Normal 44161 3 23 2010-02-10T08:49:00Z 2010-02-10T08:51:00Z 1 42709 243444 TBMM 2028 571 285582 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 58                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

48’inci Birleşim

14 Ocak 2010 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMA

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca iade edilen soru önergelerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Çek Yasası’nın uygulamasında karşılaşılan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, zirai eğitimin 164’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1059)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/513)

2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 20 milletvekilinin, tren kazalarının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/514)

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 29 milletvekilinin, TRT yönetimine yönelik çeşitli iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/515)

4.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 30 milletvekilinin, Karadeniz Ereğli tersaneler bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/516)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/715) (S.Sayısı: 418)

 

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, 47’nci Birleşimde yaptığı konuşmadaki ifadesinden dolayı Genel Kuruldan özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, esnaf kredi kooperatiflerindeki ortaklık payına ilişkin sorusu ve  Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11128)

2.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kadın kooperatiflerinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan  sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11183)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav Organize Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve  Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11245)

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, şeker ithalat ve ihracatına ilişkin sorusu ve  Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11333)

5.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, kişisel bilgilerinin elektronik ortamda SGK’ya aktarılmasına ilişkin Başbakandan  sorusu  ve  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/11345)

6.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, komşu ülkelerle yapılan ikili ticaret anlaşmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı  Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/11371)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Türk Patent Enstitüsüyle ilgili çeşitli iddialara ilişkin sorusu ve  Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11427)

8.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, SGK’nın eczanelerle sözleşmesini feshetmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/11481)

9.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, adında “ak” ibaresi olan firmalara ilişkin sorusu ve  Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/11536)

10.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, terör örgütü mensuplarının Türkiye’ye gelişlerine ilişkin  sorusu ve  İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/11627)

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.06’da açılarak altı oturum yaptı.

 

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Aktaş Sınır Kapısı’nın açılmasının il ekonomisine yapacağı katkılar ile Ardahan ilinin sorunlarına ve çözüm yollarına,

Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesine formasyon hakkının verilmemesi ve Sivas ili demir yolu hattındaki değişiklik nedeniyle güzergâh üzerindeki esnafın sorunlarına,

Manisa Milletvekili Ahmet Orhan, Manisa ilindeki tarım sigortalılarının sosyal güvenlik alanındaki çeşitli sorunlarına ve diğer problemlerine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, hayvancılıktaki sorunların (10/509),

İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 20 milletvekilinin, uzman erbaş uygulamasındaki sorunların (10/510),

Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 19 milletvekilinin, kurban bağışı organizasyonlarının (10/511),

Mardin Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, iş güvenliği ve işçi sağlığındaki sorunların (10/512),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Avrupa Birliği Uyum,

İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün, Plan ve Bütçe,

Komisyonu üyeliklerinden istifa ettiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Madencilik Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildi.

 

Başkanlıkça, Komisyonun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Ankara Milletvekili Reha Denemeç’in, Serbest Bölgeler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/541) (S. Sayısı: 446) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi ve kanunlaştı.

 

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun (1/715) (S.Sayısı: 418) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

14 Ocak 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 20.01’de son verildi.

 

                                                                  Meral AKŞENER

                                                                    Başkan Vekili

 

 

                 Harun TÜFEKCİ                                                                     Gülşen ORHAN

                          Konya                                                                                       Van

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

                                                                                                                                                 No.:  60

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

14 Ocak 2010 Perşembe

Tasarı

1.- Tarım ve Gıda Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/795) (Anayasa; Plan ve Bütçe ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2009)

Rapor

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/790) (S. Sayısı: 461) (Dağıtma tarihi: 14.1.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Emine Ayna ve 19 Milletvekilinin, işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/513) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2009)

2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 20 Milletvekilinin, tren kazalarının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/514) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.1.2010)

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 29 Milletvekilinin, TRT yönetimine yönelik çeşitli iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/515) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2009)

4.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 30 Milletvekilinin, Karadeniz Ereğli Tersaneler Bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/516) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2009)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Adli Tıp Kurumunun bir incelemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10656)

2.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Boyabat Barajı kapsamındaki kamulaştırmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11064) 

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, atıl durumdaki bazı işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11065) 

4.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kotalı internet kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11066) 

5.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Yaprak Tütün İşletmelerindeki işçilerin durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11067) 

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, uyuşturucu kaçakçılığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11068) 

7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, iletişimin dinlenmesinde görevli bir yetkiliyi ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11069) 

8.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, yerleşim yerlerine eski isimlerinin verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11072) 

9.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, kamu işçilerinin ücretlerindeki vergilendirmeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11074) 

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, KPSS ile atanan memurlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11075) 

11.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Sarıkeçili Yörüklerini mağdur eden bir uygulamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11077) 

12.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11078)

13.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kamu çalışanlarıyla ilgili bir açıklamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11084) 

14.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, petrol ve petrol ürünleri ithalatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11097) 

15.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, doğalgaz ve elektrik fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11098) 

16.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel atamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11099) 

17.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Florya Atatürk Ormanının imara açılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11100) 

18.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin STK’lara yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11101) 

19.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin STK’lara yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11102) 

20.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, İstanbul Ümraniye’de gaz zehirlenmesinden hayatını kaybedenlerin defnine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11103) 

21.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Kırıkkale Polis Meslek Yüksek Okuluna şehit ismi verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11104) 

22.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi zabıtasının bazı denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11105) 

23.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, İstanbul Florya Atatürk Ormanının imara açılıp açılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11106) 

24.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Ankara’daki metro projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11107) 

25.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Ankara’da şehit aileleri ve gazilere yapılan polis müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11108) 

26.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11109) 

27.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon şebekesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11110) 

28.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye düğün salonu yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11111) 

29.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Denizli’de Cumhuriyet Bayramı yürüyüşündeki bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11112) 

30.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’de Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında yaşanan olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11113) 

31.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, metrobüs zammına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11114) 

32.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İSKİ’nin suya yaptığı zamma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11115) 

33.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri davasında adı geçen bir kişinin ilişkili olduğu şirketlerin aldığı ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11116) 

34.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediye Meclisinin bazı üyelerinin kıyafetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11117) 

35.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün su şebekesine ve sulama borularına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11118) 

36.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon şebekesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11119) 

37.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, aydınlatma direği alımıyla ilgili iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11121) 

38.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta satılan TEKEL binalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11123) 

39.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, özel eğitim okullarına idareci atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11124) 

40.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki okulların kaloriferci sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11125) 

41.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, bir köydeki öğrencilerin okul değişikliği nedeniyle yaşadıkları mağduriyete ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11126) 

42.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, su bedelini ödeyemeyen okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11129) 

43.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bazı tıp fakültelerine yatay geçiş yapan öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11130) 

44.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, eğitim ataşesi kadrolarına atama yapılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11131) 

45.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, özel öğrenci yurtlarının denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11132) 

46.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürlüğündeki bazı yöneticiler hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11133) 

47.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, otistik çocuklar eğitim merkezlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11134) 

48.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir öğrencinin başka bir okula gönderilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11135)

49.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, bir olaya acil sağlık ekibinin intikaline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11136) 

50.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, H1N1 virüsü aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11137) 

51.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, H1N1 virüsü aşısı alımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11138) 

52.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, domuz gribi virüsünün domuz ve hindilerdeki kuluçka evresine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11139) 

53.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11140) 

54.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Urla Devlet Hastanesinin yeni bina inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11141) 

55.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ankara’da bir hastanede temizlik işçilerine aşı hakkı tanınmadığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11142) 

56.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, H1N1 virüsü testine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11143) 

57.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, domuz gribi tedavisinde kullanılan bir ilaçla ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11144) 

58.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki sağlık ocaklarının durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11145) 

59.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, biyobenzer ve jenerik ilaçların ruhsatlandırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11147) 

60.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Bursa’daki bir hastanenin hizmete açılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11148) 

61.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, kanser vakaları ve tedavisi ile tıbbi cihazlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11149) 

62.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, grip salgınlarında telef edilen hayvanlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11150) 

63.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, pamuk sektöründeki sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11151) 

64.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, muz ve narenciye ihracatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11152) 

65.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, pamuk üretiminin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11154) 

66.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, GDO’lu ürünlerle ilgili düzenlemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11155)

67.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı personeline ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11156) 

68.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bölünmüş yol yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11157) 

69.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara-İstanbul hızlı tren projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11158) 

70.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Alanya-Karaman yolunun yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11159) 

71.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’da havaalanı bölgesindeki bir mahallenin durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11160) 

72.- Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, Doğu Karadeniz’deki afet zararlarının tazminine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/11163) 

73.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı yönetimine ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/11166) 

 

 

14 Ocak 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca iade edilen soru önergeleri hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi’ye aittir.

Buyurun Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca iade edilen soru önergelerine ilişkin gündem dışı konuşması

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunarım.

Geçen hafta bir başka muhalefet milletvekili, iade edilen soru önergeleri konusunu gündeme getirmişti. Milletvekillerinin anayasal denetim hakkı olan soru önergelerinin İç Tüzük hükümleri bahane edilerek engellenmesi, sansür altına alınması bir demokrasi ihlalidir. Meclis Başkanlığının tarafsızlığını ortadan kaldıran, millet iradesine saygısızlıktır, iktidarı Meclis denetiminden uzaklaştırmaktır. Benimle birlikte birçok milletvekilimiz şikâyetçi.

İşin hukuki tutarsızlığı geçen hafta gündeme geldi. Ben başka bir yönden ele alacağım, bugün olduğu gibi, iade edilen önergeleri, burada, milletin kürsüsünden 72 milyona hitap ederek millet adına soracağım. Bu hafta yeni bir soru önergesi verdim. Meclis Başkanımız belki iade eder diye önce onunla başlıyorum.

Basında yer aldı, 4-5 tane bakanımıza tanesi 550 bin TL’den lüks makam arabaları alınmış. Başbakanın 63 milyon dolarlık uçağı yetmedi, bakanlar da yarım milyondan fazla eden arabalarıyla fakirlikten açlık sınırına getirdikleri Türk insanıyla herhâlde alay etmek istiyorlar. Kadın ve aileden sorumlu Sayın Bakan, dilencilik için işkence gören beş yaşındaki Nurettin’i ziyarete herhâlde 550 bin TL’lik yeni makam arabasıyla gidecek!

İade edilen dokuz soru önergesinden beş tanesi 12 Ekim 2009’da oynanan Türkiye-Ermenistan maçıyla ilgiliydi, birleştirip kısaltarak soruyorum. İçişleri Bakanına sormuşum: “Erivan’a yapılan bir ziyaret sonrası başlatılan, dışarıdan talimat ve destekli Ermeni yakınlaşması, Bursa’da oynanan bir spor karşılaşması ile utanç verici boyutlara ulaşmıştır. Dost ve kardeş Azerbaycan’ın ay yıldızlı bayrağına ve o bayrağı taşıyan insanlara karşı uygulanan davranışlar ise ahlak ve terbiye dışı müstemleke senaryolarını göz önüne sermiştir. Başta Bursa Valisi olmak üzere, idareci ve görevliler davranışlarını masum ve haklı göstermek üzere tevil ve yalana başvurmuşlardır. Maçın oynandığı stada paraşütle veya planörle Azerbaycan bayrağı indirileceği şeklindeki iddialar ancak bunları öne sürenlerin zekâ seviyelerini gösteren komedi unsurlarıdır. Akşam karanlığından iki buçuk-üç saat sonra, hangi havaalanından hangi çekici uçakla havalanacağı belirsiz bir planörün maç sırasında stadyuma inebileceği konusundaki sözde istihbarat ancak müstemleke iş birlikçilerinin inanacağı kadar zavallı ve hastalıklı beyinlerin hezeyanlarıdır.

Sorular:

1) Bu sözde istihbarata siz inandınız mı?

2) Devlet itibarını daha da zedeleyen bu tevil ve yalan girişimlere karşı tavrınız nedir?”

Sayın milletvekilleri, bu istihbarat komedisine siz inandınız mı? Bu saçmalığı sormayalım mı?

Sayın Başkan, gürültü nedeniyle konuşamıyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sükûneti sağlarsak iyi olacak.

Buyurun Sayın Sipahi.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Aynı konuda spordan sorumlu Devlet Bakanına sormuştum. 14 Ekim 2009’da Bursa’da oynanan Türkiye-Ermenistan futbol maçı, öncesi ve maç sırasındaki olaylarla utanç vesilesi olmuştur. Maç sırasında kardeş Azerbaycan bayraklarının Bursa Valiliğince yasaklanması, ardından güya serbest bırakılması, bilahare FIFA bahanesiyle tekrar yasaklanması ancak bir müstemleke politikasının tezahürleridir.

Sayın Bakana sormuştum: “FIFA’nın böyle bir kararı ve bu kararı alma yetkisi var mıdır?”

Sayın milletvekilleri, size soruyorum: “Türkiye Cumhuriyeti’ni idare edenler ne zamandan beri FIFA’dan emir almaktadır? Sormayalım mı? Siz sormaz mısınız?”

Bir başka soru önergesi Diyanetten sorumlu Sayın Devlet Bakanına yöneltilmişti. 6 Ekim 2009’da İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşu nedeniyle bazı İstanbul camilerinde asılan mahyaların birkaç saat sonra indirilmesi olayı esef ve nefretle basından öğrenilmiştir. Şehit ailelerinin açıklama yapmalarını açılıma zarar verir endişesiyle yasakladığı bilinen İstanbul Valisi bu olayı “Süresi dolduğu için indirildi.”, müftülük ise bazı kişilerin rahatsız oldukları için indirildiği şeklinde açıklama yapmışlardır. “Ne mutlu Türküm diyene.” mahyasından rahatsızlık duyan açılım destekçilerinin aslında Büyük Atatürk’ten rahatsız oldukları herhâlde anlaşılmaktadır. “Ordumuza şükran borçluyuz.” yazılı mahyadan rahatsız olanların ise işgal kuvvetlerinin günümüzdeki mandacı ve muhipleri oldukları açıktır. Ayrıca, Türk ordusuna şükran borçlu olmaktan rahatsızlık duyanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – …hangi işgal ordusuna şükran duydukları ise ayrı bir soru konusudur.

Bu konuda sormuştum: “Mahyaları indiren zihniyeti tevil, masum ve makul göstermeye çalışan ihanet ortağı görevliler hakkında bir işlem yapılacak mıdır? Yapılmayacaksa bu Damat Ferit, Dürrizade özentilerine açılım destek fonundan hangi destekler verilecektir?”

Bir başka bakanımız, “Güçlü ordu, güçlü Türkiye.” sözünden rahatsız olup Türk ordusunu Saddam ordusuna benzetmeye cüret etmişti. Böylece tarih bilgisi ve kültür seviyesini ortaya koymuştu. Bunların nedenini ve niçinini sormayalım mı?

Bu konuda soru önergelerimi sürdüreceğim. Meclis Başkanı engellerse Meclis kürsüsünden sormaya devam edeceğim. Bugün, bu imkânı veren Sayın Başkana milletimiz adına teşekkür eder, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi.

Gündem dışı ikinci söz, Çek Kanunu uygulamaları hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Mehmet Şevki Kulkuloğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kulkuloğlu.

2.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Çek Yasası’nın uygulamasında karşılaşılan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çek Yasası’nın uygulamasında karşılaşılan sorunlar hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bakınız, 3164 sayılı Kanun, 4818 sayılı Kanun, 5941 sayılı Kanun, Türk Ticaret Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza İnfaz Kanunu; bunların üçü çek kullanımını düzenlerken diğerleri de konuyla ilgili maddeler içeriyor, ne çağdaş ülkelerde ne de geri kalmış ülkelerde eşi ve benzeri yok. Zaten çeki düzenleyen kanun yeryüzünde üç geri kalmış ülkede var.

O gün de söyledim, bugün de söylüyorum: Çekin düzenlenmesi Türk Ticaret Kanunu’ndaki yerine bırakılmalıydı. Gelecek günlerde yine yapacağım gündem dışı konuşmalarda vadeli ticaretin Çek Kanunu’yla değil, factoring kanunuyla ancak düzenlenebileceğini, factoringin fatura iskontosu yöntemiyle işletilmesi gerektiğini, biz de ise factoringcilerin çek iskontosu yaptığını, bu çekten verilen hapis cezalarının da en büyük alacaklısının factoringciler olduğunu, factoring müessesesinin tefecilik müessesesi hâline dönüştürüldüğünü, büyük tefecilerin de factoringci olarak tefeciliği yasallaştırdıklarını detaylarıyla anlatmaya çalışacağım. Çelişkiye bakın: Factoring müessesesi kanun hükmünde kararnameyle yönetilirken çek üç ana, üç tali kanunla yönetiliyor. Ayrıca, bu durum hem Anayasa’mıza aykırılıklar içermekte hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesine aykırılıklar içermektedir. Bu durum derhâl düzeltilmelidir.

Çek Kanunu çıktı çıkmasına da orada “Taahhüt etmekle hapisten çıkma fırsatı veriyoruz.” dediğiniz, size göre 2 bin kişi, hapishane kayıtlarına göre 65 bin kişi bir türlü hapisten çıkamadı. Yasa’nın yürürlüğe girmesinin üzerinden neredeyse bir ay geçti, topu topu 500 kişi civarında şu ana kadar taahhütte bulunarak hapisten çıkabilen mahkûm mevcut. “Çıkabilen” diyorum çünkü Yasa uygulanmıyor, uygulanamıyor ya da birileri uygulatmıyor.

Bakınız, sayın milletvekilleri, yine Çek Kanunu’nda 3167 sayılı Yasa’dan farklı olarak ne var: Oradaki “hapis cezası”nın adı burada “adli para cezası” hâline getirilmiş. Bu, açıkça Anayasa’mızın 19 ve 38’inci maddelerine aykırıdır. Bunun adı “Kandırmaca bir.”

“İyileştirme yapıldı.” diyorsunuz, bir bakalım: Eskiden alt hapis cezası sınırı çek miktarı kadardı, yeni Yasa’da da aynı. Nerede iyileştirme? Üst hapis cezası sınırı da tek çekte 80 bin TL’den fazla olamazdı, yani sekiz yüz gün hapisti, yeni Yasa’da 150 bin TL oldu, üstelik de eğer çek 150 bin TL’den fazla ise, örneğin 1 milyon TL ise. Eskiden 1 milyon TL’lik tek çekin karşılığı sekiz yüz gün hapis cezası iken bugün on bin gün, yani yaklaşık yirmi beş yıla çıktı, “Kandırmaca iki.”

Sonra, sayın milletvekilleri, Ceza İnfaz Yasası’na bakarsak da şunu göreceğiz: Örneğin bir hâkim isterse karşılıksız çekte borç miktarını 20 TL’ye bölerek hapis yatılacak günü belirleyebilirken bir diğer hâkim 100 TL’ye bölebiliyor. Yani 10 bin TL karşılıksız çeki olan bir kişi düşünelim ki 100 TL’ye bölen hâkime düşerse elli gün hapis yatacak, 20 TL’ye bölen hâkime denk gelirse, maazallah, beş yüz gün hapis yatacak, etti “Kandırmaca üç.”

Bu durumda, karşılıksız çeki olanlara bizler yasa düzenleme yetkisi olan milletvekilleri olarak “Allah yardımcınız olsun.” dersek inanın bizi ne Allah ne de kullar affeder. Bu, her şey bir yana Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırıdır. 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 6’ncı maddesi uyarınca yapılacak olan taahhütte denmiş ki: “Taahhüt miktarı, çek miktarı ve ticari faiz toplamını da içermelidir.” Bu durumu ceza mahkemeleri denetlemekle yükümlü. Nasıl yapacak bu denetimi? Bilirkişi marifetiyle. Peki, bilirkişi incelemesi süresinde ne olacak? Kişi hapis yatmaya devam edecek. Yani “Taahhütte bulunan hemen hapisten çıkacak.” diye bir taahhüdünüz vardı, “Kandırmaca dört.”

Karşılıksız çek nedeniyle hapis cezası alan ve yatan kişiler, bu Kanun’dan yararlanmak istediklerinde, cezaevi savcılarının bu Kanun’un uygulanması yönünde yapmış oldukları yorumlar mağdurların en az bir altı ay daha cezaevlerinde kalmalarına neden olacaktır. Örneğin, Denizli Açık Cezaevinden bir hanım mahkûm bildiriyor: “10 adet ve toplam 74 bin TL olan karşılıksız çeklerim vardı. 8 çekin bedeli cezayı yattım. Kalan 2 çekle ilgili taahhütte bulunmak istedim, savcı kabul etmedi, ‘10 çeke de faizleriyle birlikte taahhütte bulunacaksın.’ dedi. Ben asıllarını ödeyememişim, borç 2 misline çıkıyor. Üstüne üstlük iki yıldır hapisim, ne iş kaldı ne evliliğim. Çıkınca nasıl hemen iş bulup da hepsini faiziyle, yüzde 30’unu da ilk yılda ödeyebileyim? Mümkün değil.” diyor.

İstanbul’dan bir erkek mahkûm: “2 çekim nedeniyle hapisteyim. 1 çekimin davası devam ediyor, 2 çekim de temyizde. Çeklerimi toplu olarak ve gününden önce sordukları için çeklerim yazıldı. Savcıya hapis yattığım çeklerle ilgili taahhütte bulunmak istiyorum, kabul etmiyor. Savcı ‘Devam eden davana da temyizdeki davalara da yani 5 çeke de taahhütte bulunmazsan kabul etmem.’ diyor.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) – Sayın milletvekilleri, yasa komisyonda görüşülürken Komisyon Başkanı Ahmet İyimaya, gerekse adalet.org sitesinde yazdığı tavsiye ve telkinlerle, 5941 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce yargıç ve savcıları etki altına alan Yargıtay Savcısı Tayyar Cem Eralp… Anayasa’nın 138’inci maddesinin ikinci fıkrasında “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.” deniliyor. Tayyar Cem Eralp, Anayasa’nın bu amir hükmüne açıkça aykırı olarak tavsiye ve telkinlerde bulunarak karar aldırma ve içtihat oluşturma adına yazılar yazıyor. Bu, Türk Ceza Kanunu’nun 277’nci maddesine de aykırılık ve suç teşkil etmektedir. Hükûmetiniz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu çalıştırıp Yargıtay üyelerini dahi seçemezken bugün bu savcıya ceza verebilme kabiliyetinde maalesef değildir. Ben, milletim adına, vekilleri olarak o savcıyı, işgal ettiği makamın gereğini yapması için bu kürsüden uyarıyorum. Hukuka ve kanunlara her yurttaş gibi uygun davranmaya davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) – Siz sayın milletvekilleri, hâl ve durum böyleyken millet sizden bu sorunun aşılması için görevinizi ifa etmenizi beklemektedir.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kulkuloğlu.

Gündem dışı üçüncü söz, zirai öğretimin 164’üncü yıl dönümü münasebetiyle Türk tarımı konusunda söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Paksoy.

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, zirai eğitimin 164’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal eğitimin 164’üncü yıl dönümü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, ebediyete intikal eden meslek büyüklerimizi rahmet ve minnetle anıyor, hayatta olanlarına uzun ömürler diliyorum.

Tarımsal eğitime bilgi ve öngörüleriyle katkı sunan bilim insanları ile daha müreffeh, daha aydınlık bir Türkiye için gecesini gündüzüne katarak çalışan ziraat mühendisi, tekniker ve teknisyenler ile bütün olumsuzluklara, horlamalara, itilip kakılmalara rağmen, ülkesi için, insanlık için -birilerinin dediği gibi- yan gelip yatmadan, alın teriyle üreten kadirşinas çiftçilerimizi de saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli milletvekilleri, öncelikle Türk tarımının vizyonu ve misyonu olmalıdır. Niçin olmalıdır? Çünkü tarım sosyal açıdan ana sektör konumundadır. Tarımın sosyolojik boyutu göz ardı edilerek sadece ekonomik yaklaşımla çözüm oluşturmaya çalışmak, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çünkü bu ülkede 85 bin köy ve köy altı yerleşim yeri vardır. Buralarda 24 milyon insan yaşıyor. Dolayısıyla tarımda attığımız her adımın en başta insanların, bunların dışında da tarımdan dolaylı olarak etkilenen yurttaşlarımızın yaşamını önemli ölçüde etkilediğini bilmek zorundayız.

Ancak, AKP Hükûmetinin bu kaygılarımıza maalesef uzak olduğunu görüyoruz. Uluslararası kartellerin dayatmalarına boyun eğen, üretmeyi değil, tüketmeyi önceleyen politikalar Türk tarımını komaya sokmuştur. Tütün ve pamuk üretimi yok olma noktasına gelmiş, fındık ve şeker pancarında aynı süreç çalıştırılarak bu ürünlerin de üretimi hızla düşürülmüştür. Ürün bedellerinin artan maliyetlere paralel olarak tespit edilememesi, çiftçilerimizi üretim yapmaktan vazgeçmeye yöneltmiştir. Bu politikalar devam ettiği sürece, ülkemiz çok yakın gelecekte büyük bedeller ödemek zorunda kalacaktır.

Türk tarımının sorunları, sadece çok sayıda ziraat fakültesi açılarak çözülemez. Bir defa, bu konuda karşımıza istihdam problemi çıkmakta, mesleğin işsizlikle birlikte anılmasına neden olmaktadır. Ayrıca, ziraat fakülteleri açılırken bölge, iklim ve ekolojik durumlar göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı iklim, aynı ekolojide yer alan farklı illerde çok sayıda ziraat fakültesi açılması bizce yararlı değildir. Diğer taraftan, bu fakültelere alınan öğrenci sayısının fazlalığının da muhasebesi ayrıca yapılmalıdır. Önemli olanın nicelik değil nitelik olduğundan hareketle, bu okullarda eğitim, öğretim, laboratuvar ve uygulama alanlarının yeterli düzeye çıkarılması gerekmektedir.

Bir başka konu: Son on beş yılda ziraat fakültelerinde dört defa eğitim öğretim sisteminin değiştirilmesinin de eğitim ve uygulamadaki süreklilik açısından sıkıntı oluşturduğu görülmüştür.

Kıymetli milletvekilleri, Tarım Bakanlığının ziraat mühendisleriyle ilgili tasarrufları, reorganizasyon ve diğer tarım politikaları bir başka önemli sorundur. Bilindiği üzere, Tarım Bakanlığında, tarımla ilgisi olmayan, bu konuda yeterli donanımları olmayan meslek mensupları karar alıcı konumlarda bulunmaktadır. Kimseye karşı şahsi olarak bir tavrımız olamaz ancak Bakanlık politikalarını, ülke tarımının geleceğini planlayan kişilerin de mesleki yeterliliklerini sorgulama hakkımızın bulunduğunu düşünüyorum.

Bakanlığın son zamanlarda çıkarmış olduğu mevzuatlara baktığımızda, ziraat mühendisliği bilimi içerisinde yer alan ve kanunla ziraat mühendislerinin yetkisinde olan görevlerin başka mesleklere pay edildiği görülmektedir. Mesela, Bitki Koruma Ürünlerinin Toptan ve Perakende Satış Yönetmeliği ve Reçeteli İlaç Satışı Yönetmeliği’nde, 7472 sayılı Ziraat Yüksek Mühendisliği Hakkında Kanun ile ziraat mühendislerine verilen yetkiler hem başka mesleklere paylaştırılıyor hem de ziraat mühendisleri yeterlilik sınavına alınıyor. Bu durum son derece vahimdir. Bir kısım unvanlar eğitimin tamamlanmasıyla kazanılır. Bir veteriner hekim ilaç satarken, bir eczacı eczane açarken sınava mı giriyor? Eğitim her zaman kabul edilebilir ancak sadece ziraat mühendislerine getirilmek istenen sınav şartı asla kabul edilemez.

Başka bir örnek, yeni kurulacak Tarım ve Gıda Bakanlığı Kanun Tasarısı’nda “tarım uzmanı” ve “tarım uzman yardımcısı” ibareleridir. Bu tasarıda “Tarım uzmanı olmak için ziraat mühendisi olmayı gerektirmeyen…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – “…İngilizce bilen herhangi bir lisans mezunu olmak yeterli” şeklinde bir yaklaşım vardır. Yani, hukukçu, iktisatçı, işletmeci ve benzeri tarım uzmanı olabiliyor. Bir hukukçu veya işletmeci, uzmanı olmadığı tarım konusunda hangi politikaları üretecek, hangi çiftçinin sorununu çözecek? Gerçekten merakımızı mucip bir konudur.

Öte yandan, çalışan ziraat mühendislerinin ücret ve diğer sosyal hakları yetersizdir. Özlük haklarının ve maaşlarının iyileştirilmesi şarttır. Özellikle sözleşmeli istihdam edilen ziraat mühendisleri ile ilgili sıkıntı diğer sözleşmeli personel gibi, çığ gibi büyümektedir. Anayasa ve yasalarla düzenlenmesi gereken hakların yönetmeliklerle ters yüz edilmesi, ne hukuk anlayışıyla ne de adalet duygusuyla bağdaşmaz. Bundan sonraki istihdamlarda da sözleşmeli uygulamasına devam edileceği düşünüldüğünde bu konuda Bakanlığın daha adil çözümler üretmesi ehemmiyet arz etmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlenmelerin belirlenmesi amacıyla kurulan meclis araştırması komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1059)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere 13.01.2010 günü saat 17:00’de B Blok 2. Kat 4. Banko’daki Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 11 (Onbir) Üye ile toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmiştir.

                                                                                                         Mehmet Altan Karapaşaoğlu

 

                                                                                                                           Bursa

 

                                                                                                           Komisyon Geçici Başkanı

 

 

Adı ve Soyadı

Seçim Bölgesi

Aldığı Oy

Başkan

: M. Altan Karapaşaoğlu

Bursa

(11)

Başkanvekili

: Polat Türkmen

Zonguldak

(11)

Kâtip

: Halil Ünlütepe

Afyonkarahisar

(11)

Sözcü

: Mustafa Kemal Cengiz

Çanakkale

(11)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

Üçüncü sırada okutacağım Meclis araştırması beş yüz kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni tutanak dergisinde yer alacaktır.

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/513)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İşsizliği önlemek, istihdam yaratmak ve bu amaçla İşsizlik Sigorta Fonunun nasıl kullanılabileceğine ilişkin, gerekli araştırmanın yapılması amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Emine Ayna                         (Mardin)

2) Fatma Kurtulan                    (Van)

3) Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

4) Sırrı Sakık                            (Muş)

5) Ayla Akat Ata                      (Batman)

6) Bengi Yıldız                         (Batman)

7) M. Nezir Karabaş                (Bitlis)

8) Akın Birdal                          (Diyarbakır)

9) Gültan Kışanak                    (Diyarbakır)

10) Hamit Geylani                    (Hakkâri)

11) Pervin Buldan                    (Iğdır)

12) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

13) Nuri Yaman                       (Muş)

14) Osman Özçelik                  (Siirt)

15) İbrahim Binici                    (Şanlıurfa)

16) Sevahir Bayındır                (Şırnak)

17) Hasip Kaplan                     (Şırnak)

18) Şerafettin Halis                  (Tunceli)

19) Özdal Üçer                         (Van)

20) Mehmet Ufuk Uras            (İstanbul)

Gerekçe :

Ülkemizin ağır ekonomik sorunlarının başında işsizlik gelmektedir. İşsizlik sorunu ekonomik boyutun yanı sıra sosyal ve toplumsal sonuçlar doğurması açısından ülke yaşamını derinden etkileyen, sarsan etkenlerin en başında yer almaktadır.

Yıllardan beri işsizlik ülkemizin bir gerçeği durumundadır. Bir türlü istihdam olanağı yaratılamaması, özel sektörün istihdam yaratıcı yatırım yapmaması, kamu sektörünün ise ekonomiden elini çekmesi ve elindeki işletmeleri özelleştirmesi ya da kapatması bu sorunu yara haline getirmiştir. Bunlar yetmezmiş gibi 2001 ve 2008 yıllarından yaşanan ve halen süren ekonomik kriz %10 civarında olan işsiz sayısını % 15'lere çıkarmıştır. Bu değer ekonomik olarak değil sosyal ve toplumsal yaralar açabilecek bir değerdir.

Ülkemiz ve ekonomik yaşamda en önemli nokta, işsizlik artışının ekonomide genel bir eğilim haline gelmiş olmasıdır. Gerçek işsiz sayısı, krizin ilk işaretlerinin görüldüğü Eylül 2008'de dahi, 3 milyonun üzerinde idi. AKP hükûmetinin, kriz sürecinde, emekçileri piyasanın insafına terk eden politikaları sonucu, bugün gerçek işsiz sayısı 5 milyon 837 bin kişiye çıkmıştır. İşçi çıkarma, istihdamı artırmama, emekliye sevk etme ve ücretsiz izin gibi uygulamalar bu dönemin temel araçları haline gelmiştir.

TÜİK resmî verilerine göre 2008 Nisanında 2 milyon 115 olan bu kategorideki işsiz sayısı 104 bin kişi artarak Nisan 2009'da 2 milyon 219 bine çıkmıştır. Gerçek işsiz sayısına ulaşmak için bu kategoriyi, resmi işsiz sayısına dâhil ettiğimizde toplam işsiz sayısı 5 milyon 837 bine ulaşmaktadır.

İşsizlik rakamları böyle iken, ülkenin ve ekonominin durumu böyle iken bunları önlemekle yükümlü olan siyasi iktidar ne yazık ki, çalışanları maliyet unsuru olarak görmekte ve değerlendirmektedir. İstihdamı, işçiyi ve çalışanı maliyet öğesi olarak gören bir anlayış, kriz var diye işçi çıkartmaktadır. Oysa tam tersi krizde ilk yapılması gereken çalışanı ve istihdamı korumak olmalıdır.

