DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 60
56’ncı Birleşim
3 Şubat 2010 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Ardahan Milletvekili
Saffet Kaya’nın, Doğu Anadolu Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, Ordu ilinin ekonomik ve
sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, atamaları yapılmayan
öğretmenlerin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Doğu Anadolu Projesi’ne
ayrılan kaynağın DAP kapsamındaki il sayısına göre son derece yetersiz,
damızlık hayvan kredisi hibe desteğinin verilme şartlarının da çok ağır ve
yetersiz olduğuna ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini
yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1091)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş ve 24
milletvekilinin, Bursa-Mustafakemalpaşa’daki bir maden ocağında meydana gelen
grizu patlaması olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543)
2.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, başta
Bursa-Mustafakemalpaşa’daki grizu patlaması olmak üzere madencilik sektöründeki
iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/544)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 26 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/545)
4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, maden işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/546)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/406) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
2.- (10/298) esas
numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin
Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
3.- (10/313) esas
numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin
Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
VIII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- AK PARTİ
Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini Başkanlığa
süresi içinde verilmediği hâlde işleme almak istemesi nedeniyle Oturum
Başkanının tutumu hakkında
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
X.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Ali Küçükaydın’ın, 54’üncü Birleşimde
grup adına yaptığı konuşmasındaki “illegal faaliyetler” ifadesinin Muş
Milletvekili Sırrı Sakık tarafından yanlış
anlaşıldığını veya yanlış anlamaya sebep olduğunu belirterek bu sözleriyle
terör örgütlerini kastettiğine, başka bir maksadının bulunmadığına ilişkin
açıklaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Türkiye’ye gelen terör örgütü
mensuplarının durumuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/11080)
2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, yakalama ve gözaltı
ile tutuklama işlemlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/11743)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, F tipi cezaevlerinde
sohbet hakkı uygulamasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/11744)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, soruşturma ve
kovuşturmalarla ilgili şikayetlere ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11750)
5.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, cezaevlerine bazı
kitapların alınmadığı iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11752)
6.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ergenekon davası
hâkim ve savcıları ile emniyet personelinin bir yemekte bir araya gelmesine
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in
cevabı (7/11753)
7.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki gezici kütüphane aracına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/11797)
8.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin’deki öğrenci yurdu ihtiyacına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11861)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.05’te açılarak beş oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaç, Türk Eczacıları Birliğinin
54’üncü kuruluş yıl dönümüne,
İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlu,
milletvekillerine ilişkin siyasi etik kurallar ve uygulamalara,
Aydın Milletvekili
Ali Uzunırmak, Türkiye Futbol Federasyonu ve Millî
Takımlar Teknik Direktörünün yerli antrenörlerden
olmasına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru,
Siirt
Milletvekili Osman Özçelik,
Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazar,
Türk Eczacıları
Birliğinin 54’üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin birer açıklamada bulundular.
Kore Cumhuriyeti
Ulusal Meclisi Dışişleri, Birleşme ve Ticaret Komisyonu ile Romanya Senetosu Dış Politika Komisyonu Başkanı ve beraberindeki
Parlamento heyetlerinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin,
üniversitelerin ve üniversite çalışanlarının (10/541),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, sigara fabrikalarından Yaprak
Tütün İşletmelerine geçen işçilerin (10/542),
Sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek
üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe
belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi
ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/02/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararı ile Hükûmete verilen
izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 10/02/2010 tarihinden
itibaren bir yıl uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresinin (3/1073) görüşmeleri
tamamlanarak, yapılan oylamadan sonra kabul edildi
Siirt
Milletvekili Osman Özçelik, İstanbul Milletvekili
Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, grubuna,
İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ, Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, şahsına,
Diyarbakır Milletvekili
Akın Birdal, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, grubuna,
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Siirt Milletvekili
Osman Özçelik ve Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, grubuna,
İstanbul
Milletvekili Murat Başesgioğlu, İzmir Milletvekili K.
Kemal Anadol’un, şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman, EMASYA Direktifi’yle EMASYA Protokülü’nü
birbirinden ayırmak gerektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter
kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer
durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan (10/333, 334, 335) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, İç Tüzük’te belirtilen dört aylık sürede Komisyonun
çalışmalarını tamamlayamadığına, Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu Raporu’nun,
Komisyonun görev süresinin dolmasından sonra gelmesi nedeniyle gerekli inceleme
ve müzakerelerin yapılamadığına; bu nedenle, çalışmaların tamamlanabilmesi
için, İç Tüzük’ün 105’inci maddesi uyarınca yeni bir Meclis araştırması
komisyonu kurulmasına ilişkin tezkeresi okundu; yapılan görüşmelerden sonra
yeni bir Meclis araştırması komisyonu kurulması,
Kurulacak
komisyonun:
16 üyeden
teşekkül etmesi,
Çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden
itibaren üç ay olması,
Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 21
milletvekilinin, çalışma hayatındaki sorunlara ve ilgili kesimlere duyarsız
kaldığı, görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği iddiasıyla Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer hakkında bir
gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/9) görüşmeleri tamamlandı, yapılan
oylamadan sonra, gündeme alınması kabul edilmedi.
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın,
grubuna,
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın,
şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu, verilen
arada, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, makam
odasına gelerek Genel Kurulun nasıl yönetileceği konusunda kendisine talimat
vermeye kalktığını belirterek bu durumu şiddetle kınadığına ilişkin bir konuşma
yaptı.
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
şahsına,
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
3 Şubat 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
23.49’da son verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Burdur |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 73
II.-
GELEN KÂĞITLAR
3
Şubat 2010 Çarşamba
Tezkereler
1.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1078)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)
2.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1079) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1080)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)
4.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1081)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)
5.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1082) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)
6.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1083) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)
7.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1084) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)
8.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1085) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.02.2010)
9.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1086) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.02.2010)
10.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1087) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)
11.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1088) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01.02.2010)
12.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1089) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş ve 24
Milletvekilinin, Bursa-Mustafakemalpaşa’daki bir maden ocağında meydana gelen
grizu patlaması olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.12.2009)
2.- Zonguldak Milletvekili
Ali Koçal ve 25 Milletvekilinin, başta
Bursa-Mustafakemalpaşa’daki grizu patlaması olmak üzere madencilik sektöründeki
iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/544) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.12.2009)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 26 Milletvekilinin, esnaf ve sanatkarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/545)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)
4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 30 Milletvekilinin, maden işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/546) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergesi
1.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne Belediyesindeki dinleme olayına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11504)
03 Şubat 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşimini açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Doğu Anadolu Projesi hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet
Kaya’ya aittir.
Buyurunuz Sayın
Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Doğu Anadolu
Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması
SAFFET KAYA
(Ardahan) – Değerli Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarımız; Doğu
Anadolu Projesi, DAP’la ilgili gündem dışı söz
talebim oldu. Bundan dolayı yüce heyetin huzurundayım. Değerli Başkanıma
teşekkür ediyorum.
Ancak -konuşmama
başlamadan önce- dün yüce çatıda, yüce Parlamentoda yaşanan, maalesef toplumda
çok ciddi bir rahatsızlık yaratan dünkü tablo, dünkü nakisa hepimizi üzmüştür.
Umuyoruz ki bu yüce çatı altında bundan sonra bu tür arbedelerin yaşanmaması ve
her seçilmişin, seçilmişlik ulviyetine uygun, bu kutsal çatıya uygun davranması
gerçekten temennimizdir. Dolayısıyla, inşallah bu çatı altında bir daha böyle
bir arbedenin yaşanmamasını temenni ediyorum seçilmiş bir milletvekili olarak.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Başbakana söyle, Başbakana!
SAFFET KAYA
(Devamla) – Değerli arkadaşım, bakın, iyi niyetli temennimi kötüye kullanmayın
lütfen. Ben burada genel anlamda bir temennide bulundum ve burada her
seçilmişin, kendine, davranış tarzına uygun, bu Parlamentoda hareket etmesi
gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla, herkes kendine soracak bu hatayı.
Dolayısıyla, umuyorum ki inşallah bir daha böyle bir arbede yaşanmaz.
Değerli
arkadaşlarım, Doğu illerimizle ilgili AK PARTİ Hükûmetimizin
geçmişte hayvancılığa ve tarıma yönelik çok ciddi çalışmaları olmasına rağmen,
daha evvel, geçen yıl, GAP projesiyle ilgili bir kararname çıkarmışlardı.
Özellikle, GAP dediğimiz, Güneydoğu illeriyle ilgili bir uygulamaydı bu yani
oradaki hayvancılığı ve tarımı geliştirmek adına çıkarılan bir kararnamenin
devamı, Doğu Anadolu illeriyle ilgili de Bakanlar Kurulu kararnamesinden geçti.
Ben özellikle Doğu Anadolu’yla ilgili ve coğrafyanın yüzde 75’i
hayvancılıkla karakterize olan, ekonomik girdilerinin yüzde 90’ını tarım ve
hayvancılıktan elde eden Doğu illeriyle ilgili bu kararnamenin, Hükûmetimiz nezdinde ve özellikle Sayın Başbakanımızın ve
Bakanlar Kurulunun, Tarım Bakanımız Mehdi Eker Bey’in de bu konudaki
katkılarını yüce Parlamentoda takdirle ifade etmek istiyorum çünkü o bölgenin
yaşam girdisi, yaşam kaynağı, tek kazanımı hayvancılık ve tarım. Eğer biz Hükûmet olarak oradaki tarımı
ve hayvancılığı destekleyemez, geliştiremezsek hiç şüphesiz ki bölgede tarım ve
hayvancılık çöktüğü gibi, onunla birlikte de bölgenin gelişmesi ciddi manada
etkilenecektir.
Bölgeler arası
kalkınmadaki farkı ortadan kaldırabilmek adına bu projenin önemi gerçekten çok
büyüktür. Onun için, elbette ki AK PARTİ hükûmetlerinin
farkı, her zaman olduğu gibi bu Bakanlar Kurulu kararnamesiyle de… Bir Doğu
milletvekili olarak özellikle Hükûmetimize, özellikle
Başbakanımıza ve Tarım Bakanımıza huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Nedeni
de şudur: O bölgede hayvancılık yapacak olan insanlarımız yaklaşık olarak 50
baş düve talebinde bulunduklarında yüzde 40’ını hibe olarak Tarım Bakanlığı
karşılamış olacak. Cumhuriyet tarihinde ilk defa uygulanan ve ciddi bir
Bakanlar Kurulu kararnamesidir ki işte bu da AK PARTİ farkıdır.
Onunla birlikte,
yalnızca bu yetmez, orada yatırım yapacak, yeni inşaat sahası açacak
insanlarımızla ilgili, yüzde 30, yine yatırıma matuf hibe destek sağlanacaktır.
Bu çok ciddi bir süreçtir. Yani siz 100 milyar liralık bir yatırım yaptığınızda
30 milyarını bu yatırım teşvikinden yararlanmanız mümkün ve hibe olarak size
verilmektedir. Bu, çok çok önemli bir ayrıcalıktır,
hayvancılığı ve tarımı geliştirme anlamında çok ciddi bir payı var.
Bu Bakanlar
Kurulu kararnamesinin özellikle almış olduğu başka bir karar da şudur: O
bölgede ekipmanınızın ihtiyacını da yüzde 40 hibe
olarak Tarım Bakanlığımızdan alabiliyorsunuz. Bu, son derece önemli bir
projedir, son derece önemli bir Bakanlar Kurulu kararnamesidir. Bölgemizde
artık bundan sonra göçün durabileceği, hayvancılığın ve tarımın gelişebileceği
bir kararname hükmüdür ve bu hükümden dolayı da özellikle Hükûmetimize,
Doğu’ya, Güneydoğu’ya ve Türkiye’nin her bölgesine ilgili bakmasından dolayı da
teşekkürlerimi gerçekten borç biliyorum.
Bu kararname
çıktığı zaman benim Ardahan ilimdeki Gedik’imdeki vatandaşımdan tutun Baltalı’daki vatandaşıma kadar herkesin memnuniyetini dile
getirebilecek bir takdiri bize iletmeleri gerçekten bizi mutlu etti. Umuyorum
ki bundan sonraki süreç içinde de o bölgelerde, o bölgenin gerçekten
karakteristik özelliği olan tarım ve hayvancılık bu tür projelerle gelişmiş
olur ve bugüne kadar, kooperatiflerden tutun, süt teşvikine kadar tamamıyla
bölgemizde Bakanlığımızın son yedi yıl içinde çok ciddi desteklerini çok net
olarak görüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SAFFET KAYA
(Devamla) - Dolayısıyla, Ağrı, Ardahan, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Erzincan,
Elâzığ, Erzurum, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Kars, Malatya, Muş, Tunceli ve Van
illerimizde son uygulanan bu kararnamenin hayırlı olmasını yüce Allah’tan
temenni ediyorum. Hükûmetimize, Sayın Başbakanımıza
özellikle teşekkürlerimi bir borç biliyorum.
Yüce heyetinizi
en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum, saygı sunuyorum. Çok teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaya.
Sayın Ertugay, sisteme girmişsiniz; ne için acaba?
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Efendim, 60’a göre kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun,
bir dakika süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın,
Doğu Anadolu Projesi’ne ayrılan kaynağın DAP kapsamındaki il sayısına göre son
derece yetersiz, damızlık hayvan kredisi hibe desteğinin verilme şartlarının da
çok ağır ve yetersiz olduğuna ilişkin açıklaması
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşımıza teşekkür ediyorum DAP’la ilgili bir
konuşma yaptığı için. Tabii, DAP’ın Hükûmetin aklına gelmesi bizi sevindiriyor. DAP diye bir
projenin varlığının dikkate alınması önemli bir gelişmedir ancak bu hayvancılık
konusunda damızlık kredisi öngören, hibe desteği öngören bu kredinin verilme
şartları çok ağırdır ve kaynak son derece yetersizdir. Bu konuda Hükûmetin daha kapsamlı ve daha geçerli, işe yarar bir
uygulama yapmasının doğru olacağını düşünüyorum çünkü bölgede 50 baş ve üzeri
işletmelerin ancak yararlanabileceği… Böyle bir destekten yararlanabilecek
işletme sayısı, insan sayısı son derece sınırlıdır.
Ayrıca, on altı
ili kapsayan -DAP projesinde on altı Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi ili
vardır- bu proje için öngörülen kaynak son derece yetersizdir. Bu açıklamayı
yapmak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ertugay.
Gündem dışı
ikinci söz Ordu ilinin ekonomik ve sosyal sorunları hakkında söz isteyen Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’e aittir.
Buyurunuz Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
(Devam)
2.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in,
Ordu ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dün burada bir olay oldu. Yasama
organının bir üyesi olarak, Sayın Başkan Vekiline karşı yapılan bu olaydan
dolayı, o teşebbüste bulunan Sayın Bakanı, şahsım adına, bu sevimsiz
davranışından dolayı kınıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bir aydır Ordu’nun bütün ilçelerinde, beldelerinde dolaştım.
Sekiz senedir iktidarda bulunan AKP döneminde benim beldeme, köyüme, ilçeme
sekiz senede hiçbir hizmet gitmemiştir. Bunu bizzat yerinde izledim.
Değerli
arkadaşlarım, işçi istihdam eden hiçbir tesis yok. Mevcut, işçi istihdam eden
tesisler özelleştirme adı altında tamamen satılmış. Onun yerine özel teşebbüsün
de yapacak olduğu bir istihdam sahası açılmamıştır. Ordu ilinde nüfus 970
binden 700 bine düşmüştür. Neden halk benim ilimi terk etmiş gitmiştir? Neden
halk böyle bunalmıştır bu iktidar döneminde? İşte bu iktidar, buna bir çözüm
getirememiştir, getirmemektedir değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Ordu’nun
bazı yatırım şeyleri var. Ordu ve Giresun’un gerçekten çok samimi isteği var:
Bu isteği ORGİ havaalanı. Sayın Başbakan geliyor, sayın bakanlar geliyor ve
sözde vaatte bulunuyorlar ama hiçbir girişim yok, hiçbir faaliyet yok, yalnız
seçimden seçime gelip halk aldatılmaktadır ve bunun gibi yine Ordu’nun çevre
yolları, Ordu’nun birçok yolları tamamen yapımdan, hizmetten yoksun kalmış
bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, bu AK PARTİ iktidara gelmeden önce halkın sofrasında bir ekmek
varken maalesef çeyrek ekmek kalmıştır. Bugün esnaf perişan, sanatkâr perişan,
emekli perişan, kamu kesiminde çalışan memur perişan durumdadır. Bunlar
hakkında hiçbir iyileşme yapılmamıştır. Kimseyi aldatmayalım, gidin benim
ilimdeki Akkuş’a, Gürgentepe’ye, Korgan’a, Kumru’ya, Mesudiye’ye ve diğer
ilçeleri dolaşın, göreceksiniz.
Değerli
arkadaşlarım, bizim Karadeniz’in en önemli gelir kaynağı fındık ürünüdür,
fındık üreticisinin en büyük geçim kaynağı fındık ürünüdür.
Değerli
arkadaşlarım, sekiz senedir fındık üreticisi, hiçbir zaman devletten destek
görmemiş, tamamen saf dışı bırakılmış, onu destekleyen FİSKOBİRLİK devre dışı
bırakılmış, bunun yanında resmî kuruluş olan Toprak Mahsulleri Ofisi alıma
girmiş, geçen sene onlar da geri çekilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, fındığın 7-7,5 milyon olması gerekirken 3-3,5-4 milyon liraya
satılmıştır, maliyetinin altında bir satış vardır. Ordu halkı gerçekten
perişan, hiçbir zaman devletten destek alamamaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, fındık kutsal bir üründür, devletin ona bir kuruş masrafı yoktur.
Ama Türkiye'ye üretimden 13,8 milyar dolar geliyorsa bunun 2,5 milyar doları
fındıktan girmektedir. Bir sanayi ürünüdür. Türkiye'nin 650 bin ton üretimi
vardır fındıkta ve bu üretimin de 500 bin tonu ihraç edilmekte, 150 bin tonu da
içte tüketilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmet buna sahip çıkmamakta. Sayın
Başbakan Trabzon’da temmuz ayında bir demeç verdi: “Fındık üreticisi,
Karadenizli üretici hazineden para almaya alışmış ve bunu devam ettirmek
istiyor. Buna müsaade etmem.” diyor. Değerli arkadaşlarım, on iki aydır
fındığının dibinde çalışan, üretimini geliştiren üreticiye neden destek
vermiyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Bu fındık Türkiye'nin en büyük gelir kaynağı, ihraç maddesi olduğu
hâlde neden sahip çıkmıyorsunuz da üç dört tane ihracatçıya teslim ediyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, serbest piyasa ekonomisi diye tüccara teslim ettiniz.
Önümüzdeki sene 700-750 bin, 650 bin ton civarında fındık olacak, fındığı kim
alacak? FİSKOBİRLİK yok, TMO yok; tüccar mı alacak değerli arkadaşlarım, nasıl alacak?
Kurda kuzuyu teslim etmeyin, tedbirini alın. Depolar yok, fındığı kim alacak?
Üreticiyi kendi mülkünde, kendi gayrimenkulünde ırgat durumuna sokmayın,
üreticiyi köle durumuna sokmayın. Sistemimizde fındık üreticisi tamamen
devreden çıkmış.
Şimdi diyorsunuz
ki: “Biz dekar başına 150 TL vereceğiz.” Değerli arkadaşlarım, altı sene oldu,
60 trilyon, dondan zarar gören üreticiye parasını ödediniz mi değerli
arkadaşlarım? Ödenmedi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen selamlayınız.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Bitireceğim.
BAŞKAN -
Buyurunuz.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi diyorsunuz ki: “Şubat ayında biz dekar
başına para vereceğiz.” diyorsunuz, “Mart ayında ödeyeceğiz.” diyorsunuz.
Halkla oynamayın, fındık üreticisiyle oynamayın, onun gururuyla oynamayın.
Fındık onun gururu ve namusudur, geçim kaynağıdır. Onun için, alay etmeyin
benim halkımla, Ordu halkıyla alay etmeyin ve buna, inşallah, müsaade
etmeyeceğiz, ilk seçimde bunun hesabını bu halk size soracaktır.
Sayın Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Güner.
Gündem dışı
üçüncü söz, atamaları yapılmayan öğretmenlerin durumları hakkında söz isteyen
Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’ye ait.
Buyurunuz Sayın Erçelebi. (DSP sıralarından alkışlar)
3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin,
atamaları yapılmayan öğretmenlerin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve
şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Meclis Başkan
Vekilimiz Sayın Güldal Mumcu’ya dün yapılmak istenen
baskıyı kınıyorum, bir daha tekrar etmemesini umuyorum.
Bugün sizlerle,
eğitimimizin en önemli sorunlarından biri olan atanmayan genç öğretmenlerimizin
gerçeklerini paylaşacağım. Eğitim sisteminin iki stratejik öğesinden biri
öğrenci, diğeri de öğretmendir. Birisi olmazsa eğitim sistemi çalışmaz,
öğrencisiz veya öğretmensiz sınıf ve okul olmaz. Şu anda Türkiye’de 140 bin
öğretmen açığı vardır. Aynı zamanda atama bekleyen 320 bin genç öğretmen
vardır. 2008-2009 eğitim-öğretim yılında sistemde 641.443 kadrolu, 26.221
sözleşmeli öğretmen görev yapmıştır.
Türkiye’yi sekiz
yıldır yöneten AKP’nin devri iktidarında öğretmenlik meslek olmaktan çıkmış,
sigortasız, sosyal güvencesiz, sendikasız, iş güvencesiz, mevsimlik işçilik
hâline gelmiştir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa AKP hükûmetleri
döneminde eğitim bir süreç olmaktan çıkmış, günübirlik, haftada bir ya da ayda
bir öğretmeni değişen seyirlik bir oyun hâline gelmiştir. Öğrenciler
öğretmenlerinin adını bile öğrenemeden başka bir öğretmenle tanışmak zorunda
kalmaktadırlar. Bu durum eğitimde sürekliliği ortadan kaldırdığı için kaliteyi
de düşürmektedir. İl millî eğitim müdürlükleri ilanla, bazen de megafonla
ücretli öğretmen alımları yapmaktadırlar. Aylık ortalama 500 TL ücretle, yarım
yamalak sigortayla, güvencesiz, her an işten çıkarılma korkusuyla yaşayan 61
bin ücretli öğretmen çalıştırılmaktadır.
Millî Eğitim
Bakanlığı Şubat 2010’da öğretmen ataması yapacağını açıklamasına rağmen,
bilinmeyen bir nedenle bu atamayı iptal etmiştir. Buradan Millî Eğitim Bakanına
soruyorum: Şubat atamaları neden iptal edilmiştir?
Şu anda Iğdır’da
görev yapan öğretmenlerin yüzde 80’i, Kars’ta yüzde 70’i, Şırnak’ta yüzde
52’si, Van’da yüzde 41’i, Diyarbakır’da yüzde 31’i, Bilecik’te yüzde 27’si,
Aydın’da yüzde 10’u ücretli veya sözleşmeli öğretmendir. Türkiye’de savaş
yılları dâhil olmak üzere, sizin İktidarınıza kadar öğretmenler hiç sözleşmeli
olmamışlardır, millî eğitim bu kadar ihmal edilmemiştir. Kurtuluş Savaşı
yıllarında, İkinci Dünya Savaşı yıllarında hiç öğretmenler sözleşmeli olmadı.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sürerken, 1921’de Ankara’da Maarif Kongresini topladı;
öğretmenlerle Türkiye’nin geleceğini, irfan ordularıyla nasıl kurulacağını
konuştu. Atatürk’ün Eğitim Bakanı Mustafa Necati sizin atamadığınız
öğretmenlerin yaşındaydı.
Sahi, siz ne
yapmak istiyorsunuz? İşçileri işten atıyorsunuz, ekmeklerini ellerinden
alıyorsunuz, öğretmenleri okula sokmuyorsunuz. Siz bu milletin sorunlarını
çözeceğinize bu milletin başına sorun oldunuz.
Sayın
milletvekilleri, sözleşmeli öğretmenlik uygulamasından derhâl vazgeçilmelidir,
sözleşmeli çalışan öğretmenlere kadro verilmeli, tüm öğretmenler kadrolu istihdam
edilmelidir. İktidarınız döneminde Diyanet İşleri Başkanlığından kitleler
hâlinde Millî Eğitim Bakanlığına kadro geçişi yaptınız ama öğretmenleri
atamadınız. Buna ne kul razı olur ne de Allah. Kul hakkı yiyorsunuz. Gün
gelecek belki çarpılacaksınız, korkarım bir gün taş olacaksınız.
Hükûmete önerim şudur:
AKP Hükûmeti bir an önce öğretmenlik mesleğini
yapmaya hak kazanmış genç öğretmenlerimizin atamasını yapmalı ve eğitim
sistemimize daha fazla zarar vermemelidir. Çocuklarımızın kaliteli eğitim hizmeti
alması iyi yetişmiş öğretmenlerin varlığına bağlıdır. O yüzden iktidar bir an
önce “Haydi öğretmenler sınıfa ” demelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN ERÇELEBİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hükûmete bir uyarıda
bulunmak istiyorum: Şu anda Tekel işçileri yaklaşık elli gündür ayaktadır,
ekmek mücadelesi vermektedirler. Eğer öğretmenler de ayağa kalkarlarsa emin
olun Türkiye ayağa kalkar. Atanmayan öğretmenlerin içindeki, yüreklerindeki
ateş, sizi de, İktidarınızı da yakar haberiniz olsun.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Erçelebi.
Şimdi gündeme
geçiyoruz sayın milletvekilleri.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü
ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve
kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1091)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz,
Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Katip üyelerini seçmek
üzere 28.01.2010 günü saat 18.00’de B Blok 2. Kat 4. Banko’daki Araştırma
Komisyonu Toplantı Salonunda 10 üye ile toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı
sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Recep
Yıldırım
Sakarya
Komisyon
Geçici Başkanı
Adı
ve Soyadı Seçim
Bölgesi Aldığı Oy
Başkan: İdris
Güllüce İstanbul 10
Başkanvekili: Metin Kaşıkoğlu Düzce 10
Sözcü: Çağla Aktemur Özyavuz Şanlıurfa 10
Katip: Yüksel Coşkunyürek Bolu 10
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş
ve 24 milletvekilinin, Bursa-Mustafakemalpaşa’daki bir maden ocağında meydana
gelen grizu patlaması olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bursa İli
Mustafakemalpaşa İlçesi'nin Alpagut Köyü Deveci
konağı mevkiinde bulunan Bük köy Madencik ve Turizm Anonim Şirketi'ne ait kömür
ocağında, 11 Aralık 2009 tarihinde saat 19.30'da grizu
patlamasında meydana gelen ve 19 işçinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan
üzücü olayın yinelenmemesi ve bu vahim olayın nedenlerini açığa kavuşturmak
için gerekli önerilerin ortaya konulması amacıyla, Anayasa'nın 98, İç Tüzüğün
104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma komisyonu kurulmasını
arz ve teklif ederim.
1) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
2) İsmet Büyükataman (Bursa)
3) Necati Özensoy (Bursa)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Metin Ergun (Muğla)
6) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
7) Akif Akkuş (Mersin)
8) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
9) Mümin İnan (Niğde)
10) Atila Kaya (İstanbul)
11) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
12) Hüseyin Yıldız (Antalya)
13) Recai Yıldırım (Adana)
14) Beytullah Asil (Eskişehir)
15) Muharrem Varlı (Adana)
16) Ahmet Bukan (Çankırı)
17) Rıdvan Yalçın (Ordu)
18) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
19) Osman Durmuş (Kırıkkale)
20) Cemaleddin Uslu (Edirne)
21) Erkan Akçay (Manisa)
22) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
23) Hasan Özdemir (Gaziantep)
24) Osman Ertuğrul (Aksaray)
25 Alim Işık (Kütahya)
Gerekçe:
Bursa İli
Mustafakemalpaşa İlçesi'nin Alpagut Köyü Devecikonağı mevkiinde bulunan Bükköy
Madencilik ve Turizm Anonim Şirketi'ne ait kömür ocağında,
11 Aralık 2009 tarihinde saat 19.30'da metan gazının hava ile temas etmesi
sonucu meydana gelen ve 19 işçinin hayatını kaybetmesine neden olan grizu
patlamasında birçok ihmalin bulunduğu yetkili kişiler tarafından beyan
edilmiştir.
Olay yerinde
kurtarma çalışmalarını izleyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, "İşletmenin düzenli olarak denetimi yapılmış. Zaten
biz maden ocaklarını bakanlık olarak proje kapsamında denetime tabi tutuyorduk.
Maden ocağı Bursa Bölge Müdürlüğümüz ve Ankara'daki Teftiş Kurulu tarafından
denetlenmiş bir firmadır. Mayıs ayında en son denetimi yapılmış. Eksikleri
tespit edilmiş ve onları da aralık ayına kadar tamamlanmak üzere kendilerine talimatlandırılmıştı. Ancak bu eksikliklerin ne kadarının
yapılıp yapılmadığını henüz bilmiyoruz" şeklinde açıklama yaptı.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, maden ocağında meydana gelen göçükle ilgili
olarak, “Yaptığımız çalışmada burada madencilik faaliyetinin 6 ay
durdurulmasına, karar verdik" dedi.
Devlet Bakanı
Faruk Çelik, "Gaz ölçümü düzgün yapılmamış ki böyle bir sonuç ortaya
çıkmış. Böyle bir durumda burada bir ihmal söz konusu" dedi.
Gerekli
önlemlerin alınmadığından dolayı 2 yıl önce de küçük çaplı bir patlamanın
meydana geldiği madende çalışan işçiler, ocakta metan gazını ölçen sensörün bulunmadığını ve havalandırmaların yapılmadığı
için patlamanın meydana geldiğini iddia ettiler.
Bir maden
ocağında uyulması ve uygulanması gereken bazı kurallar vardır. En önemlisi iş
güvenliğinin sağlanması ve işçi sağlığının korunmasıdır. Her işçinin bareti,
toz maskesi, lambası ve herhangi bir gaz zehirlenmesi durumuna karşı önlem
olarak özel maskesi bulunmalıdır. Ayrıca metan gazına karşı bir 'merkezi uyarı
sistemi' bir de işçilerin boyunlarında manüel uyarı sistemi bulunmalıdır.
Grizulu madenlerde doğal havalandırma yerine mekanik havalandırma yapılmalı,
sistematik ölçümlerle havalandırma ve gaz emisyonu
takip edilmelidir.
Edinilen
bilgilere göre 19 madencinin yaşamını yitirmesine sebep olan grizu
patlamasında, işletmenin kurallara uymadığı ve yetkili mercilerce denetimlerin
yerinde yapılmayarak ihmalkâr davranıldığı gözlemlenmiştir. İşletmede birtakım
eksikliklerin olduğu tespit edilmesine rağmen neden kapatılmayarak çalışmasına
müsaade edildi.
Ülkemizde bugüne
kadar gerçekleşen maden kazalarında binlerce işçi hayatını kaybetmiş, bir o
kadarı da yaralanmıştır. Her kazadan sonra Hükümet yetkilileri bundan sonra
daha sıkı denetimler yapılacağı ve suçluların hesap vereceği yönünde mesajlar
yayınlamaktadırlar. Oysa asıl hesap vermesi gereken insanca çalışma koşullarını
ikinci plana atan, işletmeleri ön planda tutan yetkililerdir. İçinde yaşadığımız
21. yüzyılda uygun çalışma koşullarının olmayışı, kazalara karşı ciddi
tedbirlerin alınmayışı, yeterli denetimlerin yapılmaması ve ceza kanunlarının
caydırıcı nitelikte olmaması nedeniyle hala en ufak bir kazada onlarca
insanımız grizu patlamalarında yaşamlarını yitirebilmektedir. Ve bu sayı gün
geçtikçe artmaktadır. Mevcut yaklaşım ve politikalar devam ettiği sürece de bu
sonuçların yaşanmaya devam edeceği öngörülmektedir.
Hiçbir şey insan
yaşamından daha değerli olamaz. Bursa'daki facianın sorumluları yargı önüne
çıkarılması ve aynı olayların tekrar yaşanmaması için meclis araştırması
açılması gerekmektedir.
2.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal
ve 25 milletvekilinin, başta Bursa-Mustafakemalpaşa’daki grizu patlaması olmak
üzere madencilik sektöründeki iş kazalarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/544)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye
Madencilik sektörü iş kazaları bakımından dünyada 3.cü,
Avrupa'da 1. sıradadır.
