Normal 25669 2 10 2010-03-24T10:00:00Z 2010-03-24T10:00:00Z 1 43349 247093 TBMM 2059 579 289863 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 61

62’nci Birleşim

17 Şubat 2010 Çarşamba

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı

2.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Muğla Milas ilçesi Güllük beldesi Dalyan bölgesinde balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili İbrahim Hasgür’ün, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

6.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın “Orduya sığınanlar, böyle, ordunun darbe artığı, Parlamentoda hâlâ yer alanlardır.” ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/575)

2.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, okula gidemeyen ilköğretim çağındaki çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/576)

3.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 25 milletvekilinin, yapımı tamamlanamayan kültür merkezleri sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/577)

4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, tütün üreticiliğindeki sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/578)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

 

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, ileri sürmüş oldukları görüşten farklı bir görüşü kendilerine atfetmesi nedeniyle konuşması

4.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- OYLAMALAR

1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.02’de açılarak dört oturum yaptı.

 

Antalya Milletvekili Yusuf  Ziya İrbeç’in, Antalya’da 8 Şubat 2010 tarihinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

 

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu, 29 Ocak olayları ve Batı Trakya’daki Türk azınlığın yaşadığı sorunlara,

Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın, Gümüşhane’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, son günlerde yoğun yağışlardan dolayı, Edirne’de, Tunca, Arda ve Meriç nehirlerinin taşarak çevrede sebep olduğu felaketlere ilişkin açıklamasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

 

Bulgaristan Dış İlişkiler ve Savunma Komisyonu Başkan Vekili Dimo Gyaurov ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in (6/1709) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

 

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun (10/563),

İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin, kaybolan ve kaçırılan çocuklar sorununun (10/564),

Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25 milletvekilinin, çocuk kaçırma olaylarının (10/565),

Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ve 27 milletvekilinin, kaybolan ve kaçırılan çocuklar sorununun (10/566),

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, çocuk kaçırma ve kaybolma olaylarının (10/567),

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, kaçırılan ve kaybolan çocuklar sorununun (10/568),

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 28 milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun (10/569),

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, sokakta yaşayan çocuklar sorununun (10/570),

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 21 milletvekilinin, sokakta yaşayan ve dilendirilen çocuklar sorununun (10/571),

Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 24 milletvekilinin, sokakta yaşayan çocuklar sorununun (10/572),

Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 23 milletvekilinin, sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar sorununun (10/573),

İstanbul Milletvekili Alev Dedegil ve 21 milletvekilinin, cinsel istismara maruz kalan çocuklar sorununun (10/574),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

İspanya Parlamentosu Dışişleri Komisyonunun davetine icabetle, 24-27 Şubat 2010 tarihleri arasında Madrid’de düzenlenecek olan “AB Ülkeleri Dışişleri Komisyonu Başkanları Toplantısına” katılmak üzere Eskişehir Milletvekili ve Dışişleri Komisyonu Başkanı Hasan Murat Mercan’ın İspanya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 471 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bu kısmın 10’uncu sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 16 Şubat 2010 Salı günü, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/90, 190, 210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558) ve bugün okunarak Genel Kurulun bilgisine sunulan ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan (10/563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574) esas numaralı, kaybolan ve kaçırılan çocuklar sorununun araştırılmasına yönelik Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesi ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun, 17 Şubat 2010 Çarşamba günkü birleşiminde 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine; 471 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubu Başkanına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 8/5/2006 tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/22) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

 

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan   (6/674),

2’nci                             (6/678),

4’üncü                          (6/708),

5’inci                            (6/725),

7’nci                             (6/744),

9’uncu                          (6/761),

12’nci                           (6/808),

13’üncü                        (6/809),

17’nci                           (6/830),

18’inci                          (6/839),

19’uncu                        (6/844),

21’inci sırasında bulunan                 (6/854),

22’nci                           (6/860),

24’üncü                        (6/878),

37’nci                           (6/901),

40’ıncı                          (6/922),

41’inci                          (6/926),

42’nci                           (6/927),

44’üncü                        (6/945),

48’inci                          (6/977),

49’uncu                        (6/978),

50’nci                           (6/979),

51’inci                          (6/980),

52’nci                           (6/985),

71’inci                          (6/1033),

79’uncu                        (6/1042),

80’inci                          (6/1044),

85’inci                          (6/1054),

86’ncı                           (6/1055),

87’nci                           (6/1056),

88’inci                          (6/1057),

89’uncu                        (6/1058),

96’ncı                           (6/1071),

102’nci                         (6/1079),

108’inci                        (6/1091),

121’inci                        (6/1115),

127’nci                         (6/1124),

160’ıncı                        (6/1188),

161’inci                        (6/1189),

163’üncü                     (6/1191),

179’uncu                      (6/1225),

244’üncü                     (6/1334),

286’ncı                         (6/1404),

358’inci                        (6/1504),

366’ncı                         (6/1515),

Esas numaralı sözlü sorulara Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi; soru sahiplerinden Karaman Milletvekili Hasan Çalış, Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Niğde Milletvekili Mümin İnan, Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

 

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, tütün mağdurlarının durumuna,

Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın, Gümüşhane ilinin damızlık ve et yetiştiriciliği tebliğinde yer almasına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Anayasa,

Adalet,

Millî Savunma,

İçişleri,

Dışişleri,

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor,

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm,

Çevre,

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler,

Tarım, Orman ve Köyişleri,

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji,

Dilekçe,

Kamu İktisadi Teşebbüsleri,

Avrupa Birliği Uyum,

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği,

Komisyonlarında boş bulunan 1’er üyeliğe;

 

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan 2 üyeliğe;

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.

 

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen (10/90, 190, 210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574) esas numaralı, kaybolan ve kaçırılan çocuklar sorununun araştırılmasına yönelik Meclis araştırması önergelerinin yapılan görüşmelerden sonra kabul edildiği açıklandı.

 

Kurulacak komisyonun :

16 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden itibaren üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

 

Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Bakanlığına bağlı kurumlardaki çocukların korunması ve kollanmasıyla ilgili sorumluluklarını yeterince yerine getirmediklerini ima eden ifadelerine ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

17 Şubat 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 22.55’te son verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yusuf  COŞKUN

 

Yaşar TÜZÜN

 

Bingöl

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 82

II.- GELEN KÂĞITLAR

17 Şubat 2010 Çarşamba

 

Tasarı

1.- Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı (1/806) (Adalet; Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.02.2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/575) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.1.2010)

2.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, okula gidemeyen ilköğretim çağındaki çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/576) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.1.2010)

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 25 Milletvekilinin, yapımı tamamlanamayan kültür merkezleri sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/577) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2010)

4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, tütün üreticiliğindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/578) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2010)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, sağlık hizmeti alımındaki bazı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11076)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, eczacıların bazı sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11236)

3.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, grip hastalıklarına ve aşılarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11237)

4.- Aydın Milletvekili Fatih Atay’ın, bir hastanenin kliniğe dönüştürülmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11724)

17 Şubat 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, İzmir İktisat Kongresi’nin yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’ye aittir.

Sayın Yemişçi, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

17 Şubat 1923 tarihinde İzmir’de Büyük Önder Atatürk ilk iktisat kongresini topladı. Değerli arkadaşlar, zamanlamaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Cumhuriyetimizin ilanından sekiz ay önce, Lozan Barış Konferansı’nın 4 Şubatta ekonomik konulardan dolayı tıkanmasıyla, İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyetinin yurda dönmesinin ardından, ekonomik durumu gözden geçirmek için, Türk milletine ve dünyaya Türkiye'nin ekonomi politikalarında neler yapacağını âdeta ilan eden kongre olması bakımından büyük önem arz etmektedir. Kongre, tüm illerden gelen çiftçi, tüccar, sanayici ve işçileri temsil eden 1.135 delege ve toplam 3 bin kişinin iştirakiyle İzmir’de yapıldı. Kongrenin tertiplenmesinde emeği geçenler, Onursal Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere İktisat Vekili İzmir Mebusu Mahmut Esat Bozkurt, Kongre Reisi Manisa Sanayi Delegesi Kâzım Karabekir Paşa ve tüm delegeleri rahmet ve minnetle anıyorum.

Atatürk açılış konuşmasındaki “Siyasi ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz, az zamanda söner. Bu kuvvetli ve parlak zaferimizi de taçlandıracak olan bayındırlık yolunda sonuç alabilmek için, ekonomik egemenliğimizin sağlanması ve güçlendirilmesi gerekir.” sözleriyle âdeta Kurtuluş Savaşı’mızın zaferinin ekonomiyle de taçlandırılması ve pekiştirilmesinin gereğini işaret etmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri yabancı sermayeye davettir: “Ekonomik alanda düşünür ve konuşurken, sanılmasın ki dış sermayeye karşıyız. Hayır. Bizim memleketimiz geniştir. Çok emek ve sermayeye ihtiyacımız var. Kanunlarımıza uymak şartıyla dış sermayelere gerekli olan teminatı vermeye her zaman hazırız. Yabancı sermaye çalışmalarımıza eklensin ve bizim ile onlar için yararlı sonuçlar versin.”

1923’lerin yoklukları içerisinde tertiplenen kongrede 1.135 delegenin konaklayacağı tesis olmadığı için delegeler İzmirlilerce evlerde misafir edilmişlerdir. Kongre için tüm delege ve misafirleri alacak salon olmadığından Hamparsumyan Üzüm-İncir İşletmesi Binası salon olarak düzenlenmiştir. Sonraki yıllarda İzmir iktisat kongreleri, 2’ncisi 1983’te, 3’üncüsü 1992’de, 4’üncüsü ise 2004 yılında yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, İzmir iktisat kongrelerinin dördü de uygun olmayan salonlarda yapılmak durumunda kalmıştır çünkü İzmir’de böyle 2-3 bin kişiyi alabilecek kongre merkezi, maalesef, hâlâ yoktur. Misafirleri ağırlayacak otellerimiz vardır ancak kapalı spor salonları veya fuar sergi salonları dışında hâlâ böyle büyük organizasyonlar için salon olmaması biz İzmirliler için üzüntü vericidir. 

Toplantı sonunda, İzmirlilerce, kongre anısına bir anıt yapılması kararı alınmıştır. Bırakın anıt yapılmasını değerli milletvekilleri, daha büyük üzüntümüz ise Büyük Önder Atatürk’ün hatırasına da sahip çıkılmamış ve ilk kongrenin toplandığı tarihî bina CHP’li belediye tarafından yıkılmıştır.

İzmirli hemşehrilerimiz, Valilik, Büyükşehir Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ve İzmir’deki tüm üniversitelerimiz iktisat kongrelerinin belli periyotlarda, uluslararası bir organizasyona dönüşmesini arzu etmektedirler. İzmir Ekonomi Üniversitesi bu konuda bir araştırma merkezi kurmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ve Hükûmetimiz, yapılacak Beşinci İzmir İktisat Kongresi için desteklerini bildirmişlerdir. İzmirli hemşehrilerimiz adına Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Hükûmetimize, ayrıca Devlet Bakanımız Sayın Cevdet Yılmaz’a teşekkürlerimizi arz ederiz.

Değerli milletvekilleri, temennimiz, belirli yıllarda tekrarlanan, uluslararası kimliğe kavuşmuş İzmir iktisat kongrelerinin, kendi salonlarında bir enstitü çatısı altında yapılmasıdır.

Sözlerime burada son verirken, tekrar İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yılını kutlar, yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yemişci.

Gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz cevap vereceklerdir.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Tuğrul Yemişci Bey’in yaptıkları gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

İzmir ilimiz, gerçekten Türkiye’de son derece önemli bir konuma sahip. 2008 yılı nüfusuyla 3 milyon 796 bin nüfusa sahip. Türkiye içinde yüzde 5,3’lük payı olan bir ilimiz ve büyük oranda şehirleşmiş, yüzde 91 oranında şehirleşmiş bir ilimiz. Bu ilimize, 2003-2009 yılları arasında, kamu yatırımları itibarıyla, 4,1 milyar Türk liralık bir yatırım gerçekleştirildi. Eğitim açısından baktığınızda, Türkiye ortalamalarının üstünde bir eğitim seviyesine sahip nüfus. Derslik başına öğrenci sayısı Türkiye ortalamaları civarında. Sağlık göstergelerinde Türkiye ortalamalarının üzerinde. Tabii, esas itibarıyla gelişme durumuna baktığımızda, özellikle özel sektörün dışa açık bir şekilde gelişme politikalarımızı destekleyebileceği gerçekten potansiyeli çok yüksek bir ilimiz. Burada biz çabalarımıza devam ediyoruz, kamu yatırımlarıyla da buna uygun bir ortam oluşturmaya gayret ediyoruz.

2006 yılında bir kalkınma ajansı da kurduk İzmir’imize, İzmir Kalkınma Ajansı. Bu, pilot olarak kurduğumuz bir ajans ve gerçekten çok güzel çalışmalar yürütüyor. İzmir ajansımızın yaptığı hibeler, proje teklif çağrılarıyla, KOBİ’lere, sosyal kalkınmaya destekler verdik. Ayrıca, şu an itibarıyla kırsal kalkınmaya ve turizme dönük proje teklif çağrıları da geçerli ve buralarda İzmir’den, İzmir halkımızdan projeler bekleniyor. KOBİ’lerden, kırsal alandan, sivil toplum kuruluşlarımızdan gelen projelere yerinde tespitler yaparak destekler sağlıyoruz. Bu da İzmir’imiz için gerçekten önemli bir yenilik oldu. Burada çok güzel bazı proje örnekleri var ama onlara girmek için çok fazla vaktinizi almak istemiyorum. Yalnız bunu özellikle incelemenizi istirham ediyorum.

Kalkınma ajanlarını Türkiye'nin değişik bölgelerine de kuruyoruz fakat İzmir’imiz öncü bir il olarak çok güzel bir örneklik teşkil ediyor. Burada özellikle yerel düzeyde ihtiyacı, potansiyeli belirleyerek ve yerel aktörleri devreye sokarak bir kalkınma sürecini başlatmak anlamında öncü bir ajans, tıpkı İzmir’de yapılan Türkiye İktisat Kongresi gibi.

Şimdi “İzmir İktisat Kongresi” diyoruz ama asıl adı -tabii, mekân olarak İzmir’de yapılıyor ama esas itibarıyla bunlar- Türkiye iktisat kongreleri. İlki, biliyorsunuz, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihinde yapıldı, İzmir’imizde. Burada, savaştan çıkmış Türkiye'nin envanterinin çıkarıldığı, yol haritasının belirlendiği ve bütün dünyaya izlenecek ekonomik politikaların ilan edildiği bir kongre gerçekleştirildi.

Yine İzmir’imizde yapılan İkinci Türkiye İktisat Kongresi 2 - 7 Mart 1981 tarihinde gerçekleştirildi. Bu tarihte de yine Türkiye'nin ithal ikameci politikalardan dışa açık, özel sektör ağırlıklı politikalara geçiş sürecinde İzmir’imizde yapılan İkinci Türkiye İktisat Kongresi önemli politika önceliklerini ortaya koydu.

Üçüncü Türkiye İktisat Kongresi yine İzmir’de yapıldı ve 1990’lı yılların başlarında, “21’inci Yüzyıla Doğru Türkiye” temasıyla yapıldı, 4-7 Haziran 1992 tarihinde. Burada da, yine, 80 sonrası dönüşüm ve 90’lı yıllarda hızlanan dönüşüm süreci değerlendirildi. Özellikle de tabii küreselleşme, soğuk savaş sonrası dünyanın ekonomik olarak aldığı şekillenme ve bunun içinde Türkiye olarak izleyeceğimiz politikalar tartışıldı, son derece faydalı birtakım öneriler geliştirildi.

Nihayet Dördüncü Türkiye İktisat Kongresi, yine İzmir’de yapılan kongremiz, 5-9 Mayıs 2004 tarihinde gerçekleştirildi. Burada da, yine, Türkiye’mizin Avrupa Birliği müzakere sürecinde geldiği nokta, müzakerelerin başlayacağı bir aşamada ve 2007-2013 dönemine dair Dokuzuncu Yedi Yıllık Kalkınma Planı’mız öncesinde son derece önemli, yine kritik bir zamanlamayla gerçekleştirildi. Burada da önemli tartışmalar yaşandı, önemli açılımlar, önemli yol gösterici öneriler geliştirildi. Bütün bunlar, tabii, özellikle 80 sonrası dönemde Devlet Planlama Teşkilatımızın koordinasyonunda ilgili bütün kurumlarımızın iş birliğiyle yapıldı.

Bu dört kongreye baktığımız zaman, dört tane Türkiye İktisat Kongresi, İzmir’de yapılan, bu nedenle “İzmir İktisat Kongresi” olarak bir anlamda markalaşan bu süreç hep kritik dönemlerde yapılmış ve geleceğe dönük gerçekten ışık tutmuş. Şimdi, baktığımız zaman birinci ile ikinci kongre arasında elli sekiz yıl gibi bir süre geçmiş. İkinci ile üçüncü arasında on bir yıl. Üçüncü ile son kongre arasında da on iki yıl geçmiş. En son 2004 yılında yapmışız. Biz, prensip olarak yerel düzeyden, meslek kuruluşlarımızla, değerli milletvekillerimizle bu konuları son aylarda tartıştık, gündeme geldi. Prensip olarak tekrar bir Türkiye iktisat kongresi yapılmasında yarar görüyoruz çünkü gerçekten bu dönem, içinde bulunduğumuz dönem önemli bir kırılma noktası olarak görülebilir. Bir taraftan küresel kriz ve kriz sonrası dünyada yeniden şekillenen ekonomik politikaları görüyoruz. Dünyadaki ekonomik yönetişimin, ekonomiye ilişkin kuralların, devletin ekonomideki rolüne ilişkin tartışmaların yeniden canlandığı bir dönem görüyoruz. Diğer taraftan, küresel ısınma ve bunun etkilerine, özellikle de enerji politikalarında ne tür etkiler doğuracağına ilişkin önemli bir süreç yaşıyoruz.

Ayrıca, Avrupa Birliğinin yine 2020’ye ilişkin yaptığı birtakım çalışmalar, öngörüler var. Bunlara paralel bir şekilde, bizim de en büyük pazarımız olan ve üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliğinin izleyeceği politikaları ele almamız ve onlarla aramızdaki bağlantıyı, entegrasyonu değerlendirmemiz önem taşıyor.

Dünyada nüfus artışı, gıda güvenliği, tarımsal yapıların dönüşümü yine önemli bir gündem maddesi olabilir diye düşünüyoruz. Fakat şunun özellikle altını çizmek istiyorum: Hep tarihî -dediğim gibi- noktalarda, kırılma noktalarında gerçekleştiği için, biz, bunu böyle aceleye getirmek istemiyoruz; etraflıca düşünüp, formatını, katılımcı profilini, tartışılacak konuları hem yerel düzeyden aktörlerle hem merkezî düzeyle, tabii, birlikte, Kalkınma Ajansımızı kurduk, belki bir taraftan onun sağlayacağı desteklerle İzmir’de bir iktisat kongresi yapmak istiyoruz, prensip olarak bunu istiyoruz. Ancak zamanlaması ve formatı, içeriği, tartışılacak konular çok dikkatli bir şekilde değerlendirilmeli, aksi takdirde bu kongrenin tarihî ağırlığını, önemini azaltmış oluruz diye düşünüyoruz. Yani bu tarihî niteliğine uygun, yakışır bir şekilde bunları gerçekleştirmemiz gerekir diye düşünüyoruz. Bu konuda da yine hep birlikte, değerli milletvekillerimizle, yerel yönetimlerle, meslek kuruluşlarıyla, Kalkınma Ajansıyla, tabii Devlet Planlama Teşkilatımızın koordinasyonunda bu çalışmaları yürüteceğiz, teknik bir düzeyde bunlar sonuçlandıktan sonra, tabii, kararlarımızı alacağız ama dediğim gibi çok kısa vadede yapmamak gerekir, çok iyi bir hazırlıkla, iyi bir planlamayla gerçekleştirmek gerekir.

Ben, bu vesileyle bu konuyu tekrar gündeme getirdiği için Sayın Tuğrul Yemişci’ye çok teşekkür ediyorum. Bu konuda bütün desteğimizi sunacağımızı tekrar belirtmek istiyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, gerek Değerli Milletvekilimiz gerek Sayın Bakan konuşurken İkinci Türkiye İktisat Kongresi’nin 1982 yılında yapıldığını ifade ettiler. İkinci Türkiye İktisat Kongresi 1948 yılında İstanbul’da yapılmıştır. Bunun tutanaklarını Devlet Planlama Teşkilatı da basmıştır. Ama maalesef o kongreye dönemin hükûmeti fazla ilgi göstermediği için tutanaklarını ancak çok sınırlı yerlerde bulup yayınlama imkânı ortaya çıkmıştır.

Bu bilgiyi de tutanaklara geçsin diye arz ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Hasgür, sisteme girmişsiniz. Ne konusuyla ilgili efendim?

İBRAHİM HASGÜR (İzmir) – Aynı kongreyle ilgili bir katkıda bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Kısaca görüşlerinizi söyleyeceksiniz.

Buyurun efendim.

2.- İzmir Milletvekili İbrahim Hasgür’ün, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İBRAHİM HASGÜR (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de bu konuyu tekrar gündeme getirdiği için, Türkiye'nin, özellikle İzmir’in iktisadi kalkınmasında ve gelişmesinde bir kilometre taşı teşkil eden İzmir İktisat Kongresi’yle ilgili yaptığı konuşmadan dolayı Sayın Yemişci’ye ve bu minvalde aynı konuda takviye eden Sayın Değerli Bakanımıza teşekkür ediyoruz ve Bakanımızın iktisat kongreleriyle ilgili yaptığı bu konuşmada bir kongre daha yapma isteğini biz İzmir’e verilmiş bir söz olarak kabul ediyoruz ve en kısa zamanda inşallah bunun gerçekleşmesini diliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sipahi, buyurun efendim.

3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu İzmir İktisat Kongresi’nin İzmir’de yapılması gayet tabii bir İzmir Milletvekili olarak hepimizi gururlandırır. Ancak, ben konunun biraz geçmişine değineyim. 1923’te, daha cumhuriyet kurulmadan önce İzmir’de Şubat ve Mart aylarında yapılıp millî ekonomiye yön veren İktisat Kongresi’nin bir cumhuriyet geleneği hâline getirilmesi ve millî ekonominin merkezinin İzmir kabul edilerek bu toplantıların periyodik hâle getirilmesi ve önemli ekonomik kararların İzmir’de alınması gereğini 2008 yılında ilk defa gündeme getiren MHP’li İzmir milletvekilleri olarak bizleriz. Maalesef o tarihte, 2008 yılında o soru önergesine aldığımız cevap da bizleri hiç tatmin etmemişti. Üç dört ay sonra bu soru önergesi gene MHP İzmir milletvekilleri olarak bizler tarafından dile getirilmişti, o soru önergesine hiç cevap alamamıştık. Aradan bir buçuk iki sene gecikmeyle de olsa, bizim Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak gündeme getirdiğimiz bu İzmir İktisat Kongresi’nin yarından itibaren bir sempozyum şeklinde de olsa yürürlüğe girmesinden gayet tabii memnunuz, ancak bunun bir cumhuriyet geleneği olarak, millî ekonominin merkezi İzmir kabul edilerek süreklilik kazandırılmasında ve periyodik bir hâle getirilmesinde ve uluslararası boyut kazandırılmasında büyük yarar umuyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Susam…

4.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Sayın Başkanım, İzmir İktisat Kongresi’nin tarihsel geçmişiyle ilgili olarak Tuğrul Yemişci’nin yaptığı konuşmada, Atatürk’ün önemli bir süreçte, Lozan Konferansı başlamadan önce, askerî zaferlerden sonra iktisadi zaferlerle taçlandırılması gerektiği düşüncesiyle başlattığı iktisat kongreleriyle ilgili konuşmasının önemli bir kısmına katılıyorum. Katılmadığım bir tek şeyini söyleyeyim: Böyle önemli bir konuyu, Türkiye’nin iktisadi alandaki konusunu, bu ilk yapıldığı alanın “Cumhuriyet Halk Partili belediye tarafından yıkılmıştır.” şeklindeki, polemiğe açık konuşmasını talihsiz bir benzetme olduğunu düşünüyorum.

İkinci bir konu: Sayın Bakanın o konuşmaya cevap niteliğinde çıkıp yaptığı konuşmada “Aslında İzmir İktisat Kongresi değil, bunlar Türkiye iktisat kongresidir.” şeklindeki sözünü de aslında talihsizlik olarak değerlendiriyorum. Onlar İzmir İktisat Kongresi’dir, Türkiye’nin iktisadi sorunlarını görüşebilirler, ama o tarihî toplantıların yapıldığı şehirlerle hep anılmıştır o  kongreler. Yani, bu anlamıyla İzmir İktisat Kongresi’ni bundan sonraki yapacağınız kongrenin de merkezi olarak ve böyle algılamanız lazım. Yani, Lozan’da yapılan toplantılar Lozan’ı mı ilgilendiriyordu? Davos’ta yapılan dünya ekonomik forumları Davos’u mu ilgilendiriyor? Lizbon’da alınan kararlar sadece Portekiz’i mi ilgilendiriyor? İzmir İktisat Kongresi bundan sonra da bu anlayışla yaşayacaktır.

Siz, İzmir’e yaptığınız yatırımları söylediniz. İzmir’e de yapamadıklarınızı ve İzmir İktisat Kongresi’nin ruhunu bundan sonra yapılacak toplantıya vermek zorundasınız. Onun birinci yanı da şudur: Türkiye’de uyguladığınız ekonomik politikanın…

BAŞKAN – Sayın Susam, şunu istirham edeyim: Bakınız, buradaki konuşmalar sadece bir milletvekilinin o husustaki görüşlerini belirtmek için verilmiş olan fırsattır.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Aynen o anlamıyla söylüyorum.

BAŞKAN – Ama şöyle: Siz Bakanla bu hususta polemiğe girerseniz, Bakana cevap vermeye çalışırsanız, olmaz. Bakınız, biraz önce Sayın Sipahi de konuştu, bir ifadeler yaptı. Siz lütfen kendi görüşlerinizi belirtin ki kapatalım, yoksa şimdi bu süre yetmez. Biraz sonra ben mikrofonu kapattığımda…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Toparlayacağım Sayın Başkan, toparlayacağım.

BAŞKAN – Lütfen. Yani, kendi görüşlerinizi açıklayın ki şey olmasın.

Buyurun.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Toparlayacağım.

Bu anlamıyla İzmir İktisat Kongresi’nin yapılmasında emeği geçenlere ve bundan sonra yapılacak iktisat kongrelerine katkı koyan herkese teşekkür ederiz ama iktisat kongrelerinin temel mantığı, ülke ekonomisinin ihtiyaç duyduğu ulusal kalkınmayı hayata geçirecek bir program çerçevesinde olmalıdır. Yeni iktisat kongresine de bu mantıkla bakacağınızı düşünüyorum ve iktisat kongresinin, birincisinde olduğu gibi İzmir İktisat Kongresi olarak devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, Muğla’da balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’a aittir.

Sayın Topuz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Muğla Milas ilçesi Güllük beldesi Dalyan bölgesinde balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muğla Milas ilçesi Güllük beldesi Dalyan bölgesinde balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlar üzerine gündem dışı söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, denizlerde, göllerde, karada insan kontrolünde su ürünü yetiştiriciliği, diğer adıyla kültür balıkçılığı yapılmaktadır. Sektör, üretim boyutu, istihdam olanakları, ihracat potansiyeliyle ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadır.

Deniz, ada kıyıları 8.300 kilometre, doğal göl kıyıları  178 bin kilometre, 3.400 kilometre baraj gölü kıyılarıyla, Türkiye, su ürünleri üretim alanları bakımından zengin bir ülkeyiz.

Balıkçılık sektörünün, toplumsal beslenmeyi sağlayan, ekonomik yönden güçlü, iyi bir istihdam alanı yaratan özelliğine karşın bu sektörün sorunları ısrarla çözülmemektedir. Gıda seçenekleri artıracak ve ekonomiye katkı sağlayacak deniz ürünlerimizden neden istediğimiz gibi yararlanamıyoruz? Balıkçılık sektörünün Türkiye ekonomisine yıllık katkısı 2 milyar 300 milyon dolar olduğunu ve dolaylı etkenlerle birlikte 130 bin kişiye iş istihdamı yaratmaktadır.

Dünya gıda platformunda en çok desteklenen ve gelişme gösteren sektör kültür balıkçılığıdır. Dünya su ürünleri üretimi 140 milyon tondur. Bunun yüzde 33’ü, yani 46 milyon tonu yetiştiricilik, yani kültür balıkçılığından elde edilmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde 1,5 milyon ton su ürünü yetiştirilmekte olup kişi başına 23 kilogram düşmektedir, bizde ise 8,6 kilogram balık düşmektedir.

Ülkemizde toplam olarak 311 balık çiftliği bulunmakta olup bu alanlarda 25 bin kişiye iş istihdamı yaratılmaktadır. Kültür balıkçılığımız, 1 milyar dolarlık sabit yatırımı, 500 milyon dolar değerinde canlı balık değeri, 400 milyon doları da aşan ihracatı bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türk halkının yılda 20 kiloya yakın balık tüketme olanağı vardır, yeter ki üreticinin önündeki engeller kaldırılsın. Plan, proje yapamıyorsanız hiç olmazsa üreticinin bu konuda çalışmasına engel olunmaması gerekiyor.

Bölgedeki bir olayı anlatarak üreticimizin nasıl zor durumda bırakıldığını örnekleyeceğim: Muğla Milas ilçesi Güllük beldesi Dalyan bölgesinde balıkçıların geçim kaynağı olan Güllük Dalyanı’nın 1991 yılından bu yana Güllük Su Ürünleri Kooperatifi tarafından, ilk başta beşer yıllık, sonraları da üçer yıllık aralıklarla kiralanmaktaydı. 2007 yılında Muğla İl Özel İdaresi kira sözleşmesinin yenilenmeyeceğini Kooperatife bildirdi. Bu arada, İl Özel İdaresi, Güllük Dalyanı’nın işletmesine, Tarım Bakanlığına sunulan projenin onaylanmasına kadar Güllük Dalyanı’nı Milas Köy Hizmetleri Birliğine verilmiştir. Kooperatif yönetimi il özel idare müdürlüğü hakkında dava açtı. Davaya bakan Muğla Birinci İdare Mahkemesi 22 Ekim 2009 tarihinde, yasa hükmüne göre Dalyan gibi yerlerdeki su ürünleri üretim hakkının öncelikle o yörede kurulan kooperatiflere, Devlet İhale Kanunu esaslarına göre il özel idaresi tarafından kiraya verilmesine hükmetti. Ayrıca, ilgili yargı ve ihaleden Güllük avlak sahasının Milas Köylülere Hizmet Götürme Birliğine verilmesinin mevzuata ve hukuka aykırı olduğuna karar verdi. Dalyan avlak sahasının ihalesi mahkeme kararına rağmen yapılmadığı gibi, daha da ileriye götürülerek Milas Köylere Hizmet Götürme Birliğinin personeli Dalyan’da kaçak balık avlanmasına izin verilmiştir. Basına da yansıyan bu olay… Güvenlik birimlerince olay yerinde yakalanan bu kişilerle ilgili tespit tutanakları yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güllük Körfezi gerçekten de dünyanın ilk balık pazarının kurulduğu bir körfezdir. Güllük Körfezi’nde üretilen balıkları “Güllük balığı” olarak markalaştırmak, ihracat yapan bir belde olarak adı duyurulmaya çalışılmaktadır. Bu arada kamu idarecileri tek kelimeyle yasaları alt üst ederek üreticileri mağdur etmektedir. 95 üyeli balıkçı kooperatifi büyük sıkıntı içinde. Bu kooperatif zor koşullardadır. 200 bin Türk liralık geçmişe dönük borçlarının idareciler tarafından yatırıldığı takdirde kendilerine bu kooperatifin ve bu dalyanın verileceğini söylemelerine rağmen daha herhangi bir mesafe alınmış değil. Bu haksız uygulama mahkeme kararıyla durdurulduğu hâlde neden beklenildiğini bir türlü anlamış da değiliz. Bu türden yerlerdeki işletmelerin nasıl işletileceği yasayla belirleniyor. Buradaki örnekte olduğu gibi, öncelikle mahallî birlik, kooperatif gibi geçimini bu işten sağlayan üretici kuruluşlara verilmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Topuz, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim. Buyurun.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kısacası, Muğla İl Genel Meclisi tarafından komisyon üyeleri ve İl Genel Meclisinin oy birliğiyle bu avlak sahasının ihaleye çıkması için karar çıktı ama hâlâ ihaleye çıkarılmış değil. Bölgede kaçak balıkçılık yapılıyor, mahkeme kararı uygulanmıyor. Üretici mağdur ediliyor, üreticinin daha fazla mağdur edilmemesi gerekiyor. AKP İktidarı, yandaş medyadan sonra yandaş sermayesini de kurduğunu herkes biliyor. Yeni bir olaya da tanık oluyoruz. AKP milletvekilleri ve bölgedeki AKP yetkilileri, kamu görevlileri Dalyan bölgemizde yandaş kooperatif kurdurulmaya çalışılmaktadır, buradaki amaç yeni kurulan kooperatif üzerinden balık üreticileri üzerinde baskı altına almaktır. Üreticiler üzerinde partizanlık yapılmak isteniyor. Kamu görevlilerinin bu olaylara taraf olmayıp bir an önce kendi asli görevlerini yapmalarını bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, balıkçılığımız, bu nedenle, birkaç zorunlu düzenlemeler dışında bugüne kadar herhangi bir değişiklik yapıldığını AKP İktidarı döneminde görmemekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FEVZİ TOPUZ (Devamla)  - Toparlıyorum Başkanım.

Bölgemizdeki bu sorunların yanında, bu balıkçılık sektörünün sorunlarının da, balıkçılarımızın ve kooperatiflerimizin sorunlarının da bir an önce çözülmesi dileğiyle Bakanımızın bu konuda ivedilikle üzerine düşen görevi yapıp kooperatifle ilgili 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun bölgedeki kurulan kooperatiflere verilmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topuz.

Gündem dışı üçüncü söz, Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’e aittir.

Sayın Güney, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayburt’umuzun düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümü nedeniyle gündem dışı  söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, bir daha o acı ve karanlık günlere dönmemeyi Cenabı Allah’tan niyaz ediyor, aziz şehitlerimizi minnet ve saygıyla anıyorum. Bu vesileyle bu kısa süre içerisinde ilimizdeki olumlu gelişmeleri ve beklentilerimizi de kısaca satır başları olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

İlimiz tarihî İpek Yolu üzerinde Karadeniz’i doğu ve güneydoğuya bağlayan önemli bir merkezdir. Cumhuriyet döneminin kazanımlarıyla birlikte özellikle 1989 yılında il oluşuyla büyük gelişmeler göstermiştir. İl olmasıyla devletin yatırımları ve destekleri artmış ve son yıllarda Hükûmetimizin üstün gayretleriyle müspet gelişmeler olmuştur. Sizlere bunlardan birkaç misal vermek istiyorum:

Takriben bir yıl önce altyapısı hayırsever Bayburtluların ve yöneticilerimizin katkısıyla, ayrıca Erzurum Atatürk Üniversitesinin desteğiyle kurulmuş olan Bayburt Üniversitesi şehrimize sosyal ve ekonomik boyutuyla büyük katkı vermeye başlamıştır. Şu anda 3 fakülte, 2 yüksekokulla yakında açılacak olan Aydıntepe ve Demirözü ilçelerindeki yüksekokullarıyla gelişimini sürdürecektir. Amacımız sadece sayısal değil, niteliği ve bilimsel araştırmalarıyla da bölgemize örnek bir üniversite olmasıdır. Şu anda 2.500 civarında öğrencimiz vardır. Bu öğrencilerimizin ekonomik olarak şehrimize bu rakamla bile büyük katkıları bulunmaktadır.

Bugün Bayburt’ta asfalt yolu olmayan köy yok denecek kadar azdır. Bayburt ilinin yüzde 95 köy yolları asfaltlanmıştır. Bu, son iki üç yıl içerisinde olmuştur.

