Normal nuri 2 3 2010-03-08T08:59:00Z 2010-03-08T08:59:00Z 1 35627 203078 TBMM 1692 476 238229 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                                                                                                                YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 60

56’ncı Birleşim

3 Şubat 2010 Çarşamba

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Doğu Anadolu Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Ordu ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, atamaları yapılmayan öğretmenlerin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Doğu Anadolu Projesi’ne ayrılan kaynağın DAP kapsamındaki il sayısına göre son derece yetersiz, damızlık hayvan kredisi hibe desteğinin verilme şartlarının da çok ağır ve yetersiz olduğuna ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1091)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş ve 24 milletvekilinin, Bursa-Mustafakemalpaşa’daki bir maden ocağında meydana gelen grizu patlaması olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543)

2.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, başta Bursa-Mustafakemalpaşa’daki grizu patlaması olmak üzere madencilik sektöründeki iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/544)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 26 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/545)

4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, maden işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/546)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/406) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

2.- (10/298) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- (10/313) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

 

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- AK PARTİ Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini Başkanlığa süresi içinde verilmediği hâlde işleme almak istemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

 

X.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ali Küçükaydın’ın, 54’üncü Birleşimde grup adına yaptığı konuşmasındaki “illegal faaliyetler” ifadesinin Muş Milletvekili Sırrı Sakık tarafından yanlış anlaşıldığını veya yanlış anlamaya sebep olduğunu belirterek bu sözleriyle terör örgütlerini kastettiğine, başka bir maksadının bulunmadığına ilişkin açıklaması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Türkiye’ye gelen terör örgütü mensuplarının durumuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11080)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, yakalama ve gözaltı ile tutuklama işlemlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11743)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, F tipi cezaevlerinde sohbet hakkı uygulamasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11744)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, soruşturma ve kovuşturmalarla ilgili şikayetlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11750)

5.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, cezaevlerine bazı kitapların alınmadığı iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11752)

6.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ergenekon davası hâkim ve savcıları ile emniyet personelinin bir yemekte bir araya gelmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11753)

7.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki gezici kütüphane aracına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/11797)

8.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin’deki öğrenci yurdu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/11861)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.05’te açılarak beş oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç, Türk Eczacıları Birliğinin 54’üncü kuruluş yıl dönümüne,

İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, milletvekillerine ilişkin siyasi etik kurallar ve uygulamalara,

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, Türkiye Futbol Federasyonu ve Millî Takımlar Teknik Direktörünün yerli antrenörlerden olmasına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru,

Siirt Milletvekili Osman Özçelik,

Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar,

Türk Eczacıları Birliğinin 54’üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin birer açıklamada bulundular.

Kore Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Dışişleri, Birleşme ve Ticaret Komisyonu ile Romanya Senetosu Dış Politika Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetlerinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, üniversitelerin ve üniversite çalışanlarının (10/541),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, sigara fabrikalarından Yaprak Tütün İşletmelerine geçen işçilerin (10/542),

Sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/02/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı ile Hükûmete verilen izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 10/02/2010 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresinin (3/1073) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan oylamadan sonra kabul edildi

Siirt Milletvekili Osman Özçelik, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, grubuna,

İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ, Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, şahsına,

Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, grubuna,

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, grubuna,

İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, şahsına,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman, EMASYA Direktifi’yle EMASYA Protokülü’nü birbirinden ayırmak gerektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.

Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/333, 334, 335) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, İç Tüzük’te belirtilen dört aylık sürede Komisyonun çalışmalarını tamamlayamadığına, Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu Raporu’nun, Komisyonun görev süresinin dolmasından sonra gelmesi nedeniyle gerekli inceleme ve müzakerelerin yapılamadığına; bu nedenle, çalışmaların tamamlanabilmesi için, İç Tüzük’ün 105’inci maddesi uyarınca yeni bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasına ilişkin tezkeresi okundu; yapılan görüşmelerden sonra yeni bir Meclis araştırması komisyonu kurulması,

Kurulacak komisyonun:

16 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden itibaren üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 21 milletvekilinin, çalışma hayatındaki sorunlara ve ilgili kesimlere duyarsız kaldığı, görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/9) görüşmeleri tamamlandı, yapılan oylamadan sonra, gündeme alınması kabul edilmedi.

İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, grubuna,

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, şahsına,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu, verilen arada, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, makam odasına gelerek Genel Kurulun nasıl yönetileceği konusunda kendisine talimat vermeye kalktığını belirterek bu durumu şiddetle kınadığına ilişkin bir konuşma yaptı.

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, şahsına,

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, şahsına,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

3 Şubat 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 23.49’da son verildi.

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

Burdur

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 73

II.- GELEN KÂĞITLAR

3 Şubat 2010 Çarşamba

Tezkereler

1.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1078) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

2.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1079) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

3.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1080) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

4.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1081) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

5.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1082) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

6.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1083) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

7.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1084) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

8.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1085) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

9.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1086) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

10.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1087) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

11.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1088) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

12.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1089) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş ve 24 Milletvekilinin, Bursa-Mustafakemalpaşa’daki bir maden ocağında meydana gelen grizu patlaması olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2009)

2.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 25 Milletvekilinin, başta Bursa-Mustafakemalpaşa’daki grizu patlaması olmak üzere madencilik sektöründeki iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/544) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2009)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 26 Milletvekilinin, esnaf ve sanatkarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/545) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)

4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 30 Milletvekilinin, maden işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/546) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergesi

1.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne Belediyesindeki dinleme olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11504)

03 Şubat 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşimini açıyorum.

III.-YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Doğu Anadolu Projesi hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Doğu Anadolu Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

SAFFET KAYA (Ardahan) – Değerli Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarımız; Doğu Anadolu Projesi, DAP’la ilgili gündem dışı söz talebim oldu. Bundan dolayı yüce heyetin huzurundayım. Değerli Başkanıma teşekkür ediyorum.

Ancak -konuşmama başlamadan önce- dün yüce çatıda, yüce Parlamentoda yaşanan, maalesef toplumda çok ciddi bir rahatsızlık yaratan dünkü tablo, dünkü nakisa hepimizi üzmüştür. Umuyoruz ki bu yüce çatı altında bundan sonra bu tür arbedelerin yaşanmaması ve her seçilmişin, seçilmişlik ulviyetine uygun, bu kutsal çatıya uygun davranması gerçekten temennimizdir. Dolayısıyla, inşallah bu çatı altında bir daha böyle bir arbedenin yaşanmamasını temenni ediyorum seçilmiş bir milletvekili olarak.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Başbakana söyle, Başbakana!

SAFFET KAYA (Devamla) – Değerli arkadaşım, bakın, iyi niyetli temennimi kötüye kullanmayın lütfen. Ben burada genel anlamda bir temennide bulundum ve burada her seçilmişin, kendine, davranış tarzına uygun, bu Parlamentoda hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla, herkes kendine soracak bu hatayı. Dolayısıyla, umuyorum ki inşallah bir daha böyle bir arbede yaşanmaz.

Değerli arkadaşlarım, Doğu illerimizle ilgili AK PARTİ Hükûmetimizin geçmişte hayvancılığa ve tarıma yönelik çok ciddi çalışmaları olmasına rağmen, daha evvel, geçen yıl, GAP projesiyle ilgili bir kararname çıkarmışlardı. Özellikle, GAP dediğimiz, Güneydoğu illeriyle ilgili bir uygulamaydı bu yani oradaki hayvancılığı ve tarımı geliştirmek adına çıkarılan bir kararnamenin devamı, Doğu Anadolu illeriyle ilgili de Bakanlar Kurulu kararnamesinden geçti.

Ben özellikle Doğu Anadolu’yla ilgili ve coğrafyanın yüzde 75’i hayvancılıkla karakterize olan, ekonomik girdilerinin yüzde 90’ını tarım ve hayvancılıktan elde eden Doğu illeriyle ilgili bu kararnamenin, Hükûmetimiz nezdinde ve özellikle Sayın Başbakanımızın ve Bakanlar Kurulunun, Tarım Bakanımız Mehdi Eker Bey’in de bu konudaki katkılarını yüce Parlamentoda takdirle ifade etmek istiyorum çünkü o bölgenin yaşam girdisi, yaşam kaynağı, tek kazanımı hayvancılık ve tarım. Eğer biz Hükûmet olarak oradaki tarımı ve hayvancılığı destekleyemez, geliştiremezsek hiç şüphesiz ki bölgede tarım ve hayvancılık çöktüğü gibi, onunla birlikte de bölgenin gelişmesi ciddi manada etkilenecektir.

Bölgeler arası kalkınmadaki farkı ortadan kaldırabilmek adına bu projenin önemi gerçekten çok büyüktür. Onun için, elbette ki AK PARTİ hükûmetlerinin farkı, her zaman olduğu gibi bu Bakanlar Kurulu kararnamesiyle de… Bir Doğu milletvekili olarak özellikle Hükûmetimize, özellikle Başbakanımıza ve Tarım Bakanımıza huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Nedeni de şudur: O bölgede hayvancılık yapacak olan insanlarımız yaklaşık olarak 50 baş düve talebinde bulunduklarında yüzde 40’ını hibe olarak Tarım Bakanlığı karşılamış olacak. Cumhuriyet tarihinde ilk defa uygulanan ve ciddi bir Bakanlar Kurulu kararnamesidir ki işte bu da AK PARTİ farkıdır.

Onunla birlikte, yalnızca bu yetmez, orada yatırım yapacak, yeni inşaat sahası açacak insanlarımızla ilgili, yüzde 30, yine yatırıma matuf hibe destek sağlanacaktır. Bu çok ciddi bir süreçtir. Yani siz 100 milyar liralık bir yatırım yaptığınızda 30 milyarını bu yatırım teşvikinden yararlanmanız mümkün ve hibe olarak size verilmektedir. Bu, çok çok önemli bir ayrıcalıktır, hayvancılığı ve tarımı geliştirme anlamında çok ciddi bir payı var.

Bu Bakanlar Kurulu kararnamesinin özellikle almış olduğu başka bir karar da şudur: O bölgede ekipmanınızın ihtiyacını da yüzde 40 hibe olarak Tarım Bakanlığımızdan alabiliyorsunuz. Bu, son derece önemli bir projedir, son derece önemli bir Bakanlar Kurulu kararnamesidir. Bölgemizde artık bundan sonra göçün durabileceği, hayvancılığın ve tarımın gelişebileceği bir kararname hükmüdür ve bu hükümden dolayı da özellikle Hükûmetimize, Doğu’ya, Güneydoğu’ya ve Türkiye’nin her bölgesine ilgili bakmasından dolayı da teşekkürlerimi gerçekten borç biliyorum.

Bu kararname çıktığı zaman benim Ardahan ilimdeki Gedik’imdeki vatandaşımdan tutun Baltalı’daki vatandaşıma kadar herkesin memnuniyetini dile getirebilecek bir takdiri bize iletmeleri gerçekten bizi mutlu etti. Umuyorum ki bundan sonraki süreç içinde de o bölgelerde, o bölgenin gerçekten karakteristik özelliği olan tarım ve hayvancılık bu tür projelerle gelişmiş olur ve bugüne kadar, kooperatiflerden tutun, süt teşvikine kadar tamamıyla bölgemizde Bakanlığımızın son yedi yıl içinde çok ciddi desteklerini çok net olarak görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

SAFFET KAYA (Devamla) - Dolayısıyla, Ağrı, Ardahan, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Erzincan, Elâzığ, Erzurum, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Kars, Malatya, Muş, Tunceli ve Van illerimizde son uygulanan bu kararnamenin hayırlı olmasını yüce Allah’tan temenni ediyorum. Hükûmetimize, Sayın Başbakanımıza özellikle teşekkürlerimi bir borç biliyorum.

Yüce heyetinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum, saygı sunuyorum. Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaya.

Sayın Ertugay, sisteme girmişsiniz; ne için acaba?

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Efendim, 60’a göre kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika süre veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Doğu Anadolu Projesi’ne ayrılan kaynağın DAP kapsamındaki il sayısına göre son derece yetersiz, damızlık hayvan kredisi hibe desteğinin verilme şartlarının da çok ağır ve yetersiz olduğuna ilişkin açıklaması

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşımıza teşekkür ediyorum DAP’la ilgili bir konuşma yaptığı için. Tabii, DAP’ın Hükûmetin aklına gelmesi bizi sevindiriyor. DAP diye bir projenin varlığının dikkate alınması önemli bir gelişmedir ancak bu hayvancılık konusunda damızlık kredisi öngören, hibe desteği öngören bu kredinin verilme şartları çok ağırdır ve kaynak son derece yetersizdir. Bu konuda Hükûmetin daha kapsamlı ve daha geçerli, işe yarar bir uygulama yapmasının doğru olacağını düşünüyorum çünkü bölgede 50 baş ve üzeri işletmelerin ancak yararlanabileceği… Böyle bir destekten yararlanabilecek işletme sayısı, insan sayısı son derece sınırlıdır.

Ayrıca, on altı ili kapsayan -DAP projesinde on altı Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi ili vardır- bu proje için öngörülen kaynak son derece yetersizdir. Bu açıklamayı yapmak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ertugay.

Gündem dışı ikinci söz Ordu ilinin ekonomik ve sosyal sorunları hakkında söz isteyen Ordu Milletvekili Rahmi Güner’e aittir.

Buyurunuz Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Ordu ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dün burada bir olay oldu. Yasama organının bir üyesi olarak, Sayın Başkan Vekiline karşı yapılan bu olaydan dolayı, o teşebbüste bulunan Sayın Bakanı, şahsım adına, bu sevimsiz davranışından dolayı kınıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir aydır Ordu’nun bütün ilçelerinde, beldelerinde dolaştım. Sekiz senedir iktidarda bulunan AKP döneminde benim beldeme, köyüme, ilçeme sekiz senede hiçbir hizmet gitmemiştir. Bunu bizzat yerinde izledim.

Değerli arkadaşlarım, işçi istihdam eden hiçbir tesis yok. Mevcut, işçi istihdam eden tesisler özelleştirme adı altında tamamen satılmış. Onun yerine özel teşebbüsün de yapacak olduğu bir istihdam sahası açılmamıştır. Ordu ilinde nüfus 970 binden 700 bine düşmüştür. Neden halk benim ilimi terk etmiş gitmiştir? Neden halk böyle bunalmıştır bu iktidar döneminde? İşte bu iktidar, buna bir çözüm getirememiştir, getirmemektedir değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Ordu’nun bazı yatırım şeyleri var. Ordu ve Giresun’un gerçekten çok samimi isteği var: Bu isteği ORGİ havaalanı. Sayın Başbakan geliyor, sayın bakanlar geliyor ve sözde vaatte bulunuyorlar ama hiçbir girişim yok, hiçbir faaliyet yok, yalnız seçimden seçime gelip halk aldatılmaktadır ve bunun gibi yine Ordu’nun çevre yolları, Ordu’nun birçok yolları tamamen yapımdan, hizmetten yoksun kalmış bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu AK PARTİ iktidara gelmeden önce halkın sofrasında bir ekmek varken maalesef çeyrek ekmek kalmıştır. Bugün esnaf perişan, sanatkâr perişan, emekli perişan, kamu kesiminde çalışan memur perişan durumdadır. Bunlar hakkında hiçbir iyileşme yapılmamıştır. Kimseyi aldatmayalım, gidin benim ilimdeki Akkuş’a, Gürgentepe’ye, Korgan’a, Kumru’ya, Mesudiye’ye ve diğer ilçeleri dolaşın, göreceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bizim Karadeniz’in en önemli gelir kaynağı fındık ürünüdür, fındık üreticisinin en büyük geçim kaynağı fındık ürünüdür.

Değerli arkadaşlarım, sekiz senedir fındık üreticisi, hiçbir zaman devletten destek görmemiş, tamamen saf dışı bırakılmış, onu destekleyen FİSKOBİRLİK devre dışı bırakılmış, bunun yanında resmî kuruluş olan Toprak Mahsulleri Ofisi alıma girmiş, geçen sene onlar da geri çekilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, fındığın 7-7,5 milyon olması gerekirken 3-3,5-4 milyon liraya satılmıştır, maliyetinin altında bir satış vardır. Ordu halkı gerçekten perişan, hiçbir zaman devletten destek alamamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, fındık kutsal bir üründür, devletin ona bir kuruş masrafı yoktur. Ama Türkiye'ye üretimden 13,8 milyar dolar geliyorsa bunun 2,5 milyar doları fındıktan girmektedir. Bir sanayi ürünüdür. Türkiye'nin 650 bin ton üretimi vardır fındıkta ve bu üretimin de 500 bin tonu ihraç edilmekte, 150 bin tonu da içte tüketilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmet buna sahip çıkmamakta. Sayın Başbakan Trabzon’da temmuz ayında bir demeç verdi: “Fındık üreticisi, Karadenizli üretici hazineden para almaya alışmış ve bunu devam ettirmek istiyor. Buna müsaade etmem.” diyor. Değerli arkadaşlarım, on iki aydır fındığının dibinde çalışan, üretimini geliştiren üreticiye neden destek vermiyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Bu fındık Türkiye'nin en büyük gelir kaynağı, ihraç maddesi olduğu hâlde neden sahip çıkmıyorsunuz da üç dört tane ihracatçıya teslim ediyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, serbest piyasa ekonomisi diye tüccara teslim ettiniz. Önümüzdeki sene 700-750 bin, 650 bin ton civarında fındık olacak, fındığı kim alacak? FİSKOBİRLİK yok, TMO yok; tüccar mı alacak değerli arkadaşlarım, nasıl alacak? Kurda kuzuyu teslim etmeyin, tedbirini alın. Depolar yok, fındığı kim alacak? Üreticiyi kendi mülkünde, kendi gayrimenkulünde ırgat durumuna sokmayın, üreticiyi köle durumuna sokmayın. Sistemimizde fındık üreticisi tamamen devreden çıkmış.

Şimdi diyorsunuz ki: “Biz dekar başına 150 TL vereceğiz.” Değerli arkadaşlarım, altı sene oldu, 60 trilyon, dondan zarar gören üreticiye parasını ödediniz mi değerli arkadaşlarım? Ödenmedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen selamlayınız.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Bitireceğim.

BAŞKAN - Buyurunuz.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi diyorsunuz ki: “Şubat ayında biz dekar başına para vereceğiz.” diyorsunuz, “Mart ayında ödeyeceğiz.” diyorsunuz. Halkla oynamayın, fındık üreticisiyle oynamayın, onun gururuyla oynamayın. Fındık onun gururu ve namusudur, geçim kaynağıdır. Onun için, alay etmeyin benim halkımla, Ordu halkıyla alay etmeyin ve buna, inşallah, müsaade etmeyeceğiz, ilk seçimde bunun hesabını bu halk size soracaktır.

Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güner.

Gündem dışı üçüncü söz, atamaları yapılmayan öğretmenlerin durumları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’ye ait.

Buyurunuz Sayın Erçelebi. (DSP sıralarından alkışlar)

3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, atamaları yapılmayan öğretmenlerin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Güldal Mumcu’ya dün yapılmak istenen baskıyı kınıyorum, bir daha tekrar etmemesini umuyorum.

Bugün sizlerle, eğitimimizin en önemli sorunlarından biri olan atanmayan genç öğretmenlerimizin gerçeklerini paylaşacağım. Eğitim sisteminin iki stratejik öğesinden biri öğrenci, diğeri de öğretmendir. Birisi olmazsa eğitim sistemi çalışmaz, öğrencisiz veya öğretmensiz sınıf ve okul olmaz. Şu anda Türkiye’de 140 bin öğretmen açığı vardır. Aynı zamanda atama bekleyen 320 bin genç öğretmen vardır. 2008-2009 eğitim-öğretim yılında sistemde 641.443 kadrolu, 26.221 sözleşmeli öğretmen görev yapmıştır.

Türkiye’yi sekiz yıldır yöneten AKP’nin devri iktidarında öğretmenlik meslek olmaktan çıkmış, sigortasız, sosyal güvencesiz, sendikasız, iş güvencesiz, mevsimlik işçilik hâline gelmiştir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa AKP hükûmetleri döneminde eğitim bir süreç olmaktan çıkmış, günübirlik, haftada bir ya da ayda bir öğretmeni değişen seyirlik bir oyun hâline gelmiştir. Öğrenciler öğretmenlerinin adını bile öğrenemeden başka bir öğretmenle tanışmak zorunda kalmaktadırlar. Bu durum eğitimde sürekliliği ortadan kaldırdığı için kaliteyi de düşürmektedir. İl millî eğitim müdürlükleri ilanla, bazen de megafonla ücretli öğretmen alımları yapmaktadırlar. Aylık ortalama 500 TL ücretle, yarım yamalak sigortayla, güvencesiz, her an işten çıkarılma korkusuyla yaşayan 61 bin ücretli öğretmen çalıştırılmaktadır.

Millî Eğitim Bakanlığı Şubat 2010’da öğretmen ataması yapacağını açıklamasına rağmen, bilinmeyen bir nedenle bu atamayı iptal etmiştir. Buradan Millî Eğitim Bakanına soruyorum: Şubat atamaları neden iptal edilmiştir?

Şu anda Iğdır’da görev yapan öğretmenlerin yüzde 80’i, Kars’ta yüzde 70’i, Şırnak’ta yüzde 52’si, Van’da yüzde 41’i, Diyarbakır’da yüzde 31’i, Bilecik’te yüzde 27’si, Aydın’da yüzde 10’u ücretli veya sözleşmeli öğretmendir. Türkiye’de savaş yılları dâhil olmak üzere, sizin İktidarınıza kadar öğretmenler hiç sözleşmeli olmamışlardır, millî eğitim bu kadar ihmal edilmemiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında, İkinci Dünya Savaşı yıllarında hiç öğretmenler sözleşmeli olmadı. Atatürk, Kurtuluş Savaşı sürerken, 1921’de Ankara’da Maarif Kongresini topladı; öğretmenlerle Türkiye’nin geleceğini, irfan ordularıyla nasıl kurulacağını konuştu. Atatürk’ün Eğitim Bakanı Mustafa Necati sizin atamadığınız öğretmenlerin yaşındaydı.

Sahi, siz ne yapmak istiyorsunuz? İşçileri işten atıyorsunuz, ekmeklerini ellerinden alıyorsunuz, öğretmenleri okula sokmuyorsunuz. Siz bu milletin sorunlarını çözeceğinize bu milletin başına sorun oldunuz.

Sayın milletvekilleri, sözleşmeli öğretmenlik uygulamasından derhâl vazgeçilmelidir, sözleşmeli çalışan öğretmenlere kadro verilmeli, tüm öğretmenler kadrolu istihdam edilmelidir. İktidarınız döneminde Diyanet İşleri Başkanlığından kitleler hâlinde Millî Eğitim Bakanlığına kadro geçişi yaptınız ama öğretmenleri atamadınız. Buna ne kul razı olur ne de Allah. Kul hakkı yiyorsunuz. Gün gelecek belki çarpılacaksınız, korkarım bir gün taş olacaksınız.

Hükûmete önerim şudur: AKP Hükûmeti bir an önce öğretmenlik mesleğini yapmaya hak kazanmış genç öğretmenlerimizin atamasını yapmalı ve eğitim sistemimize daha fazla zarar vermemelidir. Çocuklarımızın kaliteli eğitim hizmeti alması iyi yetişmiş öğretmenlerin varlığına bağlıdır. O yüzden iktidar bir an önce “Haydi öğretmenler sınıfa ” demelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Hükûmete bir uyarıda bulunmak istiyorum: Şu anda Tekel işçileri yaklaşık elli gündür ayaktadır, ekmek mücadelesi vermektedirler. Eğer öğretmenler de ayağa kalkarlarsa emin olun Türkiye ayağa kalkar. Atanmayan öğretmenlerin içindeki, yüreklerindeki ateş, sizi de, İktidarınızı da yakar haberiniz olsun.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erçelebi.

Şimdi gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1091)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Katip üyelerini seçmek üzere 28.01.2010 günü saat 18.00’de B Blok 2. Kat 4. Banko’daki Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 10 üye ile toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

                                                                                                                      Recep Yıldırım

                                                                                                                            Sakarya

                                                                                                              Komisyon Geçici Başkanı

                          Adı ve Soyadı                     Seçim Bölgesi       Aldığı Oy

Başkan:             İdris Güllüce                       İstanbul                 10

Başkanvekili:     Metin Kaşıkoğlu                 Düzce                   10

Sözcü:               Çağla Aktemur Özyavuz     Şanlıurfa               10

Katip:                Yüksel Coşkunyürek          Bolu                      10

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş ve 24 milletvekilinin, Bursa-Mustafakemalpaşa’daki bir maden ocağında meydana gelen grizu patlaması olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bursa İli Mustafakemalpaşa İlçesi'nin Alpagut Köyü Deveci konağı mevkiinde bulunan Bük köy Madencik ve Turizm Anonim Şirketi'ne ait kömür ocağında, 11 Aralık 2009 tarihinde saat 19.30'da grizu patlamasında meydana gelen ve 19 işçinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan üzücü olayın yinelenmemesi ve bu vahim olayın nedenlerini açığa kavuşturmak için gerekli önerilerin ortaya konulması amacıyla, Anayasa'nın 98, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederim.

1) Hamza Hamit Homriş          (Bursa)

2) İsmet Büyükataman             (Bursa)

3) Necati Özensoy                    (Bursa)

4) Oktay Vural                         (İzmir)

5) Metin Ergun                         (Muğla)

6) Ahmet Deniz Bölükbaşı       (Ankara)

7) Akif Akkuş                          (Mersin)

8) Metin Çobanoğlu                 (Kırşehir)

9) Mümin İnan                         (Niğde)

10) Atila Kaya                          (İstanbul)

11) Süleyman Turan Çirkin      (Hatay)

12) Hüseyin Yıldız                   (Antalya)

13) Recai Yıldırım                    (Adana)

14) Beytullah Asil                    (Eskişehir)

15) Muharrem Varlı                 (Adana)

16) Ahmet Bukan                     (Çankırı)

17) Rıdvan Yalçın                    (Ordu)

18) Ertuğrul Kumcuoğlu          (Aydın)

19) Osman Durmuş                 (Kırıkkale)

20) Cemaleddin Uslu               (Edirne)

21) Erkan Akçay                      (Manisa)

22) Emin Haluk Ayhan            (Denizli)

23) Hasan Özdemir                  (Gaziantep)

24) Osman Ertuğrul                 (Aksaray)

25 Alim Işık                             (Kütahya)

Gerekçe:

Bursa İli Mustafakemalpaşa İlçesi'nin Alpagut Köyü Devecikonağı mevkiinde bulunan Bükköy Madencilik ve Turizm Anonim Şirketi'ne ait kömür ocağında, 11 Aralık 2009 tarihinde saat 19.30'da metan gazının hava ile temas etmesi sonucu meydana gelen ve 19 işçinin hayatını kaybetmesine neden olan grizu patlamasında birçok ihmalin bulunduğu yetkili kişiler tarafından beyan edilmiştir.

Olay yerinde kurtarma çalışmalarını izleyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, "İşletmenin düzenli olarak denetimi yapılmış. Zaten biz maden ocaklarını bakanlık olarak proje kapsamında denetime tabi tutuyorduk. Maden ocağı Bursa Bölge Müdürlüğümüz ve Ankara'daki Teftiş Kurulu tarafından denetlenmiş bir firmadır. Mayıs ayında en son denetimi yapılmış. Eksikleri tespit edilmiş ve onları da aralık ayına kadar tamamlanmak üzere kendilerine talimatlandırılmıştı. Ancak bu eksikliklerin ne kadarının yapılıp yapılmadığını henüz bilmiyoruz" şeklinde açıklama yaptı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, maden ocağında meydana gelen göçükle ilgili olarak, “Yaptığımız çalışmada burada madencilik faaliyetinin 6 ay durdurulmasına, karar verdik" dedi.

Devlet Bakanı Faruk Çelik, "Gaz ölçümü düzgün yapılmamış ki böyle bir sonuç ortaya çıkmış. Böyle bir durumda burada bir ihmal söz konusu" dedi.

Gerekli önlemlerin alınmadığından dolayı 2 yıl önce de küçük çaplı bir patlamanın meydana geldiği madende çalışan işçiler, ocakta metan gazını ölçen sensörün bulunmadığını ve havalandırmaların yapılmadığı için patlamanın meydana geldiğini iddia ettiler.

Bir maden ocağında uyulması ve uygulanması gereken bazı kurallar vardır. En önemlisi iş güvenliğinin sağlanması ve işçi sağlığının korunmasıdır. Her işçinin bareti, toz maskesi, lambası ve herhangi bir gaz zehirlenmesi durumuna karşı önlem olarak özel maskesi bulunmalıdır. Ayrıca metan gazına karşı bir 'merkezi uyarı sistemi' bir de işçilerin boyunlarında manüel uyarı sistemi bulunmalıdır. Grizulu madenlerde doğal havalandırma yerine mekanik havalandırma yapılmalı, sistematik ölçümlerle havalandırma ve gaz emisyonu takip edilmelidir.

Edinilen bilgilere göre 19 madencinin yaşamını yitirmesine sebep olan grizu patlamasında, işletmenin kurallara uymadığı ve yetkili mercilerce denetimlerin yerinde yapılmayarak ihmalkâr davranıldığı gözlemlenmiştir. İşletmede birtakım eksikliklerin olduğu tespit edilmesine rağmen neden kapatılmayarak çalışmasına müsaade edildi.

Ülkemizde bugüne kadar gerçekleşen maden kazalarında binlerce işçi hayatını kaybetmiş, bir o kadarı da yaralanmıştır. Her kazadan sonra Hükümet yetkilileri bundan sonra daha sıkı denetimler yapılacağı ve suçluların hesap vereceği yönünde mesajlar yayınlamaktadırlar. Oysa asıl hesap vermesi gereken insanca çalışma koşullarını ikinci plana atan, işletmeleri ön planda tutan yetkililerdir. İçinde yaşadığımız 21. yüzyılda uygun çalışma koşullarının olmayışı, kazalara karşı ciddi tedbirlerin alınmayışı, yeterli denetimlerin yapılmaması ve ceza kanunlarının caydırıcı nitelikte olmaması nedeniyle hala en ufak bir kazada onlarca insanımız grizu patlamalarında yaşamlarını yitirebilmektedir. Ve bu sayı gün geçtikçe artmaktadır. Mevcut yaklaşım ve politikalar devam ettiği sürece de bu sonuçların yaşanmaya devam edeceği öngörülmektedir.

Hiçbir şey insan yaşamından daha değerli olamaz. Bursa'daki facianın sorumluları yargı önüne çıkarılması ve aynı olayların tekrar yaşanmaması için meclis araştırması açılması gerekmektedir.

2.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, başta Bursa-Mustafakemalpaşa’daki grizu patlaması olmak üzere madencilik sektöründeki iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/544)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Madencilik sektörü iş kazaları bakımından dünyada 3., Avrupa'da 1. sıradadır.

Madencilik faaliyetleri sırasında yaşanan iş kazalarında, pek çok çalışan yaşamını kaybetmekte ya da sakat kalmaktadır.

Yine son yıllardaki kaza istatistikleri incelendiğinde, özellikle madencilik sektöründe iş kazalarının belirgin bir şekilde artarak devam ettiği görülmektedir. Maden kazaları incelendiğinde; teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama, denetim sorunları vb. pek çok nedeni olduğu görülmektedir.

