DÖNEM: 23 CİLT: 62 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
66’ncı
Birleşim
25 Şubat 2010 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Konya
Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Hocalı katliamının
18’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, Hocalı katliamının
18’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, 21 Şubat Uluslararası
Ana Dil Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, GDO’lu
ürünlerin sağlığa etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/591)
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 19 milletvekilinin, kanuni takibe düşen krediler
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/592)
3.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 21 milletvekilinin, Çağdaş
Sanatlar Müzesi ihtiyacının
karşılanması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/593)
4.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 21 milletvekilinin, özel çevre koruma bölgelerinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/594)
V.-
GENSORU
A)
ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, “Demokratik
açılım” olarak adlandırılan proje
kapsamında gizli görüşmelerde bulunduğu, terör örgütü mensupları hakkındaki
yargı sürecini etkilediği iddiasıyla İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay’ın, Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, AK PARTİ, CHP ve MHP
grupları adına konuşan milletvekillerinin, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
3.- İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serter’in, Batman Milletvekili Bengi
Yıldız’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Muş Milletvekili
Sırrı Sakık’ın, CHP Grubu Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadol’un,
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
7.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serter’in, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Gaziantep Milletvekili
Akif Ekici’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, “Böyle bir Meclis
olur mu?” ifadelerinden dolayı Meclisten özür dilemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
2.- İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın “Böyle bir Meclis olur mu?” ifadesini kullanmadığına
ilişkin açıklaması
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Arsa Üretimi ve
Değerlendirilmesi Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5
Milletvekilinin, 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/762, 2/475) (S. Sayısı: 455)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/566) (S. Sayısı: 462)
5.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
6.- Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının
Ana Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/786) (S. Sayısı: 460)
7.- Avusturya
Cumhuriyeti, Bulgaristan Cumhuriyeti, Macaristan Cumhuriyeti, Romanya ve
Türkiye Cumhuriyeti Arasında Nabucco Projesi Hakkında
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/783) (S. Sayısı: 447)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/755) (S. Sayısı: 426)
IX.-
OYLAMALAR
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, “Demokratik açılım” olarak adlandırılan proje
kapsamında gizli görüşmelerde bulunduğu, terör örgütü mensupları hakkındaki
yargı sürecini etkilediği iddiasıyla İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi’nin oylaması
2.- Arsa Üretimi
ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin,
2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi’nin oylaması
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, yabancı bir ülkede
domuz gribi aşısı yaptırdığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11253)
2.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11313)
3.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, kirlilikten etkilenen
deniz ürünlerinin insan sağlığına etkilerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/11314)
4.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, bir
açıklamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/11315)
5.- Kayseri Milletvekili
Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, H1N1 aşısı uygulamasına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/11316)
6.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, küçük eczanelerin kapanacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11317)
7.- Aydın
Milletvekili Fatih Atay’ın, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/11418)
8.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, ilaçların raf ömrünün uzatılmasına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/11419)
9.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
bir sağlık ocağının personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11421)
10.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Şanlıurfa’da hastanede verilen kanla AIDS’e yakalanan bir çocuğun ve ailesinin durumuna ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11423)
11.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11424)
12.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’taki çocuk doktoru
ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/11425)
13.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki diyabet
uzmanı ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/11426)
14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Devlet Hastanesinin göz doktoru ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/11527)
15.- Denizli Milletvekili Ali
Rıza Ertemür’ün, Denizli’de depreme yönelik
önlemlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/11528)
16.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars Devlet
Hastanesinde kanser hastalarına hizmet verilememesine ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11529)
17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de kamu hastanelerinde
hizmet satın alma yoluyla istihdam edilen personele,
Adana’da kamu hastanelerinde hizmet satın alma yoluyla istihdam edilen
personele,
Kamu
hastanelerinde hizmet satın alma yoluyla istihdam edilen personele,
İlişkin soruları ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11531), (7/11532),
(7/11533)
18.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, bir ilacın raf ömrünün iki yıl uzatıldığı iddialarına ilişkin sorusu
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/11848)
19.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, şampiyonaların illere
yayılmasına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11895)
20.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum Oltu Kapalı Spor
Salonunun bakım ve onarımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11896)
21.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’un Narman ve Oltu
ilçelerindeki yurt ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11897)
22.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, görevine son verilen müfettişlere ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/11935)
23.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün,
futbol maçları yayın ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Nafız
Özak’ın cevabı (7/11976)
24.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri
Spor Kulübündeki bazı olaylara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11987)
25.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki 100. Yıl Havuzunun durumuna ilişkin
sorusu ve Devlet
Bakanı Faruk Nafız Özak’ın
cevabı (7/11988)
26.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, uzay çalışmalarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/12042)
27.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, çocukların ve
gençlerin spor
aktivitelerine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/12126)
28.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, yabancılara taşınmaz mülk satışına ilişkin sorusu
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Mustafa Demir’in cevabı (7/12127)
29.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, açılacak TİKA temsilciliklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/12250)
30.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Altınova
sahilindeki erozyon
sorununa ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa
Demir’in cevabı (7/12256)
31.- Trabzon Milletvekili Süleyman
Latif Yunusoğlu’nun, kadastro sonucu
kullandıkları arazi elinden çıkan köylülere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı
(7/12257)
32.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, bir caminin
yıktırılmasına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/12335)
33.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, camilere kurulan baz
istasyonlarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/12479)
34.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Genel Kurul Salonunda
kullanılan GSM sinyal kesici cihaza ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/12694)
35.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, TBMM’nin kuruluş yıldönümü etkinliklerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Nevzat Pakdil’in cevabı (7/12695)
I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.03’te açılarak üç oturum yaptı.
Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Sadık Yakut, Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’deki bir kömür ocağında 23
Şubatta meydana gelen grizu patlaması sonucunda göçük altında kalarak hayatını
kaybeden 13 işçiye Allah’tan rahmet, kederli ailelerine metanet, yaralılara
acil şifa, Türk milletine başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.
Trabzon
Milletvekili Safiye Seymenoğlu, Trabzon’un düşman
işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne,
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, hayvancılıkta yaşanan sorunlara,
Niğde
Milletvekili Mümin İnan, emekli aylıkları arasındaki farklılıkların giderilmesi
için intibak yasasının çıkarılmasıyla ilgili yapılan çalışmalara,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ,
İzmir Milletvekili
Oktay Vural,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç,
Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı,
Balıkesir’in
Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’deki bir kömür ocağında 23 Şubatta meydana gelen grizu patlamasına ilişkin
birer açıklamada bulundular.
Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 23 milletvekilinin, Havran ilçesinde yapılan
barajın yarasalar ve zeytincilik üzerindeki etkilerinin (10/587),
İstanbul
Milletvekili Atila Kaya ve 19 milletvekilinin,
üniversite öğrencilerinin sorunlarının (10/588),
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da “Hançer Timi”
adlı grupların var olduğu iddialarının (10/589),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, sulama birliklerinin sorunlarının
(10/590),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında bulunan, Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin, 2985 Sayılı Toplu
Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının
(1/762, 2/475) (S. Sayısı: 455) görüşmelerine devam olunarak 7’nci maddesine
kadar kabul edildi.
İç Tüzük’ün
87’nci maddesinde belirtilen sayıdakinden daha az önergeyi işleme alması
nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında açılan usul tartışması sonucunda,
Oturum Başkanı, tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş’ın, şahsına
sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
25 Şubat 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.00’de son verildi.
Sadık YAKUT |
Başkan
Vekili |
Bayram ÖZÇELİK Murat
ÖZKAN |
Burdur Giresun |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 88
II. - GELEN KÂĞITLAR
25 Şubat 2010 Perşembe
Tasarı
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/812) (Plan ve Bütçe ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2010)
Teklifler
1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Katma Değer Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/614) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2010)
2.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın; İş Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/615) (Adalet ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.2.2010)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Genel Kurul Salonunda
kullanılan GSM sinyal kesici cihaza ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/12694) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/02/2010)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, TBMM’nin kuruluş yıldönümü etkinliklerine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/12695)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/02/2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 22 Milletvekilinin, GDO’lu
ürünlerin sağlığa etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/591)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.1.2010)
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 19 Milletvekilinin, kanuni takibe düşen krediler
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/592) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.1.2010)
3.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 21 Milletvekilinin,
Çağdaş Sanatlar Müzesi ihtiyacının araştırılarak karşılanması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/593) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.1.2010)
4.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 21
Milletvekilinin, özel çevre koruma bölgelerinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/594) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.1.2010)
25 Şubat 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz Hocalı katliamı hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’ya aittir.
Buyurun Sayın Kabakcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın,
Hocalı katliamının 18’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA KABAKCI
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Şubat 1992’de Ermenilerin
Azerbaycan Hocalı’da yaptıkları ve tarihe Hocalı
katliamı olarak geçen olayların 18’inci yıl dönümünde yapılan zulümle ilgili
tarihe not düşmek üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulumuzu saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’deki
maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında hayatını kaybeden işçilerimize
Allah’tan rahmet, geride kalan kederli ailelerine sabırlar, yaralı
kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Böyle faciaların son bulması da tek
dileğimiz.
Ayrıca, 13 Şubat
2009 tarihinde vefat eden ve geçtiğimiz günlerde ölüm yıl dönümünü kutladığımız
Türk dünyasının çağdaş Mehmet Âkif’i Bahtiyar Vahapzade’ye de Allah’tan rahmet diliyorum.
Zulüm, hangi
çağda ve hangi coğrafyada, kimden ve ne şekilde olursa olsun zulümdür. Her
yerde ve her çağda çirkindir. Ardında bıraktığı manzara savunmasız insanların
mazlum bedenleridir. Şimdi, öyle Birinci Cihan Harbi zamanı değil, çok yakın
bir tarihte, bundan on sekiz yıl önce, 26 Şubat 1992’de Hocalı’da
yaşanan vahşeti ve katliamı tekrar hatırlatalım. Ermenilerin toprak genişletmek
arzusuna, tarihten gelen Türk düşmanlığı ve nefretini de ekleyerek yapmış
oldukları bu mezalimle Hocalı’da büyük bir katliam ve
bir vahşet yaşanmıştır. Olayı gören ve anlatan Ermeni gazetecilerden olanlar
vardır ve bunlar yaralı olan çocukların nasıl yakıldığını, annelerin
karınlarının nasıl deşildiğini, ölen insanlara eziyet olsun diye beyinlerinin
nasıl çıkarıldığını kendi hatıralarında da anlatmaktadırlar.
Bunlardan bir
tanesi, Davud Kehriyan diye
bir gazeteci diyor ki: “Bazen ölü vücutlarının üstünden yürümemiz gerekti.
Hatta Daşbulak denilen bölgenin yakınlarındaki bir
bataklığı geçmek için ölü bedenlerden kendimize yol yaptık. Ben ölü vücutların
üstünden yürümeyi reddettim. Ardından Albay Oganyan
bana korkmamamı emretti, ‘Askeri yasalardan biridir bu.’ dedi. Hâlbuki bu bir
vahşetti. Daha sonra, yaralı dokuz on yaşlarında bir kızın göğsüne tek ayağım
ile basarak geçmek zorunda kaldım, makinem ve üstüm kan içinde kaldı.” diyor ve
bunu yıllarca unutmadığını anlatıyor.
Saygıdeğer milletvekilleri,
aslında köklü ve büyük milletler geçmişe dönerek eski sayfaları tekrar
karıştırarak ağlayıp sızlamayı pek beceremezler, kendilerine acıma ve
acındırmayı zillet sayarlar. Bu sebepten dolayı bizim kültürümüzde yaşadığımız
başka felaketler için de matem edebiyatı çok gelişmemiştir. Ancak tarih denen o
büyük kitabın içindeki yaşananları unutmamak başkadır. Onları gündelik
yaşantıdan siyasete, kültürden sanata kadar hayatın bütün sahalarına total bir
ideoloji olarak getirmek başka bir şey, unutmamak ayrı bir şeydir. Ermenilerin
her yıl 24 Nisan yaklaştığında dünyanın dört bir yanında başlattıkları uydurma
soykırım kampanyalarını maalesef ibretle görüyoruz. Bugün
sözde soykırım iddialarıyla Türkiye’yi suçlayan Ermenistan, 1992 yılının 25
Şubatını 26 Şubata bağlayan gece, eski Sovyetler’in
Yukarı Karabağ’da konuştuğu 366’ncı birliğinin de desteğiyle girişini ve
çıkışını kapattığı Hocalı kasabasına saldırmış ve oradaki kardeşlerimizden 613
tane çocuk ve kadından oluşan kardeşimizi hunharca katletmiş ve 1.275 kişiyi de
alıp götürmüştü. 150 kişinin akıbeti bugün bile belli değildir.
Biz bugün, hâlâ
Ermenistan’ın işgal altında tuttuğu Karabağ’ın, jeopolitik ve jeostratejik açıdan son derece önemli bir konumdaki
Karabağ’ın işgalden kurtulması için Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
tavrımızı sürdürüyoruz ve tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de aynen bu
kanaatimiz devam ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kabakcı, lütfen tamamlayınız.
MUSTAFA KABAKCI
(Devamla) – Tamamlıyorum.
Azerbaycanlı
kardeşlerimizin 1915’te olduğu gibi yanında olduk, bugün de yanında olmaya
devam ediyoruz. Hocalı katliamını yapanlar bugün sağdırlar. Dünya yapılan bu
katliamı unutmamalı ve herkes adalette bunun hesabını vermelidir.
Bu konuşmalarda,
yaptığımız törenlerde işimiz kin ve nefreti geliştirmek değil ama yapılmış bir
haksızlığı da unutmamaktır ve bunun hesabının sorulmasını istemektir.
Sözlerimi
tamamlarken rahmetli Bahtiyar Vahapzade’nin iki
kıtasıyla sözlerime son vermek istiyorum. Rahmetli Bahtiyar Vahapzade
diyor ki:
“Biz baştan ayağa
rahmiz, şefkatiz,
O kindar,
garazkâr, o goreşendir.
Biz evvel
insanız, sonra milletiz,
O, insan olmadan
milletleşendir.
Ben öz komşuma da
gerçek olanı
Anlatamıyorum,
hakkım kesilmiş.
O ise yalanla
bütün dünyayı
Bizim üstümüze
kaldırabilmiş.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA KABAKCI
(Devamla) – Dünyanın üstümüze kalkması hiçbir gerçeği ortadan kaldırmayacaktır.
Hocalı katliamında şehit olan bütün kardeşlerimizi rahmetle anıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kabakcı.
Gündem dışı
ikinci söz yine aynı konuda söz isteyen İstanbul Milletvekili Atila Kaya’ya aittir.
Buyurun Sayın
Kaya. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Atila
Kaya’nın, Hocalı katliamının 18’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
de bundan yaklaşık on sekiz yıl önce Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki
bir kasaba olan Hocalı’da Ermeni çeteleri tarafından
gerçekleştirilen ve 20’nci yüzyılın sonlarının en büyük katliamlarından biri
olarak nitelendirilebilecek Hocalı katliamını hatırlamak, hatırlatmak ve Hocalı
katliamı mağdurlarını anmak için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında öncelikle bugün idrak edeceğimiz mübarek
Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum ve Türk-İslam âlemi için hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum.
Yine, bundan iki
gün önce Balıkesir’de, Dursunbey ilçemizde gerçekleşen, meydana gelen grizu
patlaması neticesinde hayatını kaybeden işçilere, emekçilere Cenabıallah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı
dileklerimi iletiyorum.
Yine, bugün acı
bir haber olarak aldığımız ve kendisi de bir Irak Türkmen’i olan, Irak
Türkmenlerine büyük emeği, hizmeti geçen, aynı zamanda Türk bilim hayatına
önemli katkıları olan değerli bilim insanı İhsan Doğramacı’yı
kaybetmenin de derin üzüntüsü içerisindeyiz. Kendisine rahmet, ailesine ve Irak
Türkmenleri başta olmak üzere bütün milletimize başsağlığı dileklerimi iletmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hocalı katliamı, biraz önce ifade ettiğim gibi, 20’nci
yüzyılın sonunda, çok geniş bir coğrafyaya dağılmış milletimizin Dağlık Karabağ
bölgesinde yaşayan mensuplarına karşı yöneltilmiş bir katliamdır. Bu katliam,
bölgede bulunan Rus birliklerinin desteğiyle icra edilmiştir ve Uluslararası
İnsan Hakları İzleme Örgütü bu Hocalı katliamını şu şekilde tanımlamıştır:
“Hocalı katliamı, Dağlık Karabağ’ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı
sivil katliamı olarak nitelendirilmiş ve tespit edilmiştir.” Hocalı’da meydana gelen bu katliamda yaklaşık… Ki Hocalı 11 bin nüfuslu bir kasaba iken daha sonra saldırılar
neticesinde orada yaşayan insanlar orayı terk etmek mecburiyetinde kalmışlar,
ancak terk edemeyenlere 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gece Rus kuvvetlerinin de
desteğiyle Ermeni çeteleri tarafından bir saldırı gerçekleştirilmiş ve bu
saldırıda 83’ü çocuk 106’sı kadın, 70’i yaşlı olmak üzere toplam 613 kişi
hayatını kaybetmiş, 1.200’e yakın insan rehin alınmış ve 475 tane de ağır
yaralı olmuştur.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, burada esas dikkatinizi çekmek istediğim husus
şudur: Hocalı’da bu katliam gerçekleştirilirken bu
katliamı icra edenler, yönetenler o zaman Dağlık Karabağ’daki Ermeni
kuvvetlerine komuta edenler kimlerdir? Bunlardan birisi, şimdiki Ermenistan
Cumhurbaşkanından bir önceki Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan,
diğeri de yine o bölgede Ermeni güçlerine komutanlık görevini yapan bugünkü
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’dır.
Bakınız, bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı, bu Hocalı katliamıyla ilgili, bir
İngiliz gazetecisine vermiş olduğu bir demeçte neler söylüyor, diyor ki: “Hocalı’dan önce Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı
sanıyordu. Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı.
Biz bunu kırmayı başardık ve olay işte bu. Aynı zamanda o delikanlıların –yani
katliamı gerçekleştirenleri kastediyor- arasında Bakü’den ve Sumgait’ten kaçanların olmasını da anlamalıyız.” Yani bu Hocalı katliamının kendilerinin bilgisi dâhilinde,
kendilerinin emir komutaları altında gerçekleştirildiğini ve bu katliamın da
aynı zamanda bir intikam amaçlı katliam olduğunu itiraf ediyor ve değerli
milletvekili arkadaşlarım, dikkatinizi çekmek istediğim husus şudur: Bu
katliamı yaptığını, emir verdiğini itiraf eden Ermenistan Cumhurbaşkanını bir
maç diplomasisi vesilesiyle bizim Cumhurbaşkanı ziyaret ediyor, daha sonra da
aynı Cumhurbaşkanı Türkiye'de beş yıldızlı bir ağırlamayla konuk ediliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaya, lütfen tamamlayınız.
ATİLA KAYA
(Devamla) – Dolayısıyla, bu hususa dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bugün,
sevindirici bir gelişme olarak Bosna’da Müslümanlara karşı soykırım
gerçekleştirenler uluslararası mahkemelerde bunun hesabını veriyorlar. Aynı
şekilde, Azerbaycan’da, Dağlık Karabağ’da, yalnız Hocalı’yla
sınırlı kalmayarak Azerbaycan’ın ve Dağlık Karabağ’ın tamamını, Azerbaycan’ın
da topraklarının beşte 1’ini işgal edenler, buralarda katliamları
gerçekleştirenler de bunun hesabını vermelidir.
Bu duygu ve
düşünceler içerisinde, Hocalı’da hayatını
kaybedenleri tekrar rahmetle anıyor, bir daha bu tür katliamlarla hiçbir
kimsenin, milletimiz başta olmak üzere insanlığın hiçbir mensubunun karşı
karşıya gelmemesi dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaya.
Gündem dışı
üçüncü söz 21 Şubat Uluslararası Ana Dil Günü münasebetiyle söz isteyen Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’ye aittir.
Buyurun Sayın Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)
3.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin,
21 Şubat Uluslararası Ana Dil Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000 yılında UNESCO
tarafından yürürlüğe konulan 21 Şubat Uluslararası Ana Dil Günü nedeniyle söz
aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, dün akşam yaşamını yitiren Hakkâri eski milletvekillerinden
merhum Ahmet Zeydan’a ve Balıkesir’de grizu
patlamasında yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine
başsağlığı diliyorum. Ayrıca, bu akşam idrak edeceğimiz kandilin de ülkemize
sağduyu ve barış getirmesini diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, ana dil, insanların doğuştan itibaren ve doğal olarak sahip
oldukları, insana kişilik kazandıran ilk olgudur. Bu olgu beşerî, felsefi,
ilahî, meşru ve de hukukidir. Bilimselliği düşünce dilini, dil de düşünceyi
besler ve her birey ana dilinde daha güvenli ve daha üretkendir. Ana dilleri
yasaklamak bireylere verilebilecek en ağır cezadır.
Bakınız, daha
dün, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde göz muayenesi olmak isteyen
yaşlı bir Kürt kadının hiç Türkçe bilmediği için doktor tarafından muayenesi
yapılmamış ve Türkçe bilmediği için büyük ölçüde hakaretlere maruz kalmıştır.
İzmir İnsan Hakları Derneği Şubesi, cumhuriyet savcılığına ve Sağlık
Bakanlığına gereken yasal işlemler için başvurmuştur. Değerli arkadaşlar, biz
de insanlık dışı bu anlayışı bu kürsüden kınıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, uluslaşmış hiçbir halk topluluğu homojen ve tek kültürlü
değildir. Demokrasiyi uygulayan ve demokrasiye geçiş iradesi gösteren
ülkelerde, farklı kültürlere sahip toplulukların dillerini özgürce kullanma,
ana dilde eğitim ve kültürlerini geliştirme hakları sağlanmıştır. Bu nedenle,
özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra batı demokrasilerinde vazgeçilmeyen
yöntem çok kültürlülüğün eşit haklar temelinde çözülmesidir.
Özet olarak dünya
pratiğinden birkaç örnek verirsek, üniter devlet
yapısı içinde dil ve kültür özerkliğini uygulayan ülkeler Fransa, İtalya,
Avusturya, Amerika ve Finlandiya’yla Yunanistan’dır. Çok kültürlülük içinde
toprağa bağlı ya da eyalet sistemi uygulayan ülkeler İspanya ve İngiltere’dir.
Çok kültürlülük içinde federasyon sistemi uygulayan ülkeler İsviçre, Kanada,
İsrail ve Belçika’dır. Birden fazla resmî dilli ülkeler Güney Afrika
Cumhuriyeti, Çin, Hindistan, Belçika, Lüksemburg’un da içinde bulunduğu otuzu
aşkın ülke bulunmaktadır. Sorunu ulusal bağımsızlık yöntemiyle çözen ülkeler
ise Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Çeçenistan ve bağımsızlığını 2008’de
ilan eden Kosova’dır. Çok kültürlülüğü reddeden, ırkçılık ve asimilasyon
uygulayan ülkeler Fas, Cezayir, Tunus, Suriye ve ne yazık ki Türkiye’dir. Oysaki
Türkiye'nin de imzalamış ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince uygulamak
zorunda olduğu çok kültürlülük ve ana dil konusunu çözüme kavuşturan onlarca
uluslararası temel belge vardır ve cumhuriyetin kuruluşunda da başta Kürtler
olmak üzere tüm kimlikler de ülkenin asli kurucu unsurları arasında yer
almıştır. 1921 Anayasası’nın özü ve Lozan Antlaşması’nın 39’uncu maddesi de
bunun bir belirgin ispatıdır. Ne var ki cumhuriyetle yaşıt bir süreçte
Türkçenin dışındaki diller kanuni engellerle yasaklanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, bir dilin yasaklanması onun ölümüdür, Anderson’un
da belirttiği gibi bir dilin ölümü de insanlığın ölümüdür. Onun için, ana dil
algısı tüm diller için aynı olmalı ve siyasetin de dil konusunda
demokratikleşmesi gerekiyor. Ne var ki Türkiye'nin siyasal ve yasal anlamda ana
dil algısı tekçi niteliktedir. Ulus inşası sürecinde Türkçenin dışındaki
dillerin hiç var olmadığı ve olamayacağı anlayışı hâkimdir. Uzun bir süre resmî
ideolojinin Kürtçeye bakışı “var olmayan dil”…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Geylani, lütfen tamamlayınız.
HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, uzun bir süre
Türkiye’de resmî dilin Kürtçe diline bakışı “var olmayan dil”, “bilinmeyen
dil”, “anlaşılmayan dil”, daha sonra “Türkçenin bozuk bir hâli”, en sonunda da
“Türkçe olmayan, Farsçanın bir şivesi” olarak gösterilmiştir ama gelinen
noktada tüm bu gülünç yakıştırmalar ve yaklaşımlar iddia sahiplerini de gülünç
duruma düşürmüştür.
Bu ayıbın
sonlandırılmasının tek yolu, ana dil özgürlüğünün tüm haklar temelinde kabulünü
ve gelişimini demokratik bir anayasal güvenceye kavuşturmak, demokratik bir
zemine taşımakla sonuçlanır. İşte, çeyrek asrın şiddet sarmalını da
sonlandıracak projenin özü budur. Yirmi beş yıl önce Kürt dili üzerinde bu
yasaklar olmasaydı, dil özgürlüğü ve her yaşam alanındaki haklar tanınmış
olsaydı, yaşananlar yaşanmayacaktı.
Bu düşüncelerle,
tüm halkların 21 Şubat Dünya Ana Dil Günü’nü kutluyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Geylani, teşekkür ediyorum.
Sayın Bal, Sayın
Çelik ve Sayın Uras, söz istediniz, sisteme girdiniz.
Sayın Bal, ne
için istiyorsunuz efendim?
ŞENOL BAL (İzmir)
– Efendim, konuyla ilgili ve başsağlığıyla ilgili.
BAŞKAN -
Anlaşılmadı Sayın Bal.
ŞENOL BAL (İzmir) – Hocalı konusunda katkı sağlamak, aynı zamanda
bir başsağlığı dilemek üzere.
BAŞKAN - Sayın
Bal, zaten gündem dışı söz verildi, partinize ait bir sayın milletvekili de
gündem dışı konuştu.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Efendim, bir dakika lütfen, katkıda bulunmak üzere…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletvekilinin kendi grubu dışındaki takdiridir.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN - Efendim,
benim uygulamalarımda ve İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesindeki şey bu konuyu
kapsamıyor. Ancak, dünkü olduğu gibi olağanüstü bir hâl olduğu takdirde, her
gruba eşit şekilde…
ŞENOL BAL (İzmir)
– Olağanüstü kabul etmiyor musunuz bu konuyu efendim?
BAŞKAN - Dünkü
uygulamamızda olduğu gibi, her gruba eşit şekilde gündem dışı haricinde söz
veriyoruz. Onun için…
OKTAY VURAL (İzmir)
– Bu kadar laf söyleyeceğinize söz verseydiniz bitmişti zaten.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Başkan, konuyu olağanüstü olarak nitelemiyor musunuz?
BAŞKAN -
Anlaşılmadı Sayın Bal.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Konuyu olağanüstü olarak değerlendirmiyor musunuz?
BAŞKAN - Sayın
Bal, zaten Sayın Milletvekili Atila Kaya Bey
konuştular.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Efendim, olabilir. Benim de belki söyleyeceğim farklı bir şey olabilir bu
konuyla ilgili.
BAŞKAN - Efendim,
İç Tüzük kapsamıyor bunu. Ben İç Tüzük’ü uyguluyorum, kusura kalmayın.
Sayın Çelik, aynı
şekilde mi efendim?
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, ben de aynı konuya bağlı olarak Ermeni protokolleriyle
ilgili bir cümle ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik. Uygulamamda yok efendim.
Sayın Uras…
BENGİ YILDIZ
(Batman) – O da aynı konuya ilişkin Sayın Başkan.
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Hocalı katliamıyla ilgili görüşlerimi arz edecektim efendim.
BAŞKAN – Sayın
Uras, uygulamamızda yok.
Teşekkür
ediyorum.
Sayın Sakık, sizinki de aynı şekilde zannediyorum. Zaten gündem
dışı konuşuldu.
Teşekkür
ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, ben de, Tekel işçilerinden biri yaşamını yitirmişti, bunu Genel
Kurula sunmak istemiştim.
BAŞKAN – Yok
efendim.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, GDO’lu ürünlerin sağlığa etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/591)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Genetiği
Değiştirilmiş Organizma’lı (G.D.O) ürünlerin toplum
sağlığına olan zararlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirler amacıyla
Anayasanın 98. İçtüzüğün 104. ve 105. Maddeleri gereğince Meclis araştırması
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
4) Mustafa Enöz (Manisa)
5) Necati Özensoy (Bursa)
6) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
7) Recep Taner (Aydın)
8) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
9) Erkan Akçay (Manisa)
10) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
11) Hakan Coşkun (Osmaniye)
12) Mümin İnan (Niğde)
13) Yılmaz Tankut (Adana)
14) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
15) Hasan Özdemir (Gaziantep)
16) Hüseyin Yıldız (Antalya)
17) Akif Akkuş (Mersin)
18) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
19) Mustafa Kalaycı (Konya)
20) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
21) Hasan Çalış (Karaman)
22) Mehmet Günal (Antalya)
23) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
Gerekçe:
Genetik
Mühendisliği çeşitli teknikler kullanarak, canlıların hücrelerine etki ederek
yapılarını bozmakta ve yeni ürünler ortaya çıkarmaktadır. Yani bir bitkinin
kendi öz doğal yapısı bozulmakta, yapısı değiştirilmiş gıdalar ortaya
çıkarılmaktadır. Bu yollarla tarım ürünlerine verimin arttırılması, ürünlerin
zararlılardan etkilenmemesi, uzun ömürlü gıdaların oluşması sağlanabilmektedir.
Kısaca günümüzde
bir organizmadaki genler kopyalanarak başka bir canlıya aktarılabilmektedir.
Ancak G.D.O'lu ürünlerin bir çok tehlikeyi de
beraberinde getirebileceği unutulmamalıdır.
Önceleri bu tür
çalışmaların tarım ürünleri konusunda büyük gelişmeler sağlayacağı, dünyada
açlığın giderilmesinde kullanılacağı düşünülmüştür. Ancak bu çalışmalar, bioteknoloji üniversitelerden özel şirketlerin eline geçmiş
ve bunlar büyük maddi kazanç getirecek başka çalışmalara yönelmiş durumdadır.
Genetik yapısı değiştirilmiş
bir hayvan ya da organizmanın başlangıçta insanlar için yararlı gibi görülse de
ileride olumsuz sonuçlar yaratmayacağından, çevreye zarar verebileceğinden veya
dengeler üzerine kurulan tabiatta, ekolojik dengeyi
bozmayacağından nasıl emin olabiliriz? Bugün dünyada pek çok G.D.O'lu ürün
vardır. Buğday, ayçiçeği, mısır, soya, domates, kabak, patates, bazı balık
türleri bunlardan bazıları sayılabilir.
Bitkisel ve
hayvansal gıda üretimi esnasında G.D.O'lu kullanılmış
pek çok ürün vardır. Yani mısır, soya genleri ile oynanan ürünler, çeşitli
gıdaların üretilmesinde yan ürün olarak kullanılmaktadır. Mısır ve soyadan
üretilen yağı, un, nişasta, glikoz şurubu içeren gıdalar günlük tüketim
maddeleri arasında yer almaktadır.
Örneğin bebek
mamaları, şekerlemeler, çikolatalar, gofretler, bisküvi, kraker, bazı kaplamalı
çerezler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri
hayvansal gıdalar ile pamuk başta gelmektedir.
Sadece mısırdan
üretilen ve çeşitli gıdalarda bileşen veya katkı maddesi olarak kullanılan yan
ürün sayısı 700’ü, soyadan üretilen ürün sayısı da 900’ü buluyor. Yani bu yan
ürünleri içeriğinde kullanan her bir işlenmiş ürünün G.D.O'lu
olma riski bulunuyor.
Son zamanlarda
fareler üzerinde yapılan deneylerde kanserojen, yani kanser yapıcı özelliği de
ispatlanmaktadır. Bu insanda olmaz mı, denilebilir. Araştırma yapmak
gerekmektedir. Ayrıca Viyana Üniversitesinde yapılan bir araştırmada G.D.O’lu domatesleri yiyen farelerin üç nesil sonra
kısırlaştığı görülmüştür.
Almanya'da ve
Fransa'da G.D.O'lu ürünlere yasaklamalar getirildi.
Birçok ülke de bu tür ürünleri artık kullanmamak için çalışmalar yapıyor.
Özellikle son yıllarda bebeklerin G.D.O'lu ürünlerle
beslenmemesi için yoğun çalışmalar yapılıyor. Sağlık ve Tarım Bakanlıkları bu
konularda yeni çalışma grupları kurarak, dünya tıp ve gıda literatürünü
tetkik etmeli ve araştırmalar başlatmalıdır. G.D.O'lu
ürünlerin bebek ve çocuklarda, bebek mamaları, devam mamaları, ek besinlerde
kullanılmaması için karar almaları ve sıkı bir denetim yapmaları gerekmektedir.
Konunun Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılması toplum sağlımızın korunması ve
gelecek nesillerin daha sağlıklı olmasına çok büyük bir destek sağlayacaktır.
Araştırma
önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.
2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 19 milletvekilinin,
kanuni takibe düşen krediler sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/592)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kanuni takibe düşen kredilerle ilgili araştırma yapılarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca
Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Hasan Çalış (Karaman)
2) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Ali Uzunırmak (Aydın)
5) Zeki Ertugay (Erzurum)
6) Mümin İnan (Niğde)
7) Gürcan Dağdaş (Kars)
8) Hasan Özdemir (Gaziantep)
9) Ahmet Orhan (Manisa)
10) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
11) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
12) Beytullah Asil (Eskişehir)
13) Osman Ertuğrul (Aksaray)
14) Necati Özensoy (Bursa)
15) Erkan Akçay (Manisa)
16) Behiç Çelik (Mersin)
17) Ahmet Bukan (Çankırı)
18) Akif Akkuş (Mersin)
19) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
20) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
Gerekçe:
Ülkemizde her
alanda kendisini iyice hissettiren ekonomik kriz, hükümet kanadından yapılan
açıklamaların tam aksine daha da derinleşmiştir. Basit bir durgunlukmuş gibi
sunulmak istenen ekonomik kriz sanayide, imalatta, üretimde, istihdamda,
ihracatta ve hemen hemen her alanda dibe vurmuştur.
Kriz, toplumsal
alanda en büyük etkiyi işsizlik konusunda göstermiştir. Binlerce vatandaşımız
işini, aşını kaybetmiştir. İşsiz vatandaşlarımıza her geçen gün yeni işsizler
eklenmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Aralık 2009'da yaptığı
açıklamaya göre, Türkiye'de işsizlik oranı yüzde 13.4'e
yükselmiştir. Böylece, 2009 yılı içinde işsiz vatandaşlarımızın sayısı 795 bin
kişi artarak, 3 milyon 396 bin kişi olarak gerçekleşmiştir. Bu rakamlarla,
Türkiye yüzde 19.1'lik işsizlik oranı ile birinci
sırada yer alan İspanya'nın ardından dünya sıralamasında ikinci sıraya
yerleşmiştir.
Bu dönemde
kapanan şirket sayısı yüzde 5.6 oranında artarak, 8
bin 860 olarak gerçekleşirken, geçen yıl ihracat yüzde 25 oranında azalmıştır.
Sanayi alanındaki daralma, pek çok işyeri ve imalathanenin kapanmasına yol
açmıştır. Üretimdeki gerileme istihdama olumsuz yönde yansımıştır. Sanayi
alanındaki bu daralma hızla hizmet ve finans alanlarına doğru yayılmıştır.
2009 yılının
üçüncü çeyreğinde yüzde 3.3 küçülen Türkiye ekonomisi,
protesto edilen senet ve karşılıksız çıkan çek sayısını da artırmıştır. 2009
yılı içinde 6.5 milyar liralık senet vadesinde
ödenmediği için protesto olmuştur. Yine aynı yıl, protesto edilen senet sayısı
1 milyon 342 bin, karşılıksız çek sayısı da 1 milyon 77 bine yükselmiştir.
Yaklaşık 200 bin
Küçük ve Orta Boy İşletme (KOBİ), kredi borcunu ödeyememiştir. Kredi borcu
takibe düşen KOBİ sayısı bir yılda yüzde 83 oranında artarak 195 bin 700'e ulaşmıştır.
165 bin 993'ü makro işletme niteliğinde olan bu işletmelerin sayısı son bir yıl
içinde 90.2 oranında artmıştır. Takipte kredi borcu
bulunan küçük işletmelerin sayısı yüzde 39 oranında artarak 24 bin 361'e, orta
ölçekli işletme sayısı ise yüzde 136 oranında artışla 5 bin 346'ya çıkmıştır.
Böylece takipteki KOBİ kredilerinin hacmi ise yüzde 67'lik artışla 6.8 milyar liraya yükselmiştir.
Büyük umutlarla
bankalardan çekilen taşıt, konut ve ihtiyaç kredilerinin önemli bir bölümü de
takibe düşmüştür. Binlerce vatandaşımızın kira öder gibi konut sahibi olma
hayali ne yazık ki, iyi yönetilemeyen ekonomiye kurban gitmiştir. Türkiye
Bankalar Birliği (TBB) verilerine göre, 2009 yılı üçüncü çeyreğinde Kanunu
takibe düşen krediler bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 100 artarak
955 milyon TL'ye çıkmıştır. Dönem içinde Kanuni takibe düşen kredilerin yüzde
17'sini taşıt, yüzde 24'ünü konut ve yüzde 58'ini ihtiyaç kredileri
oluşturmaktadır.
Kanuni takibe
düşen taşıt, konut ve ihtiyaç kredilerinin bir önceki yıla oranla yüzde 100
artması, ekonomik krizin boyutlarının hangi alanlara ulaştığının önemli bir
göstergesidir. Özellikle Kanuni takibe düşen kesimler içinde yer alan işçi,
memur, emekli, esnaf ve küçük ve orta boy işletmeler çok zor günler yaşamaktadır.
Kendine ait konut
ve yeni bir araba hayaliyle kredi kullanan, yeni bir işletme açmak veya
işletmesini büyütmek amacıyla kredi kullanan ve aldıkları bu kredileri
ödeyemeyen vatandaşlarımızın durumları mutlaka yeniden gözden geçirilmelidir.
Bu kesimlere hem nefes aldıracak, hem de kullandıkları kredileri geri ödeyecek
imkânlar sunulmalıdır.
Bu nedenle,
Kanuni takibe düşen krediler ile ilgili araştırma yapılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105.
maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.
3.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız ve 21 milletvekilinin, Çağdaş Sanatlar Müzesi ihtiyacının karşılanması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/593)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Müzeler; bilim,
kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili yer üstünde ve yer altındaki tüm taşınır
ve taşınmaz belgeler olarak nitelenen kültür varlıklarını saptayan, açığa
çıkaran, inceleyen ve değerlendiren, koruyan, tanıtan, sürekli ve geçici olarak
sergileyen kurumlardır. Toplumun kültür seviyesini ve sanat zevkini
yükseltmesi, çok hızlı bir şekilde gelişen teknoloji karşısında kaybolmaya yüz
tutan geleneksel kültürümüzü yabancı etkilerden korumaya yardımcı olması
nedeniyle de müzeler her zaman ihtiyaç duyulan kurumlardır.
Müze kurma fikri,
kültürel mirasımız olan, önemli sanatçılara ait orijinal eserlerin korunması,
değişik nedenlerden dolayı kaldırıldıkları karanlık ve izbe depolardan gün
ışığına çıkması fikrinden doğmuştur. Müzelerin, bulunduğu şehrin ve ülkenin
görsel-kültürel yapısına farklı bir bakış açısı kazandırma gibi bir hedefi de
vardır. Müzeler aynı zamanda sanatın araştırıldığı, korunduğu ve geliştirildiği
yerler olması nedeniyle entelektüel ortamların olmazsa olmazları arasındadır.
Bu nedenle özellikle gelişmiş ülkelerde müzelere ayrı bir önem verilmektedir.
Ülkemizde ise sanatsal ve kültürel etkinliklere devletin bütçeden ayırdığı
payın yeterli olmadığı tartışılmayacak bir gerçek olarak kabul edilmektedir.
Ayrıca yetersiz bütçe konusu üniversitelerin Güzel Sanatlar Fakültelerinin
öğretim elemanları, sanatçılar, entelektüel insanlar ve aydınlar tarafından
sıkça dile getirilmektedir. Özellikle ülkemizin vitrini olan büyük şehirlerde,
geçmişin ve günümüzün sanatsal birikimine sahip resim, heykel, fotoğraf, grafik
sanatları, video gibi hareketli görsel sanatlara ait eserleri sergileyen,
güncel sanattaki gelişmeleri izleyen Kültür Bakanlığına bağlı bir Çağdaş Sanat
Müzesi'nin olmaması ve ilgili kişilerin bu konuya duyarsız kalmaları tartışılan
konuların başında gelmektedir.
Türkiye'de 19.
yüzyıldan günümüze uzanan önemli eserler Kültür Bakanlığı'na ait Resim ve
Heykel Müzelerinin koleksiyonlarında bulunmaktadır. Fakat bu müzelere giren
yapıtların son elli yılın sanat alanındaki üretimini tam anlamıyla temsil
ettiği söylenemez. Mevcut Resim ve Heykel Müzelerindeki sanat koleksiyonları
günün giderek güçlenen sanatçılarını temsil edebilecek aşamaya getirilememiştir.
Bu nedenle bu görevi kısıtlı bütçelerine rağmen üniversiteler yüklenmek zorunda
kalmış ve çeşitli bağışlarla üniversiteye bağlı kendi sanat müzelerini
kurmuşlardır.
Türk sanatının
gereksinim duyduğu araştırma, toplama, koruma, belgeleme ve gelecek kuşaklara
aktarmanın yapılabilmesi, var olan müzelerin bu sorumlulukları yüklenmesi ya da
yeni müzelerin açılmasıyla mümkündür. Ekonomik kalkınmayı benimserken
sosyokültürel kalkınmayı göz ardı etmemek gerekmektedir. Günümüz toplumuna ve
sanatına sahip çıkan sanatçılar, sanatseverler, üniversiteler ve aydınlar
verdikleri uğraşıya karşın yeni bir Çağdaş Sanatlar Müzesi'nin henüz kurulmamış
olmasını üzüntüyle karşılamaktadırlar. İstanbul'un 2010 Kültür Başkenti
seçilmiş olması ve henüz Kültür Bakanlığı'na bağlı bir Çağdaş Sanatlar
Müzesi'nin bulunmaması büyük bir eksiklik olarak görülmektedir.
Türkiye'nin sanatsal yaratıcılığını kitlelere daha iyi
ulaştırabilmek, kültürel kimliğimizi uluslararası sanat ortamlarıyla paylaşmak,
çağdaş sanat alanlarındaki üretimleri sanatseverlerin erişimine sunmak için
İstanbul'da Kültür Bakanlığı'na bağlı bir Çağdaş Sanatlar Müzesinin açılması
için gereken yerin tespiti, bu konudaki dünya örneklerinin incelenmesi, ortaya
çıkabilecek sorunların araştırılarak çözüm yollarının bulunması amacıyla
Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104. ve 105.
maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Sacid Yıldız (İstanbul)
2) Nevingaye Erbatur
(Adana)
3) Çetin Soysal (İstanbul)
4) Zekeriya Akıncı (Ankara)
5) Orhan Ziya Diren (Tokat)
6) Mehmet Sevigen (İstanbul)
7) Tayfur Süner (Antalya)
8) Tekin Bingöl (Ankara)
9) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
10) Atila Emek (Antalya)
11) Hulusi Güvel (Adana)
12) Şevket Köse (Adıyaman)
13) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
14) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
15) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
16) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18) İsa Gök (Mersin)
19) Canan Arıtman (İzmir)
20) Ahmet Küçük (Çanakkale)
21) Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
22) Ensar Öğüt (Ardahan)
4.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 21 milletvekilinin, özel çevre koruma
bölgelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/594)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı'nın sorumluluğu altında olan 14 özel çevre koruma bölgesinin
ve bölgede yaşayan yurttaşların sorunlarının araştırılabilmesi için TBMM
içtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri ve Anayasa'nın 98. maddesi gereğince bir
meclis araştırması açılmasını arz ederim.
1) Nevingaye Erbatur
(Adana)
2) Sacid Yıldız (İstanbul)
3) Zekeriya Akıncı (Ankara)
4) Çetin Soysal (İstanbul)
5) Orhan Ziya Diren (Tokat)
6) Mehmet Sevigen (İstanbul)
7) Tayfur Süner (Antalya)
8) Tekin Bingöl (Ankara)
9) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
10) Atila Emek (Antalya)
11) Hulusi Güvel (Adana)
12) Şevket Köse (Adıyaman)
13) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
14) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
15) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
16) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
18) İsa Gök (Mersin)
19) Canan Arıtman (İzmir)
20) Ahmet Küçük (Çanakkale)
21) Ensar Öğüt (Ardahan)
22) Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
Gerekçe:
1976 tarihinde Barcelona'da imzalanan "Akdeniz'in Kirliliğe Karşı
Korunması Sözleşmesi" ne dayalı olarak, 12.06.1988 tarih ve 88-13019
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereğince Başbakanlığa bağlı Özel Çevre Koruma
Bölgesi Başkanlığı geçici olarak ihdas edilmiştir. Söz konusu protokole ve 2872
sayılı Çevre Kanunu'nun 9. maddesinde yer alan "Bakanlar Kurulu, ülke ve
dünya ölçeğinde ekolojik öneme haiz olan, çevre
kirlenme ve bozulmalarına duyarlı alanların, doğal güzelliklerinin gelecek
nesillere ulaşmasını emniyet altına almak üzere, gerekli düzenlemelerin
yapılabilmesi amacıyla Özel Çevre Koruma Bölgesi tespit ve ilan etmeye, bu
alanlarda uygulanacak koruma ve kullanma esasları ile plan ve projelerin hangi
Bakanlıkça yürütüleceğini belirlemeye haizdir" hükmü gereğince; 13.11.1989
tarih 20341 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 383 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı kurulmuştur.
Bu kararnamede
Özel Çevre Koruma Bölgesi tespit ve ilan edilecek alanlarda "Bölgelerin
sahip olduğu çevre değerlerinin korunması, mevcut çevre sorunlarının
giderilmesi için tüm tedbirleri almak, bu alanların koruma kullanma esaslarını
belirlemek, her ölçekteki imar planlarını yapmak ve resen onaylamak yetki ve
görevi" Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığına verilmiştir.
383 sayılı KHK
ile kurulan Başbakanlık Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, 444 sayılı KHK ile
21.08.1991 tarihinde kurulan Çevre Bakanlığına bağlanmıştır.
