DÖNEM: 23 CİLT:
58 YASAMA YILI:
4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
48’inci
Birleşim
14 Ocak 2010 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İzmir Milletvekili
Kamil Erdal Sipahi’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca iade edilen
soru önergelerine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Çek
Yasası’nın uygulamasında karşılaşılan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, zirai eğitimin
164’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Madencilik
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi
(3/1059)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, işsizlik sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/513)
2.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün ve 20 milletvekilinin, tren
kazalarının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/514)
3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve 29 milletvekilinin, TRT yönetimine yönelik
çeşitli iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/515)
4.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 30 milletvekilinin, Karadeniz Ereğli
tersaneler bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/516)
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Üniversite ve
Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/715) (S.Sayısı: 418)
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, 47’nci Birleşimde
yaptığı konuşmadaki ifadesinden dolayı Genel Kuruldan özür dilemesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Tekirdağ Milletvekili
Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, esnaf kredi kooperatiflerindeki ortaklık
payına ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11128)
2.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kadın
kooperatiflerinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Nihat Ergün’ün cevabı (7/11183)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Simav Organize Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11245)
4.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, şeker ithalat ve ihracatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11333)
5.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, kişisel bilgilerinin elektronik ortamda SGK’ya aktarılmasına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/11345)
6.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, komşu ülkelerle yapılan ikili ticaret
anlaşmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/11371)
7.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Türk Patent Enstitüsüyle ilgili çeşitli iddialara
ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11427)
8.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, SGK’nın eczanelerle
sözleşmesini feshetmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Ömer Dinçer’in cevabı (7/11481)
9.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, adında “ak”
ibaresi olan firmalara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat
Ergün’ün cevabı (7/11536)
10.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, terör örgütü
mensuplarının Türkiye’ye gelişlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
(7/11627)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.06’da açılarak altı oturum yaptı.
Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya, Aktaş Sınır Kapısı’nın
açılmasının il ekonomisine yapacağı katkılar ile Ardahan ilinin sorunlarına ve
çözüm yollarına,
Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir, Sivas Cumhuriyet
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesine formasyon
hakkının verilmemesi ve Sivas ili demir yolu hattındaki değişiklik nedeniyle
güzergâh üzerindeki esnafın sorunlarına,
Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan, Manisa ilindeki tarım sigortalılarının sosyal
güvenlik alanındaki çeşitli sorunlarına ve diğer problemlerine,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, hayvancılıktaki sorunların
(10/509),
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 20 milletvekilinin, uzman erbaş
uygulamasındaki sorunların (10/510),
Giresun
Milletvekili Murat Özkan ve 19 milletvekilinin, kurban bağışı organizasyonlarının
(10/511),
Mardin
Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, iş güvenliği ve işçi
sağlığındaki sorunların (10/512),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Avrupa Birliği
Uyum,
İzmir
Milletvekili Harun Öztürk’ün, Plan ve Bütçe,
Komisyonu
üyeliklerinden istifa ettiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Madencilik
Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine gruplarınca aday gösterilen
milletvekilleri seçildi.
Başkanlıkça,
Komisyonun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere
toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve
Ankara Milletvekili Reha Denemeç’in, Serbest Bölgeler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/541) (S. Sayısı: 446) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi ve
kanunlaştı.
4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu’nun (1/715) (S.Sayısı: 418) tümü üzerinde bir süre
görüşüldü.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
14 Ocak 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
20.01’de son verildi.
Meral
AKŞENER |
Başkan
Vekili |
|
|
Harun
TÜFEKCİ Gülşen
ORHAN |
Konya Van |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 60
II.- GELEN KÂĞITLAR
14 Ocak 2010 Perşembe
Tasarı
1.- Tarım ve Gıda
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/795) (Anayasa;
Plan ve Bütçe ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2009)
Rapor
1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/790) (S. Sayısı: 461)
(Dağıtma tarihi: 14.1.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna ve 19 Milletvekilinin, işsizlik sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/513) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2009)
2.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün ve 20 Milletvekilinin, tren
kazalarının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/514) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5.1.2010)
3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve 29 Milletvekilinin, TRT yönetimine yönelik
çeşitli iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/515) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20.11.2009)
4.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 30 Milletvekilinin, Karadeniz Ereğli
Tersaneler Bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/516) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.11.2009)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Adli Tıp Kurumunun
bir incelemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10656)
2.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Boyabat Barajı kapsamındaki kamulaştırmalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11064)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, atıl durumdaki bazı işçilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11065)
4.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kotalı internet
kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11066)
5.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Yaprak Tütün İşletmelerindeki işçilerin durumuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11067)
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, uyuşturucu kaçakçılığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11068)
7.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, iletişimin dinlenmesinde görevli bir yetkiliyi ziyaretine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11069)
8.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, yerleşim yerlerine eski isimlerinin
verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11072)
9.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, kamu işçilerinin ücretlerindeki
vergilendirmeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11074)
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, KPSS ile atanan memurlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11075)
11.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Sarıkeçili Yörüklerini mağdur eden bir uygulamaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11077)
12.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, İstanbul 2010
Avrupa Kültür Başkenti Ajansıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11078)
13.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kamu çalışanlarıyla
ilgili bir açıklamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11084)
14.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, petrol ve petrol ürünleri ithalatına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11097)
15.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, doğalgaz ve elektrik fiyatlarına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11098)
16.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel atamalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11099)
17.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Florya Atatürk
Ormanının imara açılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11100)
18.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin STK’lara yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11101)
19.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin STK’lara yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11102)
20.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, İstanbul Ümraniye’de gaz
zehirlenmesinden hayatını kaybedenlerin defnine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11103)
21.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Kırıkkale Polis Meslek
Yüksek Okuluna şehit ismi verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11104)
22.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi zabıtasının bazı
denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11105)
23.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, İstanbul Florya Atatürk Ormanının imara açılıp
açılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11106)
24.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Ankara’daki metro
projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11107)
25.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Ankara’da şehit aileleri ve gazilere yapılan
polis müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11108)
26.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11109)
27.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon şebekesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11110)
28.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye düğün salonu yapımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11111)
29.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Denizli’de Cumhuriyet
Bayramı yürüyüşündeki bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11112)
30.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’de
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında yaşanan olaylara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11113)
31.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, metrobüs
zammına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11114)
32.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İSKİ’nin
suya yaptığı zamma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11115)
33.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri davasında
adı geçen bir kişinin ilişkili olduğu şirketlerin aldığı ihalelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11116)
34.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediye
Meclisinin bazı üyelerinin kıyafetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11117)
35.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün su şebekesine ve sulama borularına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11118)
36.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon şebekesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11119)
37.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, aydınlatma direği alımıyla
ilgili iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11121)
38.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta satılan TEKEL
binalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11123)
39.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, özel eğitim okullarına idareci atamalarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11124)
40.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki okulların
kaloriferci sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11125)
41.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bir köydeki öğrencilerin
okul değişikliği nedeniyle yaşadıkları mağduriyete ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11126)
42.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, su bedelini ödeyemeyen okullara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11129)
43.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bazı tıp fakültelerine yatay geçiş yapan
öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11130)
44.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, eğitim ataşesi kadrolarına atama yapılmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11131)
45.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, özel öğrenci
yurtlarının denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11132)
46.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir İl Milli
Eğitim Müdürlüğündeki bazı yöneticiler hakkındaki iddialara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11133)
47.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, otistik çocuklar eğitim merkezlerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11134)
48.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir öğrencinin
başka bir okula gönderilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11135)
49.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, bir olaya acil sağlık ekibinin intikaline
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11136)
50.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, H1N1 virüsü
aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11137)
51.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, H1N1 virüsü
aşısı alımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11138)
52.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, domuz gribi
virüsünün domuz ve hindilerdeki kuluçka evresine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11139)
53.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11140)
54.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Urla Devlet
Hastanesinin yeni bina inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11141)
55.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ankara’da bir
hastanede temizlik işçilerine aşı hakkı tanınmadığı iddiasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11142)
56.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, H1N1 virüsü testine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11143)
57.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, domuz gribi tedavisinde kullanılan bir ilaçla
ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11144)
58.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki sağlık
ocaklarının durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11145)
59.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, biyobenzer ve jenerik ilaçların
ruhsatlandırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11147)
60.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Bursa’daki bir
hastanenin hizmete açılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11148)
61.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, kanser vakaları ve tedavisi ile tıbbi cihazlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11149)
62.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, grip
salgınlarında telef edilen hayvanlara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11150)
63.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
pamuk sektöründeki sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11151)
64.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, muz ve narenciye ihracatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11152)
65.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, pamuk üretiminin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11154)
66.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, GDO’lu ürünlerle ilgili
düzenlemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11155)
67.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı personeline
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11156)
68.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bölünmüş yol yapımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11157)
69.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara-İstanbul hızlı tren projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11158)
70.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Alanya-Karaman yolunun yapımına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11159)
71.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’da havaalanı
bölgesindeki bir mahallenin durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11160)
72.- Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, Doğu
Karadeniz’deki afet zararlarının tazminine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/11163)
73.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Ajansı yönetimine ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı)
yazılı soru önergesi (7/11166)
14 Ocak 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca iade edilen soru önergeleri
hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi’ye aittir.
Buyurun Sayın
Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca iade edilen soru önergelerine ilişkin gündem
dışı konuşması
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunarım.
Geçen hafta bir
başka muhalefet milletvekili, iade edilen soru önergeleri konusunu gündeme
getirmişti. Milletvekillerinin anayasal denetim hakkı olan soru önergelerinin
İç Tüzük hükümleri bahane edilerek engellenmesi, sansür altına alınması bir
demokrasi ihlalidir. Meclis Başkanlığının tarafsızlığını ortadan kaldıran,
millet iradesine saygısızlıktır, iktidarı Meclis denetiminden uzaklaştırmaktır.
Benimle birlikte birçok milletvekilimiz şikâyetçi.
İşin hukuki
tutarsızlığı geçen hafta gündeme geldi. Ben başka bir yönden ele alacağım,
bugün olduğu gibi, iade edilen önergeleri, burada, milletin kürsüsünden 72
milyona hitap ederek millet adına soracağım. Bu hafta yeni bir soru önergesi
verdim. Meclis Başkanımız belki iade eder diye önce onunla başlıyorum.
Basında yer aldı,
4-5 tane bakanımıza tanesi 550 bin TL’den lüks makam arabaları alınmış.
Başbakanın 63 milyon dolarlık uçağı yetmedi, bakanlar da yarım milyondan fazla
eden arabalarıyla fakirlikten açlık sınırına getirdikleri Türk insanıyla
herhâlde alay etmek istiyorlar. Kadın ve aileden sorumlu Sayın Bakan,
dilencilik için işkence gören beş yaşındaki Nurettin’i ziyarete herhâlde 550
bin TL’lik yeni makam arabasıyla gidecek!
İade edilen dokuz
soru önergesinden beş tanesi 12 Ekim 2009’da oynanan Türkiye-Ermenistan maçıyla
ilgiliydi, birleştirip kısaltarak soruyorum. İçişleri Bakanına sormuşum:
“Erivan’a yapılan bir ziyaret sonrası başlatılan, dışarıdan talimat ve destekli
Ermeni yakınlaşması, Bursa’da oynanan bir spor karşılaşması ile utanç verici
boyutlara ulaşmıştır. Dost ve kardeş Azerbaycan’ın ay yıldızlı bayrağına ve o
bayrağı taşıyan insanlara karşı uygulanan davranışlar ise ahlak ve terbiye dışı
müstemleke senaryolarını göz önüne sermiştir. Başta Bursa Valisi olmak üzere,
idareci ve görevliler davranışlarını masum ve haklı göstermek üzere tevil ve
yalana başvurmuşlardır. Maçın oynandığı stada paraşütle veya planörle
Azerbaycan bayrağı indirileceği şeklindeki iddialar ancak bunları öne
sürenlerin zekâ seviyelerini gösteren komedi unsurlarıdır. Akşam karanlığından
iki buçuk-üç saat sonra, hangi havaalanından hangi çekici uçakla havalanacağı
belirsiz bir planörün maç sırasında stadyuma inebileceği konusundaki sözde
istihbarat ancak müstemleke iş birlikçilerinin inanacağı kadar zavallı ve
hastalıklı beyinlerin hezeyanlarıdır.
Sorular:
1) Bu sözde
istihbarata siz inandınız mı?
2) Devlet
itibarını daha da zedeleyen bu tevil ve yalan girişimlere karşı tavrınız
nedir?”
Sayın
milletvekilleri, bu istihbarat komedisine siz inandınız mı? Bu saçmalığı
sormayalım mı?
Sayın Başkan,
gürültü nedeniyle konuşamıyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, sükûneti sağlarsak iyi olacak.
Buyurun Sayın
Sipahi.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Aynı konuda spordan sorumlu Devlet Bakanına sormuştum. 14
Ekim 2009’da Bursa’da oynanan Türkiye-Ermenistan futbol maçı, öncesi ve maç
sırasındaki olaylarla utanç vesilesi olmuştur. Maç sırasında kardeş Azerbaycan
bayraklarının Bursa Valiliğince yasaklanması, ardından güya serbest
bırakılması, bilahare FIFA bahanesiyle tekrar yasaklanması ancak bir müstemleke
politikasının tezahürleridir.
Sayın Bakana
sormuştum: “FIFA’nın böyle bir kararı ve bu kararı
alma yetkisi var mıdır?”
Sayın
milletvekilleri, size soruyorum: “Türkiye Cumhuriyeti’ni idare edenler ne
zamandan beri FIFA’dan emir almaktadır? Sormayalım
mı? Siz sormaz mısınız?”
Bir başka soru
önergesi Diyanetten sorumlu Sayın Devlet Bakanına yöneltilmişti. 6 Ekim 2009’da
İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşu nedeniyle bazı İstanbul camilerinde
asılan mahyaların birkaç saat sonra indirilmesi olayı esef ve nefretle basından
öğrenilmiştir. Şehit ailelerinin açıklama yapmalarını açılıma zarar verir
endişesiyle yasakladığı bilinen İstanbul Valisi bu olayı “Süresi dolduğu için
indirildi.”, müftülük ise bazı kişilerin rahatsız oldukları için indirildiği
şeklinde açıklama yapmışlardır. “Ne mutlu Türküm diyene.” mahyasından
rahatsızlık duyan açılım destekçilerinin aslında Büyük Atatürk’ten rahatsız
oldukları herhâlde anlaşılmaktadır. “Ordumuza şükran borçluyuz.” yazılı
mahyadan rahatsız olanların ise işgal kuvvetlerinin günümüzdeki mandacı ve
muhipleri oldukları açıktır. Ayrıca, Türk ordusuna şükran borçlu olmaktan
rahatsızlık duyanların…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – …hangi işgal ordusuna şükran duydukları ise ayrı bir soru
konusudur.
Bu konuda
sormuştum: “Mahyaları indiren zihniyeti tevil, masum ve makul göstermeye
çalışan ihanet ortağı görevliler hakkında bir işlem yapılacak mıdır?
Yapılmayacaksa bu Damat Ferit, Dürrizade özentilerine
açılım destek fonundan hangi destekler verilecektir?”
Bir başka
bakanımız, “Güçlü ordu, güçlü Türkiye.” sözünden rahatsız olup Türk ordusunu
Saddam ordusuna benzetmeye cüret etmişti. Böylece tarih bilgisi ve kültür
seviyesini ortaya koymuştu. Bunların nedenini ve niçinini
sormayalım mı?
Bu konuda soru
önergelerimi sürdüreceğim. Meclis Başkanı engellerse Meclis kürsüsünden sormaya
devam edeceğim. Bugün, bu imkânı veren Sayın Başkana milletimiz adına teşekkür
eder, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sipahi.
Gündem dışı
ikinci söz, Çek Kanunu uygulamaları hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili
Sayın Mehmet Şevki Kulkuloğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Kulkuloğlu.
2.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun,
Çek Yasası’nın uygulamasında karşılaşılan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çek Yasası’nın
uygulamasında karşılaşılan sorunlar hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bakınız, 3164
sayılı Kanun, 4818 sayılı Kanun, 5941 sayılı Kanun, Türk Ticaret Kanunu, Türk
Ceza Kanunu, Ceza İnfaz Kanunu; bunların üçü çek kullanımını düzenlerken
diğerleri de konuyla ilgili maddeler içeriyor, ne çağdaş ülkelerde ne de geri
kalmış ülkelerde eşi ve benzeri yok. Zaten çeki düzenleyen kanun yeryüzünde üç
geri kalmış ülkede var.
O gün de
söyledim, bugün de söylüyorum: Çekin düzenlenmesi Türk Ticaret Kanunu’ndaki
yerine bırakılmalıydı. Gelecek günlerde yine yapacağım gündem
dışı konuşmalarda vadeli ticaretin Çek Kanunu’yla değil, factoring
kanunuyla ancak düzenlenebileceğini, factoringin
fatura iskontosu yöntemiyle işletilmesi gerektiğini,
biz de ise factoringcilerin çek iskontosu
yaptığını, bu çekten verilen hapis cezalarının da en büyük alacaklısının factoringciler olduğunu, factoring
müessesesinin tefecilik müessesesi hâline dönüştürüldüğünü, büyük tefecilerin
de factoringci olarak tefeciliği yasallaştırdıklarını
detaylarıyla anlatmaya çalışacağım. Çelişkiye bakın: Factoring
müessesesi kanun hükmünde kararnameyle yönetilirken çek üç ana, üç tali kanunla
yönetiliyor. Ayrıca, bu durum hem Anayasa’mıza aykırılıklar içermekte hem de
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesine aykırılıklar içermektedir.
Bu durum derhâl düzeltilmelidir.
Çek Kanunu çıktı
çıkmasına da orada “Taahhüt etmekle hapisten çıkma fırsatı veriyoruz.”
dediğiniz, size göre 2 bin kişi, hapishane kayıtlarına göre 65 bin kişi bir
türlü hapisten çıkamadı. Yasa’nın yürürlüğe girmesinin üzerinden neredeyse bir
ay geçti, topu topu 500 kişi civarında şu ana kadar
taahhütte bulunarak hapisten çıkabilen mahkûm mevcut. “Çıkabilen” diyorum çünkü
Yasa uygulanmıyor, uygulanamıyor ya da birileri uygulatmıyor.
Bakınız, sayın
milletvekilleri, yine Çek Kanunu’nda 3167 sayılı Yasa’dan farklı olarak ne var:
Oradaki “hapis cezası”nın adı burada “adli para
cezası” hâline getirilmiş. Bu, açıkça Anayasa’mızın 19 ve 38’inci maddelerine
aykırıdır. Bunun adı “Kandırmaca bir.”
“İyileştirme
yapıldı.” diyorsunuz, bir bakalım: Eskiden alt hapis cezası sınırı çek miktarı
kadardı, yeni Yasa’da da aynı. Nerede iyileştirme? Üst hapis cezası sınırı da
tek çekte 80 bin TL’den fazla olamazdı, yani sekiz yüz gün hapisti, yeni
Yasa’da 150 bin TL oldu, üstelik de eğer çek 150 bin TL’den fazla ise, örneğin
1 milyon TL ise. Eskiden 1 milyon TL’lik tek çekin karşılığı sekiz yüz gün
hapis cezası iken bugün on bin gün, yani yaklaşık yirmi beş yıla çıktı,
“Kandırmaca iki.”
Sonra, sayın
milletvekilleri, Ceza İnfaz Yasası’na bakarsak da şunu göreceğiz: Örneğin bir
hâkim isterse karşılıksız çekte borç miktarını 20 TL’ye bölerek hapis yatılacak
günü belirleyebilirken bir diğer hâkim 100 TL’ye bölebiliyor. Yani 10 bin TL
karşılıksız çeki olan bir kişi düşünelim ki 100 TL’ye bölen hâkime düşerse elli
gün hapis yatacak, 20 TL’ye bölen hâkime denk gelirse, maazallah, beş yüz gün
hapis yatacak, etti “Kandırmaca üç.”
Bu durumda,
karşılıksız çeki olanlara bizler yasa düzenleme yetkisi olan milletvekilleri
olarak “Allah yardımcınız olsun.” dersek inanın bizi ne Allah ne de kullar
affeder. Bu, her şey bir yana Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine
de aykırıdır. 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 6’ncı maddesi uyarınca yapılacak olan
taahhütte denmiş ki: “Taahhüt miktarı, çek miktarı ve ticari faiz toplamını da
içermelidir.” Bu durumu ceza mahkemeleri denetlemekle
yükümlü. Nasıl yapacak bu denetimi? Bilirkişi marifetiyle. Peki,
bilirkişi incelemesi süresinde ne olacak? Kişi hapis yatmaya devam edecek. Yani
“Taahhütte bulunan hemen hapisten çıkacak.” diye bir taahhüdünüz vardı,
“Kandırmaca dört.”
Karşılıksız çek
nedeniyle hapis cezası alan ve yatan kişiler, bu Kanun’dan yararlanmak
istediklerinde, cezaevi savcılarının bu Kanun’un uygulanması yönünde yapmış
oldukları yorumlar mağdurların en az bir altı ay daha cezaevlerinde kalmalarına
neden olacaktır. Örneğin, Denizli Açık Cezaevinden bir hanım mahkûm bildiriyor:
“10 adet ve toplam 74 bin TL olan karşılıksız çeklerim vardı. 8 çekin bedeli
cezayı yattım. Kalan 2 çekle ilgili taahhütte bulunmak istedim, savcı kabul
etmedi, ‘10 çeke de faizleriyle birlikte taahhütte bulunacaksın.’ dedi. Ben
asıllarını ödeyememişim, borç 2 misline çıkıyor. Üstüne üstlük iki yıldır
hapisim, ne iş kaldı ne evliliğim. Çıkınca nasıl hemen iş bulup da hepsini
faiziyle, yüzde 30’unu da ilk yılda ödeyebileyim? Mümkün değil.” diyor.
İstanbul’dan bir
erkek mahkûm: “2 çekim nedeniyle hapisteyim. 1 çekimin davası devam ediyor, 2
çekim de temyizde. Çeklerimi toplu olarak ve gününden önce sordukları için
çeklerim yazıldı. Savcıya hapis yattığım çeklerle ilgili taahhütte bulunmak
istiyorum, kabul etmiyor. Savcı ‘Devam eden davana da temyizdeki davalara da
yani 5 çeke de taahhütte bulunmazsan kabul etmem.’ diyor.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Sayın milletvekilleri, yasa komisyonda görüşülürken
Komisyon Başkanı Ahmet İyimaya, gerekse adalet.org
sitesinde yazdığı tavsiye ve telkinlerle, 5941 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden
önce yargıç ve savcıları etki altına alan Yargıtay Savcısı Tayyar Cem Eralp… Anayasa’nın 138’inci maddesinin ikinci fıkrasında
“Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında
mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye
ve telkinde bulunamaz.” deniliyor. Tayyar Cem Eralp,
Anayasa’nın bu amir hükmüne açıkça aykırı olarak tavsiye ve telkinlerde
bulunarak karar aldırma ve içtihat oluşturma adına yazılar yazıyor. Bu, Türk
Ceza Kanunu’nun 277’nci maddesine de aykırılık ve suç teşkil etmektedir. Hükûmetiniz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu
çalıştırıp Yargıtay üyelerini dahi seçemezken bugün bu savcıya ceza verebilme
kabiliyetinde maalesef değildir. Ben, milletim adına, vekilleri olarak o
savcıyı, işgal ettiği makamın gereğini yapması için bu kürsüden uyarıyorum.
Hukuka ve kanunlara her yurttaş gibi uygun davranmaya davet ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Siz sayın milletvekilleri, hâl ve durum böyleyken millet
sizden bu sorunun aşılması için görevinizi ifa etmenizi beklemektedir.
Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kulkuloğlu.
Gündem dışı
üçüncü söz, zirai öğretimin 164’üncü yıl dönümü münasebetiyle Türk tarımı
konusunda söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Paksoy.
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, zirai eğitimin 164’üncü yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal
eğitimin 164’üncü yıl dönümü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, ebediyete intikal eden meslek büyüklerimizi rahmet ve minnetle
anıyor, hayatta olanlarına uzun ömürler diliyorum.
Tarımsal eğitime bilgi ve öngörüleriyle katkı sunan bilim
insanları ile daha müreffeh, daha aydınlık bir Türkiye için gecesini gündüzüne
katarak çalışan ziraat mühendisi, tekniker ve teknisyenler ile bütün
olumsuzluklara, horlamalara, itilip kakılmalara rağmen, ülkesi için, insanlık
için -birilerinin dediği gibi- yan gelip yatmadan, alın teriyle üreten
kadirşinas çiftçilerimizi de saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
milletvekilleri, öncelikle Türk tarımının vizyonu ve
misyonu olmalıdır. Niçin olmalıdır? Çünkü tarım sosyal açıdan ana sektör
konumundadır. Tarımın sosyolojik boyutu göz ardı edilerek sadece ekonomik
yaklaşımla çözüm oluşturmaya çalışmak, bu ülkeye yapılabilecek en büyük
kötülüktür. Çünkü bu ülkede 85 bin köy ve köy altı yerleşim yeri vardır.
Buralarda 24 milyon insan yaşıyor. Dolayısıyla tarımda attığımız her adımın en
başta insanların, bunların dışında da tarımdan dolaylı olarak etkilenen
yurttaşlarımızın yaşamını önemli ölçüde etkilediğini bilmek zorundayız.
Ancak, AKP Hükûmetinin bu kaygılarımıza maalesef uzak olduğunu
görüyoruz. Uluslararası kartellerin dayatmalarına boyun eğen, üretmeyi değil,
tüketmeyi önceleyen politikalar Türk tarımını komaya sokmuştur. Tütün ve pamuk
üretimi yok olma noktasına gelmiş, fındık ve şeker pancarında aynı süreç
çalıştırılarak bu ürünlerin de üretimi hızla düşürülmüştür. Ürün bedellerinin
artan maliyetlere paralel olarak tespit edilememesi, çiftçilerimizi üretim
yapmaktan vazgeçmeye yöneltmiştir. Bu politikalar devam ettiği sürece, ülkemiz
çok yakın gelecekte büyük bedeller ödemek zorunda kalacaktır.
Türk tarımının
sorunları, sadece çok sayıda ziraat fakültesi açılarak çözülemez. Bir defa, bu
konuda karşımıza istihdam problemi çıkmakta, mesleğin işsizlikle birlikte
anılmasına neden olmaktadır. Ayrıca, ziraat fakülteleri açılırken bölge, iklim
ve ekolojik durumlar göz önünde bulundurulmalıdır.
Aynı iklim, aynı ekolojide yer alan farklı illerde çok
sayıda ziraat fakültesi açılması bizce yararlı değildir. Diğer taraftan, bu
fakültelere alınan öğrenci sayısının fazlalığının da muhasebesi ayrıca
yapılmalıdır. Önemli olanın nicelik değil nitelik olduğundan hareketle, bu
okullarda eğitim, öğretim, laboratuvar ve uygulama
alanlarının yeterli düzeye çıkarılması gerekmektedir.
Bir başka konu:
Son on beş yılda ziraat fakültelerinde dört defa eğitim öğretim sisteminin
değiştirilmesinin de eğitim ve uygulamadaki süreklilik açısından sıkıntı
oluşturduğu görülmüştür.
Kıymetli
milletvekilleri, Tarım Bakanlığının ziraat mühendisleriyle ilgili tasarrufları,
reorganizasyon ve diğer tarım politikaları bir başka önemli sorundur. Bilindiği
üzere, Tarım Bakanlığında, tarımla ilgisi olmayan, bu konuda yeterli
donanımları olmayan meslek mensupları karar alıcı konumlarda bulunmaktadır.
Kimseye karşı şahsi olarak bir tavrımız olamaz ancak Bakanlık politikalarını,
ülke tarımının geleceğini planlayan kişilerin de mesleki yeterliliklerini
sorgulama hakkımızın bulunduğunu düşünüyorum.
Bakanlığın son
zamanlarda çıkarmış olduğu mevzuatlara baktığımızda, ziraat mühendisliği bilimi
içerisinde yer alan ve kanunla ziraat mühendislerinin yetkisinde olan
görevlerin başka mesleklere pay edildiği görülmektedir. Mesela, Bitki Koruma
Ürünlerinin Toptan ve Perakende Satış Yönetmeliği ve Reçeteli İlaç Satışı
Yönetmeliği’nde, 7472 sayılı Ziraat Yüksek Mühendisliği Hakkında Kanun ile
ziraat mühendislerine verilen yetkiler hem başka mesleklere paylaştırılıyor hem
de ziraat mühendisleri yeterlilik sınavına alınıyor. Bu durum son derece
vahimdir. Bir kısım unvanlar eğitimin tamamlanmasıyla kazanılır. Bir veteriner
hekim ilaç satarken, bir eczacı eczane açarken sınava mı giriyor? Eğitim her
zaman kabul edilebilir ancak sadece ziraat mühendislerine getirilmek istenen
sınav şartı asla kabul edilemez.
Başka bir örnek,
yeni kurulacak Tarım ve Gıda Bakanlığı Kanun Tasarısı’nda “tarım uzmanı” ve
“tarım uzman yardımcısı” ibareleridir. Bu tasarıda “Tarım uzmanı olmak için
ziraat mühendisi olmayı gerektirmeyen…”
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) – “…İngilizce bilen herhangi bir lisans mezunu olmak yeterli”
şeklinde bir yaklaşım vardır. Yani, hukukçu, iktisatçı, işletmeci ve benzeri
tarım uzmanı olabiliyor. Bir hukukçu veya işletmeci, uzmanı olmadığı tarım
konusunda hangi politikaları üretecek, hangi çiftçinin sorununu çözecek?
Gerçekten merakımızı mucip bir konudur.
Öte yandan,
çalışan ziraat mühendislerinin ücret ve diğer sosyal hakları yetersizdir. Özlük
haklarının ve maaşlarının iyileştirilmesi şarttır. Özellikle sözleşmeli
istihdam edilen ziraat mühendisleri ile ilgili sıkıntı diğer sözleşmeli
personel gibi, çığ gibi büyümektedir. Anayasa ve yasalarla düzenlenmesi gereken
hakların yönetmeliklerle ters yüz edilmesi, ne hukuk anlayışıyla ne de adalet
duygusuyla bağdaşmaz. Bundan sonraki istihdamlarda da sözleşmeli uygulamasına
devam edileceği düşünüldüğünde bu konuda Bakanlığın daha adil çözümler üretmesi
ehemmiyet arz etmektedir.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Paksoy.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Madencilik
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlenmelerin
belirlenmesi amacıyla kurulan meclis araştırması komisyonunun başkan, başkan
vekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve
kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1059)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz,
Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere 13.01.2010 günü
saat 17:00’de B Blok 2. Kat 4. Banko’daki Araştırma
Komisyonu Toplantı Salonunda 11 (Onbir) Üye ile
toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere
seçilmiştir.
Mehmet
Altan Karapaşaoğlu |
|
|||
Bursa |
|
|||
Komisyon
Geçici Başkanı |
|
|||
|
Adı ve Soyadı |
Seçim Bölgesi |
Aldığı Oy |
|
Başkan |
: M. Altan Karapaşaoğlu |
Bursa |
(11) |
|
Başkanvekili |
: Polat Türkmen |
Zonguldak |
(11) |
|
Kâtip |
: Halil Ünlütepe |
Afyonkarahisar |
(11) |
|
Sözcü |
: Mustafa Kemal
Cengiz |
Çanakkale |
(11) |
|
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır,
önergeleri ayrı ayrı okutacağım.
Üçüncü sırada okutacağım Meclis araştırması beş yüz kelimeden
fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni tutanak
dergisinde yer alacaktır.
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mardin Milletvekili Emine Ayna
ve 19 milletvekilinin, işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/513)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İşsizliği önlemek, istihdam yaratmak ve bu amaçla İşsizlik Sigorta
Fonunun nasıl kullanılabileceğine ilişkin, gerekli araştırmanın yapılması
amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Emine Ayna (Mardin)
2) Fatma Kurtulan (Van)
3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Ayla Akat Ata (Batman)
6) Bengi Yıldız (Batman)
7) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
8) Akın Birdal (Diyarbakır)
9) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) Pervin Buldan (Iğdır)
12) Sebahat Tuncel (İstanbul)
13) Nuri Yaman (Muş)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
16) Sevahir Bayındır (Şırnak)
17) Hasip Kaplan (Şırnak)
18) Şerafettin Halis (Tunceli)
19) Özdal Üçer (Van)
20) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
Gerekçe :
Ülkemizin ağır ekonomik sorunlarının başında işsizlik gelmektedir.
İşsizlik sorunu ekonomik boyutun yanı sıra sosyal ve toplumsal sonuçlar
doğurması açısından ülke yaşamını derinden etkileyen, sarsan etkenlerin en
başında yer almaktadır.
Yıllardan beri işsizlik ülkemizin bir gerçeği durumundadır. Bir
türlü istihdam olanağı yaratılamaması, özel sektörün istihdam yaratıcı yatırım
yapmaması, kamu sektörünün ise ekonomiden elini çekmesi ve elindeki işletmeleri
özelleştirmesi ya da kapatması bu sorunu yara haline getirmiştir. Bunlar
yetmezmiş gibi 2001 ve 2008 yıllarından yaşanan ve halen süren ekonomik kriz
%10 civarında olan işsiz sayısını % 15'lere çıkarmıştır. Bu değer ekonomik
olarak değil sosyal ve toplumsal yaralar açabilecek bir değerdir.
Ülkemiz ve ekonomik yaşamda en önemli nokta, işsizlik artışının
ekonomide genel bir eğilim haline gelmiş olmasıdır. Gerçek işsiz sayısı, krizin
ilk işaretlerinin görüldüğü Eylül 2008'de dahi, 3 milyonun üzerinde idi. AKP hükûmetinin, kriz sürecinde, emekçileri piyasanın insafına
terk eden politikaları sonucu, bugün gerçek işsiz sayısı 5 milyon 837 bin
kişiye çıkmıştır. İşçi çıkarma, istihdamı artırmama, emekliye sevk etme ve
ücretsiz izin gibi uygulamalar bu dönemin temel araçları haline gelmiştir.
TÜİK resmî verilerine göre 2008 Nisanında 2 milyon 115 olan bu
kategorideki işsiz sayısı 104 bin kişi artarak Nisan 2009'da 2 milyon 219 bine
çıkmıştır. Gerçek işsiz sayısına ulaşmak için bu kategoriyi, resmi işsiz
sayısına dâhil ettiğimizde toplam işsiz sayısı 5 milyon 837 bine ulaşmaktadır.
İşsizlik rakamları böyle iken, ülkenin ve ekonominin durumu böyle
iken bunları önlemekle yükümlü olan siyasi iktidar ne yazık ki, çalışanları
maliyet unsuru olarak görmekte ve değerlendirmektedir. İstihdamı, işçiyi ve
çalışanı maliyet öğesi olarak gören bir anlayış, kriz var diye işçi
çıkartmaktadır. Oysa tam tersi krizde ilk yapılması gereken çalışanı ve
istihdamı korumak olmalıdır.
İşsizlik eğiliminin tersine çevrilmesi için istihdam, ücret,
yatırım ve üretimi birlikte ele alındığı bir sosyal programın hayata
geçirilmesi gerekmektedir. Sosyal program hayata geçirilmeden krizin yol açtığı
ağır tahribat telafi edilemeyecektir.
Böyle bir sosyal program için İşsizlik Sigorta Fonundan
yararlanılabilir.
Prim toplamaya 2000 yılının Haziran ayında başlayan, Mart 2002 den
bu yana da sigortalı işsizlere işsizlik ödemesi gerçekleştiren İşsizlik Sigorta
Fonu bu yönüyle olumlu bir özellik taşımaktadır.
Mart 2002 ile Ekim 2009 arası toplam 1.702.000 kişiye
2.793.000.000 TL işsizlik sigortası ödemesi yapılmıştır.
2009 Ekim ayı sonu değerlerine göre 237.521 kişi işsizlik ödeneği
almaktadır.
Krizin etkilerini azaltmak amacıyla getirilen "kısa çalışma
ödemeleri" kapsamında ise 45.105 kişiye 13.477.000 TL ödeme yapılmıştır.
Fonun varlığı ise 41.317.000.000 TL dir.
Bu varlığın yaklaşık %34'ü ile bono, %59'u ile tahvil alınmıştır. Yani diğer
bir deyişle Fonun varlığının %93'ü ile kamu açığı finanse edilmektedir.
Sözün kısası, işsiz yurttaşlarımıza yardım etmek ve istihdamı
artırıcı çabalar içinde olması amacıyla oluşturulan İşsizlik Sigorta Fonu bu
amacından uzaklaşmış olup, artık kamu açıklarını finanse eden bir nitelik
taşımaktadır.
