DÖNEM: 23 CİLT: 60 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
59’uncu
Birleşim
10 Şubat 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İstanbul Marmaray Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Mersin ilindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli ilindeki TEDAŞ’ın
özelleştirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Gaziantep
Milletvekili Özlem Müftüoğlu’nun, Gaziantep’e Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
2.- Gaziantep
Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’nun, Gaziantep’e
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
3.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Sarı’nın, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli’deki TEDAŞ’ın
özelleştirilmesine ilişkin açıklaması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı
6.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Rize Milletvekili
Bayram Ali Bayramoğlu’nun, esnafın kullandığı kredi
faizi ile enflasyon oranları arasındaki ilişkiyi değerlendirdiği ifadelerinin
doğru olmadığına ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Necat Birinci’nin, kürsüde konuşan
hatiplerin vücut diline ilişkin açıklaması
8.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Malatya Milletvekili
M. Mücahit Fındıklı’nın, İslam inancında vacip olan kurbanı “bir hikâye” olarak
nitelemesine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Gürcistan Parlamento Başkanı David Bakradze’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
B) TEZKERELER
1.- Gürcistan
Parlamento Başkanı David Bakradze
ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1093)
C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İstanbul Milletvekili
Sacid Yıldız ve 32 milletvekilinin, TOKİ’nin İstanbul-Ataköy sahilindeki tasarruflarının
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/555)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 21 milletvekilinin, sigara yasağı kapsamındaki
işletmelerin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/556)
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, Roman vatandaşların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/557)
4.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve 29 milletvekilinin,
kayıp çocuklar sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/558)
VII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/152) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi
2.- (10/106) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
3.- (10/466,
10/474, 10/496) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç’un, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, ilaçların marketlerde satılmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/11679)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, marketlerde ilaç
satılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Ömer Dinçer’in cevabı (7/11680)
3.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, marketlerde ilaç
satışına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/11695)
4.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Türkiye’ye giriş yapan bölücü
terör örgütü mensupları hakkındaki adli işlemlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı
(7/11745)
5.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, tutuklu ve
hükümlülere verilen sağlık hizmetlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/11747)
6.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, AİHM’nin
kesinleşmiş bazı kararlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/11754)
7.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, kamunun ilaç alımları konusundaki çalışmalara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/11864)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici, kayıp çocuklar sorununa,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, madde bağımlılığı ve uyuşturucunun öğrenciler
üzerindeki etkilerine,
Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl, Dünya Sigarayı Bırakma Günü’ne,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel, kayıp çocuklar ve
Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocukların sorunlarına,
Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız, Antalya’nın bazı ilçelerinde son günlerde yaşanan
sel felaketlerindeki can ve mal kayıplarına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Bahreyn
Temsilciler Meclisi Başkanı Halife bin Ahmed El-Dahrani’nin davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in beraberindeki Parlamento heyetini
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca ismi bildirilen milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde
yaşanan kanser vakalarının (10/551),
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve 30 milletvekilinin, ilköğretimde taşımalı eğitim
uygulamasındaki sorunların (10/552),
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, başta Tekel olmak üzere
özelleştirme uygulamalarının çalışanlar üzerinde doğurduğu sorunların (10/553),
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, geçici personel statüsünde
çalışanların sorunlarının (10/554),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/288) İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/669),
45’inci ” ” (6/942),
47’nci ” ” (6/957),
48’inci ” ” (6/962),
49’uncu sırasında bulunan (6/966),
50’nci ” ” (6/968),
64’üncü ” ” (6/998),
Esas numaralı
sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan cevap verdi;
soru sahiplerinden Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüz de cevaplara karşı görüşlerini
açıkladılar.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı: 383) görüşmelerine devam olunarak
birinci bölümünün 6’ncı maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
10 Şubat 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.01’de son verildi.
Meral
AKŞENER |
|
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Fatih
METİN |
|
Gülşen
ORHAN |
|
Bolu |
|
Van |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 78
II.- GELEN KÂĞITLAR
10 Şubat 2010 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 32 Milletvekilinin, TOKİ’nin İstanbul-Ataköy sahilindeki tasarruflarının
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/555)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2009)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 21 Milletvekilinin, sigara yasağı kapsamındaki
işletmelerin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/556)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2010)
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, Roman vatandaşların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/557) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.1.2010)
4.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve 29 Milletvekilinin,
kayıp çocuklar sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/558) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.1.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergesi
1.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, kadın milletvekili
eşlerine yönelik yemek organizasyonuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/12039)
10 Şubat 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz İstanbul Marmaray Projesi hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel’e aittir.
Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İstanbul Marmaray
Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP İktidarı ekonomik krizin yükünü emekçilere,
işçilere çıkarma konusunda oldukça başarılı bir politika izliyor.
BAŞKAN – Sayın Tuncel, bir saniyenizi rica ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda ciddi bir uğultu var. Sükûneti sağlarsak hepimiz
için hayırlı olur.
Buyurun.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Bir yandan Tekel işçileri iki aydır Ankara’nın göbeğinde direnirken
diğer yandan her geçen gün işsizler ordusuna yeni işsizler katılmakta, firmalar
işçilerini ya sendikalı
oldukları için ya da düşük
ücrete çalıştırmak için işten çıkartma tehdidiyle karşı karşıya bırakmaktadır.
Komşumuz
Yunanistan, ekonomik krizin yükünü nasıl çıkartabiliriz diye başta iktidardan
başlarken, biz, bunu görmezden gelip “Bu ekonomik krizin yükünü nasıl işçiye,
emekçiye, halkımıza yükleriz?” üzerinden bir politika izliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği üzere Türkiye’de taşeronlaşma sorunu emek dünyasının
en büyük sorunu hâline gelmiştir. Giderek artan taşeronlaşmayla beraber
işçilerin sosyal ve çalışma hakları tehlike altına girmektedir. Bu sorun artık
Türkiye’de krizle beraber daha da derinleşmiş, ana firmalar daha çok kâr
edebilmek için taşeron firmalara işlerini yaptırır hâle gelmiştir. Bu durumdan
dolayı mağdur olan işçiler ise taşeron firmanın sağlıksız ve güvencesiz iş
koşullarına mahkûm edilmektedir. Bunun en son örneğini, İstanbul’un
kentleşmesinde çok önemli bir proje olarak Hükûmet
tarafından sunulan Marmaray Projesi’nde çalışan kazı
işçileri yaşamaktadır. Hâlen devam eden Proje, oluşturulan konsorsiyumla
beraber GAMA-Nurol firmasına ihale edilmişti. GAMA-Nurol firması adına Polat Deniz İnşaat taşeron firmasına
bağlı 200 kazı işçisi 2007 yılından bu yana haklarının ihlal edildiğini
duyurmuş, İstanbul Valiliğiyle görüşmüş ve en son dün hukuki yollara
başvurmuştur. Bugün de bu işçiler Ulaştırma Bakanlığı önünde sesini Hükûmete duyurmaya çalıştılar.
Bu işçiler üç
yıldır günlük 27,5 TL’ye çalışmakta. En son şirket yetkilileri yaptıkları
açıklama ile işçilerin ücretlerine üç yıldan sonra sadece 1 TL’lik ücret artışı
yapabileceklerini ifade etmişlerdir. Bu sembolik ücret artışını haklı olarak
kabul etmeyen işçiler ise işten çıkartılma tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır.
Marmaray Projesi kazı
işçilerinin sorunları sadece ücret sorunuyla kalmamakta, sigortaları eksik ve
düzensiz yatırılmakta ve işçilerin girdi çıktıları yapılarak hakları ihlal
edilmektedir. Yemeklerin kötü olması, yemekhanenin uygun standartlara göre
yapılmamış olması, sağlık kontrollerinin düzenli olarak yapılmaması, çizme ve
eldiven gibi gerekli malzemelerin düzenli olarak temin edilmemesi, hatta
bunları işçilerin karşılamak zorunda kalması gibi sorunlar yaşanmaktadır.
Taşeronlaşmanın kucağına itilen bu işçiler her türlü haklarından yoksun, yılda
üç yüz altmış gün, neredeyse her gün çalışır durumdadırlar.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye tarihinin en önemli ve 3 milyar dolarlık maliyetiyle
en pahalı ulaştırma projesi Marmaray’ın işçileri tam
anlamıyla kölelik düzenine mahkûm edilmiştir. Sorunlarını iletme konusunda ise
muhatapsız kalmışlardır. Taşeron firmaya bağlı olduğu için, Ulaştırma Bakanlığı
“Biz, konsorsiyuma, yani GAMA-Nurol
firmasına ihale ettik, bu firma sorumludur.” demektedir. GAMA-Nurol firması ise işçilerin taşeron firmaya bağlı
çalıştığını, muhatabın Polat Deniz İnşaat Firması olduğunu söylemektedir. Bu
şekilde ortada kalan işçiler haklarını aramak için bir araya geldiğinde ise
işten atılma tehdidiyle karşı karşıya bırakılmaktadır. Böylelikle, üretimin
içerisinde emeğin mekânsal bölünmesinin sağlanması yanı sıra hukuksal olarak da
bölünmesine neden olan taşeronlaşma sorunu her alanda devam etmektedir.
2003 senesinde
4857 sayılı İş Kanunu’nda düzenlenen asıl işveren ile alt işveren, yani taşeron
firma ilişkisi firmaların emek maliyetlerini düşürmede kullandıkları en etkin
yol olmaktadır. Esnek çalışma politikalarını içeren taşeronlaşma Tuzla
tersanelerinde görüldüğü üzere can kayıplarına yol açar hâle gelmiştir. Her
geçen gün yüzlerce işçi ya can güvenliği ya da iş güvencesi olmadan uzun
saatler, uygunsuz iş koşullarında çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, haklarını alabilmek için mücadele eden ve taşeronlaşmanın
kurbanı olan Marmaray kazı işçilerinin sorunlarının
bir an önce çözülmesi gerekmektedir. Bu konuda, ihaleye sunan Ulaştırma Bakanı
Sayın Binali Yıldırım ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in sorumluluklarını yerine
getirmesini bekliyoruz.
Sevgili
arkadaşlar, işçilerin, emekçilerin sorunları ne yazık ki çok fazla burada
gündemleştirilmiyor. Sadece Tekel işçileri değildir bugün direnen; aslında
birçok alanda işçiler çok ciddi problemler, sorunlar yaşıyor. Gaziantep’ten
İzmir’e kadar birçok alanda işçiler ya işten çıkartılmakta ya da işten
çıkartılmayla karşı karşıya kalmaktadır. Hükûmetin ve
buradaki bizlerin sorumluluğu işçilerin, emekçilerin sorununu çözmektir; onun
üzerinden siyaset yapmak değildir. Umuyoruz, Hükûmet,
Marmaray işçileri başta olmak üzere tüm işçi ve emekçilerin
insanca yaşam koşullarını bir an önce hazırlar ve işçiye, emekçiye hak ettiği
yaşam olanaklarını sunar.
Teşekkür ederim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tuncel.
Gündem dışı
ikinci söz Mersin ilindeki çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Mersin
Milletvekili Sayın Kadir Ural’a aittir.
Buyurun Sayın
Ural. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Mersin ilindeki
çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
KADİR URAL
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere beş altı dakikalık
zaman dilimi içerisinde seçim bölgem olan Mersin ilimizin tarımı ve
çiftçilerimizin durumları hakkında bilgi vermek istiyorum. Bu vesileyle sizleri
ve ekranları başında bizleri izleyen, dinleyen bütün yüce Türk milletini
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekillerimiz; Mersin’deki tarım toprakları “Kan eksen can biter.”
özlü sözümüz gibi mümbit topraklardır. Dünyanın en güzel muzu
Anamur ve Bozyazı’da; üzümü, elması Gülnar’da; kayısı ve zeytini Mut ilçemizde;
patlıcanı, salatalığı Aydıncık’ta; çileği, domatesi,
Keben narı Silifke’de; şeftalisi, kirazı Mersin Tarsus Çamlıyayla’nın belde ve
köylerinde; örtü altı seracılıktaki sebzeciliği ve limon, narenciye üretimi
Erdemli, Silifke’de; mısırı ve buğdayı yine en iyi şekilde Tarsus’ta
yetiştiriliyor.
Sizler nasıl
olduğunu bilmezsiniz belki ama ben işin içinden gelen bir arkadaşınız olarak
size bu işin nasıl yapıldığını biraz anlatmak istiyorum. Çiftçimiz dağı taşı
dişiyle tırnağıyla düzeltip, üzerine toprak çekip tarla hâline getiriyor dağı
taşı. Yazın 40-50 derece sıcaklıkta, naylon veya cam seranın
altında nefes almakta bile zorlandığınız o mevsimde bizim çiftçimiz tarlasını
ekime hazırlıyor, ağustos, eylül sıcağında ürününü dikiyor ve serasının başında
“çatma” dediğimiz iki göz bir ev yapıyor, kışın o çatmada yaşıyor çünkü gece
gündüz, yağmur çamur demeden, ektiği ürüne gözü gibi bakmak zorunda.
Öyle zamanlar
olur ki değerli arkadaşlar, kışın dondurucu soğukta insanlarımız seralarının
içinde sabahlara kadar günlerce soba yakarlar. Elleri yüzleri soba yakmaktan
kapkara olmuş ana babalar, bazen ürünlerini don vurmasın diye, çocuklarının
geleceği için, çocuklarının üzerindeki yorganı, battaniyeyi getirirler,
seraların üzerine örterler. O yağmur, çamur, soğuk içerisinde üretirler,
inadına üretirler fakat tam ürünlerini satıp para kazanacaklarında İran’dan
sebze-meyve, Arjantin’den limon, Brezilya’dan veya başka ülkelerden muz ithal
edilir. Bizim çiftçimizin ürünü de ihraç edilemez ise eli böğründe kalır.
Çektiği krediyi, borcunu ödeyemez, bir sonraki yıla borçlu bir şekilde girmeye
devam eder. Borcunu ödeyemeyince de tarlasına tapanına, evine barkına haciz
gelir.
Ey Başbakan, ey Hükûmet, sayın AKP
milletvekilleri; Mersin’in ilçelerinde, köylerinde yaptığımız gezilerde,
muhtarlarımız ve çiftçilerimiz dert küpü olmuşlar, her geçen gün köylerine
değişik kurumlardan, bankalardan gelen avukat ve haciz memurlarının fazlalaştığından
dert yanıyorlar. Bırakın memlekette suni gündemler yaratmayı, bırakın MHP
milletvekillerine saldırmayı, bu çiftçilerimizin seslerine kulak verin.
Çiftçimizin durumunun yedi yılda ne hâle geldiğine bir bakın. 2002 yılında,
57’nci Hükûmet döneminde örneğin muz, eski parayla
1,5 milyona satılıyordu, şimdi muz 1,5 milyona satılamıyor. İhracat şampiyonumuz, eski Bakanımız, Mersin
Milletvekilimiz Sayın Kürşad Tüzmen Bey, Bozyazı ve
Anamurlular bu resimde muz yerken çektirdiğiniz ve aldığınız notları konuşuyor.
Bu notların gereğini yapmanızı istiyor. Sayın milletvekilleri, “Muzun raf
ömrünü uzatmak için ne gerekiyorsa yapılacak.” denildi fakat hiçbir şey yok.
Muzun millî ürün olarak ilan edileceği söylenildi, destekleneceği söylenildi
ama hiçbir şey yok.
Değerli
arkadaşlar, limonu çiftçimiz 600-700 bin liraya üretebiliyor -Ali Ağabey
gülüyor oradan, Sayın Milletvekilimiz- AKP’li yetkililer çıktılar seçimlerden
önce “Limonu 1,5 milyondan aşağıya satmayın.” dediler. “1 milyondan aşağıya
satmayın.” dediler, vatandaş da inandı. Şimdi limonu 600 bin liraya
satamıyorlar, 600 bin liraya üretemiyorlar hatta. Ama maalesef şu anda 600-700
bin liraya limon satılamıyor. Mersin’in limanlarında, Mersin’in hallerinde
Arjantin’den, Brezilya’dan, oradan buradan gelen limonlar geziniyor. Bunu
değerlendirmenizi istiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Tarsus’ta mısır; Mut’ta zeytin, kayısı; Silifke ve Erdemli’de limon, domates; Gülnar’da üzüm, elma; Anamur,
Bozyazı’da muz; Aydıncık’ta salatalık, patlıcan
üreticileri, velhasıl tüm Türk çiftçileri fakruzaruret
içerisindedir. Rahat nefes almak istiyorlar. Vatanına, bayrağına, milletine,
devletine bağlı, canını malını bu uğurda vermekten çekinmeyecek bu insanlarımız
ürettiği ürünün satılmasını, ihraç edilmesini…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KADİR URAL
(Devamla) – …üretimde kullandığı girdi masraflarının azaltılmasını,
vergilerinin düşürülmesini, namerde muhtaç olmadan, başkalarına el açıp
dilenmeden yaşamak istiyorlar.
Mut ve
Silifke’deki fiğ destekleme ücretlerini geri istiyorsunuz. Niye verdiniz, niye
geri istiyorsunuz? Silifke’deki sel afetinde zarar gören vatandaşlarımıza
paralarını verdiniz, şimdi geri istiyorsunuz. Hem de 2004’te verdiğiniz parayı
faiziyle beraber istiyorsunuz. Bu nasıl bir anlayış? Bunun mutlaka hesabının
sorulacağını da bilmenizi istiyor sayın çiftçilerimiz. Kaledibi
Mahallesi muhtarı feryat ediyor: “Yüz yıldır kullandığımız arazilerimizi
elimizden alıyorlar.” diyor. Anamur’daki yaptığımız toplantıda Kılıç Köyü
Muhtarı Veli Hazır yalvarıyor: “Altı buçuk kilometrelik yolum yok.” diyor.
Bunların mutlaka gündeme getirilmesini istiyoruz.
Çiftçilerimiz,
Başbakandan “Ananı da al git.”, bakanlarından “Gözünüzü toprak doyursun.”
azarları duymak istemiyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADİR URAL
(Devamla) - Son olarak, değerli milletvekilleri, Tokat Reşadiye’de şehit düşen
askerlerimizin faillerine “PKK yaptı.” diyemeyen ama Tekel işçilerinin yaptığı
hak arama mücadelesine “PKK karıştı.” diyen zihniyeti kınıyor, Allah ıslah
etsin diyerek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ural.
Gündem dışı üçüncü söz
Tunceli ilindeki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine
ilişkin söz isteyen Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir.
Buyurun Sayın
Genç.
3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli ilindeki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. Sayın
Başkana da bana gündem dışı söz verdiği için ayrıca kendilerine teşekkür ve
şükranlarımı arz ediyorum.
Şimdi, gündem
dışı konuşmamın konusu, Tunceli’deki TEDAŞ müessesesinin özelleştirilmesi.
Galiba 12 Şubatta Malatya, Elâzığ, Tunceli ve Bingöl’deki TEDAŞ özelleşecek,
elektrik dağıtımı.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, doğu, güneydoğu, biliyorsunuz, çok riskli bir bölge. Bu riskli
bölgede yapılması gereken kamu hizmetlerinin devlet eliyle yapılmasında büyük
fayda vardır çünkü burada güvenlik yok. Güvenlik sorunu olduğu yerde özel
teşebbüsün yatırım yapması mümkün değil.
Şimdi, Tunceli
ili olarak konuşmak istiyorum. Tunceli ilinde zaten TEDAŞ’ta
çalışan, işte, gerek Devlet Memurları Kanunu’na gerek sözleşme hükümlerine tabi
çalışan 125 kişi var. Toplam abone sayısı 4.292. Böyle küçük bir müessese.
Yalnız, burası, tabii, elektrik kaçağı bakımından da Türkiye’de en az kaçağın
olduğu yer. İnanmanızı istiyorum, Tunceli’deki vatandaşlar devlete karşı
yapmaları gereken görevleri hakkıyla yapıyor. Ben şunu da iddia ediyorum ki, en
az elektrik kaçağının olduğu yer Tunceli çünkü o insanların öyle bir kültürü
var, öyle bir ahlakı var. Yani devlet malını uzatıp da ondan menfaat sağlayacak
kadar insanlık duygularından uzak kişiler değil. Daima hukuka
karşı, devlete karşı, insanlığa karşı yapılması gereken görevlerini yapan bir
kitle.
Onun için, şimdi,
burada bazı kamu görevleri özelleşti. İşte, Telekom özelleştirildi. Oradaki
birçok kamu çalışanı kişilerin görevlerine son verildi. Maalesef Postane
gittikçe küçültülüyor. Orada da doğru dürüst hizmetler yapılmıyor. İşte, kırk
elli köyün bağlı olduğu bir Darıkent ilçesindeki PTT
şubesi kapatıldı, bir Pülümür’deki Mutuköprüsü’ndeki
PTT şubesi kapatıldı, Kırmızıköprü’deki PTT şubesi
kapatıldı. Şimdi, bunları… Orada çalışan üç beş tane memurdan, yani, devletin
kazancı ne olabilir sayın milletvekilleri? Bu memlekette o kadar har vurup
harman savrulan, o kadar devlet paraları o kadar boş yere harcanan bir dönemde
iki tane, üç tane memurun aylığını keserek orada kamu hizmetini getirmemek
kadar bence bilinçsiz ve düşüncesiz bir davranış biçimi olamaz.
Şimdi, burada,
Tunceli’de kışın çok kar yağıyor. Özellikle Bingöl öyle,
Malatya ve Elâzığ’ın birçok köyleri, ilçeleri öyle. Şimdi, burayı
alacak, TEDAŞ’ı devralacak kişiler o üç haneli, beş
haneli, on haneli köylere nasıl gidecek, orada elektrik verecek bunlara,
arızayı giderecek? Onun için, bunu özelleştirdiğimiz zaman, inanıyorum ki bunu
alacak firma kendi kârını düşünecek ve oraya gitmeyecek, oraya hizmet
götürmeyecek. Ama şunu da o alacak firmaya şimdi peşin söyleyeyim: Bakın, yani,
burada ben kâr ederim düşüncesiyle, beni dinlerlerse, buradaki ihaleye kimse
girmesin. Yani burada kâr ettirmezler. Eğer oraya kamu hizmetini getirmezlerse,
köylerimizde elektrik kesilirse, bu insanlara elektrik hizmetleri gitmediği
zaman bu işin takipçisi biz olacağız ve oradaki vatandaş da zaten hakkını arayacak.
Yani “Ben giderim, nasıl olsa
işte Malatya’da, Elâzığ’da, Bingöl’de TEDAŞ’ı
alırım, büyük kâr ederim, ondan sonra hizmet de götürmem.” anlayışıyla hareket
ederlerse orada adamın burnundan da getirirler, onu da kendilerine özellikle
belirtmek istiyorum değerli milletvekilleri yani oradaki o ihaleye kimsenin
girmemesini talep ediyorum. Sayın milletvekilleri, burada, bana göre,
Anayasa’nın 47’nci maddesindeki özelleştirme ve devletleştirme konuları
üzerinde Meclisin durması lazım.
Şimdi, bence doğu ve güneydoğuda yeniden bir KİT sistemine dönmek
lazım. Orada işsizlik çok önemli bir sorun.
Buraya devletin eliyle… Çünkü can güvenliğinin olmadığı yere özel teşebbüs
gitmiyor. Ne kadar teşvik verirseniz verin, ne kadar cazibeli birtakım
uygulamalara girerseniz girin gitmiyor çünkü evvela güvenlik sorunu var. Oraya
birisi gidip de bir fabrika kurduğu zaman birileri geliyor “Ver bakalım şu
kadar haraç.” diyor. İşte bu gibi olaylar nedeniyle maalesef oraya özel teşebbüs
gitmiyor. Onun yerine, devletin, bence, işte cumhuriyet kurulurken teşvik
ettiği ve o yolla Türkiye’nin büyük kalkınma sağladığı KİT sistemine yeniden
gitmesi lazım. Yani orada onlarca, yüzlerce, binlerce…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
KAMER GENÇ
(Devamla) …işçi çalıştırabilecek önemli üretim kurumları yeniden tesis edilirse
bence hem silahlı eylemlere katılmalar çok önemli boyutta düşer hem de işsizlik
sorunu… Zaten doğu, güneydoğudaki silahlı eylemlerin en büyük
nedenlerinden birisi -benim ilimde en azından- işsizliktir arkadaşlar,
inanmanızı istiyorum. 1991 yılında SHP ile
Doğru Yol Partisi
koalisyon Hükûmeti olduğu zaman, o zaman bizim
oraya, Tunceli’ye 1.000 tane işçi kadrosu verildi ve onlar alınınca o en yoğun
zamanlarda kimse silahlı eylemlere katılmadı, herkes “Benim sicilim
bozulmasın.” dedi ama sonradan o da yürütülmedi, maalesef kötü bir şey oldu.
Diliyorum ve bu Hükûmetten özellikle rica ediyorum ki, bizim, Tunceli,
Malatya, Elâzığ ve Bingöl’ün bu TEDAŞ’ını
özelleştirmesinler. Oraya gidecek müteahhit de doğru dürüst hizmet götüremez,
zaten orada bu işi yapacağına da inanmıyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Hükûmet adına Sayın
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına söz vermeden evvel, 60’ıncı maddeye göre pek
kısa söz hakkını kullanmak isteyen arkadaşlarımız var, onlara söz vereceğim.
Sayın Müftüoğlu…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu’nun,
Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin
89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ÖZLEM MÜFTÜOĞLU
(Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şehrimin gazilik unvanını
almasının yıl dönümünden dolayı konuşmak istiyorum. Söz verdiğiniz için
teşekkür ediyorum.
Gaziantep, düşman
işgalinden kurtuluşu esnasında gösterdiği dillere destan mücadele ile millî
Kurtuluş Savaş’ımıza âdeta meşale olmuştur; aynı zamanda, Türk milletinin asla
yenilmeyeceğini, zalimlerin geçici zaferlerinin bu milletin kaderini asla
değiştirmeyeceğini göstermiştir. Gaziantep’in Kurtuluş Savaşı’nda göstermiş
olduğu bu kahramanca mücadelesi bütün yurtta takdirle karşılanmış, aynı
şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da taltif edilerek 8 Şubat
1921 tarihinde 93 sayılı Kanun’
Antep’e gazilik
unvanının verilmesinin 89’uncu yıl dönümünde, özgürlüğümüzü canları pahasına
bizlere armağan eden şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi minnet ve saygıyla
anarken bu gazi şehrin bir evladı olmaktan gurur duyduğumu belirtiyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Mazıcıoğlu…
2.- Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’nun,
Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin
89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Bu konuşma
fırsatını değerlendirip Gaziantep’e gazilik unvanının verilmesiyle ilgili
olarak tarihî önemi haiz bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; en zor ve çetin şartlarda on bir ay süren Antep
savunması, yeryüzünde var olduğu günden bugüne kadar bağımsızlığın timsali
olmuş Türk milletini tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı bu şehrin
insanlarının tek bir yürek olarak verdiği en güzel cevaptır. Tarihin altın
sayfaları arasında yerini alan Antep savunması, küçük büyük, kadın erkek
demeden, bu milletin bağımsızlığı ve vatanı uğruna, kendisinden kat kat güçlü olan düşmana karşı, her türlü imkânsızlık içinde
dahi neler yapabileceğinin destanıdır. Millî mücadelemiz içinde gerek Kuvayımilliyeye kıvılcım olması bakımından gerekse oluş
şartları bakımından ayrı bir öneme sahip olan Antep savunması, Türk milletinin
boynuna esaret zinciri vurulamayacağının da haykırışıdır.
Antepliler,
işgale karşı değişik gruplar tarafından farklı alternatiflerin seslendirildiği,
işgal döneminde “Ya istiklal ya ölüm!” parolasıyla yola çıkan Büyük Önder’in,
kayıtsız şartsız arkasından gitmişlerdir. İşte tam bu noktada, Gaziantepliler,
hiçbir yerden yardım ve destek almadan büyük bir kararlılık, irade ve dayanma gücüyle
direnerek Şahinbeylerin, Karayılanların ve daha nice adsız kahramanların
öncülüğünde 6.317 şehit ve binlerce gazi verme pahasına kahramanlık, yiğitlik
ve cesaret anıtı olmuşlardır.
“Gazi”lik unvanı
alan şehrimizin seksen dokuz yıl süren İstiklal Madalyası hasreti 7 Şubat 2008
tarihinde yüce Meclisimiz tarafından çıkarılan kanun ile sona ermiş, gazi
şehrimiz, Meclis Başkanımız Sayın Köksal Toptan’ın teşvikleriyle İstiklal
Madalyası’na kavuşmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Sarı…
3.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı’nın, Gaziantep’e
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET SARI
(Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Gaziantep’e Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından “gazi”lik unvanının verilmesinin yıl dönümü
nedeniyle söz verdiğiniz için de ayrıyeten teşekkür
ediyorum.
Mondros Ateşkes
Anlaşması’yla itilaf devletleri, Orta Anadolu’da birkaç ilimiz hariç
Anadolu’nun her köşesini bir bir işgal etmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı’nın uzak cephelerinde uzun yıllar savaşmaktan yorulmuş ve
yıpranmış Anadolu’nun bu duruma direnecek gücü kalmamıştı. Tarih boyunca
bağımsızlığını her türlü değerin üzerinde tutan Türk milleti, bu tablo içinde
dahi işgale boyun eğmeyeceğini tüm dünyaya göstermiştir. Cumhuriyetimizin
kurucusu Büyük Önderin yaktığı meşale, her şehrin, her kasabanın kendi
yazgısıyla baş başa kaldığı bu karanlık günlerde Türk milletine bir umut
olmuştur.
Yokluk içindeki
Antep halkı bir istiklal mücadelesi vererek 6.317 şehit vermiş ve Antep’i
düşman işgalinden kurtarmıştır. Bu nedenledir ki Antepliler cumhuriyetimizin
kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben Gazianteplilerin gözlerinden
nasıl öpmem ki onlar Antep’i kurtardıkları gibi Türkiye’yi de kurtardılar.”
övgüsüne mazhar olmuştur. Bu nedenle, Antep savunması Kurtuluş Savaşı’mız içerisinde ayrı bir yere sahiptir.
Netice
itibarıyla, Türk milletinin bağrından çıkardığı Türkiye Büyük Millet Meclisi, 8
Şubat 1921’de Antep’e “gazi”lik unvanını vermiştir. Antep savunması
kahramanlarının ruhlarını şad etmiş olan bu anlamlı hediye, Gazianteplilerin
kahramanlık ve cesaretini gelecek kuşaklara taşıyacak ölümsüz bir sembol olarak
tüm hemşehrilerimizi gururlandırmıştır. 23’üncü Dönem
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak alınan kararla, Gaziantep’in “gazi”lik
unvanının ayrılmaz parçası olan İstiklal Madalyası da Gaziantep’e verilmiştir.
Türk gençliğinin,
atalarının bıraktığı bu mirasa gerektiğinde aynı kararlılık, azim ve inançla en
iyi şekilde sahip çıkacağına olan inancımı belirterek üzerinde yaşadığımız
toprakları bizlere vatan yapan ve al bayrağımızın gururla dalgalanmasını
sağlayan “gazi”lik unvanı ve İstiklal Madalyası…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Özdemir…
4.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’e
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanı verilmesinin 89’uncu yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, ben de Gaziantep’in “gazi”lik unvanını almasıyla
ilgili gününü kutluyorum. Bu arada, Gaziantep’in biraz sorunlarından bahsetmek
istiyorum.
Atalarımızın 6
binin üzerinde şehit vererek bizlere emanet ettiği Gaziantep’in AKP iktidarları
döneminde gerçekten durumu içler acısı değildir! Ekonomik kriz neticesi
Antep’te işsizlik alabildiğine artmış, 2009 Ocak-Mayıs döneminde, İŞKUR
verilerine göre, işsiz sayısı 29.368 kişiye ulaşmış, bu rakam 2008 yılında
yüzde 50’lik bir artış göstermiştir.
Yine son
zamanlarda baktığımız zaman, 2007, 2008, 2009 yılları verilerine baktığımızda,
Gaziantep’te asayiş bozulmuş ve Türkiye'nin ikinci derecede göç alan ili hâline
gelmiş ve bunun dışında Gaziantep’te uyuşturucu kullananların ölüm oranları
Türkiye ikincisi durumuna gelmiş ve bunun da göçle ilgili çok büyük bir sorun
hâline geldiğini görüyoruz.
Yine tarım
konusunda, ekonomi konusunda ve hayvancılık konusunda da büyük ilerlemelerin olmadığını görüyoruz. Dediğim gibi,
göç son derece fazla ve son verilere göre 1 milyon
650 bin, 1 milyon 700 bine yaklaşan Gaziantep nüfusuna baktığımızda, iki yıl
içerisinde, 2008 ve 2009 verilerine göre incelediğimizde 41 binin üzerinde
nüfus artışı var. Bu, Türkiye'de yine ikinci nüfus artışı olan il. Bunları AKP
iktidarları görememiş ve gerekli tedbirleri alamamış efendim.
BAŞKAN – Sayın
Halis…
5.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli’deki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin açıklaması ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Teşekkür ediyorum.
Tabii,
Tunceli’nin en az hizmet alan illerden biri olduğunu herkes biliyor. Bu
yetmiyormuş gibi TEDAŞ da özelleştirilmeye çalışılıyor. TEDAŞ’ın
parasal ve ekipman desteğiyle hizmet kalitesinin
geliştirilmesi gerekirken bu özelleştirme mantığını anlamış değiliz. Ayrıca,
özelleştirmelerin bir işsizlik sorununa, işsizliğe de yol açtığını biliyoruz.
Tabii, bu bugüne
kadar verilmiş olan kalitesiz ve yetersiz hizmetten bir nevi özelleştirmeye
gerekçe hazırlanmış gibi bir durum var. Yaklaşık yirmi yıldır köylere hizmet
veren elektrik sistemlerinin yani direk, tel germe, trafo gibi elemanların
bakımları yeterince yapılmamış. Yine, trafolar ihtiyaca cevap verecek olan güce
sahip değildir ve önemlisi de köylerine dönmek isteyen köylülerin talepleri
kabul edilmemiş ve dolayısıyla yeni köyler yeniden oluşturulamamıştır.
Şimdi, burada
devlete düşen görev, özelleştirme yerine kadro ve ödenek olanakları yaratarak
daha kaliteli ve daha verimli bir hizmeti o köylere götürmektir. Aksi takdirde,
bizim, özelleştirmeyle bu hizmetin ne kadar kalite bulacağı noktasında ciddi
kaygılarımız var.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Gürcistan Parlamento Başkanı David Bakradze’ye Başkanlıkça
“Hoş geldiniz” denilmesi
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının davetlisi olarak ülkemize resmî bir
ziyarette bulunan Gürcistan Parlamento Başkanı Sayın David
Bakradze, Meclis Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin
ile birlikte Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)
3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli ilindeki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli’deki TEDAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin açıklaması ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)
BAŞKAN – Hükûmet adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner
Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Yıldız.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
TEDAŞ ile ilgili gündem dışı konuşmalara cevap vermek üzere söz almış
bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin de
bildiği gibi, 2004 yılında Strateji Belgesi’yle yayınladığımız ve YPK kararıyla
onaylanmış bir strateji belgemiz var. Bu karar şunu söylüyor: 2001 yılında
başlayan, piyasanın serbestleşmesiyle alakalı, liberalleşmesiyle alakalı hem
dağıtım şirketlerinin hem de ilgili üretim şirketlerinin özelleştirilmesini
ilgilendiren bir yapı oluşturuyoruz. Bunu niçin yapıyoruz? Bu, vatandaşımızın
daha kaliteli, daha seri, daha sürdürülebilir ve daha rekabetçi bir ortamda
hizmet alabilmesini teminen…
Tabii ki bu
illerden bir tanesi de biraz önce bahsi geçen Tunceli’miz. Tunceli’yle alakalı
performans değerlerini sayarken öncelikle Tuncelili vatandaşlarımıza ben de
teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Her ne kadar kayıp-kaçak oranında biraz
önceki bahsedildiği gibi birinci sırada olmasa da -yirmi beşinci sıradadır şu
anda kayıp-kaçak oranında- buna rağmen, bu önemli bir performanstır. Şimdi, biz
bilgileri doğru raflara, doğru şekilde koyacağız ama teşekkürümüzü de etmemiz
lazım. Özellikle Tunceli’de gösterilmiş iyi bir performanstır. Şu anda
özellikle Türkiye’de son yedi buçuk yıl içerisinde kayıp-kaçakla yapılan
mücadelede önemli başarılar sağlanmıştır. Katedeceğimiz
mesafe bitmiş midir? Hayır, daha katedeceğimiz
mesafeler vardır, yapacağımız işler vardır ama 10-11 puanlık bir ilerleme bile
kayıp-kaçak oranında önemli bir ilerlemedir. O yüzden, şu anda yüzde 6,5’lar
civarında kayıp-kaçak oranı olan ilimiz var. Ben, bütün bu konuda hassasiyet
gösteren kamu kurum ve kuruluşlarına, özel sektör ve vatandaşlarımıza da
teşekkür ediyorum.
Tabii ki burada
aynı cümleleri ben kullanmış olsam herhâlde bir suç olacaktı. Yani siz…
“İhaleye bundan sonra kimse girmesin, özellikle burayla alakalı. Ben bunu talep
ediyorum.” diye aynı cümleleri ben kullansam herhâlde ihaleye bir müdahale
olarak algılanacaktır. Ama Tuncelili vatandaşlarımız kesinlikle müsterih
olsunlar ki oradaki yapılacak yatırımlar, yine yapılan şartname ve ihale
sürecinde garanti altına alınmıştır çünkü kendisine verilen pay oranında ve kâr
oranında yatırım yapma zorunluluğu vardır oraya gelen özel sektörün.
Bildiğiniz gibi,
şu anda yalnızca Fırat Dağıtım Şirketini hesaba katmadığımızda ve 12 Şubatta
yapılacak ihaleleri hesaba katmadığımızda dahi şu anki özelleşmiş dağıtım
şirketi portföyü yüzde 25’ler civarındadır. Biz bunun
önümüzdeki üç ay içerisinde yüzde 44’ler, 45’ler civarına çıkacağına
inanıyoruz, bu saydığımız dört tane dağıtım şirketinin özelleşmesi hâlinde.
Aynı zamanda oraya giden yatırımcılarımız ve 44 tane firma müracaat etmiştir bu
bölgelere ve onlar kıyasıya rekabette bulunacaklardır, aynen bundan önceki
yapılanlarda olduğu gibi. Danışmanlık kuruluşlarının ve bizim beklediğimiz
fiyatların hatta biraz üzerinde seyretmektedir. Bu, sevindirici bir şeydir,
aynı zamanda siyasi istikrara duyulan bir güvenin eseridir. Gerek dağıtım
şirketlerinde gerekse üretim şirketlerindeki hedefimiz de budur.
Dün, özellikle
Avrupa ülkelerinden birisiyle yaptığımız ve on beş tane büyük yatırımcının
katıldığı toplantıda çok güzel sonuçlar elde edilmiştir ve Türkiye’deki bu tür
projelere duyduğu ilgiden bahsetmişlerdir. O yüzden ben özellikle istirham
ediyorum, Tuncelili vatandaşlarımızın herhangi bir tedirginliğe kapılmasına
gerek olmayacak kadar yatırımlar garanti altına alınmıştır ve biz de bunun
takipçisi olacağız. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuyla beraber de bu tür
yatırımlar her zaman takip edilecektir.
Ben Fırat EDAŞ’la alakalı, yani Malatya, Elâzığ, Bingöl ve Tunceli’yi
içeren, dört ilimizi içeren bu bölgeyle alakalı bir kısım performans
değerlerini vermek isterim:
Burada çalışan
kurum personel sayısı Fırat elektrik dağıtım bölgesinde 1.104’tür, Tunceli
ilimizde 124 adettir.
Kurulu gücü 1.769
MVA’dır, yalnızca Tunceli’de 100 MVA civarındadır.
Puant 16 megavatlar
civarında çekilmektedir Tunceli’de, bölge olarak baktığımızda ise 417
megavatlar civarında. Bunu şunun için söylüyorum: Çok rakama boğmak istemem ama
oraya yapılan yatırımın şu anda kullanılan gücün yaklaşık 4 katı civarında
olduğunu belirtmek için bunu söyledim. Yani, 1.800 MVA civarındaki kurulu
gücün, şu anda takribî dörtte 1’i civarında çekilmektedir. Yani oraya yapılan
yatırım az bir yatırım değildir. Bu açıdan müsterih olunmasını istediğim nokta
budur.
Toplam abone
sayısına baktığımızda yaklaşık 680 bin adet abonemizin bu Fırat bölgesinde
bulunduğunu söyleyebilirim. Tunceli’ye karşılık gelen rakamı ise 40.308
civarındadır.
Kişi başına
elektrik tüketimi 1.230 kilovatsaat civarında
Fırat’ta, 987 kilovatsaat civarında da Tunceli’dedir.
Kayıp-kaçak
oranlarına baktığımızda, yine sevinerek söylemeliyim ki Fırat havzasından daha
düşük bir kayıp-kaçak oranına sahiptir Tunceli. Fırat’ta, yani Malatya, Elâzığ,
Bingöl ve Tunceli’nin içinde bulunduğu illerin ortalaması yüzde 13,63 iken
Tunceli’de bu 11,84’tür.
Yatırım ödeneği
açısından baktığımızda 26 milyon TL civarında, içinde bulunduğumuz 2010 yılında
buralara yatırım yapılacak. Tunceli’ye ayrılan yatırım 4,6 milyon TL
civarındadır. O açıdan, herhangi bir tedirginliğe kapılmamıza gerek
olmayacaktır.
Bakım-onarım
ödenekleri için ayırdığımız rakam bunun haricindedir. Tunceli’ye 1,1 milyon TL
civarında bakım-onarım ödeneği ayırıyoruz. Fırat EDAŞ’a
ise 6,5 milyon TL civarında ödenek ayıracağız.
