DÖNEM: 23 CİLT: 67 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
91’inci
Birleşim
22 Nisan 2010 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/932) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/204)
B) Tezkereler
1.- (10/60, 63,
99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin
tezkeresi (3/1174)
2.- Madencilik
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının yurt dışı inceleme çalışması yapma talebi sonucunda; Komisyonun
Kanada’da inceleme çalışması yapması, gidecek komisyon üyelerinin sayıları ve
inceleme süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit
edilmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1175)
3.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Meral Akşener’in, Stokholm’de düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento
Başkanları Konferansı’na katılmak üzere İsveç’e gitmesinin uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1176)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, hâkim ve savcıların çalışma
ve emeklilik dönemlerindeki özlük haklarındaki sorunların araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/684)
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, et fiyatlarındaki artışın
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/685)
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, deniz taşımacılığı sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/686)
D) Genel Görüşme Önergeleri
1.- CHP Grup
Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un,
Ermenistan’la imzalanan protokoller ve Ermeni iddiaları ile mücadele stratejisi
konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13)
V.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/46) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
2.- (10/223,
10/407, 10/525, 10/555, 10/604, 10/669) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010
Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, MHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
2.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
3.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, MHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
4.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
5.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
6.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, CHP grup
önerisine ilişkin açıklaması
7.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, CHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
8.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, CHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
9.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
10.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın, CHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
11.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
12.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, CHP grup önerisine
ilişkin açıklaması
13.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
14.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, Amasya Milletvekili
Hüseyin Ünsal’ın, açıklamasında, rakamların yanlış olduğu beyanına ilişkin
açıklaması
16.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem’in,
konuşmasında, adından da bahsederek, yaptığı konuşmayı çarpıttığı ve
söylemediği sözleri söylediğine ilişkin açıklaması
17.- Manisa
Milletvekili Mehmet Çerçi’nin, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’e
sarf ettiği sözlerden dolayı özür dilediğine ilişkin açıklaması
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Kooperatifler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)
5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264
Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497)
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Harun Öztürk’ün, kullanma izni
bulunmayan yapılara ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13165)
2.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Kemalpaşa ilçesinde verilen bir taş ocağı
ruhsatına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/13206)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir bürokrat hakkında
basında çıkan iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/13259)
4.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Keşan’a ilçe tarım binası yapılmasına,
- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Gübretaş’ın
dahil olduğu konsorsiyuma,
- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, TİGEM’in kiraya verilen bir arazisine,
Bir firmanın iyi
tarım ürünleri konulu girişimine,
- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, pamuk üretimine ve desteklemesine,
- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, hayvancılıktaki hibe desteğinin
yaygınlaştırılmasına,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13297), (7/13298), (7/13299), (7/13300),
(7/13301), (7/13302)
5.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Sinop’ta kurulacak nükleer santrale ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13340)
6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum
kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13341)
7.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, verilen bir maden arama ruhsatına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13342)
8.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum
kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Aydın’ın cevabı (7/13537)
9.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, ihracattaki vergi iadesi uygulamasına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/13763)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.03’te açılarak beş oturum yaptı.
Birinci, İkinci, Üçüncü Oturum
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
hemşirelik mesleğindeki sorunların (10/681),
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, sel felaketlerinin nedenlerinin (10/682),
BDP Grup Başkan
Vekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adli
Tıp Kurumunun işleyişindeki sorunların (10/683),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan:
(10/645) esas
numaralı, hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,
(10/137) esas
numaralı, kredi kartları ve bireysel krediler alanlarındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP,
(10/351, 10/454,
10/527) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel
Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte
yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
BDP grup önerisi
nedeniyle; Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Niğde Milletvekili
Mümin İnan, Muğla Milletvekili Gürol Ergin, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü,
Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu,
MHP grup önerisi
nedeniyle; Manisa Milletvekili Şahin Mengü ve Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü,
CHP grup önerisi
nedeniyle; Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil ve Samsun Milletvekili Haluk Koç,
Birer açıklamada
bulundular.
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın,
grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünün
ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve anlamının
belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmasına, bu
toplantıda yapılacak görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına,
siyasi parti grubu başkanlarına ve grubu bulunmayıp da Mecliste üyesi bulunan
siyasi partilerin genel başkanlarının görevlendireceği bir milletvekiline onar
dakika süreyle söz verilmesine ve bu birleşimde başka konuların görüşülmemesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
4’üncü sırasında bulunan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/811, 2/633)
(S. Sayısı: 496),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Birleşime saat
15.34’te ara verildi.
|
|
Sadık
YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Fatih
METİN |
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Bolu |
|
Bingöl |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
Bayram
ÖZÇELİK |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
Dördüncü, Beşinci Oturum
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
5’inci sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı
İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/656) (S. Sayısı: 497) birinci görüşmesinde
9’uncu maddesine kadar kabul edildi.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubuna üye milletvekillerinin kürsüde yapmış oldukları
konuşmalar sırasında, Parlamento Başkanı sıfatıyla, milletvekillerinin
ifadelerine karşı göstermiş olduğu tutum nedeniyle Oturum Başkanının tutumu
hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunu
değiştirecek bir husus olmadığını açıkladı.
Devlet Bakanı
Hayati Yazıcı, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, mensubu bulunduğu Hükûmete,
Mersin
Milletvekili İsa Gök, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın,
şahsına,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın,
grubuna,
Ankara
Milletvekili Ahmet İyimaya:
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün,
Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın,
Şahsına;
Anayasa Komisyonu
Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Konya Milletvekili Atilla
Kart’ın, şahsına,
Konya
Milletvekili Atilla Kart, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili
Burhan Kuzu’nun, şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
22 Nisan 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime
01.49’da son verildi.
|
|
Mehmet
Ali ŞAHİN |
|
|
|
Başkan |
|
|
|
|
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Fatih
METİN |
|
Bingöl |
|
Bolu |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
Yaşar
TÜZÜN |
|
|
|
Bilecik |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 127
II.- GELEN KÂĞITLAR
22 Nisan 2010 Perşembe
Genel Görüşme Önergesi
1.- CHP Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Ermenistan’la
imzalanan protokoller ve Ermeni iddiaları ile mücadele stratejisi konusunda bir
genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.02.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 Milletvekilinin, hâkim ve savcıların çalışma
ve emeklilik dönemlerindeki özlük haklarındaki sorunların araştırılması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/684)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03.03.2010)
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 Milletvekilinin, et fiyatlarındaki artışın
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/685) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03.03.2010)
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 Milletvekilinin, deniz taşımacılığı sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/686) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03.03.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, 1995’teki Gazi olaylarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13260)
2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, A Milli Futbol
Takımının teknik direktörüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13262)
3.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Fen Edebiyat Fakültesi mezunlarına formasyon için getirilen not şartına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/13263)
4.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, mülkiyet sorunu
olan Hazine arazilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13264)
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, kurban kesimi
organizasyonlarındaki yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/13265)
6.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, müzelerdeki hırsızlık olaylarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13268)
7.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
TEKEL’e ait bazı arsalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13269)
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kelkit ırmağı üzerindeki HES projelerine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13276)
9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Reşadiye’deki HES projeleri uygulamalarına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13277)
10.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun’da özel sektöre devredilen hidroelektrik
santrale ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13278)
11.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, kolluk personeli
hakkındaki soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13282)
12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İtfaiye Müdürlüğünün taşınmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13283)
13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta itfaiye aracı bulunmayan belediyelere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13284)
14.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, vali ve kaymakam odalarına Başbakanın fotoğrafının
asılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13285)
15.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, muhtarların özlük haklarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13286)
16.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, kaçak bir tesisin
yıkımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13287)
17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Elazığ’da meydana gelen
depremdeki afet yönetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13288)
18.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir
Belediyesindeki rüşvet iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13289)
19.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara Büyükşehir Belediyesinin toplu
taşımacılıktaki politikasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13290)
20.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, OR-Gİ Havaalanı Projesine ve Eğribel
Geçidindeki ulaşım sorununa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13303)
21.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Eti Alüminyum A.Ş.’nin özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13305)
22.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat Şehir Merkezi
Yağmur Suyu Toplama Projesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/13306)
23.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, tank modernizasyonu projesine ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13307)
24.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
Yenimahalle’deki ilköğretim okullarında yapılan bir deneme sınavına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13308)
25.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün kiralanan bir arazisine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/13309)
22 Nisan 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşimini
açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır,
okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
Önergeler
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun
(6/932) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/204)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin Sözlü Sorular kısmının 507. sırasında yer alan (6/932)
esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Reşat
Doğru
Tokat
BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi
vardır, okutuyorum:
B)
Tezkereler
1.- (10/60, 63, 99, 242, 243, 244,
245, 246, 254, 256) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının,
Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1174)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245,
246, 254, 256) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu 28/01/2010
tarihinde çalışmalarına başlamıştır. Anayasa ve İçtüzük gereği kendisine
verilen üç aylık süre içerisinde çalışmalarını tamamlayamayan Komisyonumuz,
28.4.2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere bir aylık ek süre istenmesine
karar vermiştir.
Gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
İdris
Güllüce
İstanbul
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN – İç Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer
alan “Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre
verilir.” hükmü gereğince Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 23 milletvekilinin, hâkim ve savcıların çalışma ve emeklilik
dönemlerindeki özlük haklarındaki sorunların araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/684)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
“Ülkemizdeki Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının çalıştıkları dönem
ile emeklilik dönemlerindeki özlük hakları açısından yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla, aşağıda
belirtilen gerekçelerle Anayasa’mızın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Cemaleddin Uslu (Edirne)
3) Alim Işık (Kütahya)
4) Osman Durmuş (Kırıkkale)
5) Kürşat Atılgan (Adana)
6) Tunca Toskay (Antalya)
7) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
8) Recep Taner (Aydın)
9) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
10) Mustafa Enöz (Manisa)
11) Akif Akkuş (Mersin)
12) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
13) Hasan Çalış (Karaman)
14) Ahmet Orhan (Manisa)
15) Mustafa Kalaycı (Konya)
16) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
17) İzzettin Yılmaz (Hatay)
18) Yılmaz Tankut (Adana)
19) Behiç Çelik (Mersin)
20) Erkan Akçay (Manisa)
21) Muharrem Varlı (Adana)
22) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
23) Mehmet Ekici (Yozgat)
24) Ümit Şafak (İstanbul)
Gerekçe:
Türkiye'de hukuk düzeni, başta Anayasa olmak üzere yasa, tüzük,
yönetmelik, kararname gibi yürütmenin işlemleri ile sağlanır. Hukuk düzeninin
sağlanmasında yargının bağımsızlığı ilkesi özel bir öneme sahiptir.
29 Kasım 1985 tarihli Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığına
Dair Temel Prensiplerinde Yargı Bağımsızlığı ile ilgili başlığında; "Yargı
bağımsızlığı Devlet tarafından güvence altına alınır ve Anayasada veya iç
hukukta yargı bağımsızlığına yer verilir. Yargı bağımsızlığına saygı göstermek
ve gözetmek bütün hükûmet kuruluşlarının ve diğer
kurumların görevidir" demek suretiyle konunun önemine işaret etmiştir.
Aynı belgenin Hizmet Şartları ve Görev Süreleri başlığında
"Yargıçların görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli
ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı yasada yeterli
biçimde güvence altına alınır" prensibine yer verilmiştir.
Esasen, Anayasamızın 139 ve 140'ıncı maddelerinde de
"Hâkimlik ve savcılık teminatı" ve "Hâkimlik ve savcılık
mesleği" ile ilgili hükümler, diğer kamu görevlileri ve devlet
memurlarından farklı olarak düzenlenmiştir.
Yargının gerçekten bağımsız olması, yargının mali ve idari
bakımdan bağımsızlığına bağlıdır.
Avrupa ülkelerinde bir hâkimin bir yılda bakması gereken iş yükü
sayısı 200 iken, Türkiye'de bir Hâkim yılda ortalama 1078, Cumhuriyet Savcısı
da 1864 dosyaya bakmaktadır. Avrupa Konseyi Etkin Yargı Komisyonu'nun
verilerine göre, 100 bin kişiye düşen Hâkim sayısı; Türkiye'de 9, Almanya'da
24,5, İngiltere'de 16,6, Yunanistan'da 28,4'tür.
Türkiye'deki mevcut 14 bin 694 Hâkim ve Cumhuriyet Savcısı
kadrosunun 3 bin 275'i boştur. Boş kadroların doldurulması hâlinde bile
Türkiye'deki Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının iş yükünün AB ülkeleri seviyesine
inmesi söz konusu olmayacaktır.
Yargının bağımsızlığını korumak açısından değişik sistemlerin
hepsinin temelinde 1950’lerden sonra milletlerarası organizasyonların aldığı
kararların gerçekleştirilmesi yatmaktadır.
Bu kararlara göre:
Hâkimler karar verirken sadece kanunlara bağlıdırlar, hiçbir
yerden direktif almazlar ve azledilmezler, devlet, yargının görevini gerektiği
gibi yerine getirmesi için gereken maddi olanakları sağlar, Hâkimlerin
atanmaları ve meslekte ilerlemeleri hükümetin dışındaki merciler tarafından
yapılır.
Bu kuralların gereği olarak Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının
görevleri dışında özlük haklarıyla ilgili kişisel bağımsızlığa da kavuşmalarını
gerektirmektedir. Diğer yandan Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının görevdeyken
teminat altına alınan özlük hakları ile ilgili kural ve ilkeler, emeklilik
dönemlerinde de geçerli olmalıdır.
Şöyle ki, bir Hâkim veya Cumhuriyet Savcısının, emekliliğinde
nasıl bir hayat sürdüreceğine dair kaygıya kapılmadan görevini yürütmesi, hiç
şüphe yok ki, hukuk düzeninin sağlıklı yürümesi için de önemlidir.
Bu durum aynı zamanda emeklilik hakkını elde etmesine rağmen
ilerleyen yaşlarında verimli çalışma içinde olamayacak Hâkim ve Cumhuriyet
Savcılarının bizatihi hayat standardı kaygısı nedeniyle zorunlu yaş sınırına
kadar kendilerini görevde kalmak zorunda hissetmelerini de ortadan kaldıracak,
yargıda etkinlik ve verimliliği de artıracaktır.
Hayat standardı değişmeyeceğinden, kendilerini verimli hisseden
kişiler, herhangi bir baskı veya zorlayıcı etki altında kalmadan, yargı etiği
gereği ya mesleklerini zorunlu yaş sınırına kadar sürdürecekler ya da tamamen
serbest iradeleriyle zorunlu yaş sınırından önce emekliye ayrılabileceklerdir.
Aksi durumda medyayı bir dönem oldukça meşgul eden vicdan ile
cüzdan arasına sıkışan hâkimler nedeniyle demokrasilerin vazgeçilmez unsuru
yargı bağımsızlığı üzerinde bu yönüyle bir baskının hissedilmesi kaçınılmaz
olacaktır.
Tüm bu sorunların sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün
104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz
ve teklif ederiz.
2.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 23 milletvekilinin, et fiyatlarındaki artışın nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/685)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Et insan sağlığı açısından önemli bir besin maddesidir. Son
zamanlarda fiyatların aşırı derece artması, dolayısıyla zaten et yiyemeyen
insanlarımızı daha da yiyemez hâle getirmiştir. Et fiyatlarının aniden bu kadar
yükselmesinin sebep ve sonuçlarının tespiti ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi için, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 maddeleri gereğince
bir Meclis Araştırma Komisyonu Kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Cemaleddin Uslu (Edirne)
3) Alim Işık (Kütahya)
4) Osman Durmuş (Kırıkkale)
5) Kürşat Atılgan (Adana)
6) Tunca Toskay (Antalya)
7) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
8) Recep Taner (Aydın)
9) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
10) Mustafa Enöz (Manisa)
11) Akif Akkuş (Mersin)
12) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
13) Hasan Çalış (Karaman)
14) Ahmet Orhan (Manisa)
15) Mustafa Kalaycı (Konya)
16) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
17) İzzettin Yılmaz (Hatay)
18) Yılmaz Tankut (Adana)
19) Behiç Çelik (Mersin)
20) Erkan Akçay (Manisa)
21) Muharrem Varlı (Adana)
22) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
23) Mehmet Tekir (Yozgat)
24) Ümit Şafak (İstanbul)
Gerekçe:
Ekonomik değer taşıyan hayvanların üretilmesi beslenmesi,
pazarlanması gibi işlere hayvancılık denir. Bütün dünyada olduğu gibi
Türkiye'de de nüfusun yeterli ve dengeli beslenmesinde ve birçok alanda
endüstri hammaddesi olarak kullanılması açısından önemli bir yer tutmaktadır.
Bunun yanı sıra hayvancılık sektörü diğer sektörlerden farklı olarak içinde
birçok sektörü barındırması sebebiyle ülke ekonomisine büyük katkılar
sağlamaktadır.
Çeşitli iklimlere ve geniş meralara sahip olan ülkemiz,
hayvancılık açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Hayvancılığın gelişimi
yaşanan iklim koşulları belirlemektedir. Ülkemizde en çok beslenen küçükbaş
hayvandır. Özellikle İç Anadolu Bölgesi ile Doğu Anadolu Bölgesinde
yetiştirilir. Büyükbaş hayvancılığın da en fazla yapıldığı yer, Erzurum-Kars
Bölümü ile Doğu Karadeniz bölümüdür.
Türkiye coğrafi özellikleri bakımından her türlü hayvansal ürün
üretimine uygun iken, uygulanan politikalardan dolayı hayvan varlığında hızlı
azalmalar yaşamaktadır. Yanlış tarım politikaları, ırkların ıslah edilmemesi ve
yeterli miktarda ucuz ve kaliteli yem bitkisi tarımının yapılamaması gibi
nedenlerden dolayı ülkemiz mevcut hayvancılığı koruyamamıştır. Hayvancılık
sektöründe üretimin azalması fiyatların da yükselmesine neden olmuştur.
TÜİK verilerine göre 2008 yılı sonu itibariyle toplam büyükbaş
hayvan sayısı bir önceki yıla göre %1,58 azalış göstererek 10.946.239 baş
olarak gerçekleşmiştir. Küçükbaş hayvan sayısı 2009 yılında bir önceki yıla
göre %6,87 oranında azalış göstermiştir. Koyun sayısı 2008 yılı sonu itibariyle
bir önceki yıla göre %5,84 azalarak 23.974.591 baş, keçi sayısı ise %11,2
azalarak 5.593.561 baş olmuştur. Yıllar itibariyle hayvan üretiminde azalmalar
yaşanmaktadır. Bu duruma paralel olarak da et üretiminde azalışlar meydana
gelmiştir. 2008 yılında kırmızı et üretimi, 2007 yılına göre toplamda %16,18
oranında azalarak 482.458 ton olmuştur. Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünün
hazırlamış olduğu sektör değerlendirme raporuna göre, 1990 yılında et üretimi
742.149 ton iken, 2005 yılında bu oran 640.258 tona düşmüştür. İnsanlarını
temel besin maddelerinden biri olan et, ülkemiz nüfusunun artmasına rağmen
üretilen hayvan sayısı uygulanan politikalardan dolayı azalma göstermiştir.
Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünün sektör değerlendirme
raporuna göre, gelişmiş ülkeler ve Türkiye'de kişi başına tüketilen et miktarı
ABD'de
Son aylarda et fiyatlarında aşırı derecede artışlar yaşanmaktadır.
Etin kasaptaki fiyatı, kıyma
Et insan sağlığı açısında önemli bir yer teşkil etmektedir. Son
zamanlarda fiyatların aşırı derece artması, dolayısıyla zaten et yiyemeyen
insanlarımızı daha da yiyemez hale getirmiştir. Et fiyatlarının aniden bu kadar
yükselmesinin sebep ve sonuçlarının tespiti ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi için, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince
bir Meclis Araştırma Komisyonu Kurulmasını arz ve teklif ederiz.
3.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 20 milletvekilinin, deniz taşımacılığı sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/686)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Ülkemizdeki kıyı illeri arasında, deniz, yolcu ve yük
taşımacılığının geliştirilmesi ve dünya ülkeleri ile rekabet edilebilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen
gerekçelerle Anayasa'mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün
104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) D. Ali Torlak (İstanbul)
3) Kürşat Atılgan (Adana)
4) Zeki Ertugay (Erzurum)
5) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
6) Hasan Çalış (Karaman)
7) Mustafa Kalaycı (Konya)
8) H. Hamit Homriş (Bursa)
9) Mehmet Günal (Antalya)
10) Rıdvan Yalçın (Ordu)
11) Osman Durmuş (Kırıkkale)
12) Yılmaz Tankut (Adana)
13) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
14) Bekir Aksoy (Ankara)
15) Ali Uzunırmak (Aydın)
16) Metin Ergun (Muğla)
17) Akif Akkuş (Mersin)
18) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
19) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
20) Muharrem Varlı (Adana)
21) Beytullah Asil (Eskişehir)
Gerekçe:
Ülkemiz, dünya deniz taşımacılığının % 30'unun gerçekleştirildiği
Akdeniz havzasında 3 tarafı denizlerle çevrili bir konumdadır. Karadeniz'den
açık denizlere açılan İstanbul ve Çanakkale boğazları ülkemizin hâkimiyeti
altındadır.
Türkiye'nin kara sınırlarının uzunluğu
Bütün bu verilere bakıldığında, ülkemizin denizcilik ülkesi olduğu
düşünülse de, gerçekte ülke nüfusunun çok azı denizcilikle ilgilenmektedir.
Diğer yandan, nüfusu ülkemiz nüfusundan daha az olan komşu ülkelerin dünya
deniz taşımacılığından elde ettiği payın çok altında bir paya sahiptir.
Günümüzde dünya ticaret hacminin % 90'ı deniz yoluyla yapılmaktadır. Bu durumda
gemicilik sektörü dünya ticaretinin bel kemiğini oluşturmaktadır. Türk sahipli
deniz ticaret filosu, 1.156 adet gemi ve 15,3 milyon DWT ile dünya deniz
ticaret hacminden % 1 civarında bir pay almaktadır. Dünya denizcilik
ticaretinden elde edeceğimiz ilave bir pay, denizciliğin iş hacmi parasal
olarak çok yüksek değerlerle ifade edildiğinden, ülke ekonomisine önemli
katkılar sağlayacaktır.
Denizcilik sektörünün gelişmesi, bu sektörün yedek parça ve
tersane gibi yan dallarının gelişmesine tesir edecek, dolayısıyla istihdama
katkı sağlayacaktır.
Deniz yolu ile yolcu ve yük taşımacılığı, yol yapım ve bakım
masrafları olmaması sebebiyle diğer ulaşım vasıtalarına nazaran daha ucuzdur.
Diğer bir avantajı da bir defada çok sayıda yolcu ve binlerce ton ağırlığındaki
yük uzak mesafelere taşınabilmesidir.
Ülkemizde yolcu taşımacılığı İstanbul-Karadeniz, İstanbul-İzmir,
İstanbul-Bursa (Mudanya), İstanbul-Yalova, İzmir-Akdeniz, İzmir-İtalya gibi
belli başlı hatlar dışında pek ilgi görmemektedir.
Nüfusumuzun % 50'den fazlasının deniz kıyısında veya denize kıyısı
olan şehirlerde yaşadığı düşünüldüğünde, potansiyel bir yolcu varlığı,
ülkemizde deniz yolcu taşımacılığı sektörüne yapılacak yatırım için itici bir
güç oluşturmaktadır. Taşımacılığın ucuz ve diğer taşıma vasıtalarına göre daha
ucuz olacağından tercih edilme şansı da yüksek olacaktır.
Ülkemize bir yılda gelen turist sayısı 25 milyonun üzerindedir.
Turistlerin büyük çoğunluğu tatillerini, Akdeniz ve Ege bölgesindeki turistik
yörelerde geçirmektedir.
Güvenli ve yorucu olmayan bir yolculuk sebebiyle, ülkemize gelen
turistler için de iller arasında deniz yolu ile seyahat bir tercih sebebi
olabilecektir. Turizm açısından ise tur programlarına dâhil edilen yeni bir
pazarlama ürünü ortaya çıkacaktır.
Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında Atatürk'ün "En güzel
ve coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye, endüstrisi,
ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu
kabiliyetten istifade etmeyi bilmeliyiz. Denizciliği, Türk'ün büyük millî
ülküsü olarak düşünmeli ve onu kısa zamanda başarmalıyız." sözünün çok
uzağında olduğumuz da bir gerçektir.
Tüm bu sorunların sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün
104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz
ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Genel görüşme açılmasına ilişkin bir önerge vardır.
Söz konusu önerge beş yüz kelimeden fazla olduğu için önergenin
özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’ne eklenecektir.
Şimdi, önergeyi okutuyorum:
D) Genel
Görüşme Önergeleri
1.- CHP Grup Başkan Vekilleri
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Ermenistan’la
imzalanan protokoller ve Ermeni iddiaları ile mücadele stratejisi konusunda bir
genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ermenistan ile Türkiye arasında 10 Ekim 2009'da imzalanan
protokollerin Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından taşıdığı ciddi sakıncalar
daha önce CHP tarafından TBMM'de sırasında izah edilmiş ve protokollerin
içerdiği zafiyet noktaları açıklanmıştı. Bu konuda 4 Mart 2010'da ABD
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi Türkiye'yi Ermeni soykırımıyla suçlayan
bir kararı kabul etmiş, daha sonra İsveç parlamentosu, 11 Mart 2010'da Türkiye
aleyhine Ermenilerle birlikte Pontus Rumlarını, Keldani,
Asuri ve Süryanileri kapsayan bir soykırım kararı
almıştır.
Bu arada Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerini tehlikeye atan bir
gelişme de AB'nin Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı ile Mücadele Çerçeve
Belgesi'nden kaynaklanmaktadır. Zira bu yasal düzenleme amacını aşarak Ermeni
iddialarının BM Soykırım Sözleşmesi'nde öngörülen yetkili mahkemeler tarafından
değil de, AB ülkeleri ulusal mahkemeleri tarafından karara bağlanması ve
"inkârcıların" cezalandırılması yolunu açmaktadır. Bu yılın Kasım
ayına kadar Çerçeve Karar AB ülkeleri ulusal mevzuatının bir parçası haline
getirilecek ve bundan sonra herhangi bir olayın soykırım suçu olarak saptanması
ve bunun inkârının cezalandırılması AB ülkelerinin ulusal mahkemelerinin yetki
alanına girecektir. Bu durumun, Türkiye'nin AB ülkeleriyle ilişkilerinde yıkıcı
sonuçlar yaratması kaçınılmazdır.
Bu bağlamda Ermenistan Anayasa Mahkemesi'nin protokoller hakkında
aldığı kararın içerdiği yorumlar, ulusal çıkarlarımız açısından endişelerimizin
ne denli haklı olduğunu ortaya koymaktadır. Mahkeme yukarıda temas ettiğimiz
zafiyet noktaları üzerinde yaptığı yorumlarla, Ermenistan'ın protokollerle
gerçekleştirmeyi öngördüğü hedefleri açık seçik ortaya koymuştur. Protokollerin
TBMM tarafından onaylanması suretiyle bu hedeflerin gerçekleştirilmesi hâlinde,
Türkiye'nin ulusal çıkarlarına ağır, telafi edilemez ve kalıcı zararlar
verilmiş olacaktır. Nitekim, Dışişleri Bakanlığı'nın
18 Şubat 2010 tarihinde bu konuda yapmış olduğu resmî açıklama da bu hususları
teyit edici niteliktedir.
Başbakan Sayın Erdoğan'ın 13 Mayıs'ta Azerbaycan parlamentosunda
Azerbaycan halkına Türk milleti adına verdiği şeref sözü de sınırların
açılmasını öngören protokollerin TBMM tarafından onaylanmasına imkân
vermemektedir. Başbakan Erdoğan bu konuşmasında, Türkiye-Ermenistan sınırının
açılmasını Ermenistan'ın işgal altında tuttuğu Azerbaycan'a ait Dağlık
Karabağ'dan çıkmasına bağlamıştı.
Bu bakımdan, protokollerin TBMM'de bekletilmesinin hiçbir yararı
olmayıp sadece sakıncaları vardır. Zira, özellikle ABD
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu'nda 4 Mart 2010 tarihinde yapılan
oylama sonucunda kabul edilmiş olan karar tasarısından sonra protokollerin
Meclis'te tutulması, bunlara ilişkin onay işlemine başvurulacağı gibi yanlış
bir izlenim yaratmakta ve Türkiye üzerine baskıları davet etmektedir.
Ayrıca, Başkan Obama'nın 24 Nisan
açıklamasında "soykırım" sözcüğünü kullanmaması için kendisine bir
gerekçe sağlamak amacıyla, protokollerin hâlâ TBMM'den geçme şansının bulunduğu
yolunda yanıltıcı bir izleniminin yaratılması sakıncalıdır. Zira aldatmaya
dayanan bir yaklaşım, gerçek durum ortaya çıkınca 2011'de Başkan Obama'ya "soykırım" kelimesini kullanma
"bahanesini" verecektir. Ayrıca Temsilciler Meclis Başkanı Nancy Pelosi ile Dışişleri
Komitesi Başkanı Howard Berman
bu durumdan Temsilciler Meclisi'nden soykırım tasarısını geçirmek için
yaralanabileceklerdir. Bu bakımdan, protokollerin derhâl Meclis'ten
çekilmesinin sağlanması zorunludur.
(x) (8/13) esas numaralı Genel
Görüşme Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.
Konuya geniş bir perspektiften bakıldığı takdirde, bugüne kadar
uluslararası alanda Ermenistan'a ilaveten birçok devlet tarafından Türkiye'nin
dış politikasını yönlendirmek ve ödünler elde etmek amacıyla kullanılan Ermeni
soykırım iddialarının, giderek Türkiye'yi baskı altına alıcı ve kuşatıcı
küresel bir tehdit niteliği kazandığı anlaşılacaktır.
Bu gelişmeler ışığında, hem Türkiye'nin Ermeni iddialarıyla
mücadele stratejisinin tartışılması ve alınacak önlemlerin ele alınması hem de
Ermenistan'la imzalanan protokollerin değerlendirilmesi amacıyla, Anayasa'nın
98 ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca, TBMM CHP Grubu adına Genel
görüşme açılmasını yüksek takdirlerine saygılarımızla arz ederiz.
|
Hakkı Suha Okay |
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
Kemal Anadol |
|
Ankara |
|
İstanbul |
İzmir |
|
Grup
Başkanvekili |
|
Grup
Başkanvekili |
Grup
Başkanvekili |
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır,
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
B)
Tezkereler
(Devam)
2.- Madencilik sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının yurt dışı inceleme çalışması
yapma talebi sonucunda; Komisyonun Kanada’da inceleme çalışması yapması,
gidecek komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1175)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Madencilik Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının yurtdışı inceleme çalışması yapma talebi sonucunda; Komisyonun
Kanada'da inceleme çalışması yapması, gidecek komisyon üyelerinin sayıları ve
inceleme süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi
kaydıyla TBMM Başkanlık Divanının 14 Nisan 2010 tarih ve 69 sayılı Kararı ile
uygun bulunmuştur.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum
efendim.
BAŞKAN – Oylarınıza sunacağım, ancak karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 11.29
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
91’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve
kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Meral Akşener’in, Stokholm’de
düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansı’na katılmak
üzere İsveç’e gitmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1176)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Meral Akşener'in, Stokholm'de
düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansı'na katılmak
üzere İsveç'e gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un
tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- (10/46) esas numaralı Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 22.04.2010 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/46 esas numaralı, "Şehit yakınları ve gazilerin
sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla"
Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması
önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 22.04.2010 Perşembe günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde
söz isteyen Kamil Erdal Sipahi, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Sipahi.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, 9 Kasım 2007’de şehit ve
gazilerimizin sorunlarını Meclis araştırması şeklinde Meclise taşımayı
düşünmüştük. Bugün şahsım adına şehit yakınları ve gazilerimizin sorunları
hakkındaki görüşlerimizi sizlerle paylaşacağım. Tüm şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi
saygıyla anıyorum.
Açılımın yarattığı ayrışma ve tahribat sürerken Mehmetçikler,
polislerimiz bu ülkenin bölünmez bütünlüğü uğruna can vermeye devam ediyorlar.
Evvelsi gün Hakkâri’de bir Mehmetçik daha şehit oldu. Yirmi beş yıllık terörde
Türk Silahlı Kuvvetlerinin şehit sayısı 5.045’e, polis şehitlerinin sayısı
223’e, onlarla omuz omuza çarpışan yiğit korucularımızın şehit sayısı 1.348’e
çıktı. 2002’de bitme aşamasına gelen terör AKP döneminde tekrar tırmanışta.
Yedi yıllık mukayesede, AKP’nin “nereden nereye” mantığıyla bakıldığında şehit
sayısı 17 misli, terör olayı sayısı 10 misli artmış. “Türkiye’nin en önemli
sorunu bölücü terördür.” diyenler 2002’de yüzde 2 imiş, şimdi yüzde 30; nereden
nereye!
Şehit kavramını konuşup da Çanakkale’yi hatırlamamak mümkün değil.
Mustafa Kemal’den aktaralım: “Ölüm muhakkak. Önden gidenlerin öldüğünü görüyor,
birkaç dakikaya kadar öleceğini biliyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor, bilmeyenler kelimeişehadet
getiriyor. İşte, bize Çanakkale’yi kazandıran ruh bu ruhtur.”
Kurtuluş Savaşı’nın en kritik günleri, Sakarya. Cepheye sürecek tek bir Mehmetçik, tek bir silah kalmamış. Fevzi
Paşa Duatepe’de Kur’an-ı
Kerim okumaktadır. Mustafa Kemal yanaşır: “Okuyun Paşam, okuyun. Şu anda yüce
Tanrı’mızın yardımına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.”
Ordu aynı ordu ama saldıran Yunanlı değil, içimizden. İstanbul’un
kurtuluş gününde camiye asılan “Ordumuza şükran borçluyuz.” mahyasından
rahatsız olanlar ilk işgal güçleri değil, içimizden. “Güçlü Türkiye, güçlü
ordu.” sözünden rahatsız olanlar Ermeni değil, içimizden. Habur’da
Mehmetçik katillerini törenle karşılayıp onlarla mücadele edenleri bir harp
esiri gibi kinle, intikamla sorgulayanlar gâvur değil,
içimizden.
Evet, cumhuriyet kurulur. İlk iş “Orduya Din Dersleri” adında bir
kitap hazırlanmasıdır. Yıl 1925. Sakarya Duatepe’deki
Fevzi Paşa Genelkurmay Başkanıdır. Diyanet İşleri Başkanlığına yazar:
"Ordunun maneviyat dersleri içinde en mühim kısmı diyanete müteallik
tedrisattır. Ordunun bu ihtiyacının muhtasar bir risale tertip edilerek temin buyurulmasını hassaten istirham eylerim efendim.” Rahmetli
Ahmet Hamdi Akseki dört yüz seksen sayfalık bir eser yazar: “Askere Din
Kitabı.” İşte bu kitabın altmış üçüncü ders konusu şehitlik rütbesidir.
Anayasa’mızın 61’inci maddesi “Devlet, harp ve vazife şehitlerinin
dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır
bir hayat seviyesi sağlar.” diyor. Şimdi, yeni Anayasa değişikliği teklifinde
1’inci maddede aynı konuyu bir kez daha yazmak bir yenilik değildir, olsa olsa bir Şark kurnazlığıdır. Biz, bize emanet edilenlere
kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlayabildik mi?
Kültürümüzde vatanla yüceltilmiş ulvi görev olmasından dolayı
şehitlik ve gazilik kutsaldır ama hâlen devletimizin kurumları arasında bile
şehitlik ve gazilik tanımlarında bir mutabakat sağlanamamıştır. Şehitlik
Yönergesi’ne göre şehit sayılanların, nakdî tazminat ve aylık bağlanması
hakkındaki kanun ve yönetmeliklerde bir kısmı şehit sayılmamaktadır. Kanuni mirasçılarının
birçok karşılaştıkları sorunlar vardır. Şehitler arasında ayrım vardır.
Belirsizlik yüzünden bazı şehit aileleri mahkeme kapılarında sürünmektedir. Bu
ailelere reva mıdır? Geniş kesimlerce benimsenebilecek şehitlik ve gazilik
tanımı en kısa zamanda ortaya konmalıdır.
Teknolojinin bugünkü seviyesinde şehit ve gazilerimizle ilgili
detaylı bir envanterin çıkarılması mümkün değil midir?
Şehit, gazi, harp ve vazife malulleriyle ilgili mevzuatın dağınıklığı ve
birbirleriyle çelişen ifadeler içermesinin sıkıntıları yaşanırken niye bir an
önce bu konu ele alınmamaktadır? Bu konunun kamu sosyal güvenlik sistemi içinde
değerlendirilmesinin doğurduğu sakıncalar neden göz ardı edilmektedir? Şehit
yakınları ve gazilerimize muhtelif kamu kurum ve kuruluşlarından sağlanan
hizmetlerin standart olarak her hak edene verilmeyişi hangi hakkaniyetle
bağdaşmaktadır? Şehidin anne ve babasına ödenen komik rakamların artırılması
gerekmez mi? Vatan hizmeti sırasında cesurca öne atılanlara ve bu uğurda
yaralananlara sadece yaranın yüzdesine göre “gazi” veya “gazi değilsin”
denilmesi uygun mudur? Şehit yakınlarıyla gazilerin işe yerleştirme
işlemlerinin hızlandırılması, artırılması için hangi önlemler alınmıştır? Malul
gazilerin iş yerlerinde fiziksel durumlarına ve gazilik onurlarına uygun
şartların kriterleri ortaya konmuş mudur? Bu ve benzer
birçok sorunların çözüm yeri, en önemlisi gazi Meclis değil midir?
Şimdi, size, AKP döneminde yaşanan şehit ve gazilerle ilgili bazı
örnekleri sıralamakta yarar umuyorum.
15 Nisan 2008, Mecliste 119 sıra sayılı Yasa görüşülmekte.
Vatandaş, Mehmetçik’i şehit eden teröriste devlet kesesinden maaş ödenmesine
isyan etmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri, değişiklik
önergesi verirler. “Terör suçlarından mahkûm olanlara mahkûmiyet sürelerince bu
Kanun’a göre aylık bağlanmaz, bağlanmış olan aylıklar ödenmez.” Evet,
Milliyetçi Hareket Partisinin değişiklik önergesi budur.
Sonuç: AKP’li Komisyon “hayır”, AKP’li Hükûmet
“hayır”, AKP’li Meclis Grubu “hayır.”
Aradan bir gün geçer, aynı yasa tasarısı görüşülmeye devam ediyor,
16 Nisan 2008. Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleri bu kez şehit
çocukları için bir değişiklik önergesi verirler. “Şehit ve malul çocuklarına
yapılan eğitim-öğretim yardımları yüzde 50 oranında artırılsın.” Yani 30 lira
ile 50 lira arasında.
Sonuç: AKP’li Komisyon “hayır”, Hükûmet
“hayır”, AKP Meclis Grubu “hayır.”
Aradan bir hafta geçer, Bursa Mudanya’da bir şehit toprağa
verilecektir. Evet, yiğit kardeşim Binbaşı Ercüment’in şehit cenaze töreni
vardır. Şehit çocuklarına eğitim yardımına “hayır” diyen bakan, aynı bakan bu
sefer cami avlusunda şehit çocuklarının başlarını okşamaktadır. İkiyüzlülüğün
böylesine ne isim verilir, bilmiyorum.
21 Nisan 2009’da Millî Savunma Komisyonunda görüşülüp, daha sonra
Meclis gündemine gelen 361 sıra sayılı bir Kanun vardır: “Şehit Mehmetçik’in
bakmakla yükümlü çocukları askerlik yapmasın.” Bütün parti grupları anlaşırlar
ancak gerek Komisyonda gerek Meclis gündemine geldiğinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak gene bir değişiklik önergesi veririz. “Şehitler arasında
ayrım yapmayın gazi Meclis.” deriz. Yalnız Mehmetçiklerin çocukları değil,
yıllardır bu mücadele için can veren subay, astsubay, uzman erbaşlar var,
onların çocukları da bu haktan istifade etsin.
Sonuç aynıdır: Komisyon “hayır”, AKP’li Hükûmet
“hayır” ve maalesef Meclis Grubu “hayır.”
Ardından Obama talimatlı, PKK karşılamalı açılım başlar. Şehit
aileleri ellerinde Türk bayrakları ve çocuklarının resimleriyle İstanbul
Edirnekapı’da toplanmak ve bir eylem yapmak isterler. AKP’nin rahatsızlığı,
İstanbul Valisinin ikbal korkusu, polis baskısı, toplantı yasaklanıp dağıtılır.
Şehit anasının sarıldığı bir polis “Lanet olsun.” der, şehit anasına sarılıp
ağlamaya başlar.
“Açılım için şehit ailelerinden görüş alınacak.” denir. İzmir
Şehit Aileleri Derneği İçişleri Bakanına çıkarlar, itirazda bulunurlar açılım
sürecine. Birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı aynı şehit ailelerini kabul edecektir.
İzmir Şehit Aileleri karşıt ya açılıma, onlar Cumhurbaşkanlığına götürülmez. Onların
yerine hiçbirisi şehit ailesi olmayan Gaziemir’den AKP mamulü bir fason şehit
ailesi derneği gidip methiye düzerler.
Daha sonra, Kırıkkale’de bir şehit babası açılıma karşı çıkar. Açılımcı zihniyetin ceza kesmesi şart. Oğlunun, 1994’te
Şırnak Maden’de şehit olan şehit astsubayın mezarı açılımcılarca tahrip edilir.
Konu Milliyetçi Hareket Partisi tarafından 3 defa Meclis gündemine taşınır.
Basın resimli olarak bu konuyu manşet yapar. Ses yok. Habur
karşılamasına müsteşar gönderen Sayın İçişleri Bakanı Kırıkkale’ye bir müfettiş
göndermeye çekinir. Neden? Açılımın foyası ortaya çıkacak da ondan.
Şehitlere en önemli maddi dayanak, destekçi kim? Mehmetçik
Vakfı. Vefalı Türk milleti kurban bağışında bu
kurumu tercih ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sipahi, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Vakfın suçu büyük: Sen nasıl deniz
bilmem nesi vakfının soygununa mâni olur, payını azaltırsın? Hapis, yargı,
hiçbir suç, eksik yok ama bağış yapanlara özel anket formlarıyla Çin işkencesi.
Neden Mehmetçik Vakfına bağış yapıyorsunuz diye anket formlarıyla baskı
uygulanır.
Gazilere yardım eden bir Elele Vakfı
vardır. Ona da bir bahane lazımdır, denetlemeye gidilir. Biz senin vakfının
elektrik parasını yirmi yıldır yanlış hesaplamışız, ver ceza olarak milyonlarca
cezayı. Yıl 2008. Bakanlarınız şahit. Anlayacağınız, şehitlerle ilgili,
gazilerle ilgili birçok eksikler, yanlışlar, kasıtlar, açılım rahatsızlıkları,
samimiyetsizlikler…
Şimdi, bunlar yetmedi, son olarak da şehit ve gazilerle alay
edercesine bedelli askerlik gündeme geldi.
Arkadaşlar, samimi olalım. Bu konu hassas konu. Beraber
bir Meclis araştırması açalım, asla hakkı ödenmeyecek bu insanlarımızın
sorunlarını beraber giderelim. Bu konu, AKP’li komisyon “hayır”, Hükûmet “hayır”, AKP Meclis Grubu “hayır” denecek bir konu
değildir.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Biraz rahatsız oldunuz mu?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Efendim, ben de birkaç cümle söylemek
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, grup önerisi
lehinde ve aleyhinde söz isteyenler tamamlandıktan sonra, sistemde gördüm, söz
vereceğim.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Gönül.
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun şehit yakınları ve gazilerinin sorunlarının
çözümü hakkında vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve aziz milletimi saygıyla selamlarım.
İçinde bulunduğumuz Ulusal Egemenlik Haftası’nı ve Çocuk Bayramı’nı
şimdiden tebrik ediyorum, tüm çocuklarımızın bayramı kutlu olsun.
Değerli milletvekilleri, şehit ve gazilerimiz, onların yakınları,
hiç şüphesiz ki bizler için son derece önemlidir. Onların derdi bizim
derdimizdir, acıları bizim acılarımızdır, sorunlarının çözümü her zaman
gündemimizde olmuştur, olmaya da devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, Anayasa görüşmelerinde, şehitlerimizin
geride bıraktıkları dul, yetim ve maluller için pozitif bir ayrımcılık
yapılmasına imkân veren 10’uncu maddesine…
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, devletin bölünmezliği, milletin
bölünmezliğini sağlayanlar için de pozitif ayrımcılık yapın!
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) – 10’uncu maddesinin ikinci
fıkrasında, yani 1’inci maddede “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife
şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler
eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” deniliyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Söyleyecek sözünüz yok. Söyleyecek sözünüz
olması lazım.
NURİ USLU (Uşak) – … Utan, Utan!
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Susmasını bir öğrenin!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) – Şimdi, hem ayrımcılık yapılmasına
imkân veren 10’uncu maddesine “hayır” deyip, ret oyu kullanacaksınız, öte
yandan “Şehit yakınlarının sorunlarını görüşelim.” diye öneride bulunacaksınız!
Değerli arkadaşlar, bu çelişkilerden kurtulmamız lazım. Bir yerde
bir sıkıntı varsa bunu hep birlikte düşünerek çözmemiz mümkündür. Denizde bir
tabir vardır: “Denizde meşveret gerek.” Mecliste de meşveret gerek arkadaşlar.
Yapılacak çalışmalarda bunu sağlamamız gerekiyor ve şunu söylemek istiyorum:
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – AK PARTİ Grubuna da meşveret gerek.
AK PARTİ Grubuna da meşveret gerekiyor. Size kimsenin öyle bir şey sorduğu yok!
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) – Bugüne kadar AK PARTİ Hükûmeti özellikle şehit ve gazi aileleri ile ilgili önemli
çalışmalar yapmıştır, önemli düzenlemeler yapmıştır ve yapmaya da devam
edecektir.
“Bunlar nelerdir?” diye soracak olursanız şöyle özetleyebiliriz:
Şehit aileleri ve gazilerimizin terörle mücadele sisteminden doğan haklarında
iyileştirmeler yapılmıştır. Emeklilik ikramiyesi, konut hakkı, kira yardımı,
barınma ve bakım hakkı, Toplu Konut Fonu’ndan faizsiz konut kredisi
verilmesine, yurt dışında tedavi hakkı verilmesine, yine öğrencilerinin,
üniversite öğrencilerine yükseköğrenim süresince karşılıksız burs verilmesine,
şehit ve gazi ailelerine iş temini ve hak sahipliği sağlanması; bunun
haricinde, sosyal güvenlik sisteminden doğan birtakım hakların sağlanması,
özellikle katılım paylarının alınmaması, yine tıbbi malzeme teminiyle ilgili, ortez ve protez, iyileştirici
diğer araç ve gereçlerden fark alınmaması gibi, öğretim ve eğitim haklarında,
gene, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan eğitim yardımı, şehit ve gazi
malul çocuklarının ilk ve ortaöğretimde parasız yatılı okuma hakkından, gene,
millî eğitime bağlı özel eğitim kurumlarından ücretsiz okuma hakkına ve Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlardan ve kredilerden öncelikle
yararlanma hakkı gibi.
Bunun haricinde şehit eşi kamu çalışanlarının,
öğretmenlerin atamalarında kolaylık sağlanması, gene, okul kayıtlarında ve
nakillerinde kolaylık sağlanması, yükseköğrenimdeki katkı paylarının
alınmaması, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne ait tesislerde yapılacak spor
müsabakalarına girmede kolaylık gibi, gene, Vakıflar Genel Müdürlüğünce şehit
çocuklarına verilecek bursların eğitim yardımı almasına engel olmadan öğrenim
süresince verilmesi gibi birtakım düzenlemeler yapılmıştır.
Değerli arkadaşlar, bunun haricinde gene, taşıt vergisinden, damga
vergisinden, ÖTV’den, KDV’den, emlak vergisinden,
veraset ve intikalden, araç ithal hakkından, askerlikten muafiyet ve diğer
alanlarda birtakım düzenlemeler olduğunu da görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, korucu sisteminden doğan haklarda ise aylık
bağlanması, sağlık yardımı, tazminat ödenmesi, nakdî tazminat, ölüm yardımı ve
iş imkânı gibi gene alt başlıklarla ilgili birçok düzenlemeler var. Ama bu
düzenlemelerin içerisinde, tabii ki daha -geniş kapsamlı olarak hayata
geçirilmiş olmasına rağmen- zaman içerisinde gerekli iyileştirmelerin
yapılacağından da kimsenin şüphesi olmasın demek istiyorum ve hâliyle grup
önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen
Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP
Grubunun şehit yakınları ve gazilerin sorunlarının araştırılarak çözüm
yollarının belirlenmesiyle ilgili olarak verdiği grup önerisinin lehine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu hafta Millî Egemenlik Haftası’dır. Laik
Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmak için, bütün, Fransızlarla, İngilizlerle,
İtalyanlarla, Yunanlılarla savaşarak bu memlekette bağımsız, laik, çağdaş bir
ülke kurmak için canlarını veren o şehitlerimize, o mücadele edenlere şükran
borçluyuz. Onlara Tanrı’dan rahmet diliyoruz, yerleri cennet olsun. Ayrıca, bu
memleketin birliği ve bütünlüğünü savunmak için mücadele eden ve bu uğurda
şehit olan tüm insanlarımıza da şükran borçluyuz. Eğer biz buralarda
konuşabiliyorsak, çalışabiliyorsak, o insanların, o kutsal insanların hayatları
pahasına verdikleri mücadelenin bir sonucudur.
Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii Türkiye Cumhuriyeti devleti
hepimizin devletidir. Bu devlette barışı sağlamak, bu devlette birtakım
insanların sorunu varsa bu sorunlara çözüm bulmak hepimizin görevidir. Bence
millî birlik ve bütünlüğe yönelik konularda meselelere çözüm ararken peşin
hükümlü olmadan, mümkün olduğu kadar, sorun yaratan kitlelerle de sorunları
tartışmak, bunu önlemek lazım. Bu konularda böyle zıtlaşarak, birbirimizi
düşman görerek, birbirimizi öldürerek bir yere varamayız. Türkiye Cumhuriyeti
devletinin coğrafyası o kadar kıymetli, o kadar mukaddes bir coğrafya ki tarih
boyunca birçok milletin bu coğrafyada gözleri olmuş. Bu güzel
topraklar, bu cennet kadar güzel, her tarafı ayrı bir güzellik, bir cennet parçası
olan bu ülkemizin burada hem çağdaş hem medeni hem de ileri seviyede
bütünlüğünü korumak ve bu insanları dünyada yaşayan çağdaş insanlarla aynı
seviyedeki kültüre, eğitime, kişiliğe ve saygınlığa kavuşturabilmek için
hepimizin bu konuda ciddi çaba sarf etmesi lazım.
Yani bugün Güneydoğu’da ciddi bir silahlı eylem var. O insanlar
da, oraya dağa giden insanlar da bizim çocuklarımızın, kardeşlerimizin…Tabii
ki dışarıdan gelen, destekleyen var; Suriye’den gelen var, Almanya’dan gelen
var. Bizzat gördüğümüz şeyler. Başka ülkelerden gelen var. Çünkü onların
gelmelerinin bir hedefi var. Ermeniler var içlerinde. Niye? Çünkü onlar
istiyorlar ki bu Türkiye Cumhuriyeti devletini bölelim. Böldükleri zaman da…
Evvela şimdi güçlü olan nedir? Türkiye’dir, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Biz
bunu böldükten sonra, güçlü o birtakım lobiler, nasıl olsa biz gücü yok
ettikten sonra ikinci derecede zaten karşımızda duracak güç yoktur. Onun için
bu konularda peşin hükme kapılmadan mümkün olduğu kadar bir çare bulmamız lazım.
Bugün yine bir şehidimiz var, Allah’tan kendisine rahmet
diliyorum.
Arkadaşlar, on sekiz, yirmi yaşında, yirmi iki yaşındaki bir
evladı kaybeden ailenin ıstırabını, onun acısını, onun, ömür boyunca bir
annenin bir babanın çekebileceği acıları çekmek ve onlara katlanmak çok ağır
bir olay. Yani insan gücünün katlanması normal olarak mümkün değil. Belki
yaşıyor ama ölü yaşayan bir aile hâline geliyor. Onun için bizler parlamenter
olarak burada bu görevlerimizi… Burada çok ciddi bir çaba harcamamız lazım. “Gelin
bakalım arkadaşlar, sorun nedir?” Bence onun üzerine gitmek lazım.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın burada AKP’nin 340 milletvekili
var. “Her şeyi ben yaparım.” havası içinde. Bakın, Avrupa'daki insanlar niye
gelişiyor? Bir yandan 99 kişi, bir yandan 1 kişi; 99 kişi, “Ben o 1 kişiyi
ezeyim, ben bunu yok edeyim, karşımda rakipsiz kalayım.” demiyor; diyor ki,
“Yahu bu 1 kişinin de bir düşüncesi var, bir bakalım bakalım;
bunun da benden farklı bir düşüncesi var, bunun da bir düşüncesini dinleyelim.”
diyor. Maalesef, işte hâlâ Türkiye'de iktidara gelen ve
çoğunluğu elde eden partilerin kavramadıkları bu.
Şimdi, dün gördünüz burada, ben söz istedim yani diyorum ki
“Mehmet Ali Şahin, sen orada hatalısın, İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre bana
söz ver. “ Gördünüz, şimdi o şeyleri getirelim, şurada, öteki söz isteyen
partinin milletvekillerinin ne kadar üzerine gittikleri, ne kadar hakaret
ettikleri, ne kadar tehdit ettikleri ortada, kayıtları takip edelim. Ben dedim
ki “Bana bir söz ver.” Yok, tutuyor bana uyarı cezası veriyor. Bu çok küçük bir
anlayış ve küçük bir şahsiyet, gelişmemiş bir insanın davranacağı bir şey. Ben
burada tek milletvekiliyim diye…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hakaret etme! Eleştirin ama hakaret
etmeyin!
KAMER GENÇ (Devamla) – Sen aklın varsa kendine sakla.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hakaret etmeyin. Yani
eleştirebilirsiniz ama hakaret etmeyin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Sen kendi aklın varsa kendine sakla.
