Normal nuri 2 8 2010-05-04T07:41:00Z 2010-05-04T07:41:00Z 1 47072 268314 TBMM 2235 629 314757 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                            CİLT: 64                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

77’nci Birleşim

24 Mart 2010 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, nevruz kutlamalarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Bingöl Milletvekili Yusuf Coşkun’un, nevruz kutlamalarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ilişkin açıklaması

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ve Elâzığ’da meydana gelen deprem nedeniyle Tunceli’nin hasar gören ilçe ve köylerinin de afet bölgesi kapsamına alınmasına ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ilişkin açıklaması

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kura Nehri’nin taşması nedeniyle bazı köylerdeki toprak evlerin yıkıldığına ve Ardahan çiftçisinin hâlen fiğ paralarını alamadığına ilişkin açıklaması

5.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ve Elâzığ’da meydana gelen deprem nedeniyle Tunceli’nin hasar gören ilçe ve köylerinin de afet bölgesi kapsamına alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, (2/633) esas numaralı Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca kendi komisyonlarında görüşülmesinin temini için gereğinin yapılmasına ilişkin tezkeresi (3/1129)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/635)

2- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde kullandığı biber gazının insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/636)

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, linç girişimi iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/637)

4.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, devlet sırrı konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/638)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/805, 2/549) (S. Sayısı: 485)

5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/769) (S. Sayısı: 486)

 

VII.- OYLAMALAR

1.- Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi’nin oylaması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Silifke’deki Devlet Hastanesi ve sağlık ocaklarının ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11782)

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, sağlık hizmetlerindeki bazı çalışmalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11846)

3.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, hasta hakları ihlallerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11849)

4.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, yenilenen bir hastanedeki kapasite kullanımına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11850)

5.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, özürlü istihdamına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11851)

6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, doktorların özlük haklarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11936)

7.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, istihdamın teşvikiyle ilgili bir düzenleme kapsamında çalıştırılanlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/12734)

8.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, çalışma müşavirlikleri ve ataşeliklerindeki sözleşmeli personele ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/12735)

9.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Tekel işçilerinin geçici personel olarak çalıştırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/12736)

10.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, müşteri şikayetleri hakem heyetine yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/12739)

11.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, işsiz kalanların sağlık hizmetlerinden yararlanmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/12829)

12.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, ilaç takip sistemine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13022)

13.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, eczanelerin kullandığı elektronik sistemdeki sorunlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/13023)

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.05’te açılarak dört oturum yaptı.

Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, 17-18 Mart 2010 tarihlerinde Malatya’da meydana gelen don afetine ilişkin gündem dışı konuşması ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Niğde Milletvekili Mümin İnan ve Elâzığ Milletvekili Mehmet Necati Çetinkaya’nın aynı konudaki açıklamalarına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, 21 Mart Nevruz Bayramı ve önemine,

Adana Milletvekili Yılmaz Tankut, Adana ve Türkiye’nin pek çok bölgesinde bulunan bazı ilçe ve belde belediyelerinin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,

17-18 Mart 2010 tarihlerinde Malatya’da,

Niğde Milletvekili Mümin İnan, Niğde’de,

Elâzığ Milletvekili Mehmet Necati Çetinkaya, Elâzığ’da,

Meydana gelen don afetine;

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman, 21 Mart Nevruz Bayramı’na;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1612) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, işsizlik sorununun (10/631),

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 25 milletvekilinin, Mersin’deki tarım ürünleri yetiştiricilerinin sorunlarının (10/632),

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 25 milletvekilinin, Mersin ilinde işsizlik ve yoksulluktaki artışın (10/633),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, işsizlik sorununun (10/634),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin ve Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuş’a ödenek ve yolluklarının verilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri;

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 485, 486, 487, 479, 477, 114, 306 ve 469 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 ve 11’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 485 ve 477 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edildi.

477 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın temel kanun olarak görüşülmesinin İç Tüzük’ün 90 ve 91’inci maddelerine aykırı olması nedeniyle Danışma Kurulu önerisinden çıkarılması gerektiğine ilişkin Oturum Başkanının tutumu hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/499) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci        sırasında  bulunan      (6/885),

5’inci                                      (6/1005),

6’ncı                                       (6/1006),

7’nci                                       (6/1017),

10’uncu                                  (6/1039),

13’üncü                                  (6/1047),

57’nci                                     (6/1195),

59’uncu                                  (6/1202),

61’inci                                    (6/1204),

62’nci                                     (6/1205),

68’inci                                    (6/1223),

89’uncu                                  (6/1279),

93’üncü                                  (6/1284),

120’nci                                   (6/1326),

131’inci                                  (6/1348),

144’üncü                                (6/1369),

195’inci                                  (6/1452),

196’ncı                                   (6/1453),

197’nci                                   (6/1454),

239’uncu                                (6/1516),

300’üncü                                (6/1591),

307’nci                                   (6/1600),

327’nci                                   (6/1623),

363’üncü                                (6/1667),

366’ncı                                   (6/1670),

378’inci                                  (6/1685),

408’inci                                  (6/1720),

409’uncu                                 (6/1721),

410’uncu                                (6/1722),

439’uncu                                 (6/1752),

471’inci                                  (6/1784),

478’inci                                  (6/1791),

526’ncı                                   (6/1841),

527’nci                                   (6/1842),

552’nci                                    (6/1867),

570’inci                                  (6/1885),

Esas numaralı sözlü sorulara Maliye Bakanı Mehmet Şimşek cevap verdi; soru sahiplerinden Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay da cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

4’üncü sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/805, 2/549) (S. Sayısı: 485) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

24 Mart 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.13’te son verildi.

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Gülşen ORHAN

 

Murat ÖZKAN

 

Van

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 107

II.- GELEN KÂĞITLAR

24 Mart 2010 Çarşamba

Tasarı

1.- Kamu Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/836) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; İçişleri; Plan ve Bütçe; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/635) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.02.2010)

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde kullandığı biber gazının insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/636) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.02.2010)

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, linç girişimi iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/637) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.02.2010)

4.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, devlet sırrı konusunun araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/638) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.02.2010)


24 Mart 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, nevruz kutlamaları hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Osman Özçelik’e aittir.

Buyurun Sayın Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, nevruz kutlamalarına ilişkin gündem dışı konuşması

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 21 Mart günü kutladığımız özgürlük ve barış bayramı “nevroz” ile ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Nevroz”, efsanevi bir gün olarak yüzyıllardır Orta Doğu, Kafkas ve Orta Asya halkları arasında kutlanan ve her bir halkın kendince özel bir anlam yüklediği bir gündür.

Kimi tarihçiler “Nevroz”u dört bin üç yüz elli yıl öncesine, Kürtlerin ataları olduğu kabul edilen Gutilere kadar götürmektedirler ama en yaygın efsane ve en yaygın kabul, Ninova’da Zalim Kral Dehak’a karşı Demirci Kava’nın halka öncülük ederek, kırmızı-sarı-yeşil önlüğünü bayrak gibi kullanarak, elindeki demirci balyozuyla Zalim Kral Dehak’ın sarayına yürüyerek halkın bir başkaldırısını ifade etmektedir.

Söz konusu olay 21 Martta gerçekleştiği için bu güne farklı anlamlar da yüklenmektedir. 21 Mart gece ile gündüzün eşit olduğu bir gündür. Ayrıca baharın başlangıcı, baharın gelişi olarak kabul edilmekte ve kimi zaman yeni bir yıl başlangıcı olarak da “nevroz” kabul edilmektedir.

Kürtler “nevroz”a “zulme karşı direniş” ve “özgürlük” gibi anlamlar yüklemişler ve buna uygun biçimde “nevroz” kutlamaları yapılmıştır. “Nevroz” Orta Doğu, Kafkaslar ve Orta Asya halkları tarafından kutlanmakla beraber hiçbir yerde Kürt coğrafyasındaki kadar coşkulu kutlanmamaktadır. Osmanlı döneminde “nevroz” geleneksel ve folklorik biçimde kutlanmaktaydı ancak cumhuriyet döneminde birkaç kez dışında “nevroz” kutlamalarına izin verilmedi ve “nevroz” yasaklandı. Ancak, Kürtler, çok ağır bedellere karşın “nevroz” ateşini söndürmediler. Ne yazık ki özellikle Türkiye ve Suriye’de “nevroz” kutlamalarına ağır saldırılarda bulunuldu, yüzlerce insan yaşamını yitirdi.

Memnuniyetle ifade edebiliriz ki son yıllarda izinli “nevroz” kutlamaları büyük bir coşku içinde ve olaysız geçmektedir. İzin verilmeyen “nevroz” kutlamalarında halk sokaklara dökülmekte ve güvenlik kuvvetlerinin müdahalesiyle karşılaşılmakta idi, çatışma ve şiddet ortamına tanık olmaktaydık. İzinli kutlamalarda ve güvenlik güçlerinin dağıtma amaçlı müdahalesinin olmadığı kutlamalarda, bu yıl olduğu gibi, tam bir bayram havası içinde “nevroz” gerçekleşmiştir. Bu yıl milyonlarca insan “nevroz”u büyük bir coşku içinde kutlamış, güvenlik güçlerinin sağduyulu yaklaşımı nedeniyle tek bir kişinin bile burnu kanamamış, polise, panzere taş atılmamıştır. Bu duyarlılığın sağlanmasında Sayın İçişleri Bakanının önemli bir rolü olduğuna inanıyoruz, katkısı olan herkese teşekkür ediyoruz. “Nevroz” kutlamalarına katılımı ve coşkusu nedeniyle de “nevroz” kutlamalarına katılan halkımıza da buradan teşekkürü bir borç biliyoruz.

Sayın milletvekilleri, 21 Mart aynı zamanda Birleşmiş Milletler tarafından 1966 yılında Dünya Irkçılığa Karşı Mücadele Günü olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Türkiye 2002 yılında Her Türlü Irk Ayrımcılığının Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşme’yi imzalamıştır. Bu nedenle 21 Mart gününün “Özgürlük ve Barış Bayramı” olarak kutlanması amacıyla bir yasa teklifi verdik. Bu teklifimizin bir an önce Genel Kurul gündemine getirilmesinin toplumsal barışa hizmet edeceği inancındayız.

Sayın milletvekilleri, “nevroz” sözcüğünün de doğru yazılması ve orijinal dilinde olduğu gibi yazılması gereği vardır. “Nevruz” veya “nevroz” gibi yazılımlar yanlıştır. Doğru yazılış bu şekildedir. (Elindeki “NEWROZ” yazılı kağıdı Genel Kurula gösterdi.) “New” yeni demektir; “ruz”, “roj”dan gelmektedir, “gün” demektir; “yeni gün” demektir.

Kürtçe, Hint-Avrupa dil grubuna giren bir dildir ve bu gruptaki dil gruplarının tamamında “new” veya “nu” sözcükleri yeniyi ifade etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Kravatı da “c” ile yazalım! “Cravat” yazalım! 

BAŞKAN – Sayın Özçelik lütfen tamamlayınız.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Roj” da günü ifade etmektedir. Kürtçe bir kelime olması nedeniyle doğru yazılımının, orijinal dilinde olduğu gibi yazılması gereğine inanıyoruz. “W” Türk alfabesinde yok diye çoğu zaman “newroz” sözcüğü yasaklandı. Evet, zaten Türk alfabesinde olmayan bir harftir bu, Kürt alfabesinde vardır, Latinceden alınmıştır; hem Türkçe hem Kürtçe alfabesi Latin harflerinden alınmıştır, ses uyumuna bağlı olarak, ses biçimlerine bağımlı olarak harfler seçilmiştir. “W” sesi Kürtçedeki bir ses olduğu için böyle yazılması gerekir. Bunun yasaklanması hiçbir şey ifade etmez. Yasaklarla bir yere varamayız.

Tekrar, ben, bütün halkımızın ve sizlerin “nevroz”unu kutluyorum, “nevroz” “…”(x) diyorum.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz Malatya’da yaşanan tabii afet ve don olayı hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ilişkin gündem dışı konuşması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli arkadaşlarım; ülkemizin neresinde olursa olsun, hangi bölgesinde olursa olsun çocukların ekmeği hangi bölgede gidiyorsa ona sahip çıkmak hepimizin görevidir. Onun için bu konuda bir haftadır duyarlılığınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum. İnanın, hakikaten gördüğünüzde sizler de çok üzülüp sizler de hakikaten yaşanan don olayından dolayı, insanların karşı karşıya kaldığı durumdan çok çok üzüleceksiniz arkadaşlar.

                        

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan birtakım kelimeler ifade edildi.

Değerli arkadaşlarım, dün Sayın Bakan bahsetti “1.100 rakımın altındaki yerler hep dondu.” dedi. Doğrudur, Malatya 800 rakımdadır, 800 rakım ve kayısı üretim bölgelerimizin ağırlığı yani yüzde 95 kayısımızı üreten rakım 1.100’ün altında olduğu için yüzde 95 oranında bir kayısımızı kaybettik ve burada yine dün Sayın Bakan sigorta yaptıranlar ve yaptırmayan…

Değerli arkadaşlarım, artık sigorta yaptıranın ve yaptırmayanın hiçbir farkı kalmadı çünkü TARSİM, baştan beri söyledik, TARSİM çiçek dönemini her nedense kapsam içine almıyor. Mutlaka -dün Sayın Bakan bahsetti ama-  dünyanın belli bölgelerinde belli risk oranları, belli fiyatlarla çiçek dönemi de sigorta kapsamı içine alınabiliyor. Sayın Bakanın “Buna bir çözüm bulabiliriz, orta bir nokta bulacağız.” demesi bizi biraz ümitlendirdi. Diliyorum ki… Artık bu sene tüm kayısımız öldü, sadece kayısımız değil, şu mevsimde çiçek açan her şeyimiz gitti yani çiftçimizin neyi varsa… Bu mevsim Malatya’nın ılıman iklime geçiş sürecidir. Yaşanan don olaylarından çiftçimizin bir yıllık ekmeği gitti arkadaşlar. Bu insanlar bir yıl ne yiyecek? Bu nedenle olayın üzerinde bu kadar hassas duruyoruz. Bizde iki ürün, üç ürün yok, tek ürün var arkadaşlar yani ya kayısımız var ya kirazımız var yani bir bahçede bir ürün oluyor. Yılda iki üç defa ürün veren meyvelerimiz yok bizim ve bu mevsimdir genelde Malatya’daki arazinin, Malatya’daki sebze ve meyvelerin ağırlıklı yeşermesi ve çiçek dönemini kapsadığı için ve bu mevsim hepsini kaybettik. Hakikaten çiftçimiz çok zor durumda. Üzüntümüz şu: Bu çiftçimiz ne yiyecek bir yıl? Onun için sigorta kapsamı… Hepsi sigorta yaptırsa dahi sigorta artık bize hiçbir şey vermiyor. Bundan sonra her gün don da olsa varsın olsun, çünkü bir şeyimiz kalmadı arkadaşlar.

Ama yapılacak bir tek şey var arkadaşlar… Dün Sayın Bakan ifade etti, Hükûmetin ilgili müsteşar yardımcısını ve bir heyeti Malatya’ya gönderdiğini ve hasar tespitleri yapılacağını belirtti, teşekkür ediyorum. Ancak, sigorta kapsamı ile sigorta kapsamında, poliçeye, olanlar, olmayanlar ayrımını artık bir kaldırıp atmalıyız. Artık o poliçelerin hiçbir hükmü kalmadı. Çünkü çiçek dönemini kapsamıyor arkadaşlar.

Yapılacak bir tek şey var: Ülkemizin hangi bölgesinde olursa olsun bu kadar büyük bir alandaki bir don olayı bir tabii afettir bu. 2090 sayılı Tabii Afetler Yasası var arkadaşlar. Mutlaka bu Yasa’nın çalıştırılması lazım. Biz 2005 yılında da yine aynı buna benzer, yine yüzde 95 oranında ürünümüzü kaybettiğimizde 2090 sayılı Tabii Afetler Yasası çalıştırılıp yine çiftçinin önemli bir sorunu giderilmişti.

Bizim derdimiz, bizim sorunumuz, hasar tespitinin öncelikle yapılması. Tüm arkadaşlarımın, Malatya’daki tüm milletvekili arkadaşlarımın hepsinin ortak tespitidir. Yani biz… Ekmeğin ve çoluk çocuğun rızkının siyaseti olmaz arkadaşlar. Yani bunu hepimiz idrak etmeliyiz ve yine söylüyorum: Ülkemizin hangi bölgesinde olursa olsun aynı duyarlılıkta kalkıp, aynı duyarlılıkta bu sorunları nerede olursa olsun ifade ederim. Çünkü mesele hepimizin meselesi. Bu nedenle ben geçen haftadan beri… Belki geçen hafta söylediğimde sorun çok yeniydi, bazı arkadaşlarım bu kadar büyük bir olay olduğunu bilmiyordu. Ama olay çok geniş bir alanda, hatta Elâzığ’ın Baskil ilçesi dâhil çok büyük bir alanda bu olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen tamamlayınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

1.100 rakım doğru bir rakımdır. 1.100 rakımın üstünde kalanlar çiçek açmadığı için… Ama o da kayısı üretiminin yüzde 10’u değildir. Yani 1.100 rakımın üstünde olan ağaçlar donmamıştır, doğrudur ama rekoltenin yüzde 10’u donmamıştır.

Bu nedenle konumuz çok ciddidir, tüm Malatya’nın sorunudur. Ben, bir kez daha Hükûmete bu konuda çiftçilerimizin, sadece çiftçimizin değil oradaki berberin, oradaki çaycının, Malatya’daki terzinin, Malatya’daki benzincinin, herkesin ekmeği olduğu için bir kez daha bu konuyu dikkatlerine sunuyor, yardım eden herkese şimdiden teşekkür etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Öz, söz talebiniz var, Malatya’daki olayla ilgili mi?

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Evet.

BAŞKAN -  Buyurun.

İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre kısa bir süre…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ilişkin açıklaması

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce Sayın Aslanoğlu’nun de belirttiği gibi, hakikaten “Mal canın yongasıdır.” düsturundan baktığımızda, Malatya’nın tek gelir kaynağı olan, Malatya’nın demeyelim aslında, Türkiye’nin millî ürünü olan… Çünkü dünya kuru kayısı tüketiminin yüzde 80’ini Malatya’da yetiştirilen kayısılar karşılıyordu, ayrı bir özelliği var. Bu sene ne yazık ki ağaçların erken çiçek açması dolayısıyla, sonra da meydana gelen don vasıtasıyla yüzde 80 hatta yüzde 90’a yakın bir oranda yanmış bulunmaktadır. Ne yazık ki çiçek dönemi teminat kapsamında olmadığından, TARSİM aracılığıyla bir şey yapma imkânımız pek görünmüyor. Belki belirli noktalarda TARSİM’in ödeyeceği miktar çıkabilir. Bununla ilgili Sayın Bakanımız ve Sayın Başbakanımız konuya hassasiyetle eğilmişlerdir. Bununla ilgili olarak Tarım Bakanlığı yetkilileri ve TARSİM yetkilileri bugün Malatya’da –az önce de görüştüm- tespitler yapmaya başlamışlardır. Burada yapılması gereken, aynen 2008’de kuraklık olduğunda, hububatla ilgili özellikle, bir Bakanlar Kurulu kararı çıkarılarak zarar gören çiftçilerimizin sıkıntıları giderilmiştir. Ben inanıyorum ki Sayın Başbakanımızın talimatları doğrultusunda tespitler yapıldıktan sonra çiftçimizin bu maruzatı giderilecektir. Buna sadece çiftçinin geliri olarak bakmamak lazım, ortada ortalama 50-55 bin çiftçiyi kapsıyor ama Malatya’daki bütün kesim, tüm esnaf kesimi bundan etkilenmektedir. Dolayısıyla bu mağduriyetin giderileceği konusunda Hükûmetimize güvenimiz tamdır. Bu konuda siyasi ayrım yapmaksınız bu konuyu sahiplenen tüm siyasi partilerin vekillerine de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öz.

Sayın Genç, sizin talebiniz nedir?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de depremle ilgili bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Depremle ilgili öyle mi?

Buyurun Sayın Genç.

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ve Elâzığ’da meydana gelen deprem nedeniyle Tunceli’nin hasar gören ilçe ve köylerinin de afet bölgesi kapsamına alınmasına ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de Malatya ve civarında don felaketi nedeniyle zarara uğrayan çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum. Şu anda Hükûmetten hiçbir temsilci Genel Kurulda yok ama herhâlde Hükûmetin bu zararları karşılayacağına inanıyorum.

Efendim, 3-4 Martta Elâzığ’da bir deprem meydana geldi. Bu deprem üzerine ben de Tunceli’nin Nazımiye, Mazgirt ve Pertek’in bazı köylerini gezdim, burada çok ciddi hasar var. Bu hasar nedeniyle maalesef hiçbir Hükûmet yetkilisi bu bölgeye gitmedi, Elâzığ’a gitti bütün herkes ama Tunceli’ye gitmedi. Burada çok zarara uğrayan vatandaşlarımız var. Ben Hükûmetin bu bölgeyi de gezerek, orada zarar tespiti yapmasını ve bölgede meydana gelen zarar nedeniyle özellikle Mazgirt, Nazımiye ve Pertek’in belli kısımlarının afet bölgesine alınmasını ve afet bölgesine alınarak bu konuda, evleri ağır hasara uğrayan, az hasara uğrayan vatandaşlara konut yapılması konusunda gerekli gayreti sarf etmesini diliyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Çalık, söz istediniz ama dün bu konuyla ilgili gündem dışı konuştunuz. Teşekkür ediyorum.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Çalık.

Sayın Öğüt, sizin talebiniz nedir efendim?

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sel felaketi…

BAŞKAN – Sayın Öğüt, olağanüstü hâlle ilgili herhangi bir şey olduğu takdirde gündem dışı konuşmayla ilgili arkadaşlarıma söz verdim ama bunun daha da genişletilmesi söz konusu değil.

Sayın Şandır, sizin talebiniz var.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yine, Malatya’da yaşanan don felaketiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak…

BAŞKAN – Sayın Şandır, dün grup olarak ifade ettiniz. Dün tüm gruplara söz verdik Sayın Şandır. Yani, sizin grubunuz da ifade etti düşüncelerini, her gruba söz verdik.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani eğer müsaade ederseniz konuşacağım yoksa konuşmam.

BAŞKAN – Buyurun Şandır.

Bir dakika süre veriyorum.

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.

Gerçekten Malatya’da yaşanan Malatya kayısıcılarının, çiftçilerinin yaşadığı felaketi Milliyetçi Hareket Partisi İl Teşkilatı olarak, Genel Merkezi olarak yakından takip ediyoruz. Bu konuda Hükûmetin gereken tedbirleri acilen, geciktirmeden almasını biz de talep ediyoruz. Ümit ediyoruz ki bir daha ülkemiz bu türlü felaketleri yaşamaz, insanımız mağdur duruma düşmez. Hükûmeti tekrar uyarıyoruz ve bu konuda gereken gayreti göstermesini beklediğimizi ifade ediyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın Öğüt, buyurun.

Bir dakika süre veriyorum.

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kura Nehri’nin taşması nedeniyle bazı köylerdeki toprak evlerin yıkıldığına ve Ardahan çiftçisinin hâlen fiğ paralarını alamadığına ilişkin açıklaması

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Efendim, çok teşekkür ederim.

Bizim Kura Nehri’mizde bir taşma oldu. Kura Nehri’nin dışında köylerde korkunç derecede bir yıkılma oldu toprak evlerde.

Şu ana kadar Ardahan çiftçisi hâlen daha bitki paralarını alamadılar, diğer adıyla fiğ parasını alamadılar. Ben Hükûmetten istirham ediyorum, bitki paralarının derhâl, acilen ödenmesi lazım, hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz çok zor durumda. Bu konuda Hükûmetten ben yardım talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Sayın Halis, siz buyurun.

5.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Malatya’da yaşanan don olayının yol açtığı zararlara ve Elâzığ’da meydana gelen deprem nedeniyle Tunceli’nin hasar gören ilçe ve köylerinin de afet bölgesi kapsamına alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Ben de Malatya halkının birinci derecede geçim kaynağı olan kayısının don nedeniyle zarar görmesinden dolayı kendilerine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum partim adına ve bu konuda Hükûmetin gerçekten o zarar ziyanın ödenmesi noktasında, giderilmesi noktasında bir hassasiyet göstermesini diliyorum.

Ayrıca, Elâzığ’da 4 Martta, bilindiği gibi, bir deprem olmuş, üç köyde  -51 insanın, daha sonra Hükûmet bunu 41’e düşürdü- 41 insanın ölümüne neden olan bir zayiat yaşanmıştı. Bu bölge tabii Tunceli’ye sınırdaş olduğu için Tunceli’de de büyük oranda hasarlı binalar var ve büyük oranda da risk taşıyan binalar var. Bu anlamda Tunceli’nin de bu risk alanı nedeniyle afet kapsamına alınmasını diliyorum ve bu konuda Hükûmetin duyarlı olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halis.

Gündem dışı üçüncü konuşma nevruz kutlamaları hakkında söz isteyen Bingöl Milletvekili Yusuf Coşkun’a aittir.

Buyurun Sayın Coşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Bingöl Milletvekili Yusuf Coşkun’un, nevruz kutlamalarına ilişkin gündem dışı konuşması

YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de nevruz kutlamalarıyla ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, baharın gelişini müjdeleyen nevruz özellikle 1990’lı yıllardan sonra şiddet ve çatışmaların egemen olduğu ve öyle anıldığı ve yine 21 Mart yaklaştıkça Güneydoğu başta olmak üzere bütün ülkede gerginliğin tırmandığı ve bilindiği bir dönem olmuştu ancak demokratik açılım sürecinde atılan adımlar nevruz kutlamalarına da yansıdı. Nevruz bu defa farklı kutlandı. Gece barikatlar kurulup gerçekten yollar kesilmedi, polisler taş yağmuruna tutulmadı, kamu binalarına ve bankalara saldırılmadı, vatandaşın camı ve çerçevesi de indirilmedi.

Nevruz, ilk defa, geçen pazar günü ülke genelinde huzur içinde ciddi bir asayiş sorunu yaşanmadan coşku ve neşe içerisinde kutlandı. Bundan da ülke olarak büyük bir memnunluk duyduk. Halkımıza ve güvenlik güçlerimize sağduyulu, hoşgörülü, anlayışlı tavırlarından dolayı şükranlarımızı sunuyoruz. Umut ediyoruz ki, artık bundan sonra Türkiye tüm nevruzlarını bu şekilde hatta bundan daha güzel, daha coşkulu, heyecanlı ve daha fazla birbirine kenetlenmiş şekilde kutlayacak ve baharı da artık tek yürekle karşılayacağız. Bahar nasıl uyanışsa, yeniden dirilişse 2010 nevruzunun baharının da Türkiye için yeni bir diriliş, uyanış, başlangıç ve milat olmasını yürekten temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, özellikle bazı illerdeki törenlerde ve konuşmalarda gerçekten maksadını aşan ifadeler kullanıldığını, sloganlar atıldığını, pankart ve resimlerin açıldığını, gösterilerin yapıldığını da üzüntüyle müşahede ettik.

Tabii, halkımız ve hiçbirimizin de bunu tasvip etmemiz, bunu doğru bulmamız mümkün değildir. Gönül isterdi ki o meydanlarda, o kadar rengin temsil edildiği o meydanlarda, hepimizin ortak değeri olan Türk Bayrağı'nın da olması ona çok daha ayrı bir güzellik katardı, ama öyle umut ediyorum ki bu Millî Birlik ve Kardeşlik Projemiz önümüzdeki yıllarda bunu da gerçekleştirecektir. Ancak bu bir kısım yanlış söylem ve tavırlar Türkiye geneline hâkim olan bayram coşkusunu gölgelemeye, lekelemeye ve de karalamaya yetmedi.

Özellikle sorumluluk mevkisinde olanların bu 2010 nevruzundaki manzaraları iyi değerlendirmelerini ve oradan gerekli mesajı çıkarmalarını ve yine üzerlerindeki vesayetten kurtularak, özellikle özgür ve demokratik siyaset zeminine doğru yol almalarını diliyoruz. Eğer bunu Türkiye olarak başarabilirsek…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sen devlet güçlerinin nevruz…

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

YUSUF COŞKUN (Devamla) – …inanıyoruz ki o özlenen barışı çok daha Türkiye'nin geneline de yansıtmış olacağız.

Tabii, şunu da görmek durumundayız…

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Geçen sene Van’da saldırı oldu.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müsaade eder misiniz, lütfen.

YUSUF COŞKUN (Devamla) – Pazar günü ülke geneline hâkim olan nevruz heyecanı, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi’nin en zor eşiği aşmakta olduğunun da güzel bir tezahürü oldu, Türkiye'nin demokratik görünümüne de katkıda bulundu.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Bu halkın mesajlarını dikkate almalısınız!

YUSUF COŞKUN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, artık biliyoruz ki nevruz bir bayramdır, birçok halkın, birçok kadim milletin kutladığı bir bayramdır; baharı ve hayatı müjdeler; canlanmadır, neşedir, sıcaklıktır, umuttur ve sevgidir. Gün ve gece eşittir orada. İnsanların din, dil ve ırk ayrımı yapılmadan eşit olduğunun altının kalınca çizildiği gündür.

Ahmet Arif’in “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.” dizelerinin karşılığıdır.

Yine, Fevzi Halıcı’nın:

“İstanbul’da köprü üstü,

Herkesin bir işi vardır.

Uzaklarda, çok uzaklarda,

Şimdi Bingöl’de bahardır.”

dizelerinin de karşılığıdır.

Uzun yıllara yayılmış ortak hatalarımız yüzünden bayram olmaktan çıkıp sembole dönüşmüş olsa da gerçekten bayramdır nevruz. Artık biliyoruz, yılların korkularına dayalı olarak herkesin kendi yaktığı ateşin üzerinden atlaması doğru olmamıştır. Artık şölen ateşine dönüştürdüğümüz aynı ateşin etrafında toplanmayı başarmamız ve yumurtaları birbirimizin kafasına atmak yerine tokuşturmayı öğrenmemiz gerekmektedir. Artık ayrımcılığın değil dayanışmanın ve birlikteliğin ön plana çıkacağı gün olmalıdır nevruz ve artık meydanlarda devletin ve milletin birlikte coşku içinde kutlayacağı bir bayram olmalıdır nevruz. İnşallah demokratik açılım sürecimiz bunu gerçekleştirecektir.

Anadolu Mevlevilerimizin nevruzu kutladıkları şu duayla bitirmek istiyorum sözlerimi: “Ey gece ve gündüzün tedbircisi…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF COŞKUN (Devamla) – “Ey gözleri ve gönülleri başka hâle çeviren, ey kudret ve hâlleri değiştiren; hâlimizi en güzele çevir, hâlimizi en güzele çevir!”

En derin saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca verilmiş bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, (2/633) esas numaralı Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca kendi komisyonlarında görüşülmesinin temini için gereğinin yapılmasına ilişkin tezkeresi (3/1129)

                                                                                                                           24/3/2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlığınızca, 2/633 esas numaralı “Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” 15/03/2010 tarihinde esas komisyon olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’na havale edilmiştir.

Söz konusu teklif, esas komisyon olarak Komisyonumuzun görev alanına girmektedir.

Bu nedenle; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’na havale edilmiş bulunan “Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin, İçtüzüğün 34 üncü maddesi uyarınca Komisyonumuzda görüşülmesinin temini için gereğinin yapılmasını bilgilerinize saygılarımla arz ederim.

                                                                                                           Nusret Bayraktar

                                                                                                                  İstanbul

                                                                                         Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm

                                                                                                        Komisyonu Başkanı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, okunmuş bulunan tezkeredeki Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun talebi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunca da uygun bulunduğundan, bu istem İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca Başkanlığımızca yerine getirilmiştir.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/635)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üniversitelerde okuyan öğrencilerimizin sorunları ve alınması gereken tedbirler hususunda Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz ederiz.

1) Reşat Doğru                            (Tokat)

2) Alim Işık                                 (Kütahya)

3) Kamil Erdal Sipahi                  (İzmir)

4) Recep Taner                            (Aydın)

5) Abdülkadir Akcan                  (Afyonkarahisar)

6) Rıdvan Yalçın                         (Ordu)

7) Kadir Ural                               (Mersin)

8) Ertuğrul Kumcuoğlu               (Aydın)

9) Emin Haluk Ayhan                 (Denizli)

10) Mustafa Kalaycı                    (Konya)

11) Hasan Özdemir                     (Gaziantep)

12) Şenol Bal                              (İzmir)

13) Mehmet Şandır                     (Mersin)

14) Hamza Hamit Homriş           (Bursa)

15) Hasan Çalış                           (Karaman)

16) Hüseyin Yıldız                      (Antalya)

17) Erkan Akçay                         (Manisa)

18) Mümin İnan                          ( Niğde)

19) Ahmet Duran Bulut              (Balıkesir)

20) Süleyman Turan Çirkin         (Hatay)

21) Süleyman Lâtif Yunusoğlu   (Trabzon)

 Gerekçe:

Vatandaşlarımızın liseden sonra meslek sahibi olmaları için güdülendiği/güdülendirildiği; yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul gibi çeşitli bölümleri olan devlet ya da vakıf gibi çeşitleri olan kuruluşlara Üniversite diyoruz.

Ülkemizde 94 devlet, 45 Vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 139 adet Üniversite vardır. Bu üniversitelerimizde yaklaşık 2 milyon 500 bin öğrencimiz eğitim görmektedir.

2007 yılından itibaren tüm illerimize üniversiteler kurulmuş, böylece ülkemizde üniversitesi bulunmayan ilimiz kalmamıştır. Ancak bu üniversiteler kampus, akademik personel ve bina yönünden sıkıntılı olarak kurulmuştur.

Herkese yerinde üniversite söylemiyle başlayan, ancak tercihler ve eğitim kalitesi nedeniyle taşrada bulunan gençlerimiz bulundukları yerlerin dışına çıkmak zorunda kalmışlardır.

Bu zorunlu çıkış şüphesiz yükseköğrenim gören öğrencilerimizi sıkıntıya sokmuştur.

Gerek yeni açılan, gerekse hâlihazırda öğrenimine devam eden üniversitelerde geçmişten bugüne kadar yaşanan bir yurt sorunu vardır. Öğrencileri Üniversite sınavını kazandıktan sonra daha büyük bir engel beklemektedir. Bu da kalacak yer sorunudur. Büyükşehirlerde kendilerine yurt çıkmayan gençlerimiz hiç bilmedikleri bu şehirlerde ya yüksek ücretlerle özel yurtlara kayıt yaptırmakta, ya da sağlıksız ev koşullarında öğrenim görmek zorunda kalmaktadırlar. Aynı şekilde yurtlarda sağlık problemleri ile ilgili yetkili doktor ya da sağlık personeli bulunmamaktadır. Bu durum öğrenim maliyetlerini kat be kat artırmaktadır.

Öte yandan il merkezleri dışındaki fakülte ve yüksekokullarda, gerek eğitim binası, gerekse barınma yönünden büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Birçok üniversitemiz bünyesinde yeni bölümler açılmış, ancak derslik olmadığı için eğitim öğretime başlanılamamıştır. Bazı yerlerde ise kurum ve kuruluşlara ait yıllardır kullanılmayan binalar kiralanmış, zor şartlar altında eğitim yapılmaktadır. Bu da eğitimin kalitesini düşürmektedir.

Özellikle küçük yerlerde yaşanan yurt sıkıntısı, öğrenciler için ucuz yerde pahalı eğitim sıkıntısını yaşatmaktadır. Hiçbir özelliği bulunmayan tek odalı, kullanışsız mekânlar öğrencilere fahiş fiyatlarla kiralanmaktadır. Yurtta kalan öğrenciler ise tek odalarda 7-8 kişi bir arada yaşamakta, ilk kez bir araya gelen insanlar arasında huzursuzluk baş göstermektedir. Bunlara TV, İnternet ve kütüphane yetersizlikleri de eklenince öğrencilerimiz için yüksekokul okumak tam bir sıkıntıya sebep olmaktadır.

Konunun bir kez de Meclis tarafından araştırılması durumunda yükseköğrenim gören genç beyinlerimiz daha sağlıklı ve rahat ortamlarda eğitimlerine devam edebileceklerdir.

Araştırma önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.

2- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilerde kullandığı biber gazının insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/636)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Güvenlik güçleri tarafından toplumsal gösterilerde yoğun ve sürekli bir şekilde kullanılan biber gazının kullanım oranı, insan sağlığı üzerindeki bütün etkileri, bu kullanımlar sonucu ölümle sonuçlanan olayların yaşanıp yaşanmadığının tespit edilip gereken önlem ve tedbirlerin alınması için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                    (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                      (Batman)

4) Bengi Yıldız                         (Batman)

5) Akın Birdal                          (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                         (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                    (Van)

8) Hasip Kaplan                       (Şırnak)

9) Hamit Geylani                      (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                    (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                 (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş      (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras            (İstanbul)

14) Osman Özçelik                  (Siirt)

15) Özdal Üçer                         (Van)

16) Pervin Buldan                    (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                          (Muş)

20) Şerafettin Halis                  (Tunceli)

Gerekçe:

Dünyada toplumsal olayları kontrol amaçlı olarak kullanılan biber gazı (göz yaşartıcı gaz), geçici rahatsız edici etkileri nedeni ile güvenlik güçlerince yaygın olarak kullanılmaktadır.

Bugün pek çok ülkede bu kimyasallar, güvenlik güçleri tarafından "toplumun güvenliğini sağlamak" gibi "meşru" olduğu iddia edilen gerekçelerle, geniş toplum kesimleri üzerinde kullanılmaktadır. Ancak bu kimyasalların insan sağlığı üzerine etkilerinin neler olduğu araştırmaların yetersizliği nedeni ile kesin olarak bilinmemektedir.

Toplumsal gösterilerde kullanılan bu kimyasal silahların, etkileri kısa süreli ve geçici olduğu düşünülse de, uzun dönem de insan sağlığı için riskler taşıdığı ve insan yaşamını tehdit edici boyutlara ulaşabileceğini tıp doktorları ve ilgili sağlık örgütleri dile getirmektedirler. Biber gazının; gözlerde yanma, aşırı yaşarma, burun ve boğazda yanma, deride kızarıklık gibi geçici rahatsızlık verici etkilerinin yanı sıra, gazlara daha yoğun ve uzun süre maruz kalanlarda solunum yolları ve akciğerlerde hasar ve öksürük, sindirim kanalında tahrişe bağlı kusma, ishal, baş ağrısı, baş dönmesi, kan basıncında düşme gibi durumların görülebileceği tıp doktorları tarafından da belirtilmektedir. Uzmanlar çocuklar, yaşlılar, astım, kronik bronşit, hipertansiyon, kalp yetmezliği olan kişilerde risklerin daha yüksek olabileceğini savunmaktadırlar.

Dünyadaki birçok örneğin yanı sıra ülkemizde de biber gazının kontrolsüz kullanımının örnekleri basına ve kamuoyuna yansımıştır;

İstanbul Taksim'de gerçekleştirilen IMF protestoları sırasında, İshak Kalvo isimli bir vatandaşın kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmesi biber gazından olabileceği iddialarını gündeme getirmişti.

Son olarak Tekel işçilerine sıkılan biber gazı sonucunda birçok işçi gazdan olumsuz şekilde etkilenmiştir.

Toplumsal gösterilerde kullanılan biber gazı, insan hakları açısından da doğru bir uygulama olmadığı düşünülmektedir. Güvenlik güçleri tarafından, herhangi bir gösteriye müdahale etmek üzere biber gazı kullanıldığında; çevrede bulunan vatandaşlar da gazdan ciddi oranda etkilenmektedir. Bu durum, Türkiye'de biber gazı kullanımında ciddi bir orantısızlığın olduğunun da açık göstergesidir.

