DÖNEM: 23 CİLT: 64 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
77’nci
Birleşim
24 Mart 2010 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, nevruz kutlamalarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Bingöl
Milletvekili Yusuf Coşkun’un, nevruz kutlamalarına ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı
zararlara ilişkin açıklaması
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara
ve Elâzığ’da meydana gelen deprem nedeniyle Tunceli’nin hasar gören ilçe ve
köylerinin de afet bölgesi kapsamına alınmasına ilişkin açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Malatya’da yaşanan don
olayının yol açtığı zararlara ilişkin açıklaması
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kura Nehri’nin taşması
nedeniyle bazı köylerdeki toprak evlerin yıkıldığına ve Ardahan çiftçisinin
hâlen fiğ paralarını alamadığına ilişkin açıklaması
5.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı
zararlara ve Elâzığ’da meydana gelen deprem nedeniyle Tunceli’nin hasar gören
ilçe ve köylerinin de afet bölgesi kapsamına alınması gerektiğine ilişkin
açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, (2/633) esas numaralı
Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin, İç
Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca kendi komisyonlarında görüşülmesinin temini
için gereğinin yapılmasına ilişkin tezkeresi (3/1129)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/635)
2- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde kullandığı biber
gazının insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/636)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, linç girişimi iddialarının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/637)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, devlet sırrı konusunun araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/638)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Yurtdışı
Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun; Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/805, 2/549) (S. Sayısı: 485)
5.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/769) (S. Sayısı: 486)
VII.-
OYLAMALAR
1.- Yurtdışı
Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Türk
Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Teklifi’nin oylaması
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Silifke’deki Devlet
Hastanesi ve sağlık ocaklarının ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/11782)
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, sağlık hizmetlerindeki bazı çalışmalara ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/11846)
3.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, hasta hakları
ihlallerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/11849)
4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, yenilenen bir
hastanedeki kapasite kullanımına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11850)
5.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, özürlü istihdamına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/11851)
6.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, doktorların özlük haklarına ilişkin sorusu
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11936)
7.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
istihdamın teşvikiyle ilgili bir düzenleme kapsamında çalıştırılanlara ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/12734)
8.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, çalışma müşavirlikleri
ve ataşeliklerindeki sözleşmeli personele ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/12735)
9.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Tekel işçilerinin geçici personel olarak
çalıştırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/12736)
10.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, müşteri şikayetleri hakem heyetine yapılan başvurulara ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/12739)
11.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, işsiz kalanların sağlık
hizmetlerinden yararlanmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/12829)
12.- Antalya
Milletvekili Atila Emek’in, ilaç takip sistemine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/13022)
13.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, eczanelerin kullandığı elektronik sistemdeki
sorunlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13023)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.05’te açılarak dört oturum yaptı.
Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın,
17-18 Mart 2010 tarihlerinde Malatya’da meydana gelen don afetine ilişkin
gündem dışı konuşması ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan, Niğde Milletvekili Mümin İnan ve Elâzığ Milletvekili Mehmet Necati Çetinkaya’nın aynı konudaki açıklamalarına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, 21 Mart Nevruz Bayramı ve önemine,
Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut, Adana ve Türkiye’nin pek
çok bölgesinde bulunan bazı ilçe ve belde belediyelerinin sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan,
17-18 Mart 2010
tarihlerinde Malatya’da,
Niğde
Milletvekili Mümin İnan, Niğde’de,
Elâzığ
Milletvekili Mehmet Necati Çetinkaya, Elâzığ’da,
Meydana gelen don
afetine;
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman, 21 Mart Nevruz Bayramı’na;
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1612) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, işsizlik sorununun (10/631),
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 25 milletvekilinin, Mersin’deki tarım ürünleri
yetiştiricilerinin sorunlarının (10/632),
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 25 milletvekilinin, Mersin ilinde işsizlik ve
yoksulluktaki artışın (10/633),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, işsizlik sorununun (10/634),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Bazı
milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin ve Şanlıurfa Milletvekili
Mustafa Kuş’a ödenek ve yolluklarının verilmesine ilişkin Başkanlık
tezkereleri;
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında yer alan 485, 486, 487, 479, 477, 114, 306 ve 469 sıra
sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 ve 11’inci sıralarına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 485 ve
477 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden
sonra;
Kabul edildi.
477 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın temel kanun olarak görüşülmesinin İç Tüzük’ün 90 ve 91’inci
maddelerine aykırı olması nedeniyle Danışma Kurulu önerisinden çıkarılması
gerektiğine ilişkin Oturum Başkanının tutumu hakkında açılan usul tartışması
sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/499)
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/885),
5’inci “ “
(6/1005),
6’ncı “ “
(6/1006),
7’nci “ “
(6/1017),
10’uncu “ “
(6/1039),
13’üncü “ “
(6/1047),
57’nci “ “
(6/1195),
59’uncu “ “
(6/1202),
61’inci “ “
(6/1204),
62’nci “ “
(6/1205),
68’inci “ “
(6/1223),
89’uncu “ “
(6/1279),
93’üncü “ “
(6/1284),
120’nci “ “
(6/1326),
131’inci “ “
(6/1348),
144’üncü “ “
(6/1369),
195’inci “ “
(6/1452),
196’ncı “ “
(6/1453),
197’nci “ “
(6/1454),
239’uncu “ “
(6/1516),
300’üncü “ “
(6/1591),
307’nci “ “
(6/1600),
327’nci “ “
(6/1623),
363’üncü “ “
(6/1667),
366’ncı “ “
(6/1670),
378’inci “ “
(6/1685),
408’inci “ “
(6/1720),
409’uncu “ “ (6/1721),
410’uncu “ “
(6/1722),
439’uncu “ “ (6/1752),
471’inci “ “
(6/1784),
478’inci “ “
(6/1791),
526’ncı “ “
(6/1841),
527’nci “ “
(6/1842),
552’nci “ “ (6/1867),
570’inci “ “
(6/1885),
Esas numaralı
sözlü sorulara Maliye Bakanı Mehmet Şimşek cevap verdi; soru sahiplerinden
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay da cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/805, 2/549) (S. Sayısı: 485) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
24 Mart 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.13’te son verildi.
|
|
Sadık YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Gülşen ORHAN |
|
Murat ÖZKAN |
|
Van |
|
Giresun |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 107
II.-
GELEN KÂĞITLAR
24
Mart 2010 Çarşamba
Tasarı
1.- Kamu Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/836) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; İçişleri; Plan ve Bütçe;
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.3.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/635) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.02.2010)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde kullandığı biber
gazının insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/636)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.02.2010)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, linç girişimi iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/637) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.02.2010)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, devlet sırrı konusunun araştırılması amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/638) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.02.2010)
24 Mart 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, nevruz kutlamaları hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Osman Özçelik’e aittir.
Buyurun Sayın Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in,
nevruz kutlamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 21 Mart günü kutladığımız
özgürlük ve barış bayramı “nevroz” ile ilgili olarak gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
“Nevroz”,
efsanevi bir gün olarak yüzyıllardır Orta Doğu, Kafkas ve Orta Asya halkları
arasında kutlanan ve her bir halkın kendince özel bir anlam yüklediği bir
gündür.
Kimi tarihçiler “Nevroz”u dört bin üç yüz elli yıl öncesine,
Kürtlerin ataları olduğu kabul edilen Gutilere kadar
götürmektedirler ama en yaygın efsane ve en yaygın kabul, Ninova’da
Zalim Kral Dehak’a karşı Demirci Kava’nın
halka öncülük ederek, kırmızı-sarı-yeşil önlüğünü bayrak gibi kullanarak,
elindeki demirci balyozuyla Zalim Kral Dehak’ın
sarayına yürüyerek halkın bir başkaldırısını ifade etmektedir.
Söz konusu olay
21 Martta gerçekleştiği için bu güne farklı anlamlar da yüklenmektedir. 21 Mart
gece ile gündüzün eşit olduğu bir gündür. Ayrıca baharın başlangıcı, baharın
gelişi olarak kabul edilmekte ve kimi zaman yeni bir yıl başlangıcı olarak da
“nevroz” kabul edilmektedir.
Kürtler “nevroz”a
“zulme karşı direniş” ve “özgürlük” gibi anlamlar yüklemişler ve buna uygun
biçimde “nevroz” kutlamaları yapılmıştır. “Nevroz” Orta Doğu, Kafkaslar ve Orta
Asya halkları tarafından kutlanmakla beraber hiçbir yerde Kürt coğrafyasındaki
kadar coşkulu kutlanmamaktadır. Osmanlı döneminde “nevroz” geleneksel ve
folklorik biçimde kutlanmaktaydı ancak cumhuriyet döneminde birkaç kez dışında
“nevroz” kutlamalarına izin verilmedi ve “nevroz” yasaklandı. Ancak, Kürtler,
çok ağır bedellere karşın “nevroz” ateşini söndürmediler. Ne yazık ki özellikle
Türkiye ve Suriye’de “nevroz” kutlamalarına ağır saldırılarda bulunuldu,
yüzlerce insan yaşamını yitirdi.
Memnuniyetle
ifade edebiliriz ki son yıllarda izinli “nevroz” kutlamaları büyük bir coşku
içinde ve olaysız geçmektedir. İzin verilmeyen “nevroz” kutlamalarında halk
sokaklara dökülmekte ve güvenlik kuvvetlerinin müdahalesiyle karşılaşılmakta
idi, çatışma ve şiddet ortamına tanık olmaktaydık. İzinli kutlamalarda ve
güvenlik güçlerinin dağıtma amaçlı müdahalesinin olmadığı kutlamalarda, bu yıl
olduğu gibi, tam bir bayram havası içinde “nevroz” gerçekleşmiştir. Bu yıl
milyonlarca insan “nevroz”u büyük bir coşku içinde kutlamış, güvenlik
güçlerinin sağduyulu yaklaşımı nedeniyle tek bir kişinin bile burnu kanamamış,
polise, panzere taş atılmamıştır. Bu duyarlılığın sağlanmasında Sayın İçişleri
Bakanının önemli bir rolü olduğuna inanıyoruz, katkısı olan herkese teşekkür
ediyoruz. “Nevroz” kutlamalarına katılımı ve coşkusu nedeniyle de “nevroz”
kutlamalarına katılan halkımıza da buradan teşekkürü bir borç biliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 21 Mart aynı zamanda Birleşmiş Milletler tarafından 1966
yılında Dünya Irkçılığa Karşı Mücadele Günü olarak kabul edilmiştir. Ayrıca
Türkiye 2002 yılında Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair
Sözleşme’yi imzalamıştır. Bu nedenle 21 Mart gününün “Özgürlük ve Barış
Bayramı” olarak kutlanması amacıyla bir yasa teklifi verdik. Bu teklifimizin
bir an önce Genel Kurul gündemine getirilmesinin toplumsal barışa hizmet
edeceği inancındayız.
Sayın
milletvekilleri, “nevroz” sözcüğünün de doğru yazılması ve orijinal dilinde
olduğu gibi yazılması gereği vardır. “Nevruz” veya “nevroz” gibi yazılımlar
yanlıştır. Doğru yazılış bu şekildedir. (Elindeki “NEWROZ” yazılı kağıdı Genel Kurula gösterdi.) “New” yeni demektir; “ruz”, “roj”dan gelmektedir, “gün”
demektir; “yeni gün” demektir.
Kürtçe,
Hint-Avrupa dil grubuna giren bir dildir ve bu gruptaki dil gruplarının
tamamında “new” veya “nu” sözcükleri yeniyi ifade
etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Kravatı da “c” ile yazalım! “Cravat”
yazalım!
BAŞKAN – Sayın Özçelik lütfen tamamlayınız.
OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
“Roj” da günü ifade etmektedir. Kürtçe bir kelime olması
nedeniyle doğru yazılımının, orijinal dilinde olduğu gibi yazılması gereğine
inanıyoruz. “W” Türk alfabesinde yok diye çoğu zaman “newroz”
sözcüğü yasaklandı. Evet, zaten Türk alfabesinde olmayan bir harftir bu, Kürt
alfabesinde vardır, Latinceden alınmıştır; hem Türkçe hem Kürtçe alfabesi Latin
harflerinden alınmıştır, ses uyumuna bağlı olarak, ses biçimlerine bağımlı
olarak harfler seçilmiştir. “W” sesi Kürtçedeki bir ses olduğu için böyle
yazılması gerekir. Bunun yasaklanması hiçbir şey ifade etmez. Yasaklarla bir
yere varamayız.
Tekrar, ben,
bütün halkımızın ve sizlerin “nevroz”unu kutluyorum, “nevroz” “…”(x)
diyorum.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
ikinci söz Malatya’da yaşanan tabii afet ve don olayı hakkında söz isteyen
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na
aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, Malatya’da yaşanan don olayının yol
açtığı zararlara ilişkin gündem dışı konuşması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli
arkadaşlarım; ülkemizin neresinde olursa olsun, hangi bölgesinde olursa olsun
çocukların ekmeği hangi bölgede gidiyorsa ona sahip çıkmak hepimizin görevidir.
Onun için bu konuda bir haftadır duyarlılığınızdan dolayı hepinize teşekkür
ediyorum. İnanın, hakikaten gördüğünüzde sizler de çok üzülüp sizler de
hakikaten yaşanan don olayından dolayı, insanların karşı karşıya kaldığı
durumdan çok çok üzüleceksiniz arkadaşlar.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından
Türkçe olmayan birtakım kelimeler ifade edildi.
Değerli
arkadaşlarım, dün Sayın Bakan bahsetti “1.100 rakımın altındaki yerler hep
dondu.” dedi. Doğrudur, Malatya 800 rakımdadır, 800 rakım ve kayısı üretim
bölgelerimizin ağırlığı yani yüzde 95 kayısımızı üreten rakım 1.100’ün altında
olduğu için yüzde 95 oranında bir kayısımızı kaybettik ve burada yine dün Sayın
Bakan sigorta yaptıranlar ve yaptırmayan…
Değerli
arkadaşlarım, artık sigorta yaptıranın ve yaptırmayanın hiçbir farkı kalmadı
çünkü TARSİM, baştan beri söyledik, TARSİM çiçek dönemini her nedense kapsam
içine almıyor. Mutlaka -dün Sayın Bakan bahsetti ama- dünyanın belli bölgelerinde belli risk
oranları, belli fiyatlarla çiçek dönemi de sigorta kapsamı içine alınabiliyor.
Sayın Bakanın “Buna bir çözüm bulabiliriz, orta bir nokta bulacağız.” demesi
bizi biraz ümitlendirdi. Diliyorum ki… Artık bu sene tüm kayısımız öldü, sadece
kayısımız değil, şu mevsimde çiçek açan her şeyimiz gitti yani çiftçimizin neyi
varsa… Bu mevsim Malatya’nın ılıman iklime geçiş sürecidir. Yaşanan don
olaylarından çiftçimizin bir yıllık ekmeği gitti arkadaşlar. Bu insanlar bir
yıl ne yiyecek? Bu nedenle olayın üzerinde bu kadar hassas duruyoruz. Bizde iki
ürün, üç ürün yok, tek ürün var arkadaşlar yani ya kayısımız var ya kirazımız
var yani bir bahçede bir ürün oluyor. Yılda iki üç defa ürün veren meyvelerimiz
yok bizim ve bu mevsimdir genelde Malatya’daki arazinin, Malatya’daki sebze ve
meyvelerin ağırlıklı yeşermesi ve çiçek dönemini kapsadığı için ve bu mevsim
hepsini kaybettik. Hakikaten çiftçimiz çok zor durumda. Üzüntümüz şu: Bu
çiftçimiz ne yiyecek bir yıl? Onun için sigorta kapsamı… Hepsi sigorta yaptırsa
dahi sigorta artık bize hiçbir şey vermiyor. Bundan sonra her gün don da olsa
varsın olsun, çünkü bir şeyimiz kalmadı arkadaşlar.
Ama yapılacak bir
tek şey var arkadaşlar… Dün Sayın Bakan ifade etti, Hükûmetin
ilgili müsteşar yardımcısını ve bir heyeti Malatya’ya gönderdiğini ve hasar
tespitleri yapılacağını belirtti, teşekkür ediyorum. Ancak, sigorta kapsamı ile
sigorta kapsamında, poliçeye, olanlar, olmayanlar ayrımını artık bir kaldırıp
atmalıyız. Artık o poliçelerin hiçbir hükmü kalmadı. Çünkü çiçek dönemini
kapsamıyor arkadaşlar.
Yapılacak bir tek
şey var: Ülkemizin hangi bölgesinde olursa olsun bu kadar büyük bir alandaki
bir don olayı bir tabii afettir bu. 2090 sayılı Tabii Afetler Yasası var
arkadaşlar. Mutlaka bu Yasa’nın çalıştırılması lazım. Biz
2005 yılında da yine aynı buna benzer, yine yüzde 95 oranında ürünümüzü
kaybettiğimizde 2090 sayılı Tabii Afetler Yasası çalıştırılıp yine çiftçinin
önemli bir sorunu giderilmişti.
Bizim derdimiz,
bizim sorunumuz, hasar tespitinin öncelikle yapılması. Tüm arkadaşlarımın,
Malatya’daki tüm milletvekili arkadaşlarımın hepsinin ortak tespitidir. Yani
biz… Ekmeğin ve çoluk çocuğun rızkının siyaseti olmaz arkadaşlar. Yani bunu
hepimiz idrak etmeliyiz ve yine söylüyorum: Ülkemizin hangi bölgesinde olursa
olsun aynı duyarlılıkta kalkıp, aynı duyarlılıkta bu sorunları nerede olursa
olsun ifade ederim. Çünkü mesele hepimizin meselesi. Bu
nedenle ben geçen haftadan beri… Belki geçen hafta söylediğimde sorun çok
yeniydi, bazı arkadaşlarım bu kadar büyük bir olay olduğunu bilmiyordu. Ama
olay çok geniş bir alanda, hatta Elâzığ’ın Baskil ilçesi dâhil çok büyük bir
alanda bu olmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
1.100 rakım doğru
bir rakımdır. 1.100 rakımın üstünde kalanlar çiçek açmadığı için… Ama o da
kayısı üretiminin yüzde 10’u değildir. Yani 1.100 rakımın üstünde olan ağaçlar
donmamıştır, doğrudur ama rekoltenin yüzde 10’u
donmamıştır.
Bu nedenle
konumuz çok ciddidir, tüm Malatya’nın sorunudur. Ben, bir kez daha Hükûmete bu konuda çiftçilerimizin, sadece çiftçimizin
değil oradaki berberin, oradaki çaycının, Malatya’daki terzinin, Malatya’daki
benzincinin, herkesin ekmeği olduğu için bir kez daha bu konuyu dikkatlerine
sunuyor, yardım eden herkese şimdiden teşekkür etmek istiyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın Öz, söz
talebiniz var, Malatya’daki olayla ilgili mi?
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
İç Tüzük’ün
60’ıncı maddesine göre kısa bir süre…
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Malatya’da
yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce Sayın Aslanoğlu’nun de belirttiği gibi, hakikaten “Mal canın
yongasıdır.” düsturundan baktığımızda, Malatya’nın tek gelir kaynağı olan,
Malatya’nın demeyelim aslında, Türkiye’nin millî ürünü olan… Çünkü dünya kuru
kayısı tüketiminin yüzde 80’ini Malatya’da yetiştirilen kayısılar karşılıyordu,
ayrı bir özelliği var. Bu sene ne yazık ki ağaçların erken çiçek açması
dolayısıyla, sonra da meydana gelen don vasıtasıyla yüzde 80 hatta yüzde 90’a
yakın bir oranda yanmış bulunmaktadır. Ne yazık ki çiçek dönemi teminat kapsamında
olmadığından, TARSİM aracılığıyla bir şey yapma imkânımız pek görünmüyor. Belki
belirli noktalarda TARSİM’in ödeyeceği miktar
çıkabilir. Bununla ilgili Sayın Bakanımız ve Sayın Başbakanımız konuya
hassasiyetle eğilmişlerdir. Bununla ilgili olarak Tarım Bakanlığı yetkilileri
ve TARSİM yetkilileri bugün Malatya’da –az önce de görüştüm- tespitler yapmaya
başlamışlardır. Burada yapılması gereken, aynen 2008’de kuraklık olduğunda,
hububatla ilgili özellikle, bir Bakanlar Kurulu kararı çıkarılarak zarar gören
çiftçilerimizin sıkıntıları giderilmiştir. Ben inanıyorum ki Sayın
Başbakanımızın talimatları doğrultusunda tespitler yapıldıktan sonra
çiftçimizin bu maruzatı giderilecektir. Buna sadece çiftçinin geliri olarak
bakmamak lazım, ortada ortalama 50-55 bin çiftçiyi kapsıyor ama Malatya’daki
bütün kesim, tüm esnaf kesimi bundan etkilenmektedir. Dolayısıyla bu
mağduriyetin giderileceği konusunda Hükûmetimize
güvenimiz tamdır. Bu konuda siyasi ayrım yapmaksınız bu konuyu sahiplenen tüm
siyasi partilerin vekillerine de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öz.
Sayın Genç, sizin
talebiniz nedir?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben de depremle ilgili bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN – Depremle
ilgili öyle mi?
Buyurun Sayın
Genç.
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Malatya’da yaşanan
don olayının yol açtığı zararlara ve Elâzığ’da meydana gelen deprem nedeniyle
Tunceli’nin hasar gören ilçe ve köylerinin de afet bölgesi kapsamına alınmasına
ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben de Malatya ve civarında don felaketi nedeniyle zarara uğrayan
çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum. Şu anda Hükûmetten
hiçbir temsilci Genel Kurulda yok ama herhâlde Hükûmetin
bu zararları karşılayacağına inanıyorum.
Efendim, 3-4
Martta Elâzığ’da bir deprem meydana geldi. Bu deprem üzerine ben de Tunceli’nin
Nazımiye, Mazgirt ve Pertek’in bazı köylerini gezdim, burada çok ciddi hasar
var. Bu hasar nedeniyle maalesef hiçbir Hükûmet
yetkilisi bu bölgeye gitmedi, Elâzığ’a gitti bütün herkes ama Tunceli’ye
gitmedi. Burada çok zarara uğrayan vatandaşlarımız var. Ben Hükûmetin
bu bölgeyi de gezerek, orada zarar tespiti yapmasını ve bölgede meydana gelen
zarar nedeniyle özellikle Mazgirt, Nazımiye ve Pertek’in belli kısımlarının
afet bölgesine alınmasını ve afet bölgesine alınarak bu konuda, evleri ağır
hasara uğrayan, az hasara uğrayan vatandaşlara konut yapılması konusunda
gerekli gayreti sarf etmesini diliyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Sayın Çalık, söz
istediniz ama dün bu konuyla ilgili gündem dışı konuştunuz. Teşekkür ediyorum.
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Çalık.
Sayın Öğüt, sizin
talebiniz nedir efendim?
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sel felaketi…
BAŞKAN – Sayın
Öğüt, olağanüstü hâlle ilgili herhangi bir şey olduğu takdirde gündem dışı
konuşmayla ilgili arkadaşlarıma söz verdim ama bunun daha da genişletilmesi söz
konusu değil.
Sayın Şandır,
sizin talebiniz var.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yine, Malatya’da yaşanan don felaketiyle ilgili Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak…
BAŞKAN – Sayın
Şandır, dün grup olarak ifade ettiniz. Dün tüm gruplara söz verdik Sayın
Şandır. Yani, sizin grubunuz da ifade etti düşüncelerini, her gruba söz verdik.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani eğer müsaade ederseniz konuşacağım yoksa konuşmam.
BAŞKAN – Buyurun
Şandır.
Bir dakika süre
veriyorum.
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Gerçekten
Malatya’da yaşanan Malatya kayısıcılarının, çiftçilerinin yaşadığı felaketi
Milliyetçi Hareket Partisi İl Teşkilatı olarak, Genel Merkezi olarak yakından
takip ediyoruz. Bu konuda Hükûmetin gereken
tedbirleri acilen, geciktirmeden almasını biz de talep ediyoruz. Ümit ediyoruz
ki bir daha ülkemiz bu türlü felaketleri yaşamaz, insanımız mağdur duruma
düşmez. Hükûmeti tekrar uyarıyoruz ve bu konuda
gereken gayreti göstermesini beklediğimizi ifade ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
Sayın Öğüt,
buyurun.
Bir dakika süre
veriyorum.
4.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Kura Nehri’nin taşması nedeniyle bazı köylerdeki toprak evlerin
yıkıldığına ve Ardahan çiftçisinin hâlen fiğ paralarını alamadığına ilişkin
açıklaması
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Efendim, çok teşekkür ederim.
Bizim Kura Nehri’mizde bir taşma oldu. Kura Nehri’nin dışında köylerde
korkunç derecede bir yıkılma oldu toprak evlerde.
Şu ana kadar
Ardahan çiftçisi hâlen daha bitki paralarını alamadılar, diğer adıyla fiğ
parasını alamadılar. Ben Hükûmetten istirham
ediyorum, bitki paralarının derhâl, acilen ödenmesi lazım, hayvancılıkla
uğraşan çiftçilerimiz çok zor durumda. Bu konuda Hükûmetten
ben yardım talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öğüt.
Sayın Halis, siz
buyurun.
5.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Malatya’da
yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ve Elâzığ’da meydana gelen deprem
nedeniyle Tunceli’nin hasar gören ilçe ve köylerinin de afet bölgesi kapsamına
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli)
– Ben de Malatya halkının birinci derecede geçim kaynağı olan kayısının don
nedeniyle zarar görmesinden dolayı kendilerine geçmiş olsun dileklerimi
sunuyorum partim adına ve bu konuda Hükûmetin
gerçekten o zarar ziyanın ödenmesi noktasında, giderilmesi noktasında bir
hassasiyet göstermesini diliyorum.
Ayrıca, Elâzığ’da
4 Martta, bilindiği gibi, bir deprem olmuş, üç köyde -51 insanın, daha sonra Hükûmet
bunu 41’e düşürdü- 41 insanın ölümüne neden olan bir zayiat yaşanmıştı. Bu
bölge tabii Tunceli’ye sınırdaş olduğu için Tunceli’de de büyük oranda hasarlı
binalar var ve büyük oranda da risk taşıyan binalar var. Bu anlamda Tunceli’nin
de bu risk alanı nedeniyle afet kapsamına alınmasını diliyorum ve bu konuda Hükûmetin duyarlı olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Halis.
Gündem dışı
üçüncü konuşma nevruz kutlamaları hakkında söz isteyen Bingöl Milletvekili
Yusuf Coşkun’a aittir.
Buyurun Sayın
Coşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
(Devam)
3.- Bingöl Milletvekili Yusuf Coşkun’un, nevruz
kutlamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
YUSUF COŞKUN
(Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de nevruz kutlamalarıyla
ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, baharın gelişini müjdeleyen nevruz özellikle 1990’lı yıllardan
sonra şiddet ve çatışmaların egemen olduğu ve öyle anıldığı ve yine 21 Mart
yaklaştıkça Güneydoğu başta olmak üzere bütün ülkede gerginliğin tırmandığı ve
bilindiği bir dönem olmuştu ancak demokratik açılım sürecinde atılan adımlar
nevruz kutlamalarına da yansıdı. Nevruz bu defa farklı kutlandı. Gece
barikatlar kurulup gerçekten yollar kesilmedi, polisler taş yağmuruna
tutulmadı, kamu binalarına ve bankalara saldırılmadı, vatandaşın camı ve
çerçevesi de indirilmedi.
Nevruz, ilk defa,
geçen pazar günü ülke genelinde huzur içinde ciddi bir asayiş sorunu yaşanmadan
coşku ve neşe içerisinde kutlandı. Bundan da ülke olarak büyük bir memnunluk
duyduk. Halkımıza ve güvenlik güçlerimize sağduyulu, hoşgörülü, anlayışlı
tavırlarından dolayı şükranlarımızı sunuyoruz. Umut ediyoruz ki, artık bundan
sonra Türkiye tüm nevruzlarını bu şekilde hatta bundan daha güzel, daha
coşkulu, heyecanlı ve daha fazla birbirine kenetlenmiş şekilde kutlayacak ve
baharı da artık tek yürekle karşılayacağız. Bahar nasıl uyanışsa, yeniden
dirilişse 2010 nevruzunun baharının da Türkiye için yeni bir diriliş, uyanış,
başlangıç ve milat olmasını yürekten temenni ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, özellikle bazı illerdeki törenlerde ve konuşmalarda gerçekten
maksadını aşan ifadeler kullanıldığını, sloganlar atıldığını, pankart ve
resimlerin açıldığını, gösterilerin yapıldığını da üzüntüyle müşahede ettik.
Tabii, halkımız
ve hiçbirimizin de bunu tasvip etmemiz, bunu doğru bulmamız mümkün değildir.
Gönül isterdi ki o meydanlarda, o kadar rengin temsil edildiği o meydanlarda,
hepimizin ortak değeri olan Türk Bayrağı'nın da olması ona çok daha ayrı bir
güzellik katardı, ama öyle umut ediyorum ki bu Millî Birlik ve Kardeşlik
Projemiz önümüzdeki yıllarda bunu da gerçekleştirecektir. Ancak bu bir kısım
yanlış söylem ve tavırlar Türkiye geneline hâkim olan bayram coşkusunu
gölgelemeye, lekelemeye ve de karalamaya yetmedi.
Özellikle
sorumluluk mevkisinde olanların bu 2010 nevruzundaki manzaraları iyi
değerlendirmelerini ve oradan gerekli mesajı çıkarmalarını ve yine
üzerlerindeki vesayetten kurtularak, özellikle özgür ve demokratik siyaset
zeminine doğru yol almalarını diliyoruz. Eğer bunu Türkiye olarak
başarabilirsek…
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sen devlet güçlerinin nevruz…
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen…
YUSUF COŞKUN
(Devamla) – …inanıyoruz ki o özlenen barışı çok daha Türkiye'nin geneline de
yansıtmış olacağız.
Tabii, şunu da
görmek durumundayız…
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Geçen sene Van’da saldırı oldu.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, müsaade eder misiniz, lütfen.
YUSUF COŞKUN
(Devamla) – Pazar günü ülke geneline hâkim olan nevruz heyecanı, Millî Birlik
ve Kardeşlik Projesi’nin en zor eşiği aşmakta olduğunun da güzel bir tezahürü
oldu, Türkiye'nin demokratik görünümüne de katkıda bulundu.
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Bu halkın mesajlarını dikkate almalısınız!
YUSUF COŞKUN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, artık biliyoruz ki nevruz bir bayramdır,
birçok halkın, birçok kadim milletin kutladığı bir bayramdır; baharı ve hayatı
müjdeler; canlanmadır, neşedir, sıcaklıktır, umuttur ve sevgidir. Gün ve gece
eşittir orada. İnsanların din, dil ve ırk ayrımı yapılmadan eşit olduğunun
altının kalınca çizildiği gündür.
Ahmet Arif’in
“Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.” dizelerinin karşılığıdır.
Yine, Fevzi Halıcı’nın:
“İstanbul’da
köprü üstü,
Herkesin bir işi
vardır.
Uzaklarda, çok
uzaklarda,
Şimdi Bingöl’de
bahardır.”
dizelerinin de karşılığıdır.
Uzun yıllara
yayılmış ortak hatalarımız yüzünden bayram olmaktan çıkıp sembole dönüşmüş olsa
da gerçekten bayramdır nevruz. Artık biliyoruz, yılların korkularına dayalı
olarak herkesin kendi yaktığı ateşin üzerinden atlaması doğru olmamıştır. Artık
şölen ateşine dönüştürdüğümüz aynı ateşin etrafında toplanmayı başarmamız ve
yumurtaları birbirimizin kafasına atmak yerine tokuşturmayı öğrenmemiz
gerekmektedir. Artık ayrımcılığın değil dayanışmanın ve birlikteliğin ön plana
çıkacağı gün olmalıdır nevruz ve artık meydanlarda devletin ve milletin
birlikte coşku içinde kutlayacağı bir bayram olmalıdır nevruz. İnşallah
demokratik açılım sürecimiz bunu gerçekleştirecektir.
Anadolu
Mevlevilerimizin nevruzu kutladıkları şu duayla bitirmek istiyorum sözlerimi:
“Ey gece ve gündüzün tedbircisi…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF COŞKUN
(Devamla) – “Ey gözleri ve gönülleri başka hâle çeviren, ey kudret ve hâlleri
değiştiren; hâlimizi en güzele çevir, hâlimizi en güzele çevir!”
En derin
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkun.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi
uyarınca verilmiş bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Başkanlığının, (2/633) esas numaralı Kooperatifler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca kendi
komisyonlarında görüşülmesinin temini için gereğinin yapılmasına ilişkin
tezkeresi (3/1129)
24/3/2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Başkanlığınızca,
2/633 esas numaralı “Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi” 15/03/2010 tarihinde esas komisyon olarak
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’na
havale edilmiştir.
Söz konusu
teklif, esas komisyon olarak Komisyonumuzun görev alanına girmektedir.
Bu nedenle;
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’na
havale edilmiş bulunan “Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi”nin, İçtüzüğün 34 üncü maddesi uyarınca Komisyonumuzda
görüşülmesinin temini için gereğinin yapılmasını bilgilerinize saygılarımla arz
ederim.
Nusret Bayraktar
İstanbul
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu
Başkanı
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, okunmuş bulunan tezkeredeki Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonunun talebi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonunca da uygun bulunduğundan, bu istem İç Tüzük’ün 34’üncü
maddesi uyarınca Başkanlığımızca yerine getirilmiştir.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin,
üniversite öğrencilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/635)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Üniversitelerde
okuyan öğrencilerimizin sorunları ve alınması gereken tedbirler hususunda
Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması
yapılmasını arz ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Alim Işık (Kütahya)
3) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
4) Recep Taner (Aydın)
5) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
6) Rıdvan Yalçın (Ordu)
7) Kadir Ural (Mersin)
8) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
9) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
10) Mustafa Kalaycı (Konya)
11) Hasan Özdemir (Gaziantep)
12) Şenol Bal (İzmir)
13) Mehmet Şandır (Mersin)
14) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
15) Hasan Çalış (Karaman)
16) Hüseyin Yıldız (Antalya)
17) Erkan Akçay (Manisa)
18) Mümin İnan (
Niğde)
19) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
20) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
21) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
Gerekçe:
Vatandaşlarımızın
liseden sonra meslek sahibi olmaları için güdülendiği/güdülendirildiği; yüksek
düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü,
yüksekokul gibi çeşitli bölümleri olan devlet ya da vakıf gibi çeşitleri olan
kuruluşlara Üniversite diyoruz.
Ülkemizde 94
devlet, 45 Vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 139 adet Üniversite vardır. Bu
üniversitelerimizde yaklaşık 2 milyon 500 bin öğrencimiz eğitim görmektedir.
2007 yılından
itibaren tüm illerimize üniversiteler kurulmuş, böylece ülkemizde üniversitesi
bulunmayan ilimiz kalmamıştır. Ancak bu üniversiteler kampus,
akademik personel ve bina yönünden sıkıntılı olarak kurulmuştur.
Herkese yerinde
üniversite söylemiyle başlayan, ancak tercihler ve eğitim kalitesi nedeniyle
taşrada bulunan gençlerimiz bulundukları yerlerin dışına çıkmak zorunda
kalmışlardır.
Bu zorunlu çıkış
şüphesiz yükseköğrenim gören öğrencilerimizi sıkıntıya sokmuştur.
Gerek yeni
açılan, gerekse hâlihazırda öğrenimine devam eden üniversitelerde geçmişten
bugüne kadar yaşanan bir yurt sorunu vardır. Öğrencileri Üniversite sınavını
kazandıktan sonra daha büyük bir engel beklemektedir. Bu da kalacak yer
sorunudur. Büyükşehirlerde kendilerine yurt çıkmayan gençlerimiz hiç
bilmedikleri bu şehirlerde ya yüksek ücretlerle özel yurtlara kayıt
yaptırmakta, ya da sağlıksız ev koşullarında öğrenim görmek zorunda
kalmaktadırlar. Aynı şekilde yurtlarda sağlık problemleri ile ilgili yetkili
doktor ya da sağlık personeli bulunmamaktadır. Bu durum öğrenim maliyetlerini
kat be kat artırmaktadır.
Öte yandan il
merkezleri dışındaki fakülte ve yüksekokullarda, gerek eğitim binası, gerekse
barınma yönünden büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Birçok üniversitemiz
bünyesinde yeni bölümler açılmış, ancak derslik olmadığı için eğitim öğretime
başlanılamamıştır. Bazı yerlerde ise kurum ve kuruluşlara ait yıllardır
kullanılmayan binalar kiralanmış, zor şartlar altında eğitim yapılmaktadır. Bu
da eğitimin kalitesini düşürmektedir.
Özellikle küçük
yerlerde yaşanan yurt sıkıntısı, öğrenciler için ucuz yerde pahalı eğitim
sıkıntısını yaşatmaktadır. Hiçbir özelliği bulunmayan tek odalı, kullanışsız
mekânlar öğrencilere fahiş fiyatlarla kiralanmaktadır. Yurtta kalan öğrenciler
ise tek odalarda 7-8 kişi bir arada yaşamakta, ilk kez bir araya gelen insanlar
arasında huzursuzluk baş göstermektedir. Bunlara TV, İnternet ve kütüphane
yetersizlikleri de eklenince öğrencilerimiz için yüksekokul okumak tam bir
sıkıntıya sebep olmaktadır.
Konunun bir kez
de Meclis tarafından araştırılması durumunda yükseköğrenim gören genç
beyinlerimiz daha sağlıklı ve rahat ortamlarda eğitimlerine devam
edebileceklerdir.
Araştırma
önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.
2- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş
ve 19 milletvekilinin, güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde kullandığı
biber gazının insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/636)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Güvenlik güçleri
tarafından toplumsal gösterilerde yoğun ve sürekli bir şekilde kullanılan biber
gazının kullanım oranı, insan sağlığı üzerindeki bütün etkileri, bu kullanımlar
sonucu ölümle sonuçlanan olayların yaşanıp yaşanmadığının tespit edilip gereken
önlem ve tedbirlerin alınması için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Dünyada toplumsal
olayları kontrol amaçlı olarak kullanılan biber gazı (göz yaşartıcı gaz),
geçici rahatsız edici etkileri nedeni ile güvenlik güçlerince yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bugün pek çok
ülkede bu kimyasallar, güvenlik güçleri tarafından "toplumun güvenliğini
sağlamak" gibi "meşru" olduğu iddia edilen gerekçelerle, geniş
toplum kesimleri üzerinde kullanılmaktadır. Ancak bu kimyasalların insan
sağlığı üzerine etkilerinin neler olduğu araştırmaların yetersizliği nedeni ile
kesin olarak bilinmemektedir.
Toplumsal
gösterilerde kullanılan bu kimyasal silahların, etkileri kısa süreli ve geçici
olduğu düşünülse de, uzun dönem de insan sağlığı için riskler taşıdığı ve insan
yaşamını tehdit edici boyutlara ulaşabileceğini tıp doktorları ve ilgili sağlık
örgütleri dile getirmektedirler. Biber gazının; gözlerde
yanma, aşırı yaşarma, burun ve boğazda yanma, deride kızarıklık gibi geçici
rahatsızlık verici etkilerinin yanı sıra, gazlara daha yoğun ve uzun süre maruz
kalanlarda solunum yolları ve akciğerlerde hasar ve öksürük, sindirim kanalında
tahrişe bağlı kusma, ishal, baş ağrısı, baş dönmesi, kan basıncında düşme gibi
durumların görülebileceği tıp doktorları tarafından da belirtilmektedir. Uzmanlar
çocuklar, yaşlılar, astım, kronik bronşit, hipertansiyon, kalp yetmezliği olan
kişilerde risklerin daha yüksek olabileceğini savunmaktadırlar.
Dünyadaki birçok
örneğin yanı sıra ülkemizde de biber gazının kontrolsüz kullanımının örnekleri
basına ve kamuoyuna yansımıştır;
İstanbul
Taksim'de gerçekleştirilen IMF protestoları sırasında, İshak Kalvo isimli bir vatandaşın kalp krizi geçirerek hayatını
kaybetmesi biber gazından olabileceği iddialarını gündeme getirmişti.
Son olarak Tekel
işçilerine sıkılan biber gazı sonucunda birçok işçi gazdan olumsuz şekilde
etkilenmiştir.
Toplumsal
gösterilerde kullanılan biber gazı, insan hakları açısından da doğru bir
uygulama olmadığı düşünülmektedir. Güvenlik güçleri tarafından, herhangi bir
gösteriye müdahale etmek üzere biber gazı kullanıldığında; çevrede bulunan
vatandaşlar da gazdan ciddi oranda etkilenmektedir. Bu durum, Türkiye'de biber
gazı kullanımında ciddi bir orantısızlığın olduğunun da açık göstergesidir.
Bu kimyasal
gazların zararları sadece bilimsel çalışmalar ile değil, "Avrupa
İşkencenin ve Kötü Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT)" raporları ile de
sabittir. Hollanda'ya 2007 yılında gerçekleştirilen ziyaretin
ardından biber gazının potansiyel olarak tehlikeli bir madde olduğu ve kapalı
alanlarda kullanılmaması gerektiği, açık havada kullanılması konusunda da CPT'nin çekinceleri olduğu, açık havada kullanıldığı
takdirde istisnai olarak kullanılması ve bu durumda kişilerin korunmasına
yönelik güvencelerin (örneğin biber gazına maruz kalan kişilerin derhal sağlık
muayenesinden geçirilmesi ve bu kişilere antidote
(panzehir) sağlanması vs. gibi) kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Etkileri tam
olarak bilinmeyen, maruz kalan kişilerde ciddi sağlık sorunları ve hatta
ölümlere yol açtığı iddia edilen bu kimyasalların kullanılmasının kesin olarak
yasaklanması gerektiği düşünülmektedir. Biber gazlarının sorumsuzca kullanımı
insanlık için büyük bir tehdit olmakta ve kullanımına karşı etkin tavır
alınması gerekmektedir.