Şimdi, ben tekim diye, insan -o kadar açık- o kadar düşük bir
seviyeye düşüyor ki. Ben de şimdi geçeyim bir partiye, o zaman burada ben onun
üzerine yürüsem bana bir ceza vermez. Ama nedir? Bütün hesabı beni burada yok
etmek. Tutuyor, sözü de ne zaman veriyor? Aslında en sonda veriyor, işte bütün
partiler gitsin, Tayyip Erdoğan’ın gözüne girmek için burada bekleyen, benim
üzerime saldırmaya çalışan birkaç tane kişi var, onlar hemen bana saldırsın.
Beyler, sizin gücünüz buna yetmez. Hem Mehmet Ali Şahin’in kafası bunu
kavramaz. Ben Antalya halkına buradan sesleniyorum.
BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Ey Antalya halkı, çok soylu bir halksınız,
dünyanın en güzel coğrafyasında yaşıyorsunuz ama buraya gönderdiğiniz bu kişi
hiç size yakışmıyor. Bu kadar taraflı, bu kadar o Antalya halkında var olması
gereken insan güzelliklerinden yoksun; böyle, bir makama gelmek için birisinin
âdeta talimatı ve emrine giren bir insanı nasıl buraya gönderiyorsunuz size
hayret ediyorum ama yine de Antalya halkı size saygılar sunuyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hakaret etme, ayıptır!
KAMER GENÇ (Devamla) – Lütfen, bu kişiyi buradan… Bunun cezasını
siz verin, aranızda gezdirmeyin.
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
ABDURRAHMAN KURT (Diyarbakır) – Kamer Bey, niye Meclis Başkanına
hakaret ediyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlarım, ülkemizin
şartları, şehit ailelerini ve zor durumda olan insanları ekonomik yönden bunu
beslemeye çok büyük imkânları var. Şimdi bakın, geçen gün -Muğla’daydı galiba-
bir gazi açlıktan öldü, bu hiç mi sizi rahatsız etmiyor? Ama,
o gazi orada açlıktan ölürken, Amerika’ya geçen gün Tayyip Erdoğan gitti. 300
kişilik uçak, bir bakıyorsun, Tayyip Bey iniyor, arkasından karısı iniyor, iki
tane kızı iniyor, iki tane damadı iniyor, arkasından yandaşları iniyor.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Lale devri!
KAMER GENÇ (Devamla) – Abdullah Bey bir yere gidiyor, bir
bakıyorsunuz…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey yok.
KAMER GENÇ (Devamla) – …o devamlı demirbaş köşe yazarları var,
onları alıyor; yanına bir sürü işadamını alıyor. Ya arkadaşlar, sizin iktidarınız
zamanında Tayyip Erdoğan yurt dışına en azından bu yedi senede 300 tane sefer
yapmıştır. 300 seferde on gün de kalsa 3 bin gün eder arkadaşlar.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sen anlamazsın, hizmet ediyor bu
ülkeye. Bu ülke oturduğun yerden yönetilmiyor, oturduğun yerde ihracat
artmıyor, sen anlamazsın ondan.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ayrıca, bakın, bu yurt dışına gittiği zaman
40 tane polis gönderiyor arkadaşlar. 40 tane polis, bakın!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bu ülke oturduğun yerden
yönetilmiyor.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra o 40 polis gidiyor, orada
yiyor, içiyor, otellerde kalıyor. Yani o kadar büyük bir israf var.
Şimdi daha önce buradan aldığınız… Efendim Madencilik Komisyonu
Kanada’ya gidecek. Bakın, bütün komisyonlar yurt dışına gitme hastalığına
yakalanmışlar. Türkiye Büyük Millet Meclisine soru soruyoruz; yahu diyoruz ki,
sizin döneminizde yurt dışına giden, harcırah alan hangi milletvekilleri ne
kadar para almış? İnanmanızı istiyorum arkadaşlar, AKP’li olup da maaşının 3
misli harcırah alan milletvekilleri var. Her gün yurt dışına giden
milletvekilleri var. Yahu kimin malını kimden saklıyorsunuz? Hiç mi utanma yok
sizde? Meclis Başkanlık Divanı olarak, Başkanı olarak senden soruyorum, niye
sorularımıza cevap vermiyorsun ya? Niye vermiyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Devletin kayıtlarında her şey var.
BAŞKAN – Sayın Genç lütfen, hakaret eden ifadeler kullanmayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Niye bunları koruyorsun? Hangi milletvekili
yurt dışına kaç defa gitti, ne kadar harcırah aldı, niye vermiyorsun? Tayyip
Erdoğan’a soruyorum, sen ve karın yurt dışında kaç gün geçirdiniz, ne kadar
harcırah aldınız? Bildirseniz ya bunları!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hepsi İnternette var.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu uçakların paraları, Abdullah Gül’ün
paraları nereden ödeniyor? Örtülü ödenekten ödeniyor arkadaşlar. Bir uçak yurt
dışı seferi için Abdullah Bey 500 bin dolar alıyor, bunu örtülü ödenekten
alıyor. Bakın, bunun…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bu ülkenin ihracat yapması için…
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu sen kimin adına konuşuyorsun? Benim
söz hakkımı kesme, yiğitliğin varsa bir televizyon kanalına çıkalım, ben bütün
pisliklerinizi yüzüne böyle çarpayım. Böyle bir şey olur mu yani ya! Böyle bir şey olur mu!
BAŞKAN – Sayın Genç lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu memleketin şehitleri, gazileri açlıktan
ölüyor, yoksulluktan ölüyor. Ondan sonra siz ne yapıyorsunuz? Her türlü safahat
içinde yaşıyorsunuz. Arkadaş, devletin mallarını bedava satıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sabahtan beri laf atıyorsun, Grup
Başkan Vekili olacaksın, ayıp!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sana ne kardeşim! Sen bana ne
karışıyorsun? Sen kimsin!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Boyuna laf atıyorsun, yeter! (AK PARTİ
ve CHP sıralarından gürültüler)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sana ne! Sana ne! Sana ne!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi Mehmet Ali Şahin’e soruyorum: Sen, o,
Beldibi’ndeki devletin en kıymetli arazilerini bedava
niye yandaşlarına veriyorsun?
BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç…
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Saman fabrikasının hesabını ver!
KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, ne diyor bu? Ne diyor yahu?
Ne diyorsun canım?
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sen saman fabrikasının hesabını ver!
KAMER GENÇ (Devamla) – Ne diyorsun? Ne diyorsun? Sen ne diyorsun?
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sen saman fabrikasındaki yüzde 5
hissenin hesabını ver!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmacıyı temiz bir
dille konuşmaya davet edin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu devletin mallarını böyle getirip
de yandaşlarına sıfır fiyata, bedava veriyorsunuz da bir şehide niye hakkını
vermiyorsunuz? Bu memlekete yakışır mı? Bir gazinin yok olması, ölmesi buna
yakışır mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmacıyı temiz bir
dille konuşmaya davet edin. 66’ncı maddeye uygun davransın. Şahıslarla ilgili
terbiyesizce konuşuyor.
BAŞKAN – Sayın Genç…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, kürsüye müdahale etmesinler.
BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 12.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
91’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verdiği önerinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Şimdi söz sırası Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’ta.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben sözümü daha bitirmedim
efendim.
BAŞKAN – Sayın Genç…
Sayın Tunç, bir saniye…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, ben sözümü bitirmedim,
yarıda kesildi.
BAŞKAN – Sayın Genç, sözünüz yarıda kesilmedi. Tartışmanın
başladığında on altı saniyeniz kalmıştı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, sözümü bitirmedim, bir
dakikalık da ek süremi vermediniz.
BAŞKAN – Sayın Genç, biz burada teknik cihaza bakmak durumundayız.
Eğer istiyorsanız, buyurun, bir dakikalık sözünüzü veririm ama “Yarıda kaldı…”
Sizin söylediğinize göre hareket edecek değiliz, burada elektronik cihaz var,
süreniz tamamlandı.
Buyurun, bir dakikanızı veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ama ben konuşmamı bitirmedim.
BAŞKAN – Yani, bu gerginliği devam ettirmenin ne Türkiye Büyük
Millet Meclisine ne Türkiye’ye ne de hiçbir sayın milletvekiline…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben bir milletvekiliyim.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben burada milletvekiliyim.
Hiç kimse bana küfredemez ve konuşmamı engelleyemez, bunu herkesin anlaması
lazım ve bunun tutanaklara geçmesi lazım.
BAŞKAN – Sayın Genç, konuşma hakkınız İç Tüzük’te belirtilmiş,
konuyla ilgili olabilir ancak. Eğer İç Tüzük’ü katı kurallarla uyguladığımız
takdirde konunun dışına çıkma hakkı yok sayın milletvekillerinin.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, burada, siz ara verdikten sonra bu
AKP’li milletvekillerinin bana yaptıkları hareketler tutanaklara geçmedi. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hâlâ iftira ediyorsun.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu basın mensupları şahit burada…
BAŞKAN – Sayın Genç süreniz başladı, buyurun bir dakika.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra da, benim hemşehrim
Mustafa Ataş, o da hakaret etti. Ben bunu Tunceli halkına da özellikle burada
vurgulamak da istiyorum. Burada en ağır hakaretlerden birisini o etti ama benim
terbiyem ona cevap vermeye elverişli değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Bu kadar yalanı nasıl söylüyorsun?
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri.
KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, tamam, konuşuyoruz.
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, bir dakikamı verin de…
BAŞKAN – Beni ilgilendirmez Sayın Genç, ben size verdim sürenizi,
konuşuyorsunuz.
KAMER GENÇ (Devamla) – İlgilendirmez olur mu? Bakın, sayın milletvekilleri,
ben burada milletvekiliyim.
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Biz neyiz?
KAMER GENÇ (Devamla) – Alnımın teriyle, bileğimin hakkıyla Tunceli
halkı seçmiş buraya getirmiş. Ben burada hırsızlarla da mücadele edeceğim,
soysuzlarla da edeceğim, bu devleti talan edenlerle de mücadele edeceğim. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu şehit haklarını savunmam niye sizin bu
kadar gıcığınıza gitti? Niye bu kadar hakaret etmeye
kalkıyorsunuz? Benim 1 kişi olmam sizi bu kadar güçlü kılmaz. Yarın o sokağa
çıktığınız zaman sokakta gezemezsiniz siz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Git ya!
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu memlekette bu kadar talan varken… Bu
talan sizin oylarınız sayesinde yapılıyor. Yoksa,
burada…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika vermediniz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Kaplan.
Verdim Sayın Genç bir dakikayı.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu kadar konuşmamdan korkmayın.
BAŞKAN –Lütfen yerinize oturun Sayın Genç.
Şimdi söz sırası Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’ta, Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinin aleyhine söz istedi.
Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle
sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle sürekli olarak bu Meclisin huzurunu bozan, iftira ve
hakaret cümleleriyle bu kürsüyü sürekli olarak işgal edip, kirleten şahsı
kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen konuyla ilgili konuşur musunuz.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu iftiralara hiç cevap vermeye bile gerek
duymuyorum.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yağcı.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – MHP grup önerisiyle şehit yakınları ve
gazilerin sorunları ve çözüm yollarını tespit etmek amacıyla Anayasa’nın
98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması önergesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü gündeminde
görüşülmesi istenmektedir.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarı, her alanda olduğu
gibi, özellikle sosyal politikalarda da önceki iktidarlarla kıyaslanamayacak
önemli icraatlara imza atmıştır. Şehit aileleri ve gazilerimizle ilgili olarak
son derece hassas davranmış, onların 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndan
doğan haklarını iyileştirmiştir.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Hassasiyetlerimizi anlattık burada.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şehit aileleri ve gazilerimize yeni sosyal
güvenlik sisteminden dolayı yeni haklar sağlanmıştır. Sağlık yardımları, burs
ve eğitim yardımları, konut yardımları, vergi muafiyetleri sağlanmıştır. AK
PARTİ döneminde çıkarılan kanunla 10 binin üzerinde şehit yakını ve gazimiz işe
alınmıştır. Bu vatan için canını feda eden şehitlerimizin yakınlarına ve
gazilerimize ne yapsak azdır, haklarını ödeyebilmemiz mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, verilen araştırma önergesi Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemindedir ancak bugünkü gündeme alınması Türkiye Büyük
Millet Meclisinde Anayasa değişikliği görüşmelerine devam edilecek olmasından
dolayı mümkün olamamaktadır. Böylesi önemli bir konunun Türkiye Büyük Millet
Meclisinin sabahlara kadar çalıştığı yoğun Anayasa değişikliği çalışmalarının
arasına sıkıştırılması da uygun olmayacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Konuşmadan kabul edelim!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Anayasa değişikliğinin 1’inci maddesi,
şehit ailelerimiz, gazilerimiz ve özürlülerimizle ilgilidir. Şehit ailesi ve
gazilerimizin sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak daha iyi korunması ve
gözetilmesi için Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde değişiklik yapan teklif
Türkiye Büyük Millet Meclisinin pazartesi günkü birleşiminde 336 oyla kabul
edilmiştir. Buna göre Anayasa’mızın 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasına eklenen
fıkra ile “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve
yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı
sayılmaz.” hükmü getirilmekte…
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – 61’inci madde de vardı zaten. Şark
kurnazlığı yapma!
CANAN ARITMAN (İzmir) – Kullanıyorsunuz, istismar ediyorsunuz;
şehidi de, çocuğu da, kadını da kullanıyorsunuz!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …“Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik
ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” cümlesi eklenerek…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne zaman yorumlandı ki bugüne kadar?
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sanki yoktu!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …şehit ailesi ve gazilerimiz için pozitif
ayrımcılık Anayasa’mıza girmektedir.
Keşke bu madde araştırma önergesi veren MHP’li
milletvekillerimizin de destek oylarıyla geçseydi. Ancak, bu fırsat hâlâ
vardır. İkinci tur görüşmelerde bu hassasiyetin gösterileceğini ümit ediyor ve
bunu bekliyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin bölünmezliğine de “evet” densin
değil mi! İstismara bakın!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle tüm şehit
ailelerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize şükran duygularımızı belirtiyor,
yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Şehitten post çıkartıyorsunuz, post!
İstismarcı!
CANAN ARITMAN (İzmir) – İstismarcı bunlar!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum…
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Genç, Sayın Öztürk’ün
söz talebi var.
Sayın Öztürk, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi, efendim…
BAŞKAN – Sayın Genç, oturur musunuz. Bakın, Sayın Öztürk’ün söz talebi var.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi arkadaş “Buradaki iftiralarla kürsüyü
kirleten.” dedi. Bana sataşma var bunda. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Genç…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, doğru söz sataşma olmaz!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Rica ediyorum Sayın Başkan. Bakın “Buraya
getirdiği iftiralarla Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünü kirleten kişi.”
dedi. Ben bunu sataşma kabul ediyorum. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi
kürsüsünü kirletmediğimi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğru söz sataşma olmaz!
BAŞKAN – Sayın Genç, isminizden ve hiçbirisinden bahsetmeden
söyledi. Tutanakları… (MHP sıralarından “Yapma!” sesleri)
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Yapma be!
OKTAY VURAL (İzmir) – Kürsü kirlenmez, milletin kürsüsüdür.
Milletin kürsüsünü kimse kirletemez. Kem söz sahibine aittir Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataştı.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Genç kendi söz talebini
isteme ve hakkını savunma durumunda. Zaten ayakta söylüyor, karşılıklı
konuşuyoruz.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Biz onu savunmuyoruz, biz senin
tutumun hakkında konuşuyoruz.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Yanlı yorum yapıyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, siz kendi kendinize ne hüküm ifade
ediyorsunuz orada ya?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Genç, oturun. Sayın Öztürk’ün
söz talebini değerlendireceğim, ondan sonra düşüneceğim.
Sayın Vural, konu Sayın Genç’le ilgili. Sayın Öztürk’ün
söz talebi var, onu değerlendireceğim. Niye müdahale ediyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendi yorumunu içeride yap! O kürsü
senin kürsün değil.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun. Ne için
söz istemiştiniz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şehitle ilgili, şehit cenazesiyle
ilgili.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, seçim bölgem Mersin ili
Mut ilçesi Hacınuhlu köyünden Ahmet İnce, Hakkâri
Şemdinli Tekeli bölgesindeki mayın patlaması sonucu Hakk’ın rahmetine
kavuşmuştur, şehit olmuştur. Şehidimiz milletimizin kalbindeki unutulmaz yerini
almıştır. Şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına ve milletimize baş
sağlığı diliyorum. Hükûmeti artık milletin gerçek
sorunlarını çözmeye, öncelikle tüm anaların gözyaşının dinmesi için terörü sona
erdirmeye davet ediyorum. Şehidimize tekrar Allah’tan rahmet diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Genç, yerinize oturun, mikrofonu açacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, sataşmadan yerimden konuşamam.
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yerimde 60’ıncı maddeye göre
kısa olursa, sataşma kürsüde yapılır, doğrusu bu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, doğru söz sataşmaya
girmez!
BAŞKAN – İki dakika süre vereceğim Sayın Genç, iki dakika süre
vereceğim, buyurun yerinize oturun. Yerinize geçin Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataşma…
BAŞKAN – Maksadınız ne Sayın Genç? Düşüncelerinizi ifade etmek
değil mi? Bu fırsatı veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yanlış yapıyorsun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sen mi biliyorsun, senden başka
bilen yok mu?
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce, konuşmacı,
yaptığı konuşmada, benim iftira atarak Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünü
kirlettiğimi iddia etti. Şimdi Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kürsüsü çok yüce bir kürsüdür. O kürsüde… (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – …yapılan soygunların dile getirilmesi,
hırsızlıkların dile getirilmesi, keyfî yönetimlerin dile getirilmesi için o
kürsü vardır. O kürsüde bu türde yapılan konuşmalar o kürsüyü kirletmez, o
kürsüyü yüceltir. Aksine, o kürsüye yakışmayan konuşmalar hırsızları koruyan,
örtbas eden, soygunları örtbas eden konuşmalardır, o da halkın takdirindedir.
Benim yaptığım konuşmaların hepsi bu memleketin ve milletin insanlarının
menfaatinedir. Bu memlekette AKP’yle beraber büyük bir soygun başlamıştır.
Bunu, eğer güçleri varsa… Bir denetim mekanizmasını çalıştıralım, bunun hepsini
ortaya çıkarırız.
Şimdilik fazla sabrınızı taşırmamak için bununla yetiniyorum
efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akkuş, şehitle ilgili konuşacaksınız galiba?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Mersin Milletvekili Akif
Akkuş’un, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, dün Hakkâri’de hainlerin
tuzağına düşen ve Hakk’ın rahmetine kavuşan Ahmet İnce kardeşimize Allah’tan
rahmet diliyor, ana babası ve tüm Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Ancak, bu hainlerin bir an önce tespit edilmesi, bir an önce
ortaya çıkartılması ve bunların mutlaka cezalandırılması gerekiyor. Artık
vatandaşın sabrı taşmıştır. Bu taşan sabrın neler yapabileceği ileri günlerde,
eğer bunun cevabı verilmezse, görülecektir diyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler; AK PARTİ ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akkuş.
Sayın Uzunırmak, sizin söz talebiniz
var. Ne için, hangi konuda?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şehitlerle ilgili bir şey konuşacağım.
BAŞKAN – İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince bir dakikalık süre.
Buyurun Sayın Uzunırmak.
3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
durum ne kadar gerginleşti, Parlamento ne duruma geldi hepimiz görüyoruz.
Parlamento akılla konuşmalı, duygulara akıl yön vermeli. Şehidinin meselesini
eğer bu Parlamento bu şekilde konuşursa başka meseleleri nasıl konuşur?
Ben bu duygularla onların ruhlarını incittiğimize kanaat ediyorum
ve Parlamentoya, bu gazi Meclise böyle meselede, böyle bir müzakerenin hiç
yakışmadığını ifade etmek istiyorum, bütün arkadaşlarımızın dikkatini çekmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
2.- (10/223, 10/407, 10/525,
10/555, 10/604, 10/669) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
22.04.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 22.04.2010 Perşembe günü (Bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Kılıçdaroğlu
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında
yer alan (TOKİ’nin uygulamaları hakkında); (10/223),
(10/407), (10/525), (10/555), (10/604) ile (10/669) esas numaralı Meclis
Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul’un, 22.04.2010 Perşembe
günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen
Akif Hamzaçebi, Trabzon Milletvekili.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
biraz önce Sayın Başkanın da okuduğu gibi TOKİ’nin
uygulamalarıyla ilgili olarak 23’üncü Parlamento döneminde Cumhuriyet Halk
Partisi olarak toplam altı tane Meclis araştırma önergesi vermiş bulunuyoruz.
Arkadaşlarımızın, benim, birbirimizden habersiz olarak bu kadar sayıda TOKİ
hakkında Meclis araştırma önergesi vermiş olmasının çok ciddi bir nedeni
vardır.
TOKİ, çok büyük ölçüde, olağanüstü ölçüde kamu kaynağı kullanan
bir kurumdur. Bu kadar büyük ölçüde kamu kaynağı kullanıyor olmasına rağmen
Parlamentoya, Sayıştaya hesap vermeyen bir kurumdur.
Dolayısıyla, bütün uygulamaları kamuoyunda tereddütle, şüpheyle karşılanan bir
kurumdur. Biraz sonra bunların birtakım örneklerini de sizlere vereceğim.
Bütün bunların yanında, kullandığı kamu kaynakları yanında,
piyasada olağanüstü ayrıcalığa sahip olarak konumlanmıştır. Hem olağanüstü
ayrıcalığa sahip bir kurum, çeşitli kanunlara tabi değil, çok büyük ölçüde kamu
kaynağı kullanıyor, Parlamentoya hesap vermiyor. Böyle bir yapıdaki kurumun
uygulamalarının Parlamento ve kamuoyu tarafından, milletimiz tarafından
bilinmesi ihtiyacı vardır. Meclis araştırma önergelerimiz bu ihtiyaçla
verilmiştir.
TOKİ 1984 yılında kurulmuştur. Kuruluşundaki temel gerekçe dar ve
orta gelirli vatandaşlarımızın konut ihtiyacının karşılanmasıdır. Bir yandan
nüfus artışının yarattığı konut ihtiyacı, öte taraftan kente göçün kentte
yarattığı nüfus artışından kaynaklanan konut ihtiyacı Türkiye’de piyasaya
devletin müdahalesini zorunlu kılmıştır. Piyasa mekanizmasının bu kadar büyük
sayıdaki konutu, özellikle dar ve orta gelirli vatandaşlarımız açısından,
karşılaması mümkün değildir. Bu nedenle devletin bu piyasaya müdahale etmesinde
zorunluluk vardır. TOKİ bu zorunluluktan doğmuştur. Bu nedenle birtakım
kolaylıklarla mücehhez kılınmıştır. Daha sonra 2004 yılında Arsa Ofisi
kapatılmıştır ve Arsa Ofisinin mülkiyetinde olan çok büyük bir kamu varlığı,
hazine arazisi stoku TOKİ’ye devredilmiştir, Emlak
Bankasının bütün taşınmazları TOKİ’ye devredilmiştir.
TOKİ bugün gelir paylaşımı, hasılat paylaşımı
yöntemiyle yapmış olduğu ihalelere konu olan taşınmazları buralardan, bu
kaynaklardan elde etmiştir yani herhangi bir bedel ödemesi söz konusu
olmaksızın bu kamu varlığını elde etmiştir.
Öte taraftan, TOKİ’ye imar planı
yetkileri verilmiştir. Başlangıçta sadece toplu konut alanlarında konut
üretebilmek amacıyla imar planı yapma yönünde var olan yetki, daha sonra TOKİ’nin kendi arazi ve arsalarında plan yapma yetkisini
karşılayacak şekilde ve konut dışı alanları da planlayacak şekilde genişletilmiştir.
TOKİ bugün her türlü ticari uygulamayı, her türlü rant
projesini gerçekleştirebilmek amacıyla bir plan otoritesi olan belediyelerin
yetki alanlarına müdahale ederek her türlü plan değişikliğini yapabilmektedir.
RECEP KORAL (İstanbul) – Hiçbir müdahale yok, nasıl olur!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MEHMET AKİF HAZMAÇEBİ (Devamla) – TOKİ’ye
konut üretebilmek amacıyla hazine taşınmazları bedelsiz olarak devredilebilme
imkânı varken, yapılan kanun değişikliğiyle hazineye ait binaların da devrinin
yolu açılmıştır. En son Parlamentonun yaptığı kanun değişikliğiyle hazine
binaları da bedelsiz olarak devredilmiştir.
TOKİ’nin uygulamalarına
baktığımızda, âdeta müteahhide göre, projeye göre yasa değişikliklerinin
Parlamentodan geçtiğini görürüz. Ataşehir’deki kuzey
ve güney koridorunda bulunan konut projelerinin geçirdiği aşamalar
incelendiğinde, öte taraftan Parlamentonun kabul ettiği yasalar incelendiğinde,
bunlar yan yana getirildiğinde görülecektir ki oradaki projeye göre burada
yasalar çıkarılmıştır, yasalar değiştirilmiştir. TOKİ böyle bir uygulamanın
içerisindedir.
TOKİ’ye büyük vergi,
resim, harç istisnaları verilmiştir. Yurt dışı çıkış harcı TOKİ’ye
tahsis edilmiştir. Geçen yıl sonu itibarıyla 50 milyon
TL harç TOKİ’ye aktarılmıştır. Bu rakam önceki
yıllarda, yılda 100 milyon TL düzeyindeydi, 2006’da 100 milyon TL idi. Yani AKP
döneminde bu rakam aşağı yukarı 500 milyon TL’ye yakındır. TOKİ’nin
2003-2009 dönemi piyasada yarattığı, kullandığı kaynağın toplam değeri nedir
derseniz, aşağı yukarı 25 milyar dolardır. Bu kadar büyük kaynağı kullanan bir
kurumdur.
Bu kurumu 2003 yılı sonunda Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu
çıkarken AKP ve CHP oylarıyla bu kanunun kapsamına aldık; Parlamentoya hesap
verecek, bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonundan, Genel Kuruldan geçecek, kesin
hesabı buradan geçecek, Sayıştay bu kurumu denetleyecek. Ama sonra ne olduysa
2005 yılında bir yasa değişikliğiyle TOKİ bu denetimlerin dışına çıkarıldı.
Aynı tarihlerde TOKİ’nin Bayındırlık Bakanlığıyla
olan bağı da koparıldı, doğrudan Sayın Başbakana bağlı kılındı. Bugün TOKİ’nin bir bakanı yoktur, Başbakanla TOKİ Başkanı kapalı
devre hâlinde bir uygulama içerisindedir. Parlamentoya hesap vermeyen, saydam
olmayan ihaleler yapan bir kurumdur.
“TOKİ’den vatandaş memnun mudur?” diye
sorarsanız yaptığı konutlara rağmen, yaptığı projelere rağmen, “İyi proje
gerçekleştiriyorum.” demesine rağmen TOKİ’de vatandaş
memnuniyeti yoktur. Bir dönem, 80’li yıllarda, 90’lı yıllarda kalitenin sembolü
olan TOKİ bugün kalitesizliğin sembolüdür. İsmi TOKİ’nin
önünde giden birkaç yapımcıyı hariç tutuyorum ama 500 bin konut üreten TOKİ’nin imajı piyasada kötüdür. Bugün Ankara Gölbaşı’nda
bir konut projesi yapmıştır çalışanlar için, memurlar için, 3 bin konutluk
projedir. Bir tane o projeden memnun olan, konutu alıp da memnun olan
vatandaşımız varsa sorumlular, yetkililer gelsin bana söylesin, burada
açıklasın.
Bakın, TOKİ’nin vatandaş memnuniyetini TOKİ’nin kendisi de ölçmüş, bir anket yaptırmış. 2008
yılında yaptırmış bu anketi. Yüksek Denetleme Kurulu’nun raporlarında mevcut.
Anket sonuçlarını okuyorum size: Kullanılan malzemenin kalitesinin beklentileri
karşılaması konusunda TOKİ’den konut alanların
verdiği cevap: Yüzde 23,5 “Evet, karşılıyor beklentilerimi.” diyor, yüzde 76,5
“Hayır, beklentilerimi karşılamıyor.” diyor. “Tuvalet, banyo ve mutfak
kullanılabilir ve kalite açısından uygun mudur?” Yüzde 33,5 “Evet, uygundur.”
diyor, yüzde 66,5 “Hayır, uygun değildir, memnun değilim.” diyor. “Balkonların,
yeterince, kullanıma uygunluğu nasıldır?” sorusuna vatandaşın cevabı, yüzde 61
oranında “Hayır”. “Peki, konuta yerleştikten sonra sıhhi ve elektrik
tesisatıyla ilgili herhangi bir tamirat yapılması ihtiyacı var mıdır?” sorusuna
konut alan vatandaşlarımızın yüzde 70’i “Evet, tamirat ihtiyacı vardır.” diyor.
TOKİ 25 milyar dolarlık kaynağı kullanırken kötü konut yaparak vatandaşın
devlete güvenini suistimal eden bir konumdadır.
İhaleleri saydam değildir. Bu kürsüden Ataköy’de 2007 ve 2008
yılında teşebbüs ettiği ve suçüstü yakalandığı için iptal etmek zorunda kaldığı
adrese teslim ihalenin bilgilerini sizlere vermiştim. Sayın TOKİ Başkanı
buradaydı, ilgili bakanlar buradaydı; bu sorularıma, eleştirilerime karşı
herhangi bir cevap verememişlerdir. Ataköy’de toplam 140 dönüm civarındaki bir
arazinin, üst hakkı başka bir şirkete ait olan arazinin, otuz bir yıllığına üst
hakkı başka bir şirkete ait, onun otuz altı yıllık daha kullanımı var onun
çıplak mülkiyetini güya açık artırmayla ihaleye çıkarıyor. Alıcısı
kim? Üst hakkı, üst hakkı sahibi. Adrese teslim ihaledir. TOKİ’nin aşağı yukarı kamuoyundaki izlenimi budur. TOKİ
ihalesi ise buradan mutlaka birileri kayrılıyor, birileri kollanıyor.
Bakın, İzmir Mavişehir’de yaptığı bir
ihale var. Bir AKP belediye başkan adayının sahibi olduğu bir şirket bu ihaleyi
almış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, lütfen
tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Müşterek hesaba konut satın
alacak olanların ödeme yapması gerekiyor. İlgili şirket müşterek hesap yerine
bir başka hesabı konut alanlara bildiriyor. 12 milyon TL’yi vatandaşlar oraya
yatırıyor, 4,2 milyon TL’lik TOKİ hakkını ta Yüksek Denetleme Kurulu denetim
yapana kadar bir buçuk yıl süreyle kullanıyor. Buna ses çıkarılmıyor. Neden?
Çünkü onun sahibi AKP’den belediye başkan adayı olmuştu.
Şimdi, TOKİ en son Ataköy’de bir ihale yapıyor, şimdi ihaleye
çıkarıldı. 160 parselin kullanımını ihaleye çıkarıyor. İlan vermiş TOKİ
gazetelere: “Bu ihale yapıldığında Ataköylüler sahille buluşacak.” 81 yılından
beri burası vatandaşa kapalı. Burası senin mülkiyetinde değil mi? Duvarları sen
çekmedin mi? Neden şimdi açmıyorsun halka? Eğer TOKİ’nin
malları kamu malıysa Ataköylüler, Bakırköylüler yani kamu buranın satılmasını
istemiyor. Çağrı yapıyorum, lütfen bu ihaleyi iptal edin.
Bu ve benzeri uygulamaların araştırılması amacıyla araştırma
önergelerini vermiş bulunuyoruz. Bu önergelerin kabulü TOKİ üzerindeki
şemsiyenin kalkmasına yardımcı olacaktır. TOKİ kollanıyor mu kollanmıyor mu,
vatandaş bilecektir. Bu amaçla verdik önergeleri. Sizlerin bilgisine, takdirine
ve desteğine sunuyorum.
Konuşmamı burada bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz isteyen
Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin TOKİ’nin faaliyetleriyle
ilgili vermiş olduğu altı adet Meclis araştırma önergesinin gündeme alınmasına
dair grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin konuyu 6 kez Anayasa’nın 98’inci
maddesi gereği gündeme getirmesine rağmen AKP’nin bu denetim mekanizmasından
ısrarla kaçınması kabul edilemez. Muhalefet olarak denetimden ısrarla kaçmaya
çalışan AKP’yi mindere çekmek üzere çabalarımızı daha da yoğunlaştırmalıyız.
Değerli milletvekilleri, TOKİ dar gelirlileri konut sahibi yapma
amacından uzaklaşmıştır. Bedelsiz aldığı hazine arazilerine lüks konut yaparak
üst düzey gelir grubundakilere rant transfer
etmektedir. Dar gelirlilerden aldığı taksitlerle Hükûmetin
yapması gereken alt yapı yatırımlarını yapmaktadır. TOKİ işlemleri ve yolsuzluk
iddiaları etkin bir şekilde denetlenmemektedir. Bütün bu hususlarda alınacak
tedbirlerin belirlenmesi açısından bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasının
daha fazla geciktirilmemesi gerektiği düşüncesindeyim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz sonra Anayasa
değişikliğini görüşmeye devam edeceğiz. Şeklen bir teklif gibi görünse de
tartışmaları izleyen kime sorsanız, bunun bir AKP tasarısı olduğunu
söyleyecektir. Sayın Başbakanın elini değil, bedenini taşın altına koyduğunu
ifade etmesi başka türlü nasıl açıklanabilir? Şu ana kadar yapılan oylama sonuçları,
bu değişikliklerin, yasalaşırsa Anayasa tarihimize “AKP Anayasası” olarak
geçeceğini göstermektedir.
AKP’nin kendi kendine şu soruyu sorması gerekiyor: 82 yılından bu
yana sayıları 16’yı bulan Anayasa değişikliğinden acaba niçin sadece AKP’nin
yaptığı 1 değişiklik mahkemelik olmuş ve mahkemeden dönmüştür. Bunda AKP’nin
dayatmacı anlayışının etkili olmadığı söylenebilir mi?
AKP’nin uzlaşmadan anladığı “Benim dediğime gelirseniz uzlaşmış
oluruz, gelmezseniz yine benim dediğim olur.” anlayışıdır. Cumhurbaşkanlığı
seçiminde bunu yapmışlardır, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı seçiminde
bunu yapmışlardır. Görüşmekte olduğumuz Anayasa değişikliğinde de tavrın farklı
olmadığı ortadadır.
AKP’nin sürekli olarak Yüce Mahkemenin karşısına çıkmasının önemli
bir nedeni de Anayasa’mızın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek temel
ilkelerinden duyduğu rahatsızlıktır. AKP’nin referandum süresini altmış güne
indirmesi, Anayasa değişikliklerini ivedilikle görüştürmesi, değişiklikleri
takiben Anayasa Mahkemesi ve HYSK üyelerinin seçimini otuz günlük bir süreye
sıkıştırması, anayasal sistemde hedeflediği dönüşümü gerçekleştirmek için
hazmettirme anlayışından vazgeçtiğini göstermektedir.
Mevcut anayasal düzene göre laiklik karşıtı eylemlerin odağı
hâline geldiği Anayasa Mahkemesince karara bağlanan AKP’nin “Bu Anayasa ile bir
daha karşımıza gelme.” diyen Anayasa Mahkemesi Başkanının uyarısına kulak
vererek bu paketi yasalaştırmaya çalışmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP, kendisini mevcut anayasal düzene
uydurmak yerine Anayasa’yı kendisine uydurmayı hedeflemiştir. Bu Anayasa
değişikliği gerçekleşirse HSYK ve Anayasa Mahkemesi yürütmenin vesayeti altına
girecek ve demokrasi için olmazsa olmaz olan güçler ayrılığı ortadan
kalkacaktır. Güçler ayrılığının ortadan kalkması hukuk devletinin ortadan
kalkması, hukuk devletinin ortadan kalkması da anayasal demokrasinin rafa
kaldırılması anlamını taşımaktadır. Bu Anayasa değişikliği gerçekleşirse
vatandaşlar mahkemeye düştüklerinde hak ve hukuklarını iktidar partisi ilçe
başkanları nezdinde aramak zorunda kalacaklardır. Bu değişiklikler
gerçekleşirse, siyasi iktidar mevcut anayasal demokrasi treninden inerek bir
başka trene binecektir.
Değerli milletvekilleri, yargı ile ilgili yapılmak istenen
değişiklikler konusunda yargının fikri alınmamıştır, “Fikirlerini aldık.”
diyerek doğruyu söylememektedirler. Fikirlerini almış olmak, yüksek yargının
kamuoyu ile paylaşılan metinlerini alıp dosyaya takmak değildir. Anayasa
değişikliği gibi bir konuda, üstelik yargıyı esastan ilgilendiren bir konuda
düşüncelerini kamuoyuyla paylaşan yargı mensuplarının, Sayın Başbakan
tarafından “İyot gibi açığa çıktılar.” şeklinde suçlanması hiç yakışık
almamıştır. Evet, bu Anayasa değişikliğiyle birileri iyot gibi açığa çıkmıştır
ancak iyot gibi açığa çıkanlar, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığı ile
güçler ayrılığını, hukuk devletini ve demokrasiyi savunan yargı mensupları
değildir. İyot gibi açığa çıkan birileri varsa onlar, bir gün Yüce Divana gitme
ihtimaline karşı kendi mahkemelerini kurmak isteyenlerdir. Kendilerine yakın
kuracakları yüce divanda gerektiğinde muhaliflerini mahkûm ettirmek
isteyenlerdir.
Değerli milletvekilleri, görüşülen teklifin asıl veriliş amacı,
parti kapatmalar, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yla
ilgili öngörülen değişikliklerdir. Yargıtay Cumhuriyet başsavcısının bir
partinin kapatılmasıyla ilgili dava açma talebine izin vermeme konusunda,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak komisyonda kapatılması talep edilen
partilerin üyelerinin de yer alması kabul edilemez. Ayrıca, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu komisyon marifetiyle yargının işine bir taraftan
bulaştırılmış olması da Anayasa’nın “güçler ayrılığı” ilkesiyle
bağdaşmamaktadır. Grubu olan partilerden sayılarına bakılmadan komisyona 5’er
üye alınacağı öngörülerek, ne kadar demokratik oldukları ortaya konulmaya
çalışılmaktadır. Diyelim ki komisyonda, kapatılmak istenen partiyi
desteklemeyenler çoğunluk durumuna geldi. Bu durumda, kapatılmak istenen
partiden kâğıt üzerinde ayrılarak yeni gruplar oluşturulmasını ve komisyona
hâkim olmalarını nasıl önleyeceksiniz? Bu durum milletvekilliği
dokunulmazlığına benzer bir dokunulmazlığın partilere de getirildiği anlamını
taşımaz mı?
Bu eleştirileri bir kenara bırakalım, bu düzenleme getirilirken
denilmektedir ki: “Memurlar için bile yargılamaya başlanmadan önce atamaya
yetkili amirin izni aranmaktadır.” O zaman, atamaya yetkili amirin izin
vermemesi hâlinde yargıya başvurarak gerekli iznin alınabildiğini niçin
söylemiyorsunuz? Bu durumda Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan komisyonun
izin vermeme kararına niçin bir itiraz mekanizması getirmiyorsunuz? İtiraz
mercisi aramaya kalktığınızda aklınıza Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu gelecektir. Bu ise yanlışı sürdürmek anlamına gelir. Bu konuda doğru
çözümün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebinin Yargıtay Genel Kurulunda
karara bağlanmasında aranabileceğini düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, siyasi partinin kapatılması davasıyla
ilgili olarak deniliyor ki: “İdarenin eylem ve işlemleri odaklaşmanın
tespitinde gözetilmesin.” Bu hüküm doğrudan iktidar partisini ilgilendiren bir
hükümdür. Hükûmet tarafından vücut dilinden
anladıkları için göreve getirilen kamu görevlileri bir siyasi partinin
kapatılmasına yol açabilecek birtakım eylem ve söylemler içinde olacaklar, Hükûmet ve bakanları bu eylem ve söylemlere göz yumacak,
sonra da diyeceksiniz ki: “İdarenin bu eylem ve işlemleri parti kapatılması
davasında odaklaşma sayılmasın.” Bu, kabul edilemez.
Kapatılan partilerin başka adlar altında kurulamayacağına dair
hüküm de Anayasa’dan çıkarılıyor. İmkânsız hâle getirilen parti kapatılmasının
bir an için gerçekleştiğini düşünelim, o zaman da “Bu partinin devamı
niteliğinde yeni partiler kurulabilir.” denilerek parti kapatılması kararı
etkisizleştirilmektedir.
Parti kapatılmasına dair öngörülen bütün bu hükümler, aslında
siyasi bir partinin hiçbir şekilde kapatılmamasını amaçlıyor. Olur ya kazara
bütün bu hükümlere rağmen bir şekilde kapatılma mümkün olursa o zaman da
“Kapatılmaya neden olanların milletvekillikleri düşmesin.” deniliyor. Bu hüküm
ile kapatılan parti iktidar partisi ise başbakanının, bakanlarının ve kilit
yöneticilerinin milletvekilliğinin düşmemesi için tedbir geliştirilmektedir.
Sayın Cemil Çiçek ve AKP’liler bu konuda demagoji
yapmaktadırlar: Efendim, insanlar için idam cezası kalktığına göre, tüzel kişi
olan siyasi partiler için bu cezayı muhafaza etmek doğru olmazmış! Değerli
milletvekilleri, idam edilen bir kişiyi tekrar yaşatabiliyor musunuz? Ama
kapatılan bir partiyi aynı adla yaşatmayı öngörüyorsunuz. Bu konuda başka söze
gerek yok diye düşünüyorum. Parti kapatılmasıyla ilgili olarak getirilen bu
düzenlemeler, anayasal düzenin korunması için öngörülen sigortaların yerinden
çıkarılması anlamına gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, öncelikle sizlerin bu teklifin öngördüğü
oyunlara alet olmayacağınıza dair umudumu muhafaza etmek istiyorum. Bu mümkün
olmadığı takdirde, milletimizin bu gidişe “dur” diyeceğine ve meçhule giden bu
trene binmeyerek Atatürk cumhuriyetine sahip çıkacağına olan inancım tamdır
diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Kemalettin Nalcı, Tekirdağ milletvekili.
Buyurun Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; TOKİ’nin faaliyetleri hakkında
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin lehinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, TOKİ’nin kuruluş amaçlarına
bakacak olursak, yasal çerçevelerinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Konut
hakkı” başlıklı 57’nci maddesindeki “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre
şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak
tedbirler alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.” ifadesinde en
temel yasal çerçeveyi oluşturmuştur. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde
“Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim ve
konut hakkı vardır.” ifadesiyle konut hakkı yaşamsal haklar arasında
sayılmıştır. 1996 yılında İstanbul’da yapılan konferansta, herkes için yeterli
konut temin etme ve insan yerleşimlerini daha güvenli, daha sağlıklı ve
yaşanılabilir, sürdürülebilir ve üretken yapma hususları evrensel hedefler
olarak ortaya konmuştur.
Bu açıdan, TOKİ, Anayasa’mızda belirtilen konut ihtiyacını
karşılayacak tedbirler alma görevini, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde
belirtilen hak çerçevesinde ve Birleşmiş Milletler tarafından öngörülen evrensel
hedefler açısından yürütmesi gereken bir kamu kuruluşudur.
Ülkemizde konut probleminin başında, nitelikli konut sorunu ve
konut açığı problemleri gelmektedir. 1950’li yıllardan itibaren sanayileşmenin
de tetiklediği yoğun göç, kentlerimizi nüfus baskısı ile karşı karşıya
bırakmıştır. 1980’li yıllara kadar, konut talebini karşılamak ve kentleşme
sorununa çare bulmak amacıyla geliştirilen politikalar yeterli olmamıştır, ülke
genelinde kapsamlı bir kentleşme politikası ve toplu konut uygulaması gerçekleştirilememiştir.
TOKİ’nin uygulaması
gereken projelerin en önemli beş unsuru vardır; bu unsurlara baktığımız zaman:
Gecekondu dönüşüm ve kentsel yenileme; deprem riski nedeniyle dönüşüm; alt
gelir grubu ve yoksul vatandaşların konut ihtiyacı; mevcut konut stokunun yaşı
ve niteliği; nüfus artışı, şehirlere göç ve hane halkı sayısındaki azalmayla
hane sayısındaki artış.
Saygıdeğer milletvekilleri, TOKİ’nin
tarihçesine baktığımız zaman şunu görmekteyiz: Ülkemizdeki konut ihtiyacını
karşılamak ve toplu konut üretiminin gerçekleştirilmesi amacıyla, 1984 yılında,
2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ile Toplu Konut Fonu oluşturulmuş, Toplu Konut
ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. 1984-2002 yılları arasında,
Toplu Konut Fonu’nun imkânlarıyla, kooperatif kredileri kapsamında, 549 bini
1989 yılı sonuna kadar olmak üzere, toplam 940 bin konuta kredi desteği
sağlanmıştır ve Emlak Bankasından alınanlarla birlikte 43.145 konut da bizzat
TOKİ tarafından yapılmıştır.
Şimdi, sayın milletvekilleri, bundan bir ay önce de burada TOKİ’yle ilgili bir kanunu görüşürken iktidar
milletvekilleri bu kürsüye gelip -herkes- sanki TOKİ 2002 yılından sonra
kurulmuş gibi TOKİ’nin yapmış olduğu icraatları
anlatmaya başladı. Şunun altını bir çizmek gerekiyor: Kurumlar daimîdir. TOKİ sadece
2002 yılından sonra konut üretmemiştir; TOKİ, 84 yılıyla 2002 arasında da 1
milyon konut üretimine vesile olmuştur.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayısı belli mi?
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bununla birlikte, tabii burada
yapmamız gereken şu: Milletvekillerinin İnternet bilgilerinin dışına çıkması
lazım, kurumları iyi irdelemesi lazım. TOKİ konut üretiminin yanında… Burada
konuşan arkadaşlar övünerek şunu anlatıyor: TOKİ hastane yapıyor. Ben burada
soruyorum: Sağlık Bakanlığı ne iş yapıyor? “TOKİ 600 tane okul inşaatı yaptı.”
diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞAHİN (Malatya) – O yapmıyor…
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Pardon… Sayın Milletvekilim, bilmeden
konuşmayalım, lütfen.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Domuz gribi aşısı ithal ediyor.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi, bunlardan dolayı 600 konut, 69
hastane, spor tesisleri… Kurumlar TOKİ’ye yaklaşık
olarak 3 milyar TL borçlu. Bu borçtan dolayı TOKİ bankadan kredi kullanıyor.
Bunun başka bir şeyini anlatayım ben size: Fakir fukaraya ev yapacağına
kurumların yatırım programlarında olmayan yatırımları yapmaya zorlanıyor TOKİ.
(Gürültüler)
MUSTAFA HAMARAT (Ordu) – Hizmet yapıyor.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Siz söylüyorsunuz yani DSİ’ye bile -Sayın Bakan da burada- yatırım yapıyor.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Rant var, rant.
Nereye gidiyor bu rant!
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bunların hepsi, amacının dışında, TOKİ’yi zorlayarak yapılan, yaptırılan yatırımlardır.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Hastane yapması… Haksızlık ediyorsunuz.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bakın, onu yapması gereken kurum
Sağlık Bakanlığı. Altmış dokuz tane hastaneyi yaptırıp parasını vermezsen, TOKİ’yi batırırsın.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) – O ayrı dava.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Biz de bunu söylüyoruz canım!
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Yani TOKİ’ye
yaptırdığın zaman sen bunu, eğer okul yaptırıyorsan yüz yetmiş dokuz tane,
bunun parasını vermiyorsan, TOKİ’yi batırırsın,
amaçlarının dışına çıkartırsın.
Şimdi, sayın milletvekilleri, dün, Sayın Çevre ve Orman Bakanımız,
burada, Trakya ile ilgili konuşmalarda… Gerçekten, azıcık vicdan ister... Yani
geçmişi bu kadar mı biz unuttuk? Yani aynen kendi cümlelerini burada
tekrarlıyorum: “Ayrıca, hiçbir hükûmet Trakya’ya,
Edirne’ye baraj yapmadı. Şu anda, biz orada Hamzadere
Barajı’nı yapıyoruz.” diyor. İktidar Edirne Milletvekilimiz de aynen şunu
söylüyor: “Seksen iki yaşındaki adam, Trakya’da ilk kez baraj gördüğü için
şükür namazı kıldı.”
OKTAY VURAL (İzmir) – İlk defa gitmiş demek ki baraja!
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi, ben soruyorum… Sayın Bakanım,
size bir dosya olarak vereyim, lütfen, bunlar su birikintisi değil, baraj. Altınyazı, Kadıköy, Süloğlu, Sultanköy,
Karaidemir ve Kayalıköy…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Gölet onlar.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi, bunlar gölet değil, bunlar
baraj. Göletlerde de ben size ki sağ olun oraya yatırım yapıyorsunuz… Bakın,
kurumlar daimîdir, kurumlar üzerinden siyaset yapmak doğru değildir. DSİ köklü
bir kuruluştur ama bunu getirip, burada, Sayın Milletvekili gibi “Daha ilk defa
baraj gördü ve şükür namazı kıldı.” derseniz, DSİ’ye
haksızlık etmiş olursunuz. Trakya’da, şu anda, 100’e yakın sulama göleti inşa edilmiş ve inşa edilmektedir. Siz de
biliyorsunuz ki Sayın Bakanım, bunun 80 tanesi daha önceden yapılmıştır ve şu
anda da çok güzel çalışmalar yapılıyor, ona bir şey demiyoruz ama “İlk defa
baraj yapılıyor.” demek burada, azıcık vicdana sığmıyor.
MUHARREM VARLI (Adana) – Akdeniz ve Toros
Dağları da AKP’nin eseriymiş ya!
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Dili sürçmüştür, dili!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Farkı fark etmiyorsunuz Sayın Vekilim.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Bakan.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakanım, tabii siz daha
iyi biliyorsunuz da cümlenizi okudum ben, “Hiç baraj yapılmadı.” diyorsunuz.
MUHARREM VARLI (Adana) – Karpuzu da ilk defa AKP ekti!
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi, aynı TOKİ’deki
benzer şey gibi… Yani buraya arkadaşlar çıkıyor, İnternet bilgisini almış
“TOKİ, 486 bin konutun 300 binini bitirdi, çok teşekkür ederiz.” diyorlar. Sene
84’le 2002 arasında TOKİ ne iş yaptı? 1 milyon konutun yapımına fayda sağladı.
Bunu da söylememiz lazım. Çünkü, TOKİ’ye
eğer burada teşekkür edeceksek toplu teşekkür etmemiz lazım.
SAFFET KAYA (Ardahan) – Yanlış bilgi.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Hayır, hiç yanlış bilgi değil Sayın
Milletvekili. Siz, sadece üstü okuyorsunuz, almış olduklarınızın altına bakmıyorsunuz.
İsterseniz ben size belgeleri vereyim.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – 2002’den önce çadırlarda yaşıyorlardı,
çadırdan geldiler.
SAFFET KAYA (Ardahan) – Yanlış! Yanlış!
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Hiç değil. Bunların hepsini biz de TOKİ’den sağlıyoruz, hiçbir taraftan değil, ama sizler,
sadece verilen bilgileri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Nalcı, lütfen toparlayınız.
Buyurun.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Sayın milletvekilleri, tabii ki
burada, ülkemize çivi üzerine çivi çakan herkese teşekkür ediyoruz ama geçmişin
de bu kadar karalanmasına, hiçe sayılmasına gönlümüz elvermiyor.
MUHARREM VARLI (Adana) – Kemalettin Bey,
unuttunuz, Toros Dağları ve Akdeniz de AKP’nin eseri,
onu lütfen söyleyin de milletvekillerimiz...
OKTAY VURAL (İzmir) – Alkışlasınlar!
KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi ben, burada, TOKİ’nin problemlerinin, TOKİ’den
kaynaklanan, müteahhitlerinden kaynaklanan ve en
azından şunu söylüyorum, müteahhitlerin, ufak yerlerdeki müteahhitlerin
piyasaları zor durumda bırakmasından dolayı, insanların mağdur olmasından
dolayı CHP grup önerisini desteklediğimizi bildiriyoruz ve herkese
saygılarımızı sunuyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Nalcı.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Nusret Bayraktar, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bayraktar.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Millî Egemenlik Bayramı’nı ben de tebrik ediyorum. Ayrıca, dün
Hakkâri’de şehit olan kardeşimize de Allah’tan rahmet diliyorum. Bu vesileyle,
Cumhuriyet Halk Partisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereği bugün
görüşülmesini arzu ettiği bir önergenin karşısında olduğumu belirterek hepinize
saygılar sunuyorum.
Türkiye’de en çok tartışılan kurumlardan birinin TOKİ olduğunu hep
beraber kabul ediyoruz. Elbette, büyük oranda artılarını tartışırken, muhalefet
haklı olarak eksi taraflarını tartışma hakkına sahiptir, buna da saygı
duyuyoruz. “Hiç eksiği yoktur.” iddiasında da bulunmanın yanlış olduğunu
peşinen belirtmek istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bu kadar büyük yatırımlar yaparken,
ülkeye, ülkenin hem günlük şartlarına hem geleceğine hem sosyal açıdan hem
siyasal açıdan hem ekonomik açıdan bu kadar katkı sağlarken yol hareketi
esnasında ufak tefek sallantıların olabileceği gerçeğini de unutmamak gerekir.
Gerçekten, bunları tartışırken, denetimden uzak olduğu, aslında
sosyal konut üretmesi gerekirken daha ziyade ranta
yönelik bir uygulama yaptığı hususundaki iddiaların da yanlış ve eksik olduğunu
ben burada birkaç rakamla özetlemek istiyorum.
Toplu Konut İdaresinin, 2002 yılından…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hastaneyi yıkıp yenisini yapıyorsunuz.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Müsaade ederseniz… Bakın, ben
sabırla, sonuna kadar, bütün arkadaşlarımı saygıyla, nezaketle dinliyorum.
MUHARREM VARLI (Adana) – Sen de bana sataşmıştın. Ne var sanki?
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Lütfen…
MUHARREM VARLI (Adana) – İsrail’le ilgili bir laf söyledim, sen de
bana sataştın. Ne olacak şimdi?
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – On dakikalık konuşma çerçevesinde ben
de sözlerimi sonuna kadar söyleyeyim…
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Nusret Bey, biz
dinliyoruz, boş ver ya!
