DÖNEM: 23 CİLT: 60 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
57’nci Birleşim
4 Şubat 2010 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer
alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep ilinin ekonomik ve sosyal
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığı
seçimine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İzmir Milletvekili Mehmet
Ali Susam’ın, esnaf ve sanatkârların kamu kurum ve kuruluşlarına olan
borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
V. - AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması
2.- Hakkâri Milletvekili
Rüstem Zeydan’ın, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne
ilişkin açıklaması
VI. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 30
milletvekilinin, elma üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/547)
2.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, işsizlik sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/548)
3.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 33 milletvekilinin, memurların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/549)
4.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 20 milletvekilinin, 17 Aralık 2009’da güvenlik güçlerinin Tekel
işçileri ve milletvekillerine yönelik uygulamalarının araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/550)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/363) esas numaralı
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi
2.- (10/198) esas numaralı
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
3.- (10/106, 10/391, 10/526
ve 10/545) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde
birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
4.- Gündemdeki sıralama ve
Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
IX.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Erzincan Milletvekili
Erol Tınastepe’nin, KOSGEB kredilerine ve süt sığırcılığının
desteklenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat
Ergün’ün cevabı (7/11454)
2.- Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu’nun, AB destekli programların uygulamalarına
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11535)
3.- Aydın Milletvekili
Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi Konsey Başkanlığı seçimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Egemen Bağış’ın cevabı (7/11560)
4.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, atık yönetimiyle ilgili
bazı konulara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/11727)
5.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, çevre mühendislerinin görevlerinin diğer meslek
gruplarınca da yapılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/11765)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.05’te açılarak dört oturum yaptı.
Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya, Doğu Anadolu Projesi’ne,
Ordu Milletvekili
Rahmi Güner, Ordu ilinin ekonomik ve sosyal
sorunlarına,
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi, atamaları yapılmayan
öğretmenlerin durumuna,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay, Doğu Anadolu Projesi’ne
ayrılan kaynağın DAP kapsamındaki il sayısına göre son derece yetersiz,
damızlık hayvan kredisi hibe desteğinin verilme şartlarının da çok ağır ve
yetersiz olduğuna ilişkin bir açıklamada bulundu.
Deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş ve 24 milletvekilinin,
Bursa-Mustafakemalpaşa’daki bir maden ocağında meydana gelen grizu patlaması
olayının (10/543),
Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, başta
Bursa-Mustafakemalpaşa’daki grizu patlaması olmak üzere madencilik sektöründeki
iş kazalarının (10/544),
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 26 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların
sorunlarının (10/545),
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, maden işçilerinin sorunlarının
(10/546),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan:
(10/406) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP,
(10/298) esas
numaralı, öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usulsüzlük iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP,
(10/313) esas
numaralı, JİTEM ve Doğu/Güneydoğu Bölgesinde yaşanan faili meçhul
cinayetler/kayıplar konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin
görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ
Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini işleme almak
istemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında açılan usul tartışması
sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunu tekrar gözden geçirdiğini belirterek,
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini işlemden kaldırdığını açıkladı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı: 383) görüşmelerine devam olunarak
birinci bölümü üzerinde bir süre görüşüldü.
Adana
Milletvekili Ali Küçükaydın, 54’üncü Birleşimde grup
adına yaptığı konuşmasındaki “İllegal faaliyetler” ifadesinin Muş Milletvekili
Sırrı Sakık tarafından yanlış anlaşıldığını veya yanlış
anlamaya sebep olduğunu belirterek bu sözleriyle terör örgütlerini
kastettiğine, başka bir maksadının bulunmadığına ilişkin bir açıklamada
bulundu.
4 Şubat 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
20.00’de son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU |
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Harun TÜFEKÇİ |
Bayram ÖZÇELİK |
|
Konya |
Burdur |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.: 74
II.- GELEN KÂĞITLAR
4 Şubat 2010 Perşembe
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner
ve 30 Milletvekilinin, elma üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/547) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 30 Milletvekilinin, işsizlik sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/548) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 33 Milletvekilinin, memurların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/549) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, 17 Aralık 2009’da güvenlik
güçlerinin TEKEL işçileri ve milletvekillerine yönelik uygulamalarının
araştırılması amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/550)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.12.2009)
4 Şubat 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz Gaziantep
ilinin sorunları hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ağyüz.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep ilinin
ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Gaziantep’in yaşadığı
ekonomik, sosyal sıkıntıları, sorunları sizlere aktarmak için gündem dışı söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Gaziantep’in sorunlarını sıralarken Gaziantep’in durumunu “AKP öncesi” ve “AKP
sonrası” diye ayırmak lazım. AKP öncesi, 4 organize sanayi
bölgesiyle yaklaşık 24 milyon metrekarelik bir KÜSGET ve 2 tane de ufak, küçük
sanayisiyle, örnek sanayisiyle bir bütün hâlinde gelişmişliğini sağlamış,
bölgesinde GAP’ın giriş kapısı ve cazibe merkezi bir kentti ve ne zaman ki 2004
yılında İktidarınızın heyula uygulaması Teşvik Yasası çıktıktan sonra Gaziantep
maalesef güneş gibi parlayan bir yıldız olmaktan çıkmış, ekonomide karamsar,
toplumsal ve sosyal olayların arttığı bir kent hâline gelmiştir. Bu
teşvik uygulamasıyla Gaziantep’in çevresi teşvikli illerle kuşatılmış, rekabet şansını
kaybetmiştir. Dördüncü organize sanayi bölgesinde tahsisler, yapılabilir
noktaya, temel atılır noktaya gelmemiştir. Gaziantep’e özel önem verilmesi
gerektiğini ağzıyla söyleyen Sayın Başbakan 9 kere kente gelmesine rağmen
hiçbir çözüm üretememiştir.
Gaziantep sağlıkta, sağlık
gelişmişliğinde 37’nci sıradadır, eğitimde 54’üncü sıradadır ve işsizlikte
nasıl ki Türkiye OECD ülkelerinde 1’inci ise Türkiye sıralamasında da yüzde
16,8’lik işsizlik oranıyla 8’inci sırada yer almaktadır değerli arkadaşlarım.
Devri iktidarınızda yanlış
teşvik uygulaması ve ekonomik kriz nedeniyle işsizlik artmıştır, intiharlar
artmıştır, kapanan iş yerleri artmıştır, tutuklu ve hükümlü sayısı artmıştır;
eğitimde başarısızlık, sağlıkta eksiklik yaşanmıştır. Bir tek biten yatırımınız
Gaziantep-Urfa arasındaki otoyoldur. Devam eden barajlar da elbette ki bitmek
zorundaydı. Karkamış sınır kapısı açılmamıştır, bu bir handikaptır.
Gaziantep-Halep arasında çalıştırılması gereken tren yoluna yeterli önem
verilmemiştir değerli arkadaşlarım.
AKP’li belediyeler kent
yaşamını bitirmiştir; AKP İktidarı da Gaziantep gibi bir kentte ekonomik
yaşamı, sosyal yaşamı bitirmiştir. Gaziantep gibi bir kentin kültür sarayı
yoktur değerli arkadaşlarım, kalıcı devlet tiyatrosu yoktur değerli arkadaşlarım
ve altyapı, üstyapıda yatırımsızlık hem İktidarın ödeneklerinde belli
olmaktadır hem belediyenin ödeneklerinde belli olmaktadır.
Bir de şu artmıştır:
Yandaşlara ihale verme, yandaşların arsalarını imar rantı
hâline dönüştürme maalesef AKP döneminde giderek tırmanmıştır. Bir artan şey de
“Sosyal yardım ve proje destekleri” adı altında kömür yardımınız artmıştır,
gıda yardımınız artmıştır. Bu da ne demektir? Gaziantep giderek
fakirleşmektedir değerli arkadaşlarım.
Bunun çözümü var mıdır? Hükûmetin bu kentimize sahip çıkmasından geçer. 2007
seçimlerinde şimdiki Maliye Bakanımızı referans göstererek bu sorunların
biteceğini taahhüt edenler şimdi nerelerdeler? Bir arsa rantını,
Belediye Başkanını savunmak için kente gelen Sayın Başbakan verdiği sözlerin
niye arkasında durmuyor değerli arkadaşlarım? Ama bunlar sizin dünyanızda yok.
İş, üretim, istihdam, bunlar yok; satıp harcama var ve gerilim yaratmak var.
Gerilim siyasetinden medet umuyorsunuz. Gerilim siyasetiniz tüm toplumu kaptığı
gibi, bakkalları, kahvecileri, esnafı büyük bir çıkmaza soktuğunuz gibi Türkiye
Büyük Millet Meclisini de gerilim siyasetinin içerisine soktunuz.
Geçen gün yaşanan olay kabul
edilebilir bir olay değildir ama İktidar olgunluğunu gösteremezseniz, Başbakan
Yardımcılığı olgunluğunu gösteremezseniz ve bir RTÜK Başkanıyla uğraşamayan
kişi çok saygın olarak bu makamı temsil eden Güldal
Mumcu’ya tehditler yağdırırsa, bu, gerilim siyasetinden başka bir şey değildir.
Her iki olayı da kınıyorum ve bu gerilim siyasetinden medet ummayınız çünkü
değerli arkadaşlarım, Tekel işçileri, demir yolcular, itfaiyeciler, eczacılar,
doktorlar, bakkallar, kahveciler, hepsi ayakta, hepsi haklı isteklerini dile
getiriyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) –
Bunlar haksız da siz mi haklısınız? Artık uyanın uyan! Başlangıçta uykuya
daldınız, şimdi seçim yaklaştı, uyuyorsunuz; uyumanız da horlamaya dönüştü.
Değerli arkadaşlarım, buna
dikkatinizi çekerken bugün tüm Türkiye’de yaşanan hak arama destek
dayanışmasını içtenlikle kutluyorum. Tekel işçileri sayesinde işçi sınıfının
varlığından haberdar oldunuz. Yakında bakkalların varlığından haberdar
olacaksınız, kahvecilerin varlığından haberdar olacaksınız, emeklilerin varlığından
haberdar olacaksınız ve bu saydığım toplum kesimleri size sandıkta darbe
yapacak. Korkmayın darbeden, sadece sandık darbesinden korkun. Sizi, devri
iktidarınızda, yedi yılda zengin yaptığınız yandaşlarınızın oyu kurtaramayacak.
Sandığın öyle dibinde kalacaksınız ki o şamarın nereden geldiğini
bilemeyeceksiniz. Onun için gerilim siyasetinden vazgeçin, Türkiye Büyük Millet
Meclisine saygılı olun, topluma saygılı olun…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen sözlerinizi bağlayınız.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) -
…ekonomik sorunları çözün değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın Doğru’nun İç Tüzük’ün
60’ıncı maddesine istinaden bir söz talebi vardır.
Buyurunuz Sayın Doğru.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
4 Şubat Dünya Kanser Günü
dolayısıyla söz aldım. Ülkemizde her geçen gün kanser vakaları artmaktadır. Tüm
kanserlilerin en az yüzde 43’ünden fazlası… Korunmak mümkündür. Tütün ve tütün
mamullerinin kullanılması ve kilo fazlası oldukça kanser riski yükselmektedir.
Stres de bunu artırmaktadır. Bu yıl Dünya Kanser Günü’nün ana teması “Doğru
besin, bol hareketle gülümse.” olarak belirlenmiştir. Çok önemli bir konu
olduğunu dile getirmek istiyorum. Gönül gözüyle gülümseyelim.
Bütün hastalara şifalar
diliyorum.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Doğru.
Sayın Zeydan,
siz de 60’a göre söz istiyorsunuz.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) –
Evet, efendim.
BAŞKAN - Buyurunuz.
2.- Hakkâri
Milletvekili Rüstem Zeydan’ın, 4 Şubat Dünya Kanser
Günü’ne ilişkin açıklaması
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) –
Kıymetli Başkanım, bugün 4 Şubat Dünya Kanser Günü. Ben geçen perşembe günü zatıalinizin makamına bizzat müracaatta bulunarak bugün için
söz isteminde bulundum ama lütfunuza mazhar olamadım.
Gene de söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Önemli bir gün. Gerçekten,
Sayın Doğru’nun da ifade ettiği gibi Dünya Sağlık Örgütü bu önemli günde şu
sloganı dile getiriyor: “Kanser bile önlenebilir.” Ben herkesin affına
sığınarak şunu ifade etmek istiyorum ki: “bile”sinin
kaldırılıp kanser önlenebilir, sıradan bir hastalık gibi değerlendirilebilinir
yeter ki zamanında erken tanısı konulsun ve halkımız sağlık bilinci
çerçevesinde sağlık kuruluşlarına önceden başvurabilsin. Bu anlamlı günde bu
hastalıkla mücadele eden bütün vatandaşlarımıza ve onların ailelerine geçmiş
olsun dileklerimizi ifade ediyor, sağlık kuruluşları ve sağlık çalışanlarıyla
olan gönül bağlarını hiçbir zaman koparmamalarını istirham ediyorum, sevgi dolu
saygımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Zeydan.
Gündem dışı ikinci söz,
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlık seçimleri hakkında söz isteyen
Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’e aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Türkeş.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi
Başkanlığı seçimine ilişkin gündem dışı konuşması
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi 25 Ocak 2010
tarihinde, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinde, içimizden biri Sayın AKP
Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu
Meclis Başkanlığına seçildi. Bu konuyla ilgili son zamanlarda epey bir bilgi
karmaşası olduğu için yüce Meclise bu süreç ile ilgili bilgi vermek üzere
huzurunuza geldim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Konseyi Parlamenter
Asamblesi, 47 ülkenin parlamenterlerinin bir araya gelmesiyle oluşan bir
Meclis. Bu Mecliste de bizim buradaki siyasi partiler gibi siyasi gruplar var,
beş tane siyasi grup var: Avrupa Demokratlar Grubu var, Avrupa Halk Partileri
Grubu var, Sosyalist Grup var, Avrupa Liberal Demokratlar var, Birleşik Sol
Grup var. Meclis Başkanlığı seçimi, münavebeyle oluyor, eskilerin tabiriyle.
Yani bir centilmenlik anlaşması var, iki yıllık bir süre sosyalistlerden bir
aday çıkıyor, sosyalistler kendi içlerinden seçiyorlar, ondan sonra onu Meclis
Başkanı o Meclis seçiyor, daha sonra da bu sırayla dönüyor, rotasyonla. Bu son
dönemde de geçtiğimiz sene eylül ayından itibaren, bu sene yıl
başından itibaren Avrupa Demokratlar Grubuna bu hak geçiyor idi, Avrupa
Konseyi Parlamenter Asamblesinin Meclis Başkanlığı. Bu noktada Avrupa
Demokratları içinde de buradaki bizim Meclisimizden iki siyasi partinin üyeleri
bulunuyor. AKP’nin milletvekilleri bir siyasi grupta bulunmuyor. O parti,
Adalet ve Kalkınma Partisi öyle uygun görmüş, oradaki farklı siyasi gruplara
arkadaşlarını dağıtmış. Oradaki üç farklı grupta AKP
milletvekilleri. Biri Avrupa Halk Partisinde, EPP dediğimiz grupta.
Avrupa Liberal Demokratlarda var ve Avrupa Demokratlar Grubunda da 2 kişi var,
biri Ruhi Açıkgöz Beyefendi -şimdi geldi, öne oturdu- öbürü de Mevlüt Çavuşoğlu. Yani sizin
grubunuzdaki diğer 6 milletvekili diğer siyasi gruplarda orada.
Milliyetçi Hareket Partisi
1999’dan itibaren hep Avrupa Demokratlar Grubunda görev aldı yani daha önce de 1999-2000 arasında Milliyetçi Hareket Partisi
milletvekilleri Avrupa Demokratlar Grubundaydı gene. Biz de gene, Sayın
Ertuğrul Kumcuoğlu ile birlikte Avrupa Demokratlar
Grubu içerisindeyiz.
Buradaki seçim şöyle oluyor:
Avrupa Demokratları kendi içinden adaylar çıkartıyor ve Avrupa Demokratlar
Grubu oyluyor bunu. Buradan çıkan adayı AKPM (Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisi) kabul ediyor. Bunun ile ilgili seçim Avrupa Demokratlarında bir tane
yapıldı. Orada da biz, AKP’li arkadaşlarla birlikte, Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu… Aynı zamanda, yedeklerin de oy kullanma hakkı
olduğu için Sayın Behiç Çelik Bey ve Sayın Metin Ergun
Bey -Mersin Milletvekilimiz ve Muğla Milletvekilimiz- onlar da geldiler. Kapalı
oylama yapıldı. 50 kişi oylamaya katıldı ve 29 kişiyle Mevlüt
Çavuşoğlu’nu oradan çıkarttık. Avrupa
Demokratlarından Mevlüt Bey aday olarak çıkınca, o
centilmenlik anlaşması gereği de diğer gruplar aday çıkartmadı. 25 Ocakta
-bizim Meclisimizde olduğu gibi- en yaşlı üye Meclisi açtı “Tek aday Avrupa
Demokratlar adına Mevlüt Çavuşoğlu’dur.
Başka aday olmadığı için kendisini Başkan ilan ediyorum.” dedi, herkes
alkışladı, Mevlüt kardeşimiz de çıktı teşekkür
konuşması yaptı.
Bundan da biz, başından
itibaren, altmış yıldır üyesi bulunduğumuz bir organizasyonda bir Türk
parlamenterin görev yapmış olmasından memnuniyet duyduk ve başından beri de
bunun olabilmesi için karınca kanaatince elimizden gelen çalışmayı ve çabayı
yaptık. Bu bir başarı, Türkiye’nin başarısı, siz iktidarda olduğunuza göre
AKP’nin başarısı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Devamla) – Sağ olun, çok teşekkür ederim.
Böyle bir başarıyı bir
mutsuzluk vesilesi hâline bu medya, birtakım insanlar filan nasıl getiriyorlar,
ben bunu anlamıyorum? Memnun olun, mutlu olun, Türkiye için çok büyük bir
adımdır yani altmış yıldan sonra üyesi bulunduğunuz bir yerde bir Türk, Meclis
Başkanı oldu. Bu mutluluğu gölgelemenin gerekmediğine inanıyorum ve bu işleyişi
de yüce Meclisin bilgisine sunmak için söz aldım.
Beni dikkatle dinlediğiniz
için hepinize teşekkür ederim.
Sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkeş.
KADİR URAL (Mersin) – Yani
MHP destekledi mi bu konuyu Sayın Başkanım? Öyleyse Sayın Başbakan niye
“desteklemedi” diyor? Yani Sayın Başbakan yalan mı söylüyor?
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü
söz, esnaf ve sanatkârların kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçları hakkında
söz isteyen İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’a aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Susam.
3.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, esnaf ve sanatkârların kamu kurum ve
kuruluşlarına olan borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı
Faruk Çelik’in cevabı
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, esnaf ve sanatkârların
kamu kuruluşlarına olan borçlarıyla ilgili gündem dışı söz aldım. Tabii ki
bunlara da kısaca değineceğim fakat kriz döneminin getirdiği ciddi sorunlarla
karşı karşıya olan esnaf ve sanatkârın vergi borcunu, sigorta borcunu ve
benzeri borçlarını gerçekten kısa sürede ertelemek ve onlara bu kriz dönemini
aşışta kolaylıklar sağlamak bu Parlamentonun görevidir, bunu yapmaya
ihtiyacımız var. Bunun için konuşma sözü almışken… Bu hafta başında Sayın
Başbakan, bir alışveriş merkezi açılışında gerçekten tüm esnaf ve sanatkarı ciddi şekilde üzen bir konuşma yapmıştır. Sayın
Başbakan konuşmasında AVM’lerin çağdaş yerler
olduğunu, mahalle arasındaki bakkalların kapanacağını, bunun doğal olduğunu,
mahalle arasındaki bakkalların pahalı sattığını, kalitesiz sattığını ve bu
nedenle de bu bakkalların sürecini tamamladığını söylemiştir.
2007’de yüzde 47 oy alıp bu
Parlamentoya üçte 2 çoğunluk getiren AKP’ye 2 kişiden 1’i oy vermişti. Bu
düşünceyle devam ettiğinizde, bu esnaflardan da 2 kişiden 1’i AKP’ye oy verdi
ama AKP Hükûmetinin Başbakanı esnaf-sanatkârın yok
olacağını, alışveriş merkezlerinin çağdaş olduğunu, bunların artık çağın gereği
olduğunu söylüyor.
Sayın Başbakana bir şeyi
hatırlatmak istiyorum: Bakkalın yok olma sürecinde, görevi, sivil toplum
örgütlerine atmak yerine… Bu kürsüden hepimiz milletvekili olurken Anayasa’ya
bağlılık yemini ettik. Anayasa’nın 173’üncü maddesini okuyorum: “MADDE 173. –
Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır.” Evet,
şimdi soruyorum: Bakkalın yok olacağını söyleyip bu işi sivil toplum
örgütlerine havale eden Sayın Başbakan, alışveriş merkezlerinin karşısında
bakkalın korunması için hangi önlemi aldınız? Diyorsunuz ki: “Bakkal pahalı.” Size
bir örnek vereyim: Sayın Başbakan yanındaki zincir mağaza ve market açan
danışmanların lafını dinlemek yerine bakkalın lafını dinlerse daha doğru
bilgiler sahibi olur. Bakın, piyasaya -yüzde 50 deterjan firması- mal satan
deterjan firmasının bakkala verdiği fiyat 22,5 lira. Bakkal bunu 25 liraya
satıyor, kârı yüzde 11. Hipermarket aynı ürünü 16,5 liraya alıyor, 23 liraya
satıyor, yüzde 40 kazanıyor. Böyle bir adaletsizlik olur mu? Siz, bu firmaların
bu pazara mal satarken bakkala 22,5 liraya verdiği malı 16,5 liraya
hipermarkete vermesinin hesabını soran yasal düzenleme yapmak zorunda değil
misiniz? Anayasa’da 172’nci madde, esnaf sanatkâr yanında tüketicinin haklarını
Hükûmet korur diyor. Bu Meclisten tüketici haklarıyla
ilgili yasa çıkardık. Niye alışveriş merkezleriyle ilgili yasa çıkarmıyorsunuz?
Alışveriş merkezi-bakkal olayı değildir, 60 tane esnaf ve sanatkâr meslek
dalının işini elinden alıyorlar.
O savunduğunuz alışveriş
merkezlerinde Anadolu’nun esnafı, Türk markalı dükkânlar mı var? Sayayım size
hangileri olduğunu -o mağazalara gidin, Ankara, İstanbul, İzmir’de- yiyecekte: McDonalds, Burger King, Pizza Hut, Gloria Jean’s, Starbucks. Markette: Migros, Tanşas, CarrefourSA, Kipa. Bunlar hep
yabancı sermaye. Elektronikte: Sony, Bosch, Samsung, Tefal. Yani bugün 300
milyar liralık perakende pazarının yüzde 22’si AVM’lerde,
yüzde 50’si hipermarketlerle birlikte yabancıların eline geçmiş durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) –
Bu yabancıların eline geçmiş olan pazar karşısında bakkalı savunmayan Başbakana
şunu söylemek istiyorum: Nasıl Davos’ta, İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere yaptığı baskı karşısında çıkıp
“Ben Gazze’deki Filistinlilere yapılan baskıyı
kınıyorum. One minute.”
diyorsanız; hipermarketlerin küçük esnafa, bakkala yaptığı bu aşırı baskı ve
yok etme politikasında, vahşi kapitalizmin uygulandığı bu politikada da size
biz “One minute.” diyoruz,
“Durun bir dakika.” diyoruz. Esnaf ve sanatkârı kendi kaderine bırakamazsınız,
bu Parlamentoda onların hakkını savunacak milletvekilleri ve bu Parlamentoda
onların haklarını savunacak Cumhuriyet Halk Partisi vardır. (CHP sıralarından
alkışlar) Onun için, bugün, direnen Tekel işçilerinin ve tüm işçi sınıfının
mücadelesinin bir parçası olarak bakkalın da, esnafın da bu giden süreç
içerisinde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) -
…yok olmayacağına, yok olmamak için tarihin çarkını geri çevireceğine ve ayakta
kalacağına inanıyoruz; bu süreçte, biz, bakkal esnafının, esnaf, sanatkârın bu
ülkenin işsizliğini önleyen, bu ülkenin kalkınmasını sağlayan, bu ülkenin
dinamizmini ayakta tutan kesim olduğuna inanıyoruz; Ahilik geleneğinden gelen
bu kesimi bundan sonraki süreçte de ayakta tutmaya devam edeceğiz. Başbakana
da o 2 kişiden 1’inin verdiği oyun hesabını sandıkta bakkal esnafı da, esnaf,
sanatkâr da soracaktır.
Huzurlarınızı saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Susam.
Hükûmet adına
Sayın Faruk Çelik, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii ilgili Bakan
arkadaşımız burada olmadığı için, Sayın Susam’ın da ifadeleri çok dikkat
çekici, bundan dolayı söz alma durumuyla karşı karşıya kaldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Esnaflar öteden beri
hepimizin ifade ettiği gibi toplumun bel kemiğini, toplumun omurgasını teşkil
etmektedirler. Doğrusu, işbaşına geldiğimiz zaman AK PARTİ iktidarları olarak
esnaf sayısıyla ilgili çok farklı rakamlar vardı, Türkiye’de ne kadar esnafın
olduğu dahi bilinmiyor idi. Sorduğunuz zaman, herkes “4 milyon civarında esnaf
var.” diye ifade eder idi ama bugün artık biliyoruz ki bu süreç içerisinde
Türkiye’de 1 milyon 900 bin esnaf ve sanatkâr bulunmaktadır; bu envanter, bu bilgi net bir şekilde önümüzdedir: Hangi
esnafa, esnaf kimdir ve bu esnafa ne yapılacak, ne yapılmalıdır, hangi
hizmetler görülmelidir; bu çıkan neticeye göre atılan adımlar çerçevesinde
yapılmıştır.
Bir iki rakam verecek
olursak: Her zaman ifade ettiğimiz gibi, esnaf 2002 ve öncesinde krediyi hangi
şartlarda kullanıyor idi hepimiz biliyoruz, yüzde 59 civarında olan bu kredinin
şu anda yüzde 6,5’lara geldiğini görmezlikten gelemeyiz, bir. İkincisi, 2002
yılında 153 milyon TL olarak kullandırılan kredinin bugün 2,7 milyar civarına
geldiğini de görmemiz gerekiyor. Tabii ki Sayın Susam’ın burada bahsettiği konu
AVM’lerle ilgili konu. Sayın Başbakan “Bakkallar
kapansın, AVM’lere devam edelim.” tarzında bir
yaklaşım içerisinde olmadı ki bakkalların gelişen bu şartlar çerçevesinde bir
araya gelmelerinin bir zaruret olduğunu bizzat, açık ve net bir ifadeyle
kullandı.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Mahalle arasında bakkal kalmayacak mı?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) – Bunu başka tarafa çekmenin doğru olmadığı inancındayım. Yani burada
bu konuşmaları yapan arkadaşların da en çok AVM’lere
gittiğini belki belgelemek de mümkün, tespit etmek de mümkün.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – MOBESE’leri mi inceliyorsunuz Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) – Yani AVM’lerin gelişen şartlar
çerçevesinde kaçınılmaz bir noktaya geldiğini hepimiz biliyoruz ama asıl olan
burada nedir? Küçük esnafımızın nasıl korunacağı konusunda formüllerin
geliştirilmesidir. Bu konuda bir çalışma varsa, bu konuda bir
öneri varsa tabii ki biz bunlara açığız ama hiçbir iktidar, kim olursa olsun,
kaldı ki AK PARTİ İktidarı, AK PARTİ masalarını oluşturanlar, şu salonu
dolduran arkadaşların -esnaf çocuğu, emekli çocuğu, memur çoğu yani toplumun
bel kemiğini oluşturan orta sınıfın- orta sınıfın aleyhine dönük bir faaliyette
bulunmasının mümkün olamayacağını hepiniz takdir edersiniz. Yani burada
bir çarpıtma yapmayalım diyorum. Küçük esnaf bir araya
gelsin, gelişen bu şartlar karşısında kendini güçlü kılacak önlemleri alsın
tezini, önerisini ortaya koymak başka bir şeydir, bunun karşısında muhalefet
olarak bir tez geliştirmek, bu da saygıdeğerdir ama “Küçük esnaf kapansın,
bakkal kapansın.” gibi bir yaklaşım içerisinde olmadığımızı da bu vesileyle
ifade ediyorum, söz almamıza da vesile olduğunuz için ben teşekkür ediyorum.
Tüm esnaf camiasını, tüm
esnaf kesimini ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çelik’e.
Sayın milletvekilleri, şimdi
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner
ve 30 milletvekilinin, elma üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/547)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlimiz Isparta elma
üreticilerinin sorunlarının araştırılması ve bu sorunların acil çözülmesi için
gereken tedbirlerin bir an önce alınması amacıyla, Anayasa'nın 98. ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1) Mevlüt Coşkuner
|
(Isparta) |
2) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
3) Çetin Soysal |
(İstanbul) |
4) Yaşar Tüzün |
(Bilecik) |
5) Ali Rıza Ertemür |
(Denizli) |
6) Mehmet Ali Özpolat |
(İstanbul) |
7) Ensar Öğüt |
(Ardahan) |
8) Ali Oksal |
(Mersin) |
9) Abdulaziz Yazar |
(Hatay) |
10) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
11) Kemal Demirel |
(Bursa) |
12) Yaşar Ağyüz |
(Gaziantep) |
13) Tekin Bingöl |
(Ankara) |
14) Gürol Ergin |
(Muğla) |
15) Sacid Yıldız |
(İstanbul) |
16) Halil Ünlütepe |
(Afyonkarahisar) |
17) Rahmi Güner |
(Ordu) |
18) Hüsnü Çöllü |
(Antalya) |
19) Faik Öztrak |
(Tekirdağ) |
20) Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
21) Osman Kaptan |
(Antalya) |
22) Hulusi Güvel |
(Adana) |
23) Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
24) Akif Ekici |
(Gaziantep) |
25) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
26) Derviş Günday |
(Çorum) |
27) Eşref Karaibrahim |
(Giresun) |
28) Ergün Aydoğan |
(Balıkesir) |
29) Bülent Baratalı |
(İzmir) |
30) Vahap Seçer |
(Mersin) |
31) Ahmet Küçük |
(Çanakkale) |
Gerekçe:
Sofralarımızda önemli bir
yere sahip olan elma içerdiği zengin vitaminler açısından da son derece
değerlidir. Özellikle başta kanser olmak üzere bir çok
rahatsızlığa iyi geldiği tıp camiasınca onaylanmış olan elma, ülkemiz açısından
da büyük önem taşımaktadır. Saf meyve olarak değil aynı zamanda sirkesi, kurusu
ve suyu gibi yan ürünler şeklinde üretimi de mümkün olan elma ülkemiz
ekonomisine katkıda da büyük bir potansiyele sahiptir.
Dünyada yıllık 50-60 milyon ton elma üretilmektedir. Dünya çapında üretimi
büyük yer tutan elma, ülkemizde ise yıllık ortalama 2,5-3
milyon ton üretimle ülkemizi dünyada 3.sıraya taşımaktadır.
Ülkemizin sahip olduğu
elverişli toprak zenginliği ve iklim yapısının uygunluğu ile neredeyse 70
ilimizde elmacılık yapılmaktadır. Ancak bu illerin içinde elmacılıkta önemli
bir yere sahip olan ve ülkemizin elma ihtiyacının yüzde 25'ni karşılayan
Isparta İlimiz baş sırada gelmektedir. Her yıl yaklaşık 600 bin ton elma
üretimiyle Isparta bu konuda sahip olduğu yeri ispatlamaktadır. 12 İlçeye sahip
Isparta'da Eğirdir, Gelendost başta olmak üzere Senirkent, Yalvaç, Aksu ve
Gönen İlçeleri'nde elmacılık bölge için öncelikli geçim kaynağıdır.
Türkiye'nin en kaliteli
elmalarının yetiştirildiği ilimizde elmacılık sahipsiz bırakılmıştır. 21.
yüzyılda teknolojik gelişmelere bağlı olarak gelişmesi gereken elma üretiminde
sıkıntılarımız hafiflemek yerine ne yazık ki gün geçtikçe artmakta, çiftçimiz
son derece zor durumda bırakılmaktadır. Büyük sıkıntı ve emekle yetiştirilen
elma değerini bulamamaktadır. İç ve dış pazarda satışa sunmak için bin bir emekle
elmasını yetiştiren çiftçimiz hasat mevsimine sıkıntıyla başlamış, hasat sonu
da uzun zamandır olduğu gibi hayal kırıklığı içinde evine eli boş dönmüştür.
Bahsi geçen konu sadece Isparta'yı değil ülke ekonomisini de önemli ölçüde
olumsuz etkileyen bir konudur.
Elma yan sanayi ürünleri
açısından ve bunların ekonomik katkısı bakımından da zengin olmasına karşın
hükümetin bu alanda da çiftçiye yetersiz desteği yüzünden yıllardır elma
yetiştiriciliğinde bir ilerleme sağlanamamıştır. Diğer önemli bir sorun ise
ihracattır. Sayısal verilerin de ispatladığı bunca zengin elma potansiyelimize
rağmen elma ihracatımız sekteye uğramıştır. Isparta elma ihracatı yapamaz hâle
getirilmiştir. Bunu doğuran en önemli sebep ise hükümetin uyguladığı
disiplinsiz, yanlış ve düzensiz ithalat uygulamasıdır. Kendi toprağımızda bol bol, kaliteli ve zengin çeşitlerle yetiştirebilmemize
rağmen elma konusunda çiftçimize zamanında, doğru teşvik verilmemekte,
elmacılığı geliştirmede yeni uygulamalarla çiftçimize destek verilmemektedir.