Yoğun birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine üretimin, teknik ve alt yapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere bırakılması, buna ek olarak denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde yapılamaması iş kazalarının artmasına neden olmaktadır.

Son olarak 10 Aralık 2009 tarihinde, grizu faciasının meydana geldiği Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesi Bükköy Mevkiindeki maden işletmesinde yapılan hazırlık ve üretim çalışmaları, işletmenin/firmanın MİGEM'e (ETKB, Maden İşleri Genel Müdürlüğü) vermiş olduğu işletme projesine uygun olarak yürütülüp yürütülmediği;

Maden Kanunu'nun 31. maddesine göre ataması yapılan ve işyerinin iş sağlığı ve güvenliği denetiminden sorumlu olan maden mühendisinin (teknik nezaretçi(nin)lerin) ücretlerini ruhsat sahiplerinden alarak yaptıkları denetimlerin ne kadar etkili olduğu,

Yaşanan kazalar ve sonucunda yapılan tespitler; MİGEM tarafından yapılan denetimlerin yetersiz olduğunun bir göstergesidir. Bu denetimlerin daha başarılı olabilmesi için konunun uzmanı olan meslek odalarının (Maden Mühendisleri Odası vb.) sürece dâhil edilmesi gerekmektedir.

Bursa ili Mustafakemalpaşa ilçesinde 10.12.2009 tarihinde meydana gelen ve 19 kişinin ölümüyle sonuçlanan iş kazasının nedenlerinin:

• Kazanın meydana geldiği kısmın kirli hava çıkışının-kaçamak yolunun bulunmaması,

• Kazanın meydana geldiği kısmın havalandırmasının yetersiz olması,

• Uygun gaz ölçüm cihazı olmayıp yeterli ölçümün yapılamaması,

• Yeraltı elektrik tesisatının alev sızdırmaz olmaması,

• Kullanılan patlayıcıların, yeraltı ateşlemelerinde kullanılacak türden olmaması,

olabileceği düşünüldüğünde bu eksiklikler için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca uygulanacak idari para cezalarının yeniden belirlenmesi, gerektiği;

Bu anlamda yeraltı üretim kültürünün yaşatılması büyük önem taşımaktadır. Yeraltı üretim kültürünün yaşatılması için, bu konuda deneyimli TTK ve TKİ gibi kamu kuruluşlarımızın ayakta kalması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu kurumlarımız üretim yaparken aynı zamanda iş güvenliği  ve eğitim anlamında okul görevi de görmektedirler. Bu nedenle güçlendirilmeleri için gerekli çalışmalar zaman geçirilmeden yapılmalıdır.

Bilinçsizce ve teknolojiden uzak yapılan maden işletmeciliği, gerekli yatırımların yapılmasından kaçınılması, hızlı ve yüksek kazanç sağlanabilmesi için üretim zorlamaları kazalara davetiye çıkarmaktadır. Mühendislik bilim ve teknolojisinden uzak, teknik elemanın gözetim ve denetimi olmaksızın, tamamen ilkel koşullarda yürütülen emek yoğun işletmecilik tarzı terk edilmelidir.

Ölümlere, yaralanmalara ve maddi kayıplara neden olan kazaların ve meslek hastalıklarının önlenebilmesi amacıyla gerekli olan düzenleme, araştırma ve geliştirme programlarının doğru şekilde yapılandırılabilmesi için;

10.12.2009 tarihinde Bursa ili Mustafakemalpaşa ilçesinde meydana gelen ve 19 kişinin ölümüyle sonuçlanan iş kazasının nedenlerinin araştırılması, madencilik sektöründe yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve gerekli araştırmalarının yapılarak Yüce Meclisimizin ve Halkımızın bilgilendirilmesi amacıyla, Anayasanın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1) Ali Koçal                                   (Zonguldak)

2) Onur Başaran Öymen               (Bursa)

3) Abdullah Özer                           (Bursa)

4) Mehmet Cevdet Selvi                (Kocaeli)

5) Kemal Demirel                          (Bursa)

6) Ensar Öğüt                                (Ardahan)

7) Hikmet Erenkaya                       (Kocaeli)

8) Suat Binici                                 (Samsun)

9) Hüseyin Ünsal                          (Amasya)

10) Durdu Özbolat                        (Kahramanmaraş)

11) Ramazan Kerim Özkan           (Burdur)

12) Mevlüt Coşkuner                    (Isparta)

13) Rasim Çakır                            (Edirne)

14) Mehmet Ali Özpolat                (İstanbul)

15) Ali Oksal                                 (Mersin)

16) Gürol Ergin                             (Muğla)

17) Muhammet Rıza Yalçınkaya   (Bartın)

18) Rahmi Güner                           (Ordu)

19) Zekeriya Akıncı                       (Ankara)

20) Ali Rıza Öztürk                       (Mersin)

21) Faik Öztrak                             (Tekirdağ)

22) Nevingaye Erbatur                  (Adana)

23) Enis Tütüncü                           (Tekirdağ)

24) Şevket Köse                            (Adıyaman)

25) İsa Gök                                   (Mersin)

26) Abdulaziz Yazar                      (Hatay)     

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 26 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/545)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarının ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1)Ramazan Kerim Özkan    (Burdur)

2) Halil Ünlütepe                 (Afyonkarahisar)

3) Mevlüt Coşkuner            (Isparta)

4) Rahmi Güner                   (Ordu)

5) Ali Oksal                         (Mersin)

6) Atila Emek                      (Antalya)

7) Hüsnü Çöllü                    (Antalya)

8) Ferit Mevlüt Aslanoğlu   (Malatya)

9) Tayfur Süner                   (Antalya)

10) Osman Kaptan              (Antalya)

11) Şevket Köse                  (Adıyaman)

12) Enis Tütüncü                 (Tekirdağ)

13) Yaşar Ağyüz                 (Gaziantep)

14) Ali İhsan Köktürk         (Zonguldak)

15) Hulusi Güvel                 (Adana)

16) Sacid Yıldız                   (İstanbul)

17) Akif Ekici                      (Gaziantep)

18) Derviş Günday              (Çorum)

19) Eşref Karaibrahim         (Giresun)

20) Ali Rıza Öztürk             (Mersin)

21) Ergün Aydoğan             (Balıkesir)

22) Bülent Baratalı               (İzmir)

23) Vahap Seçer                  (Mersin)

24) Durdu Özbolat              (Kahramanmaraş)

25) Ali Rıza Ertemür           (Denizli)

26) Mehmet Ali Özpolat      (İstanbul)

27) Ahmet Küçük                (Çanakkale)

Gerekçe:

Esnaf ve sanatkar küçük işletmeler, özellikle işletme sayılarının çokluğu, ülke çapında istihdama sağladıkları büyük katkı, sosyoekonomik dengelerin kurulması, tarımsal ve sanayi ürünlerinin tüketiciye ulaştırılması ve üretimde ciddi bir paya sahip olmaları nedeniyle, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir toplumsal kesimdir. Devletin yakasına "bana iş ver, aş ver" diye yapışmayan, tersine yarattığı istihdam ve üretimle devlete katkı sağlayan esnaf ve sanatkarlarımız ülkemizde reel sektörün de önemli ve vazgeçilmez bir bölümünü oluşturmaktadır.

Bugün dünyada büyük gelişme ve değişmeler yaşanırken, ülkemizde de çok önemli bir yeri olan esnaf ve sanatkarlar maalesef pek çok sorunla karşı karşıyadır. Bu sorunların büyük bir bölümü, kamu yöneticilerinin ve iktidarların ilgisiz ve duyarsız yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır.

Bu bağlamda ülkemizde esnaf ve sanatkar küçük işletmelerin sorunları incelendiğinde, bu kesimin öncelikle; sosyal, ekonomik ve siyasal koşullar ile teknolojik gelişim, haksız rekabet, bölgesel farklılıklar gibi kendi istem ve denetimleri dışında oluşan olumsuzluklardan fazlasıyla etkilendikleri görülmektedir.

Bugün ülkemizin içinde bulunduğu sosyoekonomik durum itibarıyla daralan ekonomik düzende üretim düşmüş, istihdam gerilemiş, vergi yükü artmış ve buna karşılık esnaf ve sanatkarlarımızın sorunlarındaki açmaz ve çıkmazlar her geçen gün daha fazla artmıştır. Bugün aileleriyle birlikte sayıları 20 milyonu bulan esnaf ve sanatkarlarımız insan onuruna yaraşır bir hayat tarzına özlem duymaktadır. Üreten kesim olarak esnaf ve sanatkarlarımız, içinde bulunduğu olumsuz ekonomik ve sosyal tablonun, ülke menfaatlerini yörüngesine oturtacak tarzda yeniden düzenlenmesini istemektedir. Yaşanan ekonomik krizler nedeniyle 1 milyonu aşkın esnaf ve sanatkar kepenk kapatmıştır.

Esnaf ve sanatkarlar sadece kendilerinin değil yanlarında çalıştırdıkları yüz binlerce çırak ve kalfanın da geleceğini güvencede görmek istiyorlar. Kendileriyle birlikte yaşanan ekonomik krize karşın büyük özveriyle kendileriyle birlikte bu sıkıntılara göğüs geren, kendilerini yalnız bırakmayan gerektiğinde karın tokluğuna çalışmaya razı olan elemanlarının da iş olanaklarını kaybederek, ülkenin işsizler ordusuna katılmasını istemiyorlar.

Esnaf ve sanatkarlarımız; özellikle işletme sayılarının çokluğu, ülke çapında istihdama sağladıkları büyük katkı, bölgesel sosyoekonomik dengelerin kurulması ve üretimde azımsanmayacak bir paya sahip olmaları nedeniyle, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik ve sosyal yönlerden büyük önem taşımaktadır.

Bu özellikleri ile toplumun sosyoekonomik yapısı içinde sanayi ve ticaretin temel unsurlarından biri olarak görülen esnaf-sanatkâr ve küçük işletmeler, ülkemizde toplam işletmeler içinde %98, toplam istihdam içinde yaklaşık %60, toplam üretim içinde %37, toplam yatırım içinde ise %26'lık paya sahiptir.

Ülkemiz ekonomik, toplumsal ve siyasal hayatında göz ardı edilemeyecek derecede öneme sahip olan esnaf ve sanatkârlarımız, yaşanan küresel kriz nedeniyle etkisi giderek ağırlaşan pek çok sorunla karşı karşıyadır.

Esnaf ve sanatkâr kesimi, küreselleşmenin olumsuz etkilerini son birkaç yıldır yoğun şekilde yaşamakta ve artan biçimde kan kaybetmeye devam etmektedir. Esnaf ve sanatkâr camiasının büyüklüğü düşünüldüğünde, yaşadıkları ve yaşayacakları olumsuzlukların sadece kendine değil, toplumun geneline de yansıyacağı açıktır. Acilen esnaf ve sanatkâr kesimini rahatlatacak tedbirlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Bunun yanında esnaf ve sanatkârlarımızın en çok sorunla karşılaştığı konular arasında; bazı mevzuat düzenlemeleri, uygun koşullu finansman imkânları, pazarlama, mesleki, teknolojik bilgi eksikliği, planlama, vergi ve sosyal güvenlik uygulamaları, işyeri temini, ihracat sıkıntısı, danışmanlık hizmetlerinin yetersizliği ile bürokratik işlemler sayılabilir. Bu mevcut sorunların hükümet yetkilileri tarafından acilen çözümlenmesi gerekmektedir.

4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 30 milletvekilinin, maden işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/546)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

10.12.2009 tarihinde Bursa, Mustafa Kemal Paşa İlçesindeki bir maden ocağında meydana gelen patlamada 19 maden işçisi hayatını kaybetmiştir. Madencilik taşıdığı önemin yanında barındırdığı riskler açısından da önemle üzerinde durulması gereken bir sektördür. 1941 yılından bu yana maden ocaklarında meydana gelen kazalarda 3 bin 712 kişi hayatını kaybetmiş, bunun yanında 373 bin 484 kişi de yaralanmıştır. Temel hak ve özgürlüklerin başında gelen yaşam hakkının söz konusu olduğu sektör ne olursa olsun kâr hırsından uzak durulmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği öncelikli olmalıdır.

Maden işçiliğinin iş kaza riski fazla, emek yoğun, kayıt dışılık yüksek ve kamunun ağırlığının azaldığı bir sektör olduğu yapılan değerlendirmelerle ortaya koyulmuştur. Maden sektöründe yaklaşık 100 bin dolayında kayıtlı işçi var iken, sektörde kayıt dışı çalışan sayısının 35 bin olduğu tahmin edilmektedir. Sektörde çalışan işçilerin küçük bir kısmı sendikalıdır. Yeterli iş güvenliği koşullarının sağlanmaması nedeniyle yaşanan yaralanma ve ölümler kayıt dışılık ve sendikasızlaşma ile birleşince işçilerin mağduriyetleri en üst seviyeye çıktığı bilinmektedir.

Madenlerin işletilmesinde özel sektörün payının artması ile işçilerin sorunları sektörün kendisinden kaynaklanan sorunları ikiye katlamıştır. Özel işletmelerde maden işçilerinin ücret, iş sağlığı ve güvenliği koşulları çok daha kötü durumdadır. İşsizliğin günden güne arttığı ülkemizde, özel işletmelerin elinde olan madenlerde, kamunun üçte biri oranında verilen çok düşük ücretler karşılığında çalıştırılmaktadır.

Bugün ülkemizde madenlerde yaşanan ölümlerin temel sebebi 19. yüzyıldan kalma bir anlayışla ilkel koşullarda işçilerin çalıştırılmasıdır. İş yeri güvenliğinin nerdeyse hiç olmadığı madenlerde, etkin denetim mekanizmalarının belli periyotlarla düzenli olarak yapılması gerekmektedir. Bursa'nın Mustafa Kemal Paşa İlçesi'nde yaşanan patlama öngörülebilir bir kazadır. Ancak burada sektörün hak ettiği önem ve hassasiyete uygun bir tutum sergilenmediği ortadadır. Önlenebilir nitelikte olan bu ölümler işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin alınmaması nedeniyle işçilerimiz hayatlarını kaybetmektedir.

Maden ocaklarında öncelikle işçi sağlığı ve iş güvenliği için gerekli tedbirlerin alınması bu konuda denetimlerin etkin bir şekilde yapılması gerekmektedir. Maden ocaklarında yapılan denetimler sonucunda tespit edilen eksikliklere ilişkin verilen cezaların caydırıcı nitelikte olması gerekmektedir. Sektörde kayıt dışı çalışan işçi sayısı çok yüksektir. Kayıt dışılığın önlenmesi gerekmektedir. Sendikalaşma oldukça düşüktür. Oysa sendikalaşma Anayasa’nın 51. maddesi ile tanınmış yasal bir haktır.Buna rağmen sendikalaşmanın önünde fiili olarak engeller yaratılmakta, işsizliğin çok yüksek olduğu bu dönemde işçilerin sendikaya üye olmaları bir işten çıkarma sebebi olarak görülmektedir.

Sektörde özel işletmeler tarafından işletilen maden ocaklarında çalışan işçilerin, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından yaşadıkları sıkıntılar çok yüksektir. Bu nedenle yapılacak düzenlemelerde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri yanında ücret açısından da tüm işyerlerini kapsayacak nitelikte olmasına dikkat edilmelidir.

Maden ocaklarında çalışan işçilerin yaşadıkları sorunlarla, bu sorunların nedenleri ve alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 15.12.2009

1) Çetin Soysal                       (İstanbul)

2) Ali Oksal                           (Mersin)

3) Tekin Bingöl                      (Ankara)

4) Gürol Ergin                        (Muğla)

5) Ramazan Kerim Özkan      (Burdur)

6) Durdu Özbolat                   (Kahramanmaraş)

7) Mevlüt Coşkuner               (Isparta)

8) Mehmet Ali Özpolat          (İstanbul)

9) Yaşar Ağyüz                      (Gaziantep)

10) Ali Rıza Ertemür              (Denizli)

11) Sacid Yıldız                     (İstanbul)

12) Rahmi Güner                   (Ordu)

13) Halil Ünlütepe                  (Afyonkarahisar)

14) Atila Emek                       (Antalya)

15) Hüsnü Çöllü                    (Antalya)

16) Faik Öztrak                      (Tekirdağ)

17) Ferit Mevlüt Aslanoğlu    (Malatya)

18) Tayfur Süner                    (Antalya)

19) Osman Kaptan                 (Antalya)

20) Şevket Köse                     (Adıyaman)

21) Hulusi Güvel                   (Adana)

22) Enis Tütüncü                    (Tekirdağ)

23) Ali İhsan Köktürk            (Zonguldak)

24) Akif Ekici                        (Gaziantep)

25) Derviş Günday                (Çorum)

26) Eşref Karaibrahim            (Giresun)

27) Ali Rıza Öztürk                (Mersin)

28) Ergün Aydoğan               (Balıkesir)

29) Bülent Baratalı                 (İzmir)

30) Vahap Seçer                     (Mersin)

31) Ahmet Küçük                  (Çanakkale)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/406) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 03.02.2010 Çarşamba günü (Bugün) yapılan toplantıda oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Kemal Anadol

                                                                                                                              İzmir

                                                                                                                   Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan (10/406) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurulun 03.02.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, istem hâlinde ikişer üyeye lehte ve aleyhte onar dakika söz vereceğim.

Şimdi söz taleplerini alıyoruz.

CHP grup önerisi lehinde İzmir Milletvekili Kemal Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Şahsım ve partim adıma yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 21’inci yüzyılın en önemli sorunlarından biri şiddet ve terördür. Toplumu, toplumları daha doğrusu saran bu hastalık, kamu yönetimlerinde iktidarların en büyük sorunudur ve huzur içinde yaşamak isteyen insanların, hangi ülkede olursa olsun, hangi yönetimde yaşarsa yaşasın yine en büyük sorunudur.

Tabii, terör ve şiddete karşı iki olmazsa olmaz koşul vardır: Biri demokrasi, ikincisi demokrasiyle etle tırnak gibi olan hukuk, evrensel hukuk, hukuk devletinin üstünlüğü. Eğer bir ülkede evrensel hukuk kuralları geçerli değilse o ülkede demokrasi olmaz. Demokrasi olmazsa o toplum teröre ve şiddete yenik düşmeye mecburdur. O zaman, Türkiye de dünyanın bir parçası, Orta Doğu’nun en önemli bir ülkesi ve devleti olduğuna göre bu sorun yakıcı olarak Türkiye'nin gündeminde yer almaktadır.

Tabii, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin şiddete karşı başarılı olabilmesi için devletin en önemli organı olan, yasamanın merkezi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde hukuk kurallarının uygulanması lazım, şiddetin Türkiye Büyük Millet Meclisine asla giremediği bir yapıya ve uygulamaya sahip olmamız lazım.

Peki, durum böyle mi? Parlamento evvela şiddete karşı kararlı bir mücadele vermeli ki o kararlılıkla Parlamento topluma örnek olmalı, demokrasiyi sergilemeli, hukuk devletinin üstünlüğü, hukuk devletinin gerekliliği mesajı vatandaşa en ücra yurt köşesine kadar Parlamentodan gitmelidir. Oysa gerçek bunun tam tersi, gerçeği dün yaşadık.

Değerli arkadaşlar, her demokratik ülkede olduğu gibi Türkiye’de kuvvetler ayrılığı geçerlidir, yani yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız biçimde, birbirinden emir almadan, birbirine baskı yapmadan, birbirinin görevine müdahale etmeden ülkenin yönetimini sağlıklı biçimde esenliğe kavuşturmalıdır ve bu Parlamento çalışırken iki tane önemli rehber var yasal olarak: Biri Anayasa’mız; ikincisi çalışmalarımızın esasını teşkil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü. Hepimiz bu kurallara uymak zorundayız.

Dün bunun tersi oldu. Dün bir gensoru müzakeresi, ondan evvel bir tezkere, yurt dışına asker göndermeyle ilgili bir tezkere müzakeresi vardı gündemimizde. Birincisi bitti, normal akışı içinde Meclis müzakereleri devam ederken… Her zaman olduğu gibi tartışma olacak, laf atmalar olacak, Meclisi yöneten başkan vekili zaman zaman ara verecek beş dakika, on dakika. Bunlar normal parlamenter sistemin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin günlük yaşamından enstantaneler. Meclis başkanını, Meclisi yöneten Millet Meclisi başkanı ve onu temsilen Meclisin seçtiği Meclis başkan vekili bir yanlış yaparsa –insandır, hepimiz yanlışlar yaparız, doğrular yaparız- eleştirilerimiz olursa, uygulamasına yönelik eleştirilerimiz olursa tek başvuracağımız yol var: Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü, İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi.

Ne diyor 63’üncü madde? “Görüşmeye yer olup olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye bırakma gibi usule ait konular, diğer işlerden önce konuşulur.

Bu yolda bir istemde bulunulursa, onar dakikadan fazla sürmemek şartıyla, lehte ve aleyhte en çok ikişer kişiye söz verilir.”

Çare bu, tartışılmayacak kadar şu İç Tüzük’ün en fazla uygulandığı madde 63’üncü madde. Buna zaman zaman iktidar ve muhalefet partileri, milletvekilleri müracaat ediyoruz, başvuruyoruz ve çareyi bu maddenin uygulanmasında buluyoruz.

Dün maalesef bu maddeyi hepimizden iyi bilmesi gereken, iki dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapmış ve şu anda Başbakan Yardımcısı sıfatını taşıyan kişi, Sayın Arınç, bu maddeyi paspas gibi çiğneyerek, elinin tersiyle iterek o arada ara vermiş olan, oturumu yöneten Meclis Başkan Vekiline ve Divanda görevli üyelere ait olan makam odasını âdeta basarak ve biraz sonra AKP Grup Başkan Vekili de aynı olayı tekrarlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilini tehdit etmiştir, baskı yapmıştır, hakaret etmiştir, taciz etmiştir, bunlara kalkışabilmiştir.

MEHMET SAİT DİLEK (Isparta) – Ne tacizi ya!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Efendim, sözle taciz olur, haberiniz yok. Türk Dil Kurumu sözlüğünü açın bakın. Taciz deyince aklınızda olan şeyi ben biliyorum. Fikriniz neyse zikriniz de o. (CHP sıralarından alkışlar) Çok anlamlı bir sözcüğe tek boyutlu bakıyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Böyle şey olur mu, böyle şey düşünülür mü ya?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, cumhuriyet döneminde gerek tek parti olsun gerek 50’den sonraki çok partili yaşamımızda rastlanmadık bir olaydır. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine tecavüzdür ve maalesef bu eylemi gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisinde iki dönem Millet Meclisi Başkanlığı yapmış kişidir. Çık, bir şikâyetin varsa -bu kürsü herkese açık- 63’üncü maddeye göre söz iste, memnun değilsen oturumu yöneten Sayın Millet Meclisi Başkan Vekilinden şikâyetlerini sırala, açık… Hayır, bu yola başvurmuyor. Ondan sonra, hem suçlu hem güçlü… Basın toplantısını sonuna kadar izledim. Arkadaşlar, zırva tevil götürmez. Neymiş? CHP’li Millet Meclisi Başkan Vekili Sayın Güldal Mumcu Cumhuriyet Halk Partisinin grup toplantılarına katılıyormuş, en önde oturuyormuş. Sayın Sadık Yakut, iktidar partisinin grup toplantılarına hiç katılmadı mı? Sayın Nevzat Pakdil

SONER AKSOY (Kütahya) – Kendisi yok burada.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – En doğal hakkı canım, ben eleştirmek için söylemiyorum. Ben Bülent Arınç’a soruyorum: Adalet ve Kalkınma Partisinin grup toplantılarına katılmıyor mu? Bir uyanık gazeteci bunu sorunca: “E, ben onları da kınıyorum.” Sen onları kınamayı bırak, ne işin vardı o odada?

SONER AKSOY (Kütahya) – Burada olmayana böyle soru sorulmaz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – O oda, demin söylediğim gibi Başkanlık Divanının makam odası. Biz, grup başkan vekilleri, iktidar ve muhalefet…

SONER AKSOY (Kütahya) – Burada olmayan adama…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Burada olsun efendim! Olmayan neymiş? Televizyon ekranına çıkacağına, gelsin karşımıza hesap versin. Burada yokmuş! Gelsin! Gelsin, çağır gelsin, burada hesaplaşalım! Hesaplaşma yeri kürsü. Sen avukatı mısın? Sen avukatı mısın?

AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Bağırmayın Meclise!

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Sakin olun Başkanım.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Siz sakin olun önce! Siz sakin olun.

Şimdi, değerli arkadaşlar, siz adamı çıldırtıyorsunuz, sakin olun… Ne demek bu? Grup başkan vekilleri burada bakın, MHP’nin, BDP’nin, muhalefet partilerinin grup başkan vekilleri, çağrılmadıkça biz o odaya gitmiyoruz. Neden? Orası makam odası. Ama siz… Sayın Arınç diyor ki: “Bakanlar orada çay içiyor.” Ee, yol geçen hanına siz çevirdiyseniz biz ne yapalım? Ne hakla oraya giriyorsunuz? Hangi hakla Meclis Başkanından hesap soruyorsunuz? Gel burada 63’e göre sor. O imkânı kullanmıyorsun.

Ondan sonra, grup toplantısına katılıyormuş… Yani “Anayasa’ya göre, Parlamento içi ve dışı parti faaliyetlerine katılamaz.” diye 94’üncü maddeyi söylüyor.

Al sana Bülent Arınç, tokat gibi cevap: “15/11/2004 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç dün AKP Genel Merkezine giderek, parti yöneticisi gibi, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Devlet Bakanları Beşir Atalay ve Ali Babacan’la yan yana durarak, uzun bir kuyruk oluşturan partililerle bayramlaştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Seçim bölgesindeki vatandaşlarla değil, Genel Merkezdeki bayramlaşmaya katılıyor. Katıl, ben ona da bir şey demiyorum ama “Güldal Mumcu grup toplantısına gitti.” diye konuşma, kendi kendinle çelişme, sonra tükürdüğünü yalarsın.

Değerli arkadaşlar, dünkü olayı, iktidar muhalefet ayrımı yapmadan kınamak durumundayız, hep birlikte Meclis olarak kınamak durumundayız. Yoksa bu Meclis sağlıklı çalışamaz. Aklına esen Meclisi yöneten Başkanın makam odasına gider, orada terör estirirse, bu Meclis esenlikli çalışamazsa, millete nasıl güvence veririz arkadaşlar?

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Hırsızın suçu yok mu?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Kimin?

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Hırsızın suçu yok mu? (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Hırsız kim?

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Ahlaksız!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Hırsız kim? Onu söyle. Hırsız kim?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Geri alsın sözünü. Ayıp ya!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Bir eldiven gibi sana yakışıyor o söz.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Hırsızın kim olduğunu açıklasın.

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Bu bir deyiştir.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Bir eldiven gibi sana yakışıyor o söz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Geri alsın sözünü.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Lafını geri al.

OKTAY VURAL (İzmir) – Lafını geri al canım. Bir de komisyon başkanı olacaksın!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Böyle bir deyiş olmaz yahu!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Sayın Başkan, lafını geri alsın.

Hırsız kim?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Allah Allah! Meclis Başkan Vekiline hırsız diyorsun. Bir de komisyon başkanı olacaksın!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kim hırsız, kim?

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Hırsız kim ya?

Nurettin Bey, açıklasın, hırsız kim? Kim olduğunu açıklasın.

BAŞKAN – Yerlerinize oturunuz lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kim olduğunu açıklasın.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu… Sayın Aslanoğlu, yerinize oturunuz lütfen. Sayın Küçük, siz de.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, hırsızın kim olduğunu söylesin.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sözünü geri alsın.

BAŞKAN – Yerlerinize oturunuz lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Hırsız ne demek ya!

BAŞKAN – Sayın Küçük…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Hırsız kim? Hırsız demekle ne demek istiyor?

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Ahlaksız herif!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hırsız kim?

BAŞKAN – Sakin olun lütfen.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Çıksın söylesin, hırsız kim?

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Bu bir deyiştir.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Hırsız demekle ne demek istiyor? Hırsız kimdir, nedir? Hırsızı söylesin burada.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Hırsız kim?

BAŞKAN – Sayın Anadol

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Hırsız kim? Öğrenmek istiyorum Sayın Başkan. Hakkım.

BAŞKAN – Kim olduğunu söyleyin siz de o zaman Sayın Milletvekili, kimi kastettiğinizi, açık ve net olarak.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Hırsız kim?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hırsız kim? Söyle!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Meclis Başkanı mı?

BAŞKAN – Sayın Anadol, sözünüzü tamamlayınız lütfen.

Buyurunuz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Bakın, tutanaklara geçiyor. Bu söz bir eldiven gibi size yakışıyor, bir eldiven gibi.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Anadol. (CHP sıralarından gürültüler)

Sakin olun lütfen.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, ne amaçla söylediler? Hırsız demekle, kimi, neyi anlatmak istediler? Lütfen, çıksınlar açıklasınlar. Hırsız demekle… Hırsız kimdir, nedir? Kime söylendi? Kime atfen söylendi? Burada “hırsız” sözcüğü geçti. Bu “hırsız” sözcüğü neyle ilgiliydi? Çıksınlar söylesinler.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hangi amaçla söyledi?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Aslanoğlu, amacı aşan…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)- Çıksın özür dilesin o zaman, amacı aşıyorsa.

BAŞKAN – Ne söylüyorsunuz Sayın Milletvekili?

Sayın Kirişci, açıklama getiriyor musunuz sözünüze? Lütfen…

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Açıklayacağım Sayın Başkan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Özür dilesin. Neyi açıklayacak?

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Yaşından başından utan!

BAŞKAN – Yerinizden… Mikrofonunuzu açayım.

Sözünüze netlik getiriniz Sayın Kirişci.

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, dün burada, Sayın Anadol da bahsetti, hiç kimsenin tasvip etmeyeceği birtakım hadiseler yaşandı. Ama bu yaşanılanların arka planına bakmak anlamında, ben sıkça kullanılan, gündelik hayatta sıkça kullanılan “Ya, herkes suçlu da onu yakalayan, bunu yakalayan suçlu da hırsızın suçu yok mu?” tarzında her zaman kullanılan bir ifadeyi, bu Meclisin sağlıklı yönetilmemesinden kaynaklı olarak, bu yönetimi gerçekleştiren Meclis Başkan Vekilinin hiç mi kusuru, kabahati yoktur anlamında söyledim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Allah Allah!

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) - Bu manada bu ifadeyi kullandım.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sizi kınıyorum efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Lafını geri al. Hırsız olan sizsiniz!

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Boyuna posuna yazıklar olsun. Özrün kabahatinden büyük!

BAŞKAN – Aleyhte Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Yazıklar olsun! Bir de profesör olmuşsun, bu yaşa gelmişsin!

BAŞKAN - Sakin olun sayın milletvekilleri, lütfen…

Buyurunuz Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Evet, Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Her zaman olduğu gibi içeriği konusunda bir itirazım yok. Belki bu grup önerisine şunu eklemek gerekir -çünkü grup önerisinde toplumda yaşanan şiddet olaylarının araştırılması istenmektedir- buna bir ekleme, Türkiye Büyük Millet Meclisinde…(CHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, eğer dinlerseniz, ben sizler adına da kendi düşüncelerimi ifade edebilirim.