Bayburt için en önemli yatırım olan, hayvancılığa en büyük desteği verecek olan Demirözü Barajı’mızın 1986’da temeli atılmış fakat son iki yıldaki büyük gayretlerle, Hükûmetimizin verdiği desteklerle şu anda yüzde 77’si bitme alanına gelmiş, bitiş noktasına gelmiş, bu sene 30 trilyon para ayrılmış, önümüzdeki sene, 2011 yılında da bu baraj bitecektir. Bununla birlikte Bayburt’taki sulanacak arazi takriben 11.339 hektardır.

Değerli milletvekilleri, hayvancılık Bayburt’un en önemli uğraşı alanı ve geçim kaynağıdır. 12 Ocak 2010’da çıkarılan Bakanlar Kurulu kararıyla hayvan üreticilerine inşaat, hayvan alımı ve teknik malzeme temininde yüzde 40’a varan hibe son derece önemli ve olumlu bir karardır. Umuyor ve diliyorum ki, bu Bakanlar Kurulu kararı en kısa zamanda ve bürokratik engellerin de asgariye indirilmesiyle hemen hayata geçer ve önemli bir adım atmış oluruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güney, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ayrıca, bu ay sonunda TOKİ vasıtasıyla, TOKİ’nin yapacağı bir ihaleyle şehrimize ikinci modern bir hastanenin temeli atılıyor. Bu, o bölgede teknik donanımı açısından örnek bir hastane olarak bir yıl içerisinde bitirilip ve teslim edilecektir.

Bunları, bu olumlu gelişmeleri saymakla bitmez kısaca bu süre içerisinde.

Ancak, tabii sıkıntılarımız da vardır. Bunu burada ifade etmek mecburiyetindeyim. İlimizin en önemli sorunu işsizlik ve göçtür. Biz, hayvancılığa yapılacak desteğin -ki demin de ifade ettim, Bayburt’taki uğraşımız, geçim kaynağımız budur- ve hayvancılığın gelişmesiyle Bayburt’taki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güney.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – …işsizliğin mutlaka azalacağına, duracağına inanıyoruz ve Hükûmetimizin yapacağı bu destekleri bekliyoruz. Ayrıca, yine bizim yöremizde taşçılık, arıcılık, maden sektörlerine yapılacak desteklerin de bize büyük getirisi olacağına inanıyorum.

Yine beklentimiz, Bayburt’u Erzurum’a bağlayan transit yolunda Kop Tüneli’nin -ki fizibilitesi yapılmış, ihaleye çıkmak üzeredir- bir an evvel bitirilmesi. Ayrıca, yine Doğu Karadeniz’i Erzurum’a ve güneye bağlayacak olan -bunun da planları yapılmış- demir yolunun zamanı geldikçe Bayburt’tan geçmek kaydıyla realize edileceğini düşünüyoruz ve bunu da şehir olarak bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bizim yörelerimiz küçük yörelerdir ve gelişmekte olan yörelerdir ve göç veriyoruz ama dışarıdaki iş adamlarımızdan, hepinizin huzurunuzda Bayburt’a yatırım yapmalarını temenni ediyorum. Özellikle altyapısı bitmiş olan organize sanayiye yatırım yapmalarını diliyorum. Kendi memleketlerine bu katkıda bulunmalarını istiyorum.

Sayın Başkan, sabrınıza teşekkür ediyorum; değerli milletvekilleri, beni dinlediğiniz için sizlere teşekkür edip yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Doğru…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Birinci Dünya Savaşı sonrası Mayıs, Haziran, Temmuz 1916 yılında Rus orduları Bayburt’u işgal etmişlerdir. Bura halkı Sivas, Tokat ve Kayseri şehirlerine göç etmişlerdir. Fevzi Paşa komutasında Türk ordusu Ruslara karşı şiddetli direniş göstermiş ve çok şehit vermiştir. Ancak Rusların bölgeye gelişine o bölgede yaşayan Ermeniler çok sevinmiş ve Türk köylerine saldırmışlardır. En büyük katliamlar ise Rusların buradan çekilmesi esnasında olmuştur. Tokat, Erzincan ve Bayburt bölgesinde Ermeniler masum insanlara saldırmışlardır, hatta ölüleri bile yakmışlardır. Daha sonra Vehip Paşa, Kâzım Karabekir Paşa insanlarımızı Ermeni çetelerinin elinden kurtarmıştır.

Milletimizin tekrar düşman işgaline uğramaması ve kurtuluş günleri olmaması temennisiyle teşekkürlerimi arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru. Biz de temennilerinize katılıyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/575)

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Yatılı İlköğretim Bölge Okulları’nda yaşanan sorunların bütün boyutları ile araştırılarak, alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz. 11.01.2010

1- M. Nuri Yaman                    (Muş)

2- Gültan Kışanak                     (Diyarbakır)

3- Selahattin Demirtaş               (Diyarbakır)

4- Emine Ayna                          (Mardin)

5- Akın Birdal                            (Diyarbakır)

6- Ayla Akat Ata                        (Batman)

7- Bengi Yıldız                           (Batman)

8- Fatma Kurtulan                      (Van)

9- Hasip Kaplan                         (Şırnak)

10- Hamit Geylani                      (Hakkâri)

11- İbrahim Binici                      (Şanlıurfa)

12- Mehmet Nezir Karabaş        (Bitlis)

13- Mehmet Ufuk Uras              (İstanbul)

14- Osman Özçelik                    (Siirt)

15- Özdal Üçer                           (Van)

16- Pervin Buldan                      (Iğdır)

17- Sebahat Tuncel                     (İstanbul)

18- Sevahir Bayındır                  (Şırnak)

19- Sırrı Sakık                            (Muş)

20- Şerafettin Halis                    (Tunceli)

 

Gerekçe

Bilindiği gibi Yatılı İlköğretim Bölge Okulları, nüfusu az, dağınık, okulu bulunmayan veya ilköğretim hizmetlerinin götürülmediği yerleşim yerlerinde, zorunlu öğrenim çağındaki öğrencilerin parasız yatılı; çevresindeki öğrencilerin ise gündüzlü olarak eğitim-öğretim gördükleri ilköğretim okullarıdır. Çağdaş eğitim sistemlerine ters ve verimi düşüren bir eğitim yöntemi olmasının yanında, YİBO'larda fiziki yapıdan, idari işleyişe kadar hemen hemen her açıdan sorunlar yaşanmaktadır. Yıllardır eğitim siteminin diğer sorunlarının gölgesinde kalan ve genellikle yemek zehirlenmeleri ile gündeme gelen YİBO'lar fiziki yapıdan idari işleyişe kadar âdeta bir sorunlar yumağı hâline gelmiştir. 2003 yılında Millî Eğitim Bakanlığı Müşaviri Kadir Kellecioğlu'nun, YİBO'larla ilgili yaptığı inceleme sonucu hazırladığı raporda, bu okullarda acil önlem almayı gerektiren sorunlar olduğunu açıkça ortaya koymuş ancak bu kamuoyundan saklanmıştı. Ayrıca Kadir Kellecioğlu'nun bilgileri basınla paylaştığı için görevinden alındığı iddia edilmişti. YİBO'larda yaygın olarak gözlenen sorun, yemekhane şartlarının hijyenik olmaması olarak yansısa da bu okullarda bir an önce önlem almayı gerektiren yüzlerce sorun yaşanmaktadır. Çocukları mutsuz eden bu ortam, birçok çocuğun okuldan kaçmasına sebep olmakta ve kaçışların bir kısmının kış aylarında olması ise birçok çocuğun yolda donarak ölmesine sebep olmuştur. Yurtlardaki banyolar yetersiz ve çoğunda kabinli banyo mevcut değildir. Öğrenciler günlük temizliklerini tam olarak yapamamakta, bitlenme, uyuz gibi sağlık sorunları yaşanmaktadır. Birçok okulda rehber öğretmen bulunmamaktadır. Yatakhanelerin koğuş sistemi biçiminde olduğu okullarda, odalarda da kapasitelerinin üstünde öğrenci kalmaktadır. Büyük yaştaki öğrencilerin küçük yaştaki öğrencilerle aynı odalarda kalması ise çeşitli istismarlara neden olmaktadır. Ayrıca öğrencilere verilen kırtasiye malzemeleri yetersiz ve öğrenciler sorunlarını velilerine iletmekte zorlanmaktadırlar. Öğrenciler, okul yöneticilerinden ve öğretmenlerinden fiziki şiddet gördüklerini iddia etmektedirler. Ayrıca öğrenciler, kendi aralarında bile Kürtçe konuşmalarına yasak konulduğunu ileri sürmektedirler. Çocuklar için travma sayılabilecek bu uygulama, çoğu çevrelerce bir asimilasyon politikası olarak yorumlanmaktadır. Okulların bütçesi hazırlanırken, okulların bulunduğu coğrafi bölge, gelişmişlik düzeyi ve iklim koşulları göz önünde bulundurulmamaktadır. Öğrencilerin, aileleri ile görüşebilmeleri için ücretsiz telefon vb. iletişim araçları bulunmamaktadır. YİBO'larda görevlendirilen öğretmenler isteğe bağlı atanmamakta ve çoğu sözleşmeli olarak görev yapmaktadır. Yaşanan sorunlar öğretmenleri de en az öğrenciler kadar etkilediğinden, YİBO'larda uzun süre görev yapan öğretmenlere hemen hemen rastlanmamaktadır. Bu okullarda görev yapan öğretmenler, öğrencilerin bütün sorunlarıyla ilgilenmek zorunda kalmaktadırlar. Bu zor koşullar altında çalıştırılan öğretmenler, diğer öğretmenlerle aynı ücreti almaktadırlar. Bütün gün okulda olan öğretmenler bu koşullar altında verimli olmakta zorlanmaktadırlar. YİBO'larla ilgili birtakım iyileştirmelerin yapılacağı söylenmişse de bu konuda önemli bir gelişme sağlanamamıştır. Sürekli olarak bir arada olan öğrenci ve öğretmenler zor şartlarda eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu şartlar altında eğitime devam etmek, mutsuz, sosyalleşmemiş ve geleceğe dair umut beslemeyen bireyler yetiştirmekten başka bir anlam ifade etmemektedir. Yatılı İlköğretim Okulları'nda yaşanan sorunların, bir an önce kamuoyu ile paylaşarak, kalıcı çözümlere kavuşturulması gerekmektedir. Bu nedenle bir Araştırma Komisyonu'nun kurulmasında yarar bulunmaktadır.

2.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, okula gidemeyen ilköğretim çağındaki çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/576)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlköğretimde okula devam edemeyen öğrencilerin sorunlarının tespit edilerek, gerekli önlemlerin alınması amacıyla, Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.  12.01.2010

1) M. Nuri Yaman                         (Muş)

2) Gültan Kışanak                         (Diyarbakır)

3) Selahattin Demirtaş                   (Diyarbakır)

4) Emine Ayna                              (Mardin)

5) Akın Birdal                               (Diyarbakır)

6) Ayla Akat Ata                           (Batman)

7) Bengi Yıldız                              (Batman)

8) Fatma Kurtulan                         (Van)

9) Hasip Kaplan                            (Şırnak)

10) Hamit Geylani                         (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                         (Şanlıurfa)

12) Mehmet Nezir Karabaş           (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                 (İstanbul)

14) Osman Özçelik                        (Siirt)

15) Özdal Üçer                              (Van)

16) Pervin Buldan                  (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                 (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır              (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                        (Muş)

20) Şerafettin Halis                 (Tunceli)

Gerekçe

İlköğretim; kadın erkek tüm yurttaşların beden, zihin, duygu ve ahlâk bakımından gelişmelerine hizmet eden temel eğitim ve öğretim aşamasıdır.

İlköğretim sadece orta öğretime öğrenci hazırlayan bir öğrenim basamağı değildir. Aynı zamanda bireyi yaşama hazırlar. Bir yurttaşın gerektiğinde tek başına yaşamını sürdürebilmesi, mutlu olabilmesi, hatta toplumsal kalkınmaya katkıda bulunabilmesi için bilmesi gerekenlerin öğrenildiği/öğretildiği bir öğrenim basamağıdır.

Bize yaşam boyu gerekli olan bilgi ve becerilerin temeli ilköğretimde atılır. İlköğretim, uygar bir yaşam için; okuma yazma, okuduğunu anlama, ana dilini iyi ve doğru kullanma, temel matematik işlemlerini yapabilme, yakın çevreyi tanıma, toplumsal yaşam kurallarını öğrenme ve öğrenme isteği yaratmak için yapılır.

222 sayılı "İlköğretim ve Eğitim" yasasına göre ilköğretim, 6-14 yaş grubundaki tüm yurttaşlar için zorunlu ve devlet okullarında parasızdır. Fakat çeşitli nedenlerden dolayı 6-14 yaş grubundaki tüm yurttaşlara parasız sunulmak zorunda olunan ilköğretim hakkından bütün çocuklar yararlanamamaktadır.

Diğer bir deyişle, ilköğretimde %100 okullaşma oranına ulaşılamamaktadır. Eğitimin en önde gelen sorunlarından birisi olan okullaşma sorunu, hâlâ çözülmemiştir. Türkiye'de okullaşma oranları kentlerden kırsala, batıdan doğuya doğru düşüş göstermektedir. Türkiye'de köyde ya da şehirde yaşamak eğitim hakkına erişimi önemli ölçüde farklılaştırmaktadır. Bu nedenle okullaşma oranlarını değerlendirirken köylerde ve şehirlerde yaşayan nüfusun eğitim düzeyinin dikkate alınması gerekir. Bu açıdan bakıldığında, özellikle kız çocuklarının okullaşmasında hala ciddi sorunlar yaşandığı görülmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığının yayınladığı 2008-2009 "Milli Eğitim İstatistikleri"nde 2009 yılında ilköğretim de okullaşma oranın erkek öğrenciler için %96,99 kız öğrenciler için %95,97, toplamda ise % 95,97 olduğu anlaşılmaktadır. 2009 yılında okul çağında olduğu halde eğitim-öğretime devam etmeyen yaklaşık yarım milyon öğrenci bulunmaktadır. 2010 mali yılı performans programınızda belirlenen hedefleriniz arasında ilköğretimde %100 okullaşma oranı sağlanacağını belirtilmiştir. Fakat yıllardır aynı hedef dile getirilmekte bir türlü okullaşma oranı %100'e ulaşmamaktadır.

Anayasanın 42. maddesine göre "kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz.", "İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır" hükümleri yer almasına karşın; ailelerin gelir seviyelerinin düşüklüğü, çocukların çalışmak zorunda bırakılması, devletin yeterli kaynağı ayırmaması ve gerekli yatırımları zamanında yapılmaması gibi nedenlerle bu çocuklar eğitim-öğretim hakkından yoksun kalmaktadır.

İlköğretimde %100 okullaşma hedefine ulaşma her şeyden önce sayıları yaklaşık yarım milyonu bulan öğrencilerin eğitim-öğretimden yoksun kalmalarının nedenlerinin doğru ve gerçekçi analizlerle ortaya koyulduktan sonra çözüm önerileri geliştirilmesi ile mümkündür. Bu gerekçe çerçevesinde, ilköğretimde okula devam edemeyen öğrencilerin sorunlarının tespit edilerek, gerekli önlemlerin alınması amacıyla “Meclis Araştırması” açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 25 milletvekilinin, yapımı tamamlanamayan kültür merkezleri sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/577) 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bireyler arasında sosyal ve kültürel etkileşim ortamının kurulmasını ve ulusal kültürün yaşatılmasını amaçlayan; güzel sanatlar, sinema, geleneksel ve çağdaş sanatlar aracılığı ile eğitim, öğretim ve bilimsel çalışmalarının yapıldığı yerler olan, kültürel ve sanatsal etkinliklerin halkla buluşturulmasında önemli görevler üstlenen kültür merkezleri kurma görevi Kültür ve Turizm Bakanlığına verilmiştir.

Bakanlığın görev alanı içinde olmakla birlikte, diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapımına başlanan kültür merkezi yatırımlarının gerçekleştirilerek kamunun hizmetine sunulmasını sağlayacak düzenlemeler olmasına rağmen ülkemizde bu konuda önemli sayılabilecek ilerleme sağlanamamıştır.

Yapımına uzun yıllar önce başlanmış pek çok kültür merkezi bu konuda ihtiyaç sürdüğü hâlde tamamlanamamakta ülkemiz âdeta bir kültür merkezi mezarlığı hâline gelmektedir. Yapımlarına 1990'lı yıllarda başlanan Kültür Merkezi inşaatlarının çoğunun fiziki gerçekleşme oranının yüzde ellinin altında kaldığı gözlenmektedir.

Bu nedenle yıllardır yapımı tamamlanamayan kültür merkezlerinin tamamlanmama nedenleri ile inşaatlarına ilişkin sorunların saptanması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, iç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 12.01.2010

1) Hulusi Güvel                             (Adana)

2) Mehmet Şevki Kulkuloğlu         (Kayseri)

3) Tacidar Seyhan                          (Adana)

4) Canan Arıtman                           (İzmir)

5) Necla Arat                                  (İstanbul)

6) Bihlun Tamaylıgil                      (İstanbul)

7) Nesrin Baytok                            (Ankara)

8) Atila Emek                                 (Antalya)

9) Mehmet Sevigen                        (İstanbul)

10) Hüsnü Çöllü                            (Antalya)

11) Birgen Keleş                            (İstanbul)

12) Çetin Soysal                             (İstanbul)

13) Tekin Bingöl                            (Ankara)

14) Sacid Yıldız                             (İstanbul)

15) İsa Gök                                    (Mersin)

16) Abdulaziz Yazar                      (Hatay)

17) Kemal Demirel                         (Bursa)

18) Osman Kaptan                            (Antalya)

19) Gökhan Durgun                          (Hatay)

20) Rasim Çakır                                (Edirne)

21) Durdu Özbolat                            (Kahramanmaraş)

22) Ramazan Kerim Özkan               (Burdur)

23) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

24) Ali Rıza Ertemür                         (Denizli)

25) Mevlüt Coşkuner                        (Isparta)

26) Ali İhsan Köktürk                       (Zonguldak)

Gerekçe:

4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 12'nci maddesinde il ve ilçelerdeki kültür merkezlerinin inşa, onarım, yönetim, işletme ve diğer mali işlerini yürütmek görevi Kültür ve Turizm Bakanlığı'na verilmiştir. Ancak il ve ilçelerde halkın kültürel etkinliklerle buluşmasında önemli işlevleri olan ve eğitsel ihtiyaçlarının giderilmesinde etkin rol oynayan kültür merkezlerinin inşa sürecinde sorunlar yaşanmaktadır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapımı üstlenilmiş ancak halen tamamlanmamış elli iki kültür merkezinden kırk sekiz adedinin yapımına 1990'lı yılın başında başlanmıştır. Aradan geçen süre içinde bu inşaatlar bitirilemediği gibi çoğunun fiziksel gerçekleşme oranlarının yıllardır aynı düzeyde kaldığı gözlenmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı yatırım programlarında iz ödenekle yer alan bu projelere yıllardır ödenek ayrılmamakta, bu projeler temeli atılmış biçimde bekletilmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığınca yaptırılan kültür merkezlerine ek olarak on beş adet kültür merkezi inşaatı Bakanlıkça yerel yönetimlere, valiliklere veya üniversitelere devredilmiş ancak bunlar da bitirilememiştir.

Temel seviyesinde terk edilen veya yarım kalan kültür merkezi inşaatlarının bakımsız bırakıldığı gözlenmekte, otopark, çöplük veya hayvan otlatma yeri olarak kullanılan kültür merkezi inşaatlarına rastlanmaktadır.

İçlerinde yer alan gösteri mekânları, sergi salonları, çalışma ve kurs atölyeleri vasıtasıyla halkımızın kültürel aktivitelere ulaşmasında aracılık eden kültür merkezi inşaatlarına ödenek verilmemesi nedeniyle yapılan yatırımlar boşa gitmekte, söz konusu projeler yıllardır sürünmektedir. Bu inşaatların yıllardır bitirilmemesinin nedeni olarak ödenek yetersizliği gösterilmekle beraber plansızlık en temel sorun olarak göze çarpmaktadır.

Örneğin Adana’da 1994'te Kültür Bakanlığı tarafından ihale edilen Çukurova Kültür Merkezi, inşaatına başlandıktan bir süre sonra temel seviyesinde bırakılmış, daha sonra belediyeye devri gerçekleştirilmiş ancak yapımı dondurulmuştur.

Kültür ve Turizm Bakanlığı yatırım programında yer alan Adana ili Ceyhan, Kozan ve Tufanbeyli kültür merkezi inşaatları ihale edildikleri tarihten bu yana başlangıç seviyesinden öteye gidememiştir.

Nüfusu iki milyonu aşan Adana ili merkezi, ilçeleri ve beldelerinde yapımı Sabancı Holding ve Türk Eğitim Vakfı ile ortaklaşa gerçekleştirilen ve kullanım hakkı Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilmiş olan 368 kişi kapasiteli Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi ile ilçe belediyesine ait bir kültür merkezi dışında kültür merkezi bulunmamaktadır.

Bu örneğin de gösterdiği üzere kentlerimizde kültür merkezi sayıları ve kapasiteleri ile ihtiyaçları karşılamaktan çok uzaktadır. Buna rağmen kültür merkezi inşaatlarına gerekli ve yeterli destek verilmemektedir.

Pek çok kültür merkezi inşaatı on beş yılı aşkın süredir beklemektedir. Çoğunun fiziki gerçekleşme oranı yüzde ellinin altındadır. Örneğin Tekirdağ Kültür Merkezi inşaatı on yedi yıldır sürmektedir ve fiziki gerçekleşme oranı yüzde otuzdur. 1976 yılında yapımına başlanan Antalya-Elmalı Kültür Merkezi yüzde doksan beş oranında tamamlanmış olmasına rağmen bitirilememiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı yatırım programında yer alan kültür merkezi projelerinden fiziki gerçekleşmesi yüzde 50'nin üzerinde olanlara, kent niteliğinde olma, üniversiteye ve fazla nüfusa sahip olma gibi kıstaslara göre ödenek tahsisinde öncelik verileceği belirtilmekle beraber bu konuda da kayda değer gelişmeler gözlenmemektedir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, ülkemizin pek çok yerinde yıllardır devam eden kültür merkezi inşaatlarına ilişkin sorunların saptanması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısı taşımaktayız.

4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, tütün üreticiliğindeki sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/578)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tütün üretimi, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 2000'li yılların başına kadar tarımsal ekonominin çekici gücü olmuş, yüz binlerce insanımıza istihdam sağlamış ve kırsal alanların tarıma elverişli hale getirilmesindeki rolü ile ülke ekonomisine hizmet etmiştir. Çiftçi başına düşen ortalama 4-5 dekarlık alanlarda, emek yoğun nitelikli olarak üretim yapılmaktadır. Üretim sürecine, tütün çiftçisinin aile bireylerinin dâhil edilmesi ile oluşturulan istihdam özellikle kırsal alanlardaki işsizliği bir nebze olsun çözüm olmuştur. Özellikle 2000'li yıllardan itibaren uygulanan yanlış tarım politikaları sonucunda tarımsal üretimimiz ve aynı zamanda tarımsal ürün ihracatımızda önemli bir paya sahip olan tütün ve tütün üreticisi yok olma noktasına gelmiştir. Tütün üretimi ve tütün üreticilerinin içinde bulunduğu olumsuz durumun incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak sorunun araştırılmasını arz ederiz.

1- M. Nuri Yaman                    (Muş)

2- Gültan Kışanak                    (Diyarbakır)

3- Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

4- Emine Ayna                         (Mardin)

5- Akın Birdal                          (Diyarbakır)

6- Ayla Akat Ata                      (Batman)

7- Bengi Yıldız                         (Batman)

8- Fatma Kurtulan                    (Van)

9- Hasip Kaplan                       (Şırnak)

10- Hamit Geylani                    (Hakkâri)

11- İbrahim Binici                    (Şanlıurfa)

12- Mehmet Nezir Karabaş               (Bitlis)

13- Mehmet Ufuk Uras                     (İstanbul)

14- Osman Özçelik                           (Siirt)

15- Özdal Üçer                                  (Van)

16- Pervin Buldan                             (Iğdır)

17- Sebahat Tuncel                            (İstanbul)

18- Sevahir Bayındır                         (Şırnak)

19- Sırrı Sakık                                   (Muş)

20- Şerafettin Halis                           (Tunceli)

Gerekçe:

Cumhuriyetin ilanından hemen sonra ele alınan konuların başında gelen tütün kadar, kültürel, sosyal, ekonomik ve politik yönleri ile tartışılan başka bir tarımsal ürün yoktur. 1925 yılında Reji şirketini satın alınarak tütünde Devlet Tekeli oluşturulmuş, tütün üretimi ve tütün politikası yeniden yapılandırılmıştır.

400 yıldan beri Anadolu topraklarında yetiştirilen tütün, milyonlarca insanımızın geçim kaynağı oldu. 1940 yılından bu yana destekleme kapsamında devlet tarafından satın alınan tütün, 2000'li yılların başına kadar ortalama 550 bin üreticinin ailesi ile birlikte yaklaşık 3 milyon vatandaşımızın yegâne geçim kaynağıydı.

Tütün üretmek için 14 ay gereklidir. Önce tütünün fidesi hazırlanır, dikilir, çapalanır, dip sıyrılır, bir daha çapalanır, birinci el, ikinci el, üçüncü el, dördüncü el olmak üzere yaprakları toplanır, dizilir, kurutulur, basarak balyalanır ve tütün elde edilir. Oldukça zahmetli olan bu sürece ailenin tüm bireyleri, genci ve yaşlısı hemen herkes katılır. Bu yönüyle kırsal kesimde yaşayan işsiz yığınlara iş kapısı açan ve istihdam yaratan tütüncülük aile tarımının en güzel örneğini oluşturur.

Tütün üretimi ortalama 4-5 dekarlık kıraç, verimsiz ve genellikle eğimli topraklarda yapılmaktadır. Tütünün yetiştiği topraklarda yetişecek ve alternatifi olabilecek başka ürün yok gibidir. Uygulanan politikalarla, topraklarında alternatif bir ürün üretme şansı olan tütün üreticileri oldukça zahmetli olan tütüncülüğü bırakmışlardır. Bugün tütün üretmeye devam etmeye çalışan çiftçiler, kıraç topraklarında tütünden başka hangi ürünü üretirlerse üretsinler, ailelerinin geçimini sağlayamayacak olanlardır. Başkaca çıkar yolu olmayan ve küçük arazilerinde tütün ekimi ile geçimlerini sağlamaya çalışan çiftçilerimiz, hükümetlerin yanlış politikalarıyla, küçücük topraklarından kopartılarak büyük kentlerin varoşlarında sefalete itilmiştir. Fakir toprakların ürünü olan tütün yerine aynı arazilerde alternatif ürün dayatmasının tütün üreticisinin derdine derman olamayacağı ortadadır.

Tütün Dünyanın 120 ülkesinde üretilen endüstriyel bir üründür. Şark tipi tütün üretiminde 120 üretici ülke içinde ülkemizi üst sıralara taşıyan tütün çiftçilerimizin ödülü, 2002 yılında yürürlüğe giren 4733 sayılı yasayla uygulamaya konulan kotalar, açlık ve sefalet oldu. Şark tipi tütün üretiminde tartışmasız dünya birinciliğimiz ve yıllık 500 milyon dolarlık ihracatımızın gerçek kahramanları tütün çiftçisidir.

Tütün sektöründe 1997 yılı üretici sayısı; 560 bin, üretim miktarı; 300 bin ton, ihracat miktarı; 163 bin ton ve ihracat bedeli; 565 milyon dolardır. Bu rakamlar 2003 yılında, üretici sayısı; 400 bin, üretim miktarı; 160 bin ton, ihracat miktarı; 112 bin ton, ihracat bedeli; 330 milyon dolar olmuştur. 2009 yılında ise rakamların geldiği boyut hayli kaygı vericidir, üretici sayısı; 181 bin, üretim miktarı; 93 bin ton, ihracat miktarı; 43 bin ton, ihracat bedeli ise 173 milyon dolara gerilemiştir.

Tütün üretimi ve ihracatındaki düşüş ile tütün çiftçilerinin içerisinde bulunduğu durumunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılarak alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının 17’nci maddesi kabul edilmişti.

Sayın milletvekilleri, tasarının çerçeve 18’inci maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları, (3) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleriyle (4) ve (5) numaralı fıkraları ayrı maddeler hâlinde işlem görecektir.

Şimdi 18’inci maddenin (1) numaralı fıkrası üzerinde önerge işlemine başlıyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde dört adet önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kanun tasarısının 18. Maddesinin (1). Fıkra b bendindeki “İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürü” ibaresinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“İl Sosyal Etüt, Değerlendirme ve Proje Müdürü”

 

Beytullah Asil

Yılmaz Tankut

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Eskişehir

Adana

Aydın

 

Hasan Çalış

Mehmet Şandır

 

 

Karaman

Mersin

 

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi okutacağım üç önerge metinden çıkarmaya yönelik olup aynı mahiyettedir. Okutup birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Buyurun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 1. fıkrasının madde metninden çıkarılması ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

Malatya

Kırklareli

Zonguldak

 

Atilla Kart

Şahin Mengü

Rasim Çakır

 

Konya

Manisa

Edirne

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 18/1 maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Sırrı Sakık

İbrahim Binici

 

Batman

Muş

Şanlıurfa

 

Şerafettin Halis

Hamit Geylani

Hasip Kaplan

 

Tunceli

Hakkâri

Şırnak

 

Akın Birdal

Sebahat Tuncel

Sevahir Bayındır

 

Diyarbakır

İstanbul

Şırnak

 

Osman Özçelik

M. Nezir Karabaş

Pervin Buldan

 

Siirt

Bitlis

Iğdır

 

 

Bengi Yıldız

 

 

 

Batman

 


TBMM Başkanlığına

383 sıra sayılı tasarının 18. maddesinin 1. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Harun Öztürk

Hüseyin Pazarcı

Emrehan Halıcı

 

İzmir

Balıkesir

Ankara

 

Tayfun İçli

Recai Birgün

 

 

Eskişehir

İzmir

 

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge sahiplerinden ilk olarak kim konuşacak?

ATİLLA KART (Konya) – Ben konuşacağım efendim.

BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, maddeyle ilgili değerlendirme yapılmadan evvel, bu değerlendirmeyi yapmadan evvel yargıda yaratılan partizan yapılanma gelişimlerini ve bunun yarattığı vahim sonuçları özet olarak değerlendirmek istiyorum. Aslında bu tasarıda da yine bu amaca yönelik olarak bir hizmet etmeyi amaçlayan ve bununla bağlantılı olarak bir altyapı oluşturmayı amaçlayan girişimlerin olduğunu biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye iki gündür Erzincan ve Erzurum arasındaki yetki ve görev çatışmasından kaynaklanan ya da o şekilde sunulmaya çalışılan bir çatışmayı dehşetle ve ibretle izliyor. Oradaki iddia nedir? Orada hakkında öyle veya böyle görev suçu iddiasıyla, yirmi altı yıl hapis cezası talebiyle Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı hakkında dava açıldığını biliyoruz. Ama öylesine bir iklim yaratılıyor ki, öylesine bir devlet yönetimi anlayışı artık Türkiye’de hâkim ki bu İktidarı, İktidar mensuplarını bu yargılama kesmiyor. O Erzincan Cumhuriyet Başsavcısına haddini bildirmek anlamında, bakıyoruz; tırnak içinde söylüyorum, “yeni bir mekanizmanın devreye girdiğini” görüyoruz. Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı nereden güç alıyor ise, hangi odaktan güç alıyor ise, hangi karanlık odaktan güç alıyor ise bakıyoruz, yeni bir soruşturma adı altında, cumhuriyet tarihinde, hukuk tarihimizde örneği görülmeyecek bir şekilde bir süreci başlatıyor. Orada iddia nedir? Efendim, örgüt iddiası, bağlantısı ileri sürülüyor. Peki, savcılara ve yargıçlara yönelik olarak örgüt iddiasıyla da olsa başka bir savcının, başka bir başsavcının soruşturma yapma yetkisi var mı? Yok. Ceza Muhakemesi gayet açık, Ceza Muhakemesi’nin 250’nci maddesinin üçüncü bendi gayet açık, diyor ki orada: “Örgütlü suçlarda da Yargıtay soruşturmasına tabi olanların o özel hukuku, onlar hakkındaki özel soruşturma hükümleri korunur.” diyor. Bunu bir başsavcının bilmemesi mümkün mü, bir savcının bilmemesi mümkün mü, bir hukuk fakültesi öğrencisinin bilmemesi mümkün mü? Bunu bildiği hâlde bu girişimler, bu soruşturmalar hangi güçle yapılıyor? Bu destek nereden alınıyor? Hangi siyasi güçtür ki, hangi siyasi himayedir ki Erzurum Başsavcısı böyle bir girişimde bulunuyor?

Çünkü, Erzurum Başsavcısının şahsında bu Hükûmet diyor ki, İçişleri Bakanlığı diyor ki, Adalet Bakanlığı diyor ki; “Siz birilerine dokunursanız, bakın, akıbetiniz budur.” diyor, bu mesaj veriliyor. Erzurum Başsavcısının şahsında, burada, aslında, sadece bürokrasiye değil aynı zamanda yargının tümünü hedef alan bir gözdağı mesajı var.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hükûmetle ne alakası var bunun?

ATİLLA KART (Devamla) – Bunun Hükûmetle alakası var çünkü Hükûmet olarak bunun altyapısını oluşturmak konusunda olağanüstü bir çalışma içindesiniz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yargının verdiği kararın Hükûmetle ne ilgisi var?

ATİLLA KART (Devamla) – Burada Hükûmete günlerdir soruyoruz, Sayın İçişleri Bakanına günlerdir soruyoruz…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yargının işine niye bu kadar karışıyorsunuz? Yargının işine bu kadar karışma.

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın İçişleri Bakanına günlerdir soruyoruz, diyoruz ki, Sayın Bakan, Sayın Bakan diyoruz ki: 5 Kasım 2007’den sonra Amerika’dan 35 tane uzman Türkiye’ye gönderildi. Bunlar istihbarat konusunda, bunlar güvenlik konusunda uzman olan kişiler. Üç ay süreyle Türkiye’de görev yapmaları istendi. Yabancı uzmanların bu anlamda Türkiye’de görev yapmasını gerektiren ihtiyaç nedir, o ayrı bir konu, onu ayrıca elbette sorgulayalım ama bu kişilerin hâlen Türkiye’de görev yaptıklarına dair ciddi bir iddia var. Sayın Bakana soruyoruz bunu, bir kez daha soruyoruz; Mersin Milletvekili Arkadaşımız Ali Rıza Öztürk sordu, ondan sonra bizler sormaya devam ediyoruz: “Sayın Bakan, bu bilgi doğru mudur, değil midir?” diyoruz. O bilgi niçin önemli? Çünkü o yapı bugün Başbakanlık, İçişleri ve Adalet Bakanlığı bünyesindeki karargâhı oluşturuyor, artık legal olmaktan çıkan karargâhı oluşturuyor.

Sayın Bakan nasıl bir cevap veriyor, ısrarlı sorularımıza nasıl bir cevap veriyor? Önce duymazdan geliyor, ısrarlı sorular üzerine diyor ki: “Bende bilgi yok.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kart, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

ATİLLA KART (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bunu söyleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı. Bunu tasavvur edebiliyor musunuz? Bu cevabı sizler içinize sindirebiliyor musunuz?

Siz, Sayın Bakan, o koltukta nasıl oturmaya devam edebiliyorsunuz? Bunu içinize nasıl sindirebiliyorsunuz? Siz Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı mısınız yoksa birilerinin yarattığı iklimin, yarattığı karargâhın sonucunda, o talimatlar üzerine taşeron olarak mı görev yapıyorsunuz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hakaret etme!

ATİLLA KART (Devamla) – Sizin bu cevabınız üzerine bu soruları, bu eleştirileri yapma hakkını görüyoruz. Bu soruları aslında benden evvel biraz sorumluluk sahibi olan, biraz sağduyu sahibi olan tüm milletvekillerinin sorması gerekir. Şu sorumda bir yanlış varsa bunun cevabını söyleyin değerli arkadaşlarım.