Emeğinin karşılığını alması gereken çiftçimiz, bahsi geçen yanlış uygulamaların
kurbanı olmaktadır. Elma piyasasında yaşanan adaletsizliğin en güzel örneği ise
üretici ve tüketici arasındaki yüksek orandaki fiyat farkıdır. Isparta'da
bahçesinde elleriyle yetiştirdiği elmayı önemli miktarda zararla satan
çiftçiden çıkan elma soframıza gelirken oldukça yüksek bir fiyatı bulmaktadır.
Bu adaletsizlik çiftçimizin emeğini de ziyan etmek demektir.
Emeği çok kıymetli olan
çiftçilerimizin durumu günden güne zora girmektedir. Girdi fiyatlarının
yüksekliği, zamlar, elmayı değerinden satamamanın yanı sıra çiftçimiz bir de
küresel ısınma yüzünden yaşanan iklim değişikliklerinin getirdiği sıkıntılar ve
sorunlarla baş etmek zorundadır. Bunun yanı sıra elma üretiminde ürüne has
hastalıklarla da uğraşmak zorunda kalmış, bu uğraşında yine tek başına
bırakılmıştır.
Dünya'da ve Türkiye'de en
kaliteli elmaların yetiştirildiği Eğirdir Boğazova Bölgesi, yıllık yaklaşık 194 binlik elma rekoltesi
ile elmacılıkta önemli bir yere sahiptir. Eğirdir çiftçisi geçtiğimiz aylarda
elma üretiminde iklime bağlı değişkenler sonucu ortaya çıkan "Karaleke" diye adlandırılan hastalıkla karşı karşıya
kalmıştır. Bu sene yağışın bolluğu yüzünden ilaçlamada da istenen etki
sağlanamamıştır. Uzun yıllardır bölgede üründe yaşanan en ağır hastalık
sorunudur. Bu hastalıkla elma kalitesi ciddi şekilde düşmüş hatta elmanın
kilogram fiyatı 10 kuruşa kadar inmiştir. Maliyetini dahi karşılayamayan
çiftçimizin bu durumuna ise hükümetçe hiçbir çözüm sunulmamış, çiftçimize kredi
kaynağı oluşturma ya da borç erteleme gibi hiçbir destek verilmemiştir.
Hükümetin 7 yıldır uyguladığı
ekonomi politikası ile yapılan zamlar yüzünden çiftçimizin mazot, gübre, ilaç,
soğuk hava deposu maliyetleri ve bunları ödemek için çektiği kredi borçları
derken karşı karşıya kaldığı maliyet ve eğer elmayı satabilirse elde ettiği
gelir arasında bugün büyük bir uçurum vardır. Bu duruma en düşük maliyetten
örnek verirsek,
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, işsizlik sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/548)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ekonomik krizin etkileri her
geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Çeşitli sektörlerde yaşanan çöküşler
fabrikaların iş yavaşlatmasına hatta kapanmasına neden olmuştur. Özellikle
otomotiv ve tekstil başta olmak üzere pek çok sektörde, işsiz kalanların sayısı
çok yüksek oranlara varmıştır. Kayıt içinde çalışanlardan yola çıkarak varılan
istatistiksel sonuçlar gerçek durumu tam olarak yansıtmamaktadır. Söz konusu
istatistiklere kayıt dışı rakamların eklenmesi ile Türkiye'nin ne kadar büyük
bir sorunla karşı karşıya olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Ülke sorunlarını içeriğinin
ne olduğu belli olmayan açılımlarla çözme iddiasında olan hükümetin, temel
sorunlardan biri olan işsizlikle ilgili olarak kapsamlı bir çalışma yapması ve
bu doğrultuda bir açılım yapması daha mantıklı ve akılcı olacaktır.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun
(TÜİK) üçer aylık dönemler itibariyle her ay açıkladığı, Hane Halkı İşgücü
Araştırması, “Temmuz-Ağustos-Eylül
Bunun yanında genç nüfus
içindeki (16-24 yaş arasındaki)işsizlik oranının yüzde
23,5'a yükselmesi son derece kaygı verici bir durumdur.
2009 yılının başında
açıklanan rakamlar aslında işsizliğin büyüyen bir sorun olduğunun sinyallerini
vermiştir. Özellikle genç nüfusta işsizlik oranı 2008 ile karşılaştırıldığında yüzde
6,7 oranında artmıştır. Bu oran genel işsizlik oranından daha yüksektir.
OECD'nin Nisan 2009'da
yayınlanan "Bir Bakışta Toplum 2009" raporuna göre Türkiye üniversite
mezunları arasında işsizliğin en yaygın olduğu ülke durumundadır. Özellikle
2009 yılının ilk aylarından itibaren işsizlikte önemli artış görülmüştür. Bu
durumda ekonominin gidişi ile bu verilerin birleştirilerek, öngörülü olunması
gerekirken, işsizliğin büyümesinin engellenmesi yolunda önemli hiçbir adım
atılmamıştır. Giderek artan işsizlik acil önlemler alınmaması halinde daha da
çözümsüz hale gelecektir. İstihdam yaratacak nitelikte tedbirlerin bir an önce
hayata geçirilmesi gerekmektedir.
İşsizlik elbette ki tek
başına var olan bir sorun olarak algılanmaz. Derinleşen ekonomik krizin önemli
sonuçlarından biri olan işsizlik, sosyal hayatı da son derece olumsuz
etkilemektedir. Toplumda egemen olan umutsuz ve kaygılı havanın giderek
yayılması gelecek açısından bugünden daha ağır sonuçlarla karşılaşmamıza neden
olacaktır. İşten çıkarmaların yoğun olarak yaşandığı sektörlerin öncelikli
olarak ele alınması ile tespit edilecek lokal
çözümlerin yanında uzun vadeli ve genel çözümler için de somut adımların
atılması gerekmektedir. Bunun için de, istihdam yaratacak alanların
belirlenmesi ve buna uygun yatırımların desteklenmesi gerekmektedir.
Son dönemde artan işsizliğin
nedenleri ve işsizliğin önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla,
Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105.
maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
09.12.2009
1) Çetin Soysal |
(İstanbul) |
||
2) Sacid Yıldız |
(İstanbul) |
||
3) Tekin Bingöl |
(Ankara) |
||
4) İsa Gök |
(Mersin) |
||
5) Ali Oksal |
(Mersin) |
||
6) Ensar Öğüt |
(Ardahan) |
||
7) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
||
8) Abdulaziz Yazar |
(Hatay) |
||
9) Kemal Demirel |
(Bursa) |
||
10) Yaşar Ağyüz |
(Gaziantep) |
||
11) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
||
12) Gürol Ergin |
(Muğla) |
||
13) Halil Ünlütepe |
(Afyonkarahisar) |
||
14) Atila Emek |
(Antalya) |
||
15) Rahmi Güner |
(Ordu) |
||
16) Ahmet Küçük |
(Çanakkale) |
||
17) Mevlüt Coşkuner
|
(Isparta) |
||
18) Hüsnü Çöllü |
(Antalya) |
||
19) Faik Öztrak |
(Tekirdağ) |
||
20) Ferit Mevlüt Aslanoğlu
|
(Malatya) |
||
21) Osman Kaptan |
(Antalya) |
||
22) Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
||
23) Ali İhsan Köktürk |
(Zonguldak) |
||
24) Akif Ekici |
(Gaziantep) |
||
25) Derviş Günday |
(Çorum) |
||
26) Eşref Karaibrahim |
(Giresun) |
||
27) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
||
28) Ergün Aydoğan |
(Balıkesir) |
||
29) Bülent Baratalı |
(İzmir) |
|
|
30) Vahap Seçer |
(Mersin) |
|
|
31) Ali Rıza Ertemür |
(Denizli) |
|
|
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 33 milletvekilinin, memurların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/549)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde memurlarımız çok
büyük bir geçim sıkıntısı yaşamaktadır. Açlık sınırındaki maaşlarla geçinmeye
çalışan memurlarımız artık insani koşullarda hayatlarını sürdürme umudunu
yitirme noktasına gelmiştir.
Üst üste yapılan açılımlarla
ülkenin asıl gündemini kapatan iktidarın, öncelikle memurların sorunlarını
çözümlemek için bir ekonomik açılım yapılması gerekmektedir.
Bu ülkeye emek veren
milyonlarca insanımızın çağdaş, kaliteli, insana yakışır bir yaşam sürdürme
hakları göz ardı edilmemelidir.
Geçim sıkıntısı, borç, kredi
kartı faizi, yoksulluk ve haciz kıskacında olan memurların durumu içler
acısıdır. Artık dayanacak gücü kalmayan memurlar 25 Kasım 2009'da, toplu
sözleşme ve grev hakkı için bir uyarı eylemi yapmıştır. Yapılan eylem öncesinde
ve sonrasında hükûmet üyelerinin eylemcilere karşı tehditkar söylemlerde bulunduğu herkes tarafından
bilinmektedir. Oysa bugün hem Anayasada hem de Türkiye'nin imzaladığı
uluslararası metinlerde, temel hak ve özgürlükler düzenlenmiştir. Sosyal hukuk
devletinin gereklerini yerine getirmede son derece başarısız olan hükümetin,
temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasındaki başarısızlığı da bilinmektedir.
Memurların örgütlenme hakkı, Türkiye'nin de imzaladığı, Uluslararası Çalışma
Örgütü'nün 87 sayılı sözleşmesinde öngörülmüştür. Bunun yanında sendikal haklar
ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de
kararları bulunmaktadır.
Sendikalaşma, çalışan
kişilerin haklarının korunması ve örgütlü hareket edilmesi anlamından son
derece önemlidir. Ancak Türkiye'de bu durum, uluslararası sözleşmelere imza
atılmış olmasına rağmen önem taşımaz hale gelmiştir.
Yaratılan korkularla
insanları sindirme politikasını her ortamda uygulayan hükümet, memurları da
sindirme ve susturma politikası içindedir. Oysa bugün memurlar son derece
önemli problemlerin pençesinde tek başına mücadele etmektedir. Ekonomik kriz
ile bir kat daha zorlaşan hayatlarını idame ettirememektedir.
Bugün ülkemizde her 10
memurdan 8'i ek iş yapar hale gelmiştir. Derinleşen ekonomik kriz karşısında
dayanmakta zorluk çeken memurlar çareyi ek işler yapmakta bulmuştur. Her 10
memurdan 8'i kışlık gıdalarını memleketlerinden temin ettiğini ifade
etmektedir. Borçlarını ödeyemeyen, geçim sıkıntısı çeken memurlar çözümü kredi
kartlarında aramaktadır. Yüksek faizler
ve sınırlı ödeme gücü nedeniyle kredi kartları da memurları rahatlatmak bir
yana, bir başka sıkıntının içine sokan unsurlardan biri olmuştur. Doğalgaza,
elektriğe, suya ve temel gıda maddelerine yapılan zamlar karşısında memurun
aldığı zam sadaka niteliğindedir.
Yaşanan sıkıntıların tamamı
ailedeki huzuru bozmaktadır. Ailedeki her birey yaşanan olumsuzlukların
sonucunu ödemektedir. Bunun yanında pek çok memur, çocuğunun okul masraflarını
karşılamakta büyük zorluklar yaşamaktadır. Hatta yaşanan sıkıntılar nedeniyle
orta öğrenim çağında olup, aile bütçesine katkı sağlamak için çalışan memur
çocuklarının olduğu bilinmektedir.
Oysa, devletin
önemli pek çok biriminde çalışan memurların durumlarının bir an önce ele
alınması ve bu konuda kapsamlı bir çalışma yapılması gerekmektedir.
Öncelikle ekonomik koşulların
düzeltilmesi gerekmektedir. Çünkü ekonomik olarak yaşanan sorunlara bağlı pek
çok yeni sorun ortaya çıkmaktadır. Sosyal hayatı olmayan, sadece borç ödemek
için çalışan bir topluluk haline getirilen memurların sorunlarına bir an önce
el atılması gerekmektedir. Uluslararası sözleşmelerle tanınan sendikal haklar
ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması için gerekli
çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Ülkemizde memurların içinde
olduğu sorunların nedenleri ve bu sorunların çözümlenmesi için alınacak
tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz. 09.12.2009
1) Çetin Soysal |
(İstanbul) |
2) Tekin Bingöl |
(Ankara) |
3) İsa Gök |
(Mersin) |
4) Sacid Yıldız |
(İstanbul) |
5) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
6) Ali Oksal |
(Mersin) |
7) Ramazan Kerim Özkan |
(Burdur) |
8) Yaşar Ağyüz |
(Gaziantep) |
9) Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
10) Ali Rıza Ertemür |
(Denizli) |
11) Mehmet Ali Özpolat |
(İstanbul) |
12) Ensar Öğüt |
(Ardahan) |
13) Abdulaziz Yazar |
(Hatay) |
14) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
15) Kemal Demirel |
(Bursa) |
16) Gürol Ergin |
(Muğla) |
17) Halil Ünlütepe |
(Afyonkarahisar) |
18) Rahmi Güner |
(Ordu) |
19) Atila Emek |
(Antalya) |
20) Hüsnü Çöllü |
(Antalya) |
21) Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
22) Tayfur Süner |
(Antalya) |
23) Osman Kaptan |
(Antalya) |
24) Hulusi Güvel |
(Adana) |
25) Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
26) Ali İhsan Köktürk |
(Zonguldak) |
27) Akif Ekici |
(Gaziantep) |
28) Derviş Günday |
(Çorum) |
29) Eşref Karaibrahim |
(Giresun) |
30) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
31) Ergün Aydoğan |
(Balıkesir) |
32) Bülent Baratalı |
(İzmir) |
33) Vahap Seçer |
(Mersin) |
34) Ahmet Küçük |
(Çanakkale) |
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, 17 Aralık 2009’da güvenlik
güçlerinin Tekel işçileri ve milletvekillerine yönelik uygulamalarının
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/550)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tekel Yaprak Tütün işçileri
ile Milletvekillerine 17 Aralık 2009 tarihinde su ve biber gazı ile yapılan
saldırının araştırılarak, sorumlularının bulunması amacıyla Anayasanın 98,
içtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz ve
teklif ederiz.
1) Reşat Doğru |
(Tokat) |
2) Şenol Bal |
(İzmir) |
3) Oktay Vural |
(İzmir) |
4) Hasan Çalış |
(Karaman) |
5) Kamil Erdal Sipahi |
(İzmir) |
6) Alim Işık |
(Kütahya) |
7) Ahmet Bukan |
(Çankırı) |
8) Süleyman Lâtif Yunusoğlu |
(Trabzon) |
9) Recep Taner |
(Aydın) |
10) Muharrem Varlı |
(Adana) |
11) Metin Ergun |
(Muğla) |
12) Mustafa Kalaycı |
(Konya) |
13) Recai Yıldırım |
(Adana) |
14) Akif Akkuş |
(Mersin) |
15) Ali Uzunırmak |
(Aydın) |
16) Mustafa Kemal Cengiz |
(Çanakkale) |
17) Osman Ertuğrul |
(Aksaray) |
18) Cumali Durmuş |
(Kocaeli) |
19) Yıldırım Tuğrul Türkeş |
(Ankara) |
20) Kürşat Atılgan |
(Adana) |
21) Erkan Akçay |
(Manisa) |
Gerekçe:
Sigara Fabrikalarının
Yabancılara satılmasıyla, Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğüne aktarılan işçiler,
Ankara'da haklarını ararken kendilerine destek veren Milletvekilleri ile
birlikte güvenlik güçlerinin saldırısına maruz kalmışlar, orantısız güç
kullanarak meydanda toplanan işçileri su ve biber gazı ile dağıtmaya
çalışmışlardır.
İşçilere yapılan bu
saldırıdan MHP ve CHP milletvekilleri de nasiplerini aldılar. MHP İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak, Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Aydın Milletvekili
Recep Taner, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve
Mersin Milletvekili Akif Akkuş da su ve biber gazından kurtulamadılar.
İçişleri Bakanlığının emir ve
direktifleriyle şiddete maruz kalan bu işçiler, özlük hakları ile evlerine
ekmek götürmenin mücadelesini veriyorlar. Karda, soğukta, ağır kış şartlarında
Tokat'tan, Diyarbakır'dan, Bitlis'ten, Siirt'ten, Batman'dan, İzmir'den,
Samsun'dan, Aydın'dan, Hatay'dan, Trabzon'dan, Manisa'dan çocuklarının ekmek
parası için Ankara'ya, AKP Genel Merkezine geldiler. Bu insanlar, diğer
özelleştirmelerde uygulanan yöntemlerin kendilerine de uygulanmasını
istiyorlardı. Milletvekilleri de temsilcileri olarak, onların haklı
mücadelelerine destek veriyorlardı.
Milletvekillerine yapılan
saldırılar da işçilere yapılanlar gibi doğru değildir. Milletvekilleri temsil
ettikleri insanların dertlerini dinlemesinler mi? Onların haklı mücadelelerinde
yanlarında olmasınlar mı? Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır? Demokrasinin bir
gereği olarak hak arayan insanların bu taleplerini yetkililere anlatırken,
tatsız olaylara meydan vermemek, halk ile emniyet güçlerini karşı karşıya
getirmemek için milletvekilleri onların yanında bulunuyordu. Ancak bu
yapılanların ne demokrasi ne de insan haklarıyla bağdaşır hiçbir yanı yoktur.
Halk ve halkın yetki verdiği insanlar ile devletin güvenlik güçleri karşı
karşıya getirilmiştir.
Biber gazı sıkılan işçiler
can havliyle kendilerini Sıhhiye meydanındaki havuza atarak kurtarmaya çalışırken,
havanın da soğuk olması nedeniyle hasta olmuşlardır.
Gece gündüz demeden yıllarca
bu ülkeye hizmet veren işçilerimiz ile onların temsilcilerine yapılanlar
PKK'lılara bile yapılmamıştır. İşte AKP iktidarının ülkesine hizmet edene
verdiği değer budur. Bu saldırının Siyasi ve İdari sorumluları bulunup adalet
önüne çıkarılmalı, Adli ve İdari yönden hak ettikleri ceza verilerek adalet
yerini bulmalıdır.
Araştırma önergemiz bu amaçla
hazırlanmıştır.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/363)
esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin,
Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
04.02.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 04.02.2010
Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, oy birliği sağlanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel
Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Gültan Kışanak
Diyarbakır
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler
Kısmının 282’nci sırasında yer alan 10/363 esas numaralı Koruculuk sisteminden
kaynaklanan sorunların araştırılması amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına
ilişkin önergesinin görüşmesini, Genel Kurulun 04.02.2010 Çarşamba günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Lehte, Van
Milletvekili Fatma Kurtulan.
Buyurunuz. (BDP sıralarından
alkışlar)
FATMA KURTULAN (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; âdeta bir suç örgütüne dönmüş, mensupları çok
sayıda silahlı saldırı, kız kaçırma, uyuşturucu ticareti gibi suçlara karışan,
Kürt’ü Kürt’e kırdırtmanın en acımasız araçlarından biri olarak hayata
geçirilen koruculuk sisteminin yol açtığı tahribatların, işlenen suçların bütün
boyutlarıyla araştırılması ve aynı zamanda bu sistemin lağvedilmesi için
verilen araştırma önergesinin gündeme alınması üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepimizin kabul etmesi gereken bir gerçek var. Kürt sorunu bir
asayiş sorunu olarak ele alındığı ve bu temelde çözüm arandığı sürece, hukuk
dışı yapılanmaların, hak ihlallerinin önüne geçmek mümkün olmayacaktır.
Uluslararası çağdaş hukukta
dikkat çekilen en önemli noktalardan şu hususlara yer verilmektedir: İnsan
hakları kapsamında ele alınan haklar hiçbir koşulda ertelenemez, ihlal edilemez
ve devlet bu hakkı karşılamadaki yükümlülüğünden muaf tutulamaz. Bu nedenledir ki, insan hakları kapsamına giren taleplerin
karşılanmaması yönünde direnç gösteren devletlerde beklenen bir sonuç olarak
hak ihlalleri inanılmaz boyutlara varmakta, meşru talepleri bastırmak için
gayrimeşru araçlar kullanılmakta ve Türkiye’de olduğu gibi, antidemokratik
yasalara sığınarak mücadele, açıktan ya da devlet hukuku dışında örgütlenmiş
kontrgerilla, Ergenekon, JİTEM, Hançer Timi, Efeler Tugayı gibi çetelerle
gizliden yürütülmektedir.
Türkiye’de dili yasaklanmış,
kimliği reddedilen, köylerinin yakılıp yıkıldığı, beş bin yıldır yaşadıkları
topraklardan göç ettirildiği, yaşlıların işkenceden geçirildiği, kadınların,
çocukların linç edildiği, gençlerin ölüme terk edildiği bir Kürt halk
gerçekliği var. Bu ülkede eğer bunlar yaşanıyorsa ve çocuklar slogan ve taş
attığı için yargılanıp ağır cezalar veriliyorsa, o zaman orada ciddi sorunlar
var demektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu masum Kürtlerin masum ve insani taleplerine karşı yıllardır
yürütülen savaş, hukuksuz yapılanmaları, yargısız infazları, işkenceleri,
katliamları, haksızlığı, göçü, köy yakmaları, zulmü getirmiştir. Neredeyse
yarım asırdır bu haksızlıklara maruz kalan Kürtler açlığa, işsizliğe,
yalnızlığa, yoksulluğa mahkûm edilmiştir.
Kürtlerin demokratik
taleplerini bir bölünme paranoyasına çeviren anlayışa seslenmek istiyorum: Siz
hiç gerçekten Kürtlerin yaşadıkları yeri Türkiye’nin bir parçası olarak
gördünüz mü? Yılın altı ayı kar altında olan bölgeye bir kış gidip, insanların
nasıl yaşadığını merak ettiniz mi? Özel harekât timleri tarafından kafalarından
linç edilen çocukların nasıl travma yaşadıklarıyla
ilgilendiniz mi? Okula gitmek için ocak ayında, köprüsü olmayan yolda
çocukların ayakkabılarını çıkararak, göbeğine kadar çıkan suyun içinden geçmesine
tanık oldunuz mu? Buna çare aradınız mı? Hastanelerde doktora Türkçe derdini
anlatamadığı için derdine çare bulamayan yaşlıları, kadınları düşündünüz mü?
Kendi topraklarında dili yasak edilen bir halkın acısını anlamayı denediniz mi?
Siz hayatınızda kaç kez Hakkâri’ye gittiniz? Van’ın Başkale, Özalp, Saray
ilçelerinde sınır köylerinden kaçakçılık yaptığı için öldürülenlerin birinin
adını bilen var mı aranızda? Kürtler İstanbul’da, Ankara’da, Afyon’da
kendilerine ev alıyorlar. Siz Van’da bir gün yaşamayı düşündünüz mü? Kendinizi,
okulu, yolu, suyu olmayan köylerde, kahvehane köşelerinde işsiz güçsüz
bırakılan, kaçak benzin getirirken vurulan, bir slogan attı diye linç edilen,
öldürülen gençlerin, çocukların yerine bir dakika koyma cesaretiniz var mı? Siz
taş atan on beş yaşındaki Berivan’ı bağrınıza basmayı
düşündünüz mü? On beş yaşındaki bir çocuğa bu kadar öfke duymak için geçerli
bir neden bulunabilir mi? Siz ana dilinizde şarkı söylediğiniz için linç
edildiniz mi? Türkçe bilmediğiniz için, cezaevinde görüşüne gittiğiniz çocuğuna
tek kelime söylemeden dönmenin acısını bilir misiniz? Ve sizlere soruyorum:
Kürtlerin yaşadıkları bölgelerin geri bırakılmış olması devletin Kürtlere olan
bakış açısından bağımsız ele alınabilinir mi? “Kardeş” dediğiniz insanların
sizlerle eşit koşullarda yaşamak istemelerinin sizi bu kadar öfkelendirmesinin
sebebi nedir? Kürtler, siyasal, kültürel, sosyal hakları için mücadele
etmeselerdi bölgedeki işsizlikten, kötü ekonomik koşullardan kim bahsedecekti?
Bölgedeki geri kalmışlıkla ilgileniyor gibi görünmedeki amacınız Kürtlerin
talep ettikleri siyasal, kültürel hak taleplerini maniple etme arzunuz dışında
yorumlanabilinir mi?
Şunu içtenlikle belirtmeliyim
ki: Artık Kürtler eski Kürtler değildir. Ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal
haklar bir bütündür ve Kürtler bu mücadeleyi sürdürmekte kararlıdırlar.
Devletin siyaset yapma kanallarını açmaktan ve Kürtlerin bu taleplerini yerine
getirme yükümlülüğü ile yüzleşmekten başka çaresi yoktur. Doğru olan da aslında
budur.
Bu haklı talepler karşısında
devletin devreye soktuğu ve âdeta bir suç şebekesine dönüşen geçici köy
koruculuğu 26 Mart 1985’te 3175 sayılı Kanun’la kabul edilmişti. İnsan Hakları
Derneği tarafından hazırlanan raporlarda da belirtildiği üzere yasal olarak
OHAL kalktığından bu sistemin de kalkması gerekmektedir. OHAL’i
kaldırdığını iddia eden ancak fiilen devam ettiren Hükûmet,
Bilge köyü katliamı ile tüyler ürperten koruculuk sistemini gözden geçireceğini
söylemişse de bu konuda tek bir adım bile atmamıştır. Devlet içindeki yasa dışı
yapılanmaların geçici köy korucularını birçok olayda kullandığına dair kuvvetli
iddialar ileri sürülmüş olmasına rağmen, Hükûmet,
JİTEM ve geçici köy koruculuğu arasındaki gizli ilişkileri açığa çıkarmaya
yönelik hiçbir iddianın üzerine gitmemiştir.
Bu sistemin kaldırılmasını
gerektirecek sebepleri daha da artırabilecek somut olguları sıraladığımızda,
geçici köy koruculuğunun devamında ısrar “şiddet politikalarının devamında
ısrar” anlamına gelecektir. Güvenlik kuvvetleri için belirlenmiş görev,
sorumluluklar ve yaptırımlar bunlar için öngörülmüştür. Güvenlik güçleri için
öngörülen ama pratikte uygulanmayan bu yaptırımlar korucular için söz konusu
bile olmayınca, bölgede yaşayan insanlar için başlı başına bir güvenlik, tehdit
ve sosyal kaos sorunu hâline gelmiştir. Bir demokrasi
sorunu olan Kürt sorununda, şiddet politikasının devamında önemli bir araç
olarak kullanılan geçici köy koruculuğu sistemi, aynı köyde yaşayan insanlar
arasında bir husumet sebebi olmuştur.
Bugün yargı sisteminde çokça uygulanagelen itirafçılık ve Tanık Koruma Yasası’ndan
korucular da yararlanmakta ve tanımadıkları insanlar hakkında ifade verebilmektedirler.
Devlet gücünü arkasına alan korucular, elindeki silahlarla birçok suça
karışmakta, cinayetler işlemektedir.
Bölgede 90’lı yılların
başlarında yoğunlaşan köy boşaltma ve zorla göç ettirme olgusu 99 yılına kadar
devam etmiştir. Bu dönem içerisinde yaklaşık beş bin yerleşim alanında 3
milyondan fazla bir nüfus, kendi iradeleri ve denetimleri dışında yaşam
ortamlarını terk etmek zorunda kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İnsan Hakları Derneğinin 2009 yılında açıkladıkları raporda,
korucular tarafından gerçekleştirilen genel insan hakları ihlalleri bilançosu
ise şöyle: 1992-2009; köy yakma 38, köy boşaltma 14,
taciz ve tecavüz 12, kaçırma 22, silahlı saldırı 294, köy korucuları tarafından
yaralanan 176, köy korucuları tarafından yapılan işkence, kötü muamele 454, köy
korucuları tarafından gözaltına alınanlar 59, intihara sebebiyet verme 9,
ormanlık alan yakma ise 17 olarak verilmiştir.
Otuz yıllık çatışma ortamında
Kürtlerin başına örülen çorap koruculuk sistemiyle sınırlı değildir. Yerleşim
alanları yakılıp boşaltılmış, yaylalara çıkmak yasaklanmış, binlerce dönüm
orman yakılmış; boşaltılan, yakılan, yıkılan yerleşim alanında mevcut yol, su,
elektrik gibi temel altyapı olanakları da yok olmuştur. Tarlalar kullanılmaz
hâle gelmiştir, meyve bahçeleri yok edilmiş, ağaçlar kesilmiştir. Yayla
yasakları hayvancılığın yok olmasına neden olmuştur. Boşaltılan köylerdeki
arazi ve mülkler köy korucuları tarafından hem tahrip edilmiş hem de bunlara
korucular tarafından el konulmuştur.
Yaşam alanlarından koparılan
insanlar bölgedeki ve bölge dışındaki kent merkezlerine göç etmek zorunda
kalmışlardır. Barınma, iş, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerden bütünüyle
yoksun kalmışlardır. Esasen eksik olan yaşam alanlarından kopartılarak temel
hak ve özgürlüklerinden yoksunlaştırılan bu insanlar yoksulluk sınırı altında
yaşamaya mahkûm edilmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız; buyurunuz.
FATMA KURTULAN (Devamla) –
Teşekkürler.
Aileleri parçalanmıştır.
Göçtükleri kimi yeni yerleşim alanlarında kimliklerinden ötürü saldırıya maruz
kalmışlardır.
Kürt sorununun demokratik
koşullara bağlı kalınarak çözümüne gidilecek yolda ilk adımlardan biri olacak
olan koruculuk sisteminin kaldırılması yönünde verdiğimiz önergemizin kabul
edilmesi gerektiğini önemle vurguluyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kurtulan.
Aleyhte Bilecik Milletvekili
Fahrettin Poyraz.
Buyurunuz Sayın Poyraz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin, koruculuk
sisteminin sorunlarının araştırılmasıyla ilgili olarak Meclis araştırması
açılması noktasında verdiği grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlamadan önce hepinizi, heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, hepimizin
bildiği gibi, ülkemizde otuz yıla yakındır bir terör sorunu vardır. Bu sorunun
çözümü noktasında bugüne kadar pek çok hükûmetler
çeşitli şekillerde mücadele vermişler, bu mücadele yöntemleri arasında çeşitli
kurumsal yapılar oluşturulmuş ve bugüne kadar da mücadele süregelmiştir. Bu
noktada koruculuk sistemi de mücadele yöntemlerinden birisi olarak karşımıza
çıkmıştır. Elbette, burada çıkıp, koruculuk sisteminin aksayan yönlerinin
olmadığı, hataların olmadığı, yanlışların olmadığını iddia edecek değilim. Sadece
başlı başına Bilge köyünde yapılan katliamı bile gündeme getirmek, bunu
tartışmak, aslında bu sistemde aksayan yönlerin olduğunu gösterme noktasında,
tartışma noktasında önümüzdeki en önemli verilerden biridir. Ancak, sorunu
sadece koruculuk sistemine bağlamak ve bundan ibaret saymak da hakikaten
yanlıştır.
Değerli arkadaşlar, biz AK
PARTİ olarak, AK PARTİ hükûmetleri olarak göreve
geldiğimiz andan itibaren terör sorununun çözülmesi noktasında ana ilkeyi şu
şekilde belirledik: Bir kere temel olarak terörle mücadeleyi teröristle
mücadeleden ayırmak gerekiyordu, zaman zaman bu
noktada yapılan yanlışlara düşülmemek gerekiyordu. Bu noktada, bu yanlışlara
düşülmeme noktasında son derece hassasiyet gösterdik.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, teröristle mücadele, güvenlik güçlerimizin kararlılıkla
yürüttüğü, sınır ötesi harekâtları da kapsayan silahlı mücadele olarak kısaca
tanımlanabilir. Ama “terörle mücadele” dediğimiz zaman, teröristle mücadeleyi
de kapsayan, olayın sosyokültürel, ekonomik, uluslararası boyutları da olan bir
sorun olarak karşımıza çıkmakta.
Partimiz hükûmete
geldiği andan itibaren olayın tüm boyutlarıyla tartışılması, sorunların
değerlendirilmesi ve çözümlerinin tek tek
milletimizin yararına sağlanması noktasında ciddi çalışmalar başlattı. Neler
yaptık, ben birkaç tane örnek vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, elbette
ki tartışmasız olan hususlardan bir tanesi, terörü besleyen odakların en
başında eğitim sorunu olduğu gerçeğidir. Göreve geldiğimiz andan itibaren,
Türkiye'nin her bölgesinde olduğu gibi, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde de
eğitimin temel sorunları noktasında da ciddi çalışmalar yapıldı ve başta
ilköğretim olmak üzere bütün eğitim sistemimizdeki altyapı sorunlarının çözümü
noktasında çok ciddi çalışmalar yapıldı ve binlerce yeni derslik yapıldı.
Diğer taraftan eğitim
noktasında, kızların eğitime teşviki noktasında Haydi Kızlar Okula
Kampanyası’yla yüz binlerce kızımızın eğitime kazandırılması, eğitim
seviyesinin yükseltilmesi noktasında ciddi çalışmalar yapıldı.
Bilgisayar ortamında
öğretmenlerimizin adil bir şekilde görev dağılımının sağlanması suretiyle
eğitici kadrolarımızın en ücra köşelere kadar gitmesi, eğitim hizmeti vermesi
sağlandı ama herhâlde, geçtiğimiz dönemde yaptığımız en önemli çalışmalardan,
eğitim noktasında çalışmalardan bir tanesi de ülkemizin seksen bir ilinde de şu
anda üniversitelerimizin kurulmuş olmasıydı. Bugün Hakkâri’de bile
üniversitemiz var ve biz inanıyoruz ki, bu üniversitelerimiz şu anda kuruluş
aşamasındalar, hazırlık aşamasındalar ama önümüzdeki yıllarda bulundukları
illerimizde, illerimizin ilçelerinde o ilimizin ve ilçelerimizin sosyokültürel
hayatına, ekonomik hayatına olumlu yönde çok ciddi katkılar sağlayacaklar.