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – …eğer hakikaten hoşunuza gitmeyen,
eksik olan, aksak olan hususlar varsa siz de tekrar kürsüye gelir,
konuşursunuz. Lütfen… “Bu kürsünün bir adabı vardır.” diyorsunuz, “Kürsü
dokunulmazlığı var.” diyorsunuz. Ben çok saygı ve nezaketle konuları teknik
olarak konuşmaya çalışacağım…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Allah razı olsun da doğruları konuşmak
lazım.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – …ama konuşmalarımı -lütfen-
kesmezseniz memnun olurum.
Değerli arkadaşlar, Toplu Konut İdaresinin, sosyal konut üretme
noktasında, 1984 yılında kurulmuş olduğunu biliyoruz. O günden 2002 yılına
kadar da 45 bin konutu fiilen, bizatihi kendisinin ürettiğini…
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – 940 bin.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – …buna da teşekkür ettiğimizi, evet,
kooperatiflere vermiş olduğu destek yoluyla endirekt olarak Türkiye’de çeşitli
konut üretimine katkı sağladığını da biliyoruz.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – 940 bin.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bu da doğrudur ama…
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Rakam 940 bin.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bu da doğrudur, 1 milyon değildir ama
500 binin üstündedir.
Kooperatiflerle ilgili eksiklik ve aksaklıkları da hep beraber
tartıştığımızı biliyorsunuz. Türkiye’de kooperatifçiliğin nereden nereye, nasıl
geldiğini, Kooperatifler Yasası’nın baştan sona kadar değiştirilmesi gerektiği
hususundaki arkadaşlarımızın görüşlerini de hep birlikte biliyoruz, görüyoruz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kırıkkale’de bütün kooperatifleri
batırdınız, hepsi battı.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Ayrıca, 1996 yılında Türkiye’de,
İstanbul’da organize edilen HABİTAT II organizasyonunda Toplu Konut İdaresinin
genel koordinatörlük görevini yaptığını da biliyoruz. O günlerde alınan
kararlar çerçevesinde, Türkiye’de sağlıklı yapılaşma, kentsel dönüşümlerin
uygulanması ve Türkiye'nin asıl ihtiyacı olan yıllık 600 bin konutun
karşılanması hususunda özel sektörün de, devlet kurumlarının da faaliyetlerde
bulunması gerektiği hususunda herkesin arzusu, isteği vardı. Bütün bunlara
rağmen, “Haksız rekabet yapılıyor, Toplu Konut İdaresi çok büyütülüyor, bütün
inşaat şirketleri ve inşaat faaliyetleri Toplu Konut tarafından yapılıyor.”
iddialarının doğru olmadığını ve bugüne kadar üretilen ve bugün de üretilmekte
olan konutların ancak yüzde 6’sının Toplu Konut İdaresi tarafından
karşılandığını biliyoruz. Rakamlar bunu gösteriyor. Yani Türkiye’de üretilen
konutların yüzde 5’le 7 arası -ki bu yüzde 6 demektir- Toplu Konut tarafından…
Geri kalanlar kimler tarafından üretiliyor? Hâlâ özel sektör ve kooperatifler
tarafından üretiliyor ama yine de ihtiyaç karşılanamıyor. O hâlde, Toplu Konut,
daha da desteklenmesi, gerçekten, denetimden uzak olmamak kaydıyla… Ki biraz
sonra hangi kurumlar tarafından denetim yapıldığı hususunu da sizlere aktarmak
istiyorum.
Bakın, bütün bunlara rağmen, Türkiye’de, sosyal konutlarla ilgili,
bugüne kadar üretilen konutların -orta ve alt gelir grubu ve yoksullara yönelik
faaliyetlerde- 298 bini konut Toplu Konut tarafından üretilmiştir ve bu da
yüzde 86’ya tekabül ediyor. Gecekondu dönüşümü, afet konutu, Tarımköy kapsamında ise 64 bin konut üretilmiş ve toplam
362 bin konut olmuş oluyor. Kaynak geliştirme ve gelir getirme ve diğer
yatırımlara aktarma hususunda üretilen konut sayısı ise 58 bindir. Bu da yüzde
14’e tekabül ediyor.
Elbette, devlet her işi yapamadığı için, kendi okulunu
kendin yap, kendi hastaneni kendin yap, hatta hastane ve okul yapan özel
sektörlere teşvik verdiğimiz günlerin unutulmaması gerektiği gibi, bu kadar
büyük konut üreten, kendi kentsel altyapı ve inşaat faaliyetlerini yürüttüğü
ortamlardaki ihtiyacı olan çevre yollarıydı, kavşaktı, okuldu, spor tesisiydi
ve diğer tesislerin yapımının Toplu Konut tarafından yapılmasını ancak
memnuniyetle ve şükranla tabii takip etmemiz gerekir. Burada en çok dile getirilen hususlardan biri buydu.
İkincisi, iç ve dış denetimden uzak olduğu husus. Bu denetimlerin
biri teknik denetimdir. Teknik denetim: Öncelikli olarak kendi kurumu
içerisinde, Ankara, İstanbul ve İzmir’de kurulan teknik ekipler tarafından
denetleniyor. Yeterli olmuyorsa bazı müşavir kuruluşlara ihale yoluyla denetim
görevi verilebiliyor. Bu da yeterli olmadığı takdirde,
ki biz burada “Hiçbir denetim yapılmıyor, hiçbir cezai müeyyide de
uygulanmıyor.” diyenlere bir cevap olsun açısından söylüyorum: Bütün bunlara
rağmen nefaset kesimiyle müteahhitlerden devralınmayan, hak edişleri ödenmeyen,
kabulü yapılmayan binalar vardır. Kabulü yapıldıktan sonra da idari
mahkemelerde açılan davalarda Toplu Konut İdaresinin lehinde ve aleyhinde
kararlar söz konusudur. Mesela bunlardan İdare lehine 29 tane, İdare aleyhine
196 tane yargı kararı vardır ve devam eden, derdest olan 1.121 tane dava var,
müracaata bırakılan 1 dava var. Demek ki idari yargı açısından denetim var.
Ayrıca, şeffaflık açısından, Toplu Konut İdaresi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin tamamının,
bütün siyasi partilerin temsilcilerinin bulunduğu Kamu İktisadi Komisyonu olan
KİT Komisyonu tarafından her yıl denetleniyor, her yıl ve milletvekillerimiz,
açık ve şeffaf bir şekilde Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun her yıl
normal olarak yapmış olduğu denetimlere ilaveten KİT Komisyonu tarafından
denetlendiği biliniyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hiç KİT Komisyonuna geldiniz mi siz?
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bütün bunlara rağmen, hukuki açıdan
eksikliği olan denetimleri de tabii ki kamu adına, görevi kötüye kullanma
varsa, yargıya intikal eden hususlar varsa tabii ki hukuk çerçevesinde bu
denetimler de yapılıyor. Nitekim söz konusu olan Ataköy’le ilgili yirmi otuz
yıldan bu yana devam eden hukuki noktaların sonucu var. Vaktim yok, ama ben müsaade
edecek olursanız…
Bu araştırma önergelerinin en önemli önceliklerinden biri, konut
üretimindeki adaletsizlik, haksız rekabet, kalite ve denetimden uzak oluşu ve
sahil ve kıyı kesimleri -ki Ataköy’ü bahsederek- Ataköy’deki uygulamalar ve
mevzi imar planlarındaki plan yetkileri…
Değerli arkadaşlar, İmar Kanunu’na göre aslında her vatandaş kendi
arsası üzerinde bile mevzi imar tadilatı talebinde bulunabilir, belediye bunu
uygular veyahut uygulamaz. Toplu Konut İdaresi de kendi mülkiyetinde olan
alanlarla ilgili mevzi imar planı talebinde bulunabilir. Bunu ilgili belediye
belli süre içerisinde yapmazsa Toplu Konut İdaresi kendisi yapma hakkına
sahiptir. Dolayısıyla ilgili belediye süresi içerisinde yaptığı takdirde, bu
planlarla ilgili, belediyelerle karşılıklı anlayış içerisinde olmayan, üst
ölçekli planlara uymayan, tabii ki Turizm Bakanlığının “turizm bölgesi” ilan
ettiği, Bayındırlık Bakanlığının geçmiş dönemde kendi yetkisinde olan alanlarla
ilgili plan uygulamalarını da göz ardı etmemek lazım. İşte, bu çerçevede
Bakırköy’de, özellikle Ataköy’de Zeytinlik mahallesi 564 ada, 151 parsel ve
eski 140 parsel no.lu taşınmazlara yapılan ifraz işlemi sonucu 564 ada, 158,
161 ve 162 parseller oluşmuştur. Bu parsellerle ilgili bilgi notu çok uzun ama
ben kısa kısa… Bu alanlar, 564,
158, 160, 161, 162 sayılı alanlar Ataköy Turizm Merkezi olarak 9 Nisan 1987 gün
ve 19426 sayılı Resmî Gazete’de ilan edilmiş, daha sonra 13 Eylül 1989 gün ve
20281 sayılı Resmî Gazete’de tevsiine ilişkin 11 Ocak 1998 gün ve 23227 sayılı
Resmî Gazete’de ise ikinci kez tevsiine ilişkin kararlar yayımlanmıştır. O
kararlar çerçevesinde, Turizm Bakanlığı tarafından 1/1.000 ölçekli uygulama
planları yapılmış, daha sonra mahkemelik olan bu alanlarla ilgili uzun müddet
devam eden mahkemeler sonucu 2008 yılında tüm davalar kazanılarak yaklaşık 1,5
milyarlık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bayraktar, lütfen toparlayınız.
Buyurun.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
2008 yılında davalar bitmiş, iki yıl önce ve bu davalar idare
lehine sonuçlanmış, takriben 1,5 milyar Türk lirası kamu zararı da engellenmiş
oldu.
Böylece 1991 ve 1997 yıllarında yapılan imar planları ile turizm
ve rekreasyon alanı olarak düzenlenen bu alanda,
ağaçlar İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesine tespit ettirilerek tarihsel
yapılar ile birlikte korunması gereken tüm ağaçlar İstanbul Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Kuruluna tescil ettirilerek tarihî ve doğal varlıkların
koruma altına alınması sağlanmış, turizm ve rekreasyon işlevlerinin korunarak,
geçmişteki yanlışlıklar dikkate alınarak, bölge halkının menfaati ve plan
amaçları doğrultusunda kullanılmasının önü açılmıştır. Buna göre, hazinenin
karşı karşıya olacağı tazminat tutarı yerine kazanacağı miktarı telaffuz etmek,
kamu yararı açısından daha doğru olacağını düşünüyorum.
Bölgede İstanbulluların sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını
karşılayacak tesislere yönelik yatırımlar yapılabilecek, kıyı kenar çizgisine
dikkat edilerek otel, marina, yat kulübü, alışveriş merkezi, turizm, sağlık
kulübü, kongre, gösteri ve spor, eğlence alanları gibi, kamu yararı ve kamuya
açılmak suretiyle bölge halkının hizmetine sunulacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bayraktar, teşekkür ediyorum.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bu faaliyetlerden dolayı ben TOKİ’yi tekrar tebrik ediyorum ve önerinin aleyhinde
olduğumuzu belirterek hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Susam, Sayın Ünsal, Sayın Kulkuloğlu,
Sayın Ağyüz, Sayın Güvel, Sayın
Aydoğan, Sayın Köse, Sayın Öztrak
ve Sayın Sipahi çok kısa bir açıklama için sisteme girmişlerdir. Bu 9 kişinin
haricinde söz verilmeyecektir.
Birer dakika süre veriyorum.
Sayın Susam, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, TOKİ’yle
ilgili yapılan değerlendirmelerden de ortaya çıkıyor ki TOKİ inşaat sektöründe
ayrıcalıklı bir kurum hâline gelmiş durumda. Kendi imar planlarını yapıyor, her
türlü imar mevzuatından kurtulmak isteyenler arsa ve arazilerini TOKİ’ye devrediyorlar ve bu anlamıyla da istedikleri gibi
imar yapma hakkına sahip oluyorlar.
Bugün bu anlayışla TOKİ inşaat sektöründe bir dev hâline
getirildi. Bu anlayışla bakıldığında TOKİ’nin inşaat
sektöründe iş yapan, birçok kentte girişimci olmayı inşaat sektöründeki
faaliyetleriyle gerçekleştiren, birçok inşaat sektöründeki mimar, mühendis, müteahhit arkadaşlarımızın işlerini elinden almakta mıdır?
Aynı zamanda, inşaat sektöründe iş yapan bu kesimler çok ciddi
şekilde istihdam yaratan inşaat sektöründe iş alanları açmaktadır. TOKİ’nin bu anlayışıyla inşaat sektörü TOKİ’yle
haksız rekabet içerisinde değil midir? Bu haksız rekabet karşısında inşaat
sektöründe iş yapanlar TOKİ’den çok ciddi şekilde
rahatsızdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Susam.
Sayın Ünsal, buyurun.
5.- Amasya Milletvekili Hüseyin
Ünsal’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce AKP Grubu adına yapılan konuşmada bir yanlış bilgi
verilmiştir, ben bu bilgiyi doğrulamak için söz aldım.
Sayın Konuşmacı konuşmasında 267 bin tane konut yapıldığını
söyledi. Yaklaşık bir ay önce Toplu Konut İdaresinin bana vermiş olduğu,
önergeye verilen cevabı söylüyorum: Alt gelir grubu ve yoksullara yönelik
olarak yapılan konut 260 bin konut değil, 100 bin 550 konut, daha da ötesinde
bu konutların içerisinde yoksul grubuna yapılan konut sayısı ise 22.433 konut.
Dolayısıyla, TOKİ’nin toplam konut stokunun 410 bin
konut olduğunu düşündüğümüzde, alt gelir ve yoksullara yönelik yapmış oldukları
konut sayısı yüzde 25 oluyor, diğer gruplara -üst gelir ve hasılat
paylaşımı- yani üst gelir grubuna da yüzde 75 konut yapmış oluyor. Dolayısıyla
o bilginin yanlış olduğunu, TOKİ’nin yoksul gruba,
alt gelir grubuna değil, üst gelir gruplarına konut yaptığı iddia…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünsal.
Sayın Kulkuloğlu, buyurun.
6.- Kayseri Milletvekili Mehmet
Şevki Kulkuloğlu’nun, CHP grup önerisine ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
TOKİ, gelir paylaşımı yöntemiyle ya da ihaleyle müteahhitlik
işleri verdiği inşaat firmalarını her yıl bastırdığı kitapçıkta yayınlıyor.
AKP’nin 2003 yılından bu yana, iktidarı boyunca, bu kaynaktan anlaşıldığı
kadarıyla, AKP’li milletvekilleri ve bunların birinci derece yakınları TOKİ’den yüzlerce trilyonluk işler almaktadırlar. Bunlar
içerisinde AKP İktidarının ilk Başbakanı, bugün Cumhurbaşkanı olan eski AKP’li
milletvekilinin yirmi yedi yaşında müteahhitliğe
başlamak isteyen damadının aldığı İstanbul Hadımköy’deki
5 bin konutluk ilk işi açıkça görülmektedir.
Yine, AKP’li milletvekillerinin, şirket kataloglarından açıkça
görüldüğü kadarıyla, milletvekilliği dönemlerinde kiminin Eskişehir, Samsun,
Ankara, Kayseri’de 7 bin konut aldığı, kiminin İstanbul Hadımköy’de
550 fabrikalık sanayi bölgesi inşaatı aldıkları kendi kaynaklarından
belgeleriyle kanıtlı durumda. Bu durumu milletvekilinin ettiği yemine uygun
bulmuyor ve şiddetle kınıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kulkuloğlu.
Sayın Güvel…
7.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, TOKİ, kendisine verilen
olağanüstü yetkilerini hep siyasal iktidarın, AKP’nin siyasetini yaparak
kullanmaktadır; Türkiye Cumhuriyeti’nin birikimlerini, tüm kurumlara ait olan
taşınmazları kendi bünyesine toplayıp, birçoğunu imar değişikliği yaparak
satmıştır; bir kısmını, çok değerli arsalarını, yapı ortaklığı yoluyla
birilerine verip, lüks konut yapıp belli kesimlere satmışlardır. Yani kuruluş
amacının dışına çıkıp çok büyük rantlar elde edilen bu
kaynakların nereye gittiği belli değildir. Her türlü denetimden muaf olan bu
kurum, yıllarca bu ülkede müteahhitlik yapan, konut
üreten firmaların kapanmasına, iflas etmesine sebep olmaktadır. Çok ciddi
şikâyetler, kayırmalar olduğu, yandaş müteahhitler
yaratıldığı yaygın bir kanıdır. TOKİ siyasal iktidarın gizli kasası olmuştur.
Bu konuları yüce Meclisin dikkatine sunuyor, Meclis araştırması
açılmasının uygun olacağını düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aydoğan. ..
8.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
TOKİ’nin yolsuzlukları ve inşaat kalitesizliğinin yanında,
Balıkesir ili Edremit ilçemizde TOKİ binalarında oturan vatandaşlarımızın ciddi
sorunları olduğunu, ilgilenen olmadığını, TOKİ’nin sadece
yönetime müdahale ettiği, vatandaşın kendi yönetimine bile izin vermediği,
Edremit’te TOKİ’nin olduğu yerin fiziki olarak zor
bir yer olmasına rağmen, itfaiye, ambulans, araç girişinin mümkün olmadığı,
korkulukların olmaması nedeniyle kazaların yaşandığı, bazı sitelerin girişinin
ters olduğu, orada oturan vatandaşlarımızın dairelerine eşyalarını
taşıyamadığı, yine, merdivenlerin yapılmadığı, merdivenlerin taştan yapıldığı
ve kış aylarında yürümenin zor olduğu, bırakınız kış aylarını, yaz aylarında bile
normal aracın çıkmasının mümkün olmadığı, fiziki imkânın olanaksız olduğu bir
yer. Yani tamamen bir mühendislik harikası!
Tabii, TOKİ’de yaşanan yolsuzlukları ve
hukuksuzlukları, inşaat kalitesinin yanında, bu vatandaşlarımızın yaşadığı
sorunların da bir an önce giderilmesini diliyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.
Sayın Köse…
9.- Adıyaman Milletvekili Şevket
Köse’nin, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kuruluş felsefesinde esas olarak dar gelirli yurttaşlarımıza ev
yapması gereken TOKİ ne yazık ki AKP İktidarı döneminde rant
kapısı hâline gelmiştir. Örnek vermek gerekirse, Adıyaman ilinin Kâhta ilçesi
Ortanca köylüleri TOKİ’ye 30 dönümlük bir arsa
vermişlerdir, 10 bin lira karşılığında. Kısa bir süre sonra 150 bin lira
karşılığında TOKİ bunu satmıştır. Buradan anlaşılıyor ki, TOKİ gerçekten
vatandaşı çarpmaktadır.
İkinci bir örnek vermem gerekirse, Adıyaman ilinin Petrol
Mahallesi mevkisinde yapılan konutlar ne yazık ki fay hattı üzerinde
yapılmıştır. Yeterince inceleme yapılmadığından konutlar bugün kullanılamaz bir
hâldedir. Bu konuda da yeterli denetim olmadığı görülmektedir. Tekrar
söylüyorum, AKP İktidarı döneminde ne yazık ki TOKİ dar gelirli yurttaşların
değil, rant kapısı hâline gelmiştir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öztrak…
10.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
TOKİ 2006 yılından bu yana merkezî yönetim bütçesi kapsamında
bulunan kuruluşların ellerindeki arazileri almak, onun karşılığında bunların
yapması gereken birtakım yatırımları gerçekleştirmek gibi bir uygulama içine
girmiştir. Bu kapsamda, Millî Eğitim Bakanlığı örneğin 1,6 milyar, yani eski
parayla 1,6 katrilyon. Yine, Sağlık Bakanlığı 2,3 milyar, yani 2,3 katrilyonluk
yatırımları bu çerçevede yaptırmışlardır. Bu yatırımlar bütçede
gözükmemektedir. Bu Meclisin bütçe hakkına doğrudan müdahaledir, bu bütçenin
saydamlık ilkesini bozmaktadır ve sonuç itibarıyla korkarım ki Türkiye bu
nedenle ileride Yunanistan’ın durumuna düşebilecektir. Bu nedenle önergenin
desteklenmesi gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sipahi.
11.- İzmir Milletvekili Kamil
Erdal Sipahi’nin, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
3 Ekim 2008, bir Aktütün Karakolu
baskınından sonra, Sayın Başbakanın talimatıyla, TOKİ, Millî Savunma Bakanlığı
ve Jandarma Genel Komutanlığıyla, iki hudut taburu ve yüz kırk küsur karakolun
yapımı konusunda bir protokol yaptı. Aradan tam on sekiz ay süre geçti.
Yapılacak şeyler plaza değil, gökdelen değil, uydu kent hiç değil, 150-200
kişilik mütevazı karakol binaları ve on sekiz ay sonra biten bir tek karakol
yok. TOKİ’nin bu konuda ne kadar başarısız ve
beceriksiz olduğunun en büyük ispatı bence o. Onun için, bu araştırma
önergesinin gereği yapılmalı ve maalesef Mehmetçik’e ne gözle bakıldığının da
bir kötü ispatı.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Ağyüz.
12.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, öncelikle Mecliste çok küfürlü sataşmalar oluyor ve
siz de bunlara göz yumuyorsunuz. Onun için, küfür eden arkadaşlarımızı ve
tavrınızı özellikle kınamak istiyorum.
TOKİ sosyal konut amacından sapmıştır. TOKİ lüks konut yapıyor,
alışveriş merkezi yapıyor ve İstanbul Büyükşehrine kavşak yapıyor. Bu TOKİ’nin hangi amacında var? Arsa tüccarlığı yapmak, emlakçılık yapmak. Planlama olmadan ihale veriyor ve 16
katrilyonluk ihalenin 10 katrilyonu yeni kurulan yandaş şirketlere verilmiş.
Şimdi, hani yolsuzlukları önlemek iddiasıyla işbaşına gelen bir
iktidar var. Bundan daha açık bir iddia olabilir mi? Gelin, bu araştırma
önergesine oy verelim ve bundan TOKİ de kurtulsun, aklansın, TOKİ’nin bağlı olduğu Sayın Başbakan da aklansın.
Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemeyeceğiz, yedirmeyeceğiz
diyorsanız, TOKİ’deki yolsuzlukların hesabını sormak
için araştırma komisyonu kurmak, bu Meclisin, parti ayrımı yapmadan her üyenin
temel görevidir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç…
13.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Efendim, TOKİ’nin bizim Tunceli’de
yaptığı bir iki şeyden bahsetmek istiyorum. Birincisi, benim ilçem olan
Nazımiye’de bir inşaat yapmış, maalesef, daha teslim alınmadan dört tanesi
çökmüş, çevre duvarları çökmüştür.
Bir de Çemişgezek ilçemizin Ulukale
köyünde TOKİ, İstanbul AKP Belediye Meclis Üyesi ve imardan sorumlu Belediye
Meclis üyesine 99 konutluk, 16 trilyon 250 milyar liraya vermişti, tanesi 162
milyara geliyor. Ben burada itiraz edince, TOKİ burada fahiş fiyatlar verdiğini
tespit etti ve 8,5 trilyon lirayı indirdi. Bunu indirince -biraz önce burada
bana küfreden İstanbul Milletvekili Ataş da bu işi organize eden arkadaşlardan
birisiydi- ben devlete 8,5 trilyon para kazandırdım. Ama,
biraz önce o arkadaşımız, hem de hemşehrim bana birsürü hakaretler etti. Ben onu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Sayın Ersin…
14.- İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
AHMET ERSİN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek’in damadına
ait olan ADT Limitet Şirketi Ankara Çocuk Esirgeme Kurumuna ait Ankara Çocuk
Esirgeme Kurumu Sevgi Evleri inşaatı işinin bir bölümünü aldı, 1 milyon 619 bin
liraya aldı. Fakat, bu işi bir süre sonra 300 bin
liraya bir taşerona devretti. Yani, Sayın Cemil Çiçek’in damadı hiçbir iş
yapmadan TOKİ’nin bu inşaat işinden havadan 1 milyon
319 bin lira kazandı. Dolayısıyla, TOKİ, yandaşları ve bazı kişileri
zenginleştirmek için kurulmuş bir kurum olmaması gerekir. Bu nedenle, Sayın
Cemil Çiçek’in damadına ait, damadının…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktar…
15.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın,
açıkla-masında, rakamların yanlış olduğu beyanına
ilişkin açıklaması
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Konuşmacı arkadaşımız benim verdiğim rakamların yanlış olduğunu ve
düzeltme isteğinde bulunarak, beyanda bulundu; düzeltmek istiyorum.
Bakın, bu açıklamış olduğum bilgi 1 Mart 2010 tarihi itibarıyla
son bilgidir. Dolayısıyla güncel rakamları dile getirdim. Ben bir kere daha
bunu okuyorum:
“81 il ve 800 ilçedeki 1.662 şantiyede inşaatını başlattığı konut
sayısı, Toplu Konutun, 420 bindir. Bu takriben 16 şehir, 100 bin nüfuslu,
demektir. Bunun 301 bini sosyal donatıları ve çevre düzenlemeleri ile birlikte
tamamlanmıştır. Orta, alt gelir ve yoksullara yönelik 298 bin; gecekondu dönüşüm,
afet konutu, tarım köy kapsamında 64 bin olmak üzere 362 bin konut, sosyal
konut. Kaynak geliştirme uygulamaları kapsamında ise yani “Lüks konut” diyorlar
arkadaşlarımız, ne söylerlerse söylesinler, tabii olabilir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayraktar.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/223, 10/407, 10/525,
10/555, 10/604, 10/669) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre vermiş olduğu önerisini oylarınıza sunuyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, toplantı yeter
sayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Önce, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit
edeceğim: Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Aslanoğlu, Sayın Korkmaz, Sayın Oksal, Sayın Emek, Sayın
Keleş, Sayın Günday, Sayın Köse, Sayın Koçal, Sayın Güvel, Sayın Susam,
Sayın Güner, Sayın Köktürk, Sayın Barış, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Topuz, Sayın Hamzaçebi,
Sayın Öztrak, Sayın Ünsal, Sayın Altay.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
2.- (10/223, 10/407, 10/525,
10/555, 10/604, 10/669) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş önerisi kabul edilmemiştir. (CHP sıralarından
“Oylanmadı” sesleri)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Oylamadınız Sayın Başkan.
BAŞKAN – Düzeltiyorum.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Birleşime 14.30’a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.36
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.33
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna
Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın; Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kooperatifler
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı
İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin; 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun birinci görüşmesine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin,
7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde teklifin 8’inci maddesinin oylaması
tamamlanmıştı.
Şimdi 9’uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 74 üncü maddesinin kenar
başlığı “VII. Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı”
şeklinde değiştirilmiş, maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve
maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Herkes bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına
sahiptir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan
Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.
Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye
tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu
aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan
iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan aday
seçilmiş olur.
Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi, Kamu Denetçiliği
Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile
Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri,
seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 9’uncu madde üzerinde gruplar
adına konuşmalar bölümüne geçiyoruz.
İlk söz hakkı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop
Milletvekili Sayın Engin Altay’a aittir.
Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır efendim.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(x) 497 S. Sayılı Basmayazı 19/04/2010 tarihli
88’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Anayasa değişiklik kanun teklifinin 9’uncu maddesi üzerinde söz
aldım. Maddeyle, Anayasa’mızın 74’üncü maddesine “Kamu Başdenetçiliği”
kurumu ihdas ediyoruz, hüküm ekliyoruz.
Sayın milletvekilleri, kamu denetçiliği konusu, üzerinde bir iki
saat konuşulması gereken bir konu. Yani Kuzey Avrupa ülkelerinde uygulanan, çok
eski yıllara dayanan bir süreç ancak peşinen bir şeyi de söylemek isterim:
Yarım demokrasilerde ombudsmanlık sistemi olmaz,
işlemez. Kaldı ki şu manzara içinde bu Parlamentodan dört yıllığına seçeceğimiz
başdenetçinin son turda en yüksek oyla seçilmesi de ombudsmanlığın ruhuna aykırıdır, kesinlikle nitelikli
çoğunluk şartının her hâl ve şartta aranması lazım.
Şimdi, Anayasa’nın başlangıç bölümünde, kuvvetler ayrımının devlet
organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmediği, devlet yetki ve
görevlerinin kullanılmasından ibaret olduğu kesin hüküm olarak koyulmuştur ve
gene, üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda olduğu da belirtilmiştir.
Bakın, bu ombudsmanlık kanununu siz
2006’da getirdiniz, biz burada “Kardeşim, bunun Anayasa’da karşılığı yok, bu
olmaz. Kimse, kaynağını Anayasa’dan almadığı bir yetkiyi kullanamaz.” dedik. Bu
sayısal çoğunluğunuzla inat ettiniz, ne oldu? Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 6,
87 ve 123’üncü maddelerine aykırılıktan bunu bozdu. Şimdi bunu buraya ihdas
ediyorsunuz da 6, 87 ve 123’üncü maddelerle uyumunu sağlamak konusunda bir şey
yaptınız mı bilmiyorum. Bu da bir yanlış.
Bakın, sekiz yılda böyle onlarca olay yaşadık. Kuvvetler ayrılığı
prensibini bir türlü hazmedemediniz, kuvvetler ayrılığı prensibini bir türlü
içinize sindiremediniz. Şimdi bir paket getirdiniz, yargı organını kendinize
güdümlü bir uyduya çevireceksiniz.
Sayın milletvekilleri, bu olmaz. Bu, Türkiye’nin hayrına bir iş
değildir. Bakın, tarih, dünya insanlık tarihi, demokratik yollarla iş başına
gelip diktatörlüğe özenen ve sonları çok trajik biten sayısız siyasetçi
görmüştür. Ben sizi uyarıyorum. Demokratik yollarla çoğunluk elde etmek, her
şeyi yaparım anlayışını beraberinde getirmez, aksine, azınlığın haklarına daha
ihtimam edilmesini gerektirir. Demokrasiyi amaç yerine araç olarak kullanan
nice siyasi hareket, geçici üstünlükler elde etse de istisnasız tümü kendi
karanlıklarında boğulmuşlardır ve tüm insanlık tarafından da lanetlenmişlerdir.
Böyle bir duruma düşmenizi tavsiye etmiyorum.
Şimdi, bilerek ya da bilmeyerek AKP iki şeyi birbirine karıştırıyor.
Çoğunlukla çoğulculuğu bir türlü öğrenemediniz ya da işinize gelmiyor.
Sayın milletvekilleri, çoğunluk, sayı üstünlüğü demektir,
ekseriyet demektir, bundan ibarettir. Çoğulculuk, çeşitli eğilimlerin,
düşüncelerin yönetimde etkisini kabul eden bir siyasi anlayıştır. Çoğulculuğu
yok sayan, çoğunluk üzerinden iş tutan siyasetlerin sonunu biraz önce söyledim.
Bu Parlamentoda daha önce söyledim ama bir kere daha söylemek zorundayım:
Sayın milletvekilleri, demokrasi, el kaldıran iki ördeğin bir file
üstünlük sağladığı bir rejim değildir. Burada sizin yaptığınızın bu
söylediğimden başka bir karşılığı yok. Halk, zaman zaman
yaşanan sıkıntılardan dolayı farklı arayışlara yönelebilir, aykırı anlayışları
beklenmedik bir oranda destekleyebilir, bunlara siyasi güç ve yetki verebilir.
Dünyada bunun çok da örneği vardır. Ama her defasında er ya da geç halk yanlış
bir tercih yapmışsa -ki yapabilir- bu tercihten dönmesini de bilir. Hani ikide
bir diyorsunuz ya işte “Biz milletin gücüyle geldik.” falan. Milletin desteğiyle
geldiniz tabii de yüzde 38’le burada yüzde 60’ı işgal ediyorsunuz. Onu da
söyleyelim.
Sayın milletvekilleri, hele ki halkı kandırmışsanız, halkı
aldatmışsanız, hele hele halkın kutsal inanç ve
değerlerini istismar ederek bu işi yapmışsanız, Allah ile aldatmışsanız
şansınız yoktur hem burada hem öbür tarafta. Bunu da bir uyarı olarak yapmayı
görev sayıyorum.
Sayın milletvekilleri, demokrasiyle ilgili çok şey söylemek
mümkündür ama demokrasinin olmazsa olmazı uzlaşmadır. Uzlaşmasız bir demokrasi
mekanizmasının çalışması mümkün değildir. Onun adı zaten demokrasi olmaz. Bakın
Macaristan Parlamentosu anayasa değiştirdi, Parlamentonun yüzde 78
ekseriyetiyle değiştirdi ancak bu yüzde 22’lik, oylamaya ve değişiklik
görüşmelerine katılmayan Parlamentodaki yüzde 22’lik oran için Macaristan
Parlamento Başkanı çıktı, halktan özür diledi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Orada demokrasi var!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, uzlaşma… Bakın, çok somut bir örnek
vermek istiyorum: Bu sekiz yılda üç Meclis Başkanı gördük. Meclis Başkanı 1
numaradır. Plakası da 0001’dir. Önemlidir, hiç şüphesiz saygın bir konumdur.
Sayın Köksal Toptan’ı hatırlıyorum. En azından kısmi bir uzlaşmayla seçilmiştir
ve gerçekten çok makul, tarafsız, objektif bir süreç anımsıyorum. Benim
hafızamda kalan budur.
Ben Meclis Başkanımızın böyle polemiğe,
münakaşaya, tartışmaya açık bir konuda üç günden beri bu makamda oturmasını
doğru bulmuyorum. Türkiye'nin 1 numarasıyla yerimizden, buradan itişmek,
kakışmak hoş bir şey midir? Kaldı ki Meclis Başkanının dün ve evvelsi günkü
oturum yönetiminde Meclis Başkanı değil de Hükûmet
sözcüsü ya da AKP grup başkan vekili anlayışını da unutmuş değiliz.
İktidar partisinin 4 milletvekili ayrı ayrı
önerge veriyor. Usul, önerge sahibine sorarsınız: “Konuşacak mısın, gerekçeyi
mi?” İktidar partisinin grup başkan vekili diyor ki: “Gerekçe…” Böyle şey olur
mu? Bak, sinirlenince sinirlendi diyorsunuz. Böyle şey olmaz sayın
milletvekilleri.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aman, sinirlenme bugün ha!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bakın, gerçek söylüyorum, eleştirel
söylemiyorum: Meclis başkanları “
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Zaten terk ediyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibe müdahale etmeyin
efendim.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bakın, şimdi, herkesin “benim devletim,
benim milletim, benim bayrağım” diye gururla sahiplendiği değerlerin yanında
“benim anayasam” diyememesi ne kötü. Bunu söyleyen bir AKP milletvekili, benim
de çok saydığım bir milletvekili. Peki, şimdi sizin yaptığınız ne? Bu anayasa,
milletin anayasası mı olacak referanduma gitse bile? Zamanım yeterse onu da
söyleyeceğim. 550 milletvekilinin 337’siyle buradan geçecek. 213 ne oldu? 72
milyonun 36 milyon 1 oyuyla geçeceğini varsayalım. Yani seçmen olarak değil,
nüfus olarak söylüyorum. 35 milyon 999 ne oldu? Böyle şey olur mu sayın
milletvekilleri? Bu gidiş iyi gidiş değildir. Ben sizin nereye gittiğinizi
biliyorum da maalesef sürem yetmeyecek.
Şimdi, bakın, siyasetle ilgili de çok şey söylenebilir ama
siyasetin olmazsa olmazı da tutarlılıktır, dürüstlüktür. Türkiye Büyük Millet
Meclisi tutanaklarına, 2001 yılındaki tutanaklara bakın -zamanım yok- o zamanki
AKP sözcülerinin demokrasiyle ilgili, Parlamentoyla ilgili, Parlamento
çoğunluğuyla ilgili neler söylediğini bir okuyun. Şimdi ne değişti? Hep
“Değiştik, değiştik” diyorsunuz da yani kırkından sonra adam değişmez. O zaman
sizinki düpedüz takiye, dün öyle, bugün böyle.
Neler söylenmiş… Zamanım yok. Şimdi, devlet adamlığıyla ilgili de
çok şey söylenebilir ama bir tane olmazsa olmazı vardır: Doğruluk ve güven.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Altay, size, iki dakika, konuşmanızı
tamamlayabilmeniz için, ek süre veriyorum.
Buyurun, devam edin.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir devlet adamı doğru olacak ve topluma
doğru söyleyecek. 60 bin öğretmen için şeref sözü verip de ondan sonra “Ben
herkese iş mi vereceğim.” demeyecek, “Grev sözcülüğü yaptım ben.” diye övünüp
Tekel işçilerine zulmetmeyecek, “Ben de SSK’lıydım.” diye avam politika yapıp
garibanın sağlık ocağını ücretli hâle getirmeyecek. Saymakla bitiremeyiz.
Son söz sayın milletvekilleri, Başbakan -yukarıda bizi
izliyorsa gelsin, söylesin- “Türkiye’de, doğu ve güneydoğuda devlet terörü
var.” dedi mi, demedi mi? Eğer dediyse, doğu ve güneydoğuda Başbakanın bu lafı
ettiği zaman devlet terörü varsa, halk bir yanda PKK, bir yanda devlet terörü
arasında sıkışmışsa Başbakan olduktan sonra, sekiz yılda, terörle mücadelede
farklı bir yöntem izledi mi Habur’a gelinceye kadar? Böyle şey olur mu?
Devleti, Kemalist ideolojinin devleti diye hedef alan bir
Başbakana, bir siyasetçiye, biz, buraya geldikten sonra nasıl ve ne kadar
güveniriz? Kemalizm’den, Atatürk’ten rahatsız olduğunu müteaddit defalar beyan
eden bir Başbakana nasıl ve ne kadar güveniriz?
Türkiye Cumhuriyeti sıradan bir devlet değildir. Onun kurucu
iradesine meydan okumak tam bir aymazlıktır. Kuruluş felsefesiyle oynamak,
ateşle oynamak kadar tehlikelidir. Milletin size verdiği yetki, anayasal çerçevede
devletin işlerini idare etmekten ibarettir. Millet size devletin şekil ve
niteliğini değiştirmeye yönelik bir yetki vermemiştir. Böyle bir ehliyetiniz
yoktur, böyle bir gücünüz de olmayacaktır, hiçbir zaman olmayacaktır. Son
Cumhuriyet Halk Partili ölene kadar siz devletin şeklini ve niteliğini
kurcalayamayacak, bozamayacak ve değiştiremeyeceksiniz.
Yüce Genel Kurula saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Altay, teşekkür ederim.
Şimdi, madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmacı biraz önce Sayın Başbakanla
ilgili…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet, belgeyi de vereyim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …hem Tekel işçilerine zulmettiği gibi
ağır bir ithamda bulunmuştur…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Etmedi mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …ve aynı zamanda Atatürk’ten rahatsız
olduğunu ifade etmiştir. İzin verirseniz bu konuda açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Elitaş, grubunuz adına
bir arkadaşımız çıkacak, o çıktığında bunlara cevap verir. Bir grubumuz bu tür
iddialar…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, izin verirseniz, anlık
düzeltmemiz gereken bir konu.
BAŞKAN – Efendim, şöyle baktım, Sayın Vahit Erdem çıkacak. Vahit
Erdem, bu iddialara, çıkar, grup adına cevap verir. Lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Peki efendim.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Behiç Çelik.
Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 497 sıra sayılı Anayasa Değişikliği Teklifi üzerine çerçeve
9’uncu madde için söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, ülkemizde ihtiyaç hasıl
olduğunda Anayasa değişikliğine gidilebilir, bundan sonra da gidilecektir.
Demokrasinin tüm kurumlarının ve kurallarının yerleşmesi, çağdaş normlar,
toplumsal ve ekonomik talepler karşısında elbette Anayasa değişikliği
yapılabilmelidir. Demokratik teamüllerin ve geleneklerin, anayasa hukukunun, iç
hukukun ve uluslararası temel hukuk normlarının gereksinimi nispetinde
düzenlemeler yapılmasından daha tabii bir şey olamaz. Hatta temel kurucu
felsefemize halel getirmemek kaydıyla yeni anayasa yapılması da mümkündür.
Unutmamak gerekir ki anayasal metinler tüm toplum kesimlerini, devletin tüm
erklerini, uluslararası ilişkilerimizi doğrudan bağlayıcı mahiyettedir. Bu
cümleden olarak, geniş yelpazede bir uzlaşı olmadan, tartışmaya açılmadan,
millî, yerel, iktisadi, sosyal, kültürel ve uluslararası dengeler ve bağıtlar
gözetilmeden, huzur ve sükunun, barışın, dayanışmanın
ve yaşanmış zafer ve hezimetlerin kaynaştırması düşünülmeden millî tarih, millî
kültür, jeopolitik tahlil edilmeden, siyasi partilerin etkin katılımı
sağlanmadan yapılacak bir anayasa değişikliğinin milletimize ve devletimize,
bekamıza hiçbir katkı yapmayacağı izahtan varestedir.
134 yıllık anayasa tecrübesine sahip olan Türkiye'nin ilk defa
sathi, mantık örgüsünden yoksun, sosyoekonomik ve siyasal kayda değer bir
ihtiyaç baş göstermeden, zamansız ve anlamsız bir şekilde anayasa değişikliğine
sürüklenmesi iktidar partisinin büyük bir ayıbı olarak karşımıza çıkmaktadır.
1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı, Paris ve Berlin anlaşmaları çerçevesinde
uluslararası konjonktürün ve iç siyasi ve toplumsal
baskıların ürünü olarak ortaya çıkan 1876 Anayasası ve II. Abdülhamit
monarşisine karşı direniş gösteren sivil ve asker muhtelif aydın kesiminin
siyasi mücadelesi sonucu ortaya çıkan 1908 değişiklikleri, Kurtuluş Savaşı
yıllarının ürünü olan 1921 Anayasası, savaş sonrası kurucu iradenin ürünü olan
24 Anayasası hep zorlu, sıkıntılı dönemlerin bir sonucu olan hukuki metinler
olmuşlardır. 1961 ve 1982 anayasaları ise askerî nitelikli olarak rejime yapılan
müdahalelerin bir ürünüdür. Anayasa ve değişikliklerinde sebepler önemli olduğu
kadar belki de daha önemli olan husus sonuçlarıdır.
Değerli milletvekilleri, yeni Anayasa yapmaktan başka Anayasa
değişiklikleri de cumhuriyetin kurucu felsefesine aykırı olmamak kaydıyla konjonktürün doğal bir sonucu olarak yapılagelmiştir.
Takdir etmek gerekir ki uzlaşma zemini olmadan, ihtiyaç belirlemeden, kamusal
ve sivil kesimlerin görüşleri alınmadan, sadece sübjektif, bireysel ve zümrevi ikbal ve tevziye
hesaplamaları ile Anayasa değişikliğine gitmek, zaten gergin olan sosyal
yapımızın tahmin edilemeyecek boyutlarda huzursuzluğunu artırmış olur. Nitekim
AKP’nin yapmak istediği Anayasa değişikliği de bu mealdedir. Taslak
getirilişiyle, sunumuyla usul ve esasıyla bu düşüncemizi doğrulamaktadır. AKP,
görünen ve gizlenen planlarının hesaplarını yaparken millî çıkarlarımızı ve
milletimizin bekasını kendi şahsi ve zümrevi
çıkarlarına feda etmeyi içine sindirebilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi,
Anayasa değişikliğine temel millî ihtiyaçların karşılanması ve millî
hassasiyetlerimiz haricinde sonuna kadar taraftar olmuştur. Anayasa
değişikliğinin gerçek bir toplum sözleşmesi olmasını istediğimiz Anayasa
metninin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin özüne ve şekline aykırı
olarak düzenlenmesini asla savunmaz, aksine Türk milletinin önünü açacak,
çağdaş uygarlığın ilerisine götürecek, reformist anlayışını Anayasa
değişikliklerinde önemser. Sosyal, siyasal, ekonomik alanlarda uzlaşma ile
hedeflerde uzlaşmayı mutlaka temel alır. Yapılacak Anayasa değişikliklerinde bu
uzlaşma alanlarının dikkate alınmasını gözetir, aksi takdirde sadece tek parti
hegemonyasını çağrıştıran, temel sosyal birtakım talep ve ihtiyaçlar doğmadan
Anayasa değişikliğine gitmek, var olan sorunların daha da büyüyeceğini temel
faktör olarak görür ve Anayasa değişince hangi sorunların çözülebileceğine
odaklanarak sorgular. Bolluk, bereket mi gelecek, yolsuzlukların önüne mi
geçilecek, kayırmacılık, bölücülük ve terörün üstesinden mi gelecek?
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, savaşlar, kıtlıklar,
salgın hastalıklar, emperyalizmin doymak bilmez iştihasıyla her türlü tertip ve
düzenler ve Türk’ü Balkanlardan ve Anadolu’dan sürme ve hatta yok etme
projeleri karşısında tamı tamına millî bir proje takip edilerek, zafer
kazanılarak kurulmuştur ve bu proje kendi anayasal düzenini inşa etmiştir.
20’nci yüzyılın sonlarında çöken Sovyet Bloku
savaş dönemini sona erdirmiş ve daha sonra Batı Bloku
dünyanın tek hâkimi olarak kendisini görmeye başlamıştır. Bundan sonra birtakım
değerler gündeme getirilmiştir, “küreselleşme ve liberalizasyon,
demokrasi, insan hakları” gibi değerler, âdeta, az gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelere karşı acımasız birer silah hâline dönüşmüştür. Küresel güç ve
müttefiklerinin Türkiye’den talepleri arttıkça, Türkiye, millî çıkarlarıyla söz
konusu taleplerin çatıştığının farkına varmıştır. 2002 yılına kadar direnen ve
bedel ödeyen Türkiye, artık yanılsama ile “yeni Anayasa, yönetimde reform, demokrasi
ve barış, özelleştirme” vesaire gibi kavramları önceleyen iktidarın eline
geçmiştir.
Ülkeyi dönüştürerek, transforme ederek
küresel entegrasyona bağlayabilmek amacıyla yapılması
gereken ilk iş, mevcut Anayasa’yı ortadan kaldırarak yeni anayasa yapma teşebbüsüne
geçilmiştir. Yapısal altyapı hazırlık, provokasyon,
ikna ve aksiyon aşamaları ile kamuoyunun kabulleneceği, en azından ses
çıkarmayacağı ortam oluşturulmaya çalışılmıştır ancak tüm uğraşlara rağmen
başarılamamıştır. Bu durumda “arkadan dolanma, etkisizleştirme” gibi
yöntemlerle fiilî bir anayasal düzen uygulamasına geçilmiştir. Uzlaşmaz ve
itici tavırlar, başına buyruk siyaset anlayışı, dayatmacılık ve tehditkârlık, millî kimliği tehdit uygulamaları, özürlü
demokrasi anlayışı, bölücü terörle girilen sıcak ilişkiler, etnik ayrımcılık
projelerinin hayata geçirilmesi, farklı düşüncelere tahammülsüzlük ve onları
aşağılama, son yılların AKP tarafından temel tahripkâr politikalar hâline
getirilmiştir.
Yukarıda bahsedildiği üzere, eğer ısrarla bir Anayasa değişikliği
isteniyorsa, TBMM’de temsil edilen siyasi partilerden teşekkül etmiş bir
Anayasa değişikliği uzlaşma komisyonu kurulması elzemdir. Uzlaşılan maddeleri
içeren bir demokratik sözleşme yapılmalıdır. Değişiklik metninin 24’üncü Dönem
Meclisinin iradesine tevdi edilmesi ve bunu kamuoyuyla paylaşması esastır.
Zaten ekonomik zorluklarla boğuşan, devlet yönetiminde zafiyetin farkına varan
Türk milleti, AKP’nin aciz içinde teslimiyetçi ve iş birlikçi tavrını ve
politikalarını keşfetmiştir. Anayasaların, akla geldikçe hemen
değiştirilebilecek alelade hukuki metinler olmadığı anlaşılacaktır. Siyasi ve
ahlaki çürümenin hız kazandığı, yoksulluk, vurgun, talan ve kanunsuzlukların
yaygınlaştığı, otokratik yönetim anlayışının hız
kazandığı bir dönemde, siyaset kurumunun, demokrasiye ve adalete güven
duygusunun dibe vurması kaçınılmazdır.
Bu itibarla, yapılacak ilk iş, muhkem bir siyaset kurumunu
oluşturacak tedbirlerden olan dokunulmazlıkların kaldırılmasından başlanmasının
gereği açıktır. Temiz toplum, temiz siyaset, temiz yönetim, kamuoyuna
kanıtlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çelik, size iki dakika ilave süre veriyorum, lütfen
bu süre içinde konuşmanızı tamamlayın efendim.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu yapılmadığı takdirde, mevcut Anayasa değişikliği AKP’nin bir
dayatmasından öteye geçemeyecektir.
Arkadaşlar, teklifle yeni bir müessese öngörülmektedir, kamu
denetçiliği. Kamu denetçiliği 19’uncu yüzyılda İsveç’te görülmüştür. Dünyada kamu
denetçiliği uygulaması farklı biçimlerde, farklı yetkilerde, farklı seçimlerde
ve atamalarla ve farklı isimlerle kırkın üzerinde türü olan bir yelpaze
oluşturmaktadır. Ancak, Anayasa değişikliği, Türkiye Büyük Millet Meclisince
seçim yoluyla organlarını oluşturacağından, iktidarın kontrolünde olacağı
kesindir. Bilgi Edinme Kanunu da uygulamadadır. Kamu Denetçiliği Kurumu kamuoyu
nezdinde tartışılmamıştır, ham ve işlenmemiştir. Uygulamada olduğu ülkelerde
değişik statüler içermektedir. Görünen o ki yeni bir kadrolaşma mercisi
aranmaktadır. Türk idari sisteminde yer almayan ombudsmanlık
Anayasa hükmü hâline getirilmek istenmektedir.
Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliği sürecinde çakma imza
skandalı yaşanmış, tasarı özellikli ikinci bir teklif sunulmuştur. İç Tüzük’ün
70’inci maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Teklif, içerik olarak temel
hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasını içeren Anayasa’nın 14’üncü maddesine
ve egemenlik hakkını düzenleyen 6’ncı maddesine ve hukuk devleti ilkesini düzenleyen
2’nci maddesiyle başlangıç bölümünde “Devletin organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip…” şeklinde başlayan bölümüne aykırılık teşkil
etmektedir. Uluslararası taahhütlerden ve sözleşmelerden doğan statünün dikkate
alınmadığı görülmektedir. Bu teklif Türkiye’yi yutma girişiminin bir
parçasıdır. Buna Milliyetçi Hareket Partisi olarak müsaade etmemiz mümkün
değildi. MHP olarak biz bu Anayasa değişikliğine mevcut yöntemiyle esastan ve
usulden karşıyız çünkü büyük Türk milletini seviyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çelik, ek süreniz de doldu efendim, sadece
selamlayabilmeniz için Genel Kurulu, bir kez daha mikrofonunuzu açıyorum,
lütfen tamamlayın.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Aziz milletimizin üstün çıkarlarına bu
değişikliği ters görüyoruz.
Bu arada Hakkâri’de şehit olan Mutlu hemşehrimize
Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Çelik, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şimdi de söz sırası Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal’a
aittir.
Sayın Birdal, buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
Sizin de süreniz on dakika efendim.
BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasa’nın 9’uncu maddesine
ilişkin Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
9’uncu maddede bilgi edinme hakkı ve bir kamu denetçiliği konusu
var. Bilgi edinme hakkına ilişkin daha önceden bir yasa var fakat bunun
anayasal dayanağı olmadığı için, zaman zaman kimi
gerekçelerle serbestçe vatandaşların bilgi edinme hakkından yoksun bırakılıyor.
Örneğin, biz kimi zaman Sayın Başbakanlığa sorular sormuşuzdur, devlet sırrı
gerekçesiyle yanıt verilmemiştir. O nedenle, bu anayasal belki bir güvenceye
kavuşturularak, devlet sırrı ya da başka gerekçeler gösterilmeden, eksiksiz
bilgi edinme ve haber alma hakkı da kullanılabilir.
Bu ombudsman birçok Avrupa ülkesinde var.
İspanya’da “halkın avukatı” diye adlandırılıyor, Avusturya’da “halkın hakemi”
gibi adlandırmalar yapılıyor. Şimdi, bizde de daha önce İnsan Hakları Kurumu
oluşturuldu, Başbakanlığa bağlı, daha sonra İnsan Hakları Danışma Kurulu, İnsan
Hakları Dairesi Başkanlığı fakat buradan murat edilenler elde edilemedi. Belki
bu yolla şimdi, böyle bir ombudsman yoluyla, gerçekten
kamu yönetimiyle, idareyle halk arasında önemli bir köprü oluşturabilir. Aslında bunu içselleştirmek önemli. Gerçekten açık,
demokrasinin gereği şeffaf bir toplum olursa, herkes kendi hak ve
özgürlüklerinin bilincine kavuşmuş olur, hak arama kanalları açık olur, nasıl
bir yol izleyeceğini yurttaşlar bilir ama ne yazık ki, bizde birçok zaman
“bizde de var” demiş olmak için, insan hakları adına birtakım kurumlar
oluşturulmuştur. Örneğin şimdi bizim Türkiye Büyük Millet Meclisinde İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu olduğu gibi. Örneğin biz, partimiz Demokratik
Toplum Partisi kapatıldıktan sonra Barış ve Demokrasi Partisi olarak döndük ve
sayın milletvekilleri, döndükten sonra bir kez toplantı oldu. Oysa bakın, yani
insan hakları öyle bir şey ki, güncel yaşayan bir organizma gibidir. Yani
şimdi, mutat zaten, on beş günde bir toplanırdık, o on beş günde bir de
toplanamıyoruz, gerekçesi de bize söylenmiyor. Oysa her gün bir şey oluyor bu
coğrafyada insan hakları açısından, halkların hakları açısından, kişi güvenliği
ve özgürlüğü açısından. Yani şimdi gerekirse iki günde, üç günde bir
toplanılmalı ve gerektiği zaman da birtakım sorunları birlikte çözebilmek için
yüce Meclisin bu Genel Kuruluna getirilmeli. O nedenle, insan hakları konusunu,
demokrasi konusunu, hukukun üstünlüğü konusunu bir defa göstermelik olmaktan
çıkarmak gerekir.