Tekrar soruyorum: Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanı “Bu konuda bende bilgi yok.” nasıl diyebilir? Siz bunu içinize sindirebiliyor musunuz, böyle bir cevabı içinize sindirebiliyor musunuz?

Değerli arkadaşlarım, teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ederim.

Diğer önerge sahibi Sayın Harun Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 18’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge nedeniyle söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yeni bir teşkilat kurulmasını öngörmesi, sözleşmeli personel ve uzman istihdamına, bunların statüleri, ücretleri ve kadrolarına dair personel rejimine ilişkin hükümler içermesi nedeniyle, tali komisyon olarak görevlendirilen Plan ve Bütçe Komisyonu da bu tasarı hakkında mutlaka görüş belirlemeliydi.

Bazı tasarı ve teklifleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının havale ettiği aynı gün gündemine alan Plan ve Bütçe Komisyonunun bu tasarıyı niçin gündemine almadığı Genel Kurula açıklanmalıdır.

Aynı şekilde, İçişleri Komisyonunun kendilerine 12/5/2009 tarihinde havale edilen tasarıyı İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereği Plan ve Bütçe Komisyonunun on günlük görüş bildirme süresi dahi beklenmeden niçin sekiz gün içinde görüşüp sonuca bağladığı da senaryolar peşinde olmadığını söyleyen Hükûmet tarafından açıklanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, 11/2/2010 günlü Birleşimde AKP Grup Başkan Vekili Sayın Canikli, muhalefete mensup bir milletvekilinin eleştirilerini beğenmediğini belirterek, muhalefetten tasarının iyileştirilmesi yönünde katkı beklediklerini ifade etmiştir. Hükûmet ve AKP yönetimi söyledikleri hiçbir konuda samimi değildir.

Tasarının 4, 6 ve 13’üncü maddelerinin iyileştirilmesi yönünde vermiş olduğum önergelerimin işleme alınması, İç Tüzük’ün vermiş olduğu bir hak, AKP tarafından kötüye kullanılarak engellenmiştir. Görüşmesi tamamlanan söz konusu maddelerle ilgili düşüncelerimi tutanaklara geçirtmek için bilgilerinize sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının amaç maddesi terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejiler geliştirmek için yeni bir müsteşarlık kurulmasını öngörmektedir. Tasarıda bir terör tanımı yapılmadığı gibi, terör tanımının yapıldığı 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na bir atıf da yer almamaktadır. Denilebilir ki terörle mücadele konusunda bir müsteşarlık kurulduğuna göre terörden ne anlaşılması gerektiği konusunda elbette ilgili kanuna bakılacaktır. Bu mantık doğru bir mantık değildir. İlgili kanuna bir atıf yapılmadığı için kurulan Müsteşarlık kendisine göre terör tanımları geliştirip durumdan vazife çıkartabilecektir.

Sayın Bakan da zaten esnek bir yapılamayı amaçladıklarını saklamamaktadır. Tasarı bu hâliyle yasalaştığı takdirde AKP Hükûmeti muhalif sendika hareketlerini, sivil toplum hareketlerini ve her türlü toplumsal muhalefeti terör olarak değerlendirebilecektir. Ergenekon soruşturmasında gelinen nokta, Hükûmete hiçbir şekilde güvenmememiz gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Bugün iktidarı destekleyen tarikatlar hakkında soruşturma yapan bir savcı için sözde Ergenekon terör üyesi suçlaması yapılabiliyorsa böylesine ucu açık bir yetkiyle görevlendirilen siyasi Müsteşarlığın iktidara yönelik her türlü muhalefeti terör eylemi olarak değerlendireceğini görmemek saflık olur. Bu nedenle, iktidara böylesine belirsizlik içinde yetkiler verilmesi demokratik toplumun geleceği açısından son derece tehlikeli olacaktır. Parlamento bu yetkiyi Hükûmete vermemelidir.

Değerli milletvekilleri, terörle mücadelede askerî önlemlerin yanı sıra ekonomik önlemlerin de gerekliliği konusunda hemen hemen hepimiz hemfikiriz. Bu nedenle, 4’üncü maddede yer alan Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu üyeleri arasına Maliye Bakanlığı Müsteşarlığı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının da dâhil edilmesi doğru olurdu.

Tasarının 6’ncı maddesinde, Müsteşarlığın görevleri arasında “Terörle mücadele alanında; inceleme ve denetim yapmak ya da yaptırmak.” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Müsteşarlığın terörle mücadele alanında inceleme ve denetim yapması kadar doğal bir şey olamaz ancak terörle mücadele alanında inceleme ve denetleme görevini başkasına yaptırması için yetki alınması anlaşılamamıştır. Denilebilir ki: Buradaki “yaptırmak”tan kasıt, yetkili bakanlık teftiş kurullarına denetim ve inceleme görevi yaptırmaktır. Geçmişte yapılan düzenlemelerde de benzer hükümlere yer verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, geçmişte benzer düzenlemelerin yapılmış olması, yapmakta olduğumuz düzenlemelerin doğru olduğu anlamına gelmez. Başka bakanlık, kurum ve kuruluşların denetim yapmakla görevli birimlerine inceleme ve denetim görevi yaptırmak üzere böyle bir yetki verilmesine ihtiyaç yoktur. Amaç mali denetim yaptırmak ise Sayıştay ve Maliye Bakanlığına ilgili yasalarla verilen görev ve yetkiler çerçevesinde, burada bir şey yazmamış olsanız da, söz konusu denetimleri yaptırabilirsiniz. Yok, eğer amaç Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kuruluna bazı denetimleri yaptırabilmek ise bunun için de bu yasada bir düzenleme ihtiyacı yine yoktur çünkü 2443 sayılı Kanun’da Devlet Denetleme Kurulunun tüm kamu kurum ve kuruluşlarında her türlü inceleme, araştırma ve denetlemeleri yapabileceği öngörülmektedir. Geriye Sayın Bakanın esnek yapılaşma beyanı doğrultusunda Müsteşarlığın resmî kurumlar dışında başkalarına da denetim yaptırabilme konusu kalmaktadır ki bu yetkinin verilmesi doğru değildir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Sayın Yıldız, konuşacak arkadaşımız var mı?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Karabaş konuşacak efendim.

BAŞKAN – Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili, buyurun.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığıyla ilgili tasarının 18’inci maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, tüm maddelerde belirttik, birincisi: Bir müsteşarlığın kurulması ve adı da güvenlik müsteşarlığı ve görevinin de terörle mücadele olduğu belirtildikten sonra böyle bir müsteşarlığın, böyle bir kurumun sonuç almayacağını baştan belirttik.

Tabii, burada güvenlik politikalarını ve sosyoekonomik politikaları birlikte ele almaktan bahsediliyor. Bugüne kadar hem geçmiş hükûmetler hem askerî yetkililer, bölgede terörle mücadele iddiasında olan tüm kurumların söylemi sadece güvenlik politikalarının, terörle mücadelenin yetmeyeceğini, bunun yanında sosyal, toplumsal, ekonomik, kültürel tedbirlerin alınması gerektiğini söylemediler mi ve bu yönde birçok kurum oluşturulmadı mı?

Şimdi, bu yasa tasarısı ve bu yasa tasarısıyla ilgili başta Sayın İçişleri Bakanı olmak üzere diğer yetkililerin, Hükûmet yetkililerinin dile getirdikleri ve üslup ve tarzları bugüne kadar, bu ülkede çatışma ve savaş ortamından bugüne kadar sürdürülen politikalardan ve kullanılan söylemden hiç farklı değil.

Şimdi, kullanılan tabirlere bakalım:

1) “Terörist ile vatandaşı kesinlikle ayıracağız.” Biz, Sayın Bakan, terörist ile vatandaşın ayrılmasının ne olduğunu yıllardır deneyimlerimizden, pratiklerimizden gördük.

2) “Terörle mücadele yanında, güvenlik politikaları yanında sosyal, ekonomik, kültürel politikalar da uygulayacağız.” Onları da gördük, özellikle AKP döneminde çok daha yoğun yapılıyor.

Güvenlik politikalarının yanında ekonomik, sosyal, kültürel politikalar nedir biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Oradaki vatandaşların eğer muhalifse, eğer devlet ve Hükûmet gibi düşünmüyorsa onun sosyal yaşamını, ticaretini, ekonomik ilişkilerini, sosyal, toplumsal ilişkilerini denetim altına almaktır; onun toplumda nefes almasını engellemektir.

Yine, çok ilginç tespitlerde bulunuluyor: “Geleneksel örgütlenme modelinin yerine hızlı ve etkin karar almaya müsait esnek bir teşkilatlanma.” deniliyor. Biz bu tür çok hızlı, etkin ve esnek karar alma yeteneğine ve hakkına sahip olan yapıların bölgede nelere sebep olduklarını, 17 bin faili meçhulü, asit kuyularında, insanların asit kuyularında yakılmasını, eritilmesini çok iyi biliyoruz. Esnek çalışma biçimi budur; geçmişte uygulanmıştır, çok etkili uygulanmıştır, çok hızlı uygulanmıştır ve esnek olmuştur.

Yine “Bugüne kadar sosyal ve ekonomik alanda yaptığımız reformlar, bölgesel adaleti sağlamak için attığımız dev adımlara ilaveten daha kuşatıcı adımlar atmayı planlıyoruz.” Daha kuşatıcı adımlar… “Sorunlarımızın çözümü için bugüne kadar yapılanlardan daha fazlasını yapmak istiyoruz.” Bugüne kadar yapılanlardan daha farklı bir politika uygulayacağız, denilmiyor. Bugüne kadar yapılanlardan daha farklı bir yol alacağız, denilmiyor. “Daha fazlasını yapacağız.” deniliyor. Bugüne kadar yapılanları bizler, sizler, tüm Türkiye kamuoyu, tüm dünya kamuoyu iyi biliyor.

Yine “Kuşatıcı adımlar” denildiği zaman, kuşatıcı adımlar ilginç bir söylem. Acaba DTP’nin kapatılması, BDP’ye yönelik binlerce kişinin, kadronun, yöneticinin, belediye başkanlarının alınması bu kuşatıcı adımlarla mı ilgili? Kuşatıcı adımlar bunu da içeriyor mu? Evet, eğer buysa, zaten bu politikaları uygulamaya geçirdiniz.

Yine, kurulacak bu Müsteşarlığın illerdeki ayağının adı da ilginç.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkürler Başkan.

Güvenlikle ilgili bir müsteşarlık kuruluyor, her ile bununla ilgili bir yetkili atanıyor ve bu yetkili kurumun adı: İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürlüğü. Güvenlikle ilgili bir müsteşarlık ama ildeki adı “İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürlüğü” oluyor. Yani bu, şu anlama geliyor: Orada artık eskisi gibi çok kaba, insanları imha eden, yok eden, asit kuyularına atan politikalar yerine, insanların yaşamını, ticaretini, sosyal yaşamını, devletle ilişkisini… “Böyle davranacaksınız, mevcut, şimdiye kadarki düşüncenizden, davranışınızdan, ilişkilerinizden vazgeçeceksiniz veya devlet her yönde, her alanda sizin yaşamanızı, ticaretinizi, ilişkilerinizi engelleyecek.” denilmektedir.

Onun için biz bu bakışın, bu mantığın sonuç getirmeyeceğini, bu yasanın bir an önce geri çekilmesini istiyoruz. Bu yasanın aleyhine oy kullanacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.

Önergeleri birlikte oylayacağım.

KADİR URAL (Mersin) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam Sayın Ural.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.27
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Tasarının 18’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının metinden çıkarılmasına ilişkin, Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı önergelerin birlikte yapılan oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kanun tasarısının 18. maddesinin (I). Fıkra b bendindeki “İl Sosyal Etüt ve proje Müdürü” ibaresinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“İl Sosyal Etüt, değerlendirme ve Proje Müdürü”

                                                                                  Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Asil, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının (b) bendinde sözü geçen “İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürü” ibaresinin “İl Sosyal Etüt, Değerlendirme ve Proje Müdürü” olarak değiştirilmesi için verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bu kanun yürürlüğe girdiğinde bu müdürlük kurulacak ancak kurmak, oluşturmak yeterli bir eylem değil. O nedenle, bir örnek üzerinde bu konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanun’u oluşturulmuş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, salonda çok fazla gürültü var.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sakin olalım.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Bu Kanun’un 1’inci maddesinde “Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı; özel eğitim gerektiren bireylerin, Türk Millî Eğitiminin genel amaçları ve temel ilkeleri doğrultusunda, genel ve meslekî eğitim görme haklarını kullanabilmelerini sağlamaya yönelik esasları düzenlemektir.” demektedir.

Yine aynı Kanun’un 7’nci maddesinde “Tanısı konulmuş özel eğitim gerektiren çocuklar için okul öncesi eğitimi zorunludur. Bu eğitim özel eğitim okulları ile diğer okul öncesi eğitim kurumlarında verilir.” denilmektedir.

Yine aynı Yasa’nın 8’inci maddesinde “Okul öncesi eğitimini tamamlayan veya zorunlu ilköğretim çağına gelmiş özel eğitim gerektiren çocuklar için hazırlık sınıfları açılabilir.

Hazırlık sınıflarının amacı, öğrencilerin gelişim ve bireysel özellikleri ile gereksinimleri doğrultusunda onları örgün eğitimi izleyebilecekleri duruma getirmektir.” denilmektedir.

Yine aynı Yasa’nın 13’üncü maddesinde “Benzer yetersizlikleri olan akranları ile birlikte ayrı bir okul veya kurumda eğitim görmeleri gereken özel eğitim gerektiren öğrencilerin eğitimi, uygun kaynaştırma modelleri ile düzenlenerek, özel eğitim okul ve kurumlarında sürdürülür.” denilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yine bunlara dayanılarak engellilerin eğitimi ile ilgili 31/5/2006 tarih ve 26184 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nin 12‘nci maddesinde “Özel eğitim hizmetleri kurulu, özel eğitim değerlendirme kurul raporu doğrultusunda özel eğitime ihtiyacı olan bireyi uygun resmî okul veya kuruma yerleştirir.” demektedir.

Değerli arkadaşlarım, milletvekili olduğum ille ilgili bu konuda bir örnek vererek konuşmamı sürdürmek istiyorum. Eskişehir’de engellilerin eğitimiyle ilgili, eğitilebilir öğrenciler ve orta ve ağır düzeyde eğitim alması gereken öğrenciler için devlet olarak iki tane okul yaptırılmış. Bu okullarla ilgili -az önce sizlere okuduğum- yerleştirme kurullarının çalışmaması nedeniyle, geçen yıl rehberlik, araştırma, eğitim merkezlerinden 150’nin üzerinde öğrenciye bu okullarda eğitim alması gerektiği ifade edilirken, maalesef, bu okullarda 200’e yakın kapasitenin ancak 95’i doldurulabilmiştir. Yani ülkemizde 7 milyonun üzerinde engelli, 1 milyonun üzerinde de eğitim çağında engelli nüfusumuz olmasına rağmen, devlet olarak bütün bunları kanunlarımıza, yönetmeliklerimize dercetmemize rağmen, aynı şekilde, bu kurumları çalıştıramamamız nedeniyle bugün engellilerimiz, özürlü gençlerimiz eğitim alamamakta, bunlar için oluşturduğumuz kurumlar da maalesef, atıl olarak kalabilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – İşte, bugün çıkaracağımız yasa görüşmeleri esnasında da milletvekili arkadaşlarımız tarafından Sayın Bakana pek çok soru yöneltildi bu yasayla ilgili, bu yasanın çıkartılması ve maddeleri içerisindeki söylemler, amir hükümlerle alakalı ama bugüne kadar, şu saate kadar, bu kendisine yöneltilen, Sayın Bakana yöneltilen soruların hiçbirine doğru ve tatmin edici cevap verilmedi.

Bu yasa da yine çıkartılıp, uygulama noktasında aynı sıkıntılarla karşılaşılmaması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

18’inci maddenin (1)’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18’inci maddenin (2)’nci fıkrası üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Teşkilatı Müsteşarlığı yasa tasarısının, 18. maddesinin 2 nci fıkrasında geçen “(a) bendinde yer alan ‘ve terörle mücadele’ ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Behiç Çelik

Prof. Dr. Alim Işık

Prof. Dr. Akif Akkuş

 

Mersin

Kütahya

Mersin

 

Hasan Çalış

Yılmaz Tankut

Hasan Özdemir

 

Karaman

Adana

Gaziantep

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 2. fıkrasının madde metninden çıkarılması ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

Malatya

Kırklareli

Zonguldak

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

Rasim Çakır

 

Manisa

Konya

Edirne

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun efendim.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 18’inci maddenin (2)’nci fıkrası üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Öncelikle Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta içerisinde Sayın Bakan son olarak söz aldığında, “Söylenecek olan her şey söylenmiştir, ya daha fazla uzatmayın bu konu bir an evvel geçsin.” şeklinde serzenişte bulunmuştu ama ben, bu kanunla ilgili olarak –diğer konulara girmeyeceğim- söylenecek daha çok şeyin olduğunu düşünüyorum ve burada siyaseten, siyasi konulara da girmeden, hukuken bu kanunla ilgili endişelerimi, bu kanunla ilgili olarak kurulacak olan Müsteşarlığın göreve başladığında, görevlerini yapmaya başladığı andan itibaren karşısına çıkacak olan anayasal ve hukuki birtakım sorunların burada tespitini yaparak bunlarla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Öncelikle kanunun, biliyorsunuz, 4’üncü maddesinde Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu kuruluyor değerli arkadaşlar. O Kurulda görev yapacak olan kimler var, sayılmış. Onlara ek olarak da iki temsilci daha var; bir tanesi Genelkurmay İkinci Başkanı, bir diğeri de Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı.

Şimdi, Sayın Bakana ve oradaki, İçişleri Komisyonundaki değerli arkadaşlarımıza şunları hatırlatmak istiyorum, tabii ki sizlere de: Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın 117’nci maddesinin dördüncü fıkrası var. Anayasa’mızın 117’nci maddesinin dördüncü fıkrasında, Genelkurmay Başkanının kim tarafından önerileceği, kimin atayacağı ve kime karşı sorumlu olduğu yazıyor. Genelkurmay Başkanını Bakanlar Kurulu teklif ediyor, Cumhurbaşkanı atıyor ve Genelkurmay Başkanı Başbakana karşı sorumlu, idare olarak; Anayasa’da bu açık bir şekilde yazılı.

Genelkurmay İkinci Başkanının konumunu bu çerçevede değerlendirmek lazım bana göre. Yani her ne kadar 4’üncü maddedeki Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunda Genelkurmay Başkanı değil, Genelkurmay İkinci Başkanı ismi varsa da… Değerli arkadaşlar, Genelkurmay İkinci Başkanının durumu anayasal olarak ve yasal çerçevede farklı mıdır? Yani Genelkurmay İkinci Başkanı da anayasal ve ast-üst ilişkisi içerisinde, sorumluluk silsilesi içerisinde Genelkurmay Başkanına bağlı değil midir? Genelkurmay Başkanından farklı bir konumu var mıdır Genelkurmay İkinci Başkanının? Yoktur.

Şimdi, buradan şöyle bir mantıkla düşünmek lazım: Yani Genelkurmay Başkanına bağlı olan ve dolayısıyla Başbakana bağlı olan Genelkurmay İkinci Başkanı bu Kurulda, Koordinasyon Kurulunda İçişleri Bakanının Başkanlığında –Ha, onu da unuttum az önce söylemeyi, bu Koordinasyon Kurulunun Başkanı da Sayın Bakan- görev yapacak. Değerli arkadaşlar, nasıl ilişki sürdürecekler, ben onu merak ediyorum? Yani bir sorun çıkmayacak mı, anayasal bir sorun? İdari teşkilatımızın, bizim cumhuriyet tarihinde belli kuralları, belli teamülleri var, ikisi arasındaki ilişki nasıl olacak? Genelkurmay İkinci Başkanının İçişleri Bakanıyla ne alakası var? Şimdi, bu bir.

Diğer konu: Bu mantığı Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı için de götürmemiz mümkün. Onun da kanununa baktığımızda, 2937 sayılı Kanun’a baktığımızda kanunun 3’üncü maddesi çok açık, “Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı -kanunun ismini kısaltıyorum, uzatmadan, 3’üncü maddesinde- Başbakanlığa bağlı olarak kurulur.” diyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, orada da Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanının bağlı olduğu kişi Başbakan. Şimdi, o da İçişleri Bakanının Başkanlığında oluşturulmuş olan bu Koordinasyon Kurulunda görev yapacak.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Müsteşarlığın görevlerine, 6’ncı maddede de diğer kurulacak daire başkanlıkları var, onların görevlerine baktığımızda, yani bu görevler yerine getirilirken idari teşkilatlanmamız içerisinde ilişkiler nasıl sürdürülecek? Yani doğrudan Başbakana bağlı olan, Başbakana karşı sorumlu olan bu kişiler Koordinasyon Kurulunda Sayın İçişleri Bakanının Başkanlığında görev yapacaklar. Bir defa, buradan mutlaka bir çatışma çıkar, bir sorun çıkar, çıkmaması mümkün değildir, anayasal sorun çıkar.

Şimdi, bu konular düşünülmüş müdür? Yani kanun metni hazırlanırken ileride bu sorunlar ortaya çıktığında ne yapılacak diye düşünülmüş müdür, onu bilmiyorum.

Devam ediyorum değerli arkadaşlar, yine, 2937 sayılı Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı Kanunu’nun bir de 5’inci maddesi var değerli arkadaşlar. Şimdi, kanunun 5’inci maddesine de baktığımızda, burada bakanlıkların, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görevleriyle ilgili bir başlık içerisinde ne diyor biliyor musunuz: “Bakanlıklar ve diğer kamu kurum, kuruluşları istihbaratla ilgili bilgileri elde ettiği anda, anında bu bilgileri Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına iletmek zorundadırlar.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dibek, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Bunu söyleyen kanun, emredici bir hüküm.

Şimdi, değerli arkadaşlar, buradan da bir mantık yürütelim, bu kanunun 8’inci maddesine bakalım, yani tasarının 8’inci maddesine de baktığımızda, aynı şekilde, tüm istihbarat bilgisi alan kurumlar bilgilerini bu Müsteşarlığa aktaracaklar.

Şimdi, Türkiye’deki bakanlıklar, ilgili kamu kurum ve kuruluşlar istihbaratla ilgili bilgileri 2937 sayılı Kanun’a göre mutlaka millî istihbarat kurumuna bildirmekle yükümlü. Oraya bildirecek, oradan sonra da millî istihbarat kurumu bu kanunun 8’inci maddesine göre tekrar bunu İçişleri Bakanlığının başındaki bu Müsteşarlığa bildirecek.

Yani şimdi, burada da bir sorun var değerli arkadaşlar. Şimdi, “Nasıl bir sorun var” derseniz, yani idare bunu kendi içerisinde nasıl çözecek? Yani bunu, idare hukuku, bir yargı kararı olmaksızın kendiliğinden bu konuyu çözemez değerli arkadaşlar.

Şimdi, sürem bitti ama bir sonraki önergede de bu konuda ortaya çıkacak olan sorunları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.             

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Teşkilatı Müsteşarlığı yasa tasarısının, 18. maddesinin 2 nci fıkrasında geçen “(a) bendinde yer alan ‘ve terörle mücadele’ ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Behiç Çelik (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Akkuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinde yapılmasını istediğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yasa tasarısının bu maddesinin (2)’nci fıkrasının (a) bendinde bulunan “terörle mücadele” ibaresi yürürlükten kaldırılmak isteniyor. Ancak bakıyoruz 4’üncü maddede Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu kuruluyor yani burada, bir yerde bir önceki madde içerisinde Koordinasyon Kurulu kurulurken burada “terörle mücadele” tabiri kaldırılmak isteniyor. Bu pek anlaşılır gibi değil. Bu yüzden bunun yerinde kalmasını arzu etmekteyiz.

10/10/1984 tarih ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un 12’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi “Başbakanlığın iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlarla ilişkilerini yürütmek, gerektiğinde bu kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak…” diye devam etmekteydi. Buradaki “Terörle mücadele” tabiri kaldırılıyor. “Terörle mücadele” tabiri burada olduğu gibi korunmalıdır çünkü terör, sadece bir güvenlik konusu değil, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, büyük şehirlerimizde ve sonuçları itibarıyla tüm ülkemizi ilgilendiren ve derin acılara sebep olan bir şiddet olayıdır.

Bu yasayla kurulmasına çalışılan Müsteşarlık, operasyonel faaliyetlerden olmayan daha çok istihbarat çalışmaları yapacak olsa da “Terörle mücadele” adı altında bir birimin olması mutlak bir zaruret hâlindedir. Operasyona katılacak birimler doğrudan doğruya bu Müsteşarlığa bağlanmayacak olsa da terörle mücadele iç ve dış güvenliği sağlayacak bir kurumda mutlaka bulunmalıdır çünkü terör sadece bir güvenlik olayı olmayıp, uluslararası boyutu olan olaylar bütünüdür ve basite alınamaz. Terör, ancak bu konuda özel yetiştirilmiş ekip, ekipman ve elemanlarla önlenebilir.

Değerli milletvekilleri, devletler ilk kuruldukları günden itibaren içten ve dıştan gelecek tehdit ve tehlikelere karşı korunma içgüdüsüyle hareket etmişlerdir; istihbarat teşkilatları kurmuşlar ve bu teşkilatları çağdaş teknolojilerle donatırken bu tehlikeleri daha doğarken bertaraf etmeye de çalışmışlardır.

Günümüzde terör, ülke ve toplumları tehdit eden en büyük belalardan biri hâline gelmişken ve özellikle PKK terörü 1984’ten beri ülkemizi ekonomik, sosyal ve siyasi olarak büyük mağduriyetlere düşürmüşken “Terörle mücadele” tabirinin yasa maddesinden çıkartılmasını istemek zımnen teröre destek olmakla eş değerdir. “İç ve dış güvenlik” tabirleri “Terörle mücadele”yi karşılamaktan uzaktır. Bir devletin vatandaşının güvenini kaybetmemesi ve güvenini sağlaması, ister dağda isterse şehirde olsun bir tek terörist kalmayıncaya kadar, kararlı bir şekilde mücadele etmesiyle sağlanabilir. Bugün AKP Hükûmetine bu konudaki güven azalmıştır. Terörle mücadeleden vazgeçme anlamı taşıyan bu tür teröre görmezden gelme anlayışı güveni daha da azaltacaktır. Buna hiç kimsenin, hiçbir grubun ve partinin hakkı bulunmamaktadır. Bilimsel olarak terör ve şiddet söz konusu olduğunda, terör ve şiddetin olduğu yerde devlet zaaf içerisindedir ve vatandaşa güven vermez, güven veren güçlü bir devletin olduğu yerde de terör ve şiddet olmaz. Bu tür olaylara yeltenenler derhal derdest edilerek etkisiz hâle getirilmelidir. Terörle mücadeleyi, özellikle operasyonları neresi yapacak? Terör başlı başına bir güvenlik sorunudur. Terörle mücadele adı konmadan mücadeleyi hangi kuruluş yapacak? Jandarma mı, polis mi belli değil. Bunun yasada belirtilmesi gerektiği kanaatindeyim. Polisin şehirlerde terör ve şiddetle mücadelesi yetersiz kalmakta, teröre sahne olan sokak, cadde ve meydanlarda büyük maddi hasarların oluşması yanında can güvenliği dahi tehdit altına girmektedir. Polise ağır silahlar alınmak isteniyor. Alınacak ağır silahlar şehir içi terör olaylarını önlemede mi kullanılacak? Bu olaylarda canı pahasına görev yapan, belindeki silahı bile kullanamayan polisin olayları önlemesi imkânsız görünmektedir. Yarın ah vah etmemek için bir daha düşünelim ve “terörle mücadele” ibaresini kanunda olduğu gibi koruyalım diyorum.

Değerli milletvekilleri, elbette ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akkuş.

AKİF AKKUŞ (Devamla) - …terörün son günlerde âdeta şehirlerimizi, özellikle büyük şehirlerimizin sokaklarını kasıp kavurduğunu görmekteyiz, bunlara hepimiz şahit oluyoruz. Bu bağlamda, dün de burada görüşüldü, kaybolan çocuklar gibi çocuklarla ilgili bir Meclis araştırması yapılması kararı alındı. Bu çocukların, bu teröre bulaşan kişilerin birçoğu, maalesef, bu çocuklardır.

Bu yüzden biz terörle mücadeleyi âdeta ilkokullardan itibaren çocuklarımız arasında teröre alet olmayacak insanlar yetiştirerek, gençler yetiştirerek önleyebiliriz diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.03


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Tasarının 18’inci maddesinin (2)’nci fıkrası üzerinde Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyelerimiz arasında ihtilaf var, onun için oylamayı elektronik oylama cihazıyla yapacağım.

İki dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

18’inci maddenin (2)’nci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Üçüncü fıkranın (a) bendi üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 esas numaralı kanun tasarısının 18 inci maddesinin 3 numaralı fıkrasının a) bendiyle 3152 sayılı kanunun 28 inci maddesine eklenen fıkrada geçen “uyumlu bir şekilde” ibaresinin “uyumlu ve sistemli bir şekilde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Kerim Özkul

                                                                                                                   Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 esas numaralı kanun tasarısının 18 inci maddesinin 3 numaralı fıkrasının a) bendiyle 3152 sayılı kanunun 28 inci maddesine eklenen fıkrada geçen “uyumlu bir şekilde” ibaresinin “uyumlu ve sistemli bir şekilde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                  Turan Kıratlı

                                                                                                                     Kırıkkale

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı tasarının 18. maddesinin (3). fıkrasının (a) bendiyle eklenen fıkranın ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

“İç güvenlik, proje ve uygulamaları ile sosyoekonomik proje ve uygulamalarının uyumlu bir şekilde yürütülmesini sağlamak üzere, illerde sosyal etüd ve proje müdürlüğü kurulmuştur…”

 

Recep Taner

Nevzat Korkmaz

Şenol Bal

 

 

Aydın

Isparta

İzmir

 

 

Alim Işık

Cemaleddin Uslu

Hüseyin Yıldız

 

 

Kütahya

Edirne

Antalya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 3/a fıkrasının madde metninden çıkarılması ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

 

Malatya

Kırklareli

Zonguldak

 

 

Atilla Kart

Şahin Mengü

Rasim Çakır

 

 

Konya

Manisa

Edirne

 

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz  Başkanım.

BAŞKAN - Evet, önerge sahipleri adına Edirne Milletvekili Rasim Çakır.

Sayın Çakır, buyurun.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, birkaç gündür hepinizin de yakinen takip ettiği gibi Edirne’de yaşanmış olan sel felaketi ile ilgili Edirnelilere geçmiş olsun dileklerimi sunarak sözlerime başlamak istiyorum.

Bu, bizim, sekiz yıldır, her yıl yaşadığımız bir sorun. Her yıl da işte bakanlar, Başbakan, bizler gider, Edirnelilere “Geçmiş olsun.” deriz. Sorunun çözüm yolları da bellidir, yapılacak olanlar bellidir; nehir yataklarının ıslahı, barajların yapılması, Edirne’ye bir ilave, Karaağaç bölgesine köprünün yapılması gibi hep konuşulur, yazılır, çizilir, taahhütler verilir fakat maalesef bugüne kadar yine Bakanlar Kurulundan “Edirne’ye geçmiş olsun” kararından başka herhangi bir somut adım atamadık. Sıkıntı büyüktür. Gerek ekili alanların su altında kalması, kum altında kalması gerekse evlerin, ahırların su altında kalması, yolların kapanması, yolların bozulması gibi ciddi sıkıntılarımız vardır. Bu konuda Hükûmetin gerekli duyarlılığı göstermesini, bir Edirne milletvekili olarak sizlerin huzurunuzda talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, kanunun 1’inci maddesi görüşülürken yine Sayın Bakana bir soru yöneltmiştim. Bu soru, Edirne Belediyesinde bir buçuk ay önce ele geçirilen dinleme ve izleme cihazı ile ilgiliydi. Sayın Bakana bugüne kadar, bir buçuk aydır bu televizyonun içerisine konulmuş olan cihazla ilgili şu ana kadar herhangi bir mahkeme kararı maalesef ortaya çıkmış değil ve bu cihazın kim tarafından konduğunu ve kime ait olduğunu Sayın Bakandan açıklamasını arz etmiştim ama maalesef o sorumun yanıtını alamadım. Şimdi, yine huzurunuzda, sesimi yükseltmeden, bütün samimiyetimle, bütün iyi niyetimle Sayın Bakandan yanıt bekliyorum. Bu alet kim tarafından konmuştur? Bu alet kimindir? Devletin hangi biriminindir ve bugüne kadar niye bir mahkeme kararı ortaya çıkmamıştır? Ne amaçla konmuştur? Lütfen, Sayın Bakana yüce Meclise saygısı varsa, milletvekillerine, seçilmiş milletvekillerine karşı muhalefet de olsa bir saygısı varsa bu sorunun, bu konunun açık bir biçimde, açık bir dille burada dile getirilmesini ben sizin huzurunuzda yeniden soruyorum.

Değerli arkadaşlarım, gelişmeler öyle ki bu görüştüğümüz kanun teklifi ile dünyanın hiçbir demokratik parlamentosu yürütmeye bu kadar ucu açık, bu kadar sınırsız yetki vermez. Hiçbir demokratik parlamento da böyle bir yetkiyi yürütmeye ve Başbakana vermez.

BAŞKAN – Sayın Çakır, birkaç saniyenizi rica edeyim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, Genel Kurulda bulunan arkadaşlar, lütfen...

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çünkü değerli arkadaşlarım, bu kanunda verilen yetkinin ucu açıktır, sınırsızdır, keyfîliğe açıktır; görev, sorumluluk, yetki tanımlaması yetersizdir ve bu yetki insanı kötü yola iter. Kanunda sözü geçen “terörist” veya “terör örgütü” bir süre sonra iktidar partisine muhalefet eden Tekel işçileri terörist muamelesi görür, üniversite öğrencileri terörist muamelesi görür, iktidar partisini eleştiren Cumhuriyet Halk Partililer terörist muamelesi görür, Milliyetçi Hareket Partililer terörist muamelesi görür yani kim ki Başbakana, kim ki bu İktidara eleştiri yöneltiyorsa terörist kapsamına girerek bu Müsteşarlığın görev alanı içerisine girebilir. Hatta hatta değerli arkadaşlarım, AKP Grubunun içerisinden bile mevcut AKP yönetimine ola ki muhalefet etmek isteyen birileri olursa onlar da terörist kapsamı içerisine girebilir, onların da telefonları, günlük yaşamları izlenebilir, onların da siyaset alanları daraltılabilir. Yani böyle bir yetkiyi Hükûmete ve Başbakana vermekle, aslında yüce Parlamento kendi elinde bulundurulması gerektiği bir yetkiyi devretmekle, Türkiye’de gelecekte bir rejim sıkıntısı hâline getirebilecek, rejim sorunu hâline gelebilecek bir yolu açmış olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Bu açılan yoldan ilerlediğimiz noktada bu yolun sonucu faşizmdir değerli arkadaşlarım. Bu yol bizi faşizme götürür. Bu sınırsız yetki, keyfî kullanım arzusu bizi faşizme götürür ve bu sonuçtan sadece muhalefet partileri ve muhalefet partileri milletvekilleri değil, hepimiz etkileniriz.

O bakımdan, henüz daha her şey bitmemiştir. Özellikle iktidar partisi milletvekillerinin kendi geleceklerini de düşünerek yarın verdikleri bu yetkiden belki de en büyük zararı kendilerinin görebileceğini düşünerek bu gidişe “dur” demelerini istiyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı tasarının 18. maddesinin (3). fıkrasının (a) bendiyle eklenen fıkranın ilk cümlesinin değiştirilmesini arz ederiz.