Biber gazının
uzun süreli etkilerini ve kontrolsüz kullanımını gösteren çok sayıda olay
birlikte değerlendirildiğinde, bu kimyasal bileşiklerin "toplumun güvenliği"ni sağlamaktan çok toplum sağlığını tehdit
ettiği açıkça görülmektedir. Bu nedenle, 1969'da seksen ülkenin imzaladığı Cenova Sözleşmesi ile savaşta kullanımı yasaklanan maddeler
arasına alınan bu "kimyasal silahın" kullanımına karşı tedbirlerin
alınması ve insan sağlığı üzerindeki bütün etkilerinin araştırılması
gerekmektedir. Kimyasal silah hâline gelen bu gazın güvenlik güçleri tarafından
toplumsal gösterilerde kullanım oranı, biber gazının insan sağlığı üzerindeki
etkileri ve bu kullanımlar sonucu ölümle sonuçlanan olayların yaşanıp
yaşanmadığının tespit edilip gereken önlem ve tedbirlerin alınması için bir
araştırma komisyonu kurulmalıdır.
3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş
ve 19 milletvekilinin, linç girişimi iddialarının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/637)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Son yıllarda
artış gösteren ve kişi güvenliğini tehdit eden linç olaylarının ortaya çıkış
biçimlerinin, yetkili makamların linç girişimlerinin gerçekleşmesindeki
sorumluluklarının ve hukuk devleti açısından oluşturduğu tehlikenin
araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Son yıllarda
ülkemizde demokratik eylem ve etkinlikler ile örgütlenme özgürlüğüne yönelik
gerçekleştirilen linç girişimleri "linç kültürünü" tartışılır bir
olgu haline getirmiştir. Toplumun farklı kesimlerince yapılan tartışmalarda
linç, problem çözme, problemi anlama ve hoşgörünün azaldığı noktada, sorun
olarak nitelenen şeyin yok edilmesine yönelik ilkel bir toplumsal davranış
modeli olarak tanımlanmaktadır. Linç ve oluşturduğu kültür, kendi doğasında
hukuksuzluğu, şiddeti, iktidarı, denetimi ve farklı olanı tehdit olarak görme
anlayışını barındırmaktadır. Bu nedenle linç olayları demokrasi, insan hakları,
düşünce ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü önünde ciddi engeller
teşkil etmektedir. Oysaki toplumun muhalif kesimlerinin sesini duyurabilmesinin
bir aracı olan demokratik eylem ve etkinlikler, demokratik toplumlarda siyasal
ve toplumsal yaşamın vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilmektedir. Düşünce
ve ifade özgürlüğü ile doğrudan bağlantılı olan demokratik eylem ve etkinlikler
gerek uluslararası belgelerle gerekse de yasalarımızca tanınmış bir haktır.
Anayasanın yirmi beşinci ve yirmi altıncı maddeleri ile düşünce ve kanaat
hürriyetine vurgu yapılmakta ve herkes düşünce ve kanaatlerini açıklama ve
yayma hakkına sahiptir, denilmektedir. Ve her ne amaçla olursa olsun kimsenin
düşünce ve kanaatleri sebebi ile kınanamayacağı, suçlanamayacağı açıkça
belirtilmektedir.
Ülkemizde
geçmişten beri var olan linç kültürünün, bugünde farklı tezahürlerinin
yaşanması ve giderek yaygınlık kazanması kaygıları arttırmaktadır. Nitekim; 6-7 Eylül olaylarının 50. yıldönümünde açılan bir
fotoğraf sergisi ile TESEV raporunun açıklanması için düzenlenen bir
toplantının basılması, 6 Nisan 2005'te Trabzon'da bildiri dağıtmak isteyen
Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD) üyelerine yönelik
linç girişimi, 6 Eylül 2005'te Gemlik'te yapılması planlanan mitinge katılmak için
yola çıkan kitleye yönelik Bozüyük'te yapılan linç girişimi, 21 Mayıs 2006'da
İzmir Kemalpaşa'da Kürt vatandaşlara yönelik saldırılar, 20 Temmuz 2006'da
Kırklareli Kıyıköy'de kamp yapan Temel Haklar ve
Özgürlükler Dernekleri Federasyonu üyelerine polis saldırısı ardından
gerçekleştirilen linç girişimi, 27 Nisan 2008'de Sakarya'da düzenlenen 'Barış
ve Kardeşlik Şöleni'ne yönelik saldırı, 22 Kasım 2009'da İzmir'de Demokratik
Topum Partisi'nin konvoyuna yapılan saldırı ve son olarak Manisa'nın Selendi İlçesi'nde
Roman vatandaşlara yönelik linç girişimleri açık birer örnek olarak önümüzde
durmaktadır. İnsan hakları kuruluşlarının verilerine göre; sadece 2009 yılında
linç girişimleri sonucunda 4 kişinin yaşamını yitirdiği, 43 kişinin ise
yaralandığı, 13 kişinin memleketlerine geri dönme kararı almak zorunda kaldığı,
42 ev ve işyerinin hasar gördüğü belirtilmektedir.
Ülkenin temel
sorunlarını demokratik yöntemlerle çözme yollarının kapatıldığı, farklı olana
karşı tahammülsüzlüğün arttığı dönemlerde linç, farklı kesimler üzerinde bir
sindirme aracı olarak kullanılmaktadır. Sürekli ve sistematik bir şekilde
geliştirilen bu politikanın, yetkili makamlar tarafından "masum
tepkiler" olarak yansıtılması, bu durumun bir insan hakları ve demokrasi
sorunu olduğunun da göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Yine linç girişimlerine
karşı etkin bir müdahale ve yargısal bir soruşturmanın yapılmaması vatandaşlar
açısından kişi güvenliğini tehdit eden önemli bir sorun olarak önümüzde
durmaktadır.
Son yıllarda
sıkça yaşanmaya başlayan ve kişi güvenliğini tehdit eden boyutlara ulaşan linç
olaylarının ortaya çıkış biçimlerinin, yetkili makamların linç girişimlerinin
gerçekleşmesindeki sorumluluklarının ve hukuk devleti açısından oluşturduğu
tehlikenin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve
4.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş
ve 19 milletvekilinin, devlet sırrı konusunun araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/638)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gerek hukuksal
metinlerde, gerekse de siyasi alanda uzun zamandır sık sık
gündeme gelen "devlet sırrı" kavramının ne olup olmadığı, nelerin
devlet sırrı olarak kabul edilebileceğinin araştırılması; bu konuda gerekli
çalışmaların yapılması için Anayasanın 98'nci, İçtüzük'ün 104 ve 105'inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini dilerim. 17.02.2010
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe
Uzun zamandan
beri siyasi gündemimizde yer eden Ergenekon soruşturmaları, darbe
girişimlerinin araştırılması/soruşturulması, Genelkurmay Başkanlığına bağlı
Seferberlik Tetkik Dairesindeki kozmik odanın aranması gibi olaylar demokratik
bir ülke olma yolunda önemli çabalar gibi görülmektedir. Gerçek anlamda
demokratik bir ülke olmanın gereği olarak katliamların, faili meçhul
cinayetlerin, siyasi cinayetlerin, devletin kimi resmi/yarı resmi organlarınca,
kurumlarınca gerçekleştirilmiş hukuk dışı işlemlerin, demokrasi dışı
girişimlerin ortaya çıkarılması ve bunlarla yüzleşilmesi
toplumun büyük bir bölümünce istenmektedir.
Ancak bunlarla
istek ve girişimler çoğu zaman "devlet sırrı" kavramına çarpmakta ve
bu kavramla engellenmektedir.
Oysa
demokrasilerde şeffaf ve açık bir yönetimin iki temel unsuru vardır:
Birincisi,
toplumun ve tek tek kişilerin bilgilenme ve
gerçekleri öğrenme hakkı, ikincisi ise devletin kamu kurum ve kuruluşlarının
yaptıklarına, işlediklerine ilişkin sır alanının sınırlandırılmasıdır. Aynı
zamanda bunların yasal güvencelerinin sağlanması gerekmektedir.
Devlet sırrı
kavramı hukuksal metinlerde sadece Ceza Muhakemesi Yasasının 47. maddesinde
tanımlanmıştır.
Buna göre,
"açıklanması, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli
güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzene ve dış ilişkilerinde tehlike
yaratabilecek nitelikte bilgiler devlet sırrı sayılır". (Madde 47)
Ancak bu gün ki
uygulamada pek çok hukuk dışı uygulamalar, darbe girişimleri ve yasal olarak
suç sayılabilecek kimi uygulamalar "devlet sırrı" denerek
açıklanmamaktadır.
Suç olan bir şey
aslında sır sayılamaz, sır olamaz...
Devlet sırrı
nedir, neyin devlet sırrı olduğunu kim belirleyecektir? Gizli kalması gereken
bilgi ve belgeler nelerdir?
Bu soruların
yanıtının demokratik hukuk devleti olma, insan haklarına dayalı bir yönetim
oluşturma çabalarıyla koşut olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Devletin
yurttaşına karşı işlediği suçların, hukuk dışı uygulamaların hiçbir savunusu
olamaz ve bu uygulamalar hiçbir şekilde "devlet sırrı" kavramı ile
açıklanamaz.
Devlet yönetimini
hukuk dışı uygulamalardan arındırmanın, kimi kurumların bir suç örgütü olmasını
önlemenin, yurttaşlarımızın korkusuzca daha demokratik bir ülkede barış içinde
yaşamasını önemsiyorsak devlet sırrının ne olup ne olmadığının belirlenmesi
sınırlarının oldukça daraltılması ve bir yasal çerçeveye bağlanması
gerekmektedir.
Oysa bu gün bütün
kamu kurumları kendi kararlarıyla neyin "devlet sırrı" olup
olmadığına karar verebilmektedirler. Dolayısıyla "devlet sırrı"
kavramı yasal bir tanımlama olmaktan daha çok kamu otoritesinin bir tasarrufu
olarak kullanılmaktadır. Ve ne yazık ki bu tasarruf hukuk dışı uygulamaların,
suç oluşturan işlerin korunması olarak işlemiştir.
Bu gün kamuoyu,
Mehmet Ağar'ın "bin operasyonunu" merak
etmektedir. Kozmik odadan aydın, yazar ve gazetecilerin katledilmesiyle ilgili
siyasi cinayetlere ilişkin belgelerin çıkıp çıkmadığını öğrenmek istemektedir. Botaşın Silopi’deki kuyularını kimlerin doldurduğunu,
Şemdinli'deki bombayı bilmek istemektedir. Hrant Dink'in gerçek katillerinin ortaya çıkmasını istemekte ve
beklemektedir.
Bütün bunlar
demokratik bir devlet yönetimi önünde duran engellerdir. Bunların "devlet
sırrı" olamayacağı açıktır. O nedenle devlet sırrı kavramının yasal
çerçevesinin oluşturulması, ne olup ne olmadığının belirlenmesi, böylelikle suç
oluşturan uygulamaların bu kavram arkasına gizlenmesinin önlenmesi için bir
Meclis Araştırma Komisyonu kurularak, araştırma yapılmasını dilerim.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Türk Dünyası İşbirliği ve
Koordinasyon Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Türk Dünyası
İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/805, 2/549) (S. Sayısı: 485) (x)
(x)
485 S. Sayılı Basmayazı 23/03/2010
tarihli 76’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının tümü üzerindeki
gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi, şahıslar
adına konuşmalar yapılacaktır.
Söz sırası Fazilet Dağcı Çığlık, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çığlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FAZİLET DAĞCI
ÇIĞLIK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama geçmeden önce
hepinizi saygıyla selamlıyor, böyle bir gündemle karşınızda olmaktan duyduğum
mutluluğu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ben de bir
yaşından 2007 yılına kadar yurt dışında yaşamış, oradaki insanlarla aynı kaderi
paylaşmış biri olarak yurt dışındaki vatandaşlarımızın durumunu bu çatı altında
gündeme getirmenin önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Benim ailem de 1968
yılında Erzurum’dan İsviçre’ye ekmek parasını kazanmak için göç etmiş ve hâlen
orada yaşamaktadır. Yani gurbetin nasıl yaşandığını, gurbetin nasıl bir duygu
olduğunu yaşayanlardanım. Siyah beyazlı fotoğraflardan hatırladığınız ve
Haydarpaşa Garı’ndan trene binen bir hazin duyguyu televizyon ekranından gören
değil yaşayan bir ailenin kızı olarak aranızdayım. O dönemlerin acı
hatıralarına fotoğraflardan bakıp gözyaşı dökmeyen çok az insan vardır. O
yıllarda kısa bir süre sonra geriye dönüşü kendine hedef koyan ailem, aradan
geçen kırk seneye rağmen birçok vatandaşımız gibi hâlâ geriye dönememiştir. Ha
bugün ha yarın derken ailem ve tüm vatandaşlarımız gurbeti hayatlarının bir
parçası hâline getirmişlerdir. Bu hayat, gurbetteki bütün vatandaşlarımızın
yakınları için, özellikle ana babalar için, gidip gelmelerin zor olduğu, uçak
seferlerinin az olduğu yıllarda gurbet tam anlamıyla yaşanıyordu. Birçok
sıkıntılar çekmemize rağmen güzel yönlerinin de olduğunu inkâr edemeyiz.
Artık, Avrupa’da
dördüncü jenerasyon dönemi başlamıştır. İlk
zamanlardaki göç, yeni nesillerle nitelik değiştirmiştir. Bu da
vatandaşlarımızın toplumsal yaşam içinde yavaş yavaş
ağırlıklarını hissettirmeye başlamasına sebep olmuştur, bu yaşam zenginliğiyle
yaşadıkları ülkelere sadece emekleriyle değil kültürleriyle, dilleriyle, sosyal
yaşantılarıyla da katkılar sağlamışlardır.
Değerli
milletvekilleri, özellikle Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun önemli bir bölümü
gençlerden oluşmaktadır. Yaşadıkları ülkeleri tanıyan, bu ülkede yetişmiş,
yaşadıkları ülkelerin dillerini hakkıyla bilen, bu ülkelere bakışı ve geleceğe
bakış açısı doğal olarak ilk kuşaktan çok farklıdır. Günümüzde, Avrupa’da,
mesleki eğitim dâhil olmak üzere, üniversitede birçok Türk öğrencisi
bulunmaktadır. Sayıları devamlı artan vatandaşlarımızın arasında üniversite
mezunları avukat, doktor, mühendis, öğretmen, ekonomist ve işletmeci olarak
çalışmaktadırlar.
Bu ülkede yaşayan
Türkler arasında son zamanlarda mal ve mülk sahibi olma eğiliminin gittikçe
güçlendiği görülmektedir. Vatandaşlarımızın serbest mesleğe atılmaları 70’li
yılların ortasında başlamıştır. Son yirmi yıl içinde bugün kendi başına iş
kuranların sayısında önemli artışlar kaydedilmiştir. Vatandaşlarımızda belirgin
bir şekilde gözlenen girişimcilik hem entegrasyona
yardımcı olmakta hem de istihdam ve ekonomik durumu yakından
ilgilendirmektedir. Sadece bulundukları ülkenin vatandaşlığına geçenlerin
sayısı değil, vatandaşlar arasında sivil toplum örgütleri ve iş yerlerinin
kurulması göçe farklı bir boyut kazandırmıştır. Bu durum vatandaşların işçi
statüsünden çıkmalarına yol açmış, yaşadıkları ülkeler için kalıcı planlar
yapmaya başlamışlardır. O ülkelere giden vatandaşlarımız âdeta Türkiye
Cumhuriyeti’nin gönüllü elçileri olmuşlardır ancak bazen sorunlarını iletecek
makam bulamadıklarından şikâyet etmektedirler.
Dış Türkler
Başkanlığının, vatandaşlarımızın sorunlarıyla yakından ilgilenerek eğitimden
sosyal güvenliğe, yaşam kalitesinden yaşadığı ülkenin sosyal hayatına ve siyasi
süreçlere aktif katılımına kadar pek çok konuda destek sağlayarak çok önemli
katkılarda bulunacağının bilinmesi gerekmektedir.
Bu konuda, yurt
dışındaki vatandaşlarımızı ve sorunlarını önemseyen başta Sayın Başbakanımıza,
büyük çaba sarf eden Bakanımız Sayın Faruk Çelik Bey’e ve bu tasarının
hazırlanmasında emeği geçen bürokratlarımıza çok teşekkür ediyorum.
Teşkilat
kanununun hayırlı olmasını diliyor, bu kanunu bu çatı altında bulunan tüm
milletvekillerinin desteklemesini özellikle istiyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çığlık.
Şimdi, tasarının
tümü üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Devlet Bakanı
Faruk Çelik.
Buyurun Sayın
Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımca
hazırlanan Yurt dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat Kuruluş
ve Görevleriyle İlgili Tasarı vesilesiyle huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın
başında, Türk sporuna çok önemli katkıları olan, Galatasaray’a yıllarca kulüp
başkanlığı yapmış olan değerli hemşehrimiz Özhan Canaydın Bey’i rahmetle
anıyorum, sevenlerine de başsağlığı temennisinde bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Türkiye imparatorluk bakiyesi bir cumhuriyet.
Dolayısıyla büyük coğrafyada sayıları yüz milyonları aşan soydaş, akraba ve
kardeş topluluklar yaşamaktadır. Bu manada tarihimizin ve kültürümüzün bize
yüklediği çok önemli sorumluluklar vardır.
Diğer taraftan,
vatandaşlarımızın aş için, iş için başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere
dünyanın dört bir tarafına göç edişlerinin ellinci yılını şimdi
değerlendiriyoruz ve yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın sayısı da yaklaşık
olarak 5 milyonun üzerindedir.
Bu çerçeveden
olaya baktığımız zaman, göç eden, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
Türkiye’den talepleri var, Türkiye’yle ilişkilerinde sorunları var, o
sorunların çözümünü bizlerden talep etmektedirler. Ayrıca, bu ölçüde yurt
dışında vatandaşı bulunan bir ülke olarak dünya ülkelerine baktığımız zaman,
her ülkenin, yurt dışındaki vatandaşının sorunlarını takip etmek, o
vatandaşların yaşadığı ülkede mutlu olmalarının yanında, kendi ülkeleriyle
ilişkileriyle ilgili de çeşitli önlemler aldıklarını, çeşitli birimler
kurduklarını, çeşitli idari yapılanmalara girdiklerini de görüyoruz. Bundan
dolayı, böyle bir idari birimin kurulması Türkiye için de bir zorunluluk ama ne
yazık ki Türkiye, burada da siyasi parti gruplarına mensup arkadaşlarımızın da ifade
ettiği gibi geç de kalınmış bir düzenlemeyi bugün gerçekleştirmektedir. Bundan
dolayı, gerek komisyon safhasında gerekse Genel Kurulda bu hassas ve önemli
konuya bu birimin oluşmasına katkı sağlayan bütün siyasi parti gruplarına,
milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu düzenleme, bu idari
birimin oluşması, yani “Bu idari birimi oluşturuverelim, böyle bir idari birim
olsun.” düşüncesinden hareketle ortaya çıkmış bir düzenleme değil. 22’nci Dönem
Parlamentomuzda Türkiye Büyük Millet Meclisi bir araştırma komisyonu kurmuş, bu
Araştırma Komisyonu böyle bir idari birimin oluşmasını, aslında, tavsiye
etmektedir. Bu çerçevede, benden önceki Değerli Bakan Arkadaşım Sait Yazıcıoğlu Bey Araştırma Komisyonunun bu önerisini dikkate
alarak otuz kurumun katılımıyla bir strateji belgesi oluşturmuş, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili ve sorunlarının çözümüyle ilgili
bir strateji belgesi ortaya çıkmış. O belgede de, strateji belgesinde de böyle
bir idari yapılanmanın, idari birimin olma zarureti ortaya çıkmış.
Ben Bakan olduktan sonra, madem bu kadar ihtiyaç duyuluyor, gerek
yüce Meclisin yapmış olduğu, Araştırma Komisyonunun neticesindeki
değerlendirme, daha sonra otuz kurumun katılımıyla TÜBİTAK’ın öncülüğünde
gerçekleşen çalışmalarda böyle bir birime ihtiyaç var, o hâlde bu birimin
kurulmasıyla ilgili gerekli çalışmaları yasal anlamda yapalım diye
çalışmalarımızı başlattık ve bugün huzurlarınıza gelen bu düzenlemenin, bu
çalışmaların, bu geçmişin ürünü olarak huzurlarınızda olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, takdir edersiniz ki bu kadar geniş bir
coğrafyada akrabaları olan, soydaşları olan ve kardeş toplulukları olan ve
ayrıca vatandaşları olan bir milletin, bir devletin bu olaylara çözüm bulma
konusunda, bu taleplere çözüm bulma konusunda danışmanlık düzeyinde bu
sorunları çözmesi veya bir bakanlık, devlet bakanlığı bünyesinde bir
koordinasyon merkezi etrafında bunu çözmesi mümkün değil. Bunu net bir şekilde
çalışmalarımızda da görme imkânını bulduk. Bu kadar yoğun talepler karşısında
bu birimin ihtiyaç olduğu bir gerçektir ve bu ihtiyacın ürünü olarak da bu
yasal düzenleme huzurlarınıza getirilmiştir.
“Görev alanı ne
olacak bu birimin?” diye baktığımız zaman, görev alanı, öncelikle yurt dışındaki
vatandaşlarımızın Türkiye’de çözülmesi gereken sorunlarla ilgili talepleri
cevaplandıracak, koordine edecek bu birim. Akabinde soydaş ve akraba
topluluklarımızla ilişkilerimizin, özellikle kültürel ilişkilerimizin
geliştirilmesi konusunda bir sorumluluğu olacak, bir görevi olacak bu birimin.
Yine, üçüncü olarak yabancı uyruklu öğrencilerle ilgili politikaların
tespiti... Bakınız, bugün 9 bin civarında yabancı uyruklu öğrenci ülkemizde
eğitimini, öğretimini sürdürmektedir. Bunlarla ilgili Türkiye’ye ciddi kaynak
transferi de gerçekleştirmektedir ama burada çok daha sağlıklı politikaların
tespiti ve “geri dönüşüm” diye ifade edebildiğimiz Türkiye’nin bu
çalışmalarının geri dönüşümünü de dikkate alacak şekilde bir politika
tespitinin gerekli olduğunu da vurgulamak istiyorum. İşte, bu birim, bu
değerlendirmeleri de yapacak olan bir birim.
Ayrıca,
vatandaşlarımızın kurmuş oldukları tüm derneklerle, sivil toplum örgütleriyle
de birlikte çok önemli çalışmalar gerçekleştirilecek. Hasılı,
nerede vatandaşımız varsa o vatandaşlarımızın orada güçlü, müreffeh, huzur
içerisinde yaşamalarıyla ilgili üzerimize düşen ne varsa bunların yapılması
konusunda yoğun bir çaba ve gayret gösterilecektir.
Bu birim,
kurulacak olan bu birim bir bürokratik birim değil yani yurt dışında
temsilcilikleri yok, yurt içinde temsilcikleri olan bir birim değil. Ankara
merkezli bir birim olacak. Bugüne kadar otuz kurum ve kuruluş tarafından
yürütülen işlerin bir merkezde koordine edilmesi ve Başbakanlık adına bunun
koordine edilerek bu gelen taleplerin, sorunların çözümü konusunda görev
yapacak olan bir birim. Tabii, bildiğiniz gibi, TİKA kalkınma yardımları
çerçevesinde dış politikamızda son derece önemli enstrümanlardan
bir tanesi. Bu birimin de dış politikamızın önemli tamamlayıcı enstrümanlarından birisi olacağını da ifade etmemin yararlı
olacağı düşüncesindeyim.
Bu düzenlemeyi oluştururken -yasal düzenlemenin altyapısını az
önce izah ettim ama- sosyolojik açıdan da bu birimin ne kadar gerekli olduğunu,
tüm Balkan dernekleriyle bir araya geldiğimizde, tüm Kafkas dernekleriyle bir
araya geldiğimizde ve son olarak da İstanbul’da dünyanın bütün
coğrafyalarındaki örgütlenmiş olan derneklerle bir araya geldiğimizde gördük
ki, bu yapılanma yani yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ve bizimle
ilişkilerini geliştirmek isteyen soydaş ve akraba topluluklarımızın bir
merkezle muhatap olmalarının çok çok önemli olduğunu
görmüş bulunduk. Bundan dolayı
önemli bir düzenlemeyi hep birlikte gerçekleştiriyoruz.
Burada ifade
edilen bazı endişeler vardı bazı milletvekillerimiz tarafından; bunları
kapsamadığını da burada belirtmek istiyorum. Özellikle 1173 sayılı Kanun’a göre
milletlerarası münasebetlerin yürütülmesinin Dışişleri Bakanlığı bünyesinde,
Dışişleri Bakanlığının bir görevi olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın yaşadıkları ülkelerle sorunlarının çözümü tabii ki
Dışişleri Bakanlığının görev alanı içerisindedir ama orada yaşayan
vatandaşlarımızın Türkiye ile ilgili sorunlarının çözümünün koordine edilmesi
de bu birimin görevi olacaktır. Ayrıca, oradaki vatandaşlarımızın birlik
içerisinde yaşamaları da, tabii ki ülkemizin önemli, dış politikada arzuladığı
hususiyetlerden bir tanesidir. Ben -süreç içerisinde eğer gerekli görülürse,
yine konuşma ihtiyacı duyulursa, cevaplandırılması gereken hususiyet varsa o
süreçlerde söz alabiliriz ama- Meclisin bu kadar önemli bir düzenlemeye
sağduyulu bakışından dolayı çok teşekkür ediyorum ve hayırlı olması
temennisiyle katkı veren bütün siyasi parti gruplarına teşekkür ediyor, saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Biz katkı vermiyoruz Allah için.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – “Katkı veren” dedim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Tasarı üzerinde
şahsı adına söz isteyen Metin Yılmaz, Bolu Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yılmaz.
METİN YILMAZ
(Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri en derin saygılarımla
selamlarım.
Bugün, yurt
dışında hayatını sürdüren vatandaşlarımız, Türk dünyası ve akraba topluluklarla
ilgili hizmetlerin kolaylaşması, erişimin hızlanması ve işlemlerin
kolaylaşmasına vesile olacak önemli bir yasa tasarısını görüşmekteyiz.
Avrupa’daki
Türklerin tarihi, Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle olan ilişkileri kadar uzun bir
geçmişe sahiptir. Avrupa Birliğinde yaşayan 5 milyona yakın Türk vatandaşının
sayısı, Lüksemburg’un toplam nüfusunun 10 katıdır, yine İrlanda nüfusuna eşit,
Danimarka ve Finlandiya nüfuslarına da yaklaşıktır, ayrıca Yunanistan, Portekiz
ve İsveç gibi ülkelerin nüfuslarının yaklaşık yarısı oranındadır. Kırk yıldan
beri Avrupa Birliğinin değişik ülkelerinde yaşayan 5 milyonu aşmış Türkiye
kökenli Avrupalıya ek olarak, dünyanın çok daha farklı bölgelerinde hayatını
sürdürmekte olan vatandaşlarımızın sayısı da hızla artmaktadır. Elbette ki
hızla artan bu sayı, ülkemizin dünya çapındaki gücünü artırmakla birlikte
ihtiyaçları ve bunun neticesinde de yeni sorunları beraberinde getirmektedir.
Bildiğiniz gibi,
yurt dışındaki vatandaşlarla ilgili hizmetler yurt dışında konsolosluklar
bünyesinde verilmektedir. Dünyanın her yerine yayılmış olan vatandaşlarımızdaki
artış, Latin Amerika ve Afrika da dâhil olmak üzere pek çok ülkede yeni
konsolosluklar açmamızı gerektirmektedir. Her geçen gün konsolosluk sayımız
artmaktadır. Ancak, bu hizmetlere yönelik politikaların oluşturulmasıyla
görevli, yurt içinde sayıları onu aşan farklı bakanlığa bağlı kamu kurum ve
kuruluşlarından meydana gelen bir yapı bulunmaktadır. Bu kurumların sunduğu
hizmetlerin farklılık arz etmesi, idari yapılarından kaynaklanan sorunlar
nedeniyle vatandaşlarımız önemli sıkıntılar yaşamaktadır.
Aslında, her
dönemde, bu konularla ilgili koordinasyonda bir devlet bakanı
görevlendirilmiştir. Bu alanda ülkemizde otuza yakın kurum çalışmakta, bu da
hizmette mükerrerliğe sebep olduğu gibi, kaynakların verimli ve etkin
kullanımına engel olmaktadır. Kurumlar tarafından yapılan farklı yorumlar yetki
karmaşasına neden olmakta, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelik
koordinasyon görevinin ifasında zorluklarla karşılaşılmaktadır. Bu durum,
kurumsal hafızanın oluşmasını ve hizmetlerin sürekliliğini de engellemektedir.
Yurt dışında yaklaşık olarak 5 milyonun üzerinde vatandaşımızın yaşadığını
düşünürsek, ülkemizdeki yakınlarını da hesaba kattığımız zaman bu sayı daha da
artmaktadır. Bu vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının karşılanması, sorunlarının
çözümü konusunda hizmet veren kurum ve kuruluşlarla iş birliği ve koordinasyonu
sağlayacak bir birime ihtiyaç duyulmaktadır.
Yine aynı
şekilde, Türk dünyası ve akraba topluluklarla ilgili işlerin koordinasyonunda
da benzer sorunlar yaşanmaktadır. Başlangıçta Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı bu amaçla kurulmuş, ancak değişen şartlar TİKA’nın, yurt dışında teknik ve kalkınma yardımı yapan bir
kuruluş hâline gelmesini sağlamıştır. TİKA’nın yapmış
olduğu çalışmalar ülkemizin itibarını yükseltmekte, uluslararası arenada da
takdirle karşılanmaktadır. TİKA’nın bu hizmetler
dışında yapacağı diğer çalışmalar uluslararası arenadaki saygın konumunu
zedeleyebilme ihtimaline sahiptir.
Soydaş ve akraba
toplulukların yaşadığı bölgelerde, kamu kaynaklarının ortak hedefler
çerçevesinde harcanmasını sağlayacak politikaların oluşturulup hedefe yönelik
olarak kullanılmasını sağlamak ve kurumlar arasında koordinasyon görevini
yürütmek üzere ayrı bir birim kurulması da daha uygun olacaktır.
Yeni bir teşkilat
kurulmasına ihtiyaç duyulan diğer bir konu da, ülkemize yurt dışından öğrenci
getirme projeleridir. Millî Eğitim Bakanlığı bu çalışmaları iki farklı genel
müdürlük vasıtasıyla yürütmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı dışında farklı kamu
kurumları tarafından da eğitim öğretim maksadıyla yabancı uyruklu öğrenciler
getirilmektedir. Bu faaliyetler de koordinasyon gerektirmektedir.
Kurumların
görevlerine müdahale edilmeksizin farklı kurumların yetkisi içinde bulunan ve
lobicilik yönü de önemli olan yabancı uyruklu öğrencilere yönelik çalışmaların
tek bir birim tarafından koordine edilerek bütünlük sağlanması stratejik önemi
haizdir. Bu sebeplerle, Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yaşadığı
sorunlardan diplomatik yollarla çözüleceklerin dışındakilerin takip ve çözümü,
soydaş ve akraba topluluklara yönelik hizmetlerin bir plan dâhilinde
yürütülmesi, yabancı uyruklu öğrencilere yönelik çalışmalara dair kurumlar
arasında koordinasyonun sağlanmasıyla görevli bir birimin kurulması faydalı
olacaktır. Tasarıyla belirtilen amaçlar doğrultusunda kamu tüzel kişiliğini
haiz, idari ve mali özerkliğe sahip ve özel bütçeli, Başbakanlığa bağlı
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulmaktadır.
Bu çerçevede,
emeği geçen herkese teşekkürlerimi ifade ederek, kurulacak olan bu Başkanlığın
önemli hizmetlere imza atacağı düşüncesiyle hayırlı olmasını diler, sizleri
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yılmaz.
Şimdi tasarının
tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Öztürk, buyurun.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
aracılığınızla bir sorum olacak: Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının kendisine ait belirli bir öz geliri bulunmamaktadır. Bütçesi
tamamen genel bütçeden aktarılacak hazine yardımlarından oluşmaktadır. Durum
böyle olmasına rağmen niçin genel bütçeli idareler arasına değil de özel
bütçeli idareler arasına dâhil ettiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın Sakık, buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.
Biraz önce Sayın
Bakanımız konuşurken bu kurulacak Yurtdışı Türkler Başkanlığı teşkilatının
merkezinin Ankara’da olacağını söyledi. Hemen arkasından baktım, alacakları
ücretle ilgili olarak euro üzerinden bir hesaplama
yapılmış. Acaba Türk parasına güvenmemekte miyiz? Yani Türk parası bu konuda
tatmin edici değil midir Ankara’da? Bunu öğrenmek istemiştim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Sakık.
Sayın Birdal, buyurun.
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Biraz sonra gerek
söz alarak gerekse sorularla bu yasa tasarısına ilişkin görüşlerimizi
bildireceğiz ama bence tasarının adından başlamak gerekiyor. Yani yurt dışındaki
Türkler, yaklaşık 3,5 milyon yurttaşımız var ve Kürt, Ermeni, Rum, Çerkez, Laz
ama Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı. O nedenle, “yurt dışındaki Türkler” yerine
“yurt dışındaki Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarımız” diye değiştirilmesi,
herhâlde ayrımcılığa veya başka çağrışımlara yol açmayacaktır diye düşünüyorum.
Bu konuda Sayın Bakan ne düşünüyorlar?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Birdal.
Sayın Barış…
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
yıllardır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Rum tarafı arasında görüşmeler
yapılmaktadır ancak gelinen noktada henüz bir sonuca varılmamıştır. Son
görüşmeler hangi aşamada ve bu aşamada oluşabilecek bir anlaşmanın Türkiye
tarafından kabulü ve bu anlaşmanın gerçek bir anlaşma olması için ne gibi
maddelerin konacağını düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Barış.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Çok teşekkür ediyorum.
Harun Bey’in
sorusu: Tabii ki, bu birim yardım ve bağışlara da açık bir birim olacaktır.
Bundan dolayı o ibare orada kullanılmıştır.
Ücretler döviz
olarak… Bilemiyorum, Sırrı Bey nerede gördünüz? Ücretler TL olarak yasada
belirlenmiş durumda.
Bir diğer konu
da, isimle ilgili, bu tasarının ismiyle ilgili yapılan tüm değerlendirmeleri
saygıyla karşılıyoruz. Çünkü, doğrusu, isim konusunda
Komisyonda yoğun bir şekilde çalışma yapıldı, en sonunda böyle bir isimde
anlaşıldı. “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı” konusunda bir
mutabakat sağlandı. Burada bu ismin kapsayıcı olduğunu düşünerek bu düzenlemeyi
yapıyoruz yoksa dışlayıcı bir şey söz konusu değil. Kim
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ise onlara hitap eden bir birimdir, kim ki
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kendisini görmüyor veya öyle bir bağı
yoksa onları ilgilendiren bir birim de zaten oluşmuyor; bundan dolayı bir
ayrılıkçı düşüncenin ürünü değil, aksine birleştirici bir düşüncenin ürünü
olarak arkadaşlarımız çalışma yaptılar ve böyle bir mutabakat sağlandığını
ifade edebilirim.
Kıbrıs’la ilgili
soruyu doğrusu tam anlayamadım yani yasayla ilgili mi yoksa genel bir
değerlendirme miydi? Onu eğer -vaktimiz var- Değerli Milletvekilimiz tekrar
ederse…
BAŞKAN – Sayın
Barış, buyurun.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Şunu sormuştum: “Yıllardır büyük sorunlar yaşayan Kıbrıs Türk
halkıyla ilgili son zamanlarda yapılan görüşmeler hangi aşamada ve kalıcı bir
barış için ve Kıbrıs Türk halkının geleceğini garanti altına almak için ne gibi
maddeleri bu anlaşmada düşünüyorsunuz?” dedim. Örneğin, Türkiye’nin
garantörlüğü, bu yapılacak olan anlaşmada söz konusu olacak mı? Yani Kıbrıs
Türk halkının gelecek korkusu olmaması için Türkiye Cumhuriyeti ne tür
tedbirler alacaktır bu anlaşmada?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Barış.
Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani “Türkiye’nin garantörlüğü konusunda bir endişe mi
var?” diye ben de sormak istiyorum. Tabii ki Türkiye’nin Kıbrıs konusunda
garantörlüğü ilanihaye devam edecektir Kıbrıs’ta huzur
ve barış temin edilinceye kadar. Bu süreçle ilgili -Hükûmet
olarak dikkat ederseniz- çok konuşulmasına rağmen, rastgele değerlendirmeler
yapılmasına rağmen, Kıbrıs’la ilgili şaibe bile uyandıracak en ufak bir taviz
söz konusu olmamıştır, olmayacağını da net bir şekilde ifade edebilirim.
Türkiye'nin garantörlüğü konusunda da hiç kimsenin endişesi olmasın derim.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Efendim, hangi aşamada görüşmeler?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Görüşmeler liderler düzeyinde devam ediyor bildiğiniz
gibi ve garantör ülke olarak da Türkiye bunu hassasiyetle takip ediyor.
Türkiye'nin bu konudaki çizgilerini hepiniz, hepimiz biliyoruz. Geçmiş hükûmetlerin de mevcut Hükûmetin
de gelecek hükûmetlerin de Kıbrıs konusundaki
hassasiyetlerinde çok çok farklı bir politika olması
söz konusu değil ama Türkiye'nin bu konuda özellikle İktidarımız döneminde
kazandığı zemin vardır, o zemin de gerek Kıbrıs halkı tarafından…
ŞENOL BAL (İzmir)
– Kayan bir zemin var Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – …gerekse vatandaşlarımız tarafından çok sağlıklı bir
şekilde algılanmaktadır; yani dün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti suçlayıcı ve
suçlanan bir konumdayken, bugün çok daha başı dik bir şekilde müzakerelerini
sürdürüyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Taner,
buyurun.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, bu yapılan düzenleme yurt dışında yaşayan
soydaşlarımızı, Türk milletini, oradaki vatandaşlarımızı rahatlatacak, bundan
dolayı biz kanunu çıkardığınız için teşekkür ediyoruz ama Türkiye’de yaşayan,
yurt dışından gelmiş olan Ahıskalıların, Ahıska Türklerinin sorunlarına bir türlü çözüm bulamadık,
hâlâ onların sorunları şiddetli bir şekilde devam etmekte. Ahıska
Türklerinin sorunlarının giderilmesi için de bir çalışma yapmayı düşünür
müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, Ahıska Türkleriyle
ilgili yine Parlamentoda yaptığımız çalışmalar var; bizzat benim de yürüttüğüm
yani 30 bine yakın Ahıskalı soydaşımız, vatandaşımız
oldular. Onunla ilgili yasal düzenlemeyi gerçekleştirdik biliyorsunuz ve onlar
vatandaşımız oldular, o yönüyle bir sorun şu an itibarıyla yaşanmıyor ama
genelde, gerek Azerbaycan’da gerekse dünyanın ve Orta Asya’nın ve Asya’nın
muhtelif yerlerinde yaşayan Ahıskalıların ana
yurtlarına dönmesiyle ilgili de Türkiye uluslararası düzeyde çalışmalarını
sürdürüyor. Bu konularla ilgili süre uzatımları gerçekleşti, belli sayıda Ahıskalının da ana yurtlarına yerleşmesiyle ilgili tablo
gerçekleşti ama yeterli düzeyde bir geri dönüşün olmadığını da görüyoruz. Bu
mücadele, bu çalışma, bu çaba Türkiye'nin de desteğiyle sürmeye devam
edecektir.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Bu şekilde,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 20’nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Metin Ergun, Muğla Milletvekili… Yok.
Birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Esfender
Korkmaz, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılar
sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı aslında gecikmiş bir tasarıdır. Bu tasarıda milletvekili olarak katkı
yapan Mehmet Şandır ve Reşat Doğru’ya teşekkür ediyorum ve tebrik ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, yurt dışında yaşayanları ikiye ayırmak gerekiyor. Eğer olaya doğru
bir teşhis koymak istiyorsak bunun altyapısını da iyi araştırmamız gerekiyor:
Yurt dışında yaşayanlar ve yurt dışında yaşayan akraba topluluklar, birincisi.
İkincisi, yurt dışında yaşamaya mecbur olanlar.
Değerli
arkadaşlar, yurt dışında yaşamaya mecbur olanları ayrı bir kategoride
incelememiz ve bunun nedenlerini ayrı yorumlamamız lazım. Neden yurt dışında
yaşamaya mecbur oluyor? Çünkü Türkiye’de fiilî işsiz sayısı 5,5 milyondur 2009
yılı ortalaması, çünkü Türkiye’de gençler arasında 4 kişiden 1 kişi işsizdir
yani işsizlik yüzde 25’tir, çünkü Türkiye’de beyin göçü vardır.
Değerli
arkadaşlar, beyin göçü, bir fabrikayı başkasına vermek kadar önemlidir. Siz,
bir kişiyi eğitiyorsunuz, uzman yapıyorsunuz, masraf yapıyorsunuz ama bunu, iş
veremediğiniz için, iş bulamadığınız için başka ülkeye hediye ediyorsunuz,
gidip başka ülkede çalışıyor. Yani maliyetini siz karşılıyorsunuz, faydasını
gelişmiş ülkeler, Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya gibi ülkeler görüyor.