Özellikle
ülkemizde bu kalitenin artması, özellikle elektrik dağıtım işinde köylerimize
hatta mezralarımıza
varıncaya kadar hizmetlerin
kesintisiz bir şekilde
devam etmesini teminen bu
özelleştirme politikasına devam
edileceğini bildiriyorum ve
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER
1.- Gürcistan Parlamento Başkanı David
Bakradze ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret
etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1093)
08
Şubat 2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanı'nın 28 Ocak 2010 tarih ve 64 sayılı Kararı ile
Gürcistan Parlamento Başkanı Sayın David Bakradze ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi
uygun bulunmuştur.
Söz konusu
heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un
bilgilerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız ve 32 milletvekilinin, TOKİ’nin
İstanbul-Ataköy sahilindeki tasarruflarının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/555)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kıyılar, bir
ülkenin miktarı çoğaltılamayan ve denizin doğal uzantısı olması dolayısı ile
denizin tamamlayıcı parçası olan kesimidir. Yine kıyılar geçmişten bize,
bizlerden de gelecek nesillere korunarak aktarılması gereken en değerli doğal
miraslardandır. Bu nedenle çağdaş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kıyılara
ayrı bir değer verilmiş ve hazine de dahil özel
mülkiyete konu edilmesi mümkün olmayan özellikli bir kaynak statüsü
tanınmıştır. Anayasa başta olmak üzere, çeşitli yasalar ve Danıştay/Yargıtay
içtihatları ile güvenceye alınmış olan kıyıların hukuki statüsüne karşı, hâlâ
hukuka aykırı olarak kıyı talanı şeklinde gerçekleşen ve gerçekleşmeye devam
eden yanlış bazı uygulamalara ne yazık ki tanık olmaktayız.
İstanbul'daki
ormanlık alanlar ve sahillerdeki kaçak düzensiz yapılaşmanın en önemli sebebi
kamunun gerekli önlemleri almamasından kaynaklanmaktadır. Yasal düzenlemelerin
yetersizliği ve insan hatasını en aza indirecek sağlıklı denetimlerin azlığı,
yaşanan sorunu daha kronik hale getirmektedir. Kıyı kullanımında en çok
rastlanan usulsüzlük ise deniz dolgusunda yaşanmaktadır. Önce dolgu yapılmakta
daha sonra da planlar onaylanmaktadır. İstanbul'daki hızlı yapılaşma nedeniyle
birçok kamu ve orman arazisi talan edilmekte, imar değişiklikleri ile yerlerine
beton yığınları dikilmektedir. Bu talan Ataköy-Yeşilköy sahilindeki kıyı
kesiminde de yaşanmaktadır. Ataköy sahilinde çok güzel bir projeyi hayata
geçireceğini iddia eden TOKİ bazı taşınmazları satışa çıkarmıştır. Bu nedenle
kıyıların satış işlemlerinin ve satış öncesi hukuki durumlarının iyi
araştırılması gerekmektedir. Çeşitli gerekçeler ve uygulamalarla kamuoyu gündemini
meşgul eden, kıyıların gelişigüzel yapılaşmaya konu edilmesinin önündeki hukuki
engellerin ve kıyı kullanımlarının bu konudaki yasal düzenlemeler karşısındaki halihazır hukuki durumunun gözden geçirilmesi ve denetime
dair genel prensiplerin açığa çıkarılması gerekmektedir.
TOKİ tarafından satışı gündeme getirilen Ataköy-Yeşilköy
sahilindeki kıyı kesiminde kalan taşınmazların mülkiyetlerinin geçerliliğinin
olup olmadığının, tescil edilmiş olan bu kıyılar üzerinde yapılan imar
uygulamasının hukuki durumunun ve bu taşınmazları satın alacak kişilerin
mülkiyet kaydı yönünden ileride korunmaya değer bir haklarının olup
olmayacağının, bu sebeplerle doğacak uyuşmazlıklar nedeniyle kamu maliyesinin
(açılacak tazminat davaları nedeniyle) görebileceği zararların boyutunun
araştırılması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Sacid Yıldız |
(İstanbul) |
2) Yaşar Ağyüz |
(Gaziantep) |
3) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
4) Gürol Ergin |
(Muğla) |
5) Osman Kaptan |
(Antalya) |
6) Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
7) Ahmet Küçük |
(Çanakkale) |
8) Çetin Soysal |
(İstanbul) |
9) Bülent
Baratalı |
(İzmir) |
10) Ahmet Ersin |
(İzmir) |
11) Faik Öztrak |
(Tekirdağ) |
12) Mehmet Akif
Hamzaçebi |
(Trabzon) |
13) Necla Arat |
(İstanbul) |
14) Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
15) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
16) Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
17) Ramazan
Kerim Özkan |
(Burdur) |
18) Ali Rıza Ertemür |
(Denizli) |
19) Mehmet Ali Özpolat |
(İstanbul) |
20) Tacidar Seyhan |
(Adana) |
21) Nevingaye Erbatur |
(Adana) |
22) Ensar Öğüt |
(Ardahan) |
23) İsa Gök |
(Mersin) |
24) Birgen
Keleş |
(İstanbul) |
25) Orhan Ziya
Diren |
(Tokat) |
26) Zekeriya
Akıncı |
(Ankara) |
27) Vahap Seçer |
(Mersin) |
28) Metin Arifağaoğlu |
(Artvin) |
29) Muharrem
İnce |
(Yalova) |
30) Nesrin Baytok |
(Ankara) |
31) Ergün Aydoğan |
(Balıkesir) |
32) Şahin Mengü |
(Manisa) |
33) Mehmet Ali
Susam |
(İzmir) |
2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 21
milletvekilinin, sigara yasağı kapsamındaki işletmelerin yaşadığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/556)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
4207 Sayılı Tütün
ve Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun, 03.01.2008 tarihinde kanunlaşmış, 19 Mayıs 2008
tarihinde de yürürlüğe girmiştir.
Kanun
değişikliği, sigara yasağı konusunda sadece kullanıcılar için değil işletmeler
için de ciddi uygulama ve yaptırımlar getirmiştir.
Kanunla
"özel hukuk kişilerine ait üretim, ticaret, sosyal, kültürel, eğlence ve
benzeri amaçlı, birden fazla kişinin girebileceği binaların kapalı
alanları" sigara (tüm tütün mamulleri) yasağı kapsamına alınmıştır. Artık
kamu, özel ayrımı olmaksızın işyerlerinin yangın merdivenleri, balkonlar,
merdiven boşlukları dâhil tüm kapalı alanlarında sigara içilmesine izin
verilmemesi gerekmektedir. İşyerlerinin kapalı alanlarında sigara içmek
yasaklandığı için bu yasağın göstergesi olarak uyarı levhalarının kanun ve
ilgili yönetmeliğe uygun olarak herkesin görebileceği şekilde işyerine asılması
şartı getirilmiştir.
1 yılı aşkın bir
süredir yürürlükte olan yasa, amaç itibariyle doğru olsa da uygulama esasları
açısından pek çok sakıncayı barındırmaktadır. Yasanın uygulanmaya başladığı
tarihten bu yana, başta eğlence sektörü olmak üzere, sektör çalışanlarının ve
işletmecilerin beyanlarına göre sektörde % 30'luk bir daralma meydana
gelmiştir. Pek çok iş yeri kapanmış, bir o kadar işyeri de kapanma tehlikesi
ile karşı karşıyadır. Etkileri gittikçe derinleşen ekonomik krizle birlikte
ayakta durmakta zorlanan işletmeler yasanın kapsamının genişletilmesi ile
birlikte daha da zora girmiştir.
Yasanın
uygulanması açısından da çeşitli sıkıntıların yaşandığı bilinmektedir. İşletme
sahiplerinin, yasağa uymayan müşterilerini, hatta başka işletmelerin ihbar
edilmesi öngörülmektedir. Bu da, sosyal ilişkiler açısından hoş olmayan
sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle kavgaların yaşandığı hatta hayatını kaybeden
işletme sahiplerinin olduğu belirtilmektedir.
Getirilen yasak
nedeniyle, işleri iyi gitmeyen işletme sahipleri öncelikle çalışanların
sayısını azaltma yoluna gitmektedir. İşsizler ordusuna bu nedenle her gün
yenileri eklenmektedir.
Bunun yanında,
yasanın kapsamının genişletilmesi ile sigara içenler bina önlerinde,
sokaklarda, bahçe, park gibi alanlarda sigara içmektedir. Yasanın yeniden
düzenlenme amacıyla hiç de uyumlu olmayan görüntülere neden olunmaktadır.
Toplum sağlığını
gözetmek ve bu anlamda önlemler almak elbette ki gerekli ve doğru bir
yaklaşımdır. Ancak burada konunun tarafı olan kişilerin de düşünülmesi
gerekmektedir. Onların yaşayacağı sıkıntı ve zorlukların düşünülerek önlem
alınması gerekmektedir.
Yasağın
uygulanması ile ortaya çıkan olumsuzlukların görülmemesi, esnafın, işletme
sahiplerinin çığlığına kulak verilmemesi doğru bir yaklaşım değildir. Bu
nedenle yasanın kapsamının genişletilmesi sürecinde yapılmayan, yasağa ilişkin
görüş ve çözüm önerilerinin şimdi sorulması faydalı olacaktır.
Öncelikle, başka
ülkelerdeki uygulamaların incelenmesi faydalı olacaktır. Çeşitli sınırlamaların
yanında geliştirilecek alternatiflerle mevcut durumun korunması ile birlikte
işletmelerde yaşanan sorunları da çözecek bir ortak yolun bulunması mümkündür.
Özellikle eğlence
sektöründe hizmet veren işletmelerde, kahvehanelerde sigara içmeyen kişilerin
etkilenmeyeceği ve hiçbir şekilde dumana maruz kalmayacağı şekilde
düzenlemelerin yapılması çözüm yolunda atılabilecek önemli bir adımdır. Böylece
hem sigara içmeyenlerin hakları korunmuş olur hem de işletmelerin günümüzde
yoğun olarak yaşadıkları ekonomik darboğazın büyümesi engellenmiş olacaktır.
Mekânlar içinde yaratılacak ayrı mekânların yanında, sigara içilen ve içilmeyen
şeklinde alternatif mekânların oluşturulması yoluna da gidilebilir. Böylece
herhangi bir hak gaspı olmaksızın sorunun çözümlenmesi yolunda önemli bir adım
atılmış olacaktır.
4207 sayılı
kanunun kapsamının genişletilmesiyle işletmelerin yaşadığı sorunlar ve bu
sorunların çözülmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98.
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 23.12.2009
1) Çetin Soysal
|
(İstanbul) |
2) Sacid Yıldız |
(İstanbul) |
3) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
4) Tansel Barış
|
(Kırklareli) |
5) Yaşar Ağyüz |
(Gaziantep) |
6) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
7) Rahmi Güner |
(Ordu) |
8) Necla Arat |
(İstanbul) |
9) Muharrem
İnce |
(Yalova) |
10) Gürol Ergin
|
(Muğla) |
11) Birgen
Keleş |
(İstanbul) |
12) Kemal
Demirel |
(Bursa) |
13) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu |
(Kayseri) |
14) Tacidar Seyhan |
(Adana) |
15) Ramazan
Kerim Özkan |
(Burdur) |
16) Ali Rıza Ertemür |
(Denizli) |
17) Ali İhsan
Köktürk |
(Zonguldak) |
18) Atila Emek |
(Antalya) |
19) Halil Ünlütepe |
(Afyonkarahisar) |
20) Orhan Ziya
Diren |
(Tokat) |
21) Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
22) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin,
Roman vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/557)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Roman
yurttaşlarımızın karşı karşıya bulunduğu sorunların ve uğradıkları ayrımcı
uygulamaların tespit edilmesi, yaşam hakkına yönelen tehditlerin ortadan
kaldırılması için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'nci,
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ve teklif ederim.
Gerekçe:
Türkiye'de
ayrımcılığa en fazla uğrayan, etkilenen grupların başında "Romanlar"
gelmektedir. Çalışma hayatında, kamuda, sosyal güvenlik ve sağlıkta, okulda,
sokakta, kafede, restoranlarda, mağazalarda,
görevlilerden sıradan vatandaşa kadar ayrımcı muamele ve uygulamalara maruz
kalmakta, potansiyel suçlu muamelesi görmektedirler.
Türkiye AB üyelik
sürecinde göstermelik bazı önlemlerle yetinirken, daha önce "İstanbul/Sulukule"de yaşananlar ve resmi uygulamalarla başlayan
ayrımcılık son olarak Manisa'nın Mendes ilçesinde
yaşandı.
Selendi ilçesinde
yılbaşı gecesi çay içme yüzünden çıkan kavga sonrası, binlerce kişi toplanarak
"Selendi bizimdir bizim kalacak" sloganlarıyla Romanların yaşadığı
Zafer Mahallesine yürümüş, ev ve barakaları taşlamış, ateşe vermiş, araçları
tahrip etmiş, yerle bir etmiştir. Can ve mal güvenliğinin tehdit altında olduğu
bu durumda ne yazık ki devlet seyirci olmuş, 15'i çocuk 75 Romanı Gördes
ilçesine sürgüne akrabalarının yanına götürmekle yetinmiştir. Saatlerce terör
estirenlere hoşgörü ile yaklaşılırken Romanlar korunmamıştır. Vali, Kaymakam,
Belediye Başkanı linç girişiminde bulunan taşkın kalabalığı konuşarak
dağılmalarını istemiş, saldırganlar tespit edilip, yakalanıp yargı önüne
çıkarılmamıştır.
Ülkemizde daha
öncede etnik, dini ve mezhep farklılığı bulunan azınlıklara karşı saldırı ve
linç girişimleri yaşanmıştı. Bu olayların son zamanlarda özellikle Ege
bölgesinde daha önce Kürt yurttaşlarımıza karşı 39 kez linç girişimi yaşanması,
yaşananlar karşısında devlet zaafının ortaya çıkması kaygı vericidir.
Avrupa
Birliği'nde 2000 yılında kabul edilen, ırk ve etnik kökene dayalı doğrudan ya
da dolaylı her türlü ayrımcı muameleyi yasaklayan bir yasal düzenlemenin
varlığına karşın, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Yunanistan'da en
fazla ayrımcı muamelenin yaşandığı görülmektedir.
Romanlar
uğradıkları ayrımcı haksız muamelelerde, nasılsa sonuç alınmaz kaygısıyla,
resmi makamlara başvurmamaktadır. İş hayatına katılmakta da birçok zorlukla
karşılanmakta, aşağılanmaktadırlar.
Türkiye'de son
yıllarda sıkça yaşanan bu linç girişimleri karşısında, Roman yurttaşlarımızın
yaşadıkları yerler, sıkıntılarının giderilmesi ve uğradıkları ayrımcı
uygulamaların tespit edilmesi, yaşam hakkına yönelen tehditlerin ortadan
kaldırılması amacıyla önlem alınması için; bir Meclis Araştırması açılması,
komisyon kurulması gerekmektedir.
1) M. Nuri
Yaman |
(Muş) |
2) Gültan Kışanak |
(Diyarbakır) |
3) Selahattin Demirtaş |
(Diyarbakır) |
4) Emine Ayna |
(Mardin) |
5) Akın Birdal |
(Diyarbakır) |
6) Ayla Akat Ata |
(Batman) |
7) Bengi Yıldız |
(Batman) |
8) Fatma
Kurtulan |
(Van) |
9) Hasip Kaplan |
(Şırnak) |
10) Hamit Geylani |
(Hakkâri) |
11) İbrahim
Binici |
(Şanlıurfa) |
12) Mehmet
Nezir Karabaş |
(Bitlis) |
13) Mehmet Ufuk
Uras |
(İstanbul) |
14) Osman Özçelik |
(Siirt) |
15) Özdal Üçer |
(Van) |
16) Pervin
Buldan |
(Iğdır) |
17) Sebahat Tuncel |
(İstanbul) |
18) Sevahir Bayındır |
(Şırnak) |
19) Sırrı Sakık |
(Muş) |
20) Şerafettin
Halis |
(Tunceli) |
4.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl
ve 29 milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/558)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Son yıllarda
maalesef ülkemizde kayıp çocuklarla ilgili medya haberlerinde artış
gözlenmektedir. Aileler ve tüm kamuoyu kaybolduğu iddia edilen çocukların
akıbetinden endişe duymaktadır.
Elbette ki sorun
ihmal edilemez ve ertelenemez bir önem arz etmektedir.
Nitekim bir süre
önce Başbakanlık İnsan Haklan Başkanlığı, "Kayıp Çocuklar Raporu" adı
altında bir rapor yayınlamıştır.
Bu rapora göre 15
Ocak 2008 tarihi itibarıyla 1.444 çocuk kaybolmuş; bunların 803'ü bulunarak
ailelerine teslim edilmiştir. 27 Mayıs 2009 tarihi itibariyle ülkemizdeki kayıp
çocuk sayısı 1.592 olarak tespit edilmiştir.
Yüce meclisin bu
konuyu bütün yönleriyle incelemesi; alınması gerekli tedbirleri tespit ederek
kayıp çocukların bir an önce bulunmaları için destek sağlaması gerekmektedir.
Çocuk
kayıplarının nedenlerinin tespit edilmesi ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın
1) Cevdet Erdöl |
(Trabzon) |
2) Mustafa Elitaş |
(Kayseri) |
3) Necdet Ünüvar |
(Adana) |
4) Mustafa Cumur |
(Trabzon) |
5) Mehmet Emin
Ekmen |
(Batman) |
6) Avni Erdemir |
(Amasya) |
7) Safiye Seymenoğlu |
(Trabzon) |
8) Aşkın Asan |
(Ankara) |
9) Alev Dedegil |
(İstanbul) |
10) Özlem Piltanoğlu Türköne |
(İstanbul) |
11) Ayşe
Türkmenoğlu |
(Konya) |
12) Durdu
Mehmet Kastal |
(Osmaniye) |
13) Rıtvan Köybaşı |
(Nevşehir) |
14) Muharrem Selamoğlu |
(Niğde) |
15) Abdulmuttalip Özbek |
(Hakkâri) |
16) İdris
Güllüce |
(İstanbul) |
17) Fetani Battal |
(Bayburt) |
18) Mehmet Domaç |
(İstanbul) |
19) Mehmet Nil
Hıdır |
(Muğla) |
20) Kemalettin Aydın |
(Gümüşhane) |
21) Nusret Bayraktar |
(İstanbul) |
22) Muzaffer Gülyurt |
(Erzurum) |
23) Mithat
Ekici |
(Denizli) |
24) İsmail
Bilen |
(Manisa) |
25) Mehmet
Ceylan |
(Karabük) |
26) Hüseyin Devecioğlu |
(Kilis) |
27) Mehmet
Erdoğan |
(Adıyaman) |
28) Abdülhadi Kahya |
(Hatay) |
29) İlknur İnceöz |
(Aksaray) |
30) Özlem Müftüoğlu |
(Gaziantep) |
Gerekçe:
Son yıllarda
maalesef ülkemizde kayıp çocuklarla ilgili medya haberlerinde artış
gözlenmektedir. Aileler ve tüm kamuoyu kaybolan çocukların akıbetinden endişe
duymaktadır. Çocukların suç örgütleri tarafından organ ticareti, uyuşturucu
dağıtımı, fuhuş... gibi korkutucu pek çok sebepten
kaçırıldıkları şüphesi kamuoyunu ciddi olarak meşgul etmektedir. Aileler
çocuklarının başına böyle bir durumun gelebileceği şüphesiyle korku
yaşamaktadırlar.
Elbette ki sorun
ihmal edilemez ve ertelenemez bir önem arz ediyor. Çocuklarımızın sağlıklı ve
güvenli ortamlarda yaşamalarını sağlamak hem devletimizin hem de ailelerin
görevi olduğu bilinen bir gerçektir. Ülkemizde ve dünyada insan hakları ve
çocuk hakları alanındaki gelişmeler ve farkındalık
yaratma gayretlerine rağmen ne yazık ki bugün sadece ülkemizde değil, dünyanın
birçok yerinde insan hakları ihlalleri, özellikle çocuk boyutunda büyüyerek
devam etmektedir.
Son dönemde kayıp
çocuk sayısındaki artış nedeniyle Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı,
"Kayıp Çocuklar Projesi" başlığıyla Türkiye genelinde kayıp
çocuklarla ilgili istatistiki bilgiler elde etmeye,
kaybolma sebeplerini belirlemeye, bu konuda kamuoyunun aydınlatılmasına ve
suçun önlenmesine yönelik çalışma başlatmış ve sonuçları 25 Temmuz 2008
tarihinde "Kayıp Çocuklar Raporu" adı altında yayınlamıştır.
Ülkemizde 15 Ocak
2008 tarihi itibarıyla toplam 1.444 çocuk kaybolmuş; bunların 803'ü bulunarak
ailelerine teslim edilmiştir. Bu rapora göre ülkemizdeki kayıp çocuk sayısı 27
Mayıs 2009 tarihi itibariyle 1.592 olarak tespit edilmiştir.
Kayıp çocuklarla
ilgili verilere göre, Türkiye'de en fazla kayıp çocuk sıralamasında 346 çocuk
ile İstanbul ilk sırada, 138 çocuk ile İzmir ikinci sıradadır. Bu illeri
Balıkesir, Bursa, Ankara, Mardin ve Kocaeli illeri takip etmektedir.
Söz konusu proje
çalışmaları Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı bünyesinde ve Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü koordinesinde, Emniyet Genel Müdürlüğü, Adalet
Bakanlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Barolar
Birliği işbirliğinde devam etmektedir. Çalışmaları devam eden projenin amacı;
kayıp çocuklar ulusal bilgi sisteminin oluşturulması, ilgili kurum ve
kuruluşlar arası işbirliği ve koordinasyon ile kayıp çocukların bulunmasında
etkinliğin sağlanmasıdır.
Proje ile
toplumsal duyarlılığı artırmak, bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetlerinde
bulunmak, kayıp çocukların bulunmasında mümkün olan tüm imkanların
kullanımını sağlamak ve kayıp çocuklarla ilgili kuruluşlarda görev yapan
personelin eğitimi amaçlanmaktadır.
Çocuklara yönelik
olan bu tehdidin önlenmesi Devletimizin asli görevi olmakla birlikte bu konuda
Meclisimizin de önemli sorumluluğu bulunmaktadır.
Bütün bu ön
bilgiler dikkate alınarak, çocuklarımızı tehdit eden bu sorunun köklü çözümü
için herkesin bu sorumluluğu üstlenmesi gerekmektedir. Tüm toplumu ilgilendiren
bu sorunun çözümünün iktidar ve muhalefet partilerinin ortak çalışmaları ile
daha kolay olacağı aşikardır.
Özellikle illerin
emniyet, millî eğitim, sosyal hizmetler müdürlükleri ve ilgili sivil toplum
kuruluşları ile diyalog kurularak kayıp çocukların kaybolma sebepleri, kayıp
çocuklarla ilgili istatistiki bilgiler ile kamuoyunun
aydınlatılmasına yönelik çalışmaların neler olabileceği konularının
araştırılması bir zorunluluk olarak öne çıkmaktadır.
Yüce meclisin bu
konuyu bütün yönleriyle incelemesi ve alınması gerekli tedbirleri tespit ederek
sivil toplum kuruluşlarının devlet kurumları ile birlik içinde kayıp çocukların
bir an önce bulunmaları için destek sağlaması gerekmektedir.
Çocuk kayıplarının
nedenlerinin tespit edilmesi ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince
bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğinin yapılmasını arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/152) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun 10.02.2010 Çarşamba günü
(Bugün) yaptığı toplantısında, oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Bengi
Yıldız
Batman
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 89 uncu sırasında yer alan
10/152 esas numaralı Faili Meçhul Cinayetlerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin alınması amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin görüşmesinin, Genel Kurulun 10.02.2010 Çarşamba günlü birleşiminde
birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Grup
önerisinin lehinde konuşmak üzere Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan. (BDP
sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde işlenen faili meçhul
cinayetlerin araştırılmasıyla ilgili olarak vermiş olduğumuz Meclis araştırma
önergesinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz üzere,
ülkemizde, özellikle 1990 yılından sonra işlenmeye başlanan ve siyasi nitelikli
olduğu tespit edilen cinayetler vuku bulmuştur. Dönemin HEP il başkanı Vedat
Aydın’ın 1991 yılında öldürülmesiyle başlayan siyasi cinayetlerin işlendiği süreçte
sayısı binleri bulan yurttaşımız katledilmiştir. Bu süreçte, analar, babalar,
kızlar, oğullar, eşler, her biri can parçası binlerce insanımız yitirilmiştir.
Genç, yaşlı, çocuk gözetilmeksizin özellikle birçoğu Kürt kökenli olan binlerce
yurttaşımız kaybedilmiş, birçoğunun kaybedilişinin ardından cesetlerine
ulaşılmış ve binlercesinin akıbetinden de hâlâ haber alınabilmiş değildir.
Sistemli olarak ve hedef gözeterek işlenen binlerce cinayet aydınlatılamamış ve
faili meçhul cinayetler olarak adlandırılarak yakın ülke tarihimizde üzeri
kapatılmaya çalışılan bir olgu olarak yerini almıştır.
Siyasi
cinayetlerin ilk kurbanı olan değerli siyasetçi Vedat Aydın’a o ilk kurşun
sıkan bulunamadı ve sonrasında her yıl ve hatta her gün daha da artarak
binlerce insanımıza aynı kurşun sıkıldı. Aynı kurşun, insan hakları
savunucularından aydınlara, gazetecilere, iş adamlarına, köylülere, gazete
dağıtımcısı çocuklara ve nihayetinde evinin kapısının önünde beklemekten başka
hiçbir suçu ve edimi bulunmayan on iki yaşında bir yürek olan Uğur Kaymaz’a sıkıldı.
Aynı kurşunun
sahipleri binlerce insanımızı daha kaçırıp kaybettiler ve Parlamentomuzun
değerli üyesi Mehmet Sincar’a da aynı güçler
tarafından kurşunlar sıkıldı.
Görgü tanıkları
hep aynı noktada birleşti: Kaçıranların resmî kimlikleri ve silahları vardı.
Aynı eller tarafından işlenen cinayetlerden geriye kalan bedenler üzerinde
bırakılan aynı işkencelerin izleriydi.
Tüm bunlar
yaşanırken Susurluk’ta patlayan gerçeklik, bu insanlık trajedisinin
organizatörlerine ilişkin bilgiler ortaya koydu.
Faili meçhul
cinayetler, 1997 yılında, Başbakanlık Susurluk Raporu’na taşındı. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Vekili Kutlu Savaş tarafından
hazırlanan ve yalnızca bir kısmı kamuoyuna açıklanan raporda, JİTEM’in yapısı, Emniyet, MİT ve çeteleşme ilişkileri,
Özgür Gündem gazetesinin bombalanması ve birçok faili meçhul cinayet ele alındı
ancak derin devlet ya da kontrgerilla olarak kabul edilen sorumlular bizzat
devlet tarafından alenen korumaya alındı.
Meclis bünyesinde
kurulan Susurluk Araştırma Komisyonu da hiçbir sonuca vardırılmadı. Komisyonda
adı geçen hiçbir asker hakkında herhangi bir soruşturma açılmadı. Komisyon,
devlet sırrı gerekçesiyle, çoğunlukla, hiçbir devlet kurumundan bilgi alamadı.
Susurluk Komisyonu, hazırlamış olduğu raporunda, cinayetlerin faillerinin yer
aldığı bölümü sansürleyerek kamuoyundan gizledi.
Yine Türkiye
Büyük Millet Meclisi bünyesinde kurulmuş olan Faili Meçhul Cinayetler Araştırma
Komisyonu Raporu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca hasıraltı edildi. Nitekim, sonradan açıklamalarda bulunan Komisyon üyeleri,
Komisyon çalışmalarının engellendiğini, bu nedenle de bir sonuca
varamadıklarını ifade ettiler. Komisyon üyesi, dönemin Fazilet Partisi Bingöl
Milletvekili Hüsamettin Korkutata, varlığı
Genelkurmay tarafından inkâr edilen JİTEM’i yerinde
incelediklerini, ciddi bilgilere ve canlı tanıklara ulaştıklarını ancak
üzerlerinde korkunç bir baskının oluşturulduğunu belirtiyor. Bunun dışında,
bilgi istedikleri hiçbir resmî kurumun ve ilgili kişilerin Komisyona bilgi
vermediklerini ve bütün bunların yanında, dönemin Meclis
Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un, kendilerine, askerî
yetkilileri Komisyona çağırmamalarını söylediklerini ifade etmektedir.
Dolayısıyla Meclis bu olayları yeterince araştıramamış, belli bir noktaya
getirilen araştırmaların da önü devlet güçlerince tıkanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Şemdinli olayı yaşandığı zaman “Sonuna kadar
gideceğiz.” diyen Başbakan, karar değiştirdi ve “Halk tanıklık yapamaz.”
diyerek kendisi açısından bu dosyayı kapattı. İddianameyi hazırlayan savcı
meslekten men edildi ve böylelikle adalet arayıcıları bir daha mahkûm olurken
onlarca bombalamanın ve failleri aydınlatılamayan cinayetlerin üzeri tekrar
örtüldü. Şemdinli olayını araştırmak için kurulan Meclis araştırma komisyonunun
raporu da sümen altı edildi. Tamamlanmasının
üzerinden yıllar geçmesine rağmen Meclis raporunun hâlâ matbaada basımı
beklediği söylenmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; her şey çok açık bir şekilde ortadayken, olayları
aydınlatacak onca veri elde edilmişken ne yargı ne Hükûmet
ne de diğer devlet yetkilileri bu konuda görevlerini yerine getirmediler ve binlerce
cinayetin faillerinin korunmasına devam edildi. Hrant
Dink öldürüldü, onca delile ve tutuklu bulunan
tetikçiye rağmen failleri hâlâ bulunamadı. Zirve Kitap evinde de yapılan
katliamda deşifre olan polis-asker ilişkisinin üzerine gidilmedi. Sivas’ta 33
aydınımızın yakılmasından sorumlu tutulan kişilerin iadesi için devlet hâlâ
ciddi bir çaba içerisine girememiştir. Faili meçhul bırakılan cinayetlerin
tetikçilerinden olan birçok Hizbullah üyesi “af” adı altında serbest bırakıldı,
Gazi katliamına katılan JİTEM üyeleri serbest bırakıldı. 1990 yılından sonra
Kürtlerin yaşadığı coğrafyada binlerce cinayet ve kaybettirme olayı
gerçekleştirildi. 1993 yılında Turgut Özal’ın ölümünün ardından Başbakan
Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olması, DYP Genel Başkanlığına getirilen
Tansu Çiller’in Başbakan olmasıyla beraber faili meçhul cinayetler Ankara,
Adana ve İstanbul gibi batı şehirlerinde de işlenmeye başlandı. Bu dönemde
itirafçılar, eski Ülkücüler, polis memurları ve mafyaya kadar uzanan bir çete
ağı faaliyetlerine hız verildi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller 93 yılında
İstanbul Holiday Inn
Oteli’nde yaptığı basın toplantısında “PKK’ye yardım
eden Kürt iş adamlarının listesi elimizde. Bunlardan hesap soracağız.” diyerek
Kürt iş adamlarını hedef tahtasına koymuş ve arkasından Kürt kökenli iş
adamlarına yönelik faili meçhul cinayetler serisi başlamıştır. Bu dönemde daha
birçok Kürt avukat, siyasetçi ve bürokrat öldürülmüştür. Kürt işverenler
Kocaeli’ne bağlı olan Sapanca’da infaz edildiler ve bu dönemde Sapanca Alay
Komutanlığını da şimdiki Ergenekon sanığı olan Veli Küçük yapmaktaydı.
Değerli
milletvekilleri, bu cinayetlere ilişkin birçok delil ve beyan olmasına rağmen
resmî merciler hiçbir girişimde bulunmamıştır. “Savaş Buldan’ın öldürülmesi
devlet açısından yararlı bir olaydır.” diyerek olaydaki suçunu sahiplenen
kişilerin beyanlarına rağmen, Mehmet Ağar “Bin operasyon düzenledim.” demesine
rağmen hâlâ bu bin operasyonun ne olduğu ve kimlere yönelik olduğu
öğrenilemedi. Bu bin operasyonda daha kaç cinayetin işlendiği ve kaç insanın
kaybedildiği gerekli soruşturmalar yapılmadığından kimse tarafından bilinmedi.
Faili meçhul cinayetlerin önlenmesi amacıyla yanına çıkan heyete “Fırat’ın
kenarında kaybolan kuzunun hesabı benden sorulur.” diyen Süleyman Demirel,
sorumlusu olduğu bu karanlık dönemin hesabını veremedi. “Devlet, devlet
politikası olarak adam öldürür.” diyen Süleyman Demirel’e, “Devlet, adam
öldürmek için değil, yurt taşlarını korumak için
vardır. Bu durumda yasalarımıza göre suç işliyorsun, hesabını ver.” diyecek bir
mahkeme bulunamadı. İşte en
son Hüseyin Baybaşin bu
cinayetlerin organizatörü olarak Süleyman Demirel’e işaret etti: “Kürt
iş adamlarının isimlerinin yazılı olduğu ölüm listesini gördüm. Mehmet Ağar da
Askerî Yargıtay eski Başkanı İlhan Şener de bu listenin Süleyman Demirel tarafından
hazırlandığını ve infazları durdurmanın imkânsız olduğunu söylediler.” şeklinde
beyanda bulundu. Ancak Süleyman Demirel susmaya devam ediyor ve hiçbir savcı bu
iddiaları dikkate alıp harekete geçmiyor çünkü bizim ülkemiz adaleti sağlayacak
bir iradeden mahrumdur ne yazık ki. Taş attı diye jet hızıyla yıllarca cezaya
çarptırılan çocuklar var bu ülkede. İşlenmiş binlerce cinayetin zanlıları ise
köşklerinde, çiftliklerinde kendilerine hiçbir zaman dokunulmayacağı
düşüncesinin verdiği güvenle keyif sürmektedirler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepimiz bu karanlık dönemin tanığıyız, birçoğumuz ise
bu dönemin hem tanığı hem mağduruyuz. Düşünsenize…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
PERVİN BULDAN
(Devamla) -…yakınlarını kaybedenlerin yakınlarının ölüsünü bulmayı umut
edindiği bir trajedi yaşanıyor bu ülkede. Kayıp yakınları ve faili meçhul
bırakılan cinayetlerde yakınlarını yitirenler birçok alanda taleplerini dile
getiriyorlar, bu konuda mücadeleyi yürütüyorlar.
Sayın
milletvekilleri, sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum: Faili meçhul
cinayetler konusunda birçok çalışma yapılması için ve bu çalışmalardan sadece
biri sayılabilecek olan Meclis araştırma komisyonu kurulması için gereğinden
bile fazla neden bulunmaktadır. Biz de bütün bu nedenlerle Meclis araştırma
komisyonunun açılmasını istiyoruz. Devlet sırrı, ticari sır gibi kimi konuların
saklı tutulduğu ve hiçbir yaptırım gücüne sahip olmayan Meclis araştırma
komisyonlarının mevcut hâliyle her şeyi aydınlatacak yapıda olmadığının
farkındayız. Hrant Dink
cinayeti davasının en son duruşmasında “Adalete kadar devlet gözümüzde
suçludur.” diyerek taleplerini…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
PERVİN BULDAN
(Devamla) – Bitireceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hemen
tamamlayın lütfen.
PERVİN BULDAN
(Devamla) -…dile getiren faili aydınlatılmamış cinayetlerde yakınlarını
kaybedenler bir aradaydı ve faillerin bulunması için bu Meclisi göreve
çağırdılar. Bir Meclis araştırma komisyonu kurulması talebini
birinci ağızdan dile getirdiler ve biz de buradan şunu ifade etmek istiyoruz:
Bu ailelerle birlikte yarın Meclise gelecekler ve biz de onlarla birlikte bu
komisyonun kurulması için, özellikle bu Meclisin ve milletvekillerinin bir an
önce komisyonun kurulması için harekete geçmelerini talep ediyoruz ve vermiş
olduğumuz araştırma önergesinin bütün milletvekilleri tarafından oy birliğiyle
kabul edilmesini talep ediyor, herkesi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Buldan.
Grup önerisinin
aleyhinde söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan ve 19 milletvekilinin faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi üzerinde aleyhte söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önerge, 1990
yılından bu yana geçen dönemle ilgilidir ve 13 Mart 2008 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmuştur. O gün bugündür komisyon
kurulmasını beklemektedir.
Önergede şu ifade dikkat çekmektedir değerli milletvekilleri,
tırnak içinde: “Belli güç odakları tarafından işlenen cinayetler sonucu sayısı
on binleri bulan çok sayıda gazeteci, aydın, yazar, iş adamı ve daha birçok
yurttaşımız katledilmiştir.” denilmesi yani bu ifadenin kullanılması, önerge
sahiplerinin söz konusu cinayetlerin hangi odaklar tarafından işlendiğinin
bilindiği izlenimini de vermektedir.
Değerli
milletvekilleri, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için Meclis araştırma
komisyonu kurulmasına Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında hiçbir
milletvekilinin karşı çıkamayacağını zannediyorum. Ancak, bu gerekçeye
sığınarak ve asıl terör örgütü bir yana bırakılarak sistemli bir şekilde
devletin güvenlik güçlerinin terör örgütü gibi gösterilmeye çalışılmasını kabul
etmemiz mümkün değildir.
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – O zaman bu cinayetleri meşru görüyorsunuz.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, Hükûmetin,
Tekel işçilerinin direnişiyle ilgili yaptığı açıklamalarla nasıl bilgi
kirliliğine yol açtığı konusu üzerinde de durmak istiyorum.
Tekel işçileri
durup dururken bu eylemi başlatmamışlardır, özelleştirme nedeniyle gelecek
kaygısı içine düşürülmüşlerdir. Özelleştirmeden önce İş Kanunu’na tabi olarak
çalışan işçiler bugün teklif edilen ücretin yaklaşık 3 katı ücret alıyorlardı;
iş güvenceleri, ileriye yönelik ihbar ve kıdem tazminatı hakları ile ücretli
yıllık ve hastalık izin hakları vardı; fazla çalışma yapmaları hâlinde ücret
talep edebiliyorlardı, özlük haklarına yönelik saldırılara sendikalarıyla
birlikte karşı koyabiliyorlardı. Şimdi AKP diyor ki: “Bizden önceki hükûmetler bu işçileri sokağa atıyordu, biz onlara
merhametli davranıp 4/C statüsünü veriyoruz.”
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin bu iddiası doğru değildir.
AKP’den önce özelleştirilen kuruluşları satın alanlara işçileriyle birlikte
devir almaları ve işçileri altı ay süreyle işten çıkarmamaları koşulu getirilmekteydi.
(AK PARTİ sıralarından “altı ay sonra” sesi)
Dinlerseniz onu
da duyacaksınız.
Bugün, sıradan
bir işveren iş akdini feshettiğinde nasıl İş Kanunu’nun işçiyi koruyan
hükümleriyle karşı karşıya kalıyorsa özelleştirilen kuruluşu devralan işveren
de işçinin iş akdini feshetmek istediğinde aynı İş Kanunu’nun işçiyi koruyan
hükümleriyle karşı karşıya kalıyordu. Üstelik, bu
yola, devirden itibaren altı ay geçmedikçe de başvuramıyordu.
AKP, iktidara
geldikten sonra özelleştirme şartnamelerini değiştirmiş ve işletmelerin
işçileriyle birlikte devir koşulunu kaldırmıştır yani özelleştirmeyle birlikte
işçiler sokağa atılma tehdidiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Şimdi, ölüm yani
sokak gösterilerek işçiler 4/C’ye razı edilmeye
zorlanmaktadır. Peki nedir bu 4/C? Kamuda var olan
dört istihdam türünden en az güvenceli olanıdır.
Değerli milletvekilleri, 657 sayılı Kanun yasalaşırken istihdam
türü olarak genel idare esaslarına göre yürütülmesi gereken asli ve sürekli
kamu hizmetleri için memur statüsü, uzmanlık gerektiren geçici bazı işler için
sözleşmeli statü, İş Kanunu kapsamında yürütülmesi gereken bazı işler için işçi
statüsü ve kamunun geçici ve mevsimlik işleri için de geçici personel yani 4/C
statüsü öngörülmüştü. Geçici personel,
memur sayılmadığı için 657 sayılı Kanun’a, işçi sayılmadığı için İş Kanunu’na
tabi değildir. Sözleşmeli personel olmadığı için de onlara tanınan nispeten
daha iyi çalışma koşullarından yararlanamamaktadır. 4/C’liler,
ücretleri, izinleri, çalışma koşulları Bakanlar Kurulu tarafından belirtilen ve
iş güvenceleri olmayan bir gruptur. Başlangıçta Devlet İstatistik Enstitüsünün
yaptığı anketlerde ayın belli günlerinde görevlendirilen anketörler için
uygulanan 4/C sistemi, AKP ile birlikte, Anayasa gereği genel idare esaslarına
göre yürütülmesi gereken asli ve sürekli kamu hizmetlerinden olan öğretmenler
ve sağlık personeli için de uygulanmaya başlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, 4/C ile ilgili çıkarılan Bakanlar Kurulu kararlarında
gerektiğinde fazla çalışma yaptırılacağı belirtilen personele fazla çalışma
ücreti ödenmeyeceği öngörülmektedir. İş akitlerinin işveren tarafından tek
taraflı feshedileceği belirtilmektedir. İş akitleri feshedilen geçici personele
ihbar, kıdem ve benzeri tazminatların ödenmeyeceği öngörülmektedir. Diğer kamu
çalışanlarına göre ücretli, yıllık ve hastalık izin hakları
sınırlandırılmıştır. Ücretleri düşük, gelecek güvenceleri yoktur. Sözleşme
ücreti dışında, her ne ad altında olursa olsun başka ücret alamayacakları
öngörülmektedir. Emeklilik sisteminde prim ödeme gün sayısını doldurmakta
sıkıntı çekeceklerdir. Emekliliği hak edenler isteseler bile çalışmaya devam
edemeyeceklerdir. Nimette unutulan 4/C’liler, cezaya
gelince memurlar gibi cezalandırılabilecektir.