Madencilik
faaliyetleri sırasında yaşanan iş kazalarında, pek çok çalışan yaşamını
kaybetmekte ya da sakat kalmaktadır.
Yine son
yıllardaki kaza istatistikleri incelendiğinde, özellikle madencilik sektöründe
iş kazalarının belirgin bir şekilde artarak devam ettiği görülmektedir. Maden
kazaları incelendiğinde; teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama, denetim
sorunları vb. pek çok nedeni olduğu görülmektedir.
Yoğun birikim ve
deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine üretimin, teknik ve alt yapı
olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere
bırakılması, buna ek olarak denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde
yapılamaması iş kazalarının artmasına neden olmaktadır.
Son olarak 10
Aralık 2009 tarihinde, grizu faciasının meydana geldiği Bursa'nın
Mustafakemalpaşa ilçesi Bükköy Mevkiindeki maden
işletmesinde yapılan hazırlık ve üretim çalışmaları, işletmenin/firmanın MİGEM'e (ETKB, Maden İşleri Genel Müdürlüğü) vermiş olduğu
işletme projesine uygun olarak yürütülüp yürütülmediği;
Maden Kanunu'nun
31. maddesine göre ataması yapılan ve işyerinin iş sağlığı ve güvenliği
denetiminden sorumlu olan maden mühendisinin (teknik nezaretçi(nin)lerin) ücretlerini ruhsat
sahiplerinden alarak yaptıkları denetimlerin ne kadar etkili olduğu,
Yaşanan kazalar
ve sonucunda yapılan tespitler; MİGEM tarafından yapılan denetimlerin yetersiz
olduğunun bir göstergesidir. Bu denetimlerin daha başarılı olabilmesi için
konunun uzmanı olan meslek odalarının (Maden Mühendisleri Odası vb.) sürece
dâhil edilmesi gerekmektedir.
Bursa ili
Mustafakemalpaşa ilçesinde 10.12.2009 tarihinde meydana gelen ve 19 kişinin
ölümüyle sonuçlanan iş kazasının nedenlerinin:
• Kazanın meydana
geldiği kısmın kirli hava çıkışının-kaçamak yolunun bulunmaması,
• Kazanın meydana
geldiği kısmın havalandırmasının yetersiz olması,
• Uygun gaz ölçüm
cihazı olmayıp yeterli ölçümün yapılamaması,
• Yeraltı
elektrik tesisatının alev sızdırmaz olmaması,
• Kullanılan
patlayıcıların, yeraltı ateşlemelerinde kullanılacak türden olmaması,
olabileceği düşünüldüğünde
bu eksiklikler için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca uygulanacak idari
para cezalarının yeniden belirlenmesi, gerektiği;
Bu anlamda
yeraltı üretim kültürünün yaşatılması büyük önem taşımaktadır. Yeraltı üretim
kültürünün yaşatılması için, bu konuda deneyimli TTK ve TKİ gibi kamu
kuruluşlarımızın ayakta kalması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu
kurumlarımız üretim yaparken aynı zamanda iş güvenliği ve eğitim anlamında okul görevi de
görmektedirler. Bu nedenle güçlendirilmeleri için gerekli çalışmalar zaman
geçirilmeden yapılmalıdır.
Bilinçsizce ve
teknolojiden uzak yapılan maden işletmeciliği, gerekli yatırımların
yapılmasından kaçınılması, hızlı ve yüksek kazanç sağlanabilmesi için üretim
zorlamaları kazalara davetiye çıkarmaktadır. Mühendislik bilim ve
teknolojisinden uzak, teknik elemanın gözetim ve denetimi olmaksızın, tamamen
ilkel koşullarda yürütülen emek yoğun işletmecilik tarzı terk edilmelidir.
Ölümlere,
yaralanmalara ve maddi kayıplara neden olan kazaların ve meslek hastalıklarının
önlenebilmesi amacıyla gerekli olan düzenleme, araştırma ve geliştirme
programlarının doğru şekilde yapılandırılabilmesi için;
10.12.2009 tarihinde Bursa ili Mustafakemalpaşa ilçesinde meydana
gelen ve 19 kişinin ölümüyle sonuçlanan iş kazasının nedenlerinin
araştırılması, madencilik sektöründe yaşanan iş kazalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve gerekli araştırmalarının yapılarak
Yüce Meclisimizin ve Halkımızın bilgilendirilmesi amacıyla, Anayasanın 98’inci,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederim.
1) Ali Koçal (Zonguldak)
2) Onur Başaran Öymen (Bursa)
3) Abdullah Özer (Bursa)
4) Mehmet Cevdet Selvi (Kocaeli)
5) Kemal Demirel (Bursa)
6) Ensar Öğüt (Ardahan)
7) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
8) Suat Binici (Samsun)
9) Hüseyin Ünsal (Amasya)
10) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
11) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
12) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
13) Rasim Çakır (Edirne)
14) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
15) Ali Oksal (Mersin)
16) Gürol Ergin (Muğla)
17) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
18) Rahmi Güner (Ordu)
19) Zekeriya Akıncı (Ankara)
20) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
21) Faik Öztrak (Tekirdağ)
22) Nevingaye Erbatur
(Adana)
23) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
24) Şevket Köse (Adıyaman)
25) İsa Gök (Mersin)
26) Abdulaziz Yazar (Hatay)
3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 26
milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/545)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Esnaf ve
sanatkârlarımızın sorunlarının ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla
İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden
bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1)Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
2) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
3) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
4) Rahmi Güner (Ordu)
5) Ali Oksal (Mersin)
6) Atila Emek (Antalya)
7) Hüsnü Çöllü (Antalya)
8) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
9) Tayfur Süner (Antalya)
10) Osman Kaptan (Antalya)
11) Şevket Köse (Adıyaman)
12) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
13) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
14) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
15) Hulusi Güvel (Adana)
16) Sacid Yıldız (İstanbul)
17) Akif Ekici (Gaziantep)
18) Derviş Günday (Çorum)
19) Eşref Karaibrahim (Giresun)
20) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
21) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
22) Bülent Baratalı (İzmir)
23) Vahap Seçer (Mersin)
24) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
25) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
26) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
27) Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe:
Esnaf ve sanatkar küçük işletmeler, özellikle işletme sayılarının
çokluğu, ülke çapında istihdama sağladıkları büyük katkı, sosyoekonomik
dengelerin kurulması, tarımsal ve sanayi ürünlerinin tüketiciye ulaştırılması
ve üretimde ciddi bir paya sahip olmaları nedeniyle, tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de önemli bir toplumsal kesimdir. Devletin yakasına "bana iş
ver, aş ver" diye yapışmayan, tersine yarattığı istihdam ve üretimle
devlete katkı sağlayan esnaf ve sanatkarlarımız
ülkemizde reel sektörün de önemli ve vazgeçilmez bir bölümünü oluşturmaktadır.
Bugün dünyada
büyük gelişme ve değişmeler yaşanırken, ülkemizde de çok önemli bir yeri olan
esnaf ve sanatkarlar maalesef pek çok sorunla karşı
karşıyadır. Bu sorunların büyük bir bölümü, kamu yöneticilerinin ve
iktidarların ilgisiz ve duyarsız yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır.
Bu bağlamda
ülkemizde esnaf ve sanatkar küçük işletmelerin
sorunları incelendiğinde, bu kesimin öncelikle; sosyal, ekonomik ve siyasal
koşullar ile teknolojik gelişim, haksız rekabet, bölgesel farklılıklar gibi
kendi istem ve denetimleri dışında oluşan olumsuzluklardan fazlasıyla
etkilendikleri görülmektedir.
Bugün ülkemizin
içinde bulunduğu sosyoekonomik durum itibarıyla daralan ekonomik düzende üretim
düşmüş, istihdam gerilemiş, vergi yükü artmış ve buna karşılık esnaf ve sanatkarlarımızın sorunlarındaki açmaz ve çıkmazlar her
geçen gün daha fazla artmıştır. Bugün aileleriyle birlikte sayıları 20 milyonu
bulan esnaf ve sanatkarlarımız insan onuruna yaraşır
bir hayat tarzına özlem duymaktadır. Üreten kesim olarak esnaf ve sanatkarlarımız, içinde bulunduğu olumsuz ekonomik ve sosyal
tablonun, ülke menfaatlerini yörüngesine oturtacak tarzda yeniden
düzenlenmesini istemektedir. Yaşanan ekonomik krizler nedeniyle 1 milyonu aşkın
esnaf ve sanatkar kepenk kapatmıştır.
Esnaf ve sanatkarlar sadece kendilerinin değil yanlarında
çalıştırdıkları yüz binlerce çırak ve kalfanın da geleceğini güvencede görmek
istiyorlar. Kendileriyle birlikte yaşanan ekonomik krize karşın büyük özveriyle
kendileriyle birlikte bu sıkıntılara göğüs geren, kendilerini yalnız bırakmayan
gerektiğinde karın tokluğuna çalışmaya razı olan elemanlarının da iş
olanaklarını kaybederek, ülkenin işsizler ordusuna katılmasını istemiyorlar.
Esnaf ve sanatkarlarımız; özellikle işletme sayılarının çokluğu, ülke
çapında istihdama sağladıkları büyük katkı, bölgesel sosyoekonomik dengelerin
kurulması ve üretimde azımsanmayacak bir paya sahip olmaları nedeniyle, tüm
dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik ve sosyal yönlerden büyük önem
taşımaktadır.
Bu özellikleri
ile toplumun sosyoekonomik yapısı içinde sanayi ve ticaretin temel
unsurlarından biri olarak görülen esnaf-sanatkâr ve küçük işletmeler, ülkemizde
toplam işletmeler içinde %98, toplam istihdam içinde yaklaşık %60, toplam
üretim içinde %37, toplam yatırım içinde ise %26'lık paya sahiptir.
Ülkemiz ekonomik,
toplumsal ve siyasal hayatında göz ardı edilemeyecek derecede öneme sahip olan
esnaf ve sanatkârlarımız, yaşanan küresel kriz nedeniyle etkisi giderek
ağırlaşan pek çok sorunla karşı karşıyadır.
Esnaf ve sanatkâr
kesimi, küreselleşmenin olumsuz etkilerini son birkaç yıldır yoğun şekilde
yaşamakta ve artan biçimde kan kaybetmeye devam etmektedir. Esnaf ve sanatkâr
camiasının büyüklüğü düşünüldüğünde, yaşadıkları ve yaşayacakları
olumsuzlukların sadece kendine değil, toplumun geneline de yansıyacağı açıktır.
Acilen esnaf ve sanatkâr kesimini rahatlatacak tedbirlere ihtiyaç
duyulmaktadır.
Bunun yanında
esnaf ve sanatkârlarımızın en çok sorunla karşılaştığı konular arasında; bazı
mevzuat düzenlemeleri, uygun koşullu finansman imkânları, pazarlama, mesleki,
teknolojik bilgi eksikliği, planlama, vergi ve sosyal güvenlik uygulamaları,
işyeri temini, ihracat sıkıntısı, danışmanlık hizmetlerinin yetersizliği ile
bürokratik işlemler sayılabilir. Bu mevcut sorunların hükümet yetkilileri
tarafından acilen çözümlenmesi gerekmektedir.
4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 30
milletvekilinin, maden işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/546)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
10.12.2009
tarihinde Bursa, Mustafa Kemal Paşa İlçesindeki bir maden ocağında meydana
gelen patlamada 19 maden işçisi hayatını kaybetmiştir. Madencilik taşıdığı
önemin yanında barındırdığı riskler açısından da önemle üzerinde durulması
gereken bir sektördür. 1941 yılından bu yana maden ocaklarında meydana gelen
kazalarda 3 bin 712 kişi hayatını kaybetmiş, bunun yanında 373 bin 484 kişi de
yaralanmıştır. Temel hak ve özgürlüklerin başında gelen yaşam hakkının söz
konusu olduğu sektör ne olursa olsun kâr hırsından uzak durulmalıdır. İşçi
sağlığı ve iş güvenliği öncelikli olmalıdır.
Maden işçiliğinin
iş kaza riski fazla, emek yoğun, kayıt dışılık yüksek ve kamunun ağırlığının
azaldığı bir sektör olduğu yapılan değerlendirmelerle ortaya koyulmuştur. Maden
sektöründe yaklaşık 100 bin dolayında kayıtlı işçi var iken, sektörde kayıt
dışı çalışan sayısının 35 bin olduğu tahmin edilmektedir. Sektörde çalışan
işçilerin küçük bir kısmı sendikalıdır. Yeterli iş güvenliği koşullarının
sağlanmaması nedeniyle yaşanan yaralanma ve ölümler kayıt dışılık ve
sendikasızlaşma ile birleşince işçilerin mağduriyetleri en üst seviyeye çıktığı
bilinmektedir.
Madenlerin
işletilmesinde özel sektörün payının artması ile işçilerin sorunları sektörün
kendisinden kaynaklanan sorunları ikiye katlamıştır. Özel işletmelerde maden
işçilerinin ücret, iş sağlığı ve güvenliği koşulları çok daha kötü durumdadır.
İşsizliğin günden güne arttığı ülkemizde, özel işletmelerin elinde olan
madenlerde, kamunun üçte biri oranında verilen çok düşük ücretler karşılığında
çalıştırılmaktadır.
Bugün ülkemizde
madenlerde yaşanan ölümlerin temel sebebi 19. yüzyıldan kalma bir anlayışla
ilkel koşullarda işçilerin çalıştırılmasıdır. İş yeri güvenliğinin nerdeyse hiç
olmadığı madenlerde, etkin denetim mekanizmalarının belli periyotlarla
düzenli olarak yapılması gerekmektedir. Bursa'nın Mustafa Kemal Paşa İlçesi'nde
yaşanan patlama öngörülebilir bir kazadır. Ancak burada sektörün hak ettiği
önem ve hassasiyete uygun bir tutum sergilenmediği ortadadır. Önlenebilir
nitelikte olan bu ölümler işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin alınmaması
nedeniyle işçilerimiz hayatlarını kaybetmektedir.
Maden ocaklarında
öncelikle işçi sağlığı ve iş güvenliği için gerekli tedbirlerin alınması bu
konuda denetimlerin etkin bir şekilde yapılması gerekmektedir. Maden
ocaklarında yapılan denetimler sonucunda tespit edilen eksikliklere ilişkin
verilen cezaların caydırıcı nitelikte olması gerekmektedir. Sektörde kayıt dışı
çalışan işçi sayısı çok yüksektir. Kayıt dışılığın önlenmesi gerekmektedir.
Sendikalaşma oldukça düşüktür. Oysa sendikalaşma Anayasa’nın 51. maddesi ile
tanınmış yasal bir haktır.Buna rağmen sendikalaşmanın
önünde fiili olarak engeller yaratılmakta, işsizliğin çok yüksek olduğu bu
dönemde işçilerin sendikaya üye olmaları bir işten çıkarma sebebi olarak
görülmektedir.
Sektörde özel
işletmeler tarafından işletilen maden ocaklarında çalışan işçilerin, işçi
sağlığı ve iş güvenliği açısından yaşadıkları sıkıntılar çok yüksektir. Bu
nedenle yapılacak düzenlemelerde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri yanında
ücret açısından da tüm işyerlerini kapsayacak nitelikte olmasına dikkat
edilmelidir.
Maden ocaklarında
çalışan işçilerin yaşadıkları sorunlarla, bu sorunların nedenleri ve alınacak
tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz. 15.12.2009
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Ali Oksal (Mersin)
3) Tekin Bingöl (Ankara)
4) Gürol Ergin (Muğla)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
7) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
8) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
9) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
10) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
11) Sacid Yıldız (İstanbul)
12) Rahmi Güner (Ordu)
13) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
14) Atila Emek (Antalya)
15) Hüsnü Çöllü (Antalya)
16) Faik Öztrak (Tekirdağ)
17) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
18) Tayfur Süner (Antalya)
19) Osman Kaptan (Antalya)
20) Şevket Köse (Adıyaman)
21) Hulusi Güvel (Adana)
22) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
23) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
24) Akif Ekici (Gaziantep)
25) Derviş Günday (Çorum)
26) Eşref Karaibrahim (Giresun)
27) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
28) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
29) Bülent Baratalı (İzmir)
30) Vahap Seçer (Mersin)
31) Ahmet Küçük (Çanakkale)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/406) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu;
03.02.2010 Çarşamba günü (Bugün) yapılan toplantıda oy birliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Anadol
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan (10/406) esas numaralı
Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurulun 03.02.2010 Çarşamba
günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, istem hâlinde ikişer üyeye lehte ve aleyhte onar dakika söz
vereceğim.
Şimdi söz
taleplerini alıyoruz.
CHP grup önerisi
lehinde İzmir Milletvekili Kemal Anadol. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Şahsım ve partim adıma
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 21’inci yüzyılın en önemli sorunlarından biri şiddet ve terördür.
Toplumu, toplumları daha doğrusu saran bu hastalık, kamu yönetimlerinde
iktidarların en büyük sorunudur ve huzur içinde yaşamak isteyen insanların,
hangi ülkede olursa olsun, hangi yönetimde yaşarsa yaşasın yine en büyük
sorunudur.
Tabii, terör ve
şiddete karşı iki olmazsa olmaz koşul vardır: Biri demokrasi, ikincisi
demokrasiyle etle tırnak gibi olan hukuk, evrensel hukuk, hukuk devletinin
üstünlüğü. Eğer bir ülkede evrensel hukuk kuralları geçerli değilse o ülkede
demokrasi olmaz. Demokrasi olmazsa o toplum teröre ve şiddete yenik düşmeye
mecburdur. O zaman, Türkiye de dünyanın bir parçası, Orta Doğu’nun en önemli
bir ülkesi ve devleti olduğuna göre bu sorun yakıcı olarak Türkiye'nin
gündeminde yer almaktadır.
Tabii, değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin şiddete karşı başarılı olabilmesi için devletin en
önemli organı olan, yasamanın merkezi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde
hukuk kurallarının uygulanması lazım, şiddetin Türkiye Büyük Millet Meclisine
asla giremediği bir yapıya ve uygulamaya sahip olmamız lazım.
Peki, durum böyle
mi? Parlamento evvela şiddete karşı kararlı bir mücadele vermeli ki o
kararlılıkla Parlamento topluma örnek olmalı, demokrasiyi sergilemeli, hukuk
devletinin üstünlüğü, hukuk devletinin gerekliliği mesajı vatandaşa en ücra
yurt köşesine kadar Parlamentodan gitmelidir. Oysa gerçek bunun tam tersi,
gerçeği dün yaşadık.
Değerli arkadaşlar, her demokratik ülkede olduğu gibi Türkiye’de
kuvvetler ayrılığı geçerlidir, yani yasama, yürütme ve yargı birbirinden
bağımsız biçimde, birbirinden emir almadan, birbirine baskı yapmadan,
birbirinin görevine müdahale etmeden ülkenin yönetimini sağlıklı biçimde
esenliğe kavuşturmalıdır ve bu Parlamento çalışırken iki tane önemli rehber var
yasal olarak: Biri Anayasa’mız; ikincisi çalışmalarımızın esasını teşkil eden
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü. Hepimiz bu kurallara uymak zorundayız.
Dün bunun tersi
oldu. Dün bir gensoru müzakeresi, ondan evvel bir tezkere, yurt dışına asker
göndermeyle ilgili bir tezkere müzakeresi vardı gündemimizde. Birincisi bitti,
normal akışı içinde Meclis müzakereleri devam ederken… Her zaman olduğu gibi
tartışma olacak, laf atmalar olacak, Meclisi yöneten başkan vekili zaman zaman ara verecek beş dakika, on dakika. Bunlar normal
parlamenter sistemin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin günlük yaşamından enstantaneler. Meclis başkanını, Meclisi yöneten Millet
Meclisi başkanı ve onu temsilen Meclisin seçtiği Meclis başkan vekili bir
yanlış yaparsa –insandır, hepimiz yanlışlar yaparız, doğrular yaparız-
eleştirilerimiz olursa, uygulamasına yönelik eleştirilerimiz olursa tek
başvuracağımız yol var: Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü, İç Tüzük’ün
63’üncü maddesi.
Ne diyor 63’üncü
madde? “Görüşmeye yer olup olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye
bırakma gibi usule ait konular, diğer işlerden önce konuşulur.
Bu yolda bir
istemde bulunulursa, onar dakikadan fazla sürmemek şartıyla, lehte ve aleyhte
en çok ikişer kişiye söz verilir.”
Çare bu, tartışılmayacak
kadar şu İç Tüzük’ün en fazla uygulandığı madde 63’üncü madde. Buna zaman zaman iktidar ve muhalefet partileri, milletvekilleri
müracaat ediyoruz, başvuruyoruz ve çareyi bu maddenin uygulanmasında buluyoruz.
Dün maalesef bu maddeyi hepimizden iyi bilmesi gereken, iki dönem
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapmış ve şu anda Başbakan Yardımcısı
sıfatını taşıyan kişi, Sayın Arınç, bu maddeyi paspas
gibi çiğneyerek, elinin tersiyle iterek o arada ara vermiş olan, oturumu
yöneten Meclis Başkan Vekiline ve Divanda görevli üyelere ait olan makam
odasını âdeta basarak ve biraz sonra AKP Grup Başkan Vekili de aynı olayı
tekrarlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilini tehdit etmiştir,
baskı yapmıştır, hakaret etmiştir, taciz etmiştir, bunlara kalkışabilmiştir.
MEHMET SAİT DİLEK
(Isparta) – Ne tacizi ya!
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Efendim, sözle taciz olur, haberiniz yok. Türk Dil Kurumu sözlüğünü
açın bakın. Taciz deyince aklınızda olan şeyi ben biliyorum. Fikriniz neyse
zikriniz de o. (CHP sıralarından alkışlar) Çok anlamlı bir sözcüğe tek boyutlu
bakıyorsunuz.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Böyle şey olur mu, böyle şey düşünülür mü ya?
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, cumhuriyet döneminde gerek tek parti
olsun gerek 50’den sonraki çok partili yaşamımızda rastlanmadık bir olaydır.
Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine tecavüzdür ve maalesef bu eylemi
gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisinde iki dönem Millet Meclisi
Başkanlığı yapmış kişidir. Çık, bir şikâyetin varsa -bu kürsü herkese açık-
63’üncü maddeye göre söz iste, memnun değilsen oturumu yöneten Sayın Millet
Meclisi Başkan Vekilinden şikâyetlerini sırala, açık… Hayır, bu yola
başvurmuyor. Ondan sonra, hem suçlu hem güçlü… Basın toplantısını sonuna kadar
izledim. Arkadaşlar, zırva tevil götürmez. Neymiş? CHP’li Millet Meclisi Başkan
Vekili Sayın Güldal Mumcu Cumhuriyet Halk Partisinin
grup toplantılarına katılıyormuş, en önde oturuyormuş. Sayın Sadık Yakut,
iktidar partisinin grup toplantılarına hiç katılmadı mı? Sayın Nevzat Pakdil…
SONER AKSOY
(Kütahya) – Kendisi yok burada.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – En doğal hakkı canım, ben eleştirmek için söylemiyorum. Ben Bülent Arınç’a soruyorum: Adalet ve Kalkınma Partisinin grup
toplantılarına katılmıyor mu? Bir uyanık gazeteci bunu sorunca: “E, ben onları
da kınıyorum.” Sen onları kınamayı bırak, ne işin vardı o odada?
SONER AKSOY
(Kütahya) – Burada olmayana böyle soru sorulmaz.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – O oda, demin söylediğim gibi Başkanlık Divanının makam odası. Biz,
grup başkan vekilleri, iktidar ve muhalefet…
SONER AKSOY
(Kütahya) – Burada olmayan adama…
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Burada olsun efendim! Olmayan neymiş? Televizyon ekranına
çıkacağına, gelsin karşımıza hesap versin. Burada yokmuş! Gelsin! Gelsin, çağır
gelsin, burada hesaplaşalım! Hesaplaşma yeri kürsü. Sen avukatı mısın? Sen
avukatı mısın?
AHMET ÖKSÜZKAYA
(Kayseri) – Bağırmayın Meclise!
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Sakin olun Başkanım.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Siz sakin olun önce! Siz sakin olun.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, siz adamı çıldırtıyorsunuz, sakin olun… Ne demek bu? Grup başkan
vekilleri burada bakın, MHP’nin, BDP’nin, muhalefet
partilerinin grup başkan vekilleri, çağrılmadıkça biz o odaya gitmiyoruz.
Neden? Orası makam odası. Ama siz… Sayın Arınç diyor ki: “Bakanlar orada çay içiyor.” Ee, yol geçen hanına siz
çevirdiyseniz biz ne yapalım? Ne hakla oraya giriyorsunuz? Hangi hakla Meclis
Başkanından hesap soruyorsunuz? Gel burada 63’e göre sor. O imkânı
kullanmıyorsun.
Ondan sonra, grup
toplantısına katılıyormuş… Yani “Anayasa’ya göre, Parlamento içi ve dışı parti
faaliyetlerine katılamaz.” diye 94’üncü maddeyi söylüyor.
Al sana Bülent Arınç, tokat gibi cevap: “15/11/2004
günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç
dün AKP Genel Merkezine giderek, parti yöneticisi gibi, Dışişleri Bakanı
Abdullah Gül, Devlet Bakanları Beşir Atalay ve Ali Babacan’la yan yana durarak,
uzun bir kuyruk oluşturan partililerle bayramlaştı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Seçim bölgesindeki vatandaşlarla değil, Genel Merkezdeki
bayramlaşmaya katılıyor. Katıl, ben ona da bir şey demiyorum ama “Güldal Mumcu grup toplantısına gitti.” diye konuşma, kendi
kendinle çelişme, sonra tükürdüğünü yalarsın.
Değerli
arkadaşlar, dünkü olayı, iktidar muhalefet ayrımı yapmadan kınamak
durumundayız, hep birlikte Meclis olarak kınamak durumundayız. Yoksa bu Meclis
sağlıklı çalışamaz. Aklına esen Meclisi yöneten Başkanın makam odasına gider,
orada terör estirirse, bu Meclis esenlikli çalışamazsa, millete nasıl güvence
veririz arkadaşlar?
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Hırsızın suçu yok mu?
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Kimin?
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Hırsızın suçu yok mu? (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Hırsız kim?
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Ahlaksız!
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Hırsız kim? Onu söyle. Hırsız kim?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Geri alsın sözünü. Ayıp ya!
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Bir eldiven gibi sana yakışıyor o söz.
TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Hırsızın kim olduğunu açıklasın.
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Bu bir deyiştir.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Bir eldiven gibi sana yakışıyor o söz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Geri alsın sözünü.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Lafını geri al.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Lafını geri al canım. Bir de komisyon başkanı olacaksın!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Böyle bir deyiş olmaz yahu!
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Sayın Başkan, lafını geri alsın.
Hırsız kim?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Allah Allah! Meclis Başkan Vekiline
hırsız diyorsun. Bir de komisyon başkanı olacaksın!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Kim hırsız, kim?
ALİ KOÇAL (Zonguldak)
– Hırsız kim ya?
Nurettin Bey,
açıklasın, hırsız kim? Kim olduğunu açıklasın.
BAŞKAN –
Yerlerinize oturunuz lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Kim olduğunu açıklasın.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu… Sayın Aslanoğlu,
yerinize oturunuz lütfen. Sayın Küçük, siz de.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, hırsızın kim olduğunu söylesin.
TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Sözünü geri alsın.
BAŞKAN –
Yerlerinize oturunuz lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Hırsız ne demek ya!
BAŞKAN – Sayın
Küçük…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Hırsız kim? Hırsız demekle ne demek istiyor?
TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Ahlaksız herif!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hırsız kim?
BAŞKAN – Sakin
olun lütfen.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Çıksın söylesin, hırsız kim?
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Bu bir deyiştir.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Hırsız demekle ne demek istiyor? Hırsız kimdir, nedir? Hırsızı
söylesin burada.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Hırsız kim?
BAŞKAN – Sayın Anadol…
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Hırsız kim? Öğrenmek istiyorum Sayın Başkan. Hakkım.
BAŞKAN – Kim
olduğunu söyleyin siz de o zaman Sayın Milletvekili, kimi kastettiğinizi, açık
ve net olarak.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Hırsız kim?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hırsız kim? Söyle!
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Meclis Başkanı mı?
BAŞKAN – Sayın Anadol, sözünüzü tamamlayınız lütfen.
Buyurunuz.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Bakın, tutanaklara geçiyor. Bu söz bir eldiven gibi size yakışıyor,
bir eldiven gibi.
Yüce Meclise
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Anadol. (CHP sıralarından gürültüler)
Sakin olun
lütfen.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sayın Başkan, ne amaçla söylediler? Hırsız demekle, kimi, neyi
anlatmak istediler? Lütfen, çıksınlar açıklasınlar. Hırsız demekle… Hırsız
kimdir, nedir? Kime söylendi? Kime atfen söylendi? Burada “hırsız” sözcüğü
geçti. Bu “hırsız” sözcüğü neyle ilgiliydi? Çıksınlar söylesinler.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hangi amaçla söyledi?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Aslanoğlu, amacı aşan…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya)- Çıksın özür dilesin o zaman, amacı aşıyorsa.
BAŞKAN – Ne
söylüyorsunuz Sayın Milletvekili?
Sayın Kirişci, açıklama getiriyor musunuz sözünüze? Lütfen…
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Açıklayacağım Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Özür dilesin. Neyi açıklayacak?
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Yaşından başından utan!
BAŞKAN –
Yerinizden… Mikrofonunuzu açayım.
Sözünüze netlik
getiriniz Sayın Kirişci.
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, dün burada,
Sayın Anadol da bahsetti, hiç kimsenin tasvip
etmeyeceği birtakım hadiseler yaşandı. Ama bu yaşanılanların
arka planına bakmak anlamında, ben sıkça kullanılan, gündelik hayatta sıkça
kullanılan “Ya, herkes suçlu da onu yakalayan, bunu yakalayan suçlu da hırsızın
suçu yok mu?” tarzında her zaman kullanılan bir ifadeyi, bu Meclisin sağlıklı
yönetilmemesinden kaynaklı olarak, bu yönetimi gerçekleştiren Meclis Başkan
Vekilinin hiç mi kusuru, kabahati yoktur anlamında söyledim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Allah Allah!
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) - Bu manada bu ifadeyi kullandım.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sizi
kınıyorum efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Lafını geri al. Hırsız olan sizsiniz!
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Boyuna posuna yazıklar olsun. Özrün
kabahatinden büyük!
BAŞKAN – Aleyhte Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Yazıklar olsun! Bir de profesör olmuşsun, bu yaşa gelmişsin!
BAŞKAN - Sakin
olun sayın milletvekilleri, lütfen…
Buyurunuz Sayın
İçli.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Evet, Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Her zaman olduğu gibi içeriği
konusunda bir itirazım yok. Belki bu grup önerisine şunu eklemek gerekir -çünkü
grup önerisinde toplumda yaşanan şiddet olaylarının araştırılması
istenmektedir- buna bir ekleme, Türkiye Büyük Millet Meclisinde…(CHP
sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlarım, eğer dinlerseniz, ben sizler adına da kendi düşüncelerimi ifade
edebilirim.
Belki bu öneriye
şunun eklenmesi gerekirdi: Sadece toplumda yaşanan şiddet olayları değil, dün
akşam Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşanan şiddet olayları. Sadece burada
değil, Sayın Başkan Vekilinin odasında yaşanan, teşebbüs aşamasında kalan
şiddet olaylarının da belki de araştırılması gerekiyor.
Çünkü, değerli
arkadaşlarım, eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinde şiddet varsa, hakaret varsa,
küfür varsa, saygısızlık varsa, ee, kusura bakmayın,
toplumda olan olayları araştırmak ve onlara çözüm bulmak mümkün değildir çünkü
Türkiye Büyük Millet Meclisi toplumun aynası gibidir. Eğer Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki milletvekilleri saygılı olmaz ise sabırlı olmaz ise muhalefetin
veya sözcülerin sözlerini dinlemekten aciz olup her fikre bir hakaret ve
yumrukla karşılık vermeye kalkarsa sokakta da bunların izlerini görmek mümkün
olacaktır. Onun için, burası örnek bir kurumdur, saygın bir kurumdur; burada
olan, “milletvekili” sıfatını taşıyan her kişinin saygılı, ölçülü olması
gerekir. Buna, partinin genel başkanları, grup başkan vekilleri başta olmak
üzere kendi milletvekiline örnek olması gerekir diyorum.