İnsanın, şimdi, aklına geliyor doğrusu, acaba neden, biz yaklaşık
üç yıldır bu Meclisteyiz, sekiz yıldır AKP iktidarda ve bu darbeci Anayasa’yı
değiştirme konusunda neden böyle bir saik duymadı da son on gündür bizi
sabahlara kadar burada bekletiyor? Bizi, basın emekçilerini ve gerçekten
Türkiye’de ne oluyor diye izleyen kamuoyunu uykusuz bırakıyoruz, yorgun
bırakıyoruz. Oysa darbe Anayasası 177 maddeden oluşuyordu, her gün iki
maddesini… Meclisimizde grubu bulunan, olmayan siyasi partilerimizden bir
komisyon oluşturulurdu, her gün iki maddesi de gelirdi Genel Kurula tartışılırdı
ve gerçekten evrensel, hukuk normlarına bağlı, demokratik, sivil, çoğulcu ve
herkesin kendisini orada görebileceği, “Bu benim anayasam” diyebileceği bir
anayasaya kavuşabilirdik.
Örneğin her on yılda bir Avrupa Birliğinin bütçesi yapılıyor.
Şimdi, acaba bu on güne sıkıştırmak, yirmi yedi artı üç geçici maddeyi bir
oldubittiye getirip, Avrupa Birliği müktesebatına bağlı düzenlemeleri
tamamlayıp Avrupa Birliği bütçesinden alacağımız fonun miktarını artırmak için
mi? (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Yani dinlemiyorsunuz, hiçbir zaman
dinlemiyorsunuz ve de parti sorumluları. Sayın grup başkan vekillerinin
önermesi gerekir, biraz ciddi olmak gerekir. Burada hem darbe Anayasa’sına
karşı olduğunuzu söyleyip bir değişiklik önerisi getiriyorsunuz hem de bu
değişikliğe karşı muhalefetin görüşlerini dinleme gereğini duymuyorsunuz…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sen işine bak!
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sen işine bak, işine!
AHMET YENİ (Samsun) – Sen işine bak!
AKIN BİRDAL (Devamla) – …ve sonra da sırıtıyorsunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sen işine bak!
AKIN BİRDAL (Devamla) – İşte bu kadar, sizin Anayasa ciddiyetiniz
de bu kadar, demokrasiye bağlılığınız da bu kadar, insan haklarına bağlılığınız
da bu kadar.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Oy verirsen insan hakları... Oy
vermiyorsun, konuşuyorsun.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Saygınız bu kadar sizin çünkü şu ruh
hâlinden kurtulamadınız...
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Niye kaçıyorsun Meclisten? Oylamadan
neden kaçıyorsun?
AKIN BİRDAL (Devamla) – Şu ruh hâlinden kurtulamadınız: “Biz
yaparız ne yapılacaksa.” Yani bu geleneksel resmî devlet ideolojisidir.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sen işine bak, işine!
AKIN BİRDAL (Devamla) – Yani bilirsiniz siz o hikâyeyi: “Komünizm
gelecekse de biz getiririz, size ne oluyor?” hikâyesi.
Şimdi, şu ruh hâlinden kurtulun: “Demokrasi gelecekse biz
getiririz, barış gelecekse biz getiririz, hukukun üstünlüğü gelecekse, adalet
gelecekse biz getiririz.” İşte, sizin getirdiğiniz hukuk sistemi bu, sizin
getirdiğiniz demokrasi bu.
MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Yakışmaz bunlar!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İşine bak sen!
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri... Lütfen...
AKIN BİRDAL (Devamla) – Her gün başkalarının farklılıklarını
ötekiler sayacaksınız, reddedeceksiniz, ondan sonra da “Bu demokrasi.”
diyeceksiniz. O nedenle, bu anlayıştan, bu kültürden lütfen vazgeçin. Eğer
olacaksa...
Bakın, şimdi az önceki söylediğime dayalı olarak 2002 yılında 126
milyon euro ve her yıl artıyor, 2010 yılında da 654
milyon euro öngörülmüş. Şimdi, on yılda yapılan bir
Avrupa Birliği bütçesinden bilmem kaç milyar euro
alabilmek için bu apar topar, oldubittiye getirilmek istenilen değişiklikler
getiriliyor buraya.
Arkadaşlar, örneğin, bugün, bu getirilen değişikliklerden hangisi
toplumun beklentilerine, gereksinmelerine karşılık vermektedir? Örneğin, bizim
temsil ettiğimiz bir irade var. Kürt halkının, emekçilerin, ezilenlerin iradesi
olarak buradayız. Şimdi, siz bu Anayasa’yı, ne kadar değiştirirseniz değiştirin
bu maddeleri, bugün kişisel, siyasal, ekonomik, toplumsal bunalıma neden olan,
çatışmalara neden olan ve tam bir demokrasinin kurulamaması sonucu ekonomik
olarak iflas eden durum Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklanmaktadır.
Şimdi, burada örneğin ne var Kürtlerin kişisel ve siyasal hakları
ve özgürlükleri açısından? Burada ne var dayanışma hakları diye adlandırdığımız
barış hakkı açısından, kadın sorunu açısından, çocuk sorunları açısından? Yarın
hepimiz burada siyah giysilerimizi giyip geleceğiz, Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı’mızı kutlayacağız.
Bakın, dün buraya çocuklar geliyordu, Terörle Mücadele Yasası’ndan
mağdur çocuklarımız. Şu anda 2.100’ü aşkın çocuğumuz içeride ve 243’ü hüküm
giydi ve çocuklar kardeşlerinin durumunu, bölgedeki çığlıklarını buraya taşımak
için geliyorlardı, dün Adana’da otobüsleri durduruldu ve polislerce gözetim
altına alındı.
Şimdi, biliyor muyuz, izliyor muyuz iki Türkiye olduğunu? Örneğin
daha on beş gün önce başı duvarlara vurularak bir mahkûmun öldürüldüğünü
biliyor muyuz? Biliyor muyuz bir muhalif özgür gazetenin temsilcisinin bir
ağaca asılarak öldürüldüğünü? Muhalif bir gazetecinin yirmi bir yıl mahkûm
olduğunu biliyor muyuz ve emekçilerin?
Yarın hiç değilse bu ulusal egemenliği bütün çocuklarımızın eşit
ve özgür, ana diliyle konuşabileceği, eğitim görebileceği, kaygıdan ve korkudan
kurtulmuş, çocukluklarını yaşayabileceği bir Türkiye’nin projesini sunabilelim.
Yoksa, böyle, kutlayarak falan olmaz ve de yarın 1
Mayısta toplanılacak. Bütün işçiler, emekçiler toplanacak.
Şimdi, şundan kimse övünme payı çıkarmasın: Eğer yarın 1 Mayısta
2010 günü emekçiler, işçiler, çalışanlar, onların dostları, müttefikleri 1
Mayıs alanında toplanıyorsa bu sizin lütfunuz
olmayacak ya da bugün 21 Martta “Nevroz”da, “Nevroz” ateşi altında 1 milyon
insan toplanıp kendi bayramını kutluyorsa bu sizin lütfunuz
olmayacak. Eğer TRT Şeş’te ana dilden yayın yapılıyorsa bu sizin lütfunuz olmayacak. Bu ezilen emekçi halkların…
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sen mi yaptın!
AKIN BİRDAL (Devamla) – …emekçi halkların kazanımıdır ve bu
kazanımın bedeli nedir biliyor musunuz? Bunu bedeli nedir biliyor musunuz?
İşkencedir, zindanlardır, sürgündür, suikastlardır. O nedenle siz olmasanız da
1 Mayısta emekçiler, ezilenler toplanacaktı. Siz olmasanız da “Nevroz”da
emekçiler, Kürt halkı ve dostları toplanacaktı. O nedenle dünya dönüyor…
ABDULKADİR EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) – Nankörlük yapıyorsun.
AKIN BİRDAL (Devamla) – …dünya dönüyor ve neoliberal
politikalarınıza, sizin yasakçı, baskıcı anlayışınıza, tekilci anlayışlarınıza
vura vura dönüyor. O nedenle dönecek dünya. Emekçiler
de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDURRAHMAN KURT (Diyarbakır) – Diyarbakır…
AKIN BİRDAL (Devamla) – Evet, Diyarbakır’a bakın. Ben Diyarbakır’a
gittim.
BAŞKAN – Sayın Birdal, ek süre veriyorum
size de iki dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Şimdi, örneğin...
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) – Dilin kemiği yok.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Dilin kemiği yok tabii ya, elbette
konuşacağız. Konuşacağız...
BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayalım.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Sataşmasınlar Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, ben de onu söylüyorum.
Arkadaşlar, lütfen, Hatibe müdahale etmeyelim.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkür ederim ve onu da süremizde
dikkate alın lütfen.
Şimdi, söyleniyor, deniliyor ki: “BDP Grubu vermezse Kürt halkı
verecek.” Biz bölgemizdeyiz her gün. Bizim çocuklarımız cezaevinde olduğu
sürece biz “evet” diyemeyiz ve 1.418 siyasetçimiz, belediye başkanımız, il
başkanlarımız, siyasetçilerimiz içeride olduğu zaman biz “evet” diyemeyiz,
yüzde 10 barajla bizim, Parlamentoda temsil olanağımızı elimizden alan bir
Anayasa’ya oy veremeyiz. Emekçilerin, yoksul insanların topladığı vergilerden,
üç partinin hazineden aldığı yardımlara karşılık bizi yok sayan bir anlayışa
biz “evet” diyemeyiz. Ha, şunu şey yaparız: Biz statik bir durumda değiliz;
elbette ki değişimden, dönüşümden yanayız. Örneğin şu niyet gösterilirse,
gelinir burada Hükûmet adına falan konuşulursa,
örneğin bu çocukları çıkaracağız; Terörle Mücadele Yasası’nda, Türk Ceza
Yasası’ndaki değişiklikleri yapacağız; sizin ve bütün ezilenlerin, emekçilerin
temsilde adaleti engelleyen yüzde 10 barajı kaldıracağız; bütün farklı
olanların Parlamentoda temsiline olanak tanıyacağız ve bu kürsünün
dokunulmazlığını sağlayacağız. Her gün konuşan arkadaşlarımızın üzerinde, Demokles’in kılıcı gibi, duruşma günü zorla götürülecek mi,
götürülmeyecek mi kaygısını duymayacağız. O nedenle, böyle bir durum olursa
elbette dikkate alırız. Biz diyalogdan yanayız, biz demokratik çözümden
yanayız, biz barıştan yanayız. Kimsenin birbirini aşağılamadığı, reddetmediği,
farklı olanların kardeşçe bir arada, birbirinin hukukuna saygı duyarak
yaşamasından yanayız. Aksi takdirde, hiç kimse kimseye mecbur değil ve mecbur
olmayacak. Bizim mecburiyetimiz demokrasiye, bizim mecburiyetimiz barışa, bizim
mecburiyetimiz Türkiye’ye. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.
Sayın milletvekilleri, 9’uncu madde üzerinde gruplar adına son
konuşma, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın
Vahit Erdem’e aittir.
Sayın Erdem, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa değişikliğiyle ilgili kanun
teklifinin 9’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum AK PARTİ adına. Bu
vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce, müsaadelerinizle iki husus üzerinde
duracağım.
Birincisi: Bugün Şemdinli’de PKK terör örgütünün yerleştirdiği
mayın sebebiyle şehit düşen Er Mehmet İnce’ye Allah’tan rahmet, ailesine ve
Türk milletine başsağlığı diliyorum. Bugüne kadar ülkemiz güvenliğini canları
pahasına koruyan tüm şehitlerimizi minnetle ve rahmetle anıyorum.
PKK terör örgütü ve destekçileri bilmelidirler ki bu milleti
yıldıramazlar ve emellerine asla erişemezler. Çünkü,
bin yıldır kardeşçe, bu coğrafyada beraber yaşayan büyük milletimiz, asla, bu
ülkenin huzurunu bozacak kimselere müsaade etmeyecektir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, Çukurca’daki 7 asker ölürken…
VAHİT ERDEM (Devamla) – Niye alınıyorsunuz?
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – 7 askeri kim öldürdü? Allah Allah!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Biraz önce hiç uyarmadınız.
VAHİT ERDEM (Devamla) – İkinci husus: Cumhuriyet Halk Partisi
Sayın Milletvekili Engin Altay bazı beyanlarda bulundu. Cumhuriyetin koruyucu
kollayıcısı sadece Cumhuriyet Halk Partisi olamaz.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben öyle bir şey demedim.
VAHİT ERDEM (Devamla) – Böyle bir konsept
söz konusu olamaz.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Vekil, ben öyle bir şey demedim.
Sözlerimi çarpıtmayın.
VAHİT ERDEM (Devamla) – Hayır “Tek Cumhuriyet Halk Partisi
ölünceye kadar.” dediniz. Cumhuriyetin sahibi hepimiziz,
bu millettir, bu devlettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Hangi cumhuriyetçilik? Hangi cumhuriyet?
Hangi cumhuriyetin sahibisiniz siz?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Hangi
cumhuriyet olur mu? Cumhuriyet bir tane.
VAHİT ERDEM (Devamla) – Bu cumhuriyetin.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Başbakanın beyanları burada.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen Sayın Altay.
VAHİT ERDEM (Devamla) – Ayrıca, hiçbir başbakan, Sayın Recep
Tayyip Erdoğan dâhil, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti başbakanı, cumhuriyetimizin
kurucusu, Millî Kahraman, Büyük Önder Atatürk’e karşı olamaz, olmaz,
olmamıştır. Bütün başbakanlar bu ülkenin gelişmesi, kalkınması, Atatürk’ün
gösterdiği muasır medeniyet seviyesine ulaşması için gece gündüz çalışıyorlar.
Bunu da bu vesileyle hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, yine, 9’uncu madde üzerindeki görüşlerime
geçmeden önce bazı genel hususların altını çizmek istiyorum: Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana seksen yedi yılda üç anayasa uygulamaya
konulmuştur. 1924 Anayasası otuz altı yıl, 1961 Anayasası on dokuz yıl
yürürlükte kalmış ve 1982 Anayasası da pek çok değişikliğe uğrayarak yirmi
sekiz yıldır yürürlüktedir.
1961 ve 1982 anayasaları yürürlükte oldukları sürece hep
tartışmalı olmuşlardır. 1961 Anayasası’ndan iktidarlar, özellikle merkez sağ
iktidarlar devamlı yakınmışlar, yürütmenin hareket sahasını daralttığından
yürütme görevini yapamamaktan şikâyet etmişlerdir. 1961 Anayasası üzerinde
siyasi partiler arasında bir mutabakat olmadığı için değişikliğe uğramadan
1980’e kadar devam etmiştir. 1982 Anayasası’nı ise başlangıcından beri bütün
siyasi partiler ve gruplar eleştirmekte ve değiştirme konusunda irade beyan
etmektedirler. 1982 Anayasası’nın değişmesi hususunda partiler arasında genel
bir mutabakat olmasına rağmen seçilmiş bir meclis tarafından yeni bir anayasa
maalesef yapılamamıştır. Ancak, mecbur kalındıkça sağlanan sınırlı
mutabakatlarla kısmi değişiklikler yapılagelmiştir. Nitekim, bugüne kadar on beş değişiklik gerçekleştirilmiş,
bugün de on altıncısını müzakere etmekteyiz.
1961 ve 1982 anayasalarıyla ilgili tartışmaların temelinde
egemenliğin kullanım şekli yer almaktadır. 1924 Anayasası yargı bağımsızlığını
esas alarak egemenliğin kullanımını büyük çapta Türkiye Büyük Millet Meclisine
verirken, 1961 ve 1982 anayasaları egemenliği devlet kurumları arasında paylaştırmıştır.
1982 Anayasası yüzde 90’ın üzerinde halktan destek almasına rağmen, siyasi
partilerin mutabakatıyla seçilmiş bir meclis tarafından hazırlanmadığından
dolayı, ne milletçe ne de siyasi partilerce kabul görmüştür.
Değerli milletvekilleri, bu kısa değerlendirmeden bir
noktaya gelmek istiyorum: Ne zaman Türkiye seçilmiş bir parlamento tarafından,
en azından belli başlı siyasi partiler arasında bir mutabakatla Türkiye
Cumhuriyetinin temel ilkelerini koruyarak çağdaş, temel hak ve özgürlükleri
düzenleyen, egemenliğin kullanılışını demokratik ilkelere uygun kurallara
bağlayan, kısa ve öz bir anayasaya kavuşursa, 1960’tan beri devam eden anayasa
tartışması da sona erebilecektir. Bu temenniyle
9’uncu madde üzerinde görüşlerimi arz etmeye devam edeceğim.
Değerli milletvekilleri, değişiklik teklifindeki 9’uncu madde,
1982 Anayasası’nın 74’üncü maddesini geliştirerek bireylerin kendileriyle veya
kamuyla ilgili dilek ve şikâyetlerini kurumsallaştırmayı öngörmektedir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi başlangıcından bugüne dünyada uygulanan bu sistemi
getirememiştir. Bu değişiklikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeni bir organ
oluşturulacaktır. Kamu Başdenetçisinin seçimi, Kamu
Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışma esasları ve inceleme sonucu
yapacağı işlemler Anayasa’da bir temele bağlanmaktadır. Tabii, bununla ilgili
bir kanun da çıkarılarak vatandaşın bugüne kadar hep şikâyet ettiği devletle
irtibat kuramaması, irtibatlandırılmış olacaktır.
Kamu denetçiliği kurumu yeni bir kavram değildir. Bu kavram, kamu
veya özel yönetim alanlarında tarih boyunca dönemin şartlarına göre uygulanagelmiştir. Kamu denetçiliği, yönetim-birey
ilişkilerinde karşılaşılan uyuşmazlıkların etkin ve hızlı bir şekilde
sonuçlandırılması amacıyla, yönetimi yargı dışında denetleyen ancak yönetime
bağlı olmayan bir denetim sistemi ihtiyacı sonucu ortaya çıkmıştır.
Bu kavram, ilk defa, İngiltere anayasası sayılan Magna Carta’da -1215’te- yazılı
olarak yer almıştır. Kamu denetçiliği uygulaması, Amerika Birleşik
Devletleri’nde 1765’te ve Almanya’da 19’uncu yüzyıldan beri kullanılmaktadır.
Osmanlı Devleti’nde de yer alan bu kurum İsveç Krallığı tarafından incelenmiş
ve ombudsman adıyla İsveç yönetimine de uyarlanmıştır.
İsveç kökenli olan bu kelime, aracı kişi, vekil, delege, avukat veya başkaları
adına hareket etmeye ve onların haklarını korumaya yetkili kılınmış kimse
anlamında kullanılmaktadır, Türkçede de kamu denetçisi olarak yer almıştır.
Ombudsman, ombudsmanlık, kamu denetçisi,
kamu denetçiliği kavramları, şikâyetleri ve birtakım işlemleri ele alıp
değerlendiren ve bunlara, mümkün mertebe, her iki taraf için tatmin edici
çözümler bulan kişi veya kurum anlamını taşımaktadır.
9’uncu maddedeki teklifle yer alan Kamu Başdenetçisi
ve Kamu Denetçiliği Kurumu, Meclis tarafından, halkın şikâyetlerini incelemek
ve çözüme kavuşturmak üzere seçilmiş kimse ve kurumu ifade etmektedir. Kamu Başdenetçisi ve Kamu Denetçiliği Kurumu, kamu hizmetlerinin
yürütülüşündeki adaletsizlikler hakkında, etkilenenler tarafından şikâyetleri
almak, bu konuda araştırmalar yapmak, sorunları çözümlemekle görevlendirilmiş
bağımsız otoritelerdir.
Günümüzde bu kurum, Fransa, İngiltere, İtalya ve Hindistan olmak
üzere yüzü aşkın devlet, ülke, bölge, kent veya sektör itibarıyla uygulanan bir
sistemdir. Ayrıca, Avrupa Birliği de bu sistemi Avrupa Birliği içerisinde
oluşturmuş ve Avrupa Birliği üyelerinden gelecek şikâyetleri merkezî bir ombudsman kurumuyla inceleyip sonuçlandırmaktadır.
1982 Anayasası’nın 74’üncü maddesinde bu hak düzenlenmiştir. 5548
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu ile gerçek ve tüzel kişilerin idarenin
işleyişiyle ilgili şikâyetlerini, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile
tutum ve davranışlarını, adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygı, hukuka
ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde
bulunmak üzere çağa uygun olarak düzenlenmektedir. Yetkili makamlara başvuru
yolları, idari başvuru, siyasi başvuru ve yargısal başvuru şekillerinde
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, yine bu maddede düzenlenen bilgi edinme
hakkıyla ilgili de birkaç hususa değinmek istiyorum.
Bilgi edinme hakkı, idarelerin şeffaflığı ve idarelere güvenin
artırılması açısından önemli demokratik bir haktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erdem, size de iki dakika ilave süre veriyorum.
Lütfen konuşmanızı tamamlayın.
VAHİT ERDEM (Devamla) – Modern demokratik yönetimlerde gizlilik ve
şeffaflık arasında kabul edilebilir bir denge olmalıdır. Kamu kurum ve
kuruluşlarının bilgi verme görevi ve vatandaşların bilgi edinme hakkı her
demokratik ülkede şeffaflığın bir gereğidir, gereksiz gizlilik anlayışıyla bu
haklar kısıtlanamaz. Vatandaşların, kendileriyle ilgili bilgilere ulaşabilmesi,
kamu hizmetleriyle ilgili bilgilere eriştikleri gibi, edindikleri bilgileri ve
aksaklıkları ilgili kurumlara bildirmesi tabii haklarıdır.
Birleşmiş Milletler ve bizim de üyesi olduğumuz diğer uluslararası
kurumlar sözleşmesinde bu hakla ilgili hususlar yer almış ve “İlgilinin isteği
üzerine idari işlem tamamlanmadan önce işlemin dayanakları olacak bütün veriler
hakkında en uygun gereçlerle bilgi verir." şeklinde ifade edilmiştir.
Bilgi edinme hak ve özgürlüğü, Anayasa’mızda da yer almakla birlikte açıklık ve
güvenceye yer vererek yeniden bu maddeyle düzenlenmektedir.
Özetle: Vatandaşlarımızın uzun zamandır devletten şikâyet konusu
belli bir sisteme bağlanmakta ve vatandaşlarımız kolaylıkla devletin bir
organına bu sistemle erişebilecek ve devletin işleyişini bizzat vatandaş
denetleyebilecektir. Bu sistemin, kamu yönetimine, Türkiye Cumhuriyeti
yönetimine şeffaflık getireceğine ve etkinliğini artıracağına inanıyorum ve
aynı zamanda bu bir baskı unsuru da olacak kamu yöneticileri üzerinde çünkü
denetçileri tüm milletimiz olacaktır.
Bu duygularla, bu maddenin faydalarını bütün milletvekillerimizin
kabul edeceği duygusuyla hepinizi en derim saygılarımla selamlıyorum.
Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Erdem, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şimdi, madde üzerinde…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Efendim?
ENGİN Altay (Sinop) – Sayın Başkanım, Hatip biraz önce yaptığım
konuşmayı Genel Kurula yansıtarak, çarpıtarak -benim söylemediğim sözleri de
söyleyerek- yansıttı, adımdan da bahsederek…
BAŞKAN – Sayın Altay, ben de dikkatli takip ettim.
Mikrofonunuzu açayım. Lütfen, oradan, kısa bir açıklama yapın.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Sinop Milletvekili Engin
Altay’ın, Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem’in, konuşmasında, adından da
bahsederek, yaptığı konuşmayı çarpıttığı ve söylemediği sözleri söylediğine
ilişkin açıklaması
ENGİN Altay (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Hatibin söylediği gibi, ben
“Cumhuriyet, Cumhuriyet Halk Partisinin malı.” demedim ya da “Cumhuriyeti
kurmak sadece Cumhuriyet Halk Partisinin görevidir, misyonudur.”
demedim. Cumhuriyet, hepimizin cumhuriyetidir ama cumhuriyetten ne anladığımız
da bir o kadar önemlidir. Ben, Türkiye Cumhuriyeti deyince laik, demokratik,
çağdaş bir cumhuriyet anlıyorum. Bunu böyle anlamayanlar da olabilir.
Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda karşı devrimciler vardı, onlar sarıklı,
cüppeli, cızlavutluydu. Şimdi de, hiç şüphesiz, karşı
devrimciler var, onlar da kravatlı ve iskarpinli.
Benim, cumhuriyeti içine sindiremeyenlerden kastım AKP Grubunun
bütün milletvekilleri değildir. Elbette, cumhuriyeti, değerlerini içine
sindirmiş milletvekilleri olduğu gibi, sindirememişler de vardır. Sayın
Başbakanın geçmişte bu konuda söylediği yüzlerce söz var, şimdi onlara girmek
istemiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Peki.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin,
7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Efendim, şahısları adına İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz.
Sayın Korkmaz, buyurun efendim (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Korkmaz.
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, 2006 yılında Meclisten geçen 5548 sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu, biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edildi. Şimdi getirilen bu Anayasa değişikliği ile bu kurum anayasal bir kurum
hâline getirilmek isteniyor. Ancak, bu kurumun, böyle bir değişikliğin, önce,
ne getirip ne götüreceğini çok iyi tahlil etmemiz lazım. Bir defa,
getirecekleri arasında gerekçe olarak gösterilen ve üzerinde tartışılan,
Türkiye’ye ne kadar demokrasi getirecek yahut mevcut demokrasinin ne kadar
işleyeceğini, işler hâle getireceğini tartışmak olmalıdır.
Değerli arkadaşlar, kamu denetçiliği de Türkiye’de demokrasinin
bir göstergesi olmayacaktır. Çünkü, demokrasinin
işlediği ülkelerde bu müessese var ama Türkiye’de önce demokratik ortamı
getirmemiz lazım. Bakın, ne yapmamız lazım? Bir defa, bu görüşmelerde,
kamuoyunda, medyada, önemli bir, yasama organıyla ilgili bir imaj var, o da
şudur: Yasama organı üzerinde yürütme organının gölgesi var.
Şimdi, arkadaşlar, böyle bir gölge var mı? Bir defa, sabaha kadar
çalışmamızda, bunun, bu gölgenin bir etkisi var mı? Önce, bu gölgeyi
kaldırmamız gerekiyor yani demokrasiyi önce işler hâle getirmemiz lazım.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsunuz Hocam.
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, yerimizden söz atmayalım,
Hatibi dinleyelim.
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Demokrasiyi işler hâle getirmek için,
demokrasiyi halka indirmek lazım arkadaşlar. Bir defa, Siyasi Partiler Kanunu
ve Seçim Kanunu’nu… Geçen gün, Seçim Kanunu’nu geçirdik, yalnızca kanundaki
şekil üzerinde durduk, şeklî sorunlar üzerinde durduk ama içerik üzerinde,
demokratik içeriği üzerinde hiçbir şekilde hiç kimse durmadı.
Şimdi, arkadaşlar, aslında yapılması gereken, Siyasi Partiler ve
Seçim Kanunu’nu değiştirerek demokrasiyi halka indirgemek olmalıdır. Demokrasi
halkın olmalıdır…
AHMET YENİ (Samsun) – Doğru, doğru.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Çok doğru.
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – …halkın demokrasi talebi olmalıdır
ama Türkiye’de böyle bir talep yok. Dolayısıyla, önce, hangi aday olursa olsun,
ne tür adaylık olursa olsun, mutlaka, halkın tercihlerinin çok iyi yansıması lazım.
İkincisi, bunun kadar, belki daha da önemli ve Türkiye açısından
önemli bir handikap olan dokunulmazlıkların
kaldırılmasını, dokunulmazlığın yalnız kürsü dokunulmazlığı düzeyinde kalmasını
sağlamalıyız. Madem “demokrasi” diyoruz, o zaman demokrasinin olmazsa olmaz bu
altyapılarını mutlaka kurmamız gerekir.
Değerli arkadaşlar, “demokrasi” diyorsak çalışanlara demokrasi
getirmeliyiz. Şimdi sorarım size: Geçenlerde 6’ncı madde geçti. Arkadaşlar,
neden memurun grev hakkı olmasın? Eğer demokrasiyse neden memurun grev hakkını
koymadınız, neden esirgediniz? Hakemlik müessesi zaten vardı ama bu müesseseyi
Bakanlar Kurulunun çalıştırmıyor olması, Bakanlar Kurulunun günahıydı.
Dolayısıyla ne değişti? Ama siz “demokrasi” diyorsanız önce memura toplu
sözleşme yanında grev hakkı getirmeniz gerekiyor ve dolayısıyla o zaman
demokrasiden bahsedebilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Hocam, lokavtsız grev hakkı olur
mu?
BAŞKAN – Efendim, süreniz doldu Sayın Korkmaz. Bir dakika ek süre
veriyorum, lütfen tamamlayın.
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar… Arkadaşlar…
AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, oy bile kullanamıyorsunuz.
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar, lütfen… Karşılıklı konuşmayalım.
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Arkadaşlar, siz benim dediğime kulak
verin. Bir defa, bu kamu denetçiliği, mevcut düzenin aksamasına, mevcut
hakların aksamasına neden olacak. Neden? Çünkü zaten idari ve adli yargı var.
Siz idari ve adli yargıya başvurmayı belki erteleyeceksiniz, yani vatandaşın
beş altı ay burada kaybı olacak. E, olayı da çözemiyorsunuz. Çözmeniz eğer
mümkünse zaten komisyonlar var, yani Dilekçe Komisyonu var, İnsan Hakları
Komisyonu var. Bunların yerine yeni bir müessese, yeni bir kurum getirmeniz,
ikame etmeniz doğru değil.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, teşekkür ederim.
Şimdi, şahsı adına ikinci söz, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman’a ait.
Sayın Akman, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz beş dakikadır.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1982 Anayasası’nda değişiklikler öngören teklifin 9’uncu
maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz madde üç temel
konuda değişiklikler öngörmekte. Bunlardan birincisi dilekçe hakkı -ki bu daha
önceki Anayasa metninde de var olan bir hak- ikincisi bilgi edinmeyle ilgili,
Bilgi Edinme Kanunu’na anayasal güvence kazandıran bir düzenleme, üçüncü olarak
da kamu denetçiliği kurumuna anayasal dayanak hazırlamak amacıyla getirilmiş
olan değişiklikleri içermektedir.
Dilekçe hakkıyla ilgili, bildiğiniz üzere, 2001 yılında yine
Anayasa’da esaslı sayılabilecek bir değişiklik yapılmış ve bu değişiklikle
beraber, başvuran kişilere gecikmeksizin cevap verileceği, ayrıca yabancılara
da karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla dilekçe hakkı tanınacağı
öngörülmekteydi. Daha sonra 2003 yılında 3071 sayılı Yasa’da değişiklikler
yapıldı, bunun altı dolduruldu, yani bir ay içerisinde ve iki ay içerisinde
cevapların verileceği öngörüldü. Yine, yabancılara dilekçe
hakkı tanıyan düzenleme tekraren kanuna da derç edildi ve iftiharla ifade
etmeliyim ki Dilekçe Komisyonu olarak bizler de bu kanunun bu şeklinin
çıkmasından sonra da insanların hak arama hürriyetinin alanını genişleten çok
ciddi bir denetim mekanizmasını harekete geçirdik ve bugün çok sayıda
vatandaşımız, devletinden, idareden, daha zamanında, daha içerikli, daha
kapsamlı cevaplar alabiliyorsa, derdine daha çok derman bulabiliyorsa bunda
bizlerin de âcizane bir nebze katkısı olduğunu ifade etmeliyim.
İkinci olarak, tabii, bilgi edinme hakkının da yine geçtiğimiz
yasama döneminde kabul ettiğimiz bir yasayla kanuni altyapısı oluşturuldu,
kurullar oluşturuldu ve iftiharla yine söylemeliyim ki birçok Batı’daki
örneklerinden çok daha iyi bir şekilde bir uygulama alanı buldu. Bugün sadece
vatandaşların kendi kişisel bilgilerinin ötesinde, ben, bazı gazetecilerin dahi
bilgi edinmek maksadıyla yani bu kanundan yararlanarak devlet kurumlarına
başvurduğunu ve haberler hazırladığını biliyorum. Ama bu
kanunun da belki eksik denebilecek bir tarafı var, o da Adalet Komisyonunun
gündeminde bugün bekleyen devlet sırrı ve ticari sırlarla ilgili iki tane yasa
da kabul edildiği zaman, özgürlükçü bir anlayışla kabul edildiği zaman bilgi
edinme hakkı tam anlamıyla taçlandırılmış olur ve bugün yapmış olduğumuz bu
değişiklikle beraber artık insanlarımız “Bilgi edinme hakkı, benim anayasal bir
hakkımdır.” diyebilecek konuma gelirler.
Değerli milletvekilleri, esas itibarıyla, bu kanuna, bu maddeye
derç ettiğimiz önemli değişiklik, kamu denetçiliğiyle ilgili yapmış olduğumuz
değişikliktir. “Ombudsmanlık” olarak kamuoyunda bilenen,
Avrupa’nın birçok ülkesinde böyle anılan bu kurum, bildiğiniz üzere, bizim
tarihî köklerimizden ilham alan, özellikle İslamiyet’in ilk döneminden ve
Osmanlının bazı uygulamalarından örnek alınıp, Avrupa’da bugün çok güzel çağdaş
örneklerini gördüğümüz ve bugün itibarıyla da Avrupa müktesebatı çerçevesinde
önce Anayasa’mıza, daha sonra da geçen dönemden Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilen ve muhtemelen çok ufak tefek değişikliklerle yeniden kabul
edeceğimiz kanunuyla beraber, Türkiye çağdaş bir kamu denetçiliği kurumuna kavuşmuş
olacak.
Bu kamu denetçiliği kurumu, değerli arkadaşlar, “parlamenter ombudsmanlık” diye tanımlayabileceğimiz bir tarzda
öngörülmektedir. Yani bu kurumun başındaki başdenetçi,
Anayasa’nın maddesinde de öngörüldüğü üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından olabildiğince nitelikli çoğunlukla seçilecek. Daha sonra da
muhtemelen diğer denetçiler belki Meclis komisyonunda belki yine Genel Kurulda…
Bizim daha önceki kanunda Genel Kurulda onların da seçileceği öngörülmekteydi.
Tabii, Parlamentoyla işlevsel etkileşim içerisinde olabilecek yani halkın
iradesinin temsil edildiği Parlamento tarafından seçilmekle, raporları
Parlamentoda okunmak suretiyle, bütçesi Meclisten verilmek suretiyle Meclisle
bir ilişki içerisinde öngörülmekte. Ama aynı zamanda bağımsız, tarafsız ve
halkın iradesini de arkasına almış bir kamu denetçisi hüviyetiyle ortaya
çıkacak.
Avrupa’daki bütün örnekleri bazı arkadaşlarımızla beraber
inceledik, gezdik, gördük.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akman, size de bir dakika ilave süre veriyorum,lütfen tamamlayın.
YAHYA AKMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Öyle zannediyorum ki, en mükemmellerinden birinin bugün önce bu
Anayasa maddesiyle altyapısını oluşturuyoruz, kanunla da kabul ettiğimiz
takdirde yani bu, Anayasa’nın uyumu niteliğindeki kanunu kabul ettiğimiz
takdirde çok çağdaş bir kuruma kavuşmuş olacağız. Bunun detaylarını vermem
mümkün ama zamanım kısıtlı.
Şu kadarını ifade edeyim: Bu kurum gerçekten saygın bir kurum
olacak. Tavsiye kararları alacak ama arkasına Parlamento gücünü de alan bir
kurum mahiyetinde olduğu için o tavsiye kararları bir tarihteki MGK’nın tavsiye
kararlarına benzer nitelikte, toplum içerisinde, kamu idaresi üzerinde etkin
olacak, insanlar buna uyma zorunluluğu hissedecekler ve öyle zannediyorum ki,
mahkemelerimizin de yükü azalacak. Bu yolla güzel bir kuruma, müesseseye
kavuşmuş olacağız.
Ben şimdiden gerek kamu denetçiliği kurumunun gerekse bu
Anayasa’yla getirilen diğer bütün değişikliklerin milletimiz için hayırlar
getirmesini temenni ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akman, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine geçmeden önce
Başkanlığımıza verilmiş olan bir önerge var, İç Tüzük 72’nci maddeye göre,
görüşmelerin devamını amaçlayan, Sayın Kılıçdaroğlu
ve arkadaşlarınca verilmiş; okutup sonra oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğün 72. maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı
Yasa Teklifinin 9. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve
talep ederiz.
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
|
Atila Emek |
Rahmi Güner |
|
İstanbul |
|
Antalya |
Ordu |
|
Ali İhsan
Köktürk |
|
Yaşar Tüzün |
Eşref Karaibrahim |
|
Zonguldak |
|
Bilecik |
Giresun |
Gerekçe:
Anayasa teklifi ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete
doğru çekilmek istenmektedir.
Anayasa değişikliği toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan
kaynaklanmamıştır. Ne çiftçi, ne esnaf, ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de
işsiz yurttaşımız Türkiye'de bir Anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin bir
talep ortaya koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa değişikliği teklifi halkın hiçbir
somut sorununa, hiçbir somut çözüm getirmemektedir Yani Anayasa değişikliğinin
içeriği ile halkın sorunları örtüşmemektedir.
Anayasa değişikliği teklifi, halkın değil, siyasi iktidarın
gündemidir. Yoksulluk, işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki
seçimleri Anayasa tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma
amacını gütmektedir.
Bu Anayasa değişikliği siyası iktidarın güncel çıkarlarını
gerçekleştirmek üzere ortaya atılmıştır. Bu nedenledir ki, Parlamento içindeki
hiçbir siyasi parti tarafından desteklenmemektedir.
Bu Anayasa değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil,
siyasi iktidarın talebi olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu
birleştirmeye değil ayrıştırmaya yönelik bir tekliftir. Türkiye'yi ayrıştıran,
Türkiye'yi parçalamaya yönelik çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı
niteliğindedir.
Anayasa değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması
hem Parlamentoya hem Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm
maddelerin birlikte oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir.
Milletin vekiline maddeleri teker teker oylama hakkı
verilirken, milletin kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi
anlayışıyla bağdaşmaz.
Bu anayasa değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir Toplum
kesimlerinin desteği yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata
geçirilmeye çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur,
darbe dönemlerinde Anayasa dayatılır.
Bu Anayasa değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel
dayanağını oluşturan üç temel erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir
yaklaşımla siyasi iktidarın hegemonyası altına alma planının uygulanma
belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak
değerlendirmektedir. Yargının yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi
denilemez. Yargının siyasetin güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile
açıklanabilir.
Bu Anayasa teklifi Sayın Başbakanının ve siyasi iktidar
yetkililerinin kendilerini kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin
şekillenmesi Başbakan ve bakanları Yüce Divan'da aklanmaya yöneliktir.
Çoğunluğu hukukçu olmayan bir mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların
ceza yargılaması yaptığı bir düzen kurulmaktadır.
İdarenin eylem ve işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde
gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya konularak, siyasetçiler sorumluluktan
arındırılmaktadır. Geçici 15. madde kaldırılırken, siyasi iktidarlara kalıcı
dokunulmazlık getirilmektedir. Bu düzenleme iktidar partisinin hiçbir şekilde
kapatılmayacağına ilişkin bir düzenlemedir. Böylece iktidar mensuplarına hem
sorumsuzluk hem de dokunulmazlık getirilmektedir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi hâline
getirilmiştir. Adalet Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı
açısından sorgulanırken, başka bakanlık memurlarının da HSYK'ya
dâhil edilmesi ile yargı bağımsızlığı daha da zedelenir noktaya taşınmıştır.
Yine hakim ve savcıların soruşturmalarında Adalet
Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde yaşanan olaylar düşünüldüğünde vahim
sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle
oluşturulmalarında mutlaka tüm toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır.
Anayasa metinlerinin toplumsal mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine
dönüştürülmesi toplumsal birlikteliğe zarar verir. Toplumu gererek,
ayrıştırarak siyaset yapma belki belirli bir zaman diliminde bazı siyasi
partilerin çıkarına olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendini
iradesini istismar eden siyasi partilere mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun
hesabını sorar.
Bu açıdan söz konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, toplantı yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasına geçmeden önce
bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit
edeceğiz.
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Özyürek, Sayın Tamaylıgil, Sayın
Emek, Sayın Köktürk, Sayın Keleş, Sayın Selvi, Sayın
Korkmaz, Sayın Erbatur, Sayın Topuz, Sayın Güvel, Sayın Köse, Sayın Bingöl, Sayın Kulkuloğlu,
Sayın Ergin, Sayın Güner, Sayın Arat, Sayın Karaibrahim, Sayın Aydoğan, Sayın
Arıtman.
Sayın milletvekilleri, yoklama için iki dakika süre vereceğim.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin,
7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Yoklamadan önce ekrandaki isimleri okuyorum: Sayın Yıldız, Sayın
Özdemir, Sayın Akkuş, Sayın Erbatur, Sayın Ağyüz, Sayın Topuz, Sayın Köktürk, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Özkan, Sayın Kaplan…
Sayın milletvekilleri, yoklama yapıldığı için bu isimler silinmiş,
tekrar girmeniz icap ediyor.
Sayın Yıldız, buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kamu denetçiliği kurumunun neden Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına bağlı olarak çalışmasını düzenlemektesiniz? Neden bağımsız
bir kurum oluşturmuyorsunuz? İlgili kanunu çıkarırken anayasal dayanağını neden
düşünmemiştiniz zamanında? Neden giderayak aklınıza geldi bu yasayı düzenlemek?
Milletvekillerinin yazılı ve sözlü sorularına cevap vermeyen Adalet ve Kalkınma
Partisinin vatandaşın denetim isteklerini yerine getirmesini inandırıcı buluyor
musunuz? Kamu ihalelerini yandaşlarınıza teslim düzenlediğiniz gibi, kamu
denetçiliği kurumunun başdenetçi ve denetçileri
olarak kimleri düşünüyorsunuz? Var olan kamu kurumlarını, HSYK ve Anayasa
Mahkemesi hariç, yandaş kurumlar hâline getirdiniz. HSYK ve Anayasa Mahkemesini
de bu teklifle yandaşlaştıracaksınız. Yandaşlaştıracak kurum kalmadığı için de
“kamu denetçiliği” adında yeni bir yandaş kurum mu oluşturmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum:
Bu Anayasa değişikliğiyle, yargı yolu tüketilmeden başdenetçiliğe
başvurulabilecek midir? Başvurulacaksa, kamu denetçiliği kurumu kararlarının ve
yapacağı işlemlerin yargı organları önünde veya yargı kararları karşısında etki
ve sonuçları nasıl olacaktır? Kamu denetçiliği kurumunun yapılanma yöntemine
bakıldığında, çoğunluk partisi mensupları ve sempatizanları
için yargı organlarına alternatif ayrı, kısa bir yol mu yaratılacaktır?
İkinci sorum: Kamu denetçiliği kurumuna bireyler mi başvuracaktır?
Tüzel kişiler bu yola başvurabilecek midir? Yabancılar bu yola başvurabilecek
midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Akkuş…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; bu maddeyle,
Anayasa’nın 74’üncü maddesi kenar başlığı “Dilekçe hakkı”, “Dilekçe, bilgi
edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı” olarak değiştirilmek istenmektedir.
Dilekçe, dileğin, arzu edilen konunun ve problemin açıklanması ve
onun çözümüyle ilgili dileğin bildirilmesi anlamı taşımaktadır ve oldukça açık,
anlaşılır bir ifadedir. Hâl böyle iken, bu açık ifadenin bir cümle hâline
getirilmesi, olayı dağıtmak, karmaşıklaştırmak anlamı taşımaz mı? Bu şekilde
bir değişiklikle nereye varmak istiyorsunuz?
İkincisi, bu düzenlemeyle, kamu denetçiliği düzenlemesinde, kamu başdenetçisinin seçiliş şekli açıklanmasına rağmen, kamu
denetçisinin sayısı ve seçim şekli belli değildir.
Şimdi soruyorum: Kaç kamu denetçisi olacaktır? Seçimle mi, yoksa
atamayla mı tespit edilecektir? Atama yönüyle seçilirse, atanan, atayanın
işlemlerini ne derece denetleyebilir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok yoğun bir uğultu var Genel
Kurulda. Gerçekten, soruları duymakta arkadaşlarımız zorluk çekiyorlar. Lütfen…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, eğer lütfedip ayakta
konuşanları susturabilirseniz… Ayakta konuşan arkadaşlarımızı uyarabilirseniz…
BAŞKAN – Sayın Erbatur…
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Demokrasiyi özümsemiş, hak ve özgürlüklerin tarafsızlık ve
bağımsızlık ilkesi çerçevesinde koruma altında olmasını düşünen Avrupa Birliği
ve birçok gelişmiş ülkede ombudsmanlık kurumu yer
almaktadır. Ancak, bu ülkelerin tamamında başdenetçinin
seçimi konusunda çok özen gösterilmekte ve başdenetçinin
bağımsız olması sağlanmaktadır. Bu bağımsızlığın, hem organik yani idari ve
mali özerklik hem de fonksiyonel yani nesnelliği ve tarafsızlığı içermesi
sağlanmaktadır. Bu nasıl sağlanacaktır?
Ayrıca, pek çok ülkede, örneğin İspanya ve Polonya’da başdenetçi kendi görev alanıyla ilgili yasaların iptali
için Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisine sahiptir. Bu, Türkiye’de de olacak
mıdır?
Bir de adalet hizmetlerinin denetiminin müfettişler ve iç
denetçilerini denetimiyle sınırlandırılması, yani dolaylı bir biçimde kamu
denetçisi incelemesi dışında bırakılması bir eksikliktir. Bunun da devreye
girmesi düşünülmekte midir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, bugün, Anayasa Mahkemesinin 48’inci yılını
kutluyoruz, burada da yargıyı siyasi iktidara her yönden bağlayacak
düzenlemelerle uğraşıyoruz.
Bu madde de var olan değişikliklerin içerisinde tatlandırıcı bir
madde. Biz milletvekili olarak sorularımıza bakanlardan ve kurumlardan
zamanında açık, doygun cevap alamazken vatandaş nasıl alacak?
Kamu yönetiminde şeffaflık olması lazım. İhaleler şeffaf değil, TOKİ şeffaf değil, Hükûmetin
uygulamaları şeffaf değil. Hükûmetin şeffaf olmadığı
bir ortamda bu denetçilik müessesi nasıl yürüyecek? Hem Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına bağlı hem de kamu denetçilerini Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeleri seçecek. Bu, aldatmacadan başka bir şey değildir. Bu yoldan
vazgeçin. Bu yol iktidarları doğru yola sevk etmez. Yüce Divanın önünü tıkamak
da size hiçbir şey kazandırmaz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Bu, gerçekten önemli bir düzenleme. Türkiye’de kamu yönetiminde
hesap verebilirliği, şeffaflığı artıracak, Avrupa Birliği ile uyum açısından
ilerleme sağlamamıza yardımcı olacak bir düzenleme. Bütün Meclisimizin destek
vereceğini temenni ederek başlamak istiyorum.
Sayın Yıldız “Neden TBMM’ye bağlı?” diye soruyor. Aslında,
bağımsız olabilmesi için en elverişli kurum, bütün halkın iradesinin yansıdığı
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olması. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ben sorumlulukla ve saygınlığına yaraşır bir şekilde bu kurumun bağımsızlığının
teminatı olacağına inanıyorum.
“Kimleri düşünüyorsunuz?” gibi bir soruya bu anayasal düzenleme
çerçevesinde cevap vermek, takdir edersiniz ki, pek uygun olmayacaktır.
Sayın Özdemir “Yargı yolu tüketilmeden başvuru olabilecek mi?”
diyor. Az önce söylediğim gibi bu, diğer denetim mekanizmalarını ikame edici
bir düzenleme değildir. Diğer denetim mekanizmalarını halkın, bireylerin
denetimiyle tamamlayıcı mahiyette devreye giren bir mekanizmadır. Yargı yolunu
hiçbir şekilde engellememektedir. Sadece sürelerle ilgili belli etkileri
olabilecektir. Fakat isteyen için her zaman yargı yolu açıktır. Böyle, hiçbir
şekilde yargı yoluna ilişkin bir engelleyici husus söz konusu değildir ve az
önce vurgulamaya çalıştığım gibi sadece tamamlayıcı bir unsurdur. Çağdaş
dünyada, 21’inci yüzyılda, artık bireylerin, toplumun denetimi son derece
önemli hâle gelmiştir. İşte bu kanalları güçlendirecek bir mekanizma olacaktır.
Sayın Akkuş “Kaç kamu denetçisi olacak?” diye sordu. Tabii bu
anayasal bir düzenleme. Bu tür hususlar kanunla düzenlenecek hususlar. Zaten
bir kanun gündeme gelmişti, anayasal dayanak olmadığı için reddedilmişti. Bu,
tekrar Meclisimizin gündemine gelecektir, orada Meclisimizin takdirine göre bu
sayı şekillenecektir.
Sayın Erbatur “Başdenetçinin
bağımsızlığı çok önemli.” dedi. Gerçekten öyle. İdari, mali, fonksiyonel
bağımsızlığı vurguladı. Elbette ki -az önce söylediğim gibi- bu bağımsızlık son
derece önemli. Zaten bunu oluşturamazsak, değerli arkadaşlar, bu saygınlığı
oluşturamazsak bu kurumlar hiçbir şekilde çalışamazlar. Fakat Avrupa Birliğinde
de birçok ülkede de bağımsızlık uygulamada şekillenir, uygulamada saygınlık
oluşur. Bunu da korumak bütün bu Meclisin ve Hükûmetimizin,
herkesin görevidir diye düşünüyorum.
Sayın Ağyüz “Yargıyı siyasi iradeye
bağlıyorlar.” gibi tamamıyla gerçek dışı bir beyanda bulundu. Hiçbir şekilde
böyle bir şey yok. “Tatlandırıcı bir madde” gibi ifadeler bence bu önemli
kurumu küçümser duruma düşürüyor bizi. Bunlardan kaçınmak gerektiğini
düşünüyorum. Bu kurumun kamu yönetimimize önemli katkılarda bulunacağını, bazı
hatiplerin vurguladığı gibi aslında sadece denetim açısından değil, kamu
yönetiminin bu denetimden dolayı kendisine dönüp çekidüzen vermesi anlamında,
işlemlerinin vatandaşa yönelik olarak kalitesini iyileştirmesi anlamında önemli
bir fayda getireceğini düşünüyorum.
Bütün temennim, az önce vurguladığım gibi tüm Meclisimizin desteğiyle
bu çağdaş, bu önemli kurumun, halkımızın yararına olacak olan bu kurumun hayata
geçmesidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, ben de teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Ağyüz’ün sorusuna Sayın Bakan cevap vermedi efendim. Yani
Bilgi Edinme Yasası’na göre bir milletvekili Hükûmetten
bilgi alamazken bu ombudsmanlık yasası çıksa bunun
işlerliği olur mu olmaz mı? O konuda Sayın Bakan bilgi versin. Ama Sayın Bakan
şu soruyu sorarsa…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, tabii,
cevap verip vermeme Sayın Bakanın takdirindedir ama bir kez daha soralım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, sorulara yanıt verip
vermeme Sayın Bakanın takdirinde değil efendim.
BAŞKAN – Tamam Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Müsaadenizle çok kısa bir
cevap vereyim Sayın Başkanım, Meclisimizin de fazla vaktini almadan.
Daha önce, biliyorsunuz, vatandaşlarımızın böyle bir hakkı yoktu,
bu dönemde gerçekleşti. Sadece vekillerimizin olan bu hak bütün topluma
yayılmış oldu. Bu son derece büyük bir adım gerçekten ve kamu yönetiminde bunun
yansımalarını da görüyoruz, daha da göreceğiz inşallah yaygınlaştıkça bu hak;
son derece çağdaş, önemli bir adım.
Burada, idarede bazı eksiklikler, uygulamada eksiklikler olabilir
ama bunu düzeltecek mekanizmalar da sistemde var. Bildiğiniz gibi, Başbakanlık
bünyesinde. Eğer idare vatandaşın bilgi edinme hakkına riayet etmemişse, o
şikâyet mekanizması da söz konusu; oraya gidilebilir ve oradan bunlar
düzeltilebilir her zaman. Uygulamadan kaynaklanan eksikliklerle ilgili olarak
sistemin bütününü eksik değerlendirmek doğru olmaz diye düşünüyorum.
Dediğim gibi, bunun kendi içinde mekanizmaları da var fakat
elbette bilgi edinme hakkının kanunla düzenlenmiş bazı sınırları, koşulları da
var. Bu sınırlara, koşullara uymadığı hallerde de buna, bu talebe cevap vermek
de elbette idare açısından mümkün olmuyor. Bir de işin bu boyutunu da değerlendirmek
gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde on beş önerge
vardır ancak bilindiği gibi her madde üzerinde İç Tüzük gereği yedi önerge
verilebildiğinden, çekilen kurada çıkan yedi önergeyi okutacağım, sonra bu önergeleri
aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 9 uncu maddesiyle Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın 74 üncü maddesine eklenen 2 nci
fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak
kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili bireysel
şikâyetleri inceler."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 9 uncu maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 74 üncü maddesine eklenen 2 nci
fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak
kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili bireysel
şikâyetleri inceler."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 9 uncu maddesiyle Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın 74 üncü maddesine eklenen 2 nci
fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak
kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili bireysel
şikâyetleri inceler."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 9 uncu maddesiyle Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın 74 üncü maddesine eklenen 2 nci
fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ahmet
Aydın
Adıyaman
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak
kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili bireysel
şikâyetleri inceler."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9. maddesi ile Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 74. maddesine 5. fıkra olarak eklenen fıkranın
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Ergün
Aydoğan
Mersin Balıkesir
"Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada
üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu aranır. İlk iki oylamada üçte iki çoğunluk
sağlanamaz ise diğer oylamalarda üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunu alan
aday seçilmiş olur. "
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9 ncu
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Akın Birdal |
|
Hasip Kaplan |
Pervin Buldan |
|
Diyarbakır |
|
Şırnak |
Iğdır |
|
İbrahim Binici |
|
Hamit Geylani |
Şerafettin
Halis |
|
Şanlıurfa |
|
Hakkâri |
Tunceli |
Madde: 9- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 74 üncü maddesinin
kenar başlığı "VII. Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma
hakkı" şeklinde değiştirilmiş, maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten
kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Herkes bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına
sahiptir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu
Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.
"Kamu denetçiliği bağımsız, tarafsız ve özerktir.
Denetçilerin dokunulmazlığı esastır, bütçesi özeldir. Devlet bütçesinden
yararlanan tüm kamu kurum, kuruluş ve kişiler denetime tabidir."
Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye
tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu
aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan
iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan aday
seçilmiş olur.
Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi, Kamu Denetçiliği
Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile
Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri,
seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir. "
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 9. maddesinin
teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
|
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
|
İzmir |
Mersin |
|
Behiç Çelik |
|
S. Nevzat
Korkmaz |
Kadir Ural |
|
Mersin |
|
Isparta |
Mersin |
|
|
|
Hüseyin Yıldız |
|
|
|
|
Antalya |
|
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
"Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini
teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini
belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen
demokrasisini;
- 21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
- Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,
- Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal
uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
- "Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
- Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme
yapılmasını,
-Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna
duyurulmasını,
- Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin
takdirine sunulmasını,
- Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa
değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
- Devlet ile milleti kucaklaştıracak,
- Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
- Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
- Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda
yükseltecek,
- Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter
yapı içinde sağlayacak ve devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde
çalıştıracak,
- Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi
iyileştirecek,
- Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi
dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını
ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış
olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı
Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten
kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine
ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin
denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu
olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk
devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem
yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen
Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur,
Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve
işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri
alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini
karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı
için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale
getirmektedir.
AKP, Devleti Partileştirmiştir.
AKP, Kamu yararı yerine Parti yararını ön plana çıkarmıştır.
AKP 8 yıllık iktidarında yargı kararlarını uygulamamıştır.
AKP Yargı kararlarını uygulamama sebebiyle, haklarında ceza davası
açılan yandaşlarını meclise taşıyarak dokunulmazlık zırhına büründürmüştür.
AKP, ombudsmanlık konusunda samimi
değildir, suçu Anayasanın üzerine atmak istemiştir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9 ncu
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Akın
Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları
Madde : 9- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 74 üncü maddesinin kenar başlığı "VII. Dilekçe,
bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı" şeklinde değiştirilmiş,
maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
"Herkes bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına
sahiptir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu
Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.
"Kamu denetçiliği bağımsız, tarafsız ve özerktir.
Denetçilerin dokunulmazlığı esastır, bütçesi özeldir. Devlet bütçesinden
yararlanan tüm kamu kurum, kuruluş ve kişiler denetime tabidir."
Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tamsayısının
üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü
oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için
dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan aday seçilmiş olur.
Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi, Kamu Denetçiliği
Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile
Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri,
seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Birdal, konuşacak mısınız
efendim?
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun.
Süreniz beş dakikadır.
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu ombudsmanlıkla ilgili kurumu önemsiyoruz biz, ancak
bunun sınırsız, tüm kamu idarelerini denetliyor olmalı ve bununla ilgili
örneğin Türk Silahlı Kuvvetlerini ve yargıyı da denetleyebilir ve buna ilişkin
yasalar çıkarılabilir olmalı. Meclise gelen taslakta bu yok. Bu ombudsman kurulu dokunulmaz olmalı, bütçesi olmalı ve
istisnasız tüm kamu kurumlarını denetleyecek etkin bir mekanizma getirilmeli ve
aksi takdirde Dilekçe Komisyonundan öteye gidemez.
“Kamu denetçiliği bağımsız, tarafsız ve özerktir. Denetçilerin
dokunulmazlığı esastır, bütçesi özeldir. Devlet bütçesinden yararlanan tüm kamu
kurum, kuruluş ve kişiler denetime tabidir.” şeklinde bir değişiklik önerisi
getiriyoruz.
Az önceki konuşmamı izninizle tamamlayayım. Bu düzenlemelerin
Türkiye'nin bugünkü günlük gereksinmelerine, beklentilerine karşılık
vermediğini söyledik. Nedir bu? Demokrasi. Gerçekten, örneğin bazen
farklılıkların birbirlerine her yerde, her zaman tahammül etmesi bir kültürdür
ve bu da demokrasi kültürüyle ilgilidir. Fakat, ne
yazık ki, bazen buna bile, buradan farklı görüşlerimize, önerilerimize -ki
muhalefet, iktidarın her zaman itici gücüdür ve bunu anlamak gerekir ve biz
bunu söylüyoruz ama ne yazık ki- karşı bir tepki ve refleks görüyoruz. Şimdi,
örneğin, biz söylüyoruz: “Kürtlersiz demokrasi olur
mu, emekçilersiz demokrasi olur mu, kadınlarsız demokrasi olur mu, azınlıklarsız
demokrasi olur mu?” diyoruz.
Bakın, şimdi, yüce Meclisin ve ilgili bakanların dikkatini çekmek
istiyorum. Biz bunları buradan konuşmalıyız. Yarından sonra, gerçekten,
insanlık tarihinde bir trajedi vardır, yaşanan, 24 Nisan 1915. Şimdi, bu acıyı
paylaşmak ve bu acıya ortak olmak isteyen Türkiye’deki vicdan sahipleri
İstanbul’da bir etkinlik yapacaklar, 200 aydın. Bu acıyı paylaşıyoruz. Bu
nedir? Yani, bu, tarihle yüzleşmeye gerçekten bir kapı aralamaktır. Bunu
düzenleyen aydınlara, sivil toplum örgütlerine, insan hakları savunucularına
birkaç gündür tehdit telefonları geliyor. Şimdi, biz, bu korkudan kurtulamazsak
demokrasi olur mu? Örneğin, bizim baştan beri söylediğimiz -eğer, tamam, az
önce söylediğim- örneğin, bu paketin hazırlanmasındaki saik Avrupa Birliği bütçesinden
yararlanmak olabilir, doğrudur da bu, ama sadece meseleye gerçekten para olarak
bakmamak gerektiğini, başta insanlık onuruna bağlı iyileştirmeler neyse,
özgürlükler neyse bunların da hukukumuzda içselleştirilmesi gerektiğini
söylüyoruz.
Şimdi, “Kopenhag Siyasi Kriterleri” diyoruz, “demokrasi, hukukun
üstünlüğü…” Şimdi, hukukun üstünlüğünü… Tamam, yargı taraflı ve bağımsız değil.
Taraflı; neyle taraflı? Geleneksel resmî ideolojiden yana taraflı. Örneğin, bir
kamuoyu yoklaması yapılıyor, yargıçlara, savcılara soruluyor: “Hukukun
üstünlüğünden mi yanasınız, devletin bekasından mı?” Yüzde 70’i aşkın yargıç,
hukukçu, devletin bekasından yana olduğunu söylüyorlar. Şimdi, böyle, hukukun
gücü, hukuka gereksinmesi olanlar için nasıl sağlanır? Nasıl onun güvenliği
olur? Ki, herkes için gerekli hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasi.
Yarın, örneğin bizim bu taleplerimize karşı çıkan arkadaşlarımıza da gerekli
olabilir. O nedenle, birbirimizi anlamak durumundayız.
Şimdi, insan hakları… Arkadaşlar, gerçekten -sizin vaktinizi almak
için rakamlarla boğuşmayalım ama- iki yıldır çok ağır gidiyor insan hakları,
işkenceler, kötü muameleler, cezaevleri. Bunları kim düzeltecek?
Örneğin az önce elimde Diyarbakır İnsan Hakları Derneğinin
çıkardığı bir anahtarlık vardı. “İnsan, haklarıyla insandır.” diyor. Şimdi,
haklar ve özgürlükler kullanılmadan… Bizi diğer yaratıklardan ayıran nedir?
İnsan olmaktır ve insan da, özgür düşünen, konuşan, kendi kimliğiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen
konuşmanızı tamamlayın. Bir dakika ek süre veriyorum.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
İnsan hakları herkes içindir, bunun sağlanması gerekir. O nedenle
biz şunu bekliyoruz Hükûmetten: Tamam, bunun aciliyeti var, gerçekten bunu hazırlamanız gerekiyor, çünkü
bütçesi yapılacak bunun, ama üç ay sonra da, temel hak ve özgürlükleri
düzenleyen ve bu vesayetçi, darbe Anayasa’sından bu toplumu kurtaracağız
vaadini ve sözünü bekliyoruz. Sayın Başbakan kaç kez üç ajandaya bağladılar,
kısa, orta ve uzun vade. Arkadaşlar, bu vadenin, bu ajandanın kısası, ortası,
uzunu nedir? Bunu görelim ve paylaşalım. Ama bu şekilde bir dayatma…
Az önceki arkadaş, örneğin “Nankörlük etmeyin.” diyor. Arkadaşlar,
kime karşı nankörlük ediyoruz? Onu söyleyen arkadaşın -sizi tenzih ediyorum-
kendisine iade ediyorum. Onu buraya gönderen irade neyse, bizi de gönderen
irade odur, halktır, ezilendir, emekçilerdir ve Kürtlerdir. Şimdi siz bunu yok
sayarak bu Parlamentoda demokrasiyi sağlayamazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Birdal, ek süreniz de
doldu. Lütfen…
AKIN BİRDAL (Devamla) – Peki Sayın Başkan, teşekkürler. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim, sağ olun.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9. maddesi ile Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 74. maddesine 5. fıkra olarak eklenen fıkranın
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök (Mersin) ve arkadaşları
“Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye
tamsayısının üçte iki çoğunluğu aranır. İlk iki oylamada üçte iki çoğunluk
sağlanamaz ise diğer oylamalarda üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunu alan
aday seçilmiş olur.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Sayın Ergün Aydoğan konuşacak.
Buyurun.
Süreniz beş dakika efendim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan
Anayasa değişikliği teklifinin 9’uncu maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
9’uncu madde ne diyor? 9’uncu madde, kamu başdenetçiliği,
kamu denetçiliği ve Bilgi Edinme Yasası’yla ilgili. Bu düzenlemede, hiç kuşku
yok, AKP de, denetim ve yaptıklarından kurtulmak için, sayısal çoğunluğuna
dayalı, muhalefeti, toplum kesimlerini yok sayarak, “Ben yaptım, oldu.”
mantığıyla… Ortak mutabakat ve uzlaşma olması gereken Anayasa bu düzenlemelerle
RTE anayasası olacaktır.
Demokratik hukuk devleti denetimdir. Hükûmetin
yaptığı işleri mahkemeler denetler. AKP de yaptığı hukuksuzluklardan, denetimden
kurtulmak istiyor. AKP’nin esas amacı demokratikleşme değildir, demokratik hak
ve özgürlüklerin çoğaltılması değildir, açlık, işsizliği çözmek değildir; esas
amacı, yaptığınız yolsuzluk, hukuksuzluk, eş dost yandaşlarına aktardığınız
kamu kaynaklarının hesabını vermekten kurtulmaktır. Dün başka, bugün başka
konuşuyor ve yapıyorsunuz. En somut örneği: 21/06/1995’te
Sayın Salih Kapusuz Anayasa değişikliğinde diyor ki:
“Bu memleketin hukuk reformuna bir katkısı olsa baştacı
yapacağım. Vatandaşa gidin sorun, bu, yapılan Anayasa değişikliğiyle
yolsuzlukları önlemek için bir tedbir mi getirdiniz?” Eğer yolsuzlukları
gidermek için bir tedbir getirdiyseniz biz de bunu destekliyoruz. Anayasa
Mahkemesinin üyelerini hukukçu kimliğinden arındırdığınız gibi, bu denetçiler
de acaba hukukçu olacak mıdır?
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, dün başka bugün başka
konuştuğunuzu biraz önce söylemiştim. Dün Şaban Dişli’yi
önce inkâr ediyor, sonra da görevden alıyorsunuz. “Peygamber” benzetmesi yapanı
önce inkâr ediyorsunuz, sonra “İftira.” diyorsunuz. “Biz de onları
fişliyoruz.”, “Kanı bozuk!” diyenleri önce inkâr ediyorsunuz, sonra geçici
ihraç ediyorsunuz. 29 Martta Gönen’de Sayın Hüseyin Çelik “Başbakan da bir
insan, zaman zaman vitesten atıyor.” diyor. O nedenle
hukuka, yargıya ihtiyaç var.
Görüşülen Anayasa değişiklikleri ülkenin hangi sorunlarını
çözecektir? Eğitimin sorunlarını mı, öğretmenlerin sorunlarını mı, memurun mu,
4/B’nin mi, 4/C’nin mi,
emeklinin sorunlarını mı, tarlasını ekmekten vazgeçen çiftçinin sorunlarını mı,
sanayicinin, esnafın, çalışanların, kimin? Yoksa işsizlikten evine ekmek
götüremeyen, çocuğunun yüzüne bakamayan işsiz babanın sorunlarını mı
çözecektir? Bu Anayasa değişiklikleri ülkenin hiçbir sorununu çözmeyecektir.
Cumhuriyetle, cumhuriyetin kurumlarıyla sorunu ve kavgası olan AKP’nin
sorunlarını çözecektir.
Yaptığınız değişikliklerle Anayasa Mahkemesinin yapısını
değiştirmek istemektesiniz. Hakkınızda dava açan yargının yapısını değiştirmek
istiyorsunuz. Danıştay kararlarını beğenmeyip Danıştay yerine ulema sistemini
getirmek istiyorsunuz.
Demokrasiyi araç olarak gördünüz. “Demokrasi mağduruyuz.” dediniz,
demokratik yöntemlerle işbaşına geldiniz. Her kurumu ele geçirilmesi gereken
yer olarak gördünüz.
“Tüccar siyasetçiyiz.” dediniz, devleti ticarethane olarak
gördünüz ve yönetiyorsunuz. Babalar gibi satıyorsunuz, satamadıklarınızı
kapatıyorsunuz.
Oda, borsa, sendika, hepsi sizin olmalı, sizin olmazsa
cezalandırılmalı diye bakıyorsunuz.
Yargıyı ele geçirilmesi gereken yer olarak görüyorsunuz.
Kuvvetler ayrılığı prensibini unutup “Tek kuvvet benim.”
diyorsunuz.
Her kuruma emir verip müdahale ediyorsunuz.
“Yargı benim emrimde olmalı.” diyorsunuz.
Hukuksuz atamalarınıza karşı olduğu için, haksız, hukuksuz
satışlarınıza karşı olduğu için, milletin varlıkları ve değerlerini eş dost
yandaşlarınıza peşkeş çekmesine izin vermediği için yargıya karşısınız.
Yargıya müdahale etmek, ele geçirmek ve emretmek istiyorsunuz.
Köşe yazarlarını tezgâhtar gibi görüyorsunuz.
“Demokrasi araç.” dediniz, zengini korudunuz.
Mahdumlarınızı gemicik sahibi, kuyumcu, CEO yaptınız.
Dün “Geçinemiyorum.” dediniz, bugün servet sahibi oldunuz.
Dün “Gecekonduda oturuyorum.” dediniz, bugün villada
oturuyorsunuz.
Dün mağdurdunuz, bugün mağrursunuz.
Dün “Öteki, zenciyiz.” dediniz, bugün kendiniz dışındakileri
ötekileştiriyorsunuz.
Bizden olanlar, bizden olmayanlar, bizim gibi düşünenler, bizim
gibi düşünmeyenler anlayışıyla ülkeyi bölüyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aydoğan, süreniz doldu
efendim, lütfen konuşmanızı tamamlayın bir dakika içerisinde.
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Demokrasiyle geldiniz, padişah oldunuz.
“Ben padişahım, bana soru sorulmaz.” diyorsunuz.
Deniz Fenerini soranlara maliye müfettişi yolluyorsunuz.
“İşsizlik, enflasyon” diyenin patronuna “Parasını sen veriyorsun,
kov şunları.” diyorsunuz.
“Şok” kelimesini medyaya yasaklıyorsunuz.
Eline soru yazıp verdiğin gazeteci korkudan soruyu Bulgar
Başbakana soruyor.
Kimin yatırım yapacağına siz karar veriyorsunuz.
Limanları, arazileri kimin alacağına siz karar veriyorsunuz.
Odalara, sendikalara, sivil toplum örgütlerine, Futbol
Federasyonuna kimin aday olacağına siz karar veriyorsunuz.
Vatandaşın kaç çocuk yapacağına siz karar veriyorsunuz.
Demokrasi adına demokratik yöntemlerle işbaşına geldiniz, padişah
oldunuz, yargıyı engel görüyorsunuz.
“Demokrasi amaç değil araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye
bağlıyız. Demokrasi bir tramvaydır, istediğimiz durağa geldiğimizde ineriz.
Hangi sisteme gitmek istiyorsanız demokrasi bu düzenin seçiminde bir araçtır.”
diyorsunuz.
Türkiye Cumhuriyeti, el - Tayyip cumhuriyeti olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aydoğan, ek süreniz de
doldu. Lütfen Genel Kurulu selamlayınız efendim.
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge de aynı
mahiyette olduğundan, önergeleri birlikte işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 9 uncu maddesiyle Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın 74 üncü maddesine eklenen 2 nci
fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu
Siirt
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak
kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili bireysel
şikâyetleri inceler.”
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Abdurrahman Arıcı
Antalya
Ahmet
Aydın
Adıyaman
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi, bir saniye…
Sayın Aydın, konuşacak mısınız?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe okunsun efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Affedersiniz… Affedersiniz…
Yoklama, değil mi efendim?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, yoklama sonra.
Şimdi, Sayın Başkan, Anayasa Komisyonu Başkanı “Katılmıyoruz.”
diyor. Ben merak ediyorum, Sayın Başkan Komisyondan böyle bir karar çıkardı mı,
çıkarmadı mı? Yoksa orada çoğunluğu olmadığı için “Katılamıyoruz” mu diyecek?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Öyle bir şey
yok.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, siz “Katılmıyoruz”
diyemezsiniz. Karar almanız lazım. Komisyonun böyle bir kararı var mı?
BAŞKAN – Efendim, şimdi tam aksi olması lazım. Sayın Kılıçdaroğlu, bir yanlışlık var. “Katılmıyoruz.” dedi.
“Katılıyoruz.” deseydi, Komisyonun buradaki salt çoğunluğunu aramamız gerekmez
miydi?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – “Katılamıyoruz.”
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – “Katılmıyoruz.”
dedim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karara katılıp katılmama kesin
kararını Komisyon alır ama Sayın Başkan “Komisyon olmadığı için katılamıyoruz.”
diyebilir.
BAŞKAN – O zaman tekrar sorayım efendim.
Komisyon, aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Şimdi, Sayın
Başkanım, “Katılamıyoruz, katılmıyoruz.” diye bir şey yok. “Katılmıyoruz.”
diyeceğim. Böyle bir şey olabilir mi?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olabilir…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Bu Meclis
tarihinde söylediğinin bir tek örneği yoktur, bir tane. Böyle bir şey olabilir
mi? Beyefendi istedi diye ben şey mi değiştireceğim burada, böyle bir şey
olabilir mi? Kusura bakmayın. Bugüne kadar “Katılıyorum.” demem için lazım 13
kişi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır. “Katılmıyorum.” demeniz
için de lazım.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Hayır, ben öyle
söylüyorum, “Katılmıyoruz.” diyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kesin karar için daha önce…
BAŞKAN – Tamam efendim, düzeltti.
Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür ederiz,
düzeltti.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Daha önce Sayın Başkanım…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Böyle bir şey
yok. Kusura bakma Kılıçdaroğlu, böyle bir şey yok.
Böyle bir şey yok.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Daha önce de Mecliste
karşılaşıldı…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bakın…
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Komisyon sadece başkandan oluşmuyor
ki, komisyonun kararı olması lazım.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – İlk defa mı
geliyorsun Meclise ilk defa mı?
BAŞKAN – Bu zamana kadarki uygulama, İç Tüzük’e uygun uygulama
deminki ifade ettiğimiz gibidir. Sizin kelimedeki “me”,
“mu” nun fazlalığı veya eksikliği nedeniyle bunu
sorduğunuzu anlıyorum ama Komisyon daha sonra daha önceki uygulamalar gibi
cevabını verdi.
Çok teşekkür ederim.
Zabıtlara da o şekilde geçti.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, daha önce bu konu
tartışıldı ve komisyon başkanlarının “Katılamıyoruz” demeleri kabul edildi.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Hiçbir zaman da
olmadı. Eski köye yeni adet getirme Kılıçdaroğlu.
BAŞKAN – Tamam efendim, düzeltildi, düzeltildi.
Teşekkür ederiz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi, yoklama talebinde…
Bir dakika arkadaşlar, bir işlem yapacağım şimdi. Lütfen oturun.
Sayın Aydın, konuşacak mısınız?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçe…
Sayın Arıcı konuşacak mısınız?
ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Sayın Kaynak konuşacak mısınız?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Gerekçe…
BAŞKAN – Sayın Helvacıoğlu…
M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Gerekçe…
BAŞKAN – Konuşmayacaklar.
Bundan sonra önerge sahiplerini burada arayacağım haberiniz olsun.
Şimdi gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kamu Denetçiliği Kurumunun işleyiş tarzına daha uygun olacağı
düşünüldüğünden değişiklik yapılmıştır.
III.- YOKLAMA
(Bir grup CHP milletvekili ayağa kalktı)
BAŞKAN – Şimdi, oya sunmadan önce bir yoklama talebi var.
Yoklama talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımızın
tespitini yapıyoruz, bana lütfen yardımcı olun: Sayın Kılıçdaroğlu,
Sayın Arıtman, Sayın Tamaylıgil, Sayın Emek, Sayın
Köktürk, Sayın Köse, Sayın Bingöl, Sayın Güvel, Sayın
Korkmaz, Sayın Süner, Sayın Susam, Sayın Barış, Sayın
Koçal, Sayın Çakır, Sayın Öztürk,
Sayın Akıncı, Sayın Tütüncü, Sayın Baratalı, Sayın Ergin, Sayın Aydoğan, Sayın Yıldız, Sayın Akıncı, Sayın Karaibrahim.
Şimdi yoklama işlemini başlatıyorum, iki dakika süre vereceğim.
Yalnız bir uyarıda bulunmam lazım. Demin isimleri yoklama için geçen
arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin,
7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 9’uncu madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin oylaması gizli oylama şeklinde yapılacaktır.
Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:
Komisyon ve Hükûmet sıralarında
yer alan kâtip üyelerden Komisyon sırasındaki Kâtip Üye Adana'dan başlayarak
İstanbul'a kadar (İstanbul dâhil), Hükûmet
sırasındaki Kâtip Üye ise İzmir'den başlayarak Zonguldak'a kadar (Zonguldak
dâhil) adı okunan milletvekiline, biri beyaz, bir yeşil, biri de kırmızı olmak
üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen
milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri, Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan
kabinlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı
ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile
mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy
verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine
koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır.
Bilahare oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu
zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Özellikle şu kabinlerdeki o perdeler hep bu şekilde kalacak, bunu
ben de buradan takip edeceğim. İçeriye milletvekili arkadaşlarımız girerek
oylarını kullanacaklar, tekrar ediyorum.
Şimdi, gizli oylama işlemini Adana ilinden başlatıyorum.
(Oyların toplanmasına başlandı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan sayın
milletvekili kaldı mı? ( AK PARTİ sıralarından “Var, var.” sesleri )
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, eğer oylar bu kadar
gecikirse, oy kullanma bu kadar gecikirse biz on dakikada bir oy kullanmaya
kararlıyız; on dakikada bir her arkadaşımız oy kullanacak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, oraya gidiyor, on dakika
bekliyor; böyle bir şey olmaz ya! Şurada oturuyor, orada bekliyor, oy
kullanmıyor. Bu kadar tereddüt içerisinde olan bir Bakan! Militan gibi
davranıyor!
BAŞKAN – Hadi, arkadaşlar, lütfen…
Sayın Kıyıklık, oy kullanacaksınız, bir an önce kullanın. Lütfen…
KEMAL KILIÇDAROĞUL (İstanbul) – On dakika sonra oy kullanacağız
böyle devam ederse.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne olacak? Grup Başkan Vekili söylese,
neredeyse biz bekletiriz. Böyle şeylere ihtiyaç mı var? Ne bağırıyorsun? Bir de
orada gülüyorsun ya! Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanısın ya!
BAŞKAN – Lütfen, arkadaşlar, birbirimizi kıracak, üzecek
ifadelerde bulunmayalım.
Tamam mı arkadaşlar?
Sakin olun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye duruyorsunuz orada? Çok mu
düşünüyorsunuz yani?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bize itiraz etmeyeceksiniz. Biz
de, oy kullanırken itiraz etmeyeceksiniz, oy kullandığımız zaman göreceksiniz,
kaç saat sürüyor ve bunu yapan kişi de, kendisi “Bakan” sıfatıyla o koltuğa
oturmakta.
OKTAY VURAL (İzmir) – Orada bekliyor. Oyun oynanıyor ya! Diğer
sayın bakanlar yapmıyor, sen niye yapıyorsun? Yaranacak...
(Oyların toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN – Bitti mi efendim? Var mı orada bekleyen?
Arkadaşlar, oy kullanma işlemi bitmiştir.
Lütfen, kutuları kaldırın.
(Oyların ayırımına başlandı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir karar alalım, bütün AKP’li vekiller oy
kullanıncaya kadar oylama süresinin uzatılmasına dair alalım. Bir gün sürer,
iki gün sürer…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, oyunu kullanmayan
milletvekilleri var. Oy kullanmayan 100’e yakın milletvekili var. Onu çağırmak, herhâlde Başkanlığın görevi. Milletvekillerini
göreve davet ediyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu ne gizli oylaması ya! Zimmetli vekiller
geliyor. Milletvekilleri bir milletvekiline zimmetlenir
mi ya!
(Oyların ayrımına devam edildi)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin gizli oylama
sonucu:
“Oy Sayısı : 406
Kabul : 334
Ret : 70
Çekimser : 2
Boş : -
Geçersiz : -
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Yaşar Tüzün Gülşen
Orhan
Bilecik Van”
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.15
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.33
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
91’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Teklifin 10’uncu maddesini okutuyorum:
MADDE 10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son
fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 10’uncu madde üzerinde gruplar
adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek’e aittir.
Sayın Emek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır efendim.
CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin çerçeve 10’uncu
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlarken şahsım ve grubum adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, teklifin çerçeve 10’uncu maddesi, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın 84’üncü maddesinin son fıkrasını yürürlükten
kaldırmıştır. Değerli arkadaşlarım, değişiklikle yürürlükten kaldırılan
Anayasa’nın 84’üncü maddesinin son fıkrası “Partisinin temelli kapatılmasına
beyan ve eylemleriyle sebep olduğu Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin
kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmî
Gazetede gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı bu kararın gereğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi
sunar.” şeklindedir. Anayasa hükmü bu değişiklikle yürürlükten
kaldırılmaktadır. Değişiklik teklifindeki bu düzenlemeyle partisinin
kapatılmasına neden olan milletvekilinin milletvekilliği düşmemektedir,
milletvekilliğini bağımsız olarak sürdürecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişiklik teklifinde
siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin düzenlemeler ve kapatılma durumunda
doğacak sonuçlara bakıldığında, siyasi partilerin kapatılması imkânsız
kılınmakta ve bir bakıma milletvekili dokunulmazlığının yanında parti tüzel
kişiliğine de dokunulmazlık getirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 seçimlerine giderken
Cumhuriyet Halk Partisi, o tarihte aday olan milletvekillerimiz dokunulmazlığın
kürsü dokunulmazlığıyla sınırlanması konusunda milletimize söz vermişti, AKP de
dokunulmazlıkların kaldırılmasını kabul etmişti. 2002 seçimlerine sayılı günler
kala Cumhuriyet Halk Partimizin Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ile AKP Genel
Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan katıldıkları bir televizyon programında ve
milletin huzurunda, seçimlerden sonra milletvekili dokunulmazlığının kürsü
dokunulmazlığıyla sınırlandırılmasına birlikte söz verdiler. Seçimler
gerçekleşti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama görevine başladı, AKP aradan
sekiz yıl geçmesine rağmen millete verdiği bu sözünü tutmadı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin bu tutumu yüzünden
milletin Meclisi olan bu yüce Meclis, üzülerek ifade ediyorum ve ne acıdır ki,
suçluların sığınak yeri hâline geldi.
Değerli arkadaşlarım, AKP dokunulmazlıkların sınırlandırılmasına
yanaşmadığı gibi, Mecliste milletvekilleri için düzenlenmiş fezlekelerle ilgili
işlem yapılmasına ve hakkında fezleke düzenlenmiş milletvekillerine çoğunluğuna
dayanarak yargılanma hakkını vermedi. Yolsuzluk temeline dayalı bu fezlekelerin
büyük çoğunluğu AKP milletvekillerine ve yöneticilerine ait olup bunun içinde
çok ciddi suç isnatları, kalpazanlık, ihaleye fesat karıştırmak, sahte evrak
tanzimi ve benzerleri gibi suçlar bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP, sekiz yıllık iktidarında seksen
yılda bu milletin binbir emekle ortaya koyduğu
birikimlerini mirasyedi evlat misali har vurup harman savurdu; yakınlarının,
yandaşlarının birikimleri ele geçirmesine olanak sağladı. Millet yoksulluk
içinde kıvranırken, işsizliğe, aşsızlığa mahkûm edilirken, AKP’ye yakın olanlar
iktidar desteğiyle bir elleri yağda bir elleri balda mutluluk tablosu
sergilediler. AKP iktidara gelirken “Fakir fukara, garip gureba.”
sözlerini dilinden düşürmezken AKP’nin iktidar olanaklarıyla vurgun ve talana
dayalı AKP zenginleri arttı, millet yoksullaştı. Fakir fukara, garip gureba unutuldu ve kaderlerine terk edildi.
Değerli milletvekilleri, şimdi, biz burada Anayasa
değişikliklerini görüşürken Türkiye'nin bütün yörelerinde olduğu gibi, en
verimli bölgeleri olan Marmara, Ege, Akdeniz çanağında çiftçinin ve üreticinin
çaresizlik içinde yoksullaştığını, esnafın perişan edildiğini, işsizliğin had
safhaya vardığını millet her gün çok trajedik bir
şekilde yaşamaktadır.
Bakın değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin bu bölgelerinde 10
çiftçiden 9’u borçlu, 3’ü icra takibinde, 1’i hapiste. Turfanda sebze
yetiştiren Antalya, Mersin, Adana’da üretilen sebzeler maliyetinin yarı
fiyatına satılmaktadır. Bir yerleşim biriminde çiftçi sayısı 17 bin, icra
dosyası 16 bin. Çiftçi kan ağlıyor, esnaf perişan. Türkiye yoksulluk içinde,
yolsuzluklar diz boyu, almış başını gidiyor. Bu manzara içinde, milletvekilleri
olarak milletin sorunlarına çare bulacağımız yerde AKP’nin özel hesapları ve
gelecek kaygısıyla Anayasa değiştirmekle meşgulüz.
Sayın milletvekilleri, AKP’nin iktidarında millet bu sıkıntıları
çekerken devletin önemli kurum ve kuruluşlarında liyakate değil sadakate bağlı
AKP’nin siyasal kadrolaşması da egemen oldu. AKP’nin devri iktidarında devlette
bu kadrolaşma olurken medya üzerinde büyük operasyonlar gerçekleşti, büyük
bölümü AKP tarafından kontrol altına alındı ve yandaş medya yaratıldı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu ortamda Anayasa
değişikliği teklifini hayata geçirmek isteyen AKP, parlamenter sistemin doğal
sonucu olan kuvvetler ayrılığını bir kenara bırakarak ve Meclisteki çoğunluğuna
dayanarak yargıyı ele geçirmek ve AKP yargısını gerçekleştirmek üzere yargıya
yönelik bu değişiklik tekliflerini getirmiş bulunmaktadır. Amaç, yandaş medya
yanında yandaş yargıyı da yaratmak ve böylece Türkiye Cumhuriyeti devletini
yeniden şekillendirerek parti devletini kurmaktır.
Değerli milletvekilleri, çerçeve 10’uncu maddede yapılan
değişiklik de bu anlayışın bir sonucu ve yansımasıdır. AKP’nin hukuk devletine
ve bağımsız yargıya karşı sürdürdüğü çalışmaların gelecekte milletimizi büyük
sıkıntılara sokacağı, siyasi hırs ve ihtirasların ülkeye ve milletimize büyük
zararlar vereceği inkâr edilemez bir gerçektir. AKP’nin milletin gündeminden
uzak, kendi gündemi ve ihtirası doğrultusunda yaptığı bu dayatmaya halkımız
izin vermeyecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük milletimiz, AKP’nin
hukuk devletine yönelik, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran ve yargıyı
siyasetin emrine veren bu düzenlemelerini kabul etmeyecektir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak inancımız odur ki, dışına
tatlandırıcı sarılmış içi zehir olan AKP hapını yüce milletimiz yutmayacaktır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye’miz hukukun üstünlüğüne dayalı, bağımsız yargının bütün
kurum ve kurallarıyla işlerlik kazandığı bir yönetim anlayışına, seçimlerden
sonra milletimizin takdir ve oylarıyla kavuşacaktır.
AKP, gelecek kaygısıyla yargıyı siyasetin emrine vermeyi, AKP
yargısı yaratmayı ve devleti dönüştürmeyi, milletimizin kararlı duruşu ve tutumu
karşısında başaramayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Emek, teşekkür ediyorum.
Şimdi, 10’uncu madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik söz istediler.
Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 497 sıra sayılı AKP anayasasının değişiklik teklifinin çerçeve
10’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşünü ifade etmek
üzere söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, değişiklik, Anayasa Komisyonunda
Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşümüzü arz etmemize rağmen dikkate alınmadan,
olgunlaşmamış bir zihniyetin ürünü olarak Genel Kurula kadar geldi.
Anayasa Komisyonunda zorlu bir maratondan sonra görüldü ki AKP
kendi dökülen boyalarını tamir etmek için suni bir gündem oluşturmayı tercih
etmiştir; AKP, iflasını gizlemek için kafa karıştırmayı tercih etmiştir,
bölünmüş Türkiye’yi sağlamak için böyle bir yolu tercih etmiştir. Kamplaşma
yaratmak istiyor, çıkış yolunu da burada arıyor.
Komisyonda 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna
Sunulması Hakkında Kanun teklif hâlinde görüşülürken biz, iktidara “Acaba
elinizde hazırladığınız gizli Anayasa değişikliği metinleri var mı? Acaba
muhalefeti sindirerek tek parti diktasına giden düzenlemeler mi düşünüyor?”
diye sormuştuk. Bu sorulara cevap yok, cevap verilmedi, ama Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz bunu bir kenara yazdık, not ettik.
Başbakanın 19 Nisan 2010’da basına yansıyan açıklamaları dikkat
çekici, diyor ki: “2012 yılına kadar başkanlık sistemine geçebiliriz.” Hiç
şaşırmadık. 2003 yılında “Başkanlık sistemi benim arzumdur.” diyen Sayın
Erdoğan, Türkiye’de Hüsnü Mübarek rejimi kurmak için daha baştan kararlı
olduğunu, her şeyi buna göre düzenlediğini, dış destek alarak kendini en güçlü
gördüğü bugünlerde bu niyetini itiraf etmiştir. Bu itirafıyla aslında, Erdoğan’ın
meşruiyeti de tartışmaya açılmalıdır.
Bu zihniyete sormak lazım: Başkanlık sistemi isterken federal
sisteme geçiş mi istiyorsunuz? Madem başkanlık sistemi, niçin yargı
bağımsızlığı veya hâkim teminatı ayaklar altına alınıyor? Türk Silahlı
Kuvvetlerini adı başkanlık olan dikta rejiminize engel mi görüyorsunuz? Güçlü
sivil toplum kuruluşlarının oluşmasını niçin engelliyorsunuz ya da olanları
niçin bastırıyorsunuz? Toplum çıkarlarını değil, sivil dikta heveslilerinin
çıkarlarını gözeten medyayı niye oluşturdunuz; üstelik suç işleyerek?
Aslında bu yapılanları biz biliyoruz, ibretle izliyoruz. Yüce
Divan korkusu, hesap sorma ihtimali malum çevreyi rahatsız etmiş,
tükenişlerinin işaretlerini vermeye başlamıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, AKP’ye bir nasihatte de
bulunmak isteriz: Bakın, gelin bu çıkmaz yoldan geri dönün. En güçlü anınız en
zayıf anınızdır. Mağdur olmayın, mağrur olmayın, sizden büyük Allah var.
Böbürlenmeyin, tövbe edin. Bilin ki, sivil darbe heveslilerinin sonu hüsrandır.
Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz durum, siyasi
iktidarın bu menfi girişimi, siyasal sistemi dönüştürme çabalarında kendisine
engel gördüğü tüm anayasal kurumları ve organları bertaraf etme, değiştirme ve
nihayet tahakküm altına alma girişimidir. Cümle âlem bilmektedir ki, esasen üç
konuya önem verilmektedir. Böylece, suiniyet iyot gibi ortaya çıkmaktadır.
Diğer keyfekeder maddeler, tabii ki, bu da onun
yanında güzel gösterilerek sunulmak istenmektedir. Aslında, topluma sunulan
ölüm övücülüğüdür; ölüm övücülüğü özendiriliyor.
2007 yılında gündeme gelen sivil anayasa tartışmaları tepkiler
üzerine, yeterince olgunlaşmadığı düşünülerek soğumaya terk edilmiştir. Ancak
iktidarın tepetaklak gitmekte olduğu bir süreçte yargı bağımsızlığından
anladığı nedir? Yargı bağımsızlığı mı, adaletin iyi yönetimi mi, hâkim teminatı
mı? Bu prensiplerin hepsi iktidarın tahakküm uygulamalarına feda edilmek
istenmektedir. Tıpkı yandaş bürokrasi, yandaş medya, yandaş polis, yandaş iş
adamında olduğu gibi yandaş yargı getirilmek isteniyor.
Değerli milletvekilleri, kuvvetler ayrımı devlet organları
arasında üstünlük sıralaması olmayıp belirli devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibarettir. Bununla bu da sınırlı ve medeni bir iş bölümüdür.
İktidar Anayasa değişikliği ile buna aykırı bir davranış sergilemektedir. Bu
tutum ve davranış dahi mevcut Anayasa hükümlerine açıkça aykırılık teşkil
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer husus da
“dolanma” tabiridir. Yani “kanuna karşı hile” de diyebileceğimiz bu faaliyet,
iktidarın suçüstü yakalandığının en önemli kanıtıdır. Mevcut kurulu rejimin,
temel kıymet hükümlerimizin, siyasi müktesebatımızın, atalarımızdan bize miras
kalan varlıklarımızın hile ile iktidar elitince gasbedilmek istenmesi asla kabul edilemez. Kuvvetler
ayrılığı, hukuk devleti, millî devlet, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğü gibi, rejimimizi oluşturan temel üstün değerlerle oynamak doğal
olarak kanuna karşı hiledir, kanunu ya da Anayasa’yı dolanmadır.
Tabiidir ki bu değişiklik açıkça Anayasa’ya aykırıdır. 20’nci
yüzyılda, dolanma ile nice diktatöryel rejimler
kurulduğu bilinmektedir. Bu sebeple bizde, Anayasa koyucu başlangıç ile ilk
dört maddeyi mutlak koruma altına almıştır. Dolayısıyla kimliğini bulamamış bir
iktidar fitne tohumlarını bin yıllık kardeşliğe ekerek Anayasa değişikliği
yapmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliği üzerinden gerilim
siyaseti sürdürülmemelidir. Uzlaşma kültürü egemen kılınmalıdır, bu uzlaşmayla
netice alınması tüm milletin hayrına olacaktır ama görüyoruz ki bu istenmiyor.
Değerli arkadaşlar, “Anayasa değişiklik teklifi” olarak sunulan
metnin bir tasarı olduğunu da unutmamamız gerekir. Anayasa’nın açık hükmüne
rağmen ve bir imza skandalından sonra tasarı içerikli bir teklif olarak komisyona
havale edilmesi dikkat çekicidir.
Bas bas bağırıyorlar: “Hâkimlerin
yönetimi var Türkiye’de, jüritokrasi var.” diye ama
biz bakıyoruz, partizan bir yönetim ve baskıcı bir yönetim, kirlenmişliklerle
bu mevcut düzenin adı “jüritokrasi” değil, olsa olsa plütokrasidir, oligarşidir, nepotizmdir.
Değerli arkadaşlar, dayatılan metin, hiçbir hukuki değer
taşımamaktadır, Türk milletinin ihtiyacına değildir, tam bir AKP anayasasıdır.
Bu dayatmalar karşısında diyoruz ki: Toplumu gerseniz de gidicisiniz, mağduriyet
edebiyatı yapsanız da gidicisiniz, dikta heveslisisiniz, zaten gidicisiniz. Biz
Türkiye’yi yıktırmayacağız, dimdik ayaktayız, milliyetçiyiz ve demokratız.
Temiz toplum ve dürüst yönetim istiyoruz.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, dürüst yönetim için kuvvetli
vurgu yapmıştır. Dokunulmazlıkların kaldırılmasını talep etmiştir. Parti
kapatmalarında, şiddet ve terör unsuru dışında, yasak getirilmesini savunmuştur
ve vekillerin bireysel sorumluluğunu dile getirmiştir. Siyasi ahlak yasasının
çıkarılmasını talep etmiştir. YÖK Kanunu’nun değiştirilmesini istemiştir ve
Alevi kökenli kardeşlerimizin taleplerinin karşılanmasına işaret etmiştir ama
bunlar maalesef kale alınmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çelik, süreniz doldu efendim. Size iki dakika ek
süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Şu anda, halk zaten “Anayasa” demiyor,
“açız” diyor ama insanlarımızın açlık ve yoksulluğunun oya dönüştürülmesini
önleyen hiçbir tedbir getirilmemektedir. Türkiye'nin şu andaki gündemi, hükûmet sistemi arayışları değil, yasama dokunulmazlığının
sınırlandırılması da değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim
mekanizmalarının artırılması ve yargı bağımsızlığını arttırıcı çalışmaların
yapılmasıdır.
Tarih nice sözde kurtarıcı insanlar tanımıştır; aslında yıkan,
darmadağın edendir bunlar.
Sayın milletvekilleri, sonuç olarak AKP İktidarı istismarcıdır.
Anayasa değişikliğine açılım politikalarının bir yolu olarak yaklaşmaktadır.
İktidardan gidici olduğunun farkına vardığından yargıya egemen olmak için
çırpınmakta ve toplumu kutuplaştırmaktadır.
Değerli arkadaşlar, çerçeve 10’uncu madde ile 1982 Anayasası’nın
84’üncü maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmaktadır. Burada, zaten dün
görüştüğümüz parti kapatmalarına ilişkin hükümden sonra milletvekillerinin
vekilliklerinin kaldırılmasına ilişkin bu düzenlemenin yürürlüğe sokulması yani
hükümden kaldırılması da bir anlam ifade etmemektedir. Onun için, burada
iktidar partisinin, özellikle Anayasa teklifinde sunduğu Anayasa’nın 14’üncü
maddesine aykırılık, 6’ncı maddesine aykırılık, 2’nci maddesine aykırılık,
başlangıç ilkesine aykırılık ve İç Tüzük’ün 75’inci maddesine aykırılık
içerdiğinden biz söz konusu Anayasa teklifine esastan ve usulden tümüyle
karşıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çelik, ek süreniz de doldu.
Efendim, lütfen Genel Kurulu selamlayın. Sadece selamlamanız için
mikrofonu tekrar açıyorum, lütfen…
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Bu duygularla tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Çelik, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şimdi de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’da sıra.
Sayın Kaplan, buyurun.
Sizin de süreniz on dakikadır efendim.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, öncelikle bir yanlışı düzeltmek istiyorum, yanlış
anlaşılmaya neden olan durumu. Biz, Parlamento ve demokratik sistemi benimsemiş
milletvekilleri olarak buradaki bütün mücadelemizi -Parlamento içinde- İç Tüzük
haklarımızı kullanarak yaparız. Bu nedenle tarafınızdan yapılan açıklama ve medyaya,
basına, kamuoyuna yansıyan durum “Beni öldürtecek misiniz? Vurdurtacak
mısınız?” sözlerinin maksadı çok aştığını ve kamuoyunu yanlış bilgilendirdiğini
belirtmek istiyorum. Bu konuda açıklama bekliyorum. Böyle bir kastımın
olmadığını ve asla olmayacağını da ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, şunu öncelikle ifade etmek istiyorum: Söz konusu
madde, siyasi parti kapatma rejimleri sonrası milletvekilliklerinin
düşürülmesiyle ilgili bir fıkranın kaldırılmasıyla ilgili.
Tabii, Türkiye çoğulcu demokrasiye geçtikten sonra neleri yaşadık
çok kısa bir değinmekte yarar var. 1946 seçimleri, ilk çoğulcu sisteme
geçiyoruz, CHP 390, Demokrat Parti 65 milletvekili; sonrası 1950 seçimleri,
Demokrat Parti 408, CHP 69; 1954 seçimleri, Demokrat Parti 503, CHP 31 milletvekili
alıyor ve işte burada, 27 Mayıs 1960 darbesi oluyor. O zaman siyasi partilerin
denetimi Anayasa Mahkemesine tabi değildi, sulh ceza hâkimi veya Çemişgezek
savcısı istediği parti liderini alıp içeri atabiliyordu. İşte, buna bir de
darbe eklendiği zaman siyasi trajik tarihimize -saygıyla anmak istiyorum, bütün
idam edilen siyasileri, düşüncelerinden dolayı- bu ülkenin Başbakanı Sayın
Adnan Menderes’in asılması sonucunu doğurdu. Bu trajik olaydan belki bir geri
adım atıldı, bugün hava limanlarına, meydanlara isimleri veriliyor. Ancak
devamı olan 60 süreci ve 82 Anayasasıyla getirilen rejimle de, 84’üncü madde
uyarınca bir parti kapatıldığı zaman bütün milletvekilliklerinin -üyesinin-
düşürülmesi hükmü vardı. İşte o dönem, 1994 yılını hatırlamakta yarar vardır.
Ben, bir avukat olarak Meclisin koridorlarındaydım o zamanlar ve DEP
milletvekillerinin yargılanma sürecinin bir avukat tanığı olarak Meclis
koridorlarında dolaşıyordum.
Evet, DEP ile ilgili, Demokrasi Partisiyle ilgili
dokunulmazlıklar 19 taneydi, burada görüşüldü İç Tüzük hükümlerine göre ve
Anayasa’ya göre, İç Tüzük hükümlerine göre dokunulmazlığı kalkan
milletvekilinin yedi gün içinde, 85’inci maddeye göre Anayasa Mahkemesine
itiraz hakkı olmasına rağmen, Meclisin etrafı sarıldı özel timlerle, polisle,
jandarmayla ve Meclisin daha birinci günü, 2 Mart 1994 günü, işte, şu tarihî
çirkin ve siyasi hayata korkunç müdahale teşkil eden… Sevgili Orhan Doğan, milletvekili meslektaşım şu an hayatını
kaybetti, on yıl Ulucanlar Cezaevinde yattıktan sonra, evet, Meclisin
dokunulmazlık kararını kaldırdıktan sonra, daha hakkındaki karar kesinleşmeden,
Orhan Doğan ve Hatip Dicle, Dikmen kapısında bu şekilde gözaltına alınmıştı.
Siyasi tarihimiz çok uzun değil, kısa bir geçmişi var. Bundan çok önemli
dersler çıkarmamız gerekiyor. Ve bu olay üzerine Anayasa Mahkemesindeki
davalara girdik, dokunulmazlık davalarına, parti kapatma davasına gittik, Strasbourg’da beş tane davaya girdim ve elli yıllık Avrupa
tarihinin yargılamasında ilk, hür seçimleri ihlalden mahkûm olan ülke Türkiye
oldu. Yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 no.lu Protokolü’nün 3’üncü
maddesi hür seçimleri düzenliyor ve DEP milletvekillerinin üyeliklerinin
düşürülmesi sonucu Türkiye mahkûm oldu. Başka mahkûmiyet kararları da var.
Şimdi, bu tarihi şöyle bir göz önüne alırsanız çok büyük tepkiler,
Avrupa’da, sivil toplum örgütlerinde, kamu vicdanında çok sert tartışmalar
yaşandı. Bunun üzerine Anayasa’da 1995 yılında bir değişikliğe gidildi ve
denildi ki: “Eğer milletvekili kendi eylemleriyle partinin kapatılmasına neden
olmuşsa onların üyeliği düşer.” Akabinde Refahyol
İktidarının düşürülmesi -biliyorsunuz 28 Şubat sürecine denk geliyor- ve Refah
Partisinin kapatılmasıyla, DEP milletvekillerinin Ulucanlar’da
on yıl ceza yatması sonucu o hükmün değişmesi sayesinde Refah Partisi 3-4
milletvekilinin üyeliğinin düşmesiyle kurtuldu. Bugün kadroları büyük
çoğunlukla AK PARTİ’dedir ve AK PARTİ bugün
iktidardır sekiz yıl...
Peki, şunu sormak istiyorum samimi olarak: Bu çoğulcu
demokrasilerde halkın özgür iradesiyle seçilen milletvekilleri bir partiye üye
oldu diye, yani parti kapatıldı, üyeliğinin düşmesi bir kolektif ceza anlayışı
değil mi? Çağ dışı değil mi? Orta Çağ derebeylik hukuku değil mi? Türkiye bir
aşiret devleti değil arkadaşlar. Dünyanın 17’nci büyük
ekonomisi ve çok güçlü bir yapısı olan bir ülke, bunu ciddiyetle görmek lazım.
Parti kapatmalarda reel ve yakın tehlike son derece önemli ancak
bu düzenlemelere baktığım zaman bunu düzenleyen Sayın İyimaya…
Sayın Kuzu burada yoklar. Soracağım, niye bunu eksik bıraktınız? Anayasa’nın
83’üncü maddesinin ikinci fıkrası duruyor. Diyor ki: “14’üncü maddesindeki
suçlar istisna” diyor. Bunu kaldıracaksınız. Farz edin… Yakın tarih, 11 Aralık,
partimiz DTP kapatıldı, Sayın Ahmet Türk ve Sayın Aysel Tuğluk’un
milletvekilliği düşürüldü, yakın tarih. Bu darbeler sonucu zaten bütün partiler
kapatılmıştı, bütün üyelikler düşmüştü.
Şimdi sormak istiyorum: Zorla ifade alma olayı var. 500’ün üstünde
fezleke var ve 14’üncü maddeyle ilgili neden bu istisnai durumu kaldırmadınız?
Sormak istiyorum ve samimi cevabını bulmak istiyorum. AK PARTİ’nin
demokrasi sınavındaki testi çok önemlidir. Komisyon Başkan
Vekili burada. Şunu soruyorum: Niye Anayasa’nın 83’üncü maddesinin
ikinci fıkrasını değiştirmediniz? Niye hâlâ Barış ve Demokrasi Partisi Genel
Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş, Sayın Sebahat Tuncel hakkında mahkemelerin zorla ifadeye çağrılma
kararları var? Evet, ifadeden, mahkemeden korkmuyoruz, kaçmıyoruz. Bu kürsünün
masuniyetine, dokunulmazlığına, bu ülkeye olan kutsal bağımız kadar bağla
inanıyoruz. Bu kürsü -bu konuşma, burada- sorumsuzluğuna evet ama gelin,
diğerlerini kaldıralım. Birlikte, dokunulmazlıkların tamamını kaldıralım.
Burada samimiyet testinde bir şey daha uyaracağım ve yine, Adalet
Komisyonu dâhil, Anayasa Komisyonuna buradan soruyorum; sizin eğer Anayasa’ya,
eğer demokrasiye, demokratik seçimlere saygınız varsa soruyorum: Anayasa’nın
14’üncü maddesi 2001 değişikliği, 3 Ekim 2001… Sayın Bahçeli, o zaman sizlerin
koalisyon dönemi değil mi? Sizler kaldırdınız bu maddeyi. Evet, Sayın Bahçeli
döneminde, DSP döneminde, Gökkuşağı Koalisyonu olarak bilinen Sayın Ecevit
döneminde -rahmetle anıyorum- kaldırıldı ve sonuncu bir fıkra var. Ey hukukçu
milletvekilleri, bunu okuyacağım, lütfen dinleyin: “Bu hükümlere aykırı
faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.”
Sekiz sene geçti, sekiz sene sekiz ay…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, size iki dakika ek süre veriyorum diğer
arkadaşlarıma verdiğim gibi, lütfen tamamlayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Sekiz… Hayır, 2001’den 2010’a kadar dokuz
sene geçti. Sekiz sene iktidarsınız, niye bu kanunu çıkarmadınız arkadaşlar?
Niye 14’üncü maddenin suçlarını çıkarmadınız? Yani, kabahat nevinden bir
fiilden dolayı milletvekilini zorla ifadeye çağırıyorlar. Yani, Sayın Ahmet
Türk’ü Genel Başkan olarak zorla ifadeye çağırıyorlar. Her gün 500 tane celp
geliyor. Celp polisleri posta gibi çalışıyorlar her gün. Niye kaldırmadınız?
Sizi tutan bir güç mü vardı? Size bu kanunu çıkarmayın diyen mi vardı?
Gerçekten demokratsanız, sınav, test işte budur. Gelin, bu 14’üncü madde… Şu
çok açık arkadaşlar: Türkiye Cumhuriyeti devletinin, gerçekten, birliğini,
düzenini ihlal eden ağır suçları kapsar, düşünce açıklamasını değil. “…”(x)
dedi diye veya bir “nevroz”a katıldı diye veya bir düşünce açıkladı diye
milletvekillerini zorla ifadeye çekmek onurunuza dokunmuyor mu Allah aşkına?
Biz gideriz, alışığız, peki sizin onurunuza dokunmuyor mu? Her gün
kelepçelenip, her gün başına, kapısına polisin dayandığı milletvekili fotoğrafı
sizi vicdanen rahatsız etmiyor mu? Niye bu kanunu dokuz senedir çıkarmıyorsunuz
söyler misiniz? Allah aşkına, dokuz senedir niye çıkarmıyorsunuz? Göreviniz
yasama değil mi? Soruyorum, yasama değil mi? Yapın görevinizi, gelin, tam
demokrat olun. Öyle taksitli demokrat, parçacı demokrat, eksik demokrat olmaz,
eksik akıl olmaz hukukta, bilimde, parlamentoda. Gelin, önce demokratik
seçimlerden başlayın. Bundan başlamadığınız zaman demokratlığınızı meydanlarda
hep sorgulayacağız.
Bu duygularla bu ayıptan kurtulmak üzere hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, ben de teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, ben teşekkür ediyorum ve
elinizi sıkacağım. Ben, sizi öldürmek değil, 90’ıncı yılda kutlamak istiyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖNDER SAV (Ankara) – Var mı böyle bir usul Sayın Başkan? Özel
ilişkinizde yapın böyle şeyleri, burada değil.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, dün yaşananlarla ilgili biraz önce
konuşmanızın başındaki açıklamanıza teşekkür ederim. Bu açıklama benim için
kâfidir. Dün o anın atmosferiyle benim tarafımdan sorulan o soru da anlamını
yitirmiştir.
Şimdi…
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Soru da sakildi, bu davranış da sakil!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclisi tarafsız yönetsen de… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sen sus!