“İç güvenlik, proje ve uygulamaları ile sosyoekonomik proje ve uygulamalarının uyumlu bir şekilde yürütülmesini sağlamak üzere, illerde sosyal etüd ve proje müdürlüğü kurulmuştur…”

                                                                                        Recep Taner (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Şenol konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Şenol Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin (3)’üncü fıkrası (a) bendi hakkında vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Sayın Atalay bu yasa tasarısıyla ilgili Meclis kürsüsünden konuşurken “Güvenlik devletin temel varlık nedeni, güvenlik en önemli insan haklarından birisi” dedi. Evet, bunlar güzel sözler Sayın Bakan. Ancak bugüne kadar güvenliğin sağlanması adına yaptığınız ve yapacağınızı ifade ettiğiniz tüm icraatların, esasen kamu güvenliğinin ve sosyal barışın temellerine dinamit koymakla eş değer olduğunun farkında olmayacağınızı düşünemiyorum. Ülkeyi bir kargaşa ve kaos ortamına sürüklediğinizi görmüyor olamazsınız. Dolayısıyla, yapmak istediklerinizin neticelerini düşündükçe dehşete kapılmamak da mümkün değil. Hükûmet olarak yaptığınız kamplaşma, cepheleştirme ve toplumsal ayrışmaya sebebiyet veren icraatların acı meyvelerini tüm Türkiye sathında görüyoruz.

Evet, siz Hükûmet olarak terörle mücadele konusunda hiç samimi olmadınız Sayın Bakan. Zira, terörün, ancak teröristin talepleri karşılandığında biteceği anlamına gelen PKK açılımı, bu Hükûmetin dört elle sarıldığı yegâne yoldur. Bu açılımı dikkatle incelediğimizde, muhtevasının, PKK kanlı terör örgütünün katil lideri tarafından çeşitli vesilelerle ortaya konan talep ve şartlarla bire bir örtüştüğü herkesin malumudur. İmralı canisinin terörün sona ermesi için ortaya koyduğu şartlar, Hükûmet tarafından âdeta talimat olarak algılanıp “açılım programı” adı altında uygulamaya konmak istenmektedir. Bu çerçevede değerlendirdiğimizde, kurulması öngörülen Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının da bu maksada uygun çalışmalar yapmasından tabii ki endişe duyuyoruz. Hani Sayın Başbakan demiyor mu ki “Bu açılım bir devlet politikasıdır.” Bu sözünün gereğini ve gerekçelerini belki de bu Müsteşarlığa hazırlatmak istiyor. Konuyu biraz daha açarsak AKP Hükûmeti bu açılım projesiyle kamuoyundan gördüğü büyük tepki üzerine kendini hedef olmaktan çıkarmanın yollarını arıyor.

Şimdi görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla oluşacak bu Müsteşarlık, bir devlet kuruluşu olarak, AKP’nin PKK açılım programını sahiplenecek, böylelikle AKP kamuoyu tepkisinden kurtulmuş olacak. Aynı zamanda, Başbakanın açılımın devlet politikası olduğu iddiası delil kazanmış olacak. Oynanan oyun budur. AKP Hükûmetinin terörle mücadeleden anladığı da budur yani teröriste istediklerini vererek terörü durduracağını sanmaktadır. Zaten bu Hükûmetin tüm politikaları “ver, kurtul” ve “sat, kurtul” şeklinde olmamış mıdır? Bu kanunu çıkartmakla Hükûmet, hem terörle mücadele ettiğine milleti inandırmak istiyor hem de açılım projesinin içeriğini bu kurum vasıtasıyla uygulamak istiyor.

Sayın Hükûmet, bir türlü açıklama cesaretini gösteremediğiniz açılım projesinin içeriğini bu kurum vasıtasıyla mı ortaya koyacaksınız? Bu Hükûmetten millet yararına hiçbir icraatın ortaya konulmayacağı konusunda bu zamana kadar yaşadığımız tecrübelere dayanarak kanaat sahibi olduk. Bu teşebbüsünüzün de altındaki niyetin halisane olmadığı düşüncesindeyiz. Zira, AKP Hükûmeti dış odakların memuru gibi, taşeronu gibi iş yapmaktadır. Böyle bir Hükûmetten ülke ve millet yararına icraat beklenebilir mi?

Sayın Bakan, bu Müsteşarlıkta yabancı uzmanlara da yer verileceğini ifade ediyorsunuz. Ben şimdiden size bazı yabancı uzmanları tavsiye edeyim: PKK açılımında fikir önderliğinizi yapan Henry Barkey, David Philips gibi kişileri de bu kurumlarda görevlendirmeniz son derece isabetli olacaktır. Yine, ayrıca, bu yıkım projesinde sizleri başından beri destekleyen ve hatta yol gösteren, akıl veren sözde aydın, yazar-çizer güruhtan malum zevatı da bu kurumda görevlendirirseniz çok çok çok isabetli olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

ŞENOL BAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi sözcülerinin bu kürsüden dile getirdiği gibi güvenlik politikası ve sosyal, ekonomik politika tespiti bir müsteşarlığa verilemez. Politika tespiti hükûmete aittir. Bu Müsteşarlık hükûmet tarafından tespit edilen politikaları uygulanabilir projeler hâline getirmekle görevli olmalıdır.

İşte buradan da anlaşılacağı gibi, hükûmet, bir türlü cesaret edip kamuoyuna açıklayamadığı PKK açılımı projesinin içeriğini bu kuruma açıklatmayı düşünmektedir. Müsteşarlığa bağlı il sosyal etüt ve proje müdürlüklerinin görevinin Müsteşarlıkça tespit edilecek projelerin oluşmasına katkıda bulunabileceği varsayılsa da esas görevleri proje uygulamalarıyla ilgili olmalıdır.

Bu değişiklik önergesine “evet” demenizi diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Sayın Hatip tarafından parti grubumuza yönelik olarak hiçbir şekilde ifade etmediğimiz görüşler atfedilmiştir. Kabul edilmesi mümkün olmayan bu görüşlerle ilgili düzeltici açıklamamızı yapmak üzere söz talebinde bulunuyorum.

BAŞKAN – Ne gibi mesela Sayın Kılıç?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Terör örgütünün talepleri doğrultusunda iktidar partisi grubunun bir siyasal çözüm paketi hazırladığı noktasında bir ithamda bulunmuştur.

ŞENOL BAL (İzmir) – “Grubu” demedim, “Hükûmetin” dedim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Parti grubuyla ilgili bir şey yok efendim, “Hükûmet” dedi.

KADİR URAL (Mersin) – Parti grubu diye bir şey söylemedi.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu anlamla ilgili düzeltici açıklama ihtiyacı var.

ŞENOL BAL (İzmir) – Zabıtlara bakın.

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Kılıç.

ŞENOL BAL (İzmir) – Hayır efendim, zabıtlara bakın.

KADİR URAL (Mersin) – Siz de üstünüze alındınız mı Sayın Başkan?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Üstüme alınmadım, onu anlatacağım.

KADİR URAL (Mersin) – Sana sormuyoruz, Başkana soruyoruz, o da alındı mı diye.

BAŞKAN -  Sayın Kılıç, herhangi bir sataşmaya sebebiyet vermeyelim, lütfen kısaca bir açıklama yapınız. İki dakikalık süre veriyorum.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; sükûnet içerisinde Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına ilişkin kanun tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz ve elbette ki muhalefet, görüşlerini seslendirecek; adı üstünde “muhalefet”, muhalif kalacak. İktidardan gelen her kanun tasarısına “evet” demelerini zaten beklemiyoruz. Elbette ki eleştireceksiniz, elbette ki yanlış bulduğunuzu yanlış bulduğunuz şeklinde ifade edeceksiniz.

ŞENOL BAL (İzmir) – Görüşümüz bu.

SUAT KILIÇ (Devamla) -  Görüşlerinizi demokrasinin olgunluk sınırları içerisinde bu kürsüden ifade edeceksiniz ama görüş açıklarken iftira etmek, görüş açıklarken hamaseti, husumeti ve hakareti siyasetin dili hâline getirmek, bu Meclisin çatısına da bu çatı altında milletvekili sıfatıyla görev yapan siz değerli milletvekillerinin hiçbirisine de maalesef yakışmıyor; bunu ifade etmek durumundayım.

ŞENOL BAL (İzmir) – Ona siz karar veremezsiniz!

SUAT KILIÇ (Devamla) -  İktidar partisi ve iktidar grubu hiçbir zaman terör örgütünün talepleri doğrultusunda hareket etmemiştir, etmez ve etmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Türkiye Cumhuriyeti’nde bugüne kadar işbaşı yapan, göreve gelen DSP’siyle, CHP’siyle, MHP’siyle, ANAP’ıyla ve diğerleriyle hiçbir iktidar partisi, terör örgütünün talepleriyle kendini bağlı hissetmemiştir, o doğrultuda bir çözüm önerisi geliştirmemiştir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siz öyle zannedin!

SUAT KILIÇ (Devamla) -  Bu cümle sadece AK PARTİ Grubuna değil, bu cümle temsilcisi olduğumuz Türk milletine yönelik ağır bir itham, büyük bir hakaret, kabul edilmesi mümkün olmayan bir iftiradır.

ŞENOL BAL (İzmir) – Millet görüyor!

SUAT KILIÇ (Devamla) -  Bu iftirayı sahiplerine iade etmiyorum. Çünkü, sizleri de terör örgütüyle kol kola girmekten, beraber çözümler üretmekten ve terör örgütünün taleplerine tercümanlık yapmaktan uzak tutuyorum. Böyle bir ayıptan, böyle bir ilkellikten sizleri bile sakınıyorum.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sen kimsin!

SUAT KILIÇ (Devamla) -  Çok saygıdeğer milletvekilleri, birbirimizi itham ederek, karalayarak, suçlayarak; hakareti, hamaseti, husumeti…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Sayın Kılıç, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) – …gündelik lisanın olmazsa olmazı hâline getirerek siyaset yapmak doğru bir yol değildir. Bu siyaset tarzının, temsilcisi olduğumuz Türk milletine de önünü açmaya çalıştığımız Türkiye Cumhuriyeti’ne de hiçbir faydası yoktur. Demokratik açılımın amacı, kapsamı, şümulü, sınırları bellidir.

 

SUAT KILIÇ (Devamla) – Demokratik açılım, bir demokratikleşme projesidir, bir hukuk projesidir, bir özgürleşme projesidir, millî birlik ve kardeşlik projesidir.

ŞENOL BAL (İzmir) – Kimi kandırıyorsunuz?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Demokratik açılım süreci, terörle mücadelenin alternatifi değildir.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Yalama oldu.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Habur’dan gelenler ne oldu, nereye gitti?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti terörle mücadelesine de devam edecektir, demokratik açılım sürecini sabırla, kararlılıkla, bir kardeşlik projesi olarak yürütmeye de devam edecektir.

AK PARTİ Hükûmetine atılı iftiralardan sakınıyorum.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Muhalefet söz isteyince…

BAŞKAN – Sayın Şandır, bakınız, buradaki ifadeler şu… Ben söz vermeden, şimdi, karşılıklı bu şekilde başlarsak… Bakınız, İktidarı taşeronlukla ifade edildi, bunu duydum, onun için verdim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anladım ama…

BAŞKAN – Şimdi söz…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Muhalefet söz isteyince sinirleriniz bozulmasın.

BAŞKAN – Efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Muhalefet söz isteyince sinirleriniz bozulmasın lütfen.

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen, istirham ederim…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama ben söz istiyorum, “Evet.” diye bağırıyorsunuz.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bizi dinleyin lütfen.

BAŞKAN – Ben gayet sakinim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sakin olun, evet, sizin sakinliğe ihtiyacınız var.

BAŞKAN – O sözünüzü, ifadenizi geri almanız size uygun olacaktır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Hatibi, sayın grubu hiç ilzam etmeyecek bir konuşma yaptı arkadaşımız, görüşlerini ifade etti.

BAŞKAN – Öyle mi? Olabilir…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tutanağı getirip okutabilir, ondan sonra söz verebilirsiniz.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Hakaret vardı cümlede.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Taşeron suçlamasından daha büyük itham mı olur Allah aşkına?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Muhatabı Hükûmettir, Hükûmete görüşlerini ifade etti ama Sayın Hatip “Siz” diye başlayan, bizi ilzam edecek laflar etti.

SUAT KILIÇ (Samsun) – İlzam etmedim, “Siz de yapmazsanız.” dedim.

BAŞKAN – Sayın Şandır, ben söz hakkı size veririm ama ben baştan ifade edeyim, benim sinirlerim gayet iyidir, sağlamdır, o husustaki görüşünüzü paylaşmadığımı ifade ediyorum. Lütfen, siz de başkalarına hitap ederken daha olumlu davranırsınız…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, sesinizi yüksek tutuyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır efendim, öyle bir şey yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben, söz isteyince “Evet.” diye…

BAŞKAN – Sesim yüksekse daha hafif konuşayım o zaman. Tamam, ben hafif konuşunca sinirlerimiz sakin mi oluyor? Peki.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siz Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanısınız…

BAŞKAN – Tamam.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – …AKP Grubunun sözcüsü veya savunucusu durumunda olamazsınız. (AK PARTİ sıralarından “Ne alakası var?” sesleri)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Hiç alakası yok.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne alakası var ya?

BAŞKAN – Değil. Öyle bir iddiada bulunmadım zaten Sayın Şandır. Meclisi… (Gürültüler)

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Sakin olalım arkadaşlar.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, sakin olunuz.

Bakınız, dün de güzel bir şekilde bütün grup başkan vekili arkadaşlarıma, milletvekili arkadaşlarıma teşekkürlerimizi, şükranlarımızı ifade ettik. Oturumlar yapıyoruz, birbirlerimizin görüşlerine katılırız, katılmayız; ayrı bir meseledir bunlar. Sataşmalar olursa cevap verebilir, açıklayabilir arkadaşlar.

Buyurun Sayın Şandır, size de iki dakikalık süre vereyim, açıklayın görüşünüzü. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Gerçekten, burada, hiç olmazsa, bazı görevleri yapanlar suhuletini, sükûnetini muhafaza etmek mecburiyetindeler.

RECEP KORAL (İstanbul) – Grup başkan vekilleri de dâhil.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Grup başkan vekilleri de dâhil ama başta Meclis başkan vekilleri olmak üzere.

Meclis Başkan Vekili, ben söz isteyince sesini yükselterek, bana göre sinirli bir tavır ortaya koyunca itirazım önce ona oldu.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bize göre AKP’nin PKK açılımı olan -bunun adını sizin koyduğunuz şekilde telaffuz etmiyorum- bu açılıma bir isim koyduk.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Adını bizim koyduğumuz derken “PKK açılımı” diyorsunuz. Koyduğun adı başkasına yüklemeyi…

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Kardeşlikten hoşlanmıyor musunuz?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – O sizin algılamanız, o sizin… Mersin sokaklarındaki kardeşlik değil Sayın Ocakden.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Kardeş olmaktan kimse bu memlekette zarar görmedi.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Evet, siz öyle zannediniz. Eğer ki sorunları...

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Siz ne zannediyorsunuz?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ben size bir soru soruyorum.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sorunları etnik temelde tartışırsanız bu milleti ayrıştırırsınız ama…

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Yetmiş yıldır aynı şeyleri söylüyorsunuz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Etnik misin sen!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu açılıma, Genel Başkan düzeyinde ve çok resmî grup toplantılarında tanımımızı yapıyoruz, ifade ediyoruz, arkadaşım da onu ifade etti burada. Biz bu açılımı alkışlamak mecburiyetinde değiliz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu açılım size göre kardeşlik olabilir ama bu açılım AKP’nin ayıbıdır, bu açılım bu Hükûmetin ayıbıdır çünkü bu açılım -görüşlerimi ifade ediyorum, görüşlerimizi ifade ediyorum- Türkiye’yi etnik temelde ayrıştırıp cepheleştirip çatıştıran bir açılımdır.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Size göre.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sokaklar bunu göstermektedir, hep beraber izliyoruz sokakları. Yakışıyor mu sokaklarda yaşanan hadiseler? Dolayısıyla, Sayın Sözcünün, Sayın Grup Başkan Vekilinin, Milliyetçi Hareket Partisini de ilzam edecek şekilde bizim bu nitelememizi bir ayıp olarak değerlendirmesini yadırgadığımı, kınadığımı ifade ediyorum. Ayıp olan sizin yaptığınızdır, ayıp olan Habur’da yaşananlardır ve buna sebep olanlar ayıp yapmıştır. Bunun milletimiz tarafından böyle bilinmesini saygıyla sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – “Size de yakıştıramadım.” dedim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, bu konuyla ilgili olarak 60’ıncı maddeye göre söz istiyorum çünkü Hükûmete çok büyük suçlamalar yapıyorlar. Efendim “Terör örgütü başının talimatı.” falan diye…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, bu suçlama bugün değil, bu suçlama baştan bu yana yapılıyor.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Bakan, işte, aynı suçlamayı yapıyoruz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Genel görüşme açın, tekrarlayalım suçlamalarımızı. Bu suçlama bir konuşma kapsamında değil, sürekli söylenen bir suçlama.

BAŞKAN – 69’uncu maddeye göre Sayın Bakana söz veriyorum,  Hükûmetin kastetmediği bir husus kendilerine isnat edildiği gerekçesiyle.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, ileri sürmüş oldukları görüşten farklı bir görüşü kendilerine atfetmesi nedeniyle konuşması

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. İnşallah, ülkemizin güvenlik alanında, çağımızın belası olan, uluslararası bir belası olan terörle mücadele alanında faydalanacağımız bir birimi oluşturmak için burada bir tasarıyı görüşüyoruz ama tasarıyla da ilgili ilgisiz, tabii değerli arkadaşlarımız, değerli muhalefet partisinin temsilcileri böyle, hakaret eden şeyler söylüyorlar. Doğrusu, muhalefet belki bir gerginlik politikasını “Her şeyde suçlayalım, küfredelim, hakaret edelim.” gibi benimseyebilir ama biz, iktidar partisi olarak istikrarı savunuyoruz. 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan küfür etmiyoruz. Sayın Bakan, ne zaman küfrettik?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sadece hakaretlere cevap veriyorum: “PKK liderinin taleplerini talimat olarak alan…” Böyle bir sözü hiçbir milletvekiline, Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir vatandaşına yakıştıramıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu söyleyenlere de yakıştıramıyorum ve Değerli Grup Başkan Vekilimizin dediği gibi -ne kadar zarif bir konuşma yaptı- “Biz, bunu ne muhalefete ne burada bir milletvekiline…”

ŞENOL BAL (İzmir) – Bire bir örtüşüyor Sayın Bakan yaptıklarınız.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, konuları görüşürken ne olur bu kadar ileri gitmeyelim.

KADİR URAL (Mersin) – Yol haritası nerede Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunlar ayıptır arkadaşlar.

KADİR URAL (Mersin) – Yol haritası nerede?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Siz beni, ben sizi…

KADİR URAL (Mersin) - Eylül ayından beri soruyoruz, yok ortada.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Yol haritası… Efendim…

KADİR URAL (Mersin) – Nerede? size soru soruyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Demokratik açılımın her şeyini, Mecliste huzurunuza geldik, uzunca listeler hâlinde arz ettik. Evet...

ŞENOL BAL (İzmir) – Açıklayamıyorsunuz Sayın Bakan, açıklayamıyorsunuz, korkuyorsunuz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama yine konuşturmuyorsunuz. Biz burada konuştuk arkadaşlar, başka yerde değil. Türkiye Büyük Millet… (Gürültüler)

KADİR URAL (Mersin) - “Yok, yol haritası yok.” diyorsunuz Sayın Bakan, yok.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekili…

Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen efendim…

KADİR URAL (Mersin) – Siz müdahale edin Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın Ural, lütfen…

KADİR URAL (Mersin) - Gel bir de döv. Gel, bir de döv Sayın Bakan.

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkanım…

KADİR URAL (Mersin) – Polis mi zannettin burayı? Tekel işçisi mi var karşında?

BAŞKAN – Sayın Ural, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerçeği duymak istemiyorlar.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Dövmek sizin işiniz, bizim değil, onu siz bilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP TANER (Aydın) – Nasıl olsa alışkınsınız.

KADİR URAL (Mersin) – Tekel işçisi mi var kaşında? Gel, döveceksen döv!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – O yöntemler sizin yönteminiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR URAL (Mersin) – Gel, yapabiliyorsan gel!

BAŞKAN – Sayın Ural, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın milletvekillerine böyle bir itham olmaz. Milletvekilline karşı böyle bir itham olmaz.

BAŞKAN - Sayın Şandır… (Gürültüler)

Lütfen arkadaşlar…

Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Her çıktığınızda burada küfrediyorsunuz.

KADİR URAL (Mersin) – Kime küfrediyoruz ya?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bana.

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakan, ayıp ediyorsun ama!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – “PKK liderinden talimat alıyor.” demek küfürdür, hakarettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Küfretmiyoruz, siz öyle algılıyorsunuz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Her çıktığınızda öyle hafife alıyorsanız, ayıptır arkadaşlar!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Onun dışında, bakın, bu…

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Meclis Başkanım, niye müdahale etmiyorsun?

BAŞKAN – Sayın Ural, lütfen efendim, sakin olun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri…

KADİR URAL (Mersin) – Niye müdahale etmiyorsun?

BAŞKAN - Müdahale ediyorum, bak, Sayın Ural, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu bir…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Ne bağırıyorsun yahu!

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sus be sus!

KADİR URAL (Mersin) – Hayrola ya! Ne oldu?

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Otur yerine terbiyesiz!

BAŞKAN – Arkadaşlar…

KADİR URAL (Mersin) – Ne oldu ya?

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –  Ne konuşuyorsun?

BAŞKAN - Muhyettin Bey, lütfen…

KADİR URAL (Mersin) – Ne oldu? Gel, gel.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturunuz.

Arkadaşlar, grup başkan vekilleri…

KADİR URAL (Mersin) – Kimin geldiğini görüyorsun Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, sözünüzü tamamlayınız lütfen.

KADİR URAL (Mersin) – Kimin geldiğini görüyorsun.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekillerimiz…

MUHARREM VARLI (Adana) – Gel, buraya gel, yakına gel.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekillerimiz…

KADİR URAL (Mersin) – Kim geliyor, görüyorsunuz ama canım!

BAŞKAN – Lütfen…

KADİR URAL (Mersin) – Müdahale edin.

BAŞKAN - Söyledim Kadir Bey, ikaz ettim ona, “oturun” dedim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekillerimiz, ama hiç susmadan konuşursanız olmaz ki arkadaşlar.

KADİR URAL (Mersin) – Müdahale etmiyorsunuz ama.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama size hakaret yok Sayın Bakan, size küfür…

KADİR URAL (Mersin) – Siz yapıyorsunuz Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Buraya çıkan birisi konuşurken hep öyle bağırılmaz ki.

KADİR URAL (Mersin) – Siz yapıyorsunuz bunu.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız efendim, lütfen.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama ayıp bir şey! Ayıp bir şey arkadaşlar!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama Sayın Bakan, yanlış olan şu…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Bakanı gelmiş sizin sözcünüzün konuşmalarına cevap veriyor, niye bağırıp duruyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama bunu küfür olarak nitelerseniz, bu, kavgaya sebep olur. Size küfür eden yok.

BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz, arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bitireceğim Sayın Başkan, konuşturmadıkları için…

AHMET YENİ (Samsun) – Niye dinlemiyorsunuz arkadaşlar? Dinleyin de biz de dinleyelim.

BAŞKAN - Sayın Yeni…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ahmet Yeni, yiğitlik yapma.

BAŞKAN - Sayın Bakanım…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bitiriyorum, iki cümle Başkanım.

KADİR URAL (Mersin) - Gel bu tarafa konuş, gel!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne olur oraya gelince? Oraya 1 metre yasağı var!

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen…

Saygıdeğer grup başkan vekilleri, lütfen…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen efendim…

Sayın Bakanın da sözünü kesmeyiniz, birbirimize de lütfen nezaketli davranalım.

KADİR URAL (Mersin) – Buraya gelmeye alıştınız, onun için yani gelin.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bir yıkım projesi değil, bu bir yapım ve kardeşlik projesidir.

ŞENOL BAL (İzmir) – Belli, belli!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakanım, siz Genel Kurula hitap ediniz, buraya ifade ediniz, millet dinliyor sizi.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

Sayın Bakanım, siz Genel Kurula hitap edin efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bu bir restorasyon projesidir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millet dinliyor sizi, boş verin siz onları.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Konuşmacının sözlerini ifade ediyorum arkadaşlar. “Demokratik açılım bir yıkım projesidir.” diyor.

ŞENOL BAL (İzmir) – Hayır öyle demedim, PKK açılımı…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bilmeden konuşuyor Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Arkadaşlar, bu bir…

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ya arkadaşlar, siz söylediniz, ben de cevap veriyorum. Müsaade edin…

ŞENOL BAL (İzmir) – Ben öyle demedim Sayın Bakan “PKK açılımı” dedim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Aynen öyle. Ben yazdım, getirelim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın arkadaşlar, burada insafsız suçlamalar yapmayalım…

ŞENOL BAL (İzmir) – Yumuşatmayın!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …yüz yüze bakıyoruz. Biz, muhalefet, iktidar olsak da aynı ülkenin insanlarıyız, milletvekilleriyiz.

ŞENOL BAL (İzmir) – O zaman düşüneceksiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada, Hükûmeti böyle “Terör örgütünden talimat alır.” falan diye suçlarsanız…

ŞENOL BAL (İzmir) – Örtüşüyor.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …yazık edersiniz yazık, ülkeye yazık edersiniz.

ŞENOL BAL (İzmir) – Siz ediyorsunuz ülkeye yazık, vazgeçin.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu yoldan vazgeçin Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ederim efendim.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Zaten yazık ettiniz, ne kaldı?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne kaldı? Türkiye’nin çivisini çıkardınız. Daha neyi konuşuyorsunuz?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben tabii, burada, bir iki hususu da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, ben teşekkür edebilir miyim size efendim. Tamamlandı Sayın Bakanım, buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …başka, diğer sözcüler dile getirsinler.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, kendim dâhil hepimizin eksiği olabilir, hatası olabilir, bunları kabul edebiliriz, bunlar bir erdemli davranıştır.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ayıp bir şey ya, talimat almışız PKK’dan!

BAŞKAN - Biraz önce Sayın Şandır söyledi, ben dedim ki sesimi daha sakin bir şekilde ifade edeyim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ne kadar normal onlar için talimat almak. Talimatı siz alırsınız alırsanız.

BAŞKAN - Lütfen, birbirimizin hukukunu çiğnemeyelim, hukukumuza rıza gösterelim.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati . 15.49
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

383 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

18’inci maddenin (3)’üncü fıkrasının (a) bendi üzerinde, kalan iki önergenin işlemini yapacağız.

Her iki önerge de aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 esas numaralı kanun tasarısının 18 inci maddesinin 3 numaralı fıkrasının a) bendiyle 3152 sayılı kanunun 28 inci maddesine eklenen fıkrada geçen "uyumlu bir şekilde" ibaresinin "uyumlu ve sistemli bir şekilde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Turan Kıratlı

                                                                                                                 Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 esas numaralı kanun tasarısının 18 inci maddesinin 3 numaralı fıkrasının a) bendiyle 3152 sayılı kanunun 28 inci maddesine eklenen fıkrada geçen "uyumlu bir şekilde" ibaresinin "uyumlu ve sistemli bir şekilde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Kerim Özkul

                                                                                                                  Konya

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeleri okutuyorum:

Gerekçe:

Verilen teklif ile ibarenin uygulama açısından netleşmesi amaçlanmıştır.

Gerekçe:

İbarenin değiştirilerek, sistemli çalışmanın hükme eklenmesi amaçlanmıştır.

MUHARREM VARLI (Adana) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım.

Evet, önergeleri oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.00
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

18’inci maddenin (3)’üncü fıkrasının (a) bendi üzerinde Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı, birlikte oylanan iki önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

18’inci maddenin (3)’üncü fıkrasının (a) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18’inci maddenin (3)’üncü fıkrasının (b) bendi üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı yasa tasarısının 18. maddesinin 3/B bendinde geçen (ve) ekinin (ile) olarak değiştirilmesini arz ederiz.

 

Kamer Genç

Harun Öztürk

Recai Birgün

 

Tunceli

İzmir

İzmir

 

Süleyman Yağız

Emrehan Halıcı

 

 

İstanbul

Ankara

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülen tasarının 18. maddesi 3. fıkrası b bendinde “fıkrasına” kelimesinden sonra “c bendinden sonra gelmek üzere” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Rıdvan Yalçın

Mehmet Şandır

Kadir Ural

 

Ordu

Mersin

Mersin

 

Alim Işık

Hasan Çalış

 

 

Kütahya

Karaman

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 3. fıkrasının b bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

M. Rıza Yalçınkaya

Rasim Çakır

 

Malatya

Bartın

Edirne

 

Tayfur Süner

Bihlun Tamaylıgil

Turgut Dibek

 

Antalya

İstanbul

Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun efendim.

Önerge sahipleri adına Turgut Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Değerli arkadaşlar, 18’inci maddenin (3)’üncü fıkrasının (b) bendi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben, az önce (2)’nci fıkra üzerindeki önergede konuşurken bazı konulara değinmiştim ama sürem yetmediği için ilaveten söylemem gereken birkaç şey var, onlara öncelikle değinmek istiyorum.

Ben, bu kanun bu şekilde -bu Müsteşarlık- çıktığında, yürürlüğe girdiğinde ve Müsteşarlık göreve başladığında ciddi sorunlar çıkacağını, yasal sorunlar, hukuki sorunlar, anayasal sorunlar çıkacağını belirttim. Gerekçelerini de birkaç hususta burada dile getirdim, değerli arkadaşlar, bir tanesi de şu: Tabii, MİT Kanunu var 2937 sayılı. Bu Kanun’un bir 5’inci maddesi var. 5’inci maddesinde kamu kurumlarının ve bakanlıkların yükümlülükleri var, ne yapacakları belirtiliyor. Şimdi, orada, tüm bakanlıklar ve kamu kurumları, kuruluşları ele geçirdikleri, sahip oldukları bilgileri derhâl, anında MİT Müsteşarlığına bildirmek zorunda deniyor. Şimdi, bu kanun böyle çıkarsa, ben, ne olacak diye sordum. Değerli arkadaşlar, bu kanun böyle çıkarsa İçişleri Bakanlığı yönünden bu sorumluluk ortadan kalkmış mı olacak? Yani şimdi İçişleri Bakanlığı daha önce mevcut eski Yasa’ya göre yani mevcut olan Yasa’ya göre -öyle diyelim- bu 2937 sayılı Kanun’a göre eline geçirmiş olduğu bilgileri artık MİT’e iletmeyecek mi? Çünkü mevcut Yasada da 8’inci maddede şu var: Tüm kurumlar, istihbarat örgütleri, istihbarat birimleri bunları Bakanlığa iletecek. Burada bir çatışma olacak mı? Yani çıkan kanun, İçişleri Bakanlığı açısından o eski hükmü ortadan mı kaldırıyor? Bunun bir sorun olacağını da burada belirtmek istiyorum. Bunu da Sayın Bakanın ve kamuoyunun takdirine sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, burada diğer önemli bir olay da şu: Şimdi, ben daha önce…

BAŞKAN – Sayın Dibek, birkaç saniyenizi…

Saygıdeğer arkadaşlarım, Genel Kurulda oturup sohbet etmeden durmak zordur ama lütfen daha sükûnetli bir şekilde konuşalım.

Buyurun efendim.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Müsteşarlığın görevleri var. Şimdi bu görevleri 6’ncı maddede belirtilmiş, bunlar özel olarak muğlak ve yuvarlak ifadelerle yazılmış. Bu benim kişisel görüşümdür, zannediyorum arkadaşlarımız da bu kanunu okuduklarında… Ki bunu burada biz dile getirdiğimizde, Sayın Bakan “Siyasi yorumlar yapıyorsunuz.” demişti. Bakın arkadaşlar, ben, bunları yazan, bu kanun tasarısını hazırlayan kimse, bu kadar yetersiz, bu kadar eksik bilgiye sahip olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Bakarsanız, tüm görevler yuvarlak ve muğlak ifadelerle belirtilmiş.

Değerli arkadaşlar, sayılmış sayılmış sayılmış, şimdi her yöne çekilebilecek görevler var. Burada çekincelerimizi belirtmiştik, hatta Sayın Bakan da “Nereden çıkarıyorsunuz bunları arkadaşlar, bizim öyle bir niyetimiz yok.” dedi ama sonunda bir (2)’nci fıkra var, (2)’nci fıkrada da “Müsteşarlığın güvenlikle ilgili operasyonel bir görevi yoktur.” diyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada inancım odur ki -Bu kanun tasarısı içinde de var- işte yabancı uzmanlar, yeri geldiğinde… Sayın Bakan onu farklı belirtiyor “Kısa süreli yabancı uzmanlardan da biz destek alabiliriz, yardım alabiliriz.” diye. Bana göre, bu kanun hazırlanırken de yabancı uzmanlardan destek alınmış değerli arkadaşlar. Hatta kişisel görüşümdür, İstanbul’da İstinye’de yüksek duvarları olan bir elçilik var, oradan da destek alınmış. Bu kanun bu şekilde bilerek hazırlanmış. Buradan neticede şu çıkıyor arkadaşlar: Her şey sayılmış, yuvarlak yuvarlak sayılmış, insanların kafası karışmış ama sonunda “Bir operasyonel görev yoktur.” denmiş. Ben de buradan şöyle anlıyorum bunu: O zaman diyorum ki, buna aksini kanıt yöntemi de diyebiliriz, “Operasyonel olmayan her türlü görevi vardır bu Müsteşarlığın” da denebilir. Yani bu Müsteşarlık görev yaparken “Operasyonel olmayan her şey benim görev alanımdadır.” deme hakkına sahip olsun diye bu ifadelerin bu kadar belirsiz ve yuvarlak -görevle ilgili olan tanımlamalardan bahsediyorum- konulmuş olduğunu düşünüyorum. Bunu burada sayın yüce heyetin, Meclisin bilgisine de sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, anayasal bir sorun çıkacaktır bu kanunun uygulamasıyla ilgili olarak. Ortada, Anayasa’da, kurulmuş olan bir Millî Güvenlik Kurulu var. Bu Müsteşarlık böyle çıkarsa, bu kanun böyle çıkarsa “Millî Güvenlik Kuruluna ne kadar ihtiyaç vardır-yoktur” tartışmaları olacaktır.

Az önce belirtmiş olduğum diğer sorunlar da mutlaka uygulamada, idare hukuku uygulamasında ortaya çıkacaktır. Belirtmiştim, orada Genelkurmay İkinci Başkanının konumu ve MİT Müsteşarının konumu mutlaka tartışılacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun efendim.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Bu konuları dile getirmek isterim.

Kalan sürede de bir başka konuya değinmek istiyorum. Tabii, gündemde birtakım valilerimizin, bazı valilerimizin açıklamaları var arkadaşlar. Biri hakkında, biliyorsunuz, mahkeme kararı verildi ama Elâzığ Valisi de açıklamalarıyla yine gündeme düştü. Onunla ilgili, bilmiyorum, Bakanlık ne yapıyor ama…

Ben buradan, 4 Kasım günü bir telefon konuşmasını Meclis kürsüsünden, buradan, Sayın Bakan, dile getirmiştim. Telefon konuşması, Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz ile Yeni Şafak imtiyaz sahibi Ahmet Albayrak arasındaki bir metindi, konuşma metniydi. O konuşmayı burada kelime kelime Sayın Meclisin huzurunda açıklamıştım. Orada, Sayın Vali, çok açık bir şekilde, yerel seçimlerin olduğu gece, Ahmet Albayrak’ın araması üzerine, çok net bir şekilde göreviyle bağdaşmayan cümleler kurmuştu. Yani Sayın Albayrak kendisine Bitlis’teki durumu soruyor. O “Bitlis’te iyiyiz ama Tatvan’da durum iyi değil, Saadet Partisi bizi sıkıntıya soktu, oraya çok ağırlık vermiştik.” diyor.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bitlis Valisi görevdeyken…

TURGUT DİBEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bunun üzerine Bitlis Valisi hatta daha da ileri gidiyor “Trabzon’da durumumuz nedir?” diye soruyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) - Ben şunu merak ediyorum: Aradan üç buçuk ay geçti, bu Valiyle ilgili olarak bir soruşturma yaptınız mı? Kamuoyu bunu öğrenmek istiyor.