Bu demektir ki Türkiye’de gençler arasındaki işsizlik, beyin göçünü önemli
ölçüde etkileyen bir faktördür.
Şimdi, “Yurt
dışında yaşayan Türklerin sorunu yeni değil.” dedik. 2001 yılında Devlet
Planlama Teşkilatının bir raporu var; o raporla ilgili bugüne kadar, bakıyoruz,
AKP Hükûmeti hiçbir şey yapmamış. Bazı önemli
noktalarını vurgulamak istiyorum o günden bugüne gelen sorunların: Bir defa
Avrupa Birliğinde Fransa olsun, Almanya olsun, çalışan Türk işçilerine, ücret
ve çalışma koşulları açısından farklı davranılıyor. Her gün Türkiye’ye
imtiyazlı ortaklık teklif eden Merkel’i bu açıdan
uyarmak lazım: Acaba, neden Avrupa insan hakları söz konusu olunca
konuşabiliyor da Almanya’da çalışan Türk işçilerine ücret ve çalışma koşulları
açısından farklı davranılması üstünde, nasıl, insan hakları olduğunu unutuyor?
Vize uygulaması konusunda sorunlar var. Aileden kaynaklanan sorunlar ve uyum
sorunları var.
Değerli
arkadaşlar, dış Türkler yalnız bunların sorunlarını çözmek açısından Türkiye
için önemlidir ama daha önemlisi, bunların içinde bulundukları ülkeler
açısından etkili hâle gelmesi ve Türkiye için lobi oluşturmalarıdır. Bu
anlamda, dış Türkler kadar Türk cumhuriyetlerinin de önemli bir yeri bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Türk cumhuriyetleriyle ilgili uygulamalarda, Türkiye sürükleyici
bir ülke olamamıştır. Bugün Türkiye için peş peşe çıkarılan ve Türkiye’yi
soykırım yapmakla suçlayan yasalar karşısında, Türkiye eğer Türk
cumhuriyetleriyle dayanışma içerisinde olsaydı daha sağlam duracaktı ve daha
etkili olacaktı. Türkiye, sürükleyici bir ülke olamamıştır. Orta Asya Türk
cumhuriyetlerinde, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya’nın etkisi ön plana
çıkmıştır. Azerbaycan’da, Rusya’nın etkisi ön plana çıkmıştır. Onun için,
Türkiye'nin dış Türkleri değerlendirmesi yanında TÜRKPA’yı
da değerlendirmesi lazım.
Değerli
arkadaşlar, bakın, TÜRKPA, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi;
bununla ilgili çoğu arkadaşımızın bilgisi yok yahut da bilgisi var ama yeteri
kadar TÜRKPA ile ilgili kanaat sahibi değil.
Değerli
arkadaşlar, bugün dört ülke var TÜRKPA üyesi. TÜRKPA’ya
mutlaka -Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesine- bu kanunla organik
bağ kurdurmak lazım. Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinde Türkiye
var, Azerbaycan var, Kazakistan ve Kırgızistan var; Türkmenistan ve Özbekistan
yok. Türkmenistan neden yok? “Ben tarafsızlık politikası uyguluyorum.” diyor.
Özbekistan neden yok? Azerbaycan’
Şimdi ben
soruyorum arkadaşlar: Hükûmet bu iki ülkenin TÜRKPA’ya katılması için bugüne kadar hiçbir girişimde
bulundu mu? Hükûmet TÜRKPA’nın
genişletilmesi ve TÜRKPA’nın Türkiye’yi destekleyen
bir organizasyon hâline gelmesi, iş birliğinin artırılması konusunda hangi
adımları attı? Bunu Sayın Bakana da soruyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar; Hükûmet, dış politikasını “sıfır sorunlu
dış politika” olarak tarif ediyor ama sonuçlara bakın, sıfır yerine eksidir,
sonuçlar açısından politikalar eksidir.
Örneğin, Ermeni meselesinde,
Sayın Başbakan “100 bin Ermeni’yi sınır dışı edelim.” diye tehdit etti. Bu,
önemli ölçüde, haklı Türkiye’yi haksız Türkiye hâline getirdi. Üstelik de
burada bir olay meydana çıktı, o da Türkiye’de 100 bin değil, 30 binmiş. Bakın,
NTV’de geçenlerde bir program iptal edildi, bu program şuydu, programın içinde
geçen haber şuydu: “Ermenilere karşı Başbakan pot kırdı.” Can Dündar’ın
sunacağı bu program iptal edildi geçen hafta.
Değerli
arkadaşlar, biz baskıyla, iptalle bu sorunları, bu dış politika sorunlarını
çözemiyoruz. Mamafih Azerbaycan’la ilişkilerimiz de bu nedenle bozuldu. Bakın,
Azerbaycan Başbakanı Artur Rasizade’nin
söylediklerini aynen size aktarıyorum, diyor ki: “Rusya, Karabağ sorununun
çözümlenmesini istemiyor. Türkiye'nin protokolü paraf etmesi ve bunu Meclise
sevk etmesi Hükûmetin Karabağ işgaline rıza
göstermesi anlamına gelir, böyle bir imaj ortaya çıkar. Meclis,
Türkiye-Ermenistan protokolünü reddetse de bu protokolün imzalanmış olması Hükûmetin eğilimini gösterir.” Yine, Başbakan diyor ki: “Bu
durum bizi sıkıntıya sokuyor çünkü Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa
gibi ülkeler, ‘Türkiye rıza gösterdi…’”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, lütfen tamamlayınız.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – “‘…siz neden göstermiyorsunuz?’ diyor.” (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Arkadaşım da “sıkılma” diyor. Ben Türkiye'nin millî meselelerinde,
ülkenin çıkarlarında her zaman sıkılırım, sıkılmayanlar utansın. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, Azerbaycan’ın kurucusu Aliyev ne dedi:
“Biz aynı milletiz, iki devletiz.” Bu kürsüde bunların Türk olmadığını
söyleyenler utansın. Bunlar Türk’tür ve bunların kurucusu Aliyev
“İki devlet, bir millet” diye bunu tescil etmiştir.
Değerli
arkadaşlar, Azerbaycan’da tespit ettiğim çok olumsuz gelişmeler var ama bunları
zaman yokluğuyla söyleyemiyorum.
Hepinizi
saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Murat Özkan, Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın
Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yurtdışı Türkler
Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Muhterem
milletvekilleri, bu kanun tasarısının kapsamı hem 1960’lardan itibaren Avrupa
ülkelerine işçi olarak giden ve ciddi bir bölümü gittikleri ülkelerde yerleşik
hâle gelen vatandaşlarımız hem de kısaca Türk dünyası ve akraba topluluklarla
olan ilişkilerimizi düzenlemektedir. Büyük coğrafyada yaşayan tarihî ve
kültürel akrabalarımız hem de çeşitli ülkelerden yüksek tahsil için ülkemize
gelen yabancı uyruklu öğrenciler bu kapsama girmektedirler.
Tasarının amacı
ise bütün bu topluluklarla ilgili çalışmalar yapmak, sorunlarına çözüm
önerileri hazırlamak, sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerini geliştirmektir.
Bu amaçla belli bir sistem dâhilinde faaliyetler yürütmek üzere tasarlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, ekonomik ve siyasal bir sistem olarak Doğu Bloku’nun
1980’lerden sonra çökmesi dünya için büyük sonuçlar doğurmuş ve bu çöküşün hemen
akabinde, 1991 yılının sonunda Sovyetler Birliği “glasnost, perestroika”
sloganlarıyla şuurlu olarak dağıtılmış ve Rus İmparatorluğu’nun üçüncü
safhasının kuruluş adımları atılmaya başlanmıştır. Bu kuruluş mücadelesi hâlen
devam etmektedir. Ardından Doğu Bloku’nda yer alan
ülkelerin bazılarında rejim değişikliği de meydana gelmiştir. Yugoslavya gibi
ülkeler ise birliğini koruyamayarak dağılmıştır. Bu durum Türkiye'nin etrafında
büyük bir stratejik boşluk ortaya çıkarmaktadır. Ne yazık ki, Türk siyasal eliti bu stratejik boşluğun önemini yeterince
kavrayamamıştır. Bu arada Türkiye'nin ve Türk milletinin tarihî ve kültürel
bağları olan Türk cumhuriyetleri siyasal bağımsızlıklarına da kavuşmuşlardır.
Yıllarca Türk milliyetçilerinin bu husustaki sözlerine kulaklarını tıkayan
devlet kurumlarımız ve Türk siyasal elitleri büyük bir şaşkınlıkla bu
gelişmeleri sadece -maalesef- izleyebilmiştir.
Sovyetler
Birliği’nin şuurlu olarak dağıtılması, komünizmin çökmesi, bağımsız ve özerk
Türk cumhuriyetlerinin, akraba toplulukların ortaya çıkmasıyla Türkiye'nin
“Türk dünyası” diye de anılan bu bölgede sorumluluğu daha da artmıştır. Önce
bağımsız Türk cumhuriyetleri Türkiye tarafından tanınmış, sonra ilişkilere bir
sistem getirmek üzere 1993 yılından itibaren cumhuriyet hükûmetlerince
bir Devlet Bakanlığı görevlendirilmiştir.
Türkiye, Türk
cumhuriyetlerinin ve akraba devletlerin bağımsızlıklarının tanınması, çeşitli
uluslararası kuruluşlara kabul edilmeleri, iç demokratik sistemlerinin ve
ekonomik yapılarının kurulması, geliştirilmesi gibi konularda maddi, teknik ve
insani yardım yapmak gibi hususlarda imkânlar ölçüsünde, bazen bu imkânlarını
da zorlayarak hareket etmiştir. Bunlar, Büyük Öğrenci Projesi, Eximbank kredileri ve çeşitli siyasal ve sosyal altyapı
desteklerini kapsamaktadır.
Bu anlamda kurmuş
olduğumuz TİKA ve ortak kurum olan TÜRKSOY bütün bu yardımlarda öncülük
etmiştir ayrıca sivil toplum kuruluşları da çeşitli desteklerde bulunmuşlardır
fakat bütün bu yardımların ne envanteri yapılmış ne de
geri dönüşleri takip edilmiştir. Bu nedenle, kurulması öngörülen Başkanlığa
ihtiyaç hasıl olmuştur ve biz parti olarak bu
tasarıyı, yukarıda saydığım nedenlerden dolayı da desteklemekteyiz.
Sayın
milletvekilleri, belirttiğimiz gibi, Türkiye aradan geçen on sekiz yıllık süre
içerisinde, genel olarak “Türk dünyası” adıyla andığımız bu bölgelere imkânlar
ölçüsünde yardımcı olmuştur. Fakat ilişkilerimiz, başlangıçtaki ümit ve
beklentilerin çok altında kalmıştır, özellikle ticari ilişkilerimizin umulanın
çok çok altında kaldığı görülmektedir. Hükûmetin bölgeye olan ilgisizliği dikkate alındığında yeni
bir yol haritasına acilen ihtiyaç olduğu da aşikârdır.
Öte yandan,
çoğunluğu Avrupa’da olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan
vatandaşlarımızın talep ve hukuki durumları da elli yıl öncesine göre çok
değişmiştir. Artık onların sorunlarına klasik dış işleri anlayışıyla çözüm
bulmak imkânsız hâle gelmiştir. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın çeşitli
hukuki, kültürel ve ekonomik sorunlarıyla ilgilenecek ayrı bir teşkilat yapısına
acilen ihtiyaç bulunmaktadır. Özellikle yabancı ülkelerde doğup büyüyen üçüncü
ve dördüncü neslin sorunları birinci ve ikinci nesle göre farklılaşmış, bu
nesillerin ana dil ve kültürümüzü öğrenmeleri bugün başlıca gündem konumuz
hâline gelmiştir.
Muhterem
milletvekilleri, şurası bilinmelidir ki, bu tasarının kapsamına giren
toplulukların hem siyasi statüleri hem de diğer sorunları çok farklıdır. Bundan elli yıl önce, biraz para kazanıp yurda dönmek için çeşitli
Avrupa ülkelerine işçi olarak giden vatandaşlarımızın sorunları ile bağımsız
Türk cumhuriyetlerinde yaşayan soydaş ve akraba toplulukların hukuki durumları
ve sorunları, çeşitli devletlerde özerk bölgelerde yaşayan tarihî, kültürel
akrabaların sorun ve hukuki statüleri, bağımsız devletlerde yaşayan akraba
toplulukların kültürel problemleri ve hukuken azınlık statüsüne sahip olan Türk
topluluklarının sosyal, ekonomik ve hukuki problemleri birbirinden oldukça
farklıdır. Sorunları hukuki durumları itibarıyla birbirinden oldukça
farklı kuruluşları, çok çeşitli ve çok geniş teşkilatlanması olmayacak olan bir
başkanlık ile çözüm aramak kolay olmayacaktır. İnşallah durum daha da içinden
çıkılmaz bir hâle gelmez. Bizim önerimiz bu konuda müstakil bir bakanlığın
teşkilatlandırılması hususunda bir düzenleme yapılmasıdır.
Türkiye'nin
tarihî ve kültürel bağlarının olduğu Türk dünyası coğrafyasıyla uluslararası
hukuka dikkat ederek ilgilenmesinin kardeşlik hukuku bağlamında doğal ve normal
olduğunu düşünmekteyiz. Bu aynı zamanda tarihî bir sorumluluğumuzdur. Bunun
altında hiç kimse farklı bir niyet aramasın, niyet okuyuculuğu da yapmasın. Bu
son derece insani ve kardeşlik duygularıyla ortaya çıkan bir neticedir.
Çeşitli
coğrafyalarda, dünyanın çeşitli ülkelerinde bizimle tarihî ve kültürel bağları
olan insanlar vardır ve onlar bizim kardeşlerimizdir. Mesele sadece bu
kardeşlik hukuku esasına dayanmaktadır, bu zaten yeni bir şey de değildir.
Yıllardır ilgilendiğimiz bir coğrafyayla ilişkileri, yıllardır yükseköğrenim
görmek için ülkemize gelen öğrenci hamlesini ve bugün dördüncü nesle ulaşan
yurt dışındaki işçilerimizle ilgili sorunları bir başkanlık bünyesinde
toplayarak daha sistemli hâle getirmek bu tasarının amacı olarak görülmektedir.
Temennim odur ki tasarı bu amaçlara hizmet edebilsin.
Bu vesileyle
tekrar tasarının hayırlı olmasını diler, hepinize en derin sevgi ve saygılarımı
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan.
Bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Sırrı Sakık,
Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubum adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Baştan beri bizim
eleştirilerimiz… Bir taraftan demokratik açılım bir taraftan birçok kimliklerin
kabulüyle ilgili adımlar atılması gerekirken veyahut bu konuda çabalar olurken
yeniden “Türkler başkanlığı” diye bir başkanlığın kurulmasını çok da şık
bulmadığımızı sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bunun altında da özellikle Adalet
ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin önümüzdeki seçimlerle
ilgili hesap kitap işi olduğunu düşünüyoruz. Eğer, gerçekten niyetiniz yurt
dışında yaşayan kardeşlerimizin temel sorunlarıyla ilgilenmekse, ilk önce,
evimizin önündeki çöpleri toplamaktan geçer, iç sorunlarımızı çözmekten geçer.
Ben buraya
gelmeden önce, benim seçim bölgemden Adana’ya yerleşen bir grup insan arayıp
aynen şöyle diyorlardı: “Biz Alpaslan-I Barajı, Bulanık’ta mağdur olan
insanlarız. Biz yıllardır o topraklarda yaşıyoruz. Tapumuz yoktu ve burası istimlak edildi. Tapusu olanların parası ödendi. Biz
mağdurduk ve bizi sürdüler. Adana’dayız şu anda. Adana Valisinin de haberi var.
Aç ve perişanız.”
Şimdi, yurt
içindeki insanlarımızla ilgili küçük bir adım atmazken yurt dışında şunlar…
Yurt dışında onlarca, Bakanlığımıza bağlı birimler var. Peki, bu birimler ne
yapıyor Allah aşkına, ne yapıyorlar? Yani yeniden bir kurum, yeniden bir
başkanlık yaratmak niye? Peki, bu insanların evini barkını alıp istimlak etmeden -yıllar önce atası yerleşmiş, bütün anıları
orada- onların hakkını hukukunu ödemeyeceksiniz ve sosyal bir devletten
bahsedeceksiniz. Sonra döneceksiniz “Biz yurt dışındaki kardeşlerimizle ilgili
olumlu şeyler yapıyoruz.”
Ben, çok yakın
bir tarihte, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Hocamla birlikte Azerbaycan’daydım.
Allah adına, yani bu kadar da size, bize sevdalı değiller. Bir tek niyetleri
var, bir tek anlayışları var: “Türkler gelsin” diyor. Ne yapsınlar? “Karabağ’a
girsinler, Karabağ’ı alsınlar.” diyor. Yani böyle beklentileri vardı. Ben orada
gördüm.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Hayır, hayır. Bu doğru değil, böyle bir şey yok.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Şimdi, böyle ilişkiler var, böyle talepler var.
Ve siz yurt
dışındaki insanlarınızla hangi konuda bir birliktelik oluşturdunuz? Siz oradaki
insanlar arasında sürekli ayrım yaptınız. Şimdi, “akrabalık” diyorsunuz,
“Türkler” diyorsunuz. Peki, burada Türk olmayan diğer halklar ne yapacak? Biz
Kürtler ne yapacağız? Bu ülkenin Ermenileri ne yapacak, Arapları ne yapacak?
Süryaniler ne yapacak? Burada Türk’ün Türk’e… Efendim, Türklük hayalleriyle
oluşabilecek şeyden Türkiye'nin bir an önce kaçınması gerekir. Eğer bu noktada
gerçekten önemli şeyler yapmak istiyorsanız, bakınız, kan ve gen bağından daha
kutsal olan bir şey vardır, o da duygu bağıdır, eğer duygu bağıyla ilgili bir şey
yaparsanız biz sizinle birlikte oluruz, birlikte hayatı inşa ederiz ama siz kan
ve gen bağı üzerinde yeniden bir yapılanma yaparsanız… Tarih bunları çöplüğe
gömdü.
Onun için, Sayın
Başbakan çok yakın bir tarihte bu ülkenin vatandaşları olan Ermenilerle ilgili
çok talihsiz bir açıklama yaptı. (CHP sıralarından gürültüler)
Siz niye rahatsız
oluyorsunuz, onu anlamıyorum yani sizler gerçekten niye rahatsız oluyorsunuz,
onu anlamıyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekili, lütfen hatibe söz atmayınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Sayın Başbakan, buraya gelip yerleşen, aslında sayıları 100 bini
falan bulmayan… 9-10 bin arasında insanlar çıkıp buraya gelmişler ve burada
birçok yerlerde çalışıyorlar ve bu insanlar buraya geldiklerinde bu ülkenin
hukukuna sığınarak kimileri tezgâhtarlık yapıyor, kimileri hasta bakıyor,
kimileri evlerde çalışıyor ve yakınlarına buradan 400 milyon lira, 300 milyon
lira para gönderiyorlar, oradaki yakınlarını geçindiriyorlar.
Şimdi, Sayın
Başbakan’ın bu dili, o kutsal ruh dediğimiz Enver’in, Talat’ın, Cemal’in
ruhudur, İttihat Terakkinin ruhudur. O ruh kirlidir, o dil paslıdır, o dil
1915’lerin dilidir, o dil hâlen uluslararası arenada karşımıza çıkan o günkü
ruhtur. Onun için, Sayın Başbakan bu konuda attığı her adımda halkların
kimliğine, kültürüne saygılı olmalıdır.
Biz 1915’lerde
olup bitenleri biliyoruz. Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisinde aynen
şunu söylüyor Kazım Karabekir’e seslenerek: “Bu bir alçaklıktır. Ermenilerle
ilgili yapılan bir katliamdır.” Bu bizim tespitimiz değil, Sayın Mustafa
Kemal’in o günkü tespitidir.
Şimdi, hepimizin
yaralarımızı sarmamız gerekirken, gerçekten bu kardeşlerimizin acıları var,
Kürtlerin acıları var, bunların acılarını ortaklaştırmamız gerekirken,
kendimize göre yeniden ayrıştırmaları çağrıştıracak yeniden başkanlıklar
kuruyoruz. Neyin adına kuruyoruz? Efendim, önümüzdeki dönem seçimler için.
Şimdi, ben,
burada Dışişleri Bakanına söylemiştim: Yunanistan cezaevinde onlarca Kürt
çocukları var, umuda doğru yolculuğa çıkmışlar, gitmişler, burada iş imkânı
bulamadıkları için gitmişler ve orada yakalanmışlar; her biri on beş-on altı
yıl ceza almış ve o çocuklar uzun süredir cezaevinde. Ama bunların kimlikleri
Kürt olduğu için, Sayın Bakan “Ben sizi bilgilendireceğim.” dedi, bir yıldır
hâlen bize bir bilgi ulaşmadı.
Sorun, işte, eğer
gerçekten kendi kardeşleriniz ve yurttaşlarınızsa ortaklaşmak gerekir, ama
sorun Kürtler olunca “tu kaka”, Ermeniler olunca, gayrimüslimler olunca; ama
sorun Türkler olunca, Parlamentoda, evet, ulusal ittifak oluşuyor.
Sevgili
kardeşlerim, şimdi, 12 Eylül döneminde de bu ülkeden binlerce insan, 30 bin
insan bu ülkeyi terk etmek zorunda kaldı o faşist cunta döneminde. O insanların
15 bini yurt dışında, hatta buradaki bu Parlamento, onların haklarını, hukuklarını
gasbederek yurttaşlıktan çıkardı. Şu anda yurt
dışında 5 milyon civarında insanımız yaşıyor ve bu insanlarımızın -yani içinde
sadece Türkler değil diğer halklar da yaşıyor- bütün sorunlarını
ortaklaştırmamız gerekir. Ve yurt dışındaki elçiliklerimizin diğer kesimlere,
diğer insanlarımıza karşı nasıl bir acımasız tutum içerisinde olduklarını da
biliyoruz.
O vesileyle, biz,
ilk önce burada birliği ve barışı sağlayabilecek bir duruş sergilemeliyiz. Eğer
biz gerçekten tarihin yükü altından kurtulmak istiyorsak tarihimizle de
yüzleşmemiz gerekir. Tarihte neler oldu? Bizim dışımızda…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Ne demek istiyorsunuz?
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Bakın, siz sürekli soy avcılığına çıkan birisiniz. Siz Sayın
Cumhurbaşkanının da ailesinin Ermeni olduğunu…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Aynı ağzı kullanma!
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen…
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Soy avcılığı yapan birisiniz. Ben bir soy avcılığı yapanla ne
tartışırım ne konuşurum.
BAŞKAN – Sayın Sakık, Genel Kurula hitap edin lütfen.
Buyurun.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Sayın Başkan, sürekli bir…
BAŞKAN –
Uyarıyorum efendim.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Böyle bir gelenek hâline getirmiş, buradan sadece seçmenlere mesaj
iletmek adına ne kadar ırkçı bir tavır varsa onu sergiliyor ve burada…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Kimin ırkçı olduğu görülüyor.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen…
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Yani, iyi ki siz değilim ben. Benim ne olduğum bellidir.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Irkçı sensin, etnik milliyetçi sensin!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Benim ne olduğum belli. Ben neyi savunduğumu…
Bakınız, ben
hayatın her yerinde insan hakları, hukuk, demokrasi, halkların kardeşliğini
savunuyorum. Ama asıl faşist sizsiniz. Siz ırkçılığı savunuyorsunuz. Yani, bir
dönün aynada kendinize bakın, neyi savunduğunuzu…
BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen…
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Ben başta da söyledim.
Ben yıllar önce
bir film izlemiştim. O filmde bir küçük çocuk evinden kaçırılıp götürülüyordu.
O çocuk başkaları tarafından kaçırılıyor ve ailesi araştırıyor, sonra buluyorlar.
Yargı yoluyla çocuk ailesine teslim ediliyor ama o çocuk kendisini aileden biri
olarak hissetmiyor ve sürekli evden ayrılıyor. Aile, gerçekten çocuğun mutlu
olmadığını görünce mahkeme kararıyla alınan aileye geri -diğer aileye- veriyor.
Sonra, bir pazar günü çocuk eve geliyor. Evde, annesi sandığı açarken o
sandığın kokusunu hissedince, orada sedir ağacının kokusunu görünce “Evet, ben
bu eve aitim.” İşte orada kan ve gen bağının bir şey
ifade etmediğinin, duygu bağının neyi ifade ettiğinin bir göstergesidir.
Aslında, Türkiye
de böyle bir ülkedir. Bu ülkede sedir ağacının kokusunu hepimiz
hissedebilirsek, hepimiz kan ve gen bağından kurtulursak, birimiz bir
başkasının soyağacını araştırmazsak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - …yani herkes kendisine duyulan saygıyı bir başkasına duyarsa, bir
başka kimliğe saygılı olursa sorunlarımız o noktada çözülür. Ama ne yazık ki,
birileri hep kendisini ülkenin asıl sahibi… Siz halkın iradesiyle de gelseniz
gelip kendilerinden icazet alacaksınız, kendilerine tabi olacaksınız. İşte bu
ruh İttihat Terakkinin ruhudur, Cemal’in ruhudur, Enver’in ruhudur, Talat’ın
ruhudur. Bu ruhlar iflas etmelidir. Bu ruhlar iflas ederse, halklar barış ve kardeşlik
içerisinde bir arada yaşar.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Nurettin Akman, Çankırı
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Yurtdışı
Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci
bölümüyle ilgili olarak görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili çalışmaları yapmak
ve sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba topluluklarıyla sosyal, kültürel
ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bu topluluklara yönelik
faaliyetleri yürütmek ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde ülkemize gelen
yabancı öğrencilerin ülkemizdeki eğitim süreçlerinin başarılı şekilde
sonuçlandırılmasını sağlamak amacını güden söz konusu yasanın çıkarılmasında
aslında çok geç kalınmıştır. Zira aradan yarım
asır geçmiş olmasına rağmen biz vatandaşlarımızla ilgili sorumlu bir makamı
yeni kuruyoruz. Ancak genel seçimlerde yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza oy
kullanma hakkını yeni verdiğimiz gibi, neticede bu yasa da büyük bir eksikliği
gidermiş olacaktır.
Özellikle
belirtmek istiyorum: Şu gerçekleşecek olan bu Başkanlık Avrupa’da yaşayan, Türk
dünyasında yaşayan tüm insanlarımıza, Türk’ümüze, Kürt’ümüze, Laz’ımıza,
Çerkez’imize, hülasa tüm vatandaşlarımıza hizmet etmiş olacaktır. Onun için, burada
böylesi bir ayrımı yapmak mümkün değildir. Bu anlamda emeği geçen tüm
arkadaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.
Bu yasayla
kurulacak teşkilat Türk dünyasıyla birlikte 2009 yılı sonu itibarıyla yurt
dışındaki 5 milyon 216 bin insanımıza hizmet edecektir. Bu nüfusun 4 milyon 217
bini Avrupa Birliği ülkelerine göçmen olarak gelen Türk iş gücüdür. En çok
nüfusumuz 2 milyon 720 bin ile Almanya’da bulunmaktadır. 2 milyon 800 bin
insanımız yaşadıkları ülkelerin vatandaşı olmuşlardır.
Değerli
arkadaşlarım, “İş gücü istenmişti, insanlar geldi.” sözünün üzerinden tam kırk
dokuz yıl geçti. Dün “Alamancı” bugün ise “euro Türk” dediğimiz vatandaşlarımızın yurt dışı mücadelesi
1961 Anayasası ile yurt dışı seyahatin serbest bırakılması sonrası başlamıştır.
Bunun sonrası işçi göçü kolaylaşmış, Almanya ile Türkiye arasında 30 Ekim 1961
tarihinde imzalanan işçi alım anlaşması ile de ülkemizden binlerce Türk işçisi
Almanya’ya akın etmiştir.
1970’li yıllar
Almanya ve Avrupa ülkelerinin yaşadığı petrol krizi ve ekonomik durgunluk
sonrası Almanya işçi alımını durdurmuş ancak Türk işçileri 1 milyona yakın bir
sayıya ulaşmıştır. Daha sonraki yıllarda yeni işçi göçü turist vizesiyle
gerçekleşmiş, 1980’li yıllarda ise aile birleşimi ile işçilerimiz eş ve
çocuklarını yanlarına almışlardır. “Bir traktör parası biriktirip ülkeme
dönerim.” düşüncesi Avrupa’dan gelen işçilerimizin durumunu zamanla burada
ikamette kalıcı duruma dönüştürmüştür. Ancak yaşanılan sorunlar sebebiyle de
işçilerimizin bir kısmı geriye dönmüştür.
Bugün, işçilerimiz
ülkelerinde, bu yaşadıkları ülkelerde, asimile olmadan, kurdukları dernek,
vakıf ve cemiyetlerin çatısı altında birleşerek örf, âdet ve inançlarını
muhafaza etmişler, kendi kültür ve kimliklerine sahip çıkmışlar, entegrasyon sürecini başlatmışlardır, diğer taraftan,
ülkeleriyle de bağlantılarını hiçbir zaman koparmamışlardır. İşçilerimizin ilk
emekliliği 1984 yılında gerçekleşmiş, bugün ilk jenerasyon
emekli olmuş, ikinci ve üçüncü jenerasyon yurt dışında çok büyük başarılara
imza atmaktadırlar. Avrupa’nın yaşlı nüfusu her geçen gün artarken buradaki
işçilerimizin genç nüfusu âdeta Avrupa’ya bir ümit olma durumundadır. Bu
işçilerimizi sadece işçi olarak kabul etmek mümkün değil, bilhassa Avrupa
ülkelerinde Türk iş adamlarının patron düzeyinde çok büyük başarılara imza
attıklarını görüyorum ve oralarda o ülke insanlarını çalıştırır hâle
gelmişlerdir.
Değerli
arkadaşlarım, işçilerimizin en büyük sorunu eğitim sorunudur. Ancak bugün 800
bin Türk çocuğu yurt dışındaki okullarda öğrenim görmektedir, 50 bine yakın
Türk genci üniversitelerde öğrenim görmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Akman, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
NURETTİN AKMAN
(Devamla) – Biz bugün, Avrupa Birliğine girmek için büyük çaba sarf ediyoruz.
Aslında 5 milyon insanımızla Avrupa’nın içerisindeyiz değerli arkadaşlarım.
Bugün, yetişen gençler, o ülkenin lisanını bilen, hukukunu, çalışma hayatını,
sosyal hayatını bilen, hatta o ülkelerin Avrupa Birliği müktesebatını bilen
insanlarımız olmuştur. İşte bugün kurulacak Dış Türkler Başkanlığının
kadrolarında ümit ediyoruz ki Avrupa Birliği ülkelerinde yetişen gençlerimiz
görev alacaklardır ve bu anlamda devletimiz yurt dışındaki vatandaşlarımıza bu
kanun ile sahip çıkacak hem onların gönüllerini alacak hem de uyuyan devi
uyandırmak suretiyle euro Türkler, ülkesiyle
milletiyle bir bütünlük içerisinde geleceğe koşacaktır.
Bu duygular
içerisinde kanunun yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarımıza ve Türk dünyasına
hayırlı olmasını temenni ediyor, katkı sağlayan herkese teşekkür ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akman.
Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Selçuk Ayhan, İzmir
Milletvekili.
Sayın Ayhan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan
tasarı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum, birinci bölümü için. Bu
vesileyle, İsveç-Türk İşçi Dernekleri Federasyonu ve Türk Kadınlar Federasyonundan
bana ve diğer siyasi partilerimizin grup başkan vekilliklerine gelen bir mail
üzerine, onların düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, yurt
dışındaki Türk vatandaşlarımızla ilgili görüşülmekte olan bu tasarının son
hâline gelinceye kadarki süreçlerde, yurt dışında yaşayıp çalışan, temsil
kabiliyeti olan vatandaşlarımızın oluşturduğu örgütlerimizin görüş ve
önerilerinin alınmamasının bir alınganlığını ifade ediyor o bölgedeki
yurttaşlarımız ve temsilcileri.
Şimdi, her ne
kadar tasarı hazırlanırken yurt dışındaki yurttaşlarımızın oluşturduğu
derneklerden görüş alındığı ifade ediliyorsa da bana gelen bu mesajda böyle bir
şeyin olmadığı söz konusu. Demek ki bu konuda sağlıklı, yaygın bir
değerlendirme yapılmamış. Yapılan değerlendirme, belki, yandaş dernek mantığı
ile yapılmış gibi bir imaj söz konusu oluyor değerli arkadaşlarım.
Bunun dışında,
daha önce gereğince verimli ve etkin çalışıp çalışmadığı tartışılsa da
Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlar Danışma Kurulu var hepinizin bildiği gibi. Bu
mevcut Danışma Kurulu bile yok sayılmış, yani bunun bile konuya ilişkin
görüşlerine başvurulmamış. Bunu da bir eksiklik olarak arkadaşlarımız bize
iletmişler.
Yurt dışındaki
sivil toplum örgütleri olarak adlandırılan yapılanmalarla ilgili ilişkilerden
söz ediliyor tasarıda ancak anılan örgütlerin bulundukları bölgenin birer
bağımsız sivil toplum örgütü niteliğinde olduğu gerçeğinin de göz ardı edildiği
söyleniyor.
Bunun yanında,
yıllar önce, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın Türkiye’deki seçimlerde,
genel seçimlerde bulunduğu ülkede oy verme hakkıyla ilgili bir yasa çıkarılarak
yürürlüğe girdiği hâlde gerekli mevzuat ve diğer hazırlıklar yapılıp uygulamada
somut adımlar henüz atılmadığı için bu arkadaşlarımızın bu hakkının kadük bırakıldığı ve çözüm beklendiği, yasalaşacak olan
tasarıda bu hakka ve uygulamasına ilişkin bir yaklaşımın da belirtilmesi
gerektiği bir eksiklik olarak belirtilmiş. Ayrıca, vatandaşlarımızın sınır
kapılarında değil, bulundukları ülkede oylarını kullanabilmesi şeklinde bir
talep var. Artı, yurt dışındaki yurttaşlarımıza seçilme hakkının da verilmesi,
en azından Parlamentoda onların da temsilcilerinin bulunması ve yurt dışındaki
yurttaşlarımızın sorunlarının Parlamentomuzda bizzat kendi temsilcileri
kanalıyla da dile getirilmesi fırsatının verilmesi gerektiği talep edilmiş.
Şimdi, Yurtdışı
Vatandaşlar Danışma Kurulunun yapısıyla ilgili olarak, bu Kurulda yer alacak
temsilcilerin seçimle gelmesi gerektiği, yani atamayla yapılacak bir temsilin
oradaki yurttaşlarımızın, oradaki sivil toplum örgütlerinin temsilini
sağlamayacağı ifade ediliyor ve görev alacak kişilerin seçimle gelmesi
önerilmekte. Atama yoluyla yapılacak yapılanmanın da demokratik olmayacağı ve
temsil yeteneğinin zayıf olacağı ifade ediliyor.
Ülkemizin Avrupa
Birliği üyelik müzakereleri de göz önünde tutularak, özellikle Avrupa Birliği
üyesi olan ülkelerimizden temsilci sayısının geniş katılımlı olarak
değerlendirilmesi talebi söz konusu. Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu
bulunan siyasi partilerimizin söz konusu Danışma Kurulunda eskiden olduğu gibi
temsil edilmesi de bir başka talep olarak karşımıza çıkıyor. Ben yurt dışında
yaşayan yurttaşlarımızın oluşturduğu bir kısım…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ayhan, lütfen tamamlayınız sözlerinizi.
Buyurun.
SELÇUK AYHAN
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
…federasyonların,
bazı sivil toplum örgütlerinin taleplerini, görüşlerini, önerilerini ve
eleştirilerini sizlerle paylaşma fırsatı buldum, dikkate alınacağını umuyorum.
Beni dinlediğiniz
için bu vesileyle tekrar yüce Meclisi, Sayın Başkan şahsınızı saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ayhan.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
485 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1’inci
maddesi üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
485 Sıra sayılı
Yurt dışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının
başlığındaki “Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” adının “Türk
Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı (Türk Dünyası Başkanlığı)” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
S. Nevzat
Korkmaz |
Şenol Bal |
|
Mersin |
Isparta |
İzmir |
|
Süleyman Latif Yunusoğlu |
|
Hüseyin Yıldız |
|
Trabzon |
|
Antalya |
BAŞKAN – Şimdi
ikinci önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesinin (c) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
“c) Avrupa
Birliği çerçevesinde yürütülen projeler hariç olmak üzere kamu kurum ve
kuruluşlarınca ülkemizde eğitim görmesi uygun görülen soydaş ve akraba topluluk
çocuklarının, ülkemizde eğitim süreçlerinin başarılı bir şekilde
sonuçlandırılması için her türlü esası belirleyerek, ilgili kurumlar arasındaki
koordinasyonu sağlamak,”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Harun Öztürk, İzmir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 485 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğum önerge
üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı, AKP hükûmetleri dâhil
bugüne kadar görev yapan bütün hükûmetlerin yurt
dışındaki Türklerin hak ve hukukunu Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla
koruyamadıklarının bir itirafıdır. Yine bu tasarı, siyasilerin yurt dışındaki
Türklerin sorunlarıyla ilgilenmek üzere bir bakanlık kurulması yönünde bugüne
kadar verdikleri sözün AKP tarafından başkanlık düzeyine indirgendiğini
göstermektedir. Bu tasarının bir teşkilat tasarısı olmasına, personel ve
kadrolarla aylık ve atamalara ilişkin hükümler içermesine rağmen Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülmemesi bir eksikliktir. Keza Millî Eğitim Bakanlığını
ilgilendiren yönleri nedeniyle Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonunca ele alınmaması da bir eksikliktir.
Değerli
milletvekilleri, tasarıyla kurulması öngörülen Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı ile mevcut sorunlar daha iyi çözüm yoluna girecekse buna
kimsenin itirazı olamaz. Bizim, kurulacak Başkanlıkla söz konusu sorunların hâl
yoluna gireceği konusunda endişelerimiz vardır. Endişelerimiz, yeni teşkilat
kurmanın sorunların çözümünde tek başına yeterli olmayacağını bilmemizdendir
çünkü bugüne kadar, Dışişleri Bakanlığı, dış teşkilatında birçok kamu kurum ve
kuruluşunu temsil eden müşavir ve ataşe kadroları da bulunmasına rağmen yurt
dışındaki Türklerin ve akraba topluluklarının sorunlarını çözmekte yetersiz
kalmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında “Yurtdışı İşçi Hizmetleri”
adında bir genel müdürlük olmasına rağmen sorunlar tam olarak çözülememiştir.
Şimdi tasarıyla bu çoklu yapıya koordinasyon görevini üstlenmek üzere yeni bir
başkanlık ekliyoruz. Endişemiz, çoklu yapı içinde yurt dışındaki
vatandaşlarımızın sorunlarının daha çok ortada kalacağına ilişkindir.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarının 1, 2, 15, 17, 19, 20, 22 ve geçici
1’inci maddeleriyle ilgili değişiklik önergeleri verdim. Önergeler üzerinde
ayrı ayrı söz almayacağım için gerekçelerine -yeri
geldiğinde okunacak da olsa- burada birer cümleyle değinmenin yararlı olacağını
düşündüm.
1’inci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem, tasarı kapsamına girmeyen yabancı uyruklu
öğrencilerin işlemlerinin bugüne kadar olduğu gibi Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından yürütülmesine imkân sağlamak içindir.
2’nci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem, kanunda gereksiz tekrarları önlemek amacıyla
verilmiştir. Grupların bu önergeye imza koyarak destek vermelerinden duyduğum
memnuniyeti ifade etmek isterim.
15’inci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem, maddede “Başbakanın onayıyla” ibaresinin “ilgili
Bakanın onayıyla” şeklinde değiştirilmesine dairdir. Bize göre bu değişiklik,
kurulan Başkanlığın Başbakan yerine görevlendirilecek bir bakana bağlanması
durumunda maddede sözü edilen işin bizzat Başbakan tarafından mı yoksa
görevlendirilecek olan bakan tarafından mı yapılması gerektiği yolunda ortaya
çıkacak tereddütleri gidermek içindir.
17’nci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem, maddede öngörülen kurulda görev almak üzere yurt
dışındaki vatandaşlar arasından dört yıllığına kaç kişinin seçileceğine açıklık
getirmek içindir.
19’uncu maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem 1’inci maddeyle ilgili olarak vermiş olduğum
önergeme paralel bir değişiklik yapılmasını amaçlamaktadır.
20’nci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem “yolluk” ve “harcırah” kavramlarının yan yana
kullanılmasını önlemek içindi çünkü “harcırah” terimi yolluğu da kapsayacak
biçimde, yol masrafı, gündelik ve yer değiştirme masraflarından birini veya
tamamını kapsamak üzere kullanılmaktadır. Yine, grupların bu önergeye
verecekleri destek için şimdiden teşekkür ediyorum.
22’nci maddeyle
ilgili vermiş olduğum önergem Başkan Yardımcısı, Başkan Müşaviri, Daire
Başkanı, Birinci Hukuk Müşaviri ve Basın Müşaviri kadrolarına yapılacak
atamaların Başkanın teklifi ve Başbakanın ya da ilgili bakanın onayıyla
yapılmasının doğru olduğu, bu yetkinin Başbakan veya ilgili bakan tarafından
Başkana devredilmesinin ise kamudaki atama usullerine uygun düşmediği içindir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Geçici 1’inci
maddeyle ilgili vermiş olduğum önergem de kamu personel sınavına girmeden
Başkanlıktaki uzman yardımcılığı kadrolarına atama yapılmamasını sağlamak
içindir diyor, tasarının hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
485 Sıra sayılı
Yurt dışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının
başlığındaki “Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” adının “Türk
Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı (Türk Dünyası Başkanlığı)” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
S.
Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tarihe not düşmek
adına bu önergeyi verdik ve gerekçesini arz etmek için söz aldım. Kurulan
başkanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı. “Yurtdışı
Türkler” kelimesinden yurt dışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti devleti
vatandaşları kastedilmektedir. Bu başlı başına bir alandır. 5 milyonu geçkin
insanımızın birçok konuda ve birçok bakanlığı, ilgili devlet birimini
ilgilendiren sorunları bulunmaktadır ve bu sorunlarla gerçekten koordinasyon
düzeyinde de ilgilenilmesi gerektiği kesindir. Ona hiç itiraz etmiyorum ama bu
kanunun tanzimindeki amaç yurt dışı Türklerin sorunlarının çözümü için
koordinasyon kurmaktan çok, Türk dünyası, Türk ve akraba topluluklarıyla
gelişen ilişkilerimizi koordine etmek üzere bir ayrı devlet biriminin kurulması
amaçlanmaktadır. Sayın Bakanın da söylediği gibi, uzun yıllara dayalı
hazırlıklar ve geçen seneki araştırma komisyonunun raporu da bunu kapsamaktadır
çünkü; önümüzde.
Türkiye büyük bir
ülkedir. Kendi iç sorunlarıyla boğuşurken bir gerçeği göz ardı edemez,
etmemelidir. O da Türkiye’nin önünde bu yeni çağın
getirdiği bir şans doğmuştur, devasa bir Türk dünyası gerçeği ortaya çıkmıştır.
Coğrafyasıyla, coğrafyasının sahip olduğu tabii kaynaklarıyla,
zenginlikleriyle, bu coğrafyanın jeopolitiğiyle, tarihiyle, kültürüyle, insan
potansiyeliyle, sosyal potansiyeliyle gerçekten bu küreselleşen dünyada bir
küresel güç merkezi olmuştur. Bu büyüklükten hiç kimse rahatsızlık
duymamalıdır. Bu büyüklük hiç kimseye karşı değil, hiç kimseyi dışlamayan ve
insanlığın barışına, dünya barışına da hizmet edecek bir birliktir, kökleri
olan, tarihî kökleri olan bir birliktir. İşte, bu büyüklüğü, bu gerçekliği
koordine edecek, ilişkileri geliştirecek, bunu insanlığın huzuru için, dünya
barışı için bir güç kaynağı yapacak bir koordinasyona ihtiyaç vardır. Bu, bir
başkanlık kapsamından daha öte bir hadise, bir bakanlık kurulmalıdır, “Türk
Dünyası Bakanlığı.” Bundan korkmaya, bundan kaçmaya, bundan dolayı doğacak
birtakım sorunların ürküntüsünde böyle kafamızı kuma sokmaya gerek yok.
Bakın, Değerli
Bakanım, yani isteseniz de istemeseniz de “Türk dünyası” diye bir olayın
Türkiye’deki yansımaları devasa boyutlara ulaştı. Bugün Türkiye’de çok sayıda
organizasyonlar var. Bunu Türkiye Cumhuriyeti devleti yapıyor. Türk Dili
Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi yapılıyor Türk Konseyi adı altında,
Türk Devletleri Kurultayı düzenleniyor. TÜDEV var, TİKA var, TÜRKSOY var,
çağdaş Türk lehçeleri arasında alfabe birliğini sağlayacak çalışmalar var, Türk
Dil Kurumunun yaptığı çalışmalar var. Moğolistan’da yapılan hadiseyi birlikte
gidip gördük. TÜRKPA var, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı var. Dolayısıyla sizin Hükûmetiniz döneminde de Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir
gayreti var, bir çalışması var. Tüm bunları bir araya getirerek, ben
Türkiye’nin böyle emperyal bir politika geliştirmesi
anlamında da söylemiyorum, dünya barışına hizmet edecek, insanlığın huzuruna
hizmet edecek bu Türk dünyası gerçeğini bizim kabul etmemiz ve buna dönük
hizmetleri koordine edecek, bununla ilişkileri geliştirecek bir yapı kurmak bir
zorunluluk diye düşünüyorum. Onun için, çıkardığımız kanunu gerçekten böyle
ürkek, böyle utanarak falan çıkarmamamız lazım. Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili bir birim kurun. Zaten çok sayıda birim
var. Söylenen, bazı sözcülerin söylediği yani “Dışişleri Bakanlığı bugüne kadar
başarısız mı ki yurt dışında yaşayan vatandaşların sorunlarıyla ilgili yeni bir
birim kuruyorsunuz?” sözü de doğrudur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Şandır, lütfen tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Ama Türk dünyasıyla ilgili gerçekten bugüne kadar bakanlık
düzeyinde, Bakanlığa bağlı uzmanlar vasıtasıyla götürülen hizmetlerin
yetersizliği şu on sekiz-yirmi yıl içerisinde ortaya çıktı. Onun için, biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu Başkanlığın, bu birimin “Türk Dünyası
Başkanlığı” olarak kurulması ve Türk dünyasının tüm gerçeğiyle belirlenerek bu
gerçeğin büyüklüğünün övüncünde burayı geliştirecek, buranın gücünü Türkiye’nin
geleceği için kullanacak bir yapı kurulmasını çok gerekli ve doğru bulmaktayız.
Kanun teklifimiz de bu amaçlaydı. Onun için, geliniz, tanım önemlidir, tanım
kapsamı belirler. Eğer tanımı yanlış yaparsanız daha sonra geliştireceğiniz
kapsam doğru olmaz. Bu sebeple, geliniz, bu birimin başkanlığını “Türk Dünyası
Başkanlığı” olarak kuralım, içeriğini de öyle dolduralım.
Bu amaçla
verdiğimiz bu önergenin kabulünü istirham ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan, komisyon adına
bir açıklamada bulunabilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Başkan.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; kayıtlara geçmek açısından söz aldım Komisyon adına.
Tabii, Sayın Şandır’ın önerisini biz Komisyonda da çok detaylı bir
şekilde tartıştık, bu isim üzerinde, tasarının ismi üzerinde uzun uzun görüşmelerde bulunduk. Aslında bu isim üzerine
önerilerden bir tanesini de “Türk Dünyası, Soydaş ve Akraba Toplulukları
Başkanlığı” olarak da değerlendirdik. Ancak “Dış Türkler” isminin bir anlamda
Türk dünyasında yaşayan soydaşlarımızı da kapsadığını varsayıyoruz burada. Yani
sadece yurt dışında yaşayan Türk Cumhuriyeti vatandaşlarını değil, Türk dünyasında
yaşayan dış Türkleri, soydaşlarımızı da kapsadığı için bu tasarının adını “Yurt
Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” olarak koyduk. Çok uzun uzun tartışmalar neticesinde bu karara vardık. Bunu ifade
etmek istedim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 2. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Akın Birdal |
Osman Özçelik |
Nezir Karabaş |
|
Diyarbakır |
Siirt |
Bitlis |
|
Pervin Buldan |
Sırrı Sakık |
Nuri Yaman |
|
Iğdır |
Muş |
Muş |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Konuşacak mısınız Sayın Birdal?
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Evet.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde konuşmak isteyen Akın Birdal, Diyarbakır...
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, hitap tarzınızda nüans
yok mu?
BAŞKAN – Efendim?
AKIN BİRDAL
(Devamla) – “Konuşacak mısınız?” ve “Grup adına Akın Birdal…”
Neden bu konuda sunumda farklılık yapıyorsunuz?
BAŞKAN – Ne gibi
farklılık Sayın Birdal?
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Diğer bütün üyelere “sayın” diye hitap ediyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır
Sayın Birdal...
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Hayır, lütfen…
BAŞKAN – Hiçbir
sayın milletvekiline farklılık…
AKIN BİRDAL
(Devamla) – “Konuşacak mısın?”…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Birdal.
Eğer Tüzük’ü açıp
bakarsanız, ben öncelikle önerge sahibine “Konuşacak mısınız?” diye sormak
durumundayım, Tüzük gereği.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Şimdi, “Konuşacak mısınız sayın…” sıfatını söylüyorsunuz, adını
söylüyorsunuz. “Konuşacak mısın?” Konuşup konuşmayacağımın işaretini ben
veriyorum oradan. Lütfen dikkat edin bundan sonra.
BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen… Sözlerinize dikkat edin. Ben sormak
zorundayım, Tüzük gereği yapıyorum. Sizden de İç Tüzük’ü öğrenecek değilim.
Buyurun şimdi.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Sayın Başkan “Konuşacak mısın?” ne demek? Tutanakları getirtin o
zaman, diğer arkadaşlara…
BAŞKAN –
“Konuşacak mısınız?” diye sormak durumundayım. Ne demek olduğunu siz takdir
edin, ben İç Tüzük gereği soruyorum size.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – O zaman soruş biçimini, aynen diğer partilerdeki arkadaşlara soruş
biçiminde sorun.
BAŞKAN – Ben tüm
partilere, tüm sayın milletvekillerine aynı şekilde hitap ediyorum.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Bu farklılığı her yerde yansıtmayın, dilinize, anlayışınıza,
tavrınıza…
BAŞKAN – Sayın Birdal, Türkiye Cumhuriyeti’nin her vatandaşına Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti, devleti olarak aynı şekilde
yaklaşılmakta. Ancak sizin kafanızdaki o ayrımcılık düşüncesini bir defa
ortadan atmanız gerekir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
Buyurun Sayın Birdal, lütfen…
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Mikrofon açılmadı Akın Bey.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Mikrofonu açsınlar da konuşalım.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Problem yok.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Ellerinizde olsa buradaki söz hakkımızı bile tanımayacaksınız,
bırakın konuşalım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Birdal…
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Evet, nedir bu tutum? Nedir bu tutum?
BAŞKAN –
Ajitasyona gerek yok.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Nedir bu tutum?
BAŞKAN – Burada
hiçbir sayın milletvekilinin ajitasyon yapmasına gerek
yok.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Ben şimdi orada oturan Başkanlığa nasıl saygı duyuyorsam, Sayın
Başkanlık da bana saygı duymak zorunda, siz de saygı duymak zorundasınız. (BDP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bu
konuda kimse tenkit edemez Sayın Birdal. Lütfen…
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Sizi buraya gönderen irade ne ise bizi de buraya gönderen irade
odur. Halkın iradesine saygı duyun.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Hani bu kürsü hürdü?
BAŞKAN – Hayır,
başka bir alan bulun eğer başka şekilde konuşmak istiyorsanız.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Hani her şey söylenecekti bu kürsüden?
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Ben burada Barış ve Demokrasi Partisi adına söz alıyorum ve Barış
ve Demokrasi Partisi adına ve onu gönderen halka saygı duyacaksınız.
BAŞKAN – Sürenizi
açtım, konuşmanıza devam edin Sayın Birdal, lütfen…
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Tamam. O zaman uzatacaksınız ve hakkımı vereceksiniz.
BAŞKAN – Ne demek
“vereceksiniz?”
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Söz hakkımı…
BAŞKAN – Verdim
ben zaten.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Ya, saatlerdir Hatibi konuşturmuyorsunuz!
BAŞKAN – Verdim
diyorum. Mikrofonu açtım, zamanında konuşacaksınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; şimdi,
bakın, burada bir tutumda farklılık var. Şimdi, her arkadaşa -tutanakları
getirtelim- “Konuşacak mısınız?”, bana oradan “Konuşacak mısın?”... Ne demek
bu? Lütuf mu veriyor bana? Benim söz hakkımı halk vermiştir ve söz hakkımı da
halk ancak alabilir, bir başkan değil. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Bravo!
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Şimdi, bunları polemik yapmayalım. Bakın,
az önce Sayın Bakan bu yasa tasarısının adlandırılmasındaki saiki
söyledi. Ne dedi? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kastedildiğini söyledi.
Şimdi biz bunu anlayışla karşılarız ama bizim hassasiyetimizi de anlamak
gerekir, neden buna tepki gösteriyoruz?
Şimdi, Hükûmet yeni bir yasa tasarısı getirdi, 26 madde, 3’ü
geçici olmak üzere, işte, darbe Anayasası’nda kimi değişiklikler. Şimdi, bu
Anayasa’nın tekilci oluşu… Bizim hassasiyetimizi, orada reddedici, dilini,
kimliğini, kültürünü, bir halkı reddeden bir anayasanın şu anda tam da
tartışıldığı günlerdeki bir hassasiyetimizi anlamak gerekir. Örneğin, Türkiye’den
yurt dışına çıkmak zorunda kalan Kürtler bu yasa tasarısında murat edilen
yurttaşlar olarak anlaşılıyor mu? Yurt dışına çıkarmak zorunda kaldığımız
–Mardin Midyat’ta gerçekten şu anda bir iki hane kaldı- 30 bini aşkın Süryani
yurttaşımız, bu yasadan, yurt dışındaki Türklerden murat edilen anlaşılıyor mu?
Rumlar, Ermeniler, Yezidiler… O nedenle, neden ısrar ediyoruz yurt dışındaki
Türklerde? O zaman bizim bu hassasiyetimizi anlayın ve tam da demokratik,
özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasa niyeti varsa oraya “Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşları” deyin ya da “Yurt dışındaki Türkiyeliler” deyin, o zaman
anlaşılır. Biz adı üzerinde fanatik değiliz ama neden hassasiyetimizi
anlamıyorsunuz? Bir dilin, kimliğin, kültürün ve bir varlığın reddedilişine
karşı bir tepkidir bu ve bir hassasiyettir. O nedenle bunun anlaşılmasını
istiyoruz yoksa niyet -işte, Sayın Bakan açıkladı- öyle olmayabilir. Önemli
olan, burada tekilci bir anlayışa ve de böyle bir açıklamaya gereksinme
bırakmadan bir yasa adlandırılmalı, yoksa artık ülkeler, bölgesel topluluklar
bir hukuk oluşturuyor. Kimsenin diline, dinine, cinsiyetine, ırkına, siyasal,
ulusal, etnik kimliğine bakmaksızın “herkes” kapsamı içerisinde… Ki, bizim de
tam üyesi olmak istediğimiz Avrupa Birliğinin bir hukuku var. Şimdi, yurt
dışındaki Türkleri tartışırken ben şunu tartışmakta daha çok yarar görürdüm:
Örneğin, küresel ekonomik krizin gerçekten yurt dışında bulunan yurttaşlarımızı
ekonomik ve sosyal haklarından yoksun bırakacağına karşı nasıl önlemler
alabiliriz? Yoksa yurt dışındaki Türklerin ya da başka bir ulusun farklı
hukukları yok ki. Avrupa Birliğinin bir hukuku var, mültecilerin, göçmenlerin
bir hukuku var ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’yle başlayan ve sonra da
Avrupa Konseyinden çıkan hukuku var. Bu hukuk çerçevesinde eğer Türklere karşı
bir ayrımcılık olursa o zaman elbette buna karşı çıkılır. Önemli olan, bu
hukukun herkes için ve de Türkiyelilere de eşit uygulanmasını istemek
olmalıdır.
Örneğin, bu hafta
yarından sonra bir yasa teklifi sunuyoruz. Şimdi bu sizi rahatsız etmiyor mu?
Ben bir Türkiye yurttaşıyım ama örneğin yıllardır beni rahatsız eden bir şey
var, bir Türk olmama karşın: Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği. Neden Türk
Mühendis Mimar Odaları Birliği? Neden Türk Diş He-kimleri Birliği? Neden Türk
Eczacılar Birliği? Yasa teklifi veriyoruz yarından sonra “Türkiye Mühendis…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Teşekkür ederim.
“Türkiye Mühendis
Mimar Odaları Birliği, Türkiye Eczacılar…” Bu coğrafyada yaşayan hiç kimse
kendisine karşı ayrımcılık yapıldığı duygusuna kapılmasın. O nedenle çoğulcu…
ABDULKADİR AKGÜL
(Yozgat) – Seni rahatsız eden yeri neresi?
BAŞKAN - Lütfen,
Sayın Milletvekili, müdahale etmeyin.
AKIN BİRDAL (Devamla)
- Beni rahatsız eden yanı, bu coğrafyada herkesin yaşadığının reddidir. Siz
niye rahatsız oluyorsunuz?
ABDULKADİR AKGÜL
(Yozgat) – Sen “Türk” kelimesinden rahatsız olduğun zaman oluyoruz.
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Hayır, hayır, bakın, bence Türkiye’deki, dışarıdaki Türklerin
itibarını, onurunu düşünmek ne demek biliyor musunuz: Tam bir demokrasiye bağlı
olmak, evrensel insan hakları hukukuna bağlı olmak ve kendi coğrafyasında
ayrımcı, dışlayıcı, ötekileştirici olmamak. Ve o zaman, bakın, yurt dışındaki
Türkler ve Türkiyeliler Kürt’üyle, Ermeni’siyle, Rum’uyla nasıl saygı görecek,
itibar görecek. Yoksa siz… Kimliğini reddeden biri başka bir ülkede
reddediliyorsa bunun savunma gücü kalmaz. O nedenle, evrensel hukuku, ister
yurt içindeki ister yurt dışındaki yurttaşlarımızın hak ve özgürlüklerini
koruyalım ve buna bağlı düzenlemeler yapalım.
Teşekkür ederim,
saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü madde
üzerinde iki adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı”nın 3’üncü maddesine aşağıdaki (f) bendinin eklenmesini arz ve
teklif ederim.
|
Harun Öztürk |
İbrahim Yiğit |
Yılmaz Helvacıoğlu |
|
İzmir |
İstanbul |
Siirt |
“f) Yurtdışında
yaşayan vatandaşlar: Yurtdışında yaşayan vatandaşlar ile kaybettirme halleri
dışında vatandaşlıktan çıkmış olanları,”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 3. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Osman Özçelik |
Nuri Yaman |
Akın Birdal |
|
Siirt |
Muş |
Diyarbakır |
|
Ufuk Uras |
|
M. Nezir
Karabaş |
|
İstanbul |
|
Bitlis |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım çünkü bu
kabul edildiği takdirde yasa metninde mükerrerlik oluşturacak, o açıdan
katılamıyoruz.
BAŞKAN –Teşekkür
ederim.
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen?
Buyurun Sayın Özçelik.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge
üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarıda
önemli saptamalar var. Önce şuna bakmak lazım: Bir, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olup da çeşitli nedenlerle yurt dışında yaşamak zorunda kalan
vatandaşlarımız var. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır. Bunların bir
bölümü ekonomik nedenlerle Avrupa ve diğer ülkelere göç etmiş kişiler, bir
bölümü göçe zorlanmış insanlar. Yaşanmakta olan şiddet ortamından, otuz yıldır
yaşanmakta olan çatışmalı ortamdan dolayı yasa dışı duruma düşmüş -haklı veya
haksız- insanlar var, Avrupa’nın çeşitli ülkelerine iltica etmiş insanlar var.
Bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olup yurt dışında yaşamak zorunda
kalanlar.
Bir başka
kategori: Başka ülkelerin sınırları içinde kalan Türk kökenli yani Türk soydaşı
olan insanlar; Bulgaristan’daki Türkler gibi, Irak’taki Türkmenler gibi, bir
kısmı Suriye’de ve diğer ülkelerde. O ülkelerin içinde, söz konusu ülkelerin
içinde azınlık statüsünde -yasal olarak kabul edilip edilmediği ayrı bir
şekilde ama, azınlık hakları tanınıp tanınmadığı ayrı
ama- orada bir topluluk olarak, farklı bir kültürel topluluk olarak yaşayan
Türkler var.
Ayrıca, yine,
Türkçenin çeşitli lehçelerini konuşan ama devlet statüsünde olan ülkeler var;
işte Azerbaycan gibi, diyelim Kırgızistan gibi, Türkmenistan gibi. Şimdi, biz
bunlardan hangileriyle, hangi ölçüde ilgileneceğiz konusu muğlak
bize göre.
Ayrıca, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olan biz Kürtlerin akrabaları ve soydaşları da var,
Türkiye dışında yaşayan insanlar; Irak’ta var, Suriye’de var, Ermenistan’da var
ve başka ülkelerde var. Eğer ilgileneceksek bunların tamamıyla ilgilenmek lazım
azınlık statüsünde yaşayanlarla ilgili olarak. Bir devlet statüsünde azınlık
durumunda yaşayanların o ülkenin hukuku içinde belirli hakları vardır ve o
hakları kullanıyorlardır, o devletlerin hukukuna bağlıdırlar. Şimdi, biz
bunlardan hangisine müdahale edeceğiz? Eğer yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarını çözmek ise zaten Dışişleri Bakanlığı ve çeşitli
bakanlıklar o vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgileniyorlar, ilgilenmek
zorundalar. Yasa tasarısında, bu durumda olanların diyelim asimilasyona karşı
korunmaları gerektiği şeklinde tedbirlerin alınması öngörülüyor, son derece
doğru. Yurt dışında yaşayan Türklerin asimilasyona uğraması konusunda ülkenin
tedbir alması gerektiği ve bu yasa tasarısıyla birtakım tedbirlerin alınması
öngörülmüşken ama Türkiye Cumhuriyeti içinde yaşayıp da farklı kültürlerde,
farklı dillerde olan insanlar yok sayılıyor, hepsi Türk kabul ediliyor, onların
asimilasyonuna ilişkin herhangi bir önlem yok. Bu devam ederken yurt dışında
yaşayanların asimilasyonuna karşı tedbir almanın çok inandırıcı, demokratik bir
anlayış olmadığı düşüncesindeyiz. Deniliyor ki “Türkiye Cumhuriyeti devleti bir
ırk cumhuriyeti değil, bir soy cumhuriyeti değil.” ama uygulamalar böyle değil.
Yani Türkiye'nin dışında yaşayan Türklere, Türk soyundan
gelen kardeşlerimize farklı bir yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan
biz Kürtlerin soydaşlarına farklı bir yaklaşım söz konusu. Bu nedenle,
bu yasa tasarısı ayrımcılık içermektedir, bu yasa tasarısı ırk ayrımına dayalı
bir mantıkla hazırlanmıştır, sorunlara çözüm getirecek bir yasa tasarısı
değildir. Önce, Türkiye’de yaşayan farklı etnik grupların ve kültürlerin
haklarının anayasal güvence altına alınması, farklı inanç gruplarının
yaşamlarının demokratik bir düzen içinde, kendilerini ifade etmelerini
sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması daha acil bir durumdur. Bu yasa
tasarısı bunlara hizmet edecek bir durumda değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafında kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu nedenle, bu
yasa tasarısını olumsuz buluyoruz, “Hayır” oyu, ret oyu vereceğiz, toplumsal
barışımıza hizmet edecek bir anlayışın ürünü olmadığını düşünüyoruz.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özçelik.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı”nın 3’üncü maddesine aşağıdaki (f) bendinin eklenmesini arz ve
teklif ederim.
Harun
Öztürk (İzmir) ve arkadaşları
“f) Yurtdışında
yaşayan vatandaşlar: Yurtdışında yaşayan vatandaşlar ile kaybettirme halleri
dışında vatandaşlıktan çıkmış olanları,”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkanım, biraz önce de
ifade ettiğim gibi, yasa metninde mükerrerlik oluşturacağı için katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Söz
talebi?
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun metninde
uzun tekrarları önlemek üzere işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 4. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Ufuk Uras |
Akın Birdal |
Osman Özçelik |
|
İstanbul |
Diyarbakır |
Siirt |
|
Pervin Buldan |
Sırrı Sakık |
Nuri Yaman |
|
Iğdır |
Muş |
Muş |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ufuk Uras, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Uras.
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; biraz önce bir vekilimiz yurt
dışından gelen tepkileri ifade etti haklı olarak ama bir tepki gelmedi.
Yıllardır
toplumsal yaşamın her alanında eşit haklar için çalışmalar yapan, uğraş veren,
yaşadıkları ülke ve Türkiye ile bağlı sorunlarına ilişkin çözümler üretmeye
çaba gösteren ve sonuçları sürekli yetkililere ulaştırmaya özen göstermiş bir
dizi göçmen federasyonu var. Bu konularda son derece hassaslar fakat konuyla
ilgili, haberdar olmamaktan kaynaklanan, geç kalmışlıktan kaynaklanan sorunlar
nedeniyle görüşlerini Hükûmete aktaramıyorlar.
Şimdi, demokrasiyse her alanda demokrasi. Yurt dışındaki yurttaşlarımızla ilgili bir yasa çıkarırken
herhâlde öncelikli olarak oradan gelen talepler doğrultusunda hareket etmeliyiz
ve tasarının son hâline gelinceye kadar süreçlerde yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın oluşturduğu örgütlerin görüşlerinin alınmamasının son derece
önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyoruz. Daha önce gereği gibi işletilmese
bile var olan “Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlar Danışma Kurulu” biçiminde
adlandırılan Danışma Kurulunun yok sayılmasının, görüşlerine başvurulmamasının
da tasarının kolektif bir çabanın ürünü olmasını engellediğini düşünmekteyiz.
Tasarıda, yurt
dışındaki sivil toplum örgütleri olarak adlandırılan yapılarla olan
ilişkilerden söz edildiğini görüyoruz. Yasada bu ilişkilere yer verilirken söz
konusu örgütlerin, yaşanılan ülkelerin birer bağımsız örgütü olduğu gerçeğinin
göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
Yurt dışında
yaşayan göçmenlerin seçme ve yaşadıkları ülkelerde ülke seçimleri için oy
kullanma hakkıyla ilgili bir yasa bildiğiniz gibi çıkarılmıştı ancak henüz
gerekli hazırlıklar yapılmadı, pratik uygulama adımları atılmadı. Üstelik bütün
bu sürecin bağımsız adaylık için de olumsuz işlediğini, bu yüzden, bir dizi
milletvekilimizi sınırlardan gelen oyların bağımsızlar için geçerli olmaması
nedeniyle yitirdiğimizi biliyoruz ve bu hakkın seçilebilme ayağının da eksik
bırakıldığını görüyoruz ve bütün bunlar çözüm bekliyor. Tartışılmakta
olan tasarıda, hak ve hayata geçirilişiyle ilgili bu yaklaşımlarda demokrasi
son derece önemli. Göçmenler sınırda değil, yaşadıkları ülkelerde o
yüzden bağımsızları da kapsayacak şekilde oy kullanabilirse, seçilme hakları
verilirse, yurt dışında göçmenleri temsilen milletvekilleri seçilebilirse çok
olumlu.
Tasarıda yer alan
Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulunun yapısıyla ilgili olarak da yurt dışında
çalışan vatandaşlardan bu Kurulda yer alması düşünülenlerin seçim yoluyla
görevlendirilmeleri önemli. Atama yoluyla yapılacak görevlendirmeler demokratik
olmayacağı gibi temsili zayıf kılacak. Ayrıca sorunların ve çözümlerin kurula taşınması
süreci, eksik ve antidemokratik ve güçlü bir destekten yoksun kalacaktır.
Kurulda, Mecliste bulunan partilerin birer kişiyle temsilci bulundurması son
derece uygundur ve ülkede bulunan işçi konfederasyonlarının da bu kurumlarda
temsil edilmesi gerektiği kanısındayız.
Şimdi, bu Türk ve
Türk dili meselesiyle ilgili, grubun yaptığı itirazlar sadece bu yasayla ilgili
değil. Bakın, size bir örnek vereyim: Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği
Konseyinin Kurulmasına Dair Nahçıvan Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın başında ne diyor?
“Türk dili konuşan ülkeler.” Madde 23’te ne diyor? “İşbu anlaşma
… Azerice, Kazakça, Kırgızca, Türkçe ve İngilizce olarak
… imzalanmıştır.” Şimdi burada bir tuhaflık yok
mu? Başta diyorsunuz “Türk diliyle konuşan”, 23’üncü maddede diyorsunuz ki
“…Azerice, Kazakça, Kırgızca, Türkçe ve İngilizce olarak …
imzalanmıştır.”
Dolayısıyla
hakikaten bu konuda biraz samimi olmakta fayda var diye düşünüyorum. Ben bütün Türki cumhuriyetlerin filmlerini büyük ölçüde izliyorum,
hepsini alt yazıyla izliyorum. Keşke anlayabilsem. Ama hakikaten eğer Türki cumhuriyetlerle sağlıklı bir ilişki kurulacaksa Sayın
Cumhurbaşkanından Meclis Başkanına, Dışişleri Bakanından…
Defalarca,
mesela, Abhazya ile ilgili “23 Nisanda bütün dünya
gençleri çağrılırken niye Abhaz gençliği çağrılmıyor,
niye orayla ilişki kurulmuyor?” dediğimizde, herhâlde dünyanın bazı büyük
güçlerinden icazet almadan biz orayla ilişki kuramıyoruz. Hadi buyurun,
Çin’deki Uygurlarla ilgili, oradaki insan haklarıyla ilgili çok somut, açık
tutum alalım. Çin’den gelen heyetlerle yapılan müzakerelerde, buralarda ne
dendiğini biliyorum. Yurt dışındaki yurttaşlarımıza baktığımızda, oradaki
insanlarımızla konuştuğumuzda -“göçmen, göç”: “Migration”;
Latince kökeni “migrare”: Acı çekmek- acı çeken
insanlarımız var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Uras.
Buyurun.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
Bu acı çeken
yurttaşlarımızın çok sahici meseleleriyle yüzleşmek durumundayız. Açılımlar iyi
ama bütün açılımların esası, zihinsel açılımdır. Bu konuda zihinsel
açılımlarınız, politik alışkanlıkların zihinsel alışkanlıklardan kaynaklanması
nedeniyle yeterli olmuyor diye düşünüyorum. Önümüzdeki süreçte bütün bu sahici
meselelerle ilgili tutum almamız aslında var olan kurumları sorgulamamızı
gerekli kılıyor. Hani devleti küçültecektik? Hani bürokrasiyi küçültecektik?
Eğer hakiki meselelerle yüzleşirsek hem yurt dışındaki yurttaşlarımız hem
akraba kavimler ve diğerleriyle ilgili daha somut adım atabiliriz diye
düşünüyorum.
Ne demişti Tevfik
Fikret: "Vatanım ruy-i zemin, milletim nev'i beşer" (Vatanım tüm yeryüzü, milletim tüm
insanlık) Mustafa
Kemal’in belki bu yüzden en sevdiği şairdi Tevfik Fikret. Bu
perspektifle bakmamızda fayda var.
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Şinasi, Tevfik Fikret değil.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Şinasi’nin olduğu da iddia ediliyor, evet. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Uras.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 5. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Pervin Buldan |
Osman Özçelik |
Ufuk Uras |
|
Iğdır |
Siirt |
İstanbul |
|
M. Nezir
Karabaş |
Akın Birdal |
Nuri Yaman |
|
Bitlis |
Diyarbakır |
Muş |
|
|
Sırrı Sakık |
|
|
|
Muş |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Kısa bir açıklama yapabilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, değerli arkadaşlar bu tasarıyla ilgili önergeler
veriyorlar, saygı duyuyoruz ama doğrusu ben kendilerine de izah ettim, burada
yurt dışı Türkler, akraba topluluklar ve tasarının içeriğindeki kavramların ne
kadar hassas hazırlandığını. Örneğin, 2’nci madde kapsam
maddesi. Bu yasanın kapsamı nedir? Diyor ki: Bu kanun, Türkiye dışında
yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsıyor. Önerge veriyor
arkadaşlarımız, diyorlar ki: “Bunu tasarıdan çıkaralım.” Bunu tasarıdan
çıkarınca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsıyor. Bu konuda bir ihtilaf
var mı? Yok. Tıpkı şimdi 5’inci maddede de bu şekilde. Yani içerik açısından
çok daha sağlıklı bir değerlendirme yapılırsa…
Konuşmamın
başında da ifade ettiğim gibi, biz burada diyalogdan ve sorunun çözümünden yana
hep tavır ortaya koymuşuz. Ama o şekilde açıklayıcı bir bakış açısı değil ama
toptan reddedici bir mantığın doğru olmadığı düşüncesindeyim. Çünkü 5 milyonun
üzerinde vatandaşımız yurt dışında ve bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.
Bu vatandaşlarla ilgilenmek Türkiye Cumhuriyeti’nin görevidir. İkincisi,
akrabalarımız vardır, soydaşlarımız vardır, bunların Türkiye’den beklentileri
vardır, Türkiye'nin bunlara karşı da sorumlulukları, yükümlülükleri vardır.
Bunları da yerine getirmek durumundadır.
Dolayısıyla bu
çerçeveden baktığımız zaman, neye niçin karşı olduğumuzu, ayrılıkçılığın burada
işin neresinde olduğunu ben doğrusu anlamakta zorlandığımı ifade etmek
istiyorum. Bu kadar iyi niyetlerle, bu kadar kuşatıcı bir düzenlemeyi zoraki
olarak başka yorumlamalarla değerlendirmenin haksızlık olacağı inancındayım.
Fakat tüm görüşlere de saygımız olduğunu ifade ediyorum, saygılar sunuyorum ve
katılmadığımızı ifade ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Önerge üzerinde
Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Bakanımız tabii burada ırkçı bir
söylemin veyahut da bir yapılanmanın olmadığını söylüyor ama biz pratikte
nelerin olup bittiğini hep biliyoruz. Gidin bakın, Avrupa’nın dört bir yanında
yani buradaki baskı ve şiddetten dolayı kendi topraklarını terk edip, gidip
oraya yerleşen, iltica eden kardeşlerimizin nasıl dışlandıklarını biz hepimiz
çok çok iyi biliyoruz. Yani onun için bize buradan
tutup, yok, ayrımcılık yoktur… Bu coğrafyanın her tarafında ayrımcılık vardır.
Yani eğer kimliğiniz tek kimliğe hapsedilmiyorsa, siz kendinizi Türk kimliğinde
görmüyorsanız bütün kimliklere karşı ayrımcılığın olduğunu biliyoruz. Zaten
kavgamız da bu. Bu ülkede otuz yıldır, seksen altı yıldır kavganın tek nedeni
tekliktir. Siz bütün kimlikleri tek kimliğe hapsederseniz hayatın geri kalan
kısmını göremezsiniz. Yani kimi özgürlükler de taşkın bir nehir gibidir. Eğer o
nehrin önünü alamazsanız çamur da getirir, kum da getirir. Siz de bütün
kimlikleri tek kimliğe hapsederseniz diğer kimlikler asimile olur, yok olur.
Bizim tepkimiz bunadır. Biz kendimizi Türkiye’yle birlikte tanımlıyoruz. Burası
bizim ana yurdumuz, kaderimiz bir. Ama ne yazık ki yasalar bu şekilde
uygulanmıyor.
Şimdi, siz Hükûmet olarak -geçen gün de burada söyledim- acemi bir
cerrah gibisiniz. Türkiye'nin temel sorunlarını yatırıyorsunuz, neşter atıyorsunuz
-Kürt sorunu, neşter atıyorsunuz- dikiş atmıyorsunuz. Sonra yarayı
sarmıyorsunuz. Sonra, bundan beslenen, ana damarı bu olan akbabalar saldırıyor,
oradan nemalanıyorlar. Alevi sorunu aynı şekilde, efendim, Romanlarla ilgili
konu yine aynı noktada. Ciddi şekilde bir projeniz, programınız yok. Siz
sorunları gündeme getiriyorsunuz, ama sorunlarla ilgili ciddi bir projeniz yok.
Siz “Diyalogdan
yanayız.” diyorsunuz, peki, gerçekten diyalogdan yana olmuş olsanız, bu sorunun
muhatapları burada Kürt halkının temsilcileridir, “Kürt açılımı” diyorsunuz,
hangi gün bizimle oturup konuştunuz? Şeklen -Sayın Başbakan- burada bir
görüşmenin ötesinde ne yaptınız? Siz kimlerle görüşüyorsunuz? Gidip
sanatçılarla görüşüyorsunuz. Evet, görüşülsün, konuşulsun onlarla da. Ama gidip
konuştuğunuzda ne yapıyor? Bir yönetmen diyor ki: “Acaba ben buradan
nemalanabilir miyim?” “Bana 20 milyon dolar verin, ben bu Ermenileri boşa
çıkaracak bir proje yaparım.” diyor. Şimdi herkes bu sorundan bu şekilde
nemalanmaya çalışıyor. Türkiye'nin temel sorunlarından kimsenin artık
nemalanmaması gerekir. Hem siyasi partiler için öyledir hem sanat dünyası,
edebiyat dünyası için. Yani bizim yaralarımızdan, bizim acılarımızdan, bizim
ödediğimiz bedellerden kimse nemalanmasın.
Onun için Hükûmet gerçekten bu sorunun çözümüyle ilgili adımlar
atıyorsa muhataplar bellidir. Muhataplar: Evet, 21 Mart “nevroz”unda
Türkiye’deki -medyanın açıkladığı- 4 milyon insan alanlara dökülerek muhatap
olduğunu açıkça ortaya koydu. Barış ve Demokrasi Partisi, seçilmişler
muhataptır. Bizlerle oturup konuşmuyorsunuz, tartışmıyorsunuz ama çözümü farklı
alanlarda, hiç hayatı boyunca Kürt coğrafyasına gitmemiş insanlarla oturup Kürt
sorununu tartışıyorsunuz ve bu yasa tartışılırken, konuşulurken biz yoktuk.
Sonradan gelip, gerçekten bizimle, ya ne var ne yok, acaba sizin sorunlarınızla
ilgili, buradan bu zulümden dolayı yurt dışına giden milyonlarca Kürt var,
bunların sorunu nedir, oturup konuşabildik mi, bu iklimi yaratabildiniz mi?
Bizimle bunları konuşmuyorsunuz ama bizi emir eri gibi, elinizi kaldırın,
kapatın; uzlaşıyorsunuz belli konularda. Sorun Türklük olunca akan sular
duruyor, ulusal ittifaklar gerçekleşiyor. Biz bunun yanlış olduğunu söylüyoruz.
Biz hayatın her alanında uzlaşıdan ve demokrasiden yanayız. Yani gerçekten siz
bütün kimlikleri tek kimliğe hapsederseniz zaten sorunlar çözülmüyor, başta da
belirttiğim gibi sorunun, çözümsüzlüğün noktası, hayatı sadece siyah ve beyaz
olarak görmemizden kaynaklanıyor. Oysaki bu coğrafyada herkesin rengine,
kimliğine, kültürüne saygı duyulmalıdır. Bu saygı noktasında bu bir lütuf da
değildir yani Kürtlere veyahut da diğer halklara kimse bir lütufta bulunmuyor.
Bu bizim hak ve hukukumuzdur ve bu cumhuriyetin ayıbıdır. Eğer bugüne kadar
cumhuriyet bu sorunlarını çözememişse, bu halkların özgürlük ve demokrasi
mücadelesinde kendilerini ifade edebilme hakkını yerli yerine yasalar ve
anayasa düzeyinde oturtamamışsa bu cumhuriyetin ayıbıdır, bu ayıbın bir an önce
ortadan kaldırılması gerekir. O vesileyle yaralarımız olduğu içindir ki feryat
ediyoruz, yaralarımız olduğu içindir ki attığınız her adımda çok olumlu bir şey
bulmuyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.
Eğer gerçekten
samimiyseniz diyaloğun yollarını açmalısınız, oturup
konuşabilmelisiniz. Eğer konuşabilirseniz sorunları birlikte çözeriz. Yoksa herkes
kendisine göre bir yargı, bir hukuk oluşturursa bunun adı hukuk değil. Biz
hukukun da bağımsızlığını, yargının da bağımsızlığını ve adil bir yargıyı
savunuyoruz. Onun için de diyoruz ki, hepimiz bu ülkede hukukun ve huzurun
ülkesini yaratabiliriz, hepimize de bu konuda görevler düşüyor.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
6’ncı madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 6’ncı maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Pervin Buldan |
Osman Özçelik |
Akın Birdal |
|
Iğdır |
Siirt |
Diyarbakır |
|
Sırrı Sakık |
Nuri Yaman |
M. Nezir
Karabaş |
|
Muş |
Muş |
Bitlis |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) - Kısa bir açıklama yapmak durumundayım Sayın Başkanım.
Sayın Sakık az önce ifade ettiler “Bu konuları görüşmemiz
gerekiyor. Bu yasayı getiriyorsunuz, bu kadar önemli bir yasa, görüşmemiz
gerekir.” diye. 3 grup başkan vekiline randevu talebinde bulundum. Cumhuriyet
Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi gruplarıyla bu yasayı müzakere
ettik, kendilerine özet bilgiler, yasa taslağıyla ilgili bilgiler sunduk.
Sizden randevu ulaşmadığını sekreteryanızdan
öğrenebilirsiniz. Yani randevuya olumlu cevap vermediniz.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Görüşülürken bizim partimiz kapatılmıştı ama sonrası da var tabii ki, yani
partimiz kapatılmıştı…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Hayır, hayır.
Bakınız, daha
sonra da tekrar aradım, sekreteryanıza sorarsanız
bizim bu konudaki iyi niyetimizi orada bulursunuz. Onun için, bir yanlış
anlaşılma olmasın. Sanki bir önemli tasarıyı burada görüşürken biz bir
ayrımcılık yapıyoruz gibi bir yaklaşım kesinlikle söz konusu değildir.
