Normal 44161 2 3 2010-04-20T13:04:00Z 2010-04-20T13:04:00Z 1 53685 306010 TBMM 2550 717 358978 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 62                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

66’ncı Birleşim

25 Şubat 2010 Perşembe

 

 

(Bu  Tutanak  Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Hocalı katliamının 18’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, Hocalı katliamının 18’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, 21 Şubat Uluslararası Ana Dil Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, GDO’lu ürünlerin sağlığa etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/591)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 19 milletvekilinin, kanuni takibe düşen krediler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/592)

3.- İstanbul  Milletvekili  Sacid  Yıldız ve 21 milletvekilinin, Çağdaş Sanatlar  Müzesi ihtiyacının karşılanması  için  alınması  gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/593)

4.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 21 milletvekilinin, özel çevre koruma bölgelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/594)

 

V.- GENSORU

A) ÖN GÖRÜŞMELER

1.- Cumhuriyet  Halk  Partisi  Grubu  Adına  Grup  Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, “Demokratik açılım” olarak adlandırılan  proje kapsamında gizli görüşmelerde bulunduğu, terör örgütü mensupları hakkındaki yargı sürecini etkilediği iddiasıyla İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında  gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10)

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, AK PARTİ, CHP ve MHP grupları adına konuşan milletvekillerinin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, CHP Grubu Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Muş  Milletvekili  Sırrı  Sakık’ın,  İstanbul  Milletvekili Mustafa Özyürek’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- İzmir  Milletvekili  K. Kemal  Anadol’un,  İçişleri  Bakanı Beşir Atalay’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

7.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

8.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, “Böyle bir Meclis olur mu?” ifadelerinden dolayı Meclisten özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “Böyle bir Meclis olur mu?” ifadesini kullanmadığına ilişkin açıklaması

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Arsa  Üretimi  ve  Değerlendirilmesi  Hakkında  Kanun  ile   Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin, 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/762, 2/475) (S. Sayısı: 455)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki  Kanunda  Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/566) (S. Sayısı: 462)

5.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

6.-  Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/786) (S. Sayısı: 460)

7.- Avusturya Cumhuriyeti, Bulgaristan Cumhuriyeti, Macaristan Cumhuriyeti, Romanya ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Nabucco Projesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/783) (S. Sayısı: 447)

8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/755) (S. Sayısı: 426)

IX.- OYLAMALAR

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, “Demokratik açılım” olarak adlandırılan proje kapsamında gizli görüşmelerde bulunduğu, terör örgütü mensupları hakkındaki yargı sürecini etkilediği iddiasıyla İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında  gensoru açılmasına ilişkin önergesi’nin oylaması

2.- Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin, 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin oylaması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, yabancı bir ülkede domuz gribi aşısı yaptırdığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11253)

2.- Kütahya  Milletvekili Alim Işık’ın, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11313)

3.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, kirlilikten etkilenen deniz ürünlerinin insan sağlığına etkilerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11314)

4.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11315)

5.- Kayseri  Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, H1N1 aşısı uygulamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11316)

6.- Kütahya  Milletvekili Alim Işık’ın, küçük eczanelerin kapanacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11317)

7.- Aydın Milletvekili Fatih Atay’ın, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11418)

8.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, ilaçların raf ömrünün uzatılmasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11419)

9.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, bir sağlık ocağının personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11421)

10.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Şanlıurfa’da hastanede verilen kanla AIDS’e yakalanan bir çocuğun ve ailesinin durumuna ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı   (7/11423)

11.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11424)

12.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’taki çocuk doktoru ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11425)

13.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki diyabet uzmanı ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11426)

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Devlet Hastanesinin göz doktoru ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11527)

15.- Denizli  Milletvekili  Ali  Rıza Ertemür’ün, Denizli’de depreme yönelik önlemlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11528)

16.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars Devlet Hastanesinde kanser hastalarına hizmet verilememesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11529)

17.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de kamu hastanelerinde hizmet satın alma yoluyla istihdam edilen personele,

Adana’da  kamu  hastanelerinde  hizmet satın alma yoluyla istihdam edilen personele,

Kamu hastanelerinde hizmet satın alma yoluyla istihdam edilen personele,

İlişkin soruları  ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11531), (7/11532), (7/11533)

18.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, bir ilacın raf ömrünün iki yıl  uzatıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11848)

19.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, şampiyonaların illere yayılmasına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11895)

20.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum Oltu Kapalı Spor Salonunun bakım ve onarımına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11896)

21.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’un Narman ve Oltu ilçelerindeki yurt ihtiyacına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11897)

22.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, görevine son verilen müfettişlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11935)

23.- Çanakkale  Milletvekili  Ahmet Küçük’ün, futbol maçları yayın ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11976)

24.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri Spor Kulübündeki bazı olaylara ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11987)

25.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki 100. Yıl Havuzunun durumuna ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11988)

26.- Kütahya  Milletvekili  Alim  Işık’ın,  uzay çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/12042)

27.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, çocukların ve gençlerin spor  aktivitelerine  ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/12126)

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, yabancılara taşınmaz mülk satışına  ilişkin  sorusu  ve  Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/12127)

29.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, açılacak TİKA temsilciliklerine ilişkin Başbakandan  sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/12250)

30.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Altınova sahilindeki erozyon  sorununa ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/12256)

31.- Trabzon  Milletvekili  Süleyman  Latif Yunusoğlu’nun, kadastro sonucu kullandıkları arazi elinden çıkan köylülere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı   (7/12257)

32.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, bir caminin yıktırılmasına ilişkin  sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/12335)

33.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, camilere kurulan baz istasyonlarına ilişkin  sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/12479)

34.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Genel Kurul Salonunda kullanılan GSM sinyal kesici cihaza ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı  (7/12694)

35.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, TBMM’nin kuruluş yıldönümü etkinliklerine ilişkin  sorusu  ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/12695)

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.03’te açılarak üç oturum yaptı.

Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’deki bir kömür ocağında 23 Şubatta meydana gelen grizu patlaması sonucunda göçük altında kalarak hayatını kaybeden 13 işçiye Allah’tan rahmet, kederli ailelerine metanet, yaralılara acil şifa, Türk milletine başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.

Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu, Trabzon’un düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne,

Muğla Milletvekili Gürol Ergin, hayvancılıkta yaşanan sorunlara,

Niğde Milletvekili Mümin İnan, emekli aylıkları arasındaki farklılıkların giderilmesi için intibak yasasının çıkarılmasıyla ilgili yapılan çalışmalara,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol,

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ,

İzmir Milletvekili Oktay Vural,

İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç,

Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı,

Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’deki bir kömür ocağında 23 Şubatta meydana gelen grizu patlamasına ilişkin birer açıklamada bulundular.

Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 23 milletvekilinin, Havran ilçesinde yapılan barajın yarasalar ve zeytincilik üzerindeki etkilerinin (10/587),

İstanbul Milletvekili Atila Kaya ve 19 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin sorunlarının (10/588),

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da “Hançer Timi” adlı grupların var olduğu iddialarının (10/589),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, sulama birliklerinin sorunlarının (10/590),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında bulunan, Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin, 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının (1/762, 2/475) (S. Sayısı: 455) görüşmelerine devam olunarak 7’nci maddesine kadar kabul edildi.

İç Tüzük’ün 87’nci maddesinde belirtilen sayıdakinden daha az önergeyi işleme alması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş’ın, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

25 Şubat 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.00’de son verildi.

                                                                    Sadık YAKUT

                                                                    Başkan Vekili

                Bayram ÖZÇELİK                                                                     Murat ÖZKAN

                          Burdur                                                                                    Giresun

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

                                                                                                                       

                                                                                                                                        No.: 88

II. - GELEN KÂĞITLAR

 25 Şubat 2010 Perşembe

Tasarı

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/812) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2010)

Teklifler

1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/614) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2010)

2.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın; İş Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/615) (Adalet ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.2.2010)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Genel Kurul Salonunda kullanılan GSM sinyal kesici cihaza ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/12694) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/02/2010)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, TBMM’nin kuruluş yıldönümü etkinliklerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/12695) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/02/2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 Milletvekilinin, GDO’lu ürünlerin sağlığa etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/591) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.1.2010)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 19 Milletvekilinin, kanuni takibe düşen krediler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/592) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.1.2010)

3.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 21 Milletvekilinin, Çağdaş Sanatlar Müzesi ihtiyacının araştırılarak karşılanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/593) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.1.2010)

4.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 21 Milletvekilinin, özel çevre koruma bölgelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/594) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.1.2010)

 

25 Şubat 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Hocalı katliamı hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kabakcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Hocalı katliamının 18’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Şubat 1992’de Ermenilerin Azerbaycan Hocalı’da yaptıkları ve tarihe Hocalı katliamı olarak geçen olayların 18’inci yıl dönümünde yapılan zulümle ilgili tarihe not düşmek üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’deki maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında hayatını kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet, geride kalan kederli ailelerine sabırlar, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Böyle faciaların son bulması da tek dileğimiz.

Ayrıca, 13 Şubat 2009 tarihinde vefat eden ve geçtiğimiz günlerde ölüm yıl dönümünü kutladığımız Türk dünyasının çağdaş Mehmet Âkif’i Bahtiyar Vahapzade’ye de Allah’tan rahmet diliyorum.

Zulüm, hangi çağda ve hangi coğrafyada, kimden ve ne şekilde olursa olsun zulümdür. Her yerde ve her çağda çirkindir. Ardında bıraktığı manzara savunmasız insanların mazlum bedenleridir. Şimdi, öyle Birinci Cihan Harbi zamanı değil, çok yakın bir tarihte, bundan on sekiz yıl önce, 26 Şubat 1992’de Hocalı’da yaşanan vahşeti ve katliamı tekrar hatırlatalım. Ermenilerin toprak genişletmek arzusuna, tarihten gelen Türk düşmanlığı ve nefretini de ekleyerek yapmış oldukları bu mezalimle Hocalı’da büyük bir katliam ve bir vahşet yaşanmıştır. Olayı gören ve anlatan Ermeni gazetecilerden olanlar vardır ve bunlar yaralı olan çocukların nasıl yakıldığını, annelerin karınlarının nasıl deşildiğini, ölen insanlara eziyet olsun diye beyinlerinin nasıl çıkarıldığını kendi hatıralarında da anlatmaktadırlar.

Bunlardan bir tanesi, Davud Kehriyan diye bir gazeteci diyor ki: “Bazen ölü vücutlarının üstünden yürümemiz gerekti. Hatta Daşbulak denilen bölgenin yakınlarındaki bir bataklığı geçmek için ölü bedenlerden kendimize yol yaptık. Ben ölü vücutların üstünden yürümeyi reddettim. Ardından Albay Oganyan bana korkmamamı emretti, ‘Askeri yasalardan biridir bu.’ dedi. Hâlbuki bu bir vahşetti. Daha sonra, yaralı dokuz on yaşlarında bir kızın göğsüne tek ayağım ile basarak geçmek zorunda kaldım, makinem ve üstüm kan içinde kaldı.” diyor ve bunu yıllarca unutmadığını anlatıyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, aslında köklü ve büyük milletler geçmişe dönerek eski sayfaları tekrar karıştırarak ağlayıp sızlamayı pek beceremezler, kendilerine acıma ve acındırmayı zillet sayarlar. Bu sebepten dolayı bizim kültürümüzde yaşadığımız başka felaketler için de matem edebiyatı çok gelişmemiştir. Ancak tarih denen o büyük kitabın içindeki yaşananları unutmamak başkadır. Onları gündelik yaşantıdan siyasete, kültürden sanata kadar hayatın bütün sahalarına total bir ideoloji olarak getirmek başka bir şey, unutmamak ayrı bir şeydir. Ermenilerin her yıl 24 Nisan yaklaştığında dünyanın dört bir yanında başlattıkları uydurma soykırım kampanyalarını maalesef ibretle görüyoruz. Bugün sözde soykırım iddialarıyla Türkiye’yi suçlayan Ermenistan, 1992 yılının 25 Şubatını 26 Şubata bağlayan gece, eski Sovyetler’in Yukarı Karabağ’da konuştuğu 366’ncı birliğinin de desteğiyle girişini ve çıkışını kapattığı Hocalı kasabasına saldırmış ve oradaki kardeşlerimizden 613 tane çocuk ve kadından oluşan kardeşimizi hunharca katletmiş ve 1.275 kişiyi de alıp götürmüştü. 150 kişinin akıbeti bugün bile belli değildir.

Biz bugün, hâlâ Ermenistan’ın işgal altında tuttuğu Karabağ’ın, jeopolitik ve jeostratejik açıdan son derece önemli bir konumdaki Karabağ’ın işgalden kurtulması için Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tavrımızı sürdürüyoruz ve tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de aynen bu kanaatimiz devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kabakcı, lütfen tamamlayınız.

MUSTAFA KABAKCI (Devamla) – Tamamlıyorum.

Azerbaycanlı kardeşlerimizin 1915’te olduğu gibi yanında olduk, bugün de yanında olmaya devam ediyoruz. Hocalı katliamını yapanlar bugün sağdırlar. Dünya yapılan bu katliamı unutmamalı ve herkes adalette bunun hesabını vermelidir.

Bu konuşmalarda, yaptığımız törenlerde işimiz kin ve nefreti geliştirmek değil ama yapılmış bir haksızlığı da unutmamaktır ve bunun hesabının sorulmasını istemektir.

Sözlerimi tamamlarken rahmetli Bahtiyar Vahapzade’nin iki kıtasıyla sözlerime son vermek istiyorum. Rahmetli Bahtiyar Vahapzade diyor ki:

“Biz baştan ayağa rahmiz, şefkatiz,

O kindar, garazkâr, o goreşendir.

Biz evvel insanız, sonra milletiz,

O, insan olmadan milletleşendir.

 

Ben öz komşuma da gerçek olanı

Anlatamıyorum, hakkım kesilmiş.

O ise yalanla bütün dünyayı

Bizim üstümüze kaldırabilmiş.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KABAKCI (Devamla) – Dünyanın üstümüze kalkması hiçbir gerçeği ortadan kaldırmayacaktır. Hocalı katliamında şehit olan bütün kardeşlerimizi rahmetle anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabakcı.

Gündem dışı ikinci söz yine aynı konuda söz isteyen İstanbul Milletvekili Atila Kaya’ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, Hocalı katliamının 18’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de bundan yaklaşık on sekiz yıl önce Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki bir kasaba olan Hocalı’da Ermeni çeteleri tarafından gerçekleştirilen ve 20’nci yüzyılın sonlarının en büyük katliamlarından biri olarak nitelendirilebilecek Hocalı katliamını hatırlamak, hatırlatmak ve Hocalı katliamı mağdurlarını anmak için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında öncelikle bugün idrak edeceğimiz mübarek Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum ve Türk-İslam âlemi için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Yine, bundan iki gün önce Balıkesir’de, Dursunbey ilçemizde gerçekleşen, meydana gelen grizu patlaması neticesinde hayatını kaybeden işçilere, emekçilere Cenabıallah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Yine, bugün acı bir haber olarak aldığımız ve kendisi de bir Irak Türkmen’i olan, Irak Türkmenlerine büyük emeği, hizmeti geçen, aynı zamanda Türk bilim hayatına önemli katkıları olan değerli bilim insanı İhsan Doğramacı’yı kaybetmenin de derin üzüntüsü içerisindeyiz. Kendisine rahmet, ailesine ve Irak Türkmenleri başta olmak üzere bütün milletimize başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Hocalı katliamı, biraz önce ifade ettiğim gibi, 20’nci yüzyılın sonunda, çok geniş bir coğrafyaya dağılmış milletimizin Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan mensuplarına karşı yöneltilmiş bir katliamdır. Bu katliam, bölgede bulunan Rus birliklerinin desteğiyle icra edilmiştir ve Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü bu Hocalı katliamını şu şekilde tanımlamıştır: “Hocalı katliamı, Dağlık Karabağ’ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamı olarak nitelendirilmiş ve tespit edilmiştir.” Hocalı’da meydana gelen bu katliamda yaklaşık… Ki Hocalı 11 bin nüfuslu bir kasaba iken daha sonra saldırılar neticesinde orada yaşayan insanlar orayı terk etmek mecburiyetinde kalmışlar, ancak terk edemeyenlere 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gece Rus kuvvetlerinin de desteğiyle Ermeni çeteleri tarafından bir saldırı gerçekleştirilmiş ve bu saldırıda 83’ü çocuk 106’sı kadın, 70’i yaşlı olmak üzere toplam 613 kişi hayatını kaybetmiş, 1.200’e yakın insan rehin alınmış ve 475 tane de ağır yaralı olmuştur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada esas dikkatinizi çekmek istediğim husus şudur: Hocalı’da bu katliam gerçekleştirilirken bu katliamı icra edenler, yönetenler o zaman Dağlık Karabağ’daki Ermeni kuvvetlerine komuta edenler kimlerdir? Bunlardan birisi, şimdiki Ermenistan Cumhurbaşkanından bir önceki Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan, diğeri de yine o bölgede Ermeni güçlerine komutanlık görevini yapan bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’dır. Bakınız, bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı, bu Hocalı katliamıyla ilgili, bir İngiliz gazetecisine vermiş olduğu bir demeçte neler söylüyor, diyor ki: “Hocalı’dan önce Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu. Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu kırmayı başardık ve olay işte bu. Aynı zamanda o delikanlıların –yani katliamı gerçekleştirenleri kastediyor- arasında Bakü’den ve Sumgait’ten kaçanların olmasını da anlamalıyız.” Yani bu Hocalı katliamının kendilerinin bilgisi dâhilinde, kendilerinin emir komutaları altında gerçekleştirildiğini ve bu katliamın da aynı zamanda bir intikam amaçlı katliam olduğunu itiraf ediyor ve değerli milletvekili arkadaşlarım, dikkatinizi çekmek istediğim husus şudur: Bu katliamı yaptığını, emir verdiğini itiraf eden Ermenistan Cumhurbaşkanını bir maç diplomasisi vesilesiyle bizim Cumhurbaşkanı ziyaret ediyor, daha sonra da aynı Cumhurbaşkanı Türkiye'de beş yıldızlı bir ağırlamayla konuk ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen tamamlayınız.

ATİLA KAYA (Devamla) – Dolayısıyla, bu hususa dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bugün, sevindirici bir gelişme olarak Bosna’da Müslümanlara karşı soykırım gerçekleştirenler uluslararası mahkemelerde bunun hesabını veriyorlar. Aynı şekilde, Azerbaycan’da, Dağlık Karabağ’da, yalnız Hocalı’yla sınırlı kalmayarak Azerbaycan’ın ve Dağlık Karabağ’ın tamamını, Azerbaycan’ın da topraklarının beşte 1’ini işgal edenler, buralarda katliamları gerçekleştirenler de bunun hesabını vermelidir.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde, Hocalı’da hayatını kaybedenleri tekrar rahmetle anıyor, bir daha bu tür katliamlarla hiçbir kimsenin, milletimiz başta olmak üzere insanlığın hiçbir mensubunun karşı karşıya gelmemesi dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Gündem dışı üçüncü söz 21 Şubat Uluslararası Ana Dil Günü münasebetiyle söz isteyen Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’ye aittir.

Buyurun Sayın Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)

3.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, 21 Şubat Uluslararası Ana Dil Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000 yılında UNESCO tarafından yürürlüğe konulan 21 Şubat Uluslararası Ana Dil Günü nedeniyle söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, dün akşam yaşamını yitiren Hakkâri eski milletvekillerinden merhum Ahmet Zeydan’a ve Balıkesir’de grizu patlamasında yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Ayrıca, bu akşam idrak edeceğimiz kandilin de ülkemize sağduyu ve barış getirmesini diliyorum.

Değerli arkadaşlar, ana dil, insanların doğuştan itibaren ve doğal olarak sahip oldukları, insana kişilik kazandıran ilk olgudur. Bu olgu beşerî, felsefi, ilahî, meşru ve de hukukidir. Bilimselliği düşünce dilini, dil de düşünceyi besler ve her birey ana dilinde daha güvenli ve daha üretkendir. Ana dilleri yasaklamak bireylere verilebilecek en ağır cezadır.

Bakınız, daha dün, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde göz muayenesi olmak isteyen yaşlı bir Kürt kadının hiç Türkçe bilmediği için doktor tarafından muayenesi yapılmamış ve Türkçe bilmediği için büyük ölçüde hakaretlere maruz kalmıştır. İzmir İnsan Hakları Derneği Şubesi, cumhuriyet savcılığına ve Sağlık Bakanlığına gereken yasal işlemler için başvurmuştur. Değerli arkadaşlar, biz de insanlık dışı bu anlayışı bu kürsüden kınıyoruz.

Değerli milletvekilleri, uluslaşmış hiçbir halk topluluğu homojen ve tek kültürlü değildir. Demokrasiyi uygulayan ve demokrasiye geçiş iradesi gösteren ülkelerde, farklı kültürlere sahip toplulukların dillerini özgürce kullanma, ana dilde eğitim ve kültürlerini geliştirme hakları sağlanmıştır. Bu nedenle, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra batı demokrasilerinde vazgeçilmeyen yöntem çok kültürlülüğün eşit haklar temelinde çözülmesidir.

Özet olarak dünya pratiğinden birkaç örnek verirsek, üniter devlet yapısı içinde dil ve kültür özerkliğini uygulayan ülkeler Fransa, İtalya, Avusturya, Amerika ve Finlandiya’yla Yunanistan’dır. Çok kültürlülük içinde toprağa bağlı ya da eyalet sistemi uygulayan ülkeler İspanya ve İngiltere’dir. Çok kültürlülük içinde federasyon sistemi uygulayan ülkeler İsviçre, Kanada, İsrail ve Belçika’dır. Birden fazla resmî dilli ülkeler Güney Afrika Cumhuriyeti, Çin, Hindistan, Belçika, Lüksemburg’un da içinde bulunduğu otuzu aşkın ülke bulunmaktadır. Sorunu ulusal bağımsızlık yöntemiyle çözen ülkeler ise Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Çeçenistan ve bağımsızlığını 2008’de ilan eden Kosova’dır. Çok kültürlülüğü reddeden, ırkçılık ve asimilasyon uygulayan ülkeler Fas, Cezayir, Tunus, Suriye ve ne yazık ki Türkiye’dir. Oysaki Türkiye'nin de imzalamış ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince uygulamak zorunda olduğu çok kültürlülük ve ana dil konusunu çözüme kavuşturan onlarca uluslararası temel belge vardır ve cumhuriyetin kuruluşunda da başta Kürtler olmak üzere tüm kimlikler de ülkenin asli kurucu unsurları arasında yer almıştır. 1921 Anayasası’nın özü ve Lozan Antlaşması’nın 39’uncu maddesi de bunun bir belirgin ispatıdır. Ne var ki cumhuriyetle yaşıt bir süreçte Türkçenin dışındaki diller kanuni engellerle yasaklanmıştır.

Değerli arkadaşlar, bir dilin yasaklanması onun ölümüdür, Anderson’un da belirttiği gibi bir dilin ölümü de insanlığın ölümüdür. Onun için, ana dil algısı tüm diller için aynı olmalı ve siyasetin de dil konusunda demokratikleşmesi gerekiyor. Ne var ki Türkiye'nin siyasal ve yasal anlamda ana dil algısı tekçi niteliktedir. Ulus inşası sürecinde Türkçenin dışındaki dillerin hiç var olmadığı ve olamayacağı anlayışı hâkimdir. Uzun bir süre resmî ideolojinin Kürtçeye bakışı “var olmayan dil”…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Geylani, lütfen tamamlayınız.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, uzun bir süre Türkiye’de resmî dilin Kürtçe diline bakışı “var olmayan dil”, “bilinmeyen dil”, “anlaşılmayan dil”, daha sonra “Türkçenin bozuk bir hâli”, en sonunda da “Türkçe olmayan, Farsçanın bir şivesi” olarak gösterilmiştir ama gelinen noktada tüm bu gülünç yakıştırmalar ve yaklaşımlar iddia sahiplerini de gülünç duruma düşürmüştür.

Bu ayıbın sonlandırılmasının tek yolu, ana dil özgürlüğünün tüm haklar temelinde kabulünü ve gelişimini demokratik bir anayasal güvenceye kavuşturmak, demokratik bir zemine taşımakla sonuçlanır. İşte, çeyrek asrın şiddet sarmalını da sonlandıracak projenin özü budur. Yirmi beş yıl önce Kürt dili üzerinde bu yasaklar olmasaydı, dil özgürlüğü ve her yaşam alanındaki haklar tanınmış olsaydı, yaşananlar yaşanmayacaktı.

Bu düşüncelerle, tüm halkların 21 Şubat Dünya Ana Dil Günü’nü kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Geylani, teşekkür ediyorum.

Sayın Bal, Sayın Çelik ve Sayın Uras, söz istediniz, sisteme girdiniz.

Sayın Bal, ne için istiyorsunuz efendim?

ŞENOL BAL (İzmir) – Efendim, konuyla ilgili ve başsağlığıyla ilgili.

BAŞKAN - Anlaşılmadı Sayın Bal.

ŞENOL BAL (İzmir) – Hocalı konusunda katkı sağlamak, aynı zamanda bir başsağlığı dilemek üzere.

BAŞKAN - Sayın Bal, zaten gündem dışı söz verildi, partinize ait bir sayın milletvekili de gündem dışı konuştu.

ŞENOL BAL (İzmir) – Efendim, bir dakika lütfen, katkıda bulunmak üzere…

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekilinin kendi grubu dışındaki takdiridir.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Efendim, benim uygulamalarımda ve İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesindeki şey bu konuyu kapsamıyor. Ancak, dünkü olduğu gibi olağanüstü bir hâl olduğu takdirde, her gruba eşit şekilde…

ŞENOL BAL (İzmir) – Olağanüstü kabul etmiyor musunuz bu konuyu efendim?

BAŞKAN - Dünkü uygulamamızda olduğu gibi, her gruba eşit şekilde gündem dışı haricinde söz veriyoruz. Onun için…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu kadar laf söyleyeceğinize söz verseydiniz bitmişti zaten.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, konuyu olağanüstü olarak nitelemiyor musunuz?

BAŞKAN - Anlaşılmadı Sayın Bal.

ŞENOL BAL (İzmir) – Konuyu olağanüstü olarak değerlendirmiyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Bal, zaten Sayın Milletvekili Atila Kaya Bey konuştular.

ŞENOL BAL (İzmir) – Efendim, olabilir. Benim de belki söyleyeceğim farklı bir şey olabilir bu konuyla ilgili.

BAŞKAN - Efendim, İç Tüzük kapsamıyor bunu. Ben İç Tüzük’ü uyguluyorum, kusura kalmayın.

Sayın Çelik, aynı şekilde mi efendim?

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, ben de aynı konuya bağlı olarak Ermeni protokolleriyle ilgili bir cümle ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik. Uygulamamda yok efendim.

Sayın Uras…

BENGİ YILDIZ (Batman) – O da aynı konuya ilişkin Sayın Başkan.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Hocalı katliamıyla ilgili görüşlerimi arz edecektim efendim.

BAŞKAN – Sayın Uras, uygulamamızda yok.

Teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık, sizinki de aynı şekilde zannediyorum. Zaten gündem dışı konuşuldu.

Teşekkür ediyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de, Tekel işçilerinden biri yaşamını yitirmişti, bunu Genel Kurula sunmak istemiştim.

BAŞKAN – Yok efendim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, GDO’lu ürünlerin sağlığa etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/591)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genetiği Değiştirilmiş Organizma’lı (G.D.O) ürünlerin toplum sağlığına olan zararlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirler amacıyla Anayasanın 98. İçtüzüğün 104. ve 105. Maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Reşat Doğru                                (Tokat)

2) Mehmet Şandır                            (Mersin)

3) Abdülkadir Akcan                       (Afyonkarahisar)

4) Mustafa Enöz                              (Manisa)

5) Necati Özensoy                           (Bursa)

6) Hamza Hamit Homriş                 (Bursa)

7) Recep Taner                                (Aydın)

8) Süleyman Nevzat Korkmaz         (Isparta)

9) Erkan Akçay                               (Manisa)

10) Kemalettin Nalcı                        (Tekirdağ)

11) Hakan Coşkun                          (Osmaniye)

12) Mümin İnan                              (Niğde)

13) Yılmaz Tankut                           (Adana)

14) Mehmet Akif Paksoy                (Kahramanmaraş)

15) Hasan Özdemir                         (Gaziantep)

16) Hüseyin Yıldız                          (Antalya)

17) Akif Akkuş                               (Mersin)

18) Süleyman Lâtif Yunusoğlu       (Trabzon)

19) Mustafa Kalaycı                        (Konya)

20) Sabahattin Çakmakoğlu             (Kayseri)

21) Hasan Çalış                               (Karaman)

22) Mehmet Günal                          (Antalya)

23) Emin Haluk Ayhan                   (Denizli)

Gerekçe:

Genetik Mühendisliği çeşitli teknikler kullanarak, canlıların hücrelerine etki ederek yapılarını bozmakta ve yeni ürünler ortaya çıkarmaktadır. Yani bir bitkinin kendi öz doğal yapısı bozulmakta, yapısı değiştirilmiş gıdalar ortaya çıkarılmaktadır. Bu yollarla tarım ürünlerine verimin arttırılması, ürünlerin zararlılardan etkilenmemesi, uzun ömürlü gıdaların oluşması sağlanabilmektedir.

Kısaca günümüzde bir organizmadaki genler kopyalanarak başka bir canlıya aktarılabilmektedir. Ancak G.D.O'lu ürünlerin bir çok tehlikeyi de beraberinde getirebileceği unutulmamalıdır.

Önceleri bu tür çalışmaların tarım ürünleri konusunda büyük gelişmeler sağlayacağı, dünyada açlığın giderilmesinde kullanılacağı düşünülmüştür. Ancak bu çalışmalar, bioteknoloji üniversitelerden özel şirketlerin eline geçmiş ve bunlar büyük maddi kazanç getirecek başka çalışmalara yönelmiş durumdadır.

Genetik yapısı değiştirilmiş bir hayvan ya da organizmanın başlangıçta insanlar için yararlı gibi görülse de ileride olumsuz sonuçlar yaratmayacağından, çevreye zarar verebileceğinden veya dengeler üzerine kurulan tabiatta, ekolojik dengeyi bozmayacağından nasıl emin olabiliriz? Bugün dünyada pek çok  G.D.O'lu ürün vardır. Buğday, ayçiçeği, mısır, soya, domates, kabak, patates, bazı balık türleri bunlardan bazıları sayılabilir.

Bitkisel ve hayvansal gıda üretimi esnasında G.D.O'lu kullanılmış pek çok ürün vardır. Yani mısır, soya genleri ile oynanan ürünler, çeşitli gıdaların üretilmesinde yan ürün olarak kullanılmaktadır. Mısır ve soyadan üretilen yağı, un, nişasta, glikoz şurubu içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında yer almaktadır.

Örneğin bebek mamaları, şekerlemeler, çikolatalar, gofretler, bisküvi, kraker, bazı kaplamalı çerezler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuk başta gelmektedir.

Sadece mısırdan üretilen ve çeşitli gıdalarda bileşen veya katkı maddesi olarak kullanılan yan ürün sayısı 700’ü, soyadan üretilen ürün sayısı da 900’ü buluyor. Yani bu yan ürünleri içeriğinde kullanan her bir işlenmiş ürünün G.D.O'lu olma riski bulunuyor.

Son zamanlarda fareler üzerinde yapılan deneylerde kanserojen, yani kanser yapıcı özelliği de ispatlanmaktadır. Bu insanda olmaz mı, denilebilir. Araştırma yapmak gerekmektedir. Ayrıca Viyana Üniversitesinde yapılan bir araştırmada G.D.O’lu domatesleri yiyen farelerin üç nesil sonra kısırlaştığı görülmüştür.

Almanya'da ve Fransa'da G.D.O'lu ürünlere yasaklamalar getirildi. Birçok ülke de bu tür ürünleri artık kullanmamak için çalışmalar yapıyor. Özellikle son yıllarda bebeklerin G.D.O'lu ürünlerle beslenmemesi için yoğun çalışmalar yapılıyor. Sağlık ve Tarım Bakanlıkları bu konularda yeni çalışma grupları kurarak, dünya tıp ve gıda literatürünü tetkik etmeli ve araştırmalar başlatmalıdır. G.D.O'lu ürünlerin bebek ve çocuklarda, bebek mamaları, devam mamaları, ek besinlerde kullanılmaması için karar almaları ve sıkı bir denetim yapmaları gerekmektedir.

Konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılması toplum sağlımızın korunması ve gelecek nesillerin daha sağlıklı olmasına çok büyük bir destek sağlayacaktır.

Araştırma önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 19 milletvekilinin, kanuni takibe düşen krediler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/592)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kanuni takibe  düşen kredilerle ilgili araştırma yapılarak, alınması gereken önlemlerin                 belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Hasan Çalış                               (Karaman)

2) Mehmet Akif Paksoy                (Kahramanmaraş)

3) Mehmet Şandır                          (Mersin)

4) Ali Uzunırmak                          (Aydın)

5) Zeki Ertugay                              (Erzurum)

6) Mümin İnan                              (Niğde)

7) Gürcan Dağdaş                         (Kars)

8) Hasan Özdemir                         (Gaziantep)

9) Ahmet Orhan                            (Manisa)

10) Ahmet Deniz Bölükbaşı          (Ankara)

11) Süleyman Nevzat Korkmaz     (Isparta)

12) Beytullah Asil                         (Eskişehir)

13) Osman Ertuğrul                       (Aksaray)

14) Necati Özensoy                       (Bursa)

15) Erkan Akçay                           (Manisa)

16) Behiç Çelik                              (Mersin)

17) Ahmet Bukan                          (Çankırı)

18) Akif Akkuş                             (Mersin)

19) Emin Haluk Ayhan                 (Denizli)

20) Ahmet Kenan Tanrıkulu          (İzmir)

Gerekçe:

Ülkemizde her alanda kendisini iyice hissettiren ekonomik kriz, hükümet kanadından yapılan açıklamaların tam aksine daha da derinleşmiştir. Basit bir durgunlukmuş gibi sunulmak istenen ekonomik kriz sanayide, imalatta, üretimde, istihdamda, ihracatta ve hemen hemen her alanda dibe vurmuştur.

Kriz, toplumsal alanda en büyük etkiyi işsizlik konusunda göstermiştir. Binlerce vatandaşımız işini, aşını kaybetmiştir. İşsiz vatandaşlarımıza her geçen gün yeni işsizler eklenmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Aralık 2009'da yaptığı açıklamaya göre, Türkiye'de işsizlik oranı yüzde 13.4'e yükselmiştir. Böylece, 2009 yılı içinde işsiz vatandaşlarımızın sayısı 795 bin kişi artarak, 3 milyon 396 bin kişi olarak gerçekleşmiştir. Bu rakamlarla, Türkiye yüzde 19.1'lik işsizlik oranı ile birinci sırada yer alan İspanya'nın ardından dünya sıralamasında ikinci sıraya yerleşmiştir.

Bu dönemde kapanan şirket sayısı yüzde 5.6 oranında artarak, 8 bin 860 olarak gerçekleşirken, geçen yıl ihracat yüzde 25 oranında azalmıştır. Sanayi alanındaki daralma, pek çok işyeri ve imalathanenin kapanmasına yol açmıştır. Üretimdeki gerileme istihdama olumsuz yönde yansımıştır. Sanayi alanındaki bu daralma hızla hizmet ve finans alanlarına doğru yayılmıştır.

2009 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 3.3 küçülen Türkiye ekonomisi, protesto edilen senet ve karşılıksız çıkan çek sayısını da artırmıştır. 2009 yılı içinde 6.5 milyar liralık senet vadesinde ödenmediği için protesto olmuştur. Yine aynı yıl, protesto edilen senet sayısı 1 milyon 342 bin, karşılıksız çek sayısı da 1 milyon 77 bine yükselmiştir.

Yaklaşık 200 bin Küçük ve Orta Boy İşletme (KOBİ), kredi borcunu ödeyememiştir. Kredi borcu takibe düşen KOBİ sayısı bir yılda yüzde 83 oranında artarak 195 bin 700'e ulaşmıştır. 165 bin 993'ü makro işletme niteliğinde olan bu işletmelerin sayısı son bir yıl içinde 90.2 oranında artmıştır. Takipte kredi borcu bulunan küçük işletmelerin sayısı yüzde 39 oranında artarak 24 bin 361'e, orta ölçekli işletme sayısı ise yüzde 136 oranında artışla 5 bin 346'ya çıkmıştır. Böylece takipteki KOBİ kredilerinin hacmi ise yüzde 67'lik artışla 6.8 milyar liraya yükselmiştir.

Büyük umutlarla bankalardan çekilen taşıt, konut ve ihtiyaç kredilerinin önemli bir bölümü de takibe düşmüştür. Binlerce vatandaşımızın kira öder gibi konut sahibi olma hayali ne yazık ki, iyi yönetilemeyen ekonomiye kurban gitmiştir. Türkiye Bankalar Birliği (TBB) verilerine göre, 2009 yılı üçüncü çeyreğinde Kanunu takibe düşen krediler bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 100 artarak 955 milyon TL'ye çıkmıştır. Dönem içinde Kanuni takibe düşen kredilerin yüzde 17'sini taşıt, yüzde 24'ünü konut ve yüzde 58'ini ihtiyaç kredileri oluşturmaktadır.

Kanuni takibe düşen taşıt, konut ve ihtiyaç kredilerinin bir önceki yıla oranla yüzde 100 artması, ekonomik krizin boyutlarının hangi alanlara ulaştığının önemli bir göstergesidir. Özellikle Kanuni takibe düşen kesimler içinde yer alan işçi, memur, emekli, esnaf ve küçük ve orta boy işletmeler çok zor günler yaşamaktadır.

Kendine ait konut ve yeni bir araba hayaliyle kredi kullanan, yeni bir işletme açmak veya işletmesini büyütmek amacıyla kredi kullanan ve aldıkları bu kredileri ödeyemeyen vatandaşlarımızın durumları mutlaka yeniden gözden geçirilmelidir. Bu kesimlere hem nefes aldıracak, hem de kullandıkları kredileri geri ödeyecek imkânlar sunulmalıdır.

Bu nedenle, Kanuni takibe düşen krediler ile ilgili araştırma yapılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.

3.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 21 milletvekilinin, Çağdaş Sanatlar Müzesi ihtiyacının karşılanması için  alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/593)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Müzeler; bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili yer üstünde ve yer altındaki tüm taşınır ve taşınmaz belgeler olarak nitelenen kültür varlıklarını saptayan, açığa çıkaran, inceleyen ve değerlendiren, koruyan, tanıtan, sürekli ve geçici olarak sergileyen kurumlardır. Toplumun kültür seviyesini ve sanat zevkini yükseltmesi, çok hızlı bir şekilde gelişen teknoloji karşısında kaybolmaya yüz tutan geleneksel kültürümüzü yabancı etkilerden korumaya yardımcı olması nedeniyle de müzeler her zaman ihtiyaç duyulan kurumlardır.

Müze kurma fikri, kültürel mirasımız olan, önemli sanatçılara ait orijinal eserlerin korunması, değişik nedenlerden dolayı kaldırıldıkları karanlık ve izbe depolardan gün ışığına çıkması fikrinden doğmuştur. Müzelerin, bulunduğu şehrin ve ülkenin görsel-kültürel yapısına farklı bir bakış açısı kazandırma gibi bir hedefi de vardır. Müzeler aynı zamanda sanatın araştırıldığı, korunduğu ve geliştirildiği yerler olması nedeniyle entelektüel ortamların olmazsa olmazları arasındadır. Bu nedenle özellikle gelişmiş ülkelerde müzelere ayrı bir önem verilmektedir. Ülkemizde ise sanatsal ve kültürel etkinliklere devletin bütçeden ayırdığı payın yeterli olmadığı tartışılmayacak bir gerçek olarak kabul edilmektedir. Ayrıca yetersiz bütçe konusu üniversitelerin Güzel Sanatlar Fakültelerinin öğretim elemanları, sanatçılar, entelektüel insanlar ve aydınlar tarafından sıkça dile getirilmektedir. Özellikle ülkemizin vitrini olan büyük şehirlerde, geçmişin ve günümüzün sanatsal birikimine sahip resim, heykel, fotoğraf, grafik sanatları, video gibi hareketli görsel sanatlara ait eserleri sergileyen, güncel sanattaki gelişmeleri izleyen Kültür Bakanlığına bağlı bir Çağdaş Sanat Müzesi'nin olmaması ve ilgili kişilerin bu konuya duyarsız kalmaları tartışılan konuların başında gelmektedir.

Türkiye'de 19. yüzyıldan günümüze uzanan önemli eserler Kültür Bakanlığı'na ait Resim ve Heykel Müzelerinin koleksiyonlarında bulunmaktadır. Fakat bu müzelere giren yapıtların son elli yılın sanat alanındaki üretimini tam anlamıyla temsil ettiği söylenemez. Mevcut Resim ve Heykel Müzelerindeki sanat koleksiyonları günün giderek güçlenen sanatçılarını temsil edebilecek aşamaya getirilememiştir. Bu nedenle bu görevi kısıtlı bütçelerine rağmen üniversiteler yüklenmek zorunda kalmış ve çeşitli bağışlarla üniversiteye bağlı kendi sanat müzelerini kurmuşlardır.

Türk sanatının gereksinim duyduğu araştırma, toplama, koruma, belgeleme ve gelecek kuşaklara aktarmanın yapılabilmesi, var olan müzelerin bu sorumlulukları yüklenmesi ya da yeni müzelerin açılmasıyla mümkündür. Ekonomik kalkınmayı benimserken sosyokültürel kalkınmayı göz ardı etmemek gerekmektedir. Günümüz toplumuna ve sanatına sahip çıkan sanatçılar, sanatseverler, üniversiteler ve aydınlar verdikleri uğraşıya karşın yeni bir Çağdaş Sanatlar Müzesi'nin henüz kurulmamış olmasını üzüntüyle karşılamaktadırlar. İstanbul'un 2010 Kültür Başkenti seçilmiş olması ve henüz Kültür Bakanlığı'na bağlı bir Çağdaş Sanatlar Müzesi'nin bulunmaması büyük bir eksiklik olarak görülmektedir.

Türkiye'nin sanatsal yaratıcılığını kitlelere daha iyi ulaştırabilmek, kültürel kimliğimizi uluslararası sanat ortamlarıyla paylaşmak, çağdaş sanat alanlarındaki üretimleri sanatseverlerin erişimine sunmak için İstanbul'da Kültür Bakanlığı'na bağlı bir Çağdaş Sanatlar Müzesinin açılması için gereken yerin tespiti, bu konudaki dünya örneklerinin incelenmesi, ortaya çıkabilecek sorunların araştırılarak çözüm yollarının bulunması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Sacid Yıldız                            (İstanbul)

2) Nevingaye Erbatur                 (Adana)

3) Çetin Soysal                           (İstanbul)

4) Zekeriya Akıncı                      (Ankara)

5) Orhan Ziya Diren                   (Tokat)

6) Mehmet Sevigen                    (İstanbul)

7) Tayfur Süner                          (Antalya)

8) Tekin Bingöl                          (Ankara)

9) Halil Ünlütepe                        (Afyonkarahisar)

10) Atila Emek                           (Antalya)

11) Hulusi Güvel                        (Adana)

12) Şevket Köse                         (Adıyaman)

13) Ergün Aydoğan                    (Balıkesir)

14) Durdu Özbolat                     (Kahramanmaraş)

15) Ali Rıza Ertemür                  (Denizli)

16) Mehmet Ali Özpolat             (İstanbul)

17) Ramazan Kerim Özkan        (Burdur)

18) İsa Gök                                (Mersin)

19) Canan Arıtman                     (İzmir)

20) Ahmet Küçük                       (Çanakkale)

21) Mevlüt Coşkuner                 (Isparta)

22) Ensar Öğüt                           (Ardahan)

4.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 21 milletvekilinin, özel çevre koruma bölgelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/594)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı'nın sorumluluğu altında olan 14 özel çevre koruma bölgesinin ve bölgede yaşayan yurttaşların sorunlarının araştırılabilmesi için TBMM içtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri ve Anayasa'nın 98. maddesi gereğince bir meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1) Nevingaye Erbatur               (Adana)

2) Sacid Yıldız                          (İstanbul)

3) Zekeriya Akıncı                    (Ankara)

4) Çetin Soysal                         (İstanbul)

5) Orhan Ziya Diren                 (Tokat)

6) Mehmet Sevigen                  (İstanbul)

7) Tayfur Süner                        (Antalya)

8) Tekin Bingöl                        (Ankara)

9) Halil Ünlütepe                      (Afyonkarahisar)

10) Atila Emek                         (Antalya)

11) Hulusi Güvel                      (Adana)

12) Şevket Köse                       (Adıyaman)

13) Ergün Aydoğan                  (Balıkesir)

14) Durdu Özbolat                   (Kahramanmaraş)

15) Ali Rıza Ertemür                (Denizli)

16) Ramazan Kerim Özkan      (Burdur)

17) Mehmet Ali Özpolat           (İstanbul)

18) İsa Gök                              (Mersin)

19) Canan Arıtman                   (İzmir)

20) Ahmet Küçük                     (Çanakkale)

21) Ensar Öğüt                         (Ardahan)

22) Mevlüt Coşkuner               (Isparta)

Gerekçe:

1976 tarihinde Barcelona'da imzalanan "Akdeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi" ne dayalı olarak, 12.06.1988 tarih ve 88-13019 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereğince Başbakanlığa bağlı Özel Çevre Koruma Bölgesi Başkanlığı geçici olarak ihdas edilmiştir. Söz konusu protokole ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 9. maddesinde yer alan "Bakanlar Kurulu, ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik öneme haiz olan, çevre kirlenme ve bozulmalarına duyarlı alanların, doğal güzelliklerinin gelecek nesillere ulaşmasını emniyet altına almak üzere, gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla Özel Çevre Koruma Bölgesi tespit ve ilan etmeye, bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanma esasları ile plan ve projelerin hangi Bakanlıkça yürütüleceğini belirlemeye haizdir" hükmü gereğince; 13.11.1989 tarih 20341 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı kurulmuştur.