İşsizlik eğiliminin tersine çevrilmesi için istihdam, ücret, yatırım ve üretimi birlikte ele alındığı bir sosyal programın hayata geçirilmesi gerekmektedir. Sosyal program hayata geçirilmeden krizin yol açtığı ağır tahribat telafi edilemeyecektir.

Böyle bir sosyal program için İşsizlik Sigorta Fonundan yararlanılabilir.

Prim toplamaya 2000 yılının Haziran ayında başlayan, Mart 2002 den bu yana da sigortalı işsizlere işsizlik ödemesi gerçekleştiren İşsizlik Sigorta Fonu bu yönüyle olumlu bir özellik taşımaktadır.

Mart 2002 ile Ekim 2009 arası toplam 1.702.000 kişiye 2.793.000.000 TL işsizlik sigortası ödemesi yapılmıştır.

2009 Ekim ayı sonu değerlerine göre 237.521 kişi işsizlik ödeneği almaktadır.

Krizin etkilerini azaltmak amacıyla getirilen "kısa çalışma ödemeleri" kapsamında ise 45.105 kişiye 13.477.000 TL ödeme yapılmıştır.

Fonun varlığı ise 41.317.000.000 TL dir. Bu varlığın yaklaşık %34'ü ile bono, %59'u ile tahvil alınmıştır. Yani diğer bir deyişle Fonun varlığının %93'ü ile kamu açığı finanse edilmektedir.

Sözün kısası, işsiz yurttaşlarımıza yardım etmek ve istihdamı artırıcı çabalar içinde olması amacıyla oluşturulan İşsizlik Sigorta Fonu bu amacından uzaklaşmış olup, artık kamu açıklarını finanse eden bir nitelik taşımaktadır.

İşsizliği önlemek, istihdam yaratmak ve bu amaçla İşsizlik Sigorta Fonunun nasıl kullanılabileceğine ilişkin, gerekli araştırmanın yapılması amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 20 milletvekilinin, tren kazalarının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/514)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları ya da kısaca TCDD, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki demiryolu taşımacılığını düzenleyen, işleten ve kontrol eden resmi kurumdur.

Devlet eli, devlet politikası ile yaklaşık 154 yıldır bu topraklarda demir tekerlekler durmadan dönmüştür. Bu tekerleklerin seyrine bakmak, bir bakıma ülkemizin geçmişine, yakın tarihine ve bugününe bakmaktır. Kurtuluş Savaşı ile birlikte demiryollarına gerekli duyarlılığın gösterilmesi Cumhuriyetimizin ve ülkemizin harcını oluşturmuştur. 1924-1940 yılları arasındaki demiryollarına yapılan yatırım bugün dahi övünç kaynağımız olmaya devam etmektedir.

Demir yollarımızın bu parlak döneminin ardından 1950'li yıllarda tüm dünyada demir yolları gelişirken ülkemizde ihmal edilmiştir.

Alınan yardımların yaptırımları ile daha masraflı olan karayolları tercih edilmiştir.

Dün kara yolları karşısında kaderine terk edilen demiryolları, bugün de hızlı tren projesi karşısında kaderine terk edilmiştir. Yeni yollar yapılması bir yana mevcut yollara gerekli bakım ve onarım yapılmadığı için peş peşe tren kazaları meydana gelmektedir.

Yedi yıllık AKP hükümeti döneminde 8 ölümlü ve yaralamalı tren kazası yaşanmıştır. Bu kazalarda 63 kişi ölürken, 260 kişi de yaralanmıştır. Bu kazalar hemzemin geçitlerdeki kazalar dahil değildir.

2002'de Temelli: Bir ölü, sekiz yaralı.

22 Temmuz 2004, Pamukova'da hızlandırılmış tren kazası: Devrilen trende 38 ölü, 95 yaralı.

11 Ağustos 2004 Kocaeli/Tavşancıl'da iki yolcu treni çarpıştı: 8 ölü, 88 yaralı.

27 Ocak 2008'de Pamukkale Ekspresi'nin vagonları, Kütahya'nın Çöğürler Köyü yakınlarında raydan çıktı: 9 ölü, 30 yaralı.

19 Şubat 2008'de Ankara Sincan Tren İstasyonu'nda yolcu indiren Anadolu Ekspresi'ne banliyö treni arkadan çarptı: 13 yaralı.

23 Şubat 2008'de Sivas'ın Şarkışla ilçesinde yolcu treni ile 4 Eylül Mavi treni çarpıştı: 5 yaralı.

17 Mayıs 2009'da Sivas'ta iki yük treni çarpıştı: Bir makinist öldü.

27 Ağustos 2009'da Eskişehir-İstanbul seferini yapan Cumhuriyet Ekspresi Bilecik çıkışında iş makinesine çarparak devrildi: Beş ölü, 21 yaralı.

3 Ocak 2010'da iki Eskişehir Ekspresi, Bilecik'e bağlı Vezirhan ile Bakırköy arasında kafa kafaya çarpıştı: Bir ölü, 8 yaralı.

Bazıları da ucuz atlatıldı.

13 Kasım 2009'da Ankara-Eskişehir seferini yapan 91003 sefer sayılı, 245 yolcu taşıyan yüksek hızlı trenin (YHT) iki vagonu, Hasanbey mevkiinde makas değiştirirken raydan çıktı. Olayda ölen ya da yaralanan olmadı.

23 Kasım 2009'da da Mavi Tren'in iki vagonu yoldan çıkarken bu kaza da şans eseri can kaybı olmadan atlatıldı.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) istatistiklerine göre, 2008 yılında demiryollarında meydana gelen 386 kazada 111 kişi hayatını kaybederken, 247 kişi yaralandı.

2008’de demiryollarında, 16 tren çarpışması, 104 tren raydan çıkması, 47 trenden düşme, 93 trenin şahsa çarpması, 118 geçit çarpışması ve 8 diğer kazalar olmak üzere toplam 386 kaza meydana geldi.

Sadece 2008 yılı içerisinde tren çarpışması, trenin raydan çıkması ve trenden düşme kazalarında 9 yolcu ile 1 personel hayatını kaybetti.

Trenin çarptığı 64 kişi ile geçitte meydana gelen kazalarda da 37 kişi yaşamını yitirdi. 2008 yılında olan tren kazalarında toplam ölü sayısı 111 oldu. Bu kazalarda toplam 247 vatandaş da yaralandı.

Tüm bu olaylar karşısında yetkililerin verdiği çelişkili cevaplar ve makinistler suçlanarak kazaların geçiştirilmesi düşündürücüdür.

Son yıllarda yaşanan tren kazalarının sebeplerinin araştırılarak gereken önlemlerin alınması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacı ile anayasanın 98 inci TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Yaşar Tüzün                        (Bilecik)

2) Kemal Demirel                     (Bursa)

3) Hikmet Erenkaya                 (Kocaeli)

4) Atila Emek                           (Antalya)

5) Bayram Ali Meral                (İstanbul)

6) Suat Binici                           (Samsun)

7) Malik Ecder Özdemir           (Sivas)

8) Sacid Yıldız                         (İstanbul)

9) İlhan Kesici                          (İstanbul)

10) Şevket Köse                       (Adıyaman)

11) Necla Arat                          (İstanbul)

12) Vahap Seçer                       (Mersin)

13) Rahmi Güner                     (Ordu)

14) Ali İhsan Köktürk              (Zonguldak)

15) Yaşar Ağyüz                      (Gaziantep)

16) Ali Koçal                           (Zonguldak)

17) Tacidar Seyhan                  (Adana)

18) Birgen Keleş                      (İstanbul)

19) Durdu Özbolat                   (Kahramanmaraş)

20) Tekin Bingöl                      (Ankara)

21) Şahin Mengü                     (Manisa)

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 29 milletvekilinin, TRT yönetimine yönelik çeşitli iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/515) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Anayasamızın 133'üncü maddesine göre; "Devletçe, kamu tüzel kişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile kamu tüzel kişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının tarafsızlığı esastır"

Ancak TRT, son 5 yıldır usulsüzlüklerle, kadrolaşma iddialarıyla ve tarafsızlığını kaybettiği iddialarıyla kamuoyunda tartışılmaktadır.

Kamu hizmeti yayıncılığı ile görevlendirilen TRT'de yaşanan hukuksuzlukların, haksızlıkların, keyfî kararların önüne geçilmesi ve TRT'nin asli görevlerini daha sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması için gereğinin yapılmasını arz ederiz.

1) Muharrem İnce                    (Yalova)

2) Tayfur Süner                        (Antalya)

3) Sacid Yıldız                         (İstanbul)

4) Atila Emek                           (Antalya)

5) Osman Kaptan                     (Antalya)

6) Engin Altay                          (Sinop)

7) Fuat Çay                              (Hatay)

8) Birgen Keleş                        (İstanbul)

9) İsa Gök                                (Mersin)

10) Rahmi Güner                     (Ordu)

11) Ali Rıza Öztürk                  (Mersin)

12) Hikmet Erenkaya               (Kocaeli)

13) Algan Hacaloğlu                (İstanbul)

14) Ali Arslan                          (Muğla)

15) Yaşar Ağyüz                      (Gaziantep)

16) Vahap Seçer                       (Mersin)

17) Halil Ünlütepe                    (Afyonkarahisar)

18) Eşref Karaibrahim              (Giresun)

19) Ahmet Küçük                    (Çanakkale)

20) Tansel Barış                       (Kırklareli)

21) Şükrü Mustafa Elekdağ     (İstanbul)

22) Durdu Özbolat                   (Kahramanmaraş)

23) Ramazan Kerim Özkan      (Burdur)

24) Mevlüt Coşkuner               (Isparta)

25) Mehmet Ali Özpolat          (İstanbul)

                           

(x) (10/515) esas numaralı meclis araştırması önergesinin tam metni tutanağa eklidir.

26) Ali Rıza Ertemür                (Denizli)

27) Tekin Bingöl                      (Ankara)

28) Tacidar Seyhan                  (Adana)

29) Enis Tütüncü                      (Tekirdağ)

30) Nevingaye Erbatur             (Adana)

Gerekçe Özeti:

Anayasamızın 133'üncü maddesine göre; "Devletçe, kamu tüzel kişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile kamu tüzel kişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının tarafsızlığı esastır"

Yani TRT özerk ve tarafsız bir yayın kurumudur.

2954 sayılı TRT yasasının 5'inci maddesinin "k", "I", "m" bentlerine göre de TRT, "Haberlerin toplanması, seçilmesi ve yayınlanmasında tarafsızlık, doğruluk ve çabukluk ilkeleri ile çağdaş habercilik teknik ve metotlarına bağlı olmak, Haberler ile yorumları ayırmak ve yorumların kaynaklarını açıklamak, Kamuoyunun sağlıklı ve serbestçe oluşabilmesi için kamuoyunu ilgilendirecek konularda yeterli yayın yapmak, tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin, inanç veya düşüncenin menfaatlerine alet olmamak" zorundadır.

3093 sayılı TRT'nin Gelirleri Kanununa göre, TRT gelirlerinin yaklaşık yüzde 80'ini, denetim pulu (bandrol) ve elektrik faturaları aracılığı ile halktan toplanan para oluşturmaktadır. Bu nedenle TRT, kamu hizmeti yapmakla yükümlüdür. Bu hizmeti Anayasa ve yasaların belirlediği çerçevede sunmak zorunluluğu vardır. Ocak 2004 tarihinden itibaren kamuoyuna yansıyan gelişmeler, TRT'nin Anayasa ve yasalarla belirlenen çerçeveden uzaklaştığını ve TRT'nin ehil olmayan kişilerce yönetildiğini göstermektedir.

TRT haber bültenlerinde ve programlarında toplumun farklı kesimlerinin taleplerinin yansıtılmadığı, tek taraflı yayınlar yapıldığı, özellikle haber bültenlerinde tüm muhalif kesimlere sansür uygulandığı, eylem ve etkinliklerine yer verilmediği belgelerle sabittir.

23 Kasım 2007 tarihinden sonra Kurumda;

Eş-dost, akraba ve siyasal kadrolaşmanın gerçekleştirildiği,

Kadrolaşmak için yasa ve yönetmelik değişikliği yapıldığı, liyakatsiz kişilerin göreve getirildiği, mevzuata aykırı atamalar yapıldığı,

Kurum içi sınavlarda ve personel alımında usulsüzlükler yapıldığı,

Çalışanlara baskı yapıldığı, siyasi düşünce, inanç, etnik köken ve sendika üyeliklerine göre ayrımcılık yapıldığı,

AKP hükümetinin destekçisi bazı yayın kurumlarından sözleşmeli personel olarak transfer edilenlere verilen yüksek ücretlerle, çalışma barışının bozulduğu ve ücret adaletsizliği yaratıldığı,

Kurum personelinin atıl hale getirildiği, Kurum personelinin önerdiği programların reddedildiği, programların, kurum personeli olmayan kişilere yüksek ücretler karşılığında hazırlatıldığı ve sundurulduğu,

TRT'nin asli görevlerinin anayasa ve yasalara aykırı bir şekilde taşeron firmalara devredildiği,

Kamu İhale Kanunu'nun 3-g maddesi ve 22. maddesine doğrudan temin yöntemi ile alınan mal ve hizmetlerde Amasya merkezli şirketlerin tercih edildiği,

İhalelere fesat karıştırıldığı ve ihalelerde Kurumun zarara uğratıldığı,

Radyo ve TV vericilerinin bir bölümünün kapatıldığı, bazılarının güçlerinin azaltıldığı, yayınların izleyiciye/dinleyiciye sağlıklı bir şekilde ulaşmasının sağlanamadığı,

yönündeki iddialar ve belgeler basına yansımaktadır.

TRT ekranları ve radyoları, 5 yıldır AKP dışındaki tüm siyasi kesimlere, muhalefete kapatılmıştır.

23 Kasım 2007 tarihinden bu yana TRT yönetiminin yasadışı uygulamalarının bir bölümü yargıya taşınmıştır.

TRT çalışanları, üzerlerindeki baskıyı ve Kurumdaki ayrımcılığı protesto gösterileriyle kamuoyunun gündemine taşımışlardır.

Bu tablo, TRT gibi halkımız ve ülkemiz açısından önemli bir kurumu her geçen gün yıpratmakta, güvenirliğini azaltmaktadır.

Yukarıda belirtilen konuların, bir bölümü TBMM'nin denetim araçlarından biri olan soru önergeleri ile basının ve kamuoyunun da gündemine taşınmış, ancak TRT yönetimi, önergelere verdiği eksik ve yanlış bilgilerle TBMM'yi de kamuoyunu da yanıltmıştır.

4.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 30 milletvekilinin, Karadeniz Ereğli tersaneler bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/516)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2007 yılından 2008 yılı başına kadar Tuzla Tersaneler bölgesinde meydana gelen yoğun iş kazası ölümleri ve diğer sorunlar nedeniyle Tuzla Tersaneler bölgesine yönelik olarak Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuş ve Komisyon çalışmalarını tamamlayarak rapor aşamasına getirmiştir.

Ancak, yaşanan sorunlar sadece Tuzla Tersaneler Bölgesine münhasır olmayıp, Karadeniz Ereğli'de faaliyet gösteren tersanelerde de büyük sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlar hem bölgedeki çalışma barışını, hem de bölgenin ekonomisini çok ağır bir şekilde etkilemektedir. Kriz gerekçesiyle Erdemir'de çalışan işçi ücretlerinin geriye çekilmesi ve Erdemir'de çalışan işçi sayısının azaltılması nedeniyle sarsılan Kdz. Ereğli ekonomisi, birkaç yıl öncesinde önemli bir istihdam kapısı ve yeni bir umut olarak gösterilen tersanelerdeki büyük olumsuz gelişmeler nedeniyle de ciddi bir sarsıntı yaşamaktadır.

Kdz. Ereğli bölgesinde 8 adet tersane bulunmaktadır. Bu tersanelerin büyük bir bölümü 2009 yılı başlarından itibaren yoğun işçi çıkarmalarla basının ve bölgenin gündemine taşınmıştır. 2008 yılında yaklaşık 6 bin civarında işçi çalışmakta iken, bugün itibarıyla çalışan işçi sayısı 2 binler civarına düşmüştür. Ayrıca bölgedeki tersanelerden yarısı tüm çalışanlarını çıkartmak suretiyle faaliyetlerini durdurmuştur.

Konuya yakından bakıldığında; yaşanan sorunlarda en fazla emek kesiminin mağdur olduğu görülmektedir: Son derece ve tehlikeli iş kolu olan sektörde; binlerce işçinin işten çıkarıldığı, çalışan işçilerin ücretlerini zamanında alamadığı, ücretlerinin bordrolara tam olarak yansıtılmadığı, bordrolara eksik yansıyan ücretler nedeniyle işçilerin pek çok açıdan mağdur olduğu (Emeklilik gelirine eksik yansıması, işten çıkartılma halinde işsizlik ödeneğinden eksik yararlanma, iş kazaları ve ölüm hallerinde uğranılan zararın eksik hesaplanması v.b.gibi.) çalışan işçilerce yoğun bir şekilde gündeme getirilmiştir, getirilmektedir.

Ayrıca alt işverenlik (taşeronluk) uygulamasının iş hukukunda istisna olmasına ve sadece "Mal ve hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde ve asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereğiyle teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde" başvurulması gerekirken, tersanelerde, yasanın kapsamı dışında yaygın bir hale geldiği, bu durumun da bireysel işçilik haklarını büyük oranda kısıtladığı (daha düşük ücret, temel bir insan hakkı niteliğinde kabul edilen sendika, toplu sözleşme ve grev haklarından, işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı hükümlerinden genel olarak yoksun kalmaları, işe iade davasıyla ilgili olumsuzluklar) görülmektedir. Bunun yanı sıra iş akitleri sona erdirilerek işten çıkartılan işçilerin ihbar ve kıdem tazminatı gibi iş hukukundan doğan haklarını büyük oranda alamadıkları yaygın bir şekilde ifade edilmektedir. Bu durum yukarıda da belirttiğimiz gibi Kdz. Ereğli'de çalışma barışını, ekonomik ve sosyal barışı bozan, kanayan büyük bir yara haline gelmiştir.

Dolayısıyla, iş hukukunun aynı zamanda kamu düzenini ilgilendirmesi, iş barışının ve sosyal -ekonomik barışın sağlanmasının sadece işçi ve işverenin değil aynı zamanda devletin temel görevi olması nedeniyle, bu sorunların araştırılmasını ve nedenlerinin saptanarak çözüm yollarının bulunması konusunda bu önergenin TBMM Başkanlığına sunulması gereği doğmuştur.

Ayrıca bölgedeki tersanelerin yarısının şu an kapanma noktasına gelmesi de, tersaneler sektöründe yaşanan bu sürecin nedenlerinin ve çözüm yollarının da araştırılması gereğini doğurmuştur. Yine tersanelerdeki yoğun taşeronlaşma nedeniyle tersane sahipleriyle taşeron firmalar arasında da ciddi sorunlar yaşanmaktadır.

Yukarıdaki nedenlerden ötürü gerek işten çıkartılan, iş yasasının ve anayasanın emredici hükümlerine aykırı şartlarda çalışan ve haklarını alamadıkları için büyük mağduriyet yaşayan işçiler, gerekse bir kısım tersanelerin kapanma noktasına gelmesi nedeniyle tersaneleri bu noktaya taşıyan süreç ve taşeronlaşmanın yarattığı diğer sorunlar açısından Kdz. Ereğli Tersaneler Bölgesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 23 Kasım 2009.

1) Ali İhsan Köktürk                (Zonguldak)

2) Osman Kaptan                     (Antalya)

3) Atila Emek                           (Antalya)

4) Tayfur Süner                        (Antalya)

5) Sacit Yıldız                          (İstanbul)

6) Engin Altay                          (Sinop)

7) Fuat Çay                              (Hatay)

8) Birgen Keleş                        (İstanbul)

9) İsa Gök                                (Mersin)

10) Rahmi Güner                     (Ordu)

11) Ali Rıza Öztürk                  (Mersin)

12) Halil Ünlütepe                    (Afyonkarahisar)

13) Vahap Seçer                       (Mersin)

14) Algan Hacaloğlu                (İstanbul)

15) Ahmet Küçük                    (Çanakkale)

16) Hulusi Güvel                     (Adana)

17) Ali Arslan                          (Muğla)

18) Yaşar Ağyüz                      (Gaziantep)

19) Hikmet Erenkaya               (Kocaeli)

20) Eşref Karaibrahim              (Giresun)

21) Tansel Barış                       (Kırklareli)

22) Şükrü Mustafa Elekdağ     (İstanbul)

23) Durdu Özbolat                   (Kahramanmaraş)

24) Ramazan Kerim Özkan      (Burdur)

25) Ali Rıza Ertemür                (Denizli)

26) Mehmet Ali Özpolat          (İstanbul)

27) Mevlüt Coşkuner               (Isparta)

28) Tekin Bingöl                      (Ankara)

29) Tacidar Seyhan                  (Adana)

30) Enis Tütüncü                      (Tekirdağ)

31) Nevingaye Erbatur             (Adana)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/715) (S.Sayısı: 418) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına konuşma tamamlanmıştı.

Şahsı adına söz sırası Sayın Kürşat Atılgan’da, fakat kendisini davet etmeden evvel, hemen Sayın Atılgan’ın konuşmasından sonra soru-cevap işlemine geçeceğimiz için dünden tespit ettiğimiz soru sormak için sisteme giren arkadaşların isimlerini okuyacağım, burada olanlar girsinler. Bu arada, yeni girenler var, onlar bu listeden sonra değerlendirilecekler.

Sayın Çalış birinci sırada, Sayın Dibek ikinci sırada, Sayın Paksoy, Sayın Doğru, Sayın Tankut, Sayın Bayındır, Sayın İnan, Sayın Orhan, Sayın Taner, Sayın Aslanoğlu, Sayın Atılgan, Sayın Kaplan, Sayın Vural, Sayın Yıldız, Sayın Akçay, Sayın Işık.

Bu arkadaşlarımız sisteme girerlerse soru-cevap işlemine geçebiliriz.

Şahsı adına Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Üniversite ve Sağlıkta Tam Gün Çalışma Yasa Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tam gün yasası ile ilgili konuşmamı, hekim açığı açısından, üniversite eğitim ve araştırma hastaneleri açısından, performans yönergesi açısından, hekim seçme özgürlüğü açısından, hasta memnuniyeti açısından ve işin en önemli noktalarından birisi olan özel hastanelere sağlayacağı fayda veya zarar açısından değerlendireceğim.

Değerli milletvekilleri, sağlıkta dönüşüm yaptığını söyleyen AKP Hükûmetinin Sağlık Bakanının aslında sağlığın en önemli kriteri olan bin kişiye düşen hekim sayısına dönük ciddi bir icraatı olmamıştır. Bu kriter sağlığın en temel kriteridir. Bu oran Yunanistan’da 4,4, İtalya’da 5,7, Almanya’da 3,6, Türkiye’de ise 1,25’tir. Yani AKP Hükûmetinin Sağlık Bakanının, sağlıkta o kadar büyük işler yaptığını iddia eden Sağlık Bakanının Türkiye’de sağlığın en temel kriteri olan bin kişiye düşen doktor sayısını artırıcı ne işlemler yaptığını gerçekten merak ediyorum.

Bu artış hızıyla, yani yeni mezun pratisyen doktorlar ve uzmanlardaki artış hızıyla Avrupa Birliği ortalamasını gelecekte yakalamamız mümkün değildir. Dolayısıyla, bu kanun acaba buna hizmet edecek mi diye değerlendiriyorum, ama görüyorum ki, sağlığın en temel kriteri hakkında bu kanunun ilave herhangi bir katkısı olmayacak.

Değerli arkadaşlarım, tam gün yasasını üniversite ve eğitim araştırma hastanelerine etkisi açısından değerlendirirsek, “Bu yasayla, alanında söz sahibi ve eğitici potansiyeli yüksek akademik kariyerli hekimlerin özel çalışmaları engellendiğinde acaba ne olur?” diye düşünürsek, akıl ve mantığımızla düşünürsek size söyleyebileceğim şu konulara inanıyorum ki sizler de katılacaksınız:

Üniversite hastaneleri “profesör” unvanını aldıktan sonra terk edilmeye hazır, aynı şekilde Sağlık Bakanlığı araştırma hastaneleri “doçent” unvanını aldıktan sonra terk edilmeye hazır kurumlar hâline gelecektir. Yani bu hastanelerde çalışmak bir amaç değil, bir araç hâline dönüşecektir. Bakanlığın eğitim hastanelerinde hâlen sayıca az olan eğitici kadroları zamanla mutsuz, umutsuz ve küskün öğretim üyeleriyle dolacaktır ve zaman içersinde kalan öğretim üyeleri de ilk fırsatta ayrılacaktır. Dolayısıyla “Bu kanun bu sorunlara bir çözüm getiriyor mu?” diye bakarsak: Hayır.

                            

(x) 418 S. Sayılı Basmayazı 13/1/2010 tarihli 47’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Performans Yönergesi açısından değerlendirirsek, Bakanlığın beş yıldan beri sürekli bir açılımla etkin hâle getirmeye çalıştığı döner sermaye performans ek ödemeleri özellikle eğitim araştırma hastanelerinde muayenehane kapattıracak özendiricilikte olamamıştır. Dolayısıyla kısmen sağlık ocaklarında ve ikinci basamak sağlık kurumu olan devlet hastanelerinde başarılı olan performans ek ödemelerini eğitim ve araştırma hastanelerinde muayenehane kapattıracak özendiriciliğe getirmek gerekir. “Bu açıdan baktığımızda bu kanun Performans Yönergesi’nin hedeflerini gerçekleştirmeye hizmet ediyor mu?” dersek, buna “Evet.” demek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, hekim seçimi açısından değerlendirildiğinde, kamu hastanelerinde ve kısmen de özel hastanelerde hasta, hekimden çok hastaneyi tercih etmek durumundadır. İdeal olanı, hastanın istediği hekime muayene olabilme özgürlüğünü sağlamaktır. Bu özgürlüğe ilave bazı tedbirler alınsa idi kamu hastanelerinde kısmen sağlamak mümkün olacaktı ama görüştüğümüz bu kanun tasarısıyla asıl yapılması gereken muayene basamaklandırma ve sevk zinciri oluşturulmamıştır. Bu oluşturulmadığı için, hastaların hekim seçme ve hekime hızla ulaşma fırsatları ve hakları ellerinden alınmaktadır. Gerçekte, bireysel anlamda baktığımız zaman, hekimin doğrudan tercih edilebildiği tek sistem muayenehane sistemidir. Dolayısıyla “Bu kanun, hekim seçme özgürlüğü açısından bir fırsat tanıyor mu?” derseniz, buna da “evet” demek mümkün değildir; hayır, tanımamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir kriterimiz ise, hasta memnuniyeti açısından bu kanunun sağlayacağı bir fayda var mıdır yok mudur, onu değerlendirmektir. Kamuda çalışan hekimlere muayene olma konusunda maalesef bir güvensizlik ve tatmin olmama durumu devam etmektedir. Bir başka konu da kamuda -milletvekili olarak bizleri de çok fazla uğraştıran- bir aracıyla yani torpille muayene olma isteği sağlık kültürümüzün bir parçası hâline gelmiştir. Peki, bu yasa bunlara bir çare getiriyor mu? Hayır, yani buna da “evet” demek mümkün değildir.

Dolayısıyla bu yasa, sağlık sistemimizin önemli sorunlarına çözüm bulmaya dönük bir yasa olmayıp başka şeylere hizmet edecektir. Onu da sizlere bir şekilde burada açıklamayı görev addediyorum. O da özel hastane boyutudur. Az önce konuşmamda da belirttim, Batı’daki veya gelişmiş ülkelerdeki sağlık sisteminin iyi gelişmesinin, iyi çalışmasının, konuşmamın başından beri bahsettiğim kriterlerin her açıdan tatmin edici düzeylerde olmasının önemli sebeplerinden birisi, hasta muayene basamak sisteminin oluşturulmuş olmasıdır yani sevk zincirinin oluşturulmuş olmasıdır. Yani, başı ağrıyanın üniversite hastanesine koşmaması gerekir. Başı ağrıyanın ya sağlık ocağına veya aile hekimine gitmesi gerekir. Bu basamak sistemi oluşturulmadığı için, özellikle nitelikli hastanelere aşırı talep nedeniyle yüklenilmesi sonucu, üçüncü derecede yani ciddi hastalıkları olan hastaların randevu bulması mümkün olmayacaktır. Peki, bu hastalar ne yapacaktır? Tamamı özel hastanelere koşacaktır. İşte, bu kanunun en tehlikeli yanı budur. Zaten şu anda, ortaklıklar vasıtasıyla özel hastane zincirlerimizin birçoğu yabancıların eline geçmiştir. Bu kanunla birlikte, geri kalan hastanelerin hisse değerleri artarak yabancıların eline geçmesi ise kaçınılmazdır. Dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” sözü “Ama yabancıların tekelinde hastanelerde çalışan Türk hekimlerine emanet ediniz.” şekline dönüşecektir. Bu kanun, özel hastaneler açısından değerlendirilse gerçekten çok başarılı bir kanundur. O nedenle, özel hastanelere sağlamış olduğu bu fırsattan dolayı bu kanunu hazırlayanları tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, yapılması gereken, bugünkü sistemin olumsuzluklarını giderecek bir yasa çıkarmaktı. “Peki, bugünkü sistemdeki temel tenkitler neler?” derseniz, bunları şöyle özetlemek mümkündür:

Birincisi: Öğretim üyesi hekimlerin kamu hastanelerinde hasta bakım ve tedavileriyle daha az ilgilenme iddiası.

İkincisi: Yine öğretim üyesi hekimlerin eğitim ve araştırma ile daha az ilgilendikleri iddiası.

Üçüncüsü: Muayenehanelerine yönlendirme iddiası.

Dördüncüsü: Hekim-hasta-para ilişkisi iddiası ve nihayet haksız kazanç iddiası.

Peki, bu yasayla bunlar ortadan kalkacak mı? Kaldırabilecek misiniz? “Kalkacaktır.” diyebiliyor mu Bakanımız? Hayır. Bunların hiçbiri ortadan kalkmayacaktır. Peki, muayenehanelerin kapatılmasında ne sakıncalar doğacaktır? Buradaki sakıncalar ise şöyle olacaktır:

Birincisi: Kayıt dışı etkinlik artacak. Yani mesai saatleri dışında özel hastanelerde ameliyatlar ve tıbbı her türlü işlem konsültasyonları artacak.

İkincisi: Kamu hastanelerinden özel hastanelere kaçış modeli. Kaçış kademeli olarak artacak yani alanında en iyi olan doktorlar kaçacak öncelikle.

Üçüncüsü ise: Özellikle Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde azalmış olan eğitici personel daha da azalacaktır.

Değerli arkadaşlarım, üniversitelerde on ikiye kadar olan mesai Sağlık Bakanlığı hastaneleri düzeyine çıkarılmalıydı. Yani ne yapılması gerektiğini söylüyorum şimdi.

İkinci olarak da sözleşmeli şeflik veya öğretim üyeliği sistemi getirilmeliydi.

Üçüncü olarak “Performans sistemi = hedef koy + iste” şekline dönüştürülmeliydi.

Dördüncü olarak muayenehaneler kapanmamalı, aksine sisteme daha aktif dâhil edilmeliydi yani “Kayıt altına al, kriter koy, kontrol et.” şekline dönüştürülmeliydi.

Beşinci olarak da tamamlayıcı sağlık sigortası geliştirilmeliydi. Bu sistem nedir, ne sağlar derseniz, bu sistem sayesinde muayenehaneler sisteme dâhil olur, muayenehanelerden para kalkar, özel hastane farkı halkın cebinden çıkmazdı. Bu sistem nedir, nasıl uygulanıyor derseniz, bir oran vermek istersem, Fransa’daki nüfusun yüzde 86’sı isteğe bağlı tamamlayıcı sigortalıdır.

Değerli arkadaşlarım, dünyada gelişmiş ülkeler bu sorunlara nasıl çare bulduysa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Bakanımız, önce dünyada gelişmiş bu sağlık sistemlerini inceleseydi, sanıyorum ki önünü görür ve stratejisini ona göre belirlerdi. Yoksa ne olduğu belli olmayan, her gün sağlık sistemimizin bir parçasını düzeltiyoruz diye getirilen bir kanun, sağlık sistemimizi daha içinden çıkılmaz keşmekeşler içine sokan kanunlarla bizleri uğraştırmazlardı. İşte bu yasayla, Türk sağlık sistemi, yeni bir kargaşanın ve yeni sorunların ortaya çıkacağı bir şekle dönüşmektedir. Dolayısıyla, benim buradan Sayın Bakana ve sizlere önerim: Gelin, bu yasayı çekin, üzerinde bir müddet daha çalışın, çalışalım, yeni bir temel yasa çıkaralım ve sağlık sistemimizi gelişmiş ülkelerdeki problemleri ortadan kaldıran ciddi bir şekle dönüştürelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atılgan.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, bu tasarıda Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün özellikle karantina ve diğer bölümünde çalışan sağlık personeli kendisinin kapsam dışına bırakıldığını düşünüyor. Hatta, bazı arayan dostlar “Biz üvey evlat mıyız?” diyorlar. Bu konuya bir açıklık getirirseniz memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana ben de aynı soruyu soracaktım. Sağlık Bakanlığının bünyesinde yedi tane genel müdürlük var. Bunlardan bir tanesi Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü. Niye bir tek bu Genel Müdürlük -başlangıçta bu yasa kapsamında olmasına rağmen- bu Genel Müdürlüğe bağlı personel bu yasa kapsamı dışında? Bunun gerekçesi nedir? Öncelikle bunu öğrenmek istiyorum.