İşsizliği önlemek, istihdam yaratmak ve bu amaçla İşsizlik Sigorta
Fonunun nasıl kullanılabileceğine ilişkin, gerekli araştırmanın yapılması
amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 20 milletvekilinin, tren kazalarının sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/514)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları ya da kısaca TCDD, Türkiye
Cumhuriyeti'ndeki demiryolu taşımacılığını düzenleyen, işleten ve kontrol eden
resmi kurumdur.
Devlet eli, devlet politikası ile yaklaşık 154 yıldır bu
topraklarda demir tekerlekler durmadan dönmüştür. Bu tekerleklerin seyrine
bakmak, bir bakıma ülkemizin geçmişine, yakın tarihine ve bugününe bakmaktır.
Kurtuluş Savaşı ile birlikte demiryollarına gerekli duyarlılığın gösterilmesi
Cumhuriyetimizin ve ülkemizin harcını oluşturmuştur. 1924-1940 yılları
arasındaki demiryollarına yapılan yatırım bugün dahi övünç kaynağımız olmaya
devam etmektedir.
Demir yollarımızın bu parlak döneminin ardından 1950'li yıllarda
tüm dünyada demir yolları gelişirken ülkemizde ihmal edilmiştir.
Alınan yardımların yaptırımları ile daha masraflı olan karayolları
tercih edilmiştir.
Dün kara yolları karşısında kaderine terk edilen demiryolları,
bugün de hızlı tren projesi karşısında kaderine terk edilmiştir. Yeni yollar
yapılması bir yana mevcut yollara gerekli bakım ve onarım yapılmadığı için peş
peşe tren kazaları meydana gelmektedir.
Yedi yıllık AKP hükümeti döneminde 8 ölümlü ve yaralamalı tren
kazası yaşanmıştır. Bu kazalarda 63 kişi ölürken, 260 kişi de yaralanmıştır. Bu
kazalar hemzemin geçitlerdeki kazalar dahil değildir.
2002'de Temelli: Bir ölü, sekiz yaralı.
22 Temmuz 2004, Pamukova'da hızlandırılmış tren kazası: Devrilen
trende 38 ölü, 95 yaralı.
11 Ağustos 2004 Kocaeli/Tavşancıl'da iki yolcu treni çarpıştı: 8
ölü, 88 yaralı.
27 Ocak 2008'de Pamukkale Ekspresi'nin vagonları, Kütahya'nın
Çöğürler Köyü yakınlarında raydan çıktı: 9 ölü, 30 yaralı.
19 Şubat 2008'de Ankara Sincan Tren İstasyonu'nda yolcu indiren
Anadolu Ekspresi'ne banliyö treni arkadan çarptı: 13 yaralı.
23 Şubat 2008'de Sivas'ın
Şarkışla ilçesinde yolcu treni ile 4 Eylül Mavi treni çarpıştı: 5 yaralı.
17 Mayıs 2009'da Sivas'ta iki yük treni çarpıştı: Bir makinist
öldü.
27 Ağustos 2009'da Eskişehir-İstanbul seferini yapan Cumhuriyet
Ekspresi Bilecik çıkışında iş makinesine çarparak devrildi: Beş ölü, 21 yaralı.
3 Ocak 2010'da iki Eskişehir Ekspresi, Bilecik'e bağlı Vezirhan ile Bakırköy arasında kafa kafaya çarpıştı: Bir
ölü, 8 yaralı.
Bazıları da ucuz atlatıldı.
13 Kasım 2009'da Ankara-Eskişehir seferini yapan 91003 sefer
sayılı, 245 yolcu taşıyan yüksek hızlı trenin (YHT) iki vagonu, Hasanbey mevkiinde makas değiştirirken raydan çıktı. Olayda
ölen ya da yaralanan olmadı.
23 Kasım 2009'da da Mavi Tren'in iki vagonu yoldan çıkarken bu
kaza da şans eseri can kaybı olmadan atlatıldı.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) istatistiklerine
göre, 2008 yılında demiryollarında meydana gelen 386 kazada 111 kişi hayatını
kaybederken, 247 kişi yaralandı.
2008’de demiryollarında, 16 tren çarpışması, 104 tren raydan
çıkması, 47 trenden düşme, 93 trenin şahsa çarpması, 118 geçit çarpışması ve 8
diğer kazalar olmak üzere toplam 386 kaza meydana geldi.
Sadece 2008 yılı içerisinde tren çarpışması, trenin raydan çıkması
ve trenden düşme kazalarında 9 yolcu ile 1 personel hayatını kaybetti.
Trenin çarptığı 64 kişi ile geçitte meydana gelen kazalarda da 37
kişi yaşamını yitirdi. 2008 yılında olan tren kazalarında toplam ölü sayısı 111
oldu. Bu kazalarda toplam 247 vatandaş da yaralandı.
Tüm bu olaylar karşısında yetkililerin verdiği çelişkili cevaplar
ve makinistler suçlanarak kazaların geçiştirilmesi düşündürücüdür.
Son yıllarda yaşanan tren kazalarının sebeplerinin araştırılarak
gereken önlemlerin alınması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacı ile
anayasanın 98 inci TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Yaşar Tüzün (Bilecik)
2) Kemal Demirel (Bursa)
3) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
4) Atila Emek (Antalya)
5) Bayram Ali Meral (İstanbul)
6) Suat Binici (Samsun)
7) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
8) Sacid Yıldız (İstanbul)
9) İlhan Kesici (İstanbul)
10) Şevket Köse (Adıyaman)
11) Necla Arat (İstanbul)
12) Vahap Seçer (Mersin)
13) Rahmi Güner (Ordu)
14) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
15) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
16) Ali Koçal (Zonguldak)
17) Tacidar Seyhan (Adana)
18) Birgen Keleş (İstanbul)
19) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
20) Tekin Bingöl (Ankara)
21) Şahin Mengü (Manisa)
3.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve 29 milletvekilinin, TRT yönetimine yönelik çeşitli iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/515) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Anayasamızın 133'üncü maddesine göre; "Devletçe, kamu tüzel
kişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile kamu tüzel
kişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının
tarafsızlığı esastır"
Ancak TRT, son 5 yıldır usulsüzlüklerle, kadrolaşma iddialarıyla
ve tarafsızlığını kaybettiği iddialarıyla kamuoyunda tartışılmaktadır.
Kamu hizmeti yayıncılığı ile görevlendirilen TRT'de yaşanan
hukuksuzlukların, haksızlıkların, keyfî kararların önüne geçilmesi ve TRT'nin
asli görevlerini daha sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için gerekli
önlemlerin alınması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması
için gereğinin yapılmasını arz ederiz.
1) Muharrem İnce (Yalova)
2) Tayfur Süner (Antalya)
3) Sacid Yıldız (İstanbul)
4) Atila Emek (Antalya)
5) Osman Kaptan (Antalya)
6) Engin Altay (Sinop)
7) Fuat Çay (Hatay)
8) Birgen Keleş (İstanbul)
9) İsa Gök (Mersin)
10) Rahmi Güner (Ordu)
11) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
12) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
13) Algan Hacaloğlu
(İstanbul)
14) Ali Arslan (Muğla)
15) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
16) Vahap Seçer (Mersin)
17) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
18) Eşref Karaibrahim (Giresun)
19) Ahmet Küçük (Çanakkale)
20) Tansel Barış (Kırklareli)
21) Şükrü Mustafa Elekdağ (İstanbul)
22) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
23) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
24) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
25) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
(x) (10/515) esas numaralı meclis araştırması önergesinin
tam metni tutanağa eklidir.
26) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
27) Tekin Bingöl (Ankara)
28) Tacidar Seyhan (Adana)
29) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
30) Nevingaye Erbatur (Adana)
Gerekçe Özeti:
Anayasamızın 133'üncü maddesine göre; "Devletçe, kamu tüzel
kişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile kamu tüzel
kişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının
tarafsızlığı esastır"
Yani TRT özerk ve tarafsız bir yayın kurumudur.
2954 sayılı TRT yasasının 5'inci maddesinin "k",
"I", "m" bentlerine göre de TRT, "Haberlerin
toplanması, seçilmesi ve yayınlanmasında tarafsızlık, doğruluk ve çabukluk
ilkeleri ile çağdaş habercilik teknik ve metotlarına bağlı olmak, Haberler ile
yorumları ayırmak ve yorumların kaynaklarını açıklamak, Kamuoyunun sağlıklı ve
serbestçe oluşabilmesi için kamuoyunu ilgilendirecek konularda yeterli yayın
yapmak, tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin, grubun,
çıkar çevresinin, inanç veya düşüncenin menfaatlerine alet olmamak"
zorundadır.
3093 sayılı TRT'nin Gelirleri Kanununa göre, TRT gelirlerinin
yaklaşık yüzde 80'ini, denetim pulu (bandrol) ve
elektrik faturaları aracılığı ile halktan toplanan para oluşturmaktadır. Bu
nedenle TRT, kamu hizmeti yapmakla yükümlüdür. Bu hizmeti Anayasa ve yasaların
belirlediği çerçevede sunmak zorunluluğu vardır. Ocak 2004 tarihinden itibaren
kamuoyuna yansıyan gelişmeler, TRT'nin Anayasa ve yasalarla belirlenen
çerçeveden uzaklaştığını ve TRT'nin ehil olmayan kişilerce yönetildiğini
göstermektedir.
TRT haber bültenlerinde ve programlarında toplumun farklı
kesimlerinin taleplerinin yansıtılmadığı, tek taraflı yayınlar yapıldığı,
özellikle haber bültenlerinde tüm muhalif kesimlere sansür uygulandığı, eylem
ve etkinliklerine yer verilmediği belgelerle sabittir.
23 Kasım 2007 tarihinden sonra Kurumda;
Eş-dost, akraba ve siyasal kadrolaşmanın gerçekleştirildiği,
Kadrolaşmak için yasa ve yönetmelik değişikliği yapıldığı,
liyakatsiz kişilerin göreve getirildiği, mevzuata aykırı atamalar yapıldığı,
Kurum içi sınavlarda ve personel alımında usulsüzlükler yapıldığı,
Çalışanlara baskı yapıldığı, siyasi düşünce, inanç, etnik köken ve
sendika üyeliklerine göre ayrımcılık yapıldığı,
AKP hükümetinin destekçisi bazı yayın kurumlarından sözleşmeli
personel olarak transfer edilenlere verilen yüksek ücretlerle, çalışma
barışının bozulduğu ve ücret adaletsizliği yaratıldığı,
Kurum personelinin atıl hale getirildiği, Kurum personelinin
önerdiği programların reddedildiği, programların, kurum personeli olmayan
kişilere yüksek ücretler karşılığında hazırlatıldığı ve sundurulduğu,
TRT'nin asli görevlerinin anayasa ve yasalara aykırı bir şekilde
taşeron firmalara devredildiği,
Kamu İhale Kanunu'nun 3-g maddesi ve 22. maddesine doğrudan temin
yöntemi ile alınan mal ve hizmetlerde Amasya merkezli şirketlerin tercih
edildiği,
İhalelere fesat karıştırıldığı ve ihalelerde Kurumun zarara
uğratıldığı,
Radyo ve TV vericilerinin bir bölümünün kapatıldığı, bazılarının
güçlerinin azaltıldığı, yayınların izleyiciye/dinleyiciye sağlıklı bir şekilde
ulaşmasının sağlanamadığı,
yönündeki iddialar ve
belgeler basına yansımaktadır.
TRT ekranları ve radyoları, 5 yıldır AKP dışındaki tüm siyasi
kesimlere, muhalefete kapatılmıştır.
23 Kasım 2007 tarihinden bu yana TRT yönetiminin yasadışı
uygulamalarının bir bölümü yargıya taşınmıştır.
TRT çalışanları, üzerlerindeki baskıyı ve Kurumdaki ayrımcılığı
protesto gösterileriyle kamuoyunun gündemine taşımışlardır.
Bu tablo, TRT gibi halkımız ve ülkemiz açısından önemli bir kurumu
her geçen gün yıpratmakta, güvenirliğini azaltmaktadır.
Yukarıda belirtilen konuların, bir bölümü TBMM'nin denetim
araçlarından biri olan soru önergeleri ile basının ve kamuoyunun da gündemine
taşınmış, ancak TRT yönetimi, önergelere verdiği eksik ve yanlış bilgilerle
TBMM'yi de kamuoyunu da yanıltmıştır.
4.- Zonguldak Milletvekili Ali
İhsan Köktürk ve 30 milletvekilinin, Karadeniz Ereğli tersaneler bölgesindeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/516)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2007 yılından 2008 yılı başına kadar Tuzla Tersaneler bölgesinde
meydana gelen yoğun iş kazası ölümleri ve diğer sorunlar nedeniyle Tuzla
Tersaneler bölgesine yönelik olarak Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuş ve
Komisyon çalışmalarını tamamlayarak rapor aşamasına getirmiştir.
Ancak, yaşanan sorunlar sadece Tuzla Tersaneler Bölgesine münhasır
olmayıp, Karadeniz Ereğli'de faaliyet gösteren tersanelerde de büyük sorunlar
yaşanmaktadır. Bu sorunlar hem bölgedeki çalışma barışını, hem de bölgenin
ekonomisini çok ağır bir şekilde etkilemektedir. Kriz gerekçesiyle Erdemir'de çalışan işçi ücretlerinin geriye çekilmesi ve Erdemir'de çalışan işçi sayısının azaltılması nedeniyle
sarsılan Kdz. Ereğli ekonomisi, birkaç yıl öncesinde
önemli bir istihdam kapısı ve yeni bir umut olarak gösterilen tersanelerdeki
büyük olumsuz gelişmeler nedeniyle de ciddi bir sarsıntı yaşamaktadır.
Kdz. Ereğli
bölgesinde 8 adet tersane bulunmaktadır. Bu tersanelerin büyük bir bölümü 2009
yılı başlarından itibaren yoğun işçi çıkarmalarla basının ve bölgenin gündemine
taşınmıştır. 2008 yılında yaklaşık 6 bin civarında işçi çalışmakta iken, bugün
itibarıyla çalışan işçi sayısı 2 binler civarına düşmüştür. Ayrıca bölgedeki
tersanelerden yarısı tüm çalışanlarını çıkartmak suretiyle faaliyetlerini
durdurmuştur.
Konuya yakından bakıldığında; yaşanan sorunlarda en fazla
emek kesiminin mağdur olduğu görülmektedir: Son derece ve tehlikeli iş kolu
olan sektörde; binlerce işçinin işten çıkarıldığı, çalışan işçilerin ücretlerini
zamanında alamadığı, ücretlerinin bordrolara tam olarak yansıtılmadığı,
bordrolara eksik yansıyan ücretler nedeniyle işçilerin pek çok açıdan mağdur
olduğu (Emeklilik gelirine eksik yansıması, işten çıkartılma halinde işsizlik
ödeneğinden eksik yararlanma, iş kazaları ve ölüm hallerinde uğranılan zararın
eksik hesaplanması v.b.gibi.) çalışan işçilerce yoğun bir şekilde gündeme
getirilmiştir, getirilmektedir.
Ayrıca alt işverenlik (taşeronluk) uygulamasının iş
hukukunda istisna olmasına ve sadece "Mal ve hizmet üretimine ilişkin
yardımcı işlerde ve asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereğiyle
teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde" başvurulması
gerekirken, tersanelerde, yasanın kapsamı dışında yaygın bir hale geldiği, bu
durumun da bireysel işçilik haklarını büyük oranda kısıtladığı (daha düşük
ücret, temel bir insan hakkı niteliğinde kabul edilen sendika, toplu sözleşme
ve grev haklarından, işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı hükümlerinden genel
olarak yoksun kalmaları, işe iade davasıyla ilgili olumsuzluklar)
görülmektedir. Bunun yanı sıra iş akitleri sona
erdirilerek işten çıkartılan işçilerin ihbar ve kıdem tazminatı gibi iş
hukukundan doğan haklarını büyük oranda alamadıkları yaygın bir şekilde ifade
edilmektedir. Bu durum yukarıda da belirttiğimiz gibi Kdz.
Ereğli'de çalışma barışını, ekonomik ve sosyal barışı bozan, kanayan büyük bir
yara haline gelmiştir.
Dolayısıyla, iş hukukunun aynı zamanda kamu düzenini
ilgilendirmesi, iş barışının ve sosyal -ekonomik barışın sağlanmasının sadece
işçi ve işverenin değil aynı zamanda devletin temel görevi olması nedeniyle, bu
sorunların araştırılmasını ve nedenlerinin saptanarak çözüm yollarının
bulunması konusunda bu önergenin TBMM Başkanlığına sunulması gereği doğmuştur.
Ayrıca bölgedeki tersanelerin yarısının şu an kapanma noktasına
gelmesi de, tersaneler sektöründe yaşanan bu sürecin nedenlerinin ve çözüm
yollarının da araştırılması gereğini doğurmuştur. Yine tersanelerdeki yoğun
taşeronlaşma nedeniyle tersane sahipleriyle taşeron firmalar arasında da ciddi
sorunlar yaşanmaktadır.
Yukarıdaki nedenlerden ötürü gerek işten çıkartılan, iş yasasının
ve anayasanın emredici hükümlerine aykırı şartlarda çalışan ve haklarını
alamadıkları için büyük mağduriyet yaşayan işçiler, gerekse bir kısım tersanelerin
kapanma noktasına gelmesi nedeniyle tersaneleri bu noktaya taşıyan süreç ve
taşeronlaşmanın yarattığı diğer sorunlar açısından Kdz.
Ereğli Tersaneler Bölgesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla,
Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105.
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 23
Kasım 2009.
1) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
2) Osman Kaptan (Antalya)
3) Atila Emek (Antalya)
4) Tayfur Süner (Antalya)
5) Sacit Yıldız (İstanbul)
6) Engin Altay (Sinop)
7) Fuat Çay (Hatay)
8) Birgen Keleş (İstanbul)
9) İsa Gök (Mersin)
10) Rahmi Güner (Ordu)
11) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
12) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
13) Vahap Seçer (Mersin)
14) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
15) Ahmet Küçük (Çanakkale)
16) Hulusi Güvel (Adana)
17) Ali Arslan (Muğla)
18) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
19) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
20) Eşref Karaibrahim (Giresun)
21) Tansel Barış (Kırklareli)
22) Şükrü Mustafa Elekdağ (İstanbul)
23) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
24) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
25) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
26) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
27) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
28) Tekin Bingöl (Ankara)
29) Tacidar Seyhan (Adana)
30) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
31) Nevingaye Erbatur (Adana)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün
Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Üniversite ve Sağlık
Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/715) (S.Sayısı: 418) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde Hükûmet
adına konuşma tamamlanmıştı.
Şahsı adına söz sırası Sayın Kürşat Atılgan’da, fakat kendisini
davet etmeden evvel, hemen Sayın Atılgan’ın konuşmasından sonra soru-cevap
işlemine geçeceğimiz için dünden tespit ettiğimiz soru sormak için sisteme
giren arkadaşların isimlerini okuyacağım, burada olanlar girsinler. Bu arada,
yeni girenler var, onlar bu listeden sonra değerlendirilecekler.
Sayın Çalış birinci sırada, Sayın Dibek ikinci sırada, Sayın Paksoy, Sayın Doğru, Sayın Tankut,
Sayın Bayındır, Sayın İnan, Sayın Orhan, Sayın Taner, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Atılgan, Sayın Kaplan, Sayın Vural, Sayın Yıldız, Sayın Akçay, Sayın
Işık.
Bu arkadaşlarımız sisteme girerlerse soru-cevap işlemine
geçebiliriz.
Şahsı adına Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Üniversite ve Sağlıkta Tam Gün Çalışma Yasa Tasarısı üzerine şahsım adına söz
almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tam gün yasası ile ilgili konuşmamı,
hekim açığı açısından, üniversite eğitim ve araştırma hastaneleri açısından,
performans yönergesi açısından, hekim seçme özgürlüğü açısından, hasta
memnuniyeti açısından ve işin en önemli noktalarından birisi olan özel
hastanelere sağlayacağı fayda veya zarar açısından değerlendireceğim.
Değerli milletvekilleri, sağlıkta dönüşüm yaptığını söyleyen AKP Hükûmetinin Sağlık Bakanının aslında sağlığın en önemli kriteri olan bin kişiye düşen hekim sayısına dönük ciddi bir
icraatı olmamıştır. Bu kriter sağlığın en temel
kriteridir. Bu oran Yunanistan’da 4,4, İtalya’da 5,7, Almanya’da 3,6,
Türkiye’de ise 1,25’tir. Yani AKP Hükûmetinin Sağlık
Bakanının, sağlıkta o kadar büyük işler yaptığını iddia eden Sağlık Bakanının
Türkiye’de sağlığın en temel kriteri olan bin kişiye
düşen doktor sayısını artırıcı ne işlemler yaptığını gerçekten merak ediyorum.
Bu artış hızıyla, yani yeni mezun pratisyen doktorlar ve
uzmanlardaki artış hızıyla Avrupa Birliği ortalamasını gelecekte yakalamamız
mümkün değildir. Dolayısıyla, bu kanun acaba buna hizmet edecek mi diye
değerlendiriyorum, ama görüyorum ki, sağlığın en temel kriteri
hakkında bu kanunun ilave herhangi bir katkısı olmayacak.
Değerli arkadaşlarım, tam gün yasasını üniversite ve eğitim
araştırma hastanelerine etkisi açısından değerlendirirsek, “Bu yasayla,
alanında söz sahibi ve eğitici potansiyeli yüksek akademik kariyerli hekimlerin
özel çalışmaları engellendiğinde acaba ne olur?” diye düşünürsek, akıl ve
mantığımızla düşünürsek size söyleyebileceğim şu konulara inanıyorum ki sizler
de katılacaksınız:
Üniversite hastaneleri “profesör” unvanını aldıktan sonra terk
edilmeye hazır, aynı şekilde Sağlık Bakanlığı araştırma hastaneleri “doçent”
unvanını aldıktan sonra terk edilmeye hazır kurumlar hâline gelecektir. Yani bu
hastanelerde çalışmak bir amaç değil, bir araç hâline dönüşecektir. Bakanlığın
eğitim hastanelerinde hâlen sayıca az olan eğitici kadroları zamanla mutsuz,
umutsuz ve küskün öğretim üyeleriyle dolacaktır ve zaman içersinde kalan
öğretim üyeleri de ilk fırsatta ayrılacaktır. Dolayısıyla “Bu kanun bu
sorunlara bir çözüm getiriyor mu?” diye bakarsak: Hayır.
(x) 418 S. Sayılı Basmayazı 13/1/2010 tarihli 47’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Performans Yönergesi açısından değerlendirirsek, Bakanlığın beş
yıldan beri sürekli bir açılımla etkin hâle getirmeye çalıştığı döner sermaye
performans ek ödemeleri özellikle eğitim araştırma hastanelerinde muayenehane
kapattıracak özendiricilikte olamamıştır. Dolayısıyla kısmen sağlık ocaklarında
ve ikinci basamak sağlık kurumu olan devlet hastanelerinde başarılı olan
performans ek ödemelerini eğitim ve araştırma hastanelerinde muayenehane
kapattıracak özendiriciliğe getirmek gerekir. “Bu açıdan baktığımızda bu kanun
Performans Yönergesi’nin hedeflerini gerçekleştirmeye hizmet ediyor mu?”
dersek, buna “Evet.” demek mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, hekim seçimi açısından değerlendirildiğinde,
kamu hastanelerinde ve kısmen de özel hastanelerde hasta, hekimden çok
hastaneyi tercih etmek durumundadır. İdeal olanı, hastanın istediği hekime
muayene olabilme özgürlüğünü sağlamaktır. Bu özgürlüğe ilave bazı tedbirler alınsa
idi kamu hastanelerinde kısmen sağlamak mümkün olacaktı ama görüştüğümüz bu
kanun tasarısıyla asıl yapılması gereken muayene basamaklandırma ve sevk
zinciri oluşturulmamıştır. Bu oluşturulmadığı için, hastaların hekim seçme ve
hekime hızla ulaşma fırsatları ve hakları ellerinden alınmaktadır. Gerçekte,
bireysel anlamda baktığımız zaman, hekimin doğrudan tercih edilebildiği tek
sistem muayenehane sistemidir. Dolayısıyla “Bu kanun, hekim seçme özgürlüğü
açısından bir fırsat tanıyor mu?” derseniz, buna da “evet” demek mümkün
değildir; hayır, tanımamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, diğer bir kriterimiz
ise, hasta memnuniyeti açısından bu kanunun sağlayacağı bir fayda var mıdır yok
mudur, onu değerlendirmektir. Kamuda çalışan hekimlere muayene olma konusunda maalesef
bir güvensizlik ve tatmin olmama durumu devam etmektedir. Bir başka konu da
kamuda -milletvekili olarak bizleri de çok fazla uğraştıran- bir aracıyla yani
torpille muayene olma isteği sağlık kültürümüzün bir parçası hâline gelmiştir.
Peki, bu yasa bunlara bir çare getiriyor mu? Hayır, yani buna da “evet” demek
mümkün değildir.
Dolayısıyla bu yasa, sağlık sistemimizin önemli sorunlarına çözüm
bulmaya dönük bir yasa olmayıp başka şeylere hizmet edecektir. Onu da sizlere
bir şekilde burada açıklamayı görev addediyorum. O da özel hastane boyutudur.
Az önce konuşmamda da belirttim, Batı’daki veya gelişmiş ülkelerdeki sağlık
sisteminin iyi gelişmesinin, iyi çalışmasının, konuşmamın başından beri
bahsettiğim kriterlerin her açıdan tatmin edici
düzeylerde olmasının önemli sebeplerinden birisi, hasta muayene basamak
sisteminin oluşturulmuş olmasıdır yani sevk zincirinin oluşturulmuş olmasıdır.
Yani, başı ağrıyanın üniversite hastanesine koşmaması gerekir. Başı ağrıyanın
ya sağlık ocağına veya aile hekimine gitmesi gerekir. Bu basamak sistemi
oluşturulmadığı için, özellikle nitelikli hastanelere aşırı talep nedeniyle
yüklenilmesi sonucu, üçüncü derecede yani ciddi hastalıkları olan hastaların
randevu bulması mümkün olmayacaktır. Peki, bu hastalar ne yapacaktır? Tamamı
özel hastanelere koşacaktır. İşte, bu kanunun en tehlikeli yanı budur. Zaten şu
anda, ortaklıklar vasıtasıyla özel hastane zincirlerimizin birçoğu yabancıların
eline geçmiştir. Bu kanunla birlikte, geri kalan hastanelerin hisse değerleri
artarak yabancıların eline geçmesi ise kaçınılmazdır. Dolayısıyla Mustafa Kemal
Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” sözü “Ama yabancıların
tekelinde hastanelerde çalışan Türk hekimlerine emanet ediniz.” şekline
dönüşecektir. Bu kanun, özel hastaneler açısından değerlendirilse gerçekten çok
başarılı bir kanundur. O nedenle, özel hastanelere sağlamış olduğu bu fırsattan
dolayı bu kanunu hazırlayanları tebrik ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, yapılması gereken, bugünkü sistemin
olumsuzluklarını giderecek bir yasa çıkarmaktı. “Peki, bugünkü sistemdeki temel
tenkitler neler?” derseniz, bunları şöyle özetlemek mümkündür:
Birincisi: Öğretim üyesi hekimlerin kamu hastanelerinde hasta
bakım ve tedavileriyle daha az ilgilenme iddiası.
İkincisi: Yine öğretim üyesi hekimlerin eğitim ve araştırma ile
daha az ilgilendikleri iddiası.
Üçüncüsü: Muayenehanelerine yönlendirme iddiası.
Dördüncüsü: Hekim-hasta-para ilişkisi iddiası ve nihayet
haksız kazanç iddiası.
Peki, bu yasayla bunlar ortadan kalkacak mı? Kaldırabilecek misiniz?
“Kalkacaktır.” diyebiliyor mu Bakanımız? Hayır. Bunların hiçbiri ortadan
kalkmayacaktır. Peki, muayenehanelerin kapatılmasında ne sakıncalar doğacaktır?
Buradaki sakıncalar ise şöyle olacaktır:
Birincisi: Kayıt dışı etkinlik artacak. Yani mesai saatleri
dışında özel hastanelerde ameliyatlar ve tıbbı her türlü işlem konsültasyonları artacak.
İkincisi: Kamu hastanelerinden özel hastanelere kaçış modeli.
Kaçış kademeli olarak artacak yani alanında en iyi olan doktorlar kaçacak
öncelikle.
Üçüncüsü ise: Özellikle Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma
hastanelerinde azalmış olan eğitici personel daha da azalacaktır.
Değerli arkadaşlarım, üniversitelerde on ikiye kadar olan mesai
Sağlık Bakanlığı hastaneleri düzeyine çıkarılmalıydı. Yani ne yapılması
gerektiğini söylüyorum şimdi.
İkinci olarak da sözleşmeli şeflik veya öğretim üyeliği sistemi
getirilmeliydi.
Üçüncü olarak “Performans sistemi = hedef koy + iste” şekline
dönüştürülmeliydi.
Dördüncü olarak muayenehaneler kapanmamalı, aksine sisteme daha
aktif dâhil edilmeliydi yani “Kayıt altına al, kriter
koy, kontrol et.” şekline dönüştürülmeliydi.
Beşinci olarak da tamamlayıcı sağlık sigortası geliştirilmeliydi.
Bu sistem nedir, ne sağlar derseniz, bu sistem sayesinde muayenehaneler sisteme
dâhil olur, muayenehanelerden para kalkar, özel hastane farkı halkın cebinden
çıkmazdı. Bu sistem nedir, nasıl uygulanıyor derseniz, bir oran vermek
istersem, Fransa’daki nüfusun yüzde 86’sı isteğe bağlı tamamlayıcı
sigortalıdır.
Değerli arkadaşlarım, dünyada gelişmiş ülkeler bu sorunlara nasıl
çare bulduysa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Bakanımız,
önce dünyada gelişmiş bu sağlık sistemlerini inceleseydi, sanıyorum ki önünü
görür ve stratejisini ona göre belirlerdi. Yoksa ne olduğu belli olmayan, her
gün sağlık sistemimizin bir parçasını düzeltiyoruz diye getirilen bir kanun,
sağlık sistemimizi daha içinden çıkılmaz keşmekeşler içine sokan kanunlarla
bizleri uğraştırmazlardı. İşte bu yasayla, Türk sağlık sistemi, yeni bir
kargaşanın ve yeni sorunların ortaya çıkacağı bir şekle dönüşmektedir.
Dolayısıyla, benim buradan Sayın Bakana ve sizlere önerim: Gelin, bu yasayı
çekin, üzerinde bir müddet daha çalışın, çalışalım, yeni bir temel yasa
çıkaralım ve sağlık sistemimizi gelişmiş ülkelerdeki problemleri ortadan
kaldıran ciddi bir şekle dönüştürelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atılgan.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bu tasarıda Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğünün özellikle karantina ve diğer bölümünde çalışan sağlık personeli
kendisinin kapsam dışına bırakıldığını düşünüyor. Hatta,
bazı arayan dostlar “Biz üvey evlat mıyız?” diyorlar. Bu konuya bir açıklık
getirirseniz memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana ben de aynı soruyu soracaktım. Sağlık Bakanlığının
bünyesinde yedi tane genel müdürlük var. Bunlardan bir tanesi Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü. Niye bir tek bu Genel Müdürlük -başlangıçta bu yasa
kapsamında olmasına rağmen- bu Genel Müdürlüğe bağlı personel bu yasa kapsamı
dışında? Bunun gerekçesi nedir? Öncelikle bunu öğrenmek istiyorum.
Bir de, Sayın Bakandan, bu Genel Müdürlüğe bağlı kaç personel var,
kaç kişi çalışıyor burada? Yani, bu hâliyle yasa kapsamı dışında kalırsa bu
Genel Müdürlük, çalışanları, yani orada eleman bulmak, doktor çalıştırmak
mümkün müdür? Personel ne yapacaktır? Görevlerinden ayrılmayacaklar mıdır,
kaçmayacaklar mıdır? Amaç nedir? Bir tasarruf mudur? Niye diğer altı genel
müdürlük var da, bu Genel Müdürlük yok?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, 657’ye tabi, Tarım Bakanlığında çalışan bir kurum
hekimi 1.700 lira maaş alıyor. Aynı şartlar altında Sağlık Bakanlığında çalışan
bir doktor ise, döner sermayeden aldığı ücretle beraber çok daha fazla ücret
almaktadır. Tabii, bu durum… Sağlık Bakanlığı dışında çalışan
hekimlerin durumu da aynı. Yani, çok düşük ücretle çalışmaktadırlar. Tam
gün yasasıyla, Sağlık Bakanlığında ve Türk Silahlı Kuvvetleri hastanelerinde çalışan
personele ek ücret zammı yapılırken diğer kurumlardaki hekimlerin durumunu kim
düzeltecek? Bu konudaki görüşlerinizi açıklar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ili Artova, Pazar, Almus, Reşadiye ilçe devlet hastaneleri
gibi birçok hastanede döner sermaye geliri düşüktür. Günlük masrafları bile
zorlukla karşılayabilen bu tür hastanelerde döner sermaye ya çok az
dağıtılmakta ya da hiç dağıtılamamaktadır. Bu durumlarla ilgili olarak neler
yapacaksınız, nasıl bir önlem alacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde, Avrupa Konseyi Sağlık Birimi
Şefi, domuz gribi salgınının sahte bir salgın olduğunu söylemiştir. Buna
katılıyor musunuz? Sizce de, domuz gribi salgını, olduğundan çok fazla bir
şekilde abartılmış mıdır? Fransa, Almanya, Hollanda ve İtalya gibi ülkelerin,
halktan rağbet görmediği için elinde kalan milyonlarca doz aşıyı üçüncü dünya
ülkelerine satmaya çalıştıkları doğru mudur? Ülkemize bugün itibarıyla ne
miktarda domuz gribi aşısı gelmiş, gelen miktarın ne kadarı kullanılmıştır? Şu
an stoklarda kaç doz domuz gribi aşısı bulunmaktadır? Sağlık Bakanlığı olarak
taahhüt ettiğiniz daha ne miktarda domuz gribi aşısı gelecektir? Bunların
toplam net maliyeti nedir? Şu an domuz gribiyle ilgili son durum nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bayındır…
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Aracılığınızla Sayın Bakana şu soruları yöneltmek istiyorum: Dün
kürsüde Sayın Bakan konuştuğunda “Biz ilgili kesimlerle tam mutabakat
sağladık.” dediler. Bu yasa çıkarken, tam gün yasası, özellikle meslek
örgütleri olan TTB ve sendikalarla ne tür bir mutabakat sağladınız?
Yine Başbakan doktorların 10-17 milyar maaş alacağını söyledi. Bu
miktar tam gün yasasına göre performansa dayalı döner sermayeden ödenecek
rakamlar. Artık döner sermaye bir maaş kalemi mi oldu? Maaş kalemi ise
emekliliğe neden yansımıyor?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın İnan…
MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, yaklaşık dört beş yıl önce Niğde’de basında AKP
yöneticileri tarafından 400 günde 400 yataklı yeni bir hastanenin yapılacağı
haberleri çıkmıştı. Daha sonra ilgililerin proje çizdirdikleri ve size geldikleri,
sizin de “Niğde’de herhangi bir yeni devlet hastanesine ihtiyaç olmadığı”
şeklinde ifadeler yansıdı. Daha sonra yeniden girişimlerle “400 yataklı hastane
yerine 300 yataklı yeni bir hastanenin yapılabileceği” ifadeleri herkes
tarafından konuşuldu. Bu konuda sorum şu: Niğde’deki devlet hastanesi ihtiyaca
cevap vermekte midir? Eğer vermiyorsa yeni bir hastane yapılacak mıdır? Ve bu
yeni yapılacak hastane 400 yataklı mı olacaktır ve yeni yapılan hastanede
mevcut hastanede olmayan artı neler olacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Orhan… Yok herhâlde.
Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz tam gün
yasasıyla haftalık çalışma saati 45 saatten 40 saate düşürülmekte; radyasyonla
bire bir muhatap olan radyoloji çalışanlarının ise haftalık çalışma saatleri 25
saatten 35 saate çıkarılmaktadır. Bunun gerekçesi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Sayın Tankut sordu, Avrupa Konseyi Sağlık Birimi Başkanı,
ülkeleri kandırdı ilaç şirketleri… Hakikaten Türkiyede
kandırıldı mı? Ben kandırılmış bir ülke olarak hazmedemiyorum bunu. Sizin
ağzınızdan duyarsam çok mutlu olacağım. Hakikaten ilaç şirketleri Türkiye’yi
kandırdı mı?