Bu kararnamede Özel Çevre Koruma Bölgesi tespit ve ilan edilecek alanlarda "Bölgelerin sahip olduğu çevre değerlerinin korunması, mevcut çevre sorunlarının giderilmesi için tüm tedbirleri almak, bu alanların koruma kullanma esaslarını belirlemek, her ölçekteki imar planlarını yapmak ve resen onaylamak yetki ve görevi" Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığına verilmiştir.

383 sayılı KHK ile kurulan Başbakanlık Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, 444 sayılı KHK ile 21.08.1991 tarihinde kurulan Çevre Bakanlığına bağlanmıştır.

Kurum 1.5.2003 tarih ve 4856 sayılı Kanun ile Çevre ve Orman Bakanlıklarının birleşmesi üzerine Çevre ve Orman Bakanlığına bağlanmıştır. Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, kamu tüzel kişiliğine haiz özel bütçeli bir kamu kuruluşu olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

Kurumun sorumluluğu altında Belek, Foça, Datça-Bozburun, Fethiye-Göcek, Gökova, Göksu Deltası, Gölbaşı, Ihlara, Kaş-Kekova, Köyceğiz-Dalyan, Pamukkale, Patara, Tuz gölü ve Uzungöl Özel Çevre Koruma Bölgeleri yer almaktadır.

Ancak bölgelere yönelik sorunlar yirmi yılı aşkın bir süredir hâlen  çözüme kavuşturulabilmiş değildir. Ayrıca yukarıda değinilen ve kurumun temel vazifelerinden olan imar planlarının da henüz tamamlanamamış olması bölge vatandaşlarını büyük sıkıntıya sokmakta, vatandaşların mülkiyet haklarını kullanmalarını engellemektedir. İmar planlarının tamamlanamaması yöre halkını, vatandaşları mağdur etmektedir. Ortada bir plan olmadığı için özellikle yoğun turizm alanı olan bölgelerde vatandaşlar mülkiyet haklarını kullanamamaktadır. Marmaris Datça Yarımadası'nda bulunan pek çok belde ve köyün nâzım ve uygulama imar planı hâlen tamamlanamadığı için, bu yerlerde yaşayan vatandaşlar büyük mağduriyet içindedir. Ülkemizin diğer köylerinde köy yerleşik alanları ve gelişme alanları içinde yeri olan köy sakinleri, İmar Yasası'nın 27'nci maddesinde belirtilen ve ruhsat alma zorunluluğu olmayan köy evi ile tarımsal amaçlı yapılarını rahatlıkla yapabilirken özel çevre koruma bölgesinde ikamet eden köylülere inşaat ruhsatı ve yapı kullanma izni alma zorunluluğu getirilmiştir. Köylü, kendi tarlasında ekim-dikim yapamaz hâle gelmiştir.

Ayrıca koruma bölgelerine dahil olan kimi kıyı yerlerinde denetimsiz işletilen balık çiftlikleri doğaya, flora ve faunaya büyük zarar vermektedir.

Özel Çevre Koruma Kurumu ile ilgili bir diğer önemli sorun, koruma bölgelerinin Türkiye yüzölçümüne oranla azlığıdır. Ülkemizde varolan doğal güzellikler ve korunması gereken flora ve fauna kapsamı çok geniştir. Dolayısıyla kurumun yetki alanı artırılmalıdır. Örneğin Adana'da bulunan lagünlerin korunması için kurum bünyesine alınması sağlanmalıdır.

Yukarıda değinilen sebeplerden ötürü, özel çevre koruma bölgelerine dair sorunların araştırılabileceği, yöre halkının sıkıntılarının dinlenebileceği ve uzmanlar eşliğinde çözüm önerilerinin tartışılabileceği bir Meclis araştırmasının açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un; Demokratik Açılım Olarak Adlandırılan Proje Kapsamında Gizli Görüşmelerde Bulunduğu, Terör Örgütü Mensupları Hakkındaki Yargı Sürecini Etkilediği İddiasıyla İçişleri Bakanı Beşir Atalay Hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı Maddeleri Uyarınca Bir Gensoru Açılmasına İlişkin (11/10) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

V.- GENSORU

A) ÖN GÖRÜŞMELER

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, “Demokratik açılım” olarak adlandırılan proje kapsamında gizli görüşmelerde bulunduğu, terör örgütü mensupları hakkındaki yargı sürecini etkilediği iddiasıyla İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında  gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10)

BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 18/2/2010 tarihli 63’üncü Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden birer üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurula adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Hakkı Suha Okay, Ankara Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Fatma Nur Serter, İstanbul Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bengi Yıldız, Batman Milletvekili.

İlk söz, önerge sahibi Hakkı Suha Okay, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Okay. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanı hakkında vermiş olduğumuz gensoru önergesi sahibi olarak söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, bundan sekiz ay kadar önce Sayın Başbakan Suriye gezisi sırasında “Kürt açılımı” diye bir projeyi ifade etti ve siyasal iktidarın muhtelif projelerinden biri olarak Türkiye'nin gündeminde yer alan bu projenin daha sonra ismi defaatle değişti, en son bu isim “Demokratik açılım” oldu. Ancak, bu proje kapsamında ismi değişmeyen bir tek kişi vardı, o da Sayın İçişleri Bakanıydı ve İçişleri Bakanı bu projenin koordinatörüydü, İçişleri Bakanı bu projenin organizatörüydü.

Bu proje sürecinde Meclis Genel Kurulunda da görüşmeler yaptık. Ancak ne yazık ki bu projeyle ilgili somut, net, açık hiçbir veri, hiçbir sunum olmadı. Ancak, bu projenin bir tek ismi oldu “demokratik açılım” değil, “Habur açılımı” oldu. Açılımdaki tek proje de Habur gerçeğiydi.

Habur gerçeğinde yaşanan ise, terör örgütü ile müzakerenin ve bu müzakerenin bir kısmının da gizli yapılma süreciydi. Sayın Bakan başlangıçta, açıklamalarında bu müzakereleri açık, şeffaf, tüm kamuoyunun önünde yapacağını ifade etti ama 17 Ekim görüşmesini herkeslerden sakladı. Aslında -17 Ekim’den ve- o tarihlerde Mahmur ve Kandil Kampı’ndan gelecek olan 34 teröristten ki 4’ü çocuk, onları ayırıyoruz, 30 teröristin geleceği ifade edildi.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Çocuklara terörist mi diyorsunuz?

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) - Fakat şunlar da ifade edildi: “Dört saat sonra bunlar serbest bırakılacaklar.”

Tabii, 17 Ekim görüşmesinde Sayın Bakanın Atatürk Orman Çiftliği’nde, Tarım Bakanlığına ait özel bir mekânda, kapatılan Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Türk ile bu Habur’da karşılanacak olan terörist kadronun nasıl karşılanacağına dair görüşmeler yapıldı. Sayın  Bakan bunu uzun süre sakladı ancak 23 Ekim günü itiraf etmek zorunda kaldı.

SIRRI SAKIK (Muş) – Terörist dediğiniz insanlardan 4’ü çocuk.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili, lütfen… Sabredin lütfen, bitsin.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – 23 Ekim günü itiraf etmek zorunda kaldı ve bu arada…

SIRRI SAKIK (Muş) – Gelen bebeklere terörist diyen anlayışa neyi lütfedeceksin!

BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Kardeşlerini mi koruyorsun?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, Hatibi dinleyelim.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) - … bu arada o görüşme yapılan mekânda koruma görevlisi olan 2 kişinin de bu görüşmeleri ifşa ettiler isnadıyla işlerine son verildi.

Aslında, 19 Ekimden önce Habur’da gümrük sahası içerisinde bir çadır mahkemesi, bir mobil mahkeme kurulduğu da zaten biliniyordu kamuoyunda. Enteresandır, o çadır mahkemesi, o mobil mahkemede 5 savcı, 1 hâkim ve 30 avukata göre de yer organize edildi. Daha sonra, 18 Ekim günü Diyarbakır’da bir başka buluşma gerçekleşti. Yine İçişleri Bakanlığının Müsteşarının, Diyarbakır Başsavcısının ve… Sayın Bakan, buradan bir kez daha soruyorum: Adalet Bakanı Müsteşar Yardımcısı da orada mıydı, değil miydi? Ona da net bir cevap bekliyorum burada.  Birlikte bir toplantı yaptılar ve bu üst düzey bürokratlar 19 Ekim gününü programladılar. 19 Ekim günü üniformalarıyla lüks ciplerde, ellerinde terör örgütünün bayrağıyla, o 30 terörist geldi ve o 30 teröristi devletin müsteşarları, valileri, emniyet müdürleri, savcıları hep birlikte Habur’da karşıladılar.

Aslında bu sürecin bir başka yansıması vardı. Bu yansımada, başlangıçta Sayın Başbakan çok memnundu. Nitekim 19 Ekim gününden sonra 20 Ekim günü AKP grup toplantısında Sayın Başbakan aynen şunları dedi: “Dün Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye'de bir şeyler oluyor, iyi, güzel şeyler oluyor, umut verici gelişmeler oluyor.” Esasen bu ifadesi, Sayın Başbakanın aynı tarihlerde Ağrı, Erzurum dönüşünde gazetecilerle yapmış olduğu sohbetin de bir farklı yansımasıydı çünkü Sayın Başbakan da bu süreci yakından izliyordu. Nitekim Sayın Başbakan bu Mahmur ve Kandil’den gelen teröristler için “Onları geldiklerinde kimler karşılayacak? Emniyet karşılayacak, yargı karşılayacak; ondan sonra da gereken yapılacak, sonra herkes gideceği yere gidecekti.” diyor. Nitekim Sayın Başbakanın da söylediği oldu, karşılandılar ve gidecekleri yere gittiler.

Burada sorun ne? Hâkimin ne işi var? Aslında savcıların da gitmesi hukuken yanlıştı da hâkimin ne işi var?

Değerli arkadaşlarım, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 91’inci maddesi açıkça “Yakalanan kişiyi cumhuriyet savcısı bırakmazsa soruşturmanın tamamlanması için en yakın hâkim veya mahkemeye gönderir.” diyor, Ceza Muhakemesi Kanunu madde 91. Peki, ne olmuş? Kişiler Habur gümrük sahasında, Silopi’den hâkim, yetkisiz olarak Habur’a getiriliyor ve buna da “güvenlik gerekçesi” gibi bir meşru gerekçe bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, hâkim teröristin ayağına gitmez, hâkim hiç kimsenin ayağına gitmez. (CHP sıralarından alkışlar) Ama terörist hâkimin ayağına gelecek. Bunun gerekçesi de yok.

Şimdi, şu söyleniyor: Efendim, bu…

SIRRI SAKIK (Muş) – İmralı’ya hâkim göndermediniz mi?

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Sırrı otur yerine Allah’ını seversen!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) - Göndermediniz mi İmralı’ya hâkim?

BAŞKAN – Sayın Milletvekili…

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Şimdi, buna kimileri İmralı’yı, kimileri Silivri’yi örnek göstermek istiyorlar. Değerli arkadaşlarım, orada ilk ifadedir, sorgu ifadesidir. Sorgu ifadesi ile yargılamayı karıştırmayalım. Silivri’de yapılan yargılamadır ama Silivri’deki yargılama sürecinde, başlangıçta o şüpheliler Beşiktaş Adliyesi’nde ifade verdi, daha sonra mahkeme kararıyla Silivri’ye taşındı. Kaldı ki bu husus yine kamuoyundan saklanmak istendi. Biz burada kimi yasalar görüşülürken Adalet Bakanına sorduğumuz sorularda, Adalet Bakanından da bu konuda yeter cevap alamadık.

Bir başka husus daha oldu arkadaşlarım: Türk Ceza Kanunu’nun 221’inci maddesi, Türk Ceza Kanunu’nun 221’inci maddesi çok açıktır; etkin pişmanlık maddesi. Gelen terörist “Ben terör örgütünün liderinin elçisi olarak geldim. Şu mektupları da Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Başkanına, Genelkurmay Başkanına vermek üzere geldim.” diyor, “Pişman değilim.” diyor, “Hayır kardeşim, sen pişmansın.” deniliyor.

Aslında burada bir başka gelişme daha oldu. Zaten bu 30 kişiden 5 tanesinin mahkeme tarafından serbest bırakılacağı söyleniyordu. Bir başka şey daha oldu: Bu teröristlerden bir tanesinin bir para cezası ödemesi gerekiyordu, dediler ki: “Kardeşim, biz burada hemen bir vezne oluşturalım, elden tahsilat yapalım. Hazine yerine biz elden tahsilat yapalım ki sen bir an evvel serbest bırakıl.”

Şimdi, bütün bunlar yaşanırken, bu gerçekler ve Başbakanın bu açıklamalarından sonra AKP Grubu bir kitapçık hazırladı “Millî Birlik ve Beraberlik Projesi” diye. Orada da bu Habur karşılamasıyla ilgili olarak bu görüntülerin tasvip edilemez olduğunu söylediler. Aslında, bu, açıkçası bir yanardöner politikaydı, takiye politikasıydı. Hayretle izledik. Dün ne söyledin, bugün ne diye bunları kitaba da yazıyorsun?

Değerli arkadaşlarım, saklı mekânda buluşma, gizli görüşme, daha sonra devletin bürokratlarıyla yapılan özel toplantılar, teröristler gelmeden önce, dört saat sonra, dört saat gözaltında kalıp bırakılacakları söyleniyor, bu ülkede 1 başsavcının yedi saat gözaltında ifadesi alınıyor, 3 tane kuvvet komutanı yetmiş iki saat emniyette hukuksuz yere tutuluyor ama terörist başına sekiz dakikada serbest bırakılacağı taahhüt ediliyor ve pişman olmayana, “Pişman değilim.” diyene “Sen pişmansın.” deniliyor ve serbest bırakılıyor. Ondan sonra, eski bir DEP milletvekili diyor ki: “Hâkimleri ayarladıklarını söylediler.” Bu sefer de AKP Grubu diyor ki: “Yahu, sen onun sözüne niye inanıyorsun, o zaten DEP’li.”

Değerli arkadaşlarım, kimin söylediği değil, ne söylediği önemli. Söylemenin de ötesinde, yaşanan gerçekler tüm kamuoyunun bilgisi dâhilinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Okay, lütfen tamamlayınız.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, siyasetin meşruiyet kaynağı hukuktur. Ama siyasete hukuk araç hâline gelmiştir, hukuka güven sarsılmıştır ve bu işlerin hepsini yapan, bu organize işlerden sorumlu olan da Sayın Bakandır. Onun için koordinatör İçişleri Bakanı hakkında bu gensoruyu verdik ve bu gensorunun gündeme alınması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak gensoruyla ilgili düşüncelerimi ifade ederken Meclis İç Tüzüğü’ndeki saygın bir kurum olan gensoru ve bu Parlamento döneminde 5’inci kez görüşülen gensoruya hiç kimse böyle bir müesseseye “yalama” diyemez. Ama bir şey yalama olmuştur, o da hukuk yalama olmuştur Türkiye'de. (CHP sıralarından alkışlar)

Sözlerimi tamamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Okay, üç dakika ek süre verdim, tamamlayabilirsiniz.

Buyurun.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Ben bir dakikasında tamamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şunu ifade edeyim: Bilesiniz ki bu gensoru, Sayın Başbakanın da “yalama” diye ifade edip daha sonra da “Zaten bu kabul edilmeyecek.” dediği ve yasamadaki AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedileceğini ifade ettiği bir gensoru. Zannetmeyin ki bu gensoru Parlamento gündemine alındığında, Sayın İçişleri Bakanı, bu bütün iddialara rağmen görevinden istifa etmiyorsa, bu gensorudan kurtulacağını zannediyorsa yanılıyor. Belki bugün bu gensorudan kurtulacak ama bu ayarlama  işlerinden dolayı Yüce Divandan kurtulamayacak. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, biz tüm bu nedenle, bu işlerin koordinatörü ve organizasyonu yapan Sayın İçişleri Bakanı hakkında vermiş olduğumuz gensoru önergemizin gündeme alınmasını talep ediyoruz.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Okay.

Sayın Kaplan ve Sayın Erçelebi, söz talebiniz var.

Ne için Sayın Kaplan?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Hatip konuşurken “Gizli görüşmeler yapıldı Sayın Bakanla” dedi. O görüşmelerde ben de bulundum. Ona açıklık getirmek için söz istedim. O konuda, ben Şırnak Milletvekili olarak bunu açmak istiyorum, doğru bilgilendirmek istiyorum sizleri, yüce Meclisi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Erçelebi, siz ne için istemiştiniz?

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) - Efendim, konuyla ilgili, gensoruyla ilgili  istiyorum. Elâzığ Valisinin yaptığı açıklama konusunda Sayın İçişleri Bakanımızın yaptığı bir muamele var mı diye soracaktım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erçelebi.

Tutanaklara geçmiştir.

Sayın Kaplan, Anayasa’nın 99’uncu maddesinin ikinci fıkrası “Bu görüşmede, ancak önerge sahiplerinden biri, siyasî parti grupları adına birer milletvekili, Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakan konuşabilir.” diyor.

Teşekkür ediyorum Sayın…

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Daha önceki açıklamalarında isimlendirmeler basına da yansıma olduğu için…

BAŞKAN - Dolayısıyla talebinizi yerine getiremiyorum Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Fatma Nur Serter, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen gensoru önergesi doğrultusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ancak, bizleri televizyonlarından izleyen ve Genel Kurulun bu tablosunu göremeyenlere, Genel Kurulda AKP sıralarının boş olduğunu çünkü burada söyleyeceklerimizi duymaya tahammüllerinin olmadığını da iletmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SONER AKSOY (Kütahya) – Bizim sıralara değil, kendi sıralarınıza bakın.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen… Sabredin.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay 17 Ekim günü, bilindiği üzere, Atatürk Orman Çiftliği’nde, kapatılan DTP’nin Genel Başkanı ve bazı milletvekilleriyle bir görüşme yapmıştır. Aslında görüşmenin gizli olduğu, altı çizilmesi gereken bir konudur. Bu görüşme gerçekten gizli midir? Neden gizli bir görüşme yapılma ihtiyacı duyulmuştur? Bu görüşmenin gizli olduğuyla ilgili çeşitli ipuçlarını bulmak mümkün. Bakınız, bunlardan birini sizinle paylaşmak istiyorum.

Bu görüşmenin basında yer almasından kısa bir süre sonra Atatürk Orman Çiftliğinin 2 çalışanı, gizli tutulması gereken göreve müteallik sırları ifşa etmek gerekçesiyle işlerinden atılmıştır ve bu kişiler idari yargıya bu gerekçeyle dava açmışlardır, dava sürmektedir.

İçişleri Bakanı bu görüşmeyi gizli tutmayı başaramayınca, bu defa, basında yer alması üzerine, Habur girişinden üç gün sonra, yani, yirmi üçünde bir açıklama yapmıştır görüşmenin içeriğiyle ilgili. Bakalım bu açıklamada Sayın Bakan ne demiş. Diyor ki: “Ben, DTP’yi, bu şovları yapmayın, bu provokasyonları yapmayın, süreci tıkarsınız, sürece zarar verirsiniz diye uyardım.” İçişleri Bakanı, Habur girişinden iki gün önce, demek ki, DTP’nin böyle bir şov yapacağını biliyor. Kendisi böyle özel bir yeteneğe sahip olmuş olabilir ama eğer böyle özel bir yeteneğe sahipse, o zaman, bildiği hâlde, bu şovu engellememiş olmaktan suçludur, bu sorumluluğu yerine getirmemiş olmaktan suçludur.

Aradan geçen zaman, bu görüşmenin içeriği konusunda kamuoyunu aydınlattı. DEP eski milletvekili Hatip Dicle avukatı aracılığıyla cezaevinden bir açıklama yaptı ve bu açıklamada, “O günkü görüşmede İçişleri Bakanının ‘Hâkim ve savcılar ayarlandı, geldikleri gibi geçecekler’ sözünü verdiğini” paylaştı kamuoyuyla. Bu sözün neden verildiğinin gerekçesi bu sözün kendisi kadar önemlidir. Çünkü İçişleri Bakanı bu sözü verirken DTP’liler tarafından uyarılmış, eğer geldikleri gibi geçmezlerse tekrar PKK’nın terör eylemlerinin başlayabileceğini ve açılımın sonuca ulaşmayacağını söylemiştir. O nedenle bu pazarlığın içeriği son derece önemlidir.

FATMA KURTULAN (Van) – Yalan söylüyorsun!

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, Hatip nereden bilgilenmiş, bizi de bilgilendirsin.

BAŞKAN –  Lütfen sayın milletvekilleri…

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bu pazarlık, aslında, Habur girişlerinin PKK’yla mücadeleyi bir kenara koyup müzakere sürecini başlattığını ve bunun bir PKK projesi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Ahmet Türk ve Emine Ayna, Habur girişinden iki gün sonra yaptıkları açıklamalarda farklı kelimeler kullanarak, Abdullah Öcalan’ın tarihî bir hamlesi olarak Habur girişini kamuoyuna açıklamışlardır. O hâlde neymiş? Abdullah Öcalan’ın tarihî bir projesi PKK’yla müzakere edilerek hayata geçirilmiştir. Bunun tartışılabilir bir tarafı yoktur ve bu çok vahim bir tablodur.

Şimdi, gelelim Habur’da yaşanan olaylara: Habur’da gelenlerin serbest bırakılacaklarına dair söz verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, sorgulama ve yargılama öncesi bunlar yapılmadan bu sözü İçişleri Bakanı nasıl vermiştir? Hangi yetkiyle vermiştir? Bu sözü bir hukukçu vermemiştir, bu sözü bir siyasetçi vermiştir. Nasıl vermiştir bu sözü? Gelenlerin dört saat içerisinde bırakılacakları sözü de verilmiştir. Peki, bu söz nasıl verilmiştir? Gelenlerin, dört saat içinde 34 kişinin bırakılacağı sözünün verildiğini, kimilerinin Türkiye’de çok itibar ettiği bir gazete, Habur girişinden bir gün önce “Dört saatte bırakılacaklar” diye manşetten duyurmuştur ve gerçekten dört saat içinde bırakılmışlardır. (BDP sıralarından gürültüler)

AYLA AKAT ATA (Batman) – Orada mıydınız Sayın Hatip, orada mıydınız?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, geri kalan kişiler, 5 kişi mahkemeye sevk edilmiş, onlar da aynı gün içinde bırakılmışlardır. Şimdi, burada sorulması gereken çok önemli bir soru daha var: Habur’da Adalet Bakanlığının üst düzey yetkilileri, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ne aramaktadır? Adalet Bakanlığı Müsteşarı bu ayarlama işini gerçekleştirmek için mi oraya gönderilmiştir, yoksa sorgu sırasında etkin pişmanlık hükmünden yararlanmak üzere sorguya alınan ve yargılananlar “Biz pişman değiliz, buraya Abdullah Öcalan’ın talimatıyla geldik. O bizim önderimizdir.” deyip ona övgüler düzerken bunların tutanaklarda yer almasını engellemek için mi orada görevlendirilmişlerdir? (CHP sıralarından alkışlar)

Habur’a Adalet Bakanlığı Müsteşarının ve görevlilerin dışında devlet taşınmıştır değerli milletvekilleri, devlet. Devlet, Habur’da teröristlerin ayağına götürülmüştür ve ne yazık ki AKP Habur’da teröre teslim olmuştur. Sözde bayraklarla, Öcalan posterleriyle, terörist kıyafetleriyle kahramanlar gibi karşılama yapıldıktan sonra, biraz önce Sayın Okay’ın da dediği gibi, Başbakan bu sevinç tablosunu “Sınırdaki manzara karşısında umutlanmamak mümkün değil.” sözleriyle ifade etmiştir. Aslında bu bir sevinç tablosu değildir, bu bir utanç tablosudur. (CHP sıralarından alkışlar) Bu tablo Türkiye'nin tarihine kara bir leke olarak geçmiştir, bu tablo Türkiye'nin yüreğini kanatmıştır, şehit ailelerinin yaralarını dağlamıştır. Ama AKP’nin kafasındaki karışıklık zaten açılımın başından bu yana belliydi. Önce “Kürt açılımı”, sonra “Demokratik açılım”, sonra bir baktılar bu açılım milleti ayrıştırmaya ve bölmeye başladı, açılımın adı “Demokratik açılım”dan “Millî birlik açılımı” olarak değiştirildi. Bu popülist yaklaşımları biz biliyoruz. Ama kafasının karışıklığı sadece bununla da sınırlı değil. Bakınız, Sayın Başbakan bu konuda neler düşünüyor? Sayın Başbakan 24 Aralık 2002’de şöyle diyor: “Türkiye’de Kürt sorunu yok. Sorun var diye inanacaksan sorun olur. ‘Yok’ dersen sorun ortadan kalkar. Keşke biz de bazı şeylere ‘Yok’ diyebilsek.”

Ardından, Sayın Başbakan 2005’te aydınlarla yaptığı görüşmede bu soruna bir ad koymaya gerek duymuş “İlla soruna bir ad koymak gerekiyorsa ister ‘Kürt sorunu’ deyin ister ‘Güneydoğu sorunu’ deyin.” diyerek olayı noktalamış.

Peki, sonra ne olmuş? Sonra, Başbakan Siirt’e gitmiş. Siirt’te çok ilginç açıklamaları var, diyor ki: “Ülkemde birçok sorunlar var. Doğu sorunu var, Güneydoğu sorunu var, vatandaşların, Kürt vatandaşların kendilerine ait sorunları da var.” Bakınız, demek ki neymiş? Kürt sorunu, orada yaşayan insanların bireysel sorunuymuş. Bunu biz söylemiyoruz, hiçbir zaman söylemedik. Cumhuriyet Halk Partisi 1989’dan beri bu soruna en doğru teşhisi koyan siyasi parti olmuştur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Belli oluyor.

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Bunu Başbakan söylüyor.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Sonra ne olmuş? 3 Kasım 2008’de Başbakan Hakkâri’de “Tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak” demeyenlerin Türkiye’de yeri olmadığını söylemiş yani “Ya sev ya terk et.” demiş Başbakan.

Bundan yedi sekiz ay sonra, 23 Temmuz 2009’da, Kürt açılımını başlattığını ilan edip hazmettire hazmettire kabul ettireceğini söylemiş. Bütün bunları biz söylemiyoruz, bütün bunları Başbakan söylüyor.

Başbakanın 2009 yılında bu ani fikir değişikliği, hiç kuşkusuz ki bu konuda dış odaklarca yapılan yönlendirmenin, ABD’de pişirilip Kuzey Irak’ta otonom yönetimde kotarılan projenin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde Cumhurbaşkanının Meclis açılış konuşmasında açıkça itiraf ettiği girişimlerin bir sonucudur. Cumhurbaşkanı, kendi sorununu kendi iradeleriyle çözemeyen devletlerin başkalarının istismarına açık olduğunu söyleyerek, ulusal egemenlik haklarımızın nasıl ipotek altına alındığını açıklaması, gerçekten Türkiye için ve Türkiye Büyük Millet Meclisi için de bir utanç vesilesidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu sorunun paydaşları bir bakıyorsunuz Karayılan. Karayılan diyor ki: “Diyalog yeri İmralı’dır.” Bir AKP milletvekili -Diyarbakır Milletvekili- “Hiç kimse PKK ve Öcalan’ı görmezden gelemez.” diyor. Bir bakıyorsunuz İçişleri Bakanı, Karayılan’ın İmralı’yı işaret etmesinden hemen sonra, Karayılan’ın düşüncelerinin çok önemli olduğunu açıklıyor. Apo “Yol haritasını açıklayacağım.” dedikten hemen sonra, AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Arınç, Öcalan’ın yol haritasının tartışılabilir olduğunu ve MGK’da ele alınabileceğini söylüyor. Bütün bunlar, terörün nasıl koruma altına alındığı ve terör örgütünün nasıl ibra edilmeye çalışıldığının açık göstergeleri.

Tokat’ta verilen 7 şehidi unutmadık. Tokat’ta 7 şehit verildiğinde bunların PKK tarafından değil Ergenekon girişimiyle şehit ettirildiklerini söyleyen AKP’nin üst düzey bir yöneticisiydi. AKP, PKK’yı aklamaya, ibra etmeye çalışmıştır. Terörle Mücadele Yasası’nda art arda iki defa yapmayı planladığı değişiklikle Öcalan’ı af kapsamına sokmaya ve yeniden yargılanmanın önünü açmaya çalışmış, ama CHP’nin girişimleriyle bunu başaramamıştır.

AKP’nin yargı terminolojisi yeni bir terminoloji olarak Türkiye'nin gündemine girmiştir. AKP’ye göre iki tür yargı vardır: Bir, tarafsız yargı; iki, ideolojik yargı. Kimdir bu tarafsız yargı? AKP’den yana taraf olan, baskı altına alınabilen, cumhuriyetçi aydınları, üst düzey komutanları, yargıda hukukun üstünlüğünü savunan yargı mensuplarını tutuklayıp gözaltına alanlar, bunlar tarafsız yargıdır. Bunlar, Türkiye için hayırlara vesile olacak kararları alan ve bu kararların mübah olduğunu kamuoyuna anlatan, işaretini veren yargıdır. İkincisi kimdir? İdeolojik yargı. Bunların başında, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hâkimler-Savcılar Yüksek Kurulu gelmektedir. Bunlar ne yapıyorlar? Bunlar, yargı darbesi yapmakla AKP tarafından suçlanan ideolojik yargıyı temsil ediyorlar. Bu ideolojik yargıya arada bir sopanın ucunu göstermek gerektiğini düşünmektedir AKP. Ne zaman başı sıkışsa, sepetinden, yargının bağımsızlığını engelleyecek ve onu yürütmenin denetimine sokacak bir yargı reformu paketi çıkararak, bu ideolojik yargıyı, AKP terminolojisine göre ideolojik yargıyı terbiye etmeye çalışmaktadır. Tabii, bu ideolojik diye adlandırılan yargının gerçekte bağımsız olan, hukukun üstünlüğüne inanan yargı mensuplarına neler yaptığı, nasıl bir  baskı uyguladığı Türkiye’nin hâlen gündemindedir. Ergenekon davasına bakan bir hâkimin üzerinde kurumsal baskı olduğu için görevinden istifa etmesi çok somut bir örnek değil midir? Erzincan Cumhuriyet Başsavcısına yürüttüğü cemaat soruşturmasıyla ilgili olarak Başbakan Yardımcısının telefon edip “Bu durum seçim öncesi partimizi zor durumda bırakır, gözaltındakileri serbest bırak.” demesi çok somut bir baskı değil midir? Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanına uygulanan baskı Türkiye’nin hâlâ gündemindedir. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK ve birçok yargı mensuplarının telefonlarının sürekli yasa dışı dinletilmesi yargıya yönelik baskının somut kanıtı değil midir? Ya Adli Tıp Kurumu… Adli Tıp Kurumuna yapılan baskılar, kadrolaşma, ıslak imza sürecinde oraya atanan kişiler…

Peki, bir de şu tanıklara bakalım, tanıklara; çok önemli tanıklar, Türkiye’de Ergenekon sürecini yönlendiren tanıklar. Bu tanıkların suç dosyaları o kadar kabarık ki bunlardan sadece birkaç örnek vermek gerekir çünkü zaman müsait değil. Bakınız, bunlardan bir tanesi, kim bu kişi? 9 numaralı tanık; Cumhuriyet gazetesini bombalamış, Danıştay olayında bizzat etkili bir konumda. Bu kişi, kasten adam öldürmeye teşebbüsten dokuz yıl hüküm giymiş, ablasını öldürmekten yirmi yıl hüküm giymiş, nüfus cüzdanında sahtecilikten ceza almış, öz yeğenini fuhşa teşvik etmekten iki buçuk yıl hüküm giymiş. İşte buyurun… İşte buyurun, tanıklar bunlar. Bunlar bilinenler, bir de gizli, daha gizli olanlar var. İşte, AKP’nin hukuk anlayışı bu tanıkların suç dosyalarıyla da kendisini ortaya koymaktadır.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – İsmini ver ismini, o kadar biliyorsan.

FATMA NUR SERTER (Devamla) - AKP ile birlikte Türkiye’de görülen davalarda farklı farklı hukuk anlayışlarına tanık olunmaktadır. Şimdi bakın, biraz önce Sayın Okay da söyledi. Mesela Ergenekon davasında bir komutan alınıyor ya da bir üniversite hocası, rektörü alınıyor, yedi saat, sekiz saat sorgulanıyor. Sorgulansın. Peki, Habur’da otuz dört kişi dört saatte nasıl sorgulanıyor? Sorgulanır… Sorgulanır çünkü biri Silivri hukukudur, öbürü Habur hukukudur. Ha, bir de Deniz Feneri hukuku var. Aman onu unutmayalım, Deniz Feneri hukuku. Ayrıcalıklı, koruma altına alınan, yayın yasağı getirilen bir dolandırıcılık davası AKP’nin himayesi altında devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; gerçekten, AKP Türkiye’de hukukta çığır açmıştır. Bazı AKP’li milletvekillerinin sözleriyle, fişledikleri kanı bozukları kanıtla değil, iddiayla mahkûm etme sürecini AKP başlatarak Türk hukuk tarihine kapkara bir leke olarak geçirmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) AKP’nin Türkiye’de hukuka, hukukun saygınlığına, hukuk anlayışına verdiği zarar çok büyüktür. O nedenle, Sayın İçişleri Bakanının hukuku ayarlaması aslında AKP’nin teamülü. Geliştiği, bütün geliştirdiği süreç içinde doğal bir yaklaşımdır. Böyle bir hukuk anlayışına sahip olan bir siyasi partinin İçişleri Bakanının hukuku ayarlaması aslında kendi içinde bir meşruiyet göstergesidir. AKP’nin hukuk anlayışına sahip çıkan ve bunu hayata geçiren bir tutum sergilemiştir. Özetle, terör örgütü ile gizli bir pazarlık yaparak hukuku yok sayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serter, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Üç dakika süre veriyorum, buyurun.

FATMA NUR SERTER (Devamla) –…bu konuda özel bir yargı düzeni kurarak devletin olanaklarını seferber eden, terör örgütü üyelerinin ifadelerini tutanaklara geçirtmeyen, Terörle Mücadele Kanunu’nun 221’inci maddesine aykırı işlem yapılması konusunda yargıyı baskı altında tutan İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında Anayasa’nın 98’inci ve 99’uncu maddeleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 106’ncı maddesi gereğince gensoru açılmasını teklif ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Serter.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.24

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkındaki (11/10) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Hükûmet yerinde.

Şimdi, söz sırası, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Bengi Yıldız’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün mübarek Mevlit Kandili. Halkımızın ve İslam âleminin kandilini kutluyorum; bugünün barışa ve kardeşliğe vesile olmasını diliyorum.

Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu tarafından İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay hakkında verilen gensoru önergesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Benden önceki hatip ve hatipler belirli bilgileri verdiler. Öncelikle onlara cevap vermekle başlayayım.

Habur’dan gelen 34 teröristten bahsettiler sayın milletvekilleri. Habur’dan gelenlerin 8’i Kandil’den, 4’ü çocuk, diğerleri de köyleri boşaltıldığı, bombalandığı için Mahmur Kampı’na gitmek zorunda kalan insanlardı ama görüyoruz ki, Cumhuriyet Halk Partisinin gözünde Kürtlerin tamamı, nereden gelirse gelsin, terörist olarak kabul edilmektedir.

Sayın Nur Serter bizim İstanbul Üniversitesindeki hocamızdı. Tabii, Habur’daki sorgu odalarından önce İstanbul Üniversitesinde kendisi de, başı kapalı olan arkadaşlarımıza dershaneye girmeden önce sorgu odaları kurdurtmuştu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için bu sorgulama yöntemine çok yabancı değil ve buradan gerçekten de onu izleyen öğrencileri, o günleri tekrar hatırlamıştır. Ben de tekrar hatırladım ve Sayın Nur Serter’in hâlen aynı noktada olmasına da, aynı noktada durmasına da çok üzüldüğümü belirtmek isterim.

Taraf gazetesini burada koca koca bir çıktıyla alıp gösteriyor. O Taraf gazetesine çok inanıyorsanız, o Taraf gazetesi sizin Ergenekon’la bire bir ilişkili olduğunuzu da söyledi. Bunu da buradan tekrar kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Gönül isterdi ki, bu Meclisin çatısı altında ülkemizin en netameli meselelerinden biri olan Kürt sorunu bütün boyutlarıyla masaya yatırılsın, ortak akıl ve uzlaşma sağlanarak Türkiye’nin önünü açacak çözüm projeleri ortaya konulsun. Yıllardır barışını arayan bir ülkenin arzusu ve beklentisi bu yöndeyken, ne yazık ki Meclisimizin çözüm üretmekten oldukça uzak bir noktada durmakta olduğunu ve enerjisini boşa harcadığını görmekteyiz.

Önergenin içeriğinden de anlaşılacağı üzere, Habur’daki gelişmelerin özünü saptıran, Türkiye’yi yeniden çatışmalı bir ortama doğru sürüklemeye çalışan çatışmalı bir siyaset anlayışıyla karşı karşıyayız. Oysa Habur doğru okunsaydı, doğru sonuçlar çıkarılabilseydi, belki de ülkemiz bugün bu noktada olmayacaktı. Aslında Habur süreci, Türkiye’de Kürt sorunundan, çözümden ve halklarımızın ekmek, su kadar ihtiyacı olan barıştan kimin ne anladığını, kimlerin savaştan beslendiğini, kimlerin anaların ağlamasından yana olduğunu, kimlerin cenazeler üzerinden siyaset yaptığını çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Habur süreciyle ilgili olarak o gün yaşananların özünü, buradan bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyoruz. Barış Grubu üyeleri, çatışmasızlık ortamının kalıcı hâle gelmesi, Türkiye’de barış sürecinin tesis edilebilmesi ve demokratik açılım sürecinin önünü açmak amacıyla gelmişlerdir. Akan kanın durması ve insanlarımızın ölmemesi için atılan önemli bir adımdı. Nitekim kendiliğinden harekete geçen yüz binlerce insan, Barış Grubunu, barışa duyduğu özlem adına ve çocuklarının artık sağ salim döneceğine olan umutları adına büyük bir coşku ve sevgiyle karşılamış, sahiplenmiştir. Bu tablo, barışın bu topraklarda yeşerecek olmasına duyulan büyük inanç ve özlemin bir ifadesi olmuştur. Nitekim Barış Grubunun serbest bırakılması, bu umutları ve beklentileri daha da arttırmıştır. Ancak halkın bu coşkusuna bile tahammül edemeyen muhalefet partileri, toplumsal barış adına ilk kez doğru işleyen hukuku mahkûm etmeye çalışmış; şimdiye kadar yaşanan hukuksuzluğun devamından yana bir tavır ortaya koymuştur. Muhalefet, açıkça Barış Grubu üyelerinin sağ değil, ölü olarak Türkiye’ye girmesini savunmuştur.

Şimdi, soruyoruz: Habur’da yüz binlerce Kürt’ün sevinmesine üzülen, bu sevinçten rahatsız olan Türk halkı mıdır, yoksa seçkinci elit tabaka mıdır? Eğer bir üst kimlikten bahsediliyorsa, bunun adı “Türk”, “Türkiyelilik”, nasıl tanımlarsak tanımlayalım, bu üst kimlikte buluşanların tasada, kıvançta ortaklaşması lazım. Eğer deniliyorsa ki oradaki Kürt’ün sevinmesine diğer vatandaşlar kızmış ve üzülmüştür ve bu bir gerçekse durum vahimdir, aradaki makas açılmıştır. Bundan en başta bu Meclis sorumludur. Çatışmalı ortamın sürmesinde ısrar eden muhalefet milliyetçiliği ve şovenizmi körüklemiş, toplumsal barışa ciddi anlamda zarar vermiştir. Öyle ki muhalefetin milliyetçi tehditleri ve saldırıları karşısında ürkek davranan AKP Hükûmeti, başlangıçta umut verici gelişme olarak nitelediği Habur sürecini sahiplenmekten vazgeçmiş, muhalefetle milliyetçilik yarışına girmiştir. Sayın Başbakanın “Gerekirse sil baştan alırız.” sözlerine de yansıdığı üzere, zaten açılım konusunda kararsız duran ve kaçamak için bahane arayan AKP Hükûmeti, Habur’un faturasını DTP’ye çıkartarak,  samimiyetsizliğini ortaya koymuştur.

Bu gelişmelerin akabinde neler yaşandığı herkesin malumudur. Muhalefet liderlerinin “Hukuk katledilmiştir.”, “İstanbul Silopi değildir.” gibi sözleri sokakta karşılığını bulmuş ve batı illerinde yaşayan Kürtlere karşı linç saldırıları yaşanmıştır. Yargı da bu havanın etkisiyle DTP’yi kapatmış, Sayın Ahmet Türk ve Sayın Aysel Tuğluk’un milletvekilliklerini düşürmüş ve 35 Kürt siyasetçiyle birlikte beş yıl siyasetten yasaklamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelinen noktada, sosyal demokrat bir parti olma iddiasındaki bir partinin ülkenin en temel meselesini bir istismar konusu yapmasını yadırgadığımızı, bu hususu Türkiye’deki soysal demokratlara, Alevilere, Kürtlere ve tüm ezilenlere şikâyet ettiğimizi belirtmek isteriz. Son yıllarda Kürtlerin demokratik haklarına ilişkin en ufak bir adım girişimi dahi, bu gensoruda olduğu gibi, dış güçlerin desteği olarak saptıran bir CHP zihniyetiyle karşı karşıyayız. Kürtlerin idam edilmesine, sürgüne gönderilmesine, 1938’de olduğu gibi katledilmesine, faili meçhul cinayetlere uğramasına, elleri kelepçelenerek tutuklanmasına sesini dahi çıkarmayan bu zihniyet, Habur’da olduğu gibi, en ufak bir hukuksal açılım yapıldığında ise ayağa kalkıyor, engellemek için elinden geleni yapıyor. Bu, tanıdık bir zihniyettir, inkârcıdır, asimilasyoncudur, imhadan, çatışmadan, kan ve gözyaşından yanadır. İnkârcılıkları o kadar yaygındır ki, yıllar önce ortaya koydukları kendi raporlarına bile sahip çıkamamaktadırlar. Bu konudaki bazı çarpıcı örnekleri burada paylaşmak istiyorum. Bugün açılım sürecine karşı çıkan Sayın Baykal, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesi 20 Ekim 2002’de, Diyarbakır’da düzenlediği bir seçim mitinginde ne demiş? Kendi unutmuş olabilir, biz hatırlatalım: “Şu geçmişi aşmalıyız, geçmişin ipoteğinden kendimizi kurtarmalıyız. On beş yıllık acı olayları, kaybettiğimiz 30 bin evladımızı, o günleri, sıkıntıları, o dağdaki, ovadaki birbirine karşı çıkarılmış insanları düşünüyoruz. Bir barış dönemi, bir af dönemi, kardeşlik dönemi açmak, kucaklaşmak istiyoruz. Bunu başaracağız.” diyor Sayın Baykal.

Yanlış duymadınız, barıştan, aftan, dağdakiyle kucaklaşmaktan bahseden Sayın Baykal, peki, Habur süreci de dağdakiler ile ovadakilerin bir kucaklaşması değil miydi? Hangi kucaklaşmaktan yanaydınız? İlk kez, o dağdakiler sağ salim ailelerine kavuştu. Bundan niye rahatsızlık duydunuz? Hani yeni bir dönem başlatmaktan yanaydınız? Neden sırtınızı çevirdiniz? Neden elinizi uzatmadınız? Neden çark ettiniz? Nerede kaldı o seçim meydanlarındaki sözleriniz?

Devam edelim. Sayın Baykal aynı konuşmasında 1989 tarihli Kürt raporuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Bu rapordan dolayı hakkımızda tahkikatlar açıldı ve DGM’lerde ifade verildi. Bugün, on beş yıl önce söylediklerimizi herkes kabul ediyor. Eğer on beş yıl önce kabul etseydiler Türkiye buraya gelmezdi.”

Peki, neden şimdi bu raporlarınıza sahip çıkmıyorsunuz? Sizin on beş-yirmi yıl önce söyledikleriniz bugün kabul edilmesine rağmen, peki neden şimdi bunu engellemeye, önünü kesmeye çalışıyorsunuz? Yoksa sizin çözüm raporlarınız da mı dış güçlerin bir oyunuydu?

Bir başka örnek verelim: CHP’nin 2003’teki 30’uncu Olağan Kurultayı’nda kabul edilen “Temel Sorunlar ve Çözümler Bildirgesi”nde bakın nasıl bir çözüm öneriliyor: “CHP, Kürt sorununu da, öncüsü olduğumuz bu anlayış çerçevesinde, eşit anayasal yurttaşlık, sosyal hukuk devleti, insan hakları, sosyal, ekonomik kalkınma, eşitlik ve özgürlük ilkeleri eşliğinde kalıcı çözüme kavuşturmaya kararlıdır.” Bunları, şimdi “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır.” diyen, anayasal yurttaşlığı etnik bölücülük olarak gören CHP, bundan tam yedi yıl önce söylüyor.

CHP’nin 1999 raporunda, bakınız ana dille ilgili olarak ne öneriliyor: “Kürt kökenli yurttaşlarımız, kendi ana dillerinde yazılı basın, radyo ve televizyon dâhil her türlü medya aracılığıyla yayın yapabilme, özel okullarda kendi ana dilleriyle eğitim yapabilme, Kürt kültür ve dili üzerinde araştırma yapacak enstitüler ve benzeri kurumların kurulabilmesi haklarına kavuşmalıdır.”

Aynı raporda çarpıcı bir başka ayrıntı daha  var: “Kürt sorununun aşılarak Kürt kimliğinin tanınması, iç barışımızın kökleştirilmesi ve demokratikleşme çabalarımızın en kritik noktalarından biri olarak görülmelidir.” On bir yıl önce ana dilde eğitimi savunan Sayın Baykal, şimdi ne diyor? “Ana dilde eğitim ülkeyi böler.” diyor. İşte, asıl, Türkiye’yi bölecek olan dil budur.

