Normal 45115 2 10 2010-03-08T09:44:00Z 2010-03-08T09:44:00Z 1 37256 212361 TBMM 1769 498 249119 11.5606 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

          

DÖNEM: 23                            CİLT: 60                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

57’nci Birleşim

4 Şubat 2010 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

         I.  - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

       II.  - GELEN KÂĞITLAR

     III.  - YOKLAMALAR

      IV.  - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığı seçimine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, esnaf ve sanatkârların kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

V. - AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması

2.- Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması

VI. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 30 milletvekilinin, elma üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/547)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/548)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 33 milletvekilinin, memurların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/549)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, 17 Aralık 2009’da güvenlik güçlerinin Tekel işçileri ve milletvekillerine yönelik uygulamalarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/550)

 

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

 

1.- (10/363) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

2.- (10/198) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- (10/106, 10/391, 10/526 ve 10/545) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

4.- Gündemdeki sıralama ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin, KOSGEB kredilerine ve süt sığırcılığının desteklenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11454)

2.-  Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, AB destekli programların uygulamalarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11535)

3.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Konsey Başkanlığı seçimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı (7/11560)

4.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, atık yönetimiyle ilgili bazı konulara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/11727)

5.-  Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, çevre mühendislerinin görevlerinin diğer meslek gruplarınca da yapılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/11765)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.05’te açılarak dört oturum yaptı.

 

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Doğu Anadolu Projesi’ne,

Ordu Milletvekili Rahmi Güner, Ordu ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına,

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi, atamaları yapılmayan öğretmenlerin durumuna,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay, Doğu Anadolu Projesi’ne ayrılan kaynağın DAP kapsamındaki il sayısına göre son derece yetersiz, damızlık hayvan kredisi hibe desteğinin verilme şartlarının da çok ağır ve yetersiz olduğuna ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş ve 24 milletvekilinin, Bursa-Mustafakemalpaşa’daki bir maden ocağında meydana gelen grizu patlaması olayının (10/543),

Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, başta Bursa-Mustafakemalpaşa’daki grizu patlaması olmak üzere madencilik sektöründeki iş kazalarının (10/544),

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 26 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının (10/545),

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, maden işçilerinin sorunlarının (10/546),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:

(10/406) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP,

(10/298) esas numaralı, öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

(10/313) esas numaralı, JİTEM ve Doğu/Güneydoğu Bölgesinde yaşanan faili meçhul cinayetler/kayıplar konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

AK PARTİ Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini işleme almak istemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunu tekrar gözden geçirdiğini belirterek, Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini işlemden kaldırdığını açıkladı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı: 383) görüşmelerine devam olunarak birinci bölümü üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Adana Milletvekili Ali Küçükaydın, 54’üncü Birleşimde grup adına yaptığı konuşmasındaki “İllegal faaliyetler” ifadesinin Muş Milletvekili Sırrı Sakık tarafından yanlış anlaşıldığını veya yanlış anlamaya sebep olduğunu belirterek bu sözleriyle terör örgütlerini kastettiğine, başka bir maksadının bulunmadığına ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

4 Şubat 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 20.00’de son verildi.

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

Harun TÜFEKÇİ

Bayram ÖZÇELİK

 

Konya

Burdur

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 


 


No.: 74

II.- GELEN KÂĞITLAR

4 Şubat 2010 Perşembe

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 30 Milletvekilinin, elma üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/547) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 30 Milletvekilinin, işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/548) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 33 Milletvekilinin, memurların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/549) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, 17 Aralık 2009’da güvenlik güçlerinin TEKEL işçileri ve milletvekillerine yönelik uygulamalarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/550) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.12.2009)

 

 

 

 

 


 


4 Şubat 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Gaziantep ilinin sorunları hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ağyüz.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Gaziantep’in yaşadığı ekonomik, sosyal sıkıntıları, sorunları sizlere aktarmak için gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Gaziantep’in sorunlarını sıralarken Gaziantep’in durumunu “AKP öncesi” ve “AKP sonrası” diye ayırmak lazım. AKP öncesi, 4 organize sanayi bölgesiyle yaklaşık 24 milyon metrekarelik bir KÜSGET ve 2 tane de ufak, küçük sanayisiyle, örnek sanayisiyle bir bütün hâlinde gelişmişliğini sağlamış, bölgesinde GAP’ın giriş kapısı ve cazibe merkezi bir kentti ve ne zaman ki 2004 yılında İktidarınızın heyula uygulaması Teşvik Yasası çıktıktan sonra Gaziantep maalesef güneş gibi parlayan bir yıldız olmaktan çıkmış, ekonomide karamsar, toplumsal ve sosyal olayların arttığı bir kent hâline gelmiştir. Bu teşvik uygulamasıyla Gaziantep’in çevresi teşvikli illerle  kuşatılmış, rekabet şansını kaybetmiştir. Dördüncü organize sanayi bölgesinde tahsisler, yapılabilir noktaya, temel atılır noktaya gelmemiştir. Gaziantep’e özel önem verilmesi gerektiğini ağzıyla söyleyen Sayın Başbakan 9 kere kente gelmesine rağmen hiçbir çözüm üretememiştir.

Gaziantep sağlıkta, sağlık gelişmişliğinde 37’nci sıradadır, eğitimde 54’üncü sıradadır ve işsizlikte nasıl ki Türkiye OECD ülkelerinde 1’inci ise Türkiye sıralamasında da yüzde 16,8’lik işsizlik oranıyla 8’inci sırada yer almaktadır değerli arkadaşlarım.

Devri iktidarınızda yanlış teşvik uygulaması ve ekonomik kriz nedeniyle işsizlik artmıştır, intiharlar artmıştır, kapanan iş yerleri artmıştır, tutuklu ve hükümlü sayısı artmıştır; eğitimde başarısızlık, sağlıkta eksiklik yaşanmıştır. Bir tek biten yatırımınız Gaziantep-Urfa arasındaki otoyoldur. Devam eden barajlar da elbette ki bitmek zorundaydı. Karkamış sınır kapısı açılmamıştır, bu bir handikaptır. Gaziantep-Halep arasında çalıştırılması gereken tren yoluna yeterli önem verilmemiştir değerli arkadaşlarım.

AKP’li belediyeler kent yaşamını bitirmiştir; AKP İktidarı da Gaziantep gibi bir kentte ekonomik yaşamı, sosyal yaşamı bitirmiştir. Gaziantep gibi bir kentin kültür sarayı yoktur değerli arkadaşlarım, kalıcı devlet tiyatrosu yoktur değerli arkadaşlarım ve altyapı, üstyapıda yatırımsızlık hem İktidarın ödeneklerinde belli olmaktadır hem belediyenin ödeneklerinde belli olmaktadır.

Bir de şu artmıştır: Yandaşlara ihale verme, yandaşların arsalarını imar rantı hâline dönüştürme maalesef AKP döneminde giderek tırmanmıştır. Bir artan şey de “Sosyal yardım ve proje destekleri” adı altında kömür yardımınız artmıştır, gıda yardımınız artmıştır. Bu da ne demektir? Gaziantep giderek fakirleşmektedir değerli arkadaşlarım.

Bunun çözümü var mıdır? Hükûmetin bu kentimize sahip çıkmasından geçer. 2007 seçimlerinde şimdiki Maliye Bakanımızı referans göstererek bu sorunların biteceğini taahhüt edenler şimdi nerelerdeler? Bir arsa rantını, Belediye Başkanını savunmak için kente gelen Sayın Başbakan verdiği sözlerin niye arkasında durmuyor değerli arkadaşlarım? Ama bunlar sizin dünyanızda yok. İş, üretim, istihdam, bunlar yok; satıp harcama var ve gerilim yaratmak var. Gerilim siyasetinden medet umuyorsunuz. Gerilim siyasetiniz tüm toplumu kaptığı gibi, bakkalları, kahvecileri, esnafı büyük bir çıkmaza soktuğunuz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisini de gerilim siyasetinin içerisine soktunuz.

Geçen gün yaşanan olay kabul edilebilir bir olay değildir ama İktidar olgunluğunu gösteremezseniz, Başbakan Yardımcılığı olgunluğunu gösteremezseniz ve bir RTÜK Başkanıyla uğraşamayan kişi çok saygın olarak bu makamı temsil eden Güldal Mumcu’ya tehditler yağdırırsa, bu, gerilim siyasetinden başka bir şey değildir. Her iki olayı da kınıyorum ve bu gerilim siyasetinden medet ummayınız çünkü değerli arkadaşlarım, Tekel işçileri, demir yolcular, itfaiyeciler, eczacılar, doktorlar, bakkallar, kahveciler, hepsi ayakta, hepsi haklı isteklerini dile getiriyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bunlar haksız da siz mi haklısınız? Artık uyanın uyan! Başlangıçta uykuya daldınız, şimdi seçim yaklaştı, uyuyorsunuz; uyumanız da horlamaya dönüştü.

Değerli arkadaşlarım, buna dikkatinizi çekerken bugün tüm Türkiye’de yaşanan hak arama destek dayanışmasını içtenlikle kutluyorum. Tekel işçileri sayesinde işçi sınıfının varlığından haberdar oldunuz. Yakında bakkalların varlığından haberdar olacaksınız, kahvecilerin varlığından haberdar olacaksınız, emeklilerin varlığından haberdar olacaksınız ve bu saydığım toplum kesimleri size sandıkta darbe yapacak. Korkmayın darbeden, sadece sandık darbesinden korkun. Sizi, devri iktidarınızda, yedi yılda zengin yaptığınız yandaşlarınızın oyu kurtaramayacak. Sandığın öyle dibinde kalacaksınız ki o şamarın nereden geldiğini bilemeyeceksiniz. Onun için gerilim siyasetinden vazgeçin, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygılı olun, topluma saygılı olun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen sözlerinizi bağlayınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - …ekonomik sorunları çözün değerli arkadaşlarım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Doğru’nun İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine istinaden bir söz talebi vardır.

Buyurunuz Sayın Doğru.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

4 Şubat Dünya Kanser Günü dolayısıyla söz aldım. Ülkemizde her geçen gün kanser vakaları artmaktadır. Tüm kanserlilerin en az yüzde 43’ünden fazlası… Korunmak mümkündür. Tütün ve tütün mamullerinin kullanılması ve kilo fazlası oldukça kanser riski yükselmektedir. Stres de bunu artırmaktadır. Bu yıl Dünya Kanser Günü’nün ana teması “Doğru besin, bol hareketle gülümse.” olarak belirlenmiştir. Çok önemli bir konu olduğunu dile getirmek istiyorum. Gönül gözüyle gülümseyelim.

Bütün hastalara şifalar diliyorum.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Sayın Zeydan, siz de 60’a göre söz istiyorsunuz.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Evet, efendim.

BAŞKAN - Buyurunuz.

2.- Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Kıymetli Başkanım, bugün 4 Şubat Dünya Kanser Günü. Ben geçen perşembe günü zatıalinizin makamına bizzat müracaatta bulunarak bugün için söz isteminde bulundum ama lütfunuza mazhar olamadım. Gene de söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Önemli bir gün. Gerçekten, Sayın Doğru’nun da ifade ettiği gibi Dünya Sağlık Örgütü bu önemli günde şu sloganı dile getiriyor: “Kanser bile önlenebilir.” Ben herkesin affına sığınarak şunu ifade etmek istiyorum ki: “bile”sinin kaldırılıp kanser önlenebilir, sıradan bir hastalık gibi değerlendirilebilinir yeter ki zamanında erken tanısı konulsun ve halkımız sağlık bilinci çerçevesinde sağlık kuruluşlarına önceden başvurabilsin. Bu anlamlı günde bu hastalıkla mücadele eden bütün vatandaşlarımıza ve onların ailelerine geçmiş olsun dileklerimizi ifade ediyor, sağlık kuruluşları ve sağlık çalışanlarıyla olan gönül bağlarını hiçbir zaman koparmamalarını istirham ediyorum, sevgi dolu saygımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Zeydan.

Gündem dışı ikinci söz, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlık seçimleri hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’e aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Türkeş.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığı seçimine ilişkin gündem dışı konuşması

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi 25 Ocak 2010 tarihinde, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinde, içimizden biri Sayın AKP Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu Meclis Başkanlığına seçildi. Bu konuyla ilgili son zamanlarda epey bir bilgi karmaşası olduğu için yüce Meclise bu süreç ile ilgili bilgi vermek üzere huzurunuza geldim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi, 47 ülkenin parlamenterlerinin bir araya gelmesiyle oluşan bir Meclis. Bu Mecliste de bizim buradaki siyasi partiler gibi siyasi gruplar var, beş tane siyasi grup var: Avrupa Demokratlar Grubu var, Avrupa Halk Partileri Grubu var, Sosyalist Grup var, Avrupa Liberal Demokratlar var, Birleşik Sol Grup var. Meclis Başkanlığı seçimi, münavebeyle oluyor, eskilerin tabiriyle. Yani bir centilmenlik anlaşması var, iki yıllık bir süre sosyalistlerden bir aday çıkıyor, sosyalistler kendi içlerinden seçiyorlar, ondan sonra onu Meclis Başkanı o Meclis seçiyor, daha sonra da bu sırayla dönüyor, rotasyonla. Bu son dönemde de geçtiğimiz sene eylül ayından itibaren, bu sene yıl başından itibaren Avrupa Demokratlar Grubuna bu hak geçiyor idi, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinin Meclis Başkanlığı. Bu noktada Avrupa Demokratları içinde de buradaki bizim Meclisimizden iki siyasi partinin üyeleri bulunuyor. AKP’nin milletvekilleri bir siyasi grupta bulunmuyor. O parti, Adalet ve Kalkınma Partisi öyle uygun görmüş, oradaki farklı siyasi gruplara arkadaşlarını dağıtmış. Oradaki üç farklı grupta AKP milletvekilleri. Biri Avrupa Halk Partisinde, EPP dediğimiz grupta. Avrupa Liberal Demokratlarda var ve Avrupa Demokratlar Grubunda da 2 kişi var, biri Ruhi Açıkgöz Beyefendi -şimdi geldi, öne oturdu- öbürü de Mevlüt Çavuşoğlu. Yani sizin grubunuzdaki diğer 6 milletvekili diğer siyasi gruplarda orada.

Milliyetçi Hareket Partisi 1999’dan itibaren hep Avrupa Demokratlar Grubunda görev aldı yani daha önce de 1999-2000 arasında Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri Avrupa Demokratlar Grubundaydı gene. Biz de gene, Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu ile birlikte Avrupa Demokratlar Grubu içerisindeyiz.

Buradaki seçim şöyle oluyor: Avrupa Demokratları kendi içinden adaylar çıkartıyor ve Avrupa Demokratlar Grubu oyluyor bunu. Buradan çıkan adayı AKPM (Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi) kabul ediyor. Bunun ile ilgili seçim Avrupa Demokratlarında bir tane yapıldı. Orada da biz, AKP’li arkadaşlarla birlikte, Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu… Aynı zamanda, yedeklerin de oy kullanma hakkı olduğu için Sayın Behiç Çelik Bey ve Sayın Metin Ergun Bey -Mersin Milletvekilimiz ve Muğla Milletvekilimiz- onlar da geldiler. Kapalı oylama yapıldı. 50 kişi oylamaya katıldı ve 29 kişiyle Mevlüt Çavuşoğlu’nu oradan çıkarttık. Avrupa Demokratlarından Mevlüt Bey aday olarak çıkınca, o centilmenlik anlaşması gereği de diğer gruplar aday çıkartmadı. 25 Ocakta -bizim Meclisimizde olduğu gibi- en yaşlı üye Meclisi açtı “Tek aday Avrupa Demokratlar adına Mevlüt Çavuşoğlu’dur. Başka aday olmadığı için kendisini Başkan ilan ediyorum.” dedi, herkes alkışladı, Mevlüt kardeşimiz de çıktı teşekkür konuşması yaptı.

Bundan da biz, başından itibaren, altmış yıldır üyesi bulunduğumuz bir organizasyonda bir Türk parlamenterin görev yapmış olmasından memnuniyet duyduk ve başından beri de bunun olabilmesi için karınca kanaatince elimizden gelen çalışmayı ve çabayı yaptık. Bu bir başarı, Türkiye’nin başarısı, siz iktidarda olduğunuza göre AKP’nin başarısı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Sağ olun, çok teşekkür ederim.

Böyle bir başarıyı bir mutsuzluk vesilesi hâline bu medya, birtakım insanlar filan nasıl getiriyorlar, ben bunu anlamıyorum? Memnun olun, mutlu olun, Türkiye için çok büyük bir adımdır yani altmış yıldan sonra üyesi bulunduğunuz bir yerde bir Türk, Meclis Başkanı oldu. Bu mutluluğu gölgelemenin gerekmediğine inanıyorum ve bu işleyişi de yüce Meclisin bilgisine sunmak için söz aldım.

Beni dikkatle dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.

Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Türkeş.

KADİR URAL (Mersin) – Yani MHP destekledi mi bu konuyu Sayın Başkanım? Öyleyse Sayın Başbakan niye “desteklemedi” diyor? Yani Sayın Başbakan yalan mı söylüyor?

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, esnaf ve sanatkârların kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Susam.

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, esnaf ve sanatkârların kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, esnaf ve sanatkârların kamu kuruluşlarına olan borçlarıyla ilgili gündem dışı söz aldım. Tabii ki bunlara da kısaca değineceğim fakat kriz döneminin getirdiği ciddi sorunlarla karşı karşıya olan esnaf ve sanatkârın vergi borcunu, sigorta borcunu ve benzeri borçlarını gerçekten kısa sürede ertelemek ve onlara bu kriz dönemini aşışta kolaylıklar sağlamak bu Parlamentonun görevidir, bunu yapmaya ihtiyacımız var. Bunun için konuşma sözü almışken… Bu hafta başında Sayın Başbakan, bir alışveriş merkezi açılışında gerçekten tüm esnaf ve sanatkarı ciddi şekilde üzen bir konuşma yapmıştır. Sayın Başbakan konuşmasında AVM’lerin çağdaş yerler olduğunu, mahalle arasındaki bakkalların kapanacağını, bunun doğal olduğunu, mahalle arasındaki bakkalların pahalı sattığını, kalitesiz sattığını ve bu nedenle de bu bakkalların sürecini tamamladığını söylemiştir.

2007’de yüzde 47 oy alıp bu Parlamentoya üçte 2 çoğunluk getiren AKP’ye 2 kişiden 1’i oy vermişti. Bu düşünceyle devam ettiğinizde, bu esnaflardan da 2 kişiden 1’i AKP’ye oy verdi ama AKP Hükûmetinin Başbakanı esnaf-sanatkârın yok olacağını, alışveriş merkezlerinin çağdaş olduğunu, bunların artık çağın gereği olduğunu söylüyor.

Sayın Başbakana bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Bakkalın yok olma sürecinde, görevi, sivil toplum örgütlerine atmak yerine… Bu kürsüden hepimiz milletvekili olurken Anayasa’ya bağlılık yemini ettik. Anayasa’nın 173’üncü maddesini okuyorum: “MADDE 173. – Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır.” Evet, şimdi soruyorum: Bakkalın yok olacağını söyleyip bu işi sivil toplum örgütlerine havale eden Sayın Başbakan, alışveriş merkezlerinin karşısında bakkalın korunması için hangi önlemi aldınız? Diyorsunuz ki: “Bakkal pahalı.” Size bir örnek vereyim: Sayın Başbakan yanındaki zincir mağaza ve market açan danışmanların lafını dinlemek yerine bakkalın lafını dinlerse daha doğru bilgiler sahibi olur. Bakın, piyasaya -yüzde 50 deterjan firması- mal satan deterjan firmasının bakkala verdiği fiyat 22,5 lira. Bakkal bunu 25 liraya satıyor, kârı yüzde 11. Hipermarket aynı ürünü 16,5 liraya alıyor, 23 liraya satıyor, yüzde 40 kazanıyor. Böyle bir adaletsizlik olur mu? Siz, bu firmaların bu pazara mal satarken bakkala 22,5 liraya verdiği malı 16,5 liraya hipermarkete vermesinin hesabını soran yasal düzenleme yapmak zorunda değil misiniz? Anayasa’da 172’nci madde, esnaf sanatkâr yanında tüketicinin haklarını Hükûmet korur diyor. Bu Meclisten tüketici haklarıyla ilgili yasa çıkardık. Niye alışveriş merkezleriyle ilgili yasa çıkarmıyorsunuz? Alışveriş merkezi-bakkal olayı değildir, 60 tane esnaf ve sanatkâr meslek dalının işini elinden alıyorlar.

O savunduğunuz alışveriş merkezlerinde Anadolu’nun esnafı, Türk markalı dükkânlar mı var? Sayayım size hangileri olduğunu -o mağazalara gidin, Ankara, İstanbul, İzmir’de- yiyecekte: McDonalds, Burger King, Pizza Hut, Gloria Jean’s, Starbucks. Markette: Migros, Tanşas, CarrefourSA, Kipa. Bunlar hep yabancı sermaye. Elektronikte: Sony, Bosch, Samsung, Tefal. Yani bugün 300 milyar liralık perakende pazarının yüzde 22’si AVM’lerde, yüzde 50’si hipermarketlerle birlikte yabancıların eline geçmiş durumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bu yabancıların eline geçmiş olan pazar karşısında bakkalı savunmayan Başbakana şunu söylemek istiyorum: Nasıl Davos’ta, İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere yaptığı baskı karşısında çıkıp “Ben Gazze’deki Filistinlilere yapılan baskıyı kınıyorum. One minute.” diyorsanız; hipermarketlerin küçük esnafa, bakkala yaptığı bu aşırı baskı ve yok etme politikasında, vahşi kapitalizmin uygulandığı bu politikada da size biz “One minute.” diyoruz, “Durun bir dakika.” diyoruz. Esnaf ve sanatkârı kendi kaderine bırakamazsınız, bu Parlamentoda onların hakkını savunacak milletvekilleri ve bu Parlamentoda onların haklarını savunacak Cumhuriyet Halk Partisi vardır. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için, bugün, direnen Tekel işçilerinin ve tüm işçi sınıfının mücadelesinin bir parçası olarak bakkalın da, esnafın da bu giden süreç içerisinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) - …yok olmayacağına, yok olmamak için tarihin çarkını geri çevireceğine ve ayakta kalacağına inanıyoruz; bu süreçte, biz, bakkal esnafının, esnaf, sanatkârın bu ülkenin işsizliğini önleyen, bu ülkenin kalkınmasını sağlayan, bu ülkenin dinamizmini ayakta tutan kesim olduğuna inanıyoruz; Ahilik geleneğinden gelen bu kesimi bundan sonraki süreçte de ayakta tutmaya devam edeceğiz. Başbakana da o 2 kişiden 1’inin verdiği oyun hesabını sandıkta bakkal esnafı da, esnaf, sanatkâr da soracaktır.

Huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Susam.

Hükûmet adına Sayın Faruk Çelik, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii ilgili Bakan arkadaşımız burada olmadığı için, Sayın Susam’ın da ifadeleri çok dikkat çekici, bundan dolayı söz alma durumuyla karşı karşıya kaldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Esnaflar öteden beri hepimizin ifade ettiği gibi toplumun bel kemiğini, toplumun omurgasını teşkil etmektedirler. Doğrusu, işbaşına geldiğimiz zaman AK PARTİ iktidarları olarak esnaf sayısıyla ilgili çok farklı rakamlar vardı, Türkiye’de ne kadar esnafın olduğu dahi bilinmiyor idi. Sorduğunuz zaman, herkes “4 milyon civarında esnaf var.” diye ifade eder idi ama bugün artık biliyoruz ki bu süreç içerisinde Türkiye’de 1 milyon 900 bin esnaf ve sanatkâr bulunmaktadır; bu envanter, bu bilgi net bir şekilde önümüzdedir: Hangi esnafa, esnaf kimdir ve bu esnafa ne yapılacak, ne yapılmalıdır, hangi hizmetler görülmelidir; bu çıkan neticeye göre atılan adımlar çerçevesinde yapılmıştır.

Bir iki rakam verecek olursak: Her zaman ifade ettiğimiz gibi, esnaf 2002 ve öncesinde krediyi hangi şartlarda kullanıyor idi hepimiz biliyoruz, yüzde 59 civarında olan bu kredinin şu anda yüzde 6,5’lara geldiğini görmezlikten gelemeyiz, bir. İkincisi, 2002 yılında 153 milyon TL olarak kullandırılan kredinin bugün 2,7 milyar civarına geldiğini de görmemiz gerekiyor. Tabii ki Sayın Susam’ın burada bahsettiği konu AVM’lerle ilgili konu. Sayın Başbakan “Bakkallar kapansın, AVM’lere devam edelim.” tarzında bir yaklaşım içerisinde olmadı ki bakkalların gelişen bu şartlar çerçevesinde bir araya gelmelerinin bir zaruret olduğunu bizzat, açık ve net bir ifadeyle kullandı.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Mahalle arasında bakkal kalmayacak mı?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bunu başka tarafa çekmenin doğru olmadığı inancındayım. Yani burada bu konuşmaları yapan arkadaşların da en çok AVM’lere gittiğini belki belgelemek de mümkün, tespit etmek de mümkün.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – MOBESE’leri mi inceliyorsunuz Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani AVM’lerin gelişen şartlar çerçevesinde kaçınılmaz bir noktaya geldiğini hepimiz biliyoruz ama asıl olan burada nedir? Küçük esnafımızın nasıl korunacağı konusunda formüllerin geliştirilmesidir. Bu konuda bir çalışma varsa, bu konuda bir öneri varsa tabii ki biz bunlara açığız ama hiçbir iktidar, kim olursa olsun, kaldı ki AK PARTİ İktidarı, AK PARTİ masalarını oluşturanlar, şu salonu dolduran arkadaşların -esnaf çocuğu, emekli çocuğu, memur çoğu yani toplumun bel kemiğini oluşturan orta sınıfın- orta sınıfın aleyhine dönük bir faaliyette bulunmasının mümkün olamayacağını hepiniz takdir edersiniz. Yani burada bir çarpıtma yapmayalım diyorum. Küçük esnaf bir araya gelsin, gelişen bu şartlar karşısında kendini güçlü kılacak önlemleri alsın tezini, önerisini ortaya koymak başka bir şeydir, bunun karşısında muhalefet olarak bir tez geliştirmek, bu da saygıdeğerdir ama “Küçük esnaf kapansın, bakkal kapansın.” gibi bir yaklaşım içerisinde olmadığımızı da bu vesileyle ifade ediyorum, söz almamıza da vesile olduğunuz için ben teşekkür ediyorum.

Tüm esnaf camiasını, tüm esnaf kesimini ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik’e.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:


VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 30 milletvekilinin, elma üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/547)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlimiz Isparta elma üreticilerinin sorunlarının araştırılması ve bu sorunların acil çözülmesi için gereken tedbirlerin bir an önce alınması amacıyla, Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mevlüt Coşkuner

(Isparta)

2) Durdu Özbolat

(Kahramanmaraş)

3) Çetin Soysal

(İstanbul)

4) Yaşar Tüzün

(Bilecik)

5) Ali Rıza Ertemür

(Denizli)

6) Mehmet Ali Özpolat

(İstanbul)

7) Ensar Öğüt

(Ardahan)

8) Ali Oksal

(Mersin)

9) Abdulaziz Yazar

(Hatay)

10) Şevket Köse

(Adıyaman)

11) Kemal Demirel

(Bursa)

12) Yaşar Ağyüz

(Gaziantep)

13) Tekin Bingöl

(Ankara)

14) Gürol Ergin

(Muğla)

15) Sacid Yıldız

(İstanbul)

16) Halil Ünlütepe

(Afyonkarahisar)

17) Rahmi Güner

(Ordu)

18) Hüsnü Çöllü

(Antalya)

19) Faik Öztrak

(Tekirdağ)

20) Ferit Mevlüt Aslanoğlu

(Malatya)

21) Osman Kaptan

(Antalya)

22) Hulusi Güvel

(Adana)

23) Enis Tütüncü

(Tekirdağ)

24) Akif Ekici

(Gaziantep)

25) Ali Rıza Öztürk

(Mersin)

26) Derviş Günday

(Çorum)

27) Eşref Karaibrahim

(Giresun)

28) Ergün Aydoğan

(Balıkesir)

29) Bülent Baratalı

(İzmir)

30) Vahap Seçer

(Mersin)

31) Ahmet Küçük

(Çanakkale)

Gerekçe:

Sofralarımızda önemli bir yere sahip olan elma içerdiği zengin vitaminler açısından da son derece değerlidir. Özellikle başta kanser olmak üzere bir çok rahatsızlığa iyi geldiği tıp camiasınca onaylanmış olan elma, ülkemiz açısından da büyük önem taşımaktadır. Saf meyve olarak değil aynı zamanda sirkesi, kurusu ve suyu gibi yan ürünler şeklinde üretimi de mümkün olan elma ülkemiz ekonomisine katkıda da büyük bir potansiyele sahiptir.

Dünyada yıllık 50-60 milyon ton elma üretilmektedir. Dünya çapında üretimi büyük yer tutan elma, ülkemizde ise yıllık ortalama 2,5-3 milyon ton üretimle ülkemizi dünyada 3.sıraya taşımaktadır.

Ülkemizin sahip olduğu elverişli toprak zenginliği ve iklim yapısının uygunluğu ile neredeyse 70 ilimizde elmacılık yapılmaktadır. Ancak bu illerin içinde elmacılıkta önemli bir yere sahip olan ve ülkemizin elma ihtiyacının yüzde 25'ni karşılayan Isparta İlimiz baş sırada gelmektedir. Her yıl yaklaşık 600 bin ton elma üretimiyle Isparta bu konuda sahip olduğu yeri ispatlamaktadır. 12 İlçeye sahip Isparta'da Eğirdir, Gelendost başta olmak üzere Senirkent, Yalvaç, Aksu ve Gönen İlçeleri'nde elmacılık bölge için öncelikli geçim kaynağıdır.

Türkiye'nin en kaliteli elmalarının yetiştirildiği ilimizde elmacılık sahipsiz bırakılmıştır. 21. yüzyılda teknolojik gelişmelere bağlı olarak gelişmesi gereken elma üretiminde sıkıntılarımız hafiflemek yerine ne yazık ki gün geçtikçe artmakta, çiftçimiz son derece zor durumda bırakılmaktadır. Büyük sıkıntı ve emekle yetiştirilen elma değerini bulamamaktadır. İç ve dış pazarda satışa sunmak için bin bir emekle elmasını yetiştiren çiftçimiz hasat mevsimine sıkıntıyla başlamış, hasat sonu da uzun zamandır olduğu gibi hayal kırıklığı içinde evine eli boş dönmüştür. Bahsi geçen konu sadece Isparta'yı değil ülke ekonomisini de önemli ölçüde olumsuz etkileyen bir konudur.

Elma yan sanayi ürünleri açısından ve bunların ekonomik katkısı bakımından da zengin olmasına karşın hükümetin bu alanda da çiftçiye yetersiz desteği yüzünden yıllardır elma yetiştiriciliğinde bir ilerleme sağlanamamıştır. Diğer önemli bir sorun ise ihracattır. Sayısal verilerin de ispatladığı bunca zengin elma potansiyelimize rağmen elma ihracatımız sekteye uğramıştır. Isparta elma ihracatı yapamaz hâle getirilmiştir. Bunu doğuran en önemli sebep ise hükümetin uyguladığı disiplinsiz, yanlış ve düzensiz ithalat uygulamasıdır. Kendi toprağımızda bol bol, kaliteli ve zengin çeşitlerle yetiştirebilmemize rağmen elma konusunda çiftçimize zamanında, doğru teşvik verilmemekte, elmacılığı geliştirmede yeni uygulamalarla çiftçimize destek verilmemektedir. Emeğinin karşılığını alması gereken çiftçimiz, bahsi geçen yanlış uygulamaların kurbanı olmaktadır. Elma piyasasında yaşanan adaletsizliğin en güzel örneği ise üretici ve tüketici arasındaki yüksek orandaki fiyat farkıdır. Isparta'da bahçesinde elleriyle yetiştirdiği elmayı önemli miktarda zararla satan çiftçiden çıkan elma soframıza gelirken oldukça yüksek bir fiyatı bulmaktadır. Bu adaletsizlik çiftçimizin emeğini de ziyan etmek demektir.

