açmakta ve demokratikleşmeye
doğru atılan ileri bir adım olmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, bu maddeyle Anayasa’mızın 149’uncu maddesi değiştirilmektedir.
Özellikle insan hakları ihlallerinde Anayasa Mahkemesine kişisel müracaat hakkı
tanınmaktadır.
Dolayısıyla, bu
değişikliklerin hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Akgün, teşekkür ederim.
Şimdi, şahısları
adına ikinci söz hakkı İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel’e ait.
Sayın Tuncel…
BENGİ YILDIZ (Batman) – Yok Başkan.
BAŞKAN - Başka
söz talebi? Yok.
Madde üzerinde
gruplar ve şahıslar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, İç Tüzük’ün
72’nci maddesine göre verilmiş iki önerge vardır.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğün 72.
maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Yasa Teklifinin 20. maddesi
üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Hakkı Suha Okay |
Kemal
Kılıçdaroğlu |
Birgen Keleş |
|
Ankara |
İstanbul |
İstanbul |
|
Atilla Kart |
Atila Emek |
Tayfur Süner |
|
Konya |
Antalya |
Antalya |
Gerekçe:
Anayasalar,
devletin dayandığı temel ilkelerle siyasal rejimin belirlendiği; yetkili
organların, teşkilatın ve bunların nasıl işleyeceklerinin düzenlendiği ve insan
hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı temel hukuk metinleridir.
Anayasa Devletin
ve toplumun temel kanunu, temel toplum sözleşmesidir; bu günü ve geleceği ilgilendirir.
Bu nedenle toplumsal mutabakatı gerektirir.
Dünyada ve
Türkiye’de Anayasalar hep olağanüstü dönemlerin eseri olmuştur. Amerika’da,
Fransa’da, Sovyetler Birliği’nde, Almanya’da ve hatta İran’da Anayasalarla
siyasal rejimler değiştirilmiş; siyasal rejimler kurulmuştur.
Anayasaların
halkın ihtiyaçlarını karşılayamayarak toplumsal taleplerin gerisinde kalması
durumunda ise değiştirilmesi ihtiyacı gündeme gelmiştir. Değişiklik ihtiyacını
gündeme getiren ise Dünyanın her yerinde ve Türkiye’de hep halk olmuştur. Halk
ve halkın temsilcileri, sorunları tartışmış, çözüm yollarında uzlaşmış ve
varılan mutabakatın eseri olarak Anayasalar değiştirilmiştir.
AKP iktidarı ise
toplumu bir yana koyarak, kendini her şeyi yapmaya muktedir cuntacılar gibi
gördüğünden mutabakat aramamaktadır. Darbe dönemlerinin cuntaları dahi, konu
Anayasa olduğunda bir toplumsal meşruiyet arayışına girmesine rağmen, AKP
iktidarı çoğunluğum varsa astığım astık, kestiğim kestik anlayışı içindedir.
Türkiye’de halkın
gerçek gündemi işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk ve
yolsuzluktur. Halk, aşından ekmeğinden keserek üniversite okuttuğu çocuklarına
iş istemektedir. Halk, kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesini değil,
eğitime ve sağlığa harcanmasını istemektedir. Halk, ürettiği ürünlerin
maliyetini karşılamasını beklemektedir.
AKP iktidarı ise
sayısal çoğunluğuna dayalı olarak Meclis gündemine taşıdığı Anayasa değişikliği
paketi ile halkın gerçek gündeminin üzerini örtmenin ötesinde, Anayasada
olağanüstü dönemlere özgü değişiklikler öngörerek demokratik siyasal rejimi
dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Anayasa
değişikliği metni bir sivil darbe belgesidir. Demokratik rejimlerde temel hak
ve özgürlüklerin güvencesi bağımsız ve tarafsız yargıdır ve AKP’nin Anayasa
değişikliği doğrudan insan haklarının teminatı olan bağımsız yargıyı
hedeflemektedir
Hedefledikleri,
yaptıkları yolsuzluklardan dolayı ilerde kendilerini yargılayacak olan
hâkimleri bu günden seçerek, özgürlüklerini yarattıkları yandaş yargıya emanet
etmektir. Yürütmenin Yasama Organına egemen olması yetmemekte, yargıyı da ele
geçirerek bir dikta rejimini kurumsallaştırmak istemektedirler. İstedikleri
hukuka ve vicdani kanaatlerine göre karar veren bağımsız ve tarafsız yargı
değil, siyasi ideolojileri ile uyum içinde olan “yandaş yargı”dır
AKP iktidarı
sayısal çoğunluğuna dayalı olarak yaratacağı “yandaş yargı”yı Anayasal düzeyde
kurumsallaştırmanın peşindedir
Sayın Başbakanın
hedeflediği “yandaş yargı” oluşturma anlayışına toplumun tüm kesimleri
karşıdır. Sivil Toplum Örgütleri karşıdır. Yargı kuruluşları karşıdır. Mecliste
temsil edilen siyasi partiler karşıdır.
Çok büyük
badireler atlatmış; tarihten silindi denildiği anda kendini var edebilmeyi
başarabilmiş bu halk bu gidişe dur diyecektir
Bunun için söz
konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa Değişiklik Teklifinin 20. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi
uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep
ederiz.
|
Faruk Bal |
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
İzmir |
Mersin |
|
Behiç Çelik |
S. Nevzat
Korkmaz |
M. Akif Paksoy |
|
Mersin |
Isparta |
Kahramanmaraş |
|
|
Cemaleddin Uslu |
|
|
|
Edirne |
|
Gerekçe
Anayasalar,
vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin
ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin
en üstünde temel hukuk normlarıdır
iki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
21. yüzyıl
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın
Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin
tek yolu toplumsal
uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
“Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin
hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin
görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda
oluşacak Meclis’in ilk işinin anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını
teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile
Milleti kucaklaştıracak,
Milletin
değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel
hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez
bütünlüğünü sağlayacak üniter yapı içinde Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum
içinde çalıştıracak,
Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokratik düzeni iyileştirecek,
Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir
sözleşme belgesi niteliğinde anayasa değişikliği kararını ilan etmiştir.
Anayasa
değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu
teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere
ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa
değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak
kullanmaktadır.
AKP’nin Anayasa
Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu
diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklifin
içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP’den
İş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP’den
düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve
hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba
etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP millet için
değil, kendini korumak için Anayasa değişikliği yapmaktadır.
AKP, iyi niyetli
değildir, başlattığı PKK Açılımı için bu teklif ile anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hâle getirmektedir.
Bu hususlarda
uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 72’ye göre verilmiş iki önergeyi birlikte oylarınıza sunmadan
önce bir yoklama talebi oldu.
Yoklama talebinde
bulunan arkadaşların isimlerini tespit edeceğim: Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın
Keleş, Sayın Kart, Sayın Köktürk, Sayın Bingöl, Sayın Aydoğan, Sayın Köse,
Sayın Emek, Sayın Sönmez, Sayın Gök, Sayın Tütüncü, Sayın Susam, Sayın
Yalçınkaya, Sayın Diren, Sayın Arat, Sayın Çakır, Sayın Seçer, Sayın
Karaibrahim, Sayın Kesici, Sayın Anadol.
İki dakika süre
veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN -
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Yıldız,
buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
sorum Komisyon Başkanımıza. Sayın Başbakan küçük başbakanın üzüldüğünü
belirttiği “Yetki artık sensin, ister asarsın ister kesersin.” Daha kolay, daha
güçlü yönetim için de başkanlık sisteminin gerektiğini söylemektedir.
AKP anayasa
taslağını hazırlayan Sayın Profesör Ergun Özbudun başkanlık sisteminin
Türkiye’ye uymayacağını, kriz yaratacağını, darbeleri davet edeceğini,
Başbakanın üç yıl önce böyle bir arzu ve imasının olmadığını belirtmektedir.
Anayasa Mahkemesinin işlevsiz hâle getirilmesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun siyasallaştırılması başkanlık sistemi için atılmış bir adım mıdır? Bu
konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir, buyurun.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: Geçtiğimiz günlerde basına intikal eden bilgilere göre, İmralı
canisi açılım konusunda kendisiyle görüşüldüğünü bildirmiş, gazeteci yazar
Cengiz Çandar da bunu doğrulamıştır. Sayın Başbakan, 17 Nisan 2010 günü, Kanal
24’ün programında, Anayasa değişikliği konusunda: “Anayasa değişikliği
önerimiz, açılım projemizin, millî birlik ve kardeşlik projemizin önemli bir
parçasıdır. Açılım konusunda atacağımız adımların önü açılıyor, altyapısını
hazırlıyor.” demiştir.
Soru 1) Bu kanun teklifinde, İmralı canisinin hangi görüşleri yer
almıştır?
Soru 2) Sayın Başbakanın ifadesiyle, PKK terör açılımının ilk
adımı bu ise ikinci, dördüncü ve sonuncu açılımları neler olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
basına yansıyan haberlere göre, AKP’nin, terörle mücadele ve partilere hazine
yardımı konularında, Mecliste bulunan bir siyasi parti grubuna güvence vermek
suretiyle yeni birtakım düzenlemelere gideceği belirtilmektedir. Bu, doğru
mudur? Güvence verilen siyasi parti, Barış ve Demokrasi Partisi midir?
Terörle Mücadele
Kanunu’nda ne gibi temel değişiklikler düşünülmektedir?
Bu değişiklikler,
kamuoyunca “PKK açılımı” olarak bilinen sözde açılım kapsamında Habur’dan giriş
yapan PKK’lı hainler ve onlara yardım ve yataklık yapan tutuklu belediye
başkanlarını kapsamakta mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Özkan…
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Sayın Bakan, demokrasi içinde halkın yönetime aktif olarak
katılmasını sağlaması gerekir. Bunun için, gün ışığında yönetim, iktidarın
denetlenmesi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, erklerin ayrılığı kavramları
ile özgür ve bağımsız bir basının varlığını gerekli kılar. Bu Anayasa’nın ise AKP
tarafından, halkın ve halkın temsilcilerinin katılımı sağlanmadan hazırlandığı,
alelacele Meclise sunulduğu ve buradan da hızlı bir şekilde geçirilmeye
çalışıldığı görülmektedir.
Diğer bir husus,
hak ve özgürlüklerin de referandum konusu yapılması gibi bir hukuk garabetiyle
karşı karşıyayız. Bu nedenle, milletimizin demokratik gelişimini bu
uygulamalarınız aksi yönde etkilemektedir. Demokrasi çoğulculuk üzerine
kurulur. Çoğulculuğu ve temel demokratik kavramları bir kenara bırakarak acaba
neyi amaçlıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, sisteme girdiniz sanırım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Evet Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Mecliste bulunan tüm partiler, hatta tüm kamuoyu sıfır kilometre, yepyeni,
demokratik bir anayasa yapılması gerektiği iradelerini ifade ettiler. “Ben
böyle bir girişime karşıyım.” diyen olmadığına göre;
Bir: Anayasa
değişiklik metnini neden her kesimin görüşlerini alarak milletin talebi hâline
getirmediniz? Sizi engelleyen neydi?
İki: Böyle bir
girişim toplumsal uyum ve barışa daha çok hizmet etmez miydi?
Üç: Meclisteki bu
gerginliğin sebebi AKP’nin bu “Ben yaptım, oldu”cu tavrı değil midir?
Dört: Sayın
Başbakanın “Açık Görüş” programında “Bu anayasa değişikliği açılım projemizin
bir uzantısıdır…” Kastettiği bilfiil açılım projesidir. Bu değişikliğin, daha
sonra atacakları adımların önünü açacağını söylemektedir. Siz de aynı görüşte
misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Komisyon…
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Yıldız’ın sorduğu, Sayın
Başbakanımızın başkanlık sistemi konusundaki kanaati zaten yeni değil. 2003’te
de, biliyorsunuz, vermiş olduğu demeçlerde “Gönlümden geçen tam başkanlık
modeli.” demiştir, tıpkı benim gönlümden geçtiği gibi.
Şimdi, Sayın
Yıldız, eğer siz gönlünüzde ya da kafanızda beliren başkanlık sistemini “astığı
astık, kestiği kestik” gibi düşünüyorsanız, bu, başkanlık sisteminin
bilinmediğine işarettir. Başkanlık modeli olsa, bu Meclis çok daha… (MHP
sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Başbakanın söylediği, ben demiyorum, Başbakan söylüyor.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Hayır, hayır, siz bilmiyorsunuz. Başkanlık
sisteminde…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – “Astığı astık, kestiği kestik” Başbakana ait.
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen değerli arkadaşlar…
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Başkanlık sisteminde meclis çok daha etkindir,
çok daha yetkilidir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Aaa, o zaman başka(!)
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Bu sistemin adı aslında “kongre hükûmeti”dir.
Gelin, bunu beraber değerlendirelim. Tarihî fırsattır. Kendi aramızda çok daha
rahat çalışabiliriz. Kuvvetler ayrımını en iyi gerçekleştiren bir modeldir.
İnsan hakları bakımından da fevkalade modeldir ve Anayasa Mahkemesi çok
güçlüdür o modelde.
Dolayısıyla,
evvela sistemi öğrenelim, sonra beraber konuşuruz.
Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Biz sistemi çok iyi biliyoruz da sen bilmiyorsun!
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Başbakana bir ders ver.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Başbakana öğret o sistemi o zaman!
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen sayın milletvekilleri…
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Ömrümü verdim, ömrümü bu işe. Siz ne
bilirsiniz bu işi ya? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Bravo(!) Eksik kaldı, eksik.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet…
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de öncelikle
Giresun’da terör eylemi sonucu vefat eden subayımıza rahmet diliyorum,
yaralananlara acil şifalar diliyorum ve temenni ediyorum ki, inşallah Türkiye
bu tür olayları bir daha yaşamaz. Ayrıca, değerli meslektaşım, Barolar Birliği
Başkanı Özdemir Özok’a da Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine ve Baro
camiasına başsağlığı diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Özdemir’in ve Sayın Tankut’un soruları birbirine benziyor. 14
Ağustos 2001 tarihine dönelim. Bizim programımızın ismi “demokratikleşme ve
zenginleşme projesi”dir ve biz emaneti aldığımız günde…(CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, bir daha tekrar eder misiniz efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Demokratikleşme ve zenginleşme(!)
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bakın, beni dinlemezseniz aynı bilgiyle kalacaksınız.
Bu yazık olur! Yani, biraz bilginizin artması lazım! Dinlerseniz, bilginiz
artar! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Projenin adını bir daha tekrar eder misiniz efendim.
MUHARREM VARLI
(Adana) – “Zenginleşme”nin ismini yeni öğrendik.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bakın, burası interaktif bir yerdir, burada bilginiz
varsa aktarırsınız, eksikse bilgi alırsınız. Ben böyle bakıyorum. Ben birçok
arkadaşımdan bilgi ediniyorum. Soru sordunuz, cevap vereceğim, dinleyin.
İşinize gelirse değerlendirirsiniz, gelmezse es geçersiniz.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Zaten bir şey söylemiyorsunuz!
MUHARREM VARLI
(Adana) – Zenginleşmeyi bir anlat.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bizim projemizin ismi -unutmayın yalnız bunu lütfen,
rica ediyorum- “demokratikleşme ve zenginleşme programı”dır…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Zenginleşme nedir, bir anlat!
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Türkiye’nin
zenginleşmesi.
…ve biz, 14
Ağustos 2001 tarihinden bu yana... (MHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Nedir zenginleşme?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Allah aşkına… Lütfen… Kendimize yapılmasını istemediğimizi
başkalarına yapmayalım lütfen.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – …Türkiye’nin demokratikleşmesi, birey hak ve
özgürlüklerinin en üst düzeye yükseltilmesi konusunda…
OKTAY VURAL
(İzmir) – “Zenginleşme” derken kendilerini kastediyor.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – …Türk yasal mevzuatında, Anayasa dâhil olmak üzere,
çok önemli değişiklikleri gerçekleştirdik. Bazen Cumhuriyet Halk Partisinin
katkılarını da aldık, teşekkür ediyorum. Ve bu proje de, bizim o gün millete
taahhüt ettiğimiz, demokratikleşme ve zenginleşme projesi kapsamında
yürüttüğümüz, millete sözünü verdiğimiz projelerden bir tanesi.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakan, kaç gün sürecek bu?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bunu başka hiçbir yere yamamayın. Siz ne derseniz
deyin, bunun ne anlama geldiğini milletimiz gayet iyi anlamış, onlar takdir
edecek.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yıkım projesi olduğunu kabul ediyor musunuz?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sorunun devamı, diyorsunuz ki: “Bunu niye halkla,
halkın temsilcileriyle paylaşmadınız?” Bunu defalarca anlatıyoruz, Başbakanımız
anlatıyor, burada sözcüler anlatıyor. Geçen gün burada bulunduğum sürede bana
sordunuz, ben size bunu arz etmeye çalıştım.
Bakın değerli
arkadaşlar, “paylaşım” demek Mecliste bulunan bütün partilerin temsilcileriyle
paylaşmak anlamına gelmez, arzu ederiz ki onlarla da olsun. Paylaşmak… Demokrasi “örgütlü toplum” demektir ve örgütlü toplumun içerisinde
sadece siyasi partiler değil sivil toplum kuruluşları -STK’lar- meslek odaları,
vakıflar, buna benzer bir sürü örgütler var ve biz bu Anayasa taslağı süresince
bu kuruluşlarla ve onların temsilcileriyle her türlü paylaşımı yaptık ama sizin
kapınıza geldiğimizde siz değil paylaşım, “kahvemizi için, gidin.” dediniz.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Biz yanlışlara kapalıyız.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katkı verme niyetinde olmadığınızı, dolayısıyla bu
konuda bir paylaşım sürecini kabullenmeyeceğinizi peşinen ifade ettiniz ve
dolayısıyla bu proje milletin önemli bir kesimiyle paylaşılmak suretiyle bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmesi sürdürülüyor, devam ediyor.
BAŞKAN – Evet,
çok teşekkür ederim Sayın Bakan.
Süreniz doldu
efendim.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde on sekiz önerge var. Ancak bilindiği gibi her
madde üzerinde milletvekillerince yedi önerge verilebilmektedir.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Bakan, bu projenizin arkasında mısınız? Demokratikleşme ve
zenginleşme projesinin arkasında mısınız?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ne demek ya? Partimizin programı.
BAŞKAN – Aynı
anda gelen önergeler arasından çekilen kurada ortaya çıkan yedi önergeyi şimdi
okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Bu sözün arkasında mısınız?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Programımızı ben size göndereceğim.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
İlk önergeyi
okutuyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 20 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 149 uncu maddesinin 3 ncü fıkrasında geçen “toplantıya katılan
üyelerin” ibaresinin “üye tam sayısının” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Yılmaz
Tunç
Bartın
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 20 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 149 uncu maddesinin 3 ncü fıkrasında geçen “toplantıya katılan
üyelerin” ibaresinin “üye tam sayısının” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 20 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
149 uncu maddesinin 3 ncü fıkrasında geçen “toplantıya katılan üyelerin”
ibaresinin “üye tam sayısının” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
İkram
Dinçer
Van
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 20 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 149 uncu maddesinin 3 ncü fıkrasında geçen “toplantıya katılan
üyelerin” ibaresinin “üye tam sayısının” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Veysi
Kaynak
Kahramanmaraş
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 20 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Bengi Yıldız |
Hasip Kaplan |
Sırrı Sakık |
|
Batman |
Şırnak |
Muş |
|
|
İbrahim Binici |
|
|
|
Şanlıurfa |
|
Madde 20 -
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 149 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 149 -
Anayasa Mahkemesi, üç bölüm ve Genel Kurul hâlinde çalışır. Bölümler,
başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul,
Mahkeme başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en
az onbeş üye ile toplanır. Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla
alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar
oluşturulabilir.
Siyasi partilere
ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla
yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise
bölümlerce karara bağlanır.
Anayasa
değişikliğinde iptale, siyasi partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından
yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte
iki oy çokluğu şarttır.
Şekil bozukluğuna
dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır.
Anayasa
Mahkemesinin kuruluşu, Genel Kurul ve bölümlerin yargılama usulleri, Başkan,
başkanvekilleri ve üyelerin disiplin işleri kanunla; Mahkemenin çalışma
esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve iş bölümü kendi yapacağı içtüzükle
düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi
Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde
inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir.
Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hâllerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere
ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir ve siyasî partilerin
kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra
kapatılması istenen siyasi partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir
parti yetkilisi ile üç vekilin savunmasını dinler “
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa değişikliği teklifinin, 20. maddesinin teklif metninden çıkarılması
için gereğini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
İzmir |
Mersin |
|
Behiç Çelik |
S. Nevzat
Korkmaz |
Metin Ergun |
|
Mersin |
Isparta |
Muğla |
|
|
Yılmaz Tankut |
|
|
|
Adana |
|
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım sayın milletvekilleri.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2/256 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 20. maddesinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle Teklif
metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
İsa Gök |
|
Mersin |
Mersin |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan katılmayacaklarına o kadar emin ki! Bu kadar uzlaşmaya
açık olmadıklarını siz de teyit etmiş oldunuz.
BAŞKAN – Hayır
hayır, sadece bazen dalgınlık oluyor.
Buyurun Sayın
Gök.
Süreniz beş
dakikadır efendim.
İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, dün
arz ettim. Burada konuşurken lütfen dürüst olun. Lütfen gerçeğe aykırı beyanda
bulunmayın. Lütfen şu kitap, kâğıt…
AHMET YENİ
(Samsun) – Sen git işine bak!
İSA GÖK (Devamla)
– Dinle önce!
AHMET YENİ
(Samsun) – Git işine bak!
İSA GÖK (Devamla)
- …ve yazı neyse şunu doğru dürüst okuyun.
Az önce bir
sözcü, Mustafa Bumin’in…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Burada azarlamak alışkanlık yaptı. Grup başkan vekili çıkıp
azarlıyor, milletvekili çıkıp azarlıyor. Ne demek bu?
İSA GÖK (Devamla)
– Dinleyin Sayın Elitaş.
…Anayasa
Mahkemesinin, 2003 yılında gönderdiği, yaptığı Anayasa Mahkemesi yapılanmasına
ilişkin taslaktan bahsetti ve bu taslağı aynen uyguladıklarından bahsetti. El
insaf! Hiç mi Allah korkusu yok! Hiç mi gerçeğe bağlılık konusunda şu kadarlık
damar yok! Böyle bir şey olamaz!
Arkadaşlar,
bakın…
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – İsa, sende de vicdan yok.
İSA GÖK (Devamla)
– Dinleyin Sayın Başkan.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sende hiç vicdan yok.
İSA GÖK (Devamla)
– Aynen…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Komisyon Başkanı sataşmada bulunur mu?
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen…
İSA GÖK (Devamla)
- Başkan, siz, okumayı bilmiyorsunuz, okumayı. Önce bir okuyun bunu, Sayın
Bakan sizler de.
BAŞKAN – Lütfen
karşılıklı konuşmayalım.
İSA GÖK (Devamla)
– Arkadaşlar, bakın, bir defa, Sayın Mustafa Bumin ve Hükûmetin tasarısı
arasındaki benzerlikleri ben size söyleyeyim: Doğru, 17 üye; bravo, tebrik
ediyorum sizi! İki daire, genel kurul, benzerlik bu; bravo, tebrik ediyorum
sizi! Görev süresi on iki yıl. Başka ne benzerlik var? Başka ne benzerlik var?
Buraya çıkan arkadaşımız az önce “Aynısını yaptık, alkış almamız lazım.” dedi.
Alkışlıyorum sizi ama yalanlarınızdan dolayı alkışlıyorum sizi!
Arkadaşlar,
bakın, her iki tasarıyı ben size karşılaştıracağım. Hükûmet “17 üye” diyor,
doğru; Bumin de “17 üye” diyor, Anayasa Mahkemesi de “
Bakın, Hükûmet,
“Cumhurbaşkanı 14 üye atayacak.” diyor. Anayasa Mahkemesi ise “2 üye atayacak.”
diyor, 2 üye. Neden? Çünkü bizim Anayasa Mahkememizde Yüce Divan yetkisi var.
Cumhurbaşkanı 14 üye atayacak. Anayasa Mahkemesinin konuşulan ve yalan
atfedilen bu tasarısında “2 üye” diyor ve ayrıca mevcut Anayasa’nın 104’üncü
maddesinin (c) fıkrasında Cumhurbaşkanı yetkileri vardır. Bu yetkilerden (104/c)
şunu der: “Cumhurbaşkanının, yargıyla ilgili olarak, Anayasa Mahkemesi
üyelerini seçmek yetkisi vardır. Cumhurbaşkanından bu yetkinin alınması
gerekiyor.” diyor Anayasa Mahkemesi, yalnızca “2 üye seçer.” diyor. 2 üyeyi de
nasıl belirliyor biliyor musunuz arkadaşlar? Vali, büyükelçi, falan, bunlara
da, siyasal, iktisat, hukuk alanında eğitim görmüş olma şartı koyuyor. Siz 14
kişiyi atatıyorsunuz. YÖK, üst kademeden 4 tane yönetici. Ne isterseniz var
Cumhurbaşkanından. Bu Mahkeme Yüce Divan yetkisini taşıyor, Yüce Divan
yetkisini taşıyan anayasa mahkemeleri cumhurbaşkanı gibi siyasi makamlarca
atatılmıyor dünyada.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Hadi canım!
İSA GÖK (Devamla)
- Ayrıca, bakın, Sayın Bumin’in Anayasa Mahkemesinin taslağında şunu diyor
arkadaşlar...
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Şu andaki ne?
BAŞKAN – Lütfen
hatibe müdahale etmeyelim, sakin olalım.
İSA GÖK (Devamla)
– “Tam 11 üye, yüksek yargıca, yargı tarafından kendi başkan ve üyeleri
arasından salt çoğunlukla seçilir.” diyor, 11 üye. Kim bunlar arkadaşlar? 5
tanesi Yargıtay, 4 tanesi Danıştay, 1’i Askerî Yargıtay, 1’i Yüksek İdare
Mahkemesi. 11 üyeyi, o kurullar, o yüksek yargı, kendi başkan ve üyeleri
arasından salt çoğunlukla seçiyor. Bu 11 üye sayısının bir sihri var. Nedir bu
sihir? Aynı taslakta, parti kapatma ve Anayasa değişikliklerinin iptali
konusunda da gerekli olan çoğunluğa “17 üyede 11 üye” diyor. Yani, Anayasa
Mahkemesinin taslağında, önemli kararlarda, yargıdan gelin 11 üyeyi, parti
kapatma ve iptal davalarında 11 üyeyle sınırlıyor, sihir burada. Siz ne
yapıyorsunuz? Sizin tasarınızda parti kapatma ve Anayasa Mahkemesindeki
iptallerde üçte 2 arıyorsunuz, yani, 12 üye. Bumin’in tasarısında ne var,
Anayasa Mahkemesi tasarısında? 11 üye, yani beşte 3. Nerede benzerlik? Nerede
benzerlik? Yalan söylemeyin!
Devam ediyorum
arkadaşlar, bakın, seçim… Anayasa Mahkemesinin gönderdiği taslakta “Tüm
seçimlerde salt çoğunluk.” diyor, salt çoğunluk ve hatta hatta mesela “Meclis 4
kişi seçer.” diyor Bumin’in tasarısında, 4 kişi. Bunun 2’si, 1’i YÖK, 1’i Barolar
Birliği. “Barolar Birliği seçer adayını gönderir.” diyor. Diğerini de YÖK
gönderir. YÖK’ün adayı kim olacak biliyor musunuz? Sarı çizmeli Memet Ağa
değil! YÖK, doğrudan “Genel kamu, Anayasa, idare ve ceza hukukunda profesör
olacak.” diyor YÖK’ten gelecekler. Bakın, bunu dahi düşünmüşler. Sayıştay
“Nasıl bilirseniz yapın.” diyor Meclise…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Gök, süreniz doldu efendim. Size de bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
İSA GÖK (Devamla)
– Sağ olun.
Bu kadar ince
hesaplanmış bir Anayasa tasarısı var Anayasa Mahkemesinden gelen taslak
metinde. Sizinkinde ise ne var? Yalnızca 17 üye, iki daire ve görev süresi
harici hiçbir benzerlik yok, Allah’tan korkun. Buna atıf yapmayın, bu yalanı
kullanmayın çünkü Yüce Divandan kurtulmak için 12 üyelik üçte 2 çoğunluğu
getiriyorsunuz, buradaki hukukçu üye sayısını 6’ya, 7’ye düşürüyorsunuz, siyasi
makamın seçeceği sayıyı artırıyorsunuz, sonra da “Dünyada böyle.” diyorsunuz,
yalandır.
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Fransa’da da böyle.
İSA GÖK (Devamla)
– Ben sana öğreteyim. Fransa… Alakası yok, alakası yok. Yalanlarla mahkeme
kurulmaz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
III.- Y O K L A M A
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi var. Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit
edeceğim:
Sayın Vural,
Sayın Çakmakoğlu, Sayın Yalçın, Sayın Çelik, Sayın Tankut, Sayın Asil, Sayın
Paksoy, Sayın Durmuş, Sayın Işık, Sayın Sipahi, Sayın Yunusoğlu, Sayın Melen,
Sayın İnan, Sayın Günal, Sayın Homriş, Sayın Özensoy, Sayın Dağdaş, Sayın
Uzunırmak, Sayın Çobanoğlu, Sayın Korkmaz.
Demin isimlerini
tespit ettiğimiz arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler, yoklamaya
girmesinler.
Yoklama işlemini
başlatıyorum ve iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa değişikliği teklifinin 20. maddesinin teklif metninden çıkarılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçe
mi efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasalar,
vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin
ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin
en üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
• 21. yüzyıl
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
• Asırlık Anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
• Her kesimin
benimseyebileceği bir Anayasa’ya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya
dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
• “Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
• Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
• Siyasi
partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
• Her partinin
görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
• Seçimler
sonunda oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek
olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
• Devlet ile
Milleti kucaklaştıracak,
• Milletin
değerlen ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
• Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
• Vatandaşın
temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
• Milletin
bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve
kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
• Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
• Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir
sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir
Anayasa değişikliği
ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır
AKP, MHP’nin bu
teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere
ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa
değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak
kullanmaktadır.
AKP’nin Anayasa
Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu
diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir
Bu teklif,
Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin
içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP’den
İş beklemektedir. Aş beklemektedir
Millet, AKP’den
düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve
hürriyetlere güvence beklemektedir
Millet,
mahkemelerdeki iş yükünü azaltacak ekonomik, sosyal ve adli reform
beklemektedir.
Millet, yandaş
yargıç değil, tarafsız ve bağımsız mahkemelerde hakkını aramak istemektedir.
AKP 8 yılı heba
etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için
değil kendini korumak için Anayasa değiştirmektedir.
AKP, tarafsız ve
bağımsız mahkemeler için hiç bir şey yapmamıştır.
AKP, hukuki
ihtilaf ve suç sebeplerini ortadan kaldıracak hiçbir ekonomik, sosyal ve adli
tedbir almamıştır. Aksine ceza yargısında yaptığı tahribat ile iş yükünü
dayanılmaz boyuta ulaştırmıştır. Bu durum davaların makul sürede bitirilmesini
engellemekte ve AİHM Türkiye’yi tazminata mahkûm etmektedir. Mahkemelere
bilimsel ve teknolojik destek sağlanmadan bireysel başvuru hakkının tanınması
yargılama sürecini uzatan başka bir sebep olacaktır.
AKP, başkanlık
sistemi hevesi ile diktaya yönelişin önünde engel gördüğü Anayasa mahkemesini
yandaş yargı kurumu haline getirmektedir
AKP, açılım adı
altında PKK’nın siyasallaştırılması için ilk adım olduğunu ifade ettiği bu
teklif ile, bin yıllık kardeşliğin ve milli bütünlüğün
bozulmasına anayasa zemini hazırlamaktadır.