Belki bu öneriye şunun eklenmesi gerekirdi: Sadece toplumda yaşanan şiddet olayları değil, dün akşam Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşanan şiddet olayları. Sadece burada değil, Sayın Başkan Vekilinin odasında yaşanan, teşebbüs aşamasında kalan şiddet olaylarının da belki de araştırılması gerekiyor.

Çünkü, değerli arkadaşlarım, eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinde şiddet varsa, hakaret varsa, küfür varsa, saygısızlık varsa, ee, kusura bakmayın, toplumda olan olayları araştırmak ve onlara çözüm bulmak mümkün değildir çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi toplumun aynası gibidir. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri saygılı olmaz ise sabırlı olmaz ise muhalefetin veya sözcülerin sözlerini dinlemekten aciz olup her fikre bir hakaret ve yumrukla karşılık vermeye kalkarsa sokakta da bunların izlerini görmek mümkün olacaktır. Onun için, burası örnek bir kurumdur, saygın bir kurumdur; burada olan, “milletvekili” sıfatını taşıyan her kişinin saygılı, ölçülü olması gerekir. Buna, partinin genel başkanları, grup başkan vekilleri başta olmak üzere kendi milletvekiline örnek olması gerekir diyorum.

Onun için, Sayın Güldal Mumcu’ya, onun kişiliğinde, dün yapılan, yasama organına yapılan yakışıksız olayları kınıyorum. Aynı zamanda dün akşam yine burada olan, arkadaşlarımız arasında küfürlü, hakaretli yumruklaşma şeklinde olan olayı da değerli arkadaşlarım, şiddetle kınıyorum.

Bunları ifade ettikten sonra… İşte Türkiye'nin hâli bu. Türkiye'nin gündemi çok farklı, vatandaş kan ağlıyor, açlık, sefalet, yoksulluk var, Tekel işçileri oradan bağırıyor, emekliler başka taraftan bağırıyor ama Türkiye'de farklı şeyler oluyor. Ülkenin Başbakanı bu gidişatla ilgili olarak,“Tek parti rejimi yaşanıyor.” ya da “Diktatörlüğe gidiyor.” şeklindeki eleştirileri öfkeyle karşılıyor, kendi grubunda yaptığı konuşmalarda bu ifadede bulunanlara, bu düşüncede bulunanlara karşı çok şiddetli eleştirilerde bulunuyor. Dün Sayın Başbakan Yardımcısının davranışı da aslında o düşüncenin bir tezahürü. Çünkü “Her şeye muktediriz.” anlayışıyla hareket eden bir anlayış var çünkü diyorlar ki: “Parlamentonun yüzde 67’sine sahibiz, Türkiye'de seçimlerde de yüzde 47 oy aldık, o zaman biz her şeyi yapmaya muktediriz.” anlayışı.

Değerli arkadaşlarım, tek parti rejimine gittiği şeklindeki düşünceleri ifade edenlerden birisi de benim, “Diktatörlüğe gidiliyor.” şeklindeki düşünce sahiplerinden biri benim; bu benim düşüncem. İktidar bu düşünce sahiplerini dinleyecek -çünkü ben iktidarla aynı düşünmek durumunda değilim- ona karşı da, benim düşüncelerimin haksız olduğuna karşı kendi argümanlarıyla bana cevap verecek.

Değerli arkadaşlarım, ben bunu kendi argümanlarımla değil, bakın, size Ziya Paşa’nın ünlü sözünü aktararak konuşmama devam etmek istiyorum. Bu, sıklıkla Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında da kullanıldı. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. / Şahsın görünür rütbeyi aklı eserinde.” yani “Kişinin aklı ve nitelikleri eserlerinden anlaşılır.” diyor. Onun için, iktidar partisi milletvekillerinin bu söyleyeceklerimi de bir muhalefet milletvekilinin söylediklerini değerlendirme açısından dikkatle dinlemesini rica ediyorum.

Bakın, bunu ben söylemiyorum. Gündem o kadar çok değişiyor ki bazı söylemler ne yazık ki toplumun dikkatlerine sunulamıyor. Geçtiğimiz haftalarda TÜSİAD yeni Başkanını seçti. Eski Başkanının konuşması vardı, bir de yeni Başkanı Sayın Boyner, Ümit Boyner’in bir konuşması vardı. Bakın, değerli arkadaşlarım, bu çok can alıcı, aslında damıtılmış ifadeler: “Türkiye'nin sadece istihdam ve cari işlemler açığı yok, demokrasi açığı var. Herkesten, her şeyden şüphe duyuyoruz.” diyor. Herkesten, her şeyden şüphe duyuyoruz. “Konuşmuyoruz, bağırıyoruz.” diyor. Dün Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşananlar da oydu. “Dinlemiyoruz, dinleniyoruz.” diyor. Ben buna başka bir şey daha ekleyeyim dünkü olaylardan sonra: Dinlemiyoruz, dövüyoruz, küfrediyoruz, hakaret ediyoruz, dinlemiyoruz. “Hepimiz huzura hasretiz.” diyor. “Gergin bir toplum olarak yaşamaktan yorulduk.” diyor. Gergin toplum, işte, dün gergin toplumun yansımaları burada. Peki, bu TÜSİAD Başkanı. TOBB Başkanının söyledikleri var, ticaret odaları, sanayi odalarının başkanlarının, esnafların, ziraatçıların odalarının, baroların açıklamaları var.

Peki, Yargıtay ne diyor? Yargının en üst kurumlarından biri. Sayın Gerçeker diyor ki: “Hukuka aykırı işlemlerden, yargının bağımsızlığını zedeleyecek, kuvvetler ayrılığına aykırı düşecek faaliyetlerden, davranışlardan vazgeçsin.” diyor. Tabii, Sayın Gerçeker, yürütmenin yargıya müdahalesini, orada, kastediyor ama dün burada, yürütmenin yasamaya müdahalesinin başka bir yansıması vardı.

Geçiyoruz, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu Sayın Başkanı Kadir Özbek “Yargı savunmada.” diyor. Başka? Anayasa Mahkemesinin kararlarını... Anayasa Mahkemesi bir karar veriyor AKP kapatma davası hakkında “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı.” diyor. 11 üyenin 10 üyesi bunu söylüyor.

Danıştay… Danıştayın açıklamaları var, hepimiz biliyoruz. Burada zaman kısıtlı. Silivri’de bir dava sürdürülüyor. Bunun hukuk devleti adına yapıldığı söyleniyor ama adil yargılanma… İçine hiç karışmıyorum, haklıdır haksızdır, suçludur suçsuzdur. Bir davada iki buçuk yıl -daha sürüp- içinde insanların ifadeleri alınamıyorsa, daha birçok olayda iddianameler tanzim edilemiyorsa işte gerçek durum bu.

Peki, bir de ülke dışına çıkalım. Dünya Gazeteciler ve Yayıncılar Birliği ne diyor? “Türk Hükûmetine, basın özgürlüğünü ve ifade özgürlüğünü kararlı bir şekilde uluslararası standartlara ulaştırması için çağrıda bulunuyoruz.” diyor.

Bakın, işçi, memurlar ne diyor? İşte Türk-İş… Tekel işçileri sokakta, hak arayışında.

Değerli arkadaşlarım, sürekli, işte Türk Silahlı Kuvvetlerinin yıpratılmasıyla ilgili açıklamalar, ülkenin Genelkurmay Başkanının yumruğunu masaya vuran konuşması… Bu Türk Silahlı Kuvvetleri bizim silahlı kuvvetlerimiz değil mi?

Peki, başka? Silahlı kuvvetler, Hükûmet, işte dar alanda paslaşmalar, Sayın Başbakanın açıklaması: “Biz Genelkurmay Başkanıyla, kuvvet komutanlarıyla çok iyi paslaşıyoruz.” Neye, kime karşı paslaşıyorsunuz? Böyle garip olaylar…

Değerli arkadaşlarım, ekonomiye girelim. Ekonomiye bakıyorsunuz, çok vahim. Bakın, gazeteden biri: “Sıradan bir vatandaş dolaylı vergiye ayda 350 lira veriyor.” Eski parayla 350 milyon lira para.

Başka? Türkiye'nin borcu almış gidiyor, borçlarımızı çevirebilmek için bir sürü tedbirler… Cari bütçe açığı gitmiş, cari açık tırmanmış. Çok ciddi sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz.

Öbür tarafta, Ermenistan’la ilgili, hani açılımlar, protokoller yapıyorduk ya, Ermenistan Anayasa Mahkemesinin kararından sonra Sayın Başbakanın ifadeleri, Dışişleri Bakanının ifadeleri, ortalık toz duman. Avrupa Birliğiyle ilişkiler fiyasko. Avrupa Birliği sürekli Türkiye’nin yapamayacağı şeyleri söylüyor, sonra fren, gaz edebiyatı. “Biz gaza basacağız da, frene basanlar, direksiyona çıkmaya kalkanlar…”

Değerli arkadaşlarım, ünlü bir söz var: “Dünya sizin…” Bunlara bahaneler üretebilirsiniz iktidar olarak. “Ben bunu yapıyordum da, işte frene bastılar, direksiyona geçmeye kalktılar.” Kendi hayalinizle olmadık bahaneler üreterek halkı bir şekilde kandırabileceğinizi sanabilirsiniz ama ünlü bir söz var, onu ifade edeyim: “Dünya sizin karşılaştığınız fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinizle ilgilenir.” Siz hükûmetsiniz, kendi ifadenizle Meclisin yüzde 67 çoğunluğundasınız, kendi ifadenizle yüzde 47 oy alarak buraya geldiniz, devletin bütün kaynaklarını kullanabiliyorsunuz, istediğiniz kararı alıyorsunuz. Sizin buraya geliş amacınız zaten halka hizmet etmek. Ben şu kadar yol yaptım demekle övünmek durumunda değilsiniz, işiniz o. İşiniz yol yapmamak değil. Siz, memura şu kadar zam verdik diyorsunuz; işiniz memura bu kadar zam vermek değil, memuru insanca yaşamak durumuna getirmek için geldiniz, çünkü bu ülkenin memurları, işçileri, emeklileri, sanayicileri, herkes size destek verirken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

…bunun için getirdi ama siz, sürekli, karşılaştığınız kendi hayalinizdeki fırtınalarla -bahane yaparak- gemiyi niçin limana götüremediğinizi anlatmaya çalışıyorsunuz. Sizi eleştirenlere de, muhalefete tahammülsüzlük gösteriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz 21’inci Dönem Parlamentoda ben o sıralarda oturuyordum, iktidar sıralarında oturuyordum. Halk, bizi, görevimizi yapamadık diye aldı balkona oturttu. Bu, halkın takdiridir. Benden size bir dost tavsiyesi: Hani eşekten düşenin hâlini eşekten düşen bilirmiş. Siz dinlemekten, görmekten, duymaktan kendinizi bu derece uzak tutarsanız halk sizi alır oraya oturtur. Değerli arkadaşlarım var geçtiğimiz dönemde birlikte çalıştık, tabii iktidar-muhalefet farklıydı, lütfen bu dediklerime öfkeyle bakmayın. Bu dediklerimden bir şeyler, ne anlatmak istediğimi bir çıkartın. Bu, hem sizler için iyi olur hem ülkemiz için iyi olur ama özellikle de Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama organı için iyi olur diyor, sabırlarınız için hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İçli.

Lehte Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, zannediyorum, bugün, bu kürsüye çıkan her arkadaşımız dün yaşananlardan duyduğu üzüntüyü ifade ederek söze başlayacaktır, bana göre de başlamalıdır.

Dün burada yaşananlar müzakere değildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin sorunlarına çözüm üretecek hukuku birlikte kurabilmek için birleşim yapıyor, bunun için oturum yapıyor, bunun için müzakere yapıyor. Dün burada yaşananlara müzakere diyebilmek mümkün değil. Dün burada yaşananlara tartışma da demek mümkün değil. Hatta dün burada yaşananlara kavga bile demek mümkün değil. Maalesef dün burada yaşananlar Türkiye Büyük Millet Meclisine, tüm siyasi partilerimize, Türk milletine ve Türkiye’ye yakışmaz bir kara leke olarak kalacaktır.

Dün burada yaşananlar, maalesef, iktidar partisinin saldırısıdır. Hem…

AHMET YENİ (Samsun) – MHP’nin saldırısı, MHP’nin.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Konuşma! Konuşma!

AHMET YENİ (Samsun) – MHP’nin saldırısı. Herkes biliyor onu.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – İşte, mesele böyle gelişiyor.

Değerli arkadaşlar…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Bir kere, sebep olanlar utansın.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sen utan önce, sen utan!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dinleyiniz lütfen, dinleyiniz. Bakınız, yine aynı üslup içerisindesiniz. Dinleyiniz.

Değerli arkadaşlar, bakınız…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sebep olanlar utansın!

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) - Niye utanacakmış? Hatip konuşuyor saygılı bir biçimde.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Utanılacak… Arkadaşımız…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı dinleyiniz, karşılıklı laf atmayınız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, onları ikaz et önce.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Eğer sayın milletvekili arkadaşımız bana utanmamı ikaz ediyorsa ona teessüflerimi ifade ediyorum, sözümün sonunu beklesin lütfen.

Dün burada yaşanan hadise… Birlikte değerlendirelim. Dün burada yaşanan hadise… Bakın, değerli arkadaşlar, iki buçuk yıldan bu yana birlikte çalışıyoruz. Bu Genel Kurulda birçok defa milletvekillerinin haddini aşan, yanlış anlaşılan, İç Tüzük’e aykırı konuşmaları olmuştur, tartışmalar olmuştur, müdahaleler olmuştur, bunlar yaşanmıştır. Dün de burada böyle bir şey yaşandı. Bir sayın milletvekili, kendi üslubunca… Kaldı ki bu arkadaşımızın hemen her konuda, konusunu konuşurken tavrı o. Sayın Soysal’dan alıştığımız tavır o. Yani, hatta, biz, Sayın Soysal konuşurken, Tekel işçilerinin mitinginde konuşuyor diye kendi aramızda da takıldık. Bunlar yaşanan hadiseler. Daha ağırları da yaşandı burada.

Şimdi, böyle bir olaydan sonra yapılması gerekeni Sayın Meclis Başkanı yaptı, oturumu kapattı. Sayın Grup Başkan Vekili çıktı, cevap verdi, tartışma devam etti, bitti.

İp nerede koptu? Değerli arkadaşlar, şunu anlamanızı istiyorum: Bakın, birbirimizi anlayarak konuşmamız açısından söylüyorum. Kendi pozisyonunuzu doğru belirlemezseniz yaşananları anlamakta zorlanırsınız. İktidar partisi olarak önde olan sizsiniz. Bu ülkeyi yönetmek sorumluluğu millet tarafından size emanet edilmiştir. Siz, konuşmak değil, yapmak sorumlususunuz. Tabii ki millet adına, muhalefet partileri sizin yapmadıklarınızı konuşacaktır, bundan daha tabii bir şey olur mu? Ha, kendi üslubunca konuşacaktır. Arzu edilir ki nezaketiyle konuşsun; konuşmadığı takdirde de, İç Tüzük’ün 66’ncı, 67’nci maddesine göre yapılacak işlem bellidir ve bu da yapılmaktadır. Ama ne hikmetse -bunu anlamakta zorlanıyorum ve milletime sizi şikâyet ediyorum- her seviyede arkadaşımız, grup başkan vekilleri, sayın bakanlar, Sayın Başbakan, ne hikmetse, en ufak tenkitte bir tahammül göstermiyorlar. Dün Sayın Arınç’ın yaptığını kabul edebilmemiz mümkün değil. Dünün yanlış olduğunu ifade eder diye umutla bekledik, hatta kendi basın toplantımızda buna nezaket gösterdik, bir şey söylemedik ama Sayın Arınç, bugün basın toplantısında bütün umutlarımızı ortadan kaldıran bir tavır içerisinde “Saldırı öyle olmaz, biz saldırı yaparsak tek kişiyle mi yaparız?” diye dün yapılan hadiseyi savundu.

Değerli arkadaşlar, böyle, soruna çözüm üretemezsiniz, bu Meclise saygınlık kazandıramazsınız, burada müzakere yapamazsınız, burada sorunların çözümü için hukuk oluşturamazsınız. Dün Meclis Başkanlığına yapılan hadise, bana göre, hepimiz açısından bir saygınlık sorunudur. Meclisin arka odası Meclis Başkanının özel odasıdır. Soyunma odası orası arkadaşlar, soyunma odası. Oraya Meclis Başkanı davet ettiği takdirde grup başkan vekilleri gidebilir, oraya bakanlar gidemez, oraya Başbakan da gidemez, eski Meclis Başkanı da gidemez ama çok açık, net kendisi de ifade ediyor, hışımla gidip “Siz Meclisi iyi yönetemiyorsunuz.” diye bir hanımefendiye, bir hanım Başkana kabul edilmesi mümkün olmayan bir tavırla maalesef… Bu bir saldırıdır arkadaşlar, bunu olduğu gibi kabul edelim. Bunu kınamak için anlamında söylemiyorum ama olayı doğru tanımlamazsak bundan sonrasına tedbir geliştiremeyiz.

Bakın değerli milletvekili arkadaşlarım, şunu bilmenizi istiyorum: Hiçbir şekilde hakaret kastım yoktur, olmaz, bana yakışmaz, kendime saygısızlık olur, böyle bir şey olmaz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Öyle diyorsunuz, bizi geriyorsunuz sonra da!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Üstün, asla böyle bir şeyim olmaz, bunu doğru bulmam; efendim, bunu doğru bulmam. Ama size bir şey söylüyorum, ilk günden bu yana bir şey söylüyoruz, “Arkadaşlar, bu yasama kalitesini yükseltmemiz lazım.” diyoruz. Gerek komisyonlarda gerek Genel Kuruldaki tüm müzakerelerde, kanun tekliflerinin, tasarılarının görüşülmesinde, önerge verilmesinde, İç Tüzük’ün uygulanmasında, teamüllerde özen gösterelim diyoruz ama ilk günden bu yana -biraz önce Sayın Meclis Başkanına da arz ettim- bu doğru değil, maalesef, yani “hukuk tanımazlık” bir başka anlama çekilir diye söylemeyeyim ama özensizlik had safhada. Arkadaşlar, bu tavır burada -sık kullandığınız tabirle söylüyorum- birlikte çalışma imkânını veya Meclis mehabetini ortadan kaldırır. Yaşadığımız hadise de bu.

Dün yaşanan hadisede ben o sıralarda oturuyordum, Sayın Osman Durmuş da hemen arkamda oturuyordu. Bakın arkadaşlar, tutanakları açın okuyun. Sayın Osman Durmuş “Sayın Başbakan, size hakaret eden şerefsizdir, önümü ilikliyorum.” deyip ayağa kalktı. Ama aynı anda Sayın Sağlık Bakanı oradan “Sen şerefsizsin, sen terbiyesizsin!“ diye defalarca laf attı. Ben bunu duydum. Sayın Osman Durmuş’un da buna karşılık verdiği cevap ağırdı, ben onu kabul etmiyorum. Sayın Bakanın o aşırı tepkisi… Sayın Bakanı durdurmak için öne çıkarken, kabul ediniz ki, kavga burada oldu, eğer onun adına kavga diyorsanız. AKP’den belki de 100 milletvekili, Sayın Devlet Bahçeli o sırada otururken… Değerli arkadaşlar, bu yakışıyor mu yani? Bir sayın genel başkanın üzerine hücum ediyorsunuz. Sayın Genel Başkan orada oturuyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Ya, sizin, Sadi Somuncuoğlu’ndan başlayan, işiniz gücünüz kavga!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sadi Somuncuoğlu’nun zamanı mı şimdi!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir kavga yok, öyle bir saldırı yok.

AHMET YENİ (Samsun) – Hayatınız kavga!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Siz bu tavırla, muhtemeldir ki, kendi çevrenizde, kendi ailenizde bile kavga yapıyorsunuz Sayın Yeni.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir saldırı yok.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dün, çok açık tabiriyle, çok sayıda AKP milletvekili MHP sıralarına doğru saldırıya geçmiştir…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başbakan konuşurken esas saldırı ihtimali söz konusu.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …ve MHP milletvekillerinden hiç kimse sözlü sataşmanın dışında fiilî bir hareket içerisinde değildir. Bir tek Osman Durmuş ayağa kalkmıştır “Sayın Başbakan, ceketimi ilikliyorum, size hakaret eden şerefsizdir.” demiştir. Daha ne diyecekti? Ama Sayın Bakanın kalkıp oradan “Sen şerefsizsin, sen terbiyesizsin.” demeye hakkı var mı?

Değerli arkadaşlar, size pozisyonumuzu anlatıyorum. Biz sizi…

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – “Peygamber” demeye hakkı var mı?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli Başkan, Sayın Hoca, ona da cevabımız var. “Peygamber” diyen sizin arkadaşınız, sizin arkadaşınız! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN DEVECİOĞLU (Kilis) – Ne alakası var?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız size bir şey söyleyeyim.

HÜSEYİN DEVECİOĞLU (Kilis) – Gensoruyla ne alakası var?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ben size bir şey söylüyorum, vicdanlarınıza sesleniyorum: Şiddet… Sayın CHP Grubunun verdiği önerge…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Sayın CHP Grubunun verdiği önerge, şiddetin tartışılmasını isteyen bir araştırma önergesi.

Şimdi, sizin vicdanlarınıza sesleniyorum: Buradaki şiddet sokağa yansırsa, hepimiz birlikte bu millete iyilik mi etmiş oluruz, kötülük mü etmiş oluruz? Bunu en çok, en önde düşünmesi gereken kim? Siyasi iktidar değil mi? Bu milleti, bu milletin yetkisini, iradesini bu millet size emanet etmedi mi? Önde olan siz değil misiniz? Böyle olunca, en ufak meselede bu tartışma, bu kavga ortamına sebep olacak davranışlar size bir şey kazandırıyor mu? Yani millet nezdinde kendi büyüklüğünüzün, kendi sorumluluğunuzun büyüklüğünün idrakinde olmadan her meseleden dolayı kavga çıkartmak… Bu kavgayı sayın bakanların, hatta Sayın Başbakanın başlatmasını nasıl kabul edebiliriz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başbakana hakaret edildi.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Benim yadırgadığım şey şu…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başbakan söz aldı.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başbakan… Sayın Grup Başkan Vekili cevap verdi. Sayın Başbakan…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen sözünüzü bağlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Teşekkür ederim.

Tabii şunu söylüyorum: Bu dönemin hesabını millete siz vereceksiniz. İktidar olan sizsiniz. Şimdi, şu dün yaşanan hadiselerin izahını yapamazsınız. Bu hadiselerde sizin davranışınız çok açık, net -tekraren söylüyorum- hem Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna hem Meclisin hükmi şahsiyetine bir saldırıdır. Bunu kendi aranızda tartışarak bu öz eleştiriyi hep beraber yapalım. Biz yaptık kendi özeleştirimizi, kendi tenkidimizi yaptık Sayın Komisyon Başkanı ama bu tenkite en çok ihtiyacı olan sizsiniz çünkü iktidar partisi olan sizsiniz. Bu Meclisi uyum içerisinde, huzur içerisinde çalıştırmak sorumluluğu sizindir, bunu size hatırlatıyorum.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Aleyhte İstanbul Milletvekili Halide İncekara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın İncekara.

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen, çocuklardaki artan cinnet ve şiddet artışlarını inceleme komisyonu üzerine verilen önerge üzerine konuşuyorum. Yalnız, benden önce çıkan arkadaşlarımdan pür dikkat dinledim ki verilen önerge üzerine bir konuşma yapsınlar. Sayın Başkanım, belki de yapılan eleştirilerin temelinde bu yatıyor. Hani diyorlar ya Meclise hâkim olunamıyor, Meclis gündeminde yürüyemiyor. Çünkü ben üç konuşmacıda da şunu bekledim ki sizden “Gündeme gelin, önergeye gelin çünkü önergeyi veren sizlersiniz, sahibisiniz.” demenizi bekledim.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Şiddetten bahsedeceğiz.

HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Bir dakika…

Ama doğaldır, gerçekten kötü bir gün yaşadık.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu, Meclisin çalışma usulüdür, daha bunun ne anlama geldiğini bilmiyorsun. Meclisin çalışma usullerinin belirlenmesidir grup önerileri. Evvela bunun ne anlama geldiğini öğrenin, sonra konuşun.

 HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Beni bir milletvekili kardeşiniz, ablanız… Çoğunuzla dışarıda sivil olarak tanışıyorum. Hiçbirinizin özel hayatında, çoğunluğunuzun, şiddet eğilimli olmadığını biliyorum. Ne kadar nazik, iyi bir aile reisi, iyi bir, apartmanda, komşu olduğunuzu biliyorum, herkes için söylüyorum fakat ne oluyorsa bu çatının altına geldikten sonra hepimiz bir delleniyoruz. Öfke kontrolü, çağın hastalıklarından birisi. Bu önerge üzerine konuşuyorum. Hatta ve hatta sosyal ve toplumsal bir olay olmaktan öte dünya artık şiddeti ve öfkeyi bir hastalık olarak kabul etmeye başladı ve tedavi edilmesi gereken bir şey olarak… Bu teknolojinin gelişmesi, bu süreç… Yani şöyle söyleyeyim: Biz bir travma nesliyiz arkadaşlar. Ben elli yaşındayım -küçüklerim için söylüyorum- ben yedi yaşında telefona kaydolurdum ki yirmi bir yirmi iki yaşında evimize telefon bağlansın diye. Hatırlayın. Biz o nesil, bu nesil, şimdi kontörü bakkaldan satın alıp görüntüyle konuşan nesil yine bu nesil. Bunu şunun için örnek veriyorum…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Bakkal da bırakmadınız artık.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bakkalları kapatıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Arkadaşlar, ben kendimi savunabilirim. Rica edeyim, beni bana bırakın.

Şimdi Hazreti Ali’nin bir hikâyesini anlatacağım, yine çok affınıza sığınarak. Ne olur, öteki beriki olarak demeyin.

Hazreti Ali yolda giderken hakaret ederler, küfrederler. Yanındakiler kıyamaz, der ki: “Efendim, bir cevap verseniz.” Der ki: “Onların cebindeki o, taşları o, onları atacaklar. Ondan bende yok.” Onun için, birbirimizi dinleyelim.

Bu araştırma önergesi hassasiyetini gösteren arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Lakin, sanıyorum 2006-2007 döneminde yapılan çok ciddi bir araştırma çalışması vardı, özellikle okulda, gençlerde artan şiddet eğilimini inceleyen bir çalışma. Ondan önce, kadına yönelik şiddetle ilgili bir komisyon kuruldu, ondan önce sporla ilgili bir komisyon kuruldu. Daha çok araştırma komisyonu kurduk diye sokakta şiddet azalmıyor. Lakin bu önergeyi veren arkadaşlarım eğer şunu yapabilirlerse bu konuda ben de onlara destek olurum: Yayınlanan kitaplar var, raporlar var ve bu raporlarda öneriler var. Burada belki araştırma komisyonunun yerine, milletvekili arkadaşların, bu önermelerin hayata ne kadar geçirildiğiyle ilgili denetim görevlerini yapmalarının çok daha faydalı olacağını düşünüyorum. Üniversiteler daha çok araştırma yapmaya başlamış mı, üniversiteler daha çok yerel problemlerle ilgilenmiş mi, Sağlık Bakanlığı daha çok şiddet üzerine detaylarda çalışmaya başlamış mı? Bunları yapmanın, bir araştırma komisyonu kurmaktan çok daha faydalı olacağını düşünüyorum.

Sonra, bu çocuk ve gençlerde artan şiddet eğilimi komisyonunun yaptığı çok özel bir çalışma vardı, Meclis tarihinde ilk defa yapıldı. Şöyle ki: Altmış ilde, resmî ve özel ortaöğretim okullarında bir anket çalışması yapıldı Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı iş birliğiyle. Yine aynı şekilde, istisna tutularak büyük şehir olduğu göz önüne ve suç artışları göz önüne alındığında, İstanbul’da özel bir çalışma yaptı. Ayrıca cezaevlerinde ayrı bir anket çalışması yapıldı ve bu anketin bütün verileri de buraya alındı, ona da bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Sonra, bu araştırma komisyonu yine çok güzel, farklı çalışmalardan birini yaptı. Ankara’da Bilkent Otelde “kurumlar arası bilgi paylaşımı ve iş birliği teşvik toplantısı” diye 5-6 Nisan’da Dünya Sağlık Örgütünden de temsilcilerin katıldığı bir toplantı yaptı. Panel, çalışma toplantısı ve beyin fırtınaları yaptı. Onun için, ben, yeni bir araştırma komisyonu kurularak yeniden… Çünkü hengâmeli, zorlu bir çalışma, ciddi bir çalışma. Çalışma mutlaka olmalı ama çalışma şunların üzerine olmalı: Daha önceki yapılan araştırma komisyonu çalışmalarının sonucu ne kadar hayata geçmiş, kim burada ihmal göstermiş, kim görevini yapmış? Onun üzerine yeni, belki yapılmayanlar üzerine bir araştırma komisyonu istemek daha doğru olur diye düşünüyorum. Bunun için de teklifi reddediyorum.

Şimdi, yine haklı olarak grup başkan vekilleri de dediler ki: “Dünü konuşmadan olmuyor.” Dünü dünde bırakmak lazım, bugüne yeni sözler lazım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Özür dilemesi lazım.

HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Can yoldaşlar, bakın, öfkeyi şiddetlendirmek, hiddetlendirmek, tazyik vermek en kolay. Her kişinin işi öfkeyi yaratabilir, her kişi kavgayı yaratabilir ama durduran er kişidir, er kişidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kim ki birbirimize sabrı, kim ki birbirimize sükûneti…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başbakana söyleyin!

HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Ha şunu söyleyeyim: Size söylüyorum, başta kendi nefsime de söylüyorum. Ha ben bunları söylüyorum da sanki birbirimizden çok iyi, fevkalade durumda değiliz. Hepimiz zaman zaman, öfkelerimizi kontrol edemediğimiz zamanlar oluyor. Mesela demin Şandır Hoca -tebessüm edeceğim, affına sığınacağım- aynı kullandığı bir cümleyi ben bu kürsüden kullandığım zaman kıyameti koparmıştı. Olabilir, oluyor. Nihayetinde yanımızda öfkemizi durduran önemlidir. Ben sizden rica ediyorum. İster milletvekili arkadaşınız olarak kabul edin, ister -elli yaşındayım- ablanız olarak kabul edin, ister evladınız, Allah aşkına, yüksek sesle öfkelenenlerimiz olabilir, birbirimize hakaret edenlerimiz de olabilir, oluyor. Peki, diğerine düşen nedir? Diğerine düşen, sükûnete davet etmektir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Susmak, susmak.

HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Dünü artık konuşmamak. Çünkü bir şey konuşuldukça artıyor, arttıkça duymayanlar da duyuyor. Kötüyü konuşmanın bir anlamı yok. Biz burada sulh istiyoruz. Birbirimize tahammül etmeliyiz. Biz birbirimize tahammül etmezsek -doğru söylüyor Şandır Hoca- sokak hiç tahammül etmez, Allah korusun. Bunun şakası yok. Hepimize, grup başkan vekillerine, başta Meclis başkan vekillerimize çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Burayı adil yönetmek zorundayız, birbirimize tahammül etmek zorundayız.

Ben, hepinize beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum ve önerge aleyhinde düşüncemi belirtmiş bulunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İncekara.

III.-YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama mı istiyorsunuz efendim?