Bir de, Sayın Bakandan, bu Genel Müdürlüğe bağlı kaç personel var, kaç kişi çalışıyor burada? Yani, bu hâliyle yasa kapsamı dışında kalırsa bu Genel Müdürlük, çalışanları, yani orada eleman bulmak, doktor çalıştırmak mümkün müdür? Personel ne yapacaktır? Görevlerinden ayrılmayacaklar mıdır, kaçmayacaklar mıdır? Amaç nedir? Bir tasarruf mudur? Niye diğer altı genel müdürlük var da, bu Genel Müdürlük yok?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, 657’ye tabi, Tarım Bakanlığında çalışan bir kurum hekimi 1.700 lira maaş alıyor. Aynı şartlar altında Sağlık Bakanlığında çalışan bir doktor ise, döner sermayeden aldığı ücretle beraber çok daha fazla ücret almaktadır. Tabii, bu durum… Sağlık Bakanlığı dışında çalışan hekimlerin durumu da aynı. Yani, çok düşük ücretle çalışmaktadırlar. Tam gün yasasıyla, Sağlık Bakanlığında ve Türk Silahlı Kuvvetleri hastanelerinde çalışan personele ek ücret zammı yapılırken diğer kurumlardaki hekimlerin durumunu kim düzeltecek? Bu konudaki görüşlerinizi açıklar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat ili Artova, Pazar, Almus, Reşadiye ilçe devlet hastaneleri gibi birçok hastanede döner sermaye geliri düşüktür. Günlük masrafları bile zorlukla karşılayabilen bu tür hastanelerde döner sermaye ya çok az dağıtılmakta ya da hiç dağıtılamamaktadır. Bu durumlarla ilgili olarak neler yapacaksınız, nasıl bir önlem alacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde, Avrupa Konseyi Sağlık Birimi Şefi, domuz gribi salgınının sahte bir salgın olduğunu söylemiştir. Buna katılıyor musunuz? Sizce de, domuz gribi salgını, olduğundan çok fazla bir şekilde abartılmış mıdır? Fransa, Almanya, Hollanda ve İtalya gibi ülkelerin, halktan rağbet görmediği için elinde kalan milyonlarca doz aşıyı üçüncü dünya ülkelerine satmaya çalıştıkları doğru mudur? Ülkemize bugün itibarıyla ne miktarda domuz gribi aşısı gelmiş, gelen miktarın ne kadarı kullanılmıştır? Şu an stoklarda kaç doz domuz gribi aşısı bulunmaktadır? Sağlık Bakanlığı olarak taahhüt ettiğiniz daha ne miktarda domuz gribi aşısı gelecektir? Bunların toplam net maliyeti nedir? Şu an domuz gribiyle ilgili son durum nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bayındır…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana şu soruları yöneltmek istiyorum: Dün kürsüde Sayın Bakan konuştuğunda “Biz ilgili kesimlerle tam mutabakat sağladık.” dediler. Bu yasa çıkarken, tam gün yasası, özellikle meslek örgütleri olan TTB ve sendikalarla ne tür bir mutabakat sağladınız?

Yine Başbakan doktorların 10-17 milyar maaş alacağını söyledi. Bu miktar tam gün yasasına göre performansa dayalı döner sermayeden ödenecek rakamlar. Artık döner sermaye bir maaş kalemi mi oldu? Maaş kalemi ise emekliliğe neden yansımıyor?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, yaklaşık dört beş yıl önce Niğde’de basında AKP yöneticileri tarafından 400 günde 400 yataklı yeni bir hastanenin yapılacağı haberleri çıkmıştı. Daha sonra ilgililerin proje çizdirdikleri ve size geldikleri, sizin de “Niğde’de herhangi bir yeni devlet hastanesine ihtiyaç olmadığı” şeklinde ifadeler yansıdı. Daha sonra yeniden girişimlerle “400 yataklı hastane yerine 300 yataklı yeni bir hastanenin yapılabileceği” ifadeleri herkes tarafından konuşuldu. Bu konuda sorum şu: Niğde’deki devlet hastanesi ihtiyaca cevap vermekte midir? Eğer vermiyorsa yeni bir hastane yapılacak mıdır? Ve bu yeni yapılacak hastane 400 yataklı mı olacaktır ve yeni yapılan hastanede mevcut hastanede olmayan artı neler olacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Orhan… Yok herhâlde.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz tam gün yasasıyla haftalık çalışma saati 45 saatten 40 saate düşürülmekte; radyasyonla bire bir muhatap olan radyoloji çalışanlarının ise haftalık çalışma saatleri 25 saatten 35 saate çıkarılmaktadır. Bunun gerekçesi nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Sayın Tankut sordu, Avrupa Konseyi Sağlık Birimi Başkanı, ülkeleri kandırdı ilaç şirketleri… Hakikaten Türkiyede kandırıldı mı? Ben kandırılmış bir ülke olarak hazmedemiyorum bunu. Sizin ağzınızdan duyarsam çok mutlu olacağım. Hakikaten ilaç şirketleri Türkiye’yi kandırdı mı?

2- Hasta bakıcı, temizlik işçisi, yemek hizmetleri, hastalara yemek hizmeti veren birimler bir nevi, bir yerde, kurum kültürüne sahip olması lazım. Üniversite hastanelerinde ve hastanelerde artık bu hizmetleri taşeronlara vermeyi bırakacak mısınız? Kurum kültüründen yoksun ve pedagojik eğitimi olmayan bu insanların verdiği hizmetlerden hastalar son derece rahatsız oluyor.

3- On yedi yıldır üniversite hastanelerinde 400 liraya çalışan insanların -artık yeter deyip- feryatlarını dinleyecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Atılgan…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Adana ili, işsizliğin son derece yüksek olduğu bir ildir; ayrıca, kamu yatırımlarından pay alamayan, nüfusuna göre çok gerilerde pay alan bir ildir. Dolayısıyla Adana iline dönük ne tür projeleriniz vardır, işsizliğin bu kadar yüksek olduğu bir ile dönük ne tür projeniz vardır?

İkincisi: Bin kişiye düşen hekim sayısı açısından Avrupa Birliği ortalamasını ne zaman yakalamayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Vural… Yok.

Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, hâlen mevcut özel hastane ve tıp merkezlerinde çalışan tıp doktorlarından bazıları kısmi zamanlı statüde çalışmaktadırlar. Gündemdeki kanun çıktığında doktorların kısmi zamanlı olarak çalışmaları mümkün olmayacaktır. Hâlen çalıştıkları özel sağlık kuruluşunda devletten ayrılıp tam zamanlı olarak çalışmaları da yürürlükteki Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre Sağlık Bakanlığının yapacağı planlamaya bağlı olacaktır. Çıkacak olan kanunda, bir sefere mahsus olarak, doktorlara planlama haricinde olmak üzere özel ve devlete ait sağlık kuruluşunu seçme hakkı tanınmasının uygun olacağı kanaatindeyim. Bu konuda, özellikle radyoloji, anestezi, biyokimya branşlarında büyük bir açık vardır çünkü tam güne geçmek istemeyen kimse de çalıştığı özel hastanede çalışamayacak bu yasadan sonra. Bunun değerlendirilmesi gerekir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, kamuda çalışan hekimlerinin sigortasını niçin kamu kuruluşları ödemiyor? Hekimlere saati 5 lira 50 kuruş fazla çalışma ücreti ödemek, evrensel çalışan haklarına ne kadar uyuyor? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesine göre angarya değil midir? 180 saatlik aylık çalışmanın üzerine ayda 130 saate kadar nöbeti ücretlendirdiğinizi söylüyorsunuz. Siz hekimleri kaç saat çalıştırmayı düşünüyorsunuz?

Son olarak, bugün aile hekimlerine genel bütçeden ortalama ne kadar ödeme yapıyorsunuz? Aile hekimleri dışındaki hekimlere şu anda ortalama ne kadar para veriyorsunuz? Bu verdiğiniz rakamın en az üçte 2’sini maaş olarak vermenin önündeki engel nedir? Doğu, Güneydoğu ve geri kalmış yörelerde sağlık hizmeti tazminatı teşviki vermeyi neden düşünmediniz?

Son olarak, Mesleki Sorumluluk Sigortası Yasa Tasarısı’na göre kamuda döner sermaye gelirleri üzerinden ödenecek global bütçe uygulamasıyla kurumların geliri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Birer dakika, birer dakika veriyorum ki çok milletvekili sorabilsin diye Sayın Kaplan.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tam Gün Çalışma Yasası’nın uygulamaya girmesiyle üniversite hastanelerinden kaç akademisyen hekimin istifa etmesi beklenmektedir? İstifa etmesi beklenen bu hekimlere ne kadar görev tazminatı ödeneği verilecektir? İstifa etmesi beklenen bu öğretim görevlilerinin boşluğunu nasıl doldurmayı düşünüyorsunuz? Üniversitelerden öğretim üyelerinin ayrılması tıp eğitimini nasıl etkileyecektir? Buna yönelik bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, zaman müsaade ettiği kadar sorulara cevap verebileceğim.

BAŞKAN – On dakikanız var.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Umarım ki hepsine cevap verebilirim çünkü çok sayıda soru oldu.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğündeki personelle ilgili iki soru soruldu, Sayın Çalış ve Sayın Dibek tarafından. Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bizim 209 sayılı Döner Sermaye İşletmeleriyle ilgili bir genel müdürlük değil. Burada daha ziyade bu Genel Müdürlükle ilgili… Bu 209’la ilgili değişiklikler yaptık; Hudut ve Sahillerin ayrı bir, kendine ait bir döner sermaye işletme yöntemi var. Dolayısıyla, bu sebeple kanunun metni içerisine bunlar alınmamış durumda. Bu Genel Müdürlükte çalışan kişi sayısı, hekim sayısı olarak zannediyorum 70 civarında ama toplam sayıyı bilahare yazılı olarak verelim.

Sayın Paksoy, kurum hekimlerinin 1.700 lira maaş aldığından işaretle “Durumları nasıl düzelecek?” dedi. Şu anda değerli kurum hekimlerimizden Sağlık Bakanlığına geçmek isteyenler için bu yol tamamen açıktır. Yönetmeliğimizde bir istisna hükmü koymuş durumdayız, son iki aydır; herhangi bir şekilde Sağlık Bakanlığına geçmek isteyen memurlar, diğer usullere tabi olmaksızın doğrudan Sağlık Bakanlığına geçebilecekler. Bunun dışında, kurum hekimi olarak çalışmaya devam etmek isteyen değerli hekimlerimiz için de iş yeri hekimliğinin önünü açık tuttuk. Bu da onlar için ilave bir imkân teşkil etmektedir.

Sayın Doğru’nun Tokat ili, ilçeleriyle ilgili, döner sermaye gelirlerindeki düşüklükle ilgili soruları var. Bu ilçeleri özellikle inceleteceğim çünkü şu anda bine yakın veya bin civarında değişen döner sermaye işletmesinin aşağı yukarı 950 ila 980’i arasında bu döner sermaye ödemeleri düzenli yapılabilmektedir. Aksayan ilçeleri sürekli olarak takibe alıyoruz ve iyileştirmeler yaparak yolumuza devam ediyoruz. Bu ilçeleri de özellikle kendim inceleyeceğim, arkadaşlarıma incelettireceğim.

Domuz gribinin abartılıp abartılmadığıyla ilgili iki soru soruldu. Avrupa Birliğinde bir, zannediyorum Avrupa Parlamenterler Birliğiyle ilgili…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Birim Başkanı.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Efendim?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Alman parlamenter…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sağlık Komitesi Başkanı.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Evet, bir parlamenterler birliğinde yani. Orada bir araştırma önergesi verildi ve konuyu araştırıyorlar.

Şimdi “Domuz gribi abartıldı mı? Ne kadar abartıldı?” Bunları aslında pandemi bitmeden söyleyemeyiz değerli milletvekilleri. Ancak şunu ifade etmemiz lazım: Kendi ülkemize baktığımız zaman H1N1 virüsüyle ilgili olarak hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 600’ü geçmiştir. Bu arada çok önemli bir rakam var elimizde, hayatını kaybeden hamilelerimizin sayısı 36 veya belki 38 civarında. Son 2 vaka hususunda tam bilgi sahibi değilim. Türkiye’de bir önceki yılda (2008 yılında) zatürreeden hayatını kaybeden hamilemiz 2 kişidir. 2009 yılında zatürreeden hayatını kaybeden hamile sayısı 38’dir, evet. Bunların 36’sı H1N1 virüsüne, domuz gribi virüsüne bağlı olarak hayatını kaybetti.

Dolayısıyla, bu tartışmalar yapılacaktır. Bu söylediğiniz araştırmanın sonuçlarını da hep birlikte göreceğiz. “Ama biz ülke olarak ne yapmalıydık, ne yaptık?”a sıra gelince, vatandaşımızda farkındalık oluşturmak ve bu işe her alanda hazırlıklı olmak şarttı; bunu gerçekten iyi bir biçimde yaptık.

Aşıyla ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Başlangıçta biz de hastalığın Dünya Sağlık Örgütü tarafından özellikle ifade edilen muhtemel özellikleri, virüste bir mutasyon riski dolayısıyla 43 milyon doz aşı sipariş etmiştik. Şu ana kadar 8,4 milyon doz aşı almış durumdayız. Biraz sözleşmelerimizi biz bu şekilde, esnek biçimde, ülkenin yararını gözetecek biçimde yapabildik. Bazı ülkeler bunu yapamamış olabilirler. Bazı Avrupa ülkeleri de zikredilerek onlarla ilgili durum soruldu. Tabii onlar hakkında ben bir şey söyleyemem. Bu 8,4 milyon doz aşının aşağı yukarı 4 milyona yakınını kullanmış durumdayız. Geriye kalan miktarın da önümüzdeki günlerde kullanılacağını düşünüyoruz. Bu arada bir miktar aşıyı da, küçük bir miktar aşıyı da stokta tutmak istiyoruz. Bunu bilim adamlarımızla da tartışıyoruz. 3 milyon, 5 milyon, belki biraz bunun üstünde bir miktar aşıyı stoklarımızda tutmayı düşünüyoruz. Özellikle üç yıl süreyle stokta tutulabilecek ve antijen değişmek gerekirse de bu antijeni yarım euroya değişebileceğimiz bir aşı türü var, stokta daha ziyade bunu tutmayı düşünüyoruz. Neden? Çünkü bu virüsün bir mutasyon geçirmesi ve çok daha saldırgan olma riski mevcut, ama söylediğim gibi, Türkiye bu meseleyi çok iyi yöneten ülkeler arasındadır ve biz aşı konusunda, en azından medyaya yansıyan, bazı ülkelerin içine düştüğü sıkıntı gibi bir sıkıntıya da asla düşmedik, bundan sonra da düşmeyeceğiz. Söylediğim gibi, başlangıçta 43 milyon doz aşı sipariş etmiş ve bir sigortayı ülkemiz insanına kazandırmışken, satın aldığımız aşı miktarı 8,4 milyon dozdur.

Şimdi, daha önce de söylendi, ifade edildi, medyaya çıkıp bu hususta konuşan arkadaşlarımız da oldu, 2 milyar liraya yakın, eski parayla 2 katrilyona yakın bir harcama yapıldığından bahsedildi. Şu ana kadar domuz gribi için yapmış olduğumuz harcama 168 milyon liradır, aşı, diğer malzemeler.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Az mı?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Şimdi bir milletvekilimiz ben bunu söyleyince “Az mı?” diyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Dolar mı TL mi Sayın Bakan?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli milletvekilleri, insan sağlığı çok önemlidir.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – “Panik kampanyası.” diyor Avrupa Birliği Komisyon Başkanı, Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Böyle pandemilere mutlaka hazıklıklı olmalısınız. Hayatını kaybeden 600’ün üstündeki vatandaşımızın her birinin hayatının sizin gözünüzde de çok kıymetli olduğunu biliyorum. Çeşitli medya kampanyaları ve yanlış yönlendirmeler olmasa aşılama kampanyaları daha iyi gidebilirdi ve bu sayılar çok daha aşağıda da kalabilirdi.

Şimdi burada önemli bir husus daha var değerli milletvekilleri, çok önemli bir husus daha var…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dünyada yüzde 5’lerde.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Uluslararası ilaç firmalarına da alet olmamak gerekir.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bu meseleler, yani pandemi ve benzeri hususlara yaklaşım meseleleri, elbette bilimsel kurullarla da birlikte götürülüyor. Dolayısıyla, vatandaşa doğru bilgi vermek lazım. “2 milyar lira harcama yapılmış.” denen bir yerde, eğer 170 milyon lira harcama yapılmışsa “2 milyar harcama yapılmış.” diyenlerin de başını iki elinin arasına alıp biraz düşünmesi gerekiyor. Tabii ki vatandaşımızın sağlığı çok önemli; bugüne kadar benzeri konularda aldığımız tedbirler gibi bundan sonra da tedbirler alarak vatandaşımızın sağlığını korumaya devam edeceğiz.

Sayın Bayındır, “Bu yasa sırasında sendikalar, meslek birliği, bunlarla ne gibi görüşmeler yaptınız?” dedi.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – “Mutabakat” dediniz de mutabakatı sormak istedim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bu, aşağı yukarı üç yıllık geçmişi olan bir çalışmadır. Birçok kere bu paydaşların görüşlerini aldık. Evet, doğrudur, Türk Tabipler Birliği şu anda bizim gibi düşünmüyor, çok net. “Bunun için eylem yapacağız.” diyorlar, eylem teşebbüslerinde bulunuyorlar ama aslında Türk Tabipler Birliği kendisiyle de çelişiyor burada çünkü yıllarca tam günü savunmuş bir meslek birliğidir, meslek örgütüdür. Şu söyleniyor: Yani bir taraftan Tam Gün Yasası’ndan yana olacaksınız, yıllarca bunu konuşacaksınız, yazacaksınız, çizeceksiniz, yasa gündeme geldiğinde karşısına çıkacaksınız! Bunu anlamak mümkün değildir.

Bakın, bizim niyetimiz çok açık. Biz vatandaşımızı bu muayenehane kapılarına gitmekten, üniversite hastanelerine gittiklerinde “Eğer para verirsen senin işini burada görürüz.” diyen sistemden kurtarmak istiyoruz ve Meclisimizin de bunun yanında durduğunu biliyoruz.

“Bu döner sermayeler neden emekliliğe yansımıyor?” dendi. İşte, bu kanun, aslında tam da döner sermayelerden maaşa eklenecek sabit tutarların, mesela bir uzman hekimde 3 bin liraya -maaşla beraber- çıkmasıyla emekliliğe yansıyan bir imkân da getirmektedir. Yani, bugüne kadar bir uzman hekim, yirmi beş yıl çalışmış bir uzman hekim 1.600 lira civarında bir parayla emekli olurken, bu yasadan sonra hekimler, çalışma yıllarına bağlı olarak, yirmi beş yıl çalışmış bir hekim 2.500 liranın üzerinde bir emeklilik maaşı alabilecektir ki bu da önemli bir iyileştirmedir.

Niğde’deki bu hastaneyle ilgili soruya… Üç yüz yataklı bir hastane ihalesini yapmış durumdayız, süreç devam ediyor. Böylece, kısaca cevap vermiş olayım.

“Sağlık çalışanlarının çalışma süresini 45 saatten 40 saate düşürdük. Peki, neden radyolojiyle ilgilenen veya radyolojiyle ilgili sağlık personelinin çalışma saatini 35 saate çıkardık?”

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğinin bu husustaki standartları otuz beş saattir. Aslında burada önemli olan radyolojiyle iştigal eden değerli sağlık çalışanlarının ne kadar radyasyon aldığının tespiti ve takibidir. Çalışma saatlerinden daha önemli olan budur. Dolayısıyla, radyasyonla çalışan bir kişinin aylık veya yıllık alabileceği maksimal dozlar da bugün yine Avrupa Birliği standartlarındadır ve hiçbir meslektaşımızı bu standartların üstünde bir radyasyona maruz kalacak biçimde çalıştırmıyoruz, bundan sonra da çalıştırmayacağız.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ama takdir edersiniz ki bu “25 saat” meselesi bugün hizmet vermenin önünde önemli bir engeldir. Onun için bunu 35 saate çıkarmış durumdayız.

BAŞKAN – Sayın Bakan, epeyce geçti süre.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Geri kalan soruları, Değerli Başkanım, yazılı olarak cevaplandıralım, ancak bu kadar vakit bulabildik.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.21

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

418 sıra sayılı Tasarı’nın maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddelere geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada, Hükûmet burada.

Sayın Ziyaeddin Akbulut’un 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talebi vardır.

İki dakikalık sürede buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, 47’nci Birleşimde yaptığı konuşmadaki ifadesinden dolayı Genel Kuruldan özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; dün burada bir konuşma yapan Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş aynen şu ifadeyi kullandı: “Başhekimler istifaya çağrılıyor. Bırakmak istemeyen Çorlu Devlet Hastanesi Başhekimini, AK PARTİ İlçe Başkanı, bacağından vurduracağını söylüyor. Bu kin ve nefreti anlamıyorum.”

Efendim, benim yaptığım araştırma ve dün akşamdan bu yana gelen telefonlarla, böyle bir ifadenin iftira olduğu, yalan olduğu, doğru olmadığını kanıtlamış bulunuyorum. Bakanlık yapmış bir sayın milletvekilinin, yapacağı eleştirilerde ölçülü olmasını ve lütfen, bu ifadesini özür dileyerek Genel Kurulda düzeltmesini arz ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/715) (S.Sayısı: 418) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ilâ 10’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ta. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, bugün gerçekten önemli bir kanun tasarısı görüşüyoruz. Bu tasarı doktor, hemşire, ebe, sağlık memuru, hizmetlisine kadar, pratisyen hekiminden profesörüne kadar bütün sağlık çalışanlarını, dolayısıyla halkımızın tamamını ilgilendiren bir yasadır. Çünkü değerli arkadaşlar, hayatımızda, hele biraz hastalandığımız zaman, sağlığımızdan daha iyi bir şey olmadığını hepimiz biliriz. İhtiyaç hâlinde canımızı emanet ettiğimiz sağlıkçılara, doktorlara, hemşirelere, ebelere, sağlık memurlarına, anestezi teknisyenlerine ve diğer sağlık çalışanlarına, problemlerine, topyekûn bakmak gerekiyor ve problemleri de topyekûn çözmek gerekiyor. Siz çok iyi bir cerrah olabilirsiniz, en iyi ameliyatı yaparsınız ama anestezi teknisyeni bir hata yaparsa yaptığınız işin neticesi olumsuz olur. Siz çok iyi bir cerrah olursunuz, en iyi ameliyatı yaparsınız ama hastayı naklederken yardımcı personel bir hata yapar hastanın canına mal olur. Onun için, sağlık çalışanlarının moral, motivasyonunu yüksek tutacak tedbirleri almak öncelikle bu yüce Meclise ve ülkeyi yöneten siyasi iktidara düşüyor.

Kıymetli arkadaşlar, gerçekten hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının öğrencilik hayatından başlayarak eğitim dönemi zordur, meşakkatlidir, zahmetlidir. Meslek hayatı da zordur değerli arkadaşlar; sürekli özveri içinde çalışmayı, bazen hastalarımızı kendi ailemizden birisi gibi görmemizi, annemiz gibi, babamız gibi, kardeşimiz gibi görmeyi gerektirir. Ancak, hekimi, ev-hastane-muayenehane üçgeninde koşarken vicdanı ile cüzdanının arasında sıkıştırmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, bunun hakkaniyetle bağdaşır bir tarafı da yoktur. Hekim ve diğer sağlık çalışanlarının, hastaları ve mesai arkadaşları ile ilişkilerini onurlu hâle getirmeli ve onurlu hâlde tutmalıdır. Bunu sağlayacak ortamı oluşturabildiğimiz gün hastaların ve diğer sağlık çalışanlarının ve hasta yakınlarının, dolayısıyla sağlığımızın pek çok problemini çözmüş oluruz. Maalesef, değerli arkadaşlar, bu ideali yakalamak amacıyla çıkarılan pek çok çalışmaya rağmen sektörün devasa problemleri devam etmektedir.

Temennim odur ki bu tasarı kanunlaşır ve sağlık çalışanlarının problemleri asgariye iner. Ancak, bizi arayan dostlarımız oluyor, diyorlar ki: “Ağabey, ben gerçekten tam gün tasarısının taraftarıyım ama tasarıyı okuduğum zaman endişeleniyorum. Acaba, dağ fare mi doğuracak?” veya “Muayenehanelerimizi kapatacağız. Zayıf olan poliklinikler, sağlık merkezleri kapanacak. En az 50 bin kişi işsiz kalacak. Buralarda kullanılan aletler edevatlar atıl hâle gelecek, hurda hâline gelecek. Bunların, bu problemlerin çözümü ne olacak?” diyorlar.  “Hekimleri kamu veya küresel patronlara ucuz emek sunan emek işçileri hâline mi getireceğiz?” diyorlar. “Klinik şeflerimize, tıp fakültelerindeki hocalarımıza bu sistemde sağlıklı bir şekilde ulaşabilecek miyiz?” diyorlar. Sorular uzayıp gidiyor değerli arkadaşlar. Gerçekten, ben böyle gönül rahatlığı içerisinde cevap veremediğim için, bu tasarının grup olarak da yanında olmamıza, taraftarı olmamıza rağmen, gerçekten “Acaba” larımız var, “Başarılı olur mu?” diye sorularımız var. İşte, bu acabaları asgariye indirebilmek için bu Meclisimizde, daha, bu tasarı çıkana kadar yapabileceğimiz çalışmalar var diye düşünüyoruz.

Kıymetli arkadaşlar, geçen günkü Sayın Başbakanın grupta yaptığı konuşmayı çok arkadaşımız izlemiştir. Kamuoyuna yansıtılan bilgileri de topluyoruz ve bunları üst üste koyduğumuz zaman artık hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına öyle büyük imkânlar sağlanmış ki artık bunların tek bir çıkar yolları var: Ne istedilerse, ne bekliyorlarsa iki fazlası verilmiş. Bu saatten sonra yapılacak bir şey var: Vatandaşımızın sağlık hizmeti ihtiyacını en iyi şekilde karşılamak zorundalar.

Kıymetli arkadaşlar, kamuoyuna bilgileri doğru aktarmak lazım. Bir doğrunun bir kenarından tutup onu yanlış bir yere götürmek gerçekten sektörün problemlerinin çözümüne bir katkı sağlamaz.

Şimdi, bu kamuoyuna yansıyan bilgilerin sonunda âdeta hekimler ve diğer sağlık çalışanlarını, eğer ileride aksaklıklar olursa, bu aksaklıklarının bedelini ödemek üzere sorumlu yerine âdeta günah tahtasına oturtuyoruz. Kıymetli arkadaşlar, gerçekten bu durum hakkaniyetle bağdaşmaz.

Şimdi, kamuoyuna yansıtılan, deniyor ki: “Efendim, bir klinik şefi, bir üniversite profesörünün eline ne geçecek? Klinik şefinin eline 13 milyon gibi, tıp fakültesindeki bir hocanın eline 17 milyon gibi bir para geçecek.”

Kıymetli arkadaşlar, hemen gene Bakanlığımızın sitesindeki bu tablonun altında başka bir tablo var. Bu tablo bugün itibarıyla döner sermaye gelirleri ve maaşları eklendiği zaman sağlık çalışanlarına ortalama ödemeyi gösterir. O da nedir arkadaşlar? Ortalama, uzmanların eline geçen 5 milyar civarındadır, pratisyenlerin eline geçen de 3 milyar civarındadır maaş artı döner sermaye. Şimdi bu yeni sistemle bunun üzerinden zorunlu meslek sigortasını ve diğer kesintilerini de eklediğimiz zaman, emeklilik sigortasıyla ilgili bölüme de kesintileri eklediğimiz zaman bu eline geçen miktar da azalacak değerli arkadaşlar. İşin doğrusu budur. Siz döner sermaye gelirlerini artırmadığınız sürece, döner sermaye gelirlerini gerçekten iyi bir noktaya çıkarmadığınız sürece bu verilen rakamlar hayal olmaktan, temenni olmaktan öteye geçemez. O zaman burada yapacağımız öncelikle şu: Döner sermaye gelirlerini artıracak tedbirler almak lazım. Onun da ötesinde kıymetli arkadaşlar, bu hekimlere emeklilik döneminde yansıyacak, emekli ücreti olarak kamuoyuna yansıtılan tablonun gerçeği nedir? Otuz yıl prim öderseniz, bu otuz yılın sonunda bir pratisyen hekim 2 milyar, bir uzman hekim 2,5 milyar, bir şef de 3 milyar civarında emekli maaşı alacak. Ne zaman? Otuz yıl sonra! Kıymetli arkadaşlar, bugün sağlık çalışanlarının bizden beklentisi şu: “Bugün çalışan arkadaşlarımızın maaşında kalıcı bir yükseklik sağlayalım; bu, bugünden itibaren, yarın emekli olacak arkadaşlarımızın maaşına da yansısın.” diyorlar.

Kıymetli arkadaşlar, bu tasarıyla, hekimlerin önüne iki seçenek koyuyoruz, diyoruz ki: Ya kamuda çalışacaksın ya da özel sektörde çalışacaksın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım.

Arkadaşlar, aslında, doğru olan nedir? Hekimin hem kendisine hem hastasına zaman ayırabileceği güzel bir sistem oluşturmaktır ama bu sistemi oluştururken, hekimlerimizi gönüllülük esasına göre sistemin içine çekmek doğru olur diye düşünüyorum.

Tabii ki bu sistemle getirilen mesleki risk sigortası doğru bir yaklaşım ama bu sigortanın primlerinin yine hekimlerin ücretlerinden yüzde 50 oranında kesilmesini -özellikle kamuda- ben doğru bulmuyorum. Bunun kamuca karşılanması lazım. Ayrıca, bu mesleki risk sigortasının diğer sağlık çalışanlarına da uygulanmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Çünkü aynı risklere doktorla beraber hemşire de anestezi teknisyeni de sağlık teknisyeni de laboratuvar teknisyeni de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Onlar da zaman zaman hukukla karşı karşıya, mahkemelerle uğraşmak zorunda kalabileceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu duygu ve düşüncelerle bugün çıkarmakta olduğumuz bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum, Milliyetçi Hareket Partisi olarak mümkün olduğunca düzelterek katkı vermeye devam edeceğiz diyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır.

BDP GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına 418 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan dün konuşmasını yaparken “Bu yasayı mutabakatla geçirdik.” dedi. Parti olarak bizim böyle bir mutabakatımız yok ve dün on iki sağlık örgütünün merkez yönetim temsilcilerinin ortak beyanında da böyle bir mutabakat yoktu. Bu kurumların hepsi, ağız birliğiyle, bu yasa tasarısı tartışılırken kendilerinin hedef tahtası hâline getirildiğini, hedef gösterildiğini, imajlarının sarsılmaya çalışıldığını, bu yöntemle yasayı geçirmeye çalıştıklarını ifade ediyorlar.

Evet, tam gün yasasını eskiden beri hem Sağlık Emekçileri Sendikası hem tabipler odası ve diğer kurumlar istiyorlardı, hâlen de istiyorlar, tam gün yasasına karşı değiller ama aynı patentteki ismi alıp içeriğini farklılaştırarak, bu kurumların yıllarca kullandığı ismi kullanıp içeriğini değiştirerek bu şekilde yeniden, bu kurumları zan altında bırakmak ve itham etmek çok uygun bir yaklaşım değildir, bunu belirtmek istiyoruz. Çünkü, tam gün yasasında öngörülen, yani meslek örgütlerinin kendi çalışma yaşamlarını düzenleyen tam gün yasasına ilişkin temel beklentileri şudur: Sekiz saat çalışma sürecidir. Bu sekiz saatlik çalışma sürecinde, işte, kamu hastaneleri birliğinin hayata geçirilmesiyle birlikte, kişiler, primlerini çalıştığı kazanç üzerinden ödemek zorunda kalmayı kabul etmiyorlar. Yani, bu örgütlerin tam gün yasasında böyle bir yaklaşımı yoktu.

Yine, tam gün yasası tartışıldığı zamanda hastanelerin adı “Kamu hastanesi”, “Özel hastane”ye dönüştürülmemişti. Yani, yine işte bir yandan hekim-hasta-para ilişkisini ortadan kaldırıp “vatandaşlarımız para ödemesin” tanımlamasıyla, gerekçesiyle bu işleme son veriliyor, ne yazık ki, SGK’lı olan hastalar özel hastanelerde… Onu da “A”, “B”, “C” diye sınıflandırdınız… Giderek, bugüne kadar bu sunduğunuz proje çerçevesinde, özel hastanelerin pek çoğu zaten kapanmak durumunda kalacak. Bir dönem, insanlar özel hastaneler açtı işte, nasılsa Emekli Sandığından, Sosyal Sigortadan yani kendi sosyal güvencesi olan, her özel hastaneye gidebiliyordu ama siz bu sınıflandırmayı yaparak sosyal güvencesi olan, ancak belli koşullarda bu hastanelerden yararlanabilecek ya da “A sınıfı” diye tanımladığınız özel hastanelere gittiğinde de yüzde 70 oranında kendi cebinden para ödeyecek! Neresi bedava? Hasta, hastane ve hekim ya da para ilişkisinin kesilmesi bunun neresinde? Yine, geçen yıl çıkardığınız Sosyal Güvenlik Yasası’yla her hasta, gittiği hastanede katkı payı ödeyecek. Nerede, hasta para ödemeyecek? Yani hasta bundan sonra ister muayenehaneye gitsin ister özel hastaneye gitsin, ister kamu olup ama pratik işlevi özel hastane olsun, nereye giderse gitsin ne yazık ki eli cebinde olacak. Yani sizin eliniz hastanın zaten cebinde olacak. Yine, prim ödemeyen milyonlarca esnaf primini ödeyemeyeceği için -ki çoğu kepenk kapatıyor ya da icralık pozisyondadır, hiçbir şekilde primini ödeyememiştir- milyonlarca insan, bu şekilde de yine, bu sosyal devletin gerekli kıldığı sağlık hizmetinden faydalanamayacak. Nerede, hasta para ödemeyecek? Yani, siz felsefenizi ve gerekçenizi, savunmanızı hastanın para ödememesi üzerine kurmuşsunuz ama ne yazık ki her aşamada, ister tetkik tedavide ister muayenede, hangi aşamada olursa olsun hastalar para ödeyecek. Yani, siz bu gerekçenizi en azından bu kılıfa büründürmeyin, hastalar da biliyor para ödediğini. Hastaneler de artık, hem kendi ihtiyaçlarını gidermek hem de personelinin maaşını ödemek için, kamu hastaneler birliği yasası yasalaştığı andan itibaren devlet bütçesinden pay almamış olacak neredeyse ve bütün hizmetini, maaşını o döner sermaye üzerinden ödeyecek. Nerede kaldı para ödememek? Yani hastanın cebinden aldığınız parayla hastane hizmetini döndürmeye çalışacaksınız.