2- Hasta bakıcı, temizlik işçisi, yemek hizmetleri, hastalara
yemek hizmeti veren birimler bir nevi, bir yerde, kurum kültürüne sahip olması
lazım. Üniversite hastanelerinde ve hastanelerde artık bu hizmetleri
taşeronlara vermeyi bırakacak mısınız? Kurum kültüründen yoksun ve pedagojik
eğitimi olmayan bu insanların verdiği hizmetlerden hastalar son derece rahatsız
oluyor.
3- On yedi yıldır üniversite hastanelerinde 400 liraya çalışan
insanların -artık yeter deyip- feryatlarını dinleyecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Atılgan…
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Adana ili, işsizliğin son derece yüksek olduğu bir
ildir; ayrıca, kamu yatırımlarından pay alamayan, nüfusuna göre çok gerilerde
pay alan bir ildir. Dolayısıyla Adana iline dönük ne tür projeleriniz vardır, işsizliğin
bu kadar yüksek olduğu bir ile dönük ne tür projeniz vardır?
İkincisi: Bin kişiye düşen hekim sayısı açısından Avrupa Birliği
ortalamasını ne zaman yakalamayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Vural… Yok.
Sayın Yıldız…
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, hâlen mevcut özel hastane ve tıp merkezlerinde çalışan tıp
doktorlarından bazıları kısmi zamanlı statüde çalışmaktadırlar. Gündemdeki
kanun çıktığında doktorların kısmi zamanlı olarak çalışmaları mümkün olmayacaktır.
Hâlen çalıştıkları özel sağlık kuruluşunda devletten ayrılıp tam zamanlı olarak
çalışmaları da yürürlükteki Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık
Kuruluşları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre Sağlık Bakanlığının yapacağı
planlamaya bağlı olacaktır. Çıkacak olan kanunda, bir sefere mahsus olarak,
doktorlara planlama haricinde olmak üzere özel ve devlete ait sağlık kuruluşunu
seçme hakkı tanınmasının uygun olacağı kanaatindeyim. Bu konuda, özellikle
radyoloji, anestezi, biyokimya branşlarında büyük bir
açık vardır çünkü tam güne geçmek istemeyen kimse de çalıştığı özel hastanede
çalışamayacak bu yasadan sonra. Bunun değerlendirilmesi gerekir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, kamuda çalışan
hekimlerinin sigortasını niçin kamu kuruluşları ödemiyor? Hekimlere saati 5
lira 50 kuruş fazla çalışma ücreti ödemek, evrensel çalışan haklarına ne kadar
uyuyor? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesine göre angarya değil
midir? 180 saatlik aylık çalışmanın üzerine ayda 130 saate kadar nöbeti
ücretlendirdiğinizi söylüyorsunuz. Siz hekimleri kaç saat çalıştırmayı
düşünüyorsunuz?
Son olarak, bugün aile hekimlerine genel bütçeden ortalama ne
kadar ödeme yapıyorsunuz? Aile hekimleri dışındaki hekimlere şu anda ortalama
ne kadar para veriyorsunuz? Bu verdiğiniz rakamın en az üçte 2’sini maaş olarak
vermenin önündeki engel nedir? Doğu, Güneydoğu ve geri kalmış yörelerde sağlık
hizmeti tazminatı teşviki vermeyi neden düşünmediniz?
Son olarak, Mesleki Sorumluluk Sigortası Yasa Tasarısı’na göre
kamuda döner sermaye gelirleri üzerinden ödenecek global
bütçe uygulamasıyla kurumların geliri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Birer dakika, birer dakika veriyorum ki çok milletvekili
sorabilsin diye Sayın Kaplan.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tam Gün Çalışma Yasası’nın uygulamaya girmesiyle üniversite
hastanelerinden kaç akademisyen hekimin istifa etmesi beklenmektedir? İstifa
etmesi beklenen bu hekimlere ne kadar görev tazminatı ödeneği verilecektir?
İstifa etmesi beklenen bu öğretim görevlilerinin boşluğunu nasıl doldurmayı
düşünüyorsunuz? Üniversitelerden öğretim üyelerinin ayrılması tıp eğitimini
nasıl etkileyecektir? Buna yönelik bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, zaman
müsaade ettiği kadar sorulara cevap verebileceğim.
BAŞKAN – On dakikanız var.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Umarım ki hepsine cevap
verebilirim çünkü çok sayıda soru oldu.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğündeki personelle ilgili
iki soru soruldu, Sayın Çalış ve Sayın Dibek tarafından. Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü bizim 209 sayılı Döner Sermaye İşletmeleriyle ilgili bir
genel müdürlük değil. Burada daha ziyade bu Genel Müdürlükle ilgili… Bu 209’la
ilgili değişiklikler yaptık; Hudut ve Sahillerin ayrı bir, kendine ait bir
döner sermaye işletme yöntemi var. Dolayısıyla, bu sebeple kanunun metni
içerisine bunlar alınmamış durumda. Bu Genel Müdürlükte çalışan kişi sayısı,
hekim sayısı olarak zannediyorum 70 civarında ama toplam sayıyı bilahare yazılı
olarak verelim.
Sayın Paksoy, kurum hekimlerinin 1.700
lira maaş aldığından işaretle “Durumları nasıl düzelecek?” dedi. Şu anda
değerli kurum hekimlerimizden Sağlık Bakanlığına geçmek isteyenler için bu yol
tamamen açıktır. Yönetmeliğimizde bir istisna hükmü koymuş durumdayız, son iki
aydır; herhangi bir şekilde Sağlık Bakanlığına geçmek isteyen memurlar, diğer
usullere tabi olmaksızın doğrudan Sağlık Bakanlığına geçebilecekler. Bunun
dışında, kurum hekimi olarak çalışmaya devam etmek isteyen değerli hekimlerimiz
için de iş yeri hekimliğinin önünü açık tuttuk. Bu da onlar için ilave bir
imkân teşkil etmektedir.
Sayın Doğru’nun Tokat ili, ilçeleriyle ilgili, döner sermaye
gelirlerindeki düşüklükle ilgili soruları var. Bu ilçeleri özellikle
inceleteceğim çünkü şu anda bine yakın veya bin civarında değişen döner sermaye
işletmesinin aşağı yukarı 950 ila 980’i arasında bu döner sermaye ödemeleri
düzenli yapılabilmektedir. Aksayan ilçeleri sürekli olarak takibe alıyoruz ve
iyileştirmeler yaparak yolumuza devam ediyoruz. Bu ilçeleri de özellikle kendim
inceleyeceğim, arkadaşlarıma incelettireceğim.
Domuz gribinin abartılıp abartılmadığıyla ilgili iki soru soruldu.
Avrupa Birliğinde bir, zannediyorum Avrupa Parlamenterler Birliğiyle ilgili…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Birim Başkanı.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Efendim?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Alman parlamenter…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sağlık Komitesi Başkanı.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Evet, bir parlamenterler
birliğinde yani. Orada bir araştırma önergesi verildi ve konuyu araştırıyorlar.
Şimdi “Domuz gribi abartıldı mı? Ne kadar abartıldı?” Bunları
aslında pandemi bitmeden söyleyemeyiz değerli
milletvekilleri. Ancak şunu ifade etmemiz lazım: Kendi ülkemize baktığımız
zaman H1N1 virüsüyle ilgili olarak hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı
600’ü geçmiştir. Bu arada çok önemli bir rakam var elimizde, hayatını kaybeden
hamilelerimizin sayısı 36 veya belki 38 civarında. Son 2 vaka hususunda tam
bilgi sahibi değilim. Türkiye’de bir önceki yılda (2008 yılında) zatürreeden
hayatını kaybeden hamilemiz 2 kişidir. 2009 yılında zatürreeden hayatını
kaybeden hamile sayısı 38’dir, evet. Bunların 36’sı H1N1 virüsüne, domuz gribi
virüsüne bağlı olarak hayatını kaybetti.
Dolayısıyla, bu tartışmalar yapılacaktır. Bu söylediğiniz
araştırmanın sonuçlarını da hep birlikte göreceğiz. “Ama biz ülke olarak ne
yapmalıydık, ne yaptık?”a sıra gelince, vatandaşımızda farkındalık
oluşturmak ve bu işe her alanda hazırlıklı olmak şarttı; bunu gerçekten iyi bir
biçimde yaptık.
Aşıyla ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Başlangıçta biz de
hastalığın Dünya Sağlık Örgütü tarafından özellikle ifade edilen muhtemel
özellikleri, virüste bir mutasyon riski dolayısıyla 43 milyon doz aşı sipariş
etmiştik. Şu ana kadar 8,4 milyon doz aşı almış durumdayız. Biraz
sözleşmelerimizi biz bu şekilde, esnek biçimde, ülkenin yararını gözetecek
biçimde yapabildik. Bazı ülkeler bunu yapamamış olabilirler. Bazı Avrupa
ülkeleri de zikredilerek onlarla ilgili durum soruldu. Tabii onlar hakkında ben
bir şey söyleyemem. Bu 8,4 milyon doz aşının aşağı yukarı 4 milyona yakınını
kullanmış durumdayız. Geriye kalan miktarın da önümüzdeki günlerde
kullanılacağını düşünüyoruz. Bu arada bir miktar aşıyı da, küçük bir miktar
aşıyı da stokta tutmak istiyoruz. Bunu bilim adamlarımızla da tartışıyoruz. 3
milyon, 5 milyon, belki biraz bunun üstünde bir miktar aşıyı stoklarımızda
tutmayı düşünüyoruz. Özellikle üç yıl süreyle stokta tutulabilecek ve antijen
değişmek gerekirse de bu antijeni yarım euroya
değişebileceğimiz bir aşı türü var, stokta daha ziyade bunu tutmayı düşünüyoruz.
Neden? Çünkü bu virüsün bir mutasyon geçirmesi ve çok daha saldırgan olma riski
mevcut, ama söylediğim gibi, Türkiye bu meseleyi çok iyi yöneten ülkeler
arasındadır ve biz aşı konusunda, en azından medyaya yansıyan, bazı ülkelerin
içine düştüğü sıkıntı gibi bir sıkıntıya da asla düşmedik, bundan sonra da
düşmeyeceğiz. Söylediğim gibi, başlangıçta 43 milyon doz aşı sipariş etmiş ve
bir sigortayı ülkemiz insanına kazandırmışken, satın aldığımız aşı miktarı 8,4
milyon dozdur.
Şimdi, daha önce de söylendi, ifade edildi, medyaya çıkıp bu
hususta konuşan arkadaşlarımız da oldu, 2 milyar liraya yakın, eski parayla 2
katrilyona yakın bir harcama yapıldığından bahsedildi. Şu ana kadar domuz gribi
için yapmış olduğumuz harcama 168 milyon liradır, aşı, diğer malzemeler.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Az mı?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Şimdi bir milletvekilimiz
ben bunu söyleyince “Az mı?” diyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Dolar mı TL mi Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli milletvekilleri,
insan sağlığı çok önemlidir.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – “Panik kampanyası.” diyor Avrupa Birliği
Komisyon Başkanı, Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Böyle pandemilere
mutlaka hazıklıklı olmalısınız. Hayatını kaybeden 600’ün üstündeki
vatandaşımızın her birinin hayatının sizin gözünüzde de çok kıymetli olduğunu
biliyorum. Çeşitli medya kampanyaları ve yanlış yönlendirmeler olmasa aşılama
kampanyaları daha iyi gidebilirdi ve bu sayılar çok daha aşağıda da
kalabilirdi.
Şimdi burada önemli bir husus daha var değerli milletvekilleri,
çok önemli bir husus daha var…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dünyada yüzde 5’lerde.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Uluslararası ilaç firmalarına da alet
olmamak gerekir.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bu meseleler, yani pandemi ve benzeri hususlara yaklaşım meseleleri, elbette
bilimsel kurullarla da birlikte götürülüyor. Dolayısıyla,
vatandaşa doğru bilgi vermek lazım. “2 milyar lira harcama yapılmış.”
denen bir yerde, eğer 170 milyon lira harcama yapılmışsa “2 milyar harcama
yapılmış.” diyenlerin de başını iki elinin arasına alıp biraz düşünmesi
gerekiyor. Tabii ki vatandaşımızın sağlığı çok önemli; bugüne kadar benzeri
konularda aldığımız tedbirler gibi bundan sonra da tedbirler alarak
vatandaşımızın sağlığını korumaya devam edeceğiz.
Sayın Bayındır, “Bu yasa sırasında sendikalar, meslek birliği,
bunlarla ne gibi görüşmeler yaptınız?” dedi.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – “Mutabakat” dediniz de mutabakatı
sormak istedim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bu, aşağı yukarı üç yıllık
geçmişi olan bir çalışmadır. Birçok kere bu paydaşların görüşlerini aldık.
Evet, doğrudur, Türk Tabipler Birliği şu anda bizim gibi düşünmüyor, çok net.
“Bunun için eylem yapacağız.” diyorlar, eylem teşebbüslerinde bulunuyorlar ama
aslında Türk Tabipler Birliği kendisiyle de çelişiyor burada çünkü yıllarca tam
günü savunmuş bir meslek birliğidir, meslek örgütüdür. Şu söyleniyor: Yani bir
taraftan Tam Gün Yasası’ndan yana olacaksınız, yıllarca bunu konuşacaksınız,
yazacaksınız, çizeceksiniz, yasa gündeme geldiğinde karşısına çıkacaksınız!
Bunu anlamak mümkün değildir.
Bakın, bizim niyetimiz çok açık. Biz vatandaşımızı bu muayenehane
kapılarına gitmekten, üniversite hastanelerine gittiklerinde “Eğer para
verirsen senin işini burada görürüz.” diyen sistemden kurtarmak istiyoruz ve
Meclisimizin de bunun yanında durduğunu biliyoruz.
“Bu döner sermayeler neden emekliliğe yansımıyor?” dendi. İşte, bu
kanun, aslında tam da döner sermayelerden maaşa eklenecek sabit tutarların,
mesela bir uzman hekimde 3 bin liraya -maaşla beraber- çıkmasıyla emekliliğe
yansıyan bir imkân da getirmektedir. Yani, bugüne kadar bir uzman hekim, yirmi
beş yıl çalışmış bir uzman hekim 1.600 lira civarında bir parayla emekli
olurken, bu yasadan sonra hekimler, çalışma yıllarına bağlı olarak, yirmi beş
yıl çalışmış bir hekim 2.500 liranın üzerinde bir emeklilik maaşı alabilecektir
ki bu da önemli bir iyileştirmedir.
Niğde’deki bu hastaneyle ilgili soruya… Üç yüz yataklı bir hastane
ihalesini yapmış durumdayız, süreç devam ediyor. Böylece, kısaca cevap vermiş
olayım.
“Sağlık çalışanlarının çalışma süresini 45 saatten 40 saate
düşürdük. Peki, neden radyolojiyle ilgilenen veya radyolojiyle ilgili sağlık
personelinin çalışma saatini 35 saate çıkardık?”
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğinin bu husustaki standartları
otuz beş saattir. Aslında burada önemli olan radyolojiyle iştigal eden değerli
sağlık çalışanlarının ne kadar radyasyon aldığının tespiti ve takibidir.
Çalışma saatlerinden daha önemli olan budur. Dolayısıyla, radyasyonla çalışan
bir kişinin aylık veya yıllık alabileceği maksimal
dozlar da bugün yine Avrupa Birliği standartlarındadır ve hiçbir meslektaşımızı
bu standartların üstünde bir radyasyona maruz kalacak biçimde çalıştırmıyoruz,
bundan sonra da çalıştırmayacağız.
BAŞKAN – Sayın Bakan…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ama takdir edersiniz ki bu
“25 saat” meselesi bugün hizmet vermenin önünde önemli bir engeldir. Onun için
bunu 35 saate çıkarmış durumdayız.
BAŞKAN – Sayın Bakan, epeyce geçti süre.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Geri kalan soruları, Değerli
Başkanım, yazılı olarak cevaplandıralım, ancak bu kadar vakit bulabildik.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.21
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
418 sıra sayılı Tasarı’nın maddelerine geçilmesinin oylanmasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddelere geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada, Hükûmet burada.
Sayın Ziyaeddin Akbulut’un 60’ıncı
maddeye göre pek kısa söz talebi vardır.
İki dakikalık sürede buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, 47’nci Birleşimde yaptığı konuşmadaki
ifadesinden dolayı Genel Kuruldan özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sayın Başkanım, çok teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; dün burada bir konuşma
yapan Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş aynen şu ifadeyi kullandı:
“Başhekimler istifaya çağrılıyor. Bırakmak istemeyen Çorlu Devlet Hastanesi
Başhekimini, AK PARTİ İlçe Başkanı, bacağından vurduracağını söylüyor. Bu kin
ve nefreti anlamıyorum.”
Efendim, benim yaptığım araştırma ve dün akşamdan bu yana gelen
telefonlarla, böyle bir ifadenin iftira olduğu, yalan olduğu, doğru olmadığını
kanıtlamış bulunuyorum. Bakanlık yapmış bir sayın milletvekilinin, yapacağı
eleştirilerde ölçülü olmasını ve lütfen, bu ifadesini özür dileyerek Genel
Kurulda düzeltmesini arz ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Üniversite ve Sağlık
Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/715) (S.Sayısı: 418) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ilâ 10’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ta.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının birinci bölümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlar, bugün gerçekten önemli bir kanun tasarısı
görüşüyoruz. Bu tasarı doktor, hemşire, ebe, sağlık memuru, hizmetlisine kadar,
pratisyen hekiminden profesörüne kadar bütün sağlık çalışanlarını, dolayısıyla
halkımızın tamamını ilgilendiren bir yasadır. Çünkü değerli arkadaşlar,
hayatımızda, hele biraz hastalandığımız zaman, sağlığımızdan daha iyi bir şey
olmadığını hepimiz biliriz. İhtiyaç hâlinde canımızı emanet ettiğimiz
sağlıkçılara, doktorlara, hemşirelere, ebelere, sağlık memurlarına, anestezi
teknisyenlerine ve diğer sağlık çalışanlarına, problemlerine, topyekûn bakmak
gerekiyor ve problemleri de topyekûn çözmek gerekiyor. Siz çok iyi bir cerrah
olabilirsiniz, en iyi ameliyatı yaparsınız ama anestezi teknisyeni bir hata
yaparsa yaptığınız işin neticesi olumsuz olur. Siz çok iyi bir cerrah
olursunuz, en iyi ameliyatı yaparsınız ama hastayı naklederken yardımcı
personel bir hata yapar hastanın canına mal olur. Onun için, sağlık
çalışanlarının moral, motivasyonunu yüksek tutacak
tedbirleri almak öncelikle bu yüce Meclise ve ülkeyi yöneten siyasi iktidara
düşüyor.
Kıymetli arkadaşlar, gerçekten hekimler ve diğer sağlık
çalışanlarının öğrencilik hayatından başlayarak eğitim dönemi zordur,
meşakkatlidir, zahmetlidir. Meslek hayatı da zordur değerli arkadaşlar; sürekli
özveri içinde çalışmayı, bazen hastalarımızı kendi ailemizden birisi gibi
görmemizi, annemiz gibi, babamız gibi, kardeşimiz gibi görmeyi gerektirir.
Ancak, hekimi, ev-hastane-muayenehane üçgeninde koşarken vicdanı ile cüzdanının
arasında sıkıştırmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, bunun hakkaniyetle bağdaşır
bir tarafı da yoktur. Hekim ve diğer sağlık çalışanlarının, hastaları ve mesai
arkadaşları ile ilişkilerini onurlu hâle getirmeli ve onurlu hâlde tutmalıdır.
Bunu sağlayacak ortamı oluşturabildiğimiz gün hastaların ve diğer sağlık
çalışanlarının ve hasta yakınlarının, dolayısıyla sağlığımızın pek çok
problemini çözmüş oluruz. Maalesef, değerli arkadaşlar, bu ideali yakalamak
amacıyla çıkarılan pek çok çalışmaya rağmen sektörün devasa problemleri devam etmektedir.
Temennim odur ki bu tasarı kanunlaşır ve sağlık çalışanlarının
problemleri asgariye iner. Ancak, bizi arayan dostlarımız oluyor, diyorlar ki:
“Ağabey, ben gerçekten tam gün tasarısının taraftarıyım ama tasarıyı okuduğum
zaman endişeleniyorum. Acaba, dağ fare mi doğuracak?” veya “Muayenehanelerimizi
kapatacağız. Zayıf olan poliklinikler, sağlık merkezleri kapanacak. En az 50
bin kişi işsiz kalacak. Buralarda kullanılan aletler edevatlar atıl hâle
gelecek, hurda hâline gelecek. Bunların, bu problemlerin çözümü ne olacak?”
diyorlar. “Hekimleri kamu veya küresel
patronlara ucuz emek sunan emek işçileri hâline mi getireceğiz?” diyorlar.
“Klinik şeflerimize, tıp fakültelerindeki hocalarımıza bu sistemde sağlıklı bir
şekilde ulaşabilecek miyiz?” diyorlar. Sorular uzayıp gidiyor değerli
arkadaşlar. Gerçekten, ben böyle gönül rahatlığı içerisinde cevap veremediğim
için, bu tasarının grup olarak da yanında olmamıza, taraftarı olmamıza rağmen,
gerçekten “Acaba” larımız var, “Başarılı olur mu?”
diye sorularımız var. İşte, bu acabaları asgariye indirebilmek için bu
Meclisimizde, daha, bu tasarı çıkana kadar yapabileceğimiz çalışmalar var diye
düşünüyoruz.
Kıymetli arkadaşlar, geçen günkü Sayın Başbakanın grupta yaptığı
konuşmayı çok arkadaşımız izlemiştir. Kamuoyuna yansıtılan bilgileri de
topluyoruz ve bunları üst üste koyduğumuz zaman artık hekimlere ve diğer sağlık
çalışanlarına öyle büyük imkânlar sağlanmış ki artık bunların tek bir çıkar
yolları var: Ne istedilerse, ne bekliyorlarsa iki fazlası verilmiş. Bu saatten
sonra yapılacak bir şey var: Vatandaşımızın sağlık hizmeti ihtiyacını en iyi
şekilde karşılamak zorundalar.
Kıymetli arkadaşlar, kamuoyuna bilgileri doğru aktarmak lazım. Bir
doğrunun bir kenarından tutup onu yanlış bir yere götürmek gerçekten sektörün
problemlerinin çözümüne bir katkı sağlamaz.
Şimdi, bu kamuoyuna yansıyan bilgilerin sonunda âdeta hekimler ve
diğer sağlık çalışanlarını, eğer ileride aksaklıklar olursa, bu aksaklıklarının
bedelini ödemek üzere sorumlu yerine âdeta günah tahtasına oturtuyoruz.
Kıymetli arkadaşlar, gerçekten bu durum hakkaniyetle bağdaşmaz.
Şimdi, kamuoyuna yansıtılan, deniyor ki: “Efendim, bir klinik
şefi, bir üniversite profesörünün eline ne geçecek? Klinik şefinin eline 13
milyon gibi, tıp fakültesindeki bir hocanın eline 17 milyon gibi bir para
geçecek.”
Kıymetli arkadaşlar, hemen gene Bakanlığımızın sitesindeki bu
tablonun altında başka bir tablo var. Bu tablo bugün itibarıyla döner sermaye
gelirleri ve maaşları eklendiği zaman sağlık çalışanlarına ortalama ödemeyi gösterir.
O da nedir arkadaşlar? Ortalama, uzmanların eline geçen 5 milyar civarındadır,
pratisyenlerin eline geçen de 3 milyar civarındadır maaş artı döner sermaye.
Şimdi bu yeni sistemle bunun üzerinden zorunlu meslek sigortasını ve diğer
kesintilerini de eklediğimiz zaman, emeklilik sigortasıyla ilgili bölüme de
kesintileri eklediğimiz zaman bu eline geçen miktar da azalacak değerli
arkadaşlar. İşin doğrusu budur. Siz döner sermaye gelirlerini artırmadığınız
sürece, döner sermaye gelirlerini gerçekten iyi bir noktaya çıkarmadığınız
sürece bu verilen rakamlar hayal olmaktan, temenni olmaktan öteye geçemez. O
zaman burada yapacağımız öncelikle şu: Döner sermaye gelirlerini artıracak
tedbirler almak lazım. Onun da ötesinde kıymetli arkadaşlar, bu hekimlere emeklilik
döneminde yansıyacak, emekli ücreti olarak kamuoyuna yansıtılan tablonun
gerçeği nedir? Otuz yıl prim öderseniz, bu otuz yılın sonunda bir pratisyen
hekim 2 milyar, bir uzman hekim 2,5 milyar, bir şef de 3 milyar civarında
emekli maaşı alacak. Ne zaman? Otuz yıl sonra! Kıymetli arkadaşlar, bugün
sağlık çalışanlarının bizden beklentisi şu: “Bugün çalışan arkadaşlarımızın
maaşında kalıcı bir yükseklik sağlayalım; bu, bugünden itibaren, yarın emekli
olacak arkadaşlarımızın maaşına da yansısın.” diyorlar.
Kıymetli arkadaşlar, bu tasarıyla, hekimlerin önüne iki seçenek
koyuyoruz, diyoruz ki: Ya kamuda çalışacaksın ya da özel sektörde çalışacaksın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım.
Arkadaşlar, aslında, doğru olan nedir? Hekimin hem kendisine hem
hastasına zaman ayırabileceği güzel bir sistem oluşturmaktır ama bu sistemi
oluştururken, hekimlerimizi gönüllülük esasına göre sistemin içine çekmek doğru
olur diye düşünüyorum.
Tabii ki bu sistemle getirilen mesleki risk sigortası doğru bir
yaklaşım ama bu sigortanın primlerinin yine hekimlerin ücretlerinden yüzde 50
oranında kesilmesini -özellikle kamuda- ben doğru bulmuyorum. Bunun kamuca
karşılanması lazım. Ayrıca, bu mesleki risk sigortasının diğer sağlık
çalışanlarına da uygulanmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Çünkü aynı
risklere doktorla beraber hemşire de anestezi teknisyeni de sağlık teknisyeni
de laboratuvar teknisyeni de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Onlar da zaman zaman
hukukla karşı karşıya, mahkemelerle uğraşmak zorunda kalabileceklerdir.
Değerli arkadaşlarım, bu duygu ve düşüncelerle bugün çıkarmakta
olduğumuz bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak mümkün olduğunca düzelterek katkı vermeye devam edeceğiz diyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır.
BDP GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına 418 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakan dün konuşmasını yaparken “Bu yasayı mutabakatla
geçirdik.” dedi. Parti olarak bizim böyle bir mutabakatımız yok ve dün on iki
sağlık örgütünün merkez yönetim temsilcilerinin ortak beyanında da böyle bir
mutabakat yoktu. Bu kurumların hepsi, ağız birliğiyle, bu yasa tasarısı
tartışılırken kendilerinin hedef tahtası hâline getirildiğini, hedef
gösterildiğini, imajlarının sarsılmaya çalışıldığını, bu yöntemle yasayı
geçirmeye çalıştıklarını ifade ediyorlar.
Evet, tam gün yasasını eskiden beri hem Sağlık Emekçileri
Sendikası hem tabipler odası ve diğer kurumlar istiyorlardı, hâlen de
istiyorlar, tam gün yasasına karşı değiller ama aynı patentteki ismi alıp
içeriğini farklılaştırarak, bu kurumların yıllarca kullandığı ismi kullanıp
içeriğini değiştirerek bu şekilde yeniden, bu kurumları zan altında bırakmak ve
itham etmek çok uygun bir yaklaşım değildir, bunu belirtmek istiyoruz. Çünkü, tam gün yasasında öngörülen, yani meslek örgütlerinin kendi
çalışma yaşamlarını düzenleyen tam gün yasasına ilişkin temel beklentileri
şudur: Sekiz saat çalışma sürecidir. Bu sekiz saatlik çalışma sürecinde, işte,
kamu hastaneleri birliğinin hayata geçirilmesiyle birlikte, kişiler, primlerini
çalıştığı kazanç üzerinden ödemek zorunda kalmayı kabul etmiyorlar. Yani, bu örgütlerin
tam gün yasasında böyle bir yaklaşımı yoktu.
Yine, tam gün yasası tartışıldığı zamanda hastanelerin adı “Kamu
hastanesi”, “Özel hastane”ye dönüştürülmemişti. Yani, yine işte bir yandan
hekim-hasta-para ilişkisini ortadan kaldırıp “vatandaşlarımız para ödemesin”
tanımlamasıyla, gerekçesiyle bu işleme son veriliyor, ne yazık ki, SGK’lı olan hastalar özel hastanelerde… Onu da “A”, “B”,
“C” diye sınıflandırdınız… Giderek, bugüne kadar bu sunduğunuz proje
çerçevesinde, özel hastanelerin pek çoğu zaten kapanmak durumunda kalacak. Bir dönem, insanlar özel hastaneler açtı işte, nasılsa Emekli
Sandığından, Sosyal Sigortadan yani kendi sosyal güvencesi olan, her özel
hastaneye gidebiliyordu ama siz bu sınıflandırmayı yaparak sosyal güvencesi
olan, ancak belli koşullarda bu hastanelerden yararlanabilecek ya da “A sınıfı”
diye tanımladığınız özel hastanelere gittiğinde de yüzde 70 oranında kendi
cebinden para ödeyecek! Neresi bedava? Hasta, hastane ve hekim ya da
para ilişkisinin kesilmesi bunun neresinde? Yine, geçen yıl çıkardığınız Sosyal
Güvenlik Yasası’yla her hasta, gittiği hastanede katkı payı ödeyecek. Nerede,
hasta para ödemeyecek? Yani hasta bundan sonra ister muayenehaneye gitsin ister
özel hastaneye gitsin, ister kamu olup ama pratik işlevi özel hastane olsun,
nereye giderse gitsin ne yazık ki eli cebinde olacak. Yani sizin eliniz
hastanın zaten cebinde olacak. Yine, prim ödemeyen milyonlarca esnaf primini
ödeyemeyeceği için -ki çoğu kepenk kapatıyor ya da icralık pozisyondadır,
hiçbir şekilde primini ödeyememiştir- milyonlarca insan, bu şekilde de yine, bu
sosyal devletin gerekli kıldığı sağlık hizmetinden faydalanamayacak. Nerede,
hasta para ödemeyecek? Yani, siz felsefenizi ve gerekçenizi, savunmanızı
hastanın para ödememesi üzerine kurmuşsunuz ama ne yazık ki her aşamada, ister
tetkik tedavide ister muayenede, hangi aşamada olursa olsun hastalar para
ödeyecek. Yani, siz bu gerekçenizi en azından bu kılıfa büründürmeyin, hastalar
da biliyor para ödediğini. Hastaneler de artık, hem kendi ihtiyaçlarını gidermek
hem de personelinin maaşını ödemek için, kamu hastaneler birliği yasası
yasalaştığı andan itibaren devlet bütçesinden pay almamış olacak neredeyse ve
bütün hizmetini, maaşını o döner sermaye üzerinden ödeyecek. Nerede kaldı para
ödememek? Yani hastanın cebinden aldığınız parayla hastane hizmetini döndürmeye
çalışacaksınız.
Yine, bu yasayla hekimler arasında da bir ayırımcılık yapılmış
olacak. Belirtildi… Yani geliri olmayan, küçük hastanelerde çalışanlar ne
yapacak? Asgari ücrete mi tabi olacak? Ya da işte “Emekliliğine yansıyacak.”
dediniz yirmi beş yıl sonra. Yani, bugün, primini ödemeye çalışan, diyelim otuz
yaşındaki 2035 yılında emekli olacaksa, ömrü yetmeyecek ki! Ödediği parasını
emekli olduğunda alamayacak da yani! Yirmi beş yıl sonra… Hem yirmi beş yıl
sonra neyin ne olacağının kim garantisini veriyor? Şurada, son yirmi yılda bile
sağlık sistemimizde her gün yeni yeni değişiklikler
yapılırken, her gün bir ileri iki geri adımlar atılıyorken, yirmi beş yılın
garantisini vermeyin siz, bugünün garantisini verin. Bugün yaşayan, bugün
çalışan insanların hayatını düzenliyorsanız, bugün yaşayanların düşüncelerine
kulak vermek zorundasınız, yok sayamazsınız, yok sayarak bir yere varamazsınız.
Ne kurumları ne meslek örgütlerini… En temel sorun olan sağlık sorununu icra
edecek sağlık personelinin hem çalışma barışını korumak zorundasınız hem aynı
mesleği icra edenler arasında ayrımcılık yapmamanız lazım.
Biraz önce sorular soruldu: “Radyasyon bölümünde çalışanlar
geçmişte yirmi beş saat çalışıyordu, niye otuz beşe çıkardınız?” Dün, Hükûmet adına konuşan bir arkadaşımız “Bu yasa eskiden
çıkmıştı, bugün geçerli değildir.” diye savundu. Yani bazı kurallar vardır ki
geçerlidir; çünkü, insan hayatını ve insanı değer
almış, insanı temel almış, insanı korumayı baş köşeye koymuş ve o dayanaklara
göre bu kanunlar çıkmıştır. “Geçmiş” diye getirildi… Bugün uluslararası
sözleşmelerin pek çoğu elli yıllık, altmış yıllıktır, daha uzun sürelidir.
Peki, bu sözleşmeler “Eskiden olmuş.” diye rafa kaldırılmıyor ki. Bu sözleşmeler,
yapıldığı zaman da insan hakları gözetilerek gerçekleştirilmiş sözleşmelerdir
ve siz de insan adına bir düzenleme yapacaksanız -insan eksenli bir değişiklik
yaptığınızı iddia ediyorsunuz gerekçede- o zaman kişileri radyoaktif maddeyle
karşı karşıya getirmeye hakkınız var mı? Zaten geçmişte kanser bu kadar yaygın
değildi, bu kadar çok insan ölümlerine sebep olmuyordu, bu kadar çok kimyasal
madde yoktu. “GDO” dediğimiz, bütün her şeyin DNA’sıyla uğraşıldı. Normal,
radyasyonla hiç uğraşmayan insanların bile kanser olma riski çok fazla. Kanser
oranı çok artmıştır. Üstelik bu tür mesleklerde çalışanlara siz 1920’lerde,
1925’lerdeki ekolojik doğa ortamını vaat edebiliyor
musunuz ki “Radyasyonla daha az muhatap oluyor.” diyebiliyorsunuz? Yani
bunların hepsinin birer kandırmaca ve aldatmacadan öteye hiçbir anlamı yoktur.
Dolayısıyla, tüm meslek gruplarındaki herkesin insanca yaşayabileceği, iş
güvencesi başta olmak üzere… Ki siz, hastaneler birliğine geçtiğiniz zaman,
insanların iş güvencesi de olmayacak; şu anda bile taşeron tekelinde çalışan
temizlik işçileri, yemek yapanlar ya da sözleşmeli çalışan hemşireler, ebeler,
diğer meslek grupları zaten iş güvenliğini de kaybetmiş olacak; bu uygulamayla
pek çoğu kaybetmiş ama hedefiniz bütün hepsinin iş güvencesini ortadan
kaldırmak. Bu yetmiyormuş gibi, bir de aynı okulu okumuş, aynı yeterliliğe
sahip insanların birini çok çalıştıracaksınız, diğerine az para vereceksiniz.
Adalet bunun neresinde, diye sormak isteriz tekrar tabii ki.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, yine sağlıkta en önemli hususlardan biri: Sağlıkta yeterli
hizmet alabilmek için ana dil kullanımının çok önemli olduğu ortadadır. Dünya
genelinde, ana dilde sunulmayan sağlık hizmetleri kullanabilme ve
yararlanmanın, aynı ülke içinde ana dil ile aynı dilde hizmet alanlara göre
hemen her zaman daha geride olduğu çok uzun zamandır bilinen bir gerçektir.
Ülkemizde ilki 1968 yılında gerçekleştirilmiş olan Türkiye nüfus ve sağlık
araştırmalarında kullanılan anketlerde uzunca zamandan beri kadınların ana dili
soruluyor fakat kadınların bu özellikleriyle çocukları ve kendilerinin sağlık
durumları arasındaki ilişkiyi sorgulayan verilere raporlarda yer verilmiyor.