Katılmadığımızı
ifade ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Önerge üzerinde Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Buyurun Sayın
Karabaş.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yasa tasarısının 6’ncı
maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin ve bu Meclisin hem yurt dışında yaşayan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarıyla ilgili hem de Türki
cumhuriyetlerle ilgili, Türk kökeni olan cumhuriyetlerle ilgili yasalar
çıkarılabilir. Buna diyeceğimiz bir şey yok ama biz şunu söylüyoruz: Yasada
diyor ki: “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı.” Şimdi, biz şunu
söylüyoruz, diyoruz ki: Elbette ki, şu anda, yasanın 2’nci maddesinde -Sayın
Bakan da belirtti- “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları” diyor. Bu doğru,
katılımcı bir söylem ama hemen ardından “akraba topluluklar” diyor ve akraba
topluluklar dediği zaman, Türkiye'nin yapısını oluşturan tüm etnik yapılar,
Kürtler, Türkler, Azeriler, Çerkezler, Araplar, Asuriler,
Süryaniler, bunlarla ilgili değerlendirme yok. Eğer bu Meclis
böyle bir yasa çıkarırken hem komşularıyla tabii ki kültürel bağları olan,
komşuluk ilişkileri olan, Azerbaycan’dan tutun Türkmenistan’a, Kırgızistan’a,
Tacikistan’a, diğer cumhuriyetlere kadar ve Türkiye’de nüfusun çoğunluğunu
oluşturan Türk vatandaşlarımızın akrabası olan ve diğer ülkelerde,
Bulgaristan’dan tutun Yunanistan’a, işte Irak’a kadar kesimlerle ilişkileri
geliştirmek üzerine kurulsaydı, öyle bir yasa çıkarılsaydı buna kimsenin
itirazı olmazdı, bu değerlendirilirdi, o konuda değerlendirme yapılırdı ama
akraba topluluklar denildiği zaman, sadece bu ülkenin Türk kökenli vatandaşlarımızın
dışarıdaki akrabalarından bahsediliyor.
Şimdi, bu, özel olarak sadece Türk kesimine yönelik böyle bir yasa
tartışılabilir, gerekli olabilir ama bu yasayı çıkardığınız zaman, bu yasanın
mantığı, Türkiye’de aslında “kapsayıcı, ırka dayalı değil” denilen söylem,
Anayasa’dan tutun tüm yasalara kadar, bu yasanın mantığında da ırka dayanan,
Türk denildiği zaman sadece Türk kökeninden, ırkından gelen ve akraba denildiği
zaman da sadece Türk ırkının akrabalarından bahsediliyor. Yani biz bu mantığa karşıyız. Yoksa, biz
elbette çeşitli nedenlerle, ekonomik nedenlerle, sosyal nedenlerle, toplumsal
nedenlerle, etnik, inançsal nedenlerle, belki bu coğrafyada en fazla vatandaşı
dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış, yaşayan ve o ülkelerde birçok sorunu olan
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları var ve onlarla ilgili, elbette, bu Meclis,
bugün de, yarın da, sürekli, şu anda ülke içinde yaşayanların sorunları kadar
onların sorunlarına eğilmesi gerekiyor.
Ve yine tüm Türki cumhuriyetlerin, şu anda yasada adı geçen cumhuriyetlerle
ve onun dışında Türk kökenli vatandaşlarımızın yaşadığı ülkelerde onlarla
ilişkilenme ve Türk kökenli, Türk ırkından gelen vatandaşlarımızın sorunlarıyla
ilgili bu Meclisin tartışması, o konuda yasa tasarısı çıkarması elbette
gerekiyor, ama bunun yanında, bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan,
bu ülkede yaşayan, bu ülkede seçilen, Meclise gelen, bu ülkede çeşitli
alanlarda vergisini veren, askerlik yapan diğer tüm etnik kesimlerden gelen
kesimlerin ve onların akrabalarının yaşadığı ülkelerle de, eğer akraba
toplulukları deniliyorsa ortak bir şey çıkarılmalı.
Eğer sadece bir
yasa çıkarılıp, biz, bu aşamada Türk ırkından gelen ve onların yaşadığı
yerlerdeki vatandaşlarımızla ilgili, Avrupa'daki vatandaşlarımız ve bu
vatandaşlarımızın yaşadığı devletlerle ilgili bir yasa çıkarıyoruz, onu
tartışırız, ama bununla birlikte diğer vatandaşlarımızın, Kürtlerin
akrabalarının yaşadığı ülkelerle ilişkiler de -eğer toplu alınırsa- bunun
içinde olması gerekirdi. Süryanilerin, Arapların, Arap yurttaşlarımızın,
vatandaşlarımızın, Süryani vatandaşlarımızın, Ermeni vatandaşlarımızın da
yaşadıkları ülkelerdeki sorunlarının ve onlarla Türkiye'nin ilişkilerinin bu
taslak içinde olması gerekirdi, bizim karşı çıktığımız budur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.
Yani bunun bu
şekilde anlaşılması gerekiyor. Yoksa, biz, Türkiye
Cumhuriyeti Meclisinde, Büyük Millet Meclisinde, Türki cumhuriyetler, Türkiye'de,
Türk soydaşların yaşadığı ülkelerde onların sorunları ve onların sorunlarının
değerlendirilmesi, tartışılması, onlara çözüm önerilerinin bu Mecliste
bulunmasına karşı değiliz, öyle bir mantığımız da yok. Biz, yasanın mantığında…
Türkiye’de tekçiliği, Türkiye’de yaşayan herkesi Türk sayan, diğer etnik
yapıları, inançları, kültürleri yok farz eden bir mantıktan, o dille
hazırlanmış bir tasarıdır. “Bu tasarının dilinin birlikte tartışılması, bu
tasarının anlayışının birlikte yapılması gerekir.” dediğimiz zaman da bunu
kastediyoruz. Sayın Bakan bunu böyle algılamalı diyoruz.
Biz, bu konudaki
düşüncemizi koruyoruz, tüm arkadaşlar dile getirdi, bu tasarının mantığı tekçi
bir mantıkla hazırlanmış, karşı çıkma nedenimiz de budur.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Karabaş.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
“Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı”nın sekizinci maddesine aşağıdaki (e) bendinin
eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Suat Kılıç |
Mehmet Şandır |
Kemal Kılıçdaroğlu |
|
Samsun |
Mersin |
İstanbul |
|
Osman Özçelik |
|
Mustafa Kabakcı |
|
Siirt |
|
Konya |
e) “Yurtdışında
yaşayan vatandaşlarımızın bulunduğu ülkelerle ekonomik, sosyal, kültürel ve
ticari bağları geliştirmek üzere, girişimciler ve profesyonellerin güçlerinin
birleştirilmesi yoluyla yurtdışındaki Türkiye İmajının güçlendirilerek,
ülkemizin uluslararası düzeyde tanınması ve tanıtılması için yurtiçinde veya yurtdışında kurulmuş sivil toplum örgütleri, mesleki
yapılanmalar, tüzel kişilikler ve ticari örgütlerle ortak planlı çalışmalar
yapmak veya yapılan çalışmalara idari ve mali destekte bulunmak.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz talebi var mı?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Gerekçe okunsun.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, küçük bir şey söyleyebilir miyim?
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yurtdışında bulunan girişimcilerin güçlerinin birleştirilip, ülkemizin imajına
olumlu katkıda bulunmaları, ülkemizi uluslararası alanda daha güçlü hale
getirecektir. Koordinasyon gerektiren bu konunun, kurumun görev alanı
içerisinde olduğu değerlendirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın
Başkan, bir talebiniz var galiba.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir
saniye Sayın Sakık, işlem yapayım, ondan sonra.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkanım, 8’inci maddenin (d)
bendinin üçüncü satırında “ayırımcılık” ifadesinin “ayrımcılık” olarak
düzeltilmesini arz ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır; okutup işleme alacağım.
Sayın Sakık, buyurun, bir şey söyleyecektiniz.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkanım, biraz önce Sayın Bakanımız iki grupla diyalog kurduğunu,
bizim grubumuzla diyalog kuramadığını, yani arayıp cevap alamadığını belirtti. Ben de şimdi gruba çıktım, herhangi bir
başvuru yok grubumuza. Daha önce de bu konuda… Ben gidip geldim… Yani
kamuoyunun bir şekilde bilgilendirilmesi gerekir.
BAŞKAN – Sayın Sakık, sözleriniz tutanaklara geçmiştir.
Teşekkür
ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
– O zaman siz sekretaryanızı yeniden bir arayın.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
15’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır; okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı”nın 15 inci maddesinin bir ve ikinci fıkralarında yer alan
“Başbakanın onayı ile” ibarelerinin “ilgili bakanın onayı ile” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşacak mısınız?
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Söz konusu
“Başbakanın onayı ile” ibaresi tasarıda yer aldığı şekliyle kalırsa, başbakan
başkanlık ile ilgili yetkilerini bir bakan aracılığıyla kullanması durumunda,
söz konusu görevleri bizzat yerine getirmek durumunda kalabilecektir. İşbu
değişiklik önergesi başbakanı bu zorunluluktan kurtarmak üzere verilmiştir.
Eğer başbakan, başkanlığın doğrudan kendisine bağlı olarak görev yapmasını
uygun görürse, ilgili bakan sıfatıyla bu yetkileri bizzat kullanmasında bir
engel bulunmamaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
16’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı”nın 17 nci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde yer alan “dört yıllığına seçilecek kişilerden oluşur”
ibaresinin “dört yıllığına seçilecek beş kişiden oluşur” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Öztürk…
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Gerekçeyi okutalım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Yurtdışındaki
vatandaşlar arasından kurula seçilecek üye sayısı konusundaki belirsizliği
gidermek üzere işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
18’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
19’uncu madde
üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
“Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı”nın on dokuzuncu maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendine, aşağıda belirtilen alt bendin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Suat Kılıç |
Mehmet Şandır |
Kemal Kılıçdaroğlu |
|
Samsun |
Mersin |
İstanbul |
|
Osman Özçelik |
|
Mustafa Kabakcı |
|
Siirt |
|
Konya |
“7) Kamu kurum ve
kuruluşlarına ait yurtdışındaki eğitim-öğretim kuruluşlarının faaliyetlerinin
hedeflenen başarıya ulaşabilmesi için, yaşadıkları sorunları kurumlar nezdinde
takip etmek ve çalışma sonuçlarını analiz ederek değerlendirmek.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı”nın 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
“b) Kurul, Avrupa
Birliği çerçevesinde yürütülen projeler hariç olmak üzere kamu kurum ve
kuruluşlarınca ülkemizde eğitim görmesi uygun görülen soydaş ve akraba topluluk
çocuklarının, ülkemizdeki eğitim süreçlerinin başarılı bir şekilde
sonuçlandırılması için her türlü esası belirleyerek, ilgili kurumlar arasındaki
koordinasyonu sağlar,”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurulun görev
alanının yurtdışından gelen öğrencilerin tamamını kapsamaması, soydaş ve akraba
topluluklarının çocuklarının işlemleri ile sınırlı olması için işbu değişiklik
önergesi verilmiştir. Aksi takdirde bu alanda uzman bakanlık olan Milli Eğitim
Bakanlığı tümüyle devre dışı bırakılmış olacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
“Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı”nın on dokuzuncu maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendine, aşağıda belirtilen alt bendin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Suat
Kılıç (Samsun) ve arkadaşları
“7) Kamu kurum ve
kuruluşlarına ait yurtdışındaki eğitim-öğretim kuruluşlarının faaliyetlerinin
hedeflenen başarıya ulaşabilmesi için, yaşadıkları sorunları kurumlar nezdinde
takip etmek ve çalışma sonuçlarını analiz ederek değerlendirmek.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ülkemize
getirilen yabancı uyruklu öğrencilerle ilgili esaslar, yeni kurulan teşkilat
bünyesinde oluşturulan kurul tarafından belirlenecektir. Ayrıca, ülkemizdeki
kamu kurum ve kuruluşları tarafından yurtdışında açılan eğitim birimlerinin
sorunlarının ve çalışmalarının sonuçlarının da aynı kurul tarafından
değerlendirilmesi, hizmetlerin koordinasyonu açısından önemlidir. Bu maksatla
bu görevin ilave edilmesi önem arz etmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
20’nci madde üzerinde
iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı”nın 20 nci maddesinde yer alan
“yolluk” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
|
Harun Öztürk |
Yılmaz Helvacıoğlu |
İbrahim Yiğit |
|
İzmir |
Siirt |
İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 20. maddesinin yasa metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Şerafettin
Halis |
Akın Birdal |
Osman Özçelik |
|
Tunceli |
Diyarbakır |
Siirt |
|
Hamit Geylani |
Özdal Üçer |
Ufuk Uras |
|
Hakkâri |
Van |
İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Özdal Üçer, Van Milletvekili, buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; grubum adına, maddeyle ilgili önerge
üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Aslında, çok
önemli bir yasa diye gündem yaratılmaya çalışılmakta iki gündür fakat devletin
hâlihazırda işlerliği olan kurumlarının mevcudiyetine rağmen, doğrudan
Başbakanlığa bağlı ve bu konuyla ilgili özel, bakanlıkça görevlendirilecek özel
bir başkanlığın oluşturulması, aynı zamanda diğer devlet kuruluşlarının,
kurumlarının işlevsizleştirilmesi anlamına gelmektedir. Şimdi, böylesi bir
başkanlık olacaksa, Dışişleri Başkanlığının, görev ve yetkilerin o sınırlarında
olan çalışmaları neden bir yükümlülük olarak Dışişleri Bakanlığına sunmaktayız
veyahut Millî Eğitim Bakanlığının, dışarıda, ülke dışında olan yurttaşlarımıza
veyahut da ülke dışından ülkeye gelen yabancı uyruklulara karşı
yükümlülüklerini neden yüklemekteyiz? İçişleri Bakanlığının hakeza, Dışişleri
Bakanlığının yükümlülükleri, Yükseköğretim Kurulunun yükümlülükleri var bu konuda.
Yükseköğretim kurumlarının, ayrıca üniversitelerin yükümlülükleri var. Burada
sadece maksat dostlar alışverişte görsün gibi bir yaklaşımla bir yasa çalışması
yapılmakta.
Bu konularla
ilgili yurt dışındaki yurttaşlarımızın ya da yurt dışından ülkemize herhangi
bir vesileyle gelmiş yabancı uyruklu kişilerin temel yurttaşlık haklarının
karşılanması veyahut uluslararası sözleşmeler gereği ülkemizin, devletimizin
yabancı uyruklulara karşı yerine getirmesi gereken sorumluluklar kurumsal
mevcudiyetini bulmuştur.
Burada sadece
ırkçı ve ayrımcı bir tutumu açığa çıkaran bir çalışma ortaya çıkmaktadır.
Mademki böyle bir yaklaşım genelde ifade ediliyor, kendi bayrağı olan elbette
ki her ulusun kendi devletini kurma, ulusal bağımsızlığını ilan etme hakkı
vardır. Onların ulusal bağımsızlığına saygımız sonsuzdur. Ama “bir millet iki
devlet” üzerinden siyaset yapmaktansa “bir devlet iki millet” üzerinden niye
siyaset yapamıyoruz biz? Tarihsel kardeşliğimizi, tarihsel sorumluluğumuzu
yerine getirme noktasında neden sorumluluk alamıyoruz? Hani atalarımız birlikte
Çanakkale’de can vermişlerdi? Hani bizim tarihsel değerlerimiz ortaklık
paydaları üzerineydi, eşitlik paydaları üzerineydi? Sayın Başbakan, Almanya’ya
gidip Almanya’daki yurttaşlarımızın eğitim hakkına ilişkin “Asimilasyon bir
insanlık suçudur.” derken, Anayasa’mızda böyle tam bir demokrasi ayıbı şeklinde
duran 42’nci maddedeki “Türkçenin dışında hiçbir dil eğitim dili olarak
kullanılmaz.” diye bir ibarenin varlığı neden bizleri rahatsız etmiyor, neden
sizleri rahatsız etmiyor? Türk-Alman iş birliğinde üniversiteler kurup
çocukları liselerde bile emperyalizmin temsiliyeti
olan ulusların diliyle eğitmek varken, emperyalizme karşı omuz omuza mücadele
vermiş kardeş halkların dilleri neden bu ülke sınırları içerisinde
reddedilmekte? Bunları sorgulamak lazım. Eğer önemli
bir çalışma yapılması düşünülüyorsa, bunları sorgulamak lazım.
Kurtuluş Savaşı yıllarındaki birlikteliğin esaslarıyla bugün
hareket edebilme yürekliliğini göstermek lazım. Kurtuluş Savaşı yıllarında, Türk olmasına rağmen Kurtuluş
Savaşı’nı desteklemeyenleri bugün politik olarak iş birliğine davet etmek,
bizi, Kurtuluş Savaşı’nda birlikte hareket eden, farklı dilleri, farklı
kültürleri, farklı dinleri olan yapılarla birlikte hareket etmeyi zorunlu kılar.
Öbürü bizim için ikincil olur. Uluslararası ilişkilerimizi en üst düzeye
getirelim ama kurumsal mevcudiyetimizi hiçe getirecek çalışmalara imza
atmayalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) - Peki, biz bu yasayı çıkardık. Diğer şeylerde olduğu gibi, bütün
başkanlıklar Sayın Başbakana bağlı. TOKİ bağlandı, efendim, şey yükümlülükleri
bağlandı, yabancılarla ilgili çalışmalar bağlandı. Bütün çalışmaların
Başbakanın özel görevlendireceği kadrolara bağlı olacağı bir sistem diktatöryal sistemdir. Tek elden yönetimin tek bir ifadesi
vardır. Bunun için neden bu kadar iş birlikçi bir tutum sergileniyor? Acaba bu
yeni Anayasa çalışmaları içerisinde, yine yarım yamalak, Hükûmet
tarafından gerçek sorunları çözmekten uzak Anayasa çalışması için gizli bir
destek arayışı mı vardır? Biz sizin yasa önerinizi gündeme alalım, sizler de
bizi bu konuda gizliden destekleyin gibi bazı kuşkular uyandırmaktadır. Bütün
bunları açık yüreklilikle tartışmamız lazım.
Yabancı uyruklu
insanların bu ülkede yaşadığı sorunları bizim açık yüreklilikle dile getirmemiz
gerekiyor. Tabi kaldıkları ayrımcı tutumları ya da…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Son bir dakika…
BAŞKAN – Bir
dakikanızı verdim, ama teşekkür için açıyorum.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Öğrencilerimizin yurt dışına gidip de çok büyük paralar harcayıp
“Ben yurt dışında eğitim göreceğim.” deyip de Kanadalarda balık toplamak
zorunda kaldığı pozisyonlara çözüm oluşturabilecek kurumumuz yok mu? Var.
Bunların hepsini çözebilecek nitelikte kurumlarımız var, ama nedense kurum içi
kurumsallaşma ya da kurum dışı bireysel örgütlenmeyi esas alan, birilerine tabi
kalacak örgütlülükleri esas alan başkanlık sistemini oturtan bir yapıyı
geliştirmek... Acaba birilerinin tahayyülünde başkanlık sistemini gizliden
oturtmaya dönük bir çaba mı var? Bu soruların hepsini yanıtlamak gerekiyor.
Ben bütün bu
duygu, düşüncelerle yüce kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Üçer.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı”nın 20 nci maddesinde yer alan
“yolluk” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) - Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa)- Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
6245 sayılı
Harcırah Kanununda harcırah tabiri, söz konusu kanuna göre ödenmesi gereken yol
masrafı, gündelik ve yer değiştirme masraflarından birini ve tamamını kapsamak
üzere kullanılmaktadır. Zaman zaman birbirinin yerine
kullanılan bu iki tabirden yolluk tabirinin gereksiz tekrarı önlemek üzere
metinden çıkarılması uygun olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Böylece, birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz. İkinci bölüm 30’uncu maddenin 1, 2, 3, 4,
5’inci fıkraları ile geçici 1’inci maddesi dâhil olmak üzere 21 ila 32’nci
maddeleri kapsamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.38
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
485 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, ikinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz isteyen Şenol Bal, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bal.
MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 485 sıra sayılı
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce 18-24 Mart tarihleri arasında kutlanan
Yaşlılara Saygı Haftası dolayısıyla bütün yaşlılarımızın yaşlılar haftasını
kutluyor, bir ömür boyu sevgi ve saygıyla anılmalarını, her şeyin gönüllerince
olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, çok geç kalmış ve yeterli olmayan bir teşebbüs olmasına rağmen
bu tasarıyı canı gönülden destekliyoruz. Özellikle gerginlik psikolojisinden
beslenen bir yönetim anlayışının sürekli suni gündem yaratarak hayati önemi
olan konuları, problemleri örtme becerisi devam ederken bu tasarıyı Meclise
getirmesi bir hayli şaşırtıcı olmuştur. Her ne kadar kanun tasarısının başlığı
çekingen ve ürkek bir tavır sergilese de, muhtevasına baktığımızda en azından
bizleri heyecanlandırmıştır ve umutlandırmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, sekiz yıllık AKP İktidarının bu kanun tasarısına konu teşkil eden
alanlarda ihmali ve vurdumduymaz tavırları bizi ziyadesiyle müteessir etmiştir.
Allah nasip etsin, Milliyetçi Hareket Partisi olarak iktidar olduğumuzda ilk
yapacağımız işlerden biri, başkanlık olarak öngörülen bu teşkilatlanmayı
bakanlık düzeyine çıkarmak olacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, yurt dışında çalışan, yaşayan,
sayıları 5 milyonu geçen ve dünyanın her köşesine yerleşmiş, ayakları üzerinde
duran, üreten, ülkesine yatırım yapan ve döviz getiren vefakâr, cefakâr
vatandaşlarımızın kendilerini sahipsiz hissetmelerini, yeterli ilgi
görememelerini, devletimizin onlar için götürdüğü hizmetlerin yetersizliği ve
kopukluğunu giderecek politikalar oluşturması bakımından bu Başkanlık çok önem
arz ediyor. Vatandaşlarımızın, yaşadıkları
ülkelerde o ülke yasalarının verdiği haklardan yararlanabilmeleri, çocuklarının
kültür ve inanç değerlerimizi, dilimizi, dinimizi öğrenebilmeleri için gerçekçi
proje ve programlar üretilmesine ve koordinasyona ihtiyaç var. Anavatandan ayrı,
kalpleri vatan ve millet sevgisiyle çarpan, ülkemizin her bölgesinden,
ülkesinde iş imkânı bulamadığı için yaban ellere gitmiş, ülkesinin
sıkıntılarını dert edinen, başarılarıyla coşan bu kardeşlerimize bir vefa
borcumuz var. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın hak ve hukukunu koruyacak, sorun
ve sıkıntılarını giderecek öncelikli bir dış politika oluşturmamız gerekli.
Sayın
milletvekilleri, bu kurum teşkilatlanırken görev alacak kadroların seçimi en az
bu kurumun kuruluşu kadar önemli bir husustur. Temenni ederiz ki, Yurtdışı
Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı teşkilatlanmasında partizanca
atamalar yapılmaz, işin uzmanı ve idealist kadrolar bu kurumda işbaşına
getirilir. İnanmak isteriz ki, bu kurum partizanlığın ve yandaşlığın ölçü
olarak kabul edilemeyeceği, hayati önemi haiz işlerin ve çalışmaların
yapılacağı bir kurum olur.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye, Türk coğrafyasında kader ortaklığı şuurunu
yerleştirmek, hissettirmek mecburiyetindedir. Türk coğrafyasındaki toplumların
kader birlikteliği vardır. Kader birlikteliği sadece bir niyet, bir arzu değil,
uluslararası ilişkiler, konjonktürel durum göz önüne
alındığında bir mecburiyettir günümüzde. Bağımsız Türk devletleri ve
toplulukları arasında bu ilişkilerin sağlıklı olması için kader ortaklığı şuurunun
yerleşmesi lazım. Aksi takdirde bugün olduğu gibi ilişkiler kısa vadeli
kâr-zarar hesabına dayalı olmaktan öteye gidemez. İşte bu yüzden kültürel,
sosyal, iktisadi ilişkiler geliştirilirken bu şuurun da yerleştirilmesi çok
önemlidir.
Ülkemizde Türk coğrafyasından
gelen öğrencilerin eğitimleri sürecinde özel ilgi ve onlar için geliştirilen
proje ve programların eksiksiz ve memnun edici olması çok önemlidir. Uzun
yıllardır uygulanan öğrenci eğitim projesinde, gelen öğrencilerle yeterli
şekilde maalesef ilgilenilmemiştir. Bu proje aslında çok faydalı bir çalışma
idi, hâlen de sürüyor ve Türkiye Cumhuriyeti devleti Altaylardan Tuna’ya, her
bölgeden Türkiye’ye bugüne kadar 10 binleri bulan, 10 binleri geçen öğrenci
getirmiştir. Bugün Türkiye’de tahsilini yapmış gençlerin şimdi ülkelerinde
önemli makamlarda bir kısmı görev yapmaktadır. Burada eğitim görmüş gençlerin
mezuniyet sonrası Türkiye ile ilgileri, irtibatları devam etmelidir ve
ülkelerine döndüklerinde Türkiye sevgisi devam edebilmelidir ve Türkiye bu
coğrafya için bir cazibe merkezi, bir eğitim-öğretim merkezi hâline gelmelidir,
gelen öğrenciler değişik grupların eline düşürülmemelidir.
Sayın
milletvekilleri, Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğu’dan Orta Asya’ya Türk
coğrafyasını gezenler ne büyük sevgi ve muhabbetle karşılık görüldüğünü
bilirler. Zaten var olup da istenilen seviyeye yükseltilememiş inanç birliği,
soy birliği, tarih birliği, kültürel birlik kendini hemen gösterir. İstenilen
seviyeye gelmesi de emek ister. Hedef bu birlik bağlarının güçlendirilmesi
olmalıdır. Bu birlikteliklere yenilerinin eklenmesi -ki, özellikle iktisadi
birlikteliklerin geliştirilmesi konusu- son derece önemlidir.
Sayın
milletvekilleri, biz biriz, biz bir bütünün parçalarıyız ve Türkiye tarihî ve sosyolojik
açıdan parçaların en önemli ve en büyük kısmını teşkil ediyor. Bu şuurla ve
samimiyetle hareket edersek, bugün yaşanılanları, hem Türk coğrafyasında hem de
Türkiye’de yaşananları yaşamayız. Biz o zaman bu coğrafyaya “Türk coğrafyası”
denmesinin sebebini daha iyi anlarız. Biz o zaman binlerce yıldır bu
coğrafyada, özellikle de Türkiye’de yaşayan, etnik kökeni ve inanç sistemi ne
olursa olsun, birbiriyle et ve tırnak gibi kaynaşmış bu milletin adının “Türk”
olmasını tarihî bir miras ve gerçeklik olduğunun farkında oluruz ve bundan
gocunmayız, bundan gurur duyarız. Biz o zaman bu milletin müşterekliklerini
unutturmayız, farklılıklarını öne çıkarmayıp suni şekilde çoğaltmayız. Biz o
zaman etnik ve mezhepsel ayrıştırıcılık, kamplaştırıcılık yapmayız. Türk
milletini 36 etnik yapıya bölmeyiz. Birliklere katılmak isterken birliğimizi,
dirliğimizi bozmayız. Biz o zaman Avrupa Birliği uğruna Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nden vazgeçmeyi düşünmeyiz. Biz o zaman küresel güçler Kafkasya’da
konuşlansın diye Ermenistan’la protokol imzalayıp Azerbaycan’ı küstürmeyiz,
gözden çıkarmayız. Biz o zaman Orta Doğu’ya yeniden şekil vermeye çalışan
okyanus ötesinin istekleri doğrultusunda Türkmenlerin yok sayılmasına göz
yummayız, Irak’ın parçalanmasına razı olmayız. Biz o zaman sayın milletvekilleri,
Balkanlarda, özellikle Batı Trakya’da yaşayan Evladı Fatihanın
haklarının ihlali karşısında susmayız. Biz o zaman Doğu Türkistan’da Uygur
Türkleri üzerinde oynanan kanlı oyunlara sessiz kalmayız. Biz o zaman Kırımlı
Türk’ün, Ahıskalı Türk’ün çaresizliğinin çaresi
oluruz.
Sayın
milletvekilleri, bu birliği her anlamda kuvvetlendirmek ve kardeşlik bağlarını
güçlü hâle getirmek Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel politikalarından biri
olmalıdır. Bu yüzden bu konu her türlü istismardan uzak tutulmalıdır, iç
politikaya alet edilmeyecek kadar önemli bir konudur. O bakımdan, iktidarıyla
muhalefetiyle tam bir mutabakat içerisinde olunması gereken bir konuyu
görüşüyoruz. İleriki süreçte bu konuda sağlanacak başarı, hem Türkiye hem
bağımsız Türk cumhuriyetlerinin dünyadaki saygınlığını artıracak hem de
sorumluluğunu taşıdığımız Balkanlarda, Kafkasya’da, Orta Doğu’da ve Orta
Asya’daki azınlık durumuna düşmüş soydaş ve akraba topluluklarının daha mutlu
ve refah içerisinde yaşamasına vesile olacaktır.
Görüşmekte olduğumuz
bu kanun tasarısının, hem Türk milletine hem yurt dışında yaşayan
kardeşlerimize, vatandaşlarımıza hem akraba ve soydaş topluluklarına hayırlı ve
uğurlu olması dileğiyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
Bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tansel Barış, Kırklareli
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Barış. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra
sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Yasa
Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Yasaya göre yurt
dışındaki vatandaşların sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba
topluluklarıyla ilişkileri geliştirmek, yabancı öğrencilerin Türkiye’deki
eğitim süreçlerini takip etmek amacıyla Yurtdışı Türkler Başkanlığı kuruluyor.
Yurt dışındaki vatandaşlarımızın çok sayıda sorunları olduğu bir
gerçek. Güvenlik sorunları çok ciddi sorunlar.
Yabancı düşmanlığı, Türk düşmanlığı, çok sayıda vatandaşımızın ırkçı saldırılar
sonucu katledilmesi, kundaklama sonucu çok sayıda vatandaşımızın yakılmasını
hepiniz hatırlıyorsunuz. Özellikle Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın
kendilerine yeterince sahip çıkılmadığı konusunda şikâyetleri vardır. Hâlbuki
diyorlar ki: “Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve İsrail gibi
ülkelerin vatandaşları herhangi birisine kılına zarar gelse, burnu kanasa o
ülkeler dünyayı ayağa kaldırıyorlar ama bizim ülkemiz maalesef bize sahip
çıkmıyor ve bu hassasiyeti göstermiyor.” Davos
Zirvesinde Sayın Başbakanımız, Filistin halkına yapılan zulüm için “one minute” demişti, bizler de
destek vermiştik ama Sayın Başbakan, Kerkük Türklerine ve Irak Türkmenlerine
karşı yapılan cinayetlere ve haksızlıklara “one minute” diyememişti. Sayın Başbakanımız, Kuzey Irak’ta
Mehmetçik’imizin başına çuval giydirildiği zaman muhatabına, Amerika Birleşik
Devletleri’ne “one minute”
diyememişti. Bu çifte standart elbette vatandaşlarımızı üzüyor.
Değerli
milletvekilleri, ben, Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarımızın çektiği ızdırabı ve belki de çekebileceği ızdırapları
dikkatinize sunmak istiyorum. Kıbrıs sorununa bugüne kadar anlaşmaya dayalı bir
siyasi çözüm bulunabilmiş değildir. Ada’da hâlen gizli bir ateşkes durumu hüküm
sürmekte ve Kıbrıs Türk halkının güvenliği sağlanmış olmakla beraber mevcut
siyasi belirsizliği giderecek kapsamlı bir çözüm sağlanamamıştır. Görüşmelerin
başlangıcından beri, maalesef bugün de bir tarafta iki toplumlu niteliğini
çoktan yitirmiş olup münhasıran Rum yönetimine dönüşen ve Birleşmiş Milletler
üyesi sözde Kıbrıs Cumhuriyeti, diğer tarafta Birleşmiş Milletlere üye olmayan
ve sadece Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
bulunuyor. Birleşmiş Milletlerin himayesindeki görüşmeler ise hâlen devletler arası değil toplumlar arası nitelikte devam
etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, görüşmelerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin olmazsa
olmazları söz konusudur ve bunlar şöyle olmalıdır: Anayasal bağlamda federal
nitelikli çözüm. Yönetim ve güç paylaşımı bağlamında iki toplumlu çözüm.
Coğrafik bağlamda iki bölgeli çözüm. İki toplumun siyasi eşitliği temelinde
çözüm. İki kurucu devlete dayalı, ortaklık devletini öngören çözüm. İki kurucu
devletin eşit statüsünü öngören ve gözeten çözüm. Hâlen yürürlükte olan ve
Kıbrıs Türk halkının güvenliğini sağlayan garanti sisteminin devamını öngören
ve sağlayan çözüm. Bunlar olmazsa olmazlardır.
Sayın milletvekilleri, şu husus çok önemli: Kıbrıs sorununu
başlatanın Kıbrıs Rum tarafı olduğu, Kıbrıs Türk tarafının ise kendini savunmak
durumunda kaldığı dikkate alınarak ve Kıbrıs Türk halkının kendini güvende
hissetme ihtiyacı da göz önünde bulundurularak, Kıbrıs Türk halkının garantör
Türkiye Cumhuriyeti’nin olmayacağı yeni bir yapıya dâhil olmayacağı gerçeği
karşı tarafa ve dünyaya anlatılmalıdır. Kıbrıs Türk tarafının haklarının zaman süreci içerisinde herhangi
bir şekilde aşınmasını önlemek üzere varılacak muhtemel bir anlaşmanın
kurallarının Avrupa Birliği müktesebatı bağlamında birincil hukuk sayılmasının
sağlanmasında keza kesin zaruret bulunmaktadır. Sayın Bakanım, ben bunları
sormuştum.
Değerli
milletvekilleri, Ada’daki gerçekler temelinde siyasi bir çözüme varılabilmesi
için görüşmelerin dikkatle, titizlikle, tarihsel süreç içerisinde Kıbrıs Türk
tarafı olarak edinilmiş kazanımların, varılacak uluslararası bir anlaşma
kapsamında tescil edilmesi hedef alınmalıdır.
Hepiniz Girit
olayını hatırlıyorsunuz. Elimizden nasıl uçup gittiğini hep beraber okuduk ve
masa başında kazanılan hakların da nasıl gidebileceğini Girit olayında hepimiz
görüyoruz ve okuyoruz. İşte, Kıbrıs’ın da aynı oyuna gelmemesi için daha
dikkatli olunması gerektiği konusunda ilgilileri uyarmak istiyorum.
Bugüne gelince
sayın milletvekilleri, Kıbrıs’taki soydaşlarımız gerçekten geleceğe güvenle
bakamıyor. Bugün iki halk arasında güven bunalımı vardır. Rum tarafının millî
eğitiminde sürekli Türk düşmanlığı pompalanmaktadır. Siyaseten çok güçlü olan
Ortodoks Kilisesi Türk düşmanlığıyla yatıp kalkmaktadır. Rum tarafında çok
yakın bir geçmişte yapılan anketlerde Rumların yüzde 85’i müşterek yaşamayı
istemiyor. Kapsamlı bir çözüm hâlinde bile Rumların yüzde 50’si eski
topraklarına dönmeyeceklerini söylüyorlar. Çözüm için yapılacak referanduma
çoğunluk “hayır” diyeceğini söylüyor. İşte muhataplarımız böyle düşünüyor
değerli arkadaşlarım.
Elbette Rumların
tuzu kuru. Niye kuru? Birleşmiş Milletlere üyeler mi? Evet, Rumlar Birleşmiş
Milletlere üye. Avrupa Birliği üyesi mi? Maalesef, 2004 yılında, Annan Planı
çerçevesinde, Kıbrıs Türk toplumu Annan Planına “evet” demesine rağmen vadedilen haklardan mahrum bırakılırken, Rum tarafı “hayır”
diyerek mükafatlandırılmış ve Avrupa Birliğine
alınmıştır arkadaşlar. “Tuzu kuru” demiştik çünkü İngiliz Milletler
Topluluğunun üyesi aynı zamanda. “Tuzu kuru” demiştik çünkü güçlü ekonomisi
var, Avrupa Birliği yardımları ve bu arada nüfusundan fazla turizm geliri söz
konusudur. Kişi başına 36 bin dolar gelirleri vardır, dolayısıyla anlaşmayı
niye istesinler? Değerli milletvekilleri, görüşmeler taktik oyalama, zamana
oynama gibi görünüyor. Zaman içerisinde kendi isteğine uygun Avrupa Birliği ve
Amerika Birleşik Devletleri destekli bir çözüm arayışındalar, belki bu çözümü
bulurum diye bekliyorlar.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin garantörlüğünün sulandırılması konusunda
endişelerimiz var. Bugün, Türkiye’nin garantör olmadığı bir anlaşmayı
imzalamak, KKTC için ölüm demektir. Bunun görüşmelerde dikkate alınması gerekiyor
ama alınan duyumlarda Türkiye’nin garantörlüğünü Avrupa Birliğine devretmek söz
konusudur. Bunu burada kayıtlara geçmesi için söylüyorum. Umarım bu garantörlük
Türkiye’nin elinden alınmaz ve Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’nin, Kıbrıs
Türk halkının yaşam garantisi yine anlaşmalarla tescil edilmiş olur.
Sayın
milletvekilleri, elbette, yurt dışında yaşayan tüm soydaşlarımıza, tüm
vatandaşlarımıza sevgiyle yaklaşmak gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
TANSEL BARIŞ
(Devamla) – Bizler tabii ki, bu yasanın çok daha kapsamlı, çok daha güçlü
olarak Genel Kurula gelmesini istiyorduk. Yine de, yasanın milletimize hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Barış.
Bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nuri Yaman, Muş
milletvekili.
Buyurun Sayın
Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı
Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili olarak Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Tasarı ile yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili
çalışmalar yapmak ve sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba topluluklar
ile sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bu
topluluklara yönelik faaliyetler yürütmek; Avrupa Birliği çerçevesinde
yürütülen projeler hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarınca ülkemizde
eğitim görmesi uygun görülenlerle uluslararası anlaşmalar çerçevesinde ülkemize
gelen yabancı öğrencilerin ülkemizdeki eğitim süreçlerinin başarılı bir şekilde
sonuçlandırılması için her türlü esası belirleyerek ilgili kurumlar arasındaki
koordinasyonu sağlamak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali
özerkliğe sahip, özel bütçeli, Başbakanlığa bağlı Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı kurulması öngörülmektedir.
Bu tasarıyla iki
önemli sorun karşımıza çıkıp dayatılmış durumdadır. Öncelikle “Yurtdışı
Türkler” ifadesi, demokratik açılım iddiasında olan Hükûmetin
gerçek algı dünyasını açık bir biçimde gözler önüne sermektedir. Bu ülkede
birçok etnik unsurun yaşadığı ve cumhuriyet kurulduğundan itibaren Türk etnisitesi kapsamında yapılmaya çalışan tek tip insan
yaratma modelinin bu topraklarda nasıl da büyük acılara sebep olduğu ve hâlâ da
sebep olmaya devam ettiği bilinirken bu ısrarı anlamak, bu yasayla, mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlar, görünen o ki Hükûmet
her zamanki gibi yine ikili oynamaktadır; bir yandan, hukuk sistemine sinmiş
olan milliyetçi ve ırkçı, diğer etnik unsurları dışlayıcı ifadelerden şikâyet
ederek kendisini demokrat göstermeye çalışmaktadır; diğer yandan, bu tasarıyla
kurmayı düşündüğü Başkanlığa verdiği isimden de anlaşılmaktadır ki sahip olduğu
Meclis çoğunluğu sayesinde yasama erkini dilediğince kullandıktan, haleflerini
aratmayacak bir biçimde, aslında aynı ideolojik yapının, aynı milliyetçi
hezeyanın bir ürünü olduğunu göstermekten de geri durmamıştır. Söylemiş olduğum bu gerçekler karşısında şu an birçoğumuzun
aklından geçen savunmayı tahmin edebiliyorum. Oysa değerli arkadaşlar, 1982
Anayasası’nın 66’ncı maddesindeki “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı
olan herkes Türktür.” ifadesi sorunlarımızı iyice
içinden çıkılmaz hâle getirmekte ve başta Kürtler olmak üzere diğer bütün etnik
grupların aidiyet duygularını yıpratıp ortadan kaldırmaktadır. Artık Hükûmetin icraatları bir çelişkiler yumağına dönüşmüştür.
Siz hem anayasa hukukçularınıza, akademisyenlerinize Anayasa’da geçen bu
hükümlerle ilgili olarak bazı çalışmalar yaptırtacaksınız ve onlardan
Türkiye’de yaşayan bütün unsurları kapsayacak yeni bir tanımlama isteyeceksiniz
hem de kuracağınız Başkanlıkta bütün diğer unsurları yine görmezden gelerek yok
sayacaksınız. İnsanın, AKP’nin içinde bulunduğu bu durumla ilgili olarak
Anadolu’da sıkça söylenen şu sözleri diyesi geliyor: “Bu ne lahana turşusu, bu
ne perhiz!” diye.
Değerli arkadaşlarım, şimdi de ikinci soruna gelecek olursak,
tasarı Dışişleri Komisyonunda son şeklini alırken gerekçe kısmında -tasarının
içeriğinde- aynen şu ifadeler yer almıştır: “Yurt dışındaki Türk vatandaşları
ile ilgili düzenlemelerle birlikte soydaş ve akraba topluluklarla sosyal,
kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacına yönelik düzenlemelerin
de tanzim edilmesi öngörüldüğünden ve ayrıca uluslararası ilişkiler açısından
duraksamalara neden olunmaması amacıyla Kanun Tasarısının başlığı ‘Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’ olarak değiştirilmiştir.”
Yine, tasarının
1’inci maddesinin (b) fıkrasında da gerekçede yazılanı destekler şekilde
“soydaş ve akraba toplulukları” ifadesi yer almıştır.