Bir diğer örnek: Bizim Güneydoğu da dâhil Türkiye’nin bütün bölgeleri için önerdiğimiz “Demokratik Özerklik Projesi”ni “bölücülük, federasyon” olarak suçlayan CHP’nin 2000 yılında hazırladığı “Yerel Yönetimler Programı”na bir göz atalım: Raporda, yerel meclislerin güçlendirilmesi, belediyelerin belirli bir nüfus büyüklüğünden itibaren radyo veya televizyon kurmaları öneriliyor. Tüm kültürlerin kendini geliştirme hakkının savunulacağı belirtiliyor. Trafik hizmetlerinden sorumlu olma karşılığında, motorlu taşıtlar vergisinin bir yerel yönetim vergisine dönüştürülmesi hedefinden söz ediliyor. Hâlen merkezî yönetimde olan yetkilerden iç işleri, dış, dış politika, millî savunma, adalet, maliye, sosyal güvenlik, bayındırlık, ulaştırma, enerji ve benzeri hizmetlerin, kısmen ise sağlık ve eğitimle ilgili, ülke ölçeğinde genel planlama, eş güdüm ve denetim dışında kalan tüm yetkilerin beş yıl içinde yerel yönetimlere aktarılacağı ve yerel yönetimlere özerklik sağlanacağı sözü veriliyor.

AKP’nin “açılım” adı altında sunduğu başlıklara baktığımızda, CHP’nin bu önerilerinin onda 1’ini bile karşılamamasına rağmen, bugün, Sayın Baykal’ın kendi raporlarındaki adımları dahi bölücülük olarak görmesi, açılıma akamete uğratmaya çalışması herhâlde siyaset tarihinin en hazin çelişkilerinden birisi olsa gerek. Ya CHP’nin o günkü raporları yanlıştı, bölücüydü ya da bugün CHP zihniyeti yanlış yerde durmaktadır. Bunun takdirini kamuoyuna bırakıyoruz.

Ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğiz: Bugün, demokratikleşmeden insan haklarına, kalkınmadan sosyal refaha kadar Türkiye’nin yaşadığı temel krizlerin en önemli nedeni, neredeyse cumhuriyetle yaşıt olan bu Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür. İnsan kaynaklarını, ekonomik olanakları bu savaşta heba eden, IMF’nin kredilerine muhtaç, savunmada dışa bağımlı, dış politikada taviz üstüne taviz veren Türkiye’yi bu noktaya getiren, Kürt sorununu savaşla, imhayla bastırma, yok etme politikalarıdır. Bu politikaların iç barışa hizmet etmediğini, Türkiye’nin dış güçlere daha fazla teslim olmasına zemin sunduğunu herkes çok iyi görmelidir. Bugün, Heron uçaklarıyla, ABD’nin istihbarat desteğiyle sınır ötesi operasyonlar yapılıyorsa bundan kimler kazançlı çıkıyor, Türkiye mi kazanıyor yoksa silah tüccarları mı kazanıyor? Oysa bu savaş sona erdirilmiş olsaydı bundan Türkiye kazançlı çıkacaktı. Bu kadar açık ve nettir. Savaşta ısrar edenlerin kimlere hizmet ettiğinin çok iyi görülmesi gerekir. Barışı, çözümü dış güçlerin oyunu olarak görenlerin, milliyetçilikle, ırkçılıkla halkları karşı karşıya getirmeye çalışan odakların aslında Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmediğini, başta başka güçlerin değirmenine su taşıdığını herkes görmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki gelinen nokta itibarıyla AKP’nin tutumu da çözüm üretmekten oldukça uzaktır. Aslında, iktidar ve muhalefet, birbirinden beslenen bir siyaset üretmekte ve bunun sonucu olarak sorunu çözümsüzlüğe mahkûm etmektedirler. CHP nasıl geçmiş çözüm raporlarına sahip çıkmıyor, arkasında duramıyorsa AKP Hükûmeti de kendi açılımını sahiplenememekte, arkasında duramamaktadır.

Sayın Başbakan, güzel gelişme dediği Habur’un arkasında duramamıştır, bu süreci halka doğru anlatamamıştır. Hükûmet, aslında söylem düzeyinin ötesine geçmeyen içi boş açılım vaatleri karşılığında Habur’dan girişlerin artacağı, yüzer, iki yüzer kişilik gruplar hâlinde silah bırakılacağı, herkesin gelip teslim olacağı gibi yanlış bir hesap ve beklentinin içerisine girmiştir. Hükûmet, gerçekçi çözümler üretilmeden, diyalog ortamı kurulmadan silah bırakma sürecinin başlamayacağını görememiştir. Bu yanlış hesabın Habur’dan dönmesiyle birlikte, Hükûmet, gerçek niyetini ortaya koymuş, başından beri yürüttüğü tasfiye politikasının deşifre olması sonucu faturayı Kürtlere kesmiştir. Böylece, açılımın içeriği de Hükûmetin planlamaları da açıkça ortaya çıkmıştır.

Sayın Başbakan, ağustos ortalarında açılıma yönelik olarak “Yıl sonuna kadar kısa vadeli adımlar atılacak.” demişti. Yine Sayın İçişleri Bakanı, açılım süreciyle ilgili olarak “Sorunun çözümünde öngördüğümüz model Türkiye modeli olacak ve dünyaya örnek olacak.” demişti. Gelinen noktada Hükûmetin attığı kısa vadeli adımlar, DTP’nin kapatılması, halkın seçilmiş iradesi olan belediye başkanlarının kelepçelenerek tutuklanması, “KCK” adı altında siyasi operasyonların tüm hızıyla sürdürülmesi ve yüzlerce tutuklu çocuğa en ağır cezaların verilmesi olmuştur. İşte, AKP’nin açılımla ilgili olarak geliştirdiği Türkiye modeli budur. Halkımız buna “kelepçeli açılım modeli” demiştir. Bu modelden de anlaşılacağı üzere “Bedeli ne olursa olsun geri adım atmayacağız.” diyen Sayın Başbakan bedel ödememiştir, bedel ödeyen Kürt halkının kendisi olmuştur. Nitekim, Hükûmetin bir bakanının “Kelepçeye razı olun, eskiden faili meçhuller vardı.” yönündeki tehditkâr sözleri bunu açıkça teyit etmiştir. Bakınız, 1.500 dolayında DTP-BDP’li siyasetçi 14 Nisan 2009’dan bu yana hâlen cezaevinde tutukludur ve neredeyse bir yıldır yargı önüne çıkarılmamıştır. Bu hukuksuzluk ortadayken Hükûmetin hangi açılımından ya da samimiyetinden söz edilebilir? Kardeşleşme projesi bu mudur? Böyle mi açılım yürüteceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelinen nokta itibarıyla Türkiye çok ciddi bir siyasi tıkanmayla karşı karşıyadır. Bu krizin aşılabilmesi için burada ortak bir çözümü üretmek zorundayız. Kürt sorununu, Türkiye'nin kaderini doğrudan ilgilendirmesi hasebiyle siyaset üstü, partiler üstü bir anlayış ve yaklaşımla ele almak durumundayız. Esas olan, gençlerimizin ölmemesi, anaların gözyaşları dökmemesidir. Bu açıdan herkesin ortak bir sorumluluk duygusuyla yaklaşması, ölümlerin durdurulması için elini taşın altına koyması gerekir. Yoksa, yaşanacakların vebali siyasilere ve ülkeyi yönetenlere ait olacaktır.

Biz, çözüm önerimizi ve tespitlerimizi buradan bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyoruz: Kürt sorununun özünü, Kürtlerin kimliksel, dilsel, kültürel ve demokratik haklarının yasal, anayasal güvence altında olmayışı oluşturmaktadır. Bugün milyonlarca Kürt’e ilişkin, eğitim sisteminde olumlu bir tanımlama yoktur, ya zararlı Kürt cemiyetleri vardır ya isyancılar ya şakiler diye tanımlanmıştır inkılap tarihi kitaplarında. Bu tanımlamayla, bu algıyla kardeşlik tesis edilemez. “Bin yıldır birlikte yaşıyoruz.” söylemi içinde Kürtlerin rolüne ilişkin en ufak bir tespit yoktur.

Sayın Başbakan “Asimilasyon bir insanlık suçudur.” diyor, doğrudur, ancak cumhuriyet hükûmetleri, seksen beş yıldır bu suçu işliyor, siz de aynı suçu işlemeye devam ediyorsunuz. Devlet, vatandaşı olan Kürtlerin dilinin ve kültürünün korunmasını ve geliştirilmesini, ana dilleriyle eğitim görmesini sağlayacak yasal değişiklikleri yapmak yükümlülüğüyle karşı karşıyadır. Türkiye'nin uluslararası sözleşmelerde özellikle ana dile ilişkin çekinceler koyması, vatandaşı olan Kürtleri rencide etmektedir. Devlet, Türkiye’de yaşayan tüm farklılıkları koruyan ve kollayan bir devlet olduğu sürece güçlenir ve demokratikleşir. Bu açıdan, Türkiye’deki bütün farklı kimlik ve kültürlerin haklarını tanımlayan ve güvence altına alan bir yasal, anayasal değişiklik elzemdir. Türkiye bunu gerçekleştirebilirse hem çoğulculuğa ve çok kültürlülüğe dayalı kendi modelini geliştirmiş olur hem de ülkesinde, bölgesinde model bir ülke konumuna gelir.

Bunların yanı sıra, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın gereği yerine getirilmelidir ve normalleşme için, cezaevlerinde bulunan BDP’li, DTP’li tutsakların, tutukluların bir an önce serbest bırakılması, özellikle de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - …tutuklamanın istisnai bir tedbir olduğunu da dikkate alarak bu arkadaşlarımızın  tutuksuz  yargılanması  için bir an önce yargıçların devreye girmesi gerektiğine inanıyoruz.

Bu  duygu,  düşüncelerle  yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkanım, 69’uncu madde gereğince söz istiyorum. Hatip şahsıma sataşma yapmıştır.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Şahsınıza doğruyu söylemişim.

BAŞKAN – Hangi nedenle?

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sataşma var, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Serter, hangi nedenle?

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – 69’a göre çok açık sataşma yapmıştır…

BAŞKAN – Hayır, ne söyledi size?

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – …hatta iftira etmiştir.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Söylediklerimiz doğrudur Sayın Başkan. Herkes tarafından biliniyor, bütün kamuoyu biliyor.

BAŞKAN – Sayın Serter, bugün siyasi parti gruplarının temsilcileri buradaki konuşmalarında diğer siyasi partilerin temsilcilerini ve konuşmacılarını eleştirdiler. Ben eleştiri sınırları içerisinde görüyorum.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Bu eleştiri değil Sayın Başkanım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yoo! Şahsına…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Serter

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – İftira etmiştir, açıkça sataşmıştır, adımı zikretmiştir; söz hakkım doğmuştur, söz vereceksiniz.

BAŞKAN – Siyasi partiler ve temsilcileri mutlaka farklı düşünecekler ve farklı şeyler söyleyeceklerdir.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Şahsına yapılmış.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Şahsımı, adımı zikretti.

BAŞKAN – Ne dedi Sayın Serter?

Sayın Okay, bir saniye…

Ne söyleyerek sataştı?

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Siz dinlemediniz herhâlde. Benim adımı zikrederek…

BAŞKAN – Sayın Serter, yazılı olarak yazar mısınız.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – …bana Ergenekon’la ilişkim olduğunu, ayrıca, “sorgu odaları” gibi imalarla beni iyi tanıdığını söyleyerek açıkça iftira etmiştir ve sataşmıştır.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Tutanaklara bakın Sayın  Başkan.

BAŞKAN – Sayın Serter, lütfen yazar mısınız. Sayın Vural’ı ve Sayın Bakanı dinledikten sonra değerlendireceğim. (CHP sıralarından “Şimdi değerlendirin.” sesleri)

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına önerge üzerinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Balıkesir’de, maden ocağında meydana gelen patlama sonucunda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa diliyorum.

Henüz Bursa’da meydana gelen kazanın yaraları sarılmadan meydana gelen bu patlamanın milletimizde açtığı derin teessür, umarım, iş güvenliği konusuyla ilgili Bakanın görevlerini yerine getirme konusundaki sorumluluğu da kalbinde hissettirir.

Sayın milletvekilleri, bugün, burada, 19 Ekim 2009 tarihinde Habur’da yaşananlarla ilgili olarak İçişleri Bakanı için verilen gensoruyu görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz.

Evet, burada, Sayın Bakan yanında herhâlde 2 tane sayın bakanı buldu. Bu gidişle, Bakanlar Kurulunda çok yalnız… Kendisini destekleyecek başka bakan bulamadı herhâlde. Doğrusu, Sayın Bakanın bu yalnızlığını da gerçekten bu açılım konusundaki başarısızlığına da bağladığımı ifade etmek istiyorum. Topu topu orada 2 sayın bakan yanında bulunabilmiştir. (MHP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – O tarafı görmüyorsunuz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Sayın Başbakan, bu gensoru verildiğinde, “Maalesef, gensoru da artık bu ülkede yalama oldu.” diyebilmiştir. 23’üncü Dönemde, 3’ü Milliyetçi Hareket Partisine ait olmak üzere sadece toplam 10 tane gensoru verilmiş. Aslında, yalama olan gensoru müessesesi değil, hakkında gensoru verilmiş olan bakanlıklardır. Başbakan, gensoruya “yalama” diyeceğine, bugün burada ele alacağımız Habur’da meydana gelen gelişmelerde yalama olan kamu yönetimi anlayışını sorgulasa, hem Hükûmeti adına hem de milletimiz adına daha hayırlı bir değerlendirme yapmış olacaktı, hiç olmazsa görevini yapmış olacaktı. (MHP sıralarından alkışlar)

Başbakan “Bir netice alamayacaklarını bildikleri hâlde ikide bir gensoru…” diyerek demokrasi anlayışını da ifade etmiştir. Milletin denetiminden ve sorgulamasından rahatsız olan zihniyet, milletimizi kul gören, “göbeğini kaşıyan adam” olarak kabul eden zihniyetten farklı değildir.

Biz burada millet adına bulunuyoruz, millet adına sorguluyoruz, hakkımızı kullanıyoruz. Bu iradeyi kullanırken, hakkın sesini dile getirirken kimseden icazet alacak da değiliz, size soracak da değiliz! Her şeyden önce, milletin iradesini, milletin sorusunu da hazmetmeyi bileceksiniz. Millet adına kullanılan bu yetkiyi hakir görmeniz sizin demokrasi anlayışınızın deşifresidir.

Size göre, yaptığınız her şey doğrudur; size göre de sizden başka herkes haksızdır. İşte, bu zihniyet fişçi zihniyettir, hazımsızdır, saygısızdır. Bu bakımdan, millet iradesiyle bu yüce Mecliste bulunanların Anayasa ve İç Tüzük uyarınca haklarını kullanmasına tahammül etmeyi öğrenmeniz gerekmektedir. Biz de bunu öğretmeye kararlıyız.

Sayın milletvekilleri, bu çatı altında bulunan hepimiz devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağımıza, hukukun üstünlüğüne, büyük Türk milleti önünde namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ederek buraya geldik. Hepimiz bu yeminle Türk milletini temsil ediyoruz ve Türk milletinin egemenliğini kullanıyoruz. Bu bakımdan Habur ekseninde yaşananları bir sorumluluk duygusu içerisinde vicdanınızla baş başa   kalarak değerlendirmeniz gerekmektedir. Tarihe ve millete karşı sorumlu olduğumuzu unutmayalım.

Biz bugün burada aslında ülkemizin bölünmez bütünlüğünü tehdit eden “açılım” adlı pis bir oyunun Habur’da sergilenen gala töreninin iç yüzünü bütün boyutlarıyla ortaya koyacağız. Yüce milletimiz adına bu oyunun başrol oyuncularını sorgulayacağız.

Habur aslında açılımın özüdür, amacıdır ve hedefidir. Habur, azdan çok şey anlamamızı gerektiren bir olaydır. Bu nedenle Habur çözümlemesi, aslında açılımın yol açacağı uçurumu ortaya koymaktadır. Habur, ABD Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşma sonrası dışarıda hazırlanmış senaryoların fiiliyata getirildiği bir uygulama alanı olmuştur. PKK’nın sivil uzantısının 21-27 Temmuz 2009’da başlattığı PKK açılımının, daha sonra 1 Ağustosta İçişleri Bakanı tarafından Polis Akademisinde yapılan toplantı dizisinin hangi safhaya getirilmek istendiği Habur’da ortaya çıkmıştır. Aslında demokratik açılım olarak sunulan süreç içerisine hazmettirilmek istenen Habur’da yaşanan gelişmelerle ortaya çıkan sonuçlardır. Bu bakımdan Habur, tesadüfen ortaya çıkmış bir gelişme değildir, planlanmıştır, düzenlenmiştir ve uygulanmıştır. Orada bir suçüstü hâli vardır. Bu suçüstünün kimlere, milletimizin hangi değerlerine, hangi hukukuna karşı yapıldığını ve kimlerin seyirci kaldığını bugün burada deşifre etmeye devam edeceğiz.

Burada aslında gensoru olarak görüştüğümüz konu milletimizin içinde kanayan bir yara olarak tartışılmaya devam etmektedir. Bu bakımdan, bu olayın başaktörünün sorumluluğunu hatırlatmak milletimizin verdiği bir görevdir. Gensoruda bu tabloyu değerlendireceğiz. Başbakanın ifadesiyle, bu gensorudan muhtemelen parmaklarınızla bir sonuç alınamayacağı görülmektedir ama ben her şeyden önce bu Habur’u vicdanlarınıza sığdıramadığınızı biliyorum ve Türk milletini temsil eden bir milletvekilinin de bunu kesinlikle vicdanına sığdırabilmesini de kabul edebilecek değilim. O bakımdan o yaşanan kara gün Türk milletinin hafızasından silinmeyecektir.

19 Ekim 2009 tarihinde Kandil’den ve Mahmur’dan gelen terör örgütü üyeleri, sözde elçileri, getirdikleri talep listeleriyle Habur’dan davulla zurnayla giriş yapmışlar, devletin görevlileri karşılamada bulunmuş, ardından kurulan mobil mahkemeyle salıverilmişlerdir. O gün ülkemiz adına bu gensoruyla bile geçiştirilemeyecek kadar son derece vahim bir olay gerçekleşmiştir. O gün Bermuda şeytan üçgeninde birçok değerimiz hortumlanmıştır. Her şeyden önce milletimizin vicdanı yaralanmıştır. Bölücü terörle mücadelemiz yara almıştır. Devletimiz maalesef boyun eğer konuma düşürülmüş, bölücü terör örgütü muhatap alınmıştır. Millet adına yargı, teröristlerin ayağına götürülmüştür.

Sayın milletvekilleri, Habur’da yaşanan o gün aslında, bir AKP milletvekilinin ifade ettiği gibi, Yahudi menşeli, İsrail menşeli bir proje olan Büyük Orta Doğu Projesi’ne hizmet eden PKK’nın neden muhatap alındığını da ortaya koymuştur. Çünkü Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanı maalesef Sayın Başbakandır ve Başbakanın görevlendirdiği koordinatörün, bu Proje’ye hizmet edenler için açılım ayarı yapmasının sınır ötesi gerekçeleri olduğu açıktır.

Şimdi soruyorum sayın milletvekilleri: Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak böyle bir projenin içinde yer almasına yönelik bir iradeniz olmuş mudur acaba? Böyle bir görev verdiniz mi? Vermediğinize göre İçişleri Bakanı bu Proje’ye hizmet edenlere açılım yaptırırken kimin iradesini kullanmaktadır? Kime hizmet edilmiştir? Kime hizmet edilmektedir? Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu soruların cevabını almamız gerekmektedir.

O gün yaşananlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin PKK terör örgütünü bertaraf etmek için verdiği sınır ötesi operasyon yetkisinin neden etkin bir şekilde kullanılmadığını ve asıl amacın siyasi çözüm olduğunu da ortaya koymuştur. 5 Kasım 2007’de Başbakanın ABD Başkanı Bush’la yaptığı görüşme sonrasında terörle mücadelede siyasi çözüm arayışları başlatılmıştır. ABD Silahlı Kuvvetlerinin yöneticileri William Fallon 25 Şubat 2008’de, Ray Odierno 4 Mart 2008’de, teröristlerle müzakere yapılması gerektiğini, amacın PKK’yla müzakereyi sağlamak olduğunu belirtmiştir, sınırlı askerî operasyonun amacının da PKK’yla bir müzakere zemini başlatmak olduğunu belirtmiştir.

O gün Habur’da bu gelişmelerin sonucunda maalesef PKK muhatap alınmıştır. Gelenler İmralı canisinin gönderdiği sözde barış elçileridir. Teröristbaşı, barış gruplarının açılım sürecini devam ettirmek için gönderildiğini, Türk devletine bir çağrı ve mesaj gönderdiğini ifade etmiştir. Bu elçiler, açılım meyvesi olarak Hükûmet tarafından pazarlanmıştır. Maalesef İmralı muhatap alınmış, ondan medet umulmuştur.

Soruyorum Sayın Bakan: Hangi cüretle bir teröristbaşının size elçi göndermesini Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanı olarak hazmedebiliyorsunuz? Siz kiminle masaya oturdunuz farkında değil misiniz? Siz hangi yetkiyle terör örgütünü muhatap alıp, sözde elçiler için devleti ayaklar altına alıyorsunuz? Bu tablo, terör örgütünü muhatap almaya yönelik girişimlerin nasıl başarıya ulaştığını ortaya koymuştur.

Sayın milletvekilleri, PKK’yı bertaraf etmek için Hükûmete verdiğiniz yetki, acaba, bu yetkiyle onları muhatap almak için herhangi bir yetki verdiniz mi siz? Bu yetkinin içerisinde müzakere etmek var mıdır, muhatap almak var mıdır? Maalesef, Hükûmet bu yetkiyi kullanmamış, aksine PKK’yı muhatap almak için bu yetkiyi etkin bir şekilde kullanmaktan imtina etmiştir.

O gün terör örgütü mensupları, sözde elçi olarak teröristbaşının talep listesini teslim ederek millet egemenliğinin etnik kimliklere göre bölünmesini, üniter devletimizde özerklik ve otonomiye gidecek bir süreci içeren sözde demokratik açılımı sağlamak için geldiklerini ifade etmişlerdir. Evet, terör örgütü mensuplarının hazırladığı dokuz maddeden oluşan mektupta terör örgütünün propagandası yapılmaktadır, hem de devlet nezaretinde ve gözetiminde yapmaya gelmişler, mektubu da devletin vali yardımcısına teslim etmişlerdir. Gelenler teslim olmaya değil, Türk devleti ile pazarlık yapmaya gelmişlerdir. Soruyorum Sayın Bakan: Egemenliğimizi ve üniter yapımızı bölecek taleplere muhatap olmayı, onları muhatap kabul etme ve pazarlık yapma görevini size kim verdi? Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak egemenliğimizi ve üniter yapımızı korumaya ant içmişiz. Siz, nasıl olur da bu talepleri yapanları muhatap olarak kabul edersiniz?

Evet, o gün Türk milletinin birlik ve bütünlüğünü koruyan şehit ve gazilerimiz hançerlenmiştir, analarımız ağlamıştır. Soruyorum Sayın Bakan: Önceden hazırladığınız bu karşılama töreninin milletimizin vicdanını sızlatacağını düşünmediniz mi? Nasıl olur da böyle bir kara günü tasarlayabildiniz? Türkiye Büyük Millet Meclisi size nasıl güvenecektir? O gün, evet, Habur’da devletin üst düzey görevlileri terör örgütü mensuplarının girişlerini kolaylaştırmak için maalesef teşrifatçı konumuna düşürülmüştür, devlet irademiz kaybolmuştur. Soruyorum Sayın Bakan: Siz, bu yönetim anlayışıyla nasıl ülkede huzuru sağlayacaksınız, kamu otoritesini nasıl temin edeceksiniz? Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak İçişleri Bakanının milletin huzur ve güvenliğini temin etme konusunda görev yaptığına nasıl güvenebiliriz?

Evet, o gün terörle mücadele eden polisimiz, askerimiz terörist kurşunuyla değil, açılan merasim töreniyle kurşunlanmıştır. Kırmızı kuşaklı sözde tim komutanları devletin güvenliğinden ve adaletinden sorumlu olanlarca karşılanmıştır. Bir kamu kurumu olan TRT’nin “Sakarya Fırat” dizisinde o kırmızı kuşağı elde etmek için 7 askeri şehit etmek gerektiği ifade edilirken, bu kuşaklılar maalesef -esefle ifade ediyorum ki- devletin güvenliğini emanet ettiğimiz koordinatör bakanın görevlileri önünde kahramanlar gibi karşılanmıştır. Bundan daha büyük acıyı milletimize, şehitlerimize, gazilerimize yaşatmak mümkün müydü?

Soruyorum Sayın Bakan: O kıyafetleriyle, zafer işaretleriyle yaptığınız töreni gören askerimizin, polisimizin boynunu eğik düşürmeye hakkınız var mıydı? Siz ülkemizin meşru güvenlik güçleriyle kamu gücünü kullanarak asayişi temin etmeniz gerekirken suçlular karşısında onların onurunu koruyamamayı Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak nasıl hazmedebiliriz? Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak size nasıl güven duyabiliriz?

Evet, sayın milletvekilleri, o gün Türk hukuk tarihinde eşine rastlanılmayacak bir örnek oluşmuştur. O gün, maalesef, terör örgütü üyeleri TCK/220’nci maddesine istinaden mobil bir mahkeme tarafından serbest bırakılmış ve aklanmıştır.

Soruyorum Sayın Bakan: Habur’da yol verdiğiniz bu teröristler hangi örgütün dağılmasını sağladı? Soruyorum Sayın Bakan: Habur’da yol verdiğiniz teröristlerden hangisi örgütten gönüllü olarak ayrıldığını ifade etti? Soruyorum Sayın Bakan: Habur’da yol verdiğiniz teröristler kimin yakalanmasını sağladı?

Değerli milletvekilleri, şimdi tekrar soruyorum: Teslim olan bu teröristlerin sorgulamalarında örgüt üyelerinden hangisi TCK/221’e göre uygun bir tavır sergilemiştir? Hangisi pişman olduğunu ifade etmiştir? Sorgulama sırasında olanlar, kamuoyuna yansıyanlar bunu bize açıkça göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, bu nedenle utanarak ifade etmeliyiz ki. Habur’da bir hukuk rezaleti yaşanmıştır. Yargının güvenliğini sağlamak durumunda olanlar, teröristlerin güvenliğini sağlamak için hâkimi teröristlerin ayağına kadar taşımıştır.

Güvenli bir ortamın olmadığı bir yerde yargı nasıl bağımsız kalabilir? Güvenlik gerekçesiyle hâkimin, denetimsiz, açık arazideki Habur’a gönderilmesi doğrudan yargıyı etkilemektir. Yargı süreci, doğrudan terörün ve şiddetin etkisine sokulmuş ve maalesef arzu edilen netice alınmıştır. Bu sürecin yine koordinatör Bakan tarafından planlanmış olduğu açıktır.

18 Ekim 2009 tarihinde Diyarbakır Valiliğinde saat 14.00’te İçişleri Bakanı Müsteşarı, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Cumhuriyet Başsavcısı, İl Emniyet Müdürü ve Vali, Habur’dan girecek teröristlerin serbest bırakılmaları sürecini ele almıştır.

Sayın Bakanın Atatürk Orman Çiftliği’ndeki müzakere esnasında “Hâkimler ayarlandı.” ifadesini kullanmadığını söylemesinin maalesef içi boş kalmıştır. Burada, PKK açılımını hazmettirmek için yapılan ön teslimatta sorun yaşanmaması gerektiği konuşulmuştur. Grubun serbest bırakılacağına dair beklentilerinin ışığında bu sürecin sağlıklı işlemesi için Sayın Bakan elinden geleni yapacağını söylemiştir, kararlı olduğunu da eklemiştir. Bakan, bu teröristlerin gelişini bir fırsat olarak kabul etmiş, fırsatı kaçırmamak için bütün yetkisini kullanmıştır, süreci olumsuz etkileyebilecek davranışlardan kaçınılacağını belirtmiştir.

Şimdi, sayın milletvekilleri, bir sayın bakanın bu ifadeleri hangi anlama gelmektedir acaba? Bu ayar değil de nedir? Sonuç ne olmuştur? Fırsat değerlendirilmiştir, teröristler serbest bırakılmıştır. Bu sürecin ayarsız geliştiğini kim iddia edebilir? Hukuk ayaklar altına alınmıştır.

Sayın milletvekilleri, koruyacağımıza yemin ettiğimiz hukuk devletinin üstünlüğü nerede kalmıştır? Millet adına karar vermesi gereken yargı “açılım” adına karar vermiş ve terörist lehine sonuç almasını temin etmiştir. Burada asıl vahim olan, bu münferit olayın içinde aktörlerin konumu değildir, siyasileştirilmiş yargı sürecinin hangi sonuçları doğurduğu hususudur.

Evet değerli milletvekilleri, aslında bu, PKK’nın siyasallaşması ve açılım sürecinin değerlendirilmesi konusunda hazırlanmış yurt dışındaki raporlar, David Phillips’in hazırladığı rapor, Henry Barkey’in hazırladığı rapor, Atlantic Council’in hazırladığı raporda katı, muhafazakâr yargının reforma tabi tutulması gerektiği söylenmiştir. Reformu neden istemektedirler? Habur’daki gibi bir yargı oluşturmak için bir reform peşindeler. Onun için, burada, bölücülüğü siyasallaştırmak isteyenlerin önünde, hukukun üstünlüğünü sağlayacak yargı bir engeldir. O zaman, hukukun üstünlüğünü değil açılımın üstünlüğünü sağlayacak bir yargılama süreci oluşmalıdır. Yargı reformundan beklenen budur.

Milletimizin bölünmez bütünlüğünü ve üniter yapımızı oluşturan hukuku üstün kılmak esas olmalıdır. Buna dayanmayan yargının meşruiyet kaynağı tartışmalıdır. Evet, o çiftlikte yapılan gizli müzakerelerle açılım ayarı maalesef yargıya müdahalenin amaç ve hedefleri konusunda şüphelerimizin derinleşmesine sebebiyet vermiştir.

Evet, soruyorum Sayın Bakan: 1984’ten bu yana terörle mücadele kapsamında otopsi, olay yeri inceleme ve keşif haricinde savcı ve hâkimlerin teröristlerin ayağına gittiği Habur’dan başka bir örnek verebilir misiniz?

MURAT YILDIRIM (Çorum) – İmralı.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bu organizasyonda Habur’a hâkim götüren hangi savcı ödüllendirilerek Adalet Bakanlığında geçici olarak görevlendirilmiştir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen tamamlayınız.

OKTAY VURAL (Devamla) – Yetkisini kullanarak soruşturma açan başsavcılar tutuklanırken, Habur organizasyonunda yer almış kamu görevlileri hakkında idari ve adli bir soruşturma açılmış mıdır?

Sayın milletvekilleri, Habur’da yaşananlar sonrasında, 20 Ekim 2009 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın grup konuşmasında söylediği sözler Türkiye Büyük Millet Meclisinde ibret vesikası olarak yankılanmaktadır.

Ne diyor Sayın Başbakan o gün yaşananlar için…

(İzmir Milletvekili Oktay Vural, cep telefonunu, içinde bulunan ses kaydını dinletmek için mikrofona yaklaştırdı)

“Dün Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye'de bir şeyler oluyor, iyi şeyler oluyor, güzel şeyler oluyor, umut verici gelişmeler oluyor.”

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, şov yapıyor!

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Yetkisi dışındaki biri konuşuyor!

AHMET YENİ (Samsun) – Kendileri konuşamayanlar!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısında, sizin vicdanlarınızı sızlattığını bildiğimiz o tabloya Sayın Başbakan “Umut verici gelişmeler oluyor.” diye söylemiştir.

Peki, umut verici gelişmeler oluyorsa niye devam ettiremediniz siz? Neden devam ettiremediniz? Ne oldu? Millet azdan çok şey anladı. Millet azdan çok şey anladı, ondan sonra da çark etmeye başladınız! Şu demokratik açılım sürecinde Habur’da o tablo karşısında sergilenen görüntülere ne denir diye Başbakanın o ifadelerini buraya yazmaktan niye kaçındınız? Utandığınız bir şey mi var acaba? Niye utandınız o sözleri yazmaktan? Ve o sözleri yazmaktan kaçınanlar “O tabloya ne denir?” demek suretiyle kabul edilemeyeceğini ifade edebilmiştir.

Evet, sayın milletvekilleri, bütün bu rezaletlerin yaşandığı o gün, 19 Ekim 2009 günü, İçişleri Bakanı tarafından organize edilmiş bir gündür. Devletin sahiplendiği, güzel şeylerin olacağını söylediği o güne kadar gelen süreç içerisinde, maalesef, koordinatör Bakanın kimlerle müzakere ettiği, kimlerle masaya oturduğu ortaya çıkmıştır.

Evet, bunun sorumluları hesap vermelidir. Eğer bu rezalet yaşanmışsa, eğer bu rezalet planlanmışsa, eğer egemenliğimiz, terörle mücadele azmimiz ayaklar altına alınmışsa, eğer Habur çadır tiyatrosunda yabancıların senaryoları uygulanmışsa, bunun hesabı sorulmalıdır; elbette sorulacaktır ve sorulmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu hesabı sormak, bizim namus ve şeref borcumuzdur. (MHP sıralarından alkışlar) Bu hesabı sorarak, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ortaya koymalıyız, hiçbir kirli senaryo, hiçbir tezgâh altı pazarlık, hiçbir dayatmaya teslim olmayacağımızı göstermeliyiz.

Gensorunun gündeme alınmasına olumlu oy kullanacağımızı belirtiyor, bu vesileyle mübarek Mevlit Kandili’nizi kutluyor, bu Kandil’in vicdanların ve kalplerin aydınlatılmasına, fitne ve fesadın defedilmesine vesile olmasını Cenabıhak’tan diliyorum.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

Önerge üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; İçişleri Bakanımız Sayın Beşir Atalay hakkında Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından verilen gensoru önergesi üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimin hemen başında, bu gece Mevlit Kandili, Türk milletinin ve İslam âleminin Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum. Milletimize ve İslam âlemine mübarek Mevlit Kandili’nin barış, esenlik, kardeşlik ve huzur getirmesini Allah’tan temenni ediyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki denetim mekanizmaları bellidir. Elbette ki bu Meclis sadece bir yasama meclisi değildir, Meclisimiz aynı zamanda bir denetim meclisidir ve milletvekillerinin denetim mekanizmalarını ne şekilde kullanabileceği Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde bulunmaktadır. Milletvekilleri sözlü soru önergesi verebilir, yazılı soru önergesi verebilir, araştırma önergesi verebilir, soruşturma önergesi verebilir, gensoru önergesi verebilir.

Bugün muhalefet tarafından verilen bir gensoru önergesini görüşüyor bulunmaktayız. Elbette ki gensorunun bu kadar sık başvurulan bir yol hâline getirilmesinden duyduğumuz rahatsızlığı sözlerimin başında ifade etmek istiyorum. Zira, bahse konu edilen iddiaların hiçbiri sorulup da cevabını bulmamış iddialar değildir. Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’e Habur Sınır Kapısı’ndan girişler ve oradaki yargısal işlemlerle ilgili olarak sorulan soruları hatırlatmak istiyorum. Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin, İstanbul Milletvekili Atila Kaya, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Giresun Milletvekili Murat Özkan, yine Hatay Milletvekili Turan Çirkin ve Mersin Milletvekili Behiç Çelik. 6 ayrı milletvekili tarafından Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’in cevaplaması istemiyle verilen yazılı soru önergeleri var ve bu yazılı soru önergelerinin tamamında sorular tıpatıp birbirinin aynısı ya da olabildiğince yakını sayılabilecek sorular.

Adalet Bakanı büyük bir sabırla ve yapması gerekeni yapan bir anlayışla, sorumluluk anlayışıyla bu soruların her birine ayrı ayrı cevabını vermiş, hukuk zemininde vermiş.

Habur Sınır Kapısı’ndan girişlerle ilgili olarak hukukun kaideleri, CMK/250, CMK/251, 251/3 hükümleri doğrultusunda yapılan yargısal işlemlerle ilgili olarak gerekli, doyurucu, tatminkâr sayfalarca bilgi milletvekillerine verilmesine rağmen bugün aynı yazılı soru önergelerinin buraya gensoru olarak getirilmiş olmasını yasama ve denetim Meclisinin ciddiyetiyle bağdaşan bir durum olarak değerlendiremiyoruz.

Uygulamaya esas olan CMK/251/3’tür ve burada hemen 251/3’e atıfla, Adalet Bakanının cevap metninden bir paragrafı paylaşmak istiyorum: “Soruşturma kapsamında sorguya sevk edilen 5 şüphelinin sorgusunun Habur Sınır Kapısı’yla ilçe merkezi arasındaki yolun binlerce kişi tarafından trafiğe kapatılması ve Silopi ilçe merkezinde provokatif eylemlerin olabileceği hususunda güvenlik birimlerinin bilgilendirmeleri üzerine Silopi Sulh Ceza Hâkimi tarafından Habur Sınır Kapısı’nda yapıldığı yargısal işlemlerin, kişilerin yanlarında getirdikleri mektupların içeriğiyle ilgili olarak basında yer alan haberler ve şüphelilerin propaganda içerikli konuşmalarıyla ilgili olarak yürütülen diğer soruşturmaların hâlen devam etmekte olduğu bildirilmiştir.” Yani bütün soru başlıklarına açık ve net cevaplar verildiği hâlde bu gensoru müessesesi bu şekilde istismar edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, yalanlanan bir iddia üzerine inşa edilen gensoru metni ayrıca, Cumhuriyet Halk Partisinin gerçekleri çarpıtma konusundaki becerisinin de bir kanıtı niteliğindedir. Bu gensoru önergesi CHP tarafından son aylarda oluşturulmak istenen çatışma ve bunalım senaryolarına da işaret niteliğindedir. Habur’dan yurda girişler 19 Ekim 2009 tarihinde yaşandığı hâlde verilen gensoru önergesinin taşıdığı tarih 17 Şubat 2010’dur. 2009’un 17 Ekiminden 2010’un 17 Şubatına kadar geçen süre yaklaşık dört aydır. Dört ay boyunca neden beklenmiştir? Bu gensorunun amacı gündemi değiştirme çabası mıdır? Bu sorular zaman içinde elbette ki cevabını bulacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekillerinin imzasını taşıyan bu gensoru önergesi aynı zamanda CHP’nin siyasi tarihinde bir utanç belgesi olarak yerini alacaktır.

CANAN  ARITMAN  (İzmir) –  Sizin  yaptığınız  utanç!  Gensoru vermek utanılacak bir şey değildir.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bunun nedeni şudur: CHP gensorusuna sözleri gerekçe olarak kabul edilen kişi, çok değil bir hafta, on gün öncesine kadar yine CHP yönetimi ve milletvekillerinin “bölücü” olarak adlandırdıkları bir isimdir. İçişleri Bakanı Sayın Atalay’la yapılan görüşmenin tüm taraflarınca yalanlanmış yalanların gensoruyla Meclis gündemine getirilmiş olması göz ardı edilmesi mümkün olmayan bir ayıptır, bir eksikliktir. Burada söz konusu edilen kişilerden biri Ahmet Türk’tür, yalanlamıştır; söz konusu isimlerden biri Sırrı Sakık’tır, yalanlamıştır. Hiçbirinin ismini zikretmeye gerek de görmüyorum esasında, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı “Böyle bir görüşme olmamıştır.” diyorsa öyle bir görüşme olmamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP sıralarından “Allah Allah” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, CHP tarafından verilen gensoru önergesi satır satır ele alındığında hiçbir bilgiden, belgeden, delilden hareket edilmediği görülecektir. Metin boyunca gördüklerimiz şunlardır: Yalanlar, karalamalar, iftiralar ve çamur atmalar. Sürece ilişkin bir çözüm önerisi yok, yeni bir proje yok; bir heyecan, yeni bir ses, yeni bir nefes, hiçbir şey yok. CHP gensorusundaki iddiaları tek tek ele alıyorum, diyorlar ki: “Demokratik açılım sürecini siyasi iktidar, dış güç merkezlerinin desteğiyle ortaya koymuştur.”

ATİLA EMEK (Antalya) – Doğru…

SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, hepiniz bilmelisiniz ki AK PARTİ Hükûmeti, CHP’lilerin iddia ettiği gibi, yurt dışından icazet alacak bir parti ve Hükûmet değildir, olmamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak adlandırılan bu sürecin, “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak adlandırdığımız bu sürecin sahibi de muhatabı da Türk milletidir. “Demokratik açılım süreci yabancı dayatmasıdır.” demek, bu millete inanmamaktır, bu millete güvenmemektir, milleti yok saymaktır, milletin aklını hafife almaktır. Oysa, değerli milletvekilleri, bu millet altmış senedir Cumhuriyet Halk Partisini iktidara yanaştırmayarak akıl ve sağduyu abidesi olduğunu kanıtlamış bir millettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İddia iki: CHP gensorusu diyor ki: “Projede nelerin öngörüldüğü, kimlerle hangi pazarlıkların yapıldığı belli değildir.” Değerli milletvekilleri, bu iddianın sahiplerine sormak lazım: Siz hangi ülkede yaşıyorsunuz? Halkın içine girmeye hâliniz, mecaliniz yok, bunu anladık ama Türkiye’de konuşulanları, televizyonlarda tartışılanları da mı takip etmiyorsunuz? AK PARTİ için demokratik açılım süreci bir toplumsal kontrattır, bu nedenle tabanı geniş tutulmuştur. Herkesle görüşülen şeyin sizden saklı tutulabilmesi mümkün değildir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, TÜSİAD, MÜSİAD, Türk-İş, Hak-İş, DİSK, TİSK, Memur Sendikaları, şehit aileleri ve daha onlarca sivil toplum örgütüyle görüşmeler yapılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bulunmayan bütün siyasi partilere görüşme önerisi iletilmiştir. MHP Grubu bu öneriye kapısını peşinen kapamış, Sayın Baykal ise demokrasi tarihimizde örneği görülmeyen bir teklifte bulunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını, ana muhalefet lideri, üç kameranın kayıt altında olacağı bir ortamda dinleyebileceğini ifade etmiştir. Devlet ciddiyetinde böylesi bir yaklaşımın, değerli milletvekilleri, yeri yoktur. AK PARTİ’nin yol haritası bellidir ve nettir. Bizde bölgesel milliyetçilik yoktur, bizde etnik milliyetçilik yoktur, bizde dinsel milliyetçilik yoktur. Bizim milliyetçilik anlayışımız Anayasa’da tanımını bulan Atatürk milliyetçiliğidir. (CHP sıralarından “Ooo” sesleri, gürültüler) Onun da hedefi Türk milletini muasır milletler seviyesinin üzerine çıkarabilmektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sizde milliyetçilik yok, milliyetçilik!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, üçüncü iddialarında diyorlar ki: “Habur’da yaşanan süreci, siyasi iktidarla terör örgütü birlikte planlamışlardır.” Bunu söylemekle birlikte akılalmaz evhamlarına, yüz kızartan yalanlarına bir yenisini daha ilave etmiş oluyorlar.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, uyarın bu Hatibi lütfen, rica edeceğim!

SUAT KILIÇ (Devamla) – AK PARTİ Hükûmeti, terör örgütü ve yandaşı çevrelerle hiçbir eylemin içinde olmamıştır ve olamaz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sabır sabır, nereye kadar? Ne demek bu? Akıl almaz yalanları… Lütfen uyarın Hatibi! Daha dikkatli ve daha saygılı konuşsun!

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen düzeltir misiniz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Hakaret etmek istemiyorum kendisine, lütfen ikaz edin!

BAŞKAN - Sayın Okay, lütfen oturun. Oturun lütfen Sayın Okay.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Aynı hakaretle cevap veririz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – AK PARTİ Hükûmeti, terör örgütü ve yandaşı çevrelerle hiçbir eylemin içinde olmamıştır ve olamaz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Saygısız!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ama siz bu gensoru önergesini hazırlarken “Hatip Dicle” isimli şahsın beyanlarına güvenmek sureti ile AK PARTİ’ye atfetmeye çalıştığınız hatayı kendi elinizle işlemiş oldunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Duruşma tutanağında var.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bölücü terör örgütleri ile anlaşma yapıldığı iddiası, iddiadan öte bir iftiradır. Önerge konusu görüşmenin yapıldığı tarihte Ahmet Türk, Demokratik Toplum Partisinin Genel Başkanıdır. Eğer adı geçen parti terör örgütü ise terör örgütleri ile geçmişte Ahmet Türk’le aynı çatı altında siyaset yapmış olmaktan dolayı el ele verenin sizin olması gerektiği kanaatini ifade ediyorum. Ama şunu ifade edeyim, netlikle söyleyeyim, sizi rahatlatacak cümleyi de buradan AK PARTİ sözcüsü olarak ben ifade edeyim: Değerli milletvekilleri, hiçbir cumhuriyet hükûmeti terör örgütüyle birlikte plan yapmaz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Yaptınız, yaptınız; siz yaptınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ama bu ülkede hiçbir ana muhalefet partisi de terör örgütleri ile el ele vermek sureti ile millete karşı planların içinde yer alamaz, millete karşı plan yapamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Hangi terör örgütü? İsmini söyle.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Yani şunu ifade etmek istiyorum: Muhalefeti terör örgütleriyle el ele göstermenin, muhalefeti teröre destek veriyor görüntüsü içine sokmanın Türkiye'yi yöneten AK PARTİ Hükûmetine sağlayacağı hiçbir katkı söz konusu değildir. Biz, bu milletin gücünün, bu çatı altında bulunan herkesin cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmasıyla artabileceği kanaatini taşıyan bir siyaset anlayışını temsil ediyoruz. Dolayısıyla, bu ülkenin iktidarı da, bu ülkenin iktidara alternatif olarak hazırlık yapması gereken ana muhalefeti de bölücü cereyanların içinde olamaz, bölücü terör örgütleriyle dirsek temasına giremez, bölücü örgütlerle el ele veremez. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri… Değerli milletvekilleri, cümleyi anlamadınız. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Cümleyi anlamadınız. Vermemekte olduğunuzu söylüyorum, CHP’yi böyle bir süreçten tenzih ettiğimi ifade ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, devlet malına zarar veriyorsunuz, lütfen…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Cümleleri doğru anlamalısınız.

İSA GÖK (Mersin) – Uyarın Sayın Başkan! Uyar o çocuğu, uyar; haddini bilsin!

BAŞKAN – Lütfen dinleyin.

İSA GÖK (Mersin) - Uyar, haddini bilsin o çocuk!