Sırayla tespit yapalım: Sayın Anadol, Sayın Okay, Sayın Kart, Sayın Hamzaçebi, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Köse, Sayın Kaptan, Sayın Çöllü, Sayın Güvel, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Süner, Sayın Barış, Sayın Çakır, Sayın Güner, Sayın Ünsal, Sayın Ergin, Sayın Koçal, Sayın Emek, Sayın Aydoğan.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/406) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN- Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

On beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.41
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi de Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- (10/298) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 03.02.2010 Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantıda oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                       Mehmet Şandır

                                                                                                                             Mersin

                                                                                                              MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/298 esas numaralı, “Öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken Önlemlerin Belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 03.02.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Söz taleplerini alıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, o söz isteyen arkadaşları okuyun da buradalar mı, değiller mi bilelim Gruplar bir şeyler topluyor, getiriyor, buraya dahil ediyorlar.

BAŞKAN – Şimdi okuyorum zaten efendim. Söz talebi bana ulaşınca okuyorum.

Lehte: Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.

Aleyhte: Amasya Milletvekili Avni Erdemir. Aleyhte olan diğeri için arkadaşlar kura çekiyorlarmış. Çok başvuru olmuş aynı anda. Onu da kura sonucu size bildireceğim.

Şimdi ilk söz Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’e ait. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Asil.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmenlerimizin sıkıntılarını, atamada karşılaşılan sorunları konuşalım diye daha önce de bu konuda bir araştırma önergesinin gündeme alınması teklifinde bulunduk. Ama maalesef o önergemiz AKP’li milletvekillerinin ret oylarıyla gündeme alınmadı. Bugün bu talebimizi tekrarlıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türk eğitim sisteminde ve bu sistemin temel taşları olan, hepimizin yetişmesinde emekleri olan öğretmen arkadaşlarımızın, öğretmenlerimizin içinde bulundukları durum ve sıkıntılar ile ilgili bir araştırma önergesi daha getirdik. Bunu da reddettiğiniz takdirde tekrar tekrar getirmeye devam edeceğiz, ta ki öğretmenlerimizin sıkıntılarına bir çözüm bulma noktasına gelinceye kadar.

Değerli arkadaşlarım, bugün Türkiye’de, ülkemizde 300 bini aşkın bir öğretmen olması noktasında eğitim verdiğimiz çok değerli eğitim ordusunun elemanları atanmak için sıra beklemektedirler. Bu süreçte, her yıl şubat ayında yapılan, daha önce de yapılacak sözü verilen öğretmen atamaları, anlaşılmayan bir sebeple, hiçbir açıklamada bulunulmadan maalesef ertelenmiştir.

Dün AKP Grup Başkanı, Başbakan grup toplantısında, Türk-İş önünde biriken, hak arayan işçilerden söz ederken şöyle bir ifadede bulundu: “Türk-İş’in önünde birikmiş olan 300-500 tane işçi ki bunların yanına gelen birçok uç kuruluşlar, hiç alakası olmayan Öğretmen Olamayanlar Birliği. Ne demek Öğretmen Olamayanlar Birliği ya? Böyle şey mi olur? Türkiye'de bazı şeyler cidden komikleşmeye başladı. Ne demek Öğretmen Olamayanlar Birliği? Bunun imtihanı vardır…” diye devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki üniversite okuttuğumuz her okuyana devletin iş bulma mecburiyeti yok ancak burada öğretmenlik eğitimi farklı bir uygulama, diyoruz ki: “Siz öğretmen olacaksınız, eğitim ordusunun içerisinde görev alacaksınız.” Bu insanların mühendisler gibi, mimarlar gibi başka alanlarda çalışma imkânları yok. O nedenle onların haklı taleplerini kamuoyuna duyurmak için oluşturdukları birliği tiye alma, alay etme, hakaret etme hakkını Başbakan da olsa hiç kimse kendisinde bulmamalı.

“Öğretmen olmuyor diye bir şey yok ki. Aynı şekilde, üniversiteyi bitiren herkes iş buluyor diye bir şey yok ki. Bugün dünyanın en gelişmiş ülkesi Amerika'da işsizlik yüzde 9'a çıktı. Japonya'ya gel, felaket. İspanya’da yüzde 8 küsurdan yüzde 18'e çıktı işsizlik.” Bu yine Başbakanın ifadeleri.

Değerli arkadaşlarım, İspanya’da işsizliğin yükselmesi, Amerika’da işsizliğin yükselmesi, Türkiye’de bu işsiz kardeşlerimizin, iş bulamayan insanlarımızın sorunlarını göz ardı etme, ilgi duymama hakkını bizlere verir mi? Tabii ki onların derdiyle dertleneceğiz, sıkıntısıyla sıkıntı duyacağız.

Değerli arkadaşlarım, tahsilli genç nüfustaki işsizlik oranı maalesef yüzde 30’ları geçmiş durumdadır. Bunlara da tedbir almak bizim boynumuzun borcu.

Değerli arkadaşlarım, yine, Başbakan devamla diyor ki: “Fakat bir taraftan mezuniyetler, bir taraftan da tabii ki bütçemizin bu işe vereceği cevap, bunlar önemli. Devlet yönetimi ciddiyet ister, hele hele ekonomi yönetimi çok daha büyük ciddiyet ister.” İşte, biz, sizleri yönetenleri, yürütmeyi kendisine çeki düzen vermeye ve ciddiyete davet etmek için bu araştırma önergelerimizi veriyoruz. İşte sıkıntı burada.

Değerli arkadaşlarım, benim ilim Eskişehir; Ankara’ya bir buçuk saat, İstanbul’a üç buçuk saat, İzmir’e, Antalya’ya dört buçuk saat, Anadolu’nun ortasında güzel bir kent, yaşanabilir il sıralamasında da ilk üçe girmiş nadide illerimizden birisi.

Değerli milletvekilleri, bu ilde bile, Eskişehir’de bile yüzlerce öğretmen açığı vekil öğretmenler tarafından karşılanmaktadır. Sokakta da binlerce öğretmen işsiz, atanmayı bekliyor.

Eskişehir’de durum böyleyken diğer illerimizde… Az önce Sayın Hatip gündem dışı konuşmasında ifade etti: Kars’ta yüzde 80, Şırnak’ta yüzde 70, Van’da yüzde 52, Diyarbakır’da yüzde 41, Bilecik’te yüzde 27, Aydın’da yüzde 10 vekil öğretmen, sözleşmeli öğretmen oranı.

Değerli arkadaşlarım, aynı, öğretmen atamada gösterilen bu ciddiyetsizlik, öğretmenin planlamasında gösterilen bu ciddiyetsizlik, öğretmen yetiştiren kurumlara öğrenci almada gösterilen bu plansızlık maalesef Türkiye’yi buralara getirmiştir. Yine, yönetici atamada, bütün ısrarlarımıza rağmen, öğretmen sendikalarının ısrarlarına rağmen, muhalefet partilerinin ısrarlarına rağmen yıllarca vekil öğretmenlerle millî eğitimi idare etme politikası uygulandı, 76’ncı maddeden atamalar yapıldı. İşte, Eskişehir Öğretmenevi Müdürlüğüne de yine 76’ncı maddeden bir müdür atandı ve Eskişehir’de bir bürokratın da “Kendisine oğlum kadar güveniyorum.” diye atadığı müdür bugün yolsuzluk iddialarıyla tutuklu vaziyette.

Değerli arkadaşlarım, bu iş ciddiyet isteyen bir iş. Yine, Başbakan konuşmasında diyor ki: “Bugüne kadar 228 bin öğretmenin atamasını yaptık.”

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetin kurulduğu yıldan bu yana milyonların üzerinde öğretmenin ataması yapıldı, bunlar eğitim ordusunun içerisinde görevlerini yerine getirdiler ve emekli oldular. Ben, Hakk’ın rahmetine kavuşan değerli öğretmenlerimize Allah’tan rahmet, hayatta olan emekli öğretmenlerimize de sağlıklı, uzun, hayırlı ömürler diliyorum.

Ve bu önergemizi lütfen bu sefer gündeme alalım ve öğretmenlerin sorunlarını Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışalım, değerlendirelim, tespitler yapalım ve bu sıkıntıları ortadan kaldıralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Konuşmamın sonunda, dün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekiline yapılan saldırıyı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna yapılan saldırıyı şiddetle kınıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Asil.

Aleyhte Amasya Milletvekili Avni Erdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Erdemir.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisinin aleyhine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dün Meclisimizde yaşananlar milletimizin vicdanında derin yara açmıştır. Dün yaşananlarla ilgili haklıyı arama çabası bile -şahsım adına ifade ediyorum- doğru değildir.

Doğru, acaba kime göre doğru, neye göre doğru? Kim, neye göre haklı, neye göre haksız? Elbette herkes kendisini haklı görecektir, ancak şunu iyi düşünmemiz gerekiyor: Bu kavga ortamından kim ne kazanacaktır, kim kaybedecektir?

Unutmayalım ki bu kavga ortamından, ne iktidar ne muhalefet kazançlı çıkar ne de demokrasimiz kazanır. Kazanan, demokrasi dışı özlemleri olanlar olur; kazanan, Meclisin itibarını, milletvekilliğinin itibarını, millet iradesinin itibarını yerle bir etmek isteyenler olur. Gelin, hep birlikte, iktidarıyla muhalefetiyle empati yapalım. İktidar olmak, elbette arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi tahammül etmeyi gerektirir, ancak unutmayalım ki iktidar partisi milletvekili olmak, vatan hainliğine kadar giden ithamlara, suçlamalara karşı suskun kalmayı mı gerektirir acaba?

Derler ki: “Bârika-yi hakîkat müsâdeme-yi efkârdan çıkar.” Gelin, iktidarıyla muhalefetiyle ülkemiz için, milletimiz için fikirlerimizi çarpıştıralım, biz yaptıklarımızı anlatalım, siz yapamadıklarımızı anlatın, biz de yapamadıklarımızı sizlerle, sizin fikirlerinizle öğrenelim, yeni bir heyecanla onlara sarılalım. Milletimizin vicdanında iktidarıyla muhalefetiyle, gelin, yara açmayalım. Bu yüce millet hiçbir zaman gerginliğe, kavgaya prim vermemiştir, bundan sonra da vermeyecektir. Eğer amacımız milletimizin gönlünde yer almaksa milletimizin tarihten gelen hoşgörü anlayışında buluşalım.

“İncinsen de incitme/ Dostluk ve muhabbet kaynamakta ocağımızda bizim/ Aslanla ceylan dosttur kucağımızda bizim.” diyen Hacı Beştaş Veli’ye, “Ben gelmedim kavga için/ Benim işim sevgi için/ Dostun evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldim.” diyen Yunus Emre’ye kulak verelim. Bunu yapan, bunu yapabilen kimse, göreceksiniz, milletimiz ona değer verecek, onu başının üstünde taşıyacak ve o kazanacaktır.

Değerli arkadaşlar, önerge konusu olan öğretmenlerimiz elbette bizim her şeyimiz. Zira, öğretmenlerimiz, vatan tezgâhında millet kumaşını ilmek ilmek, nakış nakış dokuyan gönül erlerimiz. Bugün ulaştığımız her başarının arkasında onların alın teri vardır, onların göz nuru vardır, fedakâr çalışmaları vardır. Onların sorunlarını konuşmak, onların sorunlarını tartışmak, çözüm üretmek milletimizin gelişmesinin önündeki engelleri tartışmak demektir; buna yürekten inanıyoruz. Ancak herkes biliyor ki “Muhtarların, emeklilerin, öğretmenlerin sorunları tartışılsın derken Meclisin gündemini değiştirelim diyoruz aslında. Acaba bugün ele alacağımız iç güvenlikle ilgili müsteşarlığın kurulması öğretmenlerimizin sorunlarından çok mu önemsiz?

Değerli arkadaşlarım, biz Hükûmet olarak öğretmenlerimizin sorunlarını biliyoruz. Kimisini çözdük, kimisini çözemedik ama onları da çözmek için elimizden gelen imkânları, elimizden geleni devletimizin imkânları ölçüsünde yapmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın 2003’ten günümüze neler yaptık öğretmenlerle ilgili: Evet, 2003 yılından 29 Ekim 2009 tarihine kadar 147.702 kadrolu, 70 bin sözleşmeli olmak üzere toplam 217.702 öğretmen alımı yapılmıştır, 2009’un ekimine kadar.

Ayrıca, 37 bin öğretici ki bunlar, kısmi zamanlı geçici öğretici, İngilizce dil öğreticisi, bilgisayar dil öğreticisi, vekil öğretmen gibi.

Yine, 189 binin üzerinde usta öğretici görevlendirilmiştir Bakanlığımızda. 18.542 personel özelleştirme ve ilk atama olmak üzere, kısaca toplam 2003’ten 2009 yılı sonuna kadar 462.998 personel istihdam edilmiştir.

Evet, maaşlarına bakalım öğretmenlerimizin. Acaba iktidarı devraldığımız 2002 yılından günümüze baktığımızda öğretmenlerimizin alım gücü, maaşı nedir reel olarak onu da şöyle milletimizin hafızasının önünde bir canlandıralım.

Evet, 9’uncu derecenin 1’inci kademesindeki bir öğretmenimiz 2002 yılında 470 lira maaş alıyor. Evet, 470 Türk lirası maaş alıyor. 2009 yılının ikinci yarı yılı -2010’u da söylemiyorum- 1.302 lira maaş alıyor. Evet, 470 liradan 1.302 liraya çıkmıştır maaş. 2002 yılında aynı öğretmenin haftada on beş saat karşılığı ek ders ücreti 165 lira iken 2009 yılı sonunda 396 liraya yükselmiştir. 2002 yılına göre aynı öğretmenin eline geçen parada yüzde 167’lik bir artış sağlanmış, ancak enflasyon artışı yüzde 72’de kalmıştır. Evet, enflasyon artışı yüzde 72, öğretmenin maaşındaki artış yüzde 167’dir. 2002 eğitim ve öğretim yılında bir öğretmenin eğitim ve öğretim hazırlık ödeneği 175 lira iken 2010 yılında 540 liraya yükselmiştir.

Değerli arkadaşlar, bir de dolar bazında, şöyle, rakamlara bir bakmakta fayda var. Bakın, 2002 yılında bir öğretmenimiz maaş ve ücret karşılığında 387 dolar alabiliyordu, dolar da 1.640 liraydı, bugünden yüksekti; bakın, 1.640 liraydı, 387 dolar alabiliyordu. Pekâlâ, bugün öğretmenimiz 2009 yılı sonu itibarıyla -2010 yılı da değil- 1.148 dolar alabiliyor -maaş ve ücret- 9’un 1’indeki bir öğretmenimiz. Tekrar ediyorum: 387 dolar, 1.148 dolar. Pekâlâ, artış… Evet, 761 dolar fazla maaş alabiliyor öğretmenimiz 2009 yılı sonu itibarıyla.

Demek ki değerli arkadaşlarımız, öğretmenlerimizin, neye vurursanız vurun -ister gıdaya vurun ister temel gıda ister ne- kısaca toplumumuzda satılan, kamuoyundaki tüm, öğretmenlerimizin aldığı maddelere, hangisine vurursanız vurun, alım gücünde öğretmenimizin kesinlikle bir gelişme vardır, artış vardır.

Değerli arkadaşlarım, “derslik” deniyor. 2002 yılı itibarıyla Türkiye genelinde 362 bin derslik varken, evet, 2003-2009 yılları arasında 133 bin derslik yaptırılmıştır değerli arkadaşlar. Yine, derslik başına düşen öğrenci sayısı itibarıyla, Türkiye genelinde, öğrenci sayısının artmasına rağmen, okullaşma oranının yükselmesine rağmen, 2003’ten 2009’a ilköğretimde 36’dan 32’ye düşmüştür derslik başına düşen öğrenci sayısı; yine, genel ortaöğretimde 34’ten 29’a düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yine öğretmenevlerini özelleştirme kapsamından çıkarıp ilave olarak 79 öğretmenevi, 27 öğretmen lokali açılmış.

Her şeyden önemlisi, öğretmen ataması ve tayinlerinde objektif kriterler getirilmiş, yıllarca köylerde çalışıp şehir merkezine gelemeden emekli olan öğretmenler devri kapanmış. Şükürler olsun bugün, öğretmenlerimizin tayinleri ve nakilleri şeffaf bir şekilde, puan üstünlüğüne göre yapılıyor. Nakillerde herkes tercihini biliyor, öğretmenlerimiz hangi okulda kaçıncı sırada olduğunu takip edebiliyor. Öğretmenlerimiz artık tayinlerinde siyasi tavassut peşinde koşmuyor.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Doğru söylemiyorsun Vekilim, doğru söylemiyorsun. Doğru söylemiyorsun, yanlış bilgi veriyorsun.

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, evet ben iktidar parti milletvekiliyim, bana “Benim tayinimde yardımcı ol.” diye gelen yok; bunun onurunu yaşıyorum bir milletvekili olarak.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin doğru yaptığınız ne var ki bunu doğru yapacaksınız? Hangi işi doğru yaptınız?

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Elbette öğretmenlerimizin problemlerinin tamamını çözmedik ama Türkiye geliştikçe, üretim arttıkça, ihracat arttıkça, tüm kesimlerde olduğu gibi, öğretmenlerimizin durumu da iyileşecektir diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdemir.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O kaymakamlarınızın verdiği puanlara gidip de bak bakalım atamalarına. Evet, işine gelmiyor değil mi? O AKP’nin kaymakamları ne yapıyor biliyor musun? Puan vererek yükseltiyor o öğretmenleri. Yaptığınız hileleri bilmiyor değiliz.

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Birlikte gidelim bakalım.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Biz kaçmayız, siz kaçmayın. Gidelim de bakalım.

BAŞKAN - Lehte, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.

Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş Meclis araştırması önergesinin lehinde konuşmak istiyorum.

Bu noktada, bir iki belki fazla bilinmeyen noktaya değineceğim ama ondan önce, benden önce konuşan iktidar milletvekilinin vermiş olduğu rakamlar dikkatimi çekti. Benden önce konuşmuş olan iktidar milletvekili, dersliklerdeki artış, sınıf başına düşen öğrenci sayısı, öğretmenlerin aldığı maaşlar gibi istatistikler verdi. Sonuç: Üniversite giriş sınavında hâlâ sıfır alan öğrenci sayısı var ve hâlâ eğitim düzeyimiz belli bir noktaya gelmemiş. Demek ki bu bir itiraf oluyor. Biz şunu yaptık, bunu yaptık ama hâlâ ülkemizdeki eğitimin kalitesini yükseltemedik diyor. Şimdi, bunu itiraf olarak kabul ediyorum, o rakamları. Bunun üstüne inşa etmek istiyorum neden bu araştırma önergesinin önemli olduğunu.

Değerli milletvekilleri, öğretmenin rolü ve önemi anlaşılmıyor. Söylemde “Öğretmen önemlidir.”, “Eğitim önemlidir.”, “Bilgi önemlidir.” herkesin ağzında. Önemlidir, doğru ama bu önemin gereği yapılıyor mu yapılmıyor mu, buna bakalım yani laf bol, söylem bol ama eylemlere bakalım.

Bir teknik veya ideolojik diyebileceğim bir hata yapılıyor. O da şu: Deniyor ki, zorladığım zaman, birkaç konuşmada “Olanaklarımız artsın, ülkemizin geliri artsın, ekonomik büyüme olsun, vergiler toplansın, devlet daha zengin olsun, ondan sonra eğitime daha fazla yatırım yapabiliriz, daha fazla öğretmen istihdam edebiliriz.” deniyor.

Burada, değerli milletvekilleri, dikkatinizi çekmek istediğim yanlış bir neden-sonuç ilişkisi var. “Önce zenginleşelim, ondan sonra eğitim” gibi, “Ne yapalım paramız yok” gibi laflar yeterince... Bu yanlıştır, bunun yanlışlığını… Hızlı kalkınan ülkelere bakarsanız, önce zenginleşelim de ondan sonra kaynak ayıralım eğitime dememişlerdir, önce eğitim ve bilgi girdisiyle daha güçlü bir ekonomi, ucuz iş gücüne dayanan değil, bilgiye dayanan ve katma değere dayanan bir rekabet gücüne ulaşabilmişlerdir. Burada çok ciddi bir teknik hata yapılıyor; önce zenginleşelim, paramız olsun, ondan sonra eğitime yatırım yaparız yanlıştır, eğitime yatırım yaparak zenginleşilir. Bunu, etrafınızda bakın, hızlı gelişmiş ülkelerin hepsinde bunu görürsünüz.

Ayrıca, ayrıca, ilgilenenlere ben burada teorik bir sonuç da vereyim. Bakın, ekonomide Nobel ödülü kazanmış Gary Becker denilen bir ekonomi profesörü vardır, bu da Chicago Üniversitesindedir. Yani, neoliberal görüşü savunan bir üniversitede olduğu hâlde, şu teorisiyle, beşeri sermaye teorisiyle Nobel ödülü almıştır Gary Becker, onu incelemenizi öneririm. Kısaca yaptığı şudur, gösterdiği, kanıtladığı, bilimsel olarak kanıtladığı, Nobel almasına neden olan teori şudur: Fakir bir ülkede fakir bir ailenin bir çocuğu var. Bu çocuk ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle okula gidemiyor. İşte Gary Becker şunu kanıtlayarak Nobel ödülü aldı: Eğer o çocuğun okula giderek, çalışmayarak dolayısıyla, ailesine getireceği parayı devlet öderse, çocuk çalışmak yerine okula gidiyor, çalışırken kazanıp eve getireceği parayı devlet o eve veriyor. İşte, böyle bir durumda o ülke daha hızlı kalkınır. Bu da teorik olarak ve pratikte uygulamaları olan, sonuçları ampirik olarak da görülmüş olan bir sonuçtur, inkâr edilemeyecek bir sonuçtur. Dolayısıyla ülkemizin ekonomik olarak yeterince kalkınamamış olması ve “Ekonomik olarak kalkınalım da ondan sonra eğitime önem veririz.” anlayışı yanlıştır. İdeolojik olarak iyi niyetle de olsa böyle bir yanlışa saplananları bu konuda uyarmak ve doğruya davet etmek isterim. Tabii, olayın bu teknik bir yönü. Teknik olarak hatalı düşünülebilir, neden-sonuç ilişkilerini bazen karıştırabiliriz.

Olayın bir de anlayış yönü var. Daha önce bu kürsüden söylendi yine: Efendim, atamalarda siyasi baskı veya rol oynanmıyormuş. Oynanıyor ve o kadar çirkin bir şekilde oynanıyor ki, bu konuda -yani içinizdeki iyi niyetlileri de uyarmak isterim- halkımıza da şunu anlatmak isterim: AKP İktidarının pervasızca kadrolaşması, oraya buraya adamımı koyayım iddiası, muhalefetin sorunu değildir, halkımızın sorunudur. Neden? Bu anlayışla yapılan atamalar sonucunda alınan kötü hizmetlerden halkımız mağdur olmaktadır. Dolayısıyla ben, halkımızın, bu konuya, bu atamaların siyasi yandaşları koruyacak şekilde yapılmasına bizden önce, muhalefetten önce  -hangi iktidar olursa olsun- karşı çıkması gerektiğini burada ifade etmek isterim.

Bunun en kötü…

SONER AKSOY (Kütahya) – Halk memnun Osman Bey.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Halk memnun değil, halk memnun değil.

SONER AKSOY (Kütahya) – Halk çok memnun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla)- Hiç memnun değil.

SONER AKSOY (Kütahya) – Seçimler belli ediyor.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Ben bunun en kötü örneğini söyleyeceğim. Bu -artık buradan üzülerek söylediğim- üstünde kesinlikle siyasi rant gibi bir şey yapılmaması gereken ama sizlerle mutlaka paylaşmam gereken, son iki ay içerisinde kendi seçim bölgem Uşak’ın Eşme ilçesinin yatılı bölge okulunda olan bir olaydır. Oradaki yatılı bölge okulundaki olay… Burada, zaten aileden sorumlu Bakanımız da var, onun da dikkatine getirmek isterim. Yatılı bölge okulunda iki tane on üç yaşındaki kız, çok ağır bir şekilde -burada kürsüden söylenmeyecek kadar- cinsel tacize uğramıştır. Bu olay basit bir adli vaka gibi geçiştirilemez “Efendim, adliyeye intikal etmiştir, suçluları bulur cezalandırırız.” diye geçiştirilemeyecek bir olaydır ve Türkiye'nin çok çeşitli yerlerinde de buna benzer olaylar oluyor. İki tane on üç yaşındaki kız… Tekrar söylüyorum: Gidin, oradaki aileler memnun mu bakalım bu yatılı bölge okullarındaki durumdan? O yurtlarda mutlaka bayan öğretmen olması gerekir. Sorun bakalım var mı? Sorun bakalım aileler bundan memnun mu?

Değerli arkadaşlarım, buna göz yumamayız. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde zaten kızlarını okula gönderme konusunda belli bir dirençle karşılaşıldığı ortamda, bu gibi olayların, derhâl bizi, hepimizi ayaklandırması gerekir. Burada atama bekleyen öğretmenler var, burada yatılı okullar var, nelerin olup bittiğini bilmediğimiz ve bayan öğretmenlerin olmadığı okullar var çok sayıda. Ben onların yüzdesini -şimdi o konuda bir inceleme yapıyorum- şu anda bilmiyorum ama çok sayıda olduğunu biliyorum. Bunu gözden kaçıramayız. Yatılı bölge okullarının mutlaka ve mutlaka çok dikkatli bir incelemeden geçmesi gerekir.

Bir de, bu iki olayı… Çok fazla üstünde durmak istemiyorum, gerçekten çok çirkin. Ama o iki olayın müsebbibi de, nereden, nasıl gelmiş, ona da bakmak lazım. Bir tanesi taşeron firmadan. Bu taşeron firmadan rastgele…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Öğretmenler dururken taşeron firmadan rastgele alınan kişilerin neler yaptığının bir örneği de budur. Lütfen bunu bir siyasi tartışma meselesi yapmayalım; bu konunun üstüne, herkes, ciddiyetle, dikkatle ve aileye, çocuklarımıza olan saygı ile gitmek zorundayız.

Sonuç olarak, öğretmenler, en değerli varlıklarımız olan evlatlarımızı teslim ettiğimiz kişilerdir. “Onlar şu kadar para alıyor, bu kadar para alıyor…” Yapmayın, yapmayın. Onların huzur içerisinde ve belli bir yönetim baskısı olmadan ona iyi olanaklar içerisinde… Öğretmen olmak sadece maaş kazanmak için değildir, öğretmen olmak bir idealdir, önemli bir hizmettir. Bunu bu şekilde devlet bağrına basmalı. Öyle “Sözleşmeli, al, at.” şeklinde değerlendiremeyeceğimiz kitlelerdir. Dolayısıyla, orada muazzam bir öğretmen ihtiyacı var, burada atanamayan öğretmenler var.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Son cümlem.

Orada ihtiyaç var, burada atanamayan öğretmenler var. Bunları birleştirdiğimiz zaman, değerli milletvekilleri, inanın Türkiye, hem toplumsal olarak hem ekonomik olarak önemli bir sıçrama yapar.

Bu anlayışın sizlerde de egemen olmasını diler, bu araştırma önergesinin kabulünü dileyerek sözlerime son verir, hepinize saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.

Aleyhte Van Milletvekili Kerem Altun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Altun.

KEREM ALTUN (Van) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin öğretmen atamalarıyla ilgili Meclis araştırması açılması yönünde verdikleri önergenin aleyhinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde eğitim, adalet, güvenlik ve sağlık gibi, devletin temel görevleri arasındadır. Bu işler de devletin denetimi ve gözetimi altında yapılmaktadır. Eğitim hakkı Anayasa’mızla güvence altına alınmıştır.

Türk millî eğitim sisteminin genel çerçevesi 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’yla belirlenmiştir. Yasa’yla kendisine verilen görevleri yerine getiren Millî Eğitim Bakanlığının, 5 danışma ve denetim birimi, 16 ana hizmet birimi, 14 yardımcı birim, 5 sürekli kurulla ülkemizin en büyük, dünyanın da sayılı büyük kurumlarından biri olduğu bilinmektedir. Okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve her çeşit örgün ve yaygın eğitim kurumunun ilgili eğitim ve öğretim hizmetlerini planlayan, programlayan, yürüten, takip ve denetim altında bulunduran Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda binlerce öğrenci eğitim görmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığının, düşünme, algılama, problem çözme yeteneği gelişmiş, yeni fikirlere açık, öz güven ve sorumluluk duygusuna sahip, Atatürk ilkelerine bağlı, demokratik değerleri benimsemiş, millî kültürü özümsemiş, farklı kültürleri yorumlayabilen, kendisiyle, ailesiyle, toplumla barışık, toplumun değer yargılarına saygılı, bilgi toplumu insanı yetiştirmek gibi temel görevleri vardır. Bu yönde başlatılmış olan yeniden yapılanma ve düzenleme çalışmalarının her kademede hızlandırılarak sürdürülmesi, eğitimin niteliğinin artırılması, eğitim hizmetlerine erişimin yaygınlaştırılması alanlarında yapılan olumlu çalışmaları memnuniyetle takip ediyoruz. Ancak, hayatın her alanında olduğu gibi, eğitim hizmetlerinin sunumunda da birtakım güçlüklerin yaşanmakta olduğu bilinmektedir. Eğitim sistemimizdeki bu güçlükler, eğitime erişim ve eğitim kalitesi ana konularında yoğunlaşmaktadır. Okullaşma oranları ve bölgeler arası farkların olduğunu görüyoruz.

Kalite sorunu kapsamında ise fiziki altyapı yetersizlikleri, müfredatın güncellenmesi, öğretmenlerin niteliklerinin arttırılması ve geliştirilmesi, eğitim materyallerinin müfredatla uyumu gibi hususların öne çıkmakta olduğunu görüyoruz. Elbette ki bu güçlüklerin en önemli sebepleri, ülkemizde hızlı nüfus artışı, kırsal kesimden şehirlere göç ve sınırlı bütçe imkânlarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmenlerimizi, yüklendikleri görev gereği her türlü polemiğin ötesinde misyonuna uygun değerlendirmemiz gerekiyor.

Öğretmen atamalarından söz edildi. Biliyorsunuz, her türlü öğretmen atamaları bugün bilgisayar ortamında okulların öğretmen norm açıkları dikkate alınarak yapılmaktadır. Valiliklerin il sisteminde belirlenen branş açığı ve ihtiyaç durumuna göre Bakanlıkça dağılım ve planlaması yapılmaktadır.

Öğretmen atamalarında kayırma, torpil dönemi kapanmıştır. Hakkaniyete uygun, adil bir yöntemle yapıldığı, başta öğretmenlerimiz olmak üzere aklıselim herkes tarafından bugün kabul görmektedir.

Değerli milletvekilleri, burada bulunan herkesin çok iyi bildiği gibi, eğitim toplumsal hayatın ihmal edilemez, ertelenemez ve vazgeçilemez en dinamik süreçlerinden birisidir. Eğitimin günün şartlarına uygun bir anlayışla hizmete sunulmasında en temel unsurlardan biri olan öğretmenin rolü tartışılamaz. Bu yönüyle, evrensel kabullerin ötesinde kültür hayatımız için daha farklı bir anlam taşıyan öğretmenlerimizin ülke ve insan sevgisiyle donatılması, onların bu anlayış ve birikimle yetiştirilerek “Ülkenin neresinde olursa olsun görev yaparım” anlayışıyla hizmete hazırlanması devletimizin sağladığı eğitim ortamı sayesinde mümkün olabilmiştir. Öğretmen, ülkemizin uzak bir köşesinde kaybolup gidecek binlerce yeteneği şair, yazar, sanatçı, bilim adamı birer aydın olarak insanlığa kazandıran insanlardır.