Siz, sağlık hizmeti alabilmek için, sağlık personelinin ana dilde
eğitimini, ana dil bilmesinin projesini düşünüyor musunuz? Bu da sağlığın bir
parçası değil mi diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayındır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Domaç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sağlık personelinin tam gün yasası hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu yasanın otuz yıl önce çıkarılmış
olanıyla da uğraşmıştım ben o zaman genç bir asistan olarak, eczacılık
fakültesi asistanı olarak. Doğrusu, ondan bahsetmeden geçemeyeceğim. Otuz yıl
önce asistan temsilcisiydim eczacılık fakültesinde ve çok zevkle, şevkle Tam
Gün Yasası’nın çıkması için çaba harcadık arkadaşlarla birlikte. Sayın Mete
Tan’a çok gidip geldik ve bu gidip gelişlerimiz sonucunda da eczacılık
fakültesinde çalışanların da tam gün kapsamı içerisinde değerlendirilmesi ve
belli tazminatlarla maaşlarına yansıması konusunda belli yollar aldık. Bütün
fakültelerde uygulandığı gibi bizim fakültede de uygulanmasını beklerken on
aylık bir süre geçti, fakültemizde o yıllarda Tam Gün Yasası uygulanmadı,
herkes Tam Gün Yasası’ndan tazminat alırken uygulanmadı. Biz yine yollara
düştük o sıralarda, Ankara’ya gelip Sağlık Bakanlığı Müsteşarından Tam Gün
Yasası’nın bu fakültede de uygulanacağına dair bir yazı aldığımızı
hatırlıyorum. On ay sonra eczacılık fakültesinde, bizim bulunduğumuz eczacılık
fakültesinde Tam Gün Yasası uygulanmaya başlamıştı. Bir yararı da olmuştu o
yıllarda, bazı arkadaşlarımız birikmiş paralarıyla kooperatiften ev almaya
karar verdiler, böyle de bir katkısı olmuştu. Evet, değişik nedenlerle bazı mal
mülk sahibi olan arkadaşlarımız sağlık elemanı oldular çünkü o sırada Yasa beş
ay geç uygulamayla başlamıştı, tam gün uygulaması beş ay geç uygulamayla başlamıştı.
Biliyorsunuz, 12 Eylül faşist darbesinden sonra Tam Gün Yasası
ortadan kaldırıldı. Bu darbeyi yapanlar bazı konularda ülkemize ihanet etti,
bunlardan bir tanesi de bu Tam Gün Yasası’dır. O zaman bu ihanete uğramamış
olsaydık şimdi bu konuyu bir daha belki tartışmıyor olacaktık, belki de
aksaklıklarını tartışıyor olacaktık, onu yeniliyor olacaktık, ortaya çıkan
sorunları görüşüyor olacaktık ama bugün o kaldırıldığı için yeniden tam gün
yasasını tartışıyoruz burada. Bu tam gün yasasını bugün tartışmamız, çok
gecikmiş bir tartışma gerçekten. Demek ki biz otuz yıl önce bir Tam Gün
Yasası’na sahiptik, o kaldırıldı, biz otuz yıl sonra tartışabiliyoruz. Gecikmiş
bir tartışma ama gecikmeden kastımız şu demek değil: Gecikmeyi ne kadar sürede
engellersek yine olumlu bir iş yapmış oluruz.
Sağlık personelinin tam gün çalışmasına dair bu yasayla birlikte,
etkin, verimli, kaliteli, yaygın, kolay erişilebilir sağlık hizmetlerinin her
yerde, her zaman sunulabileceği amaçlanıyor, sağlık personelinin üstündeki iş
yükünün azaltılması amaçlanıyor, kamu sağlık kurumlarında çalışan hekimlerin
tüm mesaisini kurumlarına vermesi sağlanıyor. Kamu sağlık personeli özlük
haklarında küçük de olsa bazı iyileştirmelerle bu yasa gerçekleşecek. Bu
yasayla birlikte, zorunlu malpraktis sigortası
sistemi gündeme geliyor ve bu kamuda çalışan hekimler için sigorta primlerinin
bir kısmı kamu tarafından ödenecek ve hekimlerimiz çok fazla baskı altında
kalmadan mesleklerini yapabilme şansını yakalayabilecekler.
Her zaman, hekim-hasta ilişkisinde para ilişkisini ortadan
çıkarmak için çaba harcanmıştır. Her zaman, sağlık hizmetlerinde hastayla
hizmet sunan arasındaki para ilişkisinin ortadan kaldırılması başlı başına bir
konudur ve uzun yıllar gündemleri meşgul eder, hemen hemen
çoğu zaman tartışılır. Bu yasayla birlikte bu para ilişkisi ortadan
kaldırılıyor; kamu kurumlarında, kamu hastanelerinde ve tam gün yasasının
uygulandığı hastanelerde bu ilişkiler ortadan kaldırılıyor.
Sağlık kurumlarının ihtiyaç duyması hâlinde, sağlık personelinin
izinle birlikte diğer kurumlarda görevlendirilmesi sağlanıyor, döner sermayeden
katkı alarak diğer kurumlarda görevlendirilmesi sağlanabiliyor. Bu da önemli
bir sorundu. Çoğu zaman bir kamu kurumundan diğer kamu kurumuna görevlendirme
gerçekleşemeyebiliyordu. Bu yasayla birlikte büyük miktarda önü açılıyor.
Biz, hepimiz çok iyi biliriz ki hekimlerimizin görev ve sorumluluk
bilinci çok gelişmiştir, son derece gelişkindir; saatlerine çok uygundurlar,
randevularına çok uygun davranırlar, hastalarını yakından takip ederler,
nöbetçi kalırlar, çoğu zaman ağır nöbetlerde bulunurlar, kalırlar; gerçekten
sorumluluk bilinçleri son derece gelişmiştir hekimlerimizin. Bunda, aldıkları
eğitim, mesleğinin doğası çok önem arz etmektedir.
Hekimlerimiz fedakârca çalışmaktadır ülkemizde. Hekimlerimizin bu
fedakârlığı, ülkemiz sağlık sistemine yapılan en önemli katkılardan bir
tanesidir. Bu yasayla, vatandaşlarımızla hekimlerin arasındaki güven ilişkisi
bir kez daha pekişecektir. Hekimlerimiz buna layıktırlar, hekimlerimiz güven
duyulacak insanlardır, güven duyulacak meslek sahipleridirler.
Nöbet hizmetindeki düzenlemelerle birlikte, sağlık çalışanlarının
nöbet ücretleri bir miktar artırılmaktadır. Burada benim en fazla mutluluk
duyduğum ise asistanların nöbet ücretlerinin artırılıyor olmasıdır. Tıp
fakültesindeki asistanların nöbet ücretlerinin artırılıyor olması, gerçekten,
benim açımdan çok önemli çünkü ben onların bu çalışma sürelerini, gerçekten,
insanlıkla çok bağdaştıramıyordum. En azından nöbet ücretlerinin artırılması
bir katkı olarak görülebilir diye düşünüyorum.
Sağlık çalışanlarının mesai saatleri dışında çalışma olanaklarının
ortaya çıkması ve kendileri için ek ödenek sağlanması da önemli bir yaklaşım.
Değerli milletvekilleri, benim mesleğim eczacılık. Bu alanda
eczacılar da çalışıyorlar…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Onu biliyoruz. Grev kırmıştın ya, ondan
dolayı hepimiz seni tanıyoruz, eczacılar da tanıyor.
MEHMET DOMAÇ (Devamla) – Beni eczacılar tanıyordu, şimdi siz
tanımış oldunuz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İlk sözleşmeyi seninle yapacaklar,
merak etme.
MEHMET DOMAÇ (Devamla) – Fark etmez. Eczacılar iyi tanıyordu beni,
siz tanıdınız, iyi oldu.
Eczacıların Sağlık Bakanlığında döner sermayede göstergeleri 250
rakamına çıkmıştı ama üniversitelerde çıkmamıştı, üniversitelerde döner sermayede
göstergeleri 250’ye çıkarılıyor bu yasayla birlikte. Dolayısıyla, onlar için
bir düzenleme, bir değişim söz konusu oluyor. Bunu da onlara önemli bir katkı
olarak değerlendiriyorum ben.
Ayrıca, bu yasa, ülkemize, ülkemiz sağlık sistemine ve ülkemizde
sağlık hizmeti alanlara önemli katkılar sağlayacaktır.
Yasanın ülkemize, sağlık hizmeti alanlara ve sağlık hizmeti
verenlere hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgilerle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Domaç.
Sayın Durmuş, sataşmayla ilgili bir söz talebiniz var. Konuyu
alabilir miyim?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut Bey, dünkü konuşmamda…
MUHARREM VARLI (Adana) – Onu ne ilgilendirir ki yani?
BAŞKAN – Sayın Varlı, lütfen…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – …benim söylediğim sözlerde doğruyu
söylemediğimi, yalan söylediğimi, kendisinin araştırdığını, başhekime dönük bir
silah tehdidi olmadığını söylemiş. Onun için söz istiyorum Başkanım.
BAŞKAN – Size iki dakika söz veriyorum. Lütfen, bir sataşmaya
meydan vermeyin.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin
Akbulut’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
devlet makamlarına hasbelkader her birimizin gelme fırsatı ya da imkânı
olabilir ama devlet bakanlıklarını işgal edenlerin yalan söyleme lüksü yoktur.
O bakımdan bütün dünya ve Türkiye bilir ki Osman Durmuş bir şey söylüyorsa
gerçek delilleri vardır.
Sayın milletvekili, AKP’nin hâlen mevcut ilçe başkanı kimdir
bilmiyorum, dün de bilmiyordum ben. Bu, o gün görev yapan Başhekim Saim Bey’e
yönelik bir tehdittir. Eğer siz başkalarını dinlediğiniz gibi, hâlen kayıtlarda
varsa, o telefon dinlemelerini bulur, ortaya çıkarırsınız.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz kimseyi dinlemiyoruz.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Doktor Saim Bey, Çorlu Devlet
Hastanesinin acil servisini yapan, oraya tomografi
cihazını alan ve orada vardiya usulü çalışmayı başlatan fedakâr bir göz
mütehassısı hekimdir. “Makamı bırakacaksınız.” diyorlar. Diyor ki: “Gerekçeniz
ne? Niye bırakacağım?” Sonra, bu görev siyasi partilerin ilçe başkanlarına mı
düşer? Kimin başhekim olup olmayacağına ilçe başkanları mı karar verecek? Diyor
ki ilçe başkanı: “Sen bu görevi bırakmazsan seni bacağından vurdururum.” Benim
söylediğim budur. İlçe başkanını tanımıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Savcıya gitsin, savcıya! Doğru savcıya
gitsin!
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Savcılar da baskı altında. (AK PARTİ
sıralarından “Ooo” sesleri) Yargıç da baskı altında.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Doğru savcıya ya!
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Efendim, Danıştaya…
“Bayramdan sonra Danıştay da kalmaz, Arınç da
kalmaz.” diyen Başbakan Yardımcısı. Meclis Başkanına “Meclisi sen mi terbiye
edeceksin, ben mi edeceğim?” diyen Başbakan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne alakası var?
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Çok alakası var.
Demokrasi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Çok teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, Sayın
Konuşmacı, İçişleri Komisyonu Başkanı arkadaşımızın bir konuşmasına atfen, kendisinin
yanlış bilgi verdiğini ifade etti, düzeltme istedi.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Özür
dilemesini istedi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Fakat konuşma anında “Başkasının
telefonlarını dinlemeyi biliyorsunuz, onları dinlediğiniz gibi bu telefona da
bakarsanız görürsünüz.” dedi. O konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
MUHARREM VARLI (Adana) – Doğru söylüyor, ne var bunda?
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Doğru, doğru!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, ben de
delilini söyledim.
BAŞKAN – Hayır, sizin konuşmanıza bir şey demedi.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hayır, yani telefon bilgisi isterseniz
bulursunuz anlamında, bilgiye ulaşmak anlamında söyledim.
BAŞKAN – Tamam Sayın Durmuş. O da açıklasın nezaketle, mehabetle.
Evet, buyurun.
2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Durmuş, Sayın Akbulut’un bugünkü yaptığı bir düzeltmeyle
ilgili kendisine gelen bilgiler çerçevesinde bir açıklama yaptı. Sayın Durmuş’un bilgilerinin veya Sayın Akbulut’un bilgilerinin
doğru olup olmadığını tespit etmek bizim bilgimiz dâhilinde değil, o çerçevede
yapabileceğimiz bir iş değil. Bununla ilgili gerekli yargı organları gerekli
tespitleri yaparlar. Ama Sayın Durmuş bir düzeltmeyi yaparken AK PARTİ Grubuna
ve yaptığı icraatlara hakaret etme hakkını kendinde bulmaması gerekir.
Söylediği cümle şu: “Başkalarını dinlediğiniz gibi o telefon kayıtlarını da
görürseniz ne olduğunu anlarsınız.” diyor. Biz kimsenin telefon kayıtlarını
dinlemiyoruz. Demek ki Sayın Durmuş’un elinde telefon
kayıtları mevcut, birileri tarafından ya dinlemişler ya da dinletilen
kendilerine servis yapılmış. Yani siz kendi yaptığınız icraatı ne olur
başkasının üzerine yıkmayın, kendi alışkanlıklarınızı ne olur başkasının
üzerine atmayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kendi mahallenizdeki çamuru
temizleyin, elinizdeki çamurla kimseyi itham etmeyin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
MUHARREM VARLI (Adana) – Senin işin, sizin işiniz o Sayın Elitaş!
BAŞKAN – Bir saniye…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Durmuş, bir dakika…
Şimdi, önce arkadaşlar bir bağırmalarını bitirsin, ben sizi
dinleyeceğim. Sizin adınıza 5 kişi birden konuşuyor.
Şimdi buyurun.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Elitaş
bizim telefon dinlettiğimizi…
MUHARREM VARLI (Adana) – Konuşuruz Başkanım çünkü…
BAŞKAN – Tamam Sayın Varlı.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – …bizim telefon dinlettiğimizi, bu
konuda alışkanlıklarımız olduğunu, bu telefon bilgisi bizde varsa onu
açıklamamızı söyledi. Lütfen izin verin… Biz telefon dinlemiyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, gerekli yerlere
açıklamasını yapar.
BAŞKAN – Şimdi, bir dakika… Bir dakika… Bir dakika…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, bakın, Hatibin yaptığı
konuşma şudur: “AK PARTİ ilçe başkanı bacağından vurdurulacağını söylüyor. Bu
kin ve nefreti anlamıyorum…” (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Efendim, benim
yaptığım araştırma ve dün akşamdan bu yana gelen telefonlarla böyle bir
ifadenin iftira olduğunu, yalan olduğunu, doğru olmadığını kanıtlamış
bulunuyorum, kanıtları var.
BAŞKAN – Siz de cevap verdiniz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ben de kanıt söylüyorum.
BAŞKAN – Şimdi cevap verdiniz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Evet. Ama Sayın Elitaş,
bizim…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Telefon dinlemelerine bakın”
diyorsunuz…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Durmuş.
Grup adına, evet “Elinizdeki çamuru temizleyin.” dediniz. “Varsa
elinizde, size servis edilmiştir…” Dikkatle dinledim hepinizi.
Şimdi grup adına mı cevap veriyorsunuz siz?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sataşma Grubumuz adına… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grubun temsilcisi değil.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Grup başkan vekili yok efendim.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bizim elimizde belge…
BAŞKAN – Şeyi söylüyorum, grup adına…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Evet efendim, grup adına cevap
vereceğim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Çalış’ın…
BAŞKAN – Görevlendirildi Sayın Çalış, elimizde şeyi var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O zaman Sayın Çalış cevap verir.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Ben söz hakkımı veriyorum.
BAŞKAN – Evet, buyurun… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kim verecek Sayın Başkan?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Görevi kim verdi? (MHP sıralarından
gürültüler)
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Ben verdim. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Hayır… Hayır… Devrettiler.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sana
ne? Grubu yönetmek sana mı düşmüş? Otur oturduğun yerde kardeşim ya! (AK PARTİ
sıralarından “Ne bağırıyorsun?” sesleri) Başkan orada, dilekçe orada… Ayıp be!
Yeter ya!
BAŞKAN – Buyurun… Şimdi bağrışmayın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oradan 5 kişi söylerken sesinizi
çıkarmıyorsunuz. Biz bir bilgiyi düzeltmek istiyoruz, bilgiyi düzeltmeye
çalışıyoruz; nedir, yetkili mi, diye.
BAŞKAN – Lütfen…
Buyurun.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sen
önce hatibin ithamına cevap ver.
BAŞKAN – Sayın Akcan…
3.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin elinde bölge dinlemek, alet dinlemek gibi bir
aletleri yok, böyle bir alışkanlığı da yok.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Böyle bir imkânımız yok efendim.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Böyle bir imkân da yok, alışkanlığımız da
yok.
Sayın Elitaş, Milliyetçi Hareket
Partisini bir bütün olarak itham etmiştir, Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan
özür dilemelidir.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Önce siz itham ettiniz!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İtham eden sizsiniz!
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ben itham etmiyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim… Ben, Saim Bey’in beyanıyla sabit
olan bu hadise… Nitekim görevden aldınız. Bu hadiseyle ilgili delil ararsanız
“ilçe başkanının telefon kayıtları vardır”ı ifade
ettim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Herkesi dinlediğiniz gibi.”
diyorsunuz.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ben bilmiyorum… Benim elimde… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İfadenizi değiştiriyorsunuz…
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ben ilçe başkanınızı tanımıyorum, sesini
bilmiyorum, bende telefon kaydı yoktur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Durmuş, ne söylediğinizin
farkında değilsiniz o zaman siz.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Sizin ilçe başkanınız başhekimi tehdit
etmiştir. Tehdit sonucu da siz onu görevden aldınız. Adam hayati tehlikesi
olduğu için istifa etmek zorunda kaldı.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.20
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Üniversite ve Sağlık
Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/715) (S.Sayısı: 418) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun
Milletvekili Sayın Haluk Koç’ta.
Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısının
birinci bölümünde grubum ve şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gündemi her zamanki gibi oldukça
sıkıntılı. Bu sıkıntılı gündem arasında sosyal hayatımızı sağlık alanında
etkileyecek çok önemli, ciddi bir yasa tasarısı üzerinde görüşüyoruz.
Ben, konuyla ilgili düşüncelerime geçmeden önce Dünya Sağlık
Örgütü sağlığı nasıl tanımlıyor, isterseniz, kısa bir bölümünü alarak başlamak
istiyorum. Dünya Sağlık Örgütü Anayasası’nda sağlığı “Erişilebilecek en yüksek
düzeyde sağlıklı olmak; ırk, din, dil, politik inanç, ekonomik koşullar
gözetilmeksizin her insanın temel haklarından birisidir.” olarak tanımlıyor.
Şimdi, ilgili yasa tasarısına geldiğimizde, açık yüreklilikle
düşüncelerimi söyleyeceğim. Nitelikli hizmet ve tıbbi ahlak açısından tam gün
çalışma esası ciddi, önemli bir kavramdır. Hem hastanede hem özel iş yerinde
çalışma durumunun hekim-hasta ilişkilerinde yadsınamaz bir çarpıklık
oluşturduğunu kabul etmek durumundayız. Bir hekim olarak bir kere daha
vurguluyorum, açık yüreklilikle söylüyorum: Muayenehane-hastane, hekim-hasta
ilişkileri geçmişte yaşanan birçok olumsuz örnekte bu kutsal mesleği yürüten
tüm hekimlerimizi zaman zaman töhmet altında bırakmış
ve popülist günlük söylemlerle siyaset yapmayı
alışkanlık hâline getirmiş bazı siyasilerce de tüm hekimler çok ağır şekilde
suçlanmışlardır. Faşist cuntanın başkanı Bay Kenan Evren’in hekimler hakkında
12 Eylül sonrasında söyledikleri hekimler tarafından hiçbir zaman
unutulmamıştır, “Ağaca bağlayın kaçmasınlar.” sözü unutulmamıştır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan da zaman zaman
öfkesini kontrol edemeyip bu söylemlere benzerlerini ekliyor. “Onlar şimdi
ameliyat masasından kalkıp direnişe gidecekler.” diyor grup konuşmasında.
Şimdi, bunlar, birkaç kötü örnek yüzünden, tüm hekimler bu ucuz politik
söylemlerin hedefi hâline ne yazık ki zaman zaman
getiriliyorlar. Bunun, bu çalışma esasının bir şekilde düzene sokulması
gereklidir. Yasanın özüne katılıyorum, grubum da aynı şekilde düşüncesini belirtiyor
ve Cumhuriyet Halk Partisinin sağlık programında da tam gün çalışmayla ilgili
düzenleme yer almaktadır ancak bu süreçte, konunun taraflarının, yani sağlık
hizmeti sunanların gönüllülüğünü, bu hizmeti talep edenlerin de azami oranda
memnuniyetini sağlamak zorundayız. Yine eskisi gibi “Ben yaptım oldu.”, “Ben
yapıyorum, olacak.” mantığıyla gidersek hiçbir kesimi memnun edemeyiz.
Yasa tasarısındaki temel düşüncelerime geçmeden önce değinmem
gereken bazı noktalar var.
Değerli arkadaşlarım, sağlıkta siyaset uygulaması bir seçimdir.
Adalet ve Kalkınma Partisi, Dünya Bankası tarafından hazırlanmış Türkiye'nin
önüne konulmuş bir Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı, yedi yıldır, sekiz yıldır adım
adım uygulamaktadır. Bu, sosyal devletin küçülmesine
odaklanan neoliberal politikaların ve dayatılan uyum
programlarının sonucunda, diğer alanlarda olduğu gibi kamu sağlık hizmetleri de
önemli oranda -Sayın Bakan tabii ki buna katılmayacak ama- geriletilmiştir.
58’inci, 59’uncu Hükûmet dönemlerinde başlayan bu
program, yoğun propaganda ve reklam kampanyalarıyla hedef kitle memnuniyeti
yaratmaya dönük çabalara karşın, bugün yavaş yavaş
sağlıkta çürümeyi, çökmeyi ortaya koymaktadır.
Temel gerçeklere bakacak olursak: Sağlığın finansmanı, artık,
kabul edin -hangi görüşte olursanız olun- tamamen piyasa temeline oturmak
üzeredir. Aynen öykündüğümüz Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gibi sigorta
temelli bir sağlık finansman sistemi. Hani, o Amerika ki 1,7 trilyon doları
sağlığa harcayan, ama temel sağlık hizmetlerinde ancak dünyada 54’üncü sırada
olan Amerika Birleşik Devletleri. Bir Obama reformu yaşanıyor, Amerika bile
bazı uygulamalarda sosyalliği hatırlamaya başladı, sosyal devletin elini
-bırakın piyasaları- sağlık alanında hissettirmek zorunda hissetti kendini.
Bunun anlamı şudur: Türkiye artık sağlık harcamalarını genel
bütçeden değil, sigorta sisteminden karşılayan ülkeler arasına girmiştir.
Değerli milletvekilleri, bakın, 1 Ekim 2008, Genel Sağlık
Sigortası çeşitli tartışmalardan sonra yürürlüğe girdi. Ne dendi? Ne dendi? Sayın
Bakanı da ben çok iyi hatırlıyorum, Sayın Başbakanın grup konuşmalarını da
hatırlıyorum: “Sağlık güvencesi olmayan hiçbir yurttaş kalmayacak. Prim
ödeyebilenden prim alınacak, ödeyemeyenin primini devlet ödeyecek. Tüm sağlık
harcamaları kapsamda olacak, öyle en ufak sağlık paketi filan yok.
Sigortalılara, mevcut olanların dışında ek bir yük getirilmeyecek.” Bunlar
söylendi. Bunlar söylendi. “On sekiz yaşın altındaki çocuklar sağlık
yardımlarından koşulsuz yararlanacak.“
Şimdi gelelim, bu sözler, bu vaatler bugün ne durumda? Muayene
ücretleri yüzde 600’lere yakın arttı. Hastaneye yatan, ameliyat olan hastalara
da katılım payı zorunluluğu getirildi. Hani o kasketi devirip, plazma ekranın
karşısında beş yıldızlı otel odasında yatan, prostat ameliyatı olan Mehmet emmi
“Oh, Başbakanım söyledi, kapılar açık gidiyorum.” dedi. Ama şimdi “Yüzde 70’ini
ver bakalım Mehmet emmi.” diyorlar, “Yüzde 70’ini vermeden olmaz.” diyorlar.
Değerli arkadaşlarım, özel hastanelere giden insanlar büyük
paralar ödemek zorunda kalacak, kalıyorlar. Milyonlarca yurttaş hâlâ sağlık
güvencesine sahip değil. Kriz nedeniyle işsiz kalan yüz binlerce emekçi ve
ailesi sağlık güvencesini de kaybetti. Annesi ya da babası sigorta primini
ödeyemeyen on sekiz yaşın altındaki çocuklar için kısıtlamalar getirildi. “Yeni
önlemler.” dendi, sağlık harcamaları çok arttı ve şimdi, kaynak aranıyor.
Kaynak nereden? Hastanın cebinden, sağlık hizmeti talep eden yurttaşın
kendinden bunlar sağlanmaya çalışılıyor. Yani zaman içerisinde, kaybeden çok
net bir şekilde halk oldu.
Değerli arkadaşlarım, sağlıkta özelleştirmeler bu dönüşüm
programıyla birlikte, dikkat edin, aynı Mc Donald’s gibi -isim veriyorum ama başka sektörlerde- Migros gibi, hastane zincirlerine dönüşmeye başladı.
Oligopoller başladı, monopollere gidiyor olay. Yani
yakında, daha önce de söylemiştim bunu, İstanbul’da E-5’te giderken bir özel
hastanenin duvarında “İlk doğumunu bizde yapana ikinci doğum bedava.” ilanı
görürseniz şaşırmayın. Sağlık, artık ucuz rekabet alanına çevrildi, tamamen
piyasaya dönüştürülüyor. Özel sağlık kuruluşları genelde büyük sermaye
ortaklıklarının yapısında gelişiyor. Bunlar, dikkat edin, hastane hizmetlerini
de sunuyorlar, aynı zamanda bünyelerinde sigorta sistemlerini de sunuyorlar.
Yani finansmanını da kendi alıyor, hizmeti de kendi sunuyor. Devlet kenara
çekiliyor. Hangi devlet? Gelir dağılımı uçurumunun olduğu Türkiye. Yoksulluk
sınırının altında milyonlarca insanının yaşadığını bildiğimiz Türkiye.
Değerli arkadaşlarım, belki sağlığa daha çok kaynak aktarılıyor
gözüküyor ancak makro ölçekte özlenen verim sağlanamayacak. Tüm dünyada
insanlar sağlıkta eşitsizlikleri azaltmanın yollarını aramakta ve Amerika
örneğindeki gibi -son Obama reformunu söylüyorum- devlet destekli, sosyal
nitelikli sağlık politikaları ile bunu başarmaya çaba harcıyorlar.
Şimdi, Tam Gün Yasa Tasarısı’na gelince: Burada üniversite ve
eğitim hastanelerinin önüne konulmak istenen temel hedef, nitelikli sağlık
hizmeti sunulması, eğitim ve araştırmaların niteliğinin yükseltilmesi inanın ki
değil. Bir işletme anlayışıyla yönetilecek olan sağlık kurumlarına daha fazla
kazanç sağlanması, daha fazla işlem yapılarak gelirlerinin artırılmasına
dönüktür. Bunun yolu da “Performans” olarak adlandırılan ve çalışanlara
güvencesiz, özlük haklarından yoksun, sözleşmeli konumda bir çalışma vaat eden
bir sistemden geçmektedir. Yani bir tür parça başı ödeme, hizmet başı ödeme
sistemi olan performans uygulamasının tıp fakültelerinde oluşturacağı hasarı
tamir etmek mümkün değildir Sayın Bakan. Bunu, tıp fakültesinde yirmi yılını
geçirmiş, Türkiye’nin en büyük tıp fakültelerinden birinde bölüm başkanlığı
yapmış bir öğretim üyesi olarak söylüyorum. Tıp fakültelerini yok edeceksiniz.
Tıp fakültelerinde eğitim kalitesini maalesef yükseltemeyeceksiniz. Bu seslere
kulak verin. Bazı düzeltmeler konusunda, lütfen, daha vakit varken, getirilecek
önerilere olumlu yaklaşın.
Değerli arkadaşlarım, hekimler, Türk Tabipler Birliği yasanın
özüne, tam gün çalışma kavramına uyum sağlamakla, “Evet” demekle birlikte,
yasadaki içeriğe karşı çıkıyor. Bunlar nelerdir? Baktığınız zaman, hekimler ve
diğer sağlık çalışanları için emekliliğe yansıyan kalıcı özlük hakları ile
insani yaşam koşulları yaratan, özelde çalışanlara da diledikleri kurumda
çalışma sağlayan, emeğe saygının gösterildiği bir düzenlemeden yana olduklarını
ifade ediyorlar. Başka?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.
HALUK KOÇ (Devamla) – Gündemdeki yasal düzenlemeleri, hepsini
birbirine ekleyecek olursak -buna genel sağlık sigortası da dâhil- baktığımız
zaman, şu gerçekleri hiçbir zaman unutmayın: Genel sağlık sigortasıyla sadece
prim ödeyebilenlere, o da sınırlı bir sağlık hizmeti sunulmaktadır. Kamu
hastane birlikleri yasası gelecek, kamu hastaneleri tamamen kamusal kavram
dışında yapılandırılacaklardır. Tam gün yasasıyla Sağlık Bakanlığına bağlı
kuruluşlarda üniversite hastanelerinde çalışan hekimlerin özlük hakları
bakımından aynı, benzer güvencesiz ortam doğacaktır. Bu koşullarda gündeme
getirilen bu uygulamayla özelde –demin de vurguladım- çok yakın bir zamanda
büyük hastane zincirlerine, kamuda özelleştirme yolundaki üniversite ve devlet
hastanelerine ucuz iş gücü sağlanacaktır. Hekimler düşük ücretle ve güvencesiz
çalışmaya zorlanacaklardır. Tıp ve uzmanlık eğitiminin niteliğinin yükseltilmesi
yerine, üniversite ve eğitim hastanelerine, döner sermayeye daha çok kazanç
sağlamak için performans yöntemiyle çoğu zaman -dikkat edin, çoğu zaman- endikasyonu dışında yani gereksiz olabilecek, sadece
kendisine katkı getireceği puan hesabıyla düşünüldüğünde tetkikler
yığılacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Koç şahsı adına da söz istemiştir, şimdi o süreyi
veriyorum.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Burada eğitici niteliği taşıyan belirli bir orandaki hekim
kurumlarından ayrılacaktır; bu gerçeği de görelim. Bir yandan tıp
fakültelerinin sayısının çoğalması için uğraşıyoruz, bir yandan tıp eğitiminin,
doktor sayısının artması için uğraşıyoruz ama getirdiğimiz düzenlemeler nitelikli
eğitim gücünün, üniversitelerden bir kısmının uzaklaşmasına da yol açacaktır.
Onun için, özendirici hususların çok daha dikkatle ele alınması gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, tabii burada Sayın Başbakana değinmeden
olmayacak çünkü kendisi grup konuşmasında -konuşmamın başında da belirttiğim
gibi- bazı ithamlarda bulundu. Bence, hiç yer verilmemesi gereken, sağlık
alanında hiç kullanılmaması gereken demagojik, popülist
yaklaşımlarla sorunu anlatmaya çalıştı. Bir siyaset tercihidir, bir siyaset
tarzıdır ama şu sözü çok ilginç: “Halkımızın sağlığını ideolojilere kurban
etmeyeceğiz, ettirmeyeceğiz.” Şimdi, olayın bütününe baktığımız zaman, Sağlıkta
Dönüşüm Programı’yla bütün olarak önümüze gelen tabloyla halkın sağlığını en
vahşi ideolojiye, vahşi kapitalizme emanet ediyoruz, kurban ediyoruz. Bu
gerçeği görmemiz gerekir. Bunu zaman içerisinde, süslü sözlerle, reklamlarla,
kampanyalarla her türlü sağlık hizmetine hemen her yerde ulaşabileceği ifade
edilen hasta, yurttaş, Hasan emmi -demin söylediğim- ancak cebinden katkı
payını artarak ödemeye başladığında bu gerçekle karşılaşacak ve size olan
tepkisi artacaktır, günlük yaşamında bunu hissettiği zaman artacaktır. Maalesef
bizim toplumumuzda siyasi sonuçlar, ancak yurttaşlarımızın belirli
uygulamalardan canı yandıktan sonra siyasete yansıyor.
Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak -Sayın Bingöl ve bundan sonra
söz alacak arkadaşlarım- olayın teknik boyutuyla ilgili grubumuzun
düşüncelerini açıkladılar. Teknik boyutta, kurum hekimleriyle ilgili ve diğer
düzenlemelerle ilgili, kamuda çalışmayı seçecek olan doktorlarla ilgili
değişiklik önergelerimizi arkadaşlarımız sunacaklar ve bunun da gerekçelerini
paylaşacaklar. Umarım bir kısmı anlayışla karşılanır ve -demin söylediğim-
hizmet sunanların da memnuniyeti, gönüllülüğü, katkısı sağlanmış olur yasa
gerçekleştirilirken.
Değerli milletvekilleri, tüm dünyaya egemen olan bu yeni akım,
“yeni liberal rüzgarlar” diyelim, insanlığın -dikkat
edin- çok uzun uğraşlarla sağladığı tüm sosyal hakları -sadece Türkiye’de
değil, Kıta Avrupa’sında da aynı şekilde- birer birer
ellerinden alıyor. Gelir dağılımındaki eşitsizlikler, hem insanlar arasında hem
de ülkeler boyutunda derinleşiyor. Bu, hem ülke içindeki
çatışmaları hem dünyadaki çatışmaları körükleyen en temel nedenlerden bir tanesi.
Sosyal adaleti sağlayacak olan sosyal devlettir. Sağlıkta,
eğitimde, sosyal güvenlikte, devlet, devlet olduğunu hissettirmek zorundadır.
Bu küreselleşme baskılarının ardına sığınarak halkın eşit sağlık hizmeti alma
hakkı bence iğdiş edilmemelidir, kesilmemelidir. Tam gün çalışma hedefi
esastır, kavram olarak. Şunu ifade ediyorum ve bir kere daha
vurgulamak istiyorum: Tam gün hedeftir ama ücretlerin temel ücretler üzerinden
iyileştirildiği, iş güvencesinin sağlandığı, sağlıkta özelleştirme
gayretlerinin son bulduğu, kamusal kaynakların çeşitli yollarla zincirlere ya
da serbest piyasaya aktarılmadığı, hastanelerin ve sağlık kurumlarının gerekli
tıbbi donanımlarının sağlandığı, kamusal bir sağlık alanında, tek iş yerinde ve
tek zamanlı çalışma esasında olmalıdır. Bizim, tam gün yasasından
Cumhuriyet Halk Partisinin anladığı budur Sayın Bakan. Bir kere daha tekrar
ediyorum: Kamusal bir sağlık alanında, tek iş yerinde, tam zamanlı, bütün
çalışma hakları, özlük hakları sağlandıktan sonra olan çalışma esasından bahsediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu konulardaki önergelerimizi lütfen bir
iktidar-muhalefet çelişkisi içinde değerlendirmeyin. Toplumun, meslek
odalarının, konuyla ilgili kesimlerin Parlamentodan taleplerinin muhalefet
tarafından dile getirilmesi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HALUK KOÇ (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Hâlâ daha komisyon aşamasından sonra bile Genel Kurulda uzlaşma
sağlanacak hükümler varsa çalışan insanlarımızın gönüllülüğünü artıralım,
yasanın uygulanmasını kolaylaştıralım. Bu taleplerimi dile getiriyorum.
Kalan son kırk beş saniyede bu domuz gribiyle ilgili bir iki
düşüncemi ifade ediyorum: Sayın Wodarg, bahsedilen
Alman Parlamenter, Sağlık Komitesi Başkanı değildir, bir İngiliz parlamenter
yürütmektedir; çünkü ben de o Komisyonun üyesiyim Avrupa Konseyinde. Sayın Wodarg’ın görev süresi bitmiştir, son seçimlerde seçilemedi
ama henüz görevi devam ediyor ocağa kadar. Sağlık Komisyonuna
böyle bir teklif getirmiştir, söylediği şudur: Büyük ilaç şirketlerinin, ilaç
endüstrisinin Dünya Sağlık Örgütü içerisindeki Pandemi
Kurulunda görev yapan bazı bilim adamlarını danışman olarak kullandığı, olayın
gereksiz yere abartıldığı, normal mevsimsel grip ölümlerinin ya da vakalarının
çok üzerinde bir korku salınarak böyle bir ticari kâr hedefi güdüldüğü
noktasında kanıtlı ifadelerde bulunmuştur ve benim de oyumla, bu, acil gündem
maddesi olarak ocak ayının sonunda görüşülecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Bitti, ben size, yani…
HALUK KOÇ (Devamla) – Teşekkür etmek için…
BAŞKAN – Sayın Koç, teşekkür ederim.