Bu kimyasal gazların zararları sadece bilimsel çalışmalar ile değil, "Avrupa İşkencenin ve Kötü Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT)" raporları ile de sabittir. Hollanda'ya 2007 yılında gerçekleştirilen ziyaretin ardından biber gazının potansiyel olarak tehlikeli bir madde olduğu ve kapalı alanlarda kullanılmaması gerektiği, açık havada kullanılması konusunda da CPT'nin çekinceleri olduğu, açık havada kullanıldığı takdirde istisnai olarak kullanılması ve bu durumda kişilerin korunmasına yönelik güvencelerin (örneğin biber gazına maruz kalan kişilerin derhal sağlık muayenesinden geçirilmesi ve bu kişilere antidote (panzehir) sağlanması vs. gibi) kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Etkileri tam olarak bilinmeyen, maruz kalan kişilerde ciddi sağlık sorunları ve hatta ölümlere yol açtığı iddia edilen bu kimyasalların kullanılmasının kesin olarak yasaklanması gerektiği düşünülmektedir. Biber gazlarının sorumsuzca kullanımı insanlık için büyük bir tehdit olmakta ve kullanımına karşı etkin tavır alınması gerekmektedir.

Biber gazının uzun süreli etkilerini ve kontrolsüz kullanımını gösteren çok sayıda olay birlikte değerlendirildiğinde, bu kimyasal bileşiklerin "toplumun güvenliği"ni sağlamaktan çok toplum sağlığını tehdit ettiği açıkça görülmektedir. Bu nedenle, 1969'da seksen ülkenin imzaladığı Cenova Sözleşmesi ile savaşta kullanımı yasaklanan maddeler arasına alınan bu "kimyasal silahın" kullanımına karşı tedbirlerin alınması ve insan sağlığı üzerindeki bütün etkilerinin araştırılması gerekmektedir. Kimyasal silah hâline gelen bu gazın güvenlik güçleri tarafından toplumsal gösterilerde kullanım oranı, biber gazının insan sağlığı üzerindeki etkileri ve bu kullanımlar sonucu ölümle sonuçlanan olayların yaşanıp yaşanmadığının tespit edilip gereken önlem ve tedbirlerin alınması için bir araştırma komisyonu kurulmalıdır.

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, linç girişimi iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/637)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Son yıllarda artış gösteren ve kişi güvenliğini tehdit eden linç olaylarının ortaya çıkış biçimlerinin, yetkili makamların linç girişimlerinin gerçekleşmesindeki sorumluluklarının ve hukuk devleti açısından oluşturduğu tehlikenin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105' inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

1) Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                    (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                      (Batman)

4) Bengi Yıldız                         (Batman)

5) Akın Birdal                          (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                         (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                    (Van)

8) Hasip Kaplan                       (Şırnak)

9) Hamit Geylani                      (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                    (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                 (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş      (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras            (İstanbul)

14) Osman Özçelik                  (Siirt)

15) Özdal Üçer                         (Van)

16) Pervin Buldan                    (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                          (Muş)

20) Şerafettin Halis                  (Tunceli)

Gerekçe:

Son yıllarda ülkemizde demokratik eylem ve etkinlikler ile örgütlenme özgürlüğüne yönelik gerçekleştirilen linç girişimleri "linç kültürünü" tartışılır bir olgu haline getirmiştir. Toplumun farklı kesimlerince yapılan tartışmalarda linç, problem çözme, problemi anlama ve hoşgörünün azaldığı noktada, sorun olarak nitelenen şeyin yok edilmesine yönelik ilkel bir toplumsal davranış modeli olarak tanımlanmaktadır. Linç ve oluşturduğu kültür, kendi doğasında hukuksuzluğu, şiddeti, iktidarı, denetimi ve farklı olanı tehdit olarak görme anlayışını barındırmaktadır. Bu nedenle linç olayları demokrasi, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü önünde ciddi engeller teşkil etmektedir. Oysaki toplumun muhalif kesimlerinin sesini duyurabilmesinin bir aracı olan demokratik eylem ve etkinlikler, demokratik toplumlarda siyasal ve toplumsal yaşamın vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğü ile doğrudan bağlantılı olan demokratik eylem ve etkinlikler gerek uluslararası belgelerle gerekse de yasalarımızca tanınmış bir haktır. Anayasanın yirmi beşinci ve yirmi altıncı maddeleri ile düşünce ve kanaat hürriyetine vurgu yapılmakta ve herkes düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hakkına sahiptir, denilmektedir. Ve her ne amaçla olursa olsun kimsenin düşünce ve kanaatleri sebebi ile kınanamayacağı, suçlanamayacağı açıkça belirtilmektedir.

Ülkemizde geçmişten beri var olan linç kültürünün, bugünde farklı tezahürlerinin yaşanması ve giderek yaygınlık kazanması kaygıları arttırmaktadır. Nitekim; 6-7 Eylül olaylarının 50. yıldönümünde açılan bir fotoğraf sergisi ile TESEV raporunun açıklanması için düzenlenen bir toplantının basılması, 6 Nisan 2005'te Trabzon'da bildiri dağıtmak isteyen Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD) üyelerine yönelik linç girişimi, 6 Eylül 2005'te Gemlik'te yapılması planlanan mitinge katılmak için yola çıkan kitleye yönelik Bozüyük'te yapılan linç girişimi, 21 Mayıs 2006'da İzmir Kemalpaşa'da Kürt vatandaşlara yönelik saldırılar, 20 Temmuz 2006'da Kırklareli Kıyıköy'de kamp yapan Temel Haklar ve Özgürlükler Dernekleri Federasyonu üyelerine polis saldırısı ardından gerçekleştirilen linç girişimi, 27 Nisan 2008'de Sakarya'da düzenlenen 'Barış ve Kardeşlik Şöleni'ne yönelik saldırı, 22 Kasım 2009'da İzmir'de Demokratik Topum Partisi'nin konvoyuna yapılan saldırı ve son olarak Manisa'nın Selendi İlçesi'nde Roman vatandaşlara yönelik linç girişimleri açık birer örnek olarak önümüzde durmaktadır. İnsan hakları kuruluşlarının verilerine göre; sadece 2009 yılında linç girişimleri sonucunda 4 kişinin yaşamını yitirdiği, 43 kişinin ise yaralandığı, 13 kişinin memleketlerine geri dönme kararı almak zorunda kaldığı, 42 ev ve işyerinin hasar gördüğü belirtilmektedir.

Ülkenin temel sorunlarını demokratik yöntemlerle çözme yollarının kapatıldığı, farklı olana karşı tahammülsüzlüğün arttığı dönemlerde linç, farklı kesimler üzerinde bir sindirme aracı olarak kullanılmaktadır. Sürekli ve sistematik bir şekilde geliştirilen bu politikanın, yetkili makamlar tarafından "masum tepkiler" olarak yansıtılması, bu durumun bir insan hakları ve demokrasi sorunu olduğunun da göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Yine linç girişimlerine karşı etkin bir müdahale ve yargısal bir soruşturmanın yapılmaması vatandaşlar açısından kişi güvenliğini tehdit eden önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.

Son yıllarda sıkça yaşanmaya başlayan ve kişi güvenliğini tehdit eden boyutlara ulaşan linç olaylarının ortaya çıkış biçimlerinin, yetkili makamların linç girişimlerinin gerçekleşmesindeki sorumluluklarının ve hukuk devleti açısından oluşturduğu tehlikenin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105' inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

4.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, devlet sırrı konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/638)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerek hukuksal metinlerde, gerekse de siyasi alanda uzun zamandır sık sık gündeme gelen "devlet sırrı" kavramının ne olup olmadığı, nelerin devlet sırrı olarak kabul edilebileceğinin araştırılması; bu konuda gerekli çalışmaların yapılması için Anayasanın 98'nci, İçtüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini dilerim. 17.02.2010

1) Selahattin Demirtaş            (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                  (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                    (Batman)

4) Bengi Yıldız                       (Batman)

5) Akın Birdal                        (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                       (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                  (Van)

8) Hasip Kaplan                     (Şırnak)

9) Hamit Geylani                    (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                  (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman               (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş    (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras          (İstanbul)

14) Osman Özçelik                (Siirt)

15) Özdal Üçer                       (Van)

16) Pervin Buldan                  (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                 (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır              (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                        (Muş)

20) Şerafettin Halis                (Tunceli)

Gerekçe

Uzun zamandan beri siyasi gündemimizde yer eden Ergenekon soruşturmaları, darbe girişimlerinin araştırılması/soruşturulması, Genelkurmay Başkanlığına bağlı Seferberlik Tetkik Dairesindeki kozmik odanın aranması gibi olaylar demokratik bir ülke olma yolunda önemli çabalar gibi görülmektedir. Gerçek anlamda demokratik bir ülke olmanın gereği olarak katliamların, faili meçhul cinayetlerin, siyasi cinayetlerin, devletin kimi resmi/yarı resmi organlarınca, kurumlarınca gerçekleştirilmiş hukuk dışı işlemlerin, demokrasi dışı girişimlerin ortaya çıkarılması ve bunlarla yüzleşilmesi toplumun büyük bir bölümünce istenmektedir.

Ancak bunlarla istek ve girişimler çoğu zaman "devlet sırrı" kavramına çarpmakta ve bu kavramla engellenmektedir.

Oysa demokrasilerde şeffaf ve açık bir yönetimin iki temel unsuru vardır:

Birincisi, toplumun ve tek tek kişilerin bilgilenme ve gerçekleri öğrenme hakkı, ikincisi ise devletin kamu kurum ve kuruluşlarının yaptıklarına, işlediklerine ilişkin sır alanının sınırlandırılmasıdır. Aynı zamanda bunların yasal güvencelerinin sağlanması gerekmektedir.

Devlet sırrı kavramı hukuksal metinlerde sadece Ceza Muhakemesi Yasasının 47. maddesinde tanımlanmıştır.

Buna göre, "açıklanması, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzene ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikte bilgiler devlet sırrı sayılır". (Madde 47)

Ancak bu gün ki uygulamada pek çok hukuk dışı uygulamalar, darbe girişimleri ve yasal olarak suç sayılabilecek kimi uygulamalar "devlet sırrı" denerek açıklanmamaktadır.

Suç olan bir şey aslında sır sayılamaz, sır olamaz...

Devlet sırrı nedir, neyin devlet sırrı olduğunu kim belirleyecektir? Gizli kalması gereken bilgi ve belgeler nelerdir?

Bu soruların yanıtının demokratik hukuk devleti olma, insan haklarına dayalı bir yönetim oluşturma çabalarıyla koşut olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Devletin yurttaşına karşı işlediği suçların, hukuk dışı uygulamaların hiçbir savunusu olamaz ve bu uygulamalar hiçbir şekilde "devlet sırrı" kavramı ile açıklanamaz.

Devlet yönetimini hukuk dışı uygulamalardan arındırmanın, kimi kurumların bir suç örgütü olmasını önlemenin, yurttaşlarımızın korkusuzca daha demokratik bir ülkede barış içinde yaşamasını önemsiyorsak devlet sırrının ne olup ne olmadığının belirlenmesi sınırlarının oldukça daraltılması ve bir yasal çerçeveye bağlanması gerekmektedir.

Oysa bu gün bütün kamu kurumları kendi kararlarıyla neyin "devlet sırrı" olup olmadığına karar verebilmektedirler. Dolayısıyla "devlet sırrı" kavramı yasal bir tanımlama olmaktan daha çok kamu otoritesinin bir tasarrufu olarak kullanılmaktadır. Ve ne yazık ki bu tasarruf hukuk dışı uygulamaların, suç oluşturan işlerin korunması olarak işlemiştir.

Bu gün kamuoyu, Mehmet Ağar'ın "bin operasyonunu" merak etmektedir. Kozmik odadan aydın, yazar ve gazetecilerin katledilmesiyle ilgili siyasi cinayetlere ilişkin belgelerin çıkıp çıkmadığını öğrenmek istemektedir. Botaşın Silopi’deki kuyularını kimlerin doldurduğunu, Şemdinli'deki bombayı bilmek istemektedir. Hrant Dink'in gerçek katillerinin ortaya çıkmasını istemekte ve beklemektedir.

Bütün bunlar demokratik bir devlet yönetimi önünde duran engellerdir. Bunların "devlet sırrı" olamayacağı açıktır. O nedenle devlet sırrı kavramının yasal çerçevesinin oluşturulması, ne olup ne olmadığının belirlenmesi, böylelikle suç oluşturan uygulamaların bu kavram arkasına gizlenmesinin önlenmesi için bir Meclis Araştırma Komisyonu kurularak, araştırma yapılmasını dilerim.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/805, 2/549) (S. Sayısı: 485) (x)

                        

(x) 485 S. Sayılı Basmayazı 23/03/2010 tarihli 76’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının tümü üzerindeki gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, şahıslar adına konuşmalar yapılacaktır.

Söz sırası Fazilet Dağcı Çığlık, Erzurum Milletvekili.

Buyurun Sayın Çığlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama geçmeden önce hepinizi saygıyla selamlıyor, böyle bir gündemle karşınızda olmaktan duyduğum mutluluğu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ben de bir yaşından 2007 yılına kadar yurt dışında yaşamış, oradaki insanlarla aynı kaderi paylaşmış biri olarak yurt dışındaki vatandaşlarımızın durumunu bu çatı altında gündeme getirmenin önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Benim ailem de 1968 yılında Erzurum’dan İsviçre’ye ekmek parasını kazanmak için göç etmiş ve hâlen orada yaşamaktadır. Yani gurbetin nasıl yaşandığını, gurbetin nasıl bir duygu olduğunu yaşayanlardanım. Siyah beyazlı fotoğraflardan hatırladığınız ve Haydarpaşa Garı’ndan trene binen bir hazin duyguyu televizyon ekranından gören değil yaşayan bir ailenin kızı olarak aranızdayım. O dönemlerin acı hatıralarına fotoğraflardan bakıp gözyaşı dökmeyen çok az insan vardır. O yıllarda kısa bir süre sonra geriye dönüşü kendine hedef koyan ailem, aradan geçen kırk seneye rağmen birçok vatandaşımız gibi hâlâ geriye dönememiştir. Ha bugün ha yarın derken ailem ve tüm vatandaşlarımız gurbeti hayatlarının bir parçası hâline getirmişlerdir. Bu hayat, gurbetteki bütün vatandaşlarımızın yakınları için, özellikle ana babalar için, gidip gelmelerin zor olduğu, uçak seferlerinin az olduğu yıllarda gurbet tam anlamıyla yaşanıyordu. Birçok sıkıntılar çekmemize rağmen güzel yönlerinin de olduğunu inkâr edemeyiz.

Artık, Avrupa’da dördüncü jenerasyon dönemi başlamıştır. İlk zamanlardaki göç, yeni nesillerle nitelik değiştirmiştir. Bu da vatandaşlarımızın toplumsal yaşam içinde yavaş yavaş ağırlıklarını hissettirmeye başlamasına sebep olmuştur, bu yaşam zenginliğiyle yaşadıkları ülkelere sadece emekleriyle değil kültürleriyle, dilleriyle, sosyal yaşantılarıyla da katkılar sağlamışlardır.

Değerli milletvekilleri, özellikle Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun önemli bir bölümü gençlerden oluşmaktadır. Yaşadıkları ülkeleri tanıyan, bu ülkede yetişmiş, yaşadıkları ülkelerin dillerini hakkıyla bilen, bu ülkelere bakışı ve geleceğe bakış açısı doğal olarak ilk kuşaktan çok farklıdır. Günümüzde, Avrupa’da, mesleki eğitim dâhil olmak üzere, üniversitede birçok Türk öğrencisi bulunmaktadır. Sayıları devamlı artan vatandaşlarımızın arasında üniversite mezunları avukat, doktor, mühendis, öğretmen, ekonomist ve işletmeci olarak çalışmaktadırlar.

Bu ülkede yaşayan Türkler arasında son zamanlarda mal ve mülk sahibi olma eğiliminin gittikçe güçlendiği görülmektedir. Vatandaşlarımızın serbest mesleğe atılmaları 70’li yılların ortasında başlamıştır. Son yirmi yıl içinde bugün kendi başına iş kuranların sayısında önemli artışlar kaydedilmiştir. Vatandaşlarımızda belirgin bir şekilde gözlenen girişimcilik hem entegrasyona yardımcı olmakta hem de istihdam ve ekonomik durumu yakından ilgilendirmektedir. Sadece bulundukları ülkenin vatandaşlığına geçenlerin sayısı değil, vatandaşlar arasında sivil toplum örgütleri ve iş yerlerinin kurulması göçe farklı bir boyut kazandırmıştır. Bu durum vatandaşların işçi statüsünden çıkmalarına yol açmış, yaşadıkları ülkeler için kalıcı planlar yapmaya başlamışlardır. O ülkelere giden vatandaşlarımız âdeta Türkiye Cumhuriyeti’nin gönüllü elçileri olmuşlardır ancak bazen sorunlarını iletecek makam bulamadıklarından şikâyet etmektedirler.

Dış Türkler Başkanlığının, vatandaşlarımızın sorunlarıyla yakından ilgilenerek eğitimden sosyal güvenliğe, yaşam kalitesinden yaşadığı ülkenin sosyal hayatına ve siyasi süreçlere aktif katılımına kadar pek çok konuda destek sağlayarak çok önemli katkılarda bulunacağının bilinmesi gerekmektedir.

Bu konuda, yurt dışındaki vatandaşlarımızı ve sorunlarını önemseyen başta Sayın Başbakanımıza, büyük çaba sarf eden Bakanımız Sayın Faruk Çelik Bey’e ve bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen bürokratlarımıza çok teşekkür ediyorum.

Teşkilat kanununun hayırlı olmasını diliyor, bu kanunu bu çatı altında bulunan tüm milletvekillerinin desteklemesini özellikle istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çığlık.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Devlet Bakanı Faruk Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımca hazırlanan Yurt dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat Kuruluş ve Görevleriyle İlgili Tasarı vesilesiyle huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başında, Türk sporuna çok önemli katkıları olan, Galatasaray’a yıllarca kulüp başkanlığı yapmış olan değerli hemşehrimiz Özhan Canaydın Bey’i rahmetle anıyorum, sevenlerine de başsağlığı temennisinde bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Türkiye imparatorluk bakiyesi bir cumhuriyet. Dolayısıyla büyük coğrafyada sayıları yüz milyonları aşan soydaş, akraba ve kardeş topluluklar yaşamaktadır. Bu manada tarihimizin ve kültürümüzün bize yüklediği çok önemli sorumluluklar vardır.

Diğer taraftan, vatandaşlarımızın aş için, iş için başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere dünyanın dört bir tarafına göç edişlerinin ellinci yılını şimdi değerlendiriyoruz ve yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın sayısı da yaklaşık olarak 5 milyonun üzerindedir.

Bu çerçeveden olaya baktığımız zaman, göç eden, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’den talepleri var, Türkiye’yle ilişkilerinde sorunları var, o sorunların çözümünü bizlerden talep etmektedirler. Ayrıca, bu ölçüde yurt dışında vatandaşı bulunan bir ülke olarak dünya ülkelerine baktığımız zaman, her ülkenin, yurt dışındaki vatandaşının sorunlarını takip etmek, o vatandaşların yaşadığı ülkede mutlu olmalarının yanında, kendi ülkeleriyle ilişkileriyle ilgili de çeşitli önlemler aldıklarını, çeşitli birimler kurduklarını, çeşitli idari yapılanmalara girdiklerini de görüyoruz. Bundan dolayı, böyle bir idari birimin kurulması Türkiye için de bir zorunluluk ama ne yazık ki Türkiye, burada da siyasi parti gruplarına mensup arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi geç de kalınmış bir düzenlemeyi bugün gerçekleştirmektedir. Bundan dolayı, gerek komisyon safhasında gerekse Genel Kurulda bu hassas ve önemli konuya bu birimin oluşmasına katkı sağlayan bütün siyasi parti gruplarına, milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri,  bu düzenleme, bu idari birimin oluşması, yani “Bu idari birimi oluşturuverelim, böyle bir idari birim olsun.” düşüncesinden hareketle ortaya çıkmış bir düzenleme değil. 22’nci Dönem Parlamentomuzda Türkiye Büyük Millet Meclisi bir araştırma komisyonu kurmuş, bu Araştırma Komisyonu böyle bir idari birimin oluşmasını, aslında, tavsiye etmektedir. Bu çerçevede, benden önceki Değerli Bakan Arkadaşım Sait Yazıcıoğlu Bey Araştırma Komisyonunun bu önerisini dikkate alarak otuz kurumun katılımıyla bir strateji belgesi oluşturmuş, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili ve sorunlarının çözümüyle ilgili bir strateji belgesi ortaya çıkmış. O belgede de, strateji belgesinde de böyle bir idari yapılanmanın, idari birimin olma zarureti ortaya çıkmış.

Ben Bakan olduktan sonra, madem bu kadar ihtiyaç duyuluyor, gerek yüce Meclisin yapmış olduğu, Araştırma Komisyonunun neticesindeki değerlendirme, daha sonra otuz kurumun katılımıyla TÜBİTAK’ın öncülüğünde gerçekleşen çalışmalarda böyle bir birime ihtiyaç var, o hâlde bu birimin kurulmasıyla ilgili gerekli çalışmaları yasal anlamda yapalım diye çalışmalarımızı başlattık ve bugün huzurlarınıza gelen bu düzenlemenin, bu çalışmaların, bu geçmişin ürünü olarak huzurlarınızda olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, takdir edersiniz ki bu kadar geniş bir coğrafyada akrabaları olan, soydaşları olan ve kardeş toplulukları olan ve ayrıca vatandaşları olan bir milletin, bir devletin bu olaylara çözüm bulma konusunda, bu taleplere çözüm bulma konusunda danışmanlık düzeyinde bu sorunları çözmesi veya bir bakanlık, devlet bakanlığı bünyesinde bir koordinasyon merkezi etrafında bunu çözmesi mümkün değil. Bunu  net bir şekilde çalışmalarımızda da görme imkânını bulduk. Bu kadar yoğun talepler karşısında bu birimin ihtiyaç olduğu bir gerçektir ve bu ihtiyacın ürünü olarak da bu yasal düzenleme huzurlarınıza getirilmiştir.

“Görev alanı ne olacak bu birimin?” diye baktığımız zaman, görev alanı, öncelikle yurt dışındaki vatandaşlarımızın Türkiye’de çözülmesi gereken sorunlarla ilgili talepleri cevaplandıracak, koordine edecek bu birim. Akabinde soydaş ve akraba topluluklarımızla ilişkilerimizin, özellikle kültürel ilişkilerimizin geliştirilmesi konusunda bir sorumluluğu olacak, bir görevi olacak bu birimin. Yine, üçüncü olarak yabancı uyruklu öğrencilerle ilgili politikaların tespiti... Bakınız, bugün 9 bin civarında yabancı uyruklu öğrenci ülkemizde eğitimini, öğretimini sürdürmektedir. Bunlarla ilgili Türkiye’ye ciddi kaynak transferi de gerçekleştirmektedir ama burada çok daha sağlıklı politikaların tespiti ve “geri dönüşüm” diye ifade edebildiğimiz Türkiye’nin bu çalışmalarının geri dönüşümünü de dikkate alacak şekilde bir politika tespitinin gerekli olduğunu da vurgulamak istiyorum. İşte, bu birim, bu değerlendirmeleri de yapacak olan bir birim.

Ayrıca, vatandaşlarımızın kurmuş oldukları tüm derneklerle, sivil toplum örgütleriyle de birlikte çok önemli çalışmalar gerçekleştirilecek. Hasılı, nerede vatandaşımız varsa o vatandaşlarımızın orada güçlü, müreffeh, huzur içerisinde yaşamalarıyla ilgili üzerimize düşen ne varsa bunların yapılması konusunda yoğun bir çaba ve gayret gösterilecektir.

Bu birim, kurulacak olan bu birim bir bürokratik birim değil yani yurt dışında temsilcilikleri yok, yurt içinde temsilcikleri olan bir birim değil. Ankara merkezli bir birim olacak. Bugüne kadar otuz kurum ve kuruluş tarafından yürütülen işlerin bir merkezde koordine edilmesi ve Başbakanlık adına bunun koordine edilerek bu gelen taleplerin, sorunların çözümü konusunda görev yapacak olan bir birim. Tabii, bildiğiniz gibi, TİKA kalkınma yardımları çerçevesinde dış politikamızda son derece önemli enstrümanlardan bir tanesi. Bu birimin de dış politikamızın önemli tamamlayıcı enstrümanlarından birisi olacağını da ifade etmemin yararlı olacağı düşüncesindeyim.

Bu düzenlemeyi oluştururken -yasal düzenlemenin altyapısını az önce izah ettim ama- sosyolojik açıdan da bu birimin ne kadar gerekli olduğunu, tüm Balkan dernekleriyle bir araya geldiğimizde, tüm Kafkas dernekleriyle bir araya geldiğimizde ve son olarak da İstanbul’da dünyanın bütün coğrafyalarındaki örgütlenmiş olan derneklerle bir araya geldiğimizde gördük ki, bu yapılanma yani yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ve bizimle ilişkilerini geliştirmek isteyen soydaş ve akraba topluluklarımızın bir merkezle muhatap olmalarının çok çok önemli olduğunu görmüş bulunduk. Bundan dolayı önemli bir düzenlemeyi hep birlikte gerçekleştiriyoruz.

Burada ifade edilen bazı endişeler vardı bazı milletvekillerimiz tarafından; bunları kapsamadığını da burada belirtmek istiyorum. Özellikle 1173 sayılı Kanun’a göre milletlerarası münasebetlerin yürütülmesinin Dışişleri Bakanlığı bünyesinde, Dışişleri Bakanlığının bir görevi olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yaşadıkları ülkelerle sorunlarının çözümü tabii ki Dışişleri Bakanlığının görev alanı içerisindedir ama orada yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye ile ilgili sorunlarının çözümünün koordine edilmesi de bu birimin görevi olacaktır. Ayrıca, oradaki vatandaşlarımızın birlik içerisinde yaşamaları da, tabii ki ülkemizin önemli, dış politikada arzuladığı hususiyetlerden bir tanesidir. Ben -süreç içerisinde eğer gerekli görülürse, yine konuşma ihtiyacı duyulursa, cevaplandırılması gereken hususiyet varsa o süreçlerde söz alabiliriz ama- Meclisin bu kadar önemli bir düzenlemeye sağduyulu bakışından dolayı çok teşekkür ediyorum ve hayırlı olması temennisiyle katkı veren bütün siyasi parti gruplarına teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Biz katkı vermiyoruz Allah için.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – “Katkı veren” dedim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Tasarı üzerinde şahsı adına söz isteyen Metin Yılmaz, Bolu Milletvekili.

Buyurun Sayın Yılmaz.

METİN YILMAZ (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri en derin saygılarımla selamlarım.

Bugün, yurt dışında hayatını sürdüren vatandaşlarımız, Türk dünyası ve akraba topluluklarla ilgili hizmetlerin kolaylaşması, erişimin hızlanması ve işlemlerin kolaylaşmasına vesile olacak önemli bir yasa tasarısını görüşmekteyiz.

Avrupa’daki Türklerin tarihi, Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle olan ilişkileri kadar uzun bir geçmişe sahiptir. Avrupa Birliğinde yaşayan 5 milyona yakın Türk vatandaşının sayısı, Lüksemburg’un toplam nüfusunun 10 katıdır, yine İrlanda nüfusuna eşit, Danimarka ve Finlandiya nüfuslarına da yaklaşıktır, ayrıca Yunanistan, Portekiz ve İsveç gibi ülkelerin nüfuslarının yaklaşık yarısı oranındadır. Kırk yıldan beri Avrupa Birliğinin değişik ülkelerinde yaşayan 5 milyonu aşmış Türkiye kökenli Avrupalıya ek olarak, dünyanın çok daha farklı bölgelerinde hayatını sürdürmekte olan vatandaşlarımızın sayısı da hızla artmaktadır. Elbette ki hızla artan bu sayı, ülkemizin dünya çapındaki gücünü artırmakla birlikte ihtiyaçları ve bunun neticesinde de yeni sorunları beraberinde getirmektedir.

Bildiğiniz gibi, yurt dışındaki vatandaşlarla ilgili hizmetler yurt dışında konsolosluklar bünyesinde verilmektedir. Dünyanın her yerine yayılmış olan vatandaşlarımızdaki artış, Latin Amerika ve Afrika da dâhil olmak üzere pek çok ülkede yeni konsolosluklar açmamızı gerektirmektedir. Her geçen gün konsolosluk sayımız artmaktadır. Ancak, bu hizmetlere yönelik politikaların oluşturulmasıyla görevli, yurt içinde sayıları onu aşan farklı bakanlığa bağlı kamu kurum ve kuruluşlarından meydana gelen bir yapı bulunmaktadır. Bu kurumların sunduğu hizmetlerin farklılık arz etmesi, idari yapılarından kaynaklanan sorunlar nedeniyle vatandaşlarımız önemli sıkıntılar yaşamaktadır.

Aslında, her dönemde, bu konularla ilgili koordinasyonda bir devlet bakanı görevlendirilmiştir. Bu alanda ülkemizde otuza yakın kurum çalışmakta, bu da hizmette mükerrerliğe sebep olduğu gibi, kaynakların verimli ve etkin kullanımına engel olmaktadır. Kurumlar tarafından yapılan farklı yorumlar yetki karmaşasına neden olmakta, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelik koordinasyon görevinin ifasında zorluklarla karşılaşılmaktadır. Bu durum, kurumsal hafızanın oluşmasını ve hizmetlerin sürekliliğini de engellemektedir. Yurt dışında yaklaşık olarak 5 milyonun üzerinde vatandaşımızın yaşadığını düşünürsek, ülkemizdeki yakınlarını da hesaba kattığımız zaman bu sayı daha da artmaktadır. Bu vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının karşılanması, sorunlarının çözümü konusunda hizmet veren kurum ve kuruluşlarla iş birliği ve koordinasyonu sağlayacak bir birime ihtiyaç duyulmaktadır.

Yine aynı şekilde, Türk dünyası ve akraba topluluklarla ilgili işlerin koordinasyonunda da benzer sorunlar yaşanmaktadır. Başlangıçta Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı bu amaçla kurulmuş, ancak değişen şartlar TİKA’nın, yurt dışında teknik ve kalkınma yardımı yapan bir kuruluş hâline gelmesini sağlamıştır. TİKA’nın yapmış olduğu çalışmalar ülkemizin itibarını yükseltmekte, uluslararası arenada da takdirle karşılanmaktadır. TİKA’nın bu hizmetler dışında yapacağı diğer çalışmalar uluslararası arenadaki saygın konumunu zedeleyebilme ihtimaline sahiptir.

Soydaş ve akraba toplulukların yaşadığı bölgelerde, kamu kaynaklarının ortak hedefler çerçevesinde harcanmasını sağlayacak politikaların oluşturulup hedefe yönelik olarak kullanılmasını sağlamak ve kurumlar arasında koordinasyon görevini yürütmek üzere ayrı bir birim kurulması da daha uygun olacaktır.

Yeni bir teşkilat kurulmasına ihtiyaç duyulan diğer bir konu da, ülkemize yurt dışından öğrenci getirme projeleridir. Millî Eğitim Bakanlığı bu çalışmaları iki farklı genel müdürlük vasıtasıyla yürütmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı dışında farklı kamu kurumları tarafından da eğitim öğretim maksadıyla yabancı uyruklu öğrenciler getirilmektedir. Bu faaliyetler de koordinasyon gerektirmektedir.

Kurumların görevlerine müdahale edilmeksizin farklı kurumların yetkisi içinde bulunan ve lobicilik yönü de önemli olan yabancı uyruklu öğrencilere yönelik çalışmaların tek bir birim tarafından koordine edilerek bütünlük sağlanması stratejik önemi haizdir. Bu sebeplerle, Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlardan diplomatik yollarla çözüleceklerin dışındakilerin takip ve çözümü, soydaş ve akraba topluluklara yönelik hizmetlerin bir plan dâhilinde yürütülmesi, yabancı uyruklu öğrencilere yönelik çalışmalara dair kurumlar arasında koordinasyonun sağlanmasıyla görevli bir birimin kurulması faydalı olacaktır. Tasarıyla belirtilen amaçlar doğrultusunda kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip ve özel bütçeli, Başbakanlığa bağlı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulmaktadır.

Bu çerçevede, emeği geçen herkese teşekkürlerimi ifade ederek, kurulacak olan bu Başkanlığın önemli hizmetlere imza atacağı düşüncesiyle hayırlı olmasını diler, sizleri saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

Şimdi tasarının tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Öztürk, buyurun.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana aracılığınızla bir sorum olacak: Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının kendisine ait belirli bir öz geliri bulunmamaktadır. Bütçesi tamamen genel bütçeden aktarılacak hazine yardımlarından oluşmaktadır. Durum böyle olmasına rağmen niçin genel bütçeli idareler arasına değil de özel bütçeli idareler arasına dâhil ettiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Sakık, buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.

Biraz önce Sayın Bakanımız konuşurken bu kurulacak Yurtdışı Türkler Başkanlığı teşkilatının merkezinin Ankara’da olacağını söyledi. Hemen arkasından baktım, alacakları ücretle ilgili olarak euro üzerinden bir hesaplama yapılmış. Acaba Türk parasına güvenmemekte miyiz? Yani Türk parası bu konuda tatmin edici değil midir Ankara’da? Bunu öğrenmek istemiştim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.

Sayın Birdal, buyurun.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Biraz sonra gerek söz alarak gerekse sorularla bu yasa tasarısına ilişkin görüşlerimizi bildireceğiz ama bence tasarının adından başlamak gerekiyor. Yani yurt dışındaki Türkler, yaklaşık 3,5 milyon yurttaşımız var ve Kürt, Ermeni, Rum, Çerkez, Laz ama Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı. O nedenle, “yurt dışındaki Türkler” yerine “yurt dışındaki Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarımız” diye değiştirilmesi, herhâlde ayrımcılığa veya başka çağrışımlara yol açmayacaktır diye düşünüyorum. Bu konuda Sayın Bakan ne düşünüyorlar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Birdal.

Sayın Barış…

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, yıllardır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Rum tarafı arasında görüşmeler yapılmaktadır ancak gelinen noktada henüz bir sonuca varılmamıştır. Son görüşmeler hangi aşamada ve bu aşamada oluşabilecek bir anlaşmanın Türkiye tarafından kabulü ve bu anlaşmanın gerçek bir anlaşma olması için ne gibi maddelerin konacağını düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum Sayın Barış.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Çok teşekkür ediyorum.

Harun Bey’in sorusu: Tabii ki, bu birim yardım ve bağışlara da açık bir birim olacaktır. Bundan dolayı o ibare orada kullanılmıştır.

Ücretler döviz olarak… Bilemiyorum, Sırrı Bey nerede gördünüz? Ücretler TL olarak yasada belirlenmiş durumda.

Bir diğer konu da, isimle ilgili, bu tasarının ismiyle ilgili yapılan tüm değerlendirmeleri saygıyla karşılıyoruz. Çünkü, doğrusu, isim konusunda Komisyonda yoğun bir şekilde çalışma yapıldı, en sonunda böyle bir isimde anlaşıldı. “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı” konusunda bir mutabakat sağlandı. Burada bu ismin kapsayıcı olduğunu düşünerek bu düzenlemeyi yapıyoruz yoksa dışlayıcı bir şey söz konusu değil. Kim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ise onlara hitap eden bir birimdir, kim ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kendisini görmüyor veya öyle bir bağı yoksa onları ilgilendiren bir birim de zaten oluşmuyor; bundan dolayı bir ayrılıkçı düşüncenin ürünü değil, aksine birleştirici bir düşüncenin ürünü olarak arkadaşlarımız çalışma yaptılar ve böyle bir mutabakat sağlandığını ifade edebilirim.

Kıbrıs’la ilgili soruyu doğrusu tam anlayamadım yani yasayla ilgili mi yoksa genel bir değerlendirme miydi? Onu eğer -vaktimiz var- Değerli Milletvekilimiz tekrar ederse…

BAŞKAN – Sayın Barış, buyurun.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Şunu sormuştum: “Yıllardır büyük sorunlar yaşayan Kıbrıs Türk halkıyla ilgili son zamanlarda yapılan görüşmeler hangi aşamada ve kalıcı bir barış için ve Kıbrıs Türk halkının geleceğini garanti altına almak için ne gibi maddeleri bu anlaşmada düşünüyorsunuz?” dedim. Örneğin, Türkiye’nin garantörlüğü, bu yapılacak olan anlaşmada söz konusu olacak mı? Yani Kıbrıs Türk halkının gelecek korkusu olmaması için Türkiye Cumhuriyeti ne tür tedbirler alacaktır bu anlaşmada?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Barış.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani “Türkiye’nin garantörlüğü konusunda bir endişe mi var?” diye ben de sormak istiyorum. Tabii ki Türkiye’nin Kıbrıs konusunda garantörlüğü ilanihaye devam edecektir Kıbrıs’ta huzur ve barış temin edilinceye kadar. Bu süreçle ilgili -Hükûmet olarak dikkat ederseniz- çok konuşulmasına rağmen, rastgele değerlendirmeler yapılmasına rağmen, Kıbrıs’la ilgili şaibe bile uyandıracak en ufak bir taviz söz konusu olmamıştır, olmayacağını da net bir şekilde ifade edebilirim. Türkiye'nin garantörlüğü konusunda da hiç kimsenin endişesi olmasın derim.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Efendim, hangi aşamada görüşmeler?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Görüşmeler liderler düzeyinde devam ediyor bildiğiniz gibi ve garantör ülke olarak da Türkiye bunu hassasiyetle takip ediyor. Türkiye'nin bu konudaki çizgilerini hepiniz, hepimiz biliyoruz. Geçmiş hükûmetlerin de mevcut Hükûmetin de gelecek hükûmetlerin de Kıbrıs konusundaki hassasiyetlerinde çok çok farklı bir politika olması söz konusu değil ama Türkiye'nin bu konuda özellikle İktidarımız döneminde kazandığı zemin vardır, o zemin de gerek Kıbrıs halkı tarafından…

ŞENOL BAL (İzmir) – Kayan bir zemin var Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – …gerekse vatandaşlarımız tarafından çok sağlıklı bir şekilde algılanmaktadır; yani dün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti suçlayıcı ve suçlanan bir konumdayken, bugün çok daha başı dik bir şekilde müzakerelerini sürdürüyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Taner, buyurun.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, bu yapılan düzenleme yurt dışında yaşayan soydaşlarımızı, Türk milletini, oradaki vatandaşlarımızı rahatlatacak, bundan dolayı biz kanunu çıkardığınız için teşekkür ediyoruz ama Türkiye’de yaşayan, yurt dışından gelmiş olan Ahıskalıların, Ahıska Türklerinin sorunlarına bir türlü çözüm bulamadık, hâlâ onların sorunları şiddetli bir şekilde devam etmekte. Ahıska Türklerinin sorunlarının giderilmesi için de bir çalışma yapmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, Ahıska Türkleriyle ilgili yine Parlamentoda yaptığımız çalışmalar var; bizzat benim de yürüttüğüm yani 30 bine yakın Ahıskalı soydaşımız, vatandaşımız oldular. Onunla ilgili yasal düzenlemeyi gerçekleştirdik biliyorsunuz ve onlar vatandaşımız oldular, o yönüyle bir sorun şu an itibarıyla yaşanmıyor ama genelde, gerek Azerbaycan’da gerekse dünyanın ve Orta Asya’nın ve Asya’nın muhtelif yerlerinde yaşayan Ahıskalıların ana yurtlarına dönmesiyle ilgili de Türkiye uluslararası düzeyde çalışmalarını sürdürüyor. Bu konularla ilgili süre uzatımları gerçekleşti, belli sayıda Ahıskalının da ana yurtlarına yerleşmesiyle ilgili tablo gerçekleşti ama yeterli düzeyde bir geri dönüşün olmadığını da görüyoruz. Bu mücadele, bu çalışma, bu çaba Türkiye'nin de desteğiyle sürmeye devam edecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Bu şekilde, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 20’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Metin Ergun, Muğla Milletvekili… Yok.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Esfender Korkmaz, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı aslında gecikmiş bir tasarıdır. Bu tasarıda milletvekili olarak katkı yapan Mehmet Şandır ve Reşat Doğru’ya teşekkür ediyorum ve tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlar, yurt dışında yaşayanları ikiye ayırmak gerekiyor. Eğer olaya doğru bir teşhis koymak istiyorsak bunun altyapısını da iyi araştırmamız gerekiyor: Yurt dışında yaşayanlar ve yurt dışında yaşayan akraba topluluklar, birincisi. İkincisi, yurt dışında yaşamaya mecbur olanlar.