AKP, iyi niyetli
değildir, başlattığı PKK AÇILIMI için bu yasa değişikliği ile anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple milletin hayrına değildir ve Anayasa’ya aykırıdır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 20 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bengi
Yıldız (Batman) ve arkadaşları
Madde: 20 -
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 149 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Madde 149 -
Anayasa Mahkemesi, üç bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır. Bölümler,
başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul,
Mahkeme başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en
az onbeş üye ile toplanır Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla
alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar
oluşturulabilir.
Siyasî partilere
ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla
yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise
bölümlerce karara bağlanır.
Anayasa
değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından
yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte
iki oy çokluğu şarttır.
Şekil bozukluğuna
dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır.
Anayasa
Mahkemesinin kuruluşu, Genel Kurul ve bölümlerin yargılama usulleri, Başkan,
başkanvekilleri ve üyelerin disiplin işleri kanunla; Mahkemenin çalışma
esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve iş bölümü kendi yapacağı içtüzükle
düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi
Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde
inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir.
Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hâllerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere
ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir ve siyasî partilerin
kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra
kapatılması istenen siyasi partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir
parti yetkilisi ile üç vekilin savunmasını dinler “
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyoruz efendim:
Gerekçe:
İş yoğunluğu
dikkate alınarak hızlı bir yargılama için üç dairenin oluşturulması, genel
kurulun onbeş üyeden oluşması, savunma hakkının kısıtlanmaması ve adil
yargılanma hakkı için parti temsilcisi ve en az üç avukatın savunma yapması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge de aynı mahiyettedir. O nedenle
önergeleri birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde önerge sahiplerine
ayrı ayrı söz vereceğim.
Şimdi, ilk
önergeyi ve diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum, buyurun:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı
7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
çerçeve 20 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 149
uncu maddesinin 3 üncü fıkrasında geçen “toplantıya katılan üyelerin”
ibaresinin “üye tam sayısının” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
İkram Dinçer
Van
Azize Sibel Gönül
Kocaeli
Yılmaz Tunç
Bartın
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Kaynak, konuşacak mısınız?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa
değişikliğinin iptaline, siyasi partilerin kapatılması ya da devlet yardımından
yoksun bırakılma kararlarının önemine binaen daha yüksek bir nisapla karar
verilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Sayın
Dinçer...
İKRAM DİNÇER
(Van) – Gerekçe…
BAŞKAN – Sayın
Gönül…
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Kocaeli) – Gerekçe…
BAŞKAN – Sayın
Tunç…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Gerekçe…
BAŞKAN – Aynı
gerekçe, tekrar okutmuyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Birlikte
işleme aldığım önergelerin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Şimdi yoklama
talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımızın tespitine geçiyoruz: Sayın Çay,
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Ateş, Sayın Altay, Sayın Köktürk, Sayın Kart, Sayın
Sevigen, Sayın Keleş, Sayın Susam, Sayın Paçarız, Sayın Arat, Sayın Ağyüz,
Sayın Hacaloğlu, Sayın Seçer, Sayın Serter, Sayın Erbatur, Sayın Yıldız, Sayın
Oyan, Sayın Ağyüz, Sayın Kesici.
Sayın
milletvekilleri, elektronik sistemle yoklama yapacağım.
İki dakika süre
veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, 20’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi maddenin
gizli oylamasını gerçekleştireceğiz.
Sayın
milletvekilleri, tekrar kısaca hatırlatıyorum: Sizlere görevli arkadaşlarımız
tarafından üç pul verilecektir. Bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı
ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.
İsmi okunmayan
arkadaşlarım lütfen sıraya girmesinler. Kapalı mekânlarda oylarımızı
kullanacağız. Zarfların da ağzını lütfen kapatın çünkü pullar düşebiliyor.
Şimdi, gizli
oylamaya Adana ilinden başlıyoruz efendim.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, efendim, burada milletvekillerinin kendi iradesiyle
oy kullanması gerekiyor.
AHMET YENİ
(Samsun) – Kendi iradeleriyle kullanıyorlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Dolayısıyla, bırakın da milletvekillerini kendi iradesiyle oy
kullansınlar.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Milletvekilleri kendi iradesiyle oy kullanıyor Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Milletvekilleri kendi iradeleriyle istediği oyu kullanıyor.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Milletvekili istediği oyu kullanıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Böyle bir şey olur mu?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Kim müdahale ediyor?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani zimmetli mi oluyor?
AHMET YENİ
(Samsun) – Oy kullanan herkes hür iradesiyle kullanıyor Sayın Başkan.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Oylama yapıyoruz, oylama İç Tüzük’e uygun yapılıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, oy kullanmayan arkadaşımız kaldı mı? (AK PARTİ sıralarından
“Var, var.” sesleri) Var, peki.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Burada bir milletvekilinin ismi anons edilip yapılmaz; bu oylama, hür
bir oylama.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Zaten hür bir oylama. (AK PARTİ-CHP ve MHP sıralarından karşılıklı
laf atmalar)
Sayın Başkanım…
Sayın Başkanım… Buradaki oylamalar İç Tüzük’e uygun yapılıyor ama muhalefet
partileri farklı söylemle bunu çarpıtmak istiyor. İç Tüzük’e uygun oylama
yapılıyor, Divan bunu ifade etsin efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Doğrudan doğruya milletvekiline baskı yapıp…
BAŞKAN – Efendim,
herhangi bir milletvekiline baskı yapılamaz, hiçbir milletvekili de bir baskıya
pabuç bırakmaz. Burada görev yapan tüm milletvekili arkadaşlarımız şerefli
arkadaşlardır. Lütfen…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Oy kullanmayan CHP’liler var, bekleyecek miyiz şimdi onları?
İBRAHİM YİĞİT
(İstanbul) – Bekleriz.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Oylarını kullansınlar.
AHMET YENİ
(Samsun) – Gelsinler efendim, gelsinler. (AK PARTİ ve MHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Var mı
daha oy kullanacak arkadaşımız? Oy kullanmayan arkadaşımız kaldı mı?
Oy kullanma işlemi
bitmiştir. Kutuları kaldırıyoruz.
(Oyların ayrımına
başlandı)
(AK PARTİ-CHP ve
MHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Lütfen
yerlerinize oturun. Ayakta, bu tür karşılıklı konuşmalar, bağrışmalar… Şu anda
televizyon naklen yayınlıyor, kamuoyuna böyle görüntü vermeyelim.
Lütfen
milletvekili arkadaşlarımız yerlerine otursunlar efendim.
(AK PARTİ-CHP ve
MHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Değerli
milletvekilleri, buyurun, yerlerinize oturun efendim.
Milletvekili
arkadaşlarımız yerlerine otursunlar efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, zarflar kaybolmasın; paragraflar kayboluyorsa onu da
sormak gerekiyor.
(Oyların ayrımına
devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
“Oy sayısı : 408
Kabul : 338
Ret : 70
Çekimser : -
Boş : -
Geçersiz : -
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Murat Özkan |
Bayram Özçelik |
|
Giresun |
Burdur” |
Sayın
milletvekilleri, birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.44
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.25
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
21’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 21- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Askerî
Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işleri
mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 21’inci madde üzerinde gruplar adına ilk konuşma, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan’a aittir.
Sayın Atılgan,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır efendim.
MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Anayasa’nın 156’ncı maddesinde yapılan değişiklik üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, Giresun’da şehit olan vatan evladı astsubayımıza Allah’tan
rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Ayrıca, yaralı askerlerimize
acil şifalar diliyorum.
Hükûmeti de
bölücü terörle mücadelede daha aktif olmaya, bölücü terörünün önünü açmak için
Anayasa değişiklikleri yerine, terörle müzakere yerine, mücadele etmeye davet
ediyorum bu kürsüden. Daha ne kadar vatan evladı ölmesi lazım ki daha etkin
mücadele edelim.
Değerli
milletvekilleri, Askerî Yargıtay, askerî mahkemelerin verdiği karar ve
hükümlerin son inceleme mercisidir. Bu anayasal kurumumuz 6 Nisan 1914
tarihinde kurulmuştur, yani doksan altı yıllık bir anayasal kurumdur. Askerî
yargının varlığı ve gerekliliği silahlı kuvvetlerin varlığıyla izah olunur.
Ordular olduğu müddetçe onlara özgü yargılama usul ve biçimi de olmuştur ve
öyle olması da gereklidir.
Askerî yargı,
silahlı kuvvetlerin varlığından doğan iki yükümlülüğün neticesidir. Bunlardan
birincisi, hizmet için hazır bulunma, ikincisi ise itaatin sağlanmasıdır.
Dolayısıyla, çok az istisna dışında, ordusu bulunan bütün ülkelerde askerî
yargı organları mevcuttur.
Değerli
arkadaşlar, orduların temeli disipline ve emirlere mutlak itaate dayanır.
Disiplinle kuralları önceden belirlenmiş mevzuat hükümlerine riayet ile
sağlanır. Bozulan disiplinin tekrar tesisi, konuyla ilgili hükümlerin kısa
sürede uygulanmasını gerektirir. Bu açıdan bakıldığı zaman ordunun temeli
disiplin, disiplinin yasal ve koruyucu sağlam temeli de askerî yargıdır. Dolayısıyla,
askerî yargı üzerinde yapılan değişiklikler çok itina ile ve çok düşünülerek
yapılmalıdır. Aksi takdirde, ordunun disiplinine çok büyük zararlar vermek
mümkündür. Yani, bir ordunun operasyonel gücünün en önemli unsuru olan
disiplinin bozulmasına sebep oluruz.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin dört ay önce aldığı askerî hâkimlerle ilgili
bir karar doğrultusunda, maalesef, askerî hâkimler sınıfı silahlı kuvvetlerde
bir belirsizlik içine girmiştir. Şu anki pozisyonla hâkimlerin sicillerini vermek
mümkün değildir. Çünkü Anayasa Mahkemesi “Komutanlar hâkimlere sicil veremez.”
diye bir karar vermiştir. Bu durum, askerî hâkimlerin ve savcıların terfilerini
tehlikeye sokmuştur. O nedenle, şimdi Millî Savunma Bakanı ve Genelkurmay
Başkanlığı askerî yargının önemli görevlerini yapan hâkim ve savcıların tayin,
terfi, atama usulleri ile bu yapılan son değişikliği de dikkate alarak, bir
karar vermek zorundadır. Belki de tüm bu işlemler için hep itiraz ettiğiniz
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi yeni bir kurum kurmak zorundayız, onun
da adı Askerî Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurumu olmak zorundadır. Dolayısıyla,
herhâlde Hükûmet, Millî Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı önümüzdeki birkaç
ay içinde bu konuda yapacağı değişiklikleri bu Meclisi getirecektir diye
düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, soğuk savaş döneminden sonra bütün ordularda bir dönüşüm ve
değişim vardır. Çok gayet tabiidir Türk Silahlı Kuvvetlerinde de bir dönüşüm ve
değişim vardır. Bu değişimin planlaması 90’lı yıllarda yapıldı, 2000’li
yıllarda hayata geçmeye başladı ve hâlen de bu dönüşümü Türk Silahlı Kuvvetleri
yapmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu dönüşümü çok süratli yapamamasının
çok önemli bir gerekçesi vardır. Bunun da en önemli gerekçesi ülkemizi bölmeye
yemin etmiş bir terör örgütüyle yapılan silahlı mücadelenin etkin bir şekilde
devam etmesidir. Dolayısıyla burada şundan hiç kimsenin şüphesi olmasın ki her
türlü gelişmenin ve dönüşümün öncüsü olan Türk Silahlı Kuvvetleri bu dönüşümünü
ve gelişimini sağlayacaktır ve soğuk savaş sonrası düzene ayak uyduracaktır.
Burada hükûmetlere düşen görev şudur: Silahlı kuvvetlerin bu dönüşümüne yardım
edecek birtakım hukuki düzenlemeler yapmaktır. Aksi takdirde bu dönüşümü
sancılı yaparsanız ülkeye zarar verirsiniz ama öyle anlaşılıyor ki AKP
Hükûmeti, kendi siyasi menfaatleri doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetlerindeki
bu dönüşümü çok sancılı bir şekilde yapmaya niyet etmiştir ve o doğrultuda
hareket etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bu coğrafya bir Portekiz gibi değildir yani önü İspanya, arkası
Atlantik değildir. Bu coğrafya çok kuvvetli bir silahlı kuvvetlere ihtiyaç
gösterir çünkü dünyadaki çatışmaların merkezinde yer alan bir coğrafyadayız.
Dolayısıyla bu orduyu zayıflatmak, bu silahlı kuvvetleri zayıflatmak hiçbir
insanımızın, hiçbir siyasi grubun, hiç kimsenin menfaatine değildir.
Düşünebiliyor musunuz ki 2 tane genç savcı “Türk Silahlı Kuvvetlerinin yüzde 25
generalini tutuklayın.” diye emir çıkaracak ama aynı günün sabahında o savcılar
alınacak. Nasıl alındığını Adalet Bakanı açıklamak zorundadır. Ne oldu da o
savcıları aldınız, bu işten vazgeçtiniz? Ben biliyorum nasıl o işten
vazgeçtiğinizi ama bu kürsüde söylemek istemiyorum. Dolayısıyla, hiçbir dünya
ordusunda, hiçbir modern ülkede veya geri kalmış ülkede böyle bir garabet yoktur.
Kendi silahlı kuvvetlerinin yüzde 25 general kadrosunu bir emirle “İçeri alın.”
diye emir çıkaran bir ülke yoktur.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratırken çok dikkatli olmak
gerekir. Bu ülkenin gerçekten kuvvetli, iyi bir silahlı kuvvetlere ihtiyacı
vardır. Bunu derken şunu demek istemiyorum: Bu ordunun içinde görev yapanlar
içinde görevini yaparken görevinin yetki ve sorumluluklarını kanun dışına
çıkarak yapan varsa adalet önünden kaçsın demiyorum. Elbette ki böyle yapanlar
adalet önünde hesap vermek zorundadır. Ama şu anda öyle bir psikolojik ortam
yaratıldı ki bu ülkede, bu ülkede ne kadar melanet iş varsa onun altında sanki
Türk Silahlı Kuvvetleri ve onun mensupları varmış gibi bir psikolojik harekât
yaratıldı. Bu doğru değildir.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Manisa) – Hayır canım, öyle bir şey yok.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – “Hayır” diyorsunuz ama öyle olmadığını siz de biliyorsunuz. Her
gün, bakın gazetelere, Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında ne yazıldığını hepimiz
biliyoruz. Kendi taraftarlarınızın neler dediğini ben biliyorum. Yazıktır,
günahtır, bu ülkeye yazık ediyorsunuz.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Manisa) – Bu siyasi bir iş değil, yargının işi.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) - Bu işten sadece ve sadece bu ülkenin düşmanları ve bu ülkeyi
bölmeye yemin etmiş bölücü terör mensupları ve onun destekçileri sevinmektedir.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, silahlı
kuvvetler düşmanlığı yaparken çok dikkat etmek gerekir. Çünkü bu coğrafyada
yaşamanın başka yolu yoktur. Bu coğrafyada yedi tane medeniyet batmıştır. Bu
coğrafya o kadar ucuz olmamıştır. Milyonlarca şehit kanıyla bu coğrafyayı
Türkler vatan yapmıştır. O kadar ucuz değildir bu ülkenin silahlı kuvvetlerini
yıpratmak. Dikkat etmek gerekir.
Dolayısıyla,
biraz Anayasa değişikliği üzerinde görüşlerimi belirterek anlatmak istiyorum.
Konuya bir fıkrayla devam edeyim ki biraz ortam hafiflesin diye söylüyorum.
Latin Amerika ülkelerinin birinde anayasa yapılacakmış. Araştırmışlar, demişler
ki: “Nereden uzman getirelim?” Biri demiş ki: “Amerika Birleşik Devletleri. İki
yüz elli senedir bir anayasayla devam ediyorlar. Dolayısıyla bunu oradan alalım
ki en iyi uzmanlar orada olur.” Hemen diğeri itiraz etmiş, demiş ki: “Hayır
Türkiye’ye başvuralım. Türkiye’de öyle 2 tane uzman var ki biri Anayasa
Komisyonu Başkanı biri Adalet Komisyonu Başkanı. Dolayısıyla onları getirelim,
biz de bir anayasa yapalım.” Öyle anlaşılıyor ki bu görüşmelerden sonra Sayın
Kuzu ile İyimaya Latin Amerika yolcusu değerli arkadaşlarım. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla bu Anayasa, bakın bu Anayasa 1987 yılından
beri on beş defada seksen altı maddesi değiştirilmiştir, şimdi de yirmi dokuz
maddesi değiştiriliyor. Değiştirilmeyen maddesi aşağı yukarı kalmıyor. Dünyada
bana bir tek ülke gösterin Sayın İyimaya, bir tek ülke gösterin ki yirmi üç
yılda anayasasını on altı, on yedi sefer değiştiriyor. Yok
böyle bir şey.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) - Darbeler değiştiriyor işte, 80 darbesi, 60 darbesi, onlardan hiç
bahsetmiyorsun.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Peki. Yani sizler “darbe, darbe” diyorsunuz ama ürünü olduğunuz 28 Şubat
ve 27 Nisanla ilgili en ufak kılınızı kıpırdatmıyorsunuz.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) - Hangi ürün ya?
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Hadi… Hadi 27 Nisanla, 28 Şubatla ilgili getirsenize bu Meclise bir
şey.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) - Cunta var, cunta.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Peki… Tabii acıttı mı? Söylediklerimiz acıttı galiba biraz
gururunuzu.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Biz cezaevinde yatarken sen neredeydin?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İhaleye giriyordu.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Sayın Başkan…
Değerli
arkadaşlarım…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Atılgan, size ek süre veriyorum efendim, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, seçim yasası bile, bakın seçim yasası bile
değiştirildiği zaman bir dahaki, sonraki –bir yıl önce değişti- seçimde
uygulanabiliyor. Şimdi seçimlere bir yıl kala siz Anayasa’yı değiştiriyorsunuz.
Ya, böyle bir şey olabilir mi?
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) – Niye olmasın?
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Evet, doğrudur, böyle bir şey olabilir. Zamanı mıdır diye
söylüyorum. Demek ki zamanı olarak değerlendiriyorsunuz, doğrudur, sizinle
ilgili, tabii bu konuyla ilgili emir verenlerin emrine uymak zorundasınız.
Ayrıca bir konu
daha var: Acaba Meclis şu anda, 2007’deki gibi, millî iradenin temsil edildiği
gibi temsil ediliyor mu? Aritmetik olarak bir değişiklik yok ama şundan emin
olun ki seçmen tercihlerinde çok ciddi değişiklik var. Dolayısıyla bu Meclis
bugün seçmen tercihlerini yansıtacak bir şekilde değildir. Dolayısıyla, bu
zaman, Anayasa değiştirme zamanı değildir.
Değerli
arkadaşlarım, mutabakat metnidir Anayasa, hepimiz bunu diyoruz çünkü devletin
temel yasası bütün kurum ve kuruluşların ittifak ettiği bir yasa olmak
zorundadır.
Peki, bu, AKP
Grubunda konuşulmanın dışında -pardon, sizin grubunuzda bile konuşulmadı-
hiçbir yerde konuşuldu mu? Hatta öyle bir olay oldu ki başlangıçta, Meclis
Başkanının imzasıyla Meclis Başkanlığına verdiniz, birtakım tevil oyunlarıyla
geri çekmeye çalıştınız. Baktınız ki zırva tevil götürmeyince imzaları geri
çekip tekrar başka bir metni Meclis Başkanlığına verdiniz.
Bu Anayasa
değişikliğini, değerli arkadaşlarım, barolar tartıştı mı? Tartışmadı.
Üniversiteler tartıştı mı? Tartışmadı. Sivil toplum örgütleri tartıştı mı?
Tartışmadı. Millet tartıştı mı? Tartışmadı. Paneller, sempozyumlar,
konferanslar düzenlendi mi? Hayır düzenlenmedi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Atılgan, ek süreniz de doldu efendim.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Dolayısıyla, bu nasıl millî mutabakat metni? Affedersiniz, bir
dernek tüzüğü bile hazırlanırken bu şekilde hazırlanmaz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederiz Sayın Atılgan.
Şimdi de Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan hitap
edecekler.
Buyurun Sayın
Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
On dakikadır
süreniz.
BDP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 21’inci maddesi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1960’lı yıllardan sonra
ivme kazanan sol hareketin bastırılmasına yönelik olarak geliştirilen baskı
politikalarının sahipleri, sorumlu olarak gördükleri 1961 Anayasası’nı göreceli
de olsa fazla özgürlükçü bulmuş, devletin yeniden düzenlenmesi gerektiğine karar
vermişlerdir ve bildiğiniz gibi 1980 12 Eylül darbesiyle beraber bu kurucu
elitler devletin yeniden inşasına yönelik bir tanımlama yoluna gitmiş ve bu
anlayışla da 1982 darbe Anayasası’nı hazırlamışlardır. Bu darbe Anayasası’nda devlet ve devletin resmî ideolojisi her
türlü ilişkide birey ve toplumun üzerinde bir güç, bir kudret olarak
tutulmuştur. Düşünün ki, meşruiyetini toplumdan değil kendi kendinden alan
kutsal bir devlet anlayışı ile otuz yıldır bu ülke yönetilmeye çalışılmaktadır.
Demokratik sistemlerde olması gereken devletin ideolojik tarafsızlığı rafa
kaldırılmış, devletin resmî ideolojisi üstün bir güç olarak
kurumsallaştırılmıştır. Bu ideolojik dikta rejimi en başta 1982 Anayasası’nda
güvence altına alınmıştır. Anayasa’da üstün tutulan meziyetlerin dışında kalan
işçiler, yoksullar, kadınlar, Kürtler, Aleviler ve öteki konumuna itilmiş bütün
kesimler bu çerçevenin dışında kalmışlardır. Bu nedenledir ki, hazırlandığından
bu yana bu Anayasa tartışma konusu olmuştur ve yeni bir Anayasa’nın gereği canlılığını
hiç yitirmeyen bir talep olarak gündemdeki yerine korumuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son otuz yıldır Türkiye Büyük Millet Meclisinden
birçok siyasi parti, farklı iktidarlar geldi geçti, yeni bir anayasa talebi ve
gündemi hep vardı. Dolayısıyla, bu talep ilk defa AKP Hükûmetiyle beraber
gündeme gelmemiştir. AKP bir değişiklik paketi hazırladı, lakin bu da AKP’nin
gerçekleştirdiği bir ilk değildir. 1982 darbe Anayasası’nın dörtte 1’i bugüne
kadar zaten değiştirilmiştir. Otuz yıldır bir ileri iki geri temposunda çeşitli
değişiklikler yapılmıştır. Lakin siz de takdir edersiniz, yapılan bu kısmi
değişikliklerin yeterli olmadığı toplumun bütün kesimleri tarafından kabul
görmektedir ki, Anayasa değişikliği hâlâ bizim gündemimize gelmektedir. Şimdi
siz çıkmış diyorsunuz ki bir kısım değişiklik yapalım. Biz de ısrarla size şunu
soruyoruz: Darbe Anayasası’nı kısım kısım değişikliğe tabi tutarak ülkenin en
acil ihtiyacı olan demokratikleşme sürecine neden zaman kaybettiriyorsunuz?
Değişiklikler bu Anayasa’yı düzeltmeye yetmez çünkü bu Anayasa kuruluş
felsefesinden başlamak üzere yanlış bir anayasadır, tarafsız ve kapsayıcı
değildir. Çünkü bu Anayasa’nın üstün bir ırk anlayışı vardır, cinsiyeti vardır,
devlet ve toplum arasında tuttuğu ideolojik bir tarafı vardır. Eğer hukuk
yoluyla bir demokrasi isteniyorsa bir ülkenin hukukunun temeli olan anayasayı
demokratik esaslar çerçevesinde düzenlememiz ve bu temelde düşünmemiz
gerekmektedir. Türkiye’nin mevcut Anayasa ve kanunlarla bir hukuk devleti düzenine
kavuşturulmadığı ortadadır. Türkiye’nin yakın tarihi bunun en iyi örneğidir.
Şimdi soruyorum size: Burası bir hukuk devleti olsaydı faili
meçhul tutulan binlerce cinayet işlenebilir miydi, binlerce yurttaşımız
gözaltında kaybedilir miydi; Susurluk, Yüksekova çeteleri türeyebilir miydi;
Şemdinli olayı yaşanır mıydı, bunca işkence ve yargısız infaz olur muydu, onca
katil mahkemeler yoluyla aklanabilir miydi ve daha sormaya zaman bulamadığım
binlerce hukuksuzluk sorusunu burada huzurlarınızda sıralayabilir miydim? Sonuçta şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Hukuk, asla bir ülke
için erken ve fazla bir şey değildir. Hukuk, bütün ülkeler için ertelenmeyecek
yaşamsal bir ihtiyaçtır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 21’inci maddesi
Askerî Yargıtayın kuruluşunu düzenlemektedir. Biz bu maddeyi onaylamıyoruz
çünkü askerî mahkemelerin disiplin mahkemeleri dışında olmaması gerektiğini ve
bu bağlamda Askerî Yargıtayın da tamamen kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Düzenlemede askerî yargının görev alanı daraltılmakta ancak askerî yargının
varlığı korunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, hukuk tektir, bu nedenle yargı birliği şartlara göre
değişmeyecek şekilde sağlanmalıdır. Yargıda çift başlılık hukuken olamaz,
olmamalıdır. Hukuk güvenliğinin tesis edilmesi için yargı birliği elzem bir
koşuldur ve bu yargı birliği ancak sivil yargıtay ile sağlanabilir.
Başta Avrupa ve
Afrika ülkeleri olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde askerî yargı ya
sivilleştirilmeye çalışılmakta ya da tamamen kaldırılmaktadır. Demokratik
yöntemlerle yönetilen ülkelerde askerî mahkemeler mevcut değildir. Almanya,
İsveç, Norveç ve Danimarka’da barış hâlinde askerî mahkemeler yoktur.
Avusturya’da ise barışta ve savaşta, hiçbir durumda askerî mahkemeler bulunmamaktadır.
Bu ülkelerde sadece ordunun iç disiplinini ilgilendiren kurallarla ilgili
olarak disiplin mahkemeleri bulunmaktadır. Yine Cezayir’de ve Tunus’ta askerî
yargıtay yoktur. Senegal’de tüm asker kişiler sivil mahkemelerde
yargılanmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, adil yargılama hakkının temel bir gereği olan tabii hâkim
ilkesi ve yargılama birliğinin sağlanması gerçek bir hukuk devleti için bir
zorunluluktur. Bu nedenle askerî mahkemeler ve Askerî Yargıtay hukuk ilkelerine
aykırıdır. Askerî disiplin mahkemeleri oluşturulabilir ancak bu mahkemelerin
üst hukuk denetimini istinaf yolunda sivil istinaf mahkemeleri, temyiz yolunda
ise Yargıtay yapmalıdır. Bu nedenle, değişiklik yapmak yerine 145’inci madde
tamamen kaldırılmalıdır.
Biz yıllardır bu
mahkemelerin antidemokratik bir şekilde, sivil insanlar da dâhil olmak üzere
yurttaşlarımızı nasıl yargıladıklarına ve hukukla bağdaşmayacak kararlara
attıkları imzalara tanıklık ettik. Hiçbiri hukuk eğitimi almamış olan kişiler
bu askerî mahkemelere başkanlık etmişlerdir. Hukukçu olanları ise tam bir
askerî hiyerarşi içerisinde görev yapmışlardır ve bu kişiler sivilleri de
yargılamaktadırlar. Bu mahkemeler âdeta asker kişilerin işledikleri suçlar
konusunda aklandıkları merkezler olarak çalışmışlardır. Bunun en bariz örneği
Şemdinli olayıdır. Şemdinli olayının failleri olan askerlerin bu mahkemelerce
beraat ettirilmesinin hukuki bir karar olduğunu kim söyleyebilir? Nitekim, askerî mahkemede beraat eden bu kişiler sivil
mahkemede otuz dokuz yıl hapis cezasına mahkûm edilmişlerdir. Adaletin
Türkiye’de mevcut yargı sisteminde ne kadar yara aldığının binlerce örneği
vardır. Burada bu örnekleri sıralamaya zaman yetmez.
Devlet güvenlik
mahkemelerinin yerini alan özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, askerî
mahkemeler mevcut olduğu sürece adaletin tesisinin mümkün olamayacağı bir
gerçekliktir. Özellikle JİTEM davası gibi davaların görülmesinde mahkemeler
arasında sürekli güven uyuşmazlıkları yaşanmaktadır.
Diyarbakır’da
görülen ve ilk JİTEM davası olarak bilinen davaya tam on bir yıldır bakacak
mahkeme bulunmamaktadır. Askerî mahkeme ile ağır ceza mahkemesi arasında gidip
gelen dosya son olarak ağır ceza mahkemesine gönderilmiştir. Bu örgütün
organizatörleri ve tetikçileri de bu uyuşmazlığın nimetlerinden fayda ummakta, sürekli
uzatılan davaların zaman aşımına uğramasını beklemektedirler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; askerî yargı, mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıç
teminatına ters düşen birçok hukuk dışı hükmü içeren bir yapıya sahiptir. Bu
nedenle askerî yargının bağımsız ve tarafsız olamayacağı açıktır. Askerî
yargının varlığı yargı birliğini engellemekte, hukuk devleti ilkesini ve hukuk
güvenliğini ihlal etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Buldan, size de ek süre veriyorum. Konuşmanızı tamamlayın lütfen.
PERVİN BULDAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Avrupa Birliği
ilerleme raporlarında ve Avrupa Birliği kararlarında bu duruma sürekli vurgu
yapılmıştır. Biz de bu görüş ve kanaatlerimizle askerî yargının tamamen kaldırılması
gerektiğini düşünüyoruz ve yasada yapılan kısmi değişikliği de yeterli
bulmuyoruz. Bu nedenle değişikliği onaylamayacağımızı belirtir, Genel Kurulu
saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Buldan.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Ayşe Türkmenoğlu.
Sayın
Türkmenoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır efendim.
AK PARTİ GRUBU
ADINA AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin Anayasa’nın 156’ncı maddesinde değişiklik yapan
çerçeve 21’inci maddesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetiniz ve ekranları başında bizleri
izlemekte olan milletimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce Giresun’da şehit olan şehidimize Allah’tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı; yine, Barolar Birliği Başkanımız Özdemir Özok’a Allah’tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün burada ülkemizin, çocuklarımızın geleceği adına
çok büyük ve tarihî bir adım atıyoruz. Yürürlüğe girdiği günden bugüne kadar
tartışma konusu olan, herkesin tartıştığı, eleştirdiği ve muhalefet partileri
de dâhil değiştirilmesi konusunda uzlaşılan 1982 Anayasası’nın bazı
maddelerinin değiştirilmesini görüşüyoruz.
Evet, 1982
Anayasası’nın değiştirilmesi konusunda hepimiz hemfikiriz. Hemfikiriz
ama hadi değiştirelim deyince bazıları çıkıyor, Anayasa değişikliğinin bir
sonraki Meclise bırakılmasını talep ediyor, bazıları öne çıkıyor “Kapağını dahi
açıp okumam.” diyor, sonra “Üç madde dışında tamam, onları halka götürelim.”
deniliyor, daha sonrasında da bu üç madde on dört maddeyi kapsayan bir
değişikliğe dönüşüyor, sonra “Olmaz, halka değil, hepsini mahkemeye götürelim.”
deniyor, önce olur dediği maddelerin oylamasına girmiyor, temsil ettiği kesimi
yok sayarak oylamalardan kaçıyor ve hatta bugün yine muhalefet partisi grup
başkan vekillerinden birisi “Sizinle birlikte oy kullanıp Anayasa’ya aykırı
eylemler yapmayacağız.” diyor. Millet iradesinin tecelli ettiği
Mecliste, milletvekillerinin oy kullanması Anayasa’ya aykırılık mıdır, bunları
vicdanlarınıza soruyorum, halkımızın vicdanlarına soruyorum.