Değerli
milletvekilleri, Tekel işçilerinin eylemi sonucunda Hükûmet
4/C’lilerin özlük haklarında istemeye istemeye bazı iyileştirmeler yapmak zorunda kalmıştır.
Nedir bu iyileştirmeler diye baktığımızda, hastalık ve yıllık izin haklarında
bazı düzeltmeler yapıldığını ve iş sonu tazminatı öngörüldüğünü görüyoruz. Bu
düzeltmenin özelleştirme dışında 4/C’ye göre
çalıştırılanlara yansıtılmaması -çünkü başka Bakanlar Kurulu kararları var,
dolayısıyla onlara yansıtılmamıştır- adında “Adalet” sözcüğü geçen bir partiye
yakışmamıştır.
Son düzenlemeyle
İktidar, özelleştirmeden önce on iki ay çalışan işçilere 4/C kapsamında on ay
olarak teklif ettiği çalışma süresini, lütfedip on bir aya çıkarmıştır.
Ödenecek ücretleri de eski ücretlerinin üçte 1’i düzeyinden yarısı düzeyine
çekmiştir. Hükûmet son düzenlemeyle 4/C’lilere iş akitleri sona erdiğinde iş sonu tazminatı
ödemeyi kabul ettiğini söylemektedir. Geçmişte 4/C’liler geçici ve mevsimlik işlerde çalıştırıldıkları için,
yargı, bu personele, sürekli çalışan memur, işçi ve sözleşmeli personel gibi
ikramiye, kıdem tazminatı ya da iş sonu tazminatı ödenmemesini hukuka aykırı
bulmuyordu ancak AKP İktidarıyla birlikte asli ve sürekli işlerde de daha az
güvenceli ve daha az masraflı 4/C’liler istihdam
edilmeye başlandığı için, yeniden yargıya başvurulması hâlinde yargının iş sonu
tazminatı ödenmesine hükmedeceğini tahmin etmek zor değildir. Bu
nedenle, Hükûmetin son kararnamede iş sonu tazminatı
ödeneceğine ilişkin yaptığı düzenlemeler işçiler için verilmiş bir lütuf
değildir.
Değerli
milletvekilleri, özelleştirme nedeniyle işlerini kaybedenler mevcut işçi
statülerinin devamını istemektedirler. Hükûmet
işçilerin statüsünü indirmek yerine işçileri de özelleştirme nedeniyle işlerini
kaybeden memurların tabi olduğu statüye tabi tutulmasını sağlayarak bu alanda
yarattığı eşitsizlik ve adaletsizliği ortadan kaldırmalı diyor, yüce heyetinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk.
Grup önerisinin
lehinde konuşmak üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu milletvekillerinin, faili meçhul cinayetlerin araştırılması ile ilgili
olarak verdiği bir araştırma önergesinin gündeme alınması konusunda İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verdikleri bir önerinin lehine söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti, maalesef, kurulduğu günden beri,
bu devleti hazmetmeyen, bu devlette devamlı insanları birbirine düşman kılmayı
hedef edinen birtakım güçler oluşmuştur. Bu güçlerin de katkıları ile
Türkiye’de uzun zaman silahlı eylemler cereyan etmiştir. Bu silahlı eylemler
sonucunda Türkiye’de uzun zaman hem iç olaylar hem dış olaylar olmuş, uzun
zaman sıkıyönetim ilan edilmiştir, uzun zaman olağanüstü hâl ilan edilmiştir.
Sıkıyönetim ve olağanüstü hâlin bulunduğu dönemlerde temel hak ve özgürlükler
askıya alınmış, demokrasi işlenmemiş, hak ve özgürlük arama, özgürlüklerde
büyük miktarda sınırlamalar getirilmiştir. Ta cumhuriyetin kurulduğu
tarihlerden beri olayı incelerseniz, işte, 1935 yılına kadar “Dersim” olan
benim ilim 35’te “Tunceli” olarak değiştirilmiş. 1937 ve 38 yıllarında, burada
girişilen bir askerî harekât sonucunda, zaten herkesin de artık son zamanlarda
öğrendiği gibi, birçok haksız, masum insanlar öldürülmüş, birçok güvenlik
kuvvetleri de maalesef o sırada ölmüştür.
Şimdi, tabii,
Türkiye, böyle bir coğrafyada, böyle bir tarihî olaylarla karşı karşıya kalmış.
Özellikle 1990’lardan
sonra, 1980’lerden sonra -12 Eylülden sonra daha doğrusu- Türkiye, maalesef...
12 Eylül idaresi çok zulümce bir idare uygulamış. Bu memlekette, işte çok
değişik bir militarist düşünceyle hareket edince büyük işkenceler yapılmış,
haksız adam öldürmeler yapılmış ve bunun üzerine de birçok vatandaşlarımız
faili meçhul cinayet olarak bilinen şekilde ortadan yaşam haklarını
kaybetmişlerdir.
Bence, bunların
bir an önce araştırılması, haksız olarak öldürülen kişiler tespit edildikten
sonra Meclisimizin bir kanun çıkararak ta 1935’lerde, 38’lerdeki o bizim
Tunceli olayını da kapsayacak şekilde bir kanunla bu insanlardan Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bir özür dilemek suretiyle tarihi… İşte memleketimizdeki bu
anormal şartlar nedeniyle böyle bir ülkede bu insanlara haksızlık da yapılmış,
bunların ölümlerine sebebiyet verilmiş, faili meçhul şekilde öldürülmüş.
Dolayısıyla bu işi de kapatarak... Çünkü bu olay, bir an orada ortada kalınca
insanlarımız, birçok insanlar, özellikle birçok Türkiye’yi karıştırmaya çalışan
güçler de bu olayları hep gündemde tutturmak suretiyle, işte, yeni yetişen
gençlerimizi, işte askere de polise de devlete de karşı bir düşman bir ortam
yaratmak üzere hep gündemde tutarlar. Bence Meclisin bu
konuya el atması ve burada bir yücelik göstermesi lazım. Bundan
çekinmemek gerekir. Bu, devletimizin, ileride, milletimizin içinde huzurun
sağlanması için, güvenin sağlanması için, insanların birbirine güven sağlaması
için atılması gereken bir adım olduğu gibi, bundan sonra da herhangi bir kamu
görevi yapan kişilerin, ki, bu arada faili meçhul
cinayetler araştırılırken, buna sebebiyet verip de şimdi yaşayan insanlara da
verilmesi gereken, yasaların emrettiği ağırlıkta ceza da verilmesi gerektiği
şeklinde bir düzenlemeye gitmek suretiyle, bundan sonra masum vatandaşlara,
görevi olmadığı hâlde insanlara işkence eden, insanları öldüren insanlara da,
onlara da bir ders olur ve bundan sonra da bu gibi olaylara bu insanlar cesaret
edemezler.
Değerli
milletvekilleri, tabii, mesela benim ilimde de çok olaylar oldu. Mesela bir
1993, 94’lerde Selin ve Işık ailelerinde 7 kişi, vatandaşımız kayboldu,
Tunceli’nin içinde kayboldu. Bir doktor, bir avukat arkadaşımız birileri
tarafından getirildi, Tunceli’ye yakın bir yerde öldürüldü, cesetleri orada
bulundu. Bu insanlarımızın failleri bulunmadı. Birçok faili meçhul cinayetler
var.
Bizim ilimizde
özellikle bir “Yeşil” diye bir kişi vardı, bir de “Bozo”
diye bir adam vardı. Bunlar özellikle devletin güvenlik kuvvetleriyle iş
birliği yapmak suretiyle, çok anormal, çok insanlık dışı uygulamalar yaparak
çok insanların kanına da girdiler, çok büyük sıkıntılar yaratıldı. Bunlar,
tabii, zaman zaman bu kürsüde dile getirildi ve bunun
bir an önce sonunun gelmesi için bence bu önergenin en seri şekilde gündeme
alınarak bunun üzerinde ciddi çalışmalar yapmak lazım.
Meclisin birinci
görevi, ülkede huzur ve güveni sağlamak, yoksa burada getirip de bilmem falanca
devletle ilgili anlaşma tayin etmek veyahut da bilmem yeni yeni
bir terör, yeni yeni bir karanlık rejimleri getirecek
düzenlemeleri yapmak bu memlekete fayda getirmez değerli milletvekilleri. Onun
için, ben, bu önergenin bir an önce gündeme alınmasını istiyorum ama maalesef
şimdi AKP Hükûmeti bunlarla uğraşmıyor. Şimdi ne
yapıyor? Kendisine karşı olan güçleri cezalandırmak için her türlü şeyin
peşinde koşuyor. Mesela şimdi, Erzincan Cumhuriyet Savcısının bir uygulaması
var. Kendisine bir ihbar yapılmış. Bu ihbar sonucunda savcı orada bir görevini
yapıyor. Bu sırada, şu anda Eskişehir Jandarma Alay Komutanı
da orada Jandarma Komutanı. Onunla beraber, yapılan ihbara konu suç
unsuru konularda araştırma yapmış, görevini yaparken birileri araya giriyor, bu
yetkiyi, biliyorsunuz, Erzincan Cumhuriyet Savcısından alıyor, Erzurum Cumhuriyet
Savcısına veriyor, ki haksız veriliyor bunlar. Şimdi, ne oluyor? Eskişehir’deki
Jandarma Alay Komutanı, işte Fethullah Gülen
cemiyetine, İsmailağa cemiyetine karşı bir olayın
içinde görevini yaptığı için içeriye alınıyor. Şimdi, bununla, Türkiye’de bir
barış sağlanabilir mi? Yani ille Türkiye Cumhuriyeti devletini ortadan kaldırıp
da bir cemaat devletine doğru bir görev yapan insanların önünü kesmeden
Türkiye’de demokratikleşme olur mu? Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi
nedir? Laiktir, çağdaştır, uygardır. Şimdi, bu laikliği ve çağdaşlığı maalesef
hazmetmeyen bir güçler var. Bu güçler ne yapıyorlar? Ama bugün gücünü bu Hükûmetten alıyorlar ve maalesef, Amerika’nın Utah şehrinde -Türkiye’den polisler gidiyor oraya, bu
polisler orada eğitim görüyor- Türkiye’de Ergenekon’daki birtakım belgeler
oradan üretiliyor. Bunlar tabii uzun uzadıya anlatılması gereken şeyler. AKP
söylemlerinde barıştan, insan haklarından, kardeşlik projelerinden bahsediyor
ama maalesef uygulamaları bunun tersine.
Şimdi, Abdullah
Gül Bey, çıkmış barıştan bahsediyor, hukuktan bahsediyor…
ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) – “Abdullah Gül” değil “Sayın Cumhurbaşkanı” de.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Neyse canım, sen ne dersen de!
Şimdi, geçen gün
Abant İzzet Baysal Üniversitesine bir rektör atıyor arkadaşlar. Şimdi, bu Abant
İzzet Baysal Üniversitesinin nasıl kurulduğunu herkes biliyor. Oradaki bir
mütevelli heyetinin güçleriyle şey edilmiş ve orada o üniversite mensuplarının
büyük bir çoğunlukla seçtiği kişiyi bir tarafa atıyor, AKP’li iki
milletvekilinin gidip de kendisiyle beraber yemek yediği kişiyi atıyor. Üstelik
de bu atamaya, rektörlüğe atama yetkisine sahip değil.
Şimdi, Abdullah
Bey, ben sana soruyorum: Sen o Cumhurbaşkanlığı makamına geldiğin günden beri
hangi eylem ve işlemin, hangi düzenlemen hukuka, Anayasa’ya, o üzerinde yemin
ettiğin Anayasa’ya uygun bir düzenleme yaptın? Sen de AKP’nin bir elemanı gibi,
AKP gibi, cemaatlerin adamları gibi, kim, ne varsa devletin en iyi yerlerine
getiriyorsun.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkanım, Cumhurbaşkanına hakaret etmeye devam ediyor.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu hakaret değil, icraatını söylemek hakaret değil.
AHMET YENİ
(Samsun) – Cumhurbaşkanına hakaret etmeye devam ediyor.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Dolayısıyla yani sen çıkıp da bana “Ben tarafsız bir
cumhurbaşkanıyım. Efendim, ben bu devletin başıyım, eğer devlet kurumları
arasında bir çatışma olursa ben bunu yola getiririm.” diyemezsin çünkü
icraatların ortada. Senin zamanında 30 tane rektör atanmış, 14’ünün sırasını
değiştirmişsin.
İşte YÖK
Başkanlığına getirdiğin kişi, yani yüz tane şahit lazım kardeşim, yüz tane
şahit lazım… Türkiye’de eğitimi bitirmeye çalışıyor.
Şimdi, burada,
işte, Meclis Başkanı Mehmet Ali Bey Meclisteki grupları topluyor, diyor ki:
“Herkes sorumluluk duygusu içinde hareket etsin.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, Mehmet Ali Bey, geçen gün, burada AKP’li arkadaş konuşurken
ben bir tane söz atmışım, bana hemen uyarma cezası verdi ama benim gibi on defa
müdahale eden başkasına vermedi. Niye? Tek bağımsız milletvekiliyim. Sonra,
uyarma cezasını alan milletvekilinin savunma hakkı olduğunu bilmediği için
-bilmedi, onu kesinlikle bilmiyordu- ondan sonra tuttu, ben savunma hakkımı
istedim, vermedi. Sonra, Tayyip Bey görmesin diye, Tayyip Bey burada konuşmasını bitirdikten sonra şey etti.
Zamanımız çok az
olduğu için onu da söyleyeyim. Şimdi bakın: Tayyip
Bey, geçen, Meclis tarihindeki en büyük kavgaya sebebiyet veren üç dakikalık
bir söz aldı, “Bu edepsizliktir.” diyor, “Bu ahlaksızlıktır.” diyor, “Bu
izansızlıktır.” diyor. Kim söylüyor bunu? Tayyip Bey
diyor. Peki, Mehmet Ali Bey, ben sana soruyorum: Senin Genel Başkanın bu kadar
incitici, bu kadar hakaret dolu sözleri kullanıyor, ona bir söylesene, ona bir
ceza versene! Demek ki yani insanların eylemleriyle fiilleri arasında bir
tutarlılık yoksa çıkıp da millete öğüt vermesin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Peki, teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz
Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz grup önerisiyle, 1990 yılından bu yana meydana gelen faali meçhul
cinayetlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılarak bu
cinayetlerin aydınlatılması için araştırma komisyonu kurulmasının gündeme
alınması istenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ İktidarından önce ülkemizde faili meçhul cinayetlerin
çok sık yaşandığı bir gerçektir. Çok değerli aydınlarımız, gazetecilerimiz,
bilim adamlarımız faili meçhul cinayetler neticesinde maalesef hayatlarını
kaybetmişlerdir. AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle
birlikte, son yedi yıla baktığımızda, Türkiye'de faili meçhul olayların
aydınlatılmaya çalışıldığını, çetelerin, mafyanın, karanlık odakların üzerine
kararlılıkla gidildiğini, hiçbir şeyin üzerinin örtülmediğini, şüphelilerin
bağımsız ve tarafsız yargı önünde hesap vermelerinin sağlandığını görmekteyiz.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Şemdinli’yle Hrant Dink olayını çözdünüz mü?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, AK PARTİ
kurulduğunda programıyla şunu ilan etmiştir: Türkiye’nin hukukun üstünlüğüne
dayanan demokratik, çağdaş bir ülke olması için gerekli çalışmaları yapacağını,
adaletin her alanda tesis edileceğini, temel hak ve hürriyetlerin, bireyin
özgürlüğünün en ön planda tutulacağını ve bunun için gerekli olan
mekanizmaların işletileceğini, mevzuatımızın yenileneceğini ve yapılması
gereken ne varsa yapılacağını hem programında hem de her seçim öncesi
yayınladığı seçim beyannamelerinde milletimizle paylaşmıştır. Bu beyanlar parti programında ve seçim beyannamelerinde kalmamış,
yedi yıllık süreçte büyük bir kısmı tek tek ele
alınarak hayata geçirilmiştir, bunun içindir ki Türkiye, Avrupa Birliğiyle
müzakere aşamasına gelmiştir.
AK PARTİ,
iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, her alanda olduğu gibi, demokratikleşme,
adalet ve güvenlik alanında da hiç kimsenin tahmin edemeyeceği çok önemli
icraatlara imza atarken, demokratikleşmeyi gerçekleştirirken, özgürlük-güvenlik
dengesi konusunda da hassas davranmıştır.
AK PARTİ hükûmetleri, hukuk ve adalet alanında ve demokratikleşme
konusunda, öncelikle mevzuatımızda önemli değişikliklerin yapılmasını
sağlamıştır. Başta temel kanunlarımız olan, artık çağımızın ihtiyaçlarına cevap
veremeyen ceza sistemimizde önemli değişiklikler yapılarak Türk Ceza Kanunu’muz, Ceza Muhakemeleri Kanunu’muz,
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına Dair Kanun’umuz ve birçok yasal
düzenleme bu dönemde yürürlüğe girmiştir.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Onun için çocuklar yaşlarından fazla ceza alıyor!
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Bu düzenlemeler yapılırken temel insan hakları ve bireyin özgürlüğü
ön planda tutulmuş, milletimizin ve devletimizin güvenliğinden de asla taviz
verilmemiştir. 2002’ye göre bugün Türkiye, çok daha demokratik, çok daha
çağdaş, çok daha özgürlükçü bir ülkedir. Millî Güvenlik Kurulunun sivilleşmesi,
devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması, olağanüstü hâlin kaldırılması…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sokaklarda korku kol geziyor.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) - …mevzuatımızın hukukun evrensel ilkelerine ve çağdaş bir sisteme
kavuşturulmasıyla ilgili çalışmalar, bu yüce Meclisin ve AK PARTİ hükûmetlerinin küçümsenemeyecek başarıları ve hukuk devleti
ilkesini güçlendirmeyi amaçlayan önemli icraatlarıdır.
Faili meçhul
olaylar ve cinayetlerin aydınlatılması ve faillerinin bulunup yakalanması
çalışmalarıyla ilgili olarak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün
muhtelif zamanlarda yayımladığı genelgeler de Hükûmetin
bu konudaki hassasiyetinin önemli göstergeleridir.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Hassasiyet sorunu çözmüyor, faili meçhulleri ortaya
çıkarmanız lazım.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ, demokratikleşme
alanında son yedi yılda elde ettiğimiz kazanımları kalıcı hâle getirmenin ve
daha da geliştirmenin gayreti içerisindedir. Ülkemizin geçmişte yaşadığı acı
tecrübelerin bir daha yaşanmaması için çalışıyoruz. Türkiye’yi demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devleti nitelikleriyle güçlendirerek geleceğe
hazırlıyoruz. Demokrasiye yönelik her türlü girişime kararlılıkla karşı
çıkıyor, çetelerle, mafyayla, suç örgütleriyle, hukuk dışı oluşumlarla
mücadeleden taviz vermiyoruz. Bizim amacımız, gelecek nesillere bugünkünden çok
farklı, daha demokratik, daha kalkınmış, daha yaşanılabilir, çok daha güçlü bir
Türkiye bırakabilmektir. Yedi yılda her alanda gerçekleştirdiğimiz bu
icraatları milletimiz görmekte ve yaşamakta ve onun için de yapılan son dört
seçimde AK PARTİ’yi tartışmasız, açık ara birinci
parti yapmaktadır.
Bugün, ülkemizin
geldiği nokta gurur vericidir. Avrupa Birliği ile müzakere
aşamasına gelmiş, Avrupa Konseyi Parlamentosunun Meclis Başkanlığını elde
etmiş, İslam Konferansı Teşkilatının Genel Sekreterliğini üstlenmiş, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin üyeliğine yüz elli bir ülkenin oyunu alarak
seçilmiş, gücünü dünyanın kabul ettiği Türkiye'nin muhalefetinin de artık
karalama siyaseti yerine, yapıcı, ülke menfaatini gözeten bir siyaset izlemesi
gerekir.
Bugün, çetelerin,
mafyanın, hukuk dışı yapılanmaların, milletimize ve ülkemize tuzak kurmak
isteyenlerin, Danıştay saldırısıyla Türkiye'nin karartılmasını planlayanların
yargılandığı dava ile ilgili olarak maalesef her platformda yargıyı etkilemeye
çalışan çevreler vardır. Her fırsatta yargının tarafsızlığından ve bağımsızlığından
bahseden bu çevreler ve bazı siyasilerimiz hiç çekinmeden, hatta Türkiye Büyük
Millet Meclisi kürsüsünden yaptıkları konuşmalarda bile, devam eden yargılamayı
etkilemeye çalışmaktadırlar. Bu tür davranışlar, hukuk devleti ilkeleri,
yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı ilkeleri ile asla bağdaşmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminde bulunan ve biraz sonra görüşmelerine devam edeceğimiz
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’yla, terörle mücadele alanında İçişleri Bakanlığımızla diğer kurum ve
kuruluşlarımızın ifa ettikleri görevler sırasında ortaya çıkan sorunların
giderilmesi ve terörle mücadelede koordinasyonun sağlanması amaçlanmaktadır.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Siz de aynı şeyleri yapacaksınız, geçmişte yapılanların
aynısını yapacaksınız, belli oldu.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Terörle mücadele çerçevesinde alınan kararların uygulanmasında
zafiyetlerin önlenmesi, etkin, verimli ve sonuç alıcı çalışmaların
gerçekleştirilmesi için hazırlanan ve iki hafta önce görüşmelerine başladığımız
ve bugün de devam edeceğimiz bu tasarı bile AK PARTİ’nin
bu konudaki hassasiyetinin açık göstergelerinden birisidir. Bu hassasiyetimize
muhalefetin de ortak olmasını istiyoruz. Yedi yılda
elde ettiğimiz kazanımlar
sayesinde artık Türkiye faili meçhuller ülkesi olmaktan çıkmıştır.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Hangi faili meçhulü çözdünüz? İktidar olarak bir tane örnek
verin.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, araştırma önergesinde ifade edilen
olayların büyük bir kısmı yargının gündeminde ve soruşturması bağımsız yargı
tarafından devam eden olaylardır. Bugün çetelerin, mafyanın, hukuk dışı
yapılanmaların bağımsız yargı önünde hesap verdiği bir ortamda, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündeminde kamu düzeni ve güvenlikle ilgili tarihî nitelikte
ve çok önemli bir tasarının görüşüldüğü bir zamanda böyle bir araştırma
önergesinin gündeme alınmasını istemenin iyi niyetli bir çalışma olmadığını belirtmek
istiyorum. (BDP sıralarından gürültüler)
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Ne alakası var!
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Bütün konuştuklarınız yalan ve riya. Bu çifte standarttan vazgeçin.
Ayıp, ayıp!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen…
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde zaten kamu
düzeni ve güvenlik konuları vardır. Tüm siyasi parti gruplarının -Barış ve
Demokrasi Partisi de dâhil- ortak kararıyla gündemin ön sıralarına alınan bu tasarının
bir an önce yasalaşmasını istemek yerine bu tasarının yasalaşmasını erteleyecek
bir gündemin önerilmesini sizlerin takdirlerine bırakıyorum. (BDP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Sayın milletvekilleri…
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
– Bu duygu ve düşüncelerle Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisine
katılmadığımı belirtiyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Gerçek yüzünüzü ortaya çıkardınız.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Oy birliğiyle reddedin. Sizden ancak bunu bekliyoruz. Oy birliğiyle
reddedin!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tunç.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Yoklama talebimiz vardır.
BAŞKAN – Grup
önerisinin oylanması öncesinde yoklama talebi vardır.
Sayın Okay, Sayın Mengü, Sayın Malik
Özdemir, Sayın Emek, Sayın İnce, Sayın Kart, Sayın Gök, Sayın Koçal, Sayın Ağyüz, Sayın Ekici,
Sayın Öztürk, Sayın Güner,
Sayın Yıldız, Sayın Seçer, Sayın Ünsal, Sayın Anadol,
Sayın Kesici, Sayın Aslanoğlu, Sayın Günday, Sayın Oksal.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- (10/152) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri reddedilmiştir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, bir önceki Hatip hem grubumuza sataşmada bulunmuştur
hem de Kamu Güvenliği Müsteşarlığında uzlaşma sağlandığını söylemiştir. Bizim
grubumuzun böyle bir uzlaşması söz konusu değildir.
Bir de önerimizle
ilgili olarak “kötü niyetlilerdir.” dedi.
BAŞKAN – Azıcık
şey yaparsanız… Ben sizi tam duyamadım. Başlangıcını duydum da sonrasını
duyamadım.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Demin Hatip, konuşurken, Kamu Güvenliği Müsteşarlığıyla ilgili bütün
grupların uzlaşı içinde olduğunu söyledi. Bizim partimizin böyle bir uzlaşısı
yoktur.
BAŞKAN – Peki,
buyurun.
Üç dakikalık bir
süre veriyorum ama lütfen Sayın Kaplan, tekrar bir sataşmaya ve cevaba mahal
vermeyin. Tamam?
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, faili meçhuller konusunun araştırılmasını
gündeme getirmek kötü niyetlilik ise, Sabahattin Ali’nin kızının, Uğur
Mumcu’nun çocuklarının, Abdi İpekçi’nin çocuklarının,
Ape Musa Anter’in
çocuklarının, Savcı Doğan Öz’ün çocuklarının, son yakın tarihimizde Hrant Dink’in çocuklarının; bu
ülkenin aydınlarının, sanatçılarının, değerlerinin birer birer
katledildiği günlerde, bu katliamların Susurluk raporlarına geçtiği ve
belgelendiği ve nasıl öldürüldüğü belli olan bir ülkede, eğer bunu getirmek
gündeme kötü niyetliyse biz kötü niyetliyiz. Faili meçhul cinayetlerin sonuna kadar aydınlatılmasını istiyoruz.
Bunun karşısında durmak, bunun karşısında oy kullanmak asıl kötü niyettir, asıl
karanlıklara destek vermektir, asıl faili meçhul cinayetlere destek çıkmaktır.
Ne demek bu “Kötü niyetlidir, Barış ve Demokrasi Partisi böyle bir önerge
getiriyor?” Herkes biraz izanda, Başbakanın dediği ölçüde durmasını bilecek.
Dün resimlerini
görmediniz mi? Bütün faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin, hem sağdan hem
soldan, her kesimden insanların nasıl yan yana, el ele, kol kola durduğunu ve
bu ülkenin adalete ihtiyacı olduğunu görmediniz mi?
Arkadaşlar, siz
diyorsunuz ki: “Güvenlik Müsteşarlığında gruplar uzlaştı, birleşti.”
Bakın, şunu çok
iyi bileceksiniz: Sıkıyönetimlerde, takriri sükûnda, örfi idarede, olağanüstü
hâlde, çetelerde, darbelerde, DGM’lerde, asla bu rejimlerden hiçbirinin
desteğinde, Barış ve Demokrasi Partisinin ne imzasını ne desteğini ne
uzlaşısını ne birliğini göreceksiniz. O birliği bizden beklemeyiniz. Böyle
şeyleri de bizim yüzümüze bakarak söyleme hak ve hududuna sahip değilsiniz. Bu
yakışmaz. Bu kürsüde, bu Meclisin çatısı altında dururken, bizim
yapmadıklarımızı, söylemediklerimizi bize mal etmeyin. Biz, Meclis
Başkanlığında oturup, cumhuriyetin, bütün Meclisin arşivini, kamuoyuna 12
milyon belgeyi açarken, öyle istiklal mahkemelerinin, örfi idarenin, Seyit
Rıza’nın, Şeyh Sait’in, Dersim katliamının ve sürgünlerin zulasını,
kozmik belgelerini saklayacak yüreksizliği gösteren bir parti değiliz. (BDP
sıralarından alkışlar) Niye açmıyorsunuz? Niye açmıyorsunuz? Korkuyor musunuz?
Gerçeklerden, halkın bilmesinden korkuyor musunuz?
Sizin yedi yıllık
iktidarınızda, namus için, hak için, adalet için, bir tane faili meçhul cinayet
aydınlattık deyip, çıkar mısınız kürsüye? Çıkamazsınız. Adınız “adalet”, ama
adaletin zerresi yok sizde. Adaleti siz arar duruma düşersiniz. Yüce Divana
düştüğünüz günlerde, bakın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kimse kurtaramaz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – …o zaman haklının haksızın ne olduğunu görürsünüz. Biraz izana
davet ediyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Sayın Canikli…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı partimizi hedef alarak…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Aynen hedef aldım.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – …hakaret ve saldırıda bulunmuştur.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Aynen hedef aldım. Siz bizim partimizi, grubumuzu hedef aldınız.
Aynen hedef aldım. (AK PARTİ ve BDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – On
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 14.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Canikli.
2.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkanım, biraz önceki konuşmacı haksız bir şekilde partimize
saldırılarda bulunmuştur. Biz, hem dağdaki teröre karşıyız, onun için, onun
sonlandırılması için gereken her türlü çabayı sarf ediyoruz hem de geçmişte
yaşanan ve bütün milleti rahatsız eden faili meçhul cinayetlerin aydınlanması
için gereken siyasi duruşu ortaya koyuyoruz. Gerçek samimiyet bunu gerektirir.
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Oylarınızla reddedildi!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Gerçek samimiyet bunu gerektirir. Sadece buna karşı çıkarak dağdaki
teröre…
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Samimiyet, hem dağdaki teröre karşı çıkmaktır hem de faili meçhul
cinayetlerin aydınlatılması için gereken çalışmayı yapmaktır. Samimiyet bu
şekilde ortaya çıkar Sayın Başkanım.
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Geri getirin, kabul edelim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Canikli, teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Geri getirin; buyurun, kabul edin.
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
2.- (10/106) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
10.02.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun 10.02.2010 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti
Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini
İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Mehmet Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/106 esas numaralı, “Esnaf ve Sanatkârların Sorunlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla” Anayasanın 98.
ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 10.02.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz, Aydın Milletvekili
Sayın Ali Uzunırmak’a aittir.
Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esnaf ve sanatkârlarımızın
yaşadığı sorunların tespiti ve çözüm yollarının bulunması için Anayasa’mızın
98, Meclisimizin İç Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince araştırma
yapılması önergesi üzerinde söz aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Esas konuya
gelmeden önce, Antalya Serik-Aksu arasında ve ilimiz Aydın’ın Kuşadası’nda
tabii afetten dolayı hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet
diliyorum; zarara uğrayan, felakete uğrayan vatandaşlarımıza da “acil şifalar”
ve “geçmiş olsun” dileklerimi iletiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu araştırma önergesini vermemizdeki maksat ne Sayın
Başbakanımızı kızdırmak ne de Meclisin çalışmasını engellemek gibi veya zaman
kaybettirmek gibi bir düşünce değildir; aksine, demokrasimizin işlemesi ve
Parlamentomuzun daha etkin görev alabilmesi anlamında verdiğimiz bir önergedir.
Aslında Sayın
Başbakan da son günlerde bakkallarla ilgili yaptığı konuşmada da sıkıntıyı
gündeme getirmiştir. Öyleyse buradaki beklentimizin şu olması gerekir: Yürütme,
Hükûmet problemi kabullenmiş durumdadır, öyleyse
Parlamentoda çoğunluğu olan Adalet ve Kalkınma Partisi Grubumuzun da
Parlamentonun inisiyatif alabilmesi için şahsiyetli
bir duruşla bu araştırma önergemize “Evet.” diyerek esnafımızın problemlerinin
çözümlenmesi için Parlamentonun inisiyatif almasını temin etmesi gerekmektedir.
Sayın Başbakan tabii ki bir söylediğiyle bir söylediği birbirini tutmadan
Türkiye'yi yönetmeye devam ediyor.
Değerli
milletvekilleri, 2/2/2010 tarihli AKP grubunda Sayın
Başbakanımızın konuşma metninde bir bölüm var, ibret olması için bunları
sizlerle paylaşmak istiyorum: “Tabii, artık, bu gensoru olayının da maalesef
suyu çıktı. İkide bir ‘Acaba Parlamentoyu nasıl meşgul ederiz, nasıl
engelleriz, nasıl zamandan çalarız?’ mantığıyla, anlayışıyla bu gensorular
veriliyor. Bir şey çıkacağından değil. Bütün dertleri, dostlar alışverişte
görsün.” Yani, Parlamento iradesini Sayın Başbakan “dostlar alışverişte görsün”
olarak görüyor. Oysaki, Parlamentonun bir denetleme
faaliyetidir gensoru önergesi ve aynı zamanda araştırma önergeleri de milletin
gerçek gündeminin, esnafın, işçinin, sanatkârın, çiftçinin, bürokrasinin,
yönetimin, bütün katmanların problemlerinin, ülkenin gerçek gündeminin burada
konuşulmasıdır aslında.
Ben Sayın
Başbakana bir öneride bulunuyorum. Bundan kısa bir süre önce verdiğim, “Meclise
devamlılık açısından AKP Grubunun, 335 civarında milletvekili bulunan bir
grubun acaba Meclisi ne kadar çalıştırıyor?”unu halkımızla ve sizlerle
paylaşmak istiyorum: Parlamentonun 04/08/2007 tarihinden 11/12/2009 tarihine
kadarki bütün faaliyetlerinde, 173
defa karar yeter sayısı istenmiş -294 defa birleşim yapılmış- 173 defa
istenen karar yeter sayısında, yani 137 milletvekilinin burada bulunması
istendiğinde, 152 defasında AKP Grubu burada çoğunluğu sağlayamamıştır ve 3
defa da bu karar yeter sayısını bulamadığından dolayı oturum kapatılmıştır.
Toplantı yeter sayısı istenmiştir. 294 birleşimde 238 kere toplantı yeter
sayısı istenmiş ve 238 kere istenen toplantı yeter sayısında 184 milletvekili
sayısını 40 defa bulamamıştır AKP Grubu ve 16 defa oturum kapatılmıştır. Bu, 11/12/2009 tarihine kadar olan rakamlardır ve Meclis
Başkanlığının bana verdiği cevaptır. Sayın Başbakan, acaba gensorular, acaba
araştırma önergeleri mi Meclisi engelliyor, çalıştırmıyor, yoksa,
335 milletvekilinden burada 137 ve 184’ü bulunduramıyor musunuz Sayın Başbakan?
Değerli
milletvekilleri, yönetmek, olması gerekenle olabilirleri en çok birbirine
yaklaştırabilme sanatıdır. Eldeki imkân, kabiliyet, potansiyel ve fırsatları
etkin, verimli, yerinde kullanabilme inisiyatifidir.
Dolayısıyla,
bugünkü yönetime baktığımızda Sayın Başbakan ve AKP Grubu şundan vazgeçmelidir:
İşte, yedi sene öncesi, on sene öncesi, yirmi sene, otuz sene öncesi birtakım
kıyaslamaları yaparak Türkiye bir yere varamaz. Dünya elbette ki dünden bugüne
daha iyileşmektedir, yarın daha iyi olacaktır ve hem ekonomik hem sosyal,
demokrasi, insan hakları açısından dünyadaki gelişmeler hep bu yöndedir.
Gönlümüz ister ki Türkiye de Atatürk’ün işaret ettiği manada her açıdan çağdaş
medeniyetler seviyesinde olsun, medeniyetin bütün o içerlediği olayları kavrayarak
ve her şeyin önünde olsun.
Şimdi, siz, ekonomi ve para politikalarının neticesinde sıkıntıya
düşmüş esnaf, sanatkâr ve bunların önemli bir bölümünü oluşturan bakkalı tedbir
almadan “Günün şartları böyle.” diyerek kapatmaya davet ederek; politikalarınız
neticesinde sektörü çökmüş, kendisi iflas etmiş “Yandık, anamız ağladı.” diyen
çiftçiye -önü ve arkası cümlesinin ne olduğunu işitemediğimiz- “Al ananı
buradan git.” diyerek; geçmişte vergi rekortmeni olmuş ama politikalarınız
neticesinde iflas etmiş iş adamlarına “Beceriksizler.” diyerek; -muhtemeldir ki
onlar hanedanlığınızın mensupları gibi ilişkilere giremedikleri için o duruma
düşmüşlerdir- “İş yerimizi kapatıyor, emeğimizi elimizden alıyorsunuz, maaşımız
1.500 TL’den 700-800 liraya düşüyor. Bizi özlük
haklarımızla başka kurumlara becayiş edin.” diyen Tekel işçilerine “Yetim hakkı
yiyorlar. Yatarak para almak istiyorlar.” diyerek toplumu yanlış bilgilendirip
işçilerle halkı karşı karşıya getirerek; kısacası, basını, kurumları, muhalefet
liderlerini, yeri geldiğinde Parlamentoyu, herkesi yüksek perdeden yalan ve
tehditle ülkede sürdürülebilir bir yönetim ortaya koymak mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, bugün 80 esnaf ve sanatkâr meslek kolunda, Türkiye Esnaf ve
Sanatkârları Konfederasyonunun verilerine göre 2005 yılında 196.494 yeni iş
yeri açılırken 287.526’sı kapatılmıştır. 2006 yılında 248 bin iş yeri açılmış,
319 bin iş yeri kapatılmıştır. 2007 yılındaysa her gün ortalama 100 iş yeri
kapanmıştır.
Esnaf ve
sanatkârın iyiye doğru değişim ve dönüşümünü sağlayacak yeni esnaf ve sanatkâr
modelini oluşturacak millî politikaların belirlenerek, plan, program ve
projenin yürürlüğe konulması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, gelişmiş pazarlara hitap edecek
donanımlardan mahrum olmanın, bilgi ve teknolojideki yeniliklerin getirdiği
değişimlerin sağlanamayışının, küresel ekonominin, marketlerin ve Uzak Doğu
mallarının yarattığı rekabetin, AB uyum yasalarının öngördüğü yeni
standartların, konut ve otomobil kredileriyle, kredili yaşamın getirdiği piyasa
durgunluğunun, halkın alım gücünün düşmesi ve tüketim alışkanlıklarının
değişmesinin, yaşanan iç göçler ve işsizliğin oluşturduğu kayıt dışı esnaf ve
sanatkârlığın oluşturduğu haksız rekabetin ve bunun dışında, emekli olanların
esnaf kolunda faaliyet göstermek istediğinde kesintilerinin yapılmasının
adaletli bir şekilde sağlanması… Bu
vatandaşlarımız esnaf faaliyetine başladıklarında emekli maaşlarındaki yapılan
kesintinin, bunların götürü veya defter usulüyle verdikleri vergi oranlarının
yüksekliğine göre kademelendirilmesi adaletli bir tavır olacaktır.
Bunun yanında,
hep geçmişten örnekler verilerek, sekiz yıldır Türkiye’de esnaf kredileri
üzerinde yanlış bilgilendirme ve spekülasyonlar
yapılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, 2002 yılına gelirken Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar
değerlendirilmeden, o günkü şartları göz önüne almadan birtakım faaliyetleri
eleştirmek insafsızlıktır. Bakın, en basitinden bir şeyi örneklendirmek
istiyorum sizlere: 2000’li yıllarda geçirilen iki büyük deprem felaketinde, Türkiye’nin
sanayi istihsalinin aşağı yukarı üçte 2’sinin ve nüfusunun üçte 2’sinin
oturduğu bir bölge yerle bir olmuştur ve buradaki sanayi tesislerimizden
nüfusumuza, sosyal problemlerimize ve vergi tahsilatlarına
varıncaya kadar gelirlerde düşme olmuştur ve bunun üstüne, aynı zamanda,
depremin yaralarının sarılması için devletin harcamaları olmuştur. Gelirlerdeki
azalma, sosyal problemler ve gider artırımındaki Türkiye bütçesinin
imkânlarıyla o günlerden bugüne gelip de bugün insafsızca eleştirilerde bulunmanın
yeri olmadığı kanaatini taşıyorum. Bakın, o gün yüzde 70 enflasyon ve yüzde
45’le esnafa kullandırılan krediler vardır, yani aşağı yukarı yüzde 30
civarında devletin sübvanse ettiği bir gerçeklik vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Ama bugün, enflasyon hedefiniz yüzde 5, esnafın kullandığı kredi
yüzde 6,5’tur değerli milletvekilleri.
Biz, -ne zaman
ki- AKP Hükûmeti finansman olarak bunların problemlerini
çözünceye kadar, bu kredileri düşürünceye kadar Meclis kürsüsünden bunları dile
getirmeye devam edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakana buradan bir şey öneriyorum ve AKP Grubuna bir
şey öneriyorum: Merkez Bankasında ve 2000’li yıllarda bankalarda meydana gelen
hadiselerle ilgili birtakım ithamlarda bulunuyor Sayın Başbakan. Ben, buradan,
o zamanki milletvekili ve… Milliyetçi Hareket Partisinin üçte 1 ortaklıkta
bulunduğu, bunu ısrarla söylüyorum, üçte 1 ortaklıkta bulunduğu bir hükûmette, bankalarda neler olduğunu araştırmak için kendi
grubumuz araştırma önergesi verecek ve siz de buna destek olun. Sayın Başbakan,
araştıralım, suçlusu kimse çıksın ortaya. Ama AKP, kendisiyle ilgili bir
araştırma önergesini kendisi verip, acaba, bu araştırmaya razı olabilir mi?
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle, demokrasinin işlemesi ve aynı zamanda, ekonomik problemlerimizin
çözümlenmesi için önergemize destek verilmesini istiyorum ve Parlamentonun
şahsiyetli davranışını sizlere emanet ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak.