Değerli milletvekilleri, Virginia Üniversitesinde bulunan bir güneş saatinin üzerinde yer aldığı söylenen ve beni de çok etkileyen bir sözü sizlerle paylaşmak istiyorum: “Zaman, bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, sevinenler için çok kısadır ama sevenler için sonsuzluktur.” Öğretmenlik mesleği de zamanı sonsuzlaştıran, daha doğrusu sonsuzlaştırması gereken bir meslektir. Teknolojideki onca gelişmeye rağmen değerinden ve eğitim için taşıdığı önemden hiçbir şey kaybetmeyen, aksine hızla mekanikleşen dünyada insan olma ve hep insan kalabilme meziyetinin kazandırılması konusunda yeri daha da belirginleşen öğretmenlerin özellikle ülkemiz ve insanımız için daha farklı bir anlam taşıdığı bir gerçektir.

Kurtuluş Savaşı’mızın onca güçlüklerine ve hatta imkânsızlıklarına rağmen hâlâ mucize olarak kabul gören bir zaferle sonuçlanmasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumsal bir mutabakatla kurulmasında, yaşatılmasında, benimsetilmesinde ve demokrasiyle taçlandırılmasında, seksen dokuz yıllık kısa bir geçmişe kalkınma, gelişme, modernleşme ve çağdaşlaşma adına onca başarının sığdırılabilmesinde öğretmenlerimizin payı büyüktür. Onlar, sıhhatini, nefesini, enerjisini, yıllarını bizim için harcar. Kısaca, analar doğurur, öğretmenler yetiştirir. Öğretmenlik mesleği, azim, sabır, gönüllülük ve hoşgörü mesleğidir. Öğretmen, yetiştirici, eğitici, yaratıcı olmanın yanı sıra öncü, lider, değişimci, demokrat ve örnek olucudur.

Her türlü zorluk, yokluk ve sıkıntılara rağmen öğretmenliği sevmek ve benimsemek demek, milletimizi sevmek demektir. Ülkemizin geçmişinde ve geleceğinde söz sahibi olan, hepimizi yetiştiren öğretmenlerimize inanıyor ve onlara güveniyoruz. Bu sebeple, değerli öğretmenlerimizin, emanetine verilen çocuk ve gençlerimize sevgiyle yaklaşarak sevmeyi, onuru ve kişiliğiyle her şeyden önce bir insan olduğunu hatırlatarak kendine ve çevresine saygılı olmayı, onların ruhsal, bedensel ve zihinsel gelişimlerini sağlıklı bir şekilde tamamlayabilmesi konusunda her türlü çabayı sarf edeceğini; bilgiye ulaşmanın, yeni bilgiler üretmenin ve bunu paylaşmanın, en iyi şekilde hazırlamanın gayreti içinde olacaklarını biliyoruz.

Demokrasi yolunda büyük mücadeleler veren, bedeller ödeyen ülkemizde öğretmenlerimize bugün her zamankinden daha çok görevler düşmektedir. Hayata dar şablonlarla bakmayan, sorgulayan, eleştirel bakabilen, her zaman haktan ve adaletten yana tavır koyan, demokratik cumhuriyete yürekten inanmış, millî iradeyi her şeyin üstünde tutarak, Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” düsturunu kendine şiar edinmiş nesiller yetiştirmeliyiz ki, bu ülke gerçekten layık olduğu yere, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkabilsin, geçmişte yaşadığı acı tecrübeleri bir daha yaşamasın. Çünkü geleceğe yönelmenin ön şartı, bugünü aşabilmektir. Bugünden geleceğe yönelişin itici gücü, özgür düşünmek ve düşüncelerini özgürce açıklayabilmektir. Suni gündemlerle, kısır kavgalarla kaybedecek zamanımız yok. Biz bu ülkeye sevdalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KEREM ALTUN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Değerli öğretmenlerimizin samimi niyeti, fedakârlık sınırlarını aşan çalışmaları ve mükemmele ulaşma yolundaki çabaları için, var olan bütün imkânların hizmetlerine sunulacağının bilinmesini istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, biraz önce arkadaşlarımız, İktidarımız döneminde atanan öğretmenleri açıkladılar. Bunları tekrar tekrar anlatmaya gerek görmüyorum. Ancak, ülkemizin imkânları, bütçe imkânları ve Türkiye’nin genel şartları içerisinde öğretmenlerimizin sosyal, ekonomik ve özlük hakları konusunda başlatılan yapıcı ve olumlu çalışmaların sürdürüleceğine inanıyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Altun.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyorum.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz.

Tespit ediyoruz efendim: Sayın Anadol, Sayın Okay, Sayın Kart, Sayın Korkmaz, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Koçal, Sayın Köse, Sayın Çöllü, Sayın Bingöl, Sayın Çakır, Sayın Ünsal, Sayın Karaibrahim, Sayın Köktürk, Sayın Özkan, Sayın Güvel, Sayın Yıldız, Sayın Barış, Sayın Paçarız, Sayın Erenkaya, Sayın Seçer.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/298) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi de Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

3.- (10/313) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 03.02.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Gültan Kışanak

                                                                                                                           Diyarbakır

                                                                                                                     Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 240 ıncı sırasında yer alan 10/313 esas numaralı JİTEM ve Doğu/Güneydoğu bölgesinde yaşanan faili meçhul cinayetler/kayıplar konusunda araştırılması amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmesini, Genel Kurulun 03.02.2010 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, söz taleplerini değerlendiriyoruz, kura çekilecek.

Sayın milletvekilleri, lehte, Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, Siirt Milletvekili Osman Özçelik; aleyhte, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.

Şimdi ilk sözü Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’a veriyorum.

Buyurunuz Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmının 240’ıncı sırasında yer alan (10/313) esas numaralı JİTEM ve Doğu/Güneydoğu bölgesinde yaşanan faili meçhul cinayetler/kayıplar konusunun araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Elbette ki, bu yüce Meclis çatısı altındaki dünkü tartışma bizi de derinden üzmüştür ve gerçekten, demokrasi kültürü yerine çatışma ve farklı olanların linç edilmesi kültürü... Aslında, bugün, 2 sayın hatiple birlikte “Bu çatışma, tartışma sokağa yansırsa.” diyorlardı. Aslında yansıdı, yani bunun birçok örneklerini görebiliriz. Yaklaşık dört yıldır bu linç kültürü bütün illerimize yansımış ve farklı olanlar toplumdan izole edilmeye, reddedilmeye ve linç edilmeye kalkışılmıştır.

Şimdi, birkaç tane, anımsamak bakımından örnek vereyim:

Örneğin, Trabzon’da bildiri dağıtan TAYAD’lı gençlerin uğradığı durum.

Sakarya’da yine TAYAD’lılara yapılan saldırı.

İzmir’de Seferihisar’da 5 Kürt gencine yapılan saldırı.

6 Eylül 2005’te, yine Bozüyük’te, faşistlerin saldırısına uğrayan otobüsteki yolcuların diri diri yakılmak istenmesi.

Kayseri’de Ezilenlerin Sosyalist Platformundan 15 gencin, basın açıklamasının ardından saldırıya uğraması.

TAYAD üyelerinin Rize’de saldırıya uğraması.

Temel Haklar Federasyonu üyesi gençlerin, Samsun’da bildiri dağıtırken linç edilmek istenmesi.

İzmit’te, yine faşistlerce, bayrağı tekmelediği iddia edilen bir gencin linç edilmeye kalkışılması.

Sakarya Üniversitesinde 9 öğrencinin yine linç edilmek istenmesi.

Erzincan, İzmir Kemalpaşa, Kırklareli Kıyıköy, Tokat, Konya’nın Bozkır ilçesinde olan olaylar sıralanabilir.

Şu anda, yaklaşık son dört yılda, illerde yaşanan linç olaylarının dökümünü çıkardık.

Şimdi, Mecliste böyle bir çatışma anlayışı, farklılıkların birbirini sindirememesi en azından demokrat olmamanın gereğidir, yani iktidar, elbette ki kendi programı neyse söyleyecektir ama muhalefetin karşı görüşlerini de dinleyecektir.

Şimdi, örneğin, dünkü tartışmaya kaynaklık eden bir durumu sizinle de insan hakları açısından paylaşayım: Sayın Emine Erdoğan’ın Gülhane’ye, GATA’ya gidip de alınmayışı. Şimdi, buna nasıl farklı bir yorum getirilebilir? İnsan hakları hukuku açısından, insan haklarının öznesi herkestir ve bütün hak ve özgürlüklerin tarifi “herkes” diye başlar. Bakın, Türkiye'nin de taraf olduğu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 2’nci maddesinden başlayın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili 10’uncu maddesi ve diğer maddelerine göre herkesin din ve vicdan özgürlüğü vardır ve kimse inançlarından, vicdan duygularından ötürü reddedilemez ve bir yerde kapı dışarı bırakılamaz. O nedenle, bunun polemiğinin yapılması bile yanlıştır ama buna yanıt verilirken de, elbette ki iktidar partisi, gerçekten, bu ülkede, sistemde vesayetini elinde tutan askerlerin bu düzene, demokratik bir alana çekilmesi konusunda da bir irade koymamasının bir sonucudur. O nedenle, bu tartışmaları biz esefle karşılıyoruz.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; JİTEM ve benzeri istihbarat örgütleri… Bakın, geçtiğimiz günlerde, Ergenekon davasında, sayın cumhuriyet savcısı bu istihbarat örgütleriyle ilgili Emniyet Genel Müdürlüğüne, MİT’e, Jandarma Genel Komutanlığına ve Genelkurmaya bu tür, TİT örneğin… Yani 1952’den itibaren, biliyorsunuz, NATO üyesi ülkelerde hukuk dışı yapılar oluşmuştur; bunların kimisinin adı GAL’dir, kimisinin Gladio’dur, kimisinin kontrgerilladır, değişik adları var -zaman olursa bunları da sizlere sunarız daha sonra- bizde de kontrgerilladır. Örneğin 1980 öncesi, kimi zaman gerçekten Sovyetlere karşı oluşturulan soğuk savaş dönemindeki bu hukuk dışı yapılar soğuk savaş sonrası tasfiye edilmiş, minimize edilmiş ama bizde hâlâ kendisini koruyor. Gün geliyor, muhalifler TİT imzasıyla gerçekten suikastlara maruz kalıyor. Bakıyorsunuz, kimi yerlerde JİT, kimi yerlerde JİTEM. Şimdi, Ergenekon cumhuriyet savcısının sorusuna karşılık, bakın “TİT var mı yok mu?” Yanıtlar şöyle: Emniyet Genel Müdürlüğü “Bu ideolojik bir harekettir ve böyle bir örgütün varlığına rastlanmamıştır.”, Emniyet Genel Müdürlüğü “Evet, buna dair bir duyum var, iki tane dosya var.”, diğeri “40 dava açılmıştır ve 2’si mahkemece karara bağlanmıştır.” deniliyor, Genelkurmay Başkanlığı da her zamanki gibi “Bizim yetki ve görev alanımızın dışındadır.” deyip reddediyor.

Peki, bu darbeleri kim yapıyor, bu suikastları kim yapıyor, bu darbe planları nerede ve kimlerce hazırlanıyor? En son örneği, işte, Balyoz. Yani şimdi, Balyoz eylem planı, darbe, aslında bölgemizde uygulanıyor. 14 Nisandan bu yana, seçilmiş, halkın iradesi olan partimizin yöneticileri üzerindeki beş operasyonla, genel başkan yardımcılarımız, parti yöneticilerimiz, kadın meclisi üyelerimiz, gençlik meclisi üyelerimiz, yöneticilerimiz ve en sonunda kendi illerinde yüzde 60 ve 70’i aşkın oylarla seçilen belediye başkanlarımızın yaka paça, sabaha karşı gün ışırken kapıları kırılarak zorla götürülmesi darbe değil de nedir? Ve geçtiğimiz gün Grup Başkanımız Sayın Nuri Yaman ve Batman Milletvekilimiz Sayın Bengi Yıldız’la gittik, arkadaşlarımızı ziyaret ettik. Belediye başkanlarımız, insan hakları savunucularımız ve başkanlarımız ve parti yöneticilerimiz… Şimdi, darbe dönemlerinde, olağanüstü hâl durumlarında İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubemiz basılmamış ve dokümanlarına, belgelerine el konulmamıştı. Şimdi, bu, açılımla nasıl açıklanır; demokratikleşmeyle, insan haklarına bağlılıkla nasıl açıklanır? Bu, açıklansa açıklansa bir Balyoz planının hayata geçirilmesiyle açıklanabilir.

Şimdi, bölgede örneğin, JİTEM… Şimdi, JİTEM’in adı bölgede korkudur, JİTEM’in adı bölgede ölümdür, JİTEM’in bölgedeki adı işkencedir ve bir dizi kaçakçılıktır, eroin, silah ve benzeri şeyler. Şimdi, JİTEM var mı, yok mudur? Biz bunu kaç kez…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Çarşının ortasında çocuklara eroin satıyorlar.

AKIN BİRDAL (Devamla) – “Faili meçhul cinayetler” diye adlandırılan faili belli cinayetlerle yüzleşelim ve yine, bir Genel Kurulun yönetimini yine Sayın Başkan Vekilimiz yürütüyorlardı ve geçtiğimiz, işte, ocak ayı arkadaşlar, tarihin yüz karasıdır bir ülkenin tarihi açısından. Ocak ayı, bakın, ocağın başından beri gerçekten, yitirdiğimiz, katledilen gazetecileri, yazarları, muhalifleri, aydınları anıyoruz. Daha dün işte, Abdi İpekçi’nin kızı, otuz iki yıldır babasının kanlı gömleğini gösterirken acaba yüzümüz kızardı mı? Ya da Hrant Dink’in oğlu Arat gerçekten artık güveninin kalmadığını yargıya, söylerken, yüzümüz kızarmakta mıdır? Hayır. O nedenle gelin, hepimiz yüz akıyla bir araştırma komisyonu oluşturalım ve tarihimizle yüzleşelim ve insanlığa karşı yapılmış suçları bir bir açığa çıkaralım ve gerçekten ekonomik ya da siyasal iktidarı kendi erkinde tutmak isteyen güçleri açığa çıkaralım ve caydırıcı olalım.

Eğer biz 1960’ta başlayan… İşte, 1953’te Seferberlik Tetkik Kuruluyla… Eğitim için 5 kişi gidiyor ve eğitim alıp geliyorlar ve sonra darbe hazırlığını yapıyorlar ve 1960 darbesini yapıyorlar. Ama biz bilmiyorduk örneğin. Bakın o Amerika’ya giden albaylar arasında kimilerini ilerici diye biliyoruz. Kimisi demokrat, ilerici kurumların başkanlığına bile getirildi. Ama tarihin sayfaları araştırıldıkça gerçekten şimdi o…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AKIN BİRDAL (Devamla) - …muhalif görünen insanların Seferberlik Tetkik Kurulunda yer alıp, darbe planlarının içinde yer aldığını öğrendik. O nedenle, değerli milletvekilleri, bakın, kurucusu olan… Şimdi, JİTEM, kurucusu Cem Ersever. Sırası geldiği zaman bunlar kullanılıyor, sırası geldiği zaman da yok ediliyor. İşte Cem Ersever, hâlâ failleri ortalıkta yok.

Şimdi, en çok Ergenekon davası kapsamında 13. Ağır Ceza Mahkemesince Jandarma Genel Komutanlığına gönderilen –yine- yazıda “JİTEM var mı?” Şimdi, Jandarma Genel Komutanlığının ya da Genelkurmay Başkanlığının yanıtına bakın: “Hem var hem yok.” Olur mu böyle bir şey? O nedenle, eğer Sayın AKP İktidarı, Hükûmeti, demokratikleşme ve sivilleşme yolunda bir irade ortaya koyarsa, emin olun, biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak hem yüce Meclisin çatısı altında hem de bölgemizde halkımızla beraber farklılıkların bir arada yaşayacağı özgür, demokratik bir Türkiye’nin yaratılmasında elimizden ne gelirse esirgemeyeceğiz, tam destek vereceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Peki Sayın Başkan.

Bunu umuyor ve diliyoruz ve gerçekten tam bir demokrasi için, insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğünü temel alan, kimsenin inancından, fikrinden, kanaatinden ötürü, kimliğinden, dilinden, cinsiyetinden ötürü aşağılanmayan demokratik bir Türkiye’ye ulaşalım ve dünkü çatışmaya yol açan fotoğrafları bir daha da burada yaratmamaya çaba gösterelim ki bu barış ve kardeşlik kültürünü de her yere taşıyabilelim ve bir arada yaşama zorunluluğunu bilincimize taşıyalım.

Hepinizi bu umutla saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

Aleyhte, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Aslanoğlu dışarıda televizyon yayınının olmadığını söylediler.

BAŞKAN – Öyle mi?

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) - Evet, acaba TRT ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından sansüre mi uğradık?

BAŞKAN – Ne olduğunu… Biz de şimdi öğrendik. Sorduruyoruz, teknik olarak ne olduğunu öğrendiğimiz zaman size ileteceğiz.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Lütfen onu sordurun. Düşüncelerimizin kamuoyuyla paylaşılmasını istiyoruz. O zaman yeniden söz talebimiz olacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tunç.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ’nin parti programının adı “Demokratikleşme, Sivilleşme ve Yerelleşme Programı”dır. AK PARTİ bu programını ilan ettiği günden bir buçuk yıl sonra, milletimizin büyük desteğiyle tek başına iktidar olmuştur. İktidara geldiği 2002 yılından bu yana, her alanda olduğu gibi, demokratikleşme, adalet ve güvenlik alanında da hiç kimsenin tahmin edemeyeceği çok önemli icraatlara imza atmıştır. Demokratikleşmeyi gerçekleştirirken özgürlük-güvenlik dengesi konusunda hassas olan AK PARTİ hükûmetleri demokratikleşme konusunda öncelikle mevzuatımızda önemli değişikliklerin yapılmasını sağlamıştır. Başta temel kanunlarımız olan, seksen yıldır uyguladığımız, artık çağımızın gerisinde kalmış olan ceza sistemimizde önemli değişiklikler yapılarak Türk Ceza Kanunu’muz, Ceza Muhakemeleri Kanunu’muz, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına Dair Kanun’umuz ve birçok yasal düzenleme bu dönemde yürürlüğe girmiştir. Bu düzenlemeler yapılırken temel insan hakları ve bireyin özgürlüğü ön planda tutulmuş, milletimizin ve devletimizin güvenliğinden de asla taviz verilmemiştir.

2002’ye göre bugün Türkiye çok daha demokratik, çok daha çağdaş, çok daha özgürlükçü bir ülkedir. Millî Güvenlik Kurulunun sivilleşmesi, devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması, olağanüstü hâlin kaldırılması, mevzuatımızın hukukun evrensel ilkelerine ve çağdaş bir sisteme kavuşturulmasıyla ilgili çalışmalar bu yüce Meclisin ve AK PARTİ hükûmetlerinin küçümsenemeyecek başarılarıdır. Demokratikleşme alanında atılan adımlar sayesindedir ki bugün Türkiye Avrupa Birliğiyle müzakere aşamasına gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ’nin amblemi ışıktır, adı da “Adalet ve Kalkınma”dır. AK PARTİ “Adalet olmadan kalkınma olmaz.” demektedir, o nedenle adaletin tam anlamıyla tesis edilmesi AK PARTİ’nin birinci önceliğidir. Amblemimizdeki ışık da artık Türkiye’de hiçbir şeyin karanlıkta bırakılmayacağını, artık ülkemizde hukukun dışına çıkılamayacağını, mafyanın, çetelerin cirit atamayacağını açıklamaktadır. AK PARTİ, demokratikleşme alanında son yedi yılda elde ettiğimiz kazanımları kalıcı hâle getirmenin ve daha da geliştirmenin gayreti içerisindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin geçmişte yaşadığı acı tecrübelerinin bir daha yaşanmaması için çalışıyoruz. Türkiye’yi, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak bu dört ilkeyi de eş zamanlı şekilde güçlendirerek geleceğe hazırlıyoruz. Demokrasiye yönelik her türlü girişime kararlılıkla karşı çıkan AK PARTİ, çetelerle, mafyayla, suç örgütleriyle, hukuk dışı oluşumlarla mücadeleden taviz vermeyecektir.

Bizim amacımız, gelecek nesillere bugünkünden çok farklı, daha demokratik, daha kalkınmış, daha yaşanılabilir, çok daha güçlü bir Türkiye bırakabilmektir. Yedi yılda her alanda gerçekleştirdiğimiz bu icraatları milletimiz görmekte ve yaşamaktadır.

Muhalefet istediği kadar karalamaya çalışsa da ülkemizin geldiği nokta gurur vericidir. Bugün Avrupa Birliğiyle müzakere aşamasına gelmiş, Avrupa Konseyi Parlamentosunun Meclis Başkanlığını elde etmiş, İslam Konferansı Teşkilatının Genel Sekreterliğini üstlenmiş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin üyeliğine seçilmiş, gücünü dünyanın kabul ettiği Türkiye'nin muhalefetinin de artık karalama siyaseti yerine yapıcı, ülke menfaatini gözeten bir siyaset izlemesi gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bulunan ve biraz sonra görüşmelerine devam edeceğimiz Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’yla, terörle mücadele alanında İçişleri Bakanlığımızla diğer kurum ve kuruluşlarımızın ifa ettikleri görevler sırasında ortaya çıkan sorunların giderilmesi ve terörle mücadelede koordinasyonun sağlanması sağlanacaktır. Terörle mücadele çerçevesinde alınan kararların uygulanmasında zafiyetlerin önlenmesi, etkin, verimli ve sonuç alıcı çalışmaların gerçekleştirilmesi için hazırlanan ve geçen hafta görüşmelerine başladığımız ve bugün de devam edeceğimiz bu tasarı bile AK PARTİ’nin bu konudaki hassasiyetinin göstergelerinden birisidir. Bu hassasiyetimize muhalefetin de ortak olmasını istiyoruz. Yedi yılda elde ettiğimiz kazanımlar sayesinde artık Türkiye, faili meçhuller ülkesi olmaktan çıkmıştır.

Türkiye'nin demokratik, çağdaş bir ülke olmasının, Avrupa Birliği üyesi olmasının önündeki en büyük engel, değişmesinde herkesin mutabık olduğu 82 Anayasası’dır. Bu konuda iktidarıyla, muhalefetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine, bizlere önemli görevler düşmektedir. Mecliste bir uzlaşmanın sağlanarak demokratik ve çağdaş bir anayasayı aziz milletimizden esirgememeliyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik açılım süreci, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi kapsamında gerek yasal gerek idari tedbirlerle ilgili çalışmalar devam etmektedir. Bu anlamda yapılması gereken her şey yapılmakta ve gelecekte de yapılmaya devam edecektir. Araştırma önergesinde ifade edilen olayların büyük bir kısmı yargının gündeminde ve soruşturması bağımsız yargı tarafından devam eden olaylardır. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi itibarıyla bir araştırma komisyonu kurulmasının faydasının olmayacağı kanaatindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği grup önerisine katılmadığımı belirtiyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tunç.

Sayın milletvekilleri, normal yayınımız Türkiye sathında uygun bir şekilde devam ediyor. Kulislerde olan ufak bir kablo arızası nedeniyle burada yaklaşık üç dakika bir kesinti olmuş, normal yayınımız devam etmekteymiş. Onun için bir sorun yok.

Şimdi, lehte Siirt Milletvekili Osman Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Özçelik.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlar, partimizin JİTEM, Doğu, Güneydoğu Bölgesi’nde yaşanan faili meçhul cinayetler, kayıplar konusunda Meclis araştırma önergesinin lehine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Türkiye, son otuz yıldır çok ciddi çatışmalı bir ortam yaşamaktadır. Sorunun özü teşhis edilmediğinden, sorun bir güvenlik sorunu olarak algılanmış ve sorunun çözümü de hep güvenlik çerçevesinde aranmış, demokratikleşme, insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğüne dayalı gelişmiş bir demokrasiyle sorunun çözülebileceği, barışçıl yollardan sorunun çözülebileceği konusunda herhangi bir girişim yapılmamıştır. Bu nedenle olağanüstü hâl, bu nedenle Terörle Mücadele Yüksek Kurulu, Millî Güvenlik Kurulu, şimdi de Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, özel tim, Hizbullah, Hizbi Kontra, halkın Hizbi Kontra dediği Hizbullah ve JİTEM gibi şiddete dayalı çözüm önerileri peşinde koşulmuştur.

Türkiye'de son otuz yılda binlerce faili meçhul cinayet işlenmiş, resmî kayıtlarda 17 bin faili meçhul cinayet olduğu mevcut. Binlerce köy yakılmış, yıkılmış, insanlar köylerini terke mecbur kalmışlar.

Günün hükûmetleri, günün anlayışı, yasal yollarla mücadelenin sürdürülmesi, hukuka bağlı kalarak bu mücadelenin sürdürülmesi ve PKK’yle başa çıkılmasının zor olduğu, hatta mümkün olmadığını düşünerek hukuk dışı yollara başvurmanın gereği üzerinde durmuşlar; nasıl ki PKK hukuk dışı bir sistem ise, bir yapı ise, o hâlde devlet de hukuk dışı bir yapı oluştursun ve bu hukuk dışı yapılar birbirleriyle çatışsın gibi çok yanlış, çok vahim bir düşünce geliştirmiş ve JİTEM (Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele) adı altında bir kuruluş, bir organ teşkil etmiştir. Bunun kurucusu, herkesin bildiği gibi, Binbaşı Cem Ersever’dir. Daha sonra, bugün Ergenekon davasının en önemli sanıklarından General Veli Küçük, jandarma istihbaratı JİTEM’i organize etmiş, yönlendirmiş ve bu yolla çok sayıda faili meçhul cinayetler işlenmiş, çok sayıda kanun dışı işler yapılmış. İşte bu nedenle, bugün, jandarma “JİTEM diye bir kuruluşumuz yok.” diyor, buna sahip çıkma cesaretini göstermiyor çünkü biliyor ki JİTEM yasa dışıdır, hukuk dışıdır, çok korkunç cinayetler işlemiştir, faili meçhul cinayetlere imza atmıştır, korku salmıştır, tam bir terörist örgüt gibi davranmıştır, halkı sindirme çalışmaları yapmıştır; bu nedenle sahip çıkamıyor, “Yok.” diyor.

Oysa, PKK itirafçılarının JİTEM’e alındığı, bordrolu devlet memuru yapıldığı, maaş ödendiği ve operasyonlarda kullanıldığı… Bunların bir bölümü daha sonra pişman olarak, pişmanlığın pişmanlığı üzerine JİTEM’i deşifre etmişler ve bunların en önemli isimlerinden biri Abdülkadir Aygan’dır. Abdülkadir Aygan, şu anda İsveç’te yaşıyor, basın organlarına demeçler veriyor, “Şurada, şu adreste, şu noktada falanca kişiyi aldık, öldürdük, asit kuyusuna attık; falanca yerde falanca kişiyi öldürdük, gömdük.” diyor. Orada yapılan araştırmalarla bu bilgilerin doğruluğu ortaya çıkıyor.

Bu JİTEM’in araştırılması lazım ve bu kara lekenin, Türkiye Cumhuriyeti devleti üzerindeki bu kara lekenin bütünüyle temizlenmesi lazım.

“Kardeşlik” diyoruz, “Kardeşlik Projesi” diyoruz. Çok hoş geliyor kulağa. Geçen gün Sayın Ahmet Altan diyor ki: “Bizim ihtiyacımız kardeşlik değil, ihtiyacımız eşitliktir.” Her kardeşlik eşitliği sağlamıyor. Türkiye Cumhuriyeti öncesinde Osmanlı döneminde kardeşin kardeşi nasıl boğduğu, kardeşin kardeşi nasıl öldürdüğü, yok ettiğinin tarihte yüzlerce örneği var. Yani kardeş olmak yetmiyor. Kardeşlik eşitliği getirmiyor. Eşit olalım önce. Eşitlik kardeşliği getirebilir. Eşitliği sağlayalım. Eşitlik, hukukun üstünlüğüne dayalı gerçek demokratik bir sistemle mümkündür. O nedenle, herkesin eksiksiz bir demokrasi için mücadele etmesi gerekir. Barış ve Demokrasi Partisinin de, asıl partimize güç veren anlayış da barışı, demokrasiyi, eksiksiz bir demokrasiyi yerleştirmektir.

JİTEM jandarma teşkilatına bağlı. Türkiye’de 280 bin jandarma personeli var. İç güvenliği sağlamak üzere oluşturulmuş bu kurumun aslında İçişleri Bakanına bağlı olması gerekiyor, sivil bir inisiyatife bağlı olması gerekiyor ve görünürde de öyle görünüyor ama hiç öyle değil. Bu personelin, 280 bin personelin terfi sistemi, eğitimi ve diğer tüm işlemleri Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı, Jandarma Komutanlığına bağlı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşisine bağlıdır.

Sivil otoriteye bağlı olması gerekirken hiçbir Hükûmet buna el atmıyor, jandarmanın mutlaka, bütünüyle İçişleri Bakanlığının yönetiminde, güdümünde olması gerektiğini yaşama geçirmiyor. Jandarma Teşkilat Kanunu yeniden ele alınmıyor, hep rafta bırakılıyor.

Faili meçhul cinayetler mutlaka aydınlatılmalıdır. Tarihimizle, geçmişimizle yüzleşmeliyiz. Bu yüzleşmeyi sağlamadan barışı, kardeşliği, eşitliği sağlayamayız, birbirimize sevgiyle yaklaşamayız, bu yarayla kardeşliği sağlayamayız. Yarayı gelin tedavi edelim. Lütfen, Meclisin böyle tarihî bir görevi var. Meclisin inisiyatif alması lazım, vesayetten kurtulması lazım. Bu Meclis askerî vesayet altında, hatta sivil bürokrasinin vesayeti altında demokrasiyi geliştiremez, bu halka huzur, refah, kalkınma sağlayamaz. Bu dönem, gerek Hükûmetin sayısal çoğunluğu gerek muhalefetin desteği, Meclisin kişilikli, bu ülkenin kaderinin tayininde, bu ülkenin yönetiminde gerçek söz sahibi olmasını sağlayabilir. Şeye karar vermemiz lazım: Bir güvenlik devleti mi olacağız, bir hukuk devleti mi olacağız; yani, egemenlik kayıtsız şartsız milletin mi olacak, egemenlik sivil-asker bürokrasinin mi olacak? Bu tercihi yapmak zorundayız.