HALUK KOÇ (Devamla) – Bu konuda, orada çıkacak araştırma bağımsız
olacaktır, sonuçlar hakkında yol gösterici olacaktır. Ben Sayın Bakanı
suçlamıyorum. Türkiye'deki Pandemi Kurulunda da
alınan kararlar gereğince o görevini yapmıştır, önlem almıştır. Sonuç
küreseldir, suçlama küreseldir, demin söylediğim gibi kazanç küreseldir, hedef
küreseldir.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kazancı alanlar yerli!
HALUK KOÇ (Devamla) – Hedef, insan sağlıdır. Onun için, bu yasa
tasarısının tek boyutlu düşünülmemesi gerekir.
Hepinize grubum ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koç.
Hükûmet adına Sağlık
Bakanı Sayın Recep Akdağ. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüştüğümüz kanunun 1’inci maddesi üzerinde ben de Hükûmetimiz adına düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Bu arada, görüşlerini bildiren, burada değerli görüşleriyle kanuna
katkı vermeyi düşünen değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Onların konuştuğu bazı hususlarda açıklama gerektiren noktalar olduğu
düşüncesindeyim.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de yedi senedir, gerçekten,
sağlıkta birçok taş yerinden oynadı. Kapsamlı bir dönüşüm programı yürütüyoruz.
Bu dönüşüm programının eleştirilebilecek çok yanı olabilir ama bu dönüşüm
programının eleştirilemeyecek bir tek yanı varsa o da bu programın, böyle vahşi
kapitalizm ve benzeri birtakım uygulamaları Türkiye'ye getirdiği iddiasıdır.
Tam tersine, program, başından beri vatandaşlarımızı sağlık finansmanının
risklerinden korumaya odaklanmış bir ahlaki zemin taşımaktadır. Bunun o kadar
çok delili var ki; vatandaşımız bunları yıllardır yaşadı, yaşıyor, bundan sonra
da yaşayacak.
Değerli arkadaşlar, bir defa rakamlarla konuştuğumuz zaman olay
çok net olarak ortaya çıkıyor. Türkiye’de toplam sağlık harcamaları son yedi
yıl içerisinde birkaç katına çıktı. Yani kişi başına sağlık harcaması aşağı
yukarı 3 katına çıktı, hatta belki 3 katını da biraz geçti. Şimdi, böyle bir
Türkiye’de eğer bireylerin kendi ceplerinden harcadıkları para artmışsa, oranı
artmışsa, doğru, demek ki, biraz o vahşi kapitalizme yönelik uygulamalar
vardır, vatandaş cebinden daha çok para harcamaya başlamıştır, ama gelin görün
ki Türkiye’nin gerçeği bu değil.
HALUK KOÇ (Samsun) – Varsa harcıyor zaten.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakınız, şimdi, Türkiye
İstatistik Kurumunun yıllık düzenli olarak 2003’ten itibaren yapmış olduğu
anketler var, yapmış olduğu araştırmalar var. Bu araştırmalar bize ne söylüyor?
2003 yılında, yani biz, AK PARTİ hükûmetleri
olarak göreve geldiğimiz ilk yılda ilaç ve tedavi masraflarını kendi
karşılayanların oranı yüzde 32,1; 2004’de 28,2; 2005’te 26,1; 2006’da 19;
2007’de 16,5; 2008’de 14,9. Bunlar rakamların dili. Yani cepten harcama
oranının toplam sağlık harcamaları içindeki nispeti, yüzdesi yüzde 32’den yüzde
15’lere gerilemiş. Gerçekler bu olunca, öyle vahşi kapitalizmden falan
bahsedemeyiz. (MHP sıralarından gürültüler)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yeşil kart sayısı arttı, insanlar
fakirleşti, doktora bile gitmiyor artık!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Başbakanımız, Meclis
Grubumuzda salı günü çok doğru bir şey söyledi: “Türkiye’de bu meseleye
ideolojik yaklaşanlar var…” Aslında, çok açık söyleyeyim; bu meselede
Türkiye’de vatandaşın böylesine finansal risklerden her gün geçtikçe biraz daha
kurtulması ve vatandaşın memnuniyetini -bu yüce Meclisi tenzih ederek
söylüyorum, bütün arkadaşlarımı- hazmedemeyenler var.
Şöyle enteresan bir şey yaşadık biz: Değerli milletvekilleri, bir
şehrimizde aile hekimliğini yerleştirmek üzere bir eğitim toplantısı yapıyoruz.
O toplantıda bu meseleye karşı çıkan bir meslek örgütünün de elemanları var.
Bizim arkadaşlarımız da oturuyorlar, mesele tartışılırken, birisi yanındakine
dönüp şunu söylüyor, diyor ki: “Kardeşim, bu iş kötüye gidiyor, bunlar bu işi
başaracaklar.” Bu zihniyete ideolojiden başka ne diyebilirsiniz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Vatandaşın hizmet almasından hiçbirimiz rahatsız
olmamalıyız. Sizlerin de rahatsız olmadığınızı biliyorum. Mutlaka eksikler var,
daha yapacak işlerimiz, alacak yolumuz var değerli milletvekilleri, zaten bu
yasa tasarısı bunun için burada.
Bakınız, ben size bir rakam daha söyleyeceğim değerli
milletvekilleri: Cepten yapılan sağlık harcamaları ve yoksullaşma üzerine
OECD’nin, 2008’in sonlarında, 2009’un başlarında Türkiye sağlık sistemini
inceleyerek yazdığı bir rapor var ve bu raporda da yine uluslararası bir
yayından alınmış bir referans var. 2003 yılında katastrofik
bir sağlık harcaması yaptığı için, yani aşırı, anormal bir sağlık harcaması
yaptığı için fakirleşen hanelerin oranı binde 15; 2003 yılı, bizim geldiğimiz
ilk yıl. Bu, 2005 yılında binde 8’e iniyor, 2006 yılında binde 7’ye iniyor.
Şimdi bir araştırma yapıyoruz, önümüzdeki iki ay içerisinde bu araştırmanın
sonuçları ortaya çıkacak, ben çok iyi biliyorum ki -çünkü ilk bilgiler böyle
çıktı- bu, belki binde 5’lerin, binde 3’lerin altında çıkacak. Yani binde 15’lerden binde 3’lere kadar bu hususta vatandaşımızın
durumunu iyileştiren bir program söz konusu.
Yine, müsaade ederseniz, ben, OECD sağlık sistemlerinin bu
yayınlanmış inceleme raporundan bir cümle okumak istiyorum size: “Ulusal sağlık
hesapları ve hane halkı bütçe araştırmasından da elde edilen genel bilgiye
dayanarak, hem mutlak şartlar açısından hem de diğer ülkelere göre Türk sağlık
sisteminin eşitlik ve mali koruma bakımlarından oldukça iyi işlediği
görülmektedir. Buna “vahşi kapitalizm” dersek
haksızlık yapmış oluruz. Burada sürekli olarak vatandaşımızın işini
kolaylaştıran bir mekanizma, bir sistem geliştiriyoruz.
Şimdi, değerli milletvekilleri bu kürsüden zaman zaman katkı paylarından bahsediyorlar. “Katkı payı”
dediğimiz şey, evet eğer bir reçete almışsanız devlet hastanesinde 8 lira
ödemektir, reçete almamışsanız 5 lira ödemektir yani vatandaşın bu husustaki
katkısı bundan ibarettir. Vatandaş, kemik iliği nakli dâhil, organ transplantasyonu dâhil, dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki
en gelişmiş ameliyatların, implantların uygulanması
dâhil bütün bu hizmetleri ücretsiz almaktadır. Dolayısıyla, 8 liralık bir katkı
payından yola çıkarak, Türkiye’de sanki sağlık hizmetlerinden böyle vatandaştan
çok paralar alınıyormuş gibi konuşmak gerçekten büyük bir haksızlık oluyor.
Değerli milletvekilleri, bu kanunu niçin yapıyoruz? İşte, bu
kanunu tam da vatandaşımızı, bir anlamda, çarpık bir sistemin mecburen
muayenehanelere gitmesini zorlayıcı etkisinden kurtarmak için yapıyoruz. Bu kanunu biz üniversite hastanelerimizde şu anda yasal olan ve
uygulanan ama -birçok defa söyledim, bir kere daha söylüyorum- bana göre tıp
etiğine, bana göre sosyal adalete, Anayasa’nın sosyal devlet ilkesine uymayan
bir biçimde üniversite hastanelerinde hizmet almak isteyen vatandaşa “Eğer sen
buradaki öğretim üyesine para yatırırsan, ödeme yaparsan o öğretim üyesi sana
hizmet verir.” diyen anlayıştan kurtarmak için bu kanunu yapıyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sekiz senedir niye bekliyorsunuz Sayın
Bakan? Ne yapıyordunuz sekiz senedir?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, burada şunu özellikle
ifade etmem lazım değerli arkadaşlar: Çalışanların özlük haklarını büyük ölçüde
iyileştiren maddeler var bu kanunda ama şunu söyleyemeyiz: Yani biz…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sekiz senedir neredeydiniz, yeni mi
aklınız başınıza geldi?
BAŞKAN – Sayın Yıldız…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …örneğin bir uzman hekime
veya üniversitedeki bir öğretim üyesi değerli meslektaşımıza doğrudan sabit
maaş olarak çok yüksek ücretler ödersek en doğru işi yapmış oluruz diyemeyiz.
Bu yanlış ve eski bir anlayıştır. Yani muayenehanesinde bir hekim kendi
çabasıyla para kazanırken, ona gelen her bir vatandaştan maaşının üstüne ayrı ayrı para alırken oluyor da, bir performans ödemesi aldığı
zaman niçin olmuyormuş? Doğrudan vatandaştan almayacak çünkü,
yine kamunun kaynaklarından alacak, sosyal güvenliğin kaynaklarından alacak.
Burada enteresan şeyler söyleniyor, deniyor ki bu kürsüden:
“Performanstan dolayı hekimler gereksiz işler yapmaktadır, lüzumsuz işler
yapmaktadır.”
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kesinlikle doğru.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ben buna kesinlikle
katılmıyorum. Yani muayenehane varsa lüzumsuz iş yapmayacak hekim, ama
devletin, kamunun ödediği performans varsa lüzumsuz ve gereksiz iş yapacak!
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Yapılacak Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu mantığı anlamak mümkün
değildir. Hekimlerimizi böyle suçlamayalım, bu çok yanlış bir şeydir. Biz
sistemi düzelteceğiz ve bu doğru sistemle vatandaşımıza, cepten para ödemeden,
onun gücünü aşacak bir para ödemesine sebep olmadan hizmet vermenin yollarını
birlikte geliştireceğiz.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akdağ.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim bazı
sözlerimi siyaset gereği çarpıtarak anlatmıştır. Kısa bir düzeltme yapmama
müsaade eder misiniz?
BAŞKAN – Yok, hayır, ben baştan sona her ikinizi de çok dikkatli
dinledim.
HALUK KOÇ (Samsun) – Hayır, sözlerimi…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Koç.
Şahsınızı ilzam edecek…
HALUK KOÇ (Samsun) – Başka anlam atfetti söylediklerime.
BAŞKAN – …yani size sataşmayla değerlendirebileceğimiz herhangi
bir konuşması olmadı.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sözlerime başka anlam atfetti.
BAŞKAN – Yani bakın, daha sonra konuşmalar içinde konuşursunuz
edersiniz ama ben samimiyetle söylüyorum, şahsınızı hedef alan, sizi ilzam eden
herhangi bir şey yapmadı.
HALUK KOÇ (Samsun) – Şahsımı değil efendim, sözlerime başka anlam
yükledi.
BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.
Şahıslar adına Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman
Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle bir şeye değinmek istiyorum: Bu ülkede aşı kampanyası dolayısıyla
Bakanlıkta ödül alıp da Bakanlık merdivenlerinden aşağı inerken görevden alınan
sağlık müdürlerine de şahit olunmuştur. O yüzden, burada görevden alınmaları
ortaya koyarken biraz da dikkatli olunması gerekir diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Tehdidi savunuyor musun?
ABDURRAHMAN ARICI (Devamla) – Hayır, savunmuyorum.
Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün kısaca “tam gün yasası” olarak bilinen tasarıyı Genel
Kurulda görüşüyoruz. Bu tasarının amacı, halkımıza yüksek standartta, kaliteli,
hakkaniyetli ve kolay erişebilir bir sağlık hizmeti vermek, aynı zamanda
hekimlerimiz başta olmak üzere sağlık çalışanlarımıza yeni imkânlar sunmaktır.
İktidarımız dönemince devlet olmanın temel görevleri arasında yer alan
sağlık alanında cumhuriyet tarihimizde görülmemiş devrimleri gerçekleştirdik.
Devletin bütün hastanelerini birleştirdik, bu kurumların yanında özel sektör
hastaneleri ve vakıf hastaneleriyle de koordineli bir şekilde anlaşmaya giderek
vatandaşlarımızın bütün bu hastanelerden istifade etmesini sağladık.
Vatandaşlarımız artık kapısından geçmediği lüks hastanelerde tedavi
görmektedir.
Sağlık hizmetini herkese, her yerde ve her zaman sunabilmek
amacıyla 2003 yılından itibaren uygulanmaya başlanan Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nın temel hedeflerinden birisi tam gün esasına göre çalışma sistemini
uygulamaktır. Ancak, tam gün esasına geçerken uygun alt yapının oluşması için
Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında yürürlüğe konulan birtakım değişimlerin
tamamlanmasını beklemek gerekmektedir. Bu kapsamda özellikle örgütlenme, hizmet
sunumu ve personel politikalarında uygulamaya konulan değişimler bunun alt
yapısını oluşturmuştur. Nitekim Dönüşüm Programı’ndan önce uzman hekimlerde
yüzde 10 civarında olan tam gün çalışma oranı, bu düzenlemeler sonrası yüzde
80’lere yaklaşmıştır. Kanuni zorunluluklar bulunmamasına rağmen hekimlerin
büyük kısmının kendi tercihleriyle tam gün çalışmayı seçmeleri sistemin tam
güne geçişe hazır olduğunun en önemli belgesidir ve göstergesidir.
Kısmi zamanlı çalışma sisteminin kamu kurumunda verimlilik
azalması sonucunda hastanın bilinçli veya duruma bağlı olarak özel sektöre
yönlendirilmesi sonucunu doğurduğu gerçeği, genel olarak bütün hekimlerce
yapılması söz konusu olmamakla birlikte inkâr edilemez.
Hekimle hastası arasında doğrudan para ilişkisi bulunması
hastaların sağlık hizmetine erişimini zorlaştırmakta, güven ilişkisini
zedeleyebilmektedir. Bu, hekimlik mesleğinin itibarı açısından da kabul
edilemez bir durumdur. Sistem, kamu yararı ile birey yararı arasında çıkar
çatışmasına fırsat vermemeli, kamusal kaynaklarla oluşturulmuş olan kadroların
her hâlükârda kamu yararına hizmet eder hâle getirilmesi güvence altına
alınmalıdır.
Hastaların serbest çalışma ortamlarına yönlendirildiği kanaat ve
iddialarını bertaraf edecek, kamu hastanelerine duyulan güvene ve hekimlerin
saygınlığına gölge düşmesine izin vermeyecek bir düzenleme yapılması kaçınılmaz
hâle gelmiştir.
Tabiatı itibarıyla zor ve riskli bir mesleği üstlenmiş olan
hekimlerin yoğun ve stres dolu bir günün yorgunluğundan sonra başka bir mekânda
çalışarak hastalarını görmesi, tedavi ve kontrol sorumluluğunu üstlenmesi
mesaisini ciddi bir şekilde bölmektedir.
Görev sorumluluğu son derece gelişmiş olan, aldıkları
eğitim ve mesleğin doğası gereği fedakârlıktan kaçınmayan hekimler mesaiyi
aksatmamak için azami gayret gösterse bile bu durum hekimlerin görevine
odaklanmasında sorunlara yol açabilmekte, zaman zaman
kamudaki mesaisinin aksaması sonucunu doğurmakta, tam verimlilik
sağlanamamakta, hatta böyle bir çalışma düzeni hasta güvenliği açısından da
risk oluşturabilmektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarıyla, Sağlık Bakanlığı,
üniversite hastaneleri ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan sağlık
personeli ve sağlık alanındaki öğretim üyeleri kamu kurum ve kuruluşlarında tam
gün çalışacak, kamuda çalışanların özel kurum ve kuruluşlarda çalışması veya
serbest meslek icrası yasaklanacak, kamuda çalışmayı teşvik amacıyla adı geçen
sağlık personelinin mali durumları da iyileştirilecektir.
İhtiyaç duyulması hâlinde -üniversite hastaneleri dâhil- diğer
kamu sağlık kuruluşlarında görevli sağlık personelinin karşılıklı kısmi zamanlı
olarak veya belirli vakalar için görevlendirilmesi ve yaptıkları iş karşılığı
döner sermayeden kendilerine ödeme yapılması da sağlanacaktır.
Nöbet ücretlerinin hâlen sadece yirmi beşten fazla yatağı bulunan
yataklı tedavi kurumlarında çalışan sağlık personeline ödendiği, nöbete kaldığı
hâlde sağlık hizmetleri sınıfı dışındaki personele ise…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ABDURRAHMAN ARICI (Devamla) – Teşekkür ederim.
…nöbet ücreti ödenmediğini düşünürsek artık mesai saatleri
dışında sağlık hizmeti sunan tüm yataklı tedavi kurumları ile ağız, diş sağlığı
merkezleri ve 112 Acil sağlık hizmetlerinde çalışan ve nöbet tutan bütün
personele nöbet ücreti ödenmesi sağlanacak ve diğer taraftan sağlık
çalışanlarının nöbet ücretleri yüzde 145 ile yüzde 185 arasında değişen
oranlarda artacaktır.
Hekimlerin mesleki hataları için mali güvence sağlamak ve
vatandaşın da bu hizmetlerden dolayı uğrayacağı zararları teminat altına almak
amacıyla da zorunlu mesleki mali sorumluluk sigortası da getirilecektir.
Bütün bu bahsettiğimiz şeyler dâhilinde, kamuda çalışan personelin
mesleki mali sorumluluk sigortası primlerinin yarısını kendileri, diğer
yarısını da döner sermayesi olan kurumlarda döner sermayesi, döner sermayesi
olmayan kurumlarda ise kurum bütçeleri karşılayacaktır.
Artık zorunluluk hâline gelmiş olan tasarının bu olumlu yönleriyle
ülkemiz sağlık çalışanlarına ve vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arıcı.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, TOKİ tarafından Adana’da yaptırılan ve tamamlanma
aşamasına gelen dört yüz yataklı eğitim ve araştırma hastanesinin inşaatı
Çukurova Üniversitesi Rektörlüğünün Danıştaya
başvurusu üzerine durdurulmuştur. Adana basınına yansıyan bazı haberlerde,
hastane inşaatının daha önceden de üniversiteye ait tarım arazisi üzerinde
yapılmasının uygun olmayacağı yönünde AKP’li bazı Adana milletvekillerinin de
görüş bildirmesine rağmen ve üniversiteyle bir uzlaşma sağlanmadan hastane
inşaatına başlanmış ve büyük ölçüde de bitmiştir.
Şimdi sormak istiyorum: Bundan sonra bu sıkıntılı durum karşısında
ne yapılacaktır? Niçin bu gibi sorunların çıkacağı önceden öngörülmemiş ve
milyonlarca lira heba edilmekle yüz yüze kalınmıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bu kanun tasarısıyla ülkemiz genelinde acil,
ambulans, yoğun bakım, diyaliz ve benzeri servisler ile birinci basamak sağlık
hizmetlerinde çalışan personel ve pratisyen hekimlerin eline geçecek aylık
toplam ücret ile uzman hekimlere verilecek ücretler arasında ciddi farklar
oluşmaktadır. Pratisyen hekimler başta olmak üzere, diğer yardımcı sağlık
personelinin mağduriyetini giderecek ne tür tedbirler düşünülmektedir? Bu
tasarı görüşmeleri sırasında bu fark azaltılabilir mi?
İkincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi personeli dâhil kamu
personelinin özel hastanelerde devam eden tedavileriyle ilgili giderlere 15
Ocak tarihinden itibaren yüzde 70’e varan katkı öngörülmektedir. Hiç olmazsa
tedavisi bu tarihten önce başlatılmış olan tedaviler için bu katkı payı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tüm vatandaşlardan tedavi katılım payı uygulamasıyla birinci
basamak sağlık kuruluşlarında ve aile hekimliği muayenelerinde 3 Türk lirası,
ikinci ve üçüncü basamak resmî sağlık kurumlarında 8 Türk lirası, özel sağlık
kurumlarında 15 Türk lirası tutarında katılım payı alınmaktadır. Bu uygulama
neticesinde Sağlık Bakanlığı ne kadar gelir elde etmeyi beklemektedir? İşçiye
ve memura yüzde 2,5 artı 2,5 zam veren Hükûmetin
tedavi katılım payı miktarını yüzde 33 ile yüzde 150 oranında artırması Hükûmetinizin sosyal devlet anlayışıyla bağdaşıyor mu?
Teşekkür ederim, saygılar sunarım.
BAŞKAN – Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bu kanun tasarısına göre kurum hekimlerine sağlık
hizmetleri tazminatı verilmemektedir ancak tasarıya göre kurum hekimlerinin iş
yeri hekimliğini yapabilmesinin önü açılmıştır. Fakat kurum diş hekimleri,
diğer hekimler gibi dışarıda iş yeri hekimliği bulma şansı olmayan hekimlerdir.
Sağlık Bakanlığı dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarında ve KİT’lerde kurum
hekimi olarak görev yapan uzman diş hekimi ve diş hekimlerine sağlık hizmetleri
tazminatı vermeyi düşünüyor musunuz veyahut da Bakanlığınıza müracaat ettiği
takdirde bunları Bakanlığınız bünyesine almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın İnan…
MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, ülkemizin bir bölümünü geçirdiğiniz ve tamamını
geçirmeye çalıştığınız aile hekimliği sisteminde vatandaşlarımızın doktorunu
seçme hakkını nasıl kullanabileceğini ve kaliteli sağlık hizmetine nasıl
kavuşabileceğini açıklar mısınız?
İki: Ebe, hemşire, teknisyen gibi yardımcı sağlık personelinin
hastanelerdeki döner sermaye uygulamasından daha düşük gelir elde etmesine
neden olan ve Bakanlığınız döneminde uygulamaya konulan kota uygulamasını
kaldırmayı ve kotaları çalışanlar lehine değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
Üç: Katılım paylarının bir kısmını reçete alanlar eczanelere
ödemektedirler ve eczanelerle hastalar karşı karşıya gelmektedirler. Bununla
ilgili yeni bir düzenleme düşünüyor musunuz? Hastaneler tarafından alınamaz mı?
Diğer taraftan, Niğde gibi vilayetlerde ağır vakaların tıp
fakültelerine ya da büyük şehirlerdeki hastanelere nakilleri konusunda zaman zaman sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu sıkıntıların en büyüğü
de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Malatya İnönü
Üniversitesinden, on yedi yıl çalışan bir kişi haykırıyor ve soruyor size: “On
yedi yıldır temizlik şirketine ihale ediliyorum. Hasta bakıcıyım. Hep ihale
edildim. Hangi şirket aldıysa ihaleyi, o şirkete mal oldum. Ben hastalara en
iyi bakıyorum. Benim yaptığım iş bir yardımcı sağlık hizmeti değil midir? On
yedi yıldır asgari ücret alıyorum ama pek yakında beni psikolojik tedavi için
ayrı bir kliniğe alacak mısınız?”
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yıldız…
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Belediye hastaneleri başta olmak üzere değişik kurumlarda yaklaşık
1.800 hekim çalışmaktadır. Bunlara işyeri hekimliği açık tutulmuştur. Ne
gariptir, tam gün çalışırken bunlar işyeri hekimliğine gitmektedir ama herkes
işyeri hekimi de olamamaktadır. Bu kurum hekimleri için bu yasa çıktıktan sonra
ne düşünülmektedir?
Diğer bir şey: Sağlıkta en fazla taşeron Sağlık Bakanlığında,
sağlık hizmetlerinde var. Acaba Sağlık Bakanlığına bağlı kuruluşlarda ne kadar
taşeron çalışmaktadır? Bunu sağlık çalışanları da sürekli dile getirmektedir.
Bir de, Sayın Bakan hep azami ücretten bahsediyor, 17 bin, 15 bin
gibi. Acaba bir uzman hekim asgari ne alacaktır bu yasa çıktıktan sonra ve bu
yasa çıktıktan sonra performans ücretleri ile temel ücretler ayrı ayrı mı vergilendirilecek, yoksa bir noktadan sonra
birlikte mi vergilendirilecek? Bir de, bir ailenin, eşlerin -üniversitede
çalışıyorlar- onların ücretleri de birlikte mi, ayrı ayrı
mı vergilendirilecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Türkiye’ye domuz gribi aşısını getiren firmalar
arasında eski bacanağınızın olduğu doğru mudur?
İkinci sorum: 2003 yılından beri Sağlık Bakanlığı Müşavirlik
görevini yürüten Adnan Bozyel’in 18/08/2009 tarihinde
İlaç ve Eczacılık Genel Müdür Yardımcılığına getirilmesinin ardından Türkiye’de
domuz gribi vakalarının artması tesadüf olabilir mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bayındır…
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkürler.
Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: TSK
hekimlerine döner sermayeleri olmadığı için sağlık hizmetleri tazminatı
veriyorsunuz. Bu durumu en azından döner sermayesi olmayan SHÇEK ve benzeri
kurum hekimleri için neden yapmıyorsunuz ya da neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Yasa tasarısının özü sadece hekimlerle sınırlandırılmış. Kendisi
de hekim olan Sağlık Bakanı sağlığın bir ekip işi olduğunu neden göz ardı
etmektedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan…
Yedi buçuk dakika zamanınız var.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Başkanım, Sayın Tankut’un sorusuna cevaben şöyle ifade edeyim: Adana’da
TOKİ, Sağlık Bakanlığı adına dört yüz yataklı bir hastane ihalesine başladı
tamamen mevzuata uygun bir biçimde. Buradaki tarım arsası mevzuata uygun
biçimde dönüştürülerek Sağlık Bakanlığına tahsisi yapıldı ve bu tahsis üzerine
de burada inşaata başlandı. Daha sonra, üniversitenin bu işi mahkemeye vermesi
sebebiyle -orada ticari alanları, başka alanları da TOKİ birlikte yapıyordu-
mahkeme bunların durdurulmasına karar verdi, idari mahkeme. Hastane yapımına
idare mahkemesi herhangi bir durdurma vermemişti. Daha sonra, buradaki alanla
ilgili olarak Danıştayda başka bir durdurma kararı
verildi ancak yapılmasına başlanan hastanenin ruhsatıyla ilgili bir durdurma
yok ve hastane inşaatı devam ediyor. Ama şunu ifade edeyim: Aslında yargının
verdiği kararlara saygımız var, onları uyguluyoruz ama gerekçesiz yürütmeyi
durdurma kararları verilerek veya asıl karar çok uzağa bırakılarak bu tür
kararların verilmesi aslında birçok zaman olduğu gibi gerçekten yürütme olarak
bizim işimizi çok zorlaştırmaktadır. Bu anlamda, Adana’daki üniversitenin,
Çukurova Üniversitesinin bu tutumu da aslında Adana halkına ulaştırmak için gayret
ettiğimiz bir hastanenin yapımını geciktirmeye yönelik bir çabadan ibarettir.
Bunu da ben Adana’daki değerli hemşehrilerin
takdirine arz ediyorum ama şu anda hastanenin inşaatı devam etmektedir. Süreç
içerisinde neyin gelişeceğini göreceğiz.
Sayın Işık, pratisyen hekimlerin uzmanlarla ne kadar farklı
gelirlerinin olacağını söyledi bu kanunla. Tam gün yasasıyla uzman
hekimlerimize, maaşlarına ilave ek ödemeler veriliyor, malum, pratisyen
hekimlerimize de maaşlarına ilave ek ödemeler veriliyor. Burada uzman maaşları,
maaş artı sabit ek ödemeyle aşağı yukarı 3 bin liraya, pratisyen maaşları da
2.300 liraya çıkmaktadır. Bunun üzerine her ikisinin de ek ödeme alma imkânları
var. Uzmanlar maaşlarının yüzde 700’ü kadar, pratisyenler de 500’ü kadar ek
ödeme alabilmektedirler. Aslında, arada böyle büyük bir uçurum yok. Tabiidir ki
uzman hekimlerle pratisyen hekimlerin kazançları arasında biraz fark olacaktır
çünkü birinci sınıftakiler, uzman hekimler çok daha uzun bir süre eğitim alan
kişilerdir.
Bu özel hastanelerdeki yüzde 30-70 katkı payı meselesi... Geriye
yönelik bir işlem yapmak pek mümkün görülmemektedir. Ancak bu üst sınırların da
sanki bu hastaneler tarafından mutlaka alınacak sınırlar gibi algılanmaması
lazım, hep böyle söyleniyor. Özel hastaneler bu sınıflandırmadan sonra -belli
bir sınıflandırmaya tabi tutuluyorlar- kamuoyunun karşısına çıkıp “Biz bu
farkları da almayacağız.” beyanlarında bulundu birçok özel hastane. Dolayısıyla
bunlar üst sınırlardır. Vatandaşımızdan, Sosyal Güvenlik Kurumunun ödediğinin
üstüne, özel hastaneler hiç fark almadan da hizmet verebilmektedirler. Bu,
onların kendi rekabet şartları içinde gerçekleşen bir durumdur.
Sayın Akcan “Katkı paylarından Sağlık Bakanlığı ne kadar gelir
elde edecek?” diye bir soru sordular. Aslında, katkı paylarından Sağlık
Bakanlığının hiçbir geliri yok, bunlar Sosyal Güvenlik Kurumuna dönen
paylardır. Ancak şunu ifade edeyim: Aslında kamu, Sosyal Güvenlik Kurumu bu
paylardan dolayı bir gelir elde etmek amacıyla bunu yapmamaktadır. Daha önce de
ifade ettim, hastanelere gidişi regüle etmek,
düzenlemek, gereksiz gidişleri önlemek üzere bu cüzi miktarlar konmuştur.
Dikkat edilirse bunlar gerçekten vatandaşımızın ödeme gücünü aşmayacak
miktarlardır. Yani sonuçta eğer reçete almışsa bir aile hekiminde, sağlık ocağında 2 lira katkı payı istenmektedir ki bunların küçük
miktarlar olduğu açıktır.
Sayın Köse kurum hekimleriyle ilgili bir soru sordular. Kurum
hekimlerimizin, Sayın Köse, Sağlık Bakanlığına müracaatları hâlinde Sağlık
Bakanlığına doğrudan geçiş yapmaları şu anda mümkündür. Bununla ilgili
düzenlemeyi iki ay önce yaptık. Bunun yanı sıra iş yeri hekimliği de malum
kanuna göre yapabilmektedirler.
“Aile hekimliğinde vatandaş doktorunu nasıl seçecek?” Aile
hekimliğinin şöyle bir yapısı var: Bir aile hekimine yaklaşık 3 bin kişi, 3.500
kişiyi emanet ediyoruz. Altı ay sonra vatandaşlar bu aile hekimini değiştirme
hürriyetine sahiptirler ve eğer herhangi bir aile hekimi daha az bireyi
kendisine kayıtlı olarak hizmet yapıyorsa daha az kazanmaktadır. Dolayısıyla sistem
tamamen vatandaşın memnun edilmesine, vatandaşın tatmin edilmesine yönelik bir
sistemdir ve bu sistemde vatandaşımız eski sistemle kıyaslanmayacak ölçüde
hekimini seçme hürriyetine sahiptir.
Sağlık çalışanlarına döner sermaye kotalarını kaldırmayacağız
çünkü sonuçta bu kotalar bütün sağlık çalışanları için var. Yani bunların bir
üst sınırı olmalıdır elbette kamu çalışanları açısından. Aksi takdirde kamunun,
insanımızın vergisiyle veya primleriyle elde ettiği gelirlerden bunların
ödenmesi mümkün olmazdı.
Niğde’den acil sevklerle ilgili bir sıkıntıdan bahsederken Değerli
Milletvekilimizin süresi bitmişti. Aslında bu konuyu düzenlemek üzere
üniversite hastanesini de içine alacak biçimde acil yönetimini il
müdürlüklerimize veren yeni bir düzenlemeyi yaklaşık bir buçuk sene önce
yaptık. Her geçen gün üniversite hastanemiz ve özel hastaneler de dâhil olmak
üzere hastaneler buna uyum göstermektedir. Geçmişte, biliyorsunuz, daha
çevreden, periferden gelen hastalar büyükşehirlere
gönderilir ve hastane hastane dolaştırılırdı. Bunun
önüne büyük ölçüde geçmiş bulunuyoruz. Önümüzdeki günlerde bu konuyu daha da
geliştireceğiz.
Sayın Aslanoğlu, asgari ücretle çalışan
değerli bir vatandaşımızdan bahsetti. Şu andaki sisteme göre o vatandaşımız
asgari ücretle hizmetini vermeye devam edecek.
Sayın Yıldız, belediye hastanelerinde çalışanların iş yeri
hekimliği yapabileceğinden bahsetti. Yapmaya devam edecekler.
Bir de, onun “taşeron” dediği, bizim “hizmet alımı personel”
dediğimiz bir personel var. Sağlık Bakanlığımızda bu personelin sayısı 116 bine
ulaşmıştır. İyi bir istihdam imkânı sağladık. 17 bin kişiyle bu hizmetler
verilmeye çalışılıyordu hastanelerde yani SSK ve Sağlık Bakanlığı
hastanelerinde ve hepiniz hatırlarsınız, temizlik, yemek, güvenlik, hosteslik,
hasta karşılama hizmetleri büyük ölçüde aksıyordu. Hem büyük sayıda
vatandaşımızı istihdam etmiş olduk bu yöntemle hem de vatandaşlarımıza
verdiğimiz hizmetin kalitesini artırmış olduk.
Bu domuz gribiyle ilgili soruya… Yani ben sorulurken de burada
gülümseme fırsatını buldum. Değerli basın mensuplarına da iyi bir magazin
fırsatı doğdu bu soruyla. Aslında, değerli milletvekillerime benim bir tavsiyem
var. Herhangi bir İnternet köşesinde veya herhangi bir gazetede yazılan şeye
hemen balıklama atlamamak lazım. Benim eşimin kız kardeşi yok. Dolayısıyla eski
bacanağım nasıl olurmuş, bunu bu Değerli Milletvekilimizin takdirine
bırakıyorum. Yani bunlar, artık hakikaten komik olaylar. Dolayısıyla, sayın
milletvekillerimize bu yüce çatının altında soru sorarken biraz dikkatli olmalarını
öğütlerim. Bu, İnternette yayınlanan bir şeyden alındı. Biz onu tabii ki tekzip
ettik, tekzip ettiler. Maalesef, böyle magazinel
komik olaylar zaman zaman oluyor.
Bir değerli devlet memurunun genel müdür yardımcısı olduğundan
sonra domuz gribi vakaları çıkmış. Herhâlde bu mu dünyaya domuz gribini yaydı
demek isteniyor soruyla? Bunu da anlamak mümkün değil. Söylediğim gibi, değerli
milletvekillerime, ben, bir yerden bir bilgi alırken dikkatli olmalarını
öğütlerim. Bu hepimiz için geçerli.