Grup önerisi
aleyhinde ilk söz Rize Milletvekili Sayın Bayram Ali Bayramoğlu’na
ait.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esnaf ve
sanatkârlarımızın sorunlarına çözüm önerileri konusunda Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Şimdi, benden
önce konuşma yapan adaşım Sayın Ali Bey’in söylediklerinin hemen hemen tamamına katılıyorum.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – O zaman “evet” diyeceksiniz.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) – Türkiye’de gerçek anlamda eğer bir değerlendirme
yapacaksak, sadece esnaf kesiminin değil, sanayici kesiminin de, sosyal
problemleri yaşayabilecek insanlarımızın da, benzer nitelikli toplumun çeşitli
kesimlerinin de mutlaka problemleri vardır. Ama problemleri gündeme getirirken
bu problemlerin içerisinde yapılmış olan hizmetleri hiç saymış olmak veya
yapılmışları yok sayarak bunların üzerine bir şey bina etmemizin esas
yanlışlığı üzerine konuşmak istiyorum.
Bakın,
arkadaşlar, geçtiğimiz hafta içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi benzer
nitelikli bir öneri verdi ve ayın 4’ünde yani geçtiğimiz perşembe günü bu öneri
burada tekrar görüşüldü. Yine esnaf meselesinin problemleriydi. Sayın Mehmet
Ali Susam ve Milliyetçi Hareket Partisinden de Sayın İzzettin Yılmaz benzer
nitelikli konuşmalar yapmış. Konuşma tutanakları burada. Bu tutanakların
içerisindeki birçok ifadeye de aynı mahiyette katılıyorum. Ancak
bu mukayeseleri yaparken, az evvel Ali Bey’in söylemiş olduğu gibi, yani 2002
senesinde, işte, esnaf yüzde 59’la kredi kullanıyordu, enflasyon da yüzde
30’du, yaklaşık enflasyonun 2 katı faizle karşı karşıya iken bugün enflasyon
rakamlarının yüzde 6,5’lar, yüzde 7’ler seviyesinde olduğu bir noktada esnafa
siz enflasyon eş değeri bir rakamla kredi kullandırıyorsanız bunun da hakkını
vermek zorundasınız. Bir tarafta enflasyonun 2 katı faiz yükü
getiriyorsunuz -ki bunu karşılama şansı yok hiçbir esnafın- diğer tarafta da şu
andaki mevcut enflasyonik ortam içerisinde ve üstelik
kullandırmış olduğunuz kredilerin rakamsal boyutları arasında da ve kişisel
boyutları arasında da korkunç rakamların olduğu bir noktadayız. 2002 senesinde
toplam 153 milyon TL kredi kullandırılmış, toplam ve kullandırılan kişi sayısı
38.390 kişi, faiz oranı yüzde 59. Bugün, 2009 yılı itibarıyla bakıyorsak 2,7
milyar TL kredi kullandırılmış ve kullanan kişi sayısı 152.123 kişi ve faiz
nispeti ne? Yüzde 6,5. Bu süreç içerisinde toplam kaç kişiye kredi
kullandırılmış? 750 bin esnafımıza kredi kullandırılmış. Toplam kullandırılan
kredi miktarı ne kadar? 15,8 milyar TL. Ha, ben krediyi ne kadar güzel bir
şeydir diye anlatmak istemiyorum ama esnafımızın talep etmiş olduğunun
karşılığını verebilen ve onun büyüme trendine destek vermeyi kendisine görev
edinmiş bir siyasi otoriteyi de hiçbir şey yapmamış, esnafa gereken hassasiyeti
göstermemiş gibi değerlendirmek bir anlamda haksızlık olur.
Şimdi, ben size
başka birkaç tane daha örnek vermek istiyorum. Yaklaşık yirmi sene kadar önce,
o zaman 60 kişilik bir iş adamı grubuyla Hannover Messe’yi
ziyarete gittik. Hannover Messe
dünyanın en büyük sanayi fuarlarından bir tanesi ve aynı dönemde de Almanya’nın
en önemli görevlerinden, başındaki en büyük dertlerinden bir tanesi “Treuhand” denen, o gün özelleştirme kapsamındaki yapılan
çalışmalarla ilgili çalışmaları da yerinde değerlendirmek için hem sanayi ve
ticaret odalarıyla hem de “Treuhand” denen kurumun
başkanıyla görüşmeye gittik. Treuhand
kurumunun başkanı olan bayan bize “Aachen
Belediyesiyle ilgili bir çalışmayı yerinde görmenizi tavsiye ediyorum.”
demişti. Aachen de çok önemli ve kritik bir bölgedir;
Almanya, Hollanda ve Belçika’nın birleştiği bir merkezdedir ve çok önemli
sanayileşme çalışmasının yapıldığı bir yerdir. O bölgeye gittik ve Belediye
Başkanı -sene 1991, bundan yirmi sene önce- bize dedi ki: “Arkadaşlar, siz
yatırım yapmak istiyorsanız ben size sanayi ile ilgili altyapı, üstyapı, her
türlü imkânımı açacağım. Bu çerçevede gelin burada yatırımınızı yapın, istihdam
oluşturun, gerekli destekleri ve teşvikleri de verdireceğim.” Kim dedi bunu?
Belediye Başkanı. Dedik ki: “Peki, güzel altyapıyı da verdin, tesisi de aldık,
o da güzel; biz esnaf olarak, tüccar olarak daha büyümedik -çünkü yirmi sene
önceyi konuşuyoruz- küçük ve orta ölçekli firmalarız, sizin bu belediyenizin
içerisinde buralardaki ürettiğimiz ürünleri pazarlama şansızımız var mı?” Dedi
ki: “Bir tek şartla. Bizim, cadde üzerinde belirlenmiş olan esnaf kriterlerimiz
vardır yani burada üç tane konfeksiyon mağazası
açabilirsiniz, burada bir tane fırın açabilirsiniz, bir tane boyacı
açabilirsiniz, bir tane berber açabilirsiniz vesaire, nüfus orantılı olarak.” O
zaman arkadaşlarıma dönüp dedim ki: “Esas esnaf planlaması bu demektir.” Bizim
Türkiye’de yapamadığımız, esas gündeme gelmesi gereken konu budur. Türkiye’de
biz, bilinçli, fizibiliteye dayanan, insanların kaynaklarını boşa heba
ettirecek olduğu yatırımları planlayacak çalışmayı yapmak zorundayız. Ben bunun
için TÜİK’le görüşme yaptım. Bakın “Nüfus
katsayısına, millî gelirimize, bölgenin sanayileşmesine vesaireye
göre bir esnaf kriterleri oluşturalım.” dedim. Bu kriterleri oluşturduğumuz zaman bunlara göre de gerekiyorsa
müsaade vermeyelim, haksız rekabet olmasın.
Bizim kendi
içerimizdeki insanlarımız haklı olarak şöyle yapıyor… Bana çok kişi geliyor
gittiğim zaman, esnaf ve sanatkârlar “Sayın Vekilim, ben 30 bin lira bir emekli
maaşı aldım. Benim çocuğumun da şu anda işi yok. Bu 30 bin lirayla ben de bir
tane bakkal açmak istiyorum. Bana ne diyorsun?” diyorlar. Yahu 30 bin liraya
zaten herkes bir bakkal açıyor! Olması gereken bakkal sayısı toplamda 50
taneyse, şu anda 500 tane. 500 tane bakkal birbirleriyle haksız rekabet
içerisine girdiği zaman ne tüccarın parasını ödeyebiliyor ne toptancının
parasını ödeyebiliyor ne de kendi itibarını devam ettirebiliyor. 30 bin de
gidiyor, 30 binin üstüne 100 bin daha da bir de borçlanmayla karşı karşıya
kalıyor.
Bakın TESK’in Genel Başkanı Bendevi
Palandöken’le bundan iki üç hafta evvel konuştum, dedim ki: “Sayın Başkan, gel
bir araya gelelim oturalım şu esnaf meselesiyle ilgili. Birinci yapacağımız iş
şu olmalı: Gerçek esnaf raporlarını istiyorum sizden. İstatistikleri yeniden
bir masaya yatıralım. Aktif olan, çalışan, şu anda gerçek anlamda ekonomiye
katma değer üreten, size düzenli olarak aidatlarını ödeyen esnaf sayısını bir
çıkartalım. Ondan sonra bunları da sektörel bazda bir değerlendirelim. Yani gerçek anlamda ne kadar
küçük ölçekli market var, orta ölçekli market var, süpermarket var, manav var,
kasap var vesaire var, bunların hepsini bir masaya yatıralım. İlk önce elimine
edilmesi gereken esnafları eleyelim. Eledikten sonra geriye kalanlarla ilgili
ciddi bir planlama yapalım. Bu planlamanın içerisinde kümelenme olsun, bu
planlamanın içerisinde birlikte hareket edecekleri çalışmalar, bu planlamanın
içerisinde istihdam politikaları olsun. Ortak kredi kullandırma ve
ortaklıkların oluştuğu, belki de sıfır faizli kredilerle bunları
değerlendirecek yeniden yapılanmalara gidelim.” İşte buradaki, bu önerideki
esas soru bence bu. Yani öneri getirirken, tamam, esnafların sorunlarını masaya
yatıralım, ama hangi sorunlarını masaya yatıralım? Fizibiliteye dayanmayan,
kendi planı programı olmadan sadece komşusu Ahmet Efendi’ye istinaden yanına
bir dükkân açmış kişiyi esnaf olarak değerlendirip onun problemini mi
yatıralım, yoksa gerçek anlamda esnaflarımızı bir istatistiki
veri çerçevesinde bir araya getirip o anlamda değerlendirecek bir çalışma mı
yapalım? Esas bence gündeme getirilmesi gereken konuların başında bu geliyor.
Bu arada geçen
haftaki konuşmalar içerisinde özellikle İzzettin Bey’in söylediği bir cümleyi hakikaten
önemsiyorum. İzzettin Bey demiş ki: “Anayasa’nın 173’üncü maddesinde çok açık
bir şekilde belirtilen ‘Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici
tedbirleri alır.’ hükmü toplumun önemli bir kısmını oluşturan esnafımızın
değerini göstermektedir.” Evet doğru, ama burada bir
eksik kelime var. Anayasa’daki eksik kelime “koruyucu ve destekleyici”nin
yanında esasında “planlayıcı” demek lazım, esas eksiğimiz burada. Biz
Parlamento olarak bu planlamayı yapabiliyorsak esnafımıza gerçek anlamda
hizmetini veririz ve mühim olan onun yaşadığı problemleri çözücü değil,
problemini yaşamadan önce tedbirlerini alan ve o insanlarımızın daha ziyade
zararlarını ve ziyanlarını ortadan kaldıracak yönde bir çalışma yapmış oluruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Onun için “Bir komisyon kuralım.” diyoruz.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamam, yani Sayın Şandır bu manada yapılacak
değerlendirmeyi biz de masaya yatırabiliriz. Sizlerle beraber
Sanayi Komisyonunda çalışma yaptık arkadaşlarla, buna geçen sene evvelki
arkadaşlarınız da katıldı, Sapanca’da esnaflara yönelik çok özel bir toplantı
yaptık, hatta -bakın esnafa verdiğimiz kıymet açısından- Sanayi, Ticaret,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Komisyonumuzun başına “esnaf” ifadesini de koyalım,
esnafımızı da burada temsil edecek bir komisyonumuz olsun diye prensip kararı
aldık, yazışmasını yaptık, fakat Tüzük gereği…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
…bu şekildeki bir
değişikliğin yapılamayacağı konusuyla ilgili görüşüldü, yoksa esnafımızın
derdiyle sizler ne kadar ilgileniyorsanız, ne kadar hassasiyet gösteriyorsanız
hem sizler hem Cumhuriyet Halk Partisi, buna inanın bunu bilin ki biz de AK
PARTİ olarak en az onun kadar gereken hassasiyeti gösteriyoruz. Ancak bu
noktada ihtiyacımız olan bir şey varsa toplu olarak değerlendirme yapalım,
sivil toplumları bir araya getirelim, TESK’i
getirelim, efendim, diğer kurumlarımızı bir araya getirelim, masaya
yatırdığımızda gelecek planlamalarıyla birlikte başlara gelebilecek problemleri
bugünden çözücü tedbirleri alalım.
Bu mahiyette
verilen önerinin gerçek anlamda doğruluk ifade etmiş olmasına rağmen yeniden
planlanması açısından öneri karşısında sözlerimi belirtmiş oldum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bayramoğlu.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkanım, yanlış bilgilendirmeden dolayı söz istiyorum.
Sayın Konuşmacı,
kullanılan kredilerin enflasyon oranlarıyla ilgili doğru bilgilendirme
yapmamıştır. Konuşmamı…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sataşma yok Sayın Başkanım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bir yanlış anlaşılma var.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Bir yanlış anlama var.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın,
Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun, esnafın
kullandığı kredi faizi ile enflasyon oranları arasındaki ilişkiyi
değerlendirdiği ifadelerinin doğru olmadığına ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Ali Bey iş dünyasının içinden gelen kıymetli bir
milletvekili. Dolayısıyla öneriye katılıyor.
Tabii ki komisyon kurulmalı ki Ali Bey’in teklifleri de Milliyetçi Hareket
Partisinin teklifleri de orada birleştirilerek o komisyonda bu işlere çözüm
bulunmalı. Problemlerin varlığını da kabul ediyor AKP Grup Sözcüsü.
Dolayısıyla,
gönül ister ki bu önerge burada kabul edilsin ve komisyon kurulsun ve o
komisyonda CHP Grubu, AKP Grubu, MHP Grubu ortak komisyon olarak Parlamento inisiyatif alsın. Bizim de isteğimiz budur zaten. Eksik ve
yanlış bilgilendirmeler ve gelecek planlaması orada söz konusu edilebilsin.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, Türkiye belli dönemlerde çalkantılı ekonomik hadiseler
yaşamıştır, krizler yaşanmıştır. 2002’li yıllarda enflasyon oranının daima üçte
1 oranında devletin sübvanse ettiği krediler kullandırılmıştır esnafa. Enflasyon eğer yüzde 90’sa esnaf kredileri yüzde 60 civarında
olmuştur ama bunun çok ateşli, yüksek ateşli ekonominin olduğu dönemlerde,
günlük faizlerin çıktığı dönemlerde farklı rakamlar ortaya çıkmıştır ve tabii
ki onlar ondan kaynaklanmıştır o farklı rakamlar, ama ortalama hep bugüne kadar
o civarda olmuştur, yüzde 30 civarında devlet sübvanse ede gelmiştir.
Ben ümit ediyorum
ki ve teklifim odur ki, eğer bu problemlerin varlığı kabul ediliyorsa, biz, Hükûmeti alaşağı etmek veya başka şey için değil, yol
gösterici, yapıcı bir Parlamento inisiyatifi açısından
bunu uygun görüyoruz. Geçmiş ve gelecek planlamasıyla ilgili Parlamentonun inisiyatif alması doğru bir davranıştır. Arkadaşlarımızın
vicdanına bırakıyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
2.- (10/106) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisi lehinde, Zonguldak Milletvekili Sayın
Ali Koçal. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin esnaf ve sanatkârlarımızın
yaşadığı sorunların tespitiyle çözüm yollarının bulunması için Meclis
araştırması açılması talebinin gündeme alınmasıyla ilgili olarak Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, öyle anlaşılıyor ki bu öneri… Daha önce perşembe günü de buna
benzer bir önergeyi, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bir önergeyi birlikte
tartıştık. Orada da yaklaşık, AKP sözcüsü arkadaşlarımız bu sorunların var
olduğunu kabul ettiler çok net olarak. Görüyorum ki, bugün de aynı şekilde,
Milliyetçi Hareket Partisinin bu doğrultuda vermiş olduğu önergenin doğru
olduğunu, gerçekten esnaf ve sanatkârlarımızın birçok sorunlarının olduğunu, bu
sorunların mutlaka çözülmesi gerektiğini kabul ediyorlar. Bu
çok güzel bir şey. O hâlde, bu konuşmaların sonunda herhâlde, bu
araştırma önergesinin gündeme alınmasıyla ilgili AKP Grubu milletvekili
arkadaşlarımız lehte oy verecekler! Böylece de esnafımızın ve sanatkârımızın
sorunlarını masaya yatıracağız. AKP
sözcüsü arkadaşımızın da ifade ettiği gibi… Onun da çünkü bir sürü önerisi var,
gerçekçi birtakım önerileri var, eksikleri bildiğini söylüyor, bu iş kolunun
içinden geldiğini söylüyor ve bu sıkıntıları onların da ilaveleriyle,
katkılarıyla hep birlikte Parlamento olarak masaya yatırarak çözümlerini
bulacağız diye düşünüyoruz. Herhâlde öyle olacak, herhâlde bu önergeyi kabul
edeceğiz ama değerli arkadaşlar, bugüne kadar aslında, AKP milletvekili
arkadaşlarımız bu ve buna benzer, bu doğrultuda birtakım önerilere, önergelere
katıldıklarını ifade etmelerine karşın ne yazık ki oylama aşamasında ret oyu
vermişlerdir; bunun örnekleri vardır. Geriye dönüp baktığımız zaman hiçbir
muhalefet partisinin bu tür araştırma önergelerine AKP’li arkadaşlarımızın
olumlu yönde oy verdiklerine tanık olmadık ama bugün tanık olacağımızı
düşünüyorum.
Biliyorsunuz, değerli arkadaşlar, bütün siyasi partiler
vatandaşın, insanlarımızın refah ve mutluluğu için kurulur ve o doğrultuda
programlarını hazırlayarak hizmet vermeye çalışır ama biraz önce de ifade
ettiğim gibi, ne yazık ki, Adalet ve Kalkınma Partisi yani önünde “adalet ve kalkınma”
ifadesi olan iktidar partisi, bugüne kadar, hiçbir biçimde, bu Parlamento
çatısı altında muhalefetle ne bir uzlaşma ortaya koymuştur ne de ulusumuzun,
yurttaşlarımızın refah ve mutluluğu adına bir yasa çıkartabilme fırsatını
ortaya koyamamıştır. Bugüne kadar bu
Parlamento çatısı altında AKP’li arkadaşlarımızın ısrarları ve sayısal
çoğunluğuyla aslında vatandaşlarımızın, ulusumuzun çıkarları, menfaatleri
doğrultusunda değil ne yazık ki AKP’lilerin kendi yandaşları, kendi bakanları…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Çok ayıp! Çok ayıp!
ALİ KOÇAL
(Devamla) – …kendi milletvekilleri ve kendileriyle birlikte hareket edenler
lehinde yasalar çıkmıştır bu Parlamentoda; bunu hepimizin bilmesi gerekiyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Bir tane örnek verebilecek misin? Bir tane örnek ver. Ayıp bir şey
ya!
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Vatandaşın lehinde bugüne kadar bir tane yasa çıkmamıştır.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Ayıp ya, ayıp!
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Örneğin, siz bakın, burada, bu Parlamentoda, iktidara geldiğinizden
bu yana yirmi defa İhale Yasası’nı değiştirdiniz. Doğru mu arkadaşlar? Yirmi
defa bu İhale Yasası niye değişti acaba? Neden değiştirdiniz bu yasayı bu
kadar? Yani siz, bir İhale Yasası’nı, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bir İhale Yasası’nı düzenleyemiyor mu?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Somut bir bilgi varsa açıkça konuşun, ezbere konuşmayın.
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Yirmi kere, İhale Yasası’nı burada değiştirdiniz, kendi kafanıza
göre, kendi yandaşlarınızı korumak amaçlı…
AHMET YENİ
(Samsun) – Örnek ver, örnek…
ALİ KOÇAL
(Devamla) - İhaleleri kendinize yönlendirebilme amaçlı…
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Ön yargılardan kurtulun!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Sayın milletvekilleri, lütfen…
ALİ KOÇAL
(Devamla) - …ve ihalelerdeki yolsuzlukları ve usulsüzlükleri örtbas etmek
amacıyla yirmi defa değiştirdiniz.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Oraya çıkan, iftira, yalan… İftira, yalan… Ayıptır ya!
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Her değiştirdiğinizde de yeni birilerini affettiniz, yeni
birilerini ödüllendirdiniz.
AHMET YENİ (Samsun)
– İftiraya devam ettin.
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Bu eğer iftiraysa, iftira
olduğunu çıkar burada söylersiniz Beyefendi.
AHMET YENİ
(Samsun) – Belgeli konuş.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Belgeyle konuşuyorum… Belgeyle konuşuyorum… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Ayıptır ya…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Burada, yine benden önceki AKP konuşmacısı arkadaşımız diyor ki:
“Biz dönemimizde şu kadar milyon kredi verdik, değişik değişik
zamanlarda.” İyi, verdiniz de bu krediler geriye döndü mü? (AK PARTİ
sıralarından “Döndü.” sesleri) Sayın milletvekili, bu krediler geriye döndü mü?
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Neye dayanarak konuşuyorsun?
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Örnek veriyorum ben size, somut örnek veriyorum.
Zonguldak’ta on
yedi tane kredi kooperatifi vardır, on yedi tane kredi kooperatifinin on iki
tanesi bankaya borçlarını ödeyemediği için kapalıdır. Sadece beş tanesi şu anda
faaliyet gösteriyor.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Olabilir.
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Hani nerede? Hani nerede? Geri döndü mü?
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Zonguldak’ı niye örnek veriyorsun?
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Bir örnek veriyorum. Türkiye’ye bakın, Türkiye’de aynı şekilde.
Bunları gelin, burada söyleyin.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Zonguldak’ı niye örnek gösteriyorsun? Seksen bir tane il var, bir
tane il yok ki!
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Esnaf sorunlarını hep birlikte görüşeceğiz, hep birlikte masaya
yatıracağız, hep birlikte çözüm arayacağız ama lütfen, AKP iktidarı samimi
olsun, samimi.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Siz kendinize bakın, kendinize!
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Samimiyetini ortaya koysun, kaçmasın oradan buradan.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Sen kendine bak!
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Millet menfaatine olan şeylerden kaçmasın. Sadece kendi
menfaatlerini düşünmesin, ülkenin çıkarlarını düşünsün…
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Git aynaya bak sen!
ALİ KOÇAL
(Devamla) - …ülke insanlarının çıkarlarını düşünsün, o şekilde gelsin, burada
tavrını ortaya koysun.
Değerli
arkadaşlar…
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Aynaya bak, aynaya!
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Evet, aynaya bakın. Bu halkın size güveni kalmamıştır, bu halk
sizden şikâyetçidir, bu yaptıklarınızın hiçbir tanesini bu halk kabul etmiyor.
O nedenle de zaten sinirlisiniz, o nedenle taşkınsınız, o nedenle ne
yaptığınızın farkında değilsiniz. Başbakanınız başta olmak üzere oraya buraya
saldırıyorsunuz.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Seçimde görürsün, seçimde!
BAŞKAN – Sayın
Ataş, lütfen.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Her gün yeni bir şey gündeme getiriyorsunuz. Her gün sizin
menfaatinize olan şeyleri gündeme getiriyorsunuz…
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Ayıptır, ayıp!
ALİ KOÇAL
(Devamla) – …vatandaşın menfaatine olan hangi şeyi gündeme getirdiniz bugüne
kadar? Bugünkü yaptığınız gibi yine… Bugün buyurun işte, esnafları konuşuyoruz,
sanatkârları konuşuyoruz. Milleti fakirleştirdiniz, anasını ağlattınız
milletin. Millet “Yakamızdan düşün.” diyor, size beddua ediyor. Sizden diyor…
“Allah belanızı versin.” diyor vatandaş sizin için. (AK PARTİ sıralarından
“Allah senin belanı versin” sesleri)
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) – Allah senin belanı versin.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Ayıp, ayıp.
AHMET YENİ
(Samsun) – Seçim sonuçlarına bak.
BAŞKAN – Sayın
Yeni, lütfen.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Ve giderek, değerli arkadaşlar, sürekli milletin kafasını
karıştırıyorsunuz, sürekli. Sürekli milletin kafasını karıştırıyorsunuz. Her
gün yeni bir şey getiriyorsunuz gündeme. Akşam rüyaya yatıyorsunuz, sabah
aklınıza geleni, rüyada gördüğünüzü ortaya koyuyorsunuz…
AHMET YENİ
(Samsun) – Biraz da rüya siz görün be!
ALİ KOÇAL
(Devamla) – …veya uzaktan gelen talimatlarla, aldığınız talimatlarla birtakım
şeyleri gündeme getiriyorsunuz. Kendi iradenizle hiçbir şeyi bugüne kadar
gündeme getiremediniz. Zaten Hükûmetin artık iradesi miradesi de kalmamıştır.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Yok ya!
ALİ KOÇAL
(Devamla) – “Hükûmet iradesi” diye bir irade
kalmamıştır.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Allah, Allah!
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Artık başkaları uzaktan kumandayla “Otur” diyor size,
oturuyorsunuz; “Kalk” diyor, kalkıyorsunuz!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Allah, Allah.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Evet, iktidara gelirken
“işsizlik” dediniz “yoksulluk” dediniz “yolsuzluk” dediniz. İşsizlik; herkes biliyor. Yoksulluk; had
safhada, herkes fakirleşti, fakirleşti. Siz kendi yandaşlarınıza bakmayın,
sizin 25 tane bakanınız var; 25 tane bakanın 26 çocuğu, 26 tane çocuk orada
burada büyük iş sahibi olmuş! Başbakan, daha dün, çocuklarını okutmak için
oradan buradan kredi alıyordu. Ne oldu ya! Başbakan birdenbire nasıl zengin
oldu ya?
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Neye dayanarak söylüyorsun?
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Siz bunu hiç kendinize
sormuyor musunuz?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Kimin çocukları ne iş yapmış? Niye ezbere konuşuyorsun, somut örnek
ver.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Hiç kendinize bunu sormuyor
musunuz?
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Belgen varsa konuş.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Bu bakanlarınız ne yaptı? Bu
bakanlarınızın çocukları, hepsi iş adamı oldu. Nasıl iş adamı oldu bunlar ya? Allah
aşkına bunu kendinize hiç sormuyor musunuz?
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Belge koy ortaya.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Demiyor musunuz ki “Ya bu
millet…” Kalkıp siz kendiniz diyorsunuz ki… “Yetim hakkını kimseye yedirmem.”
diyor Başbakan, “Yetim hakkını kimseye yedirmem.” diyor. Çok güzel, bravo,
aferin, alkışlayalım. Kim yiyor yetim hakkını ya? Yetim hakkını yiyen
Başbakanın kendisi değil mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Utan! Utan!
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Ayıptır, ayıp!
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) – Yakışıyor mu?
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Daha dün çocuğuna burs alırken oradan buradan, yetim hakkı... Tekel
işçisine hakkını vermemek, çalışana hakkını vermemek, işçiye hakkını vermemek;
esnafa, sanatkâra hakkını vermemek yetim hakkı yemek değil midir? Ona buna
memleketin fabrikalarını, limanlarını, varlıklarını, yer altı,
yer üstündeki zenginliklerini satanlar yani sizler yetim hakkı yemiş olmuyor
musunuz?
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sen hangi dünyada yaşıyorsun?
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Bunlar kimin malı? Kimin malını kime sattınız? Bu, yetim hakkı
yemek değil midir?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Resmen saçmalıyorsun, resmen.
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) – Ali Bey, kimi itham ediyorsun?
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Onun için, bu yaptıklarınızı bir daha gözden geçirin, bu
yaptıklarınızı değerlendirin.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Millet gözden geçiriyor, merak etme.
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Milletin iki eli sizin yakanızda olacak, kurtulmanız asla mümkün
değil. Seçim bölgelerinize bile gidemeyeceksiniz.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Biz her gün seçim bölgesindeyiz, sen merak etme.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Evet, umarım gidersiniz!
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) – Sen kendi iline bak.
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Bu arada şunu da unutmayın: Bakın, bu memlekette KİT’leri, enerji
KİT’lerini mahvettiniz...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – ...enerji KİT’lerini tarumar ettiniz. Enerji KİT’lerinin
tamamı borçlu, bankalara borçlu.
ALİ RIZA ALABOYUN
(Aksaray) – Ne anlarsın sen?
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Faiz karşılığında borçlu. Bankalara sürekli enerji KİT’leri faiz
vererek kendilerini idame ettirebiliyorlar, maaşlarını verebiliyorlar. Çünkü enerji
KİT’lerinin hazineden alması gerekenleri bugüne kadar bu Hükûmet
ödememekte ısrarlı, ödemiyor bunu. Peki, nereden, hangi bankalardan bu krediler
alınıyor? Hangi bankalara faiz veriliyor acaba? Kimin parasını kime
veriyorsunuz? Bu verdiğiniz faizleri nasıl veriyorsunuz? Kime veriyorsunuz bu
faizleri?
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) – İş adamına...
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Çok değerli arkadaşlar, bu söylediklerimi bir daha dikkatlerinize
sunuyorum. Bir daha bunları değerlendirin ve akşam eve gittiğiniz zaman şöyle
bir oturun, aynanın karşısına geçin “Doğru mu yapıyoruz, yanlış mı yapıyoruz?”
diye bir daha kendinizi değerlendirin.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Koçal.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Siz kendi sözlerinizi değerlendirin, kendi sözlerinizi.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkanım, Sayın Konuşmacı, partimize, grubumuza ve Hükûmetimize hakaret etmiştir, haksız saldırıda
bulunmuştur. Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sabırlı olmalıyız, sakin
olmalıyız. Gerçekten hep söylüyoruz, hepimiz söylüyoruz, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin itibarının en üst noktada muhafazası için herkesin elinden gelen
gayreti göstermesi gerekiyor. O nedenle sabırlı olmalıyız… (CHP sıralarından
“Önce Başbakan” sesleri)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) -…ve bunu sağlarken biraz önceki konuşmacının yaptığı gibi provokasyon kokan ve seviyesi son derece düşük konuşmalar
yapılmaması gerekiyor değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bütün bunlara rağmen, bütün bu provokasyon
kokan, içi boş, anlamsız konuşmalara rağmen bizim sabırlı olmamız gerekiyor
değerli arkadaşlar, sabretmemiz gerekiyor.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Rica ederim, bu konuşmaya “içi boş” denir mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, eğer elinizde bir deliliniz, ispatınız varsa çıkın burada
somut olarak konuşun, afaki şeyler söylemeyin.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Bir sürü var.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – O noktaya gelirse, herkes herkesi suçlar ve genel olarak ortaya
koyduğunuz o iddiaları ispat edemezseniz müfterisiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Müfterisiniz…
Dağarcık boş
değerli arkadaşlar, dağarcık boş! Dağarcık boş olduğu için genel ve ispatı da
mümkün olmayan iddialar ortaya atıyor.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Yalan mı söylediği? Kredi almadı mı?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Olsa içinde bir şey çıkar konuşur, burada söyler değerli
arkadaşlar. Yok. Onun için, kesinlikle bütün bu hakaretleri, iftiraları
reddediyoruz ve katlayarak iade ediyoruz kendilerine değerli arkadaşlar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Başbakanın avukatı mısın?
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – AKBİL’den bahset!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Elbette siyasette son kararı millet verir. Ne derseniz deyin, 2007
seçimlerinin hemen öncesinde de benzer laflar atılıyordu… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …“Milletin karşısına çıkamayacaksınız.” deniyordu ve 2007
seçimlerinde millet kanaatini çok net olarak ortaya koydu, önümüzdeki 2011
seçimlerinde de koyacak. Ama milletimizin kim için beddua ettiği, kimi sevip
sevmediği şu rakamlardan belli: 1978’den beri Cumhuriyet Halk Partisi iktidar
olmamış değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Sizin gibi iş birlikçi olsaydı, olurdu.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bu millet Cumhuriyet Halk Partisini 1979’dan beri iktidar yapmamış,
doğru mu? Doğru. Yani milletimizin kanaati bu. Milletimizin
kanaati sandıkta. Siz ne derseniz deyin.
Bakın değerli
arkadaşlar, esnafla ilgili olarak Halk Bankasından 2003’ten itibaren verilen,
Halk Bankasının verdiği kredi –ki çoğunluğu da esnafa verilen krediler- batak
oranı yüzde 1’in altında değerli arkadaşlar, yüzde 1’in altında! Yani Halk
Bankasının esnafa verdiği kredi dönme oranı, önceki dönemlerle kıyaslanamayacak
kadar yüksek. Onu söylüyorum.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Kaç defa yeniden yapılandırmaya girdi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Esas 2002’den önce, yani AK PARTİ hükûmetlerinden
önce esnaf aldığı krediyi ödeyemiyordu. Nasıl bunu biliyoruz? Halk Bankasının
YDK raporlarıyla ortaya konulmuş, çıkmış olan rakamlarından yola çıkarak
söylüyoruz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Şimdi ortada esnaf mı var? İflas edenler, intihar edenler…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Daha önce yüzde 95’e çıkmış… Halk Bankasının batak oranı, kredi oranı
yüzde 95’e çıkmış değerli arkadaşlar! Halk Bankasında borcunu ödeyemeyen kimdi
2002’den önce? Ağırlıklı olarak esnaf.
Esnafın
edebiyatını yapıyorsunuz sadece. Samimi değilsiniz. Samimi olan bu şekilde
hareket eder. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Üç
dakika vermiştim ben size, teşekkür ederim Sayın Canikli.
Sayın Birinci,
sisteme girmişsiniz, ne hakkında?
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Kürsünün dili ve vücut dili hakkında.
BAŞKAN – Bir
dakikalık bir sürede lütfen tamamlayın.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- İstanbul Milletvekili Necat Birinci’nin,
kürsüde konuşan hatiplerin vücut diline ilişkin açıklaması
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kürsüde olan
arkadaşlarımızı dikkatle takip etmeye çalışıyorum. Bu arada vücut dilimiz
konusunda dünyanın bazı parlamentolarının kaideleri üzerinde de bir çalışma
yaptım. Avustralya’da elinizi işaret edip kimseye konuşamazsınız; suçtur,
meclisten çıkarılıyorsunuz.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Başbakana…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başbakana verdin mi, Başbakana?
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, ben kuralları söylüyorum dünyada. Bunun örnekleri
var.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Bu çalışmanızdan Başbakana verdiniz mi?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – İkincisi…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Damarı patlarcasına konuşuyordu burada Başbakan.
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Arkadaşlar, bunu ben sadece muhalefet milletvekillerine
söylemiyorum, kendimize de söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın
Birinci herkes için söylüyor, kural ilan ediyor.
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Önemli olan, temiz bir dil ve o dili destekleyecek kendi içinde
mütenasip, mevzun bir vücut dili kullanmaktır. Hiç kimse elini kullanamaz. Arz
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
2.- (10/106) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisi aleyhinde konuşmak üzere Malatya
Milletvekili Sayın Mücahit Fındıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL (İzmir)
– Bence konuşma Mücahit Bey!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Mücahit Bey, nasıl aleyhte konuşacaksın? Sen de Ali Bey gibi lehte
konuş!
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) – Peki efendim.
Ben bir fıkrayla
başlayayım: Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bir gün bir
topluluğun içerisinde adamın bir tanesi bir hikâye anlatıyor -kurbanı
anlatacak- Hazreti İbrahim’in hikâyesini anlatıyor: “Bir gün -Hazreti Nuh’un
oğlu olmuyordu- Hazreti Nuh Allah’a yalvardı, bir çocuk istedi. Hazreti Nuh’a
Allah bir tane kız çocuğu verdi. Onu da on bir yaşında Allah yoluna feda etmesi
gerekiyordu. Onun üzerine de tam bunu yaparken meleklerden İsrafil geldi,
yanında da bir tane keçi vardı, onu aldı, bunu verdi…” diye, böyle, hikâyeyi
anlatıp gidiyor.
Hikâyeyi
anlatırken yanındakine -cemaatte de aklı başında biri var- iki de bir dönüp
diyor ki: “Öyle değil mi?”, “Öyle değil mi?”
Şimdi, adamcağız
da “Yahu, sen anlattın ama o Hazreti Nuh değildi, Hazreti İbrahim’di; kız
değildi, erkek çocuğuydu, adı da İsmail’di; gelen melek İsrafil değildi,
Cebrail’di; gelen keçi değildi, koyundu; ben senin lafını düzelteyim de
neresini düzelteyim?” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Yalnız, bu olay da hikâye değil. Siz bunu anlattınız da, hikâye
değil. Mücahit Bey, hikâye değil. Hikâye olarak tanımlarsak olmaz, bu hikâye
değil, inancımız o.
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Devamla) – Şimdi, ben lafı düzelteyim de, arkadaşlarıma destek
vereyim de… Önce şu: Lafı bir düzeltelim bakalım. Yani bunun neresinden
başlamak lazım?
Şimdi, elbette
esnafın problemleri var, esnafın problemlerini kimse inkâr etmiyor çünkü
yaşayan bir hayat, esnaf hayatı da yaşayan bir hayat, problemleri de şartlar
içerisinde gelişerek devam ediyor. Ancak bugün burada konuştuğumuz şey şu:
Esnafın problemlerini tartışmıyoruz, teknik olarak şunu bir kere iyi öğrenmemiz
lazım ki biz bugün gündemi tartışıyoruz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Gündeme alın da tartışalım. Gündeme alınmasını istiyoruz tartışmak
için.
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Devamla) – Bu konuyu gündeme alalım mı almayalım mı diye
tartışıyoruz, esnafın problemi var mı yok mu diye tartışmıyoruz. Bir kere bu,
gündeme alınıp alınmamasıyla ilgili bir tartışmadır. Onun için de bugün sıra
itibarıyla gündeme alınmasının aleyhinde söz almış, burada bu ölçüler
içerisinde konuşacağım.
Yine, şunu hiçbir
zaman unutmamak lazım, Mevlânâ’nın güzel bir sözü var:
“Gök gürültüsünün nebatata bir faydası yoktur. Nebatata faydası olan yağmurun
kendisidir.” Dolayısıyla, esnafın konusunu da konuşurken çok gürültü yapmanın
bir anlamı yok, rakamlara bakıp esnafın nereden nereye geldiğini görmemiz
lazım, esnafın hangi boyutlarda olduğunu görmemiz lazım.
Değerli
arkadaşlar, demin arkadaşımız “Bizim dönemimizde enflasyonun altında biz kredi
veriyorduk.” dedi. Bende şimdi kredi notları var, yüzde 59; 2002 yılında
enflasyon oranı yüzde 30 veya 32 idi. Dolayısıyla, bunu bir kere düzeltelim.
Yani, baştan düzeltmeye başlayalım. Esnaf 2002 yılında enflasyon oranının 2
katı ölçüsünde faiz ödüyordu. Şimdi, 2002 yılından sonra
esnafın biz problemlerini önümüze aldık, bunun için bir araştırma komisyonu
kurulmasına falan da ben şahsen gerek görmüyorum, Türkiye Cumhuriyeti
Parlamentosunda Ticaret ve Sanayi Komisyonunda hakikaten gerek Hal Yasası ile
ilgili, esnafın ve sanayinin problemleriyle ilgili, çok kıymetli
arkadaşlarımızla birlikte çok değerli çalışmalar yaptık, bunun keyfini de
yaşadık. Cumhuriyet Halk Partisindeki arkadaşlarımızla, Milliyetçi
Hareket Partisindeki arkadaşlarımızla çok güzel çalışmalar yaptık, alt
komisyonlarda da çok güzel çalışmalar yaptık ve yine, esnafımızla ilgili de
komisyonlarımızda biz gerekli çalışmaları yaparız. Grupların önerdiği, gerçek
anlamda önerdiği öneriler varsa onları komisyonla-rımızda
gene alır, çalışırız ve esnafımızın, sanayicimizin lehine olan şeyleri
değerlendiririz ve öneri olarak da orada tartışırız diye düşünüyorum.
Şimdi, tabii,
gürültünün bir faydası yok, yağmurdan bahsetmek lazım dedim. Şimdi, 2002
yılından sonra kredi faiz oranlarının düşürülmesine yönelik girişimlerimizle
birilikte kullanılan kredi miktarları artmış. Yani 1,5 milyon esnaf ve
sanatkârdan 790 bini aktif olarak kredi ve kefalet kooperatifleriyle kredi
kullanmış. 2009 yılı sonu itibarıyla, kredi ve kefalet kooperatifleri
aracılığıyla kullanılan kredi miktarı 2,7 katrilyondur; 159 milyon liraydı, 159
trilyondu yeni rakama çevirirsek, 2,7 katrilyon. 2010 itibarıyla da toplam
kredi limiti 3,4 katrilyon liraya çıkarılmıştır yani daha evvel 5 milyar lira
civarında kullanılan kredi bugün 50 milyar lira limitine çıkarılmıştır. Size
bir örnek ola-rak, kredi faizleriyle ilgili, 59’dan
6,5’a düşmüştür.
Değerli
arkadaşlar, esnaf arkadaşlarımızdan 10 milyar lira kredi kullanan bir
kardeşimizin, bir esnaf arkadaşımızın tam dört yıl sonra ödeyeceği para 11
milyar liradır, dört yıl boyunca ödeyeceği faiz yalnızca 1 milyar lira.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Kredi alamıyor artık, faiz ödemesine gerek yok.
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Devamla) – Kredi almasını… Şöyle söyleyeyim: Bakın, daha evvel BAĞ-KUR’a borcu olanlar, sicile takılmış olanlar, bunlar kredi
kullanamıyordu…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Hâlâ kullanamıyorlar.
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Devamla) – …ama bizim yaptığımız düzenlemelerle BAĞ-KUR’a borcu dahi olsa kredi kullanabiliyorlar.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Kullanamıyorlar.
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Devamla) – Kesinlikle kullanıyorlar.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Senin telefon açtığın esnaf kullanıyordur.
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Devamla) – Dolayısıyla, sicil affını bu Parlamento çıkardı, o sicil
affı marifetiyle de bu kredileri kullanıyorlar.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Telefonunu ver de vatandaş sizi arasın.
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Devamla) – Efendim “Kredi kullandırılan kooperatifler battı.” dedi
bir arkadaşımız. 2002 yılında 402 kooperatif faaliyetteymiş, 2010 yılında 816
kooperatif faaliyette ve toplam 2 kat artış var sayı itibarıyla. Verilen kredi
toplamı 153 milyon liraymış, 2010 itibarıyla 3,6 milyar lira, toplam 24 kat
artış var. Üzerinde kredi bulunan ortak sayısı 63.500’müş, 246.802’ye çıkmış,
tam 4 kat artış var. Kredi limiti 5 milyarmış, toplam 50 milyara çıkmış, tam 10
kat artış var. Faiz oranı yüzde 59’muş, şimdi faiz oranı yüzde 6,5’a düşmüş ve
aşağı yukarı yüzde 10’u nispetine geliyor eski faiz oranının yani 10 kat
aşağıya düşmüş.