Peki, başka? En başta
“Okuyamıyorum.” diyen, “Çocuğumu okutamıyorum.” diyen herkesin çocuğunun
okuması noktasında velilere burs verdik.
Başka? Başta ilköğretim olmak
üzere liselerimizde eğitim-öğretimin ilk ders günü çocuklarımızın masasının
önüne -ilköğretim ve liselerde- ders kitaplarımızı ücretsiz olarak hazır
bulundurduk.
Peki, sadece eğitimde mi
yapıldı bunlar? Hayır, sağlıkta da çok ciddi şeyler yapıldı. Şu anda, ülkemizin
dört bir tarafında olduğu gibi bu bölgemizde de sağlık altyapısı güçlendirildi,
onlarca hastane inşaatımız yapıldı, “112 Acil” hizmetlerinin hızlı bir şekilde
altyapısı tamamlandı, bütün illerimizde hastalarımızın ambulans helikopterlerle
ihtisas hastanelerine taşınmasının yolu açıldı.
Az önce arkadaşımız bahsetti
-doğru söylüyor- Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muzda kış şartları çok çetin. Bunu
bildiğimiz için de doğum yapma noktasında, doğum yapacak olan vatandaşlarımızın
bir ay öncesinden hastanelerimize alınarak onların misafir edilmesi, doğumdan
sonra da kendilerini iyi hissettikleri, hazır hissettikleri zamanda onların
evlerine gönderilmesi sağlandı.
Onun dışında, ulaşım
noktasında, Türkiye’nin dört bir tarafında olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu’da da duble yollarımızı yaptık.
Yine aynı şekilde istihdamı
artırıcı teşvik uygulamaları, Güneydoğu Anadolu Projesi, Doğu Anadolu
Projesi’yle, katrilyonu aşan yatırımlarla -ki önümüzdeki dönemde 13,5 katrilyon
lira GAP bölgesinde yatırım yapılacak- altyapı sorunlarının çözülmesi,
istihdamın artırılması noktasında yatırımların önünü açıcı tedbirler aldık.
Yine, değerli arkadaşlar,
kooperatifçilik, hayvancılık ve tarım alanında da, Türkiye’mizin dört bir
tarafında olduğu gibi bu bölgelerde de hayvancılığı destekleyici tedbirler
aldık.
Değerli arkadaşlar, elbette
söylenecek çok şey var ama herhâlde şunu da kabul etmek gerekiyor ki terörle
mücadelenin en önemli ayaklarından bir tanesi de bu sorunun uluslararası
boyutuydu. Çok değil, daha on yıl önce, biz, teröre desteğinden dolayı Suriye
ile neredeyse savaşa giriyorduk ama bugün, o gün terörist başını Şam’da
besleyen Suriye ile, bırakın terörist başını, bir tane
teröristi ülkesinde barındırmayan ve ülkemizle vize problemi bile olmayan,
insanların artık rahatlıkla gidip gelebildiği, ticaretin rahatlıkla
yapılabildiği komşuluk ilişkilerine getirdik ülkemizi. Aynı şekilde İran’la
olan ilişkilerimizde terörü destekleme anlamında sıkıntılarımız varken, şu anda
da İran’la 10 milyar doları aşkın, önümüzdeki dönemlerde 20 milyar doları
aşacak bir ticaret hacmiyle bu anlamda güvenliğimizi sağladık.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
– Sorun bitti mi, çözüldü mü sorun?
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, diğer taraftan Irak’la ilgili olarak, terörün en önemli
kaynağı olarak, beslendiği odak olarak Irak devletiyle ve Kuzey Irak’taki
bölgesel yönetimle terörün kaynağının kurutulması anlamında çok ciddi
çalışmalar yapıldı. Ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapılarak bir taraftan
iki ülkenin arasındaki ticari, ekonomik, siyasi, kültürel ilişkilerin
geliştirilmesi sağlanırken, diğer taraftan da terörü besleyen odakların
kurutulması noktasında da çok ciddi adımlar atıldı.
Değerli arkadaşlar, elbette
-sözümün başında söyledim- koruculuk sisteminin sorunları var, bunu kabul
ediyoruz. Bu sorunu çözme noktasında da Hükûmet
olarak da kararlı adımlar atılmasından yanayız.
Bu noktada, değerli
arkadaşlar, biz bu sorunun farkındayız ama önerimiz şudur: Bu sorunun ve buna
benzer sorunların kalıcı olarak çözülmesi noktasında eğer muhalefet partisi ve
milletvekili arkadaşlarımız katkı vermek istiyorlarsa, bizim görüşümüz, şu anda
Meclisimizde görüşülmekte olan ve bu sorunun çözümü noktasında önemli bir katkı
sağlayacağını düşündüğümüz Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun’un bir an önce çıkartılmasını istiyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bu
kanunda ne var Allah aşkına?
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, “Ne ilgisi var?” diye kafanızda elbette birtakım
istifhamlar, soru işaretleri oluşabilir ama kanunun genel gerekçesine ve bu
kurumdan beklenenlere baktığımız zaman, bu kurumun görevleri arasında, terörle
hem ülke içinde hem ülke dışında mücadele konusunda stratejiler geliştirmek,
planlar yapmak, projeler geliştirmek, bu alanda görevli ve sorumlu kurum ve
kuruluşların…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız, buyurunuz.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Yeni
stratejiler ve planlar geliştirerek tedbirler uygulamak…
SIRRI SAKIK (Muş) – Otuz
yıldır bu yapılmıyor mu?
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) -
Dolayısıyla genel düşündüğümüz zaman, elbette ki koruculuk sisteminin sorunları
var, bu sorunu çözmemiz lazım ama biz AK PARTİ Grubu olarak bu sorunun çözümü
noktasında şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisimizin gündeminde olan Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Kanunu’nun ivedilikle
çıkartılması ve arkasından gelecek olan diğer kalıcı tedbirleri içeren
kanunların ivedilikle çıkartılması noktasında görüşümüzün olduğunu ifade
ediyor, bu anlamda da, evet, haklı yönleri var, doğru tespitler var, önemli bir
sorun ama çözümü noktasında, daha önemli olan, önemli gördüğümüz kanunun
çıkartılması gerektiği kanaatiyle, söz konusu önergenin aleyhinde olduğumu
ifade ederek huzurunuzdan saygıyla ayrılıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Poyraz.
Önergenin lehine Eskişehir
Milletvekili Tayfun İçli.
Buyurunuz Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisinin lehinde söz aldım. Çok değerli arkadaşlarım, tabii ki
bu söz almam usulen. Bu önergenin karşısında olduğuna…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sizden ne
beklenir ki!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Bir dinleyin canım, bir dinleyin. Evet, katılıyorum. “Usulen” dememdeki kastı…
Hemen niye size bir şey söylüyormuşum gibi tepki gösteriyorsunuz?
FATMA KURTULAN (Van) –
Genellikle sizi iyi biliyoruz da.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım “usulen”den kastım şu: Bağımsız milletvekili olarak burada
konuşma olanağı bulamadığım için genellikle grup önerilerinin lehinde veyahut
aleyhinde söz alıyorum. Evet, Türkiye’de koruculuk sistemiyle ilgili ciddi
sorunlar vardır, bunlar mutlaka görüşülmelidir. Ancak benim burada ifade etmek
istediğim olay şu: AKP’nin burada sayısal çoğunluğu var, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yüzde 67 AKP. Şimdiye kadar sizin grup önerilerinizin burada kabul
edildiğine dair bir olaya tanıklık ettiniz mi, sizin veya diğer grupların?
Hayır.
SIRRI SAKIK (Muş) – Hiç kimse
de etmiyor.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
AKP, bu grup önerilerini, araştırma önergelerini, grup önergelerini sayısal
çoğunluğa dayanarak reddediyor. Bu doğru mu? Doğru.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Siz
hiç oy verdiniz mi bize?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Şimdi, Anayasa’nın 87’nci maddesi ne diyor? Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinden
bahsediyor. 87’nci maddeye baktığınız zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yasa çıkartmanın ötesinde denetleme faaliyetleri var. Ne diyor Anayasa?
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemekle
yükümlüdür.” diyor. Peki, bu yetkisini neye göre yapıyor? Anayasa’mızın 98’inci
maddesine ve İç Tüzük’ümüzün 96 ila 114’üncü maddesindeki hükümlere göre
yapıyor.
Değerli arkadaşlarım, bugüne
kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetleme faaliyetini yaptığını siz
burada gördünüz mü? AKP “istemezük” diyor. “İstemezük” diyor
sayısal çoğunlukla, birazdan da bu önerge reddedilecek.
Şimdi, sadece bu mu? Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde de bir konuşmamla da belirttim, İç Tüzük’e
göre, Başbakanın yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi verdim, bu domuz
gribi aşısıyla ilgili. İç Tüzük’ümüzün 98’inci maddesine göre verilen bu
önergenin üzerinden kırk altı gün geçti. On beş gün içinde yanıt vermesi lazım
Başbakanın veyahut bakanların. Bugüne kadar yazılı soru önergelerine Başbakanın
veyahut bakanların yanıt verdiğine tanık oldunuz mu? Ya da burada, salı günleri
ve çarşamba günleri sözlü soru önergelerinin görüşülmesi lazım.
Bakın, birazdan görüşülecek
AKP grup önerisinde “çarşamba günlerinde denetim konularına yer verilmemesi”
şeklinde öneri geliyor. Onun için kendimizi hiç şey yapmayalım ve kendimizi de
germeyelim ve hatibin ne söylediğini de bilmeden de o sıralardan da laf
atmayalım. Bunu, hem sizlere hem de AKP’li milletvekillerine söylüyorum bu
ifadede.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sen
haddini bil ya! Senin bize ders verecek hâlin yok!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Evet, ben veririm. Ben… Alırsan, ben alırım anlamında sonuç çıkartırsın. Neyse,
benim dikkatimi dağıtma da ben söyleyeceğimi söyleyeyim, sonra konuşuruz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Seni
kimse muhatap almıyor, dön nereye konuşursan konuş!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
Evet, sen konuş oradan!
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
evet, bu önergeler, bu araştırma önergeleri çok çok
önemli, ama çok daha önemli, Türkiye’de sorunlar var. Bunların da… Mutlaka
Anayasa’mızda belirtilen şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim
görevini yapması lazım.
SIRRI SAKIK (Muş) – Kendi
partin seni ciddiye almıyor. Tek oy alıyorsun, gelip burada demokrasi dersi
veriyorsun!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın,
Hâkim-Savcılar Yüksek Kurulu, ne diyor Kadir Özbek? Dün söyledim. “Yargı
savunmada.” diyor. Peki, Yargıtay Başkanı ne diyordu? Yine dün konuşmamda ifade
ettim. Yargıya müdahale olduğunu söylüyor.
Değerli arkadaşlarım, dün ve
bugün gazetelerde birtakım haberler… Eskişehir Jandarma İl Alay Komutanının
tekrar tutuklandığına dair haberlere tanıklık ediyoruz. Neymiş suçu?
Gazetelerden aldığımız bilgiye göre, “Ergenekon” adı verilen bir soruşturma. Bu
nasıl bir hukuk devletidir ki ucu açık soruşturmada, iki buçuk yıl, üç yılda
birçok kişiler “Ergenekon” adı verilen soruşturmalarda tutuklanıyor,
yargılanıyor -daha yargılama, ucu açık bırakılıyor- ve nereye gittiği
bilinmeyen bir noktaya doğru gidiyor Türkiye.
Değerli arkadaşlarım, ifadesi
daha alınmayan kişiler var Silivri’de görülen davada, işte Sayın Haberal. İçeride tutuklu olan sendika başkanı var, Mustafa
Özbek. İki siyasi partinin genel başkanı var, İşçi Partisinin lideri ile bir
siyasi partinin lideri olan Tuncay Özkan.
Anayasa’mızın 68’inci ve
69’uncu maddeleri siyasi partilerle ilgili birtakım hükümleri düzenlemiş. Şimdi
ne oluyor Türkiye’de? Anayasa’mıza göre bir genel görüşme açılması lazım, İç
Tüzük’ümüze göre, devlet kurumlarını ilgilendiren bu konularda mutlaka bir
genel görüşme açılması lazım. Değerli arkadaşlarım, nereye gidiyoruz? Yargı
ikiye bölünmüş durumda. Bir bakıyorsunuz, bir yargıç tahliye ediyor, oradaki
insan kış günü Eskişehir’e geliyor, vatandaşlarla öpüşüyor; tekrar bir
tutuklama, avukatı tekrar itiraz… Daha ifadesi alınmayan insanlar içeride
tutuklu. Anayasa’mıza göre masumiyet karinesi ihlal ediliyor, adil yargılama
hakkı ihlal ediliyor. Anayasa’mıza göre tutukluluk bir tedbirken yargısız
infaza dönüşüyor.
Değerli arkadaşlarım,
eskiden, bizim geçmiş tarihimizde de öyle yargısız infazlar yapıldı. İnsanlar
mahkeme önüne çıkartılmadan infaz edildi. Faili meçhul cinayetler, herkes onu
söylüyor… Şimdi, çok acıdır, ucu açık bırakılan soruşturmalarla, tırnak içinde
söylüyorum, insanlar yargısız bir biçimde infaz ediliyor.
Bakın, madem o kadar büyük
bir terör örgütü üyesiydi, madem o kadar büyük bir suç işlemişti, peki, onları
tutuklayan mahkeme şimdi onları teker teker
bırakmıyor mu değerli arkadaşlarım? Peki, sadece onlara mı acı veriliyor?
Onların yakınlarına, evlatlarına, sevdiklerine acı verilmiyor mu? Anayasa’mıza
göre işkence ve kötü muamele suç değil mi? Peki, bir insanın neyle suçlandığını
bilmeden yıllarca cezaevinde yatması anayasal suç değil mi, insan hakları
ihlali değil mi? Peki, biz bu konuları Türkiye Büyük Millet Meclisinde neden
konuşmuyoruz? Dedik işte, Anayasa’mızın 87’nci maddesi gereğince, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, kanun yapmak dışında, başbakanı, bakanları, hükûmeti denetleme gibi bir görevi var. Biz burada hiçbir
denetim faaliyetini yerine getirmiyoruz. Ha, kendimizi, belki de egomuzu tatmin
etmek için soru önergeleri… Yanlış anlaşılmasın, burada sayın grup başkan
vekillerini itham etmiyorum ama işte birazdan oylanacak, sizin önergeniz,
MHP’nin önergesi, CHP’nin önergesi reddedilecek, AKP’nin önergesi, bugüne kadar,
yedi yıldır olduğu gibi kabul edilecek. Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisi
denetim faaliyetini, anayasal görevini yapmıyorsa görevini yapmış sayılacak
mıdır? Sayılmayacaktır. Değerli arkadaşlarım, bu yargı meselesinde mutlaka bir
genel görüşme açılması lazım.
Anayasa’mızın 138’inci
maddesinin ikinci fıkrası gereğince ne yapılamaz? Görülmekte olan bir dava
hakkında telkin, tavsiyede bulunulamaz. Peki, Erzincan’da tarikatlar hakkında
soruşturma yapan savcıya Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek’in telefon
ettiği, Adalet Bakanlığı üst düzey bürokratının telefon ettiği yazılıp
çizilmedi mi değerli arkadaşlarım? Bu dava görülmekte olan bir dava değil
miydi? Ee, ne yaptı? Erzincan özel yetkili savcısı,
hemen olaya müdahale etmek suretiyle, dava dosyasını oradan aldı. Bakın,
Erzincan’daki MİT daire başkanları tutuklu, o soruşturmayı yürüten cumhuriyet
savcısı hakkında soruşturma var, orada görev yapan İl Jandarma Alay Komutanı,
şimdi Eskişehir İl Jandarma Alay Komutanı tutuklanıyor.
Değerli arkadaşlarım, şöyle
mi olacak: Millî Güvenlik Siyaset Belgesi değişiyor. İrticanın
üzerine gidenler terörist, Atatürkçü olanlar terörist, öbür tarafta,
tarikatları koruyanlar makbul insanlar mı olacak? Böyle bir hukuk devleti olur
mu? Suçlu kimse herkesin üzerine gidilecek burada, ama bir yargı sistemini eğer
parçalarsanız bu devleti parçalarsınız çünkü yargı bir devletin bağışıklık
sistemidir. Eğer o bağışıklık sistemini çökertirseniz o devlet parçalanır, o
devlet bölünür, o devletin silahlı kuvvetlerini yıpratırsınız, emniyet
teşkilatını yıpratırsınız; hepimiz bundan sorumlu oluruz. Onun için, mutlaka bu
konuda bir genel görüşme açılması gerekir.
Bağımsız milletvekili olduğum
için, Anayasa’ya göre 20 milletvekilinin imzasıyla genel görüşme açılması
gerektiği için tabii ki böyle bir önerge veremiyorum. Ha,
diyeceksiniz ki, biraz evvel söylediniz, verseniz dahi AKP’nin “istemezük” -tırnak içinde- itirazlarıyla bu genel görüşme
kabul edilmeyecektir ama şunu bilin ki, bu işler burada görüşülmezse, bu işler
sokakta görüşülürse, bu işler kapalı kapılar ardında görüşülürse, buradan en
çok zarar görecek, yasama organıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisidir,
milletvekilidir, milletvekilinin saygınlığı ve itibarıdır. Onun için,
yargıya uzatılan ellerin mutlaka kırılması…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) -
…yargıya uzatılan hukuksuz ellerin mutlaka yasama organı tarafından kırılması
lazım ve yargının bağımsızlığı, yasama organı tarafından eğer sahip çıkılırsa
bir değer ifade edecektir. Aksi takdirde, orada köşe yazarlarının
yönlendirmeleriyle “dün dündür, bugün bugündür” anlayışıyla hareket eden
birtakım sözde siyaset bilimcilerinin anlayışıyla Türkiye’de demokrasi hiçbir
yere gidemez. Bu verilen, işte, koruculuk sistemi tabii ki önemli. Hiçbir
sonuca varamayız. Araştırma komisyonu açılsa dahi, daha dün görüşülen merhum
Muhsin Yazıcıoğlu’nun araştırma komisyonundaki gibi
Anayasa ve İç Tüzük’e aykırı sonuçlarla da karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır diyorum.
Sabırlarınız için teşekkür
ediyorum. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın İçli.
Aleyhte Adıyaman Milletvekili
Hüsrev Kutlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Siz
de lehinde konuşun bari.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Kutlu.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
– Sayın Başkanım, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım; Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Usulen, değil mi?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Zaten, grup önerisi olarak getirilen koruculuk sisteminin sorunları ve
bunların mercek altına alınmasıyla ilgili konu, bütün konuşmacılar tarafından
çok geniş bir biçimde ele alındığı için büyük oranda vuzuha kavuşmuş oldu.
Ben de sözlerime başlamadan
önce, iki gün önce yaşadığımız olaylar üzerinde durmak istiyorum. İki gündür
televizyonlarda, gazetelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
yaşanan olaylar, manşetten veriliyor. Baktığımız zaman, bir milletvekili olarak
“Helal olsun bize be! Neler yapmışız! Bak işte Türkiye gündemine böyle
gelinir!” diyebiliyor muyuz arkadaşlar? Diyemiyoruz.
Bu olaylar içerisinde de
arada kaynayan başka bir olay var. Sayın Başkana yapıldığı
iddia edilen müdahale konusunda çok sayıda konuşmacı fikirlerini beyan ettiler,
yazılar yazıldı ama Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 17’nci maddesine
göre, Meclisteki sükûn ve düzenin korunmasıyla görevli olan Türkiye Büyük
Millet Meclisi İdare Amiri bir arkadaşımızın burada darp edilmesi üzerinde -ben
atladıysam özür diliyorum- ne bir kınama duydum ne bir özür duydum. Orhan Erdem
arkadaşımız, Konya Milletvekilimiz, bu Meclisteki en kibar, en centilmen, en
sükûnet içerisinde davranan, sözleriyle de hareketleriyle de tam bir beyefendi
olan bir arkadaşımız ve o günkü gerginlik sırasında, İç Tüzük’ün kendisine
verdiği sorumlulukla olaylara müdahale etmek ve sükûneti sağlamak üzere iki
grubun arasında yer almıştır ve tam bu sırada yüzüne aldığı darbeler sonucunda
gözlüğü kırılmış, yaralanmış ve bir arkadaşımızın -herhâlde güreşçi olsa gerek-
bir tek dalmasıyla ayağından çekilerek yere düşürülmüştür. Ben kendisini
yerden kaldırdıktan sonra Orhan Bey olduğunu gördüm.
Arkadaşlar, bizim
milletvekilleri olarak birbirimize karşı çok daha saygılı olmak görevimizdir
ama burada resmî olarak görevli olan birisi varsa, sükûneti sağlamak için arada
bulunması gereken biri varsa, bunlar da idare amirleridir. İdare amirleri, çoğu
zaman, kavgalarda iki grup arasında bulunurlar. Bu arkadaşlarımıza karşı
yapılan eylem, diğer milletvekillerine karşı yapılan eylemden bence çok daha
çirkindir.
Bir de işin daha acı tarafı,
bu müdahalede bulunan gruptaki bazı arkadaşlarımız arasında ihtilaf çıkması.
Bir arkadaşımız aktardı. Biri diyormuş ki: “Ya, o güzünü morartan yumruğu ben
vurdum.” Öbürü diyormuş: “Ya, hayır arkadaş, olur mu öyle şey, onu ben vurdum.”
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kim
diyormuş? Kim diyormuş?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Ne
işiniz vardı orada? Niye geldiniz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kim
diyormuş onu söyle.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Arkadaşlar…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani
öyle ortaya konuşma, sen idare amirisin.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sen görmedin mi olayları?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Arkadaşlar, ben duyduklarımı söylüyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, duyduğunu değil…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Sayın Kutlu bitirsin sözlerini...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Yapmayanlar…
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) –
Bak, böyle yapıyorsunuz...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Yapmayanlar lütfen üzerine alınmasın.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
“Kim” diyorum; kim? Bunu söyle!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Sayın milletvekilleri… (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O
milletvekili kimse, onu söyle!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Sayın milletvekilleri, bu kürsüde sizin konuşma hakkınız olduğunuz gibi benim
de konuşma hakkım var. (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siz
diyeceksiniz ki “Falan söylüyor.”
BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen
oturunuz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Siz çok ağır eleştirilerde bulunurken, siz Sayın Başbakandan sayın bakanlara,
sayın gruba çok ağır ithamlarda bulunurken saygı bekliyorsunuz da bir duyumumu
söylediğimde niye sabredemiyorsunuz ya! (MHP sıralarından gürültüler)
RECEP TANER (Aydın) – Buraya
gelip saldırmak mı lazım!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öyle
ortaya konuşma!
BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen
karşılıklı konuşmayınız.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Arkadaşlar, İdare Amiri arkadaşım…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Ortaya konuşma!
BAŞKAN – Sayın Şandır…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Ardından konuşma!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Tamam. Arkadaşlar, yapmayanlar üzerine alınmasın…
BAŞKAN – Sayın Şandır,
lütfen… Beni duyuyor musunuz…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, böyle bir konuşma olmaz.
BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen
yerinize oturunuz. Konuşması bittikten sonra… Böyle bir usul yok biliyorsunuz,
lütfen yerinize oturunuz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
İzin vermeyin!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Ama yapmayan arkadaşlar üzerine alınmasınlar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, arkadaş, Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan kimin konuştuğunu
söylemek durumunda. Öyle ortadan, karnından konuşmak olmaz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Sayın Şandır…
BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen
yerinize oturunuz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Sayın Şandır… Sayın Şandır… Bir defa, ben, sizin gruptan olduğunu söylemedim.
Niye üzerinize alıyorsunuz? (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir
grup! Hangi grup?
MUHARREM VARLI (Adana) –
Hangi grup? Onu söyle o zaman.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Hangi grup?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Yumruk sallayan grup sizinse önce Grup Başkan Vekili olarak şuraya çıkıp
İdare Amirine yapılan saldırıyı kınayınız, yapan arkadaşınızı cezalandırınız.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Bizim gruptan değilse hangi gruptan?
MUHARREM VARLI (Adana) – Sen
bize yapılan saldırıyı kınıyor musun!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Gazetelerde boy boy fotoğraflar var…
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Kimin fotoğrafları?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- …saldırılar var. Orada görevli olan bütün milletvekili arkadaşlarımız
kutsaldır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Kutlu, fotoğraflar burada.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- …dokunulmazdır ama idare amiri burada görevlidir. İdare amirine karşı…
MUHARREM VARLI (Adana) –
İdare Amiri yumruk sallıyor, gördün mü sen yumruklarını sallarken?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- …tıpkı grup başkan vekillerine olduğu gibi…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Attığı yumruktan eli incinmiş!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Evet, arkadaşlar, siz de…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Osman Çakır’ın yüzüne yumruk atmış İdare Amiri.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Arkadaşlar, bir de şunu ifade etmek istiyorum… (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekili
arkadaşlarımız, lütfen… Konuşma bitsin, ondan sonra ne diyeceğiniz varsa
söylersiniz. Lütfen dinleyiniz sakin bir şekilde.
Buyurunuz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Arkadaşlar, burada niye sükûnet içerisinde olmamız gereğini anlatırken yeni
bir gerginlik çıkarmak istemiyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne
diye konuşuyorsun o zaman?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Ne yaptığın belli değil.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Ama ben suya sabuna dokunmadan, kimseye hiçbir şey söylemeden, hiçbir
arkadaşımı üzmeden burada konuşma yapma durumunda da değilim.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
100 kişiyle, 150 kişiyle saldırıyorsunuz. Genel Başkanımızın olduğu yeri
basmaya kalkıyorsunuz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Yaptığınız konuşmaları bir dinleyin.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sen 150 kişiyle geleceksin…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Kutlu, doğru değil. Yaptığınız doğru değil ama.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– Hoşunuza gitmeyebilir arkadaşlar. Tamam…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İsim
söyleyeceksiniz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
– O zaman, yumruk paylaşımını geri çekiyorum çünkü o konuda elimde şu anda
yazılı ya da sözlü bir belge yok.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Doğru şey söyleyeceksin.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Yapacağınızı yaptınız zaten.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Ama İdare Amiri arkadaşımıza… Evet, İdare Amiri
arkadaşımızın da görüntülerde sonradan birtakım müdahaleleri var.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Ayıptır ya!
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Genel Başkan Yardımcımıza, Osman Çakır’a yumruk
atıyorsunuz. O ayırıyor, öbürü yumruk atıyor.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Ama bu arkadaşımız gözüne yumruk yiyip yüzüne yumruk
yiyip kendisi yere düşürülüp ondan sonra, kalktıktan sonra, biraz daha rijit hareketleri olmuştur.
MUHARREM
VARLI (Adana) – Biz ne yapacaktık? Karanfil mi verecektik size!
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Ama ben şuradan, üzerine almayanlar lütfen
alınmasınlar…
MUHARREM
VARLI (Adana) – Lafı söyle, ondan sonra…
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – …milletvekili arkadaşlarımızdan,
iktidardan-muhalefetten, herhangi bir milletvekiline el uzatan, yumruk vuran,
ayağından tutup çeken, küfür eden, yanlış sözler söyleyen bütün arkadaşlarımı
kınıyorum. Özellikle de İdare Amiri gibi, görevli bir arkadaşımıza ta olayın
başında ilk yumruğu indiren, ondan sonra onu o şekilde darp edip gözlüğünü
kıran arkadaşımız hangisiyse de yaptığı terbiyesizliktir, bunu da huzurunuzda
kınamak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ayrıca,
arkadaşlar, bilim adamları…(Gürültüler)
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – MHP Grubuna saldıranları, Genel Başkanımızın oturduğu
bölümü basanları kına. Sayın Bahçeli’nin oturduğu sıraları basanları kına.
SONER
AKSOY (Kütahya) – Alınma Osman Bey.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar…
BAŞKAN –
Sayın arkadaşlar, lütfen…
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Genel Başkanımızın herhangi bir darbı olmadı herhâlde?
BAŞKAN –
Sözün bitmesini bekleyiniz. Lütfen sayın milletvekilleri...
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, her şeyden önce, sabır içerisinde
dinlemeyi bilmemiz lazım.
Ahmet Bey
iyi ki geldin, lazım olabilirsin bir İdare Amiri olarak. Sırrı Bey de görevi
başında herhâlde.
Arkadaşlar,
bir hususa daha değinmek istiyorum. Fotoğrafları incelediğimizde, garip bir
şeyle karşılaştım. Şimdi, bizde…
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Bir tane yumruğumu söyle; yok. Bir kişiye el kaldırdığımı
söyle.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) – Dinle, dinle.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar…
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Senin Bakanın oradan küfür ediyor, saldırıyor.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Osman Bey, sizinle konuşacak olursam oturur konuşurum.
BAŞKAN –
Sayın Kutlu, lütfen devam ediniz siz.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Benim el kaldırdığımı söyle.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Ama yani müsaade ederseniz sağlıklı bir şekilde -eski
bir Sağlık Bakanı olarak- konuşmam için müsaade edin yahu!
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Buyurun, doğruları söyleyin.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Evet, ilim adamları, bizde derler…
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – “MHP Genel Başkanının oturduğu yere baskın yapmak
ayıptır.” deyin.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, ilim adamları silah kullanmazlar, onlar
kafalarını kullanırlar. Fotoğraflara baktığım zaman bir profesör arkadaşımızın,
milletvekili arkadaşımızın başka bir milletvekiline kafasını kullandığını ve
çok sert bir şekilde kafa vurduğunu görüyorum. Hani bir zamanlar bir
milletvekili arkadaşımız “Her yere başvurdum sonuç alamadım.” diye…
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Sen, Meclisi bırak da boks ringlerine git, orada anlatım
yaparsın!
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – …gelmiş, bu
kürsüye kafasını vurmuştu. Buraya kafa vurmak ayrıdır, başvuruda bulunmak
ayrıdır. Bilim adamalarımızın da kafasını kullanması bu şekilde kafa atmak
tarzında olmamalıdır, daha ilmî çalışmalar tarzında olmalıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz de tahammül edin. Muhalefeti dinlemeyi öğrenin.
MEHMET
EMİN TUTAN (Bursa) – Hakarete tahammül olmaz.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Hakaret eden şerefsizdir, hakaret yok.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, ben, hayatımda Hazreti Eyüp sabrının ne
demek olduğunu bu Mecliste iktidar milletvekili olduğumda yaşadım. Sadece tek
bir milletvekilinin burada söylediklerini hazmetmek zorunda kaldım.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Öyle diyorsun, “Hazreti Peygamber” diyorsun.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Öyle bir iddiam yok, öyle bir halt
yemem. “Hazreti Eyüp sabrı” dedim.
BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayınız lütfen.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Tabii, bunları bilmeyebilirsiniz ama bu, literatürde bir deyimdir.
Şimdi,
arkadaşlar, muhalefetin o söylediklerinin binde 1’ini biz muhalefete söylesek…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Kayıtlarda var.
BAŞKAN –
Sayın Kutlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım.
…sizin
Sayın Başbakanımıza söylediklerinizin onda 1’ini ben Sayın Genel Başkanınıza
burada söylemek durumunda kalsam, inanın ki buradan beni Muhafız Taburu bile
kurtaramaz.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Ayıp, ayıp!
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, onun için, bizi sabırsızlıkla suçlamayın.
Benim de içinde olduğum –herkes bilsin arkadaşlar- Orhan Erdem, Hüsrev Kutlu, Sırrı Sakık ve
Ahmet Küçük beyler idare amiridir, kavgalarda aralarda bulunacaktır. Eğer,
bundan sonra arkadaşlarımıza bir müdahale söz konusu olursa orantısız güç
kullanmayacağız ama haklarımızı kamuoyu nezdinde de arayacağız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Kutlu.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Evet, buyurunuz Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Hatip çok talihsiz bir konuşma yaptı ve bizi ilzam
edecek laflar söyledi.
BAŞKAN –
E, geri aldı efendim sözünü.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Geri almasıyla bitiyor mu mesele efendim?
BAŞKAN –
E, geri aldı. Tabii ki...
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Önce söyle, sonra geri al!
BAŞKAN –
Geri aldı. Geri alınca gerek kalmadı ve şey yaptı…
MUHARREM
VARLI (Adana) – Ben de onlara söyleyeyim, sonra da “Geri aldım.” diyeyim!
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) – Dene bakalım!
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Yazıldı ama, tutanaklara yazıldı
Başkanım.
BAŞKAN –
Onun için…
MUHARREM
VARLI (Adana) – Ben hep buradayım, her zaman denerim.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) – Dene bakalım! Önce bir söv, sonra gel.
BAŞKAN –
Bu konu hepimizi üzmüştür Sayın Şandır. Bütün bu sayın milletvekillerimize
“geçmiş olsun” diyoruz ve…
MUHARREM
VARLI (Adana) – Ne yapacaksın?
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) – Dene bakalım!
MUHARREM
VARLI (Adana) – Gelin, dövün!
BAŞKAN - …bu
tür olayların bir daha tekrarlanmamasını tekrar diliyoruz ve hepinizden de
bütün milletvekili arkadaşlarımızdan da anlayışlı olmanızı diliyorum.
Sözü geri
aldığı için, efendim, lütfen bu konuyu kapatalım ve bu konuda bir daha bu tarz
tartışmaları yaratmayacak ortamlar yaratalım.