Yine, “Bu kadar
neden acele ediliyor? Yirmi sekiz yıldır bu Anayasa’yla Türkiye yönetildi.” Bir
yirmi sekiz yıl daha mı bekleyelim yani bu mu isteniyor? Ben bunu gerçekten
anlamakta zorluk çekiyorum.
Meclis
çalışmalarının ne kadar maliyette olduğunu hepimiz biliyoruz. Değişik
önergelerle uzatmaya çabalayarak ve görüşmeleri kilitleyerek bir yere
varılmayacağını hepimiz biliyoruz. Bu, sadece ülke ekonomisine maalesef olumsuz
yönde etki ediyor. Bunu da halkımızın bilgilerine sunuyorum.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Ekonomi zarar görmesin, Meclisi kapatalım!
AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Devamla) – Yine Anayasa Komisyonu görüşmelerinde, bizlere, yine muhalefet
partilerinin grup başkan vekillerinden birisi Menderes’i örnek gösterdi, 1960
yılındaki olayları örnek gösterdi ve “Sonunuz Menderes gibi olacak.” dendi. Şu
anda, elli yıl sonra o tarihlere baktığımızda Menderes’e yapılan haksızlıkları
çok net görüyoruz. Hâlâ bunları görememiş olanları da yine halkın vicdanlarına
havale ediyorum. Elli yıl sonra da biz hâlâ o aşamadaysak, o zihniyetteysek bu
arkadaşlarla bence herhangi bir tüzük bile yapamayız diye düşünüyorum.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; 19 Nisan 2010 tarihinde görüşmelerine başladığımız
Anayasa Değişikliği Kanun Teklifi’nde bugüne kadar 20 maddeyi oyladık.
“Kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve özürlülere pozitif ayrımcılık tanınsın.”
dedik. Buna mı karşısınız? O hâlde neden oylamaya girmediniz, karşı değilseniz?
“Memurlar ve diğer kamu görevlileri de toplu sözleşme hakkına
sahip olsun.” dedik, “Siyasi partilerin kapatılması yeni bir hukuki rejime
bağlansın, siyasal örgütlenme özgürlüğü güçlendirilsin.” dedik, “Asker olmayan
kişiler askerî mahkemelerde yargılanmasın.” dedik, “Bireylere idarenin
işleyişiyle ilgili olarak kamu denetçisine başvuru hakkı getirilsin; YAŞ
kararlarına, HSYK kararlarına, uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolu
açılsın.” dedik. Bunlara mı karşısınız? Karşı değilseniz neden oylamaya
girmiyorsunuz ya da ret oyu kullanıyorsunuz?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, artık uygar dünya ile bütünleşmiş, her türlü
siyasi ve ideolojik etkiden arındırılmış, hızlı ve etkin bir yargı sistemi
kurulması için acil bir yargı reformunun yapılması zorunluluğu yüksek yargı
organlarınca da belirtilmektedir ve dile getirilmektedir. Özellikle son
dönemlerde görülen bazı önemli davalarda birbirleriyle çelişen ve toplum
vicdanını ikna edecek hiçbir gerekçeye dayanmayan günaşırı farklı kararların
ortaya çıkması yargıya olan güveni temelden sarsmaktadır. Bunları ben söylemiyorum.
Bunları yüksek yargıçlar söylüyor. Geçtiğimiz günlerde bunlar söylendi. Bugün
geldiğimiz teklifin 21’inci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın
“Askerî Yargıtay” kenar başlıklı 156’ncı maddesinde yapılan değişiklikle,
Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işlerinin
mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenleneceği belirtilmiş ve “askerlik hizmetinin gerekleri” kavramı maddeden
çıkartılmıştır. Yargı fonksiyonunu temsil eden hâkim ve savcıların tam olarak
bağımsız ve teminatlı hâle getirilmesi demokrasinin vazgeçilmez bir şartıdır.
Anayasa’nın 9,
138 ve 145’inci maddelerinde öngörülen “yargı bağımsızlığı” ilkesinin askerî
yargı için de geçerli olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Askerî hâkimlere
bağlı oldukları komutanlar veya askerî kurum amirleri ile kıdemli hâkimler
tarafından subay sicili verilmesi işlemleri “hâkim bağımsızlığı” ilkesiyle
doğrudan ilgilidir. Askerî hâkimlere verilmekte olan subay sicili ile mesleki sicil
belgesi, bu kişilerin mesleki yükselmelerinde temel alınmakta olup, meslekte
yükselmeleri bakımından önemli bir yere sahiptir. Genel olarak hâkim
bağımsızlığı kavramı ile aynı anlamda kullanılan yargı bağımsızlığı “Hâkimlerin
kararlarını verirken özgür olmaları, hiçbir baskı ve etki altında
bulunmamaları, baskı yapılması kadar baskı yapılabilme ihtimalinin de
bulunmaması, hâkimin kimseden emir almaması, hukuka ve vicdanına göre karar
vermesi” biçiminde tanımlanmaktadır. Hâkimlerin ve mahkemelerin bağımsızlık ve
tarafsızlıklarının kuşkuya yer vermeyecek biçimde sağlanması anayasal
kuralların gereğidir.
Anayasa’nın
145’inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre, askerî hâkimlerin özlük işlerinin
mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve askerî hizmetin gereklerine
uygun olarak düzenlenmesi zorunluluğu açıktır. Bununla birlikte, askerî
mahkemelerin askerî bir düzen içerisinde yer almaları ve görev alanlarının
askerî konulara özgülenmesi olgusu, hâkim bağımsızlığı ilkesinin göz ardı
edilmesinin nedeni olamaz. Askerlik hizmetinin gerekleri, mahkemelerin
bağımsızlığına ve bağımsızlığın güvencesi ve dayanağı olan hâkimlik teminatına
dokunmadığı sürece geçerli olabilir. Başka bir deyimle, askerî mahkemelerin
anayasal yapısı karşısında, askerlik hizmetlerinin gerekleri nedenine
dayanılarak, askerî mahkemelerde görev yapan hâkimlerin bağımsızlığının ve
teminatının zedelenmesine yol açılması savunulamaz.
Askerî hizmetin
gerekleri hâkimlerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatını koruyacak güvenlik
alanının sınırına dayandığı anda askerlik hizmetlerinin gereklerinin
işletilmemesi gerekir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Askeri Hakimler Kanunu
gereğince askerî hâkim ve yardımcıları tarafından verilen kararlara karşı kanun
yollarına başvurulması durumunda Askerî Yargıtay daireleri ve Daireler
Kurulunca dosyaların incelenmesi sonucunda mesleki sicil notu verilmektedir. Bu
yolla askerî hâkimlerin mesleki yeterlilikleri denetlenmekteyken, ayrıca sıralı
idari sicil üstleri ve kıdemli askerî hâkimler tarafından askerî hâkimlere
idari sicil düzenlemesi, askerî mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı
konusunda güvensizlik ve şüphe uyandırabilir. Yargılama aşamasında böyle bir
güvensizliğin ve şüphenin ortaya çıkma olasılığı, subay sicili uygulamasını
mahkemelerin bağımsızlığı ilkesine ve hâkimlik teminatına aykırı kılmaktadır.
Bu nedenle, nezdinde askerî mahkeme kurulan komutan veya askerî kurum amirleri
ile kıdemli askerî hâkimlerin askerî hâkimlere subay sicili belgesi vermesi
askerî mahkemelerin bağımsızlığına ve hâkimlik teminatına aykırılık
oluşturmaktadır.
Anayasa’nın 9,
138, 139 ve 145’inci maddeleri dikkate alındığında az önce değindiğimiz
hususlar, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı unsurlarını içeren
yargı bağımsızlığı hususu hiç şüphesiz askerî mahkemeler için de elzem ve
zaruridir.
Sözlerimi burada
tamamlarken, ülkemizin demokrasisine, özgürlüklerine, birey hukukuna ve hukuk
devleti kavramına gerçekten çok tarihî, eşsiz ve gelecekte önemi daha da iyi
anlaşılacak katkılar sağlayacak bu Anayasa değişikliğinin şimdiden ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi ve halkımızı sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Türkmenoğlu, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, 21’inci madde üzerinde gruplar adına son söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç’a aittir.
Sayın Koç,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Koç, aynı
zamanda şahsınız adına da söz talebiniz var, arzu ederseniz ikisini
birleştirebilirim.
HALUK KOÇ
(Samsun) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN - O zaman
on beş dakika olarak başlatıyoruz.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Anayasa Değişikliği Teklifi’nin 21’inci maddesi üzerinde grubum ve şahsım adına
söz aldım.
Maddeyle ilgili,
daha önceki konuşmacılar açıklamada bulundular. Ben, ilke olarak şunu
söyleyeyim: Temel bir çelişkinizden başlamak istiyorum. Geçen yasama döneminin
sonuna doğru Türk Ceza Kanunu’nun 250’nci maddesinde bir değişiklik yaptınız.
Anayasa’nın 145’inci maddesi o günkü hâliyle ve bugünkü hâliyle açıkça
yürürlükte olmasına rağmen, yaptığınız değişikliğin Anayasa’ya aykırı olduğunu
bile bile 250’yi yapıp bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine
gittiğinde, bir hukuk gereğini yerine getirdiğinde hep beraber, dışarıda
oluşturduğunuz yandaş çevreyle beraber büyük bir demagoji
fırtınası estirdiniz Türkiye’de. Neymiş? Cumhuriyet Halk Partisi görevi dışında
suç işleyen askerlerin sivil yargıda yargılanmasını engelliyormuş! Niye şimdi
145’i değiştiriyorsunuz, ihtiyaç duydunuz? Niye 145 ve bağlantılı maddeleri
değiştiriyorsunuz? Demek ki geçen sene yaptığınız yasal tasarruf yanlıştı,
Anayasa’ya aykırıydı ve öyle bir kampanya oluşturdunuz ki bunun altında kaldınız
ne yazık ki! Ben, çok açıklıkla söylüyorum Cumhuriyet Halk Partisinin tavrını:
Ne Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyasal bir korumaya ihtiyacı vardır ne de
Cumhuriyet Halk Partisinin böyle bir beklentisi olabilir. Bizlerin açık ve net
görüşü: Asker bir kişi, görevi dışında Türk Ceza Kanunu’nda yazan herhangi bir
maddeyle ilgili suçlandığında yargılanma yeri sivil yargıdır, böyle olmalıdır.
Bunu açıkça ifade ediyor ve söylüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bugün görüştüğümüz Anayasa değişikliği tartışmalarının temelinde
iki tane önemli gerçek var, bunları unutmamak zorundayız. Baktığınız zaman,
Türkiye bugün gerçekten çok ağır -size belki bu yorgunluğunuzun altında çok
basit gibi gözükebilir ama- iç ve dış sorunlarla kuşatılmış durumda ve şu
aşamada “kuşa bak, cambaza bak” politikası, çok bilinçli bir şekilde toplumun
önüne getiriliyor, bu temel yaşamsal sorunlar unutturulmaya çalışılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bugün, ekonomik ve sosyal sorunlar can yakıyor dedim. Her gün
canımızı acıtan bir terör belasıyla karşı karşıyayız. Ben, sadece bugün
kaybettiğimiz astsubayımıza değil, bu uğurda canlarını feda eden tüm
şehitlerimize rahmet diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bakarsanız, bütün bu sorunlar altında ezilen insanlara siz şimdi
siyaseten ne getiriyorsunuz? İşçiye, emekliye, köylüye, sanayiciye, sıkıntı
içinde yaşayan insanlara “Al sana bir paket anayasa, al sana bir paket
özgürlük.” Ne? Engelliye özgürlük veriyoruz, eşitlik veriyoruz, kadına eşitlik
getiriyoruz. Kâğıt üzerinde yapıyorsunuz. Zaten savunduğunuz temel dünya
görüşüyle bunların bağdaşmadığını sizler de çok iyi biliyorsunuz.
İkincisi: Uzun
vadeli bir stratejiyle Türkiye’yi dönüştürmeye çalışıyorsunuz.
MUSTAFA HAMARAT
(Ordu) – Dünyayı olduğu gibi gösteriyoruz.
HALUK KOÇ
(Devamla) – Evet, dünyayı olduğu gibi gösterecekler size yakında, merak etme.
Bu, Türkiye’nin dönüştürülmesi planında sizin temel amaçlarınızdan
bir tanesi, stratejinizin bir temel ayağı, hukuk devleti kavramının
esnetilmesi, gevşetilmesi, içinin boşaltılması ve Parlamentodaki çoğunluğa ve yürütmeye
bağımlı bir yargının oluşturulması ve bunu da -çok açıkça söylüyorum, içinizde
değişik, daha önceki yaşamlarında farklı siyaset çizgilerinden gelenler var-
ortak slogan olarak da yanlış bir millî irade kavramına bu tezlerinizi
oturtarak yapmaya çalışıyorsunuz. Yani bir Anayasa
fetişizmi aldı gidiyor, hepinizin dilinde bu.
Değerli
arkadaşlarım, yarın görüşülecek ama şimdi, bakın, “bağımsız yargı” diyorsunuz,
“tarafsız yargı” diyorsunuz, Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kuruluyla ilgili çok temel sorunlar…
Sayın Kuzu
burada…
MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Yok.
HALUK KOÇ
(Devamla) – Yok. Sayın Üstün orada. Sayın Kuzu TRT 3’te Anayasa görüşmelerini
eleştirmekten başka hiçbir şey yapmıyor, gelip görevini burada üstlense çok
daha iyi olacak.
Şimdi, sorular
çok net ve açık: HSYK’nın yapısından Adalet Bakanı ve Müsteşarı çıkartıldı mı?
Hani bağımsızlaşıyorduk? Hani tarafsızlaşıyorduk? Tam tersine, yapısını
güçlendiriyorsunuz. HSYK mahkemelerin bağımsızlık esasına göre yapılandırılıyor
mu? Cevap, hayır. HSYK’da birinci sınıf yargıç ve savcıların sağlıklı bir seçim
yöntemiyle temsili sağlanabiliyor mu? Hayır. Yargıçların idari görevleri
yönünden Adalet Bakanlığına bağlılıkları kaldırılıyor mu? Hayır. Bağımsız yargı
ya sizin tezinizde! Yine, yargıçların mesleğe girişleri, eğitimleri, sicil,
soruşturma dâhil, her türlü özlük işleri konusunda HSYK yetkilendiriliyor mu?
Hayır. HSYK için bağımsız bir bütçe öngörülüyor mu? Hayır. Tüm disiplin
kararlarına karşı yargı yolu açılıyor mu? Sadece ihraç kararlarına karşı yargı
yolu açık tutuluyor ve sonuçta siz bunu allayıp pullayıp “Biz yargıyı bağımsız
hâle getiriyoruz.” diyorsunuz, tam göbeğinden, kalbinden merkezî idareye,
yürütmeye bağlıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Adalet Bakanı, Sayın Ergin, bu paket için “Biz Avrupa’nın
çağdaş ve demokrasi değerlerini kıstas aldık.” diyor. Birçok köşe yazarı ve
yorumcu da aynı besteye aynı güfteyle katılıyor. Şimdi, bakalım -ben aynı
zamanda Avrupa Konseyinde görev yapan bir milletvekili arkadaşınızım- Avrupa
Birliği ilerleme raporlarında ve Avrupa Konseyi ile AB organlarının
Türkiye’deki süreçle ilgili değerlendirmeleri tamamen farklı. Nasıl oluyor bu
kıstas, bu değerlendirme?
Şimdi, Sayın
Bakana ve kayıtsız koşulsuz medya destekçilerine bir kez daha Avrupa
standartlarını hatırlatmakta fayda var. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin
kararı şu şekildedir değerli arkadaşlarım: “Hâkimlerin seçimi ve kariyerleri
konusunda karar veren merci, hükûmet ve idareden bağımsız olmalıdır. Bu
mercinin bağımsızlığını teminat altına almak için getirilecek kurallarla
mercinin üyeleri yargı tarafından seçilmeli ve bu merci kendi usul ve
kararlarını kendisi oluşturmalıdır.” 13 Ekim 1994 tarihli, 518 sayılı Bakanlar
Komitesi Kararı. Hani siz Avrupa Birliği kriterlerini
takip ediyordunuz? Hani bu yolda ödünsüz yürüyordunuz? Bu çelişkilerinizle
yüzleşmek zorundasınız. Kendi içinizde belki size aktarılan bilgilerlerle bir
kısım arkadaşınız bu demagojik söylemlere kapılmış olabilir. Gerçekler böyle
değil değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bakın,
bunlar ortadayken, çelişkiler ortadayken, niyetler bazı kesimlerde artık örtülü
değil, çok açık yürütülüyorken demokrasi tramvayını kullanarak arzulanan tek
adam sistemine ulaşmak arzusu Sayın Başbakanda hiç bitmedi, öyle gözüküyor.
Bence Anayasa Mahkemesinin daha önce aldığı “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı
olma.” yargı kararına, artık hukuk devletinin içini boşaltma, hukuk darbesi
yapma suçlarından da bir odak olma apoleti eklemek gerekecek. Bu, gerçek
demokrasi adına bütün maskelerin düşmesi demektir değerli arkadaşlarım.
Çeşitli fonlardan
gaz verilen bir çevre var Türkiye’de, bunlarla da konuşmak lazım. Bu çevreler,
içinde, bilsinler ki çok ağır bir suç ortaklığı oluşturmaktadır.
Sayın Başbakanın,
Sayın Arınç’ın ve bazı diğer AKP kurmaylarının yakın zaman diliminde, yargı
organları ve mensupları için söyledikleri bazı sözler akıllardadır. Bakın,
bunlar, bilinçaltlarında neyi özlediklerini, neyi hedeflediklerini ortaya
koymaktadır.
2005 yılının
Kasım ayında, Başbakan, bir Danıştay kararı üzerine “Bu senin işin değil, ulemaya
soracaksın efendi!” demiştir. Dedi mi? Dedi, yüksek yargı kararına karşı.
Şimdi, başka, yakın zamanda, yine bir karar üzerine “Bu kadar siyasete
meraklılarsa seçim yaklaşıyor, mesleklerini bırakıp, cübbelerini çıkartıp
herhangi bir partiden üye olsunlar.” Yani bunun anlamı şu: Yargı siyasi
iktidarın hizmetinde olmalı -benim kafama göre diyor Sayın Başbakan- bunu
hazmedemeyen veya içine sindiremeyen yargıç da istifa etmeli.
Değerli
arkadaşlarım, yakın siyasi tarihimize bakalım. Bakın, 1954 Haziranı. 2 Mayıs
1954 genel seçimlerinden sonra, Demokrat Parti İktidarı. Bir kanun
çıkartılıyor: Üniversite öğretim üyeleri yetmiş yaşında, yargıçlar altmış beş
yaşında emekli olabiliyorlar, yaş sınırından, görevlerini yapıyorlar. Bu
Haziran 1954’te çıkartılan kanun sırasında, görüşmelerde çok ilginç tutanaklar
var. Şimdi, burada, beğenmediği yargıcı Meclis…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hükûmet, hükûmet.
HALUK KOÇ
(Devamla) - …resen, o zamanki deyimle tekaüt edebiliyor yani emekli ediyor.
Değerli
arkadaşlarım, bunlar görüşülürken, Haziran 1954 ile bugün bazı AKP sözcülerinin
bu kürsüde söyledikleri arasında hiçbir fark yok, hiçbir fark yok. Tarihsel bir
mücadele sürdürüyorsunuz.
Bakın, Cemal
Tüzün, Kocaeli Milletvekili, tasarının antidemokratik olduğunu, kuvvetler ayrımı
ilkesini tahrip ettiğini söyleyen muhalefet hatiplerine cevap veriyor: “Dediler
ki: ‘Hükûmetin tekliflerini motamot kabul eden meclisler itibarlarını
kaybederler.’ Biz, buraya Türk milletinin bağrından seçilerek gelmiş, hiçbir
tesir altında kalmayan ve yalnız ve yalnız vicdanlarının sesini aksettiren
insanlarız. Arkadaşlarım, devlet ve hükûmet sofrasının âcizlere veya yedikleri
kabı kirletmeyi itiyat edenlere aş ocağı olmaktan kurtarılması zamanı çoktan
gelmiştir.” diyor. Daha kabaca ifade ediyor bugünkü düşünceleri.
Bir başkası
-bilmiyorum, rahmetliyse Allah rahmet eylesin- Sinan Tekelioğlu: “Hâkimler
birer memurdurlar, ne farkları var ki.” diyor. Daha sonra ne diyor? “Hâkimler
kanun haricinde hareket ederse ne yapılır? Mesela Habeşistan’da veya İbnisuud
hükûmetinde bir hâkim yanlış hüküm verirse o hâkim derhal idam edilir.” diyor.
Başka? “Bizde de ne kararlar veren hâkimler vardır. Onların kararlarını temyiz
de tasdik etmiştir.” Yüksek yargıya da bulaşıyor. “Şimdi soruyorum: Böyle
hâkimleri işten atmayalım mı? Milletin hukukunu zirüzeber etmekte devam mı
etsinler?” Ve bunları, neredeyse idama kadar ceza talep eden bir mantık
içerisinde yaklaşıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bunlar, yakın tarihimizdeki sözler.
Şimdi, Anayasa
Mahkemesi eski Başkanı Mustafa Bumin’in, mahkemenin 43’üncü kuruluş yıl
dönümünde, laiklik ilkesinin korunması yönünde yaptığı konuşmaya, Sayın Arınç,
2 Mayıs 2005’te “Meclis, Anayasa Mahkemesini kaldırma yetkisine de sahiptir.”
demişti. Bunları da unutmadık. Bu açıklamanın dahi, yürütmenin tamamen hukuki
denetimden bağımsız, çoğulcu demokrasiyi dışlayan bir derin düşüncenin dışa
vurumu olduğunu kabul etmek zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, çok söylendi, hukuka ve Anayasa’ya uygunluk yönünden
denetlenemeyen bir iktidar, keyfîliğe kaçma, hukuk dışı tutumunu tekrar etme ve
sistemin baskıcı bir sisteme dönmesi, otoriter ve denetimsiz bir idareye dönme
riski taşır. Bunu ben, vicdanı olan ve bugün milletin vekili olarak burada
görev yapan tüm arkadaşlarıma hatırlatmak istiyorum. Egemenlik, artık bu
koşullar gerçekleştiğinde, kayıtsız şartsız tek kişiye geçer ki bu idare
şeklinin adı, artık, totaliter bir rejimdir, yürütmenin başı da tiran olur,
diktatör olur.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, ilk defa, tek bir parti Anayasa dayatmasıyla karşı karşıya
bırakıyor Meclisi. Eğer yapılırsa bu Anayasa değişikliği, tüm ulusun bütününün
değil, bu dayatmayı yapanların anayasası olur -ben tümünüzü kastetmiyorum-
Sayın Başbakanın ve yakın çevresinin oluşturduğu bir dayatma kadrosunun eseri
olur.
Bir başka aşama halk
oylamasıyla ilgili. Hukuk devleti ilkesi, cumhuriyetimizin temel nitelikleri
arasındadır. Bu nitelik de diğerleri gibi, doğrudan olmasa da dolanarak,
aldatılarak değiştirilemez, içi boşaltılamaz. Hukuk devletinin içini bu şekilde
boşaltacak olan bir anayasa değişikliği, planlanan halkoyu ile de hiçbir zaman
meşruiyet kazanmaz. Bunu da lütfen bir kenara not etmeye çalışın.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Burhan Kuzu’nun kişisel görüş, resmî görüş kısmına
katılmayacağım ama Sayın Zafer Üskül’e iki çift sözüm var: Sayın Üskül, “Türk
Demokrasisi’nde 130 Yıl” isimli, Bülent Tanör Hoca’nın anısına düzenlenen
kitaptaki görüşleri bugün savunuyor mu, savunmuyor mu, merak ediyorum,
gerçekten merak ediyorum. Bugün koşa koşa beyaz oy vermeye koşan Zafer Üskül
acaba o görüşlerin arkasında mı, değil mi? Bunu sormak hakkım. Bunu sormak
hakkım çünkü akademik ahlak en başta tutarlılık ister, ilkeli duruş ister,
siyasi biatle hiçbir zaman teslimiyete girmez, girmemelidir.
Değerli
arkadaşlarım, bu davranışlar, aynen ekose kumaş üzerine konmuş bir bukalemunu
hatırlatıyor. Karenin hangi rengine geldiyse, başı ayrı renk,
gövdesi ayrı renk, kuyruğu ayrı renk. Böyle siyaset olmaz, böyle
akademik tavır da konmaz, böyle akademik duruş da sergilenmez. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Hele bu konuda
bazı arkadaşlarımız bu kürsünün coşkusuna kapılıp daha da ileri gidiyorlar,
Cumhuriyet Halk Partisinin siyasi vicdanını sorgulamaya kalkıyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, diyorlar ki: “
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Senin ne haddine! Senin haddine mi?
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Manisa) – Senin ne haddine!
HALUK KOÇ
(Devamla) – Önce otur, kendini sorgula, kendini eleştir, “Neredeydim, nereye
geldim?” diye bir bak aynaya, ondan sonra o kelimeleri kullanma hakkına sahip
olabilirsin.
Değerli
arkadaşlarım, bu süreç çok farklı bir noktada gidiyor. Lütfen, lütfen kendinizi
aldatmayın, “hukuk devleti” kavramının içini boşaltmayın, gerçek dışı
savunularla, bazen demagojiye varan açıklamalarla
hukuku aşındırmayın. Unutmayın, bir gün hukuk herkese lazım olacak.
Herhâlde kısa bir
uzatma sürem olacak Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Vereceğim efendim, vereceğim Sayın Koç.
HALUK KOÇ
(Devamla) – Şimdi, iktidarı destekleme…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
tamamlayınız, size de ek süre veriyorum.
Buyurun.
HALUK KOÇ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Ben kendi siyasi
partim içerisinde demokratik tutumumu gösterdim, mertçe bir mücadele yaptım.
Demokrasinin ilkelerine de bağlıyım, partime de bağlıyım. Onun mücadelesinde
savunduğum fikirlerimi de taşıyorum değerli arkadaşlarım. Allah size de nasip
etsin, dik duruşu Allah size de nasip etsin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Lütfen… Hatibe müdahale etmeyelim.
HALUK KOÇ
(Devamla) – Şimdi, iktidarı destekleme stratejik görevini üstlenen bir çevre
var Türkiye’de. İsterseniz bu çevrenin de bir siyasi anatomisini çıkaralım.
Bakın, iktidarı destekleme stratejik görevini üstlenen birtakım kendinden
menkul, liberal üniformalı insanlar var Türkiye’de. Bugün böyleler, yarın
patron değiştiğinde onlara dönük davranacaklar, sizi kötüleyecekler, hiç
unutmayın. Şimdi bunlar haykırıyorlar: “Avrupa standardında bir demokrasi ve
Anayasa istiyoruz.” Bir gün özür diliyorlar Taksim’de, bir gün başka türlü
şeyler yapıyorlar. Şimdi, bu çelişkileri ve olası sonuçlarını görebilecek kadar
da akıllılar, dikkatliler ama çarpık bir yansımayla, çoğunluğu ele geçiren
iradeye, siyasi iradeye tapınma düzeyinde destekleri devam ediyor. Bu şekilde
iktidara gelenlerin siyasi iradeleri tüm güçlerin üzerindedir, denetlenemez,
soruşturulamaz, hikmetinden de sual olunamaz ve bu teslimiyet bu çevrelerce
âdeta bir görev olarak kabul ediliyor. Başbakanın -benim değil, Başbakanın- sık
kullandığı bir deyimle tanımlamak istiyorum: Çok çirkin bir koalisyon bu.
“Çirkin” sözünü çok kullanır Sayın Başbakan. Çok çirkin bir
iş birliği bu. Bunun içinde her şey var değerli arkadaşlarım. Bunun
içinde yerlisi var, yabancısı var, iyi niyetli ama kandırılmışı var, iki torba
makarnaya tercihi alınan var, sponsoru var, çıkarcısı
var, sermayesi var, cemaati var, okyanus ötesi rüzgârları var, demin söylediğim
gibi vicdanlarını devre mülk olarak kiraya veren siyasetçiler var. Yani
cumhuriyet öncesinin etnik ve dinsel cemaat kimliklerine dönme arzusu içinde
olanlar var. Bu koalisyonun içerisinde bunlar var.
Değerli
arkadaşlarım, hepsi sahnede, hepsi Türkiye’nin bir kenarından tutmuş, hepsi bir
yerinden kemiriyor ama şunu çok net ve açık söylüyorum: Türkiye, bu koalisyonu
oluşturan yapıların ve Adalet ve Kalkınma Partisinin ve Sayın Başbakanın
tümünden çok güçlü ve çok büyük bir ülkedir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu
zorlukları, bu sıkıntılı dönemleri aşacak insan birikimi de vardır, bilgi
birikimi de vardır, iradesi de vardır. Bunu hep beraber göreceğiz.
Bir de şu darbe
konusuna geleceğim: 12 Eylül, 12 Eylül, 12 Eylül… Burada AKP içerisinde ne
kadar çok 12 Eylül mağduru varmış, ben de şaşırdım. Gerçekten, inşallah böyle
değildir diye düşünmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, siz darbe Anayasası’nı değiştirmiyorsunuz, darbe Anayasası’nı
güçlendiriyorsunuz, kararlılıkla güçlendiriyorsunuz ve -bu tespitimi yapmama
lütfen kızmayın, müsaade edin- siz, siz darbe mağduru filan değilsiniz. Burada
darbe mağduru olanlar bu tarafta oturuyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ
(Devamla) – Sizler, 12 Eylülün boşalttığı koridorda…
BAŞKAN – Sayın
Koç, ek süreniz de doldu. On sekiz dakika süre verdik. Lütfen Genel Kurulu
selamlayınız efendim.
HALUK KOÇ
(Devamla) – …12 Eylülün davet ettiği rabıtalarla Anadolu’da sermayesini
oluşturan, darbe mağduru değil, darbe ürünlerisiniz.
Saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Bozdağ, buyurun.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, Değerli Hatip, konuşması sırasında, grubumuzu ve
grubumuzdaki milletvekillerini hitaben “vicdanlarını devre mülk olarak
kiralayanlar” olarak itham etmiştir, bir. İkincisi: Sayın Başbakanımızın
yargının siyasallaşmasından şikâyetine dair ifadelerini “Benim emrime
girmezseniz gidin, siyasete girin.” şeklinde çarpıtmıştır ve burada grubumuzun
kabul edemeyeceği, bizim grup başkanımıza ve sayın milletvekillerimize dönük
ağır hakaretlerde bulunmuştur. O nedenle söz istiyorum.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Partinin adını söylemedi ya!
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Efendim, çok net…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, itirazları kayda geçmiştir.
BAŞKAN – Yeni bir
sataşmaya mahal vermemek üzere size üç dakika süreyle sataşma nedeniyle söz
veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, hepiniz de takip ettiniz.