RAHMİ GÜNER (Ordu) – O çocuk ne dediğini bilmiyor!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, burada pek çok şey ifade edildi. İfade edilenleri dikkatle dinlediğimiz zaman bir gerilim, bir kaotik ortam yaratma çabasına hiç kimsenin destek vermemesi gerektiğine ilişkin kanaatimizi kararlılıkla ifade ediyorum. Yanlış anladığınız cümleleri doğru anlamanızı öneririm. Bu ülkenin hiçbir partisi Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve menfaatleri karşısındaki şebekelerle birlikte olamaz, el ele veremez, onlarla birlikte plan ve proje içine giremez. İfade ettiğim şey budur ve doğru anlayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Bizi kendinizle eş tutmayın.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yargı üzerinde pek çok şey ifade edildi. AK PARTİ’nin kanaati, Anayasa’nın 138’inci maddesi çerçevesinde şekillenmiştir. Hiçbir merci, makam, organ veya kişi hâkimlere veya mahkeme heyetlerine baskıda bulunamaz, tehditte bulunamaz, yönlendirme yapamaz. Bizim, soruşturma süreçleriyle ilgili öz, yalın ve net kanaatimiz bu istikamettedir. Bunun dışındaki bir yol, iktidar partisi için ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti için geçerli bir yol değildir, geçerli bir yöntem değildir, kabul edilebilir bir durum değildir. Ama, kimlerin yargıyı hangi tarihlerde, ne şekilde hedef aldığı üzerinde durmak gerekirse şayet, gensoru önergesinin sahibi olan partinin İnternet sitesindeki MYK’ya sunulan raporları üzerinden hareket edilebileceği kanaatindeyim.

Cumhuriyet Halk Partisi Merkez Yürütme Kuruluna sunulan bir Erzincan Raporu var. Bu Erzincan Raporu’ndaki ifadeleri, orada yer alan ve aynıyla ifadesini bulan cümleler üzerinden… Şu an, hâlâ İnternet sitesinde bu cümleler mevcut. Raporu hazırlayan milletvekili diyor ki: “Günlerden pazar olmasına karşın Millî Savunma Bakanına ulaşarak izin konusunda yardımcı olmasını istedim ve Erzincan’a geçerek bir evde Başsavcıyla buluştum. Başsavcı ile görüşmemiz gece geç saatlere kadar sürdü ve Erzincan’da geceledim.” Devamında yaptığı görüşmeleri okuma ihtiyacı hissetmiyorum, bu rapor zaten İnternet sitenizde mevcut. Arka sayfada, 2 numaralı maddede, dinlemesi yapılan isimleri tek tek sayıyor. Kendisine dinlendiği ifade edilen isimleri tek tek saydıktan sonra, parantez içinde bir cümleye yer veriyor değerli milletvekilleri: “Telefon tespitleri CD olarak ekte arz edilmiştir.” diyor ve sonuç kısmının ilk cümlesi: “Ekte sunduğum telefon dinleme CD’sinin de incelenmesinde görüleceği gibi Erzincan’da…” diye rapor devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, bir İzmir milletvekilinin, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısıyla gece yarısından sonraki bir saatte ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar görüşme yapabilmesinin meşru, makul dayanağı ne olabilir? (CHP sıralarından gürültüler)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Yasak mı?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Milletvekili sadece seçim bölgesinin milletvekili değil çocuğum!

ATİLA EMEK (Antalya) – İnsan Hakları Komisyonu Üyesi.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Burada söz konusu edilen CD’ler hangi yoldan, ne şekilde alınmıştır, ne şekilde gündeme getirilmiştir?

Burada hemen ifade edeyim: Bizim gündemimizde hiçbir şekilde yargı üzerinde baskı kurmak da olamaz, soruşturma süreçlerine tesirde bulunmak da olamaz. (CHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Anayasa’nın 80’inci maddesini oku.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Anayasa’nın maddeleri açık, herkes bu maddeleri çok çok iyi biliyor.

Eski Adalet Bakanı Mehmet Moğultay’ın yargıda kadrolaşmayla ilgili sözlerine şu an burada girme ihtiyacını bile hissetmiyorum.

Değerli milletvekilleri, pek çok gazete kupürü… Siz de burada bir gazete kupürü getirdiniz. Doğrusu şunu ifade etmek isterim: Habur’dan yurda girişler sırasında “Dört saatte bırakılacaklar” şeklinde Taraf gazetesinin kupürü Meclis kürsüsüne taşınmış oldu. Şimdi buradan sormak isterim: Taraf gazetesinin diğer bütün manşetlerine de aynı ölçüde güveniyor musunuz, inandırıcı buluyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Doğru çıktı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Doğru çıktı, olaylar doğruladı.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Bir diğer konu, sayın milletvekilleri: Habur’dan yurda girişler sırasında yaşanan görüntülerin iktidar partisine zarar vermekte olduğu kanaatinden hareket ediyorsunuz ve unutulduğu zannıyla, unutulduğundan hareketle bu konuyu yeniden gündeme getirmenin bir aracı olarak gensoru müessesini değerlendiriyorsunuz. Eyvallah. Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nde bu yöntem bulunabilir ve siz de bunu kullanmış olabilirsiniz. Burada itirazım yok ama içeriğinde yer alan iddiaların sağlam ve sağlıklı delillere, inandırıcı dayanaklara yaslanıyor olması gerektiği de bir zarurettir.

Bir başka milletvekili buradaki konuşmasında şunu söyledi: Habur’dan girişler sırasında Sayın Başbakanın büyük mutluluk duyduğuna ilişkin cümlesi. Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan Habur sonrası görüntülerin istismarından sonra o cümleyi kullanmamıştır; öncesinde, silah bırakıp yurda giren teröristlerin güvenlik güçlerine ve adli makamlara teslim olması karşısında sarf edilmiş bir cümleyi, sonrasında söylenmiş gibi istismar etmeye hiçbirinizin hakkı yoktur.

CANAN ARITMAN (İzmir) – PKK bayraklarıyla, PKK üniformasıyla girdiler.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Yalanlardan medet umularak siyaset yapılabilmesi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, elbette ki eleştirilerinizi seslendireceksiniz elbette ki muhalefetin görevi muhalif kalmaktır, eleştirmektir, yanlışları söylemektir ama muhalefeti de yaparken doğrular üzerinden, ülkenin  ihtiyaçları  üzerinden  gitmek  herkes açısından kaçınılması mümkün olmayan bir zarurettir.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen gensoru önergesinin içeriği konusunda ikna olmadık, inandırıcı bir delil göremedik, sabit bir dayanak bulamadık. Dört ay öncesinde kalan, tartışılan, yargı makamları tarafından yalanlanan, valilikler tarafından yalanlanan mesnetsiz bir gensoru önergesi burada görüşüldü.

ŞENOL BAL (İzmir) – Daha ne olacak!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ama burada ikna çabalarının yeterli olmamasından hareketle şunu ifade etmek isterim: Geçmişte üniversite kapılarında on sekiz-yirmi yaşındaki kız çocukları ikna odalarında ikna edilmiş olabilir ama 72 milyon Türk milletini ikna edecek ölçüde bir ikna odası inşa edebilmeniz mümkün değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Şeyhülislama sor, şeyhülislama!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, burada bazılarının rahatsız oldukları şey, esasında Türkiye'nin…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kayınpederinin sayesinde milletvekili oldun.

SUAT KILIÇ (Devamla) -  …pek çok bölgesinde siyaset yapma zeminini kaybetmiş olmalarıdır. AK PARTİ bir Türkiye partisi olarak hareket ediyor ve… (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri, bakın, tezahüratlarınızı anlıyorum, şu rakamlar elbette tezahüratla karşılanacak rakamlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CANAN ARITMAN (İzmir) – PKK severler partisi!

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Karadeniz yüzde 52,6, İç Anadolu yüzde 54, Marmara yüzde 44, Ege yüzde 37, Akdeniz yüzde 38, Güneydoğu Anadolu yüzde 51, Doğu Anadolu yüzde 56; 22 Temmuz 2007 seçimlerinin grafiği. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – O zaman seçime gidin!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Bir diğer grafik size göstermek istiyorum: AK PARTİ’nin penceresinden bakıldığı zaman, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin bir bölümü değil, Türkiye'nin tamamı görülüyor. AK PARTİ penceresinden baktığım zaman AK PARTİ’nin milletvekili çıkardığı illeri görüyorum, 81 vilayetin 80 tanesinden AK PARTİ milletvekili çıkaran bir partidir. Bu Parti alkışı hak ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu Parti Türkiye'nin millî birliğini, beraberliğini, kardeşliğini temsil ediyor. Burada sadece Tunceli var milletvekili çıkaramadığımız. Tunceli’ye de haksızlık etmek istemiyorum, 29 Mart 2009 seçimleri il genel meclisi sayım sonuçları milletvekili seçimine uyarlanacak olsa Tunceli’de de 2 milletvekilliğinden 1’ini AK PARTİ olarak biz kazanmış oluyoruz yani inşallah 2011 yılında ve tam zamanında yapılacak milletvekili seçiminde AK PARTİ Türkiye’de 81 vilayetin 81’inden de milletvekili çıkarmış olacak. (CHP sıralarından gürültüler)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Buzdolabı dağıtarak mı alacaksın oyu? Vali ceza yedi, Vali!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bir diğer grafik size göstermek istiyorum değerli milletvekilleri. Cumhuriyet Halk Partisinin penceresinden bakıldığı zaman Türkiye’de bu iller maalesef görünmüyor.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Onlar tarih oldu tarih! Onlar tarihe geçti!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Kastamonu, Karabük, Çankırı, Sakarya, Düzce, Bolu, Kütahya; buralarda yoksunuz. Kırıkkale, Kırşehir, Yozgat, Nevşehir, Aksaray, Niğde, Karaman, Osmaniye, Kilis, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum; buralarda yoksunuz. Kars, Iğdır, Ağrı, Muş, Bingöl, Tunceli, Elâzığ, Batman, Bitlis; buralarda yoksunuz. Van’da yoksunuz, Siirt’te yoksunuz, Şırnak’ta yoksunuz, Hakkâri’de yoksunuz. 11 milletvekili çıkaran Şanlıurfa’da yoksunuz, 10 milletvekili çıkaran Diyarbakır’da yoksunuz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Habur’da siz varsınız ama, Silopi’de siz varsınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) - 46 ilde milletvekiliniz var, 35 ilde milletvekiliniz yok sizin. Elbette ki AK PARTİ’yi anlamayacaksınız, elbette ki demokratik açılım sürecini anlamayacaksınız, elbette ki Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi’ni anlamayacaksınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Can sıkıcı olabilir ama birkaç ildeki oy oranlarınızı size hatırlatmak istiyorum: Van’daki oy oranınız yüzde 2,2 [AK PARTİ sıralarından “Bravo(!)” sesleri, alkışlar], Ağrı’daki oy oranınız yüzde 2,0 (AK PARTİ sıralarından alkışlar), Muş’taki oy oranınız yüzde 1,4 (AK PARTİ sıralarından alkışlar), Hakkâri’deki oy oranınız yüzde 0,06. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Arif Nihat Asya der ki: “Sen ışığı önüne al yürü, gölgen arkandan ister gelsin ister gelmesin.” Bizim ışığımız millettir. Milleti önümüze aldık yürüyoruz. Muhalefet arkamızdan ister gelsin ister gelmesin.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Yıldız.

Sayın Okay, buyurun.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, mutlaka Hatibin konuşmasını dikkatle dinlediniz ve bu konuda…

BAŞKAN – Yerinizden söyler misiniz Sayın Okay.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Efendim?

BAŞKAN – Yerinizden söyler misiniz, sesi açtırıyorum.

Önce, söylemek istediğinizi söyleyin.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, Hatibi mutlaka dinlediniz çünkü bu konuşmanın içeriğinde bu Parlamento adabına uymayan ama Grup Başkan Vekili olduğum hem partime hem de gensoru önergesi imza sahibi olarak gensoru önergesi imza sahiplerine yönelik çok ağır ithamlarda bulundu.

BAŞKAN – Ne söyledi Sayın Okay? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ya Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Bir saniye sayın milletvekilleri… Lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Ne söylediğini bir daha mı söyleyeceğiz Allah aşkına.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, soruyorum, Tüzük gereği soruyorum Sayın Okay.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, gerçekleri çarpıtma becerisinden terör örgütüyle el ele olmaya, yüz kızartıcı belgeye kadar her türlü hakaretamiz sözü söyledi ve sizim müsamahanızla söyledi. Rica edeceğim…

BAŞKAN – Hayır, benim müsamahamla söylemedi.

Şimdi, Sayın Okay, ben uyardım; bir.

İkincisi: Kürsü masuniyeti vardır. Kürsüye çıkan… (CHP sıralarından gürültüler)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bakın ben…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Okay.

Kürsüye  çıkan  her sayın milletvekili ne konuşacağının sorumluluğunda ve bilincindedir ve kendisine aittir.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ama bazıları bilincinde değil, cevabını alması lazım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam Sayın Okay, anladım. (CHP sıralarından gürültüler)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın Yıldız, söz vereceğim, bir saniye…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Mikrofonu açacak mısınız yoksa ayakta mı söyleyeyim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Yıldız, buyurun.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, ben…

BAŞKAN – Sayın Okay, cevap vereceğim size, bir saniye…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kızaktan sonra yaramadı size bu Başkan Vekilliği. Grup Başkan Vekili gibi davranıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, karar vermedim; söz isteyen sayın milletvekillerini dinleyeceğim, kararımı vereceğim. Göreceksiniz taraflı mıyım, değil miyim. (CHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Adil olun!

BAŞKAN – Siz karar veremezsiniz ona.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Ben de söz istiyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bizim bildiğimiz Sadık Yakut böyle davranmazdı.

BAŞKAN – Ama siz karar veremezsiniz. Davranmadım henüz, kararımı vermedim Sayın Milletvekili. Bunu bilesiniz.

Sayın Yıldız, buyurun.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, Hatip konuşurken, “Sayın Ahmet Türk’le konuşmak terör örgütüyle konuşmaksa geçmişte Sayın Ahmet Türk sizin partinizde el ele, kol kola oldunuz.” şeklinde, her hâlükârda Sayın Ahmet Türk’ü ve bizi rencide eden bir konuşma yapmıştır.

Bu konuda ya Sayın Hatip sözlerini düzeltsin, özür dilesin ya da kürsüden söz hakkı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir Sayın Yıldız sözünüz.

Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, biraz önce Hatip, ismimi vererek… Evet, gerçekten bu gensoru gündeme gelirken bu görüşmede bulunmuştum. Ben de toplumu ve Parlamentoyu bilgilendirmek istiyorum, ne konuştuk ne tartıştık. İsmimden bahsetti söz istiyorum.

BAŞKAN – Ne diye bahsetti?

SIRRI SAKIK (Muş) – 69’a göre… Ne diye gensoru verildi?

BAŞKAN – Hayır anladım da ne diye bahsetti sizden? Ne söyledi de sataştı Sayın…

SIRRI SAKIK (Muş) – Yani gensoru ne diye verildi? Ben o gecenin canlı tanığıyım. Kamuoyunu ve toplumu, Parlamentoyu bilgilendirmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Sakık, burada sataşma nerede, onu soruyorum ben size, Tüzük gereği soruyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sataşma yoksa gensoru niye var? Yani niye gensoru var?

BAŞKAN – Hayır gensoru ayrı bir şey Sayın Sakık. Gensoruyla sataşma…

SIRRI SAKIK (Muş) – Şimdi, gensoru verilmiş, gensorunun birinci ağızdan muhataplarına söz hakkı vermiyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır… Gensoruyla sataşma aynı şeyler değil.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Türk’e, Sayın Dicle’ye burada dil uzatılıyor ve biz buradayız, onlar bizim birer parçalarımızdır, onlarla ilgili söz istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sakık, sözleriniz tutanaklara geçti.

BAŞKAN - Sayın Okay, yeni bir sataşmaya mahal vermeden buyurun, üç dakika süre veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, eğer bize söz vermezseniz kıyameti koparırız. Böyle taraf tutamazsınız.

BAŞKAN – Sayın Sakık, ben size sordum “Ne diye sataşıldı?” diye. Sataşma yok. Orada bulunduğunuzu söylediniz.

Buyurun Sayın Okay.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel AKP Grubu adına söz alan Değerli Grup Başkan Vekilinin, aslında bu sözü aldığı andan itibaren burayı gereceği ve üslubunu bozacağını hepimiz biliyoruz çünkü işi bu. Ben, onun için, kimi zaman AKP grup başkan vekillerinin buraya gelip… İç Tüzük 67: “Konuşma üslubu, temiz dil, temiz konuşma” falan bunları okumayacağım. Şunu da söylemek istemiyorum: Hani “Lafa baktım laf değil adama baktım adam değil.” Bunlar zaten malum. (CHP sıralarından alkışlar) Ama buraya gelip…

SAFFET KAYA (Ardahan) – Bu ifadeniz yanlış. 

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Buraya gelip haddini aşıp bir siyasi partiye yönelik böylesine çirkin bir üslupta ve gerçekleri tahrif ederek söylediklerine bakınca, hangisini düzelteyim dedim. Kelimelere bakıyorum, böylesine bir üslup bu Parlamentoya yakışmıyor. Bu Parlamentoya yakışmayan o kadar çok şey var ki, eh bu üslup da yakışmıyor. Ama hiç olmazsa şurasını düzelteyim: Sayın Başbakan, 20 Ekim günü AKP Grubunda yapmış olduğu konuşmayı dahi çarpıtıyorlar. Bu, Anadolu Ajansının bülteni. Ne diyor Sayın Başbakan? “Dün Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye’de bir şeyler oluyor; iyi, güzel şeyler oluyor, umut verici gelişmeler oluyor.” Bu, doğrudan doğruya 20 Ekim -19 Ekim geride kaldı- günlü konuşmaları.

Şimdi, bütün bunlar varken bu gensorunun neden verildiğine müdrik olmadan, hangi amaca matuf olduğu anlaşılmayan, kimi oy oranlarının gösterilip kimi haritalar ortaya çıkarılmasının ne manada olduğunu anlamak mümkün değil. Kardeşim, önce Habur’un hesabını vereceksin, Habur’un hesabını vereceksin. (CHP sıralarından alkışlar) Sen, Habur’dan sonrakinin de hesabını vereceksin. Bir daha da buraya çıktığında dikkat edeceksin Cumhuriyet Halk Partisine hitaben konuşurken.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Tehdit mi ediyorsun?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, tehdit ediyor.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Seni uyarıyorum, ikaz ediyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Bir partinin grup başkan vekiline yakışıyor mu?  Tehditle olmaz bu iş. Bir de alkışlıyorlar tehdidi!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Okay.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Hatip, konuşurken hem AK PARTİ Grubunu tehdit eden bir üslup kullanmıştır hem de burada Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kılıç’ı ve grubumuzu itham ederek “Burada konuşurken dikkat edeceksiniz.” ifadesiyle tehdit eden bir üslup kullanmıştır. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar) Sataşmadan söz istiyorum, 69’a göre söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, sözleriniz tutanaklara geçmiştir. Zaten Sayın Bakan şimdi -yirmi dakikalık konuşma süresi var- cevap vereceklerdir.

Sayın Sakık, buyurun.

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, AK PARTİ, CHP ve MHP grupları adına konuşan milletvekillerinin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, burada ne hikmetse, tartışmalar olunca günah keçisi Kürtler ve Kürtlerin temsilcileridir. Buraya, Ahmet Türk’e, bir başkasına, Hatip’e dil uzatmak hiç kimsenin haddine değildir. Biz demokrasi ve özgürlük mücadelesinde bedel ödeyerek buraya geldik. Bugünkü gensoruda tartışılıp ve konuşulan konuda, evet, gece ben de vardım. Sayın iki Bakanımız, Sayın Türk ve ben birlikte oturduk. Bu gensoruyla ilgili tartışmaların hiçbirinde bu tartışma geçmedi, bu konuşma geçmedi yani bir pazarlık olmadı. Biz, birçok kez…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Niye bir araya geldiniz o zaman?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, şimdi söyleyeceğim.

Biz birçok kez görüşmeler yaptık ama biz öyle terbiye aldık ki, bu ülkenin barışı için birçok şey bizimle mezara gider ama şunu açıkça söyleyeyim… (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Her şey de mezara gidiyor be kardeşim! Dünyadayken öğrenelim şunları ya!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Burada çıkıp bu gensoruyla ilgili…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Başbakan mezara götürür, Genelkurmay Başkanı mezara götürür… Açıklayın şunu ya! Millet bir öğrensin şunu.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi söyleyeyim size, şimdi söyleyeyim…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Her şey mezarda mı konuşulacak?

BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın vekiller, yıl 1999, genel seçimlere gidiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi barajın altında. Sayın Genel Başkanınız bize elçi gönderdi, Genel Başkan Yardımcısını ve birkaç kişiyi… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yalan! Yalan! Yalan olduğunu biliyorum.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, bize elçi gönderdi. Barajın altında…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Uydurmayın! Uydurmayın!

SIRRI SAKIK (Devamla) – “Sizinle ittifak yapmaya hazırız. Bırakın…” (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hayır! Hiçbir zaman öyle bir şey olmadı.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Tanık söyleyeceğim, söyleyeceğim… Söyleyeceğim…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Yalan söylüyorsun!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben, Sayın Türk ve sizden bir heyet geldiler, oturduk, konuştuk. “Ben Sayın Türk’ü, Sayın Sakık’ı, Sayın Yurttaş’ı, Sayın Murat Bozdağ’ı kaldıramam ama bana yirmi tane militan gönderin, onları aday edeyim.” dedi. Biz de elimizin tersiyle… (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Bakın, elimizin tersiyle…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Ayıp, ayıp be! Ayıp!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Canlı tanığımız var, canlı tanığımız var.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Ayıp, ayıp!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Yeri ve zamanı gelince bunları söylersiniz. Şimdi, biz o gün ne isek bugün de oyuz. Biz o gün de Kürt halkının ön bahçesiydik, bugün de Kürt halkının ön bahçesiyiz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Yok böyle bir şey.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – O gün terör örgütüyle beraber değildiniz şimdi terör örgütüyle berabersiniz.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Türkiye demokrasi güçlerinin ön bahçesiyiz. O gün bizimle ittifak kurmaya hazır olanlar bugün bize tepeden bakıp bizim üzerimizden siyaset yapmaya müsaade etmeyiz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Yok böyle bir şey, yok böyle bir şey.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Kesinlikle yok böyle bir şey, yok böyle bir şey.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ayıp, ayıp.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sıkışınca…

AHMET YENİ (Samsun) – Vay be!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, kimi günahlar vardır üstü örtülür, kimi günahlar vardır kabir defterine yazılır. Sizlerin Kürt halkına ve Kürt temsilcilerine karşı günahlarınız kabir defterine yazılacak.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ayıp ya!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bunu böyle bilmelisiniz yani onun için toplumu çıkıp farklı şekilde yönlendirmeye hakkınız yok, gidin Genel Başkanınızdan sorun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür ediyorum.

SIRRI SAKIK (Devamla) - …kimi bize göndermişse o daha çok iyi biliyor. Onun için…

Parlamentoyu  tekrar  saygıyla  selamlıyorum.  (BDP sıralarından alkışlar,  CHP  sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Her şey ortaya çıktı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Serter, yeni bir sataşmaya mahal vermeden.

AHMET YENİ (Samsun) – Söyleyecek bir şey kalmadı, ne söyleyeceksiniz daha?

BAŞKAN - Sayın Serter, sadece size söylenen konularla ilgili olarak cevap vereceksiniz.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul  Milletvekili  Fatma  Nur  Serter’in, Batman  Milletvekili Bengi Yıldız’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – BDP Grup Sözcüsü hakkıma yönelik, adımı da zikrederek sataşmada bulunmuştur. Öncelikle Sayın Grup Sözcüsünün, buraya çıkmadan önce verdiğimiz gensoruyu keşke bir okusaydı diye sözüme başlamak istiyorum çünkü bu gensoru yargıya yapılan baskıya ilişkin bir gensoruydu.

AHMET YENİ (Samsun) – Her şey deşifre oldu.

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Oysa burada olaylar kişiselleştirilerek tamamıyla spekülatif bir konuşma yapılmıştır. Şimdi, Sayın Sözcü benim Ergenokon’la ilişkim olduğunu iddia etmiştir. Bu bir iftiradır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisinde 608 fezleke bulunmaktadır, eğer benimle ilgili düzenlenmiş bir fezleke varsa çıkarsın kanıtlasın. Bu tam bir iftiradır. Bu konuda kendisine dava açacağım, iftirada bulunduğu için. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İki: Yapmış olduğum konuşmada DTP’nin adını geçirmedim, DTP’ye yönelik herhangi bir iddia ve ithamda bulunmadım.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Şov yapıyorsun!

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Buna rağmen PKK’yla ilgili söylediklerimden anlaşılan çok incinmiş ki doğrudan şahsımı hedef alan, şahsıma yönelik karalama yapmayı hedefleyen bir konuşma, üslupsuz bir konuşma sergilemiştir burada.

Habur’daki sorgu odalarından herhangi bir haberim ve bilgim yoktur. İstanbul Üniversitesinde hiçbir şekilde bir sorgu odası açılmamıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Yalan söylüyorsun!

AHMET YENİ (Samsun) – İkna odaları... İkna odaları...

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Eğer açılmış olsaydı... Ne kadar hoşunuza gitti değil mi? Size bir mavi boncuk attı.

AHMET YENİ (Samsun) – İkna odaları...

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sen yalancısın be! Yalan söylüyorsun.

BENGİ YILDIZ (Batman) – İkna odası Hocam, ikna...

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Sizden alkış aldı çünkü on senedir söyleyip söyleyip aynı şeyi söyler durursunuz. Çok acınacak hâldesiniz, çok acınacak... (CHP sıralarından alkışlar) Eğer bu iddia edildiği gibi sorgu odası olmuş olsaydı, bir tek dava açılmış olurdu. Bir tek dava yoktur. O, bir bilgilendirme amacıyla yapılmış çalışmadır ama sizler bu uğurda uğradığınız hezimetten dolayı, o genç kızlarımızın üniversitede okurken başlarını açıp üniversiteye girmelerinin hezimetinden dolayı...

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yazıklar olsun sana!

FATMA NUR SERTER (Devamla) - ...on senedir bunu söylüyorsunuz, on sene daha söyleyin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Serter.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yazıklar olsun!

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Sırrı Sakık gerçek dışı beyanda bulunarak Cumhuriyet Halk  Partisini suçlamıştır. Olayları yaşamış birisi olarak ben de  bu yanlışı, bu yalanı düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, Sayın Serter...

Eğer, biz karşılıklı konuşmaların hepsini sataşma olarak değerlendirdiğimiz takdirde... (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Daha ne olacak?

CANAN ARITMAN (İzmir) – Olur mu? Allah aşkına adil olun.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Bakan... Bir saniye...

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hayır...

BAŞKAN – Bir saniye...

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, çifte standart uygulamayın lütfen. Sayın Sırrı Sakık “Kim sataştı, ben bildiklerimi anlatacağım.” dedi. Çıktı, burada, hiç alakası yok; Habur’u anlatmadı, 99’u anlattı ama 99’u saptırarak anlattı. Ben düzeltme yapmak istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara geçmiştir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özyürek, buyurun, iki dakika veriyorum süre, yeni bir sataşmaya mahal vermeden. (CHP sıralarından alkışlar)

4.- İstanbul  Milletvekili  Mustafa  Özyürek’in,  Muş  Milletvekili Sırrı Sakık’ın, CHP Grubu Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bir güzel söz var, “Bozacının şahidi şıracı.” derler. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Senin genel başkan yardımcındır benimle görüşen.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Şimdi, Sayın Sakık AKP’ye yaranmak için olayları saptırıyor, çarpıtıyor.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Gerçeği söylüyor, gerçeği.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Bir de, değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partililer, Deniz Baykal daha HEP’le SHP’nin iş birliğine de karşı çıkmıştı, 99’da böyle bir ittifaktan bahsedilmesi söz konusu değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – O dönemde de Deniz Baykal’ın yakınında olan birisi olarak söylüyorum ki bunlar yaşanmamıştır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Deniz Baykal’la görüşmesini söylüyor ama…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Habur’un sıkıntısı, PKK’lıları özel elbiseleriyle, özel bayraklarıyla ve mobil mahkemelerde hemen salıvermenin sıkıntısıyla burada 99’a gidilmektedir, yalan yanlış beyanlarda bulunulmaktadır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Baykal’la doğrudan görüştüğünü ifade ediyor. O toplantıda siz var mıydınız?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir zaman terör örgütünü kınamayanlarla iş birliği yapmamıştır ve yapmayacaktır değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Baykal teklif etmiş ama “Orada biz beraberdik.” diyor. Sen orada yoksun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Onun için, herkes yerini, konumunu iyi tayin etsin. Biz Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Geçti, geçti o işler…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – …Misakımillî sınırları içinde herkesin özgürce yaşamasını isteyen ama terörü kesinlikle lanetleyen bir partiyiz. Teröre bulaşan hiç kimseyle de iş birliği yapmamız söz konusu değildir. Terör örgütünü kınamayanlarla gece yarısı Atatürk Orman Çiftliğinde gizli gizli görüşme yapanlardan hesap sorduğumuz için şimdi herkes bunalmış, yalan yanlış beyanlarda bulunuyorlar. Böyle bir görüşme olmamıştır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Sayın Baykal’la ben görüştüm, muhatap benim” diyor. Görüşmesi yalan mı diyorsunuz?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Ben bu doğruyu, bu yanlışı tarih kültürümle ifade etmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özyürek...

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, söz istedi.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de konuşacağım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sataşma var.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben yalan yanlış beyanda bulunmadım, açıklamak istiyorum. Kimler geldi…

(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama “yalan” diyor Sayın Başkan, “yalan” diye itham ediyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Kamuoyunu yanlış bilgilendirdi. Ben kimlerle görüştüğümüzü kendisine anlatacağım.

BAŞKAN – Sayın Sakık, bunu ne zamana kadar devam ettireceğiz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sataşma var.

BAŞKAN – Ama sataşmaya meydan vermeyeceksiniz Sayın Sakık, özellikle söylüyorum.

İki dakika süre veriyorum.

Buyurun.

(CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – AKP sıralarına geç.

İSA GÖK (Mersin) – Kimin adına konuşuyorsun?

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

5.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın milletvekilleri, şunu herkes çok iyi bilsin: Şu grup ve ben, hiç kimseye yaranmak gibi bir derdimiz yok. (BDP sıralarından alkışlar) Biz zorun, zulmün önünde boyun eğersek namerdiz. Hiç kimseye yaranmak gibi bir derdimiz yok. O en sert eleştirilerimiz iktidar partisine olmuştur ama Kürtler üzerinden çatışarak, siyasi manevra yaparak doğru değil dedim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Kürtlerin temsilcisi sen misin? Kürt milleti sana temsilcilik mi verdi?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Onun için, 1999 yılında sizin Genel Başkan Yardımcınız ve yanında bir heyetle, Willy Brandt 1/1’de Sayın Baykal’ın temsilcisi olarak geldiler, oturdular ve biz, biz elimizin…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Yalan söylüyorsun!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Beni daha çok konuşturtmayın.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Konuş ya, konuş!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Yine 1999’a giderim. 1999’da Eşref Erdem’in evinde ve 1900… Yine…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Duyuluyor, sen devam et.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Senin dediğin parti adına değildir, Baykal adına değildir.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, bakın, ben… Şimdi, 1999 ve 1990’ı da var. Onun için, biz birçok görüşmeyi biliriz. Yeri ve zamanı gelince ona sığınırsınız, yeri ve zamanı gelince “efendim, kınamadılar.” Günaydın!

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Baykal’la konuştunuz mu?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz o gün de çocuklarımızla ilgili bir tek sözcük ağzımızdan duydunuz mu? Hayır. En zor koşullarda yargılanırken bile çocuklarımıza, kardeşlerimize sahip çıktık, onları hiçbir gün rencide etmedik. Onun için, biz zor süreçlerden geliyoruz. Kimin, hangi terör örgütüyle ilişkisi olduğu belli. Sizin yeriniz neresi? Silivri. Neresi? Erzincan. Neresi? Erzurum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) Onun için bize dönüp bir şey…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Biz vatanseverlerin yanındayız, vatan hainlerinin safında değiliz. Aradaki fark bu.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bu beni ilgilendirmiyor.

Onun için, bize laf edebilmek için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bu vesileyle hepinize tekrar saygılar sunuyorum.

CANAN  ARITMAN (İzmir) – Vatanseverleri savunmaktan onur duyuyoruz. Sizin gibi vatan hainlerinin safında değiliz.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Vatan haini sensin!

V.- GENSORU (Devam)

A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, “Demokratik açılım” olarak adlandırılan proje kapsamında gizli görüşmelerde bulunduğu, terör örgütü mensupları hakkındaki yargı sürecini etkilediği iddiasıyla İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında  gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10) (Devam)

BAŞKAN – Önerge üzerinde Hükûmet adına İçişleri Bakanı Beşir Atalay.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hakkımda verilen gensoru ile ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, bugün idrak edeceğimiz Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum milletimizin, Rabb’im hayırlara vesile eylesin diyorum.

Balıkesir’de grizu patlamasında hayatlarını kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Yine bugün, Türkiye, yetiştirdiği değerlerden, önemli bilim adamlarımızdan birini kaybetti. Ülkeler arası ismi olan, ülkemizi yurt dışında temsil eden rahmetli İhsan Doğramacı’ya buradan rahmet diliyorum, ailesine de başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle belirtmem gerekir ki gensoru önergesinde yer alan iddiaların tamamı mesnetsizdir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yemin edebilir misiniz? Bir yemin edin.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bu iddiaların doğru olmadığı söz konusu görüşmenin tüm taraflarınca açıkça beyan edilmiştir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Mevlit Kandili, bir yemin et.

İÇİŞLERİ  BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Buna rağmen, tutuklu bir eski milletvekilinin  tamamen  mesnetsiz sözlerinden hareketle bu gensoru önergesinin verilmiş olması büyük bir talihsizliktir.

Esasen bu gensoru muhalefetin ne kadar zor durumda olduğunu da göstermektedir, her şeyden, bu yalan yanlış gelişmelerden medet uman ve bunu koca Meclise getirip buralarda böyle anlamsız vakit harcamaya sebep olan muhalefetin çaresizliğinin de bir işaretidir. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sizden izin mi alacaktık!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Yine de bu gensoru    -burada değerli hatipler gerçekten çok güzel hususlara işaret ettiler- birçok şeyin konuşulmasına vesile oluyor, ben de bu süreci bir defa daha hem yüce Meclise hem de milletimize buradan anlatma imkânı bulmuş olacağım. Aslında bunu, daha önce ayrıntılarıyla, Mecliste çok soru önergesi verildi falan, onlara yazılı sorularla gönderdik ama tekrar anlatmış olacağız.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık dört ay önce Habur’da neler olduğunu hepimiz aşağı yukarı biliyoruz. “Habur’da bir grubun ülkemize giriş yapacağı ve bu grubun gelişinde bir partinin de oralarda gösteriler düzenleyeceği.” gibi haberler bize ulaştığında, o zaman DTP’nin Genel Başkanı Ahmet Türk’ü ben aradım ve görüşmeye davet ettim. Kapatılan DTP’nin Genel Başkanı Sayın Türk, Sayın Sakık’la birlikte Tarım Bakanımızın makamına geldiler ve Tarım Bakanlığımızın makamında Tarım Bakanımızla birlikte görüştük. Esasen bunu, hemen birkaç gün sonra yaptığımız basın toplantısında da açıkladık.

Görüşmemizin konusu şudur, tutanaklarda olsun diye özel olarak bunları ifade ediyorum: Yaptığımız bu görüşmede gelişler sırasında herhangi bir yasa dışı eyleme, huzur ve güvenliği bozacak bir olaya sebebiyet verilmemesi için herkesin sorumlu davranması ve katkıda bulunması hususu ele alınmıştır. Görüşmemizin tek konusu budur ve Sayın Türk “Bizzat oraya gideceğim ve bunları önleyeceğim.” demiştir.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ama düğün dernek yapılıyordu o gün orada!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama birçok şey önlenememiştir. Ben de ondan sonra basın toplantımda “Maalesef, bu sürece büyük bir darbe vuruldu.” demişimdir.

CANAN ARITMAN (İzmir) – PKK’ya düğün dernek yapıldı!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – “Süreç âdeta tahrip edildi.” demişimdir…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ahmet Türk, emniyet müdürü mü Sayın Bakan!

 İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve Başbakanımız da o görüntülerle ilgili, Başbakanımızın o sözünü ettiğiniz grup konuşmasını yaptığında henüz o görüntüler yoktu.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Vardı Sayın Bakan!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – O görüntülerden sonra Sayın Başbakanımız da o görüntüleri onaylamadığımızı çok ileri ifadelerle dile getirmiştir. Şimdi… Şimdi… (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Tarihlere doğru bakın Sayın Bakan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyin.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gensoru önergesinde “gizli” diye nitelenen bu görüşmeyi aslında basın toplantısında da açıkladık. Bir defa, İçişleri Bakanı her görüşmesini basına açıklamak durumunda değil. İki, İçişleri Bakanının Mecliste grubu bulunan bir partinin Genel Başkanıyla Türkiye’nin önemli bir meselesini görüşmesi, yanlış değil, aslında daha çok gerekir. Keşke bu diyaloglar daha çok olsa. Ben Sayın Baykal’la bakanlığım döneminde birkaç defa görüştüm, hiçbirisi basında yer almadı. (CHP sıralarından “Nerede?” sesleri) Hiçbirisi basında yer almadı…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Nerede görüştünüz?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ama Sayın Baykal’a çalışmalarla ilgili bilgi sundum.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Gizli değil ama, gizli değil o. Basın işi değil, güvenlik korumalarının…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Susun da dinleyelim kardeşim ya! Bir susun ya!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bir iki tasarıda hatta Anayasa değişikliğinde Mecliste destek vermelerini istedim. Bu yanlış değil arkadaşlar, bu güzel bir şey. Bir bakanın ana muhalefet partisi Genel Başkanını araması, randevu alması, bilgi sunması, desteğini istemesi çok normal bir şey. Keşke ülkemizde bunlar daha çok olabilse. Bu, böyle bir muhalefet anlayışı olmasa da diyaloga açık, güzel şeyleri paylaşan, iktidara destek veren zaman zaman, zaman zaman uyaran bir muhalefet olsa.

Şimdi, burada kınanıyor, “Niye görüştün?” diye. Yani, aslında bu durumlarda görüşülmemesi iyi bir şey değildir. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Niye görüştün değil, pazarlık pazarlık.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, bakın Türkiye’de tabii, eleştirmek için değil, değerli arkadaşlar, bakın, ülkemizin gerçekleri bunlar, maalesef üzücü şeyler.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Niye görüştün diye değil, ayarlamaları anlat Sayın Bakan. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müsaade edin lütfen.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bir Başbakan ülkenin en yakıcı sorununu ve bununla ilgili çözüm yollarını görüşmek için muhalefet liderlerinden, ana muhalefet ve diğer muhalefet liderlerinden randevu istiyor ama randevu vermiyorlar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Verdik, verdik.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Böyle bir muhalefet anlayışı! Onun için bu görüşmeler onlara tuhaf geliyor. Birisi de “Kameralar önünde görüşelim.” diyor. Böyle bir muhalefet olur mu arkadaşlar?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Olur, olur.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Böyle iktidar olmaz?

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Böyle Başbakana böyle olur.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunları ciddi ciddi ülkemizin meseleleri olarak bizim çok düşünmemiz ve tartışmamız lazım, esas büyük meseleler bunlar.

Efendim, orada, gensoruda ifade edildiği gibi, işte, bir cümle söylenmiş, bu cümleyle ilgili “Ben bunu alayım, götüreyim gensoru vereyim”den ziyade, önceki söylediklerime kafa yoralım. Şimdi, bu olay ne? Ben “Böyle bir cümlem yok, böyle bir konu konuşulmadı.” diyorum, aynen; taraflar aynı şeyi söylüyor, Sayın Tarım Bakanımız söylüyor…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Yemin edebilir misin?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …Sayın Sakık söylüyor, Sayın Türk söylüyor. Habur’la ilgili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı açıklama yapıyor, Diyarbakır Valisi açıklama yapıyor ama nedense ne ana muhalefet ne yavru muhalefet bunun hiçbirine inanmıyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler; MHP sıralarından “Yuh” sesleri)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Terbiyeli ol! Terbiyeli ol!

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Haddini bil!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hiçbirine inanmıyor, sadece bir kişiye inanıyor Cumhuriyet Halk Partisi, o da şu anda cezaevinde, tutuklu olan birisi, sadece buna inanıyorlar. Ne bunlarla görüşülmüş ne ben onu tanırım ama cezaevindeki bir kişiye inanarak böyle…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ama hepsi onun dediği gibi oldu.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, böyle bir Meclis olur mu arkadaşlar?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen Bakan olursan böyle olur tabii.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Böyle bir muhalefet olur mu? Allah aşkına söyleyin. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, sakin olalım.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Giriş yapanlarla ilgili tüm işlemler bağımsız yargı organlarının görev ve yetkileri dâhilinde ve hukuk çerçevesinde gerçekleşmiştir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hâkim nasıl girdi oraya?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sınırdan giriş yapan grupla ilgili hukuki işlemler 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesiyle yetkili ve görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülmüştür.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hâkimin ne işi var, hâkimin?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca Diyarbakır Valiliğinden ve ilgili güvenlik birimlerinden alınan bilgileri de değerlendirmek suretiyle, soruşturma işlemlerinin kendi yetki alanında bulunan Habur Sınır Kapısı’nda gerçekleştirilmesi yönünde karar verilmiştir, kendi yetki alanıdır. Anlaşılmıyor, istismar ediliyor.

Bakın, arkadaşlar, bu bölge, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısının özel olarak yetkilendirildiği bir alandır. Şırnak’a da gidebilir, Ağrı’ya da gidebilir, Doğubeyazıt’a da gidebilir, hepsine gidebilir; kendi yargı ve yetki alanıdır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hâkim nasıl gider?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Milletimize, bunu istismar ederek “çadır mahkeme” falan diye anlatıyorsunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bırak savcıyı!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Çok ayıp ediyorsunuz, yargıya hakaret ediyorsunuz, yargıyı rencide ediyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hâkim nasıl gider? Hâkimin nasıl gittiğini anlatın.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Diğer yandan, kişilerin ne söyledikleri, vesaire, kimse bunu bilmiyor, bunu ancak yargı biliyor, o dosyalardadır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hâkimin ne işi var orada?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bunları da Diyarbakır Başsavcısı açıklıyor, ona kulak verin, ben bilmiyorum ne söylediklerini.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hâkim nasıl gitmiş?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Şunu söylediler diye de…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hâkimi kim gönderdi?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ama burada ifade ediliyor.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Vali Yardımcısının eline mektup verdiler, onu açıkla.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Sözcüsü kalktı, burada yalan ifade edildiğinden falan…

Bakın, ben bugünkü konuşmaları çıkarayım, sözcünüzün söylediğinin yüzde 90’ı yalan, Grup Başkan Vekilinizin söylediğinin yüzde 90’ı yalan! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Senin söylediğinin hepsi yalan!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Yalanlarla gensoru veriyorsunuz, yalanlarla! (CHP sıralarından gürültüler)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Senin söylediğinin hepsi yalan, yüzde yüzü yalan!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Evet…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Siz kendiniz gibi biliyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bir Bakan böyle konuşuyorsa yalan konuşuyordur.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Efendim, evet, yalanlarla, iftiralarla gensoru veriyorsunuz.

Müsteşarımın görevlendirilmesi… Ben İçişleri Bakanlığıyım, iç güvenlikten sorumluyum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hiç de belli olmuyor yani, hiç belli olmuyor.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Eğer bir bölgede birden fazla ili ilgilendiren bir sorun varsa Müsteşarın sorumluluğudur ve ben onu gönderirim. Göndermeseydim eğer belki “Niye gitmedi?” denmesi lazımdı, “Bu kadar önemli olaylar oluyor Müsteşar nerede, İçişleri Bakanı nerede?” demeniz lazımdı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Mektubu ne yaptınız?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir de mektup yalanı var. Tutanakta böyle bir şey yok, böyle bir mektup yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gazetelerde var Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada MHP’nin sayın sözcüsü de ifade etti, yalan!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gazetede var ama…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Böyle bir şey yok, yalan! Bakın, biz öyle…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Televizyonlarda bültenlerde gösterdiler, 72 milyon gördü.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz öyle, teröristbaşıyla, illegal örgütlerle falan pazarlık yapmadık, yapmayız ve onu muhalefete de yakıştırmayız, bu Meclis çatısı altında kimseye yakıştırmayız, bundan da emin olun.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Herhâlde yuttunuz o mektubu!

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, ara verin, Bakan kalp krizi geçirecek.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu da müsaadenizle ifade etmek istiyorum…

CANAN ARITMAN (İzmir) – PKK’yı baş tacı yaptınız.

BAŞKAN – Sayın Arıtman, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Muhalefetin bu görüntüleri istismar ederek, geri dönüşlerin ve teslim oluşların özünü gizleme çabası kabul edilemez.

Burada bir sayın bayan milletvekili var, ben ne zaman kürsüye çıksam konuşmaya başlıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sanki milletvekili değil, buraya bağırmaya gelmiş, böyle bir şey olamaz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ben milletvekiliyim…

BAŞKAN – Sayın Arıtman, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Silah bırakan herkes yasalarımız çerçevesinde dağdan inebilir ve inmelidir. Terörü sonlandırmanın yolu terör örgütünün silah bırakmasından geçmektedir. Benzer sorunlarla karşılaşmış olan diğer ülkelerin tecrübeleri de bunu göstermektedir.