“Soydaş” kavramı,
Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Soyları bir olan bireylerden her biri.” olarak
tanımlanmıştır. Türkiye’de çok sayıda farklı soydan gelen topluluklar
yaşamaktadır. Sözgelimi Kürtler başka soydandır, yine Lazlar, Çerkezler,
Araplar, Ermeniler, Gürcüler başka başka soylardan
gelmektedir. Burada, hepimiz bilmekteyiz ki bahsi geçen “soydaş” kelimesi
sadece Türk etnisitesini temsil etmektedir. Yani
Bulgaristan’da yaşayan Türkler, Kuzey Irak’ta yaşayan Türkmenler “soydaş”
tanımına girerken, Irak’ta, Suriye’de, İran’da yaşayan Kürtler soydaş
sayılmamaktadır, doğrudur da ama bu durum büyük bir çelişkiyi de içinde
barındırmaktadır. Siz, kalkıp, vatandaşlık bağıyla bağlı olanları Türk
sayacaksınız, böylece ülkede yaşayan Kürtleri ve diğer etnik grupları Türk
soyuna dâhil edeceksiniz ama onların komşu ülkelerde yaşayan soydaşlarını
tamamen dışlayacaksınız, yok sayacaksınız! Eğer, birçok etnik unsurların
yaşadığı bir ülkede siz bütün herkesi sadece bir tek etnik potada eritmeye
çalışırsanız, bu tür çelişkiler ve bu tür dışlayıcı durumlar kaçınılmaz olarak
peşinizi bırakmayacaktır. Yine “akraba topluluklar” yaklaşımı da aynı sonucu
doğurmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bir örnek vermek gerekirse Ahıska Türkleri Gürcistan’ın Mesheti
bölgesinde yaşamaktadır. Ahıska Türklerini akraba
topluluklar içinde mevzubahis ederken ve onlara yönelik olarak sosyal, kültürel
ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla faaliyetler yürütürken, kendi
vatandaşlarımız olan Gürcülerin soydaşları sizin için hiçbir anlam
taşımayacaktır yani vatandaşlık bağı ve Türk sayılmak ilişkisini bizzat yine
kendiniz çürütmektesiniz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gerekçede, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığının başlangıçta Türk dünyası ve akraba topluluklarıyla ilgili olarak
kurulduğu ancak TİKA’nın ve değişen şartların
neticesinde yurt dışına teknik ve kalkınma yardımı yapan bir kuruluş hâline
dönüştüğü ifade edilmiştir. Bu yüzden, TİKA’nın bu
yeni işlevi dışında yapacağı diğer çalışmalar uluslararası arenadaki saygın
konumunu sarsabileceğinden, soydaş ve akraba toplulukların yaşadığı bölgelerde
yürütülecek faaliyetlerin ayrı bir birimin koordinesinde gerçekleşmesi
gerektiği dile getirilmiştir. Kısacası, TİKA, tamamen devreden çıkarılmaktadır.
Kurulacak Başkanlığın idari yapısına bakıldığında, siz her ne kadar başka bir
gerekçeyi öne sürüyor olsanız da, TİKA nasıl ki hizmetlerin yürütülmesinde
yetersiz kalmışsa aynı sorunların burada da yaşanması kaçınılmaz görünmektedir.
Başkanlığa tam olarak
101 adet kadro ihdas edilmekte ve Başkanı idari yönden müsteşar ile denk bir
konuma getirilmektedir. Tasarıda ihdas edilen kadroların merkez teşkilatında
görev alacağı metne ekli listede gösterildiği hâlde görev alanı yurt dışında
olan bir başkanlığın buralarda personel çalıştırıp çalıştırmayacağı hususunda
herhangi bir açıklamaya yasa içinde rastlanmamıştır. Zaten, tasarıda da merkez
teşkilatı dışında taşra teşkilatına da, yurt dışı teşkilatı oluşumuna da yer
verilmediği, bunların yanında, personeline yurt dışında herhangi bir
görevlendirme yapılıp yapılmayacağı konusunda da yine bir düzenlemeye
gidilmediği incelenmiştir. Sadece, komisyonlar ve ofislerle ilgili düzenlemeyi
içeren 15’inci maddenin 2’nci fıkrasında “Başkanlık, hizmetlerini takip ve koordine
etmek için gerekli görülen yerlerde Başkanın teklifi ve Başbakanın onayı ile
koordinasyon ofisleri açabilir.” ifadesi yer almaktadır. Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızla ilgili çalışmalar yapmak ve onların sorunlarına çözüm üretmek
maksadı ile kurulacağı söylenen böyle bir Başkanlığın yurt dışı teşkilatlanması
hakkında başka hiçbir düzenleme yapılmamıştır. Yoksa bu kurum da diğer birçok
kurum gibi hizmetin sadece merkezden yürütüldüğü ve yerellik ilkesi gereğince
hizmetin ona en çok ihtiyaç duyulan yerlerde yapılması anlayışının hiçe
sayıldığı bir konuma mı dönüştürülecektir? Söz gelimi, İsveç’te yaşayan bir
vatandaşın sorunlarına buradan mı çözüm üreteceksiniz?
Toplamda 70 uzman
ve uzman yardımcısı kadrosu ihdas edilmişken bu kişilerin uzmanlık alanları ile
ilgili yine hiçbir bilgi verilmemektedir. Şüphesiz ki bu kişiler söz konusu
altı daire başkanlığı ve hukuk müşavirliğinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
M. NURİ YAMAN
(Devamla) – Teşekkür ederim.
…görevlendirilecek
ancak uzmanlık alanlarının ne olacağı bu yasada düzenlenmemiştir. Bunların kaç
tanesi dil bilim uzmanı olacaktır, kaç tanesi eğitimci olacaktır? Ayrıca,
bunların kaçı yurt dışında görevlendirileceklerdir? Yoksa,
yeni kurulan birçok kurumda olduğu gibi, yine AKP’nin yandaş kadrolaşması
durumuyla mı karşı karşıya bulunduğu şüphesini taşıdığımı belirtirken, burada
bu kuşkularımın dile getirilmesinin göz önüne alınacağını diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yaman.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yurtdışı Türkler Başkanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümünde görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Balkanlardan Çin Seddi’ne kadar uzanan uçsuz bucaksız
coğrafyanın sahibi, mukimi olan yüce Türk milletinin bir ferdi olarak
Meclisimizde görüşüyor olduğumuz tasarıdan büyük bir memnuniyet duyduğumu, bazı
noksanlıklarına rağmen tasarının Türk dünyasına ve yurt dışı Türklüğüne büyük
ümitler verdiğini belirterek sözlerime başlamak istiyorum.
Ankara’nın soğuk,
yapay ve gergin siyasi gündemini bir nebze olsun bu tasarı ısıtmış, bir uzlaşı
havasının zuhuruna yol açmıştır. 2005’te, Makedonya’nın Üsküp şehrinde
karşılaştığımız soydaşlarımıza sohbetten sonra Ankara’ya iletmek istedikleri
bir isteklerinin olup olmadığını sorduğumuzda “Hiçbir şey istemiyoruz, bizlerin
yani kardeşlerinizin buralarda olduğunu unutmayın yeter.” demişlerdi. Bu
sitemkâr söz beni hakikaten derinden sarsmıştır. Yüzlerce yıl öncesinde, çeşitli
saiklerle oraları yurt edinmiş, hatta,
otuz-otuz beş sene önce nafakasını temin için yabancı ülkelere göç etmiş
kardeşlerimiz unutulmuşluk duygusuna kapılmışlardır. Onları bu düşünceye sevk
eden haklı gerekçeleri de yok değildir. Maalesef, hükûmetler,
yurt dışı Türklüğü ve onların sorunlarına yönelik tutarlı ve uzun vadeli
politikalar üretememişlerdir. Hatta zaman zaman bu
kardeşlerimiz, bulundukları ülke hükûmetleriyle karşı
karşıya gelinmemesi için yok sayılmışlardır. Sıkıntılı ve kara günlerinde yanlarında
olunamamış ama onlara ne zaman ihtiyaç duyulduysa da hatırlanmak durumunda
kalmışlardır.
Cumhuriyetimizin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün sınırlarımız dışındaki Türk coğrafyasına ve
orada yaşayan kardeşlerimize atıflar yaptığını, onları unutmamamız gerektiğini
söylediğini biliyoruz. Sınırlarımız dışındaki bu kardeşlerimizin ülkemizin
millî güç unsurlarından biri olduğunu da biliyoruz ancak bugüne kadar onlar
için bir şey yapamadığımızı da söylemek durumundayız.
Yurt dışı
Türklüğü ve Türk dünyası için bir şey üretemeyen hükûmetler,
aniden bastıran Ermeni ASALA terörü, Kıbrıs Türklüğüne uygulanan EOKA’cı Rum zulmü, Karabağ’da Azeri kardeşlerimize yapılan
katliamlar, Türkmenlerin katledilmesi, Musul ve Kerkük’ün Türk nüfustan
arındırılması gibi millî meselelerde hazırlıksız yakalanmışlardır.
Üzülelim mi
sevinelim mi bilmiyoruz ancak bugüne kadar Türk dünyası ve yurt dışı Türklüğü
için kaygılanan yegâne parti Milliyetçi Hareket Partisi olmuştur. Milliyetçi
Hareket Partisinin bu gayretine bırakın destek olunmasını, emperyalist ve
bölücü odaklar bu gayretleri de ırkçı ve faşizan olarak nitelendirmişlerdir. Bu
bühtana, bu iftiraya zaman zaman devleti temsil eden
yetkililer de katılmışlardır. Örnek mi? İşte Sayın Başbakan. Milliyetçi Hareket
Partisine siyasi darbe vurma kaygısıyla geçmişimize, tarihimize laf söylemekte,
sonra da yabancı parlamentoların aldığı kararlar karşısında şaşkınlığını ifade
etmektedir.
Siz kendi
tarihinize kem gözle bakarsanız Sayın Başbakan, “Geçmişimizle yüzleşeceğiz,
tarihimizde faşizan eğilimler var.” derseniz Sayın Başbakan, el ne yapmaz!
Başkalarını düzeltmek yerine kendinize çeki düzen vereceksiniz.
Türk milleti,
mevcudiyetinin her döneminde, insanlık alemine ve
evrensel değerlere her zaman büyük katkılar vermiş aziz bir millettir.
Milliyetçi Hareket Partisi de bu millete ve onun kıymetli evlatlarına Türk,
Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni demeden hizmet etmeyi bir şeref bilmekte, bir
boyun borcu görmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türk dünyasının ve yurt dışı Türklüğünün birçok sorunları
vardır; bu sorunlar zaman zaman birçok platformda da
dile getirilmiştir; dile getirilmiş olmasına rağmen bugüne kadar maalesef
hiçbiri çözülememiştir. İnşallah kurulacak bu Başkanlık Türk dünyasının ve
dışarıdaki Türklerin arşivini oluşturacak, sorunlar ve bu sorunların çözümüne
yönelik projeler üretecektir. Bu yapıya “Efendim zaten bir Dışişleri
Bakanlığımız vardı, buna ne gerek var?” diye karşı çıkmamak lazım. Elbette
Dışişleri Bakanlığıyla istişare içerisinde çalışacaktır bu Başkanlık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Nitekim öyle de olmalıdır. Ancak ihtisas kurumu bu tür kuruluşların
benzerlerine birçok ülkede rastlandığını da unutmayalım.
Bu bakımdan bu
tasarıyı tüm Meclisin sahiplenmesi gerektiğini söylüyoruz, hatta Başkanlığın da
bir müddet sonra yetmeyeceğini ve bu teşkilatlanmanın bakanlık şeklinde olması
gerektiğini ve inşallah da bunun Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında
gerçekleştirileceğini ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Çerçi, Manisa
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum ve her şeyden önce, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı teşkilatıyla ilgili görüştüğümüz bu yasanın ülkemize,
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Tabii, bu yasa
tasarısı Hükûmetten gelmişti Dışişleri Komisyonumuzda
görüşülürken. Bir de Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuyla ilgili bir
teklifi mevcut idi. İkisini birleştirerek biz Komisyonda çok örnek, güzel bir
çalışma yaptık. Özellikle muhalefetten bazı arkadaşlar “Bu
yasayla ilgili bir alt komisyon kurulsun, bunu birkaç günde çıkaralım.” diye
teklif getirdiler fakat hep beraber Komisyonda bulunan ve dışarıdan komisyona
destek veren bütün milletvekili arkadaşlarımızın gayretiyle biz yaklaşık dört
ya da beş saat içerisinde, bir gün içerisinde Komisyon çalışmalarını tamamladık
ve Genel Kurulun çalışmasına uygun hâle getirdik. Bu yasa tasarısı ve
teklif bütün milletvekillerinin, iktidar-muhalefet milletvekillerinin ortak
çabalarıyla ve katkılarıyla, ortak oylarıyla, hiçbir muhalefet şerhi de olmadan
-bildiğim kadarıyla- buraya kadar geldi.
Şimdi, ne
getiriyor? Temel üç tane amacı var:
Bir tanesi,
özellikle yurt dışında bulunan vatandaşlarımız, sayıları 5 milyon civarında
olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, insanlarımıza hizmetlerde bir akışkanlık
sağlayacak, kolaylık sağlayacak, tek bir elden hizmetlerin yürütülmesini
sağlayacak, onların sorunlarını, problemlerini, her türlü meselelerinin
çözümünü daha kolaylaştıracak bir yapı getiriyor.
İkincisi: Yine
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan -çevremizde- Türkiye’den uzak ya da yakın
Türkiye’yle ilişkileri olan soydaş topluluklar ve akraba topluluklarla ilgili
yine çeşitli çalışmaları, sosyal, kültürel, ekonomik çalışmaları koordine
edecek bir yapı getirmiş oluyoruz.
Üçüncüsü de:
Bildiğiniz gibi, özellikle yurt dışından Türkiye’ye gelen, sayıları 6 bin
civarında olduğu söylenen, çoğu Millî Eğitim kanalıyla ama başka kanallarla da
gelen öğrenciler var, keza yurt dışına giden Türk öğrencilerimiz var. Bunların
da organizasyonunu yapacak. Böyle bir teşkilat yapısı kurulmuş oluyor. Bu bir ihtiyaç.
Tabii, bazı arkadaşlarımız değindiler, geçmişte bu ihtiyacı
karşılamak için TİKA diye bir organizasyon kurulmuş fakat yıllar içerisinde
özellikle Afrika’da, Orta Doğu’da, Orta Asya’da, Balkanlar’da TİKA’nın çok geniş bir faaliyet alanı olmuş ve TİKA
özellikle teknik ve yardım ağırlıklı bir kuruluşa dönüşmüş, çok da önemli,
güzel hizmetler yapmış ama bu saydığımız boşluğu dolduracak ayrı bir
organizasyona ihtiyaç olmuş. TİKA’nın da böyle bir
organizasyon içerisinde görev alması uygun görülmemiş. Dolayısıyla, o kendi
işine devam edecek ama bu saydığım alanlardaki boşlukları da bu organizasyon,
bu yapı doldurmuş olacak.
Tabii, işin bir de
önemli bir boyutu var değerli arkadaşlar. Biz hep söylüyoruz, dünyada bu kadar
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var, soydaşlarımız var, akraba topluluklar var
ancak ciddi bir lobi organizasyonumuz yok. İşte, daha geçen gördüğümüz,
yaşadığımız bu Ermeni meselesinde Amerika’da Rum lobisinden bahsediliyor,
Ermeni lobisi, Yahudi lobisi. Bu kadar büyük bir hinterlandımız var, bu kadar
büyük bir tarihî geçmişimiz var ancak bir Türk lobisi oluşturulamamış. Benim inancım odur ki bu organizasyonun, bu yapının, Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının, özellikle önümüzdeki yıllar
içerisinde, gerek Türk vatandaşları, dışarıda yaşayan vatandaşlarımızın
katkılarıyla gerekse soydaş ve akraba toplulukların o ülkelerde, Almanya’da,
Avrupa’da, Fransa’da, Amerika’da -neredeyse- bir Türk lobisi, Türkiye
Cumhuriyeti lobisinin oluşturulmasında büyük bir etki olacağına ben şahsen
inanıyorum. Herhâlde bütün arkadaşlarımız da bu düşünce içerisinde olsa
gerektir. Bu bir ilk adımdır. Belki bunun eksikleri olabilir. İşte, bir
arkadaşımız söyledi. 15’inci maddede, gerekirse yurt dışında ofisler
açılabilecek ya da yurt içinde uygun görülen yerlerde, Başbakanlığın onayıyla.
Ben bunun bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.
Burada,
muhalefet-iktidar bütün milletvekilleri ciddi bir emek harcadılar, katkı
verdiler. Bu lobicilik faaliyetleri konusunda da eksiğimizi tamamlayacak,
koordinasyonu yapacak böyle bir oluşum. Ben şahsen mutluluğumu ve memnuniyetimi
ifade ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Katkı veren tüm
arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum. Hayırlı olsun. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çerçi.
Bölüm üzerinde
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Özdemir,
buyurun.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: Türkiye'nin Türk dünyasıyla olan ilişkilerinde kültür unsuru öne
çıkmaktadır. Kültürün en önemli öğesi ise dildir. Bu çerçevede, Türk dünyasında
ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla Türkiye dışında konuşulan Türkçe lehçeleri
ve akraba, soydaş dilleri öğreten dil eğitim kurumları açması Başbakanlığın
çalışma alanı içerisinde değerlendirilmekte midir?
Yine, bu
çerçevede, yurt dışında Türklere yönelik basılı ve görsel medyanın
desteklenmesi konusunda bir ödenek ayrılması söz konusu mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Türk dilinin öğrenilmesiyle ilgili, bildiğiniz gibi,
çeşitli vakıflar, son dönemlerde Yunus Emre Vakfı, kuruldu. Ayrıca TİKA’nın desteğiyle de Türkoloji enstitüleri, merkezleri
oluşturuluyor. Bu konudaki çalışmalarımız devam ediyor büyük coğrafyada.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Başka soru
olmadığı için, tamamlanmıştır.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
21’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı”nın 22 nci maddesinde yer alan
“Başbakan atama yetkisini Başkana devredebilir.” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşacak mısınız yoksa gerekçe mi okunsun?
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
- Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Başkan
Yardımcısı, Başkanlık Müşaviri, Daire Başkanı, I. Hukuk Müşaviri ve Basın
Müşaviri kadrolarına yapılacak atamaların, Başkanın teklifi ve Başbakanın ya da
ilgili Bakanın onayı ile yapılması doğru olduğundan işbu değişiklik önergesi
verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
23’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
24’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
25’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
26’ncı madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 26. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Özdal Üçer |
Sırrı Sakık |
Nuri Yaman |
|
Van |
Muş |
Muş |
|
Akın Birdal |
İbrahim Binici |
Osman Özçelik |
|
Diyarbakır |
Şanlıurfa |
Siirt |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen?
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Akın Bey.
BAŞKAN – Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, elbette biz
muhalefet olarak, muhalefet olmamızın gereği itirazlarımızı yapacağız. Biraz da
bu güven sorunu. Şimdi, örneğin bugüne değin yüce Meclis çatısı altına gelen
birçok yasa tasarıları geçti. Bazen ek önerilerimiz oldu, hiçbiri kabul
edilmedi.
Yaklaşık işte,
bir yıldan bu yana da açılım adına bir süreç yaşanıyor ama gerçekten açılım adı
altında işte, başlangıçta “Kürt açılımı” denildi, sonra “demokratik açılım”
sonra “millî birlik projesi” ardından da “millî birlik ve kardeşlik projesi.”
Bu da şimdi ortadan kalktı ya… Bir güven sorunu var bu çatı altında. Gerçekten
iktidar bazen muhalefetle birlikte ne yapabilir, muhalefet bazen iktidarla ne
yapabilir ya da birlikte neler yapılabileceği konusunda bir kültür oluşmadı. O
nedenle, bizim itirazımız burada. Bir güven sorunu var. Yoksa kimi sözcüklere
takıldığımızdan falan değil. İnsanlık tarihinde, bakıyoruz, kimi dönemler,
örneğin Osmanlı döneminde “Etrâkı bî-idrâk” gibi, “idraksiz Türkler” gibi böyle aşağılayan, çok
kötü bir şey vardı ya da aşağılamak için “Türk” derlerdi; bugün bizim kimi
farklı kimlikleri ve kültürleri aşağılamak için birtakım sıfatlar bulduğumuz
gibi. Örneğin, bakın, şimdi, bir Ermeni kadını için, şık Ermeni bir kadın için
“kokona” derler. Gerçekten oysa çok şık, zarif bir hanımefendi, ama “kokona”,
aşağılamak ya da genç bir Kürt kadınına, aslında çok zarif, güzel bir Kürt
kadını, ama “yosma” diye aşağılamak ya da…
İSMAİL GÖKSEL
(Niğde) – Yok öyle bir şey!
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Yo, bakın, şimdi, onlar böyle… Örneğin şu Roman yurttaşlarımız.
Bakın, Sayın Başbakan, güzel, farklı… Ama onların da umarım başına bir şey
gelmez çünkü neye dokunurlarsa, gerçekten, işte, Kürtler, Ermeniler, Aleviler…
Sayın
milletvekilleri, nedir bunun somut bir karşılığı “açılım” adı altında? Şimdi de
Romanlar. Romanları da ne kadar aşağıladığımızı biliriz hepimiz değil mi?
O nedenle, bence
aşağılamadan hiçbir kimliği ve kültürü, eşitlikçi ve özüne ve öznesine insanı
koyan, insan onurunu, insan kişi güvenliğini ve özgürlüğünü ve düzenlemeler
bunun üzerinde yapılırsa, orada Türk yurttaşlarımızın da ve Türkiyeli
yurttaşlarımızın da hakları ve özgürlükleri gözetilir ve korunur.
Şimdi, örneğin “one minute” dedi Sayın Başbakan,
gerçekten bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak büyük bir prestij
kazandı. Elbette, bir aşağılanması, bir halkın üzerine bu
denli insanlık dışı saldırılara karşı Sayın Başbakanın orada “one minute” demesi ve İsrail’in
soykırımcı politikalarına karşı duruşu bir itibar kazandırdı Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı olarak, ama aynı Sayın Başbakanın, şimdi, gerçekten
1915’i anımsatan Ermeni insanlara karşı tavrı da şu anda aynı şekilde Türkiye
ya da Türk yurttaşlarını yurt dışında zor durumda bırakmıştır. Bu nedenle, bir
ülkenin itibarı, onuru gerçekten, öyle, fazla, yasal düzenlemelerle kuşkusuz
ilgili ama tam bir demokrasiye bağlılıkla ilgili, hukukun üstünlüğünü bir
ülkede sağlamakla ilgili, ayrımcılığa karşı bütün halklarının, yurttaşlarının
eşit ve özgür yaşamasını, demokratik anayasanın güvencesi altına bağlamak ve
anayasal yurttaşlık hakkını tanımak ve bunu içselleştirmekle ilgili. Yoksa,
örneğin dün bir diplomat diyor ki: “Bugün Orta Doğu ve Balkanlardaki
komşularımızı, Türk ve Müslüman seçmeni okşayıcı düzenlemeler…” Bakın, o da
eski bir diplomat, onda da güven yaratmıyor.
Bu nedenle, güven
yaratıcı, sistemi yeniden sorgulamak, gerçekten insan haklarına aykırı
saldırıları, darbeleri, tuzakları, suikastları yargılayıcı bir anlayışı burada
gündeme getirmek ve buradan da kaynaklanarak demokratik, sivil, çoğulcu bir
anayasayla farklı kimliklerin ve kültürlerin de varlığını kabul ederek onların
hukukunun üstünlüğünü sağlamaktır. O zaman, gerçekten Türkiyeli yurttaşlar
içeride, dışarıda ve onların…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerini tamamlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler.
Zaten Birleşmiş
Milletler, ILO ve Avrupa Birliği çerçevesinde Türkiye kabul ettiklerini
hukukuyla içselleştirmeli, kabul etmediklerini imzalayıp onaylamalı ve orada
yurttaşlarımızın da o hak ve özgürlüklerini güvence altına alan Avrupa Birliği
ya da uluslararası hukuku kendi hukukumuzda içselleştirerek onların hak ve
özgürlüklerini koruma altına almış oluruz ve bunu umut ediyoruz. Yoksa, gerçekten insanın aklına geliyor: Umut ediyoruz ki,
örneğin bu, Turancı yaklaşımı içermiyordur; umarız ki, İttihat ve Terakkiden bu
yana Türkleri birleştirmek gibi bir niyet taşımıyordur; umuyoruz ki, Azerbaycan
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimindeki gibi bir darbeci niyeti taşımıyordur.
Bunları umut ediyoruz ve bu yasa da tabii -yine bize rağmen olacak ama-
umuyoruz “Türkiye yurttaşları” olarak düzeltilir ve bütün yurt dışındaki
Türkiyeli yurttaşların hak ve özgürlüklerini hukuka bağlarız. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Birdal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
27’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı yasa tasarısının 27. maddesindeki “yurt dışındaki faaliyetlere
yönelik” ifadesinin “yurt dışındaki daha önceden planlanan faaliyetlere
yönelik” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ramazan Kerim
Özkan |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Atila Emek |
|
Burdur |
Malatya |
Antalya |
|
Şevket Köse |
|
Hulusi Güvel |
|
Adıyaman |
|
Adana |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
Buyurun Sayın
Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Gerçekten gerekli olan bir başkanlık yasasını çıkarıyoruz.
Ancak, değerli
arkadaşlarım, ben size bu konuda yurt dışında mağdur olan işçilerimizle ilgili
hem benim Burdur yöresinden, Isparta’da, Antalya’da, Uşak’ta, Kütahya’da,
deprem bölgesi olan yerlerden yurt dışına gitmiş insanlarımızın sorunlarından,
o sorunların çözümü anlamında Sayın Bakanımızı ve Hükûmet
yetkililerini uyarmak istiyorum.
Bölgelerimizde
YİMPAŞ ve KOMBASSAN mağdurları oldukça çoktur. Bu insanlar yurt dışına bir can
olarak gitmiştir. O bölgede arazisi yoktur, traktörü yoktur, eşi yoktur ama
emeğiyle gitmiştir. Bu emeğini katık yapmıştır, çalışmıştır yıllara sâri,
tuvalet temizlemiştir, fabrikalarda gece vardiyalarında kalmıştır, ancak bu
insanlarımızın birikimleri, o yirmi yılın, otuz yılın birikimleri heba
edilmiştir. Geçen gün bir vatandaşımız geldi Burdur’da, yaklaşık o aile, 5
nüfus gece gündüz çalışmış, yöresinin bulgurunu yemiş, yöresinin tarhanasını
yemiş, o bölgenin bir ürününü dahi kullanmamış, yetiştirdiği turşuyu götürmüş
buradan, bulgur pilavını götürmüş, onunla beslenmiş, tuvalet temizlemiş, gece
gündüz çalışmış bir artırım sağlamış. Ama ülkesine güvenmiş, devletine
güvenmiş, gelmiş KOMBASSAN’a bir çuval para bırakmış,
gitmiş YİMPAŞ’a bir çuval para bırakmış. Bunlar mark
olarak bırakılmış, bunlar on yıl öncesinde bırakılmış ama bu insanlarımız şu
anda mağdur; Türkiye'ye dönecekler, dönemiyorlar. Bu insanlar bölgesinde
yatırım yapmak istemişler. Bunların kimi fabrika yapacaktı kimi atölye açacaktı
ama “Faizsiz kazanç kutsaldır.” anlayışı içerisinde, yatırım ortaklığı
içerisinde, belli bir kesime, dinden geçinenlere inanmış, paralarını
yatırmışlar.
Bunların
mağduriyetleri söz konusu ama ne yazık ki Hükûmet ve
yetkililerimiz “Bize mi sordunuz?” anlayışı içerisinde bu insanlarımızın dilek
ve isteklerini geri çevirmektedir. Bunları Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
devamlı gündemde tuttuk, heyetler gönderdik Almanya’ya, sorunlarını dinledik bu
insanların. Yani on binlerin üzerinde mağdur olan insanlarımız var, bunların
mağduriyetinin mutlaka giderilmesi gerekiyor.
Yargıtay 11.
Dairesi bir açıklama yaptı “Zaman aşımından yararlanamazlar.” diye. Şu anda
mahkemelere başvuruyorlar ama burada Hükûmetin sıcak
elinin de bu şirketlere… Bu şirket şu anda çalışıyor, yurt dışında fason
şirketler kurdular, gelir ve getirileri var. Bu gelir ve getirilerinden bu
insanların emeklerinin verilmesi gerekiyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Deniz Fenerinde yok mu?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Aynı şekilde Deniz Fenerinde de bunu yaşadı bu insanlarımız, İhlas’ta bunu yaşadı bu insanlarımız. Bunu, bir şekilde Hükûmetimiz bu insanların, emekleriyle geçinen insanların
bu cansiparane duygularına sahip çıkması gerekiyor.
Bu sorun çok
önemli bir sorundur. Bu insanlar devletine güvenmiştir, dinine güvenmiştir, din
adamlarına güvenmiştir ama duyguları suistimal
edilmiştir. Hafta sonunda Mersin’deydim, Diyanet Vakfının, imamların bir
toplantısı vardı. Orada da imam kardeşlerimiz de bu konudan mağdurlar, onların
da bu konuda dilek ve istekleri var; anlatıyorlar “Biz de verdik, bizim de
paralarımız vardı YİMPAŞ’ta, KOMBASSAN’da,
İhlas’ta; gitti.” diyorlar.
Onun için, bu
sorunlarının bir an önce çözülmesini talep ediyorum. Hükûmet
yetkililerimiz bunlara bir uyarı yapmış olsa kesinlikle KOMBASSAN, YİMPAŞ da bu
paraları ödeme yeteneğinde değerli arkadaşlarım çünkü kaynakları var, emtiaları
var, bugün Romanya’da, Bulgaristan’da iş yaptıklarını duyuyoruz. Onun için sizden,
Hükûmet yetkililerinden ricamız, önerimiz -Sayın
Bakanımızın bu konuda duyarlılığını da biliyorum- lütfen bu konuya el atınız.
Bu duygularla
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. İşçilerimizin emeklerine sahip çıkmanızı
öneriyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
28’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
29’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince 30’uncu maddenin fıkraları ayrı ayrı maddeler olarak oylanacaktır.
Madde 30-(1)’inci
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde 30-(2)’nci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 30-(3)’üncü
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde 30-(4)’üncü
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde 30-(5)’inci
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Çerçeve 30’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Geçici madde 1
üzerinde bir adet bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı kanun tasarısının Geçici 1 inci maddesinin 5 inci fıkrasının
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşacak mısınız?
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sınavsız uzman
yardımcılığına atanmanın hakka ve hukuka uygun olmadığı açıktır. Bu
adaletsizliğin ortadan kaldırılması için iş bu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
31’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
32’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
485 sıra sayılı yasa teklifinin 32. maddesinde geçen (Bakanlar Kurulu)
ibaresinin (Dışişleri Bakanı) olarak değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın
Genç. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 32’nci maddesiyle ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Aslında, yurt
dışında en fazla insanı olan, vatandaşı olan bir ilin milletvekiliyim.
Hepinizin inanmasını istiyorum ki Tunceli kadar yurt dışında vatandaşı olan bir
il yok. Bu vesileyle çok defalar da yurt dışındaki derneklerin, birtakım
cemaatlerin, Dersim cemaatlerinin düzenledikleri toplantılara katılıyorum.
Orada gerçekten, insanlarımızın çok büyük sıkıntıları var. İşte, maalesef,
bugüne kadar oradaki elçilikler, konsolosluklar bu insanlarımıza gerekli ilgiyi
göstermiyor, kapılarını kapatıyorlar. Ayrıca, bu vize meselesi bu
insanlarımızın canına tak demiş. Vize konusunda, maalesef, Hükûmet
hiçbir şekilde ciddi bir önlem almamıştır. Burada Ankara, İstanbul’a
gidiyorsunuz, vize almaya çalışan ve kuyrukta saatlerce bekleyen, eksi
10’larda, eksi 20’lerde bekleyen çok büyük insan kitlemiz var. Ayrıca, uzun
zamandan beridir yurt dışında olup da çocuğunun, torununun bir düğününe gitmeye
çalışan anneler, nineler, dedeler, maalesef vize alamamaktadırlar. Tabii, bu, insanların çok büyük sorunu. Bu insanların
sorunuyla maalesef ilgilenilmiyor.
Tabii ki böyle
bir kanunun yapılması, bence, çok geç kalınmış bir şeydir. Ama bunlarla ciddi
şekilde uğraşmak lazımdır. Bence, yurt dışında çalışan
insanlarımıza ayrı bir milletvekilliği kontenjanı vermek lazım Anayasa’da
değişiklik yaparak. Bugün 5 milyona yakın insanımız yurt dışındaysa
-Almanya’da, Fransa’da, İtalya’da bulunan, en fazla tabii Almanya’da- orada,
her bir nüfusa göre belli bir milletvekilliği vermekte bence yarar vardır.
Ben en son
Avusturya’ya gittim. Avusturya’da bir cemevi yapılmış
St. Pölten ilinde.
Gerçekten o cemevinin bahçesinin bir tarafında Pir
Sultan Abdal sazını göğsüne almış, bir yandan Hacı Bektaş
bir kucağında aslan, bir kucağında geyik tutmuş ve bir yandan da… Pardon, şu
anda ismi aklıma gelmedi de, onu da hatırlayacağım. Bu oluşum… O insanların o cemevini açmaya Avusturya Cumhurbaşkanı olan kişi gelmiş ve
o cemevinin açılışına 10 binlerce insan katılmış.
Avusturya Cumhurbaşkanı demiş ki: “Bizim, işte bu manzarayı bize çıkaran
insanlarla hiçbir farkımız yok. İşte, bakın, şurada oturan 10 binlerce insan,
bir farkımız yok. Bizim Alevi inançlı insanlarımızla ve bu düşüncedeki
insanlarla hiçbir farkımız yok ve ülke içinde, Avrupa Birliği içinde yaşamaktan
bir sıkıntımız yok ama maalesef sizin bazı insanlarınız, yöneticileriniz bu
güzelliği sergilemiyorlar.”
Onun için,
değerli milletvekilleri, “Şimdi bizi Fransa almıyor, Avrupa Birliğine karşı.”
diyor. “Avusturya, Avrupa Birliğine karşı.” diyor. Niye acaba karşı? Yani bunu
bir araştırma zahmetine insanlar katlanabiliyor mu? Katlanmıyor. Hükûmet… Şimdi, Tayyip Bey diyor ki: “Ben üç yüz memlekete
gittim, seyahat yaptım.” Keşke hiç seyahat etmeseydi. Şimdi, Türkiye devasa bir
ülke sayın milletvekilleri. Dışarıda büyük görünen güzel, hakikaten, büyük bir
ülke, kurumlarıyla, ordusuyla, yargısıyla, işte, vatandaşlarıyla ama bizim
yöneticiler oraya gidip de o konuşmaları yaptıkları zaman, o insanlarla
konuştukları zaman onlar da “Yahu demek ki bu devletin yöneticileri buysa, bu
devlette iş yok.” diyorlar. Yani dışarıdaki görüntüyü bazen… Bir insanı
dışarıda çok heybetli görebilirsiniz, bir güç görebilirsiniz ama onun içine
girdiğiniz zaman, onunla bir konuşma yaptığınız zaman bakıyorsunuz ki boş. Boş
olunca, ona göre değer veriliyor size. Dolayısıyla, işte bu görüntüler, bu
konuşmalar, bu davranışlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin de görüntüsünü
maalesef çok zayıflatıyor.
Biraz önce konuşan
arkadaş burada söyledi, işte yurt dışındaki o işçilerin kanını emen şirketler
var; KOMBASSAN’ı var, işte İhlas
Holdingi var veya başkaları var. Kime sırtını dayadı? Bugünkü siyasi iktidara
sırtını dayadı. Peki, o insanların niye parasını vermiyorsunuz? O insanlar,
bakın, ellerinde, avuçlarında ne varsa biriktirdiler getirdiler, aldılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu kanunları yaparken en azından bu
insanların da haklarını korumak lazım. Yani bu Deniz Feneri olayında bu kadar para geldi, kime gitti,
bunu kim koruyor? AKP’nin kuruluşunda bu para harcandı mı harcanmadı mı,
birtakım televizyon kanallarında bu para harcandı mı harcanmadı mı? Bunları
tespit edip, yurt dışında çalışan o insanların emeklerinin birtakım düzenbazlar
tarafından, soyguncular tarafından sömürülmemesi için burada Meclisin el
koyması lazım. Buraya bence bu konuda da ciddi bir hüküm
getirmek lazım.
Yurt dışındaki
işçilerimiz bizim oradaki temsilcilerimizdir, elçilerimizdir. Mesela orada
Avrupa Alevi Dernekleri Federasyonu diye bir federasyon var, devasa bir
federasyon. Gerçekten orada çok güzel fikirler üretiyorlar; bilime,
teknolojiye, Türkiye'nin geleceğine yönelik çok ciddi çalışmaları var. Ama maalesef
bunlar, zaman zaman konsolosluklara, elçiliklere
gittikleri zaman bunlara gerekli hiçbir ilgi gösterilmiyor. Ama birtakım
şeriatçı örgütler, bunlar, maalesef, işte özellikle Abdullah Gül Dışişleri
Bakanıyken bunlara çok büyük rağbet gösterdi.
Saygılar
sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi İç Tüzük’ün
86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere ve lehinde söz
isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Gerçekten önemli bir kanunu, gelecek açısından çok
değerli bir adımı birlikte attık ve sonuna geldik. Bu kanunun oluşmasında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çok yoğun bir katkı verdiğimizi ifade
etmeliyim. Ayrıca, Sayın Bakanlığın çalışmasını baz
alarak hazırladığımız kanun teklifini biz Türk dünyası başkanlığı merkezli,
kapsamlı düzenlemiştik, onunla Sayın Bakanlığın “Yurtdışı Türkler” diye bir
başka alanı da birleştirerek hazırladığı tasarıyla birleştirildi Dışişleri
Komisyonunda ve bugün “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar” başlıklı bir
başkanlık kurulmasının hukukunu birlikte tanzim ettik. Biz bunun bir ilk adım
olduğunu, bir başlangıç olduğunu, bunun mutlaka ileri zaman içinde Türk dünyası
gerçeğini ve bu gerçeğin gereğini yerine getirecek bir yapıya kavuşacağını ümit
ediyoruz, arzu ediyoruz. İleri zaman içerisinde bunun bir bakanlığa
dönüşeceğini, bunun bir zorunluluk hâlinde ülkemizin yöneticileri tarafından
gerçekleştirileceğini de ümit ediyoruz. Doğru bir iş yapıldığını, geç kalmış,
gerekli olan, yapılması gereken bir işin yapıldığını düşünüyoruz. Bu kanunun
çıkmasının yani “Yurtdışı Türkler Başkanlığı” adı altında, “Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı” adı altında bir kurumun kurulmasının, özellikle
dünyanın çok değerli bir bölgesinde yaşayan soydaşlarımız, akraba
topluluklarımız ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız açısından önemli bir
kazanım olacağını düşünüyoruz.
Bu kanunun
hazırlanmasında emeği geçen herkese, katkı veren herkese, özellikle Dışişleri
Komisyonunda bu kanunun birleştirilmesi için, tasarı ile teklifin
birleştirilmesi için oluşturulan Komisyonda katkı veren tüm arkadaşlarıma,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve kanun teklifi sahibi olarak çok
teşekkür ediyorum.
Bu kanunun
ülkemize, milletimize, tüm Türk dünyasına ve yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza hayırlı hizmetler sunmasını da diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum, oyumun renginin “evet” olacağını da ifade ediyorum.
Teşekkür eder,
saygılar sunarım efendim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum efendim.
İç Tüzük’ün
86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini belirtmek üzere ve aleyhte olmak üzere
söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından “Adamın
hiç lehte olduğunu gördünüz mü?” sesi)
Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın son oylamasında oyumun rengini belirtmek üzere aleyhte söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
“Lehte hiç oldu
mu?” dediniz. Çok haklı söylüyorsunuz çünkü AKP’nin hiçbir icraatının lehinde
konuşmam mümkün değil. Yani şimdi, burada üç seneye yakındır
şu kürsülerde konuşuyoruz, getirdiğiniz hiçbir yasa tasarısında fakirin,
fukaranın, işsizin hakkını korumadınız, memlekette ne kadar zenginin hakkını
korudunuz, ne kadar sömürü düzeni varsa onu korudunuz, ne kadar ihale
yolsuzlukları varsa onun üzerini örttünüz, devletin ne kadar malı mülkü varsa
onu satmak için her türlü kişilerle anlaştınız, bankaların büyük bir kesimini
özel kesime devrettiniz. Ondan sonra, kurumlar vergisini yüzde 30’dan da
yüzde 20’ye indirmek suretiyle Telekom’a senede 1 katrilyon lira vergi
avantajını getirdiniz, TÜPRAŞ’a 1 katrilyon lira
vergi avantajını getirdiniz. Tabii, onun için bunları gördükçe, bu memlekette
bu kadar işsizlik, sıkıntı olunca bunların halli konusunda bir icraat ortaya
gelmeyince bizim desteklememiz mümkün değil. Ben zaten şimdi bağımsız
milletvekiliyim. İktidar peşinde koşmuyorum, servet peşinde koşmuyorum. Ne için
koşuyorum? Bu milletin menfaati neredeyse onun peşinde koşuyorum.
Bakın, dün de
burada söyledim, bugün yine Libya’dan bir vatandaş telefon ediyor, diyor ki:
“Burada 350 tane işçi ortalıkta kalmışız.” Birileri kandırmış, götürmüş buraya,
adamların müteahhitler paralarını vermiyorlar. Orada
tabii ki birtakım güvenlik kuvvetleri de geliyor, adamlar cehennem hayatını
yaşıyor, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hakları korunmuyor. Geçenlerde bir
vatandaş gelmişti, Kosova’dan bir genç geldi, beni ziyaret etti, “Efendim biz
Kosova’daki Türkler olarak, orada Başbakan Arnavut ama bizim Tayyip Bey’in iyi
arkadaşı ama Türkler orada çok eziliyor. Arnavutlar her türlü üst makamlara
geliyor ama Türklere bir hak verilmiyor.” dedi. Bunları korumak sizin hakkınız
yani bu iktidarın hakkı yani bizim istediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
vatandaşları ve Türk ve bu ülkenin soyundan gelen insanların yurt dışında
menfaatlerinin korunmasıdır.