Onun için, Sayın Güldal Mumcu’ya, onun kişiliğinde, dün yapılan, yasama
organına yapılan yakışıksız olayları kınıyorum. Aynı zamanda dün akşam yine
burada olan, arkadaşlarımız arasında küfürlü, hakaretli yumruklaşma şeklinde
olan olayı da değerli arkadaşlarım, şiddetle kınıyorum.
Bunları ifade
ettikten sonra… İşte Türkiye'nin hâli bu. Türkiye'nin
gündemi çok farklı, vatandaş kan ağlıyor, açlık, sefalet, yoksulluk var, Tekel
işçileri oradan bağırıyor, emekliler başka taraftan bağırıyor ama Türkiye'de
farklı şeyler oluyor. Ülkenin Başbakanı bu gidişatla ilgili olarak,“Tek parti
rejimi yaşanıyor.” ya da “Diktatörlüğe gidiyor.” şeklindeki eleştirileri
öfkeyle karşılıyor, kendi grubunda yaptığı konuşmalarda bu ifadede bulunanlara,
bu düşüncede bulunanlara karşı çok şiddetli eleştirilerde bulunuyor. Dün Sayın
Başbakan Yardımcısının davranışı da aslında o düşüncenin bir tezahürü. Çünkü
“Her şeye muktediriz.” anlayışıyla hareket eden bir anlayış var çünkü diyorlar
ki: “Parlamentonun yüzde 67’sine sahibiz, Türkiye'de seçimlerde de yüzde 47 oy
aldık, o zaman biz her şeyi yapmaya muktediriz.” anlayışı.
Değerli
arkadaşlarım, tek parti rejimine gittiği şeklindeki düşünceleri ifade
edenlerden birisi de benim, “Diktatörlüğe gidiliyor.” şeklindeki düşünce
sahiplerinden biri benim; bu benim düşüncem. İktidar bu düşünce sahiplerini
dinleyecek -çünkü ben iktidarla aynı düşünmek durumunda değilim- ona karşı da,
benim düşüncelerimin haksız olduğuna karşı kendi argümanlarıyla
bana cevap verecek.
Değerli
arkadaşlarım, ben bunu kendi argümanlarımla değil,
bakın, size Ziya Paşa’nın ünlü sözünü aktararak konuşmama devam etmek
istiyorum. Bu, sıklıkla Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında da
kullanıldı. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. /
Şahsın görünür rütbeyi aklı eserinde.” yani “Kişinin aklı ve nitelikleri
eserlerinden anlaşılır.” diyor. Onun için, iktidar partisi milletvekillerinin
bu söyleyeceklerimi de bir muhalefet milletvekilinin söylediklerini
değerlendirme açısından dikkatle dinlemesini rica ediyorum.
Bakın, bunu ben
söylemiyorum. Gündem o kadar çok değişiyor ki bazı söylemler ne yazık ki
toplumun dikkatlerine sunulamıyor. Geçtiğimiz haftalarda TÜSİAD yeni Başkanını
seçti. Eski Başkanının konuşması vardı, bir de yeni Başkanı Sayın Boyner, Ümit Boyner’in bir
konuşması vardı. Bakın, değerli arkadaşlarım, bu çok can alıcı, aslında
damıtılmış ifadeler: “Türkiye'nin sadece istihdam ve cari işlemler açığı yok,
demokrasi açığı var. Herkesten, her şeyden şüphe duyuyoruz.” diyor. Herkesten,
her şeyden şüphe duyuyoruz. “Konuşmuyoruz, bağırıyoruz.” diyor. Dün Türkiye
Büyük Millet Meclisinde yaşananlar da oydu. “Dinlemiyoruz, dinleniyoruz.”
diyor. Ben buna başka bir şey daha ekleyeyim dünkü olaylardan sonra:
Dinlemiyoruz, dövüyoruz, küfrediyoruz, hakaret ediyoruz, dinlemiyoruz. “Hepimiz
huzura hasretiz.” diyor. “Gergin bir toplum olarak yaşamaktan yorulduk.” diyor.
Gergin toplum, işte, dün gergin toplumun yansımaları burada. Peki,
bu TÜSİAD Başkanı. TOBB Başkanının söyledikleri var, ticaret odaları, sanayi
odalarının başkanlarının, esnafların, ziraatçıların odalarının, baroların açıklamaları
var.
Peki, Yargıtay ne
diyor? Yargının en üst kurumlarından biri. Sayın Gerçeker diyor ki: “Hukuka aykırı işlemlerden, yargının
bağımsızlığını zedeleyecek, kuvvetler ayrılığına aykırı düşecek faaliyetlerden,
davranışlardan vazgeçsin.” diyor. Tabii, Sayın Gerçeker,
yürütmenin yargıya müdahalesini, orada, kastediyor ama dün burada, yürütmenin
yasamaya müdahalesinin başka bir yansıması vardı.
Geçiyoruz, Hâkim
ve Savcılar Yüksek Kurulu Sayın Başkanı Kadir Özbek “Yargı savunmada.” diyor.
Başka? Anayasa Mahkemesinin kararlarını... Anayasa Mahkemesi bir karar veriyor
AKP kapatma davası hakkında “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı.” diyor. 11
üyenin 10 üyesi bunu söylüyor.
Danıştay… Danıştayın açıklamaları var, hepimiz biliyoruz. Burada zaman kısıtlı. Silivri’de bir dava sürdürülüyor.
Bunun hukuk devleti adına yapıldığı söyleniyor ama adil yargılanma… İçine hiç
karışmıyorum, haklıdır haksızdır, suçludur suçsuzdur. Bir davada iki buçuk yıl
-daha sürüp- içinde insanların ifadeleri alınamıyorsa, daha birçok olayda
iddianameler tanzim edilemiyorsa işte gerçek durum bu.
Peki, bir de ülke
dışına çıkalım. Dünya Gazeteciler ve Yayıncılar Birliği ne diyor? “Türk Hükûmetine, basın özgürlüğünü ve ifade özgürlüğünü kararlı
bir şekilde uluslararası standartlara ulaştırması için çağrıda bulunuyoruz.”
diyor.
Bakın, işçi,
memurlar ne diyor? İşte Türk-İş… Tekel işçileri sokakta, hak
arayışında.
Değerli
arkadaşlarım, sürekli, işte Türk Silahlı Kuvvetlerinin yıpratılmasıyla ilgili
açıklamalar, ülkenin Genelkurmay Başkanının yumruğunu masaya vuran konuşması…
Bu Türk Silahlı Kuvvetleri bizim silahlı kuvvetlerimiz değil mi?
Peki, başka?
Silahlı kuvvetler, Hükûmet, işte dar alanda
paslaşmalar, Sayın Başbakanın açıklaması: “Biz Genelkurmay Başkanıyla, kuvvet
komutanlarıyla çok iyi paslaşıyoruz.” Neye, kime karşı paslaşıyorsunuz? Böyle
garip olaylar…
Değerli
arkadaşlarım, ekonomiye girelim. Ekonomiye bakıyorsunuz, çok vahim. Bakın,
gazeteden biri: “Sıradan bir vatandaş dolaylı vergiye ayda 350 lira veriyor.”
Eski parayla 350 milyon lira para.
Başka?
Türkiye'nin borcu almış gidiyor, borçlarımızı çevirebilmek için bir sürü
tedbirler… Cari bütçe açığı gitmiş, cari açık tırmanmış. Çok ciddi sıkıntılı
bir süreçten geçiyoruz.
Öbür tarafta,
Ermenistan’la ilgili, hani açılımlar, protokoller yapıyorduk ya, Ermenistan
Anayasa Mahkemesinin kararından sonra Sayın Başbakanın ifadeleri, Dışişleri
Bakanının ifadeleri, ortalık toz duman. Avrupa Birliğiyle ilişkiler fiyasko.
Avrupa Birliği sürekli Türkiye’nin yapamayacağı şeyleri söylüyor, sonra fren,
gaz edebiyatı. “Biz gaza basacağız da, frene basanlar, direksiyona çıkmaya
kalkanlar…”
Değerli
arkadaşlarım, ünlü bir söz var: “Dünya sizin…” Bunlara bahaneler
üretebilirsiniz iktidar olarak. “Ben bunu yapıyordum da, işte frene bastılar,
direksiyona geçmeye kalktılar.” Kendi hayalinizle olmadık bahaneler üreterek
halkı bir şekilde kandırabileceğinizi sanabilirsiniz ama ünlü bir söz var, onu
ifade edeyim: “Dünya sizin karşılaştığınız fırtınalarla değil, gemiyi limana
getirip getirmediğinizle ilgilenir.” Siz hükûmetsiniz,
kendi ifadenizle Meclisin yüzde 67 çoğunluğundasınız, kendi ifadenizle yüzde 47
oy alarak buraya geldiniz, devletin bütün kaynaklarını kullanabiliyorsunuz,
istediğiniz kararı alıyorsunuz. Sizin buraya geliş amacınız zaten halka hizmet
etmek. Ben şu kadar yol yaptım demekle övünmek durumunda değilsiniz, işiniz o.
İşiniz yol yapmamak değil. Siz, memura şu kadar zam verdik diyorsunuz; işiniz
memura bu kadar zam vermek değil, memuru insanca yaşamak durumuna getirmek için
geldiniz, çünkü bu ülkenin memurları, işçileri, emeklileri, sanayicileri,
herkes size destek verirken…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
…bunun için
getirdi ama siz, sürekli, karşılaştığınız kendi hayalinizdeki fırtınalarla
-bahane yaparak- gemiyi niçin limana götüremediğinizi anlatmaya çalışıyorsunuz.
Sizi eleştirenlere de, muhalefete tahammülsüzlük gösteriyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz 21’inci Dönem Parlamentoda ben o sıralarda
oturuyordum, iktidar sıralarında oturuyordum. Halk, bizi, görevimizi yapamadık
diye aldı balkona oturttu. Bu, halkın takdiridir. Benden size bir dost
tavsiyesi: Hani eşekten düşenin hâlini eşekten düşen bilirmiş. Siz dinlemekten,
görmekten, duymaktan kendinizi bu derece uzak tutarsanız halk sizi alır oraya
oturtur. Değerli arkadaşlarım var geçtiğimiz dönemde birlikte çalıştık, tabii
iktidar-muhalefet farklıydı, lütfen bu dediklerime öfkeyle bakmayın. Bu
dediklerimden bir şeyler, ne anlatmak istediğimi bir çıkartın. Bu, hem sizler
için iyi olur hem ülkemiz için iyi olur ama özellikle de Türkiye Büyük Millet
Meclisi, yasama organı için iyi olur diyor, sabırlarınız için hepinize teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın İçli.
Lehte Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, zannediyorum, bugün, bu kürsüye çıkan her arkadaşımız dün
yaşananlardan duyduğu üzüntüyü ifade ederek söze başlayacaktır, bana göre de
başlamalıdır.
Dün burada
yaşananlar müzakere değildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin sorunlarına
çözüm üretecek hukuku birlikte kurabilmek için birleşim yapıyor, bunun için
oturum yapıyor, bunun için müzakere yapıyor. Dün burada yaşananlara müzakere
diyebilmek mümkün değil. Dün burada yaşananlara tartışma da demek mümkün değil.
Hatta dün burada yaşananlara kavga bile demek mümkün değil. Maalesef dün burada
yaşananlar Türkiye Büyük Millet Meclisine, tüm siyasi partilerimize, Türk
milletine ve Türkiye’ye yakışmaz bir kara leke olarak kalacaktır.
Dün burada
yaşananlar, maalesef, iktidar partisinin saldırısıdır. Hem…
AHMET YENİ (Samsun) – MHP’nin saldırısı, MHP’nin.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Konuşma! Konuşma!
AHMET YENİ (Samsun) – MHP’nin saldırısı. Herkes biliyor onu.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – İşte, mesele böyle gelişiyor.
Değerli
arkadaşlar…
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Bir kere, sebep olanlar utansın.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sen utan önce, sen utan!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Dinleyiniz lütfen, dinleyiniz. Bakınız, yine aynı üslup
içerisindesiniz. Dinleyiniz.
Değerli
arkadaşlar, bakınız…
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Sebep olanlar utansın!
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) - Niye utanacakmış? Hatip konuşuyor
saygılı bir biçimde.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Utanılacak… Arkadaşımız…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı dinleyiniz, karşılıklı laf atmayınız.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, onları ikaz et önce.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Eğer sayın milletvekili arkadaşımız bana utanmamı ikaz ediyorsa ona
teessüflerimi ifade ediyorum, sözümün sonunu beklesin lütfen.
Dün burada
yaşanan hadise… Birlikte değerlendirelim. Dün burada yaşanan hadise… Bakın,
değerli arkadaşlar, iki buçuk yıldan bu yana birlikte çalışıyoruz. Bu Genel
Kurulda birçok defa milletvekillerinin haddini aşan, yanlış anlaşılan, İç
Tüzük’e aykırı konuşmaları olmuştur, tartışmalar olmuştur, müdahaleler
olmuştur, bunlar yaşanmıştır. Dün de burada böyle bir şey yaşandı. Bir sayın
milletvekili, kendi üslubunca… Kaldı ki bu arkadaşımızın hemen her konuda,
konusunu konuşurken tavrı o. Sayın Soysal’dan alıştığımız tavır o. Yani, hatta, biz, Sayın Soysal konuşurken, Tekel işçilerinin
mitinginde konuşuyor diye kendi aramızda da takıldık. Bunlar yaşanan hadiseler.
Daha ağırları da yaşandı burada.
Şimdi, böyle bir
olaydan sonra yapılması gerekeni Sayın Meclis Başkanı yaptı, oturumu kapattı.
Sayın Grup Başkan Vekili çıktı, cevap verdi, tartışma devam etti, bitti.
İp nerede koptu?
Değerli arkadaşlar, şunu anlamanızı istiyorum: Bakın, birbirimizi anlayarak
konuşmamız açısından söylüyorum. Kendi pozisyonunuzu doğru belirlemezseniz
yaşananları anlamakta zorlanırsınız. İktidar partisi olarak önde olan sizsiniz.
Bu ülkeyi yönetmek sorumluluğu millet tarafından size emanet edilmiştir. Siz,
konuşmak değil, yapmak sorumlususunuz. Tabii ki millet adına, muhalefet
partileri sizin yapmadıklarınızı konuşacaktır, bundan daha tabii bir şey olur
mu? Ha, kendi üslubunca konuşacaktır. Arzu edilir ki nezaketiyle konuşsun;
konuşmadığı takdirde de, İç Tüzük’ün 66’ncı, 67’nci maddesine göre yapılacak
işlem bellidir ve bu da yapılmaktadır. Ama ne hikmetse -bunu anlamakta
zorlanıyorum ve milletime sizi şikâyet ediyorum- her seviyede arkadaşımız, grup
başkan vekilleri, sayın bakanlar, Sayın Başbakan, ne hikmetse, en ufak tenkitte
bir tahammül göstermiyorlar. Dün Sayın Arınç’ın
yaptığını kabul edebilmemiz mümkün değil. Dünün yanlış olduğunu ifade eder diye
umutla bekledik, hatta kendi basın toplantımızda buna nezaket gösterdik, bir
şey söylemedik ama Sayın Arınç, bugün basın
toplantısında bütün umutlarımızı ortadan kaldıran bir tavır içerisinde “Saldırı
öyle olmaz, biz saldırı yaparsak tek kişiyle mi yaparız?” diye dün yapılan
hadiseyi savundu.
Değerli
arkadaşlar, böyle, soruna çözüm üretemezsiniz, bu Meclise saygınlık
kazandıramazsınız, burada müzakere yapamazsınız, burada sorunların çözümü için
hukuk oluşturamazsınız. Dün Meclis Başkanlığına yapılan hadise, bana göre,
hepimiz açısından bir saygınlık sorunudur. Meclisin arka odası Meclis
Başkanının özel odasıdır. Soyunma odası orası arkadaşlar, soyunma odası. Oraya
Meclis Başkanı davet ettiği takdirde grup başkan vekilleri gidebilir, oraya
bakanlar gidemez, oraya Başbakan da gidemez, eski Meclis Başkanı da gidemez ama
çok açık, net kendisi de ifade ediyor, hışımla gidip “Siz Meclisi iyi
yönetemiyorsunuz.” diye bir hanımefendiye, bir hanım Başkana kabul edilmesi mümkün
olmayan bir tavırla maalesef… Bu bir saldırıdır arkadaşlar, bunu olduğu gibi
kabul edelim. Bunu kınamak için anlamında söylemiyorum ama olayı doğru
tanımlamazsak bundan sonrasına tedbir geliştiremeyiz.
Bakın değerli
milletvekili arkadaşlarım, şunu bilmenizi istiyorum: Hiçbir şekilde hakaret
kastım yoktur, olmaz, bana yakışmaz, kendime saygısızlık olur, böyle bir şey
olmaz.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Öyle diyorsunuz, bizi geriyorsunuz sonra da!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sayın Üstün, asla böyle bir şeyim olmaz, bunu doğru bulmam;
efendim, bunu doğru bulmam. Ama size bir şey söylüyorum, ilk günden bu yana bir
şey söylüyoruz, “Arkadaşlar, bu yasama kalitesini yükseltmemiz lazım.” diyoruz.
Gerek komisyonlarda gerek Genel Kuruldaki tüm müzakerelerde,
kanun tekliflerinin, tasarılarının görüşülmesinde, önerge verilmesinde, İç
Tüzük’ün uygulanmasında, teamüllerde özen gösterelim diyoruz ama ilk günden bu
yana -biraz önce Sayın Meclis Başkanına da arz ettim- bu doğru değil, maalesef,
yani “hukuk tanımazlık” bir başka anlama çekilir diye söylemeyeyim ama
özensizlik had safhada. Arkadaşlar, bu tavır burada -sık kullandığınız
tabirle söylüyorum- birlikte çalışma imkânını veya Meclis mehabetini ortadan
kaldırır. Yaşadığımız hadise de bu.
Dün yaşanan
hadisede ben o sıralarda oturuyordum, Sayın Osman Durmuş da hemen arkamda
oturuyordu. Bakın arkadaşlar, tutanakları açın okuyun. Sayın Osman Durmuş
“Sayın Başbakan, size hakaret eden şerefsizdir, önümü ilikliyorum.” deyip ayağa
kalktı. Ama aynı anda Sayın Sağlık Bakanı oradan “Sen şerefsizsin, sen
terbiyesizsin!“ diye defalarca laf attı. Ben bunu duydum. Sayın Osman Durmuş’un da buna karşılık verdiği cevap ağırdı, ben onu
kabul etmiyorum. Sayın Bakanın o aşırı tepkisi… Sayın Bakanı durdurmak için öne
çıkarken, kabul ediniz ki, kavga burada oldu, eğer onun adına kavga diyorsanız.
AKP’den belki de 100 milletvekili, Sayın Devlet Bahçeli o sırada otururken…
Değerli arkadaşlar, bu yakışıyor mu yani? Bir sayın genel başkanın üzerine
hücum ediyorsunuz. Sayın Genel Başkan orada oturuyor.
AHMET YENİ
(Samsun) – Ya, sizin, Sadi Somuncuoğlu’ndan başlayan,
işiniz gücünüz kavga!
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sadi Somuncuoğlu’nun zamanı mı şimdi!
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öyle bir kavga yok, öyle bir saldırı yok.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hayatınız kavga!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Siz bu tavırla, muhtemeldir ki, kendi çevrenizde, kendi ailenizde
bile kavga yapıyorsunuz Sayın Yeni.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öyle bir saldırı yok.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Dün, çok açık tabiriyle, çok sayıda AKP milletvekili MHP sıralarına
doğru saldırıya geçmiştir…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başbakan konuşurken esas saldırı ihtimali söz konusu.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - …ve MHP milletvekillerinden hiç kimse sözlü sataşmanın dışında
fiilî bir hareket içerisinde değildir. Bir tek Osman Durmuş ayağa kalkmıştır
“Sayın Başbakan, ceketimi ilikliyorum, size hakaret eden şerefsizdir.”
demiştir. Daha ne diyecekti? Ama Sayın Bakanın kalkıp oradan “Sen şerefsizsin,
sen terbiyesizsin.” demeye hakkı var mı?
Değerli
arkadaşlar, size pozisyonumuzu anlatıyorum. Biz sizi…
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – “Peygamber” demeye hakkı var mı?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Değerli Başkan, Sayın Hoca, ona da cevabımız var. “Peygamber” diyen
sizin arkadaşınız, sizin arkadaşınız! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN
DEVECİOĞLU (Kilis) – Ne alakası var?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız size bir şey söyleyeyim.
HÜSEYİN
DEVECİOĞLU (Kilis) – Gensoruyla ne alakası var?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Ben size bir şey söylüyorum, vicdanlarınıza sesleniyorum: Şiddet…
Sayın CHP Grubunun verdiği önerge…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Şandır, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, Sayın CHP Grubunun verdiği önerge, şiddetin
tartışılmasını isteyen bir araştırma önergesi.
Şimdi, sizin
vicdanlarınıza sesleniyorum: Buradaki şiddet sokağa yansırsa, hepimiz birlikte
bu millete iyilik mi etmiş oluruz, kötülük mü etmiş oluruz? Bunu en çok, en
önde düşünmesi gereken kim? Siyasi iktidar değil mi? Bu milleti, bu milletin
yetkisini, iradesini bu millet size emanet etmedi mi? Önde olan siz değil
misiniz? Böyle olunca, en ufak meselede bu tartışma, bu kavga ortamına sebep
olacak davranışlar size bir şey kazandırıyor mu? Yani millet nezdinde kendi
büyüklüğünüzün, kendi sorumluluğunuzun büyüklüğünün idrakinde olmadan her
meseleden dolayı kavga çıkartmak… Bu kavgayı sayın bakanların, hatta Sayın
Başbakanın başlatmasını nasıl kabul edebiliriz?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başbakana hakaret edildi.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Benim yadırgadığım şey şu…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başbakan söz aldı.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sayın Başbakan… Sayın Grup Başkan Vekili cevap verdi. Sayın
Başbakan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Şandır, lütfen sözünüzü bağlayınız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Tabii şunu
söylüyorum: Bu dönemin hesabını millete siz vereceksiniz. İktidar olan
sizsiniz. Şimdi, şu dün yaşanan hadiselerin izahını yapamazsınız. Bu
hadiselerde sizin davranışınız çok açık, net -tekraren söylüyorum- hem
Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna hem Meclisin hükmi şahsiyetine bir
saldırıdır. Bunu kendi aranızda tartışarak bu öz eleştiriyi hep beraber
yapalım. Biz yaptık kendi özeleştirimizi, kendi tenkidimizi yaptık Sayın
Komisyon Başkanı ama bu tenkite en çok ihtiyacı olan sizsiniz çünkü iktidar
partisi olan sizsiniz. Bu Meclisi uyum içerisinde, huzur içerisinde çalıştırmak
sorumluluğu sizindir, bunu size hatırlatıyorum.
Hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şandır.
Aleyhte İstanbul
Milletvekili Halide İncekara. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın İncekara.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilen, çocuklardaki artan cinnet ve şiddet artışlarını inceleme komisyonu
üzerine verilen önerge üzerine konuşuyorum. Yalnız, benden önce çıkan
arkadaşlarımdan pür dikkat dinledim ki verilen önerge üzerine bir konuşma
yapsınlar. Sayın Başkanım, belki de yapılan eleştirilerin temelinde bu yatıyor.
Hani diyorlar ya Meclise hâkim olunamıyor, Meclis gündeminde yürüyemiyor. Çünkü
ben üç konuşmacıda da şunu bekledim ki sizden “Gündeme gelin, önergeye gelin
çünkü önergeyi veren sizlersiniz, sahibisiniz.” demenizi bekledim.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Şiddetten bahsedeceğiz.
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Bir dakika…
Ama doğaldır,
gerçekten kötü bir gün yaşadık.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Bu, Meclisin çalışma usulüdür, daha bunun ne anlama geldiğini bilmiyorsun.
Meclisin çalışma usullerinin belirlenmesidir grup önerileri. Evvela bunun ne
anlama geldiğini öğrenin, sonra konuşun.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Beni bir
milletvekili kardeşiniz, ablanız… Çoğunuzla dışarıda sivil olarak tanışıyorum.
Hiçbirinizin özel hayatında, çoğunluğunuzun, şiddet eğilimli olmadığını
biliyorum. Ne kadar nazik, iyi bir aile reisi, iyi bir, apartmanda, komşu
olduğunuzu biliyorum, herkes için söylüyorum fakat ne oluyorsa bu çatının
altına geldikten sonra hepimiz bir delleniyoruz. Öfke
kontrolü, çağın hastalıklarından birisi. Bu önerge üzerine konuşuyorum. Hatta
ve hatta sosyal ve toplumsal bir olay olmaktan öte dünya artık şiddeti ve
öfkeyi bir hastalık olarak kabul etmeye başladı ve tedavi edilmesi gereken bir
şey olarak… Bu teknolojinin gelişmesi, bu süreç… Yani şöyle söyleyeyim: Biz bir
travma nesliyiz arkadaşlar. Ben elli yaşındayım
-küçüklerim için söylüyorum- ben yedi yaşında telefona kaydolurdum ki yirmi bir
yirmi iki yaşında evimize telefon bağlansın diye. Hatırlayın. Biz o nesil, bu
nesil, şimdi kontörü bakkaldan satın alıp görüntüyle konuşan nesil yine bu
nesil. Bunu şunun için örnek veriyorum…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Bakkal da bırakmadınız artık.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Bakkalları kapatıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Arkadaşlar, ben kendimi savunabilirim. Rica edeyim, beni bana
bırakın.
Şimdi Hazreti
Ali’nin bir hikâyesini anlatacağım, yine çok affınıza sığınarak. Ne olur, öteki
beriki olarak demeyin.
Hazreti Ali yolda
giderken hakaret ederler, küfrederler. Yanındakiler kıyamaz, der ki: “Efendim,
bir cevap verseniz.” Der ki: “Onların cebindeki o, taşları o, onları atacaklar.
Ondan bende yok.” Onun için, birbirimizi dinleyelim.
Bu araştırma
önergesi hassasiyetini gösteren arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Lakin, sanıyorum 2006-2007 döneminde yapılan çok ciddi bir
araştırma çalışması vardı, özellikle okulda, gençlerde artan şiddet eğilimini
inceleyen bir çalışma. Ondan önce, kadına yönelik şiddetle ilgili bir komisyon
kuruldu, ondan önce sporla ilgili bir komisyon kuruldu. Daha çok araştırma
komisyonu kurduk diye sokakta şiddet azalmıyor. Lakin bu önergeyi veren
arkadaşlarım eğer şunu yapabilirlerse bu konuda ben de onlara destek olurum:
Yayınlanan kitaplar var, raporlar var ve bu raporlarda öneriler var. Burada
belki araştırma komisyonunun yerine, milletvekili arkadaşların, bu önermelerin
hayata ne kadar geçirildiğiyle ilgili denetim görevlerini yapmalarının çok daha
faydalı olacağını düşünüyorum. Üniversiteler daha çok araştırma yapmaya
başlamış mı, üniversiteler daha çok yerel problemlerle ilgilenmiş mi, Sağlık
Bakanlığı daha çok şiddet üzerine detaylarda çalışmaya başlamış mı? Bunları
yapmanın, bir araştırma komisyonu kurmaktan çok daha faydalı olacağını
düşünüyorum.
Sonra, bu çocuk
ve gençlerde artan şiddet eğilimi komisyonunun yaptığı çok özel bir çalışma
vardı, Meclis tarihinde ilk defa yapıldı. Şöyle ki: Altmış ilde, resmî ve özel
ortaöğretim okullarında bir anket çalışması yapıldı Millî Eğitim Bakanlığı ve
Sağlık Bakanlığı iş birliğiyle. Yine aynı şekilde, istisna tutularak büyük
şehir olduğu göz önüne ve suç artışları göz önüne alındığında, İstanbul’da özel
bir çalışma yaptı. Ayrıca cezaevlerinde ayrı bir anket çalışması yapıldı ve bu
anketin bütün verileri de buraya alındı, ona da bir göz atmanızı tavsiye
ederim.
Sonra, bu
araştırma komisyonu yine çok güzel, farklı çalışmalardan birini yaptı.
Ankara’da Bilkent Otelde “kurumlar arası bilgi paylaşımı ve iş birliği teşvik
toplantısı” diye 5-6 Nisan’da Dünya Sağlık Örgütünden de temsilcilerin
katıldığı bir toplantı yaptı. Panel, çalışma toplantısı ve beyin fırtınaları
yaptı. Onun için, ben, yeni bir araştırma komisyonu kurularak yeniden… Çünkü
hengâmeli, zorlu bir çalışma, ciddi bir çalışma. Çalışma mutlaka olmalı ama
çalışma şunların üzerine olmalı: Daha önceki yapılan araştırma komisyonu
çalışmalarının sonucu ne kadar hayata geçmiş, kim burada ihmal göstermiş, kim
görevini yapmış? Onun üzerine yeni, belki yapılmayanlar üzerine bir araştırma
komisyonu istemek daha doğru olur diye düşünüyorum. Bunun için de teklifi
reddediyorum.
Şimdi, yine haklı
olarak grup başkan vekilleri de dediler ki: “Dünü konuşmadan olmuyor.” Dünü
dünde bırakmak lazım, bugüne yeni sözler lazım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Özür dilemesi lazım.
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Can yoldaşlar, bakın, öfkeyi şiddetlendirmek, hiddetlendirmek,
tazyik vermek en kolay. Her kişinin işi öfkeyi yaratabilir, her kişi kavgayı
yaratabilir ama durduran er kişidir, er kişidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Kim ki birbirimize sabrı, kim ki birbirimize sükûneti…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Sayın Başbakana söyleyin!
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Ha şunu söyleyeyim: Size söylüyorum, başta kendi nefsime de söylüyorum.
Ha ben bunları söylüyorum da sanki birbirimizden çok iyi, fevkalade durumda
değiliz. Hepimiz zaman zaman, öfkelerimizi kontrol
edemediğimiz zamanlar oluyor. Mesela demin Şandır Hoca
-tebessüm edeceğim, affına sığınacağım- aynı kullandığı bir cümleyi ben bu
kürsüden kullandığım zaman kıyameti koparmıştı. Olabilir, oluyor. Nihayetinde
yanımızda öfkemizi durduran önemlidir. Ben sizden rica ediyorum. İster
milletvekili arkadaşınız olarak kabul edin, ister -elli yaşındayım- ablanız
olarak kabul edin, ister evladınız, Allah aşkına, yüksek sesle öfkelenenlerimiz
olabilir, birbirimize hakaret edenlerimiz de olabilir, oluyor. Peki, diğerine
düşen nedir? Diğerine düşen, sükûnete davet etmektir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Susmak, susmak.
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Dünü artık konuşmamak. Çünkü bir şey konuşuldukça artıyor, arttıkça
duymayanlar da duyuyor. Kötüyü konuşmanın bir anlamı yok. Biz burada sulh
istiyoruz. Birbirimize tahammül etmeliyiz. Biz birbirimize tahammül etmezsek
-doğru söylüyor Şandır Hoca- sokak hiç tahammül etmez, Allah korusun. Bunun
şakası yok. Hepimize, grup başkan vekillerine, başta Meclis başkan
vekillerimize çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Burayı adil yönetmek
zorundayız, birbirimize tahammül etmek zorundayız.
Ben, hepinize
beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum ve önerge aleyhinde düşüncemi
belirtmiş bulunuyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın İncekara.
III.-YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
mı istiyorsunuz efendim?
Sırayla tespit
yapalım: Sayın Anadol, Sayın Okay,
Sayın Kart, Sayın Hamzaçebi, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Köse, Sayın Kaptan, Sayın Çöllü, Sayın Güvel, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Süner, Sayın Barış, Sayın Çakır, Sayın Güner,
Sayın Ünsal, Sayın Ergin, Sayın Koçal, Sayın Emek,
Sayın Aydoğan.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/406) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
On beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Şimdi de
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- (10/298) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu;
03.02.2010 Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantıda oy birliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında
yer alan 10/298 esas numaralı, “Öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usulsüzlük
iddialarının araştırılarak alınması gereken Önlemlerin Belirlenmesi amacıyla”
Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması
önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 03.02.2010 Çarşamba günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Söz
taleplerini alıyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, o söz isteyen arkadaşları okuyun da buradalar mı,
değiller mi bilelim Gruplar bir şeyler topluyor, getiriyor, buraya dahil ediyorlar.