Değerli arkadaşlar, yurt dışında yaşamaya mecbur olanları ayrı bir kategoride incelememiz ve bunun nedenlerini ayrı yorumlamamız lazım. Neden yurt dışında yaşamaya mecbur oluyor? Çünkü Türkiye’de fiilî işsiz sayısı 5,5 milyondur 2009 yılı ortalaması, çünkü Türkiye’de gençler arasında 4 kişiden 1 kişi işsizdir yani işsizlik yüzde 25’tir, çünkü Türkiye’de beyin göçü vardır.

Değerli arkadaşlar, beyin göçü, bir fabrikayı başkasına vermek kadar önemlidir. Siz, bir kişiyi eğitiyorsunuz, uzman yapıyorsunuz, masraf yapıyorsunuz ama bunu, iş veremediğiniz için, iş bulamadığınız için başka ülkeye hediye ediyorsunuz, gidip başka ülkede çalışıyor. Yani maliyetini siz karşılıyorsunuz, faydasını gelişmiş ülkeler, Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya gibi ülkeler görüyor. Bu demektir ki Türkiye’de gençler arasındaki işsizlik, beyin göçünü önemli ölçüde etkileyen bir faktördür.

Şimdi, “Yurt dışında yaşayan Türklerin sorunu yeni değil.” dedik. 2001 yılında Devlet Planlama Teşkilatının bir raporu var; o raporla ilgili bugüne kadar, bakıyoruz, AKP Hükûmeti hiçbir şey yapmamış. Bazı önemli noktalarını vurgulamak istiyorum o günden bugüne gelen sorunların: Bir defa Avrupa Birliğinde Fransa olsun, Almanya olsun, çalışan Türk işçilerine, ücret ve çalışma koşulları açısından farklı davranılıyor. Her gün Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık teklif eden Merkel’i bu açıdan uyarmak lazım: Acaba, neden Avrupa insan hakları söz konusu olunca konuşabiliyor da Almanya’da çalışan Türk işçilerine ücret ve çalışma koşulları açısından farklı davranılması üstünde, nasıl, insan hakları olduğunu unutuyor? Vize uygulaması konusunda sorunlar var. Aileden kaynaklanan sorunlar ve uyum sorunları var.

Değerli arkadaşlar, dış Türkler yalnız bunların sorunlarını çözmek açısından Türkiye için önemlidir ama daha önemlisi, bunların içinde bulundukları ülkeler açısından etkili hâle gelmesi ve Türkiye için lobi oluşturmalarıdır. Bu anlamda, dış Türkler kadar Türk cumhuriyetlerinin de önemli bir yeri bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Türk cumhuriyetleriyle ilgili uygulamalarda, Türkiye sürükleyici bir ülke olamamıştır. Bugün Türkiye için peş peşe çıkarılan ve Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlayan yasalar karşısında, Türkiye eğer Türk cumhuriyetleriyle dayanışma içerisinde olsaydı daha sağlam duracaktı ve daha etkili olacaktı. Türkiye, sürükleyici bir ülke olamamıştır. Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya’nın etkisi ön plana çıkmıştır. Azerbaycan’da, Rusya’nın etkisi ön plana çıkmıştır. Onun için, Türkiye'nin dış Türkleri değerlendirmesi yanında TÜRKPA’yı da değerlendirmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, bakın, TÜRKPA, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi; bununla ilgili çoğu arkadaşımızın bilgisi yok yahut da bilgisi var ama yeteri kadar TÜRKPA ile ilgili kanaat sahibi değil.

Değerli arkadaşlar, bugün dört ülke var TÜRKPA üyesi. TÜRKPA’ya mutlaka -Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesine- bu kanunla organik bağ kurdurmak lazım. Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinde Türkiye var, Azerbaycan var, Kazakistan ve Kırgızistan var; Türkmenistan ve Özbekistan yok. Türkmenistan neden yok? “Ben tarafsızlık politikası uyguluyorum.” diyor. Özbekistan neden yok? Azerbaycan’la Hazar Denizi sorunları var.

Şimdi ben soruyorum arkadaşlar: Hükûmet bu iki ülkenin TÜRKPA’ya katılması için bugüne kadar hiçbir girişimde bulundu mu? Hükûmet TÜRKPA’nın genişletilmesi ve TÜRKPA’nın Türkiye’yi destekleyen bir organizasyon hâline gelmesi, iş birliğinin artırılması konusunda hangi adımları attı? Bunu Sayın Bakana da soruyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar; Hükûmet, dış politikasını “sıfır sorunlu dış politika” olarak tarif ediyor ama sonuçlara bakın, sıfır yerine eksidir, sonuçlar açısından politikalar eksidir.

Örneğin, Ermeni meselesinde, Sayın Başbakan “100 bin Ermeni’yi sınır dışı edelim.” diye tehdit etti. Bu, önemli ölçüde, haklı Türkiye’yi haksız Türkiye hâline getirdi. Üstelik de burada bir olay meydana çıktı, o da Türkiye’de 100 bin değil, 30 binmiş. Bakın, NTV’de geçenlerde bir program iptal edildi, bu program şuydu, programın içinde geçen haber şuydu: “Ermenilere karşı Başbakan pot kırdı.” Can Dündar’ın sunacağı bu program iptal edildi geçen hafta.

Değerli arkadaşlar, biz baskıyla, iptalle bu sorunları, bu dış politika sorunlarını çözemiyoruz. Mamafih Azerbaycan’la ilişkilerimiz de bu nedenle bozuldu. Bakın, Azerbaycan Başbakanı Artur Rasizade’nin söylediklerini aynen size aktarıyorum, diyor ki: “Rusya, Karabağ sorununun çözümlenmesini istemiyor. Türkiye'nin protokolü paraf etmesi ve bunu Meclise sevk etmesi Hükûmetin Karabağ işgaline rıza göstermesi anlamına gelir, böyle bir imaj ortaya çıkar. Meclis, Türkiye-Ermenistan protokolünü reddetse de bu protokolün imzalanmış olması Hükûmetin eğilimini gösterir.” Yine, Başbakan diyor ki: “Bu durum bizi sıkıntıya sokuyor çünkü Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa gibi ülkeler, ‘Türkiye rıza gösterdi…’”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen tamamlayınız.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – “‘…siz neden göstermiyorsunuz?’ diyor.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Arkadaşım da “sıkılma” diyor. Ben Türkiye'nin millî meselelerinde, ülkenin çıkarlarında her zaman sıkılırım, sıkılmayanlar utansın. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Azerbaycan’ın kurucusu Aliyev ne dedi: “Biz aynı milletiz, iki devletiz.” Bu kürsüde bunların Türk olmadığını söyleyenler utansın. Bunlar Türk’tür ve bunların kurucusu Aliyev “İki devlet, bir millet” diye bunu tescil etmiştir.

Değerli arkadaşlar, Azerbaycan’da tespit ettiğim çok olumsuz gelişmeler var ama bunları zaman yokluğuyla söyleyemiyorum.

Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Murat Özkan, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, bu kanun tasarısının kapsamı hem 1960’lardan itibaren Avrupa ülkelerine işçi olarak giden ve ciddi bir bölümü gittikleri ülkelerde yerleşik hâle gelen vatandaşlarımız hem de kısaca Türk dünyası ve akraba topluluklarla olan ilişkilerimizi düzenlemektedir. Büyük coğrafyada yaşayan tarihî ve kültürel akrabalarımız hem de çeşitli ülkelerden yüksek tahsil için ülkemize gelen yabancı uyruklu öğrenciler bu kapsama girmektedirler.

Tasarının amacı ise bütün bu topluluklarla ilgili çalışmalar yapmak, sorunlarına çözüm önerileri hazırlamak, sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerini geliştirmektir. Bu amaçla belli bir sistem dâhilinde faaliyetler yürütmek üzere tasarlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, ekonomik ve siyasal bir sistem olarak Doğu Bloku’nun 1980’lerden sonra çökmesi dünya için büyük sonuçlar doğurmuş ve bu çöküşün hemen akabinde, 1991 yılının sonunda Sovyetler Birliği “glasnost, perestroika” sloganlarıyla şuurlu olarak dağıtılmış ve Rus İmparatorluğu’nun üçüncü safhasının kuruluş adımları atılmaya başlanmıştır. Bu kuruluş mücadelesi hâlen devam etmektedir. Ardından Doğu Bloku’nda yer alan ülkelerin bazılarında rejim değişikliği de meydana gelmiştir. Yugoslavya gibi ülkeler ise birliğini koruyamayarak dağılmıştır. Bu durum Türkiye'nin etrafında büyük bir stratejik boşluk ortaya çıkarmaktadır. Ne yazık ki, Türk siyasal eliti bu stratejik boşluğun önemini yeterince kavrayamamıştır. Bu arada Türkiye'nin ve Türk milletinin tarihî ve kültürel bağları olan Türk cumhuriyetleri siyasal bağımsızlıklarına da kavuşmuşlardır. Yıllarca Türk milliyetçilerinin bu husustaki sözlerine kulaklarını tıkayan devlet kurumlarımız ve Türk siyasal elitleri büyük bir şaşkınlıkla bu gelişmeleri sadece -maalesef- izleyebilmiştir.

Sovyetler Birliği’nin şuurlu olarak dağıtılması, komünizmin çökmesi, bağımsız ve özerk Türk cumhuriyetlerinin, akraba toplulukların ortaya çıkmasıyla Türkiye'nin “Türk dünyası” diye de anılan bu bölgede sorumluluğu daha da artmıştır. Önce bağımsız Türk cumhuriyetleri Türkiye tarafından tanınmış, sonra ilişkilere bir sistem getirmek üzere 1993 yılından itibaren cumhuriyet hükûmetlerince bir Devlet Bakanlığı görevlendirilmiştir.

Türkiye, Türk cumhuriyetlerinin ve akraba devletlerin bağımsızlıklarının tanınması, çeşitli uluslararası kuruluşlara kabul edilmeleri, iç demokratik sistemlerinin ve ekonomik yapılarının kurulması, geliştirilmesi gibi konularda maddi, teknik ve insani yardım yapmak gibi hususlarda imkânlar ölçüsünde, bazen bu imkânlarını da zorlayarak hareket etmiştir. Bunlar, Büyük Öğrenci Projesi, Eximbank kredileri ve çeşitli siyasal ve sosyal altyapı desteklerini kapsamaktadır.

Bu anlamda kurmuş olduğumuz TİKA ve ortak kurum olan TÜRKSOY bütün bu yardımlarda öncülük etmiştir ayrıca sivil toplum kuruluşları da çeşitli desteklerde bulunmuşlardır fakat bütün bu yardımların ne envanteri yapılmış ne de geri dönüşleri takip edilmiştir. Bu nedenle, kurulması öngörülen Başkanlığa ihtiyaç hasıl olmuştur ve biz parti olarak bu tasarıyı, yukarıda saydığım nedenlerden dolayı da desteklemekteyiz.

Sayın milletvekilleri, belirttiğimiz gibi, Türkiye aradan geçen on sekiz yıllık süre içerisinde, genel olarak “Türk dünyası” adıyla andığımız bu bölgelere imkânlar ölçüsünde yardımcı olmuştur. Fakat ilişkilerimiz, başlangıçtaki ümit ve beklentilerin çok altında kalmıştır, özellikle ticari ilişkilerimizin umulanın çok çok altında kaldığı görülmektedir. Hükûmetin bölgeye olan ilgisizliği dikkate alındığında yeni bir yol haritasına acilen ihtiyaç olduğu da aşikârdır.

Öte yandan, çoğunluğu Avrupa’da olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın talep ve hukuki durumları da elli yıl öncesine göre çok değişmiştir. Artık onların sorunlarına klasik dış işleri anlayışıyla çözüm bulmak imkânsız hâle gelmiştir. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın çeşitli hukuki, kültürel ve ekonomik sorunlarıyla ilgilenecek ayrı bir teşkilat yapısına acilen ihtiyaç bulunmaktadır. Özellikle yabancı ülkelerde doğup büyüyen üçüncü ve dördüncü neslin sorunları birinci ve ikinci nesle göre farklılaşmış, bu nesillerin ana dil ve kültürümüzü öğrenmeleri bugün başlıca gündem konumuz hâline gelmiştir.

Muhterem milletvekilleri, şurası bilinmelidir ki, bu tasarının kapsamına giren toplulukların hem siyasi statüleri hem de diğer sorunları çok farklıdır. Bundan elli yıl önce, biraz para kazanıp yurda dönmek için çeşitli Avrupa ülkelerine işçi olarak giden vatandaşlarımızın sorunları ile bağımsız Türk cumhuriyetlerinde yaşayan soydaş ve akraba toplulukların hukuki durumları ve sorunları, çeşitli devletlerde özerk bölgelerde yaşayan tarihî, kültürel akrabaların sorun ve hukuki statüleri, bağımsız devletlerde yaşayan akraba toplulukların kültürel problemleri ve hukuken azınlık statüsüne sahip olan Türk topluluklarının sosyal, ekonomik ve hukuki problemleri birbirinden oldukça farklıdır. Sorunları hukuki durumları itibarıyla birbirinden oldukça farklı kuruluşları, çok çeşitli ve çok geniş teşkilatlanması olmayacak olan bir başkanlık ile çözüm aramak kolay olmayacaktır. İnşallah durum daha da içinden çıkılmaz bir hâle gelmez. Bizim önerimiz bu konuda müstakil bir bakanlığın teşkilatlandırılması hususunda bir düzenleme yapılmasıdır.

Türkiye'nin tarihî ve kültürel bağlarının olduğu Türk dünyası coğrafyasıyla uluslararası hukuka dikkat ederek ilgilenmesinin kardeşlik hukuku bağlamında doğal ve normal olduğunu düşünmekteyiz. Bu aynı zamanda tarihî bir sorumluluğumuzdur. Bunun altında hiç kimse farklı bir niyet aramasın, niyet okuyuculuğu da yapmasın. Bu son derece insani ve kardeşlik duygularıyla ortaya çıkan bir neticedir.

Çeşitli coğrafyalarda, dünyanın çeşitli ülkelerinde bizimle tarihî ve kültürel bağları olan insanlar vardır ve onlar bizim kardeşlerimizdir. Mesele sadece bu kardeşlik hukuku esasına dayanmaktadır, bu zaten yeni bir şey de değildir. Yıllardır ilgilendiğimiz bir coğrafyayla ilişkileri, yıllardır yükseköğrenim görmek için ülkemize gelen öğrenci hamlesini ve bugün dördüncü nesle ulaşan yurt dışındaki işçilerimizle ilgili sorunları bir başkanlık bünyesinde toplayarak daha sistemli hâle getirmek bu tasarının amacı olarak görülmektedir. Temennim odur ki tasarı bu amaçlara hizmet edebilsin.

Bu vesileyle tekrar tasarının hayırlı olmasını diler, hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Baştan beri bizim eleştirilerimiz… Bir taraftan demokratik açılım bir taraftan birçok kimliklerin kabulüyle ilgili adımlar atılması gerekirken veyahut bu konuda çabalar olurken yeniden “Türkler başkanlığı” diye bir başkanlığın kurulmasını çok da şık bulmadığımızı sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bunun altında da özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin önümüzdeki seçimlerle ilgili hesap kitap işi olduğunu düşünüyoruz. Eğer, gerçekten niyetiniz yurt dışında yaşayan kardeşlerimizin temel sorunlarıyla ilgilenmekse, ilk önce, evimizin önündeki çöpleri toplamaktan geçer, iç sorunlarımızı çözmekten geçer.

Ben buraya gelmeden önce, benim seçim bölgemden Adana’ya yerleşen bir grup insan arayıp aynen şöyle diyorlardı: “Biz Alpaslan-I Barajı, Bulanık’ta mağdur olan insanlarız. Biz yıllardır o topraklarda yaşıyoruz. Tapumuz yoktu ve burası istimlak edildi. Tapusu olanların parası ödendi. Biz mağdurduk ve bizi sürdüler. Adana’dayız şu anda. Adana Valisinin de haberi var. Aç ve perişanız.”

Şimdi, yurt içindeki insanlarımızla ilgili küçük bir adım atmazken yurt dışında şunlar… Yurt dışında onlarca, Bakanlığımıza bağlı birimler var. Peki, bu birimler ne yapıyor Allah aşkına, ne yapıyorlar? Yani yeniden bir kurum, yeniden bir başkanlık yaratmak niye? Peki, bu insanların evini barkını alıp istimlak etmeden -yıllar önce atası yerleşmiş, bütün anıları orada- onların hakkını hukukunu ödemeyeceksiniz ve sosyal bir devletten bahsedeceksiniz. Sonra döneceksiniz “Biz yurt dışındaki kardeşlerimizle ilgili olumlu şeyler yapıyoruz.”

Ben, çok yakın bir tarihte, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Hocamla birlikte Azerbaycan’daydım. Allah adına, yani bu kadar da size, bize sevdalı değiller. Bir tek niyetleri var, bir tek anlayışları var: “Türkler gelsin” diyor. Ne yapsınlar? “Karabağ’a girsinler, Karabağ’ı alsınlar.” diyor. Yani böyle beklentileri vardı. Ben orada gördüm.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Hayır, hayır. Bu doğru değil, böyle bir şey yok.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, böyle ilişkiler var, böyle talepler var.

Ve siz yurt dışındaki insanlarınızla hangi konuda bir birliktelik oluşturdunuz? Siz oradaki insanlar arasında sürekli ayrım yaptınız. Şimdi, “akrabalık” diyorsunuz, “Türkler” diyorsunuz. Peki, burada Türk olmayan diğer halklar ne yapacak? Biz Kürtler ne yapacağız? Bu ülkenin Ermenileri ne yapacak, Arapları ne yapacak? Süryaniler ne yapacak? Burada Türk’ün Türk’e… Efendim, Türklük hayalleriyle oluşabilecek şeyden Türkiye'nin bir an önce kaçınması gerekir. Eğer bu noktada gerçekten önemli şeyler yapmak istiyorsanız, bakınız, kan ve gen bağından daha kutsal olan bir şey vardır, o da duygu bağıdır, eğer  duygu bağıyla ilgili bir şey yaparsanız biz sizinle birlikte oluruz, birlikte hayatı inşa ederiz ama siz kan ve gen bağı üzerinde yeniden bir yapılanma yaparsanız… Tarih bunları çöplüğe gömdü.

Onun için, Sayın Başbakan çok yakın bir tarihte bu ülkenin vatandaşları olan Ermenilerle ilgili çok talihsiz bir açıklama yaptı. (CHP sıralarından gürültüler)

Siz niye rahatsız oluyorsunuz, onu anlamıyorum yani sizler gerçekten niye rahatsız oluyorsunuz, onu anlamıyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen hatibe söz atmayınız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başbakan, buraya gelip yerleşen, aslında sayıları 100 bini falan bulmayan… 9-10 bin arasında insanlar çıkıp buraya gelmişler ve burada birçok yerlerde çalışıyorlar ve bu insanlar buraya geldiklerinde bu ülkenin hukukuna sığınarak kimileri tezgâhtarlık yapıyor, kimileri hasta bakıyor, kimileri evlerde çalışıyor ve yakınlarına buradan 400 milyon lira, 300 milyon lira para gönderiyorlar, oradaki yakınlarını geçindiriyorlar.

Şimdi, Sayın Başbakan’ın bu dili, o kutsal ruh dediğimiz Enver’in, Talat’ın, Cemal’in ruhudur, İttihat Terakkinin ruhudur. O ruh kirlidir, o dil paslıdır, o dil 1915’lerin dilidir, o dil hâlen uluslararası arenada karşımıza çıkan o günkü ruhtur. Onun için, Sayın Başbakan bu konuda attığı her adımda halkların kimliğine, kültürüne saygılı olmalıdır.

Biz 1915’lerde olup bitenleri biliyoruz. Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisinde aynen şunu söylüyor Kazım Karabekir’e seslenerek: “Bu bir alçaklıktır. Ermenilerle ilgili yapılan bir katliamdır.” Bu bizim tespitimiz değil, Sayın Mustafa Kemal’in o günkü tespitidir.

Şimdi, hepimizin yaralarımızı sarmamız gerekirken, gerçekten bu kardeşlerimizin acıları var, Kürtlerin acıları var, bunların acılarını ortaklaştırmamız gerekirken, kendimize göre yeniden ayrıştırmaları çağrıştıracak yeniden başkanlıklar kuruyoruz. Neyin adına kuruyoruz? Efendim, önümüzdeki dönem seçimler için.

Şimdi, ben, burada Dışişleri Bakanına söylemiştim: Yunanistan cezaevinde onlarca Kürt çocukları var, umuda doğru yolculuğa çıkmışlar, gitmişler, burada iş imkânı bulamadıkları için gitmişler ve orada yakalanmışlar; her biri on beş-on altı yıl ceza almış ve o çocuklar uzun süredir cezaevinde. Ama bunların kimlikleri Kürt olduğu için, Sayın Bakan “Ben sizi bilgilendireceğim.” dedi, bir yıldır hâlen bize bir bilgi ulaşmadı.

Sorun, işte, eğer gerçekten kendi kardeşleriniz ve yurttaşlarınızsa ortaklaşmak gerekir, ama sorun Kürtler olunca “tu kaka”, Ermeniler olunca, gayrimüslimler olunca; ama sorun Türkler olunca, Parlamentoda, evet, ulusal ittifak oluşuyor.

Sevgili kardeşlerim, şimdi, 12 Eylül döneminde de bu ülkeden binlerce insan, 30 bin insan bu ülkeyi terk etmek zorunda kaldı o faşist cunta döneminde. O insanların 15 bini yurt dışında, hatta buradaki bu Parlamento, onların haklarını, hukuklarını gasbederek yurttaşlıktan çıkardı. Şu anda yurt dışında 5 milyon civarında insanımız yaşıyor ve bu insanlarımızın -yani içinde sadece Türkler değil diğer halklar da yaşıyor- bütün sorunlarını ortaklaştırmamız gerekir. Ve yurt dışındaki elçiliklerimizin diğer kesimlere, diğer insanlarımıza karşı nasıl bir acımasız tutum içerisinde olduklarını da biliyoruz.

O vesileyle, biz, ilk önce burada birliği ve barışı sağlayabilecek bir duruş sergilemeliyiz. Eğer biz gerçekten tarihin yükü altından kurtulmak istiyorsak tarihimizle de yüzleşmemiz gerekir. Tarihte neler oldu? Bizim dışımızda…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ne demek istiyorsunuz?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, siz sürekli soy avcılığına çıkan birisiniz. Siz Sayın Cumhurbaşkanının da ailesinin Ermeni olduğunu…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Aynı ağzı kullanma!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Soy avcılığı yapan birisiniz. Ben bir soy avcılığı yapanla ne tartışırım ne konuşurum.

BAŞKAN – Sayın Sakık, Genel Kurula hitap edin lütfen.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, sürekli bir…

BAŞKAN – Uyarıyorum efendim.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Böyle bir gelenek hâline getirmiş, buradan sadece seçmenlere mesaj iletmek adına ne kadar ırkçı bir tavır varsa onu sergiliyor ve burada…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Kimin ırkçı olduğu görülüyor.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Yani, iyi ki siz değilim ben. Benim ne olduğum bellidir.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Irkçı sensin, etnik milliyetçi sensin!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Benim ne olduğum belli. Ben neyi savunduğumu…

Bakınız, ben hayatın her yerinde insan hakları, hukuk, demokrasi, halkların kardeşliğini savunuyorum. Ama asıl faşist sizsiniz. Siz ırkçılığı savunuyorsunuz. Yani, bir dönün aynada kendinize bakın, neyi savunduğunuzu…

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben başta da söyledim.

Ben yıllar önce bir film izlemiştim. O filmde bir küçük çocuk evinden kaçırılıp götürülüyordu. O çocuk başkaları tarafından kaçırılıyor ve ailesi araştırıyor, sonra buluyorlar. Yargı yoluyla çocuk ailesine teslim ediliyor ama o çocuk kendisini aileden biri olarak hissetmiyor ve sürekli evden ayrılıyor. Aile, gerçekten çocuğun mutlu olmadığını görünce mahkeme kararıyla alınan aileye geri -diğer aileye- veriyor. Sonra, bir pazar günü çocuk eve geliyor. Evde, annesi sandığı açarken o sandığın kokusunu hissedince, orada sedir ağacının kokusunu görünce “Evet, ben bu eve aitim.” İşte orada kan ve gen bağının bir şey ifade etmediğinin, duygu bağının neyi ifade ettiğinin bir göstergesidir.

Aslında, Türkiye de böyle bir ülkedir. Bu ülkede sedir ağacının kokusunu hepimiz hissedebilirsek, hepimiz kan ve gen bağından kurtulursak, birimiz bir başkasının soyağacını araştırmazsak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SIRRI SAKIK (Devamla) - …yani herkes kendisine duyulan saygıyı bir başkasına duyarsa, bir başka kimliğe saygılı olursa sorunlarımız o noktada çözülür. Ama ne yazık ki, birileri hep kendisini ülkenin asıl sahibi… Siz halkın iradesiyle de gelseniz gelip kendilerinden icazet alacaksınız, kendilerine tabi olacaksınız. İşte bu ruh İttihat Terakkinin ruhudur, Cemal’in ruhudur, Enver’in ruhudur, Talat’ın ruhudur. Bu ruhlar iflas etmelidir. Bu ruhlar iflas ederse, halklar barış ve kardeşlik içerisinde bir arada yaşar.

Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Nurettin Akman, Çankırı Milletvekili.

Buyurun Sayın Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümüyle ilgili olarak görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili çalışmaları yapmak ve sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba topluluklarıyla sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bu topluluklara yönelik faaliyetleri yürütmek ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde ülkemize gelen yabancı öğrencilerin ülkemizdeki eğitim süreçlerinin başarılı şekilde sonuçlandırılmasını sağlamak amacını güden söz konusu yasanın çıkarılmasında aslında çok geç kalınmıştır. Zira aradan yarım asır geçmiş olmasına rağmen biz vatandaşlarımızla ilgili sorumlu bir makamı yeni kuruyoruz. Ancak genel seçimlerde yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza oy kullanma hakkını yeni verdiğimiz gibi, neticede bu yasa da büyük bir eksikliği gidermiş olacaktır.

Özellikle belirtmek istiyorum: Şu gerçekleşecek olan bu Başkanlık Avrupa’da yaşayan, Türk dünyasında yaşayan tüm insanlarımıza, Türk’ümüze, Kürt’ümüze, Laz’ımıza, Çerkez’imize, hülasa tüm vatandaşlarımıza hizmet etmiş olacaktır. Onun için, burada böylesi bir ayrımı yapmak mümkün değildir. Bu anlamda emeği geçen tüm arkadaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Bu yasayla kurulacak teşkilat Türk dünyasıyla birlikte 2009 yılı sonu itibarıyla yurt dışındaki 5 milyon 216 bin insanımıza hizmet edecektir. Bu nüfusun 4 milyon 217 bini Avrupa Birliği ülkelerine göçmen olarak gelen Türk iş gücüdür. En çok nüfusumuz 2 milyon 720 bin ile Almanya’da bulunmaktadır. 2 milyon 800 bin insanımız yaşadıkları ülkelerin vatandaşı olmuşlardır.

Değerli arkadaşlarım, “İş gücü istenmişti, insanlar geldi.” sözünün üzerinden tam kırk dokuz yıl geçti. Dün “Alamancı” bugün ise “euro Türk” dediğimiz vatandaşlarımızın yurt dışı mücadelesi 1961 Anayasası ile yurt dışı seyahatin serbest bırakılması sonrası başlamıştır. Bunun sonrası işçi göçü kolaylaşmış, Almanya ile Türkiye arasında 30 Ekim 1961 tarihinde imzalanan işçi alım anlaşması ile de ülkemizden binlerce Türk işçisi Almanya’ya akın etmiştir.

1970’li yıllar Almanya ve Avrupa ülkelerinin yaşadığı petrol krizi ve ekonomik durgunluk sonrası Almanya işçi alımını durdurmuş ancak Türk işçileri 1 milyona yakın bir sayıya ulaşmıştır. Daha sonraki yıllarda yeni işçi göçü turist vizesiyle gerçekleşmiş, 1980’li yıllarda ise aile birleşimi ile işçilerimiz eş ve çocuklarını yanlarına almışlardır. “Bir traktör parası biriktirip ülkeme dönerim.” düşüncesi Avrupa’dan gelen işçilerimizin durumunu zamanla burada ikamette kalıcı duruma dönüştürmüştür. Ancak yaşanılan sorunlar sebebiyle de işçilerimizin bir kısmı geriye dönmüştür.

Bugün, işçilerimiz ülkelerinde, bu yaşadıkları ülkelerde, asimile olmadan, kurdukları dernek, vakıf ve cemiyetlerin çatısı altında birleşerek örf, âdet ve inançlarını muhafaza etmişler, kendi kültür ve kimliklerine sahip çıkmışlar, entegrasyon sürecini başlatmışlardır, diğer taraftan, ülkeleriyle de bağlantılarını hiçbir zaman koparmamışlardır. İşçilerimizin ilk emekliliği 1984 yılında gerçekleşmiş, bugün ilk jenerasyon emekli olmuş, ikinci ve üçüncü jenerasyon yurt dışında çok büyük başarılara imza atmaktadırlar. Avrupa’nın yaşlı nüfusu her geçen gün artarken buradaki işçilerimizin genç nüfusu âdeta Avrupa’ya bir ümit olma durumundadır. Bu işçilerimizi sadece işçi olarak kabul etmek mümkün değil, bilhassa Avrupa ülkelerinde Türk iş adamlarının patron düzeyinde çok büyük başarılara imza attıklarını görüyorum ve oralarda o ülke insanlarını çalıştırır hâle gelmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, işçilerimizin en büyük sorunu eğitim sorunudur. Ancak bugün 800 bin Türk çocuğu yurt dışındaki okullarda öğrenim görmektedir, 50 bine yakın Türk genci üniversitelerde öğrenim görmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akman, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

NURETTİN AKMAN (Devamla) – Biz bugün, Avrupa Birliğine girmek için büyük çaba sarf ediyoruz. Aslında 5 milyon insanımızla Avrupa’nın içerisindeyiz değerli arkadaşlarım. Bugün, yetişen gençler, o ülkenin lisanını bilen, hukukunu, çalışma hayatını, sosyal hayatını bilen, hatta o ülkelerin Avrupa Birliği müktesebatını bilen insanlarımız olmuştur. İşte bugün kurulacak Dış Türkler Başkanlığının kadrolarında ümit ediyoruz ki Avrupa Birliği ülkelerinde yetişen gençlerimiz görev alacaklardır ve bu anlamda devletimiz yurt dışındaki vatandaşlarımıza bu kanun ile sahip çıkacak hem onların gönüllerini alacak hem de uyuyan devi uyandırmak suretiyle euro Türkler, ülkesiyle milletiyle bir bütünlük içerisinde geleceğe koşacaktır.

Bu duygular içerisinde kanunun yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarımıza ve Türk dünyasına hayırlı olmasını temenni ediyor, katkı sağlayan herkese teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akman.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Selçuk Ayhan, İzmir Milletvekili.

Sayın Ayhan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan tasarı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum, birinci bölümü için. Bu vesileyle, İsveç-Türk İşçi Dernekleri Federasyonu ve Türk Kadınlar Federasyonundan bana ve diğer siyasi partilerimizin grup başkan vekilliklerine gelen bir mail üzerine, onların düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, yurt dışındaki Türk vatandaşlarımızla ilgili görüşülmekte olan bu tasarının son hâline gelinceye kadarki süreçlerde, yurt dışında yaşayıp çalışan, temsil kabiliyeti olan vatandaşlarımızın oluşturduğu örgütlerimizin görüş ve önerilerinin alınmamasının bir alınganlığını ifade ediyor o bölgedeki yurttaşlarımız ve temsilcileri.

Şimdi, her ne kadar tasarı hazırlanırken yurt dışındaki yurttaşlarımızın oluşturduğu derneklerden görüş alındığı ifade ediliyorsa da bana gelen bu mesajda böyle bir şeyin olmadığı söz konusu. Demek ki bu konuda sağlıklı, yaygın bir değerlendirme yapılmamış. Yapılan değerlendirme, belki, yandaş dernek mantığı ile yapılmış gibi bir imaj söz konusu oluyor değerli arkadaşlarım.

Bunun dışında, daha önce gereğince verimli ve etkin çalışıp çalışmadığı tartışılsa da Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlar Danışma Kurulu var hepinizin bildiği gibi. Bu mevcut Danışma Kurulu bile yok sayılmış, yani bunun bile konuya ilişkin görüşlerine başvurulmamış. Bunu da bir eksiklik olarak arkadaşlarımız bize iletmişler.

Yurt dışındaki sivil toplum örgütleri olarak adlandırılan yapılanmalarla ilgili ilişkilerden söz ediliyor tasarıda ancak anılan örgütlerin bulundukları bölgenin birer bağımsız sivil toplum örgütü niteliğinde olduğu gerçeğinin de göz ardı edildiği söyleniyor.

Bunun yanında, yıllar önce, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın Türkiye’deki seçimlerde, genel seçimlerde bulunduğu ülkede oy verme hakkıyla ilgili bir yasa çıkarılarak yürürlüğe girdiği hâlde gerekli mevzuat ve diğer hazırlıklar yapılıp uygulamada somut adımlar henüz atılmadığı için bu arkadaşlarımızın bu hakkının kadük bırakıldığı ve çözüm beklendiği, yasalaşacak olan tasarıda bu hakka ve uygulamasına ilişkin bir yaklaşımın da belirtilmesi gerektiği bir eksiklik olarak belirtilmiş. Ayrıca, vatandaşlarımızın sınır kapılarında değil, bulundukları ülkede oylarını kullanabilmesi şeklinde bir talep var. Artı, yurt dışındaki yurttaşlarımıza seçilme hakkının da verilmesi, en azından Parlamentoda onların da temsilcilerinin bulunması ve yurt dışındaki yurttaşlarımızın sorunlarının Parlamentomuzda bizzat kendi temsilcileri kanalıyla da dile getirilmesi fırsatının verilmesi gerektiği talep edilmiş.

Şimdi, Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulunun yapısıyla ilgili olarak, bu Kurulda yer alacak temsilcilerin seçimle gelmesi gerektiği, yani atamayla yapılacak bir temsilin oradaki yurttaşlarımızın, oradaki sivil toplum örgütlerinin temsilini sağlamayacağı ifade ediliyor ve görev alacak kişilerin seçimle gelmesi önerilmekte. Atama yoluyla yapılacak yapılanmanın da demokratik olmayacağı ve temsil yeteneğinin zayıf olacağı ifade ediliyor.

Ülkemizin Avrupa Birliği üyelik müzakereleri de göz önünde tutularak, özellikle Avrupa Birliği üyesi olan ülkelerimizden temsilci sayısının geniş katılımlı olarak değerlendirilmesi talebi söz konusu. Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerimizin söz konusu Danışma Kurulunda eskiden olduğu gibi temsil edilmesi de bir başka talep olarak karşımıza çıkıyor. Ben yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın oluşturduğu bir kısım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

Buyurun.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

…federasyonların, bazı sivil toplum örgütlerinin taleplerini, görüşlerini, önerilerini ve eleştirilerini sizlerle paylaşma fırsatı buldum, dikkate alınacağını umuyorum.

Beni dinlediğiniz için bu vesileyle tekrar yüce Meclisi, Sayın Başkan şahsınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.06

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 1’inci maddesi üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

485 Sıra sayılı Yurt dışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının başlığındaki “Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” adının “Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı (Türk Dünyası Başkanlığı)” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

S. Nevzat Korkmaz

Şenol Bal

 

Mersin

Isparta

İzmir

 

Süleyman Latif Yunusoğlu

 

Hüseyin Yıldız

 

Trabzon

 

Antalya

BAŞKAN – Şimdi ikinci önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesinin (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

“c) Avrupa Birliği çerçevesinde yürütülen projeler hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarınca ülkemizde eğitim görmesi uygun görülen soydaş ve akraba topluluk çocuklarının, ülkemizde eğitim süreçlerinin başarılı bir şekilde sonuçlandırılması için her türlü esası belirleyerek, ilgili kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamak,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğum önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, AKP hükûmetleri dâhil bugüne kadar görev yapan bütün hükûmetlerin yurt dışındaki Türklerin hak ve hukukunu Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla koruyamadıklarının bir itirafıdır. Yine bu tasarı, siyasilerin yurt dışındaki Türklerin sorunlarıyla ilgilenmek üzere bir bakanlık kurulması yönünde bugüne kadar verdikleri sözün AKP tarafından başkanlık düzeyine indirgendiğini göstermektedir. Bu tasarının bir teşkilat tasarısı olmasına, personel ve kadrolarla aylık ve atamalara ilişkin hükümler içermesine rağmen Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmemesi bir eksikliktir. Keza Millî Eğitim Bakanlığını ilgilendiren yönleri nedeniyle Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunca ele alınmaması da bir eksikliktir.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla kurulması öngörülen Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile mevcut sorunlar daha iyi çözüm yoluna girecekse buna kimsenin itirazı olamaz. Bizim, kurulacak Başkanlıkla söz konusu sorunların hâl yoluna gireceği konusunda endişelerimiz vardır. Endişelerimiz, yeni teşkilat kurmanın sorunların çözümünde tek başına yeterli olmayacağını bilmemizdendir çünkü bugüne kadar, Dışişleri Bakanlığı, dış teşkilatında birçok kamu kurum ve kuruluşunu temsil eden müşavir ve ataşe kadroları da bulunmasına rağmen yurt dışındaki Türklerin ve akraba topluluklarının sorunlarını çözmekte yetersiz kalmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında “Yurtdışı İşçi Hizmetleri” adında bir genel müdürlük olmasına rağmen sorunlar tam olarak çözülememiştir. Şimdi tasarıyla bu çoklu yapıya koordinasyon görevini üstlenmek üzere yeni bir başkanlık ekliyoruz. Endişemiz, çoklu yapı içinde yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunlarının daha çok ortada kalacağına ilişkindir.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarının 1, 2, 15, 17, 19, 20, 22 ve geçici 1’inci maddeleriyle ilgili değişiklik önergeleri verdim. Önergeler üzerinde ayrı ayrı söz almayacağım için gerekçelerine -yeri geldiğinde okunacak da olsa- burada birer cümleyle değinmenin yararlı olacağını düşündüm.

1’inci maddeyle ilgili vermiş olduğum önergem, tasarı kapsamına girmeyen yabancı uyruklu öğrencilerin işlemlerinin bugüne kadar olduğu gibi Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmesine imkân sağlamak içindir.

2’nci maddeyle ilgili vermiş olduğum önergem, kanunda gereksiz tekrarları önlemek amacıyla verilmiştir. Grupların bu önergeye imza koyarak destek vermelerinden duyduğum memnuniyeti ifade etmek isterim.

15’inci maddeyle ilgili vermiş olduğum önergem, maddede “Başbakanın onayıyla” ibaresinin “ilgili Bakanın onayıyla” şeklinde değiştirilmesine dairdir. Bize göre bu değişiklik, kurulan Başkanlığın Başbakan yerine görevlendirilecek bir bakana bağlanması durumunda maddede sözü edilen işin bizzat Başbakan tarafından mı yoksa görevlendirilecek olan bakan tarafından mı yapılması gerektiği yolunda ortaya çıkacak tereddütleri gidermek içindir.

17’nci maddeyle ilgili vermiş olduğum önergem, maddede öngörülen kurulda görev almak üzere yurt dışındaki vatandaşlar arasından dört yıllığına kaç kişinin seçileceğine açıklık getirmek içindir.

19’uncu maddeyle ilgili vermiş olduğum önergem 1’inci maddeyle ilgili olarak vermiş olduğum önergeme paralel bir değişiklik yapılmasını amaçlamaktadır.

20’nci maddeyle ilgili vermiş olduğum önergem “yolluk” ve “harcırah” kavramlarının yan yana kullanılmasını önlemek içindi çünkü “harcırah” terimi yolluğu da kapsayacak biçimde, yol masrafı, gündelik ve yer değiştirme masraflarından birini veya tamamını kapsamak üzere kullanılmaktadır. Yine, grupların bu önergeye verecekleri destek için şimdiden teşekkür ediyorum.