Sayın Bayındır “Niçin sadece hekimler?” sorusunu sordular. Elbette
öyle değil. Bu yasa tasarısı, hekim dışı sağlık çalışanlarına mesai
sonrasındaki çalışmaları için ilave ek ödeme imkânı getirmektedir. Bu yasa
tasarısı, hekim dışı sağlık çalışanlarına mesai dışındaki nöbet hizmetlerinden
dolayı ödenecek miktarları artırmaktadır. Elbette biz sağlık hizmetlerinin bir
ekip hizmeti olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, hekimlere olduğu gibi diğer
sağlık çalışanlarına da hem hürmetimiz çok yüksektir hem de onların durumlarını
iyileştirmeye devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Bir soru daha sormuştum Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Vakit olmadığı için onu da
yazılı vereyim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.24
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet burada.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
Madde üzerinde yedi önerge vardır ancak İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre her madde üzerinde milletvekillerince sadece iki önerge
verilebilmektedir. Her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin birer
önerge verme hakkı saklıdır. Bu hükümler çerçevesinde, geliş sırasına göre beş
önergeyi okutup aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaraları kanun tasarısının çerçeve birinci maddesi
ile düzenlenerek değiştirilen 4/1/1961 tarihli ve 209
sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme
(Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci
maddesinin yedinci fıkrasında geçen “Sağlık Bakanlığınca belirlenir” ibaresinin
“Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenir” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
|
|
|
Ramazan Başak |
|
|
|
Şanlıurfa |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaraları kanun tasarısının çerçeve birinci maddesi
ile düzenlenerek değiştirilen 4/1/1961 tarihli ve 209
sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme
(Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci
maddesinin yedinci fıkrasında geçen “Sağlık Bakanlığınca belirlenir” ibaresinin
“Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenir” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
|
|
|
Mustafa Ataş |
|
|
|
İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı "Üniversite ve
Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 1. maddesinin 2. paragrafında yer alan
"diğer personelde ise yüzde 150'sini geçemez" ibaresinde yer alan
"%150'sini" ifadesinin "% 200'ünü" olarak, "İşin ve
hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt
çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, kemik iliği nakil ünitesi ve acil servis
gibi hizmetlerde çalışan personel için yüzde 150 oranı, yüzde 200 olarak
uygulanır." ibaresinde yer alan "%200" ifadesinin "%
250" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır Oktay
Vural Reşat
Doğru |
Mersin İzmir Tokat |
Emin
Haluk Ayhan Osman
Durmuş |
Denizli Kırıkkale |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı "üniversite ve
sağlık personelinin tam gün çalışmasını ve bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına dair kanun tasarısının" 1. maddesinin 2. paragrafında yer alan
"diğer personelde ise yüzde 150 sini geçmez" ibaresinde yer alan
"yüzde 150 sinin" ifadesinin "yüzde 200 ünü" olarak, yine
işin ve hizmetin özelliğini dikkate alarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan,
süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, kemik iliği nakli ünitesi ve acil
servis gibi hizmetlerde çalışan personel için "yüzde 150" oranı
"yüzde 200 olarak uygulanır" ibaresinde yer alan "yüzde
200" ibaresinin " yüzde 250" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Sevahir Bayındır Selahattin
Demirtaş Hasip Kaplan |
Şırnak Diyarbakır Şırnak |
İbrahim
Binici Sırrı
Sakık |
Şanlıurfa Muş |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Yasa Tasarısının 1. maddesinin
ikinci paragrafında 6. satırla başlayan ibarelerin “ile uzman diş tabiplerinde
ve uzman veteriner hekimlerde yüzde 700’ünü, pratisyen tabip, diş tabiplerinde
ve veteriner hekimlerde yüzde 500’ünü, başhemşirelerde ve veteriner sağlık
teknisyenlerinde yüzde 200’ünü…” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
R. Kerim
Özkan Şevket
Köse Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Burdur Adıyaman Malatya |
Sacid Yıldız Tansel
Barış |
İstanbul Kırklareli |
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim de önergem vardı?
BAŞKAN – 91’inci maddeye göre alamıyoruz Sayın Genç.
Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin
ikinci paragrafında 6. satırla başlayan ibarelerin “ile uzman diş tabiplerinde
ve uzman veteriner hekimlerde yüzde 700’ünü, pratisyen tabip, diş tabiplerinde
ve veteriner hekimlerde yüzde 500’ünü, başhemşirelerde ve veteriner sağlık
teknisyenlerinde yüzde 200’ünü…” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ramazan
Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Trabzon) – Katılmıyoruz Değerli
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün tam gün yasasını görüşüyoruz. Bu yasa kapsamında veteriner hekimler ve
veteriner sağlık teknisyenleri ne yazık ki yer almamaktadır. Oysa veteriner
hekimler ve veteriner sağlık teknisyenleri yıllardan beri zaten tam gün
çalışırlar, yirmi dört saat görevlerinin başındadırlar ama hizmetlerinin
karşılığındaki ödülü bir türlü alamazlar. Hükûmet de
veteriner hekimlerin bu yasadan yararlanmasını engellemiştir. Bu durumu,
verdiğimiz önergeyle aşmak istiyoruz, desteklerinizi bekliyoruz.
Gerekçemiz: Veteriner hekimler ve sağlık teknisyenleri direkt ve
dolaylı olarak insan sağlığında hizmet vermektedirler, sağlıklı gıdanın üç öğün
önümüze gelmesine yardımcı olmaktadırlar. Sağlıklı et, sağlıklı süt, sağlıklı
yumurta, sağlıklı et mamulleri bu veteriner hekimler sayesinde soframıza
ulaşmaktadır. Konu sağlık olduğuna göre, hayvanlardan insanlara bulaşan
yüzlerce hastalık vardır değerli arkadaşlarım. Bunlardan akla gelenler, kuduz,
ruam, brusella, tüberküloz, şarbon, kuş gribi, Kırım
Kongo Kanamalı Ateşi, paraziter hastalıklar,
hepatitler şeklinde saymak mümkündür. Kuduz hastalığını duyduğunuzda hepinizin
tüyleri diken diken oluyor ama veteriner hekimler, bu
kuduz aşısını bizzat enjekte eden, hayvanlara enjekte eden insanlardır,
hastalıkla karşılaşmaları yüzde 100 olan insanlardır. Aynı şekilde, şarbon
hastalığını duyduğunuzda insanlarımız bugün şarbon hastalığının tozundan korkar
hâle gelmiştir ama veteriner hekimler giderler, bu hayvanlarla bizzat mücadele
ederler, otopsisini yaparlar, canlı aşılarda kullanırlar ve hastalıklardan
insanları korurlar.
Koruyucu hekimlikte veteriner hekimler cansiparane
bir çalışma sergilerler. O gördüğünüz kanatlıların, o gördüğünüz koyunların,
keçilerin, sığırların yılda en az 7-8 kez aşıyla sirkülasyonunu
devam ettirirler. Bu aşılardan örneğin brusella… Brusella S19 ve R1 aşıları canlı aşıdır. Bu S19 aşısıyla
bizzat uğraşırlar ama veteriner hekimlerin birçoğu bu hastalığa yakalanmak
zorunda kalırlar ama bu yasa kapsamında Bakanlık bünyesinde çalışanlar ve Tarım
Bakanlığında çalışanlar, veteriner hekimler bu tam gün yasasıyla ilgili olarak
o ödülle bir türlü buluşturulamazlar.
Vatandaşlar, hekimler için şu sözcükleri devamlı kullanırlar:
“Allah ne eksikliğini göstersin ne de muhtaç etsin.” Bu, insan hekimleri için
de aynı geçerli sözcüktür, veteriner hekimler için de aynı geçerli sözcüktür.
Bu veteriner hekimler, tabiplerimiz gibi sağlık ocaklarında, sağlık evlerinde,
hastanelerde steril koşullarda değil, ahırlarda,
yaylalarda, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde görevlerini ifa ederler. Buna
rağmen -biraz önce de söylediğim gibi- yine bu yasal statüden yararlanamazlar.
Koruyucu hekimliğin önemini kavrayamayan Sayın Başbakanımız “Aşı
olmayacağım.” diyerek Sayın Sağlık Bakanımızı sırtüstü düşürmüştür; bu, Türk
kamuoyunu da çok üzmüştür. Ama koruyucu hekimliği kırsaldaki, en ücra köşedeki
o bizim okuma yazma bilmeyen vatandaşlarımız önemsemiştir ki o koyunlarına,
keçilerine hiç gönül kibarlık göstermeden giderler, aşılarını yaptırırlar. Ama
biz bu konuda, bir domuz gribi aşılamasında ülke olarak sınıfta kaldık çünkü
ikilem yaşandı, Sayın Başbakanımız “Aşı olmayacağım.” dedi, Sayın Bakanımız,
hekimlerin ve koruyucu hekimliğin önemini kavrayarak aşının olunması
gerektiğini anlattı. Buna rağmen 300-400 vatandaşımızı kaybettik. Bir domuz
gribi aşılamasını da ağzımıza yüzümüze bulaştırdık ama veteriner hekimler,
yüzlerce aşı yapmalarına rağmen, hiçbirini ellerine bulaştırmadan bu işi
başarırlar. Onun için, bu özlük hakları anlamında, Bakanlık bünyesinde çalışan
veteriner hekimlerin, uzman veteriner hekimlerin, sağlık teknisyenlerinin bu
yasadan yararlanmasını talep ediyoruz.
Bir hastalıkta, domuz gribi hastalığında bunları yaşadık ama
atların ruamını aklınıza getiriniz. Ruamdan geçmişte insanlarımız ölüyordu ama
bugün ülkemizde ruam konuşulmuyor, bugün ülkemizde tüberküloz konuşulmuyor,
bugün ülkemizde bruselloz aşılaması olmasa, değerli
arkadaşlarım, hepiniz peynirde brusellayla
buluşursunuz, ette brusella hastalığıyla
buluşursunuz, sütte brusella hastalığıyla
buluşursunuz ama bu çalışmalar ki bu hastalıkları, hayvanlardan insanlara geçen
hastalıkları aşılarıyla önlemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, zaman zaman soruluyor, Sayın Bakanımız da bunlardan huzursuz
oluyor ama bu domuz gribi aşılamasında bu aşılar hangi firmalara
getirtilmiştir, bu firmaların elinde ne kadar aşı kalmıştır, bu aşılara ne
kadar para ödenmiştir? Bir hastalıkta bunları yaşadık diyorum. Bu hastalıkları
tekrar yaşamamamız dilekleriyle veteriner hekimlerin ve veteriner sağlık
teknisyenlerinin yasa kapsamına alınmasını diliyor, tümünüze saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.54
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde verilen
Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan’ın önergesinin oylanmasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İyi sayılsın Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Olur.
Peki, elektronik oylamayla yapıyorum.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.
Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi
hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı "üniversite ve sağlık
personelinin tam gün çalışmasını ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının" 1. maddesinin 2. paragrafında yer alan "diğer
personelde ise yüzde 150 sini geçmez" ibaresinde yer alan "yüzde 150
sinin" ifadesinin "yüzde 200 ünü" olarak, yine işin ve hizmetin
özelliğini dikkate alarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu,
yanık, diyaliz, ameliyathane, kemik iliği nakli ünitesi ve acil servis gibi
hizmetlerde çalışan personel için "yüzde 150" oranı "yüzde 200 olarak
uygulanır" ibaresinde yer alan "yüzde 200" ibaresinin "
yüzde 250" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sevahir Bayındır (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – İkinci önergenin imza sahiplerini okutuyorum:
Mehmet
Şandır Oktay
Vural Osman
Durmuş |
Mersin İzmir Kırıkkale |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli
Başkanım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Durmuş konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Durmuş, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; sağlık hizmeti bir ekip işidir. Ekibin bir bölümü, hemşireler,
sağlık memurları, laborantlar ve teknisyenlerdir. Dolayısıyla, bu kanunda
özellikle yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz,
ameliyathane ve organ ve doku nakli ünitelerinde çalışan personel...
Bizler, konuşmamızın süresi sınırlı olduğu için, ekibin diğer
üyelerini şu ana kadar birçoğumuz ihmal ettik. Milliyetçi Hareket Partisinde
konuşmalar paylaşıldığı için, hemşirelerle, sağlık memurlarıyla, laborantlarla,
röntgen teknisyenleriyle ilgili görüşlerimizi sırasıyla ifade edeceğiz.
O bakımdan, özellikle, önergemde yer alan “yüzde 150’sini”
ifadesinin “yüzde 200’ünü”, yine "yüzde 200 olarak uygulanır"
ibaresinde yer alan "yüzde 200" ibaresinin "yüzde 250"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ettim. Burada, sizlerin de, sağlık
ekibinin ciddi üyeleri olan bu insanların göstergelerinin artırılmasıyla döner
sermaye oluşursa kurumda, buradan pay almalarını temin etmenizi istiyorum. Bunu
önemsiyorum, ciddiye alıyorum. Çok ciddi telefonlar alıyoruz “Konuşmalarınız
doktor ağırlıklı oldu.” diye. Hayır, ekip gerçekten bir bütündür, ekibin
elemanlarını ayırmamamız lazım.
Buradan Sayın Bakana ve Müsteşara şunu ifade etmek istiyorum: Malpraktis ya da mesleki sorumluluk sigortası kanununda,
biz, gerçekten, hekimleri korusun diye sigorta getiriyoruz. Ama taşrada bazı
yerlerde anesteziyi anestezi teknisyeni veriyor. Dolayısıyla, bir sorumluluğu
var. Yoğun bakımdaki hemşire cezaya muhatap olabilir, anında, tüpü çıkar,
müdahale etmezse. Bunlar da cezaya muhatap olacakları için, risk altındaki
yardımcı sağlık personelinin de mesleki sorumluluk sigortası kapsamında
değerlendirilmesini istirham ediyorum. Bunlara önem vereceklerini ve özen
göstereceklerini düşünüyorum.
Sayın Bakan 2002’ye takıyor zaman zaman.
Ben burada bazı rakamlar vereceğim. 2002 yılında sigortalı kapsamındaki nüfus
57 milyon -burada, elimde belgesi var, 57 milyon- 11 milyonu da yeşil kartlı,
68 milyon. Maliye Bakanlığı temsilcisi, Sosyal Güvenlik Bakanlığı temsilcisi
ile birlikte Bakanlar
dâhil toplandığımızda, 67 milyon nüfusu olan Türkiye’de o gün sigorta kapsamındaki
insan sayısı 67 milyonun üstündeydi. Onun için, Maliye Bakanlığına itiraz
ettim: “Bir ailede hem Sigortalı var hem Emekli Sandığı ya da Kurum sosyal
güvencesi var ve dublikasyonlar var, bunları
düzeltin, hem Sigortalı hem Emekli Sandığı ya da Kurum sigortalısı olmasın.” Nitekim, yapılan incelemelerde, birçok yanlış sigortalı
insanların olduğu da gözlemlendi. Dolayısıyla, burada kamunun resmî verileriyle
konuşmamız lazım.
“Dün şöyleydi, bugün böyle.” derseniz, ben o zaman şunu sorarım:
Siz 16 milyon 400 bin yeşil kartlının 5 milyonunun yeşil kartını iptal ettiniz.
5 milyon nüfusu az mı görüyorsunuz? Siz 1 milyon BAĞ-KUR’lunun
bugün primini ödeyemediği için hastaneden istifade edemediğini, dolayısıyla
çocuklarıyla birlikte 5 milyon nüfusu topladığınızda 10 milyon kişinin sosyal
güvenlik kapsamında istifade edemediğini biz biliyoruz. Ya o 5 milyon sahteydi
ya da gerçekten yeşil kartlının bugün kartlarını geri aldınız. O zaman 10
milyon, 70 milyonun yüzde 14’üdür, yüzde 14’üdür.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Çocuklar, herkes istifade ediyor.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Matematik bilmiyor olabilirsiniz, oturur
bunu hesap ederiz, söyleriz. Burada rakamlar doğru söylenmeli.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – On sekiz yaşından küçükler, herkes
istifade ediyor.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, kayıtlara
geçmesi için söylüyorum: Biraz evvel Doktor Saim Kılıç’la konuştum, 2003’te
kendisine gelen tehdit telefonu kontörlü telefondan gelmiş çünkü savcılığa
müracaat etmiş, işin üzerine gitmiş. “Böyle bir olay yok.” derseniz,
savcılıktaki kayıtları neye göre yok sayacaksınız? Yapmayın, biraz burada eski
bakanlık yapmış adamların da doğru konuşacağını kabul edin, yapmayın. Buraya
çıkıp “Böyle bir şey yok, yalan.” derseniz, o zaman Kırıkkale Keskin
Hastanesinde hamile başhekimi milletvekilinizin kardeşi tehdit etti “İhaleyi
bana vereceksin.” dedi. Kadın düştü, savcılığa müracaat etti, düşük tehlikesi
geçirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Bu örnekleri çoğaltabilirim. O zaman
Bakanlığa düşen şey şudur: Görevde değiştireceği kişileri “Ey partililer, ne
olur, ihale alacağız diye tehdit etmeyin.” demesi lazım. Çıkıp burada bana
sataşacağına tehdide fırsat vermemesi lazım.
Sağlık Bakanlığı ya da hizmet bakanlıklarında görev alacaklara
ilçe başkanları müdahale etmemeli. Benim dönemimde de oldu, müthiş karşı
çıktım. Sağlık personelinin mesleğinin farklı olduğunu, bu meslekte siyasetin
etkin rol alamayacağını söyleyerek birçok tartışmalarım oldu. Dolayısıyla bunu
şunun için söylüyorum: Sağlık hizmeti size de lazım olacak. 80 öncesi “Sağcı
hasta şöyle oldu, solcu hasta böyle oldu.” dedikoduları oldu. Şimdi AKP’liler
ihale alacak diye hastaları tasnife tabi tutmayalım. Bu insanların hepsi, bugün
sizde yarın bizde misali, Türk milletinin birer şerefli üyesidir.
O insanların hepsi de iyi muameleye ve sağlık hizmetine layıktır
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
Sayın Bayındır…
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine
verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine Demokratik Toplum Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağlık hizmeti bir ekip hizmeti diye tanımladık ama sağlık
sektöründe hem sayısal olarak hem iş gücü olarak en büyük sorumluluğu üstlenen
değerli meslektaşlarım, hemşire arkadaşlarımdır. Hemşirelik mesleği, bugüne
kadar evrensel normlarda bir meslek tanımı konusunda ciddi sorunlar yaşıyor.
Bir yasa değişikliği gerçekleştirildi. Bu çok önemliydi ama yönetmeliğin henüz
çıkmıyor olması bu eksikliğin devam etmesini sağlıyor yani yasayı anlamsız
bırakıyor. Sayın Bakanımız bu konuda çalışmalarını hızlandırdığını ve kısa sürede
yönetmeliği çıkaracağını söyledi. Biz de takipçisi olacağız.
Yine bu yasayla yani tam gün yasası, artı kamu hastaneleri birliği
yasasıyla amaçlanan ne olacak? Hastanelerin daha fazla para kazanması olacak.
Peki, bu daha fazla para kazanmak için ne olacak? Daha fazla çalışma yapılacak.
Yani sekiz saatlik iş yerine âdeta günün yirmi dört saati yani haftanın yedi
gününün yirmi dört saati neredeyse bir çalışmayla yürütülecek. Çünkü öngörülen
yani giderek tam olarak hayata geçecek olan sistem, ne kadar çok hasta
bakarsanız o kadar çok para kazanacaksınız yani baktığınız vaka endeksli ve
dolayısıyla bu sistem kendisine şu handikabı da
getirecek: Örneğin, bir hekimin bir hastaya ayıracağı zaman bu noktada imtina
edinebilinir. Yani, hem uzun bir bakım gerektiren ağır hastalar ve uzun zaman
gerektiren hastalar bir yerde belki de angarya hâline gelecektir. Yani özel
hastaneler nasıl bu muameleyi yapıyorsa bu hastalara, muhtemeldir ki bu
uygulamalar tam olarak hayata geçtiğinde, kamu hastaneleri diye tanımlanan özel
statüdeki bu hastanelerimizdeki pozisyon da ne yazık ki bundan aşağıya
olmayacak.
Yine bu sistem, performans ve aşırı çalışma yani kâr hırsına
dayalı bir çalışma olmuş olacak. Yani, bu daha çok işletmecilerden oluşacak bu
kamu hastanelerinin yönetimi de önümüze gelecek. Bu yönetim soracak: Sen kaç
para kazandın? Kaç hastaya baktın? Her ay sonu sağlık çalışanı, ekibin tümü
bunun derdine mi düşecek? Bu hasta geldi mi gelmedi mi? Kaç hasta baktım? Acaba
bu ay kazanacağım para benim giderlerimi karşılayacak mı, borçlarımı
ödeyebilecek miyim? Gecesi gündüzü bu telaş içine girmiş olacak ve yine bu
telaşın en fazlasını da ne yazık ki yardımcı sağlık personelleri yaşayacak.
Sayın Bakan, yani nöbet zamanının bile tümünün parasını alamıyor
bugün çalışanlar çünkü yasada sınırlanıyor, şu saate kadar. Yüz otuz saat
-örneğin- işte nöbet tutan ücretini alabilecek, ya sonrasını? Kaldı ki, yani
yıllık iki yüz yetmiş saat fazla mesai en fazla öngörülen bir ortamda, ne yazık
ki Türkiye’de bir ayda yüz küsur saat insanlar ekstra fazla çalışmak durumunda
kalacaktır. Bu da yetmeyecek, bu sistemle birlikte, performansla birlikte bu
çalışma süresi daha fazla olacak. Ama bu süre, çalışma kapsamında hak ettiği
emeğinin değerini alacak mı? Ne yazık ki yardımcı çalışan sağlık ekibinin
emeğinin değeri daha çok ucuzlayacak, bedenen daha çok yorulacak, psikolojik
olarak daha çok zorlanacak. Yani sağlıklı hizmet vermesi gereken sağlık ekibi
ne yazık ki sağlık sorunuyla, sağlık riskleriyle karşı karşıya kalacaktır. O
nedenle, madem fazla para kazanmak cazip hâle getirilmeye çalışılıyor, o zaman
lütfen yardımcı sağlık çalışanlarının da ek ödemelerinin ve göstergelerinin
yükseltilmesi gerektiğini düşünüyoruz ve önergemizin kabul görmesini öngörüyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayındır.
Sayın Bayındır, eğer yanlış duymadıysam “DTP” dediniz.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Yanlış değil, DTP’de,
BDP’de… Buna mecbur ettiler. Ruhumuz DTP.
BAŞKAN – Hayır, hayır… Ben sizin adınıza, tutanaklara geçmesi
açısından, Barış ve Demokrasi Partisi…
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Bu bizim ayıbımız değil vallahi.
BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Şimdi, bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge
sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaraları kanun tasarısının çerçeve birinci maddesi ile
düzenlenerek değiştirilen 4/1/1961 tarihli ve 209
sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme
(Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci
maddesinin yedinci fıkrasında geçen “Sağlık Bakanlığınca belirlenir” ibaresinin
“Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenir” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mustafa
Ataş |
İstanbul |
Diğer önerge sahibi Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekili.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge sahibi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeleri okuyalım:
Gerekçe:
Yapılan değişikliğin kanunun ruhuna uygun olacağı düşüncesiyle
önerge verilmiştir.
BAŞKAN – İkisi de aynı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde beş önerge vardır, ancak İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre her madde üzerinde milletvekillerince sadece iki önerge
verilebilmektedir. Her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin de birer
önerge verme hakkı saklıdır. Bu hükümler çerçevesinde geliş sırasına göre dört
önergeyi okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesi ile 209 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 3’de
geçen “Tıpta Uzmanlık Tüzüğünde belirtilen dallarda bu Tüzük hükümlerine”
ibaresinin “tıpta uzmanlık mevzuatına” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Recep
Akdağ |
Sağlık
Bakanı |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
418 sayılı kanun tasarısının 2. maddesi Ek Madde 3 bölümünün
birinci fıkrasındaki diş tabiplerine ise % 180 oranında, kelimesinden sonra
“eczacılara % 160 oranında” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Beytullah Asil Erkan
Akçay Reşat
Doğru |
Eskişehir
Manisa Tokat |
Emin
Haluk Ayhan Mehmet Serdaroğlu |
Denizli Kastamonu |
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım son iki önerge
aynı mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge
sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile
düzenlenerek 209 sayılı Kanuna eklenen ek üçüncü maddenin birinci fıkrasında
geçen “% 180’i” ibaresinin “% 200’ü” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Mehmet
Müezzinoğlu |
İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile
düzenlenerek 209 sayılı Kanuna eklenen ek üçüncü maddenin birinci fıkrasında
geçen “% 180’i” ibaresinin “% 200’ü” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Veysi Kaynak |
Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN – Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutayım?
Gerekçe:
Kanun metninde geçen oranı artırmak düşüncesiyle önerge
verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
418 sayılı kanun tasarısının 2. maddesi Ek Madde 3 bölümünün
birinci fıkrasındaki diş tabiplerine ise % 180 oranında kelimesinden sonra
“eczacılara % 160 oranında” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Doğru efendim…
BAŞKAN – Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru. (MHP sıralarından
alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 418
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde verdiğim önergeyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Önergemizde 2’nci maddesine eczacıların da eklenmesini
önermekteyiz çünkü sağlık bir bütündür. Sağlıkta hekimlerin yanında, hekimler,
diş hekimleri, eczacılar hatta veterinerler ve diğer yardımcı sağlık personeli
şeklinde bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu maddede de eczacılar
kelimesini ve onunla beraber diğer çalışanları da eksik görmüş olmamızdan
dolayı, eczacı kelimesi numune olmak kaydıyla diğerlerinin de eklenmesini uygun
görmüş bulunuyoruz. Önergemiz kabul edilir ve akabinde diğer önergeler de kabul
edilirse Sağlık Bakanlığı ve Refik Saydam Enstitüsünde çalışan eczacılara ve
diğerlerine de döner sermayeden yüksek oranda bir katkı payı verilmiş olur diye
düşünüyorum.
Hekimlik, tabii çok ağır bir görevdir. Hekimler çok ağır şartlar
altında diğer yardımcı hizmetlerle beraber, diğer arkadaşlarla beraber
çalışırlar. Hekimlerimiz ve sağlık personelimiz gelmiş olan bu kanundan çok şey
beklediler. Özellikle, beklentilerinin başında maaşlarının artırılması ve artırılmış
olan maaşın da emekliliğe yansıtılması şeklindeydi. Tabii, maaşların artırımı
döner sermaye kanalıyla artırılıyor. Esasında 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nda verilmiş olduğu şekliyle yani özlük haklarının hepsinin de olmuş
olduğu maaş artırımı uzun zamandan beri bekleniyordu ancak o değil de döner
sermaye şeklinde bir artırım var gibi görünüyor.
Tabii, esasında döner sermaye uzun zamandan beri verilen bir
durumdur, ancak bunun bu şekilde yine artırılmış olmasının bile faydası olacağı
kanaatindeyim. Ancak, tabii, burada emekliler konusu özellikle çok önemlidir,
çünkü şu anda, işte otuz yıllık çalışmış olan bir hekimin emekli olduktan sonra
almış olduğu maaş neredeyse 1.200-1.300 civarında olup, yani çalışırken almış
olduğu maaşın dörtte 1’i veyahut da beşte 1’i oranında olduğu da görülmektedir.
Tabii, buradaki kanunun esası döner sermaye gelirlerinin artışıyla
ilgilidir. Yani döner sermaye gelirleri artırılacak ve ondan da hekim başta
olmak üzere ve diğer tüm sağlık personeli de almış olacaktır.
Tabii, burada da şunu göz önüne almak mecburiyetindeyiz. Döner
sermaye gelirleri acaba artmazsa ne olacak? Yani bazı hastaneler vardır, işte
biraz önce birinci bölümün başında sormuş olduğumuz soruların içerisinde
bulunan bazı hastaneler. Gerçi Sayın Bakan bana o bilgileri vermiştir ama, Tokat için söylüyorum; Artova Hastanesi, Sulusaray
Hastanesi, işte Pazar Hastanesi, Almus Hastanesi, buralar gelir bakımından çok
düşük olan hastanelerdir.
Şu anda, bu kanunla beraber hekimlerimizin maaşlarında 4 milyar, 5
milyar gibi artışlar öngörülmektedir, ama Sayın Bakanım, şunu da bilin ki o
bölgeler mahrumiyet içerisinde olan bölgelerdir. Oradaki insanlarımıza
muayenehane açma hakkını vermiyoruz, döner sermayeden siz bunları alacaksınız
diyoruz, ama şu an itibarıyla oralarda da çok süratli bir şekilde döner sermaye
gelirlerinin düşmekte olduğunu da görmek durumundayız, hatta bu düşüş diğer
hastanelerde de görülebilir.
Bakınız, bugün bir başhekimle görüştüm. Başhekimin ifadesi, bu
hasta katkı paylarının olmasıyla beraber -hani, şu anda sağlık ocaklarından 3 lira, devlet hastanelerinden 10 lira, işte
özel sektör hastanelerinden de 15 lira civarında katkı payları alıyoruz ya-
büyük oranda gelirlerinin düşmekte olduğu şeklinde SOS verecek şekilde bir
söylem içerisindedir. Yani önümüzdeki zaman dilimi içerisinde hastane döner
sermayelerinde çok ciddi manada düşüşler olacaktır deniliyor.
Peki, o zaman ne olacak? Yani bu hastane döner sermayeleri
çalışmadığı zaman, döner sermayeler para kazanmadığı zaman, acaba oradaki
hekimimize, eczacımıza, diş hekimimize veyahut da diğer çalışanlara hangi
kaynaklardan bunu vereceğiz? Bunların da burada açıklanması gerekiyor. Yani
burada da Sağlık Bakanlığı tarafından, işte “Döner sermaye gelirleri düştüğü
zaman, olmadığı zaman da bunların belirli kaynaklardan, şu kaynaklardan
açıklanır.” şeklinde bir hükmün gelmesi gerekiyor.
Bakınız, şu anda bazı hastaneler, büyük hastaneler, küçük
hastaneler veyahut da diğer hastanelere döner sermayelerinden borç veriyorlar.
O vermiş oldukları borçlar acaba geri ödenebiliyor mu? Onların geri ödenme
şansları yok. Çünkü, onların da döner sermaye
gelirlerinin çok düşük olmasından dolayı ödeme şansları olmadığını biz
görüyoruz.
Bakınız, şu anda döner sermayelerden temizlik hizmetlerinde, büro
hizmetlerinde, çeşitli hizmetlerde çalışan insanlar var ve bu sayı da gittikçe
daha fazla artarak gidiyor, yani bir devlet hastanesinde neredeyse, devlet
hastanesinin çalışan personelinden daha fazlasını oralarda görüyoruz. Yani,
döner sermayenin temizlik hizmetlerinde yahut da laboratuar hizmetlerinde yahut
diğer hizmetlerde buralara maaşının verilmesi kaydıyla buralarda çalışıyorlar.
Yine, ilerideki dönemlerde, tahmin ediyorum ki, döner sermaye gelirlerinin
düşmesiyle beraber oralara da para veremeyeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
REŞAT DOĞRU (Devamla) – Döner sermayeler, şu anda sarf
malzemelerinin, ameliyathanelerden tutun da diğer yerlere kadar sarf
malzemelerinin de parasını karşılıyor. Yani, bir sürü giderler çıktıktan sonra
siz döner sermaye gelirlerini veriyorsunuz. Ama gördüğüm kadarıyla, herhâlde,
önümüzdeki dönemde, ekonomik krizin de derinleşmesiyle beraber ödemekte çok
büyük zorluklarla karşılaşacağımızı söylemek istiyorum.
Diğer bir konu da burada, özellikle sağlık personeli içerisinde
bulunan 4/B’liler ve 4924 sayılı Kanun’la çakılı
şekilde çalışan insanlar da bu kanundan bir şeyler bekliyorlardı. Bakınız, 4924
olsun, 4/B’liler olsun, eş durumu dâhil olmak üzere
tayin hakkından faydalanamıyorlar. Onlar dört sene, beş sene kalıyorlar.
Esasında, Sağlık Bakanlığı olarak bu insanlara “Beş sene siz burada çalıştınız,
ben sizi mükâfatlandırıyorum, istediğiniz yere gönderiyorum.” şeklinde bir
söylemi neden söylemiyoruz? En azından, o insanların gönlünü almış oluruz
diyorum.
Eczacılara bu konuda destek olunmasını bekliyor, önergemin
kabulünü arz ediyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Reddedilmiştir.
Sayın Genç, sisteme girmişsiniz…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi bu, temel kanun. İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre her madde üzerinde 2 milletvekilinin önerge
verme hakkı var, her grubun da bir önerge verme hakkı var, her grubun da bir
önerge verme hakkı var.
Şimdi, 87’nci maddede diyor ki: Her madde üzerinde 7
milletvekilinin önerge verme hakkı var. Her grubun da birer önerge verme hakkı
var. Fakat herhangi bir grup önerge hakkını kullanmazsa, milletvekilleri,
bağımsız veya öteki bir milletvekili o grup adına o önergeyi verebilir, diyor.
Şimdi, 91’inci madde yazılırken bu yazılmamış buraya. Ama aslında
bana göre, yani şimdi uygulamayı yaparken 87’nci maddenin, o grupların önerge
vermemesi hâlinde eksik kalan grup önergesinin bir milletvekili tarafından veya
bağımsız milletvekili tarafından verileceği yolundaki hükmün 91’inci maddede
uygulanması lazım.
Zaten burada bakın, tümü 21 madde, 19 maddelik bir kanun temel
kanun olarak getirilmiş. Yani burada milletvekillerinin önerge verme hakkını
AKP önlüyor, kendi önergeleriyle dolduruyor. Biz de bu çok önemli, hayati bir
konuda bir fikir söyleyemiyoruz. Bu bir haksızlıktır yani Sayın Başkan. Bence
uygulamanızı, yani burada herhangi bir grup önerge vermemişse, o grubun önerge hakkını
bir bağımsız milletvekilinin veya bir başka milletvekilinin kullanması
konusunda bir uygulama yaparsanız memnun olurum.
Saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesi ile 209 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 3’de
geçen “Tıpta Uzmanlık Tüzüğünde belirtilen dallarda bu Tüzük hükümlerine”
ibaresinin “tıpta uzmanlık mevzuatına” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Recep
Akdağ |
Sağlık
Bakanı |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Başkanım, küçük bir
açıklama yapacağım müsaade ederseniz.
Bir önceki önergede Değerli Milletvekilimiz sağlık ocaklarında 3 lira vatandaştan bir katkı payı alındığını
ifade ettiler. Muhtemelen bir… Yani teknik açıdan düzeltme ihtiyacını
duyuyorum. Hizmetler için, koruyucu hizmetler ve tedavi edici hizmetler için
herhangi bir ücret alınmamaktadır sağlık ocaklarımızda ve aile hekimliklerinde,
reçete tanzim edilmişse 2 lira alınmaktadır. Bunu bu şekilde kayıtlara geçmesi
için ifade etmiş oldum.
BAŞKAN – Önergeye katılıyor musunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Önergeye katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Konuşacak mısınız?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Konuşmayacağım Değerli
Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı
Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 9 uncu maddesi, tıpta uzmanlık ile
ilgili hususların tüzükle düzenleneceği öngörülmüşken, bu maddede 28.3.2007
tarihli ve 5614 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, tıpta uzmanlığa ilişkin
hususların Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği
belirtilmiştir.
Bu maddeye göre hazırlanan yönetmelik “Tıpta ve Dişhekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği” adıyla
18.7.2009 tarihli ve 27292 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş
ve Tıpta Uzmanlık Tüzüğü mülga olmuştur.
Bu sebeple maddede gereken düzeltmenin yapılması öngörülmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda…
BAŞKAN – Doğru, haklısınız.
Maddeyi kabul edilen önerge çerçevesinde oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile
düzenlenerek değiştirilen 4/11/1981 tarihli ve 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesinin
üçüncü fıkrasında geçen “haftada asgari on saat ders vermekle yükümlüdür”
ibaresinin “haftada asgari oniki saat ders vermekle
yükümlüdür” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Kerim
Özkul |
Konya |
TBMM Başkanlığına
Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. maddesi anayasaya
aykırı olup tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim.
Tayfun
İçli |
Eskişehir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Halkın yararına olan her
yasaya destek veriyorum. Bu yasanın da özü itibarıyla halkın yararına olduğuna
inanıyorum. Ancak, birazdan ifade edeceğim gerekçelerle bu yasanın Anayasa’ya
aykırı olduğuna inanıyorum.
Birincisi şu: Değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın 95’inci maddesine
göre, bir kere, Anayasa’nın 95’inci maddesine göre “Türkiye Büyük Millet
Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı İçtüzük hükümlerine göre yürütür.” diyor
birinci fıkrası. Şimdi, elimdeki bu tasarıda “Not:” demiş
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, asli komisyon olarak tabii ki Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna sevk etmiş; tali komisyon olarak,
uzmanlık komisyonu olarak da Plan ve Bütçe, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor, Millî Savunma ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonlarına sevk etmiş, altı
ihtisas komisyonuna sevk etmiş. Bakıyorsunuz raporda, bu ihtisas
komisyonlarının değerli başkanları bu kanun tasarısını gündeme almamış ve
ihtisas komisyonlarında bunları görüştürmemiş. İç Tüzük’ümüze göre, komisyon
başkanlarının takdir hakkı yoktur; mutlaka bu yasayı alacak komisyona, on gün
içinde rapora bağlamazsa, esas komisyon işlemine devam edecek ve tasarıyı Genel
Kurula getirecek.