BAŞKAN – Şimdi
okuyorum zaten efendim. Söz talebi bana ulaşınca okuyorum.
Lehte: Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.
Aleyhte: Amasya
Milletvekili Avni Erdemir. Aleyhte olan diğeri için
arkadaşlar kura çekiyorlarmış. Çok başvuru olmuş aynı anda. Onu da kura sonucu
size bildireceğim.
Şimdi ilk söz
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’e ait. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Asil.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmenlerimizin
sıkıntılarını, atamada karşılaşılan sorunları konuşalım diye daha önce de bu
konuda bir araştırma önergesinin gündeme alınması teklifinde bulunduk. Ama
maalesef o önergemiz AKP’li milletvekillerinin ret oylarıyla gündeme alınmadı.
Bugün bu talebimizi tekrarlıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, Türk eğitim sisteminde ve bu sistemin temel taşları olan,
hepimizin yetişmesinde emekleri olan öğretmen arkadaşlarımızın,
öğretmenlerimizin içinde bulundukları durum ve sıkıntılar ile ilgili bir
araştırma önergesi daha getirdik. Bunu da reddettiğiniz takdirde tekrar tekrar getirmeye devam edeceğiz, ta ki öğretmenlerimizin
sıkıntılarına bir çözüm bulma noktasına gelinceye kadar.
Değerli
arkadaşlarım, bugün Türkiye’de, ülkemizde 300 bini aşkın bir öğretmen olması
noktasında eğitim verdiğimiz çok değerli eğitim ordusunun elemanları atanmak
için sıra beklemektedirler. Bu süreçte, her yıl şubat ayında yapılan, daha önce
de yapılacak sözü verilen öğretmen atamaları, anlaşılmayan bir sebeple, hiçbir
açıklamada bulunulmadan maalesef ertelenmiştir.
Dün AKP Grup
Başkanı, Başbakan grup toplantısında, Türk-İş önünde biriken, hak arayan
işçilerden söz ederken şöyle bir ifadede bulundu: “Türk-İş’in önünde birikmiş
olan 300-500 tane işçi ki bunların yanına gelen birçok uç kuruluşlar, hiç alakası
olmayan Öğretmen Olamayanlar Birliği. Ne demek Öğretmen Olamayanlar Birliği ya?
Böyle şey mi olur? Türkiye'de bazı şeyler cidden komikleşmeye başladı. Ne demek
Öğretmen Olamayanlar Birliği? Bunun imtihanı vardır…” diye devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım,
tabii ki üniversite okuttuğumuz her okuyana devletin iş bulma mecburiyeti yok
ancak burada öğretmenlik eğitimi farklı bir uygulama, diyoruz ki: “Siz öğretmen
olacaksınız, eğitim ordusunun içerisinde görev alacaksınız.” Bu insanların
mühendisler gibi, mimarlar gibi başka alanlarda çalışma imkânları yok. O
nedenle onların haklı taleplerini kamuoyuna duyurmak için oluşturdukları
birliği tiye alma, alay etme, hakaret etme hakkını
Başbakan da olsa hiç kimse kendisinde bulmamalı.
“Öğretmen olmuyor
diye bir şey yok ki. Aynı şekilde, üniversiteyi bitiren herkes iş buluyor diye
bir şey yok ki. Bugün dünyanın en gelişmiş ülkesi Amerika'da işsizlik yüzde 9'a
çıktı. Japonya'ya gel, felaket. İspanya’da yüzde 8 küsurdan yüzde 18'e çıktı
işsizlik.” Bu yine Başbakanın ifadeleri.
Değerli
arkadaşlarım, İspanya’da işsizliğin yükselmesi, Amerika’da işsizliğin
yükselmesi, Türkiye’de bu işsiz kardeşlerimizin, iş bulamayan insanlarımızın
sorunlarını göz ardı etme, ilgi duymama hakkını bizlere verir mi? Tabii ki
onların derdiyle dertleneceğiz, sıkıntısıyla sıkıntı duyacağız.
Değerli
arkadaşlarım, tahsilli genç nüfustaki işsizlik oranı maalesef yüzde 30’ları
geçmiş durumdadır. Bunlara da tedbir almak bizim boynumuzun borcu.
Değerli
arkadaşlarım, yine, Başbakan devamla diyor ki: “Fakat bir taraftan
mezuniyetler, bir taraftan da tabii ki bütçemizin bu işe vereceği cevap, bunlar
önemli. Devlet yönetimi ciddiyet ister, hele hele
ekonomi yönetimi çok daha büyük ciddiyet ister.” İşte, biz, sizleri
yönetenleri, yürütmeyi kendisine çeki düzen vermeye ve ciddiyete davet etmek
için bu araştırma önergelerimizi veriyoruz. İşte sıkıntı
burada.
Değerli
arkadaşlarım, benim ilim Eskişehir; Ankara’ya bir buçuk saat, İstanbul’a üç
buçuk saat, İzmir’e, Antalya’ya dört buçuk saat, Anadolu’nun ortasında güzel
bir kent, yaşanabilir il sıralamasında da ilk üçe girmiş nadide illerimizden
birisi.
Değerli
milletvekilleri, bu ilde bile, Eskişehir’de bile yüzlerce öğretmen açığı vekil
öğretmenler tarafından karşılanmaktadır. Sokakta da binlerce öğretmen işsiz,
atanmayı bekliyor.
Eskişehir’de
durum böyleyken diğer illerimizde… Az önce Sayın Hatip gündem dışı konuşmasında
ifade etti: Kars’ta yüzde 80, Şırnak’ta yüzde 70, Van’da yüzde 52,
Diyarbakır’da yüzde 41, Bilecik’te yüzde 27, Aydın’da yüzde 10 vekil öğretmen,
sözleşmeli öğretmen oranı.
Değerli
arkadaşlarım, aynı, öğretmen atamada gösterilen bu ciddiyetsizlik, öğretmenin
planlamasında gösterilen bu ciddiyetsizlik, öğretmen yetiştiren kurumlara
öğrenci almada gösterilen bu plansızlık maalesef Türkiye’yi buralara
getirmiştir. Yine, yönetici atamada, bütün ısrarlarımıza rağmen, öğretmen
sendikalarının ısrarlarına rağmen, muhalefet partilerinin ısrarlarına rağmen
yıllarca vekil öğretmenlerle millî eğitimi idare etme politikası uygulandı,
76’ncı maddeden atamalar yapıldı. İşte, Eskişehir Öğretmenevi Müdürlüğüne de
yine 76’ncı maddeden bir müdür atandı ve Eskişehir’de bir bürokratın da
“Kendisine oğlum kadar güveniyorum.” diye atadığı müdür bugün yolsuzluk
iddialarıyla tutuklu vaziyette.
Değerli
arkadaşlarım, bu iş ciddiyet isteyen bir iş. Yine, Başbakan konuşmasında diyor
ki: “Bugüne kadar 228 bin öğretmenin atamasını yaptık.”
Değerli
arkadaşlarım, cumhuriyetin kurulduğu yıldan bu yana milyonların üzerinde
öğretmenin ataması yapıldı, bunlar eğitim ordusunun içerisinde görevlerini
yerine getirdiler ve emekli oldular. Ben, Hakk’ın rahmetine kavuşan değerli
öğretmenlerimize Allah’tan rahmet, hayatta olan emekli öğretmenlerimize de
sağlıklı, uzun, hayırlı ömürler diliyorum.
Ve bu önergemizi
lütfen bu sefer gündeme alalım ve öğretmenlerin sorunlarını Türkiye Büyük
Millet Meclisinde tartışalım, değerlendirelim, tespitler yapalım ve bu
sıkıntıları ortadan kaldıralım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – Konuşmamın sonunda, dün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekiline yapılan saldırıyı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna yapılan
saldırıyı şiddetle kınıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Asil.
Aleyhte Amasya
Milletvekili Avni Erdemir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Erdemir.
AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisinin aleyhine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, dün Meclisimizde yaşananlar milletimizin vicdanında derin yara
açmıştır. Dün yaşananlarla ilgili haklıyı arama çabası bile -şahsım adına ifade
ediyorum- doğru değildir.
Doğru, acaba kime
göre doğru, neye göre doğru? Kim, neye göre haklı, neye göre haksız? Elbette
herkes kendisini haklı görecektir, ancak şunu iyi düşünmemiz gerekiyor: Bu
kavga ortamından kim ne kazanacaktır, kim kaybedecektir?
Unutmayalım ki bu
kavga ortamından, ne iktidar ne muhalefet kazançlı çıkar ne de demokrasimiz
kazanır. Kazanan, demokrasi dışı özlemleri olanlar olur; kazanan, Meclisin
itibarını, milletvekilliğinin itibarını, millet iradesinin itibarını yerle bir
etmek isteyenler olur. Gelin, hep birlikte, iktidarıyla muhalefetiyle empati yapalım. İktidar olmak, elbette arkadaşlarımızın da
ifade ettiği gibi tahammül etmeyi gerektirir, ancak unutmayalım ki iktidar
partisi milletvekili olmak, vatan hainliğine kadar giden ithamlara, suçlamalara
karşı suskun kalmayı mı gerektirir acaba?
Derler ki: “Bârika-yi hakîkat
müsâdeme-yi efkârdan
çıkar.” Gelin, iktidarıyla muhalefetiyle ülkemiz için, milletimiz için
fikirlerimizi çarpıştıralım, biz yaptıklarımızı anlatalım, siz
yapamadıklarımızı anlatın, biz de yapamadıklarımızı sizlerle, sizin
fikirlerinizle öğrenelim, yeni bir heyecanla onlara sarılalım. Milletimizin
vicdanında iktidarıyla muhalefetiyle, gelin, yara açmayalım. Bu yüce millet
hiçbir zaman gerginliğe, kavgaya prim vermemiştir, bundan sonra da
vermeyecektir. Eğer amacımız milletimizin gönlünde yer almaksa milletimizin
tarihten gelen hoşgörü anlayışında buluşalım.
“İncinsen de
incitme/ Dostluk ve muhabbet kaynamakta ocağımızda bizim/ Aslanla ceylan
dosttur kucağımızda bizim.” diyen Hacı Beştaş Veli’ye, “Ben gelmedim kavga için/
Benim işim sevgi için/ Dostun evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldim.” diyen
Yunus Emre’ye kulak verelim. Bunu yapan, bunu yapabilen kimse, göreceksiniz,
milletimiz ona değer verecek, onu başının üstünde taşıyacak ve o kazanacaktır.
Değerli
arkadaşlar, önerge konusu olan öğretmenlerimiz elbette bizim her şeyimiz. Zira, öğretmenlerimiz, vatan tezgâhında millet kumaşını
ilmek ilmek, nakış nakış
dokuyan gönül erlerimiz. Bugün ulaştığımız her başarının arkasında onların alın
teri vardır, onların göz nuru vardır, fedakâr çalışmaları vardır. Onların
sorunlarını konuşmak, onların sorunlarını tartışmak, çözüm üretmek milletimizin
gelişmesinin önündeki engelleri tartışmak demektir; buna yürekten inanıyoruz.
Ancak herkes biliyor ki “Muhtarların, emeklilerin, öğretmenlerin sorunları
tartışılsın derken Meclisin gündemini değiştirelim diyoruz aslında. Acaba bugün
ele alacağımız iç güvenlikle ilgili müsteşarlığın kurulması öğretmenlerimizin
sorunlarından çok mu önemsiz?
Değerli
arkadaşlarım, biz Hükûmet olarak öğretmenlerimizin
sorunlarını biliyoruz. Kimisini çözdük, kimisini çözemedik ama onları da çözmek
için elimizden gelen imkânları, elimizden geleni devletimizin imkânları
ölçüsünde yapmaya çalışıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bakın 2003’ten günümüze neler yaptık öğretmenlerle ilgili: Evet,
2003 yılından 29 Ekim 2009 tarihine kadar 147.702 kadrolu, 70 bin sözleşmeli
olmak üzere toplam 217.702 öğretmen alımı yapılmıştır, 2009’un ekimine kadar.
Ayrıca, 37 bin
öğretici ki bunlar, kısmi zamanlı geçici öğretici, İngilizce dil öğreticisi,
bilgisayar dil öğreticisi, vekil öğretmen gibi.
Yine, 189 binin
üzerinde usta öğretici görevlendirilmiştir Bakanlığımızda. 18.542 personel
özelleştirme ve ilk atama olmak üzere, kısaca toplam 2003’ten 2009 yılı sonuna
kadar 462.998 personel istihdam edilmiştir.
Evet, maaşlarına
bakalım öğretmenlerimizin. Acaba iktidarı devraldığımız 2002 yılından günümüze
baktığımızda öğretmenlerimizin alım gücü, maaşı nedir reel olarak onu da şöyle
milletimizin hafızasının önünde bir canlandıralım.
Evet, 9’uncu
derecenin 1’inci kademesindeki bir öğretmenimiz 2002 yılında 470 lira maaş
alıyor. Evet, 470 Türk lirası maaş alıyor. 2009 yılının ikinci yarı yılı -2010’u da söylemiyorum- 1.302 lira maaş alıyor.
Evet, 470 liradan 1.302 liraya çıkmıştır maaş. 2002 yılında aynı öğretmenin
haftada on beş saat karşılığı ek ders ücreti 165 lira iken 2009 yılı sonunda
396 liraya yükselmiştir. 2002 yılına göre aynı öğretmenin eline geçen parada
yüzde 167’lik bir artış sağlanmış, ancak enflasyon artışı yüzde 72’de kalmıştır.
Evet, enflasyon artışı yüzde 72, öğretmenin maaşındaki artış yüzde 167’dir.
2002 eğitim ve öğretim yılında bir öğretmenin eğitim ve öğretim hazırlık
ödeneği 175 lira iken 2010 yılında 540 liraya yükselmiştir.
Değerli
arkadaşlar, bir de dolar bazında, şöyle, rakamlara bir bakmakta fayda var.
Bakın, 2002 yılında bir öğretmenimiz maaş ve ücret karşılığında 387 dolar
alabiliyordu, dolar da 1.640 liraydı, bugünden yüksekti; bakın, 1.640 liraydı,
387 dolar alabiliyordu. Pekâlâ, bugün öğretmenimiz 2009 yılı sonu itibarıyla
-2010 yılı da değil- 1.148 dolar alabiliyor -maaş ve ücret- 9’un 1’indeki bir
öğretmenimiz. Tekrar ediyorum: 387 dolar, 1.148 dolar. Pekâlâ, artış… Evet, 761
dolar fazla maaş alabiliyor öğretmenimiz 2009 yılı sonu itibarıyla.
Demek ki değerli
arkadaşlarımız, öğretmenlerimizin, neye vurursanız vurun -ister gıdaya vurun
ister temel gıda ister ne- kısaca toplumumuzda satılan, kamuoyundaki tüm,
öğretmenlerimizin aldığı maddelere, hangisine vurursanız vurun, alım gücünde
öğretmenimizin kesinlikle bir gelişme vardır, artış vardır.
Değerli
arkadaşlarım, “derslik” deniyor. 2002 yılı itibarıyla Türkiye genelinde 362 bin
derslik varken, evet, 2003-2009 yılları arasında 133 bin derslik yaptırılmıştır
değerli arkadaşlar. Yine, derslik başına düşen öğrenci sayısı itibarıyla,
Türkiye genelinde, öğrenci sayısının artmasına rağmen, okullaşma oranının
yükselmesine rağmen, 2003’ten 2009’a ilköğretimde 36’dan 32’ye düşmüştür
derslik başına düşen öğrenci sayısı; yine, genel ortaöğretimde 34’ten 29’a
düşmüştür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yine öğretmenevlerini özelleştirme
kapsamından çıkarıp ilave olarak 79 öğretmenevi, 27 öğretmen lokali
açılmış.
Her şeyden
önemlisi, öğretmen ataması ve tayinlerinde objektif kriterler
getirilmiş, yıllarca köylerde çalışıp şehir merkezine gelemeden emekli olan
öğretmenler devri kapanmış. Şükürler olsun bugün, öğretmenlerimizin tayinleri
ve nakilleri şeffaf bir şekilde, puan üstünlüğüne göre yapılıyor. Nakillerde
herkes tercihini biliyor, öğretmenlerimiz hangi okulda kaçıncı sırada olduğunu
takip edebiliyor. Öğretmenlerimiz artık tayinlerinde siyasi tavassut peşinde
koşmuyor.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Doğru söylemiyorsun Vekilim, doğru söylemiyorsun. Doğru
söylemiyorsun, yanlış bilgi veriyorsun.
AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, evet ben iktidar parti milletvekiliyim, bana
“Benim tayinimde yardımcı ol.” diye gelen yok; bunun onurunu yaşıyorum bir
milletvekili olarak.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sizin doğru yaptığınız ne var ki bunu doğru yapacaksınız? Hangi işi
doğru yaptınız?
AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Elbette öğretmenlerimizin problemlerinin tamamını çözmedik ama
Türkiye geliştikçe, üretim arttıkça, ihracat arttıkça, tüm kesimlerde olduğu
gibi, öğretmenlerimizin durumu da iyileşecektir diyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Erdemir.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – O kaymakamlarınızın verdiği puanlara gidip de bak bakalım
atamalarına. Evet, işine gelmiyor değil mi? O AKP’nin kaymakamları ne yapıyor
biliyor musun? Puan vererek yükseltiyor o öğretmenleri. Yaptığınız hileleri
bilmiyor değiliz.
AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Birlikte gidelim bakalım.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Biz kaçmayız, siz kaçmayın. Gidelim de bakalım.
BAŞKAN - Lehte,
Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.
Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu öğretmen
atamalarındaki haksızlık ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş Meclis araştırması
önergesinin lehinde konuşmak istiyorum.
Bu noktada, bir
iki belki fazla bilinmeyen noktaya değineceğim ama ondan önce, benden önce
konuşan iktidar milletvekilinin vermiş olduğu rakamlar dikkatimi çekti. Benden
önce konuşmuş olan iktidar milletvekili, dersliklerdeki artış, sınıf başına
düşen öğrenci sayısı, öğretmenlerin aldığı maaşlar gibi istatistikler verdi.
Sonuç: Üniversite giriş sınavında hâlâ sıfır alan öğrenci sayısı var ve hâlâ
eğitim düzeyimiz belli bir noktaya gelmemiş. Demek ki bu bir itiraf oluyor. Biz
şunu yaptık, bunu yaptık ama hâlâ ülkemizdeki eğitimin kalitesini yükseltemedik
diyor. Şimdi, bunu itiraf olarak kabul ediyorum, o rakamları. Bunun üstüne inşa
etmek istiyorum neden bu araştırma önergesinin önemli olduğunu.
Değerli
milletvekilleri, öğretmenin rolü ve önemi anlaşılmıyor. Söylemde “Öğretmen önemlidir.”,
“Eğitim önemlidir.”, “Bilgi önemlidir.” herkesin ağzında. Önemlidir, doğru ama
bu önemin gereği yapılıyor mu yapılmıyor mu, buna bakalım yani laf bol, söylem
bol ama eylemlere bakalım.
Bir teknik veya
ideolojik diyebileceğim bir hata yapılıyor. O da şu: Deniyor ki, zorladığım
zaman, birkaç konuşmada “Olanaklarımız artsın, ülkemizin geliri artsın,
ekonomik büyüme olsun, vergiler toplansın, devlet daha zengin olsun, ondan
sonra eğitime daha fazla yatırım yapabiliriz, daha fazla öğretmen istihdam
edebiliriz.” deniyor.
Burada, değerli
milletvekilleri, dikkatinizi çekmek istediğim yanlış bir neden-sonuç ilişkisi
var. “Önce zenginleşelim, ondan sonra eğitim” gibi, “Ne yapalım paramız yok”
gibi laflar yeterince... Bu yanlıştır, bunun yanlışlığını… Hızlı kalkınan
ülkelere bakarsanız, önce zenginleşelim de ondan sonra kaynak ayıralım eğitime
dememişlerdir, önce eğitim ve bilgi girdisiyle daha güçlü bir ekonomi, ucuz iş
gücüne dayanan değil, bilgiye dayanan ve katma değere dayanan bir rekabet
gücüne ulaşabilmişlerdir. Burada çok ciddi bir teknik hata yapılıyor; önce
zenginleşelim, paramız olsun, ondan sonra eğitime yatırım yaparız yanlıştır,
eğitime yatırım yaparak zenginleşilir. Bunu,
etrafınızda bakın, hızlı gelişmiş ülkelerin hepsinde bunu görürsünüz.
Ayrıca, ayrıca,
ilgilenenlere ben burada teorik bir sonuç da vereyim. Bakın, ekonomide Nobel
ödülü kazanmış Gary Becker
denilen bir ekonomi profesörü vardır, bu da Chicago Üniversitesindedir. Yani, neoliberal görüşü savunan bir üniversitede olduğu hâlde, şu
teorisiyle, beşeri sermaye teorisiyle Nobel ödülü almıştır Gary
Becker, onu incelemenizi öneririm. Kısaca yaptığı
şudur, gösterdiği, kanıtladığı, bilimsel olarak kanıtladığı, Nobel almasına
neden olan teori şudur: Fakir bir ülkede fakir bir ailenin bir çocuğu var. Bu
çocuk ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle okula gidemiyor. İşte Gary Becker şunu kanıtlayarak
Nobel ödülü aldı: Eğer o çocuğun okula giderek, çalışmayarak dolayısıyla,
ailesine getireceği parayı devlet öderse, çocuk çalışmak yerine okula gidiyor,
çalışırken kazanıp eve getireceği parayı devlet o eve veriyor. İşte, böyle bir
durumda o ülke daha hızlı kalkınır. Bu da teorik olarak ve pratikte
uygulamaları olan, sonuçları ampirik olarak da
görülmüş olan bir sonuçtur, inkâr edilemeyecek bir sonuçtur. Dolayısıyla
ülkemizin ekonomik olarak yeterince kalkınamamış olması ve “Ekonomik olarak
kalkınalım da ondan sonra eğitime önem veririz.” anlayışı yanlıştır. İdeolojik
olarak iyi niyetle de olsa böyle bir yanlışa saplananları bu konuda uyarmak ve
doğruya davet etmek isterim. Tabii, olayın bu teknik bir
yönü. Teknik olarak hatalı düşünülebilir, neden-sonuç ilişkilerini bazen
karıştırabiliriz.
Olayın bir de
anlayış yönü var. Daha önce bu kürsüden söylendi yine: Efendim, atamalarda
siyasi baskı veya rol oynanmıyormuş. Oynanıyor ve o kadar çirkin bir şekilde
oynanıyor ki, bu konuda -yani içinizdeki iyi niyetlileri de uyarmak isterim-
halkımıza da şunu anlatmak isterim: AKP İktidarının pervasızca kadrolaşması,
oraya buraya adamımı koyayım iddiası, muhalefetin sorunu değildir, halkımızın
sorunudur. Neden? Bu anlayışla yapılan atamalar sonucunda alınan kötü
hizmetlerden halkımız mağdur olmaktadır. Dolayısıyla ben, halkımızın, bu
konuya, bu atamaların siyasi yandaşları koruyacak şekilde yapılmasına bizden
önce, muhalefetten önce -hangi iktidar
olursa olsun- karşı çıkması gerektiğini burada ifade etmek isterim.
Bunun en kötü…
SONER AKSOY (Kütahya) – Halk memnun Osman Bey.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Halk memnun değil, halk memnun değil.
SONER AKSOY (Kütahya) – Halk çok memnun.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla)- Hiç memnun değil.
SONER AKSOY
(Kütahya) – Seçimler belli ediyor.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Ben bunun en kötü örneğini söyleyeceğim. Bu -artık buradan üzülerek
söylediğim- üstünde kesinlikle siyasi rant gibi bir
şey yapılmaması gereken ama sizlerle mutlaka paylaşmam gereken, son iki ay
içerisinde kendi seçim bölgem Uşak’ın Eşme ilçesinin yatılı bölge okulunda olan
bir olaydır. Oradaki yatılı bölge okulundaki olay… Burada, zaten aileden
sorumlu Bakanımız da var, onun da dikkatine getirmek isterim. Yatılı bölge
okulunda iki tane on üç yaşındaki kız, çok ağır bir şekilde -burada kürsüden
söylenmeyecek kadar- cinsel tacize uğramıştır. Bu olay basit bir adli vaka gibi
geçiştirilemez “Efendim, adliyeye intikal etmiştir, suçluları bulur
cezalandırırız.” diye geçiştirilemeyecek bir olaydır ve Türkiye'nin çok çeşitli
yerlerinde de buna benzer olaylar oluyor. İki tane on üç yaşındaki kız… Tekrar
söylüyorum: Gidin, oradaki aileler memnun mu bakalım bu yatılı bölge okullarındaki
durumdan? O yurtlarda mutlaka bayan öğretmen olması gerekir. Sorun bakalım var
mı? Sorun bakalım aileler bundan memnun mu?
Değerli
arkadaşlarım, buna göz yumamayız. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde zaten
kızlarını okula gönderme konusunda belli bir dirençle karşılaşıldığı ortamda,
bu gibi olayların, derhâl bizi, hepimizi ayaklandırması gerekir. Burada atama
bekleyen öğretmenler var, burada yatılı okullar var, nelerin olup bittiğini
bilmediğimiz ve bayan öğretmenlerin olmadığı okullar var çok sayıda. Ben onların
yüzdesini -şimdi o konuda bir inceleme yapıyorum- şu anda bilmiyorum ama çok
sayıda olduğunu biliyorum. Bunu gözden kaçıramayız. Yatılı bölge okullarının
mutlaka ve mutlaka çok dikkatli bir incelemeden geçmesi gerekir.
Bir de, bu iki
olayı… Çok fazla üstünde durmak istemiyorum, gerçekten çok çirkin. Ama o iki
olayın müsebbibi de, nereden, nasıl gelmiş, ona da bakmak lazım. Bir tanesi taşeron firmadan. Bu taşeron firmadan rastgele…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Öğretmenler dururken taşeron firmadan rastgele alınan kişilerin
neler yaptığının bir örneği de budur. Lütfen bunu bir siyasi tartışma meselesi
yapmayalım; bu konunun üstüne, herkes, ciddiyetle, dikkatle ve aileye,
çocuklarımıza olan saygı ile gitmek zorundayız.
Sonuç olarak,
öğretmenler, en değerli varlıklarımız olan evlatlarımızı teslim ettiğimiz
kişilerdir. “Onlar şu kadar para alıyor, bu kadar para alıyor…” Yapmayın,
yapmayın. Onların huzur içerisinde ve belli bir yönetim baskısı olmadan ona iyi
olanaklar içerisinde… Öğretmen olmak sadece maaş kazanmak için değildir,
öğretmen olmak bir idealdir, önemli bir hizmettir. Bunu bu şekilde devlet
bağrına basmalı. Öyle “Sözleşmeli, al, at.” şeklinde değerlendiremeyeceğimiz
kitlelerdir. Dolayısıyla, orada muazzam bir öğretmen ihtiyacı var, burada
atanamayan öğretmenler var.
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Son cümlem.
Orada ihtiyaç
var, burada atanamayan öğretmenler var. Bunları birleştirdiğimiz zaman, değerli
milletvekilleri, inanın Türkiye, hem toplumsal olarak hem ekonomik olarak
önemli bir sıçrama yapar.
Bu anlayışın
sizlerde de egemen olmasını diler, bu araştırma önergesinin kabulünü dileyerek
sözlerime son verir, hepinize saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.
Aleyhte Van
Milletvekili Kerem Altun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Altun.
KEREM ALTUN (Van)
– Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket
Partisinin öğretmen atamalarıyla ilgili Meclis araştırması açılması yönünde
verdikleri önergenin aleyhinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde eğitim, adalet, güvenlik ve sağlık gibi,
devletin temel görevleri arasındadır. Bu işler de devletin denetimi ve gözetimi
altında yapılmaktadır. Eğitim hakkı Anayasa’mızla güvence altına alınmıştır.
Türk millî eğitim
sisteminin genel çerçevesi 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’yla
belirlenmiştir. Yasa’yla kendisine verilen görevleri yerine getiren Millî
Eğitim Bakanlığının, 5 danışma ve denetim birimi, 16 ana hizmet birimi, 14
yardımcı birim, 5 sürekli kurulla ülkemizin en büyük, dünyanın da sayılı büyük
kurumlarından biri olduğu bilinmektedir. Okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim
ve her çeşit örgün ve yaygın eğitim kurumunun ilgili eğitim ve öğretim hizmetlerini
planlayan, programlayan, yürüten, takip ve denetim altında bulunduran Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda binlerce öğrenci eğitim görmektedir.
Millî Eğitim
Bakanlığının, düşünme, algılama, problem çözme yeteneği gelişmiş, yeni
fikirlere açık, öz güven ve sorumluluk duygusuna sahip, Atatürk ilkelerine
bağlı, demokratik değerleri benimsemiş, millî kültürü özümsemiş, farklı
kültürleri yorumlayabilen, kendisiyle, ailesiyle, toplumla barışık, toplumun
değer yargılarına saygılı, bilgi toplumu insanı yetiştirmek gibi temel
görevleri vardır. Bu yönde başlatılmış olan yeniden yapılanma ve düzenleme
çalışmalarının her kademede hızlandırılarak sürdürülmesi, eğitimin niteliğinin
artırılması, eğitim hizmetlerine erişimin yaygınlaştırılması alanlarında yapılan
olumlu çalışmaları memnuniyetle takip ediyoruz. Ancak, hayatın her alanında
olduğu gibi, eğitim hizmetlerinin sunumunda da birtakım güçlüklerin yaşanmakta
olduğu bilinmektedir. Eğitim sistemimizdeki bu güçlükler, eğitime erişim ve
eğitim kalitesi ana konularında yoğunlaşmaktadır. Okullaşma oranları ve
bölgeler arası farkların olduğunu görüyoruz.
Kalite sorunu
kapsamında ise fiziki altyapı yetersizlikleri, müfredatın güncellenmesi,
öğretmenlerin niteliklerinin arttırılması ve geliştirilmesi, eğitim materyallerinin
müfredatla uyumu gibi hususların öne çıkmakta olduğunu görüyoruz. Elbette ki bu
güçlüklerin en önemli sebepleri, ülkemizde hızlı nüfus artışı, kırsal kesimden
şehirlere göç ve sınırlı bütçe imkânlarıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öğretmenlerimizi, yüklendikleri görev gereği her türlü
polemiğin ötesinde misyonuna uygun değerlendirmemiz
gerekiyor.
Öğretmen
atamalarından söz edildi. Biliyorsunuz, her türlü öğretmen atamaları bugün
bilgisayar ortamında okulların öğretmen norm açıkları dikkate alınarak
yapılmaktadır. Valiliklerin il sisteminde belirlenen branş
açığı ve ihtiyaç durumuna göre Bakanlıkça dağılım ve planlaması yapılmaktadır.
Öğretmen
atamalarında kayırma, torpil dönemi kapanmıştır. Hakkaniyete uygun, adil bir
yöntemle yapıldığı, başta öğretmenlerimiz olmak üzere aklıselim herkes
tarafından bugün kabul görmektedir.
Değerli
milletvekilleri, burada bulunan herkesin çok iyi bildiği gibi, eğitim toplumsal
hayatın ihmal edilemez, ertelenemez ve vazgeçilemez en dinamik süreçlerinden birisidir.
Eğitimin günün şartlarına uygun bir anlayışla hizmete sunulmasında en temel
unsurlardan biri olan öğretmenin rolü tartışılamaz. Bu yönüyle, evrensel
kabullerin ötesinde kültür hayatımız için daha farklı bir anlam taşıyan
öğretmenlerimizin ülke ve insan sevgisiyle donatılması, onların bu anlayış ve
birikimle yetiştirilerek “Ülkenin neresinde olursa olsun görev yaparım”
anlayışıyla hizmete hazırlanması devletimizin sağladığı eğitim ortamı sayesinde
mümkün olabilmiştir. Öğretmen, ülkemizin uzak bir köşesinde kaybolup gidecek
binlerce yeteneği şair, yazar, sanatçı, bilim adamı birer aydın olarak
insanlığa kazandıran insanlardır.