Değerli
arkadaşlar, esnafımızın bundan sonra da yanında olmak hepimizin görevi. Esnaf
aynı zamanda toplumun orta kesimidir, orta direğidir. Bu, AVM’lerle
ilgili yasa taslağı zaten hazırlandı. Komisyonumuzdaki değerli arkadaşlarımızla
bu AVM yasasını da değerlendirirken özellikle esnaflarımızı da koruyacak ve
kollayacak şekilde bir düzenlemeyi yine biz, Komisyonumuzda el birliğiyle
yapabiliriz.
Rakamlar ortada.
Dolayısıyla, ben tekrar şunu söylüyorum deminki o büyük söze nispeten: Gürültünün
ve boş kalabalığın topluma, esnafa bir faydası yok, faydası olan bu kredi
limitleridir. Elbette, bu kredi limitlerinde uygulamada bazı problemler varsa
bunların üzerine gitmek gerekir. Aynı zamanda, KOBİ’ler
marifetiyle de 3 katrilyona yakın, orta ölçekli imalatçı sanayicimize de
krediler kullandırılmıştır, 25 milyar lira destek kredileri kullandırılmıştır,
ihracat kredileri kullandırılmıştır. Bu süreç içerisinde, IMF olmadan Türkiye
kendi plan ve programıyla, Hükûmet kendi plan ve
programıyla… 2009 krizi, işte, teğet mi geçti; burada çok açık ve net
görüyoruz. Esnafımızın yanında, tüccarımızın yanında Hükûmetimiz
yer almıştır.
Ben, emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Fındıklı.
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN –
Önergenin oylamasından evvel yoklama talebi vardır.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkanım, ben kısaca bir açıklamada bulunmak istiyorum.
BAŞKAN – Önce şu
yoklamayı bir bulalım, ondan sonra size de soracağım.
Sayın Şandır,
Sayın Uzunırmak, Sayın Özdemir, Sayın Bal, Sayın
Doğru, Sayın Çirkin, Sayın Akkuş, Sayın Yıldız, Sayın Tankut,
Sayın Şafak, Sayın Asil, Sayın Işık, Sayın Sipahi, Sayın Enöz,
Sayın Akçay, Sayın Kalaycı, Sayın Akcan, Sayın
Torlak, Sayın Varlı, Sayın Durmuş.
Yoklama için üç
dakikalık süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Grup
önerisini oya sunduktan sonra sizi dinleyeceğim Sayın Uzunırmak.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
2.- (10/106) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Buyurun Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı, İslam inancında bugün vacip olan
kurbanın “bir hikâye” olarak nitelemesini yapmıştır. Bu konuyla ilgili bir
aydınlatma yapmak istiyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, Allah aşkına ya! Bunun ne alakası var? Bu sataşma
nerede Sayın Başkan? Yani bu kadar da kötüye kullanmaması gerekiyor.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ben Müslüman bir
milletvekiliyim. Ne demek sataşma yok? Yani bir Müslüman milletvekiline sen
diyorsun ki senin inanç temelini oluşturan, vacibi oluşturan bir konuyu
“hikâye” olarak nitelendiriyorsun.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Yani, Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
saniye…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – …bir sataşma söz konusu
değil.
BAŞKAN – Bir
saniye…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ama herhangi bir sataşma, hakaret yok. Her konuşmacının her
cümlesine cevap verilmez ki!
BAŞKAN – Şimdi,
bakın, Sayın Canikli ve Sayın Uzunırmak,
yani ben dinleyeceğime göre, birbirinizle değil, benimle konuşursanız…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, eğer…
BAŞKAN – Şimdi bu
söyledikleriniz zaten kayda giriyor. Onun için tane tane…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, kayda girmesi değil…
BAŞKAN – Hayır,
bir saniye…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – …buradan vatandaşın da duyması gerekiyor. Buradaki kaydı vatandaş
duymuyor. (AK PARTİ sıralarından “Aaa!” sesleri)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Burası reklam yeri, şov yeri değil Sayın
Başkan.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Bu arkadaşımızın onu, oradan, “hikâye” olarak anlatmasını
vatandaşımız dinledi.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sen vatandaşla mı konuşuyorsun?
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - Ben bir Müslüman milletvekiliyim. Dolayısıyla, benim inancımı burada
sadece “hikâye” olarak niteleyemez. İslam inancında vacip oluşturan kurbanın
bir gerekçesidir o.
AHMET YENİ
(Samsun) – Anlaşılmıştır.
BAŞKAN –
Tutanaklara geçti ama iki dakika süre içerisinde lütfen tamamlayın, yeni bir
gerilime ve sataşmaya yol açmadan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın,
Malatya Milletvekili M. Mücahit Fındıklı’nın, İslam inancında vacip olan
kurbanı “bir hikâye” olarak nitelemesine ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
İnanıyorum ki
Sayın Konuşmacı Arkadaşımızın maksadını aşan bir sözü oldu veya çok dikkatli
kullanmadığı bir ifade oldu. O da niteliklerini bildiğimiz bir arkadaşımızdır
ama ben vatandaşımızın duyması açısından söz aldım, teşekkür ediyorum.
İslam inancının
kurban vacibini oluşturan önemli bir olaydır Hazreti İsmail’in olayı.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Hazreti İbrahim…
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Şanlıurfa) – Hazreti İbrahim…
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) - Hazreti Süleyman’ın, Hazreti İsmail’in olayı bir hikâye değildir.
(AK PARTİ sıralarından “Hazreti Süleyman değil” sesleri)
Bu arada şunu
ifade etmek istiyorum değerli milletvekilleri: Türk insanına, Türk esnafına
kredilerin yüksek oranda kullandırıldığından söz ediliyor. Yüksek oranda
kullandırılan krediler esnafın durumunun rahat olmasını gerektirir, büyüme için
kullanılması gerekir. Oysa bugün, ya borçlar yeniden yapılandırılarak ya varlık
satışları yapılarak ya da borçlarımız bir başkasından borç alarak kapatılarak…
Esnafın arasına indiğinizde göreceksiniz ki bu süreç devam ettirilmektedir.
Onun için, ben inisiyatif almanızı istiyorum ve doğru
bilgilenmenizi istiyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
3.- (10/466, 10/474, 10/496) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/2/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
10.02.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun, 10.02.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim
Hakkı
Suha Okay
Ankara
Grup
Başkanvekili
Öneri :
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/466, 474 ile 496)
esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul'un,
10.02.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Sevigen’e aittir.
Buyurun Sayın Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET SEVİGEN
(İstanbul) – Sağ olun, çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; ben bugün -eğer milletvekillerim izin
verirse- bütün grupların grup başkan vekillerine teşekkür etmek istiyorum. Yani
çocukları kayıp olan aileler bugün Meclisimizi ziyaret ettiler. Bunların
çocukları uzun süredir kayıp ve kayıp olmaya devam ediyor; yeni yeni çocuklar kayboluyor ya çalınıyor ya da kaçırılıyor. O
ailelerin dernekleri, kendileri, kadınlar, çocuklar bugün bizleri ziyaret
ettiler. Önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Hakkı Suha Okay’a gittik. Kendileri bu konuda çok duyarlı. Kişi olarak da parti olarak
da Cumhuriyet Halk Partisi çok duyarlı biliyorsunuz. Meclis araştırma komisyonu
kurulmasıyla ilgili kanun teklifleri var, komisyon önerileri var, gündem dışı
konuşmaları var. O bakımdan bu konuyu gündeme getirdik bugün. Bir komisyon
kurulması için ailelerin de talepleri doğrultusunda kendisi Parlamentoya
getirdi ve onun üzerine söz aldım, konuşuyorum. Çok teşekkür ediyoruz hem
Cumhuriyet Halk Partisine -hem onun üyesi olan bir milletvekili olarak- hem de
Sayın Hakkı Suha Okay’a.
Yine Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural’a gittik, onları da
ziyaret ettik. Basının, medyanın önünde Sayın Oktay Vural da Milliyetçi Hareket
Partisi adına bu önergeye destek vereceklerini, komisyonun kurulacağını, bu
insanların gözyaşlarının dineceğini, dinmesi gerektiğini… Elleri buraya kadar
uzanıyor, bundan sonrasını devletin, Parlamentonun yapması gerektiğini, aynı
düşünceyle o da kabul etti. Kendisine de teşekkür ediyorum, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubuna ve Grup Başkan Vekiline teşekkür ediyorum.
Daha sonra,
Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekiline gittik, Suat Kılıç karşıladı
bizi. Çok teşekkür ediyorum hem kendisine hem grubuna. Suat Bey de basının,
medyanın önünde bunu destekleyeceklerini ve böyle bir komisyonun kurulması
gerektiğini söylediler. Bu bakımdan ben burada bulunan bütün milletvekillerine
ve bütün gruplara, kaybolan çocukların adına, birisi bulunsa bile o aileler
adına hepinize sonsuz teşekkür ediyorum. İnanıyorum ki bugün burada kurulacak,
burada bugün olmazsa yarın kurulacak; önemli değil.
Bu işin, sevgili
arkadaşlarım, siyaseti olmuyor, acıların siyaseti olmuyor. Bu insanlar
ağıtlarla yaşıyorlar. Ölüsü olan bir gün ağlıyor ama kaybı olan günlerce ağlıyor
–delisi olan derler ama- kaybı olan günlerce ağlıyor, o insanların gözyaşları
dinmiyor. Hepsi ağıtlarla gidiyorlar.
Burada, Kemal
Demir’in bir sözü vardı, bir türkü olmuştu, yıllardır yaşadığımız gibi. İzin
verirseniz onun bir bölümünü size okuyayım. Bir ananın söylediği gibi:
“Bir kuzu da taş
dibinde meliyor,
Firkati de dağı
taşı deliyor,
Komşular da
bulamamış geliyor,
Yitirdim yavrumu
yol kenarında.
Dağlara saldırdım
seyipler gibi,
Anası ağlıyor
geyikler gibi,
Ne dereler koydum
ne de taş dibi,
Yitirdim yavrumu
yol kenarında.
Yavrum ateşine
nasıl durayım,
Ya ben seni
nerelerde bulayım,
Atatürk'e bir
telgraf vurayım,
Yitirdim yavrumu
göl kenarında.
Müjdesine
gerekirse canımı vereyim.” diyor, feryat ediyor analar, feryat ediyor babalar.
Sevgili
arkadaşlarım, devletin açıklamasına göre, yaklaşık 1.657 tane çocuğumuz kayıp;
14 bin çocuk kayıp ama bir kısmı bulunuyor, bir kısmı bulunamıyor. 1.657 tane
hayat hikâyesi, 1.657 tane dram, 1.657 tane gözyaşı. Ölüsü olan, dediğim gibi,
bir gün ağlıyor ama kaybı olan günlerce ağlamaya devam ediyorlar.
70 milyon
Türkiye’yiz sevgili arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; 70 milyon Türkiye, 2
bin tane çocuğuna sahip çıkamazsa inanın yazıklar olsun bize, 2 bin tane
çocuğuna sahip çıkamazsa. Satıcılar, seyyar satıcılar, taksiciler, postacılar,
esnaflar, trafik polisleri, millî piyangocular, gezici meslek kuruluşları, bu
mesleği yapan bütün kuruluşlar, eğer bunlar el ele verirse, bu çocukların
resimlerini, bu çocukların isimlerini, adlarını biz Parlamentoda kuracağımız
bir komisyonla unutturmazsak… Bir ana bize emanet etti, geldi, grup başkan
vekillerimize verdi, dedi ki: “Bizim gücümüz yok, kolumuz buraya kadar,
ayağımızın dermanı buraya kadar. Kibritlerin üzerine çocuklarımızın resimlerini
yaptık, bedava dağıtıyoruz ancak bu kadar.” Bütün grup başkanlarıma verdi
bunları, “Buradan da gösterir misin?” dedi. Avrupa’nın her tarafında böyle promosyon eşyalara çocukların resimleri, isimleri
yapıştırılıyor. Bunun yanında, çocukların süt, içecekleri… Eğer süt varsa
çocukların mamalarının üzerlerine kaybolan çocukların… Böyle bir öneride, eğer
milletvekili arkadaşlarım bu öneriyi kabul ederlerse, bu öneriden çıkacak
komisyon raporlarını eğer bu şirketlerin kuruluşlarına verebilirsek, bu
çocukların mamalarının, sütlerinin, kibritlerin üzerlerine çocukların resimlerini
yapıştırabilirsek, inanın, bu 2 bin çocuktan 1 tanesini bulsak bile o 2 bin
tane eve bayram geliyor. Samimi olarak söylüyorum. “Bundan sonra da
kaybolmasın.” diye feryat ediyorlar. Çoğu da diyor ki: “Bizim çocuklarımız,
yavrularımız zaten kayboldu, zaten yoklar. Günlerce gözyaşı döküyoruz. Keşke
mezarını bulsak, toplu bir mezar olsa da toprağına elimizi sürsek, yüzümüzü
sürsek; keşke dokunsak, keşke kucaklayabilsek.” diyorlar. Çoğu kaçırılmış
çocuklar. “Bizim elimiz kolumuz buraya kadar; bundan sonra bütün gücümüz
Parlamento, Parlamentodan yardım istiyoruz.” diye feryat ediyorlar.
Sevgili
arkadaşlarım, bunların çoğu yoksul çocuklar. İnsanların çocukları İnternet kafelerine gidiyorlar. İnternet kafelerinde
çocuklar kandırılıyor, çocuklar aldatılıyor. Bir kısmı, yoksulluktan gidiyor,
evden kaçıyor ama bunların çoğu kaçırılan çocuklar. İşsiz ailelerin çocukları,
sahipsizlikten bir kısmı, sahip çıkamadıkları için bakkallara giderken gece
elinden tutup götürüyorlar. Bir tanesini, Zeynep’i… Çocuk sabahtan beri
ağlıyor, diyor ki: “Etrafı çevrili, güvenlik içerisinde bulunan bir siteden çalınıyor
çocuklar.” Göçten, kaçırma, kaçırılma… Organ mafyası ciddi boyutlarda bu
çocuklara saldırıyor. İnsan ticareti yapanlar, fuhuş sektöründe bu çocukları
alıp ortadan kaldırıyorlar. Bu kaybolan çocukların, 2 bin tane çocuğun hemen hemen yarısı kız çocuğu sevgili arkadaşlarım, yüzde 40’ı.
Dilencilik yaptırıyorlar, hırsızlık yaptırıyorlar. Bütün bunların önüne geçecek
tek güç sizde. Bunu bilin diye söylüyorum, bunu samimi olarak, yüreğimden
gelerek söylüyorum. Parlamento sahip çıkarsa biz bunun altından kalkarız. Yeter
ki Parlamento sahip çıksın. Hepimiz çoluk çocuk sahibiyiz, Allah kimseye evlat
acısını göstermesin, hiç kimseye! Samimi olarak söylüyorum, çok zordur. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sevgili
arkadaşlarım, inanın, samimi olarak söylüyorum. Bir kısmı tabii, bu garip
aileler koşuyorlar, yardım ediyorlar, devletin bunlara sahip çıkması için çaba
sarf ediyorlar, çile çekiyorlar. Ama inanın bu 2 bin tane çocuğun, 1.600 küsur
çocuğun yarısı da devlet yurtlarından gidiyorlar. Devlete teslim ediyorlar , analar, babalar çocuklarını veriyorlar, diyorlar
ki: “Koru.” Maalesef, bu Çocuk Esirgeme Kurumları Türkiye’nin en büyük
ailesiydi bir zamanlar, gurur duyardık biz bu Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme
Kurumuyla. Allah aşkına, ne oldu bu Kuruma ya; ne oldu, merak ediyorum yani!
Sayın Başbakandan rica ediyorum, alsın bu Bakanını sorsun, desin ki: “En büyük
ailesiydi, herkesin gurur duyduğu bu Kuruma ne oldu? Ne oldu da bu Kurum
değişti? Bu çocuklar bu Kurumlardan niye kaçıyorlar? İşkence mi görüyorlar,
ıstırap mı çekiyorlar; dövüyorlar mı, sövüyorlar mı yoksa bunların hayat
şartlarını beğenmiyorlar mı?” Bu çocuklarımızın bir kısmı, yarısı buradan
gittiği için, bana göre bu Komisyon kurulursa eğer bu Kurumları da inceler.
Biz
milletvekilleriyiz, kurumlarda bürokratlar ne olursa olsun, kim olursa olsun,
kime yakın olursa olsun bizim için mühim olan bir ananın gözyaşının dinmesi.
Öyle değil mi arkadaşlarım? Bizim için mühim olan bir çocuğun bulunması değil
mi? Bizim için mühim olan bir organ mafyasının, çocuk tacirlerinin, bizim için
mühim olan hırsızlık yaptırmak için çocukları kaçıranların bulunması değil mi?
Onun için, biz el ele verirsek neleri yenmeyiz biz? Ne kanunlar çıkarmadık…
Karşılıklı atıştık, birbirimize küstük, bağırdık, bazı yerde hakaret ettik ama
eninde sonunda bizi büyük millet yapan şey acılara ortak göğüs germemizdir.
Bizi Türk milleti yapan, büyük Türk milleti yapan şey insanlığımızdır,
onurumuzdur; bizim geriye dönüp baktığımız zaman çocuklarımıza, atalarımıza,
özümüze sahip çıkmaktır. Bu insanlar boyunlarını büküp gelmişler. Bir kuş
gelmiş, bir çalıya konmuş, kışlarsanız gidecekler, kaçar gider ama sahip
çıkarsanız, korursanız, kollarsanız, onlara sıkı sıkı
sarılırsanız, sarılırsak hep beraber biz bu yaraları sararız; inanın, samimi
olarak söylüyorum biz bu yaraları sararız, bizim önümüzde hiç kimse duramaz
diye düşünüyorum.
Sevgili
arkadaşlarım, tabii, çocuklar üç yıl evvel kayboluyor, dört yıl evvel
kayboluyor, on yıl evvel kayboluyor, on beş yıl evvel kayboluyor. Yüz
güncelleştirme diye bir olay var. Çocukların resimlerini söylüyorum. Yani
1997’de kaybolmuş ama şimdi gelmişiz 2010’a. Belli bir süre sonra tabii bu
çocukların yüzleri değişiyor, şekilleri değişiyor, büyüyorlar, şekilden şekle
giriyor ama biz aileler çocuklarımızı hep eski resimleriyle arıyoruz. Adli Tıp
buna büyük destek veriyor. Parlamentoda böyle bir komisyon kurulduğu zaman,
komisyon emniyet müdürlerini de harekete geçirirse… Devletin elinde bunları
böyle, bu duruma getirecek büyük teknolojiye sahibiz. Komisyonun kurulmasının
nedenlerinden bir tanesi de bu. Yaptırım gücümüz bizim güçlü olduğu için biz
bunları yaptırabiliriz. O kaçırılan çocukların ilk günkü resimlerini, ilk günkü
konumlarını alır, on yıl da geçse, on beş yıl da geçse bu yüz güncelleşmesiyle
çocukları bugünkü hâllerine az da olsa getirebiliyoruz. Bakın işte bu yavrular
ana kucağı bekliyor.
Tamamen bizim
elimizde sevgili arkadaşlarım, tamamen bizim elimizde. Milletvekilleri burada
el kaldırdığımız zaman hangi kanunlara biz “Evet.” demedik. Biz nelere “Evet.”
dedik hep beraber. Karşı görüşte olsak bile Türkiye'nin gerçeğiyse,
çocuklarımızın geleceğiyse, ailelerinin yüreklerindeki yaralar kalkacaksa, bir
ananın gözyaşı dinecekse biz hangisine “Evet.” demedik.
Ben bütün
milletvekillerinin bu konuda duyarlı olduklarına kesin inanıyorum ve bu
komisyona destek vereceğinizi kesinlikle düşünüyorum. Reddedecek hiçbir
arkadaşım yoktur diye düşünüyorum, yıllardır sizinle beraber politika
yaptığımız için söylüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika
ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – İnanın, yine söylediğim gibi bu çocukların çoğu yoksul, kız
çocukları kaçırılıyor. Parası olanların bir kısmı dedektif tutabiliyorlar.
Parasını veriyorsunuz, dedektif tutuyorsunuz, dedektif tuttuğunuz zaman iz
sürerek bir kısmını bulabiliyorsunuz ama yoksul ailelerin çocukları… Bırakın
kendi çocuklarını aramayı, iş de bulamıyorlar, işinden de çıkıyorlar. Birisi
diyor ki Rizeli birisi: “Karım hasta gelemiyor. Ben çocuğu aramak zorunda kalıyorum.
Ya karıma bakacağım evde, yüreğine indi, ya çocuğuma bakacağım.” Bir tanesi de
diyor ki: “Kızımı kaçırdılar, bana her gün telefon ediyorlar, tehdit ediyorlar,
para istiyorlar.” Bir tanesi: “Gel de şu pisliğini -çok özür diliyorum, buradan
söylüyorum- al da götür.’ diyor.” diyor. “Benim kızıma ‘pislik’ diyenin Allah
belasını versin.” diye feryat ediyor sabahtan beri, ağlıyor sevgili
arkadaşlarım. Samimi olarak söylüyorum, sabahtan beri ağlıyor ve bu bakımdan
biz bu yüreklere birazcık, bir nebze olsun su sıkabilmek için, bir nebze olsun
onları rahatlatmak için sizlerden rica ediyorum.
Bu konuda hepimiz
duyarlıyız biliyorum; bu önergeye destek verirseniz, bu komisyonu kurarsak
inanın bu emniyeti, basını, medyayı… Basına da burada çok teşekkür ediyorum, eksik
olmasınlar. Basınının, medyanın baskısıyla, milletvekillerinin sağduyusuyla,
bürokratları harekete geçirerek, polisi harekete geçirerek, o görevi yapan
uzmanları harekete geçirerek biz bunları buluruz diye düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Sevigen.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Teşekkür edebilir miyim?
BAŞKAN – Ettiniz.
Teşekkür ederim.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Desteğiniz
için de şimdiden teşekkür ediyorum, sağ olun, eksik olmayın. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Şanlıurfa
Milletvekili Sayın İbrahim Binici. (BDP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, son yıllarda ülkemizde çocuk kaçırılmaları âdeta yıl yıl artırılarak devam ettiriliyor. Son dönemde yine,
Urfa’nın Halfeti ilçesinde 20 tane çocuk köy köy
gezilerek toplanıyor ve ta Sırbistan’a kadar götürülebiliyor.
Bir zamanlar
-hâlen de bölgede öyle- hayvan tüccarları köy köy
gezerdi, tüccar, hayvan alırdı, götürürdü. Maalesef bölgede çocuklar
pazarlanıyor, alınıp Sırbistan’a kadar götürülüyor. Ülkemizi yöneten Hükûmetimiz bu konuda maalesef duyarsız kalıyor.
Çocukların
aileleriyle hemen gittim, görüşmeler yaptım. Çocukların bir kısmı iş vaadiyle,
üstüne para verilerek gittiklerini söylüyorlar. Neden yaptıklarını sordum, en
acısı buydu: “Bu ülkede bize iş olanağı tanınmıyor, işsiziz, açız, yoksuluz,
evlatlarımızı, on dört-on beş yaşındaki evlatlarımızı Avrupa’ya gönderiyoruz,
belki orada 3-5 kuruş kazanır ve kendisinin yaşamını idame eder…” Bu daha acı
bir olaydır. Bunun sorumlusu da bilfiil bugün AKP Hükûmetidir.
Yine, değerli
arkadaşlar, kayıp çocuklarla ilgili partimizin bir araştırma önergesi vardı.
Buna göre, bugüne kadar 1.592 çocuk kayıp.
Şimdi, ülkemizde
yıllardan beri süregelen kayıp olaylarına her geçen gün bir yenisi
eklenmektedir. Geçen mayıs ayında Muş’un Bulanık ilçesinde on bir yaşındaki
Nurullah Daşkın, eylül ayında Diyarbakır’da sekiz
yaşındaki Leyla Baykuş, aynı ay içerisinde Kayseri’nin Talas ilçesinde on bir
yaşındaki Türkan Ay, sekiz yaşındaki Ahmet Tekin ve yedi yaşındaki Dilruba
Tekin kaybolmuşlardır. Bu tarihe kadar hâlen de bu çocuklar bulunmamıştır.
Nitekim, Urfa’nın Viranşehir ilçesinde bir çocuğu kaçırmak üzereyken halk tarafından
yakalanan çocuk tacirleri sorguları yapıldıktan sonra tutuklanmış ancak kaçıran
şahıs “Ben çocuğu sevdim. Para verecektim, bakkala götürecektim, şeker
alacaktım.” diye… Böyle de bir ifadeyle karşılaşıyoruz. Doğrusu, bu konunun
araştırılmasına acilen ihtiyaç vardır.
Yine, değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, bölgede farklı çocuk sorunları da var. Sayın
Başbakanımız, Filistin’de taş atan çocuklara şöyle bir yakıştırma yapmıştı:
“Küçük generaller” demişti ama kendi ülkesinde on dört yaşındaki çocuğa on beş
yıl, taş attığı için, ceza veriliyorsa bunu kendi vicdanına bırakıyoruz,
kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz. Bu çocukların bölgede
bizzat devletin uyguladığı şiddet politikalarının hâkim olduğu bir ortamda
bırakın çocuk haklarından faydalanmaları, aileleri ve kendilerine yaşam hakkı
bile tanınmamıştır, ama ne yazık ki yine AKP döneminde çıkarılan, 2005 yılında
çıkarılan ve yürürlüğe giren TCK ve CMK ile ayrıca 2007 yılında değiştirilen
TMK yasalarıyla, âdeta, demokratik talepleri dile getiren insanların ve
çocukların insani yaşam talepleri şiddet yöntemleriyle bastırılmaktadır.
Şimdi, bir
taraftan “Demokratik açılımlar yapıyoruz.” diyeceksiniz, bir taraftan da taş
attı diye binlerce çocuğu cezaevine tıkacaksınız. Bunun demokrasisi nerede,
bunun açılımı nerede, bunu sormak gerekiyor.
Yine, Sayın Başbakan,
geçmiş tarihlerde bölgede şunu söylemişti... Demokratik taleplerini dile
getiren kitleyle güvenlik güçleri arasında zaman zaman
çatışmaların olduğu bilinmektedir ama Sayın Başbakan, âdeta, güvenlik güçlerine
“vurun, öldürün” lafı söylemişti, “Kadın da olsa, çocuk da olsa güvenlik
güçlerimiz gerekeni gerekli yerde yapacaklardır.” demişti. Bununla da kalmadı
Sayın Başbakan, şunu söylemişti: “Hâkimlerimiz, savcılarımız gerekeni
yapacaklardır.” Evet, “Öldüremediğinizi de tutuklayın.” talimatı veriyordu. Bu,
demokratik bir ülkede bir başbakanın söylemine denk düşmez. Bir başbakan ve hükûmet bu ülkede yaşayan herkesin can güvenliğinden
sorumludur. Ülkede yasalar varsa, çıkarırsın yasaların karşısında yargılarsın.
Ama gün geçmiyor ki, bölgede… Gerçekten 3.500 köyün boşaltılması sonucu
Diyarbakır’a, Hakkâri’ye, Van’a, Mardin’e yerleşmiş insanların işi yok, aşı
yok, demokratik taleplerini dile getirdikleri zaman da şiddetle
karşılaşıyorlar.
On binlerce insan
90’larda Kuzey Irak’a geçti; şu anda orada yaşamaktadırlar, mülteci kampında,
Mahmur Mülteci Kampında. Onların gidiş sebebi neydi? O çocukların bir kısmı metropollere geldi, İstanbul’a, İzmir’e, Adana’ya, Mersin’e,
bir kısmı Diyarbakır’a geldi. Anneleri öldürülmüştü, babaları tutuklanmıştı,
zindanlara atılmıştı. O çocukların büyüdüğü psikolojiyi siz yaşasaydınız acaba
ne derdiniz?
Onun için,
değerli arkadaşlar, kayıp çocuklarla ilgili ve yine Türkiye'nin bir bütün
sorunu olan, bütün çocukların sorunuyla ilgili acilen Meclisimizin el atması
gerekiyor. Çocuklarımızı cezaevlerinden çıkarmamız gerekiyor. Sağlık, eğitim
sorunlarını bizzat yakın tarihlerde çözmemiz gerekiyor. Yoksa,
ülkeyi kaosa götürecek durumdasınız. Bölgede her gün insan hakları harap
ediliyor.
Değerli
arkadaşlar, yine bölgede bir gazetenin araştırmalarına göre “Taş atan çocuk
davalarında eski DGM’leri arar hâldeyiz.” diyorlar. Evet değerli arkadaşlar,
bakınız, rakamlarla devlet güvenlik mahkemeleri on üç yılda 2.601 çocuktan
624’ünü mahkûm etmiş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
İBRAHİM BİNİCİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yine, sadece son
dört yılda 2.400 çocuktan 175’i ceza almış ve birçok dosya da çocukların ceza
alması için Yargıtay ve yerel mahkemelerde bekliyor.
Bunun için
sizden, en az 90 kuşağı, 95 kuşağına kadar bölgede yaşayan çocukların
psikolojilerini, yaşam durumlarını göz önüne alarak, bir an önce bu
çocuklarımızın salıverilmesi, demokratik yaşama dâhil edilmesini talep
ediyoruz.
Teşekkür ederim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Binici.
Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisinin lehinde, İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çocuk kayıplarının nedenleri ve bu
kayıpların önlenmesi için alınacak tedbirler konusunda Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin gündeme alınması
konusunda lehte söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Ramazan Bayramı’nda Kayseri Talas ilçesinde, âdet üzere şeker
toplamak ve el öpmek için evlerinden ayrılıp mahallelerinde kaybolan Dilruba,
Ahmet ve Türkan için milletçe içimiz yandı ve bu çocuklardan hâlen hiçbir haber
yok.
Evet değerli milletvekilleri, tabii, Dilruba, Türkan ve Ahmet gibi
onlarca çocuk. O ailelerin yerine kendimizi
koyarak bir empati yapalım. Bizim için çocuklar çok
önemli. Her şeyimizi adadığımız ve belki de hayatımızı ortaya koyabileceğimiz
çocuklarımız bir şekilde kayboluyor ve bir haber alınamıyorsa bu hepimizi
düşündürmelidir değerli milletvekilleri.
Evet, onlarca
çocuğumuz kaçırılıyor ve evden kaçmak zorunda kalıyor. Her gün farklı illerden
gelen kayıp çocuk haberleri yüzünden toplumsal bir korku yaşamaya başladık. Bu
konu bir kamu güvenliği konusu olarak ele alınmalıdır değerli milletvekilleri
ve öyledir. Her ne kadar kamu güvenliği konusunda çok değişik kurum ve kurumlar
arasındaki uyum çok önemli olmasına rağmen maalesef bu Hükûmet
döneminde kurumlar arasındaki koordinasyonsuzluk ve kurumlar arasındaki
çatışmanın tezahürleri her konuda olduğu gibi bu konuda da kendini gösteriyor. Her ne kadar Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bir zafiyetin
olduğunun göstergesi olarak yüce Mecliste görüşülmekte iken yani bir
koordinasyon eksikliği olduğu ifade edilerek Hükûmetin
PKK açılımına “İşte, devlet tarafından, devlet politikasıdır.” ifadesine bir
kılıf hazırlanmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiş olmasına
rağmen konumuz bu olmadığı hâlde tekrar bunu hatırlatmak istedim çünkü kamu
kurumları arasında da bu koordinasyonsuzluk, bu ilişki ve bu birlikte çalışma
özelliği ve ahengi her geçen gün kaybolduğu için bunu da buradan hatırlatmak
istedim.
Değerli
milletvekilleri, çocuklarımız, biliyorsunuz daha erken yaşta ergin olsa da on
sekiz yaşını doldurmamış kişi “çocuk” olarak kabul ediliyor. Şimdi,
çocuklarımız kaçırılıyor veya kendi isteğiyle kaçanlar “kayıp çocuk” olarak
ifade ediliyor. Maalesef, maalesef hâlen kurumlar arasında ve mevzuatımızda
“kayıp çocuk” tanımı yapılamamıştır ve bu “kayıp çocuk” tanımı yapılamamasından
kaynaklanan sıkıntılar yaşanmaktadır ve kayıp çocuk konusunda ilgili kurumların
vermiş olduğu istatistiki rakamlar birbirleriyle
örtüşmemektedir, birbiriyle uyum göstermemektedir.
Evet, çocuklarımız
ya evladı olmayan veya çocuğu olmayan, ruhi bozukluğu olan kişiler tarafından
kaçırılabiliyor ya cinayet için yani bir aileden, bir sülaleden intikam almak
üzere kaçırılabiliyor; fuhuş için, evlenme vaadiyle kaçırılabiliyor;
dilendirmek amacıyla kaçırılabiliyor; organ ticareti konusuyla ilgili
kaçırılabiliyor; cinsel istismar, çocuk pornosu, pedofili
yüzünden olabiliyor. Yine, uyuşturucu tüccarlarının, çocukları kullanmak üzere
kaçırdığı da biliniyor; kullanılmak üzere, kapkaç, gasp ve yankesicilik için
yine kaçırılabiliyor; ideolojik olarak terörde kullanmak üzere kaçırılabiliyor.
Bunlar hepimizin
bildiği gerçekler ama çok geniş kapsamlı ve istatistiki
verileri de ele alarak ve her geçen yılın istatistikleri ortaya konularak
bunların iyi değerlendirilmesi, bu kaçırılma sebeplerinin ve kaçırılma yönünde
gelişmelerin iyi değerlendirilerek bir analiz yapılmasının önemi de ortadadır.
Kendi isteğiyle
kaçan çocuklar da var. İşte, yoksulluk sebebi, aile içi geçimsizlik, şiddet,
hasımlardan kaçma, şöhret ve macera arama, İnternet konusunda yanlış yönlendirme
konularında da veya sağlık sorunları olarak zekâ ve doğal afetlerle
kaybolanlar, özürlü, akıl hastaları da maalesef, kayıp çocukların sayısını
artırıyor.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde Çocuk Hakları
İzleme Komitesi oluşturuldu. Çocuk Hakları İzleme Komitesi 8 milletvekilinin
oluşturduğu ve çocuk hakları konusunda çalışmalar yapan, daha çok gönüllülük
esasına dayalı bir Komite. Bu Komitenin gündem maddelerinden
biri de kayıp çocuklar konusu idi ve kayıp çocuklarla ilgili, bu Komitenin, hem
SHÇEK Genel Müdürü (Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü) hem Emniyet Genel
Müdürlüğü Asayiş Müdürlüğünün yetkilileri ve Çocuk Şubesinin yetkilileri, aynı
zamanda Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığında bu konuyla ilgili
araştırmacıları dinlemesi neticesinde, bu kurumlar arasındaki irtibatların
yeterli derecede olmadığı ve kayıp çocuklarla ilgili bir veri tabanının
maalesef bugüne kadar oluşturulamadığını ve bu veri tabanında analiz
yapabilecek ve nedenleri, niçinleri üzerinde
durabilecek sağlıklı bir yapılanmanın olmadığını görmekten de üzüntü duyduğumu
burada ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisinin uhdesinde bir
araştırma komisyonu oluşturulmasının önemi çok büyük. Çünkü bu meselenin, her
geçen gün, kamu güvenliği olarak ve toplumsal derin yaralar açacak bir mesele
olmasından dolayı, bu konunun bir an önce bir araştırma komisyonu kurularak çok
geniş çapta araştırılmasının önemini buradan bir kere daha sizlere hatırlatmak
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, her ne kadar kurumlar olarak, Başbakanlık ASAGEM, Başbakanlık
İnsan Hakları Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Başbakanlık
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu olarak bir protokol imzalanmıştır
bundan bir-bir buçuk ay önce. Kayıp çocuklar ulusal bilgi sisteminin
oluşturulması ve ilgili kurum ve kuruluşlar arası iş birliği ve
koordinasyonunun sağlanması konusundaki bu protokol için daha yeterli, yani
çalışmalarını düzenleyebilmek… İmzalanmıştır bu protokol,
faydalı bir çalışmadır, ama bu protokolün ve mevzuatta yapılacak olan
değişikliklerin ele alınabilmesi için bir Meclis araştırması açılmasının ve bir
altyapının oluşturulmasının çok önemli olduğunu bir kere daha vurguluyorum ve
bu konunun gündeme alınmasını ve çocukları kayıp olan ailelerin bir an önce
çocuklarına kavuşmasını ve bu acılarının dinmesini -buradan saygılarımla onları
da selamlayarak- bulunmasını temenni ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarımız, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre bugün Danışma Kurulunu
toplantıya çağıran muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımızın, grup başkan
vekillerinin verdikleri önerge çerçevesinde görüşmelerimize devam ediyoruz.
Aslında, bizim,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı ilk günden itibaren, yani 3 Ekim 2007
tarihinde, 23’üncü Dönemin başladığı andan itibaren aldığımız bir Danışma
Kurulu önerisi var. Danışma Kurulu önerisinde, salı günlerini denetim
konularına ayırmak, salı ve çarşamba günleri de bir saat sözlü soruları
görüşmek üzere bir karar aldık. Ne zaman? İki buçuk seneye yakın bir süre önce
aldığımız karar çerçevesinde.
Siyasi partiler,
muhakkak ki bu görüşlerini, önerilerini her zaman gündeme getirebilirler. İç Tüzük’ün bu şekilde kendilerine verilmiş bir hakları olduğunu
düşünüyorum ancak İç Tüzük, siyasi partilerin bazı meseleleri gündeme
getirmekte zorlandığı, engellemelerle karşılaşıldığı takdirde kendilerine
verilen bu imkânı kullanma amacıyla yapıldığını var sayarak, düşünerek iyi
niyetle ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışması, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kısır çekişmelerle değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi
daha önceden belirlenmiş konularla oyalanması, engellenmesi amacıyla değil,
sadece iyi niyetle, gündemdeki çok önemli bir konuyu tartışmak amacıyla Danışma
Kurulunun toplantıya çağrılıp, eğer birlikte hareket edilemezse grup önerileri
hâlinde getirilmesini ifade ediyor.
Bakınız, ilk defa
22’nci Dönemde Danışma Kurulu önerileri hep burada görüşülmeye başlanmış. Biz,
daha önce Danışma Kurulu önerileri nasıl oluyor diye bir inceleme yaptık.
21’inci Dönemde altı yedi siyasi partinin olduğu bir süre içerisinde, Danışma
Kurulu önerileri üzerinde konuşulmadan, sadece iktidar partisinin önerilerinin
gerekçeleri ne olduğu anlatılır ve lehte-aleyhte oylarla birlikte devam
edermiş. Ama İç Tüzük’ün hangi maddesiyle ilgili olduğunu pek bilemiyorum.
Çünkü 19’uncu maddede, eğer Danışma Kurulu arasında oy birliği sağlanamazsa
görüşmesiz oylanacağı ifade edilmesine rağmen, biz, burada, 22’nci Dönemde başlattığımız, ki iyi niyet ilişkileri çerçevesinde
başlattığımız o zamanki Cumhuriyet Halk Partisinin grup başkan vekili olan
arkadaşlarımızla birlikte “İlk defa sizin öneriniz konuşulsun, ondan sonra
iktidar partisinin önerisi konuşulsun…” Niye? O konuyla ilgili muhalefet
partisinin önerilerine tartışma imkânı sağlansın amacıyla yapılan bir durumdu.
Fakat herhâlde Parlamento tarihinde ilk defa grup önerileri çerçevesinde
Parlamentonun asıl gündeme geçemeyip de kapatıldığını biz 23’üncü Dönemde
görüyoruz. Başkanlık Divanının bu konuyu incelemesi, irdelemesi gerekir. Eğer
bunlar grup önerisi olarak geliyorsa, bunun da bir önerge çerçevesi içerisinde
değerlendirilmesi lazım. Yani geliş sırasına göre okutulup, aykırılık sırasına
göre de işleme alınması gerekir. Bizim, iyi niyet çerçevesinde, iki partili bir
sistemde gösterdiğimiz iyi niyet çerçevesinde ana muhalefet partisinin ve diğer
siyasi partilerin kendi konularıyla ilgili meseleyi gündeme getirme
noktasındaki uzlaştığımız sürecin bugün istismar edildiğini, kötü bir şekilde
kullanıldığını üzülerek ifade ediyorum. Açıkçası, Başkanlık Divanına tekrar
bunu ifade ediyorum. Bu yapılan işlemin tekrar gözden geçirilerek önerge
anlamında alınıp, en aykırı ve geliş sırasına göre değerlendirilip, oylandıktan
sonra gündeme geçilmesinin doğru olacağını düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi… Konuşan
arkadaşımız da gerçekten güzel, olumlu bir konuşma yaptı; Sayın Sevigen’e de buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Önergesinin
başlangıcında 21 Eylül 2009 tarihinde Ramazan Bayramı’nda Kayseri’de kaybolan 3
çocukla ilgili gündeme gelen meseleyi anlattı. Bakınız, Tekin ailesinden 2
yavru kaybolmuş, Ay ailesinden de 1 yavru kaybolmuş. Bunlardan bir tanesi 11
Ocak 2002 doğumlu, daha yedi yaşını doldurmamış. Bir tanesi doğum gününden bir
gün önce, 22 Eylül 2003 tarihli, altı yaşında, bir gün sonra doğum günü olacak
yavru kaçırılmış. Öbürü de 4 Kasım 1999 doğumlu. Bununla ilgili, polis
teşkilatının, emniyet teşkilatının yaptığı inceleme çerçevesinde, 21 Eylül
tarihinde akşam 17.14’te çocukların kaybolduğuyla ilgili hem görgü
tanıklarından hem ailenin ifadelerinden hem de MOBESE kamera kayıtlarından
17.14 itibarıyla kaçırıldığı, kaybolduğu şeklinde bir kanaate ulaşılmış. Aynı
gün aile, 23.30’da, ailenin oturduğu Talas İlçe Emniyet Müdürlüğüne müracaat
etmiş, “Bizim çocuklarımız bayram ziyaretleri sırasında şu saate kadar
gelmediler.” diye o Talas İlçe Emniyet Müdürlüğüne müracaat etmiş. Demek ki
altı saatlik bir gecikme sonucunda Emniyet Müdürlüğü derhâl aramalara başlamış.