Milletvekilinin dokunulmazlığı çoğu zaman ihlal edilebiliyor ama üst düzey bürokrasiye hiç kimse dokunamıyor. Meclis komisyonlarının ifadeye çağırdığı kimi askerler Meclisi takmıyor, gelip ifade vermiyor; bunu yaşadık, Susurluk araştırmalarında yaşadık. Böyle olmaz, bu Meclisin halkın kendisine verdiği yetkiye sahip çıkması lazım. Bu ülkenin demokratikleşmesinin önündeki temel engellerden bir tanesi askerî ve sivil vesayettir, bürokrasinin vesayetidir; bunun kaldırılması lazım. Zamanımız çok fazla olmadığı için, daha fazla konuşmak isterdim ama…

Bakın, Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Akın Birdal Adalet Bakanlığına soru önergesi verdi. 12 Eylül 1980’den bu yana kaç kişi kayıp? Bu kayıpların sayısını bilmemiz lazım. Bu kayıpların kaç kişisi siyasi nedenlerle kaybedilmiştir? Kayıp kişiler konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince Türkiye aleyhine verilmiş kaç karar vardır? Dünya birincisiyiz bu konuda. Kayıplar konusunda şu anda AİHM’de süren kaç dava var? Dünya birincisiyiz bu konuda. Bu davalar sonucunda devletin ödemek zorunda kaldığı tazminat ne kadardır? Öğrenmek istiyoruz çünkü dünya birincisi olduğumuzu biliyoruz. Bu ayıp, bu ayıbı kimsenin yaşatmaya hakkı yok ve çok basit, çok basit bir kararla, Meclisin kararıyla bunlardan kurtulmamız mümkün, demokrasiye sahip çıkmakla bu yükten kurtulmamız mümkün.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Evet, JİTEM bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarılmalı, faili meçhul cinayetler bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmalı, kayıplar mutlaka bulunmalı. Bizim araştırma önergemizin talebi budur.

Bu Jandarma İstihbarat Teşkilatı sadece istihbarat yapmıyor, ağır operasyonlar yapıyor, hatta yurt dışı operasyonlara katılıyor öyle bir görevi olmamasına rağmen. Çoğu zaman PKK militanlarının kıyafetleriyle köy basıyor, köyün PKK’yle ilişkisinin var olup olmadığını denemek için. Çoğu zaman, yine, PKK militanlarının kıyafetiyle dağda dolaşıyor çünkü kuruluşunda böyle bir anlayış var, halka korku salmak.

Özel timin de benzer çalışmalar yaptığını biliyoruz, hatta bu konuda yaşanmış güzel de bir fıkra var, onunla bitirmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bağlayınız, buyurun.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, iki cümledir.

Şırnak dolayında birinin PKK militanlarına milislik yaptığı, yardım, yataklık yaptığı konusunda özel tim şüpheleniyor ama bir türlü ispatlayamıyor. Bu kişi acaba nasıl bir katkıda bulunuyor, onu ispatlayamıyorlar. Bir gün PKK militanları gerilla kıyafetiyle adamın evine baskın yapıyor, evine misafir gibi gitmeye çalışıyorlar. Kişi, harf özürlü. Kapıyı açtığında gerilla kıyafetli PKK militanı kıyafetli insanlar görünce “Ooo, timler gelmiş.” diyor ve sarılıyor. “Bizim tim olduğumuzu nereden anladın?” diyor. “Kimler” demek istemiş, kucaklamak istemiş. Bu tür olaylar yaşandı. Bu tür olaylar yaşanmasın artık, geçmişimizle yüzleşelim ve artık bu yaradan kurtulalım. Toplumsal barışı bu şekilde sağlayabiliriz.

Araştırma önergemizin kabul edilmesini diliyor ve bu sorunu çözmemiz gerektiğine katkınızı bekliyoruz.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özçelik.

Aleyhte, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.

Buyurun Sayın Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, esasen, bu öneri üzerinde görüşlerimi belirtmeden önce, dünkü yaşanan olaylardan büyük üzüntü duyduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Bu olayları gördüğümde dün, aklıma hemen, maalesef, DYP Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu’nun ölümü geldi. Orada bir İç Tüzük çalışması yapılıyordu ve gene böyle bir arbedede başına aldığı bir yumrukla vefat etti. Allah’tan, bir kez daha rahmet diliyorum kendisine. Akşam o görüntüleri seyrettiğinde ailesi ne düşündü acaba? Hangi İç Tüzük kaç tane Fevzi Şıhanlıoğlu eder?

Yine, akşam, buna benzer şekilde, bir milletvekilimiz görevini yapmaya çalışıyordu. Kafasına aldığı bir darbeyle birlikte, gözü belki de şu anda sakatlanacak, belki de önceki milletvekilimizin aldığı yumruk gibi hayatından olabilirdi. Bir Orhan Erdem kaç tane gensoru yapar acaba? Bir Orhan Erdem kaç tane bakan, bakanlık makamı yapar veya Hükûmetin tamamı yıkılsa ne olur acaba değerli arkadaşlar? Bir canlının bedeli nedir?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ne diyorsun? Başlatan sizsiniz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Bir canın bedeli nedir, bunu düşündünüz mü? Bir milletvekilinin bir milletvekiline kafa attığı bir ortamda hakikaten ne düşünülebilir?

SONER AKSOY (Kütahya) – Kafa atana söylüyor.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Artık her şey bitmiştir burada.

RECEP TANER (Aydın) – Burada ne işi vardı, burada? Ne zaman geldi?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ümit ediyoruz ki, bunların bir daha yaşanmamasını arzu ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, gelelim önergeye: Ben, esasen, bu önergenin kabul edilmesini ve bu zamana kadar yaşanmış olan tüm faili meçhullerin ortaya çıkmasını arzu ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Edelim.

ATİLLA KART (Konya) – Edelim.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Evet, gerçekten arzu ediyorum. Çünkü faili meçhullerle alakalı, değerli arkadaşlar, çok şey söylendi. Bazen kamu görevlileri üzerine atıldı, bazen de başkaları tarafından bunların yapıldığı iddia edildi. Aslında zamanlaması uygun olsaydı, bunu kabul edilebilir ve bu şekilde bu faili meçhullerin ortaya çıkmasını arzu ederdik.

ATİLLA KART (Konya) – Zaman yaratalım.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Biz, daha önce, yine muhalefetin de desteğiyle, Şemdinli Komisyonu kurduk. Orada gerekli çalışmaları yaptık arkadaşlar. Bugün belki çok tartışılan EMASYA Protokolü’nü ilk kez o Şemdinli Komisyonunda dile getirdik. Hiçbir şey gizli kalmasın.

Sayın Akın Birdal’ı ben gördüğümde hep o manzarayla aklıma gelir. Sayamadığım kadar kurşun almış…

ATİLLA KART (Konya) – Bu duygularınıza sahip çıkın.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - …sayamadığı kadar kurşun almış ve…

ATİLLA KART (Konya) – Bu duygularınıza sahip çıkın, sözde kalmasın.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - …orada cansız yatan bir adam aklıma gelir.

ATİLLA KART (Konya) – Sözde kalmasın bu duygularınız.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Hrant Dink öldüğünde de aynı manzara aklıma gelir. O adam davası için mücadele etmiş, o fotoğrafın altındaki ayakkabısının deliği vardı arkadaşlar, kar yağıyordu, böyle bir havadaydı. Böyle bir havadaydı ama…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ona göre oy kullan biraz sonra.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, eğer onlar bulunmamış olsaydı, işte şimdi acaba ne durumda olurdu toplum? O toplum karşı çıkmasaydı, Hükûmetimiz aldığı tedbirlerle o faili meçhulleri yakalamasaydı, acaba, o, memleketi kafeslemek isteyenlerin durumu neydi?

ATİLLA KART (Konya) – Failler yakalandı mı acaba? Faillerin gerisindekiler kim, onu yakalayalım.

AHMET YENİ (Samsun) – Ya dinleyelim arkadaşlar, gürültü yapmayalım.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi…

ATİLLA KART (Konya) – Sorun o.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Tetikçiler yakalanıyor, arkasındakileri açığa çıkaralım istiyoruz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, aynı faili meçhuller benim Sakarya’da yaşadığım bölgelerde de oldu. Orada yapanları da lanetliyoruz ama bir demokratik açılım getiriyoruz. “Ergenekon davası” diye bir dava devam ediyor memlekette, dava devam ediyor.

ATİLLA KART (Konya) – EMASYA bu konuyu çözecek mi?

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Dokunulmazlıkların kaldırılmasına izin verin de sizin davalarınız da devam etsin.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Acaba bu önergeyi verenlerin pozisyonları nedir? Demokratik açılımdaki saydıklarımız ortada. Yeni bir insan hakları komisyonu kuralım diyoruz. Evet, bunun neresi, arkadaşlar, mahzurlu? Neredesiniz, yani pozisyonunuz ne, belirlediniz mi?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Pozisyonumuz: Geldik müracaat ettik mahkemelere ama reddettiniz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Ayrımcılıkla mücadele komisyonu kuralım diyoruz, pozisyonunuz ne? Değerli arkadaşlar, belirlediniz mi?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Pozisyonumuz gayet nettir. Bütün insan hakları ve demokratikleşmeye ilişkindir.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Yeri geldiği zaman böyle, yeri geldiği zaman böyle!

Değerli arkadaşlar, dediğim gibi, ben şahsen bunun, bu komisyonun kurulmasından yanayım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hadi kuralım. Ona göre oy kullan.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Ancak Hükûmetimiz zamanında alınan tedbirlerle birçok faili meçhuller ortaya çıkmıştır. Şu anda da bunlarla alakalı Diyarbakır’da, yine Diyarbakır mahkemelerinde bir dava yürümektedir. İnşallah, değerli arkadaşlar, bu davaların sonucunda bütün faili meçhuller ortaya çıkacaktır, aydınlanacaktır diyorum.

Bu vesileyle, tekrar, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Sayın Anadol, Sayın Hamzaçebi, Sayın Kart, Sayın Korkmaz, Sayın Keleş, Sayın Aslanoğlu, Sayın Köse, Sayın Aydoğan, Sayın Çoşkunoğlu, Sayın Dibek, Sayın Barış, Sayın Diren, Sayın Paçarız, Sayın Çakır, Sayın Karaibrahim, Sayın Kaptan, Sayın Arat, Sayın Ağyüz, Sayın Mengü, Sayın Küçük, Sayın Seçer.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/313) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 3/2/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. [BDP sıralarından alkışlar (!)]

Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.46
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, AKP’nin bu grup önerisini işleme alamazsınız.

BAŞKAN – Neden?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) - İç Tüzük 19’a aykırı olarak gelmiştir. Onun için usul tartışması açmanızı talep ediyorum.

BAŞKAN – Öyle mi? Aykırılıklar hangi yönde? Var mı bir aykırılık?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tutanak burada tutanak.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Usul tartışması açarsanız ifade ederim Sayın Başkan. İşleme alamazsınız.

BAŞKAN – Aykırı olan bir noktayı şimdi söylerseniz…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Efendim, AKP Grubu, Meclis Başkanlığına süresi içerisinde grup önerisi sunmamıştır.

BAŞKAN – Öyle mi?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Evet. Danışma Kurulu toplantı tutanakları da elimde. Ama usul tartışması açarsanız… Şu anda işleme aldınız çünkü.

BAŞKAN – Şimdi, peki, konuyu bir netleştirelim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, süresinde ve saatinde biz çağırdık ve görüşmeler gerçekleştirildi. Danışma Kurulu görüşmeleri bizim önergemizi vermemizden sonra gerçekleşti Sayın Başkan ve dikkate alarak gerçekleşti.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – İzin verir misiniz efendim. O zaman bunun usul tartışmasını yapalım.

BAŞKAN – Şimdi, o zaman Sayın Okay, buyurun söyleyin. Sonra da siz bu konuya açıklık getirip…

Usul tartışması açıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, o zaman ben de lehte söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Okay.

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- AK PARTİ Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini Başkanlığa süresi içinde verilmediği hâlde işleme almak istemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentonun çalışma düzeniyle ilgili olarak, grubu bulunan siyasi partiler Meclis Başkanlığına Danışma Kurulunun toplanması için müracaat ederler ve nitekim bugün, Parlamentoda grubu bulunan Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Barış ve Demokrasi Partisi adına Meclis Başkanlığına müracaat edilmiş ve Meclis Başkanlığı tarafından da saat 13.30’da siyasi parti grupları Danışma Kurulu toplantısına davet edilmiştir. Bu davet sonrası AKP Grup Başkan Vekili Danışma Kurulu toplantısına katılmamış ve Sayın Meclis Başkanının Başkanlığında yapılan toplantı 13.42’de başlamış. Siyasi parti grupları, bugün Mecliste de görüşmesi yapılan konularda görüşlerini ifade etmişler, taleplerini ifade etmişler, hangi konuların araştırılması gerektiğini ifade etmişler ve bu araştırma önergelerinin kabulüyle komisyon kurulması gereğini ifade etmişler. Sayın Meclis Başkanı da saat 13.48’de sona eren ve kapatılan Danışma Kurulu toplantısında dün Mecliste yaşanmış olan müessif olaylar ve Meclis Başkanlık makamına yönelik fiili duruma ilişkin değerlendirmelerde bulunmuş ve 13.48’de toplantıyı kapatmıştır.

Buna ilişkin tutanak elimde. Bu tutanağın hiçbir yerinde AKP Grubunun temsilcisinin veya grup başkan vekilinin Meclis Danışma Kurulu toplantısına katıldığına dair en ufak bir emare yok; hukuki durum da, fiilî durum da bu. Ancak, muhtemelen, süresi içerisinde Danışma Kurulu toplantısına katılamayan AKP Grubu, Meclis Başkanlığı tarafından gruplara da dağıtılan önerisiyle bir kanun teklifinin sırasını değiştirmek ve 18 Marta kadar da Meclisin çalışma saatlerini belirlemek üzere bir grup önerisi getirmiştir fakat bu grup önerisi İç Tüzük’ümüzün, hani milletvekillerinin anayasası, uymakla yükümlü oldukları İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine aykırıdır. Ne diyor İç Tüzük: “Danışma Kurulu, Başkanın gerekli görmesi veya bir siyasî parti grubu başkanlığının istemi üzerine en geç yirmidört saat içinde Başkan tarafından toplantıya çağırılır. İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine, teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz ve görüş bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler.”

Ne olmuş? Danışma Kuruluna Danışma Kurulu toplantısından önce AKP grup önerisi verilmemiş. Danışma Kuruluna Danışma Kurulu toplantısı öncesi grup önerisi sunamayan AKP’nin Danışma Kurulu toplantısı sonrasında grup önerisinin doğrudan Meclis Başkanlığı vasıtasıyla Genel Kurulda görüştürülmesi hukuken mümkün değildir.

Şimdi, hep birlikte bu İç Tüzük’e sadakat ve bağlılık içerisinde olmak yükümlülüğümüz var. İç Tüzük’ü, geçmişte Meclis Başkanlığı yapan ve kendine göre yorum katan Sayın Arınç’ın değerlendirmeleri gibi, herkes her istediği şekilde çekiştiremez. Bu, bu Parlamentoda ilk kez de olmadı. Nitekim, 2 Haziran tarihinde de yine böylesi bir AKP grup önerisi, Meclis Başkanlığına, Danışma Kurulu çağrısı yapılmadan doğrudan Genel Kurula getirildi. Genel Kurulda bu usul tartışması o tarihte de yapıldı ve bu usul tartışmasının değerlendirilmesi sonrasında, o zamanki Meclis Başkan Vekili olarak Meclisi yöneten Sayın Pakdil bu usulsüzlüğe bir başka usulsüzlük daha yapıp, İç Tüzük’ü Genel Kurul iradesiyle değiştirmeye kalktı. Sonra Meclis çalışmasına ara verildi ve Sayın Başkan o oylamayı yapamadı ve AKP grup önerisi geri çekildi.

Şimdi, bizler kuralları istediğimiz gibi esnetemeyiz. Esasen yapılması gereken şudur: Meclis Başkanlığına, Danışma Kurulu toplantı tutanağında yer almayan AKP grup önerisinin hiçbir şekilde buraya sunulmaması lazım. Buraya sunuluyor ise Başkanlık makamının bu evrakı iade etmesi lazım ancak eğer bu evrak iade edilmiyor da burada görüşmeye açılıyorsa o zaman da açıkça bir İç Tüzük ihlali vardır. İç Tüzük ihlalinin artık bir yerlerde durması lazım. Yani İç Tüzük 64’ü hatırlayıp 63’ü unutanlar… 63 burada uygulanacak. Eğer Meclis Başkanlığının uygulamasında bir yanlış varsa geleceksiniz bu İç Tüzük’e bağlı olarak bu Genel Kurulda o İç Tüzük’ün hükmünün uygulanmasını talep edeceksiniz; doğruları, yanlışları bu mekânda söyleyeceksiniz. Hiç kimse, bu mekânın dışında, kendisine bir güç vehmederek, kendisine bir isim vehmederek veyahut da bir sıfat vehmederek Meclis Başkanlık makamında “o makama istediğimi söylerim” anlayışı içerisinde içerilerde bir şey söylemeyecek. İç Tüzük’ü ne dün ihlal edeceksiniz ne de bugün ihlal edeceksiniz. Onun için açık bir İç Tüzük ihlaliyle karşı karşıyadır Parlamento. Bu irade Genel Kurulun oylamasıyla, kararıyla değiştirilmesi mümkün değildir.

O nedenle değerli arkadaşlarım, AKP Grubunun alışkanlık hâline getirdiği -çünkü bu ilk değil, ikinci- bu tür uygulamalardan ve İç Tüzük ihlallerinden vazgeçmesi gereğini ifade ediyorum ve bu usul tartışmasıyla Sayın Başkanın, Başkanlık makamının AKP grup önerisini işleme koymadan AKP Grubuna iade etmesi gereğini ifade ediyorum.

Bu vesileyle Sayın Başkan, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum yüce heyete. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, aleyhte. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu toplantıda Sayın Meclis Başkanlığının yapmış olduğu Danışma Kurulu toplantısına katıldığım için, Sayın Okay’ın anlattıklarına şahit olduğum için söz aldım. Gerçekten Meclis Başkanımızın daveti saat 13.30 içindi ve ekinde de üç grubun Danışma Kurulu önerisi vardı, talebi vardı. Tabii, biraz geç gelindiği için, biraz da geç başlamış olmasına rağmen, Meclis Başkanı İç Tüzük’ün amir hükümlerine bağlı kalarak “Bir Danışma Kurulu önerisi çıkmayacağı için toplantıyı yapmamızın bir gereği yok, herkes önerisini Divana versin ve İç Tüzük gereğince işleme alınsın.” dedi, biz meseleyi noktaladık. Ondan sonra mikrofonları kapattık, sohbet etmeye başladık. Dün yaşanan hadiseleri, Sayın Meclis Başkanı konuyla ilgili üzüntüsünü ifade etti. Bizler de, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi görevlisi, Sayın Barış ve Demokrasi Partisi görevlisi, Grup Başkan Vekili, görevlisi ve ben sohbet ettik. Zannediyorum on dakika kala yani saat 14.00’e on dakika kala Sayın Canikli geldi. Tabii geldiğinde AKP’nin grup önerisi talebini de getirdi. Meclis Başkanı zannediyorum bürokrasinin de talebiyle işleme koydu. İşleme koyamaz aslında çünkü onunla ilgili bir toplantı daveti yok, ona dayalı bir toplantı düzenlenmedi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tutanak kapandı.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Tutanağı da kapanmış, arkadaşlar almışlar.

Biliyorsunuz, Meclis açıldıktan sonra da burada yapılan bu türlü müracaatlar işleme konulmadı, bununla ilgili birçok örnek de geçmişte yaşandı.

Danışma Kurulu talepleri Meclis Başkanlığına ulaştıktan sonra, Meclis Başkanı uygun gördüğü bir saatte talep sahiplerini veya tüm grupları toplantıya çağırarak, Meclisin gündemini belirleyen kararı alıyor. Uzlaşma olursa Danışma Kurulu kararı, olmazsa grup önerisi olarak Genel Kurula sunuyor. Bu, İç Tüzük’ün amir hükmü.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla Sayın Başkanın bu öneriyi işleme alması İç Tüzük’e uygun olmamıştır, alınmaması gerekir. Ancak, bu vesileyle de bir şeyi söylemem gerekiyor: Her defasında söylüyoruz, biz hukuk kuran bir kurumuz, bir müesseseyiz, işimiz bu. Kendi hukukumuza uymazsak bu tutarsızlık bizim saygınlığımızı bitirir. Burada hemen her gün İç Tüzük ihlali konuşuluyor, tartışılıyor, buna mecbur değiliz. Burada okuduğumuzu çok açık, net anlıyoruz. Tabii, benim yadırgadığım husus da şu: Sayın Canikli’nin, AKP Grubunun bugün getirdiği önergede çok acil bir durum yok. Yani bunlar, önümüzdeki haftadan başlayarak Meclisin çalışma saatlerini yeniden düzenleyen ve bir kanunu da öne alan bir grup önerisi, çok da aciliyeti yok, yani bugün kaybedilmiş bir şey yok; bu yarın da getirilmiş olsa yine maksat hasıl olur. Her defasında söylediğim gibi, bir kasıt aramıyorum ama özensizlik, yani hukuksuzluk da demek uygun düşmüyor ama özensizlik had safhada.

Değerli arkadaşlar, devletleri büyük kılan, kurumları büyük kılan süreklilikleridir, gelenekleridir, teamülleridir, kurallarına uyma kararlılıkları, ısrarlarıdır. Kuralsızlık hayatı zindana çevirir, kaosa dönüştürür, anarşi dediğimiz hadise odur. Kendi elimizle Anayasa niteliğinde düzenlediğimiz İç Tüzük’te çok açık amir hükümler var. Bunları özellikle grup başkan vekillerinin çok iyi bilmesi gerekir, geçmiş uygulamalarıyla iyi bilmesi gerekir. Ben grup başkan vekillerinin İç Tüzük’ü gayet iyi bildiklerine de inanıyorum, görüyorum ama bu özensizlik, maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzurunu kaçıran bir sonuç getirdi.

Şimdi milletin huzurunda size soruyorum: Saat şu anda altıyı geçti, dört saatten bu yana hâlâ Meclis gündemine geçemedik. Siz yapıyorsunuz, biz yapıyoruz, bu Meclisi çalıştırmak sorumluluğu iktidar partisinin. Uzlaşarak, anlaşarak gündemimizi belirlesek daha verimli, daha etkili çalışma imkânı yok mu? Niye bunu denemiyorsunuz? Her defasında… Şimdi, bir aylık gündem belirleniyor, birazdan eğer kabul edilirse -ki edilmemesi gerekir- grup önerisini tartışacağız. Bir aylık gündem belirliyor AKP Grubu. Nedir belirlediği: Saat 13.00 ile 20.00 arasında çalışma. Şimdi hangi saatler arasında çalışıyoruz: 14.00 ile 20.00 arasında çalışıyoruz. Biz daha önce de teklif ettik. Ülkenin, milletin gündemindeki konuların hukuki çözümü için burada kanun çıkarmak gerekiyorsa, gelin saat 10.00’da başlayalım. Biz, buraya çalışmaya geldik ama gelin buna birlikte karar verelim. Bir karar verelim, sonuna kadar da beraber gidelim, engeli yok bunun. Ama ben daha önce de bir vesileyle ifade etmiştim, üzülerek ifade ediyorum, bu getirdiğiniz öneriye de bizatihi kendiniz uyamayacaksınız çünkü her defasında, her getirdiğiniz grup önerisini bir önceki grup önerinizi değiştirmek üzere getiriyorsunuz. Değerli arkadaşlar, yazboz tahtasına dönüştürdünüz. Bu doğru değil. Yani bu, Meclise de yakışmıyor, size de yakışmıyor, hepimize de reva değil. Şunu akıllı uslu otursak çalışma saatlerimizi belirlesek, efendim, kanunların önceliklerini belirlesek iki yüze yakın kanun bekliyor otursak görevimizi bilsek, işimizi bilsek, hazırlık yapsak, katkı vermek anlamında dersimize çalışsak olmaz mı? Ama her defasında yine bir tartışma, yine bir hukuk ihlali, iç hukuk ihlali ve biz… Millet usandı bu konuşmaları dinlemekten değerli arkadaşlar. O sebeple, yani bir musibet bin nasihatten evladır diye bir atasözü var, bunlardan artık ders çıkarmamız gerekiyor. Bakın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyoruz, bu Meclise gelmeden, yemin etmeden, Sayın Genel Başkanımızın seçim sonuçları belli olur olmaz teşkilata gönderdiği, millete ifade ettiği bir beyanı var: Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, milletin takdiri doğrultusunda muhalefet görevimizi şu dört umdede yapacağımızı ilan ettik ve buna sonuna kadar da bağlı kalıyoruz, bağlı kalacağımızı da yine ifade ediyorum. Uzlaşmadan yana olacağız, diyaloğa açık olacağız, hoşgörülü olacağız. Sorun üreten değil, sorunun çözümüne katkı veren bir muhalefet anlayışı ortaya koyacağımızı ilk günden ilan ettik, bunun gereğini de birçok defasında yaptık, hem de çok kritik noktalarda yaptık; Anayasa değişikliğinde yaptık, Mecliste ve komisyonlarda kanun tasarılarının görüşülmesinde yaptık. Ama her defasında Milliyetçi Hareket Partisinin bu iyi niyetinin istismar edilmesi de hak değil, böyle bir hakkınız yok; bu, bana göre milletin iradesine de saygısızlık oluyor.

Temel kanunlar bekliyor, acil kanunlar bekliyor, biz dört saattir başka şey konuşuyoruz; bunun sorumlusu sizsiniz arkadaşlar. Ben her defasında söylüyorum: Millet, iradesini size emanet etmiş, milletin iradesiyle Türkiye’yi yönetmek durumundasınız. Türkiye Büyük Millet Meclisini yönetemedikten sonra Türkiye’yi yönettiğiniz noktasındaki iddianıza kim inanır Allah aşkına? Bu sebeple söylüyorum: Her defasında uzlaşma olmadığı takdirde, AKP Grubundan bize ulaşan bir uzlaşma, samimi bir uzlaşma talebi zemini olmadığı sürece biz bu Meclisin gündemine ülkenin, toplumun sorunlarını araştırma önergesi mahiyetinde denetim görevi gereği her gün getireceğiz. Bugün getirdiğimiz konu önemli, öğretmenler. 300 bin, hatta çok daha fazla öğretmen bugün kendi sorunlarına buradan çözüm bekliyor. Dolayısıyla, eğer burada bir uzlaşma zemini oluşmayacaksa, bunu siz oluşturamayacaksınız, bu noktada samimi, kalıcı bir iş birliği geliştiremeyecekseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …bu Meclisi çalıştıramazsınız, çözüm üretemezsiniz. Sizi ancak seçim kurtarır arkadaşlar.

Milletin size emanet ettiği iradeyle bu Mecliste, bu kadar açık yüreklilikle iş birliği teklif eden muhalefetle uzlaşmayı temin edip bu Meclisi çalıştıramadıktan sonra, ülkeyi yönetip toplumun sorunlarına çözüm üretmek iddianız havada kalır, kimse inanmaz. Bu sebeple, bir musibet bin nasihatten evladır, bugün yaptığınız bu özensizliği, lütfen gelin, burada açık yüreklilikle kabul edin ama bundan sonra, ülke gündemini birlikte müzakere etmek için uzlaşma arayın ve bu uzlaşmaya bağlı kalın. Burada, sürekli kendi İç Tüzük’ümüzün ihlalini konuşmak gibi bir aciz duruma da düşmeyelim der, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Lehte, Tunceli Milletvekili Kamer Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük’ün usul tartışması açılmasıyla ilgili maddesi üzerinde söz aldım. Aslında, neyin lehe, neyin aleyhe olduğu tam anlaşılamadı, ben düşüncelerimi söyleyeyim.

Şimdi, Sayın Hakkı Suha Bey “Bugün Danışma Kurulu toplandı, Danışma Kuruluna AKP bir öneri getirmedi ve bu konuda bir karar alınmadı.” dedi. Dolayısıyla, Danışma Kuruluna teklif getirilmeyince ve Danışma Kurulunda bu konu tartışılmayınca, anlaşma oldu mu, olmadı mı konusunda da bir karar olmayınca, grup Danışma Kurulunu ayrı bir çağrıya tabi tutmadan Genel Kurula öneri getiremez, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi bu. İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre, gruplar ve Meclis Başkanı Danışma Kurulunu toplantıya çağırır ve yirmi dört saat içinde bu toplantı sağlanır. Demek ki AKP’nin birkaç tane, 6 tane mi, 7 tane mi grup başkan vekili var, bu arkadaşlarımız Danışma Kurulunun toplantıya çağrılması konusunda…

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – 5 tane…

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, 5 mi, 4 mü, nerede fazlalık varsa orada bir problem var.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Beşinci fıkrayı bir daha oku.

KAMER GENÇ (Devamla) – Çağırmamışlar, biraz da herhâlde keyiflerine bakmışlar. Danışma Kurulu toplantısına şey etmedikten sonra buraya öneri getirmişler.

Şimdi, bakın, ben, Bülent Arınç’a bir şey öneriyorum: Evvela kendi grubuna çekidüzen ver, evvela İç Tüzük’ün ne olduğunu kendi grubuna… Sen, Meclis Başkanlığı yapmışsın ama kimseye bir şey de öğretmemişsin, kendin de öğrenmemişsin.

Yani şimdi Bülent Bey, çok ağlamasını seven, ağlama özürlüsü bir arkadaşımız. Olabilir, yani hissiyat dolu birisi.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sensin ağlama özürlüsü.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sen, şimdi, hemşehrin diye çok sahip çıkma.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İç Tüzük 19’u öğren.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam, öğrendim.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Ağlayana “ağlama özürlüsü” demezler, ağlayamayana “ağlama özürlüsü” derler.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, ağlama özürlü bir arkadaşımız. Ayrıca, gidiyor, mesela…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Ağlama özürlüsü sensin.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen, yerinize oturunuz, dinleyelim.

KAMER GENÇ (Devamla) – …tarikat şeyhlerinin elini öpüyor, öpebilir ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanlık makamını işgal geden kişi gidip de tarikat şeyhlerinin elini öpmez, onların karşısında eğilmez çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti yüce bir devlettir, o devleti temsil eden kişiler hiçbir kimsenin karşısında eğilemezler.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Konuyla ilgili konuş.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, konuyla ilgili…

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, hayır, bunu tabii, milletvekilliği, bakanlık, Başbakanlık onuruna ermiş insanlar, bu halkın temsilcisi… Halk en büyüktür. Halkın o büyük olarak gördüğü, senin temsil ettiğin, seçtiği bir yere sen gidip de birilerinin karşısında boyun eğemezsin. Bu niçin yapılıyor? Oy için yapılıyor.

Şimdi, dün burada bir toplantı yapıldı, Tayyip Bey ne dedi: “Efendim, benim karım GATA’ya sokulmamış.” Doğru mu yanlış mı? Şimdi, diyor ki: “Benim eşim bir hastayı ziyarete gidecekmiş…”

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Konuyla ilgili konuş.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sen, Başkanın tutumunu…

KAMER GENÇ (Devamla) – Durun bir dakika.

 “…hasta sahibi demiş ki ‘Efendim, gelme.’” Kim demiş bunu? Yahu, üç sene önce olmuş bir olay. Şimdi, bununla kimi şey ediyor?

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – İç Tüzük yok gündemde, sen gündemle ilgili konuş.