Değerli
milletvekilleri, Virginia Üniversitesinde bulunan bir güneş saatinin üzerinde
yer aldığı söylenen ve beni de çok etkileyen bir sözü sizlerle paylaşmak
istiyorum: “Zaman, bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas
tutanlar için çok uzun, sevinenler için çok kısadır ama sevenler için
sonsuzluktur.” Öğretmenlik mesleği de zamanı sonsuzlaştıran, daha doğrusu sonsuzlaştırması
gereken bir meslektir. Teknolojideki onca gelişmeye rağmen değerinden ve eğitim
için taşıdığı önemden hiçbir şey kaybetmeyen, aksine hızla mekanikleşen dünyada
insan olma ve hep insan kalabilme meziyetinin kazandırılması konusunda yeri daha
da belirginleşen öğretmenlerin özellikle ülkemiz ve insanımız için daha farklı
bir anlam taşıdığı bir gerçektir.
Kurtuluş Savaşı’mızın onca güçlüklerine ve hatta imkânsızlıklarına
rağmen hâlâ mucize olarak kabul gören bir zaferle sonuçlanmasında, Türkiye
Cumhuriyeti’nin toplumsal bir mutabakatla kurulmasında, yaşatılmasında,
benimsetilmesinde ve demokrasiyle taçlandırılmasında, seksen dokuz yıllık kısa
bir geçmişe kalkınma, gelişme, modernleşme ve çağdaşlaşma adına onca başarının
sığdırılabilmesinde öğretmenlerimizin payı büyüktür. Onlar, sıhhatini,
nefesini, enerjisini, yıllarını bizim için harcar. Kısaca, analar doğurur,
öğretmenler yetiştirir. Öğretmenlik mesleği, azim, sabır, gönüllülük ve hoşgörü
mesleğidir. Öğretmen, yetiştirici, eğitici, yaratıcı olmanın yanı sıra öncü,
lider, değişimci, demokrat ve örnek olucudur.
Her türlü zorluk,
yokluk ve sıkıntılara rağmen öğretmenliği sevmek ve benimsemek demek,
milletimizi sevmek demektir. Ülkemizin geçmişinde ve geleceğinde söz sahibi
olan, hepimizi yetiştiren öğretmenlerimize inanıyor ve onlara güveniyoruz. Bu sebeple, değerli öğretmenlerimizin, emanetine verilen çocuk ve
gençlerimize sevgiyle yaklaşarak sevmeyi, onuru ve kişiliğiyle her şeyden önce
bir insan olduğunu hatırlatarak kendine ve çevresine saygılı olmayı, onların
ruhsal, bedensel ve zihinsel gelişimlerini sağlıklı bir şekilde
tamamlayabilmesi konusunda her türlü çabayı sarf edeceğini; bilgiye ulaşmanın,
yeni bilgiler üretmenin ve bunu paylaşmanın, en iyi şekilde hazırlamanın
gayreti içinde olacaklarını biliyoruz.
Demokrasi yolunda
büyük mücadeleler veren, bedeller ödeyen ülkemizde öğretmenlerimize bugün her
zamankinden daha çok görevler düşmektedir. Hayata dar
şablonlarla bakmayan, sorgulayan, eleştirel bakabilen, her zaman haktan ve
adaletten yana tavır koyan, demokratik cumhuriyete yürekten inanmış, millî
iradeyi her şeyin üstünde tutarak, Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.” düsturunu kendine şiar edinmiş nesiller yetiştirmeliyiz ki, bu
ülke gerçekten layık olduğu yere, muasır medeniyet seviyesinin üstüne
çıkabilsin, geçmişte yaşadığı acı tecrübeleri bir daha yaşamasın. Çünkü
geleceğe yönelmenin ön şartı, bugünü aşabilmektir. Bugünden geleceğe yönelişin
itici gücü, özgür düşünmek ve düşüncelerini özgürce açıklayabilmektir. Suni gündemlerle,
kısır kavgalarla kaybedecek zamanımız yok. Biz bu ülkeye sevdalıyız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
KEREM ALTUN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Değerli
öğretmenlerimizin samimi niyeti, fedakârlık sınırlarını aşan çalışmaları ve
mükemmele ulaşma yolundaki çabaları için, var olan bütün imkânların
hizmetlerine sunulacağının bilinmesini istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce arkadaşlarımız, İktidarımız döneminde atanan öğretmenleri
açıkladılar. Bunları tekrar tekrar anlatmaya gerek
görmüyorum. Ancak, ülkemizin imkânları, bütçe imkânları ve Türkiye’nin genel
şartları içerisinde öğretmenlerimizin sosyal, ekonomik ve özlük hakları
konusunda başlatılan yapıcı ve olumlu çalışmaların sürdürüleceğine inanıyor,
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Altun.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyorum.
BAŞKAN – Yoklama
istiyorsunuz.
Tespit ediyoruz
efendim: Sayın Anadol, Sayın Okay,
Sayın Kart, Sayın Korkmaz, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Koçal, Sayın Köse, Sayın Çöllü, Sayın Bingöl, Sayın Çakır,
Sayın Ünsal, Sayın Karaibrahim, Sayın Köktürk, Sayın
Özkan, Sayın Güvel, Sayın Yıldız, Sayın Barış, Sayın
Paçarız, Sayın Erenkaya, Sayın Seçer.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/298) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Şimdi de Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.
3.- (10/313) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun 03.02.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Gültan Kışanak
Diyarbakır
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 240 ıncı
sırasında yer alan 10/313 esas numaralı JİTEM ve Doğu/Güneydoğu bölgesinde
yaşanan faili meçhul cinayetler/kayıplar konusunda araştırılması amacıyla bir
Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmesini, Genel Kurulun
03.02.2010 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
söz taleplerini değerlendiriyoruz, kura çekilecek.
Sayın
milletvekilleri, lehte, Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal,
Siirt Milletvekili Osman Özçelik; aleyhte, Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.
Şimdi ilk sözü
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’a veriyorum.
Buyurunuz Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler”
kısmının 240’ıncı sırasında yer alan (10/313) esas numaralı JİTEM ve
Doğu/Güneydoğu bölgesinde yaşanan faili meçhul cinayetler/kayıplar konusunun
araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin Barış ve
Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Elbette ki, bu
yüce Meclis çatısı altındaki dünkü tartışma bizi de derinden üzmüştür ve
gerçekten, demokrasi kültürü yerine çatışma ve farklı olanların linç edilmesi
kültürü... Aslında, bugün, 2 sayın hatiple birlikte “Bu çatışma, tartışma
sokağa yansırsa.” diyorlardı. Aslında yansıdı, yani bunun birçok örneklerini
görebiliriz. Yaklaşık dört yıldır bu linç kültürü bütün illerimize yansımış ve
farklı olanlar toplumdan izole edilmeye, reddedilmeye ve linç edilmeye
kalkışılmıştır.
Şimdi, birkaç
tane, anımsamak bakımından örnek vereyim:
Örneğin,
Trabzon’da bildiri dağıtan TAYAD’lı gençlerin
uğradığı durum.
Sakarya’da yine TAYAD’lılara yapılan saldırı.
İzmir’de Seferihisar’da
5 Kürt gencine yapılan saldırı.
6 Eylül 2005’te,
yine Bozüyük’te, faşistlerin saldırısına uğrayan otobüsteki yolcuların diri diri yakılmak istenmesi.
Kayseri’de
Ezilenlerin Sosyalist Platformundan 15 gencin, basın açıklamasının ardından
saldırıya uğraması.
TAYAD üyelerinin
Rize’de saldırıya uğraması.
Temel Haklar
Federasyonu üyesi gençlerin, Samsun’da bildiri dağıtırken linç edilmek
istenmesi.
İzmit’te, yine
faşistlerce, bayrağı tekmelediği iddia edilen bir gencin linç edilmeye
kalkışılması.
Sakarya
Üniversitesinde 9 öğrencinin yine linç edilmek istenmesi.
Erzincan, İzmir
Kemalpaşa, Kırklareli Kıyıköy, Tokat, Konya’nın
Bozkır ilçesinde olan olaylar sıralanabilir.
Şu anda, yaklaşık
son dört yılda, illerde yaşanan linç olaylarının dökümünü çıkardık.
Şimdi, Mecliste
böyle bir çatışma anlayışı, farklılıkların birbirini sindirememesi en azından
demokrat olmamanın gereğidir, yani iktidar, elbette ki kendi programı neyse
söyleyecektir ama muhalefetin karşı görüşlerini de dinleyecektir.
Şimdi, örneğin,
dünkü tartışmaya kaynaklık eden bir durumu sizinle de insan hakları açısından
paylaşayım: Sayın Emine Erdoğan’ın Gülhane’ye, GATA’ya
gidip de alınmayışı. Şimdi, buna nasıl farklı bir yorum getirilebilir? İnsan
hakları hukuku açısından, insan haklarının öznesi herkestir ve bütün hak ve
özgürlüklerin tarifi “herkes” diye başlar. Bakın, Türkiye'nin de taraf olduğu
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 2’nci maddesinden başlayın ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili 10’uncu maddesi ve diğer maddelerine göre
herkesin din ve vicdan özgürlüğü vardır ve kimse inançlarından, vicdan
duygularından ötürü reddedilemez ve bir yerde kapı dışarı bırakılamaz. O
nedenle, bunun polemiğinin yapılması bile yanlıştır
ama buna yanıt verilirken de, elbette ki iktidar partisi, gerçekten, bu ülkede,
sistemde vesayetini elinde tutan askerlerin bu düzene, demokratik bir alana
çekilmesi konusunda da bir irade koymamasının bir sonucudur. O nedenle, bu
tartışmaları biz esefle karşılıyoruz.
Şimdi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; JİTEM ve benzeri istihbarat örgütleri… Bakın,
geçtiğimiz günlerde, Ergenekon davasında, sayın cumhuriyet savcısı bu
istihbarat örgütleriyle ilgili Emniyet Genel Müdürlüğüne, MİT’e, Jandarma Genel
Komutanlığına ve Genelkurmaya bu tür, TİT örneğin… Yani 1952’den itibaren,
biliyorsunuz, NATO üyesi ülkelerde hukuk dışı yapılar oluşmuştur; bunların
kimisinin adı GAL’dir, kimisinin Gladio’dur,
kimisinin kontrgerilladır, değişik adları var -zaman olursa bunları da sizlere
sunarız daha sonra- bizde de kontrgerilladır. Örneğin 1980 öncesi, kimi zaman
gerçekten Sovyetlere karşı oluşturulan soğuk savaş dönemindeki bu hukuk dışı
yapılar soğuk savaş sonrası tasfiye edilmiş, minimize edilmiş ama bizde hâlâ
kendisini koruyor. Gün geliyor, muhalifler TİT imzasıyla gerçekten suikastlara
maruz kalıyor. Bakıyorsunuz, kimi yerlerde JİT, kimi yerlerde JİTEM. Şimdi,
Ergenekon cumhuriyet savcısının sorusuna karşılık, bakın “TİT var mı yok mu?” Yanıtlar şöyle: Emniyet Genel Müdürlüğü “Bu ideolojik bir
harekettir ve böyle bir örgütün varlığına rastlanmamıştır.”, Emniyet Genel
Müdürlüğü “Evet, buna dair bir duyum var, iki tane dosya var.”, diğeri “40 dava
açılmıştır ve 2’si mahkemece karara bağlanmıştır.” deniliyor, Genelkurmay
Başkanlığı da her zamanki gibi “Bizim yetki ve görev alanımızın dışındadır.”
deyip reddediyor.
Peki, bu
darbeleri kim yapıyor, bu suikastları kim yapıyor, bu darbe planları nerede ve
kimlerce hazırlanıyor? En son örneği, işte, Balyoz. Yani
şimdi, Balyoz eylem planı, darbe, aslında bölgemizde uygulanıyor. 14 Nisandan bu yana, seçilmiş, halkın iradesi olan partimizin
yöneticileri üzerindeki beş operasyonla, genel başkan yardımcılarımız, parti
yöneticilerimiz, kadın meclisi üyelerimiz, gençlik meclisi üyelerimiz,
yöneticilerimiz ve en sonunda kendi illerinde yüzde 60 ve 70’i aşkın oylarla
seçilen belediye başkanlarımızın yaka paça, sabaha karşı gün ışırken kapıları
kırılarak zorla götürülmesi darbe değil de nedir? Ve geçtiğimiz gün Grup
Başkanımız Sayın Nuri Yaman ve Batman Milletvekilimiz Sayın Bengi Yıldız’la
gittik, arkadaşlarımızı ziyaret ettik. Belediye başkanlarımız, insan hakları
savunucularımız ve başkanlarımız ve parti yöneticilerimiz… Şimdi, darbe
dönemlerinde, olağanüstü hâl durumlarında İnsan Hakları Derneği Diyarbakır
Şubemiz basılmamış ve dokümanlarına, belgelerine el konulmamıştı. Şimdi, bu,
açılımla nasıl açıklanır; demokratikleşmeyle, insan haklarına bağlılıkla nasıl
açıklanır? Bu, açıklansa açıklansa bir Balyoz
planının hayata geçirilmesiyle açıklanabilir.
Şimdi, bölgede
örneğin, JİTEM… Şimdi, JİTEM’in adı bölgede korkudur,
JİTEM’in adı bölgede ölümdür, JİTEM’in
bölgedeki adı işkencedir ve bir dizi kaçakçılıktır, eroin, silah ve benzeri
şeyler. Şimdi, JİTEM var mı, yok mudur? Biz bunu kaç kez…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Çarşının ortasında çocuklara eroin satıyorlar.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – “Faili meçhul cinayetler” diye adlandırılan faili belli
cinayetlerle yüzleşelim ve yine, bir Genel Kurulun yönetimini yine Sayın Başkan
Vekilimiz yürütüyorlardı ve geçtiğimiz, işte, ocak ayı arkadaşlar, tarihin yüz karasıdır
bir ülkenin tarihi açısından. Ocak ayı, bakın, ocağın başından beri gerçekten,
yitirdiğimiz, katledilen gazetecileri, yazarları, muhalifleri, aydınları
anıyoruz. Daha dün işte, Abdi İpekçi’nin kızı, otuz
iki yıldır babasının kanlı gömleğini gösterirken acaba yüzümüz kızardı mı? Ya
da Hrant Dink’in oğlu Arat gerçekten artık güveninin kalmadığını yargıya,
söylerken, yüzümüz kızarmakta mıdır? Hayır. O nedenle gelin, hepimiz yüz akıyla
bir araştırma komisyonu oluşturalım ve tarihimizle yüzleşelim ve insanlığa
karşı yapılmış suçları bir bir açığa çıkaralım ve
gerçekten ekonomik ya da siyasal iktidarı kendi erkinde tutmak isteyen güçleri
açığa çıkaralım ve caydırıcı olalım.
Eğer biz 1960’ta
başlayan… İşte, 1953’te Seferberlik Tetkik Kuruluyla… Eğitim için 5 kişi
gidiyor ve eğitim alıp geliyorlar ve sonra darbe hazırlığını yapıyorlar ve 1960
darbesini yapıyorlar. Ama biz bilmiyorduk örneğin. Bakın o Amerika’ya giden
albaylar arasında kimilerini ilerici diye biliyoruz. Kimisi demokrat, ilerici
kurumların başkanlığına bile getirildi. Ama tarihin sayfaları araştırıldıkça
gerçekten şimdi o…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) - …muhalif görünen insanların Seferberlik Tetkik Kurulunda yer alıp,
darbe planlarının içinde yer aldığını öğrendik. O nedenle, değerli
milletvekilleri, bakın, kurucusu olan… Şimdi, JİTEM, kurucusu Cem Ersever. Sırası geldiği zaman bunlar kullanılıyor, sırası
geldiği zaman da yok ediliyor. İşte Cem Ersever, hâlâ
failleri ortalıkta yok.
Şimdi, en çok
Ergenekon davası kapsamında 13. Ağır Ceza Mahkemesince Jandarma Genel
Komutanlığına gönderilen –yine- yazıda “JİTEM var mı?” Şimdi, Jandarma Genel
Komutanlığının ya da Genelkurmay Başkanlığının yanıtına bakın: “Hem var hem
yok.” Olur mu böyle bir şey? O nedenle, eğer Sayın AKP
İktidarı, Hükûmeti, demokratikleşme ve sivilleşme
yolunda bir irade ortaya koyarsa, emin olun, biz Barış ve Demokrasi Partisi
olarak hem yüce Meclisin çatısı altında hem de bölgemizde halkımızla beraber
farklılıkların bir arada yaşayacağı özgür, demokratik bir Türkiye’nin
yaratılmasında elimizden ne gelirse esirgemeyeceğiz, tam destek vereceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Peki Sayın Başkan.
Bunu umuyor ve diliyoruz ve gerçekten tam bir demokrasi için,
insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğünü temel alan, kimsenin inancından,
fikrinden, kanaatinden ötürü, kimliğinden, dilinden, cinsiyetinden ötürü
aşağılanmayan demokratik bir Türkiye’ye ulaşalım ve dünkü çatışmaya yol açan
fotoğrafları bir daha da burada yaratmamaya çaba gösterelim ki bu barış ve
kardeşlik kültürünü de her yere taşıyabilelim ve bir arada yaşama zorunluluğunu
bilincimize taşıyalım.
Hepinizi bu
umutla saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal.
Aleyhte, Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç.
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Aslanoğlu dışarıda
televizyon yayınının olmadığını söylediler.
BAŞKAN – Öyle mi?
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) - Evet, acaba TRT ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
sansüre mi uğradık?
BAŞKAN – Ne
olduğunu… Biz de şimdi öğrendik. Sorduruyoruz, teknik olarak ne olduğunu
öğrendiğimiz zaman size ileteceğiz.
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Lütfen onu sordurun. Düşüncelerimizin kamuoyuyla paylaşılmasını
istiyoruz. O zaman yeniden söz talebimiz olacak.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Tunç.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ’nin parti programının adı
“Demokratikleşme, Sivilleşme ve Yerelleşme Programı”dır. AK PARTİ bu programını
ilan ettiği günden bir buçuk yıl sonra, milletimizin büyük desteğiyle tek
başına iktidar olmuştur. İktidara geldiği 2002 yılından bu yana, her alanda
olduğu gibi, demokratikleşme, adalet ve güvenlik alanında da hiç kimsenin
tahmin edemeyeceği çok önemli icraatlara imza atmıştır. Demokratikleşmeyi
gerçekleştirirken özgürlük-güvenlik dengesi konusunda hassas olan AK PARTİ hükûmetleri demokratikleşme konusunda öncelikle
mevzuatımızda önemli değişikliklerin yapılmasını sağlamıştır. Başta temel
kanunlarımız olan, seksen yıldır uyguladığımız, artık çağımızın gerisinde
kalmış olan ceza sistemimizde önemli değişiklikler yapılarak Türk Ceza Kanunu’muz, Ceza Muhakemeleri Kanunu’muz,
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına Dair Kanun’umuz ve birçok yasal
düzenleme bu dönemde yürürlüğe girmiştir. Bu düzenlemeler yapılırken temel
insan hakları ve bireyin özgürlüğü ön planda tutulmuş, milletimizin ve
devletimizin güvenliğinden de asla taviz verilmemiştir.
2002’ye göre
bugün Türkiye çok daha demokratik, çok daha çağdaş, çok daha özgürlükçü bir ülkedir.
Millî Güvenlik Kurulunun sivilleşmesi, devlet güvenlik mahkemelerinin
kaldırılması, olağanüstü hâlin kaldırılması, mevzuatımızın hukukun evrensel
ilkelerine ve çağdaş bir sisteme kavuşturulmasıyla ilgili çalışmalar bu yüce
Meclisin ve AK PARTİ hükûmetlerinin küçümsenemeyecek
başarılarıdır. Demokratikleşme alanında atılan adımlar sayesindedir ki bugün
Türkiye Avrupa Birliğiyle müzakere aşamasına gelmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ’nin amblemi
ışıktır, adı da “Adalet ve Kalkınma”dır. AK PARTİ
“Adalet olmadan kalkınma olmaz.” demektedir, o nedenle adaletin tam anlamıyla
tesis edilmesi AK PARTİ’nin birinci önceliğidir.
Amblemimizdeki ışık da artık Türkiye’de hiçbir şeyin karanlıkta
bırakılmayacağını, artık ülkemizde hukukun dışına çıkılamayacağını, mafyanın,
çetelerin cirit atamayacağını açıklamaktadır. AK PARTİ, demokratikleşme
alanında son yedi yılda elde ettiğimiz kazanımları kalıcı hâle getirmenin ve
daha da geliştirmenin gayreti içerisindedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin geçmişte yaşadığı acı tecrübelerinin bir
daha yaşanmaması için çalışıyoruz. Türkiye’yi, demokratik, laik, sosyal bir
hukuk devleti olarak bu dört ilkeyi de eş zamanlı şekilde güçlendirerek
geleceğe hazırlıyoruz. Demokrasiye yönelik her türlü girişime kararlılıkla
karşı çıkan AK PARTİ, çetelerle, mafyayla, suç örgütleriyle, hukuk dışı
oluşumlarla mücadeleden taviz vermeyecektir.
Bizim amacımız,
gelecek nesillere bugünkünden çok farklı, daha demokratik, daha kalkınmış, daha
yaşanılabilir, çok daha güçlü bir Türkiye bırakabilmektir. Yedi yılda her
alanda gerçekleştirdiğimiz bu icraatları milletimiz görmekte ve yaşamaktadır.
Muhalefet
istediği kadar karalamaya çalışsa da ülkemizin geldiği nokta gurur vericidir.
Bugün Avrupa Birliğiyle müzakere aşamasına gelmiş, Avrupa Konseyi
Parlamentosunun Meclis Başkanlığını elde etmiş, İslam Konferansı Teşkilatının
Genel Sekreterliğini üstlenmiş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
üyeliğine seçilmiş, gücünü dünyanın kabul ettiği Türkiye'nin muhalefetinin de
artık karalama siyaseti yerine yapıcı, ülke menfaatini gözeten bir siyaset
izlemesi gerekir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminde bulunan ve biraz sonra görüşmelerine devam edeceğimiz
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’yla, terörle mücadele alanında İçişleri Bakanlığımızla diğer kurum ve
kuruluşlarımızın ifa ettikleri görevler sırasında ortaya çıkan sorunların
giderilmesi ve terörle mücadelede koordinasyonun sağlanması sağlanacaktır. Terörle mücadele çerçevesinde alınan kararların uygulanmasında
zafiyetlerin önlenmesi, etkin, verimli ve sonuç alıcı çalışmaların
gerçekleştirilmesi için hazırlanan ve geçen hafta görüşmelerine başladığımız ve
bugün de devam edeceğimiz bu tasarı bile AK PARTİ’nin
bu konudaki hassasiyetinin göstergelerinden birisidir. Bu hassasiyetimize
muhalefetin de ortak olmasını istiyoruz. Yedi yılda elde ettiğimiz kazanımlar
sayesinde artık Türkiye, faili meçhuller ülkesi olmaktan çıkmıştır.
Türkiye'nin
demokratik, çağdaş bir ülke olmasının, Avrupa Birliği üyesi olmasının önündeki
en büyük engel, değişmesinde herkesin mutabık olduğu 82 Anayasası’dır. Bu
konuda iktidarıyla, muhalefetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine, bizlere
önemli görevler düşmektedir. Mecliste bir uzlaşmanın sağlanarak demokratik ve
çağdaş bir anayasayı aziz milletimizden esirgememeliyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; demokratik açılım süreci, Millî Birlik ve Kardeşlik
Projesi kapsamında gerek yasal gerek idari tedbirlerle ilgili çalışmalar devam
etmektedir. Bu anlamda yapılması gereken her şey yapılmakta ve gelecekte de
yapılmaya devam edecektir. Araştırma önergesinde ifade edilen olayların büyük
bir kısmı yargının gündeminde ve soruşturması bağımsız yargı tarafından devam
eden olaylardır. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi itibarıyla
bir araştırma komisyonu kurulmasının faydasının olmayacağı kanaatindeyim.
Bu duygu ve
düşüncelerle Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği grup önerisine katılmadığımı
belirtiyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tunç.
Sayın
milletvekilleri, normal yayınımız Türkiye sathında uygun bir şekilde devam
ediyor. Kulislerde olan ufak bir kablo arızası nedeniyle burada yaklaşık üç
dakika bir kesinti olmuş, normal yayınımız devam etmekteymiş. Onun için bir
sorun yok.
Şimdi, lehte
Siirt Milletvekili Osman Özçelik. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Özçelik.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlar, partimizin JİTEM, Doğu, Güneydoğu Bölgesi’nde yaşanan
faili meçhul cinayetler, kayıplar konusunda Meclis araştırma önergesinin lehine
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi,
Türkiye, son otuz yıldır çok ciddi çatışmalı bir ortam yaşamaktadır. Sorunun
özü teşhis edilmediğinden, sorun bir güvenlik sorunu olarak algılanmış ve
sorunun çözümü de hep güvenlik çerçevesinde aranmış, demokratikleşme, insan
haklarına dayalı, hukukun üstünlüğüne dayalı gelişmiş bir demokrasiyle sorunun
çözülebileceği, barışçıl yollardan sorunun çözülebileceği konusunda herhangi
bir girişim yapılmamıştır. Bu nedenle olağanüstü hâl, bu nedenle Terörle
Mücadele Yüksek Kurulu, Millî Güvenlik Kurulu, şimdi de Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı, özel tim, Hizbullah, Hizbi Kontra, halkın Hizbi Kontra
dediği Hizbullah ve JİTEM gibi şiddete dayalı çözüm önerileri peşinde
koşulmuştur.
Türkiye'de son
otuz yılda binlerce faili meçhul cinayet işlenmiş, resmî kayıtlarda 17 bin
faili meçhul cinayet olduğu mevcut. Binlerce köy yakılmış, yıkılmış, insanlar
köylerini terke mecbur kalmışlar.
Günün hükûmetleri, günün anlayışı, yasal
yollarla mücadelenin sürdürülmesi, hukuka bağlı kalarak bu mücadelenin
sürdürülmesi ve PKK’yle başa çıkılmasının zor olduğu,
hatta mümkün olmadığını düşünerek hukuk dışı yollara başvurmanın gereği
üzerinde durmuşlar; nasıl ki PKK hukuk dışı bir sistem ise, bir yapı ise, o
hâlde devlet de hukuk dışı bir yapı oluştursun ve bu hukuk dışı yapılar
birbirleriyle çatışsın gibi çok yanlış, çok vahim bir düşünce geliştirmiş ve
JİTEM (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) adı altında bir kuruluş, bir
organ teşkil etmiştir. Bunun kurucusu,
herkesin bildiği gibi, Binbaşı Cem Ersever’dir. Daha
sonra, bugün Ergenekon davasının en önemli sanıklarından General Veli Küçük,
jandarma istihbaratı JİTEM’i organize etmiş,
yönlendirmiş ve bu yolla çok sayıda faili meçhul cinayetler işlenmiş, çok
sayıda kanun dışı işler yapılmış. İşte bu nedenle, bugün,
jandarma “JİTEM diye bir kuruluşumuz yok.” diyor, buna sahip çıkma cesaretini
göstermiyor çünkü biliyor ki JİTEM yasa dışıdır, hukuk dışıdır, çok korkunç
cinayetler işlemiştir, faili meçhul cinayetlere imza atmıştır, korku salmıştır,
tam bir terörist örgüt gibi davranmıştır, halkı sindirme çalışmaları yapmıştır;
bu nedenle sahip çıkamıyor, “Yok.” diyor.
Oysa, PKK
itirafçılarının JİTEM’e alındığı, bordrolu devlet
memuru yapıldığı, maaş ödendiği ve operasyonlarda kullanıldığı… Bunların bir
bölümü daha sonra pişman olarak, pişmanlığın pişmanlığı üzerine JİTEM’i deşifre etmişler ve bunların en önemli isimlerinden
biri Abdülkadir Aygan’dır. Abdülkadir Aygan, şu anda
İsveç’te yaşıyor, basın organlarına demeçler veriyor, “Şurada, şu adreste, şu
noktada falanca kişiyi aldık, öldürdük, asit kuyusuna attık; falanca yerde
falanca kişiyi öldürdük, gömdük.” diyor. Orada yapılan araştırmalarla bu
bilgilerin doğruluğu ortaya çıkıyor.
Bu JİTEM’in araştırılması lazım ve bu kara lekenin, Türkiye
Cumhuriyeti devleti üzerindeki bu kara lekenin bütünüyle temizlenmesi lazım.
“Kardeşlik”
diyoruz, “Kardeşlik Projesi” diyoruz. Çok hoş geliyor kulağa. Geçen gün Sayın
Ahmet Altan diyor ki: “Bizim ihtiyacımız kardeşlik değil, ihtiyacımız
eşitliktir.” Her kardeşlik eşitliği sağlamıyor. Türkiye Cumhuriyeti öncesinde
Osmanlı döneminde kardeşin kardeşi nasıl boğduğu, kardeşin kardeşi nasıl
öldürdüğü, yok ettiğinin tarihte yüzlerce örneği var. Yani kardeş olmak
yetmiyor. Kardeşlik eşitliği getirmiyor. Eşit olalım önce. Eşitlik kardeşliği
getirebilir. Eşitliği sağlayalım. Eşitlik, hukukun üstünlüğüne dayalı gerçek
demokratik bir sistemle mümkündür. O nedenle, herkesin eksiksiz bir demokrasi
için mücadele etmesi gerekir. Barış ve Demokrasi Partisinin de, asıl partimize
güç veren anlayış da barışı, demokrasiyi, eksiksiz bir demokrasiyi
yerleştirmektir.
JİTEM jandarma
teşkilatına bağlı. Türkiye’de 280 bin jandarma personeli var. İç güvenliği
sağlamak üzere oluşturulmuş bu kurumun aslında İçişleri Bakanına bağlı olması
gerekiyor, sivil bir inisiyatife bağlı olması
gerekiyor ve görünürde de öyle görünüyor ama hiç öyle değil. Bu personelin, 280
bin personelin terfi sistemi, eğitimi ve diğer tüm işlemleri Türk Silahlı
Kuvvetlerine bağlı, Jandarma Komutanlığına bağlı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin
hiyerarşisine bağlıdır.
Sivil otoriteye
bağlı olması gerekirken hiçbir Hükûmet buna el
atmıyor, jandarmanın mutlaka, bütünüyle İçişleri Bakanlığının yönetiminde,
güdümünde olması gerektiğini yaşama geçirmiyor. Jandarma Teşkilat Kanunu
yeniden ele alınmıyor, hep rafta bırakılıyor.
Faili meçhul
cinayetler mutlaka aydınlatılmalıdır. Tarihimizle, geçmişimizle yüzleşmeliyiz.
Bu yüzleşmeyi sağlamadan barışı, kardeşliği, eşitliği sağlayamayız, birbirimize
sevgiyle yaklaşamayız, bu yarayla kardeşliği sağlayamayız. Yarayı gelin tedavi
edelim. Lütfen, Meclisin böyle tarihî bir görevi var. Meclisin inisiyatif alması lazım, vesayetten kurtulması lazım. Bu
Meclis askerî vesayet altında, hatta sivil bürokrasinin vesayeti altında
demokrasiyi geliştiremez, bu halka huzur, refah, kalkınma sağlayamaz. Bu dönem,
gerek Hükûmetin sayısal çoğunluğu gerek muhalefetin
desteği, Meclisin kişilikli, bu ülkenin kaderinin tayininde, bu ülkenin
yönetiminde gerçek söz sahibi olmasını sağlayabilir. Şeye karar vermemiz lazım:
Bir güvenlik devleti mi olacağız, bir hukuk devleti mi olacağız; yani,
egemenlik kayıtsız şartsız milletin mi olacak, egemenlik sivil-asker
bürokrasinin mi olacak? Bu tercihi yapmak zorundayız.
Milletvekilinin
dokunulmazlığı çoğu zaman ihlal edilebiliyor ama üst düzey bürokrasiye hiç
kimse dokunamıyor. Meclis komisyonlarının ifadeye çağırdığı kimi askerler
Meclisi takmıyor, gelip ifade vermiyor; bunu yaşadık, Susurluk araştırmalarında
yaşadık. Böyle olmaz, bu Meclisin halkın kendisine verdiği yetkiye sahip
çıkması lazım. Bu ülkenin demokratikleşmesinin önündeki temel engellerden bir
tanesi askerî ve sivil vesayettir, bürokrasinin vesayetidir; bunun kaldırılması
lazım. Zamanımız çok fazla olmadığı için, daha fazla konuşmak isterdim ama…
Bakın, Diyarbakır
Milletvekilimiz Sayın Akın Birdal Adalet Bakanlığına
soru önergesi verdi. 12 Eylül 1980’den bu yana kaç kişi kayıp? Bu kayıpların
sayısını bilmemiz lazım. Bu kayıpların kaç kişisi siyasi nedenlerle
kaybedilmiştir? Kayıp kişiler konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
Türkiye aleyhine verilmiş kaç karar vardır? Dünya birincisiyiz bu konuda.