Kurum 1.5.2003
tarih ve 4856 sayılı Kanun ile Çevre ve Orman Bakanlıklarının birleşmesi
üzerine Çevre ve Orman Bakanlığına bağlanmıştır. Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı, kamu tüzel kişiliğine haiz özel bütçeli bir kamu kuruluşu olarak
çalışmalarını sürdürmektedir.
Kurumun
sorumluluğu altında Belek, Foça, Datça-Bozburun,
Fethiye-Göcek, Gökova, Göksu Deltası, Gölbaşı,
Ihlara, Kaş-Kekova, Köyceğiz-Dalyan, Pamukkale, Patara, Tuz gölü ve Uzungöl Özel Çevre Koruma Bölgeleri yer almaktadır.
Ancak bölgelere
yönelik sorunlar yirmi yılı aşkın bir süredir hâlen çözüme kavuşturulabilmiş değildir.
Ayrıca yukarıda değinilen ve kurumun temel vazifelerinden olan imar planlarının
da henüz tamamlanamamış olması bölge vatandaşlarını büyük sıkıntıya sokmakta,
vatandaşların mülkiyet haklarını kullanmalarını engellemektedir. İmar
planlarının tamamlanamaması yöre halkını, vatandaşları mağdur etmektedir.
Ortada bir plan olmadığı için özellikle yoğun turizm alanı olan bölgelerde
vatandaşlar mülkiyet haklarını kullanamamaktadır. Marmaris Datça Yarımadası'nda
bulunan pek çok belde ve köyün nâzım ve uygulama imar planı hâlen
tamamlanamadığı için, bu yerlerde yaşayan vatandaşlar büyük mağduriyet
içindedir. Ülkemizin diğer köylerinde köy yerleşik alanları ve gelişme alanları
içinde yeri olan köy sakinleri, İmar Yasası'nın 27'nci maddesinde belirtilen ve
ruhsat alma zorunluluğu olmayan köy evi ile tarımsal amaçlı yapılarını
rahatlıkla yapabilirken özel çevre koruma bölgesinde ikamet eden köylülere
inşaat ruhsatı ve yapı kullanma izni alma zorunluluğu getirilmiştir. Köylü,
kendi tarlasında ekim-dikim yapamaz hâle gelmiştir.
Ayrıca koruma
bölgelerine dahil olan kimi kıyı yerlerinde denetimsiz
işletilen balık çiftlikleri doğaya, flora ve faunaya büyük zarar vermektedir.
Özel Çevre Koruma
Kurumu ile ilgili bir diğer önemli sorun, koruma bölgelerinin Türkiye
yüzölçümüne oranla azlığıdır. Ülkemizde varolan doğal
güzellikler ve korunması gereken flora ve fauna
kapsamı çok geniştir. Dolayısıyla kurumun yetki alanı artırılmalıdır. Örneğin
Adana'da bulunan lagünlerin korunması için kurum bünyesine alınması
sağlanmalıdır.
Yukarıda
değinilen sebeplerden ötürü, özel çevre koruma bölgelerine dair sorunların
araştırılabileceği, yöre halkının sıkıntılarının dinlenebileceği ve uzmanlar
eşliğinde çözüm önerilerinin tartışılabileceği bir Meclis araştırmasının
açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin “Özel
Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un; Demokratik
Açılım Olarak Adlandırılan Proje Kapsamında Gizli Görüşmelerde Bulunduğu, Terör
Örgütü Mensupları Hakkındaki Yargı Sürecini Etkilediği İddiasıyla İçişleri
Bakanı Beşir Atalay Hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı Maddeleri Uyarınca Bir Gensoru Açılmasına İlişkin
(11/10) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelere başlıyoruz.
V.- GENSORU
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan
Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, “Demokratik
açılım” olarak adlandırılan proje kapsamında gizli görüşmelerde bulunduğu,
terör örgütü mensupları hakkındaki yargı sürecini etkilediği iddiasıyla
İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/10)
BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.
Önerge daha önce
bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 18/2/2010
tarihli 63’üncü Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge
sahiplerinden birer üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve
Bakanlar Kurula adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri,
önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için
yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Hakkı Suha
Okay, Ankara Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Fatma Nur Serter, İstanbul Milletvekili;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bengi Yıldız, Batman Milletvekili.
İlk söz, önerge
sahibi Hakkı Suha Okay,
Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Okay. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanı hakkında
vermiş olduğumuz gensoru önergesi sahibi olarak söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, bundan sekiz ay kadar önce Sayın Başbakan Suriye gezisi sırasında
“Kürt açılımı” diye bir projeyi ifade etti ve siyasal iktidarın muhtelif
projelerinden biri olarak Türkiye'nin gündeminde yer alan bu projenin daha
sonra ismi defaatle değişti, en son bu isim
“Demokratik açılım” oldu. Ancak, bu proje kapsamında ismi değişmeyen bir tek
kişi vardı, o da Sayın İçişleri Bakanıydı ve İçişleri Bakanı bu projenin
koordinatörüydü, İçişleri Bakanı bu projenin organizatörüydü.
Bu proje sürecinde
Meclis Genel Kurulunda da görüşmeler yaptık. Ancak ne yazık ki bu projeyle
ilgili somut, net, açık hiçbir veri, hiçbir sunum olmadı. Ancak, bu projenin
bir tek ismi oldu “demokratik açılım” değil, “Habur
açılımı” oldu. Açılımdaki tek proje de Habur gerçeğiydi.
Habur gerçeğinde
yaşanan ise, terör örgütü ile müzakerenin ve bu müzakerenin bir kısmının da
gizli yapılma süreciydi. Sayın Bakan başlangıçta, açıklamalarında bu
müzakereleri açık, şeffaf, tüm kamuoyunun önünde yapacağını ifade etti ama 17
Ekim görüşmesini herkeslerden sakladı. Aslında -17 Ekim’den ve- o tarihlerde
Mahmur ve Kandil Kampı’ndan gelecek olan 34 teröristten ki 4’ü çocuk, onları
ayırıyoruz, 30 teröristin geleceği ifade edildi.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Çocuklara terörist mi diyorsunuz?
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) - Fakat şunlar da ifade edildi: “Dört saat sonra bunlar serbest
bırakılacaklar.”
Tabii, 17 Ekim
görüşmesinde Sayın Bakanın Atatürk Orman Çiftliği’nde, Tarım Bakanlığına ait
özel bir mekânda, kapatılan Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet
Türk ile bu Habur’da karşılanacak olan terörist
kadronun nasıl karşılanacağına dair görüşmeler yapıldı. Sayın Bakan bunu uzun süre sakladı ancak 23
Ekim günü itiraf etmek zorunda kaldı.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Terörist dediğiniz insanlardan 4’ü çocuk.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Milletvekili, lütfen… Sabredin lütfen, bitsin.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – 23 Ekim günü itiraf etmek zorunda kaldı ve bu arada…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Gelen bebeklere terörist diyen anlayışa neyi lütfedeceksin!
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Milletvekili…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Kardeşlerini mi koruyorsun?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, Hatibi dinleyelim.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) - … bu arada o görüşme yapılan mekânda
koruma görevlisi olan 2 kişinin de bu görüşmeleri ifşa ettiler isnadıyla
işlerine son verildi.
Aslında, 19
Ekimden önce Habur’da gümrük sahası içerisinde bir
çadır mahkemesi, bir mobil mahkeme kurulduğu da zaten biliniyordu kamuoyunda.
Enteresandır, o çadır mahkemesi, o mobil mahkemede 5 savcı, 1 hâkim ve 30
avukata göre de yer organize edildi. Daha sonra, 18 Ekim günü Diyarbakır’da bir
başka buluşma gerçekleşti. Yine İçişleri Bakanlığının Müsteşarının, Diyarbakır
Başsavcısının ve… Sayın Bakan, buradan bir kez daha soruyorum: Adalet Bakanı
Müsteşar Yardımcısı da orada mıydı, değil miydi? Ona da net bir cevap
bekliyorum burada. Birlikte bir toplantı
yaptılar ve bu üst düzey bürokratlar 19 Ekim gününü programladılar. 19 Ekim
günü üniformalarıyla lüks ciplerde, ellerinde terör örgütünün bayrağıyla, o 30
terörist geldi ve o 30 teröristi devletin müsteşarları, valileri, emniyet
müdürleri, savcıları hep birlikte Habur’da
karşıladılar.
Aslında bu
sürecin bir başka yansıması vardı. Bu yansımada, başlangıçta Sayın Başbakan çok
memnundu. Nitekim 19 Ekim gününden sonra 20 Ekim günü AKP grup toplantısında
Sayın Başbakan aynen şunları dedi: “Dün Habur Sınır
Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur.
Türkiye'de bir şeyler oluyor, iyi, güzel şeyler oluyor, umut verici gelişmeler
oluyor.” Esasen bu ifadesi, Sayın Başbakanın aynı tarihlerde Ağrı, Erzurum
dönüşünde gazetecilerle yapmış olduğu sohbetin de bir farklı yansımasıydı çünkü
Sayın Başbakan da bu süreci yakından izliyordu. Nitekim Sayın Başbakan bu
Mahmur ve Kandil’den gelen teröristler için “Onları geldiklerinde kimler
karşılayacak? Emniyet karşılayacak, yargı karşılayacak; ondan sonra da gereken
yapılacak, sonra herkes gideceği yere gidecekti.” diyor. Nitekim Sayın
Başbakanın da söylediği oldu, karşılandılar ve gidecekleri yere gittiler.
Burada sorun ne?
Hâkimin ne işi var? Aslında savcıların da gitmesi hukuken yanlıştı da hâkimin
ne işi var?
Değerli
arkadaşlarım, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 91’inci maddesi açıkça “Yakalanan
kişiyi cumhuriyet savcısı bırakmazsa soruşturmanın tamamlanması için en yakın
hâkim veya mahkemeye gönderir.” diyor, Ceza Muhakemesi Kanunu madde 91. Peki,
ne olmuş? Kişiler Habur gümrük sahasında, Silopi’den
hâkim, yetkisiz olarak Habur’a getiriliyor ve buna da
“güvenlik gerekçesi” gibi bir meşru gerekçe bulunuyor.
Değerli
arkadaşlarım, hâkim teröristin ayağına gitmez, hâkim hiç kimsenin ayağına
gitmez. (CHP sıralarından alkışlar) Ama terörist hâkimin ayağına gelecek. Bunun
gerekçesi de yok.
Şimdi, şu
söyleniyor: Efendim, bu…
SIRRI SAKIK (Muş)
– İmralı’ya hâkim göndermediniz mi?
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Sırrı otur yerine Allah’ını seversen!
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen…
SIRRI SAKIK (Muş)
- Göndermediniz mi İmralı’ya hâkim?
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili…
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Şimdi, buna kimileri İmralı’yı, kimileri Silivri’yi örnek göstermek
istiyorlar. Değerli arkadaşlarım, orada ilk ifadedir, sorgu ifadesidir. Sorgu
ifadesi ile yargılamayı karıştırmayalım. Silivri’de yapılan yargılamadır ama
Silivri’deki yargılama sürecinde, başlangıçta o şüpheliler Beşiktaş
Adliyesi’nde ifade verdi, daha sonra mahkeme kararıyla Silivri’ye taşındı.
Kaldı ki bu husus yine kamuoyundan saklanmak istendi. Biz burada kimi yasalar
görüşülürken Adalet Bakanına sorduğumuz sorularda, Adalet Bakanından da bu
konuda yeter cevap alamadık.
Bir başka husus
daha oldu arkadaşlarım: Türk Ceza Kanunu’nun 221’inci maddesi, Türk Ceza
Kanunu’nun 221’inci maddesi çok açıktır; etkin pişmanlık maddesi. Gelen
terörist “Ben terör örgütünün liderinin elçisi olarak geldim. Şu mektupları da Cumhurbaşkanına,
Başbakana, Meclis Başkanına, Genelkurmay Başkanına vermek üzere geldim.” diyor,
“Pişman değilim.” diyor, “Hayır kardeşim, sen pişmansın.” deniliyor.
Aslında burada
bir başka gelişme daha oldu. Zaten bu 30 kişiden 5 tanesinin mahkeme tarafından
serbest bırakılacağı söyleniyordu. Bir başka şey daha oldu: Bu teröristlerden
bir tanesinin bir para cezası ödemesi gerekiyordu, dediler ki: “Kardeşim, biz
burada hemen bir vezne oluşturalım, elden tahsilat
yapalım. Hazine yerine biz elden tahsilat yapalım ki
sen bir an evvel serbest bırakıl.”
Şimdi, bütün
bunlar yaşanırken, bu gerçekler ve Başbakanın bu açıklamalarından sonra AKP
Grubu bir kitapçık hazırladı “Millî Birlik ve Beraberlik Projesi” diye. Orada
da bu Habur karşılamasıyla ilgili olarak bu görüntülerin
tasvip edilemez olduğunu söylediler. Aslında, bu, açıkçası bir yanardöner
politikaydı, takiye politikasıydı. Hayretle izledik.
Dün ne söyledin, bugün ne diye bunları kitaba da yazıyorsun?
Değerli arkadaşlarım, saklı mekânda buluşma, gizli görüşme, daha
sonra devletin bürokratlarıyla yapılan özel toplantılar, teröristler gelmeden
önce, dört saat sonra, dört saat gözaltında kalıp bırakılacakları söyleniyor,
bu ülkede 1 başsavcının yedi saat gözaltında ifadesi alınıyor, 3 tane kuvvet
komutanı yetmiş iki saat emniyette hukuksuz yere tutuluyor ama terörist başına
sekiz dakikada serbest bırakılacağı taahhüt ediliyor ve pişman olmayana,
“Pişman değilim.” diyene “Sen pişmansın.” deniliyor ve serbest bırakılıyor. Ondan sonra, eski bir DEP milletvekili diyor ki: “Hâkimleri
ayarladıklarını söylediler.” Bu sefer de AKP Grubu diyor ki: “Yahu, sen onun
sözüne niye inanıyorsun, o zaten DEP’li.”
Değerli
arkadaşlarım, kimin söylediği değil, ne söylediği önemli. Söylemenin de
ötesinde, yaşanan gerçekler tüm kamuoyunun bilgisi dâhilinde.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Okay, lütfen tamamlayınız.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, siyasetin meşruiyet kaynağı hukuktur. Ama
siyasete hukuk araç hâline gelmiştir, hukuka güven sarsılmıştır ve bu işlerin
hepsini yapan, bu organize işlerden sorumlu olan da Sayın Bakandır. Onun için
koordinatör İçişleri Bakanı hakkında bu gensoruyu verdik ve bu gensorunun
gündeme alınması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak gensoruyla ilgili düşüncelerimi
ifade ederken Meclis İç Tüzüğü’ndeki saygın bir kurum olan gensoru ve bu
Parlamento döneminde 5’inci kez görüşülen gensoruya hiç kimse böyle bir
müesseseye “yalama” diyemez. Ama bir şey yalama olmuştur, o da hukuk yalama
olmuştur Türkiye'de. (CHP sıralarından alkışlar)
Sözlerimi
tamamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Okay, üç dakika ek süre verdim, tamamlayabilirsiniz.
Buyurun.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Ben bir dakikasında tamamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, şunu ifade edeyim: Bilesiniz ki bu gensoru, Sayın Başbakanın da
“yalama” diye ifade edip daha sonra da “Zaten bu kabul edilmeyecek.” dediği ve
yasamadaki AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedileceğini ifade ettiği bir
gensoru. Zannetmeyin ki bu gensoru Parlamento gündemine alındığında, Sayın
İçişleri Bakanı, bu bütün iddialara rağmen görevinden istifa etmiyorsa, bu
gensorudan kurtulacağını zannediyorsa yanılıyor. Belki bugün bu gensorudan
kurtulacak ama bu ayarlama
işlerinden dolayı Yüce Divandan kurtulamayacak. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
biz tüm bu nedenle, bu işlerin koordinatörü ve organizasyonu yapan Sayın
İçişleri Bakanı hakkında vermiş olduğumuz gensoru önergemizin gündeme
alınmasını talep ediyoruz.
Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Okay.
Sayın Kaplan ve
Sayın Erçelebi, söz talebiniz var.
Ne için Sayın
Kaplan?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, Hatip konuşurken “Gizli görüşmeler yapıldı Sayın
Bakanla” dedi. O görüşmelerde ben de bulundum. Ona açıklık getirmek için söz
istedim. O konuda, ben Şırnak Milletvekili olarak bunu açmak istiyorum, doğru
bilgilendirmek istiyorum sizleri, yüce Meclisi.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Erçelebi, siz ne için istemiştiniz?
HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) - Efendim, konuyla ilgili, gensoruyla ilgili istiyorum. Elâzığ Valisinin yaptığı
açıklama konusunda Sayın İçişleri Bakanımızın yaptığı bir muamele var mı diye
soracaktım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Erçelebi.
Tutanaklara
geçmiştir.
Sayın Kaplan,
Anayasa’nın 99’uncu maddesinin ikinci fıkrası “Bu görüşmede, ancak önerge
sahiplerinden biri, siyasî parti grupları adına birer milletvekili, Bakanlar
Kurulu adına Başbakan veya bir bakan konuşabilir.” diyor.
Teşekkür ediyorum
Sayın…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Daha önceki açıklamalarında isimlendirmeler basına da yansıma olduğu
için…
BAŞKAN -
Dolayısıyla talebinizi yerine getiremiyorum Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Fatma Nur Serter, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından verilen gensoru önergesi doğrultusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ancak, bizleri
televizyonlarından izleyen ve Genel Kurulun bu tablosunu göremeyenlere, Genel
Kurulda AKP sıralarının boş olduğunu çünkü burada söyleyeceklerimizi duymaya
tahammüllerinin olmadığını da iletmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SONER AKSOY
(Kütahya) – Bizim sıralara değil, kendi sıralarınıza bakın.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen… Sabredin.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay 17 Ekim günü, bilindiği üzere,
Atatürk Orman Çiftliği’nde, kapatılan DTP’nin Genel
Başkanı ve bazı milletvekilleriyle bir görüşme yapmıştır. Aslında görüşmenin
gizli olduğu, altı çizilmesi gereken bir konudur. Bu görüşme gerçekten gizli
midir? Neden gizli bir görüşme yapılma ihtiyacı duyulmuştur? Bu
görüşmenin gizli olduğuyla ilgili çeşitli ipuçlarını bulmak mümkün. Bakınız,
bunlardan birini sizinle paylaşmak istiyorum.
Bu görüşmenin
basında yer almasından kısa bir süre sonra Atatürk Orman Çiftliğinin 2
çalışanı, gizli tutulması gereken göreve müteallik sırları ifşa etmek
gerekçesiyle işlerinden atılmıştır ve bu kişiler idari yargıya bu gerekçeyle
dava açmışlardır, dava sürmektedir.
İçişleri Bakanı
bu görüşmeyi gizli tutmayı başaramayınca, bu defa, basında yer alması üzerine, Habur girişinden üç gün sonra, yani, yirmi üçünde bir
açıklama yapmıştır görüşmenin içeriğiyle ilgili. Bakalım bu açıklamada Sayın
Bakan ne demiş. Diyor ki: “Ben, DTP’yi, bu şovları
yapmayın, bu provokasyonları yapmayın, süreci
tıkarsınız, sürece zarar verirsiniz diye uyardım.” İçişleri Bakanı, Habur girişinden iki gün önce, demek ki, DTP’nin böyle bir şov yapacağını biliyor. Kendisi böyle
özel bir yeteneğe sahip olmuş olabilir ama eğer böyle özel bir yeteneğe
sahipse, o zaman, bildiği hâlde, bu şovu engellememiş olmaktan suçludur, bu
sorumluluğu yerine getirmemiş olmaktan suçludur.
Aradan geçen
zaman, bu görüşmenin içeriği konusunda kamuoyunu aydınlattı. DEP eski
milletvekili Hatip Dicle avukatı aracılığıyla cezaevinden bir açıklama yaptı ve
bu açıklamada, “O günkü görüşmede İçişleri Bakanının ‘Hâkim ve savcılar
ayarlandı, geldikleri gibi geçecekler’ sözünü verdiğini” paylaştı kamuoyuyla.
Bu sözün neden verildiğinin gerekçesi bu sözün kendisi kadar önemlidir. Çünkü
İçişleri Bakanı bu sözü verirken DTP’liler tarafından
uyarılmış, eğer geldikleri gibi geçmezlerse tekrar PKK’nın terör eylemlerinin
başlayabileceğini ve açılımın sonuca ulaşmayacağını söylemiştir. O nedenle bu
pazarlığın içeriği son derece önemlidir.
FATMA KURTULAN
(Van) – Yalan söylüyorsun!
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkan, Hatip nereden bilgilenmiş, bizi de bilgilendirsin.
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Bu pazarlık, aslında, Habur girişlerinin
PKK’yla mücadeleyi bir kenara koyup müzakere sürecini başlattığını ve bunun bir
PKK projesi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Ahmet Türk ve
Emine Ayna, Habur girişinden iki gün sonra yaptıkları
açıklamalarda farklı kelimeler kullanarak, Abdullah Öcalan’ın tarihî bir
hamlesi olarak Habur girişini kamuoyuna
açıklamışlardır. O hâlde neymiş? Abdullah Öcalan’ın tarihî bir projesi PKK’yla
müzakere edilerek hayata geçirilmiştir. Bunun tartışılabilir bir tarafı yoktur
ve bu çok vahim bir tablodur.
Şimdi, gelelim Habur’da yaşanan olaylara: Habur’da
gelenlerin serbest bırakılacaklarına dair söz verilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, sorgulama ve yargılama öncesi bunlar yapılmadan bu sözü
İçişleri Bakanı nasıl vermiştir? Hangi yetkiyle vermiştir? Bu sözü bir hukukçu
vermemiştir, bu sözü bir siyasetçi vermiştir. Nasıl vermiştir bu sözü? Gelenlerin
dört saat içerisinde bırakılacakları sözü de verilmiştir. Peki, bu söz nasıl
verilmiştir? Gelenlerin, dört saat içinde 34 kişinin bırakılacağı sözünün
verildiğini, kimilerinin Türkiye’de çok itibar ettiği bir gazete, Habur girişinden bir gün önce “Dört saatte bırakılacaklar”
diye manşetten duyurmuştur ve gerçekten dört saat içinde bırakılmışlardır. (BDP
sıralarından gürültüler)
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Orada mıydınız Sayın Hatip, orada mıydınız?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, geri kalan kişiler, 5 kişi mahkemeye sevk
edilmiş, onlar da aynı gün içinde bırakılmışlardır. Şimdi, burada sorulması
gereken çok önemli bir soru daha var: Habur’da Adalet
Bakanlığının üst düzey yetkilileri, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ne aramaktadır?
Adalet Bakanlığı Müsteşarı bu ayarlama işini gerçekleştirmek için mi oraya
gönderilmiştir, yoksa sorgu sırasında etkin pişmanlık hükmünden yararlanmak
üzere sorguya alınan ve yargılananlar “Biz pişman değiliz, buraya Abdullah Öcalan’ın
talimatıyla geldik. O bizim önderimizdir.” deyip ona övgüler düzerken bunların
tutanaklarda yer almasını engellemek için mi orada görevlendirilmişlerdir? (CHP
sıralarından alkışlar)
Habur’a Adalet Bakanlığı
Müsteşarının ve görevlilerin dışında devlet taşınmıştır değerli
milletvekilleri, devlet. Devlet, Habur’da
teröristlerin ayağına götürülmüştür ve ne yazık ki AKP Habur’da
teröre teslim olmuştur. Sözde bayraklarla, Öcalan posterleriyle, terörist
kıyafetleriyle kahramanlar gibi karşılama yapıldıktan sonra, biraz önce Sayın Okay’ın da dediği gibi, Başbakan bu sevinç tablosunu
“Sınırdaki manzara karşısında umutlanmamak mümkün değil.” sözleriyle ifade
etmiştir. Aslında bu bir sevinç tablosu değildir, bu bir utanç tablosudur. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu tablo Türkiye'nin tarihine kara bir leke olarak
geçmiştir, bu tablo Türkiye'nin yüreğini kanatmıştır, şehit ailelerinin
yaralarını dağlamıştır. Ama AKP’nin kafasındaki karışıklık zaten açılımın
başından bu yana belliydi. Önce “Kürt açılımı”, sonra “Demokratik açılım”,
sonra bir baktılar bu açılım milleti ayrıştırmaya ve bölmeye başladı, açılımın
adı “Demokratik açılım”dan “Millî birlik açılımı” olarak değiştirildi. Bu popülist yaklaşımları biz biliyoruz. Ama kafasının
karışıklığı sadece bununla da sınırlı değil. Bakınız, Sayın Başbakan bu konuda
neler düşünüyor? Sayın Başbakan 24 Aralık 2002’de şöyle diyor: “Türkiye’de Kürt
sorunu yok. Sorun var diye inanacaksan sorun olur. ‘Yok’ dersen sorun ortadan
kalkar. Keşke biz de bazı şeylere ‘Yok’ diyebilsek.”
Ardından, Sayın
Başbakan 2005’te aydınlarla yaptığı görüşmede bu soruna bir ad koymaya gerek
duymuş “İlla soruna bir ad koymak gerekiyorsa ister ‘Kürt sorunu’ deyin ister
‘Güneydoğu sorunu’ deyin.” diyerek olayı noktalamış.
Peki, sonra ne
olmuş? Sonra, Başbakan Siirt’e gitmiş. Siirt’te çok ilginç açıklamaları var,
diyor ki: “Ülkemde birçok sorunlar var. Doğu sorunu var, Güneydoğu sorunu var,
vatandaşların, Kürt vatandaşların kendilerine ait sorunları da var.” Bakınız,
demek ki neymiş? Kürt sorunu, orada yaşayan insanların bireysel sorunuymuş.
Bunu biz söylemiyoruz, hiçbir zaman söylemedik. Cumhuriyet Halk Partisi
1989’dan beri bu soruna en doğru teşhisi koyan siyasi parti olmuştur. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Belli oluyor.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - Bunu Başbakan söylüyor.
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri…
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Sonra ne olmuş? 3 Kasım 2008’de Başbakan Hakkâri’de “Tek millet,
tek vatan, tek devlet, tek bayrak” demeyenlerin Türkiye’de yeri olmadığını
söylemiş yani “Ya sev ya terk et.” demiş Başbakan.
Bundan yedi sekiz
ay sonra, 23 Temmuz 2009’da, Kürt açılımını başlattığını ilan edip hazmettire hazmettire kabul ettireceğini söylemiş. Bütün bunları biz
söylemiyoruz, bütün bunları Başbakan söylüyor.
Başbakanın 2009
yılında bu ani fikir değişikliği, hiç kuşkusuz ki bu konuda dış odaklarca
yapılan yönlendirmenin, ABD’de pişirilip Kuzey Irak’ta otonom yönetimde
kotarılan projenin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde Cumhurbaşkanının Meclis
açılış konuşmasında açıkça itiraf ettiği girişimlerin bir sonucudur.
Cumhurbaşkanı, kendi sorununu kendi iradeleriyle çözemeyen devletlerin
başkalarının istismarına açık olduğunu söyleyerek, ulusal egemenlik
haklarımızın nasıl ipotek altına alındığını açıklaması, gerçekten Türkiye için
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi için de bir utanç vesilesidir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bu sorunun
paydaşları bir bakıyorsunuz Karayılan. Karayılan diyor ki: “Diyalog yeri
İmralı’dır.” Bir AKP milletvekili -Diyarbakır Milletvekili- “Hiç kimse PKK ve
Öcalan’ı görmezden gelemez.” diyor. Bir bakıyorsunuz İçişleri Bakanı,
Karayılan’ın İmralı’yı işaret etmesinden hemen sonra, Karayılan’ın
düşüncelerinin çok önemli olduğunu açıklıyor. Apo
“Yol haritasını açıklayacağım.” dedikten hemen sonra, AKP Genel Başkan
Yardımcısı Bülent Arınç, Öcalan’ın yol haritasının
tartışılabilir olduğunu ve MGK’da ele alınabileceğini söylüyor. Bütün bunlar,
terörün nasıl koruma altına alındığı ve terör örgütünün nasıl ibra edilmeye
çalışıldığının açık göstergeleri.
Tokat’ta verilen
7 şehidi unutmadık. Tokat’ta 7 şehit verildiğinde bunların PKK tarafından değil
Ergenekon girişimiyle şehit ettirildiklerini söyleyen AKP’nin üst düzey bir
yöneticisiydi. AKP, PKK’yı aklamaya, ibra etmeye çalışmıştır. Terörle Mücadele
Yasası’nda art arda iki defa yapmayı planladığı değişiklikle Öcalan’ı af
kapsamına sokmaya ve yeniden yargılanmanın önünü açmaya çalışmış, ama CHP’nin
girişimleriyle bunu başaramamıştır.
AKP’nin yargı
terminolojisi yeni bir terminoloji olarak Türkiye'nin gündemine girmiştir.
AKP’ye göre iki tür yargı vardır: Bir, tarafsız yargı; iki, ideolojik yargı.
Kimdir bu tarafsız yargı? AKP’den yana taraf olan, baskı altına alınabilen,
cumhuriyetçi aydınları, üst düzey komutanları, yargıda hukukun üstünlüğünü
savunan yargı mensuplarını tutuklayıp gözaltına alanlar, bunlar tarafsız
yargıdır. Bunlar, Türkiye için hayırlara vesile olacak kararları alan ve bu
kararların mübah olduğunu kamuoyuna anlatan,
işaretini veren yargıdır. İkincisi kimdir? İdeolojik yargı. Bunların başında,
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hâkimler-Savcılar Yüksek Kurulu
gelmektedir. Bunlar ne yapıyorlar? Bunlar, yargı darbesi yapmakla AKP
tarafından suçlanan ideolojik yargıyı temsil ediyorlar. Bu ideolojik yargıya
arada bir sopanın ucunu göstermek gerektiğini düşünmektedir AKP. Ne zaman başı
sıkışsa, sepetinden, yargının bağımsızlığını engelleyecek ve onu yürütmenin
denetimine sokacak bir yargı reformu paketi çıkararak, bu ideolojik yargıyı,
AKP terminolojisine göre ideolojik yargıyı terbiye etmeye çalışmaktadır. Tabii,
bu ideolojik diye adlandırılan yargının gerçekte bağımsız olan, hukukun
üstünlüğüne inanan yargı mensuplarına neler yaptığı, nasıl bir baskı uyguladığı Türkiye’nin hâlen
gündemindedir. Ergenekon davasına bakan bir hâkimin üzerinde kurumsal baskı
olduğu için görevinden istifa etmesi çok somut bir örnek değil midir? Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısına yürüttüğü cemaat soruşturmasıyla ilgili olarak Başbakan
Yardımcısının telefon edip “Bu durum seçim öncesi partimizi zor durumda
bırakır, gözaltındakileri serbest bırak.” demesi çok somut bir baskı değil
midir? Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanına uygulanan baskı Türkiye’nin hâlâ
gündemindedir. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK ve birçok yargı
mensuplarının telefonlarının sürekli yasa dışı dinletilmesi yargıya yönelik
baskının somut kanıtı değil midir? Ya Adli Tıp Kurumu… Adli Tıp Kurumuna
yapılan baskılar, kadrolaşma, ıslak imza sürecinde oraya atanan kişiler…
Peki, bir de şu
tanıklara bakalım, tanıklara; çok önemli tanıklar, Türkiye’de Ergenekon
sürecini yönlendiren tanıklar. Bu tanıkların suç dosyaları o kadar kabarık ki
bunlardan sadece birkaç örnek vermek gerekir çünkü zaman müsait değil. Bakınız,
bunlardan bir tanesi, kim bu kişi? 9 numaralı tanık; Cumhuriyet gazetesini
bombalamış, Danıştay olayında bizzat etkili bir konumda. Bu kişi, kasten adam
öldürmeye teşebbüsten dokuz yıl hüküm giymiş, ablasını öldürmekten yirmi yıl
hüküm giymiş, nüfus cüzdanında sahtecilikten ceza almış, öz yeğenini fuhşa
teşvik etmekten iki buçuk yıl hüküm giymiş. İşte buyurun… İşte buyurun,
tanıklar bunlar. Bunlar bilinenler, bir de gizli, daha gizli olanlar var. İşte,
AKP’nin hukuk anlayışı bu tanıkların suç dosyalarıyla da kendisini ortaya
koymaktadır.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – İsmini ver ismini, o kadar biliyorsan.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - AKP ile birlikte Türkiye’de görülen davalarda farklı farklı hukuk anlayışlarına tanık olunmaktadır. Şimdi bakın,
biraz önce Sayın Okay da söyledi. Mesela Ergenekon
davasında bir komutan alınıyor ya da bir üniversite hocası, rektörü alınıyor,
yedi saat, sekiz saat sorgulanıyor. Sorgulansın. Peki, Habur’da
otuz dört kişi dört saatte nasıl sorgulanıyor? Sorgulanır… Sorgulanır çünkü
biri Silivri hukukudur, öbürü Habur hukukudur. Ha,
bir de Deniz Feneri hukuku var. Aman onu unutmayalım, Deniz Feneri hukuku.
Ayrıcalıklı, koruma altına alınan, yayın yasağı getirilen bir dolandırıcılık
davası AKP’nin himayesi altında devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; gerçekten, AKP Türkiye’de hukukta çığır
açmıştır. Bazı AKP’li milletvekillerinin sözleriyle, fişledikleri kanı
bozukları kanıtla değil, iddiayla mahkûm etme sürecini AKP başlatarak Türk
hukuk tarihine kapkara bir leke olarak geçirmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
AKP’nin Türkiye’de hukuka, hukukun saygınlığına, hukuk anlayışına verdiği zarar
çok büyüktür. O nedenle, Sayın İçişleri Bakanının hukuku ayarlaması aslında
AKP’nin teamülü. Geliştiği, bütün geliştirdiği süreç içinde doğal bir
yaklaşımdır. Böyle bir hukuk anlayışına sahip olan bir siyasi partinin İçişleri
Bakanının hukuku ayarlaması aslında kendi içinde bir meşruiyet göstergesidir.
AKP’nin hukuk anlayışına sahip çıkan ve bunu hayata geçiren bir tutum
sergilemiştir. Özetle, terör örgütü ile gizli bir pazarlık yaparak hukuku yok
sayan…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Serter, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Üç dakika süre
veriyorum, buyurun.
FATMA NUR SERTER (Devamla) –…bu konuda özel bir yargı düzeni
kurarak devletin olanaklarını seferber eden, terör örgütü üyelerinin
ifadelerini tutanaklara geçirtmeyen, Terörle Mücadele Kanunu’nun 221’inci
maddesine aykırı işlem yapılması konusunda yargıyı baskı altında tutan İçişleri
Bakanı Beşir Atalay hakkında Anayasa’nın 98’inci ve 99’uncu maddeleri ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 106’ncı maddesi gereğince gensoru
açılmasını teklif ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Serter.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
İçişleri Bakanı Beşir
Atalay hakkındaki (11/10) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz
sırası, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Bengi Yıldız’a
aittir.
Buyurun Sayın
Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün mübarek
Mevlit Kandili. Halkımızın ve İslam âleminin kandilini kutluyorum; bugünün
barışa ve kardeşliğe vesile olmasını diliyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
tarafından İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay hakkında verilen gensoru önergesi
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Benden önceki
hatip ve hatipler belirli bilgileri verdiler. Öncelikle onlara cevap vermekle
başlayayım.
Habur’dan gelen 34
teröristten bahsettiler sayın milletvekilleri. Habur’dan
gelenlerin 8’i Kandil’den, 4’ü çocuk, diğerleri de köyleri boşaltıldığı,
bombalandığı için Mahmur Kampı’na gitmek zorunda kalan insanlardı ama görüyoruz
ki, Cumhuriyet Halk Partisinin gözünde Kürtlerin tamamı, nereden gelirse
gelsin, terörist olarak kabul edilmektedir.
Sayın Nur Serter bizim İstanbul Üniversitesindeki hocamızdı. Tabii, Habur’daki sorgu odalarından önce İstanbul Üniversitesinde
kendisi de, başı kapalı olan arkadaşlarımıza dershaneye girmeden önce sorgu
odaları kurdurtmuştu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için bu sorgulama
yöntemine çok yabancı değil ve buradan gerçekten de onu izleyen öğrencileri, o
günleri tekrar hatırlamıştır. Ben de tekrar hatırladım ve Sayın Nur Serter’in hâlen aynı noktada olmasına da, aynı noktada
durmasına da çok üzüldüğümü belirtmek isterim.
Taraf gazetesini
burada koca koca bir çıktıyla alıp gösteriyor. O
Taraf gazetesine çok inanıyorsanız, o Taraf gazetesi sizin Ergenekon’la bire
bir ilişkili olduğunuzu da söyledi. Bunu da buradan tekrar kamuoyuyla paylaşmak
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Gönül isterdi ki,
bu Meclisin çatısı altında ülkemizin en netameli meselelerinden biri olan Kürt
sorunu bütün boyutlarıyla masaya yatırılsın, ortak akıl ve uzlaşma sağlanarak
Türkiye’nin önünü açacak çözüm projeleri ortaya konulsun. Yıllardır barışını
arayan bir ülkenin arzusu ve beklentisi bu yöndeyken, ne yazık ki Meclisimizin
çözüm üretmekten oldukça uzak bir noktada durmakta olduğunu ve enerjisini boşa
harcadığını görmekteyiz.
Önergenin
içeriğinden de anlaşılacağı üzere, Habur’daki
gelişmelerin özünü saptıran, Türkiye’yi yeniden çatışmalı bir ortama doğru
sürüklemeye çalışan çatışmalı bir siyaset anlayışıyla karşı karşıyayız. Oysa Habur doğru okunsaydı, doğru sonuçlar çıkarılabilseydi,
belki de ülkemiz bugün bu noktada olmayacaktı. Aslında Habur
süreci, Türkiye’de Kürt sorunundan, çözümden ve halklarımızın ekmek, su kadar
ihtiyacı olan barıştan kimin ne anladığını, kimlerin savaştan beslendiğini,
kimlerin anaların ağlamasından yana olduğunu, kimlerin cenazeler üzerinden
siyaset yaptığını çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Habur süreciyle ilgili
olarak o gün yaşananların özünü, buradan bir kez daha sizlerle paylaşmak
istiyoruz. Barış Grubu üyeleri, çatışmasızlık ortamının kalıcı hâle gelmesi,
Türkiye’de barış sürecinin tesis edilebilmesi ve demokratik açılım sürecinin
önünü açmak amacıyla gelmişlerdir. Akan kanın durması ve insanlarımızın
ölmemesi için atılan önemli bir adımdı. Nitekim kendiliğinden harekete geçen
yüz binlerce insan, Barış Grubunu, barışa duyduğu özlem adına ve çocuklarının
artık sağ salim döneceğine olan umutları adına büyük bir coşku ve sevgiyle
karşılamış, sahiplenmiştir. Bu tablo, barışın bu topraklarda yeşerecek olmasına
duyulan büyük inanç ve özlemin bir ifadesi olmuştur. Nitekim Barış Grubunun
serbest bırakılması, bu umutları ve beklentileri daha da arttırmıştır. Ancak halkın
bu coşkusuna bile tahammül edemeyen muhalefet partileri, toplumsal barış adına
ilk kez doğru işleyen hukuku mahkûm etmeye çalışmış; şimdiye kadar yaşanan
hukuksuzluğun devamından yana bir tavır ortaya koymuştur. Muhalefet, açıkça
Barış Grubu üyelerinin sağ değil, ölü olarak Türkiye’ye girmesini savunmuştur.
Şimdi, soruyoruz:
Habur’da yüz binlerce Kürt’ün sevinmesine üzülen, bu
sevinçten rahatsız olan Türk halkı mıdır, yoksa seçkinci elit tabaka mıdır?
Eğer bir üst kimlikten bahsediliyorsa, bunun adı “Türk”, “Türkiyelilik”, nasıl
tanımlarsak tanımlayalım, bu üst kimlikte buluşanların tasada, kıvançta
ortaklaşması lazım. Eğer deniliyorsa ki oradaki Kürt’ün sevinmesine diğer
vatandaşlar kızmış ve üzülmüştür ve bu bir gerçekse durum vahimdir, aradaki makas
açılmıştır. Bundan en başta bu Meclis sorumludur. Çatışmalı ortamın sürmesinde
ısrar eden muhalefet milliyetçiliği ve şovenizmi körüklemiş, toplumsal barışa
ciddi anlamda zarar vermiştir. Öyle ki muhalefetin milliyetçi tehditleri ve
saldırıları karşısında ürkek davranan AKP Hükûmeti,
başlangıçta umut verici gelişme olarak nitelediği Habur
sürecini sahiplenmekten vazgeçmiş, muhalefetle milliyetçilik yarışına
girmiştir. Sayın Başbakanın “Gerekirse sil baştan alırız.” sözlerine de
yansıdığı üzere, zaten açılım konusunda kararsız duran ve kaçamak için bahane
arayan AKP Hükûmeti, Habur’un
faturasını DTP’ye çıkartarak, samimiyetsizliğini ortaya koymuştur.
Bu gelişmelerin
akabinde neler yaşandığı herkesin malumudur. Muhalefet liderlerinin “Hukuk
katledilmiştir.”, “İstanbul Silopi değildir.” gibi sözleri sokakta karşılığını
bulmuş ve batı illerinde yaşayan Kürtlere karşı linç saldırıları yaşanmıştır.
Yargı da bu havanın etkisiyle DTP’yi kapatmış, Sayın
Ahmet Türk ve Sayın Aysel Tuğluk’un
milletvekilliklerini düşürmüş ve 35 Kürt siyasetçiyle birlikte beş yıl
siyasetten yasaklamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gelinen noktada, sosyal demokrat bir parti olma
iddiasındaki bir partinin ülkenin en temel meselesini bir istismar konusu
yapmasını yadırgadığımızı, bu hususu Türkiye’deki soysal demokratlara,
Alevilere, Kürtlere ve tüm ezilenlere şikâyet ettiğimizi belirtmek isteriz. Son
yıllarda Kürtlerin demokratik haklarına ilişkin en ufak bir adım girişimi dahi,
bu gensoruda olduğu gibi, dış güçlerin desteği olarak saptıran bir CHP
zihniyetiyle karşı karşıyayız. Kürtlerin idam edilmesine, sürgüne
gönderilmesine, 1938’de olduğu gibi katledilmesine, faili meçhul cinayetlere
uğramasına, elleri kelepçelenerek tutuklanmasına sesini dahi çıkarmayan bu
zihniyet, Habur’da olduğu gibi, en ufak bir hukuksal
açılım yapıldığında ise ayağa kalkıyor, engellemek için elinden geleni yapıyor.
Bu, tanıdık bir zihniyettir, inkârcıdır, asimilasyoncudur, imhadan, çatışmadan,
kan ve gözyaşından yanadır. İnkârcılıkları o kadar yaygındır ki, yıllar önce
ortaya koydukları kendi raporlarına bile sahip çıkamamaktadırlar. Bu konudaki
bazı çarpıcı örnekleri burada paylaşmak istiyorum. Bugün açılım sürecine karşı
çıkan Sayın Baykal, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesi 20 Ekim 2002’de, Diyarbakır’da
düzenlediği bir seçim mitinginde ne demiş? Kendi unutmuş olabilir, biz
hatırlatalım: “Şu geçmişi aşmalıyız, geçmişin ipoteğinden kendimizi
kurtarmalıyız. On beş yıllık acı olayları, kaybettiğimiz 30 bin evladımızı, o
günleri, sıkıntıları, o dağdaki, ovadaki birbirine karşı çıkarılmış insanları
düşünüyoruz. Bir barış dönemi, bir af dönemi, kardeşlik dönemi açmak,
kucaklaşmak istiyoruz. Bunu başaracağız.” diyor Sayın Baykal.
Yanlış
duymadınız, barıştan, aftan, dağdakiyle kucaklaşmaktan bahseden Sayın Baykal,
peki, Habur süreci de dağdakiler ile ovadakilerin bir
kucaklaşması değil miydi? Hangi kucaklaşmaktan yanaydınız? İlk kez, o
dağdakiler sağ salim ailelerine kavuştu. Bundan niye rahatsızlık duydunuz? Hani
yeni bir dönem başlatmaktan yanaydınız? Neden sırtınızı çevirdiniz? Neden
elinizi uzatmadınız? Neden çark ettiniz? Nerede kaldı o seçim meydanlarındaki
sözleriniz?
Devam edelim.
Sayın Baykal aynı konuşmasında 1989 tarihli Kürt raporuyla ilgili olarak
şunları söylüyor: “Bu rapordan dolayı hakkımızda tahkikatlar açıldı ve
DGM’lerde ifade verildi. Bugün, on beş yıl önce söylediklerimizi herkes kabul
ediyor. Eğer on beş yıl önce kabul etseydiler Türkiye buraya gelmezdi.”
Peki, neden şimdi
bu raporlarınıza sahip çıkmıyorsunuz? Sizin on beş-yirmi yıl önce söyledikleriniz
bugün kabul edilmesine rağmen, peki neden şimdi bunu engellemeye, önünü kesmeye
çalışıyorsunuz? Yoksa sizin çözüm raporlarınız da mı dış güçlerin bir oyunuydu?
Bir başka örnek verelim: CHP’nin 2003’teki 30’uncu Olağan
Kurultayı’nda kabul edilen “Temel Sorunlar ve Çözümler Bildirgesi”nde bakın
nasıl bir çözüm öneriliyor: “CHP, Kürt sorununu da, öncüsü olduğumuz bu anlayış
çerçevesinde, eşit anayasal yurttaşlık, sosyal hukuk devleti, insan hakları,
sosyal, ekonomik kalkınma, eşitlik ve özgürlük ilkeleri eşliğinde kalıcı çözüme
kavuşturmaya kararlıdır.” Bunları, şimdi
“Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır.” diyen, anayasal yurttaşlığı etnik
bölücülük olarak gören CHP, bundan tam yedi yıl önce söylüyor.
CHP’nin 1999
raporunda, bakınız ana dille ilgili olarak ne öneriliyor: “Kürt kökenli
yurttaşlarımız, kendi ana dillerinde yazılı basın, radyo ve televizyon dâhil
her türlü medya aracılığıyla yayın yapabilme, özel okullarda kendi ana
dilleriyle eğitim yapabilme, Kürt kültür ve dili üzerinde araştırma yapacak
enstitüler ve benzeri kurumların kurulabilmesi haklarına kavuşmalıdır.”
Aynı raporda
çarpıcı bir başka ayrıntı daha var: “Kürt sorununun aşılarak Kürt
kimliğinin tanınması, iç barışımızın kökleştirilmesi ve demokratikleşme
çabalarımızın en kritik noktalarından biri olarak görülmelidir.” On bir yıl
önce ana dilde eğitimi savunan Sayın Baykal, şimdi ne diyor? “Ana dilde eğitim
ülkeyi böler.” diyor. İşte, asıl, Türkiye’yi bölecek olan dil budur.