BAŞKAN – Sayın Dibek, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

TURGUT DİBEK (Devamla) - Bu konuyu sizden rica ediyorum Sayın Bakan, uygun bir fırsatta yanıtlarsanız…

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, bir kısım arkadaşlarımız kendileri konuştukları için Genel Kuruldaki uğultuyu fark etmiyorlar ama samimiyetle söylüyorum, sizin oradaki konuşmalarınız, buradan benim hatibi dinlememi engelliyor. Takdirlerinize sunuyorum, yapacak başka bir şey yok çünkü.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülen tasarının 18. maddesi 3. fıkrası b bendinde “fıkrasına” kelimesinden sonra “c bendinden sonra gelmek üzere” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Rıdvan Yalçın (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekilleri, önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, niyetim ortamı germek değildir fakat burada bu, Milliyetçi Hareket Partisinin baştan beri “yıkım projesi” diye adlandırdığı sürece ilişkin öteden beri ifade ettiği görüşlerin söylenmesinden Sayın Bakanın biraz da Sağlık Bakanına imrenir gibi bir reaksiyon göstermesini açıkçası yadırgadığımı ifade etmek isterim.

Sayın Bakanım, hissiyatınızı anlıyorum, gerçekten bir Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanının “Habur’dan girişlerde terör örgütü üyeleri gelip geçsinler” diye hâkim ayarladığına ilişkin bir itham orta yerde dururken hissiyatınızı anlıyorum ve bundan gerçekten ben de bu ülkenin bir vatandaşı, bu yüce Parlamentonun bir üyesi olarak üzüntü duyduğumu ifade ediyorum fakat sizden bizim beklentimiz, bu sürece karşı eleştirilerini ifade eden milletvekillerine gösterdiğiniz reaksiyonu, şahsınıza böyle bir ithamı iletenlere karşı da göstermenizdir Sayın Bakan. Sayın Bakanım, sizden buradaki reaksiyonu, terörist cenazelerini şehit cenazelerine döndürenlere karşı da göstermenizi bekliyoruz; sizden, bu reaksiyonları, henüz PKK terör örgütü üstlenmeden Tokat’taki son saldırıyı Türk askerinin üzerine yıkmaya çalışanlara karşı da göstermenizi bekliyoruz Sayın Bakanım. (MHP sıralarından alkışlar) Belki o zaman sizinle aynı noktada buluşma ihtimalimiz de doğabilir.

Değerli arkadaşlarım, burada önceki konuşmacılar tarafından kısmen ifade edilen birkaç hususa değinmek istiyorum:

Yakın zaman önce Sayın Başbakanımız bir valiler toplantısı gerçekleştirdi ve bu valiler toplantısında, adı bir türlü konamayan, demokratik açılım, millî birlik, kardeşlik açılımı, en başta Kürt açılımı gibi sürecin bir devlet projesi olduğu ve bu devlet projesinin valiler tarafından illerinde anlatılması tembih edildi. Ve bu konuşma yapılırken Sayın Başbakan bir şeyi daha ifade etti, gözlerden kaçan bir hususu da burada tekrar gündeminize getirmek istiyorum. Sayın Başbakan “Bana, yasa izin vermiyor mazeretiyle gelmeyin.” diyebildi.

Değerli arkadaşlarım, geçmişte de bir meşhur rahmetli siyasetçimiz “Anayasa’yı bir kez ihlal etmekle bir şey olmaz.” demişti. Şimdi aynı durumu Sayın Başbakan ifade ediyor.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bu ülkenin temeli hukuktur. Siz kendiniz “Anayasa’yı ihlal etmekle bir şey olmaz.”, “Kanuna uymak mecburiyetiniz yok.” derseniz, kanunla karşı karşıya olan bütün vatandaşlarımızın da aynı hakka sahip olduğunu kabul etmek durumunda kalırsınız ki bunun sonucu kaos olur.

Bir başbakana yakışan ifade “Sizi hizmet etmede hangi yasa engelliyorsa, bunu getirin, bize ifade edin, Mecliste biz o yasayı uygulanabilir hâle getirelim.” demek olmalıdır. Yoksa “Bu yasayı tanımayın.” demek doğru değildir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın bu talimatlarına uyan valilerimiz oldu. Bir defa, şunu özellikle vurgulamak isterim: Devlet projesi dediğiniz nedir? Devlet projesi dediğiniz bir olgu, mesela geçmişte Kıbrıs meselesinde yaşanmıştır, bu ülkenin bütün fertleri Kıbrıs Türklerinin hakkı adına tek yürek olmayı başarabilmiştir.

Şimdi, siz bir devlet projesinden bahsediyorsunuz, burada, Parlamentoda bir mutabakat olduğundan bahsetmek mümkün mü değerli arkadaşlarım? Burada, iktidar partisi dışındaki bütün parti gruplarının, farklı sebeplerle bile olsa, baştan beri yüksek perdeden itiraz ettikleri bir süreci yaşıyoruz. Hatta daha ilginç bir şey söyleyeyim size, değerli arkadaşlarım, acaba iktidar partisi kendi grubu içerisinde mutabakatı bu konuda sağlayabilmiş midir? Zaman zaman basına yansıyan, sağduyulu arkadaşlarınızın, bu açılım süreci hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin hassasiyetleriyle aynı ölçüde beyanlarda bulunduğunu görüyoruz. Yani AKP, kendi içerisinde mutabakatı sağlayamadığı bir konuyu nasıl oluyor da bir devlet projesi olarak takdim edip, valilere, anlatmak görevi verebiliyor?

İşte buradan, bu cümleden kendini görevli sayan bir il valisi, değerli arkadaşlarım, bakın, lütfen dikkat buyurunuz “Demokratik Açılım” ismiyle bir konferans düzenleyebilmiş, bu konferansa, siyasi görüşleri bilinen Mehmet Metiner isimli yazar konuşmacı olarak davet edilebilmiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalçın, buyurun efendim.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) - …ve Sayın Vali tarafından konuşmacı olarak takdim edilebilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, orada konuşmacı, CHP ve MHP’nin PKK karşıtlığından siyaset yaptığını söyleyebilmiştir Sayın Valinin önünde.

Arkadaşlar, burada, partinizin düştüğü durum şudur: Demek ki, MHP ve CHP PKK karşıtlığından siyaset yapıyorsa iktidar partisinin böyle bir hassasiyeti bulunmamaktadır. Onun için, sizlere de bu konuşmacıyı düzeltme imkânı vermek adına bunları sizlere söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, mesela bir vali çıkıp açılım karşıtı bir konuşmacıyı çağırabilecek midir? Mesela, bir Yılmaz Özdil bir valinin konuğu olup bu konudaki fikirlerini ifade edebilecek midir?

Bu konuları anlatırken, Bekir Aksoy Bey bana dedi ki: “Bu anlattıklarını şuna benzetiyorum: 82 Anayasası’ndan sonra Konsey, vali ve kaymakamlara yeni Anayasa için dağıtılan broşürleri dağıtmaları emrini vermişti.” Arkadaşlar, bu yaptığınızla 82 Anayasası’nın kabulü için yapılan propaganda arasında hiçbir anlayış farkı yoktur. (MHP sıralarından alkışlar)

Onun için, ben Sayın Bakandan bundan sonraki süreçte sayın valilere hukuka uymalarını emretmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı yasa tasarısının 18. maddesinin 3/B bendinde geçen (ve) ekinin (ile) olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                       Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 18-3/b maddesiyle ilgili olarak verdiğim bir önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun ismi “Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı”dır. Bu kanunun ismi bu ama, bu kanunun getirdiği, kamuda faşizmi kurmaktır, devlette diktayı getirmektir. Devlet yönetimini diktalaştırmak demektir.

Şimdi, bu kadar dikta rejimine hevesli bir yönetimin başta bulunduğu bir sırada tabii ki, böyle bir yasanın getirilmesi gerçekten bizi hayrete düşürmemiştir. Çünkü kurmak istedikleri rejimin ismi bu.

Şimdi, evvela bu, Anayasa’nın 123’üncü maddesine bağlı… Şimdi, teşkilatlanmayla ilgili 5’inci maddesine bakıyorsunuz, ne diyor 5’inci maddede: “Gerekli görüldüğünde görevleri ve hizmet süreleri belirtilmek kaydıyla Müsteşarın teklifi ve Bakanın onayı ile özel ihtisas ve araştırma komisyonları kurulabilir.” Anayasa’nın 123’üncü maddesi ne diyor: İdare bir bütündür. Ancak, kuruluş ve görevleri kanunla kurulur.

Şimdi, bir müsteşarın teklifi ile siz komisyonlar, hangi komisyonlar kuracaksınız? Kaç kişi olacak? Ne görev vereceksiniz? Müsteşar, efendim, 10 tane müşavir getirecek. Bu müşavirler terör konusunda uzman olacak. Kaç lira maaş vereceksiniz? Kimleri getireceksiniz buraya?

Şimdi, değerli milletvekilleri, görüyorsunuz ki, İçişleri Bakanına, şu kanun başladığından beri ben, Hükûmet sırasında oturan bu kişiye soru sormadım. Çünkü biliyorum, sorduğum şeylere doğru cevap vermeyecek ki. Doğru cevap vermeyecek kişiye ben niye yorulayım da soru sorayım?

Şimdi, Beşir Atalay, Kırıkkale Rektörü; hangi nedenle görevden alındınız?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dinlemeye takıldı.

KAMER GENÇ (Devamla) – “İrticanın rektörü” olarak görevden alındınız. Kim bunu söylüyor? O zamanki YÖK Başkanı söylüyor. Peki, değiştiniz mi? Hayır, değişmediniz, daha da o işi, o düşüncelerinizi koyulaştırdınız.

Şimdi, TRT size bağlandı, TRT’ye yaptığınız atamalar ortada. Ben şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir vatandaşı ve milletvekili olarak bir güne bir gün TRT’yi dinlemiyorum, hiçbir kanalını dinlemiyorum çünkü o kadar, Türkiye'nin gerçeklerinden uzaklaşan bir TRT çıktı ki meydana.

Değerli milletvekilleri, şimdi, atadıkları kişiler ortada. Amerika’dan getirilen kişiler ortada bu Bakanın zamanında. Polis Akademisi Başkanlığına kimi getirdiniz? Gelen kişi belli. TESEV ile ilgili düzenlediği raporda ne diyor? Türk Silahlı Kuvvetlerinin kaldırılmasını istiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri kendisi hakkında suç duyurusunda bulundu mu? Bulundu.

Peki, siz Amerika’ya polis gönderiyorsunuz. Normal olarak Amerika’da iki sene veya üç sene kalması lazım. Tam sekiz sene orada devletin parasını veriyorsunuz, kimlerle ne türlü icraatlarda olduğu belli ve üç ayda bir de rapor alıyormuş beyefendi: “Uçakla seyahat edemez.” Sonra nasıl etti? Bunları niçin orada tutuyorsunuz? Bunların, geldikleri zaman, Türkiye Cumhuriyeti devletine bakış açısı ortada.

Bir milletvekilinizin kocası çıkıyor, “Efendim, orduyu kaldıralım.” diyor. Zaten sizin de hedefiniz bu. Bugün, Deniz Kuvvetleri içinde, Deniz Kuvvetlerinde 7 tane subay intihar etti. Bunun hiç mi sorumluluğu yok? Deniz Kuvvetlerinin 2 tane paşasını mahkemeye çağırıyorsunuz. Şimdi, suçlu varsa, Türkiye’de hukuk var, hukuk içinde sorulması lazım.

“Ali Dibo” diye birisini getirdiniz, Adalet Bakanlığının başına oturttunuz ve maalesef “adalet sistemi” denilen bir sistem bırakmadı. (CHP sıralarından alkışlar) Ondan sonra, öyle bir kadro oluşturdunuz ki “Türkiye Cumhuriyeti devleti” diye bir devlet ortada yok. Amerikalı general Türk askerinin başına çuval geçirdi, geldi buraya; sen gittin, hemen başının üzerine taç ettin; getirdin, her yerde ziyafetler verdin. Ben dün de burada söyledim: Siz, o Amerikalı generale niye karşı çıkmadınız? İki şeye bağladım: Ya Türk askerinin başına çuval geçirilmesini siz Amerikalılara tavsiye ettiniz…

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – İyice saçmalamaya başladın!

KAMER GENÇ (Tunceli) -  …veyahut da Amerikalılar sizlerle ilgili o kadar büyük sırlar biliyor ki onlar size ne deseler onları yapacaksınız.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Aynen…

ASIM AYKAN (Trabzon) – İyice saçmalıyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) - Bunun dışında başka bir şey var mı? Bunun dışında başka, arkadaşlar, şey var mı? Bakın, Amerika devleti, sizin İktidarınız zamanında Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı bir müstemleke devleti gibi davranıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sen kendi iktidarın dönemine bak!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Türkiye Cumhuriyeti devleti hiçbir dönemde müstemleke devleti olmamıştı. Sizin zamanınızda maalesef böyle bir muameleyle karşı karşıya kalıyor. Bu Türkiye Cumhuriyeti devletini bu duruma düşürme hakkını nereden buluyorsunuz? Nereden buluyorsunuz?

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Kafanı kumdan çıkar, kendi iktidarın dönemine bak!

KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakın, bu memleketin en önemli organı ordusudur ama orduda öyle bir tahrifat yapıyorsunuz ki, suçlu varsa tabii ki suçunu çeksin… Biz de geçmişte birtakım olaylarla karşı karşıya kaldık ama sizin hedefiniz, evvela, kafanızda kurmayı tasarladığınız o ilkel bir devlet sistemini oluşturmak için en önemli şeyi, orduyu yok etmeye çalışıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu? İnsanların artık can güvenliği yok, insanların telefonda konuşması yok; uygulamalarınız ortada. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti devleti, sizin zamanınızda, hukuk devleti olma dışında her şeyi kazandı, her türlü devlet sistemine girdi. Böyle, siz ne istiyorsunuz ya? Bu memleket, insanlar artık… Türkiye Cumhuriyeti devletini yaşanmaz bir hâle soktunuz. Böyle bir şey olur mu? Böyle bir devlet olur mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir idare olur mu? Buraya…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Geç yerine, geç!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sana ne? Geçmesem ne olacak?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Arkadaşlar, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, tabii, bunları aslında sizin düşünmeniz lazım.

BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu devlette yarın hepimiz beraber yaşayacağız…

BAŞKAN – Tamam efendim.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Siz iktidar milletvekilliği yaptınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama size herhâlde büyü yapmışlar, büyü! Büyü yapmışlar size!

BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayalım, lütfen... Lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – O büyünüzü sökeceğim, merak etmeyin.

BAŞKAN  - Sayın Genç, teşekkür ederim efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Karar yeter sayısını istiyorum.

BAŞKAN - Tamam efendim.

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bal, Sayın Şandır, Sayın Durmuş, Sayın Ural, Sayın Özdemir, Sayın Paksoy, Sayın Bal, Sayın Doğru, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Bukan, Sayın Taner, Sayın Korkmaz, Sayın Çalış, Sayın Bulut, Sayın Serdaroğlu, Sayın Sipahi, Sayın Işık, Sayın Kutluata, Sayın Homriş, Sayın Yunusoğlu.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ismini yazmış olduğumuz arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 18’inci maddenin (4)’üncü fıkrası üzerinde üç önerge vardır; önergeler aynı mahiyette olduğu için okutup, birlikte işleme alacağım.

T. B. M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı yasa tasarısının 18. maddesinin 4. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Kamer Genç

Emrehan Halıcı

Tayfun İçli

 

Tunceli

Ankara

Eskişehir

 

Harun Öztürk

Recai Birgün

 

 

İzmir

İzmir

 

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 383 sıra sayılı tasarının 18. maddesi 4. fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ali Uzunırmak

Hasan Çalış

Kadir Ural

 

Aydın

Karaman

Mersin

 

Alim Işık

D. Ali Torlak

 

 

Kütahya

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 4. fıkrasının madde metninden çıkarılması ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

Malatya

Kırklareli

Zonguldak

 

İsa Gök

Atilla Kart

Şahin Mengü

 

Mersin

Konya

Manisa

 

 

Rasim Çakır

 

 

 

Edirne

 

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun efendim.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, bu kanunla yapılmak istenen yapılanmanın bir örneği şu anda yaşanıyor zaten. Erzincan’da bir şeyler oluyor. Bir başsavcı, İsmailağa cemaatine karşı tahkikat açtı. Tahkikatla beraber ortalık karıştı. Derken ilkler yaşanmaya başlandı. “Bu Başsavcı nasıl İsmailağa cemaatine dokunur?” Fethullah Gülen tahkikatı arkasından geldi çünkü. Hemen Başsavcıya karşı Başbakanlıktan telefon açıldı; Sayın Cemil Çiçek, iki gerekçe öne sürdü: “Cezaevleri dolu.” İkincisi de arkadaşlar “29 Mart öncesi sorun yaşarız, tutuklamayın, bir şey yapmayın, el değmeyin.” dendi. E tabii, cemaate dokunulur mu? Ama Başsavcı durmadı, durmayınca devreye Erzurum girdi, Erzurum Özel Yetkili Savcısı, madde 250, CMK, dosyayı istedi. İsteyemez. Neden? Silahlı örgüt yoksa 250’ye göre yetkisi yoktur. Ama Erzurum Başsavcısı -yine o ihbarsız mektuplar ve bir de böyle gizli tanıklar var ya, gene böyle bir peygamber gibi gizli tanık çıktı, ihbarsız mektup çıktı- “Yetki benim kardeşim.” dedi, “Ben yetkiliyim.” dedi. Neden? Bir Zekeriya Öz var İstanbul’da, Başbakanın bir tane yaveri var, birisi daha lazım. Erzincan’da olmadı, Erzurum’da var, Sayın Şanal var. Yiğit oradan çıktı, yiğit bağırıyor: “Ben de Zekeriya Öz olacağım, ben de dağıtacağım buraları.” diyor ve derken dosyayı zorla alıyor. Derken bir telefon konuşması takılıyor arkadaşlar. İki tarikat üyesi “Aman ha, sevindik.” diyor, “Dosyamız Erzincan’dan Erzurum’a gitti, artık rahatladık.” diyor. Telefon kayıtlarında var bunlar, dosyada. Seviniyorlar. Neden? Erzurum Başsavcılığı kurtuluş. Özel yetkili savcılık kurtuluş.

HALUK İPEK (Ankara) – Nereden biliyorsun?

İSA GÖK (Devamla) - Aç oku.

Ne olmuş peki Erzincan’da arkadaşlar? Bir tahkikat var. Bu tahkikatta 235 tane şüpheli var, içinde önemli isimler var: Kadir Topbaş var, İstanbul Belediye Başkanı; derken Mahmut Ustaosmanoğlu var, cemaat lideri, büyük adam, saygı duymak lazım; Ahmet Mahmut Ünlü var, Cübbeli Ahmet Hoca, çok makbul bir şahıs.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Baykal “Geçmiş olsun.” dedi.

İSA GÖK (Devamla) - Bir şahıs daha var: Ahmet Albayrak, Yeni Şafak gazetesi sahibi. Şahıslar önemli. Önemli olunca, Erzurum dosyayı alıyor, zorla alıyor. Bir ilk daha yaşanıyor, bir savcı, Erzurum Başsavcısı, Özel Yetkili Savcısı, Erzincan Savcısının yetkisini kaldırıyor. Ne yetkiyle, hangi kanuna dayanarak? Ne kanunu efendim, burada farklı kanunlar geçiyor Türkiye’de. Yetkiyi alıyor, bu dosya… 235 tane şüpheliyi 16’ya düşürüyor arkadaşlar. 16 ildeki tahkikatı engelliyor. Emniyete yazı yazıyor Erzurum’daki Özel Yetkili Savcı: “Başsavcıyı dinlemeyeceksiniz, operasyon yapmayacaksınız, illere gitmeyeceksiniz, cemaat odalarına, Medine Vakfına gitmeyeceksiniz.” diye talimatlar yağdırıyor Bay Zekeriya Öz’ün yeni junior’u, yeni yavrusu.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Çok ayıp ediyorsun! Yargıya müdahale ediyorsun. Soruşturmaya müdahale ediyorsun.

İSA GÖK (Devamla) – Hiç ayıp değil.

Yetmiyor arkadaşlar, 16 kişiden de 8’i tutuklanıyor.

Başka ilkler de oluyor ama. Neden? Türkiye’de polis MİT bölge müdürlüğünü basıyor. Niye? Sen kimsin de İsmailağa cemaatini soruşturursun? Sen kimsin de Fethullah Gülen tarikatını soruşturursun? MİT basılıyor, MİT bölge müdürü, iki yardımcısı göz altına alınıyor, sonra tutuklanıyor. Ama yetmiyor gene. Neden? Çünkü Türkiye’de birileri cemaatin ayağına bastı. Bir tarikatın ayağına bastı. Olur mu? Olmaz! Hemen bu sefer jandarma istihbarat birimine saldırı gerçekleşiyor. Binbaşı, üsteğmen, astsubaylar tutuklanıyor ama yine yetmiyor. Çünkü, günümüz dünyası cemaatime dokunma dünyası. Ta Eskişehir’den alay komutanı alınıyor cezaevine tıkılıyor. Yetti mi? Yeter mi? Yeter mi? AKP’ye yeter mi? Ne oluyor bu sefer? O Başsavcının başı kesile… Sayın padişah emir buyurdu: Başsavcının başı kesilecek. Tunceli ağır cezada dava açılıyor, yirmi altı yıl. Niye? Sahtecilik falan, şu bu, bir de adliye lojmanında ahşaptan oturak yeri yaptı diye. Ne büyük bir suç. Yapabilir misin sen? Nasıl hâkimler oturacaklar… Yirmi altı yıl ceza verile… Padişah emir buyurdu. Ama gene yetmiyor arkadaşlar. Neden? Bu sefer de Erzurum’da çıkan junior Zekeriya Öz tekrar -bu Savcının başı alınacak ya, talimatlar gitti ya- Savcının başını almaya çalışıyor. Ne yapıyor bu sefer? 250/3, açın okuyun; 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu 82’nci madde, açın okuyun; 89’uncu madde, açın okuyun; Anayasa 144, açın okuyun. Yetki aşımı değil, yetkinin gaspı var, hem de Allah’ına kadar gaspı var. Yetkiyi gasp ediyor, Başsavcıyı içeri alıyor. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Hangi yetkiyle, kime güveniyor? Kanuna mı? Hayır. Kanuna güvenmediği kesin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

İSA GÖK (Devamla) – Kanuna güvenen yiğit açar kanunun gereğini yapar. Kanun hiçe sayılıyor, Anayasa hiçe sayılıyor, çünkü cemaatine dokundun.

Arkadaşlar, eğer ki cemaatine dokundun, İsmailağa’ya, Fethullah Gülen’e dokundun diye başsavcılar içeri girecekse bu silahın yarın kime döneceği belli olmaz. Bu dünya etme bulma dünyasıdır, bu dünya mutlaka hesabın sorulduğu dünyadır. Cumhuriyet çocukları var olduğu müddetçe başarıya ulaşma imkânınız yok.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Biz neyin çocuğuyuz? Cumhuriyet çocuğu değil miyiz?

İSA GÖK (Devamla) – İçişleri Bakanı -polisin başı- Adalet Bakanı Sadullah Ergin çıksınlar, kol kola girsinler, Türkiye’yi getirdikleri bu durumdan dolayı özür dileyerek, utanarak…

ASIM AYKAN (Trabzon) – Söyler misin, biz cumhuriyet çocuğu değil miyiz?

İSA GÖK (Devamla) – Ben, bilmiyorum ne çocuğu olduğunuzu, bilemiyorum.

…istifa etsinler, istifa. Başka lamı cimi yok bunun, başka lamı cimi yok! Çünkü Adalet Bakanlığıyla İçişleri Bakanlığı, polisle bazı Zekeriya Öz junior’ları bir araya gelerek Türkiye’de darbe yapıyor, darbe. Dün Türkiye’de bir darbe yapıldı arkadaşlar. Bu darbenin hesabını bu cumhuriyet çocukları soracaktır, günü gelecektir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Cumhuriyetle ne alakası var bunun!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İsa, senden iyi tiyatrocu olur.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Ayıp şey bunlar ya! Tamamen bölücü oldunuz, bölücü; olduğu gibi bölücüsünüz!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 383 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 18’inci maddesindeki bir fıkranın metinden çıkarılmasıyla ilgili verdiğim önerge üzerinde şahsım adına söz talep ettim. Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, evvela, sayın milletvekilleri, biraz önce Sayın Gök’ün burada dile getirdiği bu İsmailağa cemaatiyle ilgili, biliyorsunuz, çok önemli olaylar oldu. Bir defa İsmailağa Camisi’nde bir vatandaş öldürüldü. Bu öldüren vatandaşı da orada tekrar linç ettiler. Muzaffer Ergin diye bir vatandaş diyor ki: “Bu İsmailağa cemaati kadı mahkemesini kurdu.” Kadı mahkemesi kuruyor ve bir kişiyi idama mahkûm ediyor. Ondan sonra gidiyorlar bu kişiyi kurtarıyorlar. Bu Cübbeli Ahmet Hoca, işte o İsmailağa cemaatinin önde gelen kişileri, bunların bir kısmı da Türkiye Büyük Millet Meclisinde ihale alıyor, Ankara Belediyesinde ihale alıyor arkadaşlar.

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Var mı belge?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, zaten inkâr etmiyor. İhale alıyor.

Şimdi, bu kadar güçlü bir cemaat. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devleti bugünkü AKP İktidarı nedeniyle bu cemaatin emrine girmiş. Sıkıysa üzerine gidin! Şimdi siz sade bir vatandaş olarak…

Şimdi, bu İsmailağa cemaatiyle ilgili Erzincan Savcısı bir tahkikat açmış. Tahkikat açtığı için, orada kendisine yardım eden astsubay, subay, jandarma komutanları içeri alınıyor mu! Ondan sonra, o yetmiyor, 3. Ordu Komutanı mahkemeye çağrılıyor. Şimdi siz vatandaş olsanız “Yahu, bir cemaati, kardeşim, yani bir ordu komutanı bununla ilgili mahkemeye çağrılıyorsa biz nasıl bu cemaatle ilgili bir laf söyleyebiliriz, mümkün mü?” Bundan daha büyük bir korku olabilir mi sayın milletvekilleri? Şimdi sizin Hükûmetinizde çıt yok.

Burada biraz önce birtakım konuları dile getirdik, kimse cevap vermiyor. Sizin bir Anayasa Komisyonu Başkanı Kuzu var. Bir gün bir şey söyledi burada, bu 367’yle ilgili bir hususu dile getirdi: “Efendim, o 367’yle ilgili Mecliste milletvekilinin birisi konuşma yapmış, cevap verilmediğine göre o doğrudur.” dedi. Yani sizin Anayasa Komisyonu Başkanı söylüyor bunu. Demek ki burada söylenen şeylere eğer Hükûmet veya Komisyon aksini söylemiyorsa, bunlar doğrudur.

Şimdi, değerli milletvekilleri, burada bir de gizli, örtülü ödenek veriyorsunuz. Şimdi, ben bu Beşir Atalay’ın başında bulunduğu bu Bakanlığa verilecek örtülü ödeneğin nasıl kullanacağına kesinlikle güvenmiyorum. Bakın, sizin Tayyip Bey’e verdiğiniz gizli ödenek 2008’de 510 trilyon lira, 2009’da 634,4 trilyon lira. Arkadaşlar, bunlar korkunç rakamlar. Bu paralar nereye gidiyor, hangi cemaatlere gidiyor, kimlere harcanıyor? Yok, böyle bir düzen yok, dikta rejimlerinde yok. Şimdi, sizin bir bakanlarınız var, işte, ikide bir Arabistan’a, Katar’a, ondan sonra Suudi Arabistan’a… Yahu, şimdi Türkiye’nin rayını değiştirdiniz, Türkiye’nin dengesini değiştirdiniz. Türkiye’de hani “Avrupa Birliği” diyorsunuz; e, bir güne bir gün sizin bir tane bakanınız veyahut da üst seviyedeki kişiniz Avrupa’ya gitmiyor.

Bir gün Tayyip Bey Amerika’ya gitti, sonra birdenbire bu Egemen Bağış bakan oldu. Şimdi, tevatür çeşitli. Acaba nereden birden… Yahu –yani, bilmiyorum doğru mu yanlış mı, dışarıda konuşulan- deniliyor ki: “Ya, işte, Obama, Tayyip Bey’in mal varlığıyla ilgili…” Hani Tayyip Bey başkasını yanında götürmüyor ya, tercüman; çünkü ne büyükelçiyi götürüyor ne Türk elçisini götürüyor, hep Egemen Bağış’ı götürüyor. “Egemen Bağış da orada birtakım sırlara sahip oldu, e, onu da sussun diye bakan yaptı.” Böyle bir devlet yönetimi olur mu arkadaşlar? Niye daha önce yapmadı bunu? Niye onu yapmadı? Acaba ne konuşuldu? Peki, Tayyip Bey, böyle, yani, hiçbir bilgisi olmadığı konularda, devletin hafızasını silecek şekilde gidip de bu yabancılarla konuşurken niye devletin Dışişlerinden, elçiliğinden sorumlu kimseleri getirmiyor? Getirmiyor, yani diyor ki: “Ben…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlar mısınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – …bu devleti istediğim gibi yönetirim.” İşte bu getirilen kanun da dikta bir yönetimin kurulmasının en büyük gücünü veriyor arkadaşlar.

Burada bir müsteşarlık kuruluyor. Bu Müsteşarlık ne yapıyor? İstediği yerde denetleme yapıyor, denetleme yaptırıyor. Nasıl denetim yapacak, hangi konuda denetim yapacak, neyi denetleyecek, burada belirtelim. Yarın, hoşuna gitmeyen adamın gece bastı evini -yani o kadar geniş yetkiler veriliyor ki… Kamu özgürlükleriyle ilgili verilen yetkilerin sınırlarının açık, net belirtilmesi lazım- ya da gece, kendilerine muhalif olan birisinin evine bir polis gider basar, “Ben gönderdim.” der, “Denetlettim efendim, denetledim…” Böyle bir şey olur mu?

Yani, kamu özgürlüklerini ortadan kaldıran, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran bu kanunun bu kadar, burada tartışılmadan, hem de temel kanun olarak görüşülmesi, bence Türkiye’ye yapılan en büyük kötülüktür. Bunun en büyük zararını siz çekeceksiniz. Şurada bir sene sonra seçim var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Göreceksiniz, bunun en büyük darbesini siz yiyeceksiniz. Ben sizi ikaz ediyorum. Bu ikazlarıma dikkat edin. Şu bakanları da buradan indirin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bunlar Türkiye’yi yönetecek bakanlar değil, bu seviyede insanlar değil.

Evet, yine karar yeter sayısını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir arkadaşımız daha var.

Sayın Uzunırmak, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 383 olan Tasarı’nın 18’inci maddesinin 4’üncü fıkrasında verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygılarla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mız daha 1’inci maddesinde “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” diyor ve ardından cumhuriyetimizin temel niteliklerini ve devletin özelliklerini sayarken “…demokratik, lâik, sosyal hukuk Devletidir.” diye 2’nci maddesini tamamlıyor. Dolayısıyla, buradaki bütün yasalarda dikkat edilmesi gereken ve esas alınması gereken bu nitelikler olmalıdır.

“Kamu düzeni” dediğimizde anladığımızın, “Alanları, görev, yetki ve sorumlulukları Anayasa ve yasalarla düzenlenmiş kurumlar manzumesidir veya yönetimidir.” olması gerekir. Dolayısıyla, burada, biz, kamu düzeni ve güvenliği yasasını görüşürken, bizim, hukuk devletine, sosyal devlete, laik devlete ters düşmememiz gerekir.

Değerli milletvekilleri, “demokrasi, cumhuriyet, hukuk üstünlüğü, üretim, laisizm” niteliklerini kavramların tarifleri ve kabulleri verir ve birbirleriyle olan -demokrasi-hukuk, demokrasi-laisizm, hukuk-laisizm gibi- ilişkilerini bu kavramlar tamamlar ve birbirleriyle olan ilişkiler bunları zenginleştirir. Dolayısıyla, yönetme bir mantıksa, bugün eğer kuvvetler ayrılığından bahsediyor isek, bu kuvvetler ayrılığının Türkiye’de yöneticilerin mantığında teşekkül ettiğine ben bir milletvekili olarak inanmıyorum ve bunu belgelerle, söylemlerle ve davranışlarla sabitlemek de mümkündür değerli milletvekilleri.

Dolayısıyla, kamu güvenliği ve düzeni gibi önemli bir konuda da endişemiz şudur: 2002 yılında… Eğer bu tasarının gerekçesi terörle mücadele ise, terörle mücadele bir örtü olarak kullanılıp eğer hakikaten kamu düzeniyle Hükûmet düzeni karıştırılarak iktidarın diktası kurulmak istenmiyor ise, burada, 2002 yılında sıfıra inmiş terörün nasıl sıfıra indirgendiğini Hükûmet araştırırdı ve onlardan örneklemeler çıkararak, ders çıkararak alınması gereken tedbirleri daha o noktada almaya başlardı. 2002 yılında sıfıra inmiş bir terörle devralınan bir Türkiye 2009-2010 yılında “kamu güvenliği ve düzeni” adında bir tasarıyla Meclis gündemine geliyor ve âdeta “Hükûmet düzeni” kurmak istiyor.

Değerli milletvekilleri, yönetim mantığını demokrasi ve hukuk düzeniyle, kuvvetler ayrılığı ile bağdaştıramadığımı, nerede; sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hükûmetimizin Sayın Bakanı bundan daha üç beş gün önce burada diyor ki: “Türkiye’de Necip Hablemitoğlu cinayetinin dışında bütün faili meçhuller aydınlandı.” diyor. Değerli milletvekilleri, Yargıtayın daha onamadığı, mahkemeleri devam eden insanları, hukukun karar vermediği bir olayı siz nasıl kesinleştirebiliyorsunuz Sayın Bakan? Devam eden mahkemeler vardır, her alanda devam eden mahkemeler vardır. Bu insanlar daha hâlen zanlıdır ve bir noktada Yargıtay onayıncaya kadar da suçsuzdurlar.

Sayın Bakan buradan diyor ki: “Halk iradesi ne diyorsa o olacak.” diyor. Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanla burada birleşmemiz mümkün değil. Demokrasilerde halk iradesi olmazsa olmazdır ama, o, merdivenin birinci basamağıdır. Merdivenin diğer basamaklarında daha farklı, halk iradelerinin demokrasiyle olan ilintileri vardır. Eğer siz azda kalanların görüşlerini, hak ve hukukunu teminat altına alamıyorsanız orada demokrasiden bahsedemezsiniz. Onun bir adım ötesinde, hele ki azda kalanların eğer denetleme faaliyetlerini kısıtlıyorsanız, Sayın Başbakandan başlayıp bütün Hükûmet üyelerine varıncaya kadar Parlamento baskı altına alınmıştır. Soruşturma önergeleri, gensorular sulandı diye Sayın Başbakan tarafından bahsedilmektedir. Yargı âdeta bastırılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla burada biz Kamu Güvenliği ve Düzeni Tasarısı’nın yarınlarda “Hükûmet düzeni” şekline dönüşmesinden endişe etmekteyiz ve anlaşılmasından endişe etmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak, tamamlayınız konuşmanızı.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Hükûmetin bir üyesi Sayın Bakan Tekel işçilerinin arasına teröristlerin karıştığından bahsediyor. Şimdi, bu Kamu Düzeni ve Güvenliği Yasası’nda da toplum desteğinden başka alanlara varıncaya kadar psikolojik harekâtlardan bahsediliyor. Dolayısıyla, burada bunun Hükûmet alanıyla, Hükûmet düzeniyle, iktidar düzeniyle, kamu düzeninin sınırları ne mantıkta, ne yasada, hiçbir alanda birleşmiş değildir.