Lütfen Sayın
Bozdağ…
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un, AK PARTİ Grubu Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Hatip, saygı duyduğumuz
bir değerli milletvekili arkadaşımız, tecrübeli, birikimli birisi. Ben, bu
takdirimi her defasında kendisine de iletmişimdir, huzurlarınızda da iletmek
isterim ama bu hitap tarzını, işin doğrusu, kendisine yakıştıramadığımı da
ifade etmek isterim. “Neden?” derseniz… (CHP sıralarından gürültüler) “Neden”
derseniz, üç noktada ifade etmek isterim.
Sayın
Başbakanımızın yargıya dönük eleştirileri var, doğru. Bizim de yargıya dönük
eleştirilerimiz var, o da doğru ama eleştirinin özü, yargının yürütmenin emrine
girmesi veya girmemesinden değil, yargının siyasallaşması ve siyasal muhtevada
kararlar vermesi noktasında yapılan eleştirilerdir. O nedenle, Sayın Başbakan,
yargı görevi yapanlar, hâkimlik teminatı ve yargı bağımsızlığı çerçevesinde
Anayasa’ya, hukuka, kanuna ve vicdanına göre karar vermeli, ideolojilerine göre
karar vermemeleri gerektiğini ifade sadedinde bunu söylemiştir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Nereden biliyorsun?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Eğer siyaset yapıyorsanız veya yapmak istiyorsanız bunu
bağımsızlığın ve tarafsızlığın şerefli cübbesi altında değil, istifa edersiniz,
siyaset meydanında yaparsınız.”
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Sayın Başkan, bu sataşma falan değil ki.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bu anlamında söylenen bir sözdür. Bunu kesinlikle
başka bir manaya çarpıtmamak lazım, bu bir.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sataşma falan değil, sözü tekrar ediyor.
BAŞKAN – Efendim…
Sayın Anadol…
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – İkincisi… İkincisi…
BAŞKAN – Sayın
Anadol, sataşma nedeniyle söz verdim, o da konuşuyor. Neye itiraz ediyorsunuz?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ben kimseye sataşmıyorum, Sayın Başbakanımıza atfedilen sözü
düzeltiyorum.
İkinci bir şey…
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen…
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Sayın Başkanım, süreme ilave ederseniz.
Şimdi, devam eden
bu Anayasa değişiklik görüşmeleri, hukuk devletini güçlendirmekte, hak arama
yollarının önünü açmakta, yeni haklar vermekte ve hukuk devletini, yargı
bağımsızlığını temin etmektedir.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Cevap vermiyor ki.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Buradan hareketle, AK PARTİ odak oldu, şimdi de yanına hukuk
devletine karşı aykırı eylemlerin odağı olacak apoletini de koyacaklar. Vallahi
alkışlamak lazım! Bir siyasetçiden…
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Doğru!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Hayır, ben şunu diyorum: Ben, üzüldüm şahsen. Bir siyasetçiden, bir
partinin kapatılmasını, böyle bir damga yemesini bu kürsüden ifade etmesini
esefle karşıladığımı ifade etmek isterim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir başka şey, o
da şu: AK PARTİ Grubuna mensup sayın milletvekillerini, vicdanlarını devre mülk
olarak kiralamakla itham ettiler. Bu, kabul edilemez bir ithamdır.
Milletvekillerimizin her biri hür iradesiyle gelip evet dediğine evet, hayır
dediğine hayır diyorlar (CHP sıralarından “Ooo” sesleri, gürültüler) ama bakın
burada kimin vicdanları rehin altında, kimin vicdanları devre mülk veya daimî
mülk olarak kiralı, millet biliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gelip
burada Anayasa değişikliğine hayır diyenlerin, hayır olsun diye uğraşanların
hayır deme özgürlüğü yok. Sayın Başbakanın bu gruba güveni var, bizim var ama
Sayın Baykal’ın size güveni yok, oy kullandırtmıyor size.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bozdağ, teşekkür ederim.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Başkanım…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Üskül’ün daha önceden bir işareti var.
Buyurun efendim.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Hatip biraz önce benim adımı da anarak benimle ilgili
bazı düşünceler dile getirdi. O konuda açıklama yapmam gerekiyor, sanırım 69’a
göre.
BAŞKAN – Sayın
Koç, evet, konuşmasında sizden bahsetti, sizin bir kitabınızdan bahsetti. Tabii
siz burada yoktunuz. Keşke zabıtları bir inceleyip…
AHMET YENİ
(Samsun) – Efendim, açık bir şekilde…
BAŞKAN -
Zabıtları bir isteyin, inceleyin, ben de inceleyeyim, size daha sonra söz
vereyim.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Başkan, benim bilimsel ahlakımla ilgili söz söylendi
burada, ismim anılarak.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Söylemedi, söylemedi. Eski görüşlerinin arkasında burada ne
yaptığınız. Söylediği bu.
BAŞKAN – Peki
efendim. Sizden bahsettiğini, en azından kitabınıza atıfta bulunduğunu
biliyorum.
Sayın Üskül,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Size de üç dakika
verebileceğim efendim, üç dakika içinde lütfen…
7.- Mersin Milletvekili Mehmet Zafer Üskül’ün, Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette her bilim
adamının bilimsel ahlaka sahip olması gerekir. Ben otuz yıldır, en az otuz
yıldır, hatta daha uzun süreden beri anayasa sorunlarıyla ilgileniyorum ve 1982
Anayasası yürürlüğe girdikten sonra bu Anayasa’nın yerine yeni bir anayasa
yapılması, bu mümkün olamıyorsa değiştirilebilmesi için çok sayıda çalışmanın
içinde yer aldım.
Kuşkusuz benim
kişisel olarak özlediğim bir anayasa var ancak bir grup içinde birlikte
çalıştığınızda, mutlak surette, o grubun içinde yer alan kişilerle müzakere
edersiniz ve belli konularda belli uzlaşmalara varırsınız. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Ne uzlaşması…
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen…
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Devamla) – Biz, mesela, Türkiye Barolar Birliği için bir anayasa taslağı
yazdığımızda 11 kişiydik. O anayasa taslağı, hiçbirimizin özel anayasa taslağı
değildi.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Grup kararı mı aldınız bunun için?
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Devamla) - Her birimiz kendi görüşlerimizi ortaya koyduk ve sonuçta,
belli noktalarda uzlaştık ve ortaya bir metin çıktı. Bu çalışmalar böyle
yapılır.
Tabii, benim hakkımda
ya da benim gibi arkadaşlar hakkında düşünce ileri sürenler bunları bilirler.
Ben, üstelik, bir zamanlar kimlerin hangi taslakları
hazırladıklarını ve o taslaklarda neler önerdiklerini, hangi konularda hangi
görüşleri ileri sürdüklerini çok iyi biliyorum. Çünkü… (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Söyle, söyle.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Söyle.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Söyle, söyle.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hoca, Meclis de bilmek istiyor.
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen sayın milletvekilleri…
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Devamla) – Dinlemeyi bileceksiniz, öğreneceksiniz.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Söyle, söyle. Söylemeyen namerttir!
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Devamla) - Şimdiye kadar hiçbirinize tek bir söz söylemedim siz
konuşurken.
GÜROL ERGİN (Muğla)
– Söyle bakayım.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Devamla) - Bilimsel ahlakın yanında aynı zamanda insana saygıyı da
öğrenmek gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, bugün, ne
yazık ki yeni bir anayasa yapamayacak bir durumdayız, bir siyasi irade yok.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sizin gibi ilim adamları olursa böyle olur tabii.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Devamla) - Ortada bir anayasa değişikliği teklifi var. Bu teklifte benim
imzam var. Bu teklifin bütün maddelerine olumlu oy veriyorum. Bu demek değildir
ki o teklifte yer alan hükümleri yazsaydım, ben yazsaydım öyle yazılırdı, belki
farklı yazardım bazı şeyleri. Bu gayet doğaldır, başka türlü olamaz. Burada bir
uzlaşma vardır. Bu teklif yazılırken, teklifi hazırlayanların yanında, değişik
biçimlerde o teklifin hazırlanmasına katkıda bulunanların da fikirleri vardır.
Bu metin bir
uzlaşmanın sonucudur. Elbette, o uzlaşma sonucunda ortaya çıkan metni kabul
ederiz, çok içimize sinmeyen şeyler olsa dahi kabul ederiz.
Sonuç olarak,
önemli olan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Üskül, çok teşekkür ederim.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Devamla) – Bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu teklif ileriye doğru
gidiyor mu, gitmiyor mu? Beyaz oy vermeye devam edeceğim.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Üskül, teşekkür ederim.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın
Anadol, buyurun.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Cevap verirken Sayın Bekir Bozdağ, Grup Başkan Vekili, yeni bir
sataşmaya yol açtı, Cumhuriyet Halk Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerinin oy kullanmadığından bahsederek “Asıl vicdanlarını kilitleyen
sizsiniz.” dedi.
AHMET YENİ
(Samsun) – Kullanıyor musunuz siz?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Ben yalan söylemedim efendim, mevcut durumu sadece tespit ettim. Yalan
mı söyledim?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Aynı şeyi söylediğimiz vakit…
BAŞKAN – Siz,
sataşma nedeniyle mi söz istiyorsunuz, yoksa bir açıklama mı yapacaksınız,
düzeltme mi yapacaksınız? Daha doğrusu, açıklığa mı kavuşturacaksınız bir
hususu? Sataşma mı?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Onun sataşması üzerine açıklama yapacağım.
AHMET YENİ
(Samsun) – Kullanamadıklarını söyleyecek.
BAŞKAN – Üç
dakika içerisinde Sayın Anadol… (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
8.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; burada biraz önce
konuşan -bir bilim adamı aynı zamanda- Sayın Üskül’ü dinledik, son cümlesi şu
oldu, dedi ki Sayın Profesör: “Vicdanıma sinmese de, benimsemesem de bazı
yerlerini, bazı yerlerini zorlansam da…” (AK PARTİ sıralarından “Öyle demedi.”
sesleri)
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – “Harfiyen benimsemesem de…”
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – “İçime sinmese de…” dedi, tamam. (AK PARTİ sıralarından “Hayır.”
sesleri) Ne dedi? Ne dedi?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Harfiyen benimsemesem de..” dedi.
BAŞKAN – Efendim,
lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Anadol, siz
Genel Kurula hitap edin lütfen.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Düzeltiyorum Sayın Elitaş, değiştirmiyorum: “Harfiyen benimsemesem
de beyaz oy kullanacağım ve kullanmaya devam edeceğim.” dedi her maddesine.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Milletvekili özgürlüğü yok mu? Bunu deme özgürlüğü yok mu?
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) - Şimdi ben soruyorum: Sayın Bozdağ, bunu söyleyenlere bakın…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Kendi özgür iradesiyle söylüyor.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bir dakika.
Sizin bir bilim
adamınız, bir hukukçu, harfiyen benimsemediği maddeye oy verdiğini ikrar ediyor
ama Cumhuriyet Halk Partililer bir satırını benimsemedikleri Anayasa
değişikliklerine oy vermiyorlarsa özgür iradeleriyle hareket etmiyorlar mı? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Özgür iradesi varsa “hayır” der.
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri, sakin olun.
Sayın
milletvekilleri, sakin olun. Değerli arkadaşlarım, lütfen…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Baykal, güvenmiyor milletvekillerine, güvenmiyor, kayıp kaçak olur
diye göndermiyor!
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – İki: Şimdi…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan…
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim,
lütfen arkadaşlar, Hatibe müdahale etmeyelim.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Siyasi eleştirme yapmak bu kürsüden mümkün değil mi? Sataşma yok…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Nasıl sataşma yok ya, “devre mülk” demek hakaret değil mi?
BAŞKAN – Sayın
Bozdağ, lütfen…
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) - …siz Sayın Bozdağ’a söz veriyorsunuz, tekrar cevap veriyor. Burada
biz siyaset yapıyoruz, her eleştiri sataşma değildir, zaman zaman biz sataşma
iddiasıyla söz istediğimiz vakit “Zabıtlara bakacağım.” diye zaman
kazanıyorsunuz ama aynı işlemi iktidar partisi için yapmıyorsunuz.
AHMET YENİ
(Samsun) – Korkmayın, korkmayın.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Sen bir defa, kadrolu laf atıcısın, sus!
AHMET YENİ
(Samsun) – Korkmayın.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) - Söyleyeceğin bir şey varsa gel buraya. Kadrolu laf atıcısın sen.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Anadol, lütfen karşılıklı konuşmayalım. Siz Genel Kurula hitap edin Sayın
Anadol.
Değerli arkadaşlarım,
lütfen Hatibe laf atmayalım.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Seni onun için öne oturtturuyorlar laf atsın diye, senin işin o;
varsa söyleyeceğin, gelirsin.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Kadrolu o, kadrolu!
BAŞKAN – Sözle
müdahale etmeyelim Hatibe.
Buyurun Sayın
Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – En son cümlemi söylüyorum: Siz ne derseniz tersini yapmakta yarar
var. Eğer sizin dediklerinizi dinleseydik, 1 Mart muhtırasına, 1 Mart
tezkeresine biz oy verseydik Türkiye, bugün 60 bin Amerikan askerinin işgalinde
olacaktı, Irak’ta öldürülen 1 milyon Müslüman’ın katilleri arasında olacaktı.
Onun için biz, sizin dediğinizin tersini yaptık, ulusal çıkarları koruduk, 1
Mart tezkeresiyle bu gazi Meclise layık bir grup olduk. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim Sayın Anadol.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 21’inci madde üzerinde kişisel görüşlerini arz etmek üzere
Sayın Nurettin Akman. (MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, nasıl böyle bir, birden koro hâlinde…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, herhâlde konsantre oldunuz
galiba, duymadınız, biraz Meclisle ilgilenirseniz memnun oluruz.
BAŞKAN – Takip
ediyorum.
Buyurun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, bira önce, biz, bir Anayasa görüşmesi yapıyoruz,
ruhuyla, lafzıyla Anayasa görüşmelerinin gizli olması ve sadece
milletvekillerinin iradesiyle teklif edileceğine amir olmasına rağmen, bunun
bir parti grubunun kararı olduğu, bağlayıcı olduğu ve AKP’ce hazırlandığını
ifade etmiştir. (AK PARTİ sıralarından “Nereden çıkarıyorsun?” sesleri) Bunun
tutanaklara girmesini istirham ettim. O bakımdan söz aldım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Peki, tamam.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Efendim,
nedir Sayın Bozdağ?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, görüşülen Anayasa değişiklik teklifi
milletvekillerinin imzasıyla verilmiştir; bir partinin teklifi değildir, bir
grubun teklifi değildir. Tamamen çarpıtmaya matuftur. Tutanaklar burada. Her
şey Anayasa’ya, İç Tüzük’e uygundur.
OKTAY VURAL (İzmir)
– Efendim, kürsüde konuşan hatip böyle söylemiştir.
BAŞKAN – Peki
efendim, sizin beyanlarınız da tutanağa geçti. Çok teşekkür ederim.
Sayın Akman,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Akman,
süreniz beş dakika efendim.
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
Anayasa’nın 156’ncı maddesinde değişiklik yapan çerçeve 21’inci maddesi
hakkında görüşlerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Giresun’da şehit
olan astsubayımıza Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı ve yaralı
kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum.
Teklifin çerçeve
21’inci maddesiyle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Askerî Yargıtay” kenar
başlıklı 156’ncı maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Yüce
Türk ulusu adına yargılama yetkisini kullanan ve Anayasa’mızda yer alan altı
yüksek mahkemeden birisi olan Askerî Yargıtayda yapılan değişiklik, mahkemenin
kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işlerinin mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceği
öngörülmekte, mevcut metinde yer alan “askerî hizmetin gerekleri” kavramının,
yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi amacıyla madde metninden çıkartılmasına
ilişkin bulunmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 6 Nisan 1914 tarihinde çağdaş hukuk anlayışına kısmen
uygun olarak kurulmuş olan Askerî Yargıtay, Türkiye Cumhuriyeti’nin modern
yapısı içerisinde korunarak geliştirilmiş ve bugünkü yapısına kavuşmuştur.
Ancak ülkemizde askerî yargının, düzenli orduların kuruluşuyla birlikte, yani
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan itibaren var olduğunu söyleyebiliriz. Bu
bağlamda ülkemizdeki askerî yargı ülke sathına yayılmış tugay ve daha yukarı
birlik ve komutanlıklar bünyesinde kurulu yirmi bir askerî mahkeme ve yüz otuz
dört disiplin mahkemesiyle sistemin en üst kurum ve denetim organı olarak da
Askerî Yargıtay ile Anayasa ve yasalarla verilen görevleri yerine
getirmektedir. Bugün Askerî Yargıtay tümü ceza davalarına bakan dört daireyle
mevcut olup her dairede 1 başkan 7 üye, başsavcılıkta ise 1 başsavcı yardımcısı
ve 13 savcı yardımcısı bulunmaktadır. Askerî Yargıtayın tamamı yüksek hâkimlik
niteliğini haiz 35 üyeden meydana gelmektedir. Anayasa’nın 9’uncu, 38’inci ve
145’inci maddelerinde öngörülen yargı bağımsızlığı ilkesi kuşkusuz askerî yargı
için de geçerlidir. Ancak, askerî hâkimlerin bağlı oldukları komutanlar ve
askerî kurum amirleriyle kıdemli askerî hâkimler tarafından her yıl subaylara
sicil verilmesi hâli doğrudan hâkimlerin bağımsızlığı ile ilgilidir. Sicil
müessesesi askerî hâkimlerin yükselmelerinde en önemli etkendir. 143’üncü
maddenin dördüncü fıkrası, askerî hâkimlerin özlük işlemlerinin mahkemelerin
bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve askerî hizmetlerin gereklerine uygun olarak
düzenlenmesi zorunluluğu vardır, hükmüne yer vermiştir. Askerî hizmetin
gerekleri, mahkemelerin bağımsızlığına ve bu bağımsızlığın güvencesi ve
dayanağı olan hâkimlik teminatına dokunulmadığı sürece geçerlidir. Askerî
hizmetin gerekleri, hâkimlerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatını koruyarak
güvenlik altına alınmasının hâli, ancak askerî hizmetin gerekleri işletilirse
problem ortaya çıkacaktır. Örnek vermek gerekirse: Geçtiğimiz dönemde kendi
amirlerinin dahi haberi olmadan onlarca askerî hâkim Yüksek Askerî Şûra
Kararlarıyla, değerli arkadaşlarım, ordudan tart edilmiştir, ilişiği
kesilmiştir. Bu mahzurları ortadan kaldırmak için Anayasa’mızda bu değişiklik
hayata geçirilmektedir. Son Anayasa Mahkemesi kararıyla da askerî hâkimlerle
ilgili yeni bir düzenlemenin yine hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Yapılmakta olan
Anayasa değişiklikleri insan hayatının her safhasına hitap etmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bu yasa değişikliklerinde çocuklar vardır, engelliler vardır,
işçiler, memurlar, askerler, hülasa tüm insanlarımız vardır. Yıllardır kangren
hâline gelen YAŞ kararlarıyla… Ki binlerce aileye âdeta büyük acılar yaşatan,
ölümlere, intiharlara vesile olan bu yargı kararlarına bugün yargı denetiminin
açılmış olmasına kim “Hayır” diyebilir? Siyaset kurumu olarak geçtiğimiz yıl
enerjimizi, vaktimizi parti kapatmaları için harcadık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Akman, size de ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
NURETTİN AKMAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Parti
kapatmalarına kim “Evet” diyebilir? Milletimiz bunlardan rahatsız olmaktadır.
Bu değişikliklerle Türkiye’nin önü açılmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bizler sekiz yılda Türkiye’nin makûs talihini
değiştirdik. “Çözümsüz” denilen sorunların üzerine kararlılıkla gittik.
Ezberleri bozduk. Ülkemiz üzerindeki kara bulutları dağıttık, Türkiye’nin önüne
yeni ufuklar açtık.
Bizim yolumuz
demokrasi yoludur, hukuk yoludur. Bizim yolumuz, Anayasa’mızda açıkça ifadesini
bulan demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti yoludur. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
Değerli
milletvekilleri, değişim rüzgârları estiğinde bazıları duvar örer, bazıları ise
esen rüzgâra göre yelkenini ayarlar. Karşıdan gelen ve kendisine zarar
verebilecek olan rüzgârın gücünü arkasına alır ve hareket kabiliyetine dâhil
ederek gücünü güç katar. Değişim kaçınılmazdır. Gelin, altında kalacağınız
duvar örmek yerine sağduyuya kulak verin, Anayasa değişikliklerine oy kullanın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet…
NURETTİN AKMAN
(Devamla) - Bu duygularla, görüşülmekte olan Anayasa değişikliklerine ilişkin
hükümlerin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sen altında kalmışsın zaten. Kalmışsın altında!
BAŞKAN – Sayın
Akman, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş görüşmelerin
devamına dair bir önerge var, önergeyi okutuyorum efendim:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa Değişiklik Teklifinin 21. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi
uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep
ederiz.
|
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
S. Nevzat
Korkmaz |
|
İzmir |
Mersin |
Isparta |
|
Behiç Çelik |
Mustafa Kalaycı |
Ahmet Kenan
Tanrıkulu |
|
Mersin |
Konya |
İzmir |
|
Mehmet
Serdaroğlu |
Akif Akkuş |
|
|
Kastamonu |
Mersin |
|
Gerekçe:
Anayasalar,
Vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin
ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin
en üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
21. yüzyılın
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın
Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya
dayalı bir anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
“Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin
hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını
Her partinin
görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda
oluşacak Meclisin ilk işinin anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını
teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile
Milleti kucaklaştıracak,
Milletin
değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel
hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez
bütünlüğünü sağlayacak üniter yapı içinde Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum
içinde çalıştıracak,
Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokratik düzeni iyileştirecek,
Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir
sözleşme belgesi niteliğinde anayasa değişikliği kararını ilan etmiştir.
Anayasa
değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu
teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere
ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa
değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak
kullanmaktadır.
AKP’nin Anayasa
Değişiklik Teklifi kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu
diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklifin
içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP’den
iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP’den
düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve
hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba
etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için
değil kendini korumak için Anayasa değişikliği yapmaktadır.
AKP, iyi niyetli
değildir, başlattığı PKK açılımı için bu teklif ile anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hâle getirmektedir.
Bu hususlarda
uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi başlatacağım.
Sayın Yıldız,
hazır mısınız?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Hükûmetinizin başta “Kürt açılımı” diye başladığı, tepkiler üzerine demokratik
açılıma döndüğü, gelen tepkiler üzerine “millî birlik ve kardeşlik projesi”
adını verdiğiniz, şimdi de bugün bir Sayın Bakan “demokratikleşme ve
zenginleşme projesi” adını verdi. Size göre bu açılımın gerçek adı nedir?
PKK ile etkin bir
mücadele etmek için kararlı bir şekilde mücadele eden Türk Silahlı
Kuvvetlerinin direncini kırmak için mi, TSK’nın direncini artırmak için mi
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin işleyişi ve yargılama usullerini değiştirmek
istiyorsunuz?
AKP’nin Anayasa
değişikliği paketi de PKK açılımının önünü açmak, buna anayasal meşruiyet
kazandırmak amacına mı yöneliktir? Bu projeden vazgeçmeniz için daha ne kadar
asker ve polisimizi şehit vermemiz gerekmektedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Dokunulmazlıkları neden kaldırmıyorsunuz?
Alevi açılımının
parçası olan din ve ahlak bilgisi dersinin mecburiyetini elinizde fırsat varken
niye kaldırmıyorsunuz? Alevi yurttaşlarımızı “Alevi açılımı” adı altında
oyalıyorsunuz.
Ayrıca, bir grup
başkan vekiline verilen kınama cezası oylarınızla reddediliyor. Bu çoğunluk
diktatoryası değil midir? Dediğiniz ileri demokrasi bu mudur yoksa?
İş çevreleri
“Siyaset ekonominin önüne geçti, üç yıl kaybettik.” diyorlar. Siz de diyorsunuz
ki: “Bu toplumun beklentisi.” Sizinki mi doğru? Yoksa,
bugün anketlerde işsizlikte yakınanlar yüzde 70, Anayasa’dan –en önemli sorun
görenler- yüzde 18.
Ayrıca da
dokunulmazlıkları kalksa milletvekili seçilemeyecek olan 60-70 tane AKP’li
milletvekilinin oylarıyla Anayasa değişikliği yapıyorsunuz. Bu etik midir?
Siyasi etik neresinde bunun?
Ayrıca bedelli
askerlik, 100 bin memur, referanduma giderseniz vatandaşa şimdiden sunulmuş,
seçmene sunulmuş bir vaat olarak mı görüyorsunuz bunu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Cengiz…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım:
1- Sayın
Başbakanın Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlığı görevinin Anayasa’mızda hukuki
bir altyapısı, yasalarımızda hukuki bir zemini var mıdır?
2- Sayın Başbakan
bu göreve atama yoluyla mı, yoksa seçim yoluyla mı getirilmiştir?
3- Atama ise kim
atamıştır, seçilmişse kimler seçmiştir?
4- Sayın Başbakan
bu görevi kabul etmeden önce milletten, Meclisten ve yasalardan müsaade almış
mıdır? Yoksa bu kararı tek başına mı vermiştir?
5- Türkiye
Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanlığı katıyla, yargıyla, siyasi partilerle
mutabakat hâlinde Meclise gelmeyen bu Anayasa yoksa Büyük Ortadoğu Projesinin
Türkiye’ye dayatması mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: Görüşmeler
sırasında en fazla gündeme getirilen görüş 12 Eylül zihniyetinin yaptığı
Anayasa’yı değiştirmek. 12 Eylül döneminde Mustafa Pehlivanoğlu, Cengiz
Bektemur, Halil Esendal, Selçuk Duracık gibi gencecik fidanları idam ettiren
zihniyet ile Başbakanın ifadesiyle “İster asarsın, ister kesersin.” diyen
zihniyet arasında kişilerden farklı ne var?
İki, ihtilallere,
muhtıralara eğer karşıysanız bu düzenlemelerin arasında neden 28 Şubat ve 27
Nisan e-muhtıralarına karşı bir düzenleme yok?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Adalet Bakanlığı Adalet Bakanlığının taraf olduğu bir davada Ankara idare
mahkemelerinden birisinin başkanını YARSAV üyesi olduğu gerekçesiyle reddi
hâkim talebinde bulunmuştur. Bu bilgi doğru mudur? Doğruysa bu durumda Adalet
Bakanının yargıyı sabote etmesi anlamına gelmez mi? Bu durumdan 1.300’den fazla
seçkin üyeye sahip ülkemiz yargıç ve savcılarının ilk ve en geniş tabanlı sivil
örgütü olan YARSAV üyesi tüm yargıçlarının Adalet Bakanlığının taraf olduğu
davalardan çekilmesi mi gerekecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Nalcı…
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
bugün Kerim Tanır isminde bir vatandaş bir şikâyetiyle ilgili bir yazı
göndermiş, ben aynen size bunu aktarıyorum: “Anayasa değişiklik tekliflerinin
görüşülmesine televizyonda bakıyorum. Konuşmalarda sık sık Avrupa hukukundan,
Avrupa kriterlerinden örnekler gösterilmektedir. Hangi
Avrupa ülkesinde bir alacak davasının on yıl sonuçlanmadığı görülmüştür? Geç
gelen adalet, adalet midir?
Sonuç olarak
talebim: Görüşülmekte olan Anayasa değişikliğinde vatandaşın güncel sorunları
olan işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, yargılama sisteminin adil ve
hızlandırılması konusuna gerekli çalışmaların yapılması için ek maddeler ilave
edilerek vatandaşların dertlerine çare bulunacak mı?”
İkinci sorusu
ise: “Adalet Bakanlığı müfettişlerin Sincan Adliyesine, Erzincan Adliyesine sık
sık…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Sayın Başkanım…
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, ben sorularımı sormadım. İlk önce ben girdim.
BAŞKAN – Efendim,
şimdi, bakın, Sayın Bakana dört dakika süre kaldı efendim, Sayın Bakana dört
dakika süre kaldı.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, biz de ilk girenlerdeniz ama söz vermediniz.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Yanlış liste Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamamı
on dakikadır; beş dakika soru, beş dakika cevaptır. Altı dakika soru şeklinde
değerlendirildi. Şimdi dört dakikada da Sayın Bakan cevap verecek. Ne
yapabilirim, İç Tüzük böyle.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Hayır ama, sırayı yanlış yapıyorlar.
BAŞKAN – Hayır
efendim, hayır. Elektronik sistem neyse aynıdır, hiçbir değişiklik olmaz,
hiçbir problem olmaz gerçekten.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Çocuk oyuncağı değil ki bu!
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Bu tarafa hiç gelmedi sıra.
BAŞKAN – Yani
hiçbir arkadaşımıza böyle bir ayrıcalık, geridekini öne almamız filan böyle bir
şey olabilir mi?
Sayın Bakan,
buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, her şeyden evvel gerek
kürsüde konuşma yapan sayın milletvekillerine gerekse soru soranlara teşekkür
ediyorum gösterdikleri ilgiden dolayı.
Ama, önce, müsaade
ederseniz, bugün bir başçavuşumuzu kaybettik. Jandarma Başçavuş Ahmet Eryılmaz,
Giresun İl Jandarma Alay Komutanlığı mensubuydu. Şebinkarahisar’a giderken
yolda şehit oldu, iki erimiz de yaralandı. Belki bilginiz dışında olan bir
husus, bu, tamamen bir teknisyen arabasıydı ve Şebinkarahisar’a bazı teknik
tamirleri, onarımları yapmak için gidiyordu yani bir muharip araba da değildi
ve tamamen teknisyenlerdi ve burada, maalesef, bu personeli kaybettik.
Ailesine, Jandarma Genel Komutanlığına, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve ulusumuza
başsağlığı diliyorum.
Bir hususu da
burada belirtmek istiyorum. Daha önce patlayıcılar doğuda çok kullanılıyordu.
Evvelsi gün de bir arkadaşımız sormuştu, cevap verememiştim. Şimdi jammerlar
Türkiye’de ve özel sektör tarafından imal edilmekte ve güneydoğuda dikkat
ederseniz bunların kullanımı ile pek çok şey önlenebilmektedir.
Şimdi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik açılımla ilgili sorular devamlı
soruluyor. Ben zannediyorum Sayın İçişleri Bakanımız burada iki defa bunları
etraflıca açıkladı.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Hiçbir şey açıklamadı.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Şimdi, benim bu ölçüde meseleye girmem ve
açıklama yapmam mümkün değil. Bu sebeple, ben, yalnızca sorulmuş olmak için mi
acaba soruldu diyorum. Çünkü tatmin de olunmamış olabilir. Takdir sizlerin.
Ancak bir hususu
özellikle belirtmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadelesi
ile demokratik açılım arasında biz Bakanlık olarak bir ilişki kurmuyoruz.
Terörle mücadele, bütün hızıyla devam etmektedir. Bakanlık olarak bizim
görevimiz, bu mücadelede Silahlı Kuvvetleri en iyi şekilde teçhiz etmek ve
onları harbe hazırlamaktır. Zaten Anayasa’dan kaynaklanan, Hükûmetten dolayı
gelen görevimiz de budur.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Hani harp yoktu Sayın Bakan!
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, söz mü verdiniz Arkadaşımıza?
BAŞKAN – Yok, hayır, hayır. Siz devam edin Sayın Bakan. Zaman zaman oluyor böyle.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Evet, peki efendim.
Burada, bu konuda
soracağınız her şeye cevap vermeye amadeyim, her türlü sorunuza cevap vermeye
amadeyim.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Bakan...
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen...
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Diğer sorulara, din dersi Millî Eğitim
Bakanlığının, Orta Doğu Projesi Dışişleri Bakanlığının, YARSAV Adalet
Bakanlığının, adaletin gecikmesi de Adalet Bakanlığının ve müfettişler de onun.
