DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 61
62’nci Birleşim
17 Şubat 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İzmir
Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, İzmir İktisat
Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı
Cevdet Yılmaz’ın cevabı
2.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Muğla Milas ilçesi Güllük beldesi Dalyan
bölgesinde balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Bayburt
Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluşunun
92’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İzmir İktisat
Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.- İzmir
Milletvekili İbrahim Hasgür’ün, İzmir İktisat
Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
4.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
5.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
6.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın “Orduya sığınanlar,
böyle, ordunun darbe artığı, Parlamentoda hâlâ yer alanlardır.” ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge
okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/575)
2.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, okula gidemeyen ilköğretim
çağındaki çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/576)
3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel
ve 25 milletvekilinin, yapımı tamamlanamayan kültür merkezleri sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/577)
4.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, tütün üreticiliğindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/578)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
ileri sürmüş oldukları görüşten farklı bir görüşü kendilerine atfetmesi
nedeniyle konuşması
4.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
OYLAMALAR
1.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
oylaması
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.02’de açılarak dört oturum yaptı.
Antalya
Milletvekili Yusuf
Ziya İrbeç’in, Antalya’da 8 Şubat 2010
tarihinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu, 29 Ocak olayları ve
Batı Trakya’daki Türk azınlığın yaşadığı sorunlara,
Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın, Gümüşhane’nin düşman
işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
son günlerde yoğun yağışlardan dolayı, Edirne’de, Tunca, Arda ve Meriç
nehirlerinin taşarak çevrede sebep olduğu felaketlere ilişkin açıklamasına
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap
verdi.
Bulgaristan Dış
İlişkiler ve Savunma Komisyonu Başkan Vekili Dimo Gyaurov ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in (6/1709) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri
verildiği bildirildi.
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun (10/563),
İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin, kaybolan ve kaçırılan
çocuklar sorununun (10/564),
Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25 milletvekilinin,
çocuk kaçırma olaylarının (10/565),
Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici ve 27 milletvekilinin, kaybolan ve kaçırılan çocuklar
sorununun (10/566),
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, çocuk kaçırma ve kaybolma
olaylarının (10/567),
Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, kaçırılan ve kaybolan çocuklar sorununun (10/568),
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve 28 milletvekilinin,
kayıp çocuklar sorununun (10/569),
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, sokakta yaşayan çocuklar
sorununun (10/570),
İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 21 milletvekilinin,
sokakta yaşayan ve dilendirilen çocuklar sorununun (10/571),
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 24 milletvekilinin, sokakta yaşayan çocuklar sorununun (10/572),
Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan ve 23 milletvekilinin, sokakta yaşayan ve çalışan
çocuklar sorununun (10/573),
İstanbul
Milletvekili Alev Dedegil ve 21 milletvekilinin,
cinsel istismara maruz kalan çocuklar sorununun (10/574),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
İspanya
Parlamentosu Dışişleri Komisyonunun davetine icabetle, 24-27 Şubat 2010
tarihleri arasında Madrid’de düzenlenecek olan “AB Ülkeleri Dışişleri Komisyonu
Başkanları Toplantısına” katılmak üzere Eskişehir Milletvekili ve Dışişleri
Komisyonu Başkanı Hasan Murat Mercan’ın İspanya’ya resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında yer alan 471 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bu kısmın
10’uncu sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 16 Şubat 2010 Salı günü, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında
yer alan (10/90, 190, 210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558) ve
bugün okunarak Genel Kurulun bilgisine sunulan ve gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanan (10/563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574) esas
numaralı, kaybolan ve kaçırılan çocuklar sorununun araştırılmasına yönelik
Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesi ve görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun, 17 Şubat
2010 Çarşamba günkü birleşiminde 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine; 471 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edildi.
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubu Başkanına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 8/5/2006
tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/22) İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/674),
2’nci “ “ (6/678),
4’üncü “ “ (6/708),
5’inci “ “ (6/725),
7’nci “ “ (6/744),
9’uncu “ “ (6/761),
12’nci “ “ (6/808),
13’üncü “ “ (6/809),
17’nci “ “ (6/830),
18’inci “ “ (6/839),
19’uncu “ “ (6/844),
21’inci sırasında bulunan (6/854),
22’nci “ “ (6/860),
24’üncü “ “ (6/878),
37’nci “ “ (6/901),
40’ıncı “ “ (6/922),
41’inci “ “ (6/926),
42’nci “ “ (6/927),
44’üncü “ “ (6/945),
48’inci “ “ (6/977),
49’uncu “ “ (6/978),
50’nci “ “ (6/979),
51’inci “ “ (6/980),
52’nci “ “ (6/985),
71’inci “ “ (6/1033),
79’uncu “ “ (6/1042),
80’inci “ “ (6/1044),
85’inci “ “ (6/1054),
86’ncı “ “ (6/1055),
87’nci “ “ (6/1056),
88’inci “ “ (6/1057),
89’uncu “ “ (6/1058),
96’ncı “ “ (6/1071),
102’nci “ “ (6/1079),
108’inci “ “ (6/1091),
121’inci “ “ (6/1115),
127’nci “ “ (6/1124),
160’ıncı “ “ (6/1188),
161’inci “ “ (6/1189),
163’üncü “ “ (6/1191),
179’uncu “ “ (6/1225),
244’üncü “ “ (6/1334),
286’ncı “ “ (6/1404),
358’inci “ “ (6/1504),
366’ncı “ “ (6/1515),
Esas numaralı
sözlü sorulara Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker cevap verdi; soru sahiplerinden Karaman Milletvekili Hasan Çalış, Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Niğde Milletvekili Mümin İnan, Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, tütün mağdurlarının durumuna,
Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın, Gümüşhane ilinin
damızlık ve et yetiştiriciliği tebliğinde yer almasına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Anayasa,
Adalet,
Millî Savunma,
İçişleri,
Dışişleri,
Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor,
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm,
Çevre,
Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler,
Tarım, Orman ve Köyişleri,
Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji,
Dilekçe,
Kamu İktisadi
Teşebbüsleri,
Avrupa Birliği
Uyum,
Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği,
Komisyonlarında
boş bulunan 1’er üyeliğe;
Plan ve Bütçe
Komisyonunda boş bulunan 2 üyeliğe;
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.
Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen (10/90, 190, 210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496,
531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574) esas
numaralı, kaybolan ve kaçırılan çocuklar sorununun araştırılmasına yönelik
Meclis araştırması önergelerinin yapılan görüşmelerden sonra kabul edildiği
açıklandı.
Kurulacak komisyonun :
16 üyeden
teşekkül etmesi,
Çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden
itibaren üç ay olması,
Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
Devlet Bakanı
Selma Aliye Kavaf, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Bakanlığına bağlı kurumlardaki çocukların
korunması ve kollanmasıyla ilgili sorumluluklarını yeterince yerine
getirmediklerini ima eden ifadelerine ilişkin bir açıklamada bulundu.
17 Şubat 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
22.55’te son verildi.
|
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Yusuf COŞKUN |
|
Yaşar TÜZÜN |
|
Bingöl |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 82
II.- GELEN KÂĞITLAR
17 Şubat 2010 Çarşamba
Tasarı
1.- Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı (1/806) (Adalet; Avrupa
Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.02.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge
okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/575)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.1.2010)
2.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, okula gidemeyen ilköğretim
çağındaki çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/576)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.1.2010)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 25 Milletvekilinin,
yapımı tamamlanamayan kültür merkezleri sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/577) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2010)
4.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, tütün üreticiliğindeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/578) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.1.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, sağlık hizmeti alımındaki bazı sorunlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11076)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, eczacıların bazı sorunlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11236)
3.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, grip hastalıklarına ve
aşılarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11237)
4.- Aydın
Milletvekili Fatih Atay’ın, bir hastanenin kliniğe dönüştürülmesine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11724)
17 Şubat 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, İzmir İktisat Kongresi’nin yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir
Milletvekili Tuğrul Yemişci’ye aittir.
Sayın Yemişçi,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin,
İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve
Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı
TUĞRUL YEMİŞCİ
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümü
münasebetiyle gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
17 Şubat 1923
tarihinde İzmir’de Büyük Önder Atatürk ilk iktisat kongresini topladı. Değerli
arkadaşlar, zamanlamaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Cumhuriyetimizin
ilanından sekiz ay önce, Lozan Barış Konferansı’nın 4 Şubatta ekonomik
konulardan dolayı tıkanmasıyla, İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyetinin yurda
dönmesinin ardından, ekonomik durumu gözden geçirmek için, Türk milletine ve
dünyaya Türkiye'nin ekonomi politikalarında neler yapacağını âdeta ilan eden
kongre olması bakımından büyük önem arz etmektedir. Kongre, tüm illerden gelen
çiftçi, tüccar, sanayici ve işçileri temsil eden 1.135 delege ve toplam 3 bin
kişinin iştirakiyle İzmir’de yapıldı. Kongrenin tertiplenmesinde emeği
geçenler, Onursal Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere İktisat
Vekili İzmir Mebusu Mahmut Esat Bozkurt, Kongre Reisi Manisa Sanayi Delegesi
Kâzım Karabekir Paşa ve tüm delegeleri rahmet ve minnetle anıyorum.
Atatürk açılış
konuşmasındaki “Siyasi ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik
zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz, az zamanda
söner. Bu kuvvetli ve parlak zaferimizi de taçlandıracak olan bayındırlık
yolunda sonuç alabilmek için, ekonomik egemenliğimizin sağlanması ve
güçlendirilmesi gerekir.” sözleriyle âdeta Kurtuluş Savaşı’mızın
zaferinin ekonomiyle de taçlandırılması ve pekiştirilmesinin gereğini işaret
etmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri yabancı sermayeye davettir:
“Ekonomik alanda düşünür ve konuşurken, sanılmasın ki dış sermayeye karşıyız.
Hayır. Bizim memleketimiz geniştir. Çok emek ve sermayeye ihtiyacımız var.
Kanunlarımıza uymak şartıyla dış sermayelere gerekli olan teminatı vermeye her
zaman hazırız. Yabancı sermaye çalışmalarımıza eklensin ve bizim ile onlar için
yararlı sonuçlar versin.”
1923’lerin
yoklukları içerisinde tertiplenen kongrede 1.135 delegenin konaklayacağı tesis
olmadığı için delegeler İzmirlilerce evlerde misafir edilmişlerdir. Kongre için
tüm delege ve misafirleri alacak salon olmadığından Hamparsumyan
Üzüm-İncir İşletmesi Binası salon olarak düzenlenmiştir. Sonraki yıllarda İzmir
iktisat kongreleri, 2’ncisi 1983’te, 3’üncüsü 1992’de, 4’üncüsü ise 2004
yılında yapılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, İzmir iktisat kongrelerinin dördü de uygun olmayan salonlarda
yapılmak durumunda kalmıştır çünkü İzmir’de böyle 2-3 bin kişiyi alabilecek
kongre merkezi, maalesef, hâlâ yoktur. Misafirleri ağırlayacak otellerimiz
vardır ancak kapalı spor salonları veya fuar sergi salonları dışında hâlâ böyle
büyük organizasyonlar için salon olmaması biz İzmirliler için üzüntü
vericidir.
Toplantı sonunda,
İzmirlilerce, kongre anısına bir anıt yapılması kararı alınmıştır. Bırakın anıt
yapılmasını değerli milletvekilleri, daha büyük üzüntümüz ise Büyük Önder
Atatürk’ün hatırasına da sahip çıkılmamış ve ilk kongrenin toplandığı tarihî
bina CHP’li belediye tarafından yıkılmıştır.
İzmirli hemşehrilerimiz, Valilik, Büyükşehir Belediyesi, sivil
toplum kuruluşları ve İzmir’deki tüm üniversitelerimiz iktisat kongrelerinin
belli periyotlarda, uluslararası bir organizasyona
dönüşmesini arzu etmektedirler. İzmir Ekonomi Üniversitesi bu konuda bir
araştırma merkezi kurmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
TUĞRUL YEMİŞCİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Cumhurbaşkanımız
Sayın Abdullah Gül ve Hükûmetimiz, yapılacak Beşinci
İzmir İktisat Kongresi için desteklerini bildirmişlerdir. İzmirli hemşehrilerimiz adına Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Hükûmetimize, ayrıca Devlet Bakanımız Sayın Cevdet Yılmaz’a
teşekkürlerimizi arz ederiz.
Değerli
milletvekilleri, temennimiz, belirli yıllarda tekrarlanan, uluslararası kimliğe
kavuşmuş İzmir iktisat kongrelerinin, kendi salonlarında bir enstitü çatısı
altında yapılmasıdır.
Sözlerime burada
son verirken, tekrar İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yılını kutlar, yüce
Meclisi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yemişci.
Gündem dışı
konuşmaya Devlet Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz cevap vereceklerdir.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir
Milletvekilimiz Tuğrul Yemişci Bey’in yaptıkları
gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.
İzmir ilimiz,
gerçekten Türkiye’de son derece önemli bir konuma sahip. 2008 yılı nüfusuyla 3
milyon 796 bin nüfusa sahip. Türkiye içinde yüzde 5,3’lük payı olan bir ilimiz
ve büyük oranda şehirleşmiş, yüzde 91 oranında şehirleşmiş bir ilimiz. Bu
ilimize, 2003-2009 yılları arasında, kamu yatırımları itibarıyla, 4,1 milyar
Türk liralık bir yatırım gerçekleştirildi. Eğitim açısından baktığınızda,
Türkiye ortalamalarının üstünde bir eğitim seviyesine sahip nüfus. Derslik
başına öğrenci sayısı Türkiye ortalamaları civarında. Sağlık
göstergelerinde Türkiye ortalamalarının üzerinde. Tabii, esas itibarıyla
gelişme durumuna baktığımızda, özellikle özel sektörün dışa açık bir şekilde
gelişme politikalarımızı destekleyebileceği gerçekten potansiyeli çok yüksek
bir ilimiz. Burada biz çabalarımıza devam ediyoruz, kamu yatırımlarıyla da buna
uygun bir ortam oluşturmaya gayret ediyoruz.
2006 yılında bir
kalkınma ajansı da kurduk İzmir’imize, İzmir Kalkınma Ajansı. Bu, pilot olarak
kurduğumuz bir ajans ve gerçekten çok güzel çalışmalar yürütüyor. İzmir
ajansımızın yaptığı hibeler, proje teklif çağrılarıyla, KOBİ’lere, sosyal
kalkınmaya destekler verdik. Ayrıca, şu an itibarıyla kırsal kalkınmaya ve
turizme dönük proje teklif çağrıları da geçerli ve buralarda İzmir’den, İzmir
halkımızdan projeler bekleniyor. KOBİ’lerden, kırsal alandan, sivil toplum
kuruluşlarımızdan gelen projelere yerinde tespitler yaparak destekler
sağlıyoruz. Bu da İzmir’imiz için gerçekten önemli bir yenilik oldu. Burada çok
güzel bazı proje örnekleri var ama onlara girmek için çok fazla vaktinizi almak
istemiyorum. Yalnız bunu özellikle incelemenizi istirham ediyorum.
Kalkınma
ajanlarını Türkiye'nin değişik bölgelerine de kuruyoruz fakat İzmir’imiz öncü
bir il olarak çok güzel bir örneklik teşkil ediyor. Burada özellikle yerel
düzeyde ihtiyacı, potansiyeli belirleyerek ve yerel aktörleri devreye sokarak
bir kalkınma sürecini başlatmak anlamında öncü bir ajans, tıpkı İzmir’de
yapılan Türkiye İktisat Kongresi gibi.
Şimdi “İzmir
İktisat Kongresi” diyoruz ama asıl adı -tabii, mekân olarak İzmir’de yapılıyor
ama esas itibarıyla bunlar- Türkiye iktisat kongreleri. İlki, biliyorsunuz,
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla 17 Şubat - 4 Mart 1923
tarihinde yapıldı, İzmir’imizde. Burada, savaştan çıkmış Türkiye'nin envanterinin çıkarıldığı, yol haritasının belirlendiği ve
bütün dünyaya izlenecek ekonomik politikaların ilan edildiği bir kongre
gerçekleştirildi.
Yine İzmir’imizde
yapılan İkinci Türkiye İktisat Kongresi 2 - 7 Mart 1981 tarihinde
gerçekleştirildi. Bu tarihte de yine Türkiye'nin ithal ikameci politikalardan
dışa açık, özel sektör ağırlıklı politikalara geçiş sürecinde İzmir’imizde
yapılan İkinci Türkiye İktisat Kongresi önemli politika önceliklerini ortaya
koydu.
Üçüncü Türkiye
İktisat Kongresi yine İzmir’de yapıldı ve 1990’lı yılların başlarında, “21’inci
Yüzyıla Doğru Türkiye” temasıyla yapıldı, 4-7 Haziran 1992 tarihinde. Burada
da, yine, 80 sonrası dönüşüm ve 90’lı yıllarda hızlanan dönüşüm süreci
değerlendirildi. Özellikle de tabii küreselleşme, soğuk savaş sonrası dünyanın
ekonomik olarak aldığı şekillenme ve bunun içinde Türkiye olarak izleyeceğimiz
politikalar tartışıldı, son derece faydalı birtakım öneriler geliştirildi.
Nihayet Dördüncü
Türkiye İktisat Kongresi, yine İzmir’de yapılan kongremiz, 5-9 Mayıs 2004
tarihinde gerçekleştirildi. Burada da, yine, Türkiye’mizin Avrupa Birliği
müzakere sürecinde geldiği nokta, müzakerelerin başlayacağı bir aşamada ve
2007-2013 dönemine dair Dokuzuncu Yedi Yıllık Kalkınma Planı’mız
öncesinde son derece önemli, yine kritik bir zamanlamayla gerçekleştirildi.
Burada da önemli tartışmalar yaşandı, önemli açılımlar, önemli yol gösterici
öneriler geliştirildi. Bütün bunlar, tabii, özellikle 80 sonrası dönemde Devlet
Planlama Teşkilatımızın koordinasyonunda ilgili bütün kurumlarımızın iş
birliğiyle yapıldı.
Bu dört kongreye
baktığımız zaman, dört tane Türkiye İktisat Kongresi, İzmir’de yapılan, bu
nedenle “İzmir İktisat Kongresi” olarak bir anlamda markalaşan bu süreç hep
kritik dönemlerde yapılmış ve geleceğe dönük gerçekten ışık tutmuş. Şimdi,
baktığımız zaman birinci ile ikinci kongre arasında elli sekiz yıl gibi bir süre
geçmiş. İkinci ile üçüncü arasında on bir yıl. Üçüncü ile son kongre arasında
da on iki yıl geçmiş. En son 2004 yılında yapmışız. Biz, prensip olarak yerel
düzeyden, meslek kuruluşlarımızla, değerli milletvekillerimizle bu konuları son
aylarda tartıştık, gündeme geldi. Prensip olarak tekrar bir Türkiye iktisat
kongresi yapılmasında yarar görüyoruz çünkü gerçekten bu dönem, içinde
bulunduğumuz dönem önemli bir kırılma noktası olarak görülebilir. Bir taraftan
küresel kriz ve kriz sonrası dünyada yeniden şekillenen ekonomik politikaları
görüyoruz. Dünyadaki ekonomik yönetişimin, ekonomiye ilişkin kuralların,
devletin ekonomideki rolüne ilişkin tartışmaların yeniden canlandığı bir dönem
görüyoruz. Diğer taraftan, küresel ısınma ve bunun etkilerine, özellikle de
enerji politikalarında ne tür etkiler doğuracağına ilişkin önemli bir süreç
yaşıyoruz.
Ayrıca, Avrupa
Birliğinin yine 2020’ye ilişkin yaptığı birtakım çalışmalar, öngörüler var.
Bunlara paralel bir şekilde, bizim de en büyük pazarımız olan ve üyesi olmaya
çalıştığımız Avrupa Birliğinin izleyeceği politikaları ele almamız ve onlarla
aramızdaki bağlantıyı, entegrasyonu değerlendirmemiz
önem taşıyor.
Dünyada nüfus
artışı, gıda güvenliği, tarımsal yapıların dönüşümü yine önemli bir gündem
maddesi olabilir diye düşünüyoruz. Fakat şunun özellikle altını çizmek
istiyorum: Hep tarihî -dediğim gibi- noktalarda, kırılma noktalarında
gerçekleştiği için, biz, bunu böyle aceleye getirmek istemiyoruz; etraflıca
düşünüp, formatını, katılımcı profilini, tartışılacak
konuları hem yerel düzeyden aktörlerle hem merkezî düzeyle, tabii, birlikte,
Kalkınma Ajansımızı kurduk, belki bir taraftan onun sağlayacağı desteklerle
İzmir’de bir iktisat kongresi yapmak istiyoruz, prensip olarak bunu istiyoruz.
Ancak zamanlaması ve formatı, içeriği, tartışılacak konular çok dikkatli bir
şekilde değerlendirilmeli, aksi takdirde bu kongrenin tarihî ağırlığını,
önemini azaltmış oluruz diye düşünüyoruz. Yani bu tarihî niteliğine uygun,
yakışır bir şekilde bunları gerçekleştirmemiz gerekir diye düşünüyoruz. Bu
konuda da yine hep birlikte, değerli milletvekillerimizle, yerel yönetimlerle,
meslek kuruluşlarıyla, Kalkınma Ajansıyla, tabii Devlet Planlama Teşkilatımızın
koordinasyonunda bu çalışmaları yürüteceğiz, teknik bir düzeyde bunlar sonuçlandıktan
sonra, tabii, kararlarımızı alacağız ama dediğim gibi çok kısa vadede yapmamak
gerekir, çok iyi bir hazırlıkla, iyi bir planlamayla gerçekleştirmek gerekir.
Ben, bu vesileyle
bu konuyu tekrar gündeme getirdiği için Sayın Tuğrul Yemişci’ye
çok teşekkür ediyorum. Bu konuda bütün desteğimizi sunacağımızı tekrar
belirtmek istiyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, gerek Değerli Milletvekilimiz gerek
Sayın Bakan konuşurken İkinci Türkiye İktisat Kongresi’nin 1982 yılında
yapıldığını ifade ettiler. İkinci Türkiye İktisat Kongresi 1948 yılında
İstanbul’da yapılmıştır. Bunun tutanaklarını Devlet Planlama Teşkilatı da
basmıştır. Ama maalesef o kongreye dönemin hükûmeti
fazla ilgi göstermediği için tutanaklarını ancak çok sınırlı yerlerde bulup
yayınlama imkânı ortaya çıkmıştır.
Bu bilgiyi de
tutanaklara geçsin diye arz ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Hasgür, sisteme girmişsiniz. Ne konusuyla ilgili efendim?
İBRAHİM HASGÜR
(İzmir) – Aynı kongreyle ilgili bir katkıda bulunmak istiyorum.
BAŞKAN – Kısaca
görüşlerinizi söyleyeceksiniz.
Buyurun efendim.
2.- İzmir Milletvekili İbrahim Hasgür’ün,
İzmir İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
İBRAHİM HASGÜR
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de bu konuyu tekrar gündeme getirdiği için, Türkiye'nin,
özellikle İzmir’in iktisadi kalkınmasında ve gelişmesinde bir kilometre taşı
teşkil eden İzmir İktisat Kongresi’yle ilgili yaptığı konuşmadan dolayı Sayın Yemişci’ye ve bu minvalde aynı konuda takviye eden Sayın
Değerli Bakanımıza teşekkür ediyoruz ve Bakanımızın iktisat kongreleriyle
ilgili yaptığı bu konuşmada bir kongre daha yapma isteğini biz İzmir’e verilmiş
bir söz olarak kabul ediyoruz ve en kısa zamanda inşallah bunun gerçekleşmesini
diliyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Sipahi, buyurun efendim.
3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir
İktisat Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu İzmir İktisat
Kongresi’nin İzmir’de yapılması gayet tabii bir İzmir Milletvekili olarak
hepimizi gururlandırır. Ancak, ben konunun biraz geçmişine değineyim. 1923’te, daha cumhuriyet kurulmadan önce İzmir’de Şubat ve Mart
aylarında yapılıp millî ekonomiye yön veren İktisat Kongresi’nin bir cumhuriyet
geleneği hâline getirilmesi ve millî ekonominin merkezinin İzmir kabul edilerek
bu toplantıların periyodik hâle getirilmesi ve önemli ekonomik kararların
İzmir’de alınması gereğini 2008 yılında ilk defa gündeme getiren MHP’li İzmir
milletvekilleri olarak bizleriz. Maalesef o tarihte, 2008 yılında o soru
önergesine aldığımız cevap da bizleri hiç tatmin etmemişti. Üç dört ay sonra bu
soru önergesi gene MHP İzmir milletvekilleri olarak bizler tarafından dile
getirilmişti, o soru önergesine hiç cevap alamamıştık. Aradan bir buçuk iki
sene gecikmeyle de olsa, bizim Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri
olarak gündeme getirdiğimiz bu İzmir İktisat Kongresi’nin yarından itibaren bir
sempozyum şeklinde de olsa yürürlüğe girmesinden gayet
tabii memnunuz, ancak bunun bir cumhuriyet geleneği olarak, millî ekonominin
merkezi İzmir kabul edilerek süreklilik kazandırılmasında ve periyodik bir hâle
getirilmesinde ve uluslararası boyut kazandırılmasında büyük yarar umuyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Susam…
4.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir İktisat
Kongresi’nin 87’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) - Sayın Başkanım, İzmir İktisat Kongresi’nin tarihsel geçmişiyle ilgili
olarak Tuğrul Yemişci’nin yaptığı konuşmada,
Atatürk’ün önemli bir süreçte, Lozan Konferansı başlamadan önce, askerî
zaferlerden sonra iktisadi zaferlerle taçlandırılması gerektiği düşüncesiyle
başlattığı iktisat kongreleriyle ilgili konuşmasının önemli bir kısmına
katılıyorum. Katılmadığım bir tek şeyini söyleyeyim: Böyle önemli bir konuyu,
Türkiye’nin iktisadi alandaki konusunu, bu ilk yapıldığı alanın “Cumhuriyet
Halk Partili belediye tarafından yıkılmıştır.” şeklindeki, polemiğe
açık konuşmasını talihsiz bir benzetme olduğunu düşünüyorum.
İkinci bir konu:
Sayın Bakanın o konuşmaya cevap niteliğinde çıkıp yaptığı konuşmada “Aslında
İzmir İktisat Kongresi değil, bunlar Türkiye iktisat kongresidir.” şeklindeki
sözünü de aslında talihsizlik olarak değerlendiriyorum. Onlar İzmir İktisat
Kongresi’dir, Türkiye’nin iktisadi sorunlarını görüşebilirler, ama o tarihî
toplantıların yapıldığı şehirlerle hep anılmıştır o kongreler. Yani, bu anlamıyla İzmir
İktisat Kongresi’ni bundan sonraki yapacağınız kongrenin de merkezi olarak ve
böyle algılamanız lazım. Yani, Lozan’da yapılan toplantılar Lozan’ı mı
ilgilendiriyordu? Davos’ta yapılan dünya ekonomik
forumları Davos’u mu ilgilendiriyor? Lizbon’da alınan
kararlar sadece Portekiz’i mi ilgilendiriyor? İzmir İktisat Kongresi bundan
sonra da bu anlayışla yaşayacaktır.
Siz, İzmir’e
yaptığınız yatırımları söylediniz. İzmir’e de yapamadıklarınızı ve İzmir
İktisat Kongresi’nin ruhunu bundan sonra yapılacak toplantıya vermek
zorundasınız. Onun birinci yanı da şudur: Türkiye’de uyguladığınız ekonomik
politikanın…
BAŞKAN – Sayın
Susam, şunu istirham edeyim: Bakınız, buradaki konuşmalar sadece bir
milletvekilinin o husustaki görüşlerini belirtmek için verilmiş olan fırsattır.
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Aynen o anlamıyla söylüyorum.
BAŞKAN – Ama
şöyle: Siz Bakanla bu hususta polemiğe girerseniz,
Bakana cevap vermeye çalışırsanız, olmaz. Bakınız, biraz önce Sayın Sipahi de
konuştu, bir ifadeler yaptı. Siz lütfen kendi görüşlerinizi belirtin ki
kapatalım, yoksa şimdi bu süre yetmez. Biraz sonra ben mikrofonu kapattığımda…
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Toparlayacağım Sayın Başkan, toparlayacağım.
BAŞKAN – Lütfen.
Yani, kendi görüşlerinizi açıklayın ki şey olmasın.
Buyurun.
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Toparlayacağım.
Bu anlamıyla
İzmir İktisat Kongresi’nin yapılmasında emeği geçenlere ve bundan sonra
yapılacak iktisat kongrelerine katkı koyan herkese teşekkür ederiz ama iktisat
kongrelerinin temel mantığı, ülke ekonomisinin ihtiyaç duyduğu ulusal
kalkınmayı hayata geçirecek bir program çerçevesinde olmalıdır. Yeni iktisat
kongresine de bu mantıkla bakacağınızı düşünüyorum ve iktisat kongresinin,
birincisinde olduğu gibi İzmir İktisat Kongresi olarak devam etmesi gerektiğini
düşünüyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gündem dışı
ikinci söz, Muğla’da balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlar hakkında söz
isteyen Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’a aittir.
Sayın Topuz,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Muğla Milas ilçesi
Güllük beldesi Dalyan bölgesinde balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
FEVZİ TOPUZ
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muğla Milas ilçesi Güllük
beldesi Dalyan bölgesinde balıkçılık sektöründe yaşanan sorunlar üzerine gündem
dışı söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere,
denizlerde, göllerde, karada insan kontrolünde su ürünü yetiştiriciliği, diğer
adıyla kültür balıkçılığı yapılmaktadır. Sektör, üretim boyutu, istihdam
olanakları, ihracat potansiyeliyle ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadır.
Deniz, ada
kıyıları
Balıkçılık
sektörünün, toplumsal beslenmeyi sağlayan, ekonomik yönden güçlü, iyi bir
istihdam alanı yaratan özelliğine karşın bu sektörün sorunları ısrarla
çözülmemektedir. Gıda seçenekleri artıracak ve ekonomiye katkı sağlayacak deniz
ürünlerimizden neden istediğimiz gibi yararlanamıyoruz? Balıkçılık sektörünün
Türkiye ekonomisine yıllık katkısı 2 milyar 300 milyon dolar olduğunu ve
dolaylı etkenlerle birlikte 130 bin kişiye iş istihdamı yaratmaktadır.
Dünya gıda platformunda
en çok desteklenen ve gelişme gösteren sektör kültür balıkçılığıdır. Dünya su
ürünleri üretimi 140 milyon tondur. Bunun yüzde 33’ü, yani 46 milyon tonu
yetiştiricilik, yani kültür balıkçılığından elde edilmektedir. Avrupa Birliği
ülkelerinde 1,5 milyon ton su ürünü yetiştirilmekte olup kişi başına
Ülkemizde toplam
olarak 311 balık çiftliği bulunmakta olup bu alanlarda 25 bin kişiye iş
istihdamı yaratılmaktadır. Kültür balıkçılığımız, 1 milyar dolarlık sabit
yatırımı, 500 milyon dolar değerinde canlı balık değeri, 400 milyon doları da
aşan ihracatı bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türk halkının yılda 20 kiloya yakın balık tüketme olanağı
vardır, yeter ki üreticinin önündeki engeller kaldırılsın. Plan, proje
yapamıyorsanız hiç olmazsa üreticinin bu konuda çalışmasına engel olunmaması
gerekiyor.
Bölgedeki bir
olayı anlatarak üreticimizin nasıl zor durumda bırakıldığını örnekleyeceğim:
Muğla Milas ilçesi Güllük beldesi Dalyan bölgesinde balıkçıların geçim kaynağı
olan Güllük Dalyanı’nın 1991 yılından bu yana Güllük Su Ürünleri Kooperatifi
tarafından, ilk başta beşer yıllık, sonraları da üçer yıllık aralıklarla
kiralanmaktaydı. 2007 yılında Muğla İl Özel İdaresi kira sözleşmesinin
yenilenmeyeceğini Kooperatife bildirdi. Bu arada, İl Özel İdaresi, Güllük
Dalyanı’nın işletmesine, Tarım Bakanlığına sunulan projenin onaylanmasına kadar
Güllük Dalyanı’nı Milas Köy Hizmetleri Birliğine verilmiştir. Kooperatif
yönetimi il özel idare müdürlüğü hakkında dava açtı. Davaya bakan Muğla Birinci
İdare Mahkemesi 22 Ekim 2009 tarihinde, yasa hükmüne göre Dalyan gibi
yerlerdeki su ürünleri üretim hakkının öncelikle o yörede kurulan
kooperatiflere, Devlet İhale Kanunu esaslarına göre il özel idaresi tarafından
kiraya verilmesine hükmetti. Ayrıca, ilgili yargı ve ihaleden Güllük avlak
sahasının Milas Köylülere Hizmet Götürme Birliğine verilmesinin mevzuata ve
hukuka aykırı olduğuna karar verdi. Dalyan avlak sahasının ihalesi mahkeme
kararına rağmen yapılmadığı gibi, daha da ileriye götürülerek Milas Köylere
Hizmet Götürme Birliğinin personeli Dalyan’da kaçak balık avlanmasına izin
verilmiştir. Basına da yansıyan bu olay… Güvenlik birimlerince olay yerinde
yakalanan bu kişilerle ilgili tespit tutanakları yapılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Güllük Körfezi gerçekten de dünyanın ilk balık
pazarının kurulduğu bir körfezdir. Güllük Körfezi’nde üretilen balıkları
“Güllük balığı” olarak markalaştırmak, ihracat yapan bir belde olarak adı
duyurulmaya çalışılmaktadır. Bu arada kamu idarecileri tek kelimeyle yasaları
alt üst ederek üreticileri mağdur etmektedir. 95 üyeli balıkçı kooperatifi
büyük sıkıntı içinde. Bu kooperatif zor koşullardadır. 200 bin Türk liralık
geçmişe dönük borçlarının idareciler tarafından yatırıldığı takdirde
kendilerine bu kooperatifin ve bu dalyanın verileceğini söylemelerine rağmen
daha herhangi bir mesafe alınmış değil. Bu haksız uygulama mahkeme kararıyla
durdurulduğu hâlde neden beklenildiğini bir türlü anlamış da değiliz. Bu türden
yerlerdeki işletmelerin nasıl işletileceği yasayla belirleniyor. Buradaki
örnekte olduğu gibi, öncelikle mahallî birlik, kooperatif gibi geçimini bu
işten sağlayan üretici kuruluşlara verilmesi gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Topuz, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim. Buyurun.
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Kısacası, Muğla
İl Genel Meclisi tarafından komisyon üyeleri ve İl Genel Meclisinin oy
birliğiyle bu avlak sahasının ihaleye çıkması için karar çıktı ama hâlâ ihaleye
çıkarılmış değil. Bölgede kaçak balıkçılık yapılıyor, mahkeme kararı
uygulanmıyor. Üretici mağdur ediliyor, üreticinin daha fazla mağdur edilmemesi
gerekiyor. AKP İktidarı, yandaş medyadan sonra yandaş sermayesini de kurduğunu
herkes biliyor. Yeni bir olaya da tanık oluyoruz. AKP milletvekilleri ve
bölgedeki AKP yetkilileri, kamu görevlileri Dalyan bölgemizde yandaş kooperatif
kurdurulmaya çalışılmaktadır, buradaki amaç yeni kurulan kooperatif üzerinden
balık üreticileri üzerinde baskı altına almaktır. Üreticiler üzerinde
partizanlık yapılmak isteniyor. Kamu görevlilerinin bu olaylara taraf olmayıp
bir an önce kendi asli görevlerini yapmalarını bekliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, balıkçılığımız, bu nedenle, birkaç zorunlu düzenlemeler
dışında bugüne kadar herhangi bir değişiklik yapıldığını AKP İktidarı döneminde
görmemekteyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
Bölgemizdeki bu
sorunların yanında, bu balıkçılık sektörünün sorunlarının da, balıkçılarımızın ve
kooperatiflerimizin sorunlarının da bir an önce çözülmesi dileğiyle Bakanımızın
bu konuda ivedilikle üzerine düşen görevi yapıp kooperatifle ilgili 1380 sayılı
Su Ürünleri Kanunu’nun bölgedeki kurulan kooperatiflere verilmesini diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Topuz.
Gündem dışı
üçüncü söz, Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’e aittir.
Sayın Güney,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Bayburt’un
düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayburt’umuzun düşman
işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken, bir daha o acı ve karanlık günlere dönmemeyi Cenabı Allah’tan niyaz
ediyor, aziz şehitlerimizi minnet ve saygıyla anıyorum. Bu vesileyle bu kısa
süre içerisinde ilimizdeki olumlu gelişmeleri ve beklentilerimizi de kısaca
satır başları olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlimiz tarihî
İpek Yolu üzerinde Karadeniz’i doğu ve güneydoğuya bağlayan önemli bir
merkezdir. Cumhuriyet döneminin kazanımlarıyla birlikte özellikle 1989 yılında
il oluşuyla büyük gelişmeler göstermiştir. İl olmasıyla devletin yatırımları ve
destekleri artmış ve son yıllarda Hükûmetimizin üstün
gayretleriyle müspet gelişmeler olmuştur. Sizlere bunlardan birkaç misal vermek
istiyorum:
Takriben bir yıl
önce altyapısı hayırsever Bayburtluların ve yöneticilerimizin katkısıyla,
ayrıca Erzurum Atatürk Üniversitesinin desteğiyle kurulmuş olan Bayburt
Üniversitesi şehrimize sosyal ve ekonomik boyutuyla büyük katkı vermeye
başlamıştır. Şu anda 3 fakülte, 2 yüksekokulla yakında açılacak olan Aydıntepe
ve Demirözü ilçelerindeki yüksekokullarıyla gelişimini sürdürecektir. Amacımız
sadece sayısal değil, niteliği ve bilimsel araştırmalarıyla da bölgemize örnek
bir üniversite olmasıdır. Şu anda 2.500 civarında öğrencimiz vardır. Bu
öğrencilerimizin ekonomik olarak şehrimize bu rakamla bile büyük katkıları
bulunmaktadır.