Yine, bu yasayla hekimler arasında da bir ayırımcılık yapılmış olacak. Belirtildi… Yani geliri olmayan, küçük hastanelerde çalışanlar ne yapacak? Asgari ücrete mi tabi olacak? Ya da işte “Emekliliğine yansıyacak.” dediniz yirmi beş yıl sonra. Yani, bugün, primini ödemeye çalışan, diyelim otuz yaşındaki 2035 yılında emekli olacaksa, ömrü yetmeyecek ki! Ödediği parasını emekli olduğunda alamayacak da yani! Yirmi beş yıl sonra… Hem yirmi beş yıl sonra neyin ne olacağının kim garantisini veriyor? Şurada, son yirmi yılda bile sağlık sistemimizde her gün yeni yeni değişiklikler yapılırken, her gün bir ileri iki geri adımlar atılıyorken, yirmi beş yılın garantisini vermeyin siz, bugünün garantisini verin. Bugün yaşayan, bugün çalışan insanların hayatını düzenliyorsanız, bugün yaşayanların düşüncelerine kulak vermek zorundasınız, yok sayamazsınız, yok sayarak bir yere varamazsınız. Ne kurumları ne meslek örgütlerini… En temel sorun olan sağlık sorununu icra edecek sağlık personelinin hem çalışma barışını korumak zorundasınız hem aynı mesleği icra edenler arasında ayrımcılık yapmamanız lazım.

Biraz önce sorular soruldu: “Radyasyon bölümünde çalışanlar geçmişte yirmi beş saat çalışıyordu, niye otuz beşe çıkardınız?” Dün, Hükûmet adına konuşan bir arkadaşımız “Bu yasa eskiden çıkmıştı, bugün geçerli değildir.” diye savundu. Yani bazı kurallar vardır ki geçerlidir; çünkü, insan hayatını ve insanı değer almış, insanı temel almış, insanı korumayı baş köşeye koymuş ve o dayanaklara göre bu kanunlar çıkmıştır. “Geçmiş” diye getirildi… Bugün uluslararası sözleşmelerin pek çoğu elli yıllık, altmış yıllıktır, daha uzun sürelidir. Peki, bu sözleşmeler “Eskiden olmuş.” diye rafa kaldırılmıyor ki. Bu sözleşmeler, yapıldığı zaman da insan hakları gözetilerek gerçekleştirilmiş sözleşmelerdir ve siz de insan adına bir düzenleme yapacaksanız -insan eksenli bir değişiklik yaptığınızı iddia ediyorsunuz gerekçede- o zaman kişileri radyoaktif maddeyle karşı karşıya getirmeye hakkınız var mı? Zaten geçmişte kanser bu kadar yaygın değildi, bu kadar çok insan ölümlerine sebep olmuyordu, bu kadar çok kimyasal madde yoktu. “GDO” dediğimiz, bütün her şeyin DNA’sıyla uğraşıldı. Normal, radyasyonla hiç uğraşmayan insanların bile kanser olma riski çok fazla. Kanser oranı çok artmıştır. Üstelik bu tür mesleklerde çalışanlara siz 1920’lerde, 1925’lerdeki ekolojik doğa ortamını vaat edebiliyor musunuz ki “Radyasyonla daha az muhatap oluyor.” diyebiliyorsunuz? Yani bunların hepsinin birer kandırmaca ve aldatmacadan öteye hiçbir anlamı yoktur. Dolayısıyla, tüm meslek gruplarındaki herkesin insanca yaşayabileceği, iş güvencesi başta olmak üzere… Ki siz, hastaneler birliğine geçtiğiniz zaman, insanların iş güvencesi de olmayacak; şu anda bile taşeron tekelinde çalışan temizlik işçileri, yemek yapanlar ya da sözleşmeli çalışan hemşireler, ebeler, diğer meslek grupları zaten iş güvenliğini de kaybetmiş olacak; bu uygulamayla pek çoğu kaybetmiş ama hedefiniz bütün hepsinin iş güvencesini ortadan kaldırmak. Bu yetmiyormuş gibi, bir de aynı okulu okumuş, aynı yeterliliğe sahip insanların birini çok çalıştıracaksınız, diğerine az para vereceksiniz. Adalet bunun neresinde, diye sormak isteriz tekrar tabii ki.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, yine sağlıkta en önemli hususlardan biri: Sağlıkta yeterli hizmet alabilmek için ana dil kullanımının çok önemli olduğu ortadadır. Dünya genelinde, ana dilde sunulmayan sağlık hizmetleri kullanabilme ve yararlanmanın, aynı ülke içinde ana dil ile aynı dilde hizmet alanlara göre hemen her zaman daha geride olduğu çok uzun zamandır bilinen bir gerçektir. Ülkemizde ilki 1968 yılında gerçekleştirilmiş olan Türkiye nüfus ve sağlık araştırmalarında kullanılan anketlerde uzunca zamandan beri kadınların ana dili soruluyor fakat kadınların bu özellikleriyle çocukları ve kendilerinin sağlık durumları arasındaki ilişkiyi sorgulayan verilere raporlarda yer verilmiyor.

Siz, sağlık hizmeti alabilmek için, sağlık personelinin ana dilde eğitimini, ana dil bilmesinin projesini düşünüyor musunuz? Bu da sağlığın bir parçası değil mi diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayındır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Domaç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık personelinin tam gün yasası hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu yasanın otuz yıl önce çıkarılmış olanıyla da uğraşmıştım ben o zaman genç bir asistan olarak, eczacılık fakültesi asistanı olarak. Doğrusu, ondan bahsetmeden geçemeyeceğim. Otuz yıl önce asistan temsilcisiydim eczacılık fakültesinde ve çok zevkle, şevkle Tam Gün Yasası’nın çıkması için çaba harcadık arkadaşlarla birlikte. Sayın Mete Tan’a çok gidip geldik ve bu gidip gelişlerimiz sonucunda da eczacılık fakültesinde çalışanların da tam gün kapsamı içerisinde değerlendirilmesi ve belli tazminatlarla maaşlarına yansıması konusunda belli yollar aldık. Bütün fakültelerde uygulandığı gibi bizim fakültede de uygulanmasını beklerken on aylık bir süre geçti, fakültemizde o yıllarda Tam Gün Yasası uygulanmadı, herkes Tam Gün Yasası’ndan tazminat alırken uygulanmadı. Biz yine yollara düştük o sıralarda, Ankara’ya gelip Sağlık Bakanlığı Müsteşarından Tam Gün Yasası’nın bu fakültede de uygulanacağına dair bir yazı aldığımızı hatırlıyorum. On ay sonra eczacılık fakültesinde, bizim bulunduğumuz eczacılık fakültesinde Tam Gün Yasası uygulanmaya başlamıştı. Bir yararı da olmuştu o yıllarda, bazı arkadaşlarımız birikmiş paralarıyla kooperatiften ev almaya karar verdiler, böyle de bir katkısı olmuştu. Evet, değişik nedenlerle bazı mal mülk sahibi olan arkadaşlarımız sağlık elemanı oldular çünkü o sırada Yasa beş ay geç uygulamayla başlamıştı, tam gün uygulaması beş ay geç uygulamayla başlamıştı.

Biliyorsunuz, 12 Eylül faşist darbesinden sonra Tam Gün Yasası ortadan kaldırıldı. Bu darbeyi yapanlar bazı konularda ülkemize ihanet etti, bunlardan bir tanesi de bu Tam Gün Yasası’dır. O zaman bu ihanete uğramamış olsaydık şimdi bu konuyu bir daha belki tartışmıyor olacaktık, belki de aksaklıklarını tartışıyor olacaktık, onu yeniliyor olacaktık, ortaya çıkan sorunları görüşüyor olacaktık ama bugün o kaldırıldığı için yeniden tam gün yasasını tartışıyoruz burada. Bu tam gün yasasını bugün tartışmamız, çok gecikmiş bir tartışma gerçekten. Demek ki biz otuz yıl önce bir Tam Gün Yasası’na sahiptik, o kaldırıldı, biz otuz yıl sonra tartışabiliyoruz. Gecikmiş bir tartışma ama gecikmeden kastımız şu demek değil: Gecikmeyi ne kadar sürede engellersek yine olumlu bir iş yapmış oluruz.

Sağlık personelinin tam gün çalışmasına dair bu yasayla birlikte, etkin, verimli, kaliteli, yaygın, kolay erişilebilir sağlık hizmetlerinin her yerde, her zaman sunulabileceği amaçlanıyor, sağlık personelinin üstündeki iş yükünün azaltılması amaçlanıyor, kamu sağlık kurumlarında çalışan hekimlerin tüm mesaisini kurumlarına vermesi sağlanıyor. Kamu sağlık personeli özlük haklarında küçük de olsa bazı iyileştirmelerle bu yasa gerçekleşecek. Bu yasayla birlikte, zorunlu malpraktis sigortası sistemi gündeme geliyor ve bu kamuda çalışan hekimler için sigorta primlerinin bir kısmı kamu tarafından ödenecek ve hekimlerimiz çok fazla baskı altında kalmadan mesleklerini yapabilme şansını yakalayabilecekler.

Her zaman, hekim-hasta ilişkisinde para ilişkisini ortadan çıkarmak için çaba harcanmıştır. Her zaman, sağlık hizmetlerinde hastayla hizmet sunan arasındaki para ilişkisinin ortadan kaldırılması başlı başına bir konudur ve uzun yıllar gündemleri meşgul eder, hemen hemen çoğu zaman tartışılır. Bu yasayla birlikte bu para ilişkisi ortadan kaldırılıyor; kamu kurumlarında, kamu hastanelerinde ve tam gün yasasının uygulandığı hastanelerde bu ilişkiler ortadan kaldırılıyor.

Sağlık kurumlarının ihtiyaç duyması hâlinde, sağlık personelinin izinle birlikte diğer kurumlarda görevlendirilmesi sağlanıyor, döner sermayeden katkı alarak diğer kurumlarda görevlendirilmesi sağlanabiliyor. Bu da önemli bir sorundu. Çoğu zaman bir kamu kurumundan diğer kamu kurumuna görevlendirme gerçekleşemeyebiliyordu. Bu yasayla birlikte büyük miktarda önü açılıyor.

Biz, hepimiz çok iyi biliriz ki hekimlerimizin görev ve sorumluluk bilinci çok gelişmiştir, son derece gelişkindir; saatlerine çok uygundurlar, randevularına çok uygun davranırlar, hastalarını yakından takip ederler, nöbetçi kalırlar, çoğu zaman ağır nöbetlerde bulunurlar, kalırlar; gerçekten sorumluluk bilinçleri son derece gelişmiştir hekimlerimizin. Bunda, aldıkları eğitim, mesleğinin doğası çok önem arz etmektedir.

Hekimlerimiz fedakârca çalışmaktadır ülkemizde. Hekimlerimizin bu fedakârlığı, ülkemiz sağlık sistemine yapılan en önemli katkılardan bir tanesidir. Bu yasayla, vatandaşlarımızla hekimlerin arasındaki güven ilişkisi bir kez daha pekişecektir. Hekimlerimiz buna layıktırlar, hekimlerimiz güven duyulacak insanlardır, güven duyulacak meslek sahipleridirler.

Nöbet hizmetindeki düzenlemelerle birlikte, sağlık çalışanlarının nöbet ücretleri bir miktar artırılmaktadır. Burada benim en fazla mutluluk duyduğum ise asistanların nöbet ücretlerinin artırılıyor olmasıdır. Tıp fakültesindeki asistanların nöbet ücretlerinin artırılıyor olması, gerçekten, benim açımdan çok önemli çünkü ben onların bu çalışma sürelerini, gerçekten, insanlıkla çok bağdaştıramıyordum. En azından nöbet ücretlerinin artırılması bir katkı olarak görülebilir diye düşünüyorum.

Sağlık çalışanlarının mesai saatleri dışında çalışma olanaklarının ortaya çıkması ve kendileri için ek ödenek sağlanması da önemli bir yaklaşım.

Değerli milletvekilleri, benim mesleğim eczacılık. Bu alanda eczacılar da çalışıyorlar…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Onu biliyoruz. Grev kırmıştın ya, ondan dolayı hepimiz seni tanıyoruz, eczacılar da tanıyor.

MEHMET DOMAÇ (Devamla) – Beni eczacılar tanıyordu, şimdi siz tanımış oldunuz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İlk sözleşmeyi seninle yapacaklar, merak etme.

MEHMET DOMAÇ (Devamla) – Fark etmez. Eczacılar iyi tanıyordu beni, siz tanıdınız, iyi oldu.

Eczacıların Sağlık Bakanlığında döner sermayede göstergeleri 250 rakamına çıkmıştı ama üniversitelerde çıkmamıştı, üniversitelerde döner sermayede göstergeleri 250’ye çıkarılıyor bu yasayla birlikte. Dolayısıyla, onlar için bir düzenleme, bir değişim söz konusu oluyor. Bunu da onlara önemli bir katkı olarak değerlendiriyorum ben.

Ayrıca, bu yasa, ülkemize, ülkemiz sağlık sistemine ve ülkemizde sağlık hizmeti alanlara önemli katkılar sağlayacaktır.

Yasanın ülkemize, sağlık hizmeti alanlara ve sağlık hizmeti verenlere hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgilerle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Domaç.

Sayın Durmuş, sataşmayla ilgili bir söz talebiniz var. Konuyu alabilir miyim?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut Bey, dünkü konuşmamda…

MUHARREM VARLI (Adana) – Onu ne ilgilendirir ki yani?

BAŞKAN – Sayın Varlı, lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – …benim söylediğim sözlerde doğruyu söylemediğimi, yalan söylediğimi, kendisinin araştırdığını, başhekime dönük bir silah tehdidi olmadığını söylemiş. Onun için söz istiyorum Başkanım.

BAŞKAN – Size iki dakika söz veriyorum. Lütfen, bir sataşmaya meydan vermeyin.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet makamlarına hasbelkader her birimizin gelme fırsatı ya da imkânı olabilir ama devlet bakanlıklarını işgal edenlerin yalan söyleme lüksü yoktur. O bakımdan bütün dünya ve Türkiye bilir ki Osman Durmuş bir şey söylüyorsa gerçek delilleri vardır.

Sayın milletvekili, AKP’nin hâlen mevcut ilçe başkanı kimdir bilmiyorum, dün de bilmiyordum ben. Bu, o gün görev yapan Başhekim Saim Bey’e yönelik bir tehdittir. Eğer siz başkalarını dinlediğiniz gibi, hâlen kayıtlarda varsa, o telefon dinlemelerini bulur, ortaya çıkarırsınız.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz kimseyi dinlemiyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Doktor Saim Bey, Çorlu Devlet Hastanesinin acil servisini yapan, oraya tomografi cihazını alan ve orada vardiya usulü çalışmayı başlatan fedakâr bir göz mütehassısı hekimdir. “Makamı bırakacaksınız.” diyorlar. Diyor ki: “Gerekçeniz ne? Niye bırakacağım?” Sonra, bu görev siyasi partilerin ilçe başkanlarına mı düşer? Kimin başhekim olup olmayacağına ilçe başkanları mı karar verecek? Diyor ki ilçe başkanı: “Sen bu görevi bırakmazsan seni bacağından vurdururum.” Benim söylediğim budur. İlçe başkanını tanımıyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Savcıya gitsin, savcıya! Doğru savcıya gitsin!

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Savcılar da baskı altında. (AK PARTİ sıralarından “Ooo” sesleri) Yargıç da baskı altında.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Doğru savcıya ya!

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Efendim, Danıştaya… “Bayramdan sonra Danıştay da kalmaz, Arınç da kalmaz.” diyen Başbakan Yardımcısı. Meclis Başkanına “Meclisi sen mi terbiye edeceksin, ben mi edeceğim?” diyen Başbakan.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne alakası var?

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Çok alakası var.

Demokrasi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Çok teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı, İçişleri Komisyonu Başkanı arkadaşımızın bir konuşmasına atfen, kendisinin yanlış bilgi verdiğini ifade etti, düzeltme istedi.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Özür dilemesini istedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Fakat konuşma anında “Başkasının telefonlarını dinlemeyi biliyorsunuz, onları dinlediğiniz gibi bu telefona da bakarsanız görürsünüz.” dedi. O konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Doğru söylüyor, ne var bunda?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Doğru, doğru!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, ben de delilini söyledim.

BAŞKAN – Hayır, sizin konuşmanıza bir şey demedi.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hayır, yani telefon bilgisi isterseniz bulursunuz anlamında, bilgiye ulaşmak anlamında söyledim.

BAŞKAN – Tamam Sayın Durmuş. O da açıklasın nezaketle, mehabetle.

Evet, buyurun.

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Durmuş, Sayın Akbulut’un bugünkü yaptığı bir düzeltmeyle ilgili kendisine gelen bilgiler çerçevesinde bir açıklama yaptı. Sayın Durmuş’un bilgilerinin veya Sayın Akbulut’un bilgilerinin doğru olup olmadığını tespit etmek bizim bilgimiz dâhilinde değil, o çerçevede yapabileceğimiz bir iş değil. Bununla ilgili gerekli yargı organları gerekli tespitleri yaparlar. Ama Sayın Durmuş bir düzeltmeyi yaparken AK PARTİ Grubuna ve yaptığı icraatlara hakaret etme hakkını kendinde bulmaması gerekir. Söylediği cümle şu: “Başkalarını dinlediğiniz gibi o telefon kayıtlarını da görürseniz ne olduğunu anlarsınız.” diyor. Biz kimsenin telefon kayıtlarını dinlemiyoruz. Demek ki Sayın Durmuş’un elinde telefon kayıtları mevcut, birileri tarafından ya dinlemişler ya da dinletilen kendilerine servis yapılmış. Yani siz kendi yaptığınız icraatı ne olur başkasının üzerine yıkmayın, kendi alışkanlıklarınızı ne olur başkasının üzerine atmayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kendi mahallenizdeki çamuru temizleyin, elinizdeki çamurla kimseyi itham etmeyin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM VARLI (Adana) – Senin işin, sizin işiniz o Sayın Elitaş!

BAŞKAN – Bir saniye…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Durmuş, bir dakika…

Şimdi, önce arkadaşlar bir bağırmalarını bitirsin, ben sizi dinleyeceğim. Sizin adınıza 5 kişi birden konuşuyor.

Şimdi buyurun.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Elitaş bizim telefon dinlettiğimizi…

MUHARREM VARLI (Adana) – Konuşuruz Başkanım çünkü…

BAŞKAN – Tamam Sayın Varlı.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – …bizim telefon dinlettiğimizi, bu konuda alışkanlıklarımız olduğunu, bu telefon bilgisi bizde varsa onu açıklamamızı söyledi. Lütfen izin verin… Biz telefon dinlemiyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, gerekli yerlere açıklamasını yapar.

BAŞKAN – Şimdi, bir dakika… Bir dakika… Bir dakika…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, bakın, Hatibin yaptığı konuşma şudur: “AK PARTİ ilçe başkanı bacağından vurdurulacağını söylüyor. Bu kin ve nefreti anlamıyorum…” (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Efendim, benim yaptığım araştırma ve dün akşamdan bu yana gelen telefonlarla böyle bir ifadenin iftira olduğunu, yalan olduğunu, doğru olmadığını kanıtlamış bulunuyorum, kanıtları var.

BAŞKAN – Siz de cevap verdiniz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ben de kanıt söylüyorum.

BAŞKAN – Şimdi cevap verdiniz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Evet. Ama Sayın Elitaş, bizim…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Telefon dinlemelerine bakın” diyorsunuz…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Durmuş.

Grup adına, evet “Elinizdeki çamuru temizleyin.” dediniz. “Varsa elinizde, size servis edilmiştir…” Dikkatle dinledim hepinizi.

Şimdi grup adına mı cevap veriyorsunuz siz?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sataşma Grubumuz adına… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grubun temsilcisi değil.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Grup başkan vekili yok efendim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bizim elimizde belge…

BAŞKAN – Şeyi söylüyorum, grup adına…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Evet efendim, grup adına cevap vereceğim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Çalış’ın

BAŞKAN – Görevlendirildi Sayın Çalış, elimizde şeyi var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O zaman Sayın Çalış cevap verir.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Ben söz hakkımı veriyorum.

BAŞKAN – Evet, buyurun… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kim verecek Sayın Başkan?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Görevi kim verdi? (MHP sıralarından gürültüler)

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Ben verdim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Hayır… Hayır… Devrettiler.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sana ne? Grubu yönetmek sana mı düşmüş? Otur oturduğun yerde kardeşim ya! (AK PARTİ sıralarından “Ne bağırıyorsun?” sesleri) Başkan orada, dilekçe orada… Ayıp be! Yeter ya!

BAŞKAN – Buyurun… Şimdi bağrışmayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oradan 5 kişi söylerken sesinizi çıkarmıyorsunuz. Biz bir bilgiyi düzeltmek istiyoruz, bilgiyi düzeltmeye çalışıyoruz; nedir, yetkili mi, diye.

BAŞKAN – Lütfen…

Buyurun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sen önce hatibin ithamına cevap ver.

BAŞKAN – Sayın Akcan…

3.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin elinde bölge dinlemek, alet dinlemek gibi bir aletleri yok, böyle bir alışkanlığı da yok.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Böyle bir imkânımız yok efendim.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Böyle bir imkân da yok, alışkanlığımız da yok.

Sayın Elitaş, Milliyetçi Hareket Partisini bir bütün olarak itham etmiştir, Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan özür dilemelidir.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Önce siz itham ettiniz!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İtham eden sizsiniz!

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ben itham etmiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim… Ben, Saim Bey’in beyanıyla sabit olan bu hadise… Nitekim görevden aldınız. Bu hadiseyle ilgili delil ararsanız “ilçe başkanının telefon kayıtları vardır”ı ifade ettim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Herkesi dinlediğiniz gibi.” diyorsunuz.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ben bilmiyorum… Benim elimde… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İfadenizi değiştiriyorsunuz…

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ben ilçe başkanınızı tanımıyorum, sesini bilmiyorum, bende telefon kaydı yoktur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Durmuş, ne söylediğinizin farkında değilsiniz o zaman siz.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Sizin ilçe başkanınız başhekimi tehdit etmiştir. Tehdit sonucu da siz onu görevden aldınız. Adam hayati tehlikesi olduğu için istifa etmek zorunda kaldı.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.20

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/715) (S.Sayısı: 418) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç’ta.

Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısının birinci bölümünde grubum ve şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gündemi her zamanki gibi oldukça sıkıntılı. Bu sıkıntılı gündem arasında sosyal hayatımızı sağlık alanında etkileyecek çok önemli, ciddi bir yasa tasarısı üzerinde görüşüyoruz.

Ben, konuyla ilgili düşüncelerime geçmeden önce Dünya Sağlık Örgütü sağlığı nasıl tanımlıyor, isterseniz, kısa bir bölümünü alarak başlamak istiyorum. Dünya Sağlık Örgütü Anayasası’nda sağlığı “Erişilebilecek en yüksek düzeyde sağlıklı olmak; ırk, din, dil, politik inanç, ekonomik koşullar gözetilmeksizin her insanın temel haklarından birisidir.” olarak tanımlıyor.

Şimdi, ilgili yasa tasarısına geldiğimizde, açık yüreklilikle düşüncelerimi söyleyeceğim. Nitelikli hizmet ve tıbbi ahlak açısından tam gün çalışma esası ciddi, önemli bir kavramdır. Hem hastanede hem özel iş yerinde çalışma durumunun hekim-hasta ilişkilerinde yadsınamaz bir çarpıklık oluşturduğunu kabul etmek durumundayız. Bir hekim olarak bir kere daha vurguluyorum, açık yüreklilikle söylüyorum: Muayenehane-hastane, hekim-hasta ilişkileri geçmişte yaşanan birçok olumsuz örnekte bu kutsal mesleği yürüten tüm hekimlerimizi zaman zaman töhmet altında bırakmış ve popülist günlük söylemlerle siyaset yapmayı alışkanlık hâline getirmiş bazı siyasilerce de tüm hekimler çok ağır şekilde suçlanmışlardır. Faşist cuntanın başkanı Bay Kenan Evren’in hekimler hakkında 12 Eylül sonrasında söyledikleri hekimler tarafından hiçbir zaman unutulmamıştır, “Ağaca bağlayın kaçmasınlar.” sözü unutulmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan da zaman zaman öfkesini kontrol edemeyip bu söylemlere benzerlerini ekliyor. “Onlar şimdi ameliyat masasından kalkıp direnişe gidecekler.” diyor grup konuşmasında. Şimdi, bunlar, birkaç kötü örnek yüzünden, tüm hekimler bu ucuz politik söylemlerin hedefi hâline ne yazık ki zaman zaman getiriliyorlar. Bunun, bu çalışma esasının bir şekilde düzene sokulması gereklidir. Yasanın özüne katılıyorum, grubum da aynı şekilde düşüncesini belirtiyor ve Cumhuriyet Halk Partisinin sağlık programında da tam gün çalışmayla ilgili düzenleme yer almaktadır ancak bu süreçte, konunun taraflarının, yani sağlık hizmeti sunanların gönüllülüğünü, bu hizmeti talep edenlerin de azami oranda memnuniyetini sağlamak zorundayız. Yine eskisi gibi “Ben yaptım oldu.”, “Ben yapıyorum, olacak.” mantığıyla gidersek hiçbir kesimi memnun edemeyiz.

Yasa tasarısındaki temel düşüncelerime geçmeden önce değinmem gereken bazı noktalar var.

Değerli arkadaşlarım, sağlıkta siyaset uygulaması bir seçimdir. Adalet ve Kalkınma Partisi, Dünya Bankası tarafından hazırlanmış Türkiye'nin önüne konulmuş bir Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı, yedi yıldır, sekiz yıldır adım adım uygulamaktadır. Bu, sosyal devletin küçülmesine odaklanan neoliberal politikaların ve dayatılan uyum programlarının sonucunda, diğer alanlarda olduğu gibi kamu sağlık hizmetleri de önemli oranda -Sayın Bakan tabii ki buna katılmayacak ama- geriletilmiştir. 58’inci, 59’uncu Hükûmet dönemlerinde başlayan bu program, yoğun propaganda ve reklam kampanyalarıyla hedef kitle memnuniyeti yaratmaya dönük çabalara karşın, bugün yavaş yavaş sağlıkta çürümeyi, çökmeyi ortaya koymaktadır.

Temel gerçeklere bakacak olursak: Sağlığın finansmanı, artık, kabul edin -hangi görüşte olursanız olun- tamamen piyasa temeline oturmak üzeredir. Aynen öykündüğümüz Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gibi sigorta temelli bir sağlık finansman sistemi. Hani, o Amerika ki 1,7 trilyon doları sağlığa harcayan, ama temel sağlık hizmetlerinde ancak dünyada 54’üncü sırada olan Amerika Birleşik Devletleri. Bir Obama reformu yaşanıyor, Amerika bile bazı uygulamalarda sosyalliği hatırlamaya başladı, sosyal devletin elini -bırakın piyasaları- sağlık alanında hissettirmek zorunda hissetti kendini.

Bunun anlamı şudur: Türkiye artık sağlık harcamalarını genel bütçeden değil, sigorta sisteminden karşılayan ülkeler arasına girmiştir.

Değerli milletvekilleri, bakın, 1 Ekim 2008, Genel Sağlık Sigortası çeşitli tartışmalardan sonra yürürlüğe girdi. Ne dendi? Ne dendi? Sayın Bakanı da ben çok iyi hatırlıyorum, Sayın Başbakanın grup konuşmalarını da hatırlıyorum: “Sağlık güvencesi olmayan hiçbir yurttaş kalmayacak. Prim ödeyebilenden prim alınacak, ödeyemeyenin primini devlet ödeyecek. Tüm sağlık harcamaları kapsamda olacak, öyle en ufak sağlık paketi filan yok. Sigortalılara, mevcut olanların dışında ek bir yük getirilmeyecek.” Bunlar söylendi. Bunlar söylendi. “On sekiz yaşın altındaki çocuklar sağlık yardımlarından koşulsuz yararlanacak.“

Şimdi gelelim, bu sözler, bu vaatler bugün ne durumda? Muayene ücretleri yüzde 600’lere yakın arttı. Hastaneye yatan, ameliyat olan hastalara da katılım payı zorunluluğu getirildi. Hani o kasketi devirip, plazma ekranın karşısında beş yıldızlı otel odasında yatan, prostat ameliyatı olan Mehmet emmi “Oh, Başbakanım söyledi, kapılar açık gidiyorum.” dedi. Ama şimdi “Yüzde 70’ini ver bakalım Mehmet emmi.” diyorlar, “Yüzde 70’ini vermeden olmaz.” diyorlar.

Değerli arkadaşlarım, özel hastanelere giden insanlar büyük paralar ödemek zorunda kalacak, kalıyorlar. Milyonlarca yurttaş hâlâ sağlık güvencesine sahip değil. Kriz nedeniyle işsiz kalan yüz binlerce emekçi ve ailesi sağlık güvencesini de kaybetti. Annesi ya da babası sigorta primini ödeyemeyen on sekiz yaşın altındaki çocuklar için kısıtlamalar getirildi. “Yeni önlemler.” dendi, sağlık harcamaları çok arttı ve şimdi, kaynak aranıyor. Kaynak nereden? Hastanın cebinden, sağlık hizmeti talep eden yurttaşın kendinden bunlar sağlanmaya çalışılıyor. Yani zaman içerisinde, kaybeden çok net bir şekilde halk oldu.

Değerli arkadaşlarım, sağlıkta özelleştirmeler bu dönüşüm programıyla birlikte, dikkat edin, aynı Mc Donald’s gibi -isim veriyorum ama başka sektörlerde- Migros gibi, hastane zincirlerine dönüşmeye başladı. Oligopoller başladı, monopollere gidiyor olay. Yani yakında, daha önce de söylemiştim bunu, İstanbul’da E-5’te giderken bir özel hastanenin duvarında “İlk doğumunu bizde yapana ikinci doğum bedava.” ilanı görürseniz şaşırmayın. Sağlık, artık ucuz rekabet alanına çevrildi, tamamen piyasaya dönüştürülüyor. Özel sağlık kuruluşları genelde büyük sermaye ortaklıklarının yapısında gelişiyor. Bunlar, dikkat edin, hastane hizmetlerini de sunuyorlar, aynı zamanda bünyelerinde sigorta sistemlerini de sunuyorlar. Yani finansmanını da kendi alıyor, hizmeti de kendi sunuyor. Devlet kenara çekiliyor. Hangi devlet? Gelir dağılımı uçurumunun olduğu Türkiye. Yoksulluk sınırının altında milyonlarca insanının yaşadığını bildiğimiz Türkiye.

Değerli arkadaşlarım, belki sağlığa daha çok kaynak aktarılıyor gözüküyor ancak makro ölçekte özlenen verim sağlanamayacak. Tüm dünyada insanlar sağlıkta eşitsizlikleri azaltmanın yollarını aramakta ve Amerika örneğindeki gibi -son Obama reformunu söylüyorum- devlet destekli, sosyal nitelikli sağlık politikaları ile bunu başarmaya çaba harcıyorlar.

Şimdi, Tam Gün Yasa Tasarısı’na gelince: Burada üniversite ve eğitim hastanelerinin önüne konulmak istenen temel hedef, nitelikli sağlık hizmeti sunulması, eğitim ve araştırmaların niteliğinin yükseltilmesi inanın ki değil. Bir işletme anlayışıyla yönetilecek olan sağlık kurumlarına daha fazla kazanç sağlanması, daha fazla işlem yapılarak gelirlerinin artırılmasına dönüktür. Bunun yolu da “Performans” olarak adlandırılan ve çalışanlara güvencesiz, özlük haklarından yoksun, sözleşmeli konumda bir çalışma vaat eden bir sistemden geçmektedir. Yani bir tür parça başı ödeme, hizmet başı ödeme sistemi olan performans uygulamasının tıp fakültelerinde oluşturacağı hasarı tamir etmek mümkün değildir Sayın Bakan. Bunu, tıp fakültesinde yirmi yılını geçirmiş, Türkiye’nin en büyük tıp fakültelerinden birinde bölüm başkanlığı yapmış bir öğretim üyesi olarak söylüyorum. Tıp fakültelerini yok edeceksiniz. Tıp fakültelerinde eğitim kalitesini maalesef yükseltemeyeceksiniz. Bu seslere kulak verin. Bazı düzeltmeler konusunda, lütfen, daha vakit varken, getirilecek önerilere olumlu yaklaşın.