Bir diğer örnek:
Bizim Güneydoğu da dâhil Türkiye’nin bütün bölgeleri için önerdiğimiz
“Demokratik Özerklik Projesi”ni “bölücülük, federasyon” olarak suçlayan CHP’nin
2000 yılında hazırladığı “Yerel Yönetimler Programı”na bir göz atalım: Raporda,
yerel meclislerin güçlendirilmesi, belediyelerin belirli bir nüfus
büyüklüğünden itibaren radyo veya televizyon kurmaları öneriliyor. Tüm
kültürlerin kendini geliştirme hakkının savunulacağı belirtiliyor. Trafik
hizmetlerinden sorumlu olma karşılığında, motorlu taşıtlar vergisinin bir yerel
yönetim vergisine dönüştürülmesi hedefinden söz ediliyor. Hâlen
merkezî yönetimde olan yetkilerden iç işleri, dış, dış politika, millî savunma,
adalet, maliye, sosyal güvenlik, bayındırlık, ulaştırma, enerji ve benzeri
hizmetlerin, kısmen ise sağlık ve eğitimle ilgili, ülke ölçeğinde genel
planlama, eş güdüm ve denetim dışında kalan tüm yetkilerin beş yıl içinde yerel
yönetimlere aktarılacağı ve yerel yönetimlere özerklik sağlanacağı sözü
veriliyor.
AKP’nin “açılım”
adı altında sunduğu başlıklara baktığımızda, CHP’nin bu önerilerinin onda 1’ini
bile karşılamamasına rağmen, bugün, Sayın Baykal’ın kendi raporlarındaki
adımları dahi bölücülük olarak görmesi, açılıma akamete uğratmaya çalışması
herhâlde siyaset tarihinin en hazin çelişkilerinden birisi olsa gerek. Ya
CHP’nin o günkü raporları yanlıştı, bölücüydü ya da bugün CHP zihniyeti yanlış
yerde durmaktadır. Bunun takdirini kamuoyuna bırakıyoruz.
Ancak şunu da
söylemeden geçemeyeceğiz: Bugün, demokratikleşmeden insan haklarına,
kalkınmadan sosyal refaha kadar Türkiye’nin yaşadığı temel krizlerin en önemli
nedeni, neredeyse cumhuriyetle yaşıt olan bu Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür.
İnsan kaynaklarını, ekonomik olanakları bu savaşta heba eden, IMF’nin
kredilerine muhtaç, savunmada dışa bağımlı, dış politikada taviz üstüne taviz
veren Türkiye’yi bu noktaya getiren, Kürt sorununu savaşla, imhayla bastırma,
yok etme politikalarıdır. Bu politikaların iç barışa hizmet etmediğini,
Türkiye’nin dış güçlere daha fazla teslim olmasına zemin sunduğunu herkes çok
iyi görmelidir. Bugün, Heron uçaklarıyla, ABD’nin
istihbarat desteğiyle sınır ötesi operasyonlar yapılıyorsa bundan kimler
kazançlı çıkıyor, Türkiye mi kazanıyor yoksa silah tüccarları mı kazanıyor?
Oysa bu savaş sona erdirilmiş olsaydı bundan Türkiye kazançlı çıkacaktı. Bu
kadar açık ve nettir. Savaşta ısrar edenlerin kimlere hizmet ettiğinin çok iyi
görülmesi gerekir. Barışı, çözümü dış güçlerin oyunu olarak görenlerin,
milliyetçilikle, ırkçılıkla halkları karşı karşıya getirmeye çalışan odakların
aslında Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmediğini, başta başka güçlerin
değirmenine su taşıdığını herkes görmelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ne yazık ki gelinen nokta itibarıyla AKP’nin tutumu da
çözüm üretmekten oldukça uzaktır. Aslında, iktidar ve muhalefet, birbirinden
beslenen bir siyaset üretmekte ve bunun sonucu olarak sorunu çözümsüzlüğe
mahkûm etmektedirler. CHP nasıl geçmiş çözüm raporlarına sahip çıkmıyor,
arkasında duramıyorsa AKP Hükûmeti de kendi açılımını
sahiplenememekte, arkasında duramamaktadır.
Sayın Başbakan,
güzel gelişme dediği Habur’un arkasında duramamıştır,
bu süreci halka doğru anlatamamıştır. Hükûmet,
aslında söylem düzeyinin ötesine geçmeyen içi boş açılım vaatleri karşılığında Habur’dan girişlerin artacağı, yüzer, iki yüzer kişilik
gruplar hâlinde silah bırakılacağı, herkesin gelip teslim olacağı gibi yanlış
bir hesap ve beklentinin içerisine girmiştir. Hükûmet,
gerçekçi çözümler üretilmeden, diyalog ortamı kurulmadan silah bırakma
sürecinin başlamayacağını görememiştir. Bu yanlış hesabın Habur’dan
dönmesiyle birlikte, Hükûmet, gerçek niyetini ortaya
koymuş, başından beri yürüttüğü tasfiye politikasının deşifre olması sonucu
faturayı Kürtlere kesmiştir. Böylece, açılımın içeriği de Hükûmetin
planlamaları da açıkça ortaya çıkmıştır.
Sayın Başbakan,
ağustos ortalarında açılıma yönelik olarak “Yıl sonuna
kadar kısa vadeli adımlar atılacak.” demişti. Yine Sayın İçişleri Bakanı,
açılım süreciyle ilgili olarak “Sorunun çözümünde öngördüğümüz model Türkiye
modeli olacak ve dünyaya örnek olacak.” demişti. Gelinen noktada Hükûmetin attığı kısa vadeli adımlar, DTP’nin
kapatılması, halkın seçilmiş iradesi olan belediye başkanlarının kelepçelenerek
tutuklanması, “KCK” adı altında siyasi operasyonların tüm hızıyla sürdürülmesi
ve yüzlerce tutuklu çocuğa en ağır cezaların verilmesi olmuştur. İşte, AKP’nin
açılımla ilgili olarak geliştirdiği Türkiye modeli budur. Halkımız buna
“kelepçeli açılım modeli” demiştir. Bu modelden de anlaşılacağı üzere “Bedeli
ne olursa olsun geri adım atmayacağız.” diyen Sayın Başbakan bedel ödememiştir,
bedel ödeyen Kürt halkının kendisi olmuştur. Nitekim, Hükûmetin bir bakanının “Kelepçeye razı olun, eskiden faili
meçhuller vardı.” yönündeki tehditkâr sözleri bunu açıkça teyit etmiştir.
Bakınız, 1.500 dolayında DTP-BDP’li siyasetçi 14
Nisan 2009’dan bu yana hâlen cezaevinde tutukludur ve neredeyse bir yıldır
yargı önüne çıkarılmamıştır. Bu hukuksuzluk ortadayken Hükûmetin
hangi açılımından ya da samimiyetinden söz edilebilir? Kardeşleşme projesi bu
mudur? Böyle mi açılım yürüteceksiniz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelinen nokta itibarıyla
Türkiye çok ciddi bir siyasi tıkanmayla karşı karşıyadır. Bu krizin aşılabilmesi
için burada ortak bir çözümü üretmek zorundayız. Kürt sorununu, Türkiye'nin
kaderini doğrudan ilgilendirmesi hasebiyle siyaset üstü, partiler üstü bir
anlayış ve yaklaşımla ele almak durumundayız. Esas olan, gençlerimizin
ölmemesi, anaların gözyaşları dökmemesidir. Bu açıdan herkesin ortak bir
sorumluluk duygusuyla yaklaşması, ölümlerin durdurulması için elini taşın
altına koyması gerekir. Yoksa, yaşanacakların vebali
siyasilere ve ülkeyi yönetenlere ait olacaktır.
Biz, çözüm
önerimizi ve tespitlerimizi buradan bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyoruz:
Kürt sorununun özünü, Kürtlerin kimliksel, dilsel, kültürel ve demokratik
haklarının yasal, anayasal güvence altında olmayışı oluşturmaktadır. Bugün
milyonlarca Kürt’e ilişkin, eğitim sisteminde olumlu bir tanımlama yoktur, ya
zararlı Kürt cemiyetleri vardır ya isyancılar ya şakiler diye tanımlanmıştır inkılap tarihi kitaplarında. Bu tanımlamayla, bu algıyla
kardeşlik tesis edilemez. “Bin yıldır birlikte yaşıyoruz.” söylemi içinde
Kürtlerin rolüne ilişkin en ufak bir tespit yoktur.
Sayın Başbakan
“Asimilasyon bir insanlık suçudur.” diyor, doğrudur, ancak cumhuriyet hükûmetleri, seksen beş yıldır bu suçu işliyor, siz de aynı
suçu işlemeye devam ediyorsunuz. Devlet, vatandaşı olan Kürtlerin dilinin ve kültürünün
korunmasını ve geliştirilmesini, ana dilleriyle eğitim görmesini sağlayacak
yasal değişiklikleri yapmak yükümlülüğüyle karşı karşıyadır. Türkiye'nin
uluslararası sözleşmelerde özellikle ana dile ilişkin çekinceler koyması,
vatandaşı olan Kürtleri rencide etmektedir. Devlet, Türkiye’de yaşayan tüm
farklılıkları koruyan ve kollayan bir devlet olduğu sürece güçlenir ve
demokratikleşir. Bu açıdan, Türkiye’deki bütün farklı kimlik ve kültürlerin
haklarını tanımlayan ve güvence altına alan bir yasal, anayasal değişiklik
elzemdir. Türkiye bunu gerçekleştirebilirse hem çoğulculuğa ve çok kültürlülüğe
dayalı kendi modelini geliştirmiş olur hem de ülkesinde, bölgesinde model bir
ülke konumuna gelir.
Bunların yanı
sıra, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın gereği yerine getirilmelidir
ve normalleşme için, cezaevlerinde bulunan BDP’li, DTP’li tutsakların, tutukluların bir an önce serbest
bırakılması, özellikle de…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yıldız.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) - …tutuklamanın istisnai bir tedbir olduğunu da dikkate alarak bu arkadaşlarımızın tutuksuz yargılanması
için bir an önce yargıçların devreye girmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bu duygu, düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Sayın Başkanım, 69’uncu madde gereğince söz istiyorum. Hatip
şahsıma sataşma yapmıştır.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Şahsınıza doğruyu söylemişim.
BAŞKAN – Hangi
nedenle?
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Serter, hangi nedenle?
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – 69’a göre çok açık sataşma yapmıştır…
BAŞKAN – Hayır,
ne söyledi size?
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – …hatta iftira etmiştir.
BENGİ YILDIZ (Batman)
– Söylediklerimiz doğrudur Sayın Başkan. Herkes tarafından biliniyor, bütün
kamuoyu biliyor.
BAŞKAN – Sayın Serter, bugün siyasi parti gruplarının temsilcileri
buradaki konuşmalarında diğer siyasi partilerin temsilcilerini ve
konuşmacılarını eleştirdiler. Ben eleştiri sınırları içerisinde görüyorum.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Bu eleştiri değil Sayın Başkanım.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Yoo! Şahsına…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Serter…
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – İftira etmiştir, açıkça sataşmıştır, adımı zikretmiştir; söz
hakkım doğmuştur, söz vereceksiniz.
BAŞKAN – Siyasi
partiler ve temsilcileri mutlaka farklı düşünecekler ve farklı şeyler
söyleyeceklerdir.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Şahsına yapılmış.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Şahsımı, adımı zikretti.
BAŞKAN – Ne dedi
Sayın Serter?
Sayın Okay, bir saniye…
Ne söyleyerek
sataştı?
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Siz dinlemediniz herhâlde. Benim adımı zikrederek…
BAŞKAN – Sayın Serter, yazılı olarak
yazar mısınız.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – …bana Ergenekon’la ilişkim olduğunu, ayrıca, “sorgu odaları” gibi
imalarla beni iyi tanıdığını söyleyerek açıkça iftira etmiştir ve sataşmıştır.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Tutanaklara bakın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Serter, lütfen yazar
mısınız. Sayın Vural’ı ve Sayın Bakanı
dinledikten sonra değerlendireceğim. (CHP sıralarından “Şimdi değerlendirin.”
sesleri)
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına önerge üzerinde söz isteyen
Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
Balıkesir’de, maden ocağında meydana gelen patlama sonucunda hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa diliyorum.
Henüz Bursa’da
meydana gelen kazanın yaraları sarılmadan meydana gelen bu patlamanın
milletimizde açtığı derin teessür, umarım, iş güvenliği konusuyla ilgili
Bakanın görevlerini yerine getirme konusundaki sorumluluğu da kalbinde
hissettirir.
Sayın
milletvekilleri, bugün, burada, 19 Ekim 2009 tarihinde Habur’da
yaşananlarla ilgili olarak İçişleri Bakanı için verilen gensoruyu görüşmek
üzere toplanmış bulunuyoruz.
Evet, burada,
Sayın Bakan yanında herhâlde 2 tane sayın bakanı buldu. Bu gidişle, Bakanlar
Kurulunda çok yalnız… Kendisini destekleyecek başka bakan bulamadı herhâlde.
Doğrusu, Sayın Bakanın bu yalnızlığını da gerçekten bu açılım konusundaki
başarısızlığına da bağladığımı ifade etmek istiyorum. Topu topu
orada 2 sayın bakan yanında bulunabilmiştir. (MHP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – O tarafı görmüyorsunuz.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Sayın Başbakan, bu gensoru verildiğinde, “Maalesef, gensoru da
artık bu ülkede yalama oldu.” diyebilmiştir. 23’üncü Dönemde, 3’ü Milliyetçi
Hareket Partisine ait olmak üzere sadece toplam 10 tane gensoru verilmiş.
Aslında, yalama olan gensoru müessesesi değil, hakkında gensoru verilmiş olan
bakanlıklardır. Başbakan, gensoruya “yalama” diyeceğine, bugün burada ele
alacağımız Habur’da meydana gelen gelişmelerde yalama
olan kamu yönetimi anlayışını sorgulasa, hem Hükûmeti
adına hem de milletimiz adına daha hayırlı bir değerlendirme yapmış olacaktı,
hiç olmazsa görevini yapmış olacaktı. (MHP sıralarından alkışlar)
Başbakan “Bir
netice alamayacaklarını bildikleri hâlde ikide bir gensoru…” diyerek demokrasi
anlayışını da ifade etmiştir. Milletin denetiminden ve sorgulamasından rahatsız
olan zihniyet, milletimizi kul gören, “göbeğini kaşıyan adam” olarak kabul eden
zihniyetten farklı değildir.
Biz burada millet
adına bulunuyoruz, millet adına sorguluyoruz, hakkımızı kullanıyoruz. Bu
iradeyi kullanırken, hakkın sesini dile getirirken kimseden icazet alacak da
değiliz, size soracak da değiliz! Her şeyden önce, milletin iradesini, milletin
sorusunu da hazmetmeyi bileceksiniz. Millet adına kullanılan bu yetkiyi hakir
görmeniz sizin demokrasi anlayışınızın deşifresidir.
Size göre,
yaptığınız her şey doğrudur; size göre de sizden başka herkes haksızdır. İşte,
bu zihniyet fişçi zihniyettir, hazımsızdır, saygısızdır. Bu bakımdan, millet
iradesiyle bu yüce Mecliste bulunanların Anayasa ve İç Tüzük uyarınca haklarını
kullanmasına tahammül etmeyi öğrenmeniz gerekmektedir. Biz de bunu öğretmeye kararlıyız.
Sayın
milletvekilleri, bu çatı altında bulunan hepimiz devletin varlığı ve
bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve
şartsız egemenliğini koruyacağımıza, hukukun üstünlüğüne, büyük Türk milleti
önünde namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ederek buraya geldik. Hepimiz bu
yeminle Türk milletini temsil ediyoruz ve Türk milletinin egemenliğini
kullanıyoruz. Bu bakımdan Habur ekseninde yaşananları
bir sorumluluk duygusu içerisinde vicdanınızla baş başa kalarak değerlendirmeniz
gerekmektedir. Tarihe ve millete karşı sorumlu olduğumuzu unutmayalım.
Biz bugün burada
aslında ülkemizin bölünmez bütünlüğünü tehdit eden “açılım” adlı pis bir oyunun
Habur’da sergilenen gala
töreninin iç yüzünü bütün boyutlarıyla ortaya koyacağız. Yüce milletimiz adına
bu oyunun başrol oyuncularını sorgulayacağız.
Habur aslında açılımın
özüdür, amacıdır ve hedefidir. Habur, azdan çok şey
anlamamızı gerektiren bir olaydır. Bu nedenle Habur
çözümlemesi, aslında açılımın yol açacağı uçurumu ortaya koymaktadır. Habur, ABD Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yaptığı konuşma sonrası dışarıda hazırlanmış senaryoların fiiliyata getirildiği
bir uygulama alanı olmuştur. PKK’nın sivil uzantısının 21-27 Temmuz 2009’da
başlattığı PKK açılımının, daha sonra 1 Ağustosta İçişleri Bakanı tarafından
Polis Akademisinde yapılan toplantı dizisinin hangi safhaya getirilmek
istendiği Habur’da ortaya çıkmıştır. Aslında
demokratik açılım olarak sunulan süreç içerisine hazmettirilmek istenen Habur’da yaşanan gelişmelerle ortaya çıkan sonuçlardır. Bu
bakımdan Habur, tesadüfen ortaya çıkmış bir gelişme
değildir, planlanmıştır, düzenlenmiştir ve uygulanmıştır. Orada bir suçüstü
hâli vardır. Bu suçüstünün kimlere, milletimizin hangi değerlerine, hangi
hukukuna karşı yapıldığını ve kimlerin seyirci kaldığını bugün burada deşifre
etmeye devam edeceğiz.
Burada aslında
gensoru olarak görüştüğümüz konu milletimizin içinde kanayan bir yara olarak
tartışılmaya devam etmektedir. Bu bakımdan, bu olayın başaktörünün sorumluluğunu
hatırlatmak milletimizin verdiği bir görevdir. Gensoruda bu tabloyu
değerlendireceğiz. Başbakanın ifadesiyle, bu gensorudan muhtemelen
parmaklarınızla bir sonuç alınamayacağı görülmektedir ama ben her şeyden önce
bu Habur’u vicdanlarınıza sığdıramadığınızı biliyorum
ve Türk milletini temsil eden bir milletvekilinin de bunu kesinlikle vicdanına
sığdırabilmesini de kabul edebilecek değilim. O bakımdan o yaşanan kara gün
Türk milletinin hafızasından silinmeyecektir.
19 Ekim 2009
tarihinde Kandil’den ve Mahmur’dan gelen terör örgütü üyeleri, sözde elçileri,
getirdikleri talep listeleriyle Habur’dan davulla
zurnayla giriş yapmışlar, devletin görevlileri karşılamada bulunmuş, ardından
kurulan mobil mahkemeyle salıverilmişlerdir. O gün ülkemiz adına bu gensoruyla
bile geçiştirilemeyecek kadar son derece vahim bir olay gerçekleşmiştir. O gün
Bermuda şeytan üçgeninde birçok değerimiz hortumlanmıştır. Her şeyden önce
milletimizin vicdanı yaralanmıştır. Bölücü terörle mücadelemiz yara almıştır.
Devletimiz maalesef boyun eğer konuma düşürülmüş, bölücü terör örgütü muhatap
alınmıştır. Millet adına yargı, teröristlerin ayağına götürülmüştür.
Sayın
milletvekilleri, Habur’da yaşanan o gün aslında, bir
AKP milletvekilinin ifade ettiği gibi, Yahudi menşeli, İsrail menşeli bir proje
olan Büyük Orta Doğu Projesi’ne hizmet eden PKK’nın neden muhatap alındığını da
ortaya koymuştur. Çünkü Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanı maalesef Sayın
Başbakandır ve Başbakanın görevlendirdiği koordinatörün, bu Proje’ye hizmet
edenler için açılım ayarı yapmasının sınır ötesi gerekçeleri olduğu açıktır.
Şimdi soruyorum
sayın milletvekilleri: Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak böyle bir projenin
içinde yer almasına yönelik bir iradeniz olmuş mudur acaba? Böyle bir görev
verdiniz mi? Vermediğinize göre İçişleri Bakanı bu Proje’ye hizmet edenlere
açılım yaptırırken kimin iradesini kullanmaktadır? Kime hizmet edilmiştir? Kime
hizmet edilmektedir? Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu soruların cevabını
almamız gerekmektedir.
O gün yaşananlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin PKK terör örgütünü bertaraf etmek için verdiği
sınır ötesi operasyon yetkisinin neden etkin bir şekilde kullanılmadığını ve
asıl amacın siyasi çözüm olduğunu da ortaya koymuştur. 5 Kasım 2007’de
Başbakanın ABD Başkanı Bush’la yaptığı görüşme sonrasında terörle mücadelede
siyasi çözüm arayışları başlatılmıştır. ABD Silahlı Kuvvetlerinin yöneticileri
William Fallon 25 Şubat 2008’de, Ray Odierno 4 Mart 2008’de, teröristlerle müzakere yapılması
gerektiğini, amacın PKK’yla müzakereyi sağlamak olduğunu belirtmiştir, sınırlı
askerî operasyonun amacının da PKK’yla bir müzakere zemini başlatmak olduğunu
belirtmiştir.
O gün Habur’da bu gelişmelerin sonucunda maalesef PKK muhatap
alınmıştır. Gelenler İmralı canisinin gönderdiği sözde barış elçileridir. Teröristbaşı, barış gruplarının açılım sürecini devam
ettirmek için gönderildiğini, Türk devletine bir çağrı ve mesaj gönderdiğini
ifade etmiştir. Bu elçiler, açılım meyvesi olarak Hükûmet
tarafından pazarlanmıştır. Maalesef İmralı muhatap alınmış, ondan medet
umulmuştur.
Soruyorum Sayın
Bakan: Hangi cüretle bir teröristbaşının size elçi
göndermesini Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanı olarak
hazmedebiliyorsunuz? Siz kiminle masaya oturdunuz farkında değil misiniz? Siz
hangi yetkiyle terör örgütünü muhatap alıp, sözde elçiler için devleti ayaklar
altına alıyorsunuz? Bu tablo, terör örgütünü muhatap almaya yönelik
girişimlerin nasıl başarıya ulaştığını ortaya koymuştur.
Sayın
milletvekilleri, PKK’yı bertaraf etmek için Hükûmete
verdiğiniz yetki, acaba, bu yetkiyle onları muhatap almak için herhangi bir
yetki verdiniz mi siz? Bu yetkinin içerisinde müzakere etmek var mıdır, muhatap
almak var mıdır? Maalesef, Hükûmet bu yetkiyi
kullanmamış, aksine PKK’yı muhatap almak için bu yetkiyi etkin bir şekilde
kullanmaktan imtina etmiştir.
O gün terör
örgütü mensupları, sözde elçi olarak teröristbaşının
talep listesini teslim ederek millet egemenliğinin etnik kimliklere göre
bölünmesini, üniter devletimizde özerklik ve
otonomiye gidecek bir süreci içeren sözde demokratik açılımı sağlamak için
geldiklerini ifade etmişlerdir. Evet, terör örgütü mensuplarının hazırladığı
dokuz maddeden oluşan mektupta terör örgütünün propagandası yapılmaktadır, hem
de devlet nezaretinde ve gözetiminde yapmaya gelmişler, mektubu da devletin
vali yardımcısına teslim etmişlerdir. Gelenler teslim olmaya değil, Türk
devleti ile pazarlık yapmaya gelmişlerdir. Soruyorum Sayın Bakan:
Egemenliğimizi ve üniter yapımızı bölecek taleplere
muhatap olmayı, onları muhatap kabul etme ve pazarlık yapma görevini size kim
verdi? Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak egemenliğimizi ve üniter yapımızı korumaya ant içmişiz. Siz, nasıl olur da bu
talepleri yapanları muhatap olarak kabul edersiniz?
Evet, o gün Türk
milletinin birlik ve bütünlüğünü koruyan şehit ve gazilerimiz hançerlenmiştir,
analarımız ağlamıştır. Soruyorum Sayın Bakan: Önceden hazırladığınız bu
karşılama töreninin milletimizin vicdanını sızlatacağını düşünmediniz mi? Nasıl
olur da böyle bir kara günü tasarlayabildiniz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
size nasıl güvenecektir? O gün, evet, Habur’da
devletin üst düzey görevlileri terör örgütü mensuplarının girişlerini
kolaylaştırmak için maalesef teşrifatçı konumuna düşürülmüştür, devlet irademiz
kaybolmuştur. Soruyorum Sayın Bakan: Siz, bu yönetim anlayışıyla nasıl ülkede
huzuru sağlayacaksınız, kamu otoritesini nasıl temin edeceksiniz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak İçişleri Bakanının milletin huzur ve güvenliğini temin
etme konusunda görev yaptığına nasıl güvenebiliriz?
Evet, o gün
terörle mücadele eden polisimiz, askerimiz terörist kurşunuyla değil, açılan
merasim töreniyle kurşunlanmıştır. Kırmızı kuşaklı sözde tim komutanları
devletin güvenliğinden ve adaletinden sorumlu olanlarca karşılanmıştır. Bir
kamu kurumu olan TRT’nin “Sakarya Fırat” dizisinde o kırmızı kuşağı elde etmek
için 7 askeri şehit etmek gerektiği ifade edilirken, bu kuşaklılar maalesef
-esefle ifade ediyorum ki- devletin güvenliğini emanet ettiğimiz koordinatör
bakanın görevlileri önünde kahramanlar gibi karşılanmıştır. Bundan daha büyük
acıyı milletimize, şehitlerimize, gazilerimize yaşatmak mümkün müydü?
Soruyorum Sayın
Bakan: O kıyafetleriyle, zafer işaretleriyle yaptığınız töreni gören
askerimizin, polisimizin boynunu eğik düşürmeye hakkınız var mıydı? Siz
ülkemizin meşru güvenlik güçleriyle kamu gücünü kullanarak asayişi temin
etmeniz gerekirken suçlular karşısında onların onurunu koruyamamayı Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak nasıl hazmedebiliriz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak size nasıl güven duyabiliriz?
Evet, sayın
milletvekilleri, o gün Türk hukuk tarihinde eşine rastlanılmayacak bir örnek
oluşmuştur. O gün, maalesef, terör örgütü üyeleri TCK/220’nci maddesine
istinaden mobil bir mahkeme tarafından serbest bırakılmış ve aklanmıştır.
Soruyorum Sayın
Bakan: Habur’da yol verdiğiniz bu teröristler hangi
örgütün dağılmasını sağladı? Soruyorum Sayın Bakan: Habur’da
yol verdiğiniz teröristlerden hangisi örgütten gönüllü olarak ayrıldığını ifade
etti? Soruyorum Sayın Bakan: Habur’da yol verdiğiniz
teröristler kimin yakalanmasını sağladı?
Değerli
milletvekilleri, şimdi tekrar soruyorum: Teslim olan bu teröristlerin
sorgulamalarında örgüt üyelerinden hangisi TCK/221’e göre uygun bir tavır
sergilemiştir? Hangisi pişman olduğunu ifade etmiştir? Sorgulama sırasında
olanlar, kamuoyuna yansıyanlar bunu bize açıkça göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu nedenle utanarak ifade etmeliyiz ki. Habur’da
bir hukuk rezaleti yaşanmıştır. Yargının güvenliğini sağlamak durumunda
olanlar, teröristlerin güvenliğini sağlamak için hâkimi teröristlerin ayağına
kadar taşımıştır.
Güvenli bir
ortamın olmadığı bir yerde yargı nasıl bağımsız kalabilir? Güvenlik
gerekçesiyle hâkimin, denetimsiz, açık arazideki Habur’a
gönderilmesi doğrudan yargıyı etkilemektir. Yargı süreci, doğrudan terörün ve
şiddetin etkisine sokulmuş ve maalesef arzu edilen netice alınmıştır. Bu
sürecin yine koordinatör Bakan tarafından planlanmış olduğu açıktır.
18 Ekim 2009
tarihinde Diyarbakır Valiliğinde saat 14.00’te İçişleri Bakanı Müsteşarı,
Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Cumhuriyet Başsavcısı, İl Emniyet Müdürü
ve Vali, Habur’dan girecek teröristlerin serbest
bırakılmaları sürecini ele almıştır.
Sayın Bakanın
Atatürk Orman Çiftliği’ndeki müzakere esnasında “Hâkimler ayarlandı.” ifadesini
kullanmadığını söylemesinin maalesef içi boş kalmıştır. Burada, PKK açılımını
hazmettirmek için yapılan ön teslimatta sorun yaşanmaması gerektiği
konuşulmuştur. Grubun serbest bırakılacağına dair beklentilerinin ışığında bu
sürecin sağlıklı işlemesi için Sayın Bakan elinden geleni yapacağını
söylemiştir, kararlı olduğunu da eklemiştir. Bakan, bu teröristlerin gelişini
bir fırsat olarak kabul etmiş, fırsatı kaçırmamak için bütün yetkisini
kullanmıştır, süreci olumsuz etkileyebilecek davranışlardan kaçınılacağını
belirtmiştir.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, bir sayın bakanın bu ifadeleri hangi anlama gelmektedir acaba?
Bu ayar değil de nedir? Sonuç ne olmuştur? Fırsat değerlendirilmiştir,
teröristler serbest bırakılmıştır. Bu sürecin ayarsız geliştiğini kim iddia
edebilir? Hukuk ayaklar altına alınmıştır.
Sayın
milletvekilleri, koruyacağımıza yemin ettiğimiz hukuk devletinin üstünlüğü
nerede kalmıştır? Millet adına karar vermesi gereken yargı “açılım” adına karar
vermiş ve terörist lehine sonuç almasını temin etmiştir. Burada asıl vahim
olan, bu münferit olayın içinde aktörlerin konumu değildir, siyasileştirilmiş
yargı sürecinin hangi sonuçları doğurduğu hususudur.
Evet değerli
milletvekilleri, aslında bu, PKK’nın siyasallaşması ve açılım sürecinin
değerlendirilmesi konusunda hazırlanmış yurt dışındaki raporlar, David Phillips’in hazırladığı
rapor, Henry Barkey’in hazırladığı rapor, Atlantic Council’in hazırladığı
raporda katı, muhafazakâr yargının reforma tabi tutulması gerektiği
söylenmiştir. Reformu neden istemektedirler? Habur’daki
gibi bir yargı oluşturmak için bir reform peşindeler. Onun için, burada,
bölücülüğü siyasallaştırmak isteyenlerin önünde, hukukun üstünlüğünü sağlayacak
yargı bir engeldir. O zaman, hukukun üstünlüğünü değil açılımın üstünlüğünü
sağlayacak bir yargılama süreci oluşmalıdır. Yargı reformundan beklenen budur.
Milletimizin
bölünmez bütünlüğünü ve üniter yapımızı oluşturan
hukuku üstün kılmak esas olmalıdır. Buna dayanmayan yargının meşruiyet kaynağı
tartışmalıdır. Evet, o çiftlikte yapılan gizli müzakerelerle açılım ayarı
maalesef yargıya müdahalenin amaç ve hedefleri konusunda şüphelerimizin
derinleşmesine sebebiyet vermiştir.
Evet, soruyorum
Sayın Bakan: 1984’ten bu yana terörle mücadele kapsamında otopsi, olay yeri
inceleme ve keşif haricinde savcı ve hâkimlerin teröristlerin ayağına gittiği Habur’dan başka bir örnek verebilir misiniz?
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – İmralı.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bu organizasyonda Habur’a hâkim götüren
hangi savcı ödüllendirilerek Adalet Bakanlığında geçici olarak
görevlendirilmiştir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen tamamlayınız.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Yetkisini kullanarak soruşturma açan başsavcılar tutuklanırken, Habur organizasyonunda yer almış kamu görevlileri hakkında
idari ve adli bir soruşturma açılmış mıdır?
Sayın
milletvekilleri, Habur’da yaşananlar sonrasında, 20
Ekim 2009 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın grup konuşmasında
söylediği sözler Türkiye Büyük Millet Meclisinde ibret vesikası olarak yankılanmaktadır.
Ne diyor Sayın
Başbakan o gün yaşananlar için…
(İzmir
Milletvekili Oktay Vural, cep telefonunu, içinde bulunan ses kaydını dinletmek
için mikrofona yaklaştırdı)
“Dün Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında
umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye'de bir şeyler oluyor, iyi
şeyler oluyor, güzel şeyler oluyor, umut verici gelişmeler oluyor.”
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, şov yapıyor!
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Yetkisi dışındaki biri konuşuyor!
AHMET YENİ (Samsun)
– Kendileri konuşamayanlar!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet, sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısında, sizin vicdanlarınızı sızlattığını bildiğimiz o tabloya Sayın
Başbakan “Umut verici gelişmeler oluyor.” diye söylemiştir.
Peki, umut verici
gelişmeler oluyorsa niye devam ettiremediniz siz? Neden devam ettiremediniz? Ne
oldu? Millet azdan çok şey anladı. Millet azdan çok şey anladı, ondan sonra da
çark etmeye başladınız! Şu demokratik açılım sürecinde Habur’da
o tablo karşısında sergilenen görüntülere ne denir diye Başbakanın o
ifadelerini buraya yazmaktan niye kaçındınız? Utandığınız bir şey mi var acaba?
Niye utandınız o sözleri yazmaktan? Ve o sözleri yazmaktan kaçınanlar “O
tabloya ne denir?” demek suretiyle kabul edilemeyeceğini ifade edebilmiştir.
Evet, sayın
milletvekilleri, bütün bu rezaletlerin yaşandığı o gün, 19 Ekim 2009 günü,
İçişleri Bakanı tarafından organize edilmiş bir gündür. Devletin sahiplendiği,
güzel şeylerin olacağını söylediği o güne kadar gelen süreç içerisinde,
maalesef, koordinatör Bakanın kimlerle müzakere ettiği, kimlerle masaya
oturduğu ortaya çıkmıştır.
Evet, bunun
sorumluları hesap vermelidir. Eğer bu rezalet yaşanmışsa, eğer bu rezalet
planlanmışsa, eğer egemenliğimiz, terörle mücadele azmimiz ayaklar altına
alınmışsa, eğer Habur çadır tiyatrosunda yabancıların
senaryoları uygulanmışsa, bunun hesabı sorulmalıdır; elbette sorulacaktır ve
sorulmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu hesabı sormak, bizim namus
ve şeref borcumuzdur. (MHP sıralarından alkışlar) Bu hesabı sorarak,
egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ortaya koymalıyız, hiçbir
kirli senaryo, hiçbir tezgâh altı pazarlık, hiçbir dayatmaya teslim
olmayacağımızı göstermeliyiz.
Gensorunun gündeme
alınmasına olumlu oy kullanacağımızı belirtiyor, bu vesileyle mübarek Mevlit Kandili’nizi kutluyor, bu Kandil’in vicdanların ve
kalplerin aydınlatılmasına, fitne ve fesadın defedilmesine vesile olmasını
Cenabıhak’tan diliyorum.
Hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Vural.
Önerge üzerinde
AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri;
İçişleri Bakanımız Sayın Beşir Atalay hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri tarafından verilen gensoru önergesi üzerinde AK PARTİ Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, sözlerimin hemen başında, bu gece Mevlit Kandili, Türk
milletinin ve İslam âleminin Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum. Milletimize ve
İslam âlemine mübarek Mevlit Kandili’nin barış, esenlik, kardeşlik ve huzur
getirmesini Allah’tan temenni ediyorum.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki denetim mekanizmaları
bellidir. Elbette ki bu Meclis sadece bir yasama meclisi değildir, Meclisimiz
aynı zamanda bir denetim meclisidir ve milletvekillerinin denetim
mekanizmalarını ne şekilde kullanabileceği Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nde bulunmaktadır. Milletvekilleri sözlü soru önergesi verebilir,
yazılı soru önergesi verebilir, araştırma önergesi verebilir, soruşturma
önergesi verebilir, gensoru önergesi verebilir.
Bugün muhalefet
tarafından verilen bir gensoru önergesini görüşüyor bulunmaktayız. Elbette ki
gensorunun bu kadar sık başvurulan bir yol hâline getirilmesinden duyduğumuz
rahatsızlığı sözlerimin başında ifade etmek istiyorum. Zira,
bahse konu edilen iddiaların hiçbiri sorulup da cevabını bulmamış iddialar
değildir. Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’e Habur Sınır Kapısı’ndan girişler ve oradaki yargısal
işlemlerle ilgili olarak sorulan soruları hatırlatmak istiyorum. Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin, İstanbul Milletvekili Atila
Kaya, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Giresun
Milletvekili Murat Özkan, yine Hatay Milletvekili Turan Çirkin ve Mersin
Milletvekili Behiç Çelik. 6 ayrı milletvekili tarafından Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’in cevaplaması istemiyle verilen yazılı soru
önergeleri var ve bu yazılı soru önergelerinin tamamında sorular tıpatıp
birbirinin aynısı ya da olabildiğince yakını sayılabilecek sorular.
Adalet Bakanı büyük
bir sabırla ve yapması gerekeni yapan bir anlayışla, sorumluluk anlayışıyla bu
soruların her birine ayrı ayrı cevabını vermiş, hukuk
zemininde vermiş.
Habur Sınır
Kapısı’ndan girişlerle ilgili olarak hukukun kaideleri, CMK/250, CMK/251, 251/3
hükümleri doğrultusunda yapılan yargısal işlemlerle ilgili olarak gerekli,
doyurucu, tatminkâr sayfalarca bilgi milletvekillerine verilmesine rağmen bugün
aynı yazılı soru önergelerinin buraya gensoru olarak getirilmiş olmasını yasama
ve denetim Meclisinin ciddiyetiyle bağdaşan bir durum olarak
değerlendiremiyoruz.
Uygulamaya esas olan CMK/251/3’tür ve burada hemen 251/3’e atıfla,
Adalet Bakanının cevap metninden bir paragrafı paylaşmak istiyorum: “Soruşturma
kapsamında sorguya sevk edilen 5 şüphelinin sorgusunun Habur
Sınır Kapısı’yla ilçe merkezi arasındaki yolun binlerce kişi tarafından trafiğe
kapatılması ve Silopi ilçe merkezinde provokatif
eylemlerin olabileceği hususunda güvenlik birimlerinin bilgilendirmeleri
üzerine Silopi Sulh Ceza Hâkimi tarafından Habur
Sınır Kapısı’nda yapıldığı yargısal işlemlerin, kişilerin yanlarında
getirdikleri mektupların içeriğiyle ilgili olarak basında yer alan haberler ve
şüphelilerin propaganda içerikli konuşmalarıyla ilgili olarak yürütülen diğer
soruşturmaların hâlen devam etmekte olduğu bildirilmiştir.” Yani bütün soru başlıklarına açık ve net cevaplar verildiği hâlde
bu gensoru müessesesi bu şekilde istismar edilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, yalanlanan bir iddia üzerine inşa edilen gensoru metni ayrıca,
Cumhuriyet Halk Partisinin gerçekleri çarpıtma konusundaki becerisinin de bir
kanıtı niteliğindedir. Bu gensoru önergesi CHP tarafından son aylarda
oluşturulmak istenen çatışma ve bunalım senaryolarına da işaret niteliğindedir.
Habur’dan yurda girişler 19 Ekim 2009 tarihinde
yaşandığı hâlde verilen gensoru önergesinin taşıdığı tarih 17 Şubat 2010’dur.
2009’un 17 Ekiminden 2010’un 17 Şubatına kadar geçen süre yaklaşık dört aydır.
Dört ay boyunca neden beklenmiştir? Bu gensorunun amacı gündemi değiştirme
çabası mıdır? Bu sorular zaman içinde elbette ki cevabını bulacaktır.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup başkan vekillerinin imzasını taşıyan bu gensoru önergesi aynı
zamanda CHP’nin siyasi tarihinde bir utanç belgesi olarak yerini alacaktır.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Sizin
yaptığınız utanç! Gensoru vermek utanılacak bir şey değildir.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bunun nedeni şudur: CHP gensorusuna
sözleri gerekçe olarak kabul edilen kişi, çok değil bir hafta, on gün öncesine
kadar yine CHP yönetimi ve milletvekillerinin “bölücü” olarak adlandırdıkları
bir isimdir. İçişleri Bakanı Sayın Atalay’la yapılan görüşmenin tüm
taraflarınca yalanlanmış yalanların gensoruyla Meclis gündemine getirilmiş
olması göz ardı edilmesi mümkün olmayan bir ayıptır, bir eksikliktir. Burada
söz konusu edilen kişilerden biri Ahmet Türk’tür, yalanlamıştır; söz konusu
isimlerden biri Sırrı Sakık’tır, yalanlamıştır.
Hiçbirinin ismini zikretmeye gerek de görmüyorum esasında, Türkiye Cumhuriyeti
İçişleri Bakanı “Böyle bir görüşme olmamıştır.” diyorsa öyle bir görüşme
olmamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP sıralarından “Allah Allah” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, CHP tarafından verilen gensoru önergesi
satır satır ele alındığında hiçbir bilgiden,
belgeden, delilden hareket edilmediği görülecektir. Metin boyunca gördüklerimiz
şunlardır: Yalanlar, karalamalar, iftiralar ve çamur atmalar. Sürece ilişkin
bir çözüm önerisi yok, yeni bir proje yok; bir heyecan, yeni bir ses, yeni bir
nefes, hiçbir şey yok. CHP gensorusundaki iddiaları tek tek
ele alıyorum, diyorlar ki: “Demokratik açılım sürecini siyasi iktidar, dış güç
merkezlerinin desteğiyle ortaya koymuştur.”
ATİLA EMEK
(Antalya) – Doğru…
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, hepiniz bilmelisiniz ki AK PARTİ Hükûmeti, CHP’lilerin iddia ettiği gibi, yurt dışından
icazet alacak bir parti ve Hükûmet değildir,
olmamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
“Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak adlandırılan bu sürecin, “Millî
Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak adlandırdığımız bu sürecin sahibi de
muhatabı da Türk milletidir. “Demokratik açılım süreci yabancı dayatmasıdır.”
demek, bu millete inanmamaktır, bu millete güvenmemektir, milleti yok
saymaktır, milletin aklını hafife almaktır. Oysa,
değerli milletvekilleri, bu millet altmış senedir Cumhuriyet Halk Partisini
iktidara yanaştırmayarak akıl ve sağduyu abidesi olduğunu kanıtlamış bir
millettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İddia iki: CHP
gensorusu diyor ki: “Projede nelerin öngörüldüğü, kimlerle hangi pazarlıkların
yapıldığı belli değildir.” Değerli milletvekilleri, bu iddianın sahiplerine
sormak lazım: Siz hangi ülkede yaşıyorsunuz? Halkın içine girmeye hâliniz,
mecaliniz yok, bunu anladık ama Türkiye’de konuşulanları, televizyonlarda
tartışılanları da mı takip etmiyorsunuz? AK PARTİ için demokratik açılım süreci
bir toplumsal kontrattır, bu nedenle tabanı geniş tutulmuştur. Herkesle
görüşülen şeyin sizden saklı tutulabilmesi mümkün değildir. Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği, TÜSİAD, MÜSİAD, Türk-İş, Hak-İş, DİSK, TİSK, Memur
Sendikaları, şehit aileleri ve daha onlarca sivil toplum örgütüyle görüşmeler
yapılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bulunmayan bütün
siyasi partilere görüşme önerisi iletilmiştir. MHP Grubu bu öneriye kapısını
peşinen kapamış, Sayın Baykal ise demokrasi tarihimizde örneği görülmeyen bir
teklifte bulunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını, ana muhalefet lideri, üç
kameranın kayıt altında olacağı bir ortamda dinleyebileceğini ifade etmiştir.
Devlet ciddiyetinde böylesi bir yaklaşımın, değerli milletvekilleri, yeri
yoktur. AK PARTİ’nin yol haritası bellidir ve nettir.
Bizde bölgesel milliyetçilik yoktur, bizde etnik milliyetçilik yoktur, bizde
dinsel milliyetçilik yoktur. Bizim milliyetçilik anlayışımız Anayasa’da
tanımını bulan Atatürk milliyetçiliğidir. (CHP sıralarından “Ooo” sesleri, gürültüler) Onun da hedefi Türk milletini
muasır milletler seviyesinin üzerine çıkarabilmektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sizde milliyetçilik yok, milliyetçilik!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, üçüncü iddialarında diyorlar ki: “Habur’da yaşanan süreci, siyasi iktidarla terör örgütü
birlikte planlamışlardır.” Bunu söylemekle birlikte akılalmaz
evhamlarına, yüz kızartan yalanlarına bir yenisini daha ilave etmiş oluyorlar.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, uyarın bu Hatibi lütfen, rica edeceğim!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – AK PARTİ Hükûmeti, terör örgütü ve
yandaşı çevrelerle hiçbir eylemin içinde olmamıştır ve olamaz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sabır sabır, nereye kadar? Ne demek bu?
Akıl almaz yalanları… Lütfen uyarın Hatibi! Daha dikkatli ve daha saygılı
konuşsun!
BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen düzeltir misiniz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Hakaret etmek istemiyorum kendisine, lütfen ikaz edin!
BAŞKAN - Sayın Okay, lütfen oturun. Oturun lütfen Sayın Okay.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Aynı hakaretle cevap veririz.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – AK PARTİ Hükûmeti, terör örgütü ve
yandaşı çevrelerle hiçbir eylemin içinde olmamıştır ve olamaz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Saygısız!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Ama siz bu gensoru önergesini hazırlarken “Hatip Dicle” isimli
şahsın beyanlarına güvenmek sureti ile AK PARTİ’ye
atfetmeye çalıştığınız hatayı kendi elinizle işlemiş oldunuz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Duruşma tutanağında var.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Bölücü terör örgütleri ile anlaşma yapıldığı iddiası, iddiadan öte
bir iftiradır. Önerge konusu görüşmenin yapıldığı tarihte Ahmet Türk,
Demokratik Toplum Partisinin Genel Başkanıdır. Eğer adı geçen parti terör
örgütü ise terör örgütleri ile geçmişte Ahmet Türk’le aynı çatı altında siyaset
yapmış olmaktan dolayı el ele verenin sizin olması gerektiği kanaatini ifade
ediyorum. Ama şunu ifade edeyim, netlikle söyleyeyim, sizi rahatlatacak cümleyi
de buradan AK PARTİ sözcüsü olarak ben ifade edeyim: Değerli milletvekilleri,
hiçbir cumhuriyet hükûmeti terör örgütüyle birlikte
plan yapmaz.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Yaptınız, yaptınız; siz yaptınız.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Ama bu ülkede hiçbir ana muhalefet partisi de terör örgütleri ile
el ele vermek sureti ile millete karşı planların içinde yer alamaz, millete
karşı plan yapamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Hangi terör örgütü? İsmini söyle.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Yani şunu ifade etmek istiyorum: Muhalefeti terör örgütleriyle el
ele göstermenin, muhalefeti teröre destek veriyor görüntüsü içine sokmanın
Türkiye'yi yöneten AK PARTİ Hükûmetine sağlayacağı hiçbir
katkı söz konusu değildir. Biz, bu milletin gücünün, bu çatı altında bulunan
herkesin cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmasıyla artabileceği kanaatini
taşıyan bir siyaset anlayışını temsil ediyoruz. Dolayısıyla, bu ülkenin
iktidarı da, bu ülkenin iktidara alternatif olarak hazırlık yapması gereken ana
muhalefeti de bölücü cereyanların içinde olamaz, bölücü terör örgütleriyle
dirsek temasına giremez, bölücü örgütlerle el ele veremez. (CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri… Değerli milletvekilleri, cümleyi
anlamadınız. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Cümleyi anlamadınız. Vermemekte olduğunuzu söylüyorum, CHP’yi böyle
bir süreçten tenzih ettiğimi ifade ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, devlet malına zarar veriyorsunuz, lütfen…
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Cümleleri doğru anlamalısınız.