Ayrıca, işte, bu
yurt dışı işçileri en büyük sömüren kişiler en başta İlyas Holding. İlyas
Holdingi siz…
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – İhlas Holding…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Tasarruf Mevduat Fonu’na alındı, burada kanun geçti. Ben o zaman
Mecliste değildim ama son anda Tayyip Bey müdahale etti, Tasarruf Mevduat
Sigorta Fonu’ndan çıkarıldı ve bu insanlar alacaklarını alamıyorlar. Yani sizin
anlayışınızdaki bir iktidar eğer sizin de bir maddi, bir kişisel maddi bir
çıkar unsuru varsa, onun en haksız işlemlerini bile bir yasayla lehine
çevirebiliyorsunuz ama en haklı davaları da yasayla ortadan kaldırıyorsunuz.
Onun için, ben bu
kanuna aslında karşı değilim. Bu kanunun hazırlanmasına katkıda bulunan MHP
Grubuna da teşekkür ediyorum. Yalnız, bunda yetersizlik var; bir defa bakanlık
kurulması lazım burada, bir. İkincisi, yurt dışında çalışan
işçilerimize ayrı olarak, onlara bir milletvekili kontenjanının verilmesi
lazım. Bana göre, Anayasa değişikliği yapıyorsanız, işte, yurt dışındaki
işçilere ait, 550 milletvekilinin üzerine ilave edilebilir veya 550
milletvekili içinde bir 50 milletvekili yurt dışında çalışan işçilere tahsis
edilebilir. Orada, işte vize kolaylıkları sağlanması lazım, Hükûmetin
bu konuda çaba sarf etmesi lazım. Yine, yurt dışında çalışıp da paraları
birtakım insanlar tarafından gasbedilen insanların da
ceza kanunlarına en ağır hükümler konulmak suretiyle bunların tahsilini
kolaylaştırmak ve şu anda zimmetine geçiren o kişileri de en ağır şekilde
cezalandırmak lazım ama nerede? Bir bakıyorsunuz, geçmişte Cemil Çiçek’le bir KOMBASSAN’da mahkûm olmuş kişi yan yana yürüyorlar, işte,
cuma namazındalar. Böyle olunca tabii vatandaşlar, kim bunların üzerine
gidebilir? İşte, hakları bu kadar gasbedilmiş
vatandaşlarımızın maalesef Türkiye’de menfaatleri korunmuyor. İşte, Erdoğan…
Ören’le özel ilişkiler var, ekonomik ilişkiler var. Onun vatandaştan haksız
olarak topladığı paralar maalesef bu AKP İktidarının çıkardığı kanunlar
sırasında üzerine bir servet olarak yatırılması sağlanıyor. Böyle bir
zihniyetin olduğu bir iktidarın hazırladığı bir kanun tasarısının özünde
hedeflenen, korunması gereken kitle kim?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Elbette ki, kendine yakın olan, kendilerine zihniyet olarak yakın
olan ve kendilerine ekonomik yönden katkı sağlamaya çalışan kişilerin
hedeflendiği açıkça görülmektedir.
Ben, gerçekten,
yurt dışında çok sıkıntı içinde yaşayan bu insanlarımızın Türkiye’de özellikle
şimdi, son zamanlarda artık yurt dışında çalışan işçilerimiz çok büyük sıkıntı
çekmektedir. Devletin, burada, Türkiye’ye gelip yerleşmek isteyen bu
vatandaşlarımıza konut temini konusunda, sanatlarının icrası konusunda yardımcı
olması gerektiğine inanıyorum, çocuklarının Türkiye’de okutulmasına birtakım,
işte, burslar sağlanması gerektiğine inanıyorum. Dolayısıyla bu eksik
taraflarına rağmen böyle bir kanun çıkmasını yine de olumlu görüyorum.
Saygılar
sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 199
Kabul : 193
Ret : 5
Çekimser : 1
(x)
Böylece, tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Devlet Bakanı Faruk Çelik teşekkür konuşması yapacaklardır.
Buyurun Sayın Bakan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önemli
bir tasarıyı yasalaştırmış bulunuyoruz. Bu yasa ayrımcı değil birleştirici bir
yasadır. Bu yasa ile soyuttan somuta geçiş sağlandı. Yani genelde şöyle ifade
ederiz: Bir işle ilgileniyor musun? İlgileniyoruz. Bu geniş kavramdan,
“ilgileniyorum” noktasına gelmiş bulunuyoruz şu anda. Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarıyla artık “ilgileniyoruz” anlayışı geride kalıyor,
“ilgileniyorum” noktasına getirmiş bulunuyorsunuz, bulunuyoruz hep birlikte.
Şimdi, bir işin
birden fazla sorumlusu varsa, o sorunlar yumağının nasıl geliştiğini hepimiz
biliyoruz. Bu yasa ile artık bir merkezden yurt dışındaki vatandaşlarımızın,
akrabalarla kültürel ilişkilerimizin geliştirilmesi sağlanmış olacak.
Dolayısıyla bir merkeze kavuşmuş oluyor tüm bu büyük coğrafyadaki sorunlar,
talepler yumağı.
Bu, kurumlar
arasında, bakanlıklar arasında bir çatışma kesinlikle değildir çünkü yurt
dışındaki vatandaşlarımızın Türkiye’yle ilişkilerinde, Türkiye’yle
ilişkileriyle ilgili sorunları burada arkadaşlarımız ifade ettiler. Bu
sorunların çözümünde artık gecikmeler olmayacak bu koordinasyon göreviyle seri
olarak sorunların çözümü gerçekleştirilecek.
Bir de, tabii,
düşünmemiz gerekiyor, artık yurt dışında işçi göçü olarak bulunan
vatandaşlarımız 50’nci yılını doldurdular. Dördüncü kuşaktan bahsediyoruz,
dördüncü kuşağın, bizim vatandaşımız olan bu insanların, bu çocukların, bu
gençlerin, tabii ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak sahiplenilmesinden
daha doğal ne olabilir? Bir an için düşünelim, hangi ülke kendi insanına sahip
çıkmıyor ki! İmparatorluktan cumhuriyete geçiş neticesinde büyük coğrafyaya
yüzyıl önce hitap eden bir ülkenin, bu coğrafyalardaki gerek kültürel mirası
gerekse akraba toplulukları ve özellikle de vatandaşlarla ilişkilerinde
duyarsızlığı söz konusu olabilir mi? Tabii ki olamaz. Onun için, bütün gruplar
burada “geç kalınmış bir düzenleme” diye ifade ettiler, ben de aynen
katılıyorum ama gecikmeli de olsa bunu birlikte başardık, birlikte
gerçekleştirdik.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Yine burada ifade
edilen Roman vatandaşlarımızla ilgili ve Alevi vatandaşlarımızla ilgili gerçekleştirdiğimiz
çalıştayların ve çalışmaların doğru bir düzlemde
yürüdüğünü ve doğru bir zeminde mesafe katettiğimizi
de ifade etmek istiyorum. Bu konuyla ilgili bir sıkıntı yaşamadığımızı da ifade
ediyorum. Özellikle Roman vatandaşlarla ilgili yarın İçişleri Komisyonunda bir
ayrımcılığı ortadan kaldıran bir düzenlemeyi ele alıyoruz. Alevi
vatandaşlarımızın talepleriyle ilgili de önemli bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.
İnanıyorum ki o sorunların da hep birlikte çözüme kavuştuğunu göreceğiz.
“Yurtdışı Vatandaşlar
Danışma Kurulu” diye bir birim var çıkardığımız yasada; burada ifade edilen,
çeşitli vesilelerle yurt dışında seyahatte bulunan milletvekillerimize iletilen
bazı sorunların çözümüyle ilgili SPK Başkanı da bu Kurulun içerisinde
bulunuyor. Dolayısıyla yurt dışındaki tüm sorunların çözümüyle ilgili bu
koordinasyon görevini üstlenen bu yeni birim, bahse konu, burada ifade edilen
sorunların da ortadan kaldırılmasıyla ilgili gerekli birimlerle yoğun bir çaba
ve çözüme dönük temaslar içerisinde olacak.
Değerli
milletvekilleri, bugün -dün bir saat, bugün üç saat- dört saatlik bir zaman
dilimi içerisinde çok önemli bir yasa tasarısını yasalaştırdık. Bu örnek
davranışın diğer yasa tasarıları için de umarım ki gerçekleştiğini hepimiz
görürüz.
Bu güzel çalışmaya
katkı sağlayan, başta AK PARTİ grup başkan vekilleri ve tüm milletvekillerine,
CHP grup başkan vekilleri ve milletvekillerine, Milliyetçi Hareket Partisi grup
başkan vekilleri ve milletvekili arkadaşlarımıza, BDP milletvekillerine ve
bağımsız milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Yasanın ülkemize,
milletimize, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza, Türkiye’ye ümit bağlamış
olan bütün dost ve akrabalara hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
5’inci sırada yer
alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/769) (S. Sayısı: 486) (x)
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
486 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mithat Melen,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Melen. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 486 sıra
sayılı Yasa Tasarısı’yla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Önce şununla başlamak lazım: Aslında bir ülkeyi gerçekten süper
güç hâline getiren bizim anladığımız anlamda hiçbir şey değil yani ne ordusu
belki ne başka, ekonomik gücü; aslında bir ülkeyi süper güç hâline getiren
eğitim düzeyi ve bilim düzeyi. Biz bunu yavaş yavaş
anlamaya başladık. Mesela, bugün dünyayı yönettiğini zannettiğimiz birçok
ülkenin yönetimlerinin arkasında bile büyük üniversitelerin ve büyük bilim
adamlarının olduğunu görüyoruz. Çok daha fazla araştırma yapıp çok daha fazla
piyasayla entegre, çok önemli bir yapı bu. Bunu
kavramış olmak 21’inci yüzyılı belki kavramış olmakla ilgili. Onun için, genel
eğitim düzeyi çok ciddi bir mesele.
Şimdi, Türkiye’de
genel eğitim düzeyiyle ilgili önemli sıkıntılarımız var. Bir kere, her zaman
şunu söylemekte yarar var ki, Türkiye’de önce ilköğretim ortaöğretime
hazırlamıyor, ortaöğretim yükseköğretime hazırlamıyor, yükseköğretim de hayata
hazırlayan bir eğitim veremiyor. Bir kere, bunun ciddi sıkıntısı içerisindeyiz.
Bunu defalarca dile getirmeye çalışıyorum. Çünkü bu, gerçekten bizim en önemli
meselelerimizden birisi. Onun için, piyasayla irtibatı kurmayan, piyasayla
ilişkilendirilmeyen bir eğitim yapısı piyasaya hizmet edemiyor, ülkeye doğru
dürüst hizmet edemiyor, hatta biraz önce söylemeye çalıştığım, insanlığa hizmet
edemiyor.
Bunda da ekonomi
kavramının çok ciddi bir şeyi vardır yani “eğitim ekonomisi” diyelim. Eğitim
ekonomisiyle bir türlü ilişkilendiremedik yapımızı, üniversite yapımızı da
hatta ondan önce ilk ve ortaöğretim yapımızı da ilişkilendiremedik. Bunu yapamıyoruz.
Bugün ne YÖK’te ne Millî Eğitim Bakanlığında bu konuda çok çalışanın olduğunu
zannetmiyorum. Hatta, Türkiye’nin iki tane en önemli
konusu olan sağlık ve eğitim konularında, sağlık ve eğitim ekonomileri
konularında ciddi bir çalışma da yapmıyoruz. Yapmadığımız için de bugün bu
sıkıntılarla hep karşı karşıyayız.
(x)
486 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Çünkü, dünya ile rekabet etmenin tek yolu, yüksek düzeyde insan kaynağı
yetiştirmenizle ilgili. Yüksek düzeyde insan kaynağı da 21’inci yüzyılın bence
ana fikri. Artık bundan sonra bilgi belki ulaşılabilecek bir yerde, ama bilgiye
ulaşıp onu kullanmak, yani analizden senteze geçmek çok ciddi bir mesele hâline
geldi. Bunu da dünyada yapan ülkeler ileri gidiyorlar, bunu da yapmakla hem
sanayilerini hem endüstri düzeylerini hem hizmet düzeylerini en fazlaya,
azamiye çıkarıyorlar, yükseltebiliyorlar.
Şimdi, yabancı
dil meselesi. Artık dünyada İngilizce bilmemek diye bir şey söz konusu değil. Artık herkes bu konuda hemfikir. Yani, biz bu işi beğenelim
beğenmeyelim ama mesele öyle bir hâlde ki, yabancı dil önemli hâle geldi ve
birinci sıraya yerleşti ister istemez ve bu da ister istemez, belki o bilim
hâkimiyetinden, o konuda çok yayın olmasından, çok araştırma olmasından dolayı
İngilizce çok birinci plana çıktı, mecburen. Şimdi, bunu yakalamamız lazım
bizim. Mesela lise ve ortaeğitimimizde daha onu yeni
kavramaya başladık yabancı dili öğretmek için ama bu arada Türkçeyi öğretmek
için bazı şeyleri de kavramamız gerekiyor, onu da doğru dürüst yapamadık.
Bugün, doktora talebelerimin -benim bile- doğru dürüst Türkçe yazmadığını
söylemem herhâlde çok yanlış olmaz ama bunlarla gerçekten uğraşmamız gerekiyor
çünkü eğitime sadece gayrisafi millî hasıladan ayrılan
veya yurt içi hasıladan ayrılan payı biz çok önemseyerek düşünüyoruz. Doğru, o
pay belirli bir ölçü, Türkiye'de o pay dünyayla mukayese ederseniz az,
gayrisafi millî hasılanın resmî olarak yüzde
3’lerindeyiz ama dünyada daha büyük, bugün, Amerika Birleşik Devletleri bile
çok yüksek paylara sahip. Fakat sadece maddi olarak değil bu işin niteliğiyle
de uğraşmak çok önemli yani eğitimin niteliği de çok önemli. Şimdi, mesela
üniversite, 1,7 milyon öğrencimiz var üniversitelerde. Peki, hiç niteliği
tartışıyor muyuz, üniversitelerin niteliğini? Dünyayla rekabet edebilecek
üniversite düzeyine ulaşabiliyor muyuz veya eğitim düzeyine? Zor. Bazen de
araştırma konusunda, dünyadaki belirli indekslere belirli eserlerin yazılması,
çıkması da, birkaç üniversitemizin de belirli birkaç başarısı da, biz
zannediyoruz ki bu konuda başarılı olduk; hayır.
Şimdi, Avrupa
Birliğinden bahsederken, dünyayla rekabet etmekten bahsederken eğitim konusuna
çok ciddi eğilmeyen bir ülke hâlindeyiz ve en az buna da dikkat eden biz
Türkiye Büyük Millet Meclisiyiz, eğitimle ilgilenmiyoruz, ilgilenmemek belki
bizim işimize geliyor çünkü kolaya gidiyor.
Bugün ben bunları
konuşurken burada, Türkiye'de -geçen sefer de aynı şeyleri söyledim, tekrar
gibi olacak ama- 2 milyon çocuğumuzu kursa gönderiyoruz. Bir kere, bu, bu işi
beceremediğimizi gösteriyor ortaöğretimde. Ne demek kurslar? O zaman, bu devlet
niye bu eğitimi veriyor veya neresinde yanlış yapıyoruz? Hatta,
öyle bir hâle geldi ki kamu sınavına girmenin de kursu var, müfettiş olmanın da
kursu var. O zaman, bir yerde, biz çok ciddi bir biçimde yanlış yaptık.
Kurslarla bu işi götürmek, bu işin beceremeyeceğimiz bir tarafı olduğunu
gösteriyor. Anlamadım, bu kurs meselesini ben bir türlü izah edemiyorum. Orada
bir sanayi doğduğunu düşünüyorum ama o sanayiyi, o endüstriyi belki doğrudan
okula çevirmek ve niteliği yükseltmek lazım. Yoksa bir taraftan burada formal eğitim verip öbür taraftan kurslarla bu işi
götürmenin epeyce ve ciddi bir biçimde hata olduğuna inanıyorum. Ama yine,
bakın, dünyadaki bazı rakamlar var. Şimdi, bir üniversitede, normal, Amerika
Birleşik Devletleri’nde, aşağı yukarı öğrencilerin 25 bin dolar civarında bir
katkıları var sisteme, 10 bin dolar da yine masrafları var, kitap defter, falan
filan gibi; 35 bin dolar. Şimdi, yılda 35 bin dolar bir öğrenciden yaklaşık
para alıyorsunuz demektir. Ne yazık ki Türkiye’deki rakamlar da aynı, özel
üniversitelerde, çok pahalı bir eğitim, ekonomik bir eğitim değil bu.
Bir de niteliği
düşünürseniz, o da çok değil. Bunun matematik hesabını yapmak lazım. 100 bin
öğretim üyemiz var toplam, araştırma asistanları dâhil. 73 milyonluk bir ülkede
100 bin öğretim üyesi çok az. OECD indekslerinde, araştırma sayısında maalesef
bir türlü ön plana geçemiyoruz. Hatta, öyle okullar
var ki -buna özel okullar da dâhil- kardiyoloji okumadan tıp fakültesinden
mezun olan doktorlar var. Bunları dile de getiremiyoruz. O YÖK sisteminin bunu
denetlemesi için öyle bir yük yüklemişiz ki YÖK sisteminin üzerine, YÖK de ne
yapacağını bilmiyor zaten, o da zor durumda, hakikaten zor durumda çünkü nitelikle
bir türlü uğraşmadığınız bir yapı. Yani ne kadar fazla öğrenciyi üniversiteye
alırsanız o kadar daha politik yatırım yaparsınız gibi bir yanlış
içerisindesiniz. Hâlbuki, gençlere yatırdığımız
paranın her gün denize atılmış boş bir para olduğunu zannetmeyin, bir gün o
dönecek bize. Ama, bir türlü, şu eğitim konusundaki
ağırlığımızı veremedik. Bence çok önemli bir yasa görüşüyoruz şimdi ama çok az
ilgileniyoruz yasayla yani genelde ilgilenmiyoruz -bu, beni dinleyin,
dinlemeyin anlamında da değil- ama eğitim konusunda biz, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak haddinden daha fazla önem vermek zorundayız. Niye? Bir kere,
burada 75 tane öğretim üyesi var, akademisyen var. Biz, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi akademisi bile kuramadık kendi
personelimizi yetiştirmek için. Çok önemli bir katkı olurdu çünkü personelimizi
görüyoruz yani dünyayla rekabet edebilecek personel mi? Bugün, Amerika
Kongresinin elinde 700 tane uzman var kullanabileceği, her konuda. Bizdeki
uzmanların düzeyini biliyoruz ama onların hep kabahati bizim çünkü bu eldeki
kaynakları en verimli biçimde kullanmak bizim işimiz, görevimiz, onu
beceremiyoruz. İşte, hep nitelikten bahsettim.
Şimdi, bu
yasalara, bu yasa tasarılarına gelelim. Burada da nitelik dışında her şey var,
nitelikle ilgili bir şey yok. Özellikle teknolojisi yüksek bir Alman
üniversitesinin kurulmasına karşı çıkmak mümkün değil ama düşünün ki
Türkiye’de, yabancı dil öğrenmeden yabancı dilde eğitim yapma yanlışı var. Ben
bunu kendi kendime hissettim hep. Niye? Ekonomiyi İngilizce okutuyorsunuz
“Federal Reserve”ü öğreniyor çocuk, Merkez Bankasını
bilmiyor, 1211 sayılı Kanun’u bilmiyor. Belki siz de bilmiyorsunuz ama
cebinizdeki paralara bir bakın, üzerinde ne yazıyor? 1211 sayılı Kanun, Merkez
Bankası Kanunu.
Şimdi, çok ciddi bir şey bu. Onun için, bu eğitim meselesinde ve özellikle üniversite
meselesinde çok iyi bir biçimde, başka bir bakış açısıyla durmamız gerekiyor. O
da şudur: Daha fazla üretmeye dönük, daha fazla hayata dönük, daha ayağını yere
basan ve piyasada iş sağlayan bir yapı. Hâlbuki, o
ikisi arasında hiçbir ilişki olmadığı için, piyasada iş bulmaya dönük bir yapı
yok. Bugün hepimizin kapısında binlerce işsiz, üniversite mezunu insan var. Bu
onların hatası değil, bizim hatamız.
Şimdi, bakın,
burada da aynı şeyler var. Eğitim fakülteleri açıyorsunuz bu okullarda, bu
eğitim fakültelerinin çocukları şimdiden işsiz dört sene sonra. Böyle bir
düşünce olabilir mi? Hiç araştırmadan bu yapılabilir mi? Ama bunu siyasi
olarak, “Evet, bu üniversiteleri geçirdik, Türkiye’de üniversite sayısı yüz
elli beşe çıktı, aman çok mutluyuz.” Hayır.
Bir kere öğretmen
bulamıyorsunuz. Türkiye'nin en önemli sıkıntısı öğretmendir, en önemli
sıkıntısı öğretmendir. Bu özel okullar bu öğretmenleri oradan alacaklar, yüksek
para vadedecekler, üç gün sonra da öğrenci
bulamadıkları için o hocaları kapı dışarı bırakacaklar. Bunlar benim
tecrübelerim, bunları bilerek söylüyorum ve onun için çok önem veriyorum bu
işe. Yoksa, “Bu kanunları çıkarmayalım…” Hele bir
öğretim üyesinin “Üniversite kurmayalım.” demesi mümkün mü? Mümkün değil ama
kafamızın dibine şunu kazıyalım: Artık Türkiye 21’inci yüzyılı okumak
istiyorsa, dünyayla rekabet etmek istiyorsa, “büyük Türkiye” lafları etmek
istiyorsa bu işlerle uğraşmak zorunda, önce nitelikle uğraşmak zorunda Türkiye
ve Türkiye gerçekten bu çağı atlamak istiyorsa gençlerini iyi eğitmek zorunda.
Bizim onu doğru dürüst şu ana kadar yaptığımıza inanamıyorum. Hâlâ Türkçe
öğretemediğimizi bile görüyorum. Bu konuda oturup düşünmemiz lazım.
Şimdi, gerçekten
bu yasalarda, mesela mütekabiliyet esası var. İşte Almanlar orada Türk
üniversitesi açacaklar, biz burada bunu açacağız. Ama bence daha önemli bir şey
var, daha Türkçe bilmeden Almanca eğitim. Bence ondan başka önemli şeyler var,
imtihansız girmek bu okullara. Efendim, buna da bir karar verin. Hâlâ bir karar
veremiyorsunuz. Neredeyse 1,5 milyon çocuk sokaklarda: “Bugün mü imtihan
olacak, yarın mı imtihan olacak, o puan böyle mi, bu puan böyle mi?”
Bakın, hakikaten
bu Türkiye Büyük Millet Meclisi bir şey yapmak istiyorsa ve tarihe geçmek
istiyorsa, gelin, bu sistemi yeni baştan kuralım, bunu düzeltelim, bu böyle
olmuyor ve bunun üzerinden de spekülasyon, politik şey
yapmayalım çünkü politik olarak yaklaşıyoruz. Maalesef üniversiteler de politikayla
uğraşıyor, her gün bir dert ama öğretim üyeleri de intihar ediyor, çok dikkat
edin, işleri ağır. Onun için, oturalım, bu işi ciddiye alalım. Böyle, alelacele
hazırlanmış, hiç ciddi olmayan… Mesela, vakıf… E, Anayasa’nın 130’uncu maddesi
vakıfların para kazanamayacağını söylüyor. Nasıl peki, kâr etmeyecek de bu okul
ayakta kalacak? Kendi kendinizle çelişki içerisindesiniz. Hiç okul işletmediniz
herhâlde, orada da durmadınız. Eğitim para -hem ağır para, ciddi para- kaliteli
personel para. Bugün sadece okulun öğretim üyelerinden bahsediyorsunuz,
okulların yönetimleri dökülüyor Türkiye’de, bütün okulların yönetimleri
dökülüyor, üniversitelerin başta olmak üzere. Şurada baktım kadrolara, tüm
Türkiye’de 16 tane mi, 18 tane mi plancı varmış bizim YÖK sistemi içinde, 16
kişi planlayacakmış. Yazık! 16 kişi bu sistemi planlayacaksa hiç olmazsa… 16
kişi diyoruz ama…
Bakın, gelin, hep
birlikte bunu bir kere daha düşünelim, bu sistemi yeni baştan kuralım. Yoksa, burada her gün kanun çıkarırız. Geçen gün İtalyan Üniversitesi,
yine bu Vakıf Üniversiteleri Kanunu… Ama bunları da hep siyaset içerisinde
konuşuyoruz, hep siyaseten bunları mütalaa ediyoruz, işte “O ona yakın, bu buna
yakın…” Bir kere, o rektör seçimleri, o dekan seçimleri... Bunları
değiştirmek lazım. Bir rektörün, bir dekanın, gerçekten, oturup
siyasetle uğraşmaması lazım, bilimsel işlerle uğraşması lazım, bir okulun
müfredatıyla uğraşması lazım, bir üniversitenin müfredatıyla uğraşması lazım
ama yok, ayakkabı satın alınmasıyla uğraşıyor. Devamlı da yargılanıyor
üniversitelerimizdeki yöneticiler. Bunları yeni baştan düzenlemezsek bu işi
çözemeyiz ama burada devamlı bu kanunları geçiririz.
Bakın, bizim
arkadaşlarımız buraya çok güzel muhalefet şerhleri de koymuşlar. Doğru, onlar
doğru ama hiç çözüm de bulamıyoruz bunlara. Yarın yine buna
benzer üç tane daha üniversite için ve bazen parasal kısıtlamalar getirerek
-yok, işte, 15 milyonu bulmayan vakıf kuramaz ama 10’u bulan vakıf kurar gibi-
veya vakıf üniversitesinin dışında diğer sistemleri araştırıp yeni bir
yapılanma içerisinde yine önümüze bazı kanunlar gelecek ve bunları geçireceğiz
ve bunları sonra söyleyeceğiz “İşte yüz kırk yediye çıktı, yüz kırk sekize
çıktı okul sayısı.” diye. Ama bundan kim zarar görecek biliyor musunuz?
Biz, endüstrimiz, kalkınmamız. Mesela çok ilginç bir rakam var; kalkınmaya,
doğrudan kalkınmaya, insan kalkınmasına öğretimin katkısı gibi. Öğretim düzeyi
arttıkça kalkınma hızı daha fazlalaşıyor bilimsel olarak yani eğitim düzeyi
yüksek yerlerde kalkınma hızı daha fazla, ekonomik gelişme daha fazla, sosyal
büyüme çok daha fazla -matematik rakamlar bunlar- ama bunu sağlamak için önce
bizim bu konulardaki yapımızı ve kafamızı değiştirmemizde büyük yarar var. Daha
ekonomik bakmamız lazım buna yani verimliliği daha yüksek, katma değer üreten,
piyasayla ilişkisi olan bir yeni eğitim yapısı.
Bugün bir
üniversite -bölgesel üniversiteler var- kendi bölgesindeki hayvan hastalıkları
sorununu çözemeyen veteriner fakültelerine sahip. O zaman niye kurduk orayı?
Niye buraları takviye etmiyoruz? Niye dünyayla entegre olmaya
çalışırken kendi yapımızı, bilimsel yapımızı değiştiremiyoruz?
Değiştirebilmemiz lazım ama bu sadece yasayla da değil, onu da biliyorum,
kafalarımızı değiştirmekle ilgili ama bu eğitim işini ciddiye almak lazım;
belki tarihe geçmek o demek. Türkiye eğitim konusunda çok ciddi adımlar
atabilirse, dünyaya uyumlu, yüksek teknoloji kullanan, katma değeri
yüksek üretim yapabilen yeni nesiller, insan gücü yetiştirebilirse ve elindeki
insan gücünü de kaptırmazsa… Çünkü o da önemli bir şey. Bütün sizin kaliteli
insanlarınız yurt dışında -daha fazla cazip geliyor- çünkü onların da kıymetini
bilmiyoruz, hep itişmekle ilgili bu, birbirimizle itişmekle. Onun için, bu
kanunlara “hayır”, “evet” demek de çok önemli değil ama ben ve partim olarak düşünüyoruz
ki bu sistemi yeni baştan gelin ele alalım ve bu konuda fazla da birbirimizle
çatışmadan hakikaten Türkiye’ye önemli bir miras, eser bırakalım.
Bir kere,
oturalım, önce YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığında bu araştırma ünitelerini
artıralım. Türkiye Büyük Millet Meclisinde de bu araştırma yapısını kurmamız
lazım, yepyeni bir yapıya kavuşturmamız lazım ki Türkiye Büyük Millet Meclisi
toplumun önünde olsun. Burada da araştırmaya dönük hiçbir şey yok ve ileriye
dönük hiçbir şey yapmıyoruz, günü idare edip belirli kanunları geçirmeye
çalışıyoruz. Hâlbuki Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplumun önünde olması
lazım, toplumun sorunlarını çözmesi lazım, sorunlar olduktan sonra onlarla
uğraşmaması lazım. Bunun için de aslında imkân var, bakın para da var, insan da
var Türkiye’de kullanabilecek. Ama hep o helvayı yapacak birilerine ihtiyaç
var, o da bizleriz. Hiç bundan da ben yüksünmüyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Melen.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Engin Altay, Sinop
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Altay. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 486 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, görüştüğümüz kanun, İstanbul’da bir Türk-Alman üniversitesi
kurulmasını öngören, bunu tanzim eden bir kanun. Şimdi, sanıyorum, Almanya
Başbakanının ayın 29’unda Türkiye’ye yapacağı ziyaret öncesi düşünülmüş bir
jest mahiyetinde de bu akşam Genel Kurula getirildi.
Şimdi, Merkel’e jest yapma konusunda benim tereddütlerim var, hak
etmediğini düşünüyorum. İmtiyazlı ortaklık tezinde ısrar eden, bize ta
oralardan akıl öğreten, “Limanları Rumlara açın.” diyen, vize kapalılığını
ısrarla sürdüren, 35 fasıldan 7 faslın görüşülmesini zinhar reddeden, bırakın
görüşülüp de reddedilmesini, görüşülmeden “Görüşülmesi mümkün değil.” diyen bir
Başbakan geliyor. Biz de 2008’de imzalanmış bir uluslararası anlaşmayı şimdi
burada geçireceğiz, sizlerin, belki bizlerin oylarıyla ama sanıyorum, Sayın
Başbakan da buna pek razı olmaz.
Şimdi şuradan
okumak istiyorum. Başbakan Almanya ziyareti dönüşü 12/2/2008’de
AKP Grubunda konuşuyor, Türk-Alman ilişkilerinden bahsediyor. Şu bölümü okumak istiyorum, dikkatinize sunmak istiyorum:
“Türkiye’de nasıl Alman dilinde eğitim veren okullar varsa ve yakın zamanda bir
veya iki tane Alman üniversitesi kurulması planlanıyorsa Almanya’da da hem
Türkçe hem Almanca eğitim veren kuruluşlar niçin olmasın derken aynı samimi
düşünceyi dile getirdik.” diyor, Başbakan böyle dertleniyor, “Ama Türkiye’ye döndükten
sonra ve son gün anladım ki bunlar bunu anlamamakta direniyorlar. Niye
direniyorsunuz? Bundan niye korkuyorsunuz? Bundan daha tabii ne olabilir? Bunu
farklı noktalara çekmek kimseye bir yarar sağlamaz.” Recep
Tayyip Erdoğan.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, tabii biz yükseköğretimde okullaşma oranının süratle
artmasından yanayız, onda hiçbir tereddüt yok, değişik ülkelerle ortak
üniversitelerin kurulmasında hiçbir tereddüt yok ama Almanya’nın bize tavrını,
bizzat Başbakan bu konudaki tavrını şikâyet ediyor, size grupta dert yanıyor,
siz şimdi, 29’unda Merkel gelecek diye burada bu
üniversiteyi geçiriyorsunuz.
Bunu ben
demiyorum ki reddedelim, asla olmasın demiyorum. Sayın Milletvekilim söyledi:
Mütekabiliyet diyoruz, karşılık diyoruz. Almanya’da 3 milyon Türk yaşıyor
canım! Türk-Alman üniversitesi önce Almanya’da lazım. Elbette
Türkiye’de de olsun, onların o engin teknolojilerinden ve tecrübelerinden
istifade edelim.
Bu yanlış.
Zamanlama olarak getirdiğiniz bu tasarıyı doğru bulmuyorum. Bu üniversite karşılık
esasını içermiyor, Almanya’da muadili açılmıyor. Bütün ekonomik yükü Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti çekecek. Almanca eğitim yapan
kurumlardan mezun olanlara yüzde 50 kontenjan sağlayarak hep yaptığınız gibi
yine Anayasa’ya aykırı bir iş tutuyorsunuz.
Kadro
cetvellerine bakın, profesör, doçent, yardımcı doçent sayısı oldukça zengin
-nasıl olacaksa, o kadar kadro nasıl temin edilecekse- ama araştırma görevlisi
sayısı bakımından oldukça güdük. Bunu nasıl ayarlayacak YÖK? Gerçi YÖK’ün bir
şey yaptığı yok da -yokluğu varlığından beter, varlığı yokluğundan beter bir
acayip kuruluş- bu da çok anlaşılır değil, mantıklı değil, objektif değil. Bu
kadar profesör ve doçenti uzaydan getirmeyeceğinize göre -oldukça yüklü bir
sayı- mevcut üniversitelerimizdeki birçok işi de aksatacaksınız. Yapıcı
muhalefet diyordunuz, işte bak, yapıcı yapıcı
söylüyoruz. Bunlar bizim çekincelerimiz sayın milletvekilleri.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bugün ve yarın 1’i devlet, 6’sı vakıf üniversitesi olmak
üzere 7 üniversite kuracağız bu Mecliste, 7 üniversitenin kanununu görüşeceğiz.
Hep söyledik, hemen hemen sekiz
yıldır söyleyip duruyoruz, eğitim politikanızda ne insan gücü planlamanız var
ne akademik kadro planlamanız var ne bütçe planlamanız var ne öğrencilerin
barınma, yurt, iaşeyle ilgili sorunlarının çözümüne yönelik ciddi planlamanız
var ne üniversite-piyasa ilişkileriyle ilgili bir planlamanız var ne de mesleki
teknik öğretime yönelik bir planlamanız var. Yani bir yükseköğretim
sisteminin yürümesi için olması lazım gelen bütün planların hiçbiri elinizde
yok ve siz bu plansızlıkla, bu koordinasyonsuzlukla yükseköğretimi yürütmeye
çalışıyorsunuz.
Şimdi, bakın,
mevcut 45 vakıf üniversitemiz var, bugün ve yarın 6 tane daha kuracağız ve bu
sayı 51 olacak. 2009 Kasımında kanun tasarılarına yazdığınız gerekçede “123 bin
öğrenci vakıf üniversitelerinde okuyor.” diyorsunuz, tam iki ay sonra başka bir
sıra sayıda, kanun tasarısında “166 bin öğrenci vakıf üniversitelerinde
okuyor.” diyorsunuz. Arada büyük bir fark var, yüzde 34’lük bir fark var. Yani
bana göre -bütün eleştirilerim bir yana da- eğitimde gelişme şöyle dursun,
sizin doğru dürüst bir eğitim envanteriniz ve
istatistiğiniz yok. Hükûmetiniz yok sayın
milletvekilleri, sizi tenzih ederim. Elbette, ben ve partim vakıf üniversiteleri
açılmasın demiyoruz ama sırf “mış” olsun diye
-Türkiye'nin huyudur bu- “mış” olmak için, yapmış
gibi, gitmiş gibi, almış gibi; mış, mış, mış… Dostlar alışverişte
görsün hükûmetidir sizin Hükûmet.
Şimdi, bakın, bu
vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğunda, sayın milletvekilleri, eğitimin
niteliği düşüktür. Şimdi, şurada sorsak hiçbir sayın milletvekili hiç
düşünmeden marka değeri taşıyan beş tane vakıf üniversitesinin adını peş peşe
sayamaz. Sayamazsınız Sayın Bakanım. Şimdi, elbette devlet üniversitelerinde
çok iftihar ettiğimiz üniversitelerimiz var. “Kâr amacı gütmez” vakıf
üniversitelerinin ana fikri. Billboard’larda reklam: “İstanbul’un
merkezindeyiz.” Şimdi bak, bak! “Vakıf üniversitesi kâr amacı gütmez.”
Billboard’da ne reklamı bu? “İstanbul’un merkezindeyiz. Bize gel.”
Şimdi, bunlar hep
kurulurken der ki: “Efendim, biz burslu çocuk okutacağız.” Oysa burslu, ücretli
kontenjanlar arasında müthiş bir uçurum vardır. Vakıf üniversitesinde ücretli
okuyanlar çok düşük puanlarla girer. Örneğin, burslu öğrencinin 366’yla girdiği
hukuk fakültesine ücretli öğrenci 291’le girer. Sümeroloji bölümü bile 294’ten
aşağı öğrenci almaz.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, iş şuraya gidiyor, gitti zaten de: Biz hep diyoruz ya, ilk ve
ortaöğretimde bölgeler arası, iller arası hatta okullar arası nitelik
eşitsizliği var, nitelik farkı var. Şimdi, yükseköğretimdeki bu
üniversitelerimiz için de artık bunu söylemek durumundayız. Tabii, bazı vakıf
üniversiteleri ile de mahalle mektepleri anlayışına zımni bir dönüş yapıldığını
ben düşünüyorum.
Şimdi, bakın,
2009-2010 kontenjanları. Sayın milletvekilleri, devlet üniversitelerinin sadece
35 tanesinde lisans öğrenimi gören öğrencilerin toplam öğrenciye oranı yüzde
50’nin üstündedir. 41 üniversitede ön lisans öğrenimi gören öğrencinin toplam
öğrenciye oranı yüzde 60. 18 üniversitede öğrencilerin yüzde 70’i ön lisans
öğrencisi sayın milletvekilleri! Hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir durum
değildir, hiçbir akademik yaklaşımla açıklanabilecek bir durum değildir.
Bakın, daha vahim
bir şey söyleyeyim. “81 ilde üniversite açtık.” diye böyle övünen, kibirlenen,
böbürlenen Hükûmetin şunu bilip bilmediğini merak
ediyorum: Bitlis Üniversitesinde lisans öğrenimi gören öğrencilerin oranı
sadece yüzde 3,2’dir. Böyle üniversite olur mu ya! Buna
üniversite denilebilir mi!
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Bitlis’e üniversite yapmayalım mı?
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Mardin’de yüzde 14, Batman’da yüzde 6. Bunların adına “üniversite”
denmez, dense dense “yüksek lise” denir.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri…
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Sinop’a niye ısrarcı oldun?
ENGİN ALTAY
(Devamla) – İsterseniz biz de azalım yani. Öyle laf atma, gel burada konuş
arkadaşım.
Yükseköğretim
Kurulu, kurulduğu günden beri tartışmaların odağı olmuştur, cunta ürünü bir
garabettir, cunta ürünü bir garabettir, akademik dünyayı askerî dikta
tarafından hizaya sokulmak için tanzim edilmiştir, şimdi AKP’nin strateji
geliştirme merkezine dönüşmüştür. Tencere dibin kara, seninki benden kara.
Yükseköğretim Kurulunun durumu maalesef budur.
Onun içindir ki
önceki Maliye Bakanımız “İsterse konuşsun.” demişti YÖK Başkanı için. O da
zaten her konuştuğunda bir çam devirmişti.
Şimdi, katsayı sendromundan kurtulamayan YÖK Başkanının… Bir insanın, bir
kurumun (A) planı (B) planı olabilir ama A’dan Z’ye kadar plan olmaz. Z’ye kadar
plan olursa, alfabe 29 harftir, 30’uncu planınızı da söyleyin çünkü A’dan Z’ye kadarki bütün
planlarınız tutmayacaktır. Bunu da belirtmek istiyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – YÖK yok burada, YÖK yok.
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Maalesef, Yükseköğretim Kurulu günübirlik siyasete açıktan bulaşmış
ve bir ideolojinin legal merkezi hâline gelmiştir. Bunu her zeminde, her
vesileyle söyleyeceğiz.
Yurt dışında lise
öğrenimi görenlere sınavsız üniversite kararı ne oldu? Yükseköğretim Kurulu,
çocukların mahallede dildan oynaması gibi dildan oynanılan bir yer midir? Bir kuruldur, ciddi bir
karar verip peşinde durur. Katsayının peşinde duruyorsunuz ya! Ne oldu bu yurt
dışında liseyi bitiren öğrencilerin sınavsız üniversiteye girişi? Yemedi. Yani
çok ayıptır, çok utanç vericidir. Böyle bir Yükseköğretim Kurulundan Türkiye
Cumhuriyeti’nin bırakın milletvekilliğini, bir vatandaşı olarak utanç
duyuyorum.
Çok söze gerek
yok. Meşhur bildiriye imza atmayan hiçbir akademisyen rektör ya da dekan
yapılmamıştır bu dönemde. Bugün, Türkiye’de, Ankara Üniversitesi Rektörünü
saymazsak bütün rektörler ve bütün dekanlar o malum bildiriye imza atanlar
arasından seçilmiştir. Hâl böyle olunca benim Yükseköğretim Kurulu için “Bir
ideolojinin odak noktası oldu.” dememde herhâlde siz de bir sakınca
görmezsiniz.