Biz, hem Sayın Emniyet Müdürümüzden hem Sayın Kayseri Valisinden, değerli
arkadaşlarımızın bu konuyu gündeme getirmeleriyle birlikte, ne tür aramalar
yapıldığını araştırdık. Değerli konuşmacı arkadaşlarımız da ifade ettiler,
kaçırılan çocuklar kaçırıldığı takdirde nerelere gidebilirler? Kırsal alanlarda
aramalar yapılmıştır. Bizim Kayseri’mizde “Yamula Barajı” dediğimiz bölgede, o
bölgedeki yerleşim alanlarının tamamında, Talas ilçesinde mahalle üzerindeki
bütün evlerde aramalar yapılmış, çocukların kaçırıldığı tarihten itibaren on
gün önce Kayseri’ye gelen, MOBESE kameralarıyla teyit edilmiş araçlar
Kayseri’yle ilgili çıkışlarında hangi yerlere gitmişler; başka vilayetlerde de
aramalar yapılmış. Yine, on gün öncesinden başlamak üzere Kayseri’ye uçakla
gelen insanların hangi şartlarda, ne zaman terk ettikleri ve bunlarla ilgili
gittikleri yerde aramalar yapılmış. Yine, ailenin şikâyeti üzerine, bir
ilimizin plaka numarası verilerek “Biz bu plakadan şüpheleniyoruz.” demişler,
hem o ilde hem de Kayseri ilinde araştırmalar yapılmış, o konuda da herhangi
bir sonuca ulaşılamamış. Organ ticaretiyle ilgili yedi yaş ve üzerindeki
çocukların tüm Türkiye’deki üniversitelerde organ ticareti, organ nakli yapılıp
yapılmadığı ile ilgili araştırmalar yapılmış, bir noktaya ulaşılamamış. Sayın
Bal’ın ifade ettiği pedofili ile ilgili çocukların
izlenmesi konusunda da 7 şüpheli bulunmuş, o konuda da araştırmalar yapılmış,
henüz bir sonuç alınamamış. Bir de bunların organ ticareti olmasında, bütün
üniversitelerde kadavra olarak kullanılıp kullanılmadığıyla ilgili araştırmalar
yapılmış, bir sonuca ulaşılamamış ve son beş yıl içerisinde ölen sıfır-on bir
yaş grubundaki çocuklar ve nüfus müdürlüğünde eğer nüfus cüzdanları
değiştirildiyse bunlarla ilgili de araştırmalar yapılmış ama bulunamamış. Bu
hepimizi ziyadesiyle üzüyor. Ümit ediyorum, inşallah en yakın zamanda bu
araştırmaların sonucunda bir şeyler bulunacak ve kederli aile, üzgün aile
sevince boğulacaktır.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce burada konuşma yapan… Şunu da ifade etmek istiyorum: Bu
konuda biz de bir araştırma önergesi verdik. Ben siyasi parti
gruplarına buradan teklif ediyorum: Salı günü Danışma Kurulunda toplanalım, bu
konuyla ilgili araştırma komisyonu kurulmasına karar verelim ve salı günü de
kaybolan çocuklarla ilgili hem bizim önergemiz, eğer diğer siyasi parti
gruplarının önergeleri varsa onların önergeleri, yoksa önerge vermek isteyen,
bu konuda fikirlerini beyan etmek isteyen arkadaşlarımız varsa önergelerini
versinler, salı günü bunu gerçekleştirelim, yapalım. Ama lütfen, rica
ediyorum, gündemi tıkamak için, Türkiye Büyük Millet Meclisini tıkamak için
bunları yapmayalım.
Dün Sayın Şandır’la bir konuşma yaptık, dedik ki: “Bugün sözlü
soruları gündeme alalım ama önergeleri çekelim.” Şimdi saat 5. 13’te başladı,
17 oldu, dört saattir konuşuyoruz. Bugün denetim günümüz olmamasına rağmen bu
önergeleri getiriyoruz. Yarın, rica ediyorum, önergeleri getirmeyin,
gündemimizi götürelim ama salı ve çarşamba günleri bizim denetim günleri ve
sözlü sorular konusundaki kanaatlerimizi, aldığımız kararları devam ettirip
götürelim.
Buraya çıkan arkadaşlarımızın da hassasiyetleri çok ölçülü bir
şekilde kullanmaları lazım. Buradan da
söylediğimiz sözü, ağzımızdan çıkanı da kulağımızın duyması lazım. Umarım
yanlış anlamışımdır, kayıtlardan, tutanaklardan çıkartıp Sayın Başkanlık
Divanının, Başkanlık makamının bu konuyu incelemelerini istirham ediyorum. BDP
adına konuşan sayın konuşmacı “Sayın Başbakan güvenlik güçlerine talimat
veriyor: ‘Vurun, öldürün.’ talimatı veriyor…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “…Hâkimlere de talimat veriyor: ‘Eğer polislerin öldüremediği varsa
onları da tutuklayın.’ diye talimat veriyor.” Bu hangi izanın ürünüdür, hangi
aklın ürünüdür, hangi vicdanın ürünüdür?
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Öyle ifade edilmedi Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Eğer öyle bir ifade yoksa buradan, Türk milletinden özür dilemesi
gerekir, aksi hâlde bunların tutanaklardan çıkarılması gerekir.
Taş atan
çocuklarla ilgili, doğru, önemli bir hassasiyet. Ama daha dün bir belediye
otobüsüne o çocuklar kullanılarak molotof kokteyli
atılmış, içindeki 17 vatandaş canını zor kurtarmış. Yine taş atan çocuklar
kullanılarak, kan davasında kullanıldığı gibi, töre cinayetlerinde kullanıldığı
gibi terör eylemlerinde bu yavrular kullanılarak Serap yavrumuzun ölümüne, onun
hayatını kaybetmesine sebebiyet verilmiştir. Açıkça vicdanımıza sormamız lazım,
bu çocukları kullanırken, o çocuklara on yıl, on beş yıl ceza verilirken hiç mi
vicdanınız sızlamıyor? Onların analarının, babalarının yerine kendinizi koyup,
korkutarak, tehdit ederek terör örgütünün elinde oyuncak olan o yavruların
mahkûm olması ve polisle karşı karşıya gelmesinde hiç mi vicdanınız sızlamıyor?
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu önergenin aleyhinde
olduğumuzu ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Elitaş.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkanım, partimiz
adına konuşan Urfa Milletvekili Sayın Binici, Sayın Başbakanın değişik
yerlerde, değişik tarihlerde yapmış olduğu, tarihi belli, yeri belli, zamanı
belli konuşmalarından alıntılar yapmıştır. Partimiz adına Türk milletinden ve
Türkiye halklarından özür dilemesini gerektirecek bir husus söz konusu
değildir, özür dilemesi gereken Sayın Başbakandır.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyoruz ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S.
Sayısı: 383) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde,
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının 6’ncı
maddesi üzerinde beş önerge aykırılık sırasına göre işleme alınmıştı. En aykırı
olan Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik ve
arkadaşlarının önergesi reddedilmişti. Şimdi diğer önergelerin işlemini
yapacağız.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
(x)
383 S. Sayılı Basmayazı 28/1/2010
tarihli 54’üncü Birleşim Tutanağına eklidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 6. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
Madde 6- (1)
Terörle mücadele alanında;
a) Politika ve
stratejiler belirlenmesine yönelik çalışmalar yürütmek ve bu politika ve
stratejilerin uygulamasını izlemek,
b) Güvenlik
kuruluşları ve istihbarat birimlerinden gelen stratejik istihbaratı
değerlendirmek ve ilgili birimlerle paylaşmak,
c) Gerekli
araştırma, analiz ve değerlendirme çalışmaları yapmak veya yaptırmak,
ç) Güvenlik
kuruluşlarına ve ilgili kurumlara stratejik bilgi desteği sağlamak ve bunlar arasında
koordinasyonu temin etmek,
d) Kamuoyunu
bilgilendirmek ve halkla iletişimi sağlamak,
e) Uluslararası
gelişmeleri Dışişleri Bakanlığı ve ilgili kurumlarla iş birliği içinde izlemek
ve değerlendirmek,
(2) Müsteşarlığın
güvenlikle ilgili operasyonel bir görevi yoktur.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özdemir.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum..
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; nihayet, günün bu saatinde tekrar görüşmeye
başlayabildiğimiz Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmasına ilişkin
yasa tasarısının 6’ncı maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak vermiş olduğumuz önergenin lehinde söz almak için
kürsüdeyim. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ne yazık ki, şu anda Sayın İçişleri Bakanı burada yok. Ben Sayın
Bakanın burada hazır olacağını düşünerek bir konuşma metni hazırlamıştım.
Ancak, fark etmez, Hükûmetin başka üyeleri buradalar.
Bu kanun teklifini hazırlarken, Hükûmet, genel
gerekçesinde, terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek
ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında gerekli koordinasyonu sağlamak
üzere böyle bir müsteşarlığa ihtiyaç olduğunu belirtiyor, kanunun genel
gerekçesinde var.
Değerli
arkadaşlarım, elbette, terörle mücadele kolay bir iş değil. Terörle gerçek anlamda mücadele edebilmek için
birçok etkenin birlikte ve bir arada bulunması lazım; bununla ilgili kurumlar,
kuruluşlar olması lazım; yetişmiş personel olması lazım, kurumlar arasında
koordinasyonun sağlanması lazım. Daha birçok, sayamayacağımız, gerekçelerin bir
arada olması gerekiyor. Ancak bunların dışında bir şey daha gerekiyor; o da
terörle mücadele için siyasi iradeye ihtiyaç vardır, kararlılığa ihtiyaç
vardır.
Şimdi AKP
İktidarının şu tutarsızlığını yüce Mecliste paylaşmak istiyorum: Bir taraftan,
terör örgütünün eli kanlı üyelerini bundan bir ay-bir buçuk ay önce âlâyıvala ile Türkiye’ye davet edeceksiniz, bunların
ayaklarına çadır mahkemesi kurduracaksınız, kurulan çadır mahkemelerinde,
ayaküstü, atlayıp, bunların bu coğrafyada kahramanlar gibi karşılanmasına
olanak sağlayacaksınız. Diğer taraftan, döneceksiniz, terörle mücadele için
yeniden bir müsteşarlık kurulması talebinde bulunacaksınız.
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Bu ezberi bırakın Allah aşkına!
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, AKP’nin yaptığı bu ilkesizlik, bu
tutarsızlık toplum tarafından fark edilmiyor zannetmeyin. Gerçekten ortada bir
inandırıcılık söz konusu değildir. Eğer AKP İktidarı terörle mücadele etmek
istiyorsa, bu konuda samimiyse, müzakere değil de mücadele etmek istiyorsa
bunun yolları farklı olması gerekiyor. Muhatap olarak seçtiğiniz insanlar
dönüyor, “Bu konuda muhatabınız biz değiliz, İmralı’daki Apo’dur.”
diyor ve bu konuda Hükûmetin gıkı çıkmıyorsa terörle
daha etkin mücadele etmek için yeni bir müsteşarlık kurulması talebinin
samimiyetten uzak olduğunu ifade etmek istiyorum.
Sayın Bakan
burada olsaydı samimiyetle bu kürsüden Sayın Bakanı bir konuda itirafa davet
edecektim. Bu kanunu getirirken, bu müsteşarlığı kurarken gerçekten amacınız
PKK terör örgütüyle ya da Hizbullah terör örgütüyle, El Kaide terör örgütüyle
daha etkin mücadele etmek mi? Yoksa kanunun genel amacında yazdığı, tarif
edilen, terör örgütü derken kimi, neyi kastettiğinizi Sayın Bakan buradan
açıklamalıydı. Ne yazık ki yaklaşık iki yıldır her türlü adaletsizliği,
hukuksuzluğu, insan hak ve ihlallerini göze alarak yaratmaya çalıştığınız bir kaos ortamında bir kısım insanları ve bu ülkenin
aydınlarını, demokratlarını, yurtsever
insanlarını sözüm ona bir terör örgütünün üyesi gibi lanse etmeye çalıştınız.
Acaba kurmaya çalıştığınız bu Müsteşarlıkla, bu konudaki mücadelenize yeni bir
boyut kazandırmak amaç ve gayesinde misiniz? Sayın Bakan burada olsaydı, Sayın
Bakana tavsiyelerim vardı Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi, bir
milletvekili olarak.
Sayın Bakan,
AKP’nin değerli milletvekilleri; bırakın yeni yasayı, yeni kuralları,
kanunları; mevcut kanunları ve kuralı, Anayasa’yı, yasaları çalıştırmaya sizi
davet ediyorum. Giderek, devri iktidarınızda Türkiye hızlı bir biçimde hukuk
devleti olmaktan uzaklaşıyor.
Cezaevlerinde
bugün itibarıyla 118 bin tutuklu ve hükümlü var değerli arkadaşlarım. Her
fırsatta, buraya çıkan milletvekili arkadaşımız söylüyor. 118 bin kişinin yüzde
62’si henüz hakkında hüküm, karar verilmemiş, tutuklu sıfatıyla cezaevlerinde
bulunuyor. Oysa İngiltere’de bu oran yüzde 15’tir.
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Bakan, hatibi dinler misiniz?
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Bizde, neyle suçlandığı belli olmayan insanların, her
yaştan, her gruptan insanların, çocukların, gençlerin, Terörle Mücadele
Yasası’yla ilişkilendirip, taş atan çocukların…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Vaktimiz dar.
Cezaevlerinde yaşananları, geçen hafta alt komisyon olarak gittik inceledik.
İzmir Bergama Cezaevini AKP’li milletvekillerinin gidip mutlaka ziyaret
etmelerini rica ediyorum. Orada, yetişkinler koğuşunda kalan kız çocukları var,
koyun koyuna yatıyorlar. Cezaevlerinin kapasitesi iki katı,
üç katı.
Şimdi burada bir vebali yerine getirmek için -vaktim dar ama-
Sayın Başkanım izin verirse, Sayın İçişleri Bakanımıza sormak istiyorum:
18/12’de, İstanbul Avcılar Firuzköy Karakolunda
gözaltına alınan Osman Aslı isimli bir genç çocuk, yirmi yaşında, askerden
izinli gelmiş bir çocuk bu karakolda, avukatlarla görüşme odasında “Ayakkabı
bağıyla kendisini asarak intihar etti.” denildi, hayatını kaybetti.
Sayın Bakan, eğer
bu memlekette yaşayan bir yurttaş olarak, bu ülkenin bir bakanı olarak,
birazcık vicdanınız varsa, takip etmediyseniz, gazetelerden okuduysanız,
televizyonlardan izlediyseniz bu Firuzköy Karakolunda
bu üçüncü yaşanan gayrimeşru cinayettir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - Bunun araştırılmasını İçişleri Bakanından rica edecektim.
Yani annesi ve babası benim odamda bu konuşmamı bekliyor saatlerdir. Yirmi
yaşında bir çocuk, tavandaki kornişin 2 santimlik dübeline ayak bağıyla
kendisini asarak intihar etti iddiası anneyi, babayı, vicdanı olan hiç kimseyi
tatmin etmiyor.
Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum. Sayın Hükûmetin, Sayın İçişleri
Bakanının bu konuda sağduyulu davranmasını talep ediyorum. Yeni müsteşarlıklar
kurmak yerine -Türkiye giderek hukuk devleti olmaktan uzaklaşıyor- İktidarı, Hükûmeti hukuka, Anayasa’ya davet ediyorum.
Hepinize en içten
sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özdemir.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
383 sıra sayılı
tasarının 6. maddesinin (b) ve (f) bentlerinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini
arz ederiz.
Kamil
Erdal Sipahi (İzmir) ve arkadaşları
b) Güvenlik
kuruluşları ve istihbarat birimlerinden gelen stratejik istihbaratı
değerlendirmek, ilgili birimlerle ve gerektiğinde kamuoyu ile paylaşmak.
f) İnceleme ve
denetleme alanlarını tespit etmek ve İçişleri Bakanlığına sunmak.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Korkmaz.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
6’ncı madde
hakkında verdiğimiz önergeyle tasarıda belirtilen Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının zikredilen görevlerinde tespit ettiğimiz eksiklikleri ve
terörle mücadelede en önemli unsur olan kamuoyu bilinci yaratılması üzerine
bilgilendirilmesini sağlamak istedik.
Değerli
milletvekilleri, ülke yönetimini 2002’de sıfır terörle teslim alan AKP, tavizkâr, müzakereci, hatta teslimiyetçi politikalarıyla
PKK terörünün derinleşmesine, kitleselleşmesine ve siyasallaşmasına yol
açmıştır. Devletin ve Türk milletinin savunma refleksleri, hassasiyetleri yavaş
yavaş tahrip edilirken, bu süreci atalet içinde
seyreden AKP, terörle mücadelede isteksizliğin ve sürekli mazeret üreten bir
duruşun şampiyonluğunu yapmıştır. Bölücüler ve işbirlikçileri korosu başkent
Ankara’da bile şarkılarını terennüm ederken, dağlarda dondurucu soğukta yarı
bellerine kadar karın içinde terörist kovalayan kahraman güvenlik güçlerimiz
düşünülmemiş, hangi şartlar altında, nasıl bir hissiyat içerisindedirler
akıllara bile getirilmemiştir.
Eski bir mülki
amir olarak bölgede terörle mücadele eden makamlar ile yaptığım görüşmelerde
üzüntü ve endişeyle şahit olmuşumdur ki kendilerinin terör karşısında
savunmasız ve yalnız bırakıldıkları gibi bir ruh hâli içerisindedirler.
Arkalarında Hükûmet desteğini, siyasi otoritenin
kararlı duruşunu göremediklerini söylemektedirler. Hükûmetin
küresel güçlere şirin gözükmek ve ülkedeki iktidarını ebedî kılmak düşüncesiyle
gevşettiği terör mücadelesi, Hükûmet sözcülerinin
terör karşısında güvenlik güçlerimizin başarısız olduğunu ima eden sözleri bu
kahramanları ciddi bir moral çöküntüsü içerisine itmiştir. Terörle mücadelede
en önemli unsur olan moral motivasyonunun yükseltilmesi için AKP Hükûmeti en
ufak bir gayret göstermemiştir. İyi ve kötü günde sahip çıkılması gereken,
terörle mücadele eden memleket evlatları, teröre yandaş birtakım odakların
uyguladığı linç politikalarına maruz bırakılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bu can pazarında ancak vatan, millet, bayrak ve Yaradan adına
ölmenin kutsallığına yani şehadet kurumuna
inandığınız için anadan, yârdan, candan
vazgeçebilirsiniz. Eli kanlı teröristler dururken kendileriyle uğraşıldığını
gören ve gönülden yaralanan askerimiz, polisimiz bu yalnız bırakılmışlık
psikolojisi içinde nasıl terörle mücadele edecektir? Koltuğunuzun altına
sıkıştırılan dosyalarla, bin yıllık kardeşlerimizin bile anlamadığı, inanmadığı
sözlerle vakit harcayacağınıza Sayın Bakan, bu konuda acilen bir şey yapmanız,
güvenlik güçlerinin sonuna kadar arkasında olduğunuzu hissettirmeniz ve bu
ateşi bir an önce söndürmeniz gerekmektedir.
Siz İçişleri
Bakanısınız, binlerce şehidi olan bir kurumu temsil ediyorsunuz; silah
bırakmayacağını, teslim olmayacağını ilan etmiş terör örgütüyle mücadelede en
önemli sorumluluk sizdedir. Dünyada terörle mücadelede öncelikli olarak
teröristin imha edilmesi, etkisiz hâle getirilmesi gibi gerçekleri bir tarafa
bırakıp yeni icatlar peşinde koşma fantezilerinizden vazgeçin çünkü artık
ülkemizin kaybedecek zamanı kalmamıştır. “Teröre çok para harcadık, bunları
kalkınmaya harcasaydık şöyle olurdu, böyle olurdu.” gibi mazeretler de
üretmeyin. Sekiz yılda 1 trilyon dolar kamu kaynağını kullandınız. Millete
hatırlattığınız kaynaklar yerine, harcadığınız bu 1 trilyon dolar nerededir ve
insanlara nasıl bir refah getirmiştir, bunun hesabını verin. Milletimiz bir tek
evladının burnunun kanamaması için yirmi beş yılda yaptığı fedakârlıkları
çoktan helal etmiştir. Siz sekiz yılda heba ettiğiniz tüysüz yetimin hakkını
helal ettirin önce.
Güvenlik
Müsteşarlığı tasarısı ile milletin huzuruna geliyorsunuz. Ne zaman? İktidar
olduktan sekiz yıl sonra. Niye? Çünkü sandık göründü, millet soracak şehit
olmuş koç yiğitlerin hesabını. Bir açılım projesi tutturdunuz, sokaklar
karıştı. Bin yıl yan yana yaşamış kardeşler yaptığınız istismarlarla şimdi
birbirlerine yan yan bakmaya başladı. Bir de türkü
tutturmuşsunuz “Analar ağlamasın.” Sanki analar ağlasın diyen varmış gibi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Herkes bilmelidir
ki mevzubahis vatan, bayrak olunca milletimizin her ferdi kınalı kuzudur. Son
olarak, AKP yetkilileri ne derse desin, vatan nöbetindeki sevgili Mehmedim, Mehmetçiğim, bu gazi Mecliste milletimiz de seni
çok seviyor, seninle ve komutanlarınla iftihar ediyor.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak terörle mücadeleye her türlü desteği vermeye hazır
olduğumuzu, sırf bu nedenle de birçok eksiklikleri içeren tasarıya olumlu oy
vereceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Korkmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1/704 esas numaralı kanun tasarısının altıncı maddesinin birinci fıkrasının (ç)
bendinde geçen “ilgili kurumlara” ibaresinin madde metninden çıkarılarak
“ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz
ve teklif ederim.
Mustafa
Ataş
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe: Kanunun
amacına uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1/704 esas numaralı kanun tasarısının altıncı maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde geçen “izlemek” ibaresinden sonra gelmek üzere “denetlemek,”
ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe: Kanunun
amacına uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
6’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci maddenin
başlığını okutuyorum:
Müsteşar ve
müsteşar yardımcıları
MADDE 7-
BAŞKAN – Madde
üzerinde beş önerge vardır.
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1/704 esas numaralı kanun tasarısının yedinci maddesinin birinci fıkrasında
geçen “Bakana karşı sorumludur” ibaresinin madde metninden çıkarılarak
“Başbakana karşı sorumludur” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif
ederim.
Mustafa
Ataş
İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1/704 esas numaralı kanun tasarısının yedinci maddesinin ikinci fıkrasında
geçen “iki müsteşar yardımcısı” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “üç
müsteşar yardımcısı” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.
Kerim
Özkul
Konya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının teşkilat ve görevleri
hakkında kanun tasarısı 7’nci maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Beytullah Asil |
Hasan Çalış |
Kamil Erdal
Sipahi |
|
|
Eskişehir |
Karaman |
İzmir |
|
Nevzat Korkmaz |
Süleyman L. Yunusoğlu |
Reşat Doğru |
|
Isparta |
Trabzon |
Tokat |
(2) Bu kanunla
belirlenen görevlerin ifasında Müsteşara yardımcı olmak üzere iki Müsteşar
Yardımcısı görevlendirilir. Gerektiğinde Müsteşar Yardımcısı sayısı
artırılabilir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 7. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Atilla Kart |
Ali İhsan
Köktürk |
M. Akif Hamzaçebi |
|
|
Konya |
Zonguldak |
Trabzon |
|
İsa Gök |
Turgut Dibek |
Ali Rıza Öztürk |
|
Mersin |
Kırklareli |
Mersin |
|
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
Malatya
Madde 7- (1)
Müsteşar, Müsteşarlığın en üst amiri olup, Müsteşarlığın görev ve hizmetlerinin
mevzuata uygun olarak yürütülmesinden Bakana karşı sorumludur.
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 7. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ayla Akat Ata |
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
|
|
Batman |
Muş |
Şanlıurfa |
|
Şerafettin
Halis |
Hamit Geylani |
Hasip Kaplan |
|
Tunceli |
Hakkâri |
Şırnak |
|
Akın Birdal |
Sebahat Tuncel |
Sevahir Bayındır |
|
Diyarbakır |
İstanbul |
Şırnak |
|
Osman Özçelik |
M. Nezir
Karabaş |
Pervin Buldan |
|
Siirt |
Bitlis |
Iğdır |
|
|
Bengi Yıldız |
|
|
|
Batman |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Van Milletvekili Özdal Üçer konuşacak.
BAŞKAN – Sayın
Üçer, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi…
BAŞKAN – Pardon,
bir saniye Sayın Üçer.
Sayın Ata, imzası
yok; İç Tüzük’e uymak zorundayız.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Tamamlayalım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sürenizi yeniden
başlatıyorum Sayın Üçer.
Buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ilgili madde üzerinde partimiz grubu
adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi büyük bir
içtenlikle, saygıyla selamlıyorum.
Aslında toplumun
bütün yaşamını en derin şekilde ilgilendirecek yasaların kısacık konuşma
süreleriyle değerlendirilmiş olması, yasama faaliyetlerinin ne kadar sağlıklı
yapıldığı konusunda düşünülmesi gereken bir şey. Geçen
haftadan bugüne birçok yayın kuruluşunca, bağımsız kişilerce, yazarlarca, sivil
toplum örgütlerince, Hükûmetçe, muhalif partilerce
tartışılan ve olumlu bir gelişme olarak adlandırılan EMASYA’nın
kaldırılması ve o kaldırılma sürecinden sonra böylesi bir yasanın tartışılmış
olması, İçişlerinin, Güvenlik Müsteşarlığının olduğu, İller Kanunu’nun olduğu,
valilik yetkilerinin olduğu, güvenlik güçlerinin yetkilerinin olduğu bir devlet
mekanizması içerisinde “Operasyon yetkisi olmayacak.” diye yeni bir
teşkilatlanmanın kurulmuş olması, kurulmaya çalışılıyor olması aslında derin
bir çelişkidir. Yani bugüne kadar EMASYA Protokolü çerçevesinde yasal
olmayan bir mevcudiyet, bu kanun çerçevesinde yasal bir güvenceye
kavuşturuluyor. Bu kanun çerçevesinde gizli birimler çalıştırılacak. Gizli
birimler zaten otuz yılı aşkındır gizli birim olarak çalışıyor ve resmî
kurumların, resmî yetkililerin varlığını inkâr ettiği JİTEM bu kurumsal yapı
içerisinde kendini yaşatabilecektir.
Şimdi, İller
Kanunu’na baktığınız zaman, bir ildeki valinin, güvenlik konusunda, hangi
gerekçeyle olursa olsun, ildeki bütün güvenlik birimlerinin idari amiri olduğu
açıkça ortadadır ama siz valileri yetkisiz kılacaksınız, siz kaymakamları
yetkisiz kılacaksınız, yeri geldiğinde Bakanlığın kendisini de yetkisiz
kılacaksınız, özel donanımlı bir birim üzerinden iş yapacaksınız. Yani bu,
derin devleti derinlikten çıkarıp devletin kendisini derinleştirmek olacaktır.
Yani, eskiden
şöyle bir tabir vardı: Derin devlet ve devlet. Sanki bir devlet var, onun
içinde derin bir devlet daha varmış da, o, olumsuzlukları yürütüyormuş ama
bundan sonra devletin kendisi derin olsun gibi bir paradoks ortaya çıkıyor.
Güvenlik güçlerinin zaten bütün kontrol yetkisi Hükûmet
birimlerinde, Başbakanlıkta, İçişleri Bakanlığında, Güvenlik Müsteşarlığında,
valiliklerde, kaymakamlıklarda ama koordinasyon gerekçesiyle, terörle mücadele
gerekçesiyle -farklı, olumlu ya da olumsuz gerekçelerle- yeni bir kurum
oluşturacaksınız. Yani İçişleri Bakanlığı işini yapamıyor mu? Bu, bunun
göstergesidir. Demek ki İçişleri Bakanlığı bir iş yapamıyor; Güvenlik
Müsteşarlığı bir iş yapamıyor; valilikler, güvenlik birimleri, emniyet
müdürlükleri bir iş yapamıyor; askerî ve emniyet güçleri bir anlamda kendi
işinin sorumluluklarını yerine getiremiyor ama derin bir oluşuma ihtiyaç var,
bunu da yasallaştırmamız gerekiyor gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.
Kimileri
alıştırıyor diyor ki: “AKP kendi derin devletini yaratmaya çalışıyor.” Şimdi,
devlet, bu ülkede birçok devlet yetkilisi, bu ülkede devlet adına devlet
terörüne imza atmıştır. Sivil yurttaşlar öldürülüyor, sivil yurttaşlar
katlediliyor, katliamlar yaşanıyor, hukuksuz tutuklamalar yapılıyor. Bunların
hepsi devlet eliyle uygulanan şiddetin bir yansımasıdır ama her nedense kendi
yurttaşına karşı aşırı güvenlikçi bir hassasiyetle demokratik temayülleri
ortaya çıkarmaya çalıştığını ifade eden bir hükûmet.
Böyle demokrasi olmaz. Güvenlik demokrasiyi getirmez, demokrasi güvenliği
sağlar arkadaşlar. Dünyanın hiçbir yerinde, güvenlik güçleri, güvenlik
politikaları demokrasiye yaşam buldurmamıştır, demokrasi toplum güvenliğini
sağlamıştır, hak ve özgürlüklerin devlet güçlerince güvence altına alınmış
olması demokrasiyi yaşatmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Bu bağlamda
düşündüğümüzde, bu yasanın temel oluşum mantığına karşı olduğumuzu ve bunun
aleyhinde oy kullanacağımızı belirterek… Zaten uygulanagelen
derin uygulamaların bugünden sonra Türkiye Cumhuriyeti yasalarında mevcudiyet
bulmasına gönlümüz razı gelmemektedir, aklımız zaten almamaktadır. Ama, yok “Bu ülkede ben istediğim derin devleti oluştururum,
istediğim politikaları Meclis çoğunluğumu kullanarak yaşatırım.” diyen bir
anlayış varsa onu da halkın takdirine bırakırız.
Şunu belirtmek
isterim: Sadece Van’da, bizzat güvenlik güçleri tarafından, herhangi bir
örgütle bağı olmayan sivil 30’u aşkın yurttaşımız farklı gerekçelerle
öldürüldü, devlet silahıyla katledildi. Bunların hiçbiri hakkında soruşturma
açılmadı. Bu yurttaşlarımıza terörist damgası vuruldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Şimdi sorarım: Ölen mi terörist, öldüren mi terörist?
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – PKK’yı bir kınayın önce.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Ben, köyde katliam yapanları kınıyorum.
Bu iki yıllık
süreç içerisinde Van’da 30’u aşkın kişi güvenlik güçleri tarafından katledildi
ve bunun için devlet hukuki kimliği gereği hiçbir şey yapmadı.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Üçer.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 7. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Atilla Kart (Konya) ve arkadaşları
Madde 7- (1)
Müsteşar, Müsteşarlığın en üst amiri olup, Müsteşarlığın görev ve hizmetlerinin
mevzuata uygun olarak yürütülmesinden Bakana karşı sorumludur.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Turgut Dibek, buyurun.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, 7’nci maddede verdiğimiz önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz aldım. Teşekkür ediyorum öncelikle, saygılar sunuyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, yasa tasarısı görüşülmeye başlandığı andan itibaren gerek biz
gerekse diğer muhalefet partisinden arkadaşlarımız yasayla ilgili kaygılarını,
gördükleri eksikleri, çekinceleri burada dile getiriyorlar, getirmeye devam
ediyoruz. 6’ncı madde kabul edildi, şu an 7’nci maddeye geçtik. Sayın Bakan
tümü üzerinde söz aldı. Bu arada, tümü üzerindeki eleştirilere kısmen yanıt
verdi. Tabii kendisini dinlediğimde “Nereden çıkarıyorsunuz bunları? Siz niye
bunları düşünüyorsunuz? Bizim böyle bir niyetimiz yok. Biz, bu kanunla, terörle
mücadele etmek üzere, bu kaygıların dışında, tamamen hukuki yollardan, hukuk
devleti içerisinde bir kanun tasarısı hazırladık. Niçin bu kaygılarınız var?”
diye serzenişte bulundu.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu konuları az çok bilen birisi -çok değil, az çok bilen birisi-
kanun tasarısını okusun, yani kafasında birçok soruyu yanıtlayamayacaktır.
Şimdi, ben -sürem yeterli değil ama- birkaç konuyu, öncelikle geneli üzerinde,
Sayın Bakana ve sizlere belirtmek istiyorum yani benim kafam bu konuda yeterince
net değil. Sayın Bakan not alırsa mutlu olacağım, sonra da yanıtlarsa gerçekten
mutlu olacağım.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, birkaç tanesini belirteceğim: Kanunun 6’ncı maddesi az önce geçti.
6’ncı maddesinde, Müsteşarlığa inceleme ve denetleme yapmak ya da yaptırmak
yetkisi veriliyor, böyle bir görevi var Müsteşarlığın. Değerli arkadaşlar, bu
Müsteşarlık, İçişleri Bakanlığına bağlı olacak olan bir kurum fakat İçişleri
Bakanlığına bağlı olmayan diğer istihbarat birimlerinden de bilgileri
toplayacak. Başbakanlığa bağlı olan MİT var, yine aynı zamanda Genelkurmay
Başkanlığı var, Dışişleri Bakanlığına bağlı olan istihbarat birimi var; tüm bu
birimlerden bilgileri toplayacak. Şimdi, baktığımızda, bu yetkilerin tümünü
şöyle bir değerlendirdiğimizde, burada bakanlık üstü bir yetki var. Yani benim
gözlemlediğim bu.
Diğer olay da şu:
İnceleme ve denetleme yapmak ya da yaptırmak neyi kapsıyor? Yani bu Müsteşarlık
nereyi inceleyecek, nereleri denetleyecek? Yani şimdi biliyoruz ki bir kozmik
oda olayı oldu, mahkeme kararıyla orada bir inceleme yapıldı. Şimdi,
Müsteşarlık kendisine bağlı olmayan yani İçişleri Bakanlığına bağlı olmayan,
diğer bakanlıklara ve Başbakanlığa bağlı olan birimlerde, MİT’te,
Genelkurmayda, Dışişleri Bakanlığında hangi incelemeleri ve hangi denetlemeleri
yapacak? Bir, bunu merak ediyorum. Sayın Bakan bunu biraz daha açarsa biz de
bunu öğrenmiş olalım. Bu birincisi.
Diğer bir olay
da, yine 6’ncı maddede, (d) bendinde bir görevi var: Kamuoyunu bilgilendirmek
ve halkla iletişim sağlamak. Değerli arkadaşlar, bu ifadeyi biraz şöyle açarak
bizler yorumladığımızda, bu bir psikolojik savaş yetkisidir, bunun başka bir
izahı yoktur. 2003 yılında, siz, 22’nci Dönemde, bu Psikolojik Harp Dairesi
Başkanlığını kaldırmadınız mı? Yani AB kriterlerine
uymuyor diye o birim kalktı ama bakıyoruz, burada, bu Müsteşarlığın görev alanı
içerisinde bu görevi, bu yetkiyi koymuş gözüküyoruz. Burada, halkla iletişim
sağlamak ve kamuoyunu bilgilendirmek kapsamında neler yapılacak? Bunu da Sayın
Bakandan ben rica ediyorum değerli arkadaşlar.
Diğer bir konu, kadro meselesi. Şimdi, 94 tane kadrosu var ama onun dışında sözleşmeli personel
sayısı ve sınırı belli değil, 657’ye tabi veya diğer kanunlara tabi olmaksızın
sözleşmeli personel çalıştırılacak. Ben bir soru da sormuştum görüşülürken “Bu
yabancı uzman meselesi nedir?” diye. “Yabancı uzman” deyince yani isimler
değişiyor da görev olarak ne yapacak? Yani yabancı uzmana Türkiye’de niye
ihtiyaç vardır? Sayın Bakan “Terörle mücadele artık uluslararası bir olaydır.
Dolayısıyla yabancı uzmanlara da ihtiyacımız var.” dedi.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarıyla getirilecek olan Müsteşarlık ülkenin güvenliğinden
birinci derecede sorumlu olan müsteşarlık. Yani şimdi, düşünebiliyor musunuz,
yabancı uzmanları çalıştıracağız? Şimdi, perşembe akşamları bir dizi var,
izliyorsunuz, belki kısmen izleyenler vardır, bir vadi diye. Orada yabancı
uzmanlar, ajanlar var, Feller var, diğerleri var
falan. İşte, vatandaşın kafasının karıştığı gibi benim de karışıyor. Bu yabancı
uzmanlar yabancı ajanlar mıdır? Yani bu kadar kolay mıdır? Bizim güvenliğimizle
ilgili birinci derecede önemli bir müsteşarlıkta yabancı uzman çalıştıracağız.
Bunun hiç mi sakıncası yok? Bu konuda da kafamız net değil.
Aslında daha var
ama bir şeyi de -atlayarak- söyleyeyim: Altı tane daire başkanlığı kuruluyor
burada değerli arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Bir tanesi, Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığı. Şimdi,
arkadaşlar, buna da bakarsanız, bunun da bir görevi var. Görevleri içerisinde
diyor ki: “Veri, bilgi ve belgeleri toplamak.” Bu daire başkanlığı, arkadaşlar,
veri, bilgi ve belgeleri toplayacak. Şimdi, bilgiler, veriler nasıl toplanır?
Bir TİB olayı var, yani Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı. Yani bu Daire
Başkanlığı yarın şunu diyecek mi: Ben, veri ve bilgi toplama kapsamında dinleme
de yapabilirim, dinleme de yapacağım. Şimdi, Sayın Bakan şunu diyebilir size:
Nereden çıkardınız bunları?
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de yaşadıklarımızı sizler de biliyorsunuz bizler de
biliyoruz ama… Şimdi, daha birkaç konu var, başka bir önergede de söz aldığımda
onları da dile getirmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, sorulması gereken çok soru var bu konuda. Biz, gece yarısı burada,
yüreğiniz yetmediği için komisyondan gelmeyen ve görüşülmeyen bir maddeyi bir
sözcükle -Türkiye’yi- ne hâle getirdiğinizi biliyoruz. Anayasa Mahkemesi iptal
etti, konuyu belirtiyor.
Sürem de bitiyor
ancak değerli arkadaşlar, bu konular gerçekten çok önemli.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) - Önergemizle
ilgili olarak da 7’nci maddenin 2’nci fıkrasında 2 tane müsteşar yardımcılığı
kuruluyor.
Değerli
arkadaşlar, 94 kişilik bir kadro var, 2 tane müsteşar yardımcılığı öngörülüyor.
Yani bunu pek de anlayabilmiş değilim. Yani bu ihtiyaç nereden
kaynaklanmaktadır? Bu konuyu da Sayın Bakanın yanıtlaması lazım. Bu ihtiyacın
olmadığı düşüncesindeyiz. Önergemiz zaten bu amaca yöneliktir. Bu 2 müsteşar
yardımcılığının yasa metninden çıkartılmasını talep ediyoruz.
Ben herkese
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dibek.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Karar yeter sayısı…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım.
İlk defa Sayın
Genç’le Sayın Canikli aynı noktada birleşti.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.06
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 18.16
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
383 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde verilen, Kırklareli Milletvekili
Sayın Turgut Dibek ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının teşkilat ve görevleri
hakkında kanun tasarısı 7’nci maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
(2) Bu kanunla
belirtilen görevlerin ifasında Müsteşara yardımcı olmak üzere iki Müsteşar
Yardımcısı görevlendirilir. Gerektiğinde Müsteşar Yardımcısı sayısı
artırılabilir.
Reşat
Doğru (Tokat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 383 sıra sayılı Tasarı’nın 7’nci
maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Önergemizle,
kurulmakta olan Müsteşarlığın daha iyi çalışması amaçlanmaktadır.
Terörle ilgili
bir kanunu görüşüyoruz. İnşallah, çıkarmış olduğumuz bu kanunla terör durur.
Sayın
milletvekilleri, mevcut iktidar sekiz yıldan beri görev başındadır ancak geçen
zaman sürecinde, terör dâhil, sorunlar çözülmemiş, içinden çıkılmaz bir hâle de
gelmiştir.
Bakınız, şu anda
ülkemizde -sorunlar diyoruz- yoksullukla ilgili çok büyük problemlerimiz
vardır. Neredeyse işsizlikte dünya şampiyonluğunu yakalamak üzereyiz. Aynı
şekilde, çiftçilerimiz perişan bir haldedir. Ülkemizin her tarafında olduğu
gibi, Tokat iline gidiniz, orada Kazova Vadisi’ni,
Artova Vadisi’ni, Kelkit Vadisi’ni şöyle bir gezmiş olduğunuz zaman,
çiftçiliğin neredeyse bitmekte olduğunu, çiftçi kardeşlerimizin üretiminden de
vazgeçmekte olduğunu görürsünüz.