Kayıplar konusunda şu anda AİHM’de süren kaç dava
var? Dünya birincisiyiz bu konuda. Bu davalar sonucunda devletin ödemek zorunda
kaldığı tazminat ne kadardır? Öğrenmek istiyoruz çünkü dünya birincisi
olduğumuzu biliyoruz. Bu ayıp, bu ayıbı kimsenin yaşatmaya hakkı yok ve çok
basit, çok basit bir kararla, Meclisin kararıyla bunlardan kurtulmamız mümkün,
demokrasiye sahip çıkmakla bu yükten kurtulmamız mümkün.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Evet, JİTEM bütün
çıplaklığıyla ortaya çıkarılmalı, faili meçhul cinayetler bütün çıplaklığıyla
ortaya çıkmalı, kayıplar mutlaka bulunmalı. Bizim araştırma önergemizin talebi
budur.
Bu Jandarma
İstihbarat Teşkilatı sadece istihbarat yapmıyor, ağır operasyonlar yapıyor,
hatta yurt dışı operasyonlara katılıyor öyle bir görevi olmamasına rağmen. Çoğu
zaman PKK militanlarının kıyafetleriyle köy basıyor, köyün PKK’yle
ilişkisinin var olup olmadığını denemek için. Çoğu zaman, yine, PKK
militanlarının kıyafetiyle dağda dolaşıyor çünkü kuruluşunda böyle bir anlayış
var, halka korku salmak.
Özel timin de
benzer çalışmalar yaptığını biliyoruz, hatta bu konuda yaşanmış güzel de bir
fıkra var, onunla bitirmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü bağlayınız, buyurun.
OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Sayın Başkan, iki cümledir.
Şırnak dolayında
birinin PKK militanlarına milislik yaptığı, yardım, yataklık yaptığı konusunda
özel tim şüpheleniyor ama bir türlü ispatlayamıyor. Bu kişi acaba nasıl bir
katkıda bulunuyor, onu ispatlayamıyorlar. Bir gün PKK militanları gerilla
kıyafetiyle adamın evine baskın yapıyor, evine misafir gibi gitmeye
çalışıyorlar. Kişi, harf özürlü. Kapıyı açtığında
gerilla kıyafetli PKK militanı kıyafetli insanlar görünce “Ooo,
timler gelmiş.” diyor ve sarılıyor. “Bizim tim olduğumuzu nereden anladın?”
diyor. “Kimler” demek istemiş, kucaklamak istemiş. Bu tür olaylar yaşandı. Bu
tür olaylar yaşanmasın artık, geçmişimizle yüzleşelim ve artık bu yaradan
kurtulalım. Toplumsal barışı bu şekilde sağlayabiliriz.
Araştırma
önergemizin kabul edilmesini diliyor ve bu sorunu çözmemiz gerektiğine
katkınızı bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özçelik.
Aleyhte, Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.
Buyurun Sayın
Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, esasen, bu öneri üzerinde görüşlerimi belirtmeden önce, dünkü
yaşanan olaylardan büyük üzüntü duyduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Bu olayları
gördüğümde dün, aklıma hemen, maalesef, DYP Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu’nun ölümü geldi. Orada bir İç Tüzük çalışması
yapılıyordu ve gene böyle bir arbedede başına aldığı bir yumrukla vefat etti.
Allah’tan, bir kez daha rahmet diliyorum kendisine. Akşam o görüntüleri
seyrettiğinde ailesi ne düşündü acaba? Hangi İç Tüzük kaç tane Fevzi Şıhanlıoğlu eder?
Yine, akşam, buna
benzer şekilde, bir milletvekilimiz görevini yapmaya çalışıyordu. Kafasına
aldığı bir darbeyle birlikte, gözü belki de şu anda sakatlanacak, belki de
önceki milletvekilimizin aldığı yumruk gibi hayatından olabilirdi. Bir Orhan
Erdem kaç tane gensoru yapar acaba? Bir Orhan Erdem kaç tane bakan, bakanlık
makamı yapar veya Hükûmetin tamamı yıkılsa ne olur
acaba değerli arkadaşlar? Bir canlının bedeli nedir?
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ne diyorsun? Başlatan sizsiniz.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Bir canın bedeli nedir, bunu düşündünüz mü? Bir milletvekilinin bir
milletvekiline kafa attığı bir ortamda hakikaten ne düşünülebilir?
SONER AKSOY
(Kütahya) – Kafa atana söylüyor.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Artık her şey bitmiştir burada.
RECEP TANER
(Aydın) – Burada ne işi vardı, burada? Ne zaman geldi?
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, ümit ediyoruz ki, bunların bir daha
yaşanmamasını arzu ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, gelelim önergeye: Ben, esasen, bu önergenin kabul edilmesini ve bu
zamana kadar yaşanmış olan tüm faili meçhullerin ortaya çıkmasını arzu
ediyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Edelim.
ATİLLA KART
(Konya) – Edelim.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Evet, gerçekten arzu ediyorum. Çünkü faili meçhullerle alakalı,
değerli arkadaşlar, çok şey söylendi. Bazen kamu görevlileri üzerine atıldı,
bazen de başkaları tarafından bunların yapıldığı iddia edildi. Aslında
zamanlaması uygun olsaydı, bunu kabul edilebilir ve bu şekilde bu faili
meçhullerin ortaya çıkmasını arzu ederdik.
ATİLLA KART
(Konya) – Zaman yaratalım.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Biz, daha önce, yine muhalefetin de desteğiyle, Şemdinli Komisyonu
kurduk. Orada gerekli çalışmaları yaptık arkadaşlar. Bugün belki çok tartışılan
EMASYA Protokolü’nü ilk kez o Şemdinli Komisyonunda dile getirdik. Hiçbir şey
gizli kalmasın.
Sayın Akın Birdal’ı ben gördüğümde hep o manzarayla aklıma gelir. Sayamadığım
kadar kurşun almış…
ATİLLA KART
(Konya) – Bu duygularınıza sahip çıkın.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - …sayamadığı kadar kurşun almış ve…
ATİLLA KART
(Konya) – Bu duygularınıza sahip çıkın, sözde kalmasın.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - …orada cansız yatan bir adam aklıma gelir.
ATİLLA KART
(Konya) – Sözde kalmasın bu duygularınız.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Hrant Dink öldüğünde de aynı manzara aklıma gelir. O adam davası
için mücadele etmiş, o fotoğrafın altındaki ayakkabısının deliği vardı
arkadaşlar, kar yağıyordu, böyle bir havadaydı. Böyle bir havadaydı ama…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ona göre oy kullan biraz sonra.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, eğer onlar bulunmamış olsaydı, işte şimdi acaba
ne durumda olurdu toplum? O toplum karşı çıkmasaydı, Hükûmetimiz
aldığı tedbirlerle o faili meçhulleri yakalamasaydı, acaba, o, memleketi
kafeslemek isteyenlerin durumu neydi?
ATİLLA KART
(Konya) – Failler yakalandı mı acaba? Faillerin gerisindekiler kim, onu yakalayalım.
AHMET YENİ
(Samsun) – Ya dinleyelim arkadaşlar, gürültü yapmayalım.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi…
ATİLLA KART
(Konya) – Sorun o.
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Tetikçiler yakalanıyor, arkasındakileri açığa çıkaralım istiyoruz.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, aynı faili meçhuller benim Sakarya’da yaşadığım
bölgelerde de oldu. Orada yapanları da lanetliyoruz ama bir demokratik açılım
getiriyoruz. “Ergenekon davası” diye bir dava devam ediyor memlekette, dava
devam ediyor.
ATİLLA KART
(Konya) – EMASYA bu konuyu çözecek mi?
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Dokunulmazlıkların kaldırılmasına izin verin de sizin davalarınız da
devam etsin.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Acaba bu önergeyi verenlerin pozisyonları nedir? Demokratik
açılımdaki saydıklarımız ortada. Yeni bir insan hakları komisyonu kuralım
diyoruz. Evet, bunun neresi, arkadaşlar, mahzurlu? Neredesiniz, yani
pozisyonunuz ne, belirlediniz mi?
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Pozisyonumuz: Geldik müracaat ettik mahkemelere ama reddettiniz.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Ayrımcılıkla mücadele komisyonu kuralım diyoruz, pozisyonunuz ne?
Değerli arkadaşlar, belirlediniz mi?
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Pozisyonumuz gayet nettir. Bütün insan hakları ve demokratikleşmeye
ilişkindir.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Yeri geldiği zaman böyle, yeri geldiği zaman böyle!
Değerli
arkadaşlar, dediğim gibi, ben şahsen bunun, bu komisyonun kurulmasından
yanayım.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hadi kuralım. Ona göre oy kullan.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Ancak Hükûmetimiz zamanında alınan
tedbirlerle birçok faili meçhuller ortaya çıkmıştır. Şu anda da bunlarla
alakalı Diyarbakır’da, yine Diyarbakır mahkemelerinde bir dava yürümektedir.
İnşallah, değerli arkadaşlar, bu davaların sonucunda bütün faili meçhuller
ortaya çıkacaktır, aydınlanacaktır diyorum.
Bu vesileyle,
tekrar, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Üstün.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi var.
Sayın Anadol, Sayın Hamzaçebi, Sayın
Kart, Sayın Korkmaz, Sayın Keleş, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Köse, Sayın Aydoğan, Sayın Çoşkunoğlu,
Sayın Dibek, Sayın Barış, Sayın Diren, Sayın Paçarız, Sayın Çakır, Sayın Karaibrahim, Sayın Kaptan, Sayın Arat, Sayın Ağyüz, Sayın Mengü, Sayın Küçük,
Sayın Seçer.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- (10/313) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir. [BDP sıralarından alkışlar (!)]
Sayın
milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.46
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, AKP’nin bu grup önerisini işleme alamazsınız.
BAŞKAN – Neden?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) - İç Tüzük 19’a aykırı olarak gelmiştir. Onun için usul tartışması
açmanızı talep ediyorum.
BAŞKAN – Öyle mi?
Aykırılıklar hangi yönde? Var mı bir aykırılık?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tutanak burada tutanak.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Usul tartışması açarsanız ifade ederim Sayın Başkan. İşleme
alamazsınız.
BAŞKAN – Aykırı
olan bir noktayı şimdi söylerseniz…
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Efendim, AKP Grubu, Meclis Başkanlığına süresi içerisinde grup
önerisi sunmamıştır.
BAŞKAN – Öyle mi?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Evet. Danışma Kurulu toplantı tutanakları da elimde. Ama usul
tartışması açarsanız… Şu anda işleme aldınız çünkü.
BAŞKAN – Şimdi,
peki, konuyu bir netleştirelim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, süresinde ve saatinde biz çağırdık ve görüşmeler
gerçekleştirildi. Danışma Kurulu görüşmeleri bizim önergemizi vermemizden sonra
gerçekleşti Sayın Başkan ve dikkate alarak gerçekleşti.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – İzin verir misiniz efendim. O zaman bunun usul tartışmasını yapalım.
BAŞKAN – Şimdi, o
zaman Sayın Okay, buyurun söyleyin. Sonra da siz bu
konuya açıklık getirip…
Usul tartışması
açıyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, o zaman ben de lehte söz istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Okay.
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- AK PARTİ Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre
verilmiş önerisini Başkanlığa süresi içinde verilmediği hâlde işleme almak
istemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Parlamentonun çalışma düzeniyle ilgili olarak, grubu bulunan siyasi partiler
Meclis Başkanlığına Danışma Kurulunun toplanması için müracaat ederler ve
nitekim bugün, Parlamentoda grubu bulunan Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi
Hareket Partisi ve Barış ve Demokrasi Partisi adına Meclis Başkanlığına
müracaat edilmiş ve Meclis Başkanlığı tarafından da saat 13.30’da siyasi parti
grupları Danışma Kurulu toplantısına davet edilmiştir. Bu davet sonrası AKP Grup Başkan Vekili Danışma Kurulu toplantısına
katılmamış ve Sayın Meclis Başkanının Başkanlığında yapılan toplantı 13.42’de
başlamış. Siyasi parti grupları, bugün Mecliste de görüşmesi yapılan konularda
görüşlerini ifade etmişler, taleplerini ifade etmişler, hangi konuların
araştırılması gerektiğini ifade etmişler ve bu araştırma önergelerinin
kabulüyle komisyon kurulması gereğini ifade etmişler. Sayın Meclis Başkanı da
saat 13.48’de sona eren ve kapatılan Danışma Kurulu toplantısında dün Mecliste
yaşanmış olan müessif olaylar ve Meclis Başkanlık makamına yönelik fiili duruma
ilişkin değerlendirmelerde bulunmuş ve 13.48’de toplantıyı kapatmıştır.
Buna ilişkin
tutanak elimde. Bu tutanağın hiçbir yerinde AKP Grubunun temsilcisinin veya
grup başkan vekilinin Meclis Danışma Kurulu toplantısına katıldığına dair en
ufak bir emare yok; hukuki durum da, fiilî durum da bu. Ancak,
muhtemelen, süresi içerisinde Danışma Kurulu toplantısına katılamayan AKP
Grubu, Meclis Başkanlığı tarafından gruplara da dağıtılan önerisiyle bir kanun
teklifinin sırasını değiştirmek ve 18 Marta kadar da Meclisin çalışma
saatlerini belirlemek üzere bir grup önerisi getirmiştir fakat bu grup önerisi
İç Tüzük’ümüzün, hani milletvekillerinin anayasası, uymakla yükümlü oldukları
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine aykırıdır. Ne diyor İç Tüzük: “Danışma
Kurulu, Başkanın gerekli görmesi veya bir siyasî parti grubu başkanlığının
istemi üzerine en geç yirmidört saat içinde Başkan
tarafından toplantıya çağırılır. İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine,
teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma
Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz ve
görüş bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler.”
Ne olmuş? Danışma
Kuruluna Danışma Kurulu toplantısından önce AKP grup önerisi verilmemiş.
Danışma Kuruluna Danışma Kurulu toplantısı öncesi grup önerisi sunamayan
AKP’nin Danışma Kurulu toplantısı sonrasında grup önerisinin doğrudan Meclis
Başkanlığı vasıtasıyla Genel Kurulda görüştürülmesi hukuken mümkün değildir.
Şimdi, hep
birlikte bu İç Tüzük’e sadakat ve bağlılık içerisinde olmak yükümlülüğümüz var.
İç Tüzük’ü, geçmişte Meclis Başkanlığı yapan ve kendine göre yorum katan Sayın Arınç’ın değerlendirmeleri gibi, herkes her istediği
şekilde çekiştiremez. Bu, bu Parlamentoda ilk kez de olmadı. Nitekim,
2 Haziran tarihinde de yine böylesi bir AKP grup önerisi, Meclis Başkanlığına,
Danışma Kurulu çağrısı yapılmadan doğrudan Genel Kurula getirildi. Genel
Kurulda bu usul tartışması o tarihte de yapıldı ve bu usul tartışmasının
değerlendirilmesi sonrasında, o zamanki Meclis Başkan Vekili olarak Meclisi
yöneten Sayın Pakdil bu usulsüzlüğe bir başka
usulsüzlük daha yapıp, İç Tüzük’ü Genel Kurul iradesiyle değiştirmeye kalktı.
Sonra Meclis çalışmasına ara verildi ve Sayın Başkan o oylamayı yapamadı ve AKP
grup önerisi geri çekildi.
Şimdi, bizler
kuralları istediğimiz gibi esnetemeyiz. Esasen yapılması gereken şudur: Meclis
Başkanlığına, Danışma Kurulu toplantı tutanağında yer almayan AKP grup
önerisinin hiçbir şekilde buraya sunulmaması lazım. Buraya sunuluyor ise
Başkanlık makamının bu evrakı iade etmesi lazım ancak eğer bu evrak iade
edilmiyor da burada görüşmeye açılıyorsa o zaman da açıkça bir İç Tüzük ihlali
vardır. İç Tüzük ihlalinin artık bir yerlerde durması lazım. Yani İç Tüzük 64’ü
hatırlayıp 63’ü unutanlar… 63 burada uygulanacak. Eğer Meclis Başkanlığının
uygulamasında bir yanlış varsa geleceksiniz bu İç Tüzük’e bağlı olarak bu Genel
Kurulda o İç Tüzük’ün hükmünün uygulanmasını talep edeceksiniz; doğruları,
yanlışları bu mekânda söyleyeceksiniz. Hiç kimse, bu mekânın dışında, kendisine
bir güç vehmederek, kendisine bir isim vehmederek veyahut da bir sıfat
vehmederek Meclis Başkanlık makamında “o makama istediğimi söylerim” anlayışı
içerisinde içerilerde bir şey söylemeyecek. İç Tüzük’ü ne dün ihlal edeceksiniz
ne de bugün ihlal edeceksiniz. Onun için açık bir İç Tüzük ihlaliyle karşı
karşıyadır Parlamento. Bu irade Genel Kurulun oylamasıyla, kararıyla
değiştirilmesi mümkün değildir.
O nedenle değerli
arkadaşlarım, AKP Grubunun alışkanlık hâline getirdiği -çünkü bu ilk değil,
ikinci- bu tür uygulamalardan ve İç Tüzük ihlallerinden vazgeçmesi gereğini
ifade ediyorum ve bu usul tartışmasıyla Sayın Başkanın, Başkanlık makamının AKP
grup önerisini işleme koymadan AKP Grubuna iade etmesi gereğini ifade ediyorum.
Bu vesileyle
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum yüce heyete. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Okay.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, aleyhte. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu
toplantıda Sayın Meclis Başkanlığının yapmış olduğu Danışma Kurulu toplantısına
katıldığım için, Sayın Okay’ın anlattıklarına şahit
olduğum için söz aldım. Gerçekten Meclis Başkanımızın daveti saat 13.30 içindi
ve ekinde de üç grubun Danışma Kurulu önerisi vardı, talebi vardı. Tabii, biraz
geç gelindiği için, biraz da geç başlamış olmasına rağmen, Meclis Başkanı İç
Tüzük’ün amir hükümlerine bağlı kalarak “Bir Danışma Kurulu önerisi çıkmayacağı
için toplantıyı yapmamızın bir gereği yok, herkes önerisini Divana versin ve İç
Tüzük gereğince işleme alınsın.” dedi, biz meseleyi noktaladık. Ondan sonra
mikrofonları kapattık, sohbet etmeye başladık. Dün yaşanan hadiseleri, Sayın
Meclis Başkanı konuyla ilgili üzüntüsünü ifade etti. Bizler de, Sayın
Cumhuriyet Halk Partisi görevlisi, Sayın Barış ve Demokrasi Partisi görevlisi, Grup
Başkan Vekili, görevlisi ve ben sohbet ettik. Zannediyorum on dakika kala yani
saat 14.00’e on dakika kala Sayın Canikli geldi.
Tabii geldiğinde AKP’nin grup önerisi talebini de getirdi. Meclis Başkanı
zannediyorum bürokrasinin de talebiyle işleme koydu. İşleme koyamaz aslında
çünkü onunla ilgili bir toplantı daveti yok, ona dayalı bir toplantı
düzenlenmedi.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tutanak kapandı.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Tutanağı da kapanmış, arkadaşlar almışlar.
Biliyorsunuz,
Meclis açıldıktan sonra da burada yapılan bu türlü müracaatlar işleme
konulmadı, bununla ilgili birçok örnek de geçmişte yaşandı.
Danışma Kurulu
talepleri Meclis Başkanlığına ulaştıktan sonra, Meclis Başkanı uygun gördüğü
bir saatte talep sahiplerini veya tüm grupları toplantıya çağırarak, Meclisin
gündemini belirleyen kararı alıyor. Uzlaşma olursa Danışma Kurulu kararı,
olmazsa grup önerisi olarak Genel Kurula sunuyor. Bu, İç Tüzük’ün amir hükmü.
Değerli
arkadaşlar, dolayısıyla Sayın Başkanın bu öneriyi işleme alması İç Tüzük’e
uygun olmamıştır, alınmaması gerekir. Ancak, bu vesileyle de bir şeyi söylemem
gerekiyor: Her defasında söylüyoruz, biz hukuk kuran bir kurumuz, bir
müesseseyiz, işimiz bu. Kendi hukukumuza uymazsak bu tutarsızlık bizim
saygınlığımızı bitirir. Burada hemen her gün İç Tüzük ihlali konuşuluyor,
tartışılıyor, buna mecbur değiliz. Burada okuduğumuzu çok açık, net anlıyoruz.
Tabii, benim yadırgadığım husus da şu: Sayın Canikli’nin,
AKP Grubunun bugün getirdiği önergede çok acil bir durum yok. Yani bunlar, önümüzdeki
haftadan başlayarak Meclisin çalışma saatlerini yeniden düzenleyen ve bir
kanunu da öne alan bir grup önerisi, çok da aciliyeti
yok, yani bugün kaybedilmiş bir şey yok; bu yarın da getirilmiş olsa yine
maksat hasıl olur. Her defasında söylediğim gibi, bir
kasıt aramıyorum ama özensizlik, yani hukuksuzluk da demek uygun düşmüyor ama
özensizlik had safhada.
Değerli
arkadaşlar, devletleri büyük kılan, kurumları büyük kılan süreklilikleridir,
gelenekleridir, teamülleridir, kurallarına uyma kararlılıkları, ısrarlarıdır.
Kuralsızlık hayatı zindana çevirir, kaosa dönüştürür,
anarşi dediğimiz hadise odur. Kendi elimizle Anayasa niteliğinde düzenlediğimiz
İç Tüzük’te çok açık amir hükümler var. Bunları özellikle grup başkan
vekillerinin çok iyi bilmesi gerekir, geçmiş uygulamalarıyla iyi bilmesi
gerekir. Ben grup başkan vekillerinin İç Tüzük’ü gayet iyi bildiklerine de
inanıyorum, görüyorum ama bu özensizlik, maalesef, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin huzurunu kaçıran bir sonuç getirdi.
Şimdi milletin
huzurunda size soruyorum: Saat şu anda altıyı geçti, dört saatten bu yana hâlâ
Meclis gündemine geçemedik. Siz yapıyorsunuz, biz yapıyoruz, bu Meclisi
çalıştırmak sorumluluğu iktidar partisinin. Uzlaşarak, anlaşarak gündemimizi
belirlesek daha verimli, daha etkili çalışma imkânı yok mu? Niye bunu
denemiyorsunuz? Her defasında… Şimdi, bir aylık gündem belirleniyor, birazdan
eğer kabul edilirse -ki edilmemesi gerekir- grup önerisini tartışacağız. Bir
aylık gündem belirliyor AKP Grubu. Nedir belirlediği: Saat 13.00 ile 20.00
arasında çalışma. Şimdi hangi saatler arasında çalışıyoruz: 14.00 ile 20.00
arasında çalışıyoruz. Biz daha önce de teklif ettik. Ülkenin, milletin
gündemindeki konuların hukuki çözümü için burada kanun çıkarmak gerekiyorsa,
gelin saat 10.00’da başlayalım. Biz, buraya çalışmaya geldik ama gelin buna
birlikte karar verelim. Bir karar verelim, sonuna kadar da beraber gidelim,
engeli yok bunun. Ama ben daha önce de bir vesileyle ifade etmiştim, üzülerek
ifade ediyorum, bu getirdiğiniz öneriye de bizatihi kendiniz uyamayacaksınız
çünkü her defasında, her getirdiğiniz grup önerisini bir önceki grup önerinizi
değiştirmek üzere getiriyorsunuz. Değerli arkadaşlar, yazboz tahtasına
dönüştürdünüz. Bu doğru değil. Yani bu, Meclise de yakışmıyor, size de yakışmıyor,
hepimize de reva değil. Şunu akıllı uslu otursak çalışma saatlerimizi
belirlesek, efendim, kanunların önceliklerini belirlesek iki yüze yakın kanun
bekliyor otursak görevimizi bilsek, işimizi bilsek, hazırlık yapsak, katkı
vermek anlamında dersimize çalışsak olmaz mı? Ama her defasında yine bir
tartışma, yine bir hukuk ihlali, iç hukuk ihlali ve biz… Millet usandı bu
konuşmaları dinlemekten değerli arkadaşlar. O sebeple, yani bir musibet bin
nasihatten evladır diye bir atasözü var, bunlardan artık ders çıkarmamız
gerekiyor. Bakın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
söylüyoruz, bu Meclise gelmeden, yemin etmeden, Sayın Genel Başkanımızın seçim
sonuçları belli olur olmaz teşkilata gönderdiği, millete ifade ettiği bir
beyanı var: Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, milletin takdiri
doğrultusunda muhalefet görevimizi şu dört umdede yapacağımızı ilan ettik ve
buna sonuna kadar da bağlı kalıyoruz, bağlı kalacağımızı da yine ifade
ediyorum. Uzlaşmadan yana olacağız, diyaloğa
açık olacağız, hoşgörülü olacağız. Sorun üreten değil, sorunun çözümüne katkı
veren bir muhalefet anlayışı ortaya koyacağımızı ilk günden ilan ettik, bunun
gereğini de birçok defasında yaptık, hem de çok kritik noktalarda yaptık;
Anayasa değişikliğinde yaptık, Mecliste ve komisyonlarda kanun tasarılarının
görüşülmesinde yaptık. Ama her defasında Milliyetçi Hareket Partisinin bu iyi
niyetinin istismar edilmesi de hak değil, böyle bir hakkınız yok; bu, bana göre
milletin iradesine de saygısızlık oluyor.
Temel kanunlar
bekliyor, acil kanunlar bekliyor, biz dört saattir başka şey konuşuyoruz; bunun
sorumlusu sizsiniz arkadaşlar. Ben her defasında söylüyorum: Millet, iradesini
size emanet etmiş, milletin iradesiyle Türkiye’yi yönetmek durumundasınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisini yönetemedikten sonra Türkiye’yi yönettiğiniz
noktasındaki iddianıza kim inanır Allah aşkına? Bu sebeple söylüyorum: Her
defasında uzlaşma olmadığı takdirde, AKP Grubundan bize ulaşan bir uzlaşma,
samimi bir uzlaşma talebi zemini olmadığı sürece biz bu Meclisin gündemine
ülkenin, toplumun sorunlarını araştırma önergesi mahiyetinde denetim görevi
gereği her gün getireceğiz. Bugün getirdiğimiz konu önemli, öğretmenler. 300
bin, hatta çok daha fazla öğretmen bugün kendi sorunlarına buradan çözüm
bekliyor. Dolayısıyla, eğer burada bir uzlaşma zemini oluşmayacaksa, bunu siz
oluşturamayacaksınız, bu noktada samimi, kalıcı bir iş birliği
geliştiremeyecekseniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - …bu Meclisi çalıştıramazsınız, çözüm üretemezsiniz. Sizi ancak
seçim kurtarır arkadaşlar.
Milletin size
emanet ettiği iradeyle bu Mecliste, bu kadar açık yüreklilikle iş birliği
teklif eden muhalefetle uzlaşmayı temin edip bu Meclisi çalıştıramadıktan sonra,
ülkeyi yönetip toplumun sorunlarına çözüm üretmek iddianız havada kalır, kimse
inanmaz. Bu sebeple, bir musibet bin nasihatten evladır, bugün yaptığınız bu
özensizliği, lütfen gelin, burada açık yüreklilikle kabul edin ama bundan
sonra, ülke gündemini birlikte müzakere etmek için uzlaşma arayın ve bu
uzlaşmaya bağlı kalın. Burada, sürekli kendi İç Tüzük’ümüzün ihlalini konuşmak
gibi bir aciz duruma da düşmeyelim der, hepinize saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şandır.
Lehte, Tunceli Milletvekili Kamer Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük’ün usul tartışması
açılmasıyla ilgili maddesi üzerinde söz aldım. Aslında, neyin lehe, neyin
aleyhe olduğu tam anlaşılamadı, ben düşüncelerimi söyleyeyim.
Şimdi, Sayın
Hakkı Suha Bey “Bugün Danışma Kurulu toplandı,
Danışma Kuruluna AKP bir öneri getirmedi ve bu konuda bir karar alınmadı.”
dedi. Dolayısıyla, Danışma Kuruluna teklif getirilmeyince ve Danışma Kurulunda
bu konu tartışılmayınca, anlaşma oldu mu, olmadı mı konusunda da bir karar
olmayınca, grup Danışma Kurulunu ayrı bir çağrıya tabi tutmadan Genel Kurula
öneri getiremez, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi bu. İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre, gruplar ve Meclis Başkanı Danışma Kurulunu toplantıya çağırır ve yirmi
dört saat içinde bu toplantı sağlanır. Demek ki AKP’nin birkaç tane, 6 tane mi,
7 tane mi grup başkan vekili var, bu arkadaşlarımız Danışma Kurulunun
toplantıya çağrılması konusunda…
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – 5 tane…
KAMER GENÇ
(Devamla) – İşte,
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Beşinci fıkrayı bir daha oku.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Çağırmamışlar, biraz da herhâlde keyiflerine bakmışlar. Danışma
Kurulu toplantısına şey etmedikten sonra buraya öneri getirmişler.
Şimdi, bakın,
ben, Bülent Arınç’a bir şey öneriyorum: Evvela kendi
grubuna çekidüzen ver, evvela İç Tüzük’ün ne olduğunu kendi grubuna… Sen,
Meclis Başkanlığı yapmışsın ama kimseye bir şey de öğretmemişsin, kendin de
öğrenmemişsin.
Yani şimdi Bülent
Bey, çok ağlamasını seven, ağlama özürlüsü bir arkadaşımız. Olabilir, yani
hissiyat dolu birisi.
MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Sensin ağlama özürlüsü.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Sen, şimdi, hemşehrin diye çok sahip
çıkma.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – İç Tüzük 19’u öğren.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Tamam, öğrendim.
MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Ağlayana “ağlama özürlüsü” demezler, ağlayamayana “ağlama özürlüsü”
derler.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Neyse, ağlama özürlü bir arkadaşımız. Ayrıca, gidiyor, mesela…
MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Ağlama özürlüsü sensin.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen, yerinize oturunuz, dinleyelim.
KAMER GENÇ
(Devamla) – …tarikat şeyhlerinin elini öpüyor, öpebilir ama Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bir bakanlık makamını işgal geden kişi gidip de tarikat şeyhlerinin
elini öpmez, onların karşısında eğilmez çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti yüce
bir devlettir, o devleti temsil eden kişiler hiçbir kimsenin karşısında
eğilemezler.
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Konuyla ilgili konuş.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, konuyla ilgili…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Hayır, hayır, bunu tabii, milletvekilliği, bakanlık, Başbakanlık
onuruna ermiş insanlar, bu halkın temsilcisi… Halk en büyüktür. Halkın o büyük
olarak gördüğü, senin temsil ettiğin, seçtiği bir yere sen gidip de birilerinin
karşısında boyun eğemezsin. Bu niçin yapılıyor? Oy için yapılıyor.
Şimdi, dün burada
bir toplantı yapıldı, Tayyip Bey ne dedi: “Efendim, benim karım GATA’ya sokulmamış.” Doğru mu yanlış mı? Şimdi, diyor ki:
“Benim eşim bir hastayı ziyarete gidecekmiş…”
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Konuyla ilgili konuş.
AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Sen, Başkanın tutumunu…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Durun bir dakika.
“…hasta sahibi demiş ki ‘Efendim, gelme.’” Kim
demiş bunu? Yahu, üç sene önce olmuş bir olay. Şimdi, bununla kimi şey ediyor?
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – İç Tüzük yok gündemde, sen gündemle ilgili konuş.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Orduyu kötülüyor. Yani bu ordunun olduğu yere başı örtülüler sokulmuyor.
Ya, bir defa sen Başbakansın, hakikaten böyle bir olay olmuş mu olmamış mı,
onu… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Başbakanı mı, yoksa İç Tüzük’ü mü…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, senin için Başbakan, benim için sıradan bir vatandaş ya!
Bana ne ya! Allah Allah! Sen Başbakansan ben de
milletvekiliyim benim için sıradan bir vatandaş.
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen, tartışmaya mahal vermeden konuşunuz, lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi çıkıp da bu diyor ki: “Efendim, benim eşimi GATA’ya sokmamışlar.” Kim sokmamış? Var mı bir delil? Yok.