Teşekkür
ediyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, sizin bu temenninize biz de katılıyoruz.
Ancak…
BAŞKAN –
Eminim ki bütün grup başkan vekillerimiz bu temennimizde, dilekte birdirler ama
uygulamada lütfen daha hassas olmamızı rica ediyorum, tekrar böyle sahneleri
görmeyeceğimizi diliyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Ancak, bu kürsüye çıkan, lütfen, açığa konuşmasın, ortaya
konuşmasın.
BAŞKAN –
Bundan sonra bütün milletvekillerimiz de buna dikkat edecekler, etmelidirler.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – İsim ifade etsin, yoksa bu tepkiyi alırlar.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
Şimdi
grup önerisini oylarınıza sunuyorum…
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) – Karar yeter sayısı…
K. KEMAL
ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
III.- Y O K L A
M A
(MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Yoklama istiyoruz efendim. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini
tespit edeceğim: Sayın Şandır, Sayın Akcan, Sayın Durmuş, Sayın Ural, Sayın
Doğru, Sayın Çalış, Sayın Yıldız, Sayın Özdemir, Sayın Uslu, Sayın Bukan, Sayın Kumcuoğlu, Sayın
Taner, Sayın Işık, Sayın Atılgan, Sayın Serdaroğlu,
Sayın Korkmaz, Sayın Varlı, Sayın Akçay, Sayın
Torlak, Sayın Melen, Sayın Homriş.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- (10/363) esas numaralı Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir. [BDP sıralarından alkışlar (!)]
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.44
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
– Sayın Başkan, az önceki konuşmam sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi idare
amirlerini sayarken Malatya Milletvekilimiz Ömer Faruk Öz’ü unutmuşum.
Arkadaşımız “Ben müdahale edecekler listesinde miyim?” diye söylediler.
Düzeltiyorum…
Bunu bilgilerinize
sunuyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yani
onun da koruma altına alınması lazım!
BAŞKAN – Tamam efendim.
Teşekkür ederiz, kayda
geçmiştir.
Şimdi, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- (10/198)
esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin,
Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
04.02.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 04.02.2010
Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu
Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/198 esas numaralı,
"İşsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince
Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 04.02.2010
Perşembe günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Söz taleplerini
bekliyoruz.
Lehinde, Sayın Şandır, buyurunuz.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Genel Kurulumuzun bugünkü
gündemini belirlemek üzere İç Tüzük’ümüzün ilgili amir hükmüyle, oradaki imkâna
dayalı olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak ülkemizde yaşanan
işsizlik sorununun ve buna bağlı sonuçların belirlenmesi ve alınması gereken
tedbirlerin birlikte tartışılması için daha önce vermiş olduğumuz araştırma
önergesinin, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri ve Anayasa’nın 98’inci
maddesine göre verdiğimiz araştırma önergesinin gündeme alınması yönünde
Danışma Kurulunun toplanmasını talep ettik; bir uzlaşma temin edilemediği için
grup önerisi olarak huzurlarınıza getirdik.
Eğer bu önergemizin kabulü
yönünde, ön görüşmelerinin kabulü yönünde, gündeme alınması yönünde bu
önergemizi kabul ederseniz, Türkiye'nin çok temel bir sorunu olan işsizliğin
sebep ve sonuçlarını birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tartışmak
imkânı yakalayacağız.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, daha doğrusu muhalefet partileri grupları
olarak, her gün huzurunuza ülkemizin bir temel sorununu veya toplum
kesimlerinden bazılarının çok acilleşen, kronikleşen sorunlarının Genel
Kurulumuzun gündemine alınmasını ve bu konuda, Genel Kurul olarak siyasi
iktidara bir anlamda katkı verecek şekilde önerilerde bulunmasını temin etmek
için araştırma önergelerimizin gündeme alınmasını istiyoruz. Bunu da
gerekli görüyoruz çünkü bugün siyasi iktidar veya siyasi iktidarın
yönlendirmesiyle, basın, ülkenin gerçek gündemini tartışmaktan uzak bir
noktada.
Gerçekten bize göre ülkemizin
gerçek gündemi insanın gündemi. İnsan, bize umutla bakan, bizden bir şey
bekleyen bizim insanımız sorunlar içerisinde kıvranıyor. Bu
siyaset ötesi bir hadise. Muhalefet partisi olarak söylemiyorum; her
biriniz Anadolu’ya gidiyorsunuz, kendi köyünüzde, kendi kentinizde insanların
sorunlarını dinlemekle zaman geçiriyorsunuz. Toplum kesimlerinin hemen hepsi,
çiftçilerimiz, esnafımız, emeklilerimiz, tüm çalışanlarımız, memuru ile sanayi
işçisiyle tüm insanlarımız bugün sorun içerisinde kıvranıyor.
Geçen hafta içerisinde kendi
ilimde yaptığım gezide, bir muhtarın, Erdemli’den bir
köy muhtarının sitemini size iletiyorum.
Sayın muhtar -AKP’nin Mersin
milletvekillerine de muhtarın ismini, köyünü verebilirim- diyor ki: “Köyümüze
hemen her gün bir ve birden daha fazla haciz memuru geliyor, bir bankanın
avukatıyla bir icra memuru köyün bir evindeki eşyayı haczediyor.”
Değerli arkadaşlar, kendi
emeğiyle, çoluk çocuğuyla, dişi tırnağıyla kendi toprağında karnını doyuramayan
insanların sorunlarını siz yok sayamazsınız. İktidarsınız, Parlamentosunuz, bu
sorunlara çözüm üretmek için seçilmiş gelmiş milletvekillerisiniz; bu sorunları
konuşmaktan bile kaçıyoruz.
İşte böyle bir anlamda ve
kapsamda, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bugün huzurunuza işsizlik
sorununu getiriyoruz. “İşsizlik sorun değildir, bu ülkenin acil sorunu
değildir.” diyebilecek sağduyu sahibi, aklıselim sahibi hiç kimsenin olmadığını
biliyorum ama bu sorunun çözümü, bu sorunla ilgili alınması gereken tedbirlerin
birlikte müzakeresini, maalesef, dikkate almıyorsunuz; bu yönde muhalefetin
verdiği teklifi dikkate almıyorsunuz. Ama, acı olan şu
ki: Sizlerin de böyle bir teklifi yok.
Ne yapacağız? Bu konuyla
ilgili verdiğimiz araştırma önergesinin gerekçesinin ötesinde, Devlet
İstatistik Enstitüsünün rakamlarına baktım da geldim. Bugün, özellikle “okumuş”
dediğimiz yüksek tahsil yapmış gençlerimiz arasında işsizlik oranı yüzde 26’yı
geçmiş. Rakamlara, oranlara boğmak istemiyorum. Ama düşünün ki binbir emekle, umutla yetiştirdiğimiz, okuttuğumuz
çocuklar, maalesef, sokakta işsiz geziyor. Mersin gibi, zenginliklerin,
güzelliklerin merkezi Mersin gibi yerde işsizlik yüzde 23,7’ye çıkmış. Bu
işsizlik bir sorun, bu işsizlik Türkiye'nin sorunu arkadaşlar, “iktidar” özneli
söylemiyorum, Türkiye'nin sorunu ve buna çözüm bulmak sorumlusu da burası,
iktidarıyla muhalefetiyle siyaset kurumu. Siyaset kurumu Türkiye'yi
konuşmaktan, Türkiye'nin sorunlarını tartışmaktan kaçarsa bu millet nereye
sığınacak?
Değerli arkadaşlar, yoksulluk
önemli bir sonuç ama işsizlik felaket, işsizlik insanın kıyameti. Kendi
emeğiyle kendi çocuğuna ekmek götüremeyen insanın psikolojisini anlamaya
çalışmamız gerekiyor. Bugün görünen o ki insanlarımız, çiftçisiyle esnafıyla
hatta sanayicisiyle… Fabrikasını kapatıp intihar eden iş adamlarımızı
hatırlatmak isterim. İşsizlik sorunu, iş sorunu karşısında bu çaresizliğe
siyasetin duyarsızlığını veya birtakım rakamların arkasına saklanarak mazeret
üretme aymazlığını insanımıza saygısızlık olarak görüyorum. Birazdan bir
yetkiliniz, iktidar partisinin bir yetkilisi çıkacak; “2002’de şöyleydi,
2009’da şu rakama ulaştırdık.” gibi bir övünmenin, bir mazeret üretmenin bence
hakkı yok.
Size bir başka tehlikeden
bahsetmek istiyorum değerli iktidar partisi grubunun değerli üyeleri,
tehlikenin büyüklüğünü görmeniz açısından söylüyorum: Bu sorun, bu sorunun
bugünkü hâli taşınmıyor. Yani hangimizin evinde işsiz bir çocuğumuz yok? Milletvekilisiniz,
yakınınızdaki aile yakınlarınızın çocuklarına iş bulabildiniz mi? Size gelen iş
taleplerini ne oranda karşılayabiliyorsunuz? Bugün bu sorun taşınamaz durumda
ama işin esas tehlikesi ileride.
Bakın, sizin yayınladığınız
Orta Vadeli Plan’da öngörüleriniz var. Kaldı ki tüm öngörülerinizde yüzde 100
de yanılıyorsunuz. Mahcup olmayasınız diye söylemiyorum ama 2009 bütçesini
hazırlarken burada muhalefetin itirazına rağmen ifade ettiğiniz, ileri
sürdüğünüz tüm rakamlarda en az yüzde 100, hatta bazılarında yüzde 1.000
yanıldınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Dünya yüzde 100’den fazla yanıldı.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Bakınız Sayın Elitaş, Orta Vadeli Plan’da
öngördüğünüz 2009-2012 aralığında, yani dönemsel
ortalama işsizlik öngörünüzde oran yüzde 14,2’ye çıkıyor. Sizin öngörünüz bu,
teknik bir öngörü bu. Şimdiki öngörünüz ne? 2003-2010
arasındaki öngörünüz yüzde 11,6. Yani uyguladığınız ekonomik model, büyüdük,
kalkındık diye ifade ettiğiniz o sanal rakamlar iyiliği ifade etmiyor.
İşsizlik, işsizlik ki tüm hayatın amacı insanların kendi emeğiyle kendi
ekmeklerini kazanmasını temin etmektir, iktidar budur, siyaset budur ama bütün
politikalarınıza, bütün gayretlerinize rağmen işsizliği önleyemeyeceğinizi
burada ifade ediyorsanız, her işi bırakmanız lazım; her işi bırakıp bu konuyu
tartışmanız lazım. Nerede tartışıyorsanız, hangi sonuçlara ulaşıyorsanız
getirin burada izah edin, milletimize izah edin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Tekrar ediyorum: Kendi öngörünüze göre, sayın Hükûmetin, gecikerek, üç ay gecikerek, kanunu da ihlal
ederek geç çıkardığı Orta Vadeli Plan’da öngördüğünüz dönemsel işsizlik,
ortalama işsizlik oranınız, bu dönemin sonunda, yani 2010’dan sonraki dönemde,
2009’dan itibaren üç yıllık dönemde yüzde 11,6’dan yüzde 14,2’ye yükseliyor.
Bunun anlamı şudur değerli milletvekilleri: Yukarıdan çığ geliyor, bu çığa
tedbir almanız lazım, toplum bunun altında eziliyor. İnsanlar ekmeklerini
kazanmaktan ümitlerini kestikleri takdirde o insana anlatabileceğiniz bir şey
yok, verebileceğiniz bir umut yok. Gelin bunu tartışalım diyoruz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak huzurunuza getirdiğimiz husus bu. “Bu önemsiz.”
diyorsanız Allah işinizi rast getirsin! Ama “Önemlidir.” diyorsanız, gelin bunu
bu Genel Kurulda tartışalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü
bağlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Bitiriyorum efendim.
Getirdiğiniz tüm konulardan
daha acil konu bu, tüm konulardan daha acil bu. İnsanın karnını
doyuramıyorsanız, akşam çocuğuna ekmek götürme umudunu besleyemiyorsanız sizin
burada kestiğiniz ahkâmın hiçbir anlamı yok.
Onun için, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bizim bu önergemizin dikkate alınıp gündeme alınmasına oy vermenizi
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Şandır.
Aleyhte, İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Kacır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
gündemimizde neler olacağını, neleri konuşacağımızı, hangi kanunları
çıkaracağımızı daha önceden belirlemişiz ve önümüzde bir program var. Bu
program dâhilinde Meclis çalışmalarını sürdürmeye çalışıyor. Ama muhalefet
partilerimiz her gün grup önerileri getirerek Meclisimizin çalışma saatlerinin
çok önemli bir bölümünü işgal etmeye devam ediyorlar. Maksat işsizliğin
tartışılması ya da şu sorunun tartışılması vesaire değil. Bu konuları gündeme
getirerek burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde… Mesela dün saat 14.00’te
Meclis açıldı, saat 19.00’u geçiyordu daha gündeme geçemedik, ancak o zaman
geçtik; şöyle bir saat kadar bir yasama faaliyeti sürdürebildik.
Yine bugün dört grubun dört
önerisiyle her önerinin arasında on beş dakika ara vermeyle beraber,
zannediyorum saat 19.00’a varıncaya kadar bunları konuşmaya devam edeceğiz.
KADİR URAL (Mersin) – Verilen
önerileri kabul edin Sayın Başkan. Verilen önerileri kabul edin, hiç saat maat olmaz işte. Konuşma yapmayın siz de o zaman.
ÜNAL KACIR (Devamla) –
Elbette ki işsizlik ve diğer sorunlar bu ülkemizin önemli sorunları. Bunlarla
ilgili görüşmeler elbette ki yapılacak, yapılıyor, çözümleri elbette ki
aranıyor ve bunları bir bir yürürlüğe de koyuyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi,
işsizlik hakikaten bugün de dün de geçmişte de ülkemizin en önemli
sorunlarından bir tanesi ama şimdi öyle bir hava oluşturuluyor ki “Sanki bugün,
işte, her şey çığırından çıkmış, kopmuş gidiyor ve bunlara da bir çözüm
aranmıyor, bulunmuyor, iş kendi mecrasına bırakılmış, ne oluyorsa olup
bitiyor.” şeklinde. Bunlar yanlış.
Şimdi bir bakalım, bir
değerlendirelim. Şimdi, Sayın Şandır az önce “2002’yle kıyaslayacaklar.” filan
dedi. Niye çekiniyorlar bilmiyorum 2002’yle kıyaslamamızdan ama...
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Hayır, yedi sekiz senedir hâlâ oraya takıldınız da.
ÜNAL KACIR (Devamla) –
Takılmadık efendim, takılmadık.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) –
Bugüne gel, bugüne.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bugüne gelseniz iyi olur.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Nereden geldik nereye gidiyoruz, ona bakıyoruz, onları elbette kıyaslayacağız.
Hiç alınganlık göstermeyin.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – 21’inci asır şimdi, o geride kaldı.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Siz
hiç alınganlık göstermeyin. O dönemde başarılı olmuşsanız alınacak hiçbir şey
yok, söyleyecek hiçbir şeyimiz de olmaz.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Aradan üç hükûmet
geçti, üç!
ÜNAL KACIR (Devamla) – Şimdi,
değerli arkadaşlar, önümde işsizlik rakamları var. 2000 yılındaki işsiz sayısı
1 milyon 497 bin. Üç sene iktidarda kalmışsınız, getirdiğiniz yer, 2 milyon 464
bine çıkarmışsınız. Üç yılda 967 bin artırmışsınız işsiz sayısını. Tarımdaki
istihdamı aynen muhafaza etmişsiniz ve bunu da sağlamışsınız yani artırdığınız
oran yüzde 58,46. 100 ile almışsanız 158,46’ya çıkarmışsınız yani 6,5 ile
almışsınız, 10,3’e çıkarmışsınız yani yüzde 58,5 artırmışsınız işsizliği siz ve
dünyada da öyle bir kriz yok. Şimdi küresel bir kriz yaşıyoruz, dünyada bir
kriz var.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Cumhuriyet tarihinin iki tane ekonomik
krizi geldi o zaman.
RECEP TANER (Aydın) – Depremi
de unuttuk. Deprem falan olmadı hiç!
ÜNAL KACIR (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, evet, işsizlik var ama ne oranda var? Tespitleri iyi
yapmamız lazım. Bakınız, tarımdaki istihdam oranı 2002 yılında yüzde 34,9 iken
şimdi yüzde 25 seviyesine çekilmiştir.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Tarım bitti, kalmadı sayenizde.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Tarım
bitmedi çünkü tarımsal üretimde düşme yok. Tarımsal üretim aynı ve daha fazla,
tarımsal ihracat daha fazla, 2 katına yakın olan kısımlar var ama tarımdaki
gizli iş gücünü almışız, tarım dışı diğer sektörlere getirmişiz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Tarım Bakanı hayvan sayısını Erzurum’da açıkladı. Bitirdiniz
Allah’a şükür!
KADİR URAL (Mersin) – Tarım
dışındakiler nereye çalışmaya gitmişler?
ÜNAL KACIR (Devamla) –
Bakınız, işsizlik 2002 yılında 2 milyon 464 bin iken şimdi 3 milyon 299 bin.
Elimdeki rakamları söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, tarımdaki
istihdam 7 milyon 458 binden 5 milyon 570 bine düşmüş görünüyor yani 1 milyon
900 bin kişiyi tarımdan çekmişsiniz, diğer sektörlere aktarmışsınız.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Nereye?
MUHARREM VARLI (Adana) –
Açlığa… Açlığa mahkûm ettiniz.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Hizmet
sektörüne ve diğer sektörlere aktarmışsınız. Şimdi, bakınız, bu kadar, 1 milyon
900 bin kişi oradan çıktığı hâlde üretim artmış, verim artmış tarımda, ihracat
artmış tarımda.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Paraya bak, paraya. Kaç kuruş kazanıyorlar çiftçiler, bir sor bakalım.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Ama
şimdi ne yapmışsınız? 2002 yılından bugüne kadar yeni istihdam alanına giren
yıllık 500 bin ile 700 bin arasında değişen gençlerinize bir yandan iş
bulmuşsunuz, bir yandan da tarımdan gelen 1 milyon 900 bin kişiye iş bulmaya
çalışmışsınız ve burada 840 bin kadar bir artış olmuş, küresel krize rağmen
olmuş.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kaç kişiye iş bulmuşsunuz Sayın Kacır,
söyler misiniz yeni istihdamları?
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Bakınız, küresel kriz sadece Türkiye’yi etkilememiş ki.
Değerli arkadaşlar,
Amerika’da işsizlik 2007’de yüzde 4,6 iken şimdi yüzde 10 olmuş yani yüzde
100’ün üzerinde bir artış… Nerede? Amerika Birleşik
Devletleri’nde. Letonya’da yüzde 6’ymış 2007’de, 2008’de 7,5 ve 2009’un
üçüncü çeyreğinde ne olmuş biliyor musunuz? Yüzde 18 olmuş. Değerli arkadaşlar,
İspanya’da yüzde 8,3’ten, yüzde 17,9’a çıkmış. Dünya yanıyor…
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bizde teğet geçiyor!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Dünya
yanıyor ama Türkiye’de yüzde 30 kadar artmış, yani yüzde 13 seviyelerine
çıkmış.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teğet geçti yüzde 30 arttı, iyi ki on ikiden geçmedi.
ÜNAL KACIR (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, küresel kriz yokken dünyada böyle bir işsizlik yokken, siz
işsizliği yüzde 58’in üzerinde artırmışsınız, biz dünyadaki krize rağmen…
Küresel krize rağmen bizde işsizlik yüzde 30 civarında artmış ama bütün bununla
ilgili tedbirleri almakta da geri durmamışız. Ne yapmışız? Biz bunları görür
görmez, Hükûmetimiz, İktidarımız, Parlamentomuz
tedbirler almış.
Bakınız, kamuoyunda ilk
istihdam paketi olarak bilinen 5763 sayılı Kanun’u beraber burada çıkardık. Ne
dedik işverenlerimize: “Bakın, sizin ödediğiniz primlerin, işçilerimiz için
ödediğiniz sigorta primlerinin yüzde 5’ini biz hazine olarak karşılayacağız,
aman işçilerimize sahip çıkın.” ve değerli arkadaşlar, bakın, Kasım 2009’da bir
ayda, 725.119 işyerinde, 5 milyon 433 bin 441 sigortalı için 298 milyon, hazine
destek verdi, bir ay için. Bir ayda 298 milyon hazine destek verdi bu
çıkardığımız yasa gereği ve sadece 2009 yılında 3,5 milyar destek verdik
hazineden bu sigorta primleri için, işçilerimizin işlerini koruyabilmeleri
için.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
ayrıca kadınlarımız için -vakit çok daraldı- ve on sekiz-yirmi dokuz yaş arası
gençlerin, mevcut istihdama ilave olarak işe alınanları, prim indirimi yoluyla
teşvik ettik, işveren paylarını biz ödedik ve Kasım 2009’da 21.628 iş yerinde
58.882 sigortalı kadın ve genç için 7 milyon lira ödeme yaptık. Değerli
arkadaşlar, başka: İşsizlik ödeneği miktarını yüzde 12 civarında artırarak
iyileştirme yaptık ve işsizlik sigortası uygulanmaya başladığı Mart 2002
tarihinden 29 Ocak 2010 tarihine kadar sisteme 2 milyon 163 bin kişi başvurmuş,
1 milyon 843 bin kişiye 3 milyar 22 milyon lira ödeme yapılmıştır.
Değerli arkadaşlar,
özürlüler… “Aman özürlüleri çalıştırın, primlerini hazinece biz ödeyeceğiz.”
dedik ve özürlülerimize istihdamı artırmanın gayreti içerisinde olduk. Kasım
2009’da 3 milyon 976 bin lira özürlülerimiz için destek ödemesi yaptık. İl
istihdam ve il meslek eğitim kurulları daha etkin hâle getirildi. Ayrıca,
ikinci istihdam paketinde, Şubat 2009’da…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet,
vaktimiz çok sınırlı olduğu için bu konuya da değinip bitireceğim.
…kısa çalışma ödeneğini
artırdık, miktarını artırdık, süresini artırdık. Bununla… Nedir kısa çalışma
ödeneği? Vatandaşlarımızın anlaması için söylüyorum: “Aman, işçini işten
çıkartma, ben ona destek vereceğim…” Ne kadar işveren müracaat etmiş? 3.077
işveren. Kaç işçi için? 224.836 işçi için. Hak kazanan işçi sayısı 198 bin,
toplam ödeme miktarımız 172 milyon 700 bin Türk lirası. “Aman işçini çıkartma
ben destek vereceğim.” diyerek 198.300 işçimize destek olmuşuz.
Değerli arkadaşlar, 2009 yılı içinde çıkarılan
5921 sayılı Kanun ile de istihdamı teşvik için Nisan 2009 ayı işçi sayısına
ilave istihdam edenlerin sosyal güvenlik primlerinin işveren payını devlet
ödemeye başladı. “Aman kardeşim, işçi alın, her alacağınız işçi için…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
…sigortayı devlet ödeyecek, kamu ödeyecek, hazine ödeyecek” demişiz,
desteklerimizi sürdürmüşüz. Eğitim faaliyetleri, diğer faaliyetler, yani işin
üzerinde Hükûmetimiz çalışmalarını yapıyor ve onun
için, dünyada yüzde 100’lerin üzerinde artış olurken Türkiye’de yüzde 30’lar
seviyesinde işsizlikte bir artış meydana gelmiş ama artık bu da yavaş yavaş azalmaya başlamıştır. Çözüm, yine AK PARTİ
İktidarındadır, hiç merak etmeyin. Varsa farklı görüşünüz, gelin onu savunun,
şu da yapılmalıdır diye gelin bunu da anlatın.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sen kendin bile inanmıyorsun buna!
ÜNAL KACIR (Devamla) – Bu
duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize hayırlı günler
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kacır.
Lehte, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; aslında sinirli, gergin, umutsuz ve de şiddete
meyilli bir toplumun oluşmasında, daima onları yönetenlerin ve yetkili makamda
olan meclislerinin büyük etkisi vardır. Böylesine toplumlarda bunun çözümü
mecliste aranır ama mecliste eğer kavga olursa, tahammülsüzlük, çatışma olursa
-geçmişte, yakın zamanda, iki gün önce yaşadıklarımız- bu, gerçekten saygınlık
konusunda büyük zarar vermektedir.
Ben bekliyordum -bütün parti
grupları açıklama yaptı- birbirini suçlama veya aklama yerine, bir daha
olmaması için ne yapabiliriz? Yine bekliyordum, Meclis
Başkanının derhâl bir toplantı alması gerektiğini, bütün partiler, gruplar ve
grup dışında olan partiler de dâhil, bir daha böyle bir olayın olmaması için
bir önlem geliştirmesi gerektiğini -çünkü yaşanan hadisede Meclis Başkan
Yardımcısı dâhil idare amirleri de var, yine bu gecikmiş sayılmaz- bu
toplantının mutlaka alınması gerektiğini düşünüyorum.
Yine dışarıda -önergeyle
bağlantılı- Tekel işçilerinin elli ikinci güne giren, bu karda kaşta, Ankara
Sakarya’daki hak arama mücadelesine, bugün bütün Türkiye’de işçi ve memurların
destek amacıyla, dayanışma amacıyla bir günlük genel greve girdiği ve yaşamın
Türkiye’de durduğu şu anda biz de işsizliği konuşuyoruz.
Evet, işsizlik farklı anketlerde
Türkiye'nin birinci sorunu çıkıyor ve biz, hep, zaman zaman
“Türkiye’de birinci sorun Kürt sorunudur.” deriz ama Türkiye genelinde yapılan
araştırmalarda birinci sorun ya işsizlik çıkıyor ya da doğu ve güneydoğuda Kürt
sorunu çıkıyor; ya ikinci sırada o ya birinci sırada o. Bu açıdan, Milliyetçi
Hareket Partisinin verdiği bu araştırma önergesi, eğer Türkiye’de anketlerde
birinci sırada işsizlik çıkıyorsa, eğer bir küresel kriz varsa, eğer bunun
sonuçları ve yansımaları ağırsa ve bu da işsizlik alanı olarak yansıyorsa, bu
konuda hepimizin sorumlu olarak, bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasının
doğru olacağını düşünüyoruz. Yani fikirlerimiz farklı
olabilir, farklı programlara sahip partileriz. İnanın, zaman zaman kürsüye hatipler geliyor, konuşuyorlar, fikirlerini
açıklıyorlar. Voltaire’in dediği gibi, fikirlerine
katılmayız ama saygı duyarız ama bazen onur kırıcı bir söyleme dönüştüğü zaman
problem oluyor. Örneğin, Kürtlerle ilgili veya yaşanan olaylarla ilgili
konuşulduğu zaman hâlâ Kürtlerle ilgili, işte Irak’taki Cumhurbaşkanı Talabani,
Kürt Yönetimi Bölgesel Başkanı Barzani hakkında zaman zaman
bazı partilerden arkadaşlar konuşuyor ve konuştukları dil -Türkiye’de 20 milyon
Kürt yurttaş yaşıyor- onları kazandırıcı değil, rencide edicidir. İşte, her
alanda üslup konusunda hepimizin dikkat etmesi gereken birtakım sorunları var.
Eğer buna hepimiz daha iyi dikkat edersek, birbirimizi anlamaya çalışırsak
sanıyorum çatışmanın, gerilimin, kavganın da nedenlerini azaltmış oluruz.
Yine, iki senedir sık sık dile getirdik ve ben, bir basın toplantısında da yakın
zamanda dile getirmiştim, EMASYA gizli Protokolü’nü açmıştım. Evet, bu
tartışmalardan sonra, bugün İçişleri Bakanlığının -ki tek taraflı bir yetkiyle
bu olabiliyordu- EMASYA gizli Protokolü’nü kaldırmış olmasını Türkiye
demokrasisi için bir kazanım sayıyoruz ve doğru buluyoruz, destekliyoruz.
Şimdi, AK PARTİ İktidarının
EMASYA Protokolü’nü kaldırması ne kadar doğru ise, bir başka muhalefet
partisinin işsizlik konusunda verdiği araştırma önergesi de o derece Türkiye
için doğru ise, hayati ise, burada akıl buluşması, gerçeklik buluşması, adalet
buluşması ve yasama meclisinin ruhuna uygun, bütün grupların içinde yer alacağı
araştırma komisyonlarında çok ciddi bir çalışma yapılması gerektiği ortada.
Elimde veriler var, işsizlik
verilerini ay ay takip ediyorum. Örneğin, 16 Kasım
2009’da -bütçe görüşmelerinde çıkarmışız- rakamlara baktığımız zaman Ağustos
itibarıyla işsizlik yüzde 13,4, sayısı 3,5 milyon. Hemen ekim dönemi işsizlik
verilerine bakıyoruz, 569 bin kişi artıyor ve bu artış geçen yılın aynı ayına
göre yüzde 1,8 ve gerçekleşen yüzde 13. Bu, tabii ki TÜİK rakamları. TÜİK’in rakamları ne kadar doğru? Buna tarım alanındaki
işsizliği, kayıt dışı işsizliği, bunları da kattığımız zaman karşımıza korkunç
rakamlar çıkıyor. Geçici işçiler, geçici personel dışında Türkiye’de tarım dışı
istihdamda sürekli bir azalış olduğu görülüyor. Her dönemde bir 192 bin ile 210
bin arası bir düşüş.
Yine, baktığımız zaman
rakamlara, işsizlerin yüzde 69,3’ü erkek nüfusu, yüzde 55’i lise altı, yüzde
27’si bir yıl veya daha uzun süredir iş aramakta, işsizler sıklıkla yüzde 30,8 eşdost vasıtasıyla iş aramakta, yani TÜİK ve İŞKUR’a gitmiyor. Yine, bir başka işte çalışmış olan
işsizlerin yüzde 47,5’u hizmetler, yüzde 25,7’si sanayi, 17,5’u inşaat.
Şimdi, küresel kriz bütün bu
alanları, önce inşaat sektörünü vurdu, sonra tekstil piyasasını vurdu, turizm
sektörünü vurdu, finans piyasasını vurdu, şirketleri vurdu, medya holdinglerini
vurdu ve bu alanlarda işten çıkarmalar yaşandı. Bunun içinde, tarım sektöründe
aile içinde çalışan ücretsizler var. Örneğin, büyük toprak sahibi ailelerde bu
sıkça gözüken bir rakam, bir durum olarak ortaya çıkıyor. Bu veri değişmiyor,
bir önceki ay yüzde 17, bir sonraki ay yüzde 16,4.
Yine, verilere baktığımız
zaman, işsizlik rekorlarının olduğu illere baktığımız zaman birinci sırada
Şırnak 22,1, Adana 20,5, Hakkâri 18,3, Ardahan 3,7, Kars 4,1, Bayburt 4,7.
Bunlar işsizliğin yaygın olduğu yerler. Böyle baktığımız zaman, burada
gerçekten neyi araştıracak bir komisyon kurulursa;
1) Kayıt dışı ne kadar işçi
çalışıyor?
2) Krizin sonucu periyodik ne
kadar işten çıkarmalar var?
3) Özelleştirmeler sonucu,
Tekel işçilerinin sokakta kalması gibi, örneğin şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi gündemde, ne kadar daha işçi açığa çıkarılacak?
4) Tarım sektöründe ne kadar
işsizlik var?
5) TÜİK’in
rakamları, resmî rakamlar -bunlar adrese dayalı sistem üzerinden yürüyor- ne
kadar sağlıklı?
İşte, bütün bunlar, gerçekten
bu tartışmalara son vermek ciddi bir Meclis araştırması gerektiriyor. Yani
böyle bir araştırmada zaten komisyonun dörtte 3’ünü AK PARTİ milletvekilleri
oluşturacak, geri kalanını da dörtte 1’ini üç tane muhalefet partisi arasında
bölüşecek. Yani burada illaki başka partiden geldi diye doğru olan araştırmaların
önüne geçmenin veya ret oyu kullanmanın mantıklı bir yanı yok. Örneğin,
geçenlerde, Başbakan durmadan “Darbelere karşıyım.” diyor. Bakanları “Darbelere
karşıyız. Çetelere karşıyız. Balyoza karşıyız. Kafese karşıyız…”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, biz bu konuda
araştırma önergesi getirdik, burada, darbelere karşı bir araştırma komisyonu
kurulsun. Şimdi, çok gariptir, muhalefet partileri olumlu oy kullanıyor, her
gün bunu dilinden düşürmeyen iktidar partisi ise ret oyu kullanıyor. Yani bu
araştırma komisyonları, çok hayati olanlar konusunda neden ortaklaşamıyoruz?
Neden bu diyalog eksikliği var? Niye birbirimizi anlamazlık ediyoruz? Yani
örneğin, Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği bir önerge kabul edilse ne olur?
AK PARTİ verse ne olur? Yani Türkiye’nin çıkarlarına olan bir konuda beş altı
tane önerge birleştirilirse ne olur? Ki birçok önerge var bu konuda, işsizlikle
ilgili, CHP’nin de var, bizlerin de var, verilen önergeler var. Yani doğru olan
konusunda buluşmak bu Mecliste artık olağan hâle gelmelidir diyoruz. İşsizlik
konusunda biz de olumlu oy kullanacağımızı söylüyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
Aleyhte, Van Milletvekili
İkram Dinçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Dinçer.
İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın
Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun grup
önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii,
işsizlik, dünyanın sıkıntısı; dünyada ileri giden bütün toplumları,
Amerika’nın, Avrupa’nın hemen hemen bütün ülkelerini bu
konuda son derece de sıkıntıya sokmuştur. Dolayısıyla, ülkemizde de işsizlik
elbette ki sıkıntılı bir durumdur; bunu böyle kabul etmek lazım. Tabii, Hükûmetin bu konuda çok samimi çalışmalarının, çok samimi
gayretlerinin var olduğunu da kabul etmek lazım, bunu da biliyoruz. Daha yakın
tarihte, burada, gerek Sosyal Güvenlik Kurumu ile ilgili gerek çalışanlarımızla
ilgili birtakım değişiklikler yaptık bu Mecliste. Öyle inanıyorum ki önümüzdeki
süreçte de yine işsizlik gibi hayati önem arz eden konularda yine buraya ciddi
konular, ciddi çözümler getirilecektir.
Değerli arkadaşlarım, tabii,
Meclisimizin gündemi belli. Bu belirlenen gündem üzerinde inşallah
çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partimizin
önerisinin aleyhinde olduğumu burada belirtmek istiyorum ve demin Sayın
Kaplan’ın… Meclis Başkanımız belki bu geçen haftada fırsat
bulamadı ama iki gün önce burada meydana gelen ve hepimizi hakikaten üzen
olayla ilgili olarak, önümüzdeki hafta pazartesi günü, sanıyorum saat 11.00’de
-demin duydum- hem bütün siyasi partilerimizin grup başkan vekilleriyle hem de
Meclis Başkanlık Divanıyla, konuyla ilgili bir davette bulunacağını haber
aldık.
Dolayısıyla, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun önerisi aleyhinde olduğumu tekrar belirtmek istiyorum
ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Dinçer.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi
vardır.
Yoklama talebinde bulunan
sayın milletvekillerin isimlerini tespit ediyorum: Sayın Anadol,
Sayın Arifağaoğlu, Sayın Güner,
Sayın Özkan, Sayın Köse, Sayın Çöllü, Sayın Özyürek,
Sayın Emek, Sayın Süner, Sayın Susam, Sayın Çakır,
Sayın Paçarız, Sayın Tütüncü, Sayın Serter, Sayın
Topuz, Sayın Kart, Sayın Gök, Sayın Kaptan, Sayın Baratalı, Sayın Ayhan.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.50
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağız.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/198) esas
numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel
Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Şimdi de Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
3.- (10/106,
10/391, 10/526 ve 10/545) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
04.02.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun,
04.02.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Kemal
Anadol
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri :
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/106), (10/391), (10/526)
ile (10/545) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel
Kurul'un, 04.02.2010 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun önerisinin lehinde İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam... (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Susam.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Danışma Kurulunda ortak bir karar
alınamaması üzerine, bugün Meclis gündeminde konuşulması gereken gündeme esnaf
ve sanatkârın sorunlarını getirmeyi, bu konuda sunmuş olduğumuz genel görüşme ve
kanun tekliflerinin durumunun görüşülmesini istedik.
Neden böyle bir şey
istediğimizin altını özellikle çizmek istiyorum. Az önce AKP adına konuşan bir
arkadaşımız bir türlü Meclisin gündemini yerine getiremediğini, akşam 8:00’e kadar bu konuları tartıştığını söylüyor. Şimdi
buradan sormak lazım, eğer sokağa çıkıp vatandaşa deseniz ki: “Meclis
gündeminde neyi konuşalım?” Az önce MHP’nin vermiş olduğu
“İşsizliği konuşalım.” derler; sorsanız, “Esnafın, sanatkârın sorununu
konuşalım.” derler, “Köylünün sorununu konuşalım.” derler, “Emeklinin sorununu
konuşalım.” derler, “Piyasalardaki ödenmeyen çekleri, senetleri konuşalım.”
derler, “Ödenemeyen vergi borçlarını konuşalım.” derler, “Borcunu ödeyemediği
için Sosyal Güvenlik Kurumundan hizmet alamayan esnaf sanatkârın hizmet
alamamasının nedenlerini konuşalım.” derler, “İşsiz gençleri konuşalım.”
derler, “Atanamayan öğretmenleri konuşalım.” derler. Aynı zamanda “Bu
ülkede emekli olup da yaşamını bundan sonra bir huzur içinde geçirmeyi bekleyen
insanların açlık sınırında maaşla, o maaşı da ailenin işsiz kalmış gencine,
oğluna, gelinine, kızına verdiği ve kahveye çıkıp bir çay parası bulamadan ay
sonunu beklediği konuları konuşalım.” derler. Türkiye'nin
gerçek gündemi bu. Türkiye'nin gündemi EMASYA değil, Türkiye'nin gündemi
ekonomi, Türkiye'nin gündemi açlık, Türkiye'nin gündemi yoksulluk, Türkiye'nin
gündemi işsizlik ve kendi kaderine terk edilmiş esnaf sanatkârın sorunlarının
çözülmesi. İşte bunları konuşmamız lazım. Türkiye'nin gündemi bunlar. Bunlar
üzerine bu Mecliste derin araştırmalar yapılmasına ihtiyaç var. Onun için,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bugün Meclis gündemine esnaf sanatkârın
sorunlarını getirdik. Az önce gündem dışı konuşmada, beş dakikalık sürede
anlatamadığımız birçok şey var.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakan, ülkede küçük işletmelerin, bakkalların devrinin geçtiğini, hep
büyüklerin olduğunu söylüyor. Bakın, büyükler bu ülkenin sorunlarını çözemez ve
büyükler, bugün bu ülkede ekonominin motor gücü, dinamizmi olan KOBİ’lerin gelişmesinin ve ilerlemesinin önünde en büyük
engeldir.
Az önce hipermarketlerle
ilgili yaptığım konuşmada, zamanım yetmediği için eksik kalan bir konuyu
söyleyeyim: O alışveriş merkezleri ve hipermarketler, bir tedarikçiden, yani
mal aldıkları firmalardan, yani Türk sanayisinin KOBİ’lerinden
raflarına mal koyarken hangi paraları istiyorlar, biliyor musunuz? Bir meyve
suyu firmasından sadece rafa girebilme bedeli olarak 400 bin euro istiyorlar, bir firmadan 16 çeşit iskonto
istiyorlar.
Sayayım size: Fatura altı iskonto, dönem sonu iskonto,
yıllık sözleşme, reyon promosyonu, gondol başı
indirimi, katalog çalışmasına katılım, açtığı mağazalara katılım payı, kuruluş
yıl dönümlerine katılım payı, özel indirim çalışması, yeni tedarikçi kabulünde
doğan masrafların karşılanması, firma unvanı değişikliğinde para, tek
satıcılıkta para, koşulsuz iade, tadım çalışmalarında para, eleman desteği,
bayramda personeline dağıttığı yiyeceğe katılım payı, personelinin kıyafeti ve
kasa çıkışında koydukları mallara katkı payı.
Değerli arkadaşlar,
zannediyor musunuz o yabancı sermayeli mağazalar kendi paralarıyla bu ülkede
yatırım yapıyorlar? Türk sanayisindeki üretim yapan firmaların boğazlarını
elleriyle sıkıp onlardan aldıkları paralarla yapıyorlar ve o firmalara şu
baskıyı yapıyorlar: Verirseniz verirsiniz, vermezseniz, ben uluslararası
tedarik yapıyorum, benim merkezim İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da, ben
Çin’den de malı getiririm, Afrika’dan da getiririm; ya vereceksin ya da bu rafa
giremezsin.
Değerli arkadaşlar, bu baskı
altında bir ülkenin sanayisi gelişir mi? Bu ülkenin sanayisi markalaşabilir mi?
Bu baskı altında bu ülkede sanayinin geleceğinden bahsedebilir misiniz?
Rekabetçilik olabilir mi?
Bakın, bir örnek vereyim: Bir
İngilizin satın aldığı Türk firması tekstil departmanındaki tüm işçileri, çalışanları çıkardı, bir kişi
bıraktı. Niye bıraktı, biliyor musunuz? Dedi ki: “Artık ben tekstili Çin’de
yaptıracağım, İngiltere’den satın almasını yapacağım.” Ne oldu bizim
Denizlililere? Ne oldu Trakyalılara? Ne oldu bizim İzmirlilere,
Gazianteplilere?
Değerli arkadaşlarım, Türkiye
ciddi bir şekilde sanayisini kaybediyor.
Bunun nedeni nedir, biliyor musunuz? Bir ülkede artık pazara kim hâkimse
sanayiyi o belirler, üretimi o belirler, ona göre şekillendirir. Bugün, bizim
perakende piyasamız ve ülkedeki ekonomik ilişkilerimiz uluslararası tekellerin
pazarı olarak tescil edilmiş vaziyette. Bu uluslararası firmalar bu ülke
sanayisinin gelişmesini değil dünyadaki global satın
alma güçleriyle istedikleri ülkenin ürününü bu pazara getirir. Ondan sonra,
işsizliği çözemezsiniz. Neden? “Teğet geçti.” dediğiniz krizde dünyanın ikinci
büyük işsizliğini yaşıyoruz. Çünkü, bu ülkede sanayi
büyüyemiyor, bu ülkede yatırım yapılamıyor, yeni iş yeri açılamıyor.
Bakınız değerli arkadaşlarım,
yatırım yapılamadığının en önemli ölçüsü ülkede işsizliğin artmasıdır. İşsizlik
konusundaki en önemli gelişme ise küçük işletmelerin yaşayabilmesidir.
Diyorsunuz ki: “Biz küçük
işletmelere, esnafa, sanatkâra, geçmişte olandan daha çok kredi verdik, daha
düşük faizle verdik.” Peki, size soruyorum: Düşük faizle kredi verdiniz, daha
çok kredi verdiniz de küçük işletmeler abat mı oldu, daha mı çok iyi
durumdalar? Daha -bu Meclisten- yakın zamanda, ödenmeyen çeklerden dolayı hapse
düşmüş olanları kurtarmadık mı? Tarihinde en çok ödenmeyen senet ve çek bu
dönemde olmadı mı? Kapanan iş yerleri sayısı tarihinde bu dönemde rekor
seviyeye çıkmadı mı? Demek ki bir ülkede siz küçük işletmelerin iş yapma
kapasitesini elinden alırsanız, ucuz para da verseniz, çok kredi de açsanız, o
kredileri alıp geriye ödeyebilme gücü yoksa o krediyi kullanamaz. Bugün
gerçekten, kredi kullanamıyor insanlar. Neden? Çünkü günlük yaptıkları ciro
onların yaptıkları masrafı karşılayamıyor.
Bugün Türkiye'de ne vatandaş
ne işletme ne Hükûmet kazandığıyla geçinmiyor, ya
geçmiş birikimini yiyor ya borçlanarak yaşayarak devam ediyor. İşte Hükûmet de en borçlu dönemini yaşıyor, memur da en borçlu
dönemini yaşıyor, esnaf-sanatkâr da en borçlu dönemini yaşıyor. Bir ülkenin
kalkınması borçlanarak değil, bir ülkenin kalkınması, çalışıp, üretip, kazanıp,
ondan yaptığı tasarrufla yatırım yaparak olur. Bu ülkede yatırımı bıraktınız,
sadece borçlanma kapasitesine bakıyorsunuz ve bu ülkede ekonomik göstergeleri,
üretimle, işsizliği önlemekle, yatırımla değil; borsayla, faizle, dövizle
açıklıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) –
Onlar sanaldır. Gerçek ekonomi, üretimdir, yatırımdır, iş imkânı yaratmaktır,
aş bulmaktır. Bu ülke insanına, üretim, yatırım ve işsizliği önlemede imkân mı
sağladınız? Yaptığınız her türlü kredilendirme, her türlü –çıkardığınız- kanun,
büyüklerin istediği, büyüklerin yaptığı lobi sonucunda kanunlardır. Onun için,
biz bu Meclise bunları getirdik. Bu Meclis, ülke gündeminde asıl yer işgal
eden, insanların cebini, midesini, işsizliğini görüşmesi gereken bir
noktadadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu Meclisin gündeminin de bunlar
olmasına inandığımız için bunu getirdik. Desteğinizi bekliyoruz önergemize.
Ülkenin gerçek gündeminin oylanmasını ve konuşulmasını istiyoruz, çözüm
istiyoruz. Esnafın, sanatkârın, sanayicinin, işsiz gençlerin, emeklinin,
köylünün sorunlarını görüşecek bir Meclis bekliyoruz.
Bu duygularla huzurlarınızı
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Susam.
Aleyhte Yozgat Milletvekili Abdulkadir Akgül.
Buyurunuz Sayın Akgül.
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
esnafların içinde bulunmuş olduğu sorunları dile getirirken, tabii, esnaf
teşkilatlarını, esnafın içerisinde bulunan arkadaşlar da en iyi bilenlerdir.
Onun için de esnaf temsilcileri olarak da konuşurken nelerin yapılması
gerektiğine daha çok ağırlık vermek gerektiğini düşünüyorum. Onun için de daha
çok siyasi bir üslupla değil de esnafın yararına olacak şekilde konuşacağız.
Tabii ki biraz önce konuşan
arkadaşımla yirmi-yirmi beş senedir birlikte çalışıyoruz, o da esnaf camiasının
içerisinden geliyor. Esnaf kredilerinin bugünkü olduğu noktayı kendisi çok daha
iyi biliyor. Eğer o krediler faydasızsa, zaten kendisinin bir kooperatifi var,
şu anda o da bu kredileri kullandırıyor orada.
Asıl sorunumuzu dile
getirmek, siyasetten daha çok, bizim görevimiz diye düşünerek şunları
söylüyorum ki -tabii, Mehmet Ali kardeşimin elindeki hangi bilgiler bilmiyorum
ama- siyaseten söylenmiş kelimelerdir. Açılan, kapanan sayıları birlikte
biliyoruz, ikimiz de aynı şeyleri biliyoruz ve son yirmi yıl içerisinde de
akışın aynı şekilde devam ettiğini biliyoruz ama sorun yok mu? Büyük sorunların
olduğunu elbette ki biliyoruz ve birlikte çözüme kavuşturmak için de el birliği
yapmamız gerektiğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün
piyasaların sorunu büyük market-esnaf çelişkisi değil. Yalnızca büyük
mağazaların ve alışveriş merkezlerinin değil her köşebaşında
yan yana açılan esnaf işletmelerinin, kuruluşlarının da bir düzene bağlanması
gereğinin olduğunu düşünüyorum. Tüketim mallarında ihtiyaç fazlası olarak
faaliyete geçen esnaf işletmeleri, yörenin zaten sınırlı olan talebini
paylaşmakta ve birbirinin ekmeğine ortak olarak işletmelerin kapanmasına ve
ekonomik olarak da kaynak israfına neden olmaktadırlar. Bu nedenle, perakende
piyasalarının düzenlenmesinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini
düşünüyorum. Olay bu çerçevede ve bütünsel olarak ele alındığında, yalnızca
büyük mağazaların, alışveriş merkezlerinin ve zincir marketlerin kuruluş ve
faaliyetlerinin değil, esnaf ve sanatkâr işletmelerinin, kuruluşlarının da bir
düzene bağlanması sağlanmalıdır. Bu nedenle Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımızca hazırlanmış olan ve şu anda çalışmaları sürdürülen büyük
mağazalar ve alışveriş merkezleriyle zincir marketlerin kuruluş ve
faaliyetlerini düzenleyen yasa tasarısının içerisine, özellikle Türkiye Esnaf
ve Sanatkârları Konfederasyonunun da görüşleri doğrultusunda, perakende
ticaretin düzenlenmesi hakkındaki kanun tasarısının monte edilmesi gerektiğine
inanıyorum ve çalışmaları da inşallah Meclisimize geldiğinde bu yöne doğru
aktarma gayretlerimiz olacaktır. Bu konuda diğer arkadaşlarımın da
mutlaka yardımcı olması gerekmektedir. Ama buraya çıkmışken, özellikle, biraz
önce Mehmet Ali kardeşimin söylemiş olduğu faiz oranlarının ne durumda olduğunu
da bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Şu anda onun da bir kooperatifi mevcut
ve hâlâ orada da verilen kredilerin şu anki durumu ortada.
Dünyanın hiçbir yerinde
olmadığı gibi Türkiye’de de böyle bir teşvikin olmadığı bir ortamdadır kredi
faizleri. Yani, belgesiyle şu anda söylediğim rakam şu: 10 bin lira alan bir
esnaf dört yıl içerisinde, masrafları, tüm kesintileri ve faizi dâhil 11 bin
lira öder. Yani 10 bin lira alan esnafın dört yılın sonunda ödeyeceği toplam
rakam 11 bin lira. 50 milyar lira alan bir esnafın dört yılın sonunda,
masrafları, kesintileri, kooperatif hisseleri, faizi dâhil ödeyeceği toplam
para 55 milyar lira. Bu hiçbir teşvik sisteminde de yok, hiçbir banka işleminde
de yok. Yani normal bir kredinin bugün maliyetini, 50 milyar alan kişinin dört
yılın sonunda ödeyeceği toplam paranın 100 milyar lira olduğunu düşünürsek, 5
milyar lira faiz bile değil. Tabii bunları da söylemek gerekir.
Esnafın sıkıntısının
olmadığını ben burada söylemiyorum ama olan kısımlarını da birlikte söylememiz
gerekir, yapılanları da söylememiz gerekir. Çünkü yedi yıl önce, on yıl önce
esnaf aldığı paranın kazanmasına bile bunun tahammülü yoktu. Çünkü 50 milyar
alan bir kişi 150 milyar lira para ödüyordu o zaman. Sen de çok iyi biliyorsun
değerli arkadaşım. Bugün 50 milyar alan 55 milyar lira ödüyor. Bunu da
söyleyelim. Ama esnafın şu anda kesinlikle yasaya ihtiyacı olduğunu ve bunun da
bir an önce buraya gelmesi gerektiğini, buraya geldiğinde de el birliğiyle
esnaf ve sanatkârlar için daha doğrusunun bulunması konusunda birlikte çalışma
yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Akgül.
Lehte Hatay Milletvekili
İzzettin Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yılmaz.
İZZETTİN YILMAZ (Hatay) –
Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa’nın 173’üncü
maddesinin çok açık bir şekilde belirtilen “Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu
ve destekleyici tedbirler alır.” hükmü toplumun önemli bir kısmını oluşturan
esnafımızın değerini göstermektedir.
Esnaf ve sanatkârlar, küçük
işletmeler, ülkemizde toplam işletmeler içinde yüzde 98, toplam istihdam içinde
yüzde 45, toplam üretim içinde yüzde 37, toplam yatırım içinde yüzde 26’lık bir
paya sahiptir. Rakamlarla da açık şekilde görüleceği üzere esnaf ve
sanatkârlarımız Türk toplumunun ve ekonominin vazgeçilmez bir ögesidir.
Kıymetli milletvekilleri, bir
ülkede gelişmişlik ve zenginliğin ölçüsü zengin sayısının artması değildir,
toplumun önemli bir bölümünü oluşturan orta sınıfın durumunun düzelmesidir ve
bütün vatandaşların ortalama yaşam standardına ulaşmasını sağlamaktır. Bu ancak
ekonominin atomları sayılan esnafın korunmasıyla olabilir.
Ülkemizde esnaf ve
sanatkârların, küçük işletmelerin sorunlarına bakıldığında sıralayacağımız
sorunlar arasında siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlarla beraber teknolojik
gelişim, haksız rekabet gibi kendi dışında birçok olumsuzluktan fazlasıyla
etkilendikleri görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
esnaf ve sanatkârlarımızın en önemli sorununu teşkil eden, yarattığı haksız
rekabetle birçok sektörü bitirme noktasına getiren hiper
ve grossmarketler küçük esnafın baş düşmanı hâline
gelmiştir. Hiper ve grossmarketler,
ülkemizde faaliyet gösteren seksen esnaf ve sanatkârlar meslek dalını olumsuz
yönde etkilemektedir. “Çıktı, çıkacak…” diye sürekli ertelenen hipermarketler
yasası bir an önce hayata geçirilmelidir diye beklerken, Sayın Başbakanın başta
bakkallar olmak üzere küçük esnafla ilgili düşünceleri herkesi şaşkınlığa itmiştir.
“Artık mahalle bakkallığı bitti.” ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
özellikle başta Çin olmak üzere diğer yabancı piyasaların Türk ekonomisini
tehdit etmesi, ekonominin önemli aktörleri olan esnafımızı çaresiz bırakmaktadır.
Kendi ülkesinde rekabet edemeyecek düzeye gelen esnaf yabancı piyasalara karşı
korunmalıdır. Kalitesiz, ucuz insan gücü, yoğun arza dayanan yabancı piyasalara
karşı esnafımıza vergi indirimi, uzun vadeli krediler ivedi ihtiyaç hâline
gelmiştir. Türkiye ithalat çöplüğü olmaktan bir an önce kurtarılmalıdır. Küçük
esnaf ekonominin atomlarıdır, ekonomiye etkileri tartışılmaz. Bugün ana
caddelerde bile dükkânlardaki “devren satılık”, “kiralık” yazıları olayın
vahametini göstermektedir. Soruna “Gidin birleşin.” demek yerine akılcı
çözümler sunmak gerekmektedir. Bugün yürürlükte olan uygulamalar esnafa karşı
taciri korumaktadır.
Hava ve deniz taşımacılığına
vermiş olduğunuz desteği neden karayolu taşımacılığından esirgiyorsunuz? Bir an
önce nakliyecimiz ve taşıma sektörünün ÖTV’siz
akaryakıttan yararlanmaları sağlanmalıdır. Bir kontağın kapanmasıyla binlerce
insan olumsuz etkilenecektir. Yürürlükteki mevzuat esnaf ve sanatkârlar
odalarına kayıtlı olanları da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Kıymetli arkadaşlar, dünyada
akaryakıtı en pahalı kullanan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.
Taşımacılar, üzerindeki ağır maliyet yükü nedeniyle borcunu ödeyemez, tekerini
döndüremez hâle gelmiştir. Nakliyeci esnafı 2002 yılında 75 dolara
Diğer birçok sektörün
göbeğinden bağlı olduğu taşımacılık, maliyetlerin artışıyla birlikte krize
girmiştir. Dünya lojistik üslere ve taşımacılığa önem verirken Avrupa’nın
dördüncü sırasında yer alan millî filomuzun şu an bulunduğu zor durumdan bir an
önce kurtarılması gerekmektedir. Bu kriz sadece taşımacılıkla sınırlı
kalmamakta, diğer sektörleri de etkilemektedir. Bu araç sahipleri kendi
kendilerine istihdam sağlıyor, vergisini ödüyor, ailesini geçindiriyor,
ihracatımızın gelişmesine yardımcı oluyor. Üstelik,
ülkemize navlun geliriyle döviz kazandırıyor. İşsizliğin bu kadar yoğun
yaşandığı ülkemizde kendi kendini istihdam eden çalışanımızı işsizliğe
sürüklemenin bir anlamı yoktur. Bu sektörün ayakta kalabilmesi için maliye
borçları, vergi borçları başta olmak üzere, bir kereye mahsus faizleri
silinerek ana paraların yeniden yapılandırılması
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bizi
teğet geçtiği iddia edilen ekonomik krizin sokağa çıkıp bakıldığında piyasayı
on ikiden vurduğu görülmektedir. Esnafımız sattığı malın yerine yenisini
koyamıyor. Esnaf toptancıdan 10 liraya aldığı malı bir sonraki sefere 15 liraya
alabiliyor. Ticarette güven ve önünü görebilmek çok önemlidir. Sürekli
çalkantıların, ekonomik krizlerin yaşandığı bir piyasada esnafın, tüccarın,
sanatkârın ayakta kalması mümkün değildir. Ülkemizde sık sık
yaşanan ekonomik krizler nedeniyle güçlükle ayakta durmaya çalışan esnaf ve
sanatkârımızın mevcut sıkıntıları bir ölçüde azaltılmalı, gerek çalışanın gerek
çalıştıranın haklarını korumak bakımından prim yükünü azaltmaya yönelik kalıcı
ve iyileştirici düzenlemeler yapılmalıdır. Yeni bir düzenlemeye tabi tutulan
Çek Kanunu sadece geçici bir çözüm sunmaktadır. Sorun artarak devam edecektir.
Esnaf para kazanma sıkıntısı yaşamaktadır. Ödenmemiş binlerce çek
bulunmaktadır. Bunlara ilişkin gerçekçi bir çözüm bulunmamaktadır. Bu
memlekette, duran tek bir
makine bile ekonomiyi olumsuz etkilemektedir. Onun için,
ödenemeyen çek sorununu üretimi durdurmadan, tek bir kepenk kapanmadan
halletmek gerekmektedir. Örneğin, Hatay’da meslek kollarından önemli olan
mobilyacılık ve ayakkabıcılık sektörü krize girmiştir. Kepenkler ardı ardına
kapanmaktadır, insanlar işsiz kalmaktadır. Lütfen, çek mağduriyetinin önlenmesi
için kapsayıcı önlemler, tedbirler getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca esnaf ve
sanatkârımız yirmi sekiz çeşit vergi ve harç ödemektedir. Bu vergi ve harçlara
sosyal güvenlik primi yükü ilave edildiğinde esnaf ve sanatkârlarımız altından
kalkamayacak. Dolaylı vergi ve prim yüküne rağmen ayakta kalma mücadelesi
vermektedirler.
Kıymetli arkadaşlar,
ekonominin hücreleri sayılan esnafın durumunu bilmek için illa esnaf olmak
gerekmiyor. Esnafın tükenişini hep beraber izlemekteyiz. Artık siftah yapan
esnaf kendini şanslı görmektedir. “Bir sonraki ayın kirasını nasıl öderim”in derdine düşen bu insanlar ekmek teknelerini kaybetmemek
için savaş vermektedirler. Artık ne işlerde bereket ne dükkânda müşteri ne de
geleceğe bir umut kalmamıştır. Bunca olumsuzluklar içinde esnafı ayakta tutan
şey yüzyıllardır nesilden nesile ulaşan Ahilik
geleneğidir. Geleneklerine ısrarla sahip çıkan esnafımız baba mesleğinin devamı
için mücadele vermektedir. Artık kârdan vazgeçilmiştir. Baba ocağının
kapanmaması için mücadele edilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bunlar esnafımızın yaşadıkları sorunların sadece birkaçıdır. Yaşanılan
sorunların bir an önce giderilmesi için esnaf hayati önem taşımaktadır. Hükûmetin esnafımızı rahatlatacak adımlar atması
gerekmektedir yoksa hep beraber yüzyıllardır sosyal ve ekonomik bir yaşam
biçimi olan esnafın yok oluşunu izlemek zorunda kalacağız.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin önergesine
katılıyoruz.
Teşekkür ederim. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yılmaz.
Aleyhte Kocaeli Milletvekili
Azize Sibel Gönül. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Gönül.
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce heyeti ve aziz
milletimi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Danışma Kurulunun bugün yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, gruplar, kendi
grup önerilerini Genel Kurulun onayına getirmişlerdir. Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisinde (10/106), (10/391), (10/526) ve (10/545) esas
numaralı, Meclis araştırması açılmasına yönelik bir öneri vardır. Bu öneri de
esnaf ve sanatkârların yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunların saptanması ve
alınacak tedbirlerin belirlenmesiyle ilgili bir öneridir.
Değerli milletvekilleri,
Anayasa’mızın 173’üncü maddesinde “Devlet, esnaf ve sanatkârları koruyucu,
destekleyici tedbirleri alır.” hükmü bulunmaktadır. 500’e yakın meslek dalında
2 milyonu aşkın esnaf ve sanatkâr bulunmaktadır. Dolayısıyla esnaf ve
sanatkârlarımız, gerek Hükûmetin gerekse Meclisin
gündeminde mutlaka gerektiği yeri alacaktır ve sorunlarının çözümü noktasında
çalışmalar ivedi bir şekilde yapılacaktır.
Ancak AK PARTİ Grubumuzun da
bir önerisi vardır. İşte Meclis çalışmalarının, bu konuların hangi sırayla
gündeme gelmesiyle ilgili, özellikle şubat ve mart ayındaki çalışma saatlerini
ve hangi günlerde, hangi konuların gündeme alınacağıyla ilgili bir grup önerisi
de vardır. Bununla ilgili de size kısa bir bilgi vermek istiyorum. Özellikle
şubat ve mart aylarında salı günleri 15.00 ve 20.00 saatleri arasında, yine
salı günleri bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesi, sözlü sorulardan
sonra da kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi öngörülmüştür. Çarşamba ve
perşembe günleri de 13.00 ile 20.00 arasında çalışılması öngörülmüştür. Aynı
zamanda, gündemde öne çekilen bir kanun teklifi vardır. “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 462 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın 5’inci sırasına alınması. Bu kanun teklifi
de Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’dir.
Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla şubat ve mart ayında çalışma saatleri ve gündeme alınacak konularla
ilgili grup önerimizde lehte olacağımızı, CHP grup önerisinin aleyhinde
olduğumuzu bildirir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Gönül.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi
vardır.
Sayın Anadol,
Sayın Arifağaoğlu, Sayın Özyürek,
Sayın Köse, Sayın Köktürk, Sayın Emek, Sayın Güner,
Sayın Dibek, Sayın Barış, Sayın Tütüncü, Sayın Susam, Sayın Güvel,
Sayın Öymen, Sayın Arat, Sayın Diren, Sayın Hacaloğlu, Sayın Kart, Sayın Kaptan, Sayın Öztürk, Sayın Süner.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- (10/106,
10/391, 10/526 ve 10/545) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi de Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
4.- Gündemdeki
sıralama ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 04.02.2010
Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Ayşe
Nur Bahçekapılı
İstanbul
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer alan 462 sıra
sayılı kanun teklifinin bu kısmın 5 inci sırasına alınması, diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun; 09, 16, 23 Şubat
ila 02, 09, 16, 23, 30 Mart 2010 Salı günkü birleşimlerinde 1 saat sözlü
sorulardan sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi. 10, 17, 24 Şubat 2010 ila 03, 10, 17, 24, 31 Mart 2010 Çarşamba
günkü birleşimlerde Sözlü Soruların görüşülmemesi,
Genel Kurulun; 09, 16, 23
Şubat ila 02, 09, 16, 23, 30 Mart 2010 Salı günkü birleşimlerinde 15:00-20:00 saatleri arasında, 10, 11, 17, 18, 24, 25 Şubat ila
03, 04, 10, 11, 17, 18, 24, 25, 31 Mart 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde ise 13:00-20:00 saatleri arasında çalışmalara devam edilmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Lehte İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Domaç.
MEHMET DOMAÇ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemi belirlemek için bu harcadığımız
yaklaşık beş saatlik sürede nihayet sıra, AK PARTİ’nin
gündem önerisine geldi. Şimdi, bu gündem önerisi dün oy-lanamamıştı,
dolayısıyla bugüne kaldı ve yine yaklaşık dört beş saatlik bir süre geçti.
Bu gündem önerimizde, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması
Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” bölümünün 5’inci sırasına alınmasını öneriyoruz.
Değerli milletvekilleri,
hepiniz biliyorsunuz ki anayasa değişiklikleri oldukça güç, zor, sıkıntılı ve
uzun süren işler ama çok uzun süredir de herkesin değiştirilmesini kabul ettiği
bir Anayasa’yla birlikte yönetiliyor Türkiye. Dolayısıyla, bu anayasa
değişikliklerinin halkoyuna sunulmasında süreleri daha kısa bir zamana
çekebilirsek, umut ederim, belki anayasa değişikliklerini de daha hızla
Türkiye'de gerçekleştirmiş oluruz.
Biliyorsunuz, anayasa
değişikliği, anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulmasıyla ilgili kanunun Resmî
Gazete’de yayımlanmasıyla, yüz yirmi günden sonraki ilk pazar günü oya
sunuluyordu. Söz konusu kanun teklifiyle, 462 sıra sayılı teklifle, altmış gün
olarak bu yüz yirmi günün geriye çekilmesi öneriliyor. Ayrıca, 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 94’üncü
maddesi uyarınca, yabancı ülkelerde oy kullanan vatandaşlarımızın halk
oylamasının kırk gün öncesinden başlayarak oy kullanabildiklerini biliyoruz. Bu
teklifle birlikte bunun yirmi güne indirilmesi öneriliyor. Bu şekilde, anayasa
değişikliklerinin halk oylamasına sunulmasında bir süre küçültülmesi, süre
azaltılması ve daha hızla Anayasa’nın halkoyuna sunulması konusunda bir adım
atma istemi var yasa teklifiyle birlikte. Ayrıca, kaybettiğimiz zaman
süreçlerinin, yaklaşık üç dört aydır kaybettiğimiz zaman süreçlerinin bir kısmını
telafi edebilmek için ise AK PARTİ Grubunun bir önerisi var. Bu öneri de
çarşamba ve perşembe günleri 13.00 ve 20.00 saatleri arasında çalışmak ve salı
günleri sözlü soruların bir saat süreyle görüşülmesi, salı günleri diğer
denetim konularının görüşülmemesi şeklinde. Yine salı günleri sözlü sorulardan
sonra kanun tasarısı ve tekliflerinin görüşülmesi, çarşamba günleri de sözlü
soruların görüşülmemesi konusunda bir teklifi var AK PARTİ Grubunun. Biz AK
PARTİ milletvekilleri ve Grubu olarak bu öneriyi destekliyoruz.
Teşekkür ediyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Domaç.
Aleyhte İstanbul Milletvekili
Mustafa Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; AKP’nin grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, esas
konuya geçmeden önce bugün kaldırılmış olan EMASYA Protokolü’yle ilgili kısa
bir bilgi sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
konu, EMASYA Protokolü, bazı istihbari çalışmalar
yapılması nedeniyle gündeme geldiğinde ben bir soru önergesi vererek Sayın
Başbakandan bu EMASYA Protokolü’nün hem mahiyetini hem de yasaya, Anayasa’ya
uygun olup olmadığını ve hangi amaçlarla kullandığını sordum. Sayın Başbakan
adına Millî Savunma Bakanı bana bir cevap verdi. O cevaptaki bir önemli
noktanın altını çizmek istiyorum: “Türk Silahlı Kuvvetlerinin EMASYA
görevlerinde kullanılması Anayasa’ya, kanunlara ve yerleşik uluslararası
uygulamalara uygundur.” diyor. Başka, bazı sorularıma verilen cevapta da “Biz,
hiç kimseyi bu amaçla fişlemedik…” Ben, fişlemeler nedeniyle bunu gündeme
getirmiştim.