Yine çok söze
gerek yok aslında bunun için de. Erkek hastalara bakmayan bir hanımefendi
profesörü bilim üretim merkezinin başına -üniversiteyi kastediyorum- rektör
atamak bile bu zihniyetin ne noktada olduğunun apaçık bir işaretidir.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulu
arasındaki iletişim ve koordinasyon zafiyeti ve plansızlık Türkiye’ye ve
geleceğimize çok ağır bir faturaya mal oldu, mal olmaya da devam ediyor. Şöyle
bir hafızanızı tazeleyin. Türkiye, 80’li yıllarda 50 bin işsiz ziraat
mühendisini konuşuyordu, 80’li yıllarda, ben çok iyi anımsıyorum. Yine
hafızamızda biraz yakın tarihe gelin. Türkiye, 90’lı yıllarda 35 bin işsiz
beden eğitimi öğretmenini konuştu, epeyce bir meşgul etti Türkiye’yi.
Şimdi, 2000’li
yıllarda yaklaşık 300 bin civarında işsiz eğitim fakültesi mezunu -öğretmen
adayı bile demiyorum ben- öğretmenin mağduriyetini konuşuyor Türkiye ve siz
böyle giderseniz ne olacak biliyor musunuz? 2020’lere giderken Türkiye,
arzuhâlcilik yapan hukukçuları konuşacak. Sokaklarda daktilo koyup ya da
bilgisayar koyup, adliye önlerinde arzuhâlcilik yapan hukukçuları konuşacağız.
Böyle bir eğitim sistemi olabilir mi?
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Çözümü ne, çözümü?
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, çözüm elbette var. Bugün ve yarın 4 yeni,
bugün açacağımız ve yarın açacağımız üniversitelerle birlikte, 4 tane daha yeni
eğitim fakültesi açıyoruz. 7 üniversite açıyoruz, 4’ünde de eğitim fakültesi
var.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Açmayalım mı?
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Açmayalım. Evet, açmayalım.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Ne yapalım?
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Sen istersen “Asmayalım da besleyelim mi?” de diyebilirsin. Ya gel,
söz al, buradan konuş Sayın Milletvekili! Oradan ne konuşuyorsun?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sayın
milletvekilleri.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Hasta etme beni! (AK PARTİ sıralarından gürültüler, gülüşmeler)
Şimdi,
arkadaşlar…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ENGİN ALTAY
(Devamla) – 300 bin kişi sokakta, siz burada gülüyorsunuz. Bu ayıp da bu AKP
Grubuna yeter!
BAŞKAN – Sayın
Altay, lütfen Genel Kurula hitap edin.
Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Yarın konuşacağız bu konuyu. Yarın da söz aldım. Yeni
üniversiteleri açarken konuşacağız. Ancak arkadaşlar, bir dram yaşanıyor. Bu
drama yeni kurbanlar vermeyelim. Bu, Meclisin misyonu
değil, Meclisin misyonu değil.
Bakın, Millî
Eğitim Bakanlığının iç denetim raporu açıklandı, okuyan var mı? Bu Mecliste bu
denetim raporunu okuyan oldu mu? Bu rapor diyor ki: 133.317 öğretmen açığı var.
2009 KPSS’de 243.569 öğretmen adayı sınava giriyor,
30.464’ü alınıyor. Branş kapalılığından sınava giremeyen 70
bin öğretmen adayını da bir düşünün ve sonra şu manzaraya bir bakın:
Şırnak’taki öğretmenlerin –“açılım, açılım” diyorsunuz, buradan başlasanıza-
yüzde 52’si ya sözleşmeli ya ücretli, Van’daki öğretmelerin yüzde 41’i ya
sözleşmeli ya ücretli, Kars’taki öğretmenlerin yüzde 70’i ya sözleşmeli ya
ücretli ama Aydın’daki öğretmenlerin yüzde 10’u ya sözleşmeli ya ücretli. Aydın’da
yüzde 10, Kars’ta yüzde 70; sonra siz açılım yapacaksınız! Önce bunları
düzeltin.
Şimdi, Sayın Bakan, size sesleniyorum: Sınava girip elenen
yaklaşık 200 bin, sınava girme hakkından mahrum bırakılan yaklaşık 70 bin, aynı
okulda aynı işi yaptığı hâlde sefalet ücretiyle çalışıp Öğretmenler Günü
törenlerine alınmayan “sözleşmeli, kısmi zamanlı, ücretli, vekil, usta
öğretici” gibi adlar altında gelecek kaygısıyla çalışan yaklaşık 80 bin öğretmen,
öğretmen adayı ile 300 bini aşkın bu öğretmenlerin ailelerinin feryadına kulak
vermek zorundasınız.
Sayın
milletvekilleri, bu, 1,5 milyon insanın sosyoekonomik yaşamını doğrudan
ilgilendiren bir konudur, bir sosyal vakıadır. Bu insanların içinde bulunduğu
sosyal, psikolojik, ekonomik durumlarını ve ruh hâlini tasavvur edebilir
misiniz? Bu aileler bu çocukları on altı yıl, yemeden içmeden, sırtına palto
alması gerekirken palto almadan, türlü fedakârlıklarla “Çocuğumuz öğretmen
olacak.” diye okutmadılar mı? Bu ailelerin umutlarıyla oynamak Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetine, onun Millî Eğitim Bakanına
yakışır mı sayın milletvekilleri? Bu ailelerin, 1,5 milyon insanın içinde
bulunduğu bu sosyal durum sizin uğraştığınız Anayasa değişikliğinden inanın ki
çok daha öncelikli bir konudur, çok daha acil bir konudur. Devletin
direksiyonunda siz varsınız, devletin imkânları elinizdedir. Ben biliyorum ki
bu 300 bin öğretmenin sorununu çözmek devede kulaktır. İnsanın saçından
alınacak bir telin benim kafamda ne kadar eksiği varsa büyük Türkiye
Cumhuriyeti devletinin gücü de bu 300 bin öğretmenin göreve başlatılmasına
yetecek muktedirattadır. Sizin tereddüdünüz,
çekinceniz nedir, bilmiyorum. Maliye Bakanlığından bir talepte bulunduğunuzu da
biliyorum ama buna rağmen Maliye Bakanının ya da Başbakanın bu konuya niçin
kapalı olduğunu anlamak mümkün değildir.
Sayın
milletvekilleri, hepimizin de çoluğu çocuğu var.
Bakın, ben beş yıl işsiz gezmiş bir insanım. Eğitim yüksekokulunu bitirdim, 12
Eylül dönemi sonrası güvenlik soruşturması nedeniyle ben beş yıl öğretmenliğe
başlayamadım, beş yıl sonra mahkeme kararıyla başladım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(Devamla) - İşsiz insan sudan çıkmış balık gibidir. Lütfen, yüce Parlamentodan
rica ediyorum, gözlerinizi kapatın, suyun kenarına atılmış bir balığın
çırpınışını gözünüzde tasavvur edin ve ondan sonra bu sorunun çözümü için hep
beraber elimizi taşın altına koyalım.
Bizden beklenen
her türlü desteğe biz açığız diyorum ve Millî Eğitim Bakanlığının, Bakan
Hanımın bir kadın, bir anne olarak bu konuda özel olarak da bir çaba içinde
olması gerektiğini düşünüyorum ve yüce heyeti bu duygularla saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Altay.
AK PARTİ Grubu
adına söz isteyen Sami Güçlü, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Güçlü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yükseköğretimle
ilgili gündeme gelen Türk-Alman Üniversitesinin kurulmasıyla ilgili kanun
tasarısıyla ilgili olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Bu konuyla ilgili
olarak daha baştan, yükseköğretimle ilgili genel bir değerlendirme yaparak
girmek, normal olarak hepimizin yaptığı bir yaklaşım tarzı. Dolayısıyla ben de
yükseköğretimle ilgili düşüncelerimi ifade edeceğim ve gelişmeleri ortaya
koymaya çalışacağım.
Üniversiteler,
tarih boyunca bilginin üretildiği, yorumlandığı, zenginleştirildiği,
eleştirildiği ve aktarıldığı kurumlardır. Üniversiteler için çok yaygın olarak
söylenen bir kavram, bilgi için inşa edilen kurumlardır, uygulama ve yarara
yönelik amacın da ötesinde, doğru bilgi peşindedirler. Bu üniversite kavramının
ne kadar evrensel, ne kadar önemli olduğunu da ortaya koyar uygulama ve yarara
yönelik amacın da ötesinde, doğru bilgi.
Üniversite, bu
büyük amaç doğrultusunda bilgiyi üretir, sunar, yayar. Dört fonksiyon
üniversitenin misyonudur âdeta. Hepimizin bildiği,
özellikle akademisyenlerin araştırma faaliyeti, eğitim-öğretim, topluma
danışmanlık ve yayın yapmak suretiyle bunlar gerçekleşir. Bu fonksiyonlarıyla
üniversiteler, toplumun geleceğini derinden etkileme potansiyeline de
sahiptirler. Üniversitelerin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için en
başta, evvela, akademik özgürlük ve üniversite özerkliğine sahip olması
gerekmektedir.
Dünyada
üniversiteler konusunda çok önemli çalışmalar ortaya koyan UNESCO,
üniversitenin taşıması gereken üç temel özelliğe vurgu yapar. Bunlardan
birincisi bilgiyi bilgi için elde etmek, ikincisi farklı görüşlere hoşgörülü
olmak ve siyasi, ideolojik müdahalelerden özgür olmak. Üniversite eğer gerçek
anlamda üniversite olma amacındaysa bilgiyi bilgi için ve onun da ötesinde,
ideolojik ve siyasi müdahalelerden uzak olarak bu fonksiyonunu yerine
getirmeli. Özgürlük ve adalet ilkelerini, insan onurunu ve dayanışmayı eğitim
ve araştırma yoluyla ilerletme yükümlülüğüne sahip olmak ve uluslararası
düzeyde yardımlaşmayı geliştirmek de üniversitenin taşıması gereken bir başka özelliktir.
Değerli
arkadaşlarım, bu açıdan baktığımızda -gerçekten de üniversitelerin niçin önemli
olduğunu- eğer bu fonksiyonlarını yerine getirebilir, bu temel özellikleri
üzerinde taşıyabilirse bir toplum için oynayabileceği rol hepimizin gözünü
kamaştıracak kadar parlak olur.
Dünyadaki
gelişmelere de kısaca değinmek istiyorum bu vesileyle. Evvela, dünyanın
gelişmiş ülkeleri başta olmak üzere bütün ülkeleri 21’inci yüzyılda
üniversitelerle ilgili yoğun bir arayış içindedirler ve geçmişe göre çok farklı
öncelikler belirlenmiş ve ortaya çıkmıştır.
Âdeta 21’inci
yüzyılın yükseköğretimde ortaya çıkan yeni trendleri
şu başlıklar altında sıralanabilir: Evvela, bilgi yoğun bir toplumla karşı
karşıyayız, dolayısıyla yükseköğretimdeki gelişmeler bu amaca yönelik
olmalıdır.
Artan bir talep
söz konusudur. Sürekli bir eğitim ihtiyacı doğmuştur. Öğrencilerde geçişler
dolayısıyla bir hareketlilik mevzubahistir. Artan bir talep vardır ve
yükseköğretim büyük ölçüde çeşitlenmiştir.
Klasik
disiplinler yanında çok kültürlü eğitim, yönetimdeki klasik meslektaşlık yerine
girişimci üniversite, topluma duyarlılık, akreditasyon ve kalite süreçleri,
küresel ölçekte diplomaların denkliği, devlet-üniversite ilişkilerinde değişen paradigmalar. Bunlar gerçekten de dünyada yeni üniversiteler
oluşturulması konusunda büyük arayışların en önemli mihenk taşları olarak
karşımıza çıkmakta.
Dünyada, 20’nci yüzyılın sonunda karşılaştığımız teknoloji,
küreselleşme ve rekabetin zorladığı dünyada, bütün alanlarda olduğu gibi,
yükseköğretim alanlarında işte bu yeni arayışlar bütün toplumların gündemini
işgal etmiştir ve Avrupa Birliği, elli yıl süreyle dünyada öncülüğünü yaptığı
üniversite konusundaki avantajını kaybetmiş, bunu başta Amerika Birleşik
Devletleri’ne kaptırmış ve ekonomik alanda da bunun etkisini görmüş ve yeni
üniversite anlayışını oluşturmak üzere Avrupa Birliği Yükseköğretim Alanı ve
Bologna Süreci’ni başlatmıştır ve bunu öyle bir kavramla ifade etmiştir ki
yükseköğretimle ilgili bu çalışmalarının sonunda hedeflediği önemli nokta,
rekabet edebilir dünyanın en rekabetçi ekonomisini elde etmek ve o hedefe
ulaşmayı bu vesileyle sağlamak istemektedir ve bunun için tarihler belirlemiş,
Avrupa Birliğine dâhil ülkeler ve etkisi altında olan ülkeler de bu Bologna
Süreci’ni giderek, sürekli olarak güçlendirmiş ve ekonomik yönden de arzu
ettiği gelişmeyi bu yükseköğretimde sağlayacağı gelişmelerden hız alarak
gerçekleştirmeyi umut etmektedir.
Ülkemize gelince.
Tarihî süreç itibarıyla Avrupa’nın en eski üniversiteleri Bologna ve Sorbonne üniversiteleridir. Bizim tarihî sürecimizde ise bu
bin yıllık üniversitelerden az da olsa daha önceki dönemde yani 1067’de
Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün kurmuş olduğu Nizamiye
medreseleri bir bakıma dünyada üniversitelerin, kendi tarihimiz bakımından ise
Türk üniversitelerinin başlangıcıdır. Ama cumhuriyet dönemine gelecek olursak,
cumhuriyet döneminde evvela bununla ilgili olarak devraldığımız bir
üniversitemiz vardır. 1923-24 döneminde, bu bir üniversitemizdeki fakülteler ve
birimleri, yüksekokulları o günkü isimleriyle ifade etmeye, teker teker saymaya gerek duymayarak dokuz yükseköğretim
biriminin bulunduğu bu zaman diliminde bizim 2.914 öğrencimiz ve 307 öğretim
elemanımız vardır 1924 yılı itibarıyla.
Cumhuriyet
döneminde yükseköğretimle ilgili beş önemli düzenleme yapılmıştır. Hepsi de bir
reform ve üniversite hamlesi amaçlıdır. Bunların dönemleri 1923-46 dönemi, 1933
üniversite reformunu kastediyorum; 1946-60 dönemi, 1946’da yeni Üniversiteler
Kanunu ve Ankara Üniversitesinin kurulmasını; 1960-73 dönemi, 1960 sonrası
Anayasa ve üniversitelerle ilgili düzenlemeler; 1973-81 dönemi, 73’teki 1750
sayılı Kanun; 1981-2010 dönemi ve bu dönem içerisinde de 1981 yılındaki
Yükseköğretim Kanunu.
Çok değerli arkadaşlarım, bu dönemlere baktığımızda
yükseköğretimle ilgili düzenlemelerin 1933, 1946, 1960, 1973 ve 1981 yıllarında
Türk yükseköğretimindeki sorunları çözmek için kapsamlı düzenlemelerin
yapıldığına şahit oluyoruz ve bu dönemler 1933 ve 1946 tek parti dönemi, çok
partili döneme geçişle birlikte bir farklılaşma, iyileşme dönemi, 1960 askerî
darbe dönemi, 1973 müdahalenin akabinde meydana gelen gelişme, yine askerî
müdahale, 1981 yine askerî müdahaleden sonra.
Türk
yükseköğretiminin çok önemli olduğunu benden önceki konuşmacı arkadaşlarım dile
getirdiler, ben de bir akademisyen olarak aynı düşünceye sahip bir insanım ama
yükseköğretimle ilgili düzenlemeler, görüldüğü gibi, buradaki tarihî akışı
içerisinde de söylediğim gibi, hep kritik zamanlarda ve askerî dönemlerden
sonra ancak yapılabilmiştir. En çok eleştiri 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu’na yapılmıştır. Yüzden fazla değişiklik yapılmış ama bununla ilgili
konuda henüz yükseköğretimle ilgili arzu ettiğimiz anlamda bir yapı
oluşturulamamıştır. Bununla ilgili değerlendirmeme ilerleyen zaman içinde
değineceğim.
Sorun nereden
kaynaklanmaktadır? Çok soyut olarak bu konuyu biraz tartışmak istiyorum
sizlerle, ifade etmek istiyorum düşüncelerimi. En temel sebep Türk
yükseköğretimi ve sadece Türk yükseköğretimi değil, Türkiye’nin temel
problemlerinin çözümünde bence en temel sebep güven duygusu eksikliğidir. Bu
güven duygusunun eksikliğini üniversiteyi ilgilendiren yönü itibarıyla
söylüyorum: Bir, üniversitede yetmezlik; ikincisi, aydın toplum veya
üniversite-toplum arasındaki değerler çatışması ve üçüncüsü, sorunun mahiyetinin
doğru algılanmamasından kaynaklanan bir yönü. Dolayısıyla bizim bugüne kadar
yükseköğretim konusunda bir çözüm üretemememizin, özellikle 1980 sonrasında
bütün siyasi partiler, düşünce ekolleri bu konuda eleştiriler getirmesine ve
farklı tasarılar öne sürmesine rağmen bir çözüm üretemememizin sebebini, ben en
başta bu güven duygusunun eksikliğine bağlıyorum. Sadece bu konu değil, diğer
temel konularda da bunun eksikliğini genel olarak yaşıyoruz.
Üniversitelerimizin
bu taşıdığı bir kısım rahatsızlıklar ve onu bir reform süreci içerisinde
iyileştirme konusundaki müdahalelere rağmen üniversitelerimiz bu süre
içerisinde çok önemli de başarılar elde etmişlerdir. Bu başarılarla ilgili
birkaç ana noktaya özellikle temas etmek istiyorum. Evvela, Türkiye'nin, Türk
ekonomisinin, Türk toplumunun, Türk eğitim sisteminin ve diğer bütün
sektörlerin yetişmiş insan gücü ihtiyacını yine Türkiye’deki üniversiteler
karşılamıştır. Bu kendi başına çok takdire değer bir hâldir, gelişmedir.
İkincisi, çok daha önemli bir konu olduğunu düşünüyorum: Kendi
diliyle eğitim yapan gelişmekte olan ülkeler kategorisindeki tek ülke
Türkiye’dir ve bu hem sosyal bilimler hem teknik alanlar hem sağlık alanları
dâhil olmak üzere modern zamanların yeni bilim alanları ve öne çıkan eğitim-öğretim
faaliyetleri içerisinde de hiçbir gecikmeye mahal bırakmadan bu alanlarda
yükseköğretim faaliyetimizi sürdürme imkânına kavuşmuşuz.
Bunun sağlamış olduğu en önemli avantaj şudur: Bizim, özellikle
cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ve daha zor olan zaman dilimlerinde -ekonomik
olarak- insan gücünü yetiştirme konusundaki gösterdiğimiz gayret ve hassasiyet
bugün bu başarıyı sağlamıştır ve belki, 2003’ten itibaren kurduğumuz çok sayıda
üniversitenin en temel gerekçesi, kendi diliyle yükseköğretimi gerçekleştirme
imkânına sahip bir öğretim kadrosuna ulaşmış olmak ve bunu yetiştirme konusunda
bir tecrübe kazanmış olmaktır.
Bir başka husus:
Yükseköğretimin her alanında “Biz bu alanda bir eğitim yapıyoruz ama acaba bu
eğitimin niteliği nedir, kalitesi nedir?” dediğimizde, çok eleştirdiğimiz bu
yükseköğretimde ulaştığımız nokta -uluslararası bir mukayese yapacak olursak-
kabul edilebilir bir seviyededir. Bunun çok somut bir ölçüsü yoktur ama bize
göre -şahsıma yönelik olarak söylüyorum- kendi şahsi gözlemime göre ve bu
konuda akademisyen arkadaşlarla yaptığımız değerlendirmeye göre bunun en açık
belirtisi, Türkiye’de lisans eğitimini tamamlamış öğrencilerimizin yüksek
lisans için, lisansüstü çalışmalar için Avrupa’ya, Amerika’ya veya başka
ülkelere gittiklerinde göstermiş oldukları başarıdır. Eğer Türkiye’deki
eğitimin bu temel altyapısı arzu edilen seviyede olmasaydı ve bu ülkelerde
okuyan öğrencilerle kısa sürede telafi edilebilir bir eksikliği taşımasaydı bu
arkadaşlarımızın gitmiş oldukları ülkelerde çok başarılı olması ve master ve doktoralarını yaparak dönmeleri mümkün değildi
ama çok yüksek oranda bir başarı olduğunu biliyoruz. Bu, bize, Türkiye’deki
mevcut eğitimin bir bakıma kabul edilebilir bir noktada olduğunu, sorunlara
rağmen belli bir seviyede olduğunu gösteriyor. Bu, aynı zamanda…Türkiye’de
yeni kurulan üniversitelerin de geçmişteki o hamle dönemlerini dikkate alırsak
1982’lerde, 92’lerde yeni açılmış sayıları on sekiz-yirmi iki civarındaki
üniversitelerin kuruluş döneminde de benzer kaygıları dile getirmiştik. Şimdi,
2003-2010 yılları arasında kurulan üniversitelerimizde düşündüğümüz endişeler
ve kaygıların, bir bakıma, bu misalle bir nebze olsun bir çözüm yoluna
girdiğini gösteriyor. Bununla ilgili, tabii ki tartışmayı çok daha farklı bir
açıdan, farklı bir zamanda, değişik bir zaman aralığında yapmak mümkündür.
Bir başka
gelişme: Anadolu’da yükseköğretimde bilimsel faaliyeti Türkçeyle yapmış olmanın
sonucu olarak ortaya çıkan bir husus var ki o da Türk dilinin, belki tarihinin
en önemli ve en gelişmiş zaman şeridini yaşıyor olmasıdır. Bunun birçok
sonuçları var, yansımaları var, en önemlisi ise Türkçeyle yazan bir
düşünürümüzün, bir yazarımızın Nobel Edebiyat Ödülü almasıdır, birçok
akademisyenimizin uluslararası alanda ödüller almasıdır, başarılar sağlamasıdır.
Bunların düşünce mantığı Türkçe üzerine oturmaktadır ve birçoğu Türkçe
yazmaktadır.
Bu konuyla ilgili
olarak söyleyeceğimiz beşinci başarı, mevcut üniversitelerimizdeki öğrenci,
öğretim üyesi, öğretim elemanı sayısındaki gelişmeler, okullaşma oranındaki
gelişme ve dünya yayın endeksindeki gelişmedir.
Bütün bu hususla
ilgili olarak bir mukayese yapacak olursak şöyle söyleyebiliriz: 1923’te bizim
1 üniversitemiz vardı, 81’de 19, 2010 yılında 139 üniversitemiz var şu an. Bu
süre içerisinde öğretim elemanı sayımızdaki gelişme ise şöyledir: 1923’te 307
öğretim elemanı, 1981’de 21 bin, 2010’da yaklaşık 100 bindir. Öğrenci
sayılarımız ise bu yıllar itibarıyla 2.900, 237 bin ve 2 milyon 750 bin
civarındadır. Son 81 ile 2010’u mukayese ettiğimizde üniversite sayımız 7 kat,
öğretim elemanı sayısı 5 kat, öğrenci sayısı 10 kat bir artış göstermiştir.
Öğrenci sayımızın büyük talebe rağmen, 10 kat artışa rağmen hâlâ
yükseköğretimde okullaşma oranımızın arzu edilen seviyeye gelmediğini ama büyük
bir artış sağladığımızı da ortaya koymaktadır bu gelişme. Dolayısıyla
hem Millî Eğitim Bakanımıza hem Yükseköğretim Kurulumuz yetkilileri üzerine
düşen görev, özellikle bu son dönemde açtığımız üniversitelerimizin öğretim
elemanı ihtiyacı konusunda bu gelişme tablosunun biraz daha dikkatle, özenle
iyileştirilerek artırılması, özellikle yurt dışına gönderilen 5 bin öğrenci
projesi, lisansüstü çalışmaları için gösterilen öğrenci projesinin bu konuya
önemli bir katkı sağlayacağını ama bunun desteklenmesinin gerektiğini ifade ediyorum.
Üniversitelerimizle
ilgili bir önemli gelişmeyi de bugün gündeme gelecek olan Alman Üniversitesi
vesilesiyle dile getirmek istiyorum. O da öğretim elemanı
ihtiyacı konusunda sadece yurt dışına öğrenci göndererek, doktoralarını
oralarda yaptırarak temin etmenin yanında, Türk üniversitelerinin içerisinde
lisansüstü çalışma yapma kapasitesine gelmiş olan, başta Orta Doğu olmak üzere
bazı üniversitelerimizin geçmişte de düşünülen ama hayata geçmeyen veya kısmen
geçen lisansüstü ağırlıklı eğitim verme konusunun daha ciddi olarak ele
alınması ve belki ondan da daha etkili bir çözüm olarak ifade etmek gerekirse
yeni kurulacak olan devlet üniversitelerinin, YÖK’ün kabul ettiği, Bakanlar
Kurulunda imzaya açılan yedi devlet üniversitesinin –ki bunlar üniversite ve
kültür şehirlerinde açılması planlanmıştır- bu üniversitelerimizin daha baştan
kurulurken lisanstan ziyade, lisansüstü eğitimi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - …hedefleyen ve daha doğrusu, daha açık bir ifadeyle, yeni kurulan
üniversitelerimizin, altmış üç üniversitenin ihtiyaç duyduğu öğretim elemanı
ihtiyacına daha hızlı bir katkı yapmak amacıyla, daha özel bir şekilde
yapılandırılması ve o amaçla oluşturulması konusunun gündeme getirilmesini ve
bu konuda bir çalışma yapılmasını temenni ediyorum.
Bu yasa
tasarısıyla ilgili görüşmelerimize yarın da devam edeceğiz. Düşüncelerimi ifade
etmeyi, orada fırsat bulursam arzu ediyorum, iletmeyi, sizlerle paylaşmayı.
Dolayısıyla yeni üniversiteler konusunda Türkiye’nin bu hamlesini 21’inci
yüzyılın başında âdeta bir büyük meydan okuyuş olarak algılıyorum. Bunu niçin
algıladığımı da ifade etmeye çalışacağım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Güçlü.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Beytullah Asil,
Eskişehir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Asil.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsımın görüşlerini ifade
etmek için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bugün bu yasa tasarısı ile daha önce Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti arasında Türkiye’de bir Türk-Alman üniversitesi
kurulmasına dair anlaşma hükümleri çerçevesinde üniversitenin kuruluşu kanununu
çıkartacağız. Ülkemizde yeni bir üniversitenin kurulmuş olmasını olumlu mütalaa
etmekteyiz ama bugün kuracağımız üniversite Alman Hükûmeti
ile yaptığımız anlaşmanın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti arasında
Türkiye’de ve Almanya’da karşılıklı olarak birer Türk-Alman üniversitesi
kurulması yönünde olmasını isterdik.
Değerli
arkadaşlarım, anlaşmanın başlangıcında, tarihten gelen kültürel ilişkileri daha
da güçlendirmek ve karşılıklı anlayışı geliştirme gayreti içinde yükseköğrenim
ve akademik araştırmalar alanında her iki ülke arasındaki ikili iş birliğini
geliştirmek ve Türkiye ile Almanya’daki yükseköğrenim sistemlerini karşılıklı
olarak zenginleştirmek amacıyla bu anlaşmanın imzalandığı ifade edilmektedir.
Tabii ki Almanya ile köklü, tarihten gelen kültürel ilişkilerimiz var ama
Almanya’da 4 milyonu bulan Türk orada yaşamakta, orada çalışmakta, orada
eğitimlerini sürdürmektedirler. Bugüne kadar bu vatandaşlarımız bir nebze
dillerini koruyabildiler, kültürlerini koruyabildiler ama artık dördüncü kuşağa
geçmek üzereyiz. Gittiğimizde görüyoruz, yakınlarımızdan yurda izne
geldiklerinde görüyoruz, maalesef Türkçeyi öğrenemeden büyüyen gençlerle
karşılaşmaktayız. O hâlde, Türkiye’nin de Almanya’da bir Türk-Alman
üniversitesi kurma yönünde bir ihtiyacının hasıl
olduğu ortaya çıkmaktadır. O hâlde, bu anlaşma yapılırken aynı zamanda orada da
bir Türk-Alman üniversitesinin kurulması bu Parlamentoyu, bu milleti daha da
mutlu ederdi.
Değerli
arkadaşlarım, ama her şeye rağmen bu üniversitenin kurulması da bizleri mutlu
etmiş ve bu üniversitenin de ülke eğitimine katkı sağlayacağını umuyor ve
biliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, anlaşmada tarafların maddi yükümlülükleriyle ilgili
bölümde Türk tarafı Üniversitenin kurulması için gerekli arazi, bina ve
altyapıyı sağlayacak, aynı zamanda Üniversitenin sürekli giderlerini
karşılayacaktır. Türk tarafı, yürürlükteki yükseköğretim mevzuatı ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin tahsis edeceği bütçe çerçevesinde Türk-Alman
Üniversitesinin kurucuları tarafından hedeflenen yüksek kalite standartlarını
haiz olabilmesi yönünde çaba göstermeyi amaç edinecektir. Bu bağlamda,
özellikle donanım ile yerli ve yabancı bilim insanlarının maaşları konusunda
belirlenecek çerçeve şartların alanlarında isim yapmış kişilerin üniversiteye
kazandırılıp üniversite bünyesinde tutulabilmelerine imkân sağlayacak nitelikte
olmasını da hedefleyecek. Bunlar hep Türk tarafının görevi.
Alman tarafı,
danışmanlık ve finansal katkılarla Türk-Alman Üniversitesinin
yapılandırılmasına ve işletilmesine destek verecek, bu katkılar özellikle
aşağıdaki faaliyetleri desteklemeye yönelik olacak. Almanya’dan kısa ve uzun
süreli Alman akademik eğitim personelinin Türkiye’ye gönderilmesi, Almanca dil
merkezinin kurulması için gerekli materyalin sağlanması ve Almanya’dan dil
okutmanı gönderilmesi, ödenebilecek maaş ve ücretler dışındaki ödemelerin
yapılması. Almanya’dan gönderilen personelin maaş ve ücretlerini de yine Türk
tarafı sağlayacak.
Şimdi, burada bir
Türk-Alman Üniversitesi kuruluyor olmasının getirdiği bütün her şeyi siz
yapacaksanız o zaman bunu Türk-Alman Üniversitesi olarak kurma çabasını da
anlamak biraz zorlaşmakta.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, kurulacak Üniversitenin mali yükümlülüklerinin de
çok büyük ölçüde Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine
yüklenmiş olduğu da ortadadır. Şimdi, yine, burada yaptığımız çalışmalarda
yükseköğrenimin kalitesini yükseltmek, yükseköğrenimi Türkiye’de henüz getirmek
istediğimiz yere getirememe noktasında, böyle bir iş birliği içerisinde böyle
bir yasa tasarısının her şeye rağmen bugün burada görüşülüyor olmasını da mutlulukla
karşılıyoruz. Değerli arkadaşlarım, çünkü üniversite eğitimi yapan insan sayısı
çoğaldıkça Türkiye’nin ilerlemesi, gelişmesi, ekonomik anlamda yükselmesinin de
önü açılmış oluyor.
Cumhuriyeti
kurduğumuz 1923 yılında Türkiye’de, ülkemizde üniversite mezunlarının sayısı
yüzlerle ifade edilecek kadar. Bırakın üniversite mezunu, okuryazar olanlar
yüzde 10’ların altında ifade ediliyor. Bir zihniyet oluşmuş:
Önce, cumhuriyet sonrasında okuryazar olmak iş bulmaya yetmiş; daha ilerleyen
yıllarda, 30’lu, 40’lı yıllarda ilköğretimi bitirmek, ilkokul mezunu olmak iş
bulmak hatta devlet memuru olmak için yeterli olmuş; daha sonraki yıllarda
ortaokul mezunu, lise mezunu, 1990’lı yıllara kadar da üniversite mezunu olmak
yetmiş ama bugün artık iş bulma noktasında büyük sıkıntılar var. Geçmişte
anne baba çocuğunu okula gönderirken “Oğlum üniversiteyi bitirecek, devlette iş
bulacak, işi hazır.” noktasında bir zihniyetle çocuğu üniversiteye göndermiş.
Gençler, üniversite okuduklarında bir iş sahibi olacakları noktasında sadece
“Okulu bitireceğim, bir işe gireceğim.” zihniyeti hâkim olmuş ama bugün çağ
öyle değil. Bugün artık anne baba “Çocuğum üniversite bitirdiğinde ne
yapabilir, ne yaptırabilirim, hangi iş alanında bir yatırım yaptırabilirim?”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Üniversiteye
giden gencimiz de “Okulu bitirdiğimde hangi iş alanlarında yatırım yapabilirim,
hangi alanlarda iş kurabilirim?” zihniyetiyle, üniversite okuduğu süre
içerisinde bu mantaliteyle kendisini yetiştirmeye
başladı. İşte, bu geliştikçe müteşebbis sayımız artacak, iş kurma, iş yaratma,
yeni alanlarda çalışma yapma düşüncesine hâkim gençlerimiz yetişecek, bu da
ülkenin kalkınması noktasında büyük yol almamızı sağlayacak.
O nedenlerle her
kurulacak üniversitenin ülkenin ekonomisine, ülkenin gelişmesine katkı
yapacağını düşünüyor, bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Asil.
Şimdi söz sırası Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu’da.
Sayın Bakan,
biliyorsunuz konuşma süreniz yirmi dakika ama çalışmamız saat 20.00’de
bitmekte, ona göre buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde kurulması düşünülen Türk-Alman Üniversitesine dair kanun tasarısını
görüşlerinize sunarken öncelikle saygıyla heyetinizi selamlıyorum.
Sizlerin de
bildiği gibi Almanya’yla ortak tarihimiz, yakın ilişkilerimiz ve halklarımız
arasındaki temaslar bize eğitim alanında da çok önemli iş birliklerini gerekli
kılıyor. Ülkemizde bir Türk-Alman üniversitesinin kurulması da bize bu iş
birliğini daha da geliştirmek, Alman sanayi kuruluşlarının ve üniversitelerinin
birikimini ülkemize kazandırmak, yükseköğrenimde öğrenci değişim projelerini
gerçekleştirmek, kısa ve uzun süreli Alman akademik personelinin ülkemize
gelmesi gibi birçok alanda kazanımlar sağlayacaktır. Bugün Almanya’da resmî rakamlara
göre 2 milyon 700 bin Türk kökenli göçmen bulunduğunu düşünürsek eğitim
alanındaki iş birliğinin önemi çok daha iyi anlaşılacaktır.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti arasında 8 Mayıs 1957 tarihinde imzalanan bir
kültür anlaşmasıyla tarihten gelen bu ikili ilişkileri güçlendirmek, karşılıklı
anlayışı geliştirmek, yükseköğrenim dâhil olmak üzere bütün bu alanlarda iş
birliğini yaygınlaştırmak hedeflenmişti. Bu kapsamda, 30 Mayıs 2008 tarihinde
Berlin’de imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Bir Türk-Alman Üniversitesinin
Kurulmasına Dair Kanun 1/4/2009 tarihinde kabul
edilmiş ve Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Yani Sayın Altay’ın da burada
belirttiği gibi pazartesi günü ülkemizi ziyaret edecek olan Alman Başbakanı
Sayın Merkel için değil, 30 Mayıs 2008 tarihinde
imzalanan ve Resmî Gazete’de yayımlanan uluslararası bir anlaşma çerçevesinde
bu Üniversite kuruluyor. Sayın Milletvekilimizin Eğitim Komisyonu üyesi olarak
bu süreci çok yakından da takip ettiğini düşünüyorum.
Bu Üniversite her
şeyden önce 28/7/2009 tarihinde Resmî Gazete’de
yayınlanan anlaşmaya göre kurulacak. Bu anlaşma içeriğine
baktığımız zaman, bu Üniversitenin İstanbul’da kurulması, Türk yükseköğrenim
mevzuatına tabi olması, lisans, master ve doktora
düzeyinde diplomalar vermesi, Almanca tedrisatlı programlar sunmasının yanı
sıra Türk yükseköğrenim diplomasıyla birlikte tamamlayıcı nitelikte Alman
üniversite diploması vermesi, eğitim dilinin Türkçe ve Almanca olması,
gerektiğinde İngilizceye de yer vermesi ve Üniversiteye alınan öğrencilerin
Almanca dilinde sınava tabi tutulmaları ve bu sınavda tespit edilen
seviyelerine uygun şekilde ya doğrudan lisans öğretiminin birinci sınıfına ya
da hazırlık sınıfına kaydedilmeleri, diplomalar, müfredat ve bunların
kalitesinin güvence altına alınması, her iki ülke tarafından da karşılıklı
olarak tanınması, eğitim dallarına öğrenci alımında merkezî olan Türk
üniversite giriş sınavının yanı sıra eğitim dalı alanına özgü ek giriş
sınavlarının düzenlenmesi, Türkiye'de Almanca eğitim veren ve Almanca ders
programları uygulayan liselerden mezun olan Türk öğrenciler için ek bir özel
giriş sınavı yapılması ve bu öğrenciler için var olan öğrenci kontenjanlarının
yarısına kadar bir kontenjan ayrılması. Özellikle merkezî sınavla
öğrenci yerleştiren ülkemizde, en fazla itirazın da konuşmalarda buna
yapıldığını görüyorum.
Daha önce kurulan
Galatasaray Üniversitesi de Türk-Fransız ortak bir devlet üniversitesi şeklinde
kurulmuş ve bütün bu hükümler aynıdır. Yani dolayısıyla, aslında öğrenci
kontenjanlarına ilişkin olarak da Galatasaray Üniversitesi, uygulamada,
özellikle özel giriş sınavı yapmak yerine en yüksek puan alan ilk 25 binlik
dilimden öğrenci almayı tercih etmiştir.
Dolayısıyla, biz,
bu üniversitelerin öğrenci seçmelerine ilişkin kontenjanlarının yarısına kadar
bir kontenjan ayrılması hükmü olsa dahi, bu düzenlemelerin genellikle
Türkiye'de merkezî sınavda da önemli bir derece yapmış öğrencilere ait olduğunu
söyleyebiliriz. Yani bu ilk kez Türk-Alman Üniversitesiyle tanınan birtakım
imtiyazlar ve ayrıcalıklar değil, benzeri daha önce Türkiye'nin uluslararası
bir anlaşmayla kurduğu Galatasaray Üniversitesinde de hemen hemen
aynı hükümler uygulanmıştır.
Alman tarafı
rektörlük düzleminde üniversiteler konsorsiyumuyla
finansman sağlayan Alman mercilerinin görevlisi olarak Alman tarafını
ilgilendirecek idari ve akademik konuları yerinde koordine eden, onları
üniversite organları önünde temsil eden bir koordinatör tarafından temsil edilecek,
fakülteler düzleminde ise Alman konsorsiyumu her fakültede bir koordinatör
tarafından temsil edilecek.
Üniversiteyi tüm
temel ve idari, mali konularda desteklemek ve tavsiyelerde bulunmak üzere eşit temsilî bir Türk-Alman idari temsilciler komitesi kurulacak,
Üniversitenin kurulması için arazi, bina ve altyapının sağlanması,
Üniversitenin sürekli giderleri Türk tarafınca karşılanacak.
Tabii, en çok
itirazlar da bu kısma yapıldı ama her şeyden önce bu Üniversitenin Türkiye'de
kurulacak bir üniversite olduğunu, çoğunlukla Türk öğrencilere hitap edeceğini
ve bir Türk devlet üniversitesi olma özelliğini taşıdığını söylemek isterim.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Almanya’da da kurulsun diyoruz, ona bir şey demiyoruz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Almanya’dan kısa ve
uzun süreli akademik personel Türkiye’ye gelecek ve Almanca dil merkezlerinin
kurulması ve materyallerin sağlanması ve Almanya’dan dil okutmanı
görevlendirilmesi, gerek öğretim personeli gerekse dil okutmanlarına da Türk mevzuatı
çerçevesi içerisinde ödenebilecek maaş ve ücretler dışındaki ödemelerin
yapılması, öğrenci ve akademik personel değişimi için ayrılan burslar, genç
nesil Türk bilim insanlarının uzmanlaşma eğitiminin de Alman tarafınca
sağlanması.
Her şeyden önce, bu
Üniversitenin kuruluş safhasında bu anlaşmanın İstanbul’da bir devlet
üniversitesi olarak kurulduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bugün
burada görüştüğümüz Üniversitenin de yükseköğrenim sistemimize önemli katkılar
sağlayacağına inanıyorum.
Dile getirilen
konuların başında yer alan hususlardan birisi de evet, çok fazla sayıda Türk
vatandaşının yaşadığı Almanya’da da bir Türk-Alman üniversitesinin kurulmasının
gerekliliğiydi ki biz zaten başından beri bu konuda da girişimlerde
bulunuyoruz, bunu Alman makamları nezdinde de dile getiriyoruz. Özellikle
Almanya’daki Türk vatandaşlarımızın çocuklarının eğitim sistemine dair
sorunlarını da dile getiriyoruz yani bunlar her zaman ve zeminde en üst düzeyde
ilgililerine, muhataplarına aktarılmaktadır.
Bu Üniversitenin, bu şekliyle bir devlet üniversitesi olduğunu bir
kez daha hatırlatıyor ve bu Üniversitenin yükseköğrenim sistemimize özellikle
teknik anlamdaki gelişmelerinde katkı sağlayacağını düşündüğümüz, dostluk
ilişkilerimizin her zaman olumlu yönde seyrettiği ve daha da pekiştireceğine
inandığımız bu Üniversitenin, Türk- Alman Üniversitesinin kuruluşuna verdiğiniz
destek için her şeyden önce bütün siyasi parti gruplarına teşekkür ediyor,
hepinize saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlandığı için kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 25 Mart 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.