Şimdi, Anayasa’nın 95’inci maddesine aykırı ama en vahim olanı,
Anayasa’nın 163’üncü maddesi… Sayın Bakanı burada çok dikkatle dinledim. Sayın
Bakan, sağlık çalışanlarına gelir artırıcı birçok düzenleme getirdiğini
söylediği gibi, sayın doktorlarımızın ve sağlık çalışanlarının emekliliklerini
de düzenleyen -değil mi Sayın Bakanım- birtakım hükümler getirdiğini söyledi.
Şimdi, Anayasa’mızın 163’üncü maddesi çok açık bir hüküm taşımaktadır. Eğer bu
kanun tasarısı, ihtisas komisyonu olan Plan Bütçe Komisyonunda görüşülmüş
olsaydı, gelir azaltıcı, gider artırıcı bir yasa tasarısının görüşülmemesini,
bu konuda Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtirdi. Anayasa’nın 163’üncü maddesi
“Merkezî yönetim bütçesiyle verilen ödenek, harcanabilecek miktarın sınırını
gösterir.” dediği gibi, son cümlesinde de “Carî yıl
bütçesindeki ödenek artışını öngören değişiklik tasarılarında ve carî ve ileriki yıl bütçelerine malî yük getirecek
nitelikteki kanun tasarı ve tekliflerinde, belirtilen giderleri
karşılayabilecek malî kaynak gösterilmesi zorunludur.” amir hükmünü
taşımaktadır. Kaldı ki, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
gereğince de gider artırıcı bir yasa getiriyor iseniz, kaynağını nereden
bulduğunu göstermeniz gerekecektir. Şimdi, bugün çalışmakta olan bir hekimin
emeklilik hakkını dahi düzenleyebildiğini söylediğiniz bu yasa tasarısı,
Anayasa’nın 163’üncü maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada bir kanun çıkarıyoruz.
Demokrasisi gelişmiş ülkelerde bir kanun ilgili tarafların da görüşü alınmak
suretiyle iyice olgunlaştırılır, meclislerinde görüşülür ve o çıkan yasa, o
ülkede uzun yıllar uygulanır ama bizim ülkemizde, her nedense, çıkan kanun
tasarıları kevgire dönmektedir. Bugün çıkardığımız bir kanun tasarısı, on beş
gün sonra gelen başka bir teklifle değişikliklere uğratılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bunu kabul etmek mümkün değildir. Şimdi, bu
kanunun kimi maddelerinin yürürlük tarihi altı ay, kimi maddelerinin yürürlük
tarihi bir yıl sonradır. E, peki böylesine önemli bir kanunu siz neden
alelacele Türkiye Büyük Millet Meclisine getirip de ihtisas komisyonu olan altı
komisyonu görmezden geliyorsunuz? İhtisas komisyonunda görev yapan her siyasi
partiye, gruba mensup çok değerli milletvekilleri vardır. Neden onların
görüşlerinden yararlanmıyorsunuz? Sadece Plan-Bütçe meselesi değil. Bakın, çok
değerli silahlı kuvvetler mensupları orada. Gülhane Tıp Akademisi ve askerî
tabiplerle ilgili düzenlemeler getiriyorsunuz, Yüksek- öğrenim Kurumuyla ilgili
düzenlemeler getiriyorsunuz. Hani Millî Eğitim Komisyonunun burada raporu? Hani
Millî Savunma Komisyonunun burada raporu? Yani o zaman bu komisyonları siz
görmezden gelecekseniz, Anayasa’nın 95’inci maddesini hiçe saydığınız gibi İç
Tüzük’ün 26 ve 37’nci maddelerini de görmezden geliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun, elimdeki kanun 19 maddeden ibaret.
Bunun 2 maddesi yürürlük ve yürütme maddesi, geriye 17 madde kalıyor. Madem
böylesine önemli, halkın tıp konusunda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Halka, madem bu kadar iyi, yararlı
hizmetler yapıyoruz, niye maddelerin madde madde
görüşülmesinden kaçıyoruz da bunu bir temel kanun olarak görüp, iki bölüm
hâlinde görüşüp “Kabul edenler… Kabul etmeyenler…” diye -AKP İktidarının
sayısal çoğunluğuna güvenerek- bu yasayı çıkartıyoruz?
Elimizi vicdanımıza koyacağız. Burada çok iyi hatip olabilirsiniz.
“Ben popülist değilim, halka hizmet ediyorum.”
diyebilirsiniz. Ben doktor değilim, bu yasanın ne getirdiğini çok iyi
bilmeyebilirim. Bunu bilebilmem için bana zaman tanımanız lazım ve benim bu
uzmanlarla bu işi mütalaa etmeme fırsat vermeniz lazım.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı hiçbir milletvekilinin
odasına dağıtılmamıştır, çok az milletvekilinin odasına dağıtılmıştır, benim
odama dağıtılmamıştır, birçok milletvekilinin odasında bu yoktur.
Milletvekilleri şimdi fotokopi almak suretiyle bu kanundan bilgi sahibi
olmaktadır. Yapmayalım arkadaşlar. Yani bir kanun yapacaksak bu kanunu adam
gibi yapmalıyız çünkü halk bizden adam gibi kanunlar çıkartmamızı
beklemektedir. Burada, okullardaki münazara gibi bir konuyu ortaya atarız, AKP
Grubu “Bu iyidir.” der, öbür grup “Kötüdür.” der. Burada münazara yapmıyoruz.
Bu çıkarttığımız yasa Türk insanının sağlığıyla ilgili önemli bir yasa. Evet, tam gün çalışmasına evet, halka hizmet evet, paralı sağlık
hizmetine hayır, zenginlere daha iyi sağlık hizmeti, fakirlere daha kötü sağlık
hizmetine hayır. Bunları netlikle söyleyebilmeliyiz ama bunları
söyleyebilmek için de kanun yapma tekniği konusunda olağanüstü hassasiyet
göstermeliyiz çünkü burada konuştuğumuz olay Türk halkının sağlığıdır. Yoksa, güzel kelimeler, güzel cümleler kurmak suretiyle bu
münazaraya katılan taraflar istedikleri gibi şeyleri burada ifade edebilirler.
Onun için, bu Anayasa’ya aykırılık önergemin tutanaklara geçmesi
için söz talep ettim. Sayın Başkanımın da nezaketi ve gösterdiği hoşgörü için
de teşekkür ediyorum. Çünkü burada konuşabilmek bağımsız bir milletvekili için
çok zor, engellemelerle karşılaşıyoruz.
Bu nedenle de hepinize çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Buradaki değerli konuşmacı milletvekili arkadaşımızın ve tüm hazırunun bilgilerine arz etmek istiyorum ki, yaptığımız
uygulama kanunlara ve İç Tüzük’e uygundur, hiçbir aykırılık yoktur. Şöyle ki:
Sağlık Bakanlığınca hazırlanan bu tasarı, 26 Mayıs 2009 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına gelmiş ve 8 Haziran 2009 tarihinde Komisyonumuza
ulaşmıştır ve biz, İç Tüzük’ün 37’nci maddesindeki öngörülen on günlük süre
tamamlandıktan sonra Komisyon gündemimize almışız ve bir alt komisyon
oluşturmuşuz. Alt komisyon, 23 Haziran ve 24 Haziran 2009 günlerinde çalışmış
ve nihayet, kanun, 26 Haziran 2009 tarihinde Komisyonumuzda kabul edilmiştir.
Şunu unutmamalıyız ki, biz Komisyonumuza, Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu olmakla birlikte, tüm kamu kurum ve kuruluşlarından
ilgili uzmanları davet etmekteyiz. İlgili bakanlıkların görüşleri çerçevesinde
bu kanun çıkarılmıştır. Yani, orada, bizim arkadaşlarımızı, bu tip uygulamaları
bilmeyen arkadaşlar gibi hafife almanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bu bir
dil sürçmesidir zannediyorum. Sanki biz bu işi anlamazmışız gibi Komisyonumuzu
hafife almaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Biz, Türkiye’nin sağlıktaki
dönüşümünün yedi yıldan beri bütün kanunlarını Komisyonumuz ele almış ve
kanunlaştırmıştır.
Ben bunu düzeltmek istiyorum ki; yaptığımız işlem, hukuka,
yasalara ve İç Tüzük’e uygundur.
Arz ederim efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile
düzenlenerek değiştirilen 4/11/1981 tarihli ve 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesinin
üçüncü fıkrasında geçen “haftada asgari on saat ders vermekle yükümlüdür”
ibaresinin “haftada asgari oniki saat ders vermekle
yükümlüdür” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Kerim
Özkul |
Konya |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özkul mu konuşacak…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun metninde geçen ders saati miktarını artırmak düşüncesiyle
önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Efendim, Sayın Komisyon Başkanı benim
Komisyonu hafife aldığıma dair bir açıklamada bulundu. Benim öyle bir meramım
yoktur, öyle bir ifadede de bulunmadım. Ama ben elimdeki kanun tasarısındaki
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının notunu okudum. Altı tali ihtisas
komisyonuna gönderilmiş ve burada görüşülmemiştir dedim, bu nedenle Anayasa’nın
95, İç Tüzük’ün 27 ve 36’ncı maddelerine gönderme yaptım. Yoksa Sağlık ve Aile
Komisyonu şöyle yapmıştır, Tüzük’ü ihlal etmiştir demedim. Onu düzeltiyorum.
Arkadaşım yanlış anlamıştır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve dördüncü maddesi ile
düzenlenerek değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin birinci
fıkrasında geçen “diğer kamu kurum ve kuruluşları” ibaresinin “ilgili kamu
kurum ve kamu kuruluşları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ramazan
Başak |
Şanlıurfa |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve dördüncü maddesi ile
düzenlenerek değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin birinci
fıkrasında geçen “diğer kamu kurum ve kuruluşları” ibaresinin “ilgili kamu
kurum ve kamu kuruluşları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mustafa
Ataş |
İstanbul |
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı yasa tasarısının 4. maddesinin
2. fıkrasındaki 6. satırdaki “Üniversitelerarası kurul ile adli tıp kurumunda
ve Tübitak’ta” görevlendirilenler ifadesinin
eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Şevki Kulkuloğlu Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Tekin Bingöl |
Kayseri Malatya Ankara |
Şevket
Köse Sacid Yıldız |
Adıyaman İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kulkuloğlu, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yüce heyetinizi konuşmama başlarken saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü
maddesindeki değişiklik önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, burada, Üniversitelerarası Kurul ile Adli Tıp
Kurumunda görevlendirmelerin yanına, TÜBİTAK kurumunu da döner sermayeden
yararlanmama şartının içerisine almayı teklif ediyoruz. Gerekçemiz, üniversite
öğretim görevlisi tıp fakültesindeki arkadaşların çoğunlukla TÜBİTAK’ta da
görev alıyor olmaları. Dolayısıyla, bu önergemizin kabulü yönünde oyunuzu
kullanmanızı rica ediyorum.
Değerli arkadaşlar, ayrıca, yine belirtmek istediğim bir başka
konu da tasarının 6’ncı maddesinde geçici madde 57’de “kısmi statüde görev
yapmakta olan öğretim üyelerinin devamlı statüye geçmeleri için bir yıllık
geçiş süresinin tanınması” öngörülmektedir. Ancak öğretim üyelerine iş
yerlerini tasfiye etmek için tanınan bir yıllık süre çok kısadır. Artık tıbbın
ayrılmaz bir parçası hâline gelen yüksek teknolojili elektronik tanı ve tedavi
cihazlarının kullanıldığı ortamları kuran öğretim üyelerinin, varsa borçlarının
tasfiyesi, cihazlarının elden çıkarılması, Maliye Bakanlığı, yerel yönetimler
gibi kurumlara olan sorumluluklarını yerine getirebilmeleri gibi gerekçeler
için bu süre yetersizdir.
Cumhuriyet Halk Partisi programında sağlık politikaları içerisine
tam gün çalışma esasının getirilmesini almış ve bundan yana bir partidir. Ancak
her konuda olduğu gibi burada da emeğin kutsal sayıldığı ve hak kayıplarının
oluşmasını önleyecek düzenlemelerden yanadır. Hekimi yalnız kamu hizmetinde
çalıştırmak istiyorsanız özel bir ücret biçiminin uygulanması gerekir. Bunu
hiçbir hükûmet bugüne kadar göze almamıştır, aksine,
hekimin ikili çalışmasını sürdürmek yolunu seçmiştir; böylelikle hekimler kendilerine
verilen memur maaşına ses çıkarmamış, hükûmetler de
hekimlerin asıl ekonomik kaynak olarak muayenehanelerinde çalışmaları üzerinde
durmamıştır, tersine hükûmetler bu yolu hep hekimlere
göstermiştir. Bu bozuk düzende hekimler kamuda çalışırken kamuda düşük olan
gelirlerini artırabilmek için özel kurumlarda ya da muayenehanelerinde
çalışarak halktan ücret almak zorunda bırakılmışlardır, halk da karşısında
sadece ücret alan hekimi gördüğü için halkla hekim birbirine yabancılaşmış,
devlet eliyle karşı karşıya getirilmişlerdir.
Sayın milletvekilleri, 1978’de yürürlüğe giren Sağlık Personelinin
Tam Süre Çalışma Esaslarına Dair Yasa’nın 12 Eylül ile birlikte sona
erdirilmesinden sonra, otuz yıla yakın süredir hekimlere tanınan yarı zamanlı
çalışma hakkının kamu sağlık kuruluşlarının eşitliğe odaklı ve verimli
çalışmasını sağlayamadığı da bilinen bir gerçektir. Hekim zamanını, bilgisini,
becerisini, deneyimini ve enerjisini çalıştığı kamu kurumuna veremedikçe sağlık
hizmeti eşitlik hedefinden uzaklaşmaktadır, ancak sağlıkta dönüşüm gibi temel
bileşenlerinden birisi devletin sağlık hizmeti sunumundan çekilmesi olan bir
programı uygulayan AKP Hükûmetinin “tam gün” adıyla
çıkarmaya çalıştığı yasanın da eşitlik ilkesiyle çeliştiği çok açıktır.
Yanıtlanması gereken temel soru ortada durmaktadır. Kamunun elinde sağlık
kurumu kalmayacaksa tam gün yasası niçin çıkarılmaktadır?
Sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan bu
tasarı incelendiğinde ortaya çıkan sonuçları ana hatlarıyla şöyle sıralamak
mümkündür: Tasarıyı “tam gün” olarak adlandırmak son derece yanlıştır çünkü
tasarı hekimlerin tam süre çalışması felsefesiyle ilgili temel bir yaklaşıma
sahip değildir. Tasarı bu hâliyle kamu sağlık hizmetlerinin etkinliğini
artırmaya ve hekim emeğinin daha iyi değerlendirilmesine yönelik bir çabanın
değil, aksine finansmanı sigorta sistemiyle sağlanan bir sağlık sisteminin
hekim iş gücü piyasasını sermaye sahipleri yararına düzenlemeye dönük
hazırlanmış bir yasal düzenleme özelliği taşımaktadır. Tasarı kamucu bir sağlık
sistemiyle ilişkili olmadığı için hekimlerin çalışma koşullarının iyileşmesi
beklenmemelidir.
Sayın milletvekilleri, tasarı ile kamu sağlık kuruluşlarında
çalışanların gelirleri daha yüksek oranda döner sermayeye bağlanmaktadır. Bu
yaklaşım sağlık çalışanlarının gelirlerinde bir miktar artışa yol açacak gibi
görünmekle birlikte birçok belirsizliği de beraberinde getirmektedir.
Döner sermaye gelirlerinden sağlık çalışanlarına aktarılan pay
çalışanların biraz olsun gelirlerini artırmakla birlikte, özlük haklarının
yükseltilmesi için kalıcı bir çözüm değildir. Çünkü emeklilik dönemine
yansımamaktadır, süreklilik göstermemektedir.
Bildiğiniz gibi, Adalet Bakanlığı mensuplarının çalışma şartları
içerisinde birinci sınıfa ayrılma ve birinci sınıf olma kavramı vardır. Birinci
sınıf bir hâkim veya savcı sekiz dokuz senede birinci sınıfa ayrılabilmekte ve
4 bin-5 bin TL’lere yakın maaş alabilmektedir. Oysa yirminci senesindeki bir
hekimin maaşı 1.400 TL’dir. Ancak, bu yasayla 2 bin TL’lere çıkması beklenmektedir.
Aradaki fark 2 mislidir.
Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısı öğretim elemanlarının
diğer kamu kuruluşlarında yaygın olarak görev yapmalarının önünü açmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) – Bu durum eğitimi olumsuz
etkileyebilir. Hekimin derdi geçim olmamalıdır. Sağlık hizmeti veren hekimin
zihni sağlıklı kalabilmelidir.
Sayın milletvekilleri, Hükûmet eliyle 10
binlerce doktorun, 10 binlerce sağlık çalışanının, 10 binlerce eczacının mağdur
edileceği, sonuçta vatandaşın da mağdur olacağı yasa ve uygulamaları
çoğunluğunuza dayanarak bu Meclisten geçirebilir, uygulamaya koyabilirsiniz.
Ancak, unutmayınız ki, eğer sağlık alanındaki tüm bu düzenlemeler, haktan,
adaletten bahsederken, eğer iddia ettiğiniz gibi, kaygınız halk ve sağlık
sistemi içerisinde çalışanlar değil de Zapsular,
Sancaklar, Albayraklar, Çalıklar ise bu
düzenlemeleri, uygulamaları getirenlerin sonu sandıkta hüsran, sonuçta da Yüce
Divan olur.
Tam gün çalışma esasını düzenleyen bir yasa çıkmalıdır, biz de
bunu destekliyoruz. Ancak, tasarının birtakım maddelerinin bu hâlleriyle
yasalaşmalarının tehlikeleri de ortadadır.
Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge
sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
İlk önergeyi ve ikinci önergenin imza sahibini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve dördüncü maddesi ile
düzenlenerek değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin birinci
fıkrasında geçen “diğer kamu kurum ve kuruluşları” ibaresinin “ilgili kamu
kurum ve kuruluşları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mustafa
Ataş Ramazan
Başak |
İstanbul
Şanlıurfa |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun metninde anlam bütünlüğü sağlamak düşüncesiyle önerge
verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde beş önerge vardır, önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5. maddesinin b) bendinin ikinci fıkrasında yer alan; “yüzde 5’i”
ibaresinin “en az yüzde 5’i” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
F. Nur
Serter İsa
Gök Ali İhsan
Köktürk |
İstanbul Mersin Zonguldak |
Halil
Ünlütepe Ali
Koçal |
Afyonkarahisar Zonguldak |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Üniversite ve Sağlık
Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 5. maddesinin b) bendinin ikinci
fıkrasında yer alan, “yüzde 5’i” ibaresinin “en az yüzde 5’i” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Selahattin
Demirtaş Sırrı
Sakık |
Şırnak Diyarbakır Muş |
Akın
Birdal M.
Nezir Karabaş |
Diyarbakır Bitlis |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı teklifin 5. maddesi “f”
fıkrasında geçen, “Rektör yardımcıları için yüzde 300ünü” ibaresinin, “Rektör
yardımcıları için yüzde 400ünü” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Akif
Akkuş Prof. Dr. Alim Işık Nevzat
Korkmaz |
Mersin Kütahya Isparta |
Recep
Taner Erkan
Akçay |
Aydın Manisa |
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir.
Şimdi, bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge
sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – AKP’nin önergeleri, sabahtan beri hep
engelleme önergeleri.
BAŞKAN – Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve beşinci maddesi ile
düzenlenerek değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 58 inci maddesinin birinci
fıkrasında geçen “yönetim kurulunun önerisi” ibaresinden sonra gelmek üzere
“,rektörün uygun görüşü” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Kerim
Özkul |
Konya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve beşinci maddesi ile
düzenlenerek değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 58 inci maddesinin birinci
fıkrasında geçen “yönetim kurulunun önerisi” ibaresinden sonra gelmek üzere
“,rektörün uygun görüşü” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Gülşen
Orhan |
Van |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli
Başkanım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe: Yapılan değişikliğin kanunun ruhuna uygun olacağı
düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı teklifin 5. maddesi “f”
fıkrasında geçen, “Rektör yardımcıları için yüzde 300 ünü” ibaresinin, “Rektör
yardımcıları için yüzde 400 ünü” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Akif
Akkuş (Mersin) ve arkadaşları |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, bu yasa ile aslında 2547 sayılı Yükseköğretim Kurulu Yasası’nın 58’inci
maddesinde birtakım değişiklikler yapılıyor.
Tabii, hatırlamanız için veyahut da işte, mukayese yapmanız için,
o değişiklik yapılmazdan önceki, yani bugüne kadar uygulanan kısmı şöyle bir
okumak istiyorum: “Rektörler ve rektör yardımcıları üniversite veya yüksek
teknoloji enstitülerindeki döner sermaye gelirinin elde edildiği birimlerin
birinden katkılarına bakılmaksızın bu maddedeki esaslara göre her ay pay
alabilirler.” diyor. Bunun miktarı yüzde 200 kadar idi. Bu yeni yasaya göre bu
yüzde 600 yapılıyor. Yani rektörler burada, o üniversitenin ilgili sağlık
kuruluşunda ister çalışsın ister çalışsın ister çalışmasın -yani diyelim ki bir
hukuk fakültesi profesörü rektör- o zaman gidiyor yüzde 600’e kadar -birtakım
maaşlarından ufak tefek kesintiler yapıldıktan sonra- onun yüzde 600’üne kadar
görev yaptığı için bir ek alıyor. Tabii, biz, burada..
Bunun yanında, dekanlar, dekan yardımcıları, rektör yardımcıları, üniversite sekreterleri,
bunların da yine bu döner sermayeden aldıkları pay artırılıyor ve bir hayli
yukarıya çıkartılıyor. Ancak, burada, biz -bu maddeyle- diyoruz ki, rektör
yardımcıları özellikle, üniversitelerin gerçekten en sıkı görev yapan
elemanlarıdır, bunlara da yüzde 300’lük bir artış yahut da döner sermaye payı
olarak yüzde 300’lük bir artış öngörülüyor. Biz diyoruz ki, bu, mademki
veriliyor “400’e çıksın” diye belirtiyoruz.
Döner sermaye işletmeleri, üniversitelerimizin, hemen hemen Türkiye üniversitelerinin birçoğunda var. Yani ister
tıp fakültesi olsun isterse tıp fakültesi olmasın her üniversite kendi çalışma
alanıyla ilgili olarak birtakım kaynak getirici çalışmalar yapıyor,
araştırmalar yapıyor. Bunları da ilgili yerlere vererek, dışarıya vererek birtakım
gelirler temin ediyor, genel bütçeden ayrılan paya ilave olarak. Tabii, bu
şekilde, döner sermaye gelirlerinin, “döner sermaye geliri” adı altında yeni
birtakım kaynakların yaratılmış olması, kaynakların gelmesi, o gelen
kaynaklardan çalışanların, idarecilerin belli bir pay alması söz konusu oluyor.
Burada bir diğer üzerinde durmak istediğim konu, bu döner sermaye
gelirlerinden bilimsel araştırmalar için yüzde 5’lik bir pay ayrılıyor. Tabii
şunu diyoruz: Unutmayalım ki “üniversite” demek, “bilimsel araştırma” demektir.
Dünyanın ilk beş yüz üniversitesi içine girebilen üniversitelerimizin
olmadığından üzülerek bahsetmek istemiyorsak, bilimsel projelere döner
sermayeden en az yüzde 10’luk bir kısmın ayrılması yerinde olacaktır diyoruz bu
maddeyle yine uygun görülürse. Özellikle kliniklerde ve servislerde ana bilim
dallarının yükünü çeken araştırma görevlilerinin döner sermaye paylarının da
artırılması gerektiğine inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun, tamamlayın.
AKİF AKKUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ilgili yasa
teklifinin 5’inci maddesi (e) fıkrasında “Tıp ve diş hekimliği fakültelerindeki
öğretim elemanlarının sağlık hizmeti dışında verdikleri hizmetler
karşılığında…” paragrafında geçen “sağlık hizmeti dışında” tabiri daha vazıh
bir hâle getirilmeliydi çünkü açık değil. Yani bu sağlık hizmeti dışında bir
doktor nasıl bir gelir temin edebilir, icat mı yapacak, nereden bulacak gelir?
Onun için bunun biraz daha vazıh bir şekilde açıklanması gerekirdi diyorum.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerimiz milletimizin göz bebeği
kurumlardır ancak bazı üniversitelerimizde hoş olmayan birtakım akçeli işler
yahut başka türlü işler de olduğu bir gerçektir. Burada onu da belirtmek
zorundayım. Bu şekilde yolsuzluğa bulaşmış, olumsuzluğa bulaşmış rektörlerin ve
diğer yöneticilerin de titizlikle üniversitelerimizden ayıklanması gerekiyor.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir.
Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım, önerge
sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
İlk önergeyi okutuyorum, ikinci önergenin imza sahibini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı “Üniversite ve Sağlık
Personelinin Tam Gün Çalışmasını ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 5. maddesinin b) bendinin ikinci
fıkrasında yer alan, “yüzde 5’i” ibaresinin “en az yüzde 5’i” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları |
Diğer önerge imza sahibi, Nur Serter
(İstanbul) ve arkadaşları.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Zaten katılsalar ben şaşıracaktım yani! Çünkü gerçekten böylesine
önemli bir yasa, sağlığı ilgilendiren bir konu, bütün, 72 milyon insanımızı
ilgilendiren bir konu. Öyle bir yasa tasarısı yapıldığı zaman demokrasinin
asgari ilkelerinin uygulanarak katılımcılık, çoğulculuk, ortaklaşma ve Türkiye
yararına eksiksiz bir yasa çıkarma çabası içine girilmediği görüldüğü için, ne
yazık ki, tam anlamıyla istenen bir yasa tasarısı da ortaya çıkmamış.
Arkadaşlarımız burada açıkladılar, dediler ki: “Bu yasa
tasarısının, öncelikle, ilgili komisyonlarında görüşülmesi gerekir.” Şimdi,
Plan ve Bütçe Komisyonunda bu alt komisyona gönderildi, neden görüşülmedi? Hep
akçeli işleri konuşuyoruz burada. Genel bütçeden çıkacak parayı bilmiyoruz,
verilecek rakamlar bilinmiyor ama bir gerçek var ki biliniyor; burada Türk
Tabipler Birliğini, sağlıkla ilgili bütün emek meslek örgütlerini, bütün
sendikaları, bütün kurumlarını Türkiye’nin, bütün sivil toplumunu, bütün
dinamiklerini yok sayan bir anlayışla buraya çıkarsanız “Çok güzel bir yasa
yapıyorum.” derseniz size şunları gösteririm...
Şimdi, buradan Hükûmetin her zaman
yaptığı hatalarını burada tekrar tekrar yaptığını bir
daha söylemek istiyorum. Evet, tam gün yasası gereklidir, Türk Tabipler Birliği
bunu istemiştir ama böyle bir yasa istememiştir, böyle bir yasa istemediğini
çok açık olarak ifade etmiştir. İş güvencesini, insancıl ücretlendirilmeyi, bu
konudaki mesleki gelişimi, üniversitelerdeki durumu, eğitimin
kaliteleştirilmesini, adaletsizliğin ortadan kaldırılmasını, bütün bunları
söylemiştir. Şimdi, bakıyorum elimizdeki tasarının arkasında ne imzalar var?
Burada Türk Tabipler Birliğinin bütün illerinin imzası var. Sonra çeviriyorum,
tekrar buraya bakıyorum, Türk Tabipler Birliğinin bütün illerinin imzasından
sonra sağlıkta çalışanlara bakıyorum, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri
Sendikasından tutun da birçok derneğe kadar… Sayıları burada, arkada yazılı,
bütün, Türkiye’deki dernekler ve sendikaların isimleri var.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Uzmanların da yüzde 85’i tam gün
çalışıyor.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi, biz sağlık çalışanları olarak
halkın sağlığına sahip çıkmanın… Öncelikle sağlık çalışanlarının, doktorundan
hemşiresine kadar bütün ekipmanının, bütününün bir
birlik içinde değerlendirilmesi gerektiğini hep söylemişlerdir ama akılda,
mantıkta sağlık hizmetlerinin bir devlet hizmeti, bir sosyal devlet hizmeti
olduğu anlayışı yer almadığı zaman hem eğitimde kaliteyi düşürürsünüz hem
ticarileşmenin önünü tutamazsınız, özendirirsiniz, teşvik edersiniz. Şimdi, sıkıntı burada. Bizim verdiğimiz önergede “en az
yüzde 5’i” diyoruz üniversitelere, bu artırılsın. Burada bir takdir marjını koyarken bu rakamın altına düşülmemesini öneriyoruz.
Niye bunu söylüyoruz? Şurada bir gerçeklik var: Amerika’daki batan sağlık
sigortalarından ders alınmamış. Bugünkü gazeteleri okudunuz mu? Bugünkü
gazetelerde Türkiye’deki sigortaların yarısının iflas ettiği söyleniyor kriz
sonrası. Peki, bu sağlıktaki hangi sigortaların hangi koşullarda nasıl işlev
göreceği konusunda sigorta güvencesini, devlet güvencesini nasıl sağlayacağız?
Burada temel sorun şu: Kaliteli bir eğitim olduğu zaman, domuz gribinde, siz,
gidip aşıyı dışarıdan almazsınız, aşınızı kendiniz imal edersiniz. Kuş gribi
çıktı, arkasından domuz gribi çıktı. İkisinde de Türkiye gitti -72 milyon
insan, dünyanın 15’inci büyük ekonomisi- bu işi tezgâhlayanlardan, vergilerle
ödenen hazineden paraları verdi ve bu aşıları getirdi. Aşılar da elde kaldı!
Şimdi soruyorum: Yarın, tilki gribi çıkarsa onun içinde mi gideceksiniz yurt
dışına? Bırakın üniversitelerde eğitim güçlensin, ARGE çalışmaları güçlensin.
Telif haklarını verin, doktorlarımız uzmanlaşsın. Gelişmelerini sağlayın,
sendikal haklarını sağlayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun tamamlayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Meslek örgütlerini dinleyin. Meslek
örgütlerini, tabiplerinizi dinlerseniz kaybetmezsiniz. Vatandaşı dinlerseniz kaybetmezsiniz.
Sendikaları dinlerseniz demokrasi kazanır. Görüşlerini dinlerseniz, sendikaları
dinlerseniz, Tabipler Birliğini dinlerseniz Türkiye kazanır, biz kazanırız,
Meclisteki bütün milletvekillerinin kafası aydınlık olur; ne yapacağımızı
biliriz, ne edeceğimizi biliriz, kafamızda soru işaretleri kalmaz. Soruyorum
size: Niye siz bu sigorta primini hekimlerden alıyorsunuz? Niye bu sigorta
primini kamuda gelişmiş bütün ülkelerde devlet öderken hekimlerden alıyorsunuz?
Bu anlayış farkınızdır. Siz işverenlerin yüzde 5 primini devlet hazinesinden
öder, 5 milyar lira bütçeye yük getirirsiniz ama hekime de bu sigorta
primlerini yüklersiniz! Bu nasıl adalet? Adalet bunun neresinde? Hekimlerinizi
düşünmezseniz sağlığınızı yitirirsiniz, domuz gribinde olduğu gibi aşılar için
de Avrupa’ya gidersiniz, paralarımızı orada harcarsınız, ondan sonra da
gelirsiniz ne yapacağınızı kara kara düşünürsünüz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – Biraz bu tarzı değiştirmek gerekiyor.
Sağlık hepimizin sorunu. ”Allah size sağlık versin.” diyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Sayın Serter, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce Sayın Bakanın reddettiğini ifade ettiği önergemizin
içeriğini bir kere daha açıklamaya ihtiyaç duyuyorum.
Önerge şuydu: “Üniversitelerin döner sermaye gelirlerinin yüzde
5’i üniversitelerde yapılan bilimsel araştırma projelerine harcanacak”
ibaresindeki “yüzde 5”in başına “en az” ibaresinin eklenmesiydi. Yani bu ne
anlama geliyor? Ben eğer iyi döner sermaye geliri elde edebiliyorsam
üniversitemde, benim üniversitemin yönetim kurulu kararıyla, ben, yüzde 5’i,
yüzde 6 veya yüzde 7 yapabilirim demektir. Bundan önce, yani şu anda
uygulanmakta olan 2547 sayılı Yasa’da bu “en az” ibaresi yer almaktadır.
Şimdi, değerli milletvekilleri, benim bir muhalefet milletvekili
olduğumu filan koyun bir kenara, lütfen ellerinizi vicdanınızın üzerine koyup
bu konuyu bir irdeleyin. Ben doğrusu Sayın Bakanın “hayır” demesindeki
gerekçeleri çok merak ediyorum. Bir taraftan diyeceksiniz ki
Türk üniversiteleri ilk beş yüzün içinde yer almıyor veya üç tane üniversite,
dört tane üniversite yer alıyor, bunu eleştireceksiniz; öbür taraftan, her ay
neredeyse iki tane, üç tane üniversite açacaksınız, ondan sonra bu
üniversitelere öğretim üyesi yetiştirdiğinizi iddia edeceksiniz ama bu öğretim
üyelerinin yetişmesi için, üniversiteyi bir liseden ayırt edici faktör olan
bilimsel araştırmayı teşvik etmekte üniversite yönetiminin iradesini
sıfırlayacaksınız. Nedir bu bilimsel araştırma projelerinin anlamı?
Şudur: Bugün bütün üniversitelerimizde akademik yükseltilme yani yardımcı
doçent, doçent ve profesör olabilmeniz için uluslararası atıf indekslerine
giren yani uluslararası çapta yayın yapma zorunluluğunuz var. Bu yayını da
ancak araştırmaya dayanarak yapabiliyorsunuz. Bu araştırma için gerekli ekipmanı işte size bu proje gelirleri sağlıyor. Ben size
“Yüzde 10, yüzde 20 filan yapın.” demiyorum ama “en az” ibaresini ekleyerek
döner sermaye geliri yeterli olan üniversitelerin yönetimine en azından bu
özgürlüğü verin. Bu bir özgürlüktür, bu bir haktır. Çağdaş akademisyenlerin,
bilim adamlarının yetişebilmesi için bu bir zorunluluktur.
Ben “Hayır.” demenin arkasındaki nedeni çok merak ediyorum. Ama
arkadaşlarımla yapmış olduğum konuşmalardan elde edindiğim bilgilere göre bana
söylenen -bunun doğru olmamasını diliyorum ama- döner sermaye gelirlerinin bazı
fakültelerde, sağlık bilimlerinde yüzde 35 olmak üzere, işte veterinerlik
fakültelerinde, ziraat fakültelerinde yüzde 25’inin, diğer fakültelerde yüzde
15’inin mal ve hizmet alımları; fakültelerde, üniversite binalarında yapılacak
onarım ve inşaat giderlerine kullanılmasına ilişkin zaten yasada belirlenmiş bir
kriter var. Şimdi, siz diyorsunuz
ki, ben bu yüzde 5’i yüzde 6 yaparsam geri kalan meblağdan benim devlet olarak,
maliye olarak, üniversitelere vermekle yükümlü olduğum yatırım bütçesindeki
ayıbımı görmesin diye ben araştırma projelerine az para ayırayım, geri kalan
paranın yüzde 35’iyle de üniversite binalarının boyasını yapayım,
üniversiteleri depreme karşı dayanıklı hâle getireyim. Yani, ben, devlet
olarak, Maliye Bakanlığı olarak üniversitelere yatırım bütçesi vermeyeyim,
onarım bütçesi vermeyeyim, üniversite binalarının çökmemesi için üniversiteler
kendi paralarını kazansınlar, döner sermayelerinden bu paraları harcasınlar,
üniversitedeki binalarını ayakta tutsunlar. Bunun başka bir anlamı yok, buradan
çıkan mesaj budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FATMA NUR SERTER (Devamla) – Teşekkür ederim.
Bu, üniversitelerde, devlet üniversitelerinin artık devletin
ekonomik desteğinden giderek yoksun bırakıldığını, bir ticarethane gibi kendi
parasını kendisi kazanarak ayakta durmasını sağlamaya dönük bir uygulamadır.
Ben bu “Hayır” cevabını Türk akademik yaşamı için utanılacak bir
cevap olarak nitelendiriyorum ve diliyorum bütün üniversiteler, bütün
üniversitelerdeki genç akademisyenler, geleceklerini ancak bilimsel araştırmaya
dayandırmış olan genç akademisyenler bu “Hayır” cevabını duymuşlardır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serter.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde dört önerge vardır ancak İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre her madde üzerinde milletvekillerince sadece iki önerge verilebilmektedir.