Bu konuda kendimi ehil kabul etmiyorum sayın milletvekilleri.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Hükûmeti temsil ediyorsunuz, yazılı da verebilirsiniz.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Hükûmeti temsil de madde üzerinde sorun.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Arzım bundan ibaret. Teşekkür ediyorum.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, benim sorum 12 Eylülle ilgiliydi.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati: 22.54
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.02
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 21’inci madde üzerinde on üç önerge
vardır.
Şimdi, İç Tüzük
çerçevesinde kurayla belirlenen yedi önergeyi okutacağım, sonra bu önergeleri
aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
“Askeri
Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve
özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı
esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
İkram
Dinçer
Van
“Askeri
Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve
özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı
esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Yılmaz
Tunç
Bartın
“Askeri
Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve
özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı
esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ali
Öztürk
Konya
“Askerî
Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve
özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı
esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Necla Arat |
Metin
Arifağaoğlu |
|
İstanbul |
Artvin |
“Askerî
Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve
özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı
esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 21 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Bengi Yıldız |
Hasip Kaplan |
Akın Birdal |
|
Batman |
Şırnak |
Diyarbakır |
|
M. Nezir
Karabaş |
Pervin Buldan |
Sırrı Sakık |
|
Bitlis |
Iğdır |
Muş |
Madde: 21-
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesi kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge, maddeye en aykırı önergedir, okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa değişikliği teklifinin, 21. maddesinin teklif metninden çıkarılması
için gereğini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
İzmir |
Mersin |
|
Behiç Çelik |
S. Nevzat
Korkmaz |
Cemaleddin Uslu |
|
Mersin |
Isparta |
Edirne |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Anayasalar,
vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin
ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin
en üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
21. yüzyılın
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya
dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
“Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin
hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin
görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda
oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını
teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile
Milleti kucaklaştıracak,
Milletin
değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel
hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez
bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile
uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir
sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa
değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu
teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere
ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa
değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak
kullanmaktadır.
AKP’nin Anayasa
Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu
diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif,
Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP’den
İş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP’den
düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve
hürriyetlere güvence beklemektedir.
Millet,
mahkemelerdeki iş yükünü azaltacak ekonomik, sosyal ve adli reform
beklemektedir.
Millet, yandaş
yargıç değil, tarafsız ve bağımsız mahkemelerde hakkını aramak istemektedir.
AKP 8 yılı heba
etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için
değil, kendini korumak için Anayasa değiştirmektedir.
AKP, günü
geldiğinde herkesin güvenli liman gibi sığınabileceği tarafsız ve bağımsız
mahkemeler için hiç bir şey yapmamıştır.
AKP, 8 yıllık
iktidarında, yandaş yargıç yaratmış, yargıyı siyasallaştırmıştır.
AKP, hukuk
devleti ve hukukun üstünlüğünü tahrip etmek, üstünlerin hukukunu yaratmak
istiyor.
AKP, açılım adı
altında PKK’nın siyasallaştırılması için ilk adım olduğunu ifade ettiği bu
teklif ile, bin yıllık kardeşliğin ve milli bütünlüğün
bozulmasına anayasa zemini hazırlamak istemektedir.
AKP, iyi niyetli
değildir, başlattığı PKK açılımı için bu yasa değişikliği ile anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple bu Anayasa değişikliği milletin hayrına değildir ve
Anayasa’ya aykırıdır.
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Oylamadan önce yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Yoklama
talebi var. Yoklama talebinde bulunan milletvekili
arkadaşlarımızı tespit ediyoruz: Sayın Vural, Sayın Çelik, Sayın Tanrıkulu,
Sayın Taner, Sayın Paksoy, Sayın Şafak, Sayın Kutluata, Sayın Özdemir, Sayın
Toskay, Sayın Asil, Sayın Özensoy, Sayın Büyükataman, Sayın Günal, Sayın Melen,
Sayın Atılgan, Sayın Bukan, Sayın Ekici, Sayın Türkeş, Sayın Kaya, Sayın
Ertuğrul, Sayın Çobanoğlu, Sayın Varlı.
İsmini okuduğum
arkadaşlarımız sisteme girmiyorlar, uyarıyorum.
Elektronik
sistemle yoklama yapacağız.
İki dakika zaman
ayırıyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 21 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Akın
Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları
“Madde 21-
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesi kaldırılmıştır. “
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Birdal, konuşacak mısınız?
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Konuşacağım.
BAŞKAN – Buyurun
efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Beş dakikadır
süreniz.
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yapılması öngörülen
21’inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Şimdi, Avrupa
Parlamentosu defalarca karar almıştır, Türkiye’deki yargı sisteminin
uluslararası hukuk normlarına, Avrupa Birliğinin birtakım kazanımlarına,
demokratik değerlerine ve normlarına uygun olmadığına ve değiştirilmesi
gerektiğine dair.
Şimdi, bu
değişikliklerin, Avrupa Birliği müktesebatına uygun hâle getirilmesi saikiyle
yapıldığını biliyoruz. Fakat, ne yazık ki bu
düzenlemeler, gerçekten, ne Avrupa Birliği hukuk normlarına uymakta ne olağan
yargı sistemine uymakta ne yargının eşitlik ilkesine uymakta. Yine, bu
değişikliklerle, Anayasa üzerindeki askerî vesayetin korunduğunu görüyoruz.
Askerî yargının taraf olduğu bu tutum, uluslararası hukuka uymayacak. Acaba, bu
müktesebata uygun olmadığı sonucuna ne diyecekler, bilemiyoruz.
Şimdi, 23’üncü
Dönem seçimlerinden sonra, bir kez, Amerika Devlet Başkanı Obama geldiği zaman
generaller geldiler, bu tribünde yer aldılar ve sonra, bir daha gelmediler.
Örneğin…
SELAMİ UZUN
(Sivas) – Gelmediler mi?
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Gelmediler.
“Ulusal egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir.” diyoruz ama generaller ki -bunlar kamu
görevlisidir- onların…
SELAMİ UZUN
(Sivas) – Sizi boykot ediyorlar.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Yani, neyi boykot ettiklerini bilmiyoruz ama milletin iradesine
karşı bir tutum aldıkları görülüyor. Örneğin, Sayın Bakan, bu konuda bugüne
değin rahatsız olmuş mudur? Bu ulusal egemenlik iradesine, anlayışına karşı bu
tutumu, bürokratik bir tutumu, nasıl değerlendirmişlerdir? Doğrusu, merak
ediyoruz. Daha üç gün önce, burada “Ulusal egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.” iradesine karşı, yine, törenlere gelmemişlerdir.
Şimdi, birkaç gün
önce, bedelli askerlik tartışması oldu ve 100 bin kişinin, bu yasanın çıkarılması
hâlinde, bundan yararlanmak istediğine dair bir tespit yapıldı ve 2,5 milyar TL
de Maliye Bakanlığına kaynak yaratılacağı söylendi. Doğrusu, Hükûmetin
açıklamalarından, bu bedelli askerliğe ilişkin bir yaklaşım olduğu görülüyordu
ama sonra, Genelkurmay Başkanıyla yapılan toplantıda, koşulların olmadığı
gerekçesiyle bedelli askerlik başka bir bahara ertelendi.
Şimdi, bir de
vicdani ret konusu… Örneğin Avrupa Birliği tam üyelik sürecinde mutlaka Avrupa
Birliği müktesebatına uygun olarak vicdani reddin bir insan hakkı olduğu kabul
edilecektir ama ne yazık ki ölmek ve öldürmek istemeyen gençlerimiz bugün
askerî mahkemelerde yargılanıyor. Bu nasıl açıklanacaktır, buna Sayın Bakan
acaba ne diyecektir, doğrusu merak ediyoruz. O nedenle, vicdani reddin bir an önce
Avrupa hukukuna, insan hakları hukukuna ve Avrupa Birliği müktesebatına uygun
olarak, bir hak olduğunun artık kabul edilmesi gerekir ve gençlerimizin
ellerine silah almayışının bu hukuk anlayışı ile çelişmemesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Bizler eğer gerçek
bir demokrasi istiyorsak, ki ünlü yazar Yaşar Kemal’in
deyimiyle… Ki bizim örgütlerimizin birçoğunun girişinde yazar “Ya gerçek
demokrasi, ya da hiç!” diye. Şimdi, demokrasi yarım olmaz arkadaşlar.
Demokrasi, gerçekten, anayasasıyla çelişmez. O anayasa da vesayetçi bir anayasa
olmaktan çok, sivil, demokratik, altını her zaman çizdiğimiz insan haklarına
dayalı, hukukun üstünlüğünü temel alan bir sivil anayasadır ve bunu yapacak da
mutabakatını sağlayacak da yüce Meclisimizdir. Ama ne yazık ki burada yine bu
eksik ve güdük kalacaktır ya da…
1998 Nobel
Edebiyat Ödülü sahibi Portekizli Saramago diyor ki: “Bu gökyüzünün altında
artık söylenmedik bir şey kalmadı, her şey söylendi. Marifet, artık,
söylenenlerin yapılabilmesindedir.” Gerçekten, nasıl bir demokrasi, nasıl bir
insan hakları, nasıl bir adalet, bunların hepsi artık söylendi aşağı yukarı,
burada kesişiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Birdal, konuşmanızı tamamlayın efendim. Bir dakika ek süre verdim.
AKIN BİRDAL (Devamla)
– Bitiriyorum efendim. Teşekkürler.
O nedenle biz,
artık, söylenenlerden çok, Türkiye’nin, Türkiye halkının beklentilerine,
gereksinmelerine karşılık verebilecek demokratik, sivil bir anayasadır ve tam
bir demokrasidir. Yoksa, halının kenarından giderek
“temizlik yapıldığı” söylenirse gerçekten bu aldatıcı ve yanıltıcı olur.
Halının altıdır asıl olan, temizlenmesi gereken ve bunun için de hem fikrî
olarak hem teknik olarak koşullar uygundur. Önemli olan bunu yapabilmektir.
Bu umutla
hepinizi selamlıyor ve saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Birdal, teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım beş önerge de aynı mahiyettir. O nedenle
birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.
İlk önergeyi ve
diğer imza sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Askerî Yargıtayın
kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri,
mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre
kanunla düzenlenir.”
Necla
Arat (İstanbul) ve arkadaşları
Diğer imza
sahipleri:
Ali Öztürk
(Konya)
Yılmaz Tunç
(Bartın)
Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu
(Siirt)
İkram Dinçer
(Van)
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim önergelere?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz efendim.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Necla Arat konuşacak.
BAŞKAN – Sayın
Arat, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika efendim.
NECLA ARAT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Görüşmekte
olduğumuz 497 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 21’inci maddesine ilişkin önerge
üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Günlerdir
tartıştığımız Anayasa değişikliği hatta günlerdir ve gecelerdir tartıştığımız
Anayasa değişikliği için AKP sözcüleri, yargı bağımsızlığının ve
tarafsızlığının güçlendirilmesi amacıyla yapıldığını savunuyorlar ve bol
özgürlük soslu demokrasi söylevleri vermeyi sürdürüyorlar ama muhalefet
sözcülerinin ekonomiden bahsetmelerinden çok rahatsız oluyorlar.
Sayın
milletvekilleri, ekonomi bir toplumun temel içgüdüsü gibidir. Eğer tüm
altyapının üzerinde kurulacağı bu temel içgüdü yani ekonomi güçsüz ve problemli
ise üstyapı kurumlarında, örneğin hukukta yapılacak değişiklikler asla etkili
olmaz. Bu nedenle ben çok kısaca da olsa sözlerime ekonomiyle gireceğim.
Günümüz
Türkiyesi’nde -hepinizin bildiği gibi- 7 milyonu aşkın kişi yoksulluk
sınırında, 2 milyon 592 bin kişi işinden olmuş durumda. TÜİK’in verilerine göre
2008’de yüzde 11 olan işsizlik oranı, 2009’da yüzde 14’e çıkmış, işsiz sayısı 860
bin kişi artarak 3 milyon 471 bine ulaşmış. 89 bin esnaf kepenk kapatmış.
Çiftçi, zanaatkâr, küçük esnaf borçlarını ödeyemez hâle gelmiş. Genç işsizliği
ise yüzde 25’lere vurmuş durumda. Toplumsal yapı ve değerler sistemi ne yazık
ki altüst olmuş. Cinayetler, yolsuzluklar, intiharlar, tecavüzler ve her türden
şiddet olayları bir tür akıl tutulmasının, hastalıklı bir yapının göstergeleri.
İşte, Türkiye’nin gerçek dar gömleği, içinde bulunduğu bu
kaotik durum.
Sayın
milletvekilleri, bu iç karartan manzara karşısında AKP İktidarının en temel
kaygısı, prodüksiyonunu kendi başına üstlendiği bir
Anayasa paketini Meclisten geçirmek. Üstelik bu paket değindiğimiz büyük
dertlere deva olabilecek hiçbir çare içermiyor. Nitekim,
çeşitli tartışma programlarında vatandaşlarımız…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen ayakta dolaşmayalım, yerlerimize oturalım. Lütfen
sessizlik…
NECLA ARAT
(Devamla) - …bu paket yaşamlarımızda ne gibi değişikliklere yol açacak; oğlum,
kızım artık iş bulabilecek mi; terör sona erecek mi; Kıbrıs sorunu, sözde
Ermeni soykırımı, AB üyeliği gibi sorunlar çözülecek mi, özelleştirme adı
altında sokağa bırakılan işçilerin kazanılmış hakları ne olacak, diye
soruyorlar.
İktidar ve
yandaşları ise, bu paketle, süngü yolu ile halka “evet” dedirten 12 Eylül
Anayasası’nın antidemokratik bazı hükümlerini değiştireceğini savunuyor.
Başbakan, devleti bireye karşı koruyan bu vesayetçi 12 Eylül Anayasası’nın
artık toplumun yapısına dar geldiğini söylüyor ve millî idarenin bu dar gömleği
yırtmak istediğini ifade ediyor.
Sayın
milletvekilleri, “millî irade” kavramı, çok tartışılması gereken bir kavram.
Bugün hiç kimse pek çok maddesi değiştirilmiş olan 12 Eylül Anayasası’nı
savunmuyor ama bu Anayasa’nın 1982’de referanduma götürülmüş olduğu ve yüzde
92’lik bir millî iradeyi yansıttığı unutulmamalıdır. O tarihte meydanlara
yansıyan vatandaş iradesinin görsel belgeleri arşivlerde dururken ve dönemin
tanıkları hâlen sağ iken süngü yoluyla “evet” dedirtmek türünden yanıltıcı bir
söylem de kullanılmamalıdır.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Şeffaf zarflarla mı? Mavi hayır oyu, şeffaf zarf…
NECLA ARAT
(Devamla) – Anayasalar toplumsal sözleşmelerdir, toplumun tüm kesimleriyle uyum
ve anlaşma içinde hazırlanmaları gerekir. Bu koşul göz önünde bulundurulduğunda
geçerlilik kazanırlar. Eğer yöntem, tersine “Ben yaptım oldu.” şeklinde işlerse
muhalefetin yanıtı da uzlaşmaz ve sert olur.
Kuşkusuz,
Parlamentodaki sayısal çoğunluğu nedeniyle güç iktidar partisinin elindedir ama
demokrasilerde çoğunluk kadar azınlık da önemlidir ve…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın
Arat, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
NECLA ARAT
(Devamla) – Toparlıyorum.
…eğer güç, meşru
siyasal amaçlara ulaşmakta işe yarayacak yerde, bir araç olacak yerde AKP
İktidarının yaptığı gibi daha çok güç elde etmek için kullanılırsa, tehlikeli
bir amaç hâline gelir. Şu anda AKP İktidarı, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın
yapılarını değiştirme ve parti kapatmakta kendi çoğunluğunun egemen olduğu
Türkiye Büyük Millet Meclisini yetkilendirme girişimleri nedeniyle bu tehlikeli
amacı örneklendirmektedir. Yasama ve yürütme zaten avucunun içinde olduğu hâlde
anayasal özgürlüklerin ve kurumların güvencesi durumunda olan yargı erkini de
tarafsızlığını ve bağımsızlığını yok ederek kendi egemenlik alanı hâline
getirmek istemektedir. Oysa gerçek demokrasi her şeyden önce bir bilinç, erdem
ve sorumluluk rejimidir ve ancak kitle insanları sorumlu bireylere
dönüştüklerinde yaşanabilir ve yaşatılabilir. Demokrasi kültürünün ve ikliminin
bulunmadığı yerlerde yeşeremez.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sadece
selamlama yapabilmeniz için tekrar mikrofonunuzu açıyorum Sayın Arat.
NECLA ARAT
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki,
teşekkür ederim, sağ olun.
Sayın Öztürk,
konuşacak mısınız, gerekçe mi? Gerekçe.
Sayın Tunç?
Gerekçe.
Sayın Dinçer?
Gerekçe.
Sayın Yılmaz?
Gerekçe.
Aynı paraleldeki
gerekçeyi okuyunuz lütfen.
Gerekçe:
Askerî Yargıtayın
yargılama usullerinin de mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik
teminatı esaslarına göre düzenlenmesi amaçlanmıştır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bu işleme koyduğun önergelerin veriliş tarih ve saati
ile benim önergemin veriliş tarihini ve saatini söyler misiniz?
BAŞKAN – Onları
araştırırız efendim.
Birlikte işleme
aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bir soru sordum size.
BAŞKAN – İnceleriz,
size bilgi veririz efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu işleme koyduğunuz önergelerle benim önergelerimin veriliş tarih
ve saatine bakar mısınız?
BAŞKAN – Sayın
Genç, sorunuza hemen şimdi burada bir anda cevap vermem mümkün değil, bir
baktırmam lazım takdir edersiniz ki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bakın işte. Benim önergemi ben önce verdiğim hâlde işleme
koymadın.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri 21’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Şimdi
maddenin gizli oylamasına başlıyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan! Ben sana bir laf söylüyorum! (AK PARTİ sıralarından
“Bağırma!” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Bir
dakika… Bir dakika… Bana böyle bağıramazsın!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Benim önergemi haksız yere işleme koymuyorsun.
BAŞKAN – Hayır,
burada hiçbir kimseye haksızlık yapılmaz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Saatine bakar mısın? Saatine bakar mısın?
BAŞKAN – Hepsi de
aynı anda gelmiş. Kurayla yedi önergeyi seçtik.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır efendim, gruplar adına işleme koyduğun önerge sonra verilmiş.
BAŞKAN – Buyurun,
gelin, bakın. Buyurun, buyurun. Gel buraya…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sen gel buraya!
BAŞKAN – Hadi o
zaman otur yerine! Otur yerine! Otur! Terbiyesiz!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sana bunu pahalıya ödeteceğim!
BAŞKAN – Biraz
saygılı ol! Biraz saygılı ol şu kürsüye, saygılı ol!
KÜRŞAD TÜZMEN
(Mersin) – Kale alma Başkan ya.
BAŞKAN - Üstelik
kurayı da kendin çekmişsin.
Gizli oylamaya
Adana ilinden başlıyoruz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, oy kullanmayan arkadaşımız kaldı mı? Yok.
Oy kullanma
işlemi sona ermiştir.
Lütfen oy
kutularını kaldıralım.
(Oyların ayrımı
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinin gizli oylama sonucunu
açıklıyorum:
“Oy sayısı : 408
Kabul : 338
Ret : 70
Çekimser : -
Boş : -
Geçersiz : -
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Harun Tüfekci |
Murat Özkan |
|
Konya |
Giresun” |
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, 22’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 22- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 157 nci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Askerî Yüksek
İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının
disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın
Turgut Dibek konuşacakladır. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Dibek,
buyurun.
Süreniz on
dakikadır efendim.
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa değişiklik paketinin 22’nci maddesi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi adına söz aldım. Öncelikle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir haftayı aşkın süre oldu. Hükûmetin, AKP Hükûmetinin bir
dayatmayla Türkiye’nin önüne getirmiş olduğu bu paketi maalesef gece gündüz
görüşüyoruz değerli arkadaşlar. Dayatma olduğu, aslında az önce Sayın Zafer
Üskül’ün açıklamalarında da zımnen de olsa üstü örtülü olsa da bir anlamda
kabul edildi zaten.
Değerli
arkadaşlar, bunun öncesini de düşündüğümüzde, yani bu paket burada görüşülüyor
ama komisyon aşaması var, artı, Hükûmetin işte günlerce dilinden düşmemişti
hatırlıyorsunuz, onları düşündüğümüzde iki ayı aşkın süredir Türkiye’de AKP
İktidarı, Hükûmet, bir defa devlet tüm görevlerini askıya almış gözüküyor. Yani
Türkiye’de ne oluyor, ne bitiyor, bununla ilgilenen yok maalesef.
Şimdi, gecenin bu
saatinde tabii bunları konuşmak zorunda kalıyoruz fakat değerli arkadaşlar,
bakın, Sayın Başbakan dâhil, bakanlar dâhil burada yatıp kalkıyorlar neredeyse
ki milletvekillerinin hâli ortada! Şimdi, bakanlar görevlerini askıya almış
durumdalar. AKP Hükûmeti tarafından, Başbakan tarafından bu ülkede bir
sıkıyönetim, Ankara’da bir sıkıyönetim ilan edilmiş, bunun adı ancak budur
değerli arkadaşlar.
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Sıkıyönetim sizde var, bizde yok.
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Ülkede çok ciddi sorunlar var. Ben, bugün, sayın bakanları Meclis
bahçesinde, basına demeç verirken görüyorum. Bilmiyorum kendileri bu durumdan
üzülüyorlar mı ama ben gerçekten üzülüyorum. Siirt’te yaşanan konuyla ilgili
olarak ilgili bakanlar kimler? Millî Eğitim Bakanı, kadın ve aileden sorumlu
olan Devlet Bakanı, ancak Meclisin bahçesinde basına demeç verebiliyor
arkadaşlar! Böyle bir noktaya gelmiş.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, ilk gün, bu görüşmelerin başladığı ilk gün, aslında sizin de
üzülmeniz gereken bir tabloyla, daha doğrusu bir görüntüyle karşılaştık burada.
Hükûmetin bir Bakanı Kayseri’de çirkin bir saldırıya maruz kaldı, Sayın Taner
Yıldız. Hepimiz gerçekten o saldırıya üzüldük ama değerli arkadaşlarım, Taner
Yıldız hastaneye gitti, neyse, kendisine gerekli tıbbi müdahale yapıldı;
helikopterle buraya getirdiniz, o yüzü gözü şiş hâlde, burada o insana oy
kullandırdınız ve Sayın Bakan ancak ve ancak Meclisteki, buradaki odada veya
kuliste dinlendirildi. Değerli arkadaşlar, siz bundan üzülmediniz mi,
utanmadınız mı? Bu yakışıyor mu bir Bakana? Yakışıyor mu değerli arkadaşlarım?
Yani o insanın dinlenmeye ihtiyacı var...
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) – Sen bunu anlayamazsın?
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Bir dakika…
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) – Sen bunun ne anlama geldiğini anlayamazsın?
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Acaba, doktorlar kendisine dinlenmesi için kaç gün rapor verdiler?
Ama buraya getirdiniz o insanı!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Kendisi, sorumluluğunu bilen bir Bakandır.
BAŞKAN – Lütfen…
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, sorumluluk ayrı mesele.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Siz de sorumluluğunuzu bilin, oy kullanın.
BAŞKAN – Lütfen…
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Sorumluluk ayrı mesele…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Hiçbir şey anlamıyorsunuz!
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Bakan.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Ben şunu anlatmaya çalışıyorum: Bakın…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sen hiçbir şey anlamıyorsun!
BAŞKAN – Sayın
Akdağ, lütfen…
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Sayın Bakanım, ben size söylemiyorum.
Bakın, ben şunu
anlatmaya çalışıyorum.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bir şey anlamıyorsun!
BAŞKAN – Sayın
Akdağ, lütfen müdahale etmeyin.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – O kişi burada, Meclisin odalarında veya kuliste yatarak dinlenmeye
mahkûm edildi sizin tarafınızdan. Böyle bir utanç tablosunu bu Türkiye’ye
izlettiriyorsunuz bir haftadan bu yana değerli arkadaşlar. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Utanç tablosu, burada olup oy vermeyenlerdir.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – O, sorumluluğunu bilen bir milletvekili! Siz de
sorumluluğunuzu bilin, oy kullanın!
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sayın Bakan, dövecek misiniz? Sayın Bakan dövecek mi?
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Demokratik sorumluluğu olan bir milletvekili!
BAŞKAN – Sayın
Akdağ, lütfen…
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, şimdi, Türkiye’de neler oluyor, neler
bitiyor. Ben, birkaç somut örnekle... (Gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, müdahale etmelisiniz.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sen kendi demokratik bilincine sahip ol!
BAŞKAN – Sayın
Akdağ, lütfen… Sayın Bakan…
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Sayın Bakanım, siz niye rahatsız oluyorsunuz?
AHMET YENİ
(Samsun) – Ortalığı germe!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Tabii, burada yok Taner Yıldız, burada yok!
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Siz niye rahatsız oluyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Hiçbir şey anlamıyorsunuz!
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Ben, sizlerin söylemesi gereken bir şeyi söylüyorum burada. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Hakkında konuşuyorsun, haksızlık ediyorsun!
AHMET YENİ
(Samsun) – Niçin oy kullanamadığınızı söyleyin.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen… Lütfen, müdahale etmeyin.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Sizlerin rahatsız olması gereken bir şeyi söylemeye çalışıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Dibek, siz Genel Kurula hitap edin efendim. Sayın Dibek, siz Genel Kurula hitap
edin.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ne kadar ayıp!
BAŞKAN - Lütfen,
müdahale etmeyelim. (Gürültüler)
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Şimdi bakın, değerli arkadaşlar…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, Bakan olmak imtiyazlı mı? Ayrıcalıklı mı Bakan olmak?
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Niye rahatsız oluyor ki Sayın Bakan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – O arkadaşın ismi var efendim.
BAŞKAN – Sayın
Dibek, siz konuşmanıza devam edin efendim, siz devam edin.
AHMET YENİ
(Samsun) – Niye oy kullanamıyorsunuz, onu söyle önce.
BAŞKAN -
Arkadaşlar, lütfen, yerinizden hatibe söz atmayın.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, bu Anayasa değişikliğinin altında
ne var diye burada günlerdir konuşuluyor. Arkadaşlarımız söylüyorlar, diğer
muhalefet sözcüleri söylüyorlar. Aslında, sizin çok iyi yaptığınız, sekiz
yıldan bu yana yaptığınız tek şey var. Değerli arkadaşlar, buraya geliyorsunuz
veya değişik ortamlarda, ya yapmak istediğiniz şeyin tam tersini söylüyorsunuz,
onu konuşuyorsunuz ya da yapmak istediğiniz şeyleri gizliyorsunuz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ne söylüyorsak, o.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Buna “takiye” de denebilir, buna takiye de denebilir değerli
arkadaşlar. O yöntemi burada da kullanıyorsunuz. Hükûmet içerisinde bunu, Sayın
Çiçek, en iyi yapan o, ama diğer arkadaşlar, sözcüler de bunu yapmaya gayret
ediyorlar. Bu yöntemi bu değişiklikte de kullanıyorsunuz değerli arkadaşlar.
Türkiye’de neler
olup neler bitiyor, birkaç tane somut örnek vereceğim size değerli arkadaşlar:
Şimdi bakın,
geçenlerde gazetede küçük bir kupür hâlindeydi ama
Diyarbakır’da bir genç, babası ve kardeşiyle bir tartışmaya girdiler işsizlik
konusuyla ilgili olarak. O genç, babasını ve kardeşini silahla vurdu, öldürdü.
Merak ediyorum, buradaki arkadaşların kaçının umurundaydı o mesele yani?
Bununla ilgili olarak kim ne dedi, kim ne etti? Diyarbakır milletvekilleri,
burada, bu konuyla ilgili olarak acaba ne kadar ilgilendiler?
Yine, basına
düşen bir haber daha vardı. Bir baba, iki aylık evladının fotoğrafını çekmiş
eşiyle beraber, işsiz kalan bir baba, balkona çıkmış, intihar etmiş.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de bunlar yaşanıyor. Siirt’teki olayı geçiyorum. O, hepimiz
için bir utanç tablosudur. Sayın Bakanlar, burada oturmak zorunda kalıyorlar.
Bizim değerli milletvekili arkadaşlarımız, gitmişler ve bugün, Siirt’teki bu
konuyu ilgililerle görüşüp veya oradaki mağdurlarla görüşüp en azından ne olup
ne bittiğini anlamaya çalışıyorlar.
Değerli
arkadaşlar, 2010 yılının ilk üç ayında bu ülkede 60’a yakın kadın ya intihar
etmiş ya da öldürülmüş, yani üç ayda, üç ayda! Değerli arkadaşlar, bunların
içerisinde çocuk yaşta kızlarımız var, intihara sürüklenenler de var. Bunlarla
acaba ilgileniyor musunuz, umurunuzda mı? Burada yatıp kalkıyorsunuz da, acaba
bu konulara bakıyor musunuz?
Bakın, asgari
ücret 577 lira, siz bu millete 30 liraya kıyma yediriyorsunuz! Vatandaş bunun
hesabını size soracak. Yani hiç çekinmeyin, soracak. Bu millete 30 liraya kıyma
yediren bir iktidara, bu halk ne yapar ne eder hesap sorar.
Şimdi, Sayın
Başbakan veya ilgili bakan çıkmış, burada biz tarımla, hayvancılıkla ilgili
konuşurken, Sayın Tarım Bakanı buraya geliyor, yirmi dakika nutuk atıyor
burada. Değerli arkadaşlar, Türkiye’yi siz yönetiyorsunuz. Bu et, bu kıyma niye
30 liraya çıktı? Bunun hesabını siz mi vereceksiniz, biz mi vereceğiz?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Biz vereceğiz, biz. Muhalefet sorumlusu!
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Sekiz yıldır niye bu konu bu hâle geldi? Hiç konuşan yok değerli
arkadaşlar.
Anneler, babalar
-bakın, aynı telefonlar size de geliyordur- evde evlatlarını yalnız
bırakamıyorlar. Bunu samimiyetle söylüyorum. Diyorlar ki: “Birimiz gidip
işimizi göreceksek diğerimiz evde kalıyor, çocuğumuzla yalnız kalıyor.” Bu
ülkede eğitimli işsizlik oranını neredeyse üçte 1’e, dörtte 1’e çıkardınız.
Yani çocuklardan korkuyorlar başlarına bir şey gelir mi evde yalnız kalırlarsa
diye. Böyle bir ülke bıraktınız Türkiye’de değerli arkadaşlar.
Aslında bunları
uzatabiliriz, çok daha fazla uzatabiliriz ama bunlara girmek istemiyorum. Şunları
söyleyeyim değerli arkadaşlar…
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Ergenekon’u da anlatsana biraz, anlat, anlat, onu da anlat.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Onlara da gireriz, onlara da gireriz.
Bakın, gündem
bunlar değerli arkadaşlar. SONAR bugün bir anket yayınladı. Tabii, bilmiyorum,
dikkatinizi çekti mi. Orada tercihlerle ilgili rakamlar da var, girin, bakın.
SONAR ciddi bir kurum ama bakarsanız nerelere düştüğünüze… Yüzde 28’lere
düşmüşsünüz orada. Yani çok değil, bir sonraki ankette herhâlde Cumhuriyet Halk
Partisi sizin de üzerinizde olacak değerli arkadaşlar.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Seçimde göreceksiniz, merak etme.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Ama bakın, ülkenin gündemini de sormuşlar vatandaşlara.