İSA GÖK (Mersin)
– Uyarın Sayın Başkan! Uyar o çocuğu, uyar; haddini bilsin!
BAŞKAN – Lütfen
dinleyin.
İSA GÖK (Mersin)
- Uyar, haddini bilsin o çocuk!
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – O çocuk ne dediğini bilmiyor!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, burada pek çok şey ifade edildi.
İfade edilenleri dikkatle dinlediğimiz zaman bir gerilim, bir kaotik ortam
yaratma çabasına hiç kimsenin destek vermemesi gerektiğine ilişkin kanaatimizi
kararlılıkla ifade ediyorum. Yanlış anladığınız cümleleri doğru anlamanızı
öneririm. Bu ülkenin hiçbir partisi Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve
milletiyle bölünmez bütünlüğü ve menfaatleri karşısındaki şebekelerle birlikte
olamaz, el ele veremez, onlarla birlikte plan ve proje içine giremez. İfade
ettiğim şey budur ve doğru anlayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Bizi kendinizle eş tutmayın.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, yargı üzerinde pek çok şey ifade edildi.
AK PARTİ’nin kanaati, Anayasa’nın 138’inci maddesi
çerçevesinde şekillenmiştir. Hiçbir merci, makam, organ veya kişi hâkimlere
veya mahkeme heyetlerine baskıda bulunamaz, tehditte bulunamaz, yönlendirme
yapamaz. Bizim, soruşturma süreçleriyle ilgili öz, yalın ve net kanaatimiz bu
istikamettedir. Bunun dışındaki bir yol, iktidar partisi için ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti için geçerli bir yol değildir,
geçerli bir yöntem değildir, kabul edilebilir bir durum değildir. Ama, kimlerin yargıyı hangi tarihlerde, ne şekilde hedef
aldığı üzerinde durmak gerekirse şayet, gensoru önergesinin sahibi olan
partinin İnternet sitesindeki MYK’ya sunulan raporları
üzerinden hareket edilebileceği kanaatindeyim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Merkez Yürütme Kuruluna sunulan bir Erzincan Raporu var. Bu Erzincan
Raporu’ndaki ifadeleri, orada yer alan ve aynıyla ifadesini bulan cümleler
üzerinden… Şu an, hâlâ İnternet sitesinde bu cümleler mevcut. Raporu hazırlayan
milletvekili diyor ki: “Günlerden pazar olmasına karşın Millî Savunma Bakanına
ulaşarak izin konusunda yardımcı olmasını istedim ve Erzincan’a geçerek bir
evde Başsavcıyla buluştum. Başsavcı ile görüşmemiz gece geç saatlere kadar
sürdü ve Erzincan’da geceledim.” Devamında yaptığı görüşmeleri okuma ihtiyacı
hissetmiyorum, bu rapor zaten İnternet sitenizde mevcut. Arka sayfada, 2
numaralı maddede, dinlemesi yapılan isimleri tek tek
sayıyor. Kendisine dinlendiği ifade edilen isimleri tek tek
saydıktan sonra, parantez içinde bir cümleye yer veriyor değerli
milletvekilleri: “Telefon tespitleri CD olarak ekte arz edilmiştir.” diyor ve
sonuç kısmının ilk cümlesi: “Ekte sunduğum telefon dinleme CD’sinin de
incelenmesinde görüleceği gibi Erzincan’da…” diye rapor devam ediyor.
Değerli
milletvekilleri, bir İzmir milletvekilinin, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısıyla
gece yarısından sonraki bir saatte ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar
görüşme yapabilmesinin meşru, makul dayanağı ne olabilir? (CHP sıralarından
gürültüler)
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Yasak mı?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Milletvekili sadece seçim bölgesinin milletvekili değil çocuğum!
ATİLA EMEK
(Antalya) – İnsan Hakları Komisyonu Üyesi.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Burada söz konusu edilen CD’ler hangi yoldan, ne şekilde
alınmıştır, ne şekilde gündeme getirilmiştir?
Burada hemen
ifade edeyim: Bizim gündemimizde hiçbir şekilde yargı üzerinde baskı kurmak da
olamaz, soruşturma süreçlerine tesirde bulunmak da olamaz. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Anayasa’nın 80’inci maddesini oku.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Anayasa’nın maddeleri açık, herkes bu maddeleri çok çok iyi biliyor.
Eski Adalet
Bakanı Mehmet Moğultay’ın yargıda kadrolaşmayla
ilgili sözlerine şu an burada girme ihtiyacını bile hissetmiyorum.
Değerli
milletvekilleri, pek çok gazete kupürü… Siz de burada
bir gazete kupürü getirdiniz. Doğrusu şunu ifade etmek
isterim: Habur’dan yurda girişler sırasında “Dört
saatte bırakılacaklar” şeklinde Taraf gazetesinin kupürü
Meclis kürsüsüne taşınmış oldu. Şimdi buradan sormak isterim: Taraf gazetesinin
diğer bütün manşetlerine de aynı ölçüde güveniyor musunuz, inandırıcı buluyor
musunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Doğru çıktı.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Doğru çıktı, olaylar doğruladı.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Bir diğer konu, sayın milletvekilleri: Habur’dan
yurda girişler sırasında yaşanan görüntülerin iktidar partisine zarar vermekte
olduğu kanaatinden hareket ediyorsunuz ve unutulduğu zannıyla, unutulduğundan
hareketle bu konuyu yeniden gündeme getirmenin bir aracı olarak gensoru
müessesini değerlendiriyorsunuz. Eyvallah. Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü’nde bu yöntem bulunabilir ve siz de bunu kullanmış olabilirsiniz. Burada
itirazım yok ama içeriğinde yer alan iddiaların sağlam ve sağlıklı delillere,
inandırıcı dayanaklara yaslanıyor olması gerektiği de bir zarurettir.
Bir başka
milletvekili buradaki konuşmasında şunu söyledi: Habur’dan
girişler sırasında Sayın Başbakanın büyük mutluluk duyduğuna ilişkin cümlesi.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan Habur sonrası
görüntülerin istismarından sonra o cümleyi kullanmamıştır; öncesinde, silah
bırakıp yurda giren teröristlerin güvenlik güçlerine ve adli makamlara teslim
olması karşısında sarf edilmiş bir cümleyi, sonrasında söylenmiş gibi istismar
etmeye hiçbirinizin hakkı yoktur.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – PKK bayraklarıyla, PKK üniformasıyla girdiler.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Yalanlardan medet umularak siyaset yapılabilmesi mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki eleştirilerinizi seslendireceksiniz elbette ki
muhalefetin görevi muhalif kalmaktır, eleştirmektir, yanlışları söylemektir ama
muhalefeti de yaparken doğrular üzerinden, ülkenin ihtiyaçları üzerinden
gitmek herkes açısından
kaçınılması mümkün olmayan bir zarurettir.
Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi tarafından verilen gensoru önergesinin içeriği konusunda ikna
olmadık, inandırıcı bir delil göremedik, sabit bir dayanak bulamadık. Dört ay
öncesinde kalan, tartışılan, yargı makamları tarafından yalanlanan, valilikler
tarafından yalanlanan mesnetsiz bir gensoru önergesi burada görüşüldü.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Daha ne olacak!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Ama burada ikna çabalarının yeterli olmamasından hareketle şunu
ifade etmek isterim: Geçmişte üniversite kapılarında on sekiz-yirmi yaşındaki
kız çocukları ikna odalarında ikna edilmiş olabilir ama 72 milyon Türk
milletini ikna edecek ölçüde bir ikna odası inşa edebilmeniz mümkün değildir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Şeyhülislama sor, şeyhülislama!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, burada bazılarının rahatsız
oldukları şey, esasında Türkiye'nin…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Kayınpederinin sayesinde milletvekili oldun.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - …pek çok bölgesinde siyaset
yapma zeminini kaybetmiş olmalarıdır. AK PARTİ bir Türkiye partisi olarak
hareket ediyor ve… (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
Değerli
milletvekilleri, bakın, tezahüratlarınızı anlıyorum, şu rakamlar elbette
tezahüratla karşılanacak rakamlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN
(İzmir) – PKK severler partisi!
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Karadeniz yüzde 52,6, İç Anadolu yüzde 54, Marmara yüzde 44, Ege
yüzde 37, Akdeniz yüzde 38, Güneydoğu Anadolu yüzde 51, Doğu Anadolu yüzde 56;
22 Temmuz 2007 seçimlerinin grafiği. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – O zaman seçime gidin!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Bir diğer grafik size göstermek istiyorum: AK PARTİ’nin
penceresinden bakıldığı zaman, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin bir bölümü
değil, Türkiye'nin tamamı görülüyor. AK PARTİ penceresinden baktığım zaman AK PARTİ’nin milletvekili çıkardığı illeri görüyorum, 81
vilayetin 80 tanesinden AK PARTİ milletvekili çıkaran bir partidir. Bu Parti
alkışı hak ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu Parti Türkiye'nin millî
birliğini, beraberliğini, kardeşliğini temsil ediyor. Burada sadece Tunceli var
milletvekili çıkaramadığımız. Tunceli’ye de haksızlık etmek istemiyorum, 29
Mart 2009 seçimleri il genel meclisi sayım sonuçları milletvekili seçimine
uyarlanacak olsa Tunceli’de de 2 milletvekilliğinden 1’ini AK PARTİ olarak biz
kazanmış oluyoruz yani inşallah 2011 yılında ve tam zamanında yapılacak
milletvekili seçiminde AK PARTİ Türkiye’de 81 vilayetin 81’inden de
milletvekili çıkarmış olacak. (CHP sıralarından gürültüler)
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Buzdolabı dağıtarak mı alacaksın oyu? Vali ceza yedi, Vali!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Bir diğer grafik size göstermek istiyorum değerli milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk Partisinin penceresinden bakıldığı zaman Türkiye’de bu iller
maalesef görünmüyor.
CANAN ARITMAN (İzmir)
– Onlar tarih oldu tarih! Onlar tarihe geçti!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Kastamonu, Karabük, Çankırı, Sakarya, Düzce, Bolu, Kütahya;
buralarda yoksunuz. Kırıkkale, Kırşehir, Yozgat, Nevşehir, Aksaray, Niğde,
Karaman, Osmaniye, Kilis, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum; buralarda yoksunuz.
Kars, Iğdır, Ağrı, Muş, Bingöl, Tunceli, Elâzığ, Batman, Bitlis; buralarda
yoksunuz. Van’da yoksunuz, Siirt’te yoksunuz, Şırnak’ta yoksunuz, Hakkâri’de
yoksunuz. 11 milletvekili çıkaran Şanlıurfa’da yoksunuz, 10 milletvekili çıkaran
Diyarbakır’da yoksunuz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Habur’da siz varsınız ama,
Silopi’de siz varsınız.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - 46 ilde milletvekiliniz var, 35 ilde milletvekiliniz yok sizin.
Elbette ki AK PARTİ’yi anlamayacaksınız, elbette ki
demokratik açılım sürecini anlamayacaksınız, elbette ki Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi’ni anlamayacaksınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Can sıkıcı olabilir ama birkaç ildeki oy oranlarınızı size
hatırlatmak istiyorum: Van’daki oy oranınız yüzde 2,2 [AK PARTİ sıralarından
“Bravo(!)” sesleri, alkışlar], Ağrı’daki oy oranınız yüzde 2,0 (AK PARTİ
sıralarından alkışlar), Muş’taki oy oranınız yüzde 1,4 (AK PARTİ sıralarından
alkışlar), Hakkâri’deki oy oranınız yüzde 0,06. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Arif Nihat Asya der ki: “Sen ışığı önüne al yürü, gölgen
arkandan ister gelsin ister gelmesin.” Bizim ışığımız millettir. Milleti
önümüze aldık yürüyoruz. Muhalefet arkamızdan ister gelsin ister gelmesin.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan…
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Yıldız.
Sayın Okay, buyurun.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, mutlaka Hatibin konuşmasını dikkatle dinlediniz ve bu
konuda…
BAŞKAN –
Yerinizden söyler misiniz Sayın Okay.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Efendim?
BAŞKAN –
Yerinizden söyler misiniz, sesi açtırıyorum.
Önce, söylemek
istediğinizi söyleyin.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, Hatibi mutlaka dinlediniz çünkü bu konuşmanın
içeriğinde bu Parlamento adabına uymayan ama Grup Başkan Vekili olduğum hem
partime hem de gensoru önergesi imza sahibi olarak gensoru önergesi imza
sahiplerine yönelik çok ağır ithamlarda bulundu.
BAŞKAN – Ne
söyledi Sayın Okay? (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Ya Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Bir
saniye sayın milletvekilleri… Lütfen…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Ne söylediğini bir daha mı söyleyeceğiz Allah aşkına.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır,
soruyorum, Tüzük gereği soruyorum Sayın Okay.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, gerçekleri çarpıtma becerisinden terör örgütüyle el
ele olmaya, yüz kızartıcı belgeye kadar her türlü hakaretamiz sözü söyledi ve
sizim müsamahanızla söyledi. Rica edeceğim…
BAŞKAN – Hayır,
benim müsamahamla söylemedi.
Şimdi, Sayın Okay, ben uyardım; bir.
İkincisi: Kürsü
masuniyeti vardır. Kürsüye çıkan… (CHP sıralarından gürültüler)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Bakın ben…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Okay.
Kürsüye çıkan her sayın milletvekili ne
konuşacağının sorumluluğunda ve bilincindedir ve kendisine aittir.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Ama bazıları bilincinde değil, cevabını alması lazım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam
Sayın Okay, anladım. (CHP sıralarından gürültüler)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet,
Sayın Yıldız, söz vereceğim, bir saniye…
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Mikrofonu açacak mısınız yoksa ayakta mı söyleyeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Yıldız, buyurun.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, ben…
BAŞKAN – Sayın Okay, cevap vereceğim size, bir saniye…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Kızaktan sonra yaramadı size bu Başkan Vekilliği. Grup Başkan Vekili
gibi davranıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın
Milletvekili, karar vermedim; söz isteyen sayın milletvekillerini dinleyeceğim,
kararımı vereceğim. Göreceksiniz taraflı mıyım, değil miyim. (CHP
sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Adil olun!
BAŞKAN – Siz
karar veremezsiniz ona.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Ben de söz istiyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bizim bildiğimiz Sadık Yakut böyle davranmazdı.
BAŞKAN – Ama siz
karar veremezsiniz. Davranmadım henüz, kararımı vermedim Sayın Milletvekili.
Bunu bilesiniz.
Sayın Yıldız,
buyurun.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan, Hatip konuşurken, “Sayın Ahmet Türk’le konuşmak terör
örgütüyle konuşmaksa geçmişte Sayın Ahmet Türk sizin partinizde el ele, kol
kola oldunuz.” şeklinde, her hâlükârda Sayın Ahmet Türk’ü ve bizi rencide eden
bir konuşma yapmıştır.
Bu konuda ya
Sayın Hatip sözlerini düzeltsin, özür dilesin ya da kürsüden söz hakkı
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Tutanaklara geçmiştir Sayın Yıldız sözünüz.
Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, biraz önce Hatip, ismimi vererek… Evet, gerçekten bu gensoru
gündeme gelirken bu görüşmede bulunmuştum. Ben de toplumu ve Parlamentoyu
bilgilendirmek istiyorum, ne konuştuk ne tartıştık. İsmimden bahsetti söz
istiyorum.
BAŞKAN – Ne diye
bahsetti?
SIRRI SAKIK (Muş)
– 69’a göre… Ne diye gensoru verildi?
BAŞKAN – Hayır
anladım da ne diye bahsetti sizden? Ne söyledi de sataştı Sayın…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Yani gensoru ne diye verildi? Ben o gecenin canlı tanığıyım. Kamuoyunu ve
toplumu, Parlamentoyu bilgilendirmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Sakık, burada sataşma nerede, onu soruyorum ben size, Tüzük
gereği soruyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sataşma yoksa gensoru niye var? Yani niye gensoru var?
BAŞKAN – Hayır
gensoru ayrı bir şey Sayın Sakık. Gensoruyla sataşma…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Şimdi, gensoru verilmiş, gensorunun birinci ağızdan muhataplarına söz hakkı
vermiyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır…
Gensoruyla sataşma aynı şeyler değil.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Türk’e, Sayın Dicle’ye burada dil uzatılıyor ve biz buradayız, onlar
bizim birer parçalarımızdır, onlarla ilgili söz istiyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Sakık, sözleriniz tutanaklara geçti.
BAŞKAN - Sayın Okay, yeni bir sataşmaya mahal vermeden buyurun, üç dakika
süre veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, eğer bize söz vermezseniz kıyameti koparırız. Böyle taraf
tutamazsınız.
BAŞKAN – Sayın Sakık, ben size sordum “Ne diye sataşıldı?” diye. Sataşma
yok. Orada bulunduğunuzu söylediniz.
Buyurun Sayın Okay.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel AKP Grubu adına
söz alan Değerli Grup Başkan Vekilinin, aslında bu sözü aldığı andan itibaren
burayı gereceği ve üslubunu bozacağını hepimiz biliyoruz çünkü işi bu. Ben,
onun için, kimi zaman AKP grup başkan vekillerinin buraya gelip… İç Tüzük 67:
“Konuşma üslubu, temiz dil, temiz konuşma” falan bunları okumayacağım. Şunu da
söylemek istemiyorum: Hani “Lafa baktım laf değil adama baktım adam değil.”
Bunlar zaten malum. (CHP sıralarından alkışlar) Ama buraya gelip…
SAFFET KAYA
(Ardahan) – Bu ifadeniz yanlış.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Buraya gelip haddini aşıp bir siyasi partiye yönelik böylesine
çirkin bir üslupta ve gerçekleri tahrif ederek söylediklerine bakınca,
hangisini düzelteyim dedim. Kelimelere bakıyorum, böylesine bir üslup bu
Parlamentoya yakışmıyor. Bu Parlamentoya yakışmayan o kadar çok şey var ki, eh
bu üslup da yakışmıyor. Ama hiç olmazsa şurasını düzelteyim: Sayın Başbakan, 20
Ekim günü AKP Grubunda yapmış olduğu konuşmayı dahi çarpıtıyorlar. Bu, Anadolu Ajansının bülteni. Ne diyor Sayın Başbakan? “Dün
Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında
umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye’de bir şeyler oluyor; iyi,
güzel şeyler oluyor, umut verici gelişmeler oluyor.” Bu, doğrudan doğruya 20
Ekim -19 Ekim geride kaldı- günlü konuşmaları.
Şimdi, bütün
bunlar varken bu gensorunun neden verildiğine müdrik olmadan, hangi amaca matuf
olduğu anlaşılmayan, kimi oy oranlarının gösterilip kimi haritalar ortaya
çıkarılmasının ne manada olduğunu anlamak mümkün değil. Kardeşim, önce Habur’un hesabını vereceksin, Habur’un
hesabını vereceksin. (CHP sıralarından alkışlar) Sen, Habur’dan
sonrakinin de hesabını vereceksin. Bir daha da buraya çıktığında dikkat
edeceksin Cumhuriyet Halk Partisine hitaben konuşurken.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Tehdit mi ediyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, tehdit ediyor.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Seni uyarıyorum, ikaz ediyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Bir partinin grup başkan vekiline yakışıyor mu? Tehditle olmaz bu iş. Bir de alkışlıyorlar
tehdidi!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Okay.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, Hatip, konuşurken hem AK PARTİ Grubunu tehdit eden
bir üslup kullanmıştır hem de burada Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kılıç’ı ve
grubumuzu itham ederek “Burada konuşurken dikkat edeceksiniz.” ifadesiyle
tehdit eden bir üslup kullanmıştır. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar) Sataşmadan söz istiyorum, 69’a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, sözleriniz tutanaklara geçmiştir. Zaten Sayın Bakan
şimdi -yirmi dakikalık konuşma süresi var- cevap vereceklerdir.
Sayın Sakık, buyurun.
2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
AK PARTİ, CHP ve MHP grupları adına konuşan milletvekillerinin, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, burada ne
hikmetse, tartışmalar olunca günah keçisi Kürtler ve Kürtlerin temsilcileridir.
Buraya, Ahmet Türk’e, bir başkasına, Hatip’e dil uzatmak hiç kimsenin haddine
değildir. Biz demokrasi ve özgürlük mücadelesinde bedel ödeyerek buraya geldik.
Bugünkü gensoruda tartışılıp ve konuşulan konuda, evet, gece ben de vardım.
Sayın iki Bakanımız, Sayın Türk ve ben birlikte oturduk. Bu gensoruyla ilgili
tartışmaların hiçbirinde bu tartışma geçmedi, bu konuşma geçmedi yani bir
pazarlık olmadı. Biz, birçok kez…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Niye bir araya geldiniz o zaman?
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Bakın, şimdi söyleyeceğim.
Biz birçok kez
görüşmeler yaptık ama biz öyle terbiye aldık ki, bu ülkenin barışı için birçok
şey bizimle mezara gider ama şunu açıkça söyleyeyim… (CHP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Her şey de mezara gidiyor be kardeşim! Dünyadayken öğrenelim şunları
ya!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Burada çıkıp bu gensoruyla ilgili…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Başbakan mezara götürür, Genelkurmay Başkanı mezara götürür…
Açıklayın şunu ya! Millet bir öğrensin şunu.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Şimdi söyleyeyim size, şimdi söyleyeyim…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Her şey mezarda mı konuşulacak?
BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen…
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Sayın vekiller, yıl 1999, genel seçimlere gidiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi barajın altında. Sayın Genel
Başkanınız bize elçi gönderdi, Genel Başkan Yardımcısını ve birkaç kişiyi… (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Yalan! Yalan! Yalan olduğunu biliyorum.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Bakın, bize elçi gönderdi. Barajın altında…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Uydurmayın! Uydurmayın!
SIRRI SAKIK
(Devamla) – “Sizinle ittifak yapmaya hazırız. Bırakın…” (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Hayır! Hiçbir zaman öyle bir şey olmadı.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Tanık söyleyeceğim, söyleyeceğim… Söyleyeceğim…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Yalan söylüyorsun!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Ben, Sayın Türk ve sizden bir heyet geldiler, oturduk, konuştuk.
“Ben Sayın Türk’ü, Sayın Sakık’ı, Sayın Yurttaş’ı,
Sayın Murat Bozdağ’ı kaldıramam ama bana yirmi tane
militan gönderin, onları aday edeyim.” dedi. Biz de elimizin tersiyle… (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Bakın, elimizin
tersiyle…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Ayıp, ayıp be! Ayıp!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Canlı tanığımız var, canlı tanığımız var.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Ayıp, ayıp!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Yeri ve zamanı gelince bunları söylersiniz. Şimdi, biz o gün ne
isek bugün de oyuz. Biz o gün de Kürt halkının ön bahçesiydik, bugün de Kürt
halkının ön bahçesiyiz.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Yok böyle bir şey.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – O gün terör örgütüyle beraber değildiniz şimdi terör örgütüyle
berabersiniz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Türkiye demokrasi güçlerinin ön bahçesiyiz. O gün bizimle ittifak kurmaya
hazır olanlar bugün bize tepeden bakıp bizim üzerimizden siyaset yapmaya
müsaade etmeyiz.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Yok böyle bir şey, yok böyle bir şey.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Kesinlikle yok böyle bir şey, yok böyle bir şey.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Ayıp, ayıp.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sıkışınca…
AHMET YENİ
(Samsun) – Vay be!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Bakın, kimi günahlar vardır üstü örtülür, kimi günahlar vardır
kabir defterine yazılır. Sizlerin Kürt halkına ve Kürt temsilcilerine karşı
günahlarınız kabir defterine yazılacak.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Ayıp ya!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Bunu böyle bilmelisiniz yani onun için toplumu çıkıp farklı şekilde
yönlendirmeye hakkınız yok, gidin Genel Başkanınızdan sorun...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - …kimi bize göndermişse o daha çok iyi biliyor. Onun için…
Parlamentoyu tekrar saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Her şey ortaya çıktı.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Serter, yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
AHMET YENİ
(Samsun) – Söyleyecek bir şey kalmadı, ne söyleyeceksiniz daha?
BAŞKAN - Sayın Serter, sadece size söylenen konularla ilgili olarak cevap
vereceksiniz.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Fatma
Nur Serter’in,
Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – BDP Grup Sözcüsü hakkıma yönelik, adımı da zikrederek sataşmada
bulunmuştur. Öncelikle Sayın Grup Sözcüsünün, buraya çıkmadan önce verdiğimiz
gensoruyu keşke bir okusaydı diye sözüme başlamak istiyorum çünkü bu gensoru
yargıya yapılan baskıya ilişkin bir gensoruydu.
AHMET YENİ
(Samsun) – Her şey deşifre oldu.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - Oysa burada olaylar kişiselleştirilerek tamamıyla spekülatif bir konuşma yapılmıştır. Şimdi, Sayın Sözcü benim
Ergenokon’la ilişkim olduğunu iddia etmiştir. Bu bir
iftiradır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisinde 608 fezleke bulunmaktadır, eğer
benimle ilgili düzenlenmiş bir fezleke varsa çıkarsın kanıtlasın. Bu tam bir
iftiradır. Bu konuda kendisine dava açacağım, iftirada bulunduğu için. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
İki: Yapmış
olduğum konuşmada DTP’nin adını geçirmedim, DTP’ye yönelik herhangi bir iddia ve ithamda bulunmadım.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Şov yapıyorsun!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - Buna rağmen PKK’yla ilgili söylediklerimden anlaşılan çok incinmiş
ki doğrudan şahsımı hedef alan, şahsıma yönelik karalama yapmayı hedefleyen bir
konuşma, üslupsuz bir konuşma sergilemiştir burada.
Habur’daki sorgu
odalarından herhangi bir haberim ve bilgim yoktur. İstanbul Üniversitesinde
hiçbir şekilde bir sorgu odası açılmamıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Yalan söylüyorsun!
AHMET YENİ
(Samsun) – İkna odaları... İkna odaları...
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - Eğer açılmış olsaydı... Ne kadar hoşunuza gitti değil mi? Size bir
mavi boncuk attı.
AHMET YENİ
(Samsun) – İkna odaları...
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Sen yalancısın be! Yalan söylüyorsun.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – İkna odası Hocam, ikna...
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - Sizden alkış aldı çünkü on senedir söyleyip söyleyip
aynı şeyi söyler durursunuz. Çok acınacak hâldesiniz, çok acınacak... (CHP
sıralarından alkışlar) Eğer bu iddia edildiği gibi sorgu odası olmuş olsaydı,
bir tek dava açılmış olurdu. Bir tek dava yoktur. O, bir bilgilendirme amacıyla
yapılmış çalışmadır ama sizler bu uğurda uğradığınız hezimetten dolayı, o genç
kızlarımızın üniversitede okurken başlarını açıp üniversiteye girmelerinin
hezimetinden dolayı...
SAFFET KAYA
(Ardahan) – Yazıklar olsun sana!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - ...on senedir bunu söylüyorsunuz, on sene daha söyleyin. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Serter.
SAFFET KAYA
(Ardahan) – Yazıklar olsun!
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Sırrı Sakık gerçek
dışı beyanda bulunarak Cumhuriyet Halk Partisini suçlamıştır. Olayları
yaşamış birisi olarak ben de
bu yanlışı, bu yalanı düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Hayır,
Sayın Serter...
Eğer, biz
karşılıklı konuşmaların hepsini sataşma olarak değerlendirdiğimiz takdirde...
(CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Daha ne olacak?
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Olur mu? Allah aşkına adil olun.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Bakan... Bir saniye...
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Hayır...
BAŞKAN – Bir
saniye...
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sayın Başkan, çifte standart uygulamayın lütfen. Sayın Sırrı Sakık “Kim sataştı, ben bildiklerimi anlatacağım.” dedi.
Çıktı, burada, hiç alakası yok; Habur’u anlatmadı,
99’u anlattı ama 99’u saptırarak anlattı. Ben düzeltme yapmak istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Tutanaklara geçmiştir Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özyürek, buyurun, iki dakika veriyorum süre, yeni bir
sataşmaya mahal vermeden. (CHP sıralarından alkışlar)
4.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Özyürek’in,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, CHP Grubu Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bir güzel söz var,
“Bozacının şahidi şıracı.” derler. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Senin genel başkan yardımcındır benimle görüşen.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Şimdi, Sayın Sakık AKP’ye yaranmak için
olayları saptırıyor, çarpıtıyor.
AYHAN YILMAZ
(Ordu) – Gerçeği söylüyor, gerçeği.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Bir de, değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partililer, Deniz
Baykal daha HEP’le SHP’nin iş birliğine de karşı
çıkmıştı, 99’da böyle bir ittifaktan bahsedilmesi söz konusu değildir. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – O dönemde de Deniz Baykal’ın yakınında olan birisi olarak
söylüyorum ki bunlar yaşanmamıştır.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Deniz Baykal’la görüşmesini söylüyor ama…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Habur’un sıkıntısı, PKK’lıları özel
elbiseleriyle, özel bayraklarıyla ve mobil mahkemelerde hemen salıvermenin
sıkıntısıyla burada 99’a gidilmektedir, yalan yanlış beyanlarda
bulunulmaktadır.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Baykal’la doğrudan görüştüğünü ifade ediyor. O toplantıda siz
var mıydınız?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir zaman terör örgütünü kınamayanlarla
iş birliği yapmamıştır ve yapmayacaktır değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Baykal teklif etmiş ama “Orada biz beraberdik.” diyor. Sen
orada yoksun.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Onun için, herkes yerini, konumunu iyi tayin etsin. Biz Mustafa
Kemal Atatürk’ün kurduğu… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Geçti, geçti o işler…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – …Misakımillî sınırları içinde herkesin özgürce yaşamasını isteyen
ama terörü kesinlikle lanetleyen bir partiyiz. Teröre bulaşan hiç kimseyle de
iş birliği yapmamız söz konusu değildir. Terör örgütünü kınamayanlarla gece
yarısı Atatürk Orman Çiftliğinde gizli gizli görüşme
yapanlardan hesap sorduğumuz için şimdi herkes bunalmış, yalan yanlış
beyanlarda bulunuyorlar. Böyle bir görüşme olmamıştır…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Sayın Baykal’la ben görüştüm, muhatap benim” diyor. Görüşmesi
yalan mı diyorsunuz?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Ben bu doğruyu, bu yanlışı tarih kültürümle ifade etmek istiyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özyürek...
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan…
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, söz istedi.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, ben de konuşacağım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sataşma var.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Ben yalan yanlış beyanda bulunmadım, açıklamak istiyorum. Kimler geldi…
(CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ama “yalan” diyor Sayın Başkan, “yalan” diye itham ediyor.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Kamuoyunu yanlış bilgilendirdi. Ben kimlerle görüştüğümüzü kendisine
anlatacağım.
BAŞKAN – Sayın Sakık, bunu ne zamana kadar devam ettireceğiz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, sataşma var.
BAŞKAN – Ama
sataşmaya meydan vermeyeceksiniz Sayın Sakık,
özellikle söylüyorum.
İki dakika süre
veriyorum.
Buyurun.
(CHP sıralarından
gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – AKP sıralarına geç.
İSA GÖK (Mersin)
– Kimin adına konuşuyorsun?
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri…
5.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın milletvekilleri, şunu herkes çok iyi bilsin: Şu grup ve ben, hiç
kimseye yaranmak gibi bir derdimiz yok. (BDP sıralarından alkışlar) Biz zorun,
zulmün önünde boyun eğersek namerdiz. Hiç kimseye yaranmak gibi bir derdimiz
yok. O en sert eleştirilerimiz iktidar partisine olmuştur ama Kürtler üzerinden
çatışarak, siyasi manevra yaparak doğru değil dedim.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Kürtlerin temsilcisi sen misin? Kürt milleti sana temsilcilik mi
verdi?
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Onun için, 1999 yılında sizin Genel Başkan Yardımcınız ve yanında
bir heyetle, Willy Brandt
1/1’de Sayın Baykal’ın temsilcisi olarak geldiler, oturdular ve biz, biz
elimizin…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Yalan söylüyorsun!
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Beni daha çok konuşturtmayın.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Konuş ya, konuş!
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Yine 1999’a giderim. 1999’da Eşref Erdem’in evinde ve 1900… Yine…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Duyuluyor, sen devam et.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Senin dediğin parti adına değildir, Baykal adına değildir.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Şimdi, bakın, ben… Şimdi, 1999 ve 1990’ı da var. Onun için, biz
birçok görüşmeyi biliriz. Yeri ve zamanı gelince ona sığınırsınız, yeri ve
zamanı gelince “efendim, kınamadılar.” Günaydın!
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sayın Baykal’la konuştunuz mu?
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Biz o gün de çocuklarımızla ilgili bir tek sözcük ağzımızdan
duydunuz mu? Hayır. En zor koşullarda yargılanırken bile çocuklarımıza,
kardeşlerimize sahip çıktık, onları hiçbir gün rencide etmedik. Onun için, biz
zor süreçlerden geliyoruz. Kimin, hangi terör örgütüyle
ilişkisi olduğu belli. Sizin yeriniz neresi? Silivri. Neresi? Erzincan.
Neresi? Erzurum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP
sıralarından gürültüler) Onun için bize dönüp bir şey…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Biz vatanseverlerin yanındayız, vatan hainlerinin safında değiliz. Aradaki fark bu.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Bu beni ilgilendirmiyor.
Onun için, bize
laf edebilmek için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Bu vesileyle hepinize tekrar saygılar sunuyorum.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Vatanseverleri savunmaktan onur duyuyoruz. Sizin gibi
vatan hainlerinin safında değiliz.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Vatan haini sensin!
V.- GENSORU (Devam)
A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan
Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, “Demokratik
açılım” olarak adlandırılan proje kapsamında gizli görüşmelerde bulunduğu,
terör örgütü mensupları hakkındaki yargı sürecini etkilediği iddiasıyla
İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/10) (Devam)
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Hükûmet adına İçişleri Bakanı Beşir Atalay.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hakkımda verilen
gensoru ile ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken, bugün idrak edeceğimiz Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum
milletimizin, Rabb’im hayırlara vesile eylesin
diyorum.
Balıkesir’de
grizu patlamasında hayatlarını kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet
diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum.
Yine bugün,
Türkiye, yetiştirdiği değerlerden, önemli bilim adamlarımızdan birini kaybetti.
Ülkeler arası ismi olan, ülkemizi yurt dışında temsil eden rahmetli İhsan Doğramacı’ya buradan rahmet diliyorum, ailesine de
başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle belirtmem gerekir ki gensoru önergesinde yer
alan iddiaların tamamı mesnetsizdir.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yemin edebilir misiniz? Bir yemin edin.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bu iddiaların doğru olmadığı söz konusu görüşmenin tüm
taraflarınca açıkça beyan edilmiştir.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Mevlit Kandili, bir yemin et.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Buna rağmen, tutuklu bir eski
milletvekilinin tamamen mesnetsiz sözlerinden hareketle bu gensoru
önergesinin verilmiş olması büyük bir talihsizliktir.
Esasen bu gensoru
muhalefetin ne kadar zor durumda olduğunu da göstermektedir, her şeyden, bu
yalan yanlış gelişmelerden medet uman ve bunu koca Meclise getirip buralarda
böyle anlamsız vakit harcamaya sebep olan muhalefetin çaresizliğinin de bir
işaretidir. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sizden izin mi alacaktık!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Yine de bu gensoru -burada değerli hatipler gerçekten çok güzel
hususlara işaret ettiler- birçok şeyin konuşulmasına vesile oluyor, ben de bu
süreci bir defa daha hem yüce Meclise hem de milletimize buradan anlatma imkânı
bulmuş olacağım. Aslında bunu, daha önce ayrıntılarıyla, Mecliste çok soru
önergesi verildi falan, onlara yazılı sorularla gönderdik ama tekrar anlatmış
olacağız.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; yaklaşık dört ay önce Habur’da
neler olduğunu hepimiz aşağı yukarı biliyoruz. “Habur’da
bir grubun ülkemize giriş yapacağı ve bu grubun gelişinde bir partinin de
oralarda gösteriler düzenleyeceği.” gibi haberler bize ulaştığında, o zaman DTP’nin Genel Başkanı Ahmet Türk’ü ben aradım ve görüşmeye
davet ettim. Kapatılan DTP’nin Genel Başkanı Sayın
Türk, Sayın Sakık’la birlikte Tarım Bakanımızın
makamına geldiler ve Tarım Bakanlığımızın makamında Tarım Bakanımızla birlikte
görüştük. Esasen bunu, hemen birkaç gün sonra yaptığımız basın toplantısında da
açıkladık.
Görüşmemizin
konusu şudur, tutanaklarda olsun diye özel olarak bunları ifade ediyorum:
Yaptığımız bu görüşmede gelişler sırasında herhangi bir yasa dışı eyleme, huzur
ve güvenliği bozacak bir olaya sebebiyet verilmemesi için herkesin sorumlu
davranması ve katkıda bulunması hususu ele alınmıştır. Görüşmemizin tek konusu
budur ve Sayın Türk “Bizzat oraya gideceğim ve bunları önleyeceğim.” demiştir.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Ama düğün dernek yapılıyordu o gün orada!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama birçok şey önlenememiştir. Ben de ondan sonra basın
toplantımda “Maalesef, bu sürece büyük bir darbe vuruldu.” demişimdir.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – PKK’ya düğün dernek yapıldı!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – “Süreç âdeta tahrip edildi.” demişimdir…
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Ahmet Türk, emniyet müdürü mü Sayın Bakan!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve
Başbakanımız da o görüntülerle ilgili, Başbakanımızın o sözünü ettiğiniz grup
konuşmasını yaptığında henüz o görüntüler yoktu.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Vardı Sayın Bakan!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – O görüntülerden sonra Sayın Başbakanımız da o
görüntüleri onaylamadığımızı çok ileri ifadelerle dile getirmiştir. Şimdi…
Şimdi… (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Tarihlere doğru bakın Sayın Bakan!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen dinleyin.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gensoru önergesinde “gizli”
diye nitelenen bu görüşmeyi aslında basın toplantısında da açıkladık. Bir defa,
İçişleri Bakanı her görüşmesini basına açıklamak durumunda değil. İki, İçişleri
Bakanının Mecliste grubu bulunan bir partinin Genel Başkanıyla Türkiye’nin
önemli bir meselesini görüşmesi, yanlış değil, aslında daha çok gerekir. Keşke
bu diyaloglar daha çok olsa. Ben Sayın Baykal’la bakanlığım döneminde birkaç
defa görüştüm, hiçbirisi basında yer almadı. (CHP sıralarından “Nerede?”
sesleri) Hiçbirisi basında yer almadı…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Nerede görüştünüz?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ama Sayın Baykal’a çalışmalarla ilgili bilgi sundum.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Gizli değil ama, gizli değil o. Basın işi
değil, güvenlik korumalarının…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Susun da dinleyelim kardeşim ya! Bir susun ya!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bir iki tasarıda hatta Anayasa değişikliğinde Mecliste
destek vermelerini istedim. Bu yanlış değil arkadaşlar, bu güzel bir şey. Bir
bakanın ana muhalefet partisi Genel Başkanını araması, randevu alması, bilgi
sunması, desteğini istemesi çok normal bir şey. Keşke ülkemizde bunlar daha çok
olabilse. Bu, böyle bir muhalefet anlayışı olmasa da diyaloga
açık, güzel şeyleri paylaşan, iktidara destek veren zaman zaman,
zaman zaman uyaran bir muhalefet olsa.
Şimdi, burada
kınanıyor, “Niye görüştün?” diye. Yani, aslında bu durumlarda görüşülmemesi iyi
bir şey değildir. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Niye görüştün değil, pazarlık pazarlık.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, bakın Türkiye’de tabii, eleştirmek için değil,
değerli arkadaşlar, bakın, ülkemizin gerçekleri bunlar, maalesef üzücü şeyler.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Niye görüştün diye değil, ayarlamaları anlat Sayın Bakan. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, müsaade edin lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bir Başbakan ülkenin en yakıcı sorununu ve bununla
ilgili çözüm yollarını görüşmek için muhalefet liderlerinden, ana muhalefet ve
diğer muhalefet liderlerinden randevu istiyor ama randevu vermiyorlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Verdik, verdik.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Böyle bir muhalefet anlayışı! Onun için bu görüşmeler
onlara tuhaf geliyor. Birisi de “Kameralar önünde görüşelim.” diyor. Böyle bir
muhalefet olur mu arkadaşlar?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Olur, olur.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Böyle iktidar olmaz?
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Böyle Başbakana böyle olur.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunları ciddi ciddi
ülkemizin meseleleri olarak bizim çok düşünmemiz ve tartışmamız lazım, esas
büyük meseleler bunlar.
Efendim, orada,
gensoruda ifade edildiği gibi, işte, bir cümle söylenmiş, bu cümleyle ilgili
“Ben bunu alayım, götüreyim gensoru vereyim”den
ziyade, önceki söylediklerime kafa yoralım. Şimdi, bu olay ne? Ben “Böyle bir
cümlem yok, böyle bir konu konuşulmadı.” diyorum, aynen; taraflar aynı şeyi
söylüyor, Sayın Tarım Bakanımız söylüyor…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Yemin edebilir misin?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …Sayın Sakık söylüyor, Sayın
Türk söylüyor. Habur’la ilgili Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcısı açıklama yapıyor, Diyarbakır Valisi açıklama yapıyor ama nedense ne
ana muhalefet ne yavru muhalefet bunun hiçbirine inanmıyor. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler; MHP sıralarından “Yuh” sesleri)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Terbiyeli ol! Terbiyeli ol!
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Haddini bil!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hiçbirine inanmıyor, sadece bir kişiye inanıyor
Cumhuriyet Halk Partisi, o da şu anda cezaevinde, tutuklu olan birisi, sadece
buna inanıyorlar. Ne bunlarla görüşülmüş ne ben onu tanırım ama cezaevindeki
bir kişiye inanarak böyle…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Ama hepsi onun dediği gibi oldu.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, böyle bir Meclis olur mu arkadaşlar?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sen Bakan olursan böyle olur tabii.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Böyle bir muhalefet olur mu? Allah aşkına söyleyin.
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, sakin olalım.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Giriş yapanlarla ilgili tüm işlemler bağımsız
yargı organlarının görev ve yetkileri dâhilinde ve hukuk çerçevesinde
gerçekleşmiştir.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Hâkim nasıl girdi oraya?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sınırdan giriş yapan grupla ilgili hukuki işlemler
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesiyle yetkili ve görevli
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülmüştür.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hâkimin ne işi var, hâkimin?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca Diyarbakır
Valiliğinden ve ilgili güvenlik birimlerinden alınan bilgileri de
değerlendirmek suretiyle, soruşturma işlemlerinin kendi yetki alanında bulunan Habur Sınır Kapısı’nda gerçekleştirilmesi yönünde karar
verilmiştir, kendi yetki alanıdır. Anlaşılmıyor, istismar ediliyor.
Bakın,
arkadaşlar, bu bölge, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısının özel olarak
yetkilendirildiği bir alandır. Şırnak’a da gidebilir, Ağrı’ya da gidebilir, Doğubeyazıt’a da gidebilir, hepsine gidebilir; kendi yargı
ve yetki alanıdır.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Hâkim nasıl gider?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Milletimize, bunu istismar ederek “çadır mahkeme”
falan diye anlatıyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bırak savcıyı!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Çok ayıp ediyorsunuz, yargıya hakaret ediyorsunuz,
yargıyı rencide ediyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Hâkim nasıl gider? Hâkimin nasıl gittiğini anlatın.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Diğer yandan, kişilerin ne söyledikleri, vesaire,
kimse bunu bilmiyor, bunu ancak yargı biliyor, o dosyalardadır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hâkimin ne işi var orada?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bunları da Diyarbakır Başsavcısı açıklıyor, ona kulak
verin, ben bilmiyorum ne söylediklerini.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Hâkim nasıl gitmiş?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Şunu söylediler diye de…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Hâkimi kim gönderdi?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ama burada ifade ediliyor.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Vali Yardımcısının eline mektup verdiler, onu açıkla.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Sözcüsü
kalktı, burada yalan ifade edildiğinden falan…
Bakın, ben
bugünkü konuşmaları çıkarayım, sözcünüzün söylediğinin yüzde 90’ı yalan, Grup
Başkan Vekilinizin söylediğinin yüzde 90’ı yalan! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Senin söylediğinin hepsi yalan!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Yalanlarla gensoru veriyorsunuz, yalanlarla! (CHP
sıralarından gürültüler)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Senin söylediğinin hepsi yalan, yüzde yüzü yalan!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Evet…
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul)
– Siz kendiniz gibi biliyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Bir Bakan böyle konuşuyorsa yalan konuşuyordur.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Efendim, evet, yalanlarla, iftiralarla gensoru
veriyorsunuz.
Müsteşarımın
görevlendirilmesi… Ben İçişleri Bakanlığıyım, iç güvenlikten sorumluyum.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Hiç de belli olmuyor yani, hiç belli olmuyor.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Eğer bir bölgede birden fazla ili ilgilendiren bir
sorun varsa Müsteşarın sorumluluğudur ve ben onu gönderirim. Göndermeseydim
eğer belki “Niye gitmedi?” denmesi lazımdı, “Bu kadar önemli olaylar oluyor
Müsteşar nerede, İçişleri Bakanı nerede?” demeniz lazımdı.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Mektubu ne yaptınız?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir de mektup yalanı var.
Tutanakta böyle bir şey yok, böyle bir mektup yok.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gazetelerde var Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada MHP’nin sayın sözcüsü de ifade etti, yalan!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gazetede var ama…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Böyle bir şey yok, yalan! Bakın, biz öyle…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Televizyonlarda bültenlerde gösterdiler, 72 milyon gördü.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz öyle, teröristbaşıyla,
illegal örgütlerle falan pazarlık yapmadık, yapmayız ve onu muhalefete de
yakıştırmayız, bu Meclis çatısı altında kimseye yakıştırmayız, bundan da emin
olun.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Herhâlde yuttunuz o mektubu!
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, ara verin, Bakan kalp krizi geçirecek.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu da
müsaadenizle ifade etmek istiyorum…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – PKK’yı baş tacı yaptınız.
BAŞKAN – Sayın
Arıtman, lütfen…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Muhalefetin bu görüntüleri istismar ederek, geri
dönüşlerin ve teslim oluşların özünü gizleme çabası kabul edilemez.