Değerli arkadaşlar, bakın, dağdan inişlerin özünde işte bu silah bırakma vardır. Eğer, eli silahlı bazı kişiler silahlarını bırakıp ülkeye geliyorlarsa bu, terörle mücadelenin hedeflediği durumlardan biridir. Ülkemizde de terör örgütleri mensuplarının topluma yeniden kazandırılması, toplumsal huzur ve dayanışmanın güçlendirilerek devam ettirilmesi amacıyla değişik tarihlerde buna benzer yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bunun için ta 1985 yılından beri topluma kazandırma yasaları çıkarılmıştır ve şu anda Ceza Kanunu’nun 221’inci maddesi bu fonksiyonu görmektedir ve dolayısıyla…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Bunların hiçbiri çözüm değil Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …şu anda da uygulanan budur, eğer gelirlerse uygulanacak olan budur, başka bir şey değildir.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Onlar gelmeyecekler zaten.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Meclis olarak bakın, muhalefet olarak, böyle ciddi bir konuda insaflı olalım. Bakın, buna engel oluyorsunuz. Biz istedik ki bunu beraber yürütelim. Şu anda AK PARTİ bunu çözecek diye rahatsız oluyorsunuz. Bu çözülecek, terör bitecek, Türkiye’de kardeşlik kurulacak ve siz gelecekte yargılanacaksınız, gelecekte…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Önce siz biteceksiniz, ondan sonra da o bitecek!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …milletin zihninde! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

CANAN ARITMAN (İzmir) – PKK’yı baş tacı yapmayın!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – “Böyle, Türkiye'nin en yakıcı terör sorununun çözülmesinde hiçbir katkı vermedikleri gibi buna engel oldular bu muhalefet.” diye zaten gençler bunu diyor artık. Yakında zaten çağ dışı, ilkel bir statükonun temsilcisi olan görüşleriniz falan rafa kalkacak, öyle bir parti ve görüş olmayacak yakında, bunu da bilin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) – Neyse ki vatan haini değiliz! Neyse ki vatan haini değiliz!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri olarak baştan beri, Türkiye'nin sürekli ihmal edilmiş ve kronikleşmiş sorunlarını çözmekle meşgulüz. Sorunları istismar etmek, çözümsüzlüğü savunmak kolaydır, muhalefetin yaptığı gibi. Bu yola başvurmak da büyük bir kolaycılıktır, zor olan çözmektir, zor olan çözmektir.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Yaptığın işi söyle Allah aşkına! Ne yaptın, onu söyle!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Zira sorunları çözmek irade ister, cesaret ister, kararlılık gerektirir, vizyon gerektirir…

CANAN ARITMAN (İzmir) – PKK’yla mücadele edenleri hapse tıkmaktır!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …en önemlisi de güçlü bir liderlik gerektirir, güçlü! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) – Öcalan’ı getireni hapse tıkmaktır!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben, Ahmet Türk’ün… Biraz önce, Sayın Sakık’a ifade ediyordunuz…

CANAN ARITMAN (İzmir) – İmralı komutanını hapse tıkmaktır!

BAŞKAN – Sayın Arıtman, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ahmet Türk’ün Sayın Baykal’la eski görüşmelerine ilişkin çok şeyler biliyorum, onlar gazetelere yansıdı.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Söyle ya!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz öyle, sırf bir olay olmasın diye, İçişleri Bakanı, Tarım Bakanı, bir siyasi parti genel başkanıyla görüşüyoruz. Sayın Baykal’ın Sayın Türk’le görüşmelerinin ne öyküleri var, kendileri anlatıyor.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bilip de anlatmıyorsan namertsin!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Rakılı ciğer yemeklerinde neler konuşmuşlar, bunları Türk anlatıyor.

CANAN  ARITMAN (İzmir) – Ayıp, ayıp!  Bir  bakan  iftira  atmaz,  bir bakana iftira atmak yakışmaz.

BAŞKAN – Sayın Arıtman…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, biz küçük hesap yapmıyoruz, biz büyük düşünüyoruz…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Belli, belli!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve çözümsüzlüğün değil, çözümün peşindeyiz. İktidara geldiğimiz andan itibaren Başbakanımızın liderliğinde (CHP ve MHP sıralarından “Ooo!” sesleri) bu ülkenin konuşulmayan, tabu olarak kabul edilen sorunlarını büyük bir cesaretle, kararlılıkla ele aldık. İşte, o güçlü liderlik, bu unsurlardan en önemlisi, biraz önce söyledim.

Ancak henüz yolun ortasındayız, daha yapılması gereken çok şey var. Bu süreci baltalamaya çalışanlara da üzerinde yürüdüğümüz çözüm yolunun, dönüşü olmayan tek yön olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bunun dönüşü yok. Allah’ın izniyle Türkiye -büyük ülke- terörünü de çözecek -Türkiye artık eski Türkiye değil- ve içerideki bütün bu sosyal sorunlarını da çözecek. “Demokratik açılım” bunun adıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Biz yıkmıyoruz, yapıyoruz, yıllardır izlenen yanlış politikalarla zedelenen toplumsal dokumuzu tamir ediyoruz. İnsanımıza umutsuzluk değil, umut aşılıyoruz. Biz negatif değil, pozitif siyaset yapıyoruz. İktidara geldiğimiz andan itibaren büyük Türkiye'nin önündeki engelleri kaldırmak için canla başla çalışıyoruz.

Büyük Türkiye, herkesin daha müreffeh, daha eşit ve daha özgür olarak yaşadığı bir ülkedir. Büyük Türkiye, komşularıyla sıfır sorun politikası izleyen, bölgesinde barışın ve güvenliğin teminatı olan bir ülkedir. Büyük Türkiye, küresel meselelerde belirleyici siyasi aktör olan Türkiye’dir. Büyük Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olmak üzere, uluslararası organlarda yer alan ve dünya politikalarında söz sahibi olan Türkiye’dir. Büyük Türkiye, G 20 toplantılarında diğer büyük ülkelerle küresel meseleleri tartışan ve karar mekanizmasında yer alan ülkedir.

Değerli milletvekilleri, küreselleşme, tarihte hiç olmadığı kadar, iç ve dış politikayı birbirine yaklaştırmış, birbirini belirleyici hâle getirmiştir. Dış politikadaki başarı, içerideki temel sorunların halledilmesine, huzur ve barış ortamının konsolide edilmesine bağlıdır. Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi, büyük Türkiye'nin ayağındaki prangalardan kurtulmasını sağlayacaktır.

Hepimizin çok iyi bildiği gibi, terör, ülkemizin küresel bir siyasi aktör olmasının önündeki en önemli engellerden biridir. Bu nedenle, “Büyük Türkiye” idealinin gerçekleşmesi, içerideki terör gibi ağırlıklarımızdan kurtulmakla mümkün olacaktır. Biz, bu engeli ortadan kaldırmak için uğraşıyoruz. Terör meselesini tüm boyutlarıyla ele aldık, içeride ve dışarıda attığımız etkin adımlarla ve kapsamlı çalışmalarla hedefe adım adım yaklaşıyoruz.

Bizi üzen şudur: Dışarıda devasa sorunları çözerken… Türkiye’ye dışarıdan baktığınızda dev bir ülke…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Vay be!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ama ülkemizin içerisine girdiğinizde, ceviz kabuğunu doldurmayacak meselelerde bile büyük bir dirençle ve “Çözdürmeyiz.” lobisiyle mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Sadece “Çözdürmeyiz…” Yani doğrusu, insan buna Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak üzülüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Yılların terörü,  40 bin kişiye mal olmuş, 40 bin can vermişiz, 40 bin… Enerjimiz gitmiş. “Gelin, oturalım, bu sorunu çözelim.” diyoruz, bunu görüşelim, bunu görüşelim...

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Kiminle oturdunuz?

RAHMİ GÜNER (Ordu) – PKK’yla mı?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama iki muhalefet partisi bunu konuşmuyor bile. Peki, siyasi partiler ne için vardır arkadaşlar? Siyasi partiler ne için vardır? Ülkenin sorunlarını konuşmayacaksa, çözmeyecekse, siyasi partinin ne anlamı vardır?

OKTAY VURAL (İzmir) – Mecliste konuşuyoruz ya, duymuyor musunuz?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ve biz bu çatıyı bu işlerin en önemli konuşma ve tartışma mercisi yaptık, bu çatının altına getirdik. Hep dedik ki baştan beri: “Meclisle…” Ama Meclisteki partiler, bu konuda, “Biz katiyen yer almayız, katiyen çözdürmeyiz. Bu konu çözülmesin, devam etsin.” diyorlar, “Devam etsin…” Bu, bu demek, başka bir şey değil.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Öyle bir şey yok.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Öyle bir niyetimiz olamaz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bundan nemalananlar, statükonun temsilcileri bunların çözülmesini istemiyor.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – O sensin!

MUHARREM VARLI (Adana) – O sensin, sen!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bu, Parlamento dışında da var, dış ülkelerde de var. Ama biz biliyorduk yola çıkarken birilerinin bunu engellemek için uğraşacağını…

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin birliğini, bütünlüğünü korumak niye statüko olsun? Rahatsız mısınız korumamızdan?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …birilerinin bu konularda ne kadar acımasız karşı çıkacağını biliyorduk.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yemin içtik biz, yemin! Biz yemin içtik milletin bütünlüğünü koruyacağımıza!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) –  Provokasyonlar olacağını biliyorduk. Onun için de gayet tedbirliyiz, gayet tedbirliyiz, gayet kararlıyız ve samimiyetle -inşallah- ülkemizde kardeşlik tesis edilecek, güçlendirilecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın, ülkemizin bir çakıl taşını, bir insanını feda etmeyiz. Bu projede üniter yapımız güçlenecek. Resmî dilimizle, eğitim dilimizle, o muhteşem bayrağımızla falan bu konunun bir ilgisi yok; bunları tartıştırmayız biz. Biz bunları tartıştırmayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Habur’da var mıydı? Bayrak var mıydı?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Milletin kafasını böyle yanlış şeylerle yıkayanlar oldu ama millet şimdi bunları daha iyi anlıyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Habur’da Türk Bayrağı var mıydı?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Daha sakin sakin millet değerlendiriyor…

 MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Bakan, yasaklamayla sorun çözülmez.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) –  …ve bunun zaten muhatabı millet. Biz istedik ki milletin temsilcileri, Meclis, el ele versin bu konuda ama Meclis vermiyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Bizim muhatabımız millet. Millet anlıyor, anlatıyoruz ve milletin desteğiyle de -inşallah- bu projemizi yürütüyoruz ve yürüteceğiz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Habur’da Türk Bayrağı var mıydı? Türk Bayrağı var mıydı orada?

BAŞKAN – Sayın Arıtman, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ve bizim demokratik açılımla sloganımız şu…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Neredeydi Türk Bayrağı?

BAŞKAN – Sayın Arıtman, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bütün toplumsal sorunlarımızı çözerken sloganımız şu: “Herkes için daha fazla hak, daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi.”

CANAN ARITMAN (İzmir) – Bayrak yok, bayrak!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Yaptığımız bütün çalışmaların özünde bunlar olacaktır ve tamamıyla hukukun içinde kalarak, hukuk sistemimizi güçlendirerek bu çalışmaları yürüteceğiz. Bunun dışında başka hiçbir şey olmayacak. Bütün dünyada terör adına, güvenlik adına özgürlüklerin kısıtlandığı bir dönemde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …Türkiye daima, daima özgürlükleri güçlendirerek, özgürlükleri artırarak yoluna devam etmiştir ve biz de aynı şekilde devam ediyoruz.

Ben sadece şunları söyleyerek bitirmek istiyorum… Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, iftira ve dedikodulara dayanarak, hakkımda, yürüttüğümüz, Hükûmetimizin yürüttüğü çalışmalar hakkında gensoru verilmesi, konunun tekrar gündeme getirilerek vatandaşların kafalarının bulandırılmaya çalışılmasının mantıkla ve iyi niyetle izah edilecek hiçbir tarafı yoktur ve ben, bütün bu açıklamalara rağmen karalama kampanyalarına devam edenleri milletime havale ediyorum, Allah’a havale ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Biz, gayet açık, şeffaf, ne yapıyorsak ülkemizin geleceği için çalışıyoruz, ülkemizi bu belalardan kurtarmak için ama muhalefeti de herkesi de bir kez daha sağduyulu ve sorumlu davranmaya davet ediyorum ve bütün çalışmalarda olduğu gibi bu konuda da halkımızın sağduyusuna güveniyoruz.

Bizim en büyük desteğimiz yüce Türk milletidir diyor, hepinizi en derin saygılarla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Şimdi, Sayın Bakan konuşmasında ismen Cumhuriyet Halk Partisini belirterek “Karanlık ve ilkel bir zihniyetin temsilcisi.” şeklinde tanımladı.

İki: Genel Başkanımızı ismen söyleyerek “Ne konuşmalarını biliyorum.” dedi. Feryatlarımıza rağmen ne bildiğini söylemedi. Çok kısa…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kayıtlara geçti Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Anadol, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden…

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İki dakika süre veriyorum.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Vaktinizi almayacağım, yüce Meclise çok kısa biçimde düşüncelerimi arz edeceğim.

Şimdi, Sayın Bakanı dikkatle dinledik, ona cevap vermek gibi bir usul yok. Ben, iki noktaya değinip yerime oturacağım. Şimdi, önce Ana Muhalefet Partisi Liderini ismen zikrederek “Falancayla neler konuştuğunu, ben çok şeyler konuştuğunu biliyorum.” deyip kendisine “konuş, konuş” denmesine rağmen susması bir devlet adamı ciddiyetiyle bağdaşmazdı. Burası dedikodu yeri değil, Meclis kürsüsü, bu bir.

İki, çok kısa: “Karanlık ve ilkel bir zihniyet…” tarifi ve tanımı bir eldiven gibi kendilerine yakışmaktadır.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Vural, daha önce bir söz talebi var, onu da cevaplandırayım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Daha önce bir söz talebi var Sayın Ata’nın.

Yerinizden buyurun Sayın Ata.

7.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, söz talebinde bulunduk ama vermediniz, Sayın Sakık’a verdiniz.

Biz, hem konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ait hatibin…

BAŞKAN – Hayır, ne için söz talebinde bulunuyorsunuz?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Belirtiyorum Sayın Başkanım.

Hatibin konuşmasında Sayın Grup Başkan Vekilimizin konuşmasına dair bir itham var. Sayın Grup Başkan Vekilimiz, kendisine Ergenekon terör örgütüyle ilgili herhangi bir ithamda bulunmamıştır. Ancak Sayın Hatip, çıkıp, milletin kürsüsünde Taraf gazetesinin bir sayfasını göstermiştir ve demiştir ki: “Burada dört saatte yargılamanın yapıldığı geçmektedir.”

Bizim bu konudaki itirazımız şudur ki: Eğer Taraf gazetesinin beyanlarına dayanarak Türkiye'nin çözüm bekleyen en acil sorununu ele alacaklarsa o gazetenin daha önce de yazıp çizmiş olduğu şeyler vardır, bunlardan biri de Sayın Hatibe ilişkindir. Eğer bu konuda davacı olacaksa Taraf gazetesi adına olmalıdır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ata. Sözleriniz tutanaklara geçti.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Yine, tanık odalarına; yine, ikna odalarına dair, isterse, o ikna odalarına giren kız öğrencilerin tanıklığına başvurulabilir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Vural, buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, “Böyle bir Meclis olur mu?” ifadelerinden dolayı Meclisten özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın Türkiye Büyük Millet Meclisinden özür dilemesini istirham ediyorum. “Böyle bir Meclis olur mu?” Evet, bu Meclis var, Türk milletinin iradesi böyledir, hazmedeceksiniz Sayın Bakan. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine yaptığı bu hakaretin tutanaklardan sildirilmesi konusunda, Meclisten özür dilenmesi konusunda lütfen gerekli uyarınızı yapmanızı istirham ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

Sayın Bakan, açıklar mısınız neyi kastettiniz?

Buyurun Sayın Bakanım.

2.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “Böyle bir Meclis olur mu?” ifadesini kullanmadığına ilişkin açıklaması

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben o konuşmamda, muhalefet ve iktidarın böyle önemli konularda, ülkenin en önemli konularında, terör gibi can yakıcı konularında daha fazla diyalog içinde olmasını gönlümün istediğini ifade ettim. Yoksa Meclise, yüce Meclise hakaret gibi falan içimden öyle bir düşünce de geçmedi, ifademde de o yoktur. (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – “Böyle bir Meclis olur mu?” sözünü geri alın Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katiyen öyle bir şey söz konusu değildir. Sadece ben şunu ifade ettim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Geri alın.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – …ben sadece şunu ifade ettim, açıklama getiriyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu demeye hakkınız yok. Darbeci zihniyete sahipsiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ben sizi dinledim. Susun… (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yaşayacak, bu Meclis yaşayacak!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Açıklama getiriyor. (MHP sıralarından gürültüler)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Siz susun!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sözümüzü de söyleyeceğiz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Evet, şimdi, ben orada, böyle önemli bir konuda bir başbakan, ülkenin Başbakanı randevu istiyor ama iki tane muhalefet partisi genel başkanı randevu bile vermiyor, konuşmaya bile gerek görmüyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclise yaptığınız hakareti geri alın. Millete hakaret ettirmeyiz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Benim gönlüm bunları gerçekleştiren bir Meclis istiyor, ben bunu demek istedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Muhalefete, Meclise hakaret ediyorsunuz, haddinizi bilin! Haddinizi bilin!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, “Böyle bir Meclis olur mu?” sözünü geri almasını temin edin. (MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Hayır, söylemediğini söyledi zaten, kastetmedi… (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz muhalefetiz, sözümüzü söylüyoruz.

BAŞKAN - Sayın Oktay… Bir saniye sayın milletvekilleri...

Sayın Oktay, Sayın Bakanı dinledik. Söylemediğini ve kastetmediğini söyledi. Bundan daha iyi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Söylemediğini söylemiyor.

BAŞKAN - Konu anlaşılmıştır efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hazmedeceksiniz bu milleti, yok öyle yağma! Sifonu çekip de kullanmayanların Meclisi değil burası!

V.- GENSORU (Devam)

A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, “Demokratik açılım” olarak adlandırılan proje kapsamında gizli görüşmelerde bulunduğu, terör örgütü mensupları hakkındaki yargı sürecini etkilediği iddiasıyla İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında  gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10) (Devam)

BAŞKAN - Gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gensoru oylamasının açık oylama yoluyla yapılmasını arz ederim.

Mehmet Şandır? Burada.

Ertuğrul Kumcuoğlu? Burada.

Behiç Çelik? Burada.

Hüseyin Yıldız? Burada.

Durmuş Ali Torlak? Burada.

Cemaleddin Uslu? Burada.

Mustafa Enöz? Burada.

Şenol Bal? Burada.

Erkan Akçay? Burada.

Recep Taner? Burada.

Kürşat Atılgan? Burada.

Ahmet Bukan? Burada.

Nevzat Korkmaz? Burada.

Mehmet Serdaroğlu? Burada.

Akif Paksoy? Burada.

Süleyman Lâtif Yunusoğlu? Burada.

Ahmet Orhan? Burada.

Kadir Ural? Burada.

Hasan Özdemir? Burada.

Alim Işık? Burada.

Beytullah Asil? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Üç dakika süre veriyorum.

        (Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, (11/10) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki açık oylamanın sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 456

Kabul                       : 146

Ret                           : 310 (x)

Gündeme alınması kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.45

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                          

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Biraz önce yapılan açık oylama sonucuna göre, İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkındaki (11/10) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemişti.

Şimdi gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Birinci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

İkinci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Üçüncü sırada yer alan Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin; 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin, 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/762, 2/475) (S. Sayısı: 455) (x)

                          

(x) 455 S. Sayılı Basmayazı 18/02/2010 tarihli 63’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde tasarının 6’ncı maddesi kabul edilmişti.

Şimdi tasarının 7’nci maddesini okutuyorum:

MADDE 7- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa;

a) Ekli (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin “I- Genel İdare Hizmetleri Sınıfı” bölümünün (e) bendine “Türkiye İstatistik Kurumu Başkan Yardımcıları” ibaresinden sonra gelmek üzere, “Toplu Konut İdaresi Başkan Yardımcıları” ibaresi eklenmiştir.

b) Ekli (II) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin “2. Yargı Kuruluşları, Bağlı ve İlgili Kuruluşlar ile Yüksek Öğretim Kuruluşlarında” bölümünde yer alan “Toplu Konut İdaresi Başkan Yard. Kamu Ortaklığı İdaresi Başkan Yardımcısı,” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Metin Arifağaoğlu, Artvin Milletvekili.

Buyurun Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 455 sıra sayılı TOKİ’ye ilişkin olarak çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasını içeren kanun teklifinin 7’nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplu Konut İdaresi denilince akla planlı kentleşme ve orta sınıfa konut üreten kurum gelmektedir. Dar ve orta gelirlilere, yoksullara, gelir düzeyi düşük vatandaşlara sosyal amaçlı projeler üretip orta sınıfı konuta kavuşturmak Toplu Konut İdaresinin asli görevi olmalıdır. TOKİ, bu görevin yanında lüks konutlar, okullar, spor salonları, hastaneler, kütüphaneler, ticaret merkezleri inşaatları yapmıştır, yapmaya devam etmektedir.

TOKİ’nin yaptığı inşaatlar ülkemiz için yeterli midir? Elbette yeterli değildir, özel firmaların konut üretimine ihtiyaç vardır. Konut sektöründe iş yapan firmaların TOKİ’yle rekabet hâlinde bulunmaları mümkün müdür? Mümkün değildir. TOKİ, bu yapılan düzenlemelerle inşaat sektöründe ayrıcalıklı kurum hâline getirilmiştir.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bugüne kadar TOKİ’yle ilgili yasalarda 11 kez değişiklik yapılmıştır, bugün 12’nci değişikliği görüşüyoruz. Meclisin bu kadar çok değişiklikle karşı karşıya bırakılması kabul edilebilir bir durum değildir.

TOKİ’ye bedelsiz devredilen hazine arazilerine ilave, olarak, bu tasarıyla, arazi üzerinde bina varsa binayla beraber devredilecek.

Ayrıca, vergi teşvikleri var. Emlak vergisi muafiyeti getiriliyor, harç muafiyeti var, damga vergisi muafiyeti var, KDV muafiyeti var. Bunlar yeterli olmamış, TOKİ’ye imar planı yapma yetkisi de verilmiştir. İmar yoğunluğunu istediği gibi artırabilir ve maliyeti aşağıya çekebilir. Yapı denetim masraflarından muaf olan TOKİ ile konut üretimi yapan firmaların yarışması mümkün olabilir mi? Elbette ki olamaz. Bu durumu önlemek için TOKİ, sosyal sınıfın ihtiyacı olan ve mümkün olduğunca ucuz konutlar üretmelidir. Kâr yapmaya yönelik lüks konutlar ile iş merkezleri, ticaret merkezleri gibi inşaatlardan uzak durmalıdır.

İşsizliğin çok yüksek boyutlara ulaştığı ülkemizde en çok istihdam sağlayan sektör inşaat sanayisidir. İnşaat sektörü krizden oldukça etkilenmiştir. Bankaların düşük faizli konut kredisi vermeleri dahi bu sektörün önünü açmamıştır. İnşaat sanayi sektörü kriz ortamının getirdiği durgunluğu yaşarken, ayrıca TOKİ’ye tanınan muafiyetler nedeniyle inşaat sektöründe haksız bir rekabet ortamı yaratılmaktadır. Doğu ve güneydoğuda, kalkınmada öncelikli bölgelerimizde TOKİ’nin konut, iş merkezi, hastane, okul ve pansiyon gibi inşaatlar yapmasının doğru olduğunu düşünüyorum ancak büyük şehirlerde TOKİ’nin devreye girip haksız rekabet yaratmasını da doğru bulmuyorum.

TOKİ’ye 54 kadro ilave edilmektedir. Bu kadroların 46’sı uzman olarak, 4’ü avukat, 1’i başkan yardımcısı ve 3 kişinin de daire başkanı olarak görevlendirileceği belirtilmektedir. Toplu Konut İdaresinin eleman ihtiyacı karşılansın, ancak “işe göre adam” anlayışını esas almadan, adama göre iş imkânı sağlanırsa elbette bunun adı “kadrolaşma” olur, “yandaşları koruma ve kollama” olur. 54 ilave kadronun içinde neden mühendis veya başmühendis kadrosuna ihtiyaç duyulmuyor? Kolaylık olsun diye hepsi “uzman” olarak mı isimlendiriliyor?

Başbakanlığa bağlı olarak hizmet vermeye çalışan TOKİ, kendisine verilen görevlerden bazılarını nedense yapmıyor. Neden yeni Yusufeli şehri için gereken hassasiyeti göstermiyor?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2008 yılı Nisan ayında yeni Yusufeli şehrinin yerini belirleyen bir yasa tasarısını bu yüce Mecliste müzakere edip yasalaştırdık. Aslında 48 sıra sayılı yeni Yusufeli şehrinin yerini belirleyen yasa tasarısı gündemin çok geri sıralarında idi. “Bir an önce inşaata başlanacak.” diye AKP grup önerisi ile öne alındı ve 16 Nisan 2008 günü Mecliste görüşülüp kanunlaştı. Aradan yirmi iki ay geçti. Artvin’in Yusufeli şehrine 16 Ekim 2009 günü Meclis Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin’le birlikte gittik. Yusufeli halkı, barajla ve yeni Yusufeli şehriyle ilgili problemlerini Sayın Meclis Başkanına ilettiler. Sayın Meclis Başkanı, Yusufeli Kaymakamının odasından TOKİ Başkanı Sayın Bayraktar ile telefonla görüştü. Meclis Başkanı “TOKİ hızlı bir şekilde bu inşaatlara başlayacak.” dedi. Toplu Konut İdaresinin imar planı yapma yetkisi var. Yeni, çağdaş, modern bir Yusufeli şehrinin yapımına neden başlanamamıştır?

Şu anda mevcut Yusufeli şehri yapılacak Yusufeli Su Kavuşumu Barajı Gölü içinde kalacak. Ben bu yüce kürsüden soruyorum, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız ve Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Mustafa Demir, sizlere soruyorum: Baraj gölü içinde kalacak Yusufeli şehrinde yeni yapılaşmalara neden izin veriyorsunuz? Gidin, Yusufeli’ne bakın, yeni inşaatlar yükseldikçe yükseliyor. Bunlar yetmiyormuş gibi yeni sanayi çarşısının temeli atılıyor. Ayrıca geçen yıl meslek yüksekokulunun temeli de atıldı. AKP Hükûmeti bütün bu olanlara seyirci kalıyor. Bu anlayışla bu ülke nasıl kalkınacak? Vatandaş bina yapmak istiyor. Neden yapılacak yeni Yusufeli şehrinden bu vatandaşlara yer tahsis edilmiyor? Neden bu yeni inşaatlar yeni Yusufeli şehrinde yükselmiyor? Kanunla belirlenen yeni Yusufeli şehrinin yerini beğenmeyip değiştirmeye niyetiniz mi var? Böyle bir niyetiniz varsa bunu da bilelim. Böyle bir niyet yoksa baraj gölü içinde kalacak inşaatlara neden müsaade ediyorsunuz? Bu anlayışla bu ülkeyi nasıl kalkındıracaksınız?

Toplu Konut İdaresinin geciken yeni Yusufeli Projesi’ne bir an önce başlaması gerekmektedir. Mevcut Yusufeli şehrinde yapılaşmaların önüne geçmek için, TOKİ hızlı bir şekilde yeni Yusufeli Projesi’ne başlamalıdır. Yusufeli’nde kanayan yaraya merhem olacak yeni projelerin hayata geçirilmesi ve Yusufeli halkının çağdaş, modern, yeni bir Yusufeli’ne kavuşması beklenmektedir. Artık Hükûmetin bu konuya seyirci kalmayıp gerekli yatırımları başlatmasının zamanı geçmektedir.

Baraj inşaatları büyük projelerdir. Mega projeler için büyük kararlar alınır ve uygulamaya konur. Yusufeli Barajı için karar aldınız, birtakım kamulaştırmalar yaptınız, baraj eksenine yakın bir akaryakıt istasyonunu kamulaştırdınız, inşaata başlayamadınız ve bu akaryakıt istasyonu, Millî Emlak Müdürlüğü tarafından kiraya verilmek üzere kiraya çıkarıldı ve kiraya verildi. Bakın, ülkeyi ne hâle getirdiniz. Kiraya vermek için mi akaryakıt istasyonunu kamulaştırdınız? Devletin böyle bir görevi olabilir mi? Bu ülkeye yazık ediyorsunuz. Devletin imkânlarını ve kaynaklarını iyi kullanmıyorsunuz. Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü kamu yararı adına kamulaştırma yapar. Buna bir diyeceğimiz yok ancak kiraya vermek için hiçbir yeri kamulaştıramaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arifağaoğlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) - Böyle bir hakka sahip olamaz. Peki, burada hata veya yanlış varsa kimindir? Devleti bu yanlışlığa sürükleyen Bakanlar Kuruludur. Barajın durdurulmasına imza atan Sayın Başbakan ve sayın bakanlardır. Yusufeli halkının mağduriyetten kurtarılması için bir an evvel yeni Yusufeli şehrine başlanılmalıdır ve yeni Yusufeli’ndeki inşaatların yeni Yusufeli şehrine kanalize edilmesi doğrudur.

Haksızlık ve kanunsuzlukların olmadığı gerçek hukuk devletine kavuşacak günlerin çok uzak olmadığını düşünüyorum. Hepinizin Mevlit Kandili’ni kutluyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arifağaoğlu.

Madde üzerinde Milliyetçi Hareketçi Partisi Grubu adına söz isteyen Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 455 sıra sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesiyle ilgili olarak şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Türk bilim dünyasının bir büyük kaybı merhum Profesör İhsan Doğramacı’yı saygıyla, rahmetle anıyorum, kederli ailesine, bilim dünyasına ve Türk milletine de başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, artan nüfus ve ülke ekonomisinin getirdiği zor şartlar dolayısıyla, özellikle tarım sektöründeki insanlar, küçük esnaf, zanaatkâr bulundukları yerlerde geçimlerini sağlayamaz duruma düşmüşler ve büyük şehirlere, büyük cazibe merkezlerine göç etmeye başlamışlardır. Bu kontrolsüz göçün ortaya çıkardığı çarpık kentleşme ve acil konut ihtiyacı, yöneticileri, imar planları ve modern şehircilik kriterlerine uygun olarak arsa ve konut üretmeye yönlendirmiştir. Anayasa’mızın 57’nci maddesi de konut hakkını vurgulamış ve bu konuda devlete tedbir alma yükümlülüğü getirmiştir. Bu amaçla kurulmuş Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünü AKP bildiğiniz üzere kaldırmıştır, bu görevi de TOKİ’ye devretmiştir.

TOKİ son yıllarda en çok eleştirilen kurumlardan biri hâline gelmiştir. Düşük gelir grubundaki insanlara konut üretme sorumluluğu verilen TOKİ, partizan yöneticilerinin elinde günlük siyasi tartışmaların tam göbeğinde yer almış, iktidar partisinin özellikle seçim dönemlerindeki her türlü siyasi şovunun malzemesi, öznesi hâline getirilmiştir.

Verilen hizmetin kamu hizmeti niteliğine bakmadan, milletimiz için stratejik olup olmadığını değerlendirmeden, her şeyi âdeta öldüm fiyatına özelleştiren AKP nedense inşaat sektörünü devletleştirmiştir. Bu sektördeki binlerce mimar, mühendis, müteahhit, inşaat ustası ve işçilerin ekmeğini elinden almaya soyunan AKP Hükûmeti, konut üretme bahanesi ile üreten, istihdam yaratan sektörleri iflasa doğru sürüklemektedir.

Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, emek yoğun sektörlerden dün tekstil sektörü bugün de inşaat sektörü bitirilme noktasına getirilmiştir. Eleştirimiz konut üretilmesine değildir. Elbette, hâli vakti yerinde olmayan vatandaşlarımız için devlet konut üretmek durumundadır ancak biz bu yöntemin yanlış olduğunu ve bu politikanın üreten sektörü çıkmaza sürüklediğini ifade ediyoruz. Yapılacak doğru organizasyonlarla hem konut üretimi gerçekleştirilebilir hem de binlerce kişiye ekmek ve iş veren inşaat sektörü canlı tutulabilirdi. Maalesef, AKP, bu doğru yolu yürümek yerine, binlerce kişinin ekmek yediği inşaat sektörünü köreltip TOKİ yoluyla kendi parti yandaşları ve müteahhitlerine iş vermek yolunu tercih etmiştir.

Tüm İnşaat Müteahhitleri Federasyonu, sosyal konut üretimine karşı olmadıklarını ancak TOKİ’nin sadece direkt kendi kasasına para getiren projeleri desteklediğini ve bunun da inşaat sektörünü vurduğunu söylemektedir. Peki, karşılığında TOKİ Başkanı ne demektedir? TOKİ Başkanı da müteahhitlik mesleğinin yasal ve objektif kriterleri olması gerektiğini, zımni olarak da bu kriterlerin olmadığını, dolayısıyla herkesin de müteahhit olarak ortaya çıktığını vurgulamaktadır.

Müteahhitliğin kriterleri var da Sayın Başkan, serbest rekabetin kuralları yok mu? Yasal ve objektif kriterlerden bahsediyorum. Yani devlet yetkisini ve devlet kaynağını kullanacaksın, hesap vermeyeceksin, vergi vermeyeceksin, ürettiğini satmak gibi bir derdin olmayacak, sonra da imalı imalı, müteahhitleri küçük göreceksin. Üstelik yedi yıldır iktidardasın. İnşaat sektöründe eksiklikler görüyorsan şikâyet etmek yerine neden düzeltmiyorsunuz? Neden objektif kriterleri bugüne kadar ortaya koymadınız? Hükûmet olarak sen yapmayacaksın da bunu kim yapacak? Yedi yıldır iktidarda olduğuna bir inan artık. Sen çözüm makamısın, çözüm mercisisin. Ne gerekiyorsa yap. Elini tutan mı var?

İnşaat sektörü, beş yüz sektörü yakından ilgilendiren, ekonominin lokomotifi, ana sektörlerden birisi ancak AKP tarafından TOKİ üzerinden devletleştirilmiş inşaat sektörü, bu ekonomik kriz ortamında birçok firmayı ciddi iflaslar ve yıkımlarla karşı karşıya bırakmıştır. İnsanlar asırlık varlıklarını, işlerini, ekmek teknelerini kaybetme noktasına gelmişlerdir. Sektörün canı boğazından çıkmadan önceki belki de son isteği, TOKİ’nin gerçek hüviyetine dönmesi, işveren ve emekçiye yeni yükler getirmemesidir.

Kuruluş amacından uzaklaşarak akıllı evler, otel, plaza, hastane, okul inşaatlarına kadar inmiş TOKİ, iktidarın siyasi, ekonomik rantları ve komisyonları dolayısıyla karanlık bir tünele doğru ilerlemektedir.

Milyonlarca dolarlık borcu olduğu ifade edilen TOKİ, ekonomik açıdan yeni bir kara delik gibidir. TOKİ, maalesef, AKP’nin, üzerinden siyaset ve ticaret yaptığı ve böylece binlerce kişiyi iflasa sürüklediği bir kurumun, kaş yapayım derken göz çıkartmak anlamına gelen bir beceriksizliğin adıdır.

TOKİ, masumane duygularla ev sahibi olmak isteyen kitleleri siyaseten istismar edip oy avcılığının maskesi vazifesini görürken millet denetiminden de kaçırılmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay TOKİ’yi denetleyememektedir. Silahlı Kuvvetlerin harcamaları denetim dışı kalmıştır diye feveran edenlere diyoruz ki: Peki, hiçbir kamu harcaması denetim dışı kalmasın. Buna Silahlı Kuvvetler de dâhil. Ancak son yedi yıldır siyaset arenasının başpehlivanlığına soyunan, tartışmaların odağı hâline gelen, devletin her gücünü kullanıp vergiden muaf, rakipsiz ticaret yapan TOKİ de denetlenmelidir. Var mısınız? Şayet adınız gibi alnımız da ak diyorsanız, veremeyecek hesabımız yok diyorsanız yarın getirin değişikliği, bizler de destek olalım, bir büyük iddiayı ortaya çıkaralım. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu denetliyor. Başbakanlığa bağlı bir kurumu ne kadar denetleyebilir ki? KİT Komisyonu denetliyor. O komisyondaki arkadaşlarımızın hem zamanı sınırlı hem de pek çoğu denetim elemanı değil. O yüzden illa ki Sayıştay denetlemelidir ve denetim raporları da Meclise indirilmelidir diyoruz.

Aynı durum belediye şirketleri için de geçerlidir. Ne zaman belediyeleri muhalefete kaptırıyorsunuz, o zaman aklınıza denetlemek geliyor. Ama Milliyetçi Hareket Partisi olarak buradan ilan ediyoruz ki hırsızlığın, soygun ve talanın hesabının sorulmasını ancak ve ancak geciktirebilirsiniz, bunların hesabı mutlaka sorulacaktır. Buradan, iktidarın payandalığına soyunmuş, kraldan fazla kralcılık yapan bürokratlara da bir çift sözümüz var: Hiçbir şey yapanın yanına kâr kalmayacaktır. Temiz toplum açısından siyaset kurumu kadar idarenin de hesap verebilirliğini son derece önemsiyoruz ve bunlar mutlaka denetim konusu yapılacaktır. Bugün bu payandalığa soyunanların yarın çocuklarının rızkına halel gelmemesi için bu soygun, talan ortamından uzak durması gerektiğini hatırlatıyoruz çünkü yarın ağabeyin, amcanın, dayının, parti büyüğünün mahkemede hiçbir gücünün olmadığı görüldüğünde artık çok geç olacaktır.

Değerli milletvekilleri, desteklerin özel sektöre verilmesi gerektiği düşüncemizi tekrarlıyor, arsa ve konut üretmek üzere kurulmuş kurumların ve yöneticilerinin günlük siyasete malzeme olmaktan uzak durması uyarısını tekrarlıyor, bugün akşam itibarıyla kutlayacağımız mübarek kandilin de hem sizlere hem de Türk ve Müslüman âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Şahsı adına söz isteyen Eyüp Ayar, Kocaeli Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Ayar.

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 455 sıra sayılı arsa üretimi hakkında kanun teklifi ve tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, son maddelerdeyiz, aşağı yukarı söylenecek şeyler söylendi gibi. Kısaca özetleyecek olursak Türkiye'nin konuta ihtiyacı var. Çünkü yoğun göç var, iç göç var, hem kırsaldan şehirlere hem Türkiye'nin birçok bölgeleri batıya doğru göç ediyor. Bundan dolayı bir konut ihtiyacı var, nüfus artışından dolayı bir konut ihtiyacı var. TOKİ de bunu yapıyor. TOKİ, Türkiye'nin tamamında, 1.600 şantiyede 410 bin konutun 300 binini tamamlamış. Ayrıca, hem maddi imkânsızlıklardan dolayı hem de şehirlerdeki bu gecekonduları da önlemek için, bu çirkin görüntüleri de önlemek için belediyelerle birlikte kentsel dönüşüm projeleri uyguluyor. Bu da çok çok önemli. Ayrıca, TOKİ, Türkiye bir deprem bölgesi, doğal afetler oluyor, bunlarla ilgili de kaliteli konutlar üretiyor. Ve bir de yeni anlayış getirmiş. TOKİ, yapmış olduğu konutlarda sadece kuru binalar değil, bunun yanında tüm sosyal donatı alanlarını, altyapısını, yolunu, okulunu, hastanesini, sağlık ocağını, camisini vesaire, bütün ihtiyaçlarıyla birlikte güzel bir mekân, güzel bir bölge ortaya çıkarmış oluyor. O açıdan baktığımız zaman TOKİ gerçekten görevini yapıyor.

7’nci maddeyle birlikte TOKİ başkan yardımcılarının özlük haklarında birtakım iyileştirmeler yapıyoruz, ek göstergeleri yükseliyor. Bu maddeyle bunu düzenliyoruz.

TOKİ’nin, yapmış olduğu bu güzel işlerini devam ettirmesi gereğine inanıyoruz. Çünkü Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Bu kadar yapılan güzel şeylerin aslında kıskanılmaması lazım. Yani bir sözcü burada “Tabii TOKİ bu işlerin…” diyor, “Başbakan işte açılışlar yapıyor, çok konut yapılıyor, dolayısıyla AK PARTİ’nin de reklamı oluyor.” gibi şeyler de söyleniyor ama TOKİ Türkiye'nin her yerinde var. Bu yapılan konutlarda insanlarımız oturuyor, bunlardan faydalanıyor ve bunların da devamı yönünde de beklentisi var.

Ben tekrar TOKİ’ye yapmış olduğu bu güzel çalışmalarından dolayı başarılar diliyorum, kendilerini tebrik ediyorum ve yüce Meclisi de tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayar.

Şahsı adına söz isteyen Turan Kıratlı, Kırıkkale Milletvekili.

Buyurun Sayın Kıratlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, yazılı söz talepleri var mı arkadaşların?

TURAN KIRATLI (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 455 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de öncelikle, Balıkesir’in Dursenbey ilçesinde özel şirkete ait maden ocağında bir kaza sonucu hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum, yaralılara acil şifalar niyaz ediyorum. Ayrıca, idrak ettiğimiz Kandil’imizi de tebrik ediyorum.

Tasarının 7’nci maddesiyle, TOKİ başkan yardımcıları için uygulanmakta olan 3600 ek gösterge rakamının 5300 ek göstergeye çıkarılması düzenlenmektedir.

Değerli arkadaşlar, biz bugün burada TOKİ'yle alakalı bir düzenlemeyi konuşuyoruz. TOKİ, seksen bir vilayette yaptığı hizmetlerle bilhassa 2003’ten beri hep konuşuluyor. Belediye başkanlarımız, muhalefet, iktidar, hemen hepsi TOKİ projelerinin kendi illerinde uygulanması için âdeta birbirleriyle yarışmaktadır. TOKİ, öyle oldu ki halkımızın, bizlerin, Hükûmetin eli ayağı oldu. Bölgemize konut, hastane lazım, köprü lazım, spor salonu lazım, karakol, lojman lazım; can simidi gibi hepimiz TOKİ'ye koşuyoruz. TOKİ’nin bu kadar güzel hizmetleri yapması için, bu yükün altından kalkması için TOKİ'nin bu düzenlemeye ihtiyacı var. TOKİ'ye hep beraber destek vermemiz gerekiyor. TOKİ bu hizmetleri yaparken 800 bin kişilik de istihdam sağlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TOKİ'nin bu güzel hizmetlerinden Kırıkkale’miz de ciddi ölçüde nasibini almıştır. Kırıkkale’miz de Keskin, Bahşılı, Yahşihan, Balışeyh ilçelerimizde 2.800 konut, 3 okul, 3 spor salonu, sağlık ocağı, camiler ve 3 ticaret merkezi tamamlanmış olup vatandaşlarımız modern konutlarda oturmaktadırlar. Çelebi ilçemizde de doksan yedi konutun inşaatı devam ediyor. Ayrıca, bu ilçemizde sosyal donatı kapsamında ticaret merkezi ve cami de yapılmaktadır.

Karakeçili, Sulakyurt, Delice ilçelerimizde de talep örgütlenmeleri devam etmektedir. Yeterli talep olursa bu ilçelerimize de yapılacaktır.

TOKİ bununla da kalmadı; ilimizde tıp fakültesi var, lakin uygun bir hastanesi yoktu. TOKİ-Üniversite iş birliğiyle iki yüz yataklı kanser araştırma ve yanık hastanesinin ihalesi 1 Martta yapılacak. Ayrıca, Sağlık Bakanlığıyla yapılan protokol kapsamında tek ve çift yataklı olmak üzere dört yüz yataklı, dokuz katlı, yeni ve modern bir hastane binasının ihalesi de 12 Martta yapılacaktır.

Ben buradan Kırıkkaleli hemşehrilerimize TOKİ’nin bir güzel hizmetini daha duyurmak istiyorum: Yoksul vatandaşlarımız için dört yüz kırk sekiz adet konut yapımı da başlamıştır, Kırıkkale’mize hayırlı olsun diyorum.

Bu vesileyle, başta TOKİ Başkanı olmak üzere tüm TOKİ çalışanlarına teşekkür ediyorum. TOKİ’nin hızına hız katacak bu tasarının kanunlaşmasını talep ediyor, hayırlı olsun diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kıratlı.

Sayın Öztürk burada benim anons ettiğim sayın hatiplerin taleplerinin olup olmadığını sorma gibi bir düşünceyi doğru bulmuyorum.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Dikkatten kaçmış olabilir.

BAŞKAN – Öyle bir düşünceniz olursa burada gelir görevlilerden sorarsınız.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Dikkatten kaçmasın diye sordum.

BAŞKAN – Sizin de kaçıncı sırada olduğunuzu buradan öğrenirsiniz. Bu konuda tereddütleriniz varsa her maddeyle ilgili gelip buradan bakarsınız.

Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Uzunırmak, Sayın Yıldız ve Sayın Şandır…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN - …söz talep etmiştir.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim…

BAŞKAN – Soru sorma şeyiniz var, buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben, biraz önce söylediğiniz şeyle ilgili…

BAŞKAN – Sayın Genç, sorunuzu sorun lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, soracağım, bir dakika beni dinler misin.

BAŞKAN – Elinizi indirin aşağıya Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, hak ediyorsunuz.

BAŞKAN – Hak etmiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evvela orada kimin soru soracağını, kimin söz hakkı olduğunu okuyun baştan.

BAŞKAN - Elinizi indirir misiniz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük diyor ki: “Müzakereye başlamadan önce söz isteyenler okunur.”

BAŞKAN – Sayın Genç, Tüzük’ü hiçbir başkan vekili sizden öğrenecek değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Çok öğrenmeye ihtiyacınız var…

BAŞKAN – En az herkes de sizin kadar biliyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) –  Öğrenmeye ihtiyacınız var…

BAŞKAN – Burası şov yapma yeri değildir Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclisi keyfî yönetiyorsunuz.

Sayın Başkan, yani, biz her gün burada sinir kavgası yapıyoruz. Burada İç Tüzük her şeyi belirlemiş. Diyor ki: “Söz isteyenler başta anons edilir.” Siz eğer anons ederseniz kimin söz istediğini burada Genel Kurul bilir, ondan sonra da tartışma olmaz. Ama AKP öyle yapıyor ki sonra da getiriyor başkasının söz hakkını veriyor. Böyle bir şey olmaz ki! Bizim dediğimiz bu.

Şimdi, bu TOKİ’yle ilgili daha önce de sorulan soruda 260 trilyon lira bir müşavirlik ücreti ödendiğini burada Hükûmet söyledi. Bu 260 trilyon liralık müşavirlik hizmeti hangi firmalara verilmiştir, bunların sahipleri kimlerdir? Bunları istiyorum.