Yine,
işçilerimize geçelim. İşçiler konusunda da Hükûmet
maalesef başarılı bir sınav vermemiştir. İşçi kardeşlerimizin iş yerleri bir bir kapanmaktadır. Bakınız, şu anda Kızılay Meydanı’nda
sigara fabrikalarının kapatılmasıyla beraber Tekel işçileri bir eylem
içerisindedir. Eylemleri haklı bir mücadele eylemidir, yani özlük haklarını
istemekte, çocuklarının haklarını istemekte, geleceğini istemektedirler ama o soğuk
ortamda, o buz gibi soğuk ortamda kadınıyla, kızıyla, çocuğuyla eylemlerini
devam ettiriyorlar. İnanıyorum ki en kısa zamanda Hükûmet
bu kardeşlerimizin sesini duyar da onlara yardımcı olur.
Bunların yanında,
iş adamlarımız, esnaflarımız dükkânlarını bir bir
kapatıyorlar. Bakın, şu an itibarıyla icra dairelerinin önüne gitmiş olduğunuz
zaman, geçen aylara göre neredeyse yüzde 400 civarında bir artış olduğunu
görürsünüz. Yani, icra dairelerinde, işte, iş yerleri kapanan insanların
icralarıyla karşı karşıyasınızdır. Ayrıca, kredi kartlarının ödenmemesi,
bankalardan alınan şahsi kredilerin ödenmemesi de işin cabasıdır. Yani,
önümüzdeki dönemde çok ciddi manada ekonomik sorunların gelmekte olduğunun da
bir göstergesidir.
Bunların yanında,
terör konusuna geldiğimiz zaman ise terörde 2002 yılında gelinen duruma şöyle
bir bakmış olduğumuz zaman sayın milletvekilleri, 2002 yılında… Hatta 1999
yılını da söylemek istiyorum. Bakınız, 1999 sonu itibarıyla ülkemizde 2.253
terör olayı olmuş ve toplam 236 şehit verilmiştir. Daha sonraki yıllarda,
2000’li yıllarda 1.031 olay olmuş, 2001’de 565 olmuş, 2002 de ise 164 terör
olayıyla karşılaşmış bulunuyoruz ve bunun içerisinde de toplam şehit sayımız 6
olmuştur. 2002 yılından itibaren terör konusunda süratle bir ivmenin artmakta
olduğunu görüyoruz.
Bakın, gene Türk
Silahlı Kuvvetlerinden almış olduğum istatistiki bilgiler içerisinde, 2003
yılında bu sayının 394’lere, daha sonraki yıllarda 678, 962, 1.209 ve yıllara sari olarak 1.602’ye kadar çıkmakta olduğunu ve şehit
sayımızın da artmakta olduğunu görüyoruz. Yani anaların ağlaması 2002 senesinde durmuş ama
ondan sonraki yıllar içerisinde anaların artarak ağlamış olduğunu görüyoruz.
Sayın
milletvekilleri, sorunların çözülmemesi, artarak devam etmesi psikolojik
problemlere sebep olmaya başlamış ve son zamanlardaki gelişmelerden de
gördüğümüz gibi patlamaya başlamıştır. Ağır sorunlar altında çözüm
üretilmemesi, ağırlığının artması ve çeşitli olayların çıkmasına da beraberinde
sebep olmuştur. ABD ve Avrupa
Birliği ülkeleri İstanbul, Ankara ve Diyarbakır başta olmak üzere
Türkiye’ye karşı psikolojik harekât ölçekli bir savaş açmışlardır. Bu
psikolojik savaşta da ülkemizi Türkiye yapan değerler bir bir
hedef alınarak maalesef yıpratılmaktadır. Bunların başında birlik ve
beraberliğimizin, ülkemizin bütünlüğünün hedef alındığı da ortadadır. Bu
saldırılara cumhuriyetle ve devletle kavgalı taraftarlar katılarak ortak
harekât planları yapıyorlar. Sonuçta da hedef, Türk kimliğine, millî devlete ve
cumhuriyetimizedir. Dış kaynaklı bu
senaryoların hedeflerini ve ne yapmak istediklerini…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
…çok iyi tespit
etmek durumundayız. Hiçbir siyasi düşünce, hedef veya proje, Türkiye'nin
birliğinden, dirliğinden ve kardeşliğinden daha önemli ve öncelikli değildir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, Atatürk’ün bize bıraktığı kutsal bir emanettir.
Türkiye’de yaşayan Türk milleti, bölünme kabul etmeyen bir bütündür. Bu
bakımdan, bölücü terör meselesini incelerken bunun sebepleri üzerinde doğru
tespitte bulunmak, meseleyi çözmek bakımından da çok önemlidir.
Atatürk,
arkadaşlarıyla beraber, doğulu, batılı, kuzeyli, güneyli tüm vatandaşlarımızla
el ele, beraber görüşerek, istişare ederek bu devleti kurmuş ve gelecek
nesillere de emanet etmiştir. Aldığımız emaneti her türlü olumsuzluğa, hainliğe
karşı korumak ve gelecek nesillere biz de emanet etmek mecburiyetindeyiz.
Önergemin
destekleneceğini umuyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum birleşime.
Kapanma Saati : 18.24
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
383 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde verilen, Tokat Milletvekili Sayın
Reşat Doğru ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1/704 esas numaralı kanun tasarısının yedinci maddesinin ikinci fıkrasında
geçen “iki müsteşar yardımcısı” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “üç
müsteşar yardımcısı” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.
Kerim
Özkul
Konya
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kanunun amacına
uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1/704 esas numaralı kanun tasarısının yedinci maddesinin birinci fıkrasında
geçen “Bakana karşı sorumludur” ibaresinin madde metninden çıkarılarak
“Başbakana karşı sorumludur” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif
ederim.
Mustafa
Ataş
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kanunun amacına
uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
7’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci maddenin
başlığını okutuyorum:
İstihbarat
Değerlendirme Merkezi
MADDE 8-
BAŞKAN – Madde
üzerinde beş önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasında geçen “stratejik
istihbaratın” ibaresinin “her türlü istihbaratın” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasında geçen “alınması”
ibaresinin “edinilmesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının teşkilat ve görevleri
hakkında kanun tasarısının 8’inci maddesinin başlığı ile birlikte aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
İstihbarat Koordinasyon
Merkezi
Madde – 8: (1)
Terörle mücadele alanında oluşturulacak stratejiler ile alınacak tedbirlere
esasa olmak üzere, ilgili birimlerden gerekli istihbaratın alınması ve
koordinasyonu amacıyla doğrudan müsteşara bağlı istihbarat koordinasyon merkezi
oluşturulur. Bu çerçevede güvenlik kuruluşları ve istihbarat birimleri ile Dışişleri Bakanlığınca
elde edilecek önemli bilgi ve istihbarat bu merkezde koordine edilir.
Beytullah Asil |
Hasan Çalış |
Nevzat Korkmaz |
|
|
Eskişehir |
Karaman |
Isparta |
|
Süleyman L. Yunusoğlu |
|
Kamil Erdal Sipahi |
|
Trabzon |
|
İzmir |
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte işleme
alacağım. Önerge sahiplerinin istemi
hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 8. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Atilla Kart |
Ali İhsan Köktürk |
İsa Gök |
|
|
Konya |
Zonguldak |
Mersin |
|
M. Akif Hamzaçebi |
Turgut Dibek |
Ali Rıza Öztürk |
|
Trabzon |
Kırklareli |
Mersin |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 8. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ayla Akat Ata |
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
|
|
Batman |
Muş |
Şanlıurfa |
|
Şerafettin Halis |
Hamit Geylani |
Hasip Kaplan |
|
Tunceli |
Hakkâri |
Şırnak |
|
Akın Birdal |
Sebahat Tuncel |
Sevahir Bayındır |
|
Diyarbakır |
İstanbul |
Şırnak |
|
Osman Özçelik |
M. Nezir Karabaş |
Pervin Buldan |
|
Siirt |
Bitlis |
Iğdır |
|
|
Bengi Yıldız |
|
|
|
Batman |
|
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Kart, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına 8’inci maddeyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tasarının görüşmelerinin başından bu yana
hep ifade ediyoruz: Toplumun her kesiminin, herkesin temel hak ve
özgürlüklerini tümden ihlal etmesi söz konusu olan bir tasarıyı görüşüyoruz,
eleştiri ve kaygılarımızı somut olarak dile getiriyoruz, somut olaylarla
destekleyerek bunları dile getiriyor ve Sayın Bakanın bu konuda kamuoyunu
tatminkâr bir şekilde bilgilendirmesini ısrarla talep ediyoruz ancak Bakan ve Hükûmetin geldiğimiz aşamada da karartma yapmaya, bilgi
kirliliği yaratmaya devam ettiğini görüyoruz. Bir oldubitti yaratarak ve bu endişe ve kaygılarımıza cevap
verilmeyerek aslında kamuoyuna karşı duyarsız bir tavır sergileniyor, duyarsız
olmakla birlikte elbette bunun devamında da sorumsuz ve keyfî bir tavır
sergileniyor. Bu tavrı öncelikle kınıyoruz, eleştiriyoruz. Bu tavrı kamuoyunu
anlatmaya devam edeceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, 8’inci madde -bakıyoruz- istihbaratta, terörle mücadelede
bir koordinasyon sağlamak amacıyla yeni bir birimin oluşturulmasından söz
ediyor. Burada, istihbari bilgilerin, Genelkurmay
Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı, Jandarma Genel
Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından
bu tasarıyla kurulması düşünülen, öngörülen Müsteşarlığa verileceğini ifade ediyor.
Bu bilgiler doğrultusunda yapılacak analiz ve değerlendirmelerden söz ediyor.
Yani devletin istihbaratla ilgili bütün bilgilerini ilgili birimler, MİT dâhil
olmak üzere, Genelkurmay dâhil olmak üzere, jandarma dâhil olmak üzere İçişleri
Bakanlığı bünyesindeki bir alt birime aktarıyoruz. Bu
tasarının esası bu.
Peki, burada
Sayın Bakana huzurunuzda bir kez daha somut olarak soruyoruz: Türkiye
Cumhuriyeti’nin MİT diye bir teşkilatı var. 2937 sayılı Yasa’yla kurulmuş ve
hâlen de faal, faaliyetini sürdürüyor. Bu Kanun’un, 2937 sayılı Kanun’un 4’üncü
maddesi “Millî İstihbarat Teşkilatının görevleri şunlardır” diyor.
“Türkiye
Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne…” vesaire diye başlıyor
“…yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik
istihbaratını Devlet çapında oluşturmak…” Yani koordine etmek, bunları bir
araya getirmek.
Devam ediyor:
“Kamu kurum ve kuruluşlarının istihbarat ve istihbarata karşı koyma
faaliyetlerine teknik konularda müşavirlik yapmak ve koordinasyonun sağlanmasında
yardımcı olmak.”
Ve “İstihbarata
karşı koymak.” diye devam ediyor.
Sayın Bakan,
geldiğimiz bu noktada, bu konuda gerçekten kamuoyunu ve Meclisi bilgilendirmek
zorundasınız. Üç yıl evvel, bu Parlamento, size, bu Hükûmete
bir yetki verdi. Neydi o yetki? Başbakanlık Teşkilat Yasası’nda değişiklik
yapıldı, o tasarının 1’inci maddesiyle terörle mücadelede koordinasyonu
sağlamak amacıyla Başbakanlığa yetki verildi.
Peki, aradan
geçen üç yılın sonunda, üç buçuk yılın sonunda, neden Başbakanlığın bünyesindeki
bu yetkiyi, bu yapılandırmayı, bürokratik yapıyı, hiyerarşik yapıyı altüst
etmek pahasına alıyoruz, İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bir birime
aktarıyoruz?
Başbakanlığın
terörle mücadelede koordinasyonu sağlayacak bürokratik bir iradesi yok mu?
Siyasi iradesi yeterli değil mi? Neden böyle bir düzenleme ihtiyacı duyuluyor?
Başbakanlığın başaramadığını İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bir birim mi
başaracak? Bu birimin özelliği nedir? Bu birimin mahareti nedir? Bu birimin
niteliği nedir? Bunu neden açıklamıyorsunuz? Bu temel gerekçeyi, bu değişikliği
yaratan temel gerekçeyi kamuoyuna neden açıklamak istemiyorsunuz?
Değerli
arkadaşlarım, bu temel çelişki konusunda Hükûmetin ve
Bakanın kamuoyunu bilgilendirmesi gerekir. Bu bilgilendirmeyi yapmadığı
takdirde, bu konuda tatminkâr bir açıklama yapılmadığı takdirde dile
getirdiğimiz endişelerin, uyarıların ne kadar önemli olduğu, ne kadar ciddi
olduğu bir kez daha doğrulanmış olacak.
Bakın, bu
konudaki bilgilendirme yeterli bir şekilde yapılmadığı takdirde
…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ATİLLA KART
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu konuda kamuoyu
yeterince tatminkâr bir şekilde bilgilendirilmediği takdirde, bu tasarının çatısı
tümden çöküyor. Terörle mücadeleden söz ediyorsunuz, koordinasyondan söz
ediyorsunuz, devletin bütün organlarına hâkim olan, bütün organları emrinde
olan, kendisine tabi olan Başbakanlık bu koordinasyonu başaramıyor,
kalkıyorsunuz Başbakanlığın başaramadığını İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bir
alt birimin, yeni bir birimin emrine veriyorsunuz. Bu nasıl bir yapıdır ki, bu
ne kadar güçlü bir yapıdır ki, İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bu alt birim o
kadar güçlü ki devletin bürokratik yapısını altüst etmek pahasına, Başbakanlığı
aslında refüze etmek pahasına, Başbakanlığı aslında siyaseten rencide etmek
pahasına böyle bir düzenlemenin yapılması göze alınıyor? Bu, gerçekten
cevaplandırılması gereken bir sorudur. Bu, endişelerimizin doğruluğunu gösteren
bir bulgudur.
Bunu Genel
Kurulun bilgilerine bir kez daha sunuyor, Genel kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kart.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Aynı mahiyette bir önerge daha vardı.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, BDP’nin önergesi vardı.
BAŞKAN – Bu defa,
gerçekten size çok teşekkür ederim Sayın Genç. (Alkışlar)
Otomatiğe
bağlanmış gibi gidiyoruz.
Çok teşekkür
ederim.
Sayın Kurtulan,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
FATMA KURTULAN
(Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının
8’inci maddesinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetin Kürt sorununun
çözümü yönünde olumlu adımlar atması beklenirken Kürt sorununun güvenlik
kaygısı algısı çerçevesinde ele alınması zihniyetinin daha da kemikleşmiş
olduğunu görmek bizleri derinden kaygılandırmaktadır. Öyle görülüyor ki Hükûmet bize kaybettiren savaşın devamı anlamına gelen
düzenlemeleri hayata geçirmekte kararlı.
Kürt açılımı
olarak başlayan süreç sonuç itibarıyla Millî Birlik Projesi’ne dönüşmüş ve
soruna yönelik Millî Güvenlik Kurulundan habersiz tek adım atılamaz duruma
gelinmiştir.
Türkiye’de görev
başına gelen hükûmetlerin ilk iş olarak MGK’yı
toplaması, Kürtlerin taleplerine karşı askerin belirlediği ortak tutumun karara
bağlanması dışında yorumlanamaz.
AKP döneminde
partilerin izleyeceği siyasete yön verildiği Millî Güvenlik Kurulu ve askerî bürokrasi
kararlarda etkin konuma getirilmiştir. İktidar Partisinin siyaseti hizaya sokma
mercisi olarak gördükleri Genelkurmay Başkanlığı, siyasi konular hakkında brifingler verecek kadar siyasallaşmış, ellerini masaya
vurarak “Sabrımızı taşırmayın.” diyecek kadar da açıktan darbe tehditleri
yapabilecek bir konuma gelmiştir. Askerî bürokrasinin açık şekilde söz sahibi
olduğu siyaset üzerindeki askerî vesayeti kaldıracak radikal bir değişikliğe
gidememiş, Hükûmet, yedi yıl boyunca Kürt sorunuyla
ilgili tek bir adım bile atmamıştır. Devlet kurumlarının şeffaflaşmasını
sağlayacak etkin düzenlemeler yapmak yerine, kendi demokrasi anlayışını dikte
etmeye çalışmış, antidemokratik kurumlara ve yasalara dokunmadan kenarından
köşesinden birkaç değişiklikle demokratik çevreleri, etnik unsurları, aydınları
ve Kürtleri demokratik olduklarına inandırmaya çalışmış, buradan rant sağlamaya çalışmıştır.
29 Mart yerel
seçimlerinde Kürtlerden umduğunu bulamayınca “Açılım” adı altında âdeta bir
hesap sorma projesi başlatmış ve Millî Güvenlik Kurulunda vardıkları ortak
karar gereği Kürtlere savaş açılmıştır.
Kürtlere karşı
savaş senaryoları hazırlayan Hükûmet, bölgede âdeta
bir sıkıyönetim ve zulüm rejimini hayata geçirmiştir. Kürtler topluca linç
edilmiş, evlerine girilmiş, yerlerde sürüklenmiş, işkencelerden geçirilmiş,
hakarete uğramış, çocukları slogan attığı için yaşlarınca ceza verilmiş,
belediye başkanları tutuklanmıştır. Buna tepki gösterenlere karşı ise Sayın
Mehdi Eker, Kürtlere, asit kuyularını, faili meçhulleri hatırlatarak “Kelepçeye
razı olun.” demiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; demokratik olmayan Hükûmetin
kendini “demokratik” olarak gösterme çabası her seferinde imza attığı
antidemokratik uygulamalarla teşhir olmuş, Kürt sorununa kesin çözüm bulma
iddiasıyla başlayan açılım, neticede Kürt siyasetinin tasfiye edileceği bir
projeye dönüşmüştür.
Hükûmetüstü ve partilerüstü bir kurum olan MGK’nın kimi üyeleri silahlı
terör örgütü mensubu olmak suçundan yargılandığı hâlde bu kurum hâlâ ülkemizde
son sözü söyleme yetkisine sahip. Bugüne kadar hiçbir hükûmet
ona danışmadan adım atmazken bu kuruma güvenilerek çeteler kurulmuş, her
silahlı birim kendine bağlı bir Kürtlerle mücadele birimi oluşturmuştur.
Millî Güvenlik
Kurulunun sivilleştiği iddia edilen Anayasa’nın 118’inci maddesinde yapılan
değişiklik, askerlerin geniş kapsamlı millî güvenlik siyasetinin
belirlenmesindeki ağırlığını ortadan kaldıracak bir nitelik taşımıyor. Söz
konusu değişiklikle başbakan yardımcıları ve Adalet Bakanı da İçişleri, Millî
Savunma ve Dışişleri Bakanı gibi Millî Güvenlik Kurulunun tabii üyeleri
yapılmış, “MGK kararları Bakanlar Kurulunda öncelikle dikkate alınır.” ibaresi
“…değerlendirilir.” ibaresiyle değiştirilmiştir.
Askerin, Meclis
kapısından önce partilerin zihniyetinden ve siyasetinden uzaklaşması
gerekmektedir. MGK tasfiye edilmeli, siyaset askerî vesayet altından
çıkarılmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu gerçeği herkesin iyi kavraması gerekiyor. Kürt
sorunu, geldiğimiz noktada Kürtlerin hak ve taleplerinin karşılık bulduğu yasal
bir zeminde çözüme bağlanmazsa mevcut yöntemler bugün nasıl geçerliliğini
yitirmişse “tek millet ve tek dil” ile özetlenebilecek devletin resmî
ideolojisi ve bu zihniyetin tutkulu sahipleri yakında köhnemiş ideolojileri ile
yok olmaktan kurtulamayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FATMA KURTULAN
(Devamla) – Teşekkürler.
Şunu
belirtmeliyim ki Kürt sorunu, özgürlük, adalet, demokrasi, insan hakları ve hak
hukuk sorunudur. Bu nedenle, reddettiğimiz Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı yerine bir akil insanlar komisyonu kurulup sivil siyasetin önü
açılarak Türkiye'de herkesin, her kesimin eşit haklara sahip olduğu yasal
düzenlemeler yapılarak bir an önce hayata geçirilmelidir diyorum, hepimizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kurtulan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının teşkilat ve görevleri
hakkında kanun tasarısının 8’inci maddesinin başlığı ile birlikte aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
İstihbarat
Koordinasyon Merkezi
Madde – 8: (1)
Terörle mücadele alanında oluşturulacak stratejiler ile alınacak tedbirlere
esasa olmak üzere, ilgili birimlerden gerekli istihbaratın alınması ve
koordinasyonu amacıyla doğrudan müsteşara bağlı istihbarat koordinasyon merkezi
oluşturulur. Bu çerçevede güvenlik kuruluşları ve istihbarat birimleri ile
Dışişleri Bakanlığınca elde edilecek önemli bilgi ve istihbarat bu merkezde
koordine edilir.
Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Sipahi, buyurun.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bölüm hakkındaki
konuşmamda da belirttiğim gibi, 3 Ekim 2008 Aktütün
baskınından ve 18 şehitten sonra, kamuoyunu yatıştırmak için Hükûmet ilgililerinin yaptığı açıklamalar arasında, bu
konuda yeni bir teşkilatlanmaya gidileceği de vardı ancak bu, o zaman
gösterilen aciliyet maalesef beş ay sonra ancak Millî
Güvenlik Kurulu gündemine gelebildi. Şimdi, on altı ay sonra da karşımıza bir
kanun tasarısı olarak geliyor.
Hükûmetin terörle mücadele
konusunda bir bahanesinin kalmasını arzu etmiyoruz muhalefet olarak. Onun için
de on altı aylık bir çalışmadan sonra önümüze çıkan bu garabeti, bu hilkat
garibesini, sağını solunu düzeltmek, biraz anlaşılır ve işe yarar hâle
getirmek, kullanılan kavramlarla uyumlu hâle getirmek için değişiklik
önergeleri veriyoruz fakat maalesef Komisyon ve Sayın Bakan bu iyi niyetli
ikazları anlamamakta ısrar ediyorlar.
Sayın Bakan, en
üstte politika vardır, onun altında strateji, onun altında operatif,
onun altında ise taktik. Politikayı politikacılar yapar yani Hükûmetiniz yapar, Mecliste milletvekilleri yapar. Siz, bu
Müsteşarlıktaki kerameti kendinden menkul birtakım uzmanlara politika
yaptırırsanız, terörle mücadele politikasından sorumlu tutarsanız, tekrar
ediyorum, siz ne yapacaksınız? Herhâlde siz de en alttaki dinleme taktikleriyle
uğraşacaksınız. Yani cehaletin bu kadarı için ancak okumak gerekir!
Diğer bir konu:
İstihbaratta bir “stratejik istihbarat” tabiri geçiyor. İstihbaratın önem ve
önceliği stratejik olup olmamasına bağlı değildir. Örnek: Bingöl’deki 33 erle
ilgili katliam. Basit bir taktik anlamdaki yol kesme istihbaratı
gerçekleştiğinde sonuç olarak stratejik, politik çok büyük bir olay hâline
gelir. Önemli olan istihbaratın taktiği, stratejisi değil, taşıdığı önemdir. O
taşıdığı önem de gerçekleşmesiyle ortaya çıkar. “Stratejik istihbarat” tabirini
nereden çıkarttınız? Tekrar ediyorum, bazen çok küçük bir taktik istihbarat hayati önem taşır.
Demek ki bunu hazırlayanlar en küçük bir istihbarat nosyonuna
da sahip değiller.
Bir başka konu:
İstihbaratın değerlendirmesi bu merkezde yapılacakmış. Arkadaşlar, merkezin
görevi ne? Koordinasyon. Koordinasyon yapan bir merkez neyin değerlendirmesini
yapacak? Bakın, istihbaratta iki tane kavram vardır: Bir tanesi kıymetlendirme,
ikincisi değerlendirme. Bunlardan kıymetlendirme, haberin doğruluk derecesi ile
haber kaynağının
güvenilirlik derecesini gösteren bir harf ve rakam kodundan meydana gelir.
Değerlendirme ise haber kaynaklarından elde edilen bilgilerin birbirleriyle
ilişkilendirilip, yorumlanıp haberlerin istihbarat hâline getirilmesi ve
ilgililere, ihtiyacı olanlara verilmesidir. Anladığım kadarıyla, bunu
hazırlayanlar “değerlendirme” tabirinin ne demek olduğundan da bihaberler.
Devletin en üst istihbarat kurumu olan Millî İstihbarat Teşkilatı değerlendirme
yapmasını beceremeyecek, sizin kerameti kendinden menkul uzmanlarınız
değerlendirme yapacak! Kusura bakmayın, bu yasa, bu hâliyle suya tersten dalma
yasasıdır, devenin neresi doğru yasasıdır!
Evet, buradan
şimdi bir başka konuya geçeceğim.
Terörle mücadele
için, malumunuz, bir üçlü mekanizma var. Üçlü mekanizma kimler arasında? Türkiye, Amerika ve Irak. Geçenlerde Ankara’da bu üçlü
mekanizma, güya terörle mücadeleye çare bulup stratejiler üretmek için toplantı
yaptı, Sayın Bakan da oradaydı. Şimdi, Allah aşkına, terörle mücadelede
Türkiye’ye reçete verecek olan şu kurumun yapısına bakın: Bizim tarafta
açılımcılar, Amerikan tarafında çuvalcılar, Irak tarafında ise kendi
başkentinde korumaktan aciz işgal altındaki zavallılar. Bunlar birleşecekler,
terörle mücadelede Türkiye’nin derdine derman olacaklar. Kusura bakmayın Sayın
Bakan, bu, milleti kandırmaktır; bu, milleti aldatmaktır.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan dinlemiyor.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Dinleyin Sayın Bakan!
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Haa, bu çuvalcı generali böyle bir
makamda nasıl kabul ettiniz? Bunun elini sıkarken hiç mi onurunuz, gururunuz
kırılmadı? Millet adına ben size bunu soruyorum.
Efendim, bu
çuvalcı generalle ilgili bir hususu daha anlatayım. Hazır davet etmişken, bunun
yardımcısı vardı Albay Mayville -esas çuval olayını
gerçekleştiren oydu- keşke onu da çağırıp AKP’nin bir üstün hizmet madalyasını
da Albay Mayville’e takdim etseydiniz Sayın Bakan.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan dinlemiyor.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Evet, üçlü mekanizmada, açılımcılar, zavallılar ve
çuvalcılar yan yana. Biz, Türk askerinin başına çuval geçirenlerle, o çuvalı
hazmede hazmede yutanlara daha önceki konuşmamda “ruh
ikizi” tabirini kullanmıştık. Sayın Başbakandan mülhem olarak bundan sonra, anladığım
kadarıyla “tek yumurta ikizi”
tabirini kullanacağız. (MHP sıralarından alkışlar)
Evet, benim bu
konudaki yüce Meclise sunacağım görüşlerim bunlar.
Bu arada, bir
Sayın Bakan, haddini aşarak muhalefet için, adam gibi muhalefete ihtiyacı olduğunu
belirtmiş. Ben de kendi Başbakanı için “Lavaboya süpürmeyin de bunu kullanın.”
diyen bu Başmüzakereci arkadaşı başlavabocu
unvanıyla milletin takdirlerine sunuyorum.
Yüce Meclise
saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Ayıp, ayıp!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, konuşmacı sözünü geri alsın.
Böyle bir söz
söylenmemiştir; bir.
İkincisi: Sayın
Egemen Bağış’ın böyle bir söz söylediği söz konusu değildir, belki başka
biriyle karıştırıyor, bunu bile doğru hatırlamıyor Sayın Başkan. Yani yarım
yamalak bir şey söylüyor, o da doğru değil ve ezber bilgilerle konuşuyor Sayın
Başkan. Sözünü geri alsın lütfen.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasında geçen “alınması”
ibaresinin “edinilmesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anlam bütünlüğü
sağlanması için değişlik yapılmıştır.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Lütfen gerekçesini izah etsinler, engellemeyi bıraksınlar Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasında geçen “stratejik
istihbaratın” ibaresinin “her türlü istihbaratın” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anlam bütünlüğü
olması için değişlik yapılmıştır.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım.
8’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Oylamayı
elektronik cihazla yapacağım yeniden.
Üç dakika süre
veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
9’uncu maddenin
başlığını okutuyorum:
Ana hizmet
birimleri
MADDE 9-
BAŞKAN – Madde
üzerinde beş önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde
geçen “Planlama, koordinasyon ve sosyal destek” ibaresinin “Planlama ve
Koordinasyon” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde
geçen “Planlama, koordinasyon ve sosyal destek” ibaresinin “Planlama,
Koordinasyon ve Stratejik Destek” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gülşen
Orhan
Van
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin (a) bendinin (5) numaralı alt
bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve aynı bende aşağıdaki (6)
numaralı alt bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Kamil Erdal
Sipahi Hasan Çalış Beytullah
Asil
İzmir Karaman Eskişehir
Süleyman L. Yunusoğlu Nevzat
Korkmaz
Trabzon Isparta
5) Müsteşarlıkça
verilecek Sosyal Destek görevlerini ve diğer görevleri yapmak
6) Terörle
mücadelede dönemsel hedefler belirlemek
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 9. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Madde 9- (1)
Müsteşarlığın ana hizmet birimleri ve görevleri şunlardır:
a) Planlama,
Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire Başkanlığı: Terörle mücadele politika ve
stratejileri kapsamında;
1) Güvenlik
kuruluşları arasında bilgi paylaşımını ve koordinasyonu sağlamak,
2) Belirlenen
politikalar ile sosyoekonomik politikaların uyumlu bir şekilde yürütülmesi için
ilgili kurumlar arasında koordinasyonu sağlamak,
3) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri yapmak.
b)
Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığı:
Terörle mücadele
alanında;
1) Veri, bilgi ve
belgeleri toplamak, tasnif etmek, analiz ve değerlendirmeler yapmak,
2) Araştırma
yapmak, yaptırmak ve bu alandaki bilimsel çalışmaları desteklemek,
3) Toplantı, sempozyum, seminer, eğitim ve benzeri etkinlikler
düzenlemek,
4) Terörle
Mücadele Raporu hazırlamak,
5) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri
yapmak.
c) İletişim Daire
Başkanlığı: Terörle mücadele politikaları kapsamında;
1) Kamuoyunu
bilgilendirmek,
2) Toplum
desteğinin sağlanmasına yönelik faaliyetleri yürütmek,
3) İlgili kamu
kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarının işbirliğini sağlamak,
4) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri yapmak,
ç) Dış İlişkiler
Daire Başkanlığı: Terörle mücadeleye ilişkin;
1) Yabancı
devletlerdeki faaliyet ve gelişmeleri Dışişleri Bakanlığı ve ilgili diğer
kurumlarla işbirliği içinde izlemek ve tedbirler geliştirmek,
2) Uluslararası
gelişmeleri ve deneyimleri takip etmek ve uygulamaya kazandırmak,
3) İlgili uluslararası
kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak,
4) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri yapmak.
Atilla Kart |
Ali İhsan
Köktürk |
Ali Rıza Öztürk |
|
|
Konya |
Zonguldak |
Mersin |
|
İsa Gök |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
M. Akif Hamzaçebi |
|
Mersin |
Malatya |
Trabzon |
|
|
Turgut Dibek |
|
|
|
Kırklareli |
|
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 9. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ayla Akat Ata |
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
|
|
Batman |
Muş |
Şanlıurfa |
|
Şerafettin
Halis |
Hamit Geylani |
Hasip Kaplan |
|
Tunceli |
Hakkâri |
Şırnak |
|
Akın Birdal |
Sebahat Tuncel |
Sevahir Bayındır |
|
Diyarbakır |
İstanbul |
Şırnak |
|
Osman Özçelik |
M. Nezir
Karabaş |
Pervin Buldan |
|
Siirt |
Bitlis |
Iğdır |
|
|
Bengi Yıldız |
|
|
|
Batman |
|
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN - Kim
konuşacak?
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekili.
BAŞKAN –
Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal, buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığı Tasarısı’na ilişkin bizim bu konudaki görüşümüz belli
ve gerekçelerimizi her söz alan arkadaşımız anlatıyor ve ben de yine 9’uncu
madde üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Şimdi, bu tasarı
gerekçesinin iki temel unsuru var. Birincisi, terörle mücadele vurgusu,
ikincisi de güvenlik ve istihbaratla ilgili birimler arasındaki iletişim ve
eşgüdüm eksikliği. İki gün önceki konuşmamızda istihbarat örgütlerini örnek
vermiştim size, Ergenekon Cumhuriyet Savcısının JİTEM’e
ilişkin, bir istihbarat örgütüne ilişkin dört istihbarat örgüt kurumuna yazdığı
yazının dört kurumdan farklı gelişini örneklemiştim size. Şimdi bunu geçelim,
istihbarat örgütlerini. Şimdi aslında sorun şu: Türkiye’nin üyesi bulunduğu
uluslararası ve bölgesel topluluklarda kabul ettiği birtakım sözleşmeler,
belgeler ve bildirgeler var. Örneğin, Paris Şartı’nın önemli bir hükmü var, ki biliyorsunuz, Paris Şartı’nı hem dönemin Sayın
Cumhurbaşkanı hem de Başbakan imzalamıştı. Şimdi örneğin Paris Şartı’nda “Kamu
düzeni ve güvenliği açısından şiddete dayalı olmayan toplantı ve gösteriler
izne bağlı değildir.” der. Şimdi biz bunu kabul etmişiz ve bu Anayasa’nın
90’ıncı maddesi “Kabul edilen ulusal üstü belge ve sözleşmeler iç hukuk
niteliğindedir.” der ve buna göre derhal Hükûmetin
2911 ve bununla ilişkili yasalar üzerinde değişiklik yapması gerekir ve bunu
içselleştirmesi gerekirken ne yazık ki bunu yok sayıyor ve buradan
kaynaklanıyor. Şimdi sorun aslında bence hareket noktasında. Gerçekten
yurttaşlar devlet için mi, yoksa devlet yurttaşlar için mi? Eğer bunun
karşılığını, insan haklarının evrensel değerlerine, standartlarına ve hukukuna
bağlı karşılığını ararsak, devlet yurttaşlar içindir, onların hak ve
özgürlüklerini, güvenliğini sağlamakla ilgilidir. Şimdi, eğer bunu tersine
çevirir de “Yurttaşların devlet için olduğu”na hükmederseniz, o zaman siz buna
göre düzenleme yaparsınız ve buna göre uygulama yaparsınız ve nitekim, muhalif olan herkesi -solcu, sosyalist, yurtsever-
bunları “terörist” olarak ilan edersiniz. Egemen güçlerin ve onların iktidarlarının
zaten bence kod adı, muhaliflerin terörist olmasındadır.
Bakın şimdi,
örneğin “Devrimci Karargâh” adı altında bir grup sosyalistin… Şimdi, Orhan Yılmazkaya adlı bir genç… Diyor ki
İstanbul Emniyet Müdürlüğü: “Yakından izliyoruz, adım adım
izliyoruz.” ve Orhan Yılmazkaya’nın çay içtiği,
liseden, üniversiteden arkadaşlarının hepsini toparlıyorlar ve aylardır, şu
anda Mehmet Yeşiltepe, örneğin Murat Akıncılar
-bunlar akademisyen, sosyalist, aydın, yazar, muhalif insanlar- salt, burada
Orhan Yılmazkaya’nın arkadaşı olmaktan ötürü
“terörist” damgasıyla cezaevinde yatırılıyor ve ayın 23’ünde de mahkemeye
çıkarılacak, çıkarılacaksa.
Şimdi, bazı
şeyleri soruyoruz, örneğin “devlet sırrı” gerekçesiyle yanıt verilmiyor bize.
Bakın, daha önceki gün Hrant Dink
duruşmasında polis muhbiri Erhan Tuncel’in bütün istihbari bilgileri “devletin güvenliği” gerekçesiyle imha
edildi.
Şimdi, böyle bir
demokratik devlette, hukuk devletinde bir istihbarat bilgileri… Bir defa, böyle
bir hukuk devletinde böyle bir eleman kullanılır mı? Bu, başka bir şey ve bütün
bilgiler imha ediliyor.
Şimdi,
arkadaşlar, sayın milletvekilleri, bakın, daha dün yine kışlada üç intihar
olayı oldu. Geçtiğimiz ay Sayın Başbakana sorduk, son yıllardaki dökümünü
istedik: “Neden intihar ediyorlar bu kışlada askerler?” Bir zamanlar emniyet
müdürlüğünde ya da jandarma karakolunda intihar edilirdi. Nedense, gözaltına
alınan insanlar intihar yeri olarak karakolları ya da emniyet müdürlüğünü
seçerlerdi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Şimdi, çok
ilginçtir, askerî personel; er, erbaş, subay, bunlar nedense intihar alanı
olarak son zamanlarda kışlaları seçtiler. Şimdi Sayın Başbakana sorduk ve Sayın
Başbakan Millî Savunma Bakanı aracılığıyla yanıt veriyor: “Devlet sırrı
nedeniyle, gizlilik nedeniyle bunu yanıtlayamayacağız.” Arkadaşlar, neden
intihar ediyorlar bunlar? Ve gerçekten intihar eden askerlerin kimliklerini,
dökümlerini çıkaralım bakalım, kim bu askerler, neden intihar ediyorlar? Otopsi
yapılmış mıdır, bundan ötürü soruşturma açılmış mıdır, kaç tane dava vardır ve
kaç kişi intihar etmiştir? Bu, demokratik hukuk devletinde kamu düzenini ve
güvenliğini sağlamak isteyen bir devletin araştırma alanına girmez mi? O
nedenle bence baştan aşağı birtakım düzenlemeler yapılması gerekiyor, ama bu
düzenleme, kamu güvenliği ve düzenini sağlamak için getirilen tasarı değil. O
nedenle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler, saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birdal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 9. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Madde 9- (1)
Müsteşarlığın ana hizmet birimleri ve görevleri şunlardır:
a) Planlama,
Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire Başkanlığı: Terörle mücadele politika ve
stratejileri kapsamında;
1) Güvenlik
kuruluşları arasında bilgi paylaşımını ve koordinasyonu sağlamak,
2) Belirlenen
politikalar ile sosyoekonomik politikaların uyumlu bir şekilde yürütülmesi için
ilgili kurumlar arasında koordinasyonu sağlamak,
3) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri yapmak.
b)
Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığı:
Terörle mücadele
alanında;
1) Veri, bilgi ve
belgeleri toplamak, tasnif etmek, analiz ve değerlendirmeler yapmak,
2) Araştırma
yapmak, yaptırmak ve bu alandaki bilimsel çalışmaları desteklemek,
3) Toplantı, sempozyum, seminer, eğitim ve benzeri etkinlikler düzenlemek,
4) Terörle
Mücadele Raporu hazırlamak,
5) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri
yapmak.
c) İletişim Daire
Başkanlığı: Terörle mücadele politikaları kapsamında;
1) Kamuoyunu
bilgilendirmek,
2) Toplum
desteğinin sağlanmasına yönelik faaliyetleri yürütmek,
3) İlgili kamu
kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarının işbirliğini sağlamak,
4) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri yapmak,
ç) Dış İlişkiler
Daire Başkanlığı: Terörle mücadeleye ilişkin;
1) Yabancı
devletlerdeki faaliyet ve gelişmeleri Dışişleri Bakanlığı ve ilgili diğer
kurumlarla işbirliği içinde izlemek ve tedbirler geliştirmek,
2) Uluslararası
gelişmeleri ve deneyimleri takip etmek ve uygulamaya kazandırmak,
3) İlgili uluslararası
kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak,
4) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri yapmak.
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Abdulaziz Yazar...
BAŞKAN – Sayın
Yazar, siz komisyon üyesisiniz değil mi?
ABDULAZİZ YAZAR
(Hatay) – Evet.
BAŞKAN –
Muhalefet şerhi yazmış mıydınız rapora?
ABDULAZİZ YAZAR
(Hatay) – Yok.
BAŞKAN – İç
Tüzük’e göre konuşamıyormuşsunuz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Komisyon toplantısına katılmadı, komisyon toplantısında yok.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yazar. (CHP sıralarından alkışlar)
ABDULAZİZ YAZAR
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9’uncu madde üzerinde
verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Cumhuriyet Halk Partisi
grubu adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; terör tehdidinin dünyada kendisini daha şiddetli
hissettirdiği son yıllarda, ülkeler tehdidin kendilerinden uzak durabilmesi
için aktif ve pasif pek çok yönteme başvurmuşlar ve bunlar için de bütçelerinden
önemli oranda paylar ayırmışlardır.
Normal polis ve
kolluk güçlerinin klasik yöntemlerle terörün üstesinden gelemeyecekleri ve
mücadele için geniş finans kaynakları, insan kaynakları, ileri düzeyde
istihbarat toplama ve analiz kabiliyeti gerektirdiği görülmüştür. Terörle
mücadelede kolluk kuvvetlerinin icra ettikleri klasik mücadele yöntemlerinin
yetersiz kalmasıyla, kolluğun da istihbarat taktiklerini kullanması gerektiği
yönünde düşünceler ağırlık kazanmıştır. Kolluk güçleri bu yönde yeniden
yapılanmışlar ve bazı ülkelerde sadece iç güvenlikle ilgilenen güvenlik
istihbarat teşkilatları ortaya çıkmıştır. Bunun yanında geleneksel istihbarat
teşkilatları da soğuk savaş dönemi mücadele ettikleri düşmanın son yıllarda
değiştiğinin farkına vararak, ortaya çıkan yeni tehditlerle mücadele edebilecek
şekilde yapılanmaya başlamışlardır.
