DÖNEM: 23 CİLT:
64 YASAMA YILI:
4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
75’inci
Birleşim
18 Mart 2010 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
küçük esnaf ve sanayicinin vergi ve sigorta borçlarının yeniden
yapılandırılmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Elâzığ’daki
depreme ve depremin meydana getirdiği sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, demokrasinin
geliştirilmesinin işsizlik ve açlığın giderilmesinin üzerindeki etkilerine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun’un, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
2.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale
Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, 18 Mart Şehitleri
Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, 18 Mart Şehitleri Anma
Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, 18 Mart Şehitleri Anma
Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
ana dilinde eğitim konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/627)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, toplumsal olaylar sonucu cezaevinde bulunan çocukların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/628)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefetten dolayı tutuklu bulunan
çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/629)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki kadın intiharlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/630)
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler, Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/789) (S. Sayısı: 473)
5.-
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/786) (S. Sayısı: 460)
6.- Uşak
Milletvekili Nuri Uslu’nun; 6831 Sayılı Orman
Kanununa Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporları (2/325) (S. Sayısı: 417)
VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Necla Arat’ın, SHÇEK’in
bir merkezinden kaçan öğrencilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye
Kavaf’ın cevabı (7/11862) (Ek cevap)
2.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, kapatılan Bilgi İşlem Daire Başkanlığına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/11933)
3.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, AB’nin yaş sebze ve
meyve ihracatındaki denetimlerine,
- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
Çukurova Bölgesindeki toprak kullanımına,
Adana’da üretilen
ürünlerin değerlendirilmesine,
Adana’da
sulanamayan tarım alanlarına,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12508), (7/12509), (7/12510), (7/12511)
4.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Atatürk Orman Çiftliği yönetimi ile ilgili
iddialara ilişkin Başbakandan soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12591)
5.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, çilek fidesi
desteğine,
- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
İpsala’daki arazi dağıtım projesine,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12629), (7/12630)
6.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, kırmızı et sektöründeki
sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12643)
7.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Sivas’ın bir
proje kapsamına alınmamasına,
- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Eğirdir’deki elma üreticilerinin sorunlarına,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12684), (7/12685)
8.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’nın sosyo-ekonomik sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/12708)
9.- Hakkâri Milletvekili
Hamit Geylani’nin, askerî uçak ve helikopterlerin
yerleşim yerlerinde alçaktan uçtuğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/12816)
10.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’de sosyal amaçlı bazı merkezlerin
kapanmasına,
- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kadın intiharlarına
ve şüpheli ölümlere,
Kadın
intiharlarına,
İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/12834), (7/12835), (7/12836)
11.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, et
fiyatlarındaki artışa,
- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Gediz Nehri’nin taşmasıyla oluşan
zararların karşılanmasına,
- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, pancar kotasına,
- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki hayvan varlığına ve destekleme
ödemelerine,
- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun
hizmet binasına,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12853), (7/12854), (7/12855), (7/12856),
(7/12857)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00’te açılarak altı oturum yaptı.
Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale
Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne,
Muğla Milletvekili
Gürol Ergin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bazı uygulamalarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Elâzığ
Milletvekili Mehmet Necati Çetinkaya’nın, 8 Mart 2010
tarihinde Elâzığ’da meydana gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve
Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşmasına, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Elâzığ Milletvekili Faruk Septioğlu,
Bingöl Milletvekili Kâzım Ataoğlu, Edirne
Milletvekili Rasim Çakır ve İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın aynı
konudaki açıklamalarına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap
verdi.
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
8 Mart 2010 tarihinde Elâzığ’da meydana gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma
Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne;
Elâzığ
Milletvekili Faruk Septioğlu,
Bingöl
Milletvekili Kâzım Ataoğlu,
8 Mart 2010
tarihinde Elâzığ’da meydana gelen depreme;
Edirne
Milletvekili Rasim Çakır,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras,
18 Mart Şehitleri
Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne;
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, eczacıların sorunları ile ilaç sektöründeki sorunların
(10/623),
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin,
Kastamonu ilinin sorunlarının (10/624),
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin,
camilerin ve din görevlilerinin sorunlarının (10/625),
BDP Grubu adına
Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve Batman Milletvekili
Ayla Akat Ata’nın, Mıhellemilerin
sorunlarının (10/626),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanlığının, (1/821) esas numaralı
Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın, esas komisyon
olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonuna, tali komisyonlar olarak Plan ve Bütçe Komisyonu ile Çevre
Komisyonuna havale edildiğine, söz konusu kanun tasarısının orman sayılan
alanlarda yapılacak maden arama ve işletme faaliyetleri ile ilgili hükümler
sebebiyle, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca kendi komisyonlarında
görüşülmesinin temini için gereğinin yapılmasına ilişkin tezkeresi okundu;
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun talebi Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunca da uygun
bulunduğundan, bu istemin İç Tüzük’ün 34’üncü maddesinin dördüncü fıkrası
uyarınca Başkanlıkça yerine getirileceği Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, beraberinde bir Parlamento
heyetiyle, Fas Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkanı Mustafa Mansouri’nin vaki davetine icabetle Fas’a,
Türkiye Büyük
Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Rusya Federasyonu Federal Meclisi
Tarım ve Gıda Politikası ve Balık Kompleksi Komisyonunun vaki davetine icabetle
Rusya Federasyonu’na,
Resmî ziyarette
bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.
İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1
üyeliğe Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan,
Anayasa
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe
Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu,
Seçildiler.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Avrupa
Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporlarının (1/789) (S. Sayısı: 473) birinci bölümünün 6’ncı
maddesine kadar kabul edildi.
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısı’nın temel kanun olduğuna dair gündemde bir açıklama
bulunmadığına, temel kanun olarak 471 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
gözüktüğüne, dolayısıyla 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın temel kanun olarak
görüşülemeyeceğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
18 Mart 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.01’de son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU |
Başkan
Vekili |
Yusuf
COŞKUN Fatih
METİN |
Bingöl Bolu |
Kâtip Üye Kâtip
Üye |
Murat
ÖZKAN |
Giresun |
Kâtip
Üye |
No.: 103
II.- GELEN KÂĞITLAR
18 Mart 2010 Perşembe
Tasarı
1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/833) (Milli Eğitim; Anayasa ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2010)
Raporlar
1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/769) (S. Sayısı: 486) (Dağıtma tarihi: 18.3.2010) (GÜNDEME)
2.-Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/808) (S. Sayısı: 487)
(Dağıtma tarihi: 18.3.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, ana dilinde eğitim konusunun araştırılması amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/627) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.2.2010)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, toplumsal olaylar sonucu cezaevinde bulunan çocukların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/628) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2010)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, Terörle Mücadele Kanununa muhalefetten dolayı tutuklu bulunan
çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/629) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.2.2010)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
Milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki kadın intiharlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/630) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir hidroelektrik santralinin çevreye etkilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11681)
2.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin,
HSYK’da bekleyen atama kararnamesine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11755)
3.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Yargıtay üyeliği seçimlerine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11810)
4.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, özürlü istihdamına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11814)
5.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, çocuk istismarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/12136)
6.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, korunmaya muhtaç çocuklara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/12137)
7.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kayıp çocuklara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12414)
8.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bir yargı kararının
uygulanmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12487)
9.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Cemil Çiçek’in oğlunun
atandığı yönetim kurulu üyeliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12488)
10.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuk gelişimi
bölümü ön lisans öğrencilerine lisans tamamlama hakkı verilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12489)
11.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Cemil Çiçek’in oğlunun TEKEL yönetim kurulunda
görevlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12491)
12.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Oymapınar HES’e ve enerji piyasasına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/12500)
13.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da düzenlenen
“Demokratik Açılım” konulu konferansa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12502)
14.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, özel güvenlik
şirketlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12503)
15.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, bir belediye başkanına yapıldığı iddia edilen
bir uygulamaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12504)
16.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Bodrum’daki ecrimisil uygulamalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12505)
17.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, yurt dışında varlıkları
bulunan Türk vatandaşlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12506)
18.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, tabii afete
uğrayan belediyelere yardım yapılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12507)
19.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Gölbaşı ilçesinde başarılı öğrencilere dağıtılan
bir hediyeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12512)
20.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Devlet Bakanından
(Faruk Nafız Özak) yazılı
soru önergesi (7/12522)
18 Mart 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN
(Giresun), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
75’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz küçük esnaf ve sanayicinin vergi ve sigorta
borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin söz isteyen Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, küçük esnaf
ve sanayicinin vergi ve sigorta borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; ben, üretenden, ekmek
verenden, aş verenden, özellikle Anadolu’daki illerimizde 3 kişiye, 5 kişiye,
10 kişiye ekmek veren insanlardan bahsediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu illerimizde binlerce insan sokakta
gezerken sokakta gezmeyen insanlara bir lokma ekmek veren, onları çalıştıran,
onlara iş veren insanların önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli arkadaşlar, bu insanların işlerini yürütürken ne kadar
zorlandığını ama hafta sonları ve ay sonlarında o insanların maaşlarını
verirken yaşadıkları hazzın önünde saygıyla, bir kez daha eğiliyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2009 yılının Ağustosuna gidelim. “Hepimiz
bugünleri yaşadık, geldi geçti.” demeyin, deldi geçti, hâlâ delip geçen
birtakım sorunlar esnaf ve sanatkârın üzerinde kaldı arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, her şey durdu, ihracat durdu, satış durdu,
insanlar iş yapamaz hâle geldi ama bu kişiler, esnafımız, küçük sanayicimiz,
ekmek verdiği insanları işinden çıkarmamak için her türlü zorluğa göğüs gerdi. Ama, yine o dönemi hatırlayalım, bankaların çoğu -bazı bankaların
önünde saygıyla eğiliyorum, bazılarının, ama bu üç beştir- ama, anlı şanlı,
işte “3 milyar kâr ettim.” diyen “Şu kadar kâr ettim.” diyen bazıları ise
esnafın, küçük sanayicinin, sanayicinin kredilerini kestiği gibi, kredileri
geri çağırdı.
Böyle bir konumda esnaf, böyle bir durumda esnaf ve küçük sanayici
ve sanayici, işlerini yürütmeye çalıştılar ama içlerinden önemli bir kısmı,
vergi ve sigorta borçlarını ödeyemez hâle geldiler ama aş verdi, ekmek verdi,
aş vermeye, ekmek vermeye devam etti arkadaşlar. Ben, bu ülkede kim aş ve ekmek
veriyorsa bir kez daha önlerinde saygıyla eğiliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu insanlar çok zor bir süreçten geçti ama
geçemedi, hâlâ daha üzerlerinde vergi ve sigorta yükü duruyor, diğer sorunları
devam ettiği gibi, ama Demokles’in kılıcı gibi
duruyor. Tabii, bu ülkede her vatandaş vergisini… Vergi ödemek kutsal bir
görevdir ama bu kutsal görevin yanında, aş vermek, ekmek vermek de en az onun
kadar değerlidir.
Değerli arkadaşlarım, bu insanların işlerini daha iyi yürütmeleri
için, esnafımızın, küçük sanayicimizin işlerinin önünü açmamız için, bu süreçte
çok büyük ölçüde mağdur olan bu insanların vergi ve sigorta borçlarıyla ilgili
yeniden yapılandırma yapmak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, “af” demiyorum bakın, dikkatinizi çekerim,
“yeniden yapılandırma” yapmak zorundayız. Daha önce hep yeniden yapılandırma
yapıldı ama esnafın ve küçük sanayicinin gerçeği dışında yapıldı. Yani, bazı
esnaf “Her ay öde.” dersen yapılandırmayı ödeyemez, bazıları ancak yaz
sezonunda öder, bazıları belli ürünün hasılatından
sonra ödeyebilir. Gelin, artık bu sefer bir elastiki ödeme planı çıkaralım,
esnaf ve sanatkâr gerçeğine uygun. O esnaf ve sanatkâr “Ben borcumu ödeyeceğim,
borç benim borcum.” diyorsa, gelin “Her ay ödeyin.” demeyin bu insanlara; gelin
“Kardeşim, hangi ay, nasıl ödeyebilirsin? Hangi elastiki planla, hangi değişim
planıyla ödeyebilirsin?” deyip bu insanlardan… Önemli olan ödeme değil mi?
Değerli arkadaşlarım, dönün, son on yıla bakın. Yapılan
yapılandırma bu şekilde yapıldığı için yani esnaf gerçeğine, piyasa gerçeğine
aykırı yapıldığı için, çoğu yapılandırma ilk ay suya düşmüştür ve bir sürü
insan borcunu ödeyememiştir. Gelin, esnaftan alın. “Arkadaş, borcunu nasıl
ödeyebileceksin? Hangi ay, ne kadar ödeyeceksin, ne kadar sürede ödeyeceksin?”
Eğer biz bu gerçeğe gitmezsek, değerli arkadaşlarım, esnafımızı ve küçük
sanayicimizi çok zor günler bekliyor.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Maliye Bakanı on beş gün önce şu
ifadeyi kullandı: “Esnaf ve sanayicimizin sosyal güvenlik primlerinin yeniden
yapılandırılması çalışmamız var.” dedi. Bir şeyi söylediğin zaman eğer bunun
ardı arkası gelmiyorsa o işte sorun başlar ve şu anda Sayın Maliye Bakanı bunu
dedikten sonra ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – …herhangi bir şekilde gerisi
gelmediği için, piyasada esnaf, sanatkâr ve sanayici de bir şekilde “ödeyelim
mi? Ödemeyelim mi? Af mı gelecek?” şeklinde bir piyasa kaosu
başladı. Dürüst, namuslu ve şerefli esnaf, vergiyi ve sigorta primini ödemeyi
bir kutsal görev olarak sayar ama değerli arkadaşlarım, bu görevi yerine
getirirken onların içinde olduğu koşulları, onların ödeme koşullarını dikkate
almak zorundayız.
Bu nedenle, süre çok geçmeden, bu esnaf ve sanatkârın daha çok
mağdur olmaması için ve kısa sürede onların piyasa gerçeği ve onların ödeme
gerçeği dikkate alınarak yeni bir yapılandırma planı hazırlanıp bir an önce
uygulamaya geçilmelidir değerli arkadaşlarım. Aksi hâlde Anadolu’da 3 kişiye, 5
kişiye ekmek veren insanları kaybetmek zorunda kalırız.
Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Hükûmet adına Ulaştırma
Bakanı Sayın Binali Yıldırım cevap verecektir.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Malatya Milletvekilimiz
Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun
küçük sanayici ve esnafın vergi borçlarının yeniden yapılandırılmasına…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Vergi ve sosyal güvenlik primi.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Vergi ve sosyal
güvenlik borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik gündem dışı konuşma
için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, vergi borcu, sigorta borcu, kamuya olan diğer borçlarını,
zaman zaman ödeme güçlüğü nedeniyle gerek kamu
idareleri, gerek özel sektör, esnafın bu taahhütlerini yerine getirmekte
zorlandıkları bilinen bir gerçektir ancak bu durum krizlerle de doğrudan
orantılıdır. Kriz dönemlerinde iç piyasadaki daralma, talepteki daralma ve buna
bağlı etkenlerden dolayı buna benzer sorunlar yaşanmaktadır. Hatta bireylerin,
gerçek kişilerin kredi borçları için de aynı şey söz konusu olmaktadır.
İşte, bu dönemlerde borçların ertelenmesi veya affedilmesi veya
kamuda “tahkim” diye adlandırılan borçların mahsup suretiyle silinmesi gibi
konular, bir anlamda rahatlatma getirmekle beraber, bir anlamda da kamuya olan
vecibelerini eksiksiz yerine getiren mükelleflerle bu konuda daha gevşek
davrananlar arasında da bir adaletsizliğe sebep olduğu da ayrıca bir gerçektir.
Bütün bunlara rağmen, Maliye Bakanlığı, 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun hükümlerine göre alacaklarını takip
ve tahsil konusunda görevli ve sorumludur. Eğer bu borçlar vaktinde ödenmezse
veya haczin tatbiki veya haczolunmuş malların paraya
çevrilmesi amme borçlusunu zor duruma düşürecek ise borçlunun yazılı talebi
üzerine faizi alınmak suretiyle amme alacağı otuz altı aya kadar yeniden
yapılandırılabilmektedir. Bu çerçevede, Maliye Bakanlığı, borçlarını vaktinde
ödeyemeyen esnaf, sanayici, küçük girişimcilere ödemede kolaylık sağlamak
maksadıyla 30 Ekim 2008 tarih 27039 sayılı Resmî Gazete’de yayımladığı Seri:B Genel Tebliği ile 6183 sayılı Amme Alacakları
Kanunu’nun 48’inci maddesindeki taksitlendirme müessesesinden zor durumda olan
mükelleflerin yararlanmasını sağlamak amacıyla bir düzenleme yapmış, 1 Eylül
2008 tarihi itibarıyla da vadesi gelmiş olduğu hâlde ödenmeyen ve devlete ait
olup Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince takip ve tahsil edilen 2008
yılı gelir ve kazançları için tahakkuk eden geçici vergi ve bu vergiyle
birlikte ödenmesi gereken damga vergisinden olan amme alacakları dışındaki tüm
alacakları yüzde 3 tecil faizi ödenmek suretiyle -yıllık bazda- on sekiz ayda
on sekiz eşit taksitte ödenmesine imkân sağlamıştır. Bu çerçevede yeniden
yapılandırılan borçların tahsilat süresi devam
etmektedir.
Teşekkür ederim. Böylece bu konuda bir nebze olsun küçük esnaf ve
sanatkârın bu yükümlülüklerini yerine getirememelerinden doğan sıkıntıları,
taksitlendirme suretiyle giderilmiş bulunmaktadır.
Tabii, esnaf ve sanatkârımıza yaptığımız destekler bunlarla
sınırlı değildir. Biliyorsunuz Kredi Garanti Fonu marifetiyle verilen teminat
açıklarına yönelik destekler, ayrıca KOBİ’lere sağlanan KOSGEB destekleri ve
muhtelif kalemlerde yapılan destekler de hâlen devam etmektedir.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım.
Gündem dışı ikinci söz Elâzığ’daki deprem ve sorunları hakkında
söz isteyen Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’na
aittir.
Buyurunuz Sayın Serdaroğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Elâzığ’daki depreme ve depremin meydana
getirdiği sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Teşekkür ederim.
Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Elâzığ depremi
vesilesiyle düşüncelerimi sizlerle paylaşmak üzere gündem dışı söz aldım.
Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.
Öncelikle, depremde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan
rahmet ve tüm halkımıza başsağlığı diliyorum.
2 dedemin de şehit olduğu 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin yıl
dönümünde tüm şehitlerimizi minnetle anıyorum.
Mehmet Âkif’in şu mısralarıyla
duygularımı özetlemek istiyorum:
“Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana,
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.”
Değerli milletvekilleri, hemen belirtmeliyim ki deprem sonrasında
yaşanan, yetkililerin neden olduğu trajikomik vakalar, ne olayın ciddiyetiyle
ne devlet ciddiyetiyle bağdaşmadığı gibi, bu halka reva da değildir. Ölü
sayısının bile belirlenememesi kelimenin tam anlamıyla bir skandaldır. 41 tane
cenazeyi sayamayan bir irade koskoca bir devleti nasıl yönetir? Şu ufacık
depremde bile ölüsünü sayamayan bir iktidarın dirisine faydası ne olur diye de
insan düşünmeden geçemiyor.
Değerli milletvekilleri, iktidarın beceriksizliklerini hangi
örneklerle açıklayacağımızı şaşırmaktayız ancak Elâzığ Valisinin depreme
müdahale konusunda gösterdiği beceriksizliğe ne demeli? Bu, “one minute”sever Vali, kırk beş
haneli Köklüce köyüne ilk iki gün boyunca yetkili ve yardım gönderemezken
depremden üç gün sonra Sayın Başbakanın geçeceği yollara asfalt dökerek bu
beceriksizliğini örtbas etmekle meşguldü. Bu da gösteriyor ki AKP İktidarı ve
onun bürokrasisi, üç köyün deprem enkazının altında ezilmiştir. Göçük altında
kalan aslında iktidar ve zihniyeti olmuştur. Elâzığ kırsalında gerçekleşen
depremde üç köyün enkazının altında kalan iktidarın İstanbul gibi
büyükşehirlerimizde deprem yaşanması durumunda düşeceği aczi varın siz düşünün.
Değerli milletvekilleri, başta büyükşehir olmak üzere İstanbul’da
belediyelerin büyük bir bölümüne sahip olan iktidar, 2002’den bu yana İstanbul
depremi için bir önlem alamadı. İstanbul’da olası bir depremde 100 binlerin
hayatını kaybedeceği, farklı bölgelerde her 3 binadan 1’inin yıkılacağı ifade
edilirken iktidar ve İstanbul’daki yerel yönetimleri -hadi on altı demeyeyim
ama- sekiz yıldır yan gelip yatıyorlar. 1994’ten bu yana on altı yıldır
İstanbul’u yöneten iktidar ve mensupları asayişiyle, ulaşımıyla, deprem riski
ve benzerleriyle İstanbul’u yaşanabilir şehir olmaktan maalesef çıkartmıştır.
Olası depremde hayatını kaybedecek insanların vebalini, günahını nasıl
çekeceksiniz? Hesabı adaletin önünde de mutlaka vereceksiniz. İktidar, olası
bir İstanbul depremi için önlemlerini şimdiden süratle almalıdır.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin
bir depreme nasıl müdahale edileceğini öğrenebilmesi için bugünkü depremden
yüzlerce kat daha fazla yıkıma neden olan 99 Marmara depremine dönemin
koalisyon Hükûmetinin nasıl müdahale ettiğine lütfen
bakmalıdır ve bundan ders almalıdır. Asrın depremi olarak bilinen ve şehirlerin
yerle bir olduğu 99 yılı Marmara depreminde her türlü iletişim, ulaşımın
kesildiği, hangi enkaza müdahale edileceğinin bile şaşıldığı bir büyük deprem
yaşanmıştır. Buna rağmen, dönemin Hükûmeti ve
Bayındırlık Bakanlığı tarih belirleyip taahhüde girerek kısa sürede binlerce
insanımızı çadırlara ve prefabrik konutlara yerleştirmişlerdir ve büyük bir
destan yazmışlardır. O gün 165 bin çadırı on beş gün içinde, 44 bin prefabrik
konutu üç ay içinde kurup insanları içine yerleştirirken, bugün AKP İktidarı 4
çadırı kırsalda kurmayı maalesef becerememiştir.
Yine, o dönem, dünyada ilk defa 60 bin kalıcı konut bir yıl içinde
tamamlanarak sahiplerine teslim edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 99 depreminden sonra, iletişimden şans
oyunlarına kadar, on bir yıldır vatandaşımız deprem vergisi ödedi ve ödemeye de
devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Bugüne kadar 30 katrilyon lira para
toplanmıştır bu fonda. Bu paralar nereye harcandı, kalan para nerede? Bunu
kimse maalesef bilmiyor. Büyük ihtimalle deprem vergilerini delik bütçelerinize
yama yaptığınız konuşuluyor.
Ey, cefakâr Türk milleti, sen on bir yıldır deprem vergisi
ödüyorsun, ödediğin 30 katrilyon lira maalesef ortada yok.
Bu parayı buhar eden AKP maalesef hâlâ iktidarda diyor, hepinize
bir kez daha saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, açlık, işsizlik ve demokrasi hakkında söz
isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e aittir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öztürk.
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, demokrasinin geliştirilmesinin işsizlik ve
açlığın giderilmesinin üzerindeki etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işsizlik, açlık ve demokrasi üzerine gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Çanakkale Zaferi’mizin
95’inci yıl dönümünü Cumhuriyet Halk Partisi olarak saygıyla kutluyoruz, ölen
şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.
Değerli milletvekilleri, demokrasi ile açlık ve işsizliğin ne
bağlantısı var, bu da nereden çıktı? Demokrasi ile işsizlik, açlık, yokluk ve
yoksulluk bir bütündür. Demokrasi mücadelesi, aynı zamanda işsizlik, açlık,
yokluk ve yoksullukla mücadeleyi de beraberinde getirir çünkü demokrasiyi savunmak
demek, hakkı ve hukuku savunmak demektir. Hak ve hukuk savunulmadan
demokrasinin gerçekleştirilmesi mümkün değildir. İnsanları aç olmayan,
insanlarının gerçekten geçim derdi, yaşama derdi olmayan, sırtları giyinik olan
toplumlar ile gerçekten çöplükten ekmek toplayan memuru olan, emeklisi olan bir
ülkenin demokrasi seviyesi aynı değildir. Demokrasi seviyesinin yükselebilmesi
için insanların gelirlerinin yüksek, gelecek kaygısından uzak, gerçekten özgür
ve mutlu bir şekilde yaşamaları gerekir. Aç insanın özgürlüğü olmaz. Aç insanın
demokrasi anlayışıyla gerçekten mutlu insanın demokrasi anlayışı arasında fark
vardır. Fransa’nın Champs Elysees’sinde
gezen bir Fransız yurttaşı ile İspanya’da yaşayan bir yurttaşın demokrasi
anlayışı, yine Türkiye’de yaşayan bir insanın demokrasi anlayışı, hatta Afrika
ülkelerinde yaşayan insanların demokrasi anlayışları ve demokrasi seviyeleri
farklı farklıdır.
Demokrasiyi gerçekten geliştirmek istiyorsak öncelikle
millî geliri artırmamız lazım, toplumun refah düzeyini yükseltmemiz lazım ve
millî gelir dağılımındaki adaletsizliği önlememiz lazım; insanların evlerine
yiyecek, içecek götürebilecekleri bir gelir elde etmelerini sağlayacak bir iş
bulmamız lazım; işsizlikle mücadele etmemiz lazım, açlıkla mücadele etmemiz
lazım, yoklukla ve yoksullukla mücadele etmemiz lazım çünkü bu kavramlar
gerçekten demokrasi ve hukuku zaafa uğratan kavramlardır.
Değerli arkadaşlarım, bu çerçevede, Türkiye’deki tabloya
baktığımız zaman işsizlik oranı yüzde 16’lara gitmiş. Memurlara verilen zam sadece
ocak ve şubat ayındaki enflasyon ile eriyip götürülmüş. Türkiye,
gerçekten, dünyada İspanya’dan sonra işsizlik oranı bakımından 2’nci sırada. Çalışabilir
her 4 gençten 1 tanesi işsiz. Asgari ücret açlık sınırının
altında. Yani, bir insanın yaşaması için, 2 çocuklu bir ailenin, 4
kişilik bir ailenin yaşaması için, sadece yaşamını sürdürebilmesi için zorunlu
olan gıda harcamalarını karşılayabilecek zorunlu asgari geçim rakamının çok
altında asgari ücret. Yine, çalışmaya hazır iş gücünün yarısı asgari ücretin
altında çalışmaya hazır. Yine, Türkiye’de çalışan insanların yüzde 45’i kayıt
dışı olarak çalıştırılmakta. Yine, işsizlerin yüzde 45’e, 50’ye varan oranı
asgari ücretin altında çalışmaya hazır.
Yine, Türkiye, yatırım yapılabilir ülkeler arasında dünyada 160
ülkeden 124’üncü sırada. Türkiye’de insan hakları ihlali ise, insan haklarına
baktığımız zaman, bugün yayınlanan haberlerde, en çok hak ihlal edilen ülke,
dünyada 2’nci sırada Türkiye, 1’inci sırada Rusya.
Yine, adil yargılanma hakkının en fazla ihlal edildiği ülke
bakımından Türkiye birinci sırada. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesindeki dosyaların yüzde 10’dan fazlası Türkiye’ye ait. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde verilen ihlal kararlarının yüzde 18’den fazlası
Türkiye’ye ait. Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Romanya gibi
ülkelerle hak ihlalleri bakımından aynı seviyede.
Türkiye’de hukuksuzluk, adaletsizlik ve keyfîlik almış başını
gidiyor ve her konuda olağan bir yönetim biçimi, egemen bir yönetim anlayışı
hâline gelmiştir.
Türkiye’deki bu haksızlıkların, hukuksuzlukların çok olmasına
baktığımız zaman, hak ihlallerinin neden bu kadar çok olduğuna baktığımız
zaman, bunun temeline bakmak lazım. Çünkü hukuk, demokrasi kavramları aslında
bir toplumda üst kurum kavramlarıdır. Toplumun alt kurumu ekonomik temelleridir.
Eğer bu ülkede gerçekten insanların çalışabileceği bir işi
yok ise, gerçekten akşam evine gider iken yiyecek ekmeğin parasını elde
edebilecek bir iş sahibi değilse, gerçekten bu ülkenin emekli memurları ikinci
bir iş yapmak zorunda kalıyorsa, pazar yerlerinden pazar artıklarını toplamak
zorunda kalıyorsa siz bu ülkede soyut demokrasi ve hukuk mücadelesinden
bahsedemezsiniz. Mücadelelerin somut içeriği olması lazım. Eğer
gerçekten biz ülkemizde demokrasi açığını kapatmak istiyor isek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …demokrasinin gelişmişlik düzeyini
gerçekten yükseltmek istiyorsak, öncelikle toplumun refah düzeyini artırmamız
lazım, toplumun gelir düzeyini yükseltmemiz lazım ve fertlerin millî gelirden
aldıkları pay oranlarının artırılması lazım.