Arkadaşlar,
bakın, bu devletin kurumları bu kadar yıpratılamaz. Bu kadar havai iddialar öne
sürülemez. Var mı elinde bir delil? Yok.
Şimdi, orduya
karşı bir karalama kampanyası var ya, şimdi amacınız: “Yahu bu orduyu nasıl yok
edelim, bu orduyu nasıl zayıflatalım? Her yerde de vuralım, bu insanları yok
edelim.”
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – İç Tüzük’e bak.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, sayın milletvekilleri, bir ülkenin ordusu onun onurudur. O ordu
içinde hata yapanlar var. Ben de generallerin çoğunu sevmem çünkü burunlarından
kıl aldırmıyorlardı ama bunlar bizim ordumuz, bunlar bu memleketin ordusu; eğer
zayıflarsa o memleketin kendisi yok olur. Tamam, biri…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ordu hakkında sen bize malumat veremezsin!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, sizin hedef aldığınız o.
Şimdi, Bülent Bey
evvela çıktı dedi ki: “Efendim, bana suikast yapmayanlar ahmaktır.” Hani, çıktı
mı ortaya?
Yahu Bülent, sana
kim suikast yapabilir? Sen çok güzel bir madensin.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Gündeme davet edin Sayın Başkan.
KAMER GENÇ
(Devamla) – O kadar güzel yumurtluyorsun ki, o kadar güzel olaylar söylüyorsun
ki tam bizim için politik malzemesin. Kimse çıkıp da sana öyle suikast muikast yapamaz.
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Sayın Başkan, lütfen ama!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, şimdi diyor ki: “Ben Meclis Başkanlığı yaptım.” Tamam da, yaptın da, sen çıkardığın o İç Tüzük’le Meclisin
hayatını kararttın yahu! Bir dikta rejimini getirdin Türkiye’ye. Bir memlekette
on maddelik, on beş maddelik kanunlar, temel kanun olarak bir meclisten geçer
mi sayın milletvekilleri?
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Siz de başkan vekilliği yaptınız, ayıp oluyor ya! Size yakışmıyor
ya!
KAMER GENÇ
(Devamla) – İşte, bakın, “Güvenlik Müsteşarlığı” diye bir kanun getiriyoruz. Bu
ne demektir? Türkiye yönetimini diktaya götürüyor ve siz bunu temel kanun
olarak kabul ediyorsunuz. Burada öyle bir vahşet işleniyor ki Türkiye
Cumhuriyeti devletine karşı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin arkada ordusu
kaldırılarak yerine tarikatçı bir polis örgütlenmesine gidiliyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Halt etmişsin sen!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bunu o maddesinde söyleyeceğiz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, konuya davet edin.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Dolayısıyla, şimdi, şöyle bir düzenleme yapar…
ALİ TEMÜR
(Giresun) – Emniyet bizim değil mi? Polis bizim değil mi?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bir kanunu sen getirmişsin, İç Tüzük’te temel kanun olarak
getirmişsin. Temel kanun olur mu? Yani millet, buraya gelecek kanunların
maddelerini bilmeyecek, onlar üzerinde tartışma yapılmayacak, iktidar partisi
bunları okumadan geçirecek ve son anlarda da birtakım korsan önergelerle kendi
yandaşlarına, işledikleri talandan, yalandan, soygundan dolayı af getirecekler,
ondan sonra ihale yolsuzluklarını affedecekler, ondan sonra “Millet bir şey
duymasın…” Böyle bir Meclis olur mu? Bu Meclis, bu kürsü niye buraya konulmuş?
Bu kürsüde her şey dile getirilsin, vatandaşlar bu Türkiye Büyük Millet Meclisi
Parlamentosunda ne konuşuluyor, onu duysun diye.
Şimdi, Tekel
işçilerine diyor ki Tayyip Bey: “Yahu, eskiden niye, seni özelleştirdikleri
zaman bunların üzerinde durmadın?” O zaman Tekel işçileri… Bakın, özelleştirme
kararlarına karşı ilk Anayasa Mahkemesine giden kişilerden birisi benim.
Telekom’un özelleştirilmesine karşı Anayasa Mahkemesinde dava açan kişilerin
içinde benim imzam da var. Mümtaz Soysal kanalıyla açtık ve iptal ettirdik ve
bugün, bu memlekette, o Telekom’un özelleştirilmesi kadar bu memlekete yapılan
bir ihanet yok. Telekom’un senede bu memleketin millî gelirine katkısı belli,
aldığı vergi katkısı belli ama siz onu getirdiniz, yandaşlarınıza verdiniz, bir
de kurumlar vergisi nispetini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdiniz. Böyle bir devlet
yönetimi olur mu?
Şimdi, Bülent Bey
diyor ki: “Ben, Başkanı ikaza gittim.” Yahu, Bülent, sen, bir defa, eğer ikaza
gidiyorsan, burada, çık, konuş. Senin elini ayağını tutan mı var? Ama, şimdi, gidip de bir Başkanın odasına, tehdit edercesine
konuşmak, bence, yapılan en basit, en kınanacak bir hareket. Ben Sayın Başkanın
yerinde olsaydım, hemen gelirdim, Meclisi toplardım, ona Meclisten çıkarma
cezası verirdim -İç Tüzük’te hüküm var- çünkü Meclis Başkanına hakaret etmek
Meclisten çıkarma cezasını gerektiren bir şey. Ama yapmadı. Tabii, o nezaketini
buna şey olarak kullanmadı.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, AKP hükûmetleri zamanında ve
sizin zamanınızda… Ya, arkadaşlar, bu Meclis hepimizin, bu Türkiye hepimizin,
dürüstlük hepimizin. Bu memleketi eğer çağdaş bir memleket
yaparsak, dürüst yönetirsek, bu memleket eğer dünyada lider bir devlet olursa,
herkesin cebine para girerse, herkes refah içinde olursa bundan hepimiz
faydalanırız ama sizin yaptığınız bir taktik var: Anayasa’yı bir tarafa itiyorsunuz,
kanunları bir tarafa itiyorsunuz, Tayyip Bey bir şey söyledi mi onun emrinin
dışına çıkmıyorsunuz. Bu, bir tek kişinin dikta rejimidir.
Arkadaşlar,
bakın, şimdi, dün burada konuştu, siz, tuttunuz, şu sıralara saldırdınız. Hâlbuki, burada sorumlu bir Başbakan olsaydı “Oturun
arkadaşlar, ben burada konuşuyorum.” diyecekti ama o size orayı gösterdi,
saldırmaya gösterdi. Ne oldu? Meclisin, memleketin itibarı sarsıldı, kendisinin
de itibarı sarsıldı. Hâlbuki memleket böyle yönetilmez. Yönetici olan adam, kişi,
olgun olur, dolgun olur, dayanaklı olur. Eğer hataları varsa bunları kabul
etmesi lazım. Ee ben güçlüyüm… Yahu, senin gücün ne
kardeşim? Senin gücün ne?
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Senin gücün ne ya!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bugün 340 milletvekilin var, yarına sel alır onları götürür, onu
bilesiniz. O bakımdan…
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Senin ne hakkın var 340 kişiye hakaret etmeye!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, benim konuşmalarıma bile tahammül etmiyorsunuz.
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Ama sen doğru konuşmuyorsun ki!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben Türkiye Cumhuriyeti devletinde en doğruyu konuşan insanlardan
birisiyim, peygamber gibi konuşuyorum, peygamber gibi.
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Yazık… Yazık…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Edepli ol, edepli!
KAMER GENÇ (Devamla)
– Hani peygamber gibi dürüst konuşuyorum, bunu bilesiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Olabilir, yanılgılarım olabilir. Bu söylediklerimin
neresinde yanlış var yahu! Dürüst…
Şimdi, onun için
bakın arkadaşlar, şu Meclisi keyfî yönetiyorsunuz. Şimdi, Bülent Arınç Sayın Başkana diyor ki: “Sen keyfî yönetiyorsun.” Ee bir getir bakalım senin iki tane başkan vekilinin
yaptığı keyfilikleri. Getirin burada İç Tüzükleri… İç Tüzük her gün rafa
kaldırılıyor, İç Tüzük her gün uygulamadan kaldırılıyor, ondan sonra çıkıyor
böyle söylüyor.
Şimdi, Mustafa Elitaş’ın ne hakkı var gidip de Meclis Başkanına orada
çıkışması yani yakışır mı bir insana? Gidip de Sayın Başkanın üzerine gitmeye…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yahu, ben burada bir milletvekiliyim, benim
onuruma dokunmuştur bu. Benim onuruma dokunmuştur ama Mustafa’ya da hesabını
soracağım.
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Yazıklar olsun!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ona, soracağım Mustafa Elitaş’a.
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Burası millete hakaret etme yeri değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, sizlere çok dostça bir tavsiyede bulunuyorum: Arkadaşlar,
gelin şu Mecliste herkes dürüst… Bu Anayasa var ya, hani birileri burada şimdi
çıkıyor efendim “darbe anayasası” diyor. Arkadaşlar, darbe anayasasıysa siz
buna göre geldiniz yemin ettiniz, milletvekilliği yapıyorsunuz. Bu darbe
anayasasına göre yemin eden kişi çıkıp da burada buna göre milletvekilliği
yapıyor mu yapmıyor mu? O zaman darbe anayasasıysa değiştirin. Kaldı ki bu
Anayasa 80’de yapılmış ve ondan sonra 15-20 defa değişmiş.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz de milletvekili olmuşsunuz…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Burada otuz senedir sivil parlamento var. Şimdi, yani ucuz
ifadelerle, ucuz söylemlerle memleketi yönetmeye kalkmak insanlara bir şey
kazandırmıyor. O bakımdan, gelin hep bu memleketin doğrularında birleşelim, bu
memleket çok sıkıntıya gidiyor, vatandaşlarımız çok sıkıntı içinde.
Vatandaşlarımızın içine gidin. Yahu, gidin şurada, bir Kızılay’da yürüyün
arkadaşlar.
Bakın, Tayyip Bey
memuru düşman ilan ediyor, emekliyi düşman ilan ediyor, işçiyi düşman ilan
ediyor. Dost kim kardeşim?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç, sağ olun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha verir misiniz?
BAŞKAN – Konu
tamamlandı, lütfen Sayın Genç.
Teşekkür
ediyoruz.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ama efendim…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Konuyla ilgili konuşmuyorsun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Konuyla ilgili…
ALİ TEMÜR
(Giresun) – Hadi otur, otur!
BAŞKAN –
Buyurunuz.
Sayın Genç, lütfen yerinize geçer misiniz. Lütfen… Yeterince süre verdim, lütfen… Tartışma da yeterli boyutta
oldu.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Peki, teşekkür ederim.
BAŞKAN - Giresun
milletvekili Nurettin Canikli. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. İç
Tüzük’ün 63’üncü maddesi çerçevesinde açılan tartışma nedeniyle lehte söz
aldım.
Şimdi, biraz
önce, benden önce, yine hiçbir mantığa sığmayan, hiçbir özü olmayan, sakat
mantık örneklerini bolca gördüğümüz bir konuşma dinledik.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Nereye kadar götürüyorsun onu?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Esasında bu konuşmalara cevap vermek doğru değil. Bu konuşmalara,
biraz önceki konuşmacının anlamsız, tabanı olmayan, gerçekten hiçbir şekilde
dikkate alınmaması gereken konuşmalarına cevap vermemek lazım ama yine de en
azından bazılarına kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve vatandaşımızın bu tür
iftiralar, bu tür yanlış beyanlar karşısında kafasının karışmaması için bilgi
vermek, cevaplandırmak gerekir.
Biraz önce,
Telekom’u yandaşlarına… İftiralardan bir tanesi. Hepsi olduğu
gibi tepeden tırnağa iftira, içi boş, anlamsız, tabansız, temelsiz. Bir
tanesi de Telekom’un yandaşlarına peşkeş çekildiği iddiası.
Bakın, değerli
arkadaşlar, Telekom, yürürlükteki mevzuata göre ihale edilmiştir. İsteyen
herkes -içeride ve dışarıda- bu ihaleye girmiştir ve ihale bütün dünyanın gözü
önünde gerçekleştirilmiştir, realize edilmiştir.
Bundan daha şeffaf bir ihale olabilir mi değerli arkadaşlar?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben biliyorum, biliyorum!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bunu nasıl söylersiniz ya? Nasıl vicdanınız elveriyor böyle bir
iftira atmaya, bu kadar haksızlık yapmaya?
Aynı şekilde,
kurumlar vergisinin düşürülmesinden, yüzde 30’dan, yüzde 20’ye düşürülmesinden
bahisle Telekom’u alanlara peşkeş çekildiği ifade ediliyor. Değerli arkadaşlar,
bizim programımızda vergilerin düşürüleceği çok net olarak ifade ediliyor, tüm
vergilerin. Biz, kurumlar vergisini düşürdük, gelir vergisi oranlarını
düşürdük, katma değer vergisi oranlarını düşürdük, düşürmedik mi? Düşürdük.
Önceki hükûmetlerin hepsi söz verdi, hiçbirisi yerine
getiremedi. Altını çizerek söylüyorum: Bizden önceki hükûmetlerin
hepsi programlarında vergileri düşüreceklerini ifade ettiler, tersini yaptılar;
düşüreceğiz dediler, vergiyi artırdılar. Sadece biz düşürdük değerli
arkadaşlar, biz düşürdük, tümü için düşürdük. Kurumlar vergisini de düşürdük,
gelir vergisini de düşürdük, diğer vergileri de düşürdük, katma değer vergisini
de düşürdük ve bundan tüm mükellefler faydalandı yani kurumlar vergisinin
indiriminden tüm mükellefler faydalandı. İşte, onun için sakat mantık diyorum,
provoke mantık, düzgün çalışan bir mantık değil. Böyle bir mantıktan düzgün
değerlendirme çıkar mı değerli arkadaşlar? İşte böyle, sadece geren, provoke
eden, anlamsız, içi boş değerlendirmeler çıkar, kınıyorum. Yani bunu söylemem
gerekti.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, esas konumuza dönelim. Biz, gerçekten, Meclis çalışmalarının
bir uzlaşma çerçevesinde yürütülmesini istiyoruz, bunun için de gereken her
türlü çabayı sarf ediyoruz. Bu mükellefiyet, bu yük de esas itibarıyla iktidar
grubunun üzerindedir, Sayın Şandır’ın bu tespitine
katılıyorum. Doğru, çalıştırmak bizim görevimiz, grubun, AK PARTİ Grubunun
görevi, çoğunluk olarak. Yaptığımız çalışmaların hepsi bu çerçevede ama elbette
öncelikle diğer grupların da mutabakatını, rızasını alarak, onların talepleri
varsa onları da -olabildiği ölçüde elbette- dikkate alarak bir uzlaşma
çerçevesinde bu çalışmaları yürütmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar da temel
ilkemiz bu oldu, esas tavrımız, yöntemimiz bu oldu. Ama her zaman uzlaşma temin
edilemeyebiliyor. O zaman da yine gereken kurallar çerçevesinde grup önerileri
getiriliyor ve o doğrultuda yürütülüyor.
Şimdi, bakın, biz
de ondan şikâyetçiyiz; bakın, bugün dört saattir tartışıyoruz, dört saattir
esas gündemimize gelemedik. Neden? Çünkü grup önerileri geldi. Elbette
haklarıdır, ona bir itirazımız yok, olamaz zaten yani İç Tüzük’ten gelen
haklarıdır. Her siyasi parti grubu Meclisin gündemine,
çalışma saatlerine ilişkin olarak grup önerisini getirir, tartışılır, kabul
edilir ya da edilmez ama bunun yan etkisi şu: Biz dört saatten beri ve biraz
önce verdiğimiz o ilke çerçevesinde kabul edilmeyeceği de bilinen, belli olan
bir konuda öneri getirilip Meclise şu anda zaman kaybettiriliyor. Yani
bir zaman kaybı var, doğru ama bunun sorumlusu biz değiliz değerli arkadaşlar,
bu önerileri getirenler; çok açık, çok açık.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Vatandaşın sorunu dile getiriliyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, tekrar söylüyorum, yani İç Tüzük’e uygundur, hakkınızdır
ancak zaman kaybettiriyor Meclise, Türkiye Büyük Millet Meclisine zaman
kaybettiriyor. Neden?
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Neden kabul etmiyorsunuz? JİTEM’le ilgili
olanı neden kabul etmiyorsunuz? Kabul edilmeyecek öneriler mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Çünkü, siz de söylediniz, biraz önce
konuşmacılar da ifade etti, doğal olarak iktidar grubunun oylarıyla
belirleniyor, onun eğilimi doğrultusunda belirleniyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hiçbir öneri getirmeyelim o zaman.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Doğal olarak bizim de görevimiz.
KADİR URAL
(Mersin) – Tamam, kabul edin önergeleri.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Arkadaşlarımız da ifade etti, ilkemiz uzlaşma olmasına rağmen,
şimdi bu öneri getirilirken -grup önerileri geldi- bu grup önerilerinin kabul
edilip edilmeyeceğini getirenler biliyor mu, bilmiyor mu değerli arkadaşlar?
Biliyorlar.
KADİR URAL
(Mersin) – İpotek mi koydunuz Meclise Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Hayır, bakın, yani bu yasal hakkınızdır ona bir şey… Ama, şikâyet edildi “Çalıştırmıyorsunuz, sorumlu sizsiniz”
denildi de onun için söylüyorum arkadaşlar. Sorumlusu biz değiliz, bugün bu
saat itibarıyla hâlen biz gündemi tartışıyorsak, gündemi belirlemeye
çalışıyorsak bunun sorumlusu biz değiliz. Velev ki bugünkü çalışma gündemi
nasıl belirlendi değerli arkadaşlar? Geçen hafta uzlaşmayla belirlendi.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Danışma Kuruluna hem katılmıyorsunuz, ondan sonra…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Dolayısıyla, yani hem uzlaşmaya ne kadar önem verdiğimizin
göstergesi hem de birlikte kararlaştırdığımız gündemi tartışıyoruz şu anda ama
bu birlikte belirlediğimiz gündemde bugünkü grup önerileri yoktu değerli
arkadaşlar. Bozan biz değiliz, geciktiren biz değiliz Allah aşkına! Yani
konuşma yapıldığı için söylüyorum, yoksa her grubun hakkı olan bir düzenleme
nedeniyle, bir tasarrufun kullanılması nedeniyle eleştirecek değilim ama biraz
önce Sayın Şandır bu gecikmeden dolayı, bu görüşmelerden dolayı AK PARTİ
Grubunu sorumlu tuttuğu için söylüyorum bunları. Bu haksız bir değerlendirme,
doğru bir değerlendirme değil, bunu koyalım ortaya. Bir gecikme varsa, ki var, onun sorumlusu biz değiliz, maalesef grup
önerilerini getiren muhalefet partisine mensup arkadaşlarımız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Getirmeye devam edeceğiz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, biraz önce konuşmacılar ifade etti,
13.30’da toplantıya çağrıldı Danışma Kurulu Meclis Başkanlığımız tarafından.
Ben de toplantıya… Geç bilgi verildiği için, tamamen bu nedenle, o anda bilgi
verildi ve hemen toplantıya gittim. Yaklaşık 13.40 civarındaydı, toplantı
bitmemişti, altını çizerek söylüyorum, toplantı bitmemişti, toplantı devam
ediyordu ve toplantıya iştirak ettim. Hem gündemle ilgili, Danışma Kuruluyla
ilgili önerilerimizi söyledim, çok net olarak kayıtlarda vardır, Danışma
Kurulunun kayıtlarında vardır…
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) - İşte…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Geleceğim oraya Sayın Okay.
Danışma Kurulunun
kayıtları… Mikrofon açıktı ve ben Danışma Kurulu önerimizin olduğunu ve
içeriğini de söyledim, bilgi verdim. Oraya katılan arkadaşlar da şahittir, 3
arkadaşımız vardı ve mikrofon açıktı, muhtemelen kayıtlarda vardır, bakın bu
bir.
İkincisi…
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Bu evrak sahte mi Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Hayır, müsaade edin, ben öyle bir şey söylemiyorum. İzin
verirseniz…
Bakın, ikincisi:
Meclis Başkanlığının gruplara gönderdiği Danışma Kurulu yazısı: “Danışma Kurulu
birer örneği ilişikte gönderilen Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanlığının
istem yazısındaki…” Sadece Cumhuriyet Halk Partisinin istem
yazısı ekli. Doğru mu? MHP’nin var mı? Yok. BDP’nin
var mı? Yok.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Demek ki Meclis Başkanlığı yanlış iş yapıyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Biz onların grup önerilerini görüştük mü? Görüştük. BDP’yi görüştük mü? Görüştük. Peki, neden AK PARTİ’nin grup önerisini görüşmüyoruz? Aynı
mahiyette, aynı pozisyonda, aynı süreçte, aynı şey.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Demek göndermediniz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Hayır, gönderildi. Bakın, eğer ölçü Meclis Başkanlığının yazısı ise
–öyle söylüyorsunuz, yazı çok net…
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Tutanaklar, tutanaklar…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …çok açık, burada hepsi- sadece Cumhuriyet Halk Partisinin
yazısından bahsediyor. Ne Milliyetçi Hareket Partisinin ne de BDP’nin yazısından bahsedilmiyor değerli arkadaşlar.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Onun için de bir usul tartışması açalım.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Eğer bu uygulama İç Tüzük’e aykırıysa –biz kesinlikle katılmıyoruz-
bu yeni mi aklınıza geldi değerli arkadaşlar? Yani MHP’nin
grup önerisi görüşüldü, BDP’nin grup önerisi
görüşüldü -aynı pozisyonda, aynı mahiyette grup önerisi görüşüldü- o zaman İç
Tüzük’e bir aykırılık söz konusu değil, o zaman görüşülüyor hiçbir problem yok,
Sayın Başkanın tutumu hakkında bir görüşme talep edilmiyor, ne zaman ki AK PARTİ’nin grup önerisine geliyor sıra, o zaman hatırlanıyor
ki bu İç Tüzük’e aykırı. Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlar, bu
haksızlık, bu yanlış, doğru değil. İstikrarlı olmamız lazım, tutarlı olmamız lazım.
Kusura bakmayın, yani bunu söylemek durumundayım.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Yani iyi de şu tutanakları inkâr mı ediyorsun?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Eğer katılmamama rağmen, eğer bunu Sayın Suha
Okay Bey, gelip “Bakın, Meclis Başkanlığı yazısında
sadece Cumhuriyet Halk Partisinin yazısından bahsediliyor. Toplantıya biz
çağırıyoruz. Dolayısıyla diğerlerini görüşemezsiniz.” deseydi kendi içinde
tutarlı olabilirdi. Katılmıyorum ama tutarlı olabilirdi fakat…
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Her yanlışı ben mi bulacağım? Onu da sen bulacaksın.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sayın Başkanım, bakın, çok net, yazı burada.
Bakın, yani
ilginç olan şu: O zaman aklınıza gelmedi, hatırlamadınız. Konuşuldu kırk dakika
orada, kırk dakika da orada seksen dakika konuşuldu, aklınıza gelmedi,
hatırınıza gelmedi ama AK PARTİ’ninki görüşülmeye
başlandığı anda birden İç Tüzük’ü hatırladınız.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Ben iktidarı denetliyorum Sayın Canikli.
“Yanlış yaptık, önergemizi geri çekiyoruz” diyeceksiniz, o kadar.
BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayalım lütfen.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ayrıca bakın, İç Tüzük çok açık. Hiçbir şekilde bir aykırılık söz
konusu değil. O konuda en ufak bir tereddüt olmuyor Sayın Başkanım. Çok net olarak herkesin anlayabileceği açıklıkta yazılmış İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesinin son fıkrası: “İçtüzükte Danışma Kurulunun
tespitine, teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hâllerde,
Danışma Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif
yapamaz veya görüş bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasi parti grupları ayrı
ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula
sunabilirler.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika.
Buyurunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Arkadaşlar, o kadar açık ki… Sayın Başkanım, çok net. Bunun
neresini tartışıyoruz Allah aşkına.
Dolayısıyla ne bu
uygulama İç Tüzük’e bir aykırılık teşkil etmektedir ne de biraz önce Meclis
Başkanlığının yazısında yer almayan MHP ve BDP grup önerilerinin görüşülmesi
nedeniyle Başkanlık Divanı herhangi bir yanlış işlem yapmıştır, doğru işlem
yapmıştır.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Onun için de usul tartışması açalım, onu da konuşalım.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Aynı, biraz sonra AK PARTİ grup önerisinde görüşeceğimiz gibi
değerli arkadaşlar, herhangi bir yanlışlık yoktur.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Canikli.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Nurettin Canikli
haklı olarak grup toplantı önerisinde bulunmayanların Danışma Kurulunda grup
önerisi sunamayacağını ifade etti. Doğru ama…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öyle bir şey söylemedim Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Burada, tutanakta “İç Tüzük’e uygun olarak bir toplantı
gerçekleştiremeyince sizler grup önerinizi Genel Kurula getirme hakkına İç
Tüzük gereği sahipsiniz.” diye Meclis Başkanı söylüyor burada “Sizler
sahipsiniz.” diye söylüyor. Burada irade beyanı var ama siz olmadığınız için
“sahip değilsiniz” diyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Kayıtlarda çok net olarak hepsi var. Ben konuştum bakın, orada
kayıtlara geçti.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Tüzük açık. Bunun tartışılacak bir tarafı yok.
BAŞKAN - Sayın
Vural, konu netlikle anlaşılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, şimdi bu konuda tartışma olduğu için ilgili Danışma Kurulu
tutanağını istettim, çünkü tartışma olmasaydı buna ihtiyaç duymayacaktım ve
gündemimizde de yer almış ama böyle bir tartışma söz konusu olunca bizim bir
verimiz olması lazım. Neye dayanarak ve nasıl bir karar vereceğiz bu
tartışmaya? Geri çekecek miyiz, devam mı edeceğiz? Bu Danışma Kurulu toplantısı
tutanağını inceledim ve her ne kadar Sayın Canikli
“Meclis Başkanımızın üst yazısında sadece Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
önerisi yer alıyor.” demiş olsa bile, tutanakta, önerilerini görüştüğümüz üç
partinin de grup başkan vekili ayrı ayrı, hangi
konuda öneri sunduklarını anlatmışlar efendim. Bu Danışma Kurulu tutanağında
AKP Grubunun hiçbir önerisi görünmüyor.
AHMET YENİ
(Samsun) – AK PARTİ!
BAŞKAN – Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun hiçbir önerisi görünmüyor. Onun için biz de böyle
bir tartışmada elimizdeki verilere bakarak karar vermek durumundayız. Tutumumu
tekrar gözden geçirdim ve…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – İç Tüzük açık Sayın Başkan.
BAŞKAN - …İç
Tüzük son derece net efendim, ben demin onu da okudum, bunlara da baktım.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – “…doğrudan Genel Kurula sunabilirler.” diyor.
BAŞKAN – Yapılmış
olan usul hatası için arkada arkadaşlarla istişare ettim ve tutanak bizim için
esastır. Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – İç Tüzük’e uyalım.
BAŞKAN - …Danışma
Kurulunda hiçbir şekilde görüşülmemiş görünüyor. Bunun için yapabileceğim bir
şey yok, bu öneriyi işlemden kaldırıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Konu
kapanmıştır.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – İç Tüzük’ün neresinde…
BAŞKAN –
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S.
Sayısı: 383) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet burada.
Geçen birleşimde
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Soru-cevap işlemine geçen sefer başlandığı zaman önceden sisteme
girmiş olan arkadaşlarımın adlarını okuyorum ve -tekrar yineleyeyim- bu sıraya
göre söz vereceğim: Sayın Köse, Sayın Doğru, Sayın Kart, Sayın Dibek, Sayın Sakık, Sayın Bayındır, Sayın Yıldız, Sayın Paksoy, Sayın Ağyüz, Sayın
Yalçın, Sayın Buldan, Sayın Çalış, Sayın Tuncel,
Sayın Akat Ata, Sayın Özdemir, Sayın Yunusoğlu, Sayın Karabaş, Sayın M. E. Özdemir, Sayın
Kaplan, Sayın Öztürk ve Sayın Genç.
21 kişi sisteme
girmiş ama 21 kişiye söz verme olanağımız olmayabilir. Onun için, bu sırayı
gözeterek soru-cevap işlemi yapacağım, bu sistemden takip edeceğim. Bu
söylediğim arkadaşlar sisteme girmemişse sisteme yeni giren arkadaşlara söz
hakkı vereceğim.
(x)
383 S. Sayılı Basmayazı 28/1/2010
tarihli 54’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Soru-cevap
işlemimiz, biliyorsunuz, tasarının tümü üzerinde yirmi dakika. On dakikasını
soruya ayırıyorum ve her soruya bir dakika süre veriyorum. Bir dakika sonunda
otomatik olarak sistem kapanacaktır, lütfen sorularınızı ona göre sorunuz.
Kalan süreyi de Hükûmete vereceğim.
Evet,
başlatıyorum.
İlk Sayın Doğru,
en başta; Sayın Doğru, buyurunuz.
Bir dakika
süreniz var.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şemdinli’den
Türkiye’ye gelen PKK terör örgütü elemanları ülkemize hiçbir problemle
karşılaşmadan giriş yaptılar ancak ülkemizde şehit edilen askerlerin, polislerin,
korucuların birçoklarının failleri meçhuldür. Kandil’den gelenlerin bu eylemler
içerisinde yer almadıklarını nasıl tespit ettiniz? Bu örgüt üyeleri herhangi
bir adli takibe alındılar mı?
Önümüzdeki
günlerde Kandil’den ve diğer bölgelerden PKK terör örgütü elemanları ülkemize
gelecekler mi, onlara da sınır kapısında mahkemeler kuracak mısınız?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Doğru.
Buyurunuz Sayın
Dibek.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın
Bakana… Kanun tasarısı daha Meclise gelmeden evvel tasarıyla ilgili olarak
kamuoyunu bilgilendirirken açıklamaları vardı. Sayın Bakan şuna benzer
sözcüklerle kanunu açıklamıştı: “Bu konuda belki her şeyi yasa metnine
geçirmiyoruz. Çok bağlayıcı olmayalım, biraz da esnek çalışalım.” türünden
cümleleri vardı. Tabii, öyle bir kanun tasarısı ki bu tasarı, zaten Mecliste
ciddi anlamda tartışılıyor.
Şimdi, Sayın
Bakanın bu açıklamaları -ben kendisine sormak istiyorum- hukuk devleti
ilkesiyle bağdaşıyor mu yani bir hukuka aykırılık içermiyor mu bu açıklamalar?
Önce bunu kendisine sormak istiyorum.
Şimdi, bu
açıklamalar eşliğinde ben şunu merak ediyorum: Yani yarın, öbür gün bu
müsteşarlık telefon dinlemeleri yapabilecek mi mesela? Diyelim ki yaptı. E,
bunun “Yasal dayanağı var mı yok mu?” tartışmaları olacak. “Ya, ben
söylemiştim, işte her şeyi yasa metnine geçirmeyelim, biraz…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Dibek, anlaşıldı sorunuz.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Soru 1) EMASYA Protokolü’nü iptal etmeyi düşünüyor musunuz Sayın
Bakanım?
2) Örtülü ödenek,
şeffaf bir şekilde kamuoyunun gözü önünde kullanma olanağı varken, yıllardır bu
konuda ciddi noktada, örtülü ödenekle ilgili herkesin kafasında soru işaretleri
var. Bu noktada bir şeffaflaşma olabilir mi?
3) Burada geçen
gün AKP Grubu adına konuşan hatip yasal ve illegal yönetimden yani mücadeleden
bahsetti. Hukuk devletinde illegal mücadelenin ne olduğunu bize açıklar
mısınız?
4) JİTEM’in varlığı konusunda hâlen böyle bir şeyin
olmadığını… Oysaki toplumun vicdanında JİTEM’in
mahkûm olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
5) Yeni bir
olağanüstü hâl uygulamasıyla mı, bu yasanın yasalaştırılması yeni bir
olağanüstü hâl uygulaması mı olacak?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sakık.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 1
Ocak 2009 tarihinden itibaren Irak hava sahasının kontrolü Amerika Birleşik
Devletleri’nden Irak makamlarına geçmiştir. O tarihten bugüne kadar niçin hava
harekâtı yapılmamıştır? Kuzey Irak’ta terörist mi kalmamıştır? Amerika
istihbarat mı vermemektedir? ABD, Irak aşiret reisleri müsaade etmemekte midir?