EYÜP FATSA (Ordu) – Sen konuşma!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sana ne yahu! Sana ne oluyor!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sen konuşma!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sizi adam edene kadar burada konuşacağım!
AK PARTİ’nin beslemesi!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Siktir lan!
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, birbirimize bu şekilde
hitap etmeyelim.
Şimdi, 10’uncu madde üzerinde gruplar adına son söz Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Haluk Özdalga’ya aittir.
Sayın Özdalga, buyurun. (AK PARTİ
sıralardan alkışlar)
Sizin de süreniz on dakikadır.
(Tunceli Milletvekili Kamer Genç ile Manisa Milletvekili Mehmet
Çerçi arasında karşılıklı tartışmalar)
Sayın Genç, lütfen…
Lütfen değerli arkadaşlar…
Sayın milletvekilleri, bakın, bir grubumuzun temsilcisini davet
ettim kürsüye, şimdi onu dinleyeceğiz. Lütfen değerli arkadaşlar… Lütfen…
Sayın Özdalga, siz başlayın konuşmaya.
AK PARTİ GRUBU ADINA HALUK ÖZDALGA (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri…
(AK PARTİ ve CHP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar… Sayın milletvekilleri, lütfen…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, ara verin.
BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.12
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.26
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
91’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Anadol, buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Efendim, İç Tüzük’ün 68’inci maddesine
aykırı bir durum doğdu. Gürültü ve kavga çıktı arkada.
BAŞKAN – Ben de o yüzden kapattım zaten oturumu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sebebi, Manisa Milletvekili Mehmet
Çerçi’nin arkadaşımıza küfretmesidir, Yaşar Ağyüz’e
-Gaziantep Milletvekiline- galiz biçimde küfretmesidir. İç Tüzük 68,
zatıâlinizin ayağa kalkıp, eğer gürültü, kavga durmazsa oturuma ara vereceği
yolunda ihtarda bulunmanızı, gerekli gayreti göstermenizi emrediyor.
BAŞKAN – Evet. Ben tabii arkada ne olduğunu buradan göremedim,
anlayamadım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Oysa siz kavgayı görür görmez Divanı
bırakıp içeri gittiniz efendim.
BAŞKAN – Hayır, ben gürültüyü kesin diye şu sisteme vurdum ama
arkadaki kalabalık tabii ki artınca…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ben anlatayım efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Anadol
konuşsun da Sayın Başkan…
BAŞKAN – Mahiyetini kavrayamadım çünkü buraya gelmedi orada ne
olduğu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bir dakika efendim.
Şimdi, bu durumda bu oturumun -tarihî bir oturum yaşıyoruz- gergin
milletvekilleri, devamlı gerginlik yaratan bir ortamda yaşıyoruz. Şimdi, bu
durumda küfreden arkadaşın, Manisa Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi’nin özür
dilemesi lazım. Bunu lütfen temin ediniz, yoksa bu gerginlik sürmeye devam
edecek.
BAŞKAN – Peki Sayın Anadol, çok teşekkür
ederim.
Ben tabii buradan, uzaktan olayı takip ettim, içeriğini
bilemediğim için sadece kapatmayla yetindim ancak bana şifahen Sayın Çerçi’nin
Sayın Ağyüz’e, sarf edilmemesi gereken bir sözü sarf
ettiği şeklinde bilgi geldi.
Sayın Çerçi burada olması lazım.
Burada mı efendim Sayın Çerçi? Evet.
Sayın Çerçi’ye söz vereceğim.
Sayın Çerçi’nin mikrofonunu açar mısınız.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Kürsüden, kürsüden.
BAŞKAN – Kürsüden de olabilir. Tabii, gelin buyurun, kürsüden de
olabilir. Sayın Çerçi gelin, buyurun.
Yerinden anlatmak istiyor.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Manisa Milletvekili Mehmet
Çerçi’nin, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’e sarf
ettiği sözlerden dolayı özür dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Teşekkür ediyorum. (Gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir saniye, bir sorun var, çözmeye
çalışıyoruz.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) –
Sayın Başkan, şimdi, Sayın Kamer Genç itiraz etti, biz de yerimizde, en arkada
oturuyor idik. Ben önce bir konuyu vuzuha kavuşturayım, gerekirse özrümü de
dileyeceğim. (CHP sıralarından “Ne demek, gerekirse?” sesleri)
BAŞKAN – Sakin olun, bir saniye arkadaşlar, bir saniye…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Sözümü kesmezseniz.
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) –
Şimdi, arkadaş, Sayın Kamer Genç ve Sayın Ağyüz bana
“Sen götürdüğün malın hesabını ver önce.” diye çok, benim kişiliğimle, benim
insanlığımla asla alakası olmayan bazı sözler sarf ettiler. Benim de o anda bu
kızgınlıkla ağzımdan hafif de olsa istemediğim bir laf çıkmış olabilir. Benim
onurumu, benim kişiliğimi, benim şahsiyetimi, davranışımı herkes bilir ama
Meclisin mehabetine yakışmayacak böyle bir söz sarf ettiysem ben de özür
diliyorum bütün arkadaşlardan, Meclisten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, Meclise yakışmaz ama kimse de kimsenin
onuruyla oynamasın.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Anadol, maksat hasıl olmuştur.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Şartlı olmaz efendim özür, şartlı olmaz.
BAŞKAN – Başka ne yapalım efendim? Başka ne yapalım? (CHP
sıralarından gürültüler)
Şimdi, ilgili arkadaşımız özür dilemiştir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kendini övmek için mi söz verdiniz ona?
Kendinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz…
Kendisi de söylenmemesi gereken bir sözü söylediğini, ağzından
çıktığını, tasvip edilmemesi gereken bir söz olduğunu ve özür diledi. Başka ne
yapabiliriz?
Sayın Anadol, başka yapacağımız bir şey
var mı? (CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, lütfen sakin olalım ancak benim bu arada söylemek
istediğim bir iki cümle var, tam bu noktada.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen… Sayın Ağyüz, lütfen
oturun.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun, bir şey mi söyleyeceksiniz?
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, olay Sayın
Vekilin söylediği gibi zuhur etmedi. Kürsüdeki konuşana laf atan arkadaşımıza
arkadan hakaretle cevap verdi. Onun üzerine arkadaşımız cevaplamak zorunda
kaldı. Sonra da…
BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlarım, yarın Meclisimizin
açılışının 90’ıncı yıl dönümünü kutlayacağız. O bakımdan, aramızda bu tür
gerginlikler olmamalı. Zaman zaman, belki bu
görüşmelerin uzun bir sürece yayılmış olmasının dengelerimizin birazcık
sarsılmasına yol açtığını düşünüyorum. O bakımdan, belki bu sebeple istem dışı
bazı söz ve davranışlar ağzımızdan çıkabiliyor. Benim de olabilir, on üç, on
dört, on beş saat burada Meclisi yönetirken istemeden bazı tavırlar
sergileyebiliriz. O nedenle, lütfen sakin olalım, birbirimize saygı gösterelim,
birbirimizin hukukunu koruma konusunda daha duyarlı olalım diye düşünüyorum.
Özellikle iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarıma bir
şey söylemek istiyorum, kusura bakmayın. Birçoğunuzun yazıhanesinde, evinde
vardır Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihati: “Ey
oğul, artık Beysin/Bundan böyle öfke bize, uysallık sana.” der.
Şimdi, muhalefet bazen öfkeli konuşabilir ama iktidar partisi
milletvekilleri uysal olmak durumundadır. (CHP sıralarından gürültüler)
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Küfür var küfür!
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Şu anda küfrünü geri alması
lazım.
ALİ ARSLAN (Muğla) – Küfrünü geri alsın, küfrünü geri alsın!
BAŞKAN – O nedenle, asıl burada biraz daha toleranslı davranması
gereken, alttan alması gereken iktidar partisidir, iktidar partisi
milletvekilleridir.
Yarınki 90’ıncı yıl anısına, lütfen aramızdaki bu gerginlikleri
bir tarafa atalım, yarın bayramı hep birlikte, kardeşçe duygularla kutlayalım
diye temenni ediyorum.
Şimdi izin verirseniz, kürsüye davet ettiğim, biraz önce grubu
adına konuşmak üzere Sayın Haluk Özdalga’yı, Ankara
Milletvekili arkadaşımızı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına kürsüye davet
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, olayı hallederken büyük
çam devirdi muhalefete karşı büyük çam devirdi, onun farkında değilsiniz.
Meclis Başkanı olarak siz sözlerinizle bir kere ayrımcılık yapıyorsunuz. İktidar partisi bu yasayı çıkarmak istiyorsa eleştirilere kulak
vermesi lazım.
BAŞKAN – İşte, ben de onu söylemek istiyorum.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hayır, siz öyle söylemiyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, benim kastım odur.
Yani, eleştirilere tahammüllü olacak iktidar partisi, bunu ifade etmek istedim.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – O hâlde ne yaptınız bana söyler misiniz?
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, onu söylemek
istedim, onu söylemek istedim, kastım oydu.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gerekeni yapmıyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmacı kürsüye geldi,
konuşmacı kürsüde bekliyor.
BAŞKAN – Lütfen, lütfen sakin olun.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sakinim, siz sakin olun.
BAŞKAN – Lütfen sakin olun, lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)
Sayın Özdalga, buyurun.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – “Bey”i açıklayın. Bey kim, ırgat kim?
“Bey”i açıklayın. Bey kim bey?
BAŞKAN – Sayın Özdalga, buyurun.
Size söz verdim, on dakikadır süreniz.
HÜSEYİN ÜNSAL (Antalya) – Sayın Başkan, “bey”i açıklayın “bey”i!
BAŞKAN – Sayın Özdalga, buyurun. (CHP
sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN ÜNSAL (Antalya) – Bey kim tebaa kim? Osmanlı tebaası mı
var burada?
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Siz sadece üslup için Kamer
Genç’e ceza verirken küfür eden milletvekiline hiçbir ceza vermiyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, bakın, halkımız bizi
televizyonları başında izliyor. Bu görüntüler halkımıza hiç hoş yansımıyor.
(CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN ÜNSAL (Antalya) – Cumhuriyette yaşıyoruz, hatırlatırım.
Konuşmanızı anlayamadım, açıklayın.
BAŞKAN – Söylemek istediğim şudur: İktidar makamı birazcık
tahammüllü olmayı gerektirir, muhalefet eleştirecek, eleştirinin dozu biraz
fazla kaçabilir, tahammül edin diyorum iktidar partisi milletvekillerine. Başka
ne diyeceğim? (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – O zaman Sayın Başkan, bu
davranışınızla bizlere küfür edilme hakkını veriyorsunuz.
BAŞKAN – Yani, sizin, beni, bunları söylediğim için tebrik
etmenizi beklerken tepki gösteriyorsunuz, anlayamadım, anlayamadım doğrusu.
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkanım, daha konu çözülmeden yeni
konuya geçiyorsunuz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Peki, Sayın Özdalga, buyurun
lütfen.
AK PARTİ GRUBU ADINA HALUK ÖZDALGA (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin
10’uncu maddesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Biliyorsunuz, görüşmekte olduğumuz bu madde 84’üncü maddenin son
fıkrasını yürürlükten kaldırmaktadır. Bu fıkradaki düzenlemeyle, bir parti
kapatıldığı zaman Anayasa Mahkemesi kararına göre sözleri ve eylemlerinden
dolayı sorumlu tutulan milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği o
nedenle düşmüş olmayacaktır. Mevcut durum, mevcut hüküm orantısız cezaya yol
açmaktadır, haksızlığa neden olmaktadır ve zannediyorum en önemlisi temsilî demokrasiyi zedeleyen bir nitelik taşımaktadır.
Orantısız cezaya yol açmaktadır çünkü o söz ve eylemlerden dolayı
milletvekilinin partisi zaten kapatılarak cezalandırılmaktadır. Kendisi 69’uncu
maddeye göre zaten beş yıl siyaset cezasına çarptırılmaktadır, bir siyasi
partiye kurucu üye ve yönetici olamamaktadır. Bir de Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeliğinin düşmesi, üçüncü ve orantısız bir ceza niteliği taşımaktadır,
haksızlıklara neden olmaktadır çünkü aynı hükümle karşı karşıya kalan,
milletvekilliği düşen kişilerden biri sadece birkaç ay sonra yapılacak bir
seçimde tekrar milletvekili olabilirken tamamen tesadüfi
zamanlamaya bağlı olarak bir başka milletvekili ancak uzun yıllar bekledikten
sonra bu hakka kavuşabilmektedir mevcut durumda. Bu da ciddi bir eşitsizlik
yaratmaktadır ama en önemlisi, mevcut durumun temsilî
demokrasinin işleyişini zedelemesi ve sakatlamasıdır. Milletvekilliğinin
düşmesiyle geniş bir seçmen kitlesini temsil edilme hakkından mahrum
kalmaktadır. Bu açıdan, asıl cezalandırılan hiçbir suçu olmamasına rağmen o
milletvekilinin temsil ettiği kitle olmaktadır. Teklif edilen düzenlemeyle bu
mahzurlar kalkmış olacaktır.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 10’uncu madde
çerçevesinde ele aldığımız bu konu esas itibarıyla siyasi partilerin
kapatılmasıyla ilgili olup onun sonuçlarından, türevlerinden biridir.
Partilerin kapatılmasıyla ilgili esas maddeyi dün gece müzakere
ettik. Ben burada sadece bir noktaya işaret edeceğim: Hepimizin, hepinizin
bildiği gibi, burada değişik arkadaşların ifade ettiği gibi Türkiye bir
partiler mezarlığı. 1960’tan bu yana 25 tane kapatılan parti var, askerî
yönetimler tarafından kapatılanlar hariç. Bu sayı Avrupa’da, Avrupa ülkelerinin
tamamında 5-6 civarında. Yani Türkiye’de ortalama iki yılda bir, bir parti
kapatılıyor. Neden böyle? Bu sorunun cevabını araştırmamız ve bir çözüme dönük
adımlar atmamız gerekiyor.
Bu durumun mantıken üç tane sebebi olabilir: Bizim partilerimizde
bir yanlış olabilir. Belki sık sık suç işleme
eğiliminde bizim partilerimiz, birinci şık. İkinci şık, hukuk normlarımızda
kusur var ve parti kapatmayı istisnai bir durum, bir müeyyide değil, kolayca
kullanılabilecek bir önlem olarak hukuk normlarımıza getirmiş durumdayız.
Üçüncüsü de, o normları uygulamak durumunda olan kurumlarımızın yorumlarında
bazı sıkıntılar var.
Bu Anayasa değişikliği paketinde ilgili düzenlemeler açısından
temel varsayım, bizim partilerimizde, milletimizin kurduğu partilerde çok büyük
yanlışlar olduğu istikametinde değildir. Bizim milletimizin kurduğu partiler, bu kadar sık kapatılmayı hak
eden partiler değildir. Siyasi partilerin kapatılması ve onlarla ilgili türev
düzenlemeler de bu perspektif açısından görülmelidir, ele alınmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şuna da önemle işaret etmek
istiyorum: Bu Anayasa değişikliği paketinde getirilen değişiklikler, siyasi
partilerin kapatılmasındaki eşiğin yükseltilmesi dâhil daha yüksek
standartlarda bir demokrasiyi ve demokratik devleti öngörmektedir. Demokratik
devlet ve iyi işleyen bir temsilî sistem, aynı
zamanda ülke bütünlüğünün, millî birliğimizin ve beraberliğimizin en büyük
güvencelerinden biri olacaktır. Halkımızın daha yüksek koruma altına alınmış
partilerde teşkilatlanabilmesi, görüş ve taleplerini demokratik bir ortam
içinde dile getirebilmesi, o görüşler bize zaman zaman
çok ters ve aykırı olsa dahi şiddet öngörmediği sürece ülkemizin birlik ve
bütünlüğünü zayıflatan, zedeleyen, tehdit eden değil, güçlendiren ve pekiştiren
sonuçlar doğuracaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzde duran basit bir
gerçek daha var. Türkiye çok partili demokrasiye 1950’de geçti. Aradan geçen
altmış sene gibi uzun süreye rağmen henüz milletin kendi temsilcilerinin eliyle
demokratik meşruiyeti olan bir anayasa yapmayı hâlâ başaramadık. Bu acı bir
gerçek. Demokratik tecrübesi bizden çok daha zayıf olan Güney Avrupa, Doğu
Avrupa ülkelerinin çoğu bunu başardı ama ne yazık ki aradan geçen altmış seneye
rağmen biz bunu başaramadık. O arada, geçen altmış sene içinde, bazıları çıkıp
milletin meşru temsilcileri tarafından hazırlanıp “doğrudan onun eliyle
vazolunan, doğrudan milletin kendi eliyle yürürlüğe konulan” diye halkın
gözünün içine baka baka kaba tahrifatları
mukaddimesine, en başa koyduğu anayasaları getirdiler, yürürlüğe koydular ama
biz bu anayasaları bile hâlâ değiştiremedik. Öyle görünüyor ki 23’üncü Dönem,
ne yazık ki 1982 askerî rejim Anayasası yerini alacak yeni bir anayasayı
yapamadan son bulacak.
Hangi partiler yeni bir anayasa yapılmasını istedi, hangileri
istemedi? Kim uzlaşma istedi, kim uzlaşmaya yanaşmadı? Tamamen yeni bir anayasayı
kimler istedi, kimler istemedi? Ben, bu tartışmalara ve karşılıklı suçlamalara
burada girmeyeceğim çünkü her şey milletimizin gözü önünde cereyan etti. Kimin,
hangi partinin neyi istediği, kimin neyi istemediğini milletimiz çok iyi
biliyor, bunun da hesabını sandıkta kesecek.
Şimdi, önümüzde duran bir sınırlı değişiklik öngören bir paket
var. Şu ana kadar görünen o ki bu paketin, halk oylamasına, referanduma gitmeyi
zorunlu kılacak bir sayı ile Meclisten geçmesi büyük bir ihtimal. Sanıyorum
hatırlayacaksınız, ana muhalefet partisi ısrarlı bir şekilde AK PARTİ’nin referanduma gidemeyeceğini, kaybetmekten korktuğu
için gidemeyeceğini, eğer kaybederse erken seçime gitmekten çekindiği için
referanduma gidemeyeceğini ısrarlı olarak dile getirdi. Şimdi, öyle görünüyor
ki -göreceğiz- bu müzakerelerin sonunda büyük bir ihtimalle iş referanduma
gidecek ama ne kadar ilginç ki -başka kelime kullanmayayım- ana muhalefet
partisi şimdi referandumun önünü kesmek için Anayasa Mahkemesine gitmek üzere
imza tamamlamaya çalışacağını açıkladı. Anayasa Mahkemesine gitmenin bir hak
olduğunu, böyle bir hakkın var olup olmadığını tartışmıyorum. Elbette böyle bir
hak var ama bizim de bir hakkımız var. Siyaseten çözülmesi gereken bir sorunu
gerçek iktidarın ve egemenliğin sahibi milletin o iktidarını kullanmasının
önünü kesmek için mahkemeye gidenleri bizim de millete şikâyet etme hakkımız
var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sen onu git, Avrupa’ya şikâyet et!
BAŞKAN – Sayın Özdalga, süreniz doldu,
size iki dakika ek süre veriyorum efendim.
Buyurun konuşmanızı tamamlayınız.
HALUK ÖZDALGA (Devamla) – Evet, iki dakikam var.
Son olarak bir konuya daha işaret edeyim. Dün gece burada 9’uncu
maddeyle ilgili olarak yapılan müzakereler sırasında ana muhalefet partisinin
sözcüsü bizlere döndü, AK PARTİ’ye döndü ve bizlerin
vicdanına hitap etti, vicdanına bir çağrı yaptı. Şu yirmi adım ötedeki kulübeye
giderken, perdenin arkasında oylarınızı kullanırken vicdanınızın sesini
dinleyin anlamına gelecek bir çağrıda bulundu. Ben bu çağrı için de çok
teşekkür ediyorum. O perdenin arkasında oyunu kullanan AK PARTİ’li
veya bir başka partili hiçbir milletvekilinin vicdanının sesinden başka bir
şeyi dinlemesi mümkün değildir.
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Hangi perde? Hangi perde?
CANAN ARITMAN (İzmir) – Perdeler açıktı!
HALUK ÖZDALGA (Devamla) – Ama yirmi adım atıp o kulübeye kadar
gidemeyenlerin, vicdanına kilit vurulmuş kişilerin (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) nasıl böyle bir çağrı yaptığına da
hayret etmek gerekir, hayret etmek gerekir.
Bu duygularla, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özdalga, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 10’uncu madde üzerinde gruplar
konuşmalarını tamamladılar.
Şimdi şahıslar adına İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit.
Sayın Yiğit, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin Anayasa’nın 84’üncü maddesinde değişiklik
yapan çerçeve 10’uncu maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yıllardan beri ifade
ettiğimiz özlemimiz, otoriter ve vesayetçi 1982 Anayasası’nın yerine,
halkımızın demokratik özlemlerine cevap veren ve yeni ve gerçek anlamda
demokratik bir anayasanın olmasıdır. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik
rejimlerde üç ana erk bulunur: Yasama, yürütme, yargı. Bazı
güçleri bunların dışında ayrı bir erk olarak görmemek lazım. Bu güçlerin
doğal yerleri yürütmenin içidir ve bu güçler yürütme erkinin gözetimi ve
denetimi altındadırlar.
Bu ülkenin insanları, tarihin en karanlık, en acı dönemi 12 Eylül
sürecini yaşadı ve gördü. Siyasi partiler kapatıldı, binlerce insan gözaltına
alındı, on binlerce insan tutuklandı ve Barış Derneğini kuranlar bu ülkede
-özellikle şimdi burada rahmetle anıyorum, Sayın Mahmut Dikerdem-
yargılandı ve tutuklandı. Gerçekten, değerli arkadaşlarım, bunların amacı
neydi? Birlikte olmanın, birlikte yaşamanın, birlikte davranmanın modeli
üzerinde toplumsal bir uzlaşma sağlamak için çaba gösterdiler bu değerli
arkadaşlarımız. Onun için, ben, Mahmut Dikerdem’i
gene tekrar burada rahmetle anıyorum ve çok üzücü bir şey tabii ki yani Barış
Derneğini kuran insanlar bu ülkede yargılanıyor.
Değerli arkadaşlarım, şunu söylemek istiyorum: Barışı ve
demokrasiyi, barbarlığa karşı hoşgörüyü, karanlığa karşı aydınlığı, ölüme karşı
yaşamı savunmak insan onurudur ve insanlık sorumluluğudur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yaşam durağan değildir, esas
olan değişimdir. Değişim, var olanı değiştirecek yeniliklerin ürünüdür.
Muhalefet, her durumda ve mutlaka var olanın aksini savunmak ve aksiyle
yetinmek değildir. Muhalefet, çoğu kez en beğendiğiniz mükemmeli bile kalıcı,
değişmez görmeyip değişkenlerini keşfederek yeni mükemmele ulaşabilmenin bir
aracıdır. Düşüncenin sonsuzluğa açılışı, karşıt ya da inkârcı olsun veya
olmasın tüm düşüncelerin çatışarak, yarışarak, birbirini geliştirerek birlikte
var olabildikleri bir ortamın yaratılmasıyla gerçekleşebilir.
Sayın milletvekilleri, demokrasiyle bağdaşmayan, toplumun
gerisinde kalmış, özgürlüklerin önüne kapatılmış, vesayet altında çıkarılmış
1982 Anayasası’nın değiştirilmesi artık zorunlu hâle gelmiştir. Ben bu yüce
Meclisin, çağın ve ülkenin koşullarına uygun, çağdaş, özgürlükçü, katılımcı,
demokratik bir sivil anayasa yapmasını beklerdim. Bu yapılmadığı gibi, her
fırsatta, darbelere karşı olduklarını söyleyen siyasi partilerimizin Anayasa
değişiklik paketine karşı çıkmalarını da anlamak mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, eğer bu ülkede hukukun üstünlüğüne
inanır, hayata geçirirseniz orada bu tip sorunlar olmaz ama hukukun üstünlüğüne
değil de üstünlerin hukukuna dayanırsanız o zaman iş farklılaşır. Devletin,
kendi hukukunu koruduğu gibi bireyin de hak ve özgürlüklerini koruma diye bir
sorumluluğu vardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa’nın 83’üncü
maddesinin ikinci paragrafı aynen şöyle: “Seçimden önce veya sonra bir suç
işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz,
sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” Bu hüküm, yürürlükte olan
Anayasa’nın 84’üncü maddesinin son fıkrasında yer alan hükümle çelişmektedir.
İşte bu nedenle, üzerinde görüşmekte olduğumuz teklifin çerçeve 10’uncu
maddesiyle, Anayasa’nın 84’üncü maddesinin son fıkrası yürürlükten
kaldırılmaktadır. Bir partinin kapatılması millet ile milletvekili arasında
kurulu olan bağı sona erdirmez. Kaldı ki milletvekilliği düşen kişi ilk
seçimlerde bağımsız milletvekili olarak yeniden Meclise dönebilmektedir. Bu
durum göz önüne alındığında, milletvekilliğinin düşürülmesi yaptırımının bir
mantığı kalmamaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; en son, geçen basında okuduk,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili Pakistan örneğini vererek
Pakistan’daki yargıçların istifa ettiğini söyledi. Evet, doğru, ben
katılıyorum, Pakistan’daki yargıçlar istifa etti fakat bir farklılık var:
Pakistan’daki yargıçlar onurlu bir şekilde, darbelere karşı direnerek istifa
ettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yiğit, size de bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayınız.
İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Tamam Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Halkı kandırarak, korkutarak, sindirerek yönetme günlerinin
bittiğini herkesin anlaması gerekir. Kamuoyu yoklamaları gösteriyor ki halk bu
değişime olumlu bakmaktadır. Hiçbir güç, hiçbir oyun, hiçbir kandırmaca, hiçbir
saldırı bu kararı değiştirmeyecektir. 82 Anayasası’nda yapılacak
değişikliklerle demokrasi geliştirilecek, özgürlüklerin önü açılacak, hukuk
devletinin üstünlüğü egemen olacak, toplumsal barış gerçekleşecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle görüşülmekte olan Anayasa değişikliğine
ilişkin hükümlerin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yiğit, teşekkür ederim.
Şimdi, şahısları adına ikinci söz Şanlıurfa Milletvekili Sayın
İbrahim Binici’ye ait.
Sayın Binici, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır efendim.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle ilgili olarak şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi en içten duygularımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, yarın 23 Nisan, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin açılışının 90’ıncı yılı. Bu geçen süre zarfında,
cumhuriyetimiz eşitlik ve adalet konusunda daha katı bir noktaya gelmiştir. 23
Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları çerçevesinde, dünya
çocuklarını ülkemizde misafir edeceğiz. Evet, ya kendi çocuklarımız, onlara ne
yapıyoruz? Ağır ceza mahkemelerinde yargılanarak yaşlarından büyük cezalara
çarptırıyoruz. İşte, AKP’nin adalet anlayışının en yalın tanımı budur.
Değerli arkadaşlarım, bu bayramı gerçek anlamıyla kutlamak
isterdik ama belirttiğim nedenlerden dolayı, her bayramda olduğu gibi bu
bayramda da bizim çocuklarımız, yine cezaevlerinde, zindanlarda
geçireceklerdir. Diliyorum ki 23 Nisan Bayramı’nın tutsak çocuklarımızın
özgürlüklerine vesile olsun. Bu en temel insani hakkımızdır.
Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasası’nın 84’üncü maddesinin son
fıkrasının yürürlükten kaldırılması, tabii olarak, ilerlemenin işareti olarak
algılanabilir. Ancak, bizim temel
inancımız, her platformda dillendirdiğimiz gibi, 1982 darbe Anayasası’nın
tümden değiştirilmesidir. AKP Hükûmetinin ince
hesapları bir kez daha devreye girmiştir. Hükûmetin
yaptığı bu küçük balans ayarlarıyla seçimlere hazırlık yaptığı apaçıktır. Asıl
hedefi, ülkemizi sivil, demokratik, katılımcı, çoğulcu bir anayasaya
kavuşturmak yerine, gelecekte de kendi iktidarını sağlamlaştırmak gayreti
içerisindedir. AKP Hükûmeti bir tarafta yaptığı bu
küçük değişikliklerle statükoyu tehdit ederek “asıl
devlet gücü benim” mesajını vermekteyken halka da ne kadar vazgeçilmez olduğunu
göstermeye çalışmaktadır. AKP Hükûmeti, bu faydacı
politikalarla şimdiye kadar amaçladığı hedeflerini tek tek
gerçekleştirmiştir. Diğer muhalefet partilerinin tutumları sayesinde AKP Hükûmeti, Parlamentonun yasama gücünü dilediği şekilde
kullanabilmektedir. Genel Kurulda sık sık şahit
oluyoruz. Anayasa değişikliğiyle ilgili yapılan görüşmelerde diğer muhalefet
partilerinin sayın hatipleri, zaman zaman, AKP’nin
siyasal çoğunluğunu kullanarak dilediği şekilde yasama gücünü hoyratça
kullandığını ifade etmektedirler. Peki, şimdi soruyoruz: Sayın muhalefet
partileri, neden Seçim Yasası’nda bir değişiklik yapılarak bu sayısal çoğunluğa
son vermeye yanaşmıyorsunuz? Milletimizin tercihlerine neden saygı
duymuyorsunuz? Ancak üçüncü dünya ülkelerinde görülen yüzde 10’luk seçim
barajını neden makul bir düzeye getirmeye yanaşmıyorsunuz? AKP’nin bu sayısal
çoğunluğunun tek sebebi sizin bu katı tutumunuz değil midir? Eğer…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Binici, size de bir dakikalık ek süre veriyorum.
Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Eğer AKP’nin mutlak hâkimiyetine son verme noktasında samimiyseniz
gelin, bu ilkel Seçim Yasası’nı hep beraber değiştirelim.
Gelişmiş, ileri demokrasilerin hiçbirinde yüzde 10’luk bir seçim
barajının olması düşünülemez. Avrupa’da seçim barajlarının ortalaması yüzde 1
ile 5 arasında değiştirmektedir. Yüzde 10’luk baraj sistemi temsiliyette
adaleti engellemektedir. Halkın iradesinin Meclise tam olarak yansımasının
önündeki en büyük engel yüzde 10 baraj değil midir? “Halk bilmez, biz en
iyisini biliriz ve uygularız.” anlayışına son vermek için yüzde 10’a artık
yeter demeliyiz. AKP’nin siyasal çoğunluğu değerli muhalefet partilerini
gerçekten rahatsız ediyorsa temsiliyetin önündeki
adaletsizliği hep beraber ortadan kaldırabilme şansına sahibiz. AKP’nin mutlak
hâkimiyetine sandıkta son verelim, demokrasinin gereğini burada yapalım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Binici, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine başlayacağız ancak
ondan önce, verilmiş iki ayrı önerge var aynı mahiyette. İç Tüzük’ün 72’nci
maddesine göre görüşmelerin devam ettirilmesini amaçlayan iki önerge, Sayın
Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar
Milletvekili ve Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır ve arkadaşlarınca
verilmiş.
Her ikisini şimdi ayrı ayrı okutup
birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra
Sayılı Yasa Teklifinin 10. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini
arz ve talep ederiz.
|
Şevket Köse |
|
Halil Ünlütepe |
Suat Binici |
|
Adıyaman |
|
Afyonkarahisar |
Samsun |
|
Atila Emek |
|
Dr. Canan
Arıtman |
Turgut Dibek |
|
Antalya |
|
İzmir |
Kırklareli |
Gerekçe:
Anayasa teklifi ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete
doğru çekilmek istenmektedir
Anayasa değişikliği toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan
kaynaklanmamıştır. Ne çiftçi, ne esnaf, ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de
işsiz yurttaşımız Türkiye'de bir Anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin bir
talep ortaya koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa değişikliği teklifi halkın hiçbir
somut sorununa, hiçbir somut çözüm getirmemektedir. Yani Anayasa değişikliğinin
içeriği ile halkın sorunları örtüşmemektedir.
Anayasa değişikliği teklifi, halkın değil, siyası iktidarın
gündemidir. Yoksulluk, işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki
seçimleri Anayasa tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma
amacını gütmektedir.
Bu Anayasa değişikliği siyasi iktidarın güncel çıkarlarını
gerçekleştirmek üzere ortaya atılmıştır. Bu nedenledir ki, Parlamento içindeki
hiçbir siyasi parti tarafından desteklenmemektedir.
Bu Anayasa değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil,
siyasi iktidarın talebi olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu
birleştirmeye değil ayrıştırmaya yönelik bir tekliftir. Türkiye'yi ayrıştıran,
Türkiye'yi parçalamaya yönelik çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı
niteliğindedir.
Anayasa değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması
hem Parlamentoya hem Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm
maddelerin birlikte oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir.
Milletin vekiline maddeleri teker teker oylama hakkı
verilirken, milletin kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi
anlayışıyla bağdaşmaz.
Bu anayasa değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir. Toplum
kesimlerinin desteği yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata
geçirilmeye çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur,
darbe dönemlerinde Anayasa dayatılır.
Bu Anayasa değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel
dayanağını oluşturan üç temel erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir
yaklaşımla siyasi iktidarın hegemonyası altına alma planının uygulanma
belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak
değerlendirmektedir. Yargının yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi
denilemez. Yargının siyasetin güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile
açıklanabilir.
Bu Anayasa teklifi Sayın Başbakanının ve siyasi iktidar
yetkililerinin kendilerini kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin
şekillenmesi Başbakan ve bakanları Yüce Divan’da aklanmaya yöneliktir.
Çoğunluğu hukukçu olmayan bir mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların
ceza yargılaması yaptığı bir düzen kurulmaktadır.
İdarenin eylem ve işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde
gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya konularak, siyasetçiler sorumluluktan
arındırılmaktadır. Geçici 15. madde kaldırılırken, siyası iktidarlara kalıcı
dokunulmazlık getirilmektedir. Bu düzenleme iktidar partisinin hiçbir şekilde
kapatılmayacağına ilişkin bir düzenlemedir. Böylece iktidar mensuplarına hem
sorumsuzluk hem de dokunulmazlık getirilmektedir.
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi haline getirilmiştir. Adalet
Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı açısından sorgulanırken,
başka bakanlık memurlarının da HSYK'ya dahil edilmesi ile yargı bağımsızlığı daha da zedelenir
noktaya taşınmıştır. Yine hakim ve savcıların
soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde yaşanan
olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle
oluşturulmalarında mutlaka tüm toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır.
Anayasa metinlerinin toplumsal mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine
dönüştürülmesi toplumsal birlikteliğe zarar verir. Toplumu gererek,
ayrıştırarak siyaset yapma belki belirli bir zaman diliminde bazı siyasi
partilerin çıkarına olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendini iradesini
istismar eden siyasi partilere mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun hesabını
sorar.
Bu açıdan söz konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 10. maddesinin
TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca, görüşmelerinin devamına karar
verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.
|
Faruk Bal |
|
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
|
Konya |
|
İzmir |
Mersin |
|
|
Ahmet Orhan |
|
Beytullah Asil |
S. Nevzat
Korkmaz |
|
|
Manisa |
|
Eskişehir |
Isparta |
|
|
M. Akif Paksoy |
|
Hüseyin Yıldız |
Recep Taner |
|
|
Kahramanmaraş |
|
Antalya |
Aydın |
|
Gerekçe:
Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat
altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini
belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen
demokrasisini;
21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,
Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal
uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme
yapılmasını,
Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna
duyurulmasını,
Her partinin görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin
takdirine sunulmasını,
Seçimler sonunda oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa
değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,
Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,
Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda
yükseltecek,
Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter
yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde
çalıştıracak,
Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi
dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını
ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış
olacaktır.
AKP, MHP’nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı
Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten
kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi subjektif
hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin
denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu
olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk
devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem
yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen
Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur,
Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP’den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP’den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve
işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP’den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP’den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri
alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini
karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı
için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale
getirmektedir.
Bu hususlarda uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam
edilmelidir.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, oylamadan evvel yoklama
istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleştirerek işleme aldığım iki
önergeyi oylarınıza sunmadan önce bir yoklama isteği var.
Yoklama isteğinde bulunan arkadaşlarımızı tespit edeceğiz: Sayın Anadol, Sayın Özyürek, Sayın Sav,
Sayın Emek, Sayın Kart, Sayın Keleş, Sayın Akıncı, Sayın Dibek, Sayın Oksal,
Sayın Selvi, Sayın Demirel, Sayın Korkmaz, Sayın
Yazar, Sayın Barış, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Ünsal,
Sayın Köktürk, Sayın Aydoğan, Sayın Yıldız, Sayın
Baratalı, Sayın Atay.
Sayın milletvekilleri, şimdi elektronik sistemle yoklama
yapacağım.
İki dakikalık süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum efendim.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin,
7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Her zaman olduğu gibi, soru sormak isteyen arkadaşlarımız,
sistemde silinmiş oldu, tekrar girecekler herhâlde.
Buyurun Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, şimdiye kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde
görev yapmış milletvekillerinden kaçının Anayasa’mızın 84’üncü maddesi
gereğince milletvekilliği düşürülmüştür? Bunlardan kaç adedinin fiilî
görüşülmekte olan teklifle kaldırılacak son fıkrayla ilgilidir?
2- Hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,
dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle haklarında fezleke gönderilen
milletvekillerinin sayısı nedir? Bunların kaçı hakkında yolsuzluk ve usulsüzlük
iddiası vardır? Bu Anayasa değişiklik teklifinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, Sayın Tankut, şimdi sıra
geldi size.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Hükûmete yakın çevrelerin…
KADİR URAL (Mersin) – Sayın Başkan, bir dakika bile dolmadan
kesiliyor!
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Bir dakika dolmadan kesildiği için sorumu soramadım efendim.
BAŞKAN – Ne oldu efendim anlayamadım?
KADİR URAL (Mersin) – Bir dakika dolmadan kesiliyor.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Süre dolmadan kesildi sesim.
BAŞKAN – Efendim bu otomatik olarak kesiliyor.
Sayın Tankut, buyurun sizde sıra şimdi.
Buyurun, sorabilirsiniz.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Hükûmete yakın çevrelerin
ve AKP’nin Anadolu’daki teşkilat mensuplarının, özellikle toplumumuzun
muhafazakâr ve mütedeyyin kesimi üzerinde baş örtüsü
ve imam hatiplerin katsayısı meselesinin mevcut Anayasa’dan kaynaklanan
sıkıntılar yüzünden çözülemediğini, yeni Anayasa değişikliğiyle baş örtüsü ve
imam hatip meselesinin kökten çözüleceğine dair söylem ve beyanatlarla
kamuoyunu etkilemeye çalıştıkları söylenmektedir. Bu doğru mudur? Baş örtüsü ve imam hatiplerin katsayı meselesinin kökten
çözümü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP TANER (Aydın) – Otuz saniyede kesiliyor.
BAŞKAN – Şimdi, arkadaşlar, sistemi bir dakika üzerine lütfen kurun.
Ama bak bir dakika dolmadan kesildi sesi Sayın Tankut’un.
Sayın Nalcı var sırada.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vatandaşın gerçek gündeminin Anayasa değil, işsizlik ve yoksulluk
olduğunu söylüyorlar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ocak 2010 tarihinde
İzmir’de “Bizim işsizlik meselemizin iki boyutu var. Onlardan
bir tanesi yapısal boyut. Şayet küresel kriz olmasaydı bile biz zaten çok ağır
bir işsizlik sorunuyla karşı karşıyaydık.”, Devlet Bakanı Ali Babacan ise
“2000-2009’da işsizlik yapısal boyuttu, çözümü için de kapsamlı yasal
düzenlemelere ihtiyaç duyulan bir sorundur.” diyor ama Sayın Başbakan ise
“İşsizlik bana göre yapısal bir sorun değil, sanal bir sorun, ahlaki bir
sorundur.” diyor.
Buna göre, Bakanlar Kurulunda acaba işsizliği konuşuyor musunuz?
Konuşuyorsanız, bakanlar ile Başbakan arasında yapısal bir sorun mu var? Sizce
işsizlik problemi nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum:
Görüşmekte olduğumuz pakete milletvekili dokunulmazlığı niçin konulmadı?
23’üncü Dönemde milletvekillerine kürsü dokunulmazlığıyla ilgili sınırlama
getiren değişikliği getirecek misiniz? AKP’nin Seçim Beyannamesi’nde
milletvekili dokunulmazlığıyla ilgili vatandaşa vaadi nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın İnan…
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, AKP’nin hazırlamış olduğu bu değişiklik paketi
milletimizin beklentileri değildir maalesef. Milletimizin beklentileri:
Cumhuriyet tarihinin zirvesine çıkan işsizliğin azaltılması, çalışanların
durumlarının iyileştirilmesi, çiftçilerin borçlarının yapılandırılması,
esnaflara destek, sanayicinin canlanması için yeni teşviklerdir; meslek
liseleri ve imam hatipler katsayı problemleridir; yıllardır istismar edilen baş örtüsü meselesidir.
Şimdi size soruyorum: Milliyetçi Hareket Partisinin katsayı çözümü
için verdiği kanun teklifine neden destek vermediniz? Baş
örtüsü meselesinin çözülmesi için Milliyetçi Hareket Partimizle
yaptığınız protokolde YÖK’ün 17’nci maddesiyle ilgili maddeyi değiştirmek için
attığınız imzaya neden sadık kalmadınız? Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük
diye sunmaya çalıştığınız bu Anayasa değişikliği tüm bu sorunlara çözüm
getirecek midir? Daha çok özgürlük derken baş örtüsü
hâlâ neden tutsaktır? Bu Anayasa değişikliğine bunları niye almadınız?
BAŞKAN – Komisyon Başkanımızın söz talebi var.
Buyurun Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Şimdi, Sayın
Başkanım, Sayın Işık sorusunda “84’üncü madde kapsamında vekilliği düşürülen
kaç kişi var?” dedi. Kapatılan siyasi partiler içerisinde -yanlış
hatırlamıyorsam- 2 kişi var. Bunların her ikisi da açmış olduğu davayı İnsan
Hakları Mahkemesinde kazandılar ancak Anayasa Mahkemesine yapmış oldukları
müracaatta, “Geriye yürümez, bizim yapacak bir şeyimiz yoktur.” diyerek konuyu
kapattılar. Dolayısıyla, bunun kaldırılması gerekiyor. Dünyada hiç bunun örneği
filan da yok.
İkinci bir soru olarak, yine, Sayın Işık’ın dokunulmazlık
konusunda bir sorusu var. Dokunulmazlıkla alakalı elimde, en son gelen
dosyalarla beraber, 627 dosya var. Bu 627 dosyanın 421’i BDP’ye
ait, 121 dosya AK PARTİ, 57 dosya CHP, 25 dosya MHP, 3 dosya da bağımsızların
var. Toplam 137 vekille ilgili bu. Bunun, 74 vekil AK PARTİ’nin,
29 CHP, 19 BDP, 13 MHP, 2 de bağımsız vekilin var. Toplam
dosya sayısı bu. Bunların içerisinde, benim tespit ettiğim, 13 dosya
özellikle yolsuzlukla alakalı. Bunlar da belediye başkanlığı döneminden kalma.
Ben şimdi şu soruyu da merak ediyorum: Dokunulmazlık elbette ki
önemlidir ama dokunulmazlığı -öyle zannediyorum, ilgilenirken- mahkemelerin
bağımsızlığı, hâkimlerin teminatı, üniversitelerin özerkliği bağlamında
algılamak lazım. Bir kurum düşünün ki kendine verilen rahat çalışma konusunda
bunu imtiyaz sayması… Hâlbuki bu bizim şahsımıza verilmiş bir şey değil. Vekillerin bunu bir daha düşünmesi lazım. Bu benim tamamen
teorik, bilimsel bir görüşüm. Dünyada Hollanda dışında bütün ülkelerde
dokunulmazlık var. Türkiye'de dokunulmazlıkla alakalı oturup düşünürüz ama
benim tamamen şahsi kanaatim, çok sonlarda yer alacak olan bir konudur. Benim
dosyam filan da yoktur. Yani, kurumu korumak adına öyle zannediyorum bunu bir
kez daha düşünmemiz gerekiyor.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sekiz yıldır düşünmediniz mi bir kez
daha?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan…
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Ben de dokunulmazlık konusundan başlamak istiyorum. Dokunulmazlık,
milletvekillerinin kişisel anlamda korunmasının ötesinde, milletin hukukunun
korunması için getirilmiş, birçok demokratik ülkede uygulanan bir mekanizmadır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, kalpazanlara niye
dokunmayacağız? Yüz kızartıcı bir suç.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Burada milletin hukukunu
rahat bir şekilde, özgür bir şekilde, hiçbir çevrenin etkisi altında kalmadan
milletvekillerinin korunması için getirilmiş bir mekanizmadır. Türkiye'nin
genel demokratikleşme süreci içinde, şu ana kadar, milletvekilleri dışında da
dokunulmayan birçok çevreye dokunuldukça, milletvekilliği dokunulmazlığı da
elbette yeniden değerlendirilecektir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Onları da siz yarattınız.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bunun dışında, niçin
ekonomi, işsizlik konusuna girmiyoruz da, şu anda Anayasa’yı tartışıyoruz gibi
sorular geldi. Yoksulluk, işsizlik… Bir defa, ekonomi dediğiniz alan… Sosyal
bilimleri bilen herkes bilir ki, sosyal konular arasında ilişkiler vardır.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Bakan, sorumu dinlememişsiniz,
sorum o değil.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Nalcı…
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Ekonomi, diğer alanlardan
izole, etrafında duvarlar örebileceğiniz bir alan değildir. Siyasi istikrar
olmadan, güven olmadan, hukuk düzeni oturmadan uzun vadede ekonomiyi de birinci
sınıf bir ekonomi yapmanız mümkün değildir.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Bakan, ben onu söylemedim.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Dolayısıyla, burada
yaptığımız çalışmalar hukuk devleti, daha yüksek demokratik standartlar
anlamında yaptığımız çalışmalar, ekonomiyle de, halkımızın geleceğiyle de bu
anlamda bire bir ilişkilidir. İşsizlik sorununun çözümü de bu anlamda bunlarla
bire bir ilişkilidir.
Ayrıca, yine, niye diğer konularda adımlar atılmadı gibi eleştiriler
geldi. Değerli milletvekilleri, şu soruyu sormamız lazım: Burada atılan adımlar
demokrasimizi daha ileriye mi götürüyor, geriye mi götürüyor? (CHP sıralarından
“Geriye” sesleri)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Geriye götürüyor.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – İleriye götürüyor. Ha,
mükemmel olmayabilir, daha iyisi yapılabilir, daha iyisini de teklif edin, onu
da hep birlikte yapalım, çok daha ileriye götürelim ama “Niçin çok daha ileri
şeyler yok? diye daha iyiye karşı çıkmanın da bir
mantığı yoktur. Dolayısıyla önemli olan demokratik standartları daha ileriye
taşımaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan, süre doldu efendim, çok teşekkür
ederiz.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlandı.
Görüşmekte olduğumuz 10’uncu madde üzerinde on altı önerge vardır.
Çekilen kura sonucu yedi önergeyi şimdi okutacağım, sonra da önergeleri
aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinde geçen “son fıkrası”
ibaresinden sonra gelmek üzere “bu kanunun yayımı tarihinden itibaren”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Ahmet
Aydın
Adıyaman
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinde geçen “son fıkrası”
ibaresinden sonra gelmek üzere “bu kanunun yayımı tarihinden itibaren”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Abdurrahman Arıcı
Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Hasip Kaplan |
|
Akın Birdal |
Hamit Geylani |
|
Şırnak |
|
Diyarbakır |
Hakkâri |
|
Şerafettin
Halis |
|
|
Sebahat Tuncel |
|
Tunceli |
|
|
İstanbul |
MADDE: 10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son
fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Son fıkra yerine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
“Siyasi etike aykırılıktan dolayı
milletvekilliğinin düşürülmesi kanunla ayrıca düzenlenir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas numaralı 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Ünsal Hakkı
Suha Okay
Amasya Ankara
MADDE 10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Partisinin kapatılmasına neden olan milletvekili, beyan ve eylemleri
nedeniyle Anayasanın 83. maddesi kapsamındaki dokunulmazlık hükümlerinden
yararlandırılmaz.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa Değişikliği teklifinin, 10. maddesinin
teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
|
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
|
Konya |
|
İzmir |
Mersin |
|
|
Behiç Çelik |
|
S. Nevzat
Korkmaz |
Hüseyin Yıldız |
|
|
Mersin |
|
Isparta |
Antalya |
|
|
M. Akif Paksoy |
|
Ahmet Orhan |
Beytullah Asil |
|
|
Kahramanmaraş |
|
Manisa |
Eskişehir |
|
|
|
|
Recep Taner |
|
|
|
|
|
Aydın |
|
|
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge de
aynı mahiyette ve maddeye en aykırı önerge. Şimdi ikisini birlikte okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10. maddesinin Anayasa
aykırılığı nedeniyle Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna
göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Yaşar
Tüzün
Mersin Bilecik
TBMM Başkanlığına
Anayasa değişiklik teklifinin 10. maddesi Anayasaya aykırıdır.
Teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. 14.4.2010
Tayfun
İçli
Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun efendim.
Süreniz beş dakika Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlarım.
Teklifin bu maddesinde Anayasa’nın 84’üncü maddesinin son
fıkrasının kaldırılması amaçlanıyor. Anayasa’nın 84’üncü maddesinin son
fıkrası, partisinin temelli kapatılmasına sebep olan milletvekilinin milletvekilliğinin düşeceğine ilişkin.
Değerli arkadaşlarım, milletvekilinin işi nedir? Milletvekili
niçin seçilir halk tarafından ve Parlamentoya gönderilir? Milletvekilinin işi
siyaset yapmaktır, yani yasama organında milletin ihtiyacına uygun yasaların
çıkması için çaba sarf eder, Bakanlar Kurulunu, Başbakanı, bakanları denetler.
Bunun tanımı nedir değerli arkadaşlarım? Siyaset yapmaktır.
Dün gece yarısı Anayasa’nın 69’uncu maddesinin dokuzuncu fıkrası
yeniden düzenlendi. Anayasa’nın 69’uncu maddesinin dokuzuncu fıkrası nedir?
“Bir partinin temelli kapatılmasına eylemleriyle neden olan bir kişi, partinin
kurucusu dâhil olmak üzere üyeleri beş yıl müddetle siyaset yapmaktan
yasaklanır.” Bu ne biçim iştir? Bir taraftan Anayasa 69/9’a göre insanlara
siyaset yapma yasağı getireceksiniz, bir taraftan da milletvekilliğini
kurtarmaya çalışacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, burası suçluların kaçtığı, sığındığı ve
halkın vergilerini alarak burada krallar gibi yatma yeri midir? Parlamento
yatma yeri midir değerli arkadaşlarım? Burada bir ikiyüzlülük var. Ya adam gibi
69’un 9’unu da kaldıracaksınız, siyaset yapma yasağını da kaldıracaksınız,
ikisini birlikte, ama bir taraftan siyaset yapma yasağı getirdikten sonra
“Milletvekilliği yapsın bu arkadaşımız.” diyeceksiniz. Bir kere burada bir
ikiyüzlülük var, bir samimiyetsizlik var ve bu ikiyüzlülük ve samimiyetsizlik
Anayasa’nın 68, 69 ve 14’üncü maddeleriyle çelişmektedir.
Değerli arkadaşlarım, yine dün gece yapılan bir değişiklikle
siyasi partilerin kapatılması imkânsız hâle getirildi, her ne kadar burada
hüküm olmakla birlikte. E, madem bir siyasi parti hiç kapatılamayacaksa, niye
milletvekilliğinin düşmesini burada koruyorsunuz? Bir de şöyle bir hinlik var
burada, bir incelik var: Değerli arkadaşlarım, bir siyasi partinin temelli
kapatılmasına neden olanlar, sıradan milletvekilleri değil. Bir siyasi partinin
kapatılmasına sebep olanlar, o siyasi partilerin kurucuları, genel başkanı ve
kurmay heyeti. Türkiye’de açılan bütün siyasi parti kapatma davalarında, o
partinin genel başkanı, kurmay heyeti, genel başkan yardımcılarının
milletvekilliği düşer, herhangi bir, bu merkez kararda, merkez yürütmede
olmayanların düşmez.
E, peki şöyle bir düşünce: Bir siyasi partinin genel başkanı milletvekili
değil veyahut merkez karar yönetim kurulunda olanlar değil ama sizler
milletvekilisiniz. Düşünebiliyor musunuz, sizler burada milletvekilliği
yapacaksınız ama sizin partinizin genel başkanı, kurmay heyeti siyaset
yapamayacak ve Siyasi Partiler Yasası’nın 95’inci maddesine göre bu kişiler,
siyaset yasağı alan kişiler hiçbir şekilde seçimlerde aday gösterilemeyecek. Bu
ne biçim iş, bu ne biçim çelişki?
Bir de, değerli arkadaşlarım, bir siyasi partinin kapatılması
hangi hâlde çok daha mümkün? Odak olma hâli; Anayasa’nın 69’uncu maddesinin
altıncı fıkrası. Bakın, okuyorum: “Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller…”
Yani 68’dekini kastediyor, eylem, fiil. “…o partinin üyelerince yoğun bir
şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya
merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup
genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği
takdirde…” Yani odak olduğu takdirde bir siyasi parti kapatılır Yani bir eylem,
bir fiille bir siyasi parti kapatılmaz.
Bu değişiklik 2001 yılında yapıldı. Şimdi, bu kadar… Dün akşam da
iyice zorlaştırdınız oylarınızla. Değerli arkadaşlarım, bu nasıl bir
anlayıştır, nasıl bir çelişkidir?
Bir de, bir siyasi parti neden kapatılıyor? Yani tutup birini
dövdüğü için, ya, burada kürsüde kürsü masuniyetinden dolayı, konuşmalarından
dolayı kapatılmıyor ki. Bir parti, 68’inci maddenin dördüncü fıkrasındaki
eylemler; devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,
insan haklarına, eşitlik ve hukuk… 68/4 bu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İçli, bir dakika size ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkan, bağlıyorum.
Bir de ne? Anayasa 14: “Devletin ülkesi…” Aynı hükümlerdir.