Bugün Bayburt’ta
asfalt yolu olmayan köy yok denecek kadar azdır. Bayburt ilinin yüzde 95 köy
yolları asfaltlanmıştır. Bu, son iki üç yıl içerisinde olmuştur.
Bayburt için en önemli yatırım olan, hayvancılığa en büyük desteği
verecek olan Demirözü Barajı’mızın 1986’da temeli
atılmış fakat son iki yıldaki büyük gayretlerle, Hükûmetimizin
verdiği desteklerle şu anda yüzde 77’si bitme alanına gelmiş, bitiş noktasına
gelmiş, bu sene 30 trilyon para ayrılmış, önümüzdeki sene, 2011 yılında da bu
baraj bitecektir. Bununla birlikte
Bayburt’taki sulanacak arazi takriben 11.339 hektardır.
Değerli
milletvekilleri, hayvancılık Bayburt’un en önemli uğraşı alanı ve geçim
kaynağıdır. 12 Ocak 2010’da çıkarılan Bakanlar Kurulu kararıyla hayvan
üreticilerine inşaat, hayvan alımı ve teknik malzeme temininde yüzde 40’a varan
hibe son derece önemli ve olumlu bir karardır. Umuyor ve diliyorum ki, bu
Bakanlar Kurulu kararı en kısa zamanda ve bürokratik engellerin de asgariye
indirilmesiyle hemen hayata geçer ve önemli bir adım atmış oluruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Güney, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ayrıca, bu ay
sonunda TOKİ vasıtasıyla, TOKİ’nin yapacağı bir
ihaleyle şehrimize ikinci modern bir hastanenin temeli atılıyor. Bu, o bölgede
teknik donanımı açısından örnek bir hastane olarak bir yıl içerisinde bitirilip
ve teslim edilecektir.
Bunları, bu
olumlu gelişmeleri saymakla bitmez kısaca bu süre içerisinde.
Ancak, tabii
sıkıntılarımız da vardır. Bunu burada ifade etmek mecburiyetindeyim. İlimizin
en önemli sorunu işsizlik ve göçtür. Biz, hayvancılığa yapılacak desteğin -ki
demin de ifade ettim, Bayburt’taki uğraşımız, geçim kaynağımız budur- ve
hayvancılığın gelişmesiyle Bayburt’taki…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Güney.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) – …işsizliğin mutlaka azalacağına, duracağına inanıyoruz ve Hükûmetimizin yapacağı bu destekleri bekliyoruz. Ayrıca,
yine bizim yöremizde taşçılık, arıcılık, maden sektörlerine yapılacak
desteklerin de bize büyük getirisi olacağına inanıyorum.
Yine beklentimiz,
Bayburt’u Erzurum’a bağlayan transit yolunda Kop Tüneli’nin -ki fizibilitesi
yapılmış, ihaleye çıkmak üzeredir- bir an evvel bitirilmesi. Ayrıca, yine Doğu
Karadeniz’i Erzurum’a ve güneye bağlayacak olan -bunun da planları yapılmış-
demir yolunun zamanı geldikçe Bayburt’tan geçmek kaydıyla realize
edileceğini düşünüyoruz ve bunu da şehir olarak bekliyoruz.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; bizim yörelerimiz küçük yörelerdir ve gelişmekte olan
yörelerdir ve göç veriyoruz ama dışarıdaki iş adamlarımızdan, hepinizin
huzurunuzda Bayburt’a yatırım yapmalarını temenni ediyorum. Özellikle altyapısı
bitmiş olan organize sanayiye yatırım yapmalarını diliyorum. Kendi
memleketlerine bu katkıda bulunmalarını istiyorum.
Sayın Başkan,
sabrınıza teşekkür ediyorum; değerli milletvekilleri, beni dinlediğiniz için
sizlere teşekkür edip yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Doğru…
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Bayburt’un düşman
işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Birinci Dünya
Savaşı sonrası Mayıs, Haziran, Temmuz 1916 yılında Rus orduları Bayburt’u işgal
etmişlerdir. Bura halkı Sivas, Tokat ve Kayseri şehirlerine göç etmişlerdir.
Fevzi Paşa komutasında Türk ordusu Ruslara karşı şiddetli direniş göstermiş ve
çok şehit vermiştir. Ancak Rusların bölgeye gelişine o bölgede yaşayan
Ermeniler çok sevinmiş ve Türk köylerine saldırmışlardır. En büyük katliamlar
ise Rusların buradan çekilmesi esnasında olmuştur. Tokat, Erzincan ve Bayburt
bölgesinde Ermeniler masum insanlara saldırmışlardır, hatta ölüleri bile
yakmışlardır. Daha sonra Vehip Paşa, Kâzım Karabekir
Paşa insanlarımızı Ermeni çetelerinin elinden kurtarmıştır.
Milletimizin
tekrar düşman işgaline uğramaması ve kurtuluş günleri olmaması temennisiyle
teşekkürlerimi arz ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru. Biz de temennilerinize katılıyoruz.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin,
yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/575)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Yatılı İlköğretim
Bölge Okulları’nda yaşanan sorunların bütün boyutları ile araştırılarak,
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzüğün 104.
ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve
teklif ederiz. 11.01.2010
1- M. Nuri Yaman (Muş)
2- Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3- Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4- Emine Ayna (Mardin)
5- Akın Birdal (Diyarbakır)
6- Ayla Akat Ata (Batman)
7- Bengi Yıldız (Batman)
8- Fatma Kurtulan (Van)
9- Hasip Kaplan (Şırnak)
10- Hamit Geylani (Hakkâri)
11- İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12- Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13- Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14- Osman Özçelik (Siirt)
15- Özdal Üçer (Van)
16- Pervin Buldan (Iğdır)
17- Sebahat Tuncel (İstanbul)
18- Sevahir Bayındır (Şırnak)
19- Sırrı Sakık (Muş)
20- Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe
Bilindiği gibi
Yatılı İlköğretim Bölge Okulları, nüfusu az, dağınık, okulu bulunmayan veya
ilköğretim hizmetlerinin götürülmediği yerleşim yerlerinde, zorunlu öğrenim
çağındaki öğrencilerin parasız yatılı; çevresindeki öğrencilerin ise gündüzlü
olarak eğitim-öğretim gördükleri ilköğretim okullarıdır. Çağdaş eğitim
sistemlerine ters ve verimi düşüren bir eğitim yöntemi olmasının yanında, YİBO'larda fiziki yapıdan, idari işleyişe kadar hemen hemen her açıdan sorunlar yaşanmaktadır. Yıllardır eğitim
siteminin diğer sorunlarının gölgesinde kalan ve genellikle yemek
zehirlenmeleri ile gündeme gelen YİBO'lar fiziki
yapıdan idari işleyişe kadar âdeta bir sorunlar yumağı hâline gelmiştir. 2003
yılında Millî Eğitim Bakanlığı Müşaviri Kadir Kellecioğlu'nun,
YİBO'larla ilgili yaptığı inceleme sonucu hazırladığı
raporda, bu okullarda acil önlem almayı gerektiren sorunlar olduğunu açıkça
ortaya koymuş ancak bu kamuoyundan saklanmıştı. Ayrıca Kadir Kellecioğlu'nun bilgileri basınla paylaştığı için
görevinden alındığı iddia edilmişti. YİBO'larda
yaygın olarak gözlenen sorun, yemekhane şartlarının hijyenik
olmaması olarak yansısa da bu okullarda bir an önce önlem almayı gerektiren
yüzlerce sorun yaşanmaktadır. Çocukları mutsuz eden bu ortam, birçok çocuğun
okuldan kaçmasına sebep olmakta ve kaçışların bir kısmının kış aylarında olması
ise birçok çocuğun yolda donarak ölmesine sebep olmuştur. Yurtlardaki banyolar
yetersiz ve çoğunda kabinli banyo mevcut değildir. Öğrenciler günlük
temizliklerini tam olarak yapamamakta, bitlenme, uyuz gibi sağlık sorunları
yaşanmaktadır. Birçok okulda rehber öğretmen bulunmamaktadır. Yatakhanelerin
koğuş sistemi biçiminde olduğu okullarda, odalarda da kapasitelerinin üstünde
öğrenci kalmaktadır. Büyük yaştaki öğrencilerin küçük yaştaki öğrencilerle aynı
odalarda kalması ise çeşitli istismarlara neden olmaktadır. Ayrıca öğrencilere
verilen kırtasiye malzemeleri yetersiz ve öğrenciler sorunlarını velilerine
iletmekte zorlanmaktadırlar. Öğrenciler, okul yöneticilerinden ve
öğretmenlerinden fiziki şiddet gördüklerini iddia etmektedirler. Ayrıca
öğrenciler, kendi aralarında bile Kürtçe konuşmalarına yasak konulduğunu ileri
sürmektedirler. Çocuklar için travma sayılabilecek bu
uygulama, çoğu çevrelerce bir asimilasyon politikası olarak yorumlanmaktadır. Okulların
bütçesi hazırlanırken, okulların bulunduğu coğrafi bölge, gelişmişlik düzeyi ve
iklim koşulları göz önünde bulundurulmamaktadır. Öğrencilerin, aileleri ile
görüşebilmeleri için ücretsiz telefon vb. iletişim araçları bulunmamaktadır. YİBO'larda görevlendirilen öğretmenler isteğe bağlı
atanmamakta ve çoğu sözleşmeli olarak görev yapmaktadır. Yaşanan sorunlar
öğretmenleri de en az öğrenciler kadar etkilediğinden, YİBO'larda
uzun süre görev yapan öğretmenlere hemen hemen
rastlanmamaktadır. Bu okullarda görev yapan öğretmenler, öğrencilerin bütün
sorunlarıyla ilgilenmek zorunda kalmaktadırlar. Bu zor koşullar altında
çalıştırılan öğretmenler, diğer öğretmenlerle aynı ücreti almaktadırlar. Bütün
gün okulda olan öğretmenler bu koşullar altında verimli olmakta
zorlanmaktadırlar. YİBO'larla ilgili birtakım
iyileştirmelerin yapılacağı söylenmişse de bu konuda önemli bir gelişme
sağlanamamıştır. Sürekli olarak bir arada olan öğrenci ve öğretmenler zor
şartlarda eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu şartlar
altında eğitime devam etmek, mutsuz, sosyalleşmemiş ve geleceğe dair umut
beslemeyen bireyler yetiştirmekten başka bir anlam ifade etmemektedir. Yatılı
İlköğretim Okulları'nda yaşanan sorunların, bir an önce kamuoyu ile paylaşarak,
kalıcı çözümlere kavuşturulması gerekmektedir. Bu nedenle bir Araştırma
Komisyonu'nun kurulmasında yarar bulunmaktadır.
2.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin,
okula gidemeyen ilköğretim çağındaki çocukların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/576)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İlköğretimde
okula devam edemeyen öğrencilerin sorunlarının tespit edilerek, gerekli
önlemlerin alınması amacıyla, Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci
maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 12.01.2010
1) M. Nuri Yaman (Muş)
2) Gültan Kışanak
(Diyarbakır)
3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4) Emine Ayna (Mardin)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Bengi Yıldız (Batman)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe
İlköğretim; kadın
erkek tüm yurttaşların beden, zihin, duygu ve ahlâk bakımından gelişmelerine
hizmet eden temel eğitim ve öğretim aşamasıdır.
İlköğretim sadece
orta öğretime öğrenci hazırlayan bir öğrenim basamağı değildir. Aynı zamanda
bireyi yaşama hazırlar. Bir yurttaşın gerektiğinde tek başına yaşamını
sürdürebilmesi, mutlu olabilmesi, hatta toplumsal kalkınmaya katkıda
bulunabilmesi için bilmesi gerekenlerin öğrenildiği/öğretildiği bir öğrenim
basamağıdır.
Bize yaşam boyu
gerekli olan bilgi ve becerilerin temeli ilköğretimde atılır. İlköğretim, uygar
bir yaşam için; okuma yazma, okuduğunu anlama, ana dilini iyi ve doğru
kullanma, temel matematik işlemlerini yapabilme, yakın çevreyi tanıma,
toplumsal yaşam kurallarını öğrenme ve öğrenme isteği yaratmak için yapılır.
222 sayılı
"İlköğretim ve Eğitim" yasasına göre ilköğretim, 6-14 yaş grubundaki
tüm yurttaşlar için zorunlu ve devlet okullarında parasızdır. Fakat çeşitli
nedenlerden dolayı 6-14 yaş grubundaki tüm yurttaşlara parasız sunulmak zorunda
olunan ilköğretim hakkından bütün çocuklar yararlanamamaktadır.
Diğer bir
deyişle, ilköğretimde %100 okullaşma oranına ulaşılamamaktadır. Eğitimin en
önde gelen sorunlarından birisi olan okullaşma sorunu, hâlâ çözülmemiştir.
Türkiye'de okullaşma oranları kentlerden kırsala, batıdan doğuya doğru düşüş
göstermektedir. Türkiye'de köyde ya da şehirde yaşamak eğitim hakkına erişimi
önemli ölçüde farklılaştırmaktadır. Bu nedenle okullaşma oranlarını
değerlendirirken köylerde ve şehirlerde yaşayan nüfusun eğitim düzeyinin
dikkate alınması gerekir. Bu açıdan bakıldığında, özellikle kız çocuklarının
okullaşmasında hala ciddi sorunlar yaşandığı görülmektedir.
Milli Eğitim
Bakanlığının yayınladığı 2008-2009 "Milli Eğitim İstatistikleri"nde
2009 yılında ilköğretim de okullaşma oranın erkek öğrenciler için %96,99 kız
öğrenciler için %95,97, toplamda ise % 95,97 olduğu anlaşılmaktadır. 2009
yılında okul çağında olduğu halde eğitim-öğretime devam etmeyen yaklaşık yarım
milyon öğrenci bulunmaktadır. 2010 mali yılı performans programınızda
belirlenen hedefleriniz arasında ilköğretimde %100 okullaşma oranı
sağlanacağını belirtilmiştir. Fakat yıllardır aynı hedef dile getirilmekte bir
türlü okullaşma oranı %100'e ulaşmamaktadır.
Anayasanın 42. maddesine göre "kimse eğitim ve öğretim
hakkından yoksun bırakılamaz.", "İlköğretim, kız ve erkek bütün
vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır" hükümleri
yer almasına karşın; ailelerin gelir seviyelerinin düşüklüğü, çocukların
çalışmak zorunda bırakılması, devletin yeterli kaynağı ayırmaması ve gerekli
yatırımları zamanında yapılmaması gibi nedenlerle bu çocuklar eğitim-öğretim
hakkından yoksun kalmaktadır.
İlköğretimde %100
okullaşma hedefine ulaşma her şeyden önce sayıları yaklaşık yarım milyonu bulan
öğrencilerin eğitim-öğretimden yoksun kalmalarının nedenlerinin doğru ve
gerçekçi analizlerle ortaya koyulduktan sonra çözüm önerileri geliştirilmesi
ile mümkündür. Bu gerekçe çerçevesinde, ilköğretimde okula devam edemeyen
öğrencilerin sorunlarının tespit edilerek, gerekli önlemlerin alınması amacıyla
“Meclis Araştırması” açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel
ve 25 milletvekilinin, yapımı tamamlanamayan kültür merkezleri sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/577)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Bireyler arasında
sosyal ve kültürel etkileşim ortamının kurulmasını ve ulusal kültürün
yaşatılmasını amaçlayan; güzel sanatlar, sinema, geleneksel ve çağdaş sanatlar
aracılığı ile eğitim, öğretim ve bilimsel çalışmalarının yapıldığı yerler olan,
kültürel ve sanatsal etkinliklerin halkla buluşturulmasında önemli görevler
üstlenen kültür merkezleri kurma görevi Kültür ve Turizm Bakanlığına
verilmiştir.
Bakanlığın görev
alanı içinde olmakla birlikte, diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından
yapımına başlanan kültür merkezi yatırımlarının gerçekleştirilerek kamunun
hizmetine sunulmasını sağlayacak düzenlemeler olmasına rağmen ülkemizde bu
konuda önemli sayılabilecek ilerleme sağlanamamıştır.
Yapımına uzun
yıllar önce başlanmış pek çok kültür merkezi bu konuda ihtiyaç sürdüğü hâlde
tamamlanamamakta ülkemiz âdeta bir kültür merkezi mezarlığı hâline gelmektedir.
Yapımlarına 1990'lı yıllarda başlanan Kültür Merkezi inşaatlarının çoğunun
fiziki gerçekleşme oranının yüzde ellinin altında kaldığı gözlenmektedir.
Bu nedenle
yıllardır yapımı tamamlanamayan kültür merkezlerinin tamamlanmama nedenleri ile
inşaatlarına ilişkin sorunların saptanması ve alınacak tedbirlerin Yüce
Meclisimizce belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, iç Tüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 12.01.2010
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
3) Tacidar Seyhan (Adana)
4) Canan Arıtman (İzmir)
5) Necla Arat (İstanbul)
6) Bihlun Tamaylıgil
(İstanbul)
7) Nesrin Baytok (Ankara)
8) Atila Emek (Antalya)
9) Mehmet Sevigen (İstanbul)
10) Hüsnü Çöllü (Antalya)
11) Birgen Keleş (İstanbul)
12) Çetin Soysal (İstanbul)
13) Tekin Bingöl (Ankara)
14) Sacid Yıldız (İstanbul)
15) İsa Gök (Mersin)
16) Abdulaziz Yazar (Hatay)
17) Kemal Demirel (Bursa)
18) Osman Kaptan (Antalya)
19) Gökhan Durgun (Hatay)
20) Rasim Çakır (Edirne)
21) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
23) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
24) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
25) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
26) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
Gerekçe:
4848 sayılı
Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 12'nci
maddesinde il ve ilçelerdeki kültür merkezlerinin inşa, onarım, yönetim,
işletme ve diğer mali işlerini yürütmek görevi Kültür ve Turizm Bakanlığı'na
verilmiştir. Ancak il ve ilçelerde halkın kültürel etkinliklerle buluşmasında
önemli işlevleri olan ve eğitsel ihtiyaçlarının giderilmesinde etkin rol
oynayan kültür merkezlerinin inşa sürecinde sorunlar yaşanmaktadır.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından yapımı üstlenilmiş ancak halen tamamlanmamış elli iki
kültür merkezinden kırk sekiz adedinin yapımına 1990'lı yılın başında
başlanmıştır. Aradan geçen süre içinde bu inşaatlar bitirilemediği gibi çoğunun
fiziksel gerçekleşme oranlarının yıllardır aynı düzeyde kaldığı gözlenmektedir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı yatırım programlarında iz ödenekle yer alan bu
projelere yıllardır ödenek ayrılmamakta, bu projeler temeli atılmış biçimde
bekletilmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığınca yaptırılan kültür merkezlerine
ek olarak on beş adet kültür merkezi inşaatı Bakanlıkça yerel yönetimlere,
valiliklere veya üniversitelere devredilmiş ancak bunlar da bitirilememiştir.
Temel seviyesinde
terk edilen veya yarım kalan kültür merkezi inşaatlarının bakımsız bırakıldığı
gözlenmekte, otopark, çöplük veya hayvan otlatma yeri olarak kullanılan kültür
merkezi inşaatlarına rastlanmaktadır.
İçlerinde yer
alan gösteri mekânları, sergi salonları, çalışma ve kurs atölyeleri vasıtasıyla
halkımızın kültürel aktivitelere ulaşmasında aracılık eden kültür merkezi
inşaatlarına ödenek verilmemesi nedeniyle yapılan yatırımlar boşa gitmekte, söz
konusu projeler yıllardır sürünmektedir. Bu inşaatların yıllardır
bitirilmemesinin nedeni olarak ödenek yetersizliği gösterilmekle beraber
plansızlık en temel sorun olarak göze çarpmaktadır.
Örneğin Adana’da
1994'te Kültür Bakanlığı tarafından ihale edilen Çukurova Kültür Merkezi,
inşaatına başlandıktan bir süre sonra temel seviyesinde bırakılmış, daha sonra
belediyeye devri gerçekleştirilmiş ancak yapımı dondurulmuştur.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı yatırım programında yer alan Adana ili Ceyhan, Kozan ve Tufanbeyli
kültür merkezi inşaatları ihale edildikleri tarihten bu yana başlangıç
seviyesinden öteye gidememiştir.
Nüfusu iki
milyonu aşan Adana ili merkezi, ilçeleri ve beldelerinde yapımı Sabancı Holding
ve Türk Eğitim Vakfı ile ortaklaşa gerçekleştirilen ve kullanım hakkı Kültür ve
Turizm Bakanlığına devredilmiş olan 368 kişi kapasiteli Hacı Ömer Sabancı
Kültür Merkezi ile ilçe belediyesine ait bir kültür merkezi dışında kültür
merkezi bulunmamaktadır.
Bu örneğin de
gösterdiği üzere kentlerimizde kültür merkezi sayıları ve kapasiteleri ile
ihtiyaçları karşılamaktan çok uzaktadır. Buna rağmen kültür merkezi
inşaatlarına gerekli ve yeterli destek verilmemektedir.
Pek çok kültür
merkezi inşaatı on beş yılı aşkın süredir beklemektedir. Çoğunun fiziki
gerçekleşme oranı yüzde ellinin altındadır. Örneğin Tekirdağ Kültür Merkezi
inşaatı on yedi yıldır sürmektedir ve fiziki gerçekleşme oranı yüzde otuzdur.
1976 yılında yapımına başlanan Antalya-Elmalı Kültür Merkezi yüzde doksan beş
oranında tamamlanmış olmasına rağmen bitirilememiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı yatırım programında yer alan kültür merkezi projelerinden fiziki
gerçekleşmesi yüzde 50'nin üzerinde olanlara, kent niteliğinde olma,
üniversiteye ve fazla nüfusa sahip olma gibi kıstaslara göre ödenek tahsisinde
öncelik verileceği belirtilmekle beraber bu konuda da kayda değer gelişmeler
gözlenmemektedir.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, ülkemizin pek çok yerinde yıllardır devam eden kültür
merkezi inşaatlarına ilişkin sorunların saptanması ve alınacak tedbirlerin Yüce
Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis araştırması açılmasının yerinde
olacağı kanısı taşımaktayız.
4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, tütün
üreticiliğindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/578)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tütün üretimi,
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 2000'li yılların başına kadar tarımsal
ekonominin çekici gücü olmuş, yüz binlerce insanımıza istihdam sağlamış ve
kırsal alanların tarıma elverişli hale getirilmesindeki rolü ile ülke
ekonomisine hizmet etmiştir. Çiftçi başına düşen ortalama 4-5 dekarlık alanlarda,
emek yoğun nitelikli olarak üretim yapılmaktadır. Üretim sürecine, tütün
çiftçisinin aile bireylerinin dâhil edilmesi ile oluşturulan istihdam özellikle
kırsal alanlardaki işsizliği bir nebze olsun çözüm olmuştur. Özellikle 2000'li
yıllardan itibaren uygulanan yanlış tarım politikaları sonucunda tarımsal
üretimimiz ve aynı zamanda tarımsal ürün ihracatımızda önemli bir paya sahip
olan tütün ve tütün üreticisi yok olma noktasına gelmiştir. Tütün üretimi ve
tütün üreticilerinin içinde bulunduğu olumsuz durumun incelenmesi ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğümüzün
104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak sorunun
araştırılmasını arz ederiz.
1- M. Nuri Yaman (Muş)
2- Gültan Kışanak (Diyarbakır)
3- Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4- Emine Ayna (Mardin)
5- Akın Birdal (Diyarbakır)
6- Ayla Akat Ata (Batman)
7- Bengi Yıldız (Batman)
8- Fatma Kurtulan (Van)
9- Hasip Kaplan (Şırnak)
10- Hamit Geylani (Hakkâri)
11- İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12- Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13- Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14- Osman Özçelik (Siirt)
15- Özdal Üçer (Van)
16- Pervin Buldan (Iğdır)
17- Sebahat Tuncel (İstanbul)
18- Sevahir Bayındır (Şırnak)
19- Sırrı Sakık (Muş)
20- Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Cumhuriyetin
ilanından hemen sonra ele alınan konuların başında gelen tütün kadar, kültürel,
sosyal, ekonomik ve politik yönleri ile tartışılan başka bir tarımsal ürün
yoktur. 1925 yılında Reji şirketini satın alınarak tütünde Devlet Tekeli
oluşturulmuş, tütün üretimi ve tütün politikası yeniden yapılandırılmıştır.
400 yıldan beri
Anadolu topraklarında yetiştirilen tütün, milyonlarca insanımızın geçim kaynağı
oldu. 1940 yılından bu yana destekleme kapsamında devlet tarafından satın
alınan tütün, 2000'li yılların başına kadar ortalama 550 bin üreticinin ailesi
ile birlikte yaklaşık 3 milyon vatandaşımızın yegâne geçim kaynağıydı.
Tütün üretmek
için 14 ay gereklidir. Önce tütünün fidesi hazırlanır, dikilir, çapalanır, dip
sıyrılır, bir daha çapalanır, birinci el, ikinci el, üçüncü el, dördüncü el
olmak üzere yaprakları toplanır, dizilir, kurutulur, basarak balyalanır ve
tütün elde edilir. Oldukça zahmetli olan bu sürece ailenin tüm bireyleri, genci
ve yaşlısı hemen herkes katılır. Bu yönüyle kırsal kesimde yaşayan işsiz
yığınlara iş kapısı açan ve istihdam yaratan tütüncülük aile tarımının en güzel
örneğini oluşturur.
Tütün üretimi
ortalama 4-5 dekarlık kıraç, verimsiz ve genellikle eğimli topraklarda
yapılmaktadır. Tütünün yetiştiği topraklarda yetişecek ve alternatifi
olabilecek başka ürün yok gibidir. Uygulanan politikalarla, topraklarında
alternatif bir ürün üretme şansı olan tütün üreticileri oldukça zahmetli olan
tütüncülüğü bırakmışlardır. Bugün tütün üretmeye devam etmeye çalışan
çiftçiler, kıraç topraklarında tütünden başka hangi ürünü üretirlerse
üretsinler, ailelerinin geçimini sağlayamayacak olanlardır. Başkaca çıkar yolu
olmayan ve küçük arazilerinde tütün ekimi ile geçimlerini sağlamaya çalışan
çiftçilerimiz, hükümetlerin yanlış politikalarıyla, küçücük topraklarından
kopartılarak büyük kentlerin varoşlarında sefalete itilmiştir. Fakir
toprakların ürünü olan tütün yerine aynı arazilerde alternatif ürün
dayatmasının tütün üreticisinin derdine derman olamayacağı ortadadır.
Tütün Dünyanın
120 ülkesinde üretilen endüstriyel bir üründür. Şark tipi tütün üretiminde 120
üretici ülke içinde ülkemizi üst sıralara taşıyan tütün çiftçilerimizin ödülü,
2002 yılında yürürlüğe giren 4733 sayılı yasayla uygulamaya konulan kotalar,
açlık ve sefalet oldu. Şark tipi tütün üretiminde tartışmasız dünya
birinciliğimiz ve yıllık 500 milyon dolarlık ihracatımızın gerçek kahramanları
tütün çiftçisidir.
Tütün sektöründe
1997 yılı üretici sayısı; 560 bin, üretim miktarı; 300 bin ton, ihracat
miktarı; 163 bin ton ve ihracat bedeli; 565 milyon dolardır. Bu rakamlar 2003
yılında, üretici sayısı; 400 bin, üretim miktarı; 160 bin ton, ihracat miktarı;
112 bin ton, ihracat bedeli; 330 milyon dolar olmuştur. 2009 yılında ise
rakamların geldiği boyut hayli kaygı vericidir, üretici sayısı; 181 bin, üretim
miktarı; 93 bin ton, ihracat miktarı; 43 bin ton, ihracat bedeli ise 173 milyon
dolara gerilemiştir.
Tütün üretimi ve
ihracatındaki düşüş ile tütün çiftçilerinin içerisinde bulunduğu durumunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin tespit edilmesi yerinde olacaktır.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S.
Sayısı: 383) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının 17’nci maddesi
kabul edilmişti.
Sayın
milletvekilleri, tasarının çerçeve 18’inci maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları, (3) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleriyle (4) ve (5) numaralı
fıkraları ayrı maddeler hâlinde işlem görecektir.
Şimdi 18’inci
maddenin (1) numaralı fıkrası üzerinde önerge işlemine başlıyoruz.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde dört adet önerge vardır; önergeleri
geliş sırasına göre okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Birinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kanun tasarısının 18. Maddesinin (1). Fıkra b bendindeki “İl
Sosyal Etüt ve Proje Müdürü” ibaresinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
“İl Sosyal Etüt,
Değerlendirme ve Proje Müdürü”
|
Beytullah Asil |
Yılmaz Tankut |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
|
Eskişehir |
Adana |
Aydın |
|
Hasan Çalış |
Mehmet Şandır |
|
|
Karaman |
Mersin |
|
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi okutacağım üç önerge metinden çıkarmaya
yönelik olup aynı mahiyettedir. Okutup birlikte işleme alacağım, istemleri
hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Buyurun:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 1. fıkrasının madde metninden
çıkarılması ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Turgut Dibek |
Ali İhsan
Köktürk |
|
Malatya |
Kırklareli |
Zonguldak |
|
Atilla Kart |
Şahin Mengü |
Rasim Çakır |
|
Konya |
Manisa |
Edirne |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 18/1 maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Ayla Akat Ata |
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
|
Batman |
Muş |
Şanlıurfa |
|
Şerafettin
Halis |
Hamit Geylani |
Hasip Kaplan |
|
Tunceli |
Hakkâri |
Şırnak |
|
Akın Birdal |
Sebahat Tuncel |
Sevahir Bayındır |
|
Diyarbakır |
İstanbul |
Şırnak |
|
Osman Özçelik |
M. Nezir
Karabaş |
Pervin Buldan |
|
Siirt |
Bitlis |
Iğdır |
|
|
Bengi Yıldız |
|
|
|
Batman |
|
TBMM Başkanlığına
383 sıra sayılı
tasarının 18. maddesinin 1. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Harun Öztürk |
Hüseyin Pazarcı |
Emrehan Halıcı |
|
İzmir |
Balıkesir |
Ankara |
|
Tayfun İçli |
Recai Birgün |
|
|
Eskişehir |
İzmir |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
sahiplerinden ilk olarak kim konuşacak?
ATİLLA KART
(Konya) – Ben konuşacağım efendim.
BAŞKAN – Sayın
Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge
üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, maddeyle ilgili değerlendirme yapılmadan evvel, bu
değerlendirmeyi yapmadan evvel yargıda yaratılan partizan yapılanma
gelişimlerini ve bunun yarattığı vahim sonuçları özet olarak değerlendirmek
istiyorum. Aslında bu tasarıda da yine bu amaca yönelik olarak bir hizmet
etmeyi amaçlayan ve bununla bağlantılı olarak bir altyapı oluşturmayı amaçlayan
girişimlerin olduğunu biliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye iki gündür Erzincan ve Erzurum arasındaki yetki ve görev
çatışmasından kaynaklanan ya da o şekilde sunulmaya çalışılan bir çatışmayı
dehşetle ve ibretle izliyor. Oradaki iddia nedir? Orada hakkında öyle veya
böyle görev suçu iddiasıyla, yirmi altı yıl hapis cezası talebiyle Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısı hakkında dava açıldığını biliyoruz. Ama öylesine bir
iklim yaratılıyor ki, öylesine bir devlet yönetimi anlayışı artık Türkiye’de
hâkim ki bu İktidarı, İktidar mensuplarını bu yargılama kesmiyor. O Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısına haddini bildirmek anlamında, bakıyoruz; tırnak içinde
söylüyorum, “yeni bir mekanizmanın devreye girdiğini” görüyoruz. Erzurum
Cumhuriyet Başsavcısı nereden güç alıyor ise, hangi odaktan güç alıyor ise,
hangi karanlık odaktan güç alıyor ise bakıyoruz, yeni bir soruşturma adı altında,
cumhuriyet tarihinde, hukuk tarihimizde örneği görülmeyecek bir şekilde bir
süreci başlatıyor. Orada iddia nedir? Efendim, örgüt iddiası, bağlantısı ileri
sürülüyor. Peki, savcılara ve yargıçlara yönelik olarak örgüt iddiasıyla da
olsa başka bir savcının, başka bir başsavcının soruşturma yapma yetkisi var mı?
Yok. Ceza Muhakemesi gayet açık, Ceza Muhakemesi’nin 250’nci maddesinin üçüncü
bendi gayet açık, diyor ki orada: “Örgütlü suçlarda da Yargıtay soruşturmasına
tabi olanların o özel hukuku, onlar hakkındaki özel soruşturma hükümleri
korunur.” diyor. Bunu bir başsavcının bilmemesi mümkün mü, bir savcının
bilmemesi mümkün mü, bir hukuk fakültesi öğrencisinin bilmemesi mümkün mü? Bunu
bildiği hâlde bu girişimler, bu soruşturmalar hangi güçle yapılıyor? Bu destek
nereden alınıyor? Hangi siyasi güçtür ki, hangi siyasi himayedir ki Erzurum
Başsavcısı böyle bir girişimde bulunuyor?
Çünkü, Erzurum
Başsavcısının şahsında bu Hükûmet diyor ki, İçişleri
Bakanlığı diyor ki, Adalet Bakanlığı diyor ki; “Siz birilerine dokunursanız,
bakın, akıbetiniz budur.” diyor, bu mesaj veriliyor. Erzurum Başsavcısının
şahsında, burada, aslında, sadece bürokrasiye değil aynı zamanda yargının
tümünü hedef alan bir gözdağı mesajı var.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Hükûmetle ne alakası var bunun?
ATİLLA KART
(Devamla) – Bunun Hükûmetle alakası var çünkü Hükûmet olarak bunun altyapısını oluşturmak konusunda
olağanüstü bir çalışma içindesiniz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yargının verdiği kararın Hükûmetle ne
ilgisi var?
ATİLLA KART
(Devamla) – Burada Hükûmete günlerdir soruyoruz,
Sayın İçişleri Bakanına günlerdir soruyoruz…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yargının işine niye bu kadar karışıyorsunuz? Yargının işine bu kadar
karışma.
ATİLLA KART
(Devamla) – Sayın İçişleri Bakanına günlerdir soruyoruz, diyoruz ki, Sayın
Bakan, Sayın Bakan diyoruz ki: 5 Kasım 2007’den sonra Amerika’dan 35 tane uzman
Türkiye’ye gönderildi. Bunlar istihbarat konusunda, bunlar güvenlik konusunda
uzman olan kişiler. Üç ay süreyle Türkiye’de görev yapmaları istendi. Yabancı
uzmanların bu anlamda Türkiye’de görev yapmasını gerektiren ihtiyaç nedir, o
ayrı bir konu, onu ayrıca elbette sorgulayalım ama bu kişilerin hâlen
Türkiye’de görev yaptıklarına dair ciddi bir iddia var. Sayın Bakana soruyoruz
bunu, bir kez daha soruyoruz; Mersin Milletvekili Arkadaşımız Ali Rıza Öztürk sordu, ondan sonra bizler sormaya devam ediyoruz:
“Sayın Bakan, bu bilgi doğru mudur, değil midir?” diyoruz. O bilgi niçin
önemli? Çünkü o yapı bugün Başbakanlık, İçişleri ve Adalet Bakanlığı
bünyesindeki karargâhı oluşturuyor, artık legal olmaktan çıkan karargâhı
oluşturuyor.
Sayın Bakan nasıl
bir cevap veriyor, ısrarlı sorularımıza nasıl bir cevap veriyor? Önce duymazdan
geliyor, ısrarlı sorular üzerine diyor ki: “Bende bilgi yok.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kart, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ATİLLA KART
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bunu söyleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin
İçişleri Bakanı. Bunu tasavvur edebiliyor musunuz? Bu cevabı sizler içinize
sindirebiliyor musunuz?
Siz, Sayın Bakan,
o koltukta nasıl oturmaya devam edebiliyorsunuz? Bunu içinize nasıl
sindirebiliyorsunuz? Siz Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı mısınız yoksa
birilerinin yarattığı iklimin, yarattığı karargâhın sonucunda, o talimatlar
üzerine taşeron olarak mı görev yapıyorsunuz?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Hakaret etme!
ATİLLA KART
(Devamla) – Sizin bu cevabınız üzerine bu soruları, bu eleştirileri yapma
hakkını görüyoruz. Bu soruları aslında benden evvel biraz sorumluluk sahibi
olan, biraz sağduyu sahibi olan tüm milletvekillerinin sorması gerekir. Şu
sorumda bir yanlış varsa bunun cevabını söyleyin değerli arkadaşlarım.
Tekrar soruyorum:
Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanı “Bu konuda bende bilgi yok.” nasıl
diyebilir? Siz bunu içinize sindirebiliyor musunuz, böyle bir cevabı içinize
sindirebiliyor musunuz?
Değerli arkadaşlarım,
teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Kart, teşekkür ederim.
Diğer önerge
sahibi Sayın Harun Öztürk.