Değerli arkadaşlarım, hekimler, Türk Tabipler Birliği yasanın özüne, tam gün çalışma kavramına uyum sağlamakla, “Evet” demekle birlikte, yasadaki içeriğe karşı çıkıyor. Bunlar nelerdir? Baktığınız zaman, hekimler ve diğer sağlık çalışanları için emekliliğe yansıyan kalıcı özlük hakları ile insani yaşam koşulları yaratan, özelde çalışanlara da diledikleri kurumda çalışma sağlayan, emeğe saygının gösterildiği bir düzenlemeden yana olduklarını ifade ediyorlar. Başka?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

HALUK KOÇ (Devamla) – Gündemdeki yasal düzenlemeleri, hepsini birbirine ekleyecek olursak -buna genel sağlık sigortası da dâhil- baktığımız zaman, şu gerçekleri hiçbir zaman unutmayın: Genel sağlık sigortasıyla sadece prim ödeyebilenlere, o da sınırlı bir sağlık hizmeti sunulmaktadır. Kamu hastane birlikleri yasası gelecek, kamu hastaneleri tamamen kamusal kavram dışında yapılandırılacaklardır. Tam gün yasasıyla Sağlık Bakanlığına bağlı kuruluşlarda üniversite hastanelerinde çalışan hekimlerin özlük hakları bakımından aynı, benzer güvencesiz ortam doğacaktır. Bu koşullarda gündeme getirilen bu uygulamayla özelde –demin de vurguladım- çok yakın bir zamanda büyük hastane zincirlerine, kamuda özelleştirme yolundaki üniversite ve devlet hastanelerine ucuz iş gücü sağlanacaktır. Hekimler düşük ücretle ve güvencesiz çalışmaya zorlanacaklardır. Tıp ve uzmanlık eğitiminin niteliğinin yükseltilmesi yerine, üniversite ve eğitim hastanelerine, döner sermayeye daha çok kazanç sağlamak için performans yöntemiyle çoğu zaman -dikkat edin, çoğu zaman- endikasyonu dışında yani gereksiz olabilecek, sadece kendisine katkı getireceği puan hesabıyla düşünüldüğünde tetkikler yığılacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koç şahsı adına da söz istemiştir, şimdi o süreyi veriyorum.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Burada eğitici niteliği taşıyan belirli bir orandaki hekim kurumlarından ayrılacaktır; bu gerçeği de görelim. Bir yandan tıp fakültelerinin sayısının çoğalması için uğraşıyoruz, bir yandan tıp eğitiminin, doktor sayısının artması için uğraşıyoruz ama getirdiğimiz düzenlemeler nitelikli eğitim gücünün, üniversitelerden bir kısmının uzaklaşmasına da yol açacaktır. Onun için, özendirici hususların çok daha dikkatle ele alınması gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, tabii burada Sayın Başbakana değinmeden olmayacak çünkü kendisi grup konuşmasında -konuşmamın başında da belirttiğim gibi- bazı ithamlarda bulundu. Bence, hiç yer verilmemesi gereken, sağlık alanında hiç kullanılmaması gereken demagojik, popülist yaklaşımlarla sorunu anlatmaya çalıştı. Bir siyaset tercihidir, bir siyaset tarzıdır ama şu sözü çok ilginç: “Halkımızın sağlığını ideolojilere kurban etmeyeceğiz, ettirmeyeceğiz.” Şimdi, olayın bütününe baktığımız zaman, Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla bütün olarak önümüze gelen tabloyla halkın sağlığını en vahşi ideolojiye, vahşi kapitalizme emanet ediyoruz, kurban ediyoruz. Bu gerçeği görmemiz gerekir. Bunu zaman içerisinde, süslü sözlerle, reklamlarla, kampanyalarla her türlü sağlık hizmetine hemen her yerde ulaşabileceği ifade edilen hasta, yurttaş, Hasan emmi -demin söylediğim- ancak cebinden katkı payını artarak ödemeye başladığında bu gerçekle karşılaşacak ve size olan tepkisi artacaktır, günlük yaşamında bunu hissettiği zaman artacaktır. Maalesef bizim toplumumuzda siyasi sonuçlar, ancak yurttaşlarımızın belirli uygulamalardan canı yandıktan sonra siyasete yansıyor.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak -Sayın Bingöl ve bundan sonra söz alacak arkadaşlarım- olayın teknik boyutuyla ilgili grubumuzun düşüncelerini açıkladılar. Teknik boyutta, kurum hekimleriyle ilgili ve diğer düzenlemelerle ilgili, kamuda çalışmayı seçecek olan doktorlarla ilgili değişiklik önergelerimizi arkadaşlarımız sunacaklar ve bunun da gerekçelerini paylaşacaklar. Umarım bir kısmı anlayışla karşılanır ve -demin söylediğim- hizmet sunanların da memnuniyeti, gönüllülüğü, katkısı sağlanmış olur yasa gerçekleştirilirken.

Değerli milletvekilleri, tüm dünyaya egemen olan bu yeni akım, “yeni liberal rüzgarlar” diyelim, insanlığın -dikkat edin- çok uzun uğraşlarla sağladığı tüm sosyal hakları -sadece Türkiye’de değil, Kıta Avrupa’sında da aynı şekilde- birer birer ellerinden alıyor. Gelir dağılımındaki eşitsizlikler, hem insanlar arasında hem de ülkeler boyutunda derinleşiyor. Bu, hem ülke içindeki çatışmaları hem dünyadaki çatışmaları körükleyen en temel nedenlerden bir tanesi.

Sosyal adaleti sağlayacak olan sosyal devlettir. Sağlıkta, eğitimde, sosyal güvenlikte, devlet, devlet olduğunu hissettirmek zorundadır. Bu küreselleşme baskılarının ardına sığınarak halkın eşit sağlık hizmeti alma hakkı bence iğdiş edilmemelidir, kesilmemelidir. Tam gün çalışma hedefi esastır, kavram olarak. Şunu ifade ediyorum ve bir kere daha vurgulamak istiyorum: Tam gün hedeftir ama ücretlerin temel ücretler üzerinden iyileştirildiği, iş güvencesinin sağlandığı, sağlıkta özelleştirme gayretlerinin son bulduğu, kamusal kaynakların çeşitli yollarla zincirlere ya da serbest piyasaya aktarılmadığı, hastanelerin ve sağlık kurumlarının gerekli tıbbi donanımlarının sağlandığı, kamusal bir sağlık alanında, tek iş yerinde ve tek zamanlı çalışma esasında olmalıdır. Bizim, tam gün yasasından Cumhuriyet Halk Partisinin anladığı budur Sayın Bakan. Bir kere daha tekrar ediyorum: Kamusal bir sağlık alanında, tek iş yerinde, tam zamanlı, bütün çalışma hakları, özlük hakları sağlandıktan sonra olan çalışma esasından bahsediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu konulardaki önergelerimizi lütfen bir iktidar-muhalefet çelişkisi içinde değerlendirmeyin. Toplumun, meslek odalarının, konuyla ilgili kesimlerin Parlamentodan taleplerinin muhalefet tarafından dile getirilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HALUK KOÇ (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Hâlâ daha komisyon aşamasından sonra bile Genel Kurulda uzlaşma sağlanacak hükümler varsa çalışan insanlarımızın gönüllülüğünü artıralım, yasanın uygulanmasını kolaylaştıralım. Bu taleplerimi dile getiriyorum.

Kalan son kırk beş saniyede bu domuz gribiyle ilgili bir iki düşüncemi ifade ediyorum: Sayın Wodarg, bahsedilen Alman Parlamenter, Sağlık Komitesi Başkanı değildir, bir İngiliz parlamenter yürütmektedir; çünkü ben de o Komisyonun üyesiyim Avrupa Konseyinde. Sayın Wodarg’ın görev süresi bitmiştir, son seçimlerde seçilemedi ama henüz görevi devam ediyor ocağa kadar. Sağlık Komisyonuna böyle bir teklif getirmiştir, söylediği şudur: Büyük ilaç şirketlerinin, ilaç endüstrisinin Dünya Sağlık Örgütü içerisindeki Pandemi Kurulunda görev yapan bazı bilim adamlarını danışman olarak kullandığı, olayın gereksiz yere abartıldığı, normal mevsimsel grip ölümlerinin ya da vakalarının çok üzerinde bir korku salınarak böyle bir ticari kâr hedefi güdüldüğü noktasında kanıtlı ifadelerde bulunmuştur ve benim de oyumla, bu, acil gündem maddesi olarak ocak ayının sonunda görüşülecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bitti, ben size, yani…

HALUK KOÇ (Devamla) – Teşekkür etmek için…

BAŞKAN – Sayın Koç, teşekkür ederim.

HALUK KOÇ (Devamla) – Bu konuda, orada çıkacak araştırma bağımsız olacaktır, sonuçlar hakkında yol gösterici olacaktır. Ben Sayın Bakanı suçlamıyorum. Türkiye'deki Pandemi Kurulunda da alınan kararlar gereğince o görevini yapmıştır, önlem almıştır. Sonuç küreseldir, suçlama küreseldir, demin söylediğim gibi kazanç küreseldir, hedef küreseldir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kazancı alanlar yerli!

HALUK KOÇ (Devamla) – Hedef, insan sağlıdır. Onun için, bu yasa tasarısının tek boyutlu düşünülmemesi gerekir.

Hepinize grubum ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koç.

Hükûmet adına Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanunun 1’inci maddesi üzerinde ben de Hükûmetimiz adına düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Bu arada, görüşlerini bildiren, burada değerli görüşleriyle kanuna katkı vermeyi düşünen değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Onların konuştuğu bazı hususlarda açıklama gerektiren noktalar olduğu düşüncesindeyim.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de yedi senedir, gerçekten, sağlıkta birçok taş yerinden oynadı. Kapsamlı bir dönüşüm programı yürütüyoruz. Bu dönüşüm programının eleştirilebilecek çok yanı olabilir ama bu dönüşüm programının eleştirilemeyecek bir tek yanı varsa o da bu programın, böyle vahşi kapitalizm ve benzeri birtakım uygulamaları Türkiye'ye getirdiği iddiasıdır. Tam tersine, program, başından beri vatandaşlarımızı sağlık finansmanının risklerinden korumaya odaklanmış bir ahlaki zemin taşımaktadır. Bunun o kadar çok delili var ki; vatandaşımız bunları yıllardır yaşadı, yaşıyor, bundan sonra da yaşayacak.

Değerli arkadaşlar, bir defa rakamlarla konuştuğumuz zaman olay çok net olarak ortaya çıkıyor. Türkiye’de toplam sağlık harcamaları son yedi yıl içerisinde birkaç katına çıktı. Yani kişi başına sağlık harcaması aşağı yukarı 3 katına çıktı, hatta belki 3 katını da biraz geçti. Şimdi, böyle bir Türkiye’de eğer bireylerin kendi ceplerinden harcadıkları para artmışsa, oranı artmışsa, doğru, demek ki, biraz o vahşi kapitalizme yönelik uygulamalar vardır, vatandaş cebinden daha çok para harcamaya başlamıştır, ama gelin görün ki Türkiye’nin gerçeği bu değil.

HALUK KOÇ (Samsun) – Varsa harcıyor zaten.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakınız, şimdi, Türkiye İstatistik Kurumunun yıllık düzenli olarak 2003’ten itibaren yapmış olduğu anketler var, yapmış olduğu araştırmalar var. Bu araştırmalar bize ne söylüyor? 2003 yılında, yani biz, AK PARTİ hükûmetleri olarak göreve geldiğimiz ilk yılda ilaç ve tedavi masraflarını kendi karşılayanların oranı yüzde 32,1; 2004’de 28,2; 2005’te 26,1; 2006’da 19; 2007’de 16,5; 2008’de 14,9. Bunlar rakamların dili. Yani cepten harcama oranının toplam sağlık harcamaları içindeki nispeti, yüzdesi yüzde 32’den yüzde 15’lere gerilemiş. Gerçekler bu olunca, öyle vahşi kapitalizmden falan bahsedemeyiz. (MHP sıralarından gürültüler)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yeşil kart sayısı arttı, insanlar fakirleşti, doktora bile gitmiyor artık!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Başbakanımız, Meclis Grubumuzda salı günü çok doğru bir şey söyledi: “Türkiye’de bu meseleye ideolojik yaklaşanlar var…” Aslında, çok açık söyleyeyim; bu meselede Türkiye’de vatandaşın böylesine finansal risklerden her gün geçtikçe biraz daha kurtulması ve vatandaşın memnuniyetini -bu yüce Meclisi tenzih ederek söylüyorum, bütün arkadaşlarımı- hazmedemeyenler var.

Şöyle enteresan bir şey yaşadık biz: Değerli milletvekilleri, bir şehrimizde aile hekimliğini yerleştirmek üzere bir eğitim toplantısı yapıyoruz. O toplantıda bu meseleye karşı çıkan bir meslek örgütünün de elemanları var. Bizim arkadaşlarımız da oturuyorlar, mesele tartışılırken, birisi yanındakine dönüp şunu söylüyor, diyor ki: “Kardeşim, bu iş kötüye gidiyor, bunlar bu işi başaracaklar.” Bu zihniyete ideolojiden başka ne diyebilirsiniz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Vatandaşın hizmet almasından hiçbirimiz rahatsız olmamalıyız. Sizlerin de rahatsız olmadığınızı biliyorum. Mutlaka eksikler var, daha yapacak işlerimiz, alacak yolumuz var değerli milletvekilleri, zaten bu yasa tasarısı bunun için burada.

Bakınız, ben size bir rakam daha söyleyeceğim değerli milletvekilleri: Cepten yapılan sağlık harcamaları ve yoksullaşma üzerine OECD’nin, 2008’in sonlarında, 2009’un başlarında Türkiye sağlık sistemini inceleyerek yazdığı bir rapor var ve bu raporda da yine uluslararası bir yayından alınmış bir referans var. 2003 yılında katastrofik bir sağlık harcaması yaptığı için, yani aşırı, anormal bir sağlık harcaması yaptığı için fakirleşen hanelerin oranı binde 15; 2003 yılı, bizim geldiğimiz ilk yıl. Bu, 2005 yılında binde 8’e iniyor, 2006 yılında binde 7’ye iniyor. Şimdi bir araştırma yapıyoruz, önümüzdeki iki ay içerisinde bu araştırmanın sonuçları ortaya çıkacak, ben çok iyi biliyorum ki -çünkü ilk bilgiler böyle çıktı- bu, belki binde 5’lerin, binde 3’lerin altında çıkacak. Yani binde 15’lerden binde 3’lere kadar bu hususta vatandaşımızın durumunu iyileştiren bir program söz konusu.

Yine, müsaade ederseniz, ben, OECD sağlık sistemlerinin bu yayınlanmış inceleme raporundan bir cümle okumak istiyorum size: “Ulusal sağlık hesapları ve hane halkı bütçe araştırmasından da elde edilen genel bilgiye dayanarak, hem mutlak şartlar açısından hem de diğer ülkelere göre Türk sağlık sisteminin eşitlik ve mali koruma bakımlarından oldukça iyi işlediği görülmektedir. Buna “vahşi kapitalizm” dersek haksızlık yapmış oluruz. Burada sürekli olarak vatandaşımızın işini kolaylaştıran bir mekanizma, bir sistem geliştiriyoruz.

Şimdi, değerli milletvekilleri bu kürsüden zaman zaman katkı paylarından bahsediyorlar. “Katkı payı” dediğimiz şey, evet eğer bir reçete almışsanız devlet hastanesinde 8 lira ödemektir, reçete almamışsanız 5 lira ödemektir yani vatandaşın bu husustaki katkısı bundan ibarettir. Vatandaş, kemik iliği nakli dâhil, organ transplantasyonu dâhil, dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki en gelişmiş ameliyatların, implantların uygulanması dâhil bütün bu hizmetleri ücretsiz almaktadır. Dolayısıyla, 8 liralık bir katkı payından yola çıkarak, Türkiye’de sanki sağlık hizmetlerinden böyle vatandaştan çok paralar alınıyormuş gibi konuşmak gerçekten büyük bir haksızlık oluyor.

Değerli milletvekilleri, bu kanunu niçin yapıyoruz? İşte, bu kanunu tam da vatandaşımızı, bir anlamda, çarpık bir sistemin mecburen muayenehanelere gitmesini zorlayıcı etkisinden kurtarmak için yapıyoruz. Bu kanunu biz üniversite hastanelerimizde şu anda yasal olan ve uygulanan ama -birçok defa söyledim, bir kere daha söylüyorum- bana göre tıp etiğine, bana göre sosyal adalete, Anayasa’nın sosyal devlet ilkesine uymayan bir biçimde üniversite hastanelerinde hizmet almak isteyen vatandaşa “Eğer sen buradaki öğretim üyesine para yatırırsan, ödeme yaparsan o öğretim üyesi sana hizmet verir.” diyen anlayıştan kurtarmak için bu kanunu yapıyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sekiz senedir niye bekliyorsunuz Sayın Bakan? Ne yapıyordunuz sekiz senedir?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, burada şunu özellikle ifade etmem lazım değerli arkadaşlar: Çalışanların özlük haklarını büyük ölçüde iyileştiren maddeler var bu kanunda ama şunu söyleyemeyiz: Yani biz…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sekiz senedir neredeydiniz, yeni mi aklınız başınıza geldi?

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …örneğin bir uzman hekime veya üniversitedeki bir öğretim üyesi değerli meslektaşımıza doğrudan sabit maaş olarak çok yüksek ücretler ödersek en doğru işi yapmış oluruz diyemeyiz. Bu yanlış ve eski bir anlayıştır. Yani muayenehanesinde bir hekim kendi çabasıyla para kazanırken, ona gelen her bir vatandaştan maaşının üstüne ayrı ayrı para alırken oluyor da, bir performans ödemesi aldığı zaman niçin olmuyormuş? Doğrudan vatandaştan almayacak çünkü, yine kamunun kaynaklarından alacak, sosyal güvenliğin kaynaklarından alacak.

Burada enteresan şeyler söyleniyor, deniyor ki bu kürsüden: “Performanstan dolayı hekimler gereksiz işler yapmaktadır, lüzumsuz işler yapmaktadır.”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kesinlikle doğru.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ben buna kesinlikle katılmıyorum. Yani muayenehane varsa lüzumsuz iş yapmayacak hekim, ama devletin, kamunun ödediği performans varsa lüzumsuz ve gereksiz iş yapacak!

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Yapılacak Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu mantığı anlamak mümkün değildir. Hekimlerimizi böyle suçlamayalım, bu çok yanlış bir şeydir. Biz sistemi düzelteceğiz ve bu doğru sistemle vatandaşımıza, cepten para ödemeden, onun gücünü aşacak bir para ödemesine sebep olmadan hizmet vermenin yollarını birlikte geliştireceğiz.

Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akdağ.

HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim bazı sözlerimi siyaset gereği çarpıtarak anlatmıştır. Kısa bir düzeltme yapmama müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Yok, hayır, ben baştan sona her ikinizi de çok dikkatli dinledim.

HALUK KOÇ (Samsun) – Hayır, sözlerimi…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Koç.

Şahsınızı ilzam edecek…

HALUK KOÇ (Samsun) – Başka anlam atfetti söylediklerime.

BAŞKAN – …yani size sataşmayla değerlendirebileceğimiz herhangi bir konuşması olmadı.

HALUK KOÇ (Samsun) – Sözlerime başka anlam atfetti.

BAŞKAN – Yani bakın, daha sonra konuşmalar içinde konuşursunuz edersiniz ama ben samimiyetle söylüyorum, şahsınızı hedef alan, sizi ilzam eden herhangi bir şey yapmadı.

HALUK KOÇ (Samsun) – Şahsımı değil efendim, sözlerime başka anlam yükledi.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

Şahıslar adına Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bir şeye değinmek istiyorum: Bu ülkede aşı kampanyası dolayısıyla Bakanlıkta ödül alıp da Bakanlık merdivenlerinden aşağı inerken görevden alınan sağlık müdürlerine de şahit olunmuştur. O yüzden, burada görevden alınmaları ortaya koyarken biraz da dikkatli olunması gerekir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Tehdidi savunuyor musun?

ABDURRAHMAN ARICI (Devamla) – Hayır, savunmuyorum.

Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün kısaca “tam gün yasası” olarak bilinen tasarıyı Genel Kurulda görüşüyoruz. Bu tasarının amacı, halkımıza yüksek standartta, kaliteli, hakkaniyetli ve kolay erişebilir bir sağlık hizmeti vermek, aynı zamanda hekimlerimiz başta olmak üzere sağlık çalışanlarımıza yeni imkânlar sunmaktır.

İktidarımız dönemince devlet olmanın temel görevleri arasında yer alan sağlık alanında cumhuriyet tarihimizde görülmemiş devrimleri gerçekleştirdik. Devletin bütün hastanelerini birleştirdik, bu kurumların yanında özel sektör hastaneleri ve vakıf hastaneleriyle de koordineli bir şekilde anlaşmaya giderek vatandaşlarımızın bütün bu hastanelerden istifade etmesini sağladık. Vatandaşlarımız artık kapısından geçmediği lüks hastanelerde tedavi görmektedir.

Sağlık hizmetini herkese, her yerde ve her zaman sunabilmek amacıyla 2003 yılından itibaren uygulanmaya başlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın temel hedeflerinden birisi tam gün esasına göre çalışma sistemini uygulamaktır. Ancak, tam gün esasına geçerken uygun alt yapının oluşması için Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında yürürlüğe konulan birtakım değişimlerin tamamlanmasını beklemek gerekmektedir. Bu kapsamda özellikle örgütlenme, hizmet sunumu ve personel politikalarında uygulamaya konulan değişimler bunun alt yapısını oluşturmuştur. Nitekim Dönüşüm Programı’ndan önce uzman hekimlerde yüzde 10 civarında olan tam gün çalışma oranı, bu düzenlemeler sonrası yüzde 80’lere yaklaşmıştır. Kanuni zorunluluklar bulunmamasına rağmen hekimlerin büyük kısmının kendi tercihleriyle tam gün çalışmayı seçmeleri sistemin tam güne geçişe hazır olduğunun en önemli belgesidir ve göstergesidir.

Kısmi zamanlı çalışma sisteminin kamu kurumunda verimlilik azalması sonucunda hastanın bilinçli veya duruma bağlı olarak özel sektöre yönlendirilmesi sonucunu doğurduğu gerçeği, genel olarak bütün hekimlerce yapılması söz konusu olmamakla birlikte inkâr edilemez.

Hekimle hastası arasında doğrudan para ilişkisi bulunması hastaların sağlık hizmetine erişimini zorlaştırmakta, güven ilişkisini zedeleyebilmektedir. Bu, hekimlik mesleğinin itibarı açısından da kabul edilemez bir durumdur. Sistem, kamu yararı ile birey yararı arasında çıkar çatışmasına fırsat vermemeli, kamusal kaynaklarla oluşturulmuş olan kadroların her hâlükârda kamu yararına hizmet eder hâle getirilmesi güvence altına alınmalıdır.

Hastaların serbest çalışma ortamlarına yönlendirildiği kanaat ve iddialarını bertaraf edecek, kamu hastanelerine duyulan güvene ve hekimlerin saygınlığına gölge düşmesine izin vermeyecek bir düzenleme yapılması kaçınılmaz hâle gelmiştir.

Tabiatı itibarıyla zor ve riskli bir mesleği üstlenmiş olan hekimlerin yoğun ve stres dolu bir günün yorgunluğundan sonra başka bir mekânda çalışarak hastalarını görmesi, tedavi ve kontrol sorumluluğunu üstlenmesi mesaisini ciddi bir şekilde bölmektedir.

Görev sorumluluğu son derece gelişmiş olan, aldıkları eğitim ve mesleğin doğası gereği fedakârlıktan kaçınmayan hekimler mesaiyi aksatmamak için azami gayret gösterse bile bu durum hekimlerin görevine odaklanmasında sorunlara yol açabilmekte, zaman zaman kamudaki mesaisinin aksaması sonucunu doğurmakta, tam verimlilik sağlanamamakta, hatta böyle bir çalışma düzeni hasta güvenliği açısından da risk oluşturabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla, Sağlık Bakanlığı, üniversite hastaneleri ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan sağlık personeli ve sağlık alanındaki öğretim üyeleri kamu kurum ve kuruluşlarında tam gün çalışacak, kamuda çalışanların özel kurum ve kuruluşlarda çalışması veya serbest meslek icrası yasaklanacak, kamuda çalışmayı teşvik amacıyla adı geçen sağlık personelinin mali durumları da iyileştirilecektir.

İhtiyaç duyulması hâlinde -üniversite hastaneleri dâhil- diğer kamu sağlık kuruluşlarında görevli sağlık personelinin karşılıklı kısmi zamanlı olarak veya belirli vakalar için görevlendirilmesi ve yaptıkları iş karşılığı döner sermayeden kendilerine ödeme yapılması da sağlanacaktır.

Nöbet ücretlerinin hâlen sadece yirmi beşten fazla yatağı bulunan yataklı tedavi kurumlarında çalışan sağlık personeline ödendiği, nöbete kaldığı hâlde sağlık hizmetleri sınıfı dışındaki personele ise…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ABDURRAHMAN ARICI (Devamla) – Teşekkür ederim.

…nöbet ücreti ödenmediğini düşünürsek artık mesai saatleri dışında sağlık hizmeti sunan tüm yataklı tedavi kurumları ile ağız, diş sağlığı merkezleri ve 112 Acil sağlık hizmetlerinde çalışan ve nöbet tutan bütün personele nöbet ücreti ödenmesi sağlanacak ve diğer taraftan sağlık çalışanlarının nöbet ücretleri yüzde 145 ile yüzde 185 arasında değişen oranlarda artacaktır.

Hekimlerin mesleki hataları için mali güvence sağlamak ve vatandaşın da bu hizmetlerden dolayı uğrayacağı zararları teminat altına almak amacıyla da zorunlu mesleki mali sorumluluk sigortası da getirilecektir.

Bütün bu bahsettiğimiz şeyler dâhilinde, kamuda çalışan personelin mesleki mali sorumluluk sigortası primlerinin yarısını kendileri, diğer yarısını da döner sermayesi olan kurumlarda döner sermayesi, döner sermayesi olmayan kurumlarda ise kurum bütçeleri karşılayacaktır.

Artık zorunluluk hâline gelmiş olan tasarının bu olumlu yönleriyle ülkemiz sağlık çalışanlarına ve vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arıcı.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, TOKİ tarafından Adana’da yaptırılan ve tamamlanma aşamasına gelen dört yüz yataklı eğitim ve araştırma hastanesinin inşaatı Çukurova Üniversitesi Rektörlüğünün Danıştaya başvurusu üzerine durdurulmuştur. Adana basınına yansıyan bazı haberlerde, hastane inşaatının daha önceden de üniversiteye ait tarım arazisi üzerinde yapılmasının uygun olmayacağı yönünde AKP’li bazı Adana milletvekillerinin de görüş bildirmesine rağmen ve üniversiteyle bir uzlaşma sağlanmadan hastane inşaatına başlanmış ve büyük ölçüde de bitmiştir.

Şimdi sormak istiyorum: Bundan sonra bu sıkıntılı durum karşısında ne yapılacaktır? Niçin bu gibi sorunların çıkacağı önceden öngörülmemiş ve milyonlarca lira heba edilmekle yüz yüze kalınmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bu kanun tasarısıyla ülkemiz genelinde acil, ambulans, yoğun bakım, diyaliz ve benzeri servisler ile birinci basamak sağlık hizmetlerinde çalışan personel ve pratisyen hekimlerin eline geçecek aylık toplam ücret ile uzman hekimlere verilecek ücretler arasında ciddi farklar oluşmaktadır. Pratisyen hekimler başta olmak üzere, diğer yardımcı sağlık personelinin mağduriyetini giderecek ne tür tedbirler düşünülmektedir? Bu tasarı görüşmeleri sırasında bu fark azaltılabilir mi?

İkincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi personeli dâhil kamu personelinin özel hastanelerde devam eden tedavileriyle ilgili giderlere 15 Ocak tarihinden itibaren yüzde 70’e varan katkı öngörülmektedir. Hiç olmazsa tedavisi bu tarihten önce başlatılmış olan tedaviler için bu katkı payı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tüm vatandaşlardan tedavi katılım payı uygulamasıyla birinci basamak sağlık kuruluşlarında ve aile hekimliği muayenelerinde 3 Türk lirası, ikinci ve üçüncü basamak resmî sağlık kurumlarında 8 Türk lirası, özel sağlık kurumlarında 15 Türk lirası tutarında katılım payı alınmaktadır. Bu uygulama neticesinde Sağlık Bakanlığı ne kadar gelir elde etmeyi beklemektedir? İşçiye ve memura yüzde 2,5 artı 2,5 zam veren Hükûmetin tedavi katılım payı miktarını yüzde 33 ile yüzde 150 oranında artırması Hükûmetinizin sosyal devlet anlayışıyla bağdaşıyor mu?

Teşekkür ederim, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu kanun tasarısına göre kurum hekimlerine sağlık hizmetleri tazminatı verilmemektedir ancak tasarıya göre kurum hekimlerinin iş yeri hekimliğini yapabilmesinin önü açılmıştır. Fakat kurum diş hekimleri, diğer hekimler gibi dışarıda iş yeri hekimliği bulma şansı olmayan hekimlerdir. Sağlık Bakanlığı dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarında ve KİT’lerde kurum hekimi olarak görev yapan uzman diş hekimi ve diş hekimlerine sağlık hizmetleri tazminatı vermeyi düşünüyor musunuz veyahut da Bakanlığınıza müracaat ettiği takdirde bunları Bakanlığınız bünyesine almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, ülkemizin bir bölümünü geçirdiğiniz ve tamamını geçirmeye çalıştığınız aile hekimliği sisteminde vatandaşlarımızın doktorunu seçme hakkını nasıl kullanabileceğini ve kaliteli sağlık hizmetine nasıl kavuşabileceğini açıklar mısınız?

İki: Ebe, hemşire, teknisyen gibi yardımcı sağlık personelinin hastanelerdeki döner sermaye uygulamasından daha düşük gelir elde etmesine neden olan ve Bakanlığınız döneminde uygulamaya konulan kota uygulamasını kaldırmayı ve kotaları çalışanlar lehine değiştirmeyi düşünüyor musunuz?

Üç: Katılım paylarının bir kısmını reçete alanlar eczanelere ödemektedirler ve eczanelerle hastalar karşı karşıya gelmektedirler. Bununla ilgili yeni bir düzenleme düşünüyor musunuz? Hastaneler tarafından alınamaz mı?

Diğer taraftan, Niğde gibi vilayetlerde ağır vakaların tıp fakültelerine ya da büyük şehirlerdeki hastanelere nakilleri konusunda zaman zaman sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu sıkıntıların en büyüğü de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Malatya İnönü Üniversitesinden, on yedi yıl çalışan bir kişi haykırıyor ve soruyor size: “On yedi yıldır temizlik şirketine ihale ediliyorum. Hasta bakıcıyım. Hep ihale edildim. Hangi şirket aldıysa ihaleyi, o şirkete mal oldum. Ben hastalara en iyi bakıyorum. Benim yaptığım iş bir yardımcı sağlık hizmeti değil midir? On yedi yıldır asgari ücret alıyorum ama pek yakında beni psikolojik tedavi için ayrı bir kliniğe alacak mısınız?”

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Belediye hastaneleri başta olmak üzere değişik kurumlarda yaklaşık 1.800 hekim çalışmaktadır. Bunlara işyeri hekimliği açık tutulmuştur. Ne gariptir, tam gün çalışırken bunlar işyeri hekimliğine gitmektedir ama herkes işyeri hekimi de olamamaktadır. Bu kurum hekimleri için bu yasa çıktıktan sonra ne düşünülmektedir?

Diğer bir şey: Sağlıkta en fazla taşeron Sağlık Bakanlığında, sağlık hizmetlerinde var. Acaba Sağlık Bakanlığına bağlı kuruluşlarda ne kadar taşeron çalışmaktadır? Bunu sağlık çalışanları da sürekli dile getirmektedir.

Bir de, Sayın Bakan hep azami ücretten bahsediyor, 17 bin, 15 bin gibi. Acaba bir uzman hekim asgari ne alacaktır bu yasa çıktıktan sonra ve bu yasa çıktıktan sonra performans ücretleri ile temel ücretler ayrı ayrı mı vergilendirilecek, yoksa bir noktadan sonra birlikte mi vergilendirilecek? Bir de, bir ailenin, eşlerin -üniversitede çalışıyorlar- onların ücretleri de birlikte mi, ayrı ayrı mı vergilendirilecek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Türkiye’ye domuz gribi aşısını getiren firmalar arasında eski bacanağınızın olduğu doğru mudur?

İkinci sorum: 2003 yılından beri Sağlık Bakanlığı Müşavirlik görevini yürüten Adnan Bozyel’in 18/08/2009 tarihinde İlaç ve Eczacılık Genel Müdür Yardımcılığına getirilmesinin ardından Türkiye’de domuz gribi vakalarının artması tesadüf olabilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bayındır…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkürler.

Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: TSK hekimlerine döner sermayeleri olmadığı için sağlık hizmetleri tazminatı veriyorsunuz. Bu durumu en azından döner sermayesi olmayan SHÇEK ve benzeri kurum hekimleri için neden yapmıyorsunuz ya da neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Yasa tasarısının özü sadece hekimlerle sınırlandırılmış. Kendisi de hekim olan Sağlık Bakanı sağlığın bir ekip işi olduğunu neden göz ardı etmektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

Yedi buçuk dakika zamanınız var.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Başkanım, Sayın Tankut’un sorusuna cevaben şöyle ifade edeyim: Adana’da TOKİ, Sağlık Bakanlığı adına dört yüz yataklı bir hastane ihalesine başladı tamamen mevzuata uygun bir biçimde. Buradaki tarım arsası mevzuata uygun biçimde dönüştürülerek Sağlık Bakanlığına tahsisi yapıldı ve bu tahsis üzerine de burada inşaata başlandı. Daha sonra, üniversitenin bu işi mahkemeye vermesi sebebiyle -orada ticari alanları, başka alanları da TOKİ birlikte yapıyordu- mahkeme bunların durdurulmasına karar verdi, idari mahkeme. Hastane yapımına idare mahkemesi herhangi bir durdurma vermemişti. Daha sonra, buradaki alanla ilgili olarak Danıştayda başka bir durdurma kararı verildi ancak yapılmasına başlanan hastanenin ruhsatıyla ilgili bir durdurma yok ve hastane inşaatı devam ediyor. Ama şunu ifade edeyim: Aslında yargının verdiği kararlara saygımız var, onları uyguluyoruz ama gerekçesiz yürütmeyi durdurma kararları verilerek veya asıl karar çok uzağa bırakılarak bu tür kararların verilmesi aslında birçok zaman olduğu gibi gerçekten yürütme olarak bizim işimizi çok zorlaştırmaktadır. Bu anlamda, Adana’daki üniversitenin, Çukurova Üniversitesinin bu tutumu da aslında Adana halkına ulaştırmak için gayret ettiğimiz bir hastanenin yapımını geciktirmeye yönelik bir çabadan ibarettir. Bunu da ben Adana’daki değerli hemşehrilerin takdirine arz ediyorum ama şu anda hastanenin inşaatı devam etmektedir. Süreç içerisinde neyin gelişeceğini göreceğiz.