Tezkere olmasına rağmen sizin cesaretiniz mi yoktur ki oraya müdahale
etmiyorsunuz?
Yine,
getirdiğiniz bu yasayla zafiyet olduğunu kabul ediyorsunuz. Bu zafiyetinizden
dolayı şehit olan askerlerimiz, gazi olan askerlerimiz, vatandaşlarımızın
sorumlulukları sizin değil mi? Bundan dolayı istifa etmeyi hiç düşünmüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yıldız.
Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
İktidarınızın yarattığı ekonomik kriz ve gerilim ortamında toplumdan yükselen
itirazlara, haklı tepkilere neden hep emniyet güçleriyle karşı koyuyorsunuz? Bu
tavrınız “inadına demokrasi” söyleminizle bağdaşıyor mu?
Ayrıca, bu yasa
şekilden ibaret değil mi? Bu yasa sizin terörle mücadelede başarısız
olduğunuzun belgesi değil mi? Uygulama şansı olmayan böyle bir yasayı, sırf
açılımın önünde bir şeyler yapmış olmak için getirmiş olmuyor musunuz?
Ayrıca, valilerle
sık sık toplantı yapıyorsunuz, Sayın Başbakan da
katılıyor. Valilere bir tek söylemediğiniz “partime oy isteyin” lafı kalıyor.
Valilerimizi niye siyasallaştırıyorsunuz, niye parti emrine almaya
çalışıyorsunuz her konuda? Bunu yanlış görmüyor musunuz?
Ayrıca, Tekelde
devam eden Tekel işçilerinin direnişini bir ay sonra emniyet güçleriyle mi
sürdürmeyi düşünüyorsunuz? Yoksa onların haklı taleplerine duyarlı davranarak, Hükûmet olarak cevap vermek mi istiyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ağyüz.
Sayın Buldan…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: 21/01/2010
tarihinde, Iğdır Belediye Başkanımız Sayın Mehmet Nuri Güneş hukuk dışı
yöntemlerle gözaltına alınmıştır. Aynı tarihte yapılan diğer gözaltı işlemi ve
kamu binaları dâhil yapılan aramalar hakkında İl Valiliği ve İl Emniyet
Müdürlüğü bilgi sahibi olmadıklarını ifade etmişlerdir. Jandarma birimlerinin
yetki alanları dışında, bilgi verme gereği dahi duymadan yapmış oldukları bu
uygulama hangi mevzuata dayanmaktadır? Mevzuat dışı bu uygulama sonrasında
başlatılan bir soruşturma var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Buldan.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Emniyet Genel Müdürlüğünün
200 binin üzerinde teşkilatı vardır, bunlar silahlıdır ve İçişleri Bakanlığına
bağlı da diğer genel müdürlükler vardır. Bugün bir müsteşarlık kurmak
istiyoruz. Bu 200 bin personeli olan emniyet teşkilatını artık genel müdürlük
seviyesi kaldırmamaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğünü bir müsteşarlık hâline
getirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özdemir.
Sayın Akat Ata…
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla
Sayın Bakana sorumu soruyorum: Diyarbakır’ın Kulp ve Silvan ile Batman Sason
ilçeleri üçgeninde 17 Ocakta meydana gelen bir olayda bir uzman çavuş yaşamını
yitirmiş, yine bir uzman çavuş yaralanmıştır. Bölgede uzun süredir görev yapan
Hançer Timi tarafından bu olayın gerçekleştirildiği ileri sürülmüştür.
İtirafçı, Hamzalı köyü korucuları ve askerlerden oluştuğu belirtilen bu grubun
yine HPG’lilerin kıyafetlerini giyerek köyleri
dolaştığı ve bölgedeki ormanları ateşe verdiği ileri sürülmektedir.
Bakanlığınız tarafından bu tim hakkında başlatılan bir soruşturma ya da konunun
araştırılması için herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır, komisyon
oluşturulmuş mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Akat Ata.
Sayın Yunusoğlu…
SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, şu
anda partinizin bir milletvekili ve eski kabine üyesinin 1997 yılında “İçişleri
Bakanı” sıfatıyla imzaladığı EMASYA Protokolü’nün bugün İktidarınızın sekizinci
yılında ortadan kaldırılmasının sebebi nedir? Yedi yıldan beri neden buna
ihtiyaç duymadınız? Neden ihtiyaç duyulmuştur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yunusoğlu.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, son
birkaç yıldır yaratılan çatışma ortamı, yapılan yayınlar sonucu kamuoyunda
güvenlik kuvvetlerinin kendi içerisinde gruplaşmaları olduğu, gruplar arasında,
kurumlar arasında, siyasetle kurumlar arasında yansıyan çatışmalar milletimizin
göz bebeği silahlı kuvvetlerine, jandarmasına, emniyet teşkilatına ve siyasete
güven erozyonu yaratmıştır. Ortaya çıkan mevcut tablonun sebep ve sonuçları
üzerinde herhangi bir çalışma yapılmış mıdır? Yapılmışsa yapılan yanlışları
ortadan kaldıracak ne gibi çalışmalar yapılmıştır veya yapılacaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çalış.
Son söz olarak
Sayın Aslanoğlu’na veriyorum.
Buyurun.
Sistemde
görünüyor ama eğer yok ise Sayın Halis…
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Teşekkür ediyorum.
Batman’da 9 Ekim
2009 tarihinde yasa dışı bir gösteride bulunduğu gerekçesiyle göz altına alınan Berivan adlı bir
kıza yedi yıl dokuz ay ceza veriliyor. Tabii, bu ülkede, çetelerin kol gezdiği,
çetelerin cezaevlerinin beş yıldızlı otellerinde gün geçirdiği ya da kısa
zamanda kurtarıldığı bir dönemde Berivan’a bu cezanın
verilmesine hukukun ve yargının takdiridir diyebilir misiniz?
Ayrıca, Polis
Görev ve Yetkileri Kanunu’nun son değişikliğinden sonra, yaklaşık bir buçuk
yıla yakın bir zaman içinde 90’a yakın insan infaz edildi, öldürüldü polisin
silah kullanımından dolayı. Bunlara yönelik bir değişiklik yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Halis.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Soruların bir
kısmına, burada vaktimin yettiği kadarıyla cevap vereceğim.
Önce Sayın
Doğru’nun sorusu. Sınır kapısında bir mahkeme kurulmadı. Valilik, Diyarbakır
Başsavcılığına –ki o konudan sorumludur bölgede, terörle ilgili konulardan- bir
yazı yazdı, “Bunların işlemlerinin, sorgularının sınırda yapılması daha uygun
olur. Diyarbakır’a gelirlerse güvenlikle ilgili sorun olur.” dedi. Diyarbakır
Başsavcısı da yardımcılarından birkaç kişiyi gönderdi ve orada sorgu yaptılar.
Orada bir mahkeme kurulmadı. Hele hele sizlerin
dediği gibi “çadır mahkeme” falan yanlış ifadeler. Onu ifade edeyim.
İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakan, savcılığa sevk ettiyse hemen çıkar mı? 5 kişi vardı.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Dibek esnek ifadeyi soruyor.
İSA GÖK (Mersin)
– Yapmayın ya bu kadar! Doğru cevap verin.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Esnek ifadeyi soruyor. Orada, eğer o metin, benim
Komisyondaki konuşmamın tamamı okunursa öyle demiyorum ben, farklı bir şey
söylüyorum. O esnek ifade. Yani burada büyük bir bürokratik yapı kurmak
istemiyoruz. Onun için genel müdürlük, yardımcılığı gibi mekanizmalar da, hatta
mümkün olsa daire bile olsun istemiyoruz. Burası biraz daha rahat eleman
istihdam eden, rahat çalışan bir mekanizma olsun ama yasal zorunluluklar var.
Ben bunları söylüyorum orada. Öyle sizin dediğiniz gibi, amaçları falan
doğrultusunda bir esneklik ifade etmiyorum. Onu da düzeltmiş olayım.
Burada Sayın Sakık “Yeni bir olağanüstü hâl mi?” diyor. Sayın Sakık ve değerli milletvekilleri; tabii şunu hepimiz
biliyoruz aslında, hepimiz o süreci yaşıyoruz: AK PARTİ ve AK PARTİ iktidarları
dönemi Türkiye’de olağanüstü hâllerin kaldırıldığı, baskıların kalktığı,
demokratikleşme sürecinin hızla yürüdüğü bir dönemdir. Hatırlarsanız, bunu
soran Değerli Milletvekilimiz olağanüstü hâl bölgesinden bir milletvekili,
Sayın Sakık. Otuz yıl artık neredeyse olağanüstü
değil, sürekli hâle gelmiş olağanüstü hâli biz İktidarımızın ilk yılında
kaldırdık. Onun için hiç öyle şeyleri kimse beklemesin. Türkiye’de inşallah
artık olağanüstü hâller falan olmayacak. Türkiye giderek daha demokrat, daha
açık, daha özgürlüklerin yaşandığı bir ülke olacak. Biz onun için çalışıyoruz.
Bu kurulacak yeni
Müsteşarlık da sivil idarenin emrinde bir koordinasyon birimidir. Öyle yanlış
şeyler, fonksiyonlar buna izafe edilmesin, ondan üzülürüz. Çok yanlış bir
yaklaşım, onu ifade etmek isterim.
Sayın Ağyüz, valiler toplantısına değiniyor. Değerli
milletvekillerimiz, geçen hafta seksen bir il valimizi ve peşinden de seksen
bir il emniyet müdürümüzü toplantıya çağırmıştık. Her ocak ayında bir toplantı
yapıyoruz. İki yıldır, biliyorsunuz, büyükelçiler için de o yapılıyor. Bir
anlamda, bir araya geliyorlar, politikalarımız değerlendiriliyor, yıllık
programımız, bir önceki yıl neler yapılmış -zaten onların da hangi konular
olduğunu, basına açık, ifade ediyoruz- içinde bulunduğumuz yılın yatırım
programları ve diğer çalışmalar değerlendiriliyor ve yeni bir yıl programıyla,
yeni bir enerjiyle yöneticilerimiz illere dağılıyorlar. Çok verimli bir
toplantı, bu sene de çok verimli oldu, onu ifade etmek isterim.
Iğdır’la ilgili
bir soru var, savcılık uygulaması… Onu daha önce ifade etmiştim. Bu tür gözaltılarda polis veya jandarma, biliyorsunuz, adli kolluk
görevi görür, savcıdan o talimat geldiğinden itibaren “adli kolluk” ismini alır
ve savcılığın talimatı doğrultusunda işlem yapar. Iğdır’daki işlem de o
çerçevede meydana gelmiştir.
Sayın Özdemir’in
Emniyet Genel Müdürlüğüyle ilgili… Emniyet Genel Müdürlüğü, tabii, ifade
ettiğiniz gibi, şanlı tarihi olan bizim büyük bir kurumumuz ve şu anda 220 bin
civarında mensubu var ama müsteşarlık yapmayla ilgili özel bir çalışmamız yok.
Sayın Akat’ın… Jandarma o konuda kendi içinde soruşturma yapıyor.
Henüz sonuç alınmış değil ifade ettiğiniz konuda.
Sayın Çalış
burada kurumlar arası çatışmadan söz ediyor ve bunun emniyet teşkilatında
güvensizlik doğurduğunu ifade ediyor.
Sayın Çalış,
değerli milletvekillerimiz; şu anda Türkiye’de kurumlar arasında bir çatışma
yok. Aksine, kurumların birbiriyle her şeyi paylaşarak, her şeyi açık konuşarak
birlikte iş yürüttüğü bir dönemi yaşıyoruz. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler) Ama belki bazılarının yadırgadığı yeni uygulamalar,
değerlendirmeler falan olabilir. Bundan sonra öyle olacak. Türkiye
normalleşiyor yani normal sürece geçiyoruz, her şey normalleşiyor Türkiye’de ve
nehir kendi yatağında akıyor. Dolayısıyla kurumlar arasında kavga yok, her
şeyin yerli yerine oturması var, daha demokratik bir sistemde yerli yerine
oturması var. Bütün bu gelişmeleri öyle değerlendirmek lazım.
Ayrıca, biz
tabii, verilerle çalışmayı seviyoruz, AK PARTİ Hükûmeti
olarak ve parti olarak toplumun nabzını iyi tutarız. Şu anda emniyet
teşkilatıyla ilgili yaptığımız güven araştırmalarında toplumun emniyet
teşkilatına güveni sürekli yükseliyor, sürekli yükselen bir trend
yaşıyor. Elimizde araştırmalar var, bunları da paylaşabiliriz.
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Doğu ve Güneydoğu’da kalmış mıdır güven?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Burada, tabii, Sayın Halis, çetelerle, “Çeteler- işte-
kol geziyor.” falan gibi bir ifade kullandı. Doğrusu, bunu çok üzücü buluyorum.
Çünkü, o yıllar herhâlde unutuldu. Mafyanın,
çetelerin, gazete manşetlerinde, efendim, görüntüleri, o uzun uzun haberler herhâlde unutuldu. Tabii unutuldu, şu yedi
yılda artık o tür haberler yok gazetelerde.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Engellediniz mi Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Çünkü, AK PARTİ iktidarları
döneminin -bakın, bunu samimiyetle söylüyorum. Özellikle son iki yıl, iki buçuk
yıl, kendi dönemimle ilgilileri daha iyi biliyorum ama ondan öncesi de değerli
Bakanımızın, Abdülkadir Bey’in döneminde- AK PARTİ
iktidarları dönemlerinin en önemli özelliği, organize suçlarla mücadeledir ve
“çete” diye ifa-de edebilirsiniz, bütün türleriyle ilgili, mafya türü, insan
kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, mali suçlar… Yani ben size rakamlar
versem, önceki yıllarla mukayese edin desem şaşarsınız.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Verin, verin.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Verebilirim.
Dolayısıyla bizim
dönemimizde “Çeteler kol geziyor.” gibi bir ifade kullanılamaz. Bu insafsızlık
olur. Yani burada tabii, muhalefet, siyaset yapıyor olabiliriz.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Bakan, çeteler konusunda haklısınız. JİTEM kol gezmiyor mu, JİTEM?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Bu tür şeyler olabilir, mu-halefet
bir şeyler söyleyebilir ama tabii, insafı elden bırakmamak lazım.
Irak’a harekât konusunda,
operasyonlar konusunda, hiçbir şey orada zaafa uğramıyor. Biliyorsunuz, Hükûmet olarak biz getirdik Meclise, önce yoktu. Sınır
ötesi operasyon ve harekâtı biz getirdik, yüce Meclis ona “olur” dedi ve o
kullanılıyor ve üçüncü defa uzatıldı. Bu konuda hiçbir sorun yok, onu da ifade
etmek isterim.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – “İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?” diye sormuştum Sayın Bakan,
soruma cevap vermiyorsunuz.
BAŞKAN- Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
ALİ KÜÇÜKAYDIN
(Adana) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Yoklama
alıyoruz.
ALİ KÜÇÜKAYDIN
(Adana) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim,
yoklamaya geçtik.
ALİ KÜÇÜKAYDIN
(Adana) – Sayın Başkan…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Daha önce söz talebi var Sayın Başkan.
ALİ KÜÇÜKAYDIN
(Adana) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Okay, Sayın Hamzaçebi, Sayın
Oksal…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yoklamadan önce söz talebi var Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Koçal…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Görmezden geliyor ya!
BAŞKAN – Sayın Karaibrahim, Sayın Güner, Sayın Öztürk, Sayın Kaptan…
ALİ KÜÇÜKAYDIN
(Adana) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Güvel, Sayın Dibek, Sayın Çakır…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama, oylamanın biraz öncesinde yapılır. Bak,
burada söz talebi var. Niye duymuyorsunuz?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Niye duymuyorsunuz Sayın Başkan?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Niçin duymuyorsunuz?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Niye görmezden geliyorsunuz?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan oylamaya geçti.
BAŞKAN – Sayın
milletvekili, ben sözümü bitirdim ve yoklama talebi olarak buna geçtikten sonra
siz elinizi kaldırdınız.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Hayır, daha önce el kaldırdı.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Başınızı bir kaldırın bakalım, ne oluyor ne bitiyor. Böyle taraflı
yönetim olmaz.
BAŞKAN – Şu
konuyu lütfen netlikle ortaya koyalım: Soru-cevap işleminde sorular soruldu,
Sayın Bakan da cevaplarını verdi. Bu konu bittikten sonra, bir daha, bir daha
söz şeyine gerek yok, gayet açık ve net.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Daha önce verdiniz.
BAŞKAN – Ne zaman
vermişim?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sisteme girdi Sayın Başkan, sisteme.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Bu sözünüzü unutmayın ama, herkese bunu
uygulayın.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – İç Tüzük’e aykırı.
BAŞKAN – Sayın
Kesici, Sayın Mengü, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Yalçınkaya, Sayın Köktürk, Sayın Coşkuner…
Tamam efendim.
Üç dakika süre
vereceğim.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN –
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Ali Küçükaydın’ın 60’a göre
yerinden kısa bir söz talebi vardır.
Buyurunuz.
X.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Ali Küçükaydın’ın,
54’üncü Birleşimde grup adına yaptığı konuşmasındaki “illegal faaliyetler”
ifadesinin Muş Milletvekili Sırrı Sakık tarafından
yanlış anlaşıldığını veya yanlış anlamaya sebep olduğunu belirterek bu
sözleriyle terör örgütlerini kastettiğine, başka bir maksadının bulunmadığına
ilişkin açıklaması (x)
(x)
Bu açıklamaya ilişkin ifadeler 28/01/2010 tarihli
54’üncü Birleşimin 200’üncü sayfasında yer almıştır.
ALİ KÜÇÜKAYDIN
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben, perşembe
günü grup adına yaptığım konuşmada, konuşmamın bir yerinde, terör sürecinden
bahsederken Terörle Mücadele Yasası’ndan bahsetmiştim. Orada “İllegal
faaliyetlere yönelik etkili bir bütünlük içinde mücadele verebilmek için,
Terörle Mücadele Yasası ve diğer bazı yasalar çıkarıldı.” demiştim. Buradaki
“illegal faaliyetler”den maksadım, terör örgütlerini
kastediyorum. Başka bir maksadım olamaz zaten. Konu çok açık çünkü Terörle
Mücadele Kanunu’nun bu amaçla çıktığını söylüyorum ve bu söz, zannediyorum
Sayın Sırrı Sakık tarafından yanlış anlaşıldı ya da
yanlış anlaşılmasına sebep oldu. Ben bu şekilde düzeltmiş oluyorum efendim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Küçükaydın.
Kayıtlara
geçecektir böylece.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkanım, şimdi, burada hatip şöyle diyor: “Legal ve illegal
yollardan…” Şimdi nasıl bunu izah edebiliriz?
BAŞKAN – Şimdi,
maksadını düzeltti. Yanlış anlaşıldığını…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Yani ben hatta o gün de davet ettim, “Lütfen bizi aydınlatın.” diye ama
aydınlatmadı.
BAŞKAN – Şimdi
açıkladı.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Legaldir çünkü biz bu sürecin mağdurlarıyız. Biz, legal yoldan nasıl bir
mücadele, illegal yoldan nasıl bir mücadele yapıldığını, 17.500 faili meçhul
cinayetleri biliyoruz. Hangi etkili ve yetkililerin…
BAŞKAN – Sayın Sakık, ne demek istediğinizi gayet net anlıyoruz. Sayın
Arkadaşımız da bu yanlış bir anlaşılmaya sebebiyet verdiği için açıklamada
bulundu. Böylece tutanaklara geçmiş oldu.
Teşekkür
ediyoruz.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Yanlış anlayan biz değiliz Sayın Başkan. Yanlış ifade etmiş olabilir.
Yanlış anlamadık, yanlış ifade edilmiş olabilir ama biz doğru anladık.
BAŞKAN – E,
düzeltti efendim. Yani doğrudur, olabilir. O da yanlış anlaşılmaları düzeltmek
için söz istemişti zaten.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S.
Sayısı: 383) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi,
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 15’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’ye aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, burada süre on dakikadır. Sayın Erdal Sipahi’nin ancak
konuşmasına yetecek bir süremiz vardır, o bittikten sonra da Genel Kurulu kapatacağım.
Bilgilerinize…
Buyurunuz Sayın
Sipahi.
MHP GRUBU ADINA
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. 383 sayılı Kanun Tasarısı birinci bölümü hakkında Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini belirteceğim.
Sizleri, şimdi,
on altı ay öncesine götürmek istiyorum. 3 Ekim 2008, Aktütün
Sınır Karakoluna hainlerce yapılan baskın ve 18 şehit. Ardından, oluşan millî
öfkeyi yatıştırmak için Hükûmet yetkililerinin
açıklamaları: “Sözün bittiği yere gelinmiştir. Güvenlik güçlerinin ihtiyaç
duyduğu yasal düzenlemeler hemen yapılacaktır. Terörle mücadele için yeni bir
teşkilatlanmaya gidilecektir.” Ve şimdi -on altı aydan fazla süre geçmiş- durum
nedir? Hükûmetin sözü bitmiş, Kandil Dağı’ndaki
katillerden, İmralı’daki patronlarından, aşiret reislerinden akıl hocası
tutulmuş; “açılım”, “değişim”, “uygun konjonktür”,
“yol haritası”, “ezber bozma” kavramları, bölücüye boyun eğmenin, ülkenin
bölünmez bütünlüğüne dinamit koymanın kod isimleri hâline getirilmiş.
Cumhurbaşkanının,
Başbakanın ve Sayın İçişleri Bakanının dillerinin altından çıkarmaktan
korktukları baklalar -ki yavaş yavaş çıkmaya başladı-
her seferinde isim değiştiren, isim özürlü, ABD ve AB teşvikli, baskılı bir
yıkım projesi. Açılım diye ülke yangın yerine dönmüş, insanlar birbirine
şüpheyle, kaygıyla bakmaya başlamış, isyan provaları olağan hâle gelmiş. Aktütün olayı sonrası ne denmişti? “Sözün bittiği yere
gelinmiştir.” Demek ki AKP’nin sözü böyle bitiyormuş.
İhtiyaç duyulan
bir tek yasal düzenleme yapılmamış, yeni teşkilatlanma ise on altı ay sonra
akla gelmiş. “Açılım” diyerek birilerine bir cüce söz verilmiş, bu söz için
miat verilmiş; baskı var, tehdit var. Onun için bir acele, bir telaştır
gidiyor.
Bölücülük ve açılım birbirinin ruh ikizi. Bunu saklamak için kitapçık bastırılıyor. AKP’nin şehitlerden ve
şehit törenlerinden rahatsız olduğunu bu kitapçığından anlıyoruz. Şimdi de
açılımı anlatmak için AKP milletvekillerine eğitim verilecekmiş. Demek ki bu
yıkım sürecini AKP’li milletvekilleri de anlayamadılar ki eğitim verme ihtiyacı
ortaya çıktı.
Terörle mücadele,
yerini, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarıyla mücadeleye, teröristle mücadele
ise yerini, terörle mücadelede canını ortaya koyanlardan birileri adına intikam
almaya dönmüş.
Gelelim yeni
teşkilatlanmaya: 3 Ekim 2008’den bu yana on altı ay geçmiş. Beş ay sonra, yani
Şubat 2009’da Millî Güvenlik Kurulu gündemine konmuş. On altı ay sonra da bu
yeni harika müsteşarlık gündemde.
Hani 2007
Ekiminde bir sınır ötesi operasyon tezkeresi geçmişti, şimdi bakan olan bir AKP
sözcüsü bu tezkere için “Sofistike bir tezkeredir.” demişti. Hayretle
izlemiştim. Dünyanın hiçbir literatüründe, yıllarını bu mücadelenin içerisinde
geçirmiş birisi olarak, “sofistike tezkere” diye bir
şey duymadım, daha doğrusu, böyle bir sofistike komediye hiç rastlamamıştım.
Sonunda “sofistike”den ne kastedildiğini
uygulamalardan anladık. Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesi, yani millet
iradesi olan tezkere bir ay düşündükten sonra Amerika’ya götürülüp 5 Kasım
2007’de ABD Başkanı Bush’un icazetine, insafına, müsaadesine, onayına sunulursa
bunun adı “sofistike” oluyordu.
Şimdi de ondan
mülhem sofistike müsteşarlık! Adı yanlış. Türkiye'nin
kamu düzeni ve güvenliği tek başına bu Müsteşarlığın işi mi? Düzen ve güvenlik
sağlayan onlarca kurum ve kuruluş var. Görevi yanlış. Terörle mücadele için
politika üretecekmiş bu Müsteşarlık! Yani, eğer bürokratlar politika
üretecekse, -soruyorum Sayın Bakan- Hükûmetteki
politikacılar ne üretecekler? Başındaki yanlış. Ana görevi koordinasyonsa bu
koordinasyonu şimdi olduğu gibi bir Başbakan Yardımcısı mı daha kolay sağlar,
yoksa yasayla geldiği gibi İçişleri Bakanı mı? “Terörle mücadele sadece
güvenlik olayı değildir, birçok bakanlığın görev alanını kapsar.” diyen sizin Hükûmetiniz değil midir? Yetkisi yanlış. Terörle mücadelede
herkesi denetleyecekmiş! Allah aşkınıza, kim kimi denetliyor? Bütün devleti bu
harika müsteşar mı denetleyecek?
Sonra, en üst
seviyede Terörle Mücadele Yüksek Kurulu var. O ne olacak, belli değil. Sizin
Başkanlığınızda İç Güvenlik Değerlendirme Kurulu var. O ne olacak, o da belli
değil. Bu kurullar eğer iş yapmıyordu da yedi sene neden beklediniz? Eğer
yarıyorsa kurul üstüne yeni kurullar… Bu iş daha da karışmayacak mı? Yedi
senedir koordinasyonu beceremediniz mi? Eskiden bu iş iyi becerilirdi. Nereden
nereye…
Liderlik
kitaplarında şöyle yazar: “Teorik ve sonu gelmez araştırmaları bir tarafa
bırakıp sadece ‘Ben bunu nasıl yaparım?’ sorusuna odaklanılmalıdır.” Bu teorik,
sonu gelmez araştırmaları bırakın Sayın Bakan, terörle mücadeleye gerçekten
niyetiniz var mı yok mu, onu söyleyin.
Sonra, siz hem
dış destekli yıkım projesi açılımının koordinatörüsünüz hem de terörle mücadele
koordinatörüsünüz. Sapla saman birbirine karıştırılmış. İmralı’yla, PKK’yla
açılım koordinasyonu mu yapacaksınız, yoksa güvenlik güçleriyle güya terörle
mücadele koordinasyonu mu yapacaksınız?
Efendim, emniyet
müdürleriyle yapılan toplantıda demişsiniz ki: “Aramızda suçluları
barındırmayalım.” Peki Sayın Bakan, kasım sonunda
Diğer yandan
-basında yer aldı- bu Müsteşarlığa örtülü ödenek kullanma yetkisi verilecekmiş.
Eğer doğruysa bu işte bir oyun var. Bu Müsteşarlığın görünürde koordinasyon
dışında bir görevi yok. İstihbarat elde etmeyecek, operasyon alanında bir
görevi yok. O hâlde örtülü ödenek nereye kullanılacak, nereye harcanacak?
Saklanan, gizlenen başka bir şeyler mi var? Bunun cevabını bekliyoruz.
Komisyonda bu
Müsteşarlığın kurulması konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak düzeltici,
düzenleyici birçok teklifte bulunduk, şimdi de her şeye rağmen “Evet.”
diyeceğiz.
Terörle mücadele
konusuna yeniden dönersek: Milliyetçi Hareket Partisi olarak size bitmek üzere
olan, tehdit olmaktan çıkmış, bölge halkının mücadeleye ortak olduğu bir
Türkiye devrettik. Nereye geldik biliyor musunuz? 2002’de size iktidar
verildiğinde şehit sayısı 10 -ki bunun da 4’ü GKK- terör durmuş, olaylar
durmuş, yurt içinde neredeyse terörist kalmamış ve 2008 yılına gelindiğinde AKP
İktidarının icraatlarının sonucunda 171 şehit, 1.602 terör olayı. 2009 yılı
-geçen yıl- 80’den fazla şehit, 708 terör olayı.
Terörle
mücadelede inisiyatif kaybedilmiş, müzakere Habur’da mütarekeye dönmüş, yargı çadıra sokulmuş, “Sen
herhâlde pişmansındır.” komedisi oynanmış. Şimdi de on altı ay sonra
müsteşarlık kurulması akla gelmiş.
Terörle mücadele
bilançonuz vahim. Bu vahamet, rakamlar ve olaylarla sabit. Siz âciz, zafiyet, teslimiyet gösterdikçe daha çok şehit, daha
çok ateş düşen ev. Yangın yerine dönen, devlet otoritesinin gittikçe
kaybolduğu, isyan, ayaklanma provalarının yapıldığı, en ağza alınmaz küfürlerin
sineye çekilip yutulmasından sorumlu olan sizin İktidarınız.
Yeni bir müsteşarlık
kurulması, hataların, günahların kefareti mi? Yani, açılımla epey oy kaybettik,
şimdi de terörle mücadele ediyormuş gibi bir oyun oynayıp bunun kefaretini mi
ödeyelim… Sayın Başbakan sıkışınca söylüyor, “Şehit aileleri ve gazilerimiz
yolumuzu aydınlatıyor.” diyor. O şehit ailelerinin Türk Bayrağı’yla şehitlikte
açıklama yapmasını yasaklayan sizin İktidarınız ve Sayın Bakan, siz Kırıkkale
kökenlisiniz, Kırıkkalelisiniz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Nerede yasaklamış?
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) - İstanbul’da efendim.
Babası açılım
karşıtı diye…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yok öyle bir şey.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – İstanbul Valisine sorarsınız.
Babası açılım
karşıtı diye bir şehit mezarının açılımcılarca tahrip edildiğini bütçe
görüşmelerinde size sordum, cevap yok. Aynı konuyu basın manşete taşıdı, yine
cevap yok. “Yalan.” deyin, “Yanlış.” deyin, “Failleri yakalandı.” deyin.
Müsteşarınızı Habur’da katilleri karşılamaya
göndereceğinize bu utanç verici olay için tahkike gönderin. Bu konu açıklığa
kavuşmadan da terörle mücadele koordinatörlüğüne soyunmayın, şehitleri ve şehit
ailelerini ve gazileri ağzınıza almayın.
Burada Atatürk’ün
bir sözünü hatırlatmak istiyorum: Memleket mütesait
–yani gelişen, yükselen- bir birliğe muhtaçtır. Alelade politikacılıkla milleti
parçalamak, hıyanettir.” 1925, Mustafa Kemal.
Bu arada
“şehitlik” ve “gazilik” kavramından rahatsız olan besleme çevrelerin Hükûmeti de etkilemeye çalıştığı konusu gündemde. Şehit ve
gazilerin ismini taşıyan okul, cadde, sokak isimleri değiştirilecekmiş. Bu
konuda açıklama ve net, kesin tavır bekliyoruz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Bu yalanlarla nereye varacaksınız?
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) - Bunu önerenler, şehit ve gazi isimleri yerine hangi
hainlerin ismini kullanıyorlar? Yüce kitabımızdan şehitlikle ilgili bölümler de
kaldırılacak mı, merak ediyoruz. Sizden açıklama bekliyoruz. Sizi tenzih
ediyoruz ama bu konuda kesin tavrınızı da millet adına duymak istiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Çünkü bu malum
çevreler, Millî Eğitim Bakanımızın adını kullanmaktalar.
Biz, bu
değişiklik önergelerimiz, endişelerimiz, uyarılarımız saklı kalmak üzere,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak getirdiğiniz yasa tasarısına “Evet.” diyoruz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Niye “Evet.” diyorsunuz?
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) - Sırf terörle mücadelede bahaneniz kalmasın “Biz neler
yapacaktık da muhalefet istemedi, onun için yapamadık.” demeyin diye “Evet.”
diyoruz. İnşallah, görüşme sırasında önerilerimizi dikkate alır,
yararlanırsınız, Komisyon “Hayır.”, Hükûmet “Hayır.”
klasiği tekrarlanmaz.
Sözlerime son
verir, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sipahi.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) - Varsa dağarcığınızda bir laf çıkar
konuşursunuz. Sabahtan beri konuşmacıya laf atıp duruyorsunuz ve buna da
“ahlak” diyorsunuz. Söyleyeceğin bir şey varsa çık söyle.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 4
Şubat 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.