Ayrıca, Sayın Bakandan bir şeyi vuzuha kavuşturmasını istiyorum: Acaba bu açılım sürecinde, açılım programında, hazmettirilmeye çalışılan programda İmralı’nın talep maddeleri ile açılımın maddeleri arasında örtüşen maddeler var mıdır? Bunu Sayın Bakandan bizzat cevaplamasını rica ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18’inci maddenin (5)’inci fıkrası üzerinde iki adet önerge vardır; önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı yasa tasarısının 18. maddesinin 5. fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Harun Öztürk

Kamer Genç

Recai Birgün

 

İzmir

Tunceli

İzmir

 

Tayfun İçli

Emrehan Halıcı

 

 

Eskişehir

Ankara

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 5. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

Malatya

Kırklareli

Zonguldak

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

Rasim Çakır

 

Manisa

Konya

Edirne

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, her iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına, Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünlerde hepimizi hayrete düşüren, şaşırtan ve “Türkiye’de neler oluyor?” dedirten olaylar yaşanıyor, bir süreç yaşanıyor. Ancak üzücü olan, bu olayların veya böyle bir sürecin yaşanması değil hukuk dışı olayları önlemekle görevli olanların ve bunun için yol ve yöntem bulması gerekenlerin, kendilerinin bu süreci yönetirken hukuka bağlı olmamaları, Anayasa’yı ve hukuk kurallarını ihlal etmeleridir. Ve gerçekten bugün ülkemizde yasanın ve hukukun dışına çıkılarak hukuka uygunmuş gibi gösterilen korkulu bir dönem yaşanılmakta hatta açıkça hukuka aykırı olduğu olağanüstü hâl yönetimlerinde bile görülmeyen olaylar yaşanmaktadır. Demokratik hukuk devletinin  temeli adalete dayanır. Temeli adalete dayanmayan hukuk devletinden bahsetmek mümkün değildir ve adalet de her şeyden önce bir toplumda gücünü toplum vicdanından alır. Eğer toplum vicdanını acıtan bir adalet söz konusu ise o demokratik hukuk devletinin adaleti olamaz, o, olsa olsa otoriter bir rejimin adaleti olur.

Söylemek istediğim konu şudur değerli arkadaşlarım: Biliyorsunuz hukuk kurallarını uygulamakla görevli savcı ve yargıçlar, bu ülkede, bunlarla görevlidir. Son zamanlarda, bundan iki yıl önce Erzincan’da İsmailağa cemaatine yönelik soruşturmalarıyla gündeme gelen Erzincan Cumhuriyet Savcısı hakkında öteden beri bir baskı kampanyası ve süreci izlenmektedir. Hükûmet savcıya baskı yapıyor, polis MİT’i basıyor, savcı başsavcının yetkisini kaldırıyor, soruşturma yapan savcının evi ve iş yeri yani adalet üreten, adaleti dağıtan adalet evi yani adliye Türk hukuk tarihinde belki de demokratik hukuk devletlerinde olmayacak şekilde ilk defa baskın yapılarak araştırılıyor. Bir savcının özel yetkili savcı olması demek diğer savcıların amiri olduğu anlamına gelmez. Burada Erzincan Cumhuriyet Savcısına yapılan işlemler Hükûmet eliyle yönlendirildiği konusunda kamuoyunda çok ciddi kuşkular vardır. Çünkü Habur’da yargıç ve savcıları ayarlamak suretiyle yasa dışı örgüt üyelerinin serbest bırakılması şeklindeki hukuk dışı uygulamayı başlatanlar ayarlanamayan yargıç ve savcıları çeşitli yöntemlerle ayarlamaya, hizaya getirme çalışmalarını devam ettirmektedirler. Adalet Bakanı telefon dinlemelerini bile savcılar eliyle yapmak konusunda yeni formüller üreteceğini beyan etmiştir. Yine, aynı Adalet Bakanı savcılar eliyle Anayasa’ya aykırı bir şekilde soruşturma ve gözaltına alma uygulamalarını devam ettirmektedirler.

Değerli arkadaşlarım, açık ve net olarak söylüyorum: Erzincan Cumhuriyet Savcısına karşı yapılan eylem ve işlemler, hem Anayasa’mızın 144’üncü maddesine, Hâkim ve Savcılar Kanunu’nun 89, 90’ıncı maddesine, CMK’nın 253’üncü maddesindeki öngörülen yargıç güvencesi ilkelerine temelde aykırıdır. Bugün yapılanlar hukukun üstünlüğü ilkesinin egemen olduğu bir yönetim anlayışından sapıldığının, keyfîliğin ve hukuksuzluğun egemen olduğu bir anlayışa sahip olan yönetime doğru gidildiğinin çok somut göstergeleridir.

Değerli arkadaşlarım, CMK 250’nci maddesinin üçüncü fıkrası “Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanun’la görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dahil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.” diyor. Yani şunu söylüyor: “Anayasa Mahkemesinde ve Yargıtayda yargılanacak kişiler bu mahkemelerde yargılanamaz.” diyor.

Devam ediyoruz değerli arkadaşlarım, biz, bir an için bu uygulamaların doğru olduğunu varsaysak bile tutuklama kararını Erzurum Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesinin vermeye hakkı ve yetkisi yoktur çünkü Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na göre tutuklama kararı verme yetkisi ilgilinin görev yaptığı yer ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine aittir. Erzurum Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesinin yetki sınırları bu mahkeme özel görevli olduğu için sadece Erzurum’la sınırlı değil Erzincan’ı da içine almaktadır. Somut olayda Erzincan Cumhuriyet Savcısına yüklenmek istenen suç Ergenekon kapsamındaki suçlardan olduğu iddiasıyla CMK 250’nci madde kapsamına girdiği nedenle bu suçlar bakımından, Erzincan, Erzurum’a bağlıdır. Kanun’a göre tutuklama kararı verme yetkisi en yakındaki ağır ceza mahkemesindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – CMK/250 söz konusu olduğunda bu ifade “En yakında yer alan görevli ağır ceza mahkemesi.” diye anlaşıldığında, Erzincan’da görevli bir savcının CMK/250’ye giren bir suçtan dolayı soruşturulması sırasında koruma kararları dâhil, tutuklama kararı vermeye yetkili yer Erzurum Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesi değil, buraya en yakın olan Tunceli Ağır Ceza Mahkemesidir değerli arkadaşlarım.

Neresinden bakarsanız bakın bu savunulabilir, kabul edilebilir bir uygulama değildir. Eğer Erzincan Ağır Ceza Savcısının tutuklanması, göz altına alınması ve yakalanmasındaki hukuki gerekçeleri doğru kabul edersek, o zaman Sayın Başbakanın, sayın bakanların ve milletvekillerinin aynı gerekçeyle bir savcı tarafından alınıp, göz altına alınıp yakalanması ve tutuklanmasını da doğru kabul etmek gerekecektir çünkü aynı olayda CMK/250’nin üçüncü fıkrasında bunlar için de bir istisna getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu, siyasi düşüncelerimiz ne olursa olsun, görüşlerimiz ne olursa olsun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -…yaşadığımız ülkeyi demokratikleştirme ve yaşadığımız ülkeyi özgürleştirme iddialarıyla çelişen uygulamalardır. Bunlar kabul edilebilir uygulamalar değildir.

Savcının özel yetkili olması demek, kendisinin diğer savcılar üstünde olduğu anlamına, hukukun üstünde olduğu anlamına gelmez. Kendisinin Ali kıran baş kesen olduğu anlamına gelmez.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, süreniz doldu, lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Hukuk devletinde elbette ki suç işleyenler suçlarının cezalarını görmelidirler. Bir tek yolla görmelidirler, var olan kanunlara ve hukuk kurallarına uygun bir şekilde bu cezalandırması yapılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, cümlenizi tamamlamak için verdim. Lütfen efendim…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum. Sayın Başkanıma da teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Yine, fıkra üzerinde Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekilinin önergesi var.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 18’inci maddesinin (5) no.lu fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, getirilen bu kanunla Türk personel sistemi yok edilmiştir. Şimdi, bakın, burada ücret sistemi getirilmiştir. Ücrette kime ne… Mesela bunlarda diyor ki: “Ayrıca özel uzmanlık isteyen konularda kadro karşılığı olmaksızın tam gün veya kısmi gün veya belli bir konu veya proje bazında, konu veya projenin süresi ile sınırlı olmak koşuluyla sözleşmeli personel ve yabancı uzman çalıştırılabilir. Bunlara ödenecek ücret Müsteşarın teklifi üzerine Bakan onayı ile belirlenir.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, burada deniliyor ki: “Proje.” İşte terörle mücadele projesi, başı belli değil, sonu belli değil! İşte Ergenekon projesi, başı belli değil, sonu belli değil! Kimi getirip çalıştıracaksın burada? Ben size söyleyeyim: Fethullah Gülen’in, işte Amerika’nın Utah Eyaleti’nde iyi eğitim almış ve Zaman gazetesinde çalışan Emrullah Uslu, Önder Aytaç, şimdi şeyin başına getirdiğiniz Zühtü Aslan; askeriyeye karşı yapılanmanın bir numaralı fikir babaları. Bunun yanında, acaba Taliban’ın ve Hamas’ın böyle vurucu güçlerini de getirip çalıştıracak mısınız? Getirecek tabii, niye getirmesin efendim, engelleyen ne var ki yani? Yani yabancı değil mi bu? Yabancı uzman, o Arap. Ne getirecek? Getirip çalıştıracak. Ben buradan söylüyorum da inşallah getirmez. Ya bir de getirirse ne olacak? Bu dediğim insanları burada getirip de o Müsteşarlık bünyesinde çalıştırdığı zaman ben çıkar size sorarım burada. Ben bunu söylediğim zaman “Aa!” dediniz. Ben de işte güvenmediğim bir teşkilat da onun için. Yani bu ülkede laik düzenin ortadan kaldırılması için her türlü tertibin içinde olan zihniyetin bulunduğu bir yerde, her türlü düşünceyi bu kürsülerde dile getirmek bizim görevimiz.

Değerli milletvekilleri, geçenlerde burada bir arkadaşımız dedi ki: “Abdullah Gül’ün Çankaya Köşk’ünde oturmaması bu Meclisimizin bir ayıbı.” Ben de sordum yerimden. “Bu ne ayıbıdır ya, bir öğrenelim” dedik. Sonra bize söylenmedi bir şey. Arkasından bir başkası çıktı, dedi ki: “Efendim, bu Çankaya Köşkü’nde niye Muhafız Alayı, o askerler duruyor? İşte bizim Abdullah Bey onun için orada oturmuyor.” diye burada bir açıklamada bulundu ama ne Hükûmet sırasından ne İktidar sırasından ne başkasından tıs, bir şey yok. Böyle şey olur mu?

Sayın milletvekilleri, bakın, ben otuz senedir bu kürsülerdeyim. Bu kürsülerden devlete, devletin kurumlarına, devletin organlarına yönelik her hakaret, her kötü söz muhakkak iktidar partisi tarafından alınır düzeltilirdi, bu kürsüde oturan başkan vekili alır düzeltirdi. Ama kardeşim, devri iktidarınızda bu devlete her şey söyleniyor, burada devletin organlarına her şey söyleniyor ama siz sanki bu devleti yöneten bir kadro değilsiniz. Böyle bir şey olur mu?

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – En çok sen söylüyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu devletin sahibi kim arkadaşlar, kim ya? Yani kim? Ona göre söyleyin.

Şimdi niye Abdullah Gül, peki, Çankaya Köşkü’nde oturmuyor?

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Cumhurbaşkanı!

KAMER GENÇ (Devamla) – Söyleyin bakalım, niye oturmuyor? Niye 60 trilyon lira getirdi, Atatürk’ün bütün izlerini sildi orada? Şimdi, Fethullah Gülen’in mi yolunu açmaya çalışıyor? Yani zaten bu kanunun arkasında geçen de o. Onlar diyorlar ki: “Türkiye'nin en büyük organı kim? Ordu. Bu orduyu tasfiye edelim.”

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sapıtıyorsun, sapık sapık konuşuyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Zaten tasfiye etmek için her türlü oyun oynanıyor, her türlü hileye başvuruluyor. Arkadaşlar, yani Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devlette, bu coğrafyada güçlü bir ordu olmazsa bu memleket yaşamaz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Güçlü demokrasi, ne güçlü ordusu?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani gidip de yarın siz Suriye’yle mi beraber hareket edeceksiniz? Yani gidip de Suudi Arabistan’la mı beraber hareket edeceksiniz? İran’la mı edeceksiniz, bu Türkiye’yi kurtaracaksınız?  Bunların hepsini size ikaz mahiyetinde söylüyorum. Ben güçlü ordu istiyorum, ben…

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Sen bildiğini kendine sakla ya!

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben güçlü demokrasi istiyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben de güçlü demokrasinin güçlü orduyla… Efendim, ordu içinde haksızlık yapan varsa hesabını sorarım. Siz daha onların üzerine gitmeden, ben olağanüstü hâl zamanında, sıkıyönetim zamanında, nerede, hangi güvenlik kuvveti tarafından vatandaşın hak ve özgürlüklerine yapılan her saldırının karşısına gittim, gittim, cenazeler de kaldırdım; Van’da da kaldırdım, Muş’ta da kaldırdım, Diyarbakır’da da kaldırdım, Midyat’ta da kaldırdım. Ben o olayları bilen biriyim. Bu olay şimdi orayı aşmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Saçmalıyorsun Sayın Kamer!

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Burada bitirilmek istenen Türk Ordusudur. Bizim orduya ihtiyacımız var. Ben “Ordunun olduğu yerde demokrasi yoktur.” diyen iddiaların tamamen karşısındayım. Arkadaşlar, bugün ordu tamamen kendisini savunmaya geçmiş. Her gün bir yerde… Yahu, arkadaşlar, silahı elinde tutan insanın onuruyla bu kadar oynanmaz. Bakın, yazık oluyor bu insanlara. Bu insanlara karşı, insanların sabrını… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bakın, ihtilallere en fazla karşı olan benim ama bir insanın onuruyla bu kadar oynanmaz.

Efendim, her gün darbe… Siz istiyorsunuz ki darbe olsun biz kurtulalım! Çünkü sizin kurtuluşunuz darbeyle olur ama ben şuna inanıyorum ki kimse darbe yapmaz Türkiye’de. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sapla samanı karıştırıyor Sayın Başkan!

KAMER GENÇ (Devamla) - Her gün açıyorsunuz, ha darbe olacak, ha darbe olacak. Yahu, kim darbe yapmış?

2003 yılından belgeler çıkmış ortaya. Eğer darbe yapılsaydı 2003’ten bugüne kadar yapılırdı, yok böyle bir şey. Yani arada zaman aşımı var. Yani bu memleketin kurumlarıyla bu kadar oynamayın.

AHMET YENİ (Samsun) – Demokrasiden nasibi almayanlar!

KAMER GENÇ (Devamla) – Beni de yanlış anlamayın; ordu, benim ordumdur ama antidemokratik her hareketin de karşısındayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Kimse benim demokratik düşüncelerimi ölçemez. Benim geçmişim bellidir, herkesin de geçmişi belli ama ben bu memleketin bir vatandaşı olarak bu memleketin hak ve menfaatlerinin nasıl korunması gerektiğini bilen bir insanım, Anayasa’da yaptığım yemine de sadık bir insanım.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Tamam.

Teşekkür ederim.

Önergeleri birlikte işleme alacağımı söylemiştim.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.14


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 17.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

383 sıra sayılı  Tasarı’nın 18’inci maddesinin (5)’inci fıkrası üzerindeki Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı önergelerin birlikte yapılan oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önergeler kabul edilmemiştir.

383 sıra sayılı  Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 18’inci maddeyi bağlı fıkra ve bentleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1 üzerinde altı adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 esas numaralı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinde geçen “(d) bendine göre” ibaresinin “(d) bendi hükmüne göre” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                 Kerim Özkul

                                                                                                                      Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 esas numaralı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinde geçen “(d) bendine göre” ibaresinin “(d) bendi hükmüne göre” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                 Turan Kıratlı

                                                                                                                    Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                  Beşir Atalay

                                                                                                                İçişleri Bakanı

“Geçici Madde 1- (1) Müsteşarlığın 2010 mali yılı harcamaları için gereken ödenek ihtiyacı, 25/12/2009 tarihli ve 5944 sayılı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendine göre karşılanır. Bu Kanunun 17 nci maddesi ile ihdas edilen kadrolara yapılacak atamalar 5944 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi değildir.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dört, beş ve altıncı önergeler aynı mahiyette olduğundan okutup önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 383 sıra sayılı tasarının geçici madde 1’in kanun tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ahmet Duran Bulut

Şenol Bal

Reşat Doğru

 

Balıkesir

İzmir

Tokat

 

Hasan Çalış

Nevzat Korkmaz

 

 

Karaman

Isparta

 

                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Sırrı Sakık

İbrahim Binici

 

Batman

Muş

Şanlıurfa

 

Hasip Kaplan

Hamit Geylani

Şerafettin Halis

 

Şırnak

Hakkâri

Tunceli

 

Akın Birdal

Sebahat Tuncel

Sevahir Bayındır

 

Diyarbakır

İstanbul

Şırnak

 

Osman Özçelik

M. Nezir Karabaş

Pervin Buldan

 

Siirt

Bitlis

Iğdır

 

Bengi Yıldız

Ufuk Uras

 

 

Batman

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Malik Ecder Özdemir

Birgen Keleş

 

Malatya

Sivas

İstanbul

 

Atilla Kart

Şevket Köse

R. Kerim Özkan

 

Konya

Adıyaman

Burdur

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Kart mı konuşacak?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarının şu ana kadar olan görüşmelerinde hep şunu ifade ettik: Başından sonuna kadar yasal anlamda, siyasi anlamda, bürokratik anlamda sakat olan bir tasarıyı görüşüyoruz, tartışıyoruz. Bu tasarı niye bu kadar sakat bir tasarı? Çünkü temel hak ve özgürlüklerin siyasi iktidar aracılığıyla kurumsal olarak kötüye kullanılması anlamında çok ciddi bir süreci başlatıyor, bu yönüyle gerçekten endişe verici, kaygı verici özellikler içeriyor. Bu eleştirilerimizi, bu uyarılarımızı somut olarak dile getiriyoruz, madde madde olay ve yer belirterek bunları dile getiriyoruz. Bu noktada Sayın Bakanın açıklamalar yapmasını istiyoruz ama geldiğimiz aşamada, hâlen Sayın Bakanın güven vermediğini, karartma ve bilgi kirliliği yaratmaya devam ettiğini görüyoruz. Bunu, geldiğimiz aşamada bile sürdürmesi, buna tenezzül etmesi Sayın Bakanın, gerçekten anlamlıdır, düşündürücüdür; onun için, Sayın Bakana geldiğimiz aşamada bir kez daha hatırlatıyoruz: Sayın Bakan, uyarı ve eleştirilerimize soyut ve genel değerlendirmeler yapmadan tatminkâr ve somut açıklamalar yapınız. Karartma yapmadan, geçiştirme yapmadan, hamaset yapmadan ve öfkelenmeden, öfkelenerek olayı geçiştirmeye çalışmadan soru ve eleştirilerimize cevap vermek zorundasınız ve bu gerekçeyle, bu yaklaşımla bir kez daha soruyoruz değerli arkadaşlarım. Biraz evvel, Sayın Bakan tarafından bir önergenin verildiği ifade edildi. Orada yapılacak kadrolara 2010 yılı bütçesindeki sınırlamalara bağlı olmadan ödeme yapılmasına dair bir önerge getirildi. Bu, biraz sonra, öyle anlaşılıyor ki iktidarın oylarıyla destek görecek, geçecek.

Onların dışında şunu soruyoruz Sayın Bakan, ısrarla soruyoruz: 5 Kasım 2007, ki Türkiye'nin yakın tarihindeki kırılma tarihlerinden birisidir, dönemeçlerden birisidir, 35 Amerikalı güvenlik uzmanının Türkiye’ye geçici olarak geldiğini biliyoruz ama aradan geçen iki yılı aşkın süreye rağmen, güvenlik konusunda, istihbarat konusunda uzman olan bu kişilerin hâlen Türkiye’de görev yaptıkları ve bu kişilerin karargâhta görev yaptıklarına dair bilgiler var. Siz, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı olarak bu konuda “Bende bilgi yok.” diyemezsiniz; bunu diyorsanız, siz görevinizin sorumluluğunu müdrik değilsiniz demektir Sayın Bakan. Buna açıklama getirmek, cevap vermek zorundasınız; kızmadan, hamaset yapmadan, öfkelenmeden buna cevap vermek zorundasınız.

Devam ediyoruz sorularımıza. Deniz Feneri soruşturmasını soruyoruz. Orada, İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığının raporu var, otuz dört sayfalık rapor var. O rapor “50 trilyonluk bağış ve 17 trilyonluk yurt dışı ödeme usulsüzdür. Burada dernekler mevzuatı ihlal edilmiştir.” diyor. Biz bunu size hatırlatıyoruz, siz “Bu süreç yargıya intikal etti, beni ilgilendirmez.” diyorsunuz. Biz de “Sayın Bakan, tamam, elbette yargıya ilişkin bölümüne siz müdahale edemezsiniz, etmemelisiniz; keşke öyle olsa, onu geçiyoruz ama onun dışında, idari anlamda sizin görev ve sorumluluklarınız var. Böyle bir derneğin kamu yararı statüsünü neden korumaya devam ediyorsunuz? Bu konuda idari anlamda üzerinize düşen görevi neden yapmıyorsunuz?” diyoruz ve siz bunları geçiştiriyorsunuz, bunlara cevap vermiyorsunuz. O sebeple de diyoruz ki: Siz Hükûmet olarak Deniz Feneri gibi ilişkilerde doğmuş olan o kirli ilişkileri korumakla, himaye etmekle o karanlık ilişkileri Hükûmet olarak sürdürüyorsunuz. Bunun anlamı budur. Bunun başka bir açıklaması yoktur ve o karanlık ilişkiyi de hâlen sürdürmeye devam ediyorsunuz. Bunlara cevap vermek zorundasınız Sayın Bakan.

Soruyoruz, Sayın Bakan açıklama yapıyor “Efendim, bu tasarıyla biz, terörün arşivini, terörün hafızasını -mücadele anlamında- oluşturuyoruz.” diyor Sayın Bakan. Bunu gerekçe olarak dile getiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kart, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

ATİLLA KART (Devamla) - O zaman biz diyoruz ki: Siz sekiz yıldan bu yana ne yapıyordunuz Sayın Bakan? Sekiz yıldan bu yana bu arşivi, bu hafızayı neden oluşturamadınız, bunun bir açıklamasını yapar mısınız? O hafızayı Başbakanlık oluşturamamış. Başbakanlığa yetki vermişiz, terörle mücadele konusunda, koordinasyon konusunda üç yıl evvel yetki vermişiz. Başbakanlığın başaramadığını İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bir grup mu başaracak? Buna açıklama getirmek zorundasınız Sayın Bakan. Bu tasarının temel gerekçesi bu ve siz temel gerekçe konusunda inandırıcı değilsiniz, siyaseten dürüst değilsiniz, tutarlı değilsiniz, burada güven vermiyorsunuz, karartma yapmaya devam ediyorsunuz. Şu soruyu soruyoruz: Bu nasıl bir güçtür ki İçişleri Bakanlığı bünyesinde bir birim devletin tüm bürokratik hiyerarşisini altüst etmek pahasına Başbakanlığı kendisine bağlayabiliyor? Bunun anlamı bu. Buna bir açıklama getirmek zorundasınız Sayın Bakan, bunu geçiştiremezsiniz.

Bu soruları sormaya devam edeceğiz değerli arkadaşlarım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız, kim konuşacak efendim?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Sakık.

BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Tabii, uzun süredir hep arkadaşları dinledik, izliyoruz. Buraya çıkıp konuşan herkes, güvenlikten, otoriter bir yapıdan bahsediyor ama hiç kimse çıkıp yani bu ülkede gerçekten özgürlüklere ihtiyacımız var… Yani, hukukun, huzurun, demokrasinin, özgürlüğün oluşabilmesi için hiç kimse bir şey söylemiyor. “Güçlü ordu, güçlü yasalar, bilmem ne…” E hep bunlar oldu, sorunlarımız çözüldü mü? Hayır. Evet, ordu olsun ama ordu hukuka bağlı olsun, ordu sivil otoriteye bağlı olsun istiyoruz yani hiçbirimiz demiyoruz, bu şeytan üçgeninde olan Kafkaslardan Balkanlara kadar, Orta Doğu’ya kadar ordu olmasın; böyle bir belalı coğrafyada yaşıyoruz, kimse böyle bir şey demiyor ama ordu olacaksa ordu hukuka bağlı olmalıdır, demokrasiye bağlı olmalıdır, sivil iradeye bağlı olmalıdır.

Şimdi, biz hepimiz, uzun yıllardır bu ülkede otoriter anlayışla bu ülkenin nasıl yönetildiğini çok iyi biliyoruz ama sorunlarımız çözüldü mü? Hayır. Şimdi, bugün de yeniden bir güvenlik yasası. Peki, bu ülkede hep olağandışı rejimlerle ülke yönetilmedi mi? Özellikle Kürt coğrafyasından yani cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, Şark İstiklal Mahkemelerinden devri İsmet’e kadar, sonra Dersim kanunlarına, olağanüstü hâl uygulamalarına kadar, sıkıyönetime kadar, bütün yol, yöntemler uygulanmadı mı? Uygulandı. Peki, buralardan barış çıktı mı? Hayır. Peki, neden yeniden özgürlükleri çağrıştıracak bir projemiz, bir programımız yok? Yeniden güvenlik yasaları... Bu güvenlik yasaları Türkiye’yi özgürleştirmiyor.

Sayın Bakanım, birkaç gün önce burada çıktınız, konuştunuz. Zamanımız çok kısıtlı olduğu için konuşmanızdan alıntı yapamayacağım ama bir iki şey söylemek istiyorum. Dediniz ki: “Niyetimiz iyi, bir şeyler yapmak istiyoruz; Allah adına, bizim niyetimiz iyi. Biz, Türkiye’de, aydınlarla, bu konuda emek sarf eden bütün kesimlerle görüştük, sivil toplum örgütleriyle görüştük.” İyiydi, görüştünüz, ne yaptınız? Sonradan da döndünüz, geldiniz, dediniz ki: “Elhamdülillah, hepimiz Türk’üz.” Ama bununla çözülmüyor ki! Eğer hepimiz gerçekten Türk’sek neden bu sorun bugüne kadar bu kadar can alıyor, bu kadar uzun yıllardır acı bedeller ödeniyor?

Yine bir konuşmacı, buradan bir hatip çıktı, konuştu, sonra geldi: “Ben böyle demek istemedim.” Belki niyeti o değil ama biz bu yönetimi, bu anlayışı tanıyoruz. Legal ve illegal yönetimden bahsetti. Peki bu legal ve illegal yönetimler nedir? Biz, hepimiz biliriz; biz bu illegal yönetimlerin mağdurlarıyız. Hepimiz, bu DTP Grubundan gelen bütün arkadaşlarımız, yakınlarını, onlarca insanı illegal mücadelede feda ettiler.

O “illegal mücadele” dedikleri nedir? İşte, bugün “Ergenekon” denilen, o illegal mücadelenin bir uzantısıdır. Onlar Kürt coğrafyasında şekillendiler, orada büyüdüler, orada nemalandılar ve orada yeşerdiler. İllegal budur.

Bu konuşmayı yapan arkadaşımız bir mülkiyeliydi, devlette görev almıştı, devletin ne kadar kirlilikler içerisinde olduğunu biliyordu. Allah söyletti, mağdurların sesini Allah o gün buradan söyletti size.

İşte, onun için hepimiz oturup yeniden muhasebe yapmalıyız. Gerçekten, bu illegal yönetimlerle bu ülkede çok acı dolu yılları hepimizin nasıl yaşadığını biz biliriz ve bunlar bu ülkeyi bugün bu noktaya getirdiler.

Allah aşkına, buraya çıkıp konuşan arkadaşlarımız, hepiniz, Erzurum’daki, Erzincan’daki olup biten hukuksuzluğa karşı bu kadar feryat ettiniz; peki, halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarının arkasında yüzde 80 halk desteği vardı, bir tek insan çıkıp bu Parlamentoda, bu kürsüde veyahut da bir toplantıda “Ya, siz halkın iradesine nasıl kelepçe vurabilirsiniz…”

ATİLLA KART (Konya) – Söyledik Sayın Sakık, söyledik.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Söyledik, söyledik. Bir daha söyleyeceğiz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Söyleyene teşekkür ediyoruz.

ATİLLA KART (Konya) – Söyledik, söyleriz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – “Söyleyin.” diyoruz işte. Hukuk kişiden kişiye değişirse, hukuk farklı uygulanırsa bu ülkede iç barışımızı sağlayamayız.

Onun için, Türkiye'nin güvenlik yasalarına ihtiyacı yoktur, Türkiye'nin özgürlük yasalarına ihtiyacı vardır. Türkiye'nin farklılıklara… Evet, farklılıklarımız bizim zenginliğimiz ise bunun gereği yapılmalıdır. Sayın Bakan bir taraftan “Evet, hepimiz -bir sorunumuz yok- sorunu çözmek istiyoruz ama Türk’üz…” Türklük çözmüyor, teklik çözmüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Bakanımızın o iyi niyetleri yani mistik inançları… Yani, kumdan kaleler felaketlere karşı sigorta oluşturmuyor, mistik inançlar bizi felaketlere karşı korumuyor ama biz, bu ülkenin gerçeğine uygun, gerçekten oturup konuşabilirsek…

Dün akşam, mesela, Parlamentoda bu konuda bir uzlaşı oldu kayıp çocuklarla ilgili. Eğer gerçekten ülkemizin sorunlarını çözmek istiyorsak hepimizin ortaklaşması gerekir, bu Türkiye'nin temel sorunlarında bir birlik oluşturmamız gerekir. Gerçekten çok acı dolu yıllar yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Yani, bu yaşanan yılların, artık Türkiye'nin yeniden bunları yaşamaması için… Önümüzdeki bahar tehlikeli bir sürece giriyoruz. Onun için, Parlamentonun bu konuda bir duyarlık göstermesi gerekir ve önümüzdeki süreçte yeniden çatışmaları tetikleyecek sürecin önünü bu Parlamento tıkamalıdır. Bunun için de bir projesinin, programının olması gerektiğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Son cümleler yakışmadı! Son cümleler yakışmadı!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Neyi söylüyorum?

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – “Çatışma” diyorsunuz.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – “Bahar” demekle neyi kastediyorsunuz? Ne yani?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben tehlikeleri görüyorum. Bir siyasetçi gördüklerini sizinle paylaşıyorsa bundan mutluluk duymanız gerekir. Ben ülkemin vatandaşıyım ve bu ülkemde olup bitecek bütün tehlikeleri görüyorum ve Parlamentoda bunu dile getiriyorum,  Parlamentonun da bu işin çözüm anahtarı olması gerektiğini söylüyorum. Başka bir arayışım yok. Onun için buradasınız.

BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür ediyorum, sağ olun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (BDP sıralarında alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Reşat Doğru konuşacak efendim.

BAŞKAN -  Sayın Doğru, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 383 sıra sayılı Tasarı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, kanunu görüşüyoruz, aşağı yukarı da son bir iki maddesi kalmıştır, kanunlaşmış olacaktır.

Tabii, bir müsteşarlık kuruluyor. Kurulmakta olan Müsteşarlık terörle ilgili, terörün konusuyla ilgili olan bir müsteşarlık olacaktır. Ancak tabii insan düşünmeden de edemiyor, madem böyle bir müsteşarlık kuracaktınız da sekiz yıldan beri niye beklediniz? Esasında bu Müsteşarlığın içerisi daha farklı şekilde doldurulup, her noktası farklı şekilde değerlendirilip çıkartılmış olsa daha iyi olmaz mıydı diye de düşünmeden edemiyoruz. Tabii, sadece bu Müsteşarlık kurulmamalı, bundan sonraki aşamalarda da Türkiye'nin önemli konuları üzerinde süratli bir şekilde kanunlar getirilebilmelidir.

Bakınız şu anda ülkemizin en önemli konularından bir tanesi de -uyuşturucuyla ilgili mücadelede- uyuşturucu tacirlerinin kazanmakta olduğu paralardır. Şu anda terör örgütü PKK’nın en büyük kaynağı uyuşturucudan elde etmiş olduğu paralardır. Gelin bu kanundan sonra, bununla ilgili, uyuşturucuyla ilgili komisyonun almış olduğu kararlar doğrultusunda yeni bir genel müdürlük oluşturalım, yeni bir kurum oluşturalım ve akabinde de güzel bir araştırmayla beraber terörün kaynaklarını hem ülkemizin içerisinde hem de dışarısında kurutmanın mücadelesini verelim.

Sayın milletvekilleri, bugün bir ateş çemberinden geçmekte olan ülkemiz, devlet ve millet olarak çok önemli karar aşamasına gelmiştir. Artık ülkemizi etnik tuzaklara çekmek isteyen küresel oyunun ve iş birliği aktörlerinin ne düşündükleri ve ne yapmak istedikleri ortaya çıkmıştır. Türkiye’yi kimlik tahrikleriyle kavga ve iç çatışmaya çekerek bin yıllık kardeşliği bozmak istedikleri ve ülkemizin geleceğini karartmak düşünceleri artık ortaya çıkmıştır. Bölücü heveslere verilen cesaret, ülkemizin millî birlik ve beraberliğini, kardeşliğini katledecek tarihî bir ihanet olarak tarih sayfasına geçmektedir.

Sayın milletvekilleri, 2002 senesinde neredeyse durmuş olan bu terör hadisesi neden önümüze siyasal bir boyut olarak çıkmıştır? AKP’nin sekiz yıllık iktidarında ekonominin batışından, dış politikadaki başarısızlığın yanında PKK terör örgütünün nerelere geldiği her Türk vatandaşı tarafından iyice incelenmeli ve ona göre de karar verilmelidir. Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002 ve 2007 seçimlerinde yüce milletimiz tarafından büyük oy oranıyla Hükûmet yapılmıştır. Alınan yetki, hem ekonominin hem de ülkemizin iç ve dış güvenliğiyle ilgili her konunun çözülmesi şeklinde neden bu zamana kadar kullanılmamıştır? Bugün, ülkemizde çiftçi, esnaf, memur, emekli, iş adamı batmış, ekonomi felç olmuştur; açlık sınırına doğru insanlar süratle gitmektedir.

Bakınız, şu anda ülkemizin en önemli sorunlarının başında işsizlik, aşsızlık ve yoksulluk gelmektedir. İnsanlarımız iş konusunda büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Türkiye’mizin her tarafında neredeyse işsizlik ayyuka çıkmış ve dünyanın da şampiyonları arasına süratli bir şekilde gitmekteyiz. Tabii bunların içerisinde Tekel işçileri, TEDAŞ işçileri, şeker fabrikası işçilerini de önümüzdeki zaman içerisinde katarsak herhâlde nereden nereye gelinmiş olduğunun da bir göstergesi olacaktır.

Ayrıca aynı durumu çiftçilerde de yaşıyoruz. Bakınız, geçtiğimiz günlerde Tokat ilinin Kazova’sını ziyaret ettim, Kelkit Vadisi’ne, Artova’sına gitmiş olduğumuz zaman çiftçilerin çok büyük oranda sıkıntılar içerisinde olduğunu da sizlere söylemek istiyorum. Çiftçi kardeşlerimizin hepsi de açılım bekliyorlar. Çiftçiler şu anda pancar üreticisinden buğday üreticisine kadar çok büyük üretim sıkıntısıyla karşı kaşıyalar. Önümüzdeki dönemde yani üretim mevsiminde neredeyse traktörüne mazot koyamayacak konuma gelmişlerdir. Ondan dolayı da süratli bir şekilde çiftçilerimize ne yapacaksak yapalım.

Hayvancılık üretimi neredeyse durma aşamasına gelmiştir. İşte size o konulardan bir tanesi. Hayvancılığın desteklenmesi ve ortadan kalkmaması noktasında da çalışma yapmak görevimiz değil midir?