Emeği çok kıymetli olan çiftçilerimizin durumu günden güne zora girmektedir. Girdi fiyatlarının yüksekliği, zamlar, elmayı değerinden satamamanın yanı sıra çiftçimiz bir de küresel ısınma yüzünden yaşanan iklim değişikliklerinin getirdiği sıkıntılar ve sorunlarla baş etmek zorundadır. Bunun yanı sıra elma üretiminde ürüne has hastalıklarla da uğraşmak zorunda kalmış, bu uğraşında yine tek başına bırakılmıştır.

Dünya'da ve Türkiye'de en kaliteli elmaların yetiştirildiği Eğirdir Boğazova Bölgesi, yıllık yaklaşık 194 binlik elma rekoltesi ile elmacılıkta önemli bir yere sahiptir. Eğirdir çiftçisi geçtiğimiz aylarda elma üretiminde iklime bağlı değişkenler sonucu ortaya çıkan "Karaleke" diye adlandırılan hastalıkla karşı karşıya kalmıştır. Bu sene yağışın bolluğu yüzünden ilaçlamada da istenen etki sağlanamamıştır. Uzun yıllardır bölgede üründe yaşanan en ağır hastalık sorunudur. Bu hastalıkla elma kalitesi ciddi şekilde düşmüş hatta elmanın kilogram fiyatı 10 kuruşa kadar inmiştir. Maliyetini dahi karşılayamayan çiftçimizin bu durumuna ise hükümetçe hiçbir çözüm sunulmamış, çiftçimize kredi kaynağı oluşturma ya da borç erteleme gibi hiçbir destek verilmemiştir.

Hükümetin 7 yıldır uyguladığı ekonomi politikası ile yapılan zamlar yüzünden çiftçimizin mazot, gübre, ilaç, soğuk hava deposu maliyetleri ve bunları ödemek için çektiği kredi borçları derken karşı karşıya kaldığı maliyet ve eğer elmayı satabilirse elde ettiği gelir arasında bugün büyük bir uçurum vardır. Bu duruma en düşük maliyetten örnek verirsek, 1 kg elmanın maliyeti 53,8 kuruştur. Bu hesap mahsulün normal seyrettiği senelerde çiftçinin bütün ekipmanlarını kendisinin olmak koşuluyla yapılmıştır. Buna göre 1 kg elmada budama işçiliği 3,1 kuruş, ilaçlama 6,8 kuruş, motorin 2 kuruş, gübreleme 3,2 kuruş, sulama bedeli 1,2 kuruş, soğuk hava deposu 11 kuruş ve diğer giderlerle beraber 1 kg elma toplam 53,8 kuruşa mal olmaktadır. Bu hesap alt sınırdır. Ancak çiftçi şanslıysa elmasını 50-70 kuruş arasında satmaktadır. Seçildikten sonra elde kalan sanayi tipi elma ise 3-5 kuruşa alıcı bulmaktadır. Çiftçimizin mağduriyeti ve zarar ortadadır. Çiftçimizin bahsi geçen sorunlarına acil çözüm getirmek ve yetkilileri harekete geçirmek için bir Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/548)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ekonomik krizin etkileri her geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Çeşitli sektörlerde yaşanan çöküşler fabrikaların iş yavaşlatmasına hatta kapanmasına neden olmuştur. Özellikle otomotiv ve tekstil başta olmak üzere pek çok sektörde, işsiz kalanların sayısı çok yüksek oranlara varmıştır. Kayıt içinde çalışanlardan yola çıkarak varılan istatistiksel sonuçlar gerçek durumu tam olarak yansıtmamaktadır. Söz konusu istatistiklere kayıt dışı rakamların eklenmesi ile Türkiye'nin ne kadar büyük bir sorunla karşı karşıya olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Ülke sorunlarını içeriğinin ne olduğu belli olmayan açılımlarla çözme iddiasında olan hükümetin, temel sorunlardan biri olan işsizlikle ilgili olarak kapsamlı bir çalışma yapması ve bu doğrultuda bir açılım yapması daha mantıklı ve akılcı olacaktır.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) üçer aylık dönemler itibariyle her ay açıkladığı, Hane Halkı İşgücü Araştırması, “Temmuz-Ağustos-Eylül 2009” dönemini kapsayan "Ağustos" sonuçlarına göre, Türkiye genelinde işsiz sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 927 bin kişi artarak 3 milyon 429 bin kişiye yükselmiştir. İşsizlik oranı da 3,2 puanlık artışla yüzde 13,4 seviyesinde gerçekleşmiştir. Kentsel yerlerde işsizlik oranı 4,3 puanlık artışla yüzde 16,5'a yükselirken, kırsal yerlerde ise 1,3 puanlık artışla yüzde 7,4 olmuştur.

Bunun yanında genç nüfus içindeki (16-24 yaş arasındaki)işsizlik oranının yüzde 23,5'a yükselmesi son derece kaygı verici bir durumdur.

2009 yılının başında açıklanan rakamlar aslında işsizliğin büyüyen bir sorun olduğunun sinyallerini vermiştir. Özellikle genç nüfusta işsizlik oranı 2008 ile karşılaştırıldığında yüzde 6,7 oranında artmıştır. Bu oran genel işsizlik oranından daha yüksektir.

OECD'nin Nisan 2009'da yayınlanan "Bir Bakışta Toplum 2009" raporuna göre Türkiye üniversite mezunları arasında işsizliğin en yaygın olduğu ülke durumundadır. Özellikle 2009 yılının ilk aylarından itibaren işsizlikte önemli artış görülmüştür. Bu durumda ekonominin gidişi ile bu verilerin birleştirilerek, öngörülü olunması gerekirken, işsizliğin büyümesinin engellenmesi yolunda önemli hiçbir adım atılmamıştır. Giderek artan işsizlik acil önlemler alınmaması halinde daha da çözümsüz hale gelecektir. İstihdam yaratacak nitelikte tedbirlerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

İşsizlik elbette ki tek başına var olan bir sorun olarak algılanmaz. Derinleşen ekonomik krizin önemli sonuçlarından biri olan işsizlik, sosyal hayatı da son derece olumsuz etkilemektedir. Toplumda egemen olan umutsuz ve kaygılı havanın giderek yayılması gelecek açısından bugünden daha ağır sonuçlarla karşılaşmamıza neden olacaktır. İşten çıkarmaların yoğun olarak yaşandığı sektörlerin öncelikli olarak ele alınması ile tespit edilecek lokal çözümlerin yanında uzun vadeli ve genel çözümler için de somut adımların atılması gerekmektedir. Bunun için de, istihdam yaratacak alanların belirlenmesi ve buna uygun yatırımların desteklenmesi gerekmektedir.

Son dönemde artan işsizliğin nedenleri ve işsizliğin önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 09.12.2009

 

1) Çetin Soysal 

(İstanbul)

2) Sacid Yıldız 

(İstanbul)

3) Tekin Bingöl 

(Ankara)

4) İsa Gök 

(Mersin)

5) Ali Oksal 

(Mersin)

6) Ensar Öğüt 

(Ardahan)

7) Şevket Köse

(Adıyaman)

8) Abdulaziz Yazar

(Hatay)

9) Kemal Demirel

(Bursa)

10) Yaşar Ağyüz

(Gaziantep)

11) Durdu Özbolat

(Kahramanmaraş)

12) Gürol Ergin

(Muğla)

13) Halil Ünlütepe

(Afyonkarahisar)

14) Atila Emek

(Antalya)

15) Rahmi Güner

(Ordu)

16) Ahmet Küçük

(Çanakkale)

17) Mevlüt Coşkuner

(Isparta)

18) Hüsnü Çöllü

(Antalya)

19) Faik Öztrak

(Tekirdağ)

20) Ferit Mevlüt Aslanoğlu

(Malatya)

21) Osman Kaptan

(Antalya)

22) Enis Tütüncü

(Tekirdağ)

23) Ali İhsan Köktürk

(Zonguldak)

24) Akif Ekici

(Gaziantep)

25) Derviş Günday

(Çorum)

26) Eşref Karaibrahim

(Giresun)

27) Ali Rıza Öztürk

(Mersin)

28) Ergün Aydoğan

(Balıkesir)

29) Bülent Baratalı

(İzmir)

 

30) Vahap Seçer

(Mersin)

 

31) Ali Rıza Ertemür

(Denizli)

 

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 33 milletvekilinin, memurların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/549)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde memurlarımız çok büyük bir geçim sıkıntısı yaşamaktadır. Açlık sınırındaki maaşlarla geçinmeye çalışan memurlarımız artık insani koşullarda hayatlarını sürdürme umudunu yitirme noktasına gelmiştir.

Üst üste yapılan açılımlarla ülkenin asıl gündemini kapatan iktidarın, öncelikle memurların sorunlarını çözümlemek için bir ekonomik açılım yapılması gerekmektedir.

Bu ülkeye emek veren milyonlarca insanımızın çağdaş, kaliteli, insana yakışır bir yaşam sürdürme hakları göz ardı edilmemelidir.

Geçim sıkıntısı, borç, kredi kartı faizi, yoksulluk ve haciz kıskacında olan memurların durumu içler acısıdır. Artık dayanacak gücü kalmayan memurlar 25 Kasım 2009'da, toplu sözleşme ve grev hakkı için bir uyarı eylemi yapmıştır. Yapılan eylem öncesinde ve sonrasında hükûmet üyelerinin eylemcilere karşı tehditkar söylemlerde bulunduğu herkes tarafından bilinmektedir. Oysa bugün hem Anayasada hem de Türkiye'nin imzaladığı uluslararası metinlerde, temel hak ve özgürlükler düzenlenmiştir. Sosyal hukuk devletinin gereklerini yerine getirmede son derece başarısız olan hükümetin, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasındaki başarısızlığı da bilinmektedir. Memurların örgütlenme hakkı, Türkiye'nin de imzaladığı, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün 87 sayılı sözleşmesinde öngörülmüştür. Bunun yanında sendikal haklar ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de kararları bulunmaktadır.

Sendikalaşma, çalışan kişilerin haklarının korunması ve örgütlü hareket edilmesi anlamından son derece önemlidir. Ancak Türkiye'de bu durum, uluslararası sözleşmelere imza atılmış olmasına rağmen önem taşımaz hale gelmiştir.

Yaratılan korkularla insanları sindirme politikasını her ortamda uygulayan hükümet, memurları da sindirme ve susturma politikası içindedir. Oysa bugün memurlar son derece önemli problemlerin pençesinde tek başına mücadele etmektedir. Ekonomik kriz ile bir kat daha zorlaşan hayatlarını idame ettirememektedir.

Bugün ülkemizde her 10 memurdan 8'i ek iş yapar hale gelmiştir. Derinleşen ekonomik kriz karşısında dayanmakta zorluk çeken memurlar çareyi ek işler yapmakta bulmuştur. Her 10 memurdan 8'i kışlık gıdalarını memleketlerinden temin ettiğini ifade etmektedir. Borçlarını ödeyemeyen, geçim sıkıntısı çeken memurlar çözümü kredi kartlarında aramaktadır.  Yüksek faizler ve sınırlı ödeme gücü nedeniyle kredi kartları da memurları rahatlatmak bir yana, bir başka sıkıntının içine sokan unsurlardan biri olmuştur. Doğalgaza, elektriğe, suya ve temel gıda maddelerine yapılan zamlar karşısında memurun aldığı zam sadaka niteliğindedir.

Yaşanan sıkıntıların tamamı ailedeki huzuru bozmaktadır. Ailedeki her birey yaşanan olumsuzlukların sonucunu ödemektedir. Bunun yanında pek çok memur, çocuğunun okul masraflarını karşılamakta büyük zorluklar yaşamaktadır. Hatta yaşanan sıkıntılar nedeniyle orta öğrenim çağında olup, aile bütçesine katkı sağlamak için çalışan memur çocuklarının olduğu bilinmektedir.

Oysa, devletin önemli pek çok biriminde çalışan memurların durumlarının bir an önce ele alınması ve bu konuda kapsamlı bir çalışma yapılması gerekmektedir.

Öncelikle ekonomik koşulların düzeltilmesi gerekmektedir. Çünkü ekonomik olarak yaşanan sorunlara bağlı pek çok yeni sorun ortaya çıkmaktadır. Sosyal hayatı olmayan, sadece borç ödemek için çalışan bir topluluk haline getirilen memurların sorunlarına bir an önce el atılması gerekmektedir. Uluslararası sözleşmelerle tanınan sendikal haklar ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması için gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Ülkemizde memurların içinde olduğu sorunların nedenleri ve bu sorunların çözümlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 09.12.2009

1) Çetin Soysal

(İstanbul)

2) Tekin Bingöl

(Ankara)

3) İsa Gök

(Mersin)

4) Sacid Yıldız 

(İstanbul)

5) Durdu Özbolat

(Kahramanmaraş)

6) Ali Oksal 

(Mersin)

7) Ramazan Kerim Özkan

(Burdur)

8) Yaşar Ağyüz

(Gaziantep)

9) Mevlüt Coşkuner 

(Isparta)

10) Ali Rıza Ertemür 

(Denizli)

11) Mehmet Ali Özpolat 

(İstanbul)

12) Ensar Öğüt 

(Ardahan)

13) Abdulaziz Yazar

(Hatay)

14) Şevket Köse 

(Adıyaman)

15) Kemal Demirel 

(Bursa)

16) Gürol Ergin 

(Muğla)

17) Halil Ünlütepe 

(Afyonkarahisar)

18) Rahmi Güner 

(Ordu)

19) Atila Emek 

(Antalya)

20) Hüsnü Çöllü 

(Antalya)

21) Ferit Mevlüt Aslanoğlu 

(Malatya)

22) Tayfur Süner 

(Antalya)

23) Osman Kaptan 

(Antalya)

24) Hulusi Güvel

(Adana)

25) Enis Tütüncü

(Tekirdağ)

26) Ali İhsan Köktürk

(Zonguldak)

27) Akif Ekici

(Gaziantep)

28) Derviş Günday

(Çorum)

29) Eşref Karaibrahim

(Giresun)

30) Ali Rıza Öztürk

(Mersin)

31) Ergün Aydoğan

(Balıkesir)

32) Bülent Baratalı

(İzmir)

33) Vahap Seçer

(Mersin)

34) Ahmet Küçük

(Çanakkale)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, 17 Aralık 2009’da güvenlik güçlerinin Tekel işçileri ve milletvekillerine yönelik uygulamalarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/550)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tekel Yaprak Tütün işçileri ile Milletvekillerine 17 Aralık 2009 tarihinde su ve biber gazı ile yapılan saldırının araştırılarak, sorumlularının bulunması amacıyla Anayasanın 98, içtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Reşat Doğru

(Tokat)

2) Şenol Bal

(İzmir)

3) Oktay Vural

(İzmir)

4) Hasan Çalış

(Karaman)

5) Kamil Erdal Sipahi

(İzmir)

6) Alim Işık

(Kütahya)

7) Ahmet Bukan

(Çankırı)

8) Süleyman Lâtif Yunusoğlu

(Trabzon)

9) Recep Taner

(Aydın)

10) Muharrem Varlı

(Adana)

11) Metin Ergun

(Muğla)

12) Mustafa Kalaycı

(Konya)

13) Recai Yıldırım

(Adana)

14) Akif Akkuş

(Mersin)

15) Ali Uzunırmak

(Aydın)

16) Mustafa Kemal Cengiz

(Çanakkale)

17) Osman Ertuğrul

(Aksaray)

18) Cumali Durmuş

(Kocaeli)

19) Yıldırım Tuğrul Türkeş

(Ankara)

20) Kürşat Atılgan

(Adana)

21) Erkan Akçay

(Manisa)

Gerekçe:

Sigara Fabrikalarının Yabancılara satılmasıyla, Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğüne aktarılan işçiler, Ankara'da haklarını ararken kendilerine destek veren Milletvekilleri ile birlikte güvenlik güçlerinin saldırısına maruz kalmışlar, orantısız güç kullanarak meydanda toplanan işçileri su ve biber gazı ile dağıtmaya çalışmışlardır.

İşçilere yapılan bu saldırıdan MHP ve CHP milletvekilleri de nasiplerini aldılar. MHP İstanbul Milletvekili Ümit Şafak, Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Aydın Milletvekili Recep Taner, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve Mersin Milletvekili Akif Akkuş da su ve biber gazından kurtulamadılar.

İçişleri Bakanlığının emir ve direktifleriyle şiddete maruz kalan bu işçiler, özlük hakları ile evlerine ekmek götürmenin mücadelesini veriyorlar. Karda, soğukta, ağır kış şartlarında Tokat'tan, Diyarbakır'dan, Bitlis'ten, Siirt'ten, Batman'dan, İzmir'den, Samsun'dan, Aydın'dan, Hatay'dan, Trabzon'dan, Manisa'dan çocuklarının ekmek parası için Ankara'ya, AKP Genel Merkezine geldiler. Bu insanlar, diğer özelleştirmelerde uygulanan yöntemlerin kendilerine de uygulanmasını istiyorlardı. Milletvekilleri de temsilcileri olarak, onların haklı mücadelelerine destek veriyorlardı.

Milletvekillerine yapılan saldırılar da işçilere yapılanlar gibi doğru değildir. Milletvekilleri temsil ettikleri insanların dertlerini dinlemesinler mi? Onların haklı mücadelelerinde yanlarında olmasınlar mı? Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır? Demokrasinin bir gereği olarak hak arayan insanların bu taleplerini yetkililere anlatırken, tatsız olaylara meydan vermemek, halk ile emniyet güçlerini karşı karşıya getirmemek için milletvekilleri onların yanında bulunuyordu. Ancak bu yapılanların ne demokrasi ne de insan haklarıyla bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Halk ve halkın yetki verdiği insanlar ile devletin güvenlik güçleri karşı karşıya getirilmiştir.

Biber gazı sıkılan işçiler can havliyle kendilerini Sıhhiye meydanındaki havuza atarak kurtarmaya çalışırken, havanın da soğuk olması nedeniyle hasta olmuşlardır.

Gece gündüz demeden yıllarca bu ülkeye hizmet veren işçilerimiz ile onların temsilcilerine yapılanlar PKK'lılara bile yapılmamıştır. İşte AKP iktidarının ülkesine hizmet edene verdiği değer budur. Bu saldırının Siyasi ve İdari sorumluları bulunup adalet önüne çıkarılmalı, Adli ve İdari yönden hak ettikleri ceza verilerek adalet yerini bulmalıdır.

Araştırma önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/363) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

04.02.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 04.02.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                               Gültan Kışanak

                                                                                                                                   Diyarbakır

                                                                                                                             Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 282’nci sırasında yer alan 10/363 esas numaralı Koruculuk sisteminden kaynaklanan sorunların araştırılması amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmesini, Genel Kurulun 04.02.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Lehte, Van Milletvekili Fatma Kurtulan.

Buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)

FATMA KURTULAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; âdeta bir suç örgütüne dönmüş, mensupları çok sayıda silahlı saldırı, kız kaçırma, uyuşturucu ticareti gibi suçlara karışan, Kürt’ü Kürt’e kırdırtmanın en acımasız araçlarından biri olarak hayata geçirilen koruculuk sisteminin yol açtığı tahribatların, işlenen suçların bütün boyutlarıyla araştırılması ve aynı zamanda bu sistemin lağvedilmesi için verilen araştırma önergesinin gündeme alınması üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin kabul etmesi gereken bir gerçek var. Kürt sorunu bir asayiş sorunu olarak ele alındığı ve bu temelde çözüm arandığı sürece, hukuk dışı yapılanmaların, hak ihlallerinin önüne geçmek mümkün olmayacaktır.

Uluslararası çağdaş hukukta dikkat çekilen en önemli noktalardan şu hususlara yer verilmektedir: İnsan hakları kapsamında ele alınan haklar hiçbir koşulda ertelenemez, ihlal edilemez ve devlet bu hakkı karşılamadaki yükümlülüğünden muaf tutulamaz. Bu nedenledir ki, insan hakları kapsamına giren taleplerin karşılanmaması yönünde direnç gösteren devletlerde beklenen bir sonuç olarak hak ihlalleri inanılmaz boyutlara varmakta, meşru talepleri bastırmak için gayrimeşru araçlar kullanılmakta ve Türkiye’de olduğu gibi, antidemokratik yasalara sığınarak mücadele, açıktan ya da devlet hukuku dışında örgütlenmiş kontrgerilla, Ergenekon, JİTEM, Hançer Timi, Efeler Tugayı gibi çetelerle gizliden yürütülmektedir.

Türkiye’de dili yasaklanmış, kimliği reddedilen, köylerinin yakılıp yıkıldığı, beş bin yıldır yaşadıkları topraklardan göç ettirildiği, yaşlıların işkenceden geçirildiği, kadınların, çocukların linç edildiği, gençlerin ölüme terk edildiği bir Kürt halk gerçekliği var. Bu ülkede eğer bunlar yaşanıyorsa ve çocuklar slogan ve taş attığı için yargılanıp ağır cezalar veriliyorsa, o zaman orada ciddi sorunlar var demektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu masum Kürtlerin masum ve insani taleplerine karşı yıllardır yürütülen savaş, hukuksuz yapılanmaları, yargısız infazları, işkenceleri, katliamları, haksızlığı, göçü, köy yakmaları, zulmü getirmiştir. Neredeyse yarım asırdır bu haksızlıklara maruz kalan Kürtler açlığa, işsizliğe, yalnızlığa, yoksulluğa mahkûm edilmiştir.

Kürtlerin demokratik taleplerini bir bölünme paranoyasına çeviren anlayışa seslenmek istiyorum: Siz hiç gerçekten Kürtlerin yaşadıkları yeri Türkiye’nin bir parçası olarak gördünüz mü? Yılın altı ayı kar altında olan bölgeye bir kış gidip, insanların nasıl yaşadığını merak ettiniz mi? Özel harekât timleri tarafından kafalarından linç edilen çocukların nasıl travma yaşadıklarıyla ilgilendiniz mi? Okula gitmek için ocak ayında, köprüsü olmayan yolda çocukların ayakkabılarını çıkararak, göbeğine kadar çıkan suyun içinden geçmesine tanık oldunuz mu? Buna çare aradınız mı? Hastanelerde doktora Türkçe derdini anlatamadığı için derdine çare bulamayan yaşlıları, kadınları düşündünüz mü? Kendi topraklarında dili yasak edilen bir halkın acısını anlamayı denediniz mi? Siz hayatınızda kaç kez Hakkâri’ye gittiniz? Van’ın Başkale, Özalp, Saray ilçelerinde sınır köylerinden kaçakçılık yaptığı için öldürülenlerin birinin adını bilen var mı aranızda? Kürtler İstanbul’da, Ankara’da, Afyon’da kendilerine ev alıyorlar. Siz Van’da bir gün yaşamayı düşündünüz mü? Kendinizi, okulu, yolu, suyu olmayan köylerde, kahvehane köşelerinde işsiz güçsüz bırakılan, kaçak benzin getirirken vurulan, bir slogan attı diye linç edilen, öldürülen gençlerin, çocukların yerine bir dakika koyma cesaretiniz var mı? Siz taş atan on beş yaşındaki Berivan’ı bağrınıza basmayı düşündünüz mü? On beş yaşındaki bir çocuğa bu kadar öfke duymak için geçerli bir neden bulunabilir mi? Siz ana dilinizde şarkı söylediğiniz için linç edildiniz mi? Türkçe bilmediğiniz için, cezaevinde görüşüne gittiğiniz çocuğuna tek kelime söylemeden dönmenin acısını bilir misiniz? Ve sizlere soruyorum: Kürtlerin yaşadıkları bölgelerin geri bırakılmış olması devletin Kürtlere olan bakış açısından bağımsız ele alınabilinir mi? “Kardeş” dediğiniz insanların sizlerle eşit koşullarda yaşamak istemelerinin sizi bu kadar öfkelendirmesinin sebebi nedir? Kürtler, siyasal, kültürel, sosyal hakları için mücadele etmeselerdi bölgedeki işsizlikten, kötü ekonomik koşullardan kim bahsedecekti? Bölgedeki geri kalmışlıkla ilgileniyor gibi görünmedeki amacınız Kürtlerin talep ettikleri siyasal, kültürel hak taleplerini maniple etme arzunuz dışında yorumlanabilinir mi?

Şunu içtenlikle belirtmeliyim ki: Artık Kürtler eski Kürtler değildir. Ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal haklar bir bütündür ve Kürtler bu mücadeleyi sürdürmekte kararlıdırlar. Devletin siyaset yapma kanallarını açmaktan ve Kürtlerin bu taleplerini yerine getirme yükümlülüğü ile yüzleşmekten başka çaresi yoktur. Doğru olan da aslında budur.

Bu haklı talepler karşısında devletin devreye soktuğu ve âdeta bir suç şebekesine dönüşen geçici köy koruculuğu 26 Mart 1985’te 3175 sayılı Kanun’la kabul edilmişti. İnsan Hakları Derneği tarafından hazırlanan raporlarda da belirtildiği üzere yasal olarak OHAL kalktığından bu sistemin de kalkması gerekmektedir. OHAL’i kaldırdığını iddia eden ancak fiilen devam ettiren Hükûmet, Bilge köyü katliamı ile tüyler ürperten koruculuk sistemini gözden geçireceğini söylemişse de bu konuda tek bir adım bile atmamıştır. Devlet içindeki yasa dışı yapılanmaların geçici köy korucularını birçok olayda kullandığına dair kuvvetli iddialar ileri sürülmüş olmasına rağmen, Hükûmet, JİTEM ve geçici köy koruculuğu arasındaki gizli ilişkileri açığa çıkarmaya yönelik hiçbir iddianın üzerine gitmemiştir.

Bu sistemin kaldırılmasını gerektirecek sebepleri daha da artırabilecek somut olguları sıraladığımızda, geçici köy koruculuğunun devamında ısrar “şiddet politikalarının devamında ısrar” anlamına gelecektir. Güvenlik kuvvetleri için belirlenmiş görev, sorumluluklar ve yaptırımlar bunlar için öngörülmüştür. Güvenlik güçleri için öngörülen ama pratikte uygulanmayan bu yaptırımlar korucular için söz konusu bile olmayınca, bölgede yaşayan insanlar için başlı başına bir güvenlik, tehdit ve sosyal kaos sorunu hâline gelmiştir. Bir demokrasi sorunu olan Kürt sorununda, şiddet politikasının devamında önemli bir araç olarak kullanılan geçici köy koruculuğu sistemi, aynı köyde yaşayan insanlar arasında bir husumet sebebi olmuştur.

Bugün yargı sisteminde çokça uygulanagelen itirafçılık ve Tanık Koruma Yasası’ndan korucular da yararlanmakta ve tanımadıkları insanlar  hakkında ifade verebilmektedirler. Devlet gücünü arkasına alan korucular, elindeki silahlarla birçok suça karışmakta, cinayetler işlemektedir.

Bölgede 90’lı yılların başlarında yoğunlaşan köy boşaltma ve zorla göç ettirme olgusu 99 yılına kadar devam etmiştir. Bu dönem içerisinde yaklaşık beş bin yerleşim alanında 3 milyondan fazla bir nüfus, kendi iradeleri ve denetimleri dışında yaşam ortamlarını terk etmek zorunda kalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnsan Hakları Derneğinin 2009 yılında açıkladıkları raporda, korucular tarafından gerçekleştirilen genel insan hakları ihlalleri bilançosu ise şöyle: 1992-2009; köy yakma 38, köy boşaltma 14, taciz ve tecavüz 12, kaçırma 22, silahlı saldırı 294, köy korucuları tarafından yaralanan 176, köy korucuları tarafından yapılan işkence, kötü muamele 454, köy korucuları tarafından gözaltına alınanlar 59, intihara sebebiyet verme 9, ormanlık alan yakma ise 17 olarak verilmiştir.

Otuz yıllık çatışma ortamında Kürtlerin başına örülen çorap koruculuk sistemiyle sınırlı değildir. Yerleşim alanları yakılıp boşaltılmış, yaylalara çıkmak yasaklanmış, binlerce dönüm orman yakılmış; boşaltılan, yakılan, yıkılan yerleşim alanında mevcut yol, su, elektrik gibi temel altyapı olanakları da yok olmuştur. Tarlalar kullanılmaz hâle gelmiştir, meyve bahçeleri yok edilmiş, ağaçlar kesilmiştir. Yayla yasakları hayvancılığın yok olmasına neden olmuştur. Boşaltılan köylerdeki arazi ve mülkler köy korucuları tarafından hem tahrip edilmiş hem de bunlara korucular tarafından el konulmuştur.

Yaşam alanlarından koparılan insanlar bölgedeki ve bölge dışındaki kent merkezlerine göç etmek zorunda kalmışlardır. Barınma, iş, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerden bütünüyle yoksun kalmışlardır. Esasen eksik olan yaşam alanlarından kopartılarak temel hak ve özgürlüklerinden yoksunlaştırılan bu insanlar yoksulluk sınırı altında yaşamaya mahkûm edilmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız; buyurunuz.

FATMA KURTULAN (Devamla) – Teşekkürler.

Aileleri parçalanmıştır. Göçtükleri kimi yeni yerleşim alanlarında kimliklerinden ötürü saldırıya maruz kalmışlardır.

Kürt sorununun demokratik koşullara bağlı kalınarak çözümüne gidilecek yolda ilk adımlardan biri olacak olan koruculuk sisteminin kaldırılması yönünde verdiğimiz önergemizin kabul edilmesi gerektiğini önemle vurguluyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kurtulan.

Aleyhte Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz.

Buyurunuz Sayın Poyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin, koruculuk sisteminin sorunlarının araştırılmasıyla ilgili olarak Meclis araştırması açılması noktasında verdiği grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce hepinizi, heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi, ülkemizde otuz yıla yakındır bir terör sorunu vardır. Bu sorunun çözümü noktasında bugüne kadar pek çok hükûmetler çeşitli şekillerde mücadele vermişler, bu mücadele yöntemleri arasında çeşitli kurumsal yapılar oluşturulmuş ve bugüne kadar da mücadele süregelmiştir. Bu noktada koruculuk sistemi de mücadele yöntemlerinden birisi olarak karşımıza çıkmıştır. Elbette, burada çıkıp, koruculuk sisteminin aksayan yönlerinin olmadığı, hataların olmadığı, yanlışların olmadığını iddia edecek değilim. Sadece başlı başına Bilge köyünde yapılan katliamı bile gündeme getirmek, bunu tartışmak, aslında bu sistemde aksayan yönlerin olduğunu gösterme noktasında, tartışma noktasında önümüzdeki en önemli verilerden biridir. Ancak, sorunu sadece koruculuk sistemine bağlamak ve bundan ibaret saymak da hakikaten yanlıştır.

Değerli arkadaşlar, biz AK PARTİ olarak, AK PARTİ hükûmetleri olarak göreve geldiğimiz andan itibaren terör sorununun çözülmesi noktasında ana ilkeyi şu şekilde belirledik: Bir kere temel olarak terörle mücadeleyi teröristle mücadeleden ayırmak gerekiyordu, zaman zaman bu noktada yapılan yanlışlara düşülmemek gerekiyordu. Bu noktada, bu yanlışlara düşülmeme noktasında son derece hassasiyet gösterdik.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, teröristle mücadele, güvenlik güçlerimizin kararlılıkla yürüttüğü, sınır ötesi harekâtları da kapsayan silahlı mücadele olarak kısaca tanımlanabilir. Ama “terörle mücadele” dediğimiz zaman, teröristle mücadeleyi de kapsayan, olayın sosyokültürel, ekonomik, uluslararası boyutları da olan bir sorun olarak karşımıza çıkmakta.

Partimiz hükûmete geldiği andan itibaren olayın tüm boyutlarıyla tartışılması, sorunların değerlendirilmesi ve çözümlerinin tek tek milletimizin yararına sağlanması noktasında ciddi çalışmalar başlattı. Neler yaptık, ben birkaç tane örnek vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, elbette ki tartışmasız olan hususlardan bir tanesi, terörü besleyen odakların en başında eğitim sorunu olduğu gerçeğidir. Göreve geldiğimiz andan itibaren, Türkiye'nin her bölgesinde olduğu gibi, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde de eğitimin temel sorunları noktasında da ciddi çalışmalar yapıldı ve başta ilköğretim olmak üzere bütün eğitim sistemimizdeki altyapı sorunlarının çözümü noktasında çok ciddi çalışmalar yapıldı ve binlerce yeni derslik yapıldı.

Diğer taraftan eğitim noktasında, kızların eğitime teşviki noktasında Haydi Kızlar Okula Kampanyası’yla yüz binlerce kızımızın eğitime kazandırılması, eğitim seviyesinin yükseltilmesi noktasında ciddi çalışmalar yapıldı.