“…bölünmez bütünlüğünü bozmayı…”
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesiyle, kesin kararla,
bir milletvekilinin veyahut bir üyenin bu derece ağır bir suçu işlediğini siz
kabul edeceksiniz, bir taraftan da onun milletvekilliği yapmasını burada ve kürsü
masuniyeti ve 69’da dün akşam yapılan değişikliklerle, kürsüdeki oyları ve
sözleri, idarenin eylem ve işlemleri artık suç olmayacağına göre burada bir
milletvekili istediğini söyleyecek.
Değerli arkadaşlarım, bu da bir çelişki. O milletvekiline de yazık,
hülle yapacak, yalan söyleyecek, buradan ayda 10 milyar,15 milyar maaş alacak,
özlük hakları devam edecek, kendi tabanına mesajlar gönderecek. Bu bir çelişki,
bu ikiyüzlülük değil mi?
Bu hususları özellikle dikkatinize sunmak ve bu düzenlemenin
Anayasa 68, 69 ve 14’üncü maddelere aykırı olduğunu belirtmek için söz aldım.
Sabrınız için hepinize teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın İçli, teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini açıklamak üzere,
Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün.
Sayın Tüzün, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika efendim.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Anayasa değişikliği teklifinin 10’uncu
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergenin lehinde söz almış bulunuyorum.
Sizleri de saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi
Anayasa’mızın 84’üncü maddesinin son fıkrasını yürürlükten kaldırıyor. Peki,
nedir bu fıkra? Partisinin kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olan
milletvekillerinin milletvekilliğinin sona erdirilmesiyle ilgili bir fıkra.
Peki, değerli arkadaşlarım, dün akşam biz burada geç saatlere
kadar tartıştık, oylamasını gerçekleştirdik ve yine, her zaman olduğu gibi
AKP’nin oy çokluğuyla bu madde kabul edildi. Kabul edilen metne göre, bundan
böyle hiçbir şekilde zaten parti kapatılamayacak. Parti yöneticileri ve parti
mensupları hangi şartlarda hangi suçları işlemiş olsalar bile partileri
kapatılmayacağına göre dolayısıyla da milletvekilliği düşmesi söz konusu
olmayacak. Hâl böyleyse biz bu fıkrayı neden değiştiriyoruz, neden böyle bir
Anayasa teklifinin 10’uncu maddesine bunu koyduk, bunu anlamakta zorluk
çekiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, tabii, Türkiye’nin gündemi Anayasa
değişikliği değil. Türkiye’nin gündemi öncelikle işsizlik, yoksulluk.
Vatandaşımız gerçekten aç, susuz, perişan bir vaziyette yaşamını sürdürüyor.
Çiftçimiz, işçimiz kan ağlıyor. Emeklimizin sorunları oldukça
fazla. Tabii, sorumluluk sahibi hükûmetler
öncelikle bu sorunlara değinmesi gerekirken, Türkiye’yi farklı noktaya, farklı
bir sürece sürükleyen bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız. Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmeti biraz sorumluluk sahibi olsaydı,
şimdi gündemde olan sorunları çözebilme adına birtakım kanunlar çıkarması
gerekirken, Türkiye’nin gündeminde, vatandaşımızın gündeminde olmayan sorunları
bu masaya ve yasalarla düzeltmeye değil, maalesef vitrine oynamayı ve
vatandaşımızın kafasını kurcalamayı tercih ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, yine Anayasa’mızın 84’üncü maddesi 23/7/1995 tarihinde değişmiş. Eski 1982 Anayasası’na göre
milletvekilliği düşürülmesine salt çoğunluk oyu gerekiyordu, 1995’te oy
çokluğuna döndürülmüş. Dolayısıyla 1995’te değişen yani on beş yıl önce değişen
bu 84’üncü maddeyi yine aynı şekilde, milletvekili hangi suçu işlerse işlesin
düşürülmesi mümkün olmayan bir noktaya getiriyoruz.
Adalet ve Kalkınma Partisi bundan sekiz yıl önce Türkiye’de üç “Y”
ile iktidara geldi. Neydi bu “Y” belki unutmuş olabilirsiniz: Birincisi
yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar konusunda, 2002 kampanyasında ciddi
açıklamalarda bulundunuz. Maalesef, bu açıklamaların hiçbirini yerine getirmiş
değilsiniz. Yoksulluk 2002 yılından bugüne kadar azalması gerekirken daha da
artmıştır. Yolsuzluk keza anlatmakla bitmez, çok daha artmıştır. Maalesef,
yasaklar konusundaki anlayışınız da, Anayasa değişikliği yapmakla bundan
kaçacağınızı zannetmeyin.
Değerli arkadaşlarım, tabii, demokrasinin kazanımları,
demokrasinin ilerlemesi, demokrasiyi yaşatabilme çok güzel bir duygu. Buna her
türlü desteği vermeye razıyız ancak önce cumhuriyet. Yıl 1923, önce cumhuriyet
kuruldu. Cumhuriyetin kazanımları, cumhuriyet dönemindeki devrimler 1950’ye
kadar devam etti. Peki ne oldu? Mensubu olmaktan gurur
duyduğum, onur duyduğum Cumhuriyet Halk Partisi, belki de Türkiye’de ve dünyada
hiçbir siyasi partiye nasip olmayacak bir şekilde demokrasiyi kazandırdı,
ülkenin gündemine getirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tüzün, size de ek süre
veriyorum. Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Peki, şimdi, önce cumhuriyet… Cumhuriyet demokrasiyi doğuruyor.
Demokrasi hayırlı evlat mı, değil mi? Demokrasi adı altında yürütülen bu
kampanya cumhuriyete, cumhuriyetin kazanımlarına, rejime sahip çıkıyor mu,
çıkmıyor mu? Demokrasiyi arttıralım, demokrasinin kurum ve kurallarıyla
yaşatalım derken, cumhuriyetin kazanımlarına, rejimin daha sağlıklı
işleyebilmesi adına demokrasiyi hangi yönde kullandığınızı çok iyi
biliyorsunuz. Maalesef, demokrasinin kurum ve kurallarını yaşatalım ve
arttıralım derken, rejimi, kuşkusuz, cumhuriyetimizin kazanımlarına ve
cumhuriyetin temel niteliklerine zarar verir hâle geldiniz. Bu nedenle,
birlikte hazırlayabileceğimiz, 1982 Anayasası’nı çok daha farklı bir noktada gerçekleştireceğimiz
bir fırsatı kaçırmış bulunuyorsunuz. Bunu da bu seçimlerde hem referandum
sürecinde hem de halkımıza en iyi şekilde anlatarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tüzün, ek süre de doldu.
Sadece selamlamanız için Genel Kurulu, açıyorum mikrofonu tekrar.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Sizin bu yanlış oyununuza son vereceğimizi
düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 10. maddesinin
teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini
teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini
belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen
demokrasisini;
• 21. yüzyılın evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin,
• Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
• Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal
uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
• "Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
• Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
• Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
• Her partinin görüş ve
tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
• Seçimler sonunda oluşacak
Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif
etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
• Devlet ile Milleti
kucaklaştıracak,
• Milletin değerleri ile
Devletin değerlerini bağdaştıracak,
• Demokrasi ile Cumhuriyeti
barıştıracak,
• Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
• Milletin bölünmez
bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti
kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
• Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
• Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini
koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını
ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış
olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı
Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten
kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine
ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin
denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu
olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk
devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem
yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen
Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur,
Milletin beklentisi yoktur. Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini
beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve
işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri
alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini
karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı
için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale
getirmektedir.
AKP, 8 yıldır dokunulmazlıkları kaldırmamıştır.
AKP, yolsuzluğa bulaşmış bürokratları meclise taşıyarak
dokunulmazlık zırhına büründürmüştür.
AKP, yolsuzlukların üstünü dokunulmazlık ile örtmüştür.
AKP, PKK terör açılımının ilk adımı olarak getirdiği bu anayasa
değişikliği ile yeni dokunulmazlık alanları yaratmaktadır.
AKP, bu anayasa değişikliğinde siyasallaşacak PKK’ya dokunulmaz
alanlar yaratmaktadır.
AKP, bu değişiklik ile PKK’nın siyasallaşmasının önündeki anayasal
engelleri kaldırmaktadır.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas numaralı 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin
Ünsal (Amasya)ve arkadaşları
MADDE 10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Partisinin kapatılmasına neden olan milletvekili, beyan ve
eylemleri nedeniyle Anayasanın 83. maddesi kapsamındaki dokunulmazlık hükümlerinden
yararlandırılmaz.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Sayın Ünsal, buyurun.
Amasya Milletvekili, önerge sahiplerinden.
Beş dakika efendim süreniz.
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 497
sıra sayılı kanunun 10’uncu maddesi üzerine verilen önerge için Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Konuşmama başlarken saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu 10’uncu madde üzerine konuşma yapan AKP
Grubundan Çevre Komisyonu Başkanı, Cumhuriyet Halk Partisine, vicdanlarından
bahsederek konuşmasına devam etti. Milletvekili vicdanının kulvar
değiştirdiği, partiye göre mobilize olduğu ve bu perdenin arkasında ona göre oy
kullandığını söylemesi… Veyahut da bizim aklımız pek ermedi. Bu vicdan meselesi
değildir. Kendisi şimdi her değişik dönemde değişik kulvarlarda,
değişik vicdan kullanmaktadır, vicdanı mobilize olmuştur ve diğer partili
arkadaşlarıma, tüm Türkiye Meclisindeki partili arkadaşlarıma da söylüyorum:
Artık partinizi veya diğer bir partiyi veya herhangi bir grubu uluslararası
planda şikâyet etmek istiyorsanız, artık bir uluslararası muhbirimiz var.
Kendisi buradadır. Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisini bu konuda ihbar eden,
Sosyalist Enternasyonale ve Avrupa Konseyine ihbar eden konuşmacıyı da ayrıyeten kınıyorum.
Getirilen önerge, partisinin temelli kapatılmasına neden olan
milletvekillerinin dokunulmazlıktan yararlanmayacağıdır. Bu durum
engellenmektedir. Bu gayet doğal. Yani bu, bizim
Cumhuriyet Halk Partisi önerisi olarak geldi ama siyasi partilerin hemen hemen hepsinin bu konuya yakın durmasında fayda vardır. Hem
partinin temelli kapatılmasına neden olacaksın hem de milletvekili
dokunulmazlığın devam edecek. Milletvekilliğinin devamını ama dokunulmazlığının
kaldırılmasını isteyen bir öneridir. Dolayısıyla buna Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığını görmek beni de üzdü, bunu da
belirtmek istiyorum ama neden katılmadıklarını da çok merak ediyorum. Ama
aklıma sorular geliyor.
Değerli arkadaşlarım, dokunulmazlık kalkarsa neler olacak?
İşlediği iddia edilen kalpazanlık suçundan dolayı fezlekesi Meclise gönderilen
bir Başbakan yargılanacak. Bu, dünyada herhâlde ilk defa olacak. Kalpazanlık
suçu işlediği iddia edilen bir Başbakanımız var. İtalya’da da böyle bir
Başbakan var, aile dostu bir Başbakan ama kendisinin kalpazanlık değil, başka
suçları var.
ATV-Sabah Grubuna, damadının yöneticiliğini yaptığı gruba haksız
kredi veren, Halk Bankası kredilerini, Vakıfbank kredilerini sarf eden, veren,
esnaf kredi beklerken bir gruba bir kalemde 750 milyar lirayı verebilen bir
Başbakan ve buna göz yuman bir Başbakan yargılanacak.
Telekom ihalesi ve sonrası yaptığı yolsuzluklara, usulsüzlüklere
göz yuman bir Başbakan dokunulmazlık kalkarsa yargılanacak.
Tekelin belli bölümlerini yok pahasına satan, Türk tütüncülüğünü
yok eden, Tekel işçilerini sokağa döken Başbakan yargılanacak.
Deniz Feneri yolsuzluğunun açığa çıkmamasına göz yuman, geciktiren
bir Başbakan yargılanacak.
Her şeyden önemlisi, Habur Sınır
Kapısı’nda yaşanan istenmeyen olaylara göz yuman Başbakan yargılanacak.
Devletin uçaklarını düğün davetiyesi dağıtmak için kullanan, Arap
şeyhlerinin düğününe karısını, kızını gönderen Başbakan yargılanacak.
Bu dokunulmazlık kalkınca bunlar olacak. Dolayısıyla hem Komisyon
hem Hükûmet buna katılmak istemiyor.
Değerli arkadaşlarım, sekiz yıllık iktidarınızda ülkenin hiçbir
temel sorununa çözüm getirmediniz.
Ülkenin ekonomik düzenini de işçi, köylü, esnaf, emekli, memur
yararına değil, aile efradına ve yandaşlara menfaat sağlamak şeklinde
kullandınız.
Dış siyasetiniz iflas etti. Bugün de bu siyasetinizin iflas ettiği
nihayet Ermenistan’da ortaya çıktı. Ülkeyi kargaşa ve terörün esiri hâline
getirdiniz. “Açılım” adı altında ne yaptığınızı bilmez durumdasınız.
Bu dönemde halk desteğini kaybettiniz. Dolayısıyla kaygılısınız.
İki tane kaygınız var: Bir tanesi, acaba iktidarı nasıl devam ettiririz? Bir
tanesi de, iktidardan düşersek kendimizi nasıl koruruz? O yüzden de bu Anayasa
değişikliği gündeme geldi. Bunun için hukuku rafa kaldırmak, yargıyı kuşatmak,
hatta ele geçirmek, dokunulmazlıkları ise geçiştirmek istiyorsunuz, Anayasa’yı
bu anlamda değiştirmek istiyorsunuz.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisinden istifa eden bir milletvekili arkadaşımız şunu söylemişti: “Dualarla
geldik, beddualarla gideceğiz.”
Değerli arkadaşlarım, şimdi, iktidara yüksek bir oyla geldiniz,
“çoğunluk bizde” diye bunun sarhoşluğu içerisindesiniz, büyüklüğü
içerisindesiniz ama bu durum devam etmeyecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünsal, size de ek süre veriyorum bir dakika, lütfen
tamamlayınız.
HÜSEYİN ÜNSAL (Devamla) – Saygıdeğer AKP’li milletvekilleri, köylü
perişan, Anayasa değişikliği değil destek bekliyor. İşçi
perişan, emekli perişan, memur perişan, esnaf perişan.
Sayın Başkan ve saygıdeğer milletvekilleri; esnaf siftah etmeden
kepenk kapatıyor. Yakın zamanda esnaf kefalet kooperatifi kongrelerine
gidenler, tarım kredi kooperatifi kongrelerine gidenler esnafın, köylünün ne
demek istediğini hep biliyorlardır.
Dolayısıyla önergemizin lehinde oy kullanmanızı talep ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler…Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
MADDE: 10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son
fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Son fıkra yerine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
“Siyasi etike aykırılıktan dolayı
milletvekilliğinin düşürülmesi kanunla ayrıca düzenlenir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
konuşacaksınız.
Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
elimde Hükûmet Programı var. Burada okunan şeyleri
söz olarak kabul ediyoruz. “Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına yaklaşırken
ülkemiz sivil bir uzlaşma anayasasını hak etmektedir.” Ve tabii anlatıyor:
“İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
... Yeni anayasa, olabilecek en geniş toplumsal uzlaşmayla
hazırlanmalıdır.” Böyle, paket paket, taksit taksit, parça parça istemiyoruz;
toptan, gerçek bir anayasa istiyoruz çünkü dibacesini, girişini
değiştirmediğiniz Anayasa’nın devamını değiştiremezsiniz, girişi hepsini
belirliyor.
Şimdi, ben, burada, özellikle, önergemizde siyasi etik kanunundan
bahsettim. Siyasi etik kanunundan niye bahsediyorum? Bu Meclisin siyasi etik
kanununa ihtiyacı var. Bugüne kadar bütün milletvekillerinin siyasi
düşüncelerinden dolayı üyelikleri düşürüldü. Oysaki hırsızlık, yolsuzluk, yüz
kızartıcı suçlar, Yüce Divan suçları dikkate alındığı zaman, Yüce Divanda
1928’de Yavuz Zırhlısı’ndan tutun 1981’de gümrük, 1985’de rüşvet, 1993’te
otoyol ihalesi, 2004’de yolsuzluk… Hep akçeli işler, pis işler.
Şimdi, bunlarla ilgili Yüce Divan yolu var ama diğer yandan da, bu
kürsüde şöyle savunmaları da Meclis tutanaklarından okursunuz:
“Dokunulmazlığımın kaldırılmasından ve yargılanmaktan korkmuyorum. Çünkü ben
rüşvet almadım; ben ihaleye fesat karıştırmadım; ben tüyü bitmemiş yetimin
hakkını da yemedim; ben vergi kaçakçılığı da yapmadım; halka ihanet etmedim;
devlet parasını beş yıldızlı otellerde birilerine peşkeş de çekmedim; hayali
ihracatla köşe bucak da olmadım. Bunun için korkmuyorum. Ben, tarihe ve tarih
içinde halka hesap verememekten korkarım. Nasıl ki, tek çiçekli bir bahçe, tek
sazlı bir orkestra olamazsa Türkiye insanının da tek tip düşünmesi
beklenmemelidir. Nasıl ki, bir bahçede allı morlu, yeşilli ve sarılı çiçekler
ayrı renk ve özellikleriyle hep bir arada, usta bir bahçıvan gözetiminde
yaşayabiliyorsa, Türk ve Kürt halkı da kendi özgün kimlik ve kültürünü
geliştirerek bir arada yaşama şansına sahiptir hâlâ.” 2 Mart 1994, Orhan
Doğan’ın bu kürsüden yaptığı savunmayı okudum.
Şimdi, getiriyorum, 84’üncü maddeyi kaldırıyorsunuz. Ahmet
Türk’ün, Sayın Aysel Tuğluk’un daha üç ay önce
üyelikleri düşürüldü. Arkasından geçici 18’inci madde var. Şimdi, Anayasa
yargısı CMK hükümlerine göre yapılıyor, ceza hükümlerine göre yapılıyor ve bir
hüküm lehe olduğu zaman geçmişe şamil uygulanması lazım. Geçici 18’inci madde
var, burada diyor ki: “Görülmekte olan davalara uygulanır.”
Şimdi, ben buradan çağrıda bulunuyorum, toplum vicdanına
sesleniyorum, Meclisin vicdanına sesleniyorum: Türkiye’nin barışı için,
Türkiye’nin geleceği için eğer sizler Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk’un
üyeliğinin düşürülmesini vicdanen sindiremiyorsanız, kabul edemiyorsanız, gelin
18’inci maddeye, vakit var, geçici maddeye bir hüküm koyalım, tıpkı görülmekte
olan davalar gibi, bu dönem içinde milletvekilliği düşen milletvekillikleri ile
ilgili, Anayasa hükmü değiştiği için “tekrar üyelikleri devam eder” diye bir
hüküm koyalım. Türkiye için var mısınız,
böylesine bomba gibi, toplumsal barışı sağlayacak, Türkiye’yi sarsacak,
vicdanları zorlayan bu kararı kaldıracak, vicdanları bırakın, Türkiye’nin 72
milyon vicdanında, barışında, birliğinde, ülkenin bütünlüğü içinde ve
kardeşliğe doğru, huzur ortamına doğru verilecek en güçlü mesajı verelim?
İşte, siyaset budur. Siyaset öyle “Bu kadarını yaparım, o kadarı
olur.” değildir arkadaşlar. Siyaset cesur kararlar zamanıdır. Cesur kararlar,
siyasi kararlar, yerinde olan kararlar alınır. Böylesi dönemlerde tarih
yazacaksak yazılır. Böylesi dönemlerde vicdanınız isyan ediyorsa, sesini
dinlersiniz. Ahmet Türk’ün üyeliğinin düşmesinde gerçekten bir adaletsizlik,
bir hukuksuzluk yok mu?
BAŞKAN – Ek süre veriyorum Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Devam ediyorum.
Yani gerçekten, siyasi düşüncelerini açıklama dışında bir kaygı,
bir nedenle üyeliği düşürülmedi mi arkadaşlar? Neden 21 milletvekili içinde
Sayın Ahmet Türk seçildi, Sayın Aysel Tuğluk seçildi?
İşte, böylesi tarihî kararlara imza atarsak, birlikte yürürsek ve
birlikte muhteşem o Türkiye’nin yeni, yepyeni anayasasını yaptığımız zaman,
Türkiye Cumhuriyeti’nin 23’üncü Dönem Büyük Millet Meclisi, barışa ve
kardeşliğe -yarın 23 Nisan- ve çocuklarına, yarınlarına yepyeni bir anayasayı
90’ıncı yıl dönümünde hediye etme onuruna, şerefine, büyüklüğüne, erdemliğine
kavuşacak. Bunun için biraz sağduyu, biraz daha uzlaşı, biraz daha diyalog,
biraz daha konuşabilmek; bütün mesele bu. Bunu İç Tüzük’te başardık, inanının
Anayasa’da da başarabiliriz.
Bu inançla, 18’inci madde önümüzde, süre var, değerlendirilmesini
diliyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Şimdi okutacağım iki önerge de aynı mahiyette olduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinde geçen “son fıkrası”
ibaresinden sonra gelmek üzere “bu kanunun yayımı tarihinden itibaren”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Ahmet Aydın Abdurrahman Arıcı
Adıyaman Antalya
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu
efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Sayın Aydın, konuşacak mısınız?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Sayın Arıcı?
ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tekniği açısından maddenin daha iyi anlaşılır hâle gelmesi
amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 10’uncu madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddenin oylaması gizli oylama şeklinde yapılacaktır.
Bildiğiniz üzere, bu pullardan, sizlere verilecek pullardan beyaz
olan “kabul”, kırmızı olan “ret”, yeşil olan ise “çekimser” oyu ifade
etmektedir. İsmi okunmayan milletvekili arkadaşlarımız lütfen kürsünün
sağındaki ve solundaki bölümlere gelmesinler, ismi okunan arkadaşlarımız
gelsinler.
Sayın milletvekilleri, oylama sonucunu açıkladıktan sonra
birleşime otuz dakika ara vereceğimi de ayrıca belirtmek istiyorum.
Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların toplanmasına başlandı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakan Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın bir yurt dışı misafiri var, onunla toplantı saati geldi. Kendisi
daha önceden oy kullanacaktır.
Bilgilerinize sunuyorum.
(Oyların toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oy kullanma işlemi tamamlanmıştır.
Oy kutularını ilgili arkadaşlarımıza teslim edelim.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin gizli oylama
sonucu:
“Oy Sayısı : 408
Kabul : 335
Ret : 70
Çekimser : 3
Boş : -
Geçersiz : -
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Yusuf Coşkun Murat
Özkan
Bingöl Giresun”
Sayın milletvekilleri, birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.38
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.17
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
91’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde
Hükûmet? Yerinde.
11’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin
üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci devre için
seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.”
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 11’inci madde üzerinde gruplar
adına yapılacak konuşmalara geçiyoruz.
Sayın Nesrin Baytok’u göremiyorum
Cumhuriyet Halk Partisinden…
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sayın Başkan ayağı kaydı, ayağını
burktu; bir sıra değişirse memnun oluruz.
BAŞKAN – Tamam, tamam efendim.
Sayın Korkmaz, hazırsanız sizi davet edebilirim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili
Süleyman Nevzat Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Korkmaz, süreniz on dakikadır.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP’nin Anayasa değişikliği metnindeki 11’inci madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
“AKP’nin anayasası” tabirini özellikle kullanıyorum.
HALUK İPEK (Ankara) – AK PARTİ…
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – 12 Eylül Anayasası’ndan kurtulmak
için yola çıktığını söyleyenler…
HALUK İPEK (Ankara) – “AKP” diye bir parti var mı?
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri… Lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – …ortaklaşa yapılacak bir anayasa
metninin yine uzlaşarak Meclisten geçirilmesi yerine sayısal güçlerine
güvenmişler, “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla dayatma yöntemini tercih
etmişlerdir. Böyle bir anayasa, doğaldır ki, milletin anayasası değil, AKP’nin
anayasası olacaktır.
Değerli milletvekilleri, demokratik toplumlarda anayasaların
toplumsal sözleşme olduğuna dair bir genel kabul bulunur. Bu kabullenme
insanların huzur içerisinde, bir arada ve özgürce yaşadığı, fikirlerini açıkça
söylediği ve bireysel yaşamını ona göre tanzim ettiği demokratik, çoğulcu bir
hayatın olmazsa olmazıdır. Bu önemi dolayısıyla toplumsal sözleşme olan
anayasalar yasaların en tepesinde yer alır ve diğer düzenlemelerin de
Anayasa’ya uyumlu olması gerekir. Bütün kurumaların ve bireylerin anayasal
sisteme saygılı davranması beklenir. Çağdaş toplumun çerçevesini çizen bu
hükümler kolayca değiştirilmesin diye özel değişiklik yöntemleri getirilmiştir.
Bu tespiti yaptıktan sonra şu gerçekliği de zikretmeliyiz ki:
Zaman akmaktadır, toplumlar ve içinde yaşadıkları şartlar değişmekte,
ihtiyaçlar çeşitlenmektedir. Anayasaların, bu zaman yolculuğunda bazı gelişmeler
karşısında tamamen ya da kısmen değiştirilebilmesi realitesi de yine bugünün
çağdaş kabulleri arasındadır.
Bir anayasanın içeriği kadar yasalaşma usulü de millî
birlikteliğin devamı açısından hayati önem taşımaktadır. Bu metinler, sosyal
kesimlerin bir masa etrafında bir araya gelip ortaklaşa hazırladığı, bu
kesimlerin düşünce ve inançlarını yansıttığı, böylece benimsediği ve netice
itibarıyla da millet iradesinin nitelikli çoğunluğu ile kabul edildiği
düzenlemelerdir. Yani kıymetli milletvekilleri, “anayasa” derken toplumsal
uzlaşma ile hazırlanmış ve millî irade tarafından benimsenmiş metinlerden
bahsettiğimizi unutmayalım.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi anayasaların
ilahî metinler olmadığını, ülkenin demokratikleşmesi ve sivilleşmesi açısından
kısmi değişiklikler olabileceği gibi tamamen yeni bir anayasa da
yapılabileceğini hem siyasi programlarında hem de kamuoyu ile paylaştığı
görüşlerinde ifade edegelmektedir. Milliyetçi Hareket
Partisinin bu görüşleri sadece ifade seviyesinde kalmamış, ortağı olduğu 57’nci
Hükûmet döneminde 80 darbesinin ürünü olan
Anayasa’nın getirdiği, siyaset alanını daraltan yasakları ve engelleri
kaldırmak adına en kapsamlı değişikliklerin yapılması için liderlik yapmış ve
çok önemli katkılarda bulunmuştur. Bölgesinde asırlık Parlamento ve Anayasa
deneyimine sahip ülkemiz 1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982 yıllarında yaptığı
anayasalarında en yüksek toplumsal mutabakatı sağlama gayreti içinde olmuştur.
Askerî darbeler sonrasında yapılan anayasalarda bile askerî yönetimler
toplumsal mutabakat üzerinden meşruiyetlerini ifade etme kaygısı taşımışlardır.
1982 Anayasası’nda yapılan değişiklikler de en yüksek mutabakatlarla
yapılmıştır. 1987 yılında gerçekleştirilen ilk değişiklik Mecliste sağlanan
yüzde 78’lik bir uzlaşma oranıyla yapılmıştır. Yine, 1993 yılındaki televizyon
yayıncılığında devlet tekelinin kaldırılması değişikliği yüzde 69,5, 1995’teki
Anayasa’dan antidemokratik maddelerin ayıklanmasını içeren değişiklik yüzde 80,
1999’daki devlet güvenlik mahkemelerinin sivilleşmesi değişikliği yüzde 78,
2001’deki sivil ve demokratik toplum yaratma adına getirilen değişiklikler de
yüzde 86 gibi yüksek bir uzlaşma oranıyla gerçekleştirilmiştir.
Dönemin güçlü hükûmetleri dahi bugün
AKP’nin yaptığı gibi “Anayasa’yı tek başına değiştiririm, muhalefet kabul
ederse eder.” tarzında demokratik kültür ve nezakete uymayan bir dayatma
sergilememişlerdir. Bu, demokratik rejim açısından kaygı vericidir, üzücüdür,
AKP’nin demokrasimize karşı işlediği bir suçtur. Eminim, seçmenlerine de
sorsanız “Evet, AKP’ye oy verdim ancak burnunun doğrultusuna göre değil
muhalefeti de dikkate alarak ülkeyi yönetsinler diye düşünerek oy verdim.”
diyecektir çünkü milletimiz gerginlik istemiyor, milletimiz dayatma istemiyor.
İstediği ne? Meclisinin uzlaşma içerisinde hep birlikte yaptığı Anayasa ile
asırlık anayasa tartışmalarının sona ermesi. Milletimiz artık böyle bir sorunla
uğraşmak istemiyor, geleceğe bakmak istiyor.
Milliyetçilik ve demokrasiyi birbirinin ayrılmaz ikiz kardeşi
olarak gören Milliyetçi Hareket Partisi bugün de aynı katkı ve katılıma hazır
olduğunu, Anayasa’daki değişikliklerin aziz milletinin bir arada ve huzur
içerisinde yaşama arzusunun şekillendirdiği uzlaşma içerisinde yapılması
gerektiğini söylemektedir. En geniş boyutta sağlanacak toplumsal uzlaşma ve
mutabakat ile Türkiye’nin büyük hedeflere yönelmesini, bütün imkân ve
kabiliyetleriyle “Lider ülke Türkiye” hedefinin gerçekleştirmesini
istemektedir. Bu uzlaşma sosyal, siyasal, ekonomik alanda olmalı ve toplum
millî hedeflerde mutabık kalmalıdır. Mümkün olduğunca geniş bir halk katılımı
sağlanmalıdır. Anayasa değişikliği bir kişi ya da partinin isteği şeklinde
değil, toplumsal gelişmeye hizmet etme amacıyla milletin tamamının isteği
doğrultusunda yapılmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi bu ilke ve kabulleriyle uzlaşmayı
benimseyen herkes ile iş birliğine hazır olduğunu ilan etmiştir ve bunu da
göstermiştir. Devletin bölünmez bütünlüğü, milletin birliği ve cumhuriyetin
temel değerlerini aziz milletinin ortak paydası olarak tanımlamış ve bu
hedefler doğrultusunda Anayasa ve yasaları milletinin huzur ve mutluluğu için
bir amaç değil, bir araç, bir vasıta olarak görmüştür.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz 11’inci madde
Başkanlık Divanının süresini mevcut duruma, hâlihazır duruma uyduruyor.
Getirdiği hiçbir yenilik yok aslında, herkesin bildiğini söylüyor; meclisin
görev süresi dört yıl, Divanın görev süresi de ikişer yıl olarak belirlenmiş.
Ne olacaktı? Yani sizin “Ülkemize eski Anayasa dar geliyordu, bu bakımdan sivil
ve demokratik bir anayasa yapmamız gerekiyordu”dan
muradınız bu mu? Sayın İyimaya, kurucu iradeden bunu
mu kastediyordunuz?
Değerli arkadaşlar, insanlarla dalga geçmeyin. Sıkıntıların
arasında inim inim inleyen insanlarımızın hangi
sorununu çözüyor bu değişiklik? Samimiyetle söyleyin, “Bizim ilgilendiğimiz
parti kapatma ve yargıyla ilgili maddeler” diye “onları kamufle
etmek için bu maddelere ihtiyacımız vardı, vatandaşın gündemini de bunun
için meşgul ettik…”
Sayın İyimaya, kendinize öyle büyük güçler
falan da vehmetmeyin. Ben bunu kurucu değil de yorucu irade olarak
tanımlıyorum.
Sorarım sizlere kıymetli arkadaşlar, gerçekten toplumun
ihtiyaçlarını içeren ve toplumca benimsenen bir Anayasanın yapılması yolu bu
mudur? Yani AKP’nin yaptığı gibi ortalığı tozu dumana katmak, gerginleştirmek,
kutuplaştırmak mı yoksa yüzde 47 oyun getirdiği tevazu içerisinde herkesi
kucaklayan, herkesle istişare eden bir özgüvenle, siyasi nezaketten ayrılmadan
ortak çalışma zemini yaratmak mı?
Bu Anayasa ilk kez değişmiyor. Bir koalisyon olan 57’nci Hükûmet, AKP’nin tahayyül bile edemeyeceği Anayasa
değişikliklerini yapmıştır; toplumu karmaşaya, kaosa
itmeden, gürültü patırtı çıkarmadan. Teşbihte hata olmaz, boşuna dememişler:
“Aslanlar aslan doğurur, ancak tavuğun bir yumurta yaparken çıkardığı patırtı,
gürültüyü de yapmazlar.” Allah aşkına nedir bu toz duman? Milletvekili
gergin, Meclis gergin, toplum gergin. Nedir bu stres, bu bölünmüşlük?
Sanırsınız ki ülkeye demokrasiyi AKP yeni getiriyor! AKP hariç Meclisteki tüm
partiler, buna direnen demokrasi düşmanları. AKP’nin niyeti
belli. Bu niyet Anayasa’yı değiştirmek falan değil; yine istismar, yeni
istismar.
Saygıdeğer milletvekilleri, Anayasa metni, AKP tarafından,
toplumun üzerinde uzlaştığı toplumsal sözleşme şeklinde algılansaydı yani
taraflar arasında mutabakat şartları temin edilmiş olsaydı bugün bu kürsüde
farklı şeyleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, normal süreniz doldu.
Size iki dakika ilave süre veriyorum, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
...bugün bu kürsüde farklı şeyleri konuşuyor, ülkenin geleceğine
umutla bakılmasını sağlayacak bir metni müzakere ediyor olurduk. Ama bu AKP
için zor olanı. Nedir kolayı? Ağlamak, sızlamak, mağduru
oynamak ve millî iradeyi istismar etmek.
AKP, ülkeyi sekiz yıldır, belki de hiçbir iktidara nasip olmayacak
bir oy desteğiyle yönetiyor. Diyor ya Sayın Cemil Çiçek Beyefendi, yirmi sekiz
yıldız uzlaşamamışız diye. Bu yirmi sekiz yılın tamamında Bakan, Başbakan
yardımcısı, parti yöneticisi olarak siz, son sekiz yılında da Hükûmetiniz AKP var. Kimi, kime şikâyet ediyorsunuz? Bugün de partiniz yüzde 47 oy almıştır, Meclisten her türlü yasayı
geçirecek gücü vardır, yandaş medyası ile her türlü iş birliğinde sakınca
görmediği uluslararası güç odaklarıyla, meşruiyeti ve helallik ölçüsü
tartışılan sonradan yarattığı sermaye sınıfı ile zihinlere ambargo koymayı,
Allah’ın yarattığı insanın hür iradesini teslim almayı hak gören birtakım
cemiyetlerle her türlü desteği vardır. Uzlaşma için yola çıktınız da
elinizi tutan mı oldu?
Milletin beklediği nedir? Millet bu kadar oyu AKP’ye neden
vermiştir? Memuru, emeklisi, işçisi, çiftçisi, esnafı, iş dünyasıyla her
kesimin sorunları vardır. Açlık, işsizlik, ödeme güçlüğü gibi sıkıntılar
içerisindedir. İşte bu sorunları çözmeniz, millete rahat bir nefes aldırmanız
için bu millet size oy vermiştir. AKP, bırakın bu sorunları çözmeyi, daha da
ağırlaştırmış, içinden çıkılmaz bir hâle getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet,
istismar işlerinden yıllardır ilgilenmeye fırsat bulamadığı iş, aş, güvenlik
probleminin, az gelişmişliğin, adaletsizliğin sorumlusunu şükürler olsun ki
bugün itibarıyla bulmuş ve “evreka, evreka” diye çığlıklar atarak Anayasa’yı işaret etmiştir. Kısaca,
AKP’ye göre, ekonomide batağa saplanmamızın müsebbibi Anayasa’dır, işsizliğin,
açlığın nedeni Anayasa’dır, dış politikada neredeyse her gün yaşadığımız
rezaletlerin müsebbibi Anayasa’dır. Hatta Türkmenlerin Irak’ta katledilmesi,
Ermenilerin bütün dünyada Türkiye’ye yönelik…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kormaz, ek süreniz de
doldu.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Selamlamak istiyorum efendim.
BAŞKAN – Sadece selamlama için tekrar mikrofonunuzu açıyorum,
lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Kısaca, bütün sorumluluklar
Anayasa’ya yüklenmiştir. Yani kısaca şunu demek istiyorum: Sayın Erdoğan ve
ekibi memleketi yükselteceklermiş de eteklerinden Anayasa tutmuş gibi.
Bu gerekçelerle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, AKP’nin
yazdığı senaryonun oyuncusu olmayacağımızı, maksadın üzüm yemek değil bağcıyı
dövmek olduğunu söylüyor, bundan dolayı da AKP anayasası projesine destek
olmayacağımızı beyan ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Baytok, hazırsınız?
NESRİN BAYTOK (Ankara) – Evet.
BAŞKAN – Geçmiş olsun.
NESRİN BAYTOK (Ankara) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Nesrin Baytok, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika efendim.
CHP GRUBU ADINA NESRİN BAYTOK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarihe geçen bir Anayasa değişikliği maratonunu sürdürüyoruz.
Sayın milletvekilleri, gece yarısı millet uykudayken, milletvekilleri, bakanlar
da uykudayken bir Anayasa değişikliği yapıyoruz. Türkiye’nin bin bir derdi var,
bir de AKP derdi var. Millet sizden çözüm bekliyor, çözemedikçe, köşeye
sıkıştıkça suçlayacak bir şeyler arıyorsunuz. Şimdi bula bula
Anayasa’yı buldunuz.
OSMAN KILIÇ (Sivas) – Hayret bir şey ya!
NESRİN BAYTOK (Devamla) – İktidarınız boyunca başınız sıkıştıkça
şikâyet ettiniz; onu, bunu, muhalefeti, bir zamanlar YÖK’ü, bir zamanlar
medyayı, şimdilerde köşe yazarlarını, en son bazı hâkimler ve savcıları, hatta
Anayasa’yı. Şikâyet, şikâyet, şikâyet… Millet şikâyetini kime yapacak?
Oynayamayan kız “Yerim dar.” demiş; yer göstermişler, “Yenim dar.” demiş.
Türkiye’yi yönetemeyip şikâyet üstüne şikâyet edecekseniz niye bu göreve talip
oldunuz?
İşsizlik sorunu Anayasa değişince çözülecek mi? Elbette hayır. Bu
Anayasa’da işsizler yok ki değişiklikler çözüm olsun. Çiftçiler de yok, iş
yerini kapatmak zorunda kalan esnaf da yok, öğrenci de yok, genç de yok. Bu
Anayasa’da millet yok, sadece AKP’nin yöneticilerine çözüm var. Yarın iktidar
bitince Yüce Divanda yargılanırken kendi adamlarımız bizi yargılayıp beraat
ettirsin arayışı var. Bundan sonra Anayasa’nın adı değişiyor arkadaşlar, 12
Eylül Anayasası değil, Recep Tayyip Erdoğan anayasası oluyor.
Öylesine külüstür bir şekilde getiriliyor ki daha gelirken doğru
dürüst imzalanamadan geliyor, tarafsız olması beklenen, oy kullanamayan Meclis
Başkanının imzasıyla geliyor.
Şu anda üzerinde görüştüğümüz madde de 2007’de gerçekleştirilmiş
bir önceki külüstür Anayasa değişikliğinin eksikliğini gidermek üzere konulmuş
bir madde. Hani şu seçimlerin dört yılda bir yapılmasını düzenleyen
değişiklikten bahsediyorum. Değişiklik üç yıl önce öylesine apar topar ve
düşünülmeden yapılmış ki üç yıl sonra bugün bakıyorlar, Anayasa’ya göre bugünkü
Meclis Başkanlık Divanının görev süresi üç yıl. Yani, Meclis Başkanı,
seçimlerden sonra “Ben üç yıllığına seçildim arkadaş, Anayasa’da öyle yazıyor,
hiç anlamam, görevime devam ederim.” dese, yeni seçilmiş milletvekilleri
arasından yeni başkan seçemeyecek, kaos olacak
Mecliste.
İşin şakası bir yana, bu durumda pratik çözüm olarak Sayın Recep
Tayyip Erdoğan’a öneriyorum: Meclis Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin’i
milletvekili listelerine yazmaz ve o da, Genel Kurul salonuna giremeyeceği
için, yeni TBMM, Meclis Başkanlığı sorununu fiilen çözer.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Ne kadar da kibarsınız!
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Tabii, Sayın Mehmet Ali Şahin’e Meclis
Başkanlığı odasına nasıl boşalttırırlar bilemem. Bir zamanlar Sayın Erbakan’ın
yaptığını yaparsa iş biraz zor. İşte, şimdi bu madde onu düzenliyor.
Sayın milletvekilleri, devlet yönetimi gayriciddiliği
kaldırmaz, milletin huzurunda böyle ciddiyetsiz işler yapılmaz. Hem ciddiyetsiz
hem de keyfî bir anlayış, AKP yönetimine hâkim. Her uygulamada bunu görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, bir de tabii bu Anayasa değişikliklerinin
referanduma sunulmasıyla ilgili AKP yönetiminin yaklaşımı çok dikkat çekici.
Sayın Başbakan “Hap gibi yapıyoruz.” diyor. Millete hapı yutturacağız demenin
bir itirafı. Millete güvenmiyorsunuz, millete hapı yutturmayı planlamadan önce
milleti referandumda özgür bırakın. Paketi ayırarak oylamaya sunun. Hani şu
dilinizden düşmeyen “demokrasi” var ya, işte onun gereği buralarda ortaya
çıkar.
Sayın milletvekilleri, buna ek olarak, gerçekleri çarpıtmak, hatta
tam aksini iddia etmek de var, üzülerek söylüyorum, yalana başvurmak da var.
Neymiş? Bu anayasa değişikliğiyle demokratikleşecekmişiz! Bir demokrasi
söylemidir gidiyor. AKP sözcülerinin dilinden “demokrasi” lafı düşmüyor. Bu
Anayasa değişikliğiyle getirilen üç konu hariç, kalanı üzerinde zaten pek bir
ihtilaf da yok. O üç konu ise, demokrasiyi tamamen ortadan kaldıracak sürecin
kapısını açıyor: Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile
ilgili maddeler ve parti kapatmayı fiilen ortadan kaldıracak düzenlemeler,
demokrasiyi de rafa kaldıran düzenlemelerdir.
Sayın milletvekilleri, yargı bağımsız olmazsa, hukuk devleti
ortadan kalkarsa, orada demokrasi kalır mı? Daha bu değişiklikler olmadan
ülkede demokrasi askıya alınmış, özgürlükler kısıtlanmış, bir de bu olursa,
artık, Türkiye Cumhuriyeti hukuksuzluklar cumhuriyeti hâline gelecek.
Demokrasi hava gibidir, havadaki oksijen gibidir, varlığını
göremezsiniz sayın milletvekilleri, sadece hissedersiniz. Biz, Türkiye'de, her
geçen gün demokrasimizin eksildiğini hissediyoruz. Nefes alırken eksilen
oksijen gibi demokrasi de eksiliyor. Bir korku imparatorluğu yaratıldı, sabaha
karşı kapısı çalınan aydınımız kapıyı korkarak açıyor. Gazeteciler her sabah,
birimiz alınırsa bilelim diye birbirilerini telefonla yokluyor, bazıları o
yoklama sırasında arkadaşlarının evlerinin aranmakta olduğu öğrendiler, Mustafa
Balbay’ın arkadaşları gibi. Türkiye'de insanlar
birbirleriyle telefonla konuşmaya korkar oldular, e-mail göndermeye de mesaj
atmaya da korkuyorlar. Şu Mecliste, milletvekili sıralarında oturan siz değerli
milletvekili arkadaşlarım -ister muhalefet ister iktidar partisine mensup
olsun- sorarım size, aklınızdan “Bizi de dinliyorlardır.” diye geçiyor mu,
geçmiyor mu? Türkiye'de köşe yazarları, Başbakan Erdoğan’ın hışmına uğramaktan
korkuyor. Medya sahipleri, AKP niye, yine neye hiddetlenecek acaba diye yeni
vergi cezaları yemekten korkuyor. İş adamları, Başbakanı kızdırmaktan korkuyor,
şikâyet edemiyor. İnsanlar kendilerini sansürlüyorlar.
Sayın milletvekilleri, Milliyet gazetesinden Sayın Melih Aşık’ın geçen hafta yazdığı yazıdan bir bölüm okuyacağım
size, bakın ne yazmış: “William Shirer’in Nazi
İmparatorluğu adlı kitabının 348 ve izleyen sayfalarını okuyoruz. Adalet
Müşaviri Doktor Hans Frank yargıçlara sesleniyor:
Nasyonal sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her
kararda önce kendinize şunu sorunuz: Benim yerimde Führer
olsa nasıl karar verirdi?”
Okumaya devam ediyorum:
“Bazı yargıçlar yine de hukuktan tamamen vazgeçmemiş. Mesela 1934
Mart’ında Reichstag yangınının dört komünist
sanığından üçünü Reichsgericht yani Alman Yüksek
Mahkemesi beraat ettirmiş. Bu olay Hitler ve Goering’i
o kadar öfkelendirmiş ki... Vatana ihanet davaları yüksek mahkemeden alınmış, Volksgerichtshof yani ‘halk mahkemesi’ adı verilen yeni bir
mahkemeye verilmiş. Okuyoruz:
‘Yeni mahkeme kısa sürede ülkenin en korkunç mahkemesi oldu.
Mahkemede meslekten gelme dört yargıç vardı; öteki beş yargıç partilerden, S.S’lerden ve ordudan seçilmişlerdi. Böylece çoğunluk
meslekten gelmeyen yargıçlardan oluşuyordu.’ Devam ediyor:
‘Bu korkunç halk mahkemesinden bir süre önce kurulmuş olan bir
başka mahkeme daha vardı; Sondergericht yani Özel
Mahkeme... Siyasi davalara bu mahkemeler bakardı. Özel mahkemelerin amacı, 21
Mart 1933 tarihli kuruluş kanununa göre hükümete karşı girişilen gizli saldırı
olaylarına bakmaktı. Özel mahkemelerde üç yargıç vardı ve bu yargıçlar her
zaman güvenilir parti üyelerinden seçilirdi...’
Mahkemeleri partiye bağlamak... Çoğunluğu yargıçlardan oluşmayan
mahkemeler kurmak... Siyasi çıkarları hukuk diye yutturmak... Bugün bazı
kafalar hâlâ o sistemlerin peşinde...” diyor Sayın Melih Aşık.
Sayın milletvekilleri, AKP yönetimi sizce neyin peşinde? Özellikle
de iyi niyetli, vicdanlı AKP milletvekillerine soruyorum: Neyin peşinde?
İLKNUR İNCEÖZ (Ankara) – Hepimiz iyi niyetliyiz.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsunuz, oy.
BAŞKAN – Lütfen…
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bunun yanı sıra,
Türkiye’de artık intiharlar yaşanmaya başladı. İki tür intihar var: Birisi
demokrasinin ortadan kalkması sonucu, onuru için, diğeri de ekonominin rayından
çıkması sonucu, umutsuzlukla. Keyfî, ciddiyetsiz, başarısız, kötü yönetimin
sonuçları bunlar. Suçsuz insanların hapse atılması, yargılanmasının yıllar
boyunca sürmesi, hüküm giymeden, iki yıl, üç yıl -şimdilik tabii, dava ne zaman
bitecek bilemiyoruz- hapiste tutulması nasıl olur da vicdanlarınızı rahatsız
etmez? Vicdanlarınızı da mı aldırdınız? Değer mi arkadaşlar? Değer mi? Ne
uğrunda bunlara seyirci kalınıyor? Bugün varız, yarın yokuz.
Arkanızda kötü miras bırakmak niye? Bugün yaptıklarınız yıllar boyunca sizi
izleyecek. Yazık değil mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Baytok, süreniz doldu,
size ek süre veriyorum.
Buyurun efendim, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AHMET YENİ (Samsun) – Hâkimlere güvenmiyor musunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Güvenmiyorsunuz, Anayasa’yı
değiştiriyorsunuz.
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Deniz Gezmişleri astıran hâkim
geçenlerde öldü de arkasından neler konuşuldu.
Sayın milletvekilleri, bakın, içinizden değerli bir arkadaşınız
dayanamayıp istifa etti ve sonra da “Keşke bu kadar oy almasaydık.” dedi.
Ankara Milletvekili Sayın Zekai Özcan’ı buradan,
Meclis kürsüsünden selamlıyorum, vicdanının olduğunu gösteren bu anlamlı
açıklama için kutluyorum. Vatan gazetesine verdiği o açıklamada Sayın Özcan
“Mazlumu, dindarı istismar ettiler.” diyor, arkasından ekliyor: “Parti içi
demokrasi işlemiyor. Söylüyorsun, duvara çarpmış gibi geri dönüyor. Keşke yüzde
47 oy almasaydık, sadece iktidara gelinebilecek oy alınsaydı, daha özenli
davranılırdı.” Bu sözler, sağduyunun sesi, vicdanın sesi.
AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsunuz, oy.
BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Sayın milletvekilleri “Elim kırılsaydı.”
diyen seçmeni çok duymuş ve görmüştük ama “Keşke bu kadar oy almasaydık.” diye
partisine içi kan ağlayarak kahreden milletvekilini ilk kez görüyoruz. İşte,
gerçek AKP İktidarı budur, insanların gözünü boyayarak, kandırarak, medyayı ele
geçirip karartma yaparak bir süre oy alınabilir ancak, o dönem bitti.
Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar, bir kez daha soruyorum:
Değer mi?
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Değer.
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Bir an için düşünün: Ülke için ciddi bir
yük hâline gelmiş olan, vatandaşlarının da, ülkenin de sıkıntılarını artıran,
yetmezmiş gibi kişisel sorunlarını çözmek için sizleri kullanan, sizlerin
bazılarınızın iyi niyetli olarak verdiği desteği çok kötü kullanan bu
anlayıştan kurtulmak istemez misiniz? Bu anlayıştaki parti yönetiminize, Sayın
Özcan’ın yaptığı gibi “Artık yeter, buraya kadar.” demek istemez misiniz? Bir
süre sonra, iktidar bitip birer eski milletvekili olduğunuzda, bugünleri
vicdanınız rahat olarak hatırlamak istemez misiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Baytok, ek süreniz de
doldu efendim.
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Sayın Başkanım, selamlama hakkım yok mu?
Son iki cümle.
BAŞKAN – Sadece selamlama için sizin de mikrofonunuzu açıyorum.
Lütfen, sadece Genel Kurulu selamlıyorsunuz.
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Başı dik olarak “Ben görevimi yaptım,
partime inandığım sürece destek verdim, yanlışını gördüğümde de yanlışa ortak
olmadım.” demek istemez misiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz aynı düşüncede değil misiniz?
NESRİN BAYTOK (Devamla) – Bu ülke hepimizin. Ülkenin kaderini bu
kadar etkileyecek bir oylamada bin kez daha düşünmek gerekir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Oy vermekten bile korkuyorsunuz, sandığa
bile gidemiyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu düşüncelerinizi sandığa yansıtmak
istemez misiniz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 11’inci madde üzerinde, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık’ın
söz talebi vardır.
SIRRI SAKIK (Muş) – Benim söz talebim yok efendim.
BAŞKAN – Yok mu efendim? Benim önümdeki listede…
BENGİ YILDIZ (Batman) – Çekiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Anladım, peki.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Sayın
Hasan Sönmez.
Buyurun Sayın Sönmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesi
hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, 1924
Anayasası’nın 13’üncü ve 1961 Anayasası’nın 69’uncu maddesinde, milletvekili
genel seçimlerinin dört yılda bir yapılması kuralı vardı. 1982 Anayasası’nın
77’nci maddesi ile seçimlerin beş yılda bir yapılması esası benimsenmişti.
Ancak, 1982 Anayasası’nın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana 7 kez yapılan
milletvekili genel seçimlerinin hiçbirinde bu hükme uyulamamıştır. 1982
Anayasası’na göre, ilk milletvekili genel seçimi 6 Kasım 1983 yılında
yapılmıştır. Bu tarihten sonra yapılan milletvekili genel seçimlerinde,
muhtelif nedenlerle, seçimler, muhtelif oranlarda ileri, öne alınarak
yapılabilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bazı ülkelerdeki seçimlerin yapılış
dönemlerine baktığımızda, Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Almanya,
Yunanistan, Hollanda, Portekiz ve İspanya’da milletvekili genel seçimlerinin
dört yılda bir, Fransa, İtalya, İngiltere’de ise beş yılda bir yapıldığını
görmekteyiz.
Bilindiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin dört
yılda mı yoksa beş yılda mı yapılması konusunda yıllardan beri süregelen
tartışmalar bulunmaktaydı. Türkiye'nin içinde bulunduğu zor koşullar, yılların
biriktirdiği çetin sorunlar dikkate alınarak seçimlerin dört yılda bir
yapılması ve millet iradesinin yenilenmesi savunulan bir görüştü. Birçok parti
ve sivil toplum örgütü de seçimlerin dört yılda bir yapılmasını savunmaktaydı.
İşte, bu toplumsal talepleri, siyasi saikleri
ve çağdaş demokratik ülkelerdeki uygulamaları dikkate alan partimiz, seçimlerin
dört yılda bir yapılması için Anayasa değişikliğini 2007 yılında Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin beş yılda
bir yapılmasını emreden Anayasa’nın 77’nci maddesini değiştirerek mevcut durumu
yani seçimlerin beş yılda bir yapılması yerine dört yılda bir yapılması
kuralını getirmiştir. Ancak yapılan bu
değişiklik sırasında Anayasa’nın “Başkanlık Divanı” başlıklı 94’üncü maddesinin
üçüncü fıkrasında buna paralel bir düzenleme yapılması gerekirken o
yapılamamıştı.
Görüşülmekte olan -şu anda görüştüğümüz- Anayasanın Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci
maddesiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı seçimlerinin her
yasama döneminde iki kez yapılması ve ilk seçilenlerin görev süresinin iki yıl,
ikinci devre için seçilenlerin görev süresinin ise yasama döneminin sonuna
kadar devam etmesi öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’da değişiklik
yapılmasına dair teklifimizin görüşülmesi sırasında muhalefet partilerimizin
ileri sürdüğü bazı konulara da kısaca temas etmek istiyorum. Muhalefet,
halkımızın gündeminde farklı konular olduğu hâlde partimizin Anayasa
değişikliğiyle ilgilendiğini, halkın gündemiyle ilgilenmediğini iddia ederek
partimizi eleştirmektedir.
Değerli milletvekilleri, halkın bütün sorunları giderildikten
sonra mı Anayasa değişikliği yapılacak? Bugüne kadar böyle mi Anayasa
değişiklikleri yapılmıştır? Yapılan değişiklikler, bütün sorunlar giderildikten
sonra mı yapılmıştır? Anayasa değişikliği bizatihi halkın sorunlarını çözmek için
yapılmıyor mu?
Değerli milletvekilleri, 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan,
yarın 90’ıncı kuruluş yıl dönümünü kutlayacağımız Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, kurulduğu sırada bir yandan Kurtuluş Savaşı’nı yönetirken ve halkın
bütün sorunlarıyla ilgilenirken bu Meclisin, 20 Ocak 1921 tarihinde 85 no.lu
Karar’
Değerli milletvekilleri, milletvekili genel seçimlerine kısa bir
süre kaldı. Dolayısıyla, Anayasa değişikliğinin seçimden sonra yeni oluşacak
Parlamentoya bırakılması gerektiği savunulmaktadır. Sürekli bu ifade
kullanılmaktadır. Parlamento tarihimizden bazı örnekler vermek istiyorum.
Bakınız değerli milletvekilleri, 5/12/1934
tarihli 2599 sayılı Kanun’la seçimlere iki ay kala Anayasa değişikliği
yapılmıştır. Yine, 29/11/1937 tarihli 3272 sayılı
Kanun’la seçimlere bir yıl dört ay kala Anayasa değişikliği yapılmıştır. 15/3/1973 günlü 1699 sayılı Kanun’la seçimlere yedi ay kala
Anayasa değişikliği yapılmıştır. 17/5/1987 tarihli
3361 sayılı Kanun’la seçimlere beş ay kala Anayasa değişikliği yapılmıştır.
Bunları çoğaltmak mümkündür. Ayrıca, seçimden sonra oluşacak yeni Parlamentoya
ne yapması gerektiğini şimdiden söylemek onların iradelerine ipotek koymak
değil de nedir?
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de öyle diyorsunuz zaten.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Görüldüğü gibi, “Anayasa değişikliğini
seçimden sonra oluşacak Parlamento yapsın.” şeklindeki tezin hukuki ve mantıki
hiçbir izahı yoktur.
Değerli milletvekilleri, yapılmakta olan Anayasa değişiklikleriyle
ülkemizde bir yandan temel hak ve özgürlükler genişletilip teminat altına
alınırken diğer yandan demokrasinin standartları yükseltilmektedir. Hâl
böyleyken bazı muhalefet partilerinin oylamaları boykot etmesi, vatandaşlarımız
tarafından yakından ve ibretle izlenmektedir.
Yirmi sekiz yıldan beri, başta siyasi partiler olmak üzere hemen
her kesim tarafından eleştirilen, 1982 Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi’miz Anayasa
Komisyonunda görüşülmeye başlandığı andan itibaren muhalefet partilerince
teklifin yasalaşmaması için her türlü engelleme yapılmaktadır. Öyle ki Komisyonda bir yandan teklifin maddelerindeki eksiklik ya
da aksaklıklar ifade edilmekte, düzeltilmesi için önerilerde bulunulmakta ve
hatta bu talepler dikkate alınarak, örneğin 10’uncu maddede teklifin 1’inci
maddesiyle yapılan düzeltmeler muhalefetle birlikte yapılmakta ama oylamaya
gelince muhalefet kendi düzeltme talepleriyle ilgili düzeltilen maddeye dahi oy
vermemekte, Genel Kurulda ise oylamaya bazı partilerimiz hiç katılmamaktadır. Bir
yandan tenkit ediliyor, diğer yandan oylamaya katılarak fikirler oylarla izhar
edilmiyor, açıklanmıyor. Oylamaya katılın “evet” deyin, “hayır” deyin ya da
çekimser kalın. Sizi engelleyen nedir?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hazırlığın gayriciddiliği
bizi engelleyen.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Milletimiz ve gelecek nesiller, sizin
iradenizi kullanacağınız oyların renginden öğrenecektir. Bundan neden imtina
ediyorsunuz?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle bu Anayasa
Değişiklik Teklifi’nin görüşülmesi sırasında gerçekten anlam veremediğimiz
hareketler görüyoruz. Şöyle ki: Genel Kurulda 500 dolayında milletvekili
bulunduğu hâlde, hepimiz bunu gözlemlediğimiz hâlde, herkes tarafından bu tablo
görüldüğü hâlde Genel Kurulda 184 milletvekili olup olmadığını tespit için
yoklama talep ediliyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Salonda mı?
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Evet, Genel Kurulda, evet.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hepsi kuliste uyuyorlar…
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Hayır, hayır.
BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayın.
Sayın Sönmez, lütfen Genel Kurula hitap edin.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri…
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Buradaki koltuklar niye boş?
BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap edin efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Belki girmezler, ne biliyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Var mı burada 184 kişi?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Hani, koltuklarda kim var?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen…
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şunu arz
etmek istiyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Say bakayım var mı 184?
BAŞKAN – Sayın Sönmez, lütfen…
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Genel Kurulda…
Bakınız, isterseniz geçmiş günler çalışmalarını alalım,
görüntüleri izleyelim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hiç girme o işlere, o işlere girersen
zararlı çıkarsın.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Genel Kurulda tabii ki yeterli sayı
olmadığında karar yeter sayısı istemek veya toplantı yeter sayısı istemek İç
Tüzük’e göre en doğal haktır, ancak bizatihi gözlemlediğimiz 500 dolayında
milletvekilinin bulunduğu sırada milletvekillerinin…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bak yahu var mı 184 kişi?
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Şimdi değil efendim, geçmiş
çalışmaları kastediyorum. Bunu istemek…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bana işimi öğretme! Bana işimi öğretme!
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu, olsa olsa bir hakkı kullanmak değildir, bir hakkı suistimal etmektir. Bir hakkın… (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ben milletvekilliği yaparken sen kısa
pantolonla geziyordun.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, hepimiz
biliriz, hukukçular çok daha iyi bilir; bir hakkın suistimalini
kanun himaye etmez.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Madde üzerinde konuş.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz milleti suistimal
ediyorsunuz ya!
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Ancak unutmayalım ki, Parlamentoda bir
hakkın kullanımının suistimalini seçimde millet hiç
affetmez, özellikle belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yanlışa oy vermek en büyük günah, sen
yanlış oy kullandın.
BAŞKAN – Sayın Sönmez, normal süreniz doldu, size de iki dakika
süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bu milletin derdi sizi mi gerdi
arkadaşlar?
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bazı hatip
arkadaşlar konuşurken partimizin demokrasi düşmanlığından bahsetti, gerçekten
son derece üzüldüm. Partimiz kurulduğu günden beri bu ülkede demokrasiyi bütün
kurumlarıyla, kurallarıyla işletmek için gece gündüz çalışmaktadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Parmak demokrasisi!
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Bugüne kadar partimizin yaptığı
çalışmalardan hangi çalışma demokrasinin daraltılmasına, ülkede insan hak ve
özgürlüklerinin, demokrasinin işlemesinin, daraltılmasına neden olmuştur?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Vekilim, bu Anayasa sizin
grubunuzda tartışıldı mı?
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – 11 bini aşkın hâkim ve savcının…(CHP
ve MHP sıralarından gürültüler)
Lütfen arkadaşlar, ben sizi sabırla dinledim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Uzlaşmadan korkmayın, korkmayın, cesaret
gerekir.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Size sordular mı buraya
getirirken?
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – 11 bini aşkın hâkim ve savcının temsil
edileceği Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda 5 kişiyle değil de 22 hâkim ve
savcıyla temsil edilmesi, aralarından tabanı genişleterek temsil edilmesi mi
demokrasiyi daraltmak? Demokrasi düşmanlığı buysa, biz bu düşmanlığı işliyoruz
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, diğer bir eleştiri de, teklifin kamuoyuna
sunulması hâlinde tümüyle oylanmasına yönelik; sürekli bu söyleniyor.
Arkadaşlar, bugüne kadar yapılan Anayasa değişiklikleriyle ilgili
bütün düzenlemeler elimizdedir ve birden fazla madde olan bütün düzenlemelerde
Anayasa değişiklik tekliflerinde kullanılan cümle bugünkünün aynısıdır.
Sizlerin zamanında çıkardığınız Anayasa değişiklik tekliflerindeki de aynıdır.
Neden siz yaptığınız zaman bir şey doğru dürüst oluyor da biz yaptığımız zaman
tenkide maruz kalıyor?
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Biz Anayasa değişikliği yapmadık, sen
tarih bilmiyorsun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz uzlaşarak yaptık.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Lütfen yaptıklarımıza, Parlamento
tarihi uygulamalarımıza bir bakalım.
Değerli milletvekilleri, kısa bir şey daha hatırlatmak istiyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Anlaşma oranlarını biraz evvel
verdim, yüzde 80, 2001’de.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri, Hatibe müdahale etmeyelim.
Özellikle arkadaşlar, bakınız, bir şeyi sizlerle paylaşmak
istiyorum: Şu Parlamentoda daha önce bürokrat olarak çalıştım, şu anda üç yıla
yakın milletvekili olarak çalışıyoruz. Arkadaşlar, bizim partimizin adı nedir?
Adalet ve Kalkınma Partisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – AKP yahu!
OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, bu adalet ve kalkınmanın “AK”la ne ilgisi var? Sulandırma değil mi?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Adaletten kaçanlar partisi…
BAŞKAN – Sayın Sönmez, iki dakika süreniz de doldu. Sadece
selamlama yapabilmeniz için mikrofonu açıyorum. Lütfen Genel Kurulu
selamlayınız ve konuşmanızı bitiriniz.
Buyurun.
H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, bizim Tüzük’ümüzde yazılan ad “AK PARTİ”dir, bunun dışında bir adla anmak bile sizin mevzuata
ne kadar yakınlık gösterdiğinizin açık bir delilidir.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 11’inci madde üzerinde grupların
söz talebi sona erdi. Şimdi şahıslar adına konuşmalara geçiyoruz.
İlk söz, şahıslar adına, Bursa Milletvekili Sayın Canan Candemir Çelik.
Sayın Çelik, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin Anayasa’nın 94’üncü maddesinin
değiştirilmesine ilişkin çerçeve 11’inci maddesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere 1924 ve 1961 anayasaları
döneminde ülkemizde milletvekili genel seçimlerinin dört yılda bir yapılması
kuralı vardı. Bu kural 1982 Anayasası ile değiştirilmiş ve 77’nci maddesinde, seçimlerin
beş yılda bir yapılması esası benimsenmişti ancak uygulamada, AK PARTİ İktidarı
dışında, yani 22’nci Dönem Meclisi dışında hiçbir iktidar bu beş yıllık süreyi
tamamlayamamıştır. Yani, 1983 yılından beri yapılan altı genel seçimde yapılan
seçimler hep erken genel seçim olmuştur.
Değerli milletvekilleri, çağdaş demokrasilerde anayasal düzen ve
demokratik rejimin korunması ve geliştirilmesi için en temel unsur, millî
iradenin anayasal kurumlara yansıtılmasıdır. Yirmi sekiz yıldır üzerinde
konuşulan ve toplumun her kesimi tarafından eleştirilen 1982 Anayasası’nda
Cumhurbaşkanının seçilme sürecine ilişkin getirilen normlar, ister istemez,
siyasal, sosyal ve ekonomik sıkıntıların ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.
Katılımcı demokrasilerde siyasi rejimin işlememesi veya
kısıtlanması hâlinde başvurulacak demokratik yol, halkın iradesidir. Halk
iradesinin ortaya çıkarılması ve bunun anayasal organlara yansıması demokratik
süreci genişleteceği gibi, bu sürecin işlemesine de katkı koyacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçiminin dört yılda mı yoksa beş
yılda bir yapılacak olması uzun süre tartışma konusu olmuş ancak zor koşullar
ve çetin sorunlar dikkate alındığında, dört yılda bir yapılması ve millet
iradesinin yenilenmesi her kesim tarafından kabul edilen bir görüş olmuştur.
Biraz önce bahsettiğim seçim hukukumuzun da istatistikleri
değerlendirildiğinde, ülkemizde hiçbir genel seçim beş yılı tamamlayacak
şekilde gerçekleştirilememiştir. Türkiye’de yapılan seçimlerin hemen hepsi
erken yapılmış genel seçimler olmuştur.
İşte, bu toplumsal talepleri ve siyasi saikleri
dikkate aldığımızda, partimiz, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi
düzenlemesiyle birlikte, Anayasa’nın 77’nci maddesinin birinci fıkrasını 2007
yılında 5678 sayılı Kanun’la değiştirmiş ve beş yılda bir yapılan genel
seçimlerin dört yılda bir yapılmasını karara bağlamıştır.
Diğer taraftan, yine o dönemde teklif ile getirilen, halkın
seçeceği ve görev süresi beş yıl olan Cumhurbaşkanına, görev süresinde farklı
siyasi çoğunluklarla birlikte çalışma imkânı sağlayacak ve halkın seçtiği
Cumhurbaşkanının, tarafsız, partiler üstü bir tutum sergilemesini mümkün
kılacak olması da ayrıca dikkate alınan bir değerlendirmedir.
Ancak, o dönemde, tüm bunları yaparken Anayasa’nın “Başkanlık
Divanı” başlıklı 94’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının değiştirilmesi, buna
paralel bir düzenleme yapılması mümkün olmamıştır. Bu nedenle, Anayasa’nın
77’nci maddesinde seçimlerin dört yılda bir yapılması hüküm altına alındıktan
sonra, 94’üncü maddenin Başkanlık Divanının seçim zamanı ve görev süresini
belirleyen üçüncü fıkrasında değişiklik yapılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi 82 Anayasası’nda Başkanlık
Divanı üyelikleri için bir yasama döneminde iki kez seçim yapılması öngörülmüştür.
Divan üyeliklerine ilk seçilenlerin görev süresi iki yıl, ikinci dönem
seçilenlerin ise üç yıldır. Bu açıdan Divana ilk dönem seçilenler ile sonradan
seçilenler arasında görev süresi bakımından bir eşitsizlik söz konusu
olmaktadır.
2007 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile 61 Anayasası
döneminde olduğu gibi, milletvekili seçimlerinin dört yılda bir yapılması
öngörüldükten sonra, tekrar, Başkanlık Divanı seçimi bu görev süresi hususunda
dört yıllık süreye getirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu nedenlerle,
görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ek süre veriyorum, buyurun.
CANAN CANDEMİR ÇELİK (Devamla) – …11’inci maddesi ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı seçimlerinin her yasama döneminde iki kez
yapılması ve ilk seçilenlerin iki yıl görev süresinin olması, ikinci devre için
seçilenlerin de süre sonuna kadar devam etmesine karar verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa
değişikliğinin ülkemize, milletimize, demokrasimize hayırlı olmasını diliyorum.
Sözlerimi burada tamamlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Çelik, teşekkür ederim.
Şahıslar adına ikinci söz İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin
Mert’e ait.
Sayın Mert, buyurun efendim.
Sizin de süreniz beş dakikadır.
HÜSEYİN MERT (İstanbul) – Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; Anayasa’nın bazı maddelerini değiştiren kanun teklifinin
11’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi şahsım ve Demokratik
Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.
Bu, 11’inci madde üzerindeki son konuşmalardan bir tanesi, bundan
sonra oylamalara geçilecek, yarın da Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünü kutlayacağız hep birlikte. Ben, şimdiden, bu
vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı yılını kutluyorum,
çocuklarımızın bu güzel Çocuk Bayramı’nı kutluyorum. Bizlere bu Meclisi kuran
tüm kuruculara, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere saygılarımı sunuyorum,
minnetle onları anıyorum. Ancak 90’ıncı yılımıza girerken maalesef bir uzlaşı
içerisinde giremiyor Meclisimiz. Hatta şunu da söyleyeyim: Biz çocuklarımızla
dahi uzlaşamadık, tam Millî Egemenlik Bayramı içerisindeyken Anayasa
görüşmelerini yapıyoruz, bu nedenle de Meclisin kapıları kapalı ziyaretçilere.
Hâlbuki Türkiye'nin dört bir yanından çocuklarımız gelirdi, Anıtkabri
ziyaret ederlerdi, Meclisimizi ziyaret ederlerdi, cıvıl cıvıl
olurdu bu hafta Meclisimiz. Maalesef bunları göremiyoruz ama umarım bu
eksikliği yarın telafi edecektir Meclis.
Değerli arkadaşlar, bir milletvekili olarak tabii ki en büyük
arzum, üzerinde konuştuğum bu 11’inci maddenin Türkiye'nin işsizlik, yolsuzluk,
yoksulluk sorunlarını çözecek bir madde olduğunu burada haykırarak söylemek
isterdim ama maalesef bunlarla ilgisi olmayan, belki, tabiri caizse, şaka gibi
bir madde. Bu madde bir çikolata maddesi diyeceğim. Çünkü geçmişte bir sayın
genel başkan bu şekilde söylemişti. Bir çocuk acı bir ilacı içmediği takdirde
bunu bir çikolatanın içerisinde katlayıp vereceksiniz ki, çocuk rahatlıkla
içsin o ilacı diye. Bunu söyleyen sayın genel başkanımız tabii şu an aramızda
yok ama neden böyle bir madde olduğunu… Bakarsanız yirmi yedi tane maddesi var
bu paketin, bunun yaklaşık on üç-on beş tanesi bu şekilde bir çikolata maddesi
olarak geliyor.
Bunun açıklamasını şöyle yapayım: Bakın bu 11’inci madde
Anayasa’nın 94’üncü maddesini değiştiriyor. Nedir, nesini değiştiriyor? İşte
eskiden Başkanlık Divanının görev süresi iki artı üç yıl gibi bir süreyle
belirlenmişken, şimdi bu maddeyle iki artı süre sonuna kadar olan kısım
deniyor. Niçin böyle bir şey söylemek zorunda kalındı? Anayasa’nın 77’nci
maddesi, biliyorsunuz, Ekim 2007 yılında referandumla değiştirildi. Referanduma
gidilirken, 22’nci Dönemde, benim olmadığım Parlamentoda, tahmin ediyorum ki
yine bir uzlaşı sağlanamadı da bugünlere gelindi, yani referanduma gelindi.
Aynı o gün nasıl uzlaşı sağlanamadan Mecliste, burada temsil edilen partiler
arasında bir uzlaşı sağlanamadan gelindiyse, bugün de aynı uzlaşıyı maalesef
göremiyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisinin, tabii, uzlaşı anlayışı bu. Kendi
çizgilerine gelindiği noktada ancak uzlaşı başlıyor, onun dışında uzlaşı
olamıyor. Hâlbuki bir uzlaşı komisyonu olmuş olsaydı, şu yirmi yedi maddenin
içerisinde pek çok madde, birçok madde rahatlıkla o komisyonda çözülürdü. Aynı
geçen defa nasıl ki “Bu Anayasa’nın 77’nci maddesini değiştirelim.” diye bir
arkadaş çıkardı arada “Yahu biz bu 77’nci maddeyi değiştiriyoruz. İki artı iki…
Dört yıl yaptık Meclisin çalışma süresini. Bu da onunla
ilintili bir madde. Şunu gelin şimdiden değiştirelim, bu maddeyi de
değiştirelim.” derdi. Ama maalesef böyle bir şey söylenmedi, söylenmemiş o
dönemde. Şimdi de aynı şekilde aynı hatayı yeniden işliyoruz.
Başlarken nasıl ki bir milletvekili olarak haykırmak istediğimi
söyledim, çok güzel bir madde olmasını söylemiştim, onu söyleyemiyorum, bari
hiç olmazsa bitirirken şöyle bir cümle kurmak isterdim, demek isterdim ki:
Sevgili arkadaşlar, bu Anayasa değişikliği yeterli olmasa bile Türkiye’yi biraz
daha ileriye götürecek bir pakettir bu. Bu paketin Anayasa Komisyonundan
geçtiği şekliyle de Meclisimizden geçmesini temenni ediyorum. Bu, Meclisimiz için
bir onurdur. Bu onuru burada bulunan tüm siyasi partiler ve
milletvekili olarak hep birlikte paylaşmamız gerekir diye söylemek isterdim,
ama bu hakkı benim elimden aldınız, ben böyle bir şey söyleyemiyorum, çünkü
izliyorsunuz 330 oyla referanduma gidecek olan bir madde 3 oyla, 5 oyla, bir
tek partinin zorlamasıyla referanduma gidecek ya da gitmeyecek, Meclisimiz
karar verecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Mert, size de ilave bir dakika süre veriyorum.
Sözlerinizi lütfen tamamlayın.
HÜSEYİN MERT (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu cümleleri ben söyleyemiyorum ama 2001 yılında Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına konuşmuş olan şu anki Başkanımız Sayın Mehmet Ali
Şahin bu cümleleri kullanmıştı, haklı olarak kullanmıştı. Bu onuru yaşamıştı,
gururuyla yaşamıştı çünkü kendisi de o komisyonun içerisindeydi, çok büyük
katkıları vardır, kendisine teşekkür ediyorum ama o dönem Anayasa’nın otuz
küsur maddesi değiştirilirken, burada bulunan bütün partilerin temsilcileriyle
büyük bir uzlaşı içerisinde bu Anayasa geçmişti. Maalesef bu dönem bunu
yaşayamıyoruz, bunu göremiyoruz ama biz Demokratik Sol Parti olarak görevimizi
yaptığımız inancındayız. İki aydır üstünde fırtınalar kopartılan bu konular
üzerinde hazırlığımızı yaptık. Genel Başkanımız Sayın Masum Türker’le birlikte,
Sayın Hikmet Sami Türk Hocamız bütün partileri dolaştı ve nasıl olması
gerektiğini anlatmaya çalıştı. Benim daha fazla zaten zamanım kalmadı diyorum,
hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Mert, ben de teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına
konuşmalar tamamlandı.
İç Tüzük 72’ye göre verilmiş iki ayrı önerge var aynı mahiyette.
Şimdi her ikisini de okutuyorum, birlikte işlem yapacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra
Sayılı Yasa Teklifinin 11. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini
arz ve talep ederiz.
|
Şevket Köse |
|
Halil Ünlütepe |
Suat Binici |
|
Adıyaman |
|
Afyonkarahisar |
Samsun |
|
Turgut Dibek |
|
Atila Emek |
Canan Arıtman |
|
Kırklareli |
|
Antalya |
İzmir |
Gerekçe:
Anayasa teklifi ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete
doğru çekilmek istenmektedir.
Anayasa değişikliği toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan
kaynaklanmamıştır. Ne çiftçi, ne esnaf, ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de
işsiz yurttaşımız Türkiye'de bir Anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin bir
talep ortaya koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa değişikliği teklifi halkın hiçbir
somut sorununa, hiçbir somut çözüm getirmemektedir. Yani Anayasa değişikliğinin
içeriği ile halkın sorunları örtüşmemektedir.
Anayasa değişikliği teklifi, halkın değil, siyasi iktidarın
gündemidir Yoksulluk, işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki
seçimleri Anayasa tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma
amacını gütmektedir.
Bu Anayasa değişikliği siyasi iktidarın güncel çıkarlarını
gerçekleştirmek üzere ortaya atılmıştır. Bu nedenledir ki, Parlamento içindeki
hiçbir siyası parti tarafından desteklenmemektedir.
Bu Anayasa değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil,
siyasi iktidarın talebi olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu
birleştirmeye değil ayrıştırmaya yönelik bir tekliftir. Türkiye'yi ayrıştıran,
Türkiye'yi parçalamaya yönelik çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı
niteliğindedir.
Anayasa değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması
hem Parlamentoya hem Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm
maddelerin birlikte oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir.
Milletin vekiline maddeleri teker teker oylama hakkı
verilirken, milletin kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi
anlayışıyla bağdaşmaz.
Bu anayasa değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir. Toplum
kesimlerinin desteği yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata
geçirilmeye çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur,
darbe dönemlerinde Anayasa dayatılır.
Bu Anayasa değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını
oluşturan üç temel erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla
siyasi iktidarın hegemonyası altına alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi
iktidar yargıyı ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir.
Yargının yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının
siyasetin güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.
Bu Anayasa teklifi Sayın Başbakanının ve siyasi iktidar
yetkililerinin kendilerini kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin
şekillenmesi Başbakan ve bakanları Yüce Divan'da aklanmaya yöneliktir Çoğunluğu
hukukçu olmayan bir mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların ceza
yargılaması yaptığı bir düzen kurulmaktadır.
İdarenin eylem ve işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde
gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya konularak, siyasetçiler sorumluluktan
arındırılmaktadır. Geçici 15. madde kaldırılırken, siyasi iktidarlara kalıcı
dokunulmazlık getirilmektedir. Bu düzenleme iktidar partisinin hiçbir şekilde
kapatılmayacağına ilişkin bir düzenlemedir. Böylece iktidar mensuplarına hem
sorumsuzluk hem de dokunulmazlık getirilmektedir.
Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi haline getirilmiştir. Adalet
Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı açısından sorgulanırken,
başka bakanlık memurlarının da HSYK'ya dahil edilmesi ile yargı bağımsızlığı daha da zedelenir
noktaya taşınmıştır. Yine hakim ve savcıların
soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde yaşanan
olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle
oluşturulmalarında mutlaka tüm toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır.
Anayasa metinlerinin toplumsal mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine
dönüştürülmesi toplumsal birlikteliği zarar verir Toplumu gererek, ayrıştırarak
siyaset yapma belki belirli bir zaman diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına
olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendini iradesini istismar eden
siyasi partilere mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun hesabını sorar.
Bu açıdan söz konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa Değişiklik Teklifinin 11. maddesinin
TBMM İçtüzüğü'nün 72. maddesi uyarınca, görüşmelerinin devamına karar
verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz
|
Faruk Bal |
|
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
|
İzmir |
Mersin |
|
Cemaleddin Uslu |
|
S. Nevzat
Korkmaz |
Recep Taner |
|
Edirne |
|
Isparta |
Aydın |
Gerekçe:
Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat
altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini
belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen
demokrasisini;
• 21. yüzyılın evrensel
değerlerine kavuşturabilmenin,
• Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
• Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal
uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
• "Anayasa Değişikliği
Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
• Partilerin uzlaştıkları
hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
• Siyasi partilerin hangi
konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
• Her partinin görüş ve
tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
• Seçimler sonunda oluşacak
Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif
etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
• Devlet ile Milleti
kucaklaştıracak,
• Milletin değerleri ile
Devletin değerlerini bağdaştıracak,
• Demokrasi ile Cumhuriyeti
barıştıracak,
• Vatandaşın temel hak ve
hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
• Milletin bölünmez
bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti
kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
• Kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
• Cumhuriyetin temel
nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını
ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış
olacaktır.
AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı
Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten
kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine
ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin
denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu
olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk
devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine
ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen
Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur,
Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve
işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri
alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini
karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı
için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale
getirmektedir.
Bu hususlarda uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam
edilmelidir.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, oylamadan önce toplantı yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Oylamadan önce bir toplantı yeter sayısı talebi var.
Toplantı yeter sayısı talebinde bulunan arkadaşlarımızı tespit
ediyoruz: Sayın Vural, Sayın Doğru, Sayın Çalış, Sayın Bulut, Sayın Enöz, Sayın Yıldız, Sayın Taner, Sayın Uslu, Sayın Paksoy, Sayın Yalçın, Sayın Ural, Sayın Tankut,
Sayın İnan, Sayın Orhan, Sayın Işık, Sayın Melen, Sayın Ergun,
Sayın Günal, Sayın Dağdaş,
Sayın Şandır.
Sayın milletvekilleri, elektronik sistemle yoklama yapacağız.
İki dakika süre veriyorum ancak demin isimlerini okuduğumuz
arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler.
Evet, başlatıyorum efendim.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin,
7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN – Birlikte işleme aldığımız önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Yoklama nedeniyle soru sormak için sisteme giren arkadaşlarımızın
isimleri yine silindi ancak silinmeden önceki hâlini, sırayı okuyorum: Sayın
Varlı, Sayın İnan, Sayın Köse, Sayın Çalış, Sayın Doğru, Sayın Yalçın. Tekrar
hemen girerseniz bu sıraya göre mikrofonlarınız açılacak.
Sayın Varlı, buyurun.
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu Anayasa değişikliğiyle memurlara toplu sözleşme hakkını
verdiğinizi söylüyorsunuz. Grev hakkı olmayan toplu sözleşmenin ne getirisi
olacaktır? Bu, düpedüz olası halk oylamasına gidildiğinde memur ve emeklilerin
desteğini almak değil midir? Oysa, Tekel
özelleştirilirken Tekel işçilerine de “Size bir zarar gelmeyecek.” demiştiniz
ama onların haklı direnişlerine bile tahammül edemeyip Ankara’ya sokmamak için
elinizden geleni yaptınız. Tekel işçilerinin haklı direnişlerine tahammül
edemeyen AKP acaba devlet memurlarının hak arayışına nasıl tahammül edebilecek?
Bir de, bu görüşülmekte olan maddeyi hazırlayan, TBMM’nin daha
demokratik olmasını söyleyenlere üstün hizmet ödülü vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın İnan...
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana sormak
istiyorum.
Sayın Bakan, biraz önce sizin yerinize oturan Sayın Bakana net iki
soru yönelttim ve cevap alamadım. İmam-hatiplerin ve meslek liselerinin katsayı
çözümü için verdiğimiz kanun teklifine neden destek vermediniz?
Partimiz Milliyetçi Hareket Partisiyle baş
örtüsü meselesi için imzaladığınız protokolde YÖK’ün ek 17’nci maddesinin
değiştirilmesinden neden kaçtınız?
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, her konuda olduğu gibi baş örtüsü ve katsayı meselesinde sözümüzün arkasındayız ve
borcumuzu ödemeye hazırız. Sizin de bu konuda bir namus borcunuzun olduğunu
biliyoruz. Acaba, buna rağmen sosyal hayatımızın en önemli sorunlarından birisi
olan baş örtüsü meselesi bu Anayasa paketinin
içerisinde neden yoktur?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Köse...
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sayın Arınç dün bir
televizyon kanalında “Eğer Anayasa Mahkemesi bu Anayasa paketini reddederse kaos doğar?” demişti. Acaba nasıl bir kaos
ortaya çıkar, merak ediyorum.
İkincisi, Anayasa’mızın 166’ncı maddesinde, tarımın yurt düzeyinde
dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini planlamak devlete görev olarak
yüklenmiştir. Buna göre GAP’ın en önemli ayaklarından biri olan sulama
projelerinin yıllardır hayata geçirilememesi bu konuda Hükûmetin
planlama beceriksizliğinin bir göstergesi midir? Bu konuyu nasıl değerlendireceksiniz?
BAŞKAN – Evet, Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakan, biraz önce soruma cevap alamadığım için tekrar
soruyorum. AKP’nin seçim beyannamelerinde dokunulmazlıkla ilgili vatandaşa
herhangi bir vaadi var mıdır? Milletvekili dokunulmazlığı kamuoyunda özellikle
yolsuzluk dosyaları ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik suçlarla ilgili
dosyalar nedeniyle yoğun olarak tartışılmaktadır. 23’üncü Dönemde
dokunulmazlıkla ilgili düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana sormak istiyorum: Seçim bölgelerine gittiğimizde
gençler bizden çalışmak için, üretmek için iş istemekte, çiftçiler ve köylüler
de yokluk içinde olduklarını, ürettikleri ürünün para etmediğini, üretimlerin
çok pahalıya mal olduğunu, borçlarını ödeyemediklerini ifade ediyorlar.
Özellikle çiftçiler tarım kredi kooperatiflerine, bankalara olan borçlarını
ödeyemiyorlar. Esnaflar da vergi borçları ve özellikle de BAĞ-KUR ve sigorta
primlerini ödeyemiyorlar. Bunlarla ilgili olarak önümüzdeki dönemde, bu kanun
çıktıktan sonra, bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Vergi borçlarını
taksitlendirme ve diğer borçlarla ilgili olarak faizlerin silinmesi ve yeniden yapılandırılmasıyla
ilgili bir çalışma yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yalçın…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Dün sorduğum ve cevap alamadığım iki soruyu tekrar sormak
istiyorum. Öncelikle Sayın Bakana soruyorum: Bu ekonomik kriz içerisinde, bu
zor günlerde bir dayatma sonucu bir referandum ihtimali doğarsa bu referandumun
milletimize maliyeti kaç para olacaktır? Eğer gizli bir bilgi değilse yüce
Mecliste paylaşır mı Sayın Bakan?
Diğer sorumu Sayın Komisyon Başkanına yöneltmeyi arzu ediyorum:
Sayın Komisyon Başkanımız, partinize yakın yayın organlarında 12 Eylül
mağdurlarının acılarını tazeleyen haberler yaptırıyorsunuz. Bir ajitasyon yapılıyor. 12 Eylül darbecilerini yargılayacağız
diye taahhütlerde bulunuyorsunuz. Bir bilim adamı samimiyetiyle cevap verir
misiniz? Ek 15’inci maddenin kaldırılmasının sembolik anlam dışında bir anlamı
olacak mıdır? Aleyhe, kanunun geçmişe uygulanmazlığı ve zaman aşımı prensipleri
karşısında, gerçekten 12 Eylül darbecilerini mahkemelerde hâkimler karşısında
görebilecek miyiz? Lütfen cevaplandırır mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kuzu, cevap verecek misiniz efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım,
efendim, Sayın Yalçın’ın sorusundan 12 Eylül’le alakalı olarak, bu geçici
maddenin bir bölümü 2001’de kaldırılmıştı -kalan bölüm duruyor- 686 adet yasa
yargılama dışı tutulmuştu. Bunlar için dava yolu açıldı. Tabii o dönemde görev
alan Danışma Meclisi üyeleri ve diğer hükûmet ve o
günkü bürokratlarla alakalı geniş koruma altında bir madde konulmuş. Bu
maddenin aynısı geçici 4’üncü madde olarak 61 Anayasası’nda da vardı. Oradan
alınma aslında olduğu gibi bu. Şimdi, bu madde kaldırılırsa -yirmi sekiz sene
geçmiş aradan- ceza hukukçuları farklı görüşler söylüyorlar. Bir kısmı diyor
ki: “Efendim, bu bir af maddesiydi, zaten o gün yüzde 92’yle vatandaş kabul
edince affetmiştir bunları.” Böyle bir görüş var. Bir kısmı diyor ki “Zaman
aşımı durmuştur, yargılanabilir.” Bir başka görüş de “Zaman aşımı çoktan dolmuştur.”
diyor. Ben tabii ceza hukukçusu değilim, o açıdan bunun uygulamalı yorumunu
bilemem ama bunun sembolik bile olsa anlamını önemsiyorum, oradan kalkmasında
yarar görüyorum.
BAŞKAN – Peki.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, konuştuğumuz madde 94’üncü maddedeki Başkanlık
Divanıdır ve burada bütün fıkralar yerinde kalmakta, sadece üçüncü fıkradaki
“üç yıldır” sözcüğünün yerine “o yasama döneminin sonuna kadar devam eder”
hükmü getirilmektedir. Bu teknik bir düzenlemedir. Arkadaşlarımız
konuşmalarında bunu basit, kolay bir iş olarak gördüler. Ancak dolayısıyla ben
şunu söylemek istiyorum: Eğer bu, Anayasa’da yer almayan bir hüküm olsaydı, biz
sadece “üç yıldır” sözcüğünü değiştirmek için Anayasa değişikliği
yapmayacaktık. Keşke bu konu başka ülkelerin anayasalarında olduğu gibi bir İç
Tüzük maddesi olarak getirilseydi, Anayasa’da geniş bir biçimde yer almasaydı.
Anayasa’da yer alan her kelimeyi değiştirmek için Anayasa değişikliği yapmaya
mecburuz. 82 Anayasası’nın zorluklarından ve yanlışlıklarından birisi de budur.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Öyle yapsaydınız. Ne engel vardı?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Şimdi
getirilen eleştirilerin de zaten maddeyle doğrudan ilgisi yok. Ancak,
arkadaşlarıma duyduğum saygı içerisinde bu soruları cevaplandırayım.
Sayın Varlı “Memurlara toplu sözleşme hakkı veriyorsunuz, grev
yoksa ne işe yarayacak?” diyor. Konuştuğumuz maddeden önce bu madde kabul
edildi. Eleştiriler ve sorular da o maddede cevaplandırıldı. Dolayısıyla bu
Anayasa değişikliği maddesini hazırlayanlara üstün hizmet ödülü vermeye gerek
yok. Aslında bunu anayasal madde hâline getirenleri rahmetle anmamız gerekiyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Basite indirgemeyin!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın
İnan “İmam hatip lisesi ve meslek liselilere katsayı için destek vermediniz.”
diyor. Bunlar da hemen hemen her maddede tartışıldı.
Arkadaşımız bu konuda çok hassas. Ben de onun hassasiyetini aynen paylaşıyorum.
Ancak “Baş örtüsü meselesi niçin yok?” dedi. Demek ki
özlemle bu meseleyi bekliyor. Bu konunun bayraktarlığını siz yapın, bu konuyu
siz elinize alın çünkü benim geçmişte siyaset yaptığım Refah Partisi bu sebeple
kapatıldı, benim için siyasi yasak istendi; Fazilet Partisi bu sebeple kapandı,
benim için siyasi yasak istendi; iktidardayken AK PARTİ hakkında kapatma davası
açıldı, sebeplerden bir tanesi de buydu. Dolayısıyla, baş
örtüsü meselesini Cumhuriyet Halk Partisi çözmek istiyorsa çözebilir,
elini tutan yok. Milliyetçi Hareket Partisi çözmek istiyorsa, sadece soruyla
değil, yüksek sesle bunu ifade eder, kanun teklifini, Anayasa değişiklik
teklifini getirir. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar (!)]
Çok teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Baş örtüsü
namusunuzdu! Hadi… Ek 17’yi niye getirmediniz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Bunu,
bir siyasi istismar konusu olarak değil, ben Sayın İnan’ın yüreğinden geçen ve
inandığı bir konu olarak görüyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – “Bizim işimiz değil.” diyor! “Bizim işimiz
değil.” diyor!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Baş örtüsüyle
geldiniz, başınızı örtüp gideceksiniz!
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri…
OKTAY VURAL (İzmir) – Mehmet Ali Şahin de “Yüzde 1’in işi.”
demişti zaten.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Arkadaşıma her zaman destek olmaya hazırım ama lütfen siz bir adım öne çıkın.
KADİR URAL (Mersin) – Namus meselesi yaptınız, namus!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Evet,
bizim için… Değerli arkadaşım…
KADİR URAL (Mersin) – Namus meselesi…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Evet,
evet, evet…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Baş örtüsü
sizin utancınız olacak!
OKTAY VURAL (İzmir) – Yüzde 1’in işi…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Maşallah, ne kadar güzel! Bunları dışarıda konuşacağınıza burada söyleyin. (MHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok, size söylüyoruz. Meydanlarda da
konuşuyoruz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Yani
Anayasa değişiklik teklifinin içerisinde bu madde de olsun derseniz, o zaman 10
ve 42’nci maddelerde yaşadığımız serencamı da bilmeniz gerekir.
OKTAY VURAL (İzmir) – YÖK’ü niye değiştirmediniz? İmzanız yok
muydu orada?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Değerli arkadaşlar, Sayın Köse’yi de cevapsız bırakmayayım. Dün beni
izlemişler. Buna da çok memnun oldum. Eğer referanduma giderken veya referandum
sonuçlarına rağmen 110 milletvekili arkadaşımız Anayasa Mahkemesine gider,
yürütmeyi durdurma veya referandum sonuçlarını iptal etme girişiminde bulunursa
Anayasa Mahkemesinin bir zorluğundan bahsettim. Çünkü,
bu paketin içerisinde Anayasa Mahkemesini düzenleyen bir madde de var. Anayasa
Mahkemesi kendisiyle ilgili bir maddeyi de görüşmek üzere, bu bir.
İkincisi, “Referandum sonuçlarını özellikle iptal etmeye kalkarsa
büyük hukuki kaos çıkar.” dedim. Bunu bir çatışma
anlamında almadım.
ALİ ARSLAN (Muğla) – Mağdurları oynamaya hazırlanıyorsun yine!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – 367
meselesinin Anayasa Mahkemesine götürülmesi konusunda Sayın Baykal’ın “Eğer
Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmezse karışıklıklar çıkar.” sözünü, ben sadece
“Hukuki bir kaos çıkar.” şeklinde özetledim. O zaman
karşılaştığımız olayı bugün yaşamak istemiyoruz. Hele hele
referandum sonuçlarını Anayasa Mahkemesine götürmek isteyenler varsa
götürsünler ve karşı cevabını alsınlar.
“Tarım ve sulamayla ilgili neden yok?” diyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Bakan, süremiz doldu efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Değerli arkadaşlar, bu paketin içerisine bunları koyabildik. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, süre sona erdi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ayrıcalık yok!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın
Hasan Çalış’ın sorusuna gelince, milletvekili
dokunulmazlığı konusu…
BAŞKAN – Sayın Bakan, bunlara yazılı cevap verebilirsiniz efendim,
süremiz doldu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, süreniz sona erdi.
BAŞKAN – Yazılı cevap verebilirsiniz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yazılı cevap versin ki delil olsun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Kaosu bir anlatsın bakalım Sayın Arınç.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, soru-cevap faslı bitti.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Nasıl bir kaos
çıkıyor görelim. Şimdiden Anayasa Mahkemesini tehdide başladılar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın
Başkanım, arkadaşlarımızın sorularına yazılı cevap vermek istiyorum ama konuyla
ilgileri yok. Soru önergesiyle verirlerse cevaplandıracağım.
BAŞKAN – Peki.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde verilen on üç önergeden kura
ile belirlenen yedi önergeyi şimdi okutup aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Ahmet Aydın
Adıyaman
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Ali
Öztürk
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Zekeriya
Akıncı
Mersin Ankara
“MADDE 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94. maddesinin
üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi “İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır,
ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar
devam eder.” şeklinde değiştirilmiş ve 5. fıkrasının sonuna “Gerektiğinde Genel
Kurul Danışma Kurulunun teklifi üzerine kâtip üyelerin veya idare amirlerinin
sayısını artırabilir.” cümlesi eklenmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 11 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sırrı Sakık |
|
Hasip Kaplan |
Akın Birdal |
|
Muş |
|
Şırnak |
Diyarbakır |
|
Hamit Geylani |
|
Şerafettin
Halis |
Sebahat Tuncel |
|
Hakkâri |
|
Tunceli |
İstanbul |
Madde 11:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci dönem için
seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.”
BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 11. maddesinin
teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
|
Oktay Vural |
Mehmet Şandır |
|
Konya |
|
İzmir |
Mersin |
|
Şenol Bal |
|
S. Nevzat
Korkmaz |
Metin Çobanoğlu |
|
İzmir |
|
Isparta |
Kırşehir |
|
|
|
Osman Çakır |
|
|
|
|
Samsun |
|
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Efendim, gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız Sayın
Vural?
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat
altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini
belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.
Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen
demokrasisini;
l 21. yüzyılın
evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,
l Asırlık anayasa
tartışmalarından kurtarmanın,
l Her kesimin
benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,
tek yolu toplumsal
uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.
MHP bu sebeple;
l "Anayasa
Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,
l Partilerin
uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,
l Siyasi
partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,
l Her partinin
görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,
l Seçimler sonunda
oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını
teklif etmiştir.
MHP; bu kapsamda,
l Devlet ile
Milleti kucaklaştıracak,
l Milletin
değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,
l Demokrasi ile
Cumhuriyeti barıştıracak,
l Vatandaşın temel
hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,
l Milletin
bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve
Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,
l Kuvvetler
ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,
l Cumhuriyetin
temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
maddelerini koruyacak,
Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını
ilan etmiştir.
Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış
olacaktır.
AKP, MHP’nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı
Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.
AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak
için malzeme olarak kullanmaktadır.
AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine
ulaşmak için hazırlanmıştır.
Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin
denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu
olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk
devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem
yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.
Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen
Anayasaya aykırıdır.
Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur,
Milletin beklentisi yoktur.
Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.
Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve
işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.
Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.
Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri
alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.
AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini
karşılayamamıştır.
AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.
AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı
için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale
getirmektedir.
Bu madde de gayriciddidir. Değişikliğin
esas amacını saklamaya yöneliktir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 11 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı
Sakık (Muş) ve arkadaşları
Madde 11:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci dönem için
seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Efendim, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım?
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İlk seçilen yerine “Seçilenler”, “devre” yerine “dönem”
kavramlarının konulması uygun görülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök (Mersin) ve arkadaşları
“Madde 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94. maddesinin
üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi “İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır,
ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar
devam eder.” şeklinde değiştirilmiş ve 5. fıkrasının sonuna “Gerektiğinde Genel
Kurul Danışma Kurulunun teklifi üzerine kâtip üyelerin veya idare amirlerinin
sayısını artırabilir.” cümlesi eklenmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Akıncı, önerge üzerinde konuşacak mısınız?
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akıncı. (CHP sıralarından alkışlar)
Beş dakika süreniz efendim.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizleri ve değişikliğiyle büyük önem arz eden, o nedenle de televizyonlarının
başında bu maddenin değiştirilmesini merakla bekleyen, Başkanlık Kurulu
üyelerinin hâli acep nice olacak diye sabırsızlıkla bizleri izleyen
yurttaşlarımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, ülkemizin bunca önemli, yakıcı ve öncelikli
çözüm bekleyen sorunu varken özü itibarıyla toplumun büyük bir kesimini değil
de Başbakanı ve AKP üst yönetimini yakından ilgilendiren, geleceğe dönük bir
Yüce Divan korkusuyla hazırlanmış Anayasa değişikliği teklifini tartışıyoruz.
Bir süredir devam eden bu tartışmalar içerisinde, bazı kavramlar, özellikle
tanımlar öne çıktı: Uzlaşma, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, kuvvetler
ayrılığı, Şark kurnazlığı gibi. Tabii, bu konuları değerlendirirken hepimizin
göz önünde tutması gereken bir gerçeklik var. Sadece bu değişiklik teklifinde
değil, AKP’nin yasa yapma taktiklerinde sürekli yakından tanık olduğumuz bir
yöntem kullanılmaktadır. Eğer iktidar sözcüleri bir düzenlemede bazı şeyleri çok
sıkı savunuyor, sahipleniyor gibi görünüyorlarsa biliniz ki onun tam tersini
yapacaklardır ve aslında bunu gizleme gayreti içindedirler. Nitekim,
bu teklifte de böyle olmuştur. Uzlaşma denilmiştir, tam bir dayatma
yapılmıştır; demokratikleşme denilmiştir, tek adam, tek parti yönetimi
hedeflenmiştir; hukukun üstünlüğü denilmiş, tam aksine, siyasetin emrine girmiş
bir hukuk isteği açıkça ortaya konulmuştur; değişim ve ilerleme denilmiş ama
cumhuriyetin kuruluş felsefesinin temel direkleri yok sayılmıştır. Bütün bunlar
da şu anda görüştüğümüz maddede olduğu gibi, kimi mütevazı değişikliklerle,
süslerle, soslarla gizlenmeye çalışılmıştır. Kötü olan bir yanı da bütün
bunların üstüne üstlük, Ana Muhalefet Liderinin, bu aşure teklifin hiç olmazsa
iki adet paket olarak oylama yöntemine dönük en haklı, en masumane önerileri
bile “Şark kurnazlığı” diye değerlendirilerek reddedilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu tür yaklaşımlara, aslında Hükûmetin her türlü açılım gayretinde, her türlü projesinde
tanık oluyoruz. Başlangıçta büyük iddialar, büyük hedefler konuluyor, sonuçta Hükûmet her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor, Dimyat’a
pirince giderken evdeki bulgurdan olunuyor. İşte, o zaman da Sayın Başbakan,
dönüyor, çaylı, müzikli, yemekli, sanatçılı, çeşit çeşit
moral toplantılarında sızlanmaya başlıyor, her şeyden ve herkesten dert
yanıyor, şikâyetçi oluyor. Amaç, hiç kuşkusuz, kendi beceriksizliğini örtmeye
çalışmaktır. Bakarsınız, Sayın Başbakan, bu tür toplantılarda, bazen, o güne
kadar hiç tanık olmadığınız değerlendirmeler yapar, düşünceler sergiler. Kimi
zaman da toplantıların büyüsüne öylesine kapılır ki, o kadar ileri giderler ki
konuşmakta olan Başbakan millî görüşçü müdür, muhafazakâr demokrat mıdır, yoksa
gizliden gizliye sosyalistlere sempati duymaya mı başlamıştır, yoksa hepsi bir
yana her şeyi kullanarak amacına ulaşmayı mübah sayan
bir makyavelist midir, şaşırırsınız. Tabii biz
şaşırmıyoruz da… (CHP sıralarından alkışlar)
Bakarsınız, bir toplantıda, on yıllarca iş, ekmek ve özgürlük
şiarıyla mücadele etmiş Yılmaz Güney’in mesajlarına niye kulak vermediler diye
geçmiş yöneticiler suçlanır, bir başka toplantıda, “hasretinden prangalar
eskiten” Ahmet Ariflere göndermeler yapılır. Başka bir günse teslim alamadığı
meslek örgütü yöneticilerinin burnunu sürtme adına, güya emek sömürüsüne karşı
çıkan bir başbakan rolünde görürsünüz Tayyip Bey’i.
Hepsi tamam da, peki kardeşim, o zaman size sormazlar mı:
Sen ki emeğin sömürüsüne karşısın, sen ki Yılmaz Güney’in filmlerindeki, Ahmet
Arif’in şiirlerindeki mesajları bu kadar beğeniyor ve bu kadar önemsiyorsun, o
zaman Kızılay Meydanı’nda, o zor koşullarda, sadece ekmek için, hak ve
hukukları için aylarca feryat eden Tekel işçilerinin taleplerine nasıl oluyor
bu kadar duyarsız kalıyorsun, onlara saldırıyor, eziyor, gaz sıkıyor ve emek
sömürüsünün zirve yaptığı 4/C zulmünü sürdürmeye devam ediyorsun? Şair, yazar, gazeteci, sanatçı, siyasetçi, kimi masum insanlara
geçmişte haksız yere vurulan prangalar eğer seni çok üzüyorsa, o zaman, çeşitli
isimler taşıyan davalarda neyle suçlandıklarını bile anlamadan yıllardır
kelepçeye, prangaya vurulmuş gazeteciler, bilim adamları, rektörler…
BAŞKAN – Sayın Akıncı, süreniz bitti. Bir dakika ilave süre
veriyorum, lütfen toparlayın efendim.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – …cezaevlerinde ölenler, onur
intiharlarına başvuranlar hiç mi uykularınızı kaçırmaz sizin? Onca gencimiz
işsiz, onca insanımız yoksul, sefil ve çaresizken o gemicikler, o villalar, o
pırlanta mağazaları, o gazeteler, televizyonlar ve daha niceleri hâlâ gözünüzü
doyurmamışsa sizin emeğin sömürüsünden söz etmeye hakkınız olabilir mi? (CHP
sıralarından alkışlar)
En büyük bayram olan 1 Mayısın 1977 kutlamalarında emeğin hunharca
ezildiği, onlarca emekçinin katledildiği olayların daha dün araştırılmasını
bile kabul edemiyorsanız sizin dilinizdeki “emek sömürüsü” lafı boştur, boş!
(CHP sıralarından alkışlar)
Bütün bu yaşananlardan sonra, Umut’u, Ağıt’ı, Baba’yı, Arkadaş’ı,
Yol’u ve daha nice eşsiz filmleri çeviren Yılmaz Güney’le, Adiloş
Bebek’i, Otuz Üç Kurşun’u, Anadolu’yu, Leylim Ley’i ve nice ölümsüz dizeleri
yazan ve hasretinden gerçekten prangalar eskiten Ahmet Arif’le sizin en küçük
bir noktanız kalmış olabilir mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akıncı, ek süre de bitti efendim.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Başkanım, tamamlıyorum.
BAŞKAN – Ek süreniz de bitti. Lütfen selamlayın Genel Kurulu.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Selamlayayım, bitireceğim.
BAŞKAN – Lütfen…
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, meselenin özü
ortadadır. AKP bu değişiklik teklifinde de aynı anlayıştadır. “Rabbena, hep
bana.” mantığı burada da vardır. YÖK bana, üniversiteler bana, sivil toplum
bana, sendikalar bana, Sayıştay bana, her şey bana, şimdi de Anayasa Mahkemesi,
HSYK bana. Ama inanıyorum ki halkımız hem kendisine hem çatısı altında yaşadığı
cumhuriyetin temel felsefesine kurulan bu tuzaklara düşmeyecektir, size hak
ettiğiniz cevabı ve cezayı ilk fırsatta verecektir.
Bu duygularla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, önergemize
desteğinizi bekliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge de aynı
mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
|
Ali Öztürk |
|
Azize Sibel
Gönül |
Ahmet Aydın |
|
Konya |
|
Kocaeli |
Adıyaman |
|
|
|
Veysi Kaynak |
|
|
|
|
Kahramanmaraş |
|
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Biz
de katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Kaynak, konuşacak mısınız?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Gerekçe.
BAŞKAN – Sayın Aydın?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe.
BAŞKAN – Sayın Gönül?
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Gerekçe.
BAŞKAN – Sayın Öztürk?
ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Gerekçe.
BAŞKAN – Sayın Ali Öztürk de gerekçe
dedi.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Verilen önergeyle kelime tahsisi yapılarak anlam bütünlüğünün
sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 11’inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddenin oylaması gizli oylama şeklinde yapılacaktır.
Görevli arkadaşlarımız yerlerini alsınlar lütfen.
İsimleri okunmayan hiçbir arkadaşımız lütfen oy kullanma bölümüne
geçmesin.
Tekrar ediyorum: Kapalı bölümde oylarımızı kullanacağız. Bir kez
daha hatırlatıyorum: Bu pullardan beyaz olan “kabul”, kırmızı olan “ret”, yeşil
olan ise “çekimser” oyu ifade etmektedir.
Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan arkadaşımız
kaldı mı?
Sayın milletvekilleri, oy kullanma işlemi bitmiştir.
Oy kutularını kaldırıyoruz efendim.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982
Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin gizli oylama
sonucunu açıklıyorum:
“Oy Sayısı : 409
Kabul : 338
Ret : 70
Çekimser : -
Boş : -
Geçersiz : 1
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Murat Özkan Gülşen
Orhan
Giresun Van”
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı’nın kutlanmasıyla günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla
yapılacak görüşmeler için, 23 Nisan 2010 Cuma günü Saat 14.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.31