Sayın Öztürk, buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 18’inci maddesiyle
ilgili vermiş olduğumuz önerge nedeniyle söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yeni bir teşkilat kurulmasını öngörmesi, sözleşmeli personel
ve uzman istihdamına, bunların statüleri, ücretleri ve kadrolarına dair
personel rejimine ilişkin hükümler içermesi nedeniyle, tali komisyon olarak
görevlendirilen Plan ve Bütçe Komisyonu da bu tasarı hakkında mutlaka görüş
belirlemeliydi.
Bazı tasarı ve
teklifleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının havale ettiği aynı gün
gündemine alan Plan ve Bütçe Komisyonunun bu tasarıyı niçin gündemine almadığı
Genel Kurula açıklanmalıdır.
Aynı şekilde,
İçişleri Komisyonunun kendilerine 12/5/2009 tarihinde
havale edilen tasarıyı İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereği Plan ve Bütçe
Komisyonunun on günlük görüş bildirme süresi dahi beklenmeden niçin sekiz gün
içinde görüşüp sonuca bağladığı da senaryolar peşinde olmadığını söyleyen Hükûmet tarafından açıklanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, 11/2/2010 günlü Birleşimde AKP Grup
Başkan Vekili Sayın Canikli, muhalefete mensup bir
milletvekilinin eleştirilerini beğenmediğini belirterek, muhalefetten tasarının
iyileştirilmesi yönünde katkı beklediklerini ifade etmiştir. Hükûmet ve AKP yönetimi söyledikleri hiçbir konuda samimi
değildir.
Tasarının 4, 6 ve
13’üncü maddelerinin iyileştirilmesi yönünde vermiş olduğum önergelerimin
işleme alınması, İç Tüzük’ün vermiş olduğu bir hak, AKP tarafından kötüye
kullanılarak engellenmiştir. Görüşmesi tamamlanan söz konusu maddelerle ilgili
düşüncelerimi tutanaklara geçirtmek için bilgilerinize sunmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının amaç maddesi terörle mücadeleye ilişkin politika ve
stratejiler geliştirmek için yeni bir müsteşarlık kurulmasını öngörmektedir.
Tasarıda bir terör tanımı yapılmadığı gibi, terör tanımının yapıldığı 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na bir atıf da yer almamaktadır. Denilebilir ki
terörle mücadele konusunda bir müsteşarlık kurulduğuna göre terörden ne
anlaşılması gerektiği konusunda elbette ilgili kanuna bakılacaktır. Bu mantık
doğru bir mantık değildir. İlgili kanuna bir atıf yapılmadığı için kurulan
Müsteşarlık kendisine göre terör tanımları geliştirip durumdan vazife
çıkartabilecektir.
Sayın Bakan da
zaten esnek bir yapılamayı amaçladıklarını saklamamaktadır. Tasarı bu hâliyle
yasalaştığı takdirde AKP Hükûmeti muhalif sendika
hareketlerini, sivil toplum hareketlerini ve her türlü toplumsal muhalefeti
terör olarak değerlendirebilecektir. Ergenekon soruşturmasında gelinen nokta, Hükûmete hiçbir şekilde güvenmememiz gerektiğini açıkça
ortaya koymuştur. Bugün iktidarı destekleyen tarikatlar hakkında soruşturma
yapan bir savcı için sözde Ergenekon terör üyesi suçlaması yapılabiliyorsa
böylesine ucu açık bir yetkiyle görevlendirilen siyasi Müsteşarlığın iktidara
yönelik her türlü muhalefeti terör eylemi olarak değerlendireceğini görmemek
saflık olur. Bu nedenle, iktidara böylesine belirsizlik içinde yetkiler
verilmesi demokratik toplumun geleceği açısından son derece tehlikeli
olacaktır. Parlamento bu yetkiyi Hükûmete
vermemelidir.
Değerli
milletvekilleri, terörle mücadelede askerî önlemlerin yanı sıra ekonomik
önlemlerin de gerekliliği konusunda hemen hemen
hepimiz hemfikiriz. Bu nedenle, 4’üncü maddede yer alan Terörle Mücadele
Koordinasyon Kurulu üyeleri arasına Maliye Bakanlığı Müsteşarlığı ile Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının da dâhil edilmesi doğru olurdu.
Tasarının 6’ncı
maddesinde, Müsteşarlığın görevleri arasında “Terörle mücadele alanında;
inceleme ve denetim yapmak ya da yaptırmak.” şeklinde bir ifade yer almaktadır.
Müsteşarlığın terörle mücadele alanında inceleme ve denetim yapması kadar doğal
bir şey olamaz ancak terörle mücadele alanında inceleme ve denetleme görevini
başkasına yaptırması için yetki alınması anlaşılamamıştır. Denilebilir ki:
Buradaki “yaptırmak”tan kasıt, yetkili bakanlık
teftiş kurullarına denetim ve inceleme görevi yaptırmaktır. Geçmişte yapılan
düzenlemelerde de benzer hükümlere yer verilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, geçmişte benzer düzenlemelerin yapılmış olması, yapmakta
olduğumuz düzenlemelerin doğru olduğu anlamına gelmez. Başka bakanlık, kurum ve
kuruluşların denetim yapmakla görevli birimlerine inceleme ve denetim görevi
yaptırmak üzere böyle bir yetki verilmesine ihtiyaç yoktur. Amaç mali denetim
yaptırmak ise Sayıştay ve Maliye Bakanlığına ilgili yasalarla verilen görev ve
yetkiler çerçevesinde, burada bir şey yazmamış olsanız da, söz konusu
denetimleri yaptırabilirsiniz. Yok, eğer amaç Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme
Kuruluna bazı denetimleri yaptırabilmek ise bunun için de bu yasada bir
düzenleme ihtiyacı yine yoktur çünkü 2443 sayılı Kanun’da Devlet Denetleme
Kurulunun tüm kamu kurum ve kuruluşlarında her türlü inceleme, araştırma ve
denetlemeleri yapabileceği öngörülmektedir. Geriye Sayın Bakanın esnek
yapılaşma beyanı doğrultusunda Müsteşarlığın resmî kurumlar dışında başkalarına
da denetim yaptırabilme konusu kalmaktadır ki bu yetkinin verilmesi doğru
değildir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk.
Sayın Yıldız,
konuşacak arkadaşımız var mı?
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Karabaş konuşacak efendim.
BAŞKAN – Nezir
Karabaş, Bitlis Milletvekili, buyurun.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığıyla ilgili tasarının 18’inci maddesinde verdiğimiz
değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, tüm
maddelerde belirttik, birincisi: Bir müsteşarlığın kurulması ve adı da güvenlik
müsteşarlığı ve görevinin de terörle mücadele olduğu belirtildikten sonra böyle
bir müsteşarlığın, böyle bir kurumun sonuç almayacağını baştan belirttik.
Tabii, burada
güvenlik politikalarını ve sosyoekonomik politikaları birlikte ele almaktan
bahsediliyor. Bugüne kadar hem geçmiş hükûmetler hem
askerî yetkililer, bölgede terörle mücadele iddiasında olan tüm kurumların
söylemi sadece güvenlik politikalarının, terörle mücadelenin yetmeyeceğini,
bunun yanında sosyal, toplumsal, ekonomik, kültürel tedbirlerin alınması
gerektiğini söylemediler mi ve bu yönde birçok kurum oluşturulmadı mı?
Şimdi, bu yasa
tasarısı ve bu yasa tasarısıyla ilgili başta Sayın İçişleri Bakanı olmak üzere
diğer yetkililerin, Hükûmet yetkililerinin dile
getirdikleri ve üslup ve tarzları bugüne kadar, bu ülkede çatışma ve savaş
ortamından bugüne kadar sürdürülen politikalardan ve kullanılan söylemden hiç
farklı değil.
Şimdi, kullanılan
tabirlere bakalım:
1) “Terörist ile
vatandaşı kesinlikle ayıracağız.” Biz, Sayın Bakan, terörist ile vatandaşın
ayrılmasının ne olduğunu yıllardır deneyimlerimizden, pratiklerimizden gördük.
2) “Terörle
mücadele yanında, güvenlik politikaları yanında sosyal, ekonomik, kültürel
politikalar da uygulayacağız.” Onları da gördük, özellikle AKP döneminde çok
daha yoğun yapılıyor.
Güvenlik
politikalarının yanında ekonomik, sosyal, kültürel politikalar nedir biliyor
musunuz sayın milletvekilleri? Oradaki vatandaşların eğer muhalifse, eğer
devlet ve Hükûmet gibi düşünmüyorsa onun sosyal
yaşamını, ticaretini, ekonomik ilişkilerini, sosyal, toplumsal ilişkilerini
denetim altına almaktır; onun toplumda nefes almasını engellemektir.
Yine, çok ilginç tespitlerde
bulunuluyor: “Geleneksel örgütlenme modelinin yerine hızlı ve etkin karar
almaya müsait esnek bir teşkilatlanma.” deniliyor. Biz bu tür çok hızlı, etkin
ve esnek karar alma yeteneğine ve hakkına sahip olan yapıların bölgede nelere
sebep olduklarını, 17 bin faili meçhulü, asit kuyularında, insanların asit
kuyularında yakılmasını, eritilmesini çok iyi biliyoruz. Esnek çalışma biçimi
budur; geçmişte uygulanmıştır, çok etkili uygulanmıştır, çok hızlı
uygulanmıştır ve esnek olmuştur.
Yine “Bugüne
kadar sosyal ve ekonomik alanda yaptığımız reformlar, bölgesel adaleti sağlamak
için attığımız dev adımlara ilaveten daha kuşatıcı adımlar atmayı planlıyoruz.”
Daha kuşatıcı adımlar… “Sorunlarımızın çözümü için bugüne kadar yapılanlardan
daha fazlasını yapmak istiyoruz.” Bugüne kadar yapılanlardan daha farklı bir
politika uygulayacağız, denilmiyor. Bugüne kadar yapılanlardan daha farklı bir
yol alacağız, denilmiyor. “Daha fazlasını yapacağız.” deniliyor. Bugüne kadar
yapılanları bizler, sizler, tüm Türkiye kamuoyu, tüm dünya kamuoyu iyi biliyor.
Yine “Kuşatıcı
adımlar” denildiği zaman, kuşatıcı adımlar ilginç bir söylem. Acaba DTP’nin kapatılması, BDP’ye
yönelik binlerce kişinin, kadronun, yöneticinin, belediye başkanlarının
alınması bu kuşatıcı adımlarla mı ilgili? Kuşatıcı adımlar bunu da içeriyor mu?
Evet, eğer buysa, zaten bu politikaları uygulamaya geçirdiniz.
Yine, kurulacak
bu Müsteşarlığın illerdeki ayağının adı da ilginç.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Teşekkürler Başkan.
Güvenlikle ilgili
bir müsteşarlık kuruluyor, her ile bununla ilgili bir yetkili atanıyor ve bu
yetkili kurumun adı: İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürlüğü. Güvenlikle ilgili bir
müsteşarlık ama ildeki adı “İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürlüğü” oluyor. Yani bu,
şu anlama geliyor: Orada artık eskisi gibi çok kaba, insanları imha eden, yok
eden, asit kuyularına atan politikalar yerine, insanların yaşamını, ticaretini,
sosyal yaşamını, devletle ilişkisini… “Böyle davranacaksınız, mevcut, şimdiye
kadarki düşüncenizden, davranışınızdan, ilişkilerinizden vazgeçeceksiniz veya
devlet her yönde, her alanda sizin yaşamanızı, ticaretinizi, ilişkilerinizi
engelleyecek.” denilmektedir.
Onun için biz bu
bakışın, bu mantığın sonuç getirmeyeceğini, bu yasanın bir an önce geri
çekilmesini istiyoruz. Bu yasanın aleyhine oy kullanacağız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Karabaş.
Önergeleri
birlikte oylayacağım.
KADİR URAL
(Mersin) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Tamam
Sayın Ural.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Tasarının 18’inci
maddesinin (1)’inci fıkrasının metinden çıkarılmasına ilişkin, Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı önergelerin birlikte yapılan
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeleri tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Madde üzerindeki
diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kanun tasarısının 18. maddesinin (I). Fıkra b bendindeki “İl
Sosyal Etüt ve proje Müdürü” ibaresinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
“İl Sosyal Etüt,
değerlendirme ve Proje Müdürü”
Beytullah
Asil (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Asil, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının (b) bendinde
sözü geçen “İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürü” ibaresinin “İl Sosyal Etüt,
Değerlendirme ve Proje Müdürü” olarak değiştirilmesi için verdiğimiz önerge
üzerinde söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun yürürlüğe girdiğinde bu müdürlük kurulacak ancak
kurmak, oluşturmak yeterli bir eylem değil. O nedenle, bir örnek üzerinde bu
konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, 222 sayılı
İlköğretim ve Eğitim Kanun’u oluşturulmuş.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, salonda çok fazla gürültü var.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen sakin olalım.
BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – Bu Kanun’un 1’inci maddesinde “Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin
amacı; özel eğitim gerektiren bireylerin, Türk Millî Eğitiminin genel amaçları
ve temel ilkeleri doğrultusunda, genel ve meslekî eğitim görme haklarını
kullanabilmelerini sağlamaya yönelik esasları düzenlemektir.” demektedir.
Yine aynı
Kanun’un 7’nci maddesinde “Tanısı konulmuş özel eğitim gerektiren çocuklar için
okul öncesi eğitimi zorunludur. Bu eğitim özel eğitim okulları ile diğer okul
öncesi eğitim kurumlarında verilir.” denilmektedir.
Yine aynı
Yasa’nın 8’inci maddesinde “Okul öncesi eğitimini tamamlayan veya zorunlu
ilköğretim çağına gelmiş özel eğitim gerektiren çocuklar için hazırlık
sınıfları açılabilir.
Hazırlık
sınıflarının amacı, öğrencilerin gelişim ve bireysel özellikleri ile
gereksinimleri doğrultusunda onları örgün eğitimi izleyebilecekleri duruma
getirmektir.” denilmektedir.
Yine aynı
Yasa’nın 13’üncü maddesinde “Benzer yetersizlikleri olan akranları ile birlikte
ayrı bir okul veya kurumda eğitim görmeleri gereken özel eğitim gerektiren
öğrencilerin eğitimi, uygun kaynaştırma modelleri ile düzenlenerek, özel eğitim
okul ve kurumlarında sürdürülür.” denilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, yine bunlara dayanılarak engellilerin eğitimi ile ilgili 31/5/2006 tarih ve 26184 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan
Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nin 12‘nci
maddesinde “Özel eğitim hizmetleri kurulu, özel eğitim değerlendirme kurul
raporu doğrultusunda özel eğitime ihtiyacı olan bireyi uygun resmî okul veya
kuruma yerleştirir.” demektedir.
Değerli
arkadaşlarım, milletvekili olduğum ille ilgili bu konuda bir örnek vererek
konuşmamı sürdürmek istiyorum. Eskişehir’de engellilerin eğitimiyle ilgili,
eğitilebilir öğrenciler ve orta ve ağır düzeyde eğitim alması gereken
öğrenciler için devlet olarak iki tane okul yaptırılmış. Bu okullarla ilgili
-az önce sizlere okuduğum- yerleştirme kurullarının çalışmaması nedeniyle,
geçen yıl rehberlik, araştırma, eğitim merkezlerinden 150’nin üzerinde
öğrenciye bu okullarda eğitim alması gerektiği ifade edilirken, maalesef, bu
okullarda 200’e yakın kapasitenin ancak 95’i doldurulabilmiştir. Yani ülkemizde
7 milyonun üzerinde engelli, 1 milyonun üzerinde de eğitim çağında engelli
nüfusumuz olmasına rağmen, devlet olarak bütün bunları kanunlarımıza,
yönetmeliklerimize dercetmemize rağmen, aynı şekilde,
bu kurumları çalıştıramamamız nedeniyle bugün engellilerimiz, özürlü
gençlerimiz eğitim alamamakta, bunlar için oluşturduğumuz kurumlar da maalesef,
atıl olarak kalabilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
BEYTULLAH ASİL (Devamla) – İşte, bugün çıkaracağımız yasa görüşmeleri
esnasında da milletvekili arkadaşlarımız tarafından Sayın Bakana pek çok soru
yöneltildi bu yasayla ilgili, bu yasanın çıkartılması ve maddeleri içerisindeki
söylemler, amir hükümlerle alakalı ama bugüne kadar, şu saate kadar, bu
kendisine yöneltilen, Sayın Bakana yöneltilen soruların hiçbirine doğru ve
tatmin edici cevap verilmedi.
Bu yasa da yine
çıkartılıp, uygulama noktasında aynı sıkıntılarla karşılaşılmaması dileğiyle
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
18’inci maddenin
(1)’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
18’inci maddenin
(2)’nci fıkrası üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Teşkilatı Müsteşarlığı yasa
tasarısının, 18. maddesinin 2 nci fıkrasında geçen
“(a) bendinde yer alan ‘ve terörle mücadele’ ibaresi yürürlükten kaldırılmış
ve” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Behiç Çelik |
Prof. Dr. Alim Işık |
Prof. Dr. Akif
Akkuş |
|
Mersin |
Kütahya |
Mersin |
|
Hasan Çalış |
Yılmaz Tankut |
Hasan Özdemir |
|
Karaman |
Adana |
Gaziantep |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 2. fıkrasının madde metninden
çıkarılması ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Turgut Dibek |
Ali İhsan
Köktürk |
|
Malatya |
Kırklareli |
Zonguldak |
|
Şahin Mengü |
Atilla Kart |
Rasim Çakır |
|
Manisa |
Konya |
Edirne |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Dibek, buyurun efendim.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 18’inci maddenin (2)’nci fıkrası üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz
aldım. Öncelikle Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta içerisinde Sayın Bakan son
olarak söz aldığında, “Söylenecek olan her şey söylenmiştir, ya daha fazla
uzatmayın bu konu bir an evvel geçsin.” şeklinde serzenişte bulunmuştu ama ben,
bu kanunla ilgili olarak –diğer konulara girmeyeceğim- söylenecek daha çok
şeyin olduğunu düşünüyorum ve burada siyaseten, siyasi konulara da girmeden,
hukuken bu kanunla ilgili endişelerimi, bu kanunla ilgili olarak kurulacak olan
Müsteşarlığın göreve başladığında, görevlerini yapmaya başladığı andan itibaren
karşısına çıkacak olan anayasal ve hukuki birtakım sorunların burada tespitini
yaparak bunlarla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Öncelikle
kanunun, biliyorsunuz, 4’üncü maddesinde Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu
kuruluyor değerli arkadaşlar. O Kurulda görev yapacak olan kimler var, sayılmış.
Onlara ek olarak da iki temsilci daha var; bir tanesi Genelkurmay İkinci
Başkanı, bir diğeri de Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı.
Şimdi, Sayın
Bakana ve oradaki, İçişleri Komisyonundaki değerli arkadaşlarımıza şunları
hatırlatmak istiyorum, tabii ki sizlere de: Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın
117’nci maddesinin dördüncü fıkrası var. Anayasa’mızın 117’nci maddesinin
dördüncü fıkrasında, Genelkurmay Başkanının kim tarafından önerileceği, kimin
atayacağı ve kime karşı sorumlu olduğu yazıyor. Genelkurmay Başkanını Bakanlar
Kurulu teklif ediyor, Cumhurbaşkanı atıyor ve Genelkurmay Başkanı Başbakana
karşı sorumlu, idare olarak; Anayasa’da bu açık bir şekilde yazılı.
Genelkurmay
İkinci Başkanının konumunu bu çerçevede değerlendirmek lazım bana göre. Yani
her ne kadar 4’üncü maddedeki Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunda
Genelkurmay Başkanı değil, Genelkurmay İkinci Başkanı ismi varsa da… Değerli
arkadaşlar, Genelkurmay İkinci Başkanının durumu anayasal olarak ve yasal
çerçevede farklı mıdır? Yani Genelkurmay İkinci Başkanı da anayasal ve ast-üst
ilişkisi içerisinde, sorumluluk silsilesi içerisinde Genelkurmay Başkanına
bağlı değil midir? Genelkurmay Başkanından farklı bir konumu var mıdır
Genelkurmay İkinci Başkanının? Yoktur.
Şimdi, buradan
şöyle bir mantıkla düşünmek lazım: Yani Genelkurmay Başkanına bağlı olan ve
dolayısıyla Başbakana bağlı olan Genelkurmay İkinci Başkanı bu Kurulda,
Koordinasyon Kurulunda İçişleri Bakanının Başkanlığında –Ha, onu da unuttum az
önce söylemeyi, bu Koordinasyon Kurulunun Başkanı da Sayın Bakan- görev
yapacak. Değerli arkadaşlar, nasıl ilişki sürdürecekler, ben onu merak
ediyorum? Yani bir sorun çıkmayacak mı, anayasal bir sorun? İdari
teşkilatımızın, bizim cumhuriyet tarihinde belli kuralları, belli teamülleri
var, ikisi arasındaki ilişki nasıl olacak? Genelkurmay İkinci Başkanının
İçişleri Bakanıyla ne alakası var? Şimdi, bu bir.
Diğer konu: Bu
mantığı Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı için de götürmemiz mümkün. Onun da
kanununa baktığımızda, 2937 sayılı Kanun’a baktığımızda kanunun 3’üncü maddesi
çok açık, “Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı -kanunun ismini
kısaltıyorum, uzatmadan, 3’üncü maddesinde- Başbakanlığa bağlı olarak kurulur.”
diyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, orada da Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanının
bağlı olduğu kişi Başbakan. Şimdi, o da İçişleri Bakanının Başkanlığında
oluşturulmuş olan bu Koordinasyon Kurulunda görev yapacak.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Müsteşarlığın görevlerine, 6’ncı maddede de diğer kurulacak daire
başkanlıkları var, onların görevlerine baktığımızda, yani bu görevler yerine
getirilirken idari teşkilatlanmamız içerisinde ilişkiler nasıl sürdürülecek?
Yani doğrudan Başbakana bağlı olan, Başbakana karşı sorumlu olan bu kişiler
Koordinasyon Kurulunda Sayın İçişleri Bakanının Başkanlığında görev yapacaklar.
Bir defa, buradan mutlaka bir çatışma çıkar, bir sorun çıkar, çıkmaması mümkün
değildir, anayasal sorun çıkar.
Şimdi, bu konular
düşünülmüş müdür? Yani kanun metni hazırlanırken ileride bu sorunlar ortaya
çıktığında ne yapılacak diye düşünülmüş müdür, onu bilmiyorum.
Devam ediyorum
değerli arkadaşlar, yine, 2937 sayılı Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
Kanunu’nun bir de 5’inci maddesi var değerli arkadaşlar. Şimdi, kanunun 5’inci
maddesine de baktığımızda, burada bakanlıkların, diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının görevleriyle ilgili bir başlık içerisinde ne diyor biliyor
musunuz: “Bakanlıklar ve diğer kamu kurum, kuruluşları istihbaratla ilgili
bilgileri elde ettiği anda, anında bu bilgileri Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığına iletmek zorundadırlar.” diyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Dibek, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Bunu söyleyen kanun, emredici bir hüküm.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, buradan da bir mantık yürütelim, bu kanunun 8’inci maddesine
bakalım, yani tasarının 8’inci maddesine de baktığımızda, aynı şekilde, tüm
istihbarat bilgisi alan kurumlar bilgilerini bu Müsteşarlığa aktaracaklar.
Şimdi,
Türkiye’deki bakanlıklar, ilgili kamu kurum ve kuruluşlar istihbaratla ilgili
bilgileri 2937 sayılı Kanun’a göre mutlaka millî istihbarat kurumuna
bildirmekle yükümlü. Oraya bildirecek, oradan sonra da millî istihbarat kurumu
bu kanunun 8’inci maddesine göre tekrar bunu İçişleri Bakanlığının başındaki bu
Müsteşarlığa bildirecek.
Yani şimdi,
burada da bir sorun var değerli arkadaşlar. Şimdi, “Nasıl bir sorun var”
derseniz, yani idare bunu kendi içerisinde nasıl çözecek? Yani bunu, idare
hukuku, bir yargı kararı olmaksızın kendiliğinden bu konuyu çözemez değerli
arkadaşlar.
Şimdi, sürem
bitti ama bir sonraki önergede de bu konuda ortaya çıkacak olan sorunları
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dibek.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Teşkilatı Müsteşarlığı yasa
tasarısının, 18. maddesinin 2 nci fıkrasında geçen
“(a) bendinde yer alan ‘ve terörle mücadele’ ibaresi yürürlükten kaldırılmış
ve” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Behiç Çelik (Mersin) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Akkuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 383 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinde yapılmasını istediğimiz değişiklik
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yasa tasarısının
bu maddesinin (2)’nci fıkrasının (a) bendinde bulunan
“terörle mücadele” ibaresi yürürlükten kaldırılmak isteniyor. Ancak bakıyoruz
4’üncü maddede Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu kuruluyor yani burada, bir
yerde bir önceki madde içerisinde Koordinasyon Kurulu kurulurken burada
“terörle mücadele” tabiri kaldırılmak isteniyor. Bu pek anlaşılır gibi değil.
Bu yüzden bunun yerinde kalmasını arzu etmekteyiz.
10/10/1984 tarih ve 3056
sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un 12’nci maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendi “Başbakanlığın iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele
konusunda görevli kuruluşlarla ilişkilerini yürütmek, gerektiğinde bu
kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak…” diye devam etmekteydi. Buradaki
“Terörle mücadele” tabiri kaldırılıyor. “Terörle mücadele” tabiri burada olduğu
gibi korunmalıdır çünkü terör, sadece bir güvenlik konusu değil, özellikle
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, büyük şehirlerimizde ve sonuçları itibarıyla tüm
ülkemizi ilgilendiren ve derin acılara sebep olan bir şiddet olayıdır.
Bu yasayla
kurulmasına çalışılan Müsteşarlık, operasyonel
faaliyetlerden olmayan daha çok istihbarat çalışmaları yapacak olsa da “Terörle
mücadele” adı altında bir birimin olması mutlak bir zaruret hâlindedir.
Operasyona katılacak birimler doğrudan doğruya bu Müsteşarlığa bağlanmayacak
olsa da terörle mücadele iç ve dış güvenliği sağlayacak bir kurumda mutlaka
bulunmalıdır çünkü terör sadece bir güvenlik olayı olmayıp, uluslararası boyutu
olan olaylar bütünüdür ve basite alınamaz. Terör, ancak bu konuda özel
yetiştirilmiş ekip, ekipman ve elemanlarla
önlenebilir.
Değerli
milletvekilleri, devletler ilk kuruldukları günden itibaren içten ve dıştan
gelecek tehdit ve tehlikelere karşı korunma içgüdüsüyle hareket etmişlerdir;
istihbarat teşkilatları kurmuşlar ve bu teşkilatları çağdaş teknolojilerle
donatırken bu tehlikeleri daha doğarken bertaraf etmeye de çalışmışlardır.
Günümüzde terör,
ülke ve toplumları tehdit eden en büyük belalardan biri hâline gelmişken ve
özellikle PKK terörü 1984’ten beri ülkemizi ekonomik, sosyal ve siyasi olarak
büyük mağduriyetlere düşürmüşken “Terörle mücadele” tabirinin yasa maddesinden
çıkartılmasını istemek zımnen teröre destek olmakla eş değerdir. “İç ve dış
güvenlik” tabirleri “Terörle mücadele”yi karşılamaktan uzaktır. Bir devletin
vatandaşının güvenini kaybetmemesi ve güvenini sağlaması, ister dağda isterse
şehirde olsun bir tek terörist kalmayıncaya kadar, kararlı bir şekilde mücadele
etmesiyle sağlanabilir. Bugün AKP Hükûmetine bu
konudaki güven azalmıştır. Terörle mücadeleden vazgeçme anlamı taşıyan bu tür
teröre görmezden gelme anlayışı güveni daha da azaltacaktır. Buna hiç kimsenin,
hiçbir grubun ve partinin hakkı bulunmamaktadır. Bilimsel olarak terör ve
şiddet söz konusu olduğunda, terör ve şiddetin olduğu yerde devlet zaaf
içerisindedir ve vatandaşa güven vermez, güven veren güçlü bir devletin olduğu
yerde de terör ve şiddet olmaz. Bu tür olaylara yeltenenler derhal derdest
edilerek etkisiz hâle getirilmelidir. Terörle mücadeleyi, özellikle
operasyonları neresi yapacak? Terör başlı başına bir güvenlik sorunudur.
Terörle mücadele adı konmadan mücadeleyi hangi kuruluş yapacak? Jandarma mı,
polis mi belli değil. Bunun yasada belirtilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Polisin şehirlerde terör ve şiddetle mücadelesi yetersiz kalmakta, teröre sahne
olan sokak, cadde ve meydanlarda büyük maddi hasarların oluşması yanında can
güvenliği dahi tehdit altına girmektedir. Polise ağır silahlar alınmak
isteniyor. Alınacak ağır silahlar şehir içi terör olaylarını önlemede mi
kullanılacak? Bu olaylarda canı pahasına görev yapan, belindeki silahı bile
kullanamayan polisin olayları önlemesi imkânsız görünmektedir. Yarın ah vah
etmemek için bir daha düşünelim ve “terörle mücadele” ibaresini kanunda olduğu
gibi koruyalım diyorum.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akkuş.
AKİF AKKUŞ
(Devamla) - …terörün son günlerde âdeta şehirlerimizi, özellikle büyük
şehirlerimizin sokaklarını kasıp kavurduğunu görmekteyiz, bunlara hepimiz şahit
oluyoruz. Bu bağlamda, dün de burada görüşüldü, kaybolan çocuklar gibi çocuklarla
ilgili bir Meclis araştırması yapılması kararı alındı. Bu çocukların, bu teröre
bulaşan kişilerin birçoğu, maalesef, bu çocuklardır.
Bu yüzden biz
terörle mücadeleyi âdeta ilkokullardan itibaren çocuklarımız arasında teröre
alet olmayacak insanlar yetiştirerek, gençler yetiştirerek önleyebiliriz diyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Tasarının 18’inci
maddesinin (2)’nci fıkrası üzerinde Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı önergenin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
Kâtip üyelerimiz
arasında ihtilaf var, onun için oylamayı elektronik oylama cihazıyla yapacağım.
İki dakikalık
süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
18’inci maddenin
(2)’nci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkranın
(a) bendi üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 esas numaralı
kanun tasarısının 18 inci maddesinin 3 numaralı fıkrasının a)
bendiyle 3152 sayılı kanunun 28 inci maddesine eklenen fıkrada geçen “uyumlu
bir şekilde” ibaresinin “uyumlu ve sistemli bir şekilde” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 esas
numaralı kanun tasarısının 18 inci maddesinin 3 numaralı fıkrasının a) bendiyle 3152 sayılı kanunun 28 inci maddesine eklenen
fıkrada geçen “uyumlu bir şekilde” ibaresinin “uyumlu ve sistemli bir şekilde”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı tasarının 18. maddesinin (3). fıkrasının
(a) bendiyle eklenen fıkranın ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ederiz.
“İç güvenlik,
proje ve uygulamaları ile sosyoekonomik proje ve uygulamalarının uyumlu bir
şekilde yürütülmesini sağlamak üzere, illerde sosyal etüd
ve proje müdürlüğü kurulmuştur…”
|
Recep Taner |
Nevzat Korkmaz |
Şenol Bal |
|
|
Aydın |
Isparta |
İzmir |
|
|
Alim Işık |
Cemaleddin Uslu |
Hüseyin Yıldız |
|
|
Kütahya |
Edirne |
Antalya |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin
3/a fıkrasının madde metninden çıkarılması ve diğer fıkraların buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Turgut Dibek |
Ali İhsan
Köktürk |
|
|
Malatya |
Kırklareli |
Zonguldak |
|
|
Atilla Kart |
Şahin Mengü |
Rasim Çakır |
|
|
Konya |
Manisa |
Edirne |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Evet, önerge sahipleri adına Edirne Milletvekili Rasim
Çakır.
Sayın Çakır,
buyurun.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, birkaç gündür hepinizin de yakinen takip ettiği gibi Edirne’de
yaşanmış olan sel felaketi ile ilgili Edirnelilere geçmiş olsun dileklerimi
sunarak sözlerime başlamak istiyorum.
Bu, bizim, sekiz
yıldır, her yıl yaşadığımız bir sorun. Her yıl da işte bakanlar, Başbakan,
bizler gider, Edirnelilere “Geçmiş olsun.” deriz. Sorunun çözüm yolları da
bellidir, yapılacak olanlar bellidir; nehir yataklarının ıslahı, barajların
yapılması, Edirne’ye bir ilave, Karaağaç bölgesine köprünün yapılması gibi hep
konuşulur, yazılır, çizilir, taahhütler verilir fakat maalesef bugüne kadar
yine Bakanlar Kurulundan “Edirne’ye geçmiş olsun” kararından başka herhangi bir
somut adım atamadık. Sıkıntı büyüktür. Gerek ekili alanların su altında
kalması, kum altında kalması gerekse evlerin, ahırların su altında kalması,
yolların kapanması, yolların bozulması gibi ciddi sıkıntılarımız vardır. Bu
konuda Hükûmetin gerekli duyarlılığı göstermesini,
bir Edirne milletvekili olarak sizlerin huzurunuzda talep ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, kanunun 1’inci maddesi görüşülürken yine Sayın Bakana bir soru
yöneltmiştim. Bu soru, Edirne Belediyesinde bir buçuk ay önce ele geçirilen
dinleme ve izleme cihazı ile ilgiliydi. Sayın Bakana bugüne kadar, bir buçuk
aydır bu televizyonun içerisine konulmuş olan cihazla ilgili şu ana kadar
herhangi bir mahkeme kararı maalesef ortaya çıkmış değil ve bu cihazın kim
tarafından konduğunu ve kime ait olduğunu Sayın Bakandan açıklamasını arz
etmiştim ama maalesef o sorumun yanıtını alamadım. Şimdi, yine huzurunuzda,
sesimi yükseltmeden, bütün samimiyetimle, bütün iyi niyetimle Sayın Bakandan
yanıt bekliyorum. Bu alet kim tarafından konmuştur? Bu alet kimindir? Devletin
hangi biriminindir ve bugüne kadar niye bir mahkeme kararı ortaya çıkmamıştır?
Ne amaçla konmuştur? Lütfen, Sayın Bakana yüce Meclise saygısı varsa,
milletvekillerine, seçilmiş milletvekillerine karşı muhalefet de olsa bir
saygısı varsa bu sorunun, bu konunun açık bir biçimde, açık bir dille burada
dile getirilmesini ben sizin huzurunuzda yeniden soruyorum.
Değerli
arkadaşlarım, gelişmeler öyle ki bu görüştüğümüz kanun teklifi ile dünyanın
hiçbir demokratik parlamentosu yürütmeye bu kadar ucu açık, bu kadar sınırsız
yetki vermez. Hiçbir demokratik parlamento da böyle bir yetkiyi yürütmeye ve
Başbakana vermez.
BAŞKAN – Sayın
Çakır, birkaç saniyenizi rica edeyim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, Genel Kurulda bulunan arkadaşlar, lütfen...
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çünkü değerli
arkadaşlarım, bu kanunda verilen yetkinin ucu açıktır, sınırsızdır, keyfîliğe
açıktır; görev, sorumluluk, yetki tanımlaması yetersizdir ve bu yetki insanı
kötü yola iter. Kanunda sözü geçen “terörist” veya “terör
örgütü” bir süre sonra iktidar partisine muhalefet eden Tekel işçileri terörist
muamelesi görür, üniversite öğrencileri terörist muamelesi görür, iktidar
partisini eleştiren Cumhuriyet Halk Partililer terörist muamelesi görür,
Milliyetçi Hareket Partililer terörist muamelesi görür yani kim ki Başbakana,
kim ki bu İktidara eleştiri yöneltiyorsa terörist kapsamına girerek bu
Müsteşarlığın görev alanı içerisine girebilir. Hatta hatta
değerli arkadaşlarım, AKP Grubunun içerisinden bile mevcut AKP yönetimine ola
ki muhalefet etmek isteyen birileri olursa onlar da terörist kapsamı içerisine
girebilir, onların da telefonları, günlük yaşamları izlenebilir, onların da
siyaset alanları daraltılabilir. Yani böyle bir yetkiyi Hükûmete
ve Başbakana vermekle, aslında yüce Parlamento kendi elinde bulundurulması
gerektiği bir yetkiyi devretmekle, Türkiye’de gelecekte bir rejim sıkıntısı
hâline getirebilecek, rejim sorunu hâline gelebilecek bir yolu açmış olur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Bu açılan yoldan ilerlediğimiz noktada bu yolun sonucu faşizmdir
değerli arkadaşlarım. Bu yol bizi faşizme götürür. Bu sınırsız yetki, keyfî
kullanım arzusu bizi faşizme götürür ve bu sonuçtan sadece muhalefet partileri
ve muhalefet partileri milletvekilleri değil, hepimiz etkileniriz.
O bakımdan, henüz
daha her şey bitmemiştir. Özellikle iktidar partisi milletvekillerinin kendi
geleceklerini de düşünerek yarın verdikleri bu yetkiden belki de en büyük
zararı kendilerinin görebileceğini düşünerek bu gidişe “dur” demelerini
istiyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çakır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı tasarının 18. maddesinin (3). fıkrasının
(a) bendiyle eklenen fıkranın ilk cümlesinin değiştirilmesini arz ederiz.
“İç güvenlik,
proje ve uygulamaları ile sosyoekonomik proje ve uygulamalarının uyumlu bir
şekilde yürütülmesini sağlamak üzere, illerde sosyal etüd
ve proje müdürlüğü kurulmuştur…”
Recep
Taner (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Şenol konuşacak.