İkincisi: TOKİ neden Emek Pazarlama İnşaat diye bir şirket kurdu? Yüzde 49’unu kendisi aldı, yüzde 51’ini de yandaş firmalara verdi. TOKİ bir devlet kuruluşu ise neden yüzde 51’ini getirip de başkalarına veriyor?

Üçüncü bir sorum: Şimdi bu bizim Çemişgezek-Ulukale’deki şeylerde Sayın Bakan dedi ki: “Her konutu 90 milyar liraya satıyoruz.” Peki, Çemişgezek merkezinde bu 50 milyar lira. Bir köy yerinde nasıl 90 milyar oluyor? Bir de buraya siz 16 trilyon yani birisini 162 milyar liraya mal ederken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arifağaoğlu, buyurun.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Yusufeli şehrinin inşaatına başlanamamasının esas nedeni nedir? Teknik olarak kanunda belirtilen yerin uygun olmadığına dair bir görüş var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arifağaoğlu.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sorum şu: Hangi sınıf veya kategorilerdeki konutların, hangi illerde aynı zamanda, metrekaresi kaça mal olmuştur? Bunu bilgilenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, TOKİ, ürettiği konutlarla ilgili konut edinenlerle bir memnuniyet ya da memnuniyetsizlik araştırması yapmış mıdır, yapmamışsa düşünüyor musunuz?

TOKİ, 72 milyon nüfusumuzun ne kadar yeni konuta ihtiyacı olduğunu bilmekte midir? Bu yönde  bir  araştırma  yapılmış mıdır? Bir planlama yapılabilmesi için bu araştırmaya gereksinim yok mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben bir konuyu öğrenmek istiyorum, hatta yardım istiyorum Sayın Bakandan, Sayın Başkandan.

Mersin ili Silifke ilçesinin hastane inşaatı başladı ama ne zaman biteceği konusu tartışılıyor. Bu konuda vatandaşımız da bizi dinliyor. Bir bilgi verir misiniz çünkü zaman önemli. Silifke’ye bir bölge hastanesi yapılacak. Bir merkezî ilçe, çevre ilçelerin de bu konudaki ihtiyaçlarını karşılayacağı açısından bu hastanenin bitiş tarihi önemli. Sayın Bakan, bunu açıklar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, dün sormuş olduğum bir soruya cevaben, TOKİ’nin nakit ihtiyacını karşılamak üzere yaklaşık, değişik bankalardan 900 milyon TL dolayında kredi kullandığı ifade edilmiştir. Acaba bu kredi kamu ve özel olmak üzere hangi bankalardan alınmıştır, öğrenebilir miyim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın  Genç’in  sorusunda…  Emek İnşaat diye bir şirketi TOKİ kurmamıştır. Kurulmuş olan şirketin…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ortak olmuşsunuz, ortak.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Değil. Daha önce kurulmuş olan şirketin kamuya, başka bir kamu kuruluşundan intikal etmiş bir hisse oranıdır.

Bunun dışında, Çemişgezek’deki konutlarla ilgili açıklamalar…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Bakan, geçiştirme soruları canım! Yüzde 49 TOKİ ortak diyorsunuz, yüzde 51 hissesini şirketlere veriyorsunuz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Genç, Meclis Başkan Vekilimize, her yere müdahale ediyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Edeceğim tabii.

BAŞKAN – Sayın Genç, dinleyin lütfen. Soru sordunuz, dinlemesini bilin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yanlış cevap veriyor.

BAŞKAN - Sayın Bakan, cevap verin siz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Şimdi, sorunuzun cevabını ben veriyorum: Toplu Konut İdaresi böyle bir şirketi kurmamıştır, kurulmuş olan şirket kendisine intikal etmiştir, oradaki hissesi de yüzde 49’dur.

Diğer konu: Çemişgezek’le ilgili açıklamalar müteaddit kereler yapılmıştır. Konunun netliğe kavuştuğu kanaatindeyiz ama anlaşıldı, ayrıca size yazılı bir cevap vermenin de çok daha yararlı olduğu anlaşılıyor.

Müşavirlikle alakalı 260 trilyon hangi müşavirlik firmalarına ödenmiştir? Bunun tam detay bilgisi size yazılı olarak takdim edilecek. Toplam altmış dört adet ayrı müşavirlik ihalesi yapılmıştır. Para da yaklaşık, demek ki, bölünürse bir 3-4 trilyon civarında her firmaya ortalama bir miktar düşer.

Yusufeli’yle alakalı, Sayın Arifağaoğlu, bir yer seçimi noktasında inceleme devam ediyor. Onun için bir gecikme söz konusu. Süreç hızlı bir şekilde hızlandırılıyor. Netleştiğinde size de hem Sayın Başkan hem Çevre ve Orman Bakanımız, bu konuda daha detay bilgi verilebilir ama sürecin şu anda gecikmesindeki neden o.

TOKİ 72 milyon da… Konut ihtiyacıyla alakalı… Şu anda tespit edilen 3 milyon civarında konut ihtiyacı olduğu tahmin ediliyor TÜİK’in araştırmasına göre. Yıllık da Türkiye’nin 600 bin konut üretimine ihtiyaç duyduğu tespit edilmiş vaziyette.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Memnuniyet araştırması yapıldı mı, onu sormuştum.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Oraya da geleceğim Sayın Yıldız.

Memnuniyet noktasında, anketleri her yıl Toplu Konut İdaresi tarafından yapılıyor. Anket neticelerini, Sayın Başkan, Sayın Milletvekilimize yazılı olarak iletelim.

Sayın Şandır’ın ifadesinde, Mersin Silifke’deki devlet hastanesi inşaatı 2011 yılının Ağustos ayında tamamlanacak, tamamlama hedefleniyor. Muhtemelen bu hedeflere büyük çapta, artık, ulaşıyoruz. En geç Ağustos ayında tamamlanması hedeflenmiş oluyor.

900 milyon TL’lik kredi miktarı, Sayın Başkan, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıflar Bankasından temin edilmiş krediler şeklindedir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Benim sorum ne oldu Sayın Bakan, metrekaresi kaça mal oluyor?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim de sorum vardı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, ben bir soru sordum, metrekaresinin kaça mal olduğunu; TOKİ, metrekaresinin kaça mal olduğunu bilmiyor mu? Sayın Bakan, yazılı veya sözlü olarak cevap vereceğini söylesin.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Hayır, hayır... Soruyu, Sayın Başkan, benim önüme ifade etmiş, ben atlamışım Sayın Vekilim, özür diliyorum, hemen düzeltiyorum.

Metrekare maliyeti; altyapı dâhil 700 bin lira civarında ortalama maliyet söz konusu.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şimdi, burada arsa payı ve birtakım istisnalar söz konusu olduğunda müteahhitler bundan daha ucuza mal ediyor Sayın Bakan. Vatandaşı niye kandırıyorsunuz?

BAŞKAN – Cevabınızı verin Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Milletvekilim, bu, şu anda Toplu Konut İdaresinin ortalama maliyet değeridir. Metrekare maliyeti, proje proje, uygulama projelerinde fark eder.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Arsa payını koyun, istisnalarınızı koyun üstüne, bedava...

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen... Karşılıklı konuşma yok Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Halk anlasın TOKİ’nin ne yaptığını.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Şimdi, tabii, Sayın Milletvekilim, sizin, sorunuza arzu ettiğiniz anlamda bizden cevap bekleme tarzınızı çok doğru bulmuyorum.

Toplu Konut İdaresinin yaptığı inşaatlardaki metrekare maliyetinin içerisinde yollar, çevre tanzimi, altyapılar, okullar, oradaki alışveriş merkezleri, hepsi de dâhildir. Toplu Konut İdaresinin yapmış olduğu inşaatları –bakarsanız- yalnızca daire olarak algılamamak lazım. İyi bir kentleşme örneği, yüksek standartlarda kalite,  o konutu edinen vatandaşımızın sosyal, barınma, güvenlik ve emniyet içerisinde barınmasını temine yönelik projelerdir. Onun için, maliyetlerin de, bu ölçekler dikkate alındığında, serbest piyasaya göre düşük maliyetler olduğu ve satışta da sosyal konutlarda özellikle maliyetinin altındaki satışları da gerçekleştirdiği malumdur.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, ben sorumu sorarken hangi sınıf ve hangi kategoride diye bizzat belirterek sorumu yönelttim Sayın Bakana. Yani bu işi çok farklı bir boyutta vatandaşa sunmanın bir anlamı yok; hangi sınıf, hangi kategoride? Dolayısıyla doğru bilgilenmek lazım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, teşekkür ediyorum. Konu anlaşılmıştır, tutanaklara da geçmiştir. Cevabını yazılı şekilde verirler.

Teşekkür ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ama doğru bilgi vermiyor Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruya böyle cevap verilmez.

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde dokuz adet önerge vardır, ancak her madde üzerinde milletvekillerince sadece yedi önerge verilebildiğinden önce geliş sırasına göre ilk yedi önergeyi okutacağım, sonra önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Ayhan Sefer Üstün

                                                                                                                Sakarya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                        Azize Sibel Gönül

                                                                                                                Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                            İkram Dinçer

                                                                                                                   Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                           Veysi Kaynak

                                                                                                          Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                        Hayrettin Çakmak

                                                                                                                  Bursa

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 455 Sıra Sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7’nci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    M. Akif Hamzaçebi           F. Murat Sönmez               Yaşar Tüzün

                             Trabzon                          Eskişehir                           Bilecik

                          Engin Altay                       Akif Ekici                   Hüseyin Ünsal

                               Sinop                            Gaziantep                         Amasya

                         Şevket Köse                 Mehmet Sevigen               Hulusi Güvel

                           Adıyaman                          İstanbul                            Adana

                                                               Ergün Aydoğan

                                                                     Balıkesir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

455 sıra sayılı kanunun 7. maddesinin, Kanun metninden çıkarılmasını arz ederiz.

                                                                      Akif Akkuş                                    

                                                                          Mersin                                        

                  Mehmet Serdaroğlu                       Alim Işık                           Beytullah Asil

                        Kastamonu                               Kütahya                                Eskişehir

                                                               Mehmet Akif Paksoy

                                                                   Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Serdaroğlu konuşacak.

BAŞKAN – Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu önergeler üzerinde konuşacaklardır.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Göçük altında kalıp hayatlarını kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ayrıca İhsan Doğramacı Bey’e Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine ve eğitim camiasına başsağlığı diliyorum.

Bu vesileyle mübarek Mevlit Kandili’nizi kutluyorum. Hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum.

Bunlarla birlikte, bugün rahmetli olan Tekel işçisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve arkadaşlarına başsağlığı ve sabır diliyorum. Rahmetliyi arkadaşlarının dualarla ve tekbirlerle uğurlamak istemelerine maalesef izin verilmemiştir. Bunu buradan kınıyorum.

Şunu üzülerek ifade ediyorum ki şehit cenazeleri veya cenazelerin tekbirlerle uğurlanması, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında maalesef kabahat olmuştur. İnançlarımızda ve kültürümüzde olmayan, şehit cenazelerinde tekbir yerine alkışlar ihdas edilmiştir. Bunu büyük milletimin takdirlerine sunuyorum.

Öncelikle de ifade ediyorum ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak TOKİ’nin varlığına karşı değiliz; karşı olmadığımız gibi varlığının da sürdürülmesinin yanındayız. Ancak Milliyetçi Hareket Partisi olarak TOKİ’nin yönetim şekline ve amacı dışındaki faaliyetler içinde olmasına karşıyız. TOKİ’nin, iktidarın yakın ve yandaşlarına siyasi referansla ihaleler vererek iş yaptırmalarına karşıyız.

TOKİ’nin lüks konut adı altında yaptığı kalitesiz yapılardan kazandığı yüksek kârları mevzuatının dışında kullanarak belediyelerin yapması gereken alt-üst geçit veya köprü gibi yapımlara harcamasını buradan doğru bulmamaktayız. Özetle, TOKİ’nin kazancını dar gelirliye konut üretme yerine kuruluş gayesinin dışındaki alanlara harcamasına karşıyız.

Çok değerli milletvekilleri, TOKİ bakanlıklara bina yapmak için, TOKİ belediyelere köprü, geçit vesaire yapmak için kurulmadı ve TOKİ kazancını iktidarlara siyasi rant sağlamak içinse hiç kurulmadı. Ayrıca TOKİ konut üretirken konut sektörünün en önemli istihdam alanını oluşturan yap-sat müteahhitliğini bitirmek için de kurulmadı. İşte geldiğimiz noktada TOKİ bu gerçeklerle karşı karşıyayken inşaat üretiminde de maalesef arzu edilen kaliteyi yakalayamamıştır. Bugün İstanbul Belediyesinin bir yan kuruluşu olan KİPTAŞ dahi TOKİ’den daha kaliteli ve daha ucuz konut üretmektedir.

Sayın milletvekilleri, TOKİ devlet içinde en büyük KİT hâline gelmiştir. TOKİ “TOKKİT” olmuştur. TOKİ sınırsız yetkilerle donatılmış “Ben dilediğim arsayı alırım, el koyarım ve ben dilediğim şekilde imar planları geliştirir, emsalleri artırırım, ben dilediğim arsayı ticari, ben dilediğim arsayı konut ve ben dilediğim arsayı ticari artı konut imarına çeviririm ve ben arsaya el koyar, dilediğimde kendim yaparım, dilediğimde kâr ortaklığı kurarım veya dilediğimde kâr ortaklığı adıyla kat karşılığı veririm.” anlayışının içine girmiştir. Bu nasıl bir TOKİ cumhuriyetidir, nasıl bir TOKİ imparatorluğudur, bunu anlamak mümkün değil çok değerli milletvekilleri.

Toplu Konut İdaresi elbette dar gelirliye ucuz konut üretecek. TOKİ dar gelirliye ürettiği konutun belli bir yüzdesi kadar da lüks konut imal edip ekstra bir gelir elde edecektir. Bu çok doğaldır ancak TOKİ, bu ekstra gelirle belediyelerin veya bakanlıkların yapması gerekenleri değil, dar gelirliye ucuz konut yapmalıdır. Bu noktada TOKİ’nin büyük eksikliği vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Örneğin, TOKİ dar gelirli için üç yüz konut yaptığında bu konutlara 3-5 bin kişi müracaat ediyorsa burada TOKİ’nin bir eksikliği veya bir yanlışlığı mutlaka var demektir. TOKİ mutlaka ve mutlaka dar gelirliler için ucuz konut üretimindeki eksikliğini gidermelidir ve bu konuya ağırlık vermelidir.

Değerli milletvekilleri, bu ifadelerimizden alınmaya, kırılmaya, küsmeye gerek yoktur. TOKİ’nin içinde bulunduğu bu gerçekleri görüp bütün bu ifadelerimiz TOKİ’nin daha verimli hâle gelmesi için yapmaya çalıştığımız katkı olarak algılanmalıdır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.

Diğer önerge üzerinde söz talebi?

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, ben konuşacağım.

BAŞKAN – Akif Ekici, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Ekici. (CHP sıralarından alkışlar)

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 455 sıra sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle, bugün altmış beş gündür direnen, örnek davranış sergileyen, ülkemize unutulmuş olan emeğin değerini hatırlatan, bugün de bir kaza sonucu hayatını kaybeden Tekel işçisine Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı, sabırlar diliyorum. Ayrıca, altmış beş gündür birlikte mücadele verdiği arkadaşlarının yanına en azından cenazesinin yaklaştırılmamasını da bunu engelleyenleri de şiddetle kınıyorum.

Dün Balıkesir’de yaşanan göçük kazası sonucu hayatını kaybeden 17 kişiye de Allah’tan rahmet dilerken Enerji Bakanlığı ve yetkililerini de buradan ayıplıyorum ve kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, bizim görevimiz, bizim vazifemiz, bizim işimiz sadece ölenlerin arkasından burada mikrofona çıkıp da milletvekilleri olarak başsağlığı dilemek, Allah’tan rahmet dilemek değildir, gereğini yapmaktır. Dünyada bitmiş olan bu grizu faciaları, grizu patlamaları ne yazık ki bizim ülkemizde hâlâ daha bütün şiddetini koruyarak devam etmektedir. Bununla ilgili tedbir almayan, sadece, ölen insanların cenazesinde bulunmakla görevini tamamlamış sayan Sayın Bakanı ve ilgili kadrosunu da buradan kınıyorum ve görevini yapmaya davet ediyorum değerli arkadaşlar.

TOKİ’yi üç günden beri konuşuyoruz. 1980 yılında kurulan TOKİ, yoksulları konut sahibi yapmak için iyi niyetle kurulmuş bir kurum idi. Maalesef, her konuda olduğu gibi 2003’ten sonra AKP döneminde hızla olumsuzluklara kayan bir yapı oluştu. Tek başına bir imparatorluk, tek başına bir diktatörlük.

Biraz önce… Şimdi de gülüyor Sayın TOKİ Başkanımız. Çünkü bu kadar yetkiyle donatılmış, bu kadar hak sahibi yapılmış, direkt Başbakana bağlatılmış, hiçbir denetlemesi olmayan, 30 milyar TL harcama yapan, 20 milyar TL’sini ödeyen, sonra da soru sorulamayan, cevap alınamayan bir TOKİ Başkanı, tabii ki bu sorulan sorulara gülerek ve esneyerek cevap verir. Ben buradan da yaptığınız hareketin yanlış olduğunu söylüyorum ve düzgün davranmaya yönelmenizi rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ekici, lütfen Genel Kurula hitap edin.

AKİF EKİCİ (Devamla) -  Değerli arkadaşlar…

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Muhatabın o değil!

ASIM AYKAN (Trabzon) – Muhatabın o değil, muhatabın orada oturuyor!

AKİF EKİCİ (Devamla) -  Burada Meclis Başkanı var, sen otur yerine! Otur yerine sen!

ASIM AYKAN (Trabzon) – Haddini bil ya!

BAŞKAN – Lütfen… Sayın Milletvekilim, lütfen…

AKİF EKİCİ (Devamla) – Burada Meclis Başkanı var, o idare eder! Otur bakayım yerine! Saygısız adam!

BAŞKAN -  Sayın Ekici… Lütfen Sayın Ekici…

AKİF EKİCİ (Devamla) –Haddinizi siz bilmek zorundasınız değerli arkadaşlar. Haddinizi bilmediğinizi her tavırla ortaya koyuyorsunuz değerli arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın Ekici, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Biriniz çıkıyorsunuz Kahramanmaraş’ta diyorsunuz ki: “AKP’yi veya İktidarı tanımayanların kanı bozuktur.” Var mı böyle bir şey? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AKİF EKİCİ (Devamla) – Bu, sadece bir milletvekilinin fevri olarak söylemiş olduğu bir söz değil. Bu, hepinizi söylemiyorum ama büyük bölümünüz için, daha doğrusu sizin o “çıkarttık” dediğiniz millî görüş gömleğinin özü budur özü değerli arkadaşlar; özü budur, özü budur değerli arkadaşlar. Biri çıkıyor diyor ki: “Kanı bozuk.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Ekici, lütfen konuyla ilgili Genel Kurula hitap edin.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz kime “kanı bozuk” deriz? Biz, Kahramanmaraş’ta 110 kişiyi katledenlere “kanı bozuk” deriz; biz, Çorum’da 57 kişiyi katledenlere “kanı bozuk” deriz; 37 kişiyi Sivas’ta Madımak Oteli’nde cayır cayır yakanlara “kansız” deriz; bunları savunanlara, bunların arkasında duranlara “kansız” deriz değerli arkadaşlar; 1 Mayısta 37 işçiyi, 37 aydın insanı katledenlere alkış tutanlara “kansız” deriz değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Biz de deriz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AKİF EKİCİ (Devamla) – 12 Eylül ihtilalini yapanlara ve onu savunanlara, ona alkış tutanlara “kansız” deriz değerli arkadaşlar. Bunu bilmeniz gerekir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Biz de darbeleri savunanlara “kansız” deriz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Ekici, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, tekrar altını çizerek söylemek istiyorum, özellikle bu konuyla ilgili bir milletvekili olarak benim vicdanım sızladığı için söylüyorum. Balıkesir’de grizu patlaması faciasında ölen işçimizin bir tanesinin iki ay önce çocuğu oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ekici, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Bir tanesi evlenmek için bir ay sonrasına gün almış bir insanımız. İnsanın vicdanı sızlıyor değerli arkadaşlar.

TOKİ’yi nereye getirdik? Bir örnek vererek söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Eskişehir yolu üzerinde dört yüz sekiz konut -zaman çok az kaldığı için özetleyeceğim, burada söyleyeceğim bazı isimler var ve cevap isteyeceğim onlardan- toplam muhammen bedeli 83 trilyon olmasına rağmen, acil TOKİ’nin para ihtiyacı var diye 348 tanesi 60 trilyona satılıyor ve para ihtiyacı var denen yer satıldıktan sonra, toplu satıştan sonra İdare, stokunda kalan 60 daire için -yani müşteri bulamayız diye- 100’den az olmamak üzere toplu olarak satıyor, fakat daha sonra, bu 348’i sattıktan sonra elde kalan 60 alt daire için yani giriş katındaki daire için satış açılımı yapıyor, fiyatını da yüzde 10 artırarak yapıyor değerli arkadaşlar. Bu 60 konut için 824 müracaat oluyor ve bunların içerisinden kurayla satılıyor ama o 348 daire ne için toplu olarak satılıyor ve yarı fiyatına satılıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ekici, teşekkür ediyorum.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Çünkü bunun içerisinde Veysel Eroğlu, Egemen Bağış, Bekir Bozdağ

BAŞKAN – Sayın Ekici, teşekkür ediyorum.

AKİF EKİCİ (Devamla) - …buradan  daire  alan  arkadaşlar,  bunların  hatırına  yapılmış  bir işlemdir.

Sayın  Başkanım,  bir  dakika  daha  müsaade  edin,  tamamlamam  gerekiyor, ayarlayamadık zamanı.

BAŞKAN – Sürenizi verdim Sayın Ekici, teşekkür ediyorum.

AKİF EKİCİ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… Ama bakın…

BAŞKAN – Bir saniye, önergeleri oylarınıza sunayım, ondan sonra.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oylamaya geçtik.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ne demek istiyorsunuz Sayın Bozdağ? Önce yerinizden, buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hem ismimden bahsederek bir ifadede bulundu hem de grubumuza dönük birtakım ağır ifadelerde bulundu. Bir kısım milletvekili arkadaşlarımızın beyanlarından hareketle haksız ithamda bulundu. 69’a göre söz talep ediyorum.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, Maraş olaylarına mı sebebiyet verdiniz? Sivas’ı siz mi yaktınız?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Okay, lütfen...

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, hem şahsıma dönük…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, ne dedi şahsınıza ve sayın milletvekillerine?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, bakın, şahsıma dönük, bir yerden daire aldığımı söyledi.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Maraş’ı sen mi yaktın? Sivas’ı sen mi yaktın? Burada onu mu savunacaksın? Sen daire aldın mı almadın mı, onu söyle.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Söyleyeceğim, müsaade buyurun.

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biraz önce konuşan değerli arkadaşımız birtakım ifadelerde bulundu, işin doğrusu üzüldüm. Yani, burada ifadede bulunurken bazı hassasiyetlere biraz riayet etmek lazım.

Bizim 2 tane değerli milletvekilimizin birtakım beyanları çıktı kamuoyunda. Her 2 milletvekilimiz de daha sonra bu beyanlarından dolayı kamuoyundan özür dilediler, yanlış yaptıklarını ifade ettiler, açıkladılar. Ne zaman? Bu açıklamalar yapıldıktan sonra, hemen arkasından bunu yaptılar, bu bir. İkincisi: Biz parti olarak da ne yaptık? Bu arkadaşlarımızla ilgili, grup yönetimi olarak disiplin incelemesi başlattık ve bugün toplanan partimizin grup yönetim kurulu da bu 2 arkadaşımızı geçici ihraç istemiyle müşterek disiplin kuruluna sevk etti. Biz, kabul edilemez olan birtakım ifadeler karşısında parti olarak tavrımızı koyduk, arkadaşlarımız da üzüldüklerini ve “Keşke söylemeseydik.” diye ifadede bulundular.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Üzülmek yetmiyor.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bütün bunlara rağmen, her defasında kürsüye çıkıp bunu dile getirmek ve ithamda bulunmak, işin doğrusu, çok büyük bir yanlışlıktır, onu ifade etmek istiyorum. Bizim tavrımız bu ama ben, keşke, Dersim’le ilgili beyanda bulunulduğunda Sayın Öymen’le ilgili, AK PARTİ’nin yaptığı bir tavrı koysaydınız da sizi alkışlasaydım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke, Elmadağ’da hacılarla ilgili, Sayın Sav’ın konuşmaları karşısında böyle bir tavır koysaydınız da hep beraber sizi alkışlasaydık. Bizimle fark bu. Biz, yanlış yapan ve öyle olduğuna inandığımız konularda bugüne kadar tavır koyduk.

Diğer konu da benim şahsımla ilgili. “Bir yerde evin var mı?” Doğru, var. “Aldın mı?” Aldım. Anamın ak sütü gibi helal paramla ben ev aldım. On yıllığına bankadan kredi kullandım. Ben her ay 2,5 milyar kredi ödüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Yarı fiyatına aldın, yarı fiyatına.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir şey söyleyeceğim: Bakın, orada 403 tane mi, 408 tane mi konut var.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – 408 tane.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu konutların içerisinde oturanların neredeyse tamamına yakını hâkim ve savcılardan oluşuyor…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hayır, hayır!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …onun içerisinde de birkaç tane milletvekili var.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Birkaç tane değil, yarısı. Bir sayfa dolusu, yarısı.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Her defasında, siyaseten yıpratmak için, insanlar bankadan kredi kullanarak alın teriyle, ana sütü gibi helal parasıyla ev alıyor…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bize niye satmıyor yani?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …siz bu insanları yolsuzlukla itham ediyorsunuz, ayıptır, ayıp! Ayıp!

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Ayıp, size ayıp! Ayıbı siz yapıyorsunuz! Ayıbın büyüğünü sen yapıyorsun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben helal paramla aldım, helal paraya haram demek ayıptır, ayıptır! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Ayıbın büyüğünü sen yapıyorsun Grup Başkan Vekili olarak. En büyük ayıbı sen yapıyorsun!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Yarı fiyatına almışsın, yarı fiyatına! Belgedir bu. “Ana sütü gibi helal.” diyorsun bir de. Ana sütü gibi helal bu mudur? Bu mudur sana ana sütü gibi helal olan? Ana sütü böyle mi olur? (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine!” sesleri)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

3.- Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin, 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/762, 2/475) (S. Sayısı: 455) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım beş önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri önce…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Soyuyorsunuz memleketi, ondan sonra “ayıp” diyorsunuz. Ne ayıbı! Ayıbı yapıyorsunuz, en büyüğünü!

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Akif Bey, orada CHP’li milletvekili arkadaşlarımız da var.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Olabilir CHP’liler, kim varsa var, benim için fark etmez, benim için fark etmez CHP’li olması, o da yapmasın. Kim varsa çık da sen de onu söyle! Ben seni söylüyorum, çık sen de beni söyle!

BAŞKAN – Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım, önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                        Hayrettin Çakmak

                                                                                                                  Bursa

BAŞKAN – Diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:

Veysi Kaynak 

Kahramanmaraş

İkram Dinçer  

Van

Azize Sibel Gönül

Kocaeli

Ayhan Sefer Üstün         

Sakarya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeleri okutuyorum:

Gerekçe:

Yönetimde teknik anlamda başkan yardımcılarının da bulunması amacıyla söz konusu önerge yerinde görülmüştür.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istemiştim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Genç.

Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.07

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın  milletvekilleri, Türkiye  Büyük  Millet  Meclisinin  66’ncı  Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

455 sıra sayılı Tasarı’nın 7’nci maddesi üzerinde verilen, Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı, beş önergenin birlikte yapılan oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın  milletvekilleri, kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.

Şimdi, 455 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

7’nci  maddeyi  oylarınıza  sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarıya yeni bir geçici madde ilave edilmesine ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 455 sıra sayılı yasa tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ederiz.

Geçici madde: Bu Kanunun 3. maddesiyle 2985 sayılı Kanuna eklenen ek madde 14 ile eklenen geçici 4. maddeler hükümleri hâlen Yargıtaya intikal eden davalar hakkında uygulanmaz.

                     Kamer Genç                        Hüsnü Çöllü                            Şevket Köse

                         Tunceli                                Antalya                                  Adıyaman

                    Hulusi Güvel                        Atila Emek                               Akif Ekici

                          Adana                                Antalya                                  Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Genç söz istemişlerdir.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 455 sıra sayılı Yasa Tasarısı’na bir geçici madde eklenmesine ilişkin verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, önergem şu: Bu Türkiye Emlak Bankasından TOKİ’ye intikal eden gayrimenkuller var. Daha önce bunlarla ilgili ihtilaflar var, vatandaş o zaman Emlak Bankası, TOKİ aleyhine dava açmış. Şimdi getirilen geçici 4’üncü madde ve ek madde 14’le âdeta o açılan davaları yok ediyorlar. Yani şimdi alt mahkeme karar vermiş, olay şimdi Yargıtayda. Şimdi getirilen maddede de diyoruz ki: TOKİ aleyhine açılmış bu davalar… Ek madde 14’e göre, 14’üncü maddede diyor ki: “TOKİ sorumlu değil.” Peki, TOKİ’ye karşı açmış, şimdi siz TOKİ’yi sorumsuz tutuyorsunuz, bu adam hakkını nereden arayacak? Yani o zaman burada Hükûmet çıksın desin ki: “Bu açılan davalarda davayı hak eden kişiler gidip şundan hakkını arayacaklar.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, şimdi Türkiye… Ben sizin yerinizde olsam, bu Türkiye Cumhuriyeti devletini ekonomik yönde Recep Tayyip Erdoğan’ın bir çiftliği hâline getiririm. Bu bir çiftlik. Şimdi öyle bir çiftlik ki bu çiftliğin kâhyaları var. Bakın şimdi, bu TOKİ yasasıyla, devletin en kıymetli mülklerine getirecek TOKİ el koyacak, işte okul arsalarına el koyacak, korunması gerekli eski eserlerin bulunduğu yerlere el koyacak. Bunların üzerinde istediği arsayı, evi alacak, taşınmazı alacak ve ondan sonra TOKİ ne yapacak? Bunların üzerinde her türlü imar faaliyetinde bulunacak, ondan sonra da bundan hiç vergi vermeyecek. TOKİ -daha önce burada birtakım sorular soruldu, bu sorularda bakın- bazı firmalara iş yaptırıyor arkadaşlar. Bazı firmalara, yaptığı işten dolayı 260 trilyon lira müşavirlik hizmetini ödüyor. Yani bunu hangi kanuna göre ödüyor? Ne miktarda ödüyor? Neye ödüyor? Belli değil. Tayyip Bey bunun başı, açıyor genel müdüre “Yahu, şuna şu kadar müşavirlik ücretini öde.” En ilkel toplumlarda, en sorumsuz toplumlarda böyle bir uygulama yok. Devletin parası böyle yok edilemez.

Bakın, şimdi ben TOKİ Başkanına bir şey tavsiye ediyorum: Şöyle çok lüks bir yerde bir cezaevi inşa etsinler çünkü siz iktidardan düştüğünüz zaman, burada yaptığınız suistimallerin hesabını sizden soracaklar. Bakmayın şimdi bürokrasiniz sizi pohpohluyorlar. Evvela bürokratların bu işlere karşı çıkması lazım arkadaşlar.

Bakın, şimdi, şurada bir liste var. Bu listede TOKİ’den inşaat alan kişiler var. Yani birkaç tane vatandaşa işte bir ev yapma doğru da fakat bunlar çok çerez mahiyetinde. Esas büyük rantlar kendi yandaşlarına ve davetiye usulüyle verilen ihalelerdir ve bu ihaleler…

Bakın, işte bizim Çemişgezek’teki olayı söylüyorum: Şimdi, sordum defalarca… Burası bir iskân konutudur, deprem konutu değildir. Deprem konutu niye yapıyorlar? Sırf davetiye usulüyle istedikleri adamlara ihale vermek için çağırıyorlar. Burası Dingo’nun ahırı değil ki burası devlet yahu! Yani burada hangi afet olmuş, onu bir söyler misiniz bana. Onu söyleyemezsiniz. Üstelik de o insanları kandırıyorlar.

Bakın, Çemişgezek merkezinde bir konut 50 milyar liraya mal ediliyor, burada 90 milyar liraya Çemişgezekli vatandaşa, köylüye şey ediyorlar. Bizim Nazımiye’de 56 tane konut yapılmış, daha teslim edilmiş, çevre duvarları çökmüş ve dört tane konuta da “oturulamaz” diye rapor verilmiş. Düşünebiliyor musunuz… Yani bakın, evet, bazı yerlerde bazı şeyler yapılmış ama…

Değerli milletvekilleri, bunlar, devletin malı deniz, yemeyen domuz felsefesiyle hareket edilen konular. Yahu, böyle bir şey olur mu? Denetimden yoksun, istediği devletin arazisini alıyor, istediği hazine arazisini alıyor, vergiden muaf, denetimden muaf, istedikleri en kıymetli mülkleri alıyorlar, kendileri kullanıyorlar. Sormak istiyorum size: Acaba siz muhalefette olsaydınız bu kadar bunlara destek verir miydiniz? Bilakis, ben, eski sizin adamlarınızı tanıyorum yani o kadar büyük bir şiddetle bu gibi olaylara karşı koyuyorlardı ki buralarda bu tür kanunları geçirmek mümkün değildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, bu, devlet malının talan edilmesidir arkadaşlar, talan, talan, talan, biliyorsunuz değil mi, talan. Talan ediliyor bu mallar. Niye? Şimdi burada denetim yok. İşte burada, liste burada arkadaşlar. Bakın, öyle şeyler var ki yani maliyetler 3 misli, 5 misli, 10 misli kabartılıyor. Ondan sonra son bir keşif buldu Tayyip Bey, bunu afet konutuna sokuyor. Ya, afet olabilmesi için evvela afet… Bunda gidecek, hak sahipliği tespit edilecek. Yangın mıdır, deprem midir, çığ mıdır onları tespit edecek. Bunlar, yok böyle bir şey. Sırf davetiyeyle ihaleyi vermek için bu yola gidiyorlar. Bundan daha büyük sahtekârlık olamaz sayın milletvekilleri. Bu, sizin yaptığınız, Halife Osman zamanında, Müslüman mallarını yok etmek için Halife Osman’ın kendi yandaşlarına talan ettirdiği Müslüman malları. İşte o “Ebuzer Gıffari” diye bir tane büyük bir insan var. O, onlara karşı mücadele ettiği için çöllere sürgüne gönderiliyor ve maalesef öldürülüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha verir misiniz.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Son cümlemi söyleyeyim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, ama şimdi…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Fevzi Topuz, Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Topuz.

CHP GRUBU ADINA FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

TOKİ’nin kuruluş amacı, ülkenin arsa ve konut ihtiyacının karşılanması, ucuz ve sosyal konut üretilmesi, konut uygulamaları yapanlara devlet desteği sağlanmasıydı. Ayrıca TOKİ, ihtiyaç sahibi ve alt gelir grubu vatandaşlara kira öder gibi uzun vadelerde ev sahibi olabilmesi amacıyla kurulmuş bir kamu kurumudur.

TOKİ’nin amacı asla kâr amacı gütmek değil, dar ve orta gelirlilere altyapısı hazırlanmış imarlı arsa ve toplu konut kredisi desteğinde bulunmak ve kent arsalarının kullanılmasında toplum yararına öncelik veren önlemleri almaktır. Fakat AKP İktidarıyla birlikte TOKİ’nin işlevi değiştirilmiş ve lüks konut yatırımlarıyla, özel sermayeli bir şirket gibi işletilmesiyle tartışılmaya başlanmıştır.

TOKİ, 2003 yılında 4966 sayılı Kanun’la Toplu Konut Yasası’nda yapılan değişiklikle kontrolsüz güç sayılabilecek yetkilerle donatılmıştır. Aldığı bu güçle gözüne kestirdiği yere istediği binayı diker, istediği projeyi yapar duruma gelmiştir. Yapılan yasal düzenlemeler sonucu TOKİ okul, hastane, stat, karakol yapar hâle gelmiş, hatta daha da ileri giderek birçok bakanlıkların projelerini yapan, uygulayan bir kurum hâline dönüşmüştür. Oysa TOKİ’nin amacı yoksulları ev sahibi yapmaktı. Kısa sürede bu amaçtan uzaklaşarak orta ve üst sınıflara konut üreten bir işletmeye dönüşmüştür. Bu süreçte TOKİ, kamu arazilerini ve kaynaklarını, sosyal konutlar yapmak yerine kâr getirecek alanlara alışveriş merkezleri, iş merkezleri yapmaya başlamıştır. Ayrıca bu yasayla TOKİ geniş imar yetkileriyle donatılmış ve aradan geçen sürede birçok tartışmalı projeye imza atmıştır.

Bu arada TOKİ “hasılat paylaşımı” diye bir yöntem icat etmiştir. Bu yönteme göre en değerli hazine arsaları, elde edilecek gelir bilinmeden, müteahhitlere lüks konutlar yapmaları için verilebilecektir. Hasılat paylaşımı kapsamında yapılan lüks konutların ülke genelindeki payı ise yüzde 20’dir. Sosyal konut olarak yaptırdığını söylediği diğer tüm konutlar ise yüzde 15-yüzde 40 arasında değişen peşinatlarla ayda 700 ve 2 bin TL arasında değişen taksitlerle satılmaya çalışılmaktadır. Bu da üst gelir gruplarına hitap etmektedir.

Belediyeler TOKİ’nin yaptığı uygulama planlarını denetlemeden yoksundur. Bu planlar şehircilik ilkelerine ve yürürlükteki planlara aykırı olsa bile geçerli sayılmaktadır. Bugün TOKİ, devlet desteğiyle, vergilerden muaf, bedava arsalar üzerinde yaptığı konutlarla tekel konumundadır. TOKİ toplu konutları, ihale usulüyle iş yaptırmaktadır. İhaleyi alan müteahhit belirli bir yüzde kazancı karşılığı işleri taşeron firmaya veriyor, işi alan taşeron firma da bir başka taşeron firmaya veriyor. Böylece taşeronlar zinciri oluşturuluyor. Bu taşeron zincirinin sonucu konutların kalitesi hızla düşmektedir.

Ayrıca, TOKİ, Arsa Ofisinin, Emlak Bankasının iştiraklerinin, gecekondu alanlarındaki kamu arsalarının tamamını kullanma ve pazarlama yetkisini almıştı. Hazırlanan bu kanun taslağı ile TOKİ’nin yetkileri genişletilerek yasal sınırların dışına çıkılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısına göre “hazineye ait arsalar, araziler ve hazine adına tescil edilecek arsa ve arazilerin mülkiyeti” ibaresinin “hazineye ait taşınmazlar ve hazine adına tescil edilecek taşınmazların mülkiyeti” şeklinde değiştirildiği görülmektedir. Bu düzenleme ile hazineden Toplu Konut İdaresi Başkanlığına bedelsiz devredilen arsa ve arazilerin varsa üzerinde bulunan tüm yapı ve tesisler de sorunsuz olarak satılabilecektir.

Tasarıdaki diğer bir düzenleme ise vergi muafiyetiyle ilgilidir. TOKİ, Vergi Kanunu uyarınca arazi vergisinden daimî olarak muaf olmak istemektedir. Bu şekildeki bir düzenlemeyle, vergiden daimî muafiyete sahip olan mezarlıklarla aynı şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünebilecek kadar ileri gitmektedir.

TOKİ’nin, konutları hangi arsalar üzerinde inşa ettiğinin araştırılması artık bir zorunluluk hâline gelmiştir. TOKİ, bu iş için hazine arazilerini kullanıyor ve bu alanların içinde doğal kaynaklarımız, mera alanlarımız, orman alanlarımız da var ama bu yetki de yetersiz gelmiş olacak ki bir de arazi vergisinden muafiyet talep etmektedir.

Bu arada hatırlatmak gerekir ki, orman ve mera alanları, su kaynaklarımız hepimizin korumakla yükümlü olduğu alanlardır. Topraklarımızın, doğal, tarihî, kültürel mirasımızın ticari birer meta hâline dönüştürülmesi, geri dönüşümü olmayan bir sürecin başlaması ve yaşanabilir kentlerin, kırların yitip gitmesi anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, 2001 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla, tasfiye hâlindeki Türkiye Emlak Bankasının varlıkları TOKİ’ye devredilmiştir. Bu kapsamda, Emlak Bankasının 7.852 konutu TOKİ’ye devrolunmuştur. Yapılan bu düzenlemeyle “devredilen varlıklar ve bu varlıklara dair devirden önce yapılmış akitlerle ilgili yükümlülüklerden TOKİ sorumlu tutulmasın” deniyor. Bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olacağı açıktır. Emlak Bankasının tüm mal varlığını, ticari gayrimenkullerini, hisse paylarını devralan TOKİ kurumun borçlarının yükümlülüğünü kabul etmemektedir.

Hangi mantıkla bugün TOKİ artık kuruluş amacı olan kamu yararı ilkesi doğrultusunda dar gelirli vatandaşlara ucuz ve kaliteli konut üretmek işlevinden uzaklaşmış, kamusal araziler üzerinde rant elde etmekte taşeron olarak konumlandırılmıştır? Bu kanun tasarısıyla TOKİ büyümeye ve yetkilerle donatılmaya devam ediyor. Kamu alanlarının yok edilmesine meşruiyet kazandıran yoksullara konut balonunun sönüşünü izlemekteyiz.

Söz konusu yasa tasarısındaki bir başka düzenleme Büyükşehir Belediyesi Kanunu’yla ilgilidir. Finans sektörünün gelişimini sağlamak üzere, Sermaye Piyasası Kurulunun uygun görüşü alınmak kaydıyla, aralarındaki mesafe 1 kilometreyi geçmeyen ve toplam büyüklüğü en az 250 bin metrekare olan parsellerden veya en az bu büyüklükteki tek parselden oluşacak şekilde finans alanlarının sınırlarını belirlemek ve bu alanlarda her türlü ölçekteki imar planlarını, parselasyon planlarını ve her ölçekteki imar uygulamasını ruhsatlandırma ve denetleme yetkisi büyükşehir belediyelerine verilmektedir.

İmar planı da süreci çok yönlü, çok çeşitli mevzuatı olan bir süreçtir, çok sayıda meslek disiplinini ilgilendirmektedir. Yapılan düzenlemede ise, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile 3194 sayılı İmar Kanunu’nda yer alan ilçe belediyelerinin parselasyon planlarını düzenleme ve ruhsatlandırma yetkisi yok edilerek tüm yetkiler büyükşehir belediyelerine aktarılmaktadır. Planlama sürecinde yer alması gereken kurum ve kuruluşlar dışlanmakta olup, tüm yetkiler tek bir yerde toplanmaktadır. Buradaki amaç, kendi partisinden olmayan ilçe belediyelerini baskı altına alıp, etkisiz hâle getirmektir.

Tasarıda, TOKİ’ye 1 başkan yardımcısı, 3 daire başkanı, 46 uzman, 4 müşavir avukat olmak üzere 54 kadro ihdas edilmesi öngörülüyor. Gerçekten bu kadrolar ihtiyaçtan mı, yoksa kadrolaşmadan dolayı mı isteniyor, açıklığa kavuşması gereken konulardır.

Değerli milletvekilleri, TOKİ’nin alt gelir gruplarına yönelik reklamı yapılan kimi projelerinin göstermelik olmaktan öteye gitmediği, bu projelerin yer seçiminde dahi ihtiyaçların değil tamamen siyasi tercihlerin öne çıktığı görülmektedir. Ayrıca, TOKİ’nin başına buyruk denetimden uzak projeleriyle devlet büyük zararlara uğratılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, güvenli yapıların olmazsa olmaz koşulu olan zemin, proje, malzeme ve yapı denetimlerinden muaf olan TOKİ tarafından yaptırılan binaların güvenliği tartışılır hâle gelmiştir.

TOKİ işlerinin büyük bir kısmı 2000’li yıllarda kurulan ve büyüyen şirketler tarafından yapılmaktadır. Şirketlere bakıldığında, AKP İktidarına siyaseten yakınlığıyla tanınan, AKP’yle yakın ilişkisi bulunan sermaye gruplarının çoğunluğunu oluşturduğu görülecektir.

Kamusal kaynakların siyasal iktidarların koruması altındaki belirli gruplara tahsis edilmesi sonucunda bir yandan yandaş sermaye oluşturulmakta, diğer yandan da toplumdaki gelir dağılımı hızla bozulmaktadır. Toplumun geniş kesimlerinin işsizlik ve yoksulluk içinde yaşadığını neden görmüyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Topuz, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu noktada TOKİ’yle bağlantılı bazı yolsuzluklardan birkaç örnek vermek istiyorum: Siirt’te 22 bin TL’ye alınan arsanın TOKİ’ye 100 katına, yani 2 milyon 200 bin TL’ye satıldığı ortaya çıkmıştır. Bu arada, bu olayların arkasında AKP’li belediye başkanı ve yardımcısı ile 11 belediye görevlisi ve TOKİ’nin sorumlu olduğu görülmektedir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca TOKİ’nin yürüttüğü kâr amaçlı 7 projenin her birinde farklı usulsüzlükler saptandığı, denetimden geçen 5’i İstanbul Ataşehir’de, 2’si Ümraniye ve İzmir’de toplam 7 projede kamu zararı, günün rakamlarıyla 774 milyon olarak hesaplanmıştır. Yani, TOKİ’nin 774 milyon TL’yi yandaş müteahhitlere aktardığı ortaya çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, geçen, havaalanında, şöyle “TOKİ haberleri” diye bir kitapçık ortaya konmuş, herhâlde, havaalanındaki herkes, gelen geçen görsün diye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FEVZİ TOPUZ (Devamla) - Şu gördüğünüz projelerin, reklamı yapılan arsaların, binaların hangisini dar gelirli vatandaşların aldığını sormak gerekir Sayın Başkana ve Değerli Bakanına.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Topuz, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Zülfükar İzol, Şanlıurfa Milletvekili.