22’nci maddeyle ilgili vermiş olduğum önergem Başkan Yardımcısı, Başkan Müşaviri, Daire Başkanı, Birinci Hukuk Müşaviri ve Basın Müşaviri kadrolarına yapılacak atamaların Başkanın teklifi ve Başbakanın ya da ilgili bakanın onayıyla yapılmasının doğru olduğu, bu yetkinin Başbakan veya ilgili bakan tarafından Başkana devredilmesinin ise kamudaki atama usullerine uygun düşmediği içindir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Geçici 1’inci maddeyle ilgili vermiş olduğum önergem de kamu personel sınavına girmeden Başkanlıktaki uzman yardımcılığı kadrolarına atama yapılmamasını sağlamak içindir diyor, tasarının hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

485 Sıra sayılı Yurt dışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının başlığındaki “Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” adının “Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı (Türk Dünyası Başkanlığı)” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                 S. Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarihe not düşmek adına bu önergeyi verdik ve gerekçesini arz etmek için söz aldım. Kurulan başkanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı. “Yurtdışı Türkler” kelimesinden yurt dışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşları kastedilmektedir. Bu başlı başına bir alandır. 5 milyonu geçkin insanımızın birçok konuda ve birçok bakanlığı, ilgili devlet birimini ilgilendiren sorunları bulunmaktadır ve bu sorunlarla gerçekten koordinasyon düzeyinde de ilgilenilmesi gerektiği kesindir. Ona hiç itiraz etmiyorum ama bu kanunun tanzimindeki amaç yurt dışı Türklerin sorunlarının çözümü için koordinasyon kurmaktan çok, Türk dünyası, Türk ve akraba topluluklarıyla gelişen ilişkilerimizi koordine etmek üzere bir ayrı devlet biriminin kurulması amaçlanmaktadır. Sayın Bakanın da söylediği gibi, uzun yıllara dayalı hazırlıklar ve geçen seneki araştırma komisyonunun raporu da bunu kapsamaktadır çünkü; önümüzde.

Türkiye büyük bir ülkedir. Kendi iç sorunlarıyla boğuşurken bir gerçeği göz ardı edemez, etmemelidir. O da Türkiye’nin önünde bu yeni çağın getirdiği bir şans doğmuştur, devasa bir Türk dünyası gerçeği ortaya çıkmıştır. Coğrafyasıyla, coğrafyasının sahip olduğu tabii kaynaklarıyla, zenginlikleriyle, bu coğrafyanın jeopolitiğiyle, tarihiyle, kültürüyle, insan potansiyeliyle, sosyal potansiyeliyle gerçekten bu küreselleşen dünyada bir küresel güç merkezi olmuştur. Bu büyüklükten hiç kimse rahatsızlık duymamalıdır. Bu büyüklük hiç kimseye karşı değil, hiç kimseyi dışlamayan ve insanlığın barışına, dünya barışına da hizmet edecek bir birliktir, kökleri olan, tarihî kökleri olan bir birliktir. İşte, bu büyüklüğü, bu gerçekliği koordine edecek, ilişkileri geliştirecek, bunu insanlığın huzuru için, dünya barışı için bir güç kaynağı yapacak bir koordinasyona ihtiyaç vardır. Bu, bir başkanlık kapsamından daha öte bir hadise, bir bakanlık kurulmalıdır, “Türk Dünyası Bakanlığı.” Bundan korkmaya, bundan kaçmaya, bundan dolayı doğacak birtakım sorunların ürküntüsünde böyle kafamızı kuma sokmaya gerek yok.

Bakın, Değerli Bakanım, yani isteseniz de istemeseniz de “Türk dünyası” diye bir olayın Türkiye’deki yansımaları devasa boyutlara ulaştı. Bugün Türkiye’de çok sayıda organizasyonlar var. Bunu Türkiye Cumhuriyeti devleti yapıyor. Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi yapılıyor Türk Konseyi adı altında, Türk Devletleri Kurultayı düzenleniyor. TÜDEV var, TİKA var, TÜRKSOY var, çağdaş Türk lehçeleri arasında alfabe birliğini sağlayacak çalışmalar var, Türk Dil Kurumunun yaptığı çalışmalar var. Moğolistan’da yapılan hadiseyi birlikte gidip gördük. TÜRKPA var, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı var. Dolayısıyla sizin Hükûmetiniz döneminde de Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir gayreti var, bir çalışması var. Tüm bunları bir araya getirerek, ben Türkiye’nin böyle emperyal bir politika geliştirmesi anlamında da söylemiyorum, dünya barışına hizmet edecek, insanlığın huzuruna hizmet edecek bu Türk dünyası gerçeğini bizim kabul etmemiz ve buna dönük hizmetleri koordine edecek, bununla ilişkileri geliştirecek bir yapı kurmak bir zorunluluk diye düşünüyorum. Onun için, çıkardığımız kanunu gerçekten böyle ürkek, böyle utanarak falan çıkarmamamız lazım. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili bir birim kurun. Zaten çok sayıda birim var. Söylenen, bazı sözcülerin söylediği yani “Dışişleri Bakanlığı bugüne kadar başarısız mı ki yurt dışında yaşayan vatandaşların sorunlarıyla ilgili yeni bir birim kuruyorsunuz?” sözü de doğrudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama Türk dünyasıyla ilgili gerçekten bugüne kadar bakanlık düzeyinde, Bakanlığa bağlı uzmanlar vasıtasıyla götürülen hizmetlerin yetersizliği şu on sekiz-yirmi yıl içerisinde ortaya çıktı. Onun için, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu Başkanlığın, bu birimin “Türk Dünyası Başkanlığı” olarak kurulması ve Türk dünyasının tüm gerçeğiyle belirlenerek bu gerçeğin büyüklüğünün övüncünde burayı geliştirecek, buranın gücünü Türkiye’nin geleceği için kullanacak bir yapı kurulmasını çok gerekli ve doğru bulmaktayız. Kanun teklifimiz de bu amaçlaydı. Onun için, geliniz, tanım önemlidir, tanım kapsamı belirler. Eğer tanımı yanlış yaparsanız daha sonra geliştireceğiniz kapsam doğru olmaz. Bu sebeple, geliniz, bu birimin başkanlığını “Türk Dünyası Başkanlığı” olarak kuralım, içeriğini de öyle dolduralım.

Bu amaçla verdiğimiz bu önergenin kabulünü istirham ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan, komisyon adına bir açıklamada bulunabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; kayıtlara geçmek açısından söz aldım Komisyon adına.

Tabii, Sayın Şandır’ın önerisini biz Komisyonda da çok detaylı bir şekilde tartıştık, bu isim üzerinde, tasarının ismi üzerinde uzun uzun görüşmelerde bulunduk. Aslında bu isim üzerine önerilerden bir tanesini de “Türk Dünyası, Soydaş ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” olarak da değerlendirdik. Ancak “Dış Türkler” isminin bir anlamda Türk dünyasında yaşayan soydaşlarımızı da kapsadığını varsayıyoruz burada. Yani sadece yurt dışında yaşayan Türk Cumhuriyeti vatandaşlarını değil, Türk dünyasında yaşayan dış Türkleri, soydaşlarımızı da kapsadığı için bu tasarının adını “Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” olarak koyduk. Çok uzun uzun tartışmalar neticesinde bu karara vardık. Bunu ifade etmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 2. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Akın Birdal

Osman Özçelik

Nezir Karabaş

 

Diyarbakır

Siirt

Bitlis

 

Pervin Buldan

Sırrı Sakık

Nuri Yaman

 

Iğdır

Muş

Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız Sayın Birdal?

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN – Önerge üzerinde konuşmak isteyen Akın Birdal, Diyarbakır...

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hitap tarzınızda nüans yok mu?

BAŞKAN – Efendim?

AKIN BİRDAL (Devamla) – “Konuşacak mısınız?” ve “Grup adına Akın Birdal…” Neden bu konuda sunumda farklılık yapıyorsunuz?

BAŞKAN – Ne gibi farklılık Sayın Birdal?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Diğer bütün üyelere “sayın” diye hitap ediyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır Sayın Birdal...

AKIN BİRDAL (Devamla) – Hayır, lütfen…

BAŞKAN – Hiçbir sayın milletvekiline farklılık…

AKIN BİRDAL (Devamla) – “Konuşacak mısın?”…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Birdal.

Eğer Tüzük’ü açıp bakarsanız, ben öncelikle önerge sahibine “Konuşacak mısınız?” diye sormak durumundayım, Tüzük gereği.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Şimdi, “Konuşacak mısınız sayın…” sıfatını söylüyorsunuz, adını söylüyorsunuz. “Konuşacak mısın?” Konuşup konuşmayacağımın işaretini ben veriyorum oradan. Lütfen dikkat edin bundan sonra.

BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen… Sözlerinize dikkat edin. Ben sormak zorundayım, Tüzük gereği yapıyorum. Sizden de İç Tüzük’ü öğrenecek değilim.

Buyurun şimdi.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Sayın Başkan “Konuşacak mısın?” ne demek? Tutanakları getirtin o zaman, diğer arkadaşlara…

BAŞKAN – “Konuşacak mısınız?” diye sormak durumundayım. Ne demek olduğunu siz takdir edin, ben İç Tüzük gereği soruyorum size.

AKIN BİRDAL (Devamla) – O zaman soruş biçimini, aynen diğer partilerdeki arkadaşlara soruş biçiminde sorun.

BAŞKAN – Ben tüm partilere, tüm sayın milletvekillerine aynı şekilde hitap ediyorum.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bu farklılığı her yerde yansıtmayın, dilinize, anlayışınıza, tavrınıza…

BAŞKAN – Sayın Birdal, Türkiye Cumhuriyeti’nin her vatandaşına Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, devleti olarak aynı şekilde yaklaşılmakta. Ancak sizin kafanızdaki o ayrımcılık düşüncesini bir defa ortadan atmanız gerekir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Buyurun Sayın Birdal, lütfen…

AKIN BİRDAL (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Mikrofon açılmadı Akın Bey.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Mikrofonu açsınlar da konuşalım.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Problem yok.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Ellerinizde olsa buradaki söz hakkımızı bile tanımayacaksınız, bırakın konuşalım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Birdal

AKIN BİRDAL (Devamla) – Evet, nedir bu tutum? Nedir bu tutum?

BAŞKAN – Ajitasyona gerek yok.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Nedir bu tutum?

BAŞKAN – Burada hiçbir sayın milletvekilinin ajitasyon yapmasına gerek yok.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Ben şimdi orada oturan Başkanlığa nasıl saygı duyuyorsam, Sayın Başkanlık da bana saygı duymak zorunda, siz de saygı duymak zorundasınız. (BDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bu konuda kimse tenkit edemez Sayın Birdal. Lütfen…

AKIN BİRDAL (Devamla) – Sizi buraya gönderen irade ne ise bizi de buraya gönderen irade odur. Halkın iradesine saygı duyun.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Hani bu kürsü hürdü?

BAŞKAN – Hayır, başka bir alan bulun eğer başka şekilde konuşmak istiyorsanız.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Hani her şey söylenecekti bu kürsüden?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Ben burada Barış ve Demokrasi Partisi adına söz alıyorum ve Barış ve Demokrasi Partisi adına ve onu gönderen halka saygı duyacaksınız.

BAŞKAN – Sürenizi açtım, konuşmanıza devam edin Sayın Birdal, lütfen…

AKIN BİRDAL (Devamla) – Tamam. O zaman uzatacaksınız ve hakkımı vereceksiniz.

BAŞKAN – Ne demek “vereceksiniz?”

AKIN BİRDAL (Devamla) –  Söz hakkımı…

BAŞKAN – Verdim ben zaten.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ya, saatlerdir Hatibi konuşturmuyorsunuz!

BAŞKAN – Verdim diyorum. Mikrofonu açtım, zamanında konuşacaksınız.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; şimdi, bakın, burada bir tutumda farklılık var. Şimdi, her arkadaşa -tutanakları getirtelim- “Konuşacak mısınız?”, bana oradan “Konuşacak mısın?”... Ne demek bu? Lütuf mu veriyor bana? Benim söz hakkımı halk vermiştir ve söz hakkımı da halk ancak alabilir, bir başkan değil. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Bravo!

AKIN BİRDAL (Devamla) – Şimdi, bunları polemik yapmayalım. Bakın, az önce Sayın Bakan bu yasa tasarısının adlandırılmasındaki saiki söyledi. Ne dedi? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kastedildiğini söyledi. Şimdi biz bunu anlayışla karşılarız ama bizim hassasiyetimizi de anlamak gerekir, neden buna tepki gösteriyoruz?

Şimdi, Hükûmet yeni bir yasa tasarısı getirdi, 26 madde, 3’ü geçici olmak üzere, işte, darbe Anayasası’nda kimi değişiklikler. Şimdi, bu Anayasa’nın tekilci oluşu… Bizim hassasiyetimizi, orada reddedici, dilini, kimliğini, kültürünü, bir halkı reddeden bir anayasanın şu anda tam da tartışıldığı günlerdeki bir hassasiyetimizi anlamak gerekir. Örneğin, Türkiye’den yurt dışına çıkmak zorunda kalan Kürtler bu yasa tasarısında murat edilen yurttaşlar olarak anlaşılıyor mu? Yurt dışına çıkarmak zorunda kaldığımız –Mardin Midyat’ta gerçekten şu anda bir iki hane kaldı- 30 bini aşkın Süryani yurttaşımız, bu yasadan, yurt dışındaki Türklerden murat edilen anlaşılıyor mu? Rumlar, Ermeniler, Yezidiler… O nedenle, neden ısrar ediyoruz yurt dışındaki Türklerde? O zaman bizim bu hassasiyetimizi anlayın ve tam da demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasa niyeti varsa oraya “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları” deyin ya da “Yurt dışındaki Türkiyeliler” deyin, o zaman anlaşılır. Biz adı üzerinde fanatik değiliz ama neden hassasiyetimizi anlamıyorsunuz? Bir dilin, kimliğin, kültürün ve bir varlığın reddedilişine karşı bir tepkidir bu ve bir hassasiyettir. O nedenle bunun anlaşılmasını istiyoruz yoksa niyet -işte, Sayın Bakan açıkladı- öyle olmayabilir. Önemli olan, burada tekilci bir anlayışa ve de böyle bir açıklamaya gereksinme bırakmadan bir yasa adlandırılmalı, yoksa artık ülkeler, bölgesel topluluklar bir hukuk oluşturuyor. Kimsenin diline, dinine, cinsiyetine, ırkına, siyasal, ulusal, etnik kimliğine bakmaksızın “herkes” kapsamı içerisinde… Ki, bizim de tam üyesi olmak istediğimiz Avrupa Birliğinin bir hukuku var. Şimdi, yurt dışındaki Türkleri tartışırken ben şunu tartışmakta daha çok yarar görürdüm: Örneğin, küresel ekonomik krizin gerçekten yurt dışında bulunan yurttaşlarımızı ekonomik ve sosyal haklarından yoksun bırakacağına karşı nasıl önlemler alabiliriz? Yoksa yurt dışındaki Türklerin ya da başka bir ulusun farklı hukukları yok ki. Avrupa Birliğinin bir hukuku var, mültecilerin, göçmenlerin bir hukuku var ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’yle başlayan ve sonra da Avrupa Konseyinden çıkan hukuku var. Bu hukuk çerçevesinde eğer Türklere karşı bir ayrımcılık olursa o zaman elbette buna karşı çıkılır. Önemli olan, bu hukukun herkes için ve de Türkiyelilere de eşit uygulanmasını istemek olmalıdır.

Örneğin, bu hafta yarından sonra bir yasa teklifi sunuyoruz. Şimdi bu sizi rahatsız etmiyor mu? Ben bir Türkiye yurttaşıyım ama örneğin yıllardır beni rahatsız eden bir şey var, bir Türk olmama karşın: Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği. Neden Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği? Neden Türk Diş He-kimleri Birliği? Neden Türk Eczacılar Birliği? Yasa teklifi veriyoruz yarından sonra “Türkiye Mühendis…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AKIN BİRDAL (Devamla) -  Teşekkür ederim.

“Türkiye Mühendis Mimar Odaları Birliği, Türkiye Eczacılar…” Bu coğrafyada yaşayan hiç kimse kendisine karşı ayrımcılık yapıldığı duygusuna kapılmasın. O nedenle çoğulcu…

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Seni rahatsız eden yeri neresi?

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekili, müdahale etmeyin.

AKIN BİRDAL (Devamla) - Beni rahatsız eden yanı, bu coğrafyada herkesin yaşadığının reddidir. Siz niye rahatsız oluyorsunuz?

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Sen “Türk” kelimesinden rahatsız olduğun zaman oluyoruz.

AKIN BİRDAL (Devamla) - Hayır, hayır, bakın, bence Türkiye’deki, dışarıdaki Türklerin itibarını, onurunu düşünmek ne demek biliyor musunuz: Tam bir demokrasiye bağlı olmak, evrensel insan hakları hukukuna bağlı olmak ve kendi coğrafyasında ayrımcı, dışlayıcı, ötekileştirici olmamak. Ve o zaman, bakın, yurt dışındaki Türkler ve Türkiyeliler Kürt’üyle, Ermeni’siyle, Rum’uyla nasıl saygı görecek, itibar görecek. Yoksa siz… Kimliğini reddeden biri başka bir ülkede reddediliyorsa bunun savunma gücü kalmaz. O nedenle, evrensel hukuku, ister yurt içindeki ister yurt dışındaki yurttaşlarımızın hak ve özgürlüklerini koruyalım ve buna bağlı düzenlemeler yapalım.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 3’üncü maddesine aşağıdaki (f) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

 

Harun Öztürk

İbrahim Yiğit

Yılmaz Helvacıoğlu

 

İzmir

İstanbul

Siirt

“f) Yurtdışında yaşayan vatandaşlar: Yurtdışında yaşayan vatandaşlar ile kaybettirme halleri dışında vatandaşlıktan çıkmış olanları,”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 3. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Osman Özçelik

Nuri Yaman

Akın Birdal

 

Siirt

Muş

Diyarbakır

 

Ufuk Uras

 

M. Nezir Karabaş

 

İstanbul

 

Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım çünkü bu kabul edildiği takdirde yasa metninde mükerrerlik oluşturacak, o açıdan katılamıyoruz.

BAŞKAN –Teşekkür ederim.

Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?

Buyurun Sayın Özçelik.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarıda önemli saptamalar var. Önce şuna bakmak lazım: Bir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da çeşitli nedenlerle yurt dışında yaşamak zorunda kalan vatandaşlarımız var. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır. Bunların bir bölümü ekonomik nedenlerle Avrupa ve diğer ülkelere göç etmiş kişiler, bir bölümü göçe zorlanmış insanlar. Yaşanmakta olan şiddet ortamından, otuz yıldır yaşanmakta olan çatışmalı ortamdan dolayı yasa dışı duruma düşmüş -haklı veya haksız- insanlar var, Avrupa’nın çeşitli ülkelerine iltica etmiş insanlar var. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olup yurt dışında yaşamak zorunda kalanlar.

Bir başka kategori: Başka ülkelerin sınırları içinde kalan Türk kökenli yani Türk soydaşı olan insanlar; Bulgaristan’daki Türkler gibi, Irak’taki Türkmenler gibi, bir kısmı Suriye’de ve diğer ülkelerde. O ülkelerin içinde, söz konusu ülkelerin içinde azınlık statüsünde -yasal olarak kabul edilip edilmediği ayrı bir şekilde ama, azınlık hakları tanınıp tanınmadığı ayrı ama- orada bir topluluk olarak, farklı bir kültürel topluluk olarak yaşayan Türkler var.

Ayrıca, yine, Türkçenin çeşitli lehçelerini konuşan ama devlet statüsünde olan ülkeler var; işte Azerbaycan gibi, diyelim Kırgızistan gibi, Türkmenistan gibi. Şimdi, biz bunlardan hangileriyle, hangi ölçüde ilgileneceğiz konusu muğlak bize göre.

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan biz Kürtlerin akrabaları ve soydaşları da var, Türkiye dışında yaşayan insanlar; Irak’ta var, Suriye’de var, Ermenistan’da var ve başka ülkelerde var. Eğer ilgileneceksek bunların tamamıyla ilgilenmek lazım azınlık statüsünde yaşayanlarla ilgili olarak. Bir devlet statüsünde azınlık durumunda yaşayanların o ülkenin hukuku içinde belirli hakları vardır ve o hakları kullanıyorlardır, o devletlerin hukukuna bağlıdırlar. Şimdi, biz bunlardan hangisine müdahale edeceğiz? Eğer yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarını çözmek ise zaten Dışişleri Bakanlığı ve çeşitli bakanlıklar o vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgileniyorlar, ilgilenmek zorundalar. Yasa tasarısında, bu durumda olanların diyelim asimilasyona karşı korunmaları gerektiği şeklinde tedbirlerin alınması öngörülüyor, son derece doğru. Yurt dışında yaşayan Türklerin asimilasyona uğraması konusunda ülkenin tedbir alması gerektiği ve bu yasa tasarısıyla birtakım tedbirlerin alınması öngörülmüşken ama Türkiye Cumhuriyeti içinde yaşayıp da farklı kültürlerde, farklı dillerde olan insanlar yok sayılıyor, hepsi Türk kabul ediliyor, onların asimilasyonuna ilişkin herhangi bir önlem yok. Bu devam ederken yurt dışında yaşayanların asimilasyonuna karşı tedbir almanın çok inandırıcı, demokratik bir anlayış olmadığı düşüncesindeyiz. Deniliyor ki “Türkiye Cumhuriyeti devleti bir ırk cumhuriyeti değil, bir soy cumhuriyeti değil.” ama uygulamalar böyle değil. Yani Türkiye'nin dışında yaşayan Türklere, Türk soyundan gelen kardeşlerimize farklı bir yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan biz Kürtlerin soydaşlarına farklı bir yaklaşım söz konusu. Bu nedenle, bu yasa tasarısı ayrımcılık içermektedir, bu yasa tasarısı ırk ayrımına dayalı bir mantıkla hazırlanmıştır, sorunlara çözüm getirecek bir yasa tasarısı değildir. Önce, Türkiye’de yaşayan farklı etnik grupların ve kültürlerin haklarının anayasal güvence altına alınması, farklı inanç gruplarının yaşamlarının demokratik bir düzen içinde, kendilerini ifade etmelerini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması daha acil bir durumdur. Bu yasa tasarısı bunlara hizmet edecek bir durumda değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu nedenle, bu yasa tasarısını olumsuz buluyoruz, “Hayır” oyu, ret oyu vereceğiz, toplumsal barışımıza hizmet edecek bir anlayışın ürünü olmadığını düşünüyoruz.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 3’üncü maddesine aşağıdaki (f) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                             Harun Öztürk (İzmir) ve arkadaşları

“f) Yurtdışında yaşayan vatandaşlar: Yurtdışında yaşayan vatandaşlar ile kaybettirme halleri dışında vatandaşlıktan çıkmış olanları,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkanım, biraz önce de ifade ettiğim gibi, yasa metninde mükerrerlik oluşturacağı için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Söz talebi?

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun metninde uzun tekrarları önlemek üzere işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 4. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ufuk Uras

Akın Birdal

Osman Özçelik

 

İstanbul

Diyarbakır

Siirt

 

Pervin Buldan

Sırrı Sakık

Nuri Yaman

 

Iğdır

Muş

Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ufuk Uras, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Uras.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; biraz önce bir vekilimiz yurt dışından gelen tepkileri ifade etti haklı olarak ama bir tepki gelmedi.

Yıllardır toplumsal yaşamın her alanında eşit haklar için çalışmalar yapan, uğraş veren, yaşadıkları ülke ve Türkiye ile bağlı sorunlarına ilişkin çözümler üretmeye çaba gösteren ve sonuçları sürekli yetkililere ulaştırmaya özen göstermiş bir dizi göçmen federasyonu var. Bu konularda son derece hassaslar fakat konuyla ilgili, haberdar olmamaktan kaynaklanan, geç kalmışlıktan kaynaklanan sorunlar nedeniyle görüşlerini Hükûmete aktaramıyorlar.

Şimdi, demokrasiyse her alanda demokrasi. Yurt dışındaki yurttaşlarımızla ilgili bir yasa çıkarırken herhâlde öncelikli olarak oradan gelen talepler doğrultusunda hareket etmeliyiz ve tasarının son hâline gelinceye kadar süreçlerde yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın oluşturduğu örgütlerin görüşlerinin alınmamasının son derece önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyoruz. Daha önce gereği gibi işletilmese bile var olan “Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlar Danışma Kurulu” biçiminde adlandırılan Danışma Kurulunun yok sayılmasının, görüşlerine başvurulmamasının da tasarının kolektif bir çabanın ürünü olmasını engellediğini düşünmekteyiz.

Tasarıda, yurt dışındaki sivil toplum örgütleri olarak adlandırılan yapılarla olan ilişkilerden söz edildiğini görüyoruz. Yasada bu ilişkilere yer verilirken söz konusu örgütlerin, yaşanılan ülkelerin birer bağımsız örgütü olduğu gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.

Yurt dışında yaşayan göçmenlerin seçme ve yaşadıkları ülkelerde ülke seçimleri için oy kullanma hakkıyla ilgili bir yasa bildiğiniz gibi çıkarılmıştı ancak henüz gerekli hazırlıklar yapılmadı, pratik uygulama adımları atılmadı. Üstelik bütün bu sürecin bağımsız adaylık için de olumsuz işlediğini, bu yüzden, bir dizi milletvekilimizi sınırlardan gelen oyların bağımsızlar için geçerli olmaması nedeniyle yitirdiğimizi biliyoruz ve bu hakkın seçilebilme ayağının da eksik bırakıldığını görüyoruz ve bütün bunlar çözüm bekliyor. Tartışılmakta olan tasarıda, hak ve hayata geçirilişiyle ilgili bu yaklaşımlarda demokrasi son derece önemli. Göçmenler sınırda değil, yaşadıkları ülkelerde o yüzden bağımsızları da kapsayacak şekilde oy kullanabilirse, seçilme hakları verilirse, yurt dışında göçmenleri temsilen milletvekilleri seçilebilirse çok olumlu.

Tasarıda yer alan Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulunun yapısıyla ilgili olarak da yurt dışında çalışan vatandaşlardan bu Kurulda yer alması düşünülenlerin seçim yoluyla görevlendirilmeleri önemli. Atama yoluyla yapılacak görevlendirmeler demokratik olmayacağı gibi temsili zayıf kılacak. Ayrıca sorunların ve çözümlerin kurula taşınması süreci, eksik ve antidemokratik ve güçlü bir destekten yoksun kalacaktır. Kurulda, Mecliste bulunan partilerin birer kişiyle temsilci bulundurması son derece uygundur ve ülkede bulunan işçi konfederasyonlarının da bu kurumlarda temsil edilmesi gerektiği kanısındayız.

Şimdi, bu Türk ve Türk dili meselesiyle ilgili, grubun yaptığı itirazlar sadece bu yasayla ilgili değil. Bakın, size bir örnek vereyim: Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Kurulmasına Dair Nahçıvan Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın başında ne diyor? “Türk dili konuşan ülkeler.” Madde 23’te ne diyor? “İşbu anlaşma … Azerice, Kazakça, Kırgızca, Türkçe ve İngilizce olarak … imzalanmıştır.” Şimdi burada bir tuhaflık yok mu? Başta diyorsunuz “Türk diliyle konuşan”, 23’üncü maddede diyorsunuz ki “…Azerice, Kazakça, Kırgızca, Türkçe ve İngilizce olarak … imzalanmıştır.”

Dolayısıyla hakikaten bu konuda biraz samimi olmakta fayda var diye düşünüyorum. Ben bütün Türki cumhuriyetlerin filmlerini büyük ölçüde izliyorum, hepsini alt yazıyla izliyorum. Keşke anlayabilsem. Ama hakikaten eğer Türki cumhuriyetlerle sağlıklı bir ilişki kurulacaksa Sayın Cumhurbaşkanından Meclis Başkanına, Dışişleri Bakanından…

Defalarca, mesela, Abhazya ile ilgili “23 Nisanda bütün dünya gençleri çağrılırken niye Abhaz gençliği çağrılmıyor, niye orayla ilişki kurulmuyor?” dediğimizde, herhâlde dünyanın bazı büyük güçlerinden icazet almadan biz orayla ilişki kuramıyoruz. Hadi buyurun, Çin’deki Uygurlarla ilgili, oradaki insan haklarıyla ilgili çok somut, açık tutum alalım. Çin’den gelen heyetlerle yapılan müzakerelerde, buralarda ne dendiğini biliyorum. Yurt dışındaki yurttaşlarımıza baktığımızda, oradaki insanlarımızla konuştuğumuzda -“göçmen, göç”: “Migration”; Latince kökeni “migrare”: Acı çekmek- acı çeken insanlarımız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Uras.

Buyurun.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Bu acı çeken yurttaşlarımızın çok sahici meseleleriyle yüzleşmek durumundayız. Açılımlar iyi ama bütün açılımların esası, zihinsel açılımdır. Bu konuda zihinsel açılımlarınız, politik alışkanlıkların zihinsel alışkanlıklardan kaynaklanması nedeniyle yeterli olmuyor diye düşünüyorum. Önümüzdeki süreçte bütün bu sahici meselelerle ilgili tutum almamız aslında var olan kurumları sorgulamamızı gerekli kılıyor. Hani devleti küçültecektik? Hani bürokrasiyi küçültecektik? Eğer hakiki meselelerle yüzleşirsek hem yurt dışındaki yurttaşlarımız hem akraba kavimler ve diğerleriyle ilgili daha somut adım atabiliriz diye düşünüyorum.

Ne demişti Tevfik Fikret: "Vatanım ruy-i zemin, milletim nev'i beşer" (Vatanım tüm yeryüzü, milletim tüm insanlık) Mustafa  Kemal’in belki bu yüzden en sevdiği şairdi Tevfik Fikret. Bu perspektifle bakmamızda fayda var.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Şinasi, Tevfik Fikret değil.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Şinasi’nin olduğu da iddia ediliyor, evet. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uras.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 5. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Pervin Buldan

Osman Özçelik

Ufuk Uras

 

Iğdır

Siirt

İstanbul

 

M. Nezir Karabaş

Akın Birdal

Nuri Yaman

 

Bitlis

Diyarbakır

Muş

 

 

Sırrı Sakık

 

 

 

Muş

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Kısa bir açıklama yapabilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, değerli arkadaşlar bu tasarıyla ilgili önergeler veriyorlar, saygı duyuyoruz ama doğrusu ben kendilerine de izah ettim, burada yurt dışı Türkler, akraba topluluklar ve tasarının içeriğindeki kavramların ne kadar hassas hazırlandığını. Örneğin, 2’nci madde kapsam maddesi. Bu yasanın kapsamı nedir? Diyor ki: Bu kanun, Türkiye dışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsıyor. Önerge veriyor arkadaşlarımız, diyorlar ki: “Bunu tasarıdan çıkaralım.” Bunu tasarıdan çıkarınca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsıyor. Bu konuda bir ihtilaf var mı? Yok. Tıpkı şimdi 5’inci maddede de bu şekilde. Yani içerik açısından çok daha sağlıklı bir değerlendirme yapılırsa…

Konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, biz burada diyalogdan ve sorunun çözümünden yana hep tavır ortaya koymuşuz. Ama o şekilde açıklayıcı bir bakış açısı değil ama toptan reddedici bir mantığın doğru olmadığı düşüncesindeyim. Çünkü 5 milyonun üzerinde vatandaşımız yurt dışında ve bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Bu vatandaşlarla ilgilenmek Türkiye Cumhuriyeti’nin görevidir. İkincisi, akrabalarımız vardır, soydaşlarımız vardır, bunların Türkiye’den beklentileri vardır, Türkiye'nin bunlara karşı da sorumlulukları, yükümlülükleri vardır. Bunları da yerine getirmek durumundadır.

Dolayısıyla bu çerçeveden baktığımız zaman, neye niçin karşı olduğumuzu, ayrılıkçılığın burada işin neresinde olduğunu ben doğrusu anlamakta zorlandığımı ifade etmek istiyorum. Bu kadar iyi niyetlerle, bu kadar kuşatıcı bir düzenlemeyi zoraki olarak başka yorumlamalarla değerlendirmenin haksızlık olacağı inancındayım. Fakat tüm görüşlere de saygımız olduğunu ifade ediyorum, saygılar sunuyorum ve katılmadığımızı ifade ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Önerge üzerinde Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Sakık.  

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Bakanımız tabii burada ırkçı bir söylemin veyahut da bir yapılanmanın olmadığını söylüyor ama biz pratikte nelerin olup bittiğini hep biliyoruz. Gidin bakın, Avrupa’nın dört bir yanında yani buradaki baskı ve şiddetten dolayı kendi topraklarını terk edip, gidip oraya yerleşen, iltica eden kardeşlerimizin nasıl dışlandıklarını biz hepimiz çok çok iyi biliyoruz. Yani onun için bize buradan tutup, yok, ayrımcılık yoktur… Bu coğrafyanın her tarafında ayrımcılık vardır. Yani eğer kimliğiniz tek kimliğe hapsedilmiyorsa, siz kendinizi Türk kimliğinde görmüyorsanız bütün kimliklere karşı ayrımcılığın olduğunu biliyoruz. Zaten kavgamız da bu. Bu ülkede otuz yıldır, seksen altı yıldır kavganın tek nedeni tekliktir. Siz bütün kimlikleri tek kimliğe hapsederseniz hayatın geri kalan kısmını göremezsiniz. Yani kimi özgürlükler de taşkın bir nehir gibidir. Eğer o nehrin önünü alamazsanız çamur da getirir, kum da getirir. Siz de bütün kimlikleri tek kimliğe hapsederseniz diğer kimlikler asimile olur, yok olur. Bizim tepkimiz bunadır. Biz kendimizi Türkiye’yle birlikte tanımlıyoruz. Burası bizim ana yurdumuz, kaderimiz bir. Ama ne yazık ki yasalar bu şekilde uygulanmıyor.

Şimdi, siz Hükûmet olarak -geçen gün de burada söyledim- acemi bir cerrah gibisiniz. Türkiye'nin temel sorunlarını yatırıyorsunuz, neşter atıyorsunuz -Kürt sorunu, neşter atıyorsunuz- dikiş atmıyorsunuz. Sonra yarayı sarmıyorsunuz. Sonra, bundan beslenen, ana damarı bu olan akbabalar saldırıyor, oradan nemalanıyorlar. Alevi sorunu aynı şekilde, efendim, Romanlarla ilgili konu yine aynı noktada. Ciddi şekilde bir projeniz, programınız yok. Siz sorunları gündeme getiriyorsunuz, ama sorunlarla ilgili ciddi bir projeniz yok.

Siz “Diyalogdan yanayız.” diyorsunuz, peki, gerçekten diyalogdan yana olmuş olsanız, bu sorunun muhatapları burada Kürt halkının temsilcileridir, “Kürt açılımı” diyorsunuz, hangi gün bizimle oturup konuştunuz? Şeklen -Sayın Başbakan- burada bir görüşmenin ötesinde ne yaptınız? Siz kimlerle görüşüyorsunuz? Gidip sanatçılarla görüşüyorsunuz. Evet, görüşülsün, konuşulsun onlarla da. Ama gidip konuştuğunuzda ne yapıyor? Bir yönetmen diyor ki: “Acaba ben buradan nemalanabilir miyim?” “Bana 20 milyon dolar verin, ben bu Ermenileri boşa çıkaracak bir proje yaparım.” diyor. Şimdi herkes bu sorundan bu şekilde nemalanmaya çalışıyor. Türkiye'nin temel sorunlarından kimsenin artık nemalanmaması gerekir. Hem siyasi partiler için öyledir hem sanat dünyası, edebiyat dünyası için. Yani bizim yaralarımızdan, bizim acılarımızdan, bizim ödediğimiz bedellerden kimse nemalanmasın.

Onun için Hükûmet gerçekten bu sorunun çözümüyle ilgili adımlar atıyorsa muhataplar bellidir. Muhataplar: Evet, 21 Mart “nevroz”unda Türkiye’deki -medyanın açıkladığı- 4 milyon insan alanlara dökülerek muhatap olduğunu açıkça ortaya koydu. Barış ve Demokrasi Partisi, seçilmişler muhataptır. Bizlerle oturup konuşmuyorsunuz, tartışmıyorsunuz ama çözümü farklı alanlarda, hiç hayatı boyunca Kürt coğrafyasına gitmemiş insanlarla oturup Kürt sorununu tartışıyorsunuz ve bu yasa tartışılırken, konuşulurken biz yoktuk. Sonradan gelip, gerçekten bizimle, ya ne var ne yok, acaba sizin sorunlarınızla ilgili, buradan bu zulümden dolayı yurt dışına giden milyonlarca Kürt var, bunların sorunu nedir, oturup konuşabildik mi, bu iklimi yaratabildiniz mi? Bizimle bunları konuşmuyorsunuz ama bizi emir eri gibi, elinizi kaldırın, kapatın; uzlaşıyorsunuz belli konularda. Sorun Türklük olunca akan sular duruyor, ulusal ittifaklar gerçekleşiyor. Biz bunun yanlış olduğunu söylüyoruz. Biz hayatın her alanında uzlaşıdan ve demokrasiden yanayız. Yani gerçekten siz bütün kimlikleri tek kimliğe hapsederseniz zaten sorunlar çözülmüyor, başta da belirttiğim gibi sorunun, çözümsüzlüğün noktası, hayatı sadece siyah ve beyaz olarak görmemizden kaynaklanıyor. Oysaki bu coğrafyada herkesin rengine, kimliğine, kültürüne saygı duyulmalıdır. Bu saygı noktasında bu bir lütuf da değildir yani Kürtlere veyahut da diğer halklara kimse bir lütufta bulunmuyor. Bu bizim hak ve hukukumuzdur ve bu cumhuriyetin ayıbıdır. Eğer bugüne kadar cumhuriyet bu sorunlarını çözememişse, bu halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesinde kendilerini ifade edebilme hakkını yerli yerine yasalar ve anayasa düzeyinde oturtamamışsa bu cumhuriyetin ayıbıdır, bu ayıbın bir an önce ortadan kaldırılması gerekir. O vesileyle yaralarımız olduğu içindir ki feryat ediyoruz, yaralarımız olduğu içindir ki attığınız her adımda çok olumlu bir şey bulmuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

Eğer gerçekten samimiyseniz diyaloğun yollarını açmalısınız, oturup konuşabilmelisiniz. Eğer konuşabilirseniz sorunları birlikte çözeriz. Yoksa herkes kendisine göre bir yargı, bir hukuk oluşturursa bunun adı hukuk değil. Biz hukukun da bağımsızlığını, yargının da bağımsızlığını ve adil bir yargıyı savunuyoruz. Onun için de diyoruz ki, hepimiz bu ülkede hukukun ve huzurun ülkesini yaratabiliriz, hepimize de bu konuda görevler düşüyor.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 6’ncı maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Pervin Buldan

Osman Özçelik

Akın Birdal

 

Iğdır

Siirt

Diyarbakır

 

Sırrı Sakık

Nuri Yaman

M. Nezir Karabaş

 

Muş

Muş

Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Kısa bir açıklama yapmak durumundayım Sayın Başkanım.

Sayın Sakık az önce ifade ettiler “Bu konuları görüşmemiz gerekiyor. Bu yasayı getiriyorsunuz, bu kadar önemli bir yasa, görüşmemiz gerekir.” diye. 3 grup başkan vekiline randevu talebinde bulundum. Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi gruplarıyla bu yasayı müzakere ettik, kendilerine özet bilgiler, yasa taslağıyla ilgili bilgiler sunduk. Sizden randevu ulaşmadığını sekreteryanızdan öğrenebilirsiniz. Yani randevuya olumlu cevap vermediniz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Görüşülürken bizim partimiz kapatılmıştı ama sonrası da var tabii ki, yani partimiz kapatılmıştı…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Hayır, hayır.

Bakınız, daha sonra da tekrar aradım, sekreteryanıza sorarsanız bizim bu konudaki iyi niyetimizi orada bulursunuz. Onun için, bir yanlış anlaşılma olmasın. Sanki bir önemli tasarıyı burada görüşürken biz bir ayrımcılık yapıyoruz gibi bir yaklaşım kesinlikle söz konusu değildir.