Her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin de birer önerge verme hakkı
saklıdır. Bu hükümler çerçevesinde geliş sırasına göre üç önergeyi okutup
aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, biraz önce de ben 91’inci
madde, yani temel kanunların düzenlenmesine ilişkin İç Tüzük’ün 91’inci
maddesini size anlattım.
BAŞKAN – Doğru.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Orada diyor ki: “Diğer hükümler saklıdır.”
Yani 91’inci maddede zikredilen hususlar dışında kalan öteki genel hükümler
saklıdır. Bu genel hüküm nedir? 87’nci maddedir. 87’nci maddede diyor ki: “Eğer
herhangi bir grup önerge vermemişse bunu bir bağımsız milletvekili verebilir.”
Şimdi, siz buna cevap vermediniz.
Şimdi, Sayın Başkanım, bakın bu temel kanun.
Mesela benim ilimde, Hozat’ta, Nazmiye’de, Pülümür’de, Ovacık’ta
diş doktoru yok. Defalarca Sağlık Bakanlığına telefon ettim, dedim ki: Yahu bu
insanlar çok şikâyet ediyorlar; gece, Keban Barajı dolayısıyla da şehre de
gidemiyorlar, lütfen buraya bir diş tabibi gönderin. Yani bir milletvekili
olarak o bölgemizdeki bir sağlık sorununu dile getirecek ne soru sorma imkânını
bulabiliyoruz ne de konuşma şey edebiliyoruz. Bu AKP, görüyorsunuz, 2 tane
milletvekili aynı önergeyi veriyor, sırf başka milletvekilleri konuşmasın diye.
Bu, art niyetliliktir. Bu, Parlamentoyu işlemez hâle getirmektir. Yani şimdi 2
tane AKP’li milletvekili aynı mahiyette bir önerge veriyor. Bu, utanılacak bir
durum.
Şimdi, sizin Başkanlık Divanı olarak bunları engellemeniz lazım. 2
tane önergeyi AKP’li…
BAŞKAN – Sayın Genç, bakın ikinci defadır ben size söz veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.
BAŞKAN – Yani bağımsız, grupsuz milletvekillerinin mümkün
olduğunca daha fazla konuşabilmesi için şu makamı işgal ettiğim günden beri iyi
niyetle bir şeyler yapmaya çalışıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben size bir şey demiyorum.
BAŞKAN – Bir saniye…
Siz bana bir şey deseniz de fark etmez. Ben sadece bir bakışı
söylüyorum. Kayıtlara geçsin. Mesela ben sizin önünüzdeki mikrofonu açtırmadan
da konuşturabilirdim. Siz eski bir Başkan Vekilisiniz ama ben 2 defadır
açtırarak hem kayıtlara geçsin hem sizi, Meclisi izleyenler de dinlesin diye.
Şimdi, 91’inci maddeyi bugüne kadar nasıl uygulandıysa öyle
uyguluyoruz. Dolaysıyla sizin itirazınız, bu arada söyledikleriniz, 2 defadır
kayıtlara geçmiş oldu. O nedenle de ben size ekstra bir cevap vermedim.
Teşekkür ederim.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve altıncı maddesi ile
düzenlenerek 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici elliyedinci
maddede geçen “bir yıl” ibaresinin “altı ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Ramazan
Başak |
Şanlıurfa |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve altıncı maddesi ile
düzenlenerek 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici elliyedinci
maddede geçen “bir yıl” ibaresinin “altı ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Mustafa
Ataş |
İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 Sıra Sayılı Üniversite ve Sağlık
Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 6. maddesine bağlı “Geçici Madde 57”de yer alan “bir”
ibaresinin “iki” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tekin
Bingöl Canan
Arıtman Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Ankara İzmir Malatya |
Sacid Yıldız Şevket
Köse M. Ali Özpolat |
İstanbul Adıyaman İstanbul |
Abdülaziz
Yazar Birgen
Keleş Hulusi Güvel |
Hatay İstanbul Adana |
M.
Şevki Kulkuloğlu |
Kayseri |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sacid
Bey.
BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bu görüşmekte olduğumuz 6’ncı madde
üniversite öğretim üyelerinin işyerlerini bir yıl içinde kapatmalarını iki yıla
çıkarma önergesidir. Komisyonda Sayın Sağlık Bakanı da anlayış gösterdi; bu,
altı aydı, bir yıla çıkardık fakat bu sırada görüştüğümüz arkadaşlardan
aldığımız izlenimler bu bir yıllık sürenin yetmeyeceği yönünde. Çünkü niye
yetmeyecek? Arkadaşların kira sözleşmeleri var, takip ettikleri hastalar var,
bunlar uzun süre takip edilecek. Türkiye şu durumda işsizlik
içinde. Bu muayenehaneler kapatıldığı zaman 60 bine yakın sekreter,
teknisyen, hemşire işsiz kalacak, bunlara yeni iş bulma durumları olacak.
Cihazlarının durumu… Bu cihazların değerlendirilmesi önemli
değerli arkadaşlar. 1979’da çıkan Tam Gün Yasası’nda, Sayın Mete Tan döneminde
çıkan Tam Gün Yasası’nda bu muayenehanesini kapatan hekimlerin cihazlarını
devlet almıştı, ihtiyacı olan cihazlarını. Burada öyle bir şey de yok. Bu
cihazlar da ortada kalacak. Türkiye, cihaz çöplüğü… 3 milyar dolar civarında
birçok cihaz ortada kalacak Türkiye’de.
Aynı zamanda yerel yönetimlerle ilgili sorunları var. Bunlarla
bağlantı yapmışlar, kira sözleşmeleri bağlantıları yapmışlar. Yerel yönetimlerle ilgili sorunlarının hallolması lazım.
Bir diğer önemli şey de üniversite öğretim üyeleri. Biliyorsunuz
iki yılda bir sözleşme yaparak muayenehanede çalışıyorlar, kısmi statüde
çalışıyorlar. Bu iki yıl içinde, iki yıl sonunda
üniversite yönetim kurulunun görüşü ve rektörün kararıyla muayenehanelerinin
süresini uzatıyorlar veya uzatmıyorlar. Diyelim ki geçtiğimiz kasım ayında,
aralık ayında, ekim ayında iki yıllık bir uzatım aldı bu arkadaşlar, bir yıl
sonra kapatacak; kazanılmış hakları da yok olmuş olacak bu arkadaşların, bu iki
yılı dolduramadan kapatma zorunluluğu getirmiş olacağız. En azından sağlık
çalışanlarının, hekimlerin, sağlıkta çalışanların memnuniyetini artırmak
açısından da bu iki yıllık süre gereklidir değerli arkadaşlar.
Bu vesileyle Sağlık Bakanlığı hastanelerindeki altı aylık sürenin
de bir yıla çıkarılmasını -zaten önergemiz var- görüşlerinize sunuyorum
buradan.
Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı, her vesilede, komisyon
toplantılarında veya basında “Biz çağ atladık, helikopter ambulans sistemi
getirdik, helikopter ambulansla hasta taşıyoruz.” diyor, ama bu arada ben
şeyden vazgeçiyorum, hastane hastane dolaşan parmağı
kopan çocuklardan, hastane hastane dolaşan yanık
çocuklardan. Bunlar hakikaten hastanelere giremiyorlar.
Bu arada, yeni cevap geldiği için -soru önergesi vermiştim-
Bursa’nın merkezinde Uludağ’da donmak üzereyken kurtarılan bir çocuk vardı,
Ümit, Özgen. Geçen sene, bir yıl evvel olmuştu, ama her nedense bunun cevabı
bana daha yeni geldi, onun için gündeme alıyorum. Bu arkadaş, bu Ümit yirmi bir
yaşında genç çocuktu ve canlı olarak, ölmemiş vaziyette kurtuldu fakat
Uludağ’da sağlık hizmetleri olmadığı için, hekim olmadığı için -Uludağ’da donma
olayıyla çok karşılaşılır- donmaya karşı tedbir alınacak bir durum olmadığı
için bu gencecik çocuğu kaybettik değerli arkadaşlar o dönemde.
Yani daha geçen hafta -Zonguldak milletvekilimiz dile getirdi-
yine genç bir kız mantar zehirlenmesi nedeniyle ambulans yokluğundan veya
ambulansın stepnesi yok, şoförü yok, ambulansın arızası var, bu nedenle
Ankara’ya ulaştırılamadı ve on yedi yaşındaydı sanıyorum, kaybettik kızcağızı.
Yani “Biz helikopter sistemiyle çağ atladık.” diyoruz, ama bir taraftan da
bunları yaşıyoruz.
Aynı zamanda bu helikopter alımlarıyla ilgili de bir sorun var.
Helikopter alımlarını nedense tek firmaya ihale etmişiz. Tek firma ihaleye
girmiş, kazanmış. Başka girmek isteyen firmalar yirmi gün ihale uzatım süresi,
başvuru için uzatım süresi istemişler, ama bunu Bakanlık kabul etmemiş. Yani,
nedense, tek bir ihaleye verilmiş.
Yine bu ihalelerden açılmışken, geçen sene veya bu geçtiğimiz 2009
yılında Sağlık Bakanlığına bağlı Hudutlar ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
kanser hastalarında kullanılan iki tane cihaz satın alıyor değerli arkadaşlar.
Bunların tanesi 9 milyon liradan iki tanesi 18 milyon lira. İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesi bu cihazın bir tanesini almış 6 milyon liraya. Gerçi
bu cevap geldi bana, ama döviz kurlarıyla ilgili olarak, “İşte kur o zaman
şöyleydi şimdi böyle oldu.” dendi. İki tane cihazın alımı daha ucuz olması
gerekirken, İstanbul Üniversitesinin aldığından daha fazla ücretle cihaz
almışız biz değerli arkadaşlar.
Aynı zamanda, bu hastane çalışanlarından feryat yükseliyor. Kartal
Koşuyolu İhtisas Hastanesinde asistan doktor feryat
ediyor “Ben günde üç dakika yirmi saniye, bir hastaya, ayırabiliyorum. Bu
şekilde 80 hasta görüyorum bunda.” diyor. Komisyonda da benzer bir konuşma
olmuştu, İstanbul’dan bir arkadaşımız “Dört dakikada hasta görmeye…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SACİT YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanımız da hatırlar “Dört dakikada hasta görüyoruz, nasıl
olur bu? İyi hizmet veremiyoruz.” dedi. O zaman sordular telefonla, “Hayır dört
dakika değilmiş sekiz dakika.” diye... Ama bu arkadaşımız da feryat ediyor “80
hastaya biz nasıl hizmet verelim? Arzu ettiğimiz hizmeti veremiyoruz.” diye.
Onun için “Çağ atladık.” dediğimiz hastanelerimizin durumunu ve Sağlık
Bakanlığımızın durumunu dikkatlerinize sunuyorum.
Bakanlıkta ileri derecede kadrolaşma var. Geçen sefer de
konuşmamda söylemiştim. Hâlâ şef, şef yardımcılığı yasalarına göre -biz Anayasa
Mahkemesine gittik- atamalar devam ediyor. Daha evvel Danıştaydan
bir kez dönmüş, Cumhurbaşkanından iki kez dönmüş, Anayasa Mahkemesinden bir kez
dönmüş ve bunun döneceği belli! Daha evvel aynı usullerle olan, yasaya göre,
kaç şef, şef yardımcısı atadık? Onu geçen de sordum, gene sormak istiyorum.
Buna da devam ediyoruz. Kadrolaşma da alabildiğine gidiyor.
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Önergemin kabul
edilmesini… Çünkü haklı gerekçelerimi söyledim başında, çok önemli. O,
çalışanları da memnun edeceğinden, vatandaş memnuniyeti de olacağı için tekrar
huzurlarınıza sunuyorum. Onu teklif ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının
aranılmasını istiyorum. Önergemizi işleme koydurmuyor Mustafa Elitaş, ben de karar yeter sayısının aranılmasını
istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım ama elektronik oylama cihazıyla yapacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye efendim?
BAŞKAN – Şimdi Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı yok.
BAŞKAN – Hayır, arka taraflarda kalabalık var. Dolayısıyla karar
veremedim, o nedenle de elektronik oylama cihazıyla yapacağım.
Evet, oylama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Toplantı yeter sayısının olması lazım Sayın
Başkan, 184’ün olması lazım.
BAŞKAN – Efendim, toplantı yeter sayısı istenmedi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Mademki makineyle oylama yaptınız, toplantı
yeter sayısının, 184’ün olması lazım. Var mı?
BAŞKAN – İşari oylama yaptım. Yapmayın
Sayın Genç, Allah aşkına yapmayın.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, eğer ki elektronik cihazla
oylamaya giderseniz toplantı yeter sayısı olan 184’ün aranma zorunluluğu var.
BAŞKAN – Öyle bir şey yok Sayın Gök, yapmayın Allah aşkına.
Şimdi, dün iyi niyetle, hep kendim saydığım, sadece 1 defalık
saymadığım için, burada size dürüstçe ifade ettiğim için burada problem çıktı.
Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu’nun da itirazıyla, mümkün
olduğunca hepinizi mutlu etmek, memnun etmek için elektronik oylamayla
yapıyorum sonuçları. Beş dakika ara verip çıkıp gelseniz de sonuç aynı, üç
dakikada yapılan oylamanın sonucu da aynı. Kimsenin kimseye
laf söylemeyeceği bir sonuç. Şimdi, bunun üzerinde spekülasyon
yapmanın -yani siz hukukçusunuz- bir anlamı var mı? İtirazlar…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ben Sayın Gök’le konuşuyorum Sayın Genç. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir.
Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge
sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
İlk önergeyi okuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve altıncı maddesi ile
düzenlenerek 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici elliyedinci
madde de geçen “bir yıl” ibaresinin “altı ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Mustafa
Ataş |
İstanbul |
BAŞKAN – İkinci önergenin imza sahibini okutuyorum:
Ramazan
Başak |
Şanlıurfa |
BAŞKAN – Önergeye katılıyor mu Komisyon?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun metninde geçen talepte bulunma süresini kısaltmak
düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci
maddesiyle değiştirilen 1219 sayılı kanunun 12 nci
maddesinin ikinci fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı
hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Kerim
Özkul |
Konya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci
maddesiyle değiştirilen 1219 sayılı kanunun 12 nci
maddesinin üçüncü fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı
hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı |
Kırıkkale |
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 418 sıra sayılı tasarının 7. maddesi b
bendinde “sözleşmeli çalışan vakıf üniversiteleri” ibaresinden sonra gelmek
üzere “sözleşmeli serbest hekimler” ibaresi eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan
Çalış Reşat
Doğru Yılmaz Tankut |
Karaman Tokat Adana |
Mehmet
Şandır Mustafa
Enöz |
Mersin Manisa |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Şandır, kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hasan Çalış efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz tasarının 7’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge
üzerinde söz aldım. Saygılarımla hepinizi selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlar, gerçekten, bir hekim olarak bu tasarının
başarıyla uygulanmasını arzu ediyorum. Hekimlerin kamuda veya özel sektörde
arzu ettikleri alanda kendilerine rahat çalışma ortamı bulmasını ben şahsen
arzuluyorum. Özellikle sosyal devlet olma ilkesine uygun olarak kamu
hastanelerimizin vatandaşımıza en iyi imkânı sunmasını arzu ediyorum. Ancak bu
7’nci maddede hekimlerimizin önüne koyduğumuz seçenek: ”Ya kamuyu seçeceksiniz
ya da özel sektörde kalacaksınız veya serbest çalışacaksınız.” Tabii, son
birkaç yılın hekim dağılımına baktığımız zaman, devletin imkânları biraz iyi
olunca, görüyoruz ki yüzde 80’lere varan kamuyu tercih etme durumu görülmüş.
Aslında işin güzeli, işin doğrusu, kamunun şartlarını biraz daha düzelterek
özelden veya serbest çalışmadan kamuya geçişi biraz daha gönüllülük esasına
göre yapmak daha uygun olurdu, daha doğru olurdu.
Netice olarak böyle bir imkân kalmadı ama kamu hastanelerimizin
durumu ortada arkadaşlar. Yarın bu muayenehanelerden hizmet alan, özel
sektörden hizmet alan hastalar ister istemez kamu hastanelerine yönelecek. Kamu
hastanelerindeki kuyruklar, yığılmalar artacak, şikâyetler artacak, hizmetin
kalitesi düşecek. Keşke biz yanılalım arkadaşlar ama bu kalite düşecek.
O zaman, yapmamız gereken nedir? Öncelikle, eğitim hastanelerinde
ve tıp fakültesi hastanelerinde yükün, ağırlığın asistan doktorların omzundan
klinik şeflerine ve hocalara doğru kaydırılması gerekiyor. Hastalarımıza tıp
fakültelerinde ve eğitim hastanelerinde, hocalara da istedikleri hekime de
ulaşma imkânını vermek lazım.
BAŞKAN – Sayın Çalış, bir saniye…
Sayın milletvekilleri, büyük bir uğultu var. Biraz daha sessiz
olursak iyi olur.
Buyurun Sayın Çalış.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Bunu vermenin yolu, arkadaşlar, biz büyük
merkezlerdeki bu hastanelerimizin sayısını zaman içinde arttırabileceğimize
göre, öncelikle aynı mekânı daha fazla kullanma imkânı. Nedir bu? Vardiyalı
sisteme geçmek mecburiyeti var.
İkinci bir husus değerli arkadaşlar: İllaki klinik şeflerine, hocalara
ulaşmak isteyen hastalarımız açısından, nasıl ki özel hastaneleri tercih
edenlere, (A) sınıfı, (B) sınıfı, (C) sınıfı, “Gittiğiniz zaman şu kadar fark
ödersiniz.” diye önlerine bir seçenek koyuyoruz, arzu eden vatandaşlarımız özel
randevulu muayene sistemiyle hocalara ulaşabilmeli.
Bunlar olmadığı zaman ne olacak? Bunlar olmadığı zaman sıkıntı
artacak. İşte, bu sıkıntıyı biraz azaltmanın yolu nedir? Bu, bizim önergemizde
görülüyor. Serbest muayenehane hekimliği yapacak hekimlerimize bir nefes alma
hakkı vermek lazım. Nasıl, bir nefes hakkı veriyoruz bu önergemizle biz? Bu
arkadaşlarımıza, serbest muayenehane hekimlerine Sosyal Güvenlik Kurumuyla
anlaşma imkânı veriyoruz. Tabii ki, 7’nci maddede diyoruz ki: “Serbest
muayenehane hekimine hasta gidebilir ama ücretini kendi öder, sonra kurumdan
alır” şeklinde bir ibare koymuşuz.
Ayrıca, serbest muayenehane hekimlerimize, hiç olmazsa iş
yeri hekimliği imkânını vermek lazım.
Arkadaşlar, zorla güzellik olmaz; istemiyorlarsa insanları zorla
kamuda çalışmaya zorlamamak lazım diyorum.
Değerli arkadaşlar, bakınız, yani, bu döner sermayedeki hekimlere
performansa dayalı ücret verme üzerinden bu yasayı da çıkarıyoruz, temelinde o
var ama bu performansa dayalı ücretlendirmeden de ciddi sıkıntılar var.
Hastaneden hastaneye değişen döner sermaye gelirlerinden dolayı aynı puanı aynı
hizmeti vermesine rağmen, aynı branştaki hekimler
farklı gelirler elde edebiliyorlar.
Bir başka sıkıntı, ne olacaktır…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar, bu sistem, hekimleri
ve sağlık çalışanlarını taşradan büyük merkezlere doğru zorlayacaktır. Niye
zorlayacaktır? Çünkü, büyük merkezlerdeki hastanelerde
döner sermaye imkânları daha iyi olacaktır. Şimdi, o zaman ne yapmak lazım?
Hekimlerin taşrada kalışını teşvik edici bir imkân sunmak gerekiyor. O zaman,
benim burada önerim şudur: Taşra hekimleri için özel bir tazminat koyalım.
Nasıl ki aynı uzman Ankara’da belli bir meblağ alıyorsa, bu uzmanımız
Ankara’nın Haymana’sında da alabilirse, o, Haymana’da kalır. Haymana’da bu
imkânı veremezsek hepimizin kapılarını aşındırır değerli dostlar.
Kıymetli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle, çıkarmakta
olduğumuz kanunun hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup, birlikte işleme alacağım. Önerge
sahiplerinin istemleri hâlinde kendilerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
İlk önergeyi okutuyorum, ikinci önergenin imza sahibini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci
maddesiyle değiştirilen 1219 sayılı kanunun 12 nci
maddesinin üçüncü fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı
hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı |
Kırıkkale |
İkinci önerge imza sahibi:
Kerim
Özkul |
Konya |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Verilen teklif ile ibarenin netleşmesi amaçlanmıştır.
Teklif edilen ibarenin dil kullanımı açısından daha uygun olduğu düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci madde üzerinde beş önerge vardır ancak İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre her madde üzerinde milletvekillerince sadece iki önerge verilebilmektedir.
Her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin de birer önerge verme hakkı
saklıdır. Bu hükümler çerçevesinde, geliş sırasına göre dört önergeyi okutup
aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesiyle 1219
sayılı kanuna eklenen ek madde 12 nin ikinci
fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı hükümlerince” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Müezzinoğlu |
İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesiyle 1219
sayılı kanuna eklenen ek madde 12 nin birinci
fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı hükümlerince” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kerim
Özkul |
Konya |
TBMM Başkanlığına
418 sıra sayılı kanun tasarısının 8. maddesinde yer alan
“…Bu sigorta priminin yarısı kendileri tarafından, diğer yarısı döner sermayesi
bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner sermayesi bulunmayan kurumlarda
kurum bütçelerinden ödenir” cümlesinin “Bu sigorta primi, döner sermayesi
bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner sermayesi bulunmayanlarda kurum
bütçelerinden ödenir” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Nevzat
Korkmaz Alim Işık Necati
Özensoy |
Isparta Kütahya Bursa |
Metin
Ergun Mustafa
Kalaycı |
Muğla Konya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 418 Sıra Sayılı Üniversite ve Sağlık
Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 8. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Tekin
Bingöl Sacid Yıldız Şevket
Köse |
Ankara İstanbul Adıyaman |
Canan
Arıtman Birgen
Keleş Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
İzmir İstanbul Malatya |
M.
Ali Özpolat Hulusi
Güvel |
İstanbul Adana |
"Madde:8- 1219 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"Ek Madde 12- Kamu sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan
tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, tıbbi
kötü uygulama nedeniyle kendilerinden talep edilebilecek zararlar ile
kurumlarınca kendilerine yapılacak rüculara karşı
sigorta yaptırmak zorundadır. Bu sigorta priminin yüzde 30'u kendileri
tarafından, geri kalanı döner sermayesi bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner
sermayesi bulunmayan kurumlarda kurum bütçelerinden ödenir.
Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan veya mesleklerini
serbest olarak icra eden tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre
uzman olanlar, tıbbi kotu uygulama sebebi ile kişilere verebilecekleri zararlar
ile bu sebeple kendilerine yapılacak rücuları
karşılamak üzere mesleki mali sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır.
Zorunlu mesleki mali sorumluluk sigortası, mesleklerini serbest
olarak icra edenlerin kendileri, özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışanlar
için ilgili özel sağlık kurum ve kuruluşları tarafından yaptırılır.
Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışanların sigorta
primlerinin yüzde 30'unu kendileri tarafından, geri kalanı istihdam edenlerce
ödenir, istihdam edenlerce ilgili sağlık çalışanı için ödenen sigorta primi,
hiçbir isim altında ve hiçbir şekilde çalışanın maaş ve sair mali haklarından
kesilemez, buna ilişkin hüküm ihtiva eden sözleşme yapılamaz.
Zorunlu sigortalara ilişkin teminat tutarları ile uygulama usul ve
esasları Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığınca belirlenir.
Bu maddedeki zorunlu sigortaları yaptırmayanlara, mülki idare
amirince sigortası yaptırılmayan her kişi için beşbin
Türk Lirası idari para cezası verilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.(CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, bu maddede şunu
diyoruz: Mesleki sigorta yani zorunlu sigorta. Diyoruz ki hekimlerden yüzde 50
yerine yüzde 30 kesin. Aslında Sayın Bakan “Evet.” deseydi, bir ekip çalışması
yapan diğer yardımcı personelin de zorunlu sigorta ödeme hakkı vardır, onları
da yapın diyecektik ama Sayın Bakan, Sayın Komisyon “Hayır.” dedikten sonra,
hekime “Hayır.” diyen, diğer yardımcı sağlık personeline hepten “Hayır.” der,
takdiri sizlere bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben hekim değilim, hekimleri konuşmayacağım,
bilmediğim konuda konuşmam da taşeron konuşacağım, taşeron. Taşeron nedir
biliyor musunuz? Arkadaşlar, hekim arkadaşlara soruyorum: Hastaya bakmak,
hastanın tedavisinde yardımcı yani onlar hasta bakıcılar, işte aşçılar,
hastalara yardım eden, onlara iyileşmesi için yardım edenler tedavinin bir
parçası mıdır, değil midir?
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Doğru söylüyorsun.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Tedavinin bir parçası değildir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Yani o hastanın süratle
iyileşmesi için hasta bakıcılar, diğer işte, yemek servisi yapanlar, hastanede
onların iyileşmesi için her türlü yardım eden insanlar tedavinin bir parçası
mıdır acaba? Hekim arkadaşlara soruyorum: Doğru mu arkadaşlar?
TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Doğru.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Değildir, değildir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Şimdi, biz ihale ediyoruz
arkadaşlar. Neyi? Sağlığı ihale ediyoruz, sağlığı; sağlığı ihale ediyoruz,
sağlığı.
Değerli arkadaşlarım, üniversite hastanelerinde ve devlet
hastanelerimizde, özellikle üniversite hastanelerimizde, daha önce
uygulanıyordu. Bu, şimdi, demin Sayın Bakan galiba 110 bin kişi dedi, hepten
artık 110 bin kişiye ulaştı bu.
Şimdi, size örnek vereceğim: Üniversite hastanelerine 92 yılında
girmiş. Ne olarak girmiş? Önce ebe olarak girmiş. Bak, bak 92’de. Hemşire
olarak girmiş, sağlık memuru olarak almışlar bu şirketlere. Ne şirketi?
Temizlik şirketi ve uzun yıllar, ta ki altı ay önceye kadar, bir yıl önceye kadar
bu temizlik şirketine alınan “temizlik şirketi” adı altındaki insanlara iğne
yaptırdılar, ebelik, hemşirelik yaptırdılar. Şimdi, on yedi yıl önce girmiş
temizlik şirketine. İhaleyle almışlar. Birçok temizlik şirketi ihaleye girmiş,
ihaleyi kaybetmiş, kazanmış ama aynı kişi, hep ona verilmiş, o şirkete. “Sen
hasta bakıcısın.” Adam “Ben on yedi yıldır hasta bakıyorum ya!” diyor. On yedi
yıldır! “Ben asgari ücretin altında neredeyse para alacağım.” diyor.
Arkadaşlar, hasta bakan, hastaya yardımcı olan bu insanların psikolojisini biz
düşünmezsek, en azından biz Türkiye’deki hastanelerde, özellikle üniversite
hastanelerimizde dahi bu tür hizmetleri insanların sevgiyle yapması için eğer
başka bir formül bulmazsak… Yani sadece ihale ediyoruz, taşerona veriyoruz, olay
bitiyor arkadaşlar. Arkadaşlar, buna hakkımız yoktur.
Ben size birkaç örnek vereceğim: İhale ettiğimiz zaman sadece
temizlik şirketi ihalesi yapıyoruz. Bu insanların kalifiye olup olmadığına,
pedagojik eğitim alıp almadığına ve bu insanların hastaya bakıp bakamaması
yönünde hiçbir inceleme yapmadan temizlik şirketine ihale ediyoruz, kim gelirse
güya hastaya hizmet ettiriyoruz.
Arkadaşlar, bir zamanlar, hatırlarsanız, çok iyi bilirsiniz, bizim
yurtlarımız vardı. Çocuk yurtlarımızda, özellikle birkaç yurtta başımıza gelen
olayları hep biliyorsunuz. Bu yurtlarda kimlerin hizmet verdiği… Daha sonra
özellikle Malatya’daki o yurtta yaşanan olaydan sonra Türkiye’ye örnek olduk
-bununla gurur duyuyorum- ve o zaman değiştirmek zorunda kaldınız. Şimdi, o çocuklara bakan bayanların eldivenleri var, biliyor
musunuz. Pedagojik eğitim almış mı, almamış mı? Çünkü sözleşmeye bunu
koydunuz. Şimdi o çocuklara bakan anneler ya bir pedagojik eğitim almış oluyor.
Ama bu olaylar olduktan sonra sözleşmeye…
Şimdi ben sizi uyarıyorum, ben sizi bir kere daha uyarıyorum.
Gelin, on beş yıldır, on yedi yıldır bu hastanelerimizde çalışan ve her türlü
her şeyini veren bu insanlara sahip çıkmak zorundayız. Bunlar hastalarımızın
her şeyi.
İhale edilen kişilerin hastaya nasıl baktığını, nasıl bakacağını
biliyor musunuz? Değerli arkadaşlarım, en azından hastanelerimizde, üniversite
hastanelerimizde özellikle hasta bakıcı, temizlik hizmeti veren ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun tamamlayın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – …özellikle yemek hizmeti veren
insanları bir şekilde kurum olarak ayırmayın; o kurumun bir parçasıdır, o
kurumun kurum anlayışını almalıdır. Gelin bunları bir kadroya bir şekilde
-hangi şeye sokarsak- almak zorundayız. On yedi yıldır asgari ücretle çalışan
bir insana, ben yine söylüyorum, yarın bu insanları başka bir pedagojik eğitime
alıp farklı bir boyutta kazanabiliriz.
Ben bir kez daha, yıllardır emek veren insanların ekmeğini,
emeğini teslim etmenizi istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
418 sıra sayılı kanun tasarısının 8. maddesinde yer alan
“…Bu sigorta priminin yarısı kendileri tarafından, diğer yarısı döner sermayesi
bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner sermayesi bulunmayan kurumlarda
kurum bütçelerinden ödenir” cümlesinin “Bu sigorta primi, döner sermayesi
bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner sermayesi bulunmayanlarda kurum
bütçelerinden ödenir” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Nevzat
Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları |
BAŞKAN – Sayın Korkmaz bir saniye.
8’inci maddenin oylanmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Çünkü süre
dolacak iki dakikayla…
Buyurun Sayın Korkmaz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önce sorun efendim.
BAŞKAN – Evet.
Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Korkmaz buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 8’inci maddeyle ilgili olarak vermiş olduğumuz değişiklik
önergesi hakkında görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yakın siyasi tarihimizde aziz milletimiz
AKP’ye verdiği destek kadar pek az hükûmete destek
vermiştir; rahmetli Menderes ve Özal’a, Sayın Demirel’e ve bir de Sayın
Erdoğan’a. Yüzde 47 oy, 340 milletvekiliyle neredeyse istediği tüm yasaları
istediği gibi Meclisten geçirme ve devleti tek başına idare etme gibi
avantajları kastediyorum.
Dolayısıyla, bugün AKP’nin başarısızlıkları için üretebileceği
hiçbir siyasi mazereti yoktur yani “Ben şöyle yapacaktım da muhalefet engel
oldu.” diyebileceği hiçbir şey yoktur. Milletin, zamanında bu kadar teveccüh
gösterdiği Hükûmet, beklenirdi ki ülkemizin
kronikleşmiş, onlarca yıldır çözüm bekleyen sağlık, sosyal hizmetler, eğitim
gibi problemlerini çözsün. Maalesef, AKP bu sorunların üzerine gitmek, bu
problemleri çözmek yerine tribünlere oynamayı, popülist
hamleler yapmayı, milletin sıkıntılarını gidermek yerine bu sektörlerde kendi
adamlarına rant sağlamayı, kendi sermaye sınıfını yaratmayı tercih etmiştir.
AKP’nin bu kısır politikası da sorunların katmerleşmesine yol açmıştır.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla ortaya çıkılmış, vaatlerde
bulunulmuştur. Bu vaatlerin içerisinde yapılanlar var, yapılamayanlar var.
Bazen “Sorunu ortadan kaldıracağım.” diye yola çıkılmış, yeni sorunların ortaya
çıkmasına sebep olunmuştur. Biz, yapıcı muhalefet anlayışımız gereği yapılması
gerekenlere destek vermişizdir ancak yapılamayanları sorgulamak da ve onları
gündeme getirmek de bizim tabii ki görevimiz.
Nedir bu sorunlar? Sağlık hizmetine ulaşımda gelişmeler olmuştur,
doğrudur ancak genel sağlık hizmetleri harcamaları 2003-2008 arası bir önceki
son beş yılla kıyaslandığında 4 kat artmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumunun
harcamaları 2,5 kat artmıştır. Bütçede âdeta bir kara delik oluşmuştur. Yeşil
kartlı kesim harcamaları 10 kat artmıştır. İlaç harcaması en çok artan ülke
Türkiye olmuştur. Özel hastaneler kontrolsüz büyümüş, yeni istismar alanları
ortaya çıkmıştır.
Muayene sayısı artmıştır ancak yapılan poliklinik sayısına göre
döner sermaye ödendiğinden dolayı hasta bakım kalitesi düşmüş, hastalar
neredeyse “sırasını savma” şeklinde muayenelere mahkûm edilmiştir.
Bunca harcamaya rağmen, sağlık sistemlerinin başlangıç noktası
olan kişi başı koruyucu, önleyici sağlık harcamalarında OECD verilerine göre
sondan birinci olunmuştur. Yurt çapında dengeli, optimal
bir uzman hekim dağılımı sağlanamamıştır. Tüm bu eksikliklerin ortadan
kaldırılması için ne gerekiyorsa bir an önce yapılmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sağlık politikasının bir devlet
politikası hâline getirilmesini öteden beri savunageliyoruz.
Bu bakımdan, içinde barındırdığı tüm eksikliklere rağmen, sonradan
giderilebileceği düşüncesiyle bu tasarıya destek vereceğiz. Bizim parti
programımızda da var aile hekimliği, tam gün yasası, koruyucu sağlık
hizmetlerine ağırlık verilmesi gibi hususlar. Dolayısıyla, kimin tarafından
getirilirse getirilsin doğrulara destek vermektir şiarımız. Ancak, bazı
eksikliklerin de giderilmesini talep ediyoruz. Nedir bunlar?
Tasarının 8’inci maddesinde bütün hekimlerin zorunlu
mesleki sorumluluk sigortası yaptırması getirilmekte. Bu sigortanın primlerinin yarısı doktor tarafından ödenecektir.
Değerli milletvekilleri, doktorluk aynı zamanda bir risk mesleğidir. Hele hele ölümcül ve sıkıntılı hastalıkları göz önüne
getirirseniz, doktorlar böyle bir durumda risk almama ve atalet içine girme
gibi bir davranışı benimseyebilirler. Burada kim zararlı çıkar? Elbette ki
hastalar. Bu bakımdan, bu primlerin tamamının kurum tarafından ödenmesinde
fayda mülahaza ediyoruz.
İkincisi, performansa dayalı döner sermayenin uygulanmadığı sağlık
hizmetlerinde, sağlık personelinin emekliliklerine yansıtılmak üzere
kendilerine insanca yaşama standartlarını temin için sabit ücretler
getirilmelidir diyoruz.
Üçüncüsü, uzman tabiplerin nöbet saat ücretleri iyileştirilmelidir
diyoruz.
Dördüncüsü, mecburi hizmet kaldırılınca, sağlık personelinin
ülkemizin ekonomik olarak az gelişmiş bölgelerine gitmelerini özendirmek için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
…ikramiye ya da tazminat ödenmelidir diyoruz.
Beşincisi, hekimlerin yıllık izin süreleri on beş ve otuz beş gün
olarak uygulanmalıdır. Yurt içindeki ve yurt dışındaki bilimsel toplantılara
katılabilmek için de mesleki gelişim izni verilmelidir diyoruz. Bu
eksikliklerin giderilmesi adına verdiğimiz önergelerin kabulünü temenni
ediyoruz.
Huzurunuzda olan tasarının da memleketimize, milletimize hayırlı
olması dileklerimle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin
istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi okutuyorum, ikinci önergenin imza sahibini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/715 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesiyle 1219
sayılı kanuna eklenen ek madde 12 nin birinci
fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı hükümlerince” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kerim
Özkul |
Konya |
İkinci önerge imza sahibi:
Mehmet
Müezzinoğlu |
İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe:
Dilin kullanımı açısından teklif edilen ibarenin uygun olacağı
düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sözlü soru önergeleri ile alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için 19 Ocak 2010 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.02