Şimdi, EMASYA Protokolü
1997’de imzalanmış bir protokol. AKP 2002 yılından beri iktidarda. Birden,
geçenlerde, Sayın Başbakan kükreyerek “EMASYA Protokolü diye bir şey olmaz.”
dedi. Peki, yedi yıldır, sekiz yıldır oluyordu da son zamanda ne değişti?
2004’te bana verdiğiniz cevapta “Bu, Anayasa’ya da uygundur, yasaya da uygundur,
uluslararası uygulamalara da tam olarak uygundur.” diyorsunuz. Bu bir protokol. Yani -burada konuşuldu- 1997 yılında,
İçişleri Bakanlığı Müsteşarı ile Genelkurmaydan yetkili bir korgeneral oturmuş,
imzalamış. Eğer bunda bir yarar görmüyorsanız, bunu kaldırırsınız. Yani bunu,
sürekli Sayın Başbakanın demeç vereceği, Sayın Genelkurmay Başkanının demeç
vereceği bir noktaya niçin taşıyorsunuz? İl İdaresi Kanunu’nda valilerin, mülki
amirlerin yetkisi sayılmıştır,Türk Silahlı
Kuvvetleriyle ilgili kanunda da yetkiler sayılmıştır. O yetkileri ya bir
uzlaşmayla, bir protokol çerçevesinde, sınırları çizilen şekilde kullanırsınız
veya ayrı ayrı kullanırsınız. Bunu bu kadar
büyütmenin anlamını biz çözemedik ve şimdi, burada, Protokol’de de açıkça
yazıldığı gibi mülki idare amirlerinin bir talebi olmadan askerlerin toplumsal
olaylara müdahale etmesi zaten söz konusu değil ve bir toplumsal olaya da hiç
kimse zorunlu olmadıkça müdahale etmek istemez. Buna rağmen, bu büyük bir konu
yapıldı ve kaldırıldı. Kaldırılsın, güzel. Bunun gibi işte “Millî Güvenlik
Belgesi’ni de değiştireceğiz.” dediniz. O da Bakanlar Kurulu kararıdır,
Bakanlar Kurulu kaldırır.
Tabii, burada verilmek
istenen hava şudur değerli arkadaşlarım: Biz, askerî vesayete karşıyız. Onun
için, Protokol’ü de kaldırıyoruz, Millî Siyaset Belgesi’ni de kaldırıyoruz. E
buyurun, kaldırın ama bunu davulla zurnayla, sanki çok önemli bir olaymış gibi
sunmayınız. Ben, 2004 yılında bu soru önergesini verirken soru önergesinde
açıklanan bir şekilde buna karşı olduğumuzu, bunun yanlış kullanıldığını
söylemişim. O zaman “her şey uygun” ama bugün “Aa, bu
çok zararlı…”
Şimdi, AKP’nin bir gündemi
var, o gündem doğrultusunda bazı şeyleri kullanıyor. İşte EMASYA Protokolü’nü
kullanıyor, Millî Siyaset Belgesi’ni kullanıyor, “suikast” diyor, “darbe”
diyor, diyor, diyor. Bütün mesele, değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gerçek
gündemini, yani yoksulluğu, yani işsizliği, yani yolsuzluğu saklamaktır. Bugün
arkadaşlarımızla birlikte Tekel işçilerini ziyarete gittik. AKP Grubuna da öneriyorum,
gerçekten gidin, orada yaşanan dramı görün. Televizyon ekranlarına çıkıp sayın
bakanlar “Biz şunu verdik, bunu verdik.” diye, o insanların haklarının nasıl gasbedildiğini, o insanların bunun nasıl bilincinde olarak
neredeyse iki aydır direndiklerini görün. Tabii, bunları saklamanın yolu,
Türkiye’de suni gündem yaratmaktır. EMASYA Protokolü de onlardan biridir.
Şimdi, AKP, grup önerisinde
diyor ki: “Biz referandumla ilgili yasayı görüşeceğiz.” Güzel, görüşün.
Peki, değerli arkadaşlarım,
şu Anayasa değişikliğinde ne yapacaksınız, şunu bir görsek ya! “Biz Anayasa’nın
şu, şu, şu maddelerini şu gerekçelerle değiştireceğiz. 330’la 367 arasında bir
oy çıkarsa da bunu referanduma sunacağız, onun için süreyi kısaltıyoruz.” demek
istiyorsunuz ama neyi değiştireceksiniz acaba? Önce, bu önerge verilirken,
işte, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak, parti kapatmayı zorlaştıracak,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ve Anayasa Mahkemesinin yapısını
değiştirecek, yani Meclisten üye seçilme yolunu açacak…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
RTÜK Üst Kurulu…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) -
…yani kendisi hakkında dosya olan insanlar Yüce Divana gittiklerinde kendileri
hakkında karar verecek üyeleri, hâkimleri seçecekler ve bunu siz, çağdaş
anayasa yapmanın yolu olarak göstereceksiniz.
Şimdi, biz diyoruz ki
Cumhuriyet Halk Partisi olarak: “Kuvvetler ayrımını ortadan kaldıracak, yargı
bağımsızlığını ortadan kaldıracak değişikliklere sonuna kadar karşıyız. Burada,
Mecliste karşı çıkacağız, referanduma gidecekseniz halkımıza da bunu
anlatacağız.”
Tabii, AKP’nin, yürütmenin
yasamayı nasıl baskı altına aldığını burada gördük. Meclis Başkanı Mehmet Ali
Şahin’e “Siz mi susturacaksınız, ben mi susturayım?” demek suretiyle Sayın
Başbakan, aynı zamanda Meclis Başkanı gibi davranmıştır. Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç da Değerli Başkan Vekili Güldal Mumcu’nun odasına girmek suretiyle tehditler
savurmuştur. Bunlar AKP’nin, yürütmenin yasamayı baskı altına almasının
örnekleridir.
İşte, geriye ne kaldı? Yargı
kaldı, yani Anayasa Mahkemesi kaldı, yani Danıştay, Yargıtay kaldı. Bundan
birkaç ay önce sürekli Hükûmetle YÖK arasında
kavgalara tanık olurdu kamuoyu, değil mi? Bugün hiçbir şey duyuyor musunuz
değerli arkadaşlarımız? Çünkü, YÖK’ü AKP teslim aldı.
YÖK teslim alınmıştır. Şimdi, teslim alınmayan neresi kaldı? Anayasa Mahkemesi
kaldı, Yargıtay kaldı, Danıştay kaldı.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinden
11 oyla bir karar çıkıyor, AKP sözcüleri meydanda, mikrofonda: “Bu bir siyasi
karardır.” Hangi kararı size acaba beğendirebilir bu yüksek yargı organı? Ama
bazen Danıştayın bazı kararları işinize geliyor. Danıştayın pek çok kararına “siyasi” diye karşı çıkan
AKP’nin, nükleer santrallerle ilgili Danıştay kararı çıktığı zaman hiçbir
itirazı olmadı çünkü o ihaleden kurtulmak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK(Devamla) –
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
…nükleer santral işini
Rusya’ya vermek istiyorlardı, Danıştay kararı onların bu işini kolaylaştırdı,
hiçbir itiraz duymadık, kamuoyu da duymadı ama başka kararlar olduğu zaman,
yanlış özelleştirmeleri Danıştay iptal ettiği zaman AKP “Bunlar siyasidir.”
diye hemen suçluyor.
Yani, AKP, Anayasa
değişikliğiyle kendine uygun bir Anayasa Mahkemesi, kendine uygun bir Yargıtay,
Danıştay istiyor ve Hâkimler Savcılar Kurulunu da denetim altına almak, kontrol
altına almak istiyor. Bu referandum sürelerinin kısaltılmasının amacı budur ama
buradan açıkça ifade ediyorum: Türk milleti sizin bu kuvvetler ayrımını ortadan
kaldıracak, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak girişimlerinize asla fırsat
vermeyecektir.
Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özyürek.
Lehte Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerimiz lehinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii,
Mecliste zaman zaman hepimizin şahit olduğu, bazı
dönemlerde özellikle de istismar edilen grup önerileri yoluyla Meclisin bir
şekilde engellenmesi, tıkanması yoluna maalesef gidiliyor. Bütün
vatandaşlarımız da bizleri televizyondan izliyorlar, takip ediyorlar.
Dün yine akşam saatlerine
kadar grup önerilerini tartıştık, gündeme geçer geçmez de nihayete erdirdik ve
bir sonuç çıkarmadan da burayı terk etmek zorunda kaldık hep birlikte. Bugün
yine Meclisin açıldığı saatten bu saate kadar maalesef âdeta birtakım farklı farklı önerilerle sadece ve sadece gündemi engellemek, Meclisi tıkamak,
İktidarın, halkın yararına olacak olan birtakım düzenlemelerini engellemek
adına özellikle de muhalefet partileri tarafından… Tabii İç Tüzük gereği
olacak, hakkıdır ama bunun da istismar edilmemesi gerektiğini düşünüyorum ben.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Tasarı
gelince göreceğiz.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bizler, bu istismara yol açmamak adına getirmiş olduğumuz
grup önerisiyle mart sonuna kadarki gündemi oluşturmaya çalışıyoruz. Bu tür
gündem dışı, bu tür iç polemiklere yönelik, provokasyona
yönelik birtakım konuşmaların olmaması…
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Provokasyon nereden çıktı? Ne provokasyonu?
AHMET AYDIN (Devamla) –
…halkımızın zamanının çalınmaması adına mart sonuna kadar olacak olan gündemi
huzurlarınıza getirdik.
Bu gündemde bizler ne
öneriyoruz: Değerli arkadaşlar, bu gündemde, hakikaten halkın büyük bir talebi,
âdeta bir konsensüsü hâlinde, bir anayasa değişikliği
gerekliliğinin olduğunu herkes görüyor ama ne yazık ki buradaki muhalefet
sözcüleri bunu henüz göremedi ve bizim…
KADİR URAL (Mersin) –
Getirseniz de görsek şu Anayasa değişikliğini!
AHMET AYDIN (Devamla) – …bu
manada Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulmasıyla ilgili hükmünün…
KADİR URAL (Mersin) – Getirin
bir görelim şu Anayasa değişikliğini!
AHMET AYDIN (Devamla) – …yani
referandum sürelerinin kısaltılmasıyla ilgili komisyondan geçmiş olan kararın
Genel Kurulda da kanunlaşması adına gündemin ilk sıralarına, gündemin 5’inci
sırasına alınmasına yönelik bir önerimiz var.
Yine mart sonuna kadar…
KADİR URAL (Mersin) –
Adıyamanlılar Anayasa değişikliğini bekliyor Ahmet Bey!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Adıyaman da bekliyor, Hakkâri de, Edirne de bekliyor, sizin iliniz de,
hepimizin ili bekliyor.
KADİR URAL (Mersin) –
Adıyamanlılar Anayasa değişikliğini istiyorlar!
AHMET AYDIN (Devamla) – Yine,
değerli arkadaşlar, bizler, mart ayının sonuna kadar, salı günleri sözlü
soruları bir saat süreyle sınırlandırıyoruz. Salı günleri diğer denetim
konularının dışında sıradaki kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesini sağlayacak
bir öneri.
Yine aynı şekilde çarşamba
günleri sözlü soruların yerine, değerli arkadaşlar, gündemin devam etmesi,
kanunların çıkması ve özellikle de çalışma sürelerini kapsayan bir değişiklik.
Buna herhâlde hiç kimsenin itirazı olmaz. Çünkü biz buraya milletvekili olarak
çalışmaya geldik ve halkımızın beklediği, halkımızın taleplerini yerine
getirmek adına beklemiş olduğu kanun tasarı ve tekliflerini kanunlaştırmak
adına buradayız.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Çalışmayı dışarıda mı yapıyorsunuz? Salonda otursanız ya! Salonda niye
bulunmuyorsunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) – Bu
manada, salı günleri, değerli arkadaşlar, Meclisin 15.00 ile 20.00 arasında
çalışması, çarşamba ve perşembe günleri de 13.00 ile 20.00 arası çalışmasını
öngören bir önerimiz.
Değerli arkadaşlar, evet,
halkın gündemini bizler çok iyi takip ediyoruz. Halkımız da bizleri,
televizyonları aracılığıyla bütün Meclisi takip ediyor…
KADİR URAL (Mersin) –
Toplantı yeter sayısı bulamıyorsunuz Ahmet Bey, toplantı yeter sayısı
bulamıyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) –
…kimin ak, kimin kara olduğunu çok iyi biliyor, kimin ne yapmaya çalıştığını da
çok iyi takip ediyor ve Türkiye normalleşiyor, demokratikleşiyor. Siz ne kadar
engel olmaya çalışırsanız çalışın statüko artık yerini
demokratikleşmeye bırakacak.
Siz şunu ifade ediyorsunuz ki
falanca dönemlerde ya da daha önce işte “YÖK’ü siz şimdi teslim aldınız.”
diyorsunuz da değerli arkadaşlar, bunu çok garipsiyorum. Türkiye normalleşiyor.
Peki, daha önceki dönemde
YÖK’ü siz mi teslim almıştınız?
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Hayır, onlar kişiliğini kullanıyordu, şimdi özerkliğini ortadan kaldırdınız.
AHMET AYDIN (Devamla) – Biz
böyle bir ifade kullandık mı, bunu biz ifade ettik mi hiç? Yani daha önce YÖK
sizdeydi de şimdi bizde mi oldu? O bağımsız, özerk, anayasal bir kuruluş. Bunun
yönetimi, şekilleri daha önce nasılsa şimdi de öyle devam ediyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Hayır, hayır; eskiden demokratikti, eskiden.
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) –
Herkes kendi işine baksın!
AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, yine aynı şekilde Anayasa’da yetkili kurum ve kuruluşların daha
önceki sistemi nasılsa yine aynı şekilde devam ediyor.
Sizler şahıslara bakarak,
kurumların başındaki kişilere bakarak, maalesef birtakım ön yargılarla
ideolojik de davranarak aslında kurumları zedeliyorsunuz. Bence, değerli
arkadaşlar, bunlardan vazgeçelim. Halkımızın beklentilerine cevap oluşturacak
olan tasarı ve tekliflerin buradan çıkması adına el ele, gönül gönüle çalışalım diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Aydın.
Aleyhte Muş Milletvekili
Sırrı Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de AKP Grubunun önerisi aleyhinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bu jestten
dolayı Cumhuriyet Halk Partisine de teşekkür ediyorum.
Sevgili arkadaşlar, biraz
önce Hatip, evet, EMASYA Protokolü’nden bahsetti. Biz olumlu olduğunu… Dün
buradan İçişleri Bakanına da sorduk: “Ne düşünüyorsunuz?” Cevap bile vermedi.
Ama tabii ki eğer bir zihniyet değişikliği devrimi yoksa bunların kalkması çok
şey ifade etmez.
Biz hepimiz bir dönüp geçmişe
baksak… Daha birkaç yıl önce Devlet Güvenlik Mahkemeleri de kaldırıldı ama
şeklen kaldırıldı. Hâlen o Devlet Güvenlik Mahkemeleri özel mahkemeler olarak
görevlerini devam ettiriyorlar. O mahkemelerde Kürt çocukları acımasızca
yargılanıyor. Ama adını değiştirdiniz. Yani bu yasanın da -işte biz iptal
ettik- sadece sözde kalması bir şey ifade etmez. Olağanüstü hâl uygulamasını
kaldırdık, ne oldu? Çok olağan bir rejim mi var bölgede? Hayır. Hâlen valiler
orada komutanın emrinde, hâlen kaymakamlar oradaki komutanların, güvenlik
birimlerinin emrinde.
Yani o vesileyle, bir bütün
olarak eğer bir şey yapılacaksa, gerçekten bu ülkede demokrasi ve özgürlükleri
inşa edeceksek ilk önce beyinlerimizde bir bahar temizliği yapmalıyız. Var
mısınız bahar temizliğine? Var mısınız ülkemizi özgürleştirmeye,
demokratikleşmeye? Varsanız biz de varız ama bunun yeri yurdu burası olmalı.
Ama iki gün önce burada olup bitenleri bütün Türkiye izledi. Burası gerçekten
kaba kuvvetin egemen olduğu bir alana dönüştürülüyor. Şimdi, burada eğer can
güvenliği yoksa, burada insanlar düşüncelerini özgürce
ifade edemiyorsa biz neyin tartışmasını yapacağız? Ha yirmi saat…
EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sen
yumruk attın burada. Kendini niye söylemiyorsun?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben
çıktım burada, evet, grubum adına özür diledim, özür diledim. Bu erdemliliği de
sizden bekliyoruz, bu erdemliliği de bekliyoruz. Sizin grubunuzdan çıkıp bize
ağır hakaretlerde bulundu Kahramanmaraş Milletvekili ama çıkıp grubumuzdan özür
dilemediniz. “Şerefsiz!” dediler, biz o dille size hitap etmedik.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Teröristlere söyledi onu.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Yine
Milliyetçi Hareket Partisinden biri çıkıp bize hakaret etti, küfür etti. Biz
yine dönüp o dille onlara cevap vermedik ama hâlen bizim grubumuza bu konuda
Milliyetçi Hareket Partisinin de sizin de bir özür borcunuz var, çıkıp bizden
özür dilemelisiniz. Biz kimseye hakaret ve küfür etmeyiz ve siz ne yaptınız?
Sizin Başbakan Yardımcınız olan Bülent Arınç’a “Ağzı
ishal oldu.” dediğiniz adamı alıp getirdiniz, ne yaptınız? İnsan Hakları
İnceleme Komisyonu Başkan Vekili yaptınız.
Şimdi, sorun eğer biz olunca
hemen ulusal ittifakınız gerçekleşiyor ama biz küçük yanlış bir şey yapsak bile
çıkar kamuoyundan… Benim Grup Başkanım da Genel Başkanım da çıktı, ben de
çıktım, o yürekliliği gösterdik, haksız olmasına rağmen o özrü buradan bütün
Türkiye kamuoyuna söyledik. Şimdi, siz de bu noktada Parlamentodan ve Türkiye
halkından, evet, çıkıp özür dilemelisiniz. Sizin göreviniz burada kavga değil,
özgürlükleri, demokrasiyi inşa etmek için buradasınız, Türkiye'nin temel
sorunlarını tartışmak ve onlara çözüm üretmek için buradasınız. Hepiniz
etrafınıza birer ordu takmışsınız, koruma ordusuyla buralarda cirit
atıyorsunuz. Peki, kimden kaçıyorsunuz, kimden korkuyorsunuz sevgili
arkadaşlar? Nedir? Bu kapıları zorluyorlar, koruma ordusu içeriyi basmak
istiyor. Bir taraftan sizin koruma ordunuz…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Nerede bizim koruma ordumuz!
SIRRI SAKIK (Devamla) - …bir
taraftan da…
EYÜP AYAR (Kocaeli) – O
tarafa konuş.
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Söylüyorum, hepinize söylüyorum, hiç kimseden de korkmuyorum ben, açıkça
söylüyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Korkacak ne var? Bu kürsü milletin kürsüsü.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben
söylüyorum diyorum, söylüyorum, ben söylüyorum ama niye müdahale ediyorsunuz.
Ben her tarafa… Kim ki koruma ordusuyla geliyorsa onlara söylüyorum. Neyi,
kimden, bu Parlamentoyu, kimi…
Silahlarla içeriye kadar
geliniyor. Siz, bunun güvenliğini alamıyorsanız, siz korkunun kuşattığı bir
alan yaratırsanız, korkunun kuşattığı bir ülke yaratırsanız sorunları
çözemezsiniz. Eğer koruma, kapınıza, Genel Kurula kadar girebiliyorsa bizim o
zaman çok görülecek günler ve derslerimiz var.
Burada, Genelkurmay Başkanı
çıkıp masaya vuruyor, efendim, şu planda Allah’ın evine bomba… Biz, hepimiz
birbirimizi iyi tanırız, kimin nereleri bombaladığını iyi biliriz, kimin ne
şiddet uyguladığını çok çok iyi biliriz. O vesileyle,
kimse, korkuyla bu Parlamentoyu, bu ülkeyi tehdit ederek bir yere varamaz.
Bakın, Sayın Başbakanın eşine
yapılanları şiddetle kınıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM HASGÜR (İzmir) –
Bravo!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın
Cumhurbaşkanına burada… Burada, daha önce bütçe görüşmelerinde sizinle bir şey
paylaşmıştım, halkın iradesi olan, hepimizin destek verdiği, büyük bir
çoğunlukla Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Gül’ün ailesi hâlen eğer Köşk’e
giremiyorsa, orada ikamet edemiyorsa bu ayıp da Parlamentonun ayıbıdır. Eğer
Başbakanın eşi GATA’ya giremiyorsa, Cumhurbaşkanının
eşi ve çocukları Köşk’e giremiyorsa…
1999 yılında Muş
Milletvekilimiz Nuri Yaman’ın kızı evleniyordu, Gazi Orduevi’ne biz de
davetliydik -ben ve Şerafettin Elçi- çiçek gönderdik, çiçeklerimiz içeri
alınmadı. Çiçeklerimizin başında türban mürban yoktu
ama siz olup bitenlere seyircisiniz, ne zaman size dokunursa feryat
ediyorsunuz.
Bölgede belediye başkanlarımızın,
yöneticilerimizin, nasıl atanmış valiler ve oradaki komutanlar tarafından
dışlandığını da hepiniz bilirsiniz. Hatta zaman zaman
siz buna öncülük ettiniz. Buna hakkınız var mıydı? Onun için demokrasi hepimize
gerekli. Hepimiz, sadece kendimiz için bir şeyler istememeliyiz. Hepimiz, kendi
ülkemiz, kendi geleceğimiz, kendi çocuklarımız için kendi kimliklerimizi
aşarak, kendi partilerimizi aşarak ülkemizin, evet, demokratik bir ülkenin
birliği için, hukukun ve huzurun ülkesi olacak bir ülke için birlik
oluşturmalıyız. Bunlar gelip geçici… Buralarda o kadar çok aktörler oturdu ki o
kadar çok tek başına aktörler geldiler, iktidar oldular ama hiçbiri yok.
O vesileyle, biz Barış ve
Demokrasi Partisi olarak bu ülkede özgürlükler adına atılacak her türlü adımı
destekleriz. Bu konuda hiçbir kompleksimiz de yok. Diyaloğa varız ama diyalogda, uzlaşıda ilk önce iktidar
partisinin bir projesinin olması gerekir. Siz “anayasal değişiklik” diyorsunuz
ama Parlamentoyla bu konuda bir uzlaşınız yok; yasaları değiştirmek
istiyorsunuz, Parlamentoda bir uzlaşı aramıyorsunuz. Şimdi, eğer siz sayısal
çoğunluğunuzu acımasız bir silah gibi kullanırsanız uzlaşıyı sağlayamazsınız.
O vesileyle, muhalefetin
temel görevidir, sizin bu antidemokratik uygulamanızı kamuoyuyla paylaşmak
hepimizin en demokratik hakkıdır. Onun için siz de kendinizi gözden
geçirmelisiniz. Birlikte bunları aşabileceğimizi umut ediyorum ve ben hâlen
sizin grubunuzdan ve Milliyetçi Hareket Partisinden DTP’ye
karşı, bize karşı olan o saygısızca saldırıyı… Gerçekten bugün sizden, iki
gruptan da bekliyorum ve bu bir erdemliliktir. Eğer birileri çıkıp bu konuda
bizi hak etmediğimiz şekilde hakaret ve küfre maruz bırakmışsa bizim de bu
noktada sizden bu beklentimiz vardır ve sizden bunu istiyoruz. Eğer bunu yapmazsanız
emin olunuz ki siz gerçekten bu ülkede iç barışı sağlayamazsınız, gerçekten bu
Parlamentoda iç barışı sağlayamazsınız.
Ve ben tekrar buradan
Parlamentoya ve Meclis Başkanına da sesleniyorum: Buradaki silahlı güçlerin
tümünü çekin. Kardeşim, burası bir kuşatma değil. Dışarıda asker, dışarıda
polis, içeride polis, herkesin sırtında silahlar, koca koca
silahlar. Ya, Allah aşkına, bu silahlar… Gidin Avrupa’da hiçbir parlamentoda
silahlı bir tek insan bulamazsınız. Yani bu polis silahla kimi koruyor, kimi kimden
koruyor?
Onun için, bir an önce bütün
grupların, Divanın oturup bu konuda bir uzlaşı sağlaması gerektiğini
düşünüyorum. Bu noktadaki uzlaşıda, biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak
-başta da belirttiğim gibi- varız ve bu işlerin yumrukları masaya vurarak,
birbirimizi tehdit ederek olmayacağını biz hepimiz biliriz. Aslında zamanım
yetmedi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Çok
teşekkür ediyorum.
Yani zaman zaman masalara vurup üzerindeki üniformayla, apoletlerle
halka gözdağı verenler şunu çok iyi bilsinler: Türkiye, artık o Türkiye değil.
Hepimiz geçmişte çok acı bedeller ödeyerek geldik. Bugün bir arkadaşımız
söyledi. Kürtler bir milyon yıl ceza aldılar, cezaevlerinde yattılar. Hepsi çok
ağır bedeller ödedi, Türkiye demokrasi güçleri çok ağır bedeller ödedi. Eğer
gerçekten, biz, o apoletlilerden, üniformalılardan, o yumruklardan korkmuş
olsaydık, bugün hiçbirimiz burada olmayacaktık. O vesileyle, birbirimizi korkutacağımıza,
birbirimizin hukukuna saygılı olmalıyız. Hukukun ve huzurun ülkesinin oluşması
için hepimize görevler düşüyor.
Tekrar hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Sakık.
Sayın Genç, sisteme
girmişsiniz, ne için acaba?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, biraz önce konuşan Sırrı Bey dedi ki: “Abdullah Gül’ün eşi ve çocukları
Çankaya Köşkü’ne giremiyorsa, oturamıyorsa, bu, Meclisin ayıbıdır.” Bu ne
demektir? Bunu açıklamasını istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Abdullah
Gül bu ülkenin Cumhurbaşkanı değil mi? Beğensen de beğenmesen de bu ülkenin
Cumhurbaşkanı, hepimizin de saygı duyma gibi bir zorunluluğumuz vardır ve bu
ülkenin Cumhurbaşkanıdır, saygı duyuyorum. Bu Parlamentonun seçtiği bir
insandır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Anlaşıldı konu.
III.- Y O K L A
M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Dikkate alacağım
efendim.
Şimdi yoklama işlemine
geçiyorum: Sayın Anadol, Sayın Özyürek,
Sayın Hamzaçebi, Sayın Okay,
Sayın Güner, Sayın Süner,
Sayın Köse, Sayın Çöllü, Sayın Güvel, Sayın Özkan,
Sayın Emek, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Barış, Sayın Paçarız, Sayın Kaptan,
Sayın Tütüncü, Sayın Oksal, Sayın Öymen, Sayın Arat,
Sayın Yalçınkaya, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Kart, Sayın Öztürk, Sayın Yıldız.
Tamam efendim.
Yoklamaya geçiyoruz.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- Gündemdeki
sıralama ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
On dakika ara veriyorum sayın
milletvekilleri.
Kapanma Saati:
18.22
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
Birinci sırada yer alan Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)(x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümü üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi söz sırası Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi’ye
ait. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, ben biraz önce 60’ıncı maddeye göre yerimden bir söz talebinde
bulundum, çok kısa. Ben aynı konuda açıklamak istiyorum. Sayın Sakık da
burada. Sayın Sırrı Sakık konuşmasında dedi ki…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın
Başkan, buna gerek yok. Konuşmacı kürsüde efendim, konuşmacıyı dinleyelim. Böyle bir şey olmaz!
KAMER GENÇ (Tunceli) -
“Efendim, Abdullah Gül Çankaya Köşkü’nde oturmuyorsa, bu, Meclisin ayıbıdır.” Ben şimdi bu Meclisin
bir milletvekili olarak, bu Meclisin ayıbı varsa taşımak istemiyorum. Aslında
buna müdahaleyi zatıalinizin yapması lazım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Böyle
bir şey olmaz Sayın Başkan.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Senin
ayıbın var, senin ayıbın fazla, sen ayıplısın zaten!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ayıplı
bir Meclisin üyesi olmak istemiyorum.
BAŞKAN – Tamam, kayda
geçmiştir Sayın Genç.
Şimdi konuşmacıyı çağırdım
Sayın Genç.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Senin
ayıpların yeter sana!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne ayıplı iş yapıyorum?
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen
yerinize oturur musunuz.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Senin
ayıpların yeter sana!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu!
Sen ne konuşuyorsun.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) - Senin
ayıpların çok! Çok senin ayıpların!
SIRRI SAKIK (Muş) – Senin
Cumhurbaşkanın oturamıyorsa ayıp değil midir?
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Abdullah Gül Köşk’te oturmuyorsa…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının birinci
bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere
söz aldım. Konuşmamın başlangıcında sizi saygıyla selamlıyorum.
Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının kurulmasına ilişkin Kanun Tasarısı Sayın İçişleri Bakanı
tarafından kamuoyuna, terörle mücadelede yepyeni bir başlangıç, terörle
mücadelede büyük bir
zihniyet değişikliğinin ifadesi olarak sunuldu. Yine, Sayın İçişleri Bakanı
geçen hafta Genel Kurulda yapmış olduğu konuşmada, bu Müsteşarlığın teröre
yaklaşımının analiz odaklı olacağını ifade etmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarıya, böyle bir düzenlemeye Hükûmetin nasıl
geldiğine ilişkin sürece kısaca bir göz atmakta yarar var:
Adalet ve Kalkınma Partisinin
2003 yılı Ocak ayında yayınladığı ve düzenleme yapmayı umduğu, planladığı
alanlarda neler yapılacağını ifade ettiği Acil Eylem Planı’na baktığımızda,
orada terörle mücadeleye ilişkin olarak herhangi bir önlemin yer almadığını
görüyoruz. Bunu anlayışla karşılamak, normal karşılamak mümkün çünkü 2003
yılının Ocak ayında Türkiye'nin herhangi bir terör sorunu yoktur.
Daha sonra terör olaylarının
tırmanması üzerine, 2005 yılının Temmuz ayında, o zamanın Genelkurmay İkinci
Başkanı olan Sayın İlker Başbuğ bir basın toplantısında şu açıklamaları yaptı:
“Terörizmle mücadelede, topyekûn mücadelede yeni bir yapılanmaya ihtiyaç
vardır. Terörün güvenlik, istihbarat, psikolojik harekât, sosyal, ekonomik,
eğitim gibi boyutlarını inceleyecek, bu konularda yapılacakları makro seviyede
planlayacak ve icracı kuruluşlar arasında da gerekli planlamayı ve
koordinasyonu yapacak bir kuruluşa ihtiyaç var.” Sayın İlker Başbuğ’un 2005
yılının Temmuz ayındaki açıklaması bu yöndeydi.
Hükûmetin tam bu
açıklamadan aşağı yukarı bir on-onbir ay sonra yapmış
olduğu bir düzenlemeyle, Başbakanlıkta var olan Güvenlik İşleri Başkanlığı,
Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğüne dönüştürüldü. Bu düzenlemenin yapıldığı
tarih, 2006 yılının Mayıs ayıdır. 2006 yılı Mayıs ayında Hükûmet,
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, terörle mücadele
için Başbakanlık bünyesinde bir koordinasyon birimi kurdu. Bunun adı Güvenlik
İşleri Genel Müdürlüğüydü. Onun görevlerine baktığımızda, iç ve dış güvenliğin
ve terörle mücadelenin bu Genel Müdürlüğün görevleri arasında olduğunu
görüyoruz.
2006 yılının Mayıs ayından,
tam üç yıl geçtikten sonra, yani 2009 yılının Mayıs ayında bugün görüştüğümüz
tasarının Hükûmet tarafından Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk edildiğini ve Mayıs ayında da İçişleri Komisyonunda bu tasarının
görüşülerek kabul edildiğini görüyoruz. Parlamento haziran sonunda tatile
girdi, ama haziran sonuna kadar bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele
alınmadı. Öncelikle burada bir zikzak var, bunu anlayabilmiş değilim. Yani 2006
yılında Başbakanlıkta bir koordinasyon birimi kurulurken, koordinasyon
biriminin mercisinin Başbakanlık olması planlanırken, üç yıl sonra bu
koordinasyon biriminin İçişleri Bakanlığında oluşturulmasının gerekçesi Hükûmet tarafından ifade edilmiş değildir.
Yine, bu tasarıyla İçişleri
Bakanlığı bünyesinde oluşturulan bu birim nedeniyle neden müsteşarlık
seviyesinde bir örgütlenmeye gidildiğinin açıklaması yapılmış değildir.
Yine, haziran ayı sonuna
kadar bu tasarının yasalaşması mümkünken bugüne kadar neden yasalaştırılmadığı,
neden Parlamentonun bugünkü gündemine alındığı Hükûmet
tarafından açıklanmış değildir.
Tabii ki, mayıs ayından bu yana
bekleniyor olmasının nedenlerini anlamak mümkün Hükûmet
açıklamasa da. Hükûmet bu esnada Kürt açılımını uygulamaya koydu, ancak ne zaman ki Habur’daki görüntülerin ve bu görüntüler üzerine Sayın
Başbakanın yaptığı açıklamaların millette yarattığı büyük bir rahatsızlık,
büyük bir tepki oluştu, o zaman Hükûmet, Kürt
açılımına “dur” dedi ve terörle mücadele adına şimdi bu tasarıyı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine getirdi.