KAMER GENÇ (Devamla) – Orduyu kötülüyor. Yani bu ordunun olduğu yere başı örtülüler sokulmuyor. Ya, bir defa sen Başbakansın, hakikaten böyle bir olay olmuş mu olmamış mı, onu… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Başbakanı mı, yoksa İç Tüzük’ü mü…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, senin için Başbakan, benim için sıradan bir vatandaş ya! Bana ne ya! Allah Allah! Sen Başbakansan ben de milletvekiliyim benim için sıradan bir vatandaş.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen, tartışmaya mahal vermeden konuşunuz, lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi çıkıp da bu diyor ki: “Efendim, benim eşimi GATA’ya sokmamışlar.” Kim sokmamış? Var mı bir delil? Yok.

Arkadaşlar, bakın, bu devletin kurumları bu kadar yıpratılamaz. Bu kadar havai iddialar öne sürülemez. Var mı elinde bir delil? Yok.

Şimdi, orduya karşı bir karalama kampanyası var ya, şimdi amacınız: “Yahu bu orduyu nasıl yok edelim, bu orduyu nasıl zayıflatalım? Her yerde de vuralım, bu insanları yok edelim.”

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İç Tüzük’e bak.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, sayın milletvekilleri, bir ülkenin ordusu onun onurudur. O ordu içinde hata yapanlar var. Ben de generallerin çoğunu sevmem çünkü burunlarından kıl aldırmıyorlardı ama bunlar bizim ordumuz, bunlar bu memleketin ordusu; eğer zayıflarsa o memleketin kendisi yok olur. Tamam, biri…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ordu hakkında sen bize malumat veremezsin!

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, sizin hedef aldığınız o.

Şimdi, Bülent Bey evvela çıktı dedi ki: “Efendim, bana suikast yapmayanlar ahmaktır.” Hani, çıktı mı ortaya?

Yahu Bülent, sana kim suikast yapabilir? Sen çok güzel bir madensin.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Gündeme davet edin Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Devamla) – O kadar güzel yumurtluyorsun ki, o kadar güzel olaylar söylüyorsun ki tam bizim için politik malzemesin. Kimse çıkıp da sana öyle suikast muikast yapamaz.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Sayın Başkan, lütfen ama!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, şimdi diyor ki: “Ben Meclis Başkanlığı yaptım.” Tamam da, yaptın da, sen çıkardığın o İç Tüzük’le Meclisin hayatını kararttın yahu! Bir dikta rejimini getirdin Türkiye’ye. Bir memlekette on maddelik, on beş maddelik kanunlar, temel kanun olarak bir meclisten geçer mi sayın milletvekilleri?

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Siz de başkan vekilliği yaptınız, ayıp oluyor ya! Size yakışmıyor ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, bakın, “Güvenlik Müsteşarlığı” diye bir kanun getiriyoruz. Bu ne demektir? Türkiye yönetimini diktaya götürüyor ve siz bunu temel kanun olarak kabul ediyorsunuz. Burada öyle bir vahşet işleniyor ki Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin arkada ordusu kaldırılarak yerine tarikatçı bir polis örgütlenmesine gidiliyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Halt etmişsin sen!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunu o maddesinde söyleyeceğiz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, konuya davet edin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, şimdi, şöyle bir düzenleme yapar…

ALİ TEMÜR (Giresun) – Emniyet bizim değil mi? Polis bizim değil mi?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir kanunu sen getirmişsin, İç Tüzük’te temel kanun olarak getirmişsin. Temel kanun olur mu? Yani millet, buraya gelecek kanunların maddelerini bilmeyecek, onlar üzerinde tartışma yapılmayacak, iktidar partisi bunları okumadan geçirecek ve son anlarda da birtakım korsan önergelerle kendi yandaşlarına, işledikleri talandan, yalandan, soygundan dolayı af getirecekler, ondan sonra ihale yolsuzluklarını affedecekler, ondan sonra “Millet bir şey duymasın…” Böyle bir Meclis olur mu? Bu Meclis, bu kürsü niye buraya konulmuş? Bu kürsüde her şey dile getirilsin, vatandaşlar bu Türkiye Büyük Millet Meclisi Parlamentosunda ne konuşuluyor, onu duysun diye.

Şimdi, Tekel işçilerine diyor ki Tayyip Bey: “Yahu, eskiden niye, seni özelleştirdikleri zaman bunların üzerinde durmadın?” O zaman Tekel işçileri… Bakın, özelleştirme kararlarına karşı ilk Anayasa Mahkemesine giden kişilerden birisi benim. Telekom’un özelleştirilmesine karşı Anayasa Mahkemesinde dava açan kişilerin içinde benim imzam da var. Mümtaz Soysal kanalıyla açtık ve iptal ettirdik ve bugün, bu memlekette, o Telekom’un özelleştirilmesi kadar bu memlekete yapılan bir ihanet yok. Telekom’un senede bu memleketin millî gelirine katkısı belli, aldığı vergi katkısı belli ama siz onu getirdiniz, yandaşlarınıza verdiniz, bir de kurumlar vergisi nispetini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdiniz. Böyle bir devlet yönetimi olur mu?

Şimdi, Bülent Bey diyor ki: “Ben, Başkanı ikaza gittim.” Yahu, Bülent, sen, bir defa, eğer ikaza gidiyorsan, burada, çık, konuş. Senin elini ayağını tutan mı var? Ama, şimdi, gidip de bir Başkanın odasına, tehdit edercesine konuşmak, bence, yapılan en basit, en kınanacak bir hareket. Ben Sayın Başkanın yerinde olsaydım, hemen gelirdim, Meclisi toplardım, ona Meclisten çıkarma cezası verirdim -İç Tüzük’te hüküm var- çünkü Meclis Başkanına hakaret etmek Meclisten çıkarma cezasını gerektiren bir şey. Ama yapmadı. Tabii, o nezaketini buna şey olarak kullanmadı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, AKP hükûmetleri zamanında ve sizin zamanınızda… Ya, arkadaşlar, bu Meclis hepimizin, bu Türkiye hepimizin, dürüstlük hepimizin. Bu memleketi eğer çağdaş bir memleket yaparsak, dürüst yönetirsek, bu memleket eğer dünyada lider bir devlet olursa, herkesin cebine para girerse, herkes refah içinde olursa bundan hepimiz faydalanırız ama sizin yaptığınız bir taktik var: Anayasa’yı bir tarafa itiyorsunuz, kanunları bir tarafa itiyorsunuz, Tayyip Bey bir şey söyledi mi onun emrinin dışına çıkmıyorsunuz. Bu, bir tek kişinin dikta rejimidir.

Arkadaşlar, bakın, şimdi, dün burada konuştu, siz, tuttunuz, şu sıralara saldırdınız. Hâlbuki, burada sorumlu bir Başbakan olsaydı “Oturun arkadaşlar, ben burada konuşuyorum.” diyecekti ama o size orayı gösterdi, saldırmaya gösterdi. Ne oldu? Meclisin, memleketin itibarı sarsıldı, kendisinin de itibarı sarsıldı. Hâlbuki memleket böyle yönetilmez. Yönetici olan adam, kişi, olgun olur, dolgun olur, dayanaklı olur. Eğer hataları varsa bunları kabul etmesi lazım. Ee ben güçlüyüm… Yahu, senin gücün ne kardeşim? Senin gücün ne?

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Senin gücün ne ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bugün 340 milletvekilin var, yarına sel alır onları götürür, onu bilesiniz. O bakımdan…

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Senin ne hakkın var 340 kişiye hakaret etmeye!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, benim konuşmalarıma bile tahammül etmiyorsunuz.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Ama sen doğru konuşmuyorsun ki!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben Türkiye Cumhuriyeti devletinde en doğruyu konuşan insanlardan birisiyim, peygamber gibi konuşuyorum, peygamber gibi.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Yazık… Yazık…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Edepli ol, edepli!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hani peygamber gibi dürüst konuşuyorum, bunu bilesiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Olabilir, yanılgılarım olabilir. Bu söylediklerimin neresinde yanlış var yahu! Dürüst…

Şimdi, onun için bakın arkadaşlar, şu Meclisi keyfî yönetiyorsunuz. Şimdi, Bülent Arınç Sayın Başkana diyor ki: “Sen keyfî yönetiyorsun.” Ee bir getir bakalım senin iki tane başkan vekilinin yaptığı keyfilikleri. Getirin burada İç Tüzükleri… İç Tüzük her gün rafa kaldırılıyor, İç Tüzük her gün uygulamadan kaldırılıyor, ondan sonra çıkıyor böyle söylüyor.

Şimdi, Mustafa Elitaş’ın ne hakkı var gidip de Meclis Başkanına orada çıkışması yani yakışır mı bir insana? Gidip de Sayın Başkanın üzerine gitmeye… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yahu, ben burada bir milletvekiliyim, benim onuruma dokunmuştur bu. Benim onuruma dokunmuştur ama Mustafa’ya da hesabını soracağım.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Yazıklar olsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ona, soracağım Mustafa Elitaş’a.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Burası millete hakaret etme yeri değil.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen sözünüzü tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, sizlere çok dostça bir tavsiyede bulunuyorum: Arkadaşlar, gelin şu Mecliste herkes dürüst… Bu Anayasa var ya, hani birileri burada şimdi çıkıyor efendim “darbe anayasası” diyor. Arkadaşlar, darbe anayasasıysa siz buna göre geldiniz yemin ettiniz, milletvekilliği yapıyorsunuz. Bu darbe anayasasına göre yemin eden kişi çıkıp da burada buna göre milletvekilliği yapıyor mu yapmıyor mu? O zaman darbe anayasasıysa değiştirin. Kaldı ki bu Anayasa 80’de yapılmış ve ondan sonra 15-20 defa değişmiş.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz de milletvekili olmuşsunuz…

KAMER GENÇ (Devamla) – Burada otuz senedir sivil parlamento var. Şimdi, yani ucuz ifadelerle, ucuz söylemlerle memleketi yönetmeye kalkmak insanlara bir şey kazandırmıyor. O bakımdan, gelin hep bu memleketin doğrularında birleşelim, bu memleket çok sıkıntıya gidiyor, vatandaşlarımız çok sıkıntı içinde. Vatandaşlarımızın içine gidin. Yahu, gidin şurada, bir Kızılay’da yürüyün arkadaşlar.

Bakın, Tayyip Bey memuru düşman ilan ediyor, emekliyi düşman ilan ediyor, işçiyi düşman ilan ediyor. Dost kim kardeşim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç, sağ olun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha verir misiniz?

BAŞKAN – Konu tamamlandı, lütfen Sayın Genç.

Teşekkür ediyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama efendim…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Konuyla ilgili konuşmuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Konuyla ilgili…

ALİ TEMÜR (Giresun) – Hadi otur, otur!

BAŞKAN – Buyurunuz.

Sayın Genç, lütfen yerinize geçer misiniz. Lütfen… Yeterince süre verdim, lütfen… Tartışma da yeterli boyutta oldu.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Giresun milletvekili Nurettin Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi çerçevesinde açılan tartışma nedeniyle lehte söz aldım.

Şimdi, biraz önce, benden önce, yine hiçbir mantığa sığmayan, hiçbir özü olmayan, sakat mantık örneklerini bolca gördüğümüz bir konuşma dinledik.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Nereye kadar götürüyorsun onu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Esasında bu konuşmalara cevap vermek doğru değil. Bu konuşmalara, biraz önceki konuşmacının anlamsız, tabanı olmayan, gerçekten hiçbir şekilde dikkate alınmaması gereken konuşmalarına cevap vermemek lazım ama yine de en azından bazılarına kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve vatandaşımızın bu tür iftiralar, bu tür yanlış beyanlar karşısında kafasının karışmaması için bilgi vermek, cevaplandırmak gerekir.

Biraz önce, Telekom’u yandaşlarına… İftiralardan bir tanesi. Hepsi olduğu gibi tepeden tırnağa iftira, içi boş, anlamsız, tabansız, temelsiz. Bir tanesi de Telekom’un yandaşlarına peşkeş çekildiği iddiası.

Bakın, değerli arkadaşlar, Telekom, yürürlükteki mevzuata göre ihale edilmiştir. İsteyen herkes -içeride ve dışarıda- bu ihaleye girmiştir ve ihale bütün dünyanın gözü önünde gerçekleştirilmiştir, realize edilmiştir. Bundan daha şeffaf bir ihale olabilir mi değerli arkadaşlar?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben biliyorum, biliyorum!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bunu nasıl söylersiniz ya? Nasıl vicdanınız elveriyor böyle bir iftira atmaya, bu kadar haksızlık yapmaya?

Aynı şekilde, kurumlar vergisinin düşürülmesinden, yüzde 30’dan, yüzde 20’ye düşürülmesinden bahisle Telekom’u alanlara peşkeş çekildiği ifade ediliyor. Değerli arkadaşlar, bizim programımızda vergilerin düşürüleceği çok net olarak ifade ediliyor, tüm vergilerin. Biz, kurumlar vergisini düşürdük, gelir vergisi oranlarını düşürdük, katma değer vergisi oranlarını düşürdük, düşürmedik mi? Düşürdük. Önceki hükûmetlerin hepsi söz verdi, hiçbirisi yerine getiremedi. Altını çizerek söylüyorum: Bizden önceki hükûmetlerin hepsi programlarında vergileri düşüreceklerini ifade ettiler, tersini yaptılar; düşüreceğiz dediler, vergiyi artırdılar. Sadece biz düşürdük değerli arkadaşlar, biz düşürdük, tümü için düşürdük. Kurumlar vergisini de düşürdük, gelir vergisini de düşürdük, diğer vergileri de düşürdük, katma değer vergisini de düşürdük ve bundan tüm mükellefler faydalandı yani kurumlar vergisinin indiriminden tüm mükellefler faydalandı. İşte, onun için sakat mantık diyorum, provoke mantık, düzgün çalışan bir mantık değil. Böyle bir mantıktan düzgün değerlendirme çıkar mı değerli arkadaşlar? İşte böyle, sadece geren, provoke eden, anlamsız, içi boş değerlendirmeler çıkar, kınıyorum. Yani bunu söylemem gerekti.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, esas konumuza dönelim. Biz, gerçekten, Meclis çalışmalarının bir uzlaşma çerçevesinde yürütülmesini istiyoruz, bunun için de gereken her türlü çabayı sarf ediyoruz. Bu mükellefiyet, bu yük de esas itibarıyla iktidar grubunun üzerindedir, Sayın Şandır’ın bu tespitine katılıyorum. Doğru, çalıştırmak bizim görevimiz, grubun, AK PARTİ Grubunun görevi, çoğunluk olarak. Yaptığımız çalışmaların hepsi bu çerçevede ama elbette öncelikle diğer grupların da mutabakatını, rızasını alarak, onların talepleri varsa onları da -olabildiği ölçüde elbette- dikkate alarak bir uzlaşma çerçevesinde bu çalışmaları yürütmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar da temel ilkemiz bu oldu, esas tavrımız, yöntemimiz bu oldu. Ama her zaman uzlaşma temin edilemeyebiliyor. O zaman da yine gereken kurallar çerçevesinde grup önerileri getiriliyor ve o doğrultuda yürütülüyor.

Şimdi, bakın, biz de ondan şikâyetçiyiz; bakın, bugün dört saattir tartışıyoruz, dört saattir esas gündemimize gelemedik. Neden? Çünkü grup önerileri geldi. Elbette haklarıdır, ona bir itirazımız yok, olamaz zaten yani İç Tüzük’ten gelen haklarıdır. Her siyasi parti grubu Meclisin gündemine, çalışma saatlerine ilişkin olarak grup önerisini getirir, tartışılır, kabul edilir ya da edilmez ama bunun yan etkisi şu: Biz dört saatten beri ve biraz önce verdiğimiz o ilke çerçevesinde kabul edilmeyeceği de bilinen, belli olan bir konuda öneri getirilip Meclise şu anda zaman kaybettiriliyor. Yani bir zaman kaybı var, doğru ama bunun sorumlusu biz değiliz değerli arkadaşlar, bu önerileri getirenler; çok açık, çok açık.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Vatandaşın sorunu dile getiriliyor.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, tekrar söylüyorum, yani İç Tüzük’e uygundur, hakkınızdır ancak zaman kaybettiriyor Meclise, Türkiye Büyük Millet Meclisine zaman kaybettiriyor. Neden?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Neden kabul etmiyorsunuz? JİTEM’le ilgili olanı neden kabul etmiyorsunuz? Kabul edilmeyecek öneriler mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Çünkü, siz de söylediniz, biraz önce konuşmacılar da ifade etti, doğal olarak iktidar grubunun oylarıyla belirleniyor, onun eğilimi doğrultusunda belirleniyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hiçbir öneri getirmeyelim o zaman.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Doğal olarak bizim de görevimiz.

KADİR URAL (Mersin) – Tamam, kabul edin önergeleri.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Arkadaşlarımız da ifade etti, ilkemiz uzlaşma olmasına rağmen, şimdi bu öneri getirilirken -grup önerileri geldi- bu grup önerilerinin kabul edilip edilmeyeceğini getirenler biliyor mu, bilmiyor mu değerli arkadaşlar? Biliyorlar.

KADİR URAL (Mersin) – İpotek mi koydunuz Meclise Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hayır, bakın, yani bu yasal hakkınızdır ona bir şey… Ama, şikâyet edildi “Çalıştırmıyorsunuz, sorumlu sizsiniz” denildi de onun için söylüyorum arkadaşlar. Sorumlusu biz değiliz, bugün bu saat itibarıyla hâlen biz gündemi tartışıyorsak, gündemi belirlemeye çalışıyorsak bunun sorumlusu biz değiliz. Velev ki bugünkü çalışma gündemi nasıl belirlendi değerli arkadaşlar? Geçen hafta uzlaşmayla belirlendi.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Danışma Kuruluna hem katılmıyorsunuz, ondan sonra…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Dolayısıyla, yani hem uzlaşmaya ne kadar önem verdiğimizin göstergesi hem de birlikte kararlaştırdığımız gündemi tartışıyoruz şu anda ama bu birlikte belirlediğimiz gündemde bugünkü grup önerileri yoktu değerli arkadaşlar. Bozan biz değiliz, geciktiren biz değiliz Allah aşkına! Yani konuşma yapıldığı için söylüyorum, yoksa her grubun hakkı olan bir düzenleme nedeniyle, bir tasarrufun kullanılması nedeniyle eleştirecek değilim ama biraz önce Sayın Şandır bu gecikmeden dolayı, bu görüşmelerden dolayı AK PARTİ Grubunu sorumlu tuttuğu için söylüyorum bunları. Bu haksız bir değerlendirme, doğru bir değerlendirme değil, bunu koyalım ortaya. Bir gecikme varsa, ki var, onun sorumlusu biz değiliz, maalesef grup önerilerini getiren muhalefet partisine mensup arkadaşlarımız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Getirmeye devam edeceğiz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, biraz önce konuşmacılar ifade etti, 13.30’da toplantıya çağrıldı Danışma Kurulu Meclis Başkanlığımız tarafından. Ben de toplantıya… Geç bilgi verildiği için, tamamen bu nedenle, o anda bilgi verildi ve hemen toplantıya gittim. Yaklaşık 13.40 civarındaydı, toplantı bitmemişti, altını çizerek söylüyorum, toplantı bitmemişti, toplantı devam ediyordu ve toplantıya iştirak ettim. Hem gündemle ilgili, Danışma Kuruluyla ilgili önerilerimizi söyledim, çok net olarak kayıtlarda vardır, Danışma Kurulunun kayıtlarında vardır…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) - İşte…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Geleceğim oraya Sayın Okay.

Danışma Kurulunun kayıtları… Mikrofon açıktı ve ben Danışma Kurulu önerimizin olduğunu ve içeriğini de söyledim, bilgi verdim. Oraya katılan arkadaşlar da şahittir, 3 arkadaşımız vardı ve mikrofon açıktı, muhtemelen kayıtlarda vardır, bakın bu bir.

İkincisi…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bu evrak sahte mi Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hayır, müsaade edin, ben öyle bir şey söylemiyorum. İzin verirseniz…

Bakın, ikincisi: Meclis Başkanlığının gruplara gönderdiği Danışma Kurulu yazısı: “Danışma Kurulu birer örneği ilişikte gönderilen Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanlığının istem yazısındaki…” Sadece Cumhuriyet Halk Partisinin istem yazısı ekli. Doğru mu? MHP’nin var mı? Yok. BDP’nin var mı? Yok.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Demek ki Meclis Başkanlığı yanlış iş yapıyor.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biz onların grup önerilerini görüştük mü? Görüştük. BDP’yi görüştük mü? Görüştük. Peki, neden AK PARTİ’nin grup önerisini görüşmüyoruz? Aynı mahiyette, aynı pozisyonda, aynı süreçte, aynı şey.

OKTAY VURAL (İzmir) – Demek göndermediniz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hayır, gönderildi. Bakın, eğer ölçü Meclis Başkanlığının yazısı ise –öyle söylüyorsunuz, yazı çok net…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Tutanaklar, tutanaklar…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …çok açık, burada hepsi- sadece Cumhuriyet Halk Partisinin yazısından bahsediyor. Ne Milliyetçi Hareket Partisinin ne de BDP’nin yazısından bahsedilmiyor değerli arkadaşlar.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Onun için de bir usul tartışması açalım.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Eğer bu uygulama İç Tüzük’e aykırıysa –biz kesinlikle katılmıyoruz- bu yeni mi aklınıza geldi değerli arkadaşlar? Yani MHP’nin grup önerisi görüşüldü, BDP’nin grup önerisi görüşüldü -aynı pozisyonda, aynı mahiyette grup önerisi görüşüldü- o zaman İç Tüzük’e bir aykırılık söz konusu değil, o zaman görüşülüyor hiçbir problem yok, Sayın Başkanın tutumu hakkında bir görüşme talep edilmiyor, ne zaman ki AK PARTİ’nin grup önerisine geliyor sıra, o zaman hatırlanıyor ki bu İç Tüzük’e aykırı. Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlar, bu haksızlık, bu yanlış, doğru değil. İstikrarlı olmamız lazım, tutarlı olmamız lazım. Kusura bakmayın, yani bunu söylemek durumundayım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yani iyi de şu tutanakları inkâr mı ediyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Eğer katılmamama rağmen, eğer bunu Sayın Suha Okay Bey, gelip “Bakın, Meclis Başkanlığı yazısında sadece Cumhuriyet Halk Partisinin yazısından bahsediliyor. Toplantıya biz çağırıyoruz. Dolayısıyla diğerlerini görüşemezsiniz.” deseydi kendi içinde tutarlı olabilirdi. Katılmıyorum ama tutarlı olabilirdi fakat…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Her yanlışı ben mi bulacağım? Onu da sen bulacaksın.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Başkanım, bakın, çok net, yazı burada.

Bakın, yani ilginç olan şu: O zaman aklınıza gelmedi, hatırlamadınız. Konuşuldu kırk dakika orada, kırk dakika da orada seksen dakika konuşuldu, aklınıza gelmedi, hatırınıza gelmedi ama AK PARTİ’ninki görüşülmeye başlandığı anda birden İç Tüzük’ü hatırladınız.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ben iktidarı denetliyorum Sayın Canikli. “Yanlış yaptık, önergemizi geri çekiyoruz” diyeceksiniz, o kadar.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ayrıca bakın, İç Tüzük çok açık. Hiçbir şekilde bir aykırılık söz konusu değil. O konuda en ufak bir tereddüt olmuyor Sayın Başkanım. Çok net olarak herkesin anlayabileceği açıklıkta yazılmış İç Tüzük’ün 19’uncu maddesinin son fıkrası: “İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine, teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hâllerde, Danışma Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz veya görüş bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasi parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika.

Buyurunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Arkadaşlar, o kadar açık ki… Sayın Başkanım, çok net. Bunun neresini tartışıyoruz Allah aşkına.

Dolayısıyla ne bu uygulama İç Tüzük’e bir aykırılık teşkil etmektedir ne de biraz önce Meclis Başkanlığının yazısında yer almayan MHP ve BDP grup önerilerinin görüşülmesi nedeniyle Başkanlık Divanı herhangi bir yanlış işlem yapmıştır, doğru işlem yapmıştır.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Onun için de usul tartışması açalım, onu da konuşalım.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aynı, biraz sonra AK PARTİ grup önerisinde görüşeceğimiz gibi değerli arkadaşlar, herhangi bir yanlışlık yoktur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Canikli.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Nurettin Canikli haklı olarak grup toplantı önerisinde bulunmayanların Danışma Kurulunda grup önerisi sunamayacağını ifade etti. Doğru ama…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey söylemedim Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Burada, tutanakta “İç Tüzük’e uygun olarak bir toplantı gerçekleştiremeyince sizler grup önerinizi Genel Kurula getirme hakkına İç Tüzük gereği sahipsiniz.” diye Meclis Başkanı söylüyor burada “Sizler sahipsiniz.” diye söylüyor. Burada irade beyanı var ama siz olmadığınız için “sahip değilsiniz” diyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Kayıtlarda çok net olarak hepsi var. Ben konuştum bakın, orada kayıtlara geçti.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Tüzük açık. Bunun tartışılacak bir tarafı yok.

BAŞKAN - Sayın Vural, konu netlikle anlaşılmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi bu konuda tartışma olduğu için ilgili Danışma Kurulu tutanağını istettim, çünkü tartışma olmasaydı buna ihtiyaç duymayacaktım ve gündemimizde de yer almış ama böyle bir tartışma söz konusu olunca bizim bir verimiz olması lazım. Neye dayanarak ve nasıl bir karar vereceğiz bu tartışmaya? Geri çekecek miyiz, devam mı edeceğiz? Bu Danışma Kurulu toplantısı tutanağını inceledim ve her ne kadar Sayın Canikli “Meclis Başkanımızın üst yazısında sadece Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi yer alıyor.” demiş olsa bile, tutanakta, önerilerini görüştüğümüz üç partinin de grup başkan vekili ayrı ayrı, hangi konuda öneri sunduklarını anlatmışlar efendim. Bu Danışma Kurulu tutanağında AKP Grubunun hiçbir önerisi görünmüyor.

AHMET YENİ (Samsun) – AK PARTİ!

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun hiçbir önerisi görünmüyor. Onun için biz de böyle bir tartışmada elimizdeki verilere bakarak karar vermek durumundayız. Tutumumu tekrar gözden geçirdim ve…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İç Tüzük açık Sayın Başkan.

BAŞKAN - …İç Tüzük son derece net efendim, ben demin onu da okudum, bunlara da baktım.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – “…doğrudan Genel Kurula sunabilirler.” diyor.

BAŞKAN – Yapılmış olan usul hatası için arkada arkadaşlarla istişare ettim ve tutanak bizim için esastır. Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İç Tüzük’e uyalım.

BAŞKAN - …Danışma Kurulunda hiçbir şekilde görüşülmemiş görünüyor. Bunun için yapabileceğim bir şey yok, bu öneriyi işlemden kaldırıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Konu kapanmıştır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İç Tüzük’ün neresinde…

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.03


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet burada.

Geçen birleşimde tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru-cevap işlemine geçen sefer başlandığı zaman önceden sisteme girmiş olan arkadaşlarımın adlarını okuyorum ve -tekrar yineleyeyim- bu sıraya göre söz vereceğim: Sayın Köse, Sayın Doğru, Sayın Kart, Sayın Dibek, Sayın Sakık, Sayın Bayındır, Sayın Yıldız, Sayın Paksoy, Sayın Ağyüz, Sayın Yalçın, Sayın Buldan, Sayın Çalış, Sayın Tuncel, Sayın Akat Ata, Sayın Özdemir, Sayın Yunusoğlu, Sayın Karabaş, Sayın M. E. Özdemir, Sayın Kaplan, Sayın Öztürk ve Sayın Genç.

21 kişi sisteme girmiş ama 21 kişiye söz verme olanağımız olmayabilir. Onun için, bu sırayı gözeterek soru-cevap işlemi yapacağım, bu sistemden takip edeceğim. Bu söylediğim arkadaşlar sisteme girmemişse sisteme yeni giren arkadaşlara söz hakkı vereceğim.

                        

(x) 383 S. Sayılı Basmayazı 28/1/2010 tarihli 54’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Soru-cevap işlemimiz, biliyorsunuz, tasarının tümü üzerinde yirmi dakika. On dakikasını soruya ayırıyorum ve her soruya bir dakika süre veriyorum. Bir dakika sonunda otomatik olarak sistem kapanacaktır, lütfen sorularınızı ona göre sorunuz. Kalan süreyi de Hükûmete vereceğim.

Evet, başlatıyorum.

İlk Sayın Doğru, en başta; Sayın Doğru, buyurunuz.

Bir dakika süreniz var.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şemdinli’den Türkiye’ye gelen PKK terör örgütü elemanları ülkemize hiçbir problemle karşılaşmadan giriş yaptılar ancak ülkemizde şehit edilen askerlerin, polislerin, korucuların birçoklarının failleri meçhuldür. Kandil’den gelenlerin bu eylemler içerisinde yer almadıklarını nasıl tespit ettiniz? Bu örgüt üyeleri herhangi bir adli takibe alındılar mı?

Önümüzdeki günlerde Kandil’den ve diğer bölgelerden PKK terör örgütü elemanları ülkemize gelecekler mi, onlara da sınır kapısında mahkemeler kuracak mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Buyurunuz Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Bakana… Kanun tasarısı daha Meclise gelmeden evvel tasarıyla ilgili olarak kamuoyunu bilgilendirirken açıklamaları vardı. Sayın Bakan şuna benzer sözcüklerle kanunu açıklamıştı: “Bu konuda belki her şeyi yasa metnine geçirmiyoruz. Çok bağlayıcı olmayalım, biraz da esnek çalışalım.” türünden cümleleri vardı. Tabii, öyle bir kanun tasarısı ki bu tasarı, zaten Mecliste ciddi anlamda tartışılıyor.

Şimdi, Sayın Bakanın bu açıklamaları -ben kendisine sormak istiyorum- hukuk devleti ilkesiyle bağdaşıyor mu yani bir hukuka aykırılık içermiyor mu bu açıklamalar? Önce bunu kendisine sormak istiyorum.

Şimdi, bu açıklamalar eşliğinde ben şunu merak ediyorum: Yani yarın, öbür gün bu müsteşarlık telefon dinlemeleri yapabilecek mi mesela? Diyelim ki yaptı. E, bunun “Yasal dayanağı var mı yok mu?” tartışmaları olacak. “Ya, ben söylemiştim, işte her şeyi yasa metnine geçirmeyelim, biraz…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek, anlaşıldı sorunuz.

Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Soru 1) EMASYA Protokolü’nü iptal etmeyi düşünüyor musunuz Sayın Bakanım?

2) Örtülü ödenek, şeffaf bir şekilde kamuoyunun gözü önünde kullanma olanağı varken, yıllardır bu konuda ciddi noktada, örtülü ödenekle ilgili herkesin kafasında soru işaretleri var. Bu noktada bir şeffaflaşma olabilir mi?

3) Burada geçen gün AKP Grubu adına konuşan hatip yasal ve illegal yönetimden yani mücadeleden bahsetti. Hukuk devletinde illegal mücadelenin ne olduğunu bize açıklar mısınız?

4) JİTEM’in varlığı konusunda hâlen böyle bir şeyin olmadığını… Oysaki toplumun vicdanında JİTEM’in mahkûm olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

5) Yeni bir olağanüstü hâl uygulamasıyla mı, bu yasanın yasalaştırılması yeni bir olağanüstü hâl uygulaması mı olacak?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren Irak hava sahasının kontrolü Amerika Birleşik Devletleri’nden Irak makamlarına geçmiştir. O tarihten bugüne kadar niçin hava harekâtı yapılmamıştır? Kuzey Irak’ta terörist mi kalmamıştır? Amerika istihbarat mı vermemektedir? ABD, Irak aşiret reisleri müsaade etmemekte midir? Tezkere olmasına rağmen sizin cesaretiniz mi yoktur ki oraya müdahale etmiyorsunuz?