Sayın Işık, pratisyen hekimlerin uzmanlarla ne kadar farklı gelirlerinin olacağını söyledi bu kanunla. Tam gün yasasıyla uzman hekimlerimize, maaşlarına ilave ek ödemeler veriliyor, malum, pratisyen hekimlerimize de maaşlarına ilave ek ödemeler veriliyor. Burada uzman maaşları, maaş artı sabit ek ödemeyle aşağı yukarı 3 bin liraya, pratisyen maaşları da 2.300 liraya çıkmaktadır. Bunun üzerine her ikisinin de ek ödeme alma imkânları var. Uzmanlar maaşlarının yüzde 700’ü kadar, pratisyenler de 500’ü kadar ek ödeme alabilmektedirler. Aslında, arada böyle büyük bir uçurum yok. Tabiidir ki uzman hekimlerle pratisyen hekimlerin kazançları arasında biraz fark olacaktır çünkü birinci sınıftakiler, uzman hekimler çok daha uzun bir süre eğitim alan kişilerdir.

Bu özel hastanelerdeki yüzde 30-70 katkı payı meselesi... Geriye yönelik bir işlem yapmak pek mümkün görülmemektedir. Ancak bu üst sınırların da sanki bu hastaneler tarafından mutlaka alınacak sınırlar gibi algılanmaması lazım, hep böyle söyleniyor. Özel hastaneler bu sınıflandırmadan sonra -belli bir sınıflandırmaya tabi tutuluyorlar- kamuoyunun karşısına çıkıp “Biz bu farkları da almayacağız.” beyanlarında bulundu birçok özel hastane. Dolayısıyla bunlar üst sınırlardır. Vatandaşımızdan, Sosyal Güvenlik Kurumunun ödediğinin üstüne, özel hastaneler hiç fark almadan da hizmet verebilmektedirler. Bu, onların kendi rekabet şartları içinde gerçekleşen bir durumdur.

Sayın Akcan “Katkı paylarından Sağlık Bakanlığı ne kadar gelir elde edecek?” diye bir soru sordular. Aslında, katkı paylarından Sağlık Bakanlığının hiçbir geliri yok, bunlar Sosyal Güvenlik Kurumuna dönen paylardır. Ancak şunu ifade edeyim: Aslında kamu, Sosyal Güvenlik Kurumu bu paylardan dolayı bir gelir elde etmek amacıyla bunu yapmamaktadır. Daha önce de ifade ettim, hastanelere gidişi regüle etmek, düzenlemek, gereksiz gidişleri önlemek üzere bu cüzi miktarlar konmuştur. Dikkat edilirse bunlar gerçekten vatandaşımızın ödeme gücünü aşmayacak miktarlardır. Yani sonuçta eğer reçete almışsa bir aile hekiminde, sağlık ocağında 2 lira katkı payı istenmektedir ki bunların küçük miktarlar olduğu açıktır.

Sayın Köse kurum hekimleriyle ilgili bir soru sordular. Kurum hekimlerimizin, Sayın Köse, Sağlık Bakanlığına müracaatları hâlinde Sağlık Bakanlığına doğrudan geçiş yapmaları şu anda mümkündür. Bununla ilgili düzenlemeyi iki ay önce yaptık. Bunun yanı sıra iş yeri hekimliği de malum kanuna göre yapabilmektedirler.

“Aile hekimliğinde vatandaş doktorunu nasıl seçecek?” Aile hekimliğinin şöyle bir yapısı var: Bir aile hekimine yaklaşık 3 bin kişi, 3.500 kişiyi emanet ediyoruz. Altı ay sonra vatandaşlar bu aile hekimini değiştirme hürriyetine sahiptirler ve eğer herhangi bir aile hekimi daha az bireyi kendisine kayıtlı olarak hizmet yapıyorsa daha az kazanmaktadır. Dolayısıyla sistem tamamen vatandaşın memnun edilmesine, vatandaşın tatmin edilmesine yönelik bir sistemdir ve bu sistemde vatandaşımız eski sistemle kıyaslanmayacak ölçüde hekimini seçme hürriyetine sahiptir.

Sağlık çalışanlarına döner sermaye kotalarını kaldırmayacağız çünkü sonuçta bu kotalar bütün sağlık çalışanları için var. Yani bunların bir üst sınırı olmalıdır elbette kamu çalışanları açısından. Aksi takdirde kamunun, insanımızın vergisiyle veya primleriyle elde ettiği gelirlerden bunların ödenmesi mümkün olmazdı.

Niğde’den acil sevklerle ilgili bir sıkıntıdan bahsederken Değerli Milletvekilimizin süresi bitmişti. Aslında bu konuyu düzenlemek üzere üniversite hastanesini de içine alacak biçimde acil yönetimini il müdürlüklerimize veren yeni bir düzenlemeyi yaklaşık bir buçuk sene önce yaptık. Her geçen gün üniversite hastanemiz ve özel hastaneler de dâhil olmak üzere hastaneler buna uyum göstermektedir. Geçmişte, biliyorsunuz, daha çevreden, periferden gelen hastalar büyükşehirlere gönderilir ve hastane hastane dolaştırılırdı. Bunun önüne büyük ölçüde geçmiş bulunuyoruz. Önümüzdeki günlerde bu konuyu daha da geliştireceğiz.

Sayın Aslanoğlu, asgari ücretle çalışan değerli bir vatandaşımızdan bahsetti. Şu andaki sisteme göre o vatandaşımız asgari ücretle hizmetini vermeye devam edecek.

Sayın Yıldız, belediye hastanelerinde çalışanların iş yeri hekimliği yapabileceğinden bahsetti. Yapmaya devam edecekler.

Bir de, onun “taşeron” dediği, bizim “hizmet alımı personel” dediğimiz bir personel var. Sağlık Bakanlığımızda bu personelin sayısı 116 bine ulaşmıştır. İyi bir istihdam imkânı sağladık. 17 bin kişiyle bu hizmetler verilmeye çalışılıyordu hastanelerde yani SSK ve Sağlık Bakanlığı hastanelerinde ve hepiniz hatırlarsınız, temizlik, yemek, güvenlik, hosteslik, hasta karşılama hizmetleri büyük ölçüde aksıyordu. Hem büyük sayıda vatandaşımızı istihdam etmiş olduk bu yöntemle hem de vatandaşlarımıza verdiğimiz hizmetin kalitesini artırmış olduk.

Bu domuz gribiyle ilgili soruya… Yani ben sorulurken de burada gülümseme fırsatını buldum. Değerli basın mensuplarına da iyi bir magazin fırsatı doğdu bu soruyla. Aslında, değerli milletvekillerime benim bir tavsiyem var. Herhangi bir İnternet köşesinde veya herhangi bir gazetede yazılan şeye hemen balıklama atlamamak lazım. Benim eşimin kız kardeşi yok. Dolayısıyla eski bacanağım nasıl olurmuş, bunu bu Değerli Milletvekilimizin takdirine bırakıyorum. Yani bunlar, artık hakikaten komik olaylar. Dolayısıyla, sayın milletvekillerimize bu yüce çatının altında soru sorarken biraz dikkatli olmalarını öğütlerim. Bu, İnternette yayınlanan bir şeyden alındı. Biz onu tabii ki tekzip ettik, tekzip ettiler. Maalesef, böyle magazinel komik olaylar zaman zaman oluyor.

Bir değerli devlet memurunun genel müdür yardımcısı olduğundan sonra domuz gribi vakaları çıkmış. Herhâlde bu mu dünyaya domuz gribini yaydı demek isteniyor soruyla? Bunu da anlamak mümkün değil. Söylediğim gibi, değerli milletvekillerime, ben, bir yerden bir bilgi alırken dikkatli olmalarını öğütlerim. Bu hepimiz için geçerli.

Sayın Bayındır “Niçin sadece hekimler?” sorusunu sordular. Elbette öyle değil. Bu yasa tasarısı, hekim dışı sağlık çalışanlarına mesai sonrasındaki çalışmaları için ilave ek ödeme imkânı getirmektedir. Bu yasa tasarısı, hekim dışı sağlık çalışanlarına mesai dışındaki nöbet hizmetlerinden dolayı ödenecek miktarları artırmaktadır. Elbette biz sağlık hizmetlerinin bir ekip hizmeti olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, hekimlere olduğu gibi diğer sağlık çalışanlarına da hem hürmetimiz çok yüksektir hem de onların durumlarını iyileştirmeye devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Bir soru daha sormuştum Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Vakit olmadığı için onu da yazılı vereyim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.24

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Madde üzerinde yedi önerge vardır ancak İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre her madde üzerinde milletvekillerince sadece iki önerge verilebilmektedir. Her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakkı saklıdır. Bu hükümler çerçevesinde, geliş sırasına göre beş önergeyi okutup aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaraları kanun tasarısının çerçeve birinci maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin yedinci fıkrasında geçen “Sağlık Bakanlığınca belirlenir” ibaresinin “Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

 

 

Ramazan Başak

 

 

 

Şanlıurfa

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaraları kanun tasarısının çerçeve birinci maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin yedinci fıkrasında geçen “Sağlık Bakanlığınca belirlenir” ibaresinin “Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

 

 

Mustafa Ataş

 

 

 

İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı "Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 1. maddesinin 2. paragrafında yer alan "diğer personelde ise yüzde 150'sini geçemez" ibaresinde yer alan "%150'sini" ifadesinin "% 200'ünü" olarak, "İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, kemik iliği nakil ünitesi ve acil servis gibi hizmetlerde çalışan personel için yüzde 150 oranı, yüzde 200 olarak uygulanır." ibaresinde yer alan "%200" ifadesinin "% 250" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Mehmet Şandır                          Oktay Vural                            Reşat Doğru

                          Mersin                                      İzmir                                       Tokat

                                         Emin Haluk Ayhan                      Osman Durmuş

                                                   Denizli                                     Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı "üniversite ve sağlık personelinin tam gün çalışmasını ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının" 1. maddesinin 2. paragrafında yer alan "diğer personelde ise yüzde 150 sini geçmez" ibaresinde yer alan "yüzde 150 sinin" ifadesinin "yüzde 200 ünü" olarak, yine işin ve hizmetin özelliğini dikkate alarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, kemik iliği nakli ünitesi ve acil servis gibi hizmetlerde çalışan personel için "yüzde 150" oranı "yüzde 200 olarak uygulanır" ibaresinde yer alan "yüzde 200" ibaresinin " yüzde 250" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Sevahir Bayındır                   Selahattin Demirtaş                      Hasip Kaplan

                          Şırnak                                  Diyarbakır                                  Şırnak

                                              İbrahim Binici                              Sırrı Sakık

                                                  Şanlıurfa                                       Muş

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Yasa Tasarısının 1. maddesinin ikinci paragrafında 6. satırla başlayan ibarelerin “ile uzman diş tabiplerinde ve uzman veteriner hekimlerde yüzde 700’ünü, pratisyen tabip, diş tabiplerinde ve veteriner hekimlerde yüzde 500’ünü, başhemşirelerde ve veteriner sağlık teknisyenlerinde yüzde 200’ünü…” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                  R. Kerim Özkan                         Şevket Köse                    Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                          Burdur                                  Adıyaman                                 Malatya

                                               Sacid Yıldız                               Tansel Barış

                                                  İstanbul                                     Kırklareli

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim de önergem vardı?

BAŞKAN – 91’inci maddeye göre alamıyoruz Sayın Genç.

Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin ikinci paragrafında 6. satırla başlayan ibarelerin “ile uzman diş tabiplerinde ve uzman veteriner hekimlerde yüzde 700’ünü, pratisyen tabip, diş tabiplerinde ve veteriner hekimlerde yüzde 500’ünü, başhemşirelerde ve veteriner sağlık teknisyenlerinde yüzde 200’ünü…” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                                 Ramazan Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Trabzon) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün tam gün yasasını görüşüyoruz. Bu yasa kapsamında veteriner hekimler ve veteriner sağlık teknisyenleri ne yazık ki yer almamaktadır. Oysa veteriner hekimler ve veteriner sağlık teknisyenleri yıllardan beri zaten tam gün çalışırlar, yirmi dört saat görevlerinin başındadırlar ama hizmetlerinin karşılığındaki ödülü bir türlü alamazlar. Hükûmet de veteriner hekimlerin bu yasadan yararlanmasını engellemiştir. Bu durumu, verdiğimiz önergeyle aşmak istiyoruz, desteklerinizi bekliyoruz.

Gerekçemiz: Veteriner hekimler ve sağlık teknisyenleri direkt ve dolaylı olarak insan sağlığında hizmet vermektedirler, sağlıklı gıdanın üç öğün önümüze gelmesine yardımcı olmaktadırlar. Sağlıklı et, sağlıklı süt, sağlıklı yumurta, sağlıklı et mamulleri bu veteriner hekimler sayesinde soframıza ulaşmaktadır. Konu sağlık olduğuna göre, hayvanlardan insanlara bulaşan yüzlerce hastalık vardır değerli arkadaşlarım. Bunlardan akla gelenler, kuduz, ruam, brusella, tüberküloz, şarbon, kuş gribi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, paraziter hastalıklar, hepatitler şeklinde saymak mümkündür. Kuduz hastalığını duyduğunuzda hepinizin tüyleri diken diken oluyor ama veteriner hekimler, bu kuduz aşısını bizzat enjekte eden, hayvanlara enjekte eden insanlardır, hastalıkla karşılaşmaları yüzde 100 olan insanlardır. Aynı şekilde, şarbon hastalığını duyduğunuzda insanlarımız bugün şarbon hastalığının tozundan korkar hâle gelmiştir ama veteriner hekimler giderler, bu hayvanlarla bizzat mücadele ederler, otopsisini yaparlar, canlı aşılarda kullanırlar ve hastalıklardan insanları korurlar.

Koruyucu hekimlikte veteriner hekimler cansiparane bir çalışma sergilerler. O gördüğünüz kanatlıların, o gördüğünüz koyunların, keçilerin, sığırların yılda en az 7-8 kez aşıyla sirkülasyonunu devam ettirirler. Bu aşılardan örneğin brusellaBrusella S19 ve R1 aşıları canlı aşıdır. Bu S19 aşısıyla bizzat uğraşırlar ama veteriner hekimlerin birçoğu bu hastalığa yakalanmak zorunda kalırlar ama bu yasa kapsamında Bakanlık bünyesinde çalışanlar ve Tarım Bakanlığında çalışanlar, veteriner hekimler bu tam gün yasasıyla ilgili olarak o ödülle bir türlü buluşturulamazlar.

Vatandaşlar, hekimler için şu sözcükleri devamlı kullanırlar: “Allah ne eksikliğini göstersin ne de muhtaç etsin.” Bu, insan hekimleri için de aynı geçerli sözcüktür, veteriner hekimler için de aynı geçerli sözcüktür. Bu veteriner hekimler, tabiplerimiz gibi sağlık ocaklarında, sağlık evlerinde, hastanelerde steril koşullarda değil, ahırlarda, yaylalarda, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde görevlerini ifa ederler. Buna rağmen -biraz önce de söylediğim gibi- yine bu yasal statüden yararlanamazlar.

Koruyucu hekimliğin önemini kavrayamayan Sayın Başbakanımız “Aşı olmayacağım.” diyerek Sayın Sağlık Bakanımızı sırtüstü düşürmüştür; bu, Türk kamuoyunu da çok üzmüştür. Ama koruyucu hekimliği kırsaldaki, en ücra köşedeki o bizim okuma yazma bilmeyen vatandaşlarımız önemsemiştir ki o koyunlarına, keçilerine hiç gönül kibarlık göstermeden giderler, aşılarını yaptırırlar. Ama biz bu konuda, bir domuz gribi aşılamasında ülke olarak sınıfta kaldık çünkü ikilem yaşandı, Sayın Başbakanımız “Aşı olmayacağım.” dedi, Sayın Bakanımız, hekimlerin ve koruyucu hekimliğin önemini kavrayarak aşının olunması gerektiğini anlattı. Buna rağmen 300-400 vatandaşımızı kaybettik. Bir domuz gribi aşılamasını da ağzımıza yüzümüze bulaştırdık ama veteriner hekimler, yüzlerce aşı yapmalarına rağmen, hiçbirini ellerine bulaştırmadan bu işi başarırlar. Onun için, bu özlük hakları anlamında, Bakanlık bünyesinde çalışan veteriner hekimlerin, uzman veteriner hekimlerin, sağlık teknisyenlerinin bu yasadan yararlanmasını talep ediyoruz.

Bir hastalıkta, domuz gribi hastalığında bunları yaşadık ama atların ruamını aklınıza getiriniz. Ruamdan geçmişte insanlarımız ölüyordu ama bugün ülkemizde ruam konuşulmuyor, bugün ülkemizde tüberküloz konuşulmuyor, bugün ülkemizde bruselloz aşılaması olmasa, değerli arkadaşlarım, hepiniz peynirde brusellayla buluşursunuz, ette brusella hastalığıyla buluşursunuz, sütte brusella hastalığıyla buluşursunuz ama bu çalışmalar ki bu hastalıkları, hayvanlardan insanlara geçen hastalıkları aşılarıyla önlemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, zaman zaman soruluyor, Sayın Bakanımız da bunlardan huzursuz oluyor ama bu domuz gribi aşılamasında bu aşılar hangi firmalara getirtilmiştir, bu firmaların elinde ne kadar aşı kalmıştır, bu aşılara ne kadar para ödenmiştir? Bir hastalıkta bunları yaşadık diyorum. Bu hastalıkları tekrar yaşamamamız dilekleriyle veteriner hekimlerin ve veteriner sağlık teknisyenlerinin yasa kapsamına alınmasını diliyor, tümünüze saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.54

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde verilen Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan’ın önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İyi sayılsın Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Olur.

Peki, elektronik oylamayla yapıyorum.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı "üniversite ve sağlık personelinin tam gün çalışmasını ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının" 1. maddesinin 2. paragrafında yer alan "diğer personelde ise yüzde 150 sini geçmez" ibaresinde yer alan "yüzde 150 sinin" ifadesinin "yüzde 200 ünü" olarak, yine işin ve hizmetin özelliğini dikkate alarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, kemik iliği nakli ünitesi ve acil servis gibi hizmetlerde çalışan personel için "yüzde 150" oranı "yüzde 200 olarak uygulanır" ibaresinde yer alan "yüzde 200" ibaresinin " yüzde 250" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Sevahir Bayındır (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – İkinci önergenin imza sahiplerini okutuyorum:

                   Mehmet Şandır                          Oktay Vural                         Osman Durmuş

                          Mersin                                      İzmir                                    Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Durmuş konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sağlık hizmeti bir ekip işidir. Ekibin bir bölümü, hemşireler, sağlık memurları, laborantlar ve teknisyenlerdir. Dolayısıyla, bu kanunda özellikle yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane ve organ ve doku nakli ünitelerinde çalışan personel...

Bizler, konuşmamızın süresi sınırlı olduğu için, ekibin diğer üyelerini şu ana kadar birçoğumuz ihmal ettik. Milliyetçi Hareket Partisinde konuşmalar paylaşıldığı için, hemşirelerle, sağlık memurlarıyla, laborantlarla, röntgen teknisyenleriyle ilgili görüşlerimizi sırasıyla ifade edeceğiz.

O bakımdan, özellikle, önergemde yer alan “yüzde 150’sini” ifadesinin “yüzde 200’ünü”, yine "yüzde 200 olarak uygulanır" ibaresinde yer alan "yüzde 200" ibaresinin "yüzde 250" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ettim. Burada, sizlerin de, sağlık ekibinin ciddi üyeleri olan bu insanların göstergelerinin artırılmasıyla döner sermaye oluşursa kurumda, buradan pay almalarını temin etmenizi istiyorum. Bunu önemsiyorum, ciddiye alıyorum. Çok ciddi telefonlar alıyoruz “Konuşmalarınız doktor ağırlıklı oldu.” diye. Hayır, ekip gerçekten bir bütündür, ekibin elemanlarını ayırmamamız lazım.

Buradan Sayın Bakana ve Müsteşara şunu ifade etmek istiyorum: Malpraktis ya da mesleki sorumluluk sigortası kanununda, biz, gerçekten, hekimleri korusun diye sigorta getiriyoruz. Ama taşrada bazı yerlerde anesteziyi anestezi teknisyeni veriyor. Dolayısıyla, bir sorumluluğu var. Yoğun bakımdaki hemşire cezaya muhatap olabilir, anında, tüpü çıkar, müdahale etmezse. Bunlar da cezaya muhatap olacakları için, risk altındaki yardımcı sağlık personelinin de mesleki sorumluluk sigortası kapsamında değerlendirilmesini istirham ediyorum. Bunlara önem vereceklerini ve özen göstereceklerini düşünüyorum.

Sayın Bakan 2002’ye takıyor zaman zaman. Ben burada bazı rakamlar vereceğim. 2002 yılında sigortalı kapsamındaki nüfus 57 milyon -burada, elimde belgesi var, 57 milyon- 11 milyonu da yeşil kartlı, 68 milyon. Maliye Bakanlığı temsilcisi, Sosyal Güvenlik Bakanlığı temsilcisi ile birlikte  Bakanlar dâhil toplandığımızda, 67 milyon nüfusu olan Türkiye’de o gün sigorta kapsamındaki insan sayısı 67 milyonun üstündeydi. Onun için, Maliye Bakanlığına itiraz ettim: “Bir ailede hem Sigortalı var hem Emekli Sandığı ya da Kurum sosyal güvencesi var ve dublikasyonlar var, bunları düzeltin, hem Sigortalı hem Emekli Sandığı ya da Kurum sigortalısı olmasın.” Nitekim, yapılan incelemelerde, birçok yanlış sigortalı insanların olduğu da gözlemlendi. Dolayısıyla, burada kamunun resmî verileriyle konuşmamız lazım.

“Dün şöyleydi, bugün böyle.” derseniz, ben o zaman şunu sorarım: Siz 16 milyon 400 bin yeşil kartlının 5 milyonunun yeşil kartını iptal ettiniz. 5 milyon nüfusu az mı görüyorsunuz? Siz 1 milyon BAĞ-KUR’lunun bugün primini ödeyemediği için hastaneden istifade edemediğini, dolayısıyla çocuklarıyla birlikte 5 milyon nüfusu topladığınızda 10 milyon kişinin sosyal güvenlik kapsamında istifade edemediğini biz biliyoruz. Ya o 5 milyon sahteydi ya da gerçekten yeşil kartlının bugün kartlarını geri aldınız. O zaman 10 milyon, 70 milyonun yüzde 14’üdür, yüzde 14’üdür.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Çocuklar, herkes istifade ediyor.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Matematik bilmiyor olabilirsiniz, oturur bunu hesap ederiz, söyleriz. Burada rakamlar doğru söylenmeli.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – On sekiz yaşından küçükler, herkes istifade ediyor.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, kayıtlara geçmesi için söylüyorum: Biraz evvel Doktor Saim Kılıç’la konuştum, 2003’te kendisine gelen tehdit telefonu kontörlü telefondan gelmiş çünkü savcılığa müracaat etmiş, işin üzerine gitmiş. “Böyle bir olay yok.” derseniz, savcılıktaki kayıtları neye göre yok sayacaksınız? Yapmayın, biraz burada eski bakanlık yapmış adamların da doğru konuşacağını kabul edin, yapmayın. Buraya çıkıp “Böyle bir şey yok, yalan.” derseniz, o zaman Kırıkkale Keskin Hastanesinde hamile başhekimi milletvekilinizin kardeşi tehdit etti “İhaleyi bana vereceksin.” dedi. Kadın düştü, savcılığa müracaat etti, düşük tehlikesi geçirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Bu örnekleri çoğaltabilirim. O zaman Bakanlığa düşen şey şudur: Görevde değiştireceği kişileri “Ey partililer, ne olur, ihale alacağız diye tehdit etmeyin.” demesi lazım. Çıkıp burada bana sataşacağına tehdide fırsat vermemesi lazım.

Sağlık Bakanlığı ya da hizmet bakanlıklarında görev alacaklara ilçe başkanları müdahale etmemeli. Benim dönemimde de oldu, müthiş karşı çıktım. Sağlık personelinin mesleğinin farklı olduğunu, bu meslekte siyasetin etkin rol alamayacağını söyleyerek birçok tartışmalarım oldu. Dolayısıyla bunu şunun için söylüyorum: Sağlık hizmeti size de lazım olacak. 80 öncesi “Sağcı hasta şöyle oldu, solcu hasta böyle oldu.” dedikoduları oldu. Şimdi AKP’liler ihale alacak diye hastaları tasnife tabi tutmayalım. Bu insanların hepsi, bugün sizde yarın bizde misali, Türk milletinin birer şerefli üyesidir.

O insanların hepsi de iyi muameleye ve sağlık hizmetine layıktır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

Sayın Bayındır…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlık hizmeti bir ekip hizmeti diye tanımladık ama sağlık sektöründe hem sayısal olarak hem iş gücü olarak en büyük sorumluluğu üstlenen değerli meslektaşlarım, hemşire arkadaşlarımdır. Hemşirelik mesleği, bugüne kadar evrensel normlarda bir meslek tanımı konusunda ciddi sorunlar yaşıyor. Bir yasa değişikliği gerçekleştirildi. Bu çok önemliydi ama yönetmeliğin henüz çıkmıyor olması bu eksikliğin devam etmesini sağlıyor yani yasayı anlamsız bırakıyor. Sayın Bakanımız bu konuda çalışmalarını hızlandırdığını ve kısa sürede yönetmeliği çıkaracağını söyledi. Biz de takipçisi olacağız.

Yine bu yasayla yani tam gün yasası, artı kamu hastaneleri birliği yasasıyla amaçlanan ne olacak? Hastanelerin daha fazla para kazanması olacak. Peki, bu daha fazla para kazanmak için ne olacak? Daha fazla çalışma yapılacak. Yani sekiz saatlik iş yerine âdeta günün yirmi dört saati yani haftanın yedi gününün yirmi dört saati neredeyse bir çalışmayla yürütülecek. Çünkü öngörülen yani giderek tam olarak hayata geçecek olan sistem, ne kadar çok hasta bakarsanız o kadar çok para kazanacaksınız yani baktığınız vaka endeksli ve dolayısıyla bu sistem kendisine şu handikabı da getirecek: Örneğin, bir hekimin bir hastaya ayıracağı zaman bu noktada imtina edinebilinir. Yani, hem uzun bir bakım gerektiren ağır hastalar ve uzun zaman gerektiren hastalar bir yerde belki de angarya hâline gelecektir. Yani özel hastaneler nasıl bu muameleyi yapıyorsa bu hastalara, muhtemeldir ki bu uygulamalar tam olarak hayata geçtiğinde, kamu hastaneleri diye tanımlanan özel statüdeki bu hastanelerimizdeki pozisyon da ne yazık ki bundan aşağıya olmayacak.

Yine bu sistem, performans ve aşırı çalışma yani kâr hırsına dayalı bir çalışma olmuş olacak. Yani, bu daha çok işletmecilerden oluşacak bu kamu hastanelerinin yönetimi de önümüze gelecek. Bu yönetim soracak: Sen kaç para kazandın? Kaç hastaya baktın? Her ay sonu sağlık çalışanı, ekibin tümü bunun derdine mi düşecek? Bu hasta geldi mi gelmedi mi? Kaç hasta baktım? Acaba bu ay kazanacağım para benim giderlerimi karşılayacak mı, borçlarımı ödeyebilecek miyim? Gecesi gündüzü bu telaş içine girmiş olacak ve yine bu telaşın en fazlasını da ne yazık ki yardımcı sağlık personelleri yaşayacak.

Sayın Bakan, yani nöbet zamanının bile tümünün parasını alamıyor bugün çalışanlar çünkü yasada sınırlanıyor, şu saate kadar. Yüz otuz saat -örneğin- işte nöbet tutan ücretini alabilecek, ya sonrasını? Kaldı ki, yani yıllık iki yüz yetmiş saat fazla mesai en fazla öngörülen bir ortamda, ne yazık ki Türkiye’de bir ayda yüz küsur saat insanlar ekstra fazla çalışmak durumunda kalacaktır. Bu da yetmeyecek, bu sistemle birlikte, performansla birlikte bu çalışma süresi daha fazla olacak. Ama bu süre, çalışma kapsamında hak ettiği emeğinin değerini alacak mı? Ne yazık ki yardımcı çalışan sağlık ekibinin emeğinin değeri daha çok ucuzlayacak, bedenen daha çok yorulacak, psikolojik olarak daha çok zorlanacak. Yani sağlıklı hizmet vermesi gereken sağlık ekibi ne yazık ki sağlık sorunuyla, sağlık riskleriyle karşı karşıya kalacaktır. O nedenle, madem fazla para kazanmak cazip hâle getirilmeye çalışılıyor, o zaman lütfen yardımcı sağlık çalışanlarının da ek ödemelerinin ve göstergelerinin yükseltilmesi gerektiğini düşünüyoruz ve önergemizin kabul görmesini öngörüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayındır.

Sayın Bayındır, eğer yanlış duymadıysam “DTP” dediniz.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Yanlış değil, DTP’de, BDP’de… Buna mecbur ettiler. Ruhumuz DTP.

BAŞKAN – Hayır, hayır… Ben sizin adınıza, tutanaklara geçmesi açısından, Barış ve Demokrasi Partisi…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Bu bizim ayıbımız değil vallahi.

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Şimdi, bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaraları kanun tasarısının çerçeve birinci maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin yedinci fıkrasında geçen “Sağlık Bakanlığınca belirlenir” ibaresinin “Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                     Mustafa Ataş

                                                                                                                         İstanbul

Diğer önerge sahibi Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekili.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Önerge sahibi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeleri okuyalım:

Gerekçe:

Yapılan değişikliğin kanunun ruhuna uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – İkisi de aynı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde beş önerge vardır, ancak İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre her madde üzerinde milletvekillerince sadece iki önerge verilebilmektedir. Her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin de birer önerge verme hakkı saklıdır. Bu hükümler çerçevesinde geliş sırasına göre dört önergeyi okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesi ile 209 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 3’de geçen “Tıpta Uzmanlık Tüzüğünde belirtilen dallarda bu Tüzük hükümlerine” ibaresinin “tıpta uzmanlık mevzuatına” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                     Recep Akdağ

                                                                                                                    Sağlık Bakanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

418 sayılı kanun tasarısının 2. maddesi Ek Madde 3 bölümünün birinci fıkrasındaki diş tabiplerine ise % 180 oranında, kelimesinden sonra “eczacılara % 160 oranında” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

                    Beytullah Asil                          Erkan Akçay                            Reşat Doğru

                        Eskişehir                                   Manisa                                      Tokat

                                         Emin Haluk Ayhan                   Mehmet Serdaroğlu

                                                   Denizli                                    Kastamonu

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım son iki önerge aynı mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile düzenlenerek 209 sayılı Kanuna eklenen ek üçüncü maddenin birinci fıkrasında geçen “% 180’i” ibaresinin “% 200’ü” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                              Mehmet Müezzinoğlu

                                                                                                                         İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile düzenlenerek 209 sayılı Kanuna eklenen ek üçüncü maddenin birinci fıkrasında geçen “% 180’i” ibaresinin “% 200’ü” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                    Veysi Kaynak

                                                                                                                   Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutayım?

Gerekçe:

Kanun metninde geçen oranı artırmak düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

418 sayılı kanun tasarısının 2. maddesi Ek Madde 3 bölümünün birinci fıkrasındaki diş tabiplerine ise % 180 oranında kelimesinden sonra “eczacılara % 160 oranında” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

                                                                                                Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Doğru efendim…

BAŞKAN – Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde verdiğim önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizde 2’nci maddesine eczacıların da eklenmesini önermekteyiz çünkü sağlık bir bütündür. Sağlıkta hekimlerin yanında, hekimler, diş hekimleri, eczacılar hatta veterinerler ve diğer yardımcı sağlık personeli şeklinde bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu maddede de eczacılar kelimesini ve onunla beraber diğer çalışanları da eksik görmüş olmamızdan dolayı, eczacı kelimesi numune olmak kaydıyla diğerlerinin de eklenmesini uygun görmüş bulunuyoruz. Önergemiz kabul edilir ve akabinde diğer önergeler de kabul edilirse Sağlık Bakanlığı ve Refik Saydam Enstitüsünde çalışan eczacılara ve diğerlerine de döner sermayeden yüksek oranda bir katkı payı verilmiş olur diye düşünüyorum.

Hekimlik, tabii çok ağır bir görevdir. Hekimler çok ağır şartlar altında diğer yardımcı hizmetlerle beraber, diğer arkadaşlarla beraber çalışırlar. Hekimlerimiz ve sağlık personelimiz gelmiş olan bu kanundan çok şey beklediler. Özellikle, beklentilerinin başında maaşlarının artırılması ve artırılmış olan maaşın da emekliliğe yansıtılması şeklindeydi. Tabii, maaşların artırımı döner sermaye kanalıyla artırılıyor. Esasında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda verilmiş olduğu şekliyle yani özlük haklarının hepsinin de olmuş olduğu maaş artırımı uzun zamandan beri bekleniyordu ancak o değil de döner sermaye şeklinde bir artırım var gibi görünüyor.