Bir taraftan silahlı
kuvvetlerin bazı uygulamalarını veya silahlı kuvvetler üzerine yazılan bazı
senaryolar nedeniyle Adalet ve Kalkınma Partisinin mağdur olduğu psikolojisi
topluma yayılmaya çalışılırken, öte taraftan bu tasarıyla terörle mücadelede
sanki ciddi yeni bir adım atılmış gibi bir izlenim verilmektedir.
Dün burada Barış ve Demokrasi
Partisinin bir önergesi, Meclis araştırma önergesi oylandı, muhalefet
partilerinin desteğine rağmen, iktidar partisinin oylarıyla reddedildi. Neydi
bu Meclis araştırma önergesinin konusu? Faili meçhul cinayetlerin
araştırılmasıyla ilgili bir Meclis araştırmasıydı. Evet, demokratik açılım,
Türkiye'nin daha çok demokratikleşmesi, geçmişiyle hesaplaşmasını gerektirmiyor
mu? Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını gerektirmiyor mu? Bu konuda
Meclis neden bir irade ortaya koymaktan çekiniyor, daha doğrusu, iktidar
partisi neden bunun önüne bir engel oluşturuyor? Bir taraftan bunlara “hayır”
diyeceksiniz, öte taraftan burada bu Müsteşarlıkla saydam olmayan bir yapı
oluşturacaksınız.
Bakın, bu Müsteşarlık,
terörle mücadelede saydam olmayan bir yapı oluşturmaktadır. Sayın İçişleri
Bakanının basın açıklamalarında bu vardır: “Esnek bir yapı” diyor. Nedir esnek
bir yapı? Bu Müsteşarlık örtülü ödenek kullanacaktır. Bu Müsteşarlığın operasyonel bir görevi yok ise örtülü ödenek kullanmasının
bir mantığı var mıdır? Bu tasarının 13’üncü maddesi, sınırsız sayıda sözleşmeli
personel istihdamına izin vermektedir. Hem 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’na göre sözleşmeli personel çalıştırabilecek hem de 657 sayılı Kanun’a
tabi olmaksızın, tam zamanlı, yarı zamanlı; kısa süreli, uzun süreli, sınırsız
süreli sözleşmeli personel istihdam edebilecektir. Bu, terörle mücadelede
karanlık alanlar, gri alanlar oluşturmak demektir. Bunun kabul edilebilir bir
yanı yoktur. Yine, “İstihbarat Değerlendirme Merkezi” adı altında bir kurum
kurulmaktadır. Bu kurumun teşkilat şemasında yeri yoktur. İşte, Sayın İçişleri
Bakanının ifade ettiği esnek yapı bunları akla getirmektedir.
Peki, ne yapacaktır bu
Müsteşarlık, nasıl bir oluşumdur, buna bakalım: Müsteşarlığın toplam personel
sayısı 94 kişi. Yani 94 kişi, bunun yüzde 10’u yönetici: 6 tane daire başkanı,
2 müsteşar yardımcısı, başkan, etti 9; 94’ün 9’u yüzde 10. Bir butik
müsteşarlık, yani kamuda örneği gözükmeyen butik, şirin bir müsteşarlık. Belki
de Gaziosmanpaşa, Kavaklıdere gibi lüks mağazaların olduğu semtlerden bir bina
da tutabilir.
Şimdi Sayın İçişleri Bakanı
diyebilir: “Belki 500 kişi, bin kişi istihdam edeceğiz sözleşmeli personel
uygulamasıyla.” Bu kabul edilebilir mi? Toplam personel sayısı 94 olan bir
teşkilatta bu ana personel sayısından çok daha fazla sayıda sözleşmeli personel
istihdamını kabul etmek mümkün müdür? Bunu, terörle mücadelenin arkasına
sığınarak yapamazsınız.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Başkan; bu Müsteşarlığın her şeyden önce ismi ile kapsamı arasında herhangi bir
ilinti yoktur. Bakın, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı. Bir kamu düzeni
kavramı var, bir de kamu güvenliği kavramı var. Kamu güvenliği dediğimiz zaman,
bunun içine iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele girer. Oysa, Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün iç
güvenlik ve dış güvenlik konuları duruyor, buraya terörle mücadele kısmını
alıyorsunuz ama buna rağmen müsteşarlığın adı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı oluyor.
İkinci konu, kamu güvenliği
kavramı, kamu düzeni kavramının bir alt unsurudur. Kamu düzeni kavramı
içerisine iç güvenlik, dış güvenlik, terörle mücadele gibi unsurlar yanında,
Türk Ticaret Kanunu’ndan Borçlar Kanunu’na kadar, Devlet Memurları Kanunu’ndan
trafik kurallarına kadar, çevre kurallarına kadar, merkezî yönetimin koyduğu
kurallardan yerel yönetimin koyduğu kurallara kadar bireyin bütün yaşam
alanlarını düzenleyen kurallar girer. Kamu düzeni kavramı budur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Kamu düzeni dediğiniz zaman, bu düzeni sağlayacak bir müsteşarlığı
tarif ediyorsunuz demektir. Oysa sadece, terörle mücadelede politikalar ve
stratejiler geliştirecek ve bu konuda görevli kurumlar arasında koordinasyonu
sağlayacak bir müsteşarlık kurulmaktadır. Yani, bir sekreterya
görevi yapacak. Kimin sekreteryasını yapacak?
Tasarının 3’üncü veya 4’üncü maddesinde yer alan Terörle Mücadele Koordinasyon
Kurulunun sekreteryasını yürütecek. Sekreterya görevi için bir müsteşarlık kurulmaktadır. Bunun
kamuda örneği yoktur. Terörle mücadele için tabii ki her şeyi yapalım ama bu
çok garip, sakil bir yapı, doğru bir yapı değil ve bunun adı “Terörle Mücadele
Müsteşarlığı” olabilir; kamu düzeniyle hiçbir ilgisi yok, kamu güvenliği gibi
toplumun bütün güvenlik alanlarını ilgilendiren bir görevi yok, sadece
koordinasyon yapacak. Hangi konuda? Terörle mücadele
konusunda. Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun sekreterya
işlerini yürütecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan. Teşekkür ediyorum.
Bunun için bir müsteşar,
daire başkanları, müsteşar yardımcıları, müşavirler, sınırsız sayıda sözleşmeli
personel istihdamı, kadro karşılığı sözleşmeli personel istihdamı, çok yüksek
ücretler, örtülü ödenek kullanımı, bütün bunlar son derece gereksiz. Bunların
doğru olmadığını ifade ediyorum. Tasarının ilgili maddelerinde bu düzenlemeleri
amaca uygun olarak düzeltecek şekilde önergelerimiz olacak. O önergeler
vesilesiyle görüşlerimizi bir kez daha Genel Kurulun dikkatine sunacağız, ancak
bu şekliyle bu Müsteşarlık terörle mücadele konusunda herhangi bir şekilde
mesafe alamaz, Türkiye bir süre de bu Müsteşarlıkla zaman kaybedecektir terörle
mücadele konusunda.
Sözlerimi burada bitiriyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Hamzaçebi.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Özçelik.
BDP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 383 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini
sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sorun şu: Türkiye Cumhuriyeti
devleti bir güvenlik devleti mi olacak, bir hukuk devleti mi olacak? Karar
vermemiz gereken nokta bu.
Güvenlik devletlerinin
çeşitli isimleri var: “Polis devleti, militarist devlet, faşist devlet.” Ama
hukuk devletinin bir tek adı var: “Demokratik, laik, insan haklarına dayalı,
hukukun üstünlüğüne dayalı ve demokratik parlamenter sistemi esas alan hukuk
devleti.” Bir tek tanımı var.
Türkiye Cumhuriyeti devleti
Anayasası bir hukuk devletinden söz eder, her iktidar da bir hukuk devleti inşa
etmek için uğraştığını söyler ama bir türlü gerçek bir hukuk devleti kurulamaz,
inşa edilemez. Hukuk devleti halkın hür iradesiyle oluşan parlamento eliyle
ancak inşa edilebilir. Hür irade, demokratik, eşitlikçi, özgür ortamlardaki
seçimlerle ortaya çıkabilir.
Askerî darbe anayasasının
seçim yasaları hür iradenin ortaya çıkmasını engellemektedir. Bu koşullarda
ortaya çıkan Parlamento askerî vesayet altında ve ne yazık ki seçilmişlerin bir
kısmı bundan herhangi bir rahatsızlık duymamaktadır. Seçilmişlerin bir bölümü
askerden daha çok militarist anlayışta, bir bölümünü tereddütler
yönlendirmekte, bir bölümü de iktidarı paylaşma, iktidar olanaklarını
kaybetmeme adına uzlaşı yolunu seçmektedir. AK PARTİ son kategoridendir. Askerî
vesayeti benimsediğinden değil AK PARTİ, içselleştirilmiş bir demokrasi
anlayışından yoksun olduğu için bu vesayete boğun eğmekte, iktidar
nimetlerinden vazgeçmediği için bu tutumu sergilemekte, askerî vesayetle
uzlaşma yolunu seçmektedir.
Sayın milletvekilleri, AK
PARTİ Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesine heves etmekte ama Avrupa Birliği
karşıtları ağır basmakta ve geriye çekilmektedir AK PARTİ. Bu konuda herhangi
bir ilerleme sağlanamamaktadır.
“Kıbrıs sorununu çözeceğim.”
diye ortaya çıkıyor AK PARTİ ama yine belli odakların baskısı karşısında geri
adım atmakta, Kıbrıs sorunu çözümsüz bırakılmaktadır.
Türban âdeta bayrak
yapılmakta ancak türbanı artık ağzına alamaz hâle gelmiştir AK PARTİ.
Sayın Cumhurbaşkanı Konut’ta
oturamamakta, türbanlı eşi nedeniyle Cumhurbaşkanı, Çankaya Konutu yerine
Dışişleri Bakanlığı Konutu’nda âdeta misafir gibi kalmaktadır.
AK PARTİ kamuoyuna sivil
demokratik bir Anayasa sözü vermişti ama şimdi “Koşulları yok.” diye Anayasa
çalışmalarını rafa kaldırmış durumda.
AK PARTİ “Kürt sorunu benim
sorunumdur. Devlet hatalar yapmıştır, bu hataları gidereceğiz, barışı
sağlayacağız.” dedi, yaptığı ilk iş, Sınır Ötesi Operasyon Tezkeresi’ni
Meclisten geçirmek oldu.
“Sorun sınır ötesinde değil
sınırın berisinde. Operasyonlarla sorunu çözemezsiniz.” diyen DTP’yi kapatan Anayasa Mahkemesinin kararına âdeta için için sevindi.
Sınır ötesi operasyonlarla ne
sağlandı? Milyarlara mal olan binlerce sorti ne
getirdi? Sınır Ötesi Operasyon Tezkeresi’ni Parlamentoya dayatan günün
Genelkurmay Başkanı emekli olduktan sonra “Türk Silahlı Kuvvetlerinin tamamını
Kandil’e yığsak sorunu yine çözemeyiz.” dedi ama hâlâ nafile operasyonlara
devam ediliyor. Bu şekilde, havadan, halkın cebinden toplanan milyarlar heba
ediliyor.
Öte yandan, tütün işçilerinin,
itfaiye çalışanlarının insanca yaşama talepleri “Devletin hazinesini soymak”
olarak algılanıyor, bu şekilde sunuluyor, manipüle ediliyor ve işçiler biber
gazıyla etkisizleştirilmeye çalışılıyor.
AK PARTİ “Kürt sorununda
demokratik açılım” adı altında bir süreç başlattı ancak kısa bir süre sonra
bunun adını değiştirerek “Demokratik açılım” demeye başladı. Sonra bundan da
vazgeçti, “Birlik, beraberlik, kardeşlik projesi” demeye başladı. Efendim, DTP
destek vermemişmiş! Peki, demokratikleşme adına hangi yasa tasarısını Meclise
getirdiniz de DTP karşı oy kullandı? Hangi demokrasi projesini DTP ile
paylaştınız da DTP “Hayır” dedi? Yeni bir Anayasa mı getirdiniz? Seçim
yasalarını mı demokratikleştirdiniz? Seçim barajını mı düşürmeye kalktınız? Ana
dilde eğitime olanak mı sağladınız? Üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı
bölümlerini mi açtınız da DTP karşı çıktı? Cezaevlerindeki koşulları mı
iyileştirdiniz de sorunun çözümü için muhatap arayışını karşılıksız mı
buldunuz, karşılıksız mı kaldı ve siz de bundan vazgeçtiniz? Sınır ötesi
operasyon fezlekesi, sınır içinde operasyonları tırmandırma, DTP’yi kapatma, binlerce Barış ve Demokrasi Partisi üye ve
taraftarını gözaltına alma, tutuklama, seçilmiş belediye başkanlarını
kelepçeleme, panzere taş atan çocuklara on-onbeş yıl
ceza verme dışında demokratik açılım veya kardeşlik adına ne yaptınız da
karşılığını bulamadınız?
Sayın Başbakan elli yıl
öncesinde yapılması gereken ama yapılmayan bir şeyi televizyon ekranlarından
defalarca şöyle söylüyor: “Biz Yüksekova’ya hastane yaptık, açılım işte budur.”
diyor. Halkımız “Yok ya!” diyor. Açılım bu mu gerçekten, Yüksekova’ya bir
hastane yapmak mı; elli yıldır, seksen yıldır yapılamayan bir hastane yapmak
mıdır açılım?
Kürt sorununu bir güvenlik
sorunu olarak görmeye devam ederek sorunu çözümsüz bırakma anlayışınız AK PARTİ’nin de sonunu getirecek. Otuz yıldır bu yanlışta
bilerek ısrar edildi. Bu yanlış birçok hükûmet ve
partiyi siyaset sahnesinden sildi. AK PARTİ’yi
uyarıyoruz. Sorun bir asayiş, bir güvenlik sorunu değil, bir terör sorunu
değil, Kürt halkının inkâr edilen tüm değerleri ve haklarının kabul edilip
edilmeme sorunudur. Sorun, demokratikleşme, barış, insan hakları sorunudur ve
tek bir çözüm yolu vardır: Demokratik parlamenter sistem içinde hukuka bağlı
olarak, barışçıl yollarla ve şiddet dışı çözümler üretmek. Irkçı,
asimilasyoncu, inkârcı resmî devlet ideolojisinden, insan hakları, barış ve
hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik, laik bir devlet yapılanmasına geçmenin
zamanıdır.
Sayın vekiller, getirilen
yasa tasarısı, otuz yıldır çözümsüzlük üreten ve giderek sorunu içinden
çıkılmaz hâle getiren ve Kürt sorununu terör sorunu olarak gören anlayışın yeni
bir kurum üreterek devamı niteliğindedir. Tasarı, 2005 yılında, günün
Genelkurmay Başkanı, bugünün birinci Genelkurmay Başkanı, İkinci Başkan İlker
Başbuğ tarafından önerilmişti. Sorunun bugüne kadar çözümsüz kalmasının yegâne
sebebi, terörle mücadelede kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlayan
bir müsteşarlığın bulunmaması mıdır? Yani böylesi bir kurumun oluşturulması mı
sorunu çözecektir? Açılım dediğiniz bu mudur? Açılımda ilk tercihiniz bu mudur?
Türkiye’nin ihtiyacı, yeni güvenlik kurumlarının inşası değil, devletin soruna
bakış açısında bir zihniyet değişimidir. Yıllarca TSK’da
general rütbesinde görev yaparken yanlışta ısrar edenlerin emekli olduktan
sonra yanlışı itiraf etmeleri yeterince ders verici değil midir?
Sayın vekiller, Türkiye’de
ihtiyaçtan fazla güvenlik kurumu vardır. Güvenlik kurumlarının tümü sorunu
bastırmakla görevlendirilmiş ama sorun büyüyerek günümüze kadar gelmiştir. TSK
doğu ve güneydoğuda 100 bin, 200 bin personelini sorunu bastırmak üzere
görevlendirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – 60
bin geçici köy korucusu, 15-20 bin gönüllü köy
korucusu silahlandırılarak jandarmanın emrine verilmiş, Emniyet Genel
Müdürlüğüne bağlı 50 bin civarında polis, özel tim ve sayılarını
saptayamadığımız binlerce muhbir bölgede seferber edilmiştir, yani 350 bin
civarında güvenlik personeli sorunu bastırmaya çalışmaktadır. Peki, dağdaki PKK
militanı kaç kişi? Genelkurmaya göre, yurt içinde 2-3
bin, yurt dışında da 2-3 bin kişi. Otuz yıldır 300-350
bin kişiyle, siyasetçilerin, Parlamentonun, medyanın, devletin diğer tüm
kurumlarının desteğine rağmen sorunu şiddet yoluyla çözememiştir. Yeni bir
kurum, yeni bir çözüm getiremeyecektir.
Ayrıca, bu koordinasyonu
sağlayacak yeterince istihbarat teşkilatları ve koordinasyonu sağlayacak
kurumlar vardır. Bakın, Başbakanlığa bağlı Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel
Müdürlüğü var. Koordinasyonu sağlamakla da görevli. Peki
niye bu yeterli gelmiyor, yeni bir kurum inşa ediliyor? Aynı görevi görecek
yeni kurum niye inşa ediliyor?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) –
Sayın Başkan, iki cümle daha söyleyeceğim.
Oluşturulmaya çalışılan
müsteşarlık farklı bir şey mi? Evet farklı. Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel
Müdürlüğü, Başbakanlığa bağlı ve TSK, kendi denetimi altında olmayan hiçbir
devlet kurumuna güvenmiyor. Kendisini ülkenin asıl sahibi gören TSK, tüm
kurumları kendi denetimine almak istiyor. Bu nedenle yeni bir kuruma ihtiyaç
duyuluyor.
Bu tasarıya bir bütün olarak
karşı olduğumuzu ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özçelik.
Şahısları adına Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan.
Buyurunuz Sayın Çalışkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
İnsanların toplum hâlinde
yaşaması zorunlu bir olgudur. Toplum hâlinde yaşamak, her şeyden önce o
toplumun içinde bir düzen ve güvenin sağlanmasına ve sürdürülebilmesine
bağlıdır. Toplumlar asırlarca birlikte yaşamışlar fakat düzensiz ve güvensiz
yaşayamamışlardır. Kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması devletin en başta
gelen görevidir. Devleti küçültüp klasik görevlerine döndürsek bile savunma,
adalet ve iç güvenlik devletten soyutlanamaz ve ayrılamaz bir nitelik taşır.
Devletin sağlamak ve korumakla sorumlu olduğu bu düzen için “emniyet”, “asayiş”
ve “kamu düzeni” deyimleri kullanılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; toplumumuzun düzen ve güvenliğinin sağlanabilmesi ve
sürdürülebilmesi, bu görevlerini yerine getirebilecek güce sahip ve nitelikte
eğitilmiş personel, doğru teşhis, yerinde ve hızlı karar ile mümkün olabilir. Devlet güvenliğine, kamu düzenine ve halkın güven ve huzuruna karşı
girişilen her türlü terör faaliyetlerini ve bu faaliyetleri yürüten kişi ve
örgütleri tespit etmek, bunları zararsız hâle getirmek amacıyla gerekli
tedbirleri almak, bu konularda araştırma ve değerlendirme yapmak, illerin
terörle mücadele faaliyetlerini koordine etmek, yönlendirmek veya gerektiğinde
fiilen katılıp yardımcı olmak amacıyla yeni bir teşkilatın kurulmasına ihtiyaç
duyulmuştur.
Terörle mücadele alanında
İçişleri Bakanlığı dışında diğer bazı kurum ve kuruluşlar da çeşitli görevler
ifa etmekte, zaman zaman bu alanda koordinasyon
sorunları yaşanmaktadır. Bu sorunlar terörle mücadele çerçevesinde alınan
kararların uygulanması noktasında zafiyete sebebiyet vermekte, etkin, verimli
ve sonuç alıcı çalışmalara engel olmaktadır. Öte yandan, terör olaylarının ülke
sınırlarını aşan, bütün dünyayı ilgilendiren bir sorun hâline gelmesi sebebiyle
de bu alanda uluslararası iş birliğini zorunlu kılan bir noktaya gelinmiştir.
Bu bağlamda, ülkemizi tehdit eden terör odaklarının yurt dışı bağlantılarını
yakından izlemek ve etkisiz hâle getirmek için diğer ülkelerle ortak tedbirler
geliştirmek zorunlu hâle gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; terörle mücadele hem ülke içinde hem de ülke dışında çeşitli
stratejiler geliştirmek, planlamalar yapmak ve projeler gerçekleştirmek, bu
alanda görevli ve sorumlu kurum ve kuruluşların önde gelen görevlerindendir.
Ancak yeni stratejiler, yeni planlama ve tedbirler geliştirerek karar
vericilere sunmak üzere tatmin edici ölçüde hizmet veren bir kuruma ihtiyaç
duyulduğu da bir vakıadır. Bu amaçlarla, terörle mücadeleye ilişkin politika ve
stratejiler geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu
sağlamak üzere, bu yasayla İçişleri Bakanlığına bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı kurulmaktadır. Kurulması kararlaştırılan Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı sosyal, ekonomik ve kültürel konular da dâhil olmak üzere terörle
mücadele alanında strateji belirleyecek, bunların uygulanmasını izleyecek,
istihbaratı koordine edecek, terörle mücadele alanında elde edilen sonuçlarla
ilgili gerekli araştırma, analiz ve değerlendirme çalışmaları yapacaktır.
Terörle mücadelede etkili ve
hızlı karar almak, sadece operasyonel düzeyde değil,
strateji belirlemede de hayati bir husustur. Bu da, daha az bir bürokratik
yapılanmayı gerektirmektedir. Müsteşarlığın yapılanmasında geleneksel
örgütlenme modeli yerine, hızlı ve etkin karar almaya müsait esnek bir
teşkilatlanma modeli benimsenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti olarak
milletimizin huzurunu, devletimizin itibarını gölgelemek isteyen hiç kimseye
karşı hiçbir zaman zaaf içinde olmadık ve olmayacağız. Demokrasiyi, özgürlükleri,
hukuku istismar ederek Türkiye’nin hukuk ve demokrasi yolunda geri adım
atmasını bekleyen birileri varsa boş yere bekleyeceklerdir, demokrasiyi
kesinlikle teröre feda etmedik, etmeyeceğiz. Türkiye’de demokratikleşme,
ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda bölgeler arası gelişmişlik farklarını en
aza indirgemek için gerekli çalışmaları AK PARTİ hükûmetleri
olarak bugüne kadar gerçekleştirdik, bundan sonra da gerçekleştireceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) –
Terörizm ile özgürlüğün ters orantılı işleyen bir mekanizma olduğunun, birinin
gelişmesi ve zaferinin diğerinin yenilgisi sonucunu doğuracağının hep
bilincinde olduk. Buradan hareketle, bizim yaklaşımımıza göre, terörle
mücadelede en sağlıklı yöntem, insan haklarına dayanan demokratik hukuk
devletini tüm kurum ve kurallarıyla hâkim kılmaktır.
Yeni kurulacak olan
Müsteşarlığın ülkemize hayırlı olmasını diler, şahsım ve grubum adına hepinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Çalışkan.
Şahsı adına Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Türkmenoğlu.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci
bölümüyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
terörizm, siyasal hedeflere ulaşmak için toplumun demokratik ikna ve eylem
yoluyla barışçı davranışlarına karşı, hukukun üstünlüğü ve devlet otoritesini
tanımayan bir yöntem izleyen anlayıştır.
Terör örgütleri ise güçsüzlüklerini gizlemek için demokratik otoriteleri
kitlelerden koparmayı, halka karşı şiddet kullanmaya yöneltmeyi amaçlayan,
kendi güç ve doktrinleri ile sağlayamadıkları halk desteğini ve ayaklanmasını
sağlamak için tarihsel görevlerinin olduğuna inandırılmış çeşitli unsurlardan
oluşan ve uluslararası destek gören yasa dışı kuruluşlardır. Bu örgütler,
tahripkâr silahlarla donanmış olarak gelişmiş taktikler kullanan, insanlığı
hakir gören, ahlaki hiçbir temeli bulunmayan, siyasi hedeflere ulaşmak için insan
hayatını hiçe sayan, masum insanları hedef alan ve hiçbir savaş kuralı
tanımayan, geleneksel politik suçlardan farklı, metodik, örgütlü, sistematik,
öldürme, kaçırma, korkutma ve tahrip eylemlerine başvururlar.
Günümüzde, bütün dünyanın ve
ülkemizin en başta gelen sorunlarından biri hâline gelen terör olaylarının çok
ciddi şekilde ele alınması ve terörle mücadelenin çok yönlü ve uluslararası iş
birliği ve dayanışma içerisinde yürütülmesi kaçınılmaz bir hâle gelmiştir.
İç güvenlik hizmetlerinin bir
parçası olan terörle mücadele, esas itibarıyla İçişleri Bakanlığının görev ve
sorumluluğu içerisinde olup, Bakanlık, bu görevini, bağlı kuruluşları olan
Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı vasıtasıyla yerine getirmektedir.
Terörle mücadele alanında
İçişleri Bakanlığı dışında diğer bazı kurum ve kuruluşlar da çeşitli görevler
ifa etmekte, zaman zaman bu alanda koordinasyon
sorunları yaşanmaktadır. Bu sorunlar, terörle mücadele çerçevesinde alınan
kararların uygulanması noktasında bazı aksaklıklar ortaya çıkarmakta; etkin,
verimli ve sonuç alıcı çalışmalara engel olmaktadır. Öte yandan, terör
olaylarının ülke sınırlarını aşan, bütün dünyayı ilgilendiren bir sorun hâline
gelmesi sebebiyle de bu alanda uluslararası iş birliği zorunlu bir noktaya
gelmiş bulunmaktadır.
Bu bağlamda, ülkemizi tehdit
eden terör odaklarının, yurt dışı bağlantılarını yakından izlemek ve etkisiz
hâle getirmek için diğer ülkelerle ortak tedbirler geliştirmek zorunlu hâle
gelmiştir. Terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve
bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere
İçişleri Bakanlığına bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmaktadır.
Müsteşarlık, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na tabi genel
bütçeli bir idare olacaktır.
Aynı zamanda, güvenlik
kuruluşları ve ilgili kurumlar arasında terörle mücadele alanında gerekli
koordinasyonu sağlamak, bu alandaki politika ve uygulamaları değerlendirmek
amacıyla da İçişleri Bakanının başkanlığında Terörle Mücadele Koordinasyon
Kurulu oluşturulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kurulacak Müsteşarlığın operasyonel
bir görevi bulunmamaktadır. Bu doğrultuda, iç güvenlik hizmetleri kapsamında
güvenlik birimlerince yürütülen operasyonel
faaliyetler Müsteşarlığın görev alanına girmemektedir. Özellikle toplum
desteğinin sağlanması konusunda gerekli planlamaları yapmak, tedbirleri almak
da yeni birimin görevleri arasına alınmıştır.
Müsteşarlık bünyesinde
ayrıca, terörle mücadele alanında oluşturulacak politika ve stratejiler ile
alınacak tedbirlere esas olmak üzere, ilgili birimlerden stratejik istihbaratın
alınması ve değerlendirilmesi amacıyla doğrudan müsteşara bağlı İstihbarat
Değerlendirme Merkezi oluşturulmaktadır. Bu çerçevede, güvenlik kuruluşları ve
istihbarat birimleri ile Dışişleri Bakanlığınca elde edilecek stratejik bilgi
ve istihbarat bu merkezde değerlendirilecek ve ilgili kurum ve kuruluşlarla
paylaşılacaktır.
Yeni kurulacak birimde uzman
kişilerden yeterli ölçüde yararlanmak amacıyla esnek bir personel istihdamı
sistemi benimsenmiş, sözleşmeli olarak veya görevlendirme yöntemiyle personel
çalıştırılması imkânı sağlanmıştır.
Müsteşarlığın bu kanunla
belirlenen görevlerin ifasında bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar ile iş birliği
içerisinde çalışması, bu kapsamda Müsteşarlık tarafından istenen her türlü
bilgi ve belgenin ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlar tarafından gecikmesizin
yerine getirilmesi öngörülmüştür. Müsteşarlığın çalışma usul ve esasları ile
disiplin ve sicil işlemlerinin Müsteşarlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle
düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu düşüncelerle, tasarıyla kurulacak Müsteşarlığın terörün
önlenmesi hususunda fayda sağlayacağını umuyor, kanunun ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkmenoğlu.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Bu bölümde süremiz on beş
dakika.
Dün sisteme giren
milletvekili arkadaşlarımızın isimlerini okuyacağım. Şimdi sisteme girmiş olan
milletvekili arkadaşlarımızın bu sisteme göre olan sıralamasını dikkate
alacağım: Sayın Özdemir, Sayın Kaptan, Sayın Işık, Sayın Dibek, Sayın Asil,
Sayın Uslu, Sayın Çalış, Sayın Koçal, Sayın Güvel, Sayın Çakır, Sayın Öztürk,
Sayın Yıldız, Sayın Doğru, Sayın Şandır ve Sayın Öztürk
sisteme girmişler efendim.
Şimdi bu sıraya göre ilk söz
Sayın Özdemir’e ait.
Bir dakika süre vereceğimi
tekrar…
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – İsmim
var mıydı, ben anlayamadım? Dün ben de sisteme girmiştim.
BAŞKAN – 15 kişinin içinde
yok efendim, ilk 15’te yok, çünkü bir dakika süre verdiğimiz için ancak
yetişiyor.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Peki.
BAŞKAN – İlk sırada Sayın
Hasan Özdemir.
Buyurunuz.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum:
Müsteşarlığın istihbari bilgileri değerlendirmeyle
görevlendirildiğini görüyoruz. Bu alanda yeterli ve gerekli bilgi, analiz ve
değerlendirmeler zaten MİT, emniyet, istihbarat ve jandarma istihbarat
tarafından yapılmaktadır. Amaç gerçekten terörle mücadeleyse mevcut yapılanma
içerisinde terörle mücadele eden kadrolar vardır. Bu kurumlara en modern araç,
teçhizat, silah, eğitim ve personel takviyesi yapılmalıdır. Önemli olan, bu
birimler arasındaki koordinasyonun iyi sağlanmasıdır.
Şimdi, sormak istiyorum: Hükûmet, yoksa istihbarat birimlerinin bazılarına tam
anlamıyla güvenmemekte midir? Hükûmet, daha önce
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı yani TİB ile gerçekleştirdiği korku
imparatorluğunu şimdi Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ile yeniden mi
yapmak istemektedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özdemir.
İkinci söz Sayın Dibek’in.
Buyurunuz efendim.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, kanun tasarısının
13’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yabancı uzmanların da bu Müsteşarlık
bünyesinde çalıştırılacağına dair bir bilgi var, daha doğrusu hüküm var. Şimdi
şunu merak ediyorum, şunu soruyorum: Bu ihtiyaç neden kaynaklanmıştır, nereden kaynaklanmıştır?
Yani Müsteşarlık bünyesinde o görevi yapacak Türk uzmanlar Türkiye’de yok
mudur, yeterli değil midir? Ulusal güvenlik alanında en yetkili kurum olacak
olan bu Müsteşarlığın bünyesinde, yani “Ben bu konuda uzmanım.” diyen yabancı
ajanlar bu kurumun içerisinde çalışabilecekler midir? Bunu merak ediyorum. Bu
ihtiyaç neden kaynaklanmıştır Sayın Bakan?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Dibek.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU (Edirne) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Irak’ın Süleymaniye kentinde,
4 Temmuz 2003’te yaşanan ve milletimizi derinden üzen, rencide eden Türk
askerinin başına çuval geçiren Irak’taki Amerikan kuvvetleri komutanı General Raymond Odierno, önceki gün
Ankara’ya gelişinde yaptığı açıklamada, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a
davetinden dolayı teşekkür ederek, Amerika Birleşik Devletleri’nin terörizmle
mücadelede ve Türk vatandaşlarını korumak için Türkiye'nin yanında olduğunu
belirtmiş, Türkiye ve Irak’ın güvenliğini ve emniyetini artırmaya katkı
sağlayabileceklerini ve yardımcı olabileceklerini söylemiştir. Yaptığı
başka, sözü başka olan bu şahsın ülkemizi ziyareti millî onurumuza nasıl bir
katkı sağlamıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Uslu.
Sayın Kaptan…
OSMAN KAPTAN (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Deniz Feneri
hakkında, Bakanlığınız, İçişleri Bakanlığının Dernekler Dairesi Başkanlığının
otuz dört sayfalık bir raporu var. Bu rapora göre, yirmi aylık dönemde -eski
parayla- 50 trilyon lira bağış alındığı, 18 trilyon lira da yurt dışına gönderildiği,
alım ve ihalelerin şeffaf olmadığı ve başka aykırılıkların, ihlallerin varlığı
tespit edilmiştir. Bu raporun idari ve adli gereği şimdiye kadar yapılmış
mıdır? Yapılmadıysa niye yapılmamıştır? Yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaptan.
Buyurunuz Sayın Çalış.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Bakanlığınızca
faili meçhul cinayetlerle ilgili bir belirlemeniz var mı? Faili meçhul ile
kimliği meçhul ayrımı yapıyor musunuz? Kayda alınmış faili meçhul cinayet
sayısı ne kadardır şu ana kadar?
“EMASYA Protokolü
kaldırılacak.” diyor Sayın Hükûmetiniz. EMASYA
Protokolü kaldırılacaksa Türk Silahlı Kuvvetleri terörle mücadeleyi hangi
hukuki yetkiye dayalı olarak yapacaktır?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çalış.