Bilgisayar ortamında öğretmenlerimizin adil bir şekilde görev dağılımının sağlanması suretiyle eğitici kadrolarımızın en ücra köşelere kadar gitmesi, eğitim hizmeti vermesi sağlandı ama herhâlde, geçtiğimiz dönemde yaptığımız en önemli çalışmalardan, eğitim noktasında çalışmalardan bir tanesi de ülkemizin seksen bir ilinde de şu anda üniversitelerimizin kurulmuş olmasıydı. Bugün Hakkâri’de bile üniversitemiz var ve biz inanıyoruz ki, bu üniversitelerimiz şu anda kuruluş aşamasındalar, hazırlık aşamasındalar ama önümüzdeki yıllarda bulundukları illerimizde, illerimizin ilçelerinde o ilimizin ve ilçelerimizin sosyokültürel hayatına, ekonomik hayatına olumlu yönde çok ciddi katkılar sağlayacaklar.

Peki, başka? En başta “Okuyamıyorum.” diyen, “Çocuğumu okutamıyorum.” diyen herkesin çocuğunun okuması noktasında velilere burs verdik.

Başka? Başta ilköğretim olmak üzere liselerimizde eğitim-öğretimin ilk ders günü çocuklarımızın masasının önüne -ilköğretim ve liselerde- ders kitaplarımızı ücretsiz olarak hazır bulundurduk.

Peki, sadece eğitimde mi yapıldı bunlar? Hayır, sağlıkta da çok ciddi şeyler yapıldı. Şu anda, ülkemizin dört bir tarafında olduğu gibi bu bölgemizde de sağlık altyapısı güçlendirildi, onlarca hastane inşaatımız yapıldı, “112 Acil” hizmetlerinin hızlı bir şekilde altyapısı tamamlandı, bütün illerimizde hastalarımızın ambulans helikopterlerle ihtisas hastanelerine taşınmasının yolu açıldı.

Az önce arkadaşımız bahsetti -doğru söylüyor- Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muzda kış şartları çok çetin. Bunu bildiğimiz için de doğum yapma noktasında, doğum yapacak olan vatandaşlarımızın bir ay öncesinden hastanelerimize alınarak onların misafir edilmesi, doğumdan sonra da kendilerini iyi hissettikleri, hazır hissettikleri zamanda onların evlerine gönderilmesi sağlandı.

Onun dışında, ulaşım noktasında, Türkiye’nin dört bir tarafında olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu’da da duble yollarımızı yaptık.

Yine aynı şekilde istihdamı artırıcı teşvik uygulamaları, Güneydoğu Anadolu Projesi, Doğu Anadolu Projesi’yle, katrilyonu aşan yatırımlarla -ki önümüzdeki dönemde 13,5 katrilyon lira GAP bölgesinde yatırım yapılacak- altyapı sorunlarının çözülmesi, istihdamın artırılması noktasında yatırımların önünü açıcı tedbirler aldık.

Yine, değerli arkadaşlar, kooperatifçilik, hayvancılık ve tarım alanında da, Türkiye’mizin dört bir tarafında olduğu gibi bu bölgelerde de hayvancılığı destekleyici tedbirler aldık.

Değerli arkadaşlar, elbette söylenecek çok şey var ama herhâlde şunu da kabul etmek gerekiyor ki terörle mücadelenin en önemli ayaklarından bir tanesi de bu sorunun uluslararası boyutuydu. Çok değil, daha on yıl önce, biz, teröre desteğinden dolayı Suriye ile neredeyse savaşa giriyorduk ama bugün, o gün terörist başını Şam’da besleyen Suriye ile, bırakın terörist başını, bir tane teröristi ülkesinde barındırmayan ve ülkemizle vize problemi bile olmayan, insanların artık rahatlıkla gidip gelebildiği, ticaretin rahatlıkla yapılabildiği komşuluk ilişkilerine getirdik ülkemizi. Aynı şekilde İran’la olan ilişkilerimizde terörü destekleme anlamında sıkıntılarımız varken, şu anda da İran’la 10 milyar doları aşkın, önümüzdeki dönemlerde 20 milyar doları aşacak bir ticaret hacmiyle bu anlamda güvenliğimizi sağladık.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sorun bitti mi, çözüldü mü sorun?

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, diğer taraftan Irak’la ilgili olarak, terörün en önemli kaynağı olarak, beslendiği odak olarak Irak devletiyle ve Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimle terörün kaynağının kurutulması anlamında çok ciddi çalışmalar yapıldı. Ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapılarak bir taraftan iki ülkenin arasındaki ticari, ekonomik, siyasi, kültürel ilişkilerin geliştirilmesi sağlanırken, diğer taraftan da terörü besleyen odakların kurutulması noktasında da çok ciddi adımlar atıldı.

Değerli arkadaşlar, elbette -sözümün başında söyledim- koruculuk sisteminin sorunları var, bunu kabul ediyoruz. Bu sorunu çözme noktasında da Hükûmet olarak da kararlı adımlar atılmasından yanayız.

Bu noktada, değerli arkadaşlar, biz bu sorunun farkındayız ama önerimiz şudur: Bu sorunun ve buna benzer sorunların kalıcı olarak çözülmesi noktasında eğer muhalefet partisi ve milletvekili arkadaşlarımız katkı vermek istiyorlarsa, bizim görüşümüz, şu anda Meclisimizde görüşülmekte olan ve bu sorunun çözümü noktasında önemli bir katkı sağlayacağını düşündüğümüz Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un bir an önce çıkartılmasını istiyoruz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bu kanunda ne var Allah aşkına?

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, “Ne ilgisi var?” diye kafanızda elbette birtakım istifhamlar, soru işaretleri oluşabilir ama kanunun genel gerekçesine ve bu kurumdan beklenenlere baktığımız zaman, bu kurumun görevleri arasında, terörle hem ülke içinde hem ülke dışında mücadele konusunda stratejiler geliştirmek, planlar yapmak, projeler geliştirmek, bu alanda görevli ve sorumlu kurum ve kuruluşların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Yeni stratejiler ve planlar geliştirerek tedbirler uygulamak…

SIRRI SAKIK (Muş) – Otuz yıldır bu yapılmıyor mu?

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) - Dolayısıyla genel düşündüğümüz zaman, elbette ki koruculuk sisteminin sorunları var, bu sorunu çözmemiz lazım ama biz AK PARTİ Grubu olarak bu sorunun çözümü noktasında şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisimizin gündeminde olan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Kanunu’nun ivedilikle çıkartılması ve arkasından gelecek olan diğer kalıcı tedbirleri içeren kanunların ivedilikle çıkartılması noktasında görüşümüzün olduğunu ifade ediyor, bu anlamda da, evet, haklı yönleri var, doğru tespitler var, önemli bir sorun ama çözümü noktasında, daha önemli olan, önemli gördüğümüz kanunun çıkartılması gerektiği kanaatiyle, söz konusu önergenin aleyhinde olduğumu ifade ederek huzurunuzdan saygıyla ayrılıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Poyraz.

Önergenin lehine Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli.

Buyurunuz Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde söz aldım. Çok değerli arkadaşlarım, tabii ki bu söz almam usulen. Bu önergenin karşısında olduğuna…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sizden ne beklenir ki!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bir dinleyin canım, bir dinleyin. Evet, katılıyorum. “Usulen” dememdeki kastı… Hemen niye size bir şey söylüyormuşum gibi tepki gösteriyorsunuz?

FATMA KURTULAN (Van) – Genellikle sizi iyi biliyoruz da.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım “usulen”den kastım şu: Bağımsız milletvekili olarak burada konuşma olanağı bulamadığım için genellikle grup önerilerinin lehinde veyahut aleyhinde söz alıyorum. Evet, Türkiye’de koruculuk sistemiyle ilgili ciddi sorunlar vardır, bunlar mutlaka görüşülmelidir. Ancak benim burada ifade etmek istediğim olay şu: AKP’nin burada sayısal çoğunluğu var, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yüzde 67 AKP. Şimdiye kadar sizin grup önerilerinizin burada kabul edildiğine dair bir olaya tanıklık ettiniz mi, sizin veya diğer grupların? Hayır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Hiç kimse de etmiyor.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – AKP, bu grup önerilerini, araştırma önergelerini, grup önergelerini sayısal çoğunluğa dayanarak reddediyor. Bu doğru mu? Doğru.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Siz hiç oy verdiniz mi bize?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Şimdi, Anayasa’nın 87’nci maddesi ne diyor? Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinden bahsediyor. 87’nci maddeye baktığınız zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasa çıkartmanın ötesinde denetleme faaliyetleri var. Ne diyor Anayasa? “Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemekle yükümlüdür.” diyor. Peki, bu yetkisini neye göre yapıyor? Anayasa’mızın 98’inci maddesine ve İç Tüzük’ümüzün 96 ila 114’üncü maddesindeki hükümlere göre yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetleme faaliyetini yaptığını siz burada gördünüz mü? AKP “istemezük” diyor.  İstemezük” diyor sayısal çoğunlukla, birazdan da bu önerge reddedilecek.

Şimdi, sadece bu mu? Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde de bir konuşmamla da belirttim, İç Tüzük’e göre, Başbakanın yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi verdim, bu domuz gribi aşısıyla ilgili. İç Tüzük’ümüzün 98’inci maddesine göre verilen bu önergenin üzerinden kırk altı gün geçti. On beş gün içinde yanıt vermesi lazım Başbakanın veyahut bakanların. Bugüne kadar yazılı soru önergelerine Başbakanın veyahut bakanların yanıt verdiğine tanık oldunuz mu? Ya da burada, salı günleri ve çarşamba günleri sözlü soru önergelerinin görüşülmesi lazım.

Bakın, birazdan görüşülecek AKP grup önerisinde “çarşamba günlerinde denetim konularına yer verilmemesi” şeklinde öneri geliyor. Onun için kendimizi hiç şey yapmayalım ve kendimizi de germeyelim ve hatibin ne söylediğini de bilmeden de o sıralardan da laf atmayalım. Bunu, hem sizlere hem de AKP’li milletvekillerine söylüyorum bu ifadede.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen haddini bil ya! Senin bize ders verecek hâlin yok!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Evet, ben veririm. Ben… Alırsan, ben alırım anlamında sonuç çıkartırsın. Neyse, benim dikkatimi dağıtma da ben söyleyeceğimi söyleyeyim, sonra konuşuruz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Seni kimse muhatap almıyor, dön nereye konuşursan konuş!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Evet, sen konuş oradan!

Şimdi, değerli arkadaşlarım, evet, bu önergeler, bu araştırma önergeleri çok çok önemli, ama çok daha önemli, Türkiye’de sorunlar var. Bunların da… Mutlaka Anayasa’mızda belirtilen şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim görevini yapması lazım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Kendi partin seni ciddiye almıyor. Tek oy alıyorsun, gelip burada demokrasi dersi veriyorsun!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, Hâkim-Savcılar Yüksek Kurulu, ne diyor Kadir Özbek? Dün söyledim. “Yargı savunmada.” diyor. Peki, Yargıtay Başkanı ne diyordu? Yine dün konuşmamda ifade ettim. Yargıya müdahale olduğunu söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, dün ve bugün gazetelerde birtakım haberler… Eskişehir Jandarma İl Alay Komutanının tekrar tutuklandığına dair haberlere tanıklık ediyoruz. Neymiş suçu? Gazetelerden aldığımız bilgiye göre, “Ergenekon” adı verilen bir soruşturma. Bu nasıl bir hukuk devletidir ki ucu açık soruşturmada, iki buçuk yıl, üç yılda birçok kişiler “Ergenekon” adı verilen soruşturmalarda tutuklanıyor, yargılanıyor -daha yargılama, ucu açık bırakılıyor- ve nereye gittiği bilinmeyen bir noktaya doğru gidiyor Türkiye.

Değerli arkadaşlarım, ifadesi daha alınmayan kişiler var Silivri’de görülen davada, işte Sayın Haberal. İçeride tutuklu olan sendika başkanı var, Mustafa Özbek. İki siyasi partinin genel başkanı var, İşçi Partisinin lideri ile bir siyasi partinin lideri olan Tuncay Özkan.

Anayasa’mızın 68’inci ve 69’uncu maddeleri siyasi partilerle ilgili birtakım hükümleri düzenlemiş. Şimdi ne oluyor Türkiye’de? Anayasa’mıza göre bir genel görüşme açılması lazım, İç Tüzük’ümüze göre, devlet kurumlarını ilgilendiren bu konularda mutlaka bir genel görüşme açılması lazım. Değerli arkadaşlarım, nereye gidiyoruz? Yargı ikiye bölünmüş durumda. Bir bakıyorsunuz, bir yargıç tahliye ediyor, oradaki insan kış günü Eskişehir’e geliyor, vatandaşlarla öpüşüyor; tekrar bir tutuklama, avukatı tekrar itiraz… Daha ifadesi alınmayan insanlar içeride tutuklu. Anayasa’mıza göre masumiyet karinesi ihlal ediliyor, adil yargılama hakkı ihlal ediliyor. Anayasa’mıza göre tutukluluk bir tedbirken yargısız infaza dönüşüyor.

Değerli arkadaşlarım, eskiden, bizim geçmiş tarihimizde de öyle yargısız infazlar yapıldı. İnsanlar mahkeme önüne çıkartılmadan infaz edildi. Faili meçhul cinayetler, herkes onu söylüyor… Şimdi, çok acıdır, ucu açık bırakılan soruşturmalarla, tırnak içinde söylüyorum, insanlar yargısız bir biçimde infaz ediliyor.

Bakın, madem o kadar büyük bir terör örgütü üyesiydi, madem o kadar büyük bir suç işlemişti, peki, onları tutuklayan mahkeme şimdi onları teker teker bırakmıyor mu değerli arkadaşlarım? Peki, sadece onlara mı acı veriliyor? Onların yakınlarına, evlatlarına, sevdiklerine acı verilmiyor mu? Anayasa’mıza göre işkence ve kötü muamele suç değil mi? Peki, bir insanın neyle suçlandığını bilmeden yıllarca cezaevinde yatması anayasal suç değil mi, insan hakları ihlali değil mi? Peki, biz bu konuları Türkiye Büyük Millet Meclisinde neden konuşmuyoruz? Dedik işte, Anayasa’mızın 87’nci maddesi gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kanun yapmak dışında, başbakanı, bakanları, hükûmeti denetleme gibi bir görevi var. Biz burada hiçbir denetim faaliyetini yerine getirmiyoruz. Ha, kendimizi, belki de egomuzu tatmin etmek için soru önergeleri… Yanlış anlaşılmasın, burada sayın grup başkan vekillerini itham etmiyorum ama işte birazdan oylanacak, sizin önergeniz, MHP’nin önergesi, CHP’nin önergesi reddedilecek, AKP’nin önergesi, bugüne kadar, yedi yıldır olduğu gibi kabul edilecek. Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetim faaliyetini, anayasal görevini yapmıyorsa görevini yapmış sayılacak mıdır? Sayılmayacaktır. Değerli arkadaşlarım, bu yargı meselesinde mutlaka bir genel görüşme açılması lazım.

Anayasa’mızın 138’inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince ne yapılamaz? Görülmekte olan bir dava hakkında telkin, tavsiyede bulunulamaz. Peki, Erzincan’da tarikatlar hakkında soruşturma yapan savcıya Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek’in telefon ettiği, Adalet Bakanlığı üst düzey bürokratının telefon ettiği yazılıp çizilmedi mi değerli arkadaşlarım? Bu dava görülmekte olan bir dava değil miydi? Ee, ne yaptı? Erzincan özel yetkili savcısı, hemen olaya müdahale etmek suretiyle, dava dosyasını oradan aldı. Bakın, Erzincan’daki MİT daire başkanları tutuklu, o soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısı hakkında soruşturma var, orada görev yapan İl Jandarma Alay Komutanı, şimdi Eskişehir İl Jandarma Alay Komutanı tutuklanıyor.

Değerli arkadaşlarım, şöyle mi olacak: Millî Güvenlik Siyaset Belgesi değişiyor. İrticanın üzerine gidenler terörist, Atatürkçü olanlar terörist, öbür tarafta, tarikatları koruyanlar makbul insanlar mı olacak? Böyle bir hukuk devleti olur mu? Suçlu kimse herkesin üzerine gidilecek burada, ama bir yargı sistemini eğer parçalarsanız bu devleti parçalarsınız çünkü yargı bir devletin bağışıklık sistemidir. Eğer o bağışıklık sistemini çökertirseniz o devlet parçalanır, o devlet bölünür, o devletin silahlı kuvvetlerini yıpratırsınız, emniyet teşkilatını yıpratırsınız; hepimiz bundan sorumlu oluruz. Onun için, mutlaka bu konuda bir genel görüşme açılması gerekir.

Bağımsız milletvekili olduğum için, Anayasa’ya göre 20 milletvekilinin imzasıyla genel görüşme açılması gerektiği için tabii ki böyle bir önerge veremiyorum. Ha, diyeceksiniz ki, biraz evvel söylediniz, verseniz dahi AKP’nin “istemezük” -tırnak içinde- itirazlarıyla bu genel görüşme kabul edilmeyecektir ama şunu bilin ki, bu işler burada görüşülmezse, bu işler sokakta görüşülürse, bu işler kapalı kapılar ardında görüşülürse, buradan en çok zarar görecek, yasama organıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisidir, milletvekilidir, milletvekilinin saygınlığı ve itibarıdır. Onun için, yargıya uzatılan ellerin mutlaka kırılması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - …yargıya uzatılan hukuksuz ellerin mutlaka yasama organı tarafından kırılması lazım ve yargının bağımsızlığı, yasama organı tarafından eğer sahip çıkılırsa bir değer ifade edecektir. Aksi takdirde, orada köşe yazarlarının yönlendirmeleriyle “dün dündür, bugün bugündür” anlayışıyla hareket eden birtakım sözde siyaset bilimcilerinin anlayışıyla Türkiye’de demokrasi hiçbir yere gidemez. Bu verilen, işte, koruculuk sistemi tabii ki önemli. Hiçbir sonuca varamayız. Araştırma komisyonu açılsa dahi, daha dün görüşülen merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun araştırma komisyonundaki gibi Anayasa ve İç Tüzük’e aykırı sonuçlarla da karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır diyorum.

Sabırlarınız için teşekkür ediyorum. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.

Aleyhte Adıyaman Milletvekili Hüsrev Kutlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Siz de lehinde konuşun bari.

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Kutlu.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Sayın Başkanım, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Usulen, değil mi?

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Zaten, grup önerisi olarak getirilen koruculuk sisteminin sorunları ve bunların mercek altına alınmasıyla ilgili konu, bütün konuşmacılar tarafından çok geniş bir biçimde ele alındığı için büyük oranda vuzuha kavuşmuş oldu.

Ben de sözlerime başlamadan önce, iki gün önce yaşadığımız olaylar üzerinde durmak istiyorum. İki gündür televizyonlarda, gazetelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yaşanan olaylar, manşetten veriliyor. Baktığımız zaman, bir milletvekili olarak “Helal olsun bize be! Neler yapmışız! Bak işte Türkiye gündemine böyle gelinir!” diyebiliyor muyuz arkadaşlar? Diyemiyoruz.

Bu olaylar içerisinde de arada kaynayan başka bir olay var. Sayın Başkana yapıldığı iddia edilen müdahale konusunda çok sayıda konuşmacı fikirlerini beyan ettiler, yazılar yazıldı ama Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 17’nci maddesine göre, Meclisteki sükûn ve düzenin korunmasıyla görevli olan Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amiri bir arkadaşımızın burada darp edilmesi üzerinde -ben atladıysam özür diliyorum- ne bir kınama duydum ne bir özür duydum. Orhan Erdem arkadaşımız, Konya Milletvekilimiz, bu Meclisteki en kibar, en centilmen, en sükûnet içerisinde davranan, sözleriyle de hareketleriyle de tam bir beyefendi olan bir arkadaşımız ve o günkü gerginlik sırasında, İç Tüzük’ün kendisine verdiği sorumlulukla olaylara müdahale etmek ve sükûneti sağlamak üzere iki grubun arasında yer almıştır ve tam bu sırada yüzüne aldığı darbeler sonucunda gözlüğü kırılmış, yaralanmış ve bir arkadaşımızın -herhâlde güreşçi olsa gerek- bir tek dalmasıyla ayağından çekilerek yere düşürülmüştür. Ben kendisini yerden kaldırdıktan sonra Orhan Bey olduğunu gördüm.

Arkadaşlar, bizim milletvekilleri olarak birbirimize karşı çok daha saygılı olmak görevimizdir ama burada resmî olarak görevli olan birisi varsa, sükûneti sağlamak için arada bulunması gereken biri varsa, bunlar da idare amirleridir. İdare amirleri, çoğu zaman, kavgalarda iki grup arasında bulunurlar. Bu arkadaşlarımıza karşı yapılan eylem, diğer milletvekillerine karşı yapılan eylemden bence çok daha çirkindir.

Bir de işin daha acı tarafı, bu müdahalede bulunan gruptaki bazı arkadaşlarımız arasında ihtilaf çıkması. Bir arkadaşımız aktardı. Biri diyormuş ki: “Ya, o güzünü morartan yumruğu ben vurdum.” Öbürü diyormuş: “Ya, hayır arkadaş, olur mu öyle şey, onu ben vurdum.”

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kim diyormuş? Kim diyormuş?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Ne işiniz vardı orada? Niye geldiniz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kim diyormuş onu söyle.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani öyle ortaya konuşma, sen idare amirisin.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen görmedin mi olayları?

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, ben duyduklarımı söylüyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, duyduğunu değil…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Kutlu bitirsin sözlerini...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Yapmayanlar…

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Bak, böyle yapıyorsunuz...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Yapmayanlar lütfen üzerine alınmasın.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “Kim” diyorum; kim? Bunu söyle!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Sayın milletvekilleri… (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O milletvekili kimse, onu söyle!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu kürsüde sizin konuşma hakkınız olduğunuz gibi benim de konuşma hakkım var. (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siz diyeceksiniz ki “Falan söylüyor.”

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen oturunuz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Siz çok ağır eleştirilerde bulunurken, siz Sayın Başbakandan sayın bakanlara, sayın gruba çok ağır ithamlarda bulunurken saygı bekliyorsunuz da bir duyumumu söylediğimde niye sabredemiyorsunuz ya! (MHP sıralarından gürültüler)

RECEP TANER (Aydın) – Buraya gelip saldırmak mı lazım!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öyle ortaya konuşma!

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen karşılıklı konuşmayınız.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, İdare Amiri arkadaşım…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ortaya konuşma!

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ardından konuşma!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Tamam. Arkadaşlar, yapmayanlar üzerine alınmasın…

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen… Beni duyuyor musunuz…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, böyle bir konuşma olmaz.

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen yerinize oturunuz. Konuşması bittikten sonra… Böyle bir usul yok biliyorsunuz, lütfen yerinize oturunuz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İzin vermeyin!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Ama yapmayan arkadaşlar üzerine alınmasınlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, arkadaş, Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan kimin konuştuğunu söylemek durumunda. Öyle ortadan, karnından konuşmak olmaz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Sayın Şandır…

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen yerinize oturunuz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Sayın Şandır… Sayın Şandır… Bir defa, ben, sizin gruptan olduğunu söylemedim. Niye üzerinize alıyorsunuz? (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir grup! Hangi grup?

MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi grup? Onu söyle o zaman.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hangi grup?

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Yumruk sallayan grup sizinse önce Grup Başkan Vekili olarak şuraya çıkıp İdare Amirine yapılan saldırıyı kınayınız, yapan arkadaşınızı cezalandırınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bizim gruptan değilse hangi gruptan?

MUHARREM VARLI (Adana) – Sen bize yapılan saldırıyı kınıyor musun!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Gazetelerde boy boy fotoğraflar var…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Kimin fotoğrafları?

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - …saldırılar var. Orada görevli olan bütün milletvekili arkadaşlarımız kutsaldır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Kutlu, fotoğraflar burada.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - …dokunulmazdır ama idare amiri burada görevlidir. İdare amirine karşı…

MUHARREM VARLI (Adana) – İdare Amiri yumruk sallıyor, gördün mü sen yumruklarını sallarken?

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - …tıpkı grup başkan vekillerine olduğu gibi…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Attığı yumruktan eli incinmiş!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Evet, arkadaşlar, siz de…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Osman Çakır’ın yüzüne yumruk atmış İdare Amiri.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, bir de şunu ifade etmek istiyorum… (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekili arkadaşlarımız, lütfen… Konuşma bitsin, ondan sonra ne diyeceğiniz varsa söylersiniz. Lütfen dinleyiniz sakin bir şekilde.

Buyurunuz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, burada niye sükûnet içerisinde olmamız gereğini anlatırken yeni bir gerginlik çıkarmak istemiyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne diye konuşuyorsun o zaman?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne yaptığın belli değil.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Ama ben suya sabuna dokunmadan, kimseye hiçbir şey söylemeden, hiçbir arkadaşımı üzmeden burada konuşma yapma durumunda da değilim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 100 kişiyle, 150 kişiyle saldırıyorsunuz. Genel Başkanımızın olduğu yeri basmaya kalkıyorsunuz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Yaptığınız konuşmaları bir dinleyin.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen 150 kişiyle geleceksin…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Kutlu, doğru değil. Yaptığınız doğru değil ama.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Hoşunuza gitmeyebilir arkadaşlar. Tamam…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İsim söyleyeceksiniz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – O zaman, yumruk paylaşımını geri çekiyorum çünkü o konuda elimde şu anda yazılı ya da sözlü bir belge yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Doğru şey söyleyeceksin.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Yapacağınızı yaptınız zaten.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Ama İdare Amiri arkadaşımıza… Evet, İdare Amiri arkadaşımızın da görüntülerde sonradan birtakım müdahaleleri var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ayıptır ya!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Genel Başkan Yardımcımıza, Osman Çakır’a yumruk atıyorsunuz. O ayırıyor, öbürü yumruk atıyor.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Ama bu arkadaşımız gözüne yumruk yiyip yüzüne yumruk yiyip kendisi yere düşürülüp ondan sonra, kalktıktan sonra, biraz daha rijit hareketleri olmuştur.

MUHARREM VARLI (Adana) – Biz ne yapacaktık? Karanfil mi verecektik size!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Ama ben şuradan, üzerine almayanlar lütfen alınmasınlar…

MUHARREM VARLI (Adana) – Lafı söyle, ondan sonra…

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – …milletvekili arkadaşlarımızdan, iktidardan-muhalefetten, herhangi bir milletvekiline el uzatan, yumruk vuran, ayağından tutup çeken, küfür eden, yanlış sözler söyleyen bütün arkadaşlarımı kınıyorum. Özellikle de İdare Amiri gibi, görevli bir arkadaşımıza ta olayın başında ilk yumruğu indiren, ondan sonra onu o şekilde darp edip gözlüğünü kıran arkadaşımız hangisiyse de yaptığı terbiyesizliktir, bunu da huzurunuzda kınamak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ayrıca, arkadaşlar, bilim adamları…(Gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – MHP Grubuna saldıranları, Genel Başkanımızın oturduğu bölümü basanları kına. Sayın Bahçeli’nin oturduğu sıraları basanları kına.

SONER AKSOY (Kütahya) – Alınma Osman Bey.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın arkadaşlar, lütfen…

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Genel Başkanımızın herhangi bir darbı olmadı herhâlde?

BAŞKAN – Sözün bitmesini bekleyiniz. Lütfen sayın milletvekilleri...

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, her şeyden önce, sabır içerisinde dinlemeyi bilmemiz lazım.

Ahmet Bey iyi ki geldin, lazım olabilirsin bir İdare Amiri olarak. Sırrı Bey de görevi başında herhâlde.

Arkadaşlar, bir hususa daha değinmek istiyorum. Fotoğrafları incelediğimizde, garip bir şeyle karşılaştım. Şimdi, bizde…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bir tane yumruğumu söyle; yok. Bir kişiye el kaldırdığımı söyle.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Dinle, dinle.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Senin Bakanın oradan küfür ediyor, saldırıyor.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Osman Bey, sizinle konuşacak olursam oturur konuşurum.

BAŞKAN – Sayın Kutlu, lütfen devam ediniz siz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Benim el kaldırdığımı söyle.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Ama yani müsaade ederseniz sağlıklı bir şekilde -eski bir Sağlık Bakanı olarak- konuşmam için müsaade edin yahu!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Buyurun, doğruları söyleyin.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Evet, ilim adamları, bizde derler…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – “MHP Genel Başkanının oturduğu yere baskın yapmak ayıptır.” deyin.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, ilim adamları silah kullanmazlar, onlar kafalarını kullanırlar. Fotoğraflara baktığım zaman bir profesör arkadaşımızın, milletvekili arkadaşımızın başka bir milletvekiline kafasını kullandığını ve çok sert bir şekilde kafa vurduğunu görüyorum. Hani bir zamanlar bir milletvekili arkadaşımız “Her yere başvurdum sonuç alamadım.” diye…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen, Meclisi bırak da boks ringlerine git, orada anlatım yaparsın!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) –  …gelmiş, bu kürsüye kafasını vurmuştu. Buraya kafa vurmak ayrıdır, başvuruda bulunmak ayrıdır. Bilim adamalarımızın da kafasını kullanması bu şekilde kafa atmak tarzında olmamalıdır, daha ilmî çalışmalar tarzında olmalıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz de tahammül edin. Muhalefeti dinlemeyi öğrenin.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hakarete tahammül olmaz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hakaret eden şerefsizdir, hakaret yok.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, ben, hayatımda Hazreti Eyüp sabrının ne demek olduğunu bu Mecliste iktidar milletvekili olduğumda yaşadım. Sadece tek bir milletvekilinin burada söylediklerini hazmetmek zorunda kaldım.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Öyle diyorsun, “Hazreti Peygamber” diyorsun.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Öyle bir iddiam yok, öyle bir halt yemem. “Hazreti Eyüp sabrı” dedim.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayınız lütfen.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Tabii, bunları bilmeyebilirsiniz ama bu, literatürde bir deyimdir.

Şimdi, arkadaşlar, muhalefetin o söylediklerinin binde 1’ini biz muhalefete söylesek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kayıtlarda var.

BAŞKAN – Sayın Kutlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım.

…sizin Sayın Başbakanımıza söylediklerinizin onda 1’ini ben Sayın Genel Başkanınıza burada söylemek durumunda kalsam, inanın ki buradan beni Muhafız Taburu bile kurtaramaz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ayıp, ayıp!

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) – Arkadaşlar, onun için, bizi sabırsızlıkla suçlamayın. Benim de içinde olduğum –herkes bilsin arkadaşlar- Orhan Erdem, Hüsrev Kutlu, Sırrı Sakık ve Ahmet Küçük beyler idare amiridir, kavgalarda aralarda bulunacaktır. Eğer, bundan sonra arkadaşlarımıza bir müdahale söz konusu olursa orantısız güç kullanmayacağız ama haklarımızı kamuoyu nezdinde de arayacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kutlu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Evet, buyurunuz Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Hatip çok talihsiz bir konuşma yaptı ve bizi ilzam edecek laflar söyledi.

BAŞKAN – E, geri aldı efendim sözünü.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Geri almasıyla bitiyor mu mesele efendim?

BAŞKAN – E, geri aldı. Tabii ki...

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Önce söyle, sonra geri al!

BAŞKAN – Geri aldı. Geri alınca gerek kalmadı ve şey yaptı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ben de onlara söyleyeyim, sonra da “Geri aldım.” diyeyim!

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Dene bakalım!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yazıldı ama, tutanaklara yazıldı Başkanım.

BAŞKAN – Onun için…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ben hep buradayım, her zaman denerim.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Dene bakalım! Önce bir söv, sonra gel.

BAŞKAN – Bu konu hepimizi üzmüştür Sayın Şandır. Bütün bu sayın milletvekillerimize “geçmiş olsun” diyoruz ve…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ne yapacaksın?

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Dene bakalım!

MUHARREM VARLI (Adana) – Gelin, dövün!

BAŞKAN - …bu tür olayların bir daha tekrarlanmamasını tekrar diliyoruz ve hepinizden de bütün milletvekili arkadaşlarımızdan da anlayışlı olmanızı diliyorum.

Sözü geri aldığı için, efendim, lütfen bu konuyu kapatalım ve bu konuda bir daha bu tarz tartışmaları yaratmayacak ortamlar yaratalım.