Tabii, esasında döner sermaye uzun zamandan beri verilen bir durumdur, ancak bunun bu şekilde yine artırılmış olmasının bile faydası olacağı kanaatindeyim. Ancak, tabii, burada emekliler konusu özellikle çok önemlidir, çünkü şu anda, işte otuz yıllık çalışmış olan bir hekimin emekli olduktan sonra almış olduğu maaş neredeyse 1.200-1.300 civarında olup, yani çalışırken almış olduğu maaşın dörtte 1’i veyahut da beşte 1’i oranında olduğu da görülmektedir.

Tabii, buradaki kanunun esası döner sermaye gelirlerinin artışıyla ilgilidir. Yani döner sermaye gelirleri artırılacak ve ondan da hekim başta olmak üzere ve diğer tüm sağlık personeli de almış olacaktır.

Tabii, burada da şunu göz önüne almak mecburiyetindeyiz. Döner sermaye gelirleri acaba artmazsa ne olacak? Yani bazı hastaneler vardır, işte biraz önce birinci bölümün başında sormuş olduğumuz soruların içerisinde bulunan bazı hastaneler. Gerçi Sayın Bakan bana o bilgileri vermiştir ama, Tokat için söylüyorum; Artova Hastanesi, Sulusaray Hastanesi, işte Pazar Hastanesi, Almus Hastanesi, buralar gelir bakımından çok düşük olan hastanelerdir.

Şu anda, bu kanunla beraber hekimlerimizin maaşlarında 4 milyar, 5 milyar gibi artışlar öngörülmektedir, ama Sayın Bakanım, şunu da bilin ki o bölgeler mahrumiyet içerisinde olan bölgelerdir. Oradaki insanlarımıza muayenehane açma hakkını vermiyoruz, döner sermayeden siz bunları alacaksınız diyoruz, ama şu an itibarıyla oralarda da çok süratli bir şekilde döner sermaye gelirlerinin düşmekte olduğunu da görmek durumundayız, hatta bu düşüş diğer hastanelerde de görülebilir.

Bakınız, bugün bir başhekimle görüştüm. Başhekimin ifadesi, bu hasta katkı paylarının olmasıyla beraber -hani, şu anda sağlık ocaklarından 3 lira, devlet hastanelerinden 10 lira, işte özel sektör hastanelerinden de 15 lira civarında katkı payları alıyoruz ya- büyük oranda gelirlerinin düşmekte olduğu şeklinde SOS verecek şekilde bir söylem içerisindedir. Yani önümüzdeki zaman dilimi içerisinde hastane döner sermayelerinde çok ciddi manada düşüşler olacaktır deniliyor.

Peki, o zaman ne olacak? Yani bu hastane döner sermayeleri çalışmadığı zaman, döner sermayeler para kazanmadığı zaman, acaba oradaki hekimimize, eczacımıza, diş hekimimize veyahut da diğer çalışanlara hangi kaynaklardan bunu vereceğiz? Bunların da burada açıklanması gerekiyor. Yani burada da Sağlık Bakanlığı tarafından, işte “Döner sermaye gelirleri düştüğü zaman, olmadığı zaman da bunların belirli kaynaklardan, şu kaynaklardan açıklanır.” şeklinde bir hükmün gelmesi gerekiyor.

Bakınız, şu anda bazı hastaneler, büyük hastaneler, küçük hastaneler veyahut da diğer hastanelere döner sermayelerinden borç veriyorlar. O vermiş oldukları borçlar acaba geri ödenebiliyor mu? Onların geri ödenme şansları yok. Çünkü, onların da döner sermaye gelirlerinin çok düşük olmasından dolayı ödeme şansları olmadığını biz görüyoruz.

Bakınız, şu anda döner sermayelerden temizlik hizmetlerinde, büro hizmetlerinde, çeşitli hizmetlerde çalışan insanlar var ve bu sayı da gittikçe daha fazla artarak gidiyor, yani bir devlet hastanesinde neredeyse, devlet hastanesinin çalışan personelinden daha fazlasını oralarda görüyoruz. Yani, döner sermayenin temizlik hizmetlerinde yahut da laboratuar hizmetlerinde yahut diğer hizmetlerde buralara maaşının verilmesi kaydıyla buralarda çalışıyorlar. Yine, ilerideki dönemlerde, tahmin ediyorum ki, döner sermaye gelirlerinin düşmesiyle beraber oralara da para veremeyeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Döner sermayeler, şu anda sarf malzemelerinin, ameliyathanelerden tutun da diğer yerlere kadar sarf malzemelerinin de parasını karşılıyor. Yani, bir sürü giderler çıktıktan sonra siz döner sermaye gelirlerini veriyorsunuz. Ama gördüğüm kadarıyla, herhâlde, önümüzdeki dönemde, ekonomik krizin de derinleşmesiyle beraber ödemekte çok büyük zorluklarla karşılaşacağımızı söylemek istiyorum.

Diğer bir konu da burada, özellikle sağlık personeli içerisinde bulunan 4/B’liler ve 4924 sayılı Kanun’la çakılı şekilde çalışan insanlar da bu kanundan bir şeyler bekliyorlardı. Bakınız, 4924 olsun, 4/B’liler olsun, eş durumu dâhil olmak üzere tayin hakkından faydalanamıyorlar. Onlar dört sene, beş sene kalıyorlar. Esasında, Sağlık Bakanlığı olarak bu insanlara “Beş sene siz burada çalıştınız, ben sizi mükâfatlandırıyorum, istediğiniz yere gönderiyorum.” şeklinde bir söylemi neden söylemiyoruz? En azından, o insanların gönlünü almış oluruz diyorum.

Eczacılara bu konuda destek olunmasını bekliyor, önergemin kabulünü arz ediyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Reddedilmiştir.

Sayın Genç, sisteme girmişsiniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi bu, temel kanun. İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre her madde üzerinde 2 milletvekilinin önerge verme hakkı var, her grubun da bir önerge verme hakkı var, her grubun da bir önerge verme hakkı var.

Şimdi, 87’nci maddede diyor ki: Her madde üzerinde 7 milletvekilinin önerge verme hakkı var. Her grubun da birer önerge verme hakkı var. Fakat herhangi bir grup önerge hakkını kullanmazsa, milletvekilleri, bağımsız veya öteki bir milletvekili o grup adına o önergeyi verebilir, diyor.

Şimdi, 91’inci madde yazılırken bu yazılmamış buraya. Ama aslında bana göre, yani şimdi uygulamayı yaparken 87’nci maddenin, o grupların önerge vermemesi hâlinde eksik kalan grup önergesinin bir milletvekili tarafından veya bağımsız milletvekili tarafından verileceği yolundaki hükmün 91’inci maddede uygulanması lazım.

Zaten burada bakın, tümü 21 madde, 19 maddelik bir kanun temel kanun olarak getirilmiş. Yani burada milletvekillerinin önerge verme hakkını AKP önlüyor, kendi önergeleriyle dolduruyor. Biz de bu çok önemli, hayati bir konuda bir fikir söyleyemiyoruz. Bu bir haksızlıktır yani Sayın Başkan. Bence uygulamanızı, yani burada herhangi bir grup önerge vermemişse, o grubun önerge hakkını bir bağımsız milletvekilinin veya bir başka milletvekilinin kullanması konusunda bir uygulama yaparsanız memnun olurum.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesi ile 209 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 3’de geçen “Tıpta Uzmanlık Tüzüğünde belirtilen dallarda bu Tüzük hükümlerine” ibaresinin “tıpta uzmanlık mevzuatına” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                     Recep Akdağ

                                                                                                                    Sağlık Bakanı

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Başkanım, küçük bir açıklama yapacağım müsaade ederseniz.

Bir önceki önergede Değerli Milletvekilimiz sağlık ocaklarında 3 lira vatandaştan bir katkı payı alındığını ifade ettiler. Muhtemelen bir… Yani teknik açıdan düzeltme ihtiyacını duyuyorum. Hizmetler için, koruyucu hizmetler ve tedavi edici hizmetler için herhangi bir ücret alınmamaktadır sağlık ocaklarımızda ve aile hekimliklerinde, reçete tanzim edilmişse 2 lira alınmaktadır. Bunu bu şekilde kayıtlara geçmesi için ifade etmiş oldum.

BAŞKAN – Önergeye katılıyor musunuz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Önergeye katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Konuşmayacağım Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 9 uncu maddesi, tıpta uzmanlık ile ilgili hususların tüzükle düzenleneceği öngörülmüşken, bu maddede 28.3.2007 tarihli ve 5614 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, tıpta uzmanlığa ilişkin hususların Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.

Bu maddeye göre hazırlanan yönetmelik “Tıpta ve Dişhekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği” adıyla 18.7.2009 tarihli ve 27292 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve Tıpta Uzmanlık Tüzüğü mülga olmuştur.

Bu sebeple maddede gereken düzeltmenin yapılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda…

BAŞKAN – Doğru, haklısınız.

Maddeyi kabul edilen önerge çerçevesinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında geçen “haftada asgari on saat ders vermekle yükümlüdür” ibaresinin “haftada asgari oniki saat ders vermekle yükümlüdür” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                     Kerim Özkul

                                                                                                                          Konya

TBMM Başkanlığına

Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. maddesi anayasaya aykırı olup tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                       Tayfun İçli

                                                                                                                        Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Halkın yararına olan her yasaya destek veriyorum. Bu yasanın da özü itibarıyla halkın yararına olduğuna inanıyorum. Ancak, birazdan ifade edeceğim gerekçelerle bu yasanın Anayasa’ya aykırı olduğuna inanıyorum.

Birincisi şu: Değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın 95’inci maddesine göre, bir kere, Anayasa’nın 95’inci maddesine göre “Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı İçtüzük hükümlerine göre yürütür.” diyor birinci fıkrası. Şimdi, elimdeki bu tasarıda “Not:” demiş Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, asli komisyon olarak tabii ki Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna sevk etmiş; tali komisyon olarak, uzmanlık komisyonu olarak da Plan ve Bütçe, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Millî Savunma ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonlarına sevk etmiş, altı ihtisas komisyonuna sevk etmiş. Bakıyorsunuz raporda, bu ihtisas komisyonlarının değerli başkanları bu kanun tasarısını gündeme almamış ve ihtisas komisyonlarında bunları görüştürmemiş. İç Tüzük’ümüze göre, komisyon başkanlarının takdir hakkı yoktur; mutlaka bu yasayı alacak komisyona, on gün içinde rapora bağlamazsa, esas komisyon işlemine devam edecek ve tasarıyı Genel Kurula getirecek.

Şimdi, Anayasa’nın 95’inci maddesine aykırı ama en vahim olanı, Anayasa’nın 163’üncü maddesi… Sayın Bakanı burada çok dikkatle dinledim. Sayın Bakan, sağlık çalışanlarına gelir artırıcı birçok düzenleme getirdiğini söylediği gibi, sayın doktorlarımızın ve sağlık çalışanlarının emekliliklerini de düzenleyen -değil mi Sayın Bakanım- birtakım hükümler getirdiğini söyledi. Şimdi, Anayasa’mızın 163’üncü maddesi çok açık bir hüküm taşımaktadır. Eğer bu kanun tasarısı, ihtisas komisyonu olan Plan Bütçe Komisyonunda görüşülmüş olsaydı, gelir azaltıcı, gider artırıcı bir yasa tasarısının görüşülmemesini, bu konuda Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtirdi. Anayasa’nın 163’üncü maddesi “Merkezî yönetim bütçesiyle verilen ödenek, harcanabilecek miktarın sınırını gösterir.” dediği gibi, son cümlesinde de “Carî yıl bütçesindeki ödenek artışını öngören değişiklik tasarılarında ve carî ve ileriki yıl bütçelerine malî yük getirecek nitelikteki kanun tasarı ve tekliflerinde, belirtilen giderleri karşılayabilecek malî kaynak gösterilmesi zorunludur.” amir hükmünü taşımaktadır. Kaldı ki, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu gereğince de gider artırıcı bir yasa getiriyor iseniz, kaynağını nereden bulduğunu göstermeniz gerekecektir. Şimdi, bugün çalışmakta olan bir hekimin emeklilik hakkını dahi düzenleyebildiğini söylediğiniz bu yasa tasarısı, Anayasa’nın 163’üncü maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada bir kanun çıkarıyoruz. Demokrasisi gelişmiş ülkelerde bir kanun ilgili tarafların da görüşü alınmak suretiyle iyice olgunlaştırılır, meclislerinde görüşülür ve o çıkan yasa, o ülkede uzun yıllar uygulanır ama bizim ülkemizde, her nedense, çıkan kanun tasarıları kevgire dönmektedir. Bugün çıkardığımız bir kanun tasarısı, on beş gün sonra gelen başka bir teklifle değişikliklere uğratılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bunu kabul etmek mümkün değildir. Şimdi, bu kanunun kimi maddelerinin yürürlük tarihi altı ay, kimi maddelerinin yürürlük tarihi bir yıl sonradır. E, peki böylesine önemli bir kanunu siz neden alelacele Türkiye Büyük Millet Meclisine getirip de ihtisas komisyonu olan altı komisyonu görmezden geliyorsunuz? İhtisas komisyonunda görev yapan her siyasi partiye, gruba mensup çok değerli milletvekilleri vardır. Neden onların görüşlerinden yararlanmıyorsunuz? Sadece Plan-Bütçe meselesi değil. Bakın, çok değerli silahlı kuvvetler mensupları orada. Gülhane Tıp Akademisi ve askerî tabiplerle ilgili düzenlemeler getiriyorsunuz, Yüksek- öğrenim Kurumuyla ilgili düzenlemeler getiriyorsunuz. Hani Millî Eğitim Komisyonunun burada raporu? Hani Millî Savunma Komisyonunun burada raporu? Yani o zaman bu komisyonları siz görmezden gelecekseniz, Anayasa’nın 95’inci maddesini hiçe saydığınız gibi İç Tüzük’ün 26 ve 37’nci maddelerini de görmezden geliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun, elimdeki kanun 19 maddeden ibaret. Bunun 2 maddesi yürürlük ve yürütme maddesi, geriye 17 madde kalıyor. Madem böylesine önemli, halkın tıp konusunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Halka, madem bu kadar iyi, yararlı hizmetler yapıyoruz, niye maddelerin madde madde görüşülmesinden kaçıyoruz da bunu bir temel kanun olarak görüp, iki bölüm hâlinde görüşüp “Kabul edenler… Kabul etmeyenler…” diye -AKP İktidarının sayısal çoğunluğuna güvenerek- bu yasayı çıkartıyoruz?

Elimizi vicdanımıza koyacağız. Burada çok iyi hatip olabilirsiniz. “Ben popülist değilim, halka hizmet ediyorum.” diyebilirsiniz. Ben doktor değilim, bu yasanın ne getirdiğini çok iyi bilmeyebilirim. Bunu bilebilmem için bana zaman tanımanız lazım ve benim bu uzmanlarla bu işi mütalaa etmeme fırsat vermeniz lazım.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı hiçbir milletvekilinin odasına dağıtılmamıştır, çok az milletvekilinin odasına dağıtılmıştır, benim odama dağıtılmamıştır, birçok milletvekilinin odasında bu yoktur. Milletvekilleri şimdi fotokopi almak suretiyle bu kanundan bilgi sahibi olmaktadır. Yapmayalım arkadaşlar. Yani bir kanun yapacaksak bu kanunu adam gibi yapmalıyız çünkü halk bizden adam gibi kanunlar çıkartmamızı beklemektedir. Burada, okullardaki münazara gibi bir konuyu ortaya atarız, AKP Grubu “Bu iyidir.” der, öbür grup “Kötüdür.” der. Burada münazara yapmıyoruz. Bu çıkarttığımız yasa Türk insanının sağlığıyla ilgili önemli bir yasa. Evet, tam gün çalışmasına evet, halka hizmet evet, paralı sağlık hizmetine hayır, zenginlere daha iyi sağlık hizmeti, fakirlere daha kötü sağlık hizmetine hayır. Bunları netlikle söyleyebilmeliyiz ama bunları söyleyebilmek için de kanun yapma tekniği konusunda olağanüstü hassasiyet göstermeliyiz çünkü burada konuştuğumuz olay Türk halkının sağlığıdır. Yoksa, güzel kelimeler, güzel cümleler kurmak suretiyle bu münazaraya katılan taraflar istedikleri gibi şeyleri burada ifade edebilirler.

Onun için, bu Anayasa’ya aykırılık önergemin tutanaklara geçmesi için söz talep ettim. Sayın Başkanımın da nezaketi ve gösterdiği hoşgörü için de teşekkür ediyorum. Çünkü burada konuşabilmek bağımsız bir milletvekili için çok zor, engellemelerle karşılaşıyoruz.

Bu nedenle de hepinize çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Buradaki değerli konuşmacı milletvekili arkadaşımızın ve tüm hazırunun bilgilerine arz etmek istiyorum ki, yaptığımız uygulama kanunlara ve İç Tüzük’e uygundur, hiçbir aykırılık yoktur. Şöyle ki: Sağlık Bakanlığınca hazırlanan bu tasarı, 26 Mayıs 2009 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gelmiş ve 8 Haziran 2009 tarihinde Komisyonumuza ulaşmıştır ve biz, İç Tüzük’ün 37’nci maddesindeki öngörülen on günlük süre tamamlandıktan sonra Komisyon gündemimize almışız ve bir alt komisyon oluşturmuşuz. Alt komisyon, 23 Haziran ve 24 Haziran 2009 günlerinde çalışmış ve nihayet, kanun, 26 Haziran 2009 tarihinde Komisyonumuzda kabul edilmiştir.

Şunu unutmamalıyız ki, biz Komisyonumuza, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu olmakla birlikte, tüm kamu kurum ve kuruluşlarından ilgili uzmanları davet etmekteyiz. İlgili bakanlıkların görüşleri çerçevesinde bu kanun çıkarılmıştır. Yani, orada, bizim arkadaşlarımızı, bu tip uygulamaları bilmeyen arkadaşlar gibi hafife almanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bu bir dil sürçmesidir zannediyorum. Sanki biz bu işi anlamazmışız gibi Komisyonumuzu hafife almaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Biz, Türkiye’nin sağlıktaki dönüşümünün yedi yıldan beri bütün kanunlarını Komisyonumuz ele almış ve kanunlaştırmıştır.

Ben bunu düzeltmek istiyorum ki; yaptığımız işlem, hukuka, yasalara ve İç Tüzük’e uygundur.

Arz ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında geçen “haftada asgari on saat ders vermekle yükümlüdür” ibaresinin “haftada asgari oniki saat ders vermekle yükümlüdür” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                     Kerim Özkul

                                                                                                                          Konya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özkul mu konuşacak…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun metninde geçen ders saati miktarını artırmak düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Efendim, Sayın Komisyon Başkanı benim Komisyonu hafife aldığıma dair bir açıklamada bulundu. Benim öyle bir meramım yoktur, öyle bir ifadede de bulunmadım. Ama ben elimdeki kanun tasarısındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının notunu okudum. Altı tali ihtisas komisyonuna gönderilmiş ve burada görüşülmemiştir dedim, bu nedenle Anayasa’nın 95, İç Tüzük’ün 27 ve 36’ncı maddelerine gönderme yaptım. Yoksa Sağlık ve Aile Komisyonu şöyle yapmıştır, Tüzük’ü ihlal etmiştir demedim. Onu düzeltiyorum. Arkadaşım yanlış anlamıştır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve dördüncü maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “diğer kamu kurum ve kuruluşları” ibaresinin “ilgili kamu kurum ve kamu kuruluşları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                   Ramazan Başak

                                                                                                                        Şanlıurfa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve dördüncü maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “diğer kamu kurum ve kuruluşları” ibaresinin “ilgili kamu kurum ve kamu kuruluşları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                     Mustafa Ataş

                                                                                                                         İstanbul

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı yasa tasarısının 4. maddesinin 2. fıkrasındaki 6. satırdaki “Üniversitelerarası kurul ile adli tıp kurumunda ve Tübitak’ta” görevlendirilenler ifadesinin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                 Şevki Kulkuloğlu                Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Tekin Bingöl

                         Kayseri                                   Malatya                                    Ankara

                                               Şevket Köse                               Sacid Yıldız

                                                 Adıyaman                                    İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kulkuloğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi konuşmama başlarken saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesindeki değişiklik önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, burada, Üniversitelerarası Kurul ile Adli Tıp Kurumunda görevlendirmelerin yanına, TÜBİTAK kurumunu da döner sermayeden yararlanmama şartının içerisine almayı teklif ediyoruz. Gerekçemiz, üniversite öğretim görevlisi tıp fakültesindeki arkadaşların çoğunlukla TÜBİTAK’ta da görev alıyor olmaları. Dolayısıyla, bu önergemizin kabulü yönünde oyunuzu kullanmanızı rica ediyorum.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, yine belirtmek istediğim bir başka konu da tasarının 6’ncı maddesinde geçici madde 57’de “kısmi statüde görev yapmakta olan öğretim üyelerinin devamlı statüye geçmeleri için bir yıllık geçiş süresinin tanınması” öngörülmektedir. Ancak öğretim üyelerine iş yerlerini tasfiye etmek için tanınan bir yıllık süre çok kısadır. Artık tıbbın ayrılmaz bir parçası hâline gelen yüksek teknolojili elektronik tanı ve tedavi cihazlarının kullanıldığı ortamları kuran öğretim üyelerinin, varsa borçlarının tasfiyesi, cihazlarının elden çıkarılması, Maliye Bakanlığı, yerel yönetimler gibi kurumlara olan sorumluluklarını yerine getirebilmeleri gibi gerekçeler için bu süre yetersizdir.

Cumhuriyet Halk Partisi programında sağlık politikaları içerisine tam gün çalışma esasının getirilmesini almış ve bundan yana bir partidir. Ancak her konuda olduğu gibi burada da emeğin kutsal sayıldığı ve hak kayıplarının oluşmasını önleyecek düzenlemelerden yanadır. Hekimi yalnız kamu hizmetinde çalıştırmak istiyorsanız özel bir ücret biçiminin uygulanması gerekir. Bunu hiçbir hükûmet bugüne kadar göze almamıştır, aksine, hekimin ikili çalışmasını sürdürmek yolunu seçmiştir; böylelikle hekimler kendilerine verilen memur maaşına ses çıkarmamış, hükûmetler de hekimlerin asıl ekonomik kaynak olarak muayenehanelerinde çalışmaları üzerinde durmamıştır, tersine hükûmetler bu yolu hep hekimlere göstermiştir. Bu bozuk düzende hekimler kamuda çalışırken kamuda düşük olan gelirlerini artırabilmek için özel kurumlarda ya da muayenehanelerinde çalışarak halktan ücret almak zorunda bırakılmışlardır, halk da karşısında sadece ücret alan hekimi gördüğü için halkla hekim birbirine yabancılaşmış, devlet eliyle karşı karşıya getirilmişlerdir.

Sayın milletvekilleri, 1978’de yürürlüğe giren Sağlık Personelinin Tam Süre Çalışma Esaslarına Dair Yasa’nın 12 Eylül ile birlikte sona erdirilmesinden sonra, otuz yıla yakın süredir hekimlere tanınan yarı zamanlı çalışma hakkının kamu sağlık kuruluşlarının eşitliğe odaklı ve verimli çalışmasını sağlayamadığı da bilinen bir gerçektir. Hekim zamanını, bilgisini, becerisini, deneyimini ve enerjisini çalıştığı kamu kurumuna veremedikçe sağlık hizmeti eşitlik hedefinden uzaklaşmaktadır, ancak sağlıkta dönüşüm gibi temel bileşenlerinden birisi devletin sağlık hizmeti sunumundan çekilmesi olan bir programı uygulayan AKP Hükûmetinin “tam gün” adıyla çıkarmaya çalıştığı yasanın da eşitlik ilkesiyle çeliştiği çok açıktır. Yanıtlanması gereken temel soru ortada durmaktadır. Kamunun elinde sağlık kurumu kalmayacaksa tam gün yasası niçin çıkarılmaktadır?

Sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan bu tasarı incelendiğinde ortaya çıkan sonuçları ana hatlarıyla şöyle sıralamak mümkündür: Tasarıyı “tam gün” olarak adlandırmak son derece yanlıştır çünkü tasarı hekimlerin tam süre çalışması felsefesiyle ilgili temel bir yaklaşıma sahip değildir. Tasarı bu hâliyle kamu sağlık hizmetlerinin etkinliğini artırmaya ve hekim emeğinin daha iyi değerlendirilmesine yönelik bir çabanın değil, aksine finansmanı sigorta sistemiyle sağlanan bir sağlık sisteminin hekim iş gücü piyasasını sermaye sahipleri yararına düzenlemeye dönük hazırlanmış bir yasal düzenleme özelliği taşımaktadır. Tasarı kamucu bir sağlık sistemiyle ilişkili olmadığı için hekimlerin çalışma koşullarının iyileşmesi beklenmemelidir.

Sayın milletvekilleri, tasarı ile kamu sağlık kuruluşlarında çalışanların gelirleri daha yüksek oranda döner sermayeye bağlanmaktadır. Bu yaklaşım sağlık çalışanlarının gelirlerinde bir miktar artışa yol açacak gibi görünmekle birlikte birçok belirsizliği de beraberinde getirmektedir.

Döner sermaye gelirlerinden sağlık çalışanlarına aktarılan pay çalışanların biraz olsun gelirlerini artırmakla birlikte, özlük haklarının yükseltilmesi için kalıcı bir çözüm değildir. Çünkü emeklilik dönemine yansımamaktadır, süreklilik göstermemektedir.

Bildiğiniz gibi, Adalet Bakanlığı mensuplarının çalışma şartları içerisinde birinci sınıfa ayrılma ve birinci sınıf olma kavramı vardır. Birinci sınıf bir hâkim veya savcı sekiz dokuz senede birinci sınıfa ayrılabilmekte ve 4 bin-5 bin TL’lere yakın maaş alabilmektedir. Oysa yirminci senesindeki bir hekimin maaşı 1.400 TL’dir. Ancak, bu yasayla 2 bin TL’lere çıkması beklenmektedir. Aradaki fark 2 mislidir.

Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısı öğretim elemanlarının diğer kamu kuruluşlarında yaygın olarak görev yapmalarının önünü açmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) – Bu durum eğitimi olumsuz etkileyebilir. Hekimin derdi geçim olmamalıdır. Sağlık hizmeti veren hekimin zihni sağlıklı kalabilmelidir.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet eliyle 10 binlerce doktorun, 10 binlerce sağlık çalışanının, 10 binlerce eczacının mağdur edileceği, sonuçta vatandaşın da mağdur olacağı yasa ve uygulamaları çoğunluğunuza dayanarak bu Meclisten geçirebilir, uygulamaya koyabilirsiniz. Ancak, unutmayınız ki, eğer sağlık alanındaki tüm bu düzenlemeler, haktan, adaletten bahsederken, eğer iddia ettiğiniz gibi, kaygınız halk ve sağlık sistemi içerisinde çalışanlar değil de Zapsular, Sancaklar, Albayraklar, Çalıklar ise bu düzenlemeleri, uygulamaları getirenlerin sonu sandıkta hüsran, sonuçta da Yüce Divan olur.

Tam gün çalışma esasını düzenleyen bir yasa çıkmalıdır, biz de bunu destekliyoruz. Ancak, tasarının birtakım maddelerinin bu hâlleriyle yasalaşmalarının tehlikeleri de ortadadır.

Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi ve ikinci önergenin imza sahibini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve dördüncü maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “diğer kamu kurum ve kuruluşları” ibaresinin “ilgili kamu kurum ve kuruluşları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                     Mustafa Ataş                                                                         Ramazan Başak

                         İstanbul                                                                                   Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun metninde anlam bütünlüğü sağlamak düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde beş önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5. maddesinin b) bendinin ikinci fıkrasında yer alan; “yüzde 5’i” ibaresinin “en az yüzde 5’i” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     F. Nur Serter                               İsa Gök                           Ali İhsan Köktürk

                         İstanbul                                    Mersin                                  Zonguldak

                                             Halil Ünlütepe                               Ali Koçal

                                            Afyonkarahisar                              Zonguldak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5. maddesinin b) bendinin ikinci fıkrasında yer alan, “yüzde 5’i” ibaresinin “en az yüzde 5’i” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Hasip Kaplan                      Selahattin Demirtaş                        Sırrı Sakık

                          Şırnak                                  Diyarbakır                                    Muş

                                               Akın Birdal                           M. Nezir Karabaş

                                                Diyarbakır                                      Bitlis

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı teklifin 5. maddesi “f” fıkrasında geçen, “Rektör yardımcıları için yüzde 300ünü” ibaresinin, “Rektör yardımcıları için yüzde 400ünü” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                      Akif Akkuş                       Prof. Dr. Alim Işık                   Nevzat Korkmaz

                          Mersin                                    Kütahya                                    Isparta

                                               Recep Taner                              Erkan Akçay

                                                    Aydın                                        Manisa

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Şimdi, bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – AKP’nin önergeleri, sabahtan beri hep engelleme önergeleri.

BAŞKAN – Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve beşinci maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 58 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “yönetim kurulunun önerisi” ibaresinden sonra gelmek üzere “,rektörün uygun görüşü” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                     Kerim Özkul

                                                                                                                          Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve beşinci maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 58 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “yönetim kurulunun önerisi” ibaresinden sonra gelmek üzere “,rektörün uygun görüşü” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                    Gülşen Orhan

                                                                                                                            Van

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe: Yapılan değişikliğin kanunun ruhuna uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı teklifin 5. maddesi “f” fıkrasında geçen, “Rektör yardımcıları için yüzde 300 ünü” ibaresinin, “Rektör yardımcıları için yüzde 400 ünü” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                                   Akif Akkuş (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu yasa ile aslında 2547 sayılı Yükseköğretim Kurulu Yasası’nın 58’inci maddesinde birtakım değişiklikler yapılıyor.

Tabii, hatırlamanız için veyahut da işte, mukayese yapmanız için, o değişiklik yapılmazdan önceki, yani bugüne kadar uygulanan kısmı şöyle bir okumak istiyorum: “Rektörler ve rektör yardımcıları üniversite veya yüksek teknoloji enstitülerindeki döner sermaye gelirinin elde edildiği birimlerin birinden katkılarına bakılmaksızın bu maddedeki esaslara göre her ay pay alabilirler.” diyor. Bunun miktarı yüzde 200 kadar idi. Bu yeni yasaya göre bu yüzde 600 yapılıyor. Yani rektörler burada, o üniversitenin ilgili sağlık kuruluşunda ister çalışsın ister çalışsın ister çalışmasın -yani diyelim ki bir hukuk fakültesi profesörü rektör- o zaman gidiyor yüzde 600’e kadar -birtakım maaşlarından ufak tefek kesintiler yapıldıktan sonra- onun yüzde 600’üne kadar görev yaptığı için bir ek alıyor. Tabii, biz, burada.. Bunun yanında, dekanlar, dekan yardımcıları, rektör yardımcıları, üniversite sekreterleri, bunların da yine bu döner sermayeden aldıkları pay artırılıyor ve bir hayli yukarıya çıkartılıyor. Ancak, burada, biz -bu maddeyle- diyoruz ki, rektör yardımcıları özellikle, üniversitelerin gerçekten en sıkı görev yapan elemanlarıdır, bunlara da yüzde 300’lük bir artış yahut da döner sermaye payı olarak yüzde 300’lük bir artış öngörülüyor. Biz diyoruz ki, bu, mademki veriliyor “400’e çıksın” diye belirtiyoruz.

Döner sermaye işletmeleri, üniversitelerimizin, hemen hemen Türkiye üniversitelerinin birçoğunda var. Yani ister tıp fakültesi olsun isterse tıp fakültesi olmasın her üniversite kendi çalışma alanıyla ilgili olarak birtakım kaynak getirici çalışmalar yapıyor, araştırmalar yapıyor. Bunları da ilgili yerlere vererek, dışarıya vererek birtakım gelirler temin ediyor, genel bütçeden ayrılan paya ilave olarak. Tabii, bu şekilde, döner sermaye gelirlerinin, “döner sermaye geliri” adı altında yeni birtakım kaynakların yaratılmış olması, kaynakların gelmesi, o gelen kaynaklardan çalışanların, idarecilerin belli bir pay alması söz konusu oluyor.

Burada bir diğer üzerinde durmak istediğim konu, bu döner sermaye gelirlerinden bilimsel araştırmalar için yüzde 5’lik bir pay ayrılıyor. Tabii şunu diyoruz: Unutmayalım ki “üniversite” demek, “bilimsel araştırma” demektir. Dünyanın ilk beş yüz üniversitesi içine girebilen üniversitelerimizin olmadığından üzülerek bahsetmek istemiyorsak, bilimsel projelere döner sermayeden en az yüzde 10’luk bir kısmın ayrılması yerinde olacaktır diyoruz bu maddeyle yine uygun görülürse. Özellikle kliniklerde ve servislerde ana bilim dallarının yükünü çeken araştırma görevlilerinin döner sermaye paylarının da artırılması gerektiğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun, tamamlayın.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ilgili yasa teklifinin 5’inci maddesi (e) fıkrasında “Tıp ve diş hekimliği fakültelerindeki öğretim elemanlarının sağlık hizmeti dışında verdikleri hizmetler karşılığında…” paragrafında geçen “sağlık hizmeti dışında” tabiri daha vazıh bir hâle getirilmeliydi çünkü açık değil. Yani bu sağlık hizmeti dışında bir doktor nasıl bir gelir temin edebilir, icat mı yapacak, nereden bulacak gelir? Onun için bunun biraz daha vazıh bir şekilde açıklanması gerekirdi diyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerimiz milletimizin göz bebeği kurumlardır ancak bazı üniversitelerimizde hoş olmayan birtakım akçeli işler yahut başka türlü işler de olduğu bir gerçektir. Burada onu da belirtmek zorundayım. Bu şekilde yolsuzluğa bulaşmış, olumsuzluğa bulaşmış rektörlerin ve diğer yöneticilerin de titizlikle üniversitelerimizden ayıklanması gerekiyor.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım, önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi okutuyorum, ikinci önergenin imza sahibini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı “Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasını ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5. maddesinin b) bendinin ikinci fıkrasında yer alan, “yüzde 5’i” ibaresinin “en az yüzde 5’i” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                  Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

Diğer önerge imza sahibi, Nur Serter (İstanbul) ve arkadaşları.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Zaten katılsalar ben şaşıracaktım yani! Çünkü gerçekten böylesine önemli bir yasa, sağlığı ilgilendiren bir konu, bütün, 72 milyon insanımızı ilgilendiren bir konu. Öyle bir yasa tasarısı yapıldığı zaman demokrasinin asgari ilkelerinin uygulanarak katılımcılık, çoğulculuk, ortaklaşma ve Türkiye yararına eksiksiz bir yasa çıkarma çabası içine girilmediği görüldüğü için, ne yazık ki, tam anlamıyla istenen bir yasa tasarısı da ortaya çıkmamış.