Türkiye’deki vatandaşlar, bizim milletimiz, en çok şu anda Türkiye’nin
gündeminde olan sorunlar sorulduğunda, yüzde 71,20’si işsizlik demiş, yüzde
70,30’u ekonomik sorunlar, yani hayat pahalılığı demiş. “Ne pahasına olursa
olsun vazgeçmeyeceğiz.” dediğiniz o Kürt açılımı meselesi var ya, yüzde 20, 20,
vatandaşın gündeminde yüzde 20!
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Siz masaüstü anketleri bırakın da milletin içine girin, içine!
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Ya bugün şurada konuştuğumuz mesele ne kadar arkadaşlar?
Girersiniz, bakarsınız. Bak, hepinizin elinde bilgisayarlar, telefonlar var.
AHMET YENİ
(Samsun) – Niçin oy kullanmıyorsunuz?
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Yüzde 18,6 değerli arkadaşlar. Yani şu Anayasa değişikliğinin
Türkiye’deki, vatandaşın gündemindeki yeri bu değerli arkadaşlar, bunu da
bilmeniz gerekiyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – CHP yüzde kaç görünüyor orada?
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Bakın, bir de şunu da söyleyeyim, şurada yaşanan tablo da utanç
verici, onu da söyleyeyim: Gelen, çıkan, konuşan “askerî darbe Anayasası”, “12
Eylül Anayasası” diyor, başka bir şey demiyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, arkadan vurmayasın ha!
Sayın Başkan,
arkadan vurur Sayın Bakan ha, arkadan vurur!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Duymuyorum, ne diyorsun?
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Arkadaşlar, şurada yaşanan tablo. Burada yaşı büyük olan ve 12
Eylül Anayasası’nda oy kullanan AKP’li milletvekilleri var. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Arkadan vurmayasın Sayın Bakan, arkadan vurmayasın!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ne diyorsun ya?
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen sayın milletvekilleri, lütfen…
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Şunu merak ediyorum değerli arkadaşlar, şunu: Orada biliyorsunuz
sarı bir zarf vardı, incecik. Bir mavi oy vardı, bir de beyaz oy vardı. Yani
mavi “hayır” oyuydu, beyaz da “evet” oyuydu. Yani o mavi oyu sandığın başına
gidip atmak yürek istiyordu değerli arkadaşlar, çünkü zarfa baktığınız zaman
içinde gözüküyordu. Merak ediyorum, şu içinizden kaçınız “hayır” oyu kullandı
acaba, buraya gelip darbe Anayasası’ndan bahsediyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – 12 Eylül valileri var burada.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Bakın, buradaki tabloyu ben, oradan, yerimden takip ediyorum, ne
olduğunu biliyorum. Milletvekillerinin peşine refakatçi takmışsınız.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Öyle bir şey yok, iftira ediyorsunuz!
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Milletvekillerine burada diyorsunuz ki: Kapalı kabine
girmeyeceksin, açık atacaksın…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Valiler var, valiler… Danışma Meclisine başvuranlar var.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – …elindeki o pusulayı da -iki tane, o yeşil ve kırmızı var ya-
onları da bir arkadaşa teslim edeceksiniz.
AHMET YENİ
(Samsun) – Yalan konuşmayın!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Onu başkası yapıyor.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Arkadaşlar, bunları görüyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Onu başkası yapıyor, karıştırıyorsunuz!
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Herkes için geçerli değil, şüphelileriniz var, şüphelileriniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Oy kullanmadın sen!
AHMET YENİ
(Samsun) – Yalan konuşmayın!
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Yalan konuşuyorsun! Yalan konuşuyorsun!
BAŞKAN – Sayın
Dibek, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Ben yalan konuşmuyorum arkadaşım, hepsini gördüm.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Oy kullanmadın sen. Ancak işkembeyi kübradan konuşuyorsun!
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, sizin bu oylamadaki uygulamalarınızın
hiç farkı yok o darbe Anayasası’ndan. Sizin yaptığınız da darbe değişikliği
anayasasıdır, hiç fark etmiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Az önce bir şey söyledim, onlarla sözlerimi bitireyim. Bakın
arkadaşlar, “Gerçek niyetinizi saklıyorsunuz.” dedim. Ya saklıyorsunuz ya da
tersini konuşuyorsunuz. Bu değişiklikle aslında neyi anlatmaya çalışıyorsunuz,
birkaç şey de ben söyleyeyim size arkadaşlar, gerçek niyetiniz nedir?
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Hani, nerede oyun?
AHMET YENİ
(Samsun) – O zaman oy kullanın.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Şunu diyorsunuz: “Sekiz yıldır iktidardayız, bizim dönemimizde o
kadar çok yolsuzluk ve usulsüzlükler oldu ki, bizim dönemimizde bize yakın o
kadar çok dolar milyoneri veya milyarderi türedi ki.” Bir bakıyoruz, onların
hiçbiri, daha, vergi listelerinde en çok verenler içerisinde yok. “Yahu,
mutlaka bunların hesabı sorulacak ilk seçimde, önlem almamız lazım.”
diyorsunuz.
Bakın, binlerce
insanın telefonu dinlendi, hâkimler, Danıştay, Yargıtay üyeleri, telefonları
dinlenmeyen insan kalmadı. Anayasa’nın veya yasaların soruşturma ve
sorgulamayla ilgili güvence altına aldığı insanları sorguladınız,
tutuklattınız. “Hukuk devleti yerle bir edildi, mutlaka önlem almamız gerekir.”
diyorsunuz.
İlk kez, belki de
burada konuşulmayan bir şeyi de söyleyeyim, bilmeyenler vardır, bu taslağı
hazırlayanlar onu bilerek hazırladılar, bir de Deniz Feneri meselesi var
arkadaşlar.
Bakın, en büyük
korku da o, bunu hazırlayanlar için söylüyorum. O Deniz Feneri meselesinde
diyorsunuz ki: “Bir tarafından bize bulaşırsa, yandık.”
Değerli arkadaşlar,
o Deniz Feneri meselesiyle ilgili çok yakında ben gelişmeler olacağını
düşünüyorum, zaten bugün basında da var ama o vatandaşlarımız milyonlarca
avroyu oraya bağışlarken hangi niyetlerle bağışlamışlardır biliyorsunuz. “Bize
yakın olan.” diyorsunuz. O insanlar bu paraları aldılar, iç ettiler, Türkiye’ye
getirdiler, Kanal 7’de kullandılar. “Yahu, bu paraların bizimle ilgisini bir
şekilde belgelerle falan acaba bir ortaya çıkarsa biz mahvoluruz, nasıl
anlatırız millete.” diyorsunuz, O nedenle “şu siyasi partilerin kapatılmasıyla
ilgili maddeleri şöyle bir düzenleyelim.” diyorsunuz, ona göre bir sistem
kurmaya çalışıyorsunuz.
Bakın, en çok
kullandığımız bir atasözü var “Korkunun ecele faydası yok.” Korkularınızdan
kurtulun. Bakın, bu millet kafasında hesabını, sizin biletinizi kesmiş. Öyle
güzel bir Osmanlı tokadı yiyeceksiniz ki ilk seçimde feleğinizi şaşıracaksınız,
benden söylemesi. (CHP sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Elli senedir o tokadı yiyorsunuz, elli senedir.
BAŞKAN – Sayın
Dibek, teşekkür ederim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, buyurun.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sayın Başkan, Sağlık Bakanının sağlığı bozuldu, ona bir doktor
falan getirelim!
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Birbirinize böyle söz atmayın.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sinirleri çok bozuldu, Sağlık Bakanı durmadan laf atıyor.
BAŞKAN – Efendim
lütfen…
Sayın Kılıç
buyurun.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Hayır, Sağlık Bakanının böyle sağlığı bozulursa biz ne yapacağız?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sen kendine bak!
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan
milletvekili arkadaşımız…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Bizim hâlimiz ne olacak?
BAŞKAN – Bir
saniye… Bir saniye arkadaşlar, duyamıyorum.
ALİ KOÇAL (Zonguldak)
– Ama Sağlık Bakanı orada, bakın…
BAŞKAN – Sayın
Kılıç’ı duyamıyorum.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Önce Sağlık Bakanına bak, sen Grup Başkan Vekilisin, Sağlık
Bakanınız orada…
BAŞKAN – Sayın
Koçal… Sayın Koçal…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Yani, Bakanınızın sağlığını koruyun ondan sonra konuşun.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Bakanımız kendi sağlığını da korur, sizinkini de korur.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Baksanıza orada sinir krizi geçiriyor.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sen aynaya bak, aynaya, ayna göndereyim.
BAŞKAN – Sayın
Kılıç ne demiştiniz efendim?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi grup sözcüsü konuşması
sırasında…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Tansiyonu düştü Bakanın!
SUAT KILIÇ
(Samsun) – …sarf ettiği cümlelerle kasıtlı olarak, oylama usulü ve yöntemi
üzerinde kuşku ve kaygı yaratacak ifadeler kullanmıştır. Bu ifadeleri düzeltmek
üzere yeni bir sataşmaya da mahal vermeyecek şekilde söz talep ediyorum.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim,
bir saniye… Bir saniye…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Allah Allah! Her seferinde, her konuşmacıya bunlar karşılık
verirlerse…
BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Kılıç, ben, kaç kez buradan açıklama yaptım.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Her konuşmacıya bir bahane buluyor.
BAŞKAN - Buradaki
oylamaların, gizli oylamaların nasıl yapılması gerektiğini buradan defalarca
uyardım ve ben, buradan, arkadaşlarımla birlikte oylamanın Anayasa ve İç
Tüzük’e uygun olması konusunu yakinen takip ediyorum. Anayasa’ya ve İç Tüzük’e
aykırı herhangi bir…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Bu çocuk konuşmadan duramıyor, söz ver de konuşsun!
SUAT KILIÇ
(Samsun) - Hocam, siyaset yapmak için sizin yaşınıza mı gelmek lazım? Ayıp,
ayıp, yaşınızdan utanın!
BAŞKAN – Bir
saniye arkadaşlar, aranızda konuşmayın.
Biz Başkanlık
Divanı olarak yani şurada bulunan arkadaşlarınız olarak, gizli oylamanın
Anayasa ve İç Tüzük’e uygun olduğunu görüyoruz.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Görüyor muyuz?
BAŞKAN - Bu
konuda herhangi bir aksi yönde tespitimiz yoktur. Her şey yasalara ve İç
Tüzük’e uygun olarak yapılmaktadır.
Sayın Kılıç,
lütfen oturunuz yerinize.
SUAT KILIÇ
(Samsun) - Teşekkür ederim.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – İsmimi zikrederek Sayın Hatibin ifadesi oldu. Sanki grubumun
denetimi doğrultusunda oy kullanmışım. 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Evet,
siz söyleyin efendim, zabıtlara geçiyor.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır,
hayır, gerek yok. Demek istiyorsunuz ki siz kendi vicdanınıza göre oy kullanıyorsunuz.
Değil mi efendim, bunu söylemek istiyorsunuz?
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Başkan, iki dakikada anlatmam gerekiyor.
BAŞKAN – Bunu
zaten daha önce söz aldığınızda söylemiştiniz.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Hayır efendim, söz istiyorum.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Kürsüden, kürsüden…
BAŞKAN – Ne dedi
efendim, bana tekrar hatırlatır mısınız, ne demişti Sayın Dibek?
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Düzeltmem gerekiyor, adımı söyleyerek…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Ona ne oldu ya?
BAŞKAN – Peki, efendim,
iki dakikada lütfen sadece açıklama yapın, yeni bir sataşmaya mahal vermeyin
lütfen.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- Mersin Milletvekili Mehmet Zafer Üskül’ün, Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Biraz önce yaptığım konuşmada grup çalışmalarında bir
uzlaşmanın sağlanması gerektiğinden ve bunun yapıldığından söz ettim. Burada
kastettiğim AK PARTİ Grubu değildi. Bu gayet açıktı çünkü bugün tartışmakta
olduğumuz teklifin sahiplerinin arasında bir uzlaşma olduğunu, “teklifleri”
kelimesine vurgu yaparak söylemiştim.
Ben özgür
irademle oyumu kullanıyorum ve irademe ipotek koyacak kimseyi de tanımıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Bravo Hoca! Helal olsun(!)
BAŞKAN – Tamam, peki.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656)
(S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi 22’nci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan.
Buyurun Sayın
Atılgan.
Süreniz on
dakikadır efendim.
MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Anayasa’nın 157’nci maddesi üzerinde yapılan değişiklik üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 24 Şubat 1972 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine AYİM’le
ilgili, yani Askerî Yüksek İdare Mahkemesiyle ilgili kanun tasarısı sunuldu, 4
Temmuzda kabul edildi, 20 Temmuzda da yani 1972 yılında yürürlüğe girmiştir.
Peki, neden böyle
bir mahkemeye ihtiyaç duyulmuştur derseniz, bunun gerçek sebebi şudur: İdari
nitelikteki askerî işlem, eylem ve kararların, özellikle Danıştayın görevine
giren işlerin özelliğinden çok farklı olması ve herhangi bir konuda takdire yer
vermesi gerekirken, askerî eylem ve işlemlerin askerlik alanındaki derece ve
yetkisine bakılarak yapılması zorunlu olmuştur. Bunun somut örneği ise yine
bildiğiniz gibi Danıştay paşaları hadisesidir. Dolayısıyla Danıştay kararıyla
Silahlı Kuvvetlere dönen birçok general Silahlı
Kuvvetler içinde büyük bir kargaşanın doğmasına neden olduğu için Askerî Yüksek
İdare Mahkemesi kurulmuştur. Şu anda idare hukukunun asker kişileri
ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin uygulamasından kaynaklanan uyuşmazlıklar
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde çözümlenmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, askerî yargı üzerinde yapılacak her türlü değişiklik çok dikkatli
bir şekilde yapılmak zorundadır. Yapılan değişikliklerin hiçbir şekilde ordunun
en kuvvetli silahı olan disiplini üzerinde bir olumsuz etkisi olmamalıdır. Ancak, 156’ncı maddenin değişikliğinde de söylediğim gibi, şu anda
Türk Silahlı Kuvvetlerinin askerî yargıda görevli hâkim ve savcılarının sicil,
terfi, tayin işlemleri belirsizlik içindedir çünkü dört ay önce Anayasa
Mahkemesinin, askerî bir hâkimin açtığı dava sonucu, komutanların askerî
hâkimlere sicil verememesiyle ilgili aldığı karar, askerî hâkimlik ve askerî
yargıda görev yapan hukukçuların durumunu belirsiz hâle getirmiştir. İşte,
Millî Savunma Bakanımız da dinliyor. En kısa zamanda bu belirsizlik
giderilmezse askerî yargıda görev yapan arkadaşlarımızın gerek terfileri gerek
tayinleri çok sıkıntılı bir şekilde önümüze gelecektir. Dolayısıyla, çok
geçmeden bu durumu açıklığa kavuşturacak bir çalışma yapılmak zorundadır.
Değerli
arkadaşlarım, milletimizin ve ülkemizin geleceği ve bağımsızlığı için çok
önemli olan Silahlı Kuvvetlerimizin disiplinini zafiyete uğratmamak gerekir.
Disiplini bozulmuş bir ordu hiçbir anlam ifade etmez. Zayıflatılmış ve morali
bozulmuş bir ordu, üzerinde oyun oynanan ve… Silahlı Kuvvetleri her gün
yıpratmanın bu ülkeye, bu millete, hiçbirimize bir faydası yoktur. Silahlı
Kuvvetler, hepimizin ordusudur, milletin ordusudur, dünyada örneği görülmeyen
millî bir ordudur. Yani, ülkenin her kesiminden, milletin her kesiminden,
ülkenin her yerinden gelen Anadolu çocuklarının bir şekilde eğitilerek bu
ülkenin hizmetine hayatlarını verdiği ve gerçekten halkın ve milletin bütününü
temsil eden gerçek bir millî ordudur ve dünyada örneği çok azdır. Dolayısıyla,
bu ordu düşmanlığını bir kenara bırakmak gerekir ve ayrıca, ordu üzerindeki
oyunlar üzerinde herkes gerekli hassasiyeti göstermesi gerekir. Özellikle
ordunun bağlı olduğu Başbakan ve Başkomutan olan Cumhurbaşkanı, orduyla ilgili
yapılan spekülasyonlarda en kısa zamanda devreye
girerek ordunun bir şekilde açıklamalarını önlemeli ve ayrıca, siyasete
müdahale gibi olan birtakım söylemlerini de önlemesi gerekir. Eğer bu
kurumlardaki zatlar müdahale etmezse, mecburen ordu kendini savunmak için
birtakım açıklamalar yapar, o da siyasete müdahale gibi anlaşılır. Dolayısıyla,
Başbakan ve Cumhurbaşkanı anayasal sorumluluklarını yerine getirip, ordunun
kalkanı olmak zorundadır.
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Müdahale…
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) - Çünkü, morali bozulan ve yıpratılan bir
ordu, sadece ve sadece senin işine yaramaz değerli kardeşim, bu ülkeyi bölmek
isteyenlerle, bu coğrafyada büyük olan, hesapları olan güçlerin, emperyalist
güçlerin işine yarar. Belki sana dokunuyordur böyle orduyu savunuyormuş gibi
bir görüntü ama bu orduyu kimlerin nasıl yıprattığını hepimiz çok iyi
biliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Orduyu savunmak bu grupta hiç kimseye dokunmaz.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) - Orduyu savunmak senin de görevin Sayın Kılıç.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Hepimizin görevi.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) - Yaşın gençtir, belki orduda görev yapmamışsındır ama ordunun en
önemli savunucularından biri sen de olmak zorundasın. Anayasa…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Orduyu savunmak bu grupta kimseye dokunmaz.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Hepimiz savunuyoruz, merakın olmasın, hepimiz savunuyoruz.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) - Aferin, savunmaya devam edin, dolayısıyla takdir edelim biz de
sizi. Savunduğunuzu gayet iyi biliyoruz, çok iyi biliyoruz, aferin!
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – 336 kişi de savunuyor. Merak etme sen, endişeli olma.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, orduyla ilgili söyleyeceklerim bu kadar.
Tekrar Anayasa
değişikliği üzerindeki görüşlerime gelmek istersem, yine, iş biraz çığırından
çıktı bu Anayasa görüşmeleri esnasında bu Mecliste. Bir anekdotla
sözlerime devam etmek istiyorum. Bir tarih öğretmeni bir okula tayin olur ve
çocukların bilgi seviyesini kontrol etmek için ortaya bir soru sorar: “Çocuklar
Roma’yı kim yaktı?” der. Çocuklar hep bir ağızdan der ki: “Hocam biz yakmadık.”
Hoca hiddetlenir ve koridora çıkar, koridorda müdürle karşılaşır, hocanın yüzündeki
kızgınlığı gören müdür der ki: “Hayrola hocam, ne oldu?” Der ki: “Böyle bir
soru sordum, bana böyle bir cevap verdiler.” Müdür der ki: “Hocam, üzülme, bu
talebe milleti hem yakar hem de yakmadım der.” der. Hoca daha da hiddetlenir
ama bir şey diyemez müdür olduğu için. Akşam evine gider, yüzünden hiddet
bellidir. Karısı der ki: “Bey, ne oldu?” Der ki: “Bugün okula girdim, böyle
böyle dedim, onlar bana bunu dedi, daha sonra müdürle karşılaştım, o da bana
bunu dedi.” der. Bunun üzerine eşi der ki: “Üzülme. Az önce televizyonda Kenan
Doğulu diye bir şarkıcı vardı ‘Roma’yı da yakarım, Roma’yı da yakarım’ diye
şarkı söylüyordu, muhtemelen o yakmıştır” der.
Değerli
arkadaşlarım, bu Anayasa değişikliğiyle ilgili soruyorum: Roma’yı kim yaktı?
Evet, hepiniz biliyorsunuz Roma’yı kimin yaktığını.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Ülkeyi kim yaktı, ülkeyi, onu söyle!
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Roma’yı kimin yaktığını hepiniz biliyorsunuz ama sessiz
kalıyorsunuz, sessiz.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Bu ülkeyi 2002’ye kadar kim yaktı, onu söyle.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sen yakmış olabilirsin Paşam!
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Elitaş da çok iyi biliyor Roma’yı kimin yaktığını ama sessiz
kalıyor.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sen yakmışsın gibi bir hâlin var Paşam!
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Ama milletin geleceği söz konusu ise sessiz kalmak ihanetle eş
değerdir değerli arkadaşlar.
Değerli
milletvekilleri, getirmek istediğiniz düzen… Aslında kadılık sistemini geri
getirmek istiyorsunuz ama esas itibarıyla kadılık sisteminden bile geri bir
sistem getirmek istiyorsunuz çünkü kadılık sisteminde padişahlar ve vezirler
zaman zaman kadının karşısına çıkarak hesap verirdi. Siz hesap vermemenin
yollarını arıyorsunuz ama hiç unutmayın ki herkes yaptığının karşılığını, bu
dünyada da öbür dünyada da hesabını vermek zorundadır ve verecektir.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hesabı millet sandıkta verir.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sadece sandıkta vermez…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bu dünyada da öbür dünyada da verecek…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hesabı millet sandıkta görür.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Sadece sandıkta vermez Elitaş, sadece sandıkta vermez; öbür dünyada
da vereceğiniz hesap var, merak etmeyin.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.
Sayın Atılgan,
siz Genel Kurula hitap edin.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, dünyada bakınız
sağlık devleti yoktur, ekonomi devleti de yoktur, eğitim devleti de yoktur,
kültür devleti de yoktur ama bütün devletler, sistemleri ne olursa olsun, en
azından kendilerini hukuk devleti olmak isterler çünkü bir devlet hukuk devleti
ise o devlet de sağlık da vardır, ekonomi de vardır, eğitim de vardır, kültür
de vardır. Sizin ortadan kaldırmak
istediğiniz şey, insanların hayatları pahasına asırlardır mücadele ettiği hukuk
devleti olma mücadelesini ortadan kaldırmadan başka bir şey değildir. Çünkü
hukuk devletinin en önemli unsuru olan yargı bağımsızlığı ve yargı
tarafsızlığını ortadan kaldırıyorsunuz. Bunun içindir ki her haksızlık
karşısında bütün dünya “Berlin’de hâkimler var.” sözünü hatırlar. Siz, evet siz
Ankara’da hâkimler olsun istemiyorsunuz.
Şimdi, esas şu
hayati soruyu sormak istiyorum: Yıllardır tartışılan ve âdeta kanayan bir yara
hâline gelen dokunulmazlıkları kaldıran, bu yaptığınız değişikliklerde
dokunulmazlığı kaldıran en ufak bir cümle var mı? Niçin yok? Mahkemelerin veya
HSYK’nın kaç kişi olacağı sizleri bu kadar ilgilendiriyor da, dokunulmazlık
gibi bir zırhın sırtımızdaki ağırlığını duymuyor musunuz, hiçbiriniz duymuyor
mu? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Hesap vermeyeceğinizi mi
zannediyorsunuz? Yanılıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Herkes yaptığının
hesabını hem bu dünyada hem de öbür dünyada bir şekilde verecektir.
Değerli
milletvekilleri, değişiklik teklifinde ilginç bir noktaya daha temas etmek
istiyorum. YAŞ kararlarını ve HSYK kararlarının bazılarını yargı denetimine
açıyorsunuz; evet, YAŞ kararları ve HSYK’nın bazı kararlarını yargı denetimine
açıyoruz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Hukuk devletinde böyle işte, evet.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) - Ama parti kapatmayla ilgili bulduğunuz, dünya hukuk literatürüne geçecek kadar hilkat garibesi bir komisyon
kararının kesin olduğunu yazıyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Atılgan, normal süreniz doldu, size iki dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Sağ olun Sayın Başkan. Evet, daha söyleyecek çok şey vardı ama
neyse iki dakikada idare edelim.
Neden Komisyon
kararı hukuk şeyine açılmıyor?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Yargı kararı değil ki komisyon kararı.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Evet, tabii, çok güzel. Çünkü yargı denetimini bu kadar istediğinize göre Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kapatmayla ilgili kurulmasını istediğiniz komisyon kararı
niçin yargı kararı dışında? Az önce belirtmeye çalıştım, hukuk ve yargı
insanoğlunun en önemli, en büyük özgürlüğüdür değerli arkadaşlarım. Yargıyı
âdeta…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sen demokrasiden…
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Senin yaşın yetmez! Evet, senin yaşın yetmez! Laf atma oturduğun
yerden, varsa bilgin, gel buradan anlat.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ne var yaşında?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Anayasa’yı değiştirelim o zaman öyleyse.
BAŞKAN – Lütfen
değerli milletvekilleri, Hatibe müdahale etmeyelim.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Evet, hukuk ve yargı insanoğlunun en önemli, en büyük özgürlüğüdür.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Anayasa’daki seçilme yaşını artıralım o zaman.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) - Sayın Elitaş, sana da hiç yakışmıyor yerinden laf atmak. Yani bir
grup başkan vekilinin burada hatibe laf atması, Sayın Başkan, ne kadar
yakışıyor, sizlerin takdirine bırakıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ama “yaşın yetmez” demek de sizin gibi bir beyefendiye hiç
yakışmıyor.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Sayın Atılgan,
siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Yargıyı âdeta yürütmeye dolaylı bir biçimde bağlamak yerine, eğer
samimiyseniz gerçek bir yargı reformuyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne
gelirdiniz.
Şimdi size iki
şeyden bahsedeceğim, başka hiçbir dilde olmayan iki tabirden; Türkçemizde var:
Biri “mahkemelerde süründürmek”, diğeri ise “mahkemelerde sürünmek.” Adalet ile
bu iki deyim bağdaşır mı değerli arkadaşlarım? Adliyenin kapısından aşağıya
inerken vatandaşa “Ne yapıyorsunuz?” diye sorun. Der ki: “Mahkemede
sürünüyorum.” Veya birbirine kızdığı zaman der ki: “Seni mahkemelerde sürüm
sürüm süründüreceğim.” Bu, hukuk anlayışıyla, adalet anlayışıyla ne kadar
bağdaşan bir husustur? İşte, yapılmak istenen olay şu olmalıydı değerli
arkadaşlarım: Türkiye’deki yargılama sürecini iki, üç aya indirecek bir yargı
reformu getirseydiniz, biz de sizi takdirle karşılar ve “Evet.” oyu verirdik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Atılgan, ek süreniz de doldu efendim.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Selamlayayım.
BAŞKAN – Sadece
Genel Kurulu selamlayarak konuşmanızı tamamlamanız için mikrofonunuzu tekrar
açıyorum, sadece selamlama için ama.
Sayın Atılgan
buyurun.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Peki efendim.
Evet, çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan anlayışınıza. Sadece selamlamak için vakit
verdiniz, ama…
Yaptığınız
değişiklikler vatandaşın mahkemelerde sürünmesine ne kadar fayda temin ediyor?
İki üç aya indirecek bir düzenleme getirmeyi düşünüyor musunuz? Hayır.
Dolayısıyla hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bir kez daha yapılan bu
değişiklikleri düşünmenizi sizlere tavsiye ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Hukuk devletini kavra da gel.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Tabii sen… Sen yerinden laf atmaya devam et, yaşın yetmez.
BAŞKAN – Sayın
Atılgan teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş’ı kürsüye davet ediyorum.
Sayın Karabaş,
buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz
on dakikadır.
BDP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesi üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, günlerdir
Anayasa’da yapılacak değişiklikleri tartışıyoruz. Bugün de askerî yargıdaki
değişiklikler üzerine görüşmeler yapılıyor.
Tabii, ilginç bir
ironi var. Şimdi, bir tarafta Hükûmet, AKP, çok ciddi
değişiklikler yaptıklarını, askerî yargının yapısını, Avrupa, çağdaş dünya
standartlarına getirdiklerini söylüyor; bir taraftan bazı hatipler, sürekli,
geçmişten beri bağımsız yargıdan bahsediyorken askerî yargının genel hukukun
dışına çıkarılmış olan, geçmişte dünyanın birçok ülkesinde benzeri olmasına
rağmen mevcut, günümüz, çağımız hukukunda idari yargı içine alınan bu tür
değişikliklere, asgari değişikliklere bile şiddetle karşı çıkıyorlar; bazı
hatipler de mevcut çağdaş, çağcıl hukukla uyuşmayan, denk gelmeyen askerî
yargıdaki değişiklikleri askerin zayıflatılmasına, askerin gücünün
zayıflatılmasına bağlıyor.
Bunların hiçbiri
gerçekçi değil. Burada gerçeğin ne olduğunu halka aktarmamız gerekiyor. Ne
Hükûmetin getirdiği, her ne kadar Hükûmet “Bir grup partili, AK PARTİ’li
getirdi.” diyorsa bile Hükûmetin getirdiği bu teklif, ne askerî vesayeti ve
askerî yargının bulunduğu durumu çağdaş hukuk seviyesine getiriyor ne de
muhalefet milletvekillerinin bu konuda dedikleri gerçekçidir.
Şimdi, dünyanın tüm ülkelerinde belli dönemlerde, geçmişte, askerin
kendisine göre kendisinin oluşturduğu bir hukuku, bir yargısı vardı ama
özellikle 1900’lü yılların yarısından bu yana, 1945’lerden, 50’lerden bu yana
bu ülkelerin birçoğu askerî yargıyı ya tümüyle ortadan kaldırdı, sadece
disiplin suçlarına bakan askerî yargılama kaldı veya askerî mahkemeler olsa
bile onların işleyişini, onların denetimini sivil yargıya, adli yargıya
bağladı.
Şimdi 157’nci
maddeye bakıyoruz, 157’nci maddede yapılan tek değişiklik “askerlik
hizmetlerinin gereklerine göre” kısmı çıkarılmış. 157’nci maddeye baktığımız
zaman, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş
olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idare işlem ve
eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece
mahkemesidir.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, biz, işte, Avrupa hukukuyla, Avrupa Birliği normlarıyla uyuşan
bir askerî yargı oluşturmayı düşünüyoruz. Bugün Avrupa ülkelerinin birçoğunda
askerî mahkeme bile yok sadece disiplin mahkemeleri var. Fakat askerî
mahkemelerin olduğu ülkelerde de yüksek askerî yargı kaldırılmış durumda.
Askerî mahkemelerde hatta disiplin mahkemelerinde görülen her dava, verilen her
karar sivil, adli mahkemelerin denetimine açıktır ve bu mahkemelere itiraz
yapma hakkı vardır. Şimdi, bunu burada tutuyorken, Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi yerinde duruyorken ve tesis edilmiş olan kararlar idari mahkeme
tarafından verilmiş olsa bile bunların son karar mercisi Askerî Yüksek İdare
Mahkemesiyken burada koparılan kıyamet nedir? AKP’nin bir taraftan “Ben Avrupa
normlarında, Avrupa Birliği normlarında bir hukuk düzenlemesi getirdim. “
muhalefetin de işte “Askeri denetim altına alıyorsunuz, askerin gücünü
kırıyorsunuz, askerin idarenin denetimine geçmesini ve görev yapmasını engelliyorsunuz.”
diyor. Yani bu kıyametin koparılmasının nedeni nedir? Tek bir sözcüğün buradan
çıkarılması, askerin vesayetini, askerî yargılamadaki eksikliği Avrupa
normlarında, çağdaş hukuk normlarında uyumlu olmamasını ortadan kaldırmaz.
Şimdi, bu askerî
mahkemelerin yapısına da biraz bakmamız gerekiyor. Burada yapılan bir
düzenlemeyle Askerî Şûra kararları yargı denetimine tabi tutuldu fakat askerî
disiplin mahkemeleri var ve disiplin mahkemesinde görev yapan disiplin
mahkemelerinin 3 tane görevlisi yargıç, hâkim subaylardan oluşmuyor, hâkim
olmayan subaylardan oluşuyor ve bunlar karar alıyorlar. Peki, bunlar neden
itiraza, bu verilen kararları idari yargıya taşımaya açık değil ve yine Askerî
Yüksek İdare Mahkemesinin de, Askerî Danıştayın da kararları son kararlardır ve
adli yargı denetimine kapalıdır.