Teşekkür ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, sizin bu temenninize biz de katılıyoruz. Ancak…

BAŞKAN – Eminim ki bütün grup başkan vekillerimiz bu temennimizde, dilekte birdirler ama uygulamada lütfen daha hassas olmamızı rica ediyorum, tekrar böyle sahneleri görmeyeceğimizi diliyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ancak, bu kürsüye çıkan, lütfen, açığa konuşmasın, ortaya konuşmasın.

BAŞKAN – Bundan sonra bütün milletvekillerimiz de buna dikkat edecekler, etmelidirler.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İsim ifade etsin, yoksa bu tepkiyi alırlar.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

Şimdi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Karar yeter sayısı…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yoklama istiyoruz efendim. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim: Sayın Şandır, Sayın Akcan, Sayın Durmuş, Sayın Ural, Sayın Doğru, Sayın Çalış, Sayın Yıldız, Sayın Özdemir, Sayın Uslu, Sayın Bukan, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Taner, Sayın Işık, Sayın Atılgan, Sayın Serdaroğlu, Sayın Korkmaz, Sayın Varlı, Sayın Akçay, Sayın Torlak, Sayın Melen, Sayın Homriş.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/363) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. [BDP sıralarından alkışlar (!)]

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.44
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Sayın Başkan, az önceki konuşmam sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi idare amirlerini sayarken Malatya Milletvekilimiz Ömer Faruk Öz’ü unutmuşum. Arkadaşımız “Ben müdahale edecekler listesinde miyim?” diye söylediler. Düzeltiyorum…

Bunu bilgilerinize sunuyorum. 

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yani onun da koruma altına alınması lazım!

BAŞKAN – Tamam efendim.

Teşekkür ederiz, kayda geçmiştir.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- (10/198) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

        04.02.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 04.02.2010 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                 Mehmet Şandır

                                                                                                                       Mersin

                                                                                                        MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/198 esas numaralı, "İşsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 04.02.2010 Perşembe günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Söz taleplerini bekliyoruz.

Lehinde, Sayın Şandır, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Genel Kurulumuzun bugünkü gündemini belirlemek üzere İç Tüzük’ümüzün ilgili amir hükmüyle, oradaki imkâna dayalı olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak ülkemizde yaşanan işsizlik sorununun ve buna bağlı sonuçların belirlenmesi ve alınması gereken tedbirlerin birlikte tartışılması için daha önce vermiş olduğumuz araştırma önergesinin, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri ve Anayasa’nın 98’inci maddesine göre verdiğimiz araştırma önergesinin gündeme alınması yönünde Danışma Kurulunun toplanmasını talep ettik; bir uzlaşma temin edilemediği için grup önerisi olarak huzurlarınıza getirdik.

Eğer bu önergemizin kabulü yönünde, ön görüşmelerinin kabulü yönünde, gündeme alınması yönünde bu önergemizi kabul ederseniz, Türkiye'nin çok temel bir sorunu olan işsizliğin sebep ve sonuçlarını birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tartışmak imkânı yakalayacağız.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, daha doğrusu muhalefet partileri grupları olarak, her gün huzurunuza ülkemizin bir temel sorununu veya toplum kesimlerinden bazılarının çok acilleşen, kronikleşen sorunlarının Genel Kurulumuzun gündemine alınmasını ve bu konuda, Genel Kurul olarak siyasi iktidara bir anlamda katkı verecek şekilde önerilerde bulunmasını temin etmek için araştırma önergelerimizin gündeme alınmasını istiyoruz. Bunu da gerekli görüyoruz çünkü bugün siyasi iktidar veya siyasi iktidarın yönlendirmesiyle, basın, ülkenin gerçek gündemini tartışmaktan uzak bir noktada.

Gerçekten bize göre ülkemizin gerçek gündemi insanın gündemi. İnsan, bize umutla bakan, bizden bir şey bekleyen bizim insanımız sorunlar içerisinde kıvranıyor. Bu siyaset ötesi bir hadise. Muhalefet partisi olarak söylemiyorum; her biriniz Anadolu’ya gidiyorsunuz, kendi köyünüzde, kendi kentinizde insanların sorunlarını dinlemekle zaman geçiriyorsunuz. Toplum kesimlerinin hemen hepsi, çiftçilerimiz, esnafımız, emeklilerimiz, tüm çalışanlarımız, memuru ile sanayi işçisiyle tüm insanlarımız bugün sorun içerisinde kıvranıyor.

Geçen hafta içerisinde kendi ilimde yaptığım gezide, bir muhtarın, Erdemli’den bir köy muhtarının sitemini size iletiyorum.

Sayın muhtar -AKP’nin Mersin milletvekillerine de muhtarın ismini, köyünü verebilirim- diyor ki: “Köyümüze hemen her gün bir ve birden daha fazla haciz memuru geliyor, bir bankanın avukatıyla bir icra memuru köyün bir evindeki eşyayı haczediyor.”

Değerli arkadaşlar, kendi emeğiyle, çoluk çocuğuyla, dişi tırnağıyla kendi toprağında karnını doyuramayan insanların sorunlarını siz yok sayamazsınız. İktidarsınız, Parlamentosunuz, bu sorunlara çözüm üretmek için seçilmiş gelmiş milletvekillerisiniz; bu sorunları konuşmaktan bile kaçıyoruz.

İşte böyle bir anlamda ve kapsamda, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bugün huzurunuza işsizlik sorununu getiriyoruz. “İşsizlik sorun değildir, bu ülkenin acil sorunu değildir.” diyebilecek sağduyu sahibi, aklıselim sahibi hiç kimsenin olmadığını biliyorum ama bu sorunun çözümü, bu sorunla ilgili alınması gereken tedbirlerin birlikte müzakeresini, maalesef, dikkate almıyorsunuz; bu yönde muhalefetin verdiği teklifi dikkate almıyorsunuz. Ama, acı olan şu ki: Sizlerin de böyle bir teklifi yok.

Ne yapacağız? Bu konuyla ilgili verdiğimiz araştırma önergesinin gerekçesinin ötesinde, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarına baktım da geldim. Bugün, özellikle “okumuş” dediğimiz yüksek tahsil yapmış gençlerimiz arasında işsizlik oranı yüzde 26’yı geçmiş. Rakamlara, oranlara boğmak istemiyorum. Ama düşünün ki binbir emekle, umutla yetiştirdiğimiz, okuttuğumuz çocuklar, maalesef, sokakta işsiz geziyor. Mersin gibi, zenginliklerin, güzelliklerin merkezi Mersin gibi yerde işsizlik yüzde 23,7’ye çıkmış. Bu işsizlik bir sorun, bu işsizlik Türkiye'nin sorunu arkadaşlar, “iktidar” özneli söylemiyorum, Türkiye'nin sorunu ve buna çözüm bulmak sorumlusu da burası, iktidarıyla muhalefetiyle siyaset kurumu. Siyaset kurumu Türkiye'yi konuşmaktan, Türkiye'nin sorunlarını tartışmaktan kaçarsa bu millet nereye sığınacak?

Değerli arkadaşlar, yoksulluk önemli bir sonuç ama işsizlik felaket, işsizlik insanın kıyameti. Kendi emeğiyle kendi çocuğuna ekmek götüremeyen insanın psikolojisini anlamaya çalışmamız gerekiyor. Bugün görünen o ki insanlarımız, çiftçisiyle esnafıyla hatta sanayicisiyle… Fabrikasını kapatıp intihar eden iş adamlarımızı hatırlatmak isterim. İşsizlik sorunu, iş sorunu karşısında bu çaresizliğe siyasetin duyarsızlığını veya birtakım rakamların arkasına saklanarak mazeret üretme aymazlığını insanımıza saygısızlık olarak görüyorum. Birazdan bir yetkiliniz, iktidar partisinin bir yetkilisi çıkacak; “2002’de şöyleydi, 2009’da şu rakama ulaştırdık.” gibi bir övünmenin, bir mazeret üretmenin bence hakkı yok.

Size bir başka tehlikeden bahsetmek istiyorum değerli iktidar partisi grubunun değerli üyeleri, tehlikenin büyüklüğünü görmeniz açısından söylüyorum: Bu sorun, bu sorunun bugünkü hâli taşınmıyor. Yani hangimizin evinde işsiz bir çocuğumuz yok? Milletvekilisiniz, yakınınızdaki aile yakınlarınızın çocuklarına iş bulabildiniz mi? Size gelen iş taleplerini ne oranda karşılayabiliyorsunuz? Bugün bu sorun taşınamaz durumda ama işin esas tehlikesi ileride.

Bakın, sizin yayınladığınız Orta Vadeli Plan’da öngörüleriniz var. Kaldı ki tüm öngörülerinizde yüzde 100 de yanılıyorsunuz. Mahcup olmayasınız diye söylemiyorum ama 2009 bütçesini hazırlarken burada muhalefetin itirazına rağmen ifade ettiğiniz, ileri sürdüğünüz tüm rakamlarda en az yüzde 100, hatta bazılarında yüzde 1.000 yanıldınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dünya yüzde 100’den fazla yanıldı.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bakınız Sayın Elitaş, Orta Vadeli Plan’da öngördüğünüz 2009-2012 aralığında, yani dönemsel ortalama işsizlik öngörünüzde oran yüzde 14,2’ye çıkıyor. Sizin öngörünüz bu, teknik bir öngörü bu. Şimdiki öngörünüz ne? 2003-2010 arasındaki öngörünüz yüzde 11,6. Yani uyguladığınız ekonomik model, büyüdük, kalkındık diye ifade ettiğiniz o sanal rakamlar iyiliği ifade etmiyor. İşsizlik, işsizlik ki tüm hayatın amacı insanların kendi emeğiyle kendi ekmeklerini kazanmasını temin etmektir, iktidar budur, siyaset budur ama bütün politikalarınıza, bütün gayretlerinize rağmen işsizliği önleyemeyeceğinizi burada ifade ediyorsanız, her işi bırakmanız lazım; her işi bırakıp bu konuyu tartışmanız lazım. Nerede tartışıyorsanız, hangi sonuçlara ulaşıyorsanız getirin burada izah edin, milletimize izah edin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Tekrar ediyorum: Kendi öngörünüze göre, sayın Hükûmetin, gecikerek, üç ay gecikerek, kanunu da ihlal ederek geç çıkardığı Orta Vadeli Plan’da öngördüğünüz dönemsel işsizlik, ortalama işsizlik oranınız, bu dönemin sonunda, yani 2010’dan sonraki dönemde, 2009’dan itibaren üç yıllık dönemde yüzde 11,6’dan yüzde 14,2’ye yükseliyor. Bunun anlamı şudur değerli milletvekilleri: Yukarıdan çığ geliyor, bu çığa tedbir almanız lazım, toplum bunun altında eziliyor. İnsanlar ekmeklerini kazanmaktan ümitlerini kestikleri takdirde o insana anlatabileceğiniz bir şey yok, verebileceğiniz bir umut yok. Gelin bunu tartışalım diyoruz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak huzurunuza getirdiğimiz husus bu. “Bu önemsiz.” diyorsanız Allah işinizi rast getirsin! Ama “Önemlidir.” diyorsanız, gelin bunu bu Genel Kurulda tartışalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bağlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Getirdiğiniz tüm konulardan daha acil konu bu, tüm konulardan daha acil bu. İnsanın karnını doyuramıyorsanız, akşam çocuğuna ekmek götürme umudunu besleyemiyorsanız sizin burada kestiğiniz ahkâmın hiçbir anlamı yok.

Onun için, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim bu önergemizin dikkate alınıp gündeme alınmasına oy vermenizi diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Aleyhte, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kacır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, gündemimizde neler olacağını, neleri konuşacağımızı, hangi kanunları çıkaracağımızı daha önceden belirlemişiz ve önümüzde bir program var. Bu program dâhilinde Meclis çalışmalarını sürdürmeye çalışıyor. Ama muhalefet partilerimiz her gün grup önerileri getirerek Meclisimizin çalışma saatlerinin çok önemli bir bölümünü işgal etmeye devam ediyorlar. Maksat işsizliğin tartışılması ya da şu sorunun tartışılması vesaire değil. Bu konuları gündeme getirerek burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde… Mesela dün saat 14.00’te Meclis açıldı, saat 19.00’u geçiyordu daha gündeme geçemedik, ancak o zaman geçtik; şöyle bir saat kadar bir yasama faaliyeti sürdürebildik.

Yine bugün dört grubun dört önerisiyle her önerinin arasında on beş dakika ara vermeyle beraber, zannediyorum saat 19.00’a varıncaya kadar bunları konuşmaya devam edeceğiz.

KADİR URAL (Mersin) – Verilen önerileri kabul edin Sayın Başkan. Verilen önerileri kabul edin, hiç saat maat olmaz işte. Konuşma yapmayın siz de o zaman.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Elbette ki işsizlik ve diğer sorunlar bu ülkemizin önemli sorunları. Bunlarla ilgili görüşmeler elbette ki yapılacak, yapılıyor, çözümleri elbette ki aranıyor ve bunları bir bir yürürlüğe de koyuyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, işsizlik hakikaten bugün de dün de geçmişte de ülkemizin en önemli sorunlarından bir tanesi ama şimdi öyle bir hava oluşturuluyor ki “Sanki bugün, işte, her şey çığırından çıkmış, kopmuş gidiyor ve bunlara da bir çözüm aranmıyor, bulunmuyor, iş kendi mecrasına bırakılmış, ne oluyorsa olup bitiyor.” şeklinde. Bunlar yanlış.

Şimdi bir bakalım, bir değerlendirelim. Şimdi, Sayın Şandır az önce “2002’yle kıyaslayacaklar.” filan dedi. Niye çekiniyorlar bilmiyorum 2002’yle kıyaslamamızdan ama...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır, yedi sekiz senedir hâlâ oraya takıldınız da.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Takılmadık efendim, takılmadık.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Bugüne gel, bugüne.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bugüne gelseniz iyi olur.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Nereden geldik nereye gidiyoruz, ona bakıyoruz, onları elbette kıyaslayacağız. Hiç alınganlık göstermeyin.

ALİM IŞIK (Kütahya) – 21’inci asır şimdi, o geride kaldı.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Siz hiç alınganlık göstermeyin. O dönemde başarılı olmuşsanız alınacak hiçbir şey yok, söyleyecek hiçbir şeyimiz de olmaz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Aradan üç hükûmet geçti, üç!

ÜNAL KACIR (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, önümde işsizlik rakamları var. 2000 yılındaki işsiz sayısı 1 milyon 497 bin. Üç sene iktidarda kalmışsınız, getirdiğiniz yer, 2 milyon 464 bine çıkarmışsınız. Üç yılda 967 bin artırmışsınız işsiz sayısını. Tarımdaki istihdamı aynen muhafaza etmişsiniz ve bunu da sağlamışsınız yani artırdığınız oran yüzde 58,46. 100 ile almışsanız 158,46’ya çıkarmışsınız yani 6,5 ile almışsınız, 10,3’e çıkarmışsınız yani yüzde 58,5 artırmışsınız işsizliği siz ve dünyada da öyle bir kriz yok. Şimdi küresel bir kriz yaşıyoruz, dünyada bir kriz var.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Cumhuriyet tarihinin iki tane ekonomik krizi geldi o zaman.

RECEP TANER (Aydın) – Depremi de unuttuk. Deprem falan olmadı hiç!

ÜNAL KACIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, evet, işsizlik var ama ne oranda var? Tespitleri iyi yapmamız lazım. Bakınız, tarımdaki istihdam oranı 2002 yılında yüzde 34,9 iken şimdi yüzde 25 seviyesine çekilmiştir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Tarım bitti, kalmadı sayenizde.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Tarım bitmedi çünkü tarımsal üretimde düşme yok. Tarımsal üretim aynı ve daha fazla, tarımsal ihracat daha fazla, 2 katına yakın olan kısımlar var ama tarımdaki gizli iş gücünü almışız, tarım dışı diğer sektörlere getirmişiz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Tarım Bakanı hayvan sayısını Erzurum’da açıkladı. Bitirdiniz Allah’a şükür!

KADİR URAL (Mersin) – Tarım dışındakiler nereye çalışmaya gitmişler?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Bakınız, işsizlik 2002 yılında 2 milyon 464 bin iken şimdi 3 milyon 299 bin. Elimdeki rakamları söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, tarımdaki istihdam 7 milyon 458 binden 5 milyon 570 bine düşmüş görünüyor yani 1 milyon 900 bin kişiyi tarımdan çekmişsiniz, diğer sektörlere aktarmışsınız.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Nereye?

MUHARREM VARLI (Adana) – Açlığa… Açlığa mahkûm ettiniz.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Hizmet sektörüne ve diğer sektörlere aktarmışsınız. Şimdi, bakınız, bu kadar, 1 milyon 900 bin kişi oradan çıktığı hâlde üretim artmış, verim artmış tarımda, ihracat artmış tarımda.

MUHARREM VARLI (Adana) – Paraya bak, paraya. Kaç kuruş kazanıyorlar çiftçiler, bir sor bakalım.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Ama şimdi ne yapmışsınız? 2002 yılından bugüne kadar yeni istihdam alanına giren yıllık 500 bin ile 700 bin arasında değişen gençlerinize bir yandan iş bulmuşsunuz, bir yandan da tarımdan gelen 1 milyon 900 bin kişiye iş bulmaya çalışmışsınız ve burada 840 bin kadar bir artış olmuş, küresel krize rağmen olmuş.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kaç kişiye iş bulmuşsunuz Sayın Kacır, söyler misiniz yeni istihdamları?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Bakınız, küresel kriz sadece Türkiye’yi etkilememiş ki.

Değerli arkadaşlar, Amerika’da işsizlik 2007’de yüzde 4,6 iken şimdi yüzde 10 olmuş yani yüzde 100’ün üzerinde bir artış… Nerede? Amerika Birleşik Devletleri’nde. Letonya’da yüzde 6’ymış 2007’de, 2008’de 7,5 ve 2009’un üçüncü çeyreğinde ne olmuş biliyor musunuz? Yüzde 18 olmuş. Değerli arkadaşlar, İspanya’da yüzde 8,3’ten, yüzde 17,9’a çıkmış. Dünya yanıyor…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bizde teğet geçiyor!

ÜNAL KACIR (Devamla) - Dünya yanıyor ama Türkiye’de yüzde 30 kadar artmış, yani yüzde 13 seviyelerine çıkmış.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teğet geçti yüzde 30 arttı, iyi ki on ikiden geçmedi.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, küresel kriz yokken dünyada böyle bir işsizlik yokken, siz işsizliği yüzde 58’in üzerinde artırmışsınız, biz dünyadaki krize rağmen… Küresel krize rağmen bizde işsizlik yüzde 30 civarında artmış ama bütün bununla ilgili tedbirleri almakta da geri durmamışız. Ne yapmışız? Biz bunları görür görmez, Hükûmetimiz, İktidarımız, Parlamentomuz tedbirler almış.

Bakınız, kamuoyunda ilk istihdam paketi olarak bilinen 5763 sayılı Kanun’u beraber burada çıkardık. Ne dedik işverenlerimize: “Bakın, sizin ödediğiniz primlerin, işçilerimiz için ödediğiniz sigorta primlerinin yüzde 5’ini biz hazine olarak karşılayacağız, aman işçilerimize sahip çıkın.” ve değerli arkadaşlar, bakın, Kasım 2009’da bir ayda, 725.119 işyerinde, 5 milyon 433 bin 441 sigortalı için 298 milyon, hazine destek verdi, bir ay için. Bir ayda 298 milyon hazine destek verdi bu çıkardığımız yasa gereği ve sadece 2009 yılında 3,5 milyar destek verdik hazineden bu sigorta primleri için, işçilerimizin işlerini koruyabilmeleri için.

Değerli arkadaşlar, bakınız, ayrıca kadınlarımız için -vakit çok daraldı- ve on sekiz-yirmi dokuz yaş arası gençlerin, mevcut istihdama ilave olarak işe alınanları, prim indirimi yoluyla teşvik ettik, işveren paylarını biz ödedik ve Kasım 2009’da 21.628 iş yerinde 58.882 sigortalı kadın ve genç için 7 milyon lira ödeme yaptık. Değerli arkadaşlar, başka: İşsizlik ödeneği miktarını yüzde 12 civarında artırarak iyileştirme yaptık ve işsizlik sigortası uygulanmaya başladığı Mart 2002 tarihinden 29 Ocak 2010 tarihine kadar sisteme 2 milyon 163 bin kişi başvurmuş, 1 milyon 843 bin kişiye 3 milyar 22 milyon lira ödeme yapılmıştır.

Değerli arkadaşlar, özürlüler… “Aman özürlüleri çalıştırın, primlerini hazinece biz ödeyeceğiz.” dedik ve özürlülerimize istihdamı artırmanın gayreti içerisinde olduk. Kasım 2009’da 3 milyon 976 bin lira özürlülerimiz için destek ödemesi yaptık. İl istihdam ve il meslek eğitim kurulları daha etkin hâle getirildi. Ayrıca, ikinci istihdam paketinde, Şubat 2009’da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, vaktimiz çok sınırlı olduğu için bu konuya da değinip bitireceğim.

…kısa çalışma ödeneğini artırdık, miktarını artırdık, süresini artırdık. Bununla… Nedir kısa çalışma ödeneği? Vatandaşlarımızın anlaması için söylüyorum: “Aman, işçini işten çıkartma, ben ona destek vereceğim…” Ne kadar işveren müracaat etmiş? 3.077 işveren. Kaç işçi için? 224.836 işçi için. Hak kazanan işçi sayısı 198 bin, toplam ödeme miktarımız 172 milyon 700 bin Türk lirası. “Aman işçini çıkartma ben destek vereceğim.” diyerek 198.300 işçimize destek olmuşuz.

Değerli arkadaşlar, 2009 yılı  içinde çıkarılan 5921 sayılı Kanun ile de istihdamı teşvik için Nisan 2009 ayı işçi sayısına ilave istihdam edenlerin sosyal güvenlik primlerinin işveren payını devlet ödemeye başladı. “Aman kardeşim, işçi alın, her alacağınız işçi için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ÜNAL KACIR (Devamla) - …sigortayı devlet ödeyecek, kamu ödeyecek, hazine ödeyecek” demişiz, desteklerimizi sürdürmüşüz. Eğitim faaliyetleri, diğer faaliyetler, yani işin üzerinde Hükûmetimiz çalışmalarını yapıyor ve onun için, dünyada yüzde 100’lerin üzerinde artış olurken Türkiye’de yüzde 30’lar seviyesinde işsizlikte bir artış meydana gelmiş ama artık bu da yavaş yavaş azalmaya başlamıştır. Çözüm, yine AK PARTİ İktidarındadır, hiç merak etmeyin. Varsa farklı görüşünüz, gelin onu savunun, şu da yapılmalıdır diye gelin bunu da anlatın.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen kendin bile inanmıyorsun buna!

ÜNAL KACIR (Devamla) – Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kacır.

Lehte, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında sinirli, gergin, umutsuz ve de şiddete meyilli bir toplumun oluşmasında, daima onları yönetenlerin ve yetkili makamda olan meclislerinin büyük etkisi vardır. Böylesine toplumlarda bunun çözümü mecliste aranır ama mecliste eğer kavga olursa, tahammülsüzlük, çatışma olursa -geçmişte, yakın zamanda, iki gün önce yaşadıklarımız- bu, gerçekten saygınlık konusunda büyük zarar vermektedir.

Ben bekliyordum -bütün parti grupları açıklama yaptı- birbirini suçlama veya aklama yerine, bir daha olmaması için ne yapabiliriz? Yine bekliyordum, Meclis Başkanının derhâl bir toplantı alması gerektiğini, bütün partiler, gruplar ve grup dışında olan partiler de dâhil, bir daha böyle bir olayın olmaması için bir önlem geliştirmesi gerektiğini -çünkü yaşanan hadisede Meclis Başkan Yardımcısı dâhil idare amirleri de var, yine bu gecikmiş sayılmaz- bu toplantının mutlaka alınması gerektiğini düşünüyorum.

Yine dışarıda -önergeyle bağlantılı- Tekel işçilerinin elli ikinci güne giren, bu karda kaşta, Ankara Sakarya’daki hak arama mücadelesine, bugün bütün Türkiye’de işçi ve memurların destek amacıyla, dayanışma amacıyla bir günlük genel greve girdiği ve yaşamın Türkiye’de durduğu şu anda biz de işsizliği konuşuyoruz.

Evet, işsizlik farklı anketlerde Türkiye'nin birinci sorunu çıkıyor ve biz, hep, zaman zaman “Türkiye’de birinci sorun Kürt sorunudur.” deriz ama Türkiye genelinde yapılan araştırmalarda birinci sorun ya işsizlik çıkıyor ya da doğu ve güneydoğuda Kürt sorunu çıkıyor; ya ikinci sırada o ya birinci sırada o. Bu açıdan, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği bu araştırma önergesi, eğer Türkiye’de anketlerde birinci sırada işsizlik çıkıyorsa, eğer bir küresel kriz varsa, eğer bunun sonuçları ve yansımaları ağırsa ve bu da işsizlik alanı olarak yansıyorsa, bu konuda hepimizin sorumlu olarak, bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Yani fikirlerimiz farklı olabilir, farklı programlara sahip partileriz. İnanın, zaman zaman kürsüye hatipler geliyor, konuşuyorlar, fikirlerini açıklıyorlar. Voltaire’in dediği gibi, fikirlerine katılmayız ama saygı duyarız ama bazen onur kırıcı bir söyleme dönüştüğü zaman problem oluyor. Örneğin, Kürtlerle ilgili veya yaşanan olaylarla ilgili konuşulduğu zaman hâlâ Kürtlerle ilgili, işte Irak’taki Cumhurbaşkanı Talabani, Kürt Yönetimi Bölgesel Başkanı Barzani hakkında zaman zaman bazı partilerden arkadaşlar konuşuyor ve konuştukları dil -Türkiye’de 20 milyon Kürt yurttaş yaşıyor- onları kazandırıcı değil, rencide edicidir. İşte, her alanda üslup konusunda hepimizin dikkat etmesi gereken birtakım sorunları var. Eğer buna hepimiz daha iyi dikkat edersek, birbirimizi anlamaya çalışırsak sanıyorum çatışmanın, gerilimin, kavganın da nedenlerini azaltmış oluruz.

Yine, iki senedir sık sık dile getirdik ve ben, bir basın toplantısında da yakın zamanda dile getirmiştim, EMASYA gizli Protokolü’nü açmıştım. Evet, bu tartışmalardan sonra, bugün İçişleri Bakanlığının -ki tek taraflı bir yetkiyle bu olabiliyordu- EMASYA gizli Protokolü’nü kaldırmış olmasını Türkiye demokrasisi için bir kazanım sayıyoruz ve doğru buluyoruz, destekliyoruz.

Şimdi, AK PARTİ İktidarının EMASYA Protokolü’nü kaldırması ne kadar doğru ise, bir başka muhalefet partisinin işsizlik konusunda verdiği araştırma önergesi de o derece Türkiye için doğru ise, hayati ise, burada akıl buluşması, gerçeklik buluşması, adalet buluşması ve yasama meclisinin ruhuna uygun, bütün grupların içinde yer alacağı araştırma komisyonlarında çok ciddi bir çalışma yapılması gerektiği ortada.

Elimde veriler var, işsizlik verilerini ay ay takip ediyorum. Örneğin, 16 Kasım 2009’da -bütçe görüşmelerinde çıkarmışız- rakamlara baktığımız zaman Ağustos itibarıyla işsizlik yüzde 13,4, sayısı 3,5 milyon. Hemen ekim dönemi işsizlik verilerine bakıyoruz, 569 bin kişi artıyor ve bu artış geçen yılın aynı ayına göre yüzde 1,8 ve gerçekleşen yüzde 13. Bu, tabii ki TÜİK rakamları. TÜİK’in rakamları ne kadar doğru? Buna tarım alanındaki işsizliği, kayıt dışı işsizliği, bunları da kattığımız zaman karşımıza korkunç rakamlar çıkıyor. Geçici işçiler, geçici personel dışında Türkiye’de tarım dışı istihdamda sürekli bir azalış olduğu görülüyor. Her dönemde bir 192 bin ile 210 bin arası bir düşüş.

Yine, baktığımız zaman rakamlara, işsizlerin yüzde 69,3’ü erkek nüfusu, yüzde 55’i lise altı, yüzde 27’si bir yıl veya daha uzun süredir iş aramakta, işsizler sıklıkla yüzde 30,8 eşdost vasıtasıyla iş aramakta, yani TÜİK ve İŞKUR’a gitmiyor. Yine, bir başka işte çalışmış olan işsizlerin yüzde 47,5’u hizmetler, yüzde 25,7’si sanayi, 17,5’u inşaat.

Şimdi, küresel kriz bütün bu alanları, önce inşaat sektörünü vurdu, sonra tekstil piyasasını vurdu, turizm sektörünü vurdu, finans piyasasını vurdu, şirketleri vurdu, medya holdinglerini vurdu ve bu alanlarda işten çıkarmalar yaşandı. Bunun içinde, tarım sektöründe aile içinde çalışan ücretsizler var. Örneğin, büyük toprak sahibi ailelerde bu sıkça gözüken bir rakam, bir durum olarak ortaya çıkıyor. Bu veri değişmiyor, bir önceki ay yüzde 17, bir sonraki ay yüzde 16,4.

Yine, verilere baktığımız zaman, işsizlik rekorlarının olduğu illere baktığımız zaman birinci sırada Şırnak 22,1, Adana 20,5, Hakkâri 18,3, Ardahan 3,7, Kars 4,1, Bayburt 4,7. Bunlar işsizliğin yaygın olduğu yerler. Böyle baktığımız zaman, burada gerçekten neyi araştıracak bir komisyon kurulursa;

1) Kayıt dışı ne kadar işçi çalışıyor?

2) Krizin sonucu periyodik ne kadar işten çıkarmalar var?

3) Özelleştirmeler sonucu, Tekel işçilerinin sokakta kalması gibi, örneğin şeker fabrikalarının özelleştirilmesi gündemde, ne kadar daha işçi açığa çıkarılacak?

4) Tarım sektöründe ne kadar işsizlik var?

5) TÜİK’in rakamları, resmî rakamlar -bunlar adrese dayalı sistem üzerinden yürüyor- ne kadar sağlıklı?

İşte, bütün bunlar, gerçekten bu tartışmalara son vermek ciddi bir Meclis araştırması gerektiriyor. Yani böyle bir araştırmada zaten komisyonun dörtte 3’ünü AK PARTİ milletvekilleri oluşturacak, geri kalanını da dörtte 1’ini üç tane muhalefet partisi arasında bölüşecek. Yani burada illaki başka partiden geldi diye doğru olan araştırmaların önüne geçmenin veya ret oyu kullanmanın mantıklı bir yanı yok. Örneğin, geçenlerde, Başbakan durmadan “Darbelere karşıyım.” diyor. Bakanları “Darbelere karşıyız. Çetelere karşıyız. Balyoza karşıyız. Kafese karşıyız…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, biz bu konuda araştırma önergesi getirdik, burada, darbelere karşı bir araştırma komisyonu kurulsun. Şimdi, çok gariptir, muhalefet partileri olumlu oy kullanıyor, her gün bunu dilinden düşürmeyen iktidar partisi ise ret oyu kullanıyor. Yani bu araştırma komisyonları, çok hayati olanlar konusunda neden ortaklaşamıyoruz? Neden bu diyalog eksikliği var? Niye birbirimizi anlamazlık ediyoruz? Yani örneğin, Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği bir önerge kabul edilse ne olur? AK PARTİ verse ne olur? Yani Türkiye’nin çıkarlarına olan bir konuda beş altı tane önerge birleştirilirse ne olur? Ki birçok önerge var bu konuda, işsizlikle ilgili, CHP’nin de var, bizlerin de var, verilen önergeler var. Yani doğru olan konusunda buluşmak bu Mecliste artık olağan hâle gelmelidir diyoruz. İşsizlik konusunda biz de olumlu oy kullanacağımızı söylüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Aleyhte, Van Milletvekili İkram Dinçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Dinçer.

İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, işsizlik, dünyanın sıkıntısı; dünyada ileri giden bütün toplumları, Amerika’nın, Avrupa’nın hemen hemen bütün ülkelerini bu konuda son derece de sıkıntıya sokmuştur. Dolayısıyla, ülkemizde de işsizlik elbette ki sıkıntılı bir durumdur; bunu böyle kabul etmek lazım. Tabii, Hükûmetin bu konuda çok samimi çalışmalarının, çok samimi gayretlerinin var olduğunu da kabul etmek lazım, bunu da biliyoruz. Daha yakın tarihte, burada, gerek Sosyal Güvenlik Kurumu ile ilgili gerek çalışanlarımızla ilgili birtakım değişiklikler yaptık bu Mecliste. Öyle inanıyorum ki önümüzdeki süreçte de yine işsizlik gibi hayati önem arz eden konularda yine buraya ciddi konular, ciddi çözümler getirilecektir.

Değerli arkadaşlarım, tabii, Meclisimizin gündemi belli. Bu belirlenen gündem üzerinde inşallah çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partimizin önerisinin aleyhinde olduğumu burada belirtmek istiyorum ve demin Sayın Kaplan’ın… Meclis Başkanımız belki bu geçen haftada fırsat bulamadı ama iki gün önce burada meydana gelen ve hepimizi hakikaten üzen olayla ilgili olarak, önümüzdeki hafta pazartesi günü, sanıyorum saat 11.00’de -demin duydum- hem bütün siyasi partilerimizin grup başkan vekilleriyle hem de Meclis Başkanlık Divanıyla, konuyla ilgili bir davette bulunacağını haber aldık.

Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisi aleyhinde olduğumu tekrar belirtmek istiyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dinçer.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerin isimlerini tespit ediyorum: Sayın Anadol, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Güner, Sayın Özkan, Sayın Köse, Sayın Çöllü, Sayın Özyürek, Sayın Emek, Sayın Süner, Sayın Susam, Sayın Çakır, Sayın Paçarız, Sayın Tütüncü, Sayın Serter, Sayın Topuz, Sayın Kart, Sayın Gök, Sayın Kaptan, Sayın Baratalı, Sayın Ayhan.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.50
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/198) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi de Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

3.- (10/106, 10/391, 10/526 ve 10/545) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

        04.02.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun, 04.02.2010 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                   Kemal Anadol

                                                                                                                          İzmir

                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/106), (10/391), (10/526) ile (10/545) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul'un, 04.02.2010 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisinin lehinde İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam... (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Danışma Kurulunda ortak bir karar alınamaması üzerine, bugün Meclis gündeminde konuşulması gereken gündeme esnaf ve sanatkârın sorunlarını getirmeyi, bu konuda sunmuş olduğumuz genel görüşme ve kanun tekliflerinin durumunun görüşülmesini istedik.

Neden böyle bir şey istediğimizin altını özellikle çizmek istiyorum. Az önce AKP adına konuşan bir arkadaşımız bir türlü Meclisin gündemini yerine getiremediğini, akşam 8:00’e kadar bu konuları tartıştığını söylüyor. Şimdi buradan sormak lazım, eğer sokağa çıkıp vatandaşa deseniz ki: “Meclis gündeminde neyi konuşalım?” Az önce MHP’nin vermiş olduğu “İşsizliği konuşalım.” derler; sorsanız, “Esnafın, sanatkârın sorununu konuşalım.” derler, “Köylünün sorununu konuşalım.” derler, “Emeklinin sorununu konuşalım.” derler, “Piyasalardaki ödenmeyen çekleri, senetleri konuşalım.” derler, “Ödenemeyen vergi borçlarını konuşalım.” derler, “Borcunu ödeyemediği için Sosyal Güvenlik Kurumundan hizmet alamayan esnaf sanatkârın hizmet alamamasının nedenlerini konuşalım.” derler, “İşsiz gençleri konuşalım.” derler, “Atanamayan öğretmenleri konuşalım.” derler. Aynı zamanda “Bu ülkede emekli olup da yaşamını bundan sonra bir huzur içinde geçirmeyi bekleyen insanların açlık sınırında maaşla, o maaşı da ailenin işsiz kalmış gencine, oğluna, gelinine, kızına verdiği ve kahveye çıkıp bir çay parası bulamadan ay sonunu beklediği konuları konuşalım.” derler. Türkiye'nin gerçek gündemi bu. Türkiye'nin gündemi EMASYA değil, Türkiye'nin gündemi ekonomi, Türkiye'nin gündemi açlık, Türkiye'nin gündemi yoksulluk, Türkiye'nin gündemi işsizlik ve kendi kaderine terk edilmiş esnaf sanatkârın sorunlarının çözülmesi. İşte bunları konuşmamız lazım. Türkiye'nin gündemi bunlar. Bunlar üzerine bu Mecliste derin araştırmalar yapılmasına ihtiyaç var. Onun için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bugün Meclis gündemine esnaf sanatkârın sorunlarını getirdik. Az önce gündem dışı konuşmada, beş dakikalık sürede anlatamadığımız birçok şey var.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, ülkede küçük işletmelerin, bakkalların devrinin geçtiğini, hep büyüklerin olduğunu söylüyor. Bakın, büyükler bu ülkenin sorunlarını çözemez ve büyükler, bugün bu ülkede ekonominin motor gücü, dinamizmi olan KOBİ’lerin gelişmesinin ve ilerlemesinin önünde en büyük engeldir.

Az önce hipermarketlerle ilgili yaptığım konuşmada, zamanım yetmediği için eksik kalan bir konuyu söyleyeyim: O alışveriş merkezleri ve hipermarketler, bir tedarikçiden, yani mal aldıkları firmalardan, yani Türk sanayisinin KOBİ’lerinden raflarına mal koyarken hangi paraları istiyorlar, biliyor musunuz? Bir meyve suyu firmasından sadece rafa girebilme bedeli olarak 400 bin euro istiyorlar, bir firmadan 16 çeşit iskonto istiyorlar.

Sayayım size: Fatura altı iskonto, dönem sonu iskonto, yıllık sözleşme, reyon promosyonu, gondol başı indirimi, katalog çalışmasına katılım, açtığı mağazalara katılım payı, kuruluş yıl dönümlerine katılım payı, özel indirim çalışması, yeni tedarikçi kabulünde doğan masrafların karşılanması, firma unvanı değişikliğinde para, tek satıcılıkta para, koşulsuz iade, tadım çalışmalarında para, eleman desteği, bayramda personeline dağıttığı yiyeceğe katılım payı, personelinin kıyafeti ve kasa çıkışında koydukları mallara katkı payı.

Değerli arkadaşlar, zannediyor musunuz o yabancı sermayeli mağazalar kendi paralarıyla bu ülkede yatırım yapıyorlar? Türk sanayisindeki üretim yapan firmaların boğazlarını elleriyle sıkıp onlardan aldıkları paralarla yapıyorlar ve o firmalara şu baskıyı yapıyorlar: Verirseniz verirsiniz, vermezseniz, ben uluslararası tedarik yapıyorum, benim merkezim İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da, ben Çin’den de malı getiririm, Afrika’dan da getiririm; ya vereceksin ya da bu rafa giremezsin.

Değerli arkadaşlar, bu baskı altında bir ülkenin sanayisi gelişir mi? Bu ülkenin sanayisi markalaşabilir mi? Bu baskı altında bu ülkede sanayinin geleceğinden bahsedebilir misiniz? Rekabetçilik olabilir mi?

Bakın, bir örnek vereyim: Bir İngilizin satın aldığı Türk firması tekstil departmanındaki tüm işçileri, çalışanları çıkardı, bir kişi bıraktı. Niye bıraktı, biliyor musunuz? Dedi ki: “Artık ben tekstili Çin’de yaptıracağım, İngiltere’den satın almasını yapacağım.” Ne oldu bizim Denizlililere? Ne oldu Trakyalılara? Ne oldu bizim İzmirlilere, Gazianteplilere?

Değerli arkadaşlarım, Türkiye ciddi bir şekilde sanayisini kaybediyor.  Bunun nedeni nedir, biliyor musunuz? Bir ülkede artık pazara kim hâkimse sanayiyi o belirler, üretimi o belirler, ona göre şekillendirir. Bugün, bizim perakende piyasamız ve ülkedeki ekonomik ilişkilerimiz uluslararası tekellerin pazarı olarak tescil edilmiş vaziyette. Bu uluslararası firmalar bu ülke sanayisinin gelişmesini değil dünyadaki global satın alma güçleriyle istedikleri ülkenin ürününü bu pazara getirir. Ondan sonra, işsizliği çözemezsiniz. Neden? “Teğet geçti.” dediğiniz krizde dünyanın ikinci büyük işsizliğini yaşıyoruz. Çünkü, bu ülkede sanayi büyüyemiyor, bu ülkede yatırım yapılamıyor, yeni iş yeri açılamıyor.

Bakınız değerli arkadaşlarım, yatırım yapılamadığının en önemli ölçüsü ülkede işsizliğin artmasıdır. İşsizlik konusundaki en önemli gelişme ise küçük işletmelerin yaşayabilmesidir.

Diyorsunuz ki: “Biz küçük işletmelere, esnafa, sanatkâra, geçmişte olandan daha çok kredi verdik, daha düşük faizle verdik.” Peki, size soruyorum: Düşük faizle kredi verdiniz, daha çok kredi verdiniz de küçük işletmeler abat mı oldu, daha mı çok iyi durumdalar? Daha -bu Meclisten- yakın zamanda, ödenmeyen çeklerden dolayı hapse düşmüş olanları kurtarmadık mı? Tarihinde en çok ödenmeyen senet ve çek bu dönemde olmadı mı? Kapanan iş yerleri sayısı tarihinde bu dönemde rekor seviyeye çıkmadı mı? Demek ki bir ülkede siz küçük işletmelerin iş yapma kapasitesini elinden alırsanız, ucuz para da verseniz, çok kredi de açsanız, o kredileri alıp geriye ödeyebilme gücü yoksa o krediyi kullanamaz. Bugün gerçekten, kredi kullanamıyor insanlar. Neden? Çünkü günlük yaptıkları ciro onların yaptıkları masrafı karşılayamıyor.

Bugün Türkiye'de ne vatandaş ne işletme ne Hükûmet kazandığıyla geçinmiyor, ya geçmiş birikimini yiyor ya borçlanarak yaşayarak devam ediyor. İşte Hükûmet de en borçlu dönemini yaşıyor, memur da en borçlu dönemini yaşıyor, esnaf-sanatkâr da en borçlu dönemini yaşıyor. Bir ülkenin kalkınması borçlanarak değil, bir ülkenin kalkınması, çalışıp, üretip, kazanıp, ondan yaptığı tasarrufla yatırım yaparak olur. Bu ülkede yatırımı bıraktınız, sadece borçlanma kapasitesine bakıyorsunuz ve bu ülkede ekonomik göstergeleri, üretimle, işsizliği önlemekle, yatırımla değil; borsayla, faizle, dövizle açıklıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Onlar sanaldır. Gerçek ekonomi, üretimdir, yatırımdır, iş imkânı yaratmaktır, aş bulmaktır. Bu ülke insanına, üretim, yatırım ve işsizliği önlemede imkân mı sağladınız? Yaptığınız her türlü kredilendirme, her türlü –çıkardığınız- kanun, büyüklerin istediği, büyüklerin yaptığı lobi sonucunda kanunlardır. Onun için, biz bu Meclise bunları getirdik. Bu Meclis, ülke gündeminde asıl yer işgal eden, insanların cebini, midesini, işsizliğini görüşmesi gereken bir noktadadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu Meclisin gündeminin de bunlar olmasına inandığımız için bunu getirdik. Desteğinizi bekliyoruz önergemize. Ülkenin gerçek gündeminin oylanmasını ve konuşulmasını istiyoruz, çözüm istiyoruz. Esnafın, sanatkârın, sanayicinin, işsiz gençlerin, emeklinin, köylünün sorunlarını görüşecek bir Meclis bekliyoruz.

Bu duygularla huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Susam.

Aleyhte Yozgat Milletvekili Abdulkadir Akgül.

Buyurunuz Sayın Akgül.

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, esnafların içinde bulunmuş olduğu sorunları dile getirirken, tabii, esnaf teşkilatlarını, esnafın içerisinde bulunan arkadaşlar da en iyi bilenlerdir. Onun için de esnaf temsilcileri olarak da konuşurken nelerin yapılması gerektiğine daha çok ağırlık vermek gerektiğini düşünüyorum. Onun için de daha çok siyasi bir üslupla değil de esnafın yararına olacak şekilde konuşacağız.

Tabii ki biraz önce konuşan arkadaşımla yirmi-yirmi beş senedir birlikte çalışıyoruz, o da esnaf camiasının içerisinden geliyor. Esnaf kredilerinin bugünkü olduğu noktayı kendisi çok daha iyi biliyor. Eğer o krediler faydasızsa, zaten kendisinin bir kooperatifi var, şu anda o da bu kredileri kullandırıyor orada.

Asıl sorunumuzu dile getirmek, siyasetten daha çok, bizim görevimiz diye düşünerek şunları söylüyorum ki -tabii, Mehmet Ali kardeşimin elindeki hangi bilgiler bilmiyorum ama- siyaseten söylenmiş kelimelerdir. Açılan, kapanan sayıları birlikte biliyoruz, ikimiz de aynı şeyleri biliyoruz ve son yirmi yıl içerisinde de akışın aynı şekilde devam ettiğini biliyoruz ama sorun yok mu? Büyük sorunların olduğunu elbette ki biliyoruz ve birlikte çözüme kavuşturmak için de el birliği yapmamız gerektiğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün piyasaların sorunu büyük market-esnaf çelişkisi değil. Yalnızca büyük mağazaların ve alışveriş merkezlerinin değil her köşebaşında yan yana açılan esnaf işletmelerinin, kuruluşlarının da bir düzene bağlanması gereğinin olduğunu düşünüyorum. Tüketim mallarında ihtiyaç fazlası olarak faaliyete geçen esnaf işletmeleri, yörenin zaten sınırlı olan talebini paylaşmakta ve birbirinin ekmeğine ortak olarak işletmelerin kapanmasına ve ekonomik olarak da kaynak israfına neden olmaktadırlar. Bu nedenle, perakende piyasalarının düzenlenmesinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Olay bu çerçevede ve bütünsel olarak ele alındığında, yalnızca büyük mağazaların, alışveriş merkezlerinin ve zincir marketlerin kuruluş ve faaliyetlerinin değil, esnaf ve sanatkâr işletmelerinin, kuruluşlarının da bir düzene bağlanması sağlanmalıdır. Bu nedenle Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızca hazırlanmış olan ve şu anda çalışmaları sürdürülen büyük mağazalar ve alışveriş merkezleriyle zincir marketlerin kuruluş ve faaliyetlerini düzenleyen yasa tasarısının içerisine, özellikle Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun da görüşleri doğrultusunda, perakende ticaretin düzenlenmesi hakkındaki kanun tasarısının monte edilmesi gerektiğine inanıyorum ve çalışmaları da inşallah Meclisimize geldiğinde bu yöne doğru aktarma gayretlerimiz olacaktır. Bu konuda diğer arkadaşlarımın da mutlaka yardımcı olması gerekmektedir. Ama buraya çıkmışken, özellikle, biraz önce Mehmet Ali kardeşimin söylemiş olduğu faiz oranlarının ne durumda olduğunu da bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Şu anda onun da bir kooperatifi mevcut ve hâlâ orada da verilen kredilerin şu anki durumu ortada.

Dünyanın hiçbir yerinde olmadığı gibi Türkiye’de de böyle bir teşvikin olmadığı bir ortamdadır kredi faizleri. Yani, belgesiyle şu anda söylediğim rakam şu: 10 bin lira alan bir esnaf dört yıl içerisinde, masrafları, tüm kesintileri ve faizi dâhil 11 bin lira öder. Yani 10 bin lira alan esnafın dört yılın sonunda ödeyeceği toplam rakam 11 bin lira. 50 milyar lira alan bir esnafın dört yılın sonunda, masrafları, kesintileri, kooperatif hisseleri, faizi dâhil ödeyeceği toplam para 55 milyar lira. Bu hiçbir teşvik sisteminde de yok, hiçbir banka işleminde de yok. Yani normal bir kredinin bugün maliyetini, 50 milyar alan kişinin dört yılın sonunda ödeyeceği toplam paranın 100 milyar lira olduğunu düşünürsek, 5 milyar lira faiz bile değil. Tabii bunları da söylemek gerekir.

Esnafın sıkıntısının olmadığını ben burada söylemiyorum ama olan kısımlarını da birlikte söylememiz gerekir, yapılanları da söylememiz gerekir. Çünkü yedi yıl önce, on yıl önce esnaf aldığı paranın kazanmasına bile bunun tahammülü yoktu. Çünkü 50 milyar alan bir kişi 150 milyar lira para ödüyordu o zaman. Sen de çok iyi biliyorsun değerli arkadaşım. Bugün 50 milyar alan 55 milyar lira ödüyor. Bunu da söyleyelim. Ama esnafın şu anda kesinlikle yasaya ihtiyacı olduğunu ve bunun da bir an önce buraya gelmesi gerektiğini, buraya geldiğinde de el birliğiyle esnaf ve sanatkârlar için daha doğrusunun bulunması konusunda birlikte çalışma yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akgül.

Lehte Hatay Milletvekili İzzettin Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yılmaz.

İZZETTİN YILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’nın 173’üncü maddesinin çok açık bir şekilde belirtilen “Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirler alır.” hükmü toplumun önemli bir kısmını oluşturan esnafımızın değerini göstermektedir.

Esnaf ve sanatkârlar, küçük işletmeler, ülkemizde toplam işletmeler içinde yüzde 98, toplam istihdam içinde yüzde 45, toplam üretim içinde yüzde 37, toplam yatırım içinde yüzde 26’lık bir paya sahiptir. Rakamlarla da açık şekilde görüleceği üzere esnaf ve sanatkârlarımız Türk toplumunun ve ekonominin vazgeçilmez bir ögesidir.

Kıymetli milletvekilleri, bir ülkede gelişmişlik ve zenginliğin ölçüsü zengin sayısının artması değildir, toplumun önemli bir bölümünü oluşturan orta sınıfın durumunun düzelmesidir ve bütün vatandaşların ortalama yaşam standardına ulaşmasını sağlamaktır. Bu ancak ekonominin atomları sayılan esnafın korunmasıyla olabilir.

Ülkemizde esnaf ve sanatkârların, küçük işletmelerin sorunlarına bakıldığında sıralayacağımız sorunlar arasında siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlarla beraber teknolojik gelişim, haksız rekabet gibi kendi dışında birçok olumsuzluktan fazlasıyla etkilendikleri görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, esnaf ve sanatkârlarımızın en önemli sorununu teşkil eden, yarattığı haksız rekabetle birçok sektörü bitirme noktasına getiren hiper ve grossmarketler küçük esnafın baş düşmanı hâline gelmiştir. Hiper ve grossmarketler, ülkemizde faaliyet gösteren seksen esnaf ve sanatkârlar meslek dalını olumsuz yönde etkilemektedir. “Çıktı, çıkacak…” diye sürekli ertelenen hipermarketler yasası bir an önce hayata geçirilmelidir diye beklerken, Sayın Başbakanın başta bakkallar olmak üzere küçük esnafla ilgili düşünceleri herkesi şaşkınlığa itmiştir. “Artık mahalle bakkallığı bitti.” ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, özellikle başta Çin olmak üzere diğer yabancı piyasaların Türk ekonomisini tehdit etmesi, ekonominin önemli aktörleri olan esnafımızı çaresiz bırakmaktadır. Kendi ülkesinde rekabet edemeyecek düzeye gelen esnaf yabancı piyasalara karşı korunmalıdır. Kalitesiz, ucuz insan gücü, yoğun arza dayanan yabancı piyasalara karşı esnafımıza vergi indirimi, uzun vadeli krediler ivedi ihtiyaç hâline gelmiştir. Türkiye ithalat çöplüğü olmaktan bir an önce kurtarılmalıdır. Küçük esnaf ekonominin atomlarıdır, ekonomiye etkileri tartışılmaz. Bugün ana caddelerde bile dükkânlardaki “devren satılık”, “kiralık” yazıları olayın vahametini göstermektedir. Soruna “Gidin birleşin.” demek yerine akılcı çözümler sunmak gerekmektedir. Bugün yürürlükte olan uygulamalar esnafa karşı taciri korumaktadır.

Hava ve deniz taşımacılığına vermiş olduğunuz desteği neden karayolu taşımacılığından esirgiyorsunuz? Bir an önce nakliyecimiz ve taşıma sektörünün ÖTV’siz akaryakıttan yararlanmaları sağlanmalıdır. Bir kontağın kapanmasıyla binlerce insan olumsuz etkilenecektir. Yürürlükteki mevzuat esnaf ve sanatkârlar odalarına kayıtlı olanları da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Kıymetli arkadaşlar, dünyada akaryakıtı en pahalı kullanan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Taşımacılar, üzerindeki ağır maliyet yükü nedeniyle borcunu ödeyemez, tekerini döndüremez hâle gelmiştir. Nakliyeci esnafı 2002 yılında 75 dolara 100 litre mazot alırken bugün bu rakam üç katına çıkmıştır. Rakamlarla ifade etmek gerekirse -Hükûmet yetkilileri hep 2002 öncesine takılıyor, ben de biraz oradan bahsedeyim- 2002 öncesinde bir aylık, şoför sigortasının maliyeti 132 TL’den 302 TL’ye çıkmıştır. Karayolu taşıt vergisi birinci taksiti 210 TL’den 733 liraya çıkmıştır. C2 yetki belgesi ücreti 500 TL’den 56 bin TL’ye yükselmiştir. Fennî muayene ücreti 57 TL’den 168 TL’ye çıkmıştır. Otoban ücreti 12 TL’den 30 TL’ye çıkmıştır. TIR karnesi 85 TL’den 140 TL’ye yükselmiştir. Nakliye ve taşımacılık sektörüne hizmet veren esnafımız birçok iş kolunun lokomotifi konumundadır. Taşımacılık sektörü, üretici ile tüketici arasında bir köprüdür. Canımızı, malımızı emanet ettiğimiz şoför esnafımız mutlaka korunmalıdır. Şoför esnafı motorlu taşıt başta olmak üzere vergi borçlarını ödeyememektedir, ayrıca borcundan dolayı –fennî muayene yaptıramadığı için- seferden men edilmektedir. Sefere çıkamayan esnaf borcunu nasıl ödesin?

Diğer birçok sektörün göbeğinden bağlı olduğu taşımacılık, maliyetlerin artışıyla birlikte krize girmiştir. Dünya lojistik üslere ve taşımacılığa önem verirken Avrupa’nın dördüncü sırasında yer alan millî filomuzun şu an bulunduğu zor durumdan bir an önce kurtarılması gerekmektedir. Bu kriz sadece taşımacılıkla sınırlı kalmamakta, diğer sektörleri de etkilemektedir. Bu araç sahipleri kendi kendilerine istihdam sağlıyor, vergisini ödüyor, ailesini geçindiriyor, ihracatımızın gelişmesine yardımcı oluyor. Üstelik, ülkemize navlun geliriyle döviz kazandırıyor. İşsizliğin bu kadar yoğun yaşandığı ülkemizde kendi kendini istihdam eden çalışanımızı işsizliğe sürüklemenin bir anlamı yoktur. Bu sektörün ayakta kalabilmesi için maliye borçları, vergi borçları başta olmak üzere, bir kereye mahsus faizleri silinerek ana paraların yeniden yapılandırılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bizi teğet geçtiği iddia edilen ekonomik krizin sokağa çıkıp bakıldığında piyasayı on ikiden vurduğu görülmektedir. Esnafımız sattığı malın yerine yenisini koyamıyor. Esnaf toptancıdan 10 liraya aldığı malı bir sonraki sefere 15 liraya alabiliyor. Ticarette güven ve önünü görebilmek çok önemlidir. Sürekli çalkantıların, ekonomik krizlerin yaşandığı bir piyasada esnafın, tüccarın, sanatkârın ayakta kalması mümkün değildir. Ülkemizde sık sık yaşanan ekonomik krizler nedeniyle güçlükle ayakta durmaya çalışan esnaf ve sanatkârımızın mevcut sıkıntıları bir ölçüde azaltılmalı, gerek çalışanın gerek çalıştıranın haklarını korumak bakımından prim yükünü azaltmaya yönelik kalıcı ve iyileştirici düzenlemeler yapılmalıdır. Yeni bir düzenlemeye tabi tutulan Çek Kanunu sadece geçici bir çözüm sunmaktadır. Sorun artarak devam edecektir. Esnaf para kazanma sıkıntısı yaşamaktadır. Ödenmemiş binlerce çek bulunmaktadır. Bunlara ilişkin gerçekçi bir çözüm bulunmamaktadır. Bu memlekette, duran tek bir  makine bile ekonomiyi olumsuz etkilemektedir. Onun için, ödenemeyen çek sorununu üretimi durdurmadan, tek bir kepenk kapanmadan halletmek gerekmektedir. Örneğin, Hatay’da meslek kollarından önemli olan mobilyacılık ve ayakkabıcılık sektörü krize girmiştir. Kepenkler ardı ardına kapanmaktadır, insanlar işsiz kalmaktadır. Lütfen, çek mağduriyetinin önlenmesi için kapsayıcı önlemler, tedbirler getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca esnaf ve sanatkârımız yirmi sekiz çeşit vergi ve harç ödemektedir. Bu vergi ve harçlara sosyal güvenlik primi yükü ilave edildiğinde esnaf ve sanatkârlarımız altından kalkamayacak. Dolaylı vergi ve prim yüküne rağmen ayakta kalma mücadelesi vermektedirler.

Kıymetli arkadaşlar, ekonominin hücreleri sayılan esnafın durumunu bilmek için illa esnaf olmak gerekmiyor. Esnafın tükenişini hep beraber izlemekteyiz. Artık siftah yapan esnaf kendini şanslı görmektedir. “Bir sonraki ayın kirasını nasıl öderim”in derdine düşen bu insanlar ekmek teknelerini kaybetmemek için savaş vermektedirler. Artık ne işlerde bereket ne dükkânda müşteri ne de geleceğe bir umut kalmamıştır. Bunca olumsuzluklar içinde esnafı ayakta tutan şey yüzyıllardır nesilden nesile ulaşan Ahilik geleneğidir. Geleneklerine ısrarla sahip çıkan esnafımız baba mesleğinin devamı için mücadele vermektedir. Artık kârdan vazgeçilmiştir. Baba ocağının kapanmaması için mücadele edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bunlar esnafımızın yaşadıkları sorunların sadece birkaçıdır. Yaşanılan sorunların bir an önce giderilmesi için esnaf hayati önem taşımaktadır. Hükûmetin esnafımızı rahatlatacak adımlar atması gerekmektedir yoksa hep beraber yüzyıllardır sosyal ve ekonomik bir yaşam biçimi olan esnafın yok oluşunu izlemek zorunda kalacağız.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin önergesine katılıyoruz.

Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.

Aleyhte Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Gönül.

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce heyeti ve aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Danışma Kurulunun bugün yaptığı toplantısında  siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, gruplar, kendi grup önerilerini Genel Kurulun onayına getirmişlerdir. Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinde (10/106), (10/391), (10/526) ve (10/545) esas numaralı, Meclis araştırması açılmasına yönelik bir öneri vardır. Bu öneri de esnaf ve sanatkârların yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunların saptanması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesiyle ilgili bir öneridir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın 173’üncü maddesinde “Devlet, esnaf ve sanatkârları koruyucu, destekleyici tedbirleri alır.” hükmü bulunmaktadır. 500’e yakın meslek dalında 2 milyonu aşkın esnaf ve sanatkâr bulunmaktadır. Dolayısıyla esnaf ve sanatkârlarımız, gerek Hükûmetin gerekse Meclisin gündeminde mutlaka gerektiği yeri alacaktır ve sorunlarının çözümü noktasında çalışmalar ivedi bir şekilde yapılacaktır.

Ancak AK PARTİ Grubumuzun da bir önerisi vardır. İşte Meclis çalışmalarının, bu konuların hangi sırayla gündeme gelmesiyle ilgili, özellikle şubat ve mart ayındaki çalışma saatlerini ve hangi günlerde, hangi konuların gündeme alınacağıyla ilgili bir grup önerisi de vardır. Bununla ilgili de size kısa bir bilgi vermek istiyorum. Özellikle şubat ve mart aylarında salı günleri 15.00 ve 20.00 saatleri arasında, yine salı günleri bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesi, sözlü sorulardan sonra da kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi öngörülmüştür. Çarşamba ve perşembe günleri de 13.00 ile 20.00 arasında çalışılması öngörülmüştür. Aynı zamanda, gündemde öne çekilen bir kanun teklifi vardır. “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 462 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın 5’inci sırasına alınması. Bu kanun teklifi de Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’dir.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla şubat ve mart ayında çalışma saatleri ve gündeme alınacak konularla ilgili grup önerimizde lehte olacağımızı, CHP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu bildirir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gönül.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Anadol, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Özyürek, Sayın Köse, Sayın Köktürk, Sayın Emek, Sayın Güner, Sayın Dibek, Sayın Barış, Sayın Tütüncü, Sayın Susam, Sayın Güvel, Sayın Öymen, Sayın Arat, Sayın Diren, Sayın Hacaloğlu, Sayın Kart, Sayın Kaptan, Sayın Öztürk, Sayın Süner.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/106, 10/391, 10/526 ve 10/545) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 4/2/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

4.- Gündemdeki sıralama ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 04.02.2010 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                        Ayşe Nur Bahçekapılı

                                                                                                                   İstanbul

                                                                                               AK PARTİ Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer alan 462 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 5 inci sırasına alınması, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun; 09, 16, 23 Şubat ila 02, 09, 16, 23, 30 Mart 2010 Salı günkü birleşimlerinde 1 saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi. 10, 17, 24 Şubat 2010 ila 03, 10, 17, 24, 31 Mart 2010 Çarşamba günkü birleşimlerde Sözlü Soruların görüşülmemesi,

Genel Kurulun; 09, 16, 23 Şubat ila 02, 09, 16, 23, 30 Mart 2010 Salı günkü birleşimlerinde 15:00-20:00 saatleri arasında, 10, 11, 17, 18, 24, 25 Şubat ila 03, 04, 10, 11, 17, 18, 24, 25, 31 Mart 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde ise 13:00-20:00 saatleri arasında çalışmalara devam edilmesi,

Önerilmiştir.

BAŞKAN - Lehte İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Domaç.

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemi belirlemek için bu harcadığımız yaklaşık beş saatlik sürede nihayet sıra, AK PARTİ’nin gündem önerisine geldi. Şimdi, bu gündem önerisi dün oy-lanamamıştı, dolayısıyla bugüne kaldı ve yine yaklaşık dört beş saatlik bir süre geçti.

Bu gündem önerimizde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” bölümünün 5’inci sırasına alınmasını öneriyoruz.

Değerli milletvekilleri, hepiniz biliyorsunuz ki anayasa değişiklikleri oldukça güç, zor, sıkıntılı ve uzun süren işler ama çok uzun süredir de herkesin değiştirilmesini kabul ettiği bir Anayasa’yla birlikte yönetiliyor Türkiye. Dolayısıyla, bu anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulmasında süreleri daha kısa bir zamana çekebilirsek, umut ederim, belki anayasa değişikliklerini de daha hızla Türkiye'de gerçekleştirmiş oluruz.

Biliyorsunuz, anayasa değişikliği, anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulmasıyla ilgili kanunun Resmî Gazete’de yayımlanmasıyla, yüz yirmi günden sonraki ilk pazar günü oya sunuluyordu. Söz konusu kanun teklifiyle, 462 sıra sayılı teklifle, altmış gün olarak bu yüz yirmi günün geriye çekilmesi öneriliyor. Ayrıca, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 94’üncü maddesi uyarınca, yabancı ülkelerde oy kullanan vatandaşlarımızın halk oylamasının kırk gün öncesinden başlayarak oy kullanabildiklerini biliyoruz. Bu teklifle birlikte bunun yirmi güne indirilmesi öneriliyor. Bu şekilde, anayasa değişikliklerinin halk oylamasına sunulmasında bir süre küçültülmesi, süre azaltılması ve daha hızla Anayasa’nın halkoyuna sunulması konusunda bir adım atma istemi var yasa teklifiyle birlikte. Ayrıca, kaybettiğimiz zaman süreçlerinin, yaklaşık üç dört aydır kaybettiğimiz zaman süreçlerinin bir kısmını telafi edebilmek için ise AK PARTİ Grubunun bir önerisi var. Bu öneri de çarşamba ve perşembe günleri 13.00 ve 20.00 saatleri arasında çalışmak ve salı günleri sözlü soruların bir saat süreyle görüşülmesi, salı günleri diğer denetim konularının görüşülmemesi şeklinde. Yine salı günleri sözlü sorulardan sonra kanun tasarısı ve tekliflerinin görüşülmesi, çarşamba günleri de sözlü soruların görüşülmemesi konusunda bir teklifi var AK PARTİ Grubunun. Biz AK PARTİ milletvekilleri ve Grubu olarak bu öneriyi destekliyoruz.

Teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Domaç.

Aleyhte İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; AKP’nin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, esas konuya geçmeden önce bugün kaldırılmış olan EMASYA Protokolü’yle ilgili kısa bir bilgi sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu konu, EMASYA Protokolü, bazı istihbari çalışmalar yapılması nedeniyle gündeme geldiğinde ben bir soru önergesi vererek Sayın Başbakandan bu EMASYA Protokolü’nün hem mahiyetini hem de yasaya, Anayasa’ya uygun olup olmadığını ve hangi amaçlarla kullandığını sordum. Sayın Başbakan adına Millî Savunma Bakanı bana bir cevap verdi. O cevaptaki bir önemli noktanın altını çizmek istiyorum: “Türk Silahlı Kuvvetlerinin EMASYA görevlerinde kullanılması Anayasa’ya, kanunlara ve yerleşik uluslararası uygulamalara uygundur.” diyor. Başka, bazı sorularıma verilen cevapta da “Biz, hiç kimseyi bu amaçla fişlemedik…” Ben, fişlemeler nedeniyle bunu gündeme getirmiştim.

Şimdi, EMASYA Protokolü 1997’de imzalanmış bir protokol. AKP 2002 yılından beri iktidarda. Birden, geçenlerde, Sayın Başbakan kükreyerek “EMASYA Protokolü diye bir şey olmaz.” dedi. Peki, yedi yıldır, sekiz yıldır oluyordu da son zamanda ne değişti? 2004’te bana verdiğiniz cevapta “Bu, Anayasa’ya da uygundur, yasaya da uygundur, uluslararası uygulamalara da tam olarak uygundur.” diyorsunuz. Bu bir protokol. Yani -burada konuşuldu- 1997 yılında, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı ile Genelkurmaydan yetkili bir korgeneral oturmuş, imzalamış. Eğer bunda bir yarar görmüyorsanız, bunu kaldırırsınız. Yani bunu, sürekli Sayın Başbakanın demeç vereceği, Sayın Genelkurmay Başkanının demeç vereceği bir noktaya niçin taşıyorsunuz? İl İdaresi Kanunu’nda valilerin, mülki amirlerin yetkisi sayılmıştır,Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili kanunda da yetkiler sayılmıştır. O yetkileri ya bir uzlaşmayla, bir protokol çerçevesinde, sınırları çizilen şekilde kullanırsınız veya ayrı ayrı kullanırsınız. Bunu bu kadar büyütmenin anlamını biz çözemedik ve şimdi, burada, Protokol’de de açıkça yazıldığı gibi mülki idare amirlerinin bir talebi olmadan askerlerin toplumsal olaylara müdahale etmesi zaten söz konusu değil ve bir toplumsal olaya da hiç kimse zorunlu olmadıkça müdahale etmek istemez. Buna rağmen, bu büyük bir konu yapıldı ve kaldırıldı. Kaldırılsın, güzel. Bunun gibi işte “Millî Güvenlik Belgesi’ni de değiştireceğiz.” dediniz. O da Bakanlar Kurulu kararıdır, Bakanlar Kurulu kaldırır.

Tabii, burada verilmek istenen hava şudur değerli arkadaşlarım: Biz, askerî vesayete karşıyız. Onun için, Protokol’ü de kaldırıyoruz, Millî Siyaset Belgesi’ni de kaldırıyoruz. E buyurun, kaldırın ama bunu davulla zurnayla, sanki çok önemli bir olaymış gibi sunmayınız. Ben, 2004 yılında bu soru önergesini verirken soru önergesinde açıklanan bir şekilde buna karşı olduğumuzu, bunun yanlış kullanıldığını söylemişim. O zaman “her şey uygun” ama bugün “Aa, bu çok zararlı…”

Şimdi, AKP’nin bir gündemi var, o gündem doğrultusunda bazı şeyleri kullanıyor. İşte EMASYA Protokolü’nü kullanıyor, Millî Siyaset Belgesi’ni kullanıyor, “suikast” diyor, “darbe” diyor, diyor, diyor. Bütün mesele, değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gerçek gündemini, yani yoksulluğu, yani işsizliği, yani yolsuzluğu saklamaktır. Bugün arkadaşlarımızla birlikte Tekel işçilerini ziyarete gittik. AKP Grubuna da öneriyorum, gerçekten gidin, orada yaşanan dramı görün. Televizyon ekranlarına çıkıp sayın bakanlar “Biz şunu verdik, bunu verdik.” diye, o insanların haklarının nasıl gasbedildiğini, o insanların bunun nasıl bilincinde olarak neredeyse iki aydır direndiklerini görün. Tabii, bunları saklamanın yolu, Türkiye’de suni gündem yaratmaktır. EMASYA Protokolü de onlardan biridir.

Şimdi, AKP, grup önerisinde diyor ki: “Biz referandumla ilgili yasayı görüşeceğiz.” Güzel, görüşün.

Peki, değerli arkadaşlarım, şu Anayasa değişikliğinde ne yapacaksınız, şunu bir görsek ya! “Biz Anayasa’nın şu, şu, şu maddelerini şu gerekçelerle değiştireceğiz. 330’la 367 arasında bir oy çıkarsa da bunu referanduma sunacağız, onun için süreyi kısaltıyoruz.” demek istiyorsunuz ama neyi değiştireceksiniz acaba? Önce, bu önerge verilirken, işte, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak, parti kapatmayı zorlaştıracak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ve Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirecek, yani Meclisten üye seçilme yolunu açacak…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – RTÜK Üst Kurulu…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - …yani kendisi hakkında dosya olan insanlar Yüce Divana gittiklerinde kendileri hakkında karar verecek üyeleri, hâkimleri seçecekler ve bunu siz, çağdaş anayasa yapmanın yolu olarak göstereceksiniz.

Şimdi, biz diyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi olarak: “Kuvvetler ayrımını ortadan kaldıracak, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak değişikliklere sonuna kadar karşıyız. Burada, Mecliste karşı çıkacağız, referanduma gidecekseniz halkımıza da bunu anlatacağız.”

Tabii, AKP’nin, yürütmenin yasamayı nasıl baskı altına aldığını burada gördük. Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’e “Siz mi susturacaksınız, ben mi susturayım?” demek suretiyle Sayın Başbakan, aynı zamanda Meclis Başkanı gibi davranmıştır. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da Değerli Başkan Vekili Güldal Mumcu’nun odasına girmek suretiyle tehditler savurmuştur. Bunlar AKP’nin, yürütmenin yasamayı baskı altına almasının örnekleridir.

İşte, geriye ne kaldı? Yargı kaldı, yani Anayasa Mahkemesi kaldı, yani Danıştay, Yargıtay kaldı. Bundan birkaç ay önce sürekli Hükûmetle YÖK arasında kavgalara tanık olurdu kamuoyu, değil mi? Bugün hiçbir şey duyuyor musunuz değerli arkadaşlarımız? Çünkü, YÖK’ü AKP teslim aldı. YÖK teslim alınmıştır. Şimdi, teslim alınmayan neresi kaldı? Anayasa Mahkemesi kaldı, Yargıtay kaldı, Danıştay kaldı.

Şimdi, Anayasa Mahkemesinden 11 oyla bir karar çıkıyor, AKP sözcüleri meydanda, mikrofonda: “Bu bir siyasi karardır.” Hangi kararı size acaba beğendirebilir bu yüksek yargı organı? Ama bazen Danıştayın bazı kararları işinize geliyor. Danıştayın pek çok kararına “siyasi” diye karşı çıkan AKP’nin, nükleer santrallerle ilgili Danıştay kararı çıktığı zaman hiçbir itirazı olmadı çünkü o ihaleden kurtulmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

…nükleer santral işini Rusya’ya vermek istiyorlardı, Danıştay kararı onların bu işini kolaylaştırdı, hiçbir itiraz duymadık, kamuoyu da duymadı ama başka kararlar olduğu zaman, yanlış özelleştirmeleri Danıştay iptal ettiği zaman AKP “Bunlar siyasidir.” diye hemen suçluyor.

Yani, AKP, Anayasa değişikliğiyle kendine uygun bir Anayasa Mahkemesi, kendine uygun bir Yargıtay, Danıştay istiyor ve Hâkimler Savcılar Kurulunu da denetim altına almak, kontrol altına almak istiyor. Bu referandum sürelerinin kısaltılmasının amacı budur ama buradan açıkça ifade ediyorum: Türk milleti sizin bu kuvvetler ayrımını ortadan kaldıracak, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak girişimlerinize asla fırsat vermeyecektir.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.

Lehte Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerimiz lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, Mecliste zaman zaman hepimizin şahit olduğu, bazı dönemlerde özellikle de istismar edilen grup önerileri yoluyla Meclisin bir şekilde engellenmesi, tıkanması yoluna maalesef gidiliyor. Bütün vatandaşlarımız da bizleri televizyondan izliyorlar, takip ediyorlar.

Dün yine akşam saatlerine kadar grup önerilerini tartıştık, gündeme geçer geçmez de nihayete erdirdik ve bir sonuç çıkarmadan da burayı terk etmek zorunda kaldık hep birlikte. Bugün yine Meclisin açıldığı saatten bu saate kadar maalesef âdeta birtakım farklı farklı önerilerle sadece ve sadece gündemi engellemek, Meclisi  tıkamak, İktidarın, halkın yararına olacak olan birtakım düzenlemelerini engellemek adına özellikle de muhalefet partileri tarafından… Tabii İç Tüzük gereği olacak, hakkıdır ama bunun da istismar edilmemesi gerektiğini düşünüyorum ben.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Tasarı gelince göreceğiz.

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bizler, bu istismara yol açmamak adına getirmiş olduğumuz grup önerisiyle mart sonuna kadarki gündemi oluşturmaya çalışıyoruz. Bu tür gündem dışı, bu tür iç polemiklere yönelik, provokasyona yönelik birtakım konuşmaların olmaması…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Provokasyon nereden çıktı? Ne provokasyonu?

AHMET AYDIN (Devamla) – …halkımızın zamanının çalınmaması adına mart sonuna kadar olacak olan gündemi huzurlarınıza getirdik.

Bu gündemde bizler ne öneriyoruz: Değerli arkadaşlar, bu gündemde, hakikaten halkın büyük bir talebi, âdeta bir konsensüsü hâlinde, bir anayasa değişikliği gerekliliğinin olduğunu herkes görüyor ama ne yazık ki buradaki muhalefet sözcüleri bunu henüz göremedi ve bizim…

KADİR URAL (Mersin) – Getirseniz de görsek şu Anayasa değişikliğini!

AHMET AYDIN (Devamla) – …bu manada Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulmasıyla ilgili hükmünün…

KADİR URAL (Mersin) – Getirin bir görelim şu Anayasa değişikliğini!

AHMET AYDIN (Devamla) – …yani referandum sürelerinin kısaltılmasıyla ilgili komisyondan geçmiş olan kararın Genel Kurulda da kanunlaşması adına gündemin ilk sıralarına, gündemin 5’inci sırasına alınmasına yönelik bir önerimiz var.

Yine mart sonuna kadar…

KADİR URAL (Mersin) – Adıyamanlılar Anayasa değişikliğini bekliyor Ahmet Bey!

AHMET AYDIN (Devamla) – Adıyaman da bekliyor, Hakkâri de, Edirne de bekliyor, sizin iliniz de, hepimizin ili bekliyor.

KADİR URAL (Mersin) – Adıyamanlılar Anayasa değişikliğini istiyorlar!

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, değerli arkadaşlar, bizler, mart ayının sonuna kadar, salı günleri sözlü soruları bir saat süreyle sınırlandırıyoruz. Salı günleri diğer denetim konularının dışında sıradaki kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesini sağlayacak bir öneri. 

Yine aynı şekilde çarşamba günleri sözlü soruların yerine, değerli arkadaşlar, gündemin devam etmesi, kanunların çıkması ve özellikle de çalışma sürelerini kapsayan bir değişiklik. Buna herhâlde hiç kimsenin itirazı olmaz. Çünkü biz buraya milletvekili olarak çalışmaya geldik ve halkımızın beklediği, halkımızın taleplerini yerine getirmek adına beklemiş olduğu kanun tasarı ve tekliflerini kanunlaştırmak adına buradayız.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Çalışmayı dışarıda mı yapıyorsunuz? Salonda otursanız ya! Salonda niye bulunmuyorsunuz? 

AHMET AYDIN (Devamla) – Bu manada, salı günleri, değerli arkadaşlar, Meclisin 15.00 ile 20.00 arasında çalışması, çarşamba ve perşembe günleri de 13.00 ile 20.00 arası çalışmasını öngören bir önerimiz.

Değerli arkadaşlar, evet, halkın gündemini bizler çok iyi takip ediyoruz. Halkımız da bizleri, televizyonları aracılığıyla bütün Meclisi takip ediyor…

KADİR URAL (Mersin) – Toplantı yeter sayısı bulamıyorsunuz Ahmet Bey, toplantı yeter sayısı bulamıyorsunuz.

AHMET AYDIN (Devamla) – …kimin ak, kimin kara olduğunu çok iyi biliyor, kimin ne yapmaya çalıştığını da çok iyi takip ediyor ve Türkiye normalleşiyor, demokratikleşiyor. Siz ne kadar engel olmaya çalışırsanız çalışın statüko artık yerini demokratikleşmeye bırakacak.

Siz şunu ifade ediyorsunuz ki falanca dönemlerde ya da daha önce işte “YÖK’ü siz şimdi teslim aldınız.” diyorsunuz da değerli arkadaşlar, bunu çok garipsiyorum. Türkiye normalleşiyor.

Peki, daha önceki dönemde YÖK’ü siz mi teslim almıştınız?

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hayır, onlar kişiliğini kullanıyordu, şimdi özerkliğini ortadan kaldırdınız.

AHMET AYDIN (Devamla) – Biz böyle bir ifade kullandık mı, bunu biz ifade ettik mi hiç? Yani daha önce YÖK sizdeydi de şimdi bizde mi oldu? O bağımsız, özerk, anayasal bir kuruluş. Bunun yönetimi, şekilleri daha önce nasılsa şimdi de öyle devam ediyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, hayır; eskiden demokratikti, eskiden.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Herkes kendi işine baksın!

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yine aynı şekilde Anayasa’da yetkili kurum ve kuruluşların daha önceki sistemi nasılsa yine aynı şekilde devam ediyor.

Sizler şahıslara bakarak, kurumların başındaki kişilere bakarak, maalesef birtakım ön yargılarla ideolojik de davranarak aslında kurumları zedeliyorsunuz. Bence, değerli arkadaşlar, bunlardan vazgeçelim. Halkımızın beklentilerine cevap oluşturacak olan tasarı ve tekliflerin buradan çıkması adına el ele, gönül gönüle çalışalım diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.

Aleyhte Muş Milletvekili Sırrı Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de AKP Grubunun önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bu jestten dolayı Cumhuriyet Halk Partisine de teşekkür ediyorum.

Sevgili arkadaşlar, biraz önce Hatip, evet, EMASYA Protokolü’nden bahsetti. Biz olumlu olduğunu… Dün buradan İçişleri Bakanına da sorduk: “Ne düşünüyorsunuz?” Cevap bile vermedi. Ama tabii ki eğer bir zihniyet değişikliği devrimi yoksa bunların kalkması çok şey ifade etmez.

Biz hepimiz bir dönüp geçmişe baksak… Daha birkaç yıl önce Devlet Güvenlik Mahkemeleri de kaldırıldı ama şeklen kaldırıldı. Hâlen o Devlet Güvenlik Mahkemeleri özel mahkemeler olarak görevlerini devam ettiriyorlar. O mahkemelerde Kürt çocukları acımasızca yargılanıyor. Ama adını değiştirdiniz. Yani bu yasanın da -işte biz iptal ettik- sadece sözde kalması bir şey ifade etmez. Olağanüstü hâl uygulamasını kaldırdık, ne oldu? Çok olağan bir rejim mi var bölgede? Hayır. Hâlen valiler orada komutanın emrinde, hâlen kaymakamlar oradaki komutanların, güvenlik birimlerinin emrinde.

Yani o vesileyle, bir bütün olarak eğer bir şey yapılacaksa, gerçekten bu ülkede demokrasi ve özgürlükleri inşa edeceksek ilk önce beyinlerimizde bir bahar temizliği yapmalıyız. Var mısınız bahar temizliğine? Var mısınız ülkemizi özgürleştirmeye, demokratikleşmeye? Varsanız biz de varız ama bunun yeri yurdu burası olmalı. Ama iki gün önce burada olup bitenleri bütün Türkiye izledi. Burası gerçekten kaba kuvvetin egemen olduğu bir alana dönüştürülüyor. Şimdi, burada eğer can güvenliği yoksa, burada insanlar düşüncelerini özgürce ifade edemiyorsa biz neyin tartışmasını yapacağız? Ha yirmi saat…

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sen yumruk attın burada. Kendini niye söylemiyorsun?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben çıktım burada, evet, grubum adına özür diledim, özür diledim. Bu erdemliliği de sizden bekliyoruz, bu erdemliliği de bekliyoruz. Sizin grubunuzdan çıkıp bize ağır hakaretlerde bulundu Kahramanmaraş Milletvekili ama çıkıp grubumuzdan özür dilemediniz. “Şerefsiz!” dediler, biz o dille size hitap etmedik.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teröristlere söyledi onu.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Yine Milliyetçi Hareket Partisinden biri çıkıp bize hakaret etti, küfür etti. Biz yine dönüp o dille onlara cevap vermedik ama hâlen bizim grubumuza bu konuda Milliyetçi Hareket Partisinin de sizin de bir özür borcunuz var, çıkıp bizden özür dilemelisiniz. Biz kimseye hakaret ve küfür etmeyiz ve siz ne yaptınız? Sizin Başbakan Yardımcınız olan Bülent Arınç’a “Ağzı ishal oldu.” dediğiniz adamı alıp getirdiniz, ne yaptınız? İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkan Vekili yaptınız.

Şimdi, sorun eğer biz olunca hemen ulusal ittifakınız gerçekleşiyor ama biz küçük yanlış bir şey yapsak bile çıkar kamuoyundan… Benim Grup Başkanım da Genel Başkanım da çıktı, ben de çıktım, o yürekliliği gösterdik, haksız olmasına rağmen o özrü buradan bütün Türkiye kamuoyuna söyledik. Şimdi, siz de bu noktada Parlamentodan ve Türkiye halkından, evet, çıkıp özür dilemelisiniz. Sizin göreviniz burada kavga değil, özgürlükleri, demokrasiyi inşa etmek için buradasınız, Türkiye'nin temel sorunlarını tartışmak ve onlara çözüm üretmek için buradasınız. Hepiniz etrafınıza birer ordu takmışsınız, koruma ordusuyla buralarda cirit atıyorsunuz. Peki, kimden kaçıyorsunuz, kimden korkuyorsunuz sevgili arkadaşlar? Nedir? Bu kapıları zorluyorlar, koruma ordusu içeriyi basmak istiyor. Bir taraftan sizin koruma ordunuz…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Nerede bizim koruma ordumuz!

SIRRI SAKIK (Devamla) - …bir taraftan da…

EYÜP AYAR (Kocaeli) – O tarafa konuş.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Söylüyorum, hepinize söylüyorum, hiç kimseden de korkmuyorum ben, açıkça söylüyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Korkacak ne var? Bu kürsü milletin kürsüsü.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben söylüyorum diyorum, söylüyorum, ben söylüyorum ama niye müdahale ediyorsunuz. Ben her tarafa… Kim ki koruma ordusuyla geliyorsa onlara söylüyorum. Neyi, kimden, bu Parlamentoyu, kimi…

Silahlarla içeriye kadar geliniyor. Siz, bunun güvenliğini alamıyorsanız, siz korkunun kuşattığı bir alan yaratırsanız, korkunun kuşattığı bir ülke yaratırsanız sorunları çözemezsiniz. Eğer koruma, kapınıza, Genel Kurula kadar girebiliyorsa bizim o zaman çok görülecek günler ve derslerimiz var.

Burada, Genelkurmay Başkanı çıkıp masaya vuruyor, efendim, şu planda Allah’ın evine bomba… Biz, hepimiz birbirimizi iyi tanırız, kimin nereleri bombaladığını iyi biliriz, kimin ne şiddet uyguladığını çok çok iyi biliriz. O vesileyle, kimse, korkuyla bu Parlamentoyu, bu ülkeyi tehdit ederek bir yere varamaz.

Bakın, Sayın Başbakanın eşine yapılanları şiddetle kınıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HASGÜR (İzmir) – Bravo!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanına burada… Burada, daha önce bütçe görüşmelerinde sizinle bir şey paylaşmıştım, halkın iradesi olan, hepimizin destek verdiği, büyük bir çoğunlukla Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Gül’ün ailesi hâlen eğer Köşk’e giremiyorsa, orada ikamet edemiyorsa bu ayıp da Parlamentonun ayıbıdır. Eğer Başbakanın eşi GATA’ya giremiyorsa, Cumhurbaşkanının eşi ve çocukları Köşk’e giremiyorsa…

1999 yılında Muş Milletvekilimiz Nuri Yaman’ın kızı evleniyordu, Gazi Orduevi’ne biz de davetliydik -ben ve Şerafettin Elçi- çiçek gönderdik, çiçeklerimiz içeri alınmadı. Çiçeklerimizin başında türban mürban yoktu ama siz olup bitenlere seyircisiniz, ne zaman size dokunursa feryat ediyorsunuz.

Bölgede belediye başkanlarımızın, yöneticilerimizin, nasıl atanmış valiler ve oradaki komutanlar tarafından dışlandığını da hepiniz bilirsiniz. Hatta zaman zaman siz buna öncülük ettiniz. Buna hakkınız var mıydı? Onun için demokrasi hepimize gerekli. Hepimiz, sadece kendimiz için bir şeyler istememeliyiz. Hepimiz, kendi ülkemiz, kendi geleceğimiz, kendi çocuklarımız için kendi kimliklerimizi aşarak, kendi partilerimizi aşarak ülkemizin, evet, demokratik bir ülkenin birliği için, hukukun ve huzurun ülkesi olacak bir ülke için birlik oluşturmalıyız. Bunlar gelip geçici… Buralarda o kadar çok aktörler oturdu ki o kadar çok tek başına aktörler geldiler, iktidar oldular ama hiçbiri yok.

O vesileyle, biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu ülkede özgürlükler adına atılacak her türlü adımı destekleriz. Bu konuda hiçbir kompleksimiz de yok. Diyaloğa varız ama diyalogda, uzlaşıda ilk önce iktidar partisinin bir projesinin olması gerekir. Siz “anayasal değişiklik” diyorsunuz ama Parlamentoyla bu konuda bir uzlaşınız yok; yasaları değiştirmek istiyorsunuz, Parlamentoda bir uzlaşı aramıyorsunuz. Şimdi, eğer siz sayısal çoğunluğunuzu acımasız bir silah gibi kullanırsanız uzlaşıyı sağlayamazsınız.

O vesileyle, muhalefetin temel görevidir, sizin bu antidemokratik uygulamanızı kamuoyuyla paylaşmak hepimizin en demokratik hakkıdır. Onun için siz de kendinizi gözden geçirmelisiniz. Birlikte bunları aşabileceğimizi umut ediyorum ve ben hâlen sizin grubunuzdan ve Milliyetçi Hareket Partisinden DTP’ye karşı, bize karşı olan o saygısızca saldırıyı… Gerçekten bugün sizden, iki gruptan da bekliyorum ve bu bir erdemliliktir. Eğer birileri çıkıp bu konuda bizi hak etmediğimiz şekilde hakaret ve küfre maruz bırakmışsa bizim de bu noktada sizden bu beklentimiz vardır ve sizden bunu istiyoruz. Eğer bunu yapmazsanız emin olunuz ki siz gerçekten bu ülkede iç barışı sağlayamazsınız, gerçekten bu Parlamentoda iç barışı sağlayamazsınız.

Ve ben tekrar buradan Parlamentoya ve Meclis Başkanına da sesleniyorum: Buradaki silahlı güçlerin tümünü çekin. Kardeşim, burası bir kuşatma değil. Dışarıda asker, dışarıda polis, içeride polis, herkesin sırtında silahlar, koca koca silahlar. Ya, Allah aşkına, bu silahlar… Gidin Avrupa’da hiçbir parlamentoda silahlı bir tek insan bulamazsınız. Yani bu polis silahla kimi koruyor, kimi kimden koruyor?

Onun için, bir an önce bütün grupların, Divanın oturup bu konuda bir uzlaşı sağlaması gerektiğini düşünüyorum. Bu noktadaki uzlaşıda, biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak -başta da belirttiğim gibi- varız ve bu işlerin yumrukları masaya vurarak, birbirimizi tehdit ederek olmayacağını biz hepimiz biliriz. Aslında zamanım yetmedi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

Yani zaman zaman masalara vurup üzerindeki üniformayla, apoletlerle halka gözdağı verenler şunu çok iyi bilsinler: Türkiye, artık o Türkiye değil. Hepimiz geçmişte çok acı bedeller ödeyerek geldik. Bugün bir arkadaşımız söyledi. Kürtler bir milyon yıl ceza aldılar, cezaevlerinde yattılar. Hepsi çok ağır bedeller ödedi, Türkiye demokrasi güçleri çok ağır bedeller ödedi. Eğer gerçekten, biz, o apoletlilerden, üniformalılardan, o yumruklardan korkmuş olsaydık, bugün hiçbirimiz burada olmayacaktık. O vesileyle, birbirimizi korkutacağımıza, birbirimizin hukukuna saygılı olmalıyız. Hukukun ve huzurun ülkesinin oluşması için hepimize görevler düşüyor.

Tekrar hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.

Sayın Genç, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce konuşan Sırrı Bey dedi ki: “Abdullah Gül’ün eşi ve çocukları Çankaya Köşkü’ne giremiyorsa, oturamıyorsa, bu, Meclisin ayıbıdır.” Bu ne demektir? Bunu açıklamasını istiyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Abdullah Gül bu ülkenin Cumhurbaşkanı değil mi? Beğensen de beğenmesen de bu ülkenin Cumhurbaşkanı, hepimizin de saygı duyma gibi bir zorunluluğumuz vardır ve bu ülkenin Cumhurbaşkanıdır, saygı duyuyorum. Bu Parlamentonun seçtiği bir insandır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Anlaşıldı konu.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Dikkate alacağım efendim.

Şimdi yoklama işlemine geçiyorum: Sayın Anadol, Sayın Özyürek, Sayın Hamzaçebi, Sayın Okay, Sayın Güner, Sayın Süner, Sayın Köse, Sayın Çöllü, Sayın Güvel, Sayın Özkan, Sayın Emek, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Barış, Sayın Paçarız, Sayın Kaptan, Sayın Tütüncü, Sayın Oksal, Sayın Öymen, Sayın Arat, Sayın Yalçınkaya, Sayın Hacaloğlu, Sayın Kart, Sayın Öztürk, Sayın Yıldız.

Tamam efendim.

Yoklamaya geçiyoruz.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- Gündemdeki sıralama ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

On dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.

               

Kapanma Saati: 18.22
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKÇİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Birinci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)(x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi’ye ait. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben biraz önce 60’ıncı maddeye göre yerimden bir söz talebinde bulundum, çok kısa. Ben aynı konuda açıklamak istiyorum.  Sayın Sakık da burada. Sayın Sırrı Sakık konuşmasında dedi ki…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, buna gerek yok. Konuşmacı kürsüde efendim, konuşmacıyı dinleyelim.  Böyle bir şey olmaz!

KAMER GENÇ (Tunceli) - “Efendim, Abdullah Gül Çankaya Köşkü’nde oturmuyorsa, bu, Meclisin ayıbıdır.” Ben  şimdi bu Meclisin bir milletvekili olarak, bu Meclisin ayıbı varsa taşımak istemiyorum. Aslında buna müdahaleyi zatıalinizin yapması lazım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Böyle bir şey olmaz Sayın Başkan.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Senin ayıbın var, senin ayıbın fazla, sen ayıplısın zaten!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ayıplı bir Meclisin üyesi olmak istemiyorum.

BAŞKAN – Tamam, kayda geçmiştir Sayın Genç.

Şimdi konuşmacıyı çağırdım Sayın Genç.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Senin ayıpların yeter sana!

KAMER GENÇ (Tunceli) –  Ne ayıplı iş yapıyorum?

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinize oturur musunuz.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Senin ayıpların yeter sana!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu! Sen ne konuşuyorsun.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) - Senin ayıpların çok! Çok senin ayıpların!

SIRRI SAKIK (Muş) – Senin Cumhurbaşkanın oturamıyorsa ayıp değil midir?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Abdullah Gül Köşk’te oturmuyorsa…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Konuşmamın başlangıcında sizi saygıyla selamlıyorum.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kurulmasına ilişkin Kanun Tasarısı Sayın İçişleri Bakanı tarafından kamuoyuna, terörle mücadelede yepyeni bir başlangıç, terörle mücadelede büyük  bir zihniyet değişikliğinin ifadesi olarak sunuldu. Yine, Sayın İçişleri Bakanı geçen hafta Genel Kurulda yapmış olduğu konuşmada, bu Müsteşarlığın teröre yaklaşımının analiz odaklı olacağını ifade etmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıya, böyle bir düzenlemeye Hükûmetin nasıl geldiğine ilişkin sürece kısaca bir göz atmakta yarar var:

Adalet ve Kalkınma Partisinin 2003 yılı Ocak ayında yayınladığı ve düzenleme yapmayı umduğu, planladığı alanlarda neler yapılacağını ifade ettiği Acil Eylem Planı’na baktığımızda, orada terörle mücadeleye ilişkin olarak herhangi bir önlemin yer almadığını görüyoruz. Bunu anlayışla karşılamak, normal karşılamak mümkün çünkü 2003 yılının Ocak ayında Türkiye'nin herhangi bir terör sorunu yoktur.

Daha sonra terör olaylarının tırmanması üzerine, 2005 yılının Temmuz ayında, o zamanın Genelkurmay İkinci Başkanı olan Sayın İlker Başbuğ bir basın toplantısında şu açıklamaları yaptı: “Terörizmle mücadelede, topyekûn mücadelede yeni bir yapılanmaya ihtiyaç vardır. Terörün güvenlik, istihbarat, psikolojik harekât, sosyal, ekonomik, eğitim gibi boyutlarını inceleyecek, bu konularda yapılacakları makro seviyede planlayacak ve icracı kuruluşlar arasında da gerekli planlamayı ve koordinasyonu yapacak bir kuruluşa ihtiyaç var.” Sayın İlker Başbuğ’un 2005 yılının Temmuz ayındaki açıklaması bu yöndeydi.

Hükûmetin tam bu açıklamadan aşağı yukarı bir on-onbir ay sonra yapmış olduğu bir düzenlemeyle, Başbakanlıkta var olan Güvenlik İşleri Başkanlığı, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğüne dönüştürüldü. Bu düzenlemenin yapıldığı tarih, 2006 yılının Mayıs ayıdır. 2006 yılı Mayıs ayında Hükûmet, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, terörle mücadele için Başbakanlık bünyesinde bir koordinasyon birimi kurdu. Bunun adı Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğüydü. Onun görevlerine baktığımızda, iç ve dış güvenliğin ve terörle mücadelenin bu Genel Müdürlüğün görevleri arasında olduğunu görüyoruz.

2006 yılının Mayıs ayından, tam üç yıl geçtikten sonra, yani 2009 yılının Mayıs ayında bugün görüştüğümüz tasarının Hükûmet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildiğini ve Mayıs ayında da İçişleri Komisyonunda bu tasarının görüşülerek kabul edildiğini görüyoruz. Parlamento haziran sonunda tatile girdi, ama haziran sonuna kadar bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele alınmadı. Öncelikle burada bir zikzak var, bunu anlayabilmiş değilim. Yani 2006 yılında Başbakanlıkta bir koordinasyon birimi kurulurken, koordinasyon biriminin mercisinin Başbakanlık olması planlanırken, üç yıl sonra bu koordinasyon biriminin İçişleri Bakanlığında oluşturulmasının gerekçesi Hükûmet tarafından ifade edilmiş değildir.