Sayın Güvel,
buyurunuz.
HULUSİ GÜVEL (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kanun
tasarısının gerekçesinde “Terörle mücadele alanında İçişleri Bakanlığı dışında
diğer bazı kurum ve kuruluşlar da çeşitli görevler ifa etmekte, zaman zaman bu alanda koordinasyon sorunları yaşanmaktadır.”
denilmektedir. Sekiz yıla yakın iktidarınız ve Bakanlığınız süresince
bahsedilen koordinasyon sorunlarını çözememiş olmanızı nasıl
değerlendiriyorsunuz? Koordinasyon sorunları neden kaynaklanmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Güvel.
Sayın Çakır…
RASİM ÇAKIR (Edirne) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın Bakandan
ısrarla yazılı veya sözlü sorumun yanıtını almak üzere soruyorum: Bir ay kadar
önce Edirne Belediye Başkanının makam odasında, görüntülü ve sesli canlı yayın
yapabilme kapasitesine sahip, televizyonun içerisine monte edilmiş bir izleme
cihazı bulundu. Bugüne kadar bu izleme ile ilgili herhangi bir mahkeme kararı
ortaya çıkarılmadı. Bakanlığa bağlı, devletin herhangi bir kurumu bu izleme ve
dinleme aletine sahip çıkmadı ve Başsavcılık da izleme aletini ve televizyonu
jandarmaya teslim ederek Ankara Kriminal Laboratuvarı’na izlenmek üzere gönderdi.
Bu alet, devletin hangi
kurumu, bünyesi ve hangi mahkeme kararıyla buraya monte edilmiştir?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süreniz doldu ama
anlaşıldı sanıyorum bu soru.
RASİM ÇAKIR (Edirne) –
Efendim, bitireyim. Bir saniye…
BAŞKAN – Bir saniye ama onu
açabilmemiz birazcık zor. Tekrar girerseniz…
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) –
Öyle bir usul yok Sayın Başkan.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Böyle
de sorsam olur efendim.
BAŞKAN – Anlaşıldı. Söyleyin,
böyle söyleyin. Sayın Bakan anladı herhâlde.
RASİM ÇAKIR (Edirne) –
Bundan, bu aletten önce bir böcek, Belediye Başkan Yardımcısının odasında
bulundu.
BAŞKAN – Onu anladık.
RASİM ÇAKIR (Edirne) –
Bulunduğu gün Edirne Organize Suçlar Şube Müdürü arayıp “Sizde bir demirbaşımız
var, bunu bize iade edin.” dedi, sahip çıktı ama buna hiç kimse sahip çıkmadı.
Bu alet kime aittir? Sayın Bakana bunu soruyorum.
BAŞKAN – Anlaşıldı efendim.
Teşekkür ederiz Sayın Çakır.
Son sözü Sayın Öztürk’e veriyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: 5 Kasım 2007’de
Oval Ofis’te Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile
ABD Başkanı arasında yapılan görüşmelerden sonra 35 kişilik üst düzey ABD
istihbaratçısı ya da subay Türkiye’ye gelmiş midir? Eğer gelmişse, geçici
görevle mi gelmişlerdir ve neden gelmişlerdir? Geçici görev süreleri bitmiş
midir? Bittiği hâlde Türkiye’yi terk etmişler midir? Terk etmemişlerse, neden
terk etmemişlerdir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Öztürk.
Buyurunuz Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Özdemir’in sorusuyla
ilgili… İstihbarat koordinasyonu, bildiğiniz gibi -daha önce de ifade etmiştik,
burada özellikle terörle ilgili istihbarat konusunda bir koordinasyon
gerekiyor- değişik istihbarat kurumlarının o konudaki bilgilerinin bir arada
toplanması. Burada hiç bir kuruma güvensizlik falan yok, sadece, stratejik
istihbaratın derlenip toplanmasıdır. Daha önce konuşmamda da -bu konuda- ifade
etmiştim. “Ulaştırma Bakanlığındaki birimin görevini mi yapacak?” gibi… Yani,
ben şuna da üzülüyorum: Arkadaşlar yasa metnini çok iyi okusalar, herhâlde,
gerekçeleriyle birlikte daha iyi anlaşılır. Öyle bir şeyimiz yok orada.
Sayın Dibek “yabancı uzman”
diyor. Arkadaşlar, terör, tabii, çok uluslararası bir konu ve uluslararası iş
birliğini de gerektiriyor. Terör denildiğinde, sadece bir terör değil, pek çok,
artık uluslararası boyutları olan terör var. Dolayısıyla, ihtiyaç olduğunda,
çok kısa süreli olabilir, yabancı uzman görüşüne başvurma ihtiyacı olabilir, başka
ülkelerin tecrübelerini paylaşmak açısından olabilir, kısa süreli, bu manada
bir şey oraya ifade edilmiştir.
Sayın Uslu, dün Irak’taki
Amerika Birleşik Devletleri’nin Komutanı ve bir heyet buraya geldiler, üçlü
mekanizma çerçevesinde, Irak Hükûmetiyle de
görüşerek. Onlarla heyetlerimiz arasında, geniş kapsamlı, özellikle Irak’tan
Türkiye’ye uzanan, Irak topraklarında beslenen, yaşayan, orada bulunan terörün
önlenmesi yönünde görüşmeler yapılmıştır. Bu çerçevede, görüşmeler verimli
olmuştur. Dışişleri Bakanımız, Genelkurmay Başkanımız da görüşmüşlerdir ve biz,
dünkü görüşmeleri, Irak topraklarından Türkiye’ye dönük terörün önlenmesinde
önemli bir görüşme olarak niteliyoruz. Çalışmaya devam edilecek. Ülkeler arası
görüşmelerde kişilerden ziyade ülkeler esastır, biz bu görüşmelere öyle
bakıyoruz.
Sayın Kaptan, Deniz Feneriyle
ilgili yargıya eğer bir şey verilmesi gerekiyorsa verilmiştir. Şu anda bütün
ayrıntıları şey yapamıyorum ama yargıda olan konulardır, istendiyse
verilmiştir.
Faili meçhullerle ilgili…
Bizim dönemimizde faili meçhul diye bir şey bırakmıyoruz. Konuşulan ve burada
gündeme gelenler hep dönemimiz öncesine ait faili meçhullerdir ve onlar
üzerinde de çalışmalar sürüyor ve onların aydınlatılması yönünde de gerekli
çabaları gösteriyoruz. AK PARTİ dönemi faili meçhullerin olmadığı bir dönem.
EMASYA Protokolü biliyorsunuz
bugün kaldırıldı. Sayın Genelkurmay Başkanımızla görüştük ve birlikte, ortak,
daha önceki seviyede imzalarla kaldırılmasını uygun bulduk ve bugün o imzalar
atıldı, bizim Müsteşarımız ve Genelkurmay Başkanlığı Harekat
Başkanının imzasıyla kaldırılmıştır. Zaten 5442’nin 11/D’si
burada iş birliğini, iş bölümünü yeterince ifade ediyor. Bu konuda valilerimiz
yetkilidir. Valilerimiz gerektiğinde zaten yardım isterler, destek isterler, o
konuda yeni bir düzenlemeye de ihtiyaç duymadık.
Sayın Güvel,
koordinasyon sorununu ifade ediyoruz. Bu, daha çok koordinasyonla ilgili bir
şeydir. Terör, uluslararası terör dünyanın bir sorunudur ve Türkiye’de de
özellikle bu konuları bütün boyutlarıyla -açış konuşmamda da ifade etmiştim-
ele alacak, değerlendirecek, analizler yapacak, uluslararası boyutlarda takip
edecek bir birim oluyor.
Sayın Çakır’ın Edirne’yle
ilgili… Herhâlde yargıdadır, benim o konuda yakın bir bilgim yok ama böyle bir
olay herhâlde yargının gündemindedir.
ATİLLA KART (Konya) – İdari
boyutunu soruyoruz Sayın Bakan.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) –
Yargı kararı yok Sayın Bakan, idari boyutunu soruyoruz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Sayın Öztürk’ün ABD ile ilgili… O konuda
benim şu anda söyleyebileceğim bir şey yok ama şunu ifade edeyim ben: Bütün bu
çalışmalarımız… Burada konuşmalar da oldu, soruların içinde de var. Soruların
genel cevabı olarak ifade ediyorum: Bu Müsteşarlığı kurarken burada yeni bir
güvenlik birimi değil, aksine güvenlik birimlerimizin çalışmalarını koordine
eden bir koordinasyon birimi oluşturuyoruz. Politika belirleyecek, hükûmete politikalar, stratejiler teklif edecek, bu konuda
daha sistematik çalışmalar yapacak, analizler yapacak ve gerçekten sadece 94 kişilik
bir kadroyla çalışacak bir beyin takımının, iyi yetişmiş terör uzmanlarının,
hukukçuların çalıştığı bir kurumdan bahsediyoruz. Çok yanlış değerlendirmeler
oluyor buradaki konuşmalarda.
ATİLLA KART (Konya) –
İlçelerdeki örgütlenmeyi ne yapacağız Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Onu özellikle ifade etmek istiyorum. Yani hiç o manada, o
konuşmalardaki şekilde bir kuruluş üzerinde değiliz. Onu özellikle ifade etmek
istiyorum.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın
Bakan, ilçeleri niye örgütlüyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) - Burada koordinasyon, hem koordinasyon hem istihbarat koordinasyonu
hem genel koordinasyon üzerinde sorular soruluyor.
Değerli arkadaşlar, bu, şu
veya bu kuruma güven veya güvensizlik meselesi değil, her ülkede olan bir şey.
Açın bakın, ben size Avrupa ülkelerinde, Avrupa Birliği ülkelerinde, başta
İngiltere olmak üzere, aynen, çok yakın, benzer, terör doğduktan sonra
oluşturulmuş kuruluşlar var; onların örneklerini vereyim ben.
Burada Sayın CHP Sözcüsü bahsetti.
Yani, o tür düşünceler hayalden bile geçmeyen… Nasıl bu kadar senaryo üretilip
de bu kurum o şekilde ifadelendiriliyor, doğrusu hayret ediyorum. Bizim
dönemimizde aksine hiç gri nokta yok, karanlık nokta yok.
ATİLLA KART (Konya) – Tekrar
anlatacağız, soracağız, cevap vereceksiniz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) - Biz, aydınlıklar üzerine gidiyoruz ve Türkiye’yi aydınlatıyoruz.
ATİLLA KART (Konya) – Soyut değil, somut cevap vereceksiniz Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) - Bakın, Türkiye aydınlanıyor, bunu bilin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Soru-cevap işlemi
sona ermiştir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın
Başkan, sormuş olduğum soruyu Sayın Bakan geçiştirdi, herhâlde yargıdadır diye
çok muğlak bir cevap verdi. Bu aleti buraya savcı mı
monte etti, hâkim mi monte etti yargıdan? Ben, işin idari boyutunu soruyorum.
Emniyet midir, kimdir, kim monte etmiştir? Yasal izni var mıdır, mahkeme kararı
var mıdır? Böyle bir Türkiye’ye aydınlık Türkiye diyebiliyor muyuz?
BAŞKAN – Sayın Çakır,
herhâlde Bakanın elinde veri olsa cevap verecekti, herhâlde bu kadar cevap
verebildi. Onun için bir şey yapamayacağız.
Şimdi maddelere geçiyoruz.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) –
Demokrasi bunlara lazım olduğu kadar, lazım olduğu zaman demokrat bunlar,
kendilerine lazım olursa.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – “O
aleti, AKP’nin derin devleti oraya koydu” diye iddialar var.
BAŞKAN - Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa, o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım. (CHP sıralarından
gürültüler)
Sayın milletvekilleri,
lütfen… Şimdi maddelere geçtik.
1’inci maddeye geçmiş
bulunuyoruz. 1’inci madde üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 Sıra
Sayılı Tasarının adının “Terörle Mücadele Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı” olarak 1. maddesinin de aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi |
Atilla Kart |
Vahap Seçer |
|
Trabzon |
Konya |
Mersin |
Mersin |
|
|
Şahin Mengü |
Şevket Köse |
|
|
Manisa |
Adıyaman |
“Madde 1- (1) Bu Kanunun
amacı; terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu
konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere
İçişleri Bakanlığına bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kurulması
ile teşkilat, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esasları düzenlemektir.
10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 2/i maddesi hükümleri
saklıdır.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan okutup
birlikte işleme alacağım ama istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Şimdi önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Harun Öztürk |
Tayfun İçli |
Recai Birgün |
|
İzmir |
Eskişehir |
İzmir |
|
|
Emrehan Halıcı |
Kamer Genç |
|
|
Ankara |
Tunceli |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 Sıra
Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 1. maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ayla Akat Ata |
Sırrı Sakık |
İbrahim Binici |
|
Batman |
Muş |
Şanlıurfa |
|
|
Şerafettin Halis |
Hamit Geylani |
Hasip Kaplan |
|
Tunceli |
Hakkâri |
Şırnak |
|
Akın Birdal |
Sebahat Tuncel |
Sevahir Bayındır |
|
İstanbul |
İstanbul |
Şırnak |
|
Osman Özçelik |
M. Nezir Karabaş |
Pervin Buldan |
|
Siirt |
Bitlis |
Iğdır |
|
Bengi Yıldız |
|
|
|
Batman |
|
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, siz
konuşacaksınız…
Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadele için terörün doğru tanımı
yapılmalı. Bugüne kadar dünyada terörün yüz dokuz değişik tanımı yapılmış ama
yine de Birleşmiş Milletler ve Avrupa’da uzlaşılan bir ortak tanım
bulunmamaktadır. Her ülkenin kendi siyasi çıkarları doğrultusunda tanımladığı
terör, Birleşmiş Milletler ve bölgesel belgelerde net bir tanıma sahip
olmayınca devletlerin mücadele yöntem ve müeyyidesi de farklılaşmaktadır.
Örneğin silahlı mücadele yöneten bir grubu kimisi “terörist” kimi de “özgürlük
savaşçısı” ilan ediyor. Terör örgütleri listesinde baş sırada yer alan Hamas’ı, AKP, Filistin halkının meşru temsilcisi olarak görüp,
El Beşir -Uluslararası Ceza Mahkemesinde tutuklanır- Meclise gelir konuşma
yapar.
Evet, terörle mücadele
kapsamında olan -ki, bu tanımda öyle- kitaplar, şarkılar, yazılar, sinema,
tiyatro, müzik, sanat, renkler terörist değildir. Ana diller, farklılıklar,
kültürler, kimlikler terörist değildir. Çocuklar terörist değildir, on beş
yaşında Berivan’a on üç buçuk yıl hapis zulümdür.
Kürtler terörist değildir. Dilini, kimliğini, kültürünü, aslını inkâr zulümdür.
Ahmet Kaya’ya sürgünde ölüm, Şivan’a müebbet sürgün
zulümdür. Cumhurbaşkanı, Başbakan eşinin nizamiye kapısında tutulması zulümdür.
On yedi bin faili meçhul cinayet, dört bini aşkın köyün yıkılması zulümdür.
Edward Said
bunu çok güzel açıklıyor: “Herhangi bir siyasi eylemin “terörizm” olarak adlandırılması
ona siyaset, tarih, gelenek ve yorumun buluştuğu bir anlatı statüsü tanımaması
demektir. Filistin meselesi neyse Kürt meselesi de budur, birinin ‘gerilla’
dediğine öteki de ‘terörist’ diyor.” (BDP sıralarından alkışlar)
Evet, haklı terör, haksız terör
olmaz. Adil olmak zorundayız insan haklarından, hukuktan, demokrasiden yana;
eşit olmak zorundayız özgürlüklerden yana. Devlet terörüne de karşıyız, ayrımcılık terörüne
de karşıyız, kültürel teröre de karşıyız, ekonomik teröre de karşıyız. Siyasi, ideolojik, dinî,
etnik, nereden gelirse gelsin, ne olursa olsun terörün her çeşidine karşı hep
birlikte karşı olmak zorundayız.
Terörle mücadele çok
yönlüdür, bir bütündür. Kriminal, sosyolojik,
siyaset, bilim, demokrasi, insan hakları, hukuk, kültürel, ekonomik boyutları
vardır. Türkiye gibi tarihten zenginliği olan, kültürel farklılığı olan
ülkemizde Hazreti Ömer’in adaletine, Mevlânâ’nın
tasavvufuna, Ahmedi Hani’nin kardeşliğine ihtiyacımız
var. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine, İstiklal Savaşı’nın ruhuna,
cephede ve Mecliste Türk’ün, Kürt’ün, Çerkez’in, Laz’ın, tüm farklılıkların,
kardeşlerimizin birliğine, dirliğine ihtiyacımız var.
21’inci yüzyılda yeni bir
Türkiye, yeni bir eşitlik, kardeşlik belgisine, yeniden yapılanmaya, yeniden
umutlara, yepyeni bir sayfa açmaya ihtiyacımız var.
Kürt’e, azınlıklara,
Romanlara, Tekel işçisine, demokratik muhalefete tahammül etmeyen; sağcılar,
solcular, laikler, antilaikler, Sünniler, Aleviler,
Türkler, Kürtler, zenginler, fakirler birbirine düşman, öteki gözüyle bakar
oldular.
Türkiye'nin en büyük terörist
eylemi -buradan ilan ediyorum- 12 Eylül darbesidir, ondan büyük terörizm
olamaz. (BDP sıralarından alkışlar) Bu Meclisi kapatan 12 Eylül darbesidir.
Bundan büyük terörizm yoktur, bu Meclisin birlikte, öncelikle bunu kınaması
gerekir.
Arkadaşlar, biz, devletin tüm
kurumları, tarafsızlığını, bağımsızlığını, adaletini, sağduyusunu, suhuletini
kaybederken, devletin tepe kurumları kavgalı olurken, Anayasa Mahkemesi ayrı
telden çalarken, yargı demokratikleşmenin önünü tıkarken; Hükûmet,
yönetememe krizi yaşarken, Meclis perişan, aciz; liderler dargın, kırgın;
sevgi, saygı yokken, diyalog yokken, uzlaşı yokken, sokakta gerilim, Mecliste
kavga varken sistemi sorgulamadan, kendimizi sorgulamadan neyi nasıl çözeceğiz?
Kırk yıldır aynı liderler, aynı partiler bu ülkeyi
yönetmiyor mu? Nedir bunları dokunulmaz kılan, değiştirilmez kılan? Terörün baş
kaynağı da Allah aşkına bu değil midir? Ceylan derisi koltuklarda hepimiz masum
muyuz? Gelin toplumsal bir travma yaşamadan önce
Türkiye’mizin, güzel ülkemizin, güzel insanlarımızın gerçek gündemine dönelim.
Darbe anayasasını, Siyasi Partiler Yasası’nı, kırmızı kitabı, gizli
protokolleri hepsini kaldıralım. Bütün bunlar olmadan bu müsteşarlık
bürokrasisine hapsedersek terörle mücadeleyi, hiçbir adım atamayız, hiçbir şey
yapamayız.
Sayın Bakan, çok konuştunuz. Plautus der ki: “Yapacağım diye vakit geçirme, yaptım de.”
Ziya Paşa der ki: “Ya bir işe önceden başlama yahut da başladığın işi bitir,
yarıda bırakma.” Bugün EMASYA Genelgesi’ni kaldırmışsınız, tebrik ediyorum. Bu
konuda doğruya doğru, güzele güzel; bu Mecliste buna hep beraber alkış
tutmalıyız diyorum. (BDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Arkadaşlar, “Açılım” dediniz kelepçelediniz, “Dağdakileri indireceğim.” dediniz
şehirdekileri hapsettiniz, “Barış” dediniz savaş açtınız, “Anayasa” dediniz
rafa kaldırdınız! Avrupa Birliğinin reformlarını kozmetik bir şekilde
yutturmaya çalıştınız! Sekiz yıldır iktidarsınız, Allah aşkına sizi tutan var
mıydı? Bir atasözü var: “Yanlış yolda ne kadar giderseniz gidin bu sizi doğru
hedefe götürmez.” İşte, bütün mesele bu.
Kürt sorunu terör, asayiş
sorunu değil. Bu böyle biline. 20 milyon Kürt de terörist değildir. Terörle
mücadeleyi bu anlama sıkıştırırsanız yanlış yaparsınız. Kendi görevinizi bir
müsteşarlık bürokrasisine hapsederseniz bilin ki sizleri, bizi, hepimizi
Türkiye halkı affetmez, tarih affetmez, Allah da affetmez. Bu Terörle Mücadele
Kanunu doğrultusunda kuracağınız müsteşarlıkla bir adım, bir arpa boyu da yol
alamazsınız. Bunları gelin öncelikle ayrıştırın, netleştirin, birlikte bunun
hakkını verelim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen
sözünüzü bağlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Anayasa’ya aykırı olan bu terör tanımının bu nedenle kaldırılması gerekiyor.
90’ıncı madde ne diyor: “Uluslararası belgeler.” diyor, “İnsan hakları, haklar,
özgürlükler.” diyor, “Gizli dinleme olmasın.” diyor, “Zulüm olmasın.” diyor,
“Adil yargılanma olsun.” diyor, “Vatandaşlar eşit ve özgür olsun.” diyor ama ne
oluyor? Seçimle gelen 9 belediye başkanı içeride olan, 1.500 yöneticisi tutuklu
olan bir partinin, kapatılan bir partinin, kapatma kararlılığını yaşayan, hâlâ
bu ayıbı taşıyan bir ülkede, parti kapatmalarla uğraştığı bir ülkede, bir 12
Eylül darbesinin dar gömleğiyle kendimize giydirdiğimiz bu Anayasa’yı
değiştirmedikçe siz terörle mücadele edemezsiniz. Terörle edemezsiniz, ondan
sonra Tekel işçisini terörist görürsünüz, KESK’i,
DİSK’i, memur sendikalarını terörist görürsünüz, hak arayanı terörist
görürsünüz, herkes karşınıza terörist olarak çıkar ve şaşarsınız, şaşarsınız!
Şaşmamak için herkesin doğru yola gelmesi lazım. Gelin, bu konuda uzlaşalım,
birleşelim, birlikte mücadele edelim.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
Diğer önerge sahibi İzmir
Milletvekili Sayın Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 1’inci maddesiyle ilgili vermiş
olduğum önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye, otuz yıla yakın bir süredir dış güçler tarafından desteklenen bir terör
örgütüyle mücadele etmektedir. Mücadelenin hangi güçlerle ve ne şekilde
koordine edildiğine bakalım.
En tepede anayasal bir
kuruluş olan Millî Güvenlik Kurulu yer almaktadır. Bu kurul, devletin millî
güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanmasıyla ilgili tavsiye kararları
almakta ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusunda Bakanlar Kuruluna
görüşlerini bildirmektedir. Anayasa’mız, devletin varlığı ve bağımsızlığı,
ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda
alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kurul kararlarının Bakanlar Kurulunca
değerlendirileceğini hükme bağlanmaktadır.
Daha sonra Başbakanlık
bünyesinde iki birimin yer aldığını görüyoruz. Bunlardan biri
iç ve dış güvenlik konuları ile terörle mücadelede koordinasyonu sağlamak üzere
kurulmuş bulunan Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü, diğeri de Türkiye
Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına ve
güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlarına
karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî
güvenlik istihbaratını devlet çapında oluşturmak ve elde edilen bu istihbaratı
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreteri ve gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevlendirilen MİT
Müsteşarlığıdır.
İç ve dış güvenlik ile
terörle mücadele konularında görev alan diğer bir grup içinde ise Jandarma
Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığını
görüyoruz. Bu gruptakiler de İçişleri Bakanlığı tarafından koordine
edilmektedir.
Görev ve yetkileri Anayasa ve
yasalarla belirlenmiş Türk Silahlı Kuvvetleri ise bu kapsamda, yeni güvenlik
sorunlarına ve krizlere uygun şekilde reaksiyon göstermek, belirsizliklere karşı
hazır olmak, iç ve dış tehdit ve risklere karşı ülkenin güvenliğini
sağlayabilmek için caydırıcılık, güvenlik ve harekât ortamının
şekillendirilmesi, iç güvenlik hareketi, kriz yönetimi, sınırlı güç kullanımı
gibi faaliyetleri icra etmekle görevlendirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, 2006
yılında kabul edilen 5508 sayılı Yasa’yla Başbakanlık bünyesinde Güvenlik
İşleri Başkanlığının adı “Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü” şeklinde
değiştirilmiş ve bu birime iç ve dış güvenlik işlerinin yanı sıra terörle mücadele
konularında da ilgili kuruluşlar arasında koordinasyon sağlama görevi
verilmiştir.
Özetlemek gerekirse, iç ve
dış güvenlik konuları ile terörle mücadelede millî güvenlik siyasetini
belirleyen ve anayasal bir kuruluş olan Millî Güvenlik Kurulunun şemsiyesi
altında, İçişleri Bakanlığı tarafından bağlı kuruluşlar düzeyinde bir
koordinasyon yapıldığını, İçişleri Bakanlığının yürüttüğü faaliyetler, MİT
tarafından elde edilen istihbarat ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin faaliyetlerinin
tamamının nihai aşamada Başbakanlık tarafından koordine edildiğini görüyoruz. Bu yapıda
sorumluluk Başbakana aittir.
Değerli milletvekilleri, iç
ve dış güvenliğin sağlanmasıyla, terörle mücadele konularında görev yapan bu
kuruluşların bir eş güdüm içinde çalışmasına ihtiyaç olduğu doğrudur. Bu
tasarıyla Başbakanlık, terörle mücadelede koordinasyon görevini yerine getirme
sorumluluğundan kurtarılmak istenmektedir. Başka ne istenmektedir? Anayasal bir
kuruluş olan Millî Güvenlik Kurulu tümüyle işlevsiz hâle getirilmek istenmektedir.
Bu durum, tasarının açıkça Anayasa’ya aykırı olduğunu ortaya koymaktadır ve
değişiklik önergesi bu nedenle verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, peki
bu sakıncaları bir tarafa bırakılırsa, yeni kurulacak Müsteşarlık kurumlar
arasında koordinasyon görevini yerine getirebilecek midir?
Değerli milletvekilleri,
yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlar arasında AKP yönetiminin yol açtığı güven
bunalımı aşılmadan eş güdüm sağlanması mümkün görülmemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kurulan Müsteşarlık sorunları
azaltmak yerine yeni yetki ve görev çatışmalarına yol açacaktır.
Bir an için Hükûmetin iddia ettiği gibi böyle bir birime ihtiyaç
olduğunu varsayalım, o zaman 2002 yılından bu yana bu doğruyu görmek için niçin
sekiz yıl beklediniz?
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan dün sorulan bir soruya, sürekli hâle gelmiş olağanüstü hâli
iktidarlarının kaldırdığını ifade etmiştir.
Olağanüstü hâl Millî Güvenlik
Kurulunun 30 Mayıs 2002 tarihli tavsiye kararı üzerine Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 19 Haziran 2002 günlü toplantısında Hakkâri ve Tunceli’de 30 Temmuz
2002’den itibaren, Diyarbakır ve Şırnak illerinde de 30 Kasım 2002’de sona ermek
üzere son kez uzatılmıştır.
Sayın Bakan, görüldüğü gibi
olağanüstü hâl Hükûmetiniz tarafından
kaldırılmamıştır, doğruyu söylemediniz Genel Kurula.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Öztürk.
Bu iki önergeyi birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 383 Sıra
Sayılı Tasarının adının “Terörle Mücadele Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı” olarak 1. maddesinin de aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve
arkadaşları
“Madde 1- (1) Bu Kanunun
amacı; terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu
konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere
İçişleri Bakanlığına bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kurulması
ile teşkilat, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esasları düzenlemektir.
10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 2/i maddesi hükümleri
saklıdır.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu önergeye?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının ismiyle içeriği
arasında herhangi bir uyum olmadığını birinci bölüm üzerindeki konuşmamda ifade
etmiştim. Tasarı metnine baktığımızda kamu düzeni ve güvenliğiyle ilgili hiçbir
hükmün veya hiçbir ibarenin, hiçbir cümlenin yer almadığını görüyoruz.
Önergeyle, birinci olarak “Bu
isimle tasarının içeriği arasında bir uyum sağlayalım.” diyoruz. Kamu
güvenliğinin iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele gibi alanları
vardır. Tasarı, sadece terörle mücadeleyi konu almaktadır. O nedenle kamu
düzeniyle de ilgisi olmayan bu tasarının, bu müsteşarlığın isminin “terörle
mücadele” olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz. Bu, son derece doğru bir
düzenlemedir.
İkinci olarak: Bu 1’inci
madde vesilesiyle tasarının tümünü ilgilendiren bazı konularda sizlerin
dikkatine bazı bilgileri ve görüşlerimi sunmak istiyorum: Başbakanlığa bağlı
Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün başarılı olamamasının nedeni, bu Genel
Müdürlüğe koordinasyon görevi verilirken aynı zamanda bu Genel Müdürlüğe hizmet
edecek bir terörle mücadele koordinasyon kurulunun kurulmamış olmasıdır. Tasarı
bunu kuruyor, bu olumlu bir adımdır, olumlu bir düzenlemedir ancak koordinasyon
mevkisi olarak, birimi olarak Başbakanlık yerine İçişleri Bakanlığına bağlı bir
müsteşarlığın tercih edilmesi yanlıştır. Bizim kamu yönetim sistemimizde
koordinasyon daima Başbakanlık tarafından yürütülür. Sekreterya
işiyle görevli 94 kişilik bir müsteşarlığın doğru olmadığını ifade ettim ama
siyasi tercih bu yönde olabilir ama gelin, bu koordinasyon birimini
Başbakanlıkta kuralım, kurmuyorsanız bile, bu tasarının ismiyle içeriği
arasında bir uyum sağlayalım. Bunu ayrıca ilave etmek istiyorum.
Yine, Terörle Mücadele
Koordinasyon Kurulunun yapısı güçlü değildir. Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreteri, Anayasa’yla, güvenlik konularında görevli bir kurumun personeli
olmasına rağmen, Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunda yer almamaktadır.
Bunun sivilleşmeyle herhangi bir ilgisi yoktur. Anayasal bir kurumun genel
sekreterini buraya dâhil etmemek kadar yanlış ve eksik bir düşünceyi
düşünemiyorum.
Yine
-Sayın Bakan da konuşmalarında ifade ettiler- terör sadece ulusal bir konu da
değildir, uluslararası boyutu olan bir konudur.
Yine,
terörün finansman kaynaklarının kurutulması önemli bir konudur. Bu konu da
müsteşarlığın görevleri arasında olmak durumundadır ancak Müsteşarlığın
görevlerine baktığımızda, bu konularda hiçbir ibarenin yer almadığını
görüyoruz. Bu konularda görevli olan Mali Suçları Araştırma Kurulu yani MASAK’ın Başkanını da Terörle Mücadele Koordinasyon
Kurulunun asli üyesi olarak göremiyoruz. Bunu burada ifade etmek, belirtmek son
derece doğrudur. İlgili maddede, 4’üncü maddede “İlgili olan diğer kamu
kurumlarının yetkilileri de bu Koordinasyon Kuruluna davet hâlinde katılır.”
şeklindeki hüküm yeterli değildir. MASAK Başkanının ve Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterinin tasarıda yani 4’üncü maddede ismen sayılması terörle
mücadele konusunda ve onun finansman kaynaklarının kurutulması konusundaki bir
kararlılığı ifade etmek açısından da önemlidir.
Müsteşarlık…
Müsteşar yardımcıları var, 2 tane müsteşar yardımcısı. 94 kişilik bir
müsteşarlıkta müsteşar yardımcısına gerek olmadığını düşünüyorum, gereksiz bir
idari kademedir. Ayrıca, tasarıya ekli teşkilat cetvelinde 2 müsteşar
yardımcısı kadrosuna yer verilirken, müsteşar yardımcılarıyla ilgili tasarı
maddesinde “Müsteşara yardımcı olmak üzere 2 müsteşar yardımcısı
görevlendirilir.” hükmü yanlış. Görevlendirme ne demektir? Kadrosu olmayan
kişileri görevlendirmedir. Bu, kadrolu kişidir; kadrosu müsteşar yardımcısı,
“Onu görevlendiririz.” diyorsunuz. Böyle bir yasal düzenleme, anlaşılan, Maliye
Bakanlığının veya Devlet Personel Başkanlığının da dikkatinden kaçmış veya
oralardan geçirilmemiş. Yani amatörce bir yaklaşım var yasa metninde.
Yine,
bizim 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre kadrosuz memur çalıştırılamaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
10 tane
müşavir var burada, bakıyorum ”10 tane müşavir görevlendirilir.”
diyorsunuz. Kadro cetveline bakıyorum,
ekli kadro cetvelinde müşavir kadrosu yok. Müşavir kadrosu olmadan, siz, kanun
metninde “Müsteşarlıkta 10 tane müşavir görevlendirilir.” diyebilir misiniz?
Bunun
gibi, daha sayabileceğim çok fazla düzenleme var, amatörce yazılmış. Tek ustaca
yazılmış maddesi “İstihbarat Değerlendirme Merkezi.” Evet, o madde ustaca
yazılmış. O da teşkilat cetvelinde yok ama kanun metninde var. Hem kanun
metninde “İstihbarat Değerlendirme Merkezi kuruyorum.” diyeceksiniz hem
teşkilat cetvelinde yok. Ustaca yazılmış olması -mecazi
anlamda tabii ki- orada herhâlde bazı şeyler saklanmak isteniyor. Saklama
niyetiniz yoksa teşkilat cetveline, ekteki cetveline, teşkilat şemasına bunu
yazarsınız.
Sözlerimi
burada bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 9 Şubat 2010
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.