Peki, bu
mahkemelerin yapısı nasıl oluşuyor? Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin subay olan
üyeleri birliklerinin komutanı tarafından atanıyor; hâkim olan üyeleri de,
yargıç olan üyeleri de yargıyla ilgili disiplin ve terfi işlemleri hâkimler
tarafından ancak diğer taraftan bunlar askerî yapıya, askerî hiyerarşi içinde
askerî yönden de bunlara verilen terfiler ve notlar işleme alınıyor ve
ortalaması alınıyor.
Peki, biz mevcut
çağcıl hukuka, yargının bağımsızlığına, yargının bağımsız ve tarafsız olma
ilkesine sahipsek ve bu kürsülerden her siyasi partinin temsilcisi bunu
savunuyorken, bu mahkemelerin yapısını Avrupa Birliği standartlarına
taşıdığımızı nasıl söyleyebiliriz? Şimdi, Bakan, Komisyon Başkanı sanırım bu konuda
gelip bir açıklama yaparlar. Yani Avrupa’da böyle mi işliyor Sayın Başkan?
Avrupa’da askerî yargı bu şekilde mi işliyor?
Evet, son
dönemde, 2003’ten bu yana yapılan değişikliklerle askerî yargının bakmakla
yükümlü olduğu birçok konu idari yargı kararlarının denetimine alındı, bu
kişilerin askerî yargıda yargılanmasından vazgeçildi ancak bunlar yeterli
değil. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Askerî Yargıtay
olduğu sürece ve bunların yargılaması idari yargı denetimine açık olmadığı
sürece, idari yargıya bu davalarla ilgili ve bu davalarda mahkemelerin verdiği
kararla ilgili itiraz edilecek bir üst idari mahkeme olmadığı sürece askerî
vesayetin bittiğinden bahsedemeyiz ve gerçek, çağcıl Avrupa Birliği hukukuna
denk bir hukuki düzenlemenin yapılmasından bahsedemeyiz. Bu nedenle, bu
konudaki önerimiz, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Askerî Danıştayın
Anayasa’mızdan ve yargı sistemimizden çıkarılması gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Karabaş, size de ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.
Askerî disiplin
mahkemesi ve askerî mahkemelerin her türlü kararı da idari yargıya açılmalı ve
bu konuda verilen kararların itiraz mercisinin idari yargılar olması gerekiyor.
O zaman askerde, askerî idare mahkemesi ve askerî mahkeme olsa bile bunların en
azından kararlarının denetlenmesi, bunların verdikleri kararların, hakkında
karar verilenlerin içine sindirilmesinden bahsedebiliriz.
Şimdi, tümüyle
askerî disiplinlinin içinde işleyen… Ki dünyanın her yerinde bir ordu, bir
asker varsa o askerin disiplini vardır ve askerin disiplininde çağdaş tüm
ülkelerin hukukun tarafsız ve bağımsızlığının kabul ettiği bir işleyiş yoktur.
Hiçbir orduda, sadece Türkiye Cumhuriyet ordusunda değil dünyanın hiçbir
ordusunda böyle bakış yoktur. Orada da esas olan disiplindir. Onun için biz
ordudaki işleyişi, orada işlenen yargısal süreçleri ve orada verilen
kararlarda, hakkında karar verilen askerî kişi eğer tatmin değilse sivil idari
mahkemelere bu sorunu taşıyabilmesinin yolunun açılması gerekir diyoruz. Bu
düzenlemenin askerî vesayeti kaldırmayacağını, askerî mahkemeler konusunda
gerçek, herkesin içine sinen bir karar veremeyeceğini belirtiyoruz.
Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Karabaş, teşekkür ederim.
Şimdi de söz
sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın Musa
Sıvacıoğlu’na aittir.
Sayın Sıvacıoğlu,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Anayasa’nın 157’nci maddesinde değişiklik yapan çerçeve 122’nci
maddesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarihî bir görev
ifa ettiğimiz en kapsamlı Anayasa değişikliği çalışmalarımızın bugün yedinci
günündeyiz. Hayırlısıyla iki gün sonra da çalışmalarımızı tamamlayacağız.
Normlar
hiyerarşisi içinde en üstte bulunan, devletin yapısını, siyasi rejimini,
bireylerin hak ve özgürlüklerini, kısacası bir sistem bütünlüğünün ifadesi olan
Anayasa değişikliği, milletten aldığımız yetkiyle, onun temsilcileri olarak bu
Anayasa değişikliklerini hep birlikte, iktidar ve muhalefet olarak müzakere
ediyoruz. Gönül isterdi ki 90’ıncı yılını kutladığımız Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı’nın bu yıl dönümünde bu kutsal çatı altında bir Anayasa
değişikliği çalışmasını yapmayalım, demokratik ve özgürlükçü, Türk milletine
laik bir anayasamız olsun. Amacımız da hedef gösterilen muasır medeniyetler
seviyesinin üzerine çıkmak olduğuna göre, bugünleri elbette ki milletimizin
yararına olarak gece gündüz çalışmak suretiyle de kullanmak durumundayız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yasama, yürütme ve yargı olarak üçlü bir sacayağı
oluşturan kuvvetler ayrılığı kurumlar arasındaki ilişkileri birbirlerine
üstünlük ve rekabet yerine anayasal çerçevede iş birliği ile kendi görevlerini
yapacak olurlarsa demokrasimiz güçlenir ve kökleşir. Bunun gerçekleşmesi için
de, başta Anayasa’mız olmak üzere, özellikle de yargımızın ve onun organlarının
tartışılır olmaktan çıkarılmış olması gerekir.
Bu noktada, bu
konuyla ilgili olması nedeniyle, yasama ve yürütmeyi bir kenara bırakarak
yargıyla ilgili olarak bazı konulara da değinmek istiyorum. Bir ülkenin gerçek
hukuk devleti olup olmadığının anlaşılabilmesi için adil yargılamasına,
bağımsız mahkemelerine, yargı dâhil yasama ve yürütmenin hukuka bağlı olarak
hukukun üstünlüğünü gerçekleştirip gerçekleştirememesine göre ölçülür, hassas
adalet terazisinin hassasiyetine göre ölçülür. Bunun sağlanmasının yolu da
yargı birliğinden geçmektedir. Ancak ülkemizde yargı birliğinden bahsetmek
maalesef mümkün bulunmamaktadır.
Yüksek
mahkemelerimizden sivil Yargıtayın karşılığı Askerî Yargıtay, Danıştayın
karşılığı Askerî Yüksek İdare Mahkemesi. Sivil ve askerî mahkemeler arasındaki
ihtilafları çözen de uyuşmazlık mahkemelerimiz bulunmaktadır. Kuvvetler
ayrılığı prensibinin en önemli ayağı olan yargıdaki bu ikilem uygulamaya da
yansımaktadır ve bu durum, adalete ve mahkemelere olan güveni de sarsmaktadır.
Dün ve bugünkü
konuşmacılarımız da zikrettikleri için ben de kısaca değinmek istiyorum.
Kamuoyunda “Şemdinli Davası” olarak bilinen bir yargılamada, daha sonra askerî
mahkemeye dosyanın gönderilmesi nedeniyle, bu konu kamuoyunda uzun uzun
tartışılmış; şu anda da hâlen yargılanması devam etmektedir. Bu da yargılama
birliğinin sağlanamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Suçların askerî
mahkemelerde, hangilerinin sivil mahkemelerde yargılanacağı hâlen de tartışılır
olmaktadır.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin kararlarında, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin muhtelif kararlarında, ilerleme raporlarında ve istişari
raporlarda yargı sistemimiz eleştiri konusu yapılmaktadır ve bu eleştirilerin
dozajı da gittikçe artmaktadır. Daha önceki konuşmacılarımız da zikretmişlerdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Rusya’dan sonra en fazla ihtilafı olan, en
fazla dosyası olan bir ülke konumundayız. Bundan kurtulmanın yolu da tam
demokrasi ve yargı bağımsızlığından geçmektedir. 13 bine yakın bir dosyanın
hâlen buralarda bulunmuş olması, elbette ki savunulacak bir durum değildir.
Mukayeseli hukuk
göstermektedir ki pek çok ülkede ayrı bir yargı sistemi bulunmamakta ve askerî
kişiler de adliye mahkemelerinde yargılanmaktadır. Bazı ülkelerde ise, askerî
mahkemeler sadece disiplin mahkemesi olarak oldukça sınırlı bir alanda görev
yapmaktadırlar. Buna karşın, askerî yargı ülkemizde, demokrasi ve hukuk devleti
standartlarının dışında geniş bir görev alanına sahiptir. Askerî yargının görev
alanının geniş belirlenmiş olması, yukarıda da belirttiğim gibi, yargı
mercileri arasında görev uyuşmazlıklarına neden olmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında, yargı
bağımsızlığı konusunda, bir mahkemenin bağımsızlığı, mahkeme üyelerinin atanma
ve görevden alınma usulü, görev süreleri ve bu üyelere emir vermeye yetkili
herhangi bir organın bulunup bulunmadığı, hâkimlerin her türlü dış tesirden
korunmalarını sağlayacak mekanizmaların bulunup bulunmadığına göre
ölçülmektedir. Bu ölçütlerden hareketle, yargı sistemimiz, başta Anayasa’mız ve
ilgili kanunlar incelendiğinde ikili bir yapılanmanın olduğu bariz bir şekilde
görülmektedir.
Anayasa’mızın
“Yargı” başlıklı Üçüncü Bölüm’ünde, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik ve
savcılık teminatı, hâkimlik ve savcılık mesleğinin ülke ve gerekli sivil
yargıya… Yani adli ve idari yargı düzenlenirken “Askerî yargı” başlıklı
145’inci maddesindeki “Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri
tarafından yürütülür.” ifadesiyle düalist bir yargı sisteminin olduğu açıkça
görülmektedir. Bu yapının hukuki, akademik ve belli hukuk çerçevesi dışında,
siyaset arenasında da fazla tartışıldığı görülmemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizden önce konuşan
değerli, muhalefete mensup sözcülerimiz, Anayasa tartışmalarının ve
müzakerelerinin devam ettiği böyle bir günde, sadece Adalet ve Kalkınma
Partisini karalama adına “İşsizlikten bahsetmiyorsunuz, emekten
bahsetmiyorsunuz, ekonomi kötü durumda.” derken, Adalet ve Kalkınma Partisi,
çok daha önceleri, kurulduğu 18 Ağustos 2001 tarihinden itibaren millete neleri
vaat etmişse, hangi sözleri vermişse onların hepsini de yerine getirmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; elimde Adalet ve Kalkınma Partisinin seçimlere
giderken 2002 yılında hazırlamış olduğu seçim beyannamesi var. Bu seçim
beyannamesinde yargıyla, hukuk devletiyle ve ekonomiyle ilgili olarak neler
vaat etmiş ise… Tam sekiz yıl önce bu beyannameyle milletin huzuruna çıkmış ve
bu beyannameyle Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, 2 tanesi milletvekili
seçimi, 2 tanesi de mahallî seçimler olmak üzere 4 kez yüzünün akıyla
seçimlerden çıkmış, şu anda da Parlamentonun en büyük grubunu teşkil
etmektedir.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sekiz senedir niye bekliyorsunuz?
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Bu konuyla ilgili olarak bakınız o yıl ne demişiz: “Temel hak ve
özgürlükleri ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde, özellikle
Kopenhag Kriterleri’nde belirtilen seviyeye yükseltmek için Anayasa ve
yasalarda gerekli değişikliği yapacaktır.”
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Bir sefer de doğru söyleyin.
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Bu söz, evet, 3 Kasım 2002 tarihinde seçimlere giderken milletimize
vaat ettiğimizdir.
Bunun dışında,
yargıyla ilgili olarak, “Hukuk ve Adalet Reformu.” başlığı altında hazırlanan
bu beyannamemizde ne demişiz: “Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi yeniden
düzenlenecek, yasama, yürütme ve yargı arasında denge kurularak Türkiye Büyük
Millet Meclisine de üye seçme yetkisi tanınacaktır.” Tam sekiz yıl önce biz bu
sözü milletimize vermişiz. Onlarla kurduğumuz gönül köprüsü dolayısıyla neler
vaat etmiş isek bugün de bunları gerçekleştiriyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Sıvacıoğlu, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı lütfen tamamlayınız.
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Bitiriyorum Değerli Başkanım.
Yine ne demişiz:
Temsilî demokrasiden katılımcı demokrasiye geçişi sağlamak için referandum yolu
yaygınlaştırılacaktır.” Ne zaman demişiz bunu? Evet, sekiz yıl önce Adalet ve
Kalkınma Partisinin katıldığı ilk seçim beyannamemizde bunları zikretmişiz.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Siz de uzaydan geldiniz değil mi? Daha önce Refahtaydınız,
CHP’deydiniz, MHP’deydiniz, o zaman da başka şeyler yapıyordunuz!
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Bütün bu verdiğimiz sözlerin hepsini de tekrar yerine getiriyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bakınız, ekonomiyle ilgili olarak en çok önümüze
getirdikleri de bu. Bakınız, burada ne demişiz: Temel yaklaşımlar, ekonomik
politikalarla ilgili olarak, “Mevcut programın yetersizlikleri, programımızın
amaçları ve stratejileri, maliye politikalarımız, borç yönetimi…” O tarihteki
borcun ne olduğunu da biz biliyoruz. “Finans sektörü politikaları, KİT’ler ve
özelleştirme, enflasyonla mücadele…” Evet, bu tarihte enflasyonun yüzde
kaçlarda olduğunu hepimiz hatırlıyoruz.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Yüzde kaç o zaman?
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – “Reel sektörün canlandırılması, yabancı sermayenin cezbedilmesi,
yeni bir ihracat hamlesi…” Bizim teslim aldığımızda 30 milyar dolar ihracatımız
vardı…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – İthalat ne kadar, bütçe açığı ne kadar, cari açık ne kadar?
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Şu anda ise 110 milyar dolarları aşmıştır. “Ucuz ve güvenli enerji,
madencilik, ulaşım hamlesi, turizmin geliştirilmesi” gibi konularda milletimize
neler vadetmiş isek 4 defadır yapılan seçimler dolayısıyladır ki, Adalet ve
Kalkınma Partisi tek başına burada. Önceki dönemlerde de bize hep söylediniz,
“Siz gideceksiniz biz geleceğiz.” dediniz ama hâlâ değişen bir şey yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Geldik buradayız.
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Biz yine iktidar olarak buradayız, siz yine muhalefet olarak ikiye
de bölünmüş bir şekilde orada oturuyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Kamuoyu yoklamalarına bak bakalım, neredesiniz?
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Son değinmek istediğim konu da “Millet sizin biletinizi kesti.”
deniliyor ve ayrıca, bağımsızlıktan bahsederken bir de sık sık vurgulanan
dokunulmazlık konusu. 1999 yılına kadar Memurin Muhakematı Hakkında Muvakkat
Kanun, yılarca yürürlükte olduğu hâlde ancak 1999 tarihinde bir değişiklik
yaptınız, orada da mevcut dokunulmazlıkların karşısına yeni dokunulmazlıklar
ilave ettiniz!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yahu Zahit Akman’a dokunulmazlığı biz mi verdik? RTÜK Başkan ve
üyelerine dokunulmazlığı siz verdiniz!
BAŞKAN - Sayın
Sıvacıoğlu, iki dakika ek süreniz de doldu, lütfen, Genel Kurulu selamlayın
efendim. Lütfen, mikrofonunuzu Genel Kurulu selamlamanız için açıyorum.
Buyurun.
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.
Üzerinde çok
durulması gereken belki bu dokunulmazlık konusu idi ama milletvekilleri dışında
kimlerin dokunulmazlıkların zırhı altında olduğunu hepinizin takdirlerine
bırakıyor…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Hep beraber getirin, hepsini getirin!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – RTÜK’e dokunulmazlığı kim verdi, RTÜK’e?
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – …hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Peki,
Sayın Sıvacıoğlu, teşekkür ederiz.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.08
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 01.23
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, 22’nci
madde üzerinde şahsı adına söz sırası Niğde Milletvekili Sayın İsmail Göksel’e
aittir.
Buyurun Sayın
Göksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL GÖKSEL
(Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
Anayasa’nın 157’nci maddesinde değişiklik yapan çerçeve 22’nci maddesi hakkında
görüşlerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ordunun temeli disiplindir. Ordumuz, Türk birliğinin, Türk
kudret ve kabiliyetinin çelikleşmiş bir ifadesidir; bu ifade, çelik gibi bir
disiplinle, kuvvetli bir iradeyle mümkündür. İşte, askerî yargı, bunu sağlamak
için, tümüyle disiplini, bozulan disiplini süratle tesis etmek için vardır,
derecesine göre görev yapar. Bu derece de yargılama değildir ama disiplin
amirlerinin de ceza verme yetkisi vardır. Disiplin mahkemeleri vardır, disiplin
kabahatlerine bakar. Askerî mahkemeler ise sivildeki asliye ceza ve ağır
cezanın karşılığı olan askerî suçlara bakar. Askerî Yargıtay temyizdir. İdari
uyuşmazlıklara ise Askerî Yüksek İdare Mahkemesi bakar arkadaşlar.
Orduda “Disiplin”
çerçeve bir kelimedir yani sadece “Disiplin mahkemesi baksın.” demek, bu
bilgiden uzak demektir. İşte, tümüyle birlikte, tüm bu yargının yaptığı iş,
ordunun disiplinini temin etmektir. “Ordumuz, gittiği yere kitabını, defterini,
mahkemesini, hâkimini de götürür ve başka birileri de gelsin buna baksın.”
demek, işi uzatmaktır, sona bırakmaktır dolayısıyla ordunun disiplinini
bozmaktır.
Ordu, hepimizin
ordusudur arkadaşlar, bunda hiç şüphemiz yoktur. Askerler hepimizin
çocuklarıdır. Bugün şehit olan astsubayımıza yüreği yanmayan bir kardeşimiz var
mı? Olamaz arkadaşlar. Yaralanan çocuklarımıza üzülmeyen birisi var mı? Olamaz
arkadaşlar ve bu vesileyle, şehit olan astsubayımızın yakınlarına ve onun
sahibi büyük Türk milletine buradan başsağlığı diliyorum zira onun sahibi Türk
milletidir.
Değerli arkadaşlarım, askerî hâkimlik mesleğinden gelen bir
arkadaşınız olarak, bu yargının tamamen, her tarafında çalışmış bir kardeşiniz
olarak ve şu andaki uygulama ve gelecekteki uygulama nasıl olacak, onlara bir
iki notla değinmek istiyorum zira benden önce konuşan gerek iktidar gerek
muhalefetteki arkadaşlarımız teferruatıyla bunu anlattılar ve de sırf Anayasa
değişikliğinin genel çerçevesini anlatmak yerine, kürsü adabına uyarak, bana
verilen görevin ve konuşma metninin direkt özüne iniyorum. (CHP ve MHP sıralarından “Kim verdi?” sesleri.)
Arkadaşlar,
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, Anayasa’mızın 157’nci maddesinde yer almıştır ve
1972 tarihinden bu yana görev yapar yani sivildeki Danıştayın görevini yapar.
Benim Harp Okulundan mezun olduğum tarihten beri bu böyledir arkadaşlar.
Burada
arkadaşlar, demokratik hukuk devleti olan devletimizin yapısında… Dikkat edin,
hukuk devleti demedim, demokratik hukuk devleti. Her devletin hukuku vardır ama
bizim amacımız, demokratik hukuk devletini çağdaş dünya standartlarının üzerine
çıkarmaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Burada,
çıkarılmak istenen metin, askerî hizmetlerin gereklerine göre düzenlenmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Göksel, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen, konuşmanızı tamamlayın efendim.
İSMAİL GÖKSEL
(Devamla) – Arkadaşlar, askerî hizmetin gereklerinden birisi de subayların ve
hâkimlerin sicilleridir. Anayasa Mahkemesi, bu sicili, böyle verilen sicili
iptal etmiştir arkadaşlar.
Şimdi, hem bu
boşluğu doldurmak hem de sivil yargıdaki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
gibi, askerî hâkimlerin tayini, terfisi, görevleri, sicilleri, çeşitli yönlerle
ele alınıyor, müfettişler vasıtasıyla denetleniyor, verdiği kararlar
vasıtasıyla Yargıtayda denetleniyor. Peki, biz, bağımsız hâkimi, hâkimlik
teminatını kullanacak hâkimi ve tarafsız hâkimi nasıl bulacağız, onun
çarelerini arıyoruz. Zaten, şimdiye kadar, benim meslektaşlarım, bunda hiç
şüphe yok ki hiçbir yargısal faaliyette hiçbir emir dinlememişlerdir, ben
dâhil. Ve arkadaşlar, yerine getirmişizdir. Özellikle şu cümleleri de söylemek
istiyorum…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Göksel, ilave süreniz de doldu. Lütfen…
İSMAİL GÖKSEL
(Devamla) - …çalıştığımız komuta kademesindeki insanlarla hukuk ilkelerine, hukukun
üstünlüğüne…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Üç dakika daha verin Sayın Başkanım.
İSMAİL GÖKSEL
(Devamla) – …buna göre uygulama yapmışlardır.
BAŞKAN –
Selamlamanız için mikrofonu tekrar açıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, açın.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sayın Başkanım, mikrofonu açın.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Mikrofonu açın, mikrofonu.
İSMAİL GÖKSEL
(Devamla) – Bu vesileyle, arkadaşlar, hepinizi… (CHP ve MHP sıralarından
“Devam, devam” sesleri)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – İsmail Bey, devam, devam!
İSMAİL GÖKSEL
(Devamla) – Sayın Başkanım, devam diyorlar, devam mı?
BAŞKAN – Hayır
efendim, tamam. Lütfen Genel Kurulu selamlayın efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Albayım, selamla.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – İsmail Bey, devam, devam!
İSMAİL GÖKSEL
(Devamla) – Arkadaşlar, isteklerinizi bilahare yerine getireceğim. Hepinize çok
teşekkür ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hayırlı uğurlu olsun
diyorum. Sağ olun, var olun! (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Gel, öpüşelim.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi de şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit’e
söz vereceğim. (Gürültüler)
Sayın Macit,
buyurun efendim.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Bu konuşmanın sonunda Sağlık Bakanımız sağlığına da kavuştu.
Bravo İsmail Bey! (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Demokratik
Sol Parti adına saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Göksel…
HASAN MACİT
(Devamla) – Sayın Başkanım, bu seremoni bitsin, ondan sonra başlayayım
sözlerime.
BAŞKAN – Efendim,
lütfen, Sayın Göksel, yerinize oturun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hasan Bey, bir dakika. Süren, süren…
BAŞKAN – Sayın
Macit, siz devam edin efendim, siz devam edin.
Allah Allah…
(AK PARTİ, CHP ve
MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
İSMAİL GÖKSEL
(Niğde) – Görüyorsun Başkanım, gene istiyorlar. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun,
yerinize oturun.
Evet, Sayın
Macit’in sözünü yeniden başlatın efendim, yeniden başlatın lütfen.
HASAN MACİT
(Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa değişikliğiyle ilgili
kanun teklifinin 22’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Şahsım ve
Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime
Anayasa’mızın “Başlangıç” bölümündeki dördüncü fıkradan bir cümle okuyarak
başlamak istiyorum: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” şeklinde devam
eden bir fıkra. Yani kuvvetler ayrılığı ilkesinde birbirlerine üstünlüğünün
olmadığını, bu kuvvetler ayrılığı noktasında ancak birbirleriyle eşit bir iş
birliği sonucunu doğurduğunu yazıyor Anayasa’mızın “Başlangıç” bölümündeki
dördüncü fıkrasında.
Bakıyoruz,
burada, 3 Kasım 2002’den bu tarafa gelen bir süreçte Türkiye’deki laik
cumhuriyetin, devletin temellerindeki bu rejimin değişim ve dönüşümünün yavaş
yavaş gerçekleştirildiğini ve nihai hedefin bir noktaya doğru götürüldüğünü
görmekteyiz. Kuvvetler ayrımı ilkesi noktasında yürütmenin yasama üzerinde bir
üstünlük kurduğunu hepimiz burada biliyoruz ve yaşıyoruz. Bunun en güzel örneği
ve belgesi, Sayın Meclis Başkanımızın sekiz gündür üst üste sabaha kadar süren
toplantıları yönetmesidir. Elbette ki İç Tüzük’te “Meclis Başkanı oturumları
yönetir.” şeklindeki ifadesi, doğrudur ve bu şekilde Meclisi yönetir ama
geçmişte ben hiç anımsamıyorum -bilmiyorum başka anımsayan arkadaşlarımız var
mı- bu şekilde üst üste Meclisi, oturumun başlangıcından gece yarılarına kadar
süre içerisinde sekiz gün devamlı yönettiğini. Ve bundan sonra da yöneteceği
görülüyor. Yasamayı temsil eden Meclis Başkanı bu şekilde yönetiyorsa, bu,
yürütmenin Türkiye Büyük Millet Meclisine dayattığı Anayasa Değişiklik
Teklifi’nde, yasamanın da Başkanı olan kişinin yürütmeyle birlikte iş birliği
yaptığının bir belgesidir. Geriye kalıyor kuvvetler ayrılığı noktasında yargı.
Yargıyı da bir şekilde yürütmenin emrine verebilmek için bu Anayasa değişikliği
gerçekleştirilmektedir. Gerçekten, kuvvetler ayrılığı ilkesinde eğer yargı da
yürütmenin emrine girecek olursa o zaman ne demokrasiden söz edilebilir ne
cumhuriyetin ilk kuruluş felsefesinden söz edilebilir. O zaman bu sistemin adı
farklı bir sistem olur. O zaman bu sistem totaliter bir rejim olur. İşte bunun,
bu yolun kilometre taşları döşenmek üzeredir.
Değerli
milletvekilleri, rejimleri değiştirmek için darbeler yapılır. Kimi silahlı
kuvvetler gelir ülke yönetimine el koyar, silahlı bir darbedir, 60 ihtilalinde
gördüğümüz gibi, 80 ihtilalinde gördüğümüz gibi. Başka ülkelerde gördüğümüz
gibi kimi güçlüler gelir halk ayaklanması yapar, yönetimi ele alır ve bir darbe
yapar. Bugün de Türkiye’de bir Meclis, yasamada yürütmenin darbesiyle karşı
karşıyayız.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hadi oradan!
HASAN MACİT
(Devamla) – Yani bugün parmak darbesi yapılmaktadır burada.
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Demokrasi çoğunluktur.
HASAN MACİT
(Devamla) – Demokrasi çoğunluk rejimi değildir.
OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Nedir ya?
HASAN MACİT
(Devamla) – Millet iradesi burada sadece AKP İktidarının teşkiliyle oluşmaz.
İktidarıyla muhalefetiyle Meclisteki ve Meclis dışındaki siyasi partilerle
millî irade ancak o şekilde tecelli edebilir. Burada oy çokluğuyla, parmak
hesabıyla yapılan değişimler parmak darbesidir. Bugün AKP’nin yaptığı parmak
darbesiyle karşı karşıyayız ve gelin, bu parmak darbesinden vazgeçelim ve
gelin, yol yakınken bir uzlaşının zeminini hazırlayalım. Gerçekten, 82
Anayasası’nın demokrasi adına değiştirilmesi gerekiyorsa geçmişte yapıldığı
gibi bir uzlaşmayla bunu gerçekleştirelim ve millî irade o zaman gerçek
anlamında Anayasa değişikliğine damgasını vursun.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Macit, size de ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın efendim.
HASAN MACİT
(Devamla) – Sayın Meclis Başkanımız bu uzlaşmanın ne demek olduğunu en iyi
bilen kişilerdendir. 2001 yılında 82 Anayasası’nın 34 maddesi değiştirilirken
kurulan Uzlaşma Komisyonunda önce Fazilet Partisi adına görev almıştır, daha
sonra AKP adına görev almıştır. Nasıl bir uzlaşma
yapıldığını, nasıl Anayasa değişikliğiyle ilgili çalışmaların yürütüldüğünü ve
burada iktidarıyla muhalefetiyle bir Anayasa değişikliğinin
gerçekleştirildiğini bugün Meclisimizi yöneten Başkan en iyi şekilde
bilmektedir ve bu anlamda, biz, tekrar çağırıyoruz: Gelin, yol yakınken
iktidarıyla muhalefetiyle iş birliği içerisinde, uzlaşma içerisinde, 80
ihtilalinin getirdiği bu Anayasa’yı değiştirelim ve gerçek demokrasiyi
kazanalım. Yoksa AKP’nin parmak darbesiyle gerçekleştirilen bir Anayasa
değişimi olarak ebediyen tartışılacaktır.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Macit, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük 72’ye göre verilmiş, görüşmelerin devamına dair iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğün 72 nci
maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 22 nci
maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Turgut Dibek |
Ali İhsan
Köktürk |
Atilla Kart |
|
Kırklareli |
Zonguldak |
Konya |
|
Ramazan Kerim
Özkan |
Hüsnü Çöllü |
Ensar Öğüt |
|
Burdur |
Antalya |
Ardahan |
Gerekçe:
Anayasalar,
devletin dayandığı temel ilkelerle siyasal rejimin belirlendiği; yetkili
organların, teşkilatın ve bunların nasıl işleyeceklerinin düzenlendiği ve insan
hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı temel hukuk metinleridir.
Anayasa Devletin
ve toplumun temel kanunu, temel toplum sözleşmesidir; bu günü ve geleceği
ilgilendirir. Bu nedenle toplumsal mutabakatı gerektirir.
Dünyada ve
Türkiye’de Anayasalar hep olağanüstü dönemlerin eseri olmuştur. Amerika’da, Fransa’da, Sovyetler Birliği’nde, Almanya’da ve hatta
İran’da. Anayasalarla siyasal rejimler değiştirilmiş, siyasal rejimler
kurulmuştur.
Anayasaların
halkın ihtiyaçlarını karşılayamayarak toplumsal taleplerin gerisinde kalması
durumunda ise değiştirilmesi ihtiyacı gündeme gelmiştir. Değişiklik ihtiyacını
gündeme getiren ise Dünyanın her yerinde ve Türkiye’de hep halk olmuştur. Halk
ve halkın temsilcileri, sorunları tartışmış, çözüm yollarında uzlaşmış ve
varılan mutabakatın eseri olarak Anayasalar değiştirilmiştir.
AKP iktidarı ise
toplumu bir yana koyarak, kendini her şeyi yapmaya muktedir cuntacılar gibi
gördüğünden mutabakat aramamaktadır. Darbe dönemlerinin cuntaları dahi, konu
Anayasa olduğunda bir toplumsal meşruiyet arayışına girmesine rağmen, AKP
iktidarı çoğunluğum varsa astığım astık, kestiğim kestik anlayışı içindedir.
Türkiye’de halkın
gerçek gündemi işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk ve
yolsuzluktur. Halk, aşından ekmeğinden keserek üniversite okuttuğu çocuklarına
iş istemektedir. Halk, kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesini değil,
eğitime ve sağlığa harcanmasını istemektedir. Halk, ürettiği ürünlerin
maliyetini karşılamasını beklemektedir.
AKP iktidarı ise
sayısal çoğunluğuna dayalı olarak Meclis gündemine taşıdığı Anayasa değişikliği
paketi ile halkın gerçek gündeminin üzerini örtmenin ötesinde, Anayasada
olağanüstü dönemlere özgü değişiklikler öngörerek demokratik siyasal rejimi
dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Anayasa
değişikliği metni bir sivil darbe belgesidir. Demokratik rejimlerde temel hak
ve özgürlüklerin güvencesi bağımsız ve tarafsız yargıdır ve AKP’nin Anayasa
değişikliği doğrudan insan haklarının teminatı olan bağımsız yargıyı
hedeflemektedir.