Burada bir sayın
bayan milletvekili var, ben ne zaman kürsüye çıksam konuşmaya başlıyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Sanki milletvekili değil, buraya bağırmaya gelmiş,
böyle bir şey olamaz.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Ben milletvekiliyim…
BAŞKAN – Sayın
Arıtman, lütfen…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Silah bırakan herkes yasalarımız çerçevesinde dağdan
inebilir ve inmelidir. Terörü sonlandırmanın yolu terör örgütünün silah
bırakmasından geçmektedir. Benzer sorunlarla karşılaşmış olan diğer ülkelerin
tecrübeleri de bunu göstermektedir.
Değerli
arkadaşlar, bakın, dağdan inişlerin özünde işte bu silah bırakma vardır. Eğer,
eli silahlı bazı kişiler silahlarını bırakıp ülkeye geliyorlarsa bu, terörle
mücadelenin hedeflediği durumlardan biridir. Ülkemizde de terör örgütleri
mensuplarının topluma yeniden kazandırılması, toplumsal huzur ve dayanışmanın
güçlendirilerek devam ettirilmesi amacıyla değişik tarihlerde buna benzer yasal
düzenlemeler yapılmıştır. Bunun için ta 1985 yılından beri topluma kazandırma
yasaları çıkarılmıştır ve şu anda Ceza Kanunu’nun 221’inci maddesi bu
fonksiyonu görmektedir ve dolayısıyla…
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Bunların hiçbiri çözüm değil Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …şu anda da uygulanan budur, eğer gelirlerse uygulanacak
olan budur, başka bir şey değildir.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Onlar gelmeyecekler zaten.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Meclis olarak bakın, muhalefet olarak, böyle ciddi bir
konuda insaflı olalım. Bakın, buna engel oluyorsunuz. Biz istedik ki bunu
beraber yürütelim. Şu anda AK PARTİ bunu çözecek diye rahatsız oluyorsunuz. Bu
çözülecek, terör bitecek, Türkiye’de kardeşlik kurulacak ve siz gelecekte
yargılanacaksınız, gelecekte…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Önce siz biteceksiniz, ondan sonra da o bitecek!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …milletin zihninde! (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
CANAN ARITMAN
(İzmir) – PKK’yı baş tacı yapmayın!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – “Böyle, Türkiye'nin en yakıcı terör sorununun
çözülmesinde hiçbir katkı vermedikleri gibi buna engel oldular bu muhalefet.”
diye zaten gençler bunu diyor artık. Yakında zaten çağ dışı, ilkel bir statükonun temsilcisi olan görüşleriniz falan rafa kalkacak,
öyle bir parti ve görüş olmayacak yakında, bunu da bilin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Neyse ki vatan haini değiliz! Neyse ki vatan haini değiliz!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri
olarak baştan beri, Türkiye'nin sürekli ihmal edilmiş ve kronikleşmiş
sorunlarını çözmekle meşgulüz. Sorunları istismar etmek, çözümsüzlüğü savunmak
kolaydır, muhalefetin yaptığı gibi. Bu yola başvurmak da büyük bir
kolaycılıktır, zor olan çözmektir, zor olan çözmektir.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Yaptığın işi söyle Allah aşkına! Ne yaptın, onu söyle!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Zira sorunları çözmek irade ister, cesaret ister,
kararlılık gerektirir, vizyon gerektirir…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – PKK’yla mücadele edenleri hapse tıkmaktır!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …en önemlisi de güçlü bir liderlik gerektirir, güçlü!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Öcalan’ı getireni hapse tıkmaktır!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben, Ahmet Türk’ün… Biraz önce, Sayın Sakık’a ifade ediyordunuz…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – İmralı komutanını hapse tıkmaktır!
BAŞKAN – Sayın
Arıtman, lütfen…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ahmet Türk’ün Sayın Baykal’la eski görüşmelerine
ilişkin çok şeyler biliyorum, onlar gazetelere yansıdı.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Söyle ya!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz öyle, sırf bir olay olmasın diye, İçişleri Bakanı,
Tarım Bakanı, bir siyasi parti genel başkanıyla görüşüyoruz. Sayın Baykal’ın
Sayın Türk’le görüşmelerinin ne öyküleri var, kendileri anlatıyor.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Bilip de anlatmıyorsan namertsin!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Rakılı ciğer yemeklerinde neler konuşmuşlar, bunları
Türk anlatıyor.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Ayıp, ayıp! Bir bakan iftira
atmaz, bir bakana iftira atmak
yakışmaz.
BAŞKAN – Sayın
Arıtman…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, biz küçük hesap yapmıyoruz, biz büyük
düşünüyoruz…
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Belli, belli!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve çözümsüzlüğün değil, çözümün peşindeyiz. İktidara
geldiğimiz andan itibaren Başbakanımızın liderliğinde (CHP ve MHP sıralarından
“Ooo!” sesleri) bu ülkenin konuşulmayan, tabu olarak
kabul edilen sorunlarını büyük bir cesaretle, kararlılıkla ele aldık. İşte, o
güçlü liderlik, bu unsurlardan en önemlisi, biraz önce söyledim.
Ancak henüz yolun
ortasındayız, daha yapılması gereken çok şey var. Bu süreci baltalamaya
çalışanlara da üzerinde yürüdüğümüz çözüm yolunun, dönüşü olmayan tek yön olduğunu
hatırlatmak istiyorum. Bunun dönüşü yok. Allah’ın izniyle Türkiye -büyük ülke-
terörünü de çözecek -Türkiye artık eski Türkiye değil- ve içerideki bütün bu
sosyal sorunlarını da çözecek. “Demokratik açılım” bunun adıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Biz yıkmıyoruz,
yapıyoruz, yıllardır izlenen yanlış politikalarla zedelenen toplumsal dokumuzu
tamir ediyoruz. İnsanımıza umutsuzluk değil, umut aşılıyoruz. Biz negatif
değil, pozitif siyaset yapıyoruz. İktidara geldiğimiz andan itibaren büyük
Türkiye'nin önündeki engelleri kaldırmak için canla başla çalışıyoruz.
Büyük Türkiye,
herkesin daha müreffeh, daha eşit ve daha özgür olarak yaşadığı bir ülkedir.
Büyük Türkiye, komşularıyla sıfır sorun politikası izleyen, bölgesinde barışın
ve güvenliğin teminatı olan bir ülkedir. Büyük Türkiye, küresel meselelerde
belirleyici siyasi aktör olan Türkiye’dir. Büyük Türkiye, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi olmak üzere, uluslararası organlarda yer alan ve dünya
politikalarında söz sahibi olan Türkiye’dir. Büyük Türkiye, G 20
toplantılarında diğer büyük ülkelerle küresel meseleleri tartışan ve karar
mekanizmasında yer alan ülkedir.
Değerli
milletvekilleri, küreselleşme, tarihte hiç olmadığı kadar, iç ve dış politikayı
birbirine yaklaştırmış, birbirini belirleyici hâle getirmiştir. Dış
politikadaki başarı, içerideki temel sorunların halledilmesine, huzur ve barış
ortamının konsolide edilmesine bağlıdır. Millî Birlik
ve Kardeşlik Projesi, büyük Türkiye'nin ayağındaki prangalardan kurtulmasını
sağlayacaktır.
Hepimizin çok iyi
bildiği gibi, terör, ülkemizin küresel bir siyasi aktör olmasının önündeki en
önemli engellerden biridir. Bu nedenle, “Büyük Türkiye” idealinin
gerçekleşmesi, içerideki terör gibi ağırlıklarımızdan kurtulmakla mümkün
olacaktır. Biz, bu engeli ortadan kaldırmak için uğraşıyoruz. Terör meselesini
tüm boyutlarıyla ele aldık, içeride ve dışarıda attığımız etkin adımlarla ve
kapsamlı çalışmalarla hedefe adım adım yaklaşıyoruz.
Bizi üzen şudur:
Dışarıda devasa sorunları çözerken… Türkiye’ye dışarıdan baktığınızda dev bir
ülke…
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Vay be!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ama ülkemizin içerisine girdiğinizde, ceviz kabuğunu
doldurmayacak meselelerde bile büyük bir dirençle ve “Çözdürmeyiz.” lobisiyle
mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Sadece “Çözdürmeyiz…” Yani doğrusu, insan
buna Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak üzülüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Yılların terörü,
40 bin kişiye mal olmuş, 40 bin can vermişiz, 40 bin… Enerjimiz gitmiş.
“Gelin, oturalım, bu sorunu çözelim.” diyoruz, bunu görüşelim, bunu
görüşelim...
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Kiminle oturdunuz?
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – PKK’yla mı?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama iki muhalefet partisi bunu konuşmuyor bile. Peki,
siyasi partiler ne için vardır arkadaşlar? Siyasi partiler ne için vardır?
Ülkenin sorunlarını konuşmayacaksa, çözmeyecekse, siyasi partinin ne anlamı
vardır?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Mecliste konuşuyoruz ya, duymuyor musunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ve biz bu çatıyı bu işlerin en önemli konuşma ve
tartışma mercisi yaptık, bu çatının altına getirdik. Hep dedik ki baştan beri:
“Meclisle…” Ama Meclisteki partiler, bu konuda, “Biz katiyen yer almayız,
katiyen çözdürmeyiz. Bu konu çözülmesin, devam etsin.” diyorlar, “Devam etsin…”
Bu, bu demek, başka bir şey değil.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Öyle bir şey yok.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Öyle bir niyetimiz olamaz.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bundan nemalananlar, statükonun
temsilcileri bunların çözülmesini istemiyor.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – O sensin!
MUHARREM VARLI
(Adana) – O sensin, sen!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bu, Parlamento dışında da var, dış ülkelerde de var.
Ama biz biliyorduk yola çıkarken birilerinin bunu engellemek için uğraşacağını…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletin birliğini, bütünlüğünü korumak niye statüko
olsun? Rahatsız mısınız korumamızdan?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …birilerinin bu konularda ne kadar acımasız karşı
çıkacağını biliyorduk.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yemin içtik biz, yemin! Biz yemin içtik milletin bütünlüğünü
koruyacağımıza!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Provokasyonlar
olacağını biliyorduk. Onun için de gayet tedbirliyiz, gayet tedbirliyiz, gayet
kararlıyız ve samimiyetle -inşallah- ülkemizde kardeşlik tesis edilecek,
güçlendirilecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, ülkemizin
bir çakıl taşını, bir insanını feda etmeyiz. Bu projede üniter
yapımız güçlenecek. Resmî dilimizle, eğitim dilimizle, o muhteşem bayrağımızla
falan bu konunun bir ilgisi yok; bunları tartıştırmayız biz. Biz bunları
tartıştırmayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Habur’da var mıydı? Bayrak var mıydı?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Milletin kafasını böyle yanlış şeylerle yıkayanlar
oldu ama millet şimdi bunları daha iyi anlıyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Habur’da Türk Bayrağı var mıydı?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Daha sakin sakin millet
değerlendiriyor…
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Bakan,
yasaklamayla sorun çözülmez.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve bunun zaten
muhatabı millet. Biz istedik ki milletin temsilcileri, Meclis, el ele versin bu
konuda ama Meclis vermiyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Bizim
muhatabımız millet. Millet anlıyor, anlatıyoruz ve milletin desteğiyle de
-inşallah- bu projemizi yürütüyoruz ve yürüteceğiz.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Habur’da Türk Bayrağı var mıydı? Türk
Bayrağı var mıydı orada?
BAŞKAN – Sayın
Arıtman, lütfen…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ve bizim demokratik açılımla sloganımız şu…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Neredeydi Türk Bayrağı?
BAŞKAN – Sayın
Arıtman, lütfen…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bütün toplumsal sorunlarımızı çözerken sloganımız şu:
“Herkes için daha fazla hak, daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi.”
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Bayrak yok, bayrak!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Yaptığımız bütün çalışmaların özünde bunlar olacaktır
ve tamamıyla hukukun içinde kalarak, hukuk sistemimizi güçlendirerek bu
çalışmaları yürüteceğiz. Bunun dışında başka hiçbir şey olmayacak. Bütün
dünyada terör adına, güvenlik adına özgürlüklerin kısıtlandığı bir dönemde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …Türkiye daima, daima özgürlükleri güçlendirerek,
özgürlükleri artırarak yoluna devam etmiştir ve biz de aynı şekilde devam ediyoruz.
Ben sadece
şunları söyleyerek bitirmek istiyorum… Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, iftira ve dedikodulara dayanarak, hakkımda,
yürüttüğümüz, Hükûmetimizin yürüttüğü çalışmalar
hakkında gensoru verilmesi, konunun tekrar gündeme getirilerek vatandaşların
kafalarının bulandırılmaya çalışılmasının mantıkla ve iyi niyetle izah edilecek
hiçbir tarafı yoktur ve ben, bütün bu açıklamalara rağmen karalama
kampanyalarına devam edenleri milletime havale ediyorum, Allah’a havale ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Biz, gayet
açık, şeffaf, ne yapıyorsak ülkemizin geleceği için çalışıyoruz, ülkemizi bu
belalardan kurtarmak için ama muhalefeti de herkesi de bir kez daha sağduyulu
ve sorumlu davranmaya davet ediyorum ve bütün çalışmalarda olduğu gibi bu
konuda da halkımızın sağduyusuna güveniyoruz.
Bizim en büyük
desteğimiz yüce Türk milletidir diyor, hepinizi en derin saygılarla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Şimdi, Sayın Bakan konuşmasında ismen Cumhuriyet Halk Partisini
belirterek “Karanlık ve ilkel bir zihniyetin temsilcisi.” şeklinde tanımladı.
İki: Genel
Başkanımızı ismen söyleyerek “Ne konuşmalarını biliyorum.” dedi. Feryatlarımıza
rağmen ne bildiğini söylemedi. Çok kısa…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kayıtlara geçti Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Anadol, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden…
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
İki dakika süre
veriyorum.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un,
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vaktinizi
almayacağım, yüce Meclise çok kısa biçimde düşüncelerimi arz edeceğim.
Şimdi, Sayın
Bakanı dikkatle dinledik, ona cevap vermek gibi bir usul yok. Ben, iki noktaya
değinip yerime oturacağım. Şimdi, önce Ana Muhalefet Partisi Liderini ismen
zikrederek “Falancayla neler konuştuğunu, ben çok şeyler konuştuğunu
biliyorum.” deyip kendisine “konuş, konuş” denmesine rağmen susması bir devlet
adamı ciddiyetiyle bağdaşmazdı. Burası dedikodu yeri değil, Meclis kürsüsü, bu
bir.
İki, çok kısa:
“Karanlık ve ilkel bir zihniyet…” tarifi ve tanımı bir eldiven gibi kendilerine
yakışmaktadır.
Yüce Meclise
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Vural, daha önce bir söz talebi var, onu da cevaplandırayım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Daha
önce bir söz talebi var Sayın Ata’nın.
Yerinizden
buyurun Sayın Ata.
7.- Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata’nın, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkanım, söz talebinde bulunduk ama vermediniz, Sayın Sakık’a verdiniz.
Biz, hem konuşan
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ait hatibin…
BAŞKAN – Hayır,
ne için söz talebinde bulunuyorsunuz?
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Belirtiyorum Sayın Başkanım.
Hatibin
konuşmasında Sayın Grup Başkan Vekilimizin konuşmasına dair bir itham var.
Sayın Grup Başkan Vekilimiz, kendisine Ergenekon terör örgütüyle ilgili
herhangi bir ithamda bulunmamıştır. Ancak Sayın Hatip, çıkıp, milletin
kürsüsünde Taraf gazetesinin bir sayfasını göstermiştir ve demiştir ki: “Burada
dört saatte yargılamanın yapıldığı geçmektedir.”
Bizim bu konudaki
itirazımız şudur ki: Eğer Taraf gazetesinin beyanlarına dayanarak Türkiye'nin
çözüm bekleyen en acil sorununu ele alacaklarsa o gazetenin daha önce de yazıp
çizmiş olduğu şeyler vardır, bunlardan biri de Sayın Hatibe ilişkindir. Eğer bu
konuda davacı olacaksa Taraf gazetesi adına olmalıdır.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ata. Sözleriniz tutanaklara geçti.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Yine, tanık odalarına; yine, ikna odalarına dair, isterse, o ikna
odalarına giren kız öğrencilerin tanıklığına başvurulabilir.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Vural,
buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın, “Böyle bir Meclis olur mu?” ifadelerinden dolayı Meclisten
özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın Türkiye Büyük Millet Meclisinden özür
dilemesini istirham ediyorum. “Böyle bir Meclis olur mu?” Evet, bu Meclis var,
Türk milletinin iradesi böyledir, hazmedeceksiniz Sayın Bakan. Dolayısıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine yaptığı bu hakaretin tutanaklardan sildirilmesi
konusunda, Meclisten özür dilenmesi konusunda lütfen gerekli uyarınızı
yapmanızı istirham ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Vural.
Sayın Bakan,
açıklar mısınız neyi kastettiniz?
Buyurun Sayın
Bakanım.
2.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “Böyle bir Meclis olur
mu?” ifadesini kullanmadığına ilişkin açıklaması
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben o
konuşmamda, muhalefet ve iktidarın böyle önemli konularda, ülkenin en önemli
konularında, terör gibi can yakıcı konularında daha fazla diyalog içinde
olmasını gönlümün istediğini ifade ettim. Yoksa Meclise, yüce Meclise hakaret
gibi falan içimden öyle bir düşünce de geçmedi, ifademde de o yoktur. (MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – “Böyle bir Meclis olur mu?” sözünü geri alın Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katiyen öyle bir şey söz konusu değildir. Sadece ben
şunu ifade ettim…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Geri alın.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – …ben sadece şunu ifade ettim, açıklama getiriyorum…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bunu demeye hakkınız yok. Darbeci zihniyete sahipsiniz.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ben sizi dinledim. Susun… (MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yaşayacak, bu Meclis yaşayacak!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Açıklama getiriyor. (MHP sıralarından gürültüler)
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Siz susun!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sözümüzü de söyleyeceğiz.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Evet, şimdi, ben orada, böyle önemli bir konuda bir
başbakan, ülkenin Başbakanı randevu istiyor ama iki tane muhalefet partisi
genel başkanı randevu bile vermiyor, konuşmaya bile gerek görmüyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Meclise yaptığınız hakareti geri alın. Millete hakaret ettirmeyiz.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Benim gönlüm bunları gerçekleştiren bir Meclis istiyor,
ben bunu demek istedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Muhalefete, Meclise hakaret ediyorsunuz, haddinizi bilin! Haddinizi
bilin!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, “Böyle bir Meclis olur mu?” sözünü geri almasını
temin edin. (MHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri… Hayır, söylemediğini söyledi zaten, kastetmedi… (MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Biz muhalefetiz, sözümüzü söylüyoruz.
BAŞKAN - Sayın
Oktay… Bir saniye sayın milletvekilleri...
Sayın Oktay,
Sayın Bakanı dinledik. Söylemediğini ve kastetmediğini söyledi. Bundan daha
iyi…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Söylemediğini söylemiyor.
BAŞKAN - Konu
anlaşılmıştır efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hazmedeceksiniz bu milleti, yok öyle yağma! Sifonu çekip de
kullanmayanların Meclisi değil burası!
V.- GENSORU (Devam)
A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan
Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, “Demokratik
açılım” olarak adlandırılan proje kapsamında gizli görüşmelerde bulunduğu, terör
örgütü mensupları hakkındaki yargı sürecini etkilediği iddiasıyla İçişleri
Bakanı Beşir Atalay hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/10) (Devam)
BAŞKAN - Gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki oylamanın açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini
arayacağım.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gensoru
oylamasının açık oylama yoluyla yapılmasını arz ederim.
Mehmet Şandır?
Burada.
Ertuğrul Kumcuoğlu? Burada.
Behiç Çelik?
Burada.
Hüseyin Yıldız?
Burada.
Durmuş Ali
Torlak? Burada.
Cemaleddin Uslu? Burada.
Mustafa Enöz? Burada.
Şenol Bal?
Burada.
Erkan Akçay?
Burada.
Recep Taner?
Burada.
Kürşat Atılgan?
Burada.
Ahmet Bukan? Burada.
Nevzat Korkmaz?
Burada.
Mehmet Serdaroğlu? Burada.
Akif Paksoy? Burada.
Süleyman Lâtif Yunusoğlu? Burada.
Ahmet Orhan?
Burada.
Kadir Ural?
Burada.
Hasan Özdemir?
Burada.
Alim Işık? Burada.
Beytullah Asil? Burada.
Açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar
gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, (11/10) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki açık oylamanın sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 456
Kabul : 146
Ret : 310 (x)
Gündeme alınması
kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.45
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Biraz önce
yapılan açık oylama sonucuna göre, İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkındaki
(11/10) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemişti.
Şimdi gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
Birinci sırada
yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
İkinci sırada yer
alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Üçüncü sırada yer alan Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa
Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin; 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin, 2985 Sayılı Toplu
Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (1/762, 2/475) (S. Sayısı: 455) (x)
(x)
455 S. Sayılı Basmayazı 18/02/2010
tarihli 63’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde
tasarının 6’ncı maddesi kabul edilmişti.
Şimdi tasarının
7’nci maddesini okutuyorum:
MADDE 7- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa;
a) Ekli (I)
sayılı Ek Gösterge Cetvelinin “I- Genel İdare Hizmetleri Sınıfı” bölümünün (e)
bendine “Türkiye İstatistik Kurumu Başkan Yardımcıları” ibaresinden sonra
gelmek üzere, “Toplu Konut İdaresi Başkan Yardımcıları” ibaresi eklenmiştir.
b) Ekli (II)
sayılı Ek Gösterge Cetvelinin “2. Yargı Kuruluşları, Bağlı ve İlgili Kuruluşlar
ile Yüksek Öğretim Kuruluşlarında” bölümünde yer alan “Toplu Konut İdaresi
Başkan Yard. Kamu Ortaklığı İdaresi Başkan
Yardımcısı,” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Metin Arifağaoğlu, Artvin Milletvekili.
Buyurun Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 455 sıra
sayılı TOKİ’ye ilişkin olarak çeşitli kanunlarda
değişiklik yapılmasını içeren kanun teklifinin 7’nci maddesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Toplu Konut
İdaresi denilince akla planlı kentleşme ve orta sınıfa konut üreten kurum
gelmektedir. Dar ve orta gelirlilere, yoksullara, gelir düzeyi düşük
vatandaşlara sosyal amaçlı projeler üretip orta sınıfı konuta kavuşturmak Toplu
Konut İdaresinin asli görevi olmalıdır. TOKİ, bu görevin yanında lüks konutlar,
okullar, spor salonları, hastaneler, kütüphaneler, ticaret merkezleri
inşaatları yapmıştır, yapmaya devam etmektedir.
TOKİ’nin yaptığı
inşaatlar ülkemiz için yeterli midir? Elbette yeterli değildir, özel firmaların
konut üretimine ihtiyaç vardır. Konut sektöründe iş yapan firmaların TOKİ’yle rekabet hâlinde bulunmaları mümkün müdür? Mümkün
değildir. TOKİ, bu yapılan düzenlemelerle inşaat sektöründe ayrıcalıklı kurum
hâline getirilmiştir.
AKP’nin iktidara
geldiği 2002 yılından bugüne kadar TOKİ’yle ilgili
yasalarda 11 kez değişiklik yapılmıştır, bugün 12’nci değişikliği görüşüyoruz.
Meclisin bu kadar çok değişiklikle karşı karşıya bırakılması kabul edilebilir
bir durum değildir.
TOKİ’ye bedelsiz
devredilen hazine arazilerine ilave, olarak, bu tasarıyla, arazi üzerinde bina
varsa binayla beraber devredilecek.
Ayrıca, vergi
teşvikleri var. Emlak vergisi muafiyeti getiriliyor, harç muafiyeti var, damga
vergisi muafiyeti var, KDV muafiyeti var. Bunlar yeterli olmamış, TOKİ’ye imar planı yapma yetkisi de verilmiştir. İmar
yoğunluğunu istediği gibi artırabilir ve maliyeti aşağıya çekebilir. Yapı
denetim masraflarından muaf olan TOKİ ile konut üretimi yapan firmaların
yarışması mümkün olabilir mi? Elbette ki olamaz. Bu durumu önlemek için TOKİ,
sosyal sınıfın ihtiyacı olan ve mümkün olduğunca ucuz konutlar üretmelidir. Kâr
yapmaya yönelik lüks konutlar ile iş merkezleri, ticaret merkezleri gibi
inşaatlardan uzak durmalıdır.
İşsizliğin çok
yüksek boyutlara ulaştığı ülkemizde en çok istihdam sağlayan sektör inşaat
sanayisidir. İnşaat sektörü krizden oldukça etkilenmiştir. Bankaların düşük
faizli konut kredisi vermeleri dahi bu sektörün önünü açmamıştır. İnşaat sanayi
sektörü kriz ortamının getirdiği durgunluğu yaşarken, ayrıca TOKİ’ye tanınan muafiyetler nedeniyle inşaat sektöründe
haksız bir rekabet ortamı yaratılmaktadır. Doğu ve güneydoğuda, kalkınmada
öncelikli bölgelerimizde TOKİ’nin konut, iş merkezi,
hastane, okul ve pansiyon gibi inşaatlar yapmasının doğru olduğunu düşünüyorum
ancak büyük şehirlerde TOKİ’nin devreye girip haksız
rekabet yaratmasını da doğru bulmuyorum.
TOKİ’ye 54 kadro ilave
edilmektedir. Bu kadroların 46’sı uzman olarak, 4’ü avukat, 1’i başkan
yardımcısı ve 3 kişinin de daire başkanı olarak görevlendirileceği
belirtilmektedir. Toplu Konut İdaresinin eleman ihtiyacı karşılansın, ancak
“işe göre adam” anlayışını esas almadan, adama göre iş imkânı sağlanırsa
elbette bunun adı “kadrolaşma” olur, “yandaşları koruma ve kollama” olur. 54
ilave kadronun içinde neden mühendis veya başmühendis kadrosuna ihtiyaç
duyulmuyor? Kolaylık olsun diye hepsi “uzman” olarak mı isimlendiriliyor?
Başbakanlığa
bağlı olarak hizmet vermeye çalışan TOKİ, kendisine verilen görevlerden
bazılarını nedense yapmıyor. Neden yeni Yusufeli şehri için gereken hassasiyeti
göstermiyor?
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2008 yılı Nisan ayında yeni Yusufeli şehrinin yerini
belirleyen bir yasa tasarısını bu yüce Mecliste müzakere edip yasalaştırdık.
Aslında 48 sıra sayılı yeni Yusufeli şehrinin yerini belirleyen yasa tasarısı
gündemin çok geri sıralarında idi. “Bir an önce inşaata başlanacak.” diye AKP
grup önerisi ile öne alındı ve 16 Nisan 2008 günü Mecliste görüşülüp
kanunlaştı. Aradan yirmi iki ay geçti. Artvin’in Yusufeli şehrine 16 Ekim 2009
günü Meclis Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin’le birlikte gittik. Yusufeli
halkı, barajla ve yeni Yusufeli şehriyle ilgili problemlerini Sayın Meclis
Başkanına ilettiler. Sayın Meclis Başkanı, Yusufeli Kaymakamının odasından TOKİ
Başkanı Sayın Bayraktar ile telefonla görüştü. Meclis Başkanı “TOKİ hızlı bir
şekilde bu inşaatlara başlayacak.” dedi. Toplu Konut İdaresinin imar planı
yapma yetkisi var. Yeni, çağdaş, modern bir Yusufeli şehrinin yapımına neden
başlanamamıştır?
Şu anda mevcut
Yusufeli şehri yapılacak Yusufeli Su Kavuşumu Barajı Gölü içinde kalacak. Ben
bu yüce kürsüden soruyorum, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız
ve Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Mustafa Demir,
sizlere soruyorum: Baraj gölü içinde kalacak Yusufeli şehrinde yeni
yapılaşmalara neden izin veriyorsunuz? Gidin, Yusufeli’ne bakın, yeni inşaatlar
yükseldikçe yükseliyor. Bunlar yetmiyormuş gibi yeni sanayi çarşısının temeli
atılıyor. Ayrıca geçen yıl meslek yüksekokulunun temeli de atıldı. AKP Hükûmeti bütün bu olanlara seyirci kalıyor. Bu anlayışla bu
ülke nasıl kalkınacak? Vatandaş bina yapmak istiyor. Neden yapılacak yeni
Yusufeli şehrinden bu vatandaşlara yer tahsis edilmiyor? Neden bu yeni
inşaatlar yeni Yusufeli şehrinde yükselmiyor? Kanunla belirlenen yeni Yusufeli
şehrinin yerini beğenmeyip değiştirmeye niyetiniz mi var? Böyle bir niyetiniz
varsa bunu da bilelim. Böyle bir niyet yoksa baraj gölü içinde kalacak
inşaatlara neden müsaade ediyorsunuz? Bu anlayışla bu ülkeyi nasıl
kalkındıracaksınız?
Toplu Konut
İdaresinin geciken yeni Yusufeli Projesi’ne bir an önce başlaması
gerekmektedir. Mevcut Yusufeli şehrinde yapılaşmaların önüne geçmek için, TOKİ
hızlı bir şekilde yeni Yusufeli Projesi’ne başlamalıdır. Yusufeli’nde kanayan
yaraya merhem olacak yeni projelerin hayata geçirilmesi ve Yusufeli halkının
çağdaş, modern, yeni bir Yusufeli’ne kavuşması beklenmektedir. Artık Hükûmetin bu konuya seyirci kalmayıp gerekli yatırımları
başlatmasının zamanı geçmektedir.
Baraj inşaatları
büyük projelerdir. Mega projeler için büyük kararlar alınır ve uygulamaya
konur. Yusufeli Barajı için karar aldınız, birtakım kamulaştırmalar yaptınız,
baraj eksenine yakın bir akaryakıt istasyonunu kamulaştırdınız, inşaata
başlayamadınız ve bu akaryakıt istasyonu, Millî Emlak Müdürlüğü tarafından
kiraya verilmek üzere kiraya çıkarıldı ve kiraya verildi. Bakın, ülkeyi ne hâle
getirdiniz. Kiraya vermek için mi akaryakıt istasyonunu kamulaştırdınız?
Devletin böyle bir görevi olabilir mi? Bu ülkeye yazık ediyorsunuz. Devletin
imkânlarını ve kaynaklarını iyi kullanmıyorsunuz. Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü
kamu yararı adına kamulaştırma yapar. Buna bir diyeceğimiz yok ancak kiraya
vermek için hiçbir yeri kamulaştıramaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Arifağaoğlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) - Böyle bir hakka sahip olamaz. Peki, burada hata veya yanlış varsa
kimindir? Devleti bu yanlışlığa sürükleyen Bakanlar Kuruludur. Barajın
durdurulmasına imza atan Sayın Başbakan ve sayın bakanlardır. Yusufeli halkının
mağduriyetten kurtarılması için bir an evvel yeni Yusufeli şehrine
başlanılmalıdır ve yeni Yusufeli’ndeki inşaatların yeni Yusufeli şehrine kanalize edilmesi doğrudur.
Haksızlık ve
kanunsuzlukların olmadığı gerçek hukuk devletine kavuşacak günlerin çok uzak
olmadığını düşünüyorum. Hepinizin Mevlit Kandili’ni kutluyor, tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Arifağaoğlu.
Madde üzerinde
Milliyetçi Hareketçi Partisi Grubu adına söz isteyen Isparta Milletvekili
Nevzat Korkmaz.
Buyurun Sayın
Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 455 sıra
sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 7’nci
maddesiyle ilgili olarak şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, Türk bilim dünyasının bir büyük kaybı merhum Profesör İhsan Doğramacı’yı saygıyla, rahmetle anıyorum, kederli ailesine,
bilim dünyasına ve Türk milletine de başsağlığı diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, artan nüfus ve ülke ekonomisinin getirdiği zor şartlar
dolayısıyla, özellikle tarım sektöründeki insanlar, küçük esnaf, zanaatkâr
bulundukları yerlerde geçimlerini sağlayamaz duruma düşmüşler ve büyük
şehirlere, büyük cazibe merkezlerine göç etmeye başlamışlardır. Bu kontrolsüz
göçün ortaya çıkardığı çarpık kentleşme ve acil konut ihtiyacı, yöneticileri,
imar planları ve modern şehircilik kriterlerine uygun
olarak arsa ve konut üretmeye yönlendirmiştir. Anayasa’mızın 57’nci maddesi de
konut hakkını vurgulamış ve bu konuda devlete tedbir alma yükümlülüğü
getirmiştir. Bu amaçla kurulmuş Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünü AKP bildiğiniz
üzere kaldırmıştır, bu görevi de TOKİ’ye
devretmiştir.
TOKİ son yıllarda
en çok eleştirilen kurumlardan biri hâline gelmiştir. Düşük gelir grubundaki
insanlara konut üretme sorumluluğu verilen TOKİ, partizan yöneticilerinin
elinde günlük siyasi tartışmaların tam göbeğinde yer almış, iktidar partisinin
özellikle seçim dönemlerindeki her türlü siyasi şovunun malzemesi, öznesi
hâline getirilmiştir.
Verilen hizmetin
kamu hizmeti niteliğine bakmadan, milletimiz için stratejik olup olmadığını
değerlendirmeden, her şeyi âdeta öldüm fiyatına özelleştiren AKP nedense inşaat
sektörünü devletleştirmiştir. Bu sektördeki binlerce mimar, mühendis, müteahhit, inşaat ustası ve işçilerin ekmeğini elinden
almaya soyunan AKP Hükûmeti, konut üretme bahanesi
ile üreten, istihdam yaratan sektörleri iflasa doğru sürüklemektedir.
Gerekli tedbirler
alınmadığı takdirde, emek yoğun sektörlerden dün tekstil sektörü bugün de
inşaat sektörü bitirilme noktasına getirilmiştir. Eleştirimiz konut
üretilmesine değildir. Elbette, hâli vakti yerinde olmayan vatandaşlarımız için
devlet konut üretmek durumundadır ancak biz bu yöntemin yanlış olduğunu ve bu
politikanın üreten sektörü çıkmaza sürüklediğini ifade ediyoruz. Yapılacak
doğru organizasyonlarla hem konut üretimi gerçekleştirilebilir hem de binlerce
kişiye ekmek ve iş veren inşaat sektörü canlı
tutulabilirdi. Maalesef, AKP, bu doğru yolu yürümek yerine, binlerce kişinin
ekmek yediği inşaat sektörünü köreltip TOKİ yoluyla kendi parti yandaşları ve müteahhitlerine iş vermek yolunu tercih etmiştir.
Tüm İnşaat
Müteahhitleri Federasyonu, sosyal konut üretimine karşı olmadıklarını ancak TOKİ’nin sadece direkt kendi kasasına para getiren
projeleri desteklediğini ve bunun da inşaat sektörünü vurduğunu söylemektedir.
Peki, karşılığında TOKİ Başkanı ne demektedir? TOKİ Başkanı da müteahhitlik
mesleğinin yasal ve objektif kriterleri olması gerektiğini, zımni olarak da bu
kriterlerin olmadığını, dolayısıyla herkesin de müteahhit
olarak ortaya çıktığını vurgulamaktadır.
Müteahhitliğin kriterleri var da Sayın Başkan, serbest rekabetin kuralları
yok mu? Yasal ve objektif kriterlerden bahsediyorum.
Yani devlet yetkisini ve devlet kaynağını kullanacaksın, hesap vermeyeceksin,
vergi vermeyeceksin, ürettiğini satmak gibi bir derdin olmayacak, sonra da
imalı imalı, müteahhitleri
küçük göreceksin. Üstelik yedi yıldır iktidardasın. İnşaat sektöründe
eksiklikler görüyorsan şikâyet etmek yerine neden düzeltmiyorsunuz? Neden
objektif kriterleri bugüne kadar ortaya koymadınız? Hükûmet olarak sen yapmayacaksın da bunu kim yapacak? Yedi
yıldır iktidarda olduğuna bir inan artık. Sen çözüm makamısın, çözüm
mercisisin. Ne gerekiyorsa yap. Elini tutan mı var?
İnşaat sektörü,
beş yüz sektörü yakından ilgilendiren, ekonominin lokomotifi, ana sektörlerden
birisi ancak AKP tarafından TOKİ üzerinden devletleştirilmiş inşaat sektörü, bu
ekonomik kriz ortamında birçok firmayı ciddi iflaslar ve yıkımlarla karşı
karşıya bırakmıştır. İnsanlar asırlık varlıklarını, işlerini, ekmek teknelerini
kaybetme noktasına gelmişlerdir. Sektörün canı boğazından çıkmadan önceki belki
de son isteği, TOKİ’nin gerçek hüviyetine dönmesi,
işveren ve emekçiye yeni yükler getirmemesidir.
Kuruluş amacından
uzaklaşarak akıllı evler, otel, plaza, hastane, okul inşaatlarına kadar inmiş
TOKİ, iktidarın siyasi, ekonomik rantları ve
komisyonları dolayısıyla karanlık bir tünele doğru ilerlemektedir.
Milyonlarca
dolarlık borcu olduğu ifade edilen TOKİ, ekonomik açıdan yeni bir kara delik
gibidir. TOKİ, maalesef, AKP’nin, üzerinden siyaset ve ticaret yaptığı ve
böylece binlerce kişiyi iflasa sürüklediği bir kurumun, kaş yapayım derken göz
çıkartmak anlamına gelen bir beceriksizliğin adıdır.
TOKİ, masumane
duygularla ev sahibi olmak isteyen kitleleri siyaseten istismar edip oy
avcılığının maskesi vazifesini görürken millet denetiminden de kaçırılmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay TOKİ’yi
denetleyememektedir. Silahlı Kuvvetlerin harcamaları denetim dışı kalmıştır
diye feveran edenlere diyoruz ki: Peki, hiçbir kamu harcaması denetim dışı
kalmasın. Buna Silahlı Kuvvetler de dâhil. Ancak son yedi yıldır siyaset
arenasının başpehlivanlığına soyunan, tartışmaların odağı hâline gelen,
devletin her gücünü kullanıp vergiden muaf, rakipsiz ticaret yapan TOKİ de
denetlenmelidir. Var mısınız? Şayet adınız gibi alnımız da ak diyorsanız,
veremeyecek hesabımız yok diyorsanız yarın getirin değişikliği, bizler de
destek olalım, bir büyük iddiayı ortaya çıkaralım. Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu denetliyor. Başbakanlığa bağlı bir kurumu ne kadar denetleyebilir ki?
KİT Komisyonu denetliyor. O komisyondaki arkadaşlarımızın hem zamanı sınırlı
hem de pek çoğu denetim elemanı değil. O yüzden illa ki Sayıştay denetlemelidir
ve denetim raporları da Meclise indirilmelidir diyoruz.
Aynı durum
belediye şirketleri için de geçerlidir. Ne zaman belediyeleri muhalefete
kaptırıyorsunuz, o zaman aklınıza denetlemek geliyor. Ama Milliyetçi Hareket
Partisi olarak buradan ilan ediyoruz ki hırsızlığın, soygun ve talanın
hesabının sorulmasını ancak ve ancak geciktirebilirsiniz, bunların hesabı
mutlaka sorulacaktır. Buradan, iktidarın payandalığına soyunmuş, kraldan fazla
kralcılık yapan bürokratlara da bir çift sözümüz var: Hiçbir şey yapanın yanına
kâr kalmayacaktır. Temiz toplum açısından siyaset kurumu kadar idarenin de
hesap verebilirliğini son derece önemsiyoruz ve bunlar mutlaka denetim konusu
yapılacaktır. Bugün bu payandalığa soyunanların yarın çocuklarının rızkına
halel gelmemesi için bu soygun, talan ortamından uzak durması gerektiğini
hatırlatıyoruz çünkü yarın ağabeyin, amcanın, dayının, parti büyüğünün
mahkemede hiçbir gücünün olmadığı görüldüğünde artık çok geç olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, desteklerin özel sektöre verilmesi gerektiği düşüncemizi
tekrarlıyor, arsa ve konut üretmek üzere kurulmuş kurumların ve yöneticilerinin
günlük siyasete malzeme olmaktan uzak durması uyarısını tekrarlıyor, bugün
akşam itibarıyla kutlayacağımız mübarek kandilin de hem sizlere hem de Türk ve
Müslüman âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Şahsı adına söz
isteyen Eyüp Ayar, Kocaeli Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Ayar.
EYÜP AYAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 455 sıra sayılı arsa üretimi
hakkında kanun teklifi ve tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, son maddelerdeyiz, aşağı yukarı söylenecek şeyler söylendi gibi.
Kısaca özetleyecek olursak Türkiye'nin konuta ihtiyacı var. Çünkü yoğun göç
var, iç göç var, hem kırsaldan şehirlere hem Türkiye'nin birçok bölgeleri
batıya doğru göç ediyor. Bundan dolayı bir konut ihtiyacı var, nüfus artışından
dolayı bir konut ihtiyacı var. TOKİ de bunu yapıyor. TOKİ, Türkiye'nin
tamamında, 1.600 şantiyede 410 bin konutun 300 binini tamamlamış. Ayrıca, hem
maddi imkânsızlıklardan dolayı hem de şehirlerdeki bu gecekonduları da önlemek
için, bu çirkin görüntüleri de önlemek için belediyelerle birlikte kentsel
dönüşüm projeleri uyguluyor. Bu da çok çok
önemli. Ayrıca, TOKİ, Türkiye bir deprem bölgesi, doğal afetler oluyor,
bunlarla ilgili de kaliteli konutlar üretiyor. Ve bir de yeni anlayış getirmiş.
TOKİ, yapmış olduğu konutlarda sadece kuru binalar değil, bunun yanında tüm
sosyal donatı alanlarını, altyapısını, yolunu, okulunu, hastanesini, sağlık
ocağını, camisini vesaire, bütün ihtiyaçlarıyla birlikte güzel bir mekân, güzel
bir bölge ortaya çıkarmış oluyor. O açıdan baktığımız zaman TOKİ gerçekten
görevini yapıyor.
7’nci maddeyle
birlikte TOKİ başkan yardımcılarının özlük haklarında birtakım iyileştirmeler
yapıyoruz, ek göstergeleri yükseliyor. Bu maddeyle bunu düzenliyoruz.
TOKİ’nin, yapmış olduğu
bu güzel işlerini devam ettirmesi gereğine inanıyoruz. Çünkü Türkiye'nin buna
ihtiyacı var. Bu kadar yapılan güzel şeylerin aslında kıskanılmaması lazım.
Yani bir sözcü burada “Tabii TOKİ bu işlerin…” diyor, “Başbakan işte açılışlar
yapıyor, çok konut yapılıyor, dolayısıyla AK PARTİ’nin
de reklamı oluyor.” gibi şeyler de söyleniyor ama TOKİ Türkiye'nin her yerinde
var. Bu yapılan konutlarda insanlarımız oturuyor, bunlardan faydalanıyor ve
bunların da devamı yönünde de beklentisi var.
Ben tekrar TOKİ’ye yapmış olduğu bu güzel çalışmalarından dolayı
başarılar diliyorum, kendilerini tebrik ediyorum ve yüce Meclisi de tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ayar.
Şahsı adına söz isteyen Turan Kıratlı, Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kıratlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, yazılı söz talepleri var mı arkadaşların?
TURAN KIRATLI
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 455 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de öncelikle,
Balıkesir’in Dursenbey ilçesinde özel şirkete ait
maden ocağında bir kaza sonucu hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan
rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum, yaralılara acil şifalar niyaz
ediyorum. Ayrıca, idrak ettiğimiz Kandil’imizi de tebrik ediyorum.
Tasarının 7’nci
maddesiyle, TOKİ başkan yardımcıları için uygulanmakta olan 3600 ek gösterge
rakamının 5300 ek göstergeye çıkarılması düzenlenmektedir.
Değerli
arkadaşlar, biz bugün burada TOKİ'yle alakalı bir
düzenlemeyi konuşuyoruz. TOKİ, seksen bir vilayette yaptığı hizmetlerle
bilhassa 2003’ten beri hep konuşuluyor. Belediye başkanlarımız, muhalefet,
iktidar, hemen hepsi TOKİ projelerinin kendi illerinde uygulanması için âdeta
birbirleriyle yarışmaktadır. TOKİ, öyle oldu ki halkımızın, bizlerin, Hükûmetin eli ayağı oldu. Bölgemize konut, hastane lazım,
köprü lazım, spor salonu lazım, karakol, lojman lazım; can simidi gibi hepimiz TOKİ'ye koşuyoruz. TOKİ’nin bu
kadar güzel hizmetleri yapması için, bu yükün altından kalkması için TOKİ'nin bu düzenlemeye ihtiyacı var. TOKİ'ye
hep beraber destek vermemiz gerekiyor. TOKİ bu hizmetleri yaparken 800 bin
kişilik de istihdam sağlamaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; TOKİ'nin bu güzel
hizmetlerinden Kırıkkale’miz de ciddi ölçüde nasibini almıştır. Kırıkkale’miz
de Keskin, Bahşılı, Yahşihan, Balışeyh ilçelerimizde
2.800 konut, 3 okul, 3 spor salonu, sağlık ocağı, camiler ve 3 ticaret merkezi
tamamlanmış olup vatandaşlarımız modern konutlarda oturmaktadırlar. Çelebi
ilçemizde de doksan yedi konutun inşaatı devam ediyor. Ayrıca, bu ilçemizde
sosyal donatı kapsamında ticaret merkezi ve cami de yapılmaktadır.
Karakeçili,
Sulakyurt, Delice ilçelerimizde de talep örgütlenmeleri devam etmektedir.
Yeterli talep olursa bu ilçelerimize de yapılacaktır.
TOKİ bununla da
kalmadı; ilimizde tıp fakültesi var, lakin uygun bir hastanesi yoktu.
TOKİ-Üniversite iş birliğiyle iki yüz yataklı kanser araştırma ve yanık
hastanesinin ihalesi 1 Martta yapılacak. Ayrıca, Sağlık Bakanlığıyla yapılan
protokol kapsamında tek ve çift yataklı olmak üzere dört yüz yataklı, dokuz
katlı, yeni ve modern bir hastane binasının ihalesi de 12 Martta yapılacaktır.
Ben buradan
Kırıkkaleli hemşehrilerimize TOKİ’nin
bir güzel hizmetini daha duyurmak istiyorum: Yoksul vatandaşlarımız için dört
yüz kırk sekiz adet konut yapımı da başlamıştır, Kırıkkale’mize hayırlı olsun
diyorum.
Bu vesileyle,
başta TOKİ Başkanı olmak üzere tüm TOKİ çalışanlarına teşekkür ediyorum. TOKİ’nin hızına hız katacak bu tasarının kanunlaşmasını talep
ediyor, hayırlı olsun diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kıratlı.
Sayın Öztürk burada benim anons ettiğim sayın hatiplerin
taleplerinin olup olmadığını sorma gibi bir düşünceyi doğru bulmuyorum.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Dikkatten kaçmış olabilir.
BAŞKAN – Öyle bir
düşünceniz olursa burada gelir görevlilerden sorarsınız.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Dikkatten kaçmasın diye sordum.
BAŞKAN – Sizin de
kaçıncı sırada olduğunuzu buradan öğrenirsiniz. Bu konuda tereddütleriniz varsa
her maddeyle ilgili gelip buradan bakarsınız.
Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Madde
üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi vardır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Genç, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Uzunırmak,
Sayın Yıldız ve Sayın Şandır…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN - …söz
talep etmiştir.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim…
BAŞKAN – Soru
sorma şeyiniz var, buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ben, biraz önce söylediğiniz şeyle ilgili…
BAŞKAN – Sayın
Genç, sorunuzu sorun lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, soracağım, bir dakika beni dinler
misin.
BAŞKAN – Elinizi
indirin aşağıya Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, hak ediyorsunuz.
BAŞKAN – Hak
etmiyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evvela orada kimin soru soracağını, kimin söz hakkı olduğunu okuyun
baştan.
BAŞKAN - Elinizi
indirir misiniz Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İç Tüzük diyor ki: “Müzakereye başlamadan önce söz isteyenler
okunur.”
BAŞKAN – Sayın
Genç, Tüzük’ü hiçbir başkan vekili sizden öğrenecek değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Çok öğrenmeye ihtiyacınız var…
BAŞKAN – En az
herkes de sizin kadar biliyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Öğrenmeye ihtiyacınız var…
BAŞKAN – Burası
şov yapma yeri değildir Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Meclisi keyfî yönetiyorsunuz.
Sayın Başkan,
yani, biz her gün burada sinir kavgası yapıyoruz. Burada İç Tüzük her şeyi
belirlemiş. Diyor ki: “Söz isteyenler başta anons edilir.” Siz eğer anons
ederseniz kimin söz istediğini burada Genel Kurul bilir, ondan sonra da
tartışma olmaz. Ama AKP öyle yapıyor ki sonra da getiriyor başkasının söz
hakkını veriyor. Böyle bir şey olmaz ki! Bizim dediğimiz bu.
Şimdi, bu TOKİ’yle ilgili daha önce de sorulan soruda 260 trilyon
lira bir müşavirlik ücreti ödendiğini burada Hükûmet
söyledi. Bu 260 trilyon liralık müşavirlik hizmeti hangi firmalara verilmiştir,
bunların sahipleri kimlerdir? Bunları istiyorum.
İkincisi: TOKİ
neden Emek Pazarlama İnşaat diye bir şirket kurdu? Yüzde 49’unu kendisi aldı,
yüzde 51’ini de yandaş firmalara verdi. TOKİ bir devlet kuruluşu ise neden
yüzde 51’ini getirip de başkalarına veriyor?
Üçüncü bir sorum:
Şimdi bu bizim Çemişgezek-Ulukale’deki şeylerde Sayın
Bakan dedi ki: “Her konutu 90 milyar liraya satıyoruz.” Peki, Çemişgezek
merkezinde bu 50 milyar lira. Bir köy yerinde nasıl 90 milyar oluyor? Bir de
buraya siz 16 trilyon yani birisini 162 milyar liraya mal ederken…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Arifağaoğlu, buyurun.
METİN ARİFAĞAOĞLU
(Artvin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Yusufeli şehrinin inşaatına başlanamamasının esas nedeni nedir? Teknik olarak
kanunda belirtilen yerin uygun olmadığına dair bir görüş var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Arifağaoğlu.
Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
sorum şu: Hangi sınıf veya kategorilerdeki konutların, hangi illerde aynı
zamanda, metrekaresi kaça mal olmuştur? Bunu bilgilenmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Uzunırmak.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
TOKİ, ürettiği konutlarla ilgili konut edinenlerle bir memnuniyet ya da
memnuniyetsizlik araştırması yapmış mıdır, yapmamışsa düşünüyor musunuz?
TOKİ, 72 milyon
nüfusumuzun ne kadar yeni konuta ihtiyacı olduğunu bilmekte midir? Bu yönde bir araştırma
yapılmış mıdır? Bir planlama yapılabilmesi için bu araştırmaya
gereksinim yok mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben bir konuyu
öğrenmek istiyorum, hatta yardım istiyorum Sayın Bakandan, Sayın Başkandan.
Mersin ili
Silifke ilçesinin hastane inşaatı başladı ama ne zaman biteceği konusu
tartışılıyor. Bu konuda vatandaşımız da bizi dinliyor. Bir bilgi verir misiniz
çünkü zaman önemli. Silifke’ye bir bölge hastanesi yapılacak. Bir merkezî ilçe,
çevre ilçelerin de bu konudaki ihtiyaçlarını karşılayacağı açısından bu
hastanenin bitiş tarihi önemli. Sayın Bakan, bunu açıklar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, dün
sormuş olduğum bir soruya cevaben, TOKİ’nin nakit
ihtiyacını karşılamak üzere yaklaşık, değişik bankalardan 900 milyon TL
dolayında kredi kullandığı ifade edilmiştir. Acaba bu kredi kamu ve özel olmak
üzere hangi bankalardan alınmıştır, öğrenebilir miyim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Genç’in sorusunda… Emek İnşaat diye bir şirketi TOKİ kurmamıştır.
Kurulmuş olan şirketin…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ortak olmuşsunuz, ortak.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Değil. Daha önce kurulmuş olan şirketin kamuya, başka bir kamu
kuruluşundan intikal etmiş bir hisse oranıdır.
Bunun dışında, Çemişgezek’deki konutlarla ilgili açıklamalar…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Bakan, geçiştirme soruları canım! Yüzde 49 TOKİ ortak
diyorsunuz, yüzde 51 hissesini şirketlere veriyorsunuz.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Genç, Meclis Başkan Vekilimize, her
yere müdahale ediyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Edeceğim tabii.
BAŞKAN – Sayın
Genç, dinleyin lütfen. Soru sordunuz, dinlemesini bilin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yanlış cevap veriyor.
BAŞKAN - Sayın
Bakan, cevap verin siz.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Şimdi, sorunuzun cevabını ben veriyorum:
Toplu Konut İdaresi böyle bir şirketi kurmamıştır, kurulmuş olan şirket
kendisine intikal etmiştir, oradaki hissesi de yüzde 49’dur.
Diğer konu:
Çemişgezek’le ilgili açıklamalar müteaddit kereler yapılmıştır. Konunun netliğe
kavuştuğu kanaatindeyiz ama anlaşıldı, ayrıca size yazılı bir cevap vermenin de
çok daha yararlı olduğu anlaşılıyor.
Müşavirlikle
alakalı 260 trilyon hangi müşavirlik firmalarına ödenmiştir? Bunun tam detay
bilgisi size yazılı olarak takdim edilecek. Toplam altmış dört adet ayrı
müşavirlik ihalesi yapılmıştır. Para da yaklaşık, demek ki, bölünürse bir 3-4
trilyon civarında her firmaya ortalama bir miktar düşer.
Yusufeli’yle alakalı, Sayın Arifağaoğlu, bir yer seçimi noktasında inceleme devam
ediyor. Onun için bir gecikme söz konusu. Süreç hızlı bir şekilde
hızlandırılıyor. Netleştiğinde size de hem Sayın Başkan hem Çevre ve Orman
Bakanımız, bu konuda daha detay bilgi verilebilir ama sürecin şu anda gecikmesindeki
neden o.
TOKİ 72 milyon
da… Konut ihtiyacıyla alakalı… Şu anda tespit edilen 3 milyon civarında konut
ihtiyacı olduğu tahmin ediliyor TÜİK’in araştırmasına
göre. Yıllık da Türkiye’nin 600 bin konut üretimine ihtiyaç duyduğu tespit
edilmiş vaziyette.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Memnuniyet araştırması yapıldı mı, onu sormuştum.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Oraya da geleceğim Sayın Yıldız.
Memnuniyet
noktasında, anketleri her yıl Toplu Konut İdaresi tarafından yapılıyor. Anket
neticelerini, Sayın Başkan, Sayın Milletvekilimize yazılı olarak iletelim.
Sayın Şandır’ın ifadesinde, Mersin Silifke’deki devlet hastanesi
inşaatı 2011 yılının Ağustos ayında tamamlanacak, tamamlama hedefleniyor.
Muhtemelen bu hedeflere büyük çapta, artık, ulaşıyoruz. En geç Ağustos ayında
tamamlanması hedeflenmiş oluyor.
900 milyon TL’lik
kredi miktarı, Sayın Başkan, Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıflar
Bankasından temin edilmiş krediler şeklindedir.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Benim sorum ne oldu Sayın Bakan, metrekaresi kaça mal oluyor?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, benim de sorum vardı.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, ben bir soru sordum, metrekaresinin kaça mal olduğunu;
TOKİ, metrekaresinin kaça mal olduğunu bilmiyor mu? Sayın Bakan, yazılı veya
sözlü olarak cevap vereceğini söylesin.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Hayır, hayır... Soruyu, Sayın Başkan,
benim önüme ifade etmiş, ben atlamışım Sayın Vekilim, özür diliyorum, hemen
düzeltiyorum.
Metrekare
maliyeti; altyapı dâhil 700 bin lira civarında ortalama maliyet söz konusu.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Şimdi, burada arsa payı ve birtakım istisnalar söz konusu olduğunda müteahhitler bundan daha ucuza mal ediyor Sayın Bakan.
Vatandaşı niye kandırıyorsunuz?
BAŞKAN –
Cevabınızı verin Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Milletvekilim, bu, şu anda Toplu
Konut İdaresinin ortalama maliyet değeridir. Metrekare maliyeti, proje proje, uygulama projelerinde fark eder.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Arsa payını koyun, istisnalarınızı koyun üstüne, bedava...
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen... Karşılıklı konuşma yok Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Halk anlasın TOKİ’nin ne yaptığını.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Şimdi, tabii, Sayın Milletvekilim, sizin,
sorunuza arzu ettiğiniz anlamda bizden cevap bekleme tarzınızı çok doğru
bulmuyorum.
Toplu Konut
İdaresinin yaptığı inşaatlardaki metrekare maliyetinin içerisinde yollar, çevre
tanzimi, altyapılar, okullar, oradaki alışveriş merkezleri, hepsi de dâhildir.
Toplu Konut İdaresinin yapmış olduğu inşaatları –bakarsanız- yalnızca daire
olarak algılamamak lazım. İyi bir kentleşme örneği, yüksek standartlarda
kalite, o konutu edinen vatandaşımızın
sosyal, barınma, güvenlik ve emniyet içerisinde barınmasını temine yönelik
projelerdir. Onun için, maliyetlerin de, bu ölçekler dikkate alındığında,
serbest piyasaya göre düşük maliyetler olduğu ve satışta da sosyal konutlarda
özellikle maliyetinin altındaki satışları da gerçekleştirdiği malumdur.
Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, ben sorumu sorarken hangi sınıf ve hangi kategoride
diye bizzat belirterek sorumu yönelttim Sayın Bakana. Yani bu işi çok farklı
bir boyutta vatandaşa sunmanın bir anlamı yok; hangi sınıf, hangi kategoride? Dolayısıyla doğru bilgilenmek lazım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, teşekkür ediyorum. Konu anlaşılmıştır,
tutanaklara da geçmiştir. Cevabını yazılı şekilde verirler.
Teşekkür
ediyorum.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ama doğru bilgi vermiyor Sayın Bakan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Soruya böyle cevap verilmez.
BAŞKAN –
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
dokuz adet önerge vardır, ancak her madde üzerinde milletvekillerince sadece
yedi önerge verilebildiğinden önce geliş sırasına göre ilk yedi önergeyi
okutacağım, sonra önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci
fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi
Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan
Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ayhan
Sefer Üstün
Sakarya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci
fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi
Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan
Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci
fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi
Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan
Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
İkram
Dinçer
Van
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci
fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi
Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan
Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci
fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi
Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan
Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Hayrettin
Çakmak
Bursa
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri
okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine
ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
455 Sıra Sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7’nci maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
M. Akif
Hamzaçebi F.
Murat Sönmez Yaşar Tüzün |
Trabzon
Eskişehir Bilecik |
Engin
Altay Akif Ekici Hüseyin Ünsal |
Sinop Gaziantep Amasya |
Şevket
Köse Mehmet Sevigen Hulusi
Güvel |
Adıyaman
İstanbul Adana |
Ergün
Aydoğan |
Balıkesir |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
455 sıra sayılı
kanunun 7. maddesinin, Kanun metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Akif
Akkuş |
Mersin
|
Mehmet Serdaroğlu Alim Işık Beytullah Asil |
Kastamonu
Kütahya Eskişehir |
Mehmet
Akif Paksoy |
Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Serdaroğlu konuşacak.
BAŞKAN –
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu önergeler
üzerinde konuşacaklardır.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sizleri en iyi
dileklerimle selamlıyorum.
Göçük altında
kalıp hayatlarını kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ayrıca
İhsan Doğramacı Bey’e Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine ve eğitim camiasına
başsağlığı diliyorum.
Bu vesileyle
mübarek Mevlit Kandili’nizi kutluyorum. Hayırlara
vesile olmasını niyaz ediyorum.
Bunlarla
birlikte, bugün rahmetli olan Tekel işçisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine
ve arkadaşlarına başsağlığı ve sabır diliyorum. Rahmetliyi arkadaşlarının dualarla
ve tekbirlerle uğurlamak istemelerine maalesef izin verilmemiştir. Bunu buradan
kınıyorum.
Şunu üzülerek
ifade ediyorum ki şehit cenazeleri veya cenazelerin tekbirlerle uğurlanması,
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında maalesef kabahat olmuştur. İnançlarımızda
ve kültürümüzde olmayan, şehit cenazelerinde tekbir yerine alkışlar ihdas
edilmiştir. Bunu büyük milletimin takdirlerine sunuyorum.
Öncelikle de
ifade ediyorum ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak TOKİ’nin
varlığına karşı değiliz; karşı olmadığımız gibi varlığının da sürdürülmesinin
yanındayız. Ancak Milliyetçi Hareket Partisi olarak TOKİ’nin
yönetim şekline ve amacı dışındaki faaliyetler içinde olmasına karşıyız. TOKİ’nin, iktidarın yakın ve yandaşlarına siyasi referansla
ihaleler vererek iş yaptırmalarına karşıyız.
TOKİ’nin lüks konut adı
altında yaptığı kalitesiz yapılardan kazandığı yüksek kârları mevzuatının
dışında kullanarak belediyelerin yapması gereken alt-üst geçit veya köprü gibi
yapımlara harcamasını buradan doğru bulmamaktayız. Özetle, TOKİ’nin
kazancını dar gelirliye konut üretme yerine kuruluş gayesinin dışındaki
alanlara harcamasına karşıyız.
Çok değerli
milletvekilleri, TOKİ bakanlıklara bina yapmak için, TOKİ belediyelere köprü,
geçit vesaire yapmak için kurulmadı ve TOKİ kazancını iktidarlara siyasi rant sağlamak içinse hiç kurulmadı. Ayrıca TOKİ konut
üretirken konut sektörünün en önemli istihdam alanını oluşturan yap-sat müteahhitliğini bitirmek için de kurulmadı. İşte geldiğimiz
noktada TOKİ bu gerçeklerle karşı karşıyayken inşaat üretiminde de maalesef
arzu edilen kaliteyi yakalayamamıştır. Bugün İstanbul Belediyesinin bir yan
kuruluşu olan KİPTAŞ dahi TOKİ’den daha kaliteli ve
daha ucuz konut üretmektedir.
Sayın
milletvekilleri, TOKİ devlet içinde en büyük KİT hâline gelmiştir. TOKİ
“TOKKİT” olmuştur. TOKİ sınırsız yetkilerle donatılmış “Ben
dilediğim arsayı alırım, el koyarım ve ben dilediğim şekilde imar planları
geliştirir, emsalleri artırırım, ben dilediğim arsayı ticari, ben dilediğim
arsayı konut ve ben dilediğim arsayı ticari artı konut imarına çeviririm ve ben
arsaya el koyar, dilediğimde kendim yaparım, dilediğimde kâr ortaklığı kurarım
veya dilediğimde kâr ortaklığı adıyla kat karşılığı veririm.” anlayışının içine
girmiştir. Bu nasıl bir TOKİ cumhuriyetidir, nasıl bir TOKİ
imparatorluğudur, bunu anlamak mümkün değil çok değerli milletvekilleri.
Toplu Konut
İdaresi elbette dar gelirliye ucuz konut üretecek. TOKİ dar gelirliye ürettiği
konutun belli bir yüzdesi kadar da lüks konut imal edip ekstra bir gelir elde
edecektir. Bu çok doğaldır ancak TOKİ, bu ekstra gelirle belediyelerin veya
bakanlıkların yapması gerekenleri değil, dar gelirliye ucuz konut yapmalıdır.
Bu noktada TOKİ’nin büyük eksikliği vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – Örneğin, TOKİ dar gelirli için üç yüz konut yaptığında bu konutlara
3-5 bin kişi müracaat ediyorsa burada TOKİ’nin bir
eksikliği veya bir yanlışlığı mutlaka var demektir. TOKİ mutlaka ve mutlaka dar
gelirliler için ucuz konut üretimindeki eksikliğini gidermelidir ve bu konuya
ağırlık vermelidir.
Değerli
milletvekilleri, bu ifadelerimizden alınmaya, kırılmaya, küsmeye gerek yoktur. TOKİ’nin içinde bulunduğu bu gerçekleri görüp bütün bu
ifadelerimiz TOKİ’nin daha verimli hâle gelmesi için
yapmaya çalıştığımız katkı olarak algılanmalıdır diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Serdaroğlu.
Diğer önerge
üzerinde söz talebi?
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, ben konuşacağım.
BAŞKAN – Akif Ekici, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın
Ekici. (CHP sıralarından alkışlar)
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 455 sıra
sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle, bugün
altmış beş gündür direnen, örnek davranış sergileyen, ülkemize unutulmuş olan
emeğin değerini hatırlatan, bugün de bir kaza sonucu hayatını kaybeden Tekel
işçisine Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı, sabırlar diliyorum.
Ayrıca, altmış beş gündür birlikte mücadele verdiği arkadaşlarının yanına en
azından cenazesinin yaklaştırılmamasını da bunu engelleyenleri de şiddetle
kınıyorum.
Dün Balıkesir’de
yaşanan göçük kazası sonucu hayatını kaybeden 17 kişiye de Allah’tan rahmet
dilerken Enerji Bakanlığı ve yetkililerini de buradan ayıplıyorum ve kınıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bizim görevimiz, bizim vazifemiz, bizim işimiz sadece ölenlerin
arkasından burada mikrofona çıkıp da milletvekilleri olarak başsağlığı dilemek,
Allah’tan rahmet dilemek değildir, gereğini yapmaktır. Dünyada bitmiş olan bu
grizu faciaları, grizu patlamaları ne yazık ki bizim ülkemizde hâlâ daha bütün
şiddetini koruyarak devam etmektedir. Bununla ilgili tedbir almayan, sadece,
ölen insanların cenazesinde bulunmakla görevini tamamlamış sayan Sayın Bakanı
ve ilgili kadrosunu da buradan kınıyorum ve görevini yapmaya davet ediyorum
değerli arkadaşlar.
TOKİ’yi üç günden beri
konuşuyoruz. 1980 yılında kurulan TOKİ, yoksulları konut sahibi yapmak için iyi
niyetle kurulmuş bir kurum idi. Maalesef, her konuda olduğu gibi 2003’ten sonra
AKP döneminde hızla olumsuzluklara kayan bir yapı oluştu. Tek
başına bir imparatorluk, tek başına bir diktatörlük.
Biraz önce… Şimdi
de gülüyor Sayın TOKİ Başkanımız. Çünkü bu kadar yetkiyle donatılmış, bu kadar
hak sahibi yapılmış, direkt Başbakana bağlatılmış, hiçbir denetlemesi olmayan,
30 milyar TL harcama yapan, 20 milyar TL’sini ödeyen, sonra da soru
sorulamayan, cevap alınamayan bir TOKİ Başkanı, tabii ki bu sorulan sorulara
gülerek ve esneyerek cevap verir. Ben buradan da yaptığınız hareketin yanlış
olduğunu söylüyorum ve düzgün davranmaya yönelmenizi rica ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Ekici, lütfen Genel Kurula hitap edin.
AKİF EKİCİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar…
AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Muhatabın o değil!
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Muhatabın o değil, muhatabın orada oturuyor!
AKİF EKİCİ
(Devamla) - Burada Meclis Başkanı var,
sen otur yerine! Otur yerine sen!
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Haddini bil ya!
BAŞKAN – Lütfen…
Sayın Milletvekilim, lütfen…
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Burada Meclis Başkanı var, o idare eder! Otur bakayım yerine!
Saygısız adam!
BAŞKAN - Sayın Ekici… Lütfen Sayın Ekici…
AKİF EKİCİ
(Devamla) –Haddinizi siz bilmek zorundasınız değerli arkadaşlar. Haddinizi
bilmediğinizi her tavırla ortaya koyuyorsunuz değerli arkadaşlar.
BAŞKAN – Sayın Ekici, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Biriniz çıkıyorsunuz Kahramanmaraş’ta diyorsunuz ki: “AKP’yi veya
İktidarı tanımayanların kanı bozuktur.” Var mı böyle bir şey? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Bu, sadece bir milletvekilinin fevri olarak söylemiş olduğu bir söz
değil. Bu, hepinizi söylemiyorum ama büyük bölümünüz için, daha doğrusu sizin o
“çıkarttık” dediğiniz millî görüş gömleğinin özü budur özü değerli arkadaşlar;
özü budur, özü budur değerli arkadaşlar. Biri çıkıyor diyor ki: “Kanı bozuk.”
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Sayın Ekici,
lütfen konuyla ilgili Genel Kurula hitap edin.
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz kime “kanı bozuk” deriz? Biz,
Kahramanmaraş’ta 110 kişiyi katledenlere “kanı bozuk” deriz; biz, Çorum’da 57
kişiyi katledenlere “kanı bozuk” deriz; 37 kişiyi Sivas’ta Madımak Oteli’nde
cayır cayır yakanlara “kansız” deriz; bunları
savunanlara, bunların arkasında duranlara “kansız” deriz değerli arkadaşlar; 1
Mayısta 37 işçiyi, 37 aydın insanı katledenlere alkış tutanlara “kansız” deriz
değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Biz de deriz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
AKİF EKİCİ
(Devamla) – 12 Eylül ihtilalini yapanlara ve onu
savunanlara, ona alkış tutanlara “kansız” deriz değerli arkadaşlar. Bunu
bilmeniz gerekir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Biz de darbeleri savunanlara “kansız” deriz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Sayın Ekici,
lütfen, Genel Kurula hitap edin.
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, tekrar altını çizerek söylemek istiyorum,
özellikle bu konuyla ilgili bir milletvekili olarak benim vicdanım sızladığı
için söylüyorum. Balıkesir’de grizu patlaması faciasında ölen işçimizin bir
tanesinin iki ay önce çocuğu oluyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ekici, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Bir tanesi evlenmek için bir ay sonrasına gün almış bir insanımız.
İnsanın vicdanı sızlıyor değerli arkadaşlar.
TOKİ’yi nereye getirdik?
Bir örnek vererek söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Eskişehir yolu üzerinde dört yüz sekiz konut
-zaman çok az kaldığı için özetleyeceğim, burada söyleyeceğim bazı isimler var ve
cevap isteyeceğim onlardan- toplam muhammen bedeli 83 trilyon olmasına rağmen,
acil TOKİ’nin para ihtiyacı var diye 348 tanesi 60
trilyona satılıyor ve para ihtiyacı var denen yer satıldıktan sonra, toplu
satıştan sonra İdare, stokunda kalan 60 daire için -yani müşteri bulamayız
diye- 100’den az olmamak üzere toplu olarak satıyor, fakat daha sonra, bu 348’i
sattıktan sonra elde kalan 60 alt daire için yani giriş katındaki daire için
satış açılımı yapıyor, fiyatını da yüzde 10 artırarak yapıyor değerli arkadaşlar.
Bu 60 konut için 824 müracaat oluyor ve
bunların içerisinden kurayla satılıyor ama o 348 daire ne için toplu olarak
satılıyor ve yarı fiyatına satılıyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ekici, teşekkür ediyorum.
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Çünkü bunun içerisinde Veysel Eroğlu,
Egemen Bağış, Bekir Bozdağ…
BAŞKAN – Sayın
Ekici, teşekkür ediyorum.
AKİF EKİCİ
(Devamla) - …buradan
daire alan arkadaşlar,
bunların hatırına yapılmış
bir işlemdir.
Sayın Başkanım, bir dakika
daha müsaade edin,
tamamlamam gerekiyor,
ayarlayamadık zamanı.
BAŞKAN – Sürenizi
verdim Sayın Ekici, teşekkür ediyorum.
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Peki, teşekkür ederim değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… Ama bakın…
BAŞKAN – Bir
saniye, önergeleri oylarınıza sunayım, ondan sonra.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Karar yeter sayısı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Oylamaya geçtik.
BAŞKAN - Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Buyurun Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ne demek
istiyorsunuz Sayın Bozdağ? Önce yerinizden, buyurun.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Hem ismimden bahsederek bir ifadede bulundu hem de grubumuza dönük
birtakım ağır ifadelerde bulundu. Bir kısım milletvekili arkadaşlarımızın
beyanlarından hareketle haksız ithamda bulundu. 69’a göre söz talep ediyorum.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, Maraş olaylarına mı sebebiyet verdiniz? Sivas’ı siz mi
yaktınız?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Okay, lütfen...
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, hem şahsıma dönük…
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, ne dedi şahsınıza ve sayın milletvekillerine?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Efendim, bakın, şahsıma dönük, bir yerden daire aldığımı söyledi.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Maraş’ı sen mi yaktın? Sivas’ı sen mi yaktın? Burada onu mu
savunacaksın? Sen daire aldın mı almadın mı, onu söyle.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Söyleyeceğim, müsaade buyurun.
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biraz önce konuşan değerli
arkadaşımız birtakım ifadelerde bulundu, işin doğrusu üzüldüm. Yani, burada ifadede bulunurken bazı hassasiyetlere biraz riayet
etmek lazım.
Bizim 2 tane
değerli milletvekilimizin birtakım beyanları çıktı kamuoyunda. Her 2
milletvekilimiz de daha sonra bu beyanlarından dolayı kamuoyundan özür
dilediler, yanlış yaptıklarını ifade ettiler, açıkladılar. Ne zaman? Bu
açıklamalar yapıldıktan sonra, hemen arkasından bunu yaptılar, bu bir.
İkincisi: Biz parti olarak da ne yaptık? Bu arkadaşlarımızla ilgili, grup
yönetimi olarak disiplin incelemesi başlattık ve bugün toplanan partimizin grup
yönetim kurulu da bu 2 arkadaşımızı geçici ihraç istemiyle müşterek disiplin
kuruluna sevk etti. Biz, kabul edilemez olan birtakım ifadeler karşısında parti
olarak tavrımızı koyduk, arkadaşlarımız da üzüldüklerini ve “Keşke
söylemeseydik.” diye ifadede bulundular.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Üzülmek yetmiyor.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bütün bunlara rağmen, her defasında kürsüye çıkıp bunu dile
getirmek ve ithamda bulunmak, işin doğrusu, çok büyük bir yanlışlıktır, onu
ifade etmek istiyorum. Bizim tavrımız bu ama ben, keşke, Dersim’le
ilgili beyanda bulunulduğunda Sayın Öymen’le ilgili,
AK PARTİ’nin yaptığı bir tavrı koysaydınız da sizi
alkışlasaydım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke, Elmadağ’da hacılarla
ilgili, Sayın Sav’ın konuşmaları karşısında böyle bir tavır koysaydınız da hep
beraber sizi alkışlasaydık. Bizimle fark bu. Biz,
yanlış yapan ve öyle olduğuna inandığımız konularda bugüne kadar tavır koyduk.
Diğer konu da
benim şahsımla ilgili. “Bir yerde evin var mı?” Doğru, var. “Aldın mı?” Aldım.
Anamın ak sütü gibi helal paramla ben ev aldım. On yıllığına bankadan kredi
kullandım. Ben her ay 2,5 milyar kredi ödüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Yarı fiyatına aldın, yarı fiyatına.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bir şey söyleyeceğim: Bakın, orada 403 tane mi, 408 tane mi konut
var.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – 408 tane.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bu konutların içerisinde oturanların neredeyse tamamına yakını
hâkim ve savcılardan oluşuyor…
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Hayır, hayır!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - …onun içerisinde de birkaç tane milletvekili var.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Birkaç tane değil, yarısı. Bir sayfa dolusu,
yarısı.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Her defasında, siyaseten yıpratmak için, insanlar bankadan kredi
kullanarak alın teriyle, ana sütü gibi helal parasıyla ev alıyor…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Bize niye satmıyor yani?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - …siz bu insanları yolsuzlukla itham ediyorsunuz, ayıptır, ayıp!
Ayıp!
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Ayıp, size ayıp! Ayıbı siz yapıyorsunuz! Ayıbın büyüğünü sen
yapıyorsun!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Ben helal paramla aldım, helal paraya haram demek ayıptır, ayıptır!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Ayıbın büyüğünü sen yapıyorsun Grup Başkan Vekili olarak. En
büyük ayıbı sen yapıyorsun!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bozdağ.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Yarı fiyatına almışsın, yarı fiyatına! Belgedir bu. “Ana sütü
gibi helal.” diyorsun bir de. Ana sütü gibi helal bu mudur? Bu mudur sana ana
sütü gibi helal olan? Ana sütü böyle mi olur? (AK PARTİ sıralarından “Otur
yerine!” sesleri)
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Arsa Üretimi ve
Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin,
2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporları (1/762, 2/475) (S. Sayısı: 455) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım beş önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri
önce…
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Soyuyorsunuz memleketi, ondan sonra “ayıp” diyorsunuz. Ne ayıbı!
Ayıbı yapıyorsunuz, en büyüğünü!
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) – Akif Bey, orada CHP’li milletvekili arkadaşlarımız da var.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Olabilir CHP’liler, kim varsa var, benim için fark etmez, benim
için fark etmez CHP’li olması, o da yapmasın. Kim varsa çık da sen de onu
söyle! Ben seni söylüyorum, çık sen de beni söyle!
BAŞKAN – Bu
önergeleri okutup birlikte işleme alacağım, önerge sahiplerinin istemi hâlinde
kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci
fıkrasının a) bendinde geçen “Toplu Konut İdaresi
Başkan Yardımcıları” ibaresinin “Toplu Konut İdaresi Teknik Başkan
Yardımcıları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Hayrettin
Çakmak
Bursa
BAŞKAN – Diğer
önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
İkram Dinçer
Van
Azize Sibel Gönül
Kocaeli
Ayhan Sefer Üstün
Sakarya
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeleri
okutuyorum:
Gerekçe:
Yönetimde teknik
anlamda başkan yardımcılarının da bulunması amacıyla söz konusu önerge yerinde
görülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istemiştim Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Arayacağım Sayın Genç.
Kabul etmeyenler…
Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.07
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
455 sıra sayılı
Tasarı’nın 7’nci maddesi üzerinde verilen, Komisyon ve Hükûmetin
katılmadığı, beş önergenin birlikte yapılan oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeleri
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri, kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla
oylama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.
Şimdi, 455 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tasarıya yeni bir
geçici madde ilave edilmesine ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
455 sıra sayılı yasa tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz
ederiz.
Geçici madde: Bu
Kanunun 3. maddesiyle 2985 sayılı Kanuna eklenen ek madde 14 ile eklenen geçici
4. maddeler hükümleri hâlen Yargıtaya intikal eden
davalar hakkında uygulanmaz.
Kamer
Genç Hüsnü Çöllü Şevket Köse |
Tunceli Antalya Adıyaman |
Hulusi Güvel Atila Emek Akif
Ekici |
Adana Antalya Gaziantep |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde Sayın Genç söz istemişlerdir.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 455 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’na bir geçici madde eklenmesine ilişkin verdiğim önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, önergem şu: Bu Türkiye Emlak Bankasından TOKİ’ye
intikal eden gayrimenkuller var. Daha önce bunlarla ilgili ihtilaflar var,
vatandaş o zaman Emlak Bankası, TOKİ aleyhine dava açmış. Şimdi getirilen
geçici 4’üncü madde ve ek madde 14’le âdeta o açılan davaları yok ediyorlar.
Yani şimdi alt mahkeme karar vermiş, olay şimdi Yargıtayda.
Şimdi getirilen maddede de diyoruz ki: TOKİ aleyhine açılmış bu davalar… Ek
madde 14’e göre, 14’üncü maddede diyor ki: “TOKİ sorumlu değil.” Peki, TOKİ’ye karşı açmış, şimdi siz TOKİ’yi
sorumsuz tutuyorsunuz, bu adam hakkını nereden arayacak? Yani o zaman burada Hükûmet çıksın desin ki: “Bu açılan davalarda davayı hak
eden kişiler gidip şundan hakkını arayacaklar.”
Şimdi, değerli
milletvekilleri, şimdi Türkiye… Ben sizin yerinizde olsam, bu Türkiye
Cumhuriyeti devletini ekonomik yönde Recep Tayyip Erdoğan’ın bir çiftliği
hâline getiririm. Bu bir çiftlik. Şimdi öyle bir
çiftlik ki bu çiftliğin kâhyaları var. Bakın şimdi, bu TOKİ yasasıyla, devletin
en kıymetli mülklerine getirecek TOKİ el koyacak, işte okul arsalarına el
koyacak, korunması gerekli eski eserlerin bulunduğu yerlere el koyacak.
Bunların üzerinde istediği arsayı, evi alacak, taşınmazı alacak ve ondan sonra
TOKİ ne yapacak? Bunların üzerinde her türlü imar faaliyetinde bulunacak, ondan
sonra da bundan hiç vergi vermeyecek. TOKİ -daha önce burada birtakım sorular
soruldu, bu sorularda bakın- bazı firmalara iş yaptırıyor arkadaşlar. Bazı
firmalara, yaptığı işten dolayı 260 trilyon lira müşavirlik hizmetini ödüyor.
Yani bunu hangi kanuna göre ödüyor? Ne miktarda ödüyor? Neye ödüyor? Belli
değil. Tayyip Bey bunun başı, açıyor genel müdüre “Yahu, şuna şu kadar
müşavirlik ücretini öde.” En ilkel toplumlarda, en sorumsuz toplumlarda böyle
bir uygulama yok. Devletin parası böyle yok edilemez.
Bakın, şimdi ben
TOKİ Başkanına bir şey tavsiye ediyorum: Şöyle çok lüks bir yerde bir cezaevi
inşa etsinler çünkü siz iktidardan düştüğünüz zaman, burada yaptığınız suistimallerin hesabını sizden soracaklar. Bakmayın şimdi
bürokrasiniz sizi pohpohluyorlar. Evvela bürokratların bu işlere karşı çıkması
lazım arkadaşlar.
Bakın, şimdi,
şurada bir liste var. Bu listede TOKİ’den inşaat alan
kişiler var. Yani birkaç tane vatandaşa işte bir ev yapma doğru da fakat bunlar
çok çerez mahiyetinde. Esas büyük rantlar kendi
yandaşlarına ve davetiye usulüyle verilen ihalelerdir ve bu ihaleler…
Bakın, işte bizim
Çemişgezek’teki olayı söylüyorum: Şimdi, sordum defalarca… Burası bir iskân
konutudur, deprem konutu değildir. Deprem konutu niye yapıyorlar? Sırf davetiye
usulüyle istedikleri adamlara ihale vermek için çağırıyorlar. Burası Dingo’nun ahırı değil ki burası devlet yahu! Yani burada
hangi afet olmuş, onu bir söyler misiniz bana. Onu söyleyemezsiniz. Üstelik de
o insanları kandırıyorlar.
Bakın, Çemişgezek
merkezinde bir konut 50 milyar liraya mal ediliyor, burada 90 milyar liraya
Çemişgezekli vatandaşa, köylüye şey ediyorlar. Bizim Nazımiye’de 56 tane konut
yapılmış, daha teslim edilmiş, çevre duvarları çökmüş ve dört tane konuta da
“oturulamaz” diye rapor verilmiş. Düşünebiliyor musunuz… Yani
bakın, evet, bazı yerlerde bazı şeyler yapılmış ama…
Değerli
milletvekilleri, bunlar, devletin malı deniz, yemeyen domuz felsefesiyle
hareket edilen konular. Yahu, böyle bir şey olur mu? Denetimden yoksun,
istediği devletin arazisini alıyor, istediği hazine arazisini alıyor, vergiden
muaf, denetimden muaf, istedikleri en kıymetli mülkleri alıyorlar, kendileri
kullanıyorlar. Sormak istiyorum size: Acaba siz muhalefette olsaydınız bu kadar
bunlara destek verir miydiniz? Bilakis, ben, eski sizin adamlarınızı tanıyorum
yani o kadar büyük bir şiddetle bu gibi olaylara karşı koyuyorlardı ki
buralarda bu tür kanunları geçirmek mümkün değildi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, bu, devlet malının talan edilmesidir arkadaşlar, talan,
talan, talan, biliyorsunuz değil mi, talan. Talan ediliyor bu mallar. Niye?
Şimdi burada denetim yok. İşte burada, liste burada arkadaşlar. Bakın, öyle
şeyler var ki yani maliyetler 3 misli, 5 misli, 10 misli kabartılıyor. Ondan
sonra son bir keşif buldu Tayyip Bey, bunu afet konutuna sokuyor. Ya, afet
olabilmesi için evvela afet… Bunda gidecek, hak sahipliği tespit edilecek.
Yangın mıdır, deprem midir, çığ mıdır onları tespit edecek. Bunlar, yok böyle
bir şey. Sırf davetiyeyle ihaleyi vermek için bu yola gidiyorlar. Bundan daha
büyük sahtekârlık olamaz sayın milletvekilleri. Bu, sizin yaptığınız, Halife
Osman zamanında, Müslüman mallarını yok etmek için Halife Osman’ın kendi
yandaşlarına talan ettirdiği Müslüman malları. İşte o “Ebuzer
Gıffari” diye bir tane büyük bir insan var. O, onlara
karşı mücadele ettiği için çöllere sürgüne gönderiliyor ve maalesef
öldürülüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha verir
misiniz.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Son cümlemi söyleyeyim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Sayın Başkan, ama şimdi…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
8’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Fevzi Topuz, Muğla
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Topuz.
CHP GRUBU ADINA
FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Arsa Üretimi ve
Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun
Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
görüşlerimi belirtmek üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
TOKİ’nin kuruluş amacı,
ülkenin arsa ve konut ihtiyacının karşılanması, ucuz ve sosyal konut
üretilmesi, konut uygulamaları yapanlara devlet desteği sağlanmasıydı. Ayrıca
TOKİ, ihtiyaç sahibi ve alt gelir grubu vatandaşlara kira öder gibi uzun
vadelerde ev sahibi olabilmesi amacıyla kurulmuş bir kamu kurumudur.
TOKİ’nin amacı asla kâr
amacı gütmek değil, dar ve orta gelirlilere altyapısı hazırlanmış imarlı arsa
ve toplu konut kredisi desteğinde bulunmak ve kent arsalarının kullanılmasında
toplum yararına öncelik veren önlemleri almaktır. Fakat AKP İktidarıyla
birlikte TOKİ’nin işlevi değiştirilmiş ve lüks konut
yatırımlarıyla, özel sermayeli bir şirket gibi işletilmesiyle tartışılmaya
başlanmıştır.
TOKİ, 2003
yılında 4966 sayılı Kanun’
Bu arada TOKİ “hasılat paylaşımı” diye bir yöntem icat etmiştir. Bu yönteme
göre en değerli hazine arsaları, elde edilecek gelir bilinmeden, müteahhitlere lüks konutlar yapmaları için verilebilecektir.
Hasılat paylaşımı kapsamında yapılan lüks konutların
ülke genelindeki payı ise yüzde 20’dir. Sosyal konut olarak yaptırdığını
söylediği diğer tüm konutlar ise yüzde 15-yüzde 40 arasında değişen peşinatlarla
ayda 700 ve 2 bin TL arasında değişen taksitlerle satılmaya çalışılmaktadır. Bu
da üst gelir gruplarına hitap etmektedir.
Belediyeler TOKİ’nin yaptığı uygulama planlarını denetlemeden
yoksundur. Bu planlar şehircilik ilkelerine ve yürürlükteki planlara aykırı
olsa bile geçerli sayılmaktadır. Bugün TOKİ, devlet desteğiyle, vergilerden
muaf, bedava arsalar üzerinde yaptığı konutlarla tekel konumundadır. TOKİ toplu
konutları, ihale usulüyle iş yaptırmaktadır. İhaleyi alan müteahhit
belirli bir yüzde kazancı karşılığı işleri taşeron firmaya veriyor, işi alan
taşeron firma da bir başka taşeron firmaya veriyor. Böylece taşeronlar zinciri
oluşturuluyor. Bu taşeron zincirinin sonucu konutların kalitesi hızla
düşmektedir.
Ayrıca, TOKİ,
Arsa Ofisinin, Emlak Bankasının iştiraklerinin, gecekondu alanlarındaki kamu
arsalarının tamamını kullanma ve pazarlama yetkisini almıştı. Hazırlanan bu
kanun taslağı ile TOKİ’nin yetkileri genişletilerek
yasal sınırların dışına çıkılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, kanun tasarısına göre “hazineye ait arsalar, araziler ve
hazine adına tescil edilecek arsa ve arazilerin mülkiyeti” ibaresinin “hazineye
ait taşınmazlar ve hazine adına tescil edilecek taşınmazların mülkiyeti”
şeklinde değiştirildiği görülmektedir. Bu düzenleme ile hazineden Toplu Konut
İdaresi Başkanlığına bedelsiz devredilen arsa ve arazilerin varsa üzerinde
bulunan tüm yapı ve tesisler de sorunsuz olarak satılabilecektir.
Tasarıdaki diğer
bir düzenleme ise vergi muafiyetiyle ilgilidir. TOKİ, Vergi Kanunu uyarınca arazi
vergisinden daimî olarak muaf olmak istemektedir. Bu şekildeki bir
düzenlemeyle, vergiden daimî muafiyete sahip olan mezarlıklarla aynı şekilde
değerlendirilmesi gerektiğini düşünebilecek kadar ileri gitmektedir.
TOKİ’nin, konutları hangi
arsalar üzerinde inşa ettiğinin araştırılması artık bir zorunluluk hâline
gelmiştir. TOKİ, bu iş için hazine arazilerini kullanıyor ve bu alanların
içinde doğal kaynaklarımız, mera alanlarımız, orman alanlarımız da var ama bu
yetki de yetersiz gelmiş olacak ki bir de arazi vergisinden muafiyet talep
etmektedir.
Bu arada
hatırlatmak gerekir ki, orman ve mera alanları, su kaynaklarımız hepimizin
korumakla yükümlü olduğu alanlardır. Topraklarımızın, doğal, tarihî, kültürel
mirasımızın ticari birer meta hâline dönüştürülmesi, geri dönüşümü olmayan bir
sürecin başlaması ve yaşanabilir kentlerin, kırların yitip gitmesi anlamına
gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 2001 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla, tasfiye hâlindeki
Türkiye Emlak Bankasının varlıkları TOKİ’ye devredilmiştir.
Bu kapsamda, Emlak Bankasının 7.852 konutu TOKİ’ye
devrolunmuştur. Yapılan bu düzenlemeyle “devredilen varlıklar ve bu varlıklara
dair devirden önce yapılmış akitlerle ilgili yükümlülüklerden TOKİ sorumlu
tutulmasın” deniyor. Bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olacağı açıktır. Emlak
Bankasının tüm mal varlığını, ticari gayrimenkullerini, hisse paylarını
devralan TOKİ kurumun borçlarının yükümlülüğünü kabul etmemektedir.
Hangi mantıkla
bugün TOKİ artık kuruluş amacı olan kamu yararı ilkesi doğrultusunda dar
gelirli vatandaşlara ucuz ve kaliteli konut üretmek işlevinden uzaklaşmış,
kamusal araziler üzerinde rant elde etmekte taşeron
olarak konumlandırılmıştır? Bu kanun tasarısıyla TOKİ büyümeye ve yetkilerle
donatılmaya devam ediyor. Kamu alanlarının yok edilmesine meşruiyet kazandıran
yoksullara konut balonunun sönüşünü izlemekteyiz.
Söz konusu yasa
tasarısındaki bir başka düzenleme Büyükşehir Belediyesi Kanunu’yla ilgilidir. Finans sektörünün gelişimini sağlamak üzere, Sermaye Piyasası
Kurulunun uygun görüşü alınmak kaydıyla, aralarındaki mesafe 1 kilometreyi
geçmeyen ve toplam büyüklüğü en az 250 bin metrekare olan parsellerden veya en
az bu büyüklükteki tek parselden oluşacak şekilde finans alanlarının
sınırlarını belirlemek ve bu alanlarda her türlü ölçekteki imar planlarını,
parselasyon planlarını ve her ölçekteki imar uygulamasını ruhsatlandırma ve
denetleme yetkisi büyükşehir belediyelerine verilmektedir.
İmar planı da
süreci çok yönlü, çok çeşitli mevzuatı olan bir süreçtir, çok sayıda meslek disiplinini
ilgilendirmektedir. Yapılan düzenlemede ise, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanunu ile 3194 sayılı İmar Kanunu’nda yer alan ilçe belediyelerinin
parselasyon planlarını düzenleme ve ruhsatlandırma yetkisi yok edilerek tüm
yetkiler büyükşehir belediyelerine aktarılmaktadır. Planlama sürecinde yer
alması gereken kurum ve kuruluşlar dışlanmakta olup, tüm yetkiler tek bir yerde
toplanmaktadır. Buradaki amaç, kendi partisinden olmayan ilçe belediyelerini
baskı altına alıp, etkisiz hâle getirmektir.
Tasarıda, TOKİ’ye 1 başkan yardımcısı, 3 daire başkanı, 46 uzman, 4
müşavir avukat olmak üzere 54 kadro ihdas edilmesi öngörülüyor. Gerçekten bu
kadrolar ihtiyaçtan mı, yoksa kadrolaşmadan dolayı mı isteniyor, açıklığa
kavuşması gereken konulardır.
Değerli
milletvekilleri, TOKİ’nin alt gelir gruplarına
yönelik reklamı yapılan kimi projelerinin göstermelik olmaktan öteye gitmediği,
bu projelerin yer seçiminde dahi ihtiyaçların değil tamamen siyasi tercihlerin
öne çıktığı görülmektedir. Ayrıca, TOKİ’nin başına
buyruk denetimden uzak projeleriyle devlet büyük zararlara uğratılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, güvenli yapıların olmazsa olmaz koşulu olan zemin, proje,
malzeme ve yapı denetimlerinden muaf olan TOKİ tarafından yaptırılan binaların
güvenliği tartışılır hâle gelmiştir.
TOKİ işlerinin
büyük bir kısmı 2000’li yıllarda kurulan ve büyüyen şirketler tarafından
yapılmaktadır. Şirketlere bakıldığında, AKP İktidarına siyaseten yakınlığıyla
tanınan, AKP’yle yakın ilişkisi bulunan sermaye gruplarının çoğunluğunu
oluşturduğu görülecektir.