Yine, bu tasarıyla İçişleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulan bu birim nedeniyle neden müsteşarlık seviyesinde bir örgütlenmeye gidildiğinin açıklaması yapılmış değildir.

Yine, haziran ayı sonuna kadar bu tasarının yasalaşması mümkünken bugüne kadar neden yasalaştırılmadığı, neden Parlamentonun bugünkü gündemine alındığı Hükûmet tarafından açıklanmış değildir.

Tabii ki, mayıs ayından bu yana bekleniyor olmasının nedenlerini anlamak mümkün Hükûmet açıklamasa da. Hükûmet bu esnada Kürt açılımını uygulamaya koydu, ancak ne zaman ki Habur’daki görüntülerin ve bu görüntüler üzerine Sayın Başbakanın yaptığı açıklamaların millette yarattığı büyük bir rahatsızlık, büyük bir tepki oluştu, o zaman Hükûmet, Kürt açılımına “dur” dedi ve terörle mücadele adına şimdi bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirdi.

Bir taraftan silahlı kuvvetlerin bazı uygulamalarını veya silahlı kuvvetler üzerine yazılan bazı senaryolar nedeniyle Adalet ve Kalkınma Partisinin mağdur olduğu psikolojisi topluma yayılmaya çalışılırken, öte taraftan bu tasarıyla terörle mücadelede sanki ciddi yeni bir adım atılmış gibi bir izlenim verilmektedir.

Dün burada Barış ve Demokrasi Partisinin bir önergesi, Meclis araştırma önergesi oylandı, muhalefet partilerinin desteğine rağmen, iktidar partisinin oylarıyla reddedildi. Neydi bu Meclis araştırma önergesinin konusu? Faili meçhul cinayetlerin araştırılmasıyla ilgili bir Meclis araştırmasıydı. Evet, demokratik açılım, Türkiye'nin daha çok demokratikleşmesi, geçmişiyle hesaplaşmasını gerektirmiyor mu? Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını gerektirmiyor mu? Bu konuda Meclis neden bir irade ortaya koymaktan çekiniyor, daha doğrusu, iktidar partisi neden bunun önüne bir engel oluşturuyor? Bir taraftan bunlara “hayır” diyeceksiniz, öte taraftan burada bu Müsteşarlıkla saydam olmayan bir yapı oluşturacaksınız.

Bakın, bu Müsteşarlık, terörle mücadelede saydam olmayan bir yapı oluşturmaktadır. Sayın İçişleri Bakanının basın açıklamalarında bu vardır: “Esnek bir yapı” diyor. Nedir esnek bir yapı? Bu Müsteşarlık örtülü ödenek kullanacaktır. Bu Müsteşarlığın operasyonel bir görevi yok ise örtülü ödenek kullanmasının bir mantığı var mıdır? Bu tasarının 13’üncü maddesi, sınırsız sayıda sözleşmeli personel istihdamına izin vermektedir. Hem 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre sözleşmeli personel çalıştırabilecek hem de 657 sayılı Kanun’a tabi olmaksızın, tam zamanlı, yarı zamanlı; kısa süreli, uzun süreli, sınırsız süreli sözleşmeli personel istihdam edebilecektir. Bu, terörle mücadelede karanlık alanlar, gri alanlar oluşturmak demektir. Bunun kabul edilebilir bir yanı yoktur. Yine, “İstihbarat Değerlendirme Merkezi” adı altında bir kurum kurulmaktadır. Bu kurumun teşkilat şemasında yeri yoktur. İşte, Sayın İçişleri Bakanının ifade ettiği esnek yapı bunları akla getirmektedir.

Peki, ne yapacaktır bu Müsteşarlık, nasıl bir oluşumdur, buna bakalım: Müsteşarlığın toplam personel sayısı 94 kişi. Yani 94 kişi, bunun yüzde 10’u yönetici: 6 tane daire başkanı, 2 müsteşar yardımcısı, başkan, etti 9; 94’ün 9’u yüzde 10. Bir butik müsteşarlık, yani kamuda örneği gözükmeyen butik, şirin bir müsteşarlık. Belki de Gaziosmanpaşa, Kavaklıdere gibi lüks mağazaların olduğu semtlerden bir bina da tutabilir.

Şimdi Sayın İçişleri Bakanı diyebilir: “Belki 500 kişi, bin kişi istihdam edeceğiz sözleşmeli personel uygulamasıyla.” Bu kabul edilebilir mi? Toplam personel sayısı 94 olan bir teşkilatta bu ana personel sayısından çok daha fazla sayıda sözleşmeli personel istihdamını kabul etmek mümkün müdür? Bunu, terörle mücadelenin arkasına sığınarak yapamazsınız.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; bu Müsteşarlığın her şeyden önce ismi ile kapsamı arasında herhangi bir ilinti yoktur. Bakın, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı. Bir kamu düzeni kavramı var, bir de kamu güvenliği kavramı var. Kamu güvenliği dediğimiz zaman, bunun içine iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele girer. Oysa, Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün iç güvenlik ve dış güvenlik konuları duruyor, buraya terörle mücadele kısmını alıyorsunuz ama buna rağmen müsteşarlığın adı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı oluyor.

İkinci konu, kamu güvenliği kavramı, kamu düzeni kavramının bir alt unsurudur. Kamu düzeni kavramı içerisine iç güvenlik, dış güvenlik, terörle mücadele gibi unsurlar yanında, Türk Ticaret Kanunu’ndan Borçlar Kanunu’na kadar, Devlet Memurları Kanunu’ndan trafik kurallarına kadar, çevre kurallarına kadar, merkezî yönetimin koyduğu kurallardan yerel yönetimin koyduğu kurallara kadar bireyin bütün yaşam alanlarını düzenleyen kurallar girer. Kamu düzeni kavramı budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Kamu düzeni dediğiniz zaman, bu düzeni sağlayacak bir müsteşarlığı tarif ediyorsunuz demektir. Oysa sadece, terörle mücadelede politikalar ve stratejiler geliştirecek ve bu konuda görevli kurumlar arasında koordinasyonu sağlayacak bir müsteşarlık kurulmaktadır. Yani, bir sekreterya görevi yapacak. Kimin sekreteryasını yapacak? Tasarının 3’üncü veya 4’üncü maddesinde yer alan Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun sekreteryasını yürütecek. Sekreterya görevi için bir müsteşarlık kurulmaktadır. Bunun kamuda örneği yoktur. Terörle mücadele için tabii ki her şeyi yapalım ama bu çok garip, sakil bir yapı, doğru bir yapı değil ve bunun adı “Terörle Mücadele Müsteşarlığı” olabilir; kamu düzeniyle hiçbir ilgisi yok, kamu güvenliği gibi toplumun bütün güvenlik alanlarını ilgilendiren bir görevi yok, sadece koordinasyon yapacak. Hangi konuda? Terörle mücadele konusunda. Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun sekreterya işlerini yürütecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan. Teşekkür ediyorum.

Bunun için bir müsteşar, daire başkanları, müsteşar yardımcıları, müşavirler, sınırsız sayıda sözleşmeli personel istihdamı, kadro karşılığı sözleşmeli personel istihdamı, çok yüksek ücretler, örtülü ödenek kullanımı, bütün bunlar son derece gereksiz. Bunların doğru olmadığını ifade ediyorum. Tasarının ilgili maddelerinde bu düzenlemeleri amaca uygun olarak düzeltecek şekilde önergelerimiz olacak. O önergeler vesilesiyle görüşlerimizi bir kez daha Genel Kurulun dikkatine sunacağız, ancak bu şekliyle bu Müsteşarlık terörle mücadele konusunda herhangi bir şekilde mesafe alamaz, Türkiye bir süre de bu Müsteşarlıkla zaman kaybedecektir terörle mücadele konusunda.

Sözlerimi burada bitiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Özçelik.

BDP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sorun şu: Türkiye Cumhuriyeti devleti bir güvenlik devleti mi olacak, bir hukuk devleti mi olacak? Karar vermemiz gereken nokta bu.

Güvenlik devletlerinin çeşitli isimleri var: “Polis devleti, militarist devlet, faşist devlet.” Ama hukuk devletinin bir tek adı var: “Demokratik, laik, insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğüne dayalı ve demokratik parlamenter sistemi esas alan hukuk devleti.” Bir tek tanımı var.

Türkiye Cumhuriyeti devleti Anayasası bir hukuk devletinden söz eder, her iktidar da bir hukuk devleti inşa etmek için uğraştığını söyler ama bir türlü gerçek bir hukuk devleti kurulamaz, inşa edilemez. Hukuk devleti halkın hür iradesiyle oluşan parlamento eliyle ancak inşa edilebilir. Hür irade, demokratik, eşitlikçi, özgür ortamlardaki seçimlerle ortaya çıkabilir.

Askerî darbe anayasasının seçim yasaları hür iradenin ortaya çıkmasını engellemektedir. Bu koşullarda ortaya çıkan Parlamento askerî vesayet altında ve ne yazık ki seçilmişlerin bir kısmı bundan herhangi bir rahatsızlık duymamaktadır. Seçilmişlerin bir bölümü askerden daha çok militarist anlayışta, bir bölümünü tereddütler yönlendirmekte, bir bölümü de iktidarı paylaşma, iktidar olanaklarını kaybetmeme adına uzlaşı yolunu seçmektedir. AK PARTİ son kategoridendir. Askerî vesayeti benimsediğinden değil AK PARTİ, içselleştirilmiş bir demokrasi anlayışından yoksun olduğu için bu vesayete boğun eğmekte, iktidar nimetlerinden vazgeçmediği için bu tutumu sergilemekte, askerî vesayetle uzlaşma yolunu seçmektedir.

Sayın milletvekilleri, AK PARTİ Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesine heves etmekte ama Avrupa Birliği karşıtları ağır basmakta ve geriye çekilmektedir AK PARTİ. Bu konuda herhangi bir ilerleme sağlanamamaktadır.

“Kıbrıs sorununu çözeceğim.” diye ortaya çıkıyor AK PARTİ ama yine belli odakların baskısı karşısında geri adım atmakta, Kıbrıs sorunu çözümsüz bırakılmaktadır.

Türban âdeta bayrak yapılmakta ancak türbanı artık ağzına alamaz hâle gelmiştir AK PARTİ.

Sayın Cumhurbaşkanı Konut’ta oturamamakta, türbanlı eşi nedeniyle Cumhurbaşkanı, Çankaya Konutu yerine Dışişleri Bakanlığı Konutu’nda âdeta misafir gibi kalmaktadır.

AK PARTİ kamuoyuna sivil demokratik bir Anayasa sözü vermişti ama şimdi “Koşulları yok.” diye Anayasa çalışmalarını rafa kaldırmış durumda.

AK PARTİ “Kürt sorunu benim sorunumdur. Devlet hatalar yapmıştır, bu hataları gidereceğiz, barışı sağlayacağız.” dedi, yaptığı ilk iş, Sınır Ötesi Operasyon Tezkeresi’ni Meclisten geçirmek oldu.

“Sorun sınır ötesinde değil sınırın berisinde. Operasyonlarla sorunu çözemezsiniz.” diyen DTP’yi kapatan Anayasa Mahkemesinin kararına âdeta için için sevindi.

Sınır ötesi operasyonlarla ne sağlandı? Milyarlara mal olan binlerce sorti ne getirdi? Sınır Ötesi Operasyon Tezkeresi’ni Parlamentoya dayatan günün Genelkurmay Başkanı emekli olduktan sonra “Türk Silahlı Kuvvetlerinin tamamını Kandil’e yığsak sorunu yine çözemeyiz.” dedi ama hâlâ nafile operasyonlara devam ediliyor. Bu şekilde, havadan, halkın cebinden toplanan milyarlar heba ediliyor.

Öte yandan, tütün işçilerinin, itfaiye çalışanlarının insanca yaşama talepleri “Devletin hazinesini soymak” olarak algılanıyor, bu şekilde sunuluyor, manipüle ediliyor ve işçiler biber gazıyla etkisizleştirilmeye çalışılıyor.

AK PARTİ “Kürt sorununda demokratik açılım” adı altında bir süreç başlattı ancak kısa bir süre sonra bunun adını değiştirerek “Demokratik açılım” demeye başladı. Sonra bundan da vazgeçti, “Birlik, beraberlik, kardeşlik projesi” demeye başladı. Efendim, DTP destek vermemişmiş! Peki, demokratikleşme adına hangi yasa tasarısını Meclise getirdiniz de DTP karşı oy kullandı? Hangi demokrasi projesini DTP ile paylaştınız da DTP “Hayır” dedi? Yeni bir Anayasa mı getirdiniz? Seçim yasalarını mı demokratikleştirdiniz? Seçim barajını mı düşürmeye kalktınız? Ana dilde eğitime olanak mı sağladınız? Üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümlerini mi açtınız da DTP karşı çıktı? Cezaevlerindeki koşulları mı iyileştirdiniz de sorunun çözümü için muhatap arayışını karşılıksız mı buldunuz, karşılıksız mı kaldı ve siz de bundan vazgeçtiniz? Sınır ötesi operasyon fezlekesi, sınır içinde operasyonları tırmandırma, DTP’yi kapatma, binlerce Barış ve Demokrasi Partisi üye ve taraftarını gözaltına alma, tutuklama, seçilmiş belediye başkanlarını kelepçeleme, panzere taş atan çocuklara on-onbeş yıl ceza verme dışında demokratik açılım veya kardeşlik adına ne yaptınız da karşılığını bulamadınız?

Sayın Başbakan elli yıl öncesinde yapılması gereken ama yapılmayan bir şeyi televizyon ekranlarından defalarca şöyle söylüyor: “Biz Yüksekova’ya hastane yaptık, açılım işte budur.” diyor. Halkımız “Yok ya!” diyor. Açılım bu mu gerçekten, Yüksekova’ya bir hastane yapmak mı; elli yıldır, seksen yıldır yapılamayan bir hastane yapmak mıdır açılım?

Kürt sorununu bir güvenlik sorunu olarak görmeye devam ederek sorunu çözümsüz bırakma anlayışınız AK PARTİ’nin de sonunu getirecek. Otuz yıldır bu yanlışta bilerek ısrar edildi. Bu yanlış birçok hükûmet ve partiyi siyaset sahnesinden sildi. AK PARTİ’yi uyarıyoruz. Sorun bir asayiş, bir güvenlik sorunu değil, bir terör sorunu değil, Kürt halkının inkâr edilen tüm değerleri ve haklarının kabul edilip edilmeme sorunudur. Sorun, demokratikleşme, barış, insan hakları sorunudur ve tek bir çözüm yolu vardır: Demokratik parlamenter sistem içinde hukuka bağlı olarak, barışçıl yollarla ve şiddet dışı çözümler üretmek. Irkçı, asimilasyoncu, inkârcı resmî devlet ideolojisinden, insan hakları, barış ve hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik, laik bir devlet yapılanmasına geçmenin zamanıdır.

Sayın vekiller, getirilen yasa tasarısı, otuz yıldır çözümsüzlük üreten ve giderek sorunu içinden çıkılmaz hâle getiren ve Kürt sorununu terör sorunu olarak gören anlayışın yeni bir kurum üreterek devamı niteliğindedir. Tasarı, 2005 yılında, günün Genelkurmay Başkanı, bugünün birinci Genelkurmay Başkanı, İkinci Başkan İlker Başbuğ tarafından önerilmişti. Sorunun bugüne kadar çözümsüz kalmasının yegâne sebebi, terörle mücadelede kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlayan bir müsteşarlığın bulunmaması mıdır? Yani böylesi bir kurumun oluşturulması mı sorunu çözecektir? Açılım dediğiniz bu mudur? Açılımda ilk tercihiniz bu mudur? Türkiye’nin ihtiyacı, yeni güvenlik kurumlarının inşası değil, devletin soruna bakış açısında bir zihniyet değişimidir. Yıllarca TSK’da general rütbesinde görev yaparken yanlışta ısrar edenlerin emekli olduktan sonra yanlışı itiraf etmeleri yeterince ders verici değil midir?

Sayın vekiller, Türkiye’de ihtiyaçtan fazla güvenlik kurumu vardır. Güvenlik kurumlarının tümü sorunu bastırmakla görevlendirilmiş ama sorun büyüyerek günümüze kadar gelmiştir. TSK doğu ve güneydoğuda 100 bin, 200 bin personelini sorunu bastırmak üzere görevlendirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – 60 bin geçici köy korucusu, 15-20 bin gönüllü köy korucusu silahlandırılarak jandarmanın emrine verilmiş, Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı 50 bin civarında polis, özel tim ve sayılarını saptayamadığımız binlerce muhbir bölgede seferber edilmiştir, yani 350 bin civarında güvenlik personeli sorunu bastırmaya çalışmaktadır. Peki, dağdaki PKK militanı kaç kişi? Genelkurmaya göre, yurt içinde 2-3 bin, yurt dışında da 2-3 bin kişi. Otuz yıldır 300-350 bin kişiyle, siyasetçilerin, Parlamentonun, medyanın, devletin diğer tüm kurumlarının desteğine rağmen sorunu şiddet yoluyla çözememiştir. Yeni bir kurum, yeni bir çözüm getiremeyecektir.

Ayrıca, bu koordinasyonu sağlayacak yeterince istihbarat teşkilatları ve koordinasyonu sağlayacak kurumlar vardır. Bakın, Başbakanlığa bağlı Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü var. Koordinasyonu sağlamakla da görevli. Peki niye bu yeterli gelmiyor, yeni bir kurum inşa ediliyor? Aynı görevi görecek yeni kurum niye inşa ediliyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, iki cümle daha söyleyeceğim.

Oluşturulmaya çalışılan müsteşarlık farklı bir şey mi? Evet farklı. Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü, Başbakanlığa bağlı ve TSK, kendi denetimi altında olmayan hiçbir devlet kurumuna güvenmiyor. Kendisini ülkenin asıl sahibi gören TSK, tüm kurumları kendi denetimine almak istiyor. Bu nedenle yeni bir kuruma ihtiyaç duyuluyor.

Bu tasarıya bir bütün olarak karşı olduğumuzu ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özçelik.

Şahısları adına Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan.

Buyurunuz Sayın Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 383 sıra sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

İnsanların toplum hâlinde yaşaması zorunlu bir olgudur. Toplum hâlinde yaşamak, her şeyden önce o toplumun içinde bir düzen ve güvenin sağlanmasına ve sürdürülebilmesine bağlıdır. Toplumlar asırlarca birlikte yaşamışlar fakat düzensiz ve güvensiz yaşayamamışlardır. Kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması devletin en başta gelen görevidir. Devleti küçültüp klasik görevlerine döndürsek bile savunma, adalet ve iç güvenlik devletten soyutlanamaz ve ayrılamaz bir nitelik taşır. Devletin sağlamak ve korumakla sorumlu olduğu bu düzen için “emniyet”, “asayiş” ve “kamu düzeni” deyimleri kullanılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumumuzun düzen ve güvenliğinin sağlanabilmesi ve sürdürülebilmesi, bu görevlerini yerine getirebilecek güce sahip ve nitelikte eğitilmiş personel, doğru teşhis, yerinde ve hızlı karar ile mümkün olabilir. Devlet güvenliğine, kamu düzenine ve halkın güven ve huzuruna karşı girişilen her türlü terör faaliyetlerini ve bu faaliyetleri yürüten kişi ve örgütleri tespit etmek, bunları zararsız hâle getirmek amacıyla gerekli tedbirleri almak, bu konularda araştırma ve değerlendirme yapmak, illerin terörle mücadele faaliyetlerini koordine etmek, yönlendirmek veya gerektiğinde fiilen katılıp yardımcı olmak amacıyla yeni bir teşkilatın kurulmasına ihtiyaç duyulmuştur.

Terörle mücadele alanında İçişleri Bakanlığı dışında diğer bazı kurum ve kuruluşlar da çeşitli görevler ifa etmekte, zaman zaman bu alanda koordinasyon sorunları yaşanmaktadır. Bu sorunlar terörle mücadele çerçevesinde alınan kararların uygulanması noktasında zafiyete sebebiyet vermekte, etkin, verimli ve sonuç alıcı çalışmalara engel olmaktadır. Öte yandan, terör olaylarının ülke sınırlarını aşan, bütün dünyayı ilgilendiren bir sorun hâline gelmesi sebebiyle de bu alanda uluslararası iş birliğini zorunlu kılan bir noktaya gelinmiştir. Bu bağlamda, ülkemizi tehdit eden terör odaklarının yurt dışı bağlantılarını yakından izlemek ve etkisiz hâle getirmek için diğer ülkelerle ortak tedbirler geliştirmek zorunlu hâle gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadele hem ülke içinde hem de ülke dışında çeşitli stratejiler geliştirmek, planlamalar yapmak ve projeler gerçekleştirmek, bu alanda görevli ve sorumlu kurum ve kuruluşların önde gelen görevlerindendir. Ancak yeni stratejiler, yeni planlama ve tedbirler geliştirerek karar vericilere sunmak üzere tatmin edici ölçüde hizmet veren bir kuruma ihtiyaç duyulduğu da bir vakıadır. Bu amaçlarla, terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejiler geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere, bu yasayla İçişleri Bakanlığına bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmaktadır. Kurulması kararlaştırılan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı sosyal, ekonomik ve kültürel konular da dâhil olmak üzere terörle mücadele alanında strateji belirleyecek, bunların uygulanmasını izleyecek, istihbaratı koordine edecek, terörle mücadele alanında elde edilen sonuçlarla ilgili gerekli araştırma, analiz ve değerlendirme çalışmaları yapacaktır.

Terörle mücadelede etkili ve hızlı karar almak, sadece operasyonel düzeyde değil, strateji belirlemede de hayati bir husustur. Bu da, daha az bir bürokratik yapılanmayı gerektirmektedir. Müsteşarlığın yapılanmasında geleneksel örgütlenme modeli yerine, hızlı ve etkin karar almaya müsait esnek bir teşkilatlanma modeli benimsenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti olarak milletimizin huzurunu, devletimizin itibarını gölgelemek isteyen hiç kimseye karşı hiçbir zaman zaaf içinde olmadık ve olmayacağız. Demokrasiyi, özgürlükleri, hukuku istismar ederek Türkiye’nin hukuk ve demokrasi yolunda geri adım atmasını bekleyen birileri varsa boş yere bekleyeceklerdir, demokrasiyi kesinlikle teröre feda etmedik, etmeyeceğiz. Türkiye’de demokratikleşme, ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda bölgeler arası gelişmişlik farklarını en aza indirgemek için gerekli çalışmaları AK PARTİ hükûmetleri olarak bugüne kadar gerçekleştirdik, bundan sonra da gerçekleştireceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Terörizm ile özgürlüğün ters orantılı işleyen bir mekanizma olduğunun, birinin gelişmesi ve zaferinin diğerinin yenilgisi sonucunu doğuracağının hep bilincinde olduk. Buradan hareketle, bizim yaklaşımımıza göre, terörle mücadelede en sağlıklı yöntem, insan haklarına dayanan demokratik hukuk devletini tüm kurum ve kurallarıyla hâkim kılmaktır.

Yeni kurulacak olan Müsteşarlığın ülkemize hayırlı olmasını diler, şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çalışkan.

Şahsı adına Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Türkmenoğlu.

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı  Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümüyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, terörizm, siyasal hedeflere ulaşmak için toplumun demokratik ikna ve eylem yoluyla barışçı davranışlarına karşı, hukukun üstünlüğü ve devlet otoritesini tanımayan bir yöntem izleyen anlayıştır.  Terör örgütleri ise güçsüzlüklerini gizlemek için demokratik otoriteleri kitlelerden koparmayı, halka karşı şiddet kullanmaya yöneltmeyi amaçlayan, kendi güç ve doktrinleri ile sağlayamadıkları halk desteğini ve ayaklanmasını sağlamak için tarihsel görevlerinin olduğuna inandırılmış çeşitli unsurlardan oluşan ve uluslararası destek gören yasa dışı kuruluşlardır. Bu örgütler, tahripkâr silahlarla donanmış olarak gelişmiş taktikler kullanan, insanlığı hakir gören, ahlaki hiçbir temeli bulunmayan, siyasi hedeflere ulaşmak için insan hayatını hiçe sayan, masum insanları hedef alan ve hiçbir savaş kuralı tanımayan, geleneksel politik suçlardan farklı, metodik, örgütlü, sistematik, öldürme, kaçırma, korkutma ve tahrip eylemlerine başvururlar.

Günümüzde, bütün dünyanın ve ülkemizin en başta gelen sorunlarından biri hâline gelen terör olaylarının çok ciddi şekilde ele alınması ve terörle mücadelenin çok yönlü ve uluslararası iş birliği ve dayanışma içerisinde yürütülmesi kaçınılmaz bir hâle gelmiştir.

İç güvenlik hizmetlerinin bir parçası olan terörle mücadele, esas itibarıyla İçişleri Bakanlığının görev ve sorumluluğu içerisinde olup, Bakanlık, bu görevini, bağlı kuruluşları olan Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı vasıtasıyla yerine getirmektedir.

Terörle mücadele alanında İçişleri Bakanlığı dışında diğer bazı kurum ve kuruluşlar da çeşitli görevler ifa etmekte, zaman zaman bu alanda koordinasyon sorunları yaşanmaktadır. Bu sorunlar, terörle mücadele çerçevesinde alınan kararların uygulanması noktasında bazı aksaklıklar ortaya çıkarmakta; etkin, verimli ve sonuç alıcı çalışmalara engel olmaktadır. Öte yandan, terör olaylarının ülke sınırlarını aşan, bütün dünyayı ilgilendiren bir sorun hâline gelmesi sebebiyle de bu alanda uluslararası iş birliği zorunlu bir noktaya gelmiş bulunmaktadır.

Bu bağlamda, ülkemizi tehdit eden terör odaklarının, yurt dışı bağlantılarını yakından izlemek ve etkisiz hâle getirmek için diğer ülkelerle ortak tedbirler geliştirmek zorunlu hâle gelmiştir. Terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmaktadır. Müsteşarlık, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na tabi genel bütçeli bir idare olacaktır.

Aynı zamanda, güvenlik kuruluşları ve ilgili kurumlar arasında terörle mücadele alanında gerekli koordinasyonu sağlamak, bu alandaki politika ve uygulamaları değerlendirmek amacıyla da İçişleri Bakanının başkanlığında Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu oluşturulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurulacak Müsteşarlığın operasyonel bir görevi bulunmamaktadır. Bu doğrultuda, iç güvenlik hizmetleri kapsamında güvenlik birimlerince yürütülen operasyonel faaliyetler Müsteşarlığın görev alanına girmemektedir. Özellikle toplum desteğinin sağlanması konusunda gerekli planlamaları yapmak, tedbirleri almak da yeni birimin görevleri arasına alınmıştır.

Müsteşarlık bünyesinde ayrıca, terörle mücadele alanında oluşturulacak politika ve stratejiler ile alınacak tedbirlere esas olmak üzere, ilgili birimlerden stratejik istihbaratın alınması ve değerlendirilmesi amacıyla doğrudan müsteşara bağlı İstihbarat Değerlendirme Merkezi oluşturulmaktadır. Bu çerçevede, güvenlik kuruluşları ve istihbarat birimleri ile Dışişleri Bakanlığınca elde edilecek stratejik bilgi ve istihbarat bu merkezde değerlendirilecek ve ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşılacaktır.

Yeni kurulacak birimde uzman kişilerden yeterli ölçüde yararlanmak amacıyla esnek bir personel istihdamı sistemi benimsenmiş, sözleşmeli olarak veya görevlendirme yöntemiyle personel çalıştırılması imkânı sağlanmıştır.

Müsteşarlığın bu kanunla belirlenen görevlerin ifasında bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar ile iş birliği içerisinde çalışması, bu kapsamda Müsteşarlık tarafından istenen her türlü bilgi ve belgenin ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlar tarafından gecikmesizin yerine getirilmesi öngörülmüştür. Müsteşarlığın çalışma usul ve esasları ile disiplin ve sicil işlemlerinin Müsteşarlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle düzenleneceği hükme bağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle, tasarıyla kurulacak Müsteşarlığın terörün önlenmesi hususunda fayda sağlayacağını umuyor, kanunun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Türkmenoğlu.

Sayın milletvekilleri, şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Bu bölümde süremiz on beş dakika.

Dün sisteme giren milletvekili arkadaşlarımızın isimlerini okuyacağım. Şimdi sisteme girmiş olan milletvekili arkadaşlarımızın bu sisteme göre olan sıralamasını dikkate alacağım: Sayın Özdemir, Sayın Kaptan, Sayın Işık, Sayın Dibek, Sayın Asil, Sayın Uslu, Sayın Çalış, Sayın Koçal, Sayın Güvel, Sayın Çakır, Sayın Öztürk, Sayın Yıldız, Sayın Doğru, Sayın Şandır ve Sayın Öztürk sisteme girmişler efendim.

Şimdi bu sıraya göre ilk söz Sayın Özdemir’e ait.

Bir dakika süre vereceğimi tekrar…

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – İsmim var mıydı, ben anlayamadım? Dün ben de sisteme girmiştim.

BAŞKAN – 15 kişinin içinde yok efendim, ilk 15’te yok, çünkü bir dakika süre verdiğimiz için ancak yetişiyor.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Peki.

BAŞKAN – İlk sırada Sayın Hasan Özdemir.

Buyurunuz.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Müsteşarlığın istihbari bilgileri değerlendirmeyle görevlendirildiğini görüyoruz. Bu alanda yeterli ve gerekli bilgi, analiz ve değerlendirmeler zaten MİT, emniyet, istihbarat ve jandarma istihbarat tarafından yapılmaktadır. Amaç gerçekten terörle mücadeleyse mevcut yapılanma içerisinde terörle mücadele eden kadrolar vardır. Bu kurumlara en modern araç, teçhizat, silah, eğitim ve personel takviyesi yapılmalıdır. Önemli olan, bu birimler arasındaki koordinasyonun iyi sağlanmasıdır.

Şimdi, sormak istiyorum: Hükûmet, yoksa istihbarat birimlerinin bazılarına tam anlamıyla güvenmemekte midir? Hükûmet, daha önce Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı yani TİB ile gerçekleştirdiği korku imparatorluğunu şimdi Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ile yeniden mi yapmak istemektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.

İkinci söz Sayın Dibek’in.

Buyurunuz efendim.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Şimdi, kanun tasarısının 13’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yabancı uzmanların da bu Müsteşarlık bünyesinde çalıştırılacağına dair bir bilgi var, daha doğrusu hüküm var. Şimdi şunu merak ediyorum, şunu soruyorum: Bu ihtiyaç neden kaynaklanmıştır, nereden kaynaklanmıştır? Yani Müsteşarlık bünyesinde o görevi yapacak Türk uzmanlar Türkiye’de yok mudur, yeterli değil midir? Ulusal güvenlik alanında en yetkili kurum olacak olan bu Müsteşarlığın bünyesinde, yani “Ben bu konuda uzmanım.” diyen yabancı ajanlar bu kurumun içerisinde çalışabilecekler midir? Bunu merak ediyorum. Bu ihtiyaç neden kaynaklanmıştır Sayın Bakan?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Irak’ın Süleymaniye kentinde, 4 Temmuz 2003’te yaşanan ve milletimizi derinden üzen, rencide eden Türk askerinin başına çuval geçiren Irak’taki Amerikan kuvvetleri komutanı General Raymond Odierno, önceki gün Ankara’ya gelişinde yaptığı açıklamada, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a davetinden dolayı teşekkür ederek, Amerika Birleşik Devletleri’nin terörizmle mücadelede ve Türk vatandaşlarını korumak için Türkiye'nin yanında olduğunu belirtmiş, Türkiye ve Irak’ın güvenliğini ve emniyetini artırmaya katkı sağlayabileceklerini ve yardımcı olabileceklerini söylemiştir. Yaptığı başka, sözü başka olan bu şahsın ülkemizi ziyareti millî onurumuza nasıl bir katkı sağlamıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Deniz Feneri hakkında, Bakanlığınız, İçişleri Bakanlığının Dernekler Dairesi Başkanlığının otuz dört sayfalık bir raporu var. Bu rapora göre, yirmi aylık dönemde -eski parayla- 50 trilyon lira bağış alındığı, 18 trilyon lira da yurt dışına gönderildiği, alım ve ihalelerin şeffaf olmadığı ve başka aykırılıkların, ihlallerin varlığı tespit edilmiştir. Bu raporun idari ve adli gereği şimdiye kadar yapılmış mıdır? Yapılmadıysa niye yapılmamıştır? Yapılacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.