Her kötülüğün belası, anası işsizliktir. İşsizlik, sadece maddi
bakımdan değil, aynı zamanda moral değerleri bakımından da bir insanı yiyip,
bitirip, tüketen bir olgudur. İşsiz insanın ruh hâlini düşündüğümüzde, bu
insanın her türlü suçu işlemeye müsait olduğunu da unutmamamız gerekir.
O nedenle, gerçekten bu ülkede demokrasi, hak ve hukuk mücadelesi
vermek istiyor isek öncelikle, insanlarımızın geçinebilecekleri, insan onuruna
yakışır bir yaşam düzeyi sağlamamız lazım. Bu da işsizliğe, yokluğa, yoksulluğa
ve yolsuzluğa karşı mücadele etmeyi gerektiren bir anlayıştır diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Sayın Coşkun, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?
OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Çanakkale Şehitlerini Anma Günü
dolayısıyla…
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Yozgat Milletvekili Osman
Coşkun’un, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün, bildiğiniz gibi, 18 Mart Çanakkale Şehitlerimizi Anma Günü.
Ben bu vesileyle, tarihin en büyük destanını yazan ecdadımıza, tüm
şehitlerimize ve gazilerimize minnet ve şükranlarımı sunuyorum, hepsini
rahmetle anıyorum. Bu vesileyle, tüm ahirete intikal
eden yakınlarımızı da rahmetle anıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.
Gündem dışı son iki konuşmaya cevap vermek üzere Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç, Hükûmet
adına söz talebinde bulunmuştur.
Buyurunuz Sayın Arınç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Elâzığ’daki depreme ve depremin meydana
getirdiği sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (Devam)
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, demokrasinin geliştirilmesinin işsizlik ve
açlığın giderilmesinin üzerindeki etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (Devam)
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
1.- Yozgat Milletvekili Osman
Coşkun’un, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (Devam)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gündem dışı üç konuşmacı arkadaşımıza çok teşekkür ederim. Sayın Aslanoğlu, esnaf, küçük sanayiciler ve bunlarla ilişkili
sorunlar; Sayın Serdaroğlu, Elâzığ depremi ve
sorunları; Sayın Öztürk de açlık, işsizlik ve
demokrasi konularında konuşmalar yaptılar.
Özellikle Sayın Serdaroğlu ve Sayın Öztürk’e ayrıca teşekkür ediyorum. Çünkü ben bugün nöbetçi
bakan olarak burada bulunuyorum, gündem dışı konuşmalarda, hangi arkadaşımız
hangi konularda konuşma yapacak diye incelediğimde bu konuları gördüm. Aslında,
biraz önce bir arkadaşımız da yerinden konuşma yaptılar. Bugün Çanakkale Zaferi’mizin 95’inci yıl dönümü. Bunu büyük bir coşku ve
heyecanla kutluyoruz. Böyle özel günlerde, yazılı bir kural olmasa bile
milletvekili arkadaşlarımızdan mutlaka bu konu üzerinde söz alan olur ve
coşkumuzu dile getirir. Konulara baktığım zaman bunu görememiştim ama
inanıyorum ki her arkadaşımızın gönlünde Çanakkale Zaferi’mizin
95’inci yıl dönümü ve buna ilişkin duygu ve düşüncelerimiz yatmaktadır. Sayın Aslanoğlu da şüphesiz bunun dışında değil. Ben,
konuşmalarımı…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, dün konuştuk bunları
Sayın Bakanım, Çanakkale Zaferi’ni dün konuştuk.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – İyi
oldu, çünkü bugün 18 Martın kendisi, törenler bugün yapılıyor, biz de tekrar
burada konuşmuş olalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – 20 arkadaşımız da bugün orada
Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) –
Sayın Aslanoğlu, eksik olmayın.
Dün, depremle ilgili konuda Sayın Çetinkaya’nın
gündem dışı konuşmasına Sayın Bakanımız cevap vermişlerdi ama konu önemli
olduğu için Sayın Serdaroğlu bugün yine aynı konuda
konuşma yapıyor. Yani ben, bir kınama, bir serzeniş, bir dargınlık işareti
olarak değil, ama 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bu konunun konuşulduğu, filan
ilimizin kurtuluş törenlerinde mutlaka o ilimizden bir milletvekili
arkadaşımızın hissiyatlarını dile getirdiği bir Mecliste isterdim ki başlı
başına 18 Mart Çanakkale Zaferi’mizle ilgili bir
konuşma yapılabilsin. Arkadaşlarımız hem konularına girdiler hem de bu konuyu
dile getirdiler. Ben, onlara teşekkür babında bu ifadeleri yöneltmek istiyorum.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin de üyeleriniz var, onlar
yapsaydı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) –
Depremle ilgili…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin üyeleriniz yapsaydı…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bu,
tartışılacak bir şey değil. Ben, lütfen, yani konuşma özgürlüğümde de buna
herhâlde imkânım var diye düşünüyorum.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ama suçluyorsunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) –
Ayrıca, konuyu gündeme getiren arkadaşlarıma da teşekkür ettim Sayın Hüseyin
Bey.
Değerli arkadaşlar, depremle ilgili Sayın Serdaroğlu’nun
dile getirdiği konular, üzerinde durulması gerekli konulardır. Dün de,
özellikle bu konuyla doğrudan ilgili Sayın Bakanımız, depremle ilgili hem
gözlemlerini hem de sayısal biçimde verileri ortaya koydu. Şüphesiz, bununla
ilgili yaraları sarmak, halkımızın karşılaştığı bu elim olay karşısında Hükûmet olarak, Parlamento olarak neler yapabileceğimiz
konusunda incelemeler, araştırmalar ve bunu yerine getirecek eylemler
yapmalıyız. Parlamentoda ben biliyorum ki geçmiş dönemlerden bugüne deprem ve
sonuçlarıyla ilgili veya olası bir deprem karşısında yapılması gerekli neler
var diye araştırma komisyonları kuruldu ve çok önemli çalışmalar yaptılar. Bu
çalışmalar rapor hâline getirildi, Genel Kurulda tartışıldı ve maalesef raflara
konuldu çünkü araştırma komisyonlarımızın hazırladığı raporlar icrai nitelikte değil. Bunları mutlaka ilgili kurumların
takip etmesi, Parlamentonun da bu araştırma komisyonu raporlarının nasıl takip
edildiği konusunda zaman zaman bilgilendirilmesi
gerekli. Bu bir İç Tüzük değişikliğine bağlı.
Araştırma komisyonlarına çok emek veriyoruz, pek çok arkadaşımız
bu konuda özveriyle çalışıyor, Meclisimiz bu konu üzerinde hassasiyetini
gösteriyor ama yapılan incelemelerin, çalışmaların nasıl bir fonksiyona
kavuşacağı konusunda çok fazla ümitli olamıyoruz.
Tabii, 99’da binlerce insanımızın vefatı, yüz milyarlarca liralık
kayıplarımızın karşısında büyük acı yaşamıştık. O gün karşılaştığımız
üzüntülerden bir tanesi de ya ulaşım imkânlarının yeterli olmaması veya bir
ihmal sebebiyle -ben o zaman Parlamentodaydım- biz bu depremi ancak akşama
doğru haber alabilmiştik, yani yarım günlük bir gecikmeyle depremin olduğunu
biz ancak duyabilmiştik. Burada kimin kusuru vardı, hatası vardı, bunlar hep
tartışılır ama deprem ve sonrası, zaman zaman
siyasette hep tartışmalı oldu. Buna rağmen o hükûmetlerin
de, ondan sonra gelen hükûmetlerin de bu depremin
yaralarını sarma konusunda yaptığı çalışmaları her zaman takdirle karşılıyoruz;
eksikler varsa bunları eleştirmek ve takip etmek gerektiğine de inanıyoruz.
Sayın Öztürk’ün açlık, işsizlikle
demokrasi arasında bağlantı kuran konuşmasına da çok teşekkür ediyorum. Bunlar
doğrudur. Meclisimizde her zaman bu konular üzerinde de görüşmeler yapılıyor.
Hatta görüştüğümüz konular biyoenerji, biyogüvenlik
veya buna bağlı Tarım Bakanlığını ilgilendiren konular olsa bile biz yine
açlığı, yine işsizliği ve hiçbir zaman vazgeçmediğimiz demokrasi konusunu gündeme
getiriyoruz. Bugün de ayrı, özel bir başlık altında bu konunun tartışılmış
olmasını faydalı görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Çanakkale Deniz Zaferi ile ilgili Hükûmetimiz adına da müsaade ederseniz birkaç cümleyle
konuşmak istiyorum. Bunun 95’inci yıl dönümünü bugün büyük bir coşkuyla
kutlarken, ölümsüz kahramanlarımızı ve bize bu destansı mücadeleyi yaratan aziz
şehitlerimizi saygıyla anıyor, kendilerine milletimiz adına şükranlarımızı
sunuyor, yüce Allah’tan rahmet diliyoruz.
Çanakkale Zaferi, milletimizin tarih sayfalarına silinmez
harflerle kazıdığı en parlak zaferlerden birisidir.
Çanakkale’de verilen mücadele, yokluklar ve imkânsızlıklar
içerisindeki bir milletin yüksek ruh ve sarsılmaz inancıyla işgale, sömürüye,
yağmaya ve talana karşı vermiş olduğu kutsal bir varoluş destanıdır.
Her türlü modern silahlardan yoksun, ayağı çarıklı, midesi
doymamış Anadolu insanı, dünyanın en donanımlı ordularına karşı yüreklerini
ortaya koyarak savaştı.
Bu savaş, yürekteki iman ile eldeki silahın karşı karşıya geldiği
bir savaştır.
Bu zafer, Urfa’daki Halil İbrahim ile Diyarbakırlı Mehmet’in,
Trabzon’daki Temel ile Balkanlardaki Aliş’in,
Manisa’daki Ahmet’in omuz omuza verdiği, bu milletin yüreklerinin çarpıntısının
bir zaferidir; kısacası, birlik ve beraberliğin vermiş olduğu gücün zaferidir.
Anaların gözünden bile sakındığı kınalı kuzular, Çanakkale’de
tarihi yeniden yazmışlar, işgalcilerin kafalarına yeryüzündeki hiçbir silahın
vatan sevgisine, millet sevgisine karşı zafer kazanamayacağını göstermişlerdir.
Bu açıdan, Çanakkale Zaferi, bütün milletler için, bütün insanlık
için bir onur mücadelesinin de sembolü olmuştur. Bütün dünyaya bir toprak
parçasının nasıl yurt kılındığını, nasıl vatana dönüştürüldüğünü Çanakkale’deki
milletimizin bu büyük ruh hâli gösterilmiştir.
Çanakkale’de verilen bu benzersiz mücadele, şüphesiz ki
milletimizin küllerinden doğduğu İstiklal Savaşı’mızın
ve büyük zaferimizin de müjdecisi olmuştur.
Çanakkale’den ilham alan ecdadımız, aynı destansı mücadeleyi, dört
bir yanı işgal eden düşmana bir kez de İstiklal Savaşı’nda göstermiştir.
Bugün o eşsiz ecdadımızdan devraldığımız ülkemiz böylesine sağlam
birlik ve beraberlik temelleri üzerine kurulmuştur. Bu birlik ve beraberlik
ruhunun bizleri ebediyete kadar götüreceğinden de kimsenin kuşkusu olmasın.
Ecdadımızın uğruna can verdiği bu mukaddes topraklar üzerinde ay
yıldızlı bayrağımız ilelebet dalgalanacaktır. Çanakkale’nin bizlere öğretmiş
olduğu en büyük ders ve bırakmış olduğu en büyük miras işte budur: Birlik,
beraberlik ve kardeşlik ruhu. Biz de Hükûmetimiz
olarak bu ruhun yaşatılması, insanımızın bundan yararlanması için iktidara
geldiğimiz günden bugüne, bu destansı kahramanlığın verildiği Çanakkale ilimize
ve çevremize bir dizi faaliyette bulunduk. İstedik ki Çanakkale’yi bir açık hava
müzesine dönüştürelim, çocuklarımız ve gençlerimiz ecdadının vermiş olduğu bu
kahramanlık hikâyesine yakından şahitlik etsinler, Çanakkale’deki bu ibret
tabloları onların ruhuna işlesin. Millî Eğitim Bakanlığımız bu amaçla 2004
yılından itibaren 18 Mart Çanakkale eğitim gezileri başlatmıştır. Bu gezilere
2004’ten bu yana 2009 sonu itibarıyla 58.671 öğrenci ve 2.987 öğretmen
katılmıştır. Geçtiğimiz yıl uluslararası bir projeyle daha da ileri bir boyuta
kavuşturulmuş, Gürcistan, Romanya, Libya, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nden dedeleri Çanakkale’de şehit düşen öğrenciler de 18 Martta
şehitliğimizi ziyaret etmiştir.
Hükûmetimiz bölgenin imarına
özel önem vermiş, tarihî eserlerimizin, anıtların ve şehitliğin restorasyonu için hiçbir masraftan kaçınmamıştır. 2003
yılından bugüne kadar merkezî bütçeden ve yerel kaynaklardan bölgeye 40 milyon
lira kaynak aktarılmıştır. Aktarılan bu parayla tamamen şehitliklerin,
anıtların restorasyonunun yanı sıra yeni müze
onarımları, yeni yolların açılması ve mevcut yolların asfaltlanması
çalışmaları, tabyaların, feribot iskelesinin tamiri, yeni tanıtım merkezleri ve
ziyaretçiler için modern tesisler ile sağlık tesislerinin inşası yapılmıştır.
Gerçekleştirilen projelerle bölge bir açık hava müzesi hâline dönüşmüştür. Bu
konuda en prestijli projenin de “Panorama
Ayrıca, Bakanlığımıza bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü de Çanakkale
iline özel bir önem vermiş, bugüne kadar yaklaşık 6,5 milyon liralık harcama
yaparak onlarca tarihî eseri restore ettirmiştir. Bunların içerisinde Gelibolu Mevlevihanesi, Saruca Paşa
Türbesi, Gazi Süleyman Paşa Camii, Kadı İskelesi, Hallacı Mansur ve Çardakhan restore edilen eserlerimizden bazılarıdır. Bu
bölgeye yatırımlarımız artarak devam edecektir çünkü Çanakkale’nin imarı kendi
ruh ve düşüncelerimizin de imarı demektir. O eşsiz şehitlerin aziz hatıraları
için bir şeyler yapıyor olmak bizim için bir gurur vesilesidir.
Sayın Başkan, sözlerimi bitirmeden önce bir kez daha
şehitlerimizin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyor, Cenabıallah’tan
kendilerine rahmet diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arınç.
Sayın Özkan, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Çanakkale için.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
2.- Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkan’ın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin
95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim.
Millî ve birlik ve beraberliğimizin en büyük örneklerinden birinin
yaşandığı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün tarih sahnesinden zaferle çıktığı
Çanakkale Zaferi’nin bugünkü cumhuriyetimizin kurulmasındaki katkısı çok
büyüktür.
Çanakkale savaşları dünya savaş tarihinin benzersiz örneklerinden
biri olması yanı sıra sonuçları itibarıyla Türkiye ve dünya tarihinde önemli
bir yere sahiptir. Kutsal vatan toprakları için canlarını seve seve vererek bir ulusun kaderini değiştiren vatanımızı,
istiklalimizi, sarsılmaz inançları, eşsiz cesaretlerine borçlu olduğumuz aziz
şehitlerimiz dünyada eşi benzeri olmayan bir destan yazmıştır; ruhları şad
olsun.
Çanakkale Zaferi’nin 95’inci yıl dönümünü kutluyorum. Geçmişi
kahramanlıklarla dolu Türk ulusu, Çanakkale şehitlerimizin bıraktığı zafer
meşalesini daha da yükseklere taşıyarak kendisine verilen her türlü görevi
başarıyla yerine getirmek azmi ve gayreti içerisindedir. Türk askeri bugün ve
yarın da Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük güvencesi ve koruyucusu olmaya devam
edecektir. Bu vesileyle vatanımızın bütünlüğü ve bağımsızlığı için gencecik
yaşamlarını feda eden değerli şehitlerimizi, genç dedelerimizi gurur, özlem ve
rahmetle anıyor, bu güzel ülkemizde birlik ve beraberlik içinde yaşamamızı
sağlayan Çanakkale şehitlerimizin aziz hatıraları önünde bir kez daha minnet ve
saygıyla eğiliyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkan.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Akıncı sisteme
giremiyor, kısa bir söz talebi var.
BAŞKAN – Tamam.
Buyurun; lütfen, çok kısa…
3.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben de Çanakkale Savaşı’nın, o büyük zaferin yıl dönümü nedeniyle bir iki şey
söylemek istiyorum.
Öncelikle, hiç kuşkusuz o büyük zaferi yaratmış olan ulusumuzun şehit
verdiğimiz evlatlarını bir kez daha rahmet ve saygıyla anıyoruz. Kuşkusuz böyle
büyük bir zaferi hatırlarken, yad ederken hiç
unutmamamız gereken bir şey de o Çanakkale savaşlarının aynı zamanda, bu büyük
ulusun, o büyük kurtuluş mücadelesinin liderini de ortaya çıkaran savaş olduğu
gerçeğidir.
Sayın Başbakan Yardımcımızın konuşmasında da zaten
Çanakkale savaşlarının aynı zamanda bu büyük ulusal kurtuluş savaşının
müjdecisi olduğu, öncüsü olduğu belirtilmiştir ama üzülerek ve dikkatle izledim
ki dün konuşmalar yapılmış olmasına rağmen ve birçok milletvekili arkadaşımız
Çanakkale’deki anma toplantılarına, yurdun dört bir yanındaki anma
toplantılarına katılmış olmasına rağmen, milletvekillerinden bir tekinin bile
bugün gündem dışı söz istememiş olmasını haklı bir eleştiri konusu yapan Sayın
Başbakan Yardımcımız, o uzun konuşmasında ne Çanakkale Savaşı’nı
değerlendirirken ne onun sonucunda ortaya çıkan büyük ulusal kurtuluş
mücadelemizi değerlendirirken bir tek kez olsun Mustafa Kemal Atatürk’ün
önderliğini, mücadelesini, örgütleyiciliğini, yiğitliğini, hatırlama ya da
hatırlatma ihtiyacı duymamıştır.
Sayın Başbakan Yardımcımız gündem dışı söz alınmamış olunmasından
duyduğu üzüntüyü ifade ediyor. Ben de bir kez daha Çanakkale Savaşı’nı
anımsarken, Mustafa Kemal Atatürk’ü unutturmaya çalışanların başarılı
olamayacaklarını, Mustafa Kemal Atatürksüz bir Çanakkale Savaşı ve ulusal
kurtuluş mücadelesi değerlendirmesinin eksik olacağını, hatta olamayacağını
yüce ulusumuzun ve Meclisimizin dikkatine sunuyor, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akıncı.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, ben de Çanakkale’yle ilgili…
BAŞKAN – Buyurunuz.
4.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak Çanakkale Zaferi’nin
95’inci yılını kutluyoruz ancak bu konuyla ilgili dün Çanakkale Milletvekilimiz
Sayın Mustafa Kemal Cengiz çok anlamlı bir konuşma yaptığını da burada
hatırlatmak istiyorum. Bu manada, Çanakkale’de şehadet
şerbetini içen aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor ve ruhları şad
olsun diyoruz ve yine genç Türkiye Cumhuriyeti’mizin
ön sözünün yazıldığı Çanakkale destanının bu yıl dönümü münasebetiyle de
Türkiye Cumhuriyeti devletinin ebet müddet devam edeceğini bir kez daha
hatırlatıyor, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.
Son olarak Sayın Birdal, buyurunuz.
5.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz
Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Biz de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak Çanakkale Deniz
Zaferi’nde yaşamını yitirmiş şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.
Şimdi, ben de gezdim, gerçekten orada anıt taşlarında bu
coğrafyada yaşayan halklarımızın kardeşliğini sembolize eden, her dilden, kimlikten
insan yatıyor ve birlikte kazanılmış bu zafer Kürt, Türk, Ermeni, Rum ve şimdi
bu Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıl dönümünde gerçekten bu coğrafyada yaşayan
halklarımızın kardeşliğinin, birliğinin o abidesi bize bir yol gösterici
olmalıdır. Ama ben bugünlerde görüyorum ki
yine bu coğrafyada yaşayan, farklı kimlikte olan ama Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşı olanlarımızın üzerinde yine kardeşliğimizi, birliğimizi tehdit eden
siyasi argümanlar yapılıyor ve bunu insan hakları ve
birliğimiz, kardeşliğimiz açısından doğru görmüyorum. O nedenle Çanakkale
Abidesi’nin gerçekten bizim ihtiyacımız olan birliğimizin ve kardeşliğimizin
abidesi olmasını diliyorum ve yeniden saygıyla anıyorum.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin
Demirtaş ve 19 milletvekilinin, ana dilinde eğitim
konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/627)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Anadilde eğitim yasağının, çocukların zekâ gelişimi, derslerdeki
ve sınavlardaki başarısı, anlama yeteneği, iletişim kurma yeteneği, zihinsel
dünyaları üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin bütün boyutları ile
araştırılarak, alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci,
İç Tüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Kürt vatandaşlarımız, ilkokuldan başlamak üzere, anadilleri
dışında tek resmi dil olan Türkçe ile eğitim gördükleri için, eğitim hayatları
boyunca, bütün hayatlarını olumsuz etkileyecek bir anlama zorluğu yaşarlar.
Okullarda, anadili Türkçe olan öğrenciler kendi dillerinde eğitim görürken;
anadili Kürtçe olan öğrencilere ise anadillerini unutma, anadilde konuşmama
zorunluluğu getirilmektedir.
Anayasa'nın 42. maddesinde belirtilen "'Türkçeden başka
hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri
olarak okutulamaz ve öğretilemez" ibaresi halen varlığını korurken,
anadilde eğitim hakkı talebi ile sokaklara dökülen Kürtler, suçlu sayıldı,
baskılara maruz kaldı, yüzlerce vatandaşımız bunun için tutuklandı, onlarca
öğrenci bu yüzden okuldan uzaklaştırıldı.
Dil ile zihinsel gelişim arasında sıkı bir paralellik olduğu
uzmanların görüşleri çerçevesinde ifade edilmektedir. Bebek, anne karnından
başlayıp doğduğu günden itibaren seslere karşı sürekli bir duyarlılık
içindedir. Annesinin sesini diğer seslerden ayırt etmesi gibi. Bilimsel bir
çalışma sonucunda, bebeklerin kendi dillerine ait sözleri yabancı dilden ayırt
edebildikleri tespit edilmiştir. Dolayısıyla kişi ile anadili arasındaki
duygusal ilişki, yaşam boyu sürecek kadar derin bağlarla örülmektedir. Çocuk,
okul çağına gelinceye kadar temel dil yeteneklerini kazanır. Edindiği
sözcüklerle düşünür, dış dünya ile bağlantısını sözcüklerle kurar. Yani
gelişimi ve iletişimi; anlaşması, anlaşılması bu zihinsel süreç ve de buna
aracılık eden dil ile ortaya dökülür. Okula başladığında, anadili dışında
farklı bir dile dayalı eğitim çocuğun gelişimini alt-üst ederek bocalamasına,
çevreye küsmesine, kendini önemsemeyip kendinden kaçmasına neden olur.
Dolayısıyla başarısızlık kaçınılmazdır.
Anadilde eğitim yasağı, ÖSS ve benzer sınavlarda Kürt öğrencilerin
çoğunlukta olduğu illerin alt sıralarda yer alması, olumsuz eğitim koşullarının
yanında en önemli nedenlerinden biri sayılmaktadır. Yine araştırmalar
göstermiştir ki anadili Kürtçe olan öğrencilerin, en başarısız oldukları
dersler sözel dersler olurken, sayısal derslerde bu yönlü bir zorlanma yoktur.
Sözel puan türü başarısının son sıralarda olmasının, sonradan öğrenilmiş bir
dilin sınavda kullanılmasının etkisinin olduğu göz ardı edilmemelidir. Doğuştan
itibaren öğrenilen ve sınava kadar ki bütün öğretim aşamalarında kullanılacak
anadilin, sınavlarda kullanılması durumunda özellikle sözel puan türlerinde
yaşanan sıkıntıyı azaltacağı-gidereceği pedagojik bir gerçeklik olarak
karşımızda durmaktadır.
Anadilde eğitimin önemi sadece eğitim bilimciler tarafından ortaya
konmakla da kalmaz, dünyaca genel kabul görmüş temel bir insan hakkı olarak
kayıtlara geçirilmiştir. Hükümet, dünyadaki uluslar, azınlıklar ve özellikle
Türk azınlıklar için anadilde eğitim hakkının en hararetli savunucusu
kesilirken; Türkiye'deki Kürt'lere bu hakkı tanımamak/kullandırmamak için aynı
derecede karşı bir tutum içine girmektedir. Türkiye'nin, onaylamış olduğu İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek
protokolleri, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Kişisel ve Siyasal Uluslararası
Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi gibi en
temel belgeler uyarınca anadil hakkını tanıması ve uygulamaya geçirmesi
gerekmektedir. Anadilde eğitim, çocuğun sağlıklı gelişimi açısından vazgeçilmez
öneme sahiptir.
Bu nedenlerden dolayı Hint-Avrupa Dil Ailesinin İranî Kolunun Kuzey-Batı İrani
grubuna giren; Kürtçe anlamına gelen Kurdî genel
tanımlaması ile Kurmanci başta olmak üzere Sorani, Gorani ve Zazaki (Dimilki) lehçeleri
bulunan; Türkiye, Suriye, İran, Irak ve dünyanın bir çok
yerinde 40 milyonun üzerinde insanın anadili, dünyanın en zengin, en eski
dillerinden biri olan Kürtçe üzerindeki baskıların kaldırılarak, asimilasyon
politikalarına son verilmesi; anadilde eğitim yasağının kaldırılarak devletin
bu alandaki yükümlülüğünü yerine getirmesi doğrultusunda, devlet okullarında anadilde
eğitimin önünü açacak düzenlemelerin yapılması için gerekli araştırmaları
yapacak bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını gerekli bulmaktayız.
2.- Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, toplumsal
olaylar sonucu cezaevinde bulunan çocukların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/628)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamuoyunda "taş atan çocuklar" olarak bilinen, Terörle Mücadele
Yasası mağduru çocukların yaşadıkları fiziki ve psikolojik travmalar
ile tutuklu bulundukları cezaevlerinde uğradıkları işkence ve kötü muamelenin
araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri
gereğince bir Araştırma Komisyonu'nun kurulmasını saygılarımla arz ederim.
1- Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2- Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3- Ayla Akat Ata (Batman)
4- Bengi Yıldız (Batman)
5- Akın Birdal (Diyarbakır)
6- Emine Ayna (Mardin)
7- Fatma Kurtulan (Van)
8- Hasip Kaplan (Şırnak)
9- Hamit Geylani (Hakkâri)
10- İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11- M. Nuri Yaman (Muş)
12- Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13- Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14- Osman Özçelik (Siirt)
15- Özdal Üçer (Van)
16- Pervin Buldan (Iğdır)
17- Sebahat Tuncel (İstanbul)
18- Sevahir Bayındır (Şırnak)
19- Sırrı Sakık (Muş)
20- Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Bugün Türkiye'de taş attıkları gerekçesiyle gözaltına alınan,
tutuklanan ve onlarca yıl hapis cezası ile yargılanan çocuklar adına tam bir
dram (trajedi) yaşanmaktadır.
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne imza atan Türkiye için ise, tam bir
hukuk skandalı yaşanmaktadır. Bu çocuklar dünyanın hiçbir yerinde olmayan
hukuksuz, adaletsiz ve insan haklarına aykırı yasalarla yargılanmaktadır.
Hepinizin de bildiği gibi bu yasaların başında ise, TMK gelmektedir. Geçtiğimiz
günlerde Diyarbakır Barosu bir araştırma ile ilginç sonuçlar ortaya çıkardı.
Araştırmanın sonuçlarına göre, Diyarbakır'da, 1984-1997 yıllarında DGM'lerde 2
bin 601 yargılanırken, DGM'lerin kapatılmasından sonra yerlerine kurulan Özel
Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri'nde ise sadece son dört yılda 2 bin 400 çocuğun
yargılandığı ortaya çıktı.
Daha önce Adalet Komisyonu'na havale edilen ve TMK'da
değişiklik yapılmasını öngören kanun tasarısı, bilinçli bir şekilde belirsiz
bir tarihe ertelenmiştir. Çocukların cezaevinde yaşadığı trajedi görmezden
gelinmektedir. Şu an binlerce çocuk taş attıkları ya da slogan attıkları
gerekçesiyle gözaltına alınmakta, tutuklanmakta ve yaşlarından büyük ceza istemiyle
yargılanmaktadırlar. Bu çocukların tüm bu olumsuz süreçlerde karşı karşıya
kaldıkları durumlar nedeniyle fiziksel ve psikolojik olarak sağlıkları
bozulmakta, gelişimleri engellenmektedir. Bu çocukların maruz kaldığı en büyük
sorunlardan bir tanesi de, eğitim ve öğrenimlerinden yoksun kalmalarıdır. Bu
çocukların yaşadıkları sorunların sosyolog, psikolog, pedagog gibi konusunda
uzmanların da bulunduğu kişiler tarafından derhal araştırılarak rehabilite edilmeleri gerekmektedir.
Toplumsal olaylarda gözaltına alınan çocukların, yaşlarından büyük
ceza istemi ile yargılandıkları, tutuklandıkları ve mahkum
edildikleri yetmiyormuş gibi, bir de tutuldukları cezaevlerinde işkence ve kötü
muamelelere maruz kalmaktadırlar. Adana Pozantı M Tipi Cezaevi'nde bulunan 32
çocuğa işkence ve kötü muamele yapıldığı, daha sonra da Diyarbakır Cezaevinde
bulunan çocuklara da aynı uygulamaların yapıldığı aileleri ile yaptıkları
görüşmelerin ardından ortaya çıkmıştı. Bu olayların üzerinde daha bir ay bile
geçmemişken, çocuklara yönelik hak ihlallerine bir yenisi daha eklendi. Bitlis
E Tipi Cezaevi'ndeki 26 tutuklu çocuğun kaldığı koğuşa 27 Ocak'ta arama
yapılacağı gerekçesiyle jandarma ve cezaevi idaresi tarafından baskın
düzenlendi. 5 Şubat'ta aileleriyle yaptıkları görüşmenin ardından ortaya çıkan
olay, bir insan hakları ve hukuk skandalıdır. Ailelerin anlatımlarına göre,
arama gerekçesiyle çocuklar koğuştan çıkarılmış daha sonra, jandarmanın
bulduğunu iddia ettiği sarı, kırmızı ve yeşil renkli bezin PKK bayrağı
iddiasıyla çocukları darp etmiş ve çocukları "Siz teröristsiniz. Burada
barındırmayız sizi" şeklinde tehdit etmişlerdir. Yine ailelerinin
anlatımlarına göre, çocuklardan A.N., J.A. ve Y.K.'nin vücutlarında halen darp izlerinin olduğu saptanmıştır.
Olayın ardından ise, çocuklara 15 gün boyunca tüm etkinliklerden men cezası
verilmiş, bunun üzerine de çocuklar da olayla ilgili Cezaevi Savcılığı'na suç
duyurusunda bulunmuşlardır.
Cezaevlerinde şu an tutuklu bulunan binlerce çocuğun yaşadığı
psikolojik travmaya, yenileri eklenmektedir. Küçük
yaşlarına rağmen, sırf taş ya da slogan attıkları gerekçesiyle eğitimlerinden
ve ailelerinden kopan ve demir parmaklıklarla tanışan bu çocukların gerek
gözaltına alınırken ve yargılanırken, gerekse de cezaevinde yaşadıkları
sorunların araştırılması kaçınılmaz olmuştur. Bu amaçla bir araştırma
komisyonunun kurularak, meclisin duruma el atması gerekmektedir.
3.- Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Terörle
Mücadele Kanunu’na muhalefetten dolayı tutuklu bulunan çocukların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/629)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Cezaevlerinde tutuklu bulunan çocukların işkence ve kötü muamele
yaşadıklarına dair iddiaların araştırılması için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104
ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Ülkemizde 15 ile 18 yaş arasındaki çocuklar, Terörle Mücadele
Kanunu’na muhalefetten dolayı gözaltına alınmış, kötü muamele ve işkence
görmüş, ağır ceza mahkemelerinde yargılanmış ve tutuklanmışlardır.
Türkiye'de toplumsal olaylarda gözaltına alınan ve haklarında
"slogan atmak", "taş atmak", "örgüt bayrağı önünde
durmak", "halay çekmek" iddialarıyla yaşlarından büyük ceza
istemi ile yargılanmaktadır. Kamuoyunda "TMK mağduru çocuklar" olarak
bilinen çocukların serbest bırakılmaları için çağrılar sürerken, Adana ve
birçok cezaevinde tutuklu bulunan çocuklara korkunç işkenceler uygulandığı
iddiası aileleri aracılığıyla basına ve kamuoyuna yansıtılmıştır.
Bir süreden bu yana özellikle siyasi tutuklu çocuklara
yönelik keyfi uygulamaları ile gündeme gelen Pozantı M Tipi Cezaevi'nde bulunan
32 çocuğun aileleri aracılığıyla kamuoyuna aktardığı bilgilere göre, Cezaevi
Müdürü ve gardiyanlar tarafından üzerlerine soğuk su dökülüp sonrasında plastik
su borusu ile dövüldükleri ve daha sonra da vücutlarında açılan yaralara tuz
basılarak işkenceye maruz kaldıkları iddia edilmektedir. Yine cezaevindeki işkence iddialarının yanı sıra cezaevinde iken
18 yaşını dolduran çocukların ise başka cezaevlerine gönderilmek yerine aynı
cezaevinde tek kişilik hücrelere konulduğu belirtilmektedir. Tutuklu bulunan
çocukların aileleri, çocuklarının üzerlerindeki baskıların giderek artmasından
kaygı duyduklarını ifade etmektedir.
İnsan Hakları Derneklerinin raporlarına göre, Adana Pozantı
Cezaevi başta olmak üzere Adana Kürkçüler Cezaevi ve Ceyhan M Tipi Kapalı
Cezaevlerinde infaz koruma memurları tarafından çocuklara psikolojik baskı
yapıldığı, kaba dayak uygulandığı, coplarla ağır bir şekilde dövüldüğü ve
sonrasında üzerlerine soğuk su döküldüğü ileri sürülmektedir.
Tutuklu bulunan çocukların cezaevi içerisinde işkence ve kötü
muamele görme iddialarının yanı sıra, siyasi koğuşlarda kalan çocukların
adliyeye gidiş-gelişlerinde ring aracı içerisinde fiziki ve psikolojik şiddete
maruz kaldıkları belirtilmektedir.
Tutuklu olarak bulunan çocukların Türkiye genelinde cezaevlerinde
yaşadığı kötü muamele ve işkence olayları insanlık dışı ve vahim bir hal
almıştır. Şiddetin, hakaretin ve hak gasplarının yoğun olarak yaşandığı iddia
edilen cezaevlerine ilişkin gerekli incelemeler bir an önce yapılmalı ve
olaylarla ilgisi bulunan kişilerin cezalandırılması gerekmektedir. Bugüne kadar
cezaevlerinde yaşanan bu iddialara ilişkin Mecliste bir araştırma komisyonu
kurulup gerekli incelemeler yapılmalıdır.
4.- Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’daki kadın intiharlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/630)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Özellikle son zamanlarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki
illerimizde artış gösteren kadın intiharlarının nedenlerinin araştırılması,
gereken önlem ve tedbirlerin alınması için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
2) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3) Ayla Akat Ata (Batman)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Kadına yönelik şiddetin 2009 yılında da devam etmesi kadın
intiharlarının arttığını göstermektedir. Kadın ölümlerinin ve intiharlarının
önüne geçilememesi, zamanında ve yeterli tedbirler alınmaması, kadınların töre
nedeniyle öldürülmesinin ve intihara sürüklendiğini göstermektedir. Kadın
cinayetleri, kadına yönelik şiddet, intihar, berdel, başlık parası ve zorla
evlilik gibi sorunlar giderilmedikçe devam edecektir.
Türkiye'de cinsiyete dayalı ayrımcılık ve kadına yönelik şiddetle
mücadelenin henüz devlet politikası hâline gelmemesi ve daha etkin politikalar
üretilmemesi sonucu kadınlar ölmeye ve öldürülmeye devam edecektir.
Doğu ve Güneydoğu illerimizde çok fazla görülen kadın intiharları,
bu bölgelerimizde kalıcı demokratik çözümler üretilmediği sürece şiddetlenerek
artacağı yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır. Özellikle Batman ili ile daha
görünür hâle gelen kadın intiharlarının dünya ve Türkiye ortalamasının çok
üstünde olması, bu konunun önemle üzerinde durulmasını zorunlu kılmaktadır.
Yapılan araştırmaların ortaya koyduğu; çatışmalı ortam, zorunlu göç, şiddet,
yoğun ekonomik sorunlar, insan haklarının uygulanmaması, eşitsizlikler,
sürgünler ve eğitim seviyesinin düşüklüğü gibi sebeplerin intihara yol açtığı
yönündedir.
1990'lı yıllardan itibaren günümüze kadar devam eden çatışmalı
ortam ve kırsal kesimlerde yaşayan insanlarımızın zorunlu göçe tabi
tutulmaları, diğer sebepleri de kaçınılmaz olarak yaratıp kadın intiharlarına
zemin hazırlamıştır. Bölgedeki feodal geleneklere karşı kadının toplumsal
rolünü etkinleştiren bir zihniyetin geliştirilmemesi ve erkek egemen toplum
zihniyetinde ısrar edilmesi bu ölümleri besleyen en önemli anlayış olmuştur.
Kadın ölümlerinin ortadan kaldırılması veya en aza indirilmesi için hem
sıralanan sebeplerin ortadan kaldırılması hem de mevcut erkek egemen toplum
anlayışının değiştirilmemesi, devletin konuyla ilgili ne yazık ki etkin
politikalarının olmaması sebebiyle kadın intiharlarının yoğun bir şekilde devam
ettiği görülmektedir.
Son aylarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge illerinde basına yansıyan
kadın intiharları;
13 Şubat 2010 tarihinde Muş'un Bulanık ilçesinde 14 yaşındaki
Havva Üzüm adlı genç kız, yatak odasının tavanına bağladığı iple yaşamına son
verdi.
12 Şubat 2010 tarihinde Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde 16
yaşındaki A.A. adlı genç kız köy korucusu olan babasına ait kalaşnikof
silahla intihar edip yaşamına son verdi.
10 Şubat 2010 tarihinde Urfa'nın Akçakale ilçesinde 16 yaşındaki Zülfiye Uğur adlı genç bir kız intihar edip yaşamına son
verdi.
08 Şubat 2010 tarihinde Şırnak'ın Cizre ilçesinde 20 yaşındaki 2
aylık kadın evinin tavanında asılı halde bulundu.
01 Şubat 2010 tarihinde Van'ın Özalp İlçesi'nde Yünkuşak Köyü'nde Fatma Uçan (21) adlı genç kadın intihar
ederek yaşamına son verdi.
26 Ocak 2010 tarihinde Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde, 16
yaşındaki B.Ç. adlı genç kız, silahla başına ateş ederek yaşamına son verdi.
19 Ocak 2010 tarihinde Batman'da 14 yaşındaki kız çocuğu intihar
ederek yaşamına son verdi.
14 Ocak 2010 tarihinde Siirt'in Kurtalan İlçesinde 3 çocuk annesi
Sabriye Aydoğdu (32) adlı kadın intihar ederek
yaşamına son verdi.
06 Aralık 2009 tarihinde Batman'ın Kozluk ilçesi Kumlupınar köyüne bağlı Kocabey
mezrasında oturan 22 yaşındaki H.E (22) adlı bir genç kadın intihar ederek
yaşamına son verdi.
Bölgede sıkça yaşanan ve kamuoyunda yer alan kadın intiharlarının
nedenlerinin araştırılması, gereken tedbir ve önlemlerin alınması için bir
Meclis araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Avrupa
Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri
komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
4.- Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Avrupa
Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (1/789) (S. Sayısı: 473) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan 5’inci madde kabul edilmişti.
Şimdi 6’ncı madde üzerinde görüşmelere devam ediyoruz.
6’ncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
(x) 473 S. Sayılı Basmayazı 17/3/2010 tarihli
74’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 6 ıncı maddesinin 2 inci fıkrasının
“d” bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz
Zeki Ertugay Yılmaz
Tankut Muharrem
Varlı |
Erzurum Adana Adana |
Sabahattin
Çakmakoğlu Kürşat
Atılgan |
Kayseri Adana |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinin
3. fıkrasının “Bu maddeninin uygulanmasına ilişkin
usul ve esaslar öncelikle çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir” şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren Osman Kaptan |
Malatya Tokat Antalya |
R. Kerim
Özkan Rasim
Çakır Ergün Aydoğan |
Burdur Edirne Balıkesir |
Zekeriya
Akıncı Tayfur Süner |
Ankara Antalya |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, benim de burada bir önergem
var. MHP ile CHP’nin önergelerini grup önergeleri olarak alıp işleme
koyabilirsiniz, dolayısıyla o, milletvekili önergesi değil grup önergesi olarak
verilmiş, bizim önergemize sıra gelmedi efendim. Yani gruplar ayrı ayrı önerge vermiş…
BAŞKAN – Bir dakika Sayın Genç.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
75’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
473 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
6’ncı madde üzerinde görüşmeleri yapıyorduk.
6’ncı madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 6 ncı maddesinin 2 inci fıkrasının
“d” bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Zeki Ertugay Yılmaz
Tankut Muharrem
Varlı |
Erzurum Adana Adana |
Sabahattin
Çakmakoğlu Kürşat
Atılgan |
Kayseri Adana |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinde
geçen “yönetmelik” ifadesinin “tüzük” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer
Genç Harun Öztürk Orhan
Ziya Diren |
Tunceli İzmir Tokat |
Vahap Seçer Yaşar
Ağyüz Derviş
Günday |
Mersin Gaziantep Çorum |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinin 3.
fıkrasının “Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle
çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren Osman Kaptan |
Malatya Tokat Antalya |
R. Kerim Özkan Rasim Çakır Ergün Aydoğan |
Burdur Edirne Balıkesir |
Zekeriya
Akıncı Tayfur Süner |
Ankara Antalya |
BAŞKAN – Komisyon bu son okutulan önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Son
okunana katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak efendim?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Ergün Aydoğan
konuşacaklar.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Erdoğan.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli
üyeleri; görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde verilen önerge üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum ve tasarının 6’ncı maddesi üzerinde
verdiğimiz önergemizin kabul edilmesini diliyorum.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz genetiği değiştirilmiş
organizmalar yasası çıkarılmadan yönetmelik çıkarıldı. Her zaman olduğu gibi, Hükûmetiniz bu süreci de maalesef doğru yönetemedi. Halk
tedirgin edildi. Korkuyla sebze meyve tüketimi… Maalesef, insanlar tüketemez
hâle geldi, kaygıyla yaşamını sürdürmek zorunda kaldı. Genetiği değiştirilmiş
ürünlerin insanlarda alerjilere yol açtığı, hayvan deneylerinin çok olumsuz
olduğu iddia edilmektedir. Bunlar bilimsel araştırmalar. Yine, Avusturya Tarım
ve Sağlık Bakanlığının, Viyana Üniversitesinin geçen yıl yaptığı bir çalışmada,
GDO’lu gıdalarla beslenen farelerin otuz dört nesil
sonra büyük ölçüde üreme yeteneklerini kaybettiği anlaşılmıştır.
Yine, GDO’lu bitkilerin
kullanıldığı ülkelerde, ilaç kullanımının Arjantin’de 14 kat arttığı ve GDO’lu ürünlerin verim artışının da doğru olmadığı, son
yapılan araştırmada, Hindistan’da GDO’lu pamukta
dönüm başına
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gıda güvenliği kadar
elbette toprak güvenliği ve su güvenliği de önemlidir. Yağışların bol olduğu bu
yıl, maalesef, Hükûmet, tarımı ihmal ettiği gibi
aşırı yağışlardan etkilenen çiftçiyi ve Balıkesir’i, Marmara Bölgesi’ni de yok
saymıştır. Yıl içinde üst üste aşırı yağışlar olmuş, önceki zararlar tazmin
edilmemiş, son olarak Manyas bölgesinde 7 bin dönüm ekilebilir, 5 bin dönüm
ekili arazi sular altında kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette, güvenli gıda
ürününü sağlamakla birlikte toprak ve su güvenliğini sağlamak da en temel
görevlerden birisidir. Bu yaşanan, doğal afet değildir, önlenebilir doğal
olaydır. Manyas Gölü’nde var olan drenaj çalışmamıştır, var olan dört pompadan
birisi çalışmamış, ayrıca dört pompa da maalesef yeterli değildir. Pompalar
1984 yılında kurulmuş, 1996 yılından bu yana da bakımı yapılmamıştır. Yine
burada bu afete neden olan Karadere ıslah çalışması
da 1996 yılından beri yapılmamıştır. Burada var olan eksiklik, enerji maliyeti
yüksek diye pompaların çalıştırılmadığı. Toprak güvenliğini sağlayamayan gıda
güvenliğini nasıl sağlayacak?
2009 yılı Ekim ayında Bandırma, Manyas, Gönen, Erdek selden
etkilenmiş, bu yok sayılmış, Ocak 2010’da da Manyas, Hamamlı, Kocagöl, Salur ve Akçaova sel
felaketinden zarar görmüştür. Zarar gören çiftçilerin zararı giderilmediği gibi
sular altında kalan 7 bin dönüm toprak yakın zamanda çoraklaştığında güvenli
gıda üretimini nasıl sağlayacağız?
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; güvenli gıda
öncesinde öncelikle hiçbir zaman yerine ikame edilemeyen toprak güvenliği çok
daha önemlidir. Tarımda destek çeşitlerinin artması değil, miktarının
artmasının önemli olduğu, şu anda verilen tarımda destek çeşidinin arttığı
doğru olmakla birlikte miktar olarak doğru olmadığı… Yasada öngörülmesine
rağmen gayrisafi millî hasılanın ancak yüzde yarımı verilmektedir; oysa, yasada bunun yüzde 1 olması gerektiği çok açık.
Tarımda uygulanan politikalar doğru olsaydı zaten şu anda birçok tarım ürününü
ithal etmek durumunda kalmazdık değerli arkadaşlar.
İktidar sözcüleri tarıma verilen desteğin çeşidinin arttığını
elbette söylemekle birlikte -biraz önce ifade ettiğim- şu anda tarıma verilen
desteğin yasada öngörülen miktarı kadar verilmediği çok açıktır değerli
arkadaşlar. Tabii bu iktidarın tarımı ihmal ettiğinin çok açık bir göstergesi
de geçtiğimiz günlerde Eskişehir’de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
…komisyonla yaptığımız çalışmada kaldığımız otel geçtiğimiz
dönemlerde Toprak Mahsulleri Ofisinin bir yeri, şu anda yabancı markalı bir
otel hâline dönüştürülmüş. Yine bu çalışmalarda ve bölgede yaptığımız
çalışmada, şu anda köylünün toprağa küstüğü, üretmekten vazgeçtiği ve köyünü
terk etmek zorunda kaldığını görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; tabii ki gıda güvenliğiyle
birlikte toprak güvenliğinin de önemli olduğunu söylemiştim. Elbette tohum
güvenliği de son derece önemli. Bu dönemde tohum üretme çiftlikleri maalesef
kapatıldı. Gıda güvenliği sağlanamadığı gibi güvenli tohum bulma olanağı da
maalesef kalmamıştır.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; ülkemizin
kalkınmasının en önemli yollarından birisi tarıma verilen desteğin çoğaltılması
ve tarımın kalkındırılmasıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle önergemizin kabul edilmesini diliyor,
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinde
geçen “yönetmelik” ifadesinin “tüzük” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer
Genç (Tunceli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde geçen “yönetmelik” ibaresinin
“tüzük” olarak değiştirilmesi konusunda verdiğim önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında bu kanunda çok değişik ifadeler
kullanılmış. Kullanılan ifadeleri anlamak mümkün değil. Mesela bu maddenin (2)
no.lu fıkrasında “Basitleştirilmiş işleme müracaat esnasında Bakanlık
tarafından belirlenecek diğer hususlar dışında aşağıdaki şartların karşılanması
zorunludur.” O kadar karışık bir cümle ki.
Peki, Bakanlık, belirlenecek hususlarda herhangi bir kurala riayet
etmeyecek mi? Hiç buradaki a, b, c, d diye gidenlere riayet etmeyecek mi? Böyle
yani ne yazıldığı belli olmayan, enine boyuna komisyonlarda tartışılmayan kanun
tasarıları buraya geliyor, gidiyor.
Şimdi, biliyorsunuz, Anayasa’mızda hem “yönetmelik” var hem
“tüzük” var. 115’inci maddede tüzük var, 124’üncü maddede yönetmelik var.
Tüzüğü çıkarma yetkisi Bakanlar Kuruluna aittir ve Danıştayın
denetiminden geçiyor. Yönetmelik çıkarma yetkisi de bakanlıklara aittir.
Bana göre burada çıkarılması gereken düzenleyici işlemin tüzük
olması lazım. Çünkü bu konu, gıda vatandaşı çok yakından ilgilendiren bir
konudur. Bunun enine boyuna tartışılması ve Danıştayın
denetiminden geçmesi gerekirken özellikle AKP iktidara geldiği günden bugüne
kadar hiçbir kanun teklifinde ve tasarısında, hiçbir yerde “tüzük” kelimesini
kullanmamıştır. Bu nedir biliyor musunuz? İşte, AKP İktidarının zihniyetidir.
AKP yargıdan çekiniyor, yargıya müracaatı istemiyor. Hatta Tayyip
Bey “Yargının kararları ciğerimizi kararttı.” diyor. Yani bu o kadar çok ağır
bir ifadedir ki bunu hiçbir -bırakınız o makamda olan insanların kullanması-
yargıya saygılı olan, hukuk bilgisi olan ilkokul öğrencisi bile bu lafları
kullanamaz. Ne diyor Tayyip Bey? “Danıştay gelsin, yönetsin.” diyor. Yahu sen
şimdi yürütmesin, anayasal bir sistem var. Anayasa’da her gücün, her erkin
yetkileri belirtilmiştir. Sen kim oluyorsun da…
Efendim, AKP Grup Başkan Vekili çıkıyor: “Anayasa Mahkemesi Meclis
darbesi yapmıştır.” Bu kadar ilkel, gerçekten -yani aslında hak edilmesi
gereken ifadeyi kullanmak da istemiyorum ama- bu kadar ilkel bir ifade
kullanılabilir mi? Son derece şikâyetçiler yargıdan. Peki, yani o zaman Tayyip
Bey burada oturacak, Anayasa Mahkemesi üyelerini atayacak, Hâkimler Savcılar
Kurulu üyelerini atayacak, kendisini yargılayacak hâkimleri atayacak, oh ne âlâ
memleket! Zaten milletvekillerinin 550’sini o atıyor, zaten bakanları o atıyor.
Peki, sen kimsin be kardeşim ya? Geçen gün deprem olmuştu, Tunceli’ye gittim.
Bir tane Hükûmet yetkilisi Tunceli’ye gelmemişti. Bir
baktım, Tayyip Bey’in uçağı gelmiş, Başbakanlık uçağı Türk Hava Yollarının 200
kişilik uçağından daha büyük. Ondan sonra… Yahu böyle bir israf olur mu? Bakın,
maalesef Abdullah Bey bir tarafa gidiyor, Tayyip Bey bir tarafa gidiyor, her
gün dışarıdalar. Yahu Kamerun’a gidip de Abdullah Bey ne yapacaksın kardeşim,
sen Kamerun’dan ne getireceksin? Bütün mesele israf. Bunlar
canları sıkılınca eşlerine diyorlar ki “Hadi çıkalım, bir dünya turuna
çıkalım.” Yahu, böyle bir devlet yönetilmez. Bu ne İslam’a sığar ne bu Allah’ın
kabul ettiği bir şey. Bu memlekette bu insanlar bu kadar açlık, işsizlik
altında inim inim inlerken peki sizin vicdanınız
nasıl kabul ediyor da son model uçaklarla, ondan sonra her yurt dışına
gittiklerinde en azından 25-30 tane korumalarla yine böyle bu devleti bu kadar
israfa sokuyorsunuz? Soruları soruyoruz. Maalesef, Mehmet Ali Şahin de gelmiş,
bu Hükûmeti yaptığın suiistimalleri korumak için
gönderdiğimiz soru önergelerini geri çeviriyor. Yahu, ne yapacağız arkadaşlar?
Yani biz milletvekili olarak burada çok sıkıntı içindeyiz.
Yani, bakın, benim en azından gördüğüm manzara şu: Tamam, Tayyip
Bey bir grubunu toplamış, getirmiş. Ondan sonra bir Elâzığ’ın köylerine
gidiyor, orada deprem var; Tunceli’de de var, gitmiyor, kimse gitmiyor oraya.
Yahu orası da Türkiye Cumhuriyeti devletinin memleketi değil mi, vatan değil
mi, ili değil mi? Peki, o insanlara niye gidip şey etmiyorsunuz? Ha, ancak
kendi yandaşlarının… Orada büyük bir rant kaynağı
varsa ufak tefek bazı yerlere, işte TOKİ’nin yaptığı
gibi Çemişgezek merkezinde 50 milyara ev yapar ama gider bir başka köyde 162
milyara ev yapar, büyük rant var. En azından 10 trilyon havadan cebe giren
paralar var. Bu gibi yerlere gidiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Öte tarafta, vatandaşın normal olarak hakkı
olan, hukuku olan işlerini yapamıyorlar. Bir yandan yargıdan
şikâyetçi. Efendim, diyorlar ki… Yani, böyle bir şey olur mu değerli
milletvekilleri? Bir memlekette yargıdan bu kadar şikâyet edilebilir mi? Sonra
sizin ne hukuk bilginiz var, ne hukukla ilgili şeyiniz var? Hukuk devleti nedir
bilir misiniz? Bunları bilmezsiniz. Ee, ben efendim
her şeyi yaparım, benim yaptığım… Yaptım oldu meselesi olur mu? Yani Anayasa
Mahkemesini yok sayacaksınız, Danıştayı yok
sayacaksınız. Sizin üzerine yemin ettiğiniz Anayasa’da diyor ki: İdarenin her
türlü eylem ve işlemleri yargı denetime tabidir. E, demiyor ki “Yargının
işlemleri Meclisin denetimine, Tayyip Bey’in denetimine tabidir.” Böyle bir
ibare yok. O zaman, sen bu Anayasa üzerine yemin ettiğine göre, arkadaş, bu
Anayasa’nın hükümlerine riayet etmeye çalış.
Şimdi, memlekette işsizlik almış gitmiş, insanlar aç, birbirlerini
boğazlıyor, Tayyip Bey şimdi çıkmış anayasa değişikliğini ortaya atıyor. Yahu,
sen sekiz senedir neredeydin, uykuda mıydın? Yeni mi uyandın, yani yeni mi
aklın başına geldi? Maalesef Türkiye böyle, hiç sorunlarla, halkın sorunlarıyla
ilgilenmeyen insanlar tarafından yönetiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
75’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı aranmıştı ve bulunamamıştı.Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 6 ncı maddesinin 2 nci fıkrasının “d” bendinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Zeki
Ertugay (Erzurum) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Varlı konuşacak efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle Hükûmete ve Komisyona önergemize
katıldıkları için teşekkür ediyorum.
Bu önerge, görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin 2’nci fıkrasının (d) bendi, “Genetiği
değiştirilmiş mikroorganizmaların çevreye yayılma risklerinin bulunmaması.”
diye verilmişti. Bu, Hükûmetin ve Komisyonun kabulü,
sizlerin de inşallah biraz sonra oylarıyla kabul edilecek.
Tabii, bugün, yine Türk milletinin çok önemli günlerinden bir
tanesi, 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı’nın 95’inci yıl dönümü; birçok
etkinliklerle bugün kutlanıyor.
Tabii, Çanakkale Savaşı denilince böyle birkaç kelimeyle geçmek,
birkaç kelimeyle atlamak mümkün değil. 250 bin insanımızı, kuzeyden güneye,
doğudan batıya, her bölgeden 250 bin insanımızı orada şehit vermişiz ama müstevlilerin
ülkemize sızmalarına, ülkemizi işgal etmelerine de engel olmuşuz.
Biraz önce Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç’ın
burada Çanakkale savaşlarıyla ilgili bir beyanı oldu, hiçbir milletvekilinin bu
konuda söz almadığını söyledi. Aslında dün Sayın Mustafa Kemal Cengiz,
Çanakkale Milletvekilimiz bu konuyla alakalı çok güzel bir konuşma yapmıştı.
Herhâlde Sayın Arınç Meclis gündemini takip etmemiş
olmalı ki bu konuşmayı görmemiş.
Yine, bugün 10 tane milletvekili arkadaşımız Sayın Genel Başkan
Yardımcımızla berabere Çanakkale’de bu etkinliklere katılıyorlar. Biz, tabii
Sayın Arınç’tan şunu beklerdik, bu hassasiyeti
beklerdik: Keşke Çanakkale Deniz Zaferi’ni buraya Hükûmet
olarak getirselerdi, burada konuşulsaydı, her gruba da bu konuda görüşme,
konuşma fırsatı düşmüş olsaydı, onlar da bu konuları gündeme getirseler ve
konuşsalardı çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Yine, görmek istediğimiz bir şey vardı. Hükûmetin
“açılım” deyip bir türlü adını koyamadığı konularda Sayın Arınç
göz yaşlarına mendil yetiştiremezken, bugün 250 bin
şehidimizi anarken yapmış olduğu konuşmada ne yazık ki gözleri bile nemermedi, nemerdiğini göremedik.
Biz, tabii Sayın Arınç biraz da burada ağlasın
isterdik ama gözleri bile nemermedi.
HALUK İPEK (Ankara) – Hangi konuya ağlayacaklarını söyle de ona
ağlasınlar!
MUHARREM VARLI (Devamla) – Alınganlık göstermeyin Sayın
Milletvekilim. Yani, Sayın Arınç ağlamaya çok meraklı
ama bugün, 250 bin şehitten bahsederken ne yazık ki gözleri bile nemermedi. Bizim beklentimiz buydu sadece. Onu belirtmek
istedik.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen de gülüyorsun. Gülünecek bir şey mi
var!
MUHARREM VARLI (Devamla) – Sizin lafınızın üzerine güldüm Sayın
Milletvekilim, sizin lafınızın üzerine. Elbette ki gülünecek bir şey yok.
Tabii, Çanakkale savaşları denilince, Çanakkale’yi görenler
bilirler, orada bir de Truva atı vardır, büyük bir Truva atı. Milletimizin
hafızaları tazelensin, hatıralarından silinmesin diye bu konudan da biraz
bahsetmek istiyorum.
Truva atı, bildiğiniz gibi Truva’yı içeriden fethetmek için
Yunanlıların kullandığı meşhur bir tahtadan attır. O kadar güçlü bir kale, o
kadar güçlü bir ordu karşısında bir türlü elde edilemeyen Truva’yı Truva atı
kullanılarak içeriden fethetmişlerdir. Bugün de Truva atları vardır, olmaya da
devam edecektir. Milletimizin de bunlara dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 6’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin
7. fıkrasının “maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle
çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Selçuk
Ayhan Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren |
İzmir Malatya Tokat |
Osman
Kaptan R. Kerim
Özkan Rasim
Çakır |
Antalya Burdur Edirne |
Ergün
Aydoğan Zekeriya
Akıncı |
Balıkesir Ankara |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 7 inci maddesinin 3 üncü fıkrasının üçüncü cümlesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Kayıt altına alınan GDO ve ürünlerine ilişkin belgelerin 20 yıl
süreyle saklanması zorunludur.”
Zeki Ertugay Ahmet
Orhan Şenol
Bal |
Erzurum Manisa İzmir |
Hüseyin
Yıldız M. Akif Paksoy Yılmaz
Tankut |
Antalya Kahramanmaraş Adana |
BAŞKAN – Komisyon son okunan önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Son
önergeye katılıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
GDO’lu bitkilerden
ileri gelebilecek riskler üç ana grup altında toplanmaktadır. Bunlar; insan
sağlığına etkileri; (Toksik ve alerjik etkileri,
Bakteriyel ve viral DNA’nın yenmesi, Yatay gen
geçişi) Çevreye etkileri ve Mevcut tarım sistemine etkileridir.
GDO’lu ürünlerin
yapabileceği olumsuz etkilerin tam olarak neler olacağı, ne zaman ortaya
çıkacağı gibi konular bilimin tam olarak üzerinde uzlaşamadığı konulardır. Bu
sebeple kayıt altına alınan GDO ve ürünlerine ait belgelerin en az 20 yıl
saklanması ileride karşılaşılacak olumsuzlukların değerlendirilmesinde bir veri
tabanı oluşturacak çözümü noktasında da katkı sağlayacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin
7. fıkrasının “maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle
çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu ( Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN ve KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Ayhan…
BAŞKAN – Sayın Ayhan, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nın
birinci bölüm 7’nci maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz
aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ilgili yasa, GDO’lu
ürünlerin ithalatı, güvenlikli kullanımı, denetimini kapsayan bir tasarı. Bu
konuda bilim çevrelerinin çok ciddi tartışmaları var, gerek çevreye gerek insan
sağlığına zararlarıyla ilgili oldukça önemli bulgular var, bunun ithalatını,
ekimini, kullanılmasını yasaklayan ülkeler var.
Şimdi, bunun denetimiyle ilgili elbette ki bir düzenleme
yapmaya çalışıyoruz ama bizim Adli Tıp Kurumunun bile saçma sapan hükümler verebildiği
veya Dünya Sağlık Örgütünün ilaç tröstlerinin baskısı altında kalarak domuz
gribi aşısını bizim gibi ülkelere pazarladığı bir dünyada bu güvenliği ne kadar
sağlayabiliriz, bu bizim için kuşku taşıyan bir nokta. Artı, kayıt dışı ekonominin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede ve
yolsuzlukların at koşturduğu bir ülkede bu denetimle ilgili raporların ne
şekilde oluşacağı konusunda da ciddi endişelerimiz var.
Ama her şeye karşın tarımın genel durumuna baktığımızda buna
benzer daha çok yasalar çıkaracağımızı, birçok gıda ürününün, tohumunun
ithalatını özendireceğimizi hatta Türkiye'de ekimin giderek yok edileceğini
görmek için kâhin olmaya gerek yok. Hepinizin bildiği gibi Hükûmetiniz
döneminde 2,5 milyon insan tarımda işsiz kaldı ve bugün, sadece kendi bölgemde
dolaştığımda, aynı köyden -hem Tarım Kredi Kooperatifleri Birliğine hem Ziraat
Bankasına hem TEDAŞ’a hem de Türk ortaklı yabancı
bankalara- haciz şoku yaşayan, bu nedenle kendi araçlarıyla ana yollara bile
inemeyen yurttaşlarla karşılaşıyorum. Üretici birliklerinin
durumu ortada. En son, TARİŞ İplik Fabrikası işçilerini işten çıkarmak
zorunda kaldı ve onların yasal alacaklarını bile ödeyemez pozisyona düşürüldü.
Sulak alanlarımız daraltıldı, ekili alanlarımız daraltıldı. Hububat ekimi yüzde
30 mertebesinde eksildi. Pamuk ekiminde dünya 13’üncülüğüne geriledik.
Zeytinyağında ve zeytin üretiminde dünya 5’inciliğine düştük. Giderek çiftçiyi,
üretim yapamaz, hareketsiz, karnını doyuramaz insanlar konumuna düşürmeye devam
ediyoruz. Şimdi, bu koşullarda, buna benzer daha çok yasa çıkaracağımızdan
hiçbir kuşkumuz yok. Bir an evvel kendi tarımımızı toparlamamız, üç yıldır cari
açık veren tarım konusunda ülkemizi yeniden canlandırmamız ve ülkemizi, tarımda
ihracatı artıran bir ülke konuma getirmemiz, teknolojik tarımı artırmamız
gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, ben dolaştığım köylerde, 3 kuruşa üreticiden
salatalığın çıktığına tanık oldum; 50 kuruşa mal olan ayşekadın fasulyenin
tüccara 40 kuruşa verildiğine tanık oldum; bizim Küçük Menderes bölgesinin
dağlıklarındaki kestanelerimizin altı yıldır kanserle boğuştuğuna ve hiçbir
tedbir alınamadığına tanık oldum. Tüm bu gerçeklere baktığımızda gidişatımızın
iyi olmadığını söylemek zorundayız ve bunları kabullenmek zorundayız. Yani
gerçekleri görmeyerek, farklı senaryolar üreterek, Türkiye’yi güllük
gülistanlık göstererek bir yere varmamız mümkün değil.
“Allah hepinizin sonunu hayır etsin.” diyorum. (MHP sıralarından “Amin” sesleri) Amin için de teşekkür ediyorum. Hepinize
sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. İkinci bölüm 8 ila
18’inci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy söz istemiştir.
Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve
Şehitler Günü vesilesiyle vatanı uğruna, bayrağı uğruna, milleti uğruna gözünü
kırpmadan destan yazarak, canla başla çarpışarak şehit düşen bütün
evlatlarımızı rahmetle anıyor, gazilerimiz ve yakınlarına uzun ömürler
diliyoruz.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin acilen bir biyogüvenlik
kanununa ihtiyacı olduğu bir gerçektir ve doğrudur. Bugün dünyada geliştirilen
birçok bitki çeşidinin genetik yapısında bizim bitkisel kaynaklarımızın genleri
vardır. Bu açıdan konuya yaklaştığımızda bugün bu kanun tasarısını zevkle,
şevkle tartışmamız gerekirdi, ancak karamsarız, mutlu değiliz, umutlu hiç
değiliz. Üzülerek ifade edeyim ki AKP İktidarı bu konunun öneminin farkında
bile değil.
Değerli milletvekilleri, belki bir çoğunuz
hiç hatırlamayacaktır. AKP iktidara geldiği ilk günlerde halkımız ile bir
sözleşme anlamını taşıyan Acil Eylem Planı hazırladı. Burada bir biyogüvenlik kanun tasarısı hazırlanacağı vadedilmemişti. Ancak 3 Ocak 2003 tarihinde yayınlanan Acil
Eylem Planı’nda EDP-80 kod ile “Transgenik yani GDO’lu bitkilerin üretim, tüketim ve ticareti konularını
içeren AB ile uyumlu bir yönetmelik hazırlanacaktır.” denilmekte ve bu işlemin
en geç on iki ay içinde bitirileceği belirtilmekteydi ancak bu yapılmamıştır.
Daha sonra -sanırım 2004 yılıydı- bir Ulusal Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısı hazırlandığını duyduk. Kurumların görüşleri alındı. Hepimiz, bu
önemli bir konu, kısa zamanda Meclis gündemine hemen getirilir diye bekledik
ancak hepimiz yanıldık, bu kanun tasarısı bir türlü Meclis gündemine gelmedi.
Derken, 26 Ekim 2009 tarihinde Bakanlık tarafından ani bir kararla bir
yönetmelik çıkartıldı. Kapalı kapılar ardında apar topar çıkarılan bu
yönetmelik kimseyi memnun etmedi, kamuoyunda kıyamet koptu. Çünkü daha önceki
teamüllere aykırı olarak, yönetmeliğin içeriğinin bırakın sivil toplum
örgütleriyle paylaşılmasını, Bakanlığın ilgili birimleri dahi bu yönetmelikten
bihaberdi. Hatta bazı sivil toplum örgütü başkanları, bu yönetmeliğin taslağını
ilk defa ABD Büyükelçiliğinden temin ederek inceleme fırsatı bulduklarını ifade
ettiler. Kamuoyunda, bu yönetmeliğin gündem değiştirmek amacıyla çıkarıldığı
yönünde yaygın bir kanaat oluştu. Hükûmet, insan
sağlığı ile ilgili çok önemli bir konuyu, gündemi değiştirmek için kullanmaktan
çekinmedi.
Sayın milletvekilleri, yönetmelik ile ilgili yasal süreci hepimiz
biliyoruz. Geçen süre içinde yönetmelik birkaç defa değiştirildi. Nihayet
bugün, her ne kadar 2004 yılında hazırlanan kanun tasarısından içeriği çok
farklı da olsa ve artık başından "ulusal" kelimesi de çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı Meclis gündemimize geldi.
Şimdi ben soruyorum:
1) Bu mevzuatın düzenlenmesi için neden yedi yıl beklenildi?
2) Bu beklemede, Bakanlar Kurulunda etkin görev yapan bakanların
çocuklarının GDO'lu ürün ithalatı yapmalarının etkisi
var mıdır?
3) Geçen bu yedi yıllık süre içinde bazı bakanların ve üst
makamların çocuklarının alışveriş merkezlerinde GDO’lu
mısırları bardak bardak satarken herhangi bir tedbir
alınmış mıdır? Bu GDO’lu ürünleri, bu ürünlerin
tehlikesinden habersiz bir şekilde halkımıza, çocuklarımıza satıp yedirenlerin
vicdanları rahat mıdır? Bu sayın büyüklerimizin çocukları, eğer bu yasa 2004
yılında çıkarılmış olsaydı bardak mısır işine girerler miydi?
4) 2004 yılından beri Biyogüvenlik Kanun
Tasarısı hazırken, bu kanun tasarısını Meclise getirmek yerine, ani bir
kararla, 26 Ekim 2009 tarihinde bir yönetmelikle düzenleme niçin yapıldı? Bu
ani düzenlemede, gündemi değiştirme yanında, AKP içinde Başbakanla arası açılan
ve Başbakanı kızdıran bir eski bakana ve üst makama ders vermek amacı var
mıdır? Çıkarılan bu yönetmelikle, artan soya fiyatlarıyla kimler köşeyi
dönmüştür?
Sayın milletvekilleri, bu soruları daha da artırmak mümkündür. Biyogüvenlik kanunuyla ilgili süreç kötü yönetilmiştir. Hükûmet, birçok konuda olduğu gibi bu kanun tasarısını da
bir rant ve hesaplaşma vasıtası olarak görmüştür. Bu
yaklaşımlar yanlıştır. Zaten yasa tasarısı da, ülkemizin sahip olduğu zengin biyoçeşitliliğimizi, insan ve çevre sağlığımızı korumaktan
uzaktır. Tasarı, biyogüvenlik kanunu olmaktan çıkıp
bir GDO’lu ürünler mevzuatına dönüşmüştür.
Sayın milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, biyoteknoloji
baş döndürücü bir hızla gelişmektedir. Ülkemiz bu gelişmelere yabancı kalamaz,
kalmamalıdır da. Yine hepimizin bildiği gibi, özellikle bitkisel biyoçeşitlilik bakımından ülkemiz çok zengindir. Her türlü
stres koşullarına dayanıklı onlarca bitki türümüz vardır. GDO teknolojisinde
şimdiye kadar kullanılan genler daha çok bakteri kökenlidir. Hâlbuki ülkemizde
yetişen bazı bitki türlerinin sahip olduğu genler ile modern teknoloji
yöntemleri kullanılarak hastalık ve zararlılara dayanıklı yeni çeşitler geliştirmemiz
mümkündür. Bu bitki türlerinin sahip olduğu genler üzerinde çalışmayı ve
onlardan faydalanmamızı bekliyorlar. Diğer yandan biz ülke olarak gerek
tohumluk için gerekse bitki hastalık ve zararlıları için kullandığımız zirai
mücadele ilaçlarına her yıl binlerce dolar ödüyoruz. Kültürel tedbirler için
yaptığımız harcamalar ayrı bir maliyet. Hâlbuki, sahip
olduğumuz bu zengin kaynağı ve modern biyoteknolojiyi
kullanarak olumsuz toprak ve iklim koşullarına dayanıklı çeşitler geliştirmemiz
mümkündür.
Her ne kadar İktidar bunun farkında değilse de bu çalışmaları
yapacak kalite ve kapasitede insan kaynağımız ve altyapımız vardır. Bütün
mesele organizasyon ve bütçedir. Bu yasa tasarısı ile biz bu düzenlemelerin
yapılmasını beklerdik. Bu yasa tasarısının amacı, mevcut biyolojik
kaynaklarımızı korumak, sahiplenmek, geliştirmek, yönetmek ve onları
insanımızın faydasına kullanılabilir hâle getirmek olmalı idi. Bu
yapılmamıştır. Mevcut yasa tasarısı ile biyolojik kaynaklarımızı korumak belki
mümkün olabilecektir ancak modern biyoteknolojiyi
kullanarak yeni çeşitler geliştirmemiz bu tasarının kanunlaşmasından sonra daha
da zor olacaktır. Biz Hükûmeti defalarca uyarmamıza
rağmen önerilerimizi kabul etmemiştir. Bundan sonra üniversitelerimizin,
araştırma kuruluşlarımızın dışarıdan araştırma materyali temini daha zor
olacaktır. Bu yasa tasarısı, söz konusu bu araştırma kuruluşlarımız için ilave
bir kaynak da yaratmadığı gibi yeni bir düzenleme ve organizasyon da
oluşturmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, biraz da tarımın genel durumuna değinmek
istiyorum. Burada Sayın Bakanı ve İktidar sözcülerini dinledik. Elbette
yaptıklarını anlatacaklar. Bunları yadırgamıyoruz. Burada tarımda yapılanları
yeterli bulmayan İktidara mensup milletvekillerinin varlığını da biliyorum. Tarım
can çekişiyor. Köyler boşalıyor. Çiftçilerimiz üretimden kopuyor. Ama siz öyle
abartılı rakamlar veriyorsunuz ki mevcut durum ile çizdiğiniz resim arasındaki
tenakuzu anlamakta zorluk çekiyoruz.
Sayın milletvekilleri, 2002 yılı sizin miladınız oldu ya, bende
2002 ile 2008 yılı destekleme rakamları… Ki 2002 yılı için Bakanlığın üç ayrı
yayınında üç ayrı rakam var: Birinde 1,8 milyar TL (bu, 2008 yılı Bakanlık
Faaliyet Raporu’nda), birinde 2,8 milyar TL (bu, 2004 yılı Tarım Şûrası’nda),
birinde ise 3,1 milyar TL (2005 yılı Bakanlık Faaliyet Raporu’nda). Doğal
olarak Sayın Bakan en küçük rakamı kullanıyor. Ben, Bakanlığın rakamlarını
değil, Ziraat Odalarının rakamını kullanarak size bir oran vereyim, siz de
gidin kontrol edin hangisi doğru.
Biz 2002 yılında 2,28 milyar TL destek vermişiz. Siz 2008 yılında
5,4 milyar TL destek vermişsiniz. Diyeceksiniz ki: “Sizin 2 katınızdan fazla
destek vermişiz.” Çıkıp övüneceksiniz. Hakkınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bir de
konuya çiftçinin alım gücü açısından bakalım: 2002 yılında bir çiftçimiz,
Değerli milletvekilleri, bu kanun da dâhil birçok mevzuatı AB'ye
uydurmaya çalışıyoruz. Gelin, tarım politikalarında da AB'yi örnek alalım. AB
yıllarca tarımını destekledi. Üretim çok arttı. Sonra üretimi kısmak için
destekleri yönlendirdiler. Zamanı geldi, tarımla uğraşan sayısı çok düştü.
Şimdi gençleri çiftçilik yapmaları için destekliyorlar. Bunlar bizim önümüzde örnek.
Buradan ders alalım. Çiftçimiz tarımdan kaçıyor. Yakın gelecekte çiftçilik
yapacak insanı bulamayacağız. Gelin, gerçek anlamda ve ciddi desteklemeleri
yapalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Bağlıyorum.
Köylülerimizi, çiftçilerimizi doğdukları yerlerden koparmayalım,
doğdukları yerde doyuralım diyor, yasanın ülkemize hayırlı uğurlu olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Paksoy.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Kerim
Özkan.
Buyurunuz Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Biyogüvenlik Kanun
Tasarısı’nın ikinci bölümünde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biyogüvenlik denince akla
gıdalar geliyor, yani önce insan geliyor, önce ahlak geliyor. Niçin önce insan?
Çünkü bütün doğa insanlar için yaratılmış (hayvanlar, bitkiler) ve bu
insanların sağlıklı gıdayla beslenmesi gerekiyor. Bu sağlıklı gıda nasıl
olmalı? Ahlaklı olmalı. Hile olmamalı. Genetiği değiştirilmemeli. Doğal
yapısıyla insanlarla buluşturulmalı. Onun için önce insan, önce ahlak diyoruz
değerli arkadaşlarım.
Hayvanlarımızın kullandığı değerler var, yemler var. Bunlar nedir?
Kaba yemdir, konsantre yemlerdir. Bunları kimler,
nasıl kullanır? Bunları, keçi, koyun, inek, balık ve kanatlılar… Bunların nasıl
olması gerekir? Bunların, gerçekten bu hayvanlar için sağlıklı olması ve
onların genlerinde de bir değişim yapmaması gerekir. Onun için GDO’lu gıdalara karşı olduğumuzu belirtiyoruz. Çünkü onlar
kimler için vardır? İnsanlar için.
Yine, insanlar için gerekli olan gıdalar, nedir bunlar? Bunlar
mantardan başlar, sebze ve meyveler, et ve süt ürünleri, balık ve deniz
ürünleri, yani, su ürünleri. Sebze ve meyveler deyince akla, maruldan tutun,
patlıcandan tutun, domatesten, biberden, fasulyeden tüm aldığımız gıdalar akla
gelir. Bunlar ülkemizde nasıl üretiliyor? Hibrit ve
seleksiyon usulü. O atalarımızın yaptığı, çıkınlarında sakladığı geleneksel
tohum yöntemleriyle ve hibrit yöntemleriyle. Bunlarda
GDO ile ilgili bir sıkıntı var mı? Hayır, yok ülkemizde ama dikkat çekiyoruz,
çünkü diğer ülkelerde var, bizim de ülkemize gelmemesini diliyoruz çünkü
hakkında çok büyük dedikodular var. Daha bilimsel olarak, bunların insanlarda
ne gibi hastalıklar yapacağı, neler yapacağı, gelecekte nelerle karşılaşacağımız
henüz netleşmiş değil. Onun için, biz, hem Bakanlığımızı uyarıyoruz hem
üreticilerimizi ve tüketicilerimizi uyarıyoruz, dikkat çekiyoruz.
Bu ürünlerden, bizim kullandığımız ürünlerden nede GDO var? Yani
genetiği değiştirilmiş organizmalar neler? Soya, mısır, kanola,
pamuk. Bunlar ülkemizde yetiştiriliyor mu? Hayır, yetiştirilmiyor. Kullanılıyor
mu? Kullanılıyor. Niçin kullanılıyor? Gerekli arz-talep dengesini hâlâ
sağlayamadığımız için. Ülkemizde yeterli kaynağımız, elektriğimiz, suyumuz,
toprağımız, tarlamız olmasına rağmen, arz-talep dengesini sağlayamadığımız için
soya üretimimiz yeterli değil, mısır üretimimiz yeterli değil, kanola üretimimiz yeterli değil. Bundan dolayı Amerika’dan,
Arjantin’den, Brezilya’dan bu ürünleri almak ve üreticilerimize,
tüketicilerimize kullandırmak zorunda kalıyoruz. Ne yapmamız gerekiyor? Kontrol
altına almamız gerekiyor. Şu andaki yasayla bunların kontrol altına alındığını
söylüyoruz ama acil görevimiz ne olmalı? Bu ülkede gerçekten GDO’suz, doğal kanolayla,
pamukla, soyayla, mısırla üreticimizi buluşturmak ana hedefimiz olmalı.
Bunun için ne yapmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım? Bunun için
bu ülkede kesinlikle elektrikte, mazotta ve -suyla buluşuyor biliyorsunuz-
gübrede KDV’yi yüzde 18’den 1’e çekmemiz gerekiyor. Bunu çekmediğimiz sürece
üreticimiz bunları pahalıya mal ediyor. Onun için, arz-talep dengesi
bozulduğundan dolayı ithalat zorunlu hâle geliyor. Bu ithalatı kesmemiz gerekiyor.
Ancak üreticinin kullandığı mazotu, gübreyi ve mazottaki ÖTV’yi
almadığımız sürece bu üretici bunları ucuza mal edecektir ve GDO’lu ürünleri kullanmama durumunda kalacaktır.
Tarıma destek nasıl, üretime ve ürüne destek? Tarımsal
amaçlı sulamada elektriği daha ucuza vermek. Amaç, kendi ihtiyacımız
olan pamuğu, kanolayı, soyayı, mısırı daha ucuza mal
edip tüketicimizin etini, sütünü, yumurtasını, yaş meyve ve sebzesini daha
ucuza mal ettirmek. Bunun sonucu dışarının muzunu değil, yerli golden elmamızı
yemek, dışarının bademini değil, yerli bademimizi yemek, dışarının karpuzunu
değil, elmasını değil, yerli ürünlerimizi kullanmak daha ucuz olduğu için daha
yeterli olacaktır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten bir atasözü vardır: “Bağı bellemesini
bilmeyen âşık, üzümün kıymetini bilmez.” Yani bağı bellemesini bilmeyen, o
bağda çalışmamış, o üzümü budamamış, o tarlada ter dökmemiş insan üzümün
kıymetini anlamaz. Bugün çiftçi bir çilkim düşürse
tarlasında, o çilkimi alır, besmeleyi çeker ağzına
atar. Ama o eziyeti görmeyen insanlar, üzüm değil, ekmeği çiğneyerek geçer.
Çünkü onun nasıl yetiştirildiğini, nasıl emekle, o emeklerin nelere
katıldığını, nasıl emek emek tarladan sofraya
getirildiğini bilmez.
Bu yasanın ana amaçlarından biri de, çiftlikten çatala gıda
güvenliğini sağlamak değerli arkadaşlarım. Burada veteriner hekimler görev
alıyor, gıda mühendisleri görev alıyor, ziraat mühendisleri görev alıyor. Bu
gıda güvenliği konusunda onların gerçekten Bakanlık kontrolü altında düzgün bir
şekilde çalıştırılması, laboratuvarlarının, laboratuvar olanaklarının sağlanması gerekmektedir.
Sağlıklı ürün diyoruz. Sağlıklı ürünlerin arasında eti, sütü,
yumurtayı saydık. Bakın bugün ülkemizde ette bir spekülasyon…
Et fiyatları üretici lehine bir trend gösterdi ancak
tüketici şu anda mağdur oldu. Üretici de şunu söylüyor: “Bu fiyatlarda
sürdürülebilir bir hayvancılık yapabilir miyim, sürdürülebilir besi
bağlayabilir miyim?” Çünkü önünü görmüyor. Bizim devlet olarak üreticiye
güvence vermemiz gerekiyor. Güvence… Benim üretim maliyetim, fiyatım şu. Bunun
altına düştüğü zaman “Ben devlet olarak hem sütte hem ette hem de yumurtada
sübvanse uygulayacağım.” deme zorunluluğumuz vardır. Bunu yapmadığımız için
bugün tüketici 30 YTL’den et yemek zorunda kalıyor.
Sütün şu anda fiyatlarında bir yükseliş sergilendi ama
sürdürülebilir değil. Fiyatlarda yine aşağıya doğru bir çekme eğilimi
şekillendi. Bu konuda, örneğin sütün üretim maliyeti 70 kuruşsa, şu anda 85
kuruşla süt alım fiyatları var, 1 liraya kadar süt satılabiliyor. Burada biz
Tarım Bakanlığı olarak, sütün üretim maliyeti 60 kuruş “Ne olursa olsun ben 80
kuruşa sütü alıyorum.” taahhüdünü yapmak zorundayız. Bunu yapmadığımız sürece,
geçen dönemde yaşadığımız gibi süt hayvanları kesime gidiyor değerli arkadaşlarım.
Bakın, şu anda ülke genelinde, Burdur’umuzun Bucak’ında
Tefenni’sinde, Antalya’mızın Korkuteli’nde Elmalı’sında, Denizli’nin
Çivril’inde, Isparta’nın Gelendost’unda Eğirdir’inde
soğuk hava depoları, değerli arkadaşlarım, elmayla dolu, elma çürümeye terk
edildi. Vatandaş Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Erzurum’da, Kars’ta,
Hakkâri’de elmayla buluşamıyor, ama bu elma üretim merkezlerinde soğuk hava
depoları elmayla dolu, kasası 5 lira, ama büyük kentlerde bunu kilosu 2 liraya
2,5 liraya alamıyorsunuz. Bu elmanın mutlaka tüketiciyle buluşturulması
gerekiyor.
Dünyanın üçüncü büyük tohum bankası kuruldu ülkemizde. Defalarca
söyledik, dedik ki: Türkiye’nin kurtuluşu doğal üretimden değerli arkadaşlarım.
Bizim Brezilya’yla, Amerika’yla, Arjantin’le… Tarım alanları büyük, tarım
alanları geniş, artık bizim gibi 5 dönümde, 10 dönümde çiftçilik yapmıyor, 100
dönümlerde, 200 dönümlerde, bin dönümlerde çiftçilik yapıyor, onlarla rekabet
etme şansımız yok. Bizim doğal üretime, doğal kaynaklara dönmemiz gerekiyor. Dünya
buna mutlaka ve mutlaka dönecektir. Onun için bizim tohum bankasının
kurulmasını gerçekten kutluyoruz, ancak bu tohumun bankada olması yeterli
değil. Bu tohumun toprakla, çiftçiyle, suyla buluşması ve üretime dönmesi
gerekiyor. Bu tohumu üretime döndüremediğiniz zaman, o tohum bankalarında
tohumun bekletilmesinin, tohumun o bankalarda saklanmasının da bir anlamı yok,
mutlaka ve mutlaka toprakla buluşması gerekiyor, suyla buluşması gerekiyor,
çiftçiyle buluşması gerekiyor, bunun sonucunda da tüketiciyle buluşması
gerekiyor. Bu konuda uluslararası şirketler, değerli arkadaşlarım, bir çıkın
domates tohumuna bir bilgisayar hediye ediyor. Düşünün, onlar bu doğallığın
kıymetini biliyor. Bir çıkın, bir kese domates tohumuna, biber tohumuna, acur
tohumuna, salatalık tohumuna bir bilgisayar veriyor. Neden? Çünkü o gen
kaynakları korunmuş, o doğal, o her şeyiyle, kokusuyla, tadıyla, rengiyle
gerçekten o bitkinin, o meyvenin özelliklerini taşıyor, o tadı taşıyor, o
lezzeti taşıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bizim bu dünyaya ülkemizde
yapacağımız en önemli şey, en önemli katkı, organik tarıma, organik ürüne sahip
çıkıyor olmaktır. Buna sahip çıktığımız sürece Türkiye tarımı da Türkiye
üreticisi de gerçekten hem ekonomik olarak parayla buluşacaktır hem de ülkemiz
dünya ülkeleri arasında tarım ve hayvancılıkta, su ürünlerinde, balıkçılıkta
lider ülke olma konumunu sürdürecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili
Akın Birdal.
Buyurunuz Sayın Birdal.
BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Barış
ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Şimdi tabii, ekonomik bir alanın boyutunu burada konuşuyoruz ama
öncelikle ekonomiyi demokrasiyle ilişkilendirmeden ve güncel demokratik
sorunlara değinmeden bu yasadan da beklenen elde edilemez. İzninizle, ben
güncel birkaç konuyu sizinle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, bir yandan demokratikleşme adına, işte, örneğin bugün
Anayasa Komisyonunda Hükûmetçe getirilen bir yasa
teklifi üzerinde görüşüldü, Adalet Komisyonunda Terörle Mücadele Yasası
üzerinde, taş atan, slogan atan çocukların durumu üzerine görüşüldü ve bir alt
komisyon oluşturuldu. Öte yandan, ayrımcılığa karşı eşitlik kurumu, bir kurum
oluşturulması gündemde, ama öte yandan da, bakıyorsunuz, tam bunun karşıtı
uygulamalar ve söylemler oluyor. Örneğin, Sayın Başbakanın, hangi ruh hâliyle
ve saikle söylediyse, işte bu Ermeni meselesine
ilişkin alınan kararlara dair “Bizi kızdırmayın, 100 bin kaçak Ermeni var, kapı
dışarı ederiz…”
Şimdi, değerli milletvekilleri, gerçekten bu talihsiz konuşma
nasıl açıklanır? Şimdi bir yandan ayrımcılığa karşı olduğumuzu söyleyeceğiz ve
insanın insan olmaktan kaynaklanan devredilmez, vazgeçilmez hak ve özgürlüklerini
böyle bir hukuk bütünlüğü içinde savunacağız ve insanlık ailesinde itibarlı
yerimizi alacağımızı söyleyeceğiz, vesayetçi bir rejimden kurtulmak gerektiğini
söyleyeceğiz hem de ayrımcı, gerçekten -yine yineliyorum- talihsiz bir söyleme
tanık oluyoruz. Ne demek yani şimdi “100 bin Ermeni’yi kapı dışarı ederiz…”
1915’in ayıbını hep birlikte silmeye çalışırken şimdi yeni bir ayıp işliyoruz.
Şimdi bunu nasıl açıklayacağız? Örneğin insan hakları açısından uluslararası
platformlarda gerçekten buna açıklık getirilmesi gerekir. Kaldı
ki, 100 bin değil yani şimdi kayıtlı örneğin 6 bin küsur kişi -girenler belli-
ve kayıtsız da olduğu kabul edilse en fazla 10 ile 15 bin göçmen Ermeni olduğu
tespit edilmiş ve bunların yüzde 90’ı üniversite mezunu, yüzde 72’si gerçekten,
kolay, emek yoğun işlerde, hizmet sektöründe çalışıyorlar; hasta bakıcılığı
evde, tezgâhtar ve benzeri şeyler. Şimdi, peki, bize de dönüp derlerse
ki yarın bu siyasi polemiklerden ötürü “Avrupa’da
bulunan 3,5 milyon Türkiyeliyi kapı dışarı ederiz…”
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ne alakası var? Kaçak onlar.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Neden? Biz de de,
bizden de, bizde de var.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aynı şey değil…
AKIN BİRDAL (Devamla) – Şimdi, kaçak maçak,
bakın…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yasal olarak çalışan işçilerle nasıl
aynı kefeye koyarsınız?
AKIN BİRDAL (Devamla) – Bakın, şimdi, kaçak falan meselesi değil.
İzin verin…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kaçakları söylüyor…
AKIN BİRDAL (Devamla) – Şimdi, bakın, uluslararası hukuk var. “Kaçak”
ya da “göçmen” ya da “mülteci” diye adlandıramazsınız.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yasalara aykırı bir şekilde
çalışıyorlar. Onu aynı kefeye koyabilir misiniz? Aynı hassasiyeti Ermeni diasporası için niye göstermiyorsunuz?
AKIN BİRDAL (Devamla) – İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin
14’üncü maddesiyle başlayan ve daha sonra da sığınma ve uyrukluk hakkıyla
güvence altına alınmış haklar var. Herkesin sığınma hakkı vardır, bunu nasıl
reddediyorsunuz? İşinize geldiği zaman “insan hakları”, gelmediği zaman “kaçak”
diyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Peki, bu milletin tarihine küfretme
hakkı var mı? Bu millete haksız bir şekilde soykırım iddiasında bulunma hakkı
var mı? Bunları niye söylemiyorsunuz? Ermeni diasporasını
niye eleştirmiyorsunuz?
AKIN BİRDAL (Devamla) – Hayır, şimdi bunlar emekçi insanlar, iş ve
ekmek için gelmişler. Tarihsel birtakım konukseverliğimizden sırası geldiği
zaman söz ediyoruz. Niye bunu reddediyoruz? Evet, bunu bence belki burada
tartışmaktan imtina edebilirsiniz ama kendi grup toplantınızda bunu
tartışabilirsiniz ve bunu yanlış yaptığınızı söyleyebilirsiniz.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Kürsüde kayda geçirmeyin bunu, yanlış olur.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Peki, geçirmeyelim ama siz kendi aranızda
tartışın o zaman, bunu lütfen açıklayın.
Şimdi, arkadaşlar, bakın, 1964’te de yine öyle bir tehcir yaşandı
ve gerçekten şimdi Türkiye Cumhuriyeti dönemine girerken 300 bin Ermeni vardı,
şimdi sayıları 50 bin; Rum, yine Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, şimdi sayılarına
bakın; bunlar olmaz. O nedenle, insan hakları derken, gerçekten, çoğunluğa
karşı azınlığın haklarını korumak ve gözetmek demokratlığın ilk adımıdır ve
demokrasinin de olmazsa olmazıdır. Yoksa siz istediğiniz kadar insan
haklarından, özgürlüklerden söz edin.
Şimdi, örneğin bu kültür, bu anlayış ne yazık ki hayatın,
Türkiye’nin her alanına yansıyor. Bakın şimdi iki gündür tanık olduğumuz
şeylere. Örneğin öğrencinin birini arkadaşlarının sıra dayağından geçiriyor
öğretmen; öğrenci duruyor ve tokatlıyor bütün arkadaşları. Dün yine İstanbul’da
Büyükçekmece Mehmetçik Lisesinde 200 öğrenci –ki, bu Tekel işçilerinin
sorunları bir demokrasi sorunu değil mi, bir hak sorunu değil mi?- ve ne kadar
anlamlı, öğrenciler, Tekel işçilerine dayanışma duygusuyla slogan atıyorlar ve
destek veriyorlar.
CELAL ERBAY (Düzce) – Ne alakası var?
AKIN BİRDAL (Devamla) – Bakın, izin verin, ne alakasının olduğunu
söyleyeceğim. Dün 24 öğrencinin okuldan çıkmasına karar verildi, tasdikname
verildi. Şimdi sizin Sayın Millî Eğitim Bakanı derhâl bunu durdurmaya muktedir
değil mi? Ne alakası olacak? Demokrasiyi konuşuyoruz burada. Olur mu? İnsan
haklarını konuşuyoruz ve 24 çocuk… Gerçekten bir demokrasi, bir dayanışma, bir
emek bilincini bu kadar ağır cezalandırıyoruz. Şimdi bunları burada
konuşmayacak mıyız?
Değerli milletvekilleri, belki dikkatinizi çekiyor ya da
gazetelerde sabahleyin okuyup akşama -o gün- unutuyoruz. Bu son günlerde,
özellikle son aylarda sıkça, kışladaki intiharlar… Bugün Meclis araştırma
komisyonunun oluşturulması için BDP adına bir öneri verdik: Bölgemizdeki
intiharlar… Ve bugün de Erzincan Üniversitesi Rektörünün intihar ettiğini
öğreniyoruz. Şimdi, bu son günlerde, bu yoğunlaşan intihar olayları bize bir
şeyleri düşündürmesi gerekmez mi? Örneğin, biz son günlerde, son aylarda, son
bir yıldaki sayısını da çıkardık, Sayın Başbakana soru önergesi verdik:
Kışladaki intiharlar… Son bir yıldır kaç kişi intihar etmiştir, er, erbaş ve
rütbeli? Ve Sayın Başbakan adına Millî Savunma Bakanlığından yanıt geldi:
“Devlet sırrı gerekçesiyle açıklayamayacağız.” Şimdi, bunun neresi devlet sırrı
ya da neyin devlet sırrı olup olmadığına kim karar verecek? İç Tüzük’ün ilgili
maddesi var ve bunu değiştiririz, her şeyi konuşabiliriz. Örneğin, gerçekten bu
askerler neden intihar ediyorlar? Daha önce intihar etmek için yeri,
arkadaşlar, devrimci demokratik muhalefette hep öğrenciler, emekçiler, işçiler
karakolları seçerlerdi intihar için. Öyle denilirdi, işkenceyle öldürülürdü ve
sonra da “İntihar etti.” denilir, ailesine teslim edilirdi. Şimdi de kışlalar
intihar yeri olarak seçilmeye başlandı. Bunun anlamı nedir? Bu bizi
ilgilendirmiyor mu, Parlamentoyu? Ve neden intihar ediyor insanlar gerçekten?
Örneğin, son günlerdeki rütbeli subaylar neden intihar ediyorlar? Bunu, Millî
Savunma Bakanının gelip burada açıklaması gerekmez mi? Ki, biz bu konuda da
yine bir Meclis araştırma önergesi veriyoruz ve gerçekten, bu tartışılsın.
Örneğin, sayın milletvekilleri, yine dikkatinize sunup bir şeyi
paylaşmak istiyorum, okuyorsunuz siz de. Elbette ki, biz kamu adına burada
görev yapıyoruz. Örneğin, 28 Şubat döneminin patronları, gazete patronlarının
itiraflarını okuyorsunuz değil mi? Gazete patronlarının genel yayın
yönetmenleriyle olan ilişkilerini okuyorsunuz ve izliyorsunuz. Peki, biz bunu
herhangi bir sıradan yurttaş gibi okuyup geçecek miyiz, yoksa ona parmak basıp,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu yüce Meclisin çatısı altına getirip bunu
tartışacak mıyız ya da tartışmayacak mıyız? Onu da getiriyoruz, yüksek
kurulumuza getireceğiz. Gerçekten ibretle izliyoruz şimdi 28 Şubat döneminin
medya patronlarının 28 Şubat süreciyle ilişkilenmesini, patronların genel yayın
yönetmenleriyle ilişkilerini ve nasıl bir andıçlı
demokrasiyi bize reva gördüklerini. Bunları konuşup tartışmayacak mıyız? Ve
yeniden medyanın kendisini sorgulamasına, yüzleşmesine… Biz bu zemini burada
tartışıp onlara böyle bir zemini gerçekten fırsat yaratmayacak mıyız? Yoksa, böyle, onlar yönetmeye mi kalkışacaklar? O nedenle,
arkadaşlar, bunların da görüşülmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Ve gerçekten dün Yüksekova’da, yüz binlerce insan katıldı,
barışçıl bir toplantı “nevroz” kutlandı. Orta Doğu halklarımızın barış ve
kardeşlik günü olarak UNESCO da kabul etti bunu ve bunu da yüksek kurulunuza,
21 Martın “Nevroz” günü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözleriniz tamamlayınız.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.
…barış ve kardeşlik günü olarak tatil günü kabul edilmesi yolunda
da bir yasa teklifimiz olacak. Yüce kurulunuzun da bunu değerlendireceğini
umuyorum ve Biyogüvenlik Yasa Tasarısı da böyle bir
demokrasi perspektifi içinde ele alınırsa da en iyi şekilde sonuçlanacağını
düşünüyorum. Hepinizi bu umutla saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.
Şahsı adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biyogüvenlik yasası, insan
sağlığıyla da çok yakından ilgili, ülkemizin tarımıyla çok yakından ilgili, geç
kalmış, çok da gerekli bir yasayı çıkartıyoruz. Bu yasaya Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak alt komisyonda, Komisyonda çok yoğun katkılar verdik; çok
yeterli bulmadık, birtakım önergelerle bazı hususların kabul edilmesini istedik.
Sayın Bakan birkaç hususu kabul etti -önergeler geçiyor- bunu da teşekkürle
karşılıyorum. Ancak gerçekten önemini tekrar vurgulamak istiyorum.
Biyogüvenlik yasası, bugüne
kadar çıkartılması gereken, özellikle günümüz dünyasında verimliliğin,
maliyetin çok önemli olduğu bir süreçte verimliliği artan ve bazı konularda biyogüvenlik üzerinden, genetik kodlar üzerinden alınan
tedbirlerle oluşturulan bu sürecin güvenliğini, kontrolünü temin etmemiz
gerekiyordu. Bu noktada uygulama sürecinde de çıkacak birtakım eksiklikleri
ileri zaman içerisinde yeniden değerlendirerek tamamlamak kaydıyla bu yasanın
ülkemize, insanımıza, tarımımıza hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyor,
emeği geçen tüm arkadaşlarımıza da teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Şahsı adına İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız.
Buyurunuz Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, 18 Martta Çanakkale Savaşı’nda bu ülke
için şehit olanları ve gazilerimizi rahmetle, şükranla, minnetle anıyorum.
Gündem dışı konuşmalara cevap verirken, Meclisin açılışında,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
“Kimse bu konuda konuşmadı, ben Çanakkale konusunda Hükûmet
adına konuşmak üzere söz aldım.” dediğinde Mustafa Kemal’den hiç bahsetmediğine
bir arkadaşımız değinmişti, ben de kayıtlara geçmesi için bunu tekrar
vurguluyorum. On beş dakikalık konuşma süresince, Mustafa Kemal’in tarih
sayfasına çıktığı ve “Anafartalar Kahramanı” olarak nitelendirildiği bu
savaşta, adından hiç bahsedilmemiş olmasını esefle karşılıyorum.
Ayrıca, bu savaşta henüz tıp fakültesinin 1’inci sınıfında olan,
1915’te İstanbul Darülfünun Tıp Fakültesinin 1’inci sınıfında olan bütün doktor
adayları, hekim adayları Çanakkale’de tümüyle kaybedilmişti, onları rahmetle
anıyorum. 1921 senesinde İstanbul Tıp Fakültesi hiç mezun verememişti. Daha
sonra, Atatürk, Çanakkale’ye gittiğinde “Biz burada Darülfünunu gömdük.”
cümlesini kullanmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu Tasarı Sağlık Komisyonuna görüşmelerden bir
gün evvel akşamüzeri geldi, ertesi gün sabah 10.00’da toplanıldı. O sıralarda
da, ocak ayının ortalarında da Genel Kurulda Tam Gün Yasası görüşmeleri devam
etmekteydi. Onun için, bu, Sağlık Komisyonunda yeterli olarak tartışılmadı,
diğer tasarılarda da olduğu gibi alelacele geldi, yeterli olarak tartışılmadı,
bunu da değerlendirmenize sunuyorum.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar, yani GDO’lu
ürünler, doğal yollarla asla oluşmayacak, bitkisel ya da hayvansal
mutasyonlarla genetiği değiştirilmiş organizmalardır yani laboratuvar
ortamında değiştirilen ürünlerdir. Bir başka deyişle, GDO’lu
ürünler, bir türe başka bir türden gen aktarılarak doğal yapısının
değiştirilmesiyle yeni genetik özellikler kazandırılmasıdır. Doğal yapısı
değiştirilmiş bu ürünler ise insana olduğu kadar bitkilere, hayvanlara ve
çevreye de oldukça zarar vermektedir; çünkü bu ürünler toksik
maddeler üretmekte, bu toksik maddeler de toprağa
bulaşarak ekolojik dengeyi bozmaktadır. GDO
ticaretinin yüzde 99’u dört tohumla yapılmaktadır; pamuk, mısır, kanola ve soyadır. Şimdilerde, mısır, soya ve pamuk
üretiminde giderek daha fazla GDO esaslı tohum kullanılmaktadır.
İkinci sorun, bu tohumlarla üretilen mısır, soya ve pamuğun yağı
değişik gıda ürünlerinde, özellikle de çocuk mamalarında kullanıldığında insan
vücudunun dengesini bozmakta ve bir anlamda insanı zehirlemektedir. Bebek
mamalarında GDO’lu organizmaların ve ürünlerinin
kullanılmayacağı söylense de bu organizmalar anne sütüyle bebeğe geçmektedir,
bu Fransa’da yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.
Mısır özü yağının büyük bir bölümü GDO’ludur.
GDO’lu gıdalardan korunmak için hazır gıda
tüketiminden kaçınmak gerekmektedir. Şu anda, bakkallarda ve marketlerde
satılan hazır çorbaların içinde mısır ve soya varsa o ürünlerin GDO’lu olma ihtimali çok yüksektir.
GDO’lu ürünlerin insan
sağlığı açısından zararları saymakla bitmez değerli arkadaşlar. İnsanlarda
alerjilere yol açtığı doğrudan izlenmektedir. Normal soya fasulyesine alerjisi
olmayan bir insanda genetiği değiştirilmiş soyaya karşı alerji
görülebilmektedir.
Hayvan deneyleri çok olumsuzdur. İskoçya Rowet
Enstitüsünde GDO’lu patatesle beslenen farelerin
tümünün iç organlarında küçülme, bağışıklık sistemlerinde çökme, kan
yapılarında bozulma görülmüştür. Rusya Bilim Akademisinde GDO’lu
gıdalarla beslenen farelerin yavrularının yüzde 56’sı doğumdan üç hafta sonra
ölmüştür. Avusturya Tarım ve Sağlık Bakanlığının finansmanıyla Viyana
Üniversitesinin geçen yıl yaptığı bir çalışmada ise, GDO’lu
gıdalarla beslenen farelerin büyük ölçüde üreme yeteneklerini kaybettikleri
belirlenmiştir ve insanlarda da bu üreme yetenekleri ileride kaybolabilir çünkü
insanlarda denenmemiş, insanlar kullanmamış, nasıl olacağını bilemiyoruz. Çocuk
sahibi olmaya çok özen gösteren Başbakan acaba bu konuda ne diyecektir merak
ediyorum.
Diğer taraftan, üretim tekniği nedeniyle genetiği değiştirilmiş bu
ürünlere, bu tohumlara antibiyotik direnç geni de yerleştirilmiştir.
Dolayısıyla biz bu bitkileri yediğimizde antibiyotiklere direnç oluşacak ve
bazı enfeksiyon hastalıklarını tedavi etmek için
elimizde antibiyotik kalmayacak. Bir hekim olarak söylüyorum, zaten gün
geçtikçe antibiyotiklere direnç oluşmakta, GDO’lu
ürünlerden sonra daha da yaygınlaşacaktır bu direnç.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
SACİD YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Bunlar insan üzerinde etkileridir fakat yan etki bir ayda ya da
bir yılda çıkmak zorunda değildir, on yılda da veya daha uzun yıllarda da
çıkabilmektedir değerli arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, sağlıklı yeni nesiller yetiştirmek ve
sağlıklı bir toplum olabilmek için gıdaya gereğinden fazla önem verilmelidir.
Üretilen gıdaların mutlaka sağlıklı ortamlarda ve doğaya zarar vermeyecek
yöntemlerle üretilmesi ve bunların denetim altında yapılması büyük önem
taşımaktadır. İnsan sağlığı açısından bilinen ve bilinmeyen birçok riski
beraberinde getirecek olması, biyolojik çeşitliliğe zarar vermesi ve doğanın
dengesini bozması gibi olumsuzlukları vardır. Tohumlar birkaç şirketin mülkü
hâline getirilerek insanlık bu şirketlerin insafına bırakılmak istenmektedir.
Bir diğer şey de, bu üreme durumundan bahsettiğimde bir diğer
konuyu da dikkatlerinize sunmak istiyorum değerli milletvekilleri. Son
günlerde, daha 6 Martta bir yönetmelik yayınladı Sağlık Bakanlığı. Sperm
bankaları ve yumurtalık bankalarından gebe kalınması konusunu yasakladı, yurt
dışında da yasakladı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
SACİD YILDIZ (Devamla) – Az bir şey kaldı Sayın Başkanım.
Oysaki hiç çocuğu olmamış insan için bunlar çok önemli. Yurt
dışında birçok merkezde bu yapılmaktadır. Bu da bir yönetmelikle düzenlendi
nedense. Bu GDO da ilk kez biliyorsunuz yönetmelikle düzenlenmişti, büyük tepkiler
üzerine bu yasa geldi. Böyle önemli bir konuda, bir sperm bankası ve yumurtalık
bankası konusunda da yönetmelikten ziyade yasaya ihtiyaç vardır. Bunun da
hukuksal sorunları vardır, tıbbi sorunları vardır, etik sorunları vardır,
dinsel sorunları vardır. Bunun da öncelikle yasayla düzenlenmesi lazım çünkü
çok kimse mağdur olmaktadır.
Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Tankut, Sayın Özdemir, Sayın
Doğru, Sayın Yıldız, Sayın Seçer, Sayın Orhan, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Ersin, Sayın Çalış, Sayın Ergin sisteme girmişlerdir.
Süremizin yettiği ölçüde herkese söz hakkı vermek istiyorum. Bir
dakika süremiz, biliyorsunuz, onun için çok kısa bir şekilde sormanızı rica
edeceğim.
Buyurunuz Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tarımla ilgili güzel sözler söylüyor ve güzel
tablolar çiziyorsunuz ancak bugün çiftçinin hayatından hiç memnun olmadığını
hatırlatmak istiyorum. Girdilerin arttığını ama ürünlerini yeterli fiyattan
satamadıklarını söylüyorlar, biz de buna katılıyoruz. Mesela, ekim zamanı gübre
fiyatları aniden yükseliyor. Bakanlık olarak gübre kartellerine gerekli denetimleri
yapamıyor musunuz?
Yine, süt fiyatları üreticinin aleyhine aniden düşüyor. Bakanlığa
bağlı olarak piyasayı regüle edecek bir kurumun
yokluğundan dolayı mı üreticiler süt fabrikatörlerinin insafına bırakılıyor? Bu
konularda üreticilerimizin lehine ne gibi önlem ve düzenlemeler yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Bugün belli ki GDO’lu
olan soya bakımından Türkiye dışarıya bağımlı hâldedir. Her yıl 1,5-2 milyon
ton ithalat yapıyorsunuz. Türkiye'nin yerli üretimini artırarak -ki 5 milyon
ton soya üretim kapasitesi vardır ülkemizde, bizim çiftçimiz bunu üretir- en
son ithalattan vazgeçmeyi ne zaman düşünüyorsunuz? Yani soya ithalatına ne
zamana kadar devam edeceksiniz?
İkinci sorum: Gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş
organizmalar ve ürünlerin ithalatı işlemleriyle ilgili, 26 Ekim 2009 tarihinden
günümüze kadar kontrol belgesi alınan ürün miktarı ne kadardır? Bunların ürün
dağılımı nasıldır? Bu ürünleri kimler, nasıl ithal etmiştir? GDO analizi
konusunda akredite edilen kaç tane özel kuruluş vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, ülkemizin her tarafında olduğu gibi, Tokat ilindeki Kazova, Kelkit, Artova, Zile ovaları çiftçileri 2009
yılında ürünlerinin yeterli para yapmaması neticesi büyük borç batağına
saplandılar, evlerine icralar geliyor. 2010 yılı Ekim döneminde de çok büyük
sıkıntılarla karşı karşıyalar; bu yıl da üretimlerinden yeterli geliri elde
edemezlerse tamamen bitmiş olacaklar. Hükûmet olarak,
bankalar, tarım kredi kooperatifleri özellikle özel sektörle ilgili borçlarının
yeniden yapılandırılmasını bekliyorlar, bu konuda bir çalışma yapacak mısınız?
İkinci soru olarak: Tokat ili Reşadiye ilçesinde RESÜT (Reşadiye
Süt Endüstrisi) üretimini durdurmuştur. Bölge insanının kaynaklarının
oluşturmuş olduğu bu tesisin yeniden çalıştırılması noktasında, hayvancılığın
desteklenmesiyle beraber bir çalışma yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, GDO’lu ürünler, üretilmeye
başlandığı 1996 yılından bu yana, GDO’lu ürün üreten
ABD, Arjantin ve Brezilya’dan soya, mısır, pamuk, kanola
hangi yıllarda, ne kadar ithal edilmiştir? İthalat hâlâ yapılmakta mıdır?
Tarımsal ürün ihracatımızda, özellikle yaş sebze meyve
ihracatımızla ilgili en önemli pazarımız Rusya ve Avrupa Birliği ülkeleridir
bildiğimiz gibi, Avrupa Birliği ülkelerinde transgenik
ürünlerin üretimine pek sıcak bakılmadığı da bilinmektedir. Zaman zaman yaşadığımız ihracat sorunlarımızda GDO ile ilgili bir
sıkıntı yaşanmakta mıdır yaşanmamakta mıdır bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Sayın Seçer…
VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2004 yılında Mersin’in Silifke ilçesi, Tarsus ilçesi
ve Mersin merkezde meydana gelen sel afetinden, dolu afetinden sonra 2090
sayılı Yasa kapsamında üreticilere yardımda bulunulmuş ancak daha sonra
üreticiler -bilinçli ya da bilinçsiz- bu Yasa kapsamına aykırılık içeren bir
şekilde zirai kredi kullanmışlar. 2009 yılı sonunda 82 tane üreticiye,
aldıkları yardımın faiziyle geri ödenmesi şeklinde il ve ilçe tarım
müdürlükleri tarafından tebligatlar yapılmış. Netice itibarıyla, üreticiler bu
anlamda mağduriyet yaşıyorlar. Bunun önüne geçilmesi mümkün mü?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.
Sayın Orhan…
AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm ülkelerde
organik tarım ürünlerine ve onlardan elde edilen ürünlere talep artmaya devam
etmekte. Bu çerçevede olmak üzere organik pamuktan üretilen tekstil ürünleri de
giderek artan oranda talep görüyor. Muhtemelen, organik tekstil ürünleri, zor
günler geçiren Türk tekstili için de bir çıkış yolu olabilecektir. Bu sebeple,
ülkemizde üretilen organik pamuk miktarı nedir? Bu miktarın artırılması için
Bakanlığınızın yürüttüğü herhangi bir çalışma var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Orhan.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, TARSİM sigorta
etmiyorsa ve bir yıllık ürünümüz yandıysa, bir yıllık ekmeğimiz yandıysa, 2090
sayılı Tabii Afetler Kanunu’nu çalıştırmıyorsanız biz ne yiyeceğiz? Benim
çiftçim ne yiyecek? Bir yıl bu insanlar aç mı kalacak?
2090 sayılı Tabii Afetler Kanunu’nu çalıştırıp Malatya’da donan
kayısıya, maalesef iki gündür Tarım İl Müdürlüğü daha şu anda hiçbir tespit
yapmamıştır. Bugün de donarsa biz aç kalacağız. 2090 sayılı Kanun’u
çalıştıracak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.
Sayın Ersin…
AHMET ERSİN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tasarının 9’uncu maddesinde, Biyogüvenlik
Kurulu maddesinde, 9 üyeden oluşan Biyogüvenlik
Kurulunun 7 üyesinin bakanlıklarca tespit edileceği, 1’er üyenin de üniversite
ve meslek kuruluşlarından alınacağı belirtilmiş. Kurulun Başkanı da Tarım
Bakanı tarafından atanıyor.
Şimdi, böyle bir kurulun bağımsızlığından söz edilebilir mi? Tam
tersini yapsanız yani siyasetten ve yürütmeden bağımsız olarak bilim
adamlarından oluşan bir kurul oluştursanız daha yararlı olmaz mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ersin.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, çiftçilerimizin MEDAŞ’a ve
Tarım Krediye olan borçları gerçekten içinden çıkılmaz bir hâle gelmiştir.
Çiftçilerimizin bu iki kuruma olan borçlarının faizlerini silerek ana parayı yapılandırmayı düşünüyor musunuz?
Bir diğer sorum ise: GDO’lu ürünlerin en
çok kullanıldığı alan hayvan yemidir ve burada da en çok soya fasulyesi ve
mısır kullanılıyor. GDO’lu ürünlerle beslenen
hayvanlar ve dolayısıyla bu etleri yiyen insanların sağlığı üzerinde GDO’lu ürünlerin zararlarıyla ilgili herhangi bir araştırma
yapılmış mıdır? Yapılmamışsa Hükûmet olarak
yaptırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış.
Son olarak Sayın Ergin…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim de Sayın
Bakana bir sorum var.
Tarımda yabancı ot savaşımında kullanılan “Atrazin”
adlı aktif madde Avrupa Birliğinde 2003 yılında yasaklanmış olup yasaklandığı
tarihten itibaren AB ülkelerinde kullanılmamaktadır. Atrazin
maddesi 31/8/2009’da Türkiye’de de yasaklanmış ancak
raf ömrü dikkate alınarak 31/8/2011 tarihine kadar kullanılabileceği şeklinde
izin verilmiştir. “Atrazin” denen maddenin insan
sağlığına çok zararlı olduğu kesin olarak belirlendiği, bu nedenle kullanımına
yasak getirildiği hâlde bu etkin maddenin siz nasıl olur da iki yıl daha
kullanılmasına izin verirsiniz? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.
Buyurunuz Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Süt fiyatlarıyla ilgili bir denetim olup olmadığından bahsetti.
Tabii, biliyorsunuz Türkiye’de süt fiyatları serbest piyasada şekilleniyor,
üreticiler ihalelerde alıcılarla karşı karşıya geliyor. Fakat bir şeyi ifade
etmem lazım: Türkiye, dünyadaki, ABD’deki ve Avrupa Birliğindeki çok düşük süt
fiyatlarına rağmen… Örneğin, ABD’de 18 euro sent,
Avrupa Birliğinde ise 20 euro sent civarındayken
sütün litresi, Türkiye’de hâlihazırda 85 kuruş civarında. Tabii, bizim
verdiğimiz destekler ilave olarak devam ediyor. Burada bizim aslında şu anda
gerek üreticilerden gerek bu konuyla ilgili hayvan yetiştiricilerinden
aldığımız tepkiler de son derece olumlu, hepsi de bu fiyat düzeyinden son
derece memnunlar. Geçen sene süt fiyatlarında bir düşüş yaşandı ve o düşüşte
biz birtakım tedbirler aldık. O tedbirlerimiz de çalıştı, örneğin süt tozuna
bunların çevrilmesiyle ilgili tedbir aldık.
Yine, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nda özellikle gıda
yardımı paketlerine sütün ilave edilmesi suretiyle hem süt tüketiminin
artırılması hem üreticilere destek sağlanması yönünde alınan tedbirler işe
yaradı ve süt fiyatları belli bir noktaya geldi. Bizim gayemiz şimdilik bu
fiyat seviyesini muhafaza edecek veya üreticinin en azından belli bir fiyatın
altına düşmeyecek şekilde tedbirleri sürdürmektir; bizim almak istediğimiz,
yapmak istediğimiz husus budur. Bu da tabii süt tozunun işlenmesi hususu
-dediğim gibi- geçen sene başlattığımız ve hâlen devam eden bir husus.
“Soya bakımından kendimize yeterli hâle gelmek için neler
yapılıyor?” denildi. Tabii dün da aslında başka vesilelerle bu konuya birtakım
açıklamalar getirdim. Yağlı tohumlar konusu, öteden beri Türkiye'nin dışa
bağımlı olduğu bir alandır. Yani, Türkiye soyaya, pamuğa, mısıra, ayçiçeğine,
ham yağa çok eskiden beri Türkiye ithalat yoluyla bunu yapıyor. Yani bundan on
sene önce de böyleydi, yirmi sene önce de böyleydi, otuz sene önce de böyleydi
ama bu dönem içerisinde örneğin mısırda biz çok ciddi mesafe kat ettik; yani
üretim 5 milyon tonlara çıktı mısırda. Ne bileyim, soyada, ayçiçeğinde, diğer
ürünlerde… Soyada azalma var, doğrudur. Çünkü daha ucuz görüyor, daha kârlı
görüyor. Yani ithalatçı işte bu aslında kanunla getirilecek olan birtakım
kısıtlamalar, birtakım düzenlemeler ithalatı zorlaştıracağından ötürü bizim
vereceğimiz desteklerle de, ki yüksek destek
veriyoruz, 275 bin lira -eski parayla- soyaya prim desteği veriyoruz ve yüzde
40’ın üzerinde maliyetin, biz destek olarak çiftçiye üreticiye ödüyoruz. Bütün yağlı tohumlarda böyle. Pamukta da, ayçiçeğinde de,
soyada da bütün yağlı tohumlarda biz yüksek düzeyde destekleme sağlıyoruz ve
ayrıca yeni çeşitler geliştirdik. Mesela soyayla ilgili olarak -dün de
rakamlarını söyledim- altı tane yüksek verimli yeni çeşit geliştirdik 2002-2008
arasında. Mısırda koçan kurduna… İşte biraz önce konuşuluyor, efendim, koçan
kurduna karşı genetiği değiştirilmiş mısır vesaire. Biz aslında bunların
tohumlarını kendimiz geliştiriyoruz. Buna karşı yedi tane çeşit geliştirdik
biz. Koçan kurduna ve sap kurduna dayanıklı, mukavim 2005-2007 arasında yedi
tane mısır çeşidi geliştirdi Türkiye, Türkiye'nin Tarım Bakanlığının araştırma
enstitüleri. Elbette bu çalışmalar sürüyor, bundan sonra da devam edecek.
Şimdi, Tokat’la ilgili özel yani borçların yapılandırılmasıyla
ilgili hususlar soruldu. Bu vesileyle şunu söyleyeyim: Tabii, tarım kredi
kooperatifleri bir çiftçi kuruluşu ve Tarım Bakanlığının ne idaresi altında ne
de oranın yönetimine Tarım Bakanlığı karışıyor. Onlar bütünüyle çiftçi kuruluşu
ve ortaklarının çiftçi olduğu bir kuruluş olması, bir kredi kooperatifi olması
hasebiyle hükûmet sadece onlar üzerinden, onlar
aracılığıyla çiftçilere ucuz kredi temini veya girdi temini yönünde kredi faiz
sübvansiyonu uyguluyor. Onların uygulamaları normalde, özel bir hüküm olmadığı
sürece, kendi düzenlemelerini kendileri yapıyorlar.
Meyve sebze ihracatında GDO açısından herhangi bir sıkıntı yok.
Çünkü Türkiye’de GDO’lu bir ürün üretimi söz konusu
değil arkadaşlar. Bunu dün de söyledim, bugün bir daha söylüyorum, sebze
meyvede asla, hiçbir zaman olmadı ve olmuyor ve olmayacak. Çünkü biz
getirdiğimiz tasarıyla da zaten Türkiye’de GDO’lu
üretimin olmasına -bu tasarıda da zaten- asla izin vermiyoruz. Türkiye'nin özel
şartlarını burada dikkate alıyoruz. Bundan sonra da bu şekilde devam edecek.
Mersin’le ilgili söylenen, daha önce vuku bulan sel felaketi,
alınan paralar, bunların geri tahsil edilmesi. Bu tabii inceleyeceğimiz bir
konu. Onun da ayrıca size detayları hakkında bilgi veririz.
Atrazin hâlâ, Sayın
Ergin’in, ilacın kullanıldığı hususu… Bunun kullanımı yasak, reçeteyle
yazılması yasak. Biz bir reçete uygulaması getirdik biliyorsunuz zirai
ilaçlarla ilgili, daha önceden olmayan bir husustu bu, bu dönemde getirilen.
Fakat pratik uygulama açısından yani bunların tabii belli bir süre imhası vesairesi ayrı bir problem teşkil edeceğinden dolayı teknik
olarak bunlar… Avrupa Birliğiyle birlikte 127 tane -sadece bu ilaç değil, 127
tane- ilacın kullanımına yasak getirildi. Bunlar artık yeni ithal edilmiyor,
ancak mevcutlar, belirli bir kontrol ve denetim altında bunların tüketimi
sonlanıncaya kadar bunlar devam edecek.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, zehrin “belli bir kontrol
altında tüketimi” diye bir şey olur mu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi,
bunlar zaten reçeteyle söyleniyor.
Laboratuvarlarla ilgili olarak da
8 tane laboratuvarda GDO analizi yapılabilmektedir,
Sayın Özdemir soru sormuştu. Bunların tümü tarama analizi yapabiliyor, 5 tane laboratuvar da -eğer var ise, tespit edilebilmişse- miktar
analizi de yapabiliyor. Bunlar bizim Ulusal Gıda Referans Laboratuvarımız
ki bu dönemde yeni açılan, yeni yapılan bir laboratuvar.
ŞENOL BAL (İzmir) – Kaç tanesi akredite oldu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
İstanbul İl Kontrol, Ankara İl Kontrol, Bursa Gıda Araştırma, TÜBİTAK laboratuvarları tarama ve miktar analizi yapabiliyor. Bunun
dışında 2 tane özel laboratuvar da GDO analizi için
yetkilendirme aşamasındadır. Dolayısıyla bu hâliyle de bu laboratuvarların
kapasitesi Türkiye’de yeterli. Ulusal Gıda Referans Laboratuvarımız
bu konudaki en yetkin ve uluslararası ölçekte değerlendirme yapabilecek
donanıma, altyapıya sahiptir.
Kurulun bağımsız -bu hâliyle- olmayacağı yönünde Sayın Ersin’in
endişesini ihtiva eden bir soru oldu. Aslında Kurul görevini yaparken Kurulun
bağımsız olduğu, hiçbir organ, makam, merci ve kişinin Kurula emir ve talimat
veremeyeceği burada zaten madde hükmünde yer alıyor. Ayrıca teknik komiteleri
oluşturan uzmanlar listesi, üniversiteler ve TÜBİTAK’ta çalışanlar arasından
seçiliyor, dolayısıyla bunların da Kurul tarafından seçiliyor. Yine Kurul
başkan ve üyelerinin –bu, aslında onlara en büyük güvenceyi sağlayan
hususlardan bir tanesi- görevlerine son verilemiyor. Dolayısıyla bağımsız bir
şekilde görev ifa etmeleri için bunlar yeterlidir.
Tabii, başka bazı hususlar da bu arada dile getirildi. Yani şunu
da hem yüce Meclisin üyelerinin tamamının bilmesini hem de kamuoyunun bilmesini
arzu ediyorum: Şimdi, GDO’nun, serbestleştirilmesi
aslında kavram itibarıyla çok doğru bir ifade değildir, neden? Çünkü, burada risk değerlendirmesi yapılacak ve eğer bir
risk varsa zaten, ne suretle olursa olsun bunun ithaline, Türkiye’de
kullanımına zaten izin verilmeyecek. Dolayısıyla komiteler, bilimsel komiteler,
Biyogüvenlik Kurulu, vesaire, bunlar risk
değerlendirmelerini ne yönde yapacak? İnsan sağlığı, hayvan sağlığı, çevre
sağlığı ve sosyoekonomik risk değerlendirmesini yaptıktan sonra, eğer bütün
bunlara rağmen yani bütün bunlarda herhangi bir risk, en ufak bir şüphe yoksa, o takdirde kullanımına, tercih hakkı tüketicinin
kullanılmak suretiyle, o da etikette de belirtilmek suretiyle kullanımına izin
verilir ki, Avrupa Birliğinde de uygulama bu şekilde.
GDO’lu mısır ve soyadan
elde edilen yağın -ki bu dile getirildi, soruda da soruldu- hem yemde, yem
yoluyla hem yağ yoluyla bunların bu ürünlere geçmediğine dair en son Haziran
2009’da -dokuz ay önce- EFSA, yani Avrupa Birliğinin gıda güvenliği
otoritesinin resmî raporu, bilimsel raporu bu yöndedir. Bu
nedenle, yani yemde kullanılan, GDO’lu olsa bile yem
amacıyla kullanılan, tavuklarda kullanılan veya büyükbaş hayvanlarda kullanılan
veya yağ yapımında kullanılan bitkilerin o arada genetik DNA zinciri
bozulduğundan dolayı işlem esnasında, dolayısıyla canlılara bir zarar
vermediğine dair Avrupa Birliğinin bu konuda yayınlanmış raporları var ve o
nedenle de Avrupa Birliğine 35 milyon ton soya ithal ediliyor ve kullanılıyor. Bizim
de standartlarımız zaten Avrupa Birliğinin standartları olacak.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, ithalatı sormuştum, yazılı
mı cevap vereceksiniz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
8’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 8. maddesinin
4. fıkrasının sonundaki “ihtiyati” ibaresinin “tüm” şeklinde değiştirilmesini
arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren Osman Kaptan |
Malatya Tokat Antalya |
Rasim
Çakır Zekeriya
Akıncı R. Kerim
Özkan |
Edirne Ankara Burdur |
Ergün
Aydoğan Tansel
Barış |
Balıkesir Kırklareli |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 Sıra Sayılı Biyogüvenlik
yasa tasarısının 8. Maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinin “kurulun
görüşleri doğrultusunda GDO ve Ürünlerinin Özelliklerine göre ‘eşik değerini’
belirlemek” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zeki Ertugay Mehmet
Şandır Ahmet
Orhan |
Erzurum Mersin Manisa |
Şenol
Bal Mustafa
Kalaycı |
İzmir Konya |
BAŞKAN – Komisyon son önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Son
önergeye katılıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ahmet Orhan konuşacak.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (h) bendinde
yapılmasını istediğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Konuyla ilgili sözlerime geçmeden yüce Türk milletini yok etmeye
ve Türk vatanını istilaya kalkışan dönemin en güçlü devletlerine karşı büyük
Türk milletinin ve kahraman ordumuzun Çanakkale’de vermiş olduğu eşsiz
mücadelenin ve kazandığımız muazzam zaferin 95’inci yıl dönümünü kutluyorum.
Bu vesileyle, yüzyıllarca hüküm sürdüğümüz coğrafyalarda varlığını
feda ederek huzur içinde yatan meçhul kahramanları, vatanı ve bayrağı için
gözünü kırpmadan şehit olarak bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde hayat ve vücut
bulmamızı sağlayan aziz şehitlerimizi, kahraman ecdadımızı bir kez daha
minnetle ve şükranla anıyorum.
Değerli milletvekilleri, vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle
eşik değeri çalışmalarını, tamamen bilimsel esaslara göre yürütmesi öngörülen
Kurulun belirlemesinin daha doğru olacağı mütalaa edilmiştir. Bu konudaki murat
ettiğimiz görüşlerle aynı doğrultuda görüşleri paylaşan Sayın Bakana ve Komisyon
üyelerine teşekkürlerimi bu vesileyle sunmak isterim.
Ayrıca, Türk milletinin evlatlarını ve tamamını gelecekte
sağlıklarını tehdit etmeden, teknolojik gelişmelere de açık bir şekilde
gelişmesini temin ederek, sağlığının güvence altına alınması yolunda bu kanunun
beklenen ve umulan faydayı sağlamasını temenni ediyorum.
Burada, bir hususa da kısaca yeniden değinmek istiyorum.
Çekirdeksiz üzüm üreticileri yıllardan beri görülmeyen şiddet ve yaygınlıktaki
don felaketiyle karşı karşıya kalmış, ocaklarına, maalesef, ateş düşmüş
durumdadır. Sayın Bakandan yüzde 80’leri aşan oranda zarar gören çiftçilere
destek olunması için gerekenin yapılmasını, başta Bağcılar olmak üzere, Türk
çiftçileri adına bekliyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 8. maddesinin
4. fıkrasının sonundaki “ihtiyati” ibaresinin “tüm” şeklinde değiştirilmesini
arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Tansel Barış efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz, Sayın Barış.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanun Tasarısı’nın
ikinci bölüm 8’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı’mızın fitilinin ateşlendiği Çanakkale Zaferi’mizin bugün 95’inci yılı. Bu vesileyle, Çanakkale Zaferi’mizi kutluyorum. Çanakkale Zaferi’nin destanını
yazan Mustafa Kemal Atatürk’ü, 10 binlerce şehidimizi ve vatanı uğruna canlarını
veren nice isimsiz kahramanlarımızı huzurlarınızda bir kez daha rahmetle
anıyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum.
Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç’ın
Çanakkale Zaferi konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk’ün adını zikretmemesini…
Umarım bir unutkanlık olmuştur. Ben de, tabii ki, unutkanlık olduğuna inanmak
istiyorum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Çarpılır diye adını ağzına almıyor.
MURAT YILDIRIM (Çorum) – Ufak hesaplar peşinde koşuyorsunuz.
TANSEL BARIŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, on yıllık
geçmişi olan genetiği değiştirilmiş organizmaların insan sağlığına zarar
verdiği konusunda çok net bilgilere sahip değiliz ancak insan sağlığına zarar
vermediği konusunda da net bir şey söylemek mümkün değildir. Özellikle fareler
üzerinde yapılan araştırmalarda zararları konusunda çok net bilgiler ortaya
çıkmıştır ve gerçekten ürkütücü sonuçlar ortaya çıkmıştır. Her ne kadar bu
ürünleri üretenler “Herhangi bir zararı yok.” dese de bu konuda inandırıcı
olmak söz konusu değildir, hele hele on beş-yirmi yıl
sonra bu konuda ortaya çıkabilecek olan sorunları şimdiden yok saymanın,
gerçekten hem bizlere hem de geleceğimize zarar verebileceği kanısındayım.
İnsana genetiği değiştirilmiş gıda verip 3’üncü jenerasyona
bakmak mümkün değildir ve ucube insanların da ortaya çıkmayacağına dair bir
garantimiz maalesef yoktur arkadaşlar. Otizm son on yılda 10 kat artmıştır ve
alerji son on yılda 5 kat artmıştır arkadaşlar.
Bilim insanlarının fareler üzerinde yapmış olduğu araştırmalar
sonucu, genetiği değiştirilmiş ürünlerin fareler üzerinde toksik
etki yaptığı, bağışıklık sistemini çökerttiği ve viral
enfeksiyonlara neden olduğu ortaya konulmuştur.
Yine, Amerika Birleşik Devletleri’nde triptofan
adlı ürünü kullanan kişilerin sinir sistemleri olumsuz olarak etkilenmiş, kas
ağrısı ve miyalji ortaya çıkmıştır. Bu sorunların, bu
besin takviyesini kullanan insanlarda kalıcı hasar meydana getirdiği, birçok
kişinin de bu nedenle hayatını kaybettiği görülmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süt verimini artırmak için
genetiği değiştirilmiş ürünler verilen ineklerin sağlıklarının bozulduğu, meme enfeksiyonları, sindirim sistemi hastalıkları görüldüğü ve
gebelik oranlarının düştüğü de tespit edilmiştir.
Genetiği değiştirilen ürünlerin en büyük tehditlerinden biri de
sadece verimli ve dayanıklı birkaç ürün yetiştirmek amacıyla yola çıkarak gen
çeşitliliğinin yok olmasıyla birlikte, insanları da tek tip gıda almak zorunda
bırakmaktadır. Tek tip gıdalar insan sağlığını olumsuz yönde etkilerken dengeli
beslenmeyi de engelleyecektir. Genetiği değiştirilmiş organizmalar, sayısız
hastalık demektir; insanlığın ortak mülkü kabul edilen tohumları tekel
durumundaki küresel güçlerin insafına terk etmek demektir; bağımsızlığımızın
tehlikeye girmesi, atalarımızdan aldığımız emanete ihanet etmek demektir;
dünyayı yaşanamaz hâle getirmek demektir.
Değerli arkadaşlar, genetiği değiştirilmiş organizmalara karşı
durmamız gerekiyor. Niçin? Geleceğimiz için. Çünkü,
bilinmeyenli bir denklem söz konusudur. On yıllık geçmişi olan GDO’ların gelecekte nelere gebe olduğunu kimse bilmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
TANSEL BARIŞ (Devamla) – Yirmi otuz yıl sonra ortaya çıkabilecek
olumsuz tablolar karşısında yapılabilecek fazla bir şey kalmayacaktır veya çok
geç kalınabilecektir. Bu nedenle, GDO’lu ürünlerin
“Evet, bu ürünlerin gerçekten insan sağlığına zararı yoktur.” kesinliği ortaya
çıkana kadar bu ürünlerin ithalatı, kullanılması ve üretimi kesin olarak
yasaklanmalıdır diyoruz.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Barış.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yetersayısının aranmasını
istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
75’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul
edilmemiştir.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Kabul edilmiş önergeyle birlikte 8’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan Biyogüvenlik yasa
tasarısının 9. maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Vahap Seçer Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Şevket Köse |
Mersin
Malatya
Adıyaman |
Metin Arifağaoğlu Rasim
Çakır Orhan Ziya
Diren |
Artvin
Edirne
Tokat
|
2. Kurul, Bakanlıkça iki, Çevre ve Orman Bakanlığı'nca iki,
Sağlık Bakanlığı'nca bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca bir ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı'nca bir, üniversitelerden iki, TÜBİTAK'dan
bir, konuyla ilgili sivil toplum örgütleri ve meslek odalarından birer üye
olmak üzere, üç yıllık süre için ilgili bakanlar tarafından belirlenen toplam
on iki üyeden oluşur. Kurul Başkanı kurul
üyeleri tarafından seçilir. Kurul başkanı yokluğunda yerine vekâlet etmek üzere
bir üyeyi tayin eder.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 9 uncu maddesinin 2 inci ve 3 üncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Prof. Dr. Zeki Ertugay Mehmet Şandır Prof. Dr. Abdülkadir
Akcan |
Erzurum
Mersin
Afyonkarahisar |
Prof.
Dr. Alim Işık Yılmaz
Tankut |
Kütahya
Adana |
2) “Kurul, Bakanlıkça üç, Çevre ve Orman Bakanlığınca bir,
Sağlık Bakanlığınca bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca bir, Dış Ticaret
Müsteşarlığınca bir, Meslek Örgütlerince bir, Gıda ve Yem Sanayi Sivil Toplum
Kuruluşlarınca bir ve Yüksek Öğretim Kurumu, TÜBİTAK ile Üniversitelerden altı
üye olmak üzere dört yıllık süre için belirlenen toplam onbeş
üyeden oluşur. Kurul üyelerinden Bakanlıkça
tespit edilenler ilgili Bakanlar tarafından atanır. Diğer üyeler ise ilgili
kuruluşlar tarafından seçilir. Kurul Başkanı üyeler tarafından seçimle
belirlenir. Kurul Başkanı yokluğunda yerine vekâlet etmek üzere bir üyeyi tayin
eder."
3) “Kurul başkanı ve kurul üyeleri en fazla bir dönem için
görevlendirilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Tankut
konuşacak efendim.
BAŞKAN – Sayın Tankut, buyurunuz
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili
olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla ilgili söz alan arkadaşlarımızın
hemen hemen büyük bir kısmı, tasarının mevcut hâliyle
yeterli olmadığının önemle altını çizdiler. Gerçekten de başta insan olmak
üzere, bitki, hayvan sağlığını doğrudan ilgilendiren, çevre ve
ekosistemlerimizin devamını önemli ölçüde etkileyecek olan böylesine önemli bir
tasarının çok daha fazla bir titizlik içerisinde ve hassasiyetle ele alınması
gerekmekteydi. Ancak, her zaman olduğu gibi, toplumumuzun
hemen her kesimini doğrudan ilgilendiren ve kamuoyunun çok hassas bir şekilde
takip etmekte olduğu biyogüvenlik ile ilgili bu yasa
tasarısı da AKP Hükûmetinin “Ben ne istersem o olur.”
anlayışı içerisinde, üzerinde toplumsal bir uzlaşma sağlanmadan, iyice
araştırılıp incelenmesine fırsat verilmeden ve yeterli kamuoyu desteği
oluşturulmadan Genel Kurula getirilmiş bulunmaktadır.
Hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda ne yazık ki muhalefetin çok
samimi olarak, bilimsel ve toplumsal ölçütleri dikkate alarak katkı sağlamak
amacıyla vermiş olduğu önergeler, AKP tarafından, çoğu zaman dinleyip anlamaya
bile tenezzül edilmeden reddedilmektedir. Ancak, her şeye rağmen, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak toplumumuzun bütün kesimini ilgilendiren bu tasarıya da
katkı sağlayıcı önergelerimizi sunmaya ve kabul edilmediği takdirde de haklı
olarak AKP Hükûmetini milletimize şikâyet etmeye
devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar, tasarı bu hâliyle gerçekten de yetersizdir ve
birçok maddeleri eksiktir. Kanun tasarısından çok bir yönetmeliği çağrıştıran
tasarı, tam anlaşılır değildir ve içeriği, insan, bitki, hayvan sağlığı ve
çevrenin korunmasıyla ilgili endişeleri de gidermekten yoksundur. Biyogüvenliğin sağlanması hususunda, üzerinde uzun ve titiz
çalışmaların yapıldığı, sağlam temeller üzerine oturmuş bir yasaya ihtiyaç
olduğu bugün herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu çerçevede, geneli
itibarıyla bu yasa gerekli ve önemli olmakla birlikte ortaya konulan
eksikliklerin giderilerek yeniden tanzim edilmesi çok önemlidir ve mutlaka
gerçekleştirilmelidir. İşte, vermiş olduğumuz bu değişiklik önergesi bu
endişelerden birisinin giderilmesine hizmet edecektir. Bu kapsamda, önergemizin
gerekçesinde de belirtmeye çalıştığımız gibi tasarı içerisinde yer alan Biyogüvenlik Kurulunun bilimsel esaslara göre daha objektif
ve tarafsız bir şekilde çalışması amaçlanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Biyogüvenlik
Kurulunun kurulması elbette gereklidir ancak tasarıdaki mevcut hâliyle
tarafsızlığı, güvenilir olabilmesi pek mümkün değildir. Bu hâliyle kurulduğu
takdirde, bu Kurul, bilimsel esaslardan uzak bir şekilde siyasi iktidarın
tasallutu altına girebilecek ve kamuoyunda, meslek örgütlerinde, sivil toplum
kuruluşlarında ve tüketicilerde oluşmuş ve oluşacak olan endişeleri de
gideremeyecektir.
Netice olarak, Biyogüvenlik Kurulunun
yapısının ve görev süresinin düzenlenmesine hizmet edecek olan bu önergemizin
kabulü ile seçilmiş üyelerin bir kez daha seçilme beklentisi taşımadan alacağı
kararlar daha objektif olabilecek ve Kurulun tamamen bağımsız olarak
çalışabilmesi sağlanacaktır. Bu nedenle, önergemize söz konusu olan Kurulun
ilgili bakanlıklar, TÜBİTAK, üniversite ve diğer kuruluşlardan dört yıllığına
bir defalık 15 üyenin seçimiyle oluşturulması önemli bir eksikliği de gidermiş
olacaktır.
Sayın milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
toplumumuzun çok hassas bir şekilde takip ettiğini bildiğimiz bu tasarıyla
ilgili olarak insanlarımızın, özellikle GDO’lu
ürünler konusundaki haklı endişelerini gidermek istiyoruz. Bunun için de bu
endişeleri giderecek tekliflerimizi samimi olarak Hükûmete
sunmaya çalışıyoruz ve temennimiz odur ki AKP Grubunun her zaman yaptığı gibi
sayısal çoğunluklarının verdiği bir şımarıklık ve taassup içerisine girmeden
iyi dinleyip anlayarak samimiyetle verdiğimiz önergeleri desteklemesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı ülke tarımımız
ile de doğrudan ilgilidir ve tarım bütün ülkeler için çok önemli ve vazgeçilmez
stratejik bir sektördür. Ülkemizde tarım sektöründe yıllardır duyulan ilgi
eksikliği ve doğru tarım politikalarının etkin olarak uygulanmaması tarımdaki
sorunların artarak devam etmesine yol açmıştır. Ülkemiz, özellikle son altı
yedi yıldır, tarımda sorunların temeline inebilen, sermayesi kuvvetli,
sürdürülebilir ve rekabetçi politikalar yerine köklü çözümler üretmeyen yanlış ve
günübirlik politikalar ile idare edilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle de Türk
tarımı ve çiftçisi dünya ölçeğinde geri kalmıştır. Bu geri kalma süreci
sonucunda da ne yazık ki Türk çiftçisi özellikle AKP döneminde üretemez bir
hâle gelerek âdeta göz göre göre tasfiye sürecine
sokulmuştur.
AKP Hükûmetinin bugün çıkarmaya
çalıştığı bu ve benzer yasa tasarıları, eğer köylümüz, üreticimiz gerçek manada
üretim yapar hâle getirilip desteklenmez ise hiçbir anlam ifade etmeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
YILMAZ TANKUT (Devamla) – Dolayısıyla, bugün sekiz yıldır tek
başına ülkeyi yöneten AKP İktidarı, ülke tarımını ve çiftçisini doğru
politikalar ile yönlendirmeli, destekleme politikalarını Türk tarımının
durumunu dikkate alarak uygulamalı, çiftçimizin ve ürünlerimizin dünya ile
rekabet edebilirliğini sağlamalıdır. “Çiftçiye şu kadar destek veriyoruz, şöyle
yapıyoruz” gibi içi boş ve hamasi sözler yerine, onun üretim yapabilmesi için
öncelikle girdi fiyatlarını -başta mazot ve gübre olmak üzere- mutlaka
ucuzlatacak önlemleri almalıdır. 2002 yılı ile de kıyaslama yaparken
çiftçilerimizi aldatmadan, onların alın teriyle yetiştirdiği mahsullere gerçek
değerini vermelidir. Çiftçimizin 2002 yılında 2,5-
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan Biyogüvenlik yasa
tasarısının 9. maddesinin 2.fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Vahap Seçer (Mersin)
ve arkadaşları
2. Kurul, Bakanlıkça iki, Çevre ve Orman Bakanlığı'nca iki,
Sağlık Bakanlığı'nca bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca bir ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı'nca bir, üniversitelerden iki, TÜBİTAK'dan
bir, konuyla ilgili sivil toplum örgütleri ve meslek odalarından birer üye
olmak üzere, üç yıllık süre için ilgili bakanlar tarafından belirlenen toplam
on iki üyeden oluşur. Kurul Başkanı
kurul üyeleri tarafından seçilir. Kurul başkanı yokluğunda yerine vekâlet etmek
üzere bir üyeyi tayin eder.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Diren, buyurunuz.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nın 9’uncu maddesi 2’nci fıkrası
hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu değişiklik önergesi üzerine
söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Çanakkale’yi geçilmez kılan Ulu Önder
Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, kahraman şehit ve gazilerimizi
saygı ve şükranla anıyorum.