Katılmadığımızı ifade ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Önerge üzerinde Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

Buyurun Sayın Karabaş.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yasa tasarısının 6’ncı maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve bu Meclisin hem yurt dışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla ilgili hem de Türki cumhuriyetlerle ilgili, Türk kökeni olan cumhuriyetlerle ilgili yasalar çıkarılabilir. Buna diyeceğimiz bir şey yok ama biz şunu söylüyoruz: Yasada diyor ki: “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı.” Şimdi, biz şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Elbette ki, şu anda, yasanın 2’nci maddesinde -Sayın Bakan da belirtti- “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları” diyor. Bu doğru, katılımcı bir söylem ama hemen ardından “akraba topluluklar” diyor ve akraba topluluklar dediği zaman, Türkiye'nin yapısını oluşturan tüm etnik yapılar, Kürtler, Türkler, Azeriler, Çerkezler, Araplar, Asuriler, Süryaniler, bunlarla ilgili değerlendirme yok. Eğer bu Meclis böyle bir yasa çıkarırken hem komşularıyla tabii ki kültürel bağları olan, komşuluk ilişkileri olan, Azerbaycan’dan tutun Türkmenistan’a, Kırgızistan’a, Tacikistan’a, diğer cumhuriyetlere kadar ve Türkiye’de nüfusun çoğunluğunu oluşturan Türk vatandaşlarımızın akrabası olan ve diğer ülkelerde, Bulgaristan’dan tutun Yunanistan’a, işte Irak’a kadar kesimlerle ilişkileri geliştirmek üzerine kurulsaydı, öyle bir yasa çıkarılsaydı buna kimsenin itirazı olmazdı, bu değerlendirilirdi, o konuda değerlendirme yapılırdı ama akraba topluluklar denildiği zaman, sadece bu ülkenin Türk kökenli vatandaşlarımızın dışarıdaki akrabalarından bahsediliyor.

Şimdi, bu, özel olarak sadece Türk kesimine yönelik böyle bir yasa tartışılabilir, gerekli olabilir ama bu yasayı çıkardığınız zaman, bu yasanın mantığı, Türkiye’de aslında “kapsayıcı, ırka dayalı değil” denilen söylem, Anayasa’dan tutun tüm yasalara kadar, bu yasanın mantığında da ırka dayanan, Türk denildiği zaman sadece Türk kökeninden, ırkından gelen ve akraba denildiği zaman da sadece Türk ırkının akrabalarından bahsediliyor. Yani biz bu mantığa karşıyız. Yoksa, biz elbette çeşitli nedenlerle, ekonomik nedenlerle, sosyal nedenlerle, toplumsal nedenlerle, etnik, inançsal nedenlerle, belki bu coğrafyada en fazla vatandaşı dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış, yaşayan ve o ülkelerde birçok sorunu olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları var ve onlarla ilgili, elbette, bu Meclis, bugün de, yarın da, sürekli, şu anda ülke içinde yaşayanların sorunları kadar onların sorunlarına eğilmesi gerekiyor.

Ve yine tüm Türki cumhuriyetlerin, şu anda yasada adı geçen cumhuriyetlerle ve onun dışında Türk kökenli vatandaşlarımızın yaşadığı ülkelerde onlarla ilişkilenme ve Türk kökenli, Türk ırkından gelen vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili bu Meclisin tartışması, o konuda yasa tasarısı çıkarması elbette gerekiyor, ama bunun yanında, bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, bu ülkede yaşayan, bu ülkede seçilen, Meclise gelen, bu ülkede çeşitli alanlarda vergisini veren, askerlik yapan diğer tüm etnik kesimlerden gelen kesimlerin ve onların akrabalarının yaşadığı ülkelerle de, eğer akraba toplulukları deniliyorsa ortak bir şey çıkarılmalı.

Eğer sadece bir yasa çıkarılıp, biz, bu aşamada Türk ırkından gelen ve onların yaşadığı yerlerdeki vatandaşlarımızla ilgili, Avrupa'daki vatandaşlarımız ve bu vatandaşlarımızın yaşadığı devletlerle ilgili bir yasa çıkarıyoruz, onu tartışırız, ama bununla birlikte diğer vatandaşlarımızın, Kürtlerin akrabalarının yaşadığı ülkelerle ilişkiler de -eğer toplu alınırsa- bunun içinde olması gerekirdi. Süryanilerin, Arapların, Arap yurttaşlarımızın, vatandaşlarımızın, Süryani vatandaşlarımızın, Ermeni vatandaşlarımızın da yaşadıkları ülkelerdeki sorunlarının ve onlarla Türkiye'nin ilişkilerinin bu taslak içinde olması gerekirdi, bizim karşı çıktığımız budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.

Yani bunun bu şekilde anlaşılması gerekiyor. Yoksa, biz, Türkiye Cumhuriyeti Meclisinde, Büyük Millet Meclisinde, Türki cumhuriyetler, Türkiye'de, Türk soydaşların yaşadığı ülkelerde onların sorunları ve onların sorunlarının değerlendirilmesi, tartışılması, onlara çözüm önerilerinin bu Mecliste bulunmasına karşı değiliz, öyle bir mantığımız da yok. Biz, yasanın mantığında… Türkiye’de tekçiliği, Türkiye’de yaşayan herkesi Türk sayan, diğer etnik yapıları, inançları, kültürleri yok farz eden bir mantıktan, o dille hazırlanmış bir tasarıdır. “Bu tasarının dilinin birlikte tartışılması, bu tasarının anlayışının birlikte yapılması gerekir.” dediğimiz zaman da bunu kastediyoruz. Sayın Bakan bunu böyle algılamalı diyoruz.

Biz, bu konudaki düşüncemizi koruyoruz, tüm arkadaşlar dile getirdi, bu tasarının mantığı tekçi bir mantıkla hazırlanmış, karşı çıkma nedenimiz de budur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın sekizinci maddesine aşağıdaki (e) bendinin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Suat Kılıç

Mehmet Şandır

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Samsun

Mersin

İstanbul

 

Osman Özçelik

 

Mustafa Kabakcı

 

Siirt

 

Konya

e) “Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın bulunduğu ülkelerle ekonomik, sosyal, kültürel ve ticari bağları geliştirmek üzere, girişimciler ve profesyonellerin güçlerinin birleştirilmesi yoluyla yurtdışındaki Türkiye İmajının güçlendirilerek, ülkemizin uluslararası düzeyde tanınması ve tanıtılması için yurtiçinde veya yurtdışında kurulmuş sivil toplum örgütleri, mesleki yapılanmalar, tüzel kişilikler ve ticari örgütlerle ortak planlı çalışmalar yapmak veya yapılan çalışmalara idari ve mali destekte bulunmak.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi var mı?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe okunsun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, küçük bir şey söyleyebilir miyim?

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Yurtdışında bulunan girişimcilerin güçlerinin birleştirilip, ülkemizin imajına olumlu katkıda bulunmaları, ülkemizi uluslararası alanda daha güçlü hale getirecektir. Koordinasyon gerektiren bu konunun, kurumun görev alanı içerisinde olduğu değerlendirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Başkan, bir talebiniz var galiba.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Sakık, işlem yapayım, ondan sonra.

Buyurun.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkanım, 8’inci maddenin (d) bendinin üçüncü satırında “ayırımcılık” ifadesinin “ayrımcılık” olarak düzeltilmesini arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır; okutup işleme alacağım.

Sayın Sakık, buyurun, bir şey söyleyecektiniz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, biraz önce Sayın Bakanımız iki grupla diyalog kurduğunu, bizim grubumuzla diyalog kuramadığını, yani arayıp  cevap alamadığını belirtti.  Ben de şimdi gruba çıktım, herhangi bir başvuru yok grubumuza. Daha önce de bu konuda… Ben gidip geldim… Yani kamuoyunun bir şekilde bilgilendirilmesi gerekir.

BAŞKAN – Sayın Sakık, sözleriniz tutanaklara geçmiştir.

Teşekkür ediyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – O zaman siz sekretaryanızı yeniden bir arayın.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

15’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır; okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 15 inci maddesinin bir ve ikinci fıkralarında yer alan “Başbakanın onayı ile” ibarelerinin “ilgili bakanın onayı ile” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşacak mısınız?

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Söz konusu “Başbakanın onayı ile” ibaresi tasarıda yer aldığı şekliyle kalırsa, başbakan başkanlık ile ilgili yetkilerini bir bakan aracılığıyla kullanması durumunda, söz konusu görevleri bizzat yerine getirmek durumunda kalabilecektir. İşbu değişiklik önergesi başbakanı bu zorunluluktan kurtarmak üzere verilmiştir. Eğer başbakan, başkanlığın doğrudan kendisine bağlı olarak görev yapmasını uygun görürse, ilgili bakan sıfatıyla bu yetkileri bizzat kullanmasında bir engel bulunmamaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 17 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “dört yıllığına seçilecek kişilerden oluşur” ibaresinin “dört yıllığına seçilecek beş kişiden oluşur” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Gerekçeyi okutalım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Yurtdışındaki vatandaşlar arasından kurula seçilecek üye sayısı konusundaki belirsizliği gidermek üzere işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

19’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın on dokuzuncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine, aşağıda belirtilen alt bendin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Suat Kılıç

Mehmet Şandır

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Samsun

Mersin

İstanbul

 

Osman Özçelik

 

Mustafa Kabakcı

 

Siirt

 

Konya

“7) Kamu kurum ve kuruluşlarına ait yurtdışındaki eğitim-öğretim kuruluşlarının faaliyetlerinin hedeflenen başarıya ulaşabilmesi için, yaşadıkları sorunları kurumlar nezdinde takip etmek ve çalışma sonuçlarını analiz ederek değerlendirmek.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

“b) Kurul, Avrupa Birliği çerçevesinde yürütülen projeler hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarınca ülkemizde eğitim görmesi uygun görülen soydaş ve akraba topluluk çocuklarının, ülkemizdeki eğitim süreçlerinin başarılı bir şekilde sonuçlandırılması için her türlü esası belirleyerek, ilgili kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlar,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kurulun görev alanının yurtdışından gelen öğrencilerin tamamını kapsamaması, soydaş ve akraba topluluklarının çocuklarının işlemleri ile sınırlı olması için işbu değişiklik önergesi verilmiştir. Aksi takdirde bu alanda uzman bakanlık olan Milli Eğitim Bakanlığı tümüyle devre dışı bırakılmış olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın on dokuzuncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine, aşağıda belirtilen alt bendin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Suat Kılıç (Samsun) ve arkadaşları

“7) Kamu kurum ve kuruluşlarına ait yurtdışındaki eğitim-öğretim kuruluşlarının faaliyetlerinin hedeflenen başarıya ulaşabilmesi için, yaşadıkları sorunları kurumlar nezdinde takip etmek ve çalışma sonuçlarını analiz ederek değerlendirmek.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ülkemize getirilen yabancı uyruklu öğrencilerle ilgili esaslar, yeni kurulan teşkilat bünyesinde oluşturulan kurul tarafından belirlenecektir. Ayrıca, ülkemizdeki kamu kurum ve kuruluşları tarafından yurtdışında açılan eğitim birimlerinin sorunlarının ve çalışmalarının sonuçlarının da aynı kurul tarafından değerlendirilmesi, hizmetlerin koordinasyonu açısından önemlidir. Bu maksatla bu görevin ilave edilmesi önem arz etmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

20’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 20 nci maddesinde yer alan “yolluk” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

 

Harun Öztürk

Yılmaz Helvacıoğlu

İbrahim Yiğit

 

İzmir

Siirt

İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 20. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Şerafettin Halis

Akın Birdal

Osman Özçelik

 

Tunceli

Diyarbakır

Siirt

 

Hamit Geylani

Özdal Üçer

Ufuk Uras

 

Hakkâri

Van

İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Özdal Üçer, Van Milletvekili, buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; grubum adına, maddeyle ilgili önerge üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Aslında, çok önemli bir yasa diye gündem yaratılmaya çalışılmakta iki gündür fakat devletin hâlihazırda işlerliği olan kurumlarının mevcudiyetine rağmen, doğrudan Başbakanlığa bağlı ve bu konuyla ilgili özel, bakanlıkça görevlendirilecek özel bir başkanlığın oluşturulması, aynı zamanda diğer devlet kuruluşlarının, kurumlarının işlevsizleştirilmesi anlamına gelmektedir. Şimdi, böylesi bir başkanlık olacaksa, Dışişleri Başkanlığının, görev ve yetkilerin o sınırlarında olan çalışmaları neden bir yükümlülük olarak Dışişleri Bakanlığına sunmaktayız veyahut Millî Eğitim Bakanlığının, dışarıda, ülke dışında olan yurttaşlarımıza veyahut da ülke dışından ülkeye gelen yabancı uyruklulara karşı yükümlülüklerini neden yüklemekteyiz? İçişleri Bakanlığının hakeza, Dışişleri Bakanlığının yükümlülükleri, Yükseköğretim Kurulunun yükümlülükleri var bu konuda. Yükseköğretim kurumlarının, ayrıca üniversitelerin yükümlülükleri var. Burada sadece maksat dostlar alışverişte görsün gibi bir yaklaşımla bir yasa çalışması yapılmakta.

Bu konularla ilgili yurt dışındaki yurttaşlarımızın ya da yurt dışından ülkemize herhangi bir vesileyle gelmiş yabancı uyruklu kişilerin temel yurttaşlık haklarının karşılanması veyahut uluslararası sözleşmeler gereği ülkemizin, devletimizin yabancı uyruklulara karşı yerine getirmesi gereken sorumluluklar kurumsal mevcudiyetini bulmuştur.

Burada sadece ırkçı ve ayrımcı bir tutumu açığa çıkaran bir çalışma ortaya çıkmaktadır. Mademki böyle bir yaklaşım genelde ifade ediliyor, kendi bayrağı olan elbette ki her ulusun kendi devletini kurma, ulusal bağımsızlığını ilan etme hakkı vardır. Onların ulusal bağımsızlığına saygımız sonsuzdur. Ama “bir millet iki devlet” üzerinden siyaset yapmaktansa “bir devlet iki millet” üzerinden niye siyaset yapamıyoruz biz? Tarihsel kardeşliğimizi, tarihsel sorumluluğumuzu yerine getirme noktasında neden sorumluluk alamıyoruz? Hani atalarımız birlikte Çanakkale’de can vermişlerdi? Hani bizim tarihsel değerlerimiz ortaklık paydaları üzerineydi, eşitlik paydaları üzerineydi? Sayın Başbakan, Almanya’ya gidip Almanya’daki yurttaşlarımızın eğitim hakkına ilişkin “Asimilasyon bir insanlık suçudur.” derken, Anayasa’mızda böyle tam bir demokrasi ayıbı şeklinde duran 42’nci maddedeki “Türkçenin dışında hiçbir dil eğitim dili olarak kullanılmaz.” diye bir ibarenin varlığı neden bizleri rahatsız etmiyor, neden sizleri rahatsız etmiyor? Türk-Alman iş birliğinde üniversiteler kurup çocukları liselerde bile emperyalizmin temsiliyeti olan ulusların diliyle eğitmek varken, emperyalizme karşı omuz omuza mücadele vermiş kardeş halkların dilleri neden bu ülke sınırları içerisinde reddedilmekte? Bunları sorgulamak lazım. Eğer önemli bir çalışma yapılması düşünülüyorsa, bunları sorgulamak lazım.

Kurtuluş Savaşı yıllarındaki birlikteliğin esaslarıyla bugün hareket edebilme yürekliliğini göstermek lazım. Kurtuluş Savaşı yıllarında, Türk olmasına rağmen Kurtuluş Savaşı’nı desteklemeyenleri bugün politik olarak iş birliğine davet etmek, bizi, Kurtuluş Savaşı’nda birlikte hareket eden, farklı dilleri, farklı kültürleri, farklı dinleri olan yapılarla birlikte hareket etmeyi zorunlu kılar. Öbürü bizim için ikincil olur. Uluslararası ilişkilerimizi en üst düzeye getirelim ama kurumsal mevcudiyetimizi hiçe getirecek çalışmalara imza atmayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Üçer.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Peki, biz bu yasayı çıkardık. Diğer şeylerde olduğu gibi, bütün başkanlıklar Sayın Başbakana bağlı. TOKİ bağlandı, efendim, şey yükümlülükleri bağlandı, yabancılarla ilgili çalışmalar bağlandı. Bütün çalışmaların Başbakanın özel görevlendireceği kadrolara bağlı olacağı bir sistem diktatöryal sistemdir. Tek elden yönetimin tek bir ifadesi vardır. Bunun için neden bu kadar iş birlikçi bir tutum sergileniyor? Acaba bu yeni Anayasa çalışmaları içerisinde, yine yarım yamalak, Hükûmet tarafından gerçek sorunları çözmekten uzak Anayasa çalışması için gizli bir destek arayışı mı vardır? Biz sizin yasa önerinizi gündeme alalım, sizler de bizi bu konuda gizliden destekleyin gibi bazı kuşkular uyandırmaktadır. Bütün bunları açık yüreklilikle tartışmamız lazım.

Yabancı uyruklu insanların bu ülkede yaşadığı sorunları bizim açık yüreklilikle dile getirmemiz gerekiyor. Tabi kaldıkları ayrımcı tutumları ya da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üçer.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Son bir dakika…

BAŞKAN – Bir dakikanızı verdim, ama teşekkür için açıyorum.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Öğrencilerimizin yurt dışına gidip de çok büyük paralar harcayıp “Ben yurt dışında eğitim göreceğim.” deyip de Kanadalarda balık toplamak zorunda kaldığı pozisyonlara çözüm oluşturabilecek kurumumuz yok mu? Var. Bunların hepsini çözebilecek nitelikte kurumlarımız var, ama nedense kurum içi kurumsallaşma ya da kurum dışı bireysel örgütlenmeyi esas alan, birilerine tabi kalacak örgütlülükleri esas alan başkanlık sistemini oturtan bir yapıyı geliştirmek... Acaba birilerinin tahayyülünde başkanlık sistemini gizliden oturtmaya dönük bir çaba mı var? Bu soruların hepsini yanıtlamak gerekiyor.

Ben bütün bu duygu, düşüncelerle yüce kurulu saygıyla  selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 20 nci maddesinde yer alan “yolluk” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                            Harun Öztürk (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa)- Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

6245 sayılı Harcırah Kanununda harcırah tabiri, söz konusu kanuna göre ödenmesi gereken yol masrafı, gündelik ve yer değiştirme masraflarından birini ve tamamını kapsamak üzere kullanılmaktadır. Zaman zaman birbirinin yerine kullanılan bu iki tabirden yolluk tabirinin gereksiz tekrarı önlemek üzere metinden çıkarılması uygun olacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Böylece, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. İkinci bölüm 30’uncu maddenin 1, 2, 3, 4, 5’inci fıkraları ile geçici 1’inci maddesi dâhil olmak üzere 21 ila 32’nci maddeleri kapsamaktadır.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.38


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, ikinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Şenol Bal, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Bal.

MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce 18-24 Mart tarihleri arasında kutlanan Yaşlılara Saygı Haftası dolayısıyla bütün yaşlılarımızın yaşlılar haftasını kutluyor, bir ömür boyu sevgi ve saygıyla anılmalarını, her şeyin gönüllerince olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, çok geç kalmış ve yeterli olmayan bir teşebbüs olmasına rağmen bu tasarıyı canı gönülden destekliyoruz. Özellikle gerginlik psikolojisinden beslenen bir yönetim anlayışının sürekli suni gündem yaratarak hayati önemi olan konuları, problemleri örtme becerisi devam ederken bu tasarıyı Meclise getirmesi bir hayli şaşırtıcı olmuştur. Her ne kadar kanun tasarısının başlığı çekingen ve ürkek bir tavır sergilese de, muhtevasına baktığımızda en azından bizleri heyecanlandırmıştır ve umutlandırmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sekiz yıllık AKP İktidarının bu kanun tasarısına konu teşkil eden alanlarda ihmali ve vurdumduymaz tavırları bizi ziyadesiyle müteessir etmiştir. Allah nasip etsin, Milliyetçi Hareket Partisi olarak iktidar olduğumuzda ilk yapacağımız işlerden biri, başkanlık olarak öngörülen bu teşkilatlanmayı bakanlık düzeyine çıkarmak olacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, yurt dışında çalışan, yaşayan, sayıları 5 milyonu geçen ve dünyanın her köşesine yerleşmiş, ayakları üzerinde duran, üreten, ülkesine yatırım yapan ve döviz getiren vefakâr, cefakâr vatandaşlarımızın kendilerini sahipsiz hissetmelerini, yeterli ilgi görememelerini, devletimizin onlar için götürdüğü hizmetlerin yetersizliği ve kopukluğunu giderecek politikalar oluşturması bakımından bu Başkanlık çok önem arz ediyor. Vatandaşlarımızın, yaşadıkları ülkelerde o ülke yasalarının verdiği haklardan yararlanabilmeleri, çocuklarının kültür ve inanç değerlerimizi, dilimizi, dinimizi öğrenebilmeleri için gerçekçi proje ve programlar üretilmesine ve koordinasyona ihtiyaç var. Anavatandan ayrı, kalpleri vatan ve millet sevgisiyle çarpan, ülkemizin her bölgesinden, ülkesinde iş imkânı bulamadığı için yaban ellere gitmiş, ülkesinin sıkıntılarını dert edinen, başarılarıyla coşan bu kardeşlerimize bir vefa borcumuz var. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın hak ve hukukunu koruyacak, sorun ve sıkıntılarını giderecek öncelikli bir dış politika oluşturmamız gerekli.

Sayın milletvekilleri, bu kurum teşkilatlanırken görev alacak kadroların seçimi en az bu kurumun kuruluşu kadar önemli bir husustur. Temenni ederiz ki, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı teşkilatlanmasında partizanca atamalar yapılmaz, işin uzmanı ve idealist kadrolar bu kurumda işbaşına getirilir. İnanmak isteriz ki, bu kurum partizanlığın ve yandaşlığın ölçü olarak kabul edilemeyeceği, hayati önemi haiz işlerin ve çalışmaların yapılacağı bir kurum olur.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, Türk coğrafyasında kader ortaklığı şuurunu yerleştirmek, hissettirmek mecburiyetindedir. Türk coğrafyasındaki toplumların kader birlikteliği vardır. Kader birlikteliği sadece bir niyet, bir arzu değil, uluslararası ilişkiler, konjonktürel durum göz önüne alındığında bir mecburiyettir günümüzde. Bağımsız Türk devletleri ve toplulukları arasında bu ilişkilerin sağlıklı olması için kader ortaklığı şuurunun yerleşmesi lazım. Aksi takdirde bugün olduğu gibi ilişkiler kısa vadeli kâr-zarar hesabına dayalı olmaktan öteye gidemez. İşte bu yüzden kültürel, sosyal, iktisadi ilişkiler geliştirilirken bu şuurun da yerleştirilmesi çok önemlidir.

Ülkemizde Türk coğrafyasından gelen öğrencilerin eğitimleri sürecinde özel ilgi ve onlar için geliştirilen proje ve programların eksiksiz ve memnun edici olması çok önemlidir. Uzun yıllardır uygulanan öğrenci eğitim projesinde, gelen öğrencilerle yeterli şekilde maalesef ilgilenilmemiştir. Bu proje aslında çok faydalı bir çalışma idi, hâlen de sürüyor ve Türkiye Cumhuriyeti devleti Altaylardan Tuna’ya, her bölgeden Türkiye’ye bugüne kadar 10 binleri bulan, 10 binleri geçen öğrenci getirmiştir. Bugün Türkiye’de tahsilini yapmış gençlerin şimdi ülkelerinde önemli makamlarda bir kısmı görev yapmaktadır. Burada eğitim görmüş gençlerin mezuniyet sonrası Türkiye ile ilgileri, irtibatları devam etmelidir ve ülkelerine döndüklerinde Türkiye sevgisi devam edebilmelidir ve Türkiye bu coğrafya için bir cazibe merkezi, bir eğitim-öğretim merkezi hâline gelmelidir, gelen öğrenciler değişik grupların eline düşürülmemelidir.

Sayın milletvekilleri, Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğu’dan Orta Asya’ya Türk coğrafyasını gezenler ne büyük sevgi ve muhabbetle karşılık görüldüğünü bilirler. Zaten var olup da istenilen seviyeye yükseltilememiş inanç birliği, soy birliği, tarih birliği, kültürel birlik kendini hemen gösterir. İstenilen seviyeye gelmesi de emek ister. Hedef bu birlik bağlarının güçlendirilmesi olmalıdır. Bu birlikteliklere yenilerinin eklenmesi -ki, özellikle iktisadi birlikteliklerin geliştirilmesi konusu- son derece önemlidir.

Sayın milletvekilleri, biz biriz, biz bir bütünün parçalarıyız ve Türkiye tarihî  ve sosyolojik açıdan parçaların en önemli ve en büyük kısmını teşkil ediyor. Bu şuurla ve samimiyetle hareket edersek, bugün yaşanılanları, hem Türk coğrafyasında hem de Türkiye’de yaşananları yaşamayız. Biz o zaman bu coğrafyaya “Türk coğrafyası” denmesinin sebebini daha iyi anlarız. Biz o zaman binlerce yıldır bu coğrafyada, özellikle de Türkiye’de yaşayan, etnik kökeni ve inanç sistemi ne olursa olsun, birbiriyle et ve tırnak gibi kaynaşmış bu milletin adının “Türk” olmasını tarihî bir miras ve gerçeklik olduğunun farkında oluruz ve bundan gocunmayız, bundan gurur duyarız. Biz o zaman bu milletin müşterekliklerini unutturmayız, farklılıklarını öne çıkarmayıp suni şekilde çoğaltmayız. Biz o zaman etnik ve mezhepsel ayrıştırıcılık, kamplaştırıcılık yapmayız. Türk milletini 36 etnik yapıya bölmeyiz. Birliklere katılmak isterken birliğimizi, dirliğimizi bozmayız. Biz o zaman Avrupa Birliği uğruna Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden vazgeçmeyi düşünmeyiz. Biz o zaman küresel güçler Kafkasya’da konuşlansın diye Ermenistan’la protokol imzalayıp Azerbaycan’ı küstürmeyiz, gözden çıkarmayız. Biz o zaman Orta Doğu’ya yeniden şekil vermeye çalışan okyanus ötesinin istekleri doğrultusunda Türkmenlerin yok sayılmasına göz yummayız, Irak’ın parçalanmasına razı olmayız. Biz o zaman sayın milletvekilleri, Balkanlarda, özellikle Batı Trakya’da yaşayan Evladı Fatihanın haklarının ihlali karşısında susmayız. Biz o zaman Doğu Türkistan’da Uygur Türkleri üzerinde oynanan kanlı oyunlara sessiz kalmayız. Biz o zaman Kırımlı Türk’ün, Ahıskalı Türk’ün çaresizliğinin çaresi oluruz.

Sayın milletvekilleri, bu birliği her anlamda kuvvetlendirmek ve kardeşlik bağlarını güçlü hâle getirmek Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel politikalarından biri olmalıdır. Bu yüzden bu konu her türlü istismardan uzak tutulmalıdır, iç politikaya alet edilmeyecek kadar önemli bir konudur. O bakımdan, iktidarıyla muhalefetiyle tam bir mutabakat içerisinde olunması gereken bir konuyu görüşüyoruz. İleriki süreçte bu konuda sağlanacak başarı, hem Türkiye hem bağımsız Türk cumhuriyetlerinin dünyadaki saygınlığını artıracak hem de sorumluluğunu taşıdığımız Balkanlarda, Kafkasya’da, Orta Doğu’da ve Orta Asya’daki azınlık durumuna düşmüş soydaş ve akraba topluluklarının daha mutlu ve refah içerisinde yaşamasına vesile olacaktır.

Görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısının, hem Türk milletine hem yurt dışında yaşayan kardeşlerimize, vatandaşlarımıza hem akraba ve soydaş topluluklarına hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tansel Barış, Kırklareli Milletvekili.

Buyurun Sayın Barış. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TANSEL BARIŞ (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Yasaya göre yurt dışındaki vatandaşların sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba topluluklarıyla ilişkileri geliştirmek, yabancı öğrencilerin Türkiye’deki eğitim süreçlerini takip etmek amacıyla Yurtdışı Türkler Başkanlığı kuruluyor.

Yurt dışındaki vatandaşlarımızın çok sayıda sorunları olduğu bir gerçek. Güvenlik sorunları çok ciddi sorunlar. Yabancı düşmanlığı, Türk düşmanlığı, çok sayıda vatandaşımızın ırkçı saldırılar sonucu katledilmesi, kundaklama sonucu çok sayıda vatandaşımızın yakılmasını hepiniz hatırlıyorsunuz. Özellikle Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın kendilerine yeterince sahip çıkılmadığı konusunda şikâyetleri vardır. Hâlbuki diyorlar ki: “Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve İsrail gibi ülkelerin vatandaşları herhangi birisine kılına zarar gelse, burnu kanasa o ülkeler dünyayı ayağa kaldırıyorlar ama bizim ülkemiz maalesef bize sahip çıkmıyor ve bu hassasiyeti göstermiyor.” Davos Zirvesinde Sayın Başbakanımız, Filistin halkına yapılan zulüm için “one minute” demişti, bizler de destek vermiştik ama Sayın Başbakan, Kerkük Türklerine ve Irak Türkmenlerine karşı yapılan cinayetlere ve haksızlıklara “one minute” diyememişti. Sayın Başbakanımız, Kuzey Irak’ta Mehmetçik’imizin başına çuval giydirildiği zaman muhatabına, Amerika Birleşik Devletleri’ne “one minute” diyememişti. Bu çifte standart elbette vatandaşlarımızı üzüyor.

Değerli milletvekilleri, ben, Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarımızın çektiği ızdırabı ve belki de çekebileceği ızdırapları dikkatinize sunmak istiyorum. Kıbrıs sorununa bugüne kadar anlaşmaya dayalı bir siyasi çözüm bulunabilmiş değildir. Ada’da hâlen gizli bir ateşkes durumu hüküm sürmekte ve Kıbrıs Türk halkının güvenliği sağlanmış olmakla beraber mevcut siyasi belirsizliği giderecek kapsamlı bir çözüm sağlanamamıştır. Görüşmelerin başlangıcından beri, maalesef bugün de bir tarafta iki toplumlu niteliğini çoktan yitirmiş olup münhasıran Rum yönetimine dönüşen ve Birleşmiş Milletler üyesi sözde Kıbrıs Cumhuriyeti, diğer tarafta Birleşmiş Milletlere üye olmayan ve sadece Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bulunuyor. Birleşmiş Milletlerin himayesindeki görüşmeler ise hâlen devletler arası değil toplumlar arası nitelikte devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, görüşmelerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin olmazsa olmazları söz konusudur ve bunlar şöyle olmalıdır: Anayasal bağlamda federal nitelikli çözüm. Yönetim ve güç paylaşımı bağlamında iki toplumlu çözüm. Coğrafik bağlamda iki bölgeli çözüm. İki toplumun siyasi eşitliği temelinde çözüm. İki kurucu devlete dayalı, ortaklık devletini öngören çözüm. İki kurucu devletin eşit statüsünü öngören ve gözeten çözüm. Hâlen yürürlükte olan ve Kıbrıs Türk halkının güvenliğini sağlayan garanti sisteminin devamını öngören ve sağlayan çözüm. Bunlar olmazsa olmazlardır.

Sayın milletvekilleri, şu husus çok önemli: Kıbrıs sorununu başlatanın Kıbrıs Rum tarafı olduğu, Kıbrıs Türk tarafının ise kendini savunmak durumunda kaldığı dikkate alınarak ve Kıbrıs Türk halkının kendini güvende hissetme ihtiyacı da göz önünde bulundurularak, Kıbrıs Türk halkının garantör Türkiye Cumhuriyeti’nin olmayacağı yeni bir yapıya dâhil olmayacağı gerçeği karşı tarafa ve dünyaya anlatılmalıdır. Kıbrıs Türk tarafının haklarının zaman süreci içerisinde herhangi bir şekilde aşınmasını önlemek üzere varılacak muhtemel bir anlaşmanın kurallarının Avrupa Birliği müktesebatı bağlamında birincil hukuk sayılmasının sağlanmasında keza kesin zaruret bulunmaktadır. Sayın Bakanım, ben bunları sormuştum.

Değerli milletvekilleri, Ada’daki gerçekler temelinde siyasi bir çözüme varılabilmesi için görüşmelerin dikkatle, titizlikle, tarihsel süreç içerisinde Kıbrıs Türk tarafı olarak edinilmiş kazanımların, varılacak uluslararası bir anlaşma kapsamında tescil edilmesi hedef alınmalıdır.

Hepiniz Girit olayını hatırlıyorsunuz. Elimizden nasıl uçup gittiğini hep beraber okuduk ve masa başında kazanılan hakların da nasıl gidebileceğini Girit olayında hepimiz görüyoruz ve okuyoruz. İşte, Kıbrıs’ın da aynı oyuna gelmemesi için daha dikkatli olunması gerektiği konusunda ilgilileri uyarmak istiyorum.

Bugüne gelince sayın milletvekilleri, Kıbrıs’taki soydaşlarımız gerçekten geleceğe güvenle bakamıyor. Bugün iki halk arasında güven bunalımı vardır. Rum tarafının millî eğitiminde sürekli Türk düşmanlığı pompalanmaktadır. Siyaseten çok güçlü olan Ortodoks Kilisesi Türk düşmanlığıyla yatıp kalkmaktadır. Rum tarafında çok yakın bir geçmişte yapılan anketlerde Rumların yüzde 85’i müşterek yaşamayı istemiyor. Kapsamlı bir çözüm hâlinde bile Rumların yüzde 50’si eski topraklarına dönmeyeceklerini söylüyorlar. Çözüm için yapılacak referanduma çoğunluk “hayır” diyeceğini söylüyor. İşte muhataplarımız böyle düşünüyor değerli arkadaşlarım.

Elbette Rumların tuzu kuru. Niye kuru? Birleşmiş Milletlere üyeler mi? Evet, Rumlar Birleşmiş Milletlere üye. Avrupa Birliği üyesi mi? Maalesef, 2004 yılında, Annan Planı çerçevesinde, Kıbrıs Türk toplumu Annan Planına “evet” demesine rağmen vadedilen haklardan mahrum bırakılırken, Rum tarafı “hayır” diyerek mükafatlandırılmış ve Avrupa Birliğine alınmıştır arkadaşlar. “Tuzu kuru” demiştik çünkü İngiliz Milletler Topluluğunun üyesi aynı zamanda. “Tuzu kuru” demiştik çünkü güçlü ekonomisi var, Avrupa Birliği yardımları ve bu arada nüfusundan fazla turizm geliri söz konusudur. Kişi başına 36 bin dolar gelirleri vardır, dolayısıyla anlaşmayı niye istesinler? Değerli milletvekilleri, görüşmeler taktik oyalama, zamana oynama gibi görünüyor. Zaman içerisinde kendi isteğine uygun Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri destekli bir çözüm arayışındalar, belki bu çözümü bulurum diye bekliyorlar.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin garantörlüğünün sulandırılması konusunda endişelerimiz var. Bugün, Türkiye’nin garantör olmadığı bir anlaşmayı imzalamak, KKTC için ölüm demektir. Bunun görüşmelerde dikkate alınması gerekiyor ama alınan duyumlarda Türkiye’nin garantörlüğünü Avrupa Birliğine devretmek söz konusudur. Bunu burada kayıtlara geçmesi için söylüyorum. Umarım bu garantörlük Türkiye’nin elinden alınmaz ve Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’nin, Kıbrıs Türk halkının yaşam garantisi yine anlaşmalarla tescil edilmiş olur.

Sayın milletvekilleri, elbette, yurt dışında yaşayan tüm soydaşlarımıza, tüm vatandaşlarımıza sevgiyle yaklaşmak gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

TANSEL BARIŞ (Devamla) – Bizler tabii ki, bu yasanın çok daha kapsamlı, çok daha güçlü olarak Genel Kurula gelmesini istiyorduk. Yine de, yasanın milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Barış.

Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nuri Yaman, Muş milletvekili.

Buyurun Sayın Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili olarak Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Tasarı ile yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili çalışmalar yapmak ve sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba topluluklar ile sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bu topluluklara yönelik faaliyetler yürütmek; Avrupa Birliği çerçevesinde yürütülen projeler hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarınca ülkemizde eğitim görmesi uygun görülenlerle uluslararası anlaşmalar çerçevesinde ülkemize gelen yabancı öğrencilerin ülkemizdeki eğitim süreçlerinin başarılı bir şekilde sonuçlandırılması için her türlü esası belirleyerek ilgili kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip, özel bütçeli, Başbakanlığa bağlı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulması öngörülmektedir.

Bu tasarıyla iki önemli sorun karşımıza çıkıp dayatılmış durumdadır. Öncelikle “Yurtdışı Türkler” ifadesi, demokratik açılım iddiasında olan Hükûmetin gerçek algı dünyasını açık bir biçimde gözler önüne sermektedir. Bu ülkede birçok etnik unsurun yaşadığı ve cumhuriyet kurulduğundan itibaren Türk etnisitesi kapsamında yapılmaya çalışan tek tip insan yaratma modelinin bu topraklarda nasıl da büyük acılara sebep olduğu ve hâlâ da sebep olmaya devam ettiği bilinirken bu ısrarı anlamak, bu yasayla, mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, görünen o ki Hükûmet her zamanki gibi yine ikili oynamaktadır; bir yandan, hukuk sistemine sinmiş olan milliyetçi ve ırkçı, diğer etnik unsurları dışlayıcı ifadelerden şikâyet ederek kendisini demokrat göstermeye çalışmaktadır; diğer yandan, bu tasarıyla kurmayı düşündüğü Başkanlığa verdiği isimden de anlaşılmaktadır ki sahip olduğu Meclis çoğunluğu sayesinde yasama erkini dilediğince kullandıktan, haleflerini aratmayacak bir biçimde, aslında aynı ideolojik yapının, aynı milliyetçi hezeyanın bir ürünü olduğunu göstermekten de geri durmamıştır. Söylemiş olduğum bu gerçekler karşısında şu an birçoğumuzun aklından geçen savunmayı tahmin edebiliyorum. Oysa değerli arkadaşlar, 1982 Anayasası’nın 66’ncı maddesindeki “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.” ifadesi sorunlarımızı iyice içinden çıkılmaz hâle getirmekte ve başta Kürtler olmak üzere diğer bütün etnik grupların aidiyet duygularını yıpratıp ortadan kaldırmaktadır. Artık Hükûmetin icraatları bir çelişkiler yumağına dönüşmüştür. Siz hem anayasa hukukçularınıza, akademisyenlerinize Anayasa’da geçen bu hükümlerle ilgili olarak bazı çalışmalar yaptırtacaksınız ve onlardan Türkiye’de yaşayan bütün unsurları kapsayacak yeni bir tanımlama isteyeceksiniz hem de kuracağınız Başkanlıkta bütün diğer unsurları yine görmezden gelerek yok sayacaksınız. İnsanın, AKP’nin içinde bulunduğu bu durumla ilgili olarak Anadolu’da sıkça söylenen şu sözleri diyesi geliyor: “Bu ne lahana turşusu, bu ne perhiz!” diye.

Değerli arkadaşlarım, şimdi de ikinci soruna gelecek olursak, tasarı Dışişleri Komisyonunda son şeklini alırken gerekçe kısmında -tasarının içeriğinde- aynen şu ifadeler yer almıştır: “Yurt dışındaki Türk vatandaşları ile ilgili düzenlemelerle birlikte soydaş ve akraba topluluklarla sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacına yönelik düzenlemelerin de tanzim edilmesi öngörüldüğünden ve ayrıca uluslararası ilişkiler açısından duraksamalara neden olunmaması amacıyla Kanun Tasarısının başlığı ‘Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’ olarak değiştirilmiştir.”

Yine, tasarının 1’inci maddesinin (b) fıkrasında da gerekçede yazılanı destekler şekilde “soydaş ve akraba toplulukları” ifadesi yer almıştır.