Yine, getirdiğiniz bu yasayla zafiyet olduğunu kabul ediyorsunuz. Bu zafiyetinizden dolayı şehit olan askerlerimiz, gazi olan askerlerimiz, vatandaşlarımızın sorumlulukları sizin değil mi? Bundan dolayı istifa etmeyi hiç düşünmüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, İktidarınızın yarattığı ekonomik kriz ve gerilim ortamında toplumdan yükselen itirazlara, haklı tepkilere neden hep emniyet güçleriyle karşı koyuyorsunuz? Bu tavrınız “inadına demokrasi” söyleminizle bağdaşıyor mu?

Ayrıca, bu yasa şekilden ibaret değil mi? Bu yasa sizin terörle mücadelede başarısız olduğunuzun belgesi değil mi? Uygulama şansı olmayan böyle bir yasayı, sırf açılımın önünde bir şeyler yapmış olmak için getirmiş olmuyor musunuz?

Ayrıca, valilerle sık sık toplantı yapıyorsunuz, Sayın Başbakan da katılıyor. Valilere bir tek söylemediğiniz “partime oy isteyin” lafı kalıyor. Valilerimizi niye siyasallaştırıyorsunuz, niye parti emrine almaya çalışıyorsunuz her konuda? Bunu yanlış görmüyor musunuz?

Ayrıca, Tekelde devam eden Tekel işçilerinin direnişini bir ay sonra emniyet güçleriyle mi sürdürmeyi düşünüyorsunuz? Yoksa onların haklı taleplerine duyarlı davranarak, Hükûmet olarak cevap vermek mi istiyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.

Sayın Buldan…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: 21/01/2010 tarihinde, Iğdır Belediye Başkanımız Sayın Mehmet Nuri Güneş hukuk dışı yöntemlerle gözaltına alınmıştır. Aynı tarihte yapılan diğer gözaltı işlemi ve kamu binaları dâhil yapılan aramalar hakkında İl Valiliği ve İl Emniyet Müdürlüğü bilgi sahibi olmadıklarını ifade etmişlerdir. Jandarma birimlerinin yetki alanları dışında, bilgi verme gereği dahi duymadan yapmış oldukları bu uygulama hangi mevzuata dayanmaktadır? Mevzuat dışı bu uygulama sonrasında başlatılan bir soruşturma var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Buldan.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Emniyet Genel Müdürlüğünün 200 binin üzerinde teşkilatı vardır, bunlar silahlıdır ve İçişleri Bakanlığına bağlı da diğer genel müdürlükler vardır. Bugün bir müsteşarlık kurmak istiyoruz. Bu 200 bin personeli olan emniyet teşkilatını artık genel müdürlük seviyesi kaldırmamaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğünü bir müsteşarlık hâline getirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.

Sayın Akat Ata…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakana sorumu soruyorum: Diyarbakır’ın Kulp ve Silvan ile Batman Sason ilçeleri üçgeninde 17 Ocakta meydana gelen bir olayda bir uzman çavuş yaşamını yitirmiş, yine bir uzman çavuş yaralanmıştır. Bölgede uzun süredir görev yapan Hançer Timi tarafından bu olayın gerçekleştirildiği ileri sürülmüştür. İtirafçı, Hamzalı köyü korucuları ve askerlerden oluştuğu belirtilen bu grubun yine HPG’lilerin kıyafetlerini giyerek köyleri dolaştığı ve bölgedeki ormanları ateşe verdiği ileri sürülmektedir. Bakanlığınız tarafından bu tim hakkında başlatılan bir soruşturma ya da konunun araştırılması için herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır, komisyon oluşturulmuş mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akat Ata.

Sayın Yunusoğlu

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, şu anda partinizin bir milletvekili ve eski kabine üyesinin 1997 yılında “İçişleri Bakanı” sıfatıyla imzaladığı EMASYA Protokolü’nün bugün İktidarınızın sekizinci yılında ortadan kaldırılmasının sebebi nedir? Yedi yıldan beri neden buna ihtiyaç duymadınız? Neden ihtiyaç duyulmuştur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yunusoğlu.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, son birkaç yıldır yaratılan çatışma ortamı, yapılan yayınlar sonucu kamuoyunda güvenlik kuvvetlerinin kendi içerisinde gruplaşmaları olduğu, gruplar arasında, kurumlar arasında, siyasetle kurumlar arasında yansıyan çatışmalar milletimizin göz bebeği silahlı kuvvetlerine, jandarmasına, emniyet teşkilatına ve siyasete güven erozyonu yaratmıştır. Ortaya çıkan mevcut tablonun sebep ve sonuçları üzerinde herhangi bir çalışma yapılmış mıdır? Yapılmışsa yapılan yanlışları ortadan kaldıracak ne gibi çalışmalar yapılmıştır veya yapılacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış.

Son söz olarak Sayın Aslanoğlu’na veriyorum.

Buyurun.

Sistemde görünüyor ama eğer yok ise Sayın Halis…

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Teşekkür ediyorum.

Batman’da 9 Ekim 2009 tarihinde yasa dışı bir gösteride bulunduğu gerekçesiyle göz altına alınan Berivan adlı bir kıza yedi yıl dokuz ay ceza veriliyor. Tabii, bu ülkede, çetelerin kol gezdiği, çetelerin cezaevlerinin beş yıldızlı otellerinde gün geçirdiği ya da kısa zamanda kurtarıldığı bir dönemde Berivan’a bu cezanın verilmesine hukukun ve yargının takdiridir diyebilir misiniz?

Ayrıca, Polis Görev ve Yetkileri Kanunu’nun son değişikliğinden sonra, yaklaşık bir buçuk yıla yakın bir zaman içinde 90’a yakın insan infaz edildi, öldürüldü polisin silah kullanımından dolayı. Bunlara yönelik bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Halis.

Buyurunuz Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Soruların bir kısmına, burada vaktimin yettiği kadarıyla cevap vereceğim.

Önce Sayın Doğru’nun sorusu. Sınır kapısında bir mahkeme kurulmadı. Valilik, Diyarbakır Başsavcılığına –ki o konudan sorumludur bölgede, terörle ilgili konulardan- bir yazı yazdı, “Bunların işlemlerinin, sorgularının sınırda yapılması daha uygun olur. Diyarbakır’a gelirlerse güvenlikle ilgili sorun olur.” dedi. Diyarbakır Başsavcısı da yardımcılarından birkaç kişiyi gönderdi ve orada sorgu yaptılar. Orada bir mahkeme kurulmadı. Hele hele sizlerin dediği gibi “çadır mahkeme” falan yanlış ifadeler. Onu ifade edeyim.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, savcılığa sevk ettiyse hemen çıkar mı? 5 kişi vardı.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Dibek esnek ifadeyi soruyor.

İSA GÖK (Mersin) – Yapmayın ya bu kadar! Doğru cevap verin.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Esnek ifadeyi soruyor. Orada, eğer o metin, benim Komisyondaki konuşmamın tamamı okunursa öyle demiyorum ben, farklı bir şey söylüyorum. O esnek ifade. Yani burada büyük bir bürokratik yapı kurmak istemiyoruz. Onun için genel müdürlük, yardımcılığı gibi mekanizmalar da, hatta mümkün olsa daire bile olsun istemiyoruz. Burası biraz daha rahat eleman istihdam eden, rahat çalışan bir mekanizma olsun ama yasal zorunluluklar var. Ben bunları söylüyorum orada. Öyle sizin dediğiniz gibi, amaçları falan doğrultusunda bir esneklik ifade etmiyorum. Onu da düzeltmiş olayım.

Burada Sayın Sakık “Yeni bir olağanüstü hâl mi?” diyor. Sayın Sakık ve değerli milletvekilleri; tabii şunu hepimiz biliyoruz aslında, hepimiz o süreci yaşıyoruz: AK PARTİ ve AK PARTİ iktidarları dönemi Türkiye’de olağanüstü hâllerin kaldırıldığı, baskıların kalktığı, demokratikleşme sürecinin hızla yürüdüğü bir dönemdir. Hatırlarsanız, bunu soran Değerli Milletvekilimiz olağanüstü hâl bölgesinden bir milletvekili, Sayın Sakık. Otuz yıl artık neredeyse olağanüstü değil, sürekli hâle gelmiş olağanüstü hâli biz İktidarımızın ilk yılında kaldırdık. Onun için hiç öyle şeyleri kimse beklemesin. Türkiye’de inşallah artık olağanüstü hâller falan olmayacak. Türkiye giderek daha demokrat, daha açık, daha özgürlüklerin yaşandığı bir ülke olacak. Biz onun için çalışıyoruz.

Bu kurulacak yeni Müsteşarlık da sivil idarenin emrinde bir koordinasyon birimidir. Öyle yanlış şeyler, fonksiyonlar buna izafe edilmesin, ondan üzülürüz. Çok yanlış bir yaklaşım, onu ifade etmek isterim.

Sayın Ağyüz, valiler toplantısına değiniyor. Değerli milletvekillerimiz, geçen hafta seksen bir il valimizi ve peşinden de seksen bir il emniyet müdürümüzü toplantıya çağırmıştık. Her ocak ayında bir toplantı yapıyoruz. İki yıldır, biliyorsunuz, büyükelçiler için de o yapılıyor. Bir anlamda, bir araya geliyorlar, politikalarımız değerlendiriliyor, yıllık programımız, bir önceki yıl neler yapılmış -zaten onların da hangi konular olduğunu, basına açık, ifade ediyoruz- içinde bulunduğumuz yılın yatırım programları ve diğer çalışmalar değerlendiriliyor ve yeni bir yıl programıyla, yeni bir enerjiyle yöneticilerimiz illere dağılıyorlar. Çok verimli bir toplantı, bu sene de çok verimli oldu, onu ifade etmek isterim.

Iğdır’la ilgili bir soru var, savcılık uygulaması… Onu daha önce ifade etmiştim. Bu tür gözaltılarda polis veya jandarma, biliyorsunuz, adli kolluk görevi görür, savcıdan o talimat geldiğinden itibaren “adli kolluk” ismini alır ve savcılığın talimatı doğrultusunda işlem yapar. Iğdır’daki işlem de o çerçevede meydana gelmiştir.

Sayın Özdemir’in Emniyet Genel Müdürlüğüyle ilgili… Emniyet Genel Müdürlüğü, tabii, ifade ettiğiniz gibi, şanlı tarihi olan bizim büyük bir kurumumuz ve şu anda 220 bin civarında mensubu var ama müsteşarlık yapmayla ilgili özel bir çalışmamız yok.

Sayın Akat’ın… Jandarma o konuda kendi içinde soruşturma yapıyor. Henüz sonuç alınmış değil ifade ettiğiniz konuda.

Sayın Çalış burada kurumlar arası çatışmadan söz ediyor ve bunun emniyet teşkilatında güvensizlik doğurduğunu ifade ediyor.

Sayın Çalış, değerli milletvekillerimiz; şu anda Türkiye’de kurumlar arasında bir çatışma yok. Aksine, kurumların birbiriyle her şeyi paylaşarak, her şeyi açık konuşarak birlikte iş yürüttüğü bir dönemi yaşıyoruz. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Ama belki bazılarının yadırgadığı yeni uygulamalar, değerlendirmeler falan olabilir. Bundan sonra öyle olacak. Türkiye normalleşiyor yani normal sürece geçiyoruz, her şey normalleşiyor Türkiye’de ve nehir kendi yatağında akıyor. Dolayısıyla kurumlar arasında kavga yok, her şeyin yerli yerine oturması var, daha demokratik bir sistemde yerli yerine oturması var. Bütün bu gelişmeleri öyle değerlendirmek lazım.

Ayrıca, biz tabii, verilerle çalışmayı seviyoruz, AK PARTİ Hükûmeti olarak ve parti olarak toplumun nabzını iyi tutarız. Şu anda emniyet teşkilatıyla ilgili yaptığımız güven araştırmalarında toplumun emniyet teşkilatına güveni sürekli yükseliyor, sürekli yükselen bir trend yaşıyor. Elimizde araştırmalar var, bunları da paylaşabiliriz.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Doğu ve Güneydoğu’da kalmış mıdır güven?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Burada, tabii, Sayın Halis, çetelerle, “Çeteler- işte- kol geziyor.” falan gibi bir ifade kullandı. Doğrusu, bunu çok üzücü buluyorum. Çünkü, o yıllar herhâlde unutuldu. Mafyanın, çetelerin, gazete manşetlerinde, efendim, görüntüleri, o uzun uzun haberler herhâlde unutuldu. Tabii unutuldu, şu yedi yılda artık o tür haberler yok gazetelerde.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Engellediniz mi Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Çünkü, AK PARTİ iktidarları döneminin -bakın, bunu samimiyetle söylüyorum. Özellikle son iki yıl, iki buçuk yıl, kendi dönemimle ilgilileri daha iyi biliyorum ama ondan öncesi de değerli Bakanımızın, Abdülkadir Bey’in döneminde- AK PARTİ iktidarları dönemlerinin en önemli özelliği, organize suçlarla mücadeledir ve “çete” diye ifa-de edebilirsiniz, bütün türleriyle ilgili, mafya türü, insan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, mali suçlar… Yani ben size rakamlar versem, önceki yıllarla mukayese edin desem şaşarsınız.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Verin, verin.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Verebilirim.

Dolayısıyla bizim dönemimizde “Çeteler kol geziyor.” gibi bir ifade kullanılamaz. Bu insafsızlık olur. Yani burada tabii, muhalefet, siyaset yapıyor olabiliriz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakan, çeteler konusunda haklısınız. JİTEM kol gezmiyor mu, JİTEM?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Bu tür şeyler olabilir, mu-halefet bir şeyler söyleyebilir ama tabii, insafı elden bırakmamak lazım.

Irak’a harekât konusunda, operasyonlar konusunda, hiçbir şey orada zaafa uğramıyor. Biliyorsunuz, Hükûmet olarak biz getirdik Meclise, önce yoktu. Sınır ötesi operasyon ve harekâtı biz getirdik, yüce Meclis ona “olur” dedi ve o kullanılıyor ve üçüncü defa uzatıldı. Bu konuda hiçbir sorun yok, onu da ifade etmek isterim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – “İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?” diye sormuştum Sayın Bakan, soruma cevap vermiyorsunuz.

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmıştır.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yoklama alıyoruz.

ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim, yoklamaya geçtik.

ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Sayın Başkan…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Daha önce söz talebi var Sayın Başkan.

ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Okay, Sayın Hamzaçebi, Sayın Oksal…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yoklamadan önce söz talebi var Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Koçal

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Görmezden geliyor ya!

BAŞKAN – Sayın Karaibrahim, Sayın Güner, Sayın Öztürk, Sayın Kaptan…

ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Güvel, Sayın Dibek, Sayın Çakır…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama, oylamanın biraz öncesinde yapılır. Bak, burada söz talebi var. Niye duymuyorsunuz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Niye duymuyorsunuz Sayın Başkan?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Niçin duymuyorsunuz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Niye görmezden geliyorsunuz?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan oylamaya geçti.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, ben sözümü bitirdim ve yoklama talebi olarak buna geçtikten sonra siz elinizi kaldırdınız.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hayır, daha önce el kaldırdı.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Başınızı bir kaldırın bakalım, ne oluyor ne bitiyor. Böyle taraflı yönetim olmaz.

BAŞKAN – Şu konuyu lütfen netlikle ortaya koyalım: Soru-cevap işleminde sorular soruldu, Sayın Bakan da cevaplarını verdi. Bu konu bittikten sonra, bir daha, bir daha söz şeyine gerek yok, gayet açık ve net.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Daha önce verdiniz.

BAŞKAN – Ne zaman vermişim?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sisteme girdi Sayın Başkan, sisteme.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu sözünüzü unutmayın ama, herkese bunu uygulayın.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İç Tüzük’e aykırı.

BAŞKAN – Sayın Kesici, Sayın Mengü, Sayın Hacaloğlu, Sayın Yalçınkaya, Sayın Köktürk, Sayın Coşkuner

Tamam efendim.

Üç dakika süre vereceğim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Sayın Ali Küçükaydın’ın 60’a göre yerinden kısa bir söz talebi vardır.

Buyurunuz.

X.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ali Küçükaydın’ın, 54’üncü Birleşimde grup adına yaptığı konuşmasındaki “illegal faaliyetler” ifadesinin Muş Milletvekili Sırrı Sakık tarafından yanlış anlaşıldığını veya yanlış anlamaya sebep olduğunu belirterek bu sözleriyle terör örgütlerini kastettiğine, başka bir maksadının bulunmadığına ilişkin açıklaması (x)

                        

(x) Bu açıklamaya ilişkin ifadeler 28/01/2010 tarihli 54’üncü Birleşimin 200’üncü sayfasında yer almıştır.

ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben, perşembe günü grup adına yaptığım konuşmada, konuşmamın bir yerinde, terör sürecinden bahsederken Terörle Mücadele Yasası’ndan bahsetmiştim. Orada “İllegal faaliyetlere yönelik etkili bir bütünlük içinde mücadele verebilmek için, Terörle Mücadele Yasası ve diğer bazı yasalar çıkarıldı.” demiştim. Buradaki “illegal faaliyetler”den maksadım, terör örgütlerini kastediyorum. Başka bir maksadım olamaz zaten. Konu çok açık çünkü Terörle Mücadele Kanunu’nun bu amaçla çıktığını söylüyorum ve bu söz, zannediyorum Sayın Sırrı Sakık tarafından yanlış anlaşıldı ya da yanlış anlaşılmasına sebep oldu. Ben bu şekilde düzeltmiş oluyorum efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Küçükaydın.

Kayıtlara geçecektir böylece.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, şimdi, burada hatip şöyle diyor: “Legal ve illegal yollardan…” Şimdi nasıl bunu izah edebiliriz?

BAŞKAN – Şimdi, maksadını düzeltti. Yanlış anlaşıldığını…

SIRRI SAKIK (Muş) – Yani ben hatta o gün de davet ettim, “Lütfen bizi aydınlatın.” diye ama aydınlatmadı.

BAŞKAN – Şimdi açıkladı.

SIRRI SAKIK (Muş) – Legaldir çünkü biz bu sürecin mağdurlarıyız. Biz, legal yoldan nasıl bir mücadele, illegal yoldan nasıl bir mücadele yapıldığını, 17.500 faili meçhul cinayetleri biliyoruz. Hangi etkili ve yetkililerin…

BAŞKAN – Sayın Sakık, ne demek istediğinizi gayet net anlıyoruz. Sayın Arkadaşımız da bu yanlış bir anlaşılmaya sebebiyet verdiği için açıklamada bulundu. Böylece tutanaklara geçmiş oldu.

Teşekkür ediyoruz.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Yanlış anlayan biz değiliz Sayın Başkan. Yanlış ifade etmiş olabilir. Yanlış anlamadık, yanlış ifade edilmiş olabilir ama biz doğru anladık.

BAŞKAN – E, düzeltti efendim. Yani doğrudur, olabilir. O da yanlış anlaşılmaları düzeltmek için söz istemişti zaten.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 15’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’ye aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, burada süre on dakikadır. Sayın Erdal Sipahi’nin ancak konuşmasına yetecek bir süremiz vardır, o bittikten sonra da Genel Kurulu kapatacağım. Bilgilerinize…

Buyurunuz Sayın Sipahi.

MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 383 sayılı Kanun Tasarısı birinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini belirteceğim.

Sizleri, şimdi, on altı ay öncesine götürmek istiyorum. 3 Ekim 2008, Aktütün Sınır Karakoluna hainlerce yapılan baskın ve 18 şehit. Ardından, oluşan millî öfkeyi yatıştırmak için Hükûmet yetkililerinin açıklamaları: “Sözün bittiği yere gelinmiştir. Güvenlik güçlerinin ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeler hemen yapılacaktır. Terörle mücadele için yeni bir teşkilatlanmaya gidilecektir.” Ve şimdi -on altı aydan fazla süre geçmiş- durum nedir? Hükûmetin sözü bitmiş, Kandil Dağı’ndaki katillerden, İmralı’daki patronlarından, aşiret reislerinden akıl hocası tutulmuş; “açılım”, “değişim”, “uygun konjonktür”, “yol haritası”, “ezber bozma” kavramları, bölücüye boyun eğmenin, ülkenin bölünmez bütünlüğüne dinamit koymanın kod isimleri hâline getirilmiş.

Cumhurbaşkanının, Başbakanın ve Sayın İçişleri Bakanının dillerinin altından çıkarmaktan korktukları baklalar -ki yavaş yavaş çıkmaya başladı- her seferinde isim değiştiren, isim özürlü, ABD ve AB teşvikli, baskılı bir yıkım projesi. Açılım diye ülke yangın yerine dönmüş, insanlar birbirine şüpheyle, kaygıyla bakmaya başlamış, isyan provaları olağan hâle gelmiş. Aktütün olayı sonrası ne denmişti? “Sözün bittiği yere gelinmiştir.” Demek ki AKP’nin sözü böyle bitiyormuş.

İhtiyaç duyulan bir tek yasal düzenleme yapılmamış, yeni teşkilatlanma ise on altı ay sonra akla gelmiş. “Açılım” diyerek birilerine bir cüce söz verilmiş, bu söz için miat verilmiş; baskı var, tehdit var. Onun için bir acele, bir telaştır gidiyor.

Bölücülük ve açılım birbirinin ruh ikizi. Bunu saklamak için kitapçık bastırılıyor. AKP’nin şehitlerden ve şehit törenlerinden rahatsız olduğunu bu kitapçığından anlıyoruz. Şimdi de açılımı anlatmak için AKP milletvekillerine eğitim verilecekmiş. Demek ki bu yıkım sürecini AKP’li milletvekilleri de anlayamadılar ki eğitim verme ihtiyacı ortaya çıktı.

Terörle mücadele, yerini, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarıyla mücadeleye, teröristle mücadele ise yerini, terörle mücadelede canını ortaya koyanlardan birileri adına intikam almaya dönmüş.

Gelelim yeni teşkilatlanmaya: 3 Ekim 2008’den bu yana on altı ay geçmiş. Beş ay sonra, yani Şubat 2009’da Millî Güvenlik Kurulu gündemine konmuş. On altı ay sonra da bu yeni harika müsteşarlık gündemde.

Hani 2007 Ekiminde bir sınır ötesi operasyon tezkeresi geçmişti, şimdi bakan olan bir AKP sözcüsü bu tezkere için “Sofistike bir tezkeredir.” demişti. Hayretle izlemiştim. Dünyanın hiçbir literatüründe, yıllarını bu mücadelenin içerisinde geçirmiş birisi olarak, “sofistike tezkere” diye bir şey duymadım, daha doğrusu, böyle bir sofistike komediye hiç rastlamamıştım. Sonunda “sofistike”den ne kastedildiğini uygulamalardan anladık. Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesi, yani millet iradesi olan tezkere bir ay düşündükten sonra Amerika’ya götürülüp 5 Kasım 2007’de ABD Başkanı Bush’un icazetine, insafına, müsaadesine, onayına sunulursa bunun adı “sofistike” oluyordu.

Şimdi de ondan mülhem sofistike müsteşarlık! Adı yanlış. Türkiye'nin kamu düzeni ve güvenliği tek başına bu Müsteşarlığın işi mi? Düzen ve güvenlik sağlayan onlarca kurum ve kuruluş var. Görevi yanlış. Terörle mücadele için politika üretecekmiş bu Müsteşarlık! Yani, eğer bürokratlar politika üretecekse, -soruyorum Sayın Bakan- Hükûmetteki politikacılar ne üretecekler? Başındaki yanlış. Ana görevi koordinasyonsa bu koordinasyonu şimdi olduğu gibi bir Başbakan Yardımcısı mı daha kolay sağlar, yoksa yasayla geldiği gibi İçişleri Bakanı mı? “Terörle mücadele sadece güvenlik olayı değildir, birçok bakanlığın görev alanını kapsar.” diyen sizin Hükûmetiniz değil midir? Yetkisi yanlış. Terörle mücadelede herkesi denetleyecekmiş! Allah aşkınıza, kim kimi denetliyor? Bütün devleti bu harika müsteşar mı denetleyecek?

Sonra, en üst seviyede Terörle Mücadele Yüksek Kurulu var. O ne olacak, belli değil. Sizin Başkanlığınızda İç Güvenlik Değerlendirme Kurulu var. O ne olacak, o da belli değil. Bu kurullar eğer iş yapmıyordu da yedi sene neden beklediniz? Eğer yarıyorsa kurul üstüne yeni kurullar… Bu iş daha da karışmayacak mı? Yedi senedir koordinasyonu beceremediniz mi? Eskiden bu iş iyi becerilirdi. Nereden nereye…

Liderlik kitaplarında şöyle yazar: “Teorik ve sonu gelmez araştırmaları bir tarafa bırakıp sadece ‘Ben bunu nasıl yaparım?’ sorusuna odaklanılmalıdır.” Bu teorik, sonu gelmez araştırmaları bırakın Sayın Bakan, terörle mücadeleye gerçekten niyetiniz var mı yok mu, onu söyleyin.

Sonra, siz hem dış destekli yıkım projesi açılımının koordinatörüsünüz hem de terörle mücadele koordinatörüsünüz. Sapla saman birbirine karıştırılmış. İmralı’yla, PKK’yla açılım koordinasyonu mu yapacaksınız, yoksa güvenlik güçleriyle güya terörle mücadele koordinasyonu mu yapacaksınız?

Efendim, emniyet müdürleriyle yapılan toplantıda demişsiniz ki: “Aramızda suçluları barındırmayalım.” Peki Sayın Bakan, kasım sonunda 150 kilometre hızla masum bir insanı öldüren trafik katili korumanızı neden koruma altına aldınız? Bunun cevabını verin, ondan sonra emniyet müdürlerine nasihat verin.

Diğer yandan -basında yer aldı- bu Müsteşarlığa örtülü ödenek kullanma yetkisi verilecekmiş. Eğer doğruysa bu işte bir oyun var. Bu Müsteşarlığın görünürde koordinasyon dışında bir görevi yok. İstihbarat elde etmeyecek, operasyon alanında bir görevi yok. O hâlde örtülü ödenek nereye kullanılacak, nereye harcanacak? Saklanan, gizlenen başka bir şeyler mi var? Bunun cevabını bekliyoruz.

Komisyonda bu Müsteşarlığın kurulması konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak düzeltici, düzenleyici birçok teklifte bulunduk, şimdi de her şeye rağmen “Evet.” diyeceğiz.

Terörle mücadele konusuna yeniden dönersek: Milliyetçi Hareket Partisi olarak size bitmek üzere olan, tehdit olmaktan çıkmış, bölge halkının mücadeleye ortak olduğu bir Türkiye devrettik. Nereye geldik biliyor musunuz? 2002’de size iktidar verildiğinde şehit sayısı 10 -ki bunun da 4’ü GKK- terör durmuş, olaylar durmuş, yurt içinde neredeyse terörist kalmamış ve 2008 yılına gelindiğinde AKP İktidarının icraatlarının sonucunda 171 şehit, 1.602 terör olayı. 2009 yılı -geçen yıl- 80’den fazla şehit, 708 terör olayı.

Terörle mücadelede inisiyatif kaybedilmiş, müzakere Habur’da mütarekeye dönmüş, yargı çadıra sokulmuş, “Sen herhâlde pişmansındır.” komedisi oynanmış. Şimdi de on altı ay sonra müsteşarlık kurulması akla gelmiş.

Terörle mücadele bilançonuz vahim. Bu vahamet, rakamlar ve olaylarla sabit. Siz âciz, zafiyet, teslimiyet gösterdikçe daha çok şehit, daha çok ateş düşen ev. Yangın yerine dönen, devlet otoritesinin gittikçe kaybolduğu, isyan, ayaklanma provalarının yapıldığı, en ağza alınmaz küfürlerin sineye çekilip yutulmasından sorumlu olan sizin İktidarınız.

Yeni bir müsteşarlık kurulması, hataların, günahların kefareti mi? Yani, açılımla epey oy kaybettik, şimdi de terörle mücadele ediyormuş gibi bir oyun oynayıp bunun kefaretini mi ödeyelim… Sayın Başbakan sıkışınca söylüyor, “Şehit aileleri ve gazilerimiz yolumuzu aydınlatıyor.” diyor. O şehit ailelerinin Türk Bayrağı’yla şehitlikte açıklama yapmasını yasaklayan sizin İktidarınız ve Sayın Bakan, siz Kırıkkale kökenlisiniz, Kırıkkalelisiniz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Nerede yasaklamış?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - İstanbul’da efendim.

Babası açılım karşıtı diye…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yok öyle bir şey.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – İstanbul Valisine sorarsınız.

Babası açılım karşıtı diye bir şehit mezarının açılımcılarca tahrip edildiğini bütçe görüşmelerinde size sordum, cevap yok. Aynı konuyu basın manşete taşıdı, yine cevap yok. “Yalan.” deyin, “Yanlış.” deyin, “Failleri yakalandı.” deyin. Müsteşarınızı Habur’da katilleri karşılamaya göndereceğinize bu utanç verici olay için tahkike gönderin. Bu konu açıklığa kavuşmadan da terörle mücadele koordinatörlüğüne soyunmayın, şehitleri ve şehit ailelerini ve gazileri ağzınıza almayın.

Burada Atatürk’ün bir sözünü hatırlatmak istiyorum: Memleket mütesait –yani gelişen, yükselen- bir birliğe muhtaçtır. Alelade politikacılıkla milleti parçalamak, hıyanettir.” 1925, Mustafa Kemal.

Bu arada “şehitlik” ve “gazilik” kavramından rahatsız olan besleme çevrelerin Hükûmeti de etkilemeye çalıştığı konusu gündemde. Şehit ve gazilerin ismini taşıyan okul, cadde, sokak isimleri değiştirilecekmiş. Bu konuda açıklama ve net, kesin tavır bekliyoruz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bu yalanlarla nereye varacaksınız?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - Bunu önerenler, şehit ve gazi isimleri yerine hangi hainlerin ismini kullanıyorlar? Yüce kitabımızdan şehitlikle ilgili bölümler de kaldırılacak mı, merak ediyoruz. Sizden açıklama bekliyoruz. Sizi tenzih ediyoruz ama bu konuda kesin tavrınızı da millet adına duymak istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Çünkü bu malum çevreler, Millî Eğitim Bakanımızın adını kullanmaktalar.

Biz, bu değişiklik önergelerimiz, endişelerimiz, uyarılarımız saklı kalmak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi olarak getirdiğiniz yasa tasarısına “Evet.” diyoruz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Niye “Evet.” diyorsunuz?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - Sırf terörle mücadelede bahaneniz kalmasın “Biz neler yapacaktık da muhalefet istemedi, onun için yapamadık.” demeyin diye “Evet.” diyoruz. İnşallah, görüşme sırasında önerilerimizi dikkate alır, yararlanırsınız, Komisyon “Hayır.”, Hükûmet “Hayır.” klasiği tekrarlanmaz.

Sözlerime son verir, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) - Varsa dağarcığınızda bir laf çıkar konuşursunuz. Sabahtan beri konuşmacıya laf atıp duruyorsunuz ve buna da “ahlak” diyorsunuz. Söyleyeceğin bir şey varsa çık söyle.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 4 Şubat 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.00