Hedefledikleri,
yaptıkları yolsuzluklardan dolayı ileride kendilerini yargılayacak olan
hâkimleri bu günden seçerek, özgürlüklerini yarattıkları yandaş yargıya emanet
etmektir. Yürütmenin Yasama Organına egemen olması yetmemekte, yargıyı da ele
geçirerek bir dikta rejimini kurumsallaştırmak istemektedirler. İstedikleri
hukuka ve vicdani kanaatlerine göre karar veren bağımsız ve tarafsız yargı
değil, siyasi ideolojileri ile uyum içinde olan “yandaş yargı”dır.
AKP iktidarı
sayısal çoğunluğuna dayalı olarak yaratacağı “yandaş yargı”yı Anayasal düzeyde
kurumsallaştırmanın peşindedir
Sayın Başbakanın
hedeflediği “yandaş yargı” oluşturma anlayışına toplumun tüm kesimleri
karşıdır. Sivil Toplum Örgütleri karşıdır. Yargı kuruluşları karşıdır. Mecliste
temsil edilen siyasi partiler karşıdır.
Çok büyük
badireler atlatmış; tarihten silindi denildiği anda kendini var edebilmeyi
başarabilmiş bu halk bu gidişe dur diyecektir.
Bunun için söz
konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa Değişiklik Teklifinin 22. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi
uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep
ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Oktay Vural |
S. Nevzat
Korkmaz |
|
Mersin |
İzmir |
Isparta |
|
Mehmet
Serdaroğlu |
Hasan Çalış |
Behiç Çelik |
|
Kastamonu |
Karaman |
Mersin |
|
|
Faruk Bal |
|
|
|
Konya |
|
Gerekçe:
Anayasalar,
vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin
ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin
en üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;
- 21. yüzyıl
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin
- Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın
- Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin
tek yolu toplumsal
uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
- “Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
- Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
- Siyasi
partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
- Her partinin
görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
- Seçimler
sonunda oluşacak Meclis’in ilk işinin anayasa değişikliğini gerçekleştirmek
olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
- Devlet ile
Milleti kucaklaştıracak,
- Milletin
değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
- Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
- Vatandaşın
temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
- Milletin
bölünmez bütünlüğünü sağlayacak üniter yapı içinde Devleti kurum ve kuruluşları
ile uyum içinde çalıştıracak,
- Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokratik düzeni iyileştirecek,
- Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir
sözleşme belgesi niteliğinde anayasa değişikliği kararını ilan etmiştir.
Anayasa
değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu
teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere
ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa
değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak
kullanmaktadır.
AKP’nin Anayasa
Değişiklik Teklifi kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve
hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu
diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklifin
içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP’den
iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP’den
düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve
hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba
etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için
değil kendini korumak için Anayasa değişikliği yapmaktadır.
AKP, iyi niyetli
değildir, başlattığı PKK açılımı için bu teklif ile anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.
Bu hususlarda
uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, görüşmelerin devamına dair iki önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi on dakika
süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Yıldız,
buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
dünya üzerinde kendi ordusuna asimetrik savaş açan, güçlü ordu kavramından
rahatsızlık duyan başka bir iktidar var mıdır? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Hükûmetiniz, Türk
Silahlı Kuvvetlerini hedef alan asimetrik, psikolojik hareketin neresinde? Hoş
göreni mi, yüz vereni mi, yol göstereni mi, teşvikçisi mi, tahrikçisi mi,
planlayıcısı mı, icracısı mı, yoksa iş birlikçisi mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Sipahi…
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, üst
düzey bir askerî birimde yapılan bir harp oyunu, plan tatbikatı, seminer gibi
bir çalışmaya emredilen ast birlik komutanlarının katılması emir ve komutanın
doğal gereğidir. Dünyanın bütün ordularında bu şekildedir. O hâlde bunu emreden
ordu komutanı velev ki suçlu olsa bile yasal emir komuta gereği katılanlar
nasıl potansiyel suçlu kabul edilir? Bu konuda görüşünüz nedir?
Diğer taraftan,
askerlerle ilgili devam eden bazı davalarda, askerî mahalde cereyan etmesi,
askerî şahıslar arasında geçmesi, askerî hizmet ve görevleri ilgilendirmesi
nedeniyle askerî yargının da müdahil olması gerekir. Bu durumda Uyuşmazlık
Mahkemesinin devreye girmesi gerekir. Bu konuda sizin veya Genelkurmay Başkanının
bir teşebbüsü olmuş mudur, olacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
basına yansıyan haberlere göre Adalet Bakanı Sadullah Ergin, “CHP, Anayasa
Değişiklik Teklifi’ni Anayasa Mahkemesine götürmezse hâlâ uzlaşma ihtimali
var.” demişti. CHP’yle uzlaşma aradığınıza göre bu düzenlemenin Anayasa
Mahkemesinden döneceği endişeniz mi var? O hâlde bu değişiklikleri, bu
dayatmayı neden yapıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, son
dönemde PKK terör örgütü temsilcileriyle değişik şekillerde ilişkilerin
sürdürüldüğü haberlerine karşın terör olaylarındaki tırmanmanın ve
şehitlerimizin artmasının sebepleri nelerdir? Bu durum yapılan görüşmelerde
verilen tavizlerin bir sonucu mudur? Bu maddede yapılan değişiklik de, Sayın
Başbakanın ifadesiyle, açılım projenizin adımlarından birisi midir?
İkinci sorum:
Habur’da PKK’lı teröristlerin yargılandığı mobil mahkeme sürecinde sorgulama
odasındaki Atatürk portresinin ve Türk Bayrağı’nın indirilerek yargılamanın
yapıldığına ilişkin ulusal basına da yansıyan haberler doğru mudur? Doğruysa
bunun gerekçesi nedir? Bu işlemi yapan hâkimler hakkında herhangi bir işlem
yapılmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
AKP’nin tek başına hazırladığı bu Anayasa değişikliği görüşmeleri esnasında
sürekli olarak “darbe anayasası” sözcüklerini işittik. Sanki bugüne kadar 1982
Anayasası’nda bundan önceki hiçbir hükûmet değişiklik yapmamış gibi, buna sanki
ilk defa AKP dokunuyormuş gibi bir hava yaratılmak istenmektedir. 1982
Anayasası’nın AKP Hükûmetinden önceki hükûmetler döneminde kaç maddesi
değiştirilmiştir? Net olarak bir cevap istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Yalçın? Çıkmış mı efendim? Peki.
Sayın Durmuş…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Samsun’da siyasetçiye yumruk atıldı, Ladik’te
2 polis şehit edildi. Giresun’da açılım gerginliği sonrası Dereli’de mayın
patlatıldı, Kırıkkaleli Başçavuşumuz Ahmet Eryılmaz şehit edildi. Hükûmet
failleri tespit edip bulacağına teröristle kucaklaşıyor. Meclis Başkanımız o
makama hiç de uymayan sözlerle “Beni mi öldürteceksiniz?” diyor. Açılım korku
yaratmak için mi kullanılıyor, Hükûmet bir senaryonun takipçisi konumunda mı
kalıyor?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bedelli
askerlik konusu kamuoyunun gündemine tekrar getirilmiştir. Geçen sene açıklama
yapan Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ, terör devam ederken bedelli
askerlik konusunun olamayacağını kesin dille söylemiştir. Ancak, bu sene tekrar
gündeme getirildi. Siz “Başbakan ne derse o olur.” dediniz. Daha sonra Sayın
Başbakan Sayın Genelkurmay Başkanıyla görüştü. Konu kapatıldı derken tekrar el
altından gündeme getiriliyor. Sanki “Biz Hükûmet olarak bedelliye ‘evet’
diyeceğiz ama ordu karşı çıkıyor.” imajı verilerek Türk Silahlı Kuvvetleri
halktan uzaklaştırılıyor mu, uzaklaştırılmaya mı çalışılıyor? Halkın gözünde
“Peygamber ocağı”, “Halkın ordusu” gibi anlayışların yıkılması mı isteniyor?
Bundan muradınız nedir, açıklar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum gerek
konuşmacılara gerek soru soranlara.
Önce, müsaade
ederseniz, Sayın Atılgan’ın ve Sayın Göksel’in iki sorusu vardı, onlardan
başlamak istiyorum.
Her şeyden evvel
bu son iki madde hukuk devleti bakımından önemli bir adımdır, bunu zannediyorum
Sayın Atılgan da kabul ettiler, Sayın Göksel de kabul ettiler. Bu adımın
atılması aslında bu iki maddeyle olmadı, daha önce yüce Meclisin kabul ettiği
145’inci maddeyle oldu. 145’inci madde “askerî hizmetin gerekleri” ibaresini
oradan çıkartmıştı. 145’inci madde temel maddedir, oradan çıkınca bu iki
maddeden de çıkartmak mecburiyeti hâsıl oldu. Bunun da temelinde Anayasa
Mahkemesinin 7/5/2009 tarih, esas 159, 62 sayılı
kararı; 9, 138 ve 140’ıncı maddelerdeki düzenlemeler gereğince adli ve idari
yargı için öngörülen yargı bağımsızlığının askerî yargı için de geçerli
olduğunun vurgulanmasıdır. Demek ki burada yaptığımız düzenlemeyle bundan
sonraki kanuni düzenlemelerin zeminini hazırladık.
Sayın Atılgan’ın
sorusuna gelince de: Bu kararın çıkacağı müzakerelerden anlaşılmıştı zaten. O
tarihten itibaren yeni askerî adli teşkilat nasıl olacaktır? Orada da Yüksek
Hâkimler-Savcılar Kurulu gibi bir kurulun teşekkülü hazırlık hâlinde, bir
sonuca ulaşmak üzeredir, daha tasarı hâline gelmemiştir ama hazırlık hâlinde,
sonuca ulaşmak üzeredir. Tabii bu ibare çıkmadan evvel de askerî yargı elbette
en hassas şekilde, en uygun şekilde kararlar almaktaydı, yani bu ibare çıkmadan
önce ve çıktıktan sonra diye bir tarih düşmek yanlıştır. Askerî yargı tarafsız
ve hakikaten konularına hâkim bir şekilde kararlarını almaktaydı ama biz burada
yapılan işlemle, eğer tasviplerinize mazhar olursa, 145’inci madde
tasviplerinize mazhar oldu, daha da hukuk devletine, hukuk düzenine uygun bir
şekil kazandırmış olacağız.
Diğer konulara
gelince, tersinden başlayayım müsaade ederseniz. Sayın Paksoy’un sorduğu
bedelli askerlikle ilgili, evvelsi gün de arz etmiştim ki benim görüşlerim
devamlı “1111 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesi” şeklindedir çünkü meri kanun
varken o kanunu uygulamak zorunda olan bir Bakan olarak başka bir şey söylemem
mümkün değil.
“Sayın Başbakan
ne derse o olur.” şeklinde hiçbir ifade benden sâdır olmamıştır. Nitekim, Milliyet gazetesinin metnini okursanız, üzerindeki
başlıkla farkın çok çarpıcı olduğu görülecektir.
Sayın İnan
“Şimdiye kadar kaç Anayasa maddesi değişti?” diye sordu. Benim bildiğim
kadarıyla seksen altı madde değişti. Yani ilk defa değişiklik yapılmıyor.
Haklısınız, yani o zamandan bu zamana elbette fırsat oldukça değiştirilmiş.
Sayın Işık
“PKK’nın tırmanması…” Tabii, çok istihbarat raporları var. Bunların bir kısmı
basına da intikal etmiş ama sizlerin de çok iyi bildiği gibi mevsimlik bir
tırmanma zaten bekleniyor. Yani kış aylarında yapamadıklarını yaz aylarında
yapmakta oldukları, zaman içerisinde hep belirtiliyor.
Sayın Uslu
uzlaşmadan bahsediyor. Uzlaşmadan elbette herkes memnun olacaktır. Keşke,
uzlaşmanın ötesinde konsensüs, mutabakat olsa bunun
daha da iyi olması beklenir.
Uyuşmazlık
Mahkemesine gidiş, maalesef bizim idari inisiyatifin
elinde değil. Bunun yargısal olarak Uyuşmazlık Mahkemesine gitmesi lazım ve
bunların, Uyuşmazlık Mahkemesine nelerin gideceğini de Anayasa tayin etmiş.
Mesela, Sayıştay, yüksek yargı diye Anayasa Mahkemesinde yer almasına rağmen
Uyuşmazlık Mahkemesine gidememektedir. Hangi mahkemelerin gideceği bellidir.
Benim tespit
edebildiklerim bu kadar Sayın Başkan.
Saygılarımla arz
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, çok teşekkür ediyorum.
Böylece soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde on üç önerge vardır. Bilindiği gibi sadece yedi
önergeyi işleme alabiliyoruz.
Kura sonucu
tespit edilen yedi önergeyi şimdi okutacağım, sonra da bu önergeleri aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 22 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 157 nci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
“Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının
disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile
hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 22 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 157 nci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Yılmaz
Tunç
Bartın
“Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının
disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile
hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 22 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 157 nci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
İkram
Dinçer
Van
“Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının
disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile
hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 22 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 157 nci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Necla
Arat Metin
Arifağaoğlu
İstanbul Artvin
“Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının
disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 22 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Bengi Yıldız |
Hasip Kaplan |
Akın Birdal |
|
Batman |
Şırnak |
Diyarbakır |
|
M. Nezir
Karabaş |
Sırrı Sakık |
|
|
Bitlis |
Muş |
|
Madde: 22-
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 157 nci maddesi kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı iki önergeyi okutuyorum ve sonra işleme alacağım:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa değiştirme teklifinin (22) maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz
ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Anayasa değişikliği teklifinin, 22. maddesinin teklif metninden çıkarılması
için gereğini arz ve talep ederiz.
|
Faruk Bal |
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
İzmir |
Mersin |
|
Behiç Çelik |
S. Nevzat
Korkmaz |
Erdal Sipahi |
|
Mersin |
Isparta |
İzmir |
|
|
Hüseyin Yıldız |
|
|
|
Antalya |
|
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim birlikte işleme aldığım önergelere?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasalar,
vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve
devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en
üstünde temel hukuk normlarıdır.
İki ihtilal ve 3
muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini 21. yüzyılın evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin, tek yolu toplumsal uzlaşmaya
dayalı bir anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
“Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,
Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
Siyasi partilerin
hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
Her partinin
görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda
oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını
teklif etmiştir.
MHP bu kapsamda;
Devlet ile
Milleti kucaklaştıracak,
Milletin
değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel
hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
Milletin bölünmez
bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile
uyum içinde çalıştıracak,
Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir
sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.
Anayasa
değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.
AKP, MHP’nin bu
teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere
ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa
değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak
kullanmaktadır.
AKP’nin Anayasa
Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile
kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim
mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta
parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun
üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık
bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif,
Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin
içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP’den
bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den
yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini
beklemektedir.
Millet, AKP’den
iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP’den
düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve
hürriyetlere güvence beklemektedir.
Millet,
mahkemelerdeki iş yükünü azaltacak ekonomik, sosyal ve adli reform
beklemektedir.
Millet, yandaş
yargıç değil, tarafsız ve bağımsız mahkemelerde hakkını aramak istemektedir.
AKP 8 yılı heba
etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.
AKP, millet için
değil kendini korumak için Anayasa değiştirmektedir.
AKP, günü
geldiğinde herkesin güvenli liman gibi sığınabileceği tarafsız ve bağımsız
mahkemeler için hiç bir şey yapmamıştır.
AKP, 8 yıllık
iktidarında, yandaş yargıç yaratmış, yargıyı siyasallaştırmıştır.
AKP, hukuk
devleti ve hukukun üstünlüğünü tahrip etmek, üstünlerin hukukunu yaratmak
istiyor.
AKP, açılım adı
altında PKK’nın siyasallaştırılması için ilk adım olduğunu ifade ettiği bu
teklif ile, bin yıllık kardeşliğin ve milli bütünlüğün
bozulmasına anayasa zemini hazırlamak istemektedir.
AKP, iyi niyetli
değildir, başlattığı PKK Açılımı için bu yasa değişikliği ile anayasal zemin
hazırlamaktadır. Bu sebeple bu Anayasa değişikliği milletin hayrına değildir ve
Anayasa’ya aykırıdır.
BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun.
Süreniz beş
dakikadır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Değişiklik
Teklifi’nin 22’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılması yönünde verdiğim
önergenin üzerine söz almış bulunuyorum, saygılar sunuyorum.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, mevcut Anayasa’da 157 ve Askerî Yargıtay ve askerî idare
mahkemelerindeki mevcut hükümlerin de burada, “Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin
kuruluşu, işleyişi, yargılama usul ve mensuplarının disiplin ve özlük işleri,
mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkim teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.” diyor. Mevcut metinde de “askerlik hizmetlerinin gerekleri de
dikkate alınarak düzenlenir.” diyor. Eğer zaten bu askerlik hizmetlerinin
gereklerini kaldırırsanız bu maddeye gerek yok. Gerek buna gerek 157’nci
maddeye gerek yok çünkü yani askerlerin de düzenledikleri işlemler bir idari
işlemdir. İdari işlemlere karşı biliyorsunuz bizde Danıştay ve idare
mahkemeleri vardır. Dolayısıyla “askerî hizmetlerin gerekleri” kelimesini
burada kaldırdığımız zaman askerî mahkemeler zaten fuzuli oluyor yani idari
yargı içinde. İdari yargının Danıştay ve idare mahkemesi bunlara bakar. Bence,
tabii, burada, işte bilmiyorum, Komisyon getirdiği bu metnin ne anlama
geldiğini kavrayacak nitelikte midir değil midir, onu da ayrıca bileceğiz.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii, devamlı burada çıkıyoruz, zaman zaman konuşmalar
yapıyoruz. AKP… Başta Meclis Başkanlığından kaynaklanan bir sıkıtı var burada.
İç Tüzük’ün 87’nci maddesine göre milletvekilleri her madde üzerinde yedi
önerge verir. Bu daha önce dört önergeydi. Anayasa Mahkemesine gidildi, Anayasa
Mahkemesi dedi ki “Dört önerge az.” ve bunu iptal etti. Bunun üzerine yeni bir
düzenleme getirdi. Yedi önergeye çıkarıldı ama “Her grubun da ayrıca önerge
verme hakkı saklıdır.” denildi. Buna göre yani dört tane grup olduğuna göre
dört grup önergesi ve yedi de milletvekillerinin verdiği önerge olması lazım
ama Başkanlık bunu yanlış uyguluyor. Ben bunu niye şey ediyorum? Anayasa
Mahkemesine nasıl olsa gidecek. Bu yönüyle de, İç Tüzük’ün bu yönüyle de…
Burada çok yapılan hata var. Bunun düzeltilmesi gerekir.
Ayrıca da sayın
milletvekilleri, şimdi, bugüne kadar hep AKP’liler, buraya çıktığımız zaman,
işte buradan hakaret ediyorlar, söz atıyorlar, tehdit ediyorlar. Bugün yeni bir
şeyle karşı karşıya kaldık. Güya benim elli, altmış dairem varmış, iş hanım
varmış, ondan sonra hayalî ihracatçıların avukatlığını yapmışım.
Peki, sayın
milletvekilleri, yani böyle bir şey olur mu? Vergilerimi ödemiyormuşum. İşte
Kemal Bey burada, kendisi herhâlde Maliye Bakanıyken kendi bürokratlarına da
-ben en fazla onu tenkit ettiğime göre- gerekli talimatı vermiştir, “Bu Kamer
Genç’in neyi var neyi yok araştırın.” demiştir.
Şimdi, böyle
şeylere ne var. Benim dairem varsa, elli, altmış dairem, çıkarırsın burada
dersin ki “Arkadaş, şurada şu şu daireler var.” söylersin. İş hanım varsa
söyle. Neredeyse söylersin. Benim bir defa avukatlık ruhsatım yok. Ben nasıl
hayalî ihracatçıların avukatlığını yapacağım? Ha, şimdi, ben sizin yaptığınız
soygunlara, suistimallere isim veriyorum size. İşte İstanbul Belediyesinde
yapılan soygunları söylüyorum, TOKİ’de yapılan soygunları söylüyorum, İstanbul
Belediyesinde o imar yolsuzluklarını söylüyorum, işte Tayyip Bey’in gidip de
Halk Bankasıyla, Vakıflar Bankasından aldığı usulsüz 750 milyon dolar krediyi
söylüyorum. Her gün uçaklara haksız olarak, işte, Abdullah Bey’le Tayyip Bey’in
yandaşlarını uçaklara doldurup getirip ne paralar harcandığı, ne kadar
şeylerinden aldığını biliyorum, işte ne hediyeler aldığını söylüyorum. Bunlar
açık şeyler. Şimdi, bunlara açıkça cevap vereceğinize beni tehdit etmeye
kalkıyorsunuz. Ya ben korkmam arkadaşlar, bunu bilesiniz. Bir defa bende korku
yok tamam mı, korku yok.
AHMET YENİ
(Samsun) – Yalan konuşuyorsun, yalan!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Benimle ilgili bir şeyiniz varsa bakın, bütün teşkilat sizin
elinizde, maliye sizin elinizde, her şey sizin elinizde, dersiniz, getirirsiniz
“Kardeşim, bak bu Türkiye’de…” İşte incelersiniz, ne çıkarsa çıkar. Yani iftira
atayım da çamur kalsın meselesi değil. Bakın, mesela Mustafa Elitaş, işte
bundan bir süre önce Tayyip Bey’in bir gezisine katılmak için gidiyor, 2.900
dolar para veriyor. Niye katıldığını ben de anlamıyorum yani. İlle ben de sizin
yanınızda bulunayım, iş adamlarıyla şey edeyim. Birtakım insanlarla ilgili
bende şey var da değerli arkadaşlarım, biz burada bir hizmet yapıyoruz. Niye hizmeti
yapıyoruz? Bu memleket bizim diyoruz. Şimdi, bu saate kadar burada kalmışız,
400 milletvekili var, saat gelmiş ikiye, her gün buralardayız, Türkiye’nin
hangi meselesini hallediyoruz arkadaşlar? Allah’ı severseniz yani söyleyin.
Türkiye’nin hangi meselesini şey ediyoruz? İşsizin işsizlik çaresini mi
hallediyoruz? Yoksulun yoksulluk meselesini mi hallediyoruz? Ne imiş? Tayyip
Bey talimat vermiş. “İlle ben diktatör olacağım.” diyor, “Yargıyı kaldıracağım
ama bu yargı da bana bağlı olacak çünkü bu yargı benim ciğerimi kanatıyor.”
diyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ
(Samsun) – Yalan konuşuyorsun, yalan! Sen hep yalan konuşuyorsun!
BAŞKAN – Sayın
Genç, size de ilave bir dakika süre veriyorum, lütfen tamamlayın efendim.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Tayyip Bey, şimdi bu yargı senin ciğerini niye kanatıyor? Yani bu
senin yaptığın keyfî, bu ülkeyi yok etme yolundaki tesis ettiğiniz keyfî
işlemler, yaptığınız ihalelerdeki yapılan soygunlar… Bunları eğer idari yargı
hukuka bağlı kalıyorsa ve bunları iptal ediyorsa senin ciğerin niye kanıyor
kardeşim? Bir onu söyle de biz de anlayalım. Senin ciğerin niye kanıyor? Yani
bunu bir söyle de onu şey edelim. Onun için, bunun bir anlamı yok. Bu halk da
bizi dinliyor.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hep yalan konuşuyorsun!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Yani, burada tamamen insanları, burada göz boyama, gündem
değiştirme... Ekonomi çökmüş...
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Maddeyle ilgili ne...
KAMER GENÇ
(Devamla) – Söyledim ya maddenin ne anlama... Zaten ne anlarsınız ki siz! Ondan
sonra maddeyle ilgili her şeyi de söyledim. Dolayısıyla vatandaşı
kandırıyorsunuz. Bu vatandaş görecek. Benim gördüğüm kadarıyla bu iş gidecek,
Anayasa Mahkemesi bunu durduracak ve ondan sonra siz de gideceksiniz “Ya,
bakın, gördünüz mü, işte bizim elimiz kolumuz bağlı. Ey halk, ben mağdurum,
bana oy verin.” diyeceksiniz ama bu defa tutmaz bu. Bu defa bu millet görür
sizin ne şeytanlıklar peşinde koştuğunuzu…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, ek süre de doldu efendim. Ek süreniz de doldu.
Teşekkür ederiz.
Sayın
milletvekilleri, birlikte işleme aldığım iki önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 22 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif
ederiz.
Bengi
Yıldız (Batman) ve arkadaşları
Madde: 22-
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 157 nci maddesi kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sözleşme
hükümlerine uygun olarak yargı birliği sağlanmıştır.
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge ile diğer üç önerge aynı mahiyettedir.
Dolayısıyla birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde önerge sahiplerine
ayrı ayrı söz vereceğim.
Şimdi, ilk
önergeyi ve diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas
Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin çerçeve 22 nci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 157 nci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
“Askerî Yüksek
İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının
disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile
hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
|
Necla Arat |
Metin
Arifağaoğlu |
|
İstanbul |
Artvin |
Diğer imza
sahipleri:
İkram Dinçer
Van
Yılmaz Tunç
Bartın
Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Arifağaoğlu, buyurun.
Süreniz beş
dakikadır.
METİN ARİFAĞAOĞLU
(Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 22’nci madde
için vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
2002 seçimleri
öncesinde Sayın Recep Tayyip Erdoğan milletvekili adayı dahi olamamıştı ancak
partisi yüzde 35’e yakın oy almıştı. Yüzde 35’e yakın oy alan bir partinin
genel başkanının milletvekili seçilememesini demokrasi anlayışına sığdıramayan
ve örnek bir davranış sergileyen Sayın Deniz Baykal “Bu durumdaki liderlerin
önünü tıkayan Anayasa maddesini getirin, değiştirelim.” demiştir. Böylece,
Anayasa’nın ilgili maddesi de değiştirilerek Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
milletvekili olmasının önündeki yasal engel kaldırılmış oldu. Sayın Baykal ve
22’nci Dönem Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri demokrasiye inandıkları
için bu değişikliğe destek verdiler. Demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne inanmak
söylemle değil, eylemle olur.
25 Ekim 2002 günü
“Seçim Arenası” programında dokunulmazlık zırhının kaldırılması sözü verildi
mi? Verildi. Sayın Başbakan, bir yıl değil sekiz yıl geçti, neredesiniz?
Anayasa Değişikliği Teklifi’nde milletvekili dokunulmazlığını ilgilendiren 83’üncü
madde neden yok? iktidar olmanızın rehavetiyle,
verilen sözleri unuttunuz, ancak bu millet 25 Ekim 2002 tarihini unutmadı,
unutmayacak. Sizleri iktidara taşıyan bu aziz millet, iktidardan
uzaklaştırmasını da bilecektir. İçi ve içeriği boş olan demokratik açılım
söylemiyle ve Habur hukukuyla demokrat olunamaz, hukukun üstünlüğü de
sağlanamaz.
Değerli
milletvekilleri, birçok milletvekili hakkında, biliyorsunuz, fezleke var, dosya
açılmış. Cumhuriyet savcılarının iddiaları var. Bu iddialar doğru mu, değil mi?
İlgili milletvekilleri mahkeme huzuruna çıksa, iddialar karşısında kendini
savunsa daha iyi olmaz mı? Dokunulmazlıkları kaldırırsak Parlamentoya olan
güven çoğalmaz mı? Milletvekillerini bu ayrıcalıklı durumdan kurtarsak daha
güzel olmaz mı? Milletvekilleri mahkeme huzuruna çıksın, orada aklanabiliyorsa
aklansın. Fezleke sahibi milletvekilleri, özellikle AKP milletvekilleri, sizler
mahkemede aklanabilirseniz, işte o zaman AK PARTİ olursunuz. Şu anda isminiz AK
PARTİ diye sütten çıkmış ak parti değilsiniz.
Anayasa
değişikliği çok önemlidir, sıradan bir kanun değişikliği değildir. Anayasa
değişikliklerinde toplumsal mutabakat esas olmalıdır. Anayasa değişikliği
çoğunlukçu değil, çoğulcu bir anlayışla, geniş katılımlı bir toplumsal
uzlaşmayla gerçekleştirilmelidir. Anayasa, toplumsal mutabakat sözleşmesidir.
Hazırlanan Anayasa değişikliğinde ana muhalefet ve muhalefet partileri yoktur.
Sivil toplum örgütleri, üniversiteler, yüksek yargı organları, Barolar Birliği
yoktur. Tartışma ve uzlaşma yolu aranmamıştır. Bu Anayasa değişikliği dayatma
bir metindir, sivil anayasa metni olarak kabul edilemez. Toplumsal mutabakata
ulaşmak diye bir niyetiniz olmamıştır. Sizlerin gayesi yargıyı kuşatmaktır.
Yürütme elinizde, çoğunluğunuz da var, yasama da elinizde. Kuvvetler ayrılığı
ilkesinde bağımsız yargı bulunmaktadır. Bu düzenlemelerle oraya da el attınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Arifağaoğlu, size de ek bir dakika süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı
tamamlayın efendim.
METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Bağımsız yargıyı bağımlı hâle getireceksiniz, bunun adına da sivil
anayasa diyeceksiniz. Bu millet bir kişinin otoriter yapısını kabul etmez, AK
PARTİ anayasasına evet demez. Toplumsal mutabakatın olmadığı Anayasa
değişikliğine bu millet rıza göstermez. Bu, milletin anayasası değildir. Bu
gidiş, iyi gidiş değildir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa, yüzlerce değil,
binlerce dinleme, izleme ve fişleme olayı yaşanmıştır. Hiçbir demokratik ülkede
böyle durumlarla karşılaşmak mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, bu önergemiz ortak önerge, zannedersem beş önergemiz var,
sadece biz bu önergeye bir harf ekliyoruz ve o harf de… “Tarafsızlığı” bu
önergeye sokmak yani askerî yüksek idare mahkemeleri bağımsız olacak, tarafsız
olacak ve hâkim teminatı altında olacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Önergemize destek vereceğinizi umut ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Arifağaoğlu, teşekkür ederim.
Birlikte işleme
aldığım önerge sahiplerinden Sayın Dinçer konuşacak mısınız, gerekçe mi?
İKRAM DİNÇER
(Van) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Sayın
Tunç?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Sayın
Helvacıoğlu?
M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Müşterek
gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinin çalışma usullerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve
tarafsızlığı ile hakimlik teminatı esaslarına göre
düzenlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, 22’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddenin oylaması
gizli oylama şeklinde yapılacaktır.
Tekrar
milletvekili arkadaşlarıma hatırlatıyorum: Kâtip üyelerce sizlere verilecek
olan pullardan beyaz olanı “kabul”, kırmızı olanı “ret”, yeşil olanı ise
“çekimser” oyu ifade etmektedir. İsmi okunmayan milletvekiline pul ve zarf
verilmeyecektir. İlgili arkadaşların dikkatini bir kez daha çekiyorum.
Gizli oylamaya
Adana ilinden başlıyoruz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Oy
kullanmayan sayın milletvekili arkadaşımız kaldı mı? Yok.
Oy kullanma
işlemi tamamlanmıştır.
Oy kutularını
kaldırıyoruz.
(Oyların ayrımı
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesinin gizli oylama sonucu:
“Oy sayısı : 407
Kabul : 335
Ret : 70
Çekimser : 1
Boş : 1
Geçersiz : -
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Murat Özkan |
Bayram Özçelik |
|
Giresun |
Burdur” |
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleriyle
komisyondan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 27 Nisan 2010 Salı günü
(bugün) saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 02.58