Buyurun Sayın İzol. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisin, yüce milletimizin mübarek kandillerini tebrik ediyorum, nice kandiller diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 455 sıra sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 8'nci maddesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ olarak amacımız, orta-alt gelirlilerin, yoksulların, şehit ailelerinin, malullerin, dul ve yetimlerin, memurların, polislerin, askerlerin ve çalışanların, kısacası evsizlerin kira öder gibi taksitlerle ev sahibi olabilmelerini sağlamaktır. Bu nedenle, TOKİ'yi hem mali yönden hem de mevzuat yönünden güçlendirmek ve desteklemek gerekir.

Hükûmetimiz konut sorununu toplumsal bir sorun olarak kabul etmiş, uzun vadeli düşünüp, kâr amacı gütmediğinden, bu konuda da çok başarılı olmuştur. Biz insanın temel ve vazgeçilmez haklarından biri olan barınma ihtiyacını önemsedik. İnsanca yaşanabilecek konut ve yaşama alanları konusunda gerekenin yapılmasını kendimize görev saydık. TOKİ, insanlarımıza hak ettikleri sağlam, kaliteli, çağdaş olanaklara sahip sağlıklı ve güvenli yerleşim yerleri sunmada öncülük ederken, yeni ve planlı kentleşme ve konut üretimi anlayışını da oluşturmaya çalışmaktadır.

Sayın Başkan değerli milletvekilleri; ailenin ve sosyal yapının güçlendirilmesi, AK PARTİ politikamızın bir gereği olarak, insanımızın daha kaliteli konutlara uygun ödeme şartlarıyla sahip olmasını sağlamak için Hükûmetimiz, 2003 yılında, cumhuriyet tarihimizde bugüne kadar görülmemiş bir konut seferberliği başlatmıştır.

AK PARTİ Hükûmetimiz, bugüne kadar toplam 420 bin konut, yüzlerce hastane, binlerce derslik, yüzlerce sağlık ocağı, milyonlarca fidan ve yüz binlerce kişiye iş imkânı sağlamıştır. Türkiye'nin ve aslında bütün dünyanın kanayan yarası olan işsizlik konusunda da ciddi adımlar attığı bir gerçektir.

Değerli arkadaşlar, Şanlıurfa ilinde TOKİ tarafından gerçekleştirilen çalışmalardan da kısaca söz etmek istiyorum: Şanlıurfa İlimizi modern ve planlı bir kent yapmak, çarpık kentleşmeyi önlemek ve hemşehrilerimin konut sorununun çözümü için TOKİ projeler üretti ve üretmeye de devam etmektedir.

TOKİ, 2003'ten bugüne kadar Şanlıurfa'da 4.671 konut, lise, 4 ilköğretim okulu, 7 ticaret merkezi, sağlık ocağı, 4 cami, 5 spor salonu, 2 kreş ve engelsiz yaşam merkezi yapmıştır.

Şanlıurfa merkez Akabe'de 3.344 konut, sosyal donatı kapsamında lise, ilköğretim, ticaret merkezi, sağlık ocağı, cami, spor salonu, kreş, 4 adet engelsiz yaşam merkezi, 1 idari bina ve çocuk sosyal rehabilitasyon merkezi tamamlanmıştır.

Halfeti'de 158 konut, Argıl beldesinde 100 konut yapılmış, 363 konutun inşaatı ise devam etmektedir.

Birecik'te 429 konut tamamlanmış, sosyal donatı kapsamında ise yirmi dört derslikli ilköğretim okulu, ticaret merkezi, cami, şadırvan yapılmaktadır.

Ceylanpınar'da sel felaketinden zarar gören vatandaşlarımıza yönelik olarak da yatırım bedeli 10 milyon Türk lirası olan toplam 99 konut sekiz ayda tamamlanmış, sosyal donatı olarak da on altı derslikli 1 ilköğretim okulu, 1 ticaret merkezi, 1 cami inşaatı da yapılmıştır.

Viranşehir'de 20 adet hareket alarm iskân tesisi tamamlanmış, 200 yataklı devlet hastanesi ile yirmi dört derslikli lise inşaatları ise devam etmektedir.

Yukarıgöklü'de 90 konut yapılmıştır.

Siverek'te 409 konut tamamlanmış; sosyal donatı kapsamında ticaret merkezi, 200 yataklı devlet hastanesi inşaatı ise devam etmektedir.

Harran'da on altı derslikli lise inşaatı devam etmektedir.

Hilvan'da otuz iki derslikli ilköğretim okulu ile yirmi dört derslikli lise inşaatları ise devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İzol, lütfen tamamlayınız.

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Suruç'ta yirmi dört derslikli ilköğretim okulu inşaatı devam etmekte; ayrıca Siverek'te 528 konut, Argıl'da 80 konut, Yukarıgöklü'de 78 konut, Viranşehir'de 172 konut, Akçakale'de 150 konut, lise ve 3 atölye, Hilvan'da da 100 konut, 11 Nisan beldesinde 96 konutun yapımı için ihale çalışmaları devam etmektedir.

Sonuç olarak Şanlıurfa ilimizdeki TOKİ tarafından tüm projelerin tamamlanması durumunda toplam 6.238 konut, 11 ilköğretim okulu, 6 lise, 14 spor salonu, 9 ticaret merkezi, 6 cami, 2 kreş, 2 sağlık ocağı, 3 atölye, belediye binası, çocuk rehabilitasyon merkezi ve engelsiz yaşam merkezi yapılmış olacaktır.

Bu nedenle tüm Şanlıurfalı hemşehrilerimin adına, başta Sayın Başbakanım Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Kabinemizde görev alan eski ve yeni bakanlarımıza, TOKİ Başkanımıza ve çalışan bütün bürokratlarımıza ve yüce Meclisimize, muhalefetiyle iktidarıyla herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, tekrar “Kandiliniz mübarek olsun.” diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sağ olun, var olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İzol.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Osman Aslan, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Aslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN ASLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 455 sıra sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yürürlük maddesi yani 8’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii bu kanun üzerinde üç gündür mütemadiyen görüşüldü, konuşuldu, çok güzel şeyler söylendi. Bu kanunun gerçekten çok faydalı ve yararlı olacağına inanıyorum ve bu inancımın temennisiyle, bu kanunun tekrar milletimize, memleketimize hayırlı olması vesilesiyle, aynı zamanda, idrak etmekte olduğumuz bu mübarek gecenin de hem milletimize, memleketimize hem bütün İslam âlemine hayırlı olmasını dilerken, bu mübarek gecede acı ve ıstırap çeken, Balıkesir ilimizde grizu patlaması sonucu vefat eden hemşehrilerimize de Allah’tan rahmet, başsağlığı dilerken yaralılara da Cenabı Allah’tan acilen şifalar diliyor, tekrar bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Öztürk, Sayın Taner, Sayın Genç ve Sayın Ural soru sormak istemişlerdir.

Sayın Öztürk, buyurun.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İç Tüzük’ün 61’inci maddesi gereğince “Başkan, görüşmeye başlamadan önce, söz sırasına göre söz alanların adlarını okutur.” gerekliliğine uymamanız nedeniyle, kişisel söz verilen hatibin yazılı talebinin olup olmadığını sormama alınganlık göstermeniz tarafımdan anlaşılamamıştır. Görevinizi baştan İç Tüzük’e uygun olarak yapmış olsaydınız, benim sorumla karşılaşmış olmayacaktınız. Bu son maddede söz talep eden 15 milletvekili için kura çekildiği görülmemektedir. Mevlüt Çavuşoğlu, 3 ayrı milletvekiline, söz talebi olmadıkları hâlde söz hakkını devretmiştir. Bunu neye göre yapıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, TOKİ inşaat yaptığı yerleşim yerleriyle ilgili ekonomik durumu, konut gereksinimi, talep araştırması yapmamaktadır mı ki bazı bölgelerde yapılan konutlar elde kalmaktadır?

Bir diğeri: Kurumlar arası yapılan protokoller ile TOKİ, 4 milyar 170 milyon TL’lik kamunun yapması gereken yatırımları kendi üzerine almış ve yapmaktadır. Bu, Kamu İhale Kanunu’ndan kurtulmak için mi düzenlenmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Demin de bir sordum. TOKİ, bazı firmalara 260 trilyon liralık müşavirlik hizmetlerinin parasını ödemiştir, ücretini. Bunlar hangi firmalara ödenmiştir? Bunların ayrıntılarını istiyorum, cevap verilmedi.

İkincisi: İskan konutuyla afet konutu arasında faiz itibarıyla, taksitlendirme itibarıyla ne fark vardır? Afet konutunun… Bir yerin afet konutu olabilmesi için önce o yerde bir hak sahipliği tespit edilmesi lazım ve o hak sahiplerinin müracaat etmesi lazım, buna göre bir plan yapılması lazım. Buna rağmen, bazı yerlerde sırf davetiyeyle ihaleye birtakım yandaşları sokmak için, bu, bazı yerler afet konutu sayılmaktadır. Bu şekilde, iskân konutu olmadığı hâlde, afet konutu şeklinde davetiyeyle ihaleye çağırılan 2008, 2009 ve 2010’da kaç yer vardır? Bunlar kimlere verilmiştir? Onu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Ural…

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle, kandil gecesinin bütün Türk milletine hayırlar getirmesine vesile olmasını diliyorum Cenabı Allah’tan.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Mersin ili Silifke’de yapılmakta olan Silifke devlet hastanesi ne kadara ihale edilmiştir, ne zaman bitirilecektir? Taşucu ve Silifke TOKİ konutları ne zaman teslim edilecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çalık…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya)  - Sayın Bakanım, Malatya’da Toplu Konut İdaresinin yapmış olduğu kentsel dönüşüm projesi, Malatya Belediyemizle imzalamış oldukları protokol çerçevesinde ne zaman gerçekleştirilecek? Malatya’da TOKİ’nin yapmış olduğu hizmetler için biz TOKİ Başkanımıza ve bakanlarımıza teşekkürlerimizi iletiyoruz, hem hastanemizin ihalesi yapılmış vaziyette hem TOKİ Malatya’ya bir stadyum kazandıracak hem de Toplu Konut İdaresi Malatya’ya yeniden bir şehir merkezi kazandıracak, kentsel dönüşüm yapacak. Bunun başlayış tarihinin bilgisini almak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle Sayın Taner’in sorduğu soruya cevap vermek istiyorum. Ekonomik talep araştırmaları anlamında, nüfusu 40 binin altında olan bölgelerde öncelikle talep alınıyor, talebe bağlı olarak yapılıyor. Onun üstündekilerde daha farklı bir uygulama var.

Şu ana kadar satışa sunulan konutların yüzde 87’si satılmış durumda. Bu gerçekten iyi bir performans ama piyasa koşullarına göre elbette satış sıkıntısı olan lokal alanlar da oluyordur. Ama genel performansa baktığımız zaman yüzde 87 gibi bir rakamla karşılıyoruz ki bu da iyi bir performans, hele bu küresel…

RECEP TANER (Aydın) – Bazı yerlerde yüzde 80’i elde kaldı Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Yani lokal… Toplam tutara baktığınız zaman, bütün Türkiye geneline baktığınız zaman yüzde 87 gibi bir rakam görünüyor.

Niçin kamunun diğer birimlerinin ihalelerini yapıyor? Tabii, uzman bir kuruluş. Gerçekten çok sayıda ihale yapan, bu anlamda uzmanlaşmış bir kuruluş. Diğer kurumlarımız bu ölçüde ihale yapma becerisine, uzmanlığına sahip olmayabiliyorlar, özel nitelikli işlerde. Dolayısıyla onların talebiyle, onların ihtiyaçlarını görecek şekilde yapılıyor. Sonuçta, her ikisi de kamu kuruluşu. Önemli olan, işin en etkili, en hızlı şekilde yapılması, yoksa onun dışında bir gerekçesi yok.

Müşavirlik ihaleleriyle ilgili olarak da tabii çok sayıda firma var. Onun listelerini yazılı bir şekilde aktaracağız, yazılı bir şekilde… Sayın Genç’in sorusuydu bu.

Yine, Sayın Genç, “Bu davetiyeyle çağrılar kaç yerde vardır? Kimler yapmıştır?” gibi… Burada bir listemiz var, isterseniz hemen arada size iletilebilir bunlar ama tek tek okumaya çalışırsak çok fazla vakit alır.

Mersin Silifke ile ilgili bir sorumuz vardı, “Kaça ihale edilmiştir?” gibi. Silifke hastanemiz 30 milyon TL bedelle ihale edilmiş ve 2011 Ağustosta inşallah teslimatı yapılacak. Yani bu konuda ihale gerçekleşmiş, şu anki termin planına göre 2011 Ağustosunda teslim edilecek.

Sayın Çalık’ın sorusu vardı. Sayın Çalık Malatya’daki kentsel dönüşümle ilgili sormuştu. Hak sahipleri için şu anda, Sayın Çalık, konut bedelleri tespitine dönük çalışmalar yürütülüyor. Bu, yüzde 40 bir oranla, indirimli bir oranla inşallah gerçekleştirilecek. Malatya’da, Başkanımızdan da aldığım bilgiye göre, yoğun bir şekilde bu çalışmalar sürdürülüyor, bir sorun, bir sıkıntı gözükmüyor. Malatya için hayırlı olsun diyoruz.

Ayrıca, tabii, bunun dışında da, biliyorsunuz, biz, şeffaf bir şekilde çalışıyoruz. “Bilgi Edinme Hakkı” diye bir kanunu biz kendi iktidarımız döneminde çıkardık. Bu, detaylı, müşavir firmalar… Hangi firma neyi almış, bu konuda listelerimiz var, isteyenler buradan alabilirler veya kurumdan bilgi edinme hakkı çerçevesinde de, sadece milletvekillerimiz değil, bütün vatandaşlarımız da bu bilgileri her zaman alabilir.

Ben hepinize çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Öztürk, bu maddeyle ilgili Sayın Bakana soru sorulması gerekirken bir konuyla ilgili tarafıma soru yönelttiniz.

Sayın Öztürk, İç Tüzük’ün 61’inci maddesi gereğince görüşmeye başlanmadan önce söz sırasına göre söz alanların adları okutulur, doğru, Tüzük gereği. Ancak uygulamaya baktığınız takdirde, geçmişe yönelik; şimdiye kadar zaman zaman yapılmış ama çok defa yapılmamış bir uygulama. Yani, isim sıraları okunmamıştır ama doğrusu okunması gerekir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkan İç Tüzük’e aykırı işlem yapamaz.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Genç, Sayın Öztürk’e cevap veriyoruz.

Sayın milletvekillerinin müracaatları ve sıraya konulması ne ben ne de diğer Sayın Meclis Başkan Vekilleri tarafından yapılmamakta, tamamen Kanunlar Dairesi tarafından yapılmakta. Bugünkü bu maddeyle ilgili söz talebi, yani, Sayın Osman Aslan’a nasıl geldi? Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun hem söz talebi var hem devir talebi var. Önce Sayın Çavuşoğlu talepte bulunuyor, sonra devrediyor Sayın Rüstem Zeydan’a, daha sonra da Sayın Rüstem Zeydan’ın Sayın Osman Aslan’a devretmesiyle Sayın Osman Aslan söz sahibi oldu.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Listede devir talebi yok.

BAŞKAN - Diğeri ise Sayın Yusuf Ziya İrbeç. Talebi var.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Devir alanların talebi yok.

BAŞKAN - Sayın Öztürk, talepleri var, gönderdim size, incelediniz, tekrar göndereceğim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Hayır, 15 kişi içinde…

BAŞKAN - Daha sonra da Sayın Yusuf Ziya İrbeç’in Sayın Zülfükar İzol’a devir talepleri var.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Yok efendim, 15 kişi içinde devredenlerin listesi yok.

BAŞKAN - 15 kişinin devir talebi olması gerekmiyor Sayın Öztürk. İlk sıradaki ilk 2 kişinin söz talepleri de var, devir talepleri de var.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde dokuz adet önerge vardır; ancak her madde üzerinde milletvekillerince yedi önerge verilebildiğinden önce geliş sırasına göre ilk yedi önergeleri okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Yılmaz Tunç

                                                                                                                  Bartın

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Mustafa Ataş

                                                                                                                İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Veysi Kaynak

                                                                                                          Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            İkram Dinçer

                                                                                                                   Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        Azize Sibel Gönül

                                                                                                                Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                       Ayhan Sefer Üstün

                                                                                                                Sakarya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 455 Sıra Sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     M. Akif Hamzaçebi          F. Murat Sönmez                Akif Ekici

                              Trabzon                         Eskişehir                       Gaziantep

                           Yaşar Tüzün                 Hüseyin Ünsal             Ergün Aydoğan

                               Bilecik                           Amasya                        Balıkesir

                           Şevket Köse                Mehmet Sevigen               Ensar Öğüt

                             Adıyaman                        İstanbul                         Ardahan

                          Hulusi Güvel                                                         Engin Altay

                                Adana                                                                   Sinop

“Madde 8 – Bu Kanun 15/12/2010 tarihinde yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ensar Öğüt konuşacak.

BAŞKAN – Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili, önerge üzerinde söz talep etmişlerdir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, tüm İslam âleminin Kandil’ini kutluyor, mutluluklar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, gündeme girmeden önce bir konuyu arz edeceğim. Tekel işçilerinin eylemine katılan bir arkadaşımız trafik kazasında vefat etti. Bu işçi arkadaşımıza Türk-İş binasının önünde tören yapılmak istendi. Ancak onu son yoluculuğuna uğurlamak isteyen arkadaşlarımıza oradaki yetkililer tören için izin vermediler. Ben buradan o yetkilileri kınıyorum ve bir daha da böyle bir şey olmamasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, TOKİ, planlı kentleşme, konut üretimi konusunda çalışmalar yapıyor, bunlar güzel. TOKİ dar gelirli insanlara da konut yapıyor, bu da iyi. Ancak, bana göre TOKİ’nin özellikle kalkınmakta öncelikli illerde olduğu gibi ilçelerde de konut üretimi yapması lazım. Ancak bunu yaparken daha sık kontrol edilmesi lazım. Ben bir inşaatçı olarak öneriyorum. Ben yurt dışında da inşaat yaptım. Türkiye’deki kontrollük sistemi çok iyi, sağlıklı çalışmıyor. Örneğin Ardahan’da ve Göle’de TOKİ bina yaptı -kendi bölgemle ilgili örnek vereceğim- çatıları akıyor, duvarları çatlamış, tuvalet ve banyolarında tıkanma var. Göle’deki TOKİ’nin ihata duvarı yok Sayın Başkanım, lütfen bunu not alın. İhata duvarsız bir site olur mu? Yolları bozuk.

Şimdi, burada kontrolörlük sistemini -belki sizde kabahat yoktur- iyi kurmazsanız kalitesiz inşaatlar yapılır. Kalitesiz inşaatlar da üç yıl, beş yıl sonra dökülüyor, yirmi yıl sonra yenisinin yapılması gerekiyor. Yani çok sağlam betonarme bina ise, o zaman hem depreme dayanıklı hem de en azından süresi kadar, kırk yıl, elli yıl, daha iyi dayanması lazım. Örnek veriyorum: Şimdi, bizim bölgemizin rakımı yüksek. Posof ilçemizde TOKİ’nin konutu yok, Damal’da TOKİ’nin konutu yok, Hanak’ta TOKİ’nin konutu yok, Çıldır’da yapılmadı, Göle’ye az bir miktarda yapıldı. Şu anda Ardahan’a tekrar beş yüz küsur tane yapılıyor, teşekkür ederim ama ilçelerimize yapılması lazım. Oradaki şartlarda, ağır koşullarda yaşayan insanlara ödeme kolaylığının daha iyi yapılması lazım Sayın Başkanım. Yani sadece Ardahan değil, Kars var, Iğdır var, Ağrı var, Hakkâri var, Şırnak var.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Yapılıyor, yapılıyor…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Tabii ki yapılmıştır, yapılıyor, ben bir şey demiyorum ama daha yaygın yapılması lazım. Zengine değil, yoksula hitap etmesi lazım TOKİ’nin.

Değerli arkadaşlar, 17 Ağustos 1999 depreminde biliyorsunuz Marmara sallandı ve çok büyük yıkım oldu. Ben o zaman İstanbul’da oturuyordum ve inşaat yapıyordum, hakikaten son derece yıkım oldu. Şu anda depreme dayanıklı olmayan bir sürü bina var, güçlendirme yapılmış. Kolonun dibine makineyi koyduğunuz zaman, sallandıkça, mantolama ne kadar yaparsanız yapın o binayı bir daha eski orijinal yapısına getiremiyorsunuz. Şimdi, burada, örneğin Suadiye tarafını, E-5’in altını ele alalım, Tuzla’dan Kadıköy’e kadar veya Yeniköy’den ta Silivri’ye kadar. Şimdi, bu bölgenin yenilenmesi için ben şunu öneriyorum: Kentsel dönüşüm projesinde mutlak surette orada kat yoğunluğu vererek bu işin çözülmesi lazım, binaların yenilenmesi lazım. Nasıl? Şimdi Suadiye’de her şey, daireler Caddebostan’da, Pendik’te, Kartal’da, her yerde para ediyor ama burada yoğunluğu fazla verirseniz, kat, beş katsa yedi kat verirseniz bina yenilenirse o zaman o bina depreme dayanıklı olur ama nasıl, yedi kat verirseniz ne oluyor? O zaman iki kat olduğu zaman orada içinde oturan kişiler kat karşılığı  -ki değerli yerler- verip üzerine de üç kuruş para verildiğinde bütün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öğüt, lütfen tamamlayınız.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -  Yani, yoğunluğu biraz fazla verip katı biraz fazla verdiğiniz zaman binanın içerisinde oturan mal sahipleri binasını kat karşılığı verirlerse o zaman, biraz da az para verdikleri zaman bütün binalar yenilenir. Yoksa, Allah göstermesin, bir depremde inanın çok sayıda -işte bütün uzmanlar söylüyor- insanımız ölür, çok sayıda binamız yıkılır. Bu nedenle TOKİ’nin ve Bayındırlık Bakanlığının bu konuya el atarak kentsel dönüşüm kanunuyla ilgili bu çalışmaları yapmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi okutacağım altı önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde de kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/762 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Yılmaz Tunç

                                                                                                                  Bartın

BAŞKAN -  Diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:

                                      Mustafa Ataş

                                          İstanbul

                                     Veysi Kaynak   

                                    Kahramanmaraş

                                      İkram Dinçer

                                             Van

                                  Azize Sibel Gönül

                                           Kocaeli

                                 Ayhan Sefer Üstün

                                          Sakarya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Gerekçeleri ayrı ayrı okutuyorum:

“Gerekçe: Önerilen yürürlük tarihinin daha uygun düşeceği düşünülmektedir.”

Gerekçe: Yapılan teklif ile yürürlüğün ileri alınması amaçlanmıştır.

Gerekçe: Yapılan teklif ile yürürlük tarihinin bir ay ileri alınması amaçlanmıştır.

Gerekçe: Teklif ile yürürlüğün bir ay ileri alınması düşünülmüştür.

Gerekçe: Kanunun yürürlüğünün ileri alınmasının uygun olacağı düşünülmüştür.

Gerekçe: Kanun uygulaması açısından yürürlüğün değiştirilmesi uygun görülmüştür.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Yaşar Tüzün, Bilecik Milletvekili.

Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; toplu konut kanununun 9’uncu maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısını ve teklifini geçtiğimiz salı gününden beri konuşuyoruz. Tabii bu Parlamentoya saygısı olmayan AKP Hükûmetinin ve teklif sahibinin de bu görüşmeler sırasında Genel Kurulda olmamasının takdirini sizlere bırakıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu ortaklaşa verilen tasarı ve teklif, genel olarak, Toplu Konut İdaresinin yetkilendirilmesi hususunda… Tabii Toplu Konut İdaresi sahipsiz bir idare olduğu için, sahibi olmayan bir kuruluş olduğu için, salı gününden beri, bakıyoruz, zannediyorum Bakanlar Kurulu koltuğuna Hükûmet adına bir Başbakan oturmadı, diğer bütün bakanlar oturdu! AB müzakerelerinden sorumlu Devlet Bakanı oturdu, Bayındırlık ve İskân Bakanı oturdu, Başbakan Yardımcıları oturdu. Yani baktığımız zaman, salı gününden beri 20’ye yakın bakan TOKİ’yi savunur, TOKİ’nin haklarını korur noktasında açıklamalar yapıyor. Hâl böyle olunca TOKİ gibi bir kuruluş ne kadar sahipsiz… TOKİ’nin uygulamalarında Hükûmet -direkt Başbakana bağlı olmasından dolayı- Genel Kurula, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygınlığını ifade edemez hâle gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, tabii TOKİ’nin genel uygulamaları neden, niçin yüce Meclisten kaçırılır? Denetim yetkisi niçin kullanılmaz? Salı gününden beri soru soran arkadaşlarıma, maalesef ilgili idarenin başkanının yazmış olduğu ufak dipnotlarla ilgili bakan açıklamaktadır. Şunu açık ve net olarak söylemek gerekir sevgili arkadaşlar: Kontrolsüz güç güç değildir, denetimsiz güç güç değildir. Gelin bu kuruluşu kontrol edelim, denetleyelim. Meclis olarak, gerek 22’nci Dönemde gerekse 23’üncü Dönemde Cumhuriyet Halk Partisi olarak Toplu Konut İdaresinin uygulamalarının araştırılması konusunda Meclis araştırma önergelerimiz var. Gelin bir komisyon kuralım, bu komisyon TOKİ’yle ilgili incelemelerde bulunsun. Gerçekten TOKİ’nin uygulamalarında memnuniyet söz konusuysa gelip kuracağımız komisyonda TOKİ idaresine, başkanına, yetkililerine teşekkür edelim, değilse de eksikliklerini söyleyelim. Toplu Konut İdaresi için verilen Meclis araştırma önergeleri niçin gündeme alınmıyor, niçin TOKİ için komisyon kurulmuyor? Tabii ki temel sebebi denetimden, kontrolden kaçmaktır.

Sevgili arkadaşlar, TOKİ’nin Başkanının kamuoyuna yapmış olduğu açıklamalara baktığımızda da yaklaşık 1 milyar dolar gibi kâr getiren bir kuruluş. Tabii reel sektörde yıllarca inşaat sektörüne emek vermiş, sermaye koymuş, bu işten para kazandığı ve para kazandıktan sonra vergisini ödeyen, istihdam sağlayan inşaat müteahhitlerine baktığımızda TOKİ’yle rekabet eder hâlde değildir. Reel sektörde çalışan, üreten ve bu kazancından bu devlete olan sorumluluğunu vergi, SSK primi gibi ödemeler altında resim ve harç ödeyen müteahhitlere bir de yapı denetimi mecburiyeti koymuşuz. Dolayısıyla, inşaat maliyetine, sadece inşaat maliyetine yapı denetiminin bedeli yüzde 4 ila yüzde 8 arasında değişmektedir ama TOKİ’ye baktığımız zaman böyle bir uygulaması yok. TOKİ, kendi Yasası’yla 11 defa buradan verilen yetkilerle devlet içinde devlet olmuş, arsa sahibi TOKİ, imar uygulaması yapan TOKİ, projeyi hazırlayan TOKİ, denetimi yapan TOKİ, ruhsatı veren TOKİ, iskânı veren TOKİ. Yine geçtiğimiz dönemlerde iskân yetkisini dahi “Yerel yönetimlere yetki vereceğiz.” deyip yerel yönetimden gelen bir hükûmetin başkanı Başbakan, belediye başkanlığından gelen Başbakan, belediyelerin elindeki iskân ruhsatını alıp maalesef TOKİ’ye devretmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ne yaptığımızın farkında mıyız? Yani bu kadar yetkiyle donatılmış bir kuruluşu denetlememek, kontrol etmemek kimin haddine? Bunun hesabını kim verecek? Yani bu gizlilik nedir? Bu gizliliğin altında ne yatmaktadır? Gelin, denetleyelim, kontrol edelim. Yüce Meclise verdiğimiz komisyon önergeleri var, bu önergeleri kabul edip gerçekten denetleyip kontrol ettikten sonra iyi yaptıkları varsa teşekkür edelim, yapmadıklarını da eleştirelim değerli arkadaşlar. Toplu Konut İdaresi gelecek yüzyılda “TOKİ” olarak adlandırılmayacaktır. Bana sorarsanız TOKİ öyle bir noktaya gelmiştir ki artık TOKİ’nin adı “toplu götürme merkezi” yani “TOGÖM” olarak değiştirilmelidir. Uygulamalarında da maalesef, denetleme raporlarında da bu zafiyetlerini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, aslında konuşulacak çok şey var ancak TOKİ’nin yine değişik uygulamalarına baktığımızda, özellikle kent merkezinde bulunan çok değerli arsaları “kentsel dönüşüm” adı altında rantsal dönüşüme çevirmiştir. Örneğin -bu akşam gerçi UEFA Kupası maçı da var ama bunu da konuşmamız gerekiyor- Toplu Konut İdaresi, İstanbul’da, Galatasaray Stadyumu’na ait alana yeni bir stadyum yapılması adı altına bir proje başlattı. Şimdi efendim neymiş, Mecidiyeköy’de bulunan stadyumun alanı, mevkisi çok değerli, Toplu Konut İdaresi başka bir alana stat yapıp, burayı kendisine alıp burada bir proje geliştirecek. Gerçekten, Galatasaray Spor Kulübüne devlet desteği burada söz konusu ama diğer takımların başkanları, yöneticileri bu konuda Rekabet Kuruluna müracaat etmiş olsalar idi bu proje yok olacaktı. O nedenle Birinci Süper Lig’de mücadele eden takımlarımızın, örneğin Bursaspor’umuzun, örneğin Eskişehirspor’umuzun, örneğin seçim bölgem olan Bozüyükspor’umuzun, Bilecikspor’umuzun statları da kent merkezlerinde kalmıştır. Yani, Galatasaray Spor Kulübüne bu imkân sağlanırken diğer kulüplerimize neden ve niçin sağlanmıyor? İktidar partisinin milletvekilleri bu konuda seçim bölgeleri için niçin hareket geçmiyor? Bunun takdirini de değerli vatandaşlarımıza bırakıyorum.

TOKİ yine, özellikle 2003 yılından beri, -bakın burası da çok önemli- Toplu Konut İdaresi özellikle 2003 yılından beri, Türkiye Büyük Millet Meclisini kullanır hâle gelmiştir. Diyeceksiniz ki bu da nereden çıktı? Nereden çıktı: Toplu Konutun Ankara ilinde yapmış olduğu uygulamalarda, projelerde, örneğin Eskişehir yolunda, örneğin Yenimahalle’de, örneğin şimdi son günlerde Gölbaşı semtinde başlatılan projeye çok az sayıda milletvekilimiz katılmıştır çünkü sağladığı bir avantaj yoktur. Ama TOKİ yönetiminin, TOKİ Başkanının Parlamentoyu, Türkiye Büyük Millet Meclisini kullanarak, özellikle “Bu projede milletvekilleri de var.” deyip “Milletvekilleri varsa da bir avantaj, bir imkân sağlanacaktır.” demesiyle halkımız daha fazla katılım sağlamış, daha fazla ilgi göstermiştir.

Toplu Konut İdaresi, oysa, bırakın Türkiye Büyük Millet Meclisine böyle imkânları sunmayı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinde olan lojmanları devralıp bir başka firmaya, bir başka şirkete devretmiştir. Dolayısıyla TOKİ, yapmış olduğu uygulamalardaki bu kadar yanlışlığa rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisini de bu yanlışlıkların içerisine katmıştır.

Dolayısıyla bundan sonraki uygulamalarında sayın TOKİ yönetiminin veya benim adlandırdığım “TOGİM” merkezinin -“toplu götürme merkezi”nin- bu konuda daha dikkatli olmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisini kullanmamasını tavsiye ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tüzün, lütfen tamamlayınız.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Evet, kuşkusuz, TOKİ’nin, yine, ek ikinci şirket olarak kurmuş olduğu şirketin niçin ve neden kurulduğunun bir haftadır bu yüce Mecliste görüşüldüğü hâlde hâlâ açıklanmamasının sebebinin ne olduğunu öğrenmek istiyoruz değerli arkadaşlar. Yani Toplu Konut yönetimi niçin ikinci bir şirket kurmuştur? Niçin  bu ikinci şirketin hisselerinin yüzde 49’u TOKİ’ye aittir de yüzde 51’i şahıslara aittir? Yani Emlak Pazarlama, İnşaat, Proje Yönetimi ve Ticaret AŞ’nin hisse oranlarının dağılımı neden böyle kaynaklanmaktadır, neden böyle kurulmuştur, bunun açıklamasının mutlaka yapılması gerektiğine inanıyorum.

Bugüne kadar Toplu Konutun yapmış olduğu örnek ve doğru projeler de vardır- yiğidi öldürüp hakkını vermek gerekiyor- bu projeler için de kendilerine, emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Daha iyi yapılabilmesi ve daha iyi projelerin ortaya konması için TOKİ’nin mutlaka denetlenmesi gerekir, kontrol edilmesi gerekir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergeleri vardır. İktidar partisi de bu noktada bir önerge versin, gelin bir komisyon kuralım, TOKİ’nin bu yaptığı uygulamaları denetleyelim, kontrol edelim, iyi yaptıklarına teşekkür ederim, yapmadıklarını da eleştirelim diyorum.

Mevlit Kandili’nizi kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.

Madde üzerinde şahısları adına söz isteyenler: Harun Öztürk, Mikail Arslan.

Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Harun Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarı biraz sonra oylarınızla yasalaşacak, ben düşüncelerimin bir kısmını ancak ifade etme imkânı bulabiliyorum. Umarım yasama faaliyetini daha sağlıklı yürütebilme konusunda hep birlikte bir şeyler yapabiliriz.

Değerli milletvekilleri, TOKİ’nin konutları düşük kaliteli ve gecikmeli teslim ettiği dile getirildi. Kurum, teslimlerdeki gecikmeleri önlemek yerine, temerrüde düşmekten kurtulmak için sözleşmelere koyduğu bazı hükümlere sığınmaya çalışmaktadır. Evet, bu çerçevede, ilk yaptığı sözleşmelere “Gayrimenkullerin yapımı sırasında gerek genel planlarda gerekse gayrimenkul planlarında ve sözleşmelerinde teknik ve yönetimsel nedenlerle gerekli göreceği her türlü değişiklikleri yapmak İdarenin yetkisi dahilindedir.” hükmünü koymuştur. Daha sonra bu hükmün kendisini temerrüde düşürmekten kurtaramayacağını düşünmüş olacak ki satış sözleşmelerine “Adlarına gayrimenkul tahsis edilen alıcılar ileride altyapı ve peyzaj çalışmaları gecikmesinden dolayı herhangi bir hak ve istekte bulunamayacaklarını peşinen kabul ederler.” hükmünü eklemiştir. TOKİ, teslimlerdeki gecikme nedeniyle kira talep eden vatandaşlara da bu hükümlere dayanarak “Akdedilen sözleşmede geç teslimden dolayı kira kaybı ve bundan kaynaklanan kâr kaybının ödeneceğine ve isteneceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.” şeklinde cevaplar vermektedir.

Değerli milletvekilleri, TOKİ, bu hükümlere dayanarak teslimdeki gecikmeleri belediyelerin altyapı çalışmalarını tamamlayamamasına bağlayabilmektedir. Ankara Turkuaz örneğinde TOKİ, yürütmenin bir parçası olarak Hükûmet adına atanan bir başkan, Ankara Büyükşehir Belediyesi de aynı partiye mensup bir belediye başkanı tarafından yönetilmektedir, biri diğerinin gecikmesine altyapıyı ağırdan alarak diğerinin imdadına yetişmektedir. Vatandaşlarımızı mağdur etmeye yönelik bu tür mazeret ve oyunlar kabul edilemez. Bir kamu kurumuna da bu yakışmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, geçmişte TOKİ, daireleri hak sahiplerine süresinde teslim ederken bugün ne olmuş da teslim edememeye başlamıştır. Bu gecikmelerin bir kısmı kriz nedeniyle duran satışlara bağlanabilse de tümüyle bu mazerete sığınmak mümkün değildir.

TOKİ’nin gerçekleştirdiği projelere baktığımızda para ödeyen vatandaşlara konut yapmanın yanı sıra belediyelerin yapması gereken bazı altyapı yatırımlarının, anaokulundan başlayarak liseye kadar kamunun yapması gereken okulların, hastane ve sağlık ocaklarının, vergi dairelerinin afet evleri ve ucuz sosyal konutların, ibadethanelerin, ticaret merkezlerinin, kütüphanelerinin de uygulanan projeler kapsamında yapılmakta olduğunu görüyoruz. Bu sayılan yapıların hepsi oturulacak bir sitede mutlaka olması gereken yapılardır. Ancak bunlardan bir kısmı için vatandaşlardan vergi toplanmaktadır, dolayısıyla bedelinin TOKİ’ye bütçeden transfer edilmesi gerekmektedir. Aralarında gönüllü bağışlarla yapılması gereken yapılar da bulunmaktadır. Hem konut hem de kamu yatırımlarının yapılması ve yaptırılması görevinin TOKİ’ye verilmesi, vatandaşların satın aldıkları daireler için ödedikleri paraların bir kısmının da bu yatırımlara yönlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Nitekim TOKİ Başkanı komisyonda yaptığı açıklamada kamu kurumlarından bu yatırımlar nedeniyle 2,5 milyar alacakları olduğunu ve yapılan bu yatırımların bedelinin ilgili idarelerden beş yıl içinde taksitler hâlinde tahsil edildiğini belirtmiştir. Kamu yatırımlarının bu şekilde finanse edilmesi nedeniyle TOKİ’nin taahhütlerinde meydana gelen gecikmeler kabul edilemez.

Değerli milletvekilleri, TOKİ uygulamalarının bugün için etkin bir denetiminin yapıldığı da söylenemez. Öncelikle bütçesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmemesinin bir eksiklik olduğunu ifade etmeliyim. Sayın Bakanın geçtiğimiz oturumlardan birinde Genel Kurulda yaptığı açıklamanın aksine, TOKİ’nin 2985 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinde yazılı hüküm çerçevesinde 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na tabi olmadığı açıktır. Sayın Bakan, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun yaptığı denetimlerde Sayıştay denetçilerinden yararlanıyor olmasını Sayıştay denetimine tabi olmakla karıştırmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, TOKİ’nin mevcut ihalelerinin Kamu İhale Kurumu mevzuatı çerçevesinde yapılıyor olması da uygulamanın denetlendiği anlamına gelmemektedir. Bu nedenle, TOKİ, mutlaka periyodik olarak Sayıştay denetimine tabi tutulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, tasarının çerçeve 3 ve 4’üncü maddeleriyle yargıya intikal eden davalara müdahale edilmektedir. Bu nedenle söz konusu maddelerin Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde söz isteyen Mikail Arslan, Kırşehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİKAİL ARSLAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkındaki Kanun Teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Mevlit Kandili’nizi tebrik ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İllerde kasabalarımızı, ilçelerimizi, şehirlerimizi dolaştığımız zaman binaların önünde otopark sıkıntıları olduğunu görürüz; otoparkı vardır, altyapısı yoktur, altyapısı vardır, yeşil alanı yoktur. Toplu Konut İdaresinin yapmış olduğu bütün yapı alanlarında altyapısıyla, park alanıyla, yeşil alanıyla, aydınlatmasıyla bir şehir kesiti çok güzel şekilde sunulabilmektedir. Bina projeleri, zemin etütlerinden mimarisine kadar, mimarisinden ısı yalıtımına kadar, statik projelerine kadar uzman mühendisler tarafından hazırlanmaktadır. O yüzden Toplu Konut dairesinde oturanlar ayrıcalıklı olduğunun farkında olurlar, güvenli bir konutta yaşadıklarının da farkındadırlar.

İşte, bu statüde olmak üzere ilimizde de Toplu Konut İdaresi çok değerli çalışmalar yapmıştır. Merkez ilçemizde, Kaman’da, Çiçekdağı’nda, Akpınar’da Toplu Konut İdaresi konutlar yaptığı gibi, engelsiz yaşam merkezi, sevgi evleri, 300 yataklı devlet hastanesi, 4 adet ortaöğretim, lise binası, 2 tane spor salonu, 3 adet ticaret merkezi, 2 adet cami ve tarımköy uygulamasını başlatmıştır. Ayrıca, dolaştığımız zaman beldelerimizde de Toplu Konut İdaresinin konut yapmasıyla ilgili ciddi talepler olmuştur. Bunlardan bir tanesi, Yerköy-Çiçekdağı birleşiğinde bulunan Köseli Belediyesidir. Köseli Belediyesi iki bin tane dilekçeyi toplamış, önümüze koymuş ve en büyük isteğinin Toplu Konut İdaresinin konut yapması olduğunu, talep örgütlenmesinin başlaması hâlinde de bir haftada 600 kişinin müracaatının, peşinat bedelinin yatırılması kaydıyla, başvuru bedelinin yatırılması kaydıyla yapılacağını söylemiştir. Bu, Toplu Konut İdaresinin başarısından kaynaklanmaktadır. Gerçekten, beldelere kadar Toplu Konut İdaresi şayet konut yapıyorsa halkın teveccühünün de çok açık bir göstergesidir. Aynı zamanda Kaman ilçemizde ve merkez ilçemizde kentsel yenileme çalışmaları başlamış, diğer ilçelerimizde de 2’nci etap çalışmaları talep edilmektedir.

Toplu Konut İdaresi, üretilen konutlarının yüzde 85’ini dar ve orta gelir gruplarına yönelik yapmaktadır; üretilen 420 bin adet konutun 363 bin adedi dar ve orta gelir grubuna, alt gelir ve yoksul grubuna gecekondu dönüşüm alanlarında, afet konutlarında ve tarımköy projelerinde kullanılmıştır, 56 bin 508 adet konutu ise kaynak geliştirme amacıyla değerlendirmiştir.

Biliyorsunuz 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nda da şehir merkezinde bulunan değerli arsalar değerlendirilerek kat karşılığı satış veyahut inşaat yapıp satmak şartıyla değerlendirilerek elde edilen gelirler gecekondu dönüşüm alanlarında kullanılabilmektedir. 775 sayılı Yasa’da da olan bu uygulama Toplu Konut İdaresi tarafından da kullanılmaktadır. Ben bu çalışmalarından dolayı kendilerine özellikle teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Avrupa’da, yaşanan İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra şehirlerin birçoğu tahrip olmuştu, bu tahrip olan şehirlerin yeniden inşasıyla ilgili 1950 yılından itibaren düzenli toplantılar yapıldı; uzmanlar, şehir plancıları, mimarlar, mühendisler, sosyologlar, akademisyenler bu toplantılara katıldılar ve kentsel yenileme çalışmasını başlattılar. 1950 yılında Avrupa’da başlayan kentsel yenileme çalışması Toplu Konut İdaremiz vasıtasıyla Türkiye kamuoyunun da gündemine girmiş bulunmaktadır. İşte, bu çalışmaların neticesinde Esenboğa Havalimanı’nın kenarında bulunan gecekondular kaldırılmış ve gecekondu dönüşümüyle kentsel yenileme çalışmalar başlamıştır. Bu açıdan kentsel yenilemenin kazandırılması ve bunun getirisi açısından da çok önemli bir çalışmayı yaptığını burada ifade etmek istiyoruz.

Türkiye’de Devlet Planlama Teşkilatının ve Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre yenileme, dönüşüm ve nitelikli konut üretimi tarzında olmak üzere üç milyon civarında acil konuta ihtiyaç vardır. Ayrıca 2013 yılına kadar her yıl altı yüz bin tane yeni konut yapılması gerekmektedir.

Ülkemizde konut ihtiyacı talebini belirleyen beş tane temel unsur bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi gecekondu dönüşümü ve kentsel yenileme…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arslan, lütfen tamamlayınız.

MİKAİL ARSLAN (Devamla) - …diğeri deprem riski nedeniyle dönüşüm, alt gelir grubu ve yoksul vatandaşların konut ihtiyacı, mevcut konu stokunun yaşı ve niteliğinin değerlendirilmesi ve ülkemizde 13,5 milyon şehir konutunun yaklaşık yarısının bu faktörler çerçevesinde yenilenmesi gerektiği de aşikârdır. Dolayısıyla, Toplu Konut İdaresi, bu ihtiyacın ancak yüzde 5 ila 10’unu karşılayabilmektedir. O yüzden Toplu Konut İdaresinin desteklenmesi ve çalışmalarına destek verilmesi gerekmektedir. Bu, kentsel yenilemeyle ilgili köyler dâhil, yapılacak çalışmalarla ilgili de uygulamalarda çıkan sorunların çözümüne dair Türkiye Büyük Millet Meclisinin sürekli desteğine ve kanunlarla ilgili ihtiyaç duyulduğu hâlde yenilemelere gerek duyulmaktadır.

Bu vesileyle, tekrar, biraz sonra oylarınızla kabul edilecek olan kanunun hayırlı olmasını Cenabı Allah’tan temenni ediyor, kandilinizi tekrar tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan temenni ediyor, saygılar ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince tasarının üzerinde oyunun rengini belirtmek için ve aleyhte olmak üzere söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bana bela okuyorlar.

BAŞKAN – Yanlış yapıyorlar Sayın Genç, bugün bela okunmaz.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O yukarıdaki biliyor kime bela vereceğini.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 455 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın tümünün oylanmasından önce oyumun rengini belirtmek üzere, aleyhte söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Evvela tüm İslam âleminin ve vatandaşlarının mübarek kandilini kutluyorum, kendilerine saadet ve mutluluklar getirmesini diliyorum.

Bugün, bir trafik kazası geçiren Tekel işçisi kardeşimize, emekçimize de Allah’tan rahmet diliyorum. Bunu, buralarda süründüren insanların da Allah belasını versin diyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii ki, Türkiye’yi Tayyip Erdoğan’ın çiftliği hâline sokuyorsunuz. Bakın, bugün bir kandil gecesi. Bunda, bir kandil gecesinin manasının olduğunu herkesin bilmesi lazım.

Devlet malına el uzatan insanların İslam’la ilgisi yok. İslam’ın özünde, dürüstlük vardır, ahlak vardır, tertemiz duygular vardır, devlet malına el uzatmamak vardır.