Arkadaşlarımız burada açıkladılar, dediler ki: “Bu yasa tasarısının, öncelikle, ilgili komisyonlarında görüşülmesi gerekir.” Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu alt komisyona gönderildi, neden görüşülmedi? Hep akçeli işleri konuşuyoruz burada. Genel bütçeden çıkacak parayı bilmiyoruz, verilecek rakamlar bilinmiyor ama bir gerçek var ki biliniyor; burada Türk Tabipler Birliğini, sağlıkla ilgili bütün emek meslek örgütlerini, bütün sendikaları, bütün kurumlarını Türkiye’nin, bütün sivil toplumunu, bütün dinamiklerini yok sayan bir anlayışla buraya çıkarsanız “Çok güzel bir yasa yapıyorum.” derseniz size şunları gösteririm...

Şimdi, buradan Hükûmetin her zaman yaptığı hatalarını burada tekrar tekrar yaptığını bir daha söylemek istiyorum. Evet, tam gün yasası gereklidir, Türk Tabipler Birliği bunu istemiştir ama böyle bir yasa istememiştir, böyle bir yasa istemediğini çok açık olarak ifade etmiştir. İş güvencesini, insancıl ücretlendirilmeyi, bu konudaki mesleki gelişimi, üniversitelerdeki durumu, eğitimin kaliteleştirilmesini, adaletsizliğin ortadan kaldırılmasını, bütün bunları söylemiştir. Şimdi, bakıyorum elimizdeki tasarının arkasında ne imzalar var? Burada Türk Tabipler Birliğinin bütün illerinin imzası var. Sonra çeviriyorum, tekrar buraya bakıyorum, Türk Tabipler Birliğinin bütün illerinin imzasından sonra sağlıkta çalışanlara bakıyorum, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasından tutun da birçok derneğe kadar… Sayıları burada, arkada yazılı, bütün, Türkiye’deki dernekler ve sendikaların isimleri var.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Uzmanların da yüzde 85’i tam gün çalışıyor.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi, biz sağlık çalışanları olarak halkın sağlığına sahip çıkmanın… Öncelikle sağlık çalışanlarının, doktorundan hemşiresine kadar bütün ekipmanının, bütününün bir birlik içinde değerlendirilmesi gerektiğini hep söylemişlerdir ama akılda, mantıkta sağlık hizmetlerinin bir devlet hizmeti, bir sosyal devlet hizmeti olduğu anlayışı yer almadığı zaman hem eğitimde kaliteyi düşürürsünüz hem ticarileşmenin önünü tutamazsınız, özendirirsiniz, teşvik edersiniz. Şimdi, sıkıntı burada. Bizim verdiğimiz önergede “en az yüzde 5’i” diyoruz üniversitelere, bu artırılsın. Burada bir takdir marjını koyarken bu rakamın altına düşülmemesini öneriyoruz. Niye bunu söylüyoruz? Şurada bir gerçeklik var: Amerika’daki batan sağlık sigortalarından ders alınmamış. Bugünkü gazeteleri okudunuz mu? Bugünkü gazetelerde Türkiye’deki sigortaların yarısının iflas ettiği söyleniyor kriz sonrası. Peki, bu sağlıktaki hangi sigortaların hangi koşullarda nasıl işlev göreceği konusunda sigorta güvencesini, devlet güvencesini nasıl sağlayacağız? Burada temel sorun şu: Kaliteli bir eğitim olduğu zaman, domuz gribinde, siz, gidip aşıyı dışarıdan almazsınız, aşınızı kendiniz imal edersiniz. Kuş gribi çıktı, arkasından domuz gribi çıktı. İkisinde de Türkiye gitti -72 milyon insan, dünyanın 15’inci büyük ekonomisi- bu işi tezgâhlayanlardan, vergilerle ödenen hazineden paraları verdi ve bu aşıları getirdi. Aşılar da elde kaldı! Şimdi soruyorum: Yarın, tilki gribi çıkarsa onun içinde mi gideceksiniz yurt dışına? Bırakın üniversitelerde eğitim güçlensin, ARGE çalışmaları güçlensin. Telif haklarını verin, doktorlarımız uzmanlaşsın. Gelişmelerini sağlayın, sendikal haklarını sağlayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun tamamlayın.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Meslek örgütlerini dinleyin. Meslek örgütlerini, tabiplerinizi dinlerseniz kaybetmezsiniz. Vatandaşı dinlerseniz kaybetmezsiniz. Sendikaları dinlerseniz demokrasi kazanır. Görüşlerini dinlerseniz, sendikaları dinlerseniz, Tabipler Birliğini dinlerseniz Türkiye kazanır, biz kazanırız, Meclisteki bütün milletvekillerinin kafası aydınlık olur; ne yapacağımızı biliriz, ne edeceğimizi biliriz, kafamızda soru işaretleri kalmaz. Soruyorum size: Niye siz bu sigorta primini hekimlerden alıyorsunuz? Niye bu sigorta primini kamuda gelişmiş bütün ülkelerde devlet öderken hekimlerden alıyorsunuz? Bu anlayış farkınızdır. Siz işverenlerin yüzde 5 primini devlet hazinesinden öder, 5 milyar lira bütçeye yük getirirsiniz ama hekime de bu sigorta primlerini yüklersiniz! Bu nasıl adalet? Adalet bunun neresinde? Hekimlerinizi düşünmezseniz sağlığınızı yitirirsiniz, domuz gribinde olduğu gibi aşılar için de Avrupa’ya gidersiniz, paralarımızı orada harcarsınız, ondan sonra da gelirsiniz ne yapacağınızı kara kara düşünürsünüz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Biraz bu tarzı değiştirmek gerekiyor.

Sağlık hepimizin sorunu. ”Allah size sağlık versin.” diyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Sayın Serter, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Bakanın reddettiğini ifade ettiği önergemizin içeriğini bir kere daha açıklamaya ihtiyaç duyuyorum.

Önerge şuydu: “Üniversitelerin döner sermaye gelirlerinin yüzde 5’i üniversitelerde yapılan bilimsel araştırma projelerine harcanacak” ibaresindeki “yüzde 5”in başına “en az” ibaresinin eklenmesiydi. Yani bu ne anlama geliyor? Ben eğer iyi döner sermaye geliri elde edebiliyorsam üniversitemde, benim üniversitemin yönetim kurulu kararıyla, ben, yüzde 5’i, yüzde 6 veya yüzde 7 yapabilirim demektir. Bundan önce, yani şu anda uygulanmakta olan 2547 sayılı Yasa’da bu “en az” ibaresi yer almaktadır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, benim bir muhalefet milletvekili olduğumu filan koyun bir kenara, lütfen ellerinizi vicdanınızın üzerine koyup bu konuyu bir irdeleyin. Ben doğrusu Sayın Bakanın “hayır” demesindeki gerekçeleri çok merak ediyorum. Bir taraftan diyeceksiniz ki Türk üniversiteleri ilk beş yüzün içinde yer almıyor veya üç tane üniversite, dört tane üniversite yer alıyor, bunu eleştireceksiniz; öbür taraftan, her ay neredeyse iki tane, üç tane üniversite açacaksınız, ondan sonra bu üniversitelere öğretim üyesi yetiştirdiğinizi iddia edeceksiniz ama bu öğretim üyelerinin yetişmesi için, üniversiteyi bir liseden ayırt edici faktör olan bilimsel araştırmayı teşvik etmekte üniversite yönetiminin iradesini sıfırlayacaksınız. Nedir bu bilimsel araştırma projelerinin anlamı? Şudur: Bugün bütün üniversitelerimizde akademik yükseltilme yani yardımcı doçent, doçent ve profesör olabilmeniz için uluslararası atıf indekslerine giren yani uluslararası çapta yayın yapma zorunluluğunuz var. Bu yayını da ancak araştırmaya dayanarak yapabiliyorsunuz. Bu araştırma için gerekli ekipmanı işte size bu proje gelirleri sağlıyor. Ben size “Yüzde 10, yüzde 20 filan yapın.” demiyorum ama “en az” ibaresini ekleyerek döner sermaye geliri yeterli olan üniversitelerin yönetimine en azından bu özgürlüğü verin. Bu bir özgürlüktür, bu bir haktır. Çağdaş akademisyenlerin, bilim adamlarının yetişebilmesi için bu bir zorunluluktur.

Ben “Hayır.” demenin arkasındaki nedeni çok merak ediyorum. Ama arkadaşlarımla yapmış olduğum konuşmalardan elde edindiğim bilgilere göre bana söylenen -bunun doğru olmamasını diliyorum ama- döner sermaye gelirlerinin bazı fakültelerde, sağlık bilimlerinde yüzde 35 olmak üzere, işte veterinerlik fakültelerinde, ziraat fakültelerinde yüzde 25’inin, diğer fakültelerde yüzde 15’inin mal ve hizmet alımları; fakültelerde, üniversite binalarında yapılacak onarım ve inşaat giderlerine kullanılmasına ilişkin zaten yasada belirlenmiş bir kriter var. Şimdi, siz diyorsunuz ki, ben bu yüzde 5’i yüzde 6 yaparsam geri kalan meblağdan benim devlet olarak, maliye olarak, üniversitelere vermekle yükümlü olduğum yatırım bütçesindeki ayıbımı görmesin diye ben araştırma projelerine az para ayırayım, geri kalan paranın yüzde 35’iyle de üniversite binalarının boyasını yapayım, üniversiteleri depreme karşı dayanıklı hâle getireyim. Yani, ben, devlet olarak, Maliye Bakanlığı olarak üniversitelere yatırım bütçesi vermeyeyim, onarım bütçesi vermeyeyim, üniversite binalarının çökmemesi için üniversiteler kendi paralarını kazansınlar, döner sermayelerinden bu paraları harcasınlar, üniversitedeki binalarını ayakta tutsunlar. Bunun başka bir anlamı yok, buradan çıkan mesaj budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu, üniversitelerde, devlet üniversitelerinin artık devletin ekonomik desteğinden giderek yoksun bırakıldığını, bir ticarethane gibi kendi parasını kendisi kazanarak ayakta durmasını sağlamaya dönük bir uygulamadır.

Ben bu “Hayır” cevabını Türk akademik yaşamı için utanılacak bir cevap olarak nitelendiriyorum ve diliyorum bütün üniversiteler, bütün üniversitelerdeki genç akademisyenler, geleceklerini ancak bilimsel araştırmaya dayandırmış olan genç akademisyenler bu “Hayır” cevabını duymuşlardır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serter.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde dört önerge vardır ancak İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre her madde üzerinde milletvekillerince sadece iki önerge verilebilmektedir. Her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin de birer önerge verme hakkı saklıdır. Bu hükümler çerçevesinde geliş sırasına göre üç önergeyi okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, biraz önce de ben 91’inci madde, yani temel kanunların düzenlenmesine ilişkin İç Tüzük’ün 91’inci maddesini size anlattım.

BAŞKAN – Doğru.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Orada diyor ki: “Diğer hükümler saklıdır.” Yani 91’inci maddede zikredilen hususlar dışında kalan öteki genel hükümler saklıdır. Bu genel hüküm nedir? 87’nci maddedir. 87’nci maddede diyor ki: “Eğer herhangi bir grup önerge vermemişse bunu bir bağımsız milletvekili verebilir.” Şimdi, siz buna cevap vermediniz.

Şimdi, Sayın Başkanım, bakın bu temel kanun.

Mesela benim ilimde, Hozat’ta, Nazmiye’de, Pülümür’de, Ovacık’ta diş doktoru yok. Defalarca Sağlık Bakanlığına telefon ettim, dedim ki: Yahu bu insanlar çok şikâyet ediyorlar; gece, Keban Barajı dolayısıyla da şehre de gidemiyorlar, lütfen buraya bir diş tabibi gönderin. Yani bir milletvekili olarak o bölgemizdeki bir sağlık sorununu dile getirecek ne soru sorma imkânını bulabiliyoruz ne de konuşma şey edebiliyoruz. Bu AKP, görüyorsunuz, 2 tane milletvekili aynı önergeyi veriyor, sırf başka milletvekilleri konuşmasın diye. Bu, art niyetliliktir. Bu, Parlamentoyu işlemez hâle getirmektir. Yani şimdi 2 tane AKP’li milletvekili aynı mahiyette bir önerge veriyor. Bu, utanılacak bir durum.

Şimdi, sizin Başkanlık Divanı olarak bunları engellemeniz lazım. 2 tane önergeyi AKP’li…

BAŞKAN – Sayın Genç, bakın ikinci defadır ben size söz veriyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.

BAŞKAN – Yani bağımsız, grupsuz milletvekillerinin mümkün olduğunca daha fazla konuşabilmesi için şu makamı işgal ettiğim günden beri iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalışıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben size bir şey demiyorum.

BAŞKAN – Bir saniye…

Siz bana bir şey deseniz de fark etmez. Ben sadece bir bakışı söylüyorum. Kayıtlara geçsin. Mesela ben sizin önünüzdeki mikrofonu açtırmadan da konuşturabilirdim. Siz eski bir Başkan Vekilisiniz ama ben 2 defadır açtırarak hem kayıtlara geçsin hem sizi, Meclisi izleyenler de dinlesin diye.

Şimdi, 91’inci maddeyi bugüne kadar nasıl uygulandıysa öyle uyguluyoruz. Dolaysıyla sizin itirazınız, bu arada söyledikleriniz, 2 defadır kayıtlara geçmiş oldu. O nedenle de ben size ekstra bir cevap vermedim.

Teşekkür ederim.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve altıncı maddesi ile düzenlenerek 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici elliyedinci maddede geçen “bir yıl” ibaresinin “altı ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                   Ramazan Başak

                                                                                                                        Şanlıurfa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve altıncı maddesi ile düzenlenerek 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici elliyedinci maddede geçen “bir yıl” ibaresinin “altı ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                     Mustafa Ataş

                                                                                                                         İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 Sıra Sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6. maddesine bağlı “Geçici Madde 57”de yer alan “bir” ibaresinin “iki” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Tekin Bingöl                          Canan Arıtman                  Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                          Ankara                                      İzmir                                     Malatya

                      Sacid Yıldız                            Şevket Köse                          M. Ali Özpolat

                         İstanbul                                  Adıyaman                                 İstanbul

                  Abdülaziz Yazar                        Birgen Keleş                           Hulusi Güvel

                           Hatay                                     İstanbul                                     Adana

                                                               M. Şevki Kulkuloğlu

                                                                         Kayseri

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sacid Bey.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu görüşmekte olduğumuz 6’ncı madde üniversite öğretim üyelerinin işyerlerini bir yıl içinde kapatmalarını iki yıla çıkarma önergesidir. Komisyonda Sayın Sağlık Bakanı da anlayış gösterdi; bu, altı aydı, bir yıla çıkardık fakat bu sırada görüştüğümüz arkadaşlardan aldığımız izlenimler bu bir yıllık sürenin yetmeyeceği yönünde. Çünkü niye yetmeyecek? Arkadaşların kira sözleşmeleri var, takip ettikleri hastalar var, bunlar uzun süre takip edilecek. Türkiye şu durumda işsizlik içinde. Bu muayenehaneler kapatıldığı zaman 60 bine yakın sekreter, teknisyen, hemşire işsiz kalacak, bunlara yeni iş bulma durumları olacak.

Cihazlarının durumu… Bu cihazların değerlendirilmesi önemli değerli arkadaşlar. 1979’da çıkan Tam Gün Yasası’nda, Sayın Mete Tan döneminde çıkan Tam Gün Yasası’nda bu muayenehanesini kapatan hekimlerin cihazlarını devlet almıştı, ihtiyacı olan cihazlarını. Burada öyle bir şey de yok. Bu cihazlar da ortada kalacak. Türkiye, cihaz çöplüğü… 3 milyar dolar civarında birçok cihaz ortada kalacak Türkiye’de.

Aynı zamanda yerel yönetimlerle ilgili sorunları var. Bunlarla bağlantı yapmışlar, kira sözleşmeleri bağlantıları yapmışlar. Yerel yönetimlerle ilgili sorunlarının hallolması lazım.

Bir diğer önemli şey de üniversite öğretim üyeleri. Biliyorsunuz iki yılda bir sözleşme yaparak muayenehanede çalışıyorlar, kısmi statüde çalışıyorlar. Bu iki yıl içinde, iki yıl sonunda üniversite yönetim kurulunun görüşü ve rektörün kararıyla muayenehanelerinin süresini uzatıyorlar veya uzatmıyorlar. Diyelim ki geçtiğimiz kasım ayında, aralık ayında, ekim ayında iki yıllık bir uzatım aldı bu arkadaşlar, bir yıl sonra kapatacak; kazanılmış hakları da yok olmuş olacak bu arkadaşların, bu iki yılı dolduramadan kapatma zorunluluğu getirmiş olacağız. En azından sağlık çalışanlarının, hekimlerin, sağlıkta çalışanların memnuniyetini artırmak açısından da bu iki yıllık süre gereklidir değerli arkadaşlar.

Bu vesileyle Sağlık Bakanlığı hastanelerindeki altı aylık sürenin de bir yıla çıkarılmasını -zaten önergemiz var- görüşlerinize sunuyorum buradan.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı, her vesilede, komisyon toplantılarında veya basında “Biz çağ atladık, helikopter ambulans sistemi getirdik, helikopter ambulansla hasta taşıyoruz.” diyor, ama bu arada ben şeyden vazgeçiyorum, hastane hastane dolaşan parmağı kopan çocuklardan, hastane hastane dolaşan yanık çocuklardan. Bunlar hakikaten hastanelere giremiyorlar.

Bu arada, yeni cevap geldiği için -soru önergesi vermiştim- Bursa’nın merkezinde Uludağ’da donmak üzereyken kurtarılan bir çocuk vardı, Ümit, Özgen. Geçen sene, bir yıl evvel olmuştu, ama her nedense bunun cevabı bana daha yeni geldi, onun için gündeme alıyorum. Bu arkadaş, bu Ümit yirmi bir yaşında genç çocuktu ve canlı olarak, ölmemiş vaziyette kurtuldu fakat Uludağ’da sağlık hizmetleri olmadığı için, hekim olmadığı için -Uludağ’da donma olayıyla çok karşılaşılır- donmaya karşı tedbir alınacak bir durum olmadığı için bu gencecik çocuğu kaybettik değerli arkadaşlar o dönemde.

Yani daha geçen hafta -Zonguldak milletvekilimiz dile getirdi- yine genç bir kız mantar zehirlenmesi nedeniyle ambulans yokluğundan veya ambulansın stepnesi yok, şoförü yok, ambulansın arızası var, bu nedenle Ankara’ya ulaştırılamadı ve on yedi yaşındaydı sanıyorum, kaybettik kızcağızı. Yani “Biz helikopter sistemiyle çağ atladık.” diyoruz, ama bir taraftan da bunları yaşıyoruz.

Aynı zamanda bu helikopter alımlarıyla ilgili de bir sorun var. Helikopter alımlarını nedense tek firmaya ihale etmişiz. Tek firma ihaleye girmiş, kazanmış. Başka girmek isteyen firmalar yirmi gün ihale uzatım süresi, başvuru için uzatım süresi istemişler, ama bunu Bakanlık kabul etmemiş. Yani, nedense, tek bir ihaleye verilmiş.

Yine bu ihalelerden açılmışken, geçen sene veya bu geçtiğimiz 2009 yılında Sağlık Bakanlığına bağlı Hudutlar ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü kanser hastalarında kullanılan iki tane cihaz satın alıyor değerli arkadaşlar. Bunların tanesi 9 milyon liradan iki tanesi 18 milyon lira. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi bu cihazın bir tanesini almış 6 milyon liraya. Gerçi bu cevap geldi bana, ama döviz kurlarıyla ilgili olarak, “İşte kur o zaman şöyleydi şimdi böyle oldu.” dendi. İki tane cihazın alımı daha ucuz olması gerekirken, İstanbul Üniversitesinin aldığından daha fazla ücretle cihaz almışız biz değerli arkadaşlar.

Aynı zamanda, bu hastane çalışanlarından feryat yükseliyor. Kartal Koşuyolu İhtisas Hastanesinde asistan doktor feryat ediyor “Ben günde üç dakika yirmi saniye, bir hastaya, ayırabiliyorum. Bu şekilde 80 hasta görüyorum bunda.” diyor. Komisyonda da benzer bir konuşma olmuştu, İstanbul’dan bir arkadaşımız “Dört dakikada hasta görmeye…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SACİT YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanımız da hatırlar “Dört dakikada hasta görüyoruz, nasıl olur bu? İyi hizmet veremiyoruz.” dedi. O zaman sordular telefonla, “Hayır dört dakika değilmiş sekiz dakika.” diye... Ama bu arkadaşımız da feryat ediyor “80 hastaya biz nasıl hizmet verelim? Arzu ettiğimiz hizmeti veremiyoruz.” diye. Onun için “Çağ atladık.” dediğimiz hastanelerimizin durumunu ve Sağlık Bakanlığımızın durumunu dikkatlerinize sunuyorum.

Bakanlıkta ileri derecede kadrolaşma var. Geçen sefer de konuşmamda söylemiştim. Hâlâ şef, şef yardımcılığı yasalarına göre -biz Anayasa Mahkemesine gittik- atamalar devam ediyor. Daha evvel Danıştaydan bir kez dönmüş, Cumhurbaşkanından iki kez dönmüş, Anayasa Mahkemesinden bir kez dönmüş ve bunun döneceği belli! Daha evvel aynı usullerle olan, yasaya göre, kaç şef, şef yardımcısı atadık? Onu geçen de sordum, gene sormak istiyorum. Buna da devam ediyoruz. Kadrolaşma da alabildiğine gidiyor.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Önergemin kabul edilmesini… Çünkü haklı gerekçelerimi söyledim başında, çok önemli. O, çalışanları da memnun edeceğinden, vatandaş memnuniyeti de olacağı için tekrar huzurlarınıza sunuyorum. Onu teklif ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum. Önergemizi işleme koydurmuyor Mustafa Elitaş, ben de karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım ama elektronik oylama cihazıyla yapacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye efendim?

BAŞKAN – Şimdi Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı yok.

BAŞKAN – Hayır, arka taraflarda kalabalık var. Dolayısıyla karar veremedim, o nedenle de elektronik oylama cihazıyla yapacağım.

Evet, oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Toplantı yeter sayısının olması lazım Sayın Başkan, 184’ün olması lazım.

BAŞKAN – Efendim, toplantı yeter sayısı istenmedi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Mademki makineyle oylama yaptınız, toplantı yeter sayısının, 184’ün olması lazım. Var mı?

BAŞKAN – İşari oylama yaptım. Yapmayın Sayın Genç, Allah aşkına yapmayın.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, eğer ki elektronik cihazla oylamaya giderseniz toplantı yeter sayısı olan 184’ün aranma zorunluluğu var.

BAŞKAN – Öyle bir şey yok Sayın Gök, yapmayın Allah aşkına.

Şimdi, dün iyi niyetle, hep kendim saydığım, sadece 1 defalık saymadığım için, burada size dürüstçe ifade ettiğim için burada problem çıktı. Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu’nun da itirazıyla, mümkün olduğunca hepinizi mutlu etmek, memnun etmek için elektronik oylamayla yapıyorum sonuçları. Beş dakika ara verip çıkıp gelseniz de sonuç aynı, üç dakikada yapılan oylamanın sonucu da aynı. Kimsenin kimseye laf söylemeyeceği bir sonuç. Şimdi, bunun üzerinde spekülasyon yapmanın -yani siz hukukçusunuz- bir anlamı var mı? İtirazlar…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ben Sayın Gök’le konuşuyorum Sayın Genç. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi okuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve altıncı maddesi ile düzenlenerek 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici elliyedinci madde de geçen “bir yıl” ibaresinin “altı ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                     Mustafa Ataş

                                                                                                                         İstanbul

BAŞKAN – İkinci önergenin imza sahibini okutuyorum:

                                                                                                                   Ramazan Başak

                                                                                                                        Şanlıurfa

BAŞKAN – Önergeye katılıyor mu Komisyon?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun metninde geçen talepte bulunma süresini kısaltmak düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesiyle değiştirilen 1219 sayılı kanunun 12 nci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                     Kerim Özkul

                                                                                                                          Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesiyle değiştirilen 1219 sayılı kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                     Turan Kıratlı

                                                                                                                        Kırıkkale

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 418 sıra sayılı tasarının 7. maddesi b bendinde “sözleşmeli çalışan vakıf üniversiteleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “sözleşmeli serbest hekimler” ibaresi eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                      Hasan Çalış                            Reşat Doğru                          Yılmaz Tankut

                        Karaman                                    Tokat                                      Adana

                                             Mehmet Şandır                           Mustafa Enöz

                                                   Mersin                                       Manisa

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Şandır, kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hasan Çalış efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 7’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Saygılarımla hepinizi selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, gerçekten, bir hekim olarak bu tasarının başarıyla uygulanmasını arzu ediyorum. Hekimlerin kamuda veya özel sektörde arzu ettikleri alanda kendilerine rahat çalışma ortamı bulmasını ben şahsen arzuluyorum. Özellikle sosyal devlet olma ilkesine uygun olarak kamu hastanelerimizin vatandaşımıza en iyi imkânı sunmasını arzu ediyorum. Ancak bu 7’nci maddede hekimlerimizin önüne koyduğumuz seçenek: ”Ya kamuyu seçeceksiniz ya da özel sektörde kalacaksınız veya serbest çalışacaksınız.” Tabii, son birkaç yılın hekim dağılımına baktığımız zaman, devletin imkânları biraz iyi olunca, görüyoruz ki yüzde 80’lere varan kamuyu tercih etme durumu görülmüş. Aslında işin güzeli, işin doğrusu, kamunun şartlarını biraz daha düzelterek özelden veya serbest çalışmadan kamuya geçişi biraz daha gönüllülük esasına göre yapmak daha uygun olurdu, daha doğru olurdu.

Netice olarak böyle bir imkân kalmadı ama kamu hastanelerimizin durumu ortada arkadaşlar. Yarın bu muayenehanelerden hizmet alan, özel sektörden hizmet alan hastalar ister istemez kamu hastanelerine yönelecek. Kamu hastanelerindeki kuyruklar, yığılmalar artacak, şikâyetler artacak, hizmetin kalitesi düşecek. Keşke biz yanılalım arkadaşlar ama bu kalite düşecek.

O zaman, yapmamız gereken nedir? Öncelikle, eğitim hastanelerinde ve tıp fakültesi hastanelerinde yükün, ağırlığın asistan doktorların omzundan klinik şeflerine ve hocalara doğru kaydırılması gerekiyor. Hastalarımıza tıp fakültelerinde ve eğitim hastanelerinde, hocalara da istedikleri hekime de ulaşma imkânını vermek lazım.

BAŞKAN – Sayın Çalış, bir saniye…

Sayın milletvekilleri, büyük bir uğultu var. Biraz daha sessiz olursak iyi olur.

Buyurun Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Bunu vermenin yolu, arkadaşlar, biz büyük merkezlerdeki bu hastanelerimizin sayısını zaman içinde arttırabileceğimize göre, öncelikle aynı mekânı daha fazla kullanma imkânı. Nedir bu? Vardiyalı sisteme geçmek mecburiyeti var.

İkinci bir husus değerli arkadaşlar: İllaki klinik şeflerine, hocalara ulaşmak isteyen hastalarımız açısından, nasıl ki özel hastaneleri tercih edenlere, (A) sınıfı, (B) sınıfı, (C) sınıfı, “Gittiğiniz zaman şu kadar fark ödersiniz.” diye önlerine bir seçenek koyuyoruz, arzu eden vatandaşlarımız özel randevulu muayene sistemiyle hocalara ulaşabilmeli.

Bunlar olmadığı zaman ne olacak? Bunlar olmadığı zaman sıkıntı artacak. İşte, bu sıkıntıyı biraz azaltmanın yolu nedir? Bu, bizim önergemizde görülüyor. Serbest muayenehane hekimliği yapacak hekimlerimize bir nefes alma hakkı vermek lazım. Nasıl, bir nefes hakkı veriyoruz bu önergemizle biz? Bu arkadaşlarımıza, serbest muayenehane hekimlerine Sosyal Güvenlik Kurumuyla anlaşma imkânı veriyoruz. Tabii ki, 7’nci maddede diyoruz ki: “Serbest muayenehane hekimine hasta gidebilir ama ücretini kendi öder, sonra kurumdan alır” şeklinde bir ibare koymuşuz.

Ayrıca, serbest muayenehane hekimlerimize, hiç olmazsa iş yeri hekimliği imkânını vermek lazım.

Arkadaşlar, zorla güzellik olmaz; istemiyorlarsa insanları zorla kamuda çalışmaya zorlamamak lazım diyorum.

Değerli arkadaşlar, bakınız, yani, bu döner sermayedeki hekimlere performansa dayalı ücret verme üzerinden bu yasayı da çıkarıyoruz, temelinde o var ama bu performansa dayalı ücretlendirmeden de ciddi sıkıntılar var. Hastaneden hastaneye değişen döner sermaye gelirlerinden dolayı aynı puanı aynı hizmeti vermesine rağmen, aynı branştaki hekimler farklı gelirler elde edebiliyorlar.

Bir başka sıkıntı, ne olacaktır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar, bu sistem, hekimleri ve sağlık çalışanlarını taşradan büyük merkezlere doğru zorlayacaktır. Niye zorlayacaktır? Çünkü, büyük merkezlerdeki hastanelerde döner sermaye imkânları daha iyi olacaktır. Şimdi, o zaman ne yapmak lazım? Hekimlerin taşrada kalışını teşvik edici bir imkân sunmak gerekiyor. O zaman, benim burada önerim şudur: Taşra hekimleri için özel bir tazminat koyalım. Nasıl ki aynı uzman Ankara’da belli bir meblağ alıyorsa, bu uzmanımız Ankara’nın Haymana’sında da alabilirse, o, Haymana’da kalır. Haymana’da bu imkânı veremezsek hepimizin kapılarını aşındırır değerli dostlar.

Kıymetli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle, çıkarmakta olduğumuz kanunun hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup, birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemleri hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi okutuyorum, ikinci önergenin imza sahibini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının 7 nci maddesiyle değiştirilen 1219 sayılı kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                     Turan Kıratlı

                                                                                                                        Kırıkkale

İkinci önerge imza sahibi:

                                                                                                                     Kerim Özkul

                                                                                                                          Konya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Verilen teklif ile ibarenin netleşmesi amaçlanmıştır. Teklif edilen ibarenin dil kullanımı açısından daha uygun olduğu düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde beş önerge vardır ancak İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre her madde üzerinde milletvekillerince sadece iki önerge verilebilmektedir. Her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin de birer önerge verme hakkı saklıdır. Bu hükümler çerçevesinde, geliş sırasına göre dört önergeyi okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesiyle 1219 sayılı kanuna eklenen ek madde 12 nin ikinci fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Mehmet Müezzinoğlu

                                                                                                                         İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesiyle 1219 sayılı kanuna eklenen ek madde 12 nin birinci fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                     Kerim Özkul

                                                                                                                          Konya

TBMM Başkanlığına

418 sıra sayılı kanun tasarısının 8. maddesinde yer alan “…Bu sigorta priminin yarısı kendileri tarafından, diğer yarısı döner sermayesi bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner sermayesi bulunmayan kurumlarda kurum bütçelerinden ödenir” cümlesinin “Bu sigorta primi, döner sermayesi bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner sermayesi bulunmayanlarda kurum bütçelerinden ödenir” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                  Nevzat Korkmaz                           Alim Işık                            Necati Özensoy

                          Isparta                                    Kütahya                                     Bursa

                                               Metin Ergun                           Mustafa Kalaycı

                                                    Muğla                                        Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 Sıra Sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Tekin Bingöl                            Sacid Yıldız                            Şevket Köse

                          Ankara                                    İstanbul                                  Adıyaman

                   Canan Arıtman                          Birgen Keleş                   Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                           İzmir                                     İstanbul                                   Malatya

                                             M. Ali Özpolat                            Hulusi Güvel

                                                  İstanbul                                       Adana

"Madde:8- 1219 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Ek Madde 12- Kamu sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, tıbbi kötü uygulama nedeniyle kendilerinden talep edilebilecek zararlar ile kurumlarınca kendilerine yapılacak rüculara karşı sigorta yaptırmak zorundadır. Bu sigorta priminin yüzde 30'u kendileri tarafından, geri kalanı döner sermayesi bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner sermayesi bulunmayan kurumlarda kurum bütçelerinden ödenir.

Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan veya mesleklerini serbest olarak icra eden tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, tıbbi kotu uygