Normal 44161 2 5 2010-04-20T13:30:00Z 2010-04-20T13:30:00Z 1 34463 196442 TBMM 1637 460 230445 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 64                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

75’inci Birleşim

18 Mart 2010 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, küçük esnaf ve sanayicinin vergi ve sigorta borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Elâzığ’daki depreme ve depremin meydana getirdiği sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, demokrasinin geliştirilmesinin işsizlik ve açlığın giderilmesinin üzerindeki etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Osman Coşkun’un, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

5.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, ana dilinde eğitim konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/627)

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, toplumsal olaylar sonucu cezaevinde bulunan çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/628)

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefetten dolayı tutuklu bulunan çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/629)

4.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki kadın intiharlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/630)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/789) (S. Sayısı: 473)

5.- Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/786) (S. Sayısı: 460)

6.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun; 6831 Sayılı Orman Kanununa Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/325) (S. Sayısı: 417)

 

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, SHÇEK’in bir merkezinden kaçan öğrencilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/11862) (Ek cevap)

2.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, kapatılan Bilgi İşlem Daire Başkanlığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11933)

3.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, AB’nin yaş sebze ve meyve ihracatındaki denetimlerine,

- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Çukurova Bölgesindeki toprak kullanımına,

Adana’da üretilen ürünlerin değerlendirilmesine,

Adana’da sulanamayan tarım alanlarına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12508), (7/12509), (7/12510), (7/12511)

4.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Atatürk Orman Çiftliği yönetimi ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12591)

5.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, çilek fidesi desteğine,

- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, İpsala’daki arazi dağıtım projesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12629), (7/12630)

6.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, kırmızı et sektöründeki sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12643)

7.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Sivas’ın bir proje kapsamına alınmamasına,

- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Eğirdir’deki elma üreticilerinin sorunlarına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12684), (7/12685)

8.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’nın sosyo-ekonomik sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/12708)

9.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, askerî uçak ve helikopterlerin yerleşim yerlerinde alçaktan uçtuğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/12816)

10.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’de sosyal amaçlı bazı merkezlerin kapanmasına,

- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kadın intiharlarına ve şüpheli ölümlere,

Kadın intiharlarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/12834), (7/12835), (7/12836)

11.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, et fiyatlarındaki artışa,

- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Gediz Nehri’nin taşmasıyla oluşan zararların karşılanmasına,

- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, pancar kotasına,

- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki hayvan varlığına ve destekleme ödemelerine,

- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun hizmet binasına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/12853), (7/12854), (7/12855), (7/12856), (7/12857)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak altı oturum yaptı.

 

Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne,

Muğla Milletvekili Gürol Ergin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bazı uygulamalarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Elâzığ Milletvekili Mehmet Necati Çetinkaya’nın, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığ’da meydana gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşmasına, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Elâzığ Milletvekili Faruk Septioğlu, Bingöl Milletvekili Kâzım Ataoğlu, Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın aynı konudaki açıklamalarına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi.

 

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığ’da meydana gelen depreme ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne;

Elâzığ Milletvekili Faruk Septioğlu,

Bingöl Milletvekili Kâzım Ataoğlu,

8 Mart 2010 tarihinde Elâzığ’da meydana gelen depreme;

Edirne Milletvekili Rasim Çakır,

İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras,

18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, eczacıların sorunları ile ilaç sektöründeki sorunların (10/623),

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin, Kastamonu ilinin sorunlarının (10/624),

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, camilerin ve din görevlilerinin sorunlarının (10/625),

BDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Mıhellemilerin sorunlarının (10/626),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanlığının, (1/821) esas numaralı Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın, esas komisyon olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna, tali komisyonlar olarak Plan ve Bütçe Komisyonu ile Çevre Komisyonuna havale edildiğine, söz konusu kanun tasarısının orman sayılan alanlarda yapılacak maden arama ve işletme faaliyetleri ile ilgili hükümler sebebiyle, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca kendi komisyonlarında görüşülmesinin temini için gereğinin yapılmasına ilişkin tezkeresi okundu; Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun talebi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunca da uygun bulunduğundan, bu istemin İç Tüzük’ün 34’üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca Başkanlıkça yerine getirileceği Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Fas Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkanı Mustafa Mansouri’nin vaki davetine icabetle Fas’a,

Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Tarım ve Gıda Politikası ve Balık Kompleksi Komisyonunun vaki davetine icabetle Rusya Federasyonu’na,

Resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

 

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan,

Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu,

Seçildiler.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının (1/789) (S. Sayısı: 473) birinci bölümünün 6’ncı maddesine kadar kabul edildi.

 

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı’nın temel kanun olduğuna dair gündemde bir açıklama bulunmadığına, temel kanun olarak 471 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın gözüktüğüne, dolayısıyla 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın temel kanun olarak görüşülemeyeceğine ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

18 Mart 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.01’de son verildi.

 

                                                            Şükran Güldal MUMCU

                                                                    Başkan Vekili

                  Yusuf COŞKUN                                                                             Fatih METİN

                          Bingöl                                                                                            Bolu

                       Kâtip Üye                                                                                     Kâtip Üye

                                                                   Murat ÖZKAN

                                                                         Giresun

                                                                       Kâtip Üye

                                                                                                                                               No.:  103

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

18 Mart 2010 Perşembe

Tasarı

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/833) (Milli Eğitim; Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2010)

Raporlar

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/769) (S. Sayısı: 486) (Dağıtma tarihi: 18.3.2010) (GÜNDEME)

2.-Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/808) (S. Sayısı: 487) (Dağıtma tarihi: 18.3.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, ana dilinde eğitim konusunun araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/627) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.2.2010)

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, toplumsal olaylar sonucu cezaevinde bulunan çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/628) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2010)

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, Terörle Mücadele Kanununa muhalefetten dolayı tutuklu bulunan çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/629) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2010)

4.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 Milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki kadın intiharlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/630) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2010)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir hidroelektrik santralinin çevreye etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11681)

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, HSYK’da bekleyen atama kararnamesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11755)

3.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Yargıtay üyeliği seçimlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11810)

4.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, özürlü istihdamına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11814)

5.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, çocuk istismarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12136)

6.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, korunmaya muhtaç çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12137)

7.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12414)

8.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bir yargı kararının uygulanmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12487)

9.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Cemil Çiçek’in oğlunun atandığı yönetim kurulu üyeliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12488)

10.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuk gelişimi bölümü ön lisans öğrencilerine lisans tamamlama hakkı verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12489)

11.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Cemil Çiçek’in oğlunun TEKEL yönetim kurulunda görevlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12491)

12.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Oymapınar HES’e ve enerji piyasasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/12500)

13.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da düzenlenen “Demokratik Açılım” konulu konferansa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12502)

14.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, özel güvenlik şirketlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12503)

15.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, bir belediye başkanına yapıldığı iddia edilen bir uygulamaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12504)

16.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Bodrum’daki ecrimisil uygulamalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12505)

17.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, yurt dışında varlıkları bulunan Türk vatandaşlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12506)

18.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, tabii afete uğrayan belediyelere yardım yapılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12507)

19.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Gölbaşı ilçesinde başarılı öğrencilere dağıtılan bir hediyeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12512)

20.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/12522)

 

18 Mart 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz küçük esnaf ve sanayicinin vergi ve sigorta borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin söz isteyen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, küçük esnaf ve sanayicinin vergi ve sigorta borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; ben, üretenden, ekmek verenden, aş verenden, özellikle Anadolu’daki illerimizde 3 kişiye, 5 kişiye, 10 kişiye ekmek veren insanlardan bahsediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu illerimizde binlerce insan sokakta gezerken sokakta gezmeyen insanlara bir lokma ekmek veren, onları çalıştıran, onlara iş veren insanların önünde saygıyla eğiliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu insanların işlerini yürütürken ne kadar zorlandığını ama hafta sonları ve ay sonlarında o insanların maaşlarını verirken yaşadıkları hazzın önünde saygıyla, bir kez daha eğiliyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2009 yılının Ağustosuna gidelim. “Hepimiz bugünleri yaşadık, geldi geçti.” demeyin, deldi geçti, hâlâ delip geçen birtakım sorunlar esnaf ve sanatkârın üzerinde kaldı arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, her şey durdu, ihracat durdu, satış durdu, insanlar iş yapamaz hâle geldi ama bu kişiler, esnafımız, küçük sanayicimiz, ekmek verdiği insanları işinden çıkarmamak için her türlü zorluğa göğüs gerdi. Ama, yine o dönemi hatırlayalım, bankaların çoğu -bazı bankaların önünde saygıyla eğiliyorum, bazılarının, ama bu üç beştir- ama, anlı şanlı, işte “3 milyar kâr ettim.” diyen “Şu kadar kâr ettim.” diyen bazıları ise esnafın, küçük sanayicinin, sanayicinin kredilerini kestiği gibi, kredileri geri çağırdı.

Böyle bir konumda esnaf, böyle bir durumda esnaf ve küçük sanayici ve sanayici, işlerini yürütmeye çalıştılar ama içlerinden önemli bir kısmı, vergi ve sigorta borçlarını ödeyemez hâle geldiler ama aş verdi, ekmek verdi, aş vermeye, ekmek vermeye devam etti arkadaşlar. Ben, bu ülkede kim aş ve ekmek veriyorsa bir kez daha önlerinde saygıyla eğiliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu insanlar çok zor bir süreçten geçti ama geçemedi, hâlâ daha üzerlerinde vergi ve sigorta yükü duruyor, diğer sorunları devam ettiği gibi, ama Demokles’in kılıcı gibi duruyor. Tabii, bu ülkede her vatandaş vergisini… Vergi ödemek kutsal bir görevdir ama bu kutsal görevin yanında, aş vermek, ekmek vermek de en az onun kadar değerlidir.

Değerli arkadaşlarım, bu insanların işlerini daha iyi yürütmeleri için, esnafımızın, küçük sanayicimizin işlerinin önünü açmamız için, bu süreçte çok büyük ölçüde mağdur olan bu insanların vergi ve sigorta borçlarıyla ilgili yeniden yapılandırma yapmak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, “af” demiyorum bakın, dikkatinizi çekerim, “yeniden yapılandırma” yapmak zorundayız. Daha önce hep yeniden yapılandırma yapıldı ama esnafın ve küçük sanayicinin gerçeği dışında yapıldı. Yani, bazı esnaf “Her ay öde.” dersen yapılandırmayı ödeyemez, bazıları ancak yaz sezonunda öder, bazıları belli ürünün hasılatından sonra ödeyebilir. Gelin, artık bu sefer bir elastiki ödeme planı çıkaralım, esnaf ve sanatkâr gerçeğine uygun. O esnaf ve sanatkâr “Ben borcumu ödeyeceğim, borç benim borcum.” diyorsa, gelin “Her ay ödeyin.” demeyin bu insanlara; gelin “Kardeşim, hangi ay, nasıl ödeyebilirsin? Hangi elastiki planla, hangi değişim planıyla ödeyebilirsin?” deyip bu insanlardan… Önemli olan ödeme değil mi?

Değerli arkadaşlarım, dönün, son on yıla bakın. Yapılan yapılandırma bu şekilde yapıldığı için yani esnaf gerçeğine, piyasa gerçeğine aykırı yapıldığı için, çoğu yapılandırma ilk ay suya düşmüştür ve bir sürü insan borcunu ödeyememiştir. Gelin, esnaftan alın. “Arkadaş, borcunu nasıl ödeyebileceksin? Hangi ay, ne kadar ödeyeceksin, ne kadar sürede ödeyeceksin?” Eğer biz bu gerçeğe gitmezsek, değerli arkadaşlarım, esnafımızı ve küçük sanayicimizi çok zor günler bekliyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Maliye Bakanı on beş gün önce şu ifadeyi kullandı: “Esnaf ve sanayicimizin sosyal güvenlik primlerinin yeniden yapılandırılması çalışmamız var.” dedi. Bir şeyi söylediğin zaman eğer bunun ardı arkası gelmiyorsa o işte sorun başlar ve şu anda Sayın Maliye Bakanı bunu dedikten sonra ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – …herhangi bir şekilde gerisi gelmediği için, piyasada esnaf, sanatkâr ve sanayici de bir şekilde “ödeyelim mi? Ödemeyelim mi? Af mı gelecek?” şeklinde bir piyasa kaosu başladı. Dürüst, namuslu ve şerefli esnaf, vergiyi ve sigorta primini ödemeyi bir kutsal görev olarak sayar ama değerli arkadaşlarım, bu görevi yerine getirirken onların içinde olduğu koşulları, onların ödeme koşullarını dikkate almak zorundayız.

Bu nedenle, süre çok geçmeden, bu esnaf ve sanatkârın daha çok mağdur olmaması için ve kısa sürede onların piyasa gerçeği ve onların ödeme gerçeği dikkate alınarak yeni bir yapılandırma planı hazırlanıp bir an önce uygulamaya geçilmelidir değerli arkadaşlarım. Aksi hâlde Anadolu’da 3 kişiye, 5 kişiye ekmek veren insanları kaybetmek zorunda kalırız.

Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım cevap verecektir.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Malatya Milletvekilimiz Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun küçük sanayici ve esnafın vergi borçlarının yeniden yapılandırılmasına…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Vergi ve sosyal güvenlik primi.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Vergi ve sosyal güvenlik borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik gündem dışı konuşma için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, vergi borcu, sigorta borcu, kamuya olan diğer borçlarını, zaman zaman ödeme güçlüğü nedeniyle gerek kamu idareleri, gerek özel sektör, esnafın bu taahhütlerini yerine getirmekte zorlandıkları bilinen bir gerçektir ancak bu durum krizlerle de doğrudan orantılıdır. Kriz dönemlerinde iç piyasadaki daralma, talepteki daralma ve buna bağlı etkenlerden dolayı buna benzer sorunlar yaşanmaktadır. Hatta bireylerin, gerçek kişilerin kredi borçları için de aynı şey söz konusu olmaktadır.

İşte, bu dönemlerde borçların ertelenmesi veya affedilmesi veya kamuda “tahkim” diye adlandırılan borçların mahsup suretiyle silinmesi gibi konular, bir anlamda rahatlatma getirmekle beraber, bir anlamda da kamuya olan vecibelerini eksiksiz yerine getiren mükelleflerle bu konuda daha gevşek davrananlar arasında da bir adaletsizliğe sebep olduğu da ayrıca bir gerçektir.

Bütün bunlara rağmen, Maliye Bakanlığı, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun hükümlerine göre alacaklarını takip ve tahsil konusunda görevli ve sorumludur. Eğer bu borçlar vaktinde ödenmezse veya haczin tatbiki veya haczolunmuş malların paraya çevrilmesi amme borçlusunu zor duruma düşürecek ise borçlunun yazılı talebi üzerine faizi alınmak suretiyle amme alacağı otuz altı aya kadar yeniden yapılandırılabilmektedir. Bu çerçevede, Maliye Bakanlığı, borçlarını vaktinde ödeyemeyen esnaf, sanayici, küçük girişimcilere ödemede kolaylık sağlamak maksadıyla 30 Ekim 2008 tarih 27039 sayılı Resmî Gazete’de yayımladığı Seri:B Genel Tebliği ile 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu’nun 48’inci maddesindeki taksitlendirme müessesesinden zor durumda olan mükelleflerin yararlanmasını sağlamak amacıyla bir düzenleme yapmış, 1 Eylül 2008 tarihi itibarıyla da vadesi gelmiş olduğu hâlde ödenmeyen ve devlete ait olup Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince takip ve tahsil edilen 2008 yılı gelir ve kazançları için tahakkuk eden geçici vergi ve bu vergiyle birlikte ödenmesi gereken damga vergisinden olan amme alacakları dışındaki tüm alacakları yüzde 3 tecil faizi ödenmek suretiyle -yıllık bazda- on sekiz ayda on sekiz eşit taksitte ödenmesine imkân sağlamıştır. Bu çerçevede yeniden yapılandırılan borçların tahsilat süresi devam etmektedir.

Teşekkür ederim. Böylece bu konuda bir nebze olsun küçük esnaf ve sanatkârın bu yükümlülüklerini yerine getirememelerinden doğan sıkıntıları, taksitlendirme suretiyle giderilmiş bulunmaktadır.

Tabii, esnaf ve sanatkârımıza yaptığımız destekler bunlarla sınırlı değildir. Biliyorsunuz Kredi Garanti Fonu marifetiyle verilen teminat açıklarına yönelik destekler, ayrıca KOBİ’lere sağlanan KOSGEB destekleri ve muhtelif kalemlerde yapılan destekler de hâlen devam etmektedir.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım.

Gündem dışı ikinci söz Elâzığ’daki deprem ve sorunları hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’na aittir.

Buyurunuz Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Elâzığ’daki depreme ve depremin meydana getirdiği sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Teşekkür ederim.

Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Elâzığ depremi vesilesiyle düşüncelerimi sizlerle paylaşmak üzere gündem dışı söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Öncelikle, depremde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet ve tüm halkımıza başsağlığı diliyorum.

2 dedemin de şehit olduğu 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümünde tüm şehitlerimizi minnetle anıyorum.

Mehmet Âkif’in şu mısralarıyla duygularımı özetlemek istiyorum:

“Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana,

Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.”

Değerli milletvekilleri, hemen belirtmeliyim ki deprem sonrasında yaşanan, yetkililerin neden olduğu trajikomik vakalar, ne olayın ciddiyetiyle ne devlet ciddiyetiyle bağdaşmadığı gibi, bu halka reva da değildir. Ölü sayısının bile belirlenememesi kelimenin tam anlamıyla bir skandaldır. 41 tane cenazeyi sayamayan bir irade koskoca bir devleti nasıl yönetir? Şu ufacık depremde bile ölüsünü sayamayan bir iktidarın dirisine faydası ne olur diye de insan düşünmeden geçemiyor.

Değerli milletvekilleri, iktidarın beceriksizliklerini hangi örneklerle açıklayacağımızı şaşırmaktayız ancak Elâzığ Valisinin depreme müdahale konusunda gösterdiği beceriksizliğe ne demeli? Bu, “one minute”sever Vali, kırk beş haneli Köklüce köyüne ilk iki gün boyunca yetkili ve yardım gönderemezken depremden üç gün sonra Sayın Başbakanın geçeceği yollara asfalt dökerek bu beceriksizliğini örtbas etmekle meşguldü. Bu da gösteriyor ki AKP İktidarı ve onun bürokrasisi, üç köyün deprem enkazının altında ezilmiştir. Göçük altında kalan aslında iktidar ve zihniyeti olmuştur. Elâzığ kırsalında gerçekleşen depremde üç köyün enkazının altında kalan iktidarın İstanbul gibi büyükşehirlerimizde deprem yaşanması durumunda düşeceği aczi varın siz düşünün.

Değerli milletvekilleri, başta büyükşehir olmak üzere İstanbul’da belediyelerin büyük bir bölümüne sahip olan iktidar, 2002’den bu yana İstanbul depremi için bir önlem alamadı. İstanbul’da olası bir depremde 100 binlerin hayatını kaybedeceği, farklı bölgelerde her 3 binadan 1’inin yıkılacağı ifade edilirken iktidar ve İstanbul’daki yerel yönetimleri -hadi on altı demeyeyim ama- sekiz yıldır yan gelip yatıyorlar. 1994’ten bu yana on altı yıldır İstanbul’u yöneten iktidar ve mensupları asayişiyle, ulaşımıyla, deprem riski ve benzerleriyle İstanbul’u yaşanabilir şehir olmaktan maalesef çıkartmıştır. Olası depremde hayatını kaybedecek insanların vebalini, günahını nasıl çekeceksiniz? Hesabı adaletin önünde de mutlaka vereceksiniz. İktidar, olası bir İstanbul depremi için önlemlerini şimdiden süratle almalıdır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin bir depreme nasıl müdahale edileceğini öğrenebilmesi için bugünkü depremden yüzlerce kat daha fazla yıkıma neden olan 99 Marmara depremine dönemin koalisyon Hükûmetinin nasıl müdahale ettiğine lütfen bakmalıdır ve bundan ders almalıdır. Asrın depremi olarak bilinen ve şehirlerin yerle bir olduğu 99 yılı Marmara depreminde her türlü iletişim, ulaşımın kesildiği, hangi enkaza müdahale edileceğinin bile şaşıldığı bir büyük deprem yaşanmıştır. Buna rağmen, dönemin Hükûmeti ve Bayındırlık Bakanlığı tarih belirleyip taahhüde girerek kısa sürede binlerce insanımızı çadırlara ve prefabrik konutlara yerleştirmişlerdir ve büyük bir destan yazmışlardır. O gün 165 bin çadırı on beş gün içinde, 44 bin prefabrik konutu üç ay içinde kurup insanları içine yerleştirirken, bugün AKP İktidarı 4 çadırı kırsalda kurmayı maalesef becerememiştir.

Yine, o dönem, dünyada ilk defa 60 bin kalıcı konut bir yıl içinde tamamlanarak sahiplerine teslim edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 99 depreminden sonra, iletişimden şans oyunlarına kadar, on bir yıldır vatandaşımız deprem vergisi ödedi ve ödemeye de devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Bugüne kadar 30 katrilyon lira para toplanmıştır bu fonda. Bu paralar nereye harcandı, kalan para nerede? Bunu kimse maalesef bilmiyor. Büyük ihtimalle deprem vergilerini delik bütçelerinize yama yaptığınız konuşuluyor.

Ey, cefakâr Türk milleti, sen on bir yıldır deprem vergisi ödüyorsun, ödediğin 30 katrilyon lira maalesef ortada yok.

Bu parayı buhar eden AKP maalesef hâlâ iktidarda diyor, hepinize bir kez daha saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.

Gündem dışı üçüncü söz, açlık, işsizlik ve demokrasi hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öztürk.

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, demokrasinin geliştirilmesinin işsizlik ve açlığın giderilmesinin üzerindeki etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlik, açlık ve demokrasi üzerine gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Çanakkale Zaferi’mizin 95’inci yıl dönümünü Cumhuriyet Halk Partisi olarak saygıyla kutluyoruz, ölen şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, demokrasi ile açlık ve işsizliğin ne bağlantısı var, bu da nereden çıktı? Demokrasi ile işsizlik, açlık, yokluk ve yoksulluk bir bütündür. Demokrasi mücadelesi, aynı zamanda işsizlik, açlık, yokluk ve yoksullukla mücadeleyi de beraberinde getirir çünkü demokrasiyi savunmak demek, hakkı ve hukuku savunmak demektir. Hak ve hukuk savunulmadan demokrasinin gerçekleştirilmesi mümkün değildir. İnsanları aç olmayan, insanlarının gerçekten geçim derdi, yaşama derdi olmayan, sırtları giyinik olan toplumlar ile gerçekten çöplükten ekmek toplayan memuru olan, emeklisi olan bir ülkenin demokrasi seviyesi aynı değildir. Demokrasi seviyesinin yükselebilmesi için insanların gelirlerinin yüksek, gelecek kaygısından uzak, gerçekten özgür ve mutlu bir şekilde yaşamaları gerekir. Aç insanın özgürlüğü olmaz. Aç insanın demokrasi anlayışıyla gerçekten mutlu insanın demokrasi anlayışı arasında fark vardır. Fransa’nın Champs Elysees’sinde gezen bir Fransız yurttaşı ile İspanya’da yaşayan bir yurttaşın demokrasi anlayışı, yine Türkiye’de yaşayan bir insanın demokrasi anlayışı, hatta Afrika ülkelerinde yaşayan insanların demokrasi anlayışları ve demokrasi seviyeleri farklı farklıdır.

Demokrasiyi gerçekten geliştirmek istiyorsak öncelikle millî geliri artırmamız lazım, toplumun refah düzeyini yükseltmemiz lazım ve millî gelir dağılımındaki adaletsizliği önlememiz lazım; insanların evlerine yiyecek, içecek götürebilecekleri bir gelir elde etmelerini sağlayacak bir iş bulmamız lazım; işsizlikle mücadele etmemiz lazım, açlıkla mücadele etmemiz lazım, yoklukla ve yoksullukla mücadele etmemiz lazım çünkü bu kavramlar gerçekten demokrasi ve hukuku zaafa uğratan kavramlardır.

Değerli arkadaşlarım, bu çerçevede, Türkiye’deki tabloya baktığımız zaman işsizlik oranı yüzde 16’lara gitmiş. Memurlara verilen zam sadece ocak ve şubat ayındaki enflasyon ile eriyip götürülmüş. Türkiye, gerçekten, dünyada İspanya’dan sonra işsizlik oranı bakımından 2’nci sırada. Çalışabilir her 4 gençten 1 tanesi işsiz. Asgari ücret açlık sınırının altında. Yani, bir insanın yaşaması için, 2 çocuklu bir ailenin, 4 kişilik bir ailenin yaşaması için, sadece yaşamını sürdürebilmesi için zorunlu olan gıda harcamalarını karşılayabilecek zorunlu asgari geçim rakamının çok altında asgari ücret. Yine, çalışmaya hazır iş gücünün yarısı asgari ücretin altında çalışmaya hazır. Yine, Türkiye’de çalışan insanların yüzde 45’i kayıt dışı olarak çalıştırılmakta. Yine, işsizlerin yüzde 45’e, 50’ye varan oranı asgari ücretin altında çalışmaya hazır.

Yine, Türkiye, yatırım yapılabilir ülkeler arasında dünyada 160 ülkeden 124’üncü sırada. Türkiye’de insan hakları ihlali ise, insan haklarına baktığımız zaman, bugün yayınlanan haberlerde, en çok hak ihlal edilen ülke, dünyada 2’nci sırada Türkiye, 1’inci sırada Rusya.

Yine, adil yargılanma hakkının en fazla ihlal edildiği ülke bakımından Türkiye birinci sırada. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dosyaların yüzde 10’dan fazlası Türkiye’ye ait. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde verilen ihlal kararlarının yüzde 18’den fazlası Türkiye’ye ait. Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Romanya gibi ülkelerle hak ihlalleri bakımından aynı seviyede.

Türkiye’de hukuksuzluk, adaletsizlik ve keyfîlik almış başını gidiyor ve her konuda olağan bir yönetim biçimi, egemen bir yönetim anlayışı hâline gelmiştir.

Türkiye’deki bu haksızlıkların, hukuksuzlukların çok olmasına baktığımız zaman, hak ihlallerinin neden bu kadar çok olduğuna baktığımız zaman, bunun temeline bakmak lazım. Çünkü hukuk, demokrasi kavramları aslında bir toplumda üst kurum kavramlarıdır. Toplumun alt kurumu ekonomik temelleridir. Eğer bu ülkede gerçekten insanların çalışabileceği bir işi yok ise, gerçekten akşam evine gider iken yiyecek ekmeğin parasını elde edebilecek bir iş sahibi değilse, gerçekten bu ülkenin emekli memurları ikinci bir iş yapmak zorunda kalıyorsa, pazar yerlerinden pazar artıklarını toplamak zorunda kalıyorsa siz bu ülkede soyut demokrasi ve hukuk mücadelesinden bahsedemezsiniz. Mücadelelerin somut içeriği olması lazım. Eğer gerçekten biz ülkemizde demokrasi açığını kapatmak istiyor isek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …demokrasinin gelişmişlik düzeyini gerçekten yükseltmek istiyorsak, öncelikle toplumun refah düzeyini artırmamız lazım, toplumun gelir düzeyini yükseltmemiz lazım ve fertlerin millî gelirden aldıkları pay oranlarının artırılması lazım.

Her kötülüğün belası, anası işsizliktir. İşsizlik, sadece maddi bakımdan değil, aynı zamanda moral değerleri bakımından da bir insanı yiyip, bitirip, tüketen bir olgudur. İşsiz insanın ruh hâlini düşündüğümüzde, bu insanın her türlü suçu işlemeye müsait olduğunu da unutmamamız gerekir.

O nedenle, gerçekten bu ülkede demokrasi, hak ve hukuk mücadelesi vermek istiyor isek öncelikle, insanlarımızın geçinebilecekleri, insan onuruna yakışır bir yaşam düzeyi sağlamamız lazım. Bu da işsizliğe, yokluğa, yoksulluğa ve yolsuzluğa karşı mücadele etmeyi gerektiren bir anlayıştır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Sayın Coşkun, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?

OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Çanakkale Şehitlerini Anma Günü dolayısıyla…

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Osman Coşkun’un, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bugün, bildiğiniz gibi, 18 Mart Çanakkale Şehitlerimizi Anma Günü. Ben bu vesileyle, tarihin en büyük destanını yazan ecdadımıza, tüm şehitlerimize ve gazilerimize minnet ve şükranlarımı sunuyorum, hepsini rahmetle anıyorum. Bu vesileyle, tüm ahirete intikal eden yakınlarımızı da rahmetle anıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.

Gündem dışı son iki konuşmaya cevap vermek üzere Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Hükûmet adına söz talebinde bulunmuştur.

Buyurunuz Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Elâzığ’daki depreme ve depremin meydana getirdiği sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, demokrasinin geliştirilmesinin işsizlik ve açlığın giderilmesinin üzerindeki etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (Devam)

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

1.- Yozgat Milletvekili Osman Coşkun’un, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (Devam)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gündem dışı üç konuşmacı arkadaşımıza çok teşekkür ederim. Sayın Aslanoğlu, esnaf, küçük sanayiciler ve bunlarla ilişkili sorunlar; Sayın Serdaroğlu, Elâzığ depremi ve sorunları; Sayın Öztürk de açlık, işsizlik ve demokrasi konularında konuşmalar yaptılar.

Özellikle Sayın Serdaroğlu ve Sayın Öztürk’e ayrıca teşekkür ediyorum. Çünkü ben bugün nöbetçi bakan olarak burada bulunuyorum, gündem dışı konuşmalarda, hangi arkadaşımız hangi konularda konuşma yapacak diye incelediğimde bu konuları gördüm. Aslında, biraz önce bir arkadaşımız da yerinden konuşma yaptılar. Bugün Çanakkale Zaferi’mizin 95’inci yıl dönümü. Bunu büyük bir coşku ve heyecanla kutluyoruz. Böyle özel günlerde, yazılı bir kural olmasa bile milletvekili arkadaşlarımızdan mutlaka bu konu üzerinde söz alan olur ve coşkumuzu dile getirir. Konulara baktığım zaman bunu görememiştim ama inanıyorum ki her arkadaşımızın gönlünde Çanakkale Zaferi’mizin 95’inci yıl dönümü ve buna ilişkin duygu ve düşüncelerimiz yatmaktadır. Sayın Aslanoğlu da şüphesiz bunun dışında değil. Ben, konuşmalarımı…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, dün konuştuk bunları Sayın Bakanım, Çanakkale Zaferi’ni dün konuştuk.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – İyi oldu, çünkü bugün 18 Martın kendisi, törenler bugün yapılıyor, biz de tekrar burada konuşmuş olalım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – 20 arkadaşımız da bugün orada Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Aslanoğlu, eksik olmayın.

Dün, depremle ilgili konuda Sayın Çetinkaya’nın gündem dışı konuşmasına Sayın Bakanımız cevap vermişlerdi ama konu önemli olduğu için Sayın Serdaroğlu bugün yine aynı konuda konuşma yapıyor. Yani ben, bir kınama, bir serzeniş, bir dargınlık işareti olarak değil, ama 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bu konunun konuşulduğu, filan ilimizin kurtuluş törenlerinde mutlaka o ilimizden bir milletvekili arkadaşımızın hissiyatlarını dile getirdiği bir Mecliste isterdim ki başlı başına 18 Mart Çanakkale Zaferi’mizle ilgili bir konuşma yapılabilsin. Arkadaşlarımız hem konularına girdiler hem de bu konuyu dile getirdiler. Ben, onlara teşekkür babında bu ifadeleri yöneltmek istiyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin de üyeleriniz var, onlar yapsaydı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Depremle ilgili…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin üyeleriniz yapsaydı…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bu, tartışılacak bir şey değil. Ben, lütfen, yani konuşma özgürlüğümde de buna herhâlde imkânım var diye düşünüyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ama suçluyorsunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ayrıca, konuyu gündeme getiren arkadaşlarıma da teşekkür ettim Sayın Hüseyin Bey.

Değerli arkadaşlar, depremle ilgili Sayın Serdaroğlu’nun dile getirdiği konular, üzerinde durulması gerekli konulardır. Dün de, özellikle bu konuyla doğrudan ilgili Sayın Bakanımız, depremle ilgili hem gözlemlerini hem de sayısal biçimde verileri ortaya koydu. Şüphesiz, bununla ilgili yaraları sarmak, halkımızın karşılaştığı bu elim olay karşısında Hükûmet olarak, Parlamento olarak neler yapabileceğimiz konusunda incelemeler, araştırmalar ve bunu yerine getirecek eylemler yapmalıyız. Parlamentoda ben biliyorum ki geçmiş dönemlerden bugüne deprem ve sonuçlarıyla ilgili veya olası bir deprem karşısında yapılması gerekli neler var diye araştırma komisyonları kuruldu ve çok önemli çalışmalar yaptılar. Bu çalışmalar rapor hâline getirildi, Genel Kurulda tartışıldı ve maalesef raflara konuldu çünkü araştırma komisyonlarımızın hazırladığı raporlar icrai nitelikte değil. Bunları mutlaka ilgili kurumların takip etmesi, Parlamentonun da bu araştırma komisyonu raporlarının nasıl takip edildiği konusunda zaman zaman bilgilendirilmesi gerekli. Bu bir İç Tüzük değişikliğine bağlı.

Araştırma komisyonlarına çok emek veriyoruz, pek çok arkadaşımız bu konuda özveriyle çalışıyor, Meclisimiz bu konu üzerinde hassasiyetini gösteriyor ama yapılan incelemelerin, çalışmaların nasıl bir fonksiyona kavuşacağı konusunda çok fazla ümitli olamıyoruz.

Tabii, 99’da binlerce insanımızın vefatı, yüz milyarlarca liralık kayıplarımızın karşısında büyük acı yaşamıştık. O gün karşılaştığımız üzüntülerden bir tanesi de ya ulaşım imkânlarının yeterli olmaması veya bir ihmal sebebiyle -ben o zaman Parlamentodaydım- biz bu depremi ancak akşama doğru haber alabilmiştik, yani yarım günlük bir gecikmeyle depremin olduğunu biz ancak duyabilmiştik. Burada kimin kusuru vardı, hatası vardı, bunlar hep tartışılır ama deprem ve sonrası, zaman zaman siyasette hep tartışmalı oldu. Buna rağmen o hükûmetlerin de, ondan sonra gelen hükûmetlerin de bu depremin yaralarını sarma konusunda yaptığı çalışmaları her zaman takdirle karşılıyoruz; eksikler varsa bunları eleştirmek ve takip etmek gerektiğine de inanıyoruz.

Sayın Öztürk’ün açlık, işsizlikle demokrasi arasında bağlantı kuran konuşmasına da çok teşekkür ediyorum. Bunlar doğrudur. Meclisimizde her zaman bu konular üzerinde de görüşmeler yapılıyor. Hatta görüştüğümüz konular biyoenerji, biyogüvenlik veya buna bağlı Tarım Bakanlığını ilgilendiren konular olsa bile biz yine açlığı, yine işsizliği ve hiçbir zaman vazgeçmediğimiz demokrasi konusunu gündeme getiriyoruz. Bugün de ayrı, özel bir başlık altında bu konunun tartışılmış olmasını faydalı görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Çanakkale Deniz Zaferi ile ilgili Hükûmetimiz adına da müsaade ederseniz birkaç cümleyle konuşmak istiyorum. Bunun 95’inci yıl dönümünü bugün büyük bir coşkuyla kutlarken, ölümsüz kahramanlarımızı ve bize bu destansı mücadeleyi yaratan aziz şehitlerimizi saygıyla anıyor, kendilerine milletimiz adına şükranlarımızı sunuyor, yüce Allah’tan rahmet diliyoruz.

Çanakkale Zaferi, milletimizin tarih sayfalarına silinmez harflerle kazıdığı en parlak zaferlerden birisidir.

Çanakkale’de verilen mücadele, yokluklar ve imkânsızlıklar içerisindeki bir milletin yüksek ruh ve sarsılmaz inancıyla işgale, sömürüye, yağmaya ve talana karşı vermiş olduğu kutsal bir varoluş destanıdır.

Her türlü modern silahlardan yoksun, ayağı çarıklı, midesi doymamış Anadolu insanı, dünyanın en donanımlı ordularına karşı yüreklerini ortaya koyarak savaştı.

Bu savaş, yürekteki iman ile eldeki silahın karşı karşıya geldiği bir savaştır.

Bu zafer, Urfa’daki Halil İbrahim ile Diyarbakırlı Mehmet’in, Trabzon’daki Temel ile Balkanlardaki Aliş’in, Manisa’daki Ahmet’in omuz omuza verdiği, bu milletin yüreklerinin çarpıntısının bir zaferidir; kısacası, birlik ve beraberliğin vermiş olduğu gücün zaferidir.

Anaların gözünden bile sakındığı kınalı kuzular, Çanakkale’de tarihi yeniden yazmışlar, işgalcilerin kafalarına yeryüzündeki hiçbir silahın vatan sevgisine, millet sevgisine karşı zafer kazanamayacağını göstermişlerdir.

Bu açıdan, Çanakkale Zaferi, bütün milletler için, bütün insanlık için bir onur mücadelesinin de sembolü olmuştur. Bütün dünyaya bir toprak parçasının nasıl yurt kılındığını, nasıl vatana dönüştürüldüğünü Çanakkale’deki milletimizin bu büyük ruh hâli gösterilmiştir.

Çanakkale’de verilen bu benzersiz mücadele, şüphesiz ki milletimizin küllerinden doğduğu İstiklal Savaşı’mızın ve büyük zaferimizin de müjdecisi olmuştur.

Çanakkale’den ilham alan ecdadımız, aynı destansı mücadeleyi, dört bir yanı işgal eden düşmana bir kez de İstiklal Savaşı’nda göstermiştir.

Bugün o eşsiz ecdadımızdan devraldığımız ülkemiz böylesine sağlam birlik ve beraberlik temelleri üzerine kurulmuştur. Bu birlik ve beraberlik ruhunun bizleri ebediyete kadar götüreceğinden de kimsenin kuşkusu olmasın.

Ecdadımızın uğruna can verdiği bu mukaddes topraklar üzerinde ay yıldızlı bayrağımız ilelebet dalgalanacaktır. Çanakkale’nin bizlere öğretmiş olduğu en büyük ders ve bırakmış olduğu en büyük miras işte budur: Birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhu. Biz de Hükûmetimiz olarak bu ruhun yaşatılması, insanımızın bundan yararlanması için iktidara geldiğimiz günden bugüne, bu destansı kahramanlığın verildiği Çanakkale ilimize ve çevremize bir dizi faaliyette bulunduk. İstedik ki Çanakkale’yi bir açık hava müzesine dönüştürelim, çocuklarımız ve gençlerimiz ecdadının vermiş olduğu bu kahramanlık hikâyesine yakından şahitlik etsinler, Çanakkale’deki bu ibret tabloları onların ruhuna işlesin. Millî Eğitim Bakanlığımız bu amaçla 2004 yılından itibaren 18 Mart Çanakkale eğitim gezileri başlatmıştır. Bu gezilere 2004’ten bu yana 2009 sonu itibarıyla 58.671 öğrenci ve 2.987 öğretmen katılmıştır. Geçtiğimiz yıl uluslararası bir projeyle daha da ileri bir boyuta kavuşturulmuş, Gürcistan, Romanya, Libya, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden dedeleri Çanakkale’de şehit düşen öğrenciler de 18 Martta şehitliğimizi ziyaret etmiştir.

Hükûmetimiz bölgenin imarına özel önem vermiş, tarihî eserlerimizin, anıtların ve şehitliğin restorasyonu için hiçbir masraftan kaçınmamıştır. 2003 yılından bugüne kadar merkezî bütçeden ve yerel kaynaklardan bölgeye 40 milyon lira kaynak aktarılmıştır. Aktarılan bu parayla tamamen şehitliklerin, anıtların restorasyonunun yanı sıra yeni müze onarımları, yeni yolların açılması ve mevcut yolların asfaltlanması çalışmaları, tabyaların, feribot iskelesinin tamiri, yeni tanıtım merkezleri ve ziyaretçiler için modern tesisler ile sağlık tesislerinin inşası yapılmıştır. Gerçekleştirilen projelerle bölge bir açık hava müzesi hâline dönüşmüştür. Bu konuda en prestijli projenin de “Panorama 1453” adıyla İstanbul’da yaptırılan ve herkesin beğenisini kazanan açık hava müzesi diyebileceğimiz gösteri yerini şimdi “Panorama 1915” ismiyle o bölgeye yaptırmaktayız.

Ayrıca, Bakanlığımıza bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü de Çanakkale iline özel bir önem vermiş, bugüne kadar yaklaşık 6,5 milyon liralık harcama yaparak onlarca tarihî eseri restore ettirmiştir. Bunların içerisinde Gelibolu Mevlevihanesi, Saruca Paşa Türbesi, Gazi Süleyman Paşa Camii, Kadı İskelesi, Hallacı Mansur ve Çardakhan restore edilen eserlerimizden bazılarıdır. Bu bölgeye yatırımlarımız artarak devam edecektir çünkü Çanakkale’nin imarı kendi ruh ve düşüncelerimizin de imarı demektir. O eşsiz şehitlerin aziz hatıraları için bir şeyler yapıyor olmak bizim için bir gurur vesilesidir.

Sayın Başkan, sözlerimi bitirmeden önce bir kez daha şehitlerimizin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyor, Cenabıallah’tan kendilerine rahmet diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arınç.

Sayın Özkan, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Çanakkale için.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim.

Millî ve birlik ve beraberliğimizin en büyük örneklerinden birinin yaşandığı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün tarih sahnesinden zaferle çıktığı Çanakkale Zaferi’nin bugünkü cumhuriyetimizin kurulmasındaki katkısı çok büyüktür.

Çanakkale savaşları dünya savaş tarihinin benzersiz örneklerinden biri olması yanı sıra sonuçları itibarıyla Türkiye ve dünya tarihinde önemli bir yere sahiptir. Kutsal vatan toprakları için canlarını seve seve vererek bir ulusun kaderini değiştiren vatanımızı, istiklalimizi, sarsılmaz inançları, eşsiz cesaretlerine borçlu olduğumuz aziz şehitlerimiz dünyada eşi benzeri olmayan bir destan yazmıştır; ruhları şad olsun.

Çanakkale Zaferi’nin 95’inci yıl dönümünü kutluyorum. Geçmişi kahramanlıklarla dolu Türk ulusu, Çanakkale şehitlerimizin bıraktığı zafer meşalesini daha da yükseklere taşıyarak kendisine verilen her türlü görevi başarıyla yerine getirmek azmi ve gayreti içerisindedir. Türk askeri bugün ve yarın da Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük güvencesi ve koruyucusu olmaya devam edecektir. Bu vesileyle vatanımızın bütünlüğü ve bağımsızlığı için gencecik yaşamlarını feda eden değerli şehitlerimizi, genç dedelerimizi gurur, özlem ve rahmetle anıyor, bu güzel ülkemizde birlik ve beraberlik içinde yaşamamızı sağlayan Çanakkale şehitlerimizin aziz hatıraları önünde bir kez daha minnet ve saygıyla eğiliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkan.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Akıncı sisteme giremiyor, kısa bir söz talebi var.

BAŞKAN – Tamam.

Buyurun; lütfen, çok kısa…

3.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Çanakkale Savaşı’nın, o büyük zaferin yıl dönümü nedeniyle bir iki şey söylemek istiyorum.

Öncelikle, hiç kuşkusuz o büyük zaferi yaratmış olan ulusumuzun şehit verdiğimiz evlatlarını bir kez daha rahmet ve saygıyla anıyoruz. Kuşkusuz böyle büyük bir zaferi hatırlarken, yad ederken hiç unutmamamız gereken bir şey de o Çanakkale savaşlarının aynı zamanda, bu büyük ulusun, o büyük kurtuluş mücadelesinin liderini de ortaya çıkaran savaş olduğu gerçeğidir.

Sayın Başbakan Yardımcımızın konuşmasında da zaten Çanakkale savaşlarının aynı zamanda bu büyük ulusal kurtuluş savaşının müjdecisi olduğu, öncüsü olduğu belirtilmiştir ama üzülerek ve dikkatle izledim ki dün konuşmalar yapılmış olmasına rağmen ve birçok milletvekili arkadaşımız Çanakkale’deki anma toplantılarına, yurdun dört bir yanındaki anma toplantılarına katılmış olmasına rağmen, milletvekillerinden bir tekinin bile bugün gündem dışı söz istememiş olmasını haklı bir eleştiri konusu yapan Sayın Başbakan Yardımcımız, o uzun konuşmasında ne Çanakkale Savaşı’nı değerlendirirken ne onun sonucunda ortaya çıkan büyük ulusal kurtuluş mücadelemizi değerlendirirken bir tek kez olsun Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğini, mücadelesini, örgütleyiciliğini, yiğitliğini, hatırlama ya da hatırlatma ihtiyacı duymamıştır.

Sayın Başbakan Yardımcımız gündem dışı söz alınmamış olunmasından duyduğu üzüntüyü ifade ediyor. Ben de bir kez daha Çanakkale Savaşı’nı anımsarken, Mustafa Kemal Atatürk’ü unutturmaya çalışanların başarılı olamayacaklarını, Mustafa Kemal Atatürksüz bir Çanakkale Savaşı ve ulusal kurtuluş mücadelesi değerlendirmesinin eksik olacağını, hatta olamayacağını yüce ulusumuzun ve Meclisimizin dikkatine sunuyor, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akıncı.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, ben de Çanakkale’yle ilgili…

BAŞKAN – Buyurunuz.

4.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak Çanakkale Zaferi’nin 95’inci yılını kutluyoruz ancak bu konuyla ilgili dün Çanakkale Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kemal Cengiz çok anlamlı bir konuşma yaptığını da burada hatırlatmak istiyorum. Bu manada, Çanakkale’de şehadet şerbetini içen aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor ve ruhları şad olsun diyoruz ve yine genç Türkiye Cumhuriyeti’mizin ön sözünün yazıldığı Çanakkale destanının bu yıl dönümü münasebetiyle de Türkiye Cumhuriyeti devletinin ebet müddet devam edeceğini bir kez daha hatırlatıyor, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.

Son olarak Sayın Birdal, buyurunuz.

5.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Biz de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak Çanakkale Deniz Zaferi’nde yaşamını yitirmiş şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.

Şimdi, ben de gezdim, gerçekten orada anıt taşlarında bu coğrafyada yaşayan halklarımızın kardeşliğini sembolize eden, her dilden, kimlikten insan yatıyor ve birlikte kazanılmış bu zafer Kürt, Türk, Ermeni, Rum ve şimdi bu Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıl dönümünde gerçekten bu coğrafyada yaşayan halklarımızın kardeşliğinin, birliğinin o abidesi bize bir yol gösterici olmalıdır. Ama ben bugünlerde görüyorum ki yine bu coğrafyada yaşayan, farklı kimlikte olan ama Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olanlarımızın üzerinde yine kardeşliğimizi, birliğimizi tehdit eden siyasi argümanlar yapılıyor ve bunu insan hakları ve birliğimiz, kardeşliğimiz açısından doğru görmüyorum. O nedenle Çanakkale Abidesi’nin gerçekten bizim ihtiyacımız olan birliğimizin ve kardeşliğimizin abidesi olmasını diliyorum ve yeniden saygıyla anıyorum.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, ana dilinde eğitim konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/627)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anadilde eğitim yasağının, çocukların zekâ gelişimi, derslerdeki ve sınavlardaki başarısı, anlama yeteneği, iletişim kurma yeteneği, zihinsel dünyaları üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin bütün boyutları ile araştırılarak, alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                            (Batman)

4) Bengi Yıldız                               (Batman)

5) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                               (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                          (Van)

8) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

9) Hamit Geylani                            (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                        (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

14) Osman Özçelik                         (Siirt)

15) Özdal Üçer                               (Van)

16) Pervin Buldan                          (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe:

Kürt vatandaşlarımız, ilkokuldan başlamak üzere, anadilleri dışında tek resmi dil olan Türkçe ile eğitim gördükleri için, eğitim hayatları boyunca, bütün hayatlarını olumsuz etkileyecek bir anlama zorluğu yaşarlar. Okullarda, anadili Türkçe olan öğrenciler kendi dillerinde eğitim görürken; anadili Kürtçe olan öğrencilere ise anadillerini unutma, anadilde konuşmama zorunluluğu getirilmektedir.

Anayasa'nın 42. maddesinde belirtilen "'Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez" ibaresi halen varlığını korurken, anadilde eğitim hakkı talebi ile sokaklara dökülen Kürtler, suçlu sayıldı, baskılara maruz kaldı, yüzlerce vatandaşımız bunun için tutuklandı, onlarca öğrenci bu yüzden okuldan uzaklaştırıldı.

Dil ile zihinsel gelişim arasında sıkı bir paralellik olduğu uzmanların görüşleri çerçevesinde ifade edilmektedir. Bebek, anne karnından başlayıp doğduğu günden itibaren seslere karşı sürekli bir duyarlılık içindedir. Annesinin sesini diğer seslerden ayırt etmesi gibi. Bilimsel bir çalışma sonucunda, bebeklerin kendi dillerine ait sözleri yabancı dilden ayırt edebildikleri tespit edilmiştir. Dolayısıyla kişi ile anadili arasındaki duygusal ilişki, yaşam boyu sürecek kadar derin bağlarla örülmektedir. Çocuk, okul çağına gelinceye kadar temel dil yeteneklerini kazanır. Edindiği sözcüklerle düşünür, dış dünya ile bağlantısını sözcüklerle kurar. Yani gelişimi ve iletişimi; anlaşması, anlaşılması bu zihinsel süreç ve de buna aracılık eden dil ile ortaya dökülür. Okula başladığında, anadili dışında farklı bir dile dayalı eğitim çocuğun gelişimini alt-üst ederek bocalamasına, çevreye küsmesine, kendini önemsemeyip kendinden kaçmasına neden olur. Dolayısıyla başarısızlık kaçınılmazdır.

Anadilde eğitim yasağı, ÖSS ve benzer sınavlarda Kürt öğrencilerin çoğunlukta olduğu illerin alt sıralarda yer alması, olumsuz eğitim koşullarının yanında en önemli nedenlerinden biri sayılmaktadır. Yine araştırmalar göstermiştir ki anadili Kürtçe olan öğrencilerin, en başarısız oldukları dersler sözel dersler olurken, sayısal derslerde bu yönlü bir zorlanma yoktur. Sözel puan türü başarısının son sıralarda olmasının, sonradan öğrenilmiş bir dilin sınavda kullanılmasının etkisinin olduğu göz ardı edilmemelidir. Doğuştan itibaren öğrenilen ve sınava kadar ki bütün öğretim aşamalarında kullanılacak anadilin, sınavlarda kullanılması durumunda özellikle sözel puan türlerinde yaşanan sıkıntıyı azaltacağı-gidereceği pedagojik bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.

Anadilde eğitimin önemi sadece eğitim bilimciler tarafından ortaya konmakla da kalmaz, dünyaca genel kabul görmüş temel bir insan hakkı olarak kayıtlara geçirilmiştir. Hükümet, dünyadaki uluslar, azınlıklar ve özellikle Türk azınlıklar için anadilde eğitim hakkının en hararetli savunucusu kesilirken; Türkiye'deki Kürt'lere bu hakkı tanımamak/kullandırmamak için aynı derecede karşı bir tutum içine girmektedir. Türkiye'nin, onaylamış olduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Kişisel ve Siyasal Uluslararası Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi gibi en temel belgeler uyarınca anadil hakkını tanıması ve uygulamaya geçirmesi gerekmektedir. Anadilde eğitim, çocuğun sağlıklı gelişimi açısından vazgeçilmez öneme sahiptir.

Bu nedenlerden dolayı Hint-Avrupa Dil Ailesinin İranî Kolunun Kuzey-Batı İrani grubuna giren; Kürtçe anlamına gelen Kurdî genel tanımlaması ile Kurmanci başta olmak üzere Sorani, Gorani ve Zazaki (Dimilki) lehçeleri bulunan; Türkiye, Suriye, İran, Irak ve dünyanın bir çok yerinde 40 milyonun üzerinde insanın anadili, dünyanın en zengin, en eski dillerinden biri olan Kürtçe üzerindeki baskıların kaldırılarak, asimilasyon politikalarına son verilmesi; anadilde eğitim yasağının kaldırılarak devletin bu alandaki yükümlülüğünü yerine getirmesi doğrultusunda, devlet okullarında anadilde eğitimin önünü açacak düzenlemelerin yapılması için gerekli araştırmaları yapacak bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını gerekli bulmaktayız.

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, toplumsal olaylar sonucu cezaevinde bulunan çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/628)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamuoyunda "taş atan çocuklar" olarak bilinen, Terörle Mücadele Yasası mağduru çocukların yaşadıkları fiziki ve psikolojik travmalar ile tutuklu bulundukları cezaevlerinde uğradıkları işkence ve kötü muamelenin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu'nun kurulmasını saygılarımla arz ederim.

1- Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

2- Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

3- Ayla Akat Ata                             (Batman)

4- Bengi Yıldız                                (Batman)

5- Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

6- Emine Ayna                                (Mardin)

7- Fatma Kurtulan                           (Van)

8- Hasip Kaplan                              (Şırnak)

9- Hamit Geylani                             (Hakkâri)

10- İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

11- M. Nuri Yaman                         (Muş)

12- Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

13- Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

14- Osman Özçelik                          (Siirt)

15- Özdal Üçer                                (Van)

16- Pervin Buldan                           (Iğdır)

17- Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18- Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19- Sırrı Sakık                                 (Muş)

20- Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe:

Bugün Türkiye'de taş attıkları gerekçesiyle gözaltına alınan, tutuklanan ve onlarca yıl hapis cezası ile yargılanan çocuklar adına tam bir dram (trajedi) yaşanmaktadır.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne imza atan Türkiye için ise, tam bir hukuk skandalı yaşanmaktadır. Bu çocuklar dünyanın hiçbir yerinde olmayan hukuksuz, adaletsiz ve insan haklarına aykırı yasalarla yargılanmaktadır. Hepinizin de bildiği gibi bu yasaların başında ise, TMK gelmektedir. Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Barosu bir araştırma ile ilginç sonuçlar ortaya çıkardı. Araştırmanın sonuçlarına göre, Diyarbakır'da, 1984-1997 yıllarında DGM'lerde 2 bin 601 yargılanırken, DGM'lerin kapatılmasından sonra yerlerine kurulan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri'nde ise sadece son dört yılda 2 bin 400 çocuğun yargılandığı ortaya çıktı.

Daha önce Adalet Komisyonu'na havale edilen ve TMK'da değişiklik yapılmasını öngören kanun tasarısı, bilinçli bir şekilde belirsiz bir tarihe ertelenmiştir. Çocukların cezaevinde yaşadığı trajedi görmezden gelinmektedir. Şu an binlerce çocuk taş attıkları ya da slogan attıkları gerekçesiyle gözaltına alınmakta, tutuklanmakta ve yaşlarından büyük ceza istemiyle yargılanmaktadırlar. Bu çocukların tüm bu olumsuz süreçlerde karşı karşıya kaldıkları durumlar nedeniyle fiziksel ve psikolojik olarak sağlıkları bozulmakta, gelişimleri engellenmektedir. Bu çocukların maruz kaldığı en büyük sorunlardan bir tanesi de, eğitim ve öğrenimlerinden yoksun kalmalarıdır. Bu çocukların yaşadıkları sorunların sosyolog, psikolog, pedagog gibi konusunda uzmanların da bulunduğu kişiler tarafından derhal araştırılarak rehabilite edilmeleri gerekmektedir.

Toplumsal olaylarda gözaltına alınan çocukların, yaşlarından büyük ceza istemi ile yargılandıkları, tutuklandıkları ve mahkum edildikleri yetmiyormuş gibi, bir de tutuldukları cezaevlerinde işkence ve kötü muamelelere maruz kalmaktadırlar. Adana Pozantı M Tipi Cezaevi'nde bulunan 32 çocuğa işkence ve kötü muamele yapıldığı, daha sonra da Diyarbakır Cezaevinde bulunan çocuklara da aynı uygulamaların yapıldığı aileleri ile yaptıkları görüşmelerin ardından ortaya çıkmıştı. Bu olayların üzerinde daha bir ay bile geçmemişken, çocuklara yönelik hak ihlallerine bir yenisi daha eklendi. Bitlis E Tipi Cezaevi'ndeki 26 tutuklu çocuğun kaldığı koğuşa 27 Ocak'ta arama yapılacağı gerekçesiyle jandarma ve cezaevi idaresi tarafından baskın düzenlendi. 5 Şubat'ta aileleriyle yaptıkları görüşmenin ardından ortaya çıkan olay, bir insan hakları ve hukuk skandalıdır. Ailelerin anlatımlarına göre, arama gerekçesiyle çocuklar koğuştan çıkarılmış daha sonra, jandarmanın bulduğunu iddia ettiği sarı, kırmızı ve yeşil renkli bezin PKK bayrağı iddiasıyla çocukları darp etmiş ve çocukları "Siz teröristsiniz. Burada barındırmayız sizi" şeklinde tehdit etmişlerdir. Yine ailelerinin anlatımlarına göre, çocuklardan A.N., J.A. ve Y.K.'nin vücutlarında halen darp izlerinin olduğu saptanmıştır. Olayın ardından ise, çocuklara 15 gün boyunca tüm etkinliklerden men cezası verilmiş, bunun üzerine de çocuklar da olayla ilgili Cezaevi Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuşlardır.

Cezaevlerinde şu an tutuklu bulunan binlerce çocuğun yaşadığı psikolojik travmaya, yenileri eklenmektedir. Küçük yaşlarına rağmen, sırf taş ya da slogan attıkları gerekçesiyle eğitimlerinden ve ailelerinden kopan ve demir parmaklıklarla tanışan bu çocukların gerek gözaltına alınırken ve yargılanırken, gerekse de cezaevinde yaşadıkları sorunların araştırılması kaçınılmaz olmuştur. Bu amaçla bir araştırma komisyonunun kurularak, meclisin duruma el atması gerekmektedir.

3.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefetten dolayı tutuklu bulunan çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/629)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cezaevlerinde tutuklu bulunan çocukların işkence ve kötü muamele yaşadıklarına dair iddiaların araştırılması için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                            (Batman)

4) Bengi Yıldız                               (Batman)

5) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                               (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                          (Van)

8) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

9) Hamit Geylani                            (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                        (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

14) Osman Özçelik                         (Siirt)

15) Özdal Üçer                               (Van)

16) Pervin Buldan                          (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe:

Ülkemizde 15 ile 18 yaş arasındaki çocuklar, Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefetten dolayı gözaltına alınmış, kötü muamele ve işkence görmüş, ağır ceza mahkemelerinde yargılanmış ve tutuklanmışlardır.

Türkiye'de toplumsal olaylarda gözaltına alınan ve haklarında "slogan atmak", "taş atmak", "örgüt bayrağı önünde durmak", "halay çekmek" iddialarıyla yaşlarından büyük ceza istemi ile yargılanmaktadır. Kamuoyunda "TMK mağduru çocuklar" olarak bilinen çocukların serbest bırakılmaları için çağrılar sürerken, Adana ve birçok cezaevinde tutuklu bulunan çocuklara korkunç işkenceler uygulandığı iddiası aileleri aracılığıyla basına ve kamuoyuna yansıtılmıştır.

Bir süreden bu yana özellikle siyasi tutuklu çocuklara yönelik keyfi uygulamaları ile gündeme gelen Pozantı M Tipi Cezaevi'nde bulunan 32 çocuğun aileleri aracılığıyla kamuoyuna aktardığı bilgilere göre, Cezaevi Müdürü ve gardiyanlar tarafından üzerlerine soğuk su dökülüp sonrasında plastik su borusu ile dövüldükleri ve daha sonra da vücutlarında açılan yaralara tuz basılarak işkenceye maruz kaldıkları iddia edilmektedir. Yine cezaevindeki işkence iddialarının yanı sıra cezaevinde iken 18 yaşını dolduran çocukların ise başka cezaevlerine gönderilmek yerine aynı cezaevinde tek kişilik hücrelere konulduğu belirtilmektedir. Tutuklu bulunan çocukların aileleri, çocuklarının üzerlerindeki baskıların giderek artmasından kaygı duyduklarını ifade etmektedir.

İnsan Hakları Derneklerinin raporlarına göre, Adana Pozantı Cezaevi başta olmak üzere Adana Kürkçüler Cezaevi ve Ceyhan M Tipi Kapalı Cezaevlerinde infaz koruma memurları tarafından çocuklara psikolojik baskı yapıldığı, kaba dayak uygulandığı, coplarla ağır bir şekilde dövüldüğü ve sonrasında üzerlerine soğuk su döküldüğü ileri sürülmektedir.

Tutuklu bulunan çocukların cezaevi içerisinde işkence ve kötü muamele görme iddialarının yanı sıra, siyasi koğuşlarda kalan çocukların adliyeye gidiş-gelişlerinde ring aracı içerisinde fiziki ve psikolojik şiddete maruz kaldıkları belirtilmektedir.

Tutuklu olarak bulunan çocukların Türkiye genelinde cezaevlerinde yaşadığı kötü muamele ve işkence olayları insanlık dışı ve vahim bir hal almıştır. Şiddetin, hakaretin ve hak gasplarının yoğun olarak yaşandığı iddia edilen cezaevlerine ilişkin gerekli incelemeler bir an önce yapılmalı ve olaylarla ilgisi bulunan kişilerin cezalandırılması gerekmektedir. Bugüne kadar cezaevlerinde yaşanan bu iddialara ilişkin Mecliste bir araştırma komisyonu kurulup gerekli incelemeler yapılmalıdır.

4.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki kadın intiharlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/630)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özellikle son zamanlarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki illerimizde artış gösteren kadın intiharlarının nedenlerinin araştırılması, gereken önlem ve tedbirlerin alınması için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

2) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

3) Ayla Akat Ata                            (Batman)

4) Bengi Yıldız                               (Batman)

5) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                               (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                          (Van)

8) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

9) Hamit Geylani                            (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                        (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

14) Osman Özçelik                         (Siirt)

15) Özdal Üçer                               (Van)

16) Pervin Buldan                          (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe:

Kadına yönelik şiddetin 2009 yılında da devam etmesi kadın intiharlarının arttığını göstermektedir. Kadın ölümlerinin ve intiharlarının önüne geçilememesi, zamanında ve yeterli tedbirler alınmaması, kadınların töre nedeniyle öldürülmesinin ve intihara sürüklendiğini göstermektedir. Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, intihar, berdel, başlık parası ve zorla evlilik gibi sorunlar giderilmedikçe devam edecektir.

Türkiye'de cinsiyete dayalı ayrımcılık ve kadına yönelik şiddetle mücadelenin henüz devlet politikası hâline gelmemesi ve daha etkin politikalar üretilmemesi sonucu kadınlar ölmeye ve öldürülmeye devam edecektir.

Doğu ve Güneydoğu illerimizde çok fazla görülen kadın intiharları, bu bölgelerimizde kalıcı demokratik çözümler üretilmediği sürece şiddetlenerek artacağı yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır. Özellikle Batman ili ile daha görünür hâle gelen kadın intiharlarının dünya ve Türkiye ortalamasının çok üstünde olması, bu konunun önemle üzerinde durulmasını zorunlu kılmaktadır. Yapılan araştırmaların ortaya koyduğu; çatışmalı ortam, zorunlu göç, şiddet, yoğun ekonomik sorunlar, insan haklarının uygulanmaması, eşitsizlikler, sürgünler ve eğitim seviyesinin düşüklüğü gibi sebeplerin intihara yol açtığı yönündedir.

1990'lı yıllardan itibaren günümüze kadar devam eden çatışmalı ortam ve kırsal kesimlerde yaşayan insanlarımızın zorunlu göçe tabi tutulmaları, diğer sebepleri de kaçınılmaz olarak yaratıp kadın intiharlarına zemin hazırlamıştır. Bölgedeki feodal geleneklere karşı kadının toplumsal rolünü etkinleştiren bir zihniyetin geliştirilmemesi ve erkek egemen toplum zihniyetinde ısrar edilmesi bu ölümleri besleyen en önemli anlayış olmuştur. Kadın ölümlerinin ortadan kaldırılması veya en aza indirilmesi için hem sıralanan sebeplerin ortadan kaldırılması hem de mevcut erkek egemen toplum anlayışının değiştirilmemesi, devletin konuyla ilgili ne yazık ki etkin politikalarının olmaması sebebiyle kadın intiharlarının yoğun bir şekilde devam ettiği görülmektedir.

Son aylarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge illerinde basına yansıyan kadın intiharları;

13 Şubat 2010 tarihinde Muş'un Bulanık ilçesinde 14 yaşındaki Havva Üzüm adlı genç kız, yatak odasının tavanına bağladığı iple yaşamına son verdi.

12 Şubat 2010 tarihinde Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde 16 yaşındaki A.A. adlı genç kız köy korucusu olan babasına ait kalaşnikof silahla intihar edip yaşamına son verdi.

10 Şubat 2010 tarihinde Urfa'nın Akçakale ilçesinde 16 yaşındaki Zülfiye Uğur adlı genç bir kız intihar edip yaşamına son verdi.

08 Şubat 2010 tarihinde Şırnak'ın Cizre ilçesinde 20 yaşındaki 2 aylık kadın evinin tavanında asılı halde bulundu.

01 Şubat 2010 tarihinde Van'ın Özalp İlçesi'nde Yünkuşak Köyü'nde Fatma Uçan (21) adlı genç kadın intihar ederek yaşamına son verdi.

26 Ocak 2010 tarihinde Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde, 16 yaşındaki B.Ç. adlı genç kız, silahla başına ateş ederek yaşamına son verdi.

19 Ocak 2010 tarihinde Batman'da 14 yaşındaki kız çocuğu intihar ederek yaşamına son verdi.

14 Ocak 2010 tarihinde Siirt'in Kurtalan İlçesinde 3 çocuk annesi Sabriye Aydoğdu (32) adlı kadın intihar ederek yaşamına son verdi.

06 Aralık 2009 tarihinde Batman'ın Kozluk ilçesi Kumlupınar köyüne bağlı Kocabey mezrasında oturan 22 yaşındaki H.E (22) adlı bir genç kadın intihar ederek yaşamına son verdi.

Bölgede sıkça yaşanan ve kamuoyunda yer alan kadın intiharlarının nedenlerinin araştırılması, gereken tedbir ve önlemlerin alınması için bir Meclis araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4.- Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı ile Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/789) (S. Sayısı: 473) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan 5’inci madde kabul edilmişti.

Şimdi 6’ncı madde üzerinde görüşmelere devam ediyoruz.

6’ncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

                                       

(x) 473 S. Sayılı Basmayazı 17/3/2010 tarihli 74’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Yasa Tasarısının 6 ıncı maddesinin 2 inci fıkrasının “d” bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz

                     Zeki Ertugay                          Yılmaz Tankut                        Muharrem Varlı

                         Erzurum                                    Adana                                      Adana

                                     Sabahattin Çakmakoğlu                    Kürşat Atılgan

                                                 Kayseri                                       Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinin 3. fıkrasının “Bu maddeninin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren                      Osman Kaptan

                         Malatya                                     Tokat                                     Antalya

                  R. Kerim Özkan                         Rasim Çakır                         Ergün Aydoğan

                          Burdur                                     Edirne                                    Balıkesir

                                            Zekeriya Akıncı                    Tayfur Süner

                                                   Ankara                               Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, benim de burada bir önergem var. MHP ile CHP’nin önergelerini grup önergeleri olarak alıp işleme koyabilirsiniz, dolayısıyla o, milletvekili önergesi değil grup önergesi olarak verilmiş, bizim önergemize sıra gelmedi efendim. Yani gruplar ayrı ayrı önerge vermiş…

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.10

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

473 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

6’ncı madde üzerinde görüşmeleri yapıyorduk.

6’ncı madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Yasa Tasarısının 6 ncı maddesinin 2 inci fıkrasının “d” bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Zeki Ertugay                          Yılmaz Tankut                        Muharrem Varlı

                         Erzurum                                    Adana                                      Adana

                                     Sabahattin Çakmakoğlu                Kürşat Atılgan

                                                 Kayseri                                   Adana

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinde geçen “yönetmelik” ifadesinin “tüzük” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                     Kamer Genç                           Harun Öztürk                       Orhan Ziya Diren

                          Tunceli                                      İzmir                                       Tokat

                     Vahap Seçer                            Yaşar Ağyüz                         Derviş Günday

                          Mersin                                   Gaziantep                                   Çorum

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinin 3. fıkrasının “Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren                      Osman Kaptan

                         Malatya                                     Tokat                                     Antalya

                  R. Kerim Özkan                         Rasim Çakır                         Ergün Aydoğan

                          Burdur                                     Edirne                                    Balıkesir

                                          Zekeriya Akıncı                        Tayfur Süner

                                                 Ankara                                   Antalya

BAŞKAN – Komisyon bu son okutulan önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Son okunana katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak efendim?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Ergün Aydoğan konuşacaklar.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Erdoğan.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde verilen önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum ve tasarının 6’ncı maddesi üzerinde verdiğimiz önergemizin kabul edilmesini diliyorum.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz genetiği değiştirilmiş organizmalar yasası çıkarılmadan yönetmelik çıkarıldı. Her zaman olduğu gibi, Hükûmetiniz bu süreci de maalesef doğru yönetemedi. Halk tedirgin edildi. Korkuyla sebze meyve tüketimi… Maalesef, insanlar tüketemez hâle geldi, kaygıyla yaşamını sürdürmek zorunda kaldı. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin insanlarda alerjilere yol açtığı, hayvan deneylerinin çok olumsuz olduğu iddia edilmektedir. Bunlar bilimsel araştırmalar. Yine, Avusturya Tarım ve Sağlık Bakanlığının, Viyana Üniversitesinin geçen yıl yaptığı bir çalışmada, GDO’lu gıdalarla beslenen farelerin otuz dört nesil sonra büyük ölçüde üreme yeteneklerini kaybettiği anlaşılmıştır.

Yine, GDO’lu bitkilerin kullanıldığı ülkelerde, ilaç kullanımının Arjantin’de 14 kat arttığı ve GDO’lu ürünlerin verim artışının da doğru olmadığı, son yapılan araştırmada, Hindistan’da GDO’lu pamukta dönüm başına 370 kilogram verim alınacağı yönündeki görüşün doğru olmadığı ve 50 kilogram olduğu anlaşıldı ve bugüne kadar tüketilen 25 milyon ton GDO’lu ürünün sorumlusu tabii ki Hükûmettir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gıda güvenliği kadar elbette toprak güvenliği ve su güvenliği de önemlidir. Yağışların bol olduğu bu yıl, maalesef, Hükûmet, tarımı ihmal ettiği gibi aşırı yağışlardan etkilenen çiftçiyi ve Balıkesir’i, Marmara Bölgesi’ni de yok saymıştır. Yıl içinde üst üste aşırı yağışlar olmuş, önceki zararlar tazmin edilmemiş, son olarak Manyas bölgesinde 7 bin dönüm ekilebilir, 5 bin dönüm ekili arazi sular altında kalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette, güvenli gıda ürününü sağlamakla birlikte toprak ve su güvenliğini sağlamak da en temel görevlerden birisidir. Bu yaşanan, doğal afet değildir, önlenebilir doğal olaydır. Manyas Gölü’nde var olan drenaj çalışmamıştır, var olan dört pompadan birisi çalışmamış, ayrıca dört pompa da maalesef yeterli değildir. Pompalar 1984 yılında kurulmuş, 1996 yılından bu yana da bakımı yapılmamıştır. Yine burada bu afete neden olan Karadere ıslah çalışması da 1996 yılından beri yapılmamıştır. Burada var olan eksiklik, enerji maliyeti yüksek diye pompaların çalıştırılmadığı. Toprak güvenliğini sağlayamayan gıda güvenliğini nasıl sağlayacak?

2009 yılı Ekim ayında Bandırma, Manyas, Gönen, Erdek selden etkilenmiş, bu yok sayılmış, Ocak 2010’da da Manyas, Hamamlı, Kocagöl, Salur ve Akçaova sel felaketinden zarar görmüştür. Zarar gören çiftçilerin zararı giderilmediği gibi sular altında kalan 7 bin dönüm toprak yakın zamanda çoraklaştığında güvenli gıda üretimini nasıl sağlayacağız?

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; güvenli gıda öncesinde öncelikle hiçbir zaman yerine ikame edilemeyen toprak güvenliği çok daha önemlidir. Tarımda destek çeşitlerinin artması değil, miktarının artmasının önemli olduğu, şu anda verilen tarımda destek çeşidinin arttığı doğru olmakla birlikte miktar olarak doğru olmadığı… Yasada öngörülmesine rağmen gayrisafi millî hasılanın ancak yüzde yarımı verilmektedir; oysa, yasada bunun yüzde 1 olması gerektiği çok açık. Tarımda uygulanan politikalar doğru olsaydı zaten şu anda birçok tarım ürününü ithal etmek durumunda kalmazdık değerli arkadaşlar.

İktidar sözcüleri tarıma verilen desteğin çeşidinin arttığını elbette söylemekle birlikte -biraz önce ifade ettiğim- şu anda tarıma verilen desteğin yasada öngörülen miktarı kadar verilmediği çok açıktır değerli arkadaşlar. Tabii bu iktidarın tarımı ihmal ettiğinin çok açık bir göstergesi de geçtiğimiz günlerde Eskişehir’de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

…komisyonla yaptığımız çalışmada kaldığımız otel geçtiğimiz dönemlerde Toprak Mahsulleri Ofisinin bir yeri, şu anda yabancı markalı bir otel hâline dönüştürülmüş. Yine bu çalışmalarda ve bölgede yaptığımız çalışmada, şu anda köylünün toprağa küstüğü, üretmekten vazgeçtiği ve köyünü terk etmek zorunda kaldığını görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; tabii ki gıda güvenliğiyle birlikte toprak güvenliğinin de önemli olduğunu söylemiştim. Elbette tohum güvenliği de son derece önemli. Bu dönemde tohum üretme çiftlikleri maalesef kapatıldı. Gıda güvenliği sağlanamadığı gibi güvenli tohum bulma olanağı da maalesef kalmamıştır.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; ülkemizin kalkınmasının en önemli yollarından birisi tarıma verilen desteğin çoğaltılması ve tarımın kalkındırılmasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle önergemizin kabul edilmesini diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinde geçen “yönetmelik” ifadesinin “tüzük” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                           Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde geçen “yönetmelik” ibaresinin “tüzük” olarak değiştirilmesi konusunda verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında bu kanunda çok değişik ifadeler kullanılmış. Kullanılan ifadeleri anlamak mümkün değil. Mesela bu maddenin (2) no.lu fıkrasında “Basitleştirilmiş işleme müracaat esnasında Bakanlık tarafından belirlenecek diğer hususlar dışında aşağıdaki şartların karşılanması zorunludur.” O kadar karışık bir cümle ki.

Peki, Bakanlık, belirlenecek hususlarda herhangi bir kurala riayet etmeyecek mi? Hiç buradaki a, b, c, d diye gidenlere riayet etmeyecek mi? Böyle yani ne yazıldığı belli olmayan, enine boyuna komisyonlarda tartışılmayan kanun tasarıları buraya geliyor, gidiyor.

Şimdi, biliyorsunuz, Anayasa’mızda hem “yönetmelik” var hem “tüzük” var. 115’inci maddede tüzük var, 124’üncü maddede yönetmelik var. Tüzüğü çıkarma yetkisi Bakanlar Kuruluna aittir ve Danıştayın denetiminden geçiyor. Yönetmelik çıkarma yetkisi de bakanlıklara aittir.

Bana göre burada çıkarılması gereken düzenleyici işlemin tüzük olması lazım. Çünkü bu konu, gıda vatandaşı çok yakından ilgilendiren bir konudur. Bunun enine boyuna tartışılması ve Danıştayın denetiminden geçmesi gerekirken özellikle AKP iktidara geldiği günden bugüne kadar hiçbir kanun teklifinde ve tasarısında, hiçbir yerde “tüzük” kelimesini kullanmamıştır. Bu nedir biliyor musunuz? İşte, AKP İktidarının zihniyetidir.

AKP yargıdan çekiniyor, yargıya müracaatı istemiyor. Hatta Tayyip Bey “Yargının kararları ciğerimizi kararttı.” diyor. Yani bu o kadar çok ağır bir ifadedir ki bunu hiçbir -bırakınız o makamda olan insanların kullanması- yargıya saygılı olan, hukuk bilgisi olan ilkokul öğrencisi bile bu lafları kullanamaz. Ne diyor Tayyip Bey? “Danıştay gelsin, yönetsin.” diyor. Yahu sen şimdi yürütmesin, anayasal bir sistem var. Anayasa’da her gücün, her erkin yetkileri belirtilmiştir. Sen kim oluyorsun da…

Efendim, AKP Grup Başkan Vekili çıkıyor: “Anayasa Mahkemesi Meclis darbesi yapmıştır.” Bu kadar ilkel, gerçekten -yani aslında hak edilmesi gereken ifadeyi kullanmak da istemiyorum ama- bu kadar ilkel bir ifade kullanılabilir mi? Son derece şikâyetçiler yargıdan. Peki, yani o zaman Tayyip Bey burada oturacak, Anayasa Mahkemesi üyelerini atayacak, Hâkimler Savcılar Kurulu üyelerini atayacak, kendisini yargılayacak hâkimleri atayacak, oh ne âlâ memleket! Zaten milletvekillerinin 550’sini o atıyor, zaten bakanları o atıyor. Peki, sen kimsin be kardeşim ya? Geçen gün deprem olmuştu, Tunceli’ye gittim. Bir tane Hükûmet yetkilisi Tunceli’ye gelmemişti. Bir baktım, Tayyip Bey’in uçağı gelmiş, Başbakanlık uçağı Türk Hava Yollarının 200 kişilik uçağından daha büyük. Ondan sonra… Yahu böyle bir israf olur mu? Bakın, maalesef Abdullah Bey bir tarafa gidiyor, Tayyip Bey bir tarafa gidiyor, her gün dışarıdalar. Yahu Kamerun’a gidip de Abdullah Bey ne yapacaksın kardeşim, sen Kamerun’dan ne getireceksin? Bütün mesele israf. Bunlar canları sıkılınca eşlerine diyorlar ki “Hadi çıkalım, bir dünya turuna çıkalım.” Yahu, böyle bir devlet yönetilmez. Bu ne İslam’a sığar ne bu Allah’ın kabul ettiği bir şey. Bu memlekette bu insanlar bu kadar açlık, işsizlik altında inim inim inlerken peki sizin vicdanınız nasıl kabul ediyor da son model uçaklarla, ondan sonra her yurt dışına gittiklerinde en azından 25-30 tane korumalarla yine böyle bu devleti bu kadar israfa sokuyorsunuz? Soruları soruyoruz. Maalesef, Mehmet Ali Şahin de gelmiş, bu Hükûmeti yaptığın suiistimalleri korumak için gönderdiğimiz soru önergelerini geri çeviriyor. Yahu, ne yapacağız arkadaşlar? Yani biz milletvekili olarak burada çok sıkıntı içindeyiz.

Yani, bakın, benim en azından gördüğüm manzara şu: Tamam, Tayyip Bey bir grubunu toplamış, getirmiş. Ondan sonra bir Elâzığ’ın köylerine gidiyor, orada deprem var; Tunceli’de de var, gitmiyor, kimse gitmiyor oraya. Yahu orası da Türkiye Cumhuriyeti devletinin memleketi değil mi, vatan değil mi, ili değil mi? Peki, o insanlara niye gidip şey etmiyorsunuz? Ha, ancak kendi yandaşlarının… Orada büyük bir rant kaynağı varsa ufak tefek bazı yerlere, işte TOKİ’nin yaptığı gibi Çemişgezek merkezinde 50 milyara ev yapar ama gider bir başka köyde 162 milyara ev yapar, büyük rant var. En azından 10 trilyon havadan cebe giren paralar var. Bu gibi yerlere gidiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Öte tarafta, vatandaşın normal olarak hakkı olan, hukuku olan işlerini yapamıyorlar. Bir yandan yargıdan şikâyetçi. Efendim, diyorlar ki… Yani, böyle bir şey olur mu değerli milletvekilleri? Bir memlekette yargıdan bu kadar şikâyet edilebilir mi? Sonra sizin ne hukuk bilginiz var, ne hukukla ilgili şeyiniz var? Hukuk devleti nedir bilir misiniz? Bunları bilmezsiniz. Ee, ben efendim her şeyi yaparım, benim yaptığım… Yaptım oldu meselesi olur mu? Yani Anayasa Mahkemesini yok sayacaksınız, Danıştayı yok sayacaksınız. Sizin üzerine yemin ettiğiniz Anayasa’da diyor ki: İdarenin her türlü eylem ve işlemleri yargı denetime tabidir. E, demiyor ki “Yargının işlemleri Meclisin denetimine, Tayyip Bey’in denetimine tabidir.” Böyle bir ibare yok. O zaman, sen bu Anayasa üzerine yemin ettiğine göre, arkadaş, bu Anayasa’nın hükümlerine riayet etmeye çalış.

Şimdi, memlekette işsizlik almış gitmiş, insanlar aç, birbirlerini boğazlıyor, Tayyip Bey şimdi çıkmış anayasa değişikliğini ortaya atıyor. Yahu, sen sekiz senedir neredeydin, uykuda mıydın? Yeni mi uyandın, yani yeni mi aklın başına geldi? Maalesef Türkiye böyle, hiç sorunlarla, halkın sorunlarıyla ilgilenmeyen insanlar tarafından yönetiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.56

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı aranmıştı ve bulunamamıştı.Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Yasa Tasarısının 6 ncı maddesinin 2 nci fıkrasının “d” bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Zeki Ertugay (Erzurum) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Varlı konuşacak efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Hükûmete ve Komisyona önergemize katıldıkları için teşekkür ediyorum.

Bu önerge, görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin 2’nci fıkrasının (d) bendi, “Genetiği değiştirilmiş mikroorganizmaların çevreye yayılma risklerinin bulunmaması.” diye verilmişti. Bu, Hükûmetin ve Komisyonun kabulü, sizlerin de inşallah biraz sonra oylarıyla kabul edilecek.

Tabii, bugün, yine Türk milletinin çok önemli günlerinden bir tanesi, 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı’nın 95’inci yıl dönümü; birçok etkinliklerle bugün kutlanıyor.

Tabii, Çanakkale Savaşı denilince böyle birkaç kelimeyle geçmek, birkaç kelimeyle atlamak mümkün değil. 250 bin insanımızı, kuzeyden güneye, doğudan batıya, her bölgeden 250 bin insanımızı orada şehit vermişiz ama müstevlilerin ülkemize sızmalarına, ülkemizi işgal etmelerine de engel olmuşuz.

Biraz önce Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç’ın burada Çanakkale savaşlarıyla ilgili bir beyanı oldu, hiçbir milletvekilinin bu konuda söz almadığını söyledi. Aslında dün Sayın Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale Milletvekilimiz bu konuyla alakalı çok güzel bir konuşma yapmıştı. Herhâlde Sayın Arınç Meclis gündemini takip etmemiş olmalı ki bu konuşmayı görmemiş.

Yine, bugün 10 tane milletvekili arkadaşımız Sayın Genel Başkan Yardımcımızla berabere Çanakkale’de bu etkinliklere katılıyorlar. Biz, tabii Sayın Arınç’tan şunu beklerdik, bu hassasiyeti beklerdik: Keşke Çanakkale Deniz Zaferi’ni buraya Hükûmet olarak getirselerdi, burada konuşulsaydı, her gruba da bu konuda görüşme, konuşma fırsatı düşmüş olsaydı, onlar da bu konuları gündeme getirseler ve konuşsalardı çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Yine, görmek istediğimiz bir şey vardı. Hükûmetin “açılım” deyip bir türlü adını koyamadığı konularda Sayın Arınç göz yaşlarına mendil yetiştiremezken, bugün 250 bin şehidimizi anarken yapmış olduğu konuşmada ne yazık ki gözleri bile nemermedi, nemerdiğini göremedik. Biz, tabii Sayın Arınç biraz da burada ağlasın isterdik ama gözleri bile nemermedi.

HALUK İPEK (Ankara) – Hangi konuya ağlayacaklarını söyle de ona ağlasınlar!

MUHARREM VARLI (Devamla) – Alınganlık göstermeyin Sayın Milletvekilim. Yani, Sayın Arınç ağlamaya çok meraklı ama bugün, 250 bin şehitten bahsederken ne yazık ki gözleri bile nemermedi. Bizim beklentimiz buydu sadece. Onu belirtmek istedik.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen de gülüyorsun. Gülünecek bir şey mi var!

MUHARREM VARLI (Devamla) – Sizin lafınızın üzerine güldüm Sayın Milletvekilim, sizin lafınızın üzerine. Elbette ki gülünecek bir şey yok.

Tabii, Çanakkale savaşları denilince, Çanakkale’yi görenler bilirler, orada bir de Truva atı vardır, büyük bir Truva atı. Milletimizin hafızaları tazelensin, hatıralarından silinmesin diye bu konudan da biraz bahsetmek istiyorum.

Truva atı, bildiğiniz gibi Truva’yı içeriden fethetmek için Yunanlıların kullandığı meşhur bir tahtadan attır. O kadar güçlü bir kale, o kadar güçlü bir ordu karşısında bir türlü elde edilemeyen Truva’yı Truva atı kullanılarak içeriden fethetmişlerdir. Bugün de Truva atları vardır, olmaya da devam edecektir. Milletimizin de bunlara dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin 7. fıkrasının “maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                    Selçuk Ayhan                  Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren

                           İzmir                                     Malatya                                     Tokat

                    Osman Kaptan                       R. Kerim Özkan                         Rasim Çakır

                         Antalya                                    Burdur                                     Edirne

                                        Ergün Aydoğan                          Zekeriya Akıncı

                                              Balıkesir                                       Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Yasa Tasarısının 7 inci maddesinin 3 üncü fıkrasının üçüncü cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Kayıt altına alınan GDO ve ürünlerine ilişkin belgelerin 20 yıl süreyle saklanması zorunludur.”

                     Zeki Ertugay                           Ahmet Orhan                             Şenol Bal

                         Erzurum                                   Manisa                                      İzmir

                   Hüseyin Yıldız                       M. Akif Paksoy                       Yılmaz Tankut

                         Antalya                             Kahramanmaraş                              Adana

BAŞKAN – Komisyon son okunan önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Son önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

GDO’lu bitkilerden ileri gelebilecek riskler üç ana grup altında toplanmaktadır. Bunlar; insan sağlığına etkileri; (Toksik ve alerjik etkileri, Bakteriyel ve viral DNA’nın yenmesi, Yatay gen geçişi) Çevreye etkileri ve Mevcut tarım sistemine etkileridir.

GDO’lu ürünlerin yapabileceği olumsuz etkilerin tam olarak neler olacağı, ne zaman ortaya çıkacağı gibi konular bilimin tam olarak üzerinde uzlaşamadığı konulardır. Bu sebeple kayıt altına alınan GDO ve ürünlerine ait belgelerin en az 20 yıl saklanması ileride karşılaşılacak olumsuzlukların değerlendirilmesinde bir veri tabanı oluşturacak çözümü noktasında da katkı sağlayacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin 7. fıkrasının “maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar öncelikle çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                                  Ferit Mevlüt Aslanoğlu ( Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN ve KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Ayhan…

BAŞKAN – Sayın Ayhan, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nın birinci bölüm 7’nci maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ilgili yasa, GDO’lu ürünlerin ithalatı, güvenlikli kullanımı, denetimini kapsayan bir tasarı. Bu konuda bilim çevrelerinin çok ciddi tartışmaları var, gerek çevreye gerek insan sağlığına zararlarıyla ilgili oldukça önemli bulgular var, bunun ithalatını, ekimini, kullanılmasını yasaklayan ülkeler var.

Şimdi, bunun denetimiyle ilgili elbette ki bir düzenleme yapmaya çalışıyoruz ama bizim Adli Tıp Kurumunun bile saçma sapan hükümler verebildiği veya Dünya Sağlık Örgütünün ilaç tröstlerinin baskısı altında kalarak domuz gribi aşısını bizim gibi ülkelere pazarladığı bir dünyada bu güvenliği ne kadar sağlayabiliriz, bu bizim için kuşku taşıyan bir nokta. Artı, kayıt dışı ekonominin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede ve yolsuzlukların at koşturduğu bir ülkede bu denetimle ilgili raporların ne şekilde oluşacağı konusunda da ciddi endişelerimiz var.

Ama her şeye karşın tarımın genel durumuna baktığımızda buna benzer daha çok yasalar çıkaracağımızı, birçok gıda ürününün, tohumunun ithalatını özendireceğimizi hatta Türkiye'de ekimin giderek yok edileceğini görmek için kâhin olmaya gerek yok. Hepinizin bildiği gibi Hükûmetiniz döneminde 2,5 milyon insan tarımda işsiz kaldı ve bugün, sadece kendi bölgemde dolaştığımda, aynı köyden -hem Tarım Kredi Kooperatifleri Birliğine hem Ziraat Bankasına hem TEDAŞ’a hem de Türk ortaklı yabancı bankalara- haciz şoku yaşayan, bu nedenle kendi araçlarıyla ana yollara bile inemeyen yurttaşlarla karşılaşıyorum. Üretici birliklerinin durumu ortada. En son, TARİŞ İplik Fabrikası işçilerini işten çıkarmak zorunda kaldı ve onların yasal alacaklarını bile ödeyemez pozisyona düşürüldü. Sulak alanlarımız daraltıldı, ekili alanlarımız daraltıldı. Hububat ekimi yüzde 30 mertebesinde eksildi. Pamuk ekiminde dünya 13’üncülüğüne geriledik. Zeytinyağında ve zeytin üretiminde dünya 5’inciliğine düştük. Giderek çiftçiyi, üretim yapamaz, hareketsiz, karnını doyuramaz insanlar konumuna düşürmeye devam ediyoruz. Şimdi, bu koşullarda, buna benzer daha çok yasa çıkaracağımızdan hiçbir kuşkumuz yok. Bir an evvel kendi tarımımızı toparlamamız, üç yıldır cari açık veren tarım konusunda ülkemizi yeniden canlandırmamız ve ülkemizi, tarımda ihracatı artıran bir ülke konuma getirmemiz, teknolojik tarımı artırmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, ben dolaştığım köylerde, 3 kuruşa üreticiden salatalığın çıktığına tanık oldum; 50 kuruşa mal olan ayşekadın fasulyenin tüccara 40 kuruşa verildiğine tanık oldum; bizim Küçük Menderes bölgesinin dağlıklarındaki kestanelerimizin altı yıldır kanserle boğuştuğuna ve hiçbir tedbir alınamadığına tanık oldum. Tüm bu gerçeklere baktığımızda gidişatımızın iyi olmadığını söylemek zorundayız ve bunları kabullenmek zorundayız. Yani gerçekleri görmeyerek, farklı senaryolar üreterek, Türkiye’yi güllük gülistanlık göstererek bir yere varmamız mümkün değil.

“Allah hepinizin sonunu hayır etsin.” diyorum. (MHP sıralarından “Amin” sesleri) Amin için de teşekkür ediyorum. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. İkinci bölüm 8 ila 18’inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy söz istemiştir.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitler Günü vesilesiyle vatanı uğruna, bayrağı uğruna, milleti uğruna gözünü kırpmadan destan yazarak, canla başla çarpışarak şehit düşen bütün evlatlarımızı rahmetle anıyor, gazilerimiz ve yakınlarına uzun ömürler diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin acilen bir biyogüvenlik kanununa ihtiyacı olduğu bir gerçektir ve doğrudur. Bugün dünyada geliştirilen birçok bitki çeşidinin genetik yapısında bizim bitkisel kaynaklarımızın genleri vardır. Bu açıdan konuya yaklaştığımızda bugün bu kanun tasarısını zevkle, şevkle tartışmamız gerekirdi, ancak karamsarız, mutlu değiliz, umutlu hiç değiliz. Üzülerek ifade edeyim ki AKP İktidarı bu konunun öneminin farkında bile değil.

Değerli milletvekilleri, belki bir çoğunuz hiç hatırlamayacaktır. AKP iktidara geldiği ilk günlerde halkımız ile bir sözleşme anlamını taşıyan Acil Eylem Planı hazırladı. Burada bir biyogüvenlik kanun tasarısı hazırlanacağı vadedilmemişti. Ancak 3 Ocak 2003 tarihinde yayınlanan Acil Eylem Planı’nda EDP-80 kod ile “Transgenik yani GDO’lu bitkilerin üretim, tüketim ve ticareti konularını içeren AB ile uyumlu bir yönetmelik hazırlanacaktır.” denilmekte ve bu işlemin en geç on iki ay içinde bitirileceği belirtilmekteydi ancak bu yapılmamıştır.

Daha sonra -sanırım 2004 yılıydı- bir Ulusal Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı hazırlandığını duyduk. Kurumların görüşleri alındı. Hepimiz, bu önemli bir konu, kısa zamanda Meclis gündemine hemen getirilir diye bekledik ancak hepimiz yanıldık, bu kanun tasarısı bir türlü Meclis gündemine gelmedi. Derken, 26 Ekim 2009 tarihinde Bakanlık tarafından ani bir kararla bir yönetmelik çıkartıldı. Kapalı kapılar ardında apar topar çıkarılan bu yönetmelik kimseyi memnun etmedi, kamuoyunda kıyamet koptu. Çünkü daha önceki teamüllere aykırı olarak, yönetmeliğin içeriğinin bırakın sivil toplum örgütleriyle paylaşılmasını, Bakanlığın ilgili birimleri dahi bu yönetmelikten bihaberdi. Hatta bazı sivil toplum örgütü başkanları, bu yönetmeliğin taslağını ilk defa ABD Büyükelçiliğinden temin ederek inceleme fırsatı bulduklarını ifade ettiler. Kamuoyunda, bu yönetmeliğin gündem değiştirmek amacıyla çıkarıldığı yönünde yaygın bir kanaat oluştu. Hükûmet, insan sağlığı ile ilgili çok önemli bir konuyu, gündemi değiştirmek için kullanmaktan çekinmedi.

Sayın milletvekilleri, yönetmelik ile ilgili yasal süreci hepimiz biliyoruz. Geçen süre içinde yönetmelik birkaç defa değiştirildi. Nihayet bugün, her ne kadar 2004 yılında hazırlanan kanun tasarısından içeriği çok farklı da olsa ve artık başından "ulusal" kelimesi de çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı Meclis gündemimize geldi.

Şimdi ben soruyorum:

1) Bu mevzuatın düzenlenmesi için neden yedi yıl beklenildi?

2) Bu beklemede, Bakanlar Kurulunda etkin görev yapan bakanların çocuklarının GDO'lu ürün ithalatı yapmalarının etkisi var mıdır?

3) Geçen bu yedi yıllık süre içinde bazı bakanların ve üst makamların çocuklarının alışveriş merkezlerinde GDO’lu mısırları bardak bardak satarken herhangi bir tedbir alınmış mıdır? Bu GDO’lu ürünleri, bu ürünlerin tehlikesinden habersiz bir şekilde halkımıza, çocuklarımıza satıp yedirenlerin vicdanları rahat mıdır? Bu sayın büyüklerimizin çocukları, eğer bu yasa 2004 yılında çıkarılmış olsaydı bardak mısır işine girerler miydi?

4) 2004 yılından beri Biyogüvenlik Kanun Tasarısı hazırken, bu kanun tasarısını Meclise getirmek yerine, ani bir kararla, 26 Ekim 2009 tarihinde bir yönetmelikle düzenleme niçin yapıldı? Bu ani düzenlemede, gündemi değiştirme yanında, AKP içinde Başbakanla arası açılan ve Başbakanı kızdıran bir eski bakana ve üst makama ders vermek amacı var mıdır? Çıkarılan bu yönetmelikle, artan soya fiyatlarıyla kimler köşeyi dönmüştür?

Sayın milletvekilleri, bu soruları daha da artırmak mümkündür. Biyogüvenlik kanunuyla ilgili süreç kötü yönetilmiştir. Hükûmet, birçok konuda olduğu gibi bu kanun tasarısını da bir rant ve hesaplaşma vasıtası olarak görmüştür. Bu yaklaşımlar yanlıştır. Zaten yasa tasarısı da, ülkemizin sahip olduğu zengin biyoçeşitliliğimizi, insan ve çevre sağlığımızı korumaktan uzaktır. Tasarı, biyogüvenlik kanunu olmaktan çıkıp bir GDO’lu ürünler mevzuatına dönüşmüştür.

Sayın milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, biyoteknoloji baş döndürücü bir hızla gelişmektedir. Ülkemiz bu gelişmelere yabancı kalamaz, kalmamalıdır da. Yine hepimizin bildiği gibi, özellikle bitkisel biyoçeşitlilik bakımından ülkemiz çok zengindir. Her türlü stres koşullarına dayanıklı onlarca bitki türümüz vardır. GDO teknolojisinde şimdiye kadar kullanılan genler daha çok bakteri kökenlidir. Hâlbuki ülkemizde yetişen bazı bitki türlerinin sahip olduğu genler ile modern teknoloji yöntemleri kullanılarak hastalık ve zararlılara dayanıklı yeni çeşitler geliştirmemiz mümkündür. Bu bitki türlerinin sahip olduğu genler üzerinde çalışmayı ve onlardan faydalanmamızı bekliyorlar. Diğer yandan biz ülke olarak gerek tohumluk için gerekse bitki hastalık ve zararlıları için kullandığımız zirai mücadele ilaçlarına her yıl binlerce dolar ödüyoruz. Kültürel tedbirler için yaptığımız harcamalar ayrı bir maliyet. Hâlbuki, sahip olduğumuz bu zengin kaynağı ve modern biyoteknolojiyi kullanarak olumsuz toprak ve iklim koşullarına dayanıklı çeşitler geliştirmemiz mümkündür.

Her ne kadar İktidar bunun farkında değilse de bu çalışmaları yapacak kalite ve kapasitede insan kaynağımız ve altyapımız vardır. Bütün mesele organizasyon ve bütçedir. Bu yasa tasarısı ile biz bu düzenlemelerin yapılmasını beklerdik. Bu yasa tasarısının amacı, mevcut biyolojik kaynaklarımızı korumak, sahiplenmek, geliştirmek, yönetmek ve onları insanımızın faydasına kullanılabilir hâle getirmek olmalı idi. Bu yapılmamıştır. Mevcut yasa tasarısı ile biyolojik kaynaklarımızı korumak belki mümkün olabilecektir ancak modern biyoteknolojiyi kullanarak yeni çeşitler geliştirmemiz bu tasarının kanunlaşmasından sonra daha da zor olacaktır. Biz Hükûmeti defalarca uyarmamıza rağmen önerilerimizi kabul etmemiştir. Bundan sonra üniversitelerimizin, araştırma kuruluşlarımızın dışarıdan araştırma materyali temini daha zor olacaktır. Bu yasa tasarısı, söz konusu bu araştırma kuruluşlarımız için ilave bir kaynak da yaratmadığı gibi yeni bir düzenleme ve organizasyon da oluşturmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, biraz da tarımın genel durumuna değinmek istiyorum. Burada Sayın Bakanı ve İktidar sözcülerini dinledik. Elbette yaptıklarını anlatacaklar. Bunları yadırgamıyoruz. Burada tarımda yapılanları yeterli bulmayan İktidara mensup milletvekillerinin varlığını da biliyorum. Tarım can çekişiyor. Köyler boşalıyor. Çiftçilerimiz üretimden kopuyor. Ama siz öyle abartılı rakamlar veriyorsunuz ki mevcut durum ile çizdiğiniz resim arasındaki tenakuzu anlamakta zorluk çekiyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2002 yılı sizin miladınız oldu ya, bende 2002 ile 2008 yılı destekleme rakamları… Ki 2002 yılı için Bakanlığın üç ayrı yayınında üç ayrı rakam var: Birinde 1,8 milyar TL (bu, 2008 yılı Bakanlık Faaliyet Raporu’nda), birinde 2,8 milyar TL (bu, 2004 yılı Tarım Şûrası’nda), birinde ise 3,1 milyar TL (2005 yılı Bakanlık Faaliyet Raporu’nda). Doğal olarak Sayın Bakan en küçük rakamı kullanıyor. Ben, Bakanlığın rakamlarını değil, Ziraat Odalarının rakamını kullanarak size bir oran vereyim, siz de gidin kontrol edin hangisi doğru.

Biz 2002 yılında 2,28 milyar TL destek vermişiz. Siz 2008 yılında 5,4 milyar TL destek vermişsiniz. Diyeceksiniz ki: “Sizin 2 katınızdan fazla destek vermişiz.” Çıkıp övüneceksiniz. Hakkınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bir de konuya çiftçinin alım gücü açısından bakalım: 2002 yılında bir çiftçimiz, 1 litre mazot almak için 2,5 kilogram buğday satması gerekiyordu, 2009 yılında ise ancak 6 kilogram buğday satarak 1 litre mazot alabiliyor. Bu karşılaştırmaları diğer ürünler için de yapabiliriz, isteyene bu rakamları ben de verebilirim.

Değerli milletvekilleri, bu kanun da dâhil birçok mevzuatı AB'ye uydurmaya çalışıyoruz. Gelin, tarım politikalarında da AB'yi örnek alalım. AB yıllarca tarımını destekledi. Üretim çok arttı. Sonra üretimi kısmak için destekleri yönlendirdiler. Zamanı geldi, tarımla uğraşan sayısı çok düştü. Şimdi gençleri çiftçilik yapmaları için destekliyorlar. Bunlar bizim önümüzde örnek. Buradan ders alalım. Çiftçimiz tarımdan kaçıyor. Yakın gelecekte çiftçilik yapacak insanı bulamayacağız. Gelin, gerçek anlamda ve ciddi desteklemeleri yapalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Bağlıyorum.

Köylülerimizi, çiftçilerimizi doğdukları yerlerden koparmayalım, doğdukları yerde doyuralım diyor, yasanın ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Paksoy.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Kerim Özkan.

Buyurunuz Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Biyogüvenlik Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümünde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biyogüvenlik denince akla gıdalar geliyor, yani önce insan geliyor, önce ahlak geliyor. Niçin önce insan? Çünkü bütün doğa insanlar için yaratılmış (hayvanlar, bitkiler) ve bu insanların sağlıklı gıdayla beslenmesi gerekiyor. Bu sağlıklı gıda nasıl olmalı? Ahlaklı olmalı. Hile olmamalı. Genetiği değiştirilmemeli. Doğal yapısıyla insanlarla buluşturulmalı. Onun için önce insan, önce ahlak diyoruz değerli arkadaşlarım.

Hayvanlarımızın kullandığı değerler var, yemler var. Bunlar nedir? Kaba yemdir, konsantre yemlerdir. Bunları kimler, nasıl kullanır? Bunları, keçi, koyun, inek, balık ve kanatlılar… Bunların nasıl olması gerekir? Bunların, gerçekten bu hayvanlar için sağlıklı olması ve onların genlerinde de bir değişim yapmaması gerekir. Onun için GDO’lu gıdalara karşı olduğumuzu belirtiyoruz. Çünkü onlar kimler için vardır? İnsanlar için.

Yine, insanlar için gerekli olan gıdalar, nedir bunlar? Bunlar mantardan başlar, sebze ve meyveler, et ve süt ürünleri, balık ve deniz ürünleri, yani, su ürünleri. Sebze ve meyveler deyince akla, maruldan tutun, patlıcandan tutun, domatesten, biberden, fasulyeden tüm aldığımız gıdalar akla gelir. Bunlar ülkemizde nasıl üretiliyor? Hibrit ve seleksiyon usulü. O atalarımızın yaptığı, çıkınlarında sakladığı geleneksel tohum yöntemleriyle ve hibrit yöntemleriyle. Bunlarda GDO ile ilgili bir sıkıntı var mı? Hayır, yok ülkemizde ama dikkat çekiyoruz, çünkü diğer ülkelerde var, bizim de ülkemize gelmemesini diliyoruz çünkü hakkında çok büyük dedikodular var. Daha bilimsel olarak, bunların insanlarda ne gibi hastalıklar yapacağı, neler yapacağı, gelecekte nelerle karşılaşacağımız henüz netleşmiş değil. Onun için, biz, hem Bakanlığımızı uyarıyoruz hem üreticilerimizi ve tüketicilerimizi uyarıyoruz, dikkat çekiyoruz.

Bu ürünlerden, bizim kullandığımız ürünlerden nede GDO var? Yani genetiği değiştirilmiş organizmalar neler? Soya, mısır, kanola, pamuk. Bunlar ülkemizde yetiştiriliyor mu? Hayır, yetiştirilmiyor. Kullanılıyor mu? Kullanılıyor. Niçin kullanılıyor? Gerekli arz-talep dengesini hâlâ sağlayamadığımız için. Ülkemizde yeterli kaynağımız, elektriğimiz, suyumuz, toprağımız, tarlamız olmasına rağmen, arz-talep dengesini sağlayamadığımız için soya üretimimiz yeterli değil, mısır üretimimiz yeterli değil, kanola üretimimiz yeterli değil. Bundan dolayı Amerika’dan, Arjantin’den, Brezilya’dan bu ürünleri almak ve üreticilerimize, tüketicilerimize kullandırmak zorunda kalıyoruz. Ne yapmamız gerekiyor? Kontrol altına almamız gerekiyor. Şu andaki yasayla bunların kontrol altına alındığını söylüyoruz ama acil görevimiz ne olmalı? Bu ülkede gerçekten GDO’suz, doğal kanolayla, pamukla, soyayla, mısırla üreticimizi buluşturmak ana hedefimiz olmalı.

Bunun için ne yapmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım? Bunun için bu ülkede kesinlikle elektrikte, mazotta ve -suyla buluşuyor biliyorsunuz- gübrede KDV’yi yüzde 18’den 1’e çekmemiz gerekiyor. Bunu çekmediğimiz sürece üreticimiz bunları pahalıya mal ediyor. Onun için, arz-talep dengesi bozulduğundan dolayı ithalat zorunlu hâle geliyor. Bu ithalatı kesmemiz gerekiyor. Ancak üreticinin kullandığı mazotu, gübreyi ve mazottaki ÖTV’yi almadığımız sürece bu üretici bunları ucuza mal edecektir ve GDO’lu ürünleri kullanmama durumunda kalacaktır.

Tarıma destek nasıl, üretime ve ürüne destek? Tarımsal amaçlı sulamada elektriği daha ucuza vermek. Amaç, kendi ihtiyacımız olan pamuğu, kanolayı, soyayı, mısırı daha ucuza mal edip tüketicimizin etini, sütünü, yumurtasını, yaş meyve ve sebzesini daha ucuza mal ettirmek. Bunun sonucu dışarının muzunu değil, yerli golden elmamızı yemek, dışarının bademini değil, yerli bademimizi yemek, dışarının karpuzunu değil, elmasını değil, yerli ürünlerimizi kullanmak daha ucuz olduğu için daha yeterli olacaktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten bir atasözü vardır: “Bağı bellemesini bilmeyen âşık, üzümün kıymetini bilmez.” Yani bağı bellemesini bilmeyen, o bağda çalışmamış, o üzümü budamamış, o tarlada ter dökmemiş insan üzümün kıymetini anlamaz. Bugün çiftçi bir çilkim düşürse tarlasında, o çilkimi alır, besmeleyi çeker ağzına atar. Ama o eziyeti görmeyen insanlar, üzüm değil, ekmeği çiğneyerek geçer. Çünkü onun nasıl yetiştirildiğini, nasıl emekle, o emeklerin nelere katıldığını, nasıl emek emek tarladan sofraya getirildiğini bilmez.

Bu yasanın ana amaçlarından biri de, çiftlikten çatala gıda güvenliğini sağlamak değerli arkadaşlarım. Burada veteriner hekimler görev alıyor, gıda mühendisleri görev alıyor, ziraat mühendisleri görev alıyor. Bu gıda güvenliği konusunda onların gerçekten Bakanlık kontrolü altında düzgün bir şekilde çalıştırılması, laboratuvarlarının, laboratuvar olanaklarının sağlanması gerekmektedir.

Sağlıklı ürün diyoruz. Sağlıklı ürünlerin arasında eti, sütü, yumurtayı saydık. Bakın bugün ülkemizde ette bir spekülasyon… Et fiyatları üretici lehine bir trend gösterdi ancak tüketici şu anda mağdur oldu. Üretici de şunu söylüyor: “Bu fiyatlarda sürdürülebilir bir hayvancılık yapabilir miyim, sürdürülebilir besi bağlayabilir miyim?” Çünkü önünü görmüyor. Bizim devlet olarak üreticiye güvence vermemiz gerekiyor. Güvence… Benim üretim maliyetim, fiyatım şu. Bunun altına düştüğü zaman “Ben devlet olarak hem sütte hem ette hem de yumurtada sübvanse uygulayacağım.” deme zorunluluğumuz vardır. Bunu yapmadığımız için bugün tüketici 30 YTL’den et yemek zorunda kalıyor.

Sütün şu anda fiyatlarında bir yükseliş sergilendi ama sürdürülebilir değil. Fiyatlarda yine aşağıya doğru bir çekme eğilimi şekillendi. Bu konuda, örneğin sütün üretim maliyeti 70 kuruşsa, şu anda 85 kuruşla süt alım fiyatları var, 1 liraya kadar süt satılabiliyor. Burada biz Tarım Bakanlığı olarak, sütün üretim maliyeti 60 kuruş “Ne olursa olsun ben 80 kuruşa sütü alıyorum.” taahhüdünü yapmak zorundayız. Bunu yapmadığımız sürece, geçen dönemde yaşadığımız gibi süt hayvanları kesime gidiyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, şu anda ülke genelinde, Burdur’umuzun Bucak’ında Tefenni’sinde, Antalya’mızın Korkuteli’nde Elmalı’sında, Denizli’nin Çivril’inde, Isparta’nın Gelendost’unda Eğirdir’inde soğuk hava depoları, değerli arkadaşlarım, elmayla dolu, elma çürümeye terk edildi. Vatandaş Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Erzurum’da, Kars’ta, Hakkâri’de elmayla buluşamıyor, ama bu elma üretim merkezlerinde soğuk hava depoları elmayla dolu, kasası 5 lira, ama büyük kentlerde bunu kilosu 2 liraya 2,5 liraya alamıyorsunuz. Bu elmanın mutlaka tüketiciyle buluşturulması gerekiyor.

Dünyanın üçüncü büyük tohum bankası kuruldu ülkemizde. Defalarca söyledik, dedik ki: Türkiye’nin kurtuluşu doğal üretimden değerli arkadaşlarım. Bizim Brezilya’yla, Amerika’yla, Arjantin’le… Tarım alanları büyük, tarım alanları geniş, artık bizim gibi 5 dönümde, 10 dönümde çiftçilik yapmıyor, 100 dönümlerde, 200 dönümlerde, bin dönümlerde çiftçilik yapıyor, onlarla rekabet etme şansımız yok. Bizim doğal üretime, doğal kaynaklara dönmemiz gerekiyor. Dünya buna mutlaka ve mutlaka dönecektir. Onun için bizim tohum bankasının kurulmasını gerçekten kutluyoruz, ancak bu tohumun bankada olması yeterli değil. Bu tohumun toprakla, çiftçiyle, suyla buluşması ve üretime dönmesi gerekiyor. Bu tohumu üretime döndüremediğiniz zaman, o tohum bankalarında tohumun bekletilmesinin, tohumun o bankalarda saklanmasının da bir anlamı yok, mutlaka ve mutlaka toprakla buluşması gerekiyor, suyla buluşması gerekiyor, çiftçiyle buluşması gerekiyor, bunun sonucunda da tüketiciyle buluşması gerekiyor. Bu konuda uluslararası şirketler, değerli arkadaşlarım, bir çıkın domates tohumuna bir bilgisayar hediye ediyor. Düşünün, onlar bu doğallığın kıymetini biliyor. Bir çıkın, bir kese domates tohumuna, biber tohumuna, acur tohumuna, salatalık tohumuna bir bilgisayar veriyor. Neden? Çünkü o gen kaynakları korunmuş, o doğal, o her şeyiyle, kokusuyla, tadıyla, rengiyle gerçekten o bitkinin, o meyvenin özelliklerini taşıyor, o tadı taşıyor, o lezzeti taşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bizim bu dünyaya ülkemizde yapacağımız en önemli şey, en önemli katkı, organik tarıma, organik ürüne sahip çıkıyor olmaktır. Buna sahip çıktığımız sürece Türkiye tarımı da Türkiye üreticisi de gerçekten hem ekonomik olarak parayla buluşacaktır hem de ülkemiz dünya ülkeleri arasında tarım ve hayvancılıkta, su ürünlerinde, balıkçılıkta lider ülke olma konumunu sürdürecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal.

Buyurunuz Sayın Birdal.

BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi tabii, ekonomik bir alanın boyutunu burada konuşuyoruz ama öncelikle ekonomiyi demokrasiyle ilişkilendirmeden ve güncel demokratik sorunlara değinmeden bu yasadan da beklenen elde edilemez. İzninizle, ben güncel birkaç konuyu sizinle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, bir yandan demokratikleşme adına, işte, örneğin bugün Anayasa Komisyonunda Hükûmetçe getirilen bir yasa teklifi üzerinde görüşüldü, Adalet Komisyonunda Terörle Mücadele Yasası üzerinde, taş atan, slogan atan çocukların durumu üzerine görüşüldü ve bir alt komisyon oluşturuldu. Öte yandan, ayrımcılığa karşı eşitlik kurumu, bir kurum oluşturulması gündemde, ama öte yandan da, bakıyorsunuz, tam bunun karşıtı uygulamalar ve söylemler oluyor. Örneğin, Sayın Başbakanın, hangi ruh hâliyle ve saikle söylediyse, işte bu Ermeni meselesine ilişkin alınan kararlara dair “Bizi kızdırmayın, 100 bin kaçak Ermeni var, kapı dışarı ederiz…”

Şimdi, değerli milletvekilleri, gerçekten bu talihsiz konuşma nasıl açıklanır? Şimdi bir yandan ayrımcılığa karşı olduğumuzu söyleyeceğiz ve insanın insan olmaktan kaynaklanan devredilmez, vazgeçilmez hak ve özgürlüklerini böyle bir hukuk bütünlüğü içinde savunacağız ve insanlık ailesinde itibarlı yerimizi alacağımızı söyleyeceğiz, vesayetçi bir rejimden kurtulmak gerektiğini söyleyeceğiz hem de ayrımcı, gerçekten -yine yineliyorum- talihsiz bir söyleme tanık oluyoruz. Ne demek yani şimdi “100 bin Ermeni’yi kapı dışarı ederiz…” 1915’in ayıbını hep birlikte silmeye çalışırken şimdi yeni bir ayıp işliyoruz. Şimdi bunu nasıl açıklayacağız? Örneğin insan hakları açısından uluslararası platformlarda gerçekten buna açıklık getirilmesi gerekir. Kaldı ki, 100 bin değil yani şimdi kayıtlı örneğin 6 bin küsur kişi -girenler belli- ve kayıtsız da olduğu kabul edilse en fazla 10 ile 15 bin göçmen Ermeni olduğu tespit edilmiş ve bunların yüzde 90’ı üniversite mezunu, yüzde 72’si gerçekten, kolay, emek yoğun işlerde, hizmet sektöründe çalışıyorlar; hasta bakıcılığı evde, tezgâhtar ve benzeri şeyler. Şimdi, peki, bize de dönüp derlerse ki yarın bu siyasi polemiklerden ötürü “Avrupa’da bulunan 3,5 milyon Türkiyeliyi kapı dışarı ederiz…”

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ne alakası var? Kaçak onlar.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Neden? Biz de de, bizden de, bizde de var.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aynı şey değil…

AKIN BİRDAL (Devamla) – Şimdi, kaçak maçak, bakın…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yasal olarak çalışan işçilerle nasıl aynı kefeye koyarsınız?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bakın, şimdi, kaçak falan meselesi değil. İzin verin…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kaçakları söylüyor…

AKIN BİRDAL (Devamla) – Şimdi, bakın, uluslararası hukuk var. “Kaçak” ya da “göçmen” ya da “mülteci” diye adlandıramazsınız.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yasalara aykırı bir şekilde çalışıyorlar. Onu aynı kefeye koyabilir misiniz? Aynı hassasiyeti Ermeni diasporası için niye göstermiyorsunuz?

AKIN BİRDAL (Devamla) – İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 14’üncü maddesiyle başlayan ve daha sonra da sığınma ve uyrukluk hakkıyla güvence altına alınmış haklar var. Herkesin sığınma hakkı vardır, bunu nasıl reddediyorsunuz? İşinize geldiği zaman “insan hakları”, gelmediği zaman “kaçak” diyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Peki, bu milletin tarihine küfretme hakkı var mı? Bu millete haksız bir şekilde soykırım iddiasında bulunma hakkı var mı? Bunları niye söylemiyorsunuz? Ermeni diasporasını niye eleştirmiyorsunuz?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Hayır, şimdi bunlar emekçi insanlar, iş ve ekmek için gelmişler. Tarihsel birtakım konukseverliğimizden sırası geldiği zaman söz ediyoruz. Niye bunu reddediyoruz? Evet, bunu bence belki burada tartışmaktan imtina edebilirsiniz ama kendi grup toplantınızda bunu tartışabilirsiniz ve bunu yanlış yaptığınızı söyleyebilirsiniz.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Kürsüde kayda geçirmeyin bunu, yanlış olur.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Peki, geçirmeyelim ama siz kendi aranızda tartışın o zaman, bunu lütfen açıklayın.

Şimdi, arkadaşlar, bakın, 1964’te de yine öyle bir tehcir yaşandı ve gerçekten şimdi Türkiye Cumhuriyeti dönemine girerken 300 bin Ermeni vardı, şimdi sayıları 50 bin; Rum, yine Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, şimdi sayılarına bakın; bunlar olmaz. O nedenle, insan hakları derken, gerçekten, çoğunluğa karşı azınlığın haklarını korumak ve gözetmek demokratlığın ilk adımıdır ve demokrasinin de olmazsa olmazıdır. Yoksa siz istediğiniz kadar insan haklarından, özgürlüklerden söz edin.

Şimdi, örneğin bu kültür, bu anlayış ne yazık ki hayatın, Türkiye’nin her alanına yansıyor. Bakın şimdi iki gündür tanık olduğumuz şeylere. Örneğin öğrencinin birini arkadaşlarının sıra dayağından geçiriyor öğretmen; öğrenci duruyor ve tokatlıyor bütün arkadaşları. Dün yine İstanbul’da Büyükçekmece Mehmetçik Lisesinde 200 öğrenci –ki, bu Tekel işçilerinin sorunları bir demokrasi sorunu değil mi, bir hak sorunu değil mi?- ve ne kadar anlamlı, öğrenciler, Tekel işçilerine dayanışma duygusuyla slogan atıyorlar ve destek veriyorlar.

CELAL ERBAY (Düzce) – Ne alakası var?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bakın, izin verin, ne alakasının olduğunu söyleyeceğim. Dün 24 öğrencinin okuldan çıkmasına karar verildi, tasdikname verildi. Şimdi sizin Sayın Millî Eğitim Bakanı derhâl bunu durdurmaya muktedir değil mi? Ne alakası olacak? Demokrasiyi konuşuyoruz burada. Olur mu? İnsan haklarını konuşuyoruz ve 24 çocuk… Gerçekten bir demokrasi, bir dayanışma, bir emek bilincini bu kadar ağır cezalandırıyoruz. Şimdi bunları burada konuşmayacak mıyız?

Değerli milletvekilleri, belki dikkatinizi çekiyor ya da gazetelerde sabahleyin okuyup akşama -o gün- unutuyoruz. Bu son günlerde, özellikle son aylarda sıkça, kışladaki intiharlar… Bugün Meclis araştırma komisyonunun oluşturulması için BDP adına bir öneri verdik: Bölgemizdeki intiharlar… Ve bugün de Erzincan Üniversitesi Rektörünün intihar ettiğini öğreniyoruz. Şimdi, bu son günlerde, bu yoğunlaşan intihar olayları bize bir şeyleri düşündürmesi gerekmez mi? Örneğin, biz son günlerde, son aylarda, son bir yıldaki sayısını da çıkardık, Sayın Başbakana soru önergesi verdik: Kışladaki intiharlar… Son bir yıldır kaç kişi intihar etmiştir, er, erbaş ve rütbeli? Ve Sayın Başbakan adına Millî Savunma Bakanlığından yanıt geldi: “Devlet sırrı gerekçesiyle açıklayamayacağız.” Şimdi, bunun neresi devlet sırrı ya da neyin devlet sırrı olup olmadığına kim karar verecek? İç Tüzük’ün ilgili maddesi var ve bunu değiştiririz, her şeyi konuşabiliriz. Örneğin, gerçekten bu askerler neden intihar ediyorlar? Daha önce intihar etmek için yeri, arkadaşlar, devrimci demokratik muhalefette hep öğrenciler, emekçiler, işçiler karakolları seçerlerdi intihar için. Öyle denilirdi, işkenceyle öldürülürdü ve sonra da “İntihar etti.” denilir, ailesine teslim edilirdi. Şimdi de kışlalar intihar yeri olarak seçilmeye başlandı. Bunun anlamı nedir? Bu bizi ilgilendirmiyor mu, Parlamentoyu? Ve neden intihar ediyor insanlar gerçekten? Örneğin, son günlerdeki rütbeli subaylar neden intihar ediyorlar? Bunu, Millî Savunma Bakanının gelip burada açıklaması gerekmez mi? Ki, biz bu konuda da yine bir Meclis araştırma önergesi veriyoruz ve gerçekten, bu tartışılsın.

Örneğin, sayın milletvekilleri, yine dikkatinize sunup bir şeyi paylaşmak istiyorum, okuyorsunuz siz de. Elbette ki, biz kamu adına burada görev yapıyoruz. Örneğin, 28 Şubat döneminin patronları, gazete patronlarının itiraflarını okuyorsunuz değil mi? Gazete patronlarının genel yayın yönetmenleriyle olan ilişkilerini okuyorsunuz ve izliyorsunuz. Peki, biz bunu herhangi bir sıradan yurttaş gibi okuyup geçecek miyiz, yoksa ona parmak basıp, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu yüce Meclisin çatısı altına getirip bunu tartışacak mıyız ya da tartışmayacak mıyız? Onu da getiriyoruz, yüksek kurulumuza getireceğiz. Gerçekten ibretle izliyoruz şimdi 28 Şubat döneminin medya patronlarının 28 Şubat süreciyle ilişkilenmesini, patronların genel yayın yönetmenleriyle ilişkilerini ve nasıl bir andıçlı demokrasiyi bize reva gördüklerini. Bunları konuşup tartışmayacak mıyız? Ve yeniden medyanın kendisini sorgulamasına, yüzleşmesine… Biz bu zemini burada tartışıp onlara böyle bir zemini gerçekten fırsat yaratmayacak mıyız? Yoksa, böyle, onlar yönetmeye mi kalkışacaklar? O nedenle, arkadaşlar, bunların da görüşülmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Ve gerçekten dün Yüksekova’da, yüz binlerce insan katıldı, barışçıl bir toplantı “nevroz” kutlandı. Orta Doğu halklarımızın barış ve kardeşlik günü olarak UNESCO da kabul etti bunu ve bunu da yüksek kurulunuza, 21 Martın “Nevroz” günü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözleriniz tamamlayınız.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.

…barış ve kardeşlik günü olarak tatil günü kabul edilmesi yolunda da bir yasa teklifimiz olacak. Yüce kurulunuzun da bunu değerlendireceğini umuyorum ve Biyogüvenlik Yasa Tasarısı da böyle bir demokrasi perspektifi içinde ele alınırsa da en iyi şekilde sonuçlanacağını düşünüyorum. Hepinizi bu umutla saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

Şahsı adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biyogüvenlik yasası, insan sağlığıyla da çok yakından ilgili, ülkemizin tarımıyla çok yakından ilgili, geç kalmış, çok da gerekli bir yasayı çıkartıyoruz. Bu yasaya Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak alt komisyonda, Komisyonda çok yoğun katkılar verdik; çok yeterli bulmadık, birtakım önergelerle bazı hususların kabul edilmesini istedik. Sayın Bakan birkaç hususu kabul etti -önergeler geçiyor- bunu da teşekkürle karşılıyorum. Ancak gerçekten önemini tekrar vurgulamak istiyorum.

Biyogüvenlik yasası, bugüne kadar çıkartılması gereken, özellikle günümüz dünyasında verimliliğin, maliyetin çok önemli olduğu bir süreçte verimliliği artan ve bazı konularda biyogüvenlik üzerinden, genetik kodlar üzerinden alınan tedbirlerle oluşturulan bu sürecin güvenliğini, kontrolünü temin etmemiz gerekiyordu. Bu noktada uygulama sürecinde de çıkacak birtakım eksiklikleri ileri zaman içerisinde yeniden değerlendirerek tamamlamak kaydıyla bu yasanın ülkemize, insanımıza, tarımımıza hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyor, emeği geçen tüm arkadaşlarımıza da teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız.

Buyurunuz Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 18 Martta Çanakkale Savaşı’nda bu ülke için şehit olanları ve gazilerimizi rahmetle, şükranla, minnetle anıyorum.

Gündem dışı konuşmalara cevap verirken, Meclisin açılışında, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Kimse bu konuda konuşmadı, ben Çanakkale konusunda Hükûmet adına konuşmak üzere söz aldım.” dediğinde Mustafa Kemal’den hiç bahsetmediğine bir arkadaşımız değinmişti, ben de kayıtlara geçmesi için bunu tekrar vurguluyorum. On beş dakikalık konuşma süresince, Mustafa Kemal’in tarih sayfasına çıktığı ve “Anafartalar Kahramanı” olarak nitelendirildiği bu savaşta, adından hiç bahsedilmemiş olmasını esefle karşılıyorum.

Ayrıca, bu savaşta henüz tıp fakültesinin 1’inci sınıfında olan, 1915’te İstanbul Darülfünun Tıp Fakültesinin 1’inci sınıfında olan bütün doktor adayları, hekim adayları Çanakkale’de tümüyle kaybedilmişti, onları rahmetle anıyorum. 1921 senesinde İstanbul Tıp Fakültesi hiç mezun verememişti. Daha sonra, Atatürk, Çanakkale’ye gittiğinde “Biz burada Darülfünunu gömdük.” cümlesini kullanmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu Tasarı Sağlık Komisyonuna görüşmelerden bir gün evvel akşamüzeri geldi, ertesi gün sabah 10.00’da toplanıldı. O sıralarda da, ocak ayının ortalarında da Genel Kurulda Tam Gün Yasası görüşmeleri devam etmekteydi. Onun için, bu, Sağlık Komisyonunda yeterli olarak tartışılmadı, diğer tasarılarda da olduğu gibi alelacele geldi, yeterli olarak tartışılmadı, bunu da değerlendirmenize sunuyorum.

Genetiği değiştirilmiş organizmalar, yani GDO’lu ürünler, doğal yollarla asla oluşmayacak, bitkisel ya da hayvansal mutasyonlarla genetiği değiştirilmiş organizmalardır yani laboratuvar ortamında değiştirilen ürünlerdir. Bir başka deyişle, GDO’lu ürünler, bir türe başka bir türden gen aktarılarak doğal yapısının değiştirilmesiyle yeni genetik özellikler kazandırılmasıdır. Doğal yapısı değiştirilmiş bu ürünler ise insana olduğu kadar bitkilere, hayvanlara ve çevreye de oldukça zarar vermektedir; çünkü bu ürünler toksik maddeler üretmekte, bu toksik maddeler de toprağa bulaşarak ekolojik dengeyi bozmaktadır. GDO ticaretinin yüzde 99’u dört tohumla yapılmaktadır; pamuk, mısır, kanola ve soyadır. Şimdilerde, mısır, soya ve pamuk üretiminde giderek daha fazla GDO esaslı tohum kullanılmaktadır.

İkinci sorun, bu tohumlarla üretilen mısır, soya ve pamuğun yağı değişik gıda ürünlerinde, özellikle de çocuk mamalarında kullanıldığında insan vücudunun dengesini bozmakta ve bir anlamda insanı zehirlemektedir. Bebek mamalarında GDO’lu organizmaların ve ürünlerinin kullanılmayacağı söylense de bu organizmalar anne sütüyle bebeğe geçmektedir, bu Fransa’da yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.

Mısır özü yağının büyük bir bölümü GDO’ludur. GDO’lu gıdalardan korunmak için hazır gıda tüketiminden kaçınmak gerekmektedir. Şu anda, bakkallarda ve marketlerde satılan hazır çorbaların içinde mısır ve soya varsa o ürünlerin GDO’lu olma ihtimali çok yüksektir.

GDO’lu ürünlerin insan sağlığı açısından zararları saymakla bitmez değerli arkadaşlar. İnsanlarda alerjilere yol açtığı doğrudan izlenmektedir. Normal soya fasulyesine alerjisi olmayan bir insanda genetiği değiştirilmiş soyaya karşı alerji görülebilmektedir.

Hayvan deneyleri çok olumsuzdur. İskoçya Rowet Enstitüsünde GDO’lu patatesle beslenen farelerin tümünün iç organlarında küçülme, bağışıklık sistemlerinde çökme, kan yapılarında bozulma görülmüştür. Rusya Bilim Akademisinde GDO’lu gıdalarla beslenen farelerin yavrularının yüzde 56’sı doğumdan üç hafta sonra ölmüştür. Avusturya Tarım ve Sağlık Bakanlığının finansmanıyla Viyana Üniversitesinin geçen yıl yaptığı bir çalışmada ise, GDO’lu gıdalarla beslenen farelerin büyük ölçüde üreme yeteneklerini kaybettikleri belirlenmiştir ve insanlarda da bu üreme yetenekleri ileride kaybolabilir çünkü insanlarda denenmemiş, insanlar kullanmamış, nasıl olacağını bilemiyoruz. Çocuk sahibi olmaya çok özen gösteren Başbakan acaba bu konuda ne diyecektir merak ediyorum.

Diğer taraftan, üretim tekniği nedeniyle genetiği değiştirilmiş bu ürünlere, bu tohumlara antibiyotik direnç geni de yerleştirilmiştir. Dolayısıyla biz bu bitkileri yediğimizde antibiyotiklere direnç oluşacak ve bazı enfeksiyon hastalıklarını tedavi etmek için elimizde antibiyotik kalmayacak. Bir hekim olarak söylüyorum, zaten gün geçtikçe antibiyotiklere direnç oluşmakta, GDO’lu ürünlerden sonra daha da yaygınlaşacaktır bu direnç.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bunlar insan üzerinde etkileridir fakat yan etki bir ayda ya da bir yılda çıkmak zorunda değildir, on yılda da veya daha uzun yıllarda da çıkabilmektedir değerli arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, sağlıklı yeni nesiller yetiştirmek ve sağlıklı bir toplum olabilmek için gıdaya gereğinden fazla önem verilmelidir. Üretilen gıdaların mutlaka sağlıklı ortamlarda ve doğaya zarar vermeyecek yöntemlerle üretilmesi ve bunların denetim altında yapılması büyük önem taşımaktadır. İnsan sağlığı açısından bilinen ve bilinmeyen birçok riski beraberinde getirecek olması, biyolojik çeşitliliğe zarar vermesi ve doğanın dengesini bozması gibi olumsuzlukları vardır. Tohumlar birkaç şirketin mülkü hâline getirilerek insanlık bu şirketlerin insafına bırakılmak istenmektedir.

Bir diğer şey de, bu üreme durumundan bahsettiğimde bir diğer konuyu da dikkatlerinize sunmak istiyorum değerli milletvekilleri. Son günlerde, daha 6 Martta bir yönetmelik yayınladı Sağlık Bakanlığı. Sperm bankaları ve yumurtalık bankalarından gebe kalınması konusunu yasakladı, yurt dışında da yasakladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Az bir şey kaldı Sayın Başkanım.

Oysaki hiç çocuğu olmamış insan için bunlar çok önemli. Yurt dışında birçok merkezde bu yapılmaktadır. Bu da bir yönetmelikle düzenlendi nedense. Bu GDO da ilk kez biliyorsunuz yönetmelikle düzenlenmişti, büyük tepkiler üzerine bu yasa geldi. Böyle önemli bir konuda, bir sperm bankası ve yumurtalık bankası konusunda da yönetmelikten ziyade yasaya ihtiyaç vardır. Bunun da hukuksal sorunları vardır, tıbbi sorunları vardır, etik sorunları vardır, dinsel sorunları vardır. Bunun da öncelikle yasayla düzenlenmesi lazım çünkü çok kimse mağdur olmaktadır.

Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Tankut, Sayın Özdemir, Sayın Doğru, Sayın Yıldız, Sayın Seçer, Sayın Orhan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ersin, Sayın Çalış, Sayın Ergin sisteme girmişlerdir.

Süremizin yettiği ölçüde herkese söz hakkı vermek istiyorum. Bir dakika süremiz, biliyorsunuz, onun için çok kısa bir şekilde sormanızı rica edeceğim.

Buyurunuz Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tarımla ilgili güzel sözler söylüyor ve güzel tablolar çiziyorsunuz ancak bugün çiftçinin hayatından hiç memnun olmadığını hatırlatmak istiyorum. Girdilerin arttığını ama ürünlerini yeterli fiyattan satamadıklarını söylüyorlar, biz de buna katılıyoruz. Mesela, ekim zamanı gübre fiyatları aniden yükseliyor. Bakanlık olarak gübre kartellerine gerekli denetimleri yapamıyor musunuz?

Yine, süt fiyatları üreticinin aleyhine aniden düşüyor. Bakanlığa bağlı olarak piyasayı regüle edecek bir kurumun yokluğundan dolayı mı üreticiler süt fabrikatörlerinin insafına bırakılıyor? Bu konularda üreticilerimizin lehine ne gibi önlem ve düzenlemeler yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Bugün belli ki GDO’lu olan soya bakımından Türkiye dışarıya bağımlı hâldedir. Her yıl 1,5-2 milyon ton ithalat yapıyorsunuz. Türkiye'nin yerli üretimini artırarak -ki 5 milyon ton soya üretim kapasitesi vardır ülkemizde, bizim çiftçimiz bunu üretir- en son ithalattan vazgeçmeyi ne zaman düşünüyorsunuz? Yani soya ithalatına ne zamana kadar devam edeceksiniz?

İkinci sorum: Gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerin ithalatı işlemleriyle ilgili, 26 Ekim 2009 tarihinden günümüze kadar kontrol belgesi alınan ürün miktarı ne kadardır? Bunların ürün dağılımı nasıldır? Bu ürünleri kimler, nasıl ithal etmiştir? GDO analizi konusunda akredite edilen kaç tane özel kuruluş vardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, ülkemizin her tarafında olduğu gibi, Tokat ilindeki Kazova, Kelkit, Artova, Zile ovaları çiftçileri 2009 yılında ürünlerinin yeterli para yapmaması neticesi büyük borç batağına saplandılar, evlerine icralar geliyor. 2010 yılı Ekim döneminde de çok büyük sıkıntılarla karşı karşıyalar; bu yıl da üretimlerinden yeterli geliri elde edemezlerse tamamen bitmiş olacaklar. Hükûmet olarak, bankalar, tarım kredi kooperatifleri özellikle özel sektörle ilgili borçlarının yeniden yapılandırılmasını bekliyorlar, bu konuda bir çalışma yapacak mısınız?

İkinci soru olarak: Tokat ili Reşadiye ilçesinde RESÜT (Reşadiye Süt Endüstrisi) üretimini durdurmuştur. Bölge insanının kaynaklarının oluşturmuş olduğu bu tesisin yeniden çalıştırılması noktasında, hayvancılığın desteklenmesiyle beraber bir çalışma yapılacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, GDO’lu ürünler, üretilmeye başlandığı 1996 yılından bu yana, GDO’lu ürün üreten ABD, Arjantin ve Brezilya’dan soya, mısır, pamuk, kanola hangi yıllarda, ne kadar ithal edilmiştir? İthalat hâlâ yapılmakta mıdır?

Tarımsal ürün ihracatımızda, özellikle yaş sebze meyve ihracatımızla ilgili en önemli pazarımız Rusya ve Avrupa Birliği ülkeleridir bildiğimiz gibi, Avrupa Birliği ülkelerinde transgenik ürünlerin üretimine pek sıcak bakılmadığı da bilinmektedir. Zaman zaman yaşadığımız ihracat sorunlarımızda GDO ile ilgili bir sıkıntı yaşanmakta mıdır yaşanmamakta mıdır bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Sayın Seçer…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2004 yılında Mersin’in Silifke ilçesi, Tarsus ilçesi ve Mersin merkezde meydana gelen sel afetinden, dolu afetinden sonra 2090 sayılı Yasa kapsamında üreticilere yardımda bulunulmuş ancak daha sonra üreticiler -bilinçli ya da bilinçsiz- bu Yasa kapsamına aykırılık içeren bir şekilde zirai kredi kullanmışlar. 2009 yılı sonunda 82 tane üreticiye, aldıkları yardımın faiziyle geri ödenmesi şeklinde il ve ilçe tarım müdürlükleri tarafından tebligatlar yapılmış. Netice itibarıyla, üreticiler bu anlamda mağduriyet yaşıyorlar. Bunun önüne geçilmesi mümkün mü?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm ülkelerde organik tarım ürünlerine ve onlardan elde edilen ürünlere talep artmaya devam etmekte. Bu çerçevede olmak üzere organik pamuktan üretilen tekstil ürünleri de giderek artan oranda talep görüyor. Muhtemelen, organik tekstil ürünleri, zor günler geçiren Türk tekstili için de bir çıkış yolu olabilecektir. Bu sebeple, ülkemizde üretilen organik pamuk miktarı nedir? Bu miktarın artırılması için Bakanlığınızın yürüttüğü herhangi bir çalışma var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Orhan.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, TARSİM sigorta etmiyorsa ve bir yıllık ürünümüz yandıysa, bir yıllık ekmeğimiz yandıysa, 2090 sayılı Tabii Afetler Kanunu’nu çalıştırmıyorsanız biz ne yiyeceğiz? Benim çiftçim ne yiyecek? Bir yıl bu insanlar aç mı kalacak?

2090 sayılı Tabii Afetler Kanunu’nu çalıştırıp Malatya’da donan kayısıya, maalesef iki gündür Tarım İl Müdürlüğü daha şu anda hiçbir tespit yapmamıştır. Bugün de donarsa biz aç kalacağız. 2090 sayılı Kanun’u çalıştıracak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.

Sayın Ersin…

AHMET ERSİN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tasarının 9’uncu maddesinde, Biyogüvenlik Kurulu maddesinde, 9 üyeden oluşan Biyogüvenlik Kurulunun 7 üyesinin bakanlıklarca tespit edileceği, 1’er üyenin de üniversite ve meslek kuruluşlarından alınacağı belirtilmiş. Kurulun Başkanı da Tarım Bakanı tarafından atanıyor.

Şimdi, böyle bir kurulun bağımsızlığından söz edilebilir mi? Tam tersini yapsanız yani siyasetten ve yürütmeden bağımsız olarak bilim adamlarından oluşan bir kurul oluştursanız daha yararlı olmaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ersin.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, çiftçilerimizin MEDAŞ’a ve Tarım Krediye olan borçları gerçekten içinden çıkılmaz bir hâle gelmiştir. Çiftçilerimizin bu iki kuruma olan borçlarının faizlerini silerek ana parayı yapılandırmayı düşünüyor musunuz?

Bir diğer sorum ise: GDO’lu ürünlerin en çok kullanıldığı alan hayvan yemidir ve burada da en çok soya fasulyesi ve mısır kullanılıyor. GDO’lu ürünlerle beslenen hayvanlar ve dolayısıyla bu etleri yiyen insanların sağlığı üzerinde GDO’lu ürünlerin zararlarıyla ilgili herhangi bir araştırma yapılmış mıdır? Yapılmamışsa Hükûmet olarak yaptırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış.

Son olarak Sayın Ergin…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim de Sayın Bakana bir sorum var.

Tarımda yabancı ot savaşımında kullanılan “Atrazin” adlı aktif madde Avrupa Birliğinde 2003 yılında yasaklanmış olup yasaklandığı tarihten itibaren AB ülkelerinde kullanılmamaktadır. Atrazin maddesi 31/8/2009’da Türkiye’de de yasaklanmış ancak raf ömrü dikkate alınarak 31/8/2011 tarihine kadar kullanılabileceği şeklinde izin verilmiştir. “Atrazin” denen maddenin insan sağlığına çok zararlı olduğu kesin olarak belirlendiği, bu nedenle kullanımına yasak getirildiği hâlde bu etkin maddenin siz nasıl olur da iki yıl daha kullanılmasına izin verirsiniz? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.

Buyurunuz Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Süt fiyatlarıyla ilgili bir denetim olup olmadığından bahsetti. Tabii, biliyorsunuz Türkiye’de süt fiyatları serbest piyasada şekilleniyor, üreticiler ihalelerde alıcılarla karşı karşıya geliyor. Fakat bir şeyi ifade etmem lazım: Türkiye, dünyadaki, ABD’deki ve Avrupa Birliğindeki çok düşük süt fiyatlarına rağmen… Örneğin, ABD’de 18 euro sent, Avrupa Birliğinde ise 20 euro sent civarındayken sütün litresi, Türkiye’de hâlihazırda 85 kuruş civarında. Tabii, bizim verdiğimiz destekler ilave olarak devam ediyor. Burada bizim aslında şu anda gerek üreticilerden gerek bu konuyla ilgili hayvan yetiştiricilerinden aldığımız tepkiler de son derece olumlu, hepsi de bu fiyat düzeyinden son derece memnunlar. Geçen sene süt fiyatlarında bir düşüş yaşandı ve o düşüşte biz birtakım tedbirler aldık. O tedbirlerimiz de çalıştı, örneğin süt tozuna bunların çevrilmesiyle ilgili tedbir aldık.

Yine, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nda özellikle gıda yardımı paketlerine sütün ilave edilmesi suretiyle hem süt tüketiminin artırılması hem üreticilere destek sağlanması yönünde alınan tedbirler işe yaradı ve süt fiyatları belli bir noktaya geldi. Bizim gayemiz şimdilik bu fiyat seviyesini muhafaza edecek veya üreticinin en azından belli bir fiyatın altına düşmeyecek şekilde tedbirleri sürdürmektir; bizim almak istediğimiz, yapmak istediğimiz husus budur. Bu da tabii süt tozunun işlenmesi hususu -dediğim gibi- geçen sene başlattığımız ve hâlen devam eden bir husus.

“Soya bakımından kendimize yeterli hâle gelmek için neler yapılıyor?” denildi. Tabii dün da aslında başka vesilelerle bu konuya birtakım açıklamalar getirdim. Yağlı tohumlar konusu, öteden beri Türkiye'nin dışa bağımlı olduğu bir alandır. Yani, Türkiye soyaya, pamuğa, mısıra, ayçiçeğine, ham yağa çok eskiden beri Türkiye ithalat yoluyla bunu yapıyor. Yani bundan on sene önce de böyleydi, yirmi sene önce de böyleydi, otuz sene önce de böyleydi ama bu dönem içerisinde örneğin mısırda biz çok ciddi mesafe kat ettik; yani üretim 5 milyon tonlara çıktı mısırda. Ne bileyim, soyada, ayçiçeğinde, diğer ürünlerde… Soyada azalma var, doğrudur. Çünkü daha ucuz görüyor, daha kârlı görüyor. Yani ithalatçı işte bu aslında kanunla getirilecek olan birtakım kısıtlamalar, birtakım düzenlemeler ithalatı zorlaştıracağından ötürü bizim vereceğimiz desteklerle de, ki yüksek destek veriyoruz, 275 bin lira -eski parayla- soyaya prim desteği veriyoruz ve yüzde 40’ın üzerinde maliyetin, biz destek olarak çiftçiye üreticiye ödüyoruz. Bütün yağlı tohumlarda böyle. Pamukta da, ayçiçeğinde de, soyada da bütün yağlı tohumlarda biz yüksek düzeyde destekleme sağlıyoruz ve ayrıca yeni çeşitler geliştirdik. Mesela soyayla ilgili olarak -dün de rakamlarını söyledim- altı tane yüksek verimli yeni çeşit geliştirdik 2002-2008 arasında. Mısırda koçan kurduna… İşte biraz önce konuşuluyor, efendim, koçan kurduna karşı genetiği değiştirilmiş mısır vesaire. Biz aslında bunların tohumlarını kendimiz geliştiriyoruz. Buna karşı yedi tane çeşit geliştirdik biz. Koçan kurduna ve sap kurduna dayanıklı, mukavim 2005-2007 arasında yedi tane mısır çeşidi geliştirdi Türkiye, Türkiye'nin Tarım Bakanlığının araştırma enstitüleri. Elbette bu çalışmalar sürüyor, bundan sonra da devam edecek.

Şimdi, Tokat’la ilgili özel yani borçların yapılandırılmasıyla ilgili hususlar soruldu. Bu vesileyle şunu söyleyeyim: Tabii, tarım kredi kooperatifleri bir çiftçi kuruluşu ve Tarım Bakanlığının ne idaresi altında ne de oranın yönetimine Tarım Bakanlığı karışıyor. Onlar bütünüyle çiftçi kuruluşu ve ortaklarının çiftçi olduğu bir kuruluş olması, bir kredi kooperatifi olması hasebiyle hükûmet sadece onlar üzerinden, onlar aracılığıyla çiftçilere ucuz kredi temini veya girdi temini yönünde kredi faiz sübvansiyonu uyguluyor. Onların uygulamaları normalde, özel bir hüküm olmadığı sürece, kendi düzenlemelerini kendileri yapıyorlar.

Meyve sebze ihracatında GDO açısından herhangi bir sıkıntı yok. Çünkü Türkiye’de GDO’lu bir ürün üretimi söz konusu değil arkadaşlar. Bunu dün de söyledim, bugün bir daha söylüyorum, sebze meyvede asla, hiçbir zaman olmadı ve olmuyor ve olmayacak. Çünkü biz getirdiğimiz tasarıyla da zaten Türkiye’de GDO’lu üretimin olmasına -bu tasarıda da zaten- asla izin vermiyoruz. Türkiye'nin özel şartlarını burada dikkate alıyoruz. Bundan sonra da bu şekilde devam edecek.

Mersin’le ilgili söylenen, daha önce vuku bulan sel felaketi, alınan paralar, bunların geri tahsil edilmesi. Bu tabii inceleyeceğimiz bir konu. Onun da ayrıca size detayları hakkında bilgi veririz.

Atrazin hâlâ, Sayın Ergin’in, ilacın kullanıldığı hususu… Bunun kullanımı yasak, reçeteyle yazılması yasak. Biz bir reçete uygulaması getirdik biliyorsunuz zirai ilaçlarla ilgili, daha önceden olmayan bir husustu bu, bu dönemde getirilen. Fakat pratik uygulama açısından yani bunların tabii belli bir süre imhası vesairesi ayrı bir problem teşkil edeceğinden dolayı teknik olarak bunlar… Avrupa Birliğiyle birlikte 127 tane -sadece bu ilaç değil, 127 tane- ilacın kullanımına yasak getirildi. Bunlar artık yeni ithal edilmiyor, ancak mevcutlar, belirli bir kontrol ve denetim altında bunların tüketimi sonlanıncaya kadar bunlar devam edecek.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, zehrin “belli bir kontrol altında tüketimi” diye bir şey olur mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, bunlar zaten reçeteyle söyleniyor.

Laboratuvarlarla ilgili olarak da 8 tane laboratuvarda GDO analizi yapılabilmektedir, Sayın Özdemir soru sormuştu. Bunların tümü tarama analizi yapabiliyor, 5 tane laboratuvar da -eğer var ise, tespit edilebilmişse- miktar analizi de yapabiliyor. Bunlar bizim Ulusal Gıda Referans Laboratuvarımız ki bu dönemde yeni açılan, yeni yapılan bir laboratuvar.

ŞENOL BAL (İzmir) – Kaç tanesi akredite oldu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – İstanbul İl Kontrol, Ankara İl Kontrol, Bursa Gıda Araştırma, TÜBİTAK laboratuvarları tarama ve miktar analizi yapabiliyor. Bunun dışında 2 tane özel laboratuvar da GDO analizi için yetkilendirme aşamasındadır. Dolayısıyla bu hâliyle de bu laboratuvarların kapasitesi Türkiye’de yeterli. Ulusal Gıda Referans Laboratuvarımız bu konudaki en yetkin ve uluslararası ölçekte değerlendirme yapabilecek donanıma, altyapıya sahiptir.

Kurulun bağımsız -bu hâliyle- olmayacağı yönünde Sayın Ersin’in endişesini ihtiva eden bir soru oldu. Aslında Kurul görevini yaparken Kurulun bağımsız olduğu, hiçbir organ, makam, merci ve kişinin Kurula emir ve talimat veremeyeceği burada zaten madde hükmünde yer alıyor. Ayrıca teknik komiteleri oluşturan uzmanlar listesi, üniversiteler ve TÜBİTAK’ta çalışanlar arasından seçiliyor, dolayısıyla bunların da Kurul tarafından seçiliyor. Yine Kurul başkan ve üyelerinin –bu, aslında onlara en büyük güvenceyi sağlayan hususlardan bir tanesi- görevlerine son verilemiyor. Dolayısıyla bağımsız bir şekilde görev ifa etmeleri için bunlar yeterlidir.

Tabii, başka bazı hususlar da bu arada dile getirildi. Yani şunu da hem yüce Meclisin üyelerinin tamamının bilmesini hem de kamuoyunun bilmesini arzu ediyorum: Şimdi, GDO’nun, serbestleştirilmesi aslında kavram itibarıyla çok doğru bir ifade değildir, neden? Çünkü, burada risk değerlendirmesi yapılacak ve eğer bir risk varsa zaten, ne suretle olursa olsun bunun ithaline, Türkiye’de kullanımına zaten izin verilmeyecek. Dolayısıyla komiteler, bilimsel komiteler, Biyogüvenlik Kurulu, vesaire, bunlar risk değerlendirmelerini ne yönde yapacak? İnsan sağlığı, hayvan sağlığı, çevre sağlığı ve sosyoekonomik risk değerlendirmesini yaptıktan sonra, eğer bütün bunlara rağmen yani bütün bunlarda herhangi bir risk, en ufak bir şüphe yoksa, o takdirde kullanımına, tercih hakkı tüketicinin kullanılmak suretiyle, o da etikette de belirtilmek suretiyle kullanımına izin verilir ki, Avrupa Birliğinde de uygulama bu şekilde.

GDO’lu mısır ve soyadan elde edilen yağın -ki bu dile getirildi, soruda da soruldu- hem yemde, yem yoluyla hem yağ yoluyla bunların bu ürünlere geçmediğine dair en son Haziran 2009’da -dokuz ay önce- EFSA, yani Avrupa Birliğinin gıda güvenliği otoritesinin resmî raporu, bilimsel raporu bu yöndedir. Bu nedenle, yani yemde kullanılan, GDO’lu olsa bile yem amacıyla kullanılan, tavuklarda kullanılan veya büyükbaş hayvanlarda kullanılan veya yağ yapımında kullanılan bitkilerin o arada genetik DNA zinciri bozulduğundan dolayı işlem esnasında, dolayısıyla canlılara bir zarar vermediğine dair Avrupa Birliğinin bu konuda yayınlanmış raporları var ve o nedenle de Avrupa Birliğine 35 milyon ton soya ithal ediliyor ve kullanılıyor. Bizim de standartlarımız zaten Avrupa Birliğinin standartları olacak.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, ithalatı sormuştum, yazılı mı cevap vereceksiniz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

8’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 8. maddesinin 4. fıkrasının sonundaki “ihtiyati” ibaresinin “tüm” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren                      Osman Kaptan

                         Malatya                                     Tokat                                     Antalya

                      Rasim Çakır                         Zekeriya Akıncı                      R. Kerim Özkan

                          Edirne                                     Ankara                                    Burdur

                                        Ergün Aydoğan                             Tansel Barış

                                              Balıkesir                                     Kırklareli

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 Sıra Sayılı Biyogüvenlik yasa tasarısının 8. Maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinin “kurulun görüşleri doğrultusunda GDO ve Ürünlerinin Özelliklerine göre ‘eşik değerini’ belirlemek” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Zeki Ertugay                          Mehmet Şandır                         Ahmet Orhan

                         Erzurum                                   Mersin                                     Manisa

                                             Şenol Bal                               Mustafa Kalaycı         

                                                 İzmir                                          Konya

BAŞKAN – Komisyon son önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Son önergeye katılıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ahmet Orhan konuşacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (h) bendinde yapılmasını istediğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Konuyla ilgili sözlerime geçmeden yüce Türk milletini yok etmeye ve Türk vatanını istilaya kalkışan dönemin en güçlü devletlerine karşı büyük Türk milletinin ve kahraman ordumuzun Çanakkale’de vermiş olduğu eşsiz mücadelenin ve kazandığımız muazzam zaferin 95’inci yıl dönümünü kutluyorum.

Bu vesileyle, yüzyıllarca hüküm sürdüğümüz coğrafyalarda varlığını feda ederek huzur içinde yatan meçhul kahramanları, vatanı ve bayrağı için gözünü kırpmadan şehit olarak bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde hayat ve vücut bulmamızı sağlayan aziz şehitlerimizi, kahraman ecdadımızı bir kez daha minnetle ve şükranla anıyorum.

Değerli milletvekilleri, vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle eşik değeri çalışmalarını, tamamen bilimsel esaslara göre yürütmesi öngörülen Kurulun belirlemesinin daha doğru olacağı mütalaa edilmiştir. Bu konudaki murat ettiğimiz görüşlerle aynı doğrultuda görüşleri paylaşan Sayın Bakana ve Komisyon üyelerine teşekkürlerimi bu vesileyle sunmak isterim.

Ayrıca, Türk milletinin evlatlarını ve tamamını gelecekte sağlıklarını tehdit etmeden, teknolojik gelişmelere de açık bir şekilde gelişmesini temin ederek, sağlığının güvence altına alınması yolunda bu kanunun beklenen ve umulan faydayı sağlamasını temenni ediyorum.

Burada, bir hususa da kısaca yeniden değinmek istiyorum. Çekirdeksiz üzüm üreticileri yıllardan beri görülmeyen şiddet ve yaygınlıktaki don felaketiyle karşı karşıya kalmış, ocaklarına, maalesef, ateş düşmüş durumdadır. Sayın Bakandan yüzde 80’leri aşan oranda zarar gören çiftçilere destek olunması için gerekenin yapılmasını, başta Bağcılar olmak üzere, Türk çiftçileri adına bekliyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 8. maddesinin 4. fıkrasının sonundaki “ihtiyati” ibaresinin “tüm” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Tansel Barış efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz, Sayın Barış.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanun Tasarısı’nın ikinci bölüm 8’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı’mızın fitilinin ateşlendiği Çanakkale Zaferi’mizin bugün 95’inci yılı. Bu vesileyle, Çanakkale Zaferi’mizi kutluyorum. Çanakkale Zaferi’nin destanını yazan Mustafa Kemal Atatürk’ü, 10 binlerce şehidimizi ve vatanı uğruna canlarını veren nice isimsiz kahramanlarımızı huzurlarınızda bir kez daha rahmetle anıyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum.

Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç’ın Çanakkale Zaferi konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk’ün adını zikretmemesini… Umarım bir unutkanlık olmuştur. Ben de, tabii ki, unutkanlık olduğuna inanmak istiyorum.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Çarpılır diye adını ağzına almıyor.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Ufak hesaplar peşinde koşuyorsunuz.

TANSEL BARIŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, on yıllık geçmişi olan genetiği değiştirilmiş organizmaların insan sağlığına zarar verdiği konusunda çok net bilgilere sahip değiliz ancak insan sağlığına zarar vermediği konusunda da net bir şey söylemek mümkün değildir. Özellikle fareler üzerinde yapılan araştırmalarda zararları konusunda çok net bilgiler ortaya çıkmıştır ve gerçekten ürkütücü sonuçlar ortaya çıkmıştır. Her ne kadar bu ürünleri üretenler “Herhangi bir zararı yok.” dese de bu konuda inandırıcı olmak söz konusu değildir, hele hele on beş-yirmi yıl sonra bu konuda ortaya çıkabilecek olan sorunları şimdiden yok saymanın, gerçekten hem bizlere hem de geleceğimize zarar verebileceği kanısındayım. İnsana genetiği değiştirilmiş gıda verip 3’üncü jenerasyona bakmak mümkün değildir ve ucube insanların da ortaya çıkmayacağına dair bir garantimiz maalesef yoktur arkadaşlar. Otizm son on yılda 10 kat artmıştır ve alerji son on yılda 5 kat artmıştır arkadaşlar.

Bilim insanlarının fareler üzerinde yapmış olduğu araştırmalar sonucu, genetiği değiştirilmiş ürünlerin fareler üzerinde toksik etki yaptığı, bağışıklık sistemini çökerttiği ve viral enfeksiyonlara neden olduğu ortaya konulmuştur.

Yine, Amerika Birleşik Devletleri’nde triptofan adlı ürünü kullanan kişilerin sinir sistemleri olumsuz olarak etkilenmiş, kas ağrısı ve miyalji ortaya çıkmıştır. Bu sorunların, bu besin takviyesini kullanan insanlarda kalıcı hasar meydana getirdiği, birçok kişinin de bu nedenle hayatını kaybettiği görülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süt verimini artırmak için genetiği değiştirilmiş ürünler verilen ineklerin sağlıklarının bozulduğu, meme enfeksiyonları, sindirim sistemi hastalıkları görüldüğü ve gebelik oranlarının düştüğü de tespit edilmiştir.

Genetiği değiştirilen ürünlerin en büyük tehditlerinden biri de sadece verimli ve dayanıklı birkaç ürün yetiştirmek amacıyla yola çıkarak gen çeşitliliğinin yok olmasıyla birlikte, insanları da tek tip gıda almak zorunda bırakmaktadır. Tek tip gıdalar insan sağlığını olumsuz yönde etkilerken dengeli beslenmeyi de engelleyecektir. Genetiği değiştirilmiş organizmalar, sayısız hastalık demektir; insanlığın ortak mülkü kabul edilen tohumları tekel durumundaki küresel güçlerin insafına terk etmek demektir; bağımsızlığımızın tehlikeye girmesi, atalarımızdan aldığımız emanete ihanet etmek demektir; dünyayı yaşanamaz hâle getirmek demektir.

Değerli arkadaşlar, genetiği değiştirilmiş organizmalara karşı durmamız gerekiyor. Niçin? Geleceğimiz için. Çünkü, bilinmeyenli bir denklem söz konusudur. On yıllık geçmişi olan GDO’ların gelecekte nelere gebe olduğunu kimse bilmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

TANSEL BARIŞ (Devamla) – Yirmi otuz yıl sonra ortaya çıkabilecek olumsuz tablolar karşısında yapılabilecek fazla bir şey kalmayacaktır veya çok geç kalınabilecektir. Bu nedenle, GDO’lu ürünlerin “Evet, bu ürünlerin gerçekten insan sağlığına zararı yoktur.” kesinliği ortaya çıkana kadar bu ürünlerin ithalatı, kullanılması ve üretimi kesin olarak yasaklanmalıdır diyoruz.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Barış.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.42

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Kabul edilmiş önergeyle birlikte 8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan Biyogüvenlik yasa tasarısının 9. maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Vahap Seçer                    Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Şevket Köse

                          Mersin                                    Malatya                                  Adıyaman

                 Metin Arifağaoğlu                        Rasim Çakır                        Orhan Ziya Diren

                          Artvin                                      Edirne                                      Tokat

2. Kurul, Bakanlıkça iki, Çevre ve Orman Bakanlığı'nca iki, Sağlık Bakanlığı'nca bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca bir ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nca bir, üniversitelerden iki, TÜBİTAK'dan bir, konuyla ilgili sivil toplum örgütleri ve meslek odalarından birer üye olmak üzere, üç yıllık süre için ilgili bakanlar tarafından belirlenen toplam on iki üyeden oluşur. Kurul Başkanı kurul üyeleri tarafından seçilir. Kurul başkanı yokluğunda yerine vekâlet etmek üzere bir üyeyi tayin eder.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Yasa Tasarısının 9 uncu maddesinin 2 inci ve 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Prof. Dr. Zeki Ertugay                                Mehmet Şandır             Prof. Dr. Abdülkadir Akcan

                         Erzurum                                   Mersin                              Afyonkarahisar

                                      Prof. Dr. Alim Işık                       Yılmaz Tankut

                                              Kütahya                                       Adana

2) “Kurul, Bakanlıkça üç, Çevre ve Orman Bakanlığınca bir, Sağlık Bakanlığınca bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca bir, Dış Ticaret Müsteşarlığınca bir, Meslek Örgütlerince bir, Gıda ve Yem Sanayi Sivil Toplum Kuruluşlarınca bir ve Yüksek Öğretim Kurumu, TÜBİTAK ile Üniversitelerden altı üye olmak üzere dört yıllık süre için belirlenen toplam onbeş üyeden oluşur. Kurul üyelerinden Bakanlıkça tespit edilenler ilgili Bakanlar tarafından atanır. Diğer üyeler ise ilgili kuruluşlar tarafından seçilir. Kurul Başkanı üyeler tarafından seçimle belirlenir. Kurul Başkanı yokluğunda yerine vekâlet etmek üzere bir üyeyi tayin eder."

3) “Kurul başkanı ve kurul üyeleri en fazla bir dönem için görevlendirilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Tankut konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Tankut, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla ilgili söz alan arkadaşlarımızın hemen hemen büyük bir kısmı, tasarının mevcut hâliyle yeterli olmadığının önemle altını çizdiler. Gerçekten de başta insan olmak üzere, bitki, hayvan sağlığını doğrudan ilgilendiren, çevre ve ekosistemlerimizin devamını önemli ölçüde etkileyecek olan böylesine önemli bir tasarının çok daha fazla bir titizlik içerisinde ve hassasiyetle ele alınması gerekmekteydi. Ancak, her zaman olduğu gibi, toplumumuzun hemen her kesimini doğrudan ilgilendiren ve kamuoyunun çok hassas bir şekilde takip etmekte olduğu biyogüvenlik ile ilgili bu yasa tasarısı da AKP Hükûmetinin “Ben ne istersem o olur.” anlayışı içerisinde, üzerinde toplumsal bir uzlaşma sağlanmadan, iyice araştırılıp incelenmesine fırsat verilmeden ve yeterli kamuoyu desteği oluşturulmadan Genel Kurula getirilmiş bulunmaktadır.

Hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda ne yazık ki muhalefetin çok samimi olarak, bilimsel ve toplumsal ölçütleri dikkate alarak katkı sağlamak amacıyla vermiş olduğu önergeler, AKP tarafından, çoğu zaman dinleyip anlamaya bile tenezzül edilmeden reddedilmektedir. Ancak, her şeye rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi olarak toplumumuzun bütün kesimini ilgilendiren bu tasarıya da katkı sağlayıcı önergelerimizi sunmaya ve kabul edilmediği takdirde de haklı olarak AKP Hükûmetini milletimize şikâyet etmeye devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, tasarı bu hâliyle gerçekten de yetersizdir ve birçok maddeleri eksiktir. Kanun tasarısından çok bir yönetmeliği çağrıştıran tasarı, tam anlaşılır değildir ve içeriği, insan, bitki, hayvan sağlığı ve çevrenin korunmasıyla ilgili endişeleri de gidermekten yoksundur. Biyogüvenliğin sağlanması hususunda, üzerinde uzun ve titiz çalışmaların yapıldığı, sağlam temeller üzerine oturmuş bir yasaya ihtiyaç olduğu bugün herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu çerçevede, geneli itibarıyla bu yasa gerekli ve önemli olmakla birlikte ortaya konulan eksikliklerin giderilerek yeniden tanzim edilmesi çok önemlidir ve mutlaka gerçekleştirilmelidir. İşte, vermiş olduğumuz bu değişiklik önergesi bu endişelerden birisinin giderilmesine hizmet edecektir. Bu kapsamda, önergemizin gerekçesinde de belirtmeye çalıştığımız gibi tasarı içerisinde yer alan Biyogüvenlik Kurulunun bilimsel esaslara göre daha objektif ve tarafsız bir şekilde çalışması amaçlanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Biyogüvenlik Kurulunun kurulması elbette gereklidir ancak tasarıdaki mevcut hâliyle tarafsızlığı, güvenilir olabilmesi pek mümkün değildir. Bu hâliyle kurulduğu takdirde, bu Kurul, bilimsel esaslardan uzak bir şekilde siyasi iktidarın tasallutu altına girebilecek ve kamuoyunda, meslek örgütlerinde, sivil toplum kuruluşlarında ve tüketicilerde oluşmuş ve oluşacak olan endişeleri de gideremeyecektir.

Netice olarak, Biyogüvenlik Kurulunun yapısının ve görev süresinin düzenlenmesine hizmet edecek olan bu önergemizin kabulü ile seçilmiş üyelerin bir kez daha seçilme beklentisi taşımadan alacağı kararlar daha objektif olabilecek ve Kurulun tamamen bağımsız olarak çalışabilmesi sağlanacaktır. Bu nedenle, önergemize söz konusu olan Kurulun ilgili bakanlıklar, TÜBİTAK, üniversite ve diğer kuruluşlardan dört yıllığına bir defalık 15 üyenin seçimiyle oluşturulması önemli bir eksikliği de gidermiş olacaktır.

Sayın milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak toplumumuzun çok hassas bir şekilde takip ettiğini bildiğimiz bu tasarıyla ilgili olarak insanlarımızın, özellikle GDO’lu ürünler konusundaki haklı endişelerini gidermek istiyoruz. Bunun için de bu endişeleri giderecek tekliflerimizi samimi olarak Hükûmete sunmaya çalışıyoruz ve temennimiz odur ki AKP Grubunun her zaman yaptığı gibi sayısal çoğunluklarının verdiği bir şımarıklık ve taassup içerisine girmeden iyi dinleyip anlayarak samimiyetle verdiğimiz önergeleri desteklemesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı ülke tarımımız ile de doğrudan ilgilidir ve tarım bütün ülkeler için çok önemli ve vazgeçilmez stratejik bir sektördür. Ülkemizde tarım sektöründe yıllardır duyulan ilgi eksikliği ve doğru tarım politikalarının etkin olarak uygulanmaması tarımdaki sorunların artarak devam etmesine yol açmıştır. Ülkemiz, özellikle son altı yedi yıldır, tarımda sorunların temeline inebilen, sermayesi kuvvetli, sürdürülebilir ve rekabetçi politikalar yerine köklü çözümler üretmeyen yanlış ve günübirlik politikalar ile idare edilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle de Türk tarımı ve çiftçisi dünya ölçeğinde geri kalmıştır. Bu geri kalma süreci sonucunda da ne yazık ki Türk çiftçisi özellikle AKP döneminde üretemez bir hâle gelerek âdeta göz göre göre tasfiye sürecine sokulmuştur.

AKP Hükûmetinin bugün çıkarmaya çalıştığı bu ve benzer yasa tasarıları, eğer köylümüz, üreticimiz gerçek manada üretim yapar hâle getirilip desteklenmez ise hiçbir anlam ifade etmeyecektir.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Dolayısıyla, bugün sekiz yıldır tek başına ülkeyi yöneten AKP İktidarı, ülke tarımını ve çiftçisini doğru politikalar ile yönlendirmeli, destekleme politikalarını Türk tarımının durumunu dikkate alarak uygulamalı, çiftçimizin ve ürünlerimizin dünya ile rekabet edebilirliğini sağlamalıdır. “Çiftçiye şu kadar destek veriyoruz, şöyle yapıyoruz” gibi içi boş ve hamasi sözler yerine, onun üretim yapabilmesi için öncelikle girdi fiyatlarını -başta mazot ve gübre olmak üzere- mutlaka ucuzlatacak önlemleri almalıdır. 2002 yılı ile de kıyaslama yaparken çiftçilerimizi aldatmadan, onların alın teriyle yetiştirdiği mahsullere gerçek değerini vermelidir. Çiftçimizin 2002 yılında 2,5-3 kilogram buğday satarak 1 litre mazot aldığını, bugün ise 6-7 kilogram buğday satarak 1 litre mazot alabildiğini unutmadan taban ve diğer destekleme fiyatlarını belirlemelidir diyor ve bu duygu ve düşüncelerle önergelerimizi takdirlerinize sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan Biyogüvenlik yasa tasarısının 9. maddesinin 2.fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Vahap Seçer (Mersin) ve arkadaşları

2. Kurul, Bakanlıkça iki, Çevre ve Orman Bakanlığı'nca iki, Sağlık Bakanlığı'nca bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca bir ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nca bir, üniversitelerden iki, TÜBİTAK'dan bir, konuyla ilgili sivil toplum örgütleri ve meslek odalarından birer üye olmak üzere, üç yıllık süre için ilgili bakanlar tarafından belirlenen toplam on iki üyeden oluşur. Kurul Başkanı kurul üyeleri tarafından seçilir. Kurul başkanı yokluğunda yerine vekâlet etmek üzere bir üyeyi tayin eder.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Diren, buyurunuz.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nın 9’uncu maddesi 2’nci fıkrası hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Çanakkale’yi geçilmez kılan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, kahraman şehit ve gazilerimizi saygı ve şükranla anıyorum.

Sayın milletvekilleri, biyoteknolojik yöntemlerle elde edilen genetiği değiştirilmiş organizmalar ve bunları yapılarında içeren tarım ve gıda ürünlerinin üretim, tüketim ve ticaretinin, insan, hayvan, bitki ve çevre sağlığı açısından olumsuz sonuçlar doğurabileceği, bu bakımdan tüketici kaygıları da göz önüne alınarak risklerin tespiti ve kontrol edilmesi için yasal bir düzenlemenin yapılması zorunlu olmuştur.

GDO’lu ürünler, gen teknolojisi ile kendi türü haricinde bir türden bitkisel veya bakteri kökenli bir gen aktarılarak elde edilen ürünlerdir. Bahsettiğimiz ürünler, doğal yollarla oluşması mümkün olmayan ürünlerdir. Dünyada GDO’lu ürün üretimine karşı önemli tepkiler oluşmuştur. Bu haklı tepkilerdeyse, ürünlerin henüz yeterli bilimsel çalışma ve araştırma yapılmadan ticarete konu olması, çevreye zarar vermesi, gıda güvenliğini olumsuz etkilemesi, tohum şirketlerinin tekelleşmesi, ekonomik dışa bağımlılığa neden olması, tarımsal ilaç ve gübre kullanımının sanılanın aksine azaltılamaması ve biyoterörizme yol açabileceği olasılıkları ön plana çıkmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’ye getirildiği tahmin edilen GDO’lu tohumların hiçbir denetime tabi tutulmadan ekilerek ürüne dönüştürüldüğü yönünde önemli bulgular ve kaygılar bulunmaktadır. Yapılan çalışmalarda, domates, patates, mısır ve soya tohumlarında GDO varlığına dair bulgular tespit edilmiştir. Ancak, rutin kontroller, sistematik araştırmalar ve yayınlar bulunmadığından ve henüz analiz laboratuvarlarının yeterince yaygın ve donanımlı olmaması ve bu kontrollerin çok maliyetli olması sebebiyle bu konuda yeterli veri bulunmamaktadır. Bu noktada da tasarıda, Bakanlığın, GDO ile ilgili araştırma, deneme, kontrol, izleme ve denetleme gibi hususların hangi ilgili kurum aracılığıyla bu görev ve yetkilerini kullanacağı açıkça belirtilmemiştir.

Biyogüvenlik konusunda Bakanlık bünyesinde yetkin personel yapısına sahip yeni bir kurumun kurulması gerekliliği elbette ki vardır.

Avrupa ülkelerinde o ülkeye özgü endemik bitki türü sayısı 3 bin kadar olduğu hâlde, ülkemizde bu sayı 3.500’ler civarındadır. Biyolojik çeşitlilik açısından çok önemli bir potansiyele sahip olan ülkemizde bu anlamda tarımsal üretimde yetersizlik gibi bir sorun yaşanmamaktadır.

Tarımsal üretimimizi artırmak için yapmamız gereken, topraksız köylümüze toprak verip onu üretici durumuna getirmeli, susuz topraklarımızı suyla buluşturacak çalışmaları da süratle yapmalıyız.

Tarımla uğraşan kesimin örgütlenmesi yeterince teşvik edilmeli ve böylece serbest piyasa ekonomisindeki rekabetçi ve karar verici gücü ve ortamı yaratılmalıdır.

Önemli bir husus da gen kaynaklarımızın korunmasına yönelik çalışmalar etkin şekilde sürdürülmeli, ülke gen kaynaklarımızın devamlılığı açısından yeterli tohumlarımız Türk malı olarak tescil edilmelidir.

Ülkemizin Avrupa Birliği gibi GDO’ya mesafeli bir pazara önemli ölçüde ürün satıyor olması, ülkemizin GDO’lu tarımsal ürün ve nihai ürün üretimi ve ticaretine mesafeli durması zorunluluğunu doğurmaktadır. Bu manada, yakın bir zamanda açılmış bulunan tohumculukla ilgili koruma ve saklama çalışmalarını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Sayın milletvekilleri, tasarıda, önergemize konu GDO ve ürünleriyle ilgili yapılan başvuruların değerlendirilmesi ve kendisine yüklenen diğer görevleri yapması amacıyla Biyogüvenlik Kurulu kurulmasına karar verilmiştir. Ancak, Kurulun yapısına baktığımızda, sivil toplum örgütlerine, meslek odalarına ve üniversitelere yeterince yer verilmediği öngörülmekte, Kurul Başkanının Bakan tarafından seçileceği hükmü yer almaktadır. Biyogüvenlik Kurulunun etkin ve bağımsız bir çalışma ortaya koyabilmesi için bahsini yaptığımız kurumlardan daha fazla temsilci alınarak Kurul üye sayısının artırılması ve Kurul Başkanının Kurul üyeleri tarafından seçilmesi daha uygun olacaktır.

Hükûmet iradesinin bu kadar egemen olduğu bir yapıda Kurulun tarafsızlığı ve güvenirliği, bilimsel çalışmaların etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi mümkün olamayacaktır. Hükûmetin de zaman zaman dile getirdiği gibi, kurulların Hükûmet iradesinden bağımsız olması gerekliliği tasarıda gözetilmemiştir.

Bu nedenle, önergemiz doğrultusunda Biyogüvenlik Kurulunun üye yapısını belirleyen 9’uncu maddesinin 2’nci fıkrasının “Bakanlıkça iki, Çevre ve Orman Bakanlığınca iki, Sağlık Bakanlığınca bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca bir, Dış Ticaret Müsteşarlığınca bir, üniversitelerden iki, TÜBİTAK’tan bir ve konuyla ilgili sivil toplum örgütleri ve meslek odalarından birer üye olmak üzere üç yıllık süre için ilgili Bakanlar tarafından belirlenen toplam on iki üyeden oluşur. Kurul Başkanı üyeler tarafından seçilir. Kurul Başkanı yokluğunda vekâleten bir üyeyi tayin eder” şeklinde değiştirilmesiyle bilimsel ve toplumsal alandan katılımı sağlayacak Kurulun daha etkin ve bağımsız çalışmasının önünü açacaktır.

Bu düşüncelerle önergemize destek vereceğinizi umuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Diren.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 10. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “eşleri, evlatlıkları ve üçüncü derece dâhil kan ve kayın hısımlarıyla,” ibaresinden sonra gelmek üzere “bunların kurdukları ve görev yaptıkları şirketlerle” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren                        Rasim Çakır

                         Malatya                                     Tokat                                      Edirne

                   Zekeriya Akıncı                       Ergün Aydoğan                      R. Kerim Özkan

                          Ankara                                   Balıkesir                                   Burdur

                                                                    Osman Kaptan

                                                                         Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Yasa Tasarısının 10 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(3) Kurul en az yedi üyenin hazır bulunması ile toplanır. Kurul kararları oy birliği ile alınır. Kurul kararı tutanakla tespit edilir ve imza altına alınır.”

              Prof. Dr. Zeki Ertugay                      Şenol Bal                              Ahmet Orhan

                         Erzurum                                     İzmir                                      Manisa

                                         Yılmaz Tankut                          M. Akif Paksoy

                                                Adana                                Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Şenol Bal konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasında değişiklik yapan önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, taslağa göre Biyogüvenlik Kurulu, bilimsel komitelerden gelen risk ve sosyoekonomik değerlendirme raporlarını dikkate alarak Kurul kararlarını oluşturan, izleme raporlarına dayanarak kararın kısmen veya tamamen iptali ile yasaklama, toplatma, imha ve benzeri yaptırımlara ilişkin kararlarını Bakanlığa sunan birimdir. İnsan, hayvan, çevre, biyolojik çeşitlilik üzerinde GDO’lu ürünlerden kaynaklanabilecek muhtemel zararlı bir etkinin çıkabileceği bir durumda bu ürünlerin risk ve sosyoekonomik değerlendirmesini yapacak Kurulun aldığı kararın sağlıklı ve net olarak ortaya konması çok önemlidir.

9 üyeden meydana gelen ve en az 7 üyeyle toplanan Biyogüvenlik Kurulunun alacağı kararların oy birliğiyle alınması son derece önemlidir ve şarttır. Aksi takdirde, oy çokluğuyla alınan kararla GDO’lu ürünlerin piyasaya sürülmesi kabul edilemez. En küçük bir şüphe ve endişenin ortaya çıkması, konuyla ilgili Kurul üyeleri arasında bir çelişki yaşanması hâlinde bu ürünün ithali şaibe kazanır, şüphe yaratır. Bütün üyelerin ithal edilecek GDO’lu ürün konusunda zararsız olduğuna dair fikir birliği ortaya çıkmadan ithal gerçekleşirse güvenlik ve çalışma ahengi tartışma konusu hâline gelir ki böyle bir ortamda sağlıklı karar alınamaz. Bu yüzden, 10’uncu maddenin 3’üncü fıkrası “Kurul en az yedi üyenin hazır bulunması ile toplanır. Kurul kararları oy birliğiyle alınır. Kurul kararı tutanakla tespit edilir ve imza altına alınır.” şeklinde düzeltilmelidir.

Sayın milletvekilleri, tarım ve gıda günümüzün en önemli silahlarındandır. Hatırlayınız, ABD eski Dışişleri Bakanı Kissinger 1970’lerde “Petrolün kontrolüyle bütün bölge ve kıtaları, gıdanın kontrolüyle tüm insanları kontrol edebilirsiniz.” demişti. Son zamanlarda ister hibrit ister GDO’lu ve yine mutagenez ile kendi genleriyle oynanan tohumlar olsun, yani genel anlamda tohumculuk stratejik güvenlik açısından değerlendirilmesi gereken bir alandır. Biyoteknolojide ve genetik mühendisliğinde baş döndürücü hızlı gelişmeler göz önüne alındığında yakın gelecekte nelerle karşılaşacağımızı iyi hesap edebilmeliyiz. Önlemlerimizi hiç vakit geçirmeden almak mecburiyetimiz var. Daha önce konuşmalarımda da bahsetmiştim, emin olunuz ki, bu gelişmeler göz önüne alındığında ve bu teknolojiyi elinde tutan ve geliştiren ülkelerin hâkimiyet alanlarını genişletmek için gerektiğinde bu gücü biyolojik silahlara dönüştürmesi dünya tarihi gerçeklerine yabancı değil. Yakın zamanda, hepimiz biliyoruz, kuş gribi, domuz gribi gibi bir tecrübe yaşadık. Dünyada yaşanan bu panikten faydalanan çok uluslu şirketler kazançlı çıktı.

Yine hatırlayın, küresel ekonomik kriz çerçevesinde en önemli tartışma konularından biri gıda kriziydi. Paranın baronları petrol ve madenlere saldırırken diğer yandan gıdanın çok önemli olduğunu gördüler. O krizde buğday, mısır ve pirinç üzerinde spekülasyonlar başladı, fiyatlar arttı, yoksullar sokağa döküldü ve bu fiyat oyunlarıyla bazı gıda şirketleri üç ayda kârlarını ikiye katladılar. Gelişmekte olan ve az gelişmiş ve geri kalmış olan ülkelerde büyük çaplı araziler kapatılıyor, ülkelerin tarım politikaları çok uluslu şirketlerce belirleniyor, onlarca bitki çeşidi özelleştirilip patentleniyor.

Sayın milletvekilleri, GDO’lu tohumlar, hibrit tohumlar, gübre, zirai ilaçlar bu şirketlerin tekelinde ve kontrolünde. Bu yüzden Türkiye'nin bu kritik dönemde köklü bir tarım stratejisini geliştirmesi ve çok dikkatli olması gerekiyor. GDO’lu ürünler riskli olmadığı ispat edilse bile ekonomik bağımlılığını göz önüne almamız ve çok ihtiyatlı davranmamız ve ithal etmekten kaçınmamız gerekli. Şu anda GDO’lu soyanın yerini bir şekilde GDO’suz üretim yaparak doldurma potansiyelini ortaya çıkarmak zorundayız Sayın Bakan. Kendi biyoteknolojik altyapımızdaki eksiklikleri bir an evvel gidermek, biyoteknolojik ve genetik mühendisliği çalışmalarımıza hız vererek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.

ŞENOL BAL (Devamla) – …ARGE çalışmalarına önemli kaynaklar ayırmak mecburiyetimiz var ve kendi ürettiğimiz biyoteknolojik ürünlerin patentlerini almamız gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, bu kanunun adı daha önce birinci hazırlanmış olan taslakta Ulusal Biyogüvenlik Yasası’ydı, şimdi sadece “Biyogüvenlik Yasası” olarak ifade ediliyor. Bu değişikliğin sebebinin ne olduğunu bilemiyorum ama gelin bu yasayı “Millî Biyogüvenlik Yasası” olarak ifade edelim. Böylelikle toplumsal bir hassasiyeti de ortaya koyalım.

Önergemizi desteklemeniz temennisiyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 10. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “Eşleri, evlatlıkları ve üçüncü derece dahil kan ve kayın hısımlarıyla” ibaresinden sonra gelmek üzere “bunların kurdukları ve görev yaptıkları şirketlerle” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

                                                                                         Osman Kaptan (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaptan buyurunuz.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi için verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının 10’uncu maddesi Biyogüvenlik Kurulunun çalışma esaslarını belirlemektedir. Tasarıda “Kurul görevini yaparken bağımsızdır.” deniyor. Oysaki hemen hemen üyelerinin tümü bakanlıklar tarafından atanan ve Başkanını da Tarım Bakanının belirlediği bir kurulun bağımsız olması mümkün müdür?

Yine tasarıya göre “Bu Kurula hiçbir organ, makam, merci ve kişi emir ve talimat veremez.” deniyor.

Sayın milletvekilleri, Kuruldaki bu kişiler zaten bakanlıklardan geldiği için, bakanlıkların personeli olduğu için o bakanların telkini ya da direktifi dışında kalmaları mümkün müdür? Değildir. Eğer bağımsız, tarafsız, bilimsel bir kurul oluşturmak istiyorsak bu Kurulun bakanlıklar dışından, konunun gerçek uzmanı olan kişilerden oluşması gerekmektedir. Onu, Kurulun başkanını da Kurulun bizatihi kendisinin seçmesi gerekmektedir, zorunludur.

Sayın arkadaşlarım, Avrupa Birliğinde “GDO politikaları” bağımsız bir kuruluş tarafından değerlendirilmektedir. Avrupa’da bağımsız bilim adamlarından oluşan Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) 27 ülkeden 200 kadar bilim insanıyla tarafsız bir biçimde, sadece bilimsel çerçevelerde araştırma ve çalışmalar yaparak bir ürünün tüketiminin insan sağlığı açısından ve tarımsal üretim açısından zararlı olup olmayacağına karar vermeye çalışırken Türkiye’de bakanlıkların atadığı 9 üyeli, başkanını da Tarım Bakanının belirlediği bir kurul bu işi yapacaktır. Yani bilimsel olmayacaktır, yani tarafsız olmayacaktır, bakanların emir ve komutasında olacaktır, Avrupa Birliği ile de taban tabana zıt olacaktır. Yanlış olan bu madde AB normlarına göre yeniden düzenlenmelidir.

Sayın milletvekilleri, tüm Avrupa’nın sadece birkaç ülkesinde GDO'lu tohumla üretim yapılmaktadır. Avrupa halkının yüzde 71’i GDO'lu gıdalar tüketmek istememektedir. Avusturya, Fransa, Yunanistan, Macaristan, Almanya ve Lüksemburg’da GDO’lu ürün üretimi ve satışları yasaklanmıştır. GDO’lu ürünlerin ithali, tüketimi ve üretimi yoğun ve sıkı bir denetimden geçmektedir. Birçok AB ülkesinde ulusal biyogüvenlik sisteminden sorumlu merkezi devlet otoriteleri oluşturulmuştur. Bu merkezler bağımsız, bilimsel kurumlar olarak çalışmaktadır; bizde de öyle olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ve sebze meyve üreticilerinin mağdur edilmemesi açısından bir hususa daha değinmek istiyorum. Televizyonlardaki GDO’lu ürün tartışmalarında arka planda sürekli sebze ve meyve gösterilmesi, sanki sebze ve meyvelerin GDO’lu olduğu imajını, izlenimini vermektedir. Bu, ne kadar yanlış bir olaydır. Tüketiciler korkutuluyor, üreticilerin malı da satılmıyor, ihracat da yoksa çiftçinin domatesi, biberi, patlıcanı, portakalı, elması elinde kalıyor.

Sayın arkadaşlarım, ülkemizde tüm üretim bölgelerinde, örneğin Antalya’nın Kumluca’sında, Finike’sinde, Demre’sinde, Kaş’ın Ova’sında, Kınık’ında, Kemer’de, Serik’te, Manavgat’ta, Alanya’da Gazipaşa’daki seralarda, Elmalı ve Korkuteli’nin elma ve armut bahçelerinde yetiştirilen hiçbir sebze ve meyve genetiği değiştirilmiş organizma değildir, yani GDO’lu değildir. Bu konuda, hiç kimse, üreticilerimizi zan altında bırakacak, sıkıntıya sokacak yanlış görüntü ve ifadelerde bulunmamalıdır.

Sayın arkadaşlarım, hibrit tohum ile GDO’lu tohum birbirine karıştırılmamalıdır, ilaç kalıntısıyla da karıştırılmamalıdırlar. Hibrit tohum doğal yollarla yapılan melezleme çalışmalarıyla elde edilmektedir. Çevreye ve insan sağlığına en ufak bir zararı yoktur. GDO’lu tohum ise doğal olmayan yollardan, bir böcekten, virüsten ya da mikroorganizmadan alınan genin bitki ve hayvanlara aktarılmasıyla elde edilmektedir ve kesinlikle doğal olmayan bir üründür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, yani hibrit tohuma evet diyoruz, GDO’lu tohuma da kesinlikle hayır diyoruz. Ülkemizde hukukun da, adaletin de, siyasetin de genetiğinin değiştirilmesine, AKP’lileştirilmesine de hayır diyoruz. Arabistan’da ve İran’da başta kadınlar ve insanlar Türkiye’ye imrenmekte, özenmekte iken Türkiye’yi yönetenlerin Arabistan’a ve İran’a özenmesini de şaşırtıcı bir durum olarak görüyoruz. Bu gidişe dur demek için ulusal birliğimizin, bütünlüğümüzün, laik cumhuriyet ve ulusal değerlerimizin, üniter devlet yapımızın genetiğinin değiştirilmemesi için AKP’nin ilk seçimde iktidarının değiştirilmesi gerekmektedir.

Önergemizin kabulünü diler, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – 10’uncu maddeyi oylarken karar yeter sayısı da arayacağım.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.29

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.42

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

10’uncu maddenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde bir önerge vardır.

T.B.M.M Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 11. maddesinin (c) fıkrasının “Her bir başvuru için konuyla ilgili uzmanlar listesinden bilimsel komiteleri oluşturmak” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren                     R. Kerim Özkan

                         Malatya                                     Tokat                                      Burdur

                      Rasim Çakır                         Ergün Aydoğan                       Zekeriya Akıncı

                          Edirne                                    Balıkesir                                   Ankara

                                         Osman Kaptan                             Gürol Ergin

                                               Antalya                                       Muğla

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Bakana soru sordum: Ekmeği olmayan insanın genetiği bozulmaz mı? Şimdi, biz burada genetik, bitki, insan, genetiği değiştirilmiş ürünlerden bahsediyoruz ama insanın genetiği bozuluyor, Sayın Bakan ilgisiz kalıyor, soruma cevap bile vermiyor.

Değerli arkadaşlarım, gene söylüyorum, bir yıllık ürünü yok olan insan, tüm ekmeği yok olan insan ne yapar arkadaşlar, genetiği bozulmaz mı? Bu insan çoluk çocuğuna karşı, bu insan ailesine karşı, bu insan çevresine karşı onurunu, şerefini, haysiyetini nasıl koruyacak ekmeği olmazsa?

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede 2090 sayılı bir Tabii Afet Yasası var. Ben merak ediyorum, bu yasa nerede kullanılıyor? Diyor ki Tabii Afet Yasası… Ben ülkemizin hiçbir yerinde tabii afet olmasını dilemem, Allah korusun ama olduğu zaman da bu yasanın işlemesi lazım. Sekiz yıldır söylüyorum, Sayın Bakandan önce de, diyorum ki: Bu Tabii Afet Yasası değişmeli. Yarın, hangi ilimizde, hangi ilçemizde bir afet olacağını bilmiyoruz. Diyor ki Tabii Afet Yasası: “Mal varlığının yüzde 40’ını kaybetmek.” Ya, biz sizin elinize bir anahtar vermek istiyoruz, biz sizin elinize kullanacağınız en iyi anahtarı vermek istiyoruz. Gelin, bu Tabii Afet Yasası’nı değiştirelim. Mal varlığının yüzde 40’ını değil, ürününün, o yılki ürününün yüzde 50’sini kaybederse bu çiftçiyi veya bu afet gören kişiyi, kimseyi afet kapsamına alalım.

Şimdi, ben mal varlığımın hepsini kaybedeceğim, tüm mal varlığımı, evimi barkımı, hayvanımı, bitkimi kaybedeceğim yüzde 40’ını, ondan sonra tabii afete tabi tutacaksınız. Böyle şey mi olur arkadaşlar? Önce, ben ne yiyeceğim arkadaşlar?

Şimdi, dün gece Malatya’nın üçte 2’lik kısmında don olayı oldu. Çiftçinin tek geliri var arkadaşlar, kayısı, dondu gitti. Ha, diyoruz ki gel, bunu sigorta kapsamına al. Hani çıkarmıştık ya tarım sigortası! Diyor ki: “Her şeyi yaparım ancak hava açacak, güneşler doğacak, soğuk olmayacak, dona karşı, çağla olunca alacağım.” diyor. O zaman niye sigorta yapıyorsun? Çiftçi sigorta yaptırmış, “Vallahi, çiçek dönemini ben kabul etmem, donsa bile ben tazminat vermem.” diyor. Yahu arkadaş, sigorta yapmıyorsun, yapıyorsun çiçek dönemini almıyorsun. Dünyanın her tarafında sigortanın belli riskleri vardır. Çiçek döneminin riski başkadır, çağla zamanı riski başkadır, prim oranları farklıdır. Gel, çiçek dönemini de, o riski de al, ondan sonra biz burada 2090 sayılı Yasa’yı konuşmayalım. Çiçek dönemini sigortaya kabul etmiyorsun. Ancak havalar açacak, güneş doğacak, daha soğuk olmayacak, 10 derece olacak hava, dona karşı beni sigorta yapacaksın. Ne anlamı var arkadaşlar?

Değerli arkadaşlarım, ekmeğimiz yok olmuştur. Sayın Bakan, bu gece de eksi 6 ve eksi 7 derece olacak. Üçte 2’mizi kaybettik, üçte 1’imizi de kaybedersek hepten aç kalacağız. Lütfen, istirham ediyorum, tarım il müdürlüğüne talimat verin...

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Aslanoğlu, Mersin’e de baksan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – ...tüm yanan bölgelerde, donan bölgelerde hasar tespitinin öncelikle yapılıp, 2090 sayılı Tabii Afetler Yasası’nın hükûmete verdiği bir yetki var, bunu işletip hasar bedellerimizin hemen ödenmesi gerekiyor.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sel, taşkın…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Aksi hâlde açlığımıza çareyi nasıl bulacaksınız? Ben bu kadar dile getiriyorum, bu kadar insanımın ekmeği için bu konuşmayı yapıyorum. Bunun hiçbir siyasi yönü yoktur, ekmeksiz kalınmıştır, insanlar ağlıyor. Sayın milletvekilim de burada, o da söylesin, sabahtan beri gelen telefonların haddi hesabı yoktur. Ama lütfen, 2090 sayılı Yasa’nın Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye göre Malatya’da hasar tespitinin öncelikle yapılması… Duyuyorum ki fındıkta da don olmuş bazı yörelerimizde, onlara da aynı şeyi yapın, nerede donduysa. Ekmeğin siyaseti olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum.

AHMET ORHAN (Manisa) – Üzüm, üzüm…

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın Seçer demin söyledi, örneğin Mersin’de de olmuş galiba.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, istirham ediyorum, bölgede oluşan hasarın -bundan, hakikaten, hepimizin Yüce Allah canını korusun ama ekmek için felakettir- bu felaketin önlenmesi için her türlü önlemin alınması gerekiyor.

Hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde bir önerge vardır.

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 12. maddesinin (3). fıkrasına aşağıdaki bendin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren                     Ergün Aydoğan

                         Malatya                                     Tokat                                    Balıkesir

                      Gürol Ergin                             Rasim Çakır                         R. Kerim Özkan   

                          Muğla                                      Edirne                                     Burdur          

                                                                   Zekeriya Akıncı

                                                                          Ankara

(e) Hazırlanan bilimsel raporları ve bilimsel değerlendirmeleri yayımlamak.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurunuz.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün yüce Parlamentoda, burada, 18 Mart Çanakkale Savaşı ile ilgili bir Sayın Bakanın yaptığı konuşmada, tarihe not düşecek, ibret alınacak veya önemli bir ders çıkarılacak olaya şahit olduk hep beraber. Çanakkale Savaşı’nın özünde, bu büyük milletin makûs talihini yendiği, bir devrin kapandığı bir devrin açıldığı ve bütün dünya silahlı kuvvetleri tarafından bir askerî deha olarak, bir taktik dehası olarak kabul edilen Anafartalar kara savaşı ve o Anafartalar’ın kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ismi hiç anılmadan, Çanakkale Savaşı’nın…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – İstismarcılık yapmayın! Ayıp ya! Bugünde bunu yapmayın hiç olmazsa ya! Ayıp ya!

RASİM ÇAKIR (Devamla) – …hurafelere dayandırılarak, hurafelerin desteğiyle bir başarının elde edildiği izlenimi verilerek… Kaldı ki Gelibolu’da yapılan yatırımlarla ilgili de bilgi verildi; burada da eğer gider görürseniz, geçen 22’nci Dönem Parlamentosunda bir komisyon olarak bizler gittik gördük. Çanakkale savaşlarının, Türk askerinin, Mehmetçik’inin ve komutanlarının bir dehası olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün bir dehası olarak özellikle gösterilmeyip, 2003’te Çanakkale’de yapılan törenlerde aynı konuşmayı, Mustafa Kemal Atatürk’ün hiç isminin geçmediği konuşmayı Sayın Başbakan Çanakkale’de yapmıştı. Özellikle Çanakkale savaşları konuşulurken...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Bugün dinleseydin onu, çok güzel konuştu.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – …Mustafa Kemal Atatürk’ün en küçük, bir isminin anılmadan bu savaşların anlatılıyor olması, değerli arkadaşlarım, gerçekten bizleri şu Parlamentoda otururken derinden yaralamıştır.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Gündemle ne alakası var bunun?

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Sayın Bakan bilmelidir ki eğer bugün bu Parlamentoda görev yapıyorsa, eğer bugün Bakanlık koltuğunda oturuyorsa, eğer bugün Bülent Arınç olarak şu milletin kürsüsünden, çıkıp dilediği gibi konuşabilme demokratik hakkına ve özgürlüğüne sahipse bilmelidir ki ona bu hakkı ve özgürlüğü veren işte o Anafartalar kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Sana da o özgürlüğü verdi.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Belki o Anafartalar Kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, o başarıyı elde etmeseydi, o gün bu büyük millet makûs talihini Anafartalar’da yenmemiş olsaydı, Sayın Bülent Arınç’ın ismi belki “Bülent” olurdu ama soyadı ne olurdu onu bilemiyorum. Bu duygu ve düşünceyle, yapılan bu kasıtlı ve bilinçli konuşmanın…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Yazık ya!

RASİM ÇAKIR (Devamla) – …bu yüce Meclis tarafından…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Yazık ya!

RASİM ÇAKIR (Devamla) – …tasvip edilmediği ve Sayın Bakanın da…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Biraz yüzünüz kızarsın.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Benim yüzüm hiç kızarmaz.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Kızarsın yüzünüz. Yazık! İftira ediyorsun!

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Yüzü kızarması gerekenler Mustafa Kemal Atatürk’ü bu ülkede yok saymaya çalışanlardır. Senin yüzün kızarsın.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Bırak sen! Bırak, bırak!

AHMET YENİ (Samsun) – İstismardan vazgeçin.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Yüce Parlamentonun bu yapılan bilinçli yanlışlığı tashih etmesi…

AHMET YENİ (Samsun) – İstismar sona erdi, bitti o işler.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – …ve Sayın Bakanın yeniden bu kürsüye gelip, yaptığı konuşmada bir art niyet olmadığını yüce Parlamentoya ve büyük Türk milletine izah etmesi gerekmektedir.

AHMET YENİ (Samsun) – Atatürk’ü istismar ederek konuşmayın.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sağ olsaydı sizin yüzünüze bakmazdı.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bu duygu ve düşünceyle değerli arkadaşlarım…

AHMET YENİ (Samsun) – Atatürk’ü istismar etmekten vazgeçin.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Biz hiçbir şeyi istismar etmiyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Hep istismar ediyorsunuz.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Hiç bir şeyi istismar etmiyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – İstismar ediyorsunuz.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Ama biz bir tarihî gerçeği sizin ve bu milletin gözünün önüne koymak da mecburiyetindeyiz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Yeni… Sayın Yeni…

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Sizler yok sayıyorsunuz

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Yeni, sen de mi inkâr ediyorsun?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ahmet Yeni, siz de mi inkâr ediyorsunuz? Bülent Arınç’la aynı düşüncede misiniz?

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Sizler Anafartalar’ı yok sayıyorsunuz. Sizler Gazi Mustafa Kemal’i… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) – Atatürk’ü istismardan vazgeçin.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Sizler laik cumhuriyeti yok sayıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Çakır, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bilinçli bir şekilde, burada Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini anmadan…

AHMET YENİ (Samsun) – Atatürk’ün arkasına sığınmayın, vazgeçin.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – …bir Çanakkale Savaşı’nı anlatabilme becerisini gösteriyorsunuz.

AHMET YENİ (Samsun) – Atatürk’ü istismardan vazgeçin.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bu duygu ve düşünceyle yüce heyeti ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İstismar size yakışıyor! İstismar dönemi bitti.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çakır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

BAŞKAN – 12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde bir önerge vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Yasa Tasarısının dördüncü bölüm Hukuki Sorumluluk, idari yaptırımlar ve Ceza hükümleri başlıklı Sorumluluğa ilişkin temel ilkeler 14 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

6) “GDO’ları muameleye tabi tutanlar, muamele nedeniyle çevrede zararın meydana gelmemesi veya meydana gelen zararın sonuçlarının ağırlaşmaması için risk değerlendirmesine göre belirlenen tedbirlerin masraflarını karşılamakla yükümlüdür.”

              Prof. Dr. Zeki Ertugay                  Mehmet Şandır             Prof. Dr. Abdülkadir Akcan

                         Erzurum                                   Mersin                              Afyonkarahisar

                   Muharrem Varlı                    Prof. Dr. Alim Işık                    M. Akif Paksoy

                          Adana                                    Kütahya                             Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Muharrem Varlı konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Varlı, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu yasada Komisyon üyemiz ve parti grubumuz olarak birçok önerge verdik, tabii bir kısmı dikkate alındı, birçoğu da dikkate alınmadı. Etkin bir şekilde bu yasaya katkıda bulunmak istiyoruz ama birçoğu göz ardı edildi. İnşallah bu önergemiz dikkate alınır diye düşünüyorum.

Tabii, önerge üzerinde konuşurken… Özellikle Sayın Bakanın açıklamalarına baktığımızda, Sayın Bakan konuşurken, kürsüden dinlediğimizde, o kadar güzel, tozpembe tablolar çiziliyor ki, o kadar güzel, çiftçinin durumu, tarımın durumu o kadar iyi ki Türkiye’de, her şey mükemmel. Aksaklık nerede o zaman, problem nerede, sıkıntı nerede? Çiftçi perişan, sıkıntı içerisinde, tarlasını ekebilecek durumda değil. Her yıl yeni krediler alarak tarlasını ekmek mecburiyetinde kalıyor. Allah’tan, kredi alabiliyor, yani tarlayı ipotek veriyor veya bir başka şeyi ipotek veriyor, kredi alabiliyor, yoksa kredi alamazsa tarlasını da ekemeyecek. Peki, aksaklık nerede, bunu bulmak lazım Sayın Bakan.

İşte, mısır üretiminin 5 milyon ton olduğunu söylüyorsunuz. Doğru, yani şu anda mısır üretimi Türkiye'nin ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde ancak mısır üretimi sizin başarınızdan 5 milyon tona ulaşmadı. Mısır üretimi, pamuk alanlarının ekimi bittiği için, pamuk ekim alanları bittiği için 5 milyon tona ulaştı. Bugün, pamuk ekim alanlarının teşvikini yapın, Türkiye’de pamuk ekim alanları çoğalsın, o zaman 5 milyon ton mısırı yakalayabiliyor muyuz? Yakalayamayız çünkü verim kalitesi, dekar başına verim kalitesi arttığı için mısırda 5 milyon tonu yakalamadık, hem soya fasulyesinde hem pamukta ekim alanları azaldığı için 5 milyon ton mısır olmuştur. Olsun, isterse 6 milyon ton olsun, 7 milyon ton olsun, Türkiye'nin mısır fazlası olsun ama siz yine de dışarıdan mısır getirmeye devam ediyorsunuz. Her yıl, özellikle hasat döneminde 2 milyon ton, 3 milyon ton mısır giriyor ülkeye. Ne oluyor hasat döneminde mısır girince? Hâliyle, çiftçinin ürettiği mısır piyasada değer kaybediyor, değer kaybettiği için de satılamıyor, işte çiftçi sıkıntıyı buradan yaşıyor. Sizin vermiş olduğunuz 25 bin liralık prim çiftçiyi kurtarmaz ki. Çiftçinin mısırı para etsin, pamuğu para etsin, buğdayı para etsin, biz sizin priminizi istemiyoruz, yeter ki çiftçinin malı para etsin ama çiftçinin malı para etmiyor, özellikle de hasat döneminde para etmiyor. Aha bugünlerde mısır yine dip yaptı. Yani, sizin konuşmalarınıza baktığımız zaman, her şey tozpembe, çok güzel. E pamuk… Pamuk bitti ya Çukurova’da. Ben Adana Milletvekiliyim. Çukurova’da pamuk bitti. Biz, her yıl en az 500 dönüm pamuk ekerdik, iki yıldır, üç yıldır pamuk ekmiyoruz. Niye ekmiyoruz? Para kazanamıyoruz çünkü. Para kazanamadığımız şeyi niye ekelim, nasıl ekelim? Pamuk, hem işçi istihdamı açısından da çok önemli. Yani, bugün siz köylerden insanların şehir merkezine taşındığını, çiftçi oranının düştüğünü söylüyorsunuz. Yani bu da mı sizin başarınız veya çiftçi oranının düşmesi sizin başarınız mı? Hayır, asla. Çiftçi para kazanamadığı için, tarlasını ekemediği için ya satıyor ya kiraya veriyor, terk ediyor toprağını, gidiyor, şehrin varoşlarına yerleşiyor. Orada da ya iş buluyor ya iş bulamıyor. Aç, sefil, sizin vereceğiniz makarna torbalarına, kömür torbalarına bakar hâle geldi çiftçi. Yani, bunları düzeltmemiz lazım.

İşte, kanatlı hayvan besiciliğinde soya fasulyesi çok önemli. Soya fasulyesi olmasa kanatlı hayvan besiciliği belki gerçekleştirilemeyecek, yapılamayacak ama bizim soya fasulyesi üretimimiz, ihtiyacımızın yüzde 1’i değil değerli arkadaşlarım, ihtiyacımızın yüzde 1’i değil. 5 milyon ton soyaya ihtiyacımız var, 35 bin ton, 40 bin ton, bilemediniz en fazla 50 bin ton soya üretebiliyoruz. Bugün biz soyayı kendimiz üretebilsek, kanatlı hayvan besiciliği yapanların ihtiyacını karşılayabilsek, daha ucuza mal etsek… İşte, burnumuzun dibinde Rusya, Türk cumhuriyetleri, Yakın Doğu’daki ülkeler, gidip ta okyanus ötesinden kanatlı hayvan eti ithal ediyorlar, getiriyorlar. Biz niye vermeyelim? Biz satalım bunlara. Daha ucuza mal edelim, daha ucuza mal ettiğimiz ürünü de biz satalım bunlara.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

İşte, onun için, çiftçinin durumu iyi değil, çiftçinin durumu çok kötü Sayın Bakan. Bunları, muhalefet yapmak açısından veya sizi zora sokmak açısından söylemiyorum. Ben kendim çiftçiyim, başka geçim kaynağım da yok. Hakikaten çiftçinin durumu çok kötü. Yani siz rakamlarla konuşuyorsunuz, ben bu işin içerisinde yaşayan, bizzat bu işi yapan bir insan olarak konuşuyorum. Lütfen bu konuda daha üretken, daha verimli bir şeyler elde etmek adına uğraş verelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15. maddesinin 5. fıkrasına “bu tüzel kişiye” ibaresinden önce gelmek üzere “buna neden olanlara beş yıldan on iki yıla kadar hapis,” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Harun Öztürk                           Sacid Yıldız                             Rasim Çakır

                           İzmir                                     İstanbul                                     Edirne

                                   Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Süleyman Yağız

                                               Malatya                                      İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 15’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz bir önerge üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinden kaynaklanabilecek riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla biyogüvenlik sisteminin kurulmasını amaçlayan bu tasarı bu alanda bir boşluğun doldurulması açısından önemlidir.

Değerli milletvekilleri, ceza hükümlerinin yer aldığı 15’inci maddenin 5’inci fıkrasında maddede yer alan suçların tüzel kişiler tarafından işlenmesi hâlinde sadece idari para cezası öngörülmektedir. Tüzel kişiler maddede belirtilen suçları tüzel kişi adına hareket eden birilerinin karar ve eylemleriyle işleyebilmektedir. Bu nedenle tüzel kişinin suç işlemesine neden olanlar için hapis cezası öngörülmemiş olması, kanuna muhalefette gerçek kişilerle tüzel kişiler arasında eşitsizliğe yol açacaktır. Bu eşitsizliği ortadan kaldırmak ve tüzel kişi adına suç işleyenleri cezasız bırakmamak için iş bu değişiklik önergesi verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 3’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasında karar alma süresi, başvurunun kabulünden itibaren iki yüz yetmiş gün olarak öngörüldüğü hâlde, 16’ncı fıkrada verilmiş izin sürelerinin uzatılmasında başvurudan itibaren bir yıl içinde karar verilmez ise karar verilinceye kadar izin süresinin uzayacağı hükme bağlanmaktadır. 16’ncı fıkra gereği uzatma kararı verilirken kesin bir süre öngörülmemesi, fiiliyatta önceki izinlerin ileriye yönelik sınırsız bir şekilde uzatılması sonucunu doğurabilecektir. Sayın Bakanın, kazanılmış hakların korunması amacıyla bu şekilde düzenleme yaptıkları yönündeki savunmasını kabul edilebilir bulmak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 6’ncı maddesinin 2’nci fıkrasında “Basitleştirilmiş işleme müracaat esnasında Bakanlık tarafından belirlenecek diğer hususlar dışında aşağıdaki şartların karşılanması zorunludur.” denilmektedir. Bu fıkrada öncelikle yasa ile öngörülen koşulların belirlenmesi, yasanın öngördüğü koşullarla benzerlik arz eden ilave koşulların Bakanlık tarafından getirilebileceğine dair yetki verilmesi daha uygun olurdu diye düşünüyorum. Zira, bu düzenleme Bakanlığa basitleştirilmiş işlemle ilgili her türlü koşulu belirleme yetkisi verdiği için yasama organının bu alanda ayrıca norm ortaya koymasına da ihtiyaç bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarının karar sonrası yapılacak işlemlerin düzenlendiği 7’nci maddesinin 1’inci fıkrasında ithalatçılar kontrol ve denetim işlemleriyle ilgili olarak Bakanlığın talep edeceği hususları yerine getirmekle yükümlü tutulurken GDO ve ürünlerini yurt içinde geliştiren gerçek ve tüzel kişiler için böyle bir yükümlülük öngörülmemesi de yine bir eksikliktir diyor, tasarının hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 15’inci madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde bir önerge vardır.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Biyogüvenlik Kanunu Tasarısının 16. maddesinde geçen “üç ay” ibaresinin “bir ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                    Yılmaz Tankut                        Mehmet Şandır                        Hüseyin Yıldız

                          Adana                                     Mersin                                    Antalya

                      Hasan Çalış                            Ahmet Orhan                        Muharrem Varlı

                        Karaman                                   Manisa                                     Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Yıldız…

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Bakan, bu kanun tasarısının görüşülmesi sırasında alt, üst komisyonlarda gerekli görüşmeleri yaptınız. Buradaki belirttiğiniz yönetmelikleri de sanıyorum düzenlemiş olmanız gerekiyor. Zaman kaybını önleme açısından bu değişiklik önergesini vermiştim. Sorularıma cevap vermediğiniz gibi önergemi de kabul etmiyorsunuz. Dolayısıyla o sorumda da şunu ifade etmeye çalışmıştım: Hepimizin bildiği gibi, Akdeniz Bölgesi sebze üretimi ve ihracatıyla ilgilidir. Burada ihraç etmiş olduğumuz ürünlerimizde, vatandaşlarımızın aklında GDO’lu bir üretim kalmasın, bunun yanı sıra da Amerika’dan, Arjantin’den, Kanada’dan ithal etmiş olduğumuz ürünlerde de GDO’lu ürünlerin olabilme ihtimaline karşı vatandaşlarımızı uyarma amaçlı söylemiştim o ne kadar ithal edildiğini ama sanıyorum zaman sıkışıklığından vermemiş Sayın Bakan cevabı. Cevabı yazılı olarak da vereceğini tahmin ediyorum. İnşallah öyle olur.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Vereceğim.

HÜSEYİN YILDIZ (Devam) – Değerli milletvekilleri, Hükûmet bu yasayla, GDO ürünlerinin ithalatı, ihracatı, kullanımı, insan, hayvan ve bitki sağlığı ve biyolojik çeşitliliğin korunması, çevrenin ekolojik dengesinin korunması, tüketicinin korunacağını ve pek çok oluşabilecek sorunların önüne geçebileceğini, geçileceğini ifade etmektedir. Evet, yasa eksiklerine, yanlışlarına rağmen GDO’lu ürünleri düzenleyecektir. Keşke bu yasayı yedi yıl önce çıkarabilseydiniz, öngörünüz olsaydı da bu yedi yıllık vakit geçmemiş olsaydı, muhalefet partilerinin uyarı ve önerilerini dikkate alarak daha sağlıklı bir yasayı hep beraber düzenlemiş olsaydık.

Sayın Bakan konuşmasında ve sorulara verdiği cevaplarda, ticaretin serbest olduğunu, engellenemeyeceğini ifade ederek sekiz yıllık iktidarları döneminde GDO’lu ürünlerin ülkemize girdiğini, hâlen de kullanıldığını kabullenmiştir. “Mısır ve buğdayı da kendimize yetecek kadar üretiyoruz.” diyor ancak GDO’lu mısır ve buğday ithalatını, serbest ticaret gerekçesiyle engelleyemeyeceklerini kabul etmektedir.

Ancak Sayın Bakan, pamuk ve tütün üretimini, narenciye üretimini bitirdiğini, Karadeniz’in en önemli üretimi fındık olan üreticisini kaderine ve acımasız serbest ticaret piyasasının insafına terk ettiğini bahsetmiyorsunuz. Pamuk hasadı döneminde üretim yapılan bölgelerden geçerken bembeyaz pamuk tarlaları, çalışan insanlar görülürdü. Ben de Antalya milletvekiliyim. Antalya’da da bol miktarda pamuk ekilirdi. Artık maalesef Antalya’mızda pamuk ekimini görememekteyiz. Görebilen var mı pamuk ekimini, onu bilemiyorum. Şimdi ise ithal etmiş olduğunuz pamukları taşıyan gemileri ve tırları görüyoruz.

Şimdiye kadar olduğu gibi sizi ve diğer konuşmacıları dikkatle dinliyorum. Dikkatle dinlediğim için de hatiplerinizin yanlış ve kasıtlı değerlendirmelerinize, sizin hoşunuza gitse de gitmese de Türk milletinden aldığımız yetkiyle gerek itirazlarımla gerek sorularımla gerekse de konuşmalarımla Türk milletinin çıkarları doğrultusunda doğruları söylemeye devam edeceğim.

Siz de 23’üncü Dönemin başlarında Hükûmet kurulduktan sonra “AKP olarak milletten yüzde 47,5 oy aldık, halkımız AKP’nin politikalarını beğenmeseydi yüzde 47,5 oyla bizi tekrar iktidar eder miydi?” diye soruyordunuz. Muhalefet partilerine de “Siz de aldığınız oy kadar konuşun.” diyordunuz. Artık yüzde 47,5 oylardan bahsedemiyorsunuz, oyunuzun düştüğünü görüyor ama inanmak istemiyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisi de ilk yapılacak seçimlerde sizden önceki bir daha gitmemek üzere geldiğini sanan tek başına hükûmetlerin başına gelenlerle karşılaşınca uykudan uyanacak, kaçınılmaz sonunuzla yüzleşeceksiniz. Bu sonuç, AKP’nin sonunun, Türk milletinin kurtuluşunun başlangıcı olacaktır.

Sayın Bakan, AKP’nin tarım politikalarının doğruluğunu, sekiz yıllık iktidarlarınız döneminde Türk çiftçisinin en büyük destekleri aldığını, Türk çiftçisinin yüzünün güldüğünü, Türk çiftçisinin nereden nereye geldiğini, Türk çiftçisinin altın çağını yaşadığını her fırsat ve ortamda anlatmaktasınız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de Türk çiftçisi ve tarımıyla ilgili söylediklerinizin doğru olmadığını, Türk tarımının sekiz yıllık AKP iktidarları döneminde en az desteklenen sektör olduğunu, Türk çiftçisinin zor durumda olduğunu, tarlasını ekip ekmemek arasında tereddüt ettiğini, bir umut ve çaresizlik arasında ekim yaptığını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…kötü kaderiyle baş başa bırakıldığını, önlem alınmazsa 16 bin bitki türünün yaşadığı bu coğrafyada sebze ve meyveleri yurt dışından ithal etmek zorunda kalacağımızı, milyonlarca çiftçimizi yoksulluğun ve işsizliğin acımasızlığına terk edeceğinizi söylemekteyiz.

Gelin, siz mi doğru söylüyorsunuz biz mi doğru söylüyoruz yerinde görelim. Çok tanınan bir bakan değilsiniz. İnsanlar sizi görünce “Tarım Bakanımız” diyemezler. Ben de çok tanınan bir milletvekili değilim. Gelin, beraber Antalya’ya gidelim, portakal, limon üreticisiyle, muz üreticisiyle, pamuk üreticisiyle, örtü altı üretimi yapan domates, salatalık, biber, patlıcan üreticisiyle bire bir görüşelim, bunları kayıt altına alalım. Sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi döneminden memnun olup olmadığını çiftçilerimize soralım, kayıt altına alalım, birlikte basın önünde paylaşalım, milletvekillerimize arz edelim. Cesaretiniz varsa birlikte görelim. Var mısınız, yok musunuz Sayın Bakan?

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16’ncı madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 17’nci madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 18’inci madde kabul edilmiştir.

Böylece ikinci bölümde yer alan maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

Şimdi oyunun rengini belli etmek üzere Mersin Milletvekili aleyhte Vahap Seçer konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uzun süredir bu düzenlemenin tüm ulus olarak bir an önce yüce Meclisten çıkartılması için çalışmalar yapılıyordu ve bugün bunu neticelendiriyoruz. Tabii ki bizim talep ettiğimiz, arzu ettiğimiz bir düzenleme olmadığını buradan sizlerle paylaşmak istiyorum.

Elbette ki biyogüvenlik konusu, tüm dünyada olduğu gibi bizde de önemli bir konuydu ve son yıllarda biyoteknoloji konusundaki gelişmelerin ortaya çıkarttığı bu ihtiyacı da ülkemizin doğan bu mevzuat boşluğunu doldurma açısından bu yasal düzenlemeyi yapma ihtiyacı olduğunu hepimiz biliyorduk.

Değerli arkadaşlarım, bu yasal düzenleme içerisinde genetiği değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin ülkemiz içerisinde üretilmesinin yasak olması elbette bizim de arzu ettiğimiz bir durumdu ancak özellikle bu ürünlerin, koşul ve sebepler ne olursa olsun, yurt dışından ithal edilmesinin, bu ürünlerin ülkemizde işlenmesinin, gıda maddesi olarak ya da yem sanayisinde yem üretiminde kullanılmasının doğru olmadığını düşünüyoruz.

Bu çalışmalar sırasında kürsüde söz alan hatipler, genetiği değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan sağlığı açısından, hayvan sağlığı açısından, çevre açısından çok önemli endişeler içerdiğini, bunların belki bu süreç içerisinde yakın vadede değil ama orta ve uzun vadede önemli birtakım geri dönüşümü olmayan sorunlara sebep olacağı endişelerini bu kürsüden dile getirdiler. Ben de bu endişeleri taşıyarak bu yasal düzenlemede gerçekten ülkemizde belki de önümüzdeki yıllarda -eğer bu yasa kabul edilirse- önemli sorunlara neden olabileceğimizi düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında hem Sayın Bakan hem bizim Tarım Komisyonumuzun Değerli Başkanı komisyon çalışmaları sırasında bu endişelerini kendileri de dile getirdiler. Aslında ülkemizde genetiği değiştirilmiş organizmaların hem üretiminin hem de tüketilmesinin ya da ticaretinin yapılmasının uygun olmadığını, bunun belki de bu süreç içerisinde kısa vadede sorun olmayacağını ama ileride sorun olabileceği endişesini kendilerinin de taşıdıklarını, bir tercih yapması gerektikleri zaman genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini mi yoksa konvansiyonel yöntemlerle, doğal yöntemlerle üretilen ürünleri mi tüketeceği noktasında bir ayrıma gittikleri zaman, elbette ki doğal yöntemlerle üretilen ürünleri değerlendireceklerini, dolayısıyla GDO’lu ürünlere karşı olduklarını itiraf etmişlerdi.

Ama ben sanıyorum, Türkiye'nin, özellikle genetiği değiştirilmiş organizmalar olarak dünyada ticarete konu olan dört tane önemli tarım ürünü konusunda açığı var ve eğer ki bu yasal düzenlemede genetiği değiştirilmiş organizmaların ticaretinin, ithalatının önü kapanırsa Türkiye'nin özellikle yem sanayisinin ve gıda sanayisinin büyük kriz içerisine gireceklerini ve bu anlamda, bu düşünceler içerisinde, bu endişeler içerisinde, bu ürünlerin Türkiye'ye ithalatının yasak edilmesinin cesaretini gösteremediklerini ben buradan görüyorum.

Türkiye'nin bu tarımsal ürünlerdeki açığını gidermesi için, elbette ki mevcut tarımsal politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor. Eğer bu anlayışla devam edersek, yani Türkiye'de eğer tarımın yapısal sorunlarını çözmezsek, modern tarım için belirli yatırımlar yapmazsak, sulanabilir ancak şu anda sulayamadığımız alanlara sulama yatırımları yapmazsak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

VAHAP SEÇER (Devamla) – …su bekleyen 1,5 milyon hektar Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki GAP Projesi’ni gerçekleştiremezsek, Türkiye'nin tarımsal üretimde, tarımsal ürünlerde dış ticaret açığı devam edecektir, bugün ithal etmek zorunda kaldığımız bu ürünlerin ithalatı devam edecektir, dolayısıyla önümüzdeki süreçte de tarım sektöründe yaşanan bu sorunlar sürüp gidecektir.

Değerli arkadaşlarım, bizim bu yasa tasarısına ret oyu vereceğimizi buradan ifade etmek istiyorum. Toplumumuzun sağlığını tehlikeye atmama adına, yabancı ülke çiftçilerinin ürünlerine Türkiye’yi bir pazar hâline getirmemek için, halk sağlığımız için, Türk çiftçisinin ürünlerine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi bağlayınız.

VAHAP SEÇER (Devamla) – … yabancı ülke çiftçilerinin ürünlerini ithal ederek bir rakip yaratmamak için, her şeyden önemlisi gelecek kuşaklara, çocuklarımıza, torunlarımıza sağlıklı bir çevre, sağlıklı bir toplum devredebilme adına bu yasal düzenlemeye ret oyu kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.

Sayın milletvekilleri, böylece tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiştir ve kanunlaşmıştır.

Sayın Bakan kısa bir teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurunuz Sayın Eker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Türkiye, biraz önce oylanan ve kabul edilen bu tasarıyla önemli bir sorun alanında bir mevzuata kavuşmuştur ilk defa ve bu, inşallah, Türkiye için, tarım sektörü için ve tüm toplumumuz için hayırlı, uğurlu olacak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz tabii bu Kanun’un hazırlığı safhasında birçok kişiden katkı aldık, destek aldık, birçok kuruluştan katkı aldık, destek aldık. 55 farklı kurum ve kuruluştan 85 kişi toplantılar yaptı, 36 tane toplantı yapıldı. Biz, bu tasarıyı hazırlarken toplumun ilgili tüm kurum ve kuruluşlarından ve tüm kesimlerinden görüş aldık, hepsinden destek aldık, katkı aldık. Ben, hepsine huzurunuzda teşekkür ediyorum. 4 tane komisyonda görüşüldü, Çevre Komisyonunda, AB Uyum Komisyonunda, Sağlık, Aile, Sosyal İşler Komisyonunda ve kuşkusuz Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda, bir de alt komisyonda. Burada, gerek muhalefet partilerimizin değerli milletvekillerine, değerli üyelerine gerek iktidar partimizin değerli üyelerine, hepsine huzurunuzda çok teşekkür ediyorum. Türkiye, bu şekilde günün ihtiyaçlarına cevap verecek, Avrupa Birliği standartlarında, Avrupa Birliği standartlarıyla uyumlu bir mevzuata bu alanda kavuşmuş oldu. Onu özellikle huzurunuzda vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuyla ilgili, müsaade ederseniz, birkaç cümle de bu alandaki politikamızı söylemek istiyorum: Biz gıda güvenliği ve güvenilirliğini bir bütün olarak ele aldık, ele alıyoruz. Üretimi artırmak bizim politikamızın bir parçası ve bu alanda önemli mesafeler katedildi ama bunun dışında, sağlıklı ve güvenilir gıdaya vatandaşın ulaşması alanında da bir dizi yeni tedbir alındı. Reçeteli satış uygulamasından tutun bitkisel ilaçların, ilaç bayilikleri alanında aktif maddelerin yasaklanması, metil bromürün yasaklanması, uçakla havadan ilaçlamanın yasaklanması, GDO’lu ürünlerle ilgili en son düzenleme, ARGE konusunda yapılan, araştırma geliştirme konusunda yapılan çalışmalar ve gen bankasının kurulması bütün bu zincirin, bu çerçevede yapılan faaliyetlerin sadece birkaçını oluşturuyor.

Bizim tabii amacımız, Türkiye’de yeterli, sağlıklı, dengeli bir beslenmeyi temin etmek, bunun mümkün olanlarının Türkiye içerisinde üretilmesini, mümkün olmayanların da tedarik etmek suretiyle vatandaşlarımızın bunlara ulaşmasını temin etmektir. Bunun için çalışıyoruz, bunun için bundan sonra da bu yönde çalışacağız.

Ben tekrar bu kanunun hazırlanmasında, tasarının hazırlanmasında ve oylanmasında emeği geçen başta siz değerli milletvekilleri olmak üzere herkese huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum.

Kanunun hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, don zararlarını ödeyecek misiniz, don zararlarını? Haber bekliyorlar…

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eker.

Sayın milletvekilleri, şimdi 5’inci sırada yer alan Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/786) (S. Sayısı: 460)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun; 6831 Sayılı Orman Kanununa Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları’nı görüşeceğiz.

6.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun; 6831 Sayılı Orman Kanununa Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/325) (S. Sayısı: 417)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Grupların ortak kararıyla birlikte çalışmamızı sona erdirdik.

Böylece, sözlü soru önergeleri ile alınan karar gereğince “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”i sırasıyla görüşmek için 23 Mart 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 18.28