Sayın milletvekilleri, biyoteknolojik
yöntemlerle elde edilen genetiği değiştirilmiş organizmalar ve bunları
yapılarında içeren tarım ve gıda ürünlerinin üretim, tüketim ve ticaretinin,
insan, hayvan, bitki ve çevre sağlığı açısından olumsuz sonuçlar
doğurabileceği, bu bakımdan tüketici kaygıları da göz önüne alınarak risklerin
tespiti ve kontrol edilmesi için yasal bir düzenlemenin yapılması zorunlu
olmuştur.
GDO’lu ürünler, gen
teknolojisi ile kendi türü haricinde bir türden bitkisel veya bakteri kökenli
bir gen aktarılarak elde edilen ürünlerdir. Bahsettiğimiz ürünler, doğal
yollarla oluşması mümkün olmayan ürünlerdir. Dünyada GDO’lu
ürün üretimine karşı önemli tepkiler oluşmuştur. Bu haklı tepkilerdeyse,
ürünlerin henüz yeterli bilimsel çalışma ve araştırma yapılmadan ticarete konu
olması, çevreye zarar vermesi, gıda güvenliğini olumsuz etkilemesi, tohum
şirketlerinin tekelleşmesi, ekonomik dışa bağımlılığa neden olması, tarımsal
ilaç ve gübre kullanımının sanılanın aksine azaltılamaması ve biyoterörizme yol açabileceği olasılıkları ön plana
çıkmaktadır.
Sayın milletvekilleri, Türkiye’ye getirildiği tahmin edilen GDO’lu tohumların hiçbir denetime tabi tutulmadan ekilerek
ürüne dönüştürüldüğü yönünde önemli bulgular ve kaygılar bulunmaktadır. Yapılan
çalışmalarda, domates, patates, mısır ve soya tohumlarında GDO varlığına dair
bulgular tespit edilmiştir. Ancak, rutin kontroller, sistematik araştırmalar ve
yayınlar bulunmadığından ve henüz analiz laboratuvarlarının
yeterince yaygın ve donanımlı olmaması ve bu kontrollerin çok maliyetli olması
sebebiyle bu konuda yeterli veri bulunmamaktadır. Bu noktada da tasarıda,
Bakanlığın, GDO ile ilgili araştırma, deneme, kontrol, izleme ve denetleme gibi
hususların hangi ilgili kurum aracılığıyla bu görev ve yetkilerini kullanacağı
açıkça belirtilmemiştir.
Biyogüvenlik konusunda
Bakanlık bünyesinde yetkin personel yapısına sahip yeni bir kurumun kurulması
gerekliliği elbette ki vardır.
Avrupa ülkelerinde o ülkeye özgü endemik bitki türü sayısı 3 bin
kadar olduğu hâlde, ülkemizde bu sayı 3.500’ler civarındadır. Biyolojik
çeşitlilik açısından çok önemli bir potansiyele sahip olan ülkemizde bu anlamda
tarımsal üretimde yetersizlik gibi bir sorun yaşanmamaktadır.
Tarımsal üretimimizi artırmak için yapmamız gereken, topraksız
köylümüze toprak verip onu üretici durumuna getirmeli, susuz topraklarımızı
suyla buluşturacak çalışmaları da süratle yapmalıyız.
Tarımla uğraşan kesimin örgütlenmesi yeterince teşvik edilmeli ve
böylece serbest piyasa ekonomisindeki rekabetçi ve karar verici gücü ve ortamı
yaratılmalıdır.
Önemli bir husus da gen kaynaklarımızın korunmasına yönelik
çalışmalar etkin şekilde sürdürülmeli, ülke gen kaynaklarımızın devamlılığı
açısından yeterli tohumlarımız Türk malı olarak tescil edilmelidir.
Ülkemizin Avrupa Birliği gibi GDO’ya
mesafeli bir pazara önemli ölçüde ürün satıyor olması, ülkemizin GDO’lu tarımsal ürün ve nihai ürün üretimi ve ticaretine
mesafeli durması zorunluluğunu doğurmaktadır. Bu manada, yakın bir zamanda
açılmış bulunan tohumculukla ilgili koruma ve saklama çalışmalarını olumlu bir
gelişme olarak değerlendiriyoruz.
Sayın milletvekilleri, tasarıda, önergemize konu GDO ve
ürünleriyle ilgili yapılan başvuruların değerlendirilmesi ve kendisine yüklenen
diğer görevleri yapması amacıyla Biyogüvenlik Kurulu
kurulmasına karar verilmiştir. Ancak, Kurulun yapısına baktığımızda, sivil
toplum örgütlerine, meslek odalarına ve üniversitelere yeterince yer
verilmediği öngörülmekte, Kurul Başkanının Bakan tarafından seçileceği hükmü
yer almaktadır. Biyogüvenlik Kurulunun etkin ve
bağımsız bir çalışma ortaya koyabilmesi için bahsini yaptığımız kurumlardan
daha fazla temsilci alınarak Kurul üye sayısının artırılması ve Kurul
Başkanının Kurul üyeleri tarafından seçilmesi daha uygun olacaktır.
Hükûmet iradesinin bu
kadar egemen olduğu bir yapıda Kurulun tarafsızlığı ve güvenirliği, bilimsel
çalışmaların etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi mümkün olamayacaktır. Hükûmetin de zaman zaman dile
getirdiği gibi, kurulların Hükûmet iradesinden
bağımsız olması gerekliliği tasarıda gözetilmemiştir.
Bu nedenle, önergemiz doğrultusunda Biyogüvenlik
Kurulunun üye yapısını belirleyen 9’uncu maddesinin 2’nci fıkrasının
“Bakanlıkça iki, Çevre ve Orman Bakanlığınca iki, Sağlık Bakanlığınca bir,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca bir, Dış Ticaret Müsteşarlığınca bir,
üniversitelerden iki, TÜBİTAK’tan bir ve konuyla ilgili sivil toplum örgütleri
ve meslek odalarından birer üye olmak üzere üç yıllık süre için ilgili Bakanlar
tarafından belirlenen toplam on iki üyeden oluşur. Kurul Başkanı üyeler tarafından seçilir. Kurul Başkanı yokluğunda
vekâleten bir üyeyi tayin eder” şeklinde değiştirilmesiyle bilimsel ve
toplumsal alandan katılımı sağlayacak Kurulun daha etkin ve bağımsız
çalışmasının önünü açacaktır.
Bu düşüncelerle önergemize destek vereceğinizi umuyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Diren.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.
10’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 10. maddesinin
5. fıkrasında yer alan “eşleri, evlatlıkları ve üçüncü derece dâhil kan ve
kayın hısımlarıyla,” ibaresinden sonra gelmek üzere “bunların kurdukları ve
görev yaptıkları şirketlerle” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren Rasim Çakır |
Malatya Tokat Edirne |
Zekeriya
Akıncı Ergün Aydoğan R.
Kerim Özkan |
Ankara Balıkesir Burdur |
Osman
Kaptan |
Antalya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının 10 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(3) Kurul en az yedi üyenin hazır bulunması ile toplanır. Kurul
kararları oy birliği ile alınır. Kurul kararı tutanakla tespit edilir ve imza
altına alınır.”
Prof. Dr.
Zeki Ertugay Şenol
Bal Ahmet
Orhan |
Erzurum İzmir Manisa |
Yılmaz
Tankut M.
Akif Paksoy |
Adana Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Şenol Bal konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Bal, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanunu
Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasında değişiklik yapan önergemiz
hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, taslağa göre Biyogüvenlik
Kurulu, bilimsel komitelerden gelen risk ve sosyoekonomik değerlendirme
raporlarını dikkate alarak Kurul kararlarını oluşturan, izleme raporlarına
dayanarak kararın kısmen veya tamamen iptali ile yasaklama, toplatma, imha ve
benzeri yaptırımlara ilişkin kararlarını Bakanlığa sunan birimdir. İnsan,
hayvan, çevre, biyolojik çeşitlilik üzerinde GDO’lu
ürünlerden kaynaklanabilecek muhtemel zararlı bir etkinin çıkabileceği bir
durumda bu ürünlerin risk ve sosyoekonomik değerlendirmesini yapacak Kurulun
aldığı kararın sağlıklı ve net olarak ortaya konması çok önemlidir.
9 üyeden meydana gelen ve en az 7 üyeyle toplanan Biyogüvenlik Kurulunun alacağı kararların oy birliğiyle
alınması son derece önemlidir ve şarttır. Aksi takdirde, oy çokluğuyla alınan
kararla GDO’lu ürünlerin piyasaya sürülmesi kabul
edilemez. En küçük bir şüphe ve endişenin ortaya çıkması, konuyla ilgili Kurul
üyeleri arasında bir çelişki yaşanması hâlinde bu ürünün ithali şaibe kazanır,
şüphe yaratır. Bütün üyelerin ithal edilecek GDO’lu
ürün konusunda zararsız olduğuna dair fikir birliği ortaya çıkmadan ithal
gerçekleşirse güvenlik ve çalışma ahengi tartışma konusu hâline gelir ki böyle
bir ortamda sağlıklı karar alınamaz. Bu yüzden, 10’uncu maddenin 3’üncü fıkrası
“Kurul en az yedi üyenin hazır bulunması ile toplanır. Kurul kararları oy
birliğiyle alınır. Kurul kararı tutanakla tespit edilir ve imza altına alınır.”
şeklinde düzeltilmelidir.
Sayın milletvekilleri, tarım ve gıda günümüzün en önemli
silahlarındandır. Hatırlayınız, ABD eski Dışişleri Bakanı Kissinger
1970’lerde “Petrolün kontrolüyle bütün bölge ve kıtaları, gıdanın kontrolüyle
tüm insanları kontrol edebilirsiniz.” demişti. Son zamanlarda ister hibrit ister GDO’lu ve yine mutagenez ile kendi genleriyle oynanan tohumlar olsun, yani
genel anlamda tohumculuk stratejik güvenlik açısından değerlendirilmesi gereken
bir alandır. Biyoteknolojide ve genetik mühendisliğinde
baş döndürücü hızlı gelişmeler göz önüne alındığında yakın gelecekte nelerle
karşılaşacağımızı iyi hesap edebilmeliyiz. Önlemlerimizi hiç vakit geçirmeden
almak mecburiyetimiz var. Daha önce konuşmalarımda da bahsetmiştim, emin olunuz
ki, bu gelişmeler göz önüne alındığında ve bu teknolojiyi elinde tutan ve
geliştiren ülkelerin hâkimiyet alanlarını genişletmek için gerektiğinde bu gücü
biyolojik silahlara dönüştürmesi dünya tarihi gerçeklerine yabancı değil. Yakın
zamanda, hepimiz biliyoruz, kuş gribi, domuz gribi gibi bir tecrübe yaşadık.
Dünyada yaşanan bu panikten faydalanan çok uluslu şirketler kazançlı çıktı.
Yine hatırlayın, küresel ekonomik kriz çerçevesinde en önemli
tartışma konularından biri gıda kriziydi. Paranın baronları petrol ve madenlere
saldırırken diğer yandan gıdanın çok önemli olduğunu gördüler. O krizde buğday,
mısır ve pirinç üzerinde spekülasyonlar başladı,
fiyatlar arttı, yoksullar sokağa döküldü ve bu fiyat oyunlarıyla bazı gıda
şirketleri üç ayda kârlarını ikiye katladılar. Gelişmekte olan ve az gelişmiş
ve geri kalmış olan ülkelerde büyük çaplı araziler kapatılıyor, ülkelerin tarım
politikaları çok uluslu şirketlerce belirleniyor, onlarca bitki çeşidi
özelleştirilip patentleniyor.
Sayın milletvekilleri, GDO’lu tohumlar, hibrit tohumlar, gübre, zirai ilaçlar bu şirketlerin
tekelinde ve kontrolünde. Bu yüzden Türkiye'nin bu kritik dönemde köklü bir
tarım stratejisini geliştirmesi ve çok dikkatli olması gerekiyor. GDO’lu ürünler riskli olmadığı ispat edilse bile ekonomik bağımlılığını
göz önüne almamız ve çok ihtiyatlı davranmamız ve ithal etmekten kaçınmamız
gerekli. Şu anda GDO’lu soyanın yerini bir şekilde GDO’suz üretim yaparak doldurma potansiyelini ortaya
çıkarmak zorundayız Sayın Bakan. Kendi biyoteknolojik
altyapımızdaki eksiklikleri bir an evvel gidermek, biyoteknolojik
ve genetik mühendisliği çalışmalarımıza hız vererek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.
ŞENOL BAL (Devamla) – …ARGE çalışmalarına önemli kaynaklar ayırmak
mecburiyetimiz var ve kendi ürettiğimiz biyoteknolojik
ürünlerin patentlerini almamız gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, bu kanunun adı daha önce birinci
hazırlanmış olan taslakta Ulusal Biyogüvenlik Yasası’ydı, şimdi sadece “Biyogüvenlik
Yasası” olarak ifade ediliyor. Bu değişikliğin sebebinin ne olduğunu
bilemiyorum ama gelin bu yasayı “Millî Biyogüvenlik
Yasası” olarak ifade edelim. Böylelikle toplumsal bir hassasiyeti de ortaya
koyalım.
Önergemizi desteklemeniz temennisiyle saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 10. maddesinin
5. fıkrasında yer alan “Eşleri, evlatlıkları ve üçüncü derece dahil kan ve kayın hısımlarıyla” ibaresinden sonra gelmek
üzere “bunların kurdukları ve görev yaptıkları şirketlerle” ibaresinin
eklenmesini arz ederiz.
Osman
Kaptan (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaptan buyurunuz.
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı’nın
10’uncu maddesi için verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
tasarının 10’uncu maddesi Biyogüvenlik Kurulunun
çalışma esaslarını belirlemektedir. Tasarıda “Kurul görevini yaparken
bağımsızdır.” deniyor. Oysaki hemen hemen üyelerinin
tümü bakanlıklar tarafından atanan ve Başkanını da Tarım Bakanının belirlediği
bir kurulun bağımsız olması mümkün müdür?
Yine tasarıya göre “Bu Kurula hiçbir organ, makam, merci ve kişi
emir ve talimat veremez.” deniyor.
Sayın milletvekilleri, Kuruldaki bu kişiler zaten bakanlıklardan
geldiği için, bakanlıkların personeli olduğu için o bakanların telkini ya da
direktifi dışında kalmaları mümkün müdür? Değildir. Eğer bağımsız, tarafsız,
bilimsel bir kurul oluşturmak istiyorsak bu Kurulun bakanlıklar dışından,
konunun gerçek uzmanı olan kişilerden oluşması gerekmektedir. Onu, Kurulun
başkanını da Kurulun bizatihi kendisinin seçmesi gerekmektedir, zorunludur.
Sayın arkadaşlarım, Avrupa Birliğinde “GDO politikaları” bağımsız
bir kuruluş tarafından değerlendirilmektedir. Avrupa’da
bağımsız bilim adamlarından oluşan Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) 27
ülkeden 200 kadar bilim insanıyla tarafsız bir biçimde, sadece bilimsel
çerçevelerde araştırma ve çalışmalar yaparak bir ürünün tüketiminin insan
sağlığı açısından ve tarımsal üretim açısından zararlı olup olmayacağına karar
vermeye çalışırken Türkiye’de bakanlıkların atadığı 9 üyeli, başkanını da Tarım
Bakanının belirlediği bir kurul bu işi yapacaktır. Yani bilimsel
olmayacaktır, yani tarafsız olmayacaktır, bakanların emir ve komutasında
olacaktır, Avrupa Birliği ile de taban tabana zıt olacaktır. Yanlış olan bu
madde AB normlarına göre yeniden düzenlenmelidir.
Sayın milletvekilleri, tüm Avrupa’nın sadece birkaç ülkesinde GDO'lu tohumla üretim yapılmaktadır. Avrupa halkının yüzde
71’i GDO'lu gıdalar tüketmek istememektedir.
Avusturya, Fransa, Yunanistan, Macaristan, Almanya ve Lüksemburg’da GDO’lu ürün üretimi ve satışları yasaklanmıştır. GDO’lu ürünlerin ithali, tüketimi ve üretimi yoğun ve sıkı
bir denetimden geçmektedir. Birçok AB ülkesinde ulusal biyogüvenlik
sisteminden sorumlu merkezi devlet otoriteleri oluşturulmuştur. Bu merkezler
bağımsız, bilimsel kurumlar olarak çalışmaktadır; bizde de öyle olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada kamuoyunun doğru
bilgilendirilmesi ve sebze meyve üreticilerinin mağdur edilmemesi açısından bir
hususa daha değinmek istiyorum. Televizyonlardaki GDO’lu
ürün tartışmalarında arka planda sürekli sebze ve meyve gösterilmesi, sanki
sebze ve meyvelerin GDO’lu olduğu imajını, izlenimini
vermektedir. Bu, ne kadar yanlış bir olaydır. Tüketiciler korkutuluyor,
üreticilerin malı da satılmıyor, ihracat da yoksa çiftçinin domatesi, biberi,
patlıcanı, portakalı, elması elinde kalıyor.
Sayın arkadaşlarım, ülkemizde tüm üretim bölgelerinde, örneğin
Antalya’nın Kumluca’sında, Finike’sinde, Demre’sinde,
Kaş’ın Ova’sında, Kınık’ında, Kemer’de, Serik’te, Manavgat’ta, Alanya’da
Gazipaşa’daki seralarda, Elmalı ve Korkuteli’nin elma ve armut bahçelerinde
yetiştirilen hiçbir sebze ve meyve genetiği değiştirilmiş organizma değildir,
yani GDO’lu değildir. Bu konuda, hiç kimse,
üreticilerimizi zan altında bırakacak, sıkıntıya sokacak yanlış görüntü ve
ifadelerde bulunmamalıdır.
Sayın arkadaşlarım, hibrit tohum ile GDO’lu tohum birbirine karıştırılmamalıdır, ilaç
kalıntısıyla da karıştırılmamalıdırlar. Hibrit tohum
doğal yollarla yapılan melezleme çalışmalarıyla elde edilmektedir. Çevreye ve
insan sağlığına en ufak bir zararı yoktur. GDO’lu
tohum ise doğal olmayan yollardan, bir böcekten, virüsten ya da
mikroorganizmadan alınan genin bitki ve hayvanlara aktarılmasıyla elde
edilmektedir ve kesinlikle doğal olmayan bir üründür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, yani hibrit tohuma evet diyoruz, GDO’lu
tohuma da kesinlikle hayır diyoruz. Ülkemizde hukukun da, adaletin de,
siyasetin de genetiğinin değiştirilmesine, AKP’lileştirilmesine de hayır
diyoruz. Arabistan’da ve İran’da başta kadınlar ve insanlar Türkiye’ye imrenmekte,
özenmekte iken Türkiye’yi yönetenlerin Arabistan’a ve İran’a özenmesini de
şaşırtıcı bir durum olarak görüyoruz. Bu gidişe dur demek için ulusal
birliğimizin, bütünlüğümüzün, laik cumhuriyet ve ulusal değerlerimizin, üniter devlet yapımızın genetiğinin değiştirilmemesi için
AKP’nin ilk seçimde iktidarının değiştirilmesi gerekmektedir.
Önergemizin kabulünü diler, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – 10’uncu maddeyi oylarken karar yeter sayısı da
arayacağım.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.29
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
75’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
10’uncu maddenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11’inci madde üzerinde bir önerge vardır.
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 11. maddesinin
(c) fıkrasının “Her bir başvuru için konuyla ilgili uzmanlar listesinden
bilimsel komiteleri oluşturmak” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren R. Kerim Özkan |
Malatya Tokat Burdur |
Rasim
Çakır Ergün Aydoğan Zekeriya
Akıncı |
Edirne Balıkesir Ankara |
Osman
Kaptan Gürol
Ergin |
Antalya Muğla |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; biraz önce Sayın Bakana soru sordum: Ekmeği olmayan insanın
genetiği bozulmaz mı? Şimdi, biz burada genetik, bitki, insan, genetiği
değiştirilmiş ürünlerden bahsediyoruz ama insanın genetiği bozuluyor, Sayın
Bakan ilgisiz kalıyor, soruma cevap bile vermiyor.
Değerli arkadaşlarım, gene söylüyorum, bir yıllık ürünü yok olan
insan, tüm ekmeği yok olan insan ne yapar arkadaşlar, genetiği bozulmaz mı? Bu
insan çoluk çocuğuna karşı, bu insan ailesine karşı, bu insan çevresine karşı
onurunu, şerefini, haysiyetini nasıl koruyacak ekmeği olmazsa?
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede 2090 sayılı bir Tabii Afet Yasası
var. Ben merak ediyorum, bu yasa nerede kullanılıyor? Diyor ki Tabii Afet
Yasası… Ben ülkemizin hiçbir yerinde tabii afet olmasını dilemem, Allah korusun
ama olduğu zaman da bu yasanın işlemesi lazım. Sekiz yıldır söylüyorum, Sayın
Bakandan önce de, diyorum ki: Bu Tabii Afet Yasası değişmeli. Yarın, hangi
ilimizde, hangi ilçemizde bir afet olacağını bilmiyoruz. Diyor ki Tabii Afet
Yasası: “Mal varlığının yüzde 40’ını kaybetmek.” Ya, biz sizin elinize bir
anahtar vermek istiyoruz, biz sizin elinize kullanacağınız en iyi anahtarı
vermek istiyoruz. Gelin, bu Tabii Afet Yasası’nı değiştirelim. Mal varlığının
yüzde 40’ını değil, ürününün, o yılki ürününün yüzde 50’sini kaybederse bu
çiftçiyi veya bu afet gören kişiyi, kimseyi afet kapsamına alalım.
Şimdi, ben mal varlığımın hepsini kaybedeceğim, tüm mal varlığımı,
evimi barkımı, hayvanımı, bitkimi kaybedeceğim yüzde 40’ını, ondan sonra tabii
afete tabi tutacaksınız. Böyle şey mi olur arkadaşlar? Önce, ben ne yiyeceğim
arkadaşlar?
Şimdi, dün gece Malatya’nın üçte 2’lik kısmında don olayı oldu.
Çiftçinin tek geliri var arkadaşlar, kayısı, dondu gitti. Ha, diyoruz ki gel,
bunu sigorta kapsamına al. Hani çıkarmıştık ya tarım sigortası! Diyor ki: “Her
şeyi yaparım ancak hava açacak, güneşler doğacak, soğuk olmayacak, dona karşı,
çağla olunca alacağım.” diyor. O zaman niye sigorta yapıyorsun? Çiftçi sigorta
yaptırmış, “Vallahi, çiçek dönemini ben kabul etmem, donsa bile ben tazminat
vermem.” diyor. Yahu arkadaş, sigorta yapmıyorsun, yapıyorsun çiçek dönemini
almıyorsun. Dünyanın her tarafında sigortanın belli riskleri vardır. Çiçek
döneminin riski başkadır, çağla zamanı riski başkadır, prim oranları farklıdır.
Gel, çiçek dönemini de, o riski de al, ondan sonra biz burada 2090 sayılı
Yasa’yı konuşmayalım. Çiçek dönemini sigortaya kabul etmiyorsun. Ancak havalar
açacak, güneş doğacak, daha soğuk olmayacak, 10 derece olacak hava, dona karşı
beni sigorta yapacaksın. Ne anlamı var arkadaşlar?
Değerli arkadaşlarım, ekmeğimiz yok olmuştur. Sayın Bakan, bu gece
de eksi 6 ve eksi 7 derece olacak. Üçte 2’mizi kaybettik, üçte 1’imizi de
kaybedersek hepten aç kalacağız. Lütfen, istirham ediyorum, tarım il
müdürlüğüne talimat verin...
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Aslanoğlu,
Mersin’e de baksan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – ...tüm yanan bölgelerde, donan
bölgelerde hasar tespitinin öncelikle yapılıp, 2090 sayılı Tabii Afetler
Yasası’nın hükûmete verdiği bir yetki var, bunu
işletip hasar bedellerimizin hemen ödenmesi gerekiyor.
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sel, taşkın…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Aksi hâlde açlığımıza çareyi
nasıl bulacaksınız? Ben bu kadar dile getiriyorum, bu kadar insanımın ekmeği
için bu konuşmayı yapıyorum. Bunun hiçbir siyasi yönü yoktur, ekmeksiz
kalınmıştır, insanlar ağlıyor. Sayın milletvekilim de burada, o da söylesin,
sabahtan beri gelen telefonların haddi hesabı yoktur. Ama lütfen, 2090 sayılı
Yasa’nın Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye göre Malatya’da hasar tespitinin
öncelikle yapılması… Duyuyorum ki fındıkta da don olmuş bazı yörelerimizde,
onlara da aynı şeyi yapın, nerede donduysa. Ekmeğin siyaseti olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum.
AHMET ORHAN (Manisa) – Üzüm, üzüm…
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın Seçer demin söyledi,
örneğin Mersin’de de olmuş galiba.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, istirham ediyorum, bölgede
oluşan hasarın -bundan, hakikaten, hepimizin Yüce Allah canını korusun ama
ekmek için felakettir- bu felaketin önlenmesi için her türlü önlemin alınması
gerekiyor.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.
12’nci madde üzerinde bir önerge vardır.
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 12. maddesinin
(3). fıkrasına aşağıdaki bendin eklenmesini arz
ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren Ergün Aydoğan |
Malatya Tokat Balıkesir |
Gürol
Ergin Rasim
Çakır R. Kerim
Özkan |
Muğla Edirne Burdur |
Zekeriya
Akıncı |
Ankara |
(e) Hazırlanan bilimsel raporları ve bilimsel değerlendirmeleri
yayımlamak.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurunuz.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün yüce
Parlamentoda, burada, 18 Mart Çanakkale Savaşı ile ilgili bir Sayın Bakanın
yaptığı konuşmada, tarihe not düşecek, ibret alınacak veya önemli bir ders
çıkarılacak olaya şahit olduk hep beraber. Çanakkale Savaşı’nın özünde, bu
büyük milletin makûs talihini yendiği, bir devrin kapandığı bir devrin açıldığı
ve bütün dünya silahlı kuvvetleri tarafından bir askerî deha olarak, bir taktik
dehası olarak kabul edilen Anafartalar kara savaşı ve o Anafartalar’ın
kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ismi hiç anılmadan, Çanakkale
Savaşı’nın…
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – İstismarcılık yapmayın! Ayıp ya!
Bugünde bunu yapmayın hiç olmazsa ya! Ayıp ya!
RASİM ÇAKIR (Devamla) – …hurafelere dayandırılarak, hurafelerin
desteğiyle bir başarının elde edildiği izlenimi verilerek… Kaldı ki Gelibolu’da
yapılan yatırımlarla ilgili de bilgi verildi; burada da eğer gider görürseniz,
geçen 22’nci Dönem Parlamentosunda bir komisyon olarak bizler gittik gördük.
Çanakkale savaşlarının, Türk askerinin, Mehmetçik’inin ve komutanlarının bir
dehası olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün bir dehası olarak özellikle
gösterilmeyip, 2003’te Çanakkale’de yapılan törenlerde aynı konuşmayı, Mustafa
Kemal Atatürk’ün hiç isminin geçmediği konuşmayı Sayın Başbakan Çanakkale’de
yapmıştı. Özellikle Çanakkale savaşları konuşulurken...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Bugün dinleseydin onu, çok güzel konuştu.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – …Mustafa Kemal Atatürk’ün en küçük, bir
isminin anılmadan bu savaşların anlatılıyor olması, değerli arkadaşlarım,
gerçekten bizleri şu Parlamentoda otururken derinden yaralamıştır.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Gündemle ne alakası var bunun?
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Sayın Bakan bilmelidir ki eğer
bugün bu Parlamentoda görev yapıyorsa, eğer bugün Bakanlık koltuğunda
oturuyorsa, eğer bugün Bülent Arınç olarak şu
milletin kürsüsünden, çıkıp dilediği gibi konuşabilme demokratik hakkına ve
özgürlüğüne sahipse bilmelidir ki ona bu hakkı ve özgürlüğü veren işte o Anafartalar
kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Sana da o özgürlüğü verdi.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Belki o Anafartalar Kahramanı Gazi Mustafa
Kemal Atatürk olmasaydı, o başarıyı elde etmeseydi, o gün bu büyük millet makûs
talihini Anafartalar’da yenmemiş olsaydı, Sayın Bülent Arınç’ın
ismi belki “Bülent” olurdu ama soyadı ne olurdu onu bilemiyorum. Bu duygu ve
düşünceyle, yapılan bu kasıtlı ve bilinçli konuşmanın…
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Yazık ya!
RASİM ÇAKIR (Devamla) – …bu yüce Meclis tarafından…
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Yazık ya!
RASİM ÇAKIR (Devamla) – …tasvip edilmediği ve Sayın Bakanın da…
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Biraz yüzünüz kızarsın.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Benim yüzüm hiç kızarmaz.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Kızarsın yüzünüz. Yazık! İftira
ediyorsun!
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Yüzü kızarması gerekenler Mustafa Kemal
Atatürk’ü bu ülkede yok saymaya çalışanlardır. Senin yüzün kızarsın.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Bırak sen! Bırak, bırak!
AHMET YENİ (Samsun) – İstismardan vazgeçin.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Yüce Parlamentonun bu yapılan bilinçli
yanlışlığı tashih etmesi…
AHMET YENİ (Samsun) – İstismar sona erdi, bitti o işler.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – …ve Sayın Bakanın yeniden bu kürsüye
gelip, yaptığı konuşmada bir art niyet olmadığını yüce Parlamentoya ve büyük
Türk milletine izah etmesi gerekmektedir.