“Soydaş” kavramı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Soyları bir olan bireylerden her biri.” olarak tanımlanmıştır. Türkiye’de çok sayıda farklı soydan gelen topluluklar yaşamaktadır. Sözgelimi Kürtler başka soydandır, yine Lazlar, Çerkezler, Araplar, Ermeniler, Gürcüler başka başka soylardan gelmektedir. Burada, hepimiz bilmekteyiz ki bahsi geçen “soydaş” kelimesi sadece Türk etnisitesini temsil etmektedir. Yani Bulgaristan’da yaşayan Türkler, Kuzey Irak’ta yaşayan Türkmenler “soydaş” tanımına girerken, Irak’ta, Suriye’de, İran’da yaşayan Kürtler soydaş sayılmamaktadır, doğrudur da ama bu durum büyük bir çelişkiyi de içinde barındırmaktadır. Siz, kalkıp, vatandaşlık bağıyla bağlı olanları Türk sayacaksınız, böylece ülkede yaşayan Kürtleri ve diğer etnik grupları Türk soyuna dâhil edeceksiniz ama onların komşu ülkelerde yaşayan soydaşlarını tamamen dışlayacaksınız, yok sayacaksınız! Eğer, birçok etnik unsurların yaşadığı bir ülkede siz bütün herkesi sadece bir tek etnik potada eritmeye çalışırsanız, bu tür çelişkiler ve bu tür dışlayıcı durumlar kaçınılmaz olarak peşinizi bırakmayacaktır. Yine “akraba topluluklar” yaklaşımı da aynı sonucu doğurmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bir örnek vermek gerekirse Ahıska Türkleri Gürcistan’ın Mesheti bölgesinde yaşamaktadır. Ahıska Türklerini akraba topluluklar içinde mevzubahis ederken ve onlara yönelik olarak sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla faaliyetler yürütürken, kendi vatandaşlarımız olan Gürcülerin soydaşları sizin için hiçbir anlam taşımayacaktır yani vatandaşlık bağı ve Türk sayılmak ilişkisini bizzat yine kendiniz çürütmektesiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerekçede, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının başlangıçta Türk dünyası ve akraba topluluklarıyla ilgili olarak kurulduğu ancak TİKA’nın ve değişen şartların neticesinde yurt dışına teknik ve kalkınma yardımı yapan bir kuruluş hâline dönüştüğü ifade edilmiştir. Bu yüzden, TİKA’nın bu yeni işlevi dışında yapacağı diğer çalışmalar uluslararası arenadaki saygın konumunu sarsabileceğinden, soydaş ve akraba toplulukların yaşadığı bölgelerde yürütülecek faaliyetlerin ayrı bir birimin koordinesinde gerçekleşmesi gerektiği dile getirilmiştir. Kısacası, TİKA, tamamen devreden çıkarılmaktadır. Kurulacak Başkanlığın idari yapısına bakıldığında, siz her ne kadar başka bir gerekçeyi öne sürüyor olsanız da, TİKA nasıl ki hizmetlerin yürütülmesinde yetersiz kalmışsa aynı sorunların burada da yaşanması kaçınılmaz görünmektedir.

Başkanlığa tam olarak 101 adet kadro ihdas edilmekte ve Başkanı idari yönden müsteşar ile denk bir konuma getirilmektedir. Tasarıda ihdas edilen kadroların merkez teşkilatında görev alacağı metne ekli listede gösterildiği hâlde görev alanı yurt dışında olan bir başkanlığın buralarda personel çalıştırıp çalıştırmayacağı hususunda herhangi bir açıklamaya yasa içinde rastlanmamıştır. Zaten, tasarıda da merkez teşkilatı dışında taşra teşkilatına da, yurt dışı teşkilatı oluşumuna da yer verilmediği, bunların yanında, personeline yurt dışında herhangi bir görevlendirme yapılıp yapılmayacağı konusunda da yine bir düzenlemeye gidilmediği incelenmiştir. Sadece, komisyonlar ve ofislerle ilgili düzenlemeyi içeren 15’inci maddenin 2’nci fıkrasında “Başkanlık, hizmetlerini takip ve koordine etmek için gerekli görülen yerlerde Başkanın teklifi ve Başbakanın onayı ile koordinasyon ofisleri açabilir.” ifadesi yer almaktadır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili çalışmalar yapmak ve onların sorunlarına çözüm üretmek maksadı ile kurulacağı söylenen böyle bir Başkanlığın yurt dışı teşkilatlanması hakkında başka hiçbir düzenleme yapılmamıştır. Yoksa bu kurum da diğer birçok kurum gibi hizmetin sadece merkezden yürütüldüğü ve yerellik ilkesi gereğince hizmetin ona en çok ihtiyaç duyulan yerlerde yapılması anlayışının hiçe sayıldığı bir konuma mı dönüştürülecektir? Söz gelimi, İsveç’te yaşayan bir vatandaşın sorunlarına buradan mı çözüm üreteceksiniz?

Toplamda 70 uzman ve uzman yardımcısı kadrosu ihdas edilmişken bu kişilerin uzmanlık alanları ile ilgili yine hiçbir bilgi verilmemektedir. Şüphesiz ki bu kişiler söz konusu altı daire başkanlığı ve hukuk müşavirliğinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

…görevlendirilecek ancak uzmanlık alanlarının ne olacağı bu yasada düzenlenmemiştir. Bunların kaç tanesi dil bilim uzmanı olacaktır, kaç tanesi eğitimci olacaktır? Ayrıca, bunların kaçı yurt dışında görevlendirileceklerdir? Yoksa, yeni kurulan birçok kurumda olduğu gibi, yine AKP’nin yandaş kadrolaşması durumuyla mı karşı karşıya bulunduğu şüphesini taşıdığımı belirtirken, burada bu kuşkularımın dile getirilmesinin göz önüne alınacağını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümünde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Balkanlardan Çin Seddi’ne kadar uzanan uçsuz bucaksız coğrafyanın sahibi, mukimi olan yüce Türk milletinin bir ferdi olarak Meclisimizde görüşüyor olduğumuz tasarıdan büyük bir memnuniyet duyduğumu, bazı noksanlıklarına rağmen tasarının Türk dünyasına ve yurt dışı Türklüğüne büyük ümitler verdiğini belirterek sözlerime başlamak istiyorum.

Ankara’nın soğuk, yapay ve gergin siyasi gündemini bir nebze olsun bu tasarı ısıtmış, bir uzlaşı havasının zuhuruna yol açmıştır. 2005’te, Makedonya’nın Üsküp şehrinde karşılaştığımız soydaşlarımıza sohbetten sonra Ankara’ya iletmek istedikleri bir isteklerinin olup olmadığını sorduğumuzda “Hiçbir şey istemiyoruz, bizlerin yani kardeşlerinizin buralarda olduğunu unutmayın yeter.” demişlerdi. Bu sitemkâr söz beni hakikaten derinden sarsmıştır. Yüzlerce yıl öncesinde, çeşitli saiklerle oraları yurt edinmiş, hatta, otuz-otuz beş sene önce nafakasını temin için yabancı ülkelere göç etmiş kardeşlerimiz unutulmuşluk duygusuna kapılmışlardır. Onları bu düşünceye sevk eden haklı gerekçeleri de yok değildir. Maalesef, hükûmetler, yurt dışı Türklüğü ve onların sorunlarına yönelik tutarlı ve uzun vadeli politikalar üretememişlerdir. Hatta zaman zaman bu kardeşlerimiz, bulundukları ülke hükûmetleriyle karşı karşıya gelinmemesi için yok sayılmışlardır. Sıkıntılı ve kara günlerinde yanlarında olunamamış ama onlara ne zaman ihtiyaç duyulduysa da hatırlanmak durumunda kalmışlardır.

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün sınırlarımız dışındaki Türk coğrafyasına ve orada yaşayan kardeşlerimize atıflar yaptığını, onları unutmamamız gerektiğini söylediğini biliyoruz. Sınırlarımız dışındaki bu kardeşlerimizin ülkemizin millî güç unsurlarından biri olduğunu da biliyoruz ancak bugüne kadar onlar için bir şey yapamadığımızı da söylemek durumundayız.

Yurt dışı Türklüğü ve Türk dünyası için bir şey üretemeyen hükûmetler, aniden bastıran Ermeni ASALA terörü, Kıbrıs Türklüğüne uygulanan EOKA’cı Rum zulmü, Karabağ’da Azeri kardeşlerimize yapılan katliamlar, Türkmenlerin katledilmesi, Musul ve Kerkük’ün Türk nüfustan arındırılması gibi millî meselelerde hazırlıksız yakalanmışlardır.

Üzülelim mi sevinelim mi bilmiyoruz ancak bugüne kadar Türk dünyası ve yurt dışı Türklüğü için kaygılanan yegâne parti Milliyetçi Hareket Partisi olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisinin bu gayretine bırakın destek olunmasını, emperyalist ve bölücü odaklar bu gayretleri de ırkçı ve faşizan olarak nitelendirmişlerdir. Bu bühtana, bu iftiraya zaman zaman devleti temsil eden yetkililer de katılmışlardır. Örnek mi? İşte Sayın Başbakan. Milliyetçi Hareket Partisine siyasi darbe vurma kaygısıyla geçmişimize, tarihimize laf söylemekte, sonra da yabancı parlamentoların aldığı kararlar karşısında şaşkınlığını ifade etmektedir.

Siz kendi tarihinize kem gözle bakarsanız Sayın Başbakan, “Geçmişimizle yüzleşeceğiz, tarihimizde faşizan eğilimler var.” derseniz Sayın Başbakan, el ne yapmaz! Başkalarını düzeltmek yerine kendinize çeki düzen vereceksiniz.

Türk milleti, mevcudiyetinin her döneminde, insanlık alemine ve evrensel değerlere her zaman büyük katkılar vermiş aziz bir millettir. Milliyetçi Hareket Partisi de bu millete ve onun kıymetli evlatlarına Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni demeden hizmet etmeyi bir şeref bilmekte, bir boyun borcu görmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türk dünyasının ve yurt dışı Türklüğünün birçok sorunları vardır; bu sorunlar zaman zaman birçok platformda da dile getirilmiştir; dile getirilmiş olmasına rağmen bugüne kadar maalesef hiçbiri çözülememiştir. İnşallah kurulacak bu Başkanlık Türk dünyasının ve dışarıdaki Türklerin arşivini oluşturacak, sorunlar ve bu sorunların çözümüne yönelik projeler üretecektir. Bu yapıya “Efendim zaten bir Dışişleri Bakanlığımız vardı, buna ne gerek var?” diye karşı çıkmamak lazım. Elbette Dışişleri Bakanlığıyla istişare içerisinde çalışacaktır bu Başkanlık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Nitekim öyle de olmalıdır. Ancak ihtisas kurumu bu tür kuruluşların benzerlerine birçok ülkede rastlandığını da unutmayalım.

Bu bakımdan bu tasarıyı tüm Meclisin sahiplenmesi gerektiğini söylüyoruz, hatta Başkanlığın da bir müddet sonra yetmeyeceğini ve bu teşkilatlanmanın bakanlık şeklinde olması gerektiğini ve inşallah da bunun Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında gerçekleştirileceğini ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Çerçi, Manisa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Çerçi.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve her şeyden önce, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı teşkilatıyla ilgili görüştüğümüz bu yasanın ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Tabii, bu yasa tasarısı Hükûmetten gelmişti Dışişleri Komisyonumuzda görüşülürken. Bir de Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuyla ilgili bir teklifi mevcut idi. İkisini birleştirerek biz Komisyonda çok örnek, güzel bir çalışma yaptık. Özellikle muhalefetten bazı arkadaşlar “Bu yasayla ilgili bir alt komisyon kurulsun, bunu birkaç günde çıkaralım.” diye teklif getirdiler fakat hep beraber Komisyonda bulunan ve dışarıdan komisyona destek veren bütün milletvekili arkadaşlarımızın gayretiyle biz yaklaşık dört ya da beş saat içerisinde, bir gün içerisinde Komisyon çalışmalarını tamamladık ve Genel Kurulun çalışmasına uygun hâle getirdik. Bu yasa tasarısı ve teklif bütün milletvekillerinin, iktidar-muhalefet milletvekillerinin ortak çabalarıyla ve katkılarıyla, ortak oylarıyla, hiçbir muhalefet şerhi de olmadan -bildiğim kadarıyla- buraya kadar geldi.

Şimdi, ne getiriyor? Temel üç tane amacı var:

Bir tanesi, özellikle yurt dışında bulunan vatandaşlarımız, sayıları 5 milyon civarında olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, insanlarımıza hizmetlerde bir akışkanlık sağlayacak, kolaylık sağlayacak, tek bir elden hizmetlerin yürütülmesini sağlayacak, onların sorunlarını, problemlerini, her türlü meselelerinin çözümünü daha kolaylaştıracak bir yapı getiriyor.

İkincisi: Yine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan -çevremizde- Türkiye’den uzak ya da yakın Türkiye’yle ilişkileri olan soydaş topluluklar ve akraba topluluklarla ilgili yine çeşitli çalışmaları, sosyal, kültürel, ekonomik çalışmaları koordine edecek bir yapı getirmiş oluyoruz.

Üçüncüsü de: Bildiğiniz gibi, özellikle yurt dışından Türkiye’ye gelen, sayıları 6 bin civarında olduğu söylenen, çoğu Millî Eğitim kanalıyla ama başka kanallarla da gelen öğrenciler var, keza yurt dışına giden Türk öğrencilerimiz var. Bunların da organizasyonunu yapacak. Böyle bir teşkilat yapısı kurulmuş oluyor. Bu bir ihtiyaç.

Tabii, bazı arkadaşlarımız değindiler, geçmişte bu ihtiyacı karşılamak için TİKA diye bir organizasyon kurulmuş fakat yıllar içerisinde özellikle Afrika’da, Orta Doğu’da, Orta Asya’da, Balkanlar’da TİKA’nın çok geniş bir faaliyet alanı olmuş ve TİKA özellikle teknik ve yardım ağırlıklı bir kuruluşa dönüşmüş, çok da önemli, güzel hizmetler yapmış ama bu saydığımız boşluğu dolduracak ayrı bir organizasyona ihtiyaç olmuş. TİKA’nın da böyle bir organizasyon içerisinde görev alması uygun görülmemiş. Dolayısıyla, o kendi işine devam edecek ama bu saydığım alanlardaki boşlukları da bu organizasyon, bu yapı doldurmuş olacak.

Tabii, işin bir de önemli bir boyutu var değerli arkadaşlar. Biz hep söylüyoruz, dünyada bu kadar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var, soydaşlarımız var, akraba topluluklar var ancak ciddi bir lobi organizasyonumuz yok. İşte, daha geçen gördüğümüz, yaşadığımız bu Ermeni meselesinde Amerika’da Rum lobisinden bahsediliyor, Ermeni lobisi, Yahudi lobisi. Bu kadar büyük bir hinterlandımız var, bu kadar büyük bir tarihî geçmişimiz var ancak bir Türk lobisi oluşturulamamış. Benim inancım odur ki bu organizasyonun, bu yapının, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının, özellikle önümüzdeki yıllar içerisinde, gerek Türk vatandaşları, dışarıda yaşayan vatandaşlarımızın katkılarıyla gerekse soydaş ve akraba toplulukların o ülkelerde, Almanya’da, Avrupa’da, Fransa’da, Amerika’da -neredeyse- bir Türk lobisi, Türkiye Cumhuriyeti lobisinin oluşturulmasında büyük bir etki olacağına ben şahsen inanıyorum. Herhâlde bütün arkadaşlarımız da bu düşünce içerisinde olsa gerektir. Bu bir ilk adımdır. Belki bunun eksikleri olabilir. İşte, bir arkadaşımız söyledi. 15’inci maddede, gerekirse yurt dışında ofisler açılabilecek ya da yurt içinde uygun görülen yerlerde, Başbakanlığın onayıyla. Ben bunun bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.

Burada, muhalefet-iktidar bütün milletvekilleri ciddi bir emek harcadılar, katkı verdiler. Bu lobicilik faaliyetleri konusunda da eksiğimizi tamamlayacak, koordinasyonu yapacak böyle bir oluşum. Ben şahsen mutluluğumu ve memnuniyetimi ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Katkı veren tüm arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum. Hayırlı olsun. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çerçi.

Bölüm üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Özdemir, buyurun.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Türkiye'nin Türk dünyasıyla olan ilişkilerinde kültür unsuru öne çıkmaktadır. Kültürün en önemli öğesi ise dildir. Bu çerçevede, Türk dünyasında ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla Türkiye dışında konuşulan Türkçe lehçeleri ve akraba, soydaş dilleri öğreten dil eğitim kurumları açması Başbakanlığın çalışma alanı içerisinde değerlendirilmekte midir?

Yine, bu çerçevede, yurt dışında Türklere yönelik basılı ve görsel medyanın desteklenmesi konusunda bir ödenek ayrılması söz konusu mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Türk dilinin öğrenilmesiyle ilgili, bildiğiniz gibi, çeşitli vakıflar, son dönemlerde Yunus Emre Vakfı, kuruldu. Ayrıca TİKA’nın desteğiyle de Türkoloji enstitüleri, merkezleri oluşturuluyor. Bu konudaki çalışmalarımız devam ediyor büyük coğrafyada.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Başka soru olmadığı için, tamamlanmıştır.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı “Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 22 nci maddesinde yer alan “Başbakan atama yetkisini Başkana devredebilir.” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşacak mısınız yoksa gerekçe mi okunsun?

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Başkan Yardımcısı, Başkanlık Müşaviri, Daire Başkanı, I. Hukuk Müşaviri ve Basın Müşaviri kadrolarına yapılacak atamaların, Başkanın teklifi ve Başbakanın ya da ilgili Bakanın onayı ile yapılması doğru olduğundan işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

26’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 Sıra Sayılı Yurtdışı Türkler Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 26. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Özdal Üçer

Sırrı Sakık

Nuri Yaman

 

Van

Muş

Muş

 

Akın Birdal

İbrahim Binici

Osman Özçelik

 

Diyarbakır

Şanlıurfa

Siirt

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Akın Bey.

BAŞKAN – Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, elbette biz muhalefet olarak, muhalefet olmamızın gereği itirazlarımızı yapacağız. Biraz da bu güven sorunu. Şimdi, örneğin bugüne değin yüce Meclis çatısı altına gelen birçok yasa tasarıları geçti. Bazen ek önerilerimiz oldu, hiçbiri kabul edilmedi.

Yaklaşık işte, bir yıldan bu yana da açılım adına bir süreç yaşanıyor ama gerçekten açılım adı altında işte, başlangıçta “Kürt açılımı” denildi, sonra “demokratik açılım” sonra “millî birlik projesi” ardından da “millî birlik ve kardeşlik projesi.” Bu da şimdi ortadan kalktı ya… Bir güven sorunu var bu çatı altında. Gerçekten iktidar bazen muhalefetle birlikte ne yapabilir, muhalefet bazen iktidarla ne yapabilir ya da birlikte neler yapılabileceği konusunda bir kültür oluşmadı. O nedenle, bizim itirazımız burada. Bir güven sorunu var. Yoksa kimi sözcüklere takıldığımızdan falan değil. İnsanlık tarihinde, bakıyoruz, kimi dönemler, örneğin Osmanlı döneminde “Etrâkı -idrâk” gibi, “idraksiz Türkler” gibi böyle aşağılayan, çok kötü bir şey vardı ya da aşağılamak için “Türk” derlerdi; bugün bizim kimi farklı kimlikleri ve kültürleri aşağılamak için birtakım sıfatlar bulduğumuz gibi. Örneğin, bakın, şimdi, bir Ermeni kadını için, şık Ermeni bir kadın için “kokona” derler. Gerçekten oysa çok şık, zarif bir hanımefendi, ama “kokona”, aşağılamak ya da genç bir Kürt kadınına, aslında çok zarif, güzel bir Kürt kadını, ama “yosma” diye aşağılamak ya da…

İSMAİL GÖKSEL (Niğde) – Yok öyle bir şey!

AKIN BİRDAL (Devamla) – Yo, bakın, şimdi, onlar böyle… Örneğin şu Roman yurttaşlarımız. Bakın, Sayın Başbakan, güzel, farklı… Ama onların da umarım başına bir şey gelmez çünkü neye dokunurlarsa, gerçekten, işte, Kürtler, Ermeniler, Aleviler…

Sayın milletvekilleri, nedir bunun somut bir karşılığı “açılım” adı altında? Şimdi de Romanlar. Romanları da ne kadar aşağıladığımızı biliriz hepimiz değil mi?

O nedenle, bence aşağılamadan hiçbir kimliği ve kültürü, eşitlikçi ve özüne ve öznesine insanı koyan, insan onurunu, insan kişi güvenliğini ve özgürlüğünü ve düzenlemeler bunun üzerinde yapılırsa, orada Türk yurttaşlarımızın da ve Türkiyeli yurttaşlarımızın da hakları ve özgürlükleri gözetilir ve korunur.

Şimdi, örneğin “one minute” dedi Sayın Başbakan, gerçekten bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak büyük bir prestij kazandı. Elbette, bir aşağılanması, bir halkın üzerine bu denli insanlık dışı saldırılara karşı Sayın Başbakanın orada “one minute” demesi ve İsrail’in soykırımcı politikalarına karşı duruşu bir itibar kazandırdı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak, ama aynı Sayın Başbakanın, şimdi, gerçekten 1915’i anımsatan Ermeni insanlara karşı tavrı da şu anda aynı şekilde Türkiye ya da Türk yurttaşlarını yurt dışında zor durumda bırakmıştır. Bu nedenle, bir ülkenin itibarı, onuru gerçekten, öyle, fazla, yasal düzenlemelerle kuşkusuz ilgili ama tam bir demokrasiye bağlılıkla ilgili, hukukun üstünlüğünü bir ülkede sağlamakla ilgili, ayrımcılığa karşı bütün halklarının, yurttaşlarının eşit ve özgür yaşamasını, demokratik anayasanın güvencesi altına bağlamak ve anayasal yurttaşlık hakkını tanımak ve bunu içselleştirmekle ilgili. Yoksa, örneğin dün bir diplomat diyor ki: “Bugün Orta Doğu ve Balkanlardaki komşularımızı, Türk ve Müslüman seçmeni okşayıcı düzenlemeler…” Bakın, o da eski bir diplomat, onda da güven yaratmıyor.

Bu nedenle, güven yaratıcı, sistemi yeniden sorgulamak, gerçekten insan haklarına aykırı saldırıları, darbeleri, tuzakları, suikastları yargılayıcı bir anlayışı burada gündeme getirmek ve buradan da kaynaklanarak demokratik, sivil, çoğulcu bir anayasayla farklı kimliklerin ve kültürlerin de varlığını kabul ederek onların hukukunun üstünlüğünü sağlamaktır. O zaman, gerçekten Türkiyeli yurttaşlar içeride, dışarıda ve onların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerini tamamlayınız.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler.

Zaten Birleşmiş Milletler, ILO ve Avrupa Birliği çerçevesinde Türkiye kabul ettiklerini hukukuyla içselleştirmeli, kabul etmediklerini imzalayıp onaylamalı ve orada yurttaşlarımızın da o hak ve özgürlüklerini güvence altına alan Avrupa Birliği ya da uluslararası hukuku kendi hukukumuzda içselleştirerek onların hak ve özgürlüklerini koruma altına almış oluruz ve bunu umut ediyoruz. Yoksa, gerçekten insanın aklına geliyor: Umut ediyoruz ki, örneğin bu, Turancı yaklaşımı içermiyordur; umarız ki, İttihat ve Terakkiden bu yana Türkleri birleştirmek gibi bir niyet taşımıyordur; umuyoruz ki, Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimindeki gibi bir darbeci niyeti taşımıyordur. Bunları umut ediyoruz ve bu yasa da tabii -yine bize rağmen olacak ama- umuyoruz “Türkiye yurttaşları” olarak düzeltilir ve bütün yurt dışındaki Türkiyeli yurttaşların hak ve özgürlüklerini hukuka bağlarız. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Birdal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

27’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı yasa tasarısının 27. maddesindeki “yurt dışındaki faaliyetlere yönelik” ifadesinin “yurt dışındaki daha önceden planlanan faaliyetlere yönelik” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ramazan Kerim Özkan

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Atila Emek

 

Burdur

Malatya

Antalya

 

Şevket Köse

 

Hulusi Güvel

 

Adıyaman

 

Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.

Buyurun Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Gerçekten gerekli olan bir başkanlık yasasını çıkarıyoruz.

Ancak, değerli arkadaşlarım, ben size bu konuda yurt dışında mağdur olan işçilerimizle ilgili hem benim Burdur yöresinden, Isparta’da, Antalya’da, Uşak’ta, Kütahya’da, deprem bölgesi olan yerlerden yurt dışına gitmiş insanlarımızın sorunlarından, o sorunların çözümü anlamında Sayın Bakanımızı ve Hükûmet yetkililerini uyarmak istiyorum.

Bölgelerimizde YİMPAŞ ve KOMBASSAN mağdurları oldukça çoktur. Bu insanlar yurt dışına bir can olarak gitmiştir. O bölgede arazisi yoktur, traktörü yoktur, eşi yoktur ama emeğiyle gitmiştir. Bu emeğini katık yapmıştır, çalışmıştır yıllara sâri, tuvalet temizlemiştir, fabrikalarda gece vardiyalarında kalmıştır, ancak bu insanlarımızın birikimleri, o yirmi yılın, otuz yılın birikimleri heba edilmiştir. Geçen gün bir vatandaşımız geldi Burdur’da, yaklaşık o aile, 5 nüfus gece gündüz çalışmış, yöresinin bulgurunu yemiş, yöresinin tarhanasını yemiş, o bölgenin bir ürününü dahi kullanmamış, yetiştirdiği turşuyu götürmüş buradan, bulgur pilavını götürmüş, onunla beslenmiş, tuvalet temizlemiş, gece gündüz çalışmış bir artırım sağlamış. Ama ülkesine güvenmiş, devletine güvenmiş, gelmiş KOMBASSAN’a bir çuval para bırakmış, gitmiş YİMPAŞ’a bir çuval para bırakmış. Bunlar mark olarak bırakılmış, bunlar on yıl öncesinde bırakılmış ama bu insanlarımız şu anda mağdur; Türkiye'ye dönecekler, dönemiyorlar. Bu insanlar bölgesinde yatırım yapmak istemişler. Bunların kimi fabrika yapacaktı kimi atölye açacaktı ama “Faizsiz kazanç kutsaldır.” anlayışı içerisinde, yatırım ortaklığı içerisinde, belli bir kesime, dinden geçinenlere inanmış, paralarını yatırmışlar.

Bunların mağduriyetleri söz konusu ama ne yazık ki Hükûmet ve yetkililerimiz “Bize mi sordunuz?” anlayışı içerisinde bu insanlarımızın dilek ve isteklerini geri çevirmektedir. Bunları Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak devamlı gündemde tuttuk, heyetler gönderdik Almanya’ya, sorunlarını dinledik bu insanların. Yani on binlerin üzerinde mağdur olan insanlarımız var, bunların mağduriyetinin mutlaka giderilmesi gerekiyor.

Yargıtay 11. Dairesi bir açıklama yaptı “Zaman aşımından yararlanamazlar.” diye. Şu anda mahkemelere başvuruyorlar ama burada Hükûmetin sıcak elinin de bu şirketlere… Bu şirket şu anda çalışıyor, yurt dışında fason şirketler kurdular, gelir ve getirileri var. Bu gelir ve getirilerinden bu insanların emeklerinin verilmesi gerekiyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Deniz Fenerinde yok mu?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Aynı şekilde Deniz Fenerinde de bunu yaşadı bu insanlarımız, İhlas’ta bunu yaşadı bu insanlarımız. Bunu, bir şekilde Hükûmetimiz bu insanların, emekleriyle geçinen insanların bu cansiparane duygularına sahip çıkması gerekiyor.

Bu sorun çok önemli bir sorundur. Bu insanlar devletine güvenmiştir, dinine güvenmiştir, din adamlarına güvenmiştir ama duyguları suistimal edilmiştir. Hafta sonunda Mersin’deydim, Diyanet Vakfının, imamların bir toplantısı vardı. Orada da imam kardeşlerimiz de bu konudan mağdurlar, onların da bu konuda dilek ve istekleri var; anlatıyorlar “Biz de verdik, bizim de paralarımız vardı YİMPAŞ’ta, KOMBASSAN’da, İhlas’ta; gitti.” diyorlar.

Onun için, bu sorunlarının bir an önce çözülmesini talep ediyorum. Hükûmet yetkililerimiz bunlara bir uyarı yapmış olsa kesinlikle KOMBASSAN, YİMPAŞ da bu paraları ödeme yeteneğinde değerli arkadaşlarım çünkü kaynakları var, emtiaları var, bugün Romanya’da, Bulgaristan’da iş yaptıklarını duyuyoruz. Onun için sizden, Hükûmet yetkililerinden ricamız, önerimiz -Sayın Bakanımızın bu konuda duyarlılığını da biliyorum- lütfen bu konuya el atınız.

Bu duygularla yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. İşçilerimizin emeklerine sahip çıkmanızı öneriyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

29’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince 30’uncu maddenin fıkraları ayrı ayrı maddeler olarak oylanacaktır.

Madde 30-(1)’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 30-(2)’nci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 30-(3)’üncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 30-(4)’üncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 30-(5)’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çerçeve 30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1 üzerinde bir adet bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı kanun tasarısının Geçici 1 inci maddesinin 5 inci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşacak mısınız?

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sınavsız uzman yardımcılığına atanmanın hakka ve hukuka uygun olmadığı açıktır. Bu adaletsizliğin ortadan kaldırılması için iş bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

32’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 485 sıra sayılı yasa teklifinin 32. maddesinde geçen (Bakanlar Kurulu) ibaresinin (Dışişleri Bakanı) olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

Buyurun Sayın Genç. (CHP  sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 32’nci maddesiyle ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Aslında, yurt dışında en fazla insanı olan, vatandaşı olan bir ilin milletvekiliyim. Hepinizin inanmasını istiyorum ki Tunceli kadar yurt dışında vatandaşı olan bir il yok. Bu vesileyle çok defalar da yurt dışındaki derneklerin, birtakım cemaatlerin, Dersim cemaatlerinin düzenledikleri toplantılara katılıyorum. Orada gerçekten, insanlarımızın çok büyük sıkıntıları var. İşte, maalesef, bugüne kadar oradaki elçilikler, konsolosluklar bu insanlarımıza gerekli ilgiyi göstermiyor, kapılarını kapatıyorlar. Ayrıca, bu vize meselesi bu insanlarımızın canına tak demiş. Vize konusunda, maalesef, Hükûmet hiçbir şekilde ciddi bir önlem almamıştır. Burada Ankara, İstanbul’a gidiyorsunuz, vize almaya çalışan ve kuyrukta saatlerce bekleyen, eksi 10’larda, eksi 20’lerde bekleyen çok büyük insan kitlemiz var. Ayrıca, uzun zamandan beridir yurt dışında olup da çocuğunun, torununun bir düğününe gitmeye çalışan anneler, nineler, dedeler, maalesef vize alamamaktadırlar. Tabii, bu, insanların çok büyük sorunu. Bu insanların sorunuyla maalesef ilgilenilmiyor.

Tabii ki böyle bir kanunun yapılması, bence, çok geç kalınmış bir şeydir. Ama bunlarla ciddi şekilde uğraşmak lazımdır. Bence, yurt dışında çalışan insanlarımıza ayrı bir milletvekilliği kontenjanı vermek lazım Anayasa’da değişiklik yaparak. Bugün 5 milyona yakın insanımız yurt dışındaysa -Almanya’da, Fransa’da, İtalya’da bulunan, en fazla tabii Almanya’da- orada, her bir nüfusa göre belli bir milletvekilliği vermekte bence yarar vardır.

Ben en son Avusturya’ya gittim. Avusturya’da bir cemevi yapılmış St. Pölten ilinde. Gerçekten o cemevinin bahçesinin bir tarafında Pir Sultan Abdal sazını göğsüne almış, bir yandan Hacı Bektaş bir kucağında aslan, bir kucağında geyik tutmuş ve bir yandan da… Pardon, şu anda ismi aklıma gelmedi de, onu da hatırlayacağım. Bu oluşum… O insanların o cemevini açmaya Avusturya Cumhurbaşkanı olan kişi gelmiş ve o cemevinin açılışına 10 binlerce insan katılmış. Avusturya Cumhurbaşkanı demiş ki: “Bizim, işte bu manzarayı bize çıkaran insanlarla hiçbir farkımız yok. İşte, bakın, şurada oturan 10 binlerce insan, bir farkımız yok. Bizim Alevi inançlı insanlarımızla ve bu düşüncedeki insanlarla hiçbir farkımız yok ve ülke içinde, Avrupa Birliği içinde yaşamaktan bir sıkıntımız yok ama maalesef sizin bazı insanlarınız, yöneticileriniz bu güzelliği sergilemiyorlar.”

Onun için, değerli milletvekilleri, “Şimdi bizi Fransa almıyor, Avrupa Birliğine karşı.” diyor. “Avusturya, Avrupa Birliğine karşı.” diyor. Niye acaba karşı? Yani bunu bir araştırma zahmetine insanlar katlanabiliyor mu? Katlanmıyor. Hükûmet… Şimdi, Tayyip Bey diyor ki: “Ben üç yüz memlekete gittim, seyahat yaptım.” Keşke hiç seyahat etmeseydi. Şimdi, Türkiye devasa bir ülke sayın milletvekilleri. Dışarıda büyük görünen güzel, hakikaten, büyük bir ülke, kurumlarıyla, ordusuyla, yargısıyla, işte, vatandaşlarıyla ama bizim yöneticiler oraya gidip de o konuşmaları yaptıkları zaman, o insanlarla konuştukları zaman onlar da “Yahu demek ki bu devletin yöneticileri buysa, bu devlette iş yok.” diyorlar. Yani dışarıdaki görüntüyü bazen… Bir insanı dışarıda çok heybetli görebilirsiniz, bir güç görebilirsiniz ama onun içine girdiğiniz zaman, onunla bir konuşma yaptığınız zaman bakıyorsunuz ki boş. Boş olunca, ona göre değer veriliyor size. Dolayısıyla, işte bu görüntüler, bu konuşmalar, bu davranışlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin de görüntüsünü maalesef çok zayıflatıyor.

Biraz önce konuşan arkadaş burada söyledi, işte yurt dışındaki o işçilerin kanını emen şirketler var; KOMBASSAN’ı var, işte İhlas Holdingi var veya başkaları var. Kime sırtını dayadı? Bugünkü siyasi iktidara sırtını dayadı. Peki, o insanların niye parasını vermiyorsunuz? O insanlar, bakın, ellerinde, avuçlarında ne varsa biriktirdiler getirdiler, aldılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu kanunları yaparken en azından bu insanların da haklarını korumak lazım. Yani bu Deniz Feneri olayında bu kadar para geldi, kime gitti, bunu kim koruyor? AKP’nin kuruluşunda bu para harcandı mı harcanmadı mı, birtakım televizyon kanallarında bu para harcandı mı harcanmadı mı? Bunları tespit edip, yurt dışında çalışan o insanların emeklerinin birtakım düzenbazlar tarafından, soyguncular tarafından sömürülmemesi için burada Meclisin el koyması lazım. Buraya bence bu konuda da ciddi bir hüküm getirmek lazım.

Yurt dışındaki işçilerimiz bizim oradaki temsilcilerimizdir, elçilerimizdir. Mesela orada Avrupa Alevi Dernekleri Federasyonu diye bir federasyon var, devasa bir federasyon. Gerçekten orada çok güzel fikirler üretiyorlar; bilime, teknolojiye, Türkiye'nin geleceğine yönelik çok ciddi çalışmaları var. Ama maalesef bunlar, zaman zaman konsolosluklara, elçiliklere gittikleri zaman bunlara gerekli hiçbir ilgi gösterilmiyor. Ama birtakım şeriatçı örgütler, bunlar, maalesef, işte özellikle Abdullah Gül Dışişleri Bakanıyken bunlara çok büyük rağbet gösterdi.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere ve lehinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Gerçekten önemli bir kanunu, gelecek açısından çok değerli bir adımı birlikte attık ve sonuna geldik. Bu kanunun oluşmasında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çok yoğun bir katkı verdiğimizi ifade etmeliyim. Ayrıca, Sayın Bakanlığın çalışmasını baz alarak hazırladığımız kanun teklifini biz Türk dünyası başkanlığı merkezli, kapsamlı düzenlemiştik, onunla Sayın Bakanlığın “Yurtdışı Türkler” diye bir başka alanı da birleştirerek hazırladığı tasarıyla birleştirildi Dışişleri Komisyonunda ve bugün “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar” başlıklı bir başkanlık kurulmasının hukukunu birlikte tanzim ettik. Biz bunun bir ilk adım olduğunu, bir başlangıç olduğunu, bunun mutlaka ileri zaman içinde Türk dünyası gerçeğini ve bu gerçeğin gereğini yerine getirecek bir yapıya kavuşacağını ümit ediyoruz, arzu ediyoruz. İleri zaman içerisinde bunun bir bakanlığa dönüşeceğini, bunun bir zorunluluk hâlinde ülkemizin yöneticileri tarafından gerçekleştirileceğini de ümit ediyoruz. Doğru bir iş yapıldığını, geç kalmış, gerekli olan, yapılması gereken bir işin yapıldığını düşünüyoruz. Bu kanunun çıkmasının yani “Yurtdışı Türkler Başkanlığı” adı altında, “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı” adı altında bir kurumun kurulmasının, özellikle dünyanın çok değerli bir bölgesinde yaşayan soydaşlarımız, akraba topluluklarımız ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız açısından önemli bir kazanım olacağını düşünüyoruz.

Bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen herkese, katkı veren herkese, özellikle Dışişleri Komisyonunda bu kanunun birleştirilmesi için, tasarı ile teklifin birleştirilmesi için oluşturulan Komisyonda katkı veren tüm arkadaşlarıma, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve kanun teklifi sahibi olarak çok teşekkür ediyorum.

Bu kanunun ülkemize, milletimize, tüm Türk dünyasına ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza hayırlı hizmetler sunmasını da diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, oyumun renginin “evet” olacağını da ifade ediyorum.

Teşekkür eder, saygılar sunarım efendim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini belirtmek üzere ve aleyhte olmak üzere söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından “Adamın hiç lehte olduğunu gördünüz mü?” sesi)

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 485 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın son oylamasında oyumun rengini belirtmek üzere aleyhte söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

“Lehte hiç oldu mu?” dediniz. Çok haklı söylüyorsunuz çünkü AKP’nin hiçbir icraatının lehinde konuşmam mümkün değil. Yani şimdi, burada üç seneye yakındır şu kürsülerde konuşuyoruz, getirdiğiniz hiçbir yasa tasarısında fakirin, fukaranın, işsizin hakkını korumadınız, memlekette ne kadar zenginin hakkını korudunuz, ne kadar sömürü düzeni varsa onu korudunuz, ne kadar ihale yolsuzlukları varsa onun üzerini örttünüz, devletin ne kadar malı mülkü varsa onu satmak için her türlü kişilerle anlaştınız, bankaların büyük bir kesimini özel kesime devrettiniz. Ondan sonra, kurumlar vergisini yüzde 30’dan da yüzde 20’ye indirmek suretiyle Telekom’a senede 1 katrilyon lira vergi avantajını getirdiniz, TÜPRAŞ’a 1 katrilyon lira vergi avantajını getirdiniz. Tabii, onun için bunları gördükçe, bu memlekette bu kadar işsizlik, sıkıntı olunca bunların halli konusunda bir icraat ortaya gelmeyince bizim desteklememiz mümkün değil. Ben zaten şimdi bağımsız milletvekiliyim. İktidar peşinde koşmuyorum, servet peşinde koşmuyorum. Ne için koşuyorum? Bu milletin menfaati neredeyse onun peşinde koşuyorum.

Bakın, dün de burada söyledim, bugün yine Libya’dan bir vatandaş telefon ediyor, diyor ki: “Burada 350 tane işçi ortalıkta kalmışız.” Birileri kandırmış, götürmüş buraya, adamların müteahhitler paralarını vermiyorlar. Orada tabii ki birtakım güvenlik kuvvetleri de geliyor, adamlar cehennem hayatını yaşıyor, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hakları korunmuyor. Geçenlerde bir vatandaş gelmişti, Kosova’dan bir genç geldi, beni ziyaret etti, “Efendim biz Kosova’daki Türkler olarak, orada Başbakan Arnavut ama bizim Tayyip Bey’in iyi arkadaşı ama Türkler orada çok eziliyor. Arnavutlar her türlü üst makamlara geliyor ama Türklere bir hak verilmiyor.” dedi. Bunları korumak sizin hakkınız yani bu iktidarın hakkı yani bizim istediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları ve Türk ve bu ülkenin soyundan gelen insanların yurt dışında menfaatlerinin korunmasıdır.