BAŞKAN – Sayın
Şenol Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 18’inci
maddesinin (3)’üncü fıkrası (a) bendi hakkında vermiş olduğumuz değişiklik
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Atalay bu yasa tasarısıyla ilgili Meclis kürsüsünden
konuşurken “Güvenlik devletin temel varlık nedeni, güvenlik en önemli insan
haklarından birisi” dedi. Evet, bunlar güzel sözler Sayın Bakan. Ancak bugüne
kadar güvenliğin sağlanması adına yaptığınız ve yapacağınızı ifade ettiğiniz
tüm icraatların, esasen kamu güvenliğinin ve sosyal barışın temellerine dinamit
koymakla eş değer olduğunun farkında olmayacağınızı düşünemiyorum. Ülkeyi bir
kargaşa ve kaos ortamına sürüklediğinizi görmüyor
olamazsınız. Dolayısıyla, yapmak istediklerinizin neticelerini düşündükçe
dehşete kapılmamak da mümkün değil. Hükûmet olarak
yaptığınız kamplaşma, cepheleştirme ve toplumsal ayrışmaya sebebiyet veren
icraatların acı meyvelerini tüm Türkiye sathında görüyoruz.
Evet, siz Hükûmet olarak terörle mücadele konusunda hiç samimi
olmadınız Sayın Bakan. Zira, terörün, ancak teröristin
talepleri karşılandığında biteceği anlamına gelen PKK açılımı, bu Hükûmetin dört elle sarıldığı yegâne yoldur. Bu açılımı
dikkatle incelediğimizde, muhtevasının, PKK kanlı terör örgütünün katil lideri
tarafından çeşitli vesilelerle ortaya konan talep ve şartlarla bire bir
örtüştüğü herkesin malumudur. İmralı canisinin terörün sona ermesi için ortaya
koyduğu şartlar, Hükûmet tarafından âdeta talimat
olarak algılanıp “açılım programı” adı altında uygulamaya konmak istenmektedir.
Bu çerçevede değerlendirdiğimizde, kurulması öngörülen Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının da bu maksada uygun çalışmalar yapmasından tabii ki endişe
duyuyoruz. Hani Sayın Başbakan demiyor mu ki “Bu açılım bir devlet
politikasıdır.” Bu sözünün gereğini ve gerekçelerini belki de bu Müsteşarlığa
hazırlatmak istiyor. Konuyu biraz daha açarsak AKP Hükûmeti
bu açılım projesiyle kamuoyundan gördüğü büyük tepki üzerine kendini hedef
olmaktan çıkarmanın yollarını arıyor.
Şimdi görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısıyla oluşacak bu Müsteşarlık, bir devlet kuruluşu
olarak, AKP’nin PKK açılım programını sahiplenecek, böylelikle AKP kamuoyu
tepkisinden kurtulmuş olacak. Aynı zamanda, Başbakanın açılımın devlet
politikası olduğu iddiası delil kazanmış olacak. Oynanan oyun budur. AKP Hükûmetinin terörle mücadeleden anladığı da budur yani
teröriste istediklerini vererek terörü durduracağını sanmaktadır. Zaten bu Hükûmetin tüm politikaları “ver, kurtul” ve “sat, kurtul”
şeklinde olmamış mıdır? Bu kanunu çıkartmakla Hükûmet,
hem terörle mücadele ettiğine milleti inandırmak istiyor hem de açılım
projesinin içeriğini bu kurum vasıtasıyla uygulamak istiyor.
Sayın Hükûmet, bir türlü açıklama cesaretini gösteremediğiniz
açılım projesinin içeriğini bu kurum vasıtasıyla mı ortaya koyacaksınız? Bu Hükûmetten millet yararına hiçbir icraatın ortaya
konulmayacağı konusunda bu zamana kadar yaşadığımız tecrübelere dayanarak
kanaat sahibi olduk. Bu teşebbüsünüzün de altındaki niyetin halisane olmadığı
düşüncesindeyiz. Zira, AKP Hükûmeti
dış odakların memuru gibi, taşeronu gibi iş yapmaktadır. Böyle bir Hükûmetten ülke ve millet yararına icraat beklenebilir mi?
Sayın Bakan, bu
Müsteşarlıkta yabancı uzmanlara da yer verileceğini ifade ediyorsunuz. Ben şimdiden
size bazı yabancı uzmanları tavsiye edeyim: PKK açılımında fikir önderliğinizi
yapan Henry Barkey, David Philips gibi kişileri de bu kurumlarda görevlendirmeniz son
derece isabetli olacaktır. Yine, ayrıca, bu yıkım projesinde sizleri başından
beri destekleyen ve hatta yol gösteren, akıl veren sözde aydın, yazar-çizer
güruhtan malum zevatı da bu kurumda görevlendirirseniz çok çok
çok isabetli olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
ŞENOL BAL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi sözcülerinin bu kürsüden dile
getirdiği gibi güvenlik politikası ve sosyal, ekonomik politika tespiti bir
müsteşarlığa verilemez. Politika tespiti hükûmete
aittir. Bu Müsteşarlık hükûmet tarafından tespit
edilen politikaları uygulanabilir projeler hâline getirmekle görevli olmalıdır.
İşte buradan da
anlaşılacağı gibi, hükûmet, bir türlü cesaret edip
kamuoyuna açıklayamadığı PKK açılımı projesinin içeriğini bu kuruma açıklatmayı
düşünmektedir. Müsteşarlığa bağlı il sosyal etüt ve proje müdürlüklerinin
görevinin Müsteşarlıkça tespit edilecek projelerin oluşmasına katkıda
bulunabileceği varsayılsa da esas görevleri proje uygulamalarıyla ilgili
olmalıdır.
Bu değişiklik
önergesine “evet” demenizi diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) - Sayın Başkan, Sayın Hatip tarafından parti grubumuza yönelik olarak
hiçbir şekilde ifade etmediğimiz görüşler atfedilmiştir. Kabul edilmesi mümkün
olmayan bu görüşlerle ilgili düzeltici açıklamamızı yapmak üzere söz talebinde
bulunuyorum.
BAŞKAN – Ne gibi
mesela Sayın Kılıç?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Terör örgütünün talepleri doğrultusunda iktidar partisi grubunun bir
siyasal çözüm paketi hazırladığı noktasında bir ithamda bulunmuştur.
ŞENOL BAL (İzmir)
– “Grubu” demedim, “Hükûmetin” dedim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Parti grubuyla ilgili bir şey yok efendim, “Hükûmet”
dedi.
KADİR URAL
(Mersin) – Parti grubu diye bir şey söylemedi.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bu anlamla ilgili düzeltici açıklama ihtiyacı var.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Zabıtlara bakın.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kılıç.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Hayır efendim, zabıtlara bakın.
KADİR URAL
(Mersin) – Siz de üstünüze alındınız mı Sayın Başkan?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Üstüme alınmadım, onu anlatacağım.
KADİR URAL
(Mersin) – Sana sormuyoruz, Başkana soruyoruz, o da alındı mı diye.
BAŞKAN - Sayın Kılıç, herhangi bir sataşmaya sebebiyet
vermeyelim, lütfen kısaca bir açıklama yapınız. İki dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili
Şenol Bal’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; sükûnet içerisinde
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına ilişkin kanun tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz ve elbette ki muhalefet, görüşlerini seslendirecek; adı üstünde
“muhalefet”, muhalif kalacak. İktidardan gelen her kanun tasarısına “evet”
demelerini zaten beklemiyoruz. Elbette ki eleştireceksiniz, elbette ki yanlış
bulduğunuzu yanlış bulduğunuz şeklinde ifade edeceksiniz.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Görüşümüz bu.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Görüşlerinizi demokrasinin
olgunluk sınırları içerisinde bu kürsüden ifade edeceksiniz ama görüş açıklarken
iftira etmek, görüş açıklarken hamaseti, husumeti ve hakareti siyasetin dili
hâline getirmek, bu Meclisin çatısına da bu çatı altında milletvekili sıfatıyla
görev yapan siz değerli milletvekillerinin hiçbirisine de maalesef yakışmıyor;
bunu ifade etmek durumundayım.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Ona siz karar veremezsiniz!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - İktidar partisi ve iktidar
grubu hiçbir zaman terör örgütünün talepleri doğrultusunda hareket etmemiştir,
etmez ve etmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye
Cumhuriyeti’nde bugüne kadar işbaşı yapan, göreve gelen DSP’siyle, CHP’siyle,
MHP’siyle, ANAP’ıyla ve diğerleriyle hiçbir iktidar partisi, terör örgütünün
talepleriyle kendini bağlı hissetmemiştir, o doğrultuda bir çözüm önerisi
geliştirmemiştir.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Siz öyle zannedin!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Bu cümle sadece AK PARTİ
Grubuna değil, bu cümle temsilcisi olduğumuz Türk milletine yönelik ağır bir
itham, büyük bir hakaret, kabul edilmesi mümkün olmayan bir iftiradır.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Millet görüyor!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Bu iftirayı sahiplerine iade
etmiyorum. Çünkü, sizleri de terör örgütüyle kol kola
girmekten, beraber çözümler üretmekten ve terör örgütünün taleplerine
tercümanlık yapmaktan uzak tutuyorum. Böyle bir ayıptan, böyle bir ilkellikten
sizleri bile sakınıyorum.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sen kimsin!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Çok saygıdeğer
milletvekilleri, birbirimizi itham ederek, karalayarak, suçlayarak; hakareti,
hamaseti, husumeti…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç, lütfen, konuşmanızı
tamamlayınız.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – …gündelik lisanın olmazsa olmazı hâline getirerek siyaset yapmak
doğru bir yol değildir. Bu siyaset tarzının, temsilcisi olduğumuz Türk
milletine de önünü açmaya çalıştığımız Türkiye Cumhuriyeti’ne de hiçbir faydası
yoktur. Demokratik açılımın amacı, kapsamı, şümulü, sınırları bellidir.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Demokratik açılım, bir demokratikleşme projesidir, bir hukuk
projesidir, bir özgürleşme projesidir, millî birlik ve kardeşlik projesidir.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Kimi kandırıyorsunuz?
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Demokratik açılım süreci, terörle mücadelenin alternatifi değildir.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Yalama oldu.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Habur’dan gelenler ne oldu, nereye gitti?
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti terörle mücadelesine de devam
edecektir, demokratik açılım sürecini sabırla, kararlılıkla, bir kardeşlik
projesi olarak yürütmeye de devam edecektir.
AK PARTİ Hükûmetine atılı iftiralardan sakınıyorum.
Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Muhalefet söz isteyince…
BAŞKAN – Sayın
Şandır, bakınız, buradaki ifadeler şu… Ben söz vermeden, şimdi, karşılıklı bu
şekilde başlarsak… Bakınız, İktidarı taşeronlukla ifade edildi, bunu duydum,
onun için verdim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Anladım ama…
BAŞKAN – Şimdi
söz…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Muhalefet söz isteyince sinirleriniz bozulmasın.
BAŞKAN – Efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Muhalefet söz isteyince sinirleriniz bozulmasın lütfen.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, lütfen, istirham ederim…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama ben söz istiyorum, “Evet.” diye bağırıyorsunuz.
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bizi dinleyin lütfen.
BAŞKAN – Ben
gayet sakinim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sakin olun, evet, sizin sakinliğe ihtiyacınız var.
BAŞKAN – O
sözünüzü, ifadenizi geri almanız size uygun olacaktır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Hatibi, sayın grubu hiç ilzam etmeyecek bir konuşma yaptı
arkadaşımız, görüşlerini ifade etti.
BAŞKAN – Öyle mi?
Olabilir…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tutanağı getirip okutabilir, ondan sonra söz verebilirsiniz.
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Hakaret vardı cümlede.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Taşeron suçlamasından daha büyük itham mı olur Allah aşkına?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Muhatabı Hükûmettir, Hükûmete
görüşlerini ifade etti ama Sayın Hatip “Siz” diye başlayan, bizi ilzam edecek
laflar etti.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – İlzam etmedim, “Siz de yapmazsanız.” dedim.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, ben söz hakkı size veririm ama ben baştan ifade edeyim, benim
sinirlerim gayet iyidir, sağlamdır, o husustaki görüşünüzü paylaşmadığımı ifade
ediyorum. Lütfen, siz de başkalarına hitap ederken daha olumlu davranırsınız…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hayır, sesinizi yüksek tutuyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır efendim,
öyle bir şey yok.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ben, söz isteyince “Evet.” diye…
BAŞKAN – Sesim
yüksekse daha hafif konuşayım o zaman. Tamam, ben hafif konuşunca sinirlerimiz
sakin mi oluyor? Peki.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Siz Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanısınız…
BAŞKAN – Tamam.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – …AKP Grubunun sözcüsü veya savunucusu durumunda olamazsınız. (AK
PARTİ sıralarından “Ne alakası var?” sesleri)
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Hiç alakası yok.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ne alakası var ya?
BAŞKAN – Değil.
Öyle bir iddiada bulunmadım zaten Sayın Şandır. Meclisi… (Gürültüler)
AYHAN YILMAZ
(Ordu) – Sakin olalım arkadaşlar.
BAŞKAN -
Arkadaşlar, lütfen, sakin olunuz.
Bakınız, dün de
güzel bir şekilde bütün grup başkan vekili arkadaşlarıma, milletvekili
arkadaşlarıma teşekkürlerimizi, şükranlarımızı ifade ettik. Oturumlar
yapıyoruz, birbirlerimizin görüşlerine katılırız, katılmayız; ayrı bir
meseledir bunlar. Sataşmalar olursa cevap verebilir, açıklayabilir arkadaşlar.
Buyurun Sayın
Şandır, size de iki dakikalık süre vereyim, açıklayın görüşünüzü. (MHP
sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Gerçekten,
burada, hiç olmazsa, bazı görevleri yapanlar suhuletini, sükûnetini muhafaza
etmek mecburiyetindeler.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Grup başkan vekilleri de dâhil.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Grup başkan vekilleri de dâhil ama başta Meclis başkan vekilleri
olmak üzere.
Meclis Başkan
Vekili, ben söz isteyince sesini yükselterek, bana göre sinirli bir tavır
ortaya koyunca itirazım önce ona oldu.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bize göre AKP’nin
PKK açılımı olan -bunun adını sizin koyduğunuz şekilde telaffuz etmiyorum- bu
açılıma bir isim koyduk.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Adını bizim koyduğumuz derken “PKK açılımı” diyorsunuz. Koyduğun
adı başkasına yüklemeyi…
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Kardeşlikten hoşlanmıyor musunuz?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – O sizin algılamanız, o sizin… Mersin sokaklarındaki kardeşlik değil
Sayın Ocakden.
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Kardeş olmaktan kimse bu memlekette zarar görmedi.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Evet, siz öyle zannediniz. Eğer ki sorunları...
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Siz ne zannediyorsunuz?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Ben size bir soru soruyorum.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sorunları etnik temelde tartışırsanız bu milleti ayrıştırırsınız ama…
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Yetmiş yıldır aynı şeyleri söylüyorsunuz.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Etnik misin sen!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu açılıma, Genel Başkan
düzeyinde ve çok resmî grup toplantılarında tanımımızı yapıyoruz, ifade
ediyoruz, arkadaşım da onu ifade etti burada. Biz bu açılımı alkışlamak
mecburiyetinde değiliz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu açılım size göre
kardeşlik olabilir ama bu açılım AKP’nin ayıbıdır, bu açılım bu Hükûmetin ayıbıdır çünkü bu açılım -görüşlerimi ifade
ediyorum, görüşlerimizi ifade ediyorum- Türkiye’yi etnik temelde ayrıştırıp
cepheleştirip çatıştıran bir açılımdır.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Size göre.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sokaklar bunu göstermektedir, hep beraber izliyoruz sokakları.
Yakışıyor mu sokaklarda yaşanan hadiseler? Dolayısıyla, Sayın Sözcünün, Sayın
Grup Başkan Vekilinin, Milliyetçi Hareket Partisini de ilzam edecek şekilde
bizim bu nitelememizi bir ayıp olarak değerlendirmesini yadırgadığımı, kınadığımı
ifade ediyorum. Ayıp olan sizin yaptığınızdır, ayıp olan Habur’da
yaşananlardır ve buna sebep olanlar ayıp yapmıştır. Bunun milletimiz tarafından
böyle bilinmesini saygıyla sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – “Size de yakıştıramadım.” dedim.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, bu konuyla ilgili olarak 60’ıncı maddeye
göre söz istiyorum çünkü Hükûmete çok büyük
suçlamalar yapıyorlar. Efendim “Terör örgütü başının talimatı.” falan diye…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, bu suçlama bugün değil, bu suçlama baştan bu yana
yapılıyor.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Bakan, işte, aynı suçlamayı yapıyoruz?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Genel görüşme açın, tekrarlayalım suçlamalarımızı. Bu suçlama bir
konuşma kapsamında değil, sürekli söylenen bir suçlama.
BAŞKAN – 69’uncu
maddeye göre Sayın Bakana söz veriyorum,
Hükûmetin kastetmediği bir husus kendilerine
isnat edildiği gerekçesiyle.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, ileri sürmüş oldukları görüşten
farklı bir görüşü kendilerine atfetmesi nedeniyle konuşması
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, önemli bir
tasarıyı görüşüyoruz. İnşallah, ülkemizin güvenlik alanında, çağımızın belası
olan, uluslararası bir belası olan terörle mücadele alanında faydalanacağımız
bir birimi oluşturmak için burada bir tasarıyı görüşüyoruz ama tasarıyla da
ilgili ilgisiz, tabii değerli arkadaşlarımız, değerli muhalefet partisinin
temsilcileri böyle, hakaret eden şeyler söylüyorlar. Doğrusu, muhalefet belki
bir gerginlik politikasını “Her şeyde suçlayalım, küfredelim, hakaret edelim.”
gibi benimseyebilir ama biz, iktidar partisi olarak istikrarı savunuyoruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan küfür etmiyoruz. Sayın Bakan, ne zaman küfrettik?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sadece hakaretlere cevap veriyorum: “PKK liderinin
taleplerini talimat olarak alan…” Böyle bir sözü hiçbir milletvekiline, Türkiye
Cumhuriyeti’nin hiçbir vatandaşına yakıştıramıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bunu söyleyenlere de yakıştıramıyorum ve Değerli Grup Başkan
Vekilimizin dediği gibi -ne kadar zarif bir konuşma yaptı- “Biz, bunu ne
muhalefete ne burada bir milletvekiline…”
ŞENOL BAL (İzmir)
– Bire bir örtüşüyor Sayın Bakan yaptıklarınız.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, konuları görüşürken ne olur bu
kadar ileri gitmeyelim.
KADİR URAL
(Mersin) – Yol haritası nerede Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunlar ayıptır arkadaşlar.
KADİR URAL
(Mersin) – Yol haritası nerede?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Siz beni, ben sizi…
KADİR URAL
(Mersin) - Eylül ayından beri soruyoruz, yok ortada.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Yol haritası… Efendim…
KADİR URAL
(Mersin) – Nerede? size soru soruyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Demokratik açılımın her şeyini, Mecliste huzurunuza
geldik, uzunca listeler hâlinde arz ettik. Evet...
ŞENOL BAL (İzmir)
– Açıklayamıyorsunuz Sayın Bakan, açıklayamıyorsunuz, korkuyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama yine konuşturmuyorsunuz. Biz burada konuştuk
arkadaşlar, başka yerde değil. Türkiye Büyük Millet… (Gürültüler)
KADİR URAL
(Mersin) - “Yok, yol haritası yok.” diyorsunuz Sayın Bakan, yok.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekili…
Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen efendim…
KADİR URAL
(Mersin) – Siz müdahale edin Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın
Ural, lütfen…
KADİR URAL
(Mersin) - Gel bir de döv. Gel, bir de döv Sayın Bakan.
BAŞKAN -
Saygıdeğer arkadaşlarım…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkanım…
KADİR URAL
(Mersin) – Polis mi zannettin burayı? Tekel işçisi mi var karşında?
BAŞKAN – Sayın
Ural, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerçeği duymak istemiyorlar.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Dövmek sizin işiniz, bizim değil, onu siz bilirsiniz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP TANER
(Aydın) – Nasıl olsa alışkınsınız.
KADİR URAL
(Mersin) – Tekel işçisi mi var kaşında? Gel, döveceksen döv!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – O yöntemler sizin yönteminiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADİR URAL
(Mersin) – Gel, yapabiliyorsan gel!
BAŞKAN – Sayın
Ural, lütfen…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın milletvekillerine böyle bir itham olmaz. Milletvekilline karşı
böyle bir itham olmaz.
BAŞKAN - Sayın
Şandır… (Gürültüler)
Lütfen
arkadaşlar…
Sayın Bakanım,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Her çıktığınızda burada küfrediyorsunuz.
KADİR URAL
(Mersin) – Kime küfrediyoruz ya?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bana.
KADİR URAL
(Mersin) – Sayın Bakan, ayıp ediyorsun ama!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – “PKK liderinden talimat alıyor.” demek küfürdür,
hakarettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Küfretmiyoruz, siz öyle algılıyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Her çıktığınızda öyle hafife alıyorsanız, ayıptır
arkadaşlar!
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Onun dışında, bakın, bu…
KADİR URAL
(Mersin) – Sayın Meclis Başkanım, niye müdahale etmiyorsun?
BAŞKAN – Sayın
Ural, lütfen efendim, sakin olun.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri…
KADİR URAL
(Mersin) – Niye müdahale etmiyorsun?
BAŞKAN - Müdahale
ediyorum, bak, Sayın Ural, lütfen…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu bir…
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Ne bağırıyorsun yahu!
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Sus be sus!
KADİR URAL
(Mersin) – Hayrola ya! Ne oldu?
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Otur yerine terbiyesiz!
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
KADİR URAL
(Mersin) – Ne oldu ya?
BAŞKAN – Sayın
Bakanım…
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Ne konuşuyorsun?
BAŞKAN - Muhyettin Bey, lütfen…
KADİR URAL
(Mersin) – Ne oldu? Gel, gel.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen yerinize oturunuz.
Arkadaşlar, grup
başkan vekilleri…
KADİR URAL
(Mersin) – Kimin geldiğini görüyorsun Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın
Bakanım, sözünüzü tamamlayınız lütfen.
KADİR URAL
(Mersin) – Kimin geldiğini görüyorsun.
BAŞKAN - Buyurun
efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR
ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekillerimiz…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Gel, buraya gel, yakına gel.
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekillerimiz…
KADİR URAL
(Mersin) – Kim geliyor, görüyorsunuz ama canım!
BAŞKAN – Lütfen…
KADİR URAL
(Mersin) – Müdahale edin.
BAŞKAN - Söyledim
Kadir Bey, ikaz ettim ona, “oturun” dedim.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli milletvekillerimiz, ama hiç susmadan
konuşursanız olmaz ki arkadaşlar.
KADİR URAL
(Mersin) – Müdahale etmiyorsunuz ama.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama size hakaret yok Sayın Bakan, size küfür…
KADİR URAL
(Mersin) – Siz yapıyorsunuz Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Buraya çıkan birisi konuşurken hep öyle bağırılmaz ki.
KADİR URAL
(Mersin) – Siz yapıyorsunuz bunu.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız efendim, lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama ayıp bir şey! Ayıp bir şey arkadaşlar!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama Sayın Bakan, yanlış olan şu…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Bakanı gelmiş sizin
sözcünüzün konuşmalarına cevap veriyor, niye bağırıp duruyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama bunu küfür olarak nitelerseniz, bu, kavgaya sebep olur. Size
küfür eden yok.
BAŞKAN - Sayın
Şandır, lütfen…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz, arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bitireceğim Sayın Başkan, konuşturmadıkları için…
AHMET YENİ
(Samsun) – Niye dinlemiyorsunuz arkadaşlar? Dinleyin de biz de dinleyelim.
BAŞKAN - Sayın
Yeni…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Ahmet Yeni, yiğitlik yapma.
BAŞKAN - Sayın
Bakanım…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bitiriyorum, iki cümle Başkanım.
KADİR URAL
(Mersin) - Gel bu tarafa konuş, gel!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ne olur oraya gelince? Oraya
BAŞKAN -
Arkadaşlar, lütfen…
Saygıdeğer grup
başkan vekilleri, lütfen…
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın
Yeni, lütfen efendim…
Sayın Bakanın da
sözünü kesmeyiniz, birbirimize de lütfen nezaketli davranalım.
KADİR URAL
(Mersin) – Buraya gelmeye alıştınız, onun için yani gelin.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bir yıkım
projesi değil, bu bir yapım ve kardeşlik projesidir.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Belli, belli!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Bakanım, siz Genel Kurula hitap ediniz, buraya ifade ediniz,
millet dinliyor sizi.
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
Sayın Bakanım,
siz Genel Kurula hitap edin efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bu bir restorasyon
projesidir.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Millet dinliyor sizi, boş verin siz onları.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Konuşmacının sözlerini ifade ediyorum arkadaşlar.
“Demokratik açılım bir yıkım projesidir.” diyor.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Hayır öyle demedim, PKK açılımı…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bilmeden konuşuyor Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Arkadaşlar, bu bir…
BAŞKAN – Sayın
Bakanım…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ya arkadaşlar, siz söylediniz, ben de cevap veriyorum.
Müsaade edin…
ŞENOL BAL (İzmir)
– Ben öyle demedim Sayın Bakan “PKK açılımı” dedim.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Aynen öyle. Ben yazdım, getirelim.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın arkadaşlar, burada insafsız suçlamalar
yapmayalım…
ŞENOL BAL (İzmir)
– Yumuşatmayın!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …yüz yüze bakıyoruz. Biz, muhalefet, iktidar olsak da
aynı ülkenin insanlarıyız, milletvekilleriyiz.
ŞENOL BAL (İzmir)
– O zaman düşüneceksiniz.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada, Hükûmeti böyle
“Terör örgütünden talimat alır.” falan diye suçlarsanız…
ŞENOL BAL (İzmir)
– Örtüşüyor.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …yazık edersiniz yazık, ülkeye yazık edersiniz.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Siz ediyorsunuz ülkeye yazık, vazgeçin.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bu yoldan vazgeçin Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ederim efendim.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Zaten yazık ettiniz, ne kaldı?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ne kaldı? Türkiye’nin çivisini çıkardınız. Daha neyi konuşuyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben tabii, burada, bir iki hususu da…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, ben teşekkür edebilir miyim size efendim. Tamamlandı Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …başka, diğer sözcüler dile getirsinler.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, kendim dâhil hepimizin eksiği olabilir, hatası
olabilir, bunları kabul edebiliriz, bunlar bir erdemli davranıştır.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ayıp bir şey ya, talimat almışız PKK’dan!
BAŞKAN - Biraz
önce Sayın Şandır söyledi, ben dedim ki sesimi daha sakin bir şekilde ifade
edeyim.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ne kadar normal onlar için talimat almak. Talimatı siz
alırsınız alırsanız.
BAŞKAN - Lütfen,
birbirimizin hukukunu çiğnemeyelim, hukukumuza rıza gösterelim.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN – Evet,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati . 15.49
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
383 sıra sayılı
Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
18’inci maddenin
(3)’üncü fıkrasının (a) bendi üzerinde, kalan iki önergenin işlemini yapacağız.
Her iki önerge de
aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 esas
numaralı kanun tasarısının 18 inci maddesinin 3 numaralı fıkrasının a) bendiyle 3152 sayılı kanunun 28 inci maddesine eklenen
fıkrada geçen "uyumlu bir şekilde" ibaresinin "uyumlu ve
sistemli bir şekilde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 esas
numaralı kanun tasarısının 18 inci maddesinin 3 numaralı fıkrasının a) bendiyle 3152 sayılı kanunun 28 inci maddesine eklenen
fıkrada geçen "uyumlu bir şekilde" ibaresinin "uyumlu ve
sistemli bir şekilde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeleri okutuyorum:
Gerekçe:
Verilen teklif
ile ibarenin uygulama açısından netleşmesi amaçlanmıştır.
Gerekçe:
İbarenin
değiştirilerek, sistemli çalışmanın hükme eklenmesi amaçlanmıştır.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Arayacağım.
Evet, önergeleri
oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.00
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
18’inci maddenin
(3)’üncü fıkrasının (a) bendi üzerinde Komisyon ve Hükûmetin
katılmadığı, birlikte oylanan iki önergenin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeleri
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
383 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
18’inci maddenin
(3)’üncü fıkrasının (a) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci maddenin
(3)’üncü fıkrasının (b) bendi üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı yasa tasarısının 18. maddesinin 3/B bendinde geçen (ve) ekinin
(ile) olarak değiştirilmesini arz ederiz.
|
Kamer Genç |
Harun Öztürk |
Recai Birgün |
|
Tunceli |
İzmir |
İzmir |
|
Süleyman Yağız |
Emrehan Halıcı |
|
|
İstanbul |
Ankara |
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülen
tasarının 18. maddesi 3. fıkrası b bendinde “fıkrasına” kelimesinden sonra “c
bendinden sonra gelmek üzere” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Rıdvan Yalçın |
Mehmet Şandır |
Kadir Ural |
|
Ordu |
Mersin |
Mersin |
|
Alim Işık |
Hasan Çalış |
|
|
Kütahya |
Karaman |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 3. fıkrasının b bendinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
M. Rıza Yalçınkaya |
Rasim Çakır |
|
Malatya |
Bartın |
Edirne |
|
Tayfur Süner |
Bihlun Tamaylıgil |
Turgut Dibek |
|
Antalya |
İstanbul |
Kırklareli |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Dibek, buyurun efendim.
Önerge sahipleri adına Turgut Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Değerli arkadaşlar, 18’inci maddenin (3)’üncü fıkrasının (b)
bendi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ben, az önce (2)’nci fıkra üzerindeki
önergede konuşurken bazı konulara değinmiştim ama sürem yetmediği için ilaveten
söylemem gereken birkaç şey var, onlara öncelikle değinmek istiyorum.
Ben, bu kanun bu
şekilde -bu Müsteşarlık- çıktığında, yürürlüğe girdiğinde ve Müsteşarlık göreve
başladığında ciddi sorunlar çıkacağını, yasal sorunlar, hukuki sorunlar,
anayasal sorunlar çıkacağını belirttim. Gerekçelerini de birkaç hususta burada
dile getirdim, değerli arkadaşlar, bir tanesi de şu: Tabii, MİT Kanunu var 2937
sayılı. Bu Kanun’un bir 5’inci maddesi var. 5’inci maddesinde kamu kurumlarının
ve bakanlıkların yükümlülükleri var, ne yapacakları belirtiliyor. Şimdi, orada,
tüm bakanlıklar ve kamu kurumları, kuruluşları ele geçirdikleri, sahip
oldukları bilgileri derhâl, anında MİT Müsteşarlığına bildirmek zorunda
deniyor. Şimdi, bu kanun böyle çıkarsa, ben, ne olacak diye sordum. Değerli
arkadaşlar, bu kanun böyle çıkarsa İçişleri Bakanlığı yönünden bu sorumluluk
ortadan kalkmış mı olacak? Yani şimdi İçişleri Bakanlığı daha önce mevcut eski
Yasa’ya göre yani mevcut olan Yasa’ya göre -öyle diyelim- bu 2937 sayılı Kanun’a
göre eline geçirmiş olduğu bilgileri artık MİT’e iletmeyecek mi? Çünkü mevcut
Yasada da 8’inci maddede şu var: Tüm kurumlar, istihbarat örgütleri, istihbarat
birimleri bunları Bakanlığa iletecek. Burada bir çatışma olacak mı? Yani çıkan
kanun, İçişleri Bakanlığı açısından o eski hükmü ortadan mı kaldırıyor? Bunun
bir sorun olacağını da burada belirtmek istiyorum. Bunu da Sayın Bakanın ve
kamuoyunun takdirine sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, burada diğer önemli bir olay da şu: Şimdi, ben daha önce…
BAŞKAN – Sayın
Dibek, birkaç saniyenizi…
Saygıdeğer
arkadaşlarım, Genel Kurulda oturup sohbet etmeden durmak zordur ama lütfen daha
sükûnetli bir şekilde konuşalım.
Buyurun efendim.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Müsteşarlığın görevleri var. Şimdi bu
görevleri 6’ncı maddede belirtilmiş, bunlar özel olarak muğlak
ve yuvarlak ifadelerle yazılmış. Bu benim kişisel görüşümdür, zannediyorum
arkadaşlarımız da bu kanunu okuduklarında… Ki bunu burada biz dile
getirdiğimizde, Sayın Bakan “Siyasi yorumlar yapıyorsunuz.” demişti. Bakın
arkadaşlar, ben, bunları yazan, bu kanun tasarısını hazırlayan kimse, bu kadar
yetersiz, bu kadar eksik bilgiye sahip olduğunu kesinlikle düşünmüyorum.
Bakarsanız, tüm görevler yuvarlak ve muğlak ifadelerle
belirtilmiş.
Değerli
arkadaşlar, sayılmış sayılmış sayılmış,
şimdi her yöne çekilebilecek görevler var. Burada çekincelerimizi belirtmiştik,
hatta Sayın Bakan da “Nereden çıkarıyorsunuz bunları arkadaşlar, bizim öyle bir
niyetimiz yok.” dedi ama sonunda bir (2)’nci fıkra
var, (2)’nci fıkrada da “Müsteşarlığın güvenlikle
ilgili operasyonel bir görevi yoktur.” diyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, burada inancım odur ki -Bu kanun tasarısı içinde de var- işte
yabancı uzmanlar, yeri geldiğinde… Sayın Bakan onu farklı belirtiyor “Kısa
süreli yabancı uzmanlardan da biz destek alabiliriz, yardım alabiliriz.” diye.
Bana göre, bu kanun hazırlanırken de yabancı uzmanlardan destek alınmış değerli
arkadaşlar. Hatta kişisel görüşümdür, İstanbul’da İstinye’de yüksek duvarları
olan bir elçilik var, oradan da destek alınmış. Bu kanun bu şekilde bilerek
hazırlanmış. Buradan neticede şu çıkıyor arkadaşlar: Her şey sayılmış, yuvarlak
yuvarlak sayılmış, insanların kafası karışmış ama
sonunda “Bir operasyonel görev yoktur.” denmiş. Ben
de buradan şöyle anlıyorum bunu: O zaman diyorum ki, buna aksini kanıt yöntemi
de diyebiliriz, “Operasyonel olmayan her türlü görevi
vardır bu Müsteşarlığın” da denebilir. Yani bu Müsteşarlık görev yaparken “Operasyonel olmayan her şey benim görev alanımdadır.” deme
hakkına sahip olsun diye bu ifadelerin bu kadar belirsiz ve yuvarlak -görevle
ilgili olan tanımlamalardan bahsediyorum- konulmuş olduğunu düşünüyorum. Bunu
burada sayın yüce heyetin, Meclisin bilgisine de sunmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, anayasal bir sorun çıkacaktır bu kanunun uygulamasıyla ilgili
olarak. Ortada, Anayasa’da, kurulmuş olan bir Millî Güvenlik Kurulu var. Bu
Müsteşarlık böyle çıkarsa, bu kanun böyle çıkarsa “Millî Güvenlik Kuruluna ne
kadar ihtiyaç vardır-yoktur” tartışmaları olacaktır.
Az önce belirtmiş
olduğum diğer sorunlar da mutlaka uygulamada, idare hukuku uygulamasında ortaya
çıkacaktır. Belirtmiştim, orada Genelkurmay İkinci Başkanının konumu ve MİT Müsteşarının
konumu mutlaka tartışılacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Dibek, buyurun efendim.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Bu konuları dile getirmek isterim.
Kalan sürede de
bir başka konuya değinmek istiyorum. Tabii, gündemde birtakım valilerimizin,
bazı valilerimizin açıklamaları var arkadaşlar. Biri hakkında, biliyorsunuz,
mahkeme kararı verildi ama Elâzığ Valisi de açıklamalarıyla yine gündeme düştü.
Onunla ilgili, bilmiyorum, Bakanlık ne yapıyor ama…
Ben buradan, 4
Kasım günü bir telefon konuşmasını Meclis kürsüsünden, buradan, Sayın Bakan,
dile getirmiştim. Telefon konuşması, Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz ile Yeni
Şafak imtiyaz sahibi Ahmet Albayrak arasındaki bir
metindi, konuşma metniydi. O konuşmayı burada kelime kelime
Sayın Meclisin huzurunda açıklamıştım. Orada, Sayın Vali, çok açık bir şekilde,
yerel seçimlerin olduğu gece, Ahmet Albayrak’ın
araması üzerine, çok net bir şekilde göreviyle bağdaşmayan cümleler kurmuştu.
Yani Sayın Albayrak kendisine Bitlis’teki durumu
soruyor. O “Bitlis’te iyiyiz ama Tatvan’da durum iyi değil, Saadet Partisi bizi
sıkıntıya soktu, oraya çok ağırlık vermiştik.” diyor.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Bitlis Valisi görevdeyken…
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bunun üzerine Bitlis Valisi hatta daha da ileri
gidiyor “Trabzon’da durumumuz nedir?” diye soruyordu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Ben şunu merak ediyorum: Aradan üç buçuk ay geçti, bu Valiyle
ilgili olarak bir soruşturma yaptınız mı? Kamuoyu bunu öğrenmek istiyor.
BAŞKAN – Sayın
Dibek, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Bu konuyu sizden rica ediyorum Sayın Bakan, uygun bir fırsatta
yanıtlarsanız…
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, bir kısım arkadaşlarımız kendileri konuştukları için Genel
Kuruldaki uğultuyu fark etmiyorlar ama samimiyetle söylüyorum, sizin oradaki
konuşmalarınız, buradan benim hatibi dinlememi engelliyor. Takdirlerinize
sunuyorum, yapacak başka bir şey yok çünkü.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülen
tasarının 18. maddesi 3. fıkrası b bendinde “fıkrasına” kelimesinden sonra “c
bendinden sonra gelmek üzere” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
sahipleri adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çok değerli
milletvekilleri, önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, niyetim ortamı germek değildir fakat burada bu, Milliyetçi Hareket
Partisinin baştan beri “yıkım projesi” diye adlandırdığı sürece ilişkin öteden
beri ifade ettiği görüşlerin söylenmesinden Sayın Bakanın biraz da Sağlık
Bakanına imrenir gibi bir reaksiyon göstermesini açıkçası yadırgadığımı ifade
etmek isterim.