Bakınız, şu anda, emekliler yıllarca bekliyorlardı, yine aynı şekilde iyileştirmeyi beklediler ama maalesef ki almış oldukları zamlar ekmeğe yapılan zam veyahut da beraberinde diğer girdilere yapılan zamlarla karşılaştırılmış olduğu zaman nerelere gelinmiş olduğunun açık bir göstergesidir. İşte bu ağır şartlar içerisinde insanlarımız yaşam mücadelesi veriyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru, konuşmanızı tamamlayınız.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – İşsizlik rakamları, gençlerimizin psikolojik sıkıntıya girmesine sebep olmuş, umutlarını tüketmektedir. Yatırım, üretim, istihdam tamamen durma noktasına gelmiştir. Bu ağır ekonomik tablonun yanında ülkemizin millî birlik ve beraberliğinin tartışılır olması bütün ülke insanlarımızı da derinden yaralamaktadır. İnanıyorum ki aklı baliğ olacaktır ve insanlar gerçekleri görecektir.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde, yeni farklı kanunların gelmesi yani terörü bitirmek istiyorsak yeni, radikal kanunların gelmesi, iradenin tam noktada konmasıyla ilgili çalışmaların yapılmasını umut ediyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeleri oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Beşir Atalay

                                                                                                           İçişleri Bakanı

“Geçici Madde 1- (1) Müsteşarlığın 2010 mali yılı harcamaları için gereken ödenek ihtiyacı, 25/12/2009 tarihli ve 5944 sayılı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendine göre karşılanır. Bu Kanunun 17 nci maddesi ile ihdas edilen kadrolara yapılacak atamalar 5944 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi değildir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Yüce Meclisin takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarı Komisyonda görüşülürken 2009 yılında kanunlaşacağı tahmin edilerek, kurulan müsteşarlığın 2009 yılı mali harcamaları için doğal olarak 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa atıf yapılmıştır. Ancak Tasarı 2009 yılında kanunlaşmadığından bu atfın 2010 yılı için ve 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa yapılması gerekmektedir. Önerge ile bu teknik güncelleştirme yapılmaktadır. Ayrıca, 2010 yılına ilişkin kamu kurumlarının açıktan ve naklen atama kontenjanları belirlenmiş ve kurumlara dağılımı yapılmıştır. Tasarı ile kurulan Müsteşarlık bu kurumlar arasında yer almadığından, Önerge ile Müsteşarlık kadrolarına yapılacak atamaların bu kontenjana gerek kalmaksızın yapılabilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Evet, bu durumda, bu önergeyi kabul ettiğimiz için diğer iki önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 1’inci maddenin kabul edilen önerge doğrultusunda oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır.

Şimdi, yoklama talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımızın burada bulunup bulunmadıklarını arayacağım.

Sayın Kılıçdaroğlu? Burada.

Sayın Kart? Burada.

Sayın Öztürk? Burada.

Sayın Özbolat? Burada.

Sayın Ekici? Burada.

Sayın Güner? Burada.

Sayın Aydoğan? Burada.

Sayın Erbatur? Burada.

Sayın Kaptan? Burada.

Sayın Arat? Burada.

Sayın Emek? Burada.

Sayın Süner? Burada.

Sayın Ünsal? Burada.

Sayın Ağyüz? Burada.

Sayın Yazar? Burada.

Sayın Gök? Burada.

Sayın Küçük? Burada.

Sayın Keleş? Burada.

Sayın Koçal? Burada.

Sayın Anadol? Burada.

 

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2 üzerinde beş adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz tasarının (383 sıra sayılı) Geçici Madde -2- deki “altı ay” ibaresi “bir ay” olarak değiştirilmiştir. Arz ve teklif ederiz.

 

Hasan Çalış

Mehmet Şandır

Sabahattin Çakmakoğlu

 

Karaman

Mersin

Kayseri

 

Kadir Ural

Akif Akkuş

Reşat Doğru

 

Mersin

Mersin

Tokat

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 esas numaralı kanun tasarısının Geçici 2’nci maddesinde geçen “altı ay” ibaresinin “bir ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Kerim Özkul

                                                                                                                 Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 esas numaralı kanun tasarısının Geçici 2’nci maddesinde geçen “altı ay” ibaresinin “iki ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Turan Kıratlı

                                                                                                               Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının geçici 2. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Malik Ecder Özdemir

Birgen Keleş

 

Malatya

Sivas

İstanbul

 

Atilla Kart

Şevket Köse

R. Kerim Özkan

 

Konya

Adıyaman

Burdur

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının geçici 2. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Sırrı Sakık

İbrahim Binici

 

Batman

Muş

Şanlıurfa

 

Şerafettin Halis

Hamit Geylani

Hasip Kaplan

 

Tunceli

Hakkâri

Şırnak

 

Akın Birdal

Sebahat Tuncel

Sevahir Bayındır

 

Diyarbakır

İstanbul

Şırnak

 

Osman Özçelik

M. Nezir Karabaş

Pervin Buldan

 

Siirt

Bitlis

Iğdır

 

Bengi Yıldız

Ufuk Uras

 

 

Batman

İstanbul

 

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, son iki önerge aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme alıyorum.

Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki gündür toplumda bir gerginlik, Mecliste bir gerginlik… Doğru dürüst konuşamıyoruz, sorunlarımızı tartışamıyoruz. Oysaki “Meclis çözüm yeri” diyoruz ve bir bakıyoruz, terörle mücadele için bir “süper müsteşarlık” kuruyoruz. Bu “süper müsteşarlık” birkaç bürokrat Türkiye'nin bütün sorunlarını çözecek. Habur’u konuşuyoruz bir taraftan, bir taraftan oramiraller savcılığa çağrılıyor, bir taraftan ordu komutanları çağrılıyor, bir taraftan başsavcılar, bir taraftan Yüksek Hâkimler-Savcılar Kurulu hemen olağanüstü toplanıyor. Bir çifte standart hayatımıza hâkim olmuş.

Şemdinli davasında Van Cumhuriyet Başsavcısı görevden alındığı zaman susanlar, Yüksek Hâkimler-Savcılar Kurulu kararı karşısında, bugün alelacele toplanıp Erzurum yetkili savcısını görevden aldığı için yargıya müdahale ediyor.

Ergenekon davasında yargı sürecinde bir tarafa müdahil olanlar, olayları tartışırken yargıya müdahale ediyor. Yani şimdi, yargı kendi içinde bu sefer karmaşalaşıyor ve bir soruna çözüm bulunamıyor. Çözüm yeri de Meclis.

Şimdi, burada, şunu bir kere net tespit etmek gerekiyor: Türkiye'de terörle mücadele deyince neyi kastediyoruz? Yani terör deyince, devletten de terörist oluyor, gruplardan da oluyor, örgütlerden de oluyor.

Bunun da Birleşmiş Milletlerde alınmış kararlar var. Örneğin Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesi Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, çok açık olarak özgürlükleri yok etme özgürlüğünün tanınamayacağını kurala bağlamış ve bu devletleri de kapsıyor.

Örneğin devletlerin teröre destek vermesi söz konusu olduğu gibi, bazı muhalif grupların bastırılmasında antidemokratik yapılı devletlerin yasa dışı şiddete başvurduğundan bahsediliyor ve bir şey söyleniyor: Çok partili demokratik bir yönetime dayanan, basın özgürlüğüne yer veren, hukuk devleti koşullarına uyan bir devlette devlet terörü bulunması mümkün değil. Bütün mesele bu. En büyük terörü, bu Meclis 12 Eylül darbesinde yaşadı. Bütün partiler kapatıldı, liderleri içeri atıldı, yetmedi, Anayasa’sı değiştirildi, yetmedi, Siyasi Partiler Yasası değiştirildi, seçim yasaları değiştirildi, hukuk düzeni, altı yüz elli tane temel yasa değiştirildi. Biz, burada birbirimizle konuşurken bu gerçeği nedense göz ardı ediyoruz. Avrupa Birliği sürecinde bir ülkeyiz, demokratikleşmeden bahsediyoruz, reform paketlerinden bahsediyoruz, ama hâlâ darbe anayasasıyla yönetiliyoruz.

Burada temel sorun şu: Hükûmetin sekizinci yılda geldiği ve görmediği bir nokta, geleneksel bürokratik anlayış ne diyor? “Bölgede Kürt sorunu yok ve dolayısıyla da sorun yalnızca bir terör sorunudur.” Bu, bir boyutu. Bunu, bu şekilde 80’lerde tanımlayabilirsiniz, ama 2010’lu yıllara geldik, otuz yıldır çatışma sürüyor. Gelinen noktada, kimlik nedir? Kürt sorunu nedir? Ana dil nedir? Eğitim, sanat, kültür nedir? Bunlar terörizm midir? Rojda’nın türkü söylemesi terörizm midir değil midir? Veya bir sanatçının, bir kitabın, bir eserin terörizm olup olmadığını hâlâ birbirinden ayrıştıramıyorsak elbette ki mücadele yönteminde de yanlışa düşeriz. Bütün mesele burada.

Biz, başından beri, parti olarak çok açık şunu söyledik, dedik ki: Bugüne kadar baskı yasalarının tümünü koydunuz. Sıkıyönetimler geldi, savaş hâli geldi, örfi idare geldi, olağanüstü hâl geldi, bölge valilikleri geldi, ama çözülmedi. 17 bin faili meçhul cinayetle de çözülmedi, 4 bini aşkın köyün yakılmasıyla… Gele gele geldik bugüne de bir süper müsteşar mı çözecek bunu? Yani, burada kendi kendimizi kandırmıyor muyuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Türkiye, Avrupa Birliği müzakere sürecinde bir ülke. Bakın, şu gördüğünüz muska değil, Avrupa Birliğinin 54 tane temel ilkesi bunun içinde var ve bu temel ilkelerden bir tanesi de güvenlik ve özgürlüklerdir. Bu Müsteşarlığı çıkarmak isteyen iktidar partisinin Avrupa Birliği müzakere sürecinde bu güvenlik ve özgürlük denkleminden ne anladığını bir okuması lazım. Bunun için de gidin Avrupa Parlamentosuna, şunları görürsünüz, böyle 57 tane maddenin içinde olduğu kitapçıkları dağıtırlar.

Şimdi, bunları yapmayacaksınız, Anayasa’yı değiştirmeyeceksiniz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan şikâyet edeceksiniz, sekiz sene, başınıza dolanacak. Bu kadar basiretsizlik olmaz. Değiştireceksiniz, HSYK’yı da değiştireceksiniz, arkasında da duracaksınız, böyle istediği zaman istediği kararları da almayacak. Siyasi Partiler Yasası’nı da değiştireceksiniz. Orada yüzde 10 seçim barajını da değiştireceksiniz. Halkın özgür iradesinin önünü açacaksınız.

Bakın, düşünce…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, süreniz doldu. Teşekkür cümlenizi alayım, buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.

Toplumu demokratikleştirmeden hiçbir şekilde terörle mücadele etmenin mümkinatı yoktur.  Bunun tek güvencesi hukuktur, demokrasidir. Hukuku ve demokrasiyi güçlendirmekten, Meclisi çalıştırmaktan başka şansımız yoktur.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Evet, diğer önerge sahipleri adına Sayın Atilla Kart, Konya Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bu tasarının 18’inci maddesiyle şöyle bir yapılanma gerçekleştiriliyor: İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan 94 kişilik personelin yanına, ayrıca her ilde il sosyal etüt ve proje müdürlüğü, 81 ilde il sosyal etüt ve proje müdürlüğü birimi oluşturuluyor.

18’inci maddenin yine devamında da şu getiriliyor: İhtiyaç hâlinde illerde oluşturulan il sosyal etüt ve proje müdürlüklerinin ilçelerde de büro açması yetkisi getiriliyor.

Bunun anlamı nedir? Bunu çok iyi görmek, çok iyi okumak gerekiyor. Bunun anlamı, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin her ilçesinde bu nitelikte bir büronun kurulması. Bu büronun personel yapılanmasında tamamen sözleşme esasları esas alınacaktır, geçici görevlendirmeler söz konusu olacaktır, personel yapılanmasında ucu açık bir örgütlenme yapılacaktır. Öylesine ucu açık bir örgütlenme ki, biraz evvel Sayın Bakan tarafından verilen önergeyle orada finansman harcamaları, örtülü ödenek harcamaları noktasında da bütçedeki kısıtlamalara tabi olmadan ödemeler yapılması imkânı söz konusu olacaktır.

Bunun Türkiye gerçeklerindeki, Türkiye şartlarındaki uygulaması şudur, hepimiz Anadolu’dan geliyoruz, inanıyorum ki vicdani değerlendirme yaptığınız zaman sizler de aynı kanıya varacaksınız: Oradaki yetkili büronun amiri emniyeti de yönlendirecektir, jandarmayı da yönlendirecektir, orada mülki idareyi de yönlendirecektir. Nasıl bir çalışma içinde olacaktır? İnsanları siyasi düşüncelerine göre, insanları etnik yapısına göre, dinî inançlarına göre tasnif eden bir anlayışın başladığını göreceksiniz. Orada yaptığınız personel yapılanması her türlü, ucu açık, keyfî ve sınırsız esaslara dayalı olduğu içindir ki orada o yapılan çalışmaların denetimi de mümkün olmayacaktır. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı: Hitler Almanyası’ndaki Gestapo yapılanmasıdır. Bunun anlamı nedir? Rusya’daki KGB yapılanmasıdır değerli arkadaşlarım. Bunun anlamı, çok açık olarak söylüyoruz: On yıllar boyunca belki de giderilemeyecek tahribatları, toplumdaki ayrışmaları kurumsal hâle getirmektir, böyle bir yapıyı inşa etmektir. Bunu görmeniz gerekiyor, bunu değerlendirmeniz gerekiyor değerli milletvekilleri.

Bu söylediklerimize Hükûmetin, Bakanın açıklama getirmesi gerekir. Aslında bunlara, her maddede bu söylediklerimize bir şekilde açıklama getirmesi gerekir ama Sayın Bakanın bu medeni cesareti, bu siyaseten dürüst olma anlayışını geldiğimiz noktada hâlen gösteremediğini görüyoruz. Sayın Bakan şimdi çıkacaktır, son aşamada üç beş cümleyle, yine hamaset yaparak, yine kendince öfkelenerek, bu olayı yine geçiştirmeye çalışacaktır. Aslında, Sayın Bakanın ve Hükûmetin zaten bu karartan tavrı, bu güven vermeyen tavrı, bizim bu endişelerimizin, uyarılarımızın ne kadar yerinde olduğunu, ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Burada, bakıyoruz, değerli arkadaşlarım –yine, bu değerlendirmelerle paralel olarak söylüyorum- 16’ncı maddede, Müsteşarın uhdesine ödeneğin verildiğini, konulduğunu görüyoruz yani doğrudan, kurulacak olan Müsteşarlığın tasarrufuna örtülü ödeneğin verildiğini görüyoruz. Değerli milletvekilleri, örtülü ödenekler siyasetçiye verilir, Başbakana verilir, İçişleri Bakanına verilir, Dışişleri Bakanına verilir, onların ahlakına tevdi edilir, onların sorumluluğuna tevdi edilir; bu, millî iradenin de bir gereğidir. Siz kalkıp örtülü ödeneği de bürokratın emrine veriyorsanız, en azından bu izlenimi yaratacak bir düzenleme getiriyorsanız, işte, bu söylediklerimizde haklı olduğumuz bir kez daha doğrulanmış olur; yapılan budur. Bu noktada da mutlaka tasarıda bir açıklama getirilmeli, bu noktada da mutlaka bir düzenleme yapılmalıdır.

Yapılan düzenlemenin esası şudur değerli milletvekilleri, bu tasarıyla yapılan düzenlemenin esası: Terörle mücadeleyi etkin hâle getirme görüntüsü ve gerekçesinin ardına sığınılarak kamu düzenini yönlendirmek için siyasi ve münhasır güç kullanımı odak hâle getirilmektedir. Bu tasarının esası budur. Hem de nasıl odak hâle getirme?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart, konuşmanızı tamamlayınız.

ATİLLA KART (Devamla) – İlçeler düzeyinde odak hâle ve kurumsal hâle getirmeyi esas alan bir tasarıyı bugün burada görüşüyoruz.

Şunu görmemiz gerekiyor, samimi kanaatim şudur, gözlemim şudur: Türkiye’de bugün şimdiye kadar yaşadığımız askerî darbelerin arkasında olan zihniyet ve organizasyon maalesef günümüzde, farklı yol ve yöntemlerle, bugün, mevcut siyasi iktidarın arkasındadır. Bu anlayışla getirilen ve kurumsallaştırılan, olağanüstü bir projeyle kurumsallaştırılan bir tasarıyla karşı karşıyayız. Bu tasarının anlamı budur, özü budur. Tarih umarım bizi yanıltır; bu, yürekten temennimdir ama maalesef gerçek budur. Ancak, elbette bunu söylerken çok karamsar bir tablo da çizmek istemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti bunu demokrasi içinde, seçim içinde, hukuk devleti yapılanması içinde sandıkta aşacaktır. Buna olan inancımı da ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer üç önerge aynı mahiyette olduğu için okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 esas numaralı kanun tasarısının Geçici 2’nci maddesinde geçen “altı ay” ibaresinin “iki ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Turan Kıratlı

                                                                                                              Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 esas numaralı kanun tasarısının Geçici 2’nci maddesinde geçen “altı ay” ibaresinin “bir ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Kerim Özkul

                                                                                                                Konya

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Biri iki, biri bir ay; farklı önergeler.

BAŞKAN – Özür dilerim, son okuttuğum önergeyle şimdi okutacağım önerge aynı mahiyette. İlk okuttuğum önerge farklıydı.

Buyurun.

TBMM Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz tasarının (383 sıra sayılı) Geçici Madde -2- deki “altı ay” ibaresi “bir ay” olarak değiştirilmiştir. Arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Hasan Çalış (Karaman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çalış, buyurun efendim.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 383 sıra sayılı Tasarı’nın geçici 2’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, önergemizle, geçici 2’nci maddeyle 19’uncu madde arasındaki tezat ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Nitekim 19’uncu maddede verdiğimiz önergeyle de yine bunu “bir ay” olarak teklif ettik.

Bu önergemize destek verirseniz -burada kamu yararı olduğunu düşünüyoruz, keyfî uygulamaların önüne geçileceğini düşünüyoruz- bu desteğiniz yararlı olacak diye düşünüyorum.

Kıymetli arkadaşlar, bu vesileyle iki hususun üzerinde durmak istiyorum. Birinci husus şudur: Tasarıyla kurulan Müsteşarlığa yüklenen görev nedeniyle, görevlendirilecek kişilerin ehil olması son derece önemlidir. Bilgi donanımı, teknik ve bilimsel altyapısı, tecrübesiyle kamu düzeni ve güvenliği bir hususta, terörle mücadelede başarılı işlere imza atabilecek kişiler olmalıdır. Ancak tasarının 10’uncu ve 13’üncü maddesinde verilen önergelerle ihdas edilen kadrolar kafalarımızı karıştırmıştır.

Sayın Bakandan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak istediğimiz şudur: Yeni kurulan bu Müsteşarlık bünyesinde görevlendirilecek arkadaşların kadro nitelikleri yasa ve yönetmeliklere açık olarak koyulmalıdır. Sayın Bakan, bu yapılmazsa talepler sizi de bunaltır, kamuoyunda yandaş olarak algılanacak, ehil olmayan kişileri görevlendirmek zorunda kalırsınız. Ehil olmayan kişilerin görev almalarıyla ilgili, devlet hayatımızda, millet hayatımızda, terörle mücadelede çok örnekler vardır. Ben iki tane güncel örneği kısaca özetlemek istiyorum, farklı bir konuda. Nedir? Son on beş gündür sel felaketi yaşıyor ülkemiz. Edirne’de, Antalya’da, Ege Bölgesi’nde bu felaketlerde zarar gören vatandaşlarımıza partimiz adına geçmiş olsun diyorum. Yine, bu felaketlerde vefat eden vatandaşlarımızın yakınlarına başsağlığı diliyorum, vefat edenlere de Cenabı Allah’tan rahmetler diliyorum.

Kıymetli arkadaşlar, Gediz Nehri’nin taşmasıyla ilgili yaşanan olay trajik bir olaydır. Edirne’deki olay da, ehil kadrolar görev alırsa ne olacağını gösteren bir olaydır. Nehir taşıyor, güzergâhı boyunca ne varsa götürüyor, insanlar malını kaybediyor, insanlar canını kaybediyor, arabasından çıkıp bir ağacın dalına sığınıyor yedi saat bekliyor; kurtarma görevlileri seyrediyor, bekliyor. Ne zamana kadar? Ta ki eşinin, dostunun yardımıyla kurtarılana kadar. Nitekim birisi de yedi saat dayanamıyor, daha sonra vefat ediyor ve sığındığı ağacın 100 metre ilerisinde bulunuyor. Bu olayda kurtarmayla ilgili görevlilerin, meteorolojiyle ilgili görevlilerin, Devlet Su İşleri görevlilerinin ihmali yok mudur? Kara yolu trafiğe niye kapatılmamıştır? Sayın Bakana soruyorum, görevinin ehli olmayan bu görevlilerle ilgili ne yaptınız?

İkinci bir husus: Kıymetli arkadaşlar, terörle mücadele gibi, kamu düzeni ve güvenliği gibi çok önemli bir konuda düzensizliklerin beslendiği sosyolojik ve ekonomik nedenlerin ortadan kaldırılması gerekir. Yoksulluğun önlenmesi gerekir, yolsuzluğun önlenmesi gerekir. Terörü besleyen ekonomik ve sosyolojik nedenlerin kaldırılması, kurutulması gerekir.

Kıymetli arkadaşlar, bugün, Türk köylüsünün, Türk çiftçisinin, esnafın, zanaatkârın, sanayicinin, iş adamının düştüğü durum ortadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış, konuşmanızı tamamlayınız.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Ekonomiyi getirdiğiniz yer, işsizliği getirdiğiniz yer ortadadır. Gizli işsizleri de buna eklersek tablo vahimdir. Bugün toplumun en önemli problemi yoksulluktur, giderek çoğalan açlıktır. Maalesef, sizlere teğet geçen kriz vatandaşımızı çok derinden yaralamıştır. Bu gerçeği haykıran insanlara bağırarak, azarlayarak, tehdit ederek maalesef problemler çözülmüyor. İşte, en son Kızılay Meydanı’nda yaşadığımız Tekel işçilerinin düştüğü durum. Bu manzara karşısında ailesinin düştüğü durum sonucu intihar eden çocuğun vebalini kim üstleniyor? Babası burada beklerken intihar eden çocuğun vebalini üstlenen var mı değerli dostlar? Hesabını verecek kimse var mı?

Kıymetli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Verilen teklif ile sürenin aşağı çekilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/704 esas numaralı kanun tasarısının Geçici 2 nci maddesinde geçen “altı ay” ibaresinin “iki ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Turan Kıratlı

                                                                                                             Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: İbarenin değiştirilerek, sürenin kısa tutulması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni bir geçici madde ihdasına dair önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kamer Genç

Harun Öztürk

Ali İhsan Köktürk

 

Tunceli

İzmir

Zonguldak

 

Süleyman Yağız

Şevket Köse

 

 

İstanbul

Adıyaman

 

“Geçici Madde 3 - Bu Kanun kapsamında yürütülen ve gizlilik ihtiva eden işler için 5018 sayılı kanunun 24 ncü maddesinin gerektirdiği ödenek 2010 yılında Başbakanlık bütçesinden aktarılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Salt çoğunluğumuz bulunmadığından katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıya bir geçici madde eklenmesine dair vermiş olduğum önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin engellemesi nedeniyle ilgili maddelerde ifade etme fırsatı bulamadığım görüşlerimi, tutanaklara geçmesi açısından, bilgilerinize sunmaya devam etmek istiyorum.

Tasarının 12’nci maddesinin (3)’üncü fıkrasında, diğer kurum ve kuruluşlarda görevli personelden Müsteşarlıkta görevlendirileceklere en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 200’üne kadar tazminat ödenmesi öngörülmektedir. Bu düzenleme ilk bakışta nitelikli personelin çalıştırılmasına imkân tanıyan bir düzenleme gibi görünse de, zamanla, uygulamada, iktidara yakın personelin Müsteşarlıkta görevlendirilmesiyle sonuçlanabilecektir. Bu da Müsteşarlıktan beklenen görevlerin yerine getirilmesini engelleyecek hantal bir yapının ortaya çıkmasına yol açacaktır.

Tasarının 13’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasına göre, çalıştırılacak sözleşmeli personel ve yabancı uzmanlara ödenecek ücretin belirlenmesinde Maliye Bakanlığının görüşünün de alınması, kamuda genel ücret dengelerinin gözetilmesi açısından yerinde olacaktır.

Tasarının 16’ncı maddesinde, yeni kurulan Müsteşarlık bütçesine örtülü ödenek konulabileceği öngörülmektedir. Bu düzenleme 5018 sayılı Kanun’un 24’üncü maddesinde yer alan hükümlere uygundur çünkü söz konusu maddede kanunlarla verilen görevlerin gerektirdiği istihbarat hizmetlerini yürüten diğer kamu idarelerinin bütçelerine de örtülü ödenek konulabileceği hükme bağlanmaktadır. Ancak, örtülü ödeneğin doğrudan Başbakanın sorumluluğunda ve tek elden yönetilmesinde büyük yarar vardır. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin örtülü ödenekle ilgili uygulamanın tek elden yönetilmesi için ilgili yasada gerekli değişiklikleri yapmasının uygun olacağı düşüncesindeyim.

Tasarıya ekli (2) sayılı cetvelde kadro dereceleri dikkate alınarak brüt taban ve tavan ücretleri belirlenmiştir. Bugün söz konusu kadro derecelerini işgal edenlerin dereceleri yıllar geçtikçe terfi ile değişeceğinden taban ve tavan ücretlerinin ya görev unvanları itibarıyla ya da her unvan için bütün kadro dereceleri dikkate alınarak belirlenmesi uygun olurdu. Plan ve Bütçe Komisyonunun görüşü alınmadığı için komisyon aşamasında düzeltilmesi gereken bu hata Genel Kurulda önergeyle düzeltilebilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarı ile koordinasyonu sağlamak üzere yeni örgütlenmeye gitmek, işleri daha da karıştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. MİT Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanlık Başbakanlıktan alınıp İçişleri Bakanlığına bağlansa ve kurumlar arasında var olan güvensizlik ortamı ortadan kaldırılsa, iç ve dış güvenlik konuları ile terörle mücadele kapsamındaki bütün faaliyetler mevcut yapı içinde İçişleri Bakanlığı tarafından daha iyi koordine edilemez miydi? Hükûmet bu seçenek üzerinde acaba niçin durma gereği duymamıştır? Durmamıştır çünkü Hükûmetin amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Hükûmet, bu tasarı ile kurumlar arasında var olan güvensizliği aşmak yerine, uyum sağlayamadığı kurumları devre dışı bırakmayı hedeflemektedir. Hükûmet, kurumlarca elde edilen istihbari bilgilerden istediklerini ilgili kurumlarla paylaşmak, istemediklerini paylaşmamak için yeni bir örgütlenme yolunu seçmektedir. Her türlü muhalif hareketleri terör kapsamına almak üzere yeni bir yapılanmaya gidilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı ile Millî Güvenlik Kurulu tümüyle baypas edilmektedir. Hükûmet, sınama/yanılma yöntemleriyle ülkeyi yönetmeye çalışmaktadır. Terörle mücadelede koordinasyonu sağlamak üzere 2006 yılına kadar hiçbir şey yapmadan beklemiştir. Hükûmet 2006 yılında Başbakanlığa bırakılan koordinasyon görevini yerine getiremediğini üç yıl geçtikten sonra anlayabilmiştir. Bu tasarı da derde deva olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet tasarısını savunmak üzere Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da burada olduğuna göre, Hükûmetin yedi yıllık işsizlik karnesiyle ilgili bir hatırlatma yaparak sözlerimi bitirmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

2009 yılı Kasım ayı işsizlik verileri açıklanmıştır. Bu veriler 2002 son çeyreğine tekabül etmektedir. Yedi yıllık 2002 son çeyreği ve 2009 son çeyreği karşılaştırdığımızda işsiz sayısının 581 bin kişi arttığı görülüyor. Yalnız bu rakam gerçek işsiz sayısı değildir çünkü 2002 son çeyreğinde 50,3 olan iş gücüne katılma oranı 2009 son çeyreğinde 48,1’e düşmüştür. Her 1 puan 519 bin işsizi işsiz göstermemektedir. Dolayısıyla 2,2 puanın karşılığı 1 milyon 38 bin kişi de Hükûmet döneminde yedi yılda işsiz kaldığı hâlde işsiz gösterilmemiştir diyor, yüce heyeti tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Yeni bir geçici madde eklenmesine dair bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı yasa tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ederiz.

Geçici madde: Bu kanunun 13. maddesiyle getirilen ve yabancı personel çalıştırılmasını öngören hükmü, kanunun yürürlüğünden itibaren çıkarılacak bir tüzükten sonra uygulamaya konulur.

 

Kamer Genç

Turgut Dibek

İsa Gök

 

Tunceli

Kırklareli

Mersin

 

Ahmet Ersin

Yaşar Ağyüz

 

 

İzmir

Gaziantep

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Yasa Tasarısı’na bir geçici madde ilavesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, biz milletvekiliyiz, milletvekili Türkiye Cumhuriyeti devletindeki her vatandaşın vekilidir.  O devletin içinde kim haksızlığa uğruyorsa onun hakkını savunmak zorundadır. Bugün, biz geçmişte işkencelerle mücadele ettik, hatta ben bu kürsüde yemin ederken işkence ve işkencecilerle mücadele edeceğime dair namusum üzerine yemin ettim, ilk defa yemin değişikliği oldu o zaman. Şimdi, o zamanlar hakikaten ülkede 1980 ihtilalinden sonra çok korkunç derecede işkence, hukuk ihlalleri her şey vardı, ama şimdi AKP İktidarıyla beraber en mağdur olan kesimin başında ordu geliyor. Biz şimdi güçlü bir ordu isterken, güçlü ordu sıkıyönetimin olmadığı, olağanüstü hâlin olmadığı, bütün temel hak ve özgürlüklerin kurallarına göre her vatandaşın yararlandığı bir seviyedeki bir demokratik düzenin olduğu bir devleti ve bir yönetimi istiyoruz; yoksa yani bugün, mesela maalesef AKP iktidara geldiğinden beri âdeta ihtilalden medet uman bir davranış içinde. Birtakım, işte, Amerika’da Utah diye bir eyaletten bazı bilgiler Türkiye’ye fakslanıyor, buradan efendim her gün ihtilal de ihtilal, her gün darbe de darbe bahaneleri altında birçok insanlar mağdur ediliyor. Bu insanlar bizim insanlarımız. Bugün Deniz Kuvvetlerinde 7 tane albayımız, subayımız intihar etti arkadaşlar. Yani bu çok önemli bir olay değil midir? Şimdi, bunların hakkını savunmak ve haksız yere, işte, devlet güvenlik mahkemesinde Ergenekon iddialarına maruz kalan insanlarla… Yani, bunlar, böyle mi gidecek bu Türkiye Cumhuriyeti? Ben bunları istiyorum, bunları savunuyorum, bunların hakkını savunuyorum. Yoksa çıkıp da böyle bahane, birtakım işte ucuz kahramanlıklar peşinde olan insanları tasvip etmiyorum.

Onun için, memleket bizim, kurumlar bizim, bu memlekette herkes kendi görevini hakkaniyet içinde yaparsa, başta Parlamento hakkaniyet içinde yaparsa bu memlekette hak da olur, hukuk da olur, hiç kimsenin bu memlekette bir burnu kanamaz.

Dolayısıyla, bu bir gerçektir ama çıkıp da burada bilmem ülkeyi coğrafyalara bölmek de… Yani tasvip edilecek bir şey yoktur. Türkiye’de bir tek coğrafya vardır, Türkiye Cumhuriyeti devletinin coğrafyası var arkadaşlar.  Bunu da herkesin bilmesi lazım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Yedi bölge yok.

KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için… Yani ben kimseye de cevap da vermek istemiyorum. Ben bir milletvekili olarak burada göreve başlarken bir yemin ettim, o yeminin gereğini de yerine getiriyorum.

Şimdi, AKP İktidarıyla beraber Türkiye’de düzen bozuldu. Türkiye’de, geldiler… Şimdi, yarına bizim ilimizdeki, işte Malatya, Elâzığ, Bingöl’deki TEDAŞ özelleşiyor. Yani bu özelleşmekle birtakım insanlara rant sağlıyorsunuz.

Bakın, Ankara TEDAŞ, elektrik özelleşince o toplama işi, faturalar 2 misline çıktı. Niye? Hep belli kesime fayda sağlıyorsunuz, hep belli güç odaklarına vatandaşın cebinden para sağlıyorsunuz.

Şimdi, Tunceli’nin bir köyüne, Bingöl’ün bir köyüne, bilmem Elâzığ’ın bir dağ başındaki köyüne hangi özel teşebbüs gidecek de efendim, 10 kişilik veya 5 kişilik bir aileye elektrik direği dikecek, 1 milyar lira para verecek? Bunların hepsi bence bu memleketin üzerine kurulan tuzaklardır.

Değerli milletvekilleri, buraya getirilen bu kanun da vatandaşı susturma kanunudur, terörle mücadele değil, terörü yaratan bir kanundur. Dikta bir bakanlık kuruluyor, dikta bir müsteşarlık kuruluyor. Yani şimdi gel… Sen İçişleri Bakanının geçmişini biliyorsun, Beşir Atalay’ın geçmişini biliyorsun, uygulamalarını biliyorsun, ondan sonra Fethullah Gülen’le ilişkilerini biliyorsun; Fethullah Gülen’in orada, Amerika’da yetiştirdikleri elemanları buraya hangi şartlarda getirdiği, bunların devletin hangi kademelerinde görev yaptıklarını, bunların devletin en kutsal organlarını yok etmek için nasıl tertipler içinde olduğunu bilen bir insan olarak… Bu tabii beş dakikalık zaman içinde dile getirilecek konular değil değerli milletvekilleri. Onun için AKP İktidarına güvenmiyorum, bakanlarına güvenmiyorum; bu memlekete hiç doğru, ciddi bir hizmet yapmadılar, devletin kaynaklarını talan ettiler, yok ettiler, ceplerini doldurdular ve maalesef, bu memleketin geleceği karanlıklara doğru sürükleniyor. İşte bu kanun, bu karanlıklara sürüklenen bir ülkenin vatandaşlarının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) - ...hak ve özgürlüklerinin elinden alındığı, savunma reflekslerinin kaldırıldığı, başta dikta bir bakanlık oluşturulmak suretiyle onun karşısında vatandaşların savunmasız geldiği bir kanundur.

Ha, bu seçimden sonra ben dilerim ki bu millet artık görecek. Yani Tayyip Bey çıkıp da ikide bir ağlayarak “Yahu, falan tarihte benim başıma böyle acı bir olay gelmişti”yi de artık vatandaş yutmayacak arkadaşlar. Efendim, Bülent Arınç, “Efendim, bana şey hazırlanıyor –bilmem- ben öldürülüyorum…” Artık yalanlarına kimse inanmayacak. Yani diyor ki Bülent Arınç: “Bana suikast yapılıyor.” Kim yapıyor? “Ordu yapıyor.” Yahu arkadaşlar, el insaf!

AHMET YENİ (Samsun) – Aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani Türkiye Cumhuriyeti devleti ordusu çıkacak, Bülent Arınç’a suikast yapmayı düşünecek, ondan sonra da Bülent Arınç’a… Yahu, böyle bir şey olur mu? Ve bu bahaneler, bu telefonlar nereden geliyor? Amerika’dan geliyor, belli çevrelerden geliyor. O çevrelerin de yok etmek istediği kurumlar ortadadır. Bunları millet biliyor ama bu bildiği şeyleri burada dile getirmekte yarar var. O itibarla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –Teşekkür ediyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, bir sürü yalan konuştu.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Tahrikçi ve provokatörsün.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, oylamadan önce söz talep ediyorum.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Tahrikçi ve provokatörsün, başka bir şey değil.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Sayın Kılıç, yerinize bir oturunuz efendim, şu oylamayı yapayım, oturum devam ediyor çünkü.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Oylamadan önce, sataşmadan dolayı…

BAŞKAN – Oturum devam ediyor.  Lütfen oturur musunuz.

Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın Kılıç, buyurun efendim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Hatip, konuşmasında grubumuza atfen İç Tüzük 67’nin hükümlerine tamamen aykırı, kaba, yaralayıcı, çirkin ve temiz olmayan bir dille sataşmada bulunmuştur, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, bir oturun, şu şeylere devam edeyim, ben tutanaklara da bir bakayım, ondan sonra size söz vereyim.