Ayrıca, işte, bu yurt dışı işçileri en büyük sömüren kişiler en başta İlyas Holding. İlyas Holdingi siz…

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – İhlas Holding…

KAMER GENÇ (Devamla) – Tasarruf Mevduat Fonu’na alındı, burada kanun geçti. Ben o zaman Mecliste değildim ama son anda Tayyip Bey müdahale etti, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu’ndan çıkarıldı ve bu insanlar alacaklarını alamıyorlar. Yani sizin anlayışınızdaki bir iktidar eğer sizin de bir maddi, bir kişisel maddi bir çıkar unsuru varsa, onun en haksız işlemlerini bile bir yasayla lehine çevirebiliyorsunuz ama en haklı davaları da yasayla ortadan kaldırıyorsunuz.

Onun için, ben bu kanuna aslında karşı değilim. Bu kanunun hazırlanmasına katkıda bulunan MHP Grubuna da teşekkür ediyorum. Yalnız, bunda yetersizlik var; bir defa bakanlık kurulması lazım burada, bir. İkincisi, yurt dışında çalışan işçilerimize ayrı olarak, onlara bir milletvekili kontenjanının verilmesi lazım. Bana göre, Anayasa değişikliği yapıyorsanız, işte, yurt dışındaki işçilere ait, 550 milletvekilinin üzerine ilave edilebilir veya 550 milletvekili içinde bir 50 milletvekili yurt dışında çalışan işçilere tahsis edilebilir. Orada, işte vize kolaylıkları sağlanması lazım, Hükûmetin bu konuda çaba sarf etmesi lazım. Yine, yurt dışında çalışıp da paraları birtakım insanlar tarafından gasbedilen insanların da ceza kanunlarına en ağır hükümler konulmak suretiyle bunların tahsilini kolaylaştırmak ve şu anda zimmetine geçiren o kişileri de en ağır şekilde cezalandırmak lazım ama nerede? Bir bakıyorsunuz, geçmişte Cemil Çiçek’le bir KOMBASSAN’da mahkûm olmuş kişi yan yana yürüyorlar, işte, cuma namazındalar. Böyle olunca tabii vatandaşlar, kim bunların üzerine gidebilir? İşte, hakları bu kadar gasbedilmiş vatandaşlarımızın maalesef Türkiye’de menfaatleri korunmuyor. İşte, Erdoğan… Ören’le özel ilişkiler var, ekonomik ilişkiler var. Onun vatandaştan haksız olarak topladığı paralar maalesef bu AKP İktidarının çıkardığı kanunlar sırasında üzerine bir servet olarak yatırılması sağlanıyor. Böyle bir zihniyetin olduğu bir iktidarın hazırladığı bir kanun tasarısının özünde hedeflenen, korunması gereken kitle kim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Elbette ki, kendine yakın olan, kendilerine zihniyet olarak yakın olan ve kendilerine ekonomik yönden katkı sağlamaya çalışan kişilerin hedeflendiği açıkça görülmektedir.

Ben, gerçekten, yurt dışında çok sıkıntı içinde yaşayan bu insanlarımızın Türkiye’de özellikle şimdi, son zamanlarda artık yurt dışında çalışan işçilerimiz çok büyük  sıkıntı çekmektedir. Devletin, burada, Türkiye’ye gelip yerleşmek isteyen bu vatandaşlarımıza konut temini konusunda, sanatlarının icrası konusunda yardımcı olması gerektiğine inanıyorum, çocuklarının Türkiye’de okutulmasına birtakım, işte, burslar sağlanması gerektiğine inanıyorum. Dolayısıyla bu eksik taraflarına rağmen böyle bir kanun çıkmasını yine de olumlu görüyorum.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 485 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı   :     199

Kabul                         :     193

Ret                             :         5

Çekimser                   :         1 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı Faruk Çelik teşekkür konuşması yapacaklardır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önemli bir tasarıyı yasalaştırmış bulunuyoruz. Bu yasa ayrımcı değil birleştirici bir yasadır. Bu yasa ile soyuttan somuta geçiş sağlandı. Yani genelde şöyle ifade ederiz: Bir işle ilgileniyor musun? İlgileniyoruz. Bu geniş kavramdan, “ilgileniyorum” noktasına gelmiş bulunuyoruz şu anda. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarıyla artık “ilgileniyoruz” anlayışı geride kalıyor, “ilgileniyorum” noktasına getirmiş bulunuyorsunuz, bulunuyoruz hep birlikte.

Şimdi, bir işin birden fazla sorumlusu varsa, o sorunlar yumağının nasıl geliştiğini hepimiz biliyoruz. Bu yasa ile artık bir merkezden yurt dışındaki vatandaşlarımızın, akrabalarla kültürel ilişkilerimizin geliştirilmesi sağlanmış olacak. Dolayısıyla bir merkeze kavuşmuş oluyor tüm bu büyük coğrafyadaki sorunlar, talepler yumağı.

Bu, kurumlar arasında, bakanlıklar arasında bir çatışma kesinlikle değildir çünkü yurt dışındaki vatandaşlarımızın Türkiye’yle ilişkilerinde, Türkiye’yle ilişkileriyle ilgili sorunları burada arkadaşlarımız ifade ettiler. Bu sorunların çözümünde artık gecikmeler olmayacak bu koordinasyon göreviyle seri olarak sorunların çözümü gerçekleştirilecek.

Bir de, tabii, düşünmemiz gerekiyor, artık yurt dışında işçi göçü olarak bulunan vatandaşlarımız 50’nci yılını doldurdular. Dördüncü kuşaktan bahsediyoruz, dördüncü kuşağın, bizim vatandaşımız olan bu insanların, bu çocukların, bu gençlerin, tabii ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak sahiplenilmesinden daha doğal ne olabilir? Bir an için düşünelim, hangi ülke kendi insanına sahip çıkmıyor ki! İmparatorluktan cumhuriyete geçiş neticesinde büyük coğrafyaya yüzyıl önce hitap eden bir ülkenin, bu coğrafyalardaki gerek kültürel mirası gerekse akraba toplulukları ve özellikle de vatandaşlarla ilişkilerinde duyarsızlığı söz konusu olabilir mi? Tabii ki olamaz. Onun için, bütün gruplar burada “geç kalınmış bir düzenleme” diye ifade ettiler, ben de aynen katılıyorum ama gecikmeli de olsa bunu birlikte başardık, birlikte gerçekleştirdik.

                        

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Yine burada ifade edilen Roman vatandaşlarımızla ilgili ve Alevi vatandaşlarımızla ilgili gerçekleştirdiğimiz çalıştayların ve çalışmaların doğru bir düzlemde yürüdüğünü ve doğru bir zeminde mesafe katettiğimizi de ifade etmek istiyorum. Bu konuyla ilgili bir sıkıntı yaşamadığımızı da ifade ediyorum. Özellikle Roman vatandaşlarla ilgili yarın İçişleri Komisyonunda bir ayrımcılığı ortadan kaldıran bir düzenlemeyi ele alıyoruz. Alevi vatandaşlarımızın talepleriyle ilgili de önemli bir noktaya gelmiş bulunuyoruz. İnanıyorum ki o sorunların da hep birlikte çözüme kavuştuğunu göreceğiz.

“Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu” diye bir birim var çıkardığımız yasada; burada ifade edilen, çeşitli vesilelerle yurt dışında seyahatte bulunan milletvekillerimize iletilen bazı sorunların çözümüyle ilgili SPK Başkanı da bu Kurulun içerisinde bulunuyor. Dolayısıyla yurt dışındaki tüm sorunların çözümüyle ilgili bu koordinasyon görevini üstlenen bu yeni birim, bahse konu, burada ifade edilen sorunların da ortadan kaldırılmasıyla ilgili gerekli birimlerle yoğun bir çaba ve çözüme dönük temaslar içerisinde olacak.

Değerli milletvekilleri, bugün -dün bir saat, bugün üç saat- dört saatlik bir zaman dilimi içerisinde çok önemli bir yasa tasarısını yasalaştırdık. Bu örnek davranışın diğer yasa tasarıları için de umarım ki gerçekleştiğini hepimiz görürüz.

Bu güzel çalışmaya katkı sağlayan, başta AK PARTİ grup başkan vekilleri ve tüm milletvekillerine, CHP grup başkan vekilleri ve milletvekillerine, Milliyetçi Hareket Partisi grup başkan vekilleri ve milletvekili arkadaşlarımıza, BDP milletvekillerine ve bağımsız milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

Yasanın ülkemize, milletimize, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza, Türkiye’ye ümit bağlamış olan bütün dost ve akrabalara hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.23


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

5’inci sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/769) (S. Sayısı: 486) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 486 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mithat Melen, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 486 sıra sayılı Yasa Tasarısı’yla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Önce şununla başlamak lazım: Aslında bir ülkeyi gerçekten süper güç hâline getiren bizim anladığımız anlamda hiçbir şey değil yani ne ordusu belki ne başka, ekonomik gücü; aslında bir ülkeyi süper güç hâline getiren eğitim düzeyi ve bilim düzeyi. Biz bunu yavaş yavaş anlamaya başladık. Mesela, bugün dünyayı yönettiğini zannettiğimiz birçok ülkenin yönetimlerinin arkasında bile büyük üniversitelerin ve büyük bilim adamlarının olduğunu görüyoruz. Çok daha fazla araştırma yapıp çok daha fazla piyasayla entegre, çok önemli bir yapı bu. Bunu kavramış olmak 21’inci yüzyılı belki kavramış olmakla ilgili. Onun için, genel eğitim düzeyi çok ciddi bir mesele.

Şimdi, Türkiye’de genel eğitim düzeyiyle ilgili önemli sıkıntılarımız var. Bir kere, her zaman şunu söylemekte yarar var ki, Türkiye’de önce ilköğretim ortaöğretime hazırlamıyor, ortaöğretim yükseköğretime hazırlamıyor, yükseköğretim de hayata hazırlayan bir eğitim veremiyor. Bir kere, bunun ciddi sıkıntısı içerisindeyiz. Bunu defalarca dile getirmeye çalışıyorum. Çünkü bu, gerçekten bizim en önemli meselelerimizden birisi. Onun için, piyasayla irtibatı kurmayan, piyasayla ilişkilendirilmeyen bir eğitim yapısı piyasaya hizmet edemiyor, ülkeye doğru dürüst hizmet edemiyor, hatta biraz önce söylemeye çalıştığım, insanlığa hizmet edemiyor.

Bunda da ekonomi kavramının çok ciddi bir şeyi vardır yani “eğitim ekonomisi” diyelim. Eğitim ekonomisiyle bir türlü ilişkilendiremedik yapımızı, üniversite yapımızı da hatta ondan önce ilk ve ortaöğretim yapımızı da ilişkilendiremedik. Bunu yapamıyoruz. Bugün ne YÖK’te ne Millî Eğitim Bakanlığında bu konuda çok çalışanın olduğunu zannetmiyorum. Hatta, Türkiye’nin iki tane en önemli konusu olan sağlık ve eğitim konularında, sağlık ve eğitim ekonomileri konularında ciddi bir çalışma da yapmıyoruz. Yapmadığımız için de bugün bu sıkıntılarla hep karşı karşıyayız.

                        

(x) 486 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Çünkü, dünya ile rekabet etmenin tek yolu, yüksek düzeyde insan kaynağı yetiştirmenizle ilgili. Yüksek düzeyde insan kaynağı da 21’inci yüzyılın bence ana fikri. Artık bundan sonra bilgi belki ulaşılabilecek bir yerde, ama bilgiye ulaşıp onu kullanmak, yani analizden senteze geçmek çok ciddi bir mesele hâline geldi. Bunu da dünyada yapan ülkeler ileri gidiyorlar, bunu da yapmakla hem sanayilerini hem endüstri düzeylerini hem hizmet düzeylerini en fazlaya, azamiye çıkarıyorlar, yükseltebiliyorlar.

Şimdi, yabancı dil meselesi. Artık dünyada İngilizce bilmemek diye bir şey söz konusu değil. Artık herkes bu konuda hemfikir. Yani, biz bu işi beğenelim beğenmeyelim ama mesele öyle bir hâlde ki, yabancı dil önemli hâle geldi ve birinci sıraya yerleşti ister istemez ve bu da ister istemez, belki o bilim hâkimiyetinden, o konuda çok yayın olmasından, çok araştırma olmasından dolayı İngilizce çok birinci plana çıktı, mecburen. Şimdi, bunu yakalamamız lazım bizim. Mesela lise ve ortaeğitimimizde daha onu yeni kavramaya başladık yabancı dili öğretmek için ama bu arada Türkçeyi öğretmek için bazı şeyleri de kavramamız gerekiyor, onu da doğru dürüst yapamadık. Bugün, doktora talebelerimin -benim bile- doğru dürüst Türkçe yazmadığını söylemem herhâlde çok yanlış olmaz ama bunlarla gerçekten uğraşmamız gerekiyor çünkü eğitime sadece gayrisafi millî hasıladan ayrılan veya yurt içi hasıladan ayrılan payı biz çok önemseyerek düşünüyoruz. Doğru, o pay belirli bir ölçü, Türkiye'de o pay dünyayla mukayese ederseniz az, gayrisafi millî hasılanın resmî olarak yüzde 3’lerindeyiz ama dünyada daha büyük, bugün, Amerika Birleşik Devletleri bile çok yüksek paylara sahip. Fakat sadece maddi olarak değil bu işin niteliğiyle de uğraşmak çok önemli yani eğitimin niteliği de çok önemli. Şimdi, mesela üniversite, 1,7 milyon öğrencimiz var üniversitelerde. Peki, hiç niteliği tartışıyor muyuz, üniversitelerin niteliğini? Dünyayla rekabet edebilecek üniversite düzeyine ulaşabiliyor muyuz veya eğitim düzeyine? Zor. Bazen de araştırma konusunda, dünyadaki belirli indekslere belirli eserlerin yazılması, çıkması da, birkaç üniversitemizin de belirli birkaç başarısı da, biz zannediyoruz ki bu konuda başarılı olduk; hayır.

Şimdi, Avrupa Birliğinden bahsederken, dünyayla rekabet etmekten bahsederken eğitim konusuna çok ciddi eğilmeyen bir ülke hâlindeyiz ve en az buna da dikkat eden biz Türkiye Büyük Millet Meclisiyiz, eğitimle ilgilenmiyoruz, ilgilenmemek belki bizim işimize geliyor çünkü kolaya gidiyor.

Bugün ben bunları konuşurken burada, Türkiye'de -geçen sefer de aynı şeyleri söyledim, tekrar gibi olacak ama- 2 milyon çocuğumuzu kursa gönderiyoruz. Bir kere, bu, bu işi beceremediğimizi gösteriyor ortaöğretimde. Ne demek kurslar? O zaman, bu devlet niye bu eğitimi veriyor veya neresinde yanlış yapıyoruz? Hatta, öyle bir hâle geldi ki kamu sınavına girmenin de kursu var, müfettiş olmanın da kursu var. O zaman, bir yerde, biz çok ciddi bir biçimde yanlış yaptık. Kurslarla bu işi götürmek, bu işin beceremeyeceğimiz bir tarafı olduğunu gösteriyor. Anlamadım, bu kurs meselesini ben bir türlü izah edemiyorum. Orada bir sanayi doğduğunu düşünüyorum ama o sanayiyi, o endüstriyi belki doğrudan okula çevirmek ve niteliği yükseltmek lazım. Yoksa bir taraftan burada formal eğitim verip öbür taraftan kurslarla bu işi götürmenin epeyce ve ciddi bir biçimde hata olduğuna inanıyorum. Ama yine, bakın, dünyadaki bazı rakamlar var. Şimdi, bir üniversitede, normal, Amerika Birleşik Devletleri’nde, aşağı yukarı öğrencilerin 25 bin dolar civarında bir katkıları var sisteme, 10 bin dolar da yine masrafları var, kitap defter, falan filan gibi; 35 bin dolar. Şimdi, yılda 35 bin dolar bir öğrenciden yaklaşık para alıyorsunuz demektir. Ne yazık ki Türkiye’deki rakamlar da aynı, özel üniversitelerde, çok pahalı bir eğitim, ekonomik bir eğitim değil bu.

Bir de niteliği düşünürseniz, o da çok değil. Bunun matematik hesabını yapmak lazım. 100 bin öğretim üyemiz var toplam, araştırma asistanları dâhil. 73 milyonluk bir ülkede 100 bin öğretim üyesi çok az. OECD indekslerinde, araştırma sayısında maalesef bir türlü ön plana geçemiyoruz. Hatta, öyle okullar var ki -buna özel okullar da dâhil- kardiyoloji okumadan tıp fakültesinden mezun olan doktorlar var. Bunları dile de getiremiyoruz. O YÖK sisteminin bunu denetlemesi için öyle bir yük yüklemişiz ki YÖK sisteminin üzerine, YÖK de ne yapacağını bilmiyor zaten, o da zor durumda, hakikaten zor durumda çünkü nitelikle bir türlü uğraşmadığınız bir yapı. Yani ne kadar fazla öğrenciyi üniversiteye alırsanız o kadar daha politik yatırım yaparsınız gibi bir yanlış içerisindesiniz. Hâlbuki, gençlere yatırdığımız paranın her gün denize atılmış boş bir para olduğunu zannetmeyin, bir gün o dönecek bize. Ama, bir türlü, şu eğitim konusundaki ağırlığımızı veremedik. Bence çok önemli bir yasa görüşüyoruz şimdi ama çok az ilgileniyoruz yasayla yani genelde ilgilenmiyoruz -bu, beni dinleyin, dinlemeyin anlamında da değil- ama eğitim konusunda biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak haddinden daha fazla önem vermek zorundayız. Niye? Bir kere, burada 75 tane öğretim üyesi var, akademisyen var. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi akademisi bile kuramadık kendi personelimizi yetiştirmek için. Çok önemli bir katkı olurdu çünkü personelimizi görüyoruz yani dünyayla rekabet edebilecek personel mi? Bugün, Amerika Kongresinin elinde 700 tane uzman var kullanabileceği, her konuda. Bizdeki uzmanların düzeyini biliyoruz ama onların hep kabahati bizim çünkü bu eldeki kaynakları en verimli biçimde kullanmak bizim işimiz, görevimiz, onu beceremiyoruz. İşte, hep nitelikten bahsettim.

Şimdi, bu yasalara, bu yasa tasarılarına gelelim. Burada da nitelik dışında her şey var, nitelikle ilgili bir şey yok. Özellikle teknolojisi yüksek bir Alman üniversitesinin kurulmasına karşı çıkmak mümkün değil ama düşünün ki Türkiye’de, yabancı dil öğrenmeden yabancı dilde eğitim yapma yanlışı var. Ben bunu kendi kendime hissettim hep. Niye? Ekonomiyi İngilizce okutuyorsunuz “Federal Reserve”ü öğreniyor çocuk, Merkez Bankasını bilmiyor, 1211 sayılı Kanun’u bilmiyor. Belki siz de bilmiyorsunuz ama cebinizdeki paralara bir bakın, üzerinde ne yazıyor? 1211 sayılı Kanun, Merkez Bankası Kanunu.

Şimdi, çok ciddi bir şey bu. Onun için, bu eğitim meselesinde ve özellikle üniversite meselesinde çok iyi bir biçimde, başka bir bakış açısıyla durmamız gerekiyor. O da şudur: Daha fazla üretmeye dönük, daha fazla hayata dönük, daha ayağını yere basan ve piyasada iş sağlayan bir yapı. Hâlbuki, o ikisi arasında hiçbir ilişki olmadığı için, piyasada iş bulmaya dönük bir yapı yok. Bugün hepimizin kapısında binlerce işsiz, üniversite mezunu insan var. Bu onların hatası değil, bizim hatamız.

Şimdi, bakın, burada da aynı şeyler var. Eğitim fakülteleri açıyorsunuz bu okullarda, bu eğitim fakültelerinin çocukları şimdiden işsiz dört sene sonra. Böyle bir düşünce olabilir mi? Hiç araştırmadan bu yapılabilir mi? Ama bunu siyasi olarak, “Evet, bu üniversiteleri geçirdik, Türkiye’de üniversite sayısı yüz elli beşe çıktı, aman çok mutluyuz.” Hayır.

Bir kere öğretmen bulamıyorsunuz. Türkiye'nin en önemli sıkıntısı öğretmendir, en önemli sıkıntısı öğretmendir. Bu özel okullar bu öğretmenleri oradan alacaklar, yüksek para vadedecekler, üç gün sonra da öğrenci bulamadıkları için o hocaları kapı dışarı bırakacaklar. Bunlar benim tecrübelerim, bunları bilerek söylüyorum ve onun için çok önem veriyorum bu işe. Yoksa, “Bu kanunları çıkarmayalım…” Hele bir öğretim üyesinin “Üniversite kurmayalım.” demesi mümkün mü? Mümkün değil ama kafamızın dibine şunu kazıyalım: Artık Türkiye 21’inci yüzyılı okumak istiyorsa, dünyayla rekabet etmek istiyorsa, “büyük Türkiye” lafları etmek istiyorsa bu işlerle uğraşmak zorunda, önce nitelikle uğraşmak zorunda Türkiye ve Türkiye gerçekten bu çağı atlamak istiyorsa gençlerini iyi eğitmek zorunda. Bizim onu doğru dürüst şu ana kadar yaptığımıza inanamıyorum. Hâlâ Türkçe öğretemediğimizi bile görüyorum. Bu konuda oturup düşünmemiz lazım.

Şimdi, gerçekten bu yasalarda, mesela mütekabiliyet esası var. İşte Almanlar orada Türk üniversitesi açacaklar, biz burada bunu açacağız. Ama bence daha önemli bir şey var, daha Türkçe bilmeden Almanca eğitim. Bence ondan başka önemli şeyler var, imtihansız girmek bu okullara. Efendim, buna da bir karar verin. Hâlâ bir karar veremiyorsunuz. Neredeyse 1,5 milyon çocuk sokaklarda: “Bugün mü imtihan olacak, yarın mı imtihan olacak, o puan böyle mi, bu puan böyle mi?”

Bakın, hakikaten bu Türkiye Büyük Millet Meclisi bir şey yapmak istiyorsa ve tarihe geçmek istiyorsa, gelin, bu sistemi yeni baştan kuralım, bunu düzeltelim, bu böyle olmuyor ve bunun üzerinden de spekülasyon, politik şey yapmayalım çünkü politik olarak yaklaşıyoruz. Maalesef üniversiteler de politikayla uğraşıyor, her gün bir dert ama öğretim üyeleri de intihar ediyor, çok dikkat edin, işleri ağır. Onun için, oturalım, bu işi ciddiye alalım. Böyle, alelacele hazırlanmış, hiç ciddi olmayan… Mesela, vakıf… E, Anayasa’nın 130’uncu maddesi vakıfların para kazanamayacağını söylüyor. Nasıl peki, kâr etmeyecek de bu okul ayakta kalacak? Kendi kendinizle çelişki içerisindesiniz. Hiç okul işletmediniz herhâlde, orada da durmadınız. Eğitim para -hem ağır para, ciddi para- kaliteli personel para. Bugün sadece okulun öğretim üyelerinden bahsediyorsunuz, okulların yönetimleri dökülüyor Türkiye’de, bütün okulların yönetimleri dökülüyor, üniversitelerin başta olmak üzere. Şurada baktım kadrolara, tüm Türkiye’de 16 tane mi, 18 tane mi plancı varmış bizim YÖK sistemi içinde, 16 kişi planlayacakmış. Yazık! 16 kişi bu sistemi planlayacaksa hiç olmazsa… 16 kişi diyoruz ama…

Bakın, gelin, hep birlikte bunu bir kere daha düşünelim, bu sistemi yeni baştan kuralım. Yoksa, burada her gün kanun çıkarırız. Geçen gün İtalyan Üniversitesi, yine bu Vakıf Üniversiteleri Kanunu… Ama bunları da hep siyaset içerisinde konuşuyoruz, hep siyaseten bunları mütalaa ediyoruz, işte “O ona yakın, bu buna yakın…” Bir kere, o rektör seçimleri, o dekan seçimleri... Bunları değiştirmek lazım. Bir rektörün, bir dekanın, gerçekten, oturup siyasetle uğraşmaması lazım, bilimsel işlerle uğraşması lazım, bir okulun müfredatıyla uğraşması lazım, bir üniversitenin müfredatıyla uğraşması lazım ama yok, ayakkabı satın alınmasıyla uğraşıyor. Devamlı da yargılanıyor üniversitelerimizdeki yöneticiler. Bunları yeni baştan düzenlemezsek bu işi çözemeyiz ama burada devamlı bu kanunları geçiririz.

Bakın, bizim arkadaşlarımız buraya çok güzel muhalefet şerhleri de koymuşlar. Doğru, onlar doğru ama hiç çözüm de bulamıyoruz bunlara. Yarın yine buna benzer üç tane daha üniversite için ve bazen parasal kısıtlamalar getirerek -yok, işte, 15 milyonu bulmayan vakıf kuramaz ama 10’u bulan vakıf kurar gibi- veya vakıf üniversitesinin dışında diğer sistemleri araştırıp yeni bir yapılanma içerisinde yine önümüze bazı kanunlar gelecek ve bunları geçireceğiz ve bunları sonra söyleyeceğiz “İşte yüz kırk yediye çıktı, yüz kırk sekize çıktı okul sayısı.” diye. Ama bundan kim zarar görecek biliyor musunuz? Biz, endüstrimiz, kalkınmamız. Mesela çok ilginç bir rakam var; kalkınmaya, doğrudan kalkınmaya, insan kalkınmasına öğretimin katkısı gibi. Öğretim düzeyi arttıkça kalkınma hızı daha fazlalaşıyor bilimsel olarak yani eğitim düzeyi yüksek yerlerde kalkınma hızı daha fazla, ekonomik gelişme daha fazla, sosyal büyüme çok daha fazla -matematik rakamlar bunlar- ama bunu sağlamak için önce bizim bu konulardaki yapımızı ve kafamızı değiştirmemizde büyük yarar var. Daha ekonomik bakmamız lazım buna yani verimliliği daha yüksek, katma değer üreten, piyasayla ilişkisi olan bir yeni eğitim yapısı.

Bugün bir üniversite -bölgesel üniversiteler var- kendi bölgesindeki hayvan hastalıkları sorununu çözemeyen veteriner fakültelerine sahip. O zaman niye kurduk orayı? Niye buraları takviye etmiyoruz? Niye dünyayla entegre olmaya çalışırken kendi yapımızı, bilimsel yapımızı değiştiremiyoruz? Değiştirebilmemiz lazım ama bu sadece yasayla da değil, onu da biliyorum, kafalarımızı değiştirmekle ilgili ama bu eğitim işini ciddiye almak lazım; belki tarihe geçmek o demek. Türkiye eğitim konusunda çok ciddi adımlar atabilirse, dünyaya uyumlu, yüksek  teknoloji kullanan, katma değeri yüksek üretim yapabilen yeni nesiller, insan gücü yetiştirebilirse ve elindeki insan gücünü de kaptırmazsa… Çünkü o da önemli bir şey. Bütün sizin kaliteli insanlarınız yurt dışında -daha fazla cazip geliyor- çünkü onların da kıymetini bilmiyoruz, hep itişmekle ilgili bu, birbirimizle itişmekle. Onun için, bu kanunlara “hayır”, “evet” demek de çok önemli değil ama ben ve partim olarak düşünüyoruz ki bu sistemi yeni baştan gelin ele alalım ve bu konuda fazla da birbirimizle çatışmadan hakikaten Türkiye’ye önemli bir miras, eser bırakalım.

Bir kere, oturalım, önce YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığında bu araştırma ünitelerini artıralım. Türkiye Büyük Millet Meclisinde de bu araştırma yapısını kurmamız lazım, yepyeni bir yapıya kavuşturmamız lazım ki Türkiye Büyük Millet Meclisi toplumun önünde olsun. Burada da araştırmaya dönük hiçbir şey yok ve ileriye dönük hiçbir şey yapmıyoruz, günü idare edip belirli kanunları geçirmeye çalışıyoruz. Hâlbuki Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplumun önünde olması lazım, toplumun sorunlarını çözmesi lazım, sorunlar olduktan sonra onlarla uğraşmaması lazım. Bunun için de aslında imkân var, bakın para da var, insan da var Türkiye’de kullanabilecek. Ama hep o helvayı yapacak birilerine ihtiyaç var, o da bizleriz. Hiç bundan da ben yüksünmüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Melen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 486 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz kanun, İstanbul’da bir Türk-Alman üniversitesi kurulmasını öngören, bunu tanzim eden bir kanun. Şimdi, sanıyorum, Almanya Başbakanının ayın 29’unda Türkiye’ye yapacağı ziyaret öncesi düşünülmüş bir jest mahiyetinde de bu akşam Genel Kurula getirildi.

Şimdi, Merkel’e jest yapma konusunda benim tereddütlerim var, hak etmediğini düşünüyorum. İmtiyazlı ortaklık tezinde ısrar eden, bize ta oralardan akıl öğreten, “Limanları Rumlara açın.” diyen, vize kapalılığını ısrarla sürdüren, 35 fasıldan 7 faslın görüşülmesini zinhar reddeden, bırakın görüşülüp de reddedilmesini, görüşülmeden “Görüşülmesi mümkün değil.” diyen bir Başbakan geliyor. Biz de 2008’de imzalanmış bir uluslararası anlaşmayı şimdi burada geçireceğiz, sizlerin, belki bizlerin oylarıyla ama sanıyorum, Sayın Başbakan da buna pek razı olmaz.

Şimdi şuradan okumak istiyorum. Başbakan Almanya ziyareti dönüşü 12/2/2008’de AKP Grubunda konuşuyor, Türk-Alman ilişkilerinden bahsediyor. Şu bölümü okumak istiyorum, dikkatinize sunmak istiyorum: “Türkiye’de nasıl Alman dilinde eğitim veren okullar varsa ve yakın zamanda bir veya iki tane Alman üniversitesi kurulması planlanıyorsa Almanya’da da hem Türkçe hem Almanca eğitim veren kuruluşlar niçin olmasın derken aynı samimi düşünceyi dile getirdik.” diyor, Başbakan böyle dertleniyor, “Ama Türkiye’ye döndükten sonra ve son gün anladım ki bunlar bunu anlamamakta direniyorlar. Niye direniyorsunuz? Bundan niye korkuyorsunuz? Bundan daha tabii ne olabilir? Bunu farklı noktalara çekmek kimseye bir yarar sağlamaz.” Recep Tayyip Erdoğan.

Şimdi, sayın milletvekilleri, tabii biz yükseköğretimde okullaşma oranının süratle artmasından yanayız, onda hiçbir tereddüt yok, değişik ülkelerle ortak üniversitelerin kurulmasında hiçbir tereddüt yok ama Almanya’nın bize tavrını, bizzat Başbakan bu konudaki tavrını şikâyet ediyor, size grupta dert yanıyor, siz şimdi, 29’unda Merkel gelecek diye burada bu üniversiteyi geçiriyorsunuz.

Bunu ben demiyorum ki reddedelim, asla olmasın demiyorum. Sayın Milletvekilim söyledi: Mütekabiliyet diyoruz, karşılık diyoruz. Almanya’da 3 milyon Türk yaşıyor canım! Türk-Alman üniversitesi önce Almanya’da lazım. Elbette Türkiye’de de olsun, onların o engin teknolojilerinden ve tecrübelerinden istifade edelim.

Bu yanlış. Zamanlama olarak getirdiğiniz bu tasarıyı doğru bulmuyorum. Bu üniversite karşılık esasını içermiyor, Almanya’da muadili açılmıyor. Bütün ekonomik yükü Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti çekecek. Almanca eğitim yapan kurumlardan mezun olanlara yüzde 50 kontenjan sağlayarak hep yaptığınız gibi yine Anayasa’ya aykırı bir iş tutuyorsunuz.

Kadro cetvellerine bakın, profesör, doçent, yardımcı doçent sayısı oldukça zengin -nasıl olacaksa, o kadar kadro nasıl temin edilecekse- ama araştırma görevlisi sayısı bakımından oldukça güdük. Bunu nasıl ayarlayacak YÖK? Gerçi YÖK’ün bir şey yaptığı yok da -yokluğu varlığından beter, varlığı yokluğundan beter bir acayip kuruluş- bu da çok anlaşılır değil, mantıklı değil, objektif değil. Bu kadar profesör ve doçenti uzaydan getirmeyeceğinize göre -oldukça yüklü bir sayı- mevcut üniversitelerimizdeki birçok işi de aksatacaksınız. Yapıcı muhalefet diyordunuz, işte bak, yapıcı yapıcı söylüyoruz. Bunlar bizim çekincelerimiz sayın milletvekilleri.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün ve yarın 1’i devlet, 6’sı vakıf üniversitesi olmak üzere 7 üniversite kuracağız bu Mecliste, 7 üniversitenin kanununu görüşeceğiz. Hep söyledik, hemen hemen sekiz yıldır söyleyip duruyoruz, eğitim politikanızda ne insan gücü planlamanız var ne akademik kadro planlamanız var ne bütçe planlamanız var ne öğrencilerin barınma, yurt, iaşeyle ilgili sorunlarının çözümüne yönelik ciddi planlamanız var ne üniversite-piyasa ilişkileriyle ilgili bir planlamanız var ne de mesleki teknik öğretime yönelik bir planlamanız var. Yani bir yükseköğretim sisteminin yürümesi için olması lazım gelen bütün planların hiçbiri elinizde yok ve siz bu plansızlıkla, bu koordinasyonsuzlukla yükseköğretimi yürütmeye çalışıyorsunuz.

Şimdi, bakın, mevcut 45 vakıf üniversitemiz var, bugün ve yarın 6 tane daha kuracağız ve bu sayı 51 olacak. 2009 Kasımında kanun tasarılarına yazdığınız gerekçede “123 bin öğrenci vakıf üniversitelerinde okuyor.” diyorsunuz, tam iki ay sonra başka bir sıra sayıda, kanun tasarısında “166 bin öğrenci vakıf üniversitelerinde okuyor.” diyorsunuz. Arada büyük bir fark var, yüzde 34’lük bir fark var. Yani bana göre -bütün eleştirilerim bir yana da- eğitimde gelişme şöyle dursun, sizin doğru dürüst bir eğitim envanteriniz ve istatistiğiniz yok. Hükûmetiniz yok sayın milletvekilleri, sizi tenzih ederim. Elbette, ben ve partim vakıf üniversiteleri açılmasın demiyoruz ama sırf “mış” olsun diye -Türkiye'nin huyudur bu- “mış” olmak için, yapmış gibi, gitmiş gibi, almış gibi; mış, mış, mış… Dostlar alışverişte görsün hükûmetidir sizin Hükûmet.

Şimdi, bakın, bu vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğunda, sayın milletvekilleri, eğitimin niteliği düşüktür. Şimdi, şurada sorsak hiçbir sayın milletvekili hiç düşünmeden marka değeri taşıyan beş tane vakıf üniversitesinin adını peş peşe sayamaz. Sayamazsınız Sayın Bakanım. Şimdi, elbette devlet üniversitelerinde çok iftihar ettiğimiz üniversitelerimiz var. “Kâr amacı gütmez” vakıf üniversitelerinin ana fikri. Billboard’larda reklam: “İstanbul’un merkezindeyiz.” Şimdi bak, bak! “Vakıf üniversitesi kâr amacı gütmez.” Billboard’da ne reklamı bu? “İstanbul’un merkezindeyiz. Bize gel.”

Şimdi, bunlar hep kurulurken der ki: “Efendim, biz burslu çocuk okutacağız.” Oysa burslu, ücretli kontenjanlar arasında müthiş bir uçurum vardır. Vakıf üniversitesinde ücretli okuyanlar çok düşük puanlarla girer. Örneğin, burslu öğrencinin 366’yla girdiği hukuk fakültesine ücretli öğrenci 291’le girer. Sümeroloji bölümü bile 294’ten aşağı öğrenci almaz. 

Şimdi, sayın milletvekilleri, iş şuraya gidiyor, gitti zaten de: Biz hep diyoruz ya, ilk ve ortaöğretimde bölgeler arası, iller arası hatta okullar arası nitelik eşitsizliği var, nitelik farkı var. Şimdi, yükseköğretimdeki bu üniversitelerimiz için de artık bunu söylemek durumundayız. Tabii, bazı vakıf üniversiteleri ile de mahalle mektepleri anlayışına zımni bir dönüş yapıldığını ben düşünüyorum.

Şimdi, bakın, 2009-2010 kontenjanları. Sayın milletvekilleri, devlet üniversitelerinin sadece 35 tanesinde lisans öğrenimi gören öğrencilerin toplam öğrenciye oranı yüzde 50’nin üstündedir. 41 üniversitede ön lisans öğrenimi gören öğrencinin toplam öğrenciye oranı yüzde 60. 18 üniversitede öğrencilerin yüzde 70’i ön lisans öğrencisi sayın milletvekilleri! Hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir durum değildir, hiçbir akademik yaklaşımla açıklanabilecek bir durum değildir.

Bakın, daha vahim bir şey söyleyeyim. “81 ilde üniversite açtık.” diye böyle övünen, kibirlenen, böbürlenen Hükûmetin şunu bilip bilmediğini merak ediyorum: Bitlis Üniversitesinde lisans öğrenimi gören öğrencilerin oranı sadece yüzde 3,2’dir. Böyle üniversite olur mu ya! Buna üniversite denilebilir mi!

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Bitlis’e üniversite yapmayalım mı?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Mardin’de yüzde 14, Batman’da yüzde 6. Bunların adına “üniversite” denmez, dense dense “yüksek lise” denir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri…

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sinop’a niye ısrarcı oldun?

ENGİN ALTAY (Devamla) – İsterseniz biz de azalım yani. Öyle laf atma, gel burada konuş arkadaşım.

Yükseköğretim Kurulu, kurulduğu günden beri tartışmaların odağı olmuştur, cunta ürünü bir garabettir, cunta ürünü bir garabettir, akademik dünyayı askerî dikta tarafından hizaya sokulmak için tanzim edilmiştir, şimdi AKP’nin strateji geliştirme merkezine dönüşmüştür. Tencere dibin kara, seninki benden kara. Yükseköğretim Kurulunun durumu maalesef budur.

Onun içindir ki önceki Maliye Bakanımız “İsterse konuşsun.” demişti YÖK Başkanı için. O da zaten her konuştuğunda bir çam devirmişti.

Şimdi, katsayı sendromundan kurtulamayan YÖK Başkanının… Bir insanın, bir kurumun (A) planı (B) planı olabilir ama A’dan Z’ye kadar plan olmaz. Z’ye kadar plan olursa, alfabe 29 harftir, 30’uncu planınızı da söyleyin çünkü A’dan Z’ye kadarki bütün planlarınız tutmayacaktır. Bunu da belirtmek istiyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – YÖK yok burada, YÖK yok.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Maalesef, Yükseköğretim Kurulu günübirlik siyasete açıktan bulaşmış ve bir ideolojinin legal merkezi hâline gelmiştir. Bunu her zeminde, her vesileyle söyleyeceğiz.

Yurt dışında lise öğrenimi görenlere sınavsız üniversite kararı ne oldu? Yükseköğretim Kurulu, çocukların mahallede dildan oynaması gibi dildan oynanılan bir yer midir? Bir kuruldur, ciddi bir karar verip peşinde durur. Katsayının peşinde duruyorsunuz ya! Ne oldu bu yurt dışında liseyi bitiren öğrencilerin sınavsız üniversiteye girişi? Yemedi. Yani çok ayıptır, çok utanç vericidir. Böyle bir Yükseköğretim Kurulundan Türkiye Cumhuriyeti’nin bırakın milletvekilliğini, bir vatandaşı olarak utanç duyuyorum.

Çok söze gerek yok. Meşhur bildiriye imza atmayan hiçbir akademisyen rektör ya da dekan yapılmamıştır bu dönemde. Bugün, Türkiye’de, Ankara Üniversitesi Rektörünü saymazsak bütün rektörler ve bütün dekanlar o malum bildiriye imza atanlar arasından seçilmiştir. Hâl böyle olunca benim Yükseköğretim Kurulu için “Bir ideolojinin odak noktası oldu.” dememde herhâlde siz de bir sakınca görmezsiniz.