AHMET YENİ (Samsun) – Atatürk’ü istismar ederek konuşmayın.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sağ olsaydı sizin yüzünüze bakmazdı.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bu duygu ve düşünceyle değerli
arkadaşlarım…
AHMET YENİ (Samsun) – Atatürk’ü istismar etmekten vazgeçin.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Biz hiçbir şeyi istismar etmiyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) – Hep istismar ediyorsunuz.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Hiç bir şeyi istismar etmiyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) – İstismar ediyorsunuz.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Ama biz bir tarihî gerçeği sizin ve bu
milletin gözünün önüne koymak da mecburiyetindeyiz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Yeni… Sayın Yeni…
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Sizler yok sayıyorsunuz
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Yeni, sen de mi inkâr
ediyorsun?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ahmet Yeni, siz de mi inkâr
ediyorsunuz? Bülent Arınç’la aynı düşüncede misiniz?
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Sizler Anafartalar’ı yok sayıyorsunuz.
Sizler Gazi Mustafa Kemal’i… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) – Atatürk’ü istismardan vazgeçin.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Sizler laik cumhuriyeti yok sayıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Çakır, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bilinçli bir şekilde, burada Mustafa Kemal
Atatürk’ün ismini anmadan…
AHMET YENİ (Samsun) – Atatürk’ün arkasına sığınmayın, vazgeçin.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – …bir Çanakkale Savaşı’nı anlatabilme
becerisini gösteriyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) – Atatürk’ü istismardan vazgeçin.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bu duygu ve düşünceyle yüce heyeti ve
büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – İstismar size yakışıyor! İstismar dönemi
bitti.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çakır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
BAŞKAN – 12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.
13’üncü madde üzerinde önerge yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde bir önerge vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Yasa Tasarısının dördüncü bölüm Hukuki Sorumluluk, idari yaptırımlar ve Ceza
hükümleri başlıklı Sorumluluğa ilişkin temel ilkeler 14 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
6) “GDO’ları muameleye tabi tutanlar,
muamele nedeniyle çevrede zararın meydana gelmemesi veya meydana gelen zararın
sonuçlarının ağırlaşmaması için risk değerlendirmesine göre belirlenen
tedbirlerin masraflarını karşılamakla yükümlüdür.”
Prof. Dr.
Zeki Ertugay Mehmet
Şandır Prof. Dr. Abdülkadir Akcan |
Erzurum Mersin Afyonkarahisar |
Muharrem
Varlı Prof. Dr. Alim Işık M.
Akif Paksoy |
Adana Kütahya Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Muharrem Varlı konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Varlı, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, bu yasada Komisyon üyemiz ve parti grubumuz olarak birçok
önerge verdik, tabii bir kısmı dikkate alındı, birçoğu da dikkate alınmadı.
Etkin bir şekilde bu yasaya katkıda bulunmak istiyoruz ama birçoğu göz ardı
edildi. İnşallah bu önergemiz dikkate alınır diye düşünüyorum.
Tabii, önerge üzerinde konuşurken… Özellikle Sayın Bakanın açıklamalarına
baktığımızda, Sayın Bakan konuşurken, kürsüden dinlediğimizde, o kadar güzel,
tozpembe tablolar çiziliyor ki, o kadar güzel, çiftçinin durumu, tarımın durumu
o kadar iyi ki Türkiye’de, her şey mükemmel. Aksaklık nerede o zaman, problem
nerede, sıkıntı nerede? Çiftçi perişan, sıkıntı içerisinde, tarlasını
ekebilecek durumda değil. Her yıl yeni krediler alarak tarlasını ekmek
mecburiyetinde kalıyor. Allah’tan, kredi alabiliyor, yani tarlayı ipotek
veriyor veya bir başka şeyi ipotek veriyor, kredi alabiliyor, yoksa kredi
alamazsa tarlasını da ekemeyecek. Peki, aksaklık nerede, bunu bulmak lazım
Sayın Bakan.
İşte, mısır üretiminin 5 milyon ton olduğunu söylüyorsunuz. Doğru,
yani şu anda mısır üretimi Türkiye'nin ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde ancak
mısır üretimi sizin başarınızdan 5 milyon tona ulaşmadı. Mısır üretimi, pamuk
alanlarının ekimi bittiği için, pamuk ekim alanları bittiği için 5 milyon tona
ulaştı. Bugün, pamuk ekim alanlarının teşvikini yapın, Türkiye’de pamuk ekim
alanları çoğalsın, o zaman 5 milyon ton mısırı yakalayabiliyor muyuz?
Yakalayamayız çünkü verim kalitesi, dekar başına verim kalitesi arttığı için
mısırda 5 milyon tonu yakalamadık, hem soya fasulyesinde hem pamukta ekim
alanları azaldığı için 5 milyon ton mısır olmuştur. Olsun, isterse 6 milyon ton
olsun, 7 milyon ton olsun, Türkiye'nin mısır fazlası olsun ama siz yine de
dışarıdan mısır getirmeye devam ediyorsunuz. Her yıl, özellikle hasat döneminde
2 milyon ton, 3 milyon ton mısır giriyor ülkeye. Ne oluyor hasat döneminde
mısır girince? Hâliyle, çiftçinin ürettiği mısır piyasada değer kaybediyor,
değer kaybettiği için de satılamıyor, işte çiftçi sıkıntıyı buradan yaşıyor.
Sizin vermiş olduğunuz 25 bin liralık prim çiftçiyi kurtarmaz ki. Çiftçinin
mısırı para etsin, pamuğu para etsin, buğdayı para etsin, biz sizin priminizi
istemiyoruz, yeter ki çiftçinin malı para etsin ama çiftçinin malı para
etmiyor, özellikle de hasat döneminde para etmiyor. Aha bugünlerde mısır yine
dip yaptı. Yani, sizin konuşmalarınıza baktığımız zaman, her şey tozpembe, çok
güzel. E pamuk… Pamuk bitti ya Çukurova’da. Ben Adana Milletvekiliyim.
Çukurova’da pamuk bitti. Biz, her yıl en az 500 dönüm pamuk ekerdik, iki
yıldır, üç yıldır pamuk ekmiyoruz. Niye ekmiyoruz? Para kazanamıyoruz çünkü.
Para kazanamadığımız şeyi niye ekelim, nasıl ekelim? Pamuk,
hem işçi istihdamı açısından da çok önemli. Yani, bugün siz köylerden
insanların şehir merkezine taşındığını, çiftçi oranının düştüğünü
söylüyorsunuz. Yani bu da mı sizin başarınız veya çiftçi oranının düşmesi sizin
başarınız mı? Hayır, asla. Çiftçi para kazanamadığı için, tarlasını ekemediği
için ya satıyor ya kiraya veriyor, terk ediyor toprağını, gidiyor, şehrin
varoşlarına yerleşiyor. Orada da ya iş buluyor ya iş bulamıyor. Aç, sefil,
sizin vereceğiniz makarna torbalarına, kömür torbalarına bakar hâle geldi
çiftçi. Yani, bunları düzeltmemiz lazım.
İşte, kanatlı hayvan besiciliğinde soya fasulyesi çok önemli. Soya
fasulyesi olmasa kanatlı hayvan besiciliği belki gerçekleştirilemeyecek,
yapılamayacak ama bizim soya fasulyesi üretimimiz, ihtiyacımızın yüzde 1’i
değil değerli arkadaşlarım, ihtiyacımızın yüzde 1’i değil. 5 milyon ton soyaya
ihtiyacımız var, 35 bin ton, 40 bin ton, bilemediniz en fazla 50 bin ton soya
üretebiliyoruz. Bugün biz soyayı kendimiz üretebilsek, kanatlı hayvan
besiciliği yapanların ihtiyacını karşılayabilsek, daha ucuza mal etsek… İşte,
burnumuzun dibinde Rusya, Türk cumhuriyetleri, Yakın Doğu’daki ülkeler, gidip
ta okyanus ötesinden kanatlı hayvan eti ithal ediyorlar, getiriyorlar. Biz niye
vermeyelim? Biz satalım bunlara. Daha ucuza mal edelim, daha ucuza mal
ettiğimiz ürünü de biz satalım bunlara.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUHARREM VARLI (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
İşte, onun için, çiftçinin durumu iyi değil, çiftçinin durumu çok
kötü Sayın Bakan. Bunları, muhalefet yapmak açısından veya sizi zora sokmak
açısından söylemiyorum. Ben kendim çiftçiyim, başka geçim kaynağım da yok. Hakikaten çiftçinin durumu çok kötü. Yani siz rakamlarla
konuşuyorsunuz, ben bu işin içerisinde yaşayan, bizzat bu işi yapan bir insan
olarak konuşuyorum. Lütfen bu konuda daha üretken, daha verimli bir şeyler elde
etmek adına uğraş verelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.
15’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15. maddesinin
5. fıkrasına “bu tüzel kişiye” ibaresinden önce gelmek üzere “buna neden
olanlara beş yıldan on iki yıla kadar hapis,” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Harun Öztürk Sacid Yıldız Rasim
Çakır |
İzmir İstanbul Edirne |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Süleyman Yağız |
Malatya İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz
efendim.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının 15’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz bir önerge üzerine söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar
ve ürünlerinden kaynaklanabilecek riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki
sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin
sağlanması amacıyla biyogüvenlik sisteminin
kurulmasını amaçlayan bu tasarı bu alanda bir boşluğun doldurulması açısından
önemlidir.
Değerli milletvekilleri, ceza hükümlerinin yer aldığı 15’inci
maddenin 5’inci fıkrasında maddede yer alan suçların tüzel kişiler tarafından
işlenmesi hâlinde sadece idari para cezası öngörülmektedir. Tüzel kişiler
maddede belirtilen suçları tüzel kişi adına hareket eden birilerinin karar ve
eylemleriyle işleyebilmektedir. Bu nedenle tüzel kişinin suç işlemesine neden
olanlar için hapis cezası öngörülmemiş olması, kanuna muhalefette gerçek
kişilerle tüzel kişiler arasında eşitsizliğe yol açacaktır. Bu eşitsizliği
ortadan kaldırmak ve tüzel kişi adına suç işleyenleri cezasız bırakmamak için
iş bu değişiklik önergesi verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, tasarının 3’üncü maddesinin 6’ncı
fıkrasında karar alma süresi, başvurunun kabulünden itibaren iki yüz yetmiş gün
olarak öngörüldüğü hâlde, 16’ncı fıkrada verilmiş izin sürelerinin
uzatılmasında başvurudan itibaren bir yıl içinde karar verilmez ise karar
verilinceye kadar izin süresinin uzayacağı hükme bağlanmaktadır. 16’ncı fıkra
gereği uzatma kararı verilirken kesin bir süre öngörülmemesi, fiiliyatta önceki
izinlerin ileriye yönelik sınırsız bir şekilde uzatılması sonucunu
doğurabilecektir. Sayın Bakanın, kazanılmış hakların korunması amacıyla bu
şekilde düzenleme yaptıkları yönündeki savunmasını kabul edilebilir bulmak
mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, tasarının 6’ncı maddesinin 2’nci
fıkrasında “Basitleştirilmiş işleme müracaat esnasında Bakanlık tarafından
belirlenecek diğer hususlar dışında aşağıdaki şartların karşılanması
zorunludur.” denilmektedir. Bu fıkrada öncelikle yasa ile öngörülen koşulların
belirlenmesi, yasanın öngördüğü koşullarla benzerlik arz eden ilave koşulların
Bakanlık tarafından getirilebileceğine dair yetki verilmesi daha uygun olurdu
diye düşünüyorum. Zira, bu düzenleme Bakanlığa
basitleştirilmiş işlemle ilgili her türlü koşulu belirleme yetkisi verdiği için
yasama organının bu alanda ayrıca norm ortaya koymasına da ihtiyaç
bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarının karar sonrası yapılacak
işlemlerin düzenlendiği 7’nci maddesinin 1’inci fıkrasında ithalatçılar kontrol
ve denetim işlemleriyle ilgili olarak Bakanlığın talep edeceği hususları yerine
getirmekle yükümlü tutulurken GDO ve ürünlerini yurt içinde geliştiren gerçek
ve tüzel kişiler için böyle bir yükümlülük öngörülmemesi de yine bir eksikliktir
diyor, tasarının hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
15’inci madde kabul edilmiştir.
16’ncı madde üzerinde bir önerge vardır.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısının 16. maddesinde geçen “üç ay” ibaresinin “bir ay” şeklinde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Yılmaz Tankut Mehmet
Şandır Hüseyin
Yıldız |
Adana
Mersin Antalya |
Hasan
Çalış Ahmet
Orhan Muharrem
Varlı |
Karaman
Manisa Adana |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Yıldız…
BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım.
Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Bakan, bu kanun tasarısının görüşülmesi sırasında alt, üst
komisyonlarda gerekli görüşmeleri yaptınız. Buradaki belirttiğiniz
yönetmelikleri de sanıyorum düzenlemiş olmanız gerekiyor. Zaman kaybını önleme
açısından bu değişiklik önergesini vermiştim. Sorularıma cevap vermediğiniz gibi
önergemi de kabul etmiyorsunuz. Dolayısıyla o sorumda da şunu ifade etmeye
çalışmıştım: Hepimizin bildiği gibi, Akdeniz Bölgesi sebze üretimi ve
ihracatıyla ilgilidir. Burada ihraç etmiş olduğumuz ürünlerimizde,
vatandaşlarımızın aklında GDO’lu bir üretim kalmasın,
bunun yanı sıra da Amerika’dan, Arjantin’den, Kanada’dan ithal etmiş olduğumuz
ürünlerde de GDO’lu ürünlerin olabilme ihtimaline
karşı vatandaşlarımızı uyarma amaçlı söylemiştim o ne kadar ithal edildiğini
ama sanıyorum zaman sıkışıklığından vermemiş Sayın Bakan cevabı. Cevabı yazılı
olarak da vereceğini tahmin ediyorum. İnşallah öyle olur.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Vereceğim.
HÜSEYİN YILDIZ (Devam) – Değerli milletvekilleri, Hükûmet bu yasayla, GDO ürünlerinin ithalatı, ihracatı,
kullanımı, insan, hayvan ve bitki sağlığı ve biyolojik çeşitliliğin korunması,
çevrenin ekolojik dengesinin korunması, tüketicinin
korunacağını ve pek çok oluşabilecek sorunların önüne geçebileceğini,
geçileceğini ifade etmektedir. Evet, yasa eksiklerine, yanlışlarına rağmen GDO’lu ürünleri düzenleyecektir. Keşke bu yasayı yedi yıl
önce çıkarabilseydiniz, öngörünüz olsaydı da bu yedi yıllık vakit geçmemiş
olsaydı, muhalefet partilerinin uyarı ve önerilerini dikkate alarak daha
sağlıklı bir yasayı hep beraber düzenlemiş olsaydık.
Sayın Bakan konuşmasında ve sorulara verdiği cevaplarda, ticaretin
serbest olduğunu, engellenemeyeceğini ifade ederek sekiz yıllık iktidarları
döneminde GDO’lu ürünlerin ülkemize girdiğini, hâlen
de kullanıldığını kabullenmiştir. “Mısır ve buğdayı da kendimize yetecek kadar
üretiyoruz.” diyor ancak GDO’lu mısır ve buğday
ithalatını, serbest ticaret gerekçesiyle engelleyemeyeceklerini kabul
etmektedir.
Ancak Sayın Bakan, pamuk ve tütün üretimini, narenciye üretimini
bitirdiğini, Karadeniz’in en önemli üretimi fındık olan üreticisini kaderine ve
acımasız serbest ticaret piyasasının insafına terk ettiğini bahsetmiyorsunuz.
Pamuk hasadı döneminde üretim yapılan bölgelerden geçerken bembeyaz pamuk
tarlaları, çalışan insanlar görülürdü. Ben de Antalya milletvekiliyim.
Antalya’da da bol miktarda pamuk ekilirdi. Artık maalesef Antalya’mızda pamuk
ekimini görememekteyiz. Görebilen var mı pamuk ekimini, onu bilemiyorum. Şimdi
ise ithal etmiş olduğunuz pamukları taşıyan gemileri ve tırları
görüyoruz.
Şimdiye kadar olduğu gibi sizi ve diğer konuşmacıları dikkatle
dinliyorum. Dikkatle dinlediğim için de hatiplerinizin yanlış ve kasıtlı
değerlendirmelerinize, sizin hoşunuza gitse de gitmese de Türk milletinden
aldığımız yetkiyle gerek itirazlarımla gerek sorularımla gerekse de
konuşmalarımla Türk milletinin çıkarları doğrultusunda doğruları söylemeye
devam edeceğim.
Siz de 23’üncü Dönemin başlarında Hükûmet
kurulduktan sonra “AKP olarak milletten yüzde 47,5 oy aldık, halkımız AKP’nin
politikalarını beğenmeseydi yüzde 47,5 oyla bizi tekrar iktidar eder miydi?”
diye soruyordunuz. Muhalefet partilerine de “Siz de aldığınız oy kadar
konuşun.” diyordunuz. Artık yüzde 47,5 oylardan bahsedemiyorsunuz, oyunuzun
düştüğünü görüyor ama inanmak istemiyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisi de ilk
yapılacak seçimlerde sizden önceki bir daha gitmemek üzere geldiğini sanan tek
başına hükûmetlerin başına gelenlerle karşılaşınca
uykudan uyanacak, kaçınılmaz sonunuzla yüzleşeceksiniz. Bu sonuç, AKP’nin
sonunun, Türk milletinin kurtuluşunun başlangıcı olacaktır.
Sayın Bakan, AKP’nin tarım politikalarının doğruluğunu, sekiz
yıllık iktidarlarınız döneminde Türk çiftçisinin en büyük destekleri aldığını,
Türk çiftçisinin yüzünün güldüğünü, Türk çiftçisinin nereden nereye geldiğini,
Türk çiftçisinin altın çağını yaşadığını her fırsat ve ortamda anlatmaktasınız.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de Türk çiftçisi ve tarımıyla ilgili
söylediklerinizin doğru olmadığını, Türk tarımının sekiz yıllık AKP iktidarları
döneminde en az desteklenen sektör olduğunu, Türk çiftçisinin zor durumda
olduğunu, tarlasını ekip ekmemek arasında tereddüt ettiğini, bir umut ve
çaresizlik arasında ekim yaptığını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…kötü kaderiyle baş başa bırakıldığını, önlem alınmazsa 16 bin
bitki türünün yaşadığı bu coğrafyada sebze ve meyveleri yurt dışından ithal
etmek zorunda kalacağımızı, milyonlarca çiftçimizi yoksulluğun ve işsizliğin
acımasızlığına terk edeceğinizi söylemekteyiz.
Gelin, siz mi doğru söylüyorsunuz biz mi doğru söylüyoruz yerinde
görelim. Çok tanınan bir bakan değilsiniz. İnsanlar sizi görünce “Tarım
Bakanımız” diyemezler. Ben de çok tanınan bir milletvekili değilim. Gelin,
beraber Antalya’ya gidelim, portakal, limon üreticisiyle, muz üreticisiyle,
pamuk üreticisiyle, örtü altı üretimi yapan domates, salatalık, biber, patlıcan
üreticisiyle bire bir görüşelim, bunları kayıt altına alalım. Sekiz yıllık
Adalet ve Kalkınma Partisi döneminden memnun olup olmadığını çiftçilerimize
soralım, kayıt altına alalım, birlikte basın önünde paylaşalım,
milletvekillerimize arz edelim. Cesaretiniz varsa birlikte görelim. Var
mısınız, yok musunuz Sayın Bakan?
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 16’ncı madde kabul edilmiştir.
17’nci madde üzerinde önerge yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 17’nci
madde kabul edilmiştir.
18’inci madde üzerinde önerge yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 18’inci
madde kabul edilmiştir.
Böylece ikinci bölümde yer alan maddelerin oylaması
tamamlanmıştır.
Şimdi oyunun rengini belli etmek üzere Mersin Milletvekili aleyhte
Vahap Seçer konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uzun süredir bu düzenlemenin tüm ulus olarak bir an önce yüce
Meclisten çıkartılması için çalışmalar yapılıyordu ve bugün bunu neticelendiriyoruz.
Tabii ki bizim talep ettiğimiz, arzu ettiğimiz bir düzenleme olmadığını buradan
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Elbette ki biyogüvenlik konusu, tüm
dünyada olduğu gibi bizde de önemli bir konuydu ve son yıllarda biyoteknoloji konusundaki gelişmelerin ortaya çıkarttığı bu
ihtiyacı da ülkemizin doğan bu mevzuat boşluğunu doldurma açısından bu yasal
düzenlemeyi yapma ihtiyacı olduğunu hepimiz biliyorduk.
Değerli arkadaşlarım, bu yasal düzenleme içerisinde
genetiği değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin ülkemiz içerisinde
üretilmesinin yasak olması elbette bizim de arzu ettiğimiz bir durumdu ancak
özellikle bu ürünlerin, koşul ve sebepler ne olursa olsun, yurt dışından ithal
edilmesinin, bu ürünlerin ülkemizde işlenmesinin, gıda maddesi olarak ya da yem
sanayisinde yem üretiminde kullanılmasının doğru olmadığını düşünüyoruz.
Bu çalışmalar sırasında kürsüde söz alan hatipler, genetiği
değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
insan sağlığı açısından, hayvan sağlığı açısından, çevre açısından çok önemli
endişeler içerdiğini, bunların belki bu süreç içerisinde yakın vadede değil ama
orta ve uzun vadede önemli birtakım geri dönüşümü olmayan sorunlara sebep
olacağı endişelerini bu kürsüden dile getirdiler. Ben de bu endişeleri taşıyarak bu yasal düzenlemede gerçekten
ülkemizde belki de önümüzdeki yıllarda -eğer bu yasa kabul edilirse- önemli
sorunlara neden olabileceğimizi düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, aslında hem Sayın Bakan hem bizim Tarım
Komisyonumuzun Değerli Başkanı komisyon çalışmaları sırasında bu endişelerini
kendileri de dile getirdiler. Aslında ülkemizde genetiği
değiştirilmiş organizmaların hem üretiminin hem de tüketilmesinin ya da
ticaretinin yapılmasının uygun olmadığını, bunun belki de bu süreç içerisinde
kısa vadede sorun olmayacağını ama ileride sorun olabileceği endişesini
kendilerinin de taşıdıklarını, bir tercih yapması gerektikleri zaman genetiği
değiştirilmiş organizma ve ürünlerini mi yoksa konvansiyonel yöntemlerle, doğal
yöntemlerle üretilen ürünleri mi tüketeceği noktasında bir ayrıma gittikleri
zaman, elbette ki doğal yöntemlerle üretilen ürünleri değerlendireceklerini,
dolayısıyla GDO’lu ürünlere karşı olduklarını itiraf
etmişlerdi.
Ama ben sanıyorum, Türkiye'nin, özellikle genetiği
değiştirilmiş organizmalar olarak dünyada ticarete konu olan dört tane önemli
tarım ürünü konusunda açığı var ve eğer ki bu yasal düzenlemede genetiği
değiştirilmiş organizmaların ticaretinin, ithalatının önü kapanırsa Türkiye'nin
özellikle yem sanayisinin ve gıda sanayisinin büyük kriz içerisine
gireceklerini ve bu anlamda, bu düşünceler içerisinde, bu endişeler içerisinde,
bu ürünlerin Türkiye'ye ithalatının yasak edilmesinin cesaretini
gösteremediklerini ben buradan görüyorum.
Türkiye'nin bu tarımsal ürünlerdeki açığını gidermesi için,
elbette ki mevcut tarımsal politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor. Eğer bu
anlayışla devam edersek, yani Türkiye'de eğer tarımın yapısal sorunlarını
çözmezsek, modern tarım için belirli yatırımlar yapmazsak, sulanabilir ancak şu
anda sulayamadığımız alanlara sulama yatırımları yapmazsak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
VAHAP SEÇER (Devamla) – …su bekleyen 1,5 milyon hektar Güneydoğu
Anadolu Bölgemizdeki GAP Projesi’ni gerçekleştiremezsek, Türkiye'nin tarımsal
üretimde, tarımsal ürünlerde dış ticaret açığı devam edecektir, bugün ithal
etmek zorunda kaldığımız bu ürünlerin ithalatı devam edecektir, dolayısıyla
önümüzdeki süreçte de tarım sektöründe yaşanan bu sorunlar sürüp gidecektir.
Değerli arkadaşlarım, bizim bu yasa tasarısına ret oyu
vereceğimizi buradan ifade etmek istiyorum. Toplumumuzun sağlığını tehlikeye
atmama adına, yabancı ülke çiftçilerinin ürünlerine Türkiye’yi bir pazar hâline
getirmemek için, halk sağlığımız için, Türk çiftçisinin ürünlerine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi bağlayınız.
VAHAP SEÇER (Devamla) – … yabancı ülke
çiftçilerinin ürünlerini ithal ederek bir rakip yaratmamak için, her şeyden önemlisi
gelecek kuşaklara, çocuklarımıza, torunlarımıza sağlıklı bir çevre, sağlıklı
bir toplum devredebilme adına bu yasal düzenlemeye ret oyu kullanacağımızı
ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.
Sayın milletvekilleri, böylece tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tasarı kabul edilmiştir ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan kısa bir teşekkür konuşması yapacaktır.
Buyurunuz Sayın Eker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Türkiye, biraz önce oylanan ve kabul
edilen bu tasarıyla önemli bir sorun alanında bir mevzuata kavuşmuştur ilk defa
ve bu, inşallah, Türkiye için, tarım sektörü için ve tüm toplumumuz için
hayırlı, uğurlu olacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz tabii bu Kanun’un
hazırlığı safhasında birçok kişiden katkı aldık, destek aldık, birçok kuruluştan
katkı aldık, destek aldık. 55 farklı kurum ve kuruluştan 85 kişi toplantılar
yaptı, 36 tane toplantı yapıldı. Biz, bu tasarıyı hazırlarken toplumun ilgili
tüm kurum ve kuruluşlarından ve tüm kesimlerinden görüş aldık, hepsinden destek
aldık, katkı aldık. Ben, hepsine huzurunuzda teşekkür ediyorum. 4 tane
komisyonda görüşüldü, Çevre Komisyonunda, AB Uyum Komisyonunda, Sağlık, Aile,
Sosyal İşler Komisyonunda ve kuşkusuz Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonunda, bir de alt komisyonda. Burada, gerek muhalefet partilerimizin
değerli milletvekillerine, değerli üyelerine gerek iktidar partimizin değerli
üyelerine, hepsine huzurunuzda çok teşekkür ediyorum. Türkiye, bu şekilde günün
ihtiyaçlarına cevap verecek, Avrupa Birliği standartlarında, Avrupa Birliği standartlarıyla
uyumlu bir mevzuata bu alanda kavuşmuş oldu. Onu özellikle huzurunuzda
vurgulamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuyla ilgili, müsaade
ederseniz, birkaç cümle de bu alandaki politikamızı söylemek istiyorum: Biz
gıda güvenliği ve güvenilirliğini bir bütün olarak ele aldık, ele alıyoruz.
Üretimi artırmak bizim politikamızın bir parçası ve bu alanda önemli mesafeler katedildi ama bunun dışında, sağlıklı ve güvenilir gıdaya
vatandaşın ulaşması alanında da bir dizi yeni tedbir alındı. Reçeteli satış
uygulamasından tutun bitkisel ilaçların, ilaç bayilikleri alanında aktif
maddelerin yasaklanması, metil bromürün yasaklanması, uçakla havadan
ilaçlamanın yasaklanması, GDO’lu ürünlerle ilgili en
son düzenleme, ARGE konusunda yapılan, araştırma geliştirme konusunda yapılan
çalışmalar ve gen bankasının kurulması bütün bu zincirin, bu çerçevede yapılan
faaliyetlerin sadece birkaçını oluşturuyor.
Bizim tabii amacımız, Türkiye’de yeterli, sağlıklı, dengeli bir
beslenmeyi temin etmek, bunun mümkün olanlarının Türkiye içerisinde
üretilmesini, mümkün olmayanların da tedarik etmek suretiyle vatandaşlarımızın
bunlara ulaşmasını temin etmektir. Bunun için çalışıyoruz, bunun için bundan
sonra da bu yönde çalışacağız.
Ben tekrar bu kanunun hazırlanmasında, tasarının hazırlanmasında
ve oylanmasında emeği geçen başta siz değerli milletvekilleri olmak üzere
herkese huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum.
Kanunun hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, don zararlarını
ödeyecek misiniz, don zararlarını? Haber bekliyorlar…
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eker.
Sayın milletvekilleri, şimdi 5’inci sırada yer alan Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/786) (S.
Sayısı: 460)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer alan Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun;
6831 Sayılı Orman Kanununa Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Çevre
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları
Raporları’nı görüşeceğiz.
6.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun; 6831 Sayılı Orman Kanununa Ek Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/325) (S. Sayısı: 417)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Grupların ortak kararıyla birlikte çalışmamızı sona erdirdik.
Böylece, sözlü soru önergeleri ile alınan karar gereğince “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”i
sırasıyla görüşmek için 23 Mart 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.28