Sayın Bakanım, hissiyatınızı anlıyorum, gerçekten bir Türkiye
Cumhuriyeti İçişleri Bakanının “Habur’dan girişlerde
terör örgütü üyeleri gelip geçsinler” diye hâkim ayarladığına ilişkin bir itham
orta yerde dururken hissiyatınızı anlıyorum ve bundan gerçekten ben de bu
ülkenin bir vatandaşı, bu yüce Parlamentonun bir üyesi olarak üzüntü duyduğumu
ifade ediyorum fakat sizden bizim beklentimiz, bu sürece karşı eleştirilerini
ifade eden milletvekillerine gösterdiğiniz reaksiyonu, şahsınıza böyle bir
ithamı iletenlere karşı da göstermenizdir Sayın Bakan. Sayın Bakanım, sizden buradaki reaksiyonu, terörist cenazelerini
şehit cenazelerine döndürenlere karşı da göstermenizi bekliyoruz; sizden, bu
reaksiyonları, henüz PKK terör örgütü üstlenmeden Tokat’taki son saldırıyı Türk
askerinin üzerine yıkmaya çalışanlara karşı da göstermenizi bekliyoruz Sayın
Bakanım. (MHP sıralarından alkışlar) Belki o zaman sizinle aynı noktada buluşma
ihtimalimiz de doğabilir.
Değerli
arkadaşlarım, burada önceki konuşmacılar tarafından kısmen ifade edilen birkaç
hususa değinmek istiyorum:
Yakın zaman önce
Sayın Başbakanımız bir valiler toplantısı gerçekleştirdi ve bu valiler
toplantısında, adı bir türlü konamayan, demokratik açılım, millî birlik,
kardeşlik açılımı, en başta Kürt açılımı gibi sürecin bir devlet projesi olduğu
ve bu devlet projesinin valiler tarafından illerinde anlatılması tembih edildi.
Ve bu konuşma yapılırken Sayın Başbakan bir şeyi daha ifade etti, gözlerden
kaçan bir hususu da burada tekrar gündeminize getirmek istiyorum. Sayın
Başbakan “Bana, yasa izin vermiyor mazeretiyle gelmeyin.” diyebildi.
Değerli
arkadaşlarım, geçmişte de bir meşhur rahmetli siyasetçimiz “Anayasa’yı bir kez
ihlal etmekle bir şey olmaz.” demişti. Şimdi aynı durumu Sayın Başbakan ifade
ediyor.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, bu ülkenin temeli hukuktur. Siz kendiniz “Anayasa’yı ihlal
etmekle bir şey olmaz.”, “Kanuna uymak mecburiyetiniz yok.” derseniz, kanunla
karşı karşıya olan bütün vatandaşlarımızın da aynı hakka sahip olduğunu kabul
etmek durumunda kalırsınız ki bunun sonucu kaos olur.
Bir başbakana
yakışan ifade “Sizi hizmet etmede hangi yasa engelliyorsa, bunu getirin, bize
ifade edin, Mecliste biz o yasayı uygulanabilir hâle getirelim.” demek
olmalıdır. Yoksa “Bu yasayı tanımayın.” demek doğru değildir.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakanın bu talimatlarına uyan valilerimiz oldu. Bir
defa, şunu özellikle vurgulamak isterim: Devlet projesi dediğiniz nedir? Devlet
projesi dediğiniz bir olgu, mesela geçmişte Kıbrıs meselesinde yaşanmıştır, bu
ülkenin bütün fertleri Kıbrıs Türklerinin hakkı adına tek yürek olmayı
başarabilmiştir.
Şimdi, siz bir
devlet projesinden bahsediyorsunuz, burada, Parlamentoda bir mutabakat
olduğundan bahsetmek mümkün mü değerli arkadaşlarım? Burada, iktidar partisi
dışındaki bütün parti gruplarının, farklı sebeplerle bile olsa, baştan beri
yüksek perdeden itiraz ettikleri bir süreci yaşıyoruz. Hatta daha ilginç bir
şey söyleyeyim size, değerli arkadaşlarım, acaba iktidar partisi kendi grubu
içerisinde mutabakatı bu konuda sağlayabilmiş midir? Zaman zaman
basına yansıyan, sağduyulu arkadaşlarınızın, bu açılım süreci hakkında
Milliyetçi Hareket Partisinin hassasiyetleriyle aynı ölçüde beyanlarda
bulunduğunu görüyoruz. Yani AKP, kendi içerisinde mutabakatı sağlayamadığı bir
konuyu nasıl oluyor da bir devlet projesi olarak takdim edip, valilere,
anlatmak görevi verebiliyor?
İşte buradan, bu
cümleden kendini görevli sayan bir il valisi, değerli arkadaşlarım, bakın,
lütfen dikkat buyurunuz “Demokratik Açılım” ismiyle bir konferans
düzenleyebilmiş, bu konferansa, siyasi görüşleri bilinen Mehmet Metiner isimli yazar konuşmacı olarak davet edilebilmiş…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yalçın, buyurun efendim.
RIDVAN YALÇIN
(Devamla) - …ve Sayın Vali tarafından konuşmacı olarak takdim edilebilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, orada konuşmacı, CHP ve MHP’nin PKK karşıtlığından siyaset
yaptığını söyleyebilmiştir Sayın Valinin önünde.
Arkadaşlar,
burada, partinizin düştüğü durum şudur: Demek ki, MHP ve CHP PKK karşıtlığından
siyaset yapıyorsa iktidar partisinin böyle bir hassasiyeti bulunmamaktadır.
Onun için, sizlere de bu konuşmacıyı düzeltme imkânı vermek adına bunları
sizlere söylüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, mesela bir vali çıkıp açılım karşıtı bir konuşmacıyı
çağırabilecek midir? Mesela, bir Yılmaz Özdil bir
valinin konuğu olup bu konudaki fikirlerini ifade edebilecek midir?
Bu konuları
anlatırken, Bekir Aksoy Bey bana dedi ki: “Bu anlattıklarını şuna benzetiyorum:
82 Anayasası’ndan sonra Konsey, vali ve kaymakamlara yeni Anayasa için
dağıtılan broşürleri dağıtmaları emrini vermişti.” Arkadaşlar, bu yaptığınızla
82 Anayasası’nın kabulü için yapılan propaganda arasında hiçbir anlayış farkı
yoktur. (MHP sıralarından alkışlar)
Onun için, ben
Sayın Bakandan bundan sonraki süreçte sayın valilere hukuka uymalarını
emretmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yalçın.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı yasa tasarısının 18. maddesinin 3/B bendinde geçen (ve) ekinin
(ile) olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer Genç (Tunceli) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 18-3/b maddesiyle ilgili olarak verdiğim bir önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu kanunun ismi “Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı”dır. Bu
kanunun ismi bu ama, bu kanunun getirdiği, kamuda
faşizmi kurmaktır, devlette diktayı getirmektir. Devlet yönetimini
diktalaştırmak demektir.
Şimdi, bu kadar
dikta rejimine hevesli bir yönetimin başta bulunduğu bir sırada tabii ki, böyle
bir yasanın getirilmesi gerçekten bizi hayrete düşürmemiştir. Çünkü kurmak istedikleri rejimin ismi bu.
Şimdi, evvela bu,
Anayasa’nın 123’üncü maddesine bağlı… Şimdi, teşkilatlanmayla ilgili 5’inci
maddesine bakıyorsunuz, ne diyor 5’inci maddede: “Gerekli görüldüğünde
görevleri ve hizmet süreleri belirtilmek kaydıyla Müsteşarın teklifi ve Bakanın
onayı ile özel ihtisas ve araştırma komisyonları kurulabilir.” Anayasa’nın
123’üncü maddesi ne diyor: İdare bir bütündür. Ancak, kuruluş ve görevleri
kanunla kurulur.
Şimdi, bir
müsteşarın teklifi ile siz komisyonlar, hangi komisyonlar kuracaksınız? Kaç
kişi olacak? Ne görev vereceksiniz? Müsteşar, efendim, 10 tane müşavir
getirecek. Bu müşavirler terör konusunda uzman olacak. Kaç lira maaş
vereceksiniz? Kimleri getireceksiniz buraya?
Şimdi, değerli
milletvekilleri, görüyorsunuz ki, İçişleri Bakanına, şu kanun başladığından
beri ben, Hükûmet sırasında oturan bu kişiye soru
sormadım. Çünkü biliyorum, sorduğum şeylere doğru cevap vermeyecek ki. Doğru
cevap vermeyecek kişiye ben niye yorulayım da soru sorayım?
Şimdi, Beşir
Atalay, Kırıkkale Rektörü; hangi nedenle görevden alındınız?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Dinlemeye takıldı.
KAMER GENÇ
(Devamla) – “İrticanın rektörü” olarak görevden
alındınız. Kim bunu söylüyor? O zamanki YÖK Başkanı söylüyor. Peki, değiştiniz
mi? Hayır, değişmediniz, daha da o işi, o düşüncelerinizi koyulaştırdınız.
Şimdi, TRT size
bağlandı, TRT’ye yaptığınız atamalar ortada. Ben şimdi, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bir vatandaşı ve milletvekili olarak bir güne bir gün TRT’yi
dinlemiyorum, hiçbir kanalını dinlemiyorum çünkü o kadar, Türkiye'nin
gerçeklerinden uzaklaşan bir TRT çıktı ki meydana.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, atadıkları kişiler ortada. Amerika’dan getirilen
kişiler ortada bu Bakanın zamanında. Polis Akademisi Başkanlığına kimi
getirdiniz? Gelen kişi belli. TESEV ile ilgili
düzenlediği raporda ne diyor? Türk Silahlı Kuvvetlerinin kaldırılmasını
istiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri kendisi hakkında suç duyurusunda bulundu mu?
Bulundu.
Peki, siz
Amerika’ya polis gönderiyorsunuz. Normal olarak Amerika’da
iki sene veya üç sene kalması lazım. Tam sekiz sene orada devletin
parasını veriyorsunuz, kimlerle ne türlü icraatlarda olduğu belli ve üç ayda
bir de rapor alıyormuş beyefendi: “Uçakla seyahat edemez.” Sonra nasıl etti?
Bunları niçin orada tutuyorsunuz? Bunların, geldikleri zaman, Türkiye
Cumhuriyeti devletine bakış açısı ortada.
Bir
milletvekilinizin kocası çıkıyor, “Efendim, orduyu kaldıralım.” diyor. Zaten
sizin de hedefiniz bu. Bugün, Deniz Kuvvetleri içinde, Deniz Kuvvetlerinde 7
tane subay intihar etti. Bunun hiç mi sorumluluğu yok? Deniz Kuvvetlerinin 2
tane paşasını mahkemeye çağırıyorsunuz. Şimdi, suçlu varsa, Türkiye’de hukuk
var, hukuk içinde sorulması lazım.
“Ali Dibo” diye birisini getirdiniz, Adalet Bakanlığının başına
oturttunuz ve maalesef “adalet sistemi” denilen bir sistem bırakmadı. (CHP
sıralarından alkışlar) Ondan sonra, öyle bir kadro oluşturdunuz ki “Türkiye
Cumhuriyeti devleti” diye bir devlet ortada yok. Amerikalı general
Türk askerinin başına çuval geçirdi, geldi buraya; sen gittin, hemen başının
üzerine taç ettin; getirdin, her yerde ziyafetler verdin. Ben dün de burada
söyledim: Siz, o Amerikalı generale niye karşı çıkmadınız? İki şeye bağladım:
Ya Türk askerinin başına çuval geçirilmesini siz Amerikalılara tavsiye ettiniz…
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – İyice saçmalamaya başladın!
KAMER GENÇ
(Tunceli) - …veyahut da Amerikalılar
sizlerle ilgili o kadar büyük sırlar biliyor ki onlar size ne deseler onları
yapacaksınız.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Aynen…
ASIM AYKAN
(Trabzon) – İyice saçmalıyorsun!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bunun dışında başka bir şey var mı? Bunun dışında başka,
arkadaşlar, şey var mı? Bakın, Amerika devleti, sizin İktidarınız zamanında
Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı bir müstemleke devleti gibi davranıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Sen kendi iktidarın dönemine bak!
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Türkiye Cumhuriyeti devleti hiçbir dönemde müstemleke devleti
olmamıştı. Sizin zamanınızda maalesef böyle bir muameleyle karşı karşıya
kalıyor. Bu Türkiye Cumhuriyeti devletini bu duruma düşürme hakkını nereden
buluyorsunuz? Nereden buluyorsunuz?
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Kafanı kumdan çıkar, kendi iktidarın dönemine bak!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakın, bu memleketin en önemli organı
ordusudur ama orduda öyle bir tahrifat yapıyorsunuz ki, suçlu varsa tabii ki
suçunu çeksin… Biz de geçmişte birtakım olaylarla karşı karşıya kaldık ama
sizin hedefiniz, evvela, kafanızda kurmayı tasarladığınız o ilkel bir devlet
sistemini oluşturmak için en önemli şeyi, orduyu yok etmeye çalışıyorsunuz.
Böyle bir şey olur mu? İnsanların artık can güvenliği yok, insanların telefonda
konuşması yok; uygulamalarınız ortada. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti devleti,
sizin zamanınızda, hukuk devleti olma dışında her şeyi kazandı, her türlü
devlet sistemine girdi. Böyle, siz ne istiyorsunuz ya? Bu memleket, insanlar
artık… Türkiye Cumhuriyeti devletini yaşanmaz bir hâle soktunuz. Böyle bir şey
olur mu? Böyle bir devlet olur mu?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) – Böyle bir idare olur mu? Buraya…
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Geç yerine, geç!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Sana ne? Geçmesem ne olacak?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Arkadaşlar,
lütfen…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Evet, tabii, bunları aslında sizin düşünmeniz lazım.
BAŞKAN - Sayın
Genç, teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Bu devlette yarın hepimiz beraber yaşayacağız…
BAŞKAN – Tamam
efendim.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Siz iktidar milletvekilliği yaptınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ama size herhâlde büyü yapmışlar, büyü! Büyü yapmışlar size!
BAŞKAN - Sayın
Genç, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
lütfen karşılıklı konuşmayalım, lütfen... Lütfen…
KAMER GENÇ
(Devamla) – O büyünüzü sökeceğim, merak etmeyin.
BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ederim efendim.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Karar yeter sayısını istiyorum.
BAŞKAN - Tamam
efendim.
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Bal, Sayın Şandır, Sayın Durmuş, Sayın Ural, Sayın Özdemir, Sayın Paksoy, Sayın Bal, Sayın Doğru, Sayın Kumcuoğlu,
Sayın Bukan, Sayın Taner, Sayın Korkmaz, Sayın Çalış,
Sayın Bulut, Sayın Serdaroğlu, Sayın Sipahi, Sayın
Işık, Sayın Kutluata, Sayın Homriş,
Sayın Yunusoğlu.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, ismini yazmış olduğumuz arkadaşlarımız lütfen
sisteme girmesinler.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, çerçeve 18’inci maddenin (4)’üncü fıkrası üzerinde üç önerge
vardır; önergeler aynı mahiyette olduğu için okutup, birlikte işleme alacağım.
T. B. M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı yasa tasarısının 18. maddesinin 4. fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ederiz.
|
Kamer Genç |
Emrehan Halıcı |
Tayfun İçli |
|
Tunceli |
Ankara |
Eskişehir |
|
Harun Öztürk |
Recai Birgün |
|
|
İzmir |
İzmir |
|
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 383 sıra sayılı tasarının 18. maddesi 4. fıkrasının tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ali Uzunırmak |
Hasan Çalış |
Kadir Ural |
|
Aydın |
Karaman |
Mersin |
|
Alim Işık |
D. Ali Torlak |
|
|
Kütahya |
İstanbul |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 4. fıkrasının madde metninden
çıkarılması ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Turgut Dibek |
Ali İhsan
Köktürk |
|
Malatya |
Kırklareli |
Zonguldak |
|
İsa Gök |
Atilla Kart |
Şahin Mengü |
|
Mersin |
Konya |
Manisa |
|
|
Rasim Çakır |
|
|
|
Edirne |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Gök, buyurun efendim.
İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, bu
kanunla yapılmak istenen yapılanmanın bir örneği şu anda yaşanıyor zaten.
Erzincan’da bir şeyler oluyor. Bir başsavcı, İsmailağa
cemaatine karşı tahkikat açtı. Tahkikatla beraber ortalık karıştı. Derken
ilkler yaşanmaya başlandı. “Bu Başsavcı nasıl İsmailağa
cemaatine dokunur?” Fethullah Gülen tahkikatı
arkasından geldi çünkü. Hemen Başsavcıya karşı Başbakanlıktan telefon açıldı;
Sayın Cemil Çiçek, iki gerekçe öne sürdü: “Cezaevleri dolu.” İkincisi de
arkadaşlar “29 Mart öncesi sorun yaşarız, tutuklamayın, bir şey yapmayın, el
değmeyin.” dendi. E tabii, cemaate dokunulur mu? Ama Başsavcı durmadı,
durmayınca devreye Erzurum girdi, Erzurum Özel Yetkili Savcısı, madde 250, CMK,
dosyayı istedi. İsteyemez. Neden? Silahlı örgüt yoksa 250’ye göre yetkisi
yoktur. Ama Erzurum Başsavcısı -yine o ihbarsız mektuplar ve bir de böyle gizli
tanıklar var ya, gene böyle bir peygamber gibi gizli tanık çıktı, ihbarsız
mektup çıktı- “Yetki benim kardeşim.” dedi, “Ben yetkiliyim.” dedi. Neden? Bir
Zekeriya Öz var İstanbul’da, Başbakanın bir tane yaveri var, birisi daha lazım.
Erzincan’da olmadı, Erzurum’da var, Sayın Şanal var.
Yiğit oradan çıktı, yiğit bağırıyor: “Ben de Zekeriya Öz olacağım, ben de
dağıtacağım buraları.” diyor ve derken dosyayı zorla alıyor. Derken bir telefon
konuşması takılıyor arkadaşlar. İki tarikat üyesi “Aman ha, sevindik.” diyor,
“Dosyamız Erzincan’dan Erzurum’a gitti, artık rahatladık.” diyor. Telefon
kayıtlarında var bunlar, dosyada. Seviniyorlar. Neden? Erzurum
Başsavcılığı kurtuluş. Özel yetkili savcılık kurtuluş.
HALUK İPEK
(Ankara) – Nereden biliyorsun?
İSA GÖK (Devamla)
- Aç oku.
Ne olmuş peki
Erzincan’da arkadaşlar? Bir tahkikat var. Bu tahkikatta 235 tane şüpheli var,
içinde önemli isimler var: Kadir Topbaş var, İstanbul Belediye Başkanı; derken
Mahmut Ustaosmanoğlu var, cemaat lideri, büyük adam,
saygı duymak lazım; Ahmet Mahmut Ünlü var, Cübbeli Ahmet Hoca, çok makbul bir
şahıs.
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Baykal “Geçmiş olsun.” dedi.
İSA GÖK (Devamla)
- Bir şahıs daha var: Ahmet Albayrak, Yeni Şafak
gazetesi sahibi. Şahıslar önemli. Önemli olunca, Erzurum dosyayı alıyor, zorla
alıyor. Bir ilk daha yaşanıyor, bir savcı, Erzurum Başsavcısı, Özel Yetkili Savcısı,
Erzincan Savcısının yetkisini kaldırıyor. Ne yetkiyle, hangi kanuna dayanarak?
Ne kanunu efendim, burada farklı kanunlar geçiyor Türkiye’de. Yetkiyi alıyor,
bu dosya… 235 tane şüpheliyi 16’ya düşürüyor arkadaşlar. 16 ildeki tahkikatı
engelliyor. Emniyete yazı yazıyor Erzurum’daki Özel Yetkili Savcı: “Başsavcıyı
dinlemeyeceksiniz, operasyon yapmayacaksınız, illere gitmeyeceksiniz, cemaat
odalarına, Medine Vakfına gitmeyeceksiniz.” diye talimatlar yağdırıyor Bay
Zekeriya Öz’ün yeni junior’u, yeni yavrusu.
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Çok ayıp ediyorsun! Yargıya müdahale ediyorsun. Soruşturmaya
müdahale ediyorsun.
İSA GÖK (Devamla)
– Hiç ayıp değil.
Yetmiyor
arkadaşlar, 16 kişiden de 8’i tutuklanıyor.
Başka ilkler de
oluyor ama. Neden? Türkiye’de polis MİT bölge müdürlüğünü basıyor. Niye? Sen
kimsin de İsmailağa cemaatini soruşturursun? Sen
kimsin de Fethullah Gülen tarikatını soruşturursun?
MİT basılıyor, MİT bölge müdürü, iki yardımcısı göz altına
alınıyor, sonra tutuklanıyor. Ama yetmiyor gene. Neden? Çünkü Türkiye’de
birileri cemaatin ayağına bastı. Bir tarikatın ayağına bastı. Olur mu? Olmaz!
Hemen bu sefer jandarma istihbarat birimine saldırı gerçekleşiyor. Binbaşı,
üsteğmen, astsubaylar tutuklanıyor ama yine yetmiyor. Çünkü,
günümüz dünyası cemaatime dokunma dünyası. Ta Eskişehir’den alay komutanı
alınıyor cezaevine tıkılıyor. Yetti mi? Yeter mi? Yeter mi? AKP’ye yeter mi? Ne
oluyor bu sefer? O Başsavcının başı kesile… Sayın padişah emir buyurdu:
Başsavcının başı kesilecek. Tunceli ağır cezada dava açılıyor, yirmi altı yıl.
Niye? Sahtecilik falan, şu bu, bir de adliye lojmanında ahşaptan oturak yeri
yaptı diye. Ne büyük bir suç. Yapabilir misin sen?
Nasıl hâkimler oturacaklar… Yirmi altı yıl ceza verile… Padişah emir buyurdu.
Ama gene yetmiyor arkadaşlar. Neden? Bu sefer de Erzurum’da çıkan junior Zekeriya Öz tekrar -bu Savcının başı alınacak ya,
talimatlar gitti ya- Savcının başını almaya çalışıyor. Ne yapıyor bu sefer?
250/3, açın okuyun; 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu 82’nci madde, açın
okuyun; 89’uncu madde, açın okuyun; Anayasa 144, açın okuyun. Yetki aşımı
değil, yetkinin gaspı var, hem de Allah’ına kadar gaspı var. Yetkiyi gasp
ediyor, Başsavcıyı içeri alıyor. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Hangi yetkiyle, kime güveniyor? Kanuna mı? Hayır. Kanuna güvenmediği kesin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
İSA GÖK (Devamla)
– Kanuna güvenen yiğit açar kanunun gereğini yapar. Kanun hiçe sayılıyor,
Anayasa hiçe sayılıyor, çünkü cemaatine dokundun.
Arkadaşlar, eğer
ki cemaatine dokundun, İsmailağa’ya, Fethullah Gülen’e dokundun diye
başsavcılar içeri girecekse bu silahın yarın kime döneceği belli olmaz. Bu
dünya etme bulma dünyasıdır, bu dünya mutlaka hesabın sorulduğu dünyadır.
Cumhuriyet çocukları var olduğu müddetçe başarıya ulaşma imkânınız yok.
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Biz neyin çocuğuyuz? Cumhuriyet çocuğu değil miyiz?
İSA GÖK (Devamla)
– İçişleri Bakanı -polisin başı- Adalet Bakanı Sadullah
Ergin çıksınlar, kol kola girsinler, Türkiye’yi getirdikleri bu durumdan dolayı
özür dileyerek, utanarak…
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Söyler misin, biz cumhuriyet çocuğu değil miyiz?
İSA GÖK (Devamla)
– Ben, bilmiyorum ne çocuğu olduğunuzu, bilemiyorum.
…istifa etsinler,
istifa. Başka lamı cimi yok bunun, başka lamı cimi yok! Çünkü Adalet
Bakanlığıyla İçişleri Bakanlığı, polisle bazı Zekeriya Öz junior’ları
bir araya gelerek Türkiye’de darbe yapıyor, darbe. Dün Türkiye’de bir darbe
yapıldı arkadaşlar. Bu darbenin hesabını bu cumhuriyet çocukları soracaktır,
günü gelecektir.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Cumhuriyetle ne alakası var bunun!
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İsa, senden iyi tiyatrocu olur.
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Ayıp şey bunlar ya! Tamamen bölücü oldunuz, bölücü; olduğu gibi
bölücüsünüz!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 383 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 18’inci maddesindeki
bir fıkranın metinden çıkarılmasıyla ilgili verdiğim önerge üzerinde şahsım
adına söz talep ettim. Hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, evvela,
sayın milletvekilleri, biraz önce Sayın Gök’ün burada dile getirdiği bu İsmailağa cemaatiyle ilgili, biliyorsunuz, çok önemli
olaylar oldu. Bir defa İsmailağa Camisi’nde bir
vatandaş öldürüldü. Bu öldüren vatandaşı da orada tekrar linç ettiler. Muzaffer
Ergin diye bir vatandaş diyor ki: “Bu İsmailağa
cemaati kadı mahkemesini kurdu.” Kadı mahkemesi kuruyor ve bir kişiyi idama
mahkûm ediyor. Ondan sonra gidiyorlar bu kişiyi kurtarıyorlar. Bu Cübbeli Ahmet
Hoca, işte o İsmailağa cemaatinin önde gelen
kişileri, bunların bir kısmı da Türkiye Büyük Millet Meclisinde ihale alıyor,
Ankara Belediyesinde ihale alıyor arkadaşlar.
HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Var mı belge?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, zaten inkâr etmiyor. İhale alıyor.
Şimdi, bu kadar güçlü bir cemaat. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devleti bugünkü AKP İktidarı nedeniyle
bu cemaatin emrine girmiş. Sıkıysa üzerine gidin! Şimdi siz sade bir vatandaş
olarak…
Şimdi, bu İsmailağa cemaatiyle ilgili Erzincan Savcısı bir tahkikat
açmış. Tahkikat açtığı için, orada kendisine yardım eden
astsubay, subay, jandarma komutanları içeri alınıyor mu! Ondan sonra, o
yetmiyor, 3. Ordu Komutanı mahkemeye çağrılıyor. Şimdi siz vatandaş olsanız
“Yahu, bir cemaati, kardeşim, yani bir ordu komutanı bununla ilgili mahkemeye
çağrılıyorsa biz nasıl bu cemaatle ilgili bir laf söyleyebiliriz, mümkün mü?”
Bundan daha büyük bir korku olabilir mi sayın milletvekilleri? Şimdi sizin Hükûmetinizde çıt yok.
Burada biraz önce
birtakım konuları dile getirdik, kimse cevap vermiyor. Sizin bir Anayasa
Komisyonu Başkanı Kuzu var. Bir gün bir şey söyledi burada, bu 367’yle ilgili
bir hususu dile getirdi: “Efendim, o 367’yle ilgili Mecliste milletvekilinin
birisi konuşma yapmış, cevap verilmediğine göre o doğrudur.” dedi. Yani sizin
Anayasa Komisyonu Başkanı söylüyor bunu. Demek ki burada söylenen şeylere eğer Hükûmet veya Komisyon aksini söylemiyorsa, bunlar doğrudur.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, burada bir de gizli, örtülü ödenek veriyorsunuz. Şimdi, ben bu
Beşir Atalay’ın başında bulunduğu bu Bakanlığa verilecek örtülü ödeneğin nasıl
kullanacağına kesinlikle güvenmiyorum. Bakın, sizin Tayyip Bey’e verdiğiniz
gizli ödenek 2008’de 510 trilyon lira, 2009’da 634,4 trilyon lira. Arkadaşlar,
bunlar korkunç rakamlar. Bu paralar nereye gidiyor, hangi cemaatlere gidiyor,
kimlere harcanıyor? Yok, böyle bir düzen yok, dikta rejimlerinde yok. Şimdi,
sizin bir bakanlarınız var, işte, ikide bir Arabistan’a, Katar’a, ondan sonra
Suudi Arabistan’a… Yahu, şimdi Türkiye’nin rayını değiştirdiniz, Türkiye’nin
dengesini değiştirdiniz. Türkiye’de hani “Avrupa Birliği” diyorsunuz; e, bir
güne bir gün sizin bir tane bakanınız veyahut da üst seviyedeki kişiniz
Avrupa’ya gitmiyor.
Bir gün Tayyip
Bey Amerika’ya gitti, sonra birdenbire bu Egemen Bağış bakan oldu. Şimdi, tevatür çeşitli. Acaba nereden birden… Yahu –yani,
bilmiyorum doğru mu yanlış mı, dışarıda konuşulan- deniliyor ki: “Ya, işte,
Obama, Tayyip Bey’in mal varlığıyla ilgili…” Hani Tayyip Bey başkasını yanında
götürmüyor ya, tercüman; çünkü ne büyükelçiyi götürüyor ne Türk elçisini
götürüyor, hep Egemen Bağış’ı götürüyor. “Egemen Bağış da orada birtakım
sırlara sahip oldu, e, onu da sussun diye bakan yaptı.” Böyle bir devlet
yönetimi olur mu arkadaşlar? Niye daha önce yapmadı bunu? Niye onu yapmadı?
Acaba ne konuşuldu? Peki, Tayyip Bey, böyle, yani, hiçbir bilgisi olmadığı
konularda, devletin hafızasını silecek şekilde gidip de bu yabancılarla
konuşurken niye devletin Dışişlerinden, elçiliğinden sorumlu kimseleri
getirmiyor? Getirmiyor, yani diyor ki: “Ben…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlar mısınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – …bu devleti istediğim gibi yönetirim.” İşte bu getirilen kanun da
dikta bir yönetimin kurulmasının en büyük gücünü veriyor arkadaşlar.
Burada bir
müsteşarlık kuruluyor. Bu Müsteşarlık ne yapıyor? İstediği yerde denetleme
yapıyor, denetleme yaptırıyor. Nasıl denetim yapacak, hangi konuda denetim
yapacak, neyi denetleyecek, burada belirtelim. Yarın, hoşuna gitmeyen adamın
gece bastı evini -yani o kadar geniş yetkiler veriliyor ki… Kamu
özgürlükleriyle ilgili verilen yetkilerin sınırlarının açık, net belirtilmesi
lazım- ya da gece, kendilerine muhalif olan birisinin evine bir polis gider
basar, “Ben gönderdim.” der, “Denetlettim efendim, denetledim…” Böyle bir şey
olur mu?
Yani, kamu
özgürlüklerini ortadan kaldıran, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran bu
kanunun bu kadar, burada tartışılmadan, hem de temel kanun olarak görüşülmesi,
bence Türkiye’ye yapılan en büyük kötülüktür. Bunun en büyük zararını siz
çekeceksiniz. Şurada bir sene sonra seçim var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) – Göreceksiniz, bunun en büyük darbesini siz yiyeceksiniz. Ben sizi
ikaz ediyorum. Bu ikazlarıma dikkat edin. Şu bakanları da buradan indirin.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bunlar Türkiye’yi yönetecek bakanlar değil, bu seviyede insanlar
değil.
Evet, yine karar
yeter sayısını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir
arkadaşımız daha var.
Sayın Uzunırmak, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 383 olan Tasarı’nın
18’inci maddesinin 4’üncü fıkrasında verdiğimiz önerge üzerine söz aldım.
Hepinizi saygılarla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa’mız daha 1’inci maddesinde “Türkiye Devleti bir
Cumhuriyettir.” diyor ve ardından cumhuriyetimizin temel niteliklerini ve
devletin özelliklerini sayarken “…demokratik, lâik, sosyal hukuk Devletidir.”
diye 2’nci maddesini tamamlıyor. Dolayısıyla, buradaki bütün yasalarda dikkat
edilmesi gereken ve esas alınması gereken bu nitelikler olmalıdır.
“Kamu düzeni”
dediğimizde anladığımızın, “Alanları, görev, yetki ve sorumlulukları Anayasa ve
yasalarla düzenlenmiş kurumlar manzumesidir veya yönetimidir.” olması gerekir.
Dolayısıyla, burada, biz, kamu düzeni ve güvenliği yasasını görüşürken, bizim,
hukuk devletine, sosyal devlete, laik devlete ters düşmememiz gerekir.
Değerli
milletvekilleri, “demokrasi, cumhuriyet, hukuk üstünlüğü, üretim, laisizm”
niteliklerini kavramların tarifleri ve kabulleri verir ve birbirleriyle olan
-demokrasi-hukuk, demokrasi-laisizm, hukuk-laisizm gibi- ilişkilerini bu
kavramlar tamamlar ve birbirleriyle olan ilişkiler bunları zenginleştirir.
Dolayısıyla, yönetme bir mantıksa, bugün eğer kuvvetler ayrılığından bahsediyor
isek, bu kuvvetler ayrılığının Türkiye’de yöneticilerin mantığında teşekkül
ettiğine ben bir milletvekili olarak inanmıyorum ve bunu belgelerle,
söylemlerle ve davranışlarla sabitlemek de mümkündür değerli milletvekilleri.
Dolayısıyla, kamu
güvenliği ve düzeni gibi önemli bir konuda da endişemiz şudur: 2002 yılında… Eğer bu tasarının gerekçesi terörle mücadele ise, terörle mücadele
bir örtü olarak kullanılıp eğer hakikaten kamu düzeniyle Hükûmet
düzeni karıştırılarak iktidarın diktası kurulmak istenmiyor ise, burada, 2002
yılında sıfıra inmiş terörün nasıl sıfıra indirgendiğini Hükûmet
araştırırdı ve onlardan örneklemeler çıkararak, ders çıkararak alınması gereken
tedbirleri daha o noktada almaya başlardı. 2002 yılında sıfıra inmiş bir
terörle devralınan bir Türkiye 2009-2010 yılında “kamu güvenliği ve düzeni” adında
bir tasarıyla Meclis gündemine geliyor ve âdeta “Hükûmet
düzeni” kurmak istiyor.
Değerli
milletvekilleri, yönetim mantığını demokrasi ve hukuk düzeniyle, kuvvetler
ayrılığı ile bağdaştıramadığımı, nerede; sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hükûmetimizin Sayın Bakanı
bundan daha üç beş gün önce burada diyor ki: “Türkiye’de Necip Hablemitoğlu cinayetinin dışında bütün faili meçhuller
aydınlandı.” diyor. Değerli milletvekilleri, Yargıtayın
daha onamadığı, mahkemeleri devam eden insanları, hukukun karar vermediği bir
olayı siz nasıl kesinleştirebiliyorsunuz Sayın Bakan? Devam eden mahkemeler
vardır, her alanda devam eden mahkemeler vardır. Bu insanlar daha hâlen
zanlıdır ve bir noktada Yargıtay onayıncaya kadar da suçsuzdurlar.
Sayın Bakan
buradan diyor ki: “Halk iradesi ne diyorsa o olacak.” diyor. Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanla burada birleşmemiz mümkün değil. Demokrasilerde
halk iradesi olmazsa olmazdır ama, o, merdivenin
birinci basamağıdır. Merdivenin diğer basamaklarında daha farklı, halk iradelerinin
demokrasiyle olan ilintileri vardır. Eğer siz azda kalanların görüşlerini, hak
ve hukukunu teminat altına alamıyorsanız orada demokrasiden bahsedemezsiniz.
Onun bir adım ötesinde, hele ki azda kalanların eğer denetleme faaliyetlerini
kısıtlıyorsanız, Sayın Başbakandan başlayıp bütün Hükûmet
üyelerine varıncaya kadar Parlamento baskı altına alınmıştır. Soruşturma
önergeleri, gensorular sulandı diye Sayın Başbakan tarafından bahsedilmektedir.
Yargı âdeta bastırılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla burada biz Kamu Güvenliği
ve Düzeni Tasarısı’nın yarınlarda “Hükûmet düzeni”
şekline dönüşmesinden endişe etmekteyiz ve anlaşılmasından endişe etmekteyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uzunırmak, tamamlayınız konuşmanızı.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Hükûmetin bir üyesi Sayın Bakan Tekel
işçilerinin arasına teröristlerin karıştığından bahsediyor. Şimdi, bu Kamu
Düzeni ve Güvenliği Yasası’nda da toplum desteğinden başka alanlara varıncaya
kadar psikolojik harekâtlardan bahsediliyor. Dolayısıyla, burada bunun Hükûmet alanıyla, Hükûmet
düzeniyle, iktidar düzeniyle, kamu düzeninin sınırları ne mantıkta, ne yasada,
hiçbir alanda birleşmiş değildir.
Ayrıca, Sayın
Bakandan bir şeyi vuzuha kavuşturmasını istiyorum: Acaba bu açılım sürecinde,
açılım programında, hazmettirilmeye çalışılan programda İmralı’nın talep
maddeleri ile açılımın maddeleri arasında örtüşen maddeler var mıdır? Bunu
Sayın Bakandan bizzat cevaplamasını rica ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Aynı mahiyetteki
önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önergeler kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci maddenin
(5)’inci fıkrası üzerinde iki adet önerge vardır; önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı yasa tasarısının 18. maddesinin 5. fıkrasının tasarı metninden
çıkarılmasını arz ederiz.
|
Harun Öztürk |
Kamer Genç |
Recai Birgün |
|
İzmir |
Tunceli |
İzmir |
|
Tayfun İçli |
Emrehan Halıcı |
|
|
Eskişehir |
Ankara |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 5. fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Turgut Dibek |
Ali İhsan
Köktürk |
|
Malatya |
Kırklareli |
Zonguldak |
|
Şahin Mengü |
Atilla Kart |
Rasim Çakır |
|
Manisa |
Konya |
Edirne |
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, her iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme
alacağım.
Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
sahipleri adına, Ali Rıza Öztürk, Mersin
Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünlerde hepimizi hayrete
düşüren, şaşırtan ve “Türkiye’de neler oluyor?” dedirten olaylar yaşanıyor, bir
süreç yaşanıyor. Ancak üzücü olan, bu olayların veya böyle bir sürecin
yaşanması değil hukuk dışı olayları önlemekle görevli olanların ve bunun için
yol ve yöntem bulması gerekenlerin, kendilerinin bu süreci yönetirken hukuka
bağlı olmamaları, Anayasa’yı ve hukuk kurallarını ihlal etmeleridir. Ve
gerçekten bugün ülkemizde yasanın ve hukukun dışına çıkılarak hukuka uygunmuş
gibi gösterilen korkulu bir dönem yaşanılmakta hatta açıkça hukuka aykırı
olduğu olağanüstü hâl yönetimlerinde bile görülmeyen olaylar yaşanmaktadır.
Demokratik hukuk devletinin
temeli adalete dayanır. Temeli adalete dayanmayan hukuk
devletinden bahsetmek mümkün değildir ve adalet de her şeyden önce bir toplumda
gücünü toplum vicdanından alır. Eğer toplum vicdanını acıtan bir adalet söz
konusu ise o demokratik hukuk devletinin adaleti olamaz, o, olsa olsa otoriter bir rejimin adaleti olur.
Söylemek
istediğim konu şudur değerli arkadaşlarım: Biliyorsunuz hukuk kurallarını
uygulamakla görevli savcı ve yargıçlar, bu ülkede, bunlarla görevlidir. Son
zamanlarda, bundan iki yıl önce Erzincan’da İsmailağa
cemaatine yönelik soruşturmalarıyla gündeme gelen Erzincan Cumhuriyet Savcısı
hakkında öteden beri bir baskı kampanyası ve süreci izlenmektedir. Hükûmet savcıya baskı yapıyor, polis MİT’i basıyor, savcı
başsavcının yetkisini kaldırıyor, soruşturma yapan savcının evi ve iş yeri yani
adalet üreten, adaleti dağıtan adalet evi yani adliye Türk hukuk tarihinde
belki de demokratik hukuk devletlerinde olmayacak şekilde ilk defa baskın
yapılarak araştırılıyor. Bir savcının özel yetkili savcı olması demek diğer
savcıların amiri olduğu anlamına gelmez. Burada Erzincan Cumhuriyet Savcısına
yapılan işlemler Hükûmet eliyle yönlendirildiği
konusunda kamuoyunda çok ciddi kuşkular vardır. Çünkü Habur’da
yargıç ve savcıları ayarlamak suretiyle yasa dışı örgüt üyelerinin serbest
bırakılması şeklindeki hukuk dışı uygulamayı başlatanlar ayarlanamayan yargıç
ve savcıları çeşitli yöntemlerle ayarlamaya, hizaya getirme çalışmalarını devam
ettirmektedirler. Adalet Bakanı telefon dinlemelerini bile savcılar eliyle
yapmak konusunda yeni formüller üreteceğini beyan etmiştir. Yine, aynı Adalet
Bakanı savcılar eliyle Anayasa’ya aykırı bir şekilde soruşturma ve gözaltına
alma uygulamalarını devam ettirmektedirler.
Değerli
arkadaşlarım, açık ve net olarak söylüyorum: Erzincan Cumhuriyet Savcısına
karşı yapılan eylem ve işlemler, hem Anayasa’mızın 144’üncü maddesine, Hâkim ve
Savcılar Kanunu’nun 89, 90’ıncı maddesine, CMK’nın
253’üncü maddesindeki öngörülen yargıç güvencesi ilkelerine temelde aykırıdır.
Bugün yapılanlar hukukun üstünlüğü ilkesinin egemen olduğu bir yönetim
anlayışından sapıldığının, keyfîliğin ve hukuksuzluğun egemen olduğu bir
anlayışa sahip olan yönetime doğru gidildiğinin çok somut göstergeleridir.
Değerli
arkadaşlarım, CMK 250’nci maddesinin üçüncü fıkrası “Birinci fıkrada belirtilen
suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanun’la
görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile
savaş ve sıkıyönetim hâli dahil askerî mahkemelerin
görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.” diyor. Yani şunu söylüyor: “Anayasa
Mahkemesinde ve Yargıtayda yargılanacak kişiler bu
mahkemelerde yargılanamaz.” diyor.
Devam ediyoruz değerli arkadaşlarım, biz, bir an için bu
uygulamaların doğru olduğunu varsaysak bile tutuklama kararını Erzurum Özel
Görevli Ağır Ceza Mahkemesinin vermeye hakkı ve yetkisi yoktur çünkü Hâkimler
ve Savcılar Kanunu’na göre tutuklama kararı verme yetkisi ilgilinin görev
yaptığı yer ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine aittir. Erzurum Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesinin yetki sınırları bu
mahkeme özel görevli olduğu için sadece Erzurum’la sınırlı değil Erzincan’ı da
içine almaktadır. Somut olayda Erzincan Cumhuriyet Savcısına yüklenmek istenen
suç Ergenekon kapsamındaki suçlardan olduğu iddiasıyla CMK 250’nci madde
kapsamına girdiği nedenle bu suçlar bakımından, Erzincan, Erzurum’a bağlıdır.
Kanun’a göre tutuklama kararı verme yetkisi en yakındaki ağır ceza
mahkemesindedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – CMK/250 söz konusu olduğunda bu ifade
“En yakında yer alan görevli ağır ceza mahkemesi.” diye anlaşıldığında,
Erzincan’da görevli bir savcının CMK/250’ye giren bir suçtan dolayı
soruşturulması sırasında koruma kararları dâhil, tutuklama kararı vermeye
yetkili yer Erzurum Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesi değil, buraya en yakın
olan Tunceli Ağır Ceza Mahkemesidir değerli arkadaşlarım.
Neresinden
bakarsanız bakın bu savunulabilir, kabul edilebilir bir uygulama değildir. Eğer
Erzincan Ağır Ceza Savcısının tutuklanması, göz altına
alınması ve yakalanmasındaki hukuki gerekçeleri doğru kabul edersek, o zaman
Sayın Başbakanın, sayın bakanların ve milletvekillerinin aynı gerekçeyle bir
savcı tarafından alınıp, göz altına alınıp yakalanması ve tutuklanmasını da
doğru kabul etmek gerekecektir çünkü aynı olayda CMK/250’nin üçüncü fıkrasında
bunlar için de bir istisna getirilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bu, siyasi düşüncelerimiz ne olursa olsun, görüşlerimiz ne olursa
olsun…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) -…yaşadığımız ülkeyi demokratikleştirme ve yaşadığımız ülkeyi
özgürleştirme iddialarıyla çelişen uygulamalardır. Bunlar kabul edilebilir
uygulamalar değildir.
Savcının özel
yetkili olması demek, kendisinin diğer savcılar üstünde olduğu anlamına,
hukukun üstünde olduğu anlamına gelmez. Kendisinin Ali kıran baş kesen olduğu
anlamına gelmez.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, süreniz doldu, lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Hukuk devletinde elbette ki suç işleyenler suçlarının cezalarını
görmelidirler. Bir tek yolla görmelidirler, var olan kanunlara ve hukuk
kurallarına uygun bir şekilde bu cezalandırması yapılmalıdır.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, cümlenizi tamamlamak için verdim. Lütfen efendim…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum. Sayın Başkanıma da teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Yine,
fıkra üzerinde Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekilinin önergesi var.
Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 18’inci maddesinin
(5) no.lu fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğim
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, getirilen bu kanunla Türk personel sistemi yok edilmiştir.
Şimdi, bakın, burada ücret sistemi getirilmiştir. Ücrette kime ne… Mesela
bunlarda diyor ki: “Ayrıca özel uzmanlık isteyen konularda kadro karşılığı
olmaksızın tam gün veya kısmi gün veya belli bir konu veya proje bazında, konu
veya projenin süresi ile sınırlı olmak koşuluyla sözleşmeli personel ve yabancı
uzman çalıştırılabilir. Bunlara ödenecek ücret Müsteşarın teklifi üzerine Bakan
onayı ile belirlenir.”
Şimdi, değerli
milletvekilleri, burada deniliyor ki: “Proje.” İşte terörle mücadele projesi,
başı belli değil, sonu belli değil! İşte Ergenekon projesi, başı belli değil,
sonu belli değil! Kimi getirip çalıştıracaksın burada? Ben size söyleyeyim: Fethullah Gülen’in, işte Amerika’nın
Utah Eyaleti’nde iyi eğitim almış ve Zaman
gazetesinde çalışan Emrullah Uslu, Önder Aytaç, şimdi
şeyin başına getirdiğiniz Zühtü Aslan; askeriyeye karşı yapılanmanın bir
numaralı fikir babaları. Bunun yanında, acaba Taliban’ın ve Hamas’ın
böyle vurucu güçlerini de getirip çalıştıracak mısınız? Getirecek tabii, niye
getirmesin efendim, engelleyen ne var ki yani? Yani yabancı değil mi bu?
Yabancı uzman, o Arap. Ne getirecek? Getirip çalıştıracak. Ben buradan
söylüyorum da inşallah getirmez. Ya bir de getirirse ne olacak? Bu dediğim
insanları burada getirip de o Müsteşarlık bünyesinde çalıştırdığı zaman ben
çıkar size sorarım burada. Ben bunu söylediğim zaman “Aa!”
dediniz. Ben de işte güvenmediğim bir teşkilat da onun için. Yani bu ülkede
laik düzenin ortadan kaldırılması için her türlü tertibin içinde olan
zihniyetin bulunduğu bir yerde, her türlü düşünceyi bu kürsülerde dile getirmek
bizim görevimiz.
Değerli
milletvekilleri, geçenlerde burada bir arkadaşımız dedi ki: “Abdullah Gül’ün
Çankaya Köşk’ünde oturmaması bu Meclisimizin bir ayıbı.” Ben de sordum
yerimden. “Bu ne ayıbıdır ya, bir öğrenelim” dedik. Sonra bize söylenmedi bir
şey. Arkasından bir başkası çıktı, dedi ki: “Efendim, bu Çankaya Köşkü’nde niye
Muhafız Alayı, o askerler duruyor? İşte bizim Abdullah Bey onun için orada
oturmuyor.” diye burada bir açıklamada bulundu ama ne Hükûmet
sırasından ne İktidar sırasından ne başkasından tıs, bir şey yok. Böyle şey
olur mu?
Sayın
milletvekilleri, bakın, ben otuz senedir bu kürsülerdeyim. Bu kürsülerden
devlete, devletin kurumlarına, devletin organlarına yönelik her hakaret, her
kötü söz muhakkak iktidar partisi tarafından alınır düzeltilirdi, bu kürsüde
oturan başkan vekili alır düzeltirdi. Ama kardeşim, devri iktidarınızda bu
devlete her şey söyleniyor, burada devletin organlarına her şey söyleniyor ama
siz sanki bu devleti yöneten bir kadro değilsiniz. Böyle bir şey olur mu?
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – En çok sen söylüyorsun!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu devletin sahibi kim arkadaşlar, kim ya? Yani kim? Ona göre
söyleyin.
Şimdi niye
Abdullah Gül, peki, Çankaya Köşkü’nde oturmuyor?
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Sayın Cumhurbaşkanı!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Söyleyin bakalım, niye oturmuyor? Niye 60 trilyon lira getirdi,
Atatürk’ün bütün izlerini sildi orada? Şimdi, Fethullah
Gülen’in mi yolunu açmaya çalışıyor? Yani zaten bu
kanunun arkasında geçen de o. Onlar diyorlar ki: “Türkiye'nin en büyük organı
kim? Ordu. Bu orduyu tasfiye edelim.”
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sapıtıyorsun, sapık sapık konuşuyorsun!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Zaten tasfiye etmek için her türlü oyun oynanıyor, her türlü hileye
başvuruluyor. Arkadaşlar, yani Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devlette, bu
coğrafyada güçlü bir ordu olmazsa bu memleket yaşamaz.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Güçlü demokrasi, ne güçlü ordusu?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani gidip de yarın siz Suriye’yle mi beraber hareket edeceksiniz?
Yani gidip de Suudi Arabistan’la mı beraber hareket edeceksiniz? İran’la mı
edeceksiniz, bu Türkiye’yi kurtaracaksınız?
Bunların hepsini size ikaz mahiyetinde söylüyorum. Ben güçlü ordu
istiyorum, ben…
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Sen bildiğini kendine sakla ya!
SIRRI SAKIK (Muş)
– Ben güçlü demokrasi istiyorum.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben de güçlü demokrasinin güçlü orduyla… Efendim, ordu içinde
haksızlık yapan varsa hesabını sorarım. Siz daha onların üzerine gitmeden, ben
olağanüstü hâl zamanında, sıkıyönetim zamanında, nerede, hangi güvenlik kuvveti
tarafından vatandaşın hak ve özgürlüklerine yapılan her saldırının karşısına
gittim, gittim, cenazeler de kaldırdım; Van’da da kaldırdım, Muş’ta da
kaldırdım, Diyarbakır’da da kaldırdım, Midyat’ta da kaldırdım. Ben o olayları
bilen biriyim. Bu olay şimdi orayı aşmış.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Saçmalıyorsun Sayın Kamer!
BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Burada bitirilmek istenen Türk Ordusudur. Bizim orduya ihtiyacımız
var. Ben “Ordunun olduğu yerde demokrasi yoktur.” diyen iddiaların tamamen
karşısındayım. Arkadaşlar, bugün ordu tamamen kendisini savunmaya geçmiş. Her
gün bir yerde… Yahu, arkadaşlar, silahı elinde tutan insanın onuruyla bu kadar
oynanmaz. Bakın, yazık oluyor bu insanlara. Bu insanlara karşı, insanların
sabrını… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bakın, ihtilallere
en fazla karşı olan benim ama bir insanın onuruyla bu kadar oynanmaz.
Efendim, her gün
darbe… Siz istiyorsunuz ki darbe olsun biz kurtulalım! Çünkü sizin kurtuluşunuz
darbeyle olur ama ben şuna inanıyorum ki kimse darbe yapmaz Türkiye’de. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sapla samanı karıştırıyor Sayın Başkan!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Her gün açıyorsunuz, ha darbe olacak, ha darbe olacak. Yahu, kim
darbe yapmış?
2003 yılından
belgeler çıkmış ortaya. Eğer darbe yapılsaydı 2003’ten bugüne kadar yapılırdı,
yok böyle bir şey. Yani arada zaman aşımı var. Yani bu memleketin kurumlarıyla
bu kadar oynamayın.
AHMET YENİ
(Samsun) – Demokrasiden nasibi almayanlar!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Beni de yanlış anlamayın; ordu, benim ordumdur ama antidemokratik
her hareketin de karşısındayım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) - Kimse benim demokratik düşüncelerimi ölçemez. Benim geçmişim
bellidir, herkesin de geçmişi belli ama ben bu memleketin bir vatandaşı olarak
bu memleketin hak ve menfaatlerinin nasıl korunması gerektiğini bilen bir
insanım, Anayasa’da yaptığım yemine de sadık bir insanım.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Sayın Başkan,
karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Tamam.
Teşekkür ederim.
Önergeleri
birlikte işleme alacağımı söylemiştim.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.14
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 17.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
383 sıra sayılı Tasarı’nın 18’inci
maddesinin (5)’inci fıkrası üzerindeki Komisyon ve Hükûmetin
katılmadığı önergelerin birlikte yapılan oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, önergeleri
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…Önergeler kabul edilmemiştir.
383 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, çerçeve 18’inci maddeyi bağlı fıkra ve bentleriyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1
üzerinde altı adet önerge vardır.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 esas
numaralı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinde geçen “(d) bendine göre”
ibaresinin “(d) bendi hükmüne göre” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 esas numaralı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinde
geçen “(d) bendine göre” ibaresinin “(d) bendi hükmüne göre” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Beşir
Atalay
İçişleri
Bakanı
“Geçici Madde 1-
(1) Müsteşarlığın 2010 mali yılı harcamaları için gereken ödenek ihtiyacı, 25/12/2009 tarihli ve 5944 sayılı 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendine göre
karşılanır. Bu Kanunun 17 nci maddesi ile ihdas
edilen kadrolara yapılacak atamalar 5944 sayılı Kanunun 22 nci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi değildir.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, dört, beş ve altıncı önergeler aynı mahiyette olduğundan
okutup önergeleri birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz 383 sıra sayılı tasarının geçici madde 1’in kanun tasarısından
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ahmet Duran
Bulut |
Şenol Bal |
Reşat Doğru |
|
Balıkesir |
İzmir |
Tokat |
|
Hasan Çalış |
Nevzat Korkmaz |
|
|
Karaman |
Isparta |
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1. maddesinin yasa
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ayla Akat Ata |
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
|
Batman |
Muş |
Şanlıurfa |
|
Hasip Kaplan |
Hamit Geylani |
Şerafettin
Halis |
|
Şırnak |
Hakkâri |
Tunceli |
|
Akın Birdal |
Sebahat Tuncel |
Sevahir Bayındır |
|
Diyarbakır |
İstanbul |
Şırnak |
|
Osman Özçelik |
M. Nezir
Karabaş |
Pervin Buldan |
|
Siirt |
Bitlis |
Iğdır |
|
Bengi Yıldız |
Ufuk Uras |
|
|
Batman |
İstanbul |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1.
maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Malik Ecder Özdemir |
Birgen Keleş |
|
Malatya |
Sivas |
İstanbul |
|
Atilla Kart |
Şevket Köse |
R. Kerim Özkan |
|
Konya |
Adıyaman |
Burdur |
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Kart mı konuşacak?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet.
BAŞKAN – Sayın
Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tasarının şu ana kadar olan görüşmelerinde hep şunu ifade ettik:
Başından sonuna kadar yasal anlamda, siyasi anlamda, bürokratik anlamda sakat
olan bir tasarıyı görüşüyoruz, tartışıyoruz. Bu tasarı niye bu kadar sakat bir
tasarı? Çünkü temel hak ve özgürlüklerin siyasi iktidar aracılığıyla kurumsal
olarak kötüye kullanılması anlamında çok ciddi bir süreci başlatıyor, bu
yönüyle gerçekten endişe verici, kaygı verici özellikler içeriyor. Bu
eleştirilerimizi, bu uyarılarımızı somut olarak dile getiriyoruz, madde madde olay ve yer belirterek bunları dile getiriyoruz. Bu
noktada Sayın Bakanın açıklamalar yapmasını istiyoruz ama geldiğimiz aşamada,
hâlen Sayın Bakanın güven vermediğini, karartma ve bilgi kirliliği yaratmaya
devam ettiğini görüyoruz. Bunu, geldiğimiz aşamada bile sürdürmesi, buna
tenezzül etmesi Sayın Bakanın, gerçekten anlamlıdır, düşündürücüdür; onun için,
Sayın Bakana geldiğimiz aşamada bir kez daha hatırlatıyoruz: Sayın Bakan, uyarı
ve eleştirilerimize soyut ve genel değerlendirmeler yapmadan tatminkâr ve somut
açıklamalar yapınız. Karartma yapmadan, geçiştirme yapmadan, hamaset yapmadan
ve öfkelenmeden, öfkelenerek olayı geçiştirmeye çalışmadan soru ve
eleştirilerimize cevap vermek zorundasınız ve bu gerekçeyle, bu yaklaşımla bir
kez daha soruyoruz değerli arkadaşlarım. Biraz evvel, Sayın Bakan tarafından
bir önergenin verildiği ifade edildi. Orada yapılacak kadrolara 2010 yılı
bütçesindeki sınırlamalara bağlı olmadan ödeme yapılmasına dair bir önerge
getirildi. Bu, biraz sonra, öyle anlaşılıyor ki iktidarın oylarıyla destek görecek,
geçecek.
Onların dışında
şunu soruyoruz Sayın Bakan, ısrarla soruyoruz: 5 Kasım 2007,
ki Türkiye'nin yakın tarihindeki kırılma tarihlerinden birisidir, dönemeçlerden
birisidir, 35 Amerikalı güvenlik uzmanının Türkiye’ye geçici olarak geldiğini
biliyoruz ama aradan geçen iki yılı aşkın süreye rağmen, güvenlik konusunda,
istihbarat konusunda uzman olan bu kişilerin hâlen Türkiye’de görev yaptıkları
ve bu kişilerin karargâhta görev yaptıklarına dair bilgiler var. Siz, Türkiye
Cumhuriyeti İçişleri Bakanı olarak bu konuda “Bende bilgi yok.” diyemezsiniz;
bunu diyorsanız, siz görevinizin sorumluluğunu müdrik değilsiniz demektir Sayın
Bakan. Buna açıklama getirmek, cevap vermek zorundasınız; kızmadan, hamaset
yapmadan, öfkelenmeden buna cevap vermek zorundasınız.
Devam ediyoruz
sorularımıza. Deniz Feneri soruşturmasını soruyoruz. Orada, İçişleri Bakanlığı
Dernekler Dairesi Başkanlığının raporu var, otuz dört sayfalık rapor var. O
rapor “50 trilyonluk bağış ve 17 trilyonluk yurt dışı ödeme usulsüzdür. Burada
dernekler mevzuatı ihlal edilmiştir.” diyor. Biz bunu size hatırlatıyoruz, siz
“Bu süreç yargıya intikal etti, beni ilgilendirmez.” diyorsunuz. Biz de “Sayın
Bakan, tamam, elbette yargıya ilişkin bölümüne siz müdahale edemezsiniz,
etmemelisiniz; keşke öyle olsa, onu geçiyoruz ama onun dışında, idari anlamda
sizin görev ve sorumluluklarınız var. Böyle bir derneğin kamu yararı statüsünü
neden korumaya devam ediyorsunuz? Bu konuda idari anlamda üzerinize düşen
görevi neden yapmıyorsunuz?” diyoruz ve siz bunları geçiştiriyorsunuz, bunlara
cevap vermiyorsunuz. O sebeple de diyoruz ki: Siz Hükûmet
olarak Deniz Feneri gibi ilişkilerde doğmuş olan o kirli ilişkileri korumakla,
himaye etmekle o karanlık ilişkileri Hükûmet olarak
sürdürüyorsunuz. Bunun anlamı budur. Bunun başka bir açıklaması yoktur ve o
karanlık ilişkiyi de hâlen sürdürmeye devam ediyorsunuz. Bunlara cevap vermek
zorundasınız Sayın Bakan.
Soruyoruz, Sayın
Bakan açıklama yapıyor “Efendim, bu tasarıyla biz, terörün arşivini, terörün
hafızasını -mücadele anlamında- oluşturuyoruz.” diyor Sayın Bakan. Bunu gerekçe
olarak dile getiriyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
ATİLLA KART
(Devamla) - O zaman biz diyoruz ki: Siz sekiz yıldan bu yana ne yapıyordunuz
Sayın Bakan? Sekiz yıldan bu yana bu arşivi, bu hafızayı neden oluşturamadınız,
bunun bir açıklamasını yapar mısınız? O hafızayı Başbakanlık oluşturamamış.
Başbakanlığa yetki vermişiz, terörle mücadele konusunda, koordinasyon konusunda
üç yıl evvel yetki vermişiz. Başbakanlığın başaramadığını İçişleri Bakanlığı
bünyesindeki bir grup mu başaracak? Buna açıklama getirmek zorundasınız Sayın
Bakan. Bu tasarının temel gerekçesi bu ve siz temel gerekçe konusunda
inandırıcı değilsiniz, siyaseten dürüst değilsiniz, tutarlı değilsiniz, burada
güven vermiyorsunuz, karartma yapmaya devam ediyorsunuz. Şu soruyu soruyoruz:
Bu nasıl bir güçtür ki İçişleri Bakanlığı bünyesinde bir birim devletin tüm
bürokratik hiyerarşisini altüst etmek pahasına Başbakanlığı kendisine
bağlayabiliyor? Bunun anlamı bu. Buna bir açıklama getirmek zorundasınız Sayın
Bakan, bunu geçiştiremezsiniz.
Bu soruları
sormaya devam edeceğiz değerli arkadaşlarım.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yıldız, kim
konuşacak efendim?
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Sakık.
BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Tabii, uzun
süredir hep arkadaşları dinledik, izliyoruz. Buraya çıkıp konuşan herkes,
güvenlikten, otoriter bir yapıdan bahsediyor ama hiç kimse çıkıp yani bu ülkede
gerçekten özgürlüklere ihtiyacımız var… Yani, hukukun, huzurun, demokrasinin,
özgürlüğün oluşabilmesi için hiç kimse bir şey söylemiyor. “Güçlü ordu, güçlü
yasalar, bilmem ne…” E hep bunlar oldu, sorunlarımız çözüldü mü? Hayır. Evet, ordu olsun ama ordu hukuka bağlı olsun, ordu sivil otoriteye
bağlı olsun istiyoruz yani hiçbirimiz demiyoruz, bu şeytan üçgeninde olan
Kafkaslardan Balkanlara kadar, Orta Doğu’ya kadar ordu olmasın; böyle bir
belalı coğrafyada yaşıyoruz, kimse böyle bir şey demiyor ama ordu olacaksa ordu
hukuka bağlı olmalıdır, demokrasiye bağlı olmalıdır, sivil iradeye bağlı
olmalıdır.
Şimdi, biz
hepimiz, uzun yıllardır bu ülkede otoriter anlayışla bu ülkenin nasıl
yönetildiğini çok iyi biliyoruz ama sorunlarımız çözüldü mü? Hayır. Şimdi,
bugün de yeniden bir güvenlik yasası. Peki, bu ülkede hep olağandışı rejimlerle
ülke yönetilmedi mi? Özellikle Kürt coğrafyasından yani cumhuriyetin
kuruluşundan bugüne kadar, Şark İstiklal Mahkemelerinden devri İsmet’e kadar,
sonra Dersim kanunlarına, olağanüstü hâl uygulamalarına kadar, sıkıyönetime
kadar, bütün yol, yöntemler uygulanmadı mı? Uygulandı. Peki, buralardan barış
çıktı mı? Hayır. Peki, neden yeniden özgürlükleri çağrıştıracak bir projemiz,
bir programımız yok? Yeniden güvenlik yasaları... Bu güvenlik yasaları Türkiye’yi
özgürleştirmiyor.
Sayın Bakanım,
birkaç gün önce burada çıktınız, konuştunuz. Zamanımız çok kısıtlı olduğu için
konuşmanızdan alıntı yapamayacağım ama bir iki şey söylemek istiyorum. Dediniz
ki: “Niyetimiz iyi, bir şeyler yapmak istiyoruz; Allah adına, bizim niyetimiz
iyi. Biz, Türkiye’de, aydınlarla, bu konuda emek sarf eden bütün kesimlerle
görüştük, sivil toplum örgütleriyle görüştük.” İyiydi, görüştünüz, ne yaptınız?
Sonradan da döndünüz, geldiniz, dediniz ki: “Elhamdülillah, hepimiz Türk’üz.” Ama
bununla çözülmüyor ki! Eğer hepimiz gerçekten Türk’sek neden bu sorun bugüne
kadar bu kadar can alıyor, bu kadar uzun yıllardır acı bedeller ödeniyor?
Yine bir
konuşmacı, buradan bir hatip çıktı, konuştu, sonra geldi: “Ben böyle demek
istemedim.” Belki niyeti o değil ama biz bu yönetimi, bu anlayışı tanıyoruz.
Legal ve illegal yönetimden bahsetti. Peki bu legal ve
illegal yönetimler nedir? Biz, hepimiz biliriz; biz bu illegal yönetimlerin
mağdurlarıyız. Hepimiz, bu DTP Grubundan gelen bütün arkadaşlarımız,
yakınlarını, onlarca insanı illegal mücadelede feda ettiler.
O “illegal
mücadele” dedikleri nedir? İşte, bugün “Ergenekon” denilen, o illegal
mücadelenin bir uzantısıdır. Onlar Kürt coğrafyasında şekillendiler, orada
büyüdüler, orada nemalandılar ve orada yeşerdiler. İllegal budur.
Bu konuşmayı
yapan arkadaşımız bir mülkiyeliydi, devlette görev almıştı, devletin ne kadar
kirlilikler içerisinde olduğunu biliyordu. Allah söyletti, mağdurların sesini
Allah o gün buradan söyletti size.
İşte, onun için
hepimiz oturup yeniden muhasebe yapmalıyız. Gerçekten, bu illegal yönetimlerle
bu ülkede çok acı dolu yılları hepimizin nasıl yaşadığını biz biliriz ve bunlar
bu ülkeyi bugün bu noktaya getirdiler.
Allah aşkına,
buraya çıkıp konuşan arkadaşlarımız, hepiniz, Erzurum’daki, Erzincan’daki olup
biten hukuksuzluğa karşı bu kadar feryat ettiniz; peki, halkın iradesiyle
seçilmiş belediye başkanlarının arkasında yüzde 80 halk desteği vardı, bir tek
insan çıkıp bu Parlamentoda, bu kürsüde veyahut da bir toplantıda “Ya, siz
halkın iradesine nasıl kelepçe vurabilirsiniz…”
ATİLLA KART
(Konya) – Söyledik Sayın Sakık, söyledik.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Söyledik, söyledik. Bir daha söyleyeceğiz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Söyleyene teşekkür ediyoruz.
ATİLLA KART
(Konya) – Söyledik, söyleriz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – “Söyleyin.” diyoruz işte. Hukuk kişiden kişiye değişirse, hukuk
farklı uygulanırsa bu ülkede iç barışımızı sağlayamayız.
Onun için,
Türkiye'nin güvenlik yasalarına ihtiyacı yoktur, Türkiye'nin özgürlük
yasalarına ihtiyacı vardır. Türkiye'nin farklılıklara… Evet, farklılıklarımız
bizim zenginliğimiz ise bunun gereği yapılmalıdır. Sayın Bakan bir taraftan
“Evet, hepimiz -bir sorunumuz yok- sorunu çözmek istiyoruz ama Türk’üz…”
Türklük çözmüyor, teklik çözmüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Sayın Bakanımızın o iyi niyetleri yani mistik inançları… Yani,
kumdan kaleler felaketlere karşı sigorta oluşturmuyor, mistik inançlar bizi
felaketlere karşı korumuyor ama biz, bu ülkenin gerçeğine uygun, gerçekten
oturup konuşabilirsek…
Dün akşam,
mesela, Parlamentoda bu konuda bir uzlaşı oldu kayıp çocuklarla ilgili. Eğer
gerçekten ülkemizin sorunlarını çözmek istiyorsak hepimizin ortaklaşması
gerekir, bu Türkiye'nin temel sorunlarında bir birlik oluşturmamız gerekir.
Gerçekten çok acı dolu yıllar yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Yani, bu yaşanan
yılların, artık Türkiye'nin yeniden bunları yaşamaması için… Önümüzdeki bahar
tehlikeli bir sürece giriyoruz. Onun için, Parlamentonun bu konuda bir duyarlık
göstermesi gerekir ve önümüzdeki süreçte yeniden çatışmaları tetikleyecek
sürecin önünü bu Parlamento tıkamalıdır. Bunun için de bir projesinin,
programının olması gerektiğine inanıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Son cümleler yakışmadı! Son cümleler yakışmadı!
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Neyi söylüyorum?
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – “Çatışma” diyorsunuz.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – “Bahar” demekle neyi kastediyorsunuz? Ne yani?
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Ben tehlikeleri görüyorum. Bir siyasetçi gördüklerini sizinle
paylaşıyorsa bundan mutluluk duymanız gerekir. Ben ülkemin vatandaşıyım ve bu
ülkemde olup bitecek bütün tehlikeleri görüyorum ve Parlamentoda bunu dile
getiriyorum, Parlamentonun da bu işin
çözüm anahtarı olması gerektiğini söylüyorum. Başka bir arayışım yok. Onun için
buradasınız.
BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür ediyorum, sağ olun.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (BDP sıralarında alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Reşat Doğru konuşacak efendim.
BAŞKAN - Sayın Doğru, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 383 sıra
sayılı Tasarı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, kanunu
görüşüyoruz, aşağı yukarı da son bir iki maddesi kalmıştır, kanunlaşmış
olacaktır.
Tabii, bir
müsteşarlık kuruluyor. Kurulmakta olan Müsteşarlık terörle ilgili, terörün konusuyla
ilgili olan bir müsteşarlık olacaktır. Ancak tabii insan düşünmeden de
edemiyor, madem böyle bir müsteşarlık kuracaktınız da sekiz yıldan beri niye
beklediniz? Esasında bu Müsteşarlığın içerisi daha farklı şekilde doldurulup,
her noktası farklı şekilde değerlendirilip çıkartılmış olsa daha iyi olmaz
mıydı diye de düşünmeden edemiyoruz. Tabii, sadece bu Müsteşarlık kurulmamalı,
bundan sonraki aşamalarda da Türkiye'nin önemli konuları üzerinde süratli bir
şekilde kanunlar getirilebilmelidir.
Bakınız şu anda
ülkemizin en önemli konularından bir tanesi de -uyuşturucuyla ilgili
mücadelede- uyuşturucu tacirlerinin kazanmakta olduğu paralardır. Şu anda terör
örgütü PKK’nın en büyük kaynağı uyuşturucudan elde etmiş olduğu paralardır.
Gelin bu kanundan sonra, bununla ilgili, uyuşturucuyla ilgili komisyonun almış
olduğu kararlar doğrultusunda yeni bir genel müdürlük oluşturalım, yeni bir
kurum oluşturalım ve akabinde de güzel bir araştırmayla beraber terörün
kaynaklarını hem ülkemizin içerisinde hem de dışarısında kurutmanın
mücadelesini verelim.
Sayın
milletvekilleri, bugün bir ateş çemberinden geçmekte olan ülkemiz, devlet ve
millet olarak çok önemli karar aşamasına gelmiştir. Artık ülkemizi etnik
tuzaklara çekmek isteyen küresel oyunun ve iş birliği aktörlerinin ne
düşündükleri ve ne yapmak istedikleri ortaya çıkmıştır. Türkiye’yi kimlik
tahrikleriyle kavga ve iç çatışmaya çekerek bin yıllık kardeşliği bozmak
istedikleri ve ülkemizin geleceğini karartmak düşünceleri artık ortaya
çıkmıştır. Bölücü heveslere verilen cesaret, ülkemizin millî birlik ve
beraberliğini, kardeşliğini katledecek tarihî bir ihanet olarak tarih sayfasına
geçmektedir.
Sayın
milletvekilleri, 2002 senesinde neredeyse durmuş olan bu terör hadisesi neden
önümüze siyasal bir boyut olarak çıkmıştır? AKP’nin sekiz yıllık iktidarında
ekonominin batışından, dış politikadaki başarısızlığın yanında PKK terör
örgütünün nerelere geldiği her Türk vatandaşı tarafından iyice incelenmeli ve
ona göre de karar verilmelidir. Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002 ve 2007
seçimlerinde yüce milletimiz tarafından büyük oy oranıyla Hükûmet
yapılmıştır. Alınan yetki, hem ekonominin hem de ülkemizin iç ve dış
güvenliğiyle ilgili her konunun çözülmesi şeklinde neden bu zamana kadar
kullanılmamıştır? Bugün, ülkemizde çiftçi, esnaf, memur, emekli, iş adamı
batmış, ekonomi felç olmuştur; açlık sınırına doğru insanlar süratle
gitmektedir.
Bakınız, şu anda
ülkemizin en önemli sorunlarının başında işsizlik, aşsızlık ve yoksulluk
gelmektedir. İnsanlarımız iş konusunda büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar.
Türkiye’mizin her tarafında neredeyse işsizlik ayyuka çıkmış ve dünyanın da
şampiyonları arasına süratli bir şekilde gitmekteyiz. Tabii bunların içerisinde
Tekel işçileri, TEDAŞ işçileri, şeker fabrikası işçilerini de önümüzdeki zaman
içerisinde katarsak herhâlde nereden nereye gelinmiş olduğunun da bir
göstergesi olacaktır.
Ayrıca aynı
durumu çiftçilerde de yaşıyoruz. Bakınız, geçtiğimiz günlerde Tokat ilinin Kazova’sını ziyaret ettim, Kelkit Vadisi’ne, Artova’sına
gitmiş olduğumuz zaman çiftçilerin çok büyük oranda sıkıntılar içerisinde
olduğunu da sizlere söylemek istiyorum. Çiftçi kardeşlerimizin hepsi de açılım
bekliyorlar. Çiftçiler şu anda pancar üreticisinden buğday üreticisine kadar
çok büyük üretim sıkıntısıyla karşı kaşıyalar. Önümüzdeki dönemde yani üretim
mevsiminde neredeyse traktörüne mazot koyamayacak konuma gelmişlerdir. Ondan
dolayı da süratli bir şekilde çiftçilerimize ne yapacaksak yapalım.
Hayvancılık
üretimi neredeyse durma aşamasına gelmiştir. İşte size o konulardan bir tanesi.
Hayvancılığın desteklenmesi ve ortadan kalkmaması noktasında da çalışma yapmak
görevimiz değil midir?