Yine çok söze gerek yok aslında bunun için de. Erkek hastalara bakmayan bir hanımefendi profesörü bilim üretim merkezinin başına -üniversiteyi kastediyorum- rektör atamak bile bu zihniyetin ne noktada olduğunun apaçık bir işaretidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulu arasındaki iletişim ve koordinasyon zafiyeti ve plansızlık Türkiye’ye ve geleceğimize çok ağır bir faturaya mal oldu, mal olmaya da devam ediyor. Şöyle bir hafızanızı tazeleyin. Türkiye, 80’li yıllarda 50 bin işsiz ziraat mühendisini konuşuyordu, 80’li yıllarda, ben çok iyi anımsıyorum. Yine hafızamızda biraz yakın tarihe gelin. Türkiye, 90’lı yıllarda 35 bin işsiz beden eğitimi öğretmenini konuştu, epeyce bir meşgul etti Türkiye’yi.

Şimdi, 2000’li yıllarda yaklaşık 300 bin civarında işsiz eğitim fakültesi mezunu -öğretmen adayı bile demiyorum ben- öğretmenin mağduriyetini konuşuyor Türkiye ve siz böyle giderseniz ne olacak biliyor musunuz? 2020’lere giderken Türkiye, arzuhâlcilik yapan hukukçuları konuşacak. Sokaklarda daktilo koyup ya da bilgisayar koyup, adliye önlerinde arzuhâlcilik yapan hukukçuları konuşacağız. Böyle bir eğitim sistemi olabilir mi?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Çözümü ne, çözümü?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, çözüm elbette var. Bugün ve yarın 4 yeni, bugün açacağımız ve yarın açacağımız üniversitelerle birlikte, 4 tane daha yeni eğitim fakültesi açıyoruz. 7 üniversite açıyoruz, 4’ünde de eğitim fakültesi var.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Açmayalım mı?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Açmayalım. Evet, açmayalım.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ne yapalım?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sen istersen “Asmayalım da besleyelim mi?” de diyebilirsin. Ya gel, söz al, buradan konuş Sayın Milletvekili! Oradan ne konuşuyorsun?

 BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sayın milletvekilleri.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hasta etme beni! (AK PARTİ sıralarından gürültüler, gülüşmeler)

Şimdi, arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ENGİN ALTAY (Devamla) – 300 bin kişi sokakta, siz burada gülüyorsunuz. Bu ayıp da bu AKP Grubuna yeter!

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen Genel Kurula hitap edin.

Sayın milletvekilleri, lütfen…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Yarın konuşacağız bu konuyu. Yarın da söz aldım. Yeni üniversiteleri açarken konuşacağız. Ancak arkadaşlar, bir dram yaşanıyor. Bu drama yeni kurbanlar vermeyelim. Bu, Meclisin misyonu değil, Meclisin misyonu değil.

Bakın, Millî Eğitim Bakanlığının iç denetim raporu açıklandı, okuyan var mı? Bu Mecliste bu denetim raporunu okuyan oldu mu? Bu rapor diyor ki: 133.317 öğretmen açığı var. 2009 KPSS’de 243.569 öğretmen adayı sınava giriyor, 30.464’ü alınıyor. Branş kapalılığından sınava giremeyen 70 bin öğretmen adayını da bir düşünün ve sonra şu manzaraya bir bakın: Şırnak’taki öğretmenlerin –“açılım, açılım” diyorsunuz, buradan başlasanıza- yüzde 52’si ya sözleşmeli ya ücretli, Van’daki öğretmelerin yüzde 41’i ya sözleşmeli ya ücretli, Kars’taki öğretmenlerin yüzde 70’i ya sözleşmeli ya ücretli ama Aydın’daki öğretmenlerin yüzde 10’u ya sözleşmeli ya ücretli. Aydın’da yüzde 10, Kars’ta yüzde 70; sonra siz açılım yapacaksınız! Önce bunları düzeltin.

Şimdi, Sayın Bakan, size sesleniyorum: Sınava girip elenen yaklaşık 200 bin, sınava girme hakkından mahrum bırakılan yaklaşık 70 bin, aynı okulda aynı işi yaptığı hâlde sefalet ücretiyle çalışıp Öğretmenler Günü törenlerine alınmayan “sözleşmeli, kısmi zamanlı, ücretli, vekil, usta öğretici” gibi adlar altında gelecek kaygısıyla çalışan yaklaşık 80 bin öğretmen, öğretmen adayı ile 300 bini aşkın bu öğretmenlerin ailelerinin feryadına kulak vermek zorundasınız.

Sayın milletvekilleri, bu, 1,5 milyon insanın sosyoekonomik yaşamını doğrudan ilgilendiren bir konudur, bir sosyal vakıadır. Bu insanların içinde bulunduğu sosyal, psikolojik, ekonomik durumlarını ve ruh hâlini tasavvur edebilir misiniz? Bu aileler bu çocukları on altı yıl, yemeden içmeden, sırtına palto alması gerekirken palto almadan, türlü fedakârlıklarla “Çocuğumuz öğretmen olacak.” diye okutmadılar mı? Bu ailelerin umutlarıyla oynamak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine, onun Millî Eğitim Bakanına yakışır mı sayın milletvekilleri? Bu ailelerin, 1,5 milyon insanın içinde bulunduğu bu sosyal durum sizin uğraştığınız Anayasa değişikliğinden inanın ki çok daha öncelikli bir konudur, çok daha acil bir konudur. Devletin direksiyonunda siz varsınız, devletin imkânları elinizdedir. Ben biliyorum ki bu 300 bin öğretmenin sorununu çözmek devede kulaktır. İnsanın saçından alınacak bir telin benim kafamda ne kadar eksiği varsa büyük Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücü de bu 300 bin öğretmenin göreve başlatılmasına yetecek muktedirattadır. Sizin tereddüdünüz, çekinceniz nedir, bilmiyorum. Maliye Bakanlığından bir talepte bulunduğunuzu da biliyorum ama buna rağmen Maliye Bakanının ya da Başbakanın bu konuya niçin kapalı olduğunu anlamak mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, hepimizin de çoluğu çocuğu var. Bakın, ben beş yıl işsiz gezmiş bir insanım. Eğitim yüksekokulunu bitirdim, 12 Eylül dönemi sonrası güvenlik soruşturması nedeniyle ben beş yıl öğretmenliğe başlayamadım, beş yıl sonra mahkeme kararıyla başladım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - İşsiz insan sudan çıkmış balık gibidir. Lütfen, yüce Parlamentodan rica ediyorum, gözlerinizi kapatın, suyun kenarına atılmış bir balığın çırpınışını gözünüzde tasavvur edin ve ondan sonra bu sorunun çözümü için hep beraber elimizi taşın altına koyalım.

Bizden beklenen her türlü desteğe biz açığız diyorum ve Millî Eğitim Bakanlığının, Bakan Hanımın bir kadın, bir anne olarak bu konuda özel olarak da bir çaba içinde olması gerektiğini düşünüyorum ve yüce heyeti bu duygularla saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Sami Güçlü, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Güçlü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yükseköğretimle ilgili gündeme gelen Türk-Alman Üniversitesinin kurulmasıyla ilgili kanun tasarısıyla ilgili olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu konuyla ilgili olarak daha baştan, yükseköğretimle ilgili genel bir değerlendirme yaparak girmek, normal olarak hepimizin yaptığı bir yaklaşım tarzı. Dolayısıyla ben de yükseköğretimle ilgili düşüncelerimi ifade edeceğim ve gelişmeleri ortaya koymaya çalışacağım.

Üniversiteler, tarih boyunca bilginin üretildiği, yorumlandığı, zenginleştirildiği, eleştirildiği ve aktarıldığı kurumlardır. Üniversiteler için çok yaygın olarak söylenen bir kavram, bilgi için inşa edilen kurumlardır, uygulama ve yarara yönelik amacın da ötesinde, doğru bilgi peşindedirler. Bu üniversite kavramının ne kadar evrensel, ne kadar önemli olduğunu da ortaya koyar uygulama ve yarara yönelik amacın da ötesinde, doğru bilgi.

Üniversite, bu büyük amaç doğrultusunda bilgiyi üretir, sunar, yayar. Dört fonksiyon üniversitenin misyonudur âdeta. Hepimizin bildiği, özellikle akademisyenlerin araştırma faaliyeti, eğitim-öğretim, topluma danışmanlık ve yayın yapmak suretiyle bunlar gerçekleşir. Bu fonksiyonlarıyla üniversiteler, toplumun geleceğini derinden etkileme potansiyeline de sahiptirler. Üniversitelerin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için en başta, evvela, akademik özgürlük ve üniversite özerkliğine sahip olması gerekmektedir.

Dünyada üniversiteler konusunda çok önemli çalışmalar ortaya koyan UNESCO, üniversitenin taşıması gereken üç temel özelliğe vurgu yapar. Bunlardan birincisi bilgiyi bilgi için elde etmek, ikincisi farklı görüşlere hoşgörülü olmak ve siyasi, ideolojik müdahalelerden özgür olmak. Üniversite eğer gerçek anlamda üniversite olma amacındaysa bilgiyi bilgi için ve onun da ötesinde, ideolojik ve siyasi müdahalelerden uzak olarak bu fonksiyonunu yerine getirmeli. Özgürlük ve adalet ilkelerini, insan onurunu ve dayanışmayı eğitim ve araştırma yoluyla ilerletme yükümlülüğüne sahip olmak ve uluslararası düzeyde yardımlaşmayı geliştirmek de üniversitenin taşıması gereken bir başka özelliktir.

Değerli arkadaşlarım, bu açıdan baktığımızda -gerçekten de üniversitelerin niçin önemli olduğunu- eğer bu fonksiyonlarını yerine getirebilir, bu temel özellikleri üzerinde taşıyabilirse bir toplum için oynayabileceği rol hepimizin gözünü kamaştıracak kadar parlak olur.

Dünyadaki gelişmelere de kısaca değinmek istiyorum bu vesileyle. Evvela, dünyanın gelişmiş ülkeleri başta olmak üzere bütün ülkeleri 21’inci yüzyılda üniversitelerle ilgili yoğun bir arayış içindedirler ve geçmişe göre çok farklı öncelikler belirlenmiş ve ortaya çıkmıştır.

Âdeta 21’inci yüzyılın yükseköğretimde ortaya çıkan yeni trendleri şu başlıklar altında sıralanabilir: Evvela, bilgi yoğun bir toplumla karşı karşıyayız, dolayısıyla yükseköğretimdeki gelişmeler bu amaca yönelik olmalıdır.

Artan bir talep söz konusudur. Sürekli bir eğitim ihtiyacı doğmuştur. Öğrencilerde geçişler dolayısıyla bir hareketlilik mevzubahistir. Artan bir talep vardır ve yükseköğretim büyük ölçüde çeşitlenmiştir.

Klasik disiplinler yanında çok kültürlü eğitim, yönetimdeki klasik meslektaşlık yerine girişimci üniversite, topluma duyarlılık, akreditasyon ve kalite süreçleri, küresel ölçekte diplomaların denkliği, devlet-üniversite ilişkilerinde değişen paradigmalar. Bunlar gerçekten de dünyada yeni üniversiteler oluşturulması konusunda büyük arayışların en önemli mihenk taşları olarak karşımıza çıkmakta.

Dünyada, 20’nci yüzyılın sonunda karşılaştığımız teknoloji, küreselleşme ve rekabetin zorladığı dünyada, bütün alanlarda olduğu gibi, yükseköğretim alanlarında işte bu yeni arayışlar bütün toplumların gündemini işgal etmiştir ve Avrupa Birliği, elli yıl süreyle dünyada öncülüğünü yaptığı üniversite konusundaki avantajını kaybetmiş, bunu başta Amerika Birleşik Devletleri’ne kaptırmış ve ekonomik alanda da bunun etkisini görmüş ve yeni üniversite anlayışını oluşturmak üzere Avrupa Birliği Yükseköğretim Alanı ve Bologna Süreci’ni başlatmıştır ve bunu öyle bir kavramla ifade etmiştir ki yükseköğretimle ilgili bu çalışmalarının sonunda hedeflediği önemli nokta, rekabet edebilir dünyanın en rekabetçi ekonomisini elde etmek ve o hedefe ulaşmayı bu vesileyle sağlamak istemektedir ve bunun için tarihler belirlemiş, Avrupa Birliğine dâhil ülkeler ve etkisi altında olan ülkeler de bu Bologna Süreci’ni giderek, sürekli olarak güçlendirmiş ve ekonomik yönden de arzu ettiği gelişmeyi bu yükseköğretimde sağlayacağı gelişmelerden hız alarak gerçekleştirmeyi umut etmektedir.

Ülkemize gelince. Tarihî süreç itibarıyla Avrupa’nın en eski üniversiteleri Bologna ve Sorbonne üniversiteleridir. Bizim tarihî sürecimizde ise bu bin yıllık üniversitelerden az da olsa daha önceki dönemde yani 1067’de Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün kurmuş olduğu Nizamiye medreseleri bir bakıma dünyada üniversitelerin, kendi tarihimiz bakımından ise Türk üniversitelerinin başlangıcıdır. Ama cumhuriyet dönemine gelecek olursak, cumhuriyet döneminde evvela bununla ilgili olarak devraldığımız bir üniversitemiz vardır. 1923-24 döneminde, bu bir üniversitemizdeki fakülteler ve birimleri, yüksekokulları o günkü isimleriyle ifade etmeye, teker teker saymaya gerek duymayarak dokuz yükseköğretim biriminin bulunduğu bu zaman diliminde bizim 2.914 öğrencimiz ve 307 öğretim elemanımız vardır 1924 yılı itibarıyla.

Cumhuriyet döneminde yükseköğretimle ilgili beş önemli düzenleme yapılmıştır. Hepsi de bir reform ve üniversite hamlesi amaçlıdır. Bunların dönemleri 1923-46 dönemi, 1933 üniversite reformunu kastediyorum; 1946-60 dönemi, 1946’da yeni Üniversiteler Kanunu ve Ankara Üniversitesinin kurulmasını; 1960-73 dönemi, 1960 sonrası Anayasa ve üniversitelerle ilgili düzenlemeler; 1973-81 dönemi, 73’teki 1750 sayılı Kanun; 1981-2010 dönemi ve bu dönem içerisinde de 1981 yılındaki Yükseköğretim Kanunu.

Çok değerli arkadaşlarım, bu dönemlere baktığımızda yükseköğretimle ilgili düzenlemelerin 1933, 1946, 1960, 1973 ve 1981 yıllarında Türk yükseköğretimindeki sorunları çözmek için kapsamlı düzenlemelerin yapıldığına şahit oluyoruz ve bu dönemler 1933 ve 1946 tek parti dönemi, çok partili döneme geçişle birlikte bir farklılaşma, iyileşme dönemi, 1960 askerî darbe dönemi, 1973 müdahalenin akabinde meydana gelen gelişme, yine askerî müdahale, 1981 yine askerî müdahaleden sonra.

Türk yükseköğretiminin çok önemli olduğunu benden önceki konuşmacı arkadaşlarım dile getirdiler, ben de bir akademisyen olarak aynı düşünceye sahip bir insanım ama yükseköğretimle ilgili düzenlemeler, görüldüğü gibi, buradaki tarihî akışı içerisinde de söylediğim gibi, hep kritik zamanlarda ve askerî dönemlerden sonra ancak yapılabilmiştir. En çok eleştiri 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na yapılmıştır. Yüzden fazla değişiklik yapılmış ama bununla ilgili konuda henüz yükseköğretimle ilgili arzu ettiğimiz anlamda bir yapı oluşturulamamıştır. Bununla ilgili değerlendirmeme ilerleyen zaman içinde değineceğim.

Sorun nereden kaynaklanmaktadır? Çok soyut olarak bu konuyu biraz tartışmak istiyorum sizlerle, ifade etmek istiyorum düşüncelerimi. En temel sebep Türk yükseköğretimi ve sadece Türk yükseköğretimi değil, Türkiye’nin temel problemlerinin çözümünde bence en temel sebep güven duygusu eksikliğidir. Bu güven duygusunun eksikliğini üniversiteyi ilgilendiren yönü itibarıyla söylüyorum: Bir, üniversitede yetmezlik; ikincisi, aydın toplum veya üniversite-toplum arasındaki değerler çatışması ve üçüncüsü, sorunun mahiyetinin doğru algılanmamasından kaynaklanan bir yönü. Dolayısıyla bizim bugüne kadar yükseköğretim konusunda bir çözüm üretemememizin, özellikle 1980 sonrasında bütün siyasi partiler, düşünce ekolleri bu konuda eleştiriler getirmesine ve farklı tasarılar öne sürmesine rağmen bir çözüm üretemememizin sebebini, ben en başta bu güven duygusunun eksikliğine bağlıyorum. Sadece bu konu değil, diğer temel konularda da bunun eksikliğini genel olarak yaşıyoruz.

Üniversitelerimizin bu taşıdığı bir kısım rahatsızlıklar ve onu bir reform süreci içerisinde iyileştirme konusundaki müdahalelere rağmen üniversitelerimiz bu süre içerisinde çok önemli de başarılar elde etmişlerdir. Bu başarılarla ilgili birkaç ana noktaya özellikle temas etmek istiyorum. Evvela, Türkiye'nin, Türk ekonomisinin, Türk toplumunun, Türk eğitim sisteminin ve diğer bütün sektörlerin yetişmiş insan gücü ihtiyacını yine Türkiye’deki üniversiteler karşılamıştır. Bu kendi başına çok takdire değer bir hâldir, gelişmedir.

İkincisi, çok daha önemli bir konu olduğunu düşünüyorum: Kendi diliyle eğitim yapan gelişmekte olan ülkeler kategorisindeki tek ülke Türkiye’dir ve bu hem sosyal bilimler hem teknik alanlar hem sağlık alanları dâhil olmak üzere modern zamanların yeni bilim alanları ve öne çıkan eğitim-öğretim faaliyetleri içerisinde de hiçbir gecikmeye mahal bırakmadan bu alanlarda yükseköğretim faaliyetimizi sürdürme imkânına kavuşmuşuz.

Bunun sağlamış olduğu en önemli avantaj şudur: Bizim, özellikle cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ve daha zor olan zaman dilimlerinde -ekonomik olarak- insan gücünü yetiştirme konusundaki gösterdiğimiz gayret ve hassasiyet bugün bu başarıyı sağlamıştır ve belki, 2003’ten itibaren kurduğumuz çok sayıda üniversitenin en temel gerekçesi, kendi diliyle yükseköğretimi gerçekleştirme imkânına sahip bir öğretim kadrosuna ulaşmış olmak ve bunu yetiştirme konusunda bir tecrübe kazanmış olmaktır.

Bir başka husus: Yükseköğretimin her alanında “Biz bu alanda bir eğitim yapıyoruz ama acaba bu eğitimin niteliği nedir, kalitesi nedir?” dediğimizde, çok eleştirdiğimiz bu yükseköğretimde ulaştığımız nokta -uluslararası bir mukayese yapacak olursak- kabul edilebilir bir seviyededir. Bunun çok somut bir ölçüsü yoktur ama bize göre -şahsıma yönelik olarak söylüyorum- kendi şahsi gözlemime göre ve bu konuda akademisyen arkadaşlarla yaptığımız değerlendirmeye göre bunun en açık belirtisi, Türkiye’de lisans eğitimini tamamlamış öğrencilerimizin yüksek lisans için, lisansüstü çalışmalar için Avrupa’ya, Amerika’ya veya başka ülkelere gittiklerinde göstermiş oldukları başarıdır. Eğer Türkiye’deki eğitimin bu temel altyapısı arzu edilen seviyede olmasaydı ve bu ülkelerde okuyan öğrencilerle kısa sürede telafi edilebilir bir eksikliği taşımasaydı bu arkadaşlarımızın gitmiş oldukları ülkelerde çok başarılı olması ve master ve doktoralarını yaparak dönmeleri mümkün değildi ama çok yüksek oranda bir başarı olduğunu biliyoruz. Bu, bize, Türkiye’deki mevcut eğitimin bir bakıma kabul edilebilir bir noktada olduğunu, sorunlara rağmen belli bir seviyede olduğunu gösteriyor. Bu, aynı zamanda…Türkiye’de yeni kurulan üniversitelerin de geçmişteki o hamle dönemlerini dikkate alırsak 1982’lerde, 92’lerde yeni açılmış sayıları on sekiz-yirmi iki civarındaki üniversitelerin kuruluş döneminde de benzer kaygıları dile getirmiştik. Şimdi, 2003-2010 yılları arasında kurulan üniversitelerimizde düşündüğümüz endişeler ve kaygıların, bir bakıma, bu misalle bir nebze olsun bir çözüm yoluna girdiğini gösteriyor. Bununla ilgili, tabii ki tartışmayı çok daha farklı bir açıdan, farklı bir zamanda, değişik bir zaman aralığında yapmak mümkündür.

Bir başka gelişme: Anadolu’da yükseköğretimde bilimsel faaliyeti Türkçeyle yapmış olmanın sonucu olarak ortaya çıkan bir husus var ki o da Türk dilinin, belki tarihinin en önemli ve en gelişmiş zaman şeridini yaşıyor olmasıdır. Bunun birçok sonuçları var, yansımaları var, en önemlisi ise Türkçeyle yazan bir düşünürümüzün, bir yazarımızın Nobel Edebiyat Ödülü almasıdır, birçok akademisyenimizin uluslararası alanda ödüller almasıdır, başarılar sağlamasıdır. Bunların düşünce mantığı Türkçe üzerine oturmaktadır ve birçoğu Türkçe yazmaktadır.

Bu konuyla ilgili olarak söyleyeceğimiz beşinci başarı, mevcut üniversitelerimizdeki öğrenci, öğretim üyesi, öğretim elemanı sayısındaki gelişmeler, okullaşma oranındaki gelişme ve dünya yayın endeksindeki gelişmedir.

Bütün bu hususla ilgili olarak bir mukayese yapacak olursak şöyle söyleyebiliriz: 1923’te bizim 1 üniversitemiz vardı, 81’de 19, 2010 yılında 139 üniversitemiz var şu an. Bu süre içerisinde öğretim elemanı sayımızdaki gelişme ise şöyledir: 1923’te 307 öğretim elemanı, 1981’de 21 bin, 2010’da yaklaşık 100 bindir. Öğrenci sayılarımız ise bu yıllar itibarıyla 2.900, 237 bin ve 2 milyon 750 bin civarındadır. Son 81 ile 2010’u mukayese ettiğimizde üniversite sayımız 7 kat, öğretim elemanı sayısı 5 kat, öğrenci sayısı 10 kat bir artış göstermiştir. Öğrenci sayımızın büyük talebe rağmen, 10 kat artışa rağmen hâlâ yükseköğretimde okullaşma oranımızın arzu edilen seviyeye gelmediğini ama büyük bir artış sağladığımızı da ortaya koymaktadır bu gelişme. Dolayısıyla hem Millî Eğitim Bakanımıza hem Yükseköğretim Kurulumuz yetkilileri üzerine düşen görev, özellikle bu son dönemde açtığımız üniversitelerimizin öğretim elemanı ihtiyacı konusunda bu gelişme tablosunun biraz daha dikkatle, özenle iyileştirilerek artırılması, özellikle yurt dışına gönderilen 5 bin öğrenci projesi, lisansüstü çalışmaları için gösterilen öğrenci projesinin bu konuya önemli bir katkı sağlayacağını ama bunun desteklenmesinin gerektiğini ifade ediyorum.

Üniversitelerimizle ilgili bir önemli gelişmeyi de bugün gündeme gelecek olan Alman Üniversitesi vesilesiyle dile getirmek istiyorum. O da öğretim elemanı ihtiyacı konusunda sadece yurt dışına öğrenci göndererek, doktoralarını oralarda yaptırarak temin etmenin yanında, Türk üniversitelerinin içerisinde lisansüstü çalışma yapma kapasitesine gelmiş olan, başta Orta Doğu olmak üzere bazı üniversitelerimizin geçmişte de düşünülen ama hayata geçmeyen veya kısmen geçen lisansüstü ağırlıklı eğitim verme konusunun daha ciddi olarak ele alınması ve belki ondan da daha etkili bir çözüm olarak ifade etmek gerekirse yeni kurulacak olan devlet üniversitelerinin, YÖK’ün kabul ettiği, Bakanlar Kurulunda imzaya açılan yedi devlet üniversitesinin –ki bunlar üniversite ve kültür şehirlerinde açılması planlanmıştır- bu üniversitelerimizin daha baştan kurulurken lisanstan ziyade, lisansüstü eğitimi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - …hedefleyen ve daha doğrusu, daha açık bir ifadeyle, yeni kurulan üniversitelerimizin, altmış üç üniversitenin ihtiyaç duyduğu öğretim elemanı ihtiyacına daha hızlı bir katkı yapmak amacıyla, daha özel bir şekilde yapılandırılması ve o amaçla oluşturulması konusunun gündeme getirilmesini ve bu konuda bir çalışma yapılmasını temenni ediyorum.

Bu yasa tasarısıyla ilgili görüşmelerimize yarın da devam edeceğiz. Düşüncelerimi ifade etmeyi, orada fırsat bulursam arzu ediyorum, iletmeyi, sizlerle paylaşmayı. Dolayısıyla yeni üniversiteler konusunda Türkiye’nin bu hamlesini 21’inci yüzyılın başında âdeta bir büyük meydan okuyuş olarak algılıyorum. Bunu niçin algıladığımı da ifade etmeye çalışacağım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güçlü.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Beytullah Asil, Eskişehir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Asil.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsımın görüşlerini ifade etmek için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün bu yasa tasarısı ile daha önce Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti arasında Türkiye’de bir Türk-Alman üniversitesi kurulmasına dair anlaşma hükümleri çerçevesinde üniversitenin kuruluşu kanununu çıkartacağız. Ülkemizde yeni bir üniversitenin kurulmuş olmasını olumlu mütalaa etmekteyiz ama bugün kuracağımız üniversite Alman Hükûmeti ile yaptığımız anlaşmanın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti arasında Türkiye’de ve Almanya’da karşılıklı olarak birer Türk-Alman üniversitesi kurulması yönünde olmasını isterdik.

Değerli arkadaşlarım, anlaşmanın başlangıcında, tarihten gelen kültürel ilişkileri daha da güçlendirmek ve karşılıklı anlayışı geliştirme gayreti içinde yükseköğrenim ve akademik araştırmalar alanında her iki ülke arasındaki ikili iş birliğini geliştirmek ve Türkiye ile Almanya’daki yükseköğrenim sistemlerini karşılıklı olarak zenginleştirmek amacıyla bu anlaşmanın imzalandığı ifade edilmektedir. Tabii ki Almanya ile köklü, tarihten gelen kültürel ilişkilerimiz var ama Almanya’da 4 milyonu bulan Türk orada yaşamakta, orada çalışmakta, orada eğitimlerini sürdürmektedirler. Bugüne kadar bu vatandaşlarımız bir nebze dillerini koruyabildiler, kültürlerini koruyabildiler ama artık dördüncü kuşağa geçmek üzereyiz. Gittiğimizde görüyoruz, yakınlarımızdan yurda izne geldiklerinde görüyoruz, maalesef Türkçeyi öğrenemeden büyüyen gençlerle karşılaşmaktayız. O hâlde, Türkiye’nin de Almanya’da bir Türk-Alman üniversitesi kurma yönünde bir ihtiyacının hasıl olduğu ortaya çıkmaktadır. O hâlde, bu anlaşma yapılırken aynı zamanda orada da bir Türk-Alman üniversitesinin kurulması bu Parlamentoyu, bu milleti daha da mutlu ederdi.

Değerli arkadaşlarım, ama her şeye rağmen bu üniversitenin kurulması da bizleri mutlu etmiş ve bu üniversitenin de ülke eğitimine katkı sağlayacağını umuyor ve biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, anlaşmada tarafların maddi yükümlülükleriyle ilgili bölümde Türk tarafı Üniversitenin kurulması için gerekli arazi, bina ve altyapıyı sağlayacak, aynı zamanda Üniversitenin sürekli giderlerini karşılayacaktır. Türk tarafı, yürürlükteki yükseköğretim mevzuatı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahsis edeceği bütçe çerçevesinde Türk-Alman Üniversitesinin kurucuları tarafından hedeflenen yüksek kalite standartlarını haiz olabilmesi yönünde çaba göstermeyi amaç edinecektir. Bu bağlamda, özellikle donanım ile yerli ve yabancı bilim insanlarının maaşları konusunda belirlenecek çerçeve şartların alanlarında isim yapmış kişilerin üniversiteye kazandırılıp üniversite bünyesinde tutulabilmelerine imkân sağlayacak nitelikte olmasını da hedefleyecek. Bunlar hep Türk tarafının görevi.

Alman tarafı, danışmanlık ve finansal katkılarla Türk-Alman Üniversitesinin yapılandırılmasına ve işletilmesine destek verecek, bu katkılar özellikle aşağıdaki faaliyetleri desteklemeye yönelik olacak. Almanya’dan kısa ve uzun süreli Alman akademik eğitim personelinin Türkiye’ye gönderilmesi, Almanca dil merkezinin kurulması için gerekli materyalin sağlanması ve Almanya’dan dil okutmanı gönderilmesi, ödenebilecek maaş ve ücretler dışındaki ödemelerin yapılması. Almanya’dan gönderilen personelin maaş ve ücretlerini de yine Türk tarafı sağlayacak.

Şimdi, burada bir Türk-Alman Üniversitesi kuruluyor olmasının getirdiği bütün her şeyi siz yapacaksanız o zaman bunu Türk-Alman Üniversitesi olarak kurma çabasını da anlamak biraz zorlaşmakta.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, kurulacak Üniversitenin mali yükümlülüklerinin de çok büyük ölçüde Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine yüklenmiş olduğu da ortadadır. Şimdi, yine, burada yaptığımız çalışmalarda yükseköğrenimin kalitesini yükseltmek, yükseköğrenimi Türkiye’de henüz getirmek istediğimiz yere getirememe noktasında, böyle bir iş birliği içerisinde böyle bir yasa tasarısının her şeye rağmen bugün burada görüşülüyor olmasını da mutlulukla karşılıyoruz. Değerli arkadaşlarım, çünkü üniversite eğitimi yapan insan sayısı çoğaldıkça Türkiye’nin ilerlemesi, gelişmesi, ekonomik anlamda yükselmesinin de önü açılmış oluyor.

Cumhuriyeti kurduğumuz 1923 yılında Türkiye’de, ülkemizde üniversite mezunlarının sayısı yüzlerle ifade edilecek kadar. Bırakın üniversite mezunu, okuryazar olanlar yüzde 10’ların altında ifade ediliyor. Bir zihniyet oluşmuş: Önce, cumhuriyet sonrasında okuryazar olmak iş bulmaya yetmiş; daha ilerleyen yıllarda, 30’lu, 40’lı yıllarda ilköğretimi bitirmek, ilkokul mezunu olmak iş bulmak hatta devlet memuru olmak için yeterli olmuş; daha sonraki yıllarda ortaokul mezunu, lise mezunu, 1990’lı yıllara kadar da üniversite mezunu olmak yetmiş ama bugün artık iş bulma noktasında büyük sıkıntılar var. Geçmişte anne baba çocuğunu okula gönderirken “Oğlum üniversiteyi bitirecek, devlette iş bulacak, işi hazır.” noktasında bir zihniyetle çocuğu üniversiteye göndermiş. Gençler, üniversite okuduklarında bir iş sahibi olacakları noktasında sadece “Okulu bitireceğim, bir işe gireceğim.” zihniyeti hâkim olmuş ama bugün çağ öyle değil. Bugün artık anne baba “Çocuğum üniversite bitirdiğinde ne yapabilir, ne yaptırabilirim, hangi iş alanında bir yatırım yaptırabilirim?”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Üniversiteye giden gencimiz de “Okulu bitirdiğimde hangi iş alanlarında yatırım yapabilirim, hangi alanlarda iş kurabilirim?” zihniyetiyle, üniversite okuduğu süre içerisinde bu mantaliteyle kendisini yetiştirmeye başladı. İşte, bu geliştikçe müteşebbis sayımız artacak, iş kurma, iş yaratma, yeni alanlarda çalışma yapma düşüncesine hâkim gençlerimiz yetişecek, bu da ülkenin kalkınması noktasında büyük yol almamızı sağlayacak.

O nedenlerle her kurulacak üniversitenin ülkenin ekonomisine, ülkenin gelişmesine katkı yapacağını düşünüyor, bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Asil.

Şimdi söz sırası Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu’da.

Sayın Bakan, biliyorsunuz konuşma süreniz yirmi dakika ama çalışmamız saat 20.00’de bitmekte, ona göre buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde kurulması düşünülen Türk-Alman Üniversitesine dair kanun tasarısını görüşlerinize sunarken öncelikle saygıyla heyetinizi selamlıyorum.

Sizlerin de bildiği gibi Almanya’yla ortak tarihimiz, yakın ilişkilerimiz ve halklarımız arasındaki temaslar bize eğitim alanında da çok önemli iş birliklerini gerekli kılıyor. Ülkemizde bir Türk-Alman üniversitesinin kurulması da bize bu iş birliğini daha da geliştirmek, Alman sanayi kuruluşlarının ve üniversitelerinin birikimini ülkemize kazandırmak, yükseköğrenimde öğrenci değişim projelerini gerçekleştirmek, kısa ve uzun süreli Alman akademik personelinin ülkemize gelmesi gibi birçok alanda kazanımlar sağlayacaktır. Bugün Almanya’da resmî rakamlara göre 2 milyon 700 bin Türk kökenli göçmen bulunduğunu düşünürsek eğitim alanındaki iş birliğinin önemi çok daha iyi anlaşılacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti arasında 8 Mayıs 1957 tarihinde imzalanan bir kültür anlaşmasıyla tarihten gelen bu ikili ilişkileri güçlendirmek, karşılıklı anlayışı geliştirmek, yükseköğrenim dâhil olmak üzere bütün bu alanlarda iş birliğini yaygınlaştırmak hedeflenmişti. Bu kapsamda, 30 Mayıs 2008 tarihinde Berlin’de imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Bir Türk-Alman Üniversitesinin Kurulmasına Dair Kanun 1/4/2009 tarihinde kabul edilmiş ve Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Yani Sayın Altay’ın da burada belirttiği gibi pazartesi günü ülkemizi ziyaret edecek olan Alman Başbakanı Sayın Merkel için değil, 30 Mayıs 2008 tarihinde imzalanan ve Resmî Gazete’de yayımlanan uluslararası bir anlaşma çerçevesinde bu Üniversite kuruluyor. Sayın Milletvekilimizin Eğitim Komisyonu üyesi olarak bu süreci çok yakından da takip ettiğini düşünüyorum.

Bu Üniversite her şeyden önce 28/7/2009 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanan anlaşmaya göre kurulacak. Bu anlaşma içeriğine baktığımız zaman, bu Üniversitenin İstanbul’da kurulması, Türk yükseköğrenim mevzuatına tabi olması, lisans, master ve doktora düzeyinde diplomalar vermesi, Almanca tedrisatlı programlar sunmasının yanı sıra Türk yükseköğrenim diplomasıyla birlikte tamamlayıcı nitelikte Alman üniversite diploması vermesi, eğitim dilinin Türkçe ve Almanca olması, gerektiğinde İngilizceye de yer vermesi ve Üniversiteye alınan öğrencilerin Almanca dilinde sınava tabi tutulmaları ve bu sınavda tespit edilen seviyelerine uygun şekilde ya doğrudan lisans öğretiminin birinci sınıfına ya da hazırlık sınıfına kaydedilmeleri, diplomalar, müfredat ve bunların kalitesinin güvence altına alınması, her iki ülke tarafından da karşılıklı olarak tanınması, eğitim dallarına öğrenci alımında merkezî olan Türk üniversite giriş sınavının yanı sıra eğitim dalı alanına özgü ek giriş sınavlarının düzenlenmesi, Türkiye'de Almanca eğitim veren ve Almanca ders programları uygulayan liselerden mezun olan Türk öğrenciler için ek bir özel giriş sınavı yapılması ve bu öğrenciler için var olan öğrenci kontenjanlarının yarısına kadar bir kontenjan ayrılması. Özellikle merkezî sınavla öğrenci yerleştiren ülkemizde, en fazla itirazın da konuşmalarda buna yapıldığını görüyorum.

Daha önce kurulan Galatasaray Üniversitesi de Türk-Fransız ortak bir devlet üniversitesi şeklinde kurulmuş ve bütün bu hükümler aynıdır. Yani dolayısıyla, aslında öğrenci kontenjanlarına ilişkin olarak da Galatasaray Üniversitesi, uygulamada, özellikle özel giriş sınavı yapmak yerine en yüksek puan alan ilk 25 binlik dilimden öğrenci almayı tercih etmiştir.

Dolayısıyla, biz, bu üniversitelerin öğrenci seçmelerine ilişkin kontenjanlarının yarısına kadar bir kontenjan ayrılması hükmü olsa dahi, bu düzenlemelerin genellikle Türkiye'de merkezî sınavda da önemli bir derece yapmış öğrencilere ait olduğunu söyleyebiliriz. Yani bu ilk kez Türk-Alman Üniversitesiyle tanınan birtakım imtiyazlar ve ayrıcalıklar değil, benzeri daha önce Türkiye'nin uluslararası bir anlaşmayla kurduğu Galatasaray Üniversitesinde de hemen hemen aynı hükümler uygulanmıştır.

Alman tarafı rektörlük düzleminde üniversiteler konsorsiyumuyla finansman sağlayan Alman mercilerinin görevlisi olarak Alman tarafını ilgilendirecek idari ve akademik konuları yerinde koordine eden, onları üniversite organları önünde temsil eden bir koordinatör tarafından temsil edilecek, fakülteler düzleminde ise Alman konsorsiyumu her fakültede bir koordinatör tarafından temsil edilecek.

Üniversiteyi tüm temel ve idari, mali konularda desteklemek ve tavsiyelerde bulunmak üzere eşit temsilî bir Türk-Alman idari temsilciler komitesi kurulacak, Üniversitenin kurulması için arazi, bina ve altyapının sağlanması, Üniversitenin sürekli giderleri Türk tarafınca karşılanacak.

Tabii, en çok itirazlar da bu kısma yapıldı ama her şeyden önce bu Üniversitenin Türkiye'de kurulacak bir üniversite olduğunu, çoğunlukla Türk öğrencilere hitap edeceğini ve bir Türk devlet üniversitesi olma özelliğini taşıdığını söylemek isterim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Almanya’da da kurulsun diyoruz, ona bir şey demiyoruz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Almanya’dan kısa ve uzun süreli akademik personel Türkiye’ye gelecek ve Almanca dil merkezlerinin kurulması ve materyallerin sağlanması ve Almanya’dan dil okutmanı görevlendirilmesi, gerek öğretim personeli gerekse dil okutmanlarına da Türk mevzuatı çerçevesi içerisinde ödenebilecek maaş ve ücretler dışındaki ödemelerin yapılması, öğrenci ve akademik personel değişimi için ayrılan burslar, genç nesil Türk bilim insanlarının uzmanlaşma eğitiminin de Alman tarafınca sağlanması.

Her şeyden önce, bu Üniversitenin kuruluş safhasında bu anlaşmanın İstanbul’da bir devlet üniversitesi olarak kurulduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bugün burada görüştüğümüz Üniversitenin de yükseköğrenim sistemimize önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.

Dile getirilen konuların başında yer alan hususlardan birisi de evet, çok fazla sayıda Türk vatandaşının yaşadığı Almanya’da da bir Türk-Alman üniversitesinin kurulmasının gerekliliğiydi ki biz zaten başından beri bu konuda da girişimlerde bulunuyoruz, bunu Alman makamları nezdinde de dile getiriyoruz. Özellikle Almanya’daki Türk vatandaşlarımızın çocuklarının eğitim sistemine dair sorunlarını da dile getiriyoruz yani bunlar her zaman ve zeminde en üst düzeyde ilgililerine, muhataplarına aktarılmaktadır.

Bu Üniversitenin, bu şekliyle bir devlet üniversitesi olduğunu bir kez daha hatırlatıyor ve bu Üniversitenin yükseköğrenim sistemimize özellikle teknik anlamdaki gelişmelerinde katkı sağlayacağını düşündüğümüz, dostluk ilişkilerimizin her zaman olumlu yönde seyrettiği ve daha da pekiştireceğine inandığımız bu Üniversitenin, Türk- Alman Üniversitesinin kuruluşuna verdiğiniz destek için her şeyden önce bütün siyasi parti gruplarına teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlandığı için kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 25 Mart 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.02