Kamusal
kaynakların siyasal iktidarların koruması altındaki belirli gruplara tahsis
edilmesi sonucunda bir yandan yandaş sermaye oluşturulmakta, diğer yandan da
toplumdaki gelir dağılımı hızla bozulmaktadır. Toplumun geniş kesimlerinin
işsizlik ve yoksulluk içinde yaşadığını neden görmüyoruz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Topuz, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu noktada TOKİ’yle
bağlantılı bazı yolsuzluklardan birkaç örnek vermek istiyorum: Siirt’te 22 bin
TL’ye alınan arsanın TOKİ’ye 100 katına, yani 2
milyon 200 bin TL’ye satıldığı ortaya çıkmıştır. Bu arada, bu olayların
arkasında AKP’li belediye başkanı ve yardımcısı ile 11 belediye görevlisi ve TOKİ’nin sorumlu olduğu görülmektedir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulunca TOKİ’nin yürüttüğü kâr
amaçlı 7 projenin her birinde farklı usulsüzlükler saptandığı, denetimden geçen
5’i İstanbul Ataşehir’de, 2’si Ümraniye ve İzmir’de
toplam 7 projede kamu zararı, günün rakamlarıyla 774 milyon olarak
hesaplanmıştır. Yani, TOKİ’nin 774 milyon TL’yi
yandaş müteahhitlere aktardığı ortaya çıkmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, geçen, havaalanında, şöyle “TOKİ haberleri” diye bir kitapçık
ortaya konmuş, herhâlde, havaalanındaki herkes, gelen geçen görsün diye.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) - Şu gördüğünüz projelerin, reklamı yapılan arsaların, binaların
hangisini dar gelirli vatandaşların aldığını sormak gerekir Sayın Başkana ve
Değerli Bakanına.
Beni dinlediğiniz
için hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Topuz, teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Zülfükar İzol,
Şanlıurfa Milletvekili.
Buyurun Sayın İzol. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜKAR İZOL
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisin, yüce
milletimizin mübarek kandillerini tebrik ediyorum, nice kandiller diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 455 sıra sayılı Arsa Üretimi ve
Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı'nın 8'nci maddesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ olarak
amacımız, orta-alt gelirlilerin, yoksulların, şehit ailelerinin, malullerin,
dul ve yetimlerin, memurların, polislerin, askerlerin ve çalışanların, kısacası
evsizlerin kira öder gibi taksitlerle ev sahibi olabilmelerini sağlamaktır. Bu
nedenle, TOKİ'yi hem mali yönden hem de mevzuat
yönünden güçlendirmek ve desteklemek gerekir.
Hükûmetimiz konut sorununu
toplumsal bir sorun olarak kabul etmiş, uzun vadeli düşünüp, kâr amacı
gütmediğinden, bu konuda da çok başarılı olmuştur. Biz insanın temel ve
vazgeçilmez haklarından biri olan barınma ihtiyacını önemsedik. İnsanca
yaşanabilecek konut ve yaşama alanları konusunda gerekenin yapılmasını
kendimize görev saydık. TOKİ, insanlarımıza hak ettikleri sağlam, kaliteli, çağdaş
olanaklara sahip sağlıklı ve güvenli yerleşim yerleri sunmada öncülük ederken,
yeni ve planlı kentleşme ve konut üretimi anlayışını da oluşturmaya
çalışmaktadır.
Sayın Başkan
değerli milletvekilleri; ailenin ve sosyal yapının güçlendirilmesi, AK PARTİ politikamızın
bir gereği olarak, insanımızın daha kaliteli konutlara uygun ödeme şartlarıyla
sahip olmasını sağlamak için Hükûmetimiz, 2003
yılında, cumhuriyet tarihimizde bugüne kadar görülmemiş bir konut seferberliği
başlatmıştır.
AK PARTİ Hükûmetimiz, bugüne kadar toplam 420 bin konut, yüzlerce
hastane, binlerce derslik, yüzlerce sağlık ocağı, milyonlarca fidan ve yüz
binlerce kişiye iş imkânı sağlamıştır. Türkiye'nin ve aslında bütün dünyanın
kanayan yarası olan işsizlik konusunda da ciddi adımlar attığı bir gerçektir.
Değerli
arkadaşlar, Şanlıurfa ilinde TOKİ tarafından gerçekleştirilen çalışmalardan da
kısaca söz etmek istiyorum: Şanlıurfa İlimizi modern ve planlı bir kent yapmak,
çarpık kentleşmeyi önlemek ve hemşehrilerimin konut
sorununun çözümü için TOKİ projeler üretti ve üretmeye de devam etmektedir.
TOKİ, 2003'ten
bugüne kadar Şanlıurfa'da 4.671 konut, lise, 4 ilköğretim okulu, 7 ticaret
merkezi, sağlık ocağı, 4 cami, 5 spor salonu, 2 kreş
ve engelsiz yaşam merkezi yapmıştır.
Şanlıurfa merkez
Akabe'de 3.344 konut, sosyal donatı kapsamında lise, ilköğretim, ticaret
merkezi, sağlık ocağı, cami, spor salonu, kreş, 4 adet engelsiz yaşam merkezi,
1 idari bina ve çocuk sosyal rehabilitasyon merkezi
tamamlanmıştır.
Halfeti'de 158
konut, Argıl beldesinde 100 konut yapılmış, 363
konutun inşaatı ise devam etmektedir.
Birecik'te 429
konut tamamlanmış, sosyal donatı kapsamında ise yirmi dört derslikli ilköğretim
okulu, ticaret merkezi, cami, şadırvan yapılmaktadır.
Ceylanpınar'da
sel felaketinden zarar gören vatandaşlarımıza yönelik olarak da yatırım bedeli
10 milyon Türk lirası olan toplam 99 konut sekiz ayda tamamlanmış, sosyal
donatı olarak da on altı derslikli 1 ilköğretim okulu, 1 ticaret merkezi, 1
cami inşaatı da yapılmıştır.
Viranşehir'de 20
adet hareket alarm iskân tesisi tamamlanmış, 200 yataklı devlet hastanesi ile
yirmi dört derslikli lise inşaatları ise devam etmektedir.
Yukarıgöklü'de 90 konut
yapılmıştır.
Siverek'te 409
konut tamamlanmış; sosyal donatı kapsamında ticaret merkezi, 200 yataklı devlet
hastanesi inşaatı ise devam etmektedir.
Harran'da on altı
derslikli lise inşaatı devam etmektedir.
Hilvan'da otuz
iki derslikli ilköğretim okulu ile yirmi dört derslikli lise inşaatları ise
devam etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İzol, lütfen tamamlayınız.
ZÜLFÜKAR İZOL
(Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Suruç'ta yirmi
dört derslikli ilköğretim okulu inşaatı devam etmekte; ayrıca Siverek'te 528
konut, Argıl'da 80 konut, Yukarıgöklü'de
78 konut, Viranşehir'de 172 konut, Akçakale'de 150 konut, lise ve 3 atölye,
Hilvan'da da 100 konut, 11 Nisan beldesinde 96 konutun yapımı için ihale
çalışmaları devam etmektedir.
Sonuç olarak
Şanlıurfa ilimizdeki TOKİ tarafından tüm projelerin tamamlanması durumunda
toplam 6.238 konut, 11 ilköğretim okulu, 6 lise, 14 spor salonu, 9 ticaret
merkezi, 6 cami, 2 kreş, 2 sağlık ocağı, 3 atölye, belediye binası, çocuk rehabilitasyon merkezi ve engelsiz yaşam merkezi yapılmış
olacaktır.
Bu nedenle tüm
Şanlıurfalı hemşehrilerimin adına, başta Sayın
Başbakanım Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Kabinemizde görev alan eski ve
yeni bakanlarımıza, TOKİ Başkanımıza ve çalışan bütün bürokratlarımıza ve yüce
Meclisimize, muhalefetiyle iktidarıyla herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum,
tekrar “Kandiliniz mübarek olsun.” diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sağ olun, var
olun.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın İzol.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Osman Aslan, Diyarbakır
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN ASLAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 455 sıra
sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yürürlük maddesi yani 8’inci
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii bu kanun
üzerinde üç gündür mütemadiyen görüşüldü, konuşuldu, çok güzel şeyler söylendi.
Bu kanunun gerçekten çok faydalı ve yararlı olacağına
inanıyorum ve bu inancımın temennisiyle, bu kanunun tekrar milletimize,
memleketimize hayırlı olması vesilesiyle, aynı zamanda, idrak etmekte olduğumuz
bu mübarek gecenin de hem milletimize, memleketimize hem bütün İslam âlemine
hayırlı olmasını dilerken, bu mübarek gecede acı ve ıstırap çeken, Balıkesir
ilimizde grizu patlaması sonucu vefat eden hemşehrilerimize
de Allah’tan rahmet, başsağlığı dilerken yaralılara da Cenabı Allah’tan acilen
şifalar diliyor, tekrar bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aslan.
Madde üzerinde on
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Öztürk, Sayın Taner, Sayın Genç ve Sayın Ural soru sormak
istemişlerdir.
Sayın Öztürk, buyurun.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İç Tüzük’ün
61’inci maddesi gereğince “Başkan, görüşmeye başlamadan önce, söz sırasına göre
söz alanların adlarını okutur.” gerekliliğine uymamanız nedeniyle, kişisel söz
verilen hatibin yazılı talebinin olup olmadığını sormama alınganlık göstermeniz
tarafımdan anlaşılamamıştır. Görevinizi baştan İç Tüzük’e uygun olarak yapmış
olsaydınız, benim sorumla karşılaşmış olmayacaktınız. Bu son maddede söz talep
eden 15 milletvekili için kura çekildiği görülmemektedir. Mevlüt
Çavuşoğlu, 3 ayrı milletvekiline, söz talebi
olmadıkları hâlde söz hakkını devretmiştir. Bunu neye göre yapıyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, TOKİ inşaat yaptığı yerleşim yerleriyle ilgili ekonomik
durumu, konut gereksinimi, talep araştırması yapmamaktadır mı ki bazı
bölgelerde yapılan konutlar elde kalmaktadır?
Bir diğeri:
Kurumlar arası yapılan protokoller ile TOKİ, 4 milyar 170 milyon TL’lik kamunun
yapması gereken yatırımları kendi üzerine almış ve yapmaktadır. Bu, Kamu İhale
Kanunu’ndan kurtulmak için mi düzenlenmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Taner.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Demin de bir
sordum. TOKİ, bazı firmalara 260 trilyon liralık müşavirlik hizmetlerinin
parasını ödemiştir, ücretini. Bunlar hangi firmalara ödenmiştir? Bunların
ayrıntılarını istiyorum, cevap verilmedi.
İkincisi: İskan konutuyla afet konutu arasında faiz itibarıyla,
taksitlendirme itibarıyla ne fark vardır? Afet konutunun… Bir yerin afet konutu
olabilmesi için önce o yerde bir hak sahipliği tespit edilmesi lazım ve o hak
sahiplerinin müracaat etmesi lazım, buna göre bir plan yapılması lazım. Buna
rağmen, bazı yerlerde sırf davetiyeyle ihaleye birtakım yandaşları sokmak için,
bu, bazı yerler afet konutu sayılmaktadır. Bu şekilde, iskân konutu olmadığı
hâlde, afet konutu şeklinde davetiyeyle ihaleye çağırılan 2008, 2009 ve 2010’da
kaç yer vardır? Bunlar kimlere verilmiştir? Onu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Sayın Ural…
KADİR URAL
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle, kandil
gecesinin bütün Türk milletine hayırlar getirmesine vesile olmasını diliyorum
Cenabı Allah’tan.
Sayın Bakanıma
sormak istiyorum: Mersin ili Silifke’de yapılmakta olan Silifke devlet
hastanesi ne kadara ihale edilmiştir, ne zaman bitirilecektir? Taşucu ve Silifke TOKİ konutları ne zaman teslim
edilecektir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çalık…
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) - Sayın Bakanım, Malatya’da
Toplu Konut İdaresinin yapmış olduğu kentsel dönüşüm projesi, Malatya
Belediyemizle imzalamış oldukları protokol çerçevesinde ne zaman
gerçekleştirilecek? Malatya’da TOKİ’nin yapmış olduğu
hizmetler için biz TOKİ Başkanımıza ve bakanlarımıza teşekkürlerimizi
iletiyoruz, hem hastanemizin ihalesi yapılmış vaziyette hem TOKİ Malatya’ya bir
stadyum kazandıracak hem de Toplu Konut İdaresi Malatya’ya yeniden bir şehir
merkezi kazandıracak, kentsel dönüşüm yapacak. Bunun başlayış tarihinin
bilgisini almak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle Sayın
Taner’in sorduğu soruya cevap vermek istiyorum. Ekonomik talep araştırmaları
anlamında, nüfusu 40 binin altında olan bölgelerde öncelikle talep alınıyor,
talebe bağlı olarak yapılıyor. Onun üstündekilerde daha farklı bir uygulama
var.
Şu ana kadar
satışa sunulan konutların yüzde 87’si satılmış durumda. Bu gerçekten iyi bir
performans ama piyasa koşullarına göre elbette satış sıkıntısı olan lokal alanlar da oluyordur. Ama genel performansa baktığımız
zaman yüzde 87 gibi bir rakamla karşılıyoruz ki bu da iyi bir performans, hele
bu küresel…
RECEP TANER
(Aydın) – Bazı yerlerde yüzde 80’i elde kaldı Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Yani lokal… Toplam tutara
baktığınız zaman, bütün Türkiye geneline baktığınız zaman yüzde 87 gibi bir
rakam görünüyor.
Niçin kamunun
diğer birimlerinin ihalelerini yapıyor? Tabii, uzman bir
kuruluş. Gerçekten çok sayıda ihale yapan, bu anlamda uzmanlaşmış bir
kuruluş. Diğer kurumlarımız bu ölçüde ihale yapma becerisine, uzmanlığına sahip
olmayabiliyorlar, özel nitelikli işlerde. Dolayısıyla onların talebiyle,
onların ihtiyaçlarını görecek şekilde yapılıyor. Sonuçta, her ikisi de kamu
kuruluşu. Önemli olan, işin en etkili, en hızlı şekilde yapılması, yoksa onun
dışında bir gerekçesi yok.
Müşavirlik
ihaleleriyle ilgili olarak da tabii çok sayıda firma var. Onun listelerini
yazılı bir şekilde aktaracağız, yazılı bir şekilde… Sayın Genç’in sorusuydu bu.
Yine, Sayın Genç,
“Bu davetiyeyle çağrılar kaç yerde vardır? Kimler yapmıştır?” gibi… Burada bir
listemiz var, isterseniz hemen arada size iletilebilir bunlar ama tek tek okumaya çalışırsak çok fazla vakit alır.
Mersin Silifke
ile ilgili bir sorumuz vardı, “Kaça ihale edilmiştir?” gibi. Silifke hastanemiz
30 milyon TL bedelle ihale edilmiş ve 2011 Ağustosta inşallah teslimatı
yapılacak. Yani bu konuda ihale gerçekleşmiş, şu anki termin
planına göre 2011 Ağustosunda teslim edilecek.
Sayın Çalık’ın
sorusu vardı. Sayın Çalık Malatya’daki kentsel dönüşümle ilgili sormuştu. Hak
sahipleri için şu anda, Sayın Çalık, konut bedelleri tespitine dönük çalışmalar
yürütülüyor. Bu, yüzde 40 bir oranla, indirimli bir oranla inşallah
gerçekleştirilecek. Malatya’da, Başkanımızdan da aldığım bilgiye göre, yoğun
bir şekilde bu çalışmalar sürdürülüyor, bir sorun, bir sıkıntı gözükmüyor.
Malatya için hayırlı olsun diyoruz.
Ayrıca, tabii, bunun
dışında da, biliyorsunuz, biz, şeffaf bir şekilde çalışıyoruz. “Bilgi Edinme
Hakkı” diye bir kanunu biz kendi iktidarımız döneminde çıkardık. Bu, detaylı,
müşavir firmalar… Hangi firma neyi almış, bu konuda listelerimiz var,
isteyenler buradan alabilirler veya kurumdan bilgi edinme hakkı çerçevesinde
de, sadece milletvekillerimiz değil, bütün vatandaşlarımız da bu bilgileri her
zaman alabilir.
Ben hepinize çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Öztürk, bu maddeyle ilgili Sayın Bakana soru sorulması
gerekirken bir konuyla ilgili tarafıma soru yönelttiniz.
Sayın Öztürk, İç Tüzük’ün 61’inci maddesi gereğince görüşmeye
başlanmadan önce söz sırasına göre söz alanların adları okutulur, doğru, Tüzük
gereği. Ancak uygulamaya baktığınız takdirde, geçmişe yönelik; şimdiye kadar
zaman zaman yapılmış ama çok defa yapılmamış bir
uygulama. Yani, isim sıraları okunmamıştır ama doğrusu okunması gerekir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Başkan İç Tüzük’e aykırı işlem yapamaz.
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Genç, Sayın Öztürk’e cevap veriyoruz.
Sayın
milletvekillerinin müracaatları ve sıraya konulması ne ben ne de diğer Sayın
Meclis Başkan Vekilleri tarafından yapılmamakta, tamamen Kanunlar Dairesi
tarafından yapılmakta. Bugünkü bu maddeyle ilgili söz talebi, yani, Sayın Osman
Aslan’a nasıl geldi? Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun
hem söz talebi var hem devir talebi var. Önce Sayın Çavuşoğlu
talepte bulunuyor, sonra devrediyor Sayın Rüstem Zeydan’a,
daha sonra da Sayın Rüstem Zeydan’ın Sayın Osman
Aslan’a devretmesiyle Sayın Osman Aslan söz sahibi oldu.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Listede devir talebi yok.
BAŞKAN - Diğeri
ise Sayın Yusuf Ziya İrbeç. Talebi var.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Devir alanların talebi yok.
BAŞKAN - Sayın Öztürk, talepleri var, gönderdim size, incelediniz, tekrar
göndereceğim.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Hayır, 15 kişi içinde…
BAŞKAN - Daha
sonra da Sayın Yusuf Ziya İrbeç’in Sayın Zülfükar İzol’a devir talepleri
var.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Yok efendim, 15 kişi içinde devredenlerin listesi yok.
BAŞKAN - 15
kişinin devir talebi olması gerekmiyor Sayın Öztürk.
İlk sıradaki ilk 2 kişinin söz talepleri de var, devir talepleri de var.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde
dokuz adet önerge vardır; ancak her madde üzerinde milletvekillerince yedi
önerge verilebildiğinden önce geliş sırasına göre ilk yedi önergeleri
okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde”
ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Yılmaz
Tunç
Bartın
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin
“yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde”
ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde”
ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
İkram
Dinçer
Van
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde”
ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Azize
Sibel Gönül
Kocaeli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde”
ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ayhan
Sefer Üstün
Sakarya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
455 Sıra Sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8’nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi F.
Murat Sönmez Akif Ekici |
Trabzon
Eskişehir Gaziantep |
Yaşar
Tüzün Hüseyin
Ünsal Ergün Aydoğan |
Bilecik
Amasya Balıkesir |
Şevket
Köse Mehmet Sevigen Ensar Öğüt |
Adıyaman
İstanbul Ardahan |
Hulusi
Güvel Engin
Altay |
Adana Sinop |
“Madde 8 – Bu
Kanun 15/12/2010 tarihinde yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Ensar Öğüt konuşacak.
BAŞKAN – Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili, önerge üzerinde söz talep
etmişlerdir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, tüm İslam âleminin Kandil’ini kutluyor, mutluluklar diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, gündeme girmeden önce bir konuyu arz edeceğim. Tekel işçilerinin
eylemine katılan bir arkadaşımız trafik kazasında vefat etti. Bu işçi
arkadaşımıza Türk-İş binasının önünde tören yapılmak istendi. Ancak onu son
yoluculuğuna uğurlamak isteyen arkadaşlarımıza oradaki yetkililer tören için
izin vermediler. Ben buradan o yetkilileri kınıyorum ve bir daha da böyle bir
şey olmamasını diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, TOKİ, planlı kentleşme, konut üretimi konusunda çalışmalar yapıyor,
bunlar güzel. TOKİ dar gelirli insanlara da konut yapıyor, bu da iyi. Ancak,
bana göre TOKİ’nin özellikle kalkınmakta öncelikli
illerde olduğu gibi ilçelerde de konut üretimi yapması lazım. Ancak bunu
yaparken daha sık kontrol edilmesi lazım. Ben bir inşaatçı olarak öneriyorum.
Ben yurt dışında da inşaat yaptım. Türkiye’deki kontrollük sistemi çok iyi,
sağlıklı çalışmıyor. Örneğin Ardahan’da ve Göle’de TOKİ bina yaptı -kendi
bölgemle ilgili örnek vereceğim- çatıları akıyor, duvarları çatlamış, tuvalet
ve banyolarında tıkanma var. Göle’deki TOKİ’nin ihata
duvarı yok Sayın Başkanım, lütfen bunu not alın. İhata duvarsız bir site olur
mu? Yolları bozuk.
Şimdi, burada
kontrolörlük sistemini -belki sizde kabahat yoktur- iyi kurmazsanız kalitesiz
inşaatlar yapılır. Kalitesiz inşaatlar da üç yıl, beş yıl sonra dökülüyor,
yirmi yıl sonra yenisinin yapılması gerekiyor. Yani çok sağlam betonarme bina
ise, o zaman hem depreme dayanıklı hem de en azından süresi kadar, kırk yıl,
elli yıl, daha iyi dayanması lazım. Örnek veriyorum: Şimdi, bizim bölgemizin
rakımı yüksek. Posof ilçemizde TOKİ’nin konutu yok,
Damal’da TOKİ’nin konutu yok, Hanak’ta TOKİ’nin konutu yok, Çıldır’da yapılmadı, Göle’ye az bir
miktarda yapıldı. Şu anda Ardahan’a tekrar beş yüz küsur tane yapılıyor, teşekkür
ederim ama ilçelerimize yapılması lazım. Oradaki şartlarda, ağır koşullarda
yaşayan insanlara ödeme kolaylığının daha iyi yapılması lazım Sayın Başkanım.
Yani sadece Ardahan değil, Kars var, Iğdır var, Ağrı var, Hakkâri var, Şırnak
var.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Van) – Yapılıyor, yapılıyor…
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) - Tabii ki yapılmıştır, yapılıyor, ben bir şey demiyorum ama daha
yaygın yapılması lazım. Zengine değil, yoksula hitap etmesi lazım TOKİ’nin.
Değerli
arkadaşlar, 17 Ağustos 1999 depreminde biliyorsunuz Marmara sallandı ve çok
büyük yıkım oldu. Ben o zaman İstanbul’da oturuyordum ve inşaat yapıyordum,
hakikaten son derece yıkım oldu. Şu anda depreme dayanıklı olmayan bir sürü
bina var, güçlendirme yapılmış. Kolonun dibine makineyi koyduğunuz zaman, sallandıkça,
mantolama ne kadar yaparsanız yapın o binayı bir daha
eski orijinal yapısına getiremiyorsunuz. Şimdi, burada, örneğin Suadiye tarafını, E-5’in altını ele alalım, Tuzla’dan
Kadıköy’e kadar veya Yeniköy’den ta Silivri’ye kadar. Şimdi, bu bölgenin
yenilenmesi için ben şunu öneriyorum: Kentsel dönüşüm projesinde mutlak surette
orada kat yoğunluğu vererek bu işin çözülmesi lazım, binaların yenilenmesi
lazım. Nasıl? Şimdi Suadiye’de her şey, daireler
Caddebostan’da, Pendik’te, Kartal’da, her yerde para ediyor ama burada
yoğunluğu fazla verirseniz, kat, beş katsa yedi kat verirseniz bina yenilenirse
o zaman o bina depreme dayanıklı olur ama nasıl, yedi kat verirseniz ne oluyor?
O zaman iki kat olduğu zaman orada içinde oturan kişiler kat karşılığı -ki değerli yerler- verip üzerine de üç kuruş
para verildiğinde bütün…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Öğüt, lütfen tamamlayınız.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) - Yani, yoğunluğu biraz fazla
verip katı biraz fazla verdiğiniz zaman binanın içerisinde oturan mal sahipleri
binasını kat karşılığı verirlerse o zaman, biraz da az para verdikleri zaman
bütün binalar yenilenir. Yoksa, Allah göstermesin, bir
depremde inanın çok sayıda -işte bütün uzmanlar söylüyor- insanımız ölür, çok
sayıda binamız yıkılır. Bu nedenle TOKİ’nin ve
Bayındırlık Bakanlığının bu konuya el atarak kentsel dönüşüm kanunuyla ilgili
bu çalışmaları yapmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi okutacağım
altı önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.
Önerge sahiplerinin istemi hâlinde de kendilerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/762 esas
numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesinde geçen “yayımı tarihinde”
ibaresinin “yayımından bir ay sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Yılmaz
Tunç
Bartın
BAŞKAN - Diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:
Mustafa
Ataş |
İstanbul |
Veysi Kaynak |
Kahramanmaraş
|
İkram
Dinçer |
Van
|
Azize
Sibel Gönül |
Kocaeli
|
Ayhan
Sefer Üstün |
Sakarya |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Gerekçeleri ayrı ayrı okutuyorum:
“Gerekçe:
Önerilen yürürlük tarihinin daha uygun düşeceği düşünülmektedir.”
Gerekçe: Yapılan
teklif ile yürürlüğün ileri alınması amaçlanmıştır.
Gerekçe: Yapılan
teklif ile yürürlük tarihinin bir ay ileri alınması amaçlanmıştır.
Gerekçe: Teklif
ile yürürlüğün bir ay ileri alınması düşünülmüştür.
Gerekçe: Kanunun
yürürlüğünün ileri alınmasının uygun olacağı düşünülmüştür.
Gerekçe: Kanun
uygulaması açısından yürürlüğün değiştirilmesi uygun görülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Yaşar Tüzün, Bilecik Milletvekili.
Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; toplu
konut kanununun 9’uncu maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun tasarısını ve teklifini geçtiğimiz salı gününden beri
konuşuyoruz. Tabii bu Parlamentoya saygısı olmayan AKP Hükûmetinin
ve teklif sahibinin de bu görüşmeler sırasında Genel Kurulda olmamasının
takdirini sizlere bırakıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu ortaklaşa verilen tasarı ve teklif, genel olarak, Toplu Konut
İdaresinin yetkilendirilmesi hususunda… Tabii Toplu Konut İdaresi sahipsiz bir
idare olduğu için, sahibi olmayan bir kuruluş olduğu için, salı gününden beri,
bakıyoruz, zannediyorum Bakanlar Kurulu koltuğuna Hükûmet
adına bir Başbakan oturmadı, diğer bütün bakanlar oturdu! AB müzakerelerinden
sorumlu Devlet Bakanı oturdu, Bayındırlık ve İskân Bakanı oturdu, Başbakan
Yardımcıları oturdu. Yani baktığımız zaman, salı gününden beri 20’ye yakın
bakan TOKİ’yi savunur, TOKİ’nin
haklarını korur noktasında açıklamalar yapıyor. Hâl böyle olunca TOKİ gibi bir
kuruluş ne kadar sahipsiz… TOKİ’nin uygulamalarında Hükûmet -direkt Başbakana bağlı olmasından dolayı- Genel
Kurula, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygınlığını ifade edemez hâle
gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, tabii TOKİ’nin genel uygulamaları
neden, niçin yüce Meclisten kaçırılır? Denetim yetkisi niçin kullanılmaz? Salı
gününden beri soru soran arkadaşlarıma, maalesef ilgili idarenin başkanının
yazmış olduğu ufak dipnotlarla ilgili bakan açıklamaktadır. Şunu açık ve net
olarak söylemek gerekir sevgili arkadaşlar: Kontrolsüz güç güç
değildir, denetimsiz güç güç değildir. Gelin bu
kuruluşu kontrol edelim, denetleyelim. Meclis olarak, gerek 22’nci Dönemde
gerekse 23’üncü Dönemde Cumhuriyet Halk Partisi olarak Toplu Konut İdaresinin
uygulamalarının araştırılması konusunda Meclis araştırma önergelerimiz var.
Gelin bir komisyon kuralım, bu komisyon TOKİ’yle
ilgili incelemelerde bulunsun. Gerçekten TOKİ’nin
uygulamalarında memnuniyet söz konusuysa gelip kuracağımız komisyonda TOKİ
idaresine, başkanına, yetkililerine teşekkür edelim, değilse de eksikliklerini
söyleyelim. Toplu Konut İdaresi için verilen Meclis araştırma önergeleri niçin
gündeme alınmıyor, niçin TOKİ için komisyon kurulmuyor? Tabii ki temel sebebi
denetimden, kontrolden kaçmaktır.
Sevgili
arkadaşlar, TOKİ’nin Başkanının kamuoyuna yapmış
olduğu açıklamalara baktığımızda da yaklaşık 1 milyar dolar gibi kâr getiren bir
kuruluş. Tabii reel sektörde yıllarca inşaat sektörüne emek vermiş, sermaye
koymuş, bu işten para kazandığı ve para kazandıktan sonra vergisini ödeyen,
istihdam sağlayan inşaat müteahhitlerine baktığımızda TOKİ’yle rekabet eder hâlde değildir. Reel sektörde
çalışan, üreten ve bu kazancından bu devlete olan sorumluluğunu vergi, SSK
primi gibi ödemeler altında resim ve harç ödeyen müteahhitlere
bir de yapı denetimi mecburiyeti koymuşuz. Dolayısıyla, inşaat maliyetine,
sadece inşaat maliyetine yapı denetiminin bedeli yüzde 4 ila yüzde 8 arasında
değişmektedir ama TOKİ’ye baktığımız zaman böyle bir
uygulaması yok. TOKİ, kendi Yasası’yla 11 defa buradan verilen yetkilerle
devlet içinde devlet olmuş, arsa sahibi TOKİ, imar uygulaması yapan TOKİ,
projeyi hazırlayan TOKİ, denetimi yapan TOKİ, ruhsatı veren TOKİ, iskânı veren
TOKİ. Yine geçtiğimiz dönemlerde iskân yetkisini dahi “Yerel yönetimlere yetki
vereceğiz.” deyip yerel yönetimden gelen bir hükûmetin
başkanı Başbakan, belediye başkanlığından gelen Başbakan, belediyelerin
elindeki iskân ruhsatını alıp maalesef TOKİ’ye
devretmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, ne yaptığımızın farkında mıyız? Yani bu kadar yetkiyle donatılmış
bir kuruluşu denetlememek, kontrol etmemek kimin haddine? Bunun hesabını kim
verecek? Yani bu gizlilik nedir? Bu gizliliğin altında ne yatmaktadır? Gelin,
denetleyelim, kontrol edelim. Yüce Meclise verdiğimiz komisyon önergeleri var,
bu önergeleri kabul edip gerçekten denetleyip kontrol ettikten sonra iyi
yaptıkları varsa teşekkür edelim, yapmadıklarını da eleştirelim değerli
arkadaşlar. Toplu Konut İdaresi gelecek yüzyılda “TOKİ” olarak
adlandırılmayacaktır. Bana sorarsanız TOKİ öyle bir noktaya gelmiştir ki artık TOKİ’nin adı “toplu götürme merkezi” yani “TOGÖM” olarak
değiştirilmelidir. Uygulamalarında da maalesef, denetleme raporlarında da bu
zafiyetlerini görüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, aslında konuşulacak çok şey var ancak TOKİ’nin
yine değişik uygulamalarına baktığımızda, özellikle kent merkezinde bulunan çok
değerli arsaları “kentsel dönüşüm” adı altında rantsal
dönüşüme çevirmiştir. Örneğin -bu akşam gerçi UEFA Kupası maçı da var ama bunu
da konuşmamız gerekiyor- Toplu Konut İdaresi, İstanbul’da, Galatasaray
Stadyumu’na ait alana yeni bir stadyum yapılması adı altına bir proje başlattı.
Şimdi efendim neymiş, Mecidiyeköy’de bulunan
stadyumun alanı, mevkisi çok değerli, Toplu Konut İdaresi başka bir alana stat
yapıp, burayı kendisine alıp burada bir proje geliştirecek. Gerçekten,
Galatasaray Spor Kulübüne devlet desteği burada söz konusu ama diğer takımların
başkanları, yöneticileri bu konuda Rekabet Kuruluna müracaat etmiş olsalar idi
bu proje yok olacaktı. O nedenle Birinci Süper Lig’de mücadele eden
takımlarımızın, örneğin Bursaspor’umuzun, örneğin Eskişehirspor’umuzun, örneğin
seçim bölgem olan Bozüyükspor’umuzun, Bilecikspor’umuzun statları da kent merkezlerinde
kalmıştır. Yani, Galatasaray Spor Kulübüne bu imkân sağlanırken diğer
kulüplerimize neden ve niçin sağlanmıyor? İktidar partisinin milletvekilleri bu
konuda seçim bölgeleri için niçin hareket geçmiyor? Bunun takdirini de değerli
vatandaşlarımıza bırakıyorum.
TOKİ yine,
özellikle 2003 yılından beri, -bakın burası da çok önemli- Toplu Konut İdaresi
özellikle 2003 yılından beri, Türkiye Büyük Millet Meclisini kullanır hâle
gelmiştir. Diyeceksiniz ki bu da nereden çıktı? Nereden çıktı: Toplu Konutun
Ankara ilinde yapmış olduğu uygulamalarda, projelerde, örneğin Eskişehir
yolunda, örneğin Yenimahalle’de, örneğin şimdi son günlerde Gölbaşı semtinde
başlatılan projeye çok az sayıda milletvekilimiz katılmıştır çünkü sağladığı
bir avantaj yoktur. Ama TOKİ yönetiminin, TOKİ Başkanının Parlamentoyu, Türkiye
Büyük Millet Meclisini kullanarak, özellikle “Bu projede milletvekilleri de
var.” deyip “Milletvekilleri varsa da bir avantaj, bir imkân sağlanacaktır.”
demesiyle halkımız daha fazla katılım sağlamış, daha fazla ilgi göstermiştir.
Toplu Konut
İdaresi, oysa, bırakın Türkiye Büyük Millet Meclisine
böyle imkânları sunmayı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinde olan
lojmanları devralıp bir başka firmaya, bir başka şirkete devretmiştir.
Dolayısıyla TOKİ, yapmış olduğu uygulamalardaki bu kadar yanlışlığa rağmen
Türkiye Büyük Millet Meclisini de bu yanlışlıkların içerisine katmıştır.
Dolayısıyla
bundan sonraki uygulamalarında sayın TOKİ yönetiminin
veya benim adlandırdığım “TOGİM” merkezinin -“toplu götürme merkezi”nin- bu
konuda daha dikkatli olmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisini kullanmamasını
tavsiye ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tüzün, lütfen tamamlayınız.
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Evet, kuşkusuz, TOKİ’nin, yine, ek ikinci
şirket olarak kurmuş olduğu şirketin niçin ve neden kurulduğunun bir haftadır
bu yüce Mecliste görüşüldüğü hâlde hâlâ açıklanmamasının sebebinin ne olduğunu
öğrenmek istiyoruz değerli arkadaşlar. Yani Toplu Konut yönetimi niçin ikinci
bir şirket kurmuştur? Niçin
bu ikinci şirketin hisselerinin yüzde 49’u TOKİ’ye
aittir de yüzde 51’i şahıslara aittir? Yani Emlak Pazarlama, İnşaat, Proje
Yönetimi ve Ticaret AŞ’nin hisse oranlarının dağılımı neden böyle
kaynaklanmaktadır, neden böyle kurulmuştur, bunun açıklamasının mutlaka
yapılması gerektiğine inanıyorum.
Bugüne kadar
Toplu Konutun yapmış olduğu örnek ve doğru projeler de vardır- yiğidi öldürüp
hakkını vermek gerekiyor- bu projeler için de kendilerine, emeği geçenlere
teşekkür ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Daha iyi yapılabilmesi ve daha iyi projelerin ortaya konması için TOKİ’nin mutlaka denetlenmesi gerekir, kontrol edilmesi
gerekir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergeleri vardır. İktidar
partisi de bu noktada bir önerge versin, gelin bir komisyon kuralım, TOKİ’nin bu yaptığı uygulamaları denetleyelim, kontrol
edelim, iyi yaptıklarına teşekkür ederim, yapmadıklarını da eleştirelim
diyorum.
Mevlit Kandili’nizi kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tüzün.
Madde üzerinde
şahısları adına söz isteyenler: Harun Öztürk, Mikail Arslan.
Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Harun Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tasarı biraz
sonra oylarınızla yasalaşacak, ben düşüncelerimin bir kısmını ancak ifade etme
imkânı bulabiliyorum. Umarım yasama faaliyetini daha sağlıklı yürütebilme
konusunda hep birlikte bir şeyler yapabiliriz.
Değerli
milletvekilleri, TOKİ’nin konutları düşük kaliteli ve
gecikmeli teslim ettiği dile getirildi. Kurum, teslimlerdeki gecikmeleri
önlemek yerine, temerrüde düşmekten kurtulmak için sözleşmelere koyduğu bazı
hükümlere sığınmaya çalışmaktadır. Evet, bu çerçevede, ilk yaptığı sözleşmelere
“Gayrimenkullerin yapımı sırasında gerek genel planlarda gerekse gayrimenkul
planlarında ve sözleşmelerinde teknik ve yönetimsel nedenlerle gerekli göreceği
her türlü değişiklikleri yapmak İdarenin yetkisi dahilindedir.”
hükmünü koymuştur. Daha sonra bu hükmün kendisini temerrüde düşürmekten
kurtaramayacağını düşünmüş olacak ki satış sözleşmelerine “Adlarına gayrimenkul
tahsis edilen alıcılar ileride altyapı ve peyzaj çalışmaları gecikmesinden
dolayı herhangi bir hak ve istekte bulunamayacaklarını peşinen kabul ederler.”
hükmünü eklemiştir. TOKİ, teslimlerdeki gecikme nedeniyle kira talep eden
vatandaşlara da bu hükümlere dayanarak “Akdedilen sözleşmede geç teslimden
dolayı kira kaybı ve bundan kaynaklanan kâr kaybının ödeneceğine ve
isteneceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.” şeklinde cevaplar
vermektedir.
Değerli
milletvekilleri, TOKİ, bu hükümlere dayanarak teslimdeki gecikmeleri
belediyelerin altyapı çalışmalarını tamamlayamamasına bağlayabilmektedir.
Ankara Turkuaz örneğinde TOKİ, yürütmenin bir parçası
olarak Hükûmet adına atanan bir başkan, Ankara
Büyükşehir Belediyesi de aynı partiye mensup bir belediye başkanı tarafından
yönetilmektedir, biri diğerinin gecikmesine altyapıyı ağırdan alarak diğerinin
imdadına yetişmektedir. Vatandaşlarımızı mağdur etmeye yönelik bu tür mazeret
ve oyunlar kabul edilemez. Bir kamu kurumuna da bu yakışmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, geçmişte TOKİ, daireleri hak sahiplerine süresinde teslim
ederken bugün ne olmuş da teslim edememeye başlamıştır. Bu gecikmelerin bir
kısmı kriz nedeniyle duran satışlara bağlanabilse de tümüyle bu mazerete
sığınmak mümkün değildir.
TOKİ’nin gerçekleştirdiği
projelere baktığımızda para ödeyen vatandaşlara konut yapmanın yanı sıra
belediyelerin yapması gereken bazı altyapı yatırımlarının, anaokulundan
başlayarak liseye kadar kamunun yapması gereken okulların, hastane ve sağlık
ocaklarının, vergi dairelerinin afet evleri ve ucuz sosyal konutların,
ibadethanelerin, ticaret merkezlerinin, kütüphanelerinin de uygulanan projeler
kapsamında yapılmakta olduğunu görüyoruz. Bu sayılan yapıların hepsi oturulacak
bir sitede mutlaka olması gereken yapılardır. Ancak bunlardan bir kısmı için
vatandaşlardan vergi toplanmaktadır, dolayısıyla bedelinin TOKİ’ye
bütçeden transfer edilmesi gerekmektedir. Aralarında gönüllü bağışlarla
yapılması gereken yapılar da bulunmaktadır. Hem konut hem de kamu
yatırımlarının yapılması ve yaptırılması görevinin TOKİ’ye
verilmesi, vatandaşların satın aldıkları daireler için ödedikleri paraların bir
kısmının da bu yatırımlara yönlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Nitekim TOKİ
Başkanı komisyonda yaptığı açıklamada kamu kurumlarından bu yatırımlar
nedeniyle 2,5 milyar alacakları olduğunu ve yapılan bu yatırımların bedelinin
ilgili idarelerden beş yıl içinde taksitler hâlinde tahsil edildiğini
belirtmiştir. Kamu yatırımlarının bu şekilde finanse edilmesi nedeniyle TOKİ’nin taahhütlerinde meydana gelen gecikmeler kabul
edilemez.
Değerli
milletvekilleri, TOKİ uygulamalarının bugün için etkin bir denetiminin
yapıldığı da söylenemez. Öncelikle bütçesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmemesinin bir eksiklik olduğunu ifade etmeliyim. Sayın Bakanın
geçtiğimiz oturumlardan birinde Genel Kurulda yaptığı açıklamanın aksine, TOKİ’nin 2985 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinde yazılı hüküm
çerçevesinde 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na tabi olmadığı açıktır. Sayın Bakan,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun yaptığı denetimlerde Sayıştay
denetçilerinden yararlanıyor olmasını Sayıştay denetimine tabi olmakla
karıştırmıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, TOKİ’nin mevcut ihalelerinin Kamu
İhale Kurumu mevzuatı çerçevesinde yapılıyor olması da uygulamanın denetlendiği
anlamına gelmemektedir. Bu nedenle, TOKİ, mutlaka periyodik olarak Sayıştay
denetimine tabi tutulmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının çerçeve 3 ve 4’üncü maddeleriyle yargıya intikal
eden davalara müdahale edilmektedir. Bu nedenle söz konusu maddelerin
Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde
söz isteyen Mikail Arslan, Kırşehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİKAİL ARSLAN
(Kırşehir) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Arsa Üretimi ve
Değerlendirilmesi Hakkındaki Kanun Teklifi hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Mevlit Kandili’nizi tebrik
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İllerde
kasabalarımızı, ilçelerimizi, şehirlerimizi dolaştığımız zaman binaların önünde
otopark sıkıntıları olduğunu görürüz; otoparkı vardır, altyapısı yoktur,
altyapısı vardır, yeşil alanı yoktur. Toplu Konut İdaresinin yapmış olduğu
bütün yapı alanlarında altyapısıyla, park alanıyla, yeşil alanıyla,
aydınlatmasıyla bir şehir kesiti çok güzel şekilde sunulabilmektedir. Bina
projeleri, zemin etütlerinden mimarisine kadar, mimarisinden ısı yalıtımına
kadar, statik projelerine kadar uzman mühendisler tarafından hazırlanmaktadır.
O yüzden Toplu Konut dairesinde oturanlar ayrıcalıklı olduğunun farkında
olurlar, güvenli bir konutta yaşadıklarının da farkındadırlar.
İşte, bu statüde
olmak üzere ilimizde de Toplu Konut İdaresi çok değerli çalışmalar yapmıştır.
Merkez ilçemizde, Kaman’da, Çiçekdağı’nda, Akpınar’da Toplu Konut İdaresi
konutlar yaptığı gibi, engelsiz yaşam merkezi, sevgi evleri, 300 yataklı devlet
hastanesi, 4 adet ortaöğretim, lise binası, 2 tane spor salonu, 3 adet ticaret
merkezi, 2 adet cami ve tarımköy uygulamasını
başlatmıştır. Ayrıca, dolaştığımız zaman beldelerimizde de Toplu Konut
İdaresinin konut yapmasıyla ilgili ciddi talepler olmuştur. Bunlardan bir
tanesi, Yerköy-Çiçekdağı birleşiğinde bulunan Köseli Belediyesidir. Köseli
Belediyesi iki bin tane dilekçeyi toplamış, önümüze koymuş ve en büyük
isteğinin Toplu Konut İdaresinin konut yapması olduğunu, talep örgütlenmesinin
başlaması hâlinde de bir haftada 600 kişinin müracaatının, peşinat bedelinin
yatırılması kaydıyla, başvuru bedelinin yatırılması kaydıyla yapılacağını
söylemiştir. Bu, Toplu Konut İdaresinin başarısından kaynaklanmaktadır.
Gerçekten, beldelere kadar Toplu Konut İdaresi şayet konut yapıyorsa halkın
teveccühünün de çok açık bir göstergesidir. Aynı zamanda Kaman ilçemizde ve
merkez ilçemizde kentsel yenileme çalışmaları başlamış, diğer ilçelerimizde de
2’nci etap çalışmaları talep edilmektedir.
Toplu Konut İdaresi, üretilen konutlarının yüzde 85’ini dar ve
orta gelir gruplarına yönelik yapmaktadır; üretilen 420 bin adet konutun 363
bin adedi dar ve orta gelir grubuna, alt gelir ve yoksul grubuna gecekondu
dönüşüm alanlarında, afet konutlarında ve tarımköy
projelerinde kullanılmıştır, 56 bin 508 adet konutu ise kaynak geliştirme amacıyla
değerlendirmiştir.
Biliyorsunuz 775
sayılı Gecekondu Kanunu’nda da şehir merkezinde bulunan değerli arsalar
değerlendirilerek kat karşılığı satış veyahut inşaat yapıp satmak şartıyla
değerlendirilerek elde edilen gelirler gecekondu dönüşüm alanlarında
kullanılabilmektedir. 775 sayılı Yasa’da da olan bu uygulama Toplu Konut
İdaresi tarafından da kullanılmaktadır. Ben bu çalışmalarından dolayı
kendilerine özellikle teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa’da, yaşanan İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra şehirlerin
birçoğu tahrip olmuştu, bu tahrip olan şehirlerin yeniden inşasıyla ilgili 1950
yılından itibaren düzenli toplantılar yapıldı; uzmanlar, şehir plancıları,
mimarlar, mühendisler, sosyologlar, akademisyenler bu toplantılara katıldılar
ve kentsel yenileme çalışmasını başlattılar. 1950 yılında Avrupa’da başlayan
kentsel yenileme çalışması Toplu Konut İdaremiz vasıtasıyla Türkiye kamuoyunun
da gündemine girmiş bulunmaktadır. İşte, bu çalışmaların neticesinde Esenboğa
Havalimanı’nın kenarında bulunan gecekondular kaldırılmış ve gecekondu
dönüşümüyle kentsel yenileme çalışmalar başlamıştır. Bu açıdan kentsel
yenilemenin kazandırılması ve bunun getirisi açısından da çok önemli bir
çalışmayı yaptığını burada ifade etmek istiyoruz.
Türkiye’de Devlet
Planlama Teşkilatının ve Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre yenileme,
dönüşüm ve nitelikli konut üretimi tarzında olmak üzere üç milyon civarında
acil konuta ihtiyaç vardır. Ayrıca 2013 yılına kadar her yıl altı yüz bin tane
yeni konut yapılması gerekmektedir.