Bakınız, şu anda,
emekliler yıllarca bekliyorlardı, yine aynı şekilde iyileştirmeyi beklediler
ama maalesef ki almış oldukları zamlar ekmeğe yapılan zam veyahut da
beraberinde diğer girdilere yapılan zamlarla karşılaştırılmış olduğu zaman
nerelere gelinmiş olduğunun açık bir göstergesidir. İşte bu ağır şartlar
içerisinde insanlarımız yaşam mücadelesi veriyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Doğru, konuşmanızı tamamlayınız.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) – İşsizlik rakamları, gençlerimizin psikolojik sıkıntıya girmesine
sebep olmuş, umutlarını tüketmektedir. Yatırım, üretim, istihdam tamamen durma
noktasına gelmiştir. Bu ağır ekonomik tablonun yanında ülkemizin millî birlik
ve beraberliğinin tartışılır olması bütün ülke insanlarımızı da derinden
yaralamaktadır. İnanıyorum ki aklı baliğ olacaktır ve insanlar gerçekleri
görecektir.
Bu duygu ve
düşünceler içerisinde, yeni farklı kanunların gelmesi yani terörü bitirmek
istiyorsak yeni, radikal kanunların gelmesi, iradenin tam noktada konmasıyla
ilgili çalışmaların yapılmasını umut ediyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeleri
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Beşir
Atalay
İçişleri
Bakanı
“Geçici Madde 1-
(1) Müsteşarlığın 2010 mali yılı harcamaları için gereken ödenek ihtiyacı, 25/12/2009 tarihli ve 5944 sayılı 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendine göre
karşılanır. Bu Kanunun 17 nci maddesi ile ihdas
edilen kadrolara yapılacak atamalar 5944 sayılı Kanunun 22 nci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi değildir.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Yüce Meclisin takdirine
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı Komisyonda
görüşülürken 2009 yılında kanunlaşacağı tahmin edilerek, kurulan müsteşarlığın
2009 yılı mali harcamaları için doğal olarak 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanununa atıf yapılmıştır. Ancak Tasarı 2009 yılında kanunlaşmadığından bu
atfın 2010 yılı için ve 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa yapılması
gerekmektedir. Önerge ile bu teknik güncelleştirme yapılmaktadır. Ayrıca, 2010
yılına ilişkin kamu kurumlarının açıktan ve naklen atama kontenjanları
belirlenmiş ve kurumlara dağılımı yapılmıştır. Tasarı ile kurulan Müsteşarlık
bu kurumlar arasında yer almadığından, Önerge ile Müsteşarlık kadrolarına
yapılacak atamaların bu kontenjana gerek kalmaksızın yapılabilmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Evet, bu durumda,
bu önergeyi kabul ettiğimiz için diğer iki önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 1’inci maddenin kabul edilen önerge doğrultusunda
oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır.
Şimdi, yoklama
talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımızın burada bulunup bulunmadıklarını
arayacağım.
Sayın Kılıçdaroğlu? Burada.
Sayın Kart?
Burada.
Sayın Öztürk? Burada.
Sayın Özbolat? Burada.
Sayın Ekici?
Burada.
Sayın Güner? Burada.
Sayın Aydoğan? Burada.
Sayın Erbatur? Burada.
Sayın Kaptan?
Burada.
Sayın Arat?
Burada.
Sayın Emek?
Burada.
Sayın Süner? Burada.
Sayın Ünsal?
Burada.
Sayın Ağyüz? Burada.
Sayın Yazar?
Burada.
Sayın Gök?
Burada.
Sayın Küçük?
Burada.
Sayın Keleş?
Burada.
Sayın Koçal? Burada.
Sayın Anadol? Burada.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve
yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2
üzerinde beş adet önerge vardır.
Önergeleri
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz tasarının (383 sıra sayılı) Geçici Madde -2-
deki “altı ay” ibaresi “bir ay” olarak değiştirilmiştir. Arz ve teklif ederiz.
|
Hasan Çalış |
Mehmet Şandır |
Sabahattin Çakmakoğlu |
|
Karaman |
Mersin |
Kayseri |
|
Kadir Ural |
Akif Akkuş |
Reşat Doğru |
|
Mersin |
Mersin |
Tokat |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 esas numaralı kanun tasarısının Geçici 2’nci maddesinde
geçen “altı ay” ibaresinin “bir ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 esas numaralı kanun tasarısının Geçici 2’nci maddesinde
geçen “altı ay” ibaresinin “iki ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının geçici 2.
maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Malik Ecder Özdemir |
Birgen Keleş |
|
Malatya |
Sivas |
İstanbul |
|
Atilla Kart |
Şevket Köse |
R. Kerim Özkan |
|
Konya |
Adıyaman |
Burdur |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının geçici 2. maddesinin yasa
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ayla Akat Ata |
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
|
Batman |
Muş |
Şanlıurfa |
|
Şerafettin
Halis |
Hamit Geylani |
Hasip Kaplan |
|
Tunceli |
Hakkâri |
Şırnak |
|
Akın Birdal |
Sebahat Tuncel |
Sevahir Bayındır |
|
Diyarbakır |
İstanbul |
Şırnak |
|
Osman Özçelik |
M. Nezir
Karabaş |
Pervin Buldan |
|
Siirt |
Bitlis |
Iğdır |
|
Bengi Yıldız |
Ufuk Uras |
|
|
Batman |
İstanbul |
|
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, son iki önerge aynı mahiyette olduğu için birlikte
işleme alıyorum.
Sayın Komisyon
katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki gündür toplumda bir
gerginlik, Mecliste bir gerginlik… Doğru dürüst konuşamıyoruz, sorunlarımızı
tartışamıyoruz. Oysaki “Meclis çözüm yeri” diyoruz ve bir bakıyoruz, terörle
mücadele için bir “süper müsteşarlık” kuruyoruz. Bu “süper müsteşarlık” birkaç
bürokrat Türkiye'nin bütün sorunlarını çözecek. Habur’u
konuşuyoruz bir taraftan, bir taraftan oramiraller savcılığa çağrılıyor, bir
taraftan ordu komutanları çağrılıyor, bir taraftan başsavcılar, bir taraftan
Yüksek Hâkimler-Savcılar Kurulu hemen olağanüstü toplanıyor. Bir çifte standart
hayatımıza hâkim olmuş.
Şemdinli
davasında Van Cumhuriyet Başsavcısı görevden alındığı zaman susanlar, Yüksek
Hâkimler-Savcılar Kurulu kararı karşısında, bugün alelacele toplanıp Erzurum
yetkili savcısını görevden aldığı için yargıya müdahale ediyor.
Ergenekon
davasında yargı sürecinde bir tarafa müdahil olanlar, olayları tartışırken
yargıya müdahale ediyor. Yani şimdi, yargı kendi içinde bu sefer karmaşalaşıyor
ve bir soruna çözüm bulunamıyor. Çözüm yeri de Meclis.
Şimdi, burada,
şunu bir kere net tespit etmek gerekiyor: Türkiye'de terörle mücadele deyince
neyi kastediyoruz? Yani terör deyince, devletten de terörist oluyor, gruplardan
da oluyor, örgütlerden de oluyor.
Bunun da
Birleşmiş Milletlerde alınmış kararlar var. Örneğin Birleşmiş Milletler
Evrensel Beyannamesi Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, çok açık olarak
özgürlükleri yok etme özgürlüğünün tanınamayacağını kurala bağlamış ve bu
devletleri de kapsıyor.
Örneğin
devletlerin teröre destek vermesi söz konusu olduğu gibi, bazı muhalif
grupların bastırılmasında antidemokratik yapılı devletlerin yasa dışı şiddete
başvurduğundan bahsediliyor ve bir şey söyleniyor: Çok partili demokratik bir
yönetime dayanan, basın özgürlüğüne yer veren, hukuk devleti koşullarına uyan
bir devlette devlet terörü bulunması mümkün değil. Bütün
mesele bu. En büyük terörü, bu Meclis 12 Eylül darbesinde yaşadı. Bütün
partiler kapatıldı, liderleri içeri atıldı, yetmedi, Anayasa’sı değiştirildi,
yetmedi, Siyasi Partiler Yasası değiştirildi, seçim yasaları değiştirildi,
hukuk düzeni, altı yüz elli tane temel yasa değiştirildi. Biz, burada
birbirimizle konuşurken bu gerçeği nedense göz ardı ediyoruz. Avrupa Birliği
sürecinde bir ülkeyiz, demokratikleşmeden bahsediyoruz, reform paketlerinden
bahsediyoruz, ama hâlâ darbe anayasasıyla yönetiliyoruz.
Burada temel
sorun şu: Hükûmetin sekizinci yılda geldiği ve
görmediği bir nokta, geleneksel bürokratik anlayış ne diyor? “Bölgede Kürt
sorunu yok ve dolayısıyla da sorun yalnızca bir terör sorunudur.” Bu, bir boyutu. Bunu, bu şekilde 80’lerde
tanımlayabilirsiniz, ama 2010’lu yıllara geldik, otuz yıldır çatışma sürüyor.
Gelinen noktada, kimlik nedir? Kürt sorunu nedir? Ana dil nedir? Eğitim, sanat,
kültür nedir? Bunlar terörizm midir? Rojda’nın türkü
söylemesi terörizm midir değil midir? Veya bir sanatçının, bir kitabın, bir
eserin terörizm olup olmadığını hâlâ birbirinden ayrıştıramıyorsak elbette ki
mücadele yönteminde de yanlışa düşeriz. Bütün mesele burada.
Biz, başından
beri, parti olarak çok açık şunu söyledik, dedik ki: Bugüne kadar baskı
yasalarının tümünü koydunuz. Sıkıyönetimler geldi, savaş hâli geldi, örfi idare
geldi, olağanüstü hâl geldi, bölge valilikleri geldi, ama çözülmedi. 17 bin
faili meçhul cinayetle de çözülmedi, 4 bini aşkın köyün yakılmasıyla… Gele gele geldik bugüne de bir süper müsteşar mı çözecek bunu?
Yani, burada kendi kendimizi kandırmıyor muyuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Türkiye, Avrupa Birliği müzakere sürecinde bir ülke. Bakın, şu
gördüğünüz muska değil, Avrupa Birliğinin 54 tane temel ilkesi bunun içinde var
ve bu temel ilkelerden bir tanesi de güvenlik ve özgürlüklerdir. Bu Müsteşarlığı çıkarmak isteyen iktidar partisinin Avrupa Birliği
müzakere sürecinde bu güvenlik ve özgürlük denkleminden ne anladığını bir
okuması lazım. Bunun için de gidin Avrupa Parlamentosuna, şunları
görürsünüz, böyle 57 tane maddenin içinde olduğu kitapçıkları dağıtırlar.
Şimdi, bunları
yapmayacaksınız, Anayasa’yı değiştirmeyeceksiniz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulundan şikâyet edeceksiniz, sekiz sene, başınıza dolanacak. Bu kadar
basiretsizlik olmaz. Değiştireceksiniz, HSYK’yı da
değiştireceksiniz, arkasında da duracaksınız, böyle istediği zaman istediği
kararları da almayacak. Siyasi Partiler Yasası’nı da değiştireceksiniz. Orada
yüzde 10 seçim barajını da değiştireceksiniz. Halkın özgür iradesinin önünü
açacaksınız.
Bakın, düşünce…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, süreniz doldu. Teşekkür cümlenizi alayım, buyurun.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Peki, teşekkür ederim.
Toplumu
demokratikleştirmeden hiçbir şekilde terörle mücadele etmenin mümkinatı yoktur.
Bunun tek güvencesi hukuktur, demokrasidir. Hukuku ve demokrasiyi
güçlendirmekten, Meclisi çalıştırmaktan başka şansımız yoktur.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Evet, diğer
önerge sahipleri adına Sayın Atilla Kart, Konya Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bu tasarının 18’inci maddesiyle şöyle
bir yapılanma gerçekleştiriliyor: İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan 94
kişilik personelin yanına, ayrıca her ilde il sosyal etüt ve proje müdürlüğü,
81 ilde il sosyal etüt ve proje müdürlüğü birimi oluşturuluyor.
18’inci maddenin
yine devamında da şu getiriliyor: İhtiyaç hâlinde illerde oluşturulan il sosyal
etüt ve proje müdürlüklerinin ilçelerde de büro açması yetkisi getiriliyor.
Bunun anlamı
nedir? Bunu çok iyi görmek, çok iyi okumak gerekiyor. Bunun anlamı, değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin her ilçesinde bu nitelikte bir büronun kurulması.
Bu büronun personel yapılanmasında tamamen sözleşme esasları esas alınacaktır,
geçici görevlendirmeler söz konusu olacaktır, personel yapılanmasında ucu açık
bir örgütlenme yapılacaktır. Öylesine ucu açık bir örgütlenme ki, biraz evvel
Sayın Bakan tarafından verilen önergeyle orada finansman harcamaları, örtülü
ödenek harcamaları noktasında da bütçedeki kısıtlamalara tabi olmadan ödemeler
yapılması imkânı söz konusu olacaktır.
Bunun Türkiye
gerçeklerindeki, Türkiye şartlarındaki uygulaması şudur, hepimiz Anadolu’dan
geliyoruz, inanıyorum ki vicdani değerlendirme yaptığınız zaman sizler de aynı
kanıya varacaksınız: Oradaki yetkili büronun amiri emniyeti de yönlendirecektir,
jandarmayı da yönlendirecektir, orada mülki idareyi de yönlendirecektir. Nasıl
bir çalışma içinde olacaktır? İnsanları siyasi düşüncelerine göre, insanları
etnik yapısına göre, dinî inançlarına göre tasnif eden bir anlayışın
başladığını göreceksiniz. Orada yaptığınız personel yapılanması her türlü, ucu
açık, keyfî ve sınırsız esaslara dayalı olduğu içindir ki orada o yapılan
çalışmaların denetimi de mümkün olmayacaktır. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı:
Hitler Almanyası’ndaki Gestapo yapılanmasıdır. Bunun
anlamı nedir? Rusya’daki KGB yapılanmasıdır değerli arkadaşlarım. Bunun anlamı,
çok açık olarak söylüyoruz: On yıllar boyunca belki de giderilemeyecek
tahribatları, toplumdaki ayrışmaları kurumsal hâle getirmektir, böyle bir
yapıyı inşa etmektir. Bunu görmeniz gerekiyor, bunu değerlendirmeniz gerekiyor
değerli milletvekilleri.
Bu
söylediklerimize Hükûmetin, Bakanın açıklama
getirmesi gerekir. Aslında bunlara, her maddede bu söylediklerimize bir şekilde
açıklama getirmesi gerekir ama Sayın Bakanın bu medeni cesareti, bu siyaseten
dürüst olma anlayışını geldiğimiz noktada hâlen gösteremediğini görüyoruz.
Sayın Bakan şimdi çıkacaktır, son aşamada üç beş cümleyle, yine hamaset
yaparak, yine kendince öfkelenerek, bu olayı yine geçiştirmeye çalışacaktır. Aslında,
Sayın Bakanın ve Hükûmetin zaten bu karartan tavrı,
bu güven vermeyen tavrı, bizim bu endişelerimizin, uyarılarımızın ne kadar
yerinde olduğunu, ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Burada,
bakıyoruz, değerli arkadaşlarım –yine, bu değerlendirmelerle paralel olarak
söylüyorum- 16’ncı maddede, Müsteşarın uhdesine ödeneğin verildiğini,
konulduğunu görüyoruz yani doğrudan, kurulacak olan Müsteşarlığın tasarrufuna
örtülü ödeneğin verildiğini görüyoruz. Değerli milletvekilleri, örtülü ödenekler
siyasetçiye verilir, Başbakana verilir, İçişleri Bakanına verilir, Dışişleri
Bakanına verilir, onların ahlakına tevdi edilir, onların sorumluluğuna tevdi
edilir; bu, millî iradenin de bir gereğidir. Siz kalkıp örtülü ödeneği de
bürokratın emrine veriyorsanız, en azından bu izlenimi yaratacak bir düzenleme
getiriyorsanız, işte, bu söylediklerimizde haklı olduğumuz bir kez daha
doğrulanmış olur; yapılan budur. Bu noktada da mutlaka tasarıda bir açıklama
getirilmeli, bu noktada da mutlaka bir düzenleme yapılmalıdır.
Yapılan
düzenlemenin esası şudur değerli milletvekilleri, bu tasarıyla yapılan
düzenlemenin esası: Terörle mücadeleyi etkin hâle getirme görüntüsü ve
gerekçesinin ardına sığınılarak kamu düzenini yönlendirmek için siyasi ve
münhasır güç kullanımı odak hâle getirilmektedir. Bu tasarının esası budur. Hem
de nasıl odak hâle getirme?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kart, konuşmanızı tamamlayınız.
ATİLLA KART
(Devamla) – İlçeler düzeyinde odak hâle ve kurumsal hâle getirmeyi esas alan
bir tasarıyı bugün burada görüşüyoruz.
Şunu görmemiz
gerekiyor, samimi kanaatim şudur, gözlemim şudur: Türkiye’de bugün şimdiye
kadar yaşadığımız askerî darbelerin arkasında olan zihniyet ve organizasyon
maalesef günümüzde, farklı yol ve yöntemlerle, bugün, mevcut siyasi iktidarın
arkasındadır. Bu anlayışla getirilen ve kurumsallaştırılan, olağanüstü bir
projeyle kurumsallaştırılan bir tasarıyla karşı karşıyayız. Bu tasarının anlamı
budur, özü budur. Tarih umarım bizi yanıltır; bu, yürekten temennimdir ama
maalesef gerçek budur. Ancak, elbette bunu söylerken çok karamsar bir tablo da
çizmek istemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti bunu demokrasi içinde, seçim içinde,
hukuk devleti yapılanması içinde sandıkta aşacaktır. Buna olan inancımı da ifade
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Diğer üç önerge
aynı mahiyette olduğu için okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 esas numaralı kanun tasarısının Geçici 2’nci maddesinde
geçen “altı ay” ibaresinin “iki ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 esas numaralı kanun tasarısının Geçici 2’nci maddesinde
geçen “altı ay” ibaresinin “bir ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Biri iki, biri bir ay; farklı önergeler.
BAŞKAN – Özür
dilerim, son okuttuğum önergeyle şimdi okutacağım önerge aynı mahiyette. İlk
okuttuğum önerge farklıydı.
Buyurun.
TBMM Başkanlığına
Görüşmekte
olduğumuz tasarının (383 sıra sayılı) Geçici Madde -2- deki “altı ay” ibaresi
“bir ay” olarak değiştirilmiştir. Arz ve teklif ederiz.
Hasan Çalış (Karaman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Çalış, buyurun efendim.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 383
sıra sayılı Tasarı’nın geçici 2’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle
ilgili söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, önergemizle, geçici 2’nci maddeyle 19’uncu madde arasındaki tezat
ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Nitekim 19’uncu maddede verdiğimiz
önergeyle de yine bunu “bir ay” olarak teklif ettik.
Bu önergemize
destek verirseniz -burada kamu yararı olduğunu düşünüyoruz, keyfî uygulamaların
önüne geçileceğini düşünüyoruz- bu desteğiniz yararlı olacak diye düşünüyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, bu vesileyle iki hususun üzerinde durmak istiyorum. Birinci husus
şudur: Tasarıyla kurulan Müsteşarlığa yüklenen görev nedeniyle,
görevlendirilecek kişilerin ehil olması son derece önemlidir. Bilgi donanımı,
teknik ve bilimsel altyapısı, tecrübesiyle kamu düzeni ve güvenliği bir
hususta, terörle mücadelede başarılı işlere imza atabilecek kişiler olmalıdır.
Ancak tasarının 10’uncu ve 13’üncü maddesinde verilen önergelerle ihdas edilen
kadrolar kafalarımızı karıştırmıştır.
Sayın Bakandan,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak istediğimiz şudur: Yeni kurulan bu
Müsteşarlık bünyesinde görevlendirilecek arkadaşların kadro nitelikleri yasa ve
yönetmeliklere açık olarak koyulmalıdır. Sayın Bakan, bu yapılmazsa talepler
sizi de bunaltır, kamuoyunda yandaş olarak algılanacak, ehil olmayan kişileri
görevlendirmek zorunda kalırsınız. Ehil olmayan kişilerin görev almalarıyla
ilgili, devlet hayatımızda, millet hayatımızda, terörle mücadelede çok örnekler
vardır. Ben iki tane güncel örneği kısaca özetlemek istiyorum, farklı bir
konuda. Nedir? Son on beş gündür sel felaketi yaşıyor ülkemiz. Edirne’de,
Antalya’da, Ege Bölgesi’nde bu felaketlerde zarar gören vatandaşlarımıza partimiz
adına geçmiş olsun diyorum. Yine, bu felaketlerde vefat eden vatandaşlarımızın
yakınlarına başsağlığı diliyorum, vefat edenlere de Cenabı Allah’tan rahmetler
diliyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, Gediz Nehri’nin taşmasıyla ilgili yaşanan olay trajik bir olaydır.
Edirne’deki olay da, ehil kadrolar görev alırsa ne olacağını gösteren bir
olaydır. Nehir taşıyor, güzergâhı boyunca ne varsa götürüyor, insanlar malını
kaybediyor, insanlar canını kaybediyor, arabasından çıkıp bir ağacın dalına
sığınıyor yedi saat bekliyor; kurtarma görevlileri seyrediyor, bekliyor. Ne
zamana kadar? Ta ki eşinin, dostunun yardımıyla kurtarılana kadar. Nitekim
birisi de yedi saat dayanamıyor, daha sonra vefat ediyor ve sığındığı ağacın
İkinci bir husus:
Kıymetli arkadaşlar, terörle mücadele gibi, kamu düzeni ve güvenliği gibi çok
önemli bir konuda düzensizliklerin beslendiği sosyolojik ve ekonomik nedenlerin
ortadan kaldırılması gerekir. Yoksulluğun önlenmesi gerekir, yolsuzluğun
önlenmesi gerekir. Terörü besleyen ekonomik ve sosyolojik nedenlerin
kaldırılması, kurutulması gerekir.
Kıymetli
arkadaşlar, bugün, Türk köylüsünün, Türk çiftçisinin, esnafın, zanaatkârın,
sanayicinin, iş adamının düştüğü durum ortadadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çalış, konuşmanızı tamamlayınız.
HASAN ÇALIŞ
(Devamla) – Ekonomiyi getirdiğiniz yer, işsizliği getirdiğiniz yer ortadadır.
Gizli işsizleri de buna eklersek tablo vahimdir. Bugün toplumun en önemli
problemi yoksulluktur, giderek çoğalan açlıktır. Maalesef, sizlere teğet geçen
kriz vatandaşımızı çok derinden yaralamıştır. Bu gerçeği haykıran insanlara
bağırarak, azarlayarak, tehdit ederek maalesef problemler çözülmüyor. İşte, en
son Kızılay Meydanı’nda yaşadığımız Tekel işçilerinin düştüğü durum. Bu manzara
karşısında ailesinin düştüğü durum sonucu intihar eden çocuğun vebalini kim
üstleniyor? Babası burada beklerken intihar eden çocuğun vebalini üstlenen var
mı değerli dostlar? Hesabını verecek kimse var mı?
Kıymetli
arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Diğer
önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe: Verilen
teklif ile sürenin aşağı çekilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 esas
numaralı kanun tasarısının Geçici 2 nci maddesinde
geçen “altı ay” ibaresinin “iki ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: İbarenin değiştirilerek, sürenin kısa tutulması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni bir geçici madde ihdasına dair önerge
vardır.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki
geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Kamer Genç |
Harun Öztürk |
Ali İhsan
Köktürk |
|
Tunceli |
İzmir |
Zonguldak |
|
Süleyman Yağız |
Şevket Köse |
|
|
İstanbul |
Adıyaman |
|
“Geçici Madde 3 -
Bu Kanun kapsamında yürütülen ve gizlilik ihtiva eden işler için 5018 sayılı
kanunun 24 ncü maddesinin gerektirdiği ödenek 2010
yılında Başbakanlık bütçesinden aktarılır.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Salt çoğunluğumuz
bulunmadığından katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıya bir geçici madde
eklenmesine dair vermiş olduğum önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AKP’nin engellemesi nedeniyle ilgili maddelerde ifade etme
fırsatı bulamadığım görüşlerimi, tutanaklara geçmesi açısından, bilgilerinize
sunmaya devam etmek istiyorum.
Tasarının 12’nci
maddesinin (3)’üncü fıkrasında, diğer kurum ve kuruluşlarda görevli personelden
Müsteşarlıkta görevlendirileceklere en yüksek devlet memuru aylığının yüzde
200’üne kadar tazminat ödenmesi öngörülmektedir. Bu düzenleme ilk bakışta
nitelikli personelin çalıştırılmasına imkân tanıyan bir düzenleme gibi görünse
de, zamanla, uygulamada, iktidara yakın personelin Müsteşarlıkta
görevlendirilmesiyle sonuçlanabilecektir. Bu da Müsteşarlıktan beklenen
görevlerin yerine getirilmesini engelleyecek hantal bir yapının ortaya
çıkmasına yol açacaktır.
Tasarının 13’üncü
maddesinin (2)’nci fıkrasına göre, çalıştırılacak
sözleşmeli personel ve yabancı uzmanlara ödenecek ücretin belirlenmesinde
Maliye Bakanlığının görüşünün de alınması, kamuda genel ücret dengelerinin
gözetilmesi açısından yerinde olacaktır.
Tasarının 16’ncı
maddesinde, yeni kurulan Müsteşarlık bütçesine örtülü ödenek konulabileceği
öngörülmektedir. Bu düzenleme 5018 sayılı Kanun’un 24’üncü maddesinde yer alan
hükümlere uygundur çünkü söz konusu maddede kanunlarla verilen görevlerin
gerektirdiği istihbarat hizmetlerini yürüten diğer kamu idarelerinin
bütçelerine de örtülü ödenek konulabileceği hükme bağlanmaktadır. Ancak, örtülü
ödeneğin doğrudan Başbakanın sorumluluğunda ve tek elden yönetilmesinde büyük
yarar vardır. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin örtülü ödenekle
ilgili uygulamanın tek elden yönetilmesi için ilgili yasada gerekli
değişiklikleri yapmasının uygun olacağı düşüncesindeyim.
Tasarıya ekli (2)
sayılı cetvelde kadro dereceleri dikkate alınarak brüt taban ve tavan ücretleri
belirlenmiştir. Bugün söz konusu kadro derecelerini işgal edenlerin dereceleri
yıllar geçtikçe terfi ile değişeceğinden taban ve tavan ücretlerinin ya görev
unvanları itibarıyla ya da her unvan için bütün kadro dereceleri dikkate
alınarak belirlenmesi uygun olurdu. Plan ve Bütçe Komisyonunun görüşü
alınmadığı için komisyon aşamasında düzeltilmesi gereken bu hata Genel Kurulda
önergeyle düzeltilebilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, tasarı ile koordinasyonu sağlamak üzere yeni örgütlenmeye
gitmek, işleri daha da karıştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. MİT
Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanlık Başbakanlıktan alınıp İçişleri
Bakanlığına bağlansa ve kurumlar arasında var olan güvensizlik ortamı ortadan
kaldırılsa, iç ve dış güvenlik konuları ile terörle mücadele kapsamındaki bütün
faaliyetler mevcut yapı içinde İçişleri Bakanlığı tarafından daha iyi koordine
edilemez miydi? Hükûmet bu seçenek üzerinde acaba
niçin durma gereği duymamıştır? Durmamıştır çünkü Hükûmetin
amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Hükûmet,
bu tasarı ile kurumlar arasında var olan güvensizliği aşmak yerine, uyum
sağlayamadığı kurumları devre dışı bırakmayı hedeflemektedir. Hükûmet, kurumlarca elde edilen istihbari
bilgilerden istediklerini ilgili kurumlarla paylaşmak, istemediklerini
paylaşmamak için yeni bir örgütlenme yolunu seçmektedir. Her türlü muhalif
hareketleri terör kapsamına almak üzere yeni bir yapılanmaya gidilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı ile Millî Güvenlik Kurulu tümüyle baypas
edilmektedir. Hükûmet, sınama/yanılma yöntemleriyle
ülkeyi yönetmeye çalışmaktadır. Terörle mücadelede koordinasyonu sağlamak üzere
2006 yılına kadar hiçbir şey yapmadan beklemiştir. Hükûmet
2006 yılında Başbakanlığa bırakılan koordinasyon görevini yerine getiremediğini
üç yıl geçtikten sonra anlayabilmiştir. Bu tasarı da derde deva olmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet tasarısını savunmak üzere
Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da burada olduğuna göre, Hükûmetin yedi yıllık işsizlik karnesiyle ilgili bir
hatırlatma yaparak sözlerimi bitirmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
2009 yılı Kasım
ayı işsizlik verileri açıklanmıştır. Bu veriler 2002 son çeyreğine tekabül
etmektedir. Yedi yıllık 2002 son çeyreği ve 2009 son çeyreği
karşılaştırdığımızda işsiz sayısının 581 bin kişi arttığı görülüyor. Yalnız bu
rakam gerçek işsiz sayısı değildir çünkü 2002 son çeyreğinde 50,3 olan iş
gücüne katılma oranı 2009 son çeyreğinde 48,1’e düşmüştür. Her 1 puan 519 bin
işsizi işsiz göstermemektedir. Dolayısıyla 2,2 puanın karşılığı 1 milyon 38 bin
kişi de Hükûmet döneminde yedi yılda işsiz kaldığı
hâlde işsiz gösterilmemiştir diyor, yüce heyeti tekrar saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Yeni bir geçici
madde eklenmesine dair bir önerge vardır.
Önergeyi
okutuyorum:
TBM Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı yasa tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz
ederiz.
Geçici madde: Bu
kanunun 13. maddesiyle getirilen ve yabancı personel çalıştırılmasını öngören
hükmü, kanunun yürürlüğünden itibaren çıkarılacak bir tüzükten sonra uygulamaya
konulur.
|
Kamer Genç |
Turgut Dibek |
İsa Gök |
|
Tunceli |
Kırklareli |
Mersin |
|
Ahmet Ersin |
Yaşar Ağyüz |
|
|
İzmir |
Gaziantep |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’na bir geçici madde ilavesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, biz milletvekiliyiz, milletvekili Türkiye Cumhuriyeti
devletindeki her vatandaşın vekilidir. O
devletin içinde kim haksızlığa uğruyorsa onun hakkını savunmak zorundadır.
Bugün, biz geçmişte işkencelerle mücadele ettik, hatta ben bu kürsüde yemin
ederken işkence ve işkencecilerle mücadele edeceğime dair namusum üzerine yemin
ettim, ilk defa yemin değişikliği oldu o zaman. Şimdi, o zamanlar hakikaten
ülkede 1980 ihtilalinden sonra çok korkunç derecede
işkence, hukuk ihlalleri her şey vardı, ama şimdi AKP İktidarıyla beraber en
mağdur olan kesimin başında ordu geliyor. Biz şimdi güçlü bir
ordu isterken, güçlü ordu sıkıyönetimin olmadığı, olağanüstü hâlin olmadığı,
bütün temel hak ve özgürlüklerin kurallarına göre her vatandaşın yararlandığı
bir seviyedeki bir demokratik düzenin olduğu bir devleti ve bir yönetimi
istiyoruz; yoksa yani bugün, mesela maalesef AKP iktidara geldiğinden beri
âdeta ihtilalden medet uman bir davranış içinde. Birtakım,
işte, Amerika’da Utah diye bir eyaletten bazı
bilgiler Türkiye’ye fakslanıyor, buradan efendim her gün ihtilal de ihtilal,
her gün darbe de darbe bahaneleri altında birçok insanlar mağdur ediliyor. Bu
insanlar bizim insanlarımız. Bugün Deniz Kuvvetlerinde 7 tane albayımız,
subayımız intihar etti arkadaşlar. Yani bu çok önemli bir olay değil midir?
Şimdi, bunların hakkını savunmak ve haksız yere, işte, devlet güvenlik
mahkemesinde Ergenekon iddialarına maruz kalan insanlarla… Yani, bunlar, böyle
mi gidecek bu Türkiye Cumhuriyeti? Ben bunları istiyorum, bunları savunuyorum,
bunların hakkını savunuyorum. Yoksa çıkıp da böyle bahane, birtakım işte ucuz
kahramanlıklar peşinde olan insanları tasvip etmiyorum.
Onun için,
memleket bizim, kurumlar bizim, bu memlekette herkes kendi görevini hakkaniyet
içinde yaparsa, başta Parlamento hakkaniyet içinde yaparsa bu memlekette hak da
olur, hukuk da olur, hiç kimsenin bu memlekette bir burnu kanamaz.
Dolayısıyla, bu
bir gerçektir ama çıkıp da burada bilmem ülkeyi coğrafyalara bölmek de… Yani
tasvip edilecek bir şey yoktur. Türkiye’de bir tek coğrafya vardır, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin coğrafyası var arkadaşlar. Bunu da herkesin bilmesi
lazım.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Yedi bölge yok.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Onun için… Yani ben kimseye de cevap da vermek istemiyorum. Ben bir
milletvekili olarak burada göreve başlarken bir yemin ettim, o yeminin gereğini
de yerine getiriyorum.
Şimdi, AKP
İktidarıyla beraber Türkiye’de düzen bozuldu. Türkiye’de, geldiler… Şimdi,
yarına bizim ilimizdeki, işte Malatya, Elâzığ, Bingöl’deki TEDAŞ özelleşiyor.
Yani bu özelleşmekle birtakım insanlara rant
sağlıyorsunuz.
Bakın, Ankara
TEDAŞ, elektrik özelleşince o toplama işi, faturalar 2 misline çıktı. Niye? Hep
belli kesime fayda sağlıyorsunuz, hep belli güç odaklarına vatandaşın cebinden
para sağlıyorsunuz.
Şimdi,
Tunceli’nin bir köyüne, Bingöl’ün bir köyüne, bilmem Elâzığ’ın bir dağ
başındaki köyüne hangi özel teşebbüs gidecek de efendim, 10 kişilik veya 5
kişilik bir aileye elektrik direği dikecek, 1 milyar lira para verecek?
Bunların hepsi bence bu memleketin üzerine kurulan tuzaklardır.
Değerli
milletvekilleri, buraya getirilen bu kanun da vatandaşı susturma kanunudur,
terörle mücadele değil, terörü yaratan bir kanundur. Dikta bir bakanlık
kuruluyor, dikta bir müsteşarlık kuruluyor. Yani şimdi gel… Sen İçişleri
Bakanının geçmişini biliyorsun, Beşir Atalay’ın geçmişini biliyorsun,
uygulamalarını biliyorsun, ondan sonra Fethullah Gülen’le ilişkilerini biliyorsun; Fethullah
Gülen’in orada, Amerika’da yetiştirdikleri elemanları
buraya hangi şartlarda getirdiği, bunların devletin hangi kademelerinde görev
yaptıklarını, bunların devletin en kutsal organlarını yok etmek için nasıl
tertipler içinde olduğunu bilen bir insan olarak… Bu tabii beş dakikalık zaman
içinde dile getirilecek konular değil değerli milletvekilleri. Onun için AKP
İktidarına güvenmiyorum, bakanlarına güvenmiyorum; bu memlekete hiç doğru,
ciddi bir hizmet yapmadılar, devletin kaynaklarını talan ettiler, yok ettiler,
ceplerini doldurdular ve maalesef, bu memleketin geleceği karanlıklara doğru
sürükleniyor. İşte bu kanun, bu karanlıklara sürüklenen bir ülkenin
vatandaşlarının...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) - ...hak ve özgürlüklerinin elinden alındığı, savunma reflekslerinin
kaldırıldığı, başta dikta bir bakanlık oluşturulmak suretiyle onun karşısında
vatandaşların savunmasız geldiği bir kanundur.
Ha, bu seçimden
sonra ben dilerim ki bu millet artık görecek. Yani Tayyip Bey çıkıp da ikide
bir ağlayarak “Yahu, falan tarihte benim başıma böyle acı bir olay gelmişti”yi de artık vatandaş yutmayacak arkadaşlar.
Efendim, Bülent Arınç, “Efendim, bana şey
hazırlanıyor –bilmem- ben öldürülüyorum…” Artık yalanlarına kimse inanmayacak.
Yani diyor ki Bülent Arınç: “Bana suikast yapılıyor.”
Kim yapıyor? “Ordu yapıyor.” Yahu arkadaşlar, el insaf!
AHMET YENİ
(Samsun) – Aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani Türkiye Cumhuriyeti devleti ordusu çıkacak, Bülent Arınç’a suikast yapmayı düşünecek, ondan sonra da Bülent Arınç’a… Yahu, böyle bir şey olur mu? Ve bu bahaneler, bu
telefonlar nereden geliyor? Amerika’dan geliyor, belli çevrelerden geliyor. O
çevrelerin de yok etmek istediği kurumlar ortadadır. Bunları millet biliyor ama
bu bildiği şeyleri burada dile getirmekte yarar var. O itibarla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –Teşekkür
ediyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, bir sürü yalan konuştu.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Tahrikçi ve provokatörsün.
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, oylamadan önce söz talep ediyorum.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Tahrikçi ve provokatörsün, başka bir şey
değil.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
Sayın Kılıç,
yerinize bir oturunuz efendim, şu oylamayı yapayım, oturum devam ediyor çünkü.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Oylamadan önce, sataşmadan dolayı…
BAŞKAN – Oturum
devam ediyor. Lütfen
oturur musunuz.
Evet, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın Kılıç,
buyurun efendim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, Hatip, konuşmasında grubumuza atfen İç Tüzük 67’nin
hükümlerine tamamen aykırı, kaba, yaralayıcı, çirkin ve temiz olmayan bir dille
sataşmada bulunmuştur, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, bir oturun, şu şeylere devam edeyim, ben tutanaklara da bir bakayım,
ondan sonra size söz vereyim.
Buyurun efendim.