İstihbaratın,
elinde bulundurduğu çok özel ve gizli tekniklerle sahip olduğu büyük gücü,
temel insan haklarını ihlal etmeden, en iyi şekilde kullanabilmesi de önem
kazanmaktadır. Hazırlanan bu tasarının gerekçesinde, terörle mücadele alanında
İçişleri Bakanlığı dışında bazı kurum ve kuruluşların da çeşitli görevler ifa
ettiği, zaman zaman bu alanda koordinasyon sorunları
yaşandığı belirtilmektedir. Bu sorunların, terörle mücadele çerçevesinde alınan
kararların uygulanması noktasında zafiyete sebebiyet verdiği, etkin, verimli ve
sonuç alıcı çalışmalara engel olduğu söylenmektedir. Hükûmetin
hazırladığı gerekçede terörle mücadeledeki başarısızlık, kurumlar arasındaki
iletişimsizliğe bağlanmak istenmektedir. Oysaki terörle mücadelede kurumların
bağlantılarından daha çok, Hükûmetin uyguladığı
politikalar, teröre ve teröriste gösterilen tavırlar bu mücadeleyi zafiyete
uğratmaktadır. Hükûmet yeni kurumlar kurarak veya
adlarını değiştirerek terörü bitireceğini mi sanmaktadır? Kendisine yeterli
bilgi gelmediğini söyleyen Hükûmet bu teşkilatın
kurulması için neden sekiz yıldır beklemiştir? Kurumlar arasında istihbarat
alışverişinde problem var ise şimdiye kadar neden bu söylenmemiştir? Hükûmet, bu durumda, şimdiye kadar terörle mücadeledeki
başarısızlığını kabul etmiş sayılmaktadır. Hükûmetin
terörle etkin mücadele amacıyla yeni bir düzenleme ile kurmak istediği bu
Müsteşarlığın amacına uygun
bir şekilde çalışıp
çalışmayacağı konusunda
kamuoyunun büyük bir kuşkusu vardır. Hükûmet, kontrol
altında tutabileceği, kendine hizmet edecek kurumları kurmak için manevralarına
devam etmektedir. Yargıdan sivil toplum kuruluşlarına kadar kendine göre
şekillendirme yapmaya çalışan AKP Hükûmeti,
şimdi ise istihbarat alanında yönetebileceği bir yapı kurmaya çalışmaktadır.
Devletin bazı kadrolarını dışlamaya, onları tasfiye etmeye yönelik planların ve
çalışmaların yapıldığı kamuoyu tarafından uzun süredir görülmektedir.
İşte, gelinen bu
son noktada yeni bir manevrayla yeni bir kurum oluşturulmaktadır. Çekirdek
kadrosu 100 kişiden oluşacak olan bu kurum tüm iller düzeyinde
teşkilatlanacaktır. Yetkisi üst düzeyde olacaktır. Temel görevi “teröre karşı
strateji oluşturmak” olarak açıklanmakta olan bu kurumun neden tüm illerde
şubelerinin kurulacağı bir soru olarak gündemdedir. Oluşturulmak istenen bu
kurumun amacının yalnız terör problemini çözmek olmadığı, aynı zamanda toplumun
ve muhalefetin üzerinde bir baskı aracı hâline getirilip getirilemeyeceği de
kamuoyu tarafından sorulmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 21’inci yüzyılda istihbaratın, sosyal ve teknolojik
değişikliklere ayak uydurması gerekmektedir. İstihbarat, terörle hem taktik
olarak hem de stratejik olarak mücadele edebilmelidir. Hükûmetlerin
de teröre karşı etkili politikaları olması gereklidir. Hükûmetlerin
benimsediği kapsamlı, iyi düzenlenmiş politikalar olmadıkça terör gelecekte de
tehdit olarak sürecektir ve terörün var olduğu bir coğrafyada istihbaratın da
var olması, iyi teşkilatlanması gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ABDULAZİZ YAZAR
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Terörist
faaliyetlerin devam etmesini istihbarat eksikliğine bağlamak yanlıştır. Terör
örgütlerinin siyasi ve moral desteklerini çökertmediğiniz sürece, para
kaynaklarını kurutamadığınız sürece terör devam eder. Güven bunalımı aşılmadığı
sürece istihbarat açıklarının devam etmesi ve daha fazla can kaybına yol açması
tehlikesi vardır. Yeni teşkilatlar kurmak yerine var olan istihbarat birimleri
arasındaki bağlar güçlendirilmelidir. Hükûmet
tarafından istihbarat alanında var olduğu söylenen karmaşanın kaldırılacağı
belirtilen bu düzenleme bu hâliyle yasalaştığında hantal bir kurum olmanın
ötesine geçmeyecektir.
Bu Müsteşarlığın
kurulmasının yeni birtakım sorunlar doğuracağını ve terörle mücadele yerine
başka amaçlara hizmet edeceği konusundaki kuşkularımızı bir kez daha belirterek
yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yazar.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin (a) bendinin (5) numaralı alt
bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve aynı bende aşağıdaki (6)
numaralı alt bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
5) Müsteşarlıkça
verilecek Sosyal Destek görevlerini ve diğer görevleri yapmak
6) Terörle
mücadelede dönemsel hedefler belirlemek
Hasan
Çalış (Karaman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
tasarının 9’uncu maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
verdiğimiz önergenin üzerinde söz aldım. Bu vesileyle saygı ve selamlarımı arz
ediyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bölücü terörle mücadeleyi
ülkemizin en önemli konularından birisi olarak görüyoruz. Bu
nedenle, kamu düzeni ve güvenliğiyle ilgili bir koordinatör müsteşarlığın
kurulmasına, yedi yıldır sorumluluklarını yerine getiremeyen AKP’nin en azından
terör konusunda “Şunu da yapacaktık ama” diyecek bahanesinin kalmaması adına da
olsa bu tasarıya olumlu bakıyoruz ancak bundan sonra asıl önemseyeceğimiz konu:
AKP İktidarının siyasi sorumluluklarını ne kadar yerine getireceği, gerçekten
sorumluluğunun gereğini yapacak mı, yine sorumluluğu bürokrasiye veya başka
kurumlara atmaya devam mı edecek?
Önergemizle,
Müsteşarlığın terörle mücadelede sosyal destek görevini başarıyla yürütebilmesi
ve terörle mücadele stratejisinin kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini ortaya
koyarak hedeflerin neticeye ulaştığının da kontrol edilebileceği bir ortamın
oluşturulmasını ve Müsteşarlığın bu anlamda elinin güçlendirilmesini hedefliyoruz.
Terörle
mücadelede kamuoyu desteği ve bu konuda oluşturulacak toplumsal mutabakatı ve
uzlaşma kültürünü çok önemsiyoruz değerli arkadaşlar, çünkü milletimizin bin
yıldır bir arada yaşamasının ürünü olan uzlaşma alanlarımız son derece
önemlidir. Bunları, sosyal uzlaşma, siyasi uzlaşma, ekonomik uzlaşma ve
hedeflerde uzlaşma olarak özetleyebiliriz. Sekizinci yılını
yürütmekte olan AKP İktidarının geriye doğru uygulamalarına baktığımız zaman,
gerçekten uzlaşma iklimine, uzlaşma kültürüne hizmet edebilmiş mi? Maalesef
görünen tablo, uzlaşmaz, itici, başına buyruk bir siyaset anlayışı, dayatmacı
ve tehditkâr bir üslup, özürlü bir demokrasi anlayışı, bölücü terörle girdiği
toplum vicdanını yaralayan ilişkiler, etnisiteyi ve
mezhepsel ayrışmayı körükleyen projeler, farklı fikirlere yönelik kibirli ve
aşağılayıcı tutumlar, ABD, AB ve benzeri uluslararası kurumlara karşı ise âdeta
teslimiyetçi davranışlar olarak özetlenebilir.
Kıymetli
arkadaşlar, bu konuda akıllarda kalan bazı olaylara göz atarsak göreceğimiz tablo
nedir? ABD, AB, Kandil ve İmralı ile beraberce ortaya
koydukları, kendilerinin bir türlü isim bulamadıkları, bizim “yıkım projesi”
olarak algıladığımız sözde açılım projesi ve Habur’da
düzenlenen eşkıyayı karşılama ve aklama törenleri; ortak tarih, ortak
kültürümüzün ürünü uzlaşma noktalarımızı, müştereklerimizi öne çıkarmak yerine,
sürekli 36 etnik gruptan bahsederek etnisiteyi ve
mezhepsel ayrışmayı körüklemek; sendikaların, meslek odalarının demokratik hak
taleplerine copla, biber gazıyla karşılık verme; nitekim Mersin’de çiftçiye…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HASAN ÇALIŞ
(Devamla) - …Sıhhiye’de ise işçiye, memura zaman zaman
uygulanan, son zamanlarda da sıkça gördüğümüz dayatma tabloları; dinleme
skandalları ile özel hayat üzerinde oluşturulan baskıyla âdeta şüphe ve korku
toplumu yaratma gayretleri… Yargı, Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet, MİT, basın
ve medya üzerinden gruplar ve gruplar arası çatışma ortamı yaratılarak toplum
âdeta krize, paranoyaya itilmiştir. Âdeta sivil dikta rejimine doğru toplum
sürükleniyor algısı ortaya çıkmıştır. Yine yerel yönetimler ve TOKİ üzerinden
devletin ve milletin kaynaklarını yandaşlara aktaran rant
alanları oluşturulmuştur.
Kıymetli arkadaşlar,
sosyal uzlaşmanın, toplumsal uzlaşma ikliminin oluşturulamadığı böyle bir
ortamda bu tasarının neticelerinin olumlu olacağından emin değiliz, ama bütün
bu duygularımıza rağmen tasarının hayırlı olmasını diliyoruz.
Saygılarımı arz
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalış.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Var Sayın Başkanım, var.
BAŞKAN –
Elektronik olarak yapıyorum.
Üç dakika süre
vereceğim.
Kabul edenler…Kabul etmeyenler…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, önergeyi bir oylamaya sunun.
BAŞKAN – Kusura
bakmayın. Son dönemdeki bütün sürçülisanlarım için Genel Kuruldan özür dilerim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Estağfurullah.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Üç dakikalık süre
vererek elektronik oylama yapıyorum.
Oylamayı
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN – Geçen
yönetimimden bu oylamayla ilgili karar yeter sayısına yönelik bir soru işareti
kaldığı için, o konuda elimde olmadan bir hassasiyet gösteriyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Duyamadım Sayın Akcan, bu taraftan bir gürültü geliyor, onun için.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Neyse…
BAŞKAN – Kâtip
üyeler sayıyor ama kâtip üyelerin saymasına da itirazlar olmuştu geçen defa.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Oylamaya geçtiğiniz zaman içeride
98 kişi vardı. Meclisi iktidar çalıştırır, onu söylemeye çalışıyorum.
BAŞKAN – Şimdi, 2
kâtip üyemize ben sordum o arada, onlar dediler ki…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Kâtip üyelerden biri muhalefetten
olsaydı…
BAŞKAN – Hayır,
onlar dediler ki: “Karar yeter sayısı var.” Fakat benzer bir durumda itiraz
olduğu için elektronik…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Doğru söylemiyorlar, sadece 98
kişi varlardı.
BAŞKAN – Şimdi en
doğrusunu göreceğiz.
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Önerge
reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde
geçen “Planlama, koordinasyon ve sosyal destek” ibaresinin “Planlama,
Koordinasyon ve Stratejik Destek” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gülşen
Orhan
Van
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anlam bütünlüğü
sağlanması için değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde
geçen “Planlama, koordinasyon ve sosyal destek” ibaresinin “Planlama ve
Koordinasyon” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tekniğine
uygun olması için değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
9’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu maddenin
başlığını okutuyorum:
Danışma birimleri
MADDE 10-
BAŞKAN – Madde
üzerinde altı önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinin
1’inci alt bendinde geçen “yıllık” ibaresinin “dönemlik” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinin
3’üncü alt bendinde geçen “yıllık” ibaresinin “dönemlik” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 10. maddesinin (a) bendinin (2 nci)
paragrafında “Müsteşarlığın görev alanına giren konularda” ibaresinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki ifadenin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.
Beytullah Asil Cemaleddin Uslu Hasan
Çalış
Eskişehir Edirne Karaman
Abdülkadir Akcan Muharrem
Varlı
Afyonkarahisar Adana
“Kanunun 4 üncü
maddesinde yer alan bakanlık dışı öteki kurumlar hariç”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı "Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı"nın 10 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Beşir
Atalay
İçişleri
Bakanı
c) Müsteşarlık
Müşavirleri: Terörle mücadele alanında özel bilgi ve ihtisasından yararlanılmak
üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli
personel çalıştırılması hakkındaki usul ve esaslara bağlı olmaksızın, Bakan
onayı ile en çok on Müsteşarlık Müşaviri pozisyon unvanıyla sözleşmeli personel
çalıştırılabilir. Personelin sözleşme usul ve esasları Müsteşarlıkça tespit
edilir ve bu Kanuna ekli (2) Sayılı Cetvelde belirlenen taban ve tavan
ücretleri arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve Bakan onayı ile aylık
brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta sözleşmeli personel olarak
istihdam edilenler için belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde ikramiye ve
teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu statüde çalıştırılma, sözleşme bitiminde kamu
kurum ve kuruluşlarında herhangi bir pozisyon, kadro veya statüde çalışma
açısından kazanılmış hak teşkil etmez.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 10. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Akif Hamzaçebi |
Atilla Kart |
Durdu Özbolat |
|
Trabzon |
Konya |
Kahramanmaraş |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Tayfur Süner |
Osman Kaptan |
|
Malatya |
Antalya |
Antalya |
|
|
Ali Rıza Öztürk |
|
|
|
Mersin |
|
"Madde 10-
(1) Müsteşarlığın danışma birimleri ve görevleri şunlardır:
a) Strateji
Geliştirme Daire Başkanlığı:
1) Ulusal
kalkınma strateji ve politikaları ile yıllık program çerçevesinde Müsteşarlığın
orta ve uzun vadeli kurumsal strateji ve politikalarını belirlemek üzere
gerekli çalışmaları yapmak.
2) Müsteşarlığın
görev alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliştirmek,
izlemek, değerlendirmek, sürekli gelişim için önerilerde bulunmak.
3) Müsteşarlık
bütçesini stratejik plana ve yıllık hedeflere göre hazırlamak ve Müsteşarlık
faaliyetlerinin bunlara uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek.
4) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile mali hizmetler birimine ve strateji geliştirme birimine
verilen görevleri yapmak,
5) Müsteşarlığın
iç denetime yönelik işlevinin etkinliğini ve verimliliğini artırmak için
gerekli hazırlıkları yapmak.
6) Müsteşarlığın
yıllık idari faaliyet raporunu hazırlamak.
7) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri yapmak.
b) Hukuk
Müşavirliği:
1) Terörle
mücadele mevzuatını ve uygulamasını değerlendirmek, günün şartlarına göre
geliştirmek.
2) Güvenlik ve
terörle mücadele ile ilgili kanun, tüzük ve yönetmelik taslakları ile diğer
hukuki konular hakkında görüş bildirmek.
3) Terörle
mücadeleye ilişkin uluslararası mevzuatı takip etmek.
4) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri yapmak.
5) Müsteşarlığın
menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında
almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı
olmak,
6) 8/1/1943 tarihli ve 4353 sayılı Kanun hükümlerine göre adli
ve idari davalarda gerekli bilgileri hazırlamak, taraf olduğu Hazineyi
ilgilendirmeyen davalarda Müsteşarlığı temsil etmek"
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 10. Maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ayla Akat Ata |
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
|
|
|
|
|
|
|
Batman |
Muş |
Şanlıurfa |
|
|
|
|
|
|
Şerafettin Halis |
Hamit Geylani |
Hasip Kaplan |
|
|
|
|
|
|
Tunceli |
Hakkâri |
Şırnak |
|
|
|
|
|
|
Akın Birdal |
Sebahat Tuncel |
Sevahir Bayındır |
|
|
|
|
|
|
Diyarbakır |
İstanbul |
Şırnak |
|
|
|
|
|
|
Osman Özçelik |
M. Nezir
Karabaş |
Pervin Buldan |
|
|
Siirt |
Bitlis |
Iğdır |
|
|
Bengi Yıldız |
|
|
|
|
|
|
|
|
Batman |
|
|
|
|
|
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Kurtulan konuşacak, Van Milletvekili.
BAŞKAN – Sayın
Kurtulan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
FATMA KURTULAN
(Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısının 10’uncu maddesinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Darbe planları,
baskılar, hak ihlalleri, işsizlik, tutuklanan, öldürülen, kaçırılan çocuklar,
sokak ortasında katledilen kadınlar, hakları gasbedilen
Tekel işçileri, ölümler ve linç tablolarıyla gündemden düşmeyen bir dönemi
yaşamaktayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları için “Asimilasyon bir
insanlık suçudur. Kendi ana dilinizde eğitim görmek en temel hakkınızdır.”
diyen Sayın Başbakan, yıllardır asimile edilen, dilleri yasaklanan Kürtlerin bu
taleplerine karşılık olarak güvenlik güçlerini ve savcıları göreve çağırmış,
açılım sürecini Kürt tutuklama operasyonuna dönüştürmüştür.
Ülkemizde bir
türlü demokratikleşmeyen yargı, nöbetçi mahkemeler kurarak parti
çalışanlarımızı, çocuklarımızı cezaevlerine kapatmıştır. Yargının bu kadar
adaletten uzaklaştığı dönemde itirafçılık yasaları sürekli işler tutulmuş, kim
olduğu belli olmayan şahısların kimlikleri gizli tutulmuş, verdikleri ifadeler
tek başına mahkûmiyet kararına gerekçe olarak sayılmıştır. Oysa AİHM, gizli
tanıklık konusunda, gizli tanığın beyanlarının farklı kanıtlarla desteklenmesi,
tek başına tanık ifadesiyle mahkûmiyet kararı verilmemesi, tanık beyanlarının
mahkûmiyet kararında ağırlıklı rol bile oynamaması kriterlerini
arıyor. Ayrıca, gizli tanık olacak kişinin gerçekten tehdit
altında olduğunun kanıtlanması gerekmektedir ama söz konusu Kürtler ve onların
temsilcileri olduğunda, yargıçlar, savcılar, hâkimler için adalet, yargı
bağımsızlığı teferruat olur, Kürtleri ağır cezalara çarptırmak için kanıt
önemsizdir, ifade verenin kimliği ile hiç ilgilenmezler, güvenlik güçleri
tarafından getirilen tanıklar onlar için yeterli kanıttır.
Türk yargı
sisteminde önemli bir yeri olan itirafçılar, işledikleri ağır suçları
affettirmek veya cezalarını hafifletmek için, sıklıkla yalan beyanlarda
bulunmakta, masum insanları suçlamakta, hiç tanımadığı şahıslar hakkında
ifadeler vermektedir. Bu tür delillere dayalı yargılamalar sonucu, sanık ağır
cezalara çarptırılmakta, itirafçının ifadesi dışında suç işlediğine dair başka
delil bulunmayan insanlarımız hayatlarının çoğunu sırf bu yüzden cezaevinde
geçirmektedir.
Türkiye’de
sürekli gündemde tutulan itirafçılık yasalarına bakıldığında, yargı âdeta
itirafçılığı teşvik etmekte, işlediği suçtan ceza çekmeden kurtulmasına
karşılık olarak başka biri hakkında tanıklık etme formülü sunmaktadır. İlki
1985 yılında çıkarılan Pişmanlık Yasası, yirmi beş yıl boyunca, valilerin
basında çıkan demeçlerine göre, devletin itirafçıları maaşa bağladığını, yeni
kimlikler verdiğini, başka bölgelere yerleştirdiğini, hatta gerektiğinde
kimilerine estetik ameliyatla yüzlerini değiştirme imkânı sağladığını öğrendik.
Güvenlik güçleri tarafından kullanılan itirafçı sayısının çok yüksek
olabileceği belirtiliyor. “İtirafçı” denilen ve bir sistem hâline getirilen bu
olgu, insanın nasıl değersizleştirildiğini ve kullanılabilir bir araç hâline
getirildiğini gösterdi. İnsanlıktan çıkarılmış olan bu bireyler, sistemin dönen
çarkları içerisinde birer suçluya dönüşüyorlar. Sistem çürürken kişileri de kendisiyle beraber
çürütmektedir. İtirafçılık olgusu hukuksuz yapılanmalarla insanlığın karşısına
dikilmekte, insanlığı yok etmeye aday olmaktadır. Bütün bu hukuksuz
yapılanmalar, antidemokratik yöntemler, Kürt halkının taleplerinin demokratik
çerçeveler kapsamında karşılık bulmamasından kaynaklı zeminde yaşam bulmuştur.
Yargılanmanın yargılandığı bir sistem olan itirafçılık, siyasi düşünce suçundan
dolayı gözaltına alınanlar hakkında işlenilen bir yargılama sistemi olarak hâlâ
devam etmektedir.
Yukarıda kısaca
bahsettiğim gibi devletin cezasını affetmesini sağlamak isteyen itirafçıların
beyanları karşısında yargının nasıl bir tutum izleyeceği çok önemli. Türkiye’de
bolca çıkarılan itirafçılık yasalarına bakıldığında yasa koyucunun itirafçılığı
özendirdiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Karşımızda böyle bir yargı sistemi
dururken ve devletin neredeyse bütün kurumlarında “terörle mücadele” adı altında
yürütülen bu kirli savaşta ortaya çıkan hukuksuz birimlerden geçilmezken, Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının da aynı hukuksuzlukların devamı anlamına
geleceğini söyleyebiliriz. Bu birimlere benzer birimler…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FATMA KURTULAN
(Devamla) – Sağ olun.
…ülkemizde
yeterince var ve hepsinin icraatları da gözler önünde. Türkiye'nin, insan
haklarını yüceltecek, demokrasiyi işletecek ve insan hayatını önemseyecek
kurumlara ihtiyacı vardır. Türkiye'nin gerçekliğiyle ters düşen bu
yapılanmalara gitmek, bize daha çok yaşam ve daha çok zaman kaybettirmekten
başka bir anlam taşımayacaktır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kurtulan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 10. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Tayfur
Süner (Antalya) ve arkadaşları
"Madde 10-
(1) Müsteşarlığın danışma birimleri ve görevleri şunlardır:
a) Strateji
Geliştirme Daire Başkanlığı:
1) Ulusal
kalkınma strateji ve politikaları ile yıllık program çerçevesinde Müsteşarlığın
orta ve uzun vadeli kurumsal strateji ve politikalarını belirlemek üzere
gerekli çalışmaları yapmak.
2) Müsteşarlığın
görev alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliştirmek,
izlemek, değerlendirmek, sürekli gelişim için önerilerde bulunmak.
3) Müsteşarlık
bütçesini stratejik plana ve yıllık hedeflere göre hazırlamak ve Müsteşarlık
faaliyetlerinin bunlara uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek.
4) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile mali hizmetler birimine ve strateji geliştirme birimine
verilen görevleri yapmak,
5) Müsteşarlığın
iç denetime yönelik işlevinin etkinliğini ve verimliliğini artırmak için
gerekli hazırlıkları yapmak.
6) Müsteşarlığın
yıllık idari faaliyet raporunu hazırlamak.
7) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri yapmak.
b) Hukuk
Müşavirliği:
1) Terörle
mücadele mevzuatını ve uygulamasını değerlendirmek, günün şartlarına göre
geliştirmek.
2) Güvenlik ve
terörle mücadele ile ilgili kanun, tüzük ve yönetmelik taslakları ile diğer
hukuki konular hakkında görüş bildirmek.
3) Terörle
mücadeleye ilişkin uluslararası mevzuatı takip etmek.
4) Müsteşarlıkça
verilecek diğer görevleri yapmak.
5) Müsteşarlığın
menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında
almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı
olmak,
6) 8/1/1943 tarihli ve 4353 sayılı Kanun hükümlerine göre adli
ve idari davalarda gerekli bilgileri hazırlamak, taraf olduğu Hazineyi
ilgilendirmeyen davalarda Müsteşarlığı temsil etmek”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Ali Rıza Öztürk konuşacak.
BAŞKAN – Sayın
Ali Rıza Öztürk, buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 10’uncu maddesi üzerinde verilen değişiklik önergesi hakkında
düşüncelerimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun tasarısının amacı, terörle mücadelede meydana gelen
koordinasyon zaafını gidermek olarak belirlenmiş. Böylelikle, bugüne kadar
terörle mücadele konusunda sıkı mücadele yapıldığı ve zaafın olmadığı yönündeki
Hükûmet iddiaları, bu kanun tasarısındaki bu
düşünceyle çürütülmüş oluyor. Demek ki bugüne kadar terör konusunda Hükûmet zaaf içindeymiş, bunu öğrenmiş olduk bu kanun
tasarısıyla.
Değerli
arkadaşlarım, getirilmekte olan bu tip tasarıların, bu tip kanun tasarılarının
her şeyden önce toplum vicdanını acıtmaması, demokratik hukuk devletini
zedelememesi gerekir. Türkiye’de barış ve demokrasi ortamı aranırken bu tip
yasalar, gerçekten, bu barış ve demokrasi ortamı arayışına hizmet etmeyen kanun
tasarı ve teklifleridir.
Yine buna benzer
bir kanun tasarısı da İçişleri Bakanlığı Alt Komisyonundadır. O da polis ve
MİT’e askerî silahları alma yetkisi veren kanun tasarısıdır. Bu kanun
tasarısının da bu tip demokratikleşme ve barış ortamını arama amacına hizmet
etmediği çok açıktır. Polis, ülke içerisinde kamu düzenini ve kamu güvenliğini
sağlamakla görevlidir. Oysa sizin polise bu ağır askerî silahları ne amaçla
verdiğiniz bile belli değildir. Örneğin, toplantı ve gösterileri polis, havan
topu kullanarak mı dağıtacaktır?
Değerli
arkadaşlarım, burada üstünde durulması gereken bir konu da şudur: Kamuda ve
devlet dairelerinde istihdam şekilleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun
4’üncü maddesinde çok açık bir şekilde sayılmıştır. Buna göre, memur,
sözleşmeli personel, işte, 4/C dediğimiz geçici ve işçi statüsünde çalışma
vardır. Bunun dışında kamuda bir istihdam olanağı yoktur.
Şimdi elimde
İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından verilen bir önerge var. Bu
önergede mevcut kanun tasarısının içine şu anda tasarıda olmayan bir cümle
eklenmiş. “…657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli
personel çalıştırılması hakkındaki usul ve esaslara bağlı olmaksızın, Bakan
onayı ile …” cümlesini buraya sokuyor.
Şimdi, biz şuna
alıştık değerli arkadaşlarım: Önergelerle yasa yapmaya, hatta önergelerle
Anayasa değiştirmeye artık bu Meclis alıştı bu AKP döneminde.
Şimdi, Sayın
Bakan tasarının dışında bu değişikliği niye getiriyor? Şimdi, yasanın emredici
hükmü, kamu kurumunda ve devlet dairelerinde 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 4’üncü maddesinin dışındaki bir istihdam şekliyle çalıştırmak mümkün
değil iken, bunu niye getiriyor? Şimdi, bununla Sayın Bakan ne yapmaya
çalışıyor? Yani, bir zamanlar, duyuyorduk, devlet içerisinde, işte, yeşil,
kırmızı, sarı diye çeteler veya çete başları vardı. Şimdi, Sayın Bakan acaba bu
değişiklik önergesiyle sadece kendi onayına ve müsteşarın onayına, hatta
ücretlerin belirlenmesini de buna tabi kılarak yeni yeşiller, yeni kırmızılar,
yeni sarılar, turuncular mı yaratmak istiyor? Yeni çeteler mi türetmek istiyor?
Kimleri korumak istiyor? Hangi tarikatları, hangi cemaatlerin adamlarını bu
devletin içerisinde yuvalandırmak istiyor? Niye 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 4’üncü maddesinin getirdiği yükümlülüklerden kurtulmak istiyor Sayın
Bakan? Bu anlayış demokratik hukuk devletine uyan bir anlayış mıdır değerli
arkadaşlarım? Bu anlayış, gerçekten, bu ülkede polis devletine gidişin çok açık
ve somut göstergesidir.
Zaten, bu yasa
tasarısının getirilmesindeki amaçlardan birisi her ne kadar bu teröre karşı
koordinasyondaki zaafı gidermek olarak belirlenmişse de, burada sonsuz bir
yetki getirilmiş olması, aslında, Sayın Başbakanın fiilen kurduğu ve yürütmekte
olduğu bu örgütünün, kendi yandaş örgütünün yasal statüsünü hazırlamış
olmaktadır.
Bu kürsüde
defalarca söyledik, getirilen bütün kanun tasarıları, demokratik hukuk devleti
ilkelerinin temeline aykırı bir şekilde, kendi organizasyonunun
oluşturulmasının siyasi altyapısını kurmaya yönelik olmaktan öteye gitmiyor ama
bu yapılırken, bu kanun tasarısı geliyor, komisyonlarda tartışılıyor,
görüşülüyor ve orada söylenilmesi gereken laflar söylenilmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Aslında, beynin arkasında yazılı olan şeyler, bu kanun tasarıları
bu Genel Kurulda görüşülürken verilen değişiklik önergeleriyle -tıpkı burada
olduğu gibi, bu değişiklik önergeleriyle- herkesin gözünden kaçırılarak
yapılmaya çalışılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, temel kanunlar gerçekten önemli kanunlar ve iktidar partisi hükûmeti tarafından, iktidar partisi kimse onun tarafından
getirilir ve usulüne uygun olarak komisyonlarda görüşülür. Ama,
şimdi, Sayın Bakanın bu önergesinin, işte, kimlere hizmet ettiğini çok açık ve
seçik şekilde Sayın Bakan çıkıp burada açıklamalıdır. Yani, mevcut Devlet
Memurları Kanunu’ndan ayrı olarak böyle bir düzenleme yapmakla kimleri korumak
istiyor? Hangi tarikatları, hangi cemaatleri devletin içerisine yerleştirmeye
çalışıyor? Hangi çeteleri devlete teslim etmeye çalışıyor? Bunları açıklamak
zorundadır.
Biz geçmişten
beri bu devletin çeteler tarafından kuşatıldığını biliyoruz ve bunun kavgasını
hep veriyoruz. Bir yandan “çetelere karşı çıkacağız.” diyeceksiniz, bir yandan
“gerçekten biz demokratikleşmeyi, devletin demokratikleşmesini, bireyin
özgürleşmesini savunacağız.” diyeceksiniz, bir yandan “darbelere karşıyız.” diyeceksiniz ama
darbeye karşı verilen Meclis araştırma…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – …önergelerini reddedeceksiniz, öbür taraftan, yine “faili
meçhullere karşıyız.” diyeceksiniz, faili meçhullere karşı verilen araştırma
önergelerine karşı çıkacaksınız ama demokratik hukuk devletiyle ters düşen
yasalar getireceksiniz. O da yetmeyecek o yasaların içerisine kaptıkaçtı bir
şekilde böyle önergeler sokacaksınız.
Değerli
arkadaşlarım, bu, AKP’nin demokrasi konusunda samimi olmadığının göstergesidir.
Adalet ve Kalkınma Partisi, bakın, partinin adına bakın adaleti görün,
kendinize bakın kalkınmayı görün.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı "Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı"nın 10 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Beşir
Atalay
İçişleri
Bakanı
c) Müsteşarlık
Müşavirleri: Terörle mücadele alanında özel bilgi ve ihtisasından yararlanılmak
üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli
personel çalıştırılması hakkındaki usul ve esaslara bağlı olmaksızın, Bakan
onayı ile en çok on Müsteşarlık Müşaviri pozisyon unvanıyla sözleşmeli personel
çalıştırılabilir. Personelin sözleşme usul ve esasları Müsteşarlıkça tespit
edilir ve bu Kanuna ekli (2) Sayılı Cetvelde belirlenen taban ve tavan
ücretleri arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve Bakan onayı ile aylık
brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta sözleşmeli personel olarak
istihdam edilenler için belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde ikramiye ve
teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu statüde çalıştırılma, sözleşme bitiminde kamu
kurum ve kuruluşlarında herhangi bir pozisyon, kadro veya statüde çalışma
açısından kazanılmış hak teşkil etmez.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Yüce Meclisin takdirine
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Önerge ile
Müsteşarlık Müşaviri görevlendirilmesindeki usul ve bunlara ödenecek ücret ve
ikramiyelerin düzenlenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, ketenpereye geliyor
devlet. Alelacele ne oluyor böyle? Kimin malını kime paylaştırıyorsunuz? Ayıp!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ne demek, Sayın Başkan? Önerge okundu…
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Olur mu böyle şey? Oturum kapanırken Sayın Bakan önerge
veriyor, onun bunun maaşına zam yapıyor.
BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 10. maddesinin (a) bendinin (2 nci)
paragrafında “Müsteşarlığın görev alanına giren konularda” ibaresinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki ifadenin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.
Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları
“Kanunun 4 üncü
maddesinde yer alan bakanlık dışı öteki kurumlar hariç”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Siz hayatınızda beş kuruş vergi topladınız mı?
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Süre tamamlanmadı mı Sayın Başkan?
BAŞKAN – Beş
dakika var, konuşulabilinir.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Akcan efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akcan.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 10’uncu maddesinin (a) bendinin ikinci fıkrasında şu
ibare yer almaktadır: “Müsteşarlığın görev alanına giren konularda performans
ve kalite ölçütleri geliştirmek…”
Değerli
milletvekilleri, aynı tasarının 3’üncü ve 4’üncü maddelerini okuduğumuzda…
4’üncü madde: “Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu: Güvenlik kuruluşları ve
ilgili kurumlar arasında terörle mücadele alanında gerekli koordinasyonu
sağlamak, bu alandaki politika ve uygulamaları değerlendirmek amacıyla Terörle
Mücadele Koordinasyon Kurulu kurulmuştur.
Kurul, İçişleri
Bakanının başkanlığında, Genelkurmay İkinci Başkanı, Jandarma Genel Komutanı,
Milli İstihbarat…” vesaire sıralıyor. Bunların içerisinde mesela Genelkurmay
Başkanlığı doğrudan Başbakana bağlı.
Şimdi, ihdas
ettiğiniz Müsteşarlıkla, bir performans testi yapacak, performansı takip edecek
bir organ oluşturuyorsunuz Müsteşarlığın bünyesinde. Bu organa performansını
test ettireceğiniz Genelkurmayı emrine veriyorsunuz. Konunun ele alındığı
günden bu tarafa, hem geneli üzerindeki konuşmalar sırasında hem bölümler ele
alındığı sırada muhalefet ısrarla, bu tasarının kurumlar arası çatışmaya neden
olabilecek mahiyet arz ettiğini ifade ediyor.
Bizim bu önergemizde de, madem performansını gözetleyeceksiniz, o
zaman, İçişleri Bakanlığının dışında kalan ama kurul üyesi olan diğer kurumlar
hariç olmak üzere Müsteşarlığın bünyesinde yer alan öteki kurum ve kuruluşların
performansını test edin, tabi tutun performansa, buna kimsenin diyeceği bir şey
yok, ama Müsteşarlık üzerinden Genelkurmayı, Müsteşarlık üzerinden Başbakanlığa
bağlı öteki kuruluşları performansa tabi tutmaya kalkarsanız, kurumlar arası
çatışma kaçınılmaz hâle gelir.
Bakın, değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanın, geneli üzerindeki konuşmalar sırasında ifade
ettiği ilk paragraftaki son cümle: “İnanıyorum ki bugün yapacağımız görüşmeler
neticesinde bu tasarı zenginleşecek, sizlerin burada yapacağı eleştiri ve
öneriler, bizim bundan sonraki çalışmalarımıza da ışık tutacaktır.”
Allah aşkına
Sayın Bakanım, şu ana kadar verilmiş, onlarca verilmiş önergeden hiç mi bir
tanesi kabule değer değildi? Bir tanesi dahi sizin çalışmalarınıza veya
kuracağınız teşkilata katkı sağlayacak mahiyette değil miydi veya bu ülkeyi
sadece tek başınıza, iktidara ait, muhalefete ait değil anlayışıyla mı
yönetmeye teşebbüs ediyorsunuz? Sayın Bakanım, şu önergelerin Allah aşkına hiç
mi kabule değer, kayda değer bir boyutu yoktu? Bir taraftan bunu söylüyorsunuz,
diğer taraftan da hiçbir önergeye iştirak etmiyorsunuz.
Bakınız, yine
sizin sözleriniz, tutanaklardan okuyorum…
BAŞKAN – Sayın
Akcan, bir saniyenizi rica edebilir miyim, şimdi uzatma için karar alacağız da.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Buyurun efendim.
BAŞKAN – 10’uncu
maddenin oylanmasına kadar görüşmenin uzatılması için Genel Kurul kararı
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın
Akcan.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) - Sayın Atalay şunu ifade ediyor: “Kurumlarımızın ayrı ayrı bu
konuda uzmanları var,
birikimleri var ama biz bunların hepsini insicamlı bir
stratejiye dönüştürmek için de yeni bir koordinasyon getiriyoruz. Hadise bundan
ibarettir.”
Biraz önce
verdiğiniz önergenin şu ifadenizle bağdaşır neresi var Sayın Bakan? Yani el
altından bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Bunu da söylediğimiz zaman Sayın
Egemen Bağış çıkıyor diyor ki: “Bu ülkenin adam gibi muhalefete ihtiyacı var.”
Şu yaptığımız ilkesiz bir muhalefet mi? Şu söylediğimiz şeylerde, neresi
hakaret taşır, neresi olumsuzluk taşır, neresi uygun değil? Peşin peşin, “Katılmıyoruz Sayın Başkan.” diyorsunuz, burada da
açıklama yapmaya çalışıyoruz. Genel Kuruldaki değerli iktidar milletvekilleri
sizin tavrınıza bağlı olarak oy kullanıyorlar. Biz de bunu burada açıklamak
durumunda kalıyoruz ve yaptığımız muhalefet davranışı, adam gibi muhalefet
davranışıdır. Sayın Egemen Bağış’ın, muhalefetteki benim veya bir başka
arkadaşımızın adam gibi davranış gösterip göstermediğini test etme hakkı da
yoktur, yetkisi de yoktur, adaba da sığmaz.
Biraz önce Sayın
Sipahi bu konuyu dile getirdiğinde, Genel Kurulda pek çok arkadaşımız “Ayıp ayıp!” dedi. Ayıp, ayıbınızı kabul edeceğim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Ayıp ayıbınız başımız üstüme, bir şartla. Egemen Bağış Bey’e “Ya
bunu söylemeye gerek yok Sayın Bakan.” demiş olanınız varsa, hepinize teşekkür
ediyorum diyenlere. Ama bunu demezken, muhalefetin bu sözleri eleştirmesini
“Ayıp ayıp!” diye nitelendirmeniz gerçekten sıkıntı
verici bir durum.
Değerli milletvekilleri, bir sonraki madde, 11’inci madde. 11’inci madde personelin atanmasından bahsediyor. Atamanın
ilkeleri, kriterleri neler, belli. Ama bakıyoruz
Türkiye’de istihdamın nasıl olduğuna, bir mülakat getiriyorsunuz. Mülakat,
kulun kula kulluğudur değerli milletvekilleri. Bundan hepiniz de sıkıntı
çekiyorsunuz, biliyorum. Bunun sabit kriterleri
vardır. Bu kriterlere göre hadiseyi değerlendirmek ve
ülkenin kanunlarını değişen iktidarlarla değişmek zorunda bırakılmayacak
şekilde ayarlamak hepimizin görevi diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akcan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinin
3’üncü alt bendinde geçen “yıllık” ibaresinin “dönemlik” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Anlam
karmaşasının önüne geçilmesi için değişiklik yapılmıştır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/704 Esas
Numaralı kanun tasarısının 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinin
1’inci alt bendinde geçen “yıllık” ibaresinin “dönemlik” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun
tekniğine uygun olması için değişiklik yapılmıştır..
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Demin hızlı
konuşmamdan dolayı ”Reddedilmemiştir.” gibi algıladınız, “Kabul edilmemiştir.”
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Tamam Sayın Başkanım.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Hangisi?
BAŞKAN – Deminki
önerge için söylüyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, maddenin oylamasını yarın yapalım. Bir tartışma…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Kabul edilen önerge yok yani değil mi?
BAŞKAN – Önerge
bitti.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin)- Önerge bitti ama maddenin oylamasını yarın yapalım.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkanım, karar aldık.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Karar yeter sayısı yok.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Karar yeter sayısı var.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Önerge kabul edilmiş…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - “Kabul edilmemiştir” dedi Sayın Başkan; biz, “Kabul edilmiştir.” mi
dedi diye anladık; “Düzeltiyorum” dedi. Şimdi, zaten öyle olsa “kabul edilmiş
önerge doğrultusunda” diyecek.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Maddenin oylamasını bitirelim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, bu 10’uncu maddede bir tartışma var, kanunun selameti
açısından söylüyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yoklama isteyelim, yoklama.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Karar aldık Sayın Başkan, bitimine kadar karar aldık.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Komisyon yerinden kalkarsa yarına kalır oylama.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yoklama istiyoruz o zaman Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yarın oylayalım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yarın olunca ne olacak?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Ya tartışırız hiç olmazsa.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Neyi tartışacağız?
KADİR URAL
(Mersin) – Yarın tartışacağız.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Hayır efendim, olur mu öyle şey ya!
BAŞKAN – Sayın
Şandır, şimdi 10’uncu maddenin oylamasının bitişine kadar karar aldık.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Bir
saniye…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, Komisyon kalkarsa oylayamazsınız.
BAŞKAN – Onu
biliyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani bu maddeyi yarın oylayalım bu tartışmayı bitirmek açısından.
III.- Y O K L A M A
(CHP ve MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yoklama istiyoruz o zaman.
BAŞKAN – Yoklama
istiyorsunuz, peki.
Maddenin
oylamasından evvel yoklama talebi vardır.
İsimleri
okuyorum: Sayın Okay, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Köse, Sayın Susam, Sayın Öztürk, Sayın Özkan,
Sayın Gök, Sayın Yalçınkaya, Sayın Akcan, Sayın
Oksal, Sayın Yazar, Sayın Ural, Sayın Çelik, Sayın İnan, Sayın Yalçın, Sayın
Işık, Sayın Özdemir, Sayın Kalaycı, Sayın Yunusoğlu,
Sayın Şandır, Sayın Kumcuoğlu.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.10
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 59’uncu
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – 10’uncu
maddenin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi tekrar yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 11
Şubat 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.18