Buyurun efendim.

19’uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 19. maddesinin “Bu Kanun yayımı tarihinden bir ay sonra yürürlüğe girer” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Alim Işık

Ertuğrul Kumcuoğlu

Erdal Sipahi

 

Kütahya

Aydın

İzmir

 

Hasan Özdemir

Hamit Homriş

Yılmaz Tankut

 

Gaziantep

Bursa

Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 19. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Atilla Kart

Canan Arıtman

 

Mersin

Konya

İzmir

 

Rahmi Güner

Birgen Keleş

 

 

Ordu

İstanbul

 

“Madde 19- (1) Bu kanun 01.07.2010 tarihinde yürürlüğe girer.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 19. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını  arz ve teklif ederiz.

 

Sırrı Sakık

İbrahim Binici

Ayla Akat Ata

 

Muş

Şanlıurfa

Batman

 

Şerafettin Halis

Hamit Geylani

Hasip Kaplan

 

Tunceli

Hakkâri

Şırnak

 

Akın Birdal

Sebahat Tuncel

Sevahir Bayındır

 

Diyarbakır

İstanbul

Şırnak

 

Osman Özçelik

M. Nezir Karabaş

Pervin Buldan

 

Siirt

Bitlis

Iğdır

 

 

Bengi Yıldız

 

 

 

Batman

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili yasanın 19’uncu maddesinin değiştirilmesine ilişkin söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, kamu düzeni ve güvenliğiyle ilgili müsteşarlığın oluşturulmasına ilişkin görüşmelerde kimi konuşmacılar, burada, ne yazık ki büyük bir talihsizlik içerisinde, ordunun, polisin ve onların gücüne bağlı bu sorunların çözüleceği gibi bir handikap içinde.

Şimdi, gerçekten demokrasinin gücüne, hukukun gücüne, insan haklarının ve özgürlüklerin gücüne ve en önemlisi de insanlık onuruna bağlı bir sığınma aramak gerekirken -ki bu yüce Parlamento bize o iradeyi vermektedir, o yetkiyi vermektedir- ordunun, polisin, şiddetin, çatışmanın, militarizmin gücüne sığınma gibi bir hezeyan içindeyiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Doğru konuş… Doğru konuş…

AKIN BİRDAL (Devamla) – Aslında demokrasinin güçlü olduğu ülkelerde orduya sığınılmaz. Orduya sığınanlar, böyle, ordunun darbe artığı, Parlamentoda hâlâ yer alanlardır. (BDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, gerçek demokrasilerde, emin olun -eğer izlenirse yakından görülecektir- demokratik ülkelerde artık ordunun sayısı azaltılmakta, bütçeden savunma ve silah gücüne ayrılan ödenekler aşağı çekilmektedir. Şimdi, örneğin Belçika, örneğin İsviçre, örneğin İsveç, Danimarka… Bunlar biraz yüzlerini militarizme, kışlaya değil de dünyaya ve insanlığa ve özgürlüğe çevirsinler ama kıblelerini hep kışlaya çevirdikleri için böyle görüyorlar ve karşılarında üniformalı bir asker görüyorlar ve selama duruyorlar. Oysa, kıblesi artık insanlığın özgürlük olmalı, haklar olmalı, hukuk olmalı.

Şimdi, orduyu geçelim. Gerçekten, örneğin hemen bakın, Ege’nin iki yakasında komşumuzun sıkıntıları… Bu duruma biz de düşeceğiz böyle gidersek yakın zamanda, hiç merak etmeyin. Şimdi öyle teğet geçiyor falan, kendimizi aldatıyoruz. Şimdi, Ege’nin iki yakasında, Ege’yi barış gölüne çevirmek yerine yıllarca birbirimiz üzerinde tehdit yaratarak silahlanma ve asker sayısını arttırma, savunma harcamalarını arttırma komşumuzu bu duruma düşürmüştür. Merak etmeyin, eğer önlem alınmazsa demokratikleşme, sivilleşme, demokratik çözüm, halklarımızla bir arada yaşama kültürünü ve hukukunu oluşturamazsak emin olun birkaç yıl sonra Türkiye’nin durumu da Yunanistan ve başka ülkelerden farklı olmayacaktır.

Şimdi, eğer Polis Vazife ve Selâhiyet Yasası ile kamu düzeni sağlanmış olsaydı, işte, kamu düzeni ve güvenliği sağlanabilirdi. Tam tersi, Polis Vazife ve Selahiyet Yasası insan hakları alanındaki ihlalleri daha da artırmıştır. Şimdi, son günlerde sıkça ki bugün Barış ve Demokrasi Partisi olarak Sayın Başbakanla yine –üzerinden- Meclis Başkanlığına bir araştırma önergesi verdik. Son günlerde Meclis İç Tüzüğünün 105’inci maddesi ve yine Ceza Yasası’nın 47’nci maddesi uyarınca -CMUK’un- devlet sırrı, hukuk dışı eylemler, cinayetler, saldırılar devlet sırrı gerekçesiyle açıklanmıyor ve son günlerde gördük, kozmik odada 22 dosyanın 7’sinin devlet sırrı gerekçesiyle açıklanmaması istenmiştir. Yine geçtiğimiz hafta konuştuğumuz gibi Hrant Dink’in katledilmesinde polis muhbirliği yapan Erhan Tuncel’in ifadeleri imha edilmiştir. Şimdi, demokratik bir devlette, bir hukuk devletinde devlet sırrı diye bir şey olur mu?

O nedenle, biz kamu düzeni ve güvenliğini eğer sağlamak istiyorsak gerçekten şiddetin gücüne, silahın gücüne, üniformaların gücüne değil, hukukun ve taraf olduğumuz evrensel insan hakları standartlarının ve hukukun normlarına ve onun gücüne sığınmalıyız ve ancak bu şekilde biz bu Parlamentodan halkımızın beklentilerine karşılık verebiliriz ki bunun itici gücü emekçilerdir, ezilenlerdir, Kürt halkıdır, azınlıklardır. Gelin, bakalım, gerçekten…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birdal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

...demokratikleşme, sivilleşme, özgürleşme ve barış yolunda bu itici güçlerle diyalog kurma ve konuşma ve birlikte sorunlara çözüm aramak yerine onlarla aramızdaki uzaklığı daha da uzaklaştırarak olmaz. Gelin, yakınlaştıralım, Tekel işçilerinin ne dediğine kulak verelim. Gerçekten KCK adı altında yetişkin, legal zeminde demokratik siyaset yapan Kürt siyasetçilerinin operasyonlarına son verelim, onları salıverelim ve yine birkaç gün sonra duruşması olacak ve bütün sol ve sosyalist çevrenin ilişkilendirildiği Devrimci Karargâh davasıyla, operasyonuyla yaşam hakkını yok etmek yerine yaşatan bir devlet kimliğini yaratalım ve birlikte böyle bir geminin gerçekten yelkenlerini bırakalım. İşte, özgürlük rüzgârı bizi insanlığın gideceği yere götürür.

Hepinizi bu umutla, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, konuşmacı dedi ki: “Bu Parlamentoda darbe artıkları var.” dedi.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sen darbe artığı mısın?

SIRRI SAKIK (Muş) – Hiçbirimiz gocunmadık.

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir sakin olalım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kim darbe artığıysa lütfen söylesin yani Meclis...

SIRRI SAKIK (Muş) – Hiçbirimiz gocunmadık.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, kim artık olarak kendini hissediyorsa gelsin, söylesin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, Parlamentoya hakaret ediyor. Kim burada darbe artığı ise lütfen söylesin. Bizim bir hakkımız bu.

BAŞKAN – Sayın Birdal, bir kısım milletvekili arkadaşlarımız bir husus söylüyor. Yani bu hususta bir kastınız mı var? Buyurun, bir dakikalık süre içinde açıklayınız meramınızı.

Buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın “Orduya sığınanlar, böyle, ordunun darbe artığı, Parlamentoda hâlâ yer alanlardır.” ifadelerine ilişkin açıklaması

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Meclis çalışma saatimizi tamamladıktan sonra sokağa çıkalım, 10 kişiye soralım, 9’u nasıl yanıt verecektir, onun yanıtı gerçektir. (BDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 19. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                    Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

“Madde 19- (1) Bu kanun 01.07.2010 tarihinde yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle hukuksuzluk nerede, kimin tarafından nasıl yapılıyorsa yapılsın, ta başından beri söylüyoruz: Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu hukuksuzlukların tümüne karşıyız, keyfîliğe karşıyız, hukukun egemen olmasını istiyoruz, adalete dayanan bir hukuk devletini savunuyoruz. O nedenle, Habur Sınır Kapısı’ndan geçiş yapan, örgüt üyelerinin geçişi sırasında yaşanan hukuksuzluklara da karşı çıkıyoruz. O nedenle, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da seçilmiş belediye başkanlarının ellerinin kelepçeli bir şekilde hakka, hukuka ve mevcut yasalara aykırı bir şekilde maruz kaldıkları muamelelere de karşı çıkıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, çünkü hukuk hem demokrasinin hem insan haklarının hem özgürlüklerin hem bireyin gelişmesinin temel sigortasıdır. Ancak savunulan hukuk yandaş hukuk olmamalıdır, savunulan hukuk herkes için hukuk olmalıdır. Bakın, deminden söyledik, Erzincan Savcısına yönelik soruşturmada Adalet Bakanı soruşturma izni veriyor ancak Erzurum Özel Yetkili Ağır Ceza Savcısına yönelik şikâyet konusunda aynı Adalet Bakanı soruşturma izni vermiyor, dava açılıyor, dava henüz devam ediyor değerli arkadaşlarım. Bu bir hukuksuzluktur, bu bir çifte standarttır.

Yine söylüyorum: Habur Sınır Kapısı’nda terör örgütünün üyelerinin ayağına hâkim götürülüyor, savcı götürülüyor ve orada bu insanlar, çok açık bir şekilde kendilerinin örgüt üyesi olduklarını söylemelerine rağmen ve kendilerinin yaptıkları eylem ve işlemlerden pişman olmadıklarını mahkeme huzurunda beyan etmelerine rağmen ve TCK 221’den yararlanmak istemediklerini söylemelerine rağmen hâkim diyor ki: “Hayır, yararlanacaksın.”

Ama değerli arkadaşlarım, Batman’da  düzenlenen bir mitingde, o gösteriye katıldığı nedeniyle bir kız çocuğu hakkında yedi yıl dokuz ay hapis cezası veriliyor. “Şimdi neyiniz varsa benim için feda edin. Ben hapisten çıktıktan sonra çalışırım, size öderim. Kurtarın beni buradan. Ben niye buradayım? Benim suçum yok. Kötü şeyler yaşıyorum burada, dayanamıyorum.” Hapishaneden taşan “Kurtarın beni buradan, kurtarın.” çığlıkları on beş yaşındaki bu kız çocuğunun dayısına yazdığı bir mektup. Siz on beş yaşında bir kızsınız, mitinge katıldınız, katılmadınız, örgüt üyesisiniz veya değilsiniz, polise taş attınız veya atmadınız ama on beş yaşındasınız, üç aydır hapistesiniz, bu iddialardan dolayı suçlu bulunuyorsunuz, hem de tek celsede ve yedi yıl dokuz ay hapse mahkûm oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu kız çocuğu bu yaşında alkollü bir şekilde araç kullansaydı ve ehliyetsiz olarak araç kullansaydı, birisinin ölümüne neden olsaydı bu kadar ceza almayacaktı. Şimdi, bu ceza sisteminin, verilen bu cezanın adaletli olduğunu savunabilir miyiz? Bu insanın, bu on beş yaşındaki bir kız çocuğunun gözümüzün önüne baka baka açmadan solan bir gonca gül gibi solmasına izin vermemiz mümkün mü değerli arkadaşlarım? Ne oldu? Demokratikleşmeden yanaydık, terörle mücadele mağduru olan içerideki çocuklar konusunda hem devlet olarak hem birey olarak hem toplum olarak üç maymunları oynuyoruz. Burada, terörle mücadele konusunda çocukları kurban etmek adaletli bir hukuk anlayışı olabilir mi? Siz, bu gösterilerde bu çocukları kullananlara ceza vermeyeceksiniz ama bu çocukların ömürlerini, gençliklerini hapishanelerde çürüteceksiniz. İşte biz bu hukuksuzluklara karşıyız değerli arkadaşlarım. Biz, bir babanın, oğlunun mezar taşına yazdığı sözlerden dolayı iki yıl hapis cezası almasının adalet kurallarına uymadığını düşünüyoruz, toplumun vicdanını sızlattığını düşünüyoruz değerli arkadaşlarım. Biz, gerçekten, bu ülkede katledilen aydınların, demokratların ve… Hrant Dink’in kardeşinin şu feryatlarına ben katılıyorum: “Bu ülkenin adaletine güvenmiyorum.” diyor. Kim diyor? Hrant Dink’in kardeşi diyor değerli arkadaşlarım.

Eğer gerçekten bu ülkede demokratik hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmesini savunuyorsak, gerçekten demokrasinin, insan haklarının gelişmesini, geliştirilmesini savunuyorsak, demokrasi ve özgürlük mücadelesini sadece askerin etki alanının daraltılması, askerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Biz gerçekten bu ülkede demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin geliştirilmesini, kalıcı bir şekilde geliştirilmesini savunuyorsak, sadece kendi yandaşlarımız için değil, bu ülkede yaşayan herkes için ama herkes için demokrasiyi savunuyorsak, demokrasi, insan hakları ve özgürlük mücadelesini sadece ve sadece ordunun geriletilmesi, askerin etki alanının daraltılması eksenine dayatamayız. Böyle bir demokrasi anlayışı olmaz arkadaşlar. Demokrasi, insan hakları ve özgürlük mücadelesi bir bütündür. Hayatın her alanında bir yaşam biçimi olarak savunulması gerekir. İşte Cumhuriyet Halk Partisi bu yaşam biçiminin savunucusudur ve takipçisidir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 19. maddesinin “Bu Kanun yayımı tarihinden bir ay sonra yürürlüğe girer” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                          Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun yapmak ciddi ve önemli bir iştir çünkü kanun yapmak ciddi ve önemli bir iş olan devlet yönetiminin en temel fonksiyonlarından biridir.

Şimdi, bu kanunun bu maddesinde, 19’uncu maddesinde “Bu Kanun, neşri tarihinde yürürlüğe girer.” diyoruz. Bu kanun neşri tarihinde yürürlüğe girer mi? Hayır giremez. Bu kanunun neşri tarihinde orada o müsteşar oturuyor olacak mı? Olmayacak. O Müsteşarlığın çalışması için ne yapılması lazım? Bazı yönetmeliklerin hazırlanması lazım. Bu yönetmelikler için verdiğiniz süre ne? Altı ay. Altı ay içinde teşkilatı kuramıyorsunuz, teşkilatı kuramadığınız için bu yönetmelikleri hazırlayacak adamınız yok. Hâlbuki, bu teşkilatın kurulmasıyla ilgili çalışmaların başka bir merci tarafından yani İçişleri Bakanlığı tarafından tamamlanması ve bu kanunun neşrinden belli bir süre sonra yürürlüğe girmesi lazım çünkü kanunlar emredicidirler. Kanun böyle emrediyorsa ona uyulmalıdır. Uyulmayacaksa öyle kanun yapılmaz. Dolayısıyla ben bu önergeyi verdim.

Bunun dışında, müsaade ederseniz, bu kanunla ilgili çok ciddi başka sıkıntılarımız da var arkadaşlar. Bakın “Devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” diyor. Hâlbuki bu kanun ne diyor? “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli personel çalıştırılabilir.” diyor. Hangi personeli? Yukarıdan aşağıya, müsteşardan aşağıya bütün personeli sözleşmeli olarak çalıştırabilirsiniz. Hangi usul ve esaslar dâhilinde? Meçhul. Layüsel bir kurum kuruyorsunuz, hiçbir kanuni yükümlülüğü yok, hiçbir kanuni mecburiyeti yok; müsteşar böyle istiyor, bakan öyle emrediyor, oluyor. Hâlbuki, Anayasa’nın 128’inci maddesi gayet sarih, “Bunu kanunla düzenlersiniz.” diyor.

Şimdi, arkadaşlar, bu koordinasyon kurulunda, bu memleketin Genelkurmay Başkanı memur statüsünde olabiliyor mu? Olabiliyor. MİT Müsteşarı memur statüsünde olabiliyor mu? Olabiliyor. İçişleri Müsteşarı mecburen memur statüsünde, Emniyet Genel Müdürü memur statüsünde, bu Müsteşar memur statüsünde değil! Bu hizmet devletin asli ve sürekli görevlerinden değil mi? Yani, neden bu farklılığı arıyoruz, ne oluyor? Niçin ikinci defadır bu Mecliste herhangi bir kanuni düzenlemeye, özellikle 657 ve tamamlayıcı mevzuata tabi olmayan kamu görevlileri istihdamı konusunda bu Hükûmet ısrar ediyor? Acaba bu Hükûmet 657 sayılı Kanun’un 670 sayılı Kanun’la değişik 6’ncı maddesinden mi rahatsız oluyor? Bakın, söz konusu madde ne diyor: “Devlet memurları Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına sadakatle bağlı kalmak ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatle uygulamak zorundadırlar. Devlet memurları bu hususu yeminle belirtirler.” Bundan mı kaçırmak istiyorsunuz Sayın Bakan bu adamları? Devletin bu kadar önemli görevini, devletin istihbaratının başındaki adamını siz devlete sadakat yemininden muaf tutmak için mi bunları sözleşmeli personel statüsüne sokuyorsunuz? Bu yeminde ne sizi rahatsız ediyor? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na, Atatürk inkılap ve ilkelerine, Anayasa’da bulunan Türk milliyetçiliğine sadakatle bağlı kalacağı mı sizi rahatsız ediyor? (MHP sıralarından alkışlar) Yoksa bu memurların Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını, milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağından mı huzursuz oluyorsunuz? Türk milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup bunları geliştirmek için çalışacağından mı endişe ediyorsunuz? Niçin bu kadar önemli ve hayati bir kurumda çalışan insanlar memur statüsünden kaçırılmak isteniyor? Amaç nedir, maksat nedir? Bunu burada açıklamak zorundasınız çünkü Anayasa emrediyor, “Devletin asli ve sürekli görevleri memurlar eliyle görülür.” ve siz burada bundan kaçınıyorsunuz ve “Bu adamlar hiçbir hukuka tabi olmaz. Bunların nasıl istihdam edileceğine dair usuller ve esaslar, Müsteşar tarafından hazırlanan bir onay ve Bakan oluruyla olur.” diyorsunuz. Beyefendiler ikaz ediyorum: Sayın Bakan, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bütün yetkinizi oradaki Müsteşara devrediyorsunuz ama sorumluluğu devredemezsiniz. Bunun, gelir, bir gün hesabı sorulur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Onun için, niçin bu kadar hayati bir kurumda, böyle, Müsteşardan aşağı kapıcısına kadar herkes sözleşmeli personel olur diye çırpınılıyor, anlamak mümkün değil. Maaş yetmiyorsa, MİT Müsteşarının maaşı nasıl yetiyor veya İçişleri Bakanlığı Müsteşarının maaşı nasıl yetiyor? Bizim Emniyet Genel Müdürümüz neyle geçiniyor? Bu zatı muhteremler, kapıcısından müsteşarına kadar devletin kanunla verilmiş ücret rejimine sığamıyorlar ve bırakın, onun ötesinde, hiçbir kanuni düzenlemeye sığamıyorlar, bütünüyle layüsel. Bu kadar layüsel bir kurum kurmaya hakkımız yok. Lütfen, yaptığımız işi ciddi yapalım. Bu devlet hepimizin ve devlet bugüne kadar insanlığın keşfettiği en büyük icattır, bunu hırpalamayalım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın Kılıç, tutanakları okudum, inceledim; evet, size iki dakikalık bir süre vereceğim.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 67’nci maddesini, özellikle bu kürsüyü sık sık kullanan ama 67’nci maddeyi ihlal etmeyi de alışkanlık hâline getiren milletvekilinin anlaması açısından özenle ve dikkatle okuyorum: “Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhal, temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder.”

Şimdi, tabii, söz konusu konuşmacının üzerinden birkaç konuşma geçti. Adını da anmak istemediğim için söylediklerini de tekrar etmek istemiyorum ancak bu kürsüden konuşan milletvekili, kendisini seçen millete hürmeten ve o milletin saygınlığına aynı saygıyla mukabelede bulunma ihtiyacına binaen doğru konuşmalıdır, düzgün şeyler konuşmalıdır, ahlaklı konuşmalıdır, temiz bir dil kullanmayı alışkanlık hâline getirmelidir.

Bu kürsü seçilmiş her milletvekili tarafından mutlaka kullanılacaktır ama bu kürsüye gelen her milletvekili temiz, düzgün, iyi ve sağlam bir dil kullanmayı kendisine şiar edinecektir, yoksa “Her söze verilecek bir cevabımız mutlaka vardır -ecdadımızın dediği gibi- ama önce söylenene bakarız laf mı diye, sonra söyleyene bakarız adam mı diye.”

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 20. maddesinin “Bu kanun hükümlerini İçişleri Bakanı yürütür.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sırrı Sakık

İbrahim Binici

Bengi Yıldız

 

Muş

Şanlıurfa

Batman

 

Sebahat Tuncel

Hamit Geylani

Ayla Akat Ata

 

İstanbul

Hakkâri

Batman

 

Şerafettin Halis

Hasip Kaplan

Akın Birdal

 

Tunceli

Şırnak

Diyarbakır

 

Osman Özçelik

M. Nezir Karabaş

Pervin Buldan

 

Siirt

Bitlis

Iğdır

 

 

Sevahir Bayındır

 

 

 

Şırnak

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, siz mi konuşacaksınız?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birazdan kamu güvenliği yasa tasarısı yasalaşacak. Kamuoyuyla şunu paylaşmak istiyoruz: Biz de ülkemizde istihbaratın, onun koordinasyonunun Hükûmetin, sivil idarenin kontrolünde olması gerektiğine inanıyoruz. Genelkurmayın ayrı bir istihbaratı, Jandarmanın ayrı, Emniyetin ayrı… Birbirleriyle istihbaratı paylaşmayan yetkili ama sorumsuz kurumların ülkemizde geçmişte hesap sorulabilir kurumları yaratmadığını görüyoruz. Bu anlamda da keşke ülkemiz diğer yasal değişiklikleri yaparak sivil otoritenin emrinde ve onun kontrolünde hesap verebilir bir kurum yaratabilseydik. Ne yazık ki bu yasa buna vesile olmayacak çünkü daha geçen gün, ülkemizde herkes tarafından kabul edilen JİTEM diye bir kurumun varlığı mahkemeler tarafından Genelkurmaya soruldu ve Genelkurmay böyle bir kurumun, kuruluşun olmadığını söyledi. Biz, Batman’da yaşadık; Batman’ın Valisi Salih Şarman’ın “Ben bu kurumla birlikte çalıştım ve çok da iyi çalıştı.” şeklinde açıklaması oldu. Batman’da, şu anda, Batman Valiliğinin o dönemlerde hazırladığı telefon rehberlerinin içerisinde “JİTEM” ibaresinin karşısında o kurumun telefonları vardır ama bu ülkede, ne yazık ki bu hâlen inkâr edilmektedir. Dolayısıyla, biz diyoruz ki: “Keşke bu kurum ve kuruluşlar, gerçekten de böyle bir koordinasyonla bu istihbaratı paylaşabilsin, biz de ülkemizdeki olumsuz gelişmelerden dolayı, o zaman Hükûmeti, sivil otoriteyi sorumlu tutabilelim.”

Değerli arkadaşlar, dünyada 11 Eylül saldırılarından sonra, ülkemizde ise cumhuriyetin kuruluşundan beri güvenlik mi, özgürlük mü tartışmaları yapılıyor. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bu tartışma yapılmaz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5’inci maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının tamamında hemen hemen, özgürlük ve güvenlik birbirini tamamlayan, birbirini bütünleyen kavramlardır ama ülkemizde ve ne yazık ki dünyada da 11 Eylül saldırılarından sonra, özgürlükleri kısıtlamaya çalışan kesimler, özgürlük ve güvenlik kavramlarını çatıştırarak güvenlik lehine, demokratik hak ve özgürlüklerin aleyhine belirli kazanımlar elde etmeye çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ülkemizde, İnsan Hakları Vakfının, İnsan Hakları Derneğinin 2009 İnsan Hakları Raporu’ndan belirli kısımları size aktarıyorum. Bizim anladığımız, güvenliği, otoriteyi, devletin kutsallaştırılan kurumlarını savunmaktan çok, devletin de onun kurumlarının da insan için var olduğu… Dolayısıyla, insan güvenliğinin en ön planda olması gereken bir sisteme inanıyoruz. Bu sistemin adı da “demokrasi”dir. Ama ne yazık ki ülkemizde 2009 yılının on ayı içerisinde güvenlik güçlerinin şiddetinde önceki yıllara oranla hiçbir azalma olmamıştır yapılan tespitlerde. 1 Aralık 2009 tarihine kadar 5 kişi gözaltında, 33 kişi ise cezaevlerinde yaşamını yitirmiştir. Yargısız infaz, “dur” ihtarı, rastgele ateş açma olaylarında güvenlik güçlerinin ateş açması sonucu 46 kişi yaşamını yitirmiştir. 2009 yılında 17 faili meçhul cinayet işlenmiştir. Yine Türkiye İnsan Hakları Raporu’na göre kötü muamele ve işkenceden dolayı 436 kişi bu kuruma başvurmuş, bunlardan 252’si bu yıl içerisinde işkence gördüğünü belirtmiştir. Toplantı ve gösterilerde yapılan aşırı güç kullanımı sonucu 9 toplantı ve gösteride 5 gösterici öldürülmüş, 269’u ise yaralanmıştır. Cezaevlerinde tutuklu bulunan insanların sayısı 2009 yılının Kasım ayı itibarı ile…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - ...117 bin kişidir ve bunlardan 2.603’ü çocuktur ne yazık ki. Bu verilerde, insan hakları, demokratikleşme, özgürlük ve güvenlik konusunda ülkemizin epey katetmesi gereken yolu olduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, burada çıkıp ülkemizin temel sorunları konusunda otoriteyi, daha çok şiddeti öneren birçok hatip oldu. Keşke zamanımız olsa –ki ileriki günlerde olacak- cumhuriyet tarihinden günümüze kadar ülkemizin seksen beş-doksan yıllık cumhuriyet tarihi boyunca olağan olarak geçirdiğimiz yılların sayısı beş on yılı geçmiyor. Diğerlerinin hepsi, istiklal mahkemeleri, takriri sükûnlar, umumi müfettişlikler, sıkıyönetimler ve olağanüstü hâllerde geçmiştir, olağan âdeta bir dönemi geçirmemişiz. Buna rağmen, ülkenin temel problemlerinde hâlen şiddeti, daha fazla otoriteyi savunanlar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Bunun için de tarihimize, geçmişimize bir bakmayı öneririm, seksen beş-doksan yıllık tarih içerisinde ne kadarını olağan geçirmişiz, ne kadarını olağandışı geçirmişiz. Ondan sonra da gelip bu geçmişimizden ve tarihimizden ders çıkaralım diyorum.

Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylamasından önce oyunun rengini belirtmek üzere aleyhte, Ufuk Uras Bey’in bir talebi var.

Sayın Uras, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; sosyal güvenlikle ulusal güvenlik arasında doğrusal bir bağlantı olduğu ortada. Bu ülkenin sosyal güvenliğini geliştirirsek ulusal güvenlik de teminat altına alınır. Bu, dünya genelinde de böyledir. Dünya genelinde mesela, askerî harcamaları yüzde 50 indirdiğinizde bütün açlığı ortadan kaldırmak mümkün. Bu, denemeye değmez mi?

Biz zamanında, Yunanistan’daki kardeş partilerle karşılıklı olarak askerî harcamaların indirilmesi konusunda anlaşmaya varmıştık. Bu, Türkiye'nin ve bölge hükûmetlerinin politikası olsa ne kadar iyi olur. Patriot füzeleri üzerinde soru soruyorum, maliyeti, alternatif maliyeti vesaire, yanıt geliyor “Bu devlet sırrıdır.” diye. Bu devletteki sır perdesini kaldırmak ahir ömrümüzde mümkün olmayacak mı? Yani güvenlik değil, sosyal devleti temin etmek açısından, ülkede huzuru sağlamak açısından yapılanları daha önce de bir bir ifade ettik.

Bir şey yapmanın en büyük düşmanı, bir şey yapıyor gibi gözükmektir. Değirmen buğday öğütür ama içinde bir şey yoksa kendini öğütmeye başlar. O yüzden, seçimler yaklaştıkça, kongreler yaklaştıkça bütün partilerimiz “Değişeceğiz, artık bambaşka olacağız.” vesaire diyor ama bu değişiklik, kravat, gömlek değişikliği gibi değildir ki. Zihniyet değişikliğinin turnusol kâğıtları bellidir. Bu zihniyet değiştirilmediği müddetçe, yani demokratikleşme sağlanmadığı müddetçe, hak ve özgürlükler alanını genişletmediğimiz müddetçe sonuç almak mümkün değildir.

Biraz önce burada bir tartışma oldu, kim cumhuriyet çocuğu, kim daha iyi cumhuriyet çocuğu vesaire diye. Cumhuriyet 86’ncı yılında. Biz hâlâ çocuk kalacaksak işimiz zor. Cumhuriyeti olgunlaştırmanın, cumhuriyetin teminatının yolu, cumhuriyeti demokratikleştirmekten geçiyor.

Bu vesileyle bir kere daha hatırlatmak isterim: Yüzde 10 barajı konusunda ne düşündüğü söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. (BDP sıralarından alkışlar) Yani birbirinizle tartışmamanız açısından ortak olduğunuz konuları ortaya atıyorum ki Meclis buradaki birlik ve beraberliği görsün.

Sayın Başbakan diyor ki: “Türkiye buna hazır değil.” E, bütün dünya hazır. Niye bir türlü buna hazır olmuyoruz? Muhalefet partileri diyor ki: “Demokrasi ayrı; siyasi katılım, temsilde adalet ayrı.” Peki, iktidar ve muhalefet yakın tarihimize baktıklarında görmüyorlar mı? İki önceki hükûmette gene yüzde 10 barajı vardı ama CHP destekli Anasol İktidarı da vardı.

Yine, iktidarı ve muhalefetiyle görmüyor muyuz? 1965 seçimlerinde nispi temsil vardı, baraj falan da yoktu ama Adalet Partisi tek başına iktidara gelmişti. Yani yakın tarihimize baktığımızda, bu yüzde 10 barajını savunmak mümkün değil ama iktidarıyla muhalefetiyle bir yurttan sesler korosu oluşuyor ve bu konuda bir inatla karşı karşıya kalıyoruz.

Deniyor ki: Yüzde 10 barajını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de savunuyor “Sizin için uygundur.” diyor. Bu, utanç verici bir karar. Siz bir Orta Doğu ülkesisiniz, siz üçüncü dünya ülkesisiniz, sizin için yüzde 10 barajı problem değildir.” açıklamasını biz nasıl gerekçe hâline getirebiliriz? Peki, istikrarsızlık nedeni oluyorsa bugün hiçbir barajın olmadığı Finlandiya’nın, İrlanda’nın, İzlanda’nın, İsveç’in ve bir dizi ülkenin istikrarsız olması gerekiyor.

O yüzden, sevgili arkadaşlar, Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’nı demokratikleştirmek bizim açımızdan çok önemli. Bırakınız bütün renkler kendilerini ifade etsinler ve bu yüzde 10 barajı gibi bir tür oy hırsızlığını, bir tür siyasi ahlak dışı davranışı hep beraber reddedelim. Başkalarının oyları üzerine hak etmediğimiz ağırlıkta temsili hiç kimse bize kabul ettiremez. Hele, sol adına yüzde 10 barajını savunabilmek… Dünyada başka bir örneği yoktur. Sağı bilemem, sağ belki böyle bir yaklaşımı kendine uyumlu görebilir ama sol değerler açısından, temsilde adalet, siyasi katılım bizim açımızdan çok önemli.

Burada sürekli bir Habur meselesi gündeme geliyor. Hepiniz televizyonlardan izlediniz. Ben Mardin-Habur hattı üzerine gittim. Orada bir dizi şekil hataları, sakillikler olabilir ama işin esasını kaçırıyorsunuz arkadaşlar. İşin esasını kaçırdığınızda, bölge insanının duyduğu sevinci, “Nihayet çocuklarımız geldi, çocuklarımız canlı geldi, çocuklarımız ölmeyecek, bu memleket normalleşecek.” hâletiruhiyesini anlamazsanız…

AHMET YENİ (Samsun) – Sol tarafa söyle, öbür tarafa bak.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Terörü yapmasalardı ölmezlerdi.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) - Bir ayar verilecek, bir ayar verilecek ama o ayarı seçmen verecek arkadaşlar.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Terörü yaratmasalardı ölmezlerdi.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Bölge halkının oradaki hassasiyetine ben kendim tanık oldum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uras, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Mardin-Habur arasında insanların sevincine tanık oldum. Empati yapalım, diğer bölgelerin hassasiyeti için de yapalım ama o bölgede gördüğüm sevinç ve duygudaşlık çok önemli. Türkiye'nin vicdanını, Türkiye'nin aydınlık yüzünü ortaya çıkaracaksak, hakikaten, oradaki ruh hâlini görmemiz lazım.

Kimden ve nereden gelirse gelsin her türlü şiddet ve teröre karşı olduğumuzu çok açık ifade ediyoruz. Şiddet keyfîliktir, şiddet kuralsızlıktır. O yüzden, şiddetin ortadan kaldırılmasıyla 12 Eylül rejiminin tasfiyesini hep birlikte senkronize etmemiz gerekiyor. Sopa ve havuç politikaları artık iflas etmiştir. Yurttaşları ikna edecek bir havuç bulmak da artık mümkün değildir. O yüzden gelin elbirliğiyle bu Anayasa değişikliğini yapalım, Siyasi Partiler, Seçim Yasası’nı demokratikleştirelim ve 2011 seçimine öyle gidelim. Yurttaşımız da ona göre kararını versin ve inanıyorum ki toplumun ekserisi demokratikleşmeden yana irade ortaya koyacaktır.

Saygılarımı sunuyorum. (BDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın -Sıra sayısı: 383- açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı    : 252

Kabul                          : 215

Ret                               :  37 (x)

Genel Kurulumuzun bu kabulünden sonra Sayın İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın bir teşekkür konuşması olacaktır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yoğun bir mesai sarf edildi bu tasarının yasalaşması için. Üçüncü hafta neredeyse, dördüncü yasama günü üzerinde çalışılmış oldu. Ben, katkı veren bütün milletvekillerimize ve Meclis başkan vekillerimize çok teşekkür ediyorum.

Önemli eleştiriler oldu burada, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi fazla karamsar göründü, fazla karamsar tablolar çizdi ama…

ATİLLA KART (Konya) – Sorumluluğunuz çok ağır Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …göreceksiniz mahcup edeceğiz, mahcup olacaksınız.

ATİLLA KART (Konya) – Tarih sizi affetsin.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben, hem iktidar partisine hem muhalefet partilerimize, katkılarınız için hepinize çok teşekkür ediyorum.

ATİLLA KART (Konya) – Tarih affetsin.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Etkili bir koordinasyon birimi olacak ve burada hayırlı işler yapacağız. Göreceksiniz, yani, sizin o eleştirilerinizin hepsini de biz yine…

ATİLLA KART (Konya) – Keşke bizi mahcup etseniz Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …daima kulak ardında tutacağız, onu da ifade edeyim.

ATİLLA KART (Konya) – Keşke mahcup etseniz, mahcup olmak isteriz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Onları da önemli görüyoruz. Çalışmalarımızda, buradaki söylenenlerin hepsini de biz daima hatırlayacağız.

Hepinize çok teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Bakanımıza ve olgunluk içinde görüşmeleri yürüten gruplarımıza, grup başkan vekillerimize, tüm emeği geçen arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Kanunun da ülkemize hayırlar getirmesini diliyoruz.

Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 18 Şubat 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum efendim.

Kapanma Saati: 19.23