Ülkemizde konut
ihtiyacı talebini belirleyen beş tane temel unsur bulunmaktadır. Bunlardan bir
tanesi gecekondu dönüşümü ve kentsel yenileme…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Arslan, lütfen tamamlayınız.
MİKAİL ARSLAN
(Devamla) - …diğeri deprem riski nedeniyle dönüşüm, alt gelir grubu ve yoksul
vatandaşların konut ihtiyacı, mevcut konu stokunun yaşı ve niteliğinin
değerlendirilmesi ve ülkemizde 13,5 milyon şehir konutunun yaklaşık yarısının
bu faktörler çerçevesinde yenilenmesi gerektiği de aşikârdır. Dolayısıyla,
Toplu Konut İdaresi, bu ihtiyacın ancak yüzde 5 ila 10’unu
karşılayabilmektedir. O yüzden Toplu Konut İdaresinin desteklenmesi ve
çalışmalarına destek verilmesi gerekmektedir. Bu, kentsel yenilemeyle ilgili
köyler dâhil, yapılacak çalışmalarla ilgili de uygulamalarda çıkan sorunların
çözümüne dair Türkiye Büyük Millet Meclisinin sürekli desteğine ve kanunlarla
ilgili ihtiyaç duyulduğu hâlde yenilemelere gerek duyulmaktadır.
Bu vesileyle,
tekrar, biraz sonra oylarınızla kabul edilecek olan kanunun hayırlı olmasını
Cenabı Allah’tan temenni ediyor, kandilinizi tekrar tebrik ediyor, hayırlara
vesile olmasını Cenabı Allah’tan temenni ediyor, saygılar ve sevgilerimi
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Arslan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
İç Tüzük’ün
86’ncı maddesi gereğince tasarının üzerinde oyunun rengini belirtmek için ve
aleyhte olmak üzere söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bana bela okuyorlar.
BAŞKAN – Yanlış
yapıyorlar Sayın Genç, bugün bela okunmaz.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – O yukarıdaki biliyor kime bela vereceğini.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 455 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın tümünün oylanmasından önce
oyumun rengini belirtmek üzere, aleyhte söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Evvela tüm İslam
âleminin ve vatandaşlarının mübarek kandilini kutluyorum, kendilerine saadet ve
mutluluklar getirmesini diliyorum.
Bugün, bir trafik
kazası geçiren Tekel işçisi kardeşimize, emekçimize de Allah’tan rahmet
diliyorum. Bunu, buralarda süründüren insanların da Allah belasını versin
diyorum.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii ki, Türkiye’yi Tayyip Erdoğan’ın çiftliği hâline
sokuyorsunuz. Bakın, bugün bir kandil gecesi. Bunda, bir
kandil gecesinin manasının olduğunu herkesin bilmesi lazım.
Devlet malına el
uzatan insanların İslam’la ilgisi yok. İslam’ın özünde, dürüstlük vardır, ahlak
vardır, tertemiz duygular vardır, devlet malına el uzatmamak vardır.
Şimdi, öyle bir
kanun bugün kabul ediyorsunuz ki, bu kanunda -burada söylendi- ihaleyi genel
müdür istediğine veriyor. Tamamen Tayyip Erdoğan’ın emrine
bağlı bir şirket. Bu şirket istediği kişilere istediği hazine malına el
koyuyor. Bakın, Ankara, İstanbul, İzmir’de çok kıymetli okul arsaları var, Hükûmet konaklarına ait arsalar var, kamu hizmetine tahsis
edilen arsalar, arsalar yetmediği gibi bu kanuna getirdiniz bir de binayı ilave
ettiniz. Yani demek ki gözünüze kestirdiğiniz çok kıymetli binalar var, o
binalara da el koyacaksınız. Ondan sonra getireceksiniz. TOKİ ne alacak?
Bunları özellikle Tayyip Bey ve kendi yandaşlarının tensip edeceği insanlara
çok büyük rant sağlayacak şekilde verecek.
Bakın, en basiti,
sizin Cemil Çiçek diye bir Bakanınız, Başbakan Yardımcınız var. Bunun damadı TOKİ’den bir iş aldı. Kaç lira kazandı? 300 milyarlık bir
işten 1,5 trilyon kazandı, cebine attı. Bunları sizin vicdanınız kabul ediyor.
Ben şimdi TOKİ’ye soruyorum: Bu TOKİ’de
verilen ihalelerin en azından yüzde 40’ı, 50’si AKP’nin ileri gelen
insanlarının aracılığıyla malzeme alıyor arkadaşlar, hem kalitesiz malzeme
alıyor hem kabarık malzeme alıyor. Şimdi, niye kontrolden vazgeçiyorsunuz?
Buyurun işte, gidelim bu insanların aldıkları onayları kontrol edelim.
Hakikaten ihaleleri usulüne göre veriyor mu? Bakın, size, işte, bu listeden
gösteriyorum: Hangi ihaleleri hangi şirketlere vermiş ve bunların büyük bir
kısmında AKP’li yöneticilerin ortaklığı var. Şimdi, bunların denetim hakkını
bize vermiyorsunuz, diyorsunuz ki: “Biz savcıları işte göreve davet ediyoruz.”
Bu, devlet malının talan edilmesidir, devlet malının yok edilmesidir. Sizin
yandaşlarınız olunca onlara gidip birtakım avantajlar sağlanıyor.
Şimdi, dün,
burada birisi dedi ki, işte, mesela Tunceli’de bir köyde afet nedeniyle doksan
dokuz ev yapılıyor. Hâlbuki o Çemişgezek ilçemizde. Mesela Sarıbalta
köyünde de afet oldu, Anıl’da da oldu, Uzungöl’de de
oldu, Doğanpınar’da da oldu, Doğanköy’de
de oldu, Payamdüzü’nde de oldu, Tekeli, Toratlı’da da oldu, Gözlüçayır’da
da… Yani bütün köyleri sayabilirsiniz. Peki, onlarda niye yani bu Toplu Konut
gidip de orada bir yapı yapmıyor da ille bir tane AKP’li belediye meclis üyesi,
imar komisyonu üyesi bir kişinin ihalesini çok fahiş bir fiyatla… Yani
Çemişgezek’te bir evin maliyeti, orada normal şehrin içinde yapılan evin
maliyeti 40 milyar, o 162 milyara yapıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, geçmişte bu Çankaya Köşkü’nde bir muhafız alayı binası
yapılıyordu. O muhafız alayı binasını yapan insanlar oradaki yöneticinin
kişisiydi, ta Çin’den taş getiriyordu, Çin’den taş. Niye getiriyordu? Çünkü müteahhit kâr etsin diye.
Şimdi, orada da
öyle yerlere getirip yapıyorsunuz ki yani normal ova dururken, getiriyorsunuz,
en kayalık yerlere birtakım şeyler yapıyorsunuz ki burada müteahhit
kâr etsin. Yahu, insanlarda Allah korkusu olması lazım,
insanlarda vicdan korkusu olması lazım.
Arkadaşlar, şu
saatlerde açlıktan kırılan insanlar var, ekmek bulamayan insanlar var, her gün
bizim büromuza gelip de “açım” diyen insanlar var; bunlar hiç mi sizi rahatsız
etmiyor sayın milletvekilleri? Devletin bu kadar katrilyonlarını birileri
getirip de peşkeş çekiyor, siz de buna, hem gülerek hem de buna engel olanlara,
bu kandil gecesinde “Allah belanı versin.” diyerek “Çıkıp burada söyleme.”
diyorsunuz. Yahu, böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Bu memleket benim değil ki,
bu memlekette yalnız ben yaşamıyorum ki, hepiniz yaşıyorsunuz ya! Siz halkın
karşısına gitmiyor musunuz?
Bakın,
arkadaşlar, o kadar büyük suistimaller var ki
bunlardan ben hangisinden bahsedeyim.
İşte, diyorum,
Sayın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, tamamlayınız lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) – 260 trilyon, arkadaşlar, 260 trilyon TOKİ komisyon veriyor. Kime
veriyor? Birtakım denetici kuruluşlara veriyor. Kim bu 260 trilyon parayı
alıyor? İşte, Tayyip Beyin ve sizin, birtakım insanların talimatıyla o
insanlara veriliyor. Yahu, günah değil mi bu insanların malı? Hâlbuki bu memlekette
o kadar işsiz var, o kadar mühendis var, hâlbuki o Bayındırlık Bakanlığını
feshettiniz, o Bayındırlık Bakanlığı teşkilatında o mühendisleri çalıştırsanız
da orada, o 260 trilyon lirayla, şu anda piyasada bir tane işsiz mühendis
kalmaz arkadaşlarım ya! Yani sırf 3-5 tane müteahhit,
3-5 tane yandaşınız parayı alıyor, cebine dolduruyor diye, bu milletin yüzde
90’ını açlığa mahkûm etmenin bir vicdani izahı olur mu değerli milletvekilleri?
Yani, böyle kime hizmet ediyoruz? Bu devleti niye bu kadar yok etmeye
çalışıyoruz? Devleti ekonomik yönden niye bu kadar çökertmeye müsaade ediyoruz?
Hiç mi… Siz, acaba, bu sıralarda, İktidara bu kadar neyinize mahkûmsunuz
arkadaşlar ya? Bu kanunu reddedin ben göreyim sizi ya! Bu kanun gerçekten
Türkiye'nin başına bir felakettir ya!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) - Talanın da soygunun da en önemli aracı olan bu kanun arkadaşlar. Bu
kanuna, bana göre, oy vermek hiçbir vicdan sahibinin kabul edeceği bir şey
değildir.
AHMET YENİ (Samsun)
– Hadi oradan!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Sayın
milletvekilleri, biz de Başkanlık Divanı olarak Türk milletinin Mevlit
Kandili’ni kutluyoruz.
Ayrıca, bugün,
UEFA Avrupa Ligi’nde ikinci tur rövanş maçlarına çıkacak olan Galatasaray ve Fenerbahçe
futbol takımlarına da başarılar diliyoruz. (Alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre vereceğim.
Başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 455 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 245
Kabul : 222
Ret :
23 (x)
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, 4’üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın;
Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Anayasa
Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/566) (S. Sayısı: 462)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer
alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer
alan, Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana
Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylan-masının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/786) (S. Sayısı: 460)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7’nci sırada yer
alan, Avusturya Cumhuriyeti, Bulgaristan Cumhuriyeti, Macaristan Cumhuriyeti,
Romanya ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Nabucco
Projesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
7.- Avusturya Cumhuriyeti, Bulgaristan Cumhuriyeti,
Macaristan Cumhuriyeti, Romanya ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Nabucco Projesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/783) (S.
Sayısı: 447)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8’inci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında
Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/755) (S. Sayısı: 426) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti arasındaki Serbest Ticaret
Anlaşması’nın onaylanması hakkındaki Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Özellikle Sırbistan’ın büyük Yugoslavya devletinin altıncı ve son
cumhuriyeti olduğunu hatırlatmak için söz aldım çünkü Yugoslavya parçalandığı
zaman -92 savaşlarından sonra, NATO’nun müdahale ettiği bir ortamdan sonra-
Slovenya ayrıldı, ayrı bir devlet kuruldu; Hırvatistan ayrıldı, ayrı bir devlet
kuruldu; Bosna-Hersek ayrıldı, ayrı bir devlet kuruldu; Makedonya, Kosova,
şimdi de Sırbistan Cumhuriyeti...
Ama, tarihsel
bağlarımız gereği bütün bunlarla Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik, sosyal,
ticari, yol güzergâhı ilişkilerimiz var ama buradan bir ders çıkarılması
gerekiyor. Aslında burada söz almamın nedeni, Yugoslavya örneğini ve
parçalanmışlığını biraz hatırlatmak, Türkiye'nin bulunduğu konumla
Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra Sırbistan’ın geldiği o iç çatışmalardan,
Katoliklerle Ortodoksların, Ortodokslarla Müslümanların, etnik boğazlaşmanın,
dinsel boğazlaşmanın, mezhep boğazlaşmasının o ülkeyi getirdiği nokta.
Sabah bir açılım tartışması
yaşadık. Eğer Yugoslavya gerçeğini göremezsek sabah yaşadığımız kısır
tartışmanın da hiçbir getirisi olmadığını anlayabiliriz. Burada şunu ifade
etmek istiyorum: Uluslararası Ceza Mahkemesinde yakın süreçte bir Miloseviç’in yargılanması vardır, bir Karadzic’in
yargılanması vardır. Uluslararası Ceza Mahkemesinde savaş suçlusu olarak bu
yargılamalar yakın tarihtir. Bosna-Hersek İnsan Hakları Mahkemesi kurulmuştur;
orada, korkunç kayıplarla ilgili, ölümlerle ilgili, Srebrenica’yla
ilgili, katliamla ilgili müthiş dosyalar vardır. O tarihlerde Sırbistan,
herkesi, insan haklarını savunan örgütleri, temel hak ve hürriyetleri
savunanları hep “batı ajanı, vatan haini” diye damgalıyordu. Sırplar
kendilerini kuşatma altında hissediyordu ve savaş suçlusu olarak Miloseviç dönemine denk gelen şikâyetlerde de genelde
yolsuzluk vardı.
(x)
426 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Aradan yıllar
geçti. O tarihlerde, Türkiye, Avrupa Birliğine üyelik başvurusunu… 99’da aday
adayı üyeliği başvurusu oldu. Türkiye o tarihte Sırbıstan’dan
çok öndeydi ama ne yazık ki aradan geçen yedi yıl sonucunda Sırbıstan
Avrupa Birliği yolunda son sürat ilerleyen, kendine güvenen bir ülkeye dönüştü.
Bu bölünme, parçalanma vakalarının üzerinden gelinen noktada Sırbıstan’ın geldiği nokta bu. Türkiye'nin ise siyasetinde
-sivil topluma, sokaktaki insana, herkese- herkesin birbiriyle didiştiği,
devletin üst kurumlarının kriz yaşadığı, itiştiği, aşırı milliyetçiliğin ve
linç kampanyalarının geliştiği bir noktaya geldi.
Ben, buradan
samimi olarak bir şey anlatmak istiyorum. Sabahki tartışmalarda İçişleri
Bakanının Bakanlıktaki görüşmesinde yer alan bir milletvekiliydim. Orada
milletvekili olarak biz “Türkiye’de barış sürecine nasıl katkı sunarız, nasıl
sağlıklı bir çözüm getirebiliriz”i konuştuk. Asla
yargıya müdahale, orada tahliye, bunlar konuşulacak konular değil. Zaten
konuşulacak mevki, makamlar olarak da Meclisin üyeleriyle yürütmeden bir
bakanın yapacağı şeyler değil. Ama Şırnak Milletvekili olarak ben orada, Habur Sınır Kapısı’nda, olayın başından sonuna kadar görev
yapmış bir milletvekili olarak, uyumadan, durmadan ve en az bir şekilde barış
sürecine katkıyı düşünen, düşünmesi gereken bütün arkadaşlarımızın düşünmesi
gereken bir süreci yaşayan birisi olarak, geldiğimiz noktayı korkunç olarak
nitelendiriyorum.
Burada 34 tane
teröristten durmadan bahsediliyor. Eğer gerçekten 34 tane terörist var
deniliyorsa şu resmi kameradan bütün vatandaşlarıma, 72 milyon insana göstermek
istiyorum: Şu kameradaki kadın, Mahmur Kampı’nda, kucağında bir bebek
görüyorsunuz, onun hemen ayaklarının altında beş yaşlarında bir kız çocuğu var,
bakın, hemen yanında kocasını görürsünüz. Buna terörist demek için vicdanın
kuruması lazım. Buna terörist demek için, bu bebeğe, bu çocuğa, anasına; insanlığımızı
yitirmemiz lazım, bütün sağduyumuzu yitirmemiz lazım, bu ülkeye karşı bütün
sorumluluğumuzu yitirmemiz gerekiyor. Nasıl, benim Şırnak ilimde Uludere’de, Şenoba’da, Beytüşşebap’ta köyleri yakılan, anası babası
katledilen ve Saddam’ın zulmünde Irak’a sığınan 12 bin yurttaşımız hâlâ şu an
Mahmur’da yaşıyor. Bunun 26 tanesi Mahmur’dan gelen yaşlılar, çocuklar ve
kadınlardı. Onları özel ağır ceza mahkemesi savcılarının önüne çıkarmak
hataydı. Bunu ben söyledim bir hukukçu olarak; otuz iki yıllık hukukçuyum, ceza
avukatıydım, uluslararası hukuku bilen bir insandım. Nasıl bu bebekleri sanık
kürsüsüne getirebilirsiniz? Köyü yakılmış, evi yıkılmış, kocasını kaybetmiş,
kardeşini kaybetmiş… Eğer bir terörizm aranıyorsa o köyü yakanlar teröristtir,
o masum insanları öldürenler teröristtir. Kim olursa olsun, bunun karanlık
örgütlenmesi, şu, bu demiyorum. Bunu konuşurken sağlıklı konuşmuyoruz.
Evet, geri
taraftan Kandil’den inen 8 tane de PKK’lı geldi üniformasıyla; gizli
gelmediler, açık geldiler. Zaho’da basın toplantısı
yaptılar, Habur’dan girdiler. Ama Habur’a
bir giriş var, bir de çıkış var. Biz giriş bölümündeydik. Bölge baroları, tam
90 tane avukat vardı; Diyarbakır Baro Başkanı, Şırnak Baro Başkanı, Van Baro
Başkanı, bütün bölge baro başkanları. Şimdi, bu insanların hepsi orada bir
görev yaptılar. Bu görev yapılırken hepimizin ortak bir duyusu vardı: Nasıl,
otuz yıl süren bu çatışmayı bitirebiliriz? Hepimizin yüreğinde duyduğu buydu,
halkın istediği buydu. Evet, bir gün önce de miting vardı, 50 bin kişi
meydandaydı. Bir milletvekili olarak ben, ambulans aracına binip megafonlarla,
sabırsızlıkla Habur’un kapısına doğru ilerleyen bu
kitleyi geri getirip
Şimdi, Sırbistan’da
yaşanan olayları, o acı hatıraları, deneyleri getirip Türkiye’deki gelişmelerle
kıyaslamadan biz burada sorunlara çözüm bulamayız.
Elimdeki
belgelere bakıyorum. Çok şey söylemek istemiyorum, ilerleyen saat. Belki de
Galatasaray-Fenerbahçe maçına gitmek için can atarsınız. Bu konuda
uzlaşabilirsiniz, gruplar konuşmayabilir. Hatta yüzde 10 barajında da
uzlaştığınız gibi çünkü yüzde 10 barajı üç partinin çok işine yarıyor. Bakın,
ortak noktalarınız var, ne güzel ortak noktalarınız var; maçta uzlaşıyorsunuz,
yüzde 10 barajında uzlaşıyorsunuz. Bakın, ne güzel. Yani demek ki hep iyi
noktalarda uzlaşmıyorsunuz, bazen antidemokratik seçim yasalarında da
uzlaşıyorsunuz. Demek ki uzlaşı noktalarınız var.
Ben buradan şunu
çok kısa ve net olarak söyleyeyim: Hiçbir gizli görüşmenin olmadığı bir süreci
ve halkın barışa olan coşkusunu, halkın “Barış geliyor, çatışmalar bitecek,
otuz yıl sonra Şırnak’ın dağlarında yayla yasakları bitecek, özgür dolaşacağız
köylerimizde.” diye düşünüp meydanlara döküldüğü zaman biz onu da anlayamadık,
yönetemedik. Bunu anlamak zorundayız, anlatmak zorundayız, birbirimizi anlamak
zorundayız, başka şansımız yok. Varsa bir çözüm… 20 milyon Kürt yurttaşımızı
başka türlü yani bu ülkede yaşamıyor saymak mümkünse öyle sayalım, ona çözüm
bulalım. Hani Millî Eğitim Bakanı “Öğrenciler olmasa okulları yönetmek çok
kolaydır.” diyordu ya, Kürtler de olmasa Kürt sorununu çözmek çok kolay
olacaktı! Ama değil, hayatın gerçeklikleri şunu gösteriyor: Biz istesek de
istemesek de birlikte yaşamaya mecburuz. Gidin, şu an Şırnak’ta bir referandum
yapın, yüzde 99,9 birlikte yaşamaktan yana fikir beyan ederler.
Bu ülkeyi
birlikte kurduk İstiklal Savaşı’nda, bu Meclisi de birlikte kurduk; çatısının
altında Kürdistan mebusları, Lazistan mebusları
vardı; “Dersim” mebusu denirdi, “Bitlis” mebusu denirdi. Yani bu gerçekleri,
arşivler açıldı, herkes okuyabilir.
Şimdi, bütün bu
gerçekliklerin içinde çok çok iyi biliyoruz ki bir
gerçeklik daha var: Sosyal demokratların Kürt sorununda tarihî bir görevi,
sorumluluğu var. Bu tarihî görev ve sorumluluğu yerine getirmediği zaman
Türkiye barışında, bundan sonra çıkacak her olayda, çatışmada dökülecek kanda,
cenazede, şehitte vebali ve sorumluluğu tarih önünde, halkın önünde
affedilmeyecek derecede ağır olacaktır. Biz, bir şans, bu arada bu Mecliste
birbirimizi boğazlamadan, çatışmadan,
çok rahatlıkla bazı konuları konuşup çözebiliriz.
Bize “Efendim,
çadır mahkemeleri kuruldu, hâkimleri, savcıları ayarladı-lar.”
O gücüm olsaydı hâkimleri, savcıları ayarlamak, benim kelepçelenen be-lediye başkanlarımı, il yöneticilerimi, genel merkez
yöneticilerimi, 1.500 tane kadrolum şu anda cezaevindedir -Diyarbakır’dadır,
Midyat’tadır, Mardin’dedir, Siirt’tedir, Ankara’dadır, İzmir’dedir,
Antalya’dadır, Mersin’dedir, Adana’dadır, İstanbul’dadır- ben gider hâkimleri
ayarlardım, kendi arkadaşlarımı çıkarırdım. Demek ki öyle bir gücümüz yok.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Gensoruyu senin için vermedik Hasip Bey,
İçişleri Bakanı için verdik.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Hayır, şimdi benim için gensoru vermenize gerek yok, Habur’da hep bizi vurmaya çalıştınız, Habur’da
sanki her şeyin günah keçisi biziz, her şeyin sorumlusu biziz. Allah’tan
korkun, Yüzyıl Savaşları’na bakın yirmi beş yıl sürmüş, yirmi beş yıl! Otuz
yıldır çatışma sürüyor.
Gelin, sizi
Şırnak’a davet ediyorum. Bir Maden Araştırma Komisyonu var, mecbur gideceğiz
milletvekili arkadaşlarla, belki birçok CHP’li, MHP’li ve diğer partilerden
arkadaşlarımız Şırnak’ı görmemişlerdir.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Zaten gittik Şırnak’a.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Getireceğiz, zaten beraber gideceğiz.
Aslında, Fırat’ın
öte yakasında biraz daha siyaset yapmanın zamanı di-ye
düşünüyorum. Belki birbirimizi anlamak daha kolaylaşabilir ama şunu anlıyorum:
Sırbistan, Yugoslavya, Bosna-Hersek bunca acıları Avrupa’nın göbeğinde yaşadı,
merkezinde yaşadı. Merkezinde yaşadıktan sonra, evet bölündüler ama bir düzen
kurdular. Bugün bütün parçalanan, en iyi ilişkilerimizin olduğu ülkeler
Slovakya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Kosova. Hepsiyle çok yakın ilişkilerimiz var,
ama biz kendi ülkemizin içinde farklı siyasetlere, farklı düşüncelere, farklı
partilere, farklı gruplara, farklı etnisitelere,
farklı kültürlere hâlâ “öteki” gözüyle bakan bir siyasi anlayışın girdabında bu
ülkeyi de sürüklüyoruz. İnanın “Bağımsız yargı” diyoruz, yargı krizinin
temelinde Kürt sorunu var, bu çatışmalar var. İnanın “Ülkenin
demokratikleşmesi” diyoruz, yüzde 10 barajını Kürtler Meclise girmesin diye
koyduk, şimdi de işimize yarıyor, devam ettiriyoruz. Oysaki demokratlığın çok
temel ölçütleri var. Burada, ben yaşananları görünce ürktüm, gerçekten korktum
da. Türkiye’nin geleceği için, kardeşliğimiz için, barışımız için, demokrasimiz
için… Yani birbirimizi Kürt sorunu üzerinden vurmaya kalkarsak hepimiz
kaybederiz. Kürt sorunu, birbirimize karşı kullanacağımız bir silah değildir.
RECEP TANER
(Aydın) – Bir saatten beri onu konuşuyorsun ya!
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Evet, konuşacağım, anlayacaksınız, güzel güzel.
Bakın, bunu konuşacağım. Sırbistan böyle bir ülkeydi.
RECEP TANER
(Aydın) – Bir saatten beri Kürt sorunundan bahsediyorsun sen ya!
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Sırbistan’da Türkler vardı, Kosovalılar vardı, Arnavutlar vardı,
Boşnaklar vardı, Katolikler vardı, Ortodokslar vardı, herkes vardı,
farklılıklar vardı. Ne oldu? Bu olmasın Türkiye'de, bunu istiyoruz.
RECEP TANER
(Aydın) – Şu anda Yugoslavya yok.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bunlar yaşanmasın Türkiye'de, bunu istiyoruz. Bunu yaşamamak için,
Türkiye’nin birlik, bütünlük içinde bir hukuk devleti olmasına ve demokrasiye
ihtiyacımız var diye düşünüyoruz. Bu açıdan bakıyoruz olaylara. Eğer bu açıdan
bakarsak çok şeyi aşabiliriz. Türkiye’yi çatışmasızlık ortamına getirebilirsek
ki getirmemek için ben çok büyük bir neden görmüyorum; çok çok
bir 12 Eylül darbe Anayasa’sının değiştirilmesi, bir demokratik seçim yasaları,
arkasından bağımsız yargı konusunda gelecek anayasa reformları konusunda
uzlaşabilmek, ortak komisyonlar kurabilmek; bir anayasa reformunda yine
uzlaşabilmek, ortak komisyonlar kurabilmek, çalışabilmek. Ee
bunlar AK PARTİ’nin Avrupa Birliği uyum sorunuyla
ortaya koyduğu şeyler değil ki, hepimizin sorunu. O zaman, AK PARTİ’nin de bunu tez elden gruplara getirip ortak uzlaşı
komisyonlarını kurması gerekiyor. Barış bütün bu yollardan geçiyor, tek yoldan
geçmiyor, tek tetikten geçmiyor. Sadece çelik, soğuk namlunun ucunda değildir
barış. Sorunların çözümü silahın, namlunun ucunda değildir. Silahla çözüm araya
araya bugüne kadar birbirimizi kırdık, döktük,
duygularımızı kırdık, ayrıştık, ayrılıyoruz, bu noktalara geldik. İşte,
baskının dışında çözümler var, bunların konuşulmasının zamanı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bunların dışında da barışçıl çözümler var; diyalog var, konuşmak
var, demokratikleşmek var. Silahsız sorunu çözmek inanın çok yakındır, çok
yakın, yeter ki hep beraber biraz gayret edelim.
Kürt dilini,
türküsünü de yaşayacağız beraber diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Hakkı Suha Okay, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Okay. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün Cumhuriyet
Halk Partisi grup başkan vekilleri tarafından Sayın İçişleri Bakanı hakkında
bir gensoru önergesi verildi ve bu gensoru önergesinin görüşmeleri tamamlandı.
Bu gensoru önergesinin görüşmeleri sırasında Parlamentoda grubu bulunan tüm
siyasi partilerin gruplar adına görüşleri açıklandı. Ancak bu açıklamalar ve bu
ifadeler yetmemiş ki, Sayın Hasip Kaplan,
Sırbistan’la olan bu ikili uluslararası anlaşma nedeniyle söz alıp Yugoslavya
örneğinden hareket ederek Türkiye’ye ilişkin kimi değerlendirmelerde bulundu.
Değerli
arkadaşlarım, günün birinde, bu Sırbistan’la olan ikili uluslararası anlaşma
nedeniyle birileri bu tutanaklara bakarsa, Sayın Kaplan’ın ifadelerinde
“Sırbistan için neler konuşulmuş ama Türkiye’de de neler deniliyormuş, neler
denilmiş.” diye şaşkınlık ve hayret içerisinde kalabilir.
Aslında, grup
adına söz talebinde bulunmak istemedim ama buradaki hatip cep telefonundan
fotoğraf gösterip, elimdeki bu Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarını hiç
okumadan, hiç bunlara bakmadan kendisine göre kurgusuyla bir şeyler ifade etti.
Üzüntü veren tarafı şudur: 34 kişiden 4’ü çocuktur ve ben, şahsım adına önerge
sahibi olarak konuşurken “Gelecek 34 teröristten…” diye başlıyorum ve derhâl
diyorum ki: “4’ü çocuk, onları ayıracağız, 30 tanesi terörist.” Tutanak burada.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Uyardıktan sonra.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Uyarmanızın sırası burada.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Uyardık, sonra oldu.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen…
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Uyarının da sırası burada.
Şimdi burada hem
geleceksiniz bir sürü, ses tonunuzu yükselteceksiniz, sonra perdeyi
düşüreceksiniz ve gerilimli bir ortamda bir siyasi partinin… Türkiye'nin
partisi olmanız gerekirken sadece ve sadece birlikte et ve tırnak gibi
olduğumuz Kürt kökenlilerinin partisi olduğunuzu ifade edeceksiniz, sonra gelip
barış çağrısında bulunacaksınız, olayları tahrif edeceksiniz. Gelin, bunları
yapmayalım. Hem diyeceksiniz ki “Hep birlikte bu Parlamento, birlikte bir
sorumluluğu taşıyacak, barışı hep birlikte kucaklayacağız.” ondan sonra
“İstemiyorsanız biz 20 milyon Kürt gideriz.”
Sayın Kaplan, “20
milyon Kürt” dediğiniz, içimizde, her siyasi partide, her örgütümüzde Kürt
kökenli de var, Türk kökenli de var, Çerkezi de var, Abazası da var, Gürcüsü de var ama biz, Türkiye'nin partisiyiz.
Böylesine ayrımcı bir üslupta burada ifadelerde bulunup ondan sonra, kucaklaşma
önerisinde bulunamazsınız.
Gelin,
birbirimizi tahrik etmeyelim. Birbirimizi tahrik edip Türkiye’de yeni
gerilimlerin öncülüğünü yapmayalım ve burada konuşurken kendimize göre hedefler
belirleyip “Bugün de canım sıkıldı, şunu hedef alayım.” deyip onunla ilintili
bir üslupla yola çıkmayalım. Sırbistan’ı konuşacaksak Sırbistan’ı konuşalım ama
olayları tahrif edip gerçekleri görmezlikten gelerek ve -bu konuşmada hiçbir
şekilde uyarı da yok- bu konuşmadaki metni yok farz edip burada bir ajitasyon yapacaksınız ve burada sanki “Onu uyardık.” Nerede
uyardın? Ben ayırıyorum, ben, senin uyarın daha sonra. Devam ediyorsunuz siz,
ben bir defa daha tekrar ediyorum. En azından “Evet, sonrasında bunu dedi.”
deyin, bunları hiç demiyorsunuz. Dört yerde diyorum bunu Hasip
Kaplan, dört yerde.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bebeği çıkardınız, anasını terörist bıraktınız. 34’ten 4 çocuk
çıktı, anası da kaldı, babası da kaldı.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu kürsü milletin kürsüsü. Bu kürsüde,
her hatip gelecek, gayet doğal ki burada konuşmasını yapacak ama bu kürsüde
konuşurken, hele bir uluslararası anlaşmada konuşurken, gerçekleri tahrif
etmeden konuşacak, daha dikkatli bir dil kullanacak ve Türkiye’de ayrıştırmayı
çağrıştıran üslubu da bırakacak.
Bu vesileyle söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Okay.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı Yasa
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugüne kadar Türkiye'nin imzalamış olduğu 16 tane serbest ticaret
anlaşması var, inşallah bununla bu akşam hep birlikte 17’nciye imza atmış
olacağız, kanunlaştırmış olacağız. Türkiye, bugüne kadar yapmış olduğu ilkeli
dış politikayla, hem ticaret hacmini genişletmiş hem de dış itibarını sonuna
kadar yükseltmiştir.
Tabii, gecenin bu
saatinde, bir de mübarek bir gece -bu arada hepinizin kandilini de tebrik
ediyorum- zamanınızı çok fazla almak istemiyorum. Aynı zamanda, bu akşam
mücadele verecek olan Fenerbahçe takımına ve aynı zamanda Galatasaraya
başarılar diliyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Şahsı adına söz isteyen Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekili.
Buyurun Sayın
Başak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN BAŞAK
(Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest
Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi Sayın Meclis Başkanımızın
şahsında saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu Parlamentoda çok önemli kanunlar, çok önemli tasarılar
görüşülüyor. Adalet ve Kalkınma Partisi de bunların son
derece süratli bir şekilde geçmesi için mücadele ediyor ama tahminimce bir
konuda eksiklik bırakıyoruz: Muhalefet partileri madalyonun bir yüzü üzerinde,
bu kanun tasarıları üzerinde çok güzel siyaset yapıyorlar, politika yapıyorlar,
vatandaşa, seçim bölgelerine mesajlar veriyorlar ama maalesef bizler kanun bir
an önce çıksın diye apar topar işi geçiştirmeye çalışıyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, şu anda Sırbistan’la bir ticaret anlaşması yapıyoruz. Niçin
yapıyoruz? Neden yapıyoruz? Kanun geliyor, geçiyor. Ben bundan yaklaşık üç ay
önce Sırbistan’a bir ziyarette Sayın Cumhurbaşkanımıza eşlik ettim. Dostluk
Grubu Başkanıyım. Oraya gelen iş adamları oraya traktör
satmak için mücadele etti, biliyor musunuz. Peki, Ankara’nın Çiftlik
bölgesindeki traktör fabrikasında çalışan binlerce işçi kardeşim Sırbistan’a
traktör satmasak nasıl iş bulacak? İşte, bu hususlardan yola çıkarak ben bu
akşam üç beş dakika sabrınıza sığınacağım.
Arkadaşlar,
yaptıklarımızı anlatacağız. Bugün beni Adapazarı’nda Hyundai fabrikasında,
Bursa’da çalışan işçi kardeşim dinliyor. Ben Sırbistan’a araba satıyorum, kara
taşıtı satıyorum. İşte, bu anlaşmalarla ilgili buraya çıkan hatip
arkadaşlarımızın özellikle birkaç hususu vatandaşın anlayacağı dilde anlatması
gerektiğine inanıyorum.
Bu, Sırbistan’la
ilgili yaptığımız anlaşmanın en önemli amacı, iki ülke arasında ticareti
geliştirmek, ticareti artırmak, varsa bürokrasideki, gümrüklerdeki engelleri
ortadan kaldırmak saygıdeğer arkadaşlar. İşte, bunun için yapıyoruz değil mi?
Ha, bunu yaparken 2009 yılında Sırbistan’
Saygıdeğer
arkadaşlar, AK PARTİ geziyor ama turistik bir geziye çıkmıyor ha; gittiği
ülkelerde eksikleri görüyor, oradaki iş adamına destek veriyor, oradaki
vatandaşına yalnız olmadığını hissettiriyor saygıdeğer milletvekilleri.
Gezmezseniz, görmezseniz, eksikleri tespit etmezseniz, dinlemezseniz ve
anlatmazsanız, emin olun, bu dediklerimin hiçbirini gerçekleştiremezsiniz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bahsi geçen hususların dışında çok önemli bir husus var. Emin olun,
saygıdeğer muhalefet partisindeki milletvekili arkadaşlarım, sizler de hak
vereceksiniz, biz, Sayın Cumhurbaşkanımızla, o gezide, iş adamlarıyla, işin
ekonomik boyutunun dışında, Novi Sad’a
bir ziyarette bulunduk. Novi Sad
neresi? Hani şu Barış Şapeli var ya…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bilmem.
RAMAZAN BAŞAK
(Devamla) – İşte, ne için olduğunu ben izah edince “İyi ki de Sayın Vekil
konuşmuş.” diyeceksiniz saygıdeğer ağabeyim.
Barış Şapeli
neresi? 26 Ocak 1699 tarihi, Karlofça Anlaşması’nın
yapıldığı tarih. Üç yüz on yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun bahsi geçen
güçlerle anlaşma yaptığı yer.
Peki, bir şey
soracağım: Hani “Orada dört kapı var, Osmanlı İmparatorluğu da Osmanlı’nın
temsilcileri de doğu kapısından girmişler.”
diyorlar ya, hani “Daha sonradan o kapı kapatıldı.” denilen yer. Peki,
niye “O kapıyı kapattılar.” deniliyor? Osmanlı bir daha bu bölgelere girmesin
diye. Ben Sayın Cumhurbaşkanıyla o doğu kapısından girdim
biliyor musunuz. Oradaki manevi duygularımı size anlatamam.
Peki, o doğu
kapısı üç yüz on küsur yıl kapalı kaldı da nasıl açıldı? Adalet ve Kalkınma
Partisinin, Sayın Başbakanımızın, Sayın Cumhurbaşkanımızın izlemiş olduğu
istikrarlı, dik duruşu barındıran dış politika sayesinde o kapı çok kısa bir
süre önce açıldı ve ben girdim, emin olun sizin de görmenizi özellikle tavsiye
ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, sabrınıza sığınarak son bir hususu söyleyeceğim: Bu gezide
Sırp Cumhurbaşkanı Sayın Boris Tadiç
bize eşlik etti. Sayın Tadiç’in söylemiş olduğu bir
cümleyi özellikle ben Sayın Kaplan’ın sözleriyle birleştirerek aranızdan
ayrılacağım ama Parlamentodan değil kürsüden ineceğim.
Bakın
-hatırlarsınız- Sayın Cumhurbaşkanı Tadiç ne diyor
-hata yapmamak için aynen kelimeleriyle ifade edeceğim- diyor ki: “Türkiye
Cumhuriyeti devleti çok güçlü bir devlet.” Hani Balkanlara önem veriyoruz,
Bosna-Hersek’e önem veriyoruz, Kosova’ya önem
veriyoruz, Makedonya’ya önem veriyoruz, Balkanların tümüne önem veriyoruz,
Balkanlardaki istikrar ve barışa önem veriyoruz. Gerisinde ne diyor biliyor
musunuz Sayın Tadiç: “Türkiye büyük bir devlettir.
Bugün dünyanın hiçbir yerinde ve noktasında Türkiye ile barış olmadan barış
yapılmaz.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakın “Türkiye Cumhuriyeti devleti
büyük bir devlettir.” diyor ha. Kürtleri ayırmıyor, Alevileri ayırmıyor,
Sünnileri ayırmıyor; sadece Türk demiyor “Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir
devlettir.” Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devletse, bu, Türk’üyle,
Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle bir bütün olduğu için büyüktür saygıdeğer
milletvekilleri. Biz bir kere gücümüzü, birbirimizin gücünü iyi anlayalım ve
sözü fazla uzatmadan -çünkü Mevlit Kandili dedik- bu Mevlit Kandili’nde az söz,
çok dua diyeceğim. Ne için dua edeceğiz? Bu ülkenin birlik beraberliğine dua
edeceğiz. Ne için dua edeceğiz? Bu milletin hak ettiği yaşam standartlarına
ulaşması için dua edeceğiz diyorum.
Bu anlaşmanın
Türk sanayicisine, Şanlıurfa’daki çiftçinin ürettiği tarım sektörüne ve 72
milyon insana hayırlı uğurlu olması temennisiyle hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Başak.
Tasarının tümü
üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
tabii AKP bizi konuşturmamak için hep korsan, işte söz alınıyor, bizi
konuşturmamak için… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Tabii ki burada biz de
yasalardan doğan, İç Tüzük’ten doğan hakkımızı kullanacağız. Onlar, bakın,
orada gruplarla gidip anlaşıyorlar, en azından biz de bir konuşalım.
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen sorunuzu sorun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Soruyu soracağım Sayın Başkan, o kadar sabırsızlanmayın.
Şimdi, ben, biraz
önce…
BAŞKAN – Sayın
Genç, burada siz konuşamıyorsanız AK PARTİ veya bir başka partiden
kaynaklanmıyor, elinizde çok iyi bildiğinizi iddia ettiğiniz İç Tüzük’ten
kaynaklanıyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Anladım…
BAŞKAN – İç
Tüzük’teki bir haktan da faydalanıyorsunuz, soru soruyorsunuz. Sorunuzu sorun
lütfen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Peki efendim, sorayım da yani şimdi çıkıp da kürsüde “Bu kanun çok
iyidir.” demek, bu konuşma mıdır?
BAŞKAN – Sizin ne
kadar hakkınızsa o sayın milletvekilinin de o kadar hakkı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Eh, tamam, o da hakkıysa, size de o yakışıyorsa mesele yok.
BAŞKAN – İç
Tüzük’ün haricinde hiçbir söz veremeyiz size.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tamam Sayın Başkan, o kadar sesini yükseltme canım.
BAŞKAN –
Yükseltirim ben buradan Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye yükseltiyorsun, kime yükseltiyorsun? Burada ben de
milletvekiliyim, sen de Başkansın.
BAŞKAN – Sorunuzu
sorun lütfen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Nasıl yükseltiyorsun sesini?
BAŞKAN – Soru sorar mısın.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Eh, tamam işte, soruyu soracağım.
BAŞKAN – Sor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani hiç mi bir şey söylemeyeceğiz Sayın Başkan? Bir düşüncemizi
söyleyelim.
Şimdi, biraz önce
konuşan Urfa Milletvekilimiz bir Sırbistan ziyaretinden bahsetti. Bu Sırbistan
ziyareti kaç liraya mal olmuştur? Hükûmete soruyorum.
Bu hangi fasıldan para ödenmiştir?
Yine geçen gün
Kosova’dan bir Türk genci vatandaş geldi, beni ziyaret etti, dedi ki: “Efendim,
bu Kosova’da çok da Türk arkadaşlarımız var, buranın Başbakanı Arnavut’tur
fakat Tayyip Bey’in de iyi arkadaşıdır. Bu Kosova’daki hiçbir Türk’e hiç hak
verilmiyor, hep Arnavutlar en üst görevlere getiriliyor. Fakat Türkiye, bizim
hiçbir hakkımıza sahip çıkmıyor. Bize ne kamu görevi doğru dürüst veriyorlar ne
hizmet geliyor.” Hükûmete soruyorum: Bu doğru mudur,
değil midir; doğruysa veya yanlışsa onu izah edebilir mi?
Şimdi, biraz önce
burada konuşulan tabii Anayasa değişikliğiyle ilgili Hükûmete
bir soru sormak istiyorum: Bu Anayasa değişikliğiyle neyi getirmek
istiyorsunuz? İşte Abdullah Bey öyle diyor, Tayyip Bey öyle diyor, diyorlar ki:
“Anayasa’yı değiştirelim.” Ben bir milletvekili olarak yani “Yargı
bağımsızlığı” derken, Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyeliğini Meclise mi
seçtirmek istiyorsunuz yoksa dolayısıyla RTÜK’teki gibi, işte onun gibi
birtakım şeyler. Yine bu Meclis, iktidar partisi, iktidar partisinin başı, her
şeyin onun dudakları arasından çıkacak bir sistemi mi istiyorsunuz yoksa
gerçekten her kurumun bağımsız olduğu bir adalet sistemi mi istiyorsunuz?
Ayrıca, geçen gün
bir yerde bir şiir okudum, diyor ki; “Siyon’dan
Piyon’a Mektup.” Orada Siyon Piyon’a diyor ki: “Orduyu
dağıtırsan çok sevinirim.” Şimdi, şu anda Deniz Kuvvetleri Komutanlığında
herhâlde komutan kalmadı. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz acaba
bu orduda ne oluyor, bu Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kuvvetidir yani yarın bir
düşmanla karşı karşıya kalırsak bu ülke savunmasını nasıl yapacağız? Bu konuda Hükûmetin bir düşüncesi var mı efendim?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, Sayın
Genç’in sorduğu sorulardan birincisi, bir ölçüde belki dolaylı yoldan
ilişkilendirilebilir gündemle, diğerleri konuştuğumuz maddeyle ilgili değil.
Sırbistan
ziyaretini sormuş, Dostluk Grubu kapsamında yapılan bir ziyaret. Dostluk grubu
kapsamında yapılan ziyaretler de Meclisimizin bütçesinden karşılanıyor. Bu tür
konularda bütçe tartışmaları yapmak ne derece doğru, ben bütün
milletvekillerinin takdirine bırakıyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Masrafı öğrenmek istiyorum.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bunların fayda-maliyet analizi böyle diğer projeler
gibi ölçülemeyecek hususlar. Fakat bugünkü dünyada artık diplomasi dediğimiz
hadise sadece bürokrasi kanalıyla olmuyor, bürokratlar kanalıyla olmuyor.
Diplomasi, iş adamları, parlamenterler, sivil toplum kuruluşları, çok çeşitli
kesimlerin katkılarıyla şekilleniyor. Bu kapsamda, meclislerin, özellikle
halkın iradesini yansıtan organlar olarak bu sürecin içinde olması,
uluslararası ilişkilerde görev ifa etmesi, ülkemizin, millî menfaatlerimizin
gereğidir diye düşünüyorum. Meclisimizin bu anlamda eleştirilmesi,
saygınlığının yıpratılması hiçbir partiye ve hiçbir milletvekilimize bir fayda
sağlamaz diye de düşünüyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Bakan, saygınlıkla ilgisi yok ki, kaç lira masraf yapıldığını
soruyorum.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Diğer konularla ilgili tabii çok farklı, Anayasa’dan
yargı bağımsızlığına kadar çok çeşitli konuları Sayın Vekilimiz dile getirdiler
ama bu konuştuğumuz gündemle hiçbir ilişkisi olmayan hususlar. Yalnız burada da
bütün ilgili tarafların... Tabii konuştuğumuz hususlar
Anayasa, yargı reformu, bunlar yıllardır Türkiye'nin gündeminde olan, ilgili
tüm kesimlerin katkı sunması gereken -sadece güncel tartışmalarla ilgili
söylemiyorum- ülkemizin uzun vadeli menfaatleri, geleceği açısından, hepimizin
geleceği açısından olabildiğince objektif, tarafsız bir şekilde, evrensel
prensipler neyse, kendimize göre prensipler değil bütün dünyadaki prensipler
neyse, Avrupa’daki prensipler neyse bizim halkımızın da buna layık olduğunu
bilerek, bunun halkımıza çok olmadığını görerek, bu konuda ilgili tüm
tarafların katılımıyla ben reformlar yapılmasını temenni ediyorum. Bu
tartışmaları da ülkemizin hayrına, geleceğimizin hayrına görüyorum ama güncel
tartışmalara, tabii burada doğrudan gündemimiz olmayan konulara da girmek
istemiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN –
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istedim.
BAŞKAN – Sayın
Genç, “Var” diyor burada sayın kâtip üyeler.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye söylemediniz? Saydınız mı? Bak, kaç kişi var şurada. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.32
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
426 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Çalışma saatimiz
tamamlandığı için, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini, kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 2
Mart 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.34