Buyurunuz Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Bakanlığınızca faili meçhul cinayetlerle ilgili bir belirlemeniz var mı? Faili meçhul ile kimliği meçhul ayrımı yapıyor musunuz? Kayda alınmış faili meçhul cinayet sayısı ne kadardır şu ana kadar?

“EMASYA Protokolü kaldırılacak.” diyor Sayın Hükûmetiniz. EMASYA Protokolü kaldırılacaksa Türk Silahlı Kuvvetleri terörle mücadeleyi hangi hukuki yetkiye dayalı olarak yapacaktır?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış.

Sayın Güvel, buyurunuz.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kanun tasarısının gerekçesinde “Terörle mücadele alanında İçişleri Bakanlığı dışında diğer bazı kurum ve kuruluşlar da çeşitli görevler ifa etmekte, zaman zaman bu alanda koordinasyon sorunları yaşanmaktadır.” denilmektedir. Sekiz yıla yakın iktidarınız ve Bakanlığınız süresince bahsedilen koordinasyon sorunlarını çözememiş olmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Koordinasyon sorunları neden kaynaklanmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güvel.

Sayın Çakır…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakandan ısrarla yazılı veya sözlü sorumun yanıtını almak üzere soruyorum: Bir ay kadar önce Edirne Belediye Başkanının makam odasında, görüntülü ve sesli canlı yayın yapabilme kapasitesine sahip, televizyonun içerisine monte edilmiş bir izleme cihazı bulundu. Bugüne kadar bu izleme ile ilgili herhangi bir mahkeme kararı ortaya çıkarılmadı. Bakanlığa bağlı, devletin herhangi bir kurumu bu izleme ve dinleme aletine sahip çıkmadı ve Başsavcılık da izleme aletini ve televizyonu jandarmaya teslim ederek Ankara Kriminal Laboratuvarı’na izlenmek üzere gönderdi.

Bu alet, devletin hangi kurumu, bünyesi ve hangi mahkeme kararıyla buraya monte edilmiştir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz doldu ama anlaşıldı sanıyorum bu soru.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Efendim, bitireyim. Bir saniye…

BAŞKAN – Bir saniye ama onu açabilmemiz birazcık zor. Tekrar girerseniz…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Öyle bir usul yok Sayın Başkan.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Böyle de sorsam olur efendim.

BAŞKAN – Anlaşıldı. Söyleyin, böyle söyleyin. Sayın Bakan anladı herhâlde.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Bundan, bu aletten önce bir böcek, Belediye Başkan Yardımcısının odasında bulundu.

BAŞKAN – Onu anladık.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Bulunduğu gün Edirne Organize Suçlar Şube Müdürü arayıp “Sizde bir demirbaşımız var, bunu bize iade edin.” dedi, sahip çıktı ama buna hiç kimse sahip çıkmadı. Bu alet kime aittir? Sayın Bakana bunu soruyorum.

BAŞKAN – Anlaşıldı efendim.

Teşekkür ederiz Sayın Çakır.

Son sözü Sayın Öztürk’e veriyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: 5 Kasım 2007’de Oval Ofis’te Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı arasında yapılan görüşmelerden sonra 35 kişilik üst düzey ABD istihbaratçısı ya da subay Türkiye’ye gelmiş midir? Eğer gelmişse, geçici görevle mi gelmişlerdir ve neden gelmişlerdir? Geçici görev süreleri bitmiş midir? Bittiği hâlde Türkiye’yi terk etmişler midir? Terk etmemişlerse, neden terk etmemişlerdir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Buyurunuz Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Özdemir’in sorusuyla ilgili… İstihbarat koordinasyonu, bildiğiniz gibi -daha önce de ifade etmiştik, burada özellikle terörle ilgili istihbarat konusunda bir koordinasyon gerekiyor- değişik istihbarat kurumlarının o konudaki bilgilerinin bir arada toplanması. Burada hiç bir kuruma güvensizlik falan yok, sadece, stratejik istihbaratın derlenip toplanmasıdır. Daha önce konuşmamda da -bu konuda- ifade etmiştim. “Ulaştırma Bakanlığındaki birimin görevini mi yapacak?” gibi… Yani, ben şuna da üzülüyorum: Arkadaşlar yasa metnini çok iyi okusalar, herhâlde, gerekçeleriyle birlikte daha iyi anlaşılır. Öyle bir şeyimiz yok orada.

Sayın Dibek “yabancı uzman” diyor. Arkadaşlar, terör, tabii, çok uluslararası bir konu ve uluslararası iş birliğini de gerektiriyor. Terör denildiğinde, sadece bir terör değil, pek çok, artık uluslararası boyutları olan terör var. Dolayısıyla, ihtiyaç olduğunda, çok kısa süreli olabilir, yabancı uzman görüşüne başvurma ihtiyacı olabilir, başka ülkelerin tecrübelerini paylaşmak açısından olabilir, kısa süreli, bu manada bir şey oraya ifade edilmiştir.

Sayın Uslu, dün Irak’taki Amerika Birleşik Devletleri’nin Komutanı ve bir heyet buraya geldiler, üçlü mekanizma çerçevesinde, Irak Hükûmetiyle de görüşerek. Onlarla heyetlerimiz arasında, geniş kapsamlı, özellikle Irak’tan Türkiye’ye uzanan, Irak topraklarında beslenen, yaşayan, orada bulunan terörün önlenmesi yönünde görüşmeler yapılmıştır. Bu çerçevede, görüşmeler verimli olmuştur. Dışişleri Bakanımız, Genelkurmay Başkanımız da görüşmüşlerdir ve biz, dünkü görüşmeleri, Irak topraklarından Türkiye’ye dönük terörün önlenmesinde önemli bir görüşme olarak niteliyoruz. Çalışmaya devam edilecek. Ülkeler arası görüşmelerde kişilerden ziyade ülkeler esastır, biz bu görüşmelere öyle bakıyoruz.

Sayın Kaptan, Deniz Feneriyle ilgili yargıya eğer bir şey verilmesi gerekiyorsa verilmiştir. Şu anda bütün ayrıntıları şey yapamıyorum ama yargıda olan konulardır, istendiyse verilmiştir.

Faili meçhullerle ilgili… Bizim dönemimizde faili meçhul diye bir şey bırakmıyoruz. Konuşulan ve burada gündeme gelenler hep dönemimiz öncesine ait faili meçhullerdir ve onlar üzerinde de çalışmalar sürüyor ve onların aydınlatılması yönünde de gerekli çabaları gösteriyoruz. AK PARTİ dönemi faili meçhullerin olmadığı bir dönem.

EMASYA Protokolü biliyorsunuz bugün kaldırıldı. Sayın Genelkurmay Başkanımızla görüştük ve birlikte, ortak, daha önceki seviyede imzalarla kaldırılmasını uygun bulduk ve bugün o imzalar atıldı, bizim Müsteşarımız ve Genelkurmay Başkanlığı Harekat Başkanının imzasıyla kaldırılmıştır. Zaten 5442’nin 11/D’si burada iş birliğini, iş bölümünü yeterince ifade ediyor. Bu konuda valilerimiz yetkilidir. Valilerimiz gerektiğinde zaten yardım isterler, destek isterler, o konuda yeni bir düzenlemeye de ihtiyaç duymadık.

Sayın Güvel, koordinasyon sorununu ifade ediyoruz. Bu, daha çok koordinasyonla ilgili bir şeydir. Terör, uluslararası terör dünyanın bir sorunudur ve Türkiye’de de özellikle bu konuları bütün boyutlarıyla -açış konuşmamda da ifade etmiştim- ele alacak, değerlendirecek, analizler yapacak, uluslararası boyutlarda takip edecek bir birim oluyor.

Sayın Çakır’ın Edirne’yle ilgili… Herhâlde yargıdadır, benim o konuda yakın bir bilgim yok ama böyle bir olay herhâlde yargının gündemindedir.

ATİLLA KART (Konya) – İdari boyutunu soruyoruz Sayın Bakan.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Yargı kararı yok Sayın Bakan, idari boyutunu soruyoruz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Öztürk’ün ABD ile ilgili… O konuda benim şu anda söyleyebileceğim bir şey yok ama şunu ifade edeyim ben: Bütün bu çalışmalarımız… Burada konuşmalar da oldu, soruların içinde de var. Soruların genel cevabı olarak ifade ediyorum: Bu Müsteşarlığı kurarken burada yeni bir güvenlik birimi değil, aksine güvenlik birimlerimizin çalışmalarını koordine eden bir koordinasyon birimi oluşturuyoruz. Politika belirleyecek, hükûmete politikalar, stratejiler teklif edecek, bu konuda daha sistematik çalışmalar yapacak, analizler yapacak ve gerçekten sadece 94 kişilik bir kadroyla çalışacak bir beyin takımının, iyi yetişmiş terör uzmanlarının, hukukçuların çalıştığı bir kurumdan bahsediyoruz. Çok yanlış değerlendirmeler oluyor buradaki konuşmalarda.

ATİLLA KART (Konya) – İlçelerdeki örgütlenmeyi ne yapacağız Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Onu özellikle ifade etmek istiyorum. Yani hiç o manada, o konuşmalardaki şekilde bir kuruluş üzerinde değiliz. Onu özellikle ifade etmek istiyorum.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Bakan, ilçeleri niye örgütlüyorsunuz?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Burada koordinasyon, hem koordinasyon hem istihbarat koordinasyonu hem genel koordinasyon üzerinde sorular soruluyor.

Değerli arkadaşlar, bu, şu veya bu kuruma güven veya güvensizlik meselesi değil, her ülkede olan bir şey. Açın bakın, ben size Avrupa ülkelerinde, Avrupa Birliği ülkelerinde, başta İngiltere olmak üzere, aynen, çok yakın, benzer, terör doğduktan sonra oluşturulmuş kuruluşlar var; onların örneklerini vereyim ben.

Burada Sayın CHP Sözcüsü bahsetti. Yani, o tür düşünceler hayalden bile geçmeyen… Nasıl bu kadar senaryo üretilip de bu kurum o şekilde ifadelendiriliyor, doğrusu hayret ediyorum. Bizim dönemimizde aksine hiç gri nokta yok, karanlık nokta yok.

ATİLLA KART (Konya) – Tekrar anlatacağız, soracağız, cevap vereceksiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Biz, aydınlıklar üzerine gidiyoruz ve Türkiye’yi aydınlatıyoruz.

ATİLLA KART (Konya) –  Soyut değil, somut cevap vereceksiniz Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Bakın, Türkiye aydınlanıyor, bunu bilin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi sona ermiştir. 

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan, sormuş olduğum soruyu Sayın Bakan geçiştirdi, herhâlde yargıdadır diye çok muğlak bir cevap verdi. Bu aleti buraya savcı mı monte etti, hâkim mi monte etti yargıdan? Ben, işin idari boyutunu soruyorum. Emniyet midir, kimdir, kim monte etmiştir? Yasal izni var mıdır, mahkeme kararı var mıdır? Böyle bir Türkiye’ye aydınlık Türkiye diyebiliyor muyuz?

BAŞKAN – Sayın Çakır, herhâlde Bakanın elinde veri olsa cevap verecekti, herhâlde bu kadar cevap verebildi. Onun için bir şey yapamayacağız.

Şimdi maddelere geçiyoruz.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Demokrasi bunlara lazım olduğu kadar, lazım olduğu zaman demokrat bunlar, kendilerine lazım olursa.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – “O aleti, AKP’nin derin devleti oraya koydu” diye iddialar var.

BAŞKAN - Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa, o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım. (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, lütfen… Şimdi maddelere geçtik.

1’inci maddeye geçmiş bulunuyoruz. 1’inci madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Tasarının adının “Terörle Mücadele Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı” olarak 1. maddesinin de aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                           

M. Akif Hamzaçebi

Atilla Kart

Vahap Seçer

 

Trabzon

Konya

Mersin

Mersin

 

 

Şahin Mengü

Şevket Köse

 

 

Manisa

Adıyaman

“Madde 1- (1) Bu Kanunun amacı; terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kurulması ile teşkilat, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esasları düzenlemektir. 10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 2/i maddesi hükümleri saklıdır.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan okutup birlikte işleme alacağım ama istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                               

Harun Öztürk

Tayfun İçli

Recai Birgün

 

İzmir

Eskişehir

İzmir

 

 

Emrehan Halıcı

Kamer Genç

 

 

Ankara

Tunceli

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Kamu Düzeni Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 1. maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             

Ayla Akat Ata

Sırrı Sakık

İbrahim Binici

 

Batman

Muş

Şanlıurfa

 

 

Şerafettin Halis

Hamit Geylani

Hasip Kaplan

 

Tunceli

Hakkâri

Şırnak

 

Akın Birdal

Sebahat Tuncel

Sevahir Bayındır

 

İstanbul

İstanbul

Şırnak

 

Osman Özçelik

M. Nezir Karabaş

Pervin Buldan

 

Siirt

Bitlis

Iğdır

 

Bengi Yıldız

 

 

 

Batman

 

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, siz konuşacaksınız…

Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadele için terörün doğru tanımı yapılmalı. Bugüne kadar dünyada terörün yüz dokuz değişik tanımı yapılmış ama yine de Birleşmiş Milletler ve Avrupa’da uzlaşılan bir ortak tanım bulunmamaktadır. Her ülkenin kendi siyasi çıkarları doğrultusunda tanımladığı terör, Birleşmiş Milletler ve bölgesel belgelerde net bir tanıma sahip olmayınca devletlerin mücadele yöntem ve müeyyidesi de farklılaşmaktadır. Örneğin silahlı mücadele yöneten bir grubu kimisi “terörist” kimi de “özgürlük savaşçısı” ilan ediyor. Terör örgütleri listesinde baş sırada yer alan Hamas’ı, AKP, Filistin halkının meşru temsilcisi olarak görüp, El Beşir -Uluslararası Ceza Mahkemesinde tutuklanır- Meclise gelir konuşma yapar.

Evet, terörle mücadele kapsamında olan -ki, bu tanımda öyle- kitaplar, şarkılar, yazılar, sinema, tiyatro, müzik, sanat, renkler terörist değildir. Ana diller, farklılıklar, kültürler, kimlikler terörist değildir. Çocuklar terörist değildir, on beş yaşında Berivan’a on üç buçuk yıl hapis zulümdür. Kürtler terörist değildir. Dilini, kimliğini, kültürünü, aslını inkâr zulümdür. Ahmet Kaya’ya sürgünde ölüm, Şivan’a müebbet sürgün zulümdür. Cumhurbaşkanı, Başbakan eşinin nizamiye kapısında tutulması zulümdür. On yedi bin faili meçhul cinayet, dört bini aşkın köyün yıkılması zulümdür.

Edward Said bunu çok güzel açıklıyor: “Herhangi bir siyasi eylemin “terörizm” olarak adlandırılması ona siyaset, tarih, gelenek ve yorumun buluştuğu bir anlatı statüsü tanımaması demektir. Filistin meselesi neyse Kürt meselesi de budur, birinin ‘gerilla’ dediğine öteki de ‘terörist’ diyor.” (BDP sıralarından alkışlar)

Evet, haklı terör, haksız terör olmaz. Adil olmak zorundayız insan haklarından, hukuktan, demokrasiden yana; eşit olmak zorundayız özgürlüklerden yana. Devlet terörüne de karşıyız, ayrımcılık  terörüne de karşıyız, kültürel teröre de karşıyız, ekonomik  teröre de karşıyız. Siyasi, ideolojik, dinî, etnik, nereden gelirse gelsin, ne olursa olsun terörün her çeşidine karşı hep birlikte karşı olmak zorundayız.

Terörle mücadele çok yönlüdür, bir bütündür. Kriminal, sosyolojik, siyaset, bilim, demokrasi, insan hakları, hukuk, kültürel, ekonomik boyutları vardır. Türkiye gibi tarihten zenginliği olan, kültürel farklılığı olan ülkemizde Hazreti Ömer’in adaletine, Mevlânâ’nın tasavvufuna, Ahmedi Hani’nin kardeşliğine ihtiyacımız var. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine, İstiklal Savaşı’nın ruhuna, cephede ve Mecliste Türk’ün, Kürt’ün, Çerkez’in, Laz’ın, tüm farklılıkların, kardeşlerimizin birliğine, dirliğine ihtiyacımız var.

21’inci yüzyılda yeni bir Türkiye, yeni bir eşitlik, kardeşlik belgisine, yeniden yapılanmaya, yeniden umutlara, yepyeni bir sayfa açmaya ihtiyacımız var.

Kürt’e, azınlıklara, Romanlara, Tekel işçisine, demokratik muhalefete tahammül etmeyen; sağcılar, solcular, laikler, antilaikler, Sünniler, Aleviler, Türkler, Kürtler, zenginler, fakirler birbirine düşman, öteki gözüyle bakar oldular.

Türkiye'nin en büyük terörist eylemi -buradan ilan ediyorum- 12 Eylül darbesidir, ondan büyük terörizm olamaz. (BDP sıralarından alkışlar) Bu Meclisi kapatan 12 Eylül darbesidir. Bundan büyük terörizm yoktur, bu Meclisin birlikte, öncelikle bunu kınaması gerekir.

Arkadaşlar, biz, devletin tüm kurumları, tarafsızlığını, bağımsızlığını, adaletini, sağduyusunu, suhuletini kaybederken, devletin tepe kurumları kavgalı olurken, Anayasa Mahkemesi ayrı telden çalarken, yargı demokratikleşmenin önünü tıkarken; Hükûmet, yönetememe krizi yaşarken, Meclis perişan, aciz; liderler dargın, kırgın; sevgi, saygı yokken, diyalog yokken, uzlaşı yokken, sokakta gerilim, Mecliste kavga varken sistemi sorgulamadan, kendimizi sorgulamadan neyi nasıl çözeceğiz? Kırk yıldır aynı liderler, aynı partiler bu ülkeyi yönetmiyor mu? Nedir bunları dokunulmaz kılan, değiştirilmez kılan? Terörün baş kaynağı da Allah aşkına bu değil midir? Ceylan derisi koltuklarda hepimiz masum muyuz? Gelin toplumsal bir travma yaşamadan önce Türkiye’mizin, güzel ülkemizin, güzel insanlarımızın gerçek gündemine dönelim. Darbe anayasasını, Siyasi Partiler Yasası’nı, kırmızı kitabı, gizli protokolleri hepsini kaldıralım. Bütün bunlar olmadan bu müsteşarlık bürokrasisine hapsedersek terörle mücadeleyi, hiçbir adım atamayız, hiçbir şey yapamayız.

Sayın Bakan, çok konuştunuz. Plautus der ki: “Yapacağım diye vakit geçirme, yaptım de.” Ziya Paşa der ki: “Ya bir işe önceden başlama yahut da başladığın işi bitir, yarıda bırakma.” Bugün EMASYA Genelgesi’ni kaldırmışsınız, tebrik ediyorum. Bu konuda doğruya doğru, güzele güzel; bu Mecliste buna hep beraber alkış tutmalıyız diyorum. (BDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Arkadaşlar, “Açılım” dediniz kelepçelediniz, “Dağdakileri indireceğim.” dediniz şehirdekileri hapsettiniz, “Barış” dediniz savaş açtınız, “Anayasa” dediniz rafa kaldırdınız! Avrupa Birliğinin reformlarını kozmetik bir şekilde yutturmaya çalıştınız! Sekiz yıldır iktidarsınız, Allah aşkına sizi tutan var mıydı? Bir atasözü var: “Yanlış yolda ne kadar giderseniz gidin bu sizi doğru hedefe götürmez.” İşte, bütün mesele bu.

Kürt sorunu terör, asayiş sorunu değil. Bu böyle biline. 20 milyon Kürt de terörist değildir. Terörle mücadeleyi bu anlama sıkıştırırsanız yanlış yaparsınız. Kendi görevinizi bir müsteşarlık bürokrasisine hapsederseniz bilin ki sizleri, bizi, hepimizi Türkiye halkı affetmez, tarih affetmez, Allah da affetmez. Bu Terörle Mücadele Kanunu doğrultusunda kuracağınız müsteşarlıkla bir adım, bir arpa boyu da yol alamazsınız. Bunları gelin öncelikle ayrıştırın, netleştirin, birlikte bunun hakkını verelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen sözünüzü bağlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Anayasa’ya aykırı olan bu terör tanımının bu nedenle kaldırılması gerekiyor. 90’ıncı madde ne diyor: “Uluslararası belgeler.” diyor, “İnsan hakları, haklar, özgürlükler.” diyor, “Gizli dinleme olmasın.” diyor, “Zulüm olmasın.” diyor, “Adil yargılanma olsun.” diyor, “Vatandaşlar eşit ve özgür olsun.” diyor ama ne oluyor? Seçimle gelen 9 belediye başkanı içeride olan, 1.500 yöneticisi tutuklu olan bir partinin, kapatılan bir partinin, kapatma kararlılığını yaşayan, hâlâ bu ayıbı taşıyan bir ülkede, parti kapatmalarla uğraştığı bir ülkede, bir 12 Eylül darbesinin dar gömleğiyle kendimize giydirdiğimiz bu Anayasa’yı değiştirmedikçe siz terörle mücadele edemezsiniz. Terörle edemezsiniz, ondan sonra Tekel işçisini terörist görürsünüz, KESK’i, DİSK’i, memur sendikalarını terörist görürsünüz, hak arayanı terörist görürsünüz, herkes karşınıza terörist olarak çıkar ve şaşarsınız, şaşarsınız! Şaşmamak için herkesin doğru yola gelmesi lazım. Gelin, bu konuda uzlaşalım, birleşelim, birlikte mücadele edelim.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Diğer önerge sahibi İzmir Milletvekili Sayın Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 1’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğum önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, otuz yıla yakın bir süredir dış güçler tarafından desteklenen bir terör örgütüyle mücadele etmektedir. Mücadelenin hangi güçlerle ve ne şekilde koordine edildiğine bakalım.

En tepede anayasal bir kuruluş olan Millî Güvenlik Kurulu yer almaktadır. Bu kurul, devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanmasıyla ilgili tavsiye kararları almakta ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusunda Bakanlar Kuruluna görüşlerini bildirmektedir. Anayasa’mız, devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kurul kararlarının Bakanlar Kurulunca değerlendirileceğini hükme bağlanmaktadır.

Daha sonra Başbakanlık bünyesinde iki birimin yer aldığını görüyoruz. Bunlardan biri iç ve dış güvenlik konuları ile terörle mücadelede koordinasyonu sağlamak üzere kurulmuş bulunan Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü, diğeri de Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına ve güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında oluşturmak ve elde edilen bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ve gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevlendirilen MİT Müsteşarlığıdır.

İç ve dış güvenlik ile terörle mücadele konularında görev alan diğer bir grup içinde ise Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığını görüyoruz. Bu gruptakiler de İçişleri Bakanlığı tarafından koordine edilmektedir.

Görev ve yetkileri Anayasa ve yasalarla belirlenmiş Türk Silahlı Kuvvetleri ise bu kapsamda, yeni güvenlik sorunlarına ve krizlere uygun şekilde reaksiyon göstermek, belirsizliklere karşı hazır olmak, iç ve dış tehdit ve risklere karşı ülkenin güvenliğini sağlayabilmek için caydırıcılık, güvenlik ve harekât ortamının şekillendirilmesi, iç güvenlik hareketi, kriz yönetimi, sınırlı güç kullanımı gibi faaliyetleri icra etmekle görevlendirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 2006 yılında kabul edilen 5508 sayılı Yasa’yla Başbakanlık bünyesinde Güvenlik İşleri Başkanlığının adı “Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü” şeklinde değiştirilmiş ve bu birime iç ve dış güvenlik işlerinin yanı sıra terörle mücadele konularında da ilgili kuruluşlar arasında koordinasyon sağlama görevi verilmiştir.

Özetlemek gerekirse, iç ve dış güvenlik konuları ile terörle mücadelede millî güvenlik siyasetini belirleyen ve anayasal bir kuruluş olan Millî Güvenlik Kurulunun şemsiyesi altında, İçişleri Bakanlığı tarafından bağlı kuruluşlar düzeyinde bir koordinasyon yapıldığını, İçişleri Bakanlığının yürüttüğü faaliyetler, MİT tarafından elde edilen istihbarat ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin faaliyetlerinin tamamının nihai aşamada Başbakanlık tarafından koordine edildiğini görüyoruz. Bu yapıda sorumluluk Başbakana aittir.

Değerli milletvekilleri, iç ve dış güvenliğin sağlanmasıyla, terörle mücadele konularında görev yapan bu kuruluşların bir eş güdüm içinde çalışmasına ihtiyaç olduğu doğrudur. Bu tasarıyla Başbakanlık, terörle mücadelede koordinasyon görevini yerine getirme sorumluluğundan kurtarılmak istenmektedir. Başka ne istenmektedir? Anayasal bir kuruluş olan Millî Güvenlik Kurulu tümüyle işlevsiz hâle getirilmek istenmektedir. Bu durum, tasarının açıkça Anayasa’ya aykırı olduğunu ortaya koymaktadır ve değişiklik önergesi bu nedenle verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, peki bu sakıncaları bir tarafa bırakılırsa, yeni kurulacak Müsteşarlık kurumlar arasında koordinasyon görevini yerine getirebilecek midir?

Değerli milletvekilleri, yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlar arasında AKP yönetiminin yol açtığı güven bunalımı aşılmadan eş güdüm sağlanması mümkün görülmemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kurulan Müsteşarlık sorunları azaltmak yerine yeni yetki ve görev çatışmalarına yol açacaktır.

Bir an için Hükûmetin iddia ettiği gibi böyle bir birime ihtiyaç olduğunu varsayalım, o zaman 2002 yılından bu yana bu doğruyu görmek için niçin sekiz yıl beklediniz?

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan dün sorulan bir soruya, sürekli hâle gelmiş olağanüstü hâli iktidarlarının kaldırdığını ifade etmiştir.

Olağanüstü hâl Millî Güvenlik Kurulunun 30 Mayıs 2002 tarihli tavsiye kararı üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 Haziran 2002 günlü toplantısında Hakkâri ve Tunceli’de 30 Temmuz 2002’den itibaren, Diyarbakır ve Şırnak illerinde de 30 Kasım 2002’de sona ermek üzere son kez uzatılmıştır.

Sayın Bakan, görüldüğü gibi olağanüstü hâl Hükûmetiniz tarafından kaldırılmamıştır, doğruyu söylemediniz Genel Kurula.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Bu iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 Sıra Sayılı Tasarının adının “Terörle Mücadele Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı” olarak 1. maddesinin de aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

“Madde 1- (1) Bu Kanunun amacı; terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kurulması ile teşkilat, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esasları düzenlemektir. 10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 2/i maddesi hükümleri saklıdır.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının ismiyle içeriği arasında herhangi bir uyum olmadığını birinci bölüm üzerindeki konuşmamda ifade etmiştim. Tasarı metnine baktığımızda kamu düzeni ve güvenliğiyle ilgili hiçbir hükmün veya hiçbir ibarenin, hiçbir cümlenin yer almadığını görüyoruz.

Önergeyle, birinci olarak “Bu isimle tasarının içeriği arasında bir uyum sağlayalım.” diyoruz. Kamu güvenliğinin iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele gibi alanları vardır. Tasarı, sadece terörle mücadeleyi konu almaktadır. O nedenle kamu düzeniyle de ilgisi olmayan bu tasarının, bu müsteşarlığın isminin “terörle mücadele” olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz. Bu, son derece doğru bir düzenlemedir.

İkinci olarak: Bu 1’inci madde vesilesiyle tasarının tümünü ilgilendiren bazı konularda sizlerin dikkatine bazı bilgileri ve görüşlerimi sunmak istiyorum: Başbakanlığa bağlı Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün başarılı olamamasının nedeni, bu Genel Müdürlüğe koordinasyon görevi verilirken aynı zamanda bu Genel Müdürlüğe hizmet edecek bir terörle mücadele koordinasyon kurulunun kurulmamış olmasıdır. Tasarı bunu kuruyor, bu olumlu bir adımdır, olumlu bir düzenlemedir ancak koordinasyon mevkisi olarak, birimi olarak Başbakanlık yerine İçişleri Bakanlığına bağlı bir müsteşarlığın tercih edilmesi yanlıştır. Bizim kamu yönetim sistemimizde koordinasyon daima Başbakanlık tarafından yürütülür. Sekreterya işiyle görevli 94 kişilik bir müsteşarlığın doğru olmadığını ifade ettim ama siyasi tercih bu yönde olabilir ama gelin, bu koordinasyon birimini Başbakanlıkta kuralım, kurmuyorsanız bile, bu tasarının ismiyle içeriği arasında bir uyum sağlayalım. Bunu ayrıca ilave etmek istiyorum.

Yine, Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun yapısı güçlü değildir. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, Anayasa’yla, güvenlik konularında görevli bir kurumun personeli olmasına rağmen, Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunda yer almamaktadır. Bunun sivilleşmeyle herhangi bir ilgisi yoktur. Anayasal bir kurumun genel sekreterini buraya dâhil etmemek kadar yanlış ve eksik bir düşünceyi düşünemiyorum.

Yine -Sayın Bakan da konuşmalarında ifade ettiler- terör sadece ulusal bir konu da değildir, uluslararası boyutu olan bir konudur.

Yine, terörün finansman kaynaklarının kurutulması önemli bir konudur. Bu konu da müsteşarlığın görevleri arasında olmak durumundadır ancak Müsteşarlığın görevlerine baktığımızda, bu konularda hiçbir ibarenin yer almadığını görüyoruz. Bu konularda görevli olan Mali Suçları Araştırma Kurulu yani MASAK’ın Başkanını da Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun asli üyesi olarak göremiyoruz. Bunu burada ifade etmek, belirtmek son derece doğrudur. İlgili maddede, 4’üncü maddede “İlgili olan diğer kamu kurumlarının yetkilileri de bu Koordinasyon Kuruluna davet hâlinde katılır.” şeklindeki hüküm yeterli değildir. MASAK Başkanının ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterinin tasarıda yani 4’üncü maddede ismen sayılması terörle mücadele konusunda ve onun finansman kaynaklarının kurutulması konusundaki bir kararlılığı ifade etmek açısından da önemlidir.

Müsteşarlık… Müsteşar yardımcıları var, 2 tane müsteşar yardımcısı. 94 kişilik bir müsteşarlıkta müsteşar yardımcısına gerek olmadığını düşünüyorum, gereksiz bir idari kademedir. Ayrıca, tasarıya ekli teşkilat cetvelinde 2 müsteşar yardımcısı kadrosuna yer verilirken, müsteşar yardımcılarıyla ilgili tasarı maddesinde “Müsteşara yardımcı olmak üzere 2 müsteşar yardımcısı görevlendirilir.” hükmü yanlış. Görevlendirme ne demektir? Kadrosu olmayan kişileri görevlendirmedir. Bu, kadrolu kişidir; kadrosu müsteşar yardımcısı, “Onu görevlendiririz.” diyorsunuz. Böyle bir yasal düzenleme, anlaşılan, Maliye Bakanlığının veya Devlet Personel Başkanlığının da dikkatinden kaçmış veya oralardan geçirilmemiş. Yani amatörce bir yaklaşım var yasa metninde.

Yine, bizim 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre kadrosuz memur çalıştırılamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

10 tane müşavir var burada, bakıyorum ”10 tane müşavir görevlendirilir.” diyorsunuz.  Kadro cetveline bakıyorum, ekli kadro cetvelinde müşavir kadrosu yok. Müşavir kadrosu olmadan, siz, kanun metninde “Müsteşarlıkta 10 tane müşavir görevlendirilir.” diyebilir misiniz?

Bunun gibi, daha sayabileceğim çok fazla düzenleme var, amatörce yazılmış. Tek ustaca yazılmış maddesi “İstihbarat Değerlendirme Merkezi.” Evet, o madde ustaca yazılmış. O da teşkilat cetvelinde yok ama kanun metninde var. Hem kanun metninde “İstihbarat Değerlendirme Merkezi kuruyorum.” diyeceksiniz hem teşkilat cetvelinde yok. Ustaca yazılmış olması -mecazi anlamda tabii ki- orada herhâlde bazı şeyler saklanmak isteniyor. Saklama niyetiniz yoksa teşkilat cetveline, ekteki cetveline, teşkilat şemasına bunu yazarsınız.

Sözlerimi burada bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 9 Şubat 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.56