19’uncu madde
üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 19. maddesinin “Bu Kanun yayımı tarihinden
bir ay sonra yürürlüğe girer” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Alim Işık |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Erdal Sipahi |
|
Kütahya |
Aydın |
İzmir |
|
Hasan Özdemir |
Hamit Homriş |
Yılmaz Tankut |
|
Gaziantep |
Bursa |
Adana |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının 19. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Atilla Kart |
Canan Arıtman |
|
Mersin |
Konya |
İzmir |
|
Rahmi Güner |
Birgen Keleş |
|
|
Ordu |
İstanbul |
|
“Madde 19- (1) Bu
kanun 01.07.2010 tarihinde yürürlüğe girer.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 19. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
Ayla Akat Ata |
|
Muş |
Şanlıurfa |
Batman |
|
Şerafettin
Halis |
Hamit Geylani |
Hasip Kaplan |
|
Tunceli |
Hakkâri |
Şırnak |
|
Akın Birdal |
Sebahat Tuncel |
Sevahir Bayındır |
|
Diyarbakır |
İstanbul |
Şırnak |
|
Osman Özçelik |
M. Nezir Karabaş |
Pervin Buldan |
|
Siirt |
Bitlis |
Iğdır |
|
|
Bengi Yıldız |
|
|
|
Batman |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili yasanın 19’uncu
maddesinin değiştirilmesine ilişkin söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Şimdi, kamu
düzeni ve güvenliğiyle ilgili müsteşarlığın oluşturulmasına ilişkin
görüşmelerde kimi konuşmacılar, burada, ne yazık ki büyük bir talihsizlik
içerisinde, ordunun, polisin ve onların gücüne bağlı bu sorunların çözüleceği
gibi bir handikap içinde.
Şimdi, gerçekten
demokrasinin gücüne, hukukun gücüne, insan haklarının ve özgürlüklerin gücüne
ve en önemlisi de insanlık onuruna bağlı bir sığınma aramak gerekirken -ki bu
yüce Parlamento bize o iradeyi vermektedir, o yetkiyi vermektedir- ordunun,
polisin, şiddetin, çatışmanın, militarizmin gücüne sığınma gibi bir hezeyan
içindeyiz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Doğru konuş… Doğru konuş…
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Aslında demokrasinin güçlü olduğu ülkelerde orduya sığınılmaz.
Orduya sığınanlar, böyle, ordunun darbe artığı, Parlamentoda hâlâ yer
alanlardır. (BDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, gerçek
demokrasilerde, emin olun -eğer izlenirse yakından görülecektir- demokratik ülkelerde
artık ordunun sayısı azaltılmakta, bütçeden savunma ve silah gücüne ayrılan
ödenekler aşağı çekilmektedir. Şimdi, örneğin Belçika, örneğin İsviçre, örneğin
İsveç, Danimarka… Bunlar biraz yüzlerini militarizme, kışlaya değil de dünyaya
ve insanlığa ve özgürlüğe çevirsinler ama kıblelerini hep kışlaya çevirdikleri
için böyle görüyorlar ve karşılarında üniformalı bir asker görüyorlar ve selama
duruyorlar. Oysa, kıblesi artık insanlığın özgürlük
olmalı, haklar olmalı, hukuk olmalı.
Şimdi, orduyu
geçelim. Gerçekten, örneğin hemen bakın, Ege’nin iki yakasında komşumuzun
sıkıntıları… Bu duruma biz de düşeceğiz böyle gidersek yakın zamanda, hiç merak
etmeyin. Şimdi öyle teğet geçiyor falan, kendimizi aldatıyoruz. Şimdi, Ege’nin
iki yakasında, Ege’yi barış gölüne çevirmek yerine yıllarca birbirimiz üzerinde
tehdit yaratarak silahlanma ve asker sayısını arttırma, savunma harcamalarını
arttırma komşumuzu bu duruma düşürmüştür. Merak etmeyin, eğer önlem alınmazsa
demokratikleşme, sivilleşme, demokratik çözüm, halklarımızla bir arada yaşama
kültürünü ve hukukunu oluşturamazsak emin olun birkaç yıl sonra Türkiye’nin
durumu da Yunanistan ve başka ülkelerden farklı olmayacaktır.
Şimdi, eğer Polis
Vazife ve Selâhiyet Yasası ile kamu düzeni sağlanmış
olsaydı, işte, kamu düzeni ve güvenliği sağlanabilirdi. Tam tersi, Polis Vazife
ve Selahiyet Yasası insan hakları alanındaki
ihlalleri daha da artırmıştır. Şimdi, son günlerde sıkça ki bugün Barış ve
Demokrasi Partisi olarak Sayın Başbakanla yine –üzerinden- Meclis Başkanlığına
bir araştırma önergesi verdik. Son günlerde Meclis İç Tüzüğünün 105’inci
maddesi ve yine Ceza Yasası’nın 47’nci maddesi uyarınca -CMUK’un- devlet sırrı,
hukuk dışı eylemler, cinayetler, saldırılar devlet sırrı gerekçesiyle açıklanmıyor
ve son günlerde gördük, kozmik odada 22 dosyanın 7’sinin devlet sırrı
gerekçesiyle açıklanmaması istenmiştir. Yine geçtiğimiz hafta konuştuğumuz gibi
Hrant Dink’in
katledilmesinde polis muhbirliği yapan Erhan Tuncel’in
ifadeleri imha edilmiştir. Şimdi, demokratik bir devlette, bir hukuk devletinde
devlet sırrı diye bir şey olur mu?
O nedenle, biz kamu düzeni ve güvenliğini eğer sağlamak istiyorsak
gerçekten şiddetin gücüne, silahın gücüne, üniformaların gücüne değil, hukukun
ve taraf olduğumuz evrensel insan hakları standartlarının ve hukukun normlarına
ve onun gücüne sığınmalıyız ve ancak bu şekilde biz bu Parlamentodan halkımızın
beklentilerine karşılık verebiliriz ki bunun itici gücü emekçilerdir,
ezilenlerdir, Kürt halkıdır, azınlıklardır. Gelin, bakalım, gerçekten…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Birdal, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
...demokratikleşme,
sivilleşme, özgürleşme ve barış yolunda bu itici güçlerle diyalog kurma ve
konuşma ve birlikte sorunlara çözüm aramak yerine onlarla aramızdaki uzaklığı
daha da uzaklaştırarak olmaz. Gelin, yakınlaştıralım, Tekel işçilerinin ne
dediğine kulak verelim. Gerçekten KCK adı altında yetişkin,
legal zeminde demokratik siyaset yapan Kürt siyasetçilerinin operasyonlarına
son verelim, onları salıverelim ve yine birkaç gün sonra duruşması olacak ve bütün
sol ve sosyalist çevrenin ilişkilendirildiği Devrimci Karargâh davasıyla,
operasyonuyla yaşam hakkını yok etmek yerine yaşatan bir devlet kimliğini
yaratalım ve birlikte böyle bir geminin gerçekten yelkenlerini bırakalım. İşte,
özgürlük rüzgârı bizi insanlığın gideceği yere götürür.
Hepinizi bu
umutla, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım...
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, konuşmacı dedi ki: “Bu Parlamentoda darbe artıkları var.”
dedi.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sen darbe artığı mısın?
SIRRI SAKIK (Muş)
– Hiçbirimiz gocunmadık.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bir sakin olalım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, kim darbe artığıysa lütfen söylesin yani Meclis...
SIRRI SAKIK (Muş)
– Hiçbirimiz gocunmadık.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan, kim artık olarak kendini hissediyorsa gelsin,
söylesin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bakın, Parlamentoya hakaret ediyor. Kim burada darbe artığı ise
lütfen söylesin. Bizim bir hakkımız bu.
BAŞKAN – Sayın Birdal, bir kısım milletvekili arkadaşlarımız bir husus söylüyor.
Yani bu hususta bir kastınız mı var? Buyurun, bir dakikalık süre içinde
açıklayınız meramınızı.
Buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın
“Orduya sığınanlar, böyle, ordunun darbe artığı, Parlamentoda hâlâ yer
alanlardır.” ifadelerine ilişkin açıklaması
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Meclis çalışma
saatimizi tamamladıktan sonra sokağa çıkalım, 10 kişiye soralım, 9’u nasıl
yanıt verecektir, onun yanıtı gerçektir. (BDP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN – Evet,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının 19. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali Rıza Öztürk
(Mersin) ve arkadaşları
“Madde 19- (1) Bu
kanun 01.07.2010 tarihinde yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, öncelikle hukuksuzluk nerede, kimin tarafından nasıl yapılıyorsa
yapılsın, ta başından beri söylüyoruz: Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu
hukuksuzlukların tümüne karşıyız, keyfîliğe karşıyız, hukukun egemen olmasını
istiyoruz, adalete dayanan bir hukuk devletini savunuyoruz. O nedenle, Habur Sınır Kapısı’ndan geçiş yapan, örgüt üyelerinin
geçişi sırasında yaşanan hukuksuzluklara da karşı çıkıyoruz. O nedenle,
Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da seçilmiş belediye başkanlarının ellerinin
kelepçeli bir şekilde hakka, hukuka ve mevcut yasalara aykırı bir şekilde maruz
kaldıkları muamelelere de karşı çıkıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, çünkü hukuk hem demokrasinin hem insan haklarının hem
özgürlüklerin hem bireyin gelişmesinin temel sigortasıdır. Ancak savunulan
hukuk yandaş hukuk olmamalıdır, savunulan hukuk herkes için hukuk olmalıdır.
Bakın, deminden söyledik, Erzincan Savcısına yönelik soruşturmada Adalet Bakanı
soruşturma izni veriyor ancak Erzurum Özel Yetkili Ağır Ceza Savcısına yönelik
şikâyet konusunda aynı Adalet Bakanı soruşturma izni vermiyor, dava açılıyor,
dava henüz devam ediyor değerli arkadaşlarım. Bu bir hukuksuzluktur, bu bir
çifte standarttır.
Yine söylüyorum: Habur Sınır Kapısı’nda
terör örgütünün üyelerinin ayağına hâkim götürülüyor, savcı götürülüyor ve
orada bu insanlar, çok açık bir şekilde kendilerinin örgüt üyesi olduklarını
söylemelerine rağmen ve kendilerinin yaptıkları eylem ve işlemlerden pişman
olmadıklarını mahkeme huzurunda beyan etmelerine rağmen ve TCK 221’den
yararlanmak istemediklerini söylemelerine rağmen hâkim diyor ki: “Hayır,
yararlanacaksın.”
Ama değerli
arkadaşlarım, Batman’da
düzenlenen bir mitingde, o gösteriye katıldığı nedeniyle bir kız
çocuğu hakkında yedi yıl dokuz ay hapis cezası veriliyor. “Şimdi neyiniz varsa
benim için feda edin. Ben hapisten çıktıktan sonra çalışırım, size öderim.
Kurtarın beni buradan. Ben niye buradayım? Benim suçum yok. Kötü şeyler
yaşıyorum burada, dayanamıyorum.” Hapishaneden taşan “Kurtarın beni buradan,
kurtarın.” çığlıkları on beş yaşındaki bu kız çocuğunun dayısına yazdığı bir
mektup. Siz on beş yaşında bir kızsınız, mitinge katıldınız, katılmadınız,
örgüt üyesisiniz veya değilsiniz, polise taş attınız veya atmadınız ama on beş
yaşındasınız, üç aydır hapistesiniz, bu iddialardan dolayı suçlu bulunuyorsunuz,
hem de tek celsede ve yedi yıl dokuz ay hapse mahkûm oluyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bu kız çocuğu bu yaşında alkollü bir şekilde araç
kullansaydı ve ehliyetsiz olarak araç kullansaydı, birisinin ölümüne neden
olsaydı bu kadar ceza almayacaktı. Şimdi, bu ceza sisteminin, verilen bu
cezanın adaletli olduğunu savunabilir miyiz? Bu insanın, bu on beş yaşındaki
bir kız çocuğunun gözümüzün önüne baka baka açmadan
solan bir gonca gül gibi solmasına izin vermemiz mümkün mü değerli
arkadaşlarım? Ne oldu? Demokratikleşmeden yanaydık, terörle mücadele mağduru
olan içerideki çocuklar konusunda hem devlet olarak hem birey olarak hem toplum
olarak üç maymunları oynuyoruz. Burada, terörle mücadele konusunda çocukları
kurban etmek adaletli bir hukuk anlayışı olabilir mi? Siz, bu gösterilerde bu
çocukları kullananlara ceza vermeyeceksiniz ama bu çocukların ömürlerini,
gençliklerini hapishanelerde çürüteceksiniz. İşte biz bu hukuksuzluklara
karşıyız değerli arkadaşlarım. Biz, bir babanın, oğlunun mezar taşına yazdığı
sözlerden dolayı iki yıl hapis cezası almasının adalet kurallarına uymadığını
düşünüyoruz, toplumun vicdanını sızlattığını düşünüyoruz değerli arkadaşlarım.
Biz, gerçekten, bu ülkede katledilen aydınların, demokratların ve… Hrant Dink’in kardeşinin şu
feryatlarına ben katılıyorum: “Bu ülkenin adaletine güvenmiyorum.” diyor. Kim
diyor? Hrant Dink’in
kardeşi diyor değerli arkadaşlarım.
Eğer gerçekten bu
ülkede demokratik hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmesini
savunuyorsak, gerçekten demokrasinin, insan haklarının gelişmesini,
geliştirilmesini savunuyorsak, demokrasi ve özgürlük mücadelesini sadece
askerin etki alanının daraltılması, askerin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun, konuşmanızı tamamlayın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Biz gerçekten bu ülkede demokrasi,
insan hakları ve özgürlüklerin geliştirilmesini, kalıcı bir şekilde
geliştirilmesini savunuyorsak, sadece kendi yandaşlarımız için değil, bu ülkede
yaşayan herkes için ama herkes için demokrasiyi savunuyorsak, demokrasi, insan
hakları ve özgürlük mücadelesini sadece ve sadece ordunun geriletilmesi,
askerin etki alanının daraltılması eksenine dayatamayız. Böyle bir demokrasi anlayışı olmaz arkadaşlar. Demokrasi, insan
hakları ve özgürlük mücadelesi bir bütündür. Hayatın her alanında bir yaşam
biçimi olarak savunulması gerekir. İşte Cumhuriyet Halk Partisi bu yaşam
biçiminin savunucusudur ve takipçisidir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 19. maddesinin “Bu Kanun yayımı tarihinden
bir ay sonra yürürlüğe girer” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ertuğrul Kumcuoğlu
(Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanun yapmak ciddi ve önemli bir iştir çünkü kanun
yapmak ciddi ve önemli bir iş olan devlet yönetiminin en temel
fonksiyonlarından biridir.
Şimdi, bu kanunun
bu maddesinde, 19’uncu maddesinde “Bu Kanun, neşri tarihinde yürürlüğe girer.”
diyoruz. Bu kanun neşri tarihinde yürürlüğe girer mi? Hayır giremez. Bu kanunun
neşri tarihinde orada o müsteşar oturuyor olacak mı? Olmayacak. O Müsteşarlığın
çalışması için ne yapılması lazım? Bazı yönetmeliklerin
hazırlanması lazım. Bu yönetmelikler için verdiğiniz süre ne? Altı ay.
Altı ay içinde teşkilatı kuramıyorsunuz, teşkilatı kuramadığınız için bu
yönetmelikleri hazırlayacak adamınız yok. Hâlbuki, bu
teşkilatın kurulmasıyla ilgili çalışmaların başka bir merci tarafından yani
İçişleri Bakanlığı tarafından tamamlanması ve bu kanunun neşrinden belli bir
süre sonra yürürlüğe girmesi lazım çünkü kanunlar emredicidirler. Kanun böyle
emrediyorsa ona uyulmalıdır. Uyulmayacaksa öyle kanun yapılmaz. Dolayısıyla ben
bu önergeyi verdim.
Bunun dışında,
müsaade ederseniz, bu kanunla ilgili çok ciddi başka sıkıntılarımız da var
arkadaşlar. Bakın “Devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle
görülür. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev
ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük
işleri kanunla düzenlenir.” diyor. Hâlbuki bu kanun ne diyor? “657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması
hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli personel çalıştırılabilir.”
diyor. Hangi personeli? Yukarıdan aşağıya, müsteşardan aşağıya bütün personeli
sözleşmeli olarak çalıştırabilirsiniz. Hangi usul ve esaslar dâhilinde? Meçhul.
Layüsel bir kurum kuruyorsunuz, hiçbir kanuni
yükümlülüğü yok, hiçbir kanuni mecburiyeti yok; müsteşar böyle istiyor, bakan
öyle emrediyor, oluyor. Hâlbuki, Anayasa’nın 128’inci
maddesi gayet sarih, “Bunu kanunla düzenlersiniz.” diyor.
Şimdi,
arkadaşlar, bu koordinasyon kurulunda, bu memleketin Genelkurmay Başkanı memur
statüsünde olabiliyor mu? Olabiliyor. MİT Müsteşarı memur statüsünde olabiliyor
mu? Olabiliyor. İçişleri Müsteşarı mecburen memur statüsünde, Emniyet Genel
Müdürü memur statüsünde, bu Müsteşar memur statüsünde değil! Bu hizmet devletin
asli ve sürekli görevlerinden değil mi? Yani, neden bu farklılığı arıyoruz, ne
oluyor? Niçin ikinci defadır bu Mecliste herhangi bir kanuni düzenlemeye,
özellikle 657 ve tamamlayıcı mevzuata tabi olmayan kamu görevlileri istihdamı
konusunda bu Hükûmet ısrar ediyor? Acaba bu Hükûmet 657 sayılı Kanun’un 670 sayılı Kanun’la değişik
6’ncı maddesinden mi rahatsız oluyor? Bakın, söz konusu madde ne diyor: “Devlet
memurları Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına sadakatle bağlı kalmak
ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatle uygulamak
zorundadırlar. Devlet memurları bu hususu yeminle belirtirler.” Bundan mı
kaçırmak istiyorsunuz Sayın Bakan bu adamları? Devletin bu kadar önemli
görevini, devletin istihbaratının başındaki adamını siz devlete sadakat
yemininden muaf tutmak için mi bunları sözleşmeli personel statüsüne
sokuyorsunuz? Bu yeminde ne sizi rahatsız ediyor? Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’na, Atatürk inkılap ve ilkelerine,
Anayasa’da bulunan Türk milliyetçiliğine sadakatle bağlı kalacağı mı sizi
rahatsız ediyor? (MHP sıralarından alkışlar) Yoksa bu memurların Türkiye
Cumhuriyeti kanunlarını, milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik
ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağından mı huzursuz oluyorsunuz? Türk
milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip,
koruyup bunları geliştirmek için çalışacağından mı endişe ediyorsunuz? Niçin bu
kadar önemli ve hayati bir kurumda çalışan insanlar memur statüsünden
kaçırılmak isteniyor? Amaç nedir, maksat nedir? Bunu burada açıklamak
zorundasınız çünkü Anayasa emrediyor, “Devletin asli ve sürekli görevleri
memurlar eliyle görülür.” ve siz burada bundan kaçınıyorsunuz ve “Bu adamlar
hiçbir hukuka tabi olmaz. Bunların nasıl istihdam edileceğine dair usuller ve
esaslar, Müsteşar tarafından hazırlanan bir onay ve Bakan oluruyla olur.”
diyorsunuz. Beyefendiler ikaz ediyorum: Sayın Bakan, Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bütün yetkinizi oradaki
Müsteşara devrediyorsunuz ama sorumluluğu devredemezsiniz. Bunun, gelir, bir
gün hesabı sorulur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU
(Devamla) – Onun için, niçin bu kadar hayati bir kurumda, böyle, Müsteşardan
aşağı kapıcısına kadar herkes sözleşmeli personel olur diye çırpınılıyor,
anlamak mümkün değil. Maaş yetmiyorsa, MİT Müsteşarının maaşı nasıl yetiyor
veya İçişleri Bakanlığı Müsteşarının maaşı nasıl yetiyor? Bizim Emniyet Genel
Müdürümüz neyle geçiniyor? Bu zatı muhteremler, kapıcısından müsteşarına kadar
devletin kanunla verilmiş ücret rejimine sığamıyorlar ve bırakın, onun
ötesinde, hiçbir kanuni düzenlemeye sığamıyorlar, bütünüyle layüsel.
Bu kadar layüsel bir kurum kurmaya hakkımız yok.
Lütfen, yaptığımız işi ciddi yapalım. Bu devlet hepimizin ve devlet bugüne
kadar insanlığın keşfettiği en büyük icattır, bunu hırpalamayalım.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kumcuoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın Kılıç,
tutanakları okudum, inceledim; evet, size iki dakikalık bir süre vereceğim.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 67’nci maddesini,
özellikle bu kürsüyü sık sık kullanan ama 67’nci
maddeyi ihlal etmeyi de alışkanlık hâline getiren milletvekilinin anlaması
açısından özenle ve dikkatle okuyorum: “Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler
söyleyen kimseyi Başkan derhal, temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz
bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder.”
Şimdi, tabii, söz
konusu konuşmacının üzerinden birkaç konuşma geçti. Adını da anmak istemediğim
için söylediklerini de tekrar etmek istemiyorum ancak bu kürsüden konuşan
milletvekili, kendisini seçen millete hürmeten ve o milletin saygınlığına aynı
saygıyla mukabelede bulunma ihtiyacına binaen doğru konuşmalıdır, düzgün şeyler
konuşmalıdır, ahlaklı konuşmalıdır, temiz bir dil kullanmayı alışkanlık hâline
getirmelidir.
Bu kürsü seçilmiş
her milletvekili tarafından mutlaka kullanılacaktır ama bu kürsüye gelen her
milletvekili temiz, düzgün, iyi ve sağlam bir dil kullanmayı kendisine şiar
edinecektir, yoksa “Her söze verilecek bir cevabımız mutlaka vardır
-ecdadımızın dediği gibi- ama önce söylenene bakarız laf mı diye, sonra
söyleyene bakarız adam mı diye.”
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN – Madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 20. maddesinin “Bu kanun hükümlerini İçişleri Bakanı
yürütür.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
Bengi Yıldız |
|
Muş |
Şanlıurfa |
Batman |
|
Sebahat Tuncel |
Hamit Geylani |
Ayla Akat Ata |
|
İstanbul |
Hakkâri |
Batman |
|
Şerafettin
Halis |
Hasip Kaplan |
Akın Birdal |
|
Tunceli |
Şırnak |
Diyarbakır |
|
Osman Özçelik |
M. Nezir
Karabaş |
Pervin Buldan |
|
Siirt |
Bitlis |
Iğdır |
|
|
Sevahir Bayındır |
|
|
|
Şırnak |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, siz mi konuşacaksınız?
BENGİ YILDIZ (Batman) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun
efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birazdan kamu güvenliği yasa
tasarısı yasalaşacak. Kamuoyuyla şunu paylaşmak istiyoruz: Biz de ülkemizde
istihbaratın, onun koordinasyonunun Hükûmetin, sivil
idarenin kontrolünde olması gerektiğine inanıyoruz. Genelkurmayın ayrı bir
istihbaratı, Jandarmanın ayrı, Emniyetin ayrı… Birbirleriyle istihbaratı
paylaşmayan yetkili ama sorumsuz kurumların ülkemizde geçmişte hesap
sorulabilir kurumları yaratmadığını görüyoruz. Bu anlamda da keşke ülkemiz
diğer yasal değişiklikleri yaparak sivil otoritenin emrinde ve onun kontrolünde
hesap verebilir bir kurum yaratabilseydik. Ne yazık ki bu yasa buna vesile
olmayacak çünkü daha geçen gün, ülkemizde herkes tarafından kabul edilen JİTEM
diye bir kurumun varlığı mahkemeler tarafından Genelkurmaya soruldu ve
Genelkurmay böyle bir kurumun, kuruluşun olmadığını söyledi. Biz, Batman’da
yaşadık; Batman’ın Valisi Salih Şarman’ın “Ben bu
kurumla birlikte çalıştım ve çok da iyi çalıştı.” şeklinde açıklaması oldu.
Batman’da, şu anda, Batman Valiliğinin o dönemlerde hazırladığı telefon
rehberlerinin içerisinde “JİTEM” ibaresinin karşısında o kurumun telefonları
vardır ama bu ülkede, ne yazık ki bu hâlen inkâr edilmektedir. Dolayısıyla, biz
diyoruz ki: “Keşke bu kurum ve kuruluşlar, gerçekten de böyle bir
koordinasyonla bu istihbaratı paylaşabilsin, biz de ülkemizdeki olumsuz
gelişmelerden dolayı, o zaman Hükûmeti, sivil
otoriteyi sorumlu tutabilelim.”
Değerli
arkadaşlar, dünyada 11 Eylül saldırılarından sonra, ülkemizde ise cumhuriyetin
kuruluşundan beri güvenlik mi, özgürlük mü tartışmaları yapılıyor. Dünyanın
hiçbir demokratik ülkesinde bu tartışma yapılmaz. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5’inci maddesi ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararlarının tamamında hemen hemen,
özgürlük ve güvenlik birbirini tamamlayan, birbirini bütünleyen kavramlardır
ama ülkemizde ve ne yazık ki dünyada da 11 Eylül saldırılarından sonra,
özgürlükleri kısıtlamaya çalışan kesimler, özgürlük ve güvenlik kavramlarını
çatıştırarak güvenlik lehine, demokratik hak ve özgürlüklerin aleyhine belirli
kazanımlar elde etmeye çalışıyorlar.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, ülkemizde, İnsan Hakları Vakfının, İnsan Hakları Derneğinin
2009 İnsan Hakları Raporu’ndan belirli kısımları size aktarıyorum. Bizim
anladığımız, güvenliği, otoriteyi, devletin kutsallaştırılan kurumlarını
savunmaktan çok, devletin de onun kurumlarının da insan için var olduğu…
Dolayısıyla, insan güvenliğinin en ön planda olması gereken bir sisteme
inanıyoruz. Bu sistemin adı da “demokrasi”dir. Ama ne yazık ki ülkemizde 2009
yılının on ayı içerisinde güvenlik güçlerinin şiddetinde önceki yıllara oranla
hiçbir azalma olmamıştır yapılan tespitlerde. 1 Aralık 2009 tarihine kadar 5
kişi gözaltında, 33 kişi ise cezaevlerinde yaşamını yitirmiştir. Yargısız
infaz, “dur” ihtarı, rastgele ateş açma olaylarında güvenlik güçlerinin ateş
açması sonucu 46 kişi yaşamını yitirmiştir. 2009 yılında 17 faili meçhul
cinayet işlenmiştir. Yine Türkiye İnsan Hakları Raporu’na göre kötü muamele ve
işkenceden dolayı 436 kişi bu kuruma başvurmuş, bunlardan 252’si bu yıl
içerisinde işkence gördüğünü belirtmiştir. Toplantı ve gösterilerde yapılan
aşırı güç kullanımı sonucu 9 toplantı ve gösteride 5 gösterici öldürülmüş,
269’u ise yaralanmıştır. Cezaevlerinde tutuklu bulunan insanların sayısı 2009
yılının Kasım ayı itibarı ile…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) - ...117 bin kişidir ve bunlardan 2.603’ü çocuktur ne yazık ki. Bu
verilerde, insan hakları, demokratikleşme, özgürlük ve güvenlik konusunda
ülkemizin epey katetmesi gereken yolu olduğunu
görüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, burada çıkıp ülkemizin temel sorunları konusunda otoriteyi, daha
çok şiddeti öneren birçok hatip oldu. Keşke zamanımız olsa –ki ileriki günlerde
olacak- cumhuriyet tarihinden günümüze kadar ülkemizin seksen beş-doksan yıllık
cumhuriyet tarihi boyunca olağan olarak geçirdiğimiz yılların sayısı beş on
yılı geçmiyor. Diğerlerinin hepsi, istiklal mahkemeleri, takriri sükûnlar,
umumi müfettişlikler, sıkıyönetimler ve olağanüstü hâllerde geçmiştir, olağan
âdeta bir dönemi geçirmemişiz. Buna rağmen, ülkenin temel problemlerinde hâlen
şiddeti, daha fazla otoriteyi savunanlar var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ
(Devamla) - Bunun için de tarihimize, geçmişimize bir bakmayı öneririm, seksen
beş-doksan yıllık tarih içerisinde ne kadarını olağan geçirmişiz, ne kadarını
olağandışı geçirmişiz. Ondan sonra da gelip bu geçmişimizden ve tarihimizden
ders çıkaralım diyorum.
Yüce heyetinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünün
oylamasından önce oyunun rengini belirtmek üzere aleyhte, Ufuk Uras Bey’in bir
talebi var.
Sayın Uras, buyurun
efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; sosyal güvenlikle ulusal güvenlik
arasında doğrusal bir bağlantı olduğu ortada. Bu ülkenin sosyal güvenliğini
geliştirirsek ulusal güvenlik de teminat altına alınır. Bu, dünya genelinde de
böyledir. Dünya genelinde mesela, askerî harcamaları yüzde 50 indirdiğinizde
bütün açlığı ortadan kaldırmak mümkün. Bu, denemeye değmez mi?
Biz zamanında,
Yunanistan’daki kardeş partilerle karşılıklı olarak askerî harcamaların
indirilmesi konusunda anlaşmaya varmıştık. Bu, Türkiye'nin ve bölge hükûmetlerinin politikası olsa ne kadar iyi olur. Patriot füzeleri üzerinde soru soruyorum, maliyeti,
alternatif maliyeti vesaire, yanıt geliyor “Bu devlet sırrıdır.” diye. Bu
devletteki sır perdesini kaldırmak ahir ömrümüzde mümkün olmayacak mı? Yani
güvenlik değil, sosyal devleti temin etmek açısından, ülkede huzuru sağlamak
açısından yapılanları daha önce de bir bir ifade
ettik.
Bir şey yapmanın
en büyük düşmanı, bir şey yapıyor gibi gözükmektir. Değirmen buğday öğütür ama
içinde bir şey yoksa kendini öğütmeye başlar. O yüzden, seçimler yaklaştıkça,
kongreler yaklaştıkça bütün partilerimiz “Değişeceğiz, artık bambaşka
olacağız.” vesaire diyor ama bu değişiklik, kravat, gömlek değişikliği gibi
değildir ki. Zihniyet değişikliğinin turnusol kâğıtları bellidir. Bu zihniyet
değiştirilmediği müddetçe, yani demokratikleşme sağlanmadığı müddetçe, hak ve
özgürlükler alanını genişletmediğimiz müddetçe sonuç almak mümkün değildir.
Biraz önce burada
bir tartışma oldu, kim cumhuriyet çocuğu, kim daha iyi cumhuriyet çocuğu
vesaire diye. Cumhuriyet 86’ncı yılında. Biz hâlâ
çocuk kalacaksak işimiz zor. Cumhuriyeti olgunlaştırmanın, cumhuriyetin teminatının
yolu, cumhuriyeti demokratikleştirmekten geçiyor.
Bu vesileyle bir
kere daha hatırlatmak isterim: Yüzde 10 barajı konusunda ne düşündüğü söyle,
sana kim olduğunu söyleyeyim. (BDP sıralarından alkışlar) Yani birbirinizle
tartışmamanız açısından ortak olduğunuz konuları ortaya atıyorum ki Meclis
buradaki birlik ve beraberliği görsün.
Sayın Başbakan
diyor ki: “Türkiye buna hazır değil.” E, bütün dünya hazır. Niye bir türlü buna
hazır olmuyoruz? Muhalefet partileri diyor ki: “Demokrasi ayrı; siyasi katılım,
temsilde adalet ayrı.” Peki, iktidar ve muhalefet yakın tarihimize
baktıklarında görmüyorlar mı? İki önceki hükûmette
gene yüzde 10 barajı vardı ama CHP destekli Anasol
İktidarı da vardı.
Yine, iktidarı ve
muhalefetiyle görmüyor muyuz? 1965 seçimlerinde nispi temsil vardı, baraj falan
da yoktu ama Adalet Partisi tek başına iktidara gelmişti. Yani yakın tarihimize
baktığımızda, bu yüzde 10 barajını savunmak mümkün değil ama iktidarıyla
muhalefetiyle bir yurttan sesler korosu oluşuyor ve bu konuda bir inatla karşı
karşıya kalıyoruz.
Deniyor ki: Yüzde
10 barajını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de savunuyor “Sizin için uygundur.”
diyor. Bu, utanç verici bir karar. Siz bir Orta Doğu ülkesisiniz, siz üçüncü
dünya ülkesisiniz, sizin için yüzde 10 barajı problem değildir.” açıklamasını
biz nasıl gerekçe hâline getirebiliriz? Peki, istikrarsızlık nedeni oluyorsa
bugün hiçbir barajın olmadığı Finlandiya’nın, İrlanda’nın, İzlanda’nın,
İsveç’in ve bir dizi ülkenin istikrarsız olması gerekiyor.
O yüzden, sevgili
arkadaşlar, Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’nı demokratikleştirmek bizim
açımızdan çok önemli. Bırakınız bütün renkler kendilerini ifade etsinler ve bu
yüzde 10 barajı gibi bir tür oy hırsızlığını, bir tür siyasi ahlak dışı
davranışı hep beraber reddedelim. Başkalarının oyları üzerine hak etmediğimiz
ağırlıkta temsili hiç kimse bize kabul ettiremez. Hele, sol adına yüzde 10
barajını savunabilmek… Dünyada başka bir örneği yoktur. Sağı bilemem, sağ belki
böyle bir yaklaşımı kendine uyumlu görebilir ama sol değerler açısından,
temsilde adalet, siyasi katılım bizim açımızdan çok önemli.
Burada sürekli
bir Habur meselesi gündeme geliyor. Hepiniz
televizyonlardan izlediniz. Ben Mardin-Habur hattı
üzerine gittim. Orada bir dizi şekil hataları, sakillikler olabilir ama işin
esasını kaçırıyorsunuz arkadaşlar. İşin esasını kaçırdığınızda, bölge insanının
duyduğu sevinci, “Nihayet çocuklarımız geldi, çocuklarımız canlı geldi,
çocuklarımız ölmeyecek, bu memleket normalleşecek.” hâletiruhiyesini
anlamazsanız…
AHMET YENİ
(Samsun) – Sol tarafa söyle, öbür tarafa bak.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Terörü yapmasalardı ölmezlerdi.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) - Bir ayar verilecek, bir ayar verilecek ama o ayarı seçmen verecek
arkadaşlar.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Terörü yaratmasalardı ölmezlerdi.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Bölge halkının oradaki hassasiyetine ben kendim tanık oldum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Uras, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Mardin-Habur arasında insanların
sevincine tanık oldum. Empati yapalım, diğer bölgelerin hassasiyeti için de
yapalım ama o bölgede gördüğüm sevinç ve duygudaşlık çok önemli. Türkiye'nin
vicdanını, Türkiye'nin aydınlık yüzünü ortaya çıkaracaksak, hakikaten, oradaki
ruh hâlini görmemiz lazım.
Kimden ve nereden
gelirse gelsin her türlü şiddet ve teröre karşı olduğumuzu çok açık ifade
ediyoruz. Şiddet keyfîliktir, şiddet kuralsızlıktır. O yüzden, şiddetin ortadan
kaldırılmasıyla 12 Eylül rejiminin tasfiyesini hep birlikte senkronize etmemiz
gerekiyor. Sopa ve havuç politikaları artık iflas etmiştir. Yurttaşları ikna
edecek bir havuç bulmak da artık mümkün değildir. O yüzden gelin elbirliğiyle
bu Anayasa değişikliğini yapalım, Siyasi Partiler, Seçim Yasası’nı
demokratikleştirelim ve 2011 seçimine öyle gidelim. Yurttaşımız da ona göre
kararını versin ve inanıyorum ki toplumun ekserisi demokratikleşmeden yana
irade ortaya koyacaktır.
Saygılarımı
sunuyorum. (BDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın -Sıra sayısı: 383- açık
oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 252
Kabul :
215
Ret :
37 (x)
Genel Kurulumuzun
bu kabulünden sonra Sayın İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın bir teşekkür
konuşması olacaktır.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yoğun bir mesai
sarf edildi bu tasarının yasalaşması için. Üçüncü hafta neredeyse, dördüncü
yasama günü üzerinde çalışılmış oldu. Ben, katkı veren bütün
milletvekillerimize ve Meclis başkan vekillerimize çok teşekkür ediyorum.
Önemli
eleştiriler oldu burada, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi fazla karamsar
göründü, fazla karamsar tablolar çizdi ama…
ATİLLA KART
(Konya) – Sorumluluğunuz çok ağır Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …göreceksiniz mahcup edeceğiz, mahcup olacaksınız.
ATİLLA KART
(Konya) – Tarih sizi affetsin.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben, hem iktidar partisine hem muhalefet
partilerimize, katkılarınız için hepinize çok teşekkür ediyorum.
ATİLLA KART
(Konya) – Tarih affetsin.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Etkili bir koordinasyon birimi olacak ve burada
hayırlı işler yapacağız. Göreceksiniz, yani, sizin o eleştirilerinizin hepsini
de biz yine…
ATİLLA KART
(Konya) – Keşke bizi mahcup etseniz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …daima kulak ardında tutacağız, onu da ifade edeyim.
ATİLLA KART
(Konya) – Keşke mahcup etseniz, mahcup olmak isteriz.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Onları da önemli görüyoruz. Çalışmalarımızda, buradaki
söylenenlerin hepsini de biz daima hatırlayacağız.
Hepinize çok
teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Bakanımıza ve olgunluk içinde görüşmeleri
yürüten gruplarımıza, grup başkan vekillerimize, tüm emeği geçen
arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Kanunun da ülkemize hayırlar getirmesini
diliyoruz.
Kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 18
Şubat 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 13.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum efendim.