Şimdi, öyle bir kanun bugün kabul ediyorsunuz ki, bu kanunda -burada söylendi- ihaleyi genel müdür istediğine veriyor. Tamamen Tayyip Erdoğan’ın emrine bağlı bir şirket. Bu şirket istediği kişilere istediği hazine malına el koyuyor. Bakın, Ankara, İstanbul, İzmir’de çok kıymetli okul arsaları var, Hükûmet konaklarına ait arsalar var, kamu hizmetine tahsis edilen arsalar, arsalar yetmediği gibi bu kanuna getirdiniz bir de binayı ilave ettiniz. Yani demek ki gözünüze kestirdiğiniz çok kıymetli binalar var, o binalara da el koyacaksınız. Ondan sonra getireceksiniz. TOKİ ne alacak? Bunları özellikle Tayyip Bey ve kendi yandaşlarının tensip edeceği insanlara çok büyük rant sağlayacak şekilde verecek.

Bakın, en basiti, sizin Cemil Çiçek diye bir Bakanınız, Başbakan Yardımcınız var. Bunun damadı TOKİ’den bir iş aldı. Kaç lira kazandı? 300 milyarlık bir işten 1,5 trilyon kazandı, cebine attı. Bunları sizin vicdanınız kabul ediyor. Ben şimdi TOKİ’ye soruyorum: Bu TOKİ’de verilen ihalelerin en azından yüzde 40’ı, 50’si AKP’nin ileri gelen insanlarının aracılığıyla malzeme alıyor arkadaşlar, hem kalitesiz malzeme alıyor hem kabarık malzeme alıyor. Şimdi, niye kontrolden vazgeçiyorsunuz? Buyurun işte, gidelim bu insanların aldıkları onayları kontrol edelim. Hakikaten ihaleleri usulüne göre veriyor mu? Bakın, size, işte, bu listeden gösteriyorum: Hangi ihaleleri hangi şirketlere vermiş ve bunların büyük bir kısmında AKP’li yöneticilerin ortaklığı var. Şimdi, bunların denetim hakkını bize vermiyorsunuz, diyorsunuz ki: “Biz savcıları işte göreve davet ediyoruz.” Bu, devlet malının talan edilmesidir, devlet malının yok edilmesidir. Sizin yandaşlarınız olunca onlara gidip birtakım avantajlar sağlanıyor.

Şimdi, dün, burada birisi dedi ki, işte, mesela Tunceli’de bir köyde afet nedeniyle doksan dokuz ev yapılıyor. Hâlbuki o Çemişgezek ilçemizde. Mesela Sarıbalta köyünde de afet oldu, Anıl’da da oldu, Uzungöl’de de oldu, Doğanpınar’da da oldu, Doğanköy’de de oldu, Payamdüzü’nde de oldu, Tekeli, Toratlı’da da oldu, Gözlüçayır’da da… Yani bütün köyleri sayabilirsiniz. Peki, onlarda niye yani bu Toplu Konut gidip de orada bir yapı yapmıyor da ille bir tane AKP’li belediye meclis üyesi, imar komisyonu üyesi bir kişinin ihalesini çok fahiş bir fiyatla… Yani Çemişgezek’te bir evin maliyeti, orada normal şehrin içinde yapılan evin maliyeti 40 milyar, o 162 milyara yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, geçmişte bu Çankaya Köşkü’nde bir muhafız alayı binası yapılıyordu. O muhafız alayı binasını yapan insanlar oradaki yöneticinin kişisiydi, ta Çin’den taş getiriyordu, Çin’den taş. Niye getiriyordu? Çünkü müteahhit kâr etsin diye.

Şimdi, orada da öyle yerlere getirip yapıyorsunuz ki yani normal ova dururken, getiriyorsunuz, en kayalık yerlere birtakım şeyler yapıyorsunuz ki burada müteahhit kâr etsin. Yahu, insanlarda Allah korkusu olması lazım, insanlarda vicdan korkusu olması lazım.

Arkadaşlar, şu saatlerde açlıktan kırılan insanlar var, ekmek bulamayan insanlar var, her gün bizim büromuza gelip de “açım” diyen insanlar var; bunlar hiç mi sizi rahatsız etmiyor sayın milletvekilleri? Devletin bu kadar katrilyonlarını birileri getirip de peşkeş çekiyor, siz de buna, hem gülerek hem de buna engel olanlara, bu kandil gecesinde “Allah belanı versin.” diyerek “Çıkıp burada söyleme.” diyorsunuz. Yahu, böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Bu memleket benim değil ki, bu memlekette yalnız ben yaşamıyorum ki, hepiniz yaşıyorsunuz ya! Siz halkın karşısına gitmiyor musunuz?

Bakın, arkadaşlar, o kadar büyük suistimaller var ki bunlardan ben hangisinden bahsedeyim.

İşte, diyorum, Sayın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, tamamlayınız lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – 260 trilyon, arkadaşlar, 260 trilyon TOKİ komisyon veriyor. Kime veriyor? Birtakım denetici kuruluşlara veriyor. Kim bu 260 trilyon parayı alıyor? İşte, Tayyip Beyin ve sizin, birtakım insanların talimatıyla o insanlara veriliyor. Yahu, günah değil mi bu insanların malı? Hâlbuki bu memlekette o kadar işsiz var, o kadar mühendis var, hâlbuki o Bayındırlık Bakanlığını feshettiniz, o Bayındırlık Bakanlığı teşkilatında o mühendisleri çalıştırsanız da orada, o 260 trilyon lirayla, şu anda piyasada bir tane işsiz mühendis kalmaz arkadaşlarım ya! Yani sırf 3-5 tane müteahhit, 3-5 tane yandaşınız parayı alıyor, cebine dolduruyor diye, bu milletin yüzde 90’ını açlığa mahkûm etmenin bir vicdani izahı olur mu değerli milletvekilleri? Yani, böyle kime hizmet ediyoruz? Bu devleti niye bu kadar yok etmeye çalışıyoruz? Devleti ekonomik yönden niye bu kadar çökertmeye müsaade ediyoruz? Hiç mi… Siz, acaba, bu sıralarda, İktidara bu kadar neyinize mahkûmsunuz arkadaşlar ya? Bu kanunu reddedin ben göreyim sizi ya! Bu kanun gerçekten Türkiye'nin başına bir felakettir ya!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Talanın da soygunun da en önemli aracı olan bu kanun arkadaşlar. Bu kanuna, bana göre, oy vermek hiçbir vicdan sahibinin kabul edeceği bir şey değildir.

AHMET YENİ (Samsun) – Hadi oradan!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, biz de Başkanlık Divanı olarak Türk milletinin Mevlit Kandili’ni kutluyoruz.

Ayrıca, bugün, UEFA Avrupa Ligi’nde ikinci tur rövanş maçlarına çıkacak olan Galatasaray ve Fenerbahçe futbol takımlarına da başarılar diliyoruz. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim.

Başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 455 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı : 245

Kabul                       : 222

Ret                           :   23 (x)

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 4’üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/566) (S. Sayısı: 462)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylan-masının  Uygun  Bulunduğuna   Dair   Kanun   Tasarısı  ve  Dışişleri  Komisyonu  Raporu (1/786) (S. Sayısı: 460)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

7’nci sırada yer alan, Avusturya Cumhuriyeti, Bulgaristan Cumhuriyeti, Macaristan Cumhuriyeti, Romanya ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Nabucco Projesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

                    

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

7.- Avusturya Cumhuriyeti, Bulgaristan Cumhuriyeti, Macaristan Cumhuriyeti, Romanya ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Nabucco Projesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/783) (S. Sayısı: 447)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

8’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/755) (S. Sayısı: 426) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması’nın onaylanması hakkındaki Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle Sırbistan’ın büyük Yugoslavya devletinin altıncı ve son cumhuriyeti olduğunu hatırlatmak için söz aldım çünkü Yugoslavya parçalandığı zaman -92 savaşlarından sonra, NATO’nun müdahale ettiği bir ortamdan sonra- Slovenya ayrıldı, ayrı bir devlet kuruldu; Hırvatistan ayrıldı, ayrı bir devlet kuruldu; Bosna-Hersek ayrıldı, ayrı bir devlet kuruldu; Makedonya, Kosova, şimdi de Sırbistan Cumhuriyeti...

Ama, tarihsel bağlarımız gereği bütün bunlarla Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik, sosyal, ticari, yol güzergâhı ilişkilerimiz var ama buradan bir ders çıkarılması gerekiyor. Aslında burada söz almamın nedeni, Yugoslavya örneğini ve parçalanmışlığını biraz hatırlatmak, Türkiye'nin bulunduğu konumla Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra Sırbistan’ın geldiği o iç çatışmalardan, Katoliklerle Ortodoksların, Ortodokslarla Müslümanların, etnik boğazlaşmanın, dinsel boğazlaşmanın, mezhep boğazlaşmasının o ülkeyi getirdiği nokta.

Sabah bir açılım tartışması yaşadık. Eğer Yugoslavya gerçeğini göremezsek sabah yaşadığımız kısır tartışmanın da hiçbir getirisi olmadığını anlayabiliriz. Burada şunu ifade etmek istiyorum: Uluslararası Ceza Mahkemesinde yakın süreçte bir Miloseviç’in yargılanması vardır, bir Karadzic’in yargılanması vardır. Uluslararası Ceza Mahkemesinde savaş suçlusu olarak bu yargılamalar yakın tarihtir. Bosna-Hersek İnsan Hakları Mahkemesi kurulmuştur; orada, korkunç kayıplarla ilgili, ölümlerle ilgili, Srebrenica’yla ilgili, katliamla ilgili müthiş dosyalar vardır. O tarihlerde Sırbistan, herkesi, insan haklarını savunan örgütleri, temel hak ve hürriyetleri savunanları hep “batı ajanı, vatan haini” diye damgalıyordu. Sırplar kendilerini kuşatma altında hissediyordu ve savaş suçlusu olarak Miloseviç dönemine denk gelen şikâyetlerde de genelde yolsuzluk vardı.

                    

(x) 426 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Aradan yıllar geçti. O tarihlerde, Türkiye, Avrupa Birliğine üyelik başvurusunu… 99’da aday adayı üyeliği başvurusu oldu. Türkiye o tarihte Sırbıstan’dan çok öndeydi ama ne yazık ki aradan geçen yedi yıl sonucunda Sırbıstan Avrupa Birliği yolunda son sürat ilerleyen, kendine güvenen bir ülkeye dönüştü. Bu bölünme, parçalanma vakalarının üzerinden gelinen noktada Sırbıstan’ın geldiği nokta bu. Türkiye'nin ise siyasetinde -sivil topluma, sokaktaki insana, herkese- herkesin birbiriyle didiştiği, devletin üst kurumlarının kriz yaşadığı, itiştiği, aşırı milliyetçiliğin ve linç kampanyalarının geliştiği bir noktaya geldi.

Ben, buradan samimi olarak bir şey anlatmak istiyorum. Sabahki tartışmalarda İçişleri Bakanının Bakanlıktaki görüşmesinde yer alan bir milletvekiliydim. Orada milletvekili olarak biz “Türkiye’de barış sürecine nasıl katkı sunarız, nasıl sağlıklı bir çözüm getirebiliriz”i konuştuk. Asla yargıya müdahale, orada tahliye, bunlar konuşulacak konular değil. Zaten konuşulacak mevki, makamlar olarak da Meclisin üyeleriyle yürütmeden bir bakanın yapacağı şeyler değil. Ama Şırnak Milletvekili olarak ben orada, Habur Sınır Kapısı’nda, olayın başından sonuna kadar görev yapmış bir milletvekili olarak, uyumadan, durmadan ve en az bir şekilde barış sürecine katkıyı düşünen, düşünmesi gereken bütün arkadaşlarımızın düşünmesi gereken bir süreci yaşayan birisi olarak, geldiğimiz noktayı korkunç olarak nitelendiriyorum.

Burada 34 tane teröristten durmadan bahsediliyor. Eğer gerçekten 34 tane terörist var deniliyorsa şu resmi kameradan bütün vatandaşlarıma, 72 milyon insana göstermek istiyorum: Şu kameradaki kadın, Mahmur Kampı’nda, kucağında bir bebek görüyorsunuz, onun hemen ayaklarının altında beş yaşlarında bir kız çocuğu var, bakın, hemen yanında kocasını görürsünüz. Buna terörist demek için vicdanın kuruması lazım. Buna terörist demek için, bu bebeğe, bu çocuğa, anasına; insanlığımızı yitirmemiz lazım, bütün sağduyumuzu yitirmemiz lazım, bu ülkeye karşı bütün sorumluluğumuzu yitirmemiz gerekiyor. Nasıl, benim Şırnak ilimde Uludere’de, Şenoba’da, Beytüşşebap’ta köyleri yakılan, anası babası katledilen ve Saddam’ın zulmünde Irak’a sığınan 12 bin yurttaşımız hâlâ şu an Mahmur’da yaşıyor. Bunun 26 tanesi Mahmur’dan gelen yaşlılar, çocuklar ve kadınlardı. Onları özel ağır ceza mahkemesi savcılarının önüne çıkarmak hataydı. Bunu ben söyledim bir hukukçu olarak; otuz iki yıllık hukukçuyum, ceza avukatıydım, uluslararası hukuku bilen bir insandım. Nasıl bu bebekleri sanık kürsüsüne getirebilirsiniz? Köyü yakılmış, evi yıkılmış, kocasını kaybetmiş, kardeşini kaybetmiş… Eğer bir terörizm aranıyorsa o köyü yakanlar teröristtir, o masum insanları öldürenler teröristtir. Kim olursa olsun, bunun karanlık örgütlenmesi, şu, bu demiyorum. Bunu konuşurken sağlıklı konuşmuyoruz.

Evet, geri taraftan Kandil’den inen 8 tane de PKK’lı geldi üniformasıyla; gizli gelmediler, açık geldiler. Zaho’da basın toplantısı yaptılar, Habur’dan girdiler. Ama Habur’a bir giriş var, bir de çıkış var. Biz giriş bölümündeydik. Bölge baroları, tam 90 tane avukat vardı; Diyarbakır Baro Başkanı, Şırnak Baro Başkanı, Van Baro Başkanı, bütün bölge baro başkanları. Şimdi, bu insanların hepsi orada bir görev yaptılar. Bu görev yapılırken hepimizin ortak bir duyusu vardı: Nasıl, otuz yıl süren bu çatışmayı bitirebiliriz? Hepimizin yüreğinde duyduğu buydu, halkın istediği buydu. Evet, bir gün önce de miting vardı, 50 bin kişi meydandaydı. Bir milletvekili olarak ben, ambulans aracına binip megafonlarla, sabırsızlıkla Habur’un kapısına doğru ilerleyen bu kitleyi geri getirip 15 kilometre ötede müzik gruplarının eşliğinde sahnede tutmak çabası içinde. Biz böyle yardım ettik. Evet, Silopi halkı, binler, on binler yatmadı, ayaktaydı, geldiler, doğrudur ama “oraya çadır mahkemesi kuruldu, şöyle yapıldı...” Biz sanki hukukçu… Çadır mahkemesini bilmeyiz. Yassıada’da ne diyorlardı? Hâkim “Seni buraya tıkan kuvvet ne diyorsa o olur” demiyor muydu Sayın İyimaya? Yassıada daha yakın tarihtir. Ama biraz daha çadır mahkemesi isterseniz size çadır mahkemesi göstereyim. Seyit Rıza’yı araba farlarının önünde çadırsız, ipe astılar. Onu biliyorsunuz değil mi? Çadır mahkemesi, İstiklal Mahkemeleridir. Ama Meclis arşivlerini açarken biz utanıyoruz, açamıyoruz; 2 milyon belgeyi açıyoruz ama İstiklal Mahkemelerini açamıyoruz. O çadır mahkemelerinde Şeyh Said’in idamında, bunlar hepsi yaşandı. Mezarları da yok. Nerede mezarları diye merak etmez misiniz? “Sanığın idamına şahitlerin sonra dinlenmesine” denen mahkeme kararlarını ne çabuk unuttuk? Evet, bunlar Türkiye'nin gerçekleri. Gelin, bağımsız bir yargıyı kuralım. Sayın Suha Okay, siz de baro başkanıydınız ve oradaki baro başkanlarının çoğu da sizin arkadaşlarınızdı, barolarda beraber görev yaptığınız arkadaşlarınızdı. Sorun o hukukçulara, bir tekimiz diğer tarafa geçmedik, avukatlardan başka, sadece İçişleri Bakanı Müsteşarı Sayın Osman Güneş vardı. Bir tekimiz bir hâkimle, bir savcıyla görüşmedik. Keşke Hükûmet duyarlı davranıp bizimle diyalog kursaydı, keşke önceden biz bunun altyapısını, bütün hesabını kitabını iyi yapıp Türkiye’deki otuz yıllık çatışma sürecini sonlandırıp, Avrupa’dan gelecek barış grubundan sonra Mahmur’daki diğer 12 bin yurttaşımızın gelmesini sağlayabilseydik. Bunlar hâlâ yitirdiğimiz şeyler değil. Ama bunu, Türkiye'nin barışını ve kardeşliğini siyasetin malzemesi yaptığımız sürece… Sırbistan, Yugoslavya, Yugoslavya’nın parçalanması, Krayina bölgesinde milis kadroların yaptığı katliamlar, devlet adına karanlık örgütlenmeler, hepsini yok sayabilirsiniz, görmeyebilirsiniz. Bosna-Hersek kuruldu, devlet oldu ama bir gerçeği değiştirebildi mi kimse? Orada Boşnaklar yaşıyor, Hırvatlar yaşıyor, Sırplar yaşıyor. Evet, çoğunluk Boşnak ama Bosna-Hersek’in cumhurbaşkanlığını ikişer yıl, ikişer yıl, ikişer yıl; bir dönem bir Boşnak yapıyor, bir dönem bir Sırp yapıyor, bir dönem bir Hırvat yapıyor. İlk defa Anayasa Mahkemesine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 3 yargıç seçtiği ülkedir.

Şimdi, Sırbistan’da yaşanan olayları, o acı hatıraları, deneyleri getirip Türkiye’deki gelişmelerle kıyaslamadan biz burada sorunlara çözüm bulamayız.

Elimdeki belgelere bakıyorum. Çok şey söylemek istemiyorum, ilerleyen saat. Belki de Galatasaray-Fenerbahçe maçına gitmek için can atarsınız. Bu konuda uzlaşabilirsiniz, gruplar konuşmayabilir. Hatta yüzde 10 barajında da uzlaştığınız gibi çünkü yüzde 10 barajı üç partinin çok işine yarıyor. Bakın, ortak noktalarınız var, ne güzel ortak noktalarınız var; maçta uzlaşıyorsunuz, yüzde 10 barajında uzlaşıyorsunuz. Bakın, ne güzel. Yani demek ki hep iyi noktalarda uzlaşmıyorsunuz, bazen antidemokratik seçim yasalarında da uzlaşıyorsunuz. Demek ki uzlaşı noktalarınız var.

Ben buradan şunu çok kısa ve net olarak söyleyeyim: Hiçbir gizli görüşmenin olmadığı bir süreci ve halkın barışa olan coşkusunu, halkın “Barış geliyor, çatışmalar bitecek, otuz yıl sonra Şırnak’ın dağlarında yayla yasakları bitecek, özgür dolaşacağız köylerimizde.” diye düşünüp meydanlara döküldüğü zaman biz onu da anlayamadık, yönetemedik. Bunu anlamak zorundayız, anlatmak zorundayız, birbirimizi anlamak zorundayız, başka şansımız yok. Varsa bir çözüm… 20 milyon Kürt yurttaşımızı başka türlü yani bu ülkede yaşamıyor saymak mümkünse öyle sayalım, ona çözüm bulalım. Hani Millî Eğitim Bakanı “Öğrenciler olmasa okulları yönetmek çok kolaydır.” diyordu ya, Kürtler de olmasa Kürt sorununu çözmek çok kolay olacaktı! Ama değil, hayatın gerçeklikleri şunu gösteriyor: Biz istesek de istemesek de birlikte yaşamaya mecburuz. Gidin, şu an Şırnak’ta bir referandum yapın, yüzde 99,9 birlikte yaşamaktan yana fikir beyan ederler.

Bu ülkeyi birlikte kurduk İstiklal Savaşı’nda, bu Meclisi de birlikte kurduk; çatısının altında Kürdistan mebusları, Lazistan mebusları vardı; “Dersim” mebusu denirdi, “Bitlis” mebusu denirdi. Yani bu gerçekleri, arşivler açıldı, herkes okuyabilir.

Şimdi, bütün bu gerçekliklerin içinde çok çok iyi biliyoruz ki bir gerçeklik daha var: Sosyal demokratların Kürt sorununda tarihî bir görevi, sorumluluğu var. Bu tarihî görev ve sorumluluğu yerine getirmediği zaman Türkiye barışında, bundan sonra çıkacak her olayda, çatışmada dökülecek kanda, cenazede, şehitte vebali ve sorumluluğu tarih önünde, halkın önünde affedilmeyecek derecede ağır olacaktır. Biz, bir şans, bu arada bu Mecliste birbirimizi boğazlamadan,  çatışmadan, çok rahatlıkla bazı konuları konuşup çözebiliriz.

Bize “Efendim, çadır mahkemeleri kuruldu, hâkimleri, savcıları ayarladı-lar.” O gücüm olsaydı hâkimleri, savcıları ayarlamak, benim kelepçelenen be-lediye başkanlarımı, il yöneticilerimi, genel merkez yöneticilerimi, 1.500 tane kadrolum şu anda cezaevindedir -Diyarbakır’dadır, Midyat’tadır, Mardin’dedir, Siirt’tedir, Ankara’dadır, İzmir’dedir, Antalya’dadır, Mersin’dedir, Adana’dadır, İstanbul’dadır- ben gider hâkimleri ayarlardım, kendi arkadaşlarımı çıkarırdım. Demek ki öyle bir gücümüz yok.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gensoruyu senin için vermedik Hasip Bey, İçişleri Bakanı için verdik.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hayır, şimdi benim için gensoru vermenize gerek yok, Habur’da hep bizi vurmaya çalıştınız, Habur’da sanki her şeyin günah keçisi biziz, her şeyin sorumlusu biziz. Allah’tan korkun, Yüzyıl Savaşları’na bakın yirmi beş yıl sürmüş, yirmi beş yıl! Otuz yıldır çatışma sürüyor.

Gelin, sizi Şırnak’a davet ediyorum. Bir Maden Araştırma Komisyonu var, mecbur gideceğiz milletvekili arkadaşlarla, belki birçok CHP’li, MHP’li ve diğer partilerden arkadaşlarımız Şırnak’ı görmemişlerdir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Zaten gittik Şırnak’a.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Getireceğiz, zaten beraber gideceğiz.

Aslında, Fırat’ın öte yakasında biraz daha siyaset yapmanın zamanı di-ye düşünüyorum. Belki birbirimizi anlamak daha kolaylaşabilir ama şunu anlıyorum: Sırbistan, Yugoslavya, Bosna-Hersek bunca acıları Avrupa’nın göbeğinde yaşadı, merkezinde yaşadı. Merkezinde yaşadıktan sonra, evet bölündüler ama bir düzen kurdular. Bugün bütün parçalanan, en iyi ilişkilerimizin olduğu ülkeler Slovakya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Kosova. Hepsiyle çok yakın ilişkilerimiz var, ama biz kendi ülkemizin içinde farklı siyasetlere, farklı düşüncelere, farklı partilere, farklı gruplara, farklı etnisitelere, farklı kültürlere hâlâ “öteki” gözüyle bakan bir siyasi anlayışın girdabında bu ülkeyi de sürüklüyoruz. İnanın “Bağımsız yargı” diyoruz, yargı krizinin temelinde Kürt sorunu var, bu çatışmalar var. İnanın “Ülkenin demokratikleşmesi” diyoruz, yüzde 10 barajını Kürtler Meclise girmesin diye koyduk, şimdi de işimize yarıyor, devam ettiriyoruz. Oysaki demokratlığın çok temel ölçütleri var. Burada, ben yaşananları görünce ürktüm, gerçekten korktum da. Türkiye’nin geleceği için, kardeşliğimiz için, barışımız için, demokrasimiz için… Yani birbirimizi Kürt sorunu üzerinden vurmaya kalkarsak hepimiz kaybederiz. Kürt sorunu, birbirimize karşı kullanacağımız bir silah değildir.

RECEP TANER (Aydın) – Bir saatten beri onu konuşuyorsun ya!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Evet, konuşacağım, anlayacaksınız, güzel güzel. Bakın, bunu konuşacağım. Sırbistan böyle bir ülkeydi.

RECEP TANER (Aydın) – Bir saatten beri Kürt sorunundan bahsediyorsun sen ya!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sırbistan’da Türkler vardı, Kosovalılar vardı, Arnavutlar vardı, Boşnaklar vardı, Katolikler vardı, Ortodokslar vardı, herkes vardı, farklılıklar vardı. Ne oldu? Bu olmasın Türkiye'de, bunu istiyoruz.

RECEP TANER (Aydın) – Şu anda Yugoslavya yok.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bunlar yaşanmasın Türkiye'de, bunu istiyoruz. Bunu yaşamamak için, Türkiye’nin birlik, bütünlük içinde bir hukuk devleti olmasına ve demokrasiye ihtiyacımız var diye düşünüyoruz. Bu açıdan bakıyoruz olaylara. Eğer bu açıdan bakarsak çok şeyi aşabiliriz. Türkiye’yi çatışmasızlık ortamına getirebilirsek ki getirmemek için ben çok büyük bir neden görmüyorum; çok çok bir 12 Eylül darbe Anayasa’sının değiştirilmesi, bir demokratik seçim yasaları, arkasından bağımsız yargı konusunda gelecek anayasa reformları konusunda uzlaşabilmek, ortak komisyonlar kurabilmek; bir anayasa reformunda yine uzlaşabilmek, ortak komisyonlar kurabilmek, çalışabilmek. Ee bunlar AK PARTİ’nin Avrupa Birliği uyum sorunuyla ortaya koyduğu şeyler değil ki, hepimizin sorunu. O zaman, AK PARTİ’nin de bunu tez elden gruplara getirip ortak uzlaşı komisyonlarını kurması gerekiyor. Barış bütün bu yollardan geçiyor, tek yoldan geçmiyor, tek tetikten geçmiyor. Sadece çelik, soğuk namlunun ucunda değildir barış. Sorunların çözümü silahın, namlunun ucunda değildir. Silahla çözüm araya araya bugüne kadar birbirimizi kırdık, döktük, duygularımızı kırdık, ayrıştık, ayrılıyoruz, bu noktalara geldik. İşte, baskının dışında çözümler var, bunların konuşulmasının zamanı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bunların dışında da barışçıl çözümler var; diyalog var, konuşmak var, demokratikleşmek var. Silahsız sorunu çözmek inanın çok yakındır, çok yakın, yeter ki hep beraber biraz gayret edelim.

Kürt dilini, türküsünü de yaşayacağız beraber diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hakkı Suha Okay, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Okay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilleri tarafından Sayın İçişleri Bakanı hakkında bir gensoru önergesi verildi ve bu gensoru önergesinin görüşmeleri tamamlandı. Bu gensoru önergesinin görüşmeleri sırasında Parlamentoda grubu bulunan tüm siyasi partilerin gruplar adına görüşleri açıklandı. Ancak bu açıklamalar ve bu ifadeler yetmemiş ki, Sayın Hasip Kaplan, Sırbistan’la olan bu ikili uluslararası anlaşma nedeniyle söz alıp Yugoslavya örneğinden hareket ederek Türkiye’ye ilişkin kimi değerlendirmelerde bulundu.

Değerli arkadaşlarım, günün birinde, bu Sırbistan’la olan ikili uluslararası anlaşma nedeniyle birileri bu tutanaklara bakarsa, Sayın Kaplan’ın ifadelerinde “Sırbistan için neler konuşulmuş ama Türkiye’de de neler deniliyormuş, neler denilmiş.” diye şaşkınlık ve hayret içerisinde kalabilir.

Aslında, grup adına söz talebinde bulunmak istemedim ama buradaki hatip cep telefonundan fotoğraf gösterip, elimdeki bu Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarını hiç okumadan, hiç bunlara bakmadan kendisine göre kurgusuyla bir şeyler ifade etti. Üzüntü veren tarafı şudur: 34 kişiden 4’ü çocuktur ve ben, şahsım adına önerge sahibi olarak konuşurken “Gelecek 34 teröristten…” diye başlıyorum ve derhâl diyorum ki: “4’ü çocuk, onları ayıracağız, 30 tanesi terörist.” Tutanak burada.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Uyardıktan sonra.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Uyarmanızın sırası burada.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Uyardık, sonra oldu.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Uyarının da sırası burada.

Şimdi burada hem geleceksiniz bir sürü, ses tonunuzu yükselteceksiniz, sonra perdeyi düşüreceksiniz ve gerilimli bir ortamda bir siyasi partinin… Türkiye'nin partisi olmanız gerekirken sadece ve sadece birlikte et ve tırnak gibi olduğumuz Kürt kökenlilerinin partisi olduğunuzu ifade edeceksiniz, sonra gelip barış çağrısında bulunacaksınız, olayları tahrif edeceksiniz. Gelin, bunları yapmayalım. Hem diyeceksiniz ki “Hep birlikte bu Parlamento, birlikte bir sorumluluğu taşıyacak, barışı hep birlikte kucaklayacağız.” ondan sonra “İstemiyorsanız biz 20 milyon Kürt gideriz.”

Sayın Kaplan, “20 milyon Kürt” dediğiniz, içimizde, her siyasi partide, her örgütümüzde Kürt kökenli de var, Türk kökenli de var, Çerkezi de var, Abazası da var, Gürcüsü de var ama biz, Türkiye'nin partisiyiz. Böylesine ayrımcı bir üslupta burada ifadelerde bulunup ondan sonra, kucaklaşma önerisinde bulunamazsınız.

Gelin, birbirimizi tahrik etmeyelim. Birbirimizi tahrik edip Türkiye’de yeni gerilimlerin öncülüğünü yapmayalım ve burada konuşurken kendimize göre hedefler belirleyip “Bugün de canım sıkıldı, şunu hedef alayım.” deyip onunla ilintili bir üslupla yola çıkmayalım. Sırbistan’ı konuşacaksak Sırbistan’ı konuşalım ama olayları tahrif edip gerçekleri görmezlikten gelerek ve -bu konuşmada hiçbir şekilde uyarı da yok- bu konuşmadaki metni yok farz edip burada bir ajitasyon yapacaksınız ve burada sanki “Onu uyardık.” Nerede uyardın? Ben ayırıyorum, ben, senin uyarın daha sonra. Devam ediyorsunuz siz, ben bir defa daha tekrar ediyorum. En azından “Evet, sonrasında bunu dedi.” deyin, bunları hiç demiyorsunuz. Dört yerde diyorum bunu Hasip Kaplan, dört yerde.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bebeği çıkardınız, anasını terörist bıraktınız. 34’ten 4 çocuk çıktı, anası da kaldı, babası da kaldı.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu kürsü milletin kürsüsü. Bu kürsüde, her hatip gelecek, gayet doğal ki burada konuşmasını yapacak ama bu kürsüde konuşurken, hele bir uluslararası anlaşmada konuşurken, gerçekleri tahrif etmeden konuşacak, daha dikkatli bir dil kullanacak ve Türkiye’de ayrıştırmayı çağrıştıran üslubu da bırakacak.

Bu vesileyle söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Okay.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugüne kadar Türkiye'nin imzalamış olduğu 16 tane serbest ticaret anlaşması var, inşallah bununla bu akşam hep birlikte 17’nciye imza atmış olacağız, kanunlaştırmış olacağız. Türkiye, bugüne kadar yapmış olduğu ilkeli dış politikayla, hem ticaret hacmini genişletmiş hem de dış itibarını sonuna kadar yükseltmiştir.

Tabii, gecenin bu saatinde, bir de mübarek bir gece -bu arada hepinizin kandilini de tebrik ediyorum- zamanınızı çok fazla almak istemiyorum. Aynı zamanda, bu akşam mücadele verecek olan Fenerbahçe takımına ve aynı zamanda Galatasaraya başarılar diliyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Şahsı adına söz isteyen Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekili.

Buyurun Sayın Başak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN BAŞAK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi Sayın Meclis Başkanımızın şahsında saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu Parlamentoda çok önemli kanunlar, çok önemli tasarılar görüşülüyor. Adalet ve Kalkınma Partisi de bunların son derece süratli bir şekilde geçmesi için mücadele ediyor ama tahminimce bir konuda eksiklik bırakıyoruz: Muhalefet partileri madalyonun bir yüzü üzerinde, bu kanun tasarıları üzerinde çok güzel siyaset yapıyorlar, politika yapıyorlar, vatandaşa, seçim bölgelerine mesajlar veriyorlar ama maalesef bizler kanun bir an önce çıksın diye apar topar işi geçiştirmeye çalışıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, şu anda Sırbistan’la bir ticaret anlaşması yapıyoruz. Niçin yapıyoruz? Neden yapıyoruz? Kanun geliyor, geçiyor. Ben bundan yaklaşık üç ay önce Sırbistan’a bir ziyarette Sayın Cumhurbaşkanımıza eşlik ettim. Dostluk Grubu Başkanıyım. Oraya gelen iş adamları oraya traktör satmak için mücadele etti, biliyor musunuz. Peki, Ankara’nın Çiftlik bölgesindeki traktör fabrikasında çalışan binlerce işçi kardeşim Sırbistan’a traktör satmasak nasıl iş bulacak? İşte, bu hususlardan yola çıkarak ben bu akşam üç beş dakika sabrınıza sığınacağım.

Arkadaşlar, yaptıklarımızı anlatacağız. Bugün beni Adapazarı’nda Hyundai fabrikasında, Bursa’da çalışan işçi kardeşim dinliyor. Ben Sırbistan’a araba satıyorum, kara taşıtı satıyorum. İşte, bu anlaşmalarla ilgili buraya çıkan hatip arkadaşlarımızın özellikle birkaç hususu vatandaşın anlayacağı dilde anlatması gerektiğine inanıyorum.

Bu, Sırbistan’la ilgili yaptığımız anlaşmanın en önemli amacı, iki ülke arasında ticareti geliştirmek, ticareti artırmak, varsa bürokrasideki, gümrüklerdeki engelleri ortadan kaldırmak saygıdeğer arkadaşlar. İşte, bunun için yapıyoruz değil mi? Ha, bunu yaparken 2009 yılında Sırbistan’la Türkiye arasındaki dış ticaret hacmi ne kadar biliyor musunuz? 520 milyon  dolar. Peki, bunun ne kadarı ihracat? 458 milyon doları. Ne satmışız 458 milyon dolarlık? Kara taşıtı satmışız, traktör satmışız, motosiklet satmış, bisiklet satmışız, örme sanayisindeki tekstil ürünlerini satmışız.

Saygıdeğer arkadaşlar, AK PARTİ geziyor ama turistik bir geziye çıkmıyor ha; gittiği ülkelerde eksikleri görüyor, oradaki iş adamına destek veriyor, oradaki vatandaşına yalnız olmadığını hissettiriyor saygıdeğer milletvekilleri. Gezmezseniz, görmezseniz, eksikleri tespit etmezseniz, dinlemezseniz ve anlatmazsanız, emin olun, bu dediklerimin hiçbirini gerçekleştiremezsiniz.

Saygıdeğer milletvekilleri, bahsi geçen hususların dışında çok önemli bir husus var. Emin olun, saygıdeğer muhalefet partisindeki milletvekili arkadaşlarım, sizler de hak vereceksiniz, biz, Sayın Cumhurbaşkanımızla, o gezide, iş adamlarıyla, işin ekonomik boyutunun dışında, Novi Sad’a bir ziyarette bulunduk. Novi Sad neresi? Hani şu Barış Şapeli var ya…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bilmem.

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – İşte, ne için olduğunu ben izah edince “İyi ki de Sayın Vekil konuşmuş.” diyeceksiniz saygıdeğer ağabeyim.

Barış Şapeli neresi? 26 Ocak 1699 tarihi, Karlofça Anlaşması’nın yapıldığı tarih. Üç yüz on yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun bahsi geçen güçlerle anlaşma yaptığı yer.

Peki, bir şey soracağım: Hani “Orada dört kapı var, Osmanlı İmparatorluğu da Osmanlı’nın temsilcileri de doğu kapısından girmişler.”  diyorlar ya, hani “Daha sonradan o kapı kapatıldı.” denilen yer. Peki, niye “O kapıyı kapattılar.” deniliyor? Osmanlı bir daha bu bölgelere girmesin diye. Ben Sayın Cumhurbaşkanıyla o doğu kapısından girdim biliyor musunuz. Oradaki manevi duygularımı size anlatamam.

Peki, o doğu kapısı üç yüz on küsur yıl kapalı kaldı da nasıl açıldı? Adalet ve Kalkınma Partisinin, Sayın Başbakanımızın, Sayın Cumhurbaşkanımızın izlemiş olduğu istikrarlı, dik duruşu barındıran dış politika sayesinde o kapı çok kısa bir süre önce açıldı ve ben girdim, emin olun sizin de görmenizi özellikle tavsiye ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, sabrınıza sığınarak son bir hususu söyleyeceğim: Bu gezide Sırp Cumhurbaşkanı Sayın Boris Tadiç bize eşlik etti. Sayın Tadiç’in söylemiş olduğu bir cümleyi özellikle ben Sayın Kaplan’ın sözleriyle birleştirerek aranızdan ayrılacağım ama Parlamentodan değil kürsüden ineceğim.

Bakın -hatırlarsınız- Sayın Cumhurbaşkanı Tadiç ne diyor -hata yapmamak için aynen kelimeleriyle ifade edeceğim- diyor ki: “Türkiye Cumhuriyeti devleti çok güçlü bir devlet.” Hani Balkanlara önem veriyoruz, Bosna-Hersek’e önem veriyoruz, Kosova’ya önem veriyoruz, Makedonya’ya önem veriyoruz, Balkanların tümüne önem veriyoruz, Balkanlardaki istikrar ve barışa önem veriyoruz. Gerisinde ne diyor biliyor musunuz Sayın Tadiç: “Türkiye büyük bir devlettir. Bugün dünyanın hiçbir yerinde ve noktasında Türkiye ile barış olmadan barış yapılmaz.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakın “Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlettir.” diyor ha. Kürtleri ayırmıyor, Alevileri ayırmıyor, Sünnileri ayırmıyor; sadece Türk demiyor “Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlettir.” Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devletse, bu, Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle bir bütün olduğu için büyüktür saygıdeğer milletvekilleri. Biz bir kere gücümüzü, birbirimizin gücünü iyi anlayalım ve sözü fazla uzatmadan -çünkü Mevlit Kandili dedik- bu Mevlit Kandili’nde az söz, çok dua diyeceğim. Ne için dua edeceğiz? Bu ülkenin birlik beraberliğine dua edeceğiz. Ne için dua edeceğiz? Bu milletin hak ettiği yaşam standartlarına ulaşması için dua edeceğiz diyorum.

Bu anlaşmanın Türk sanayicisine, Şanlıurfa’daki çiftçinin ürettiği tarım sektörüne ve 72 milyon insana hayırlı uğurlu olması temennisiyle hepinize saygılar, sevgiler  sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başak.

Tasarının tümü üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın  Başkan.

Sayın Başkan, tabii AKP bizi konuşturmamak için hep korsan, işte söz alınıyor, bizi konuşturmamak için… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Tabii ki burada biz de yasalardan doğan, İç Tüzük’ten doğan hakkımızı kullanacağız. Onlar, bakın, orada gruplarla gidip anlaşıyorlar, en azından biz de bir konuşalım.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen sorunuzu sorun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruyu soracağım Sayın Başkan, o kadar sabırsızlanmayın.

Şimdi, ben, biraz önce…

BAŞKAN – Sayın Genç, burada siz konuşamıyorsanız AK PARTİ veya bir başka partiden kaynaklanmıyor, elinizde çok iyi bildiğinizi iddia ettiğiniz İç Tüzük’ten kaynaklanıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Anladım…

BAŞKAN – İç Tüzük’teki bir haktan da faydalanıyorsunuz, soru soruyorsunuz. Sorunuzu sorun lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki efendim, sorayım da yani şimdi çıkıp da kürsüde “Bu kanun çok iyidir.” demek, bu konuşma mıdır?

BAŞKAN – Sizin ne kadar hakkınızsa o sayın milletvekilinin de o kadar hakkı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Eh, tamam, o da hakkıysa, size de o yakışıyorsa mesele yok.

BAŞKAN – İç Tüzük’ün haricinde hiçbir söz veremeyiz size.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam Sayın Başkan, o kadar sesini yükseltme canım.

BAŞKAN – Yükseltirim ben buradan Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye yükseltiyorsun, kime yükseltiyorsun? Burada ben de milletvekiliyim, sen de Başkansın.

BAŞKAN – Sorunuzu sorun lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl yükseltiyorsun sesini?

BAŞKAN – Soru sorar mısın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Eh, tamam işte, soruyu soracağım.

BAŞKAN – Sor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani hiç mi bir şey söylemeyeceğiz Sayın Başkan? Bir düşüncemizi söyleyelim.

Şimdi, biraz önce konuşan Urfa Milletvekilimiz bir Sırbistan ziyaretinden bahsetti. Bu Sırbistan ziyareti kaç liraya mal olmuştur? Hükûmete soruyorum. Bu hangi fasıldan para ödenmiştir?

Yine geçen gün Kosova’dan bir Türk genci vatandaş geldi, beni ziyaret etti, dedi ki: “Efendim, bu Kosova’da çok da Türk arkadaşlarımız var, buranın Başbakanı Arnavut’tur fakat Tayyip Bey’in de iyi arkadaşıdır. Bu Kosova’daki hiçbir Türk’e hiç hak verilmiyor, hep Arnavutlar en üst görevlere getiriliyor. Fakat Türkiye, bizim hiçbir hakkımıza sahip çıkmıyor. Bize ne kamu görevi doğru dürüst veriyorlar ne hizmet geliyor.” Hükûmete soruyorum: Bu doğru mudur, değil midir; doğruysa veya yanlışsa onu izah edebilir mi?

Şimdi, biraz önce burada konuşulan tabii Anayasa değişikliğiyle ilgili Hükûmete bir soru sormak istiyorum: Bu Anayasa değişikliğiyle neyi getirmek istiyorsunuz? İşte Abdullah Bey öyle diyor, Tayyip Bey öyle diyor, diyorlar ki: “Anayasa’yı değiştirelim.” Ben bir milletvekili olarak yani “Yargı bağımsızlığı” derken, Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyeliğini Meclise mi seçtirmek istiyorsunuz yoksa dolayısıyla RTÜK’teki gibi, işte onun gibi birtakım şeyler. Yine bu Meclis, iktidar partisi, iktidar partisinin başı, her şeyin onun dudakları arasından çıkacak bir sistemi mi istiyorsunuz yoksa gerçekten her kurumun bağımsız olduğu bir adalet sistemi mi istiyorsunuz?

Ayrıca, geçen gün bir yerde bir şiir okudum, diyor ki; “Siyon’dan Piyon’a Mektup.” Orada Siyon Piyon’a diyor ki: “Orduyu dağıtırsan çok sevinirim.” Şimdi, şu anda Deniz Kuvvetleri Komutanlığında herhâlde komutan kalmadı. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz acaba bu orduda ne oluyor, bu Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kuvvetidir yani yarın bir düşmanla karşı karşıya kalırsak bu ülke savunmasını nasıl yapacağız? Bu konuda Hükûmetin bir düşüncesi var mı efendim?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, Sayın Genç’in sorduğu sorulardan birincisi, bir ölçüde belki dolaylı yoldan ilişkilendirilebilir gündemle, diğerleri konuştuğumuz maddeyle ilgili değil.

Sırbistan ziyaretini sormuş, Dostluk Grubu kapsamında yapılan bir ziyaret. Dostluk grubu kapsamında yapılan ziyaretler de Meclisimizin bütçesinden karşılanıyor. Bu tür konularda bütçe tartışmaları yapmak ne derece doğru, ben bütün milletvekillerinin takdirine bırakıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Masrafı öğrenmek istiyorum.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bunların fayda-maliyet analizi böyle diğer projeler gibi ölçülemeyecek hususlar. Fakat bugünkü dünyada artık diplomasi dediğimiz hadise sadece bürokrasi kanalıyla olmuyor, bürokratlar kanalıyla olmuyor. Diplomasi, iş adamları, parlamenterler, sivil toplum kuruluşları, çok çeşitli kesimlerin katkılarıyla şekilleniyor. Bu kapsamda, meclislerin, özellikle halkın iradesini yansıtan organlar olarak bu sürecin içinde olması, uluslararası ilişkilerde görev ifa etmesi, ülkemizin, millî menfaatlerimizin gereğidir diye düşünüyorum. Meclisimizin bu anlamda eleştirilmesi, saygınlığının yıpratılması hiçbir partiye ve hiçbir milletvekilimize bir fayda sağlamaz diye de düşünüyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Bakan, saygınlıkla ilgisi yok ki, kaç lira masraf yapıldığını soruyorum.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Diğer konularla ilgili tabii çok farklı, Anayasa’dan yargı bağımsızlığına kadar çok çeşitli konuları Sayın Vekilimiz dile getirdiler ama bu konuştuğumuz gündemle hiçbir ilişkisi olmayan hususlar. Yalnız burada da bütün ilgili tarafların... Tabii konuştuğumuz hususlar Anayasa, yargı reformu, bunlar yıllardır Türkiye'nin gündeminde olan, ilgili tüm kesimlerin katkı sunması gereken -sadece güncel tartışmalarla ilgili söylemiyorum- ülkemizin uzun vadeli menfaatleri, geleceği açısından, hepimizin geleceği açısından olabildiğince objektif, tarafsız bir şekilde, evrensel prensipler neyse, kendimize göre prensipler değil bütün dünyadaki prensipler neyse, Avrupa’daki prensipler neyse bizim halkımızın da buna layık olduğunu bilerek, bunun halkımıza çok olmadığını görerek, bu konuda ilgili tüm tarafların katılımıyla ben reformlar yapılmasını temenni ediyorum. Bu tartışmaları da ülkemizin hayrına, geleceğimizin hayrına görüyorum ama güncel tartışmalara, tabii burada doğrudan gündemimiz olmayan konulara da girmek istemiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istedim.

BAŞKAN – Sayın Genç, “Var” diyor burada sayın kâtip üyeler.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye söylemediniz? Saydınız mı? Bak, kaç kişi var şurada. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.32

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Çalışma saatimiz tamamlandığı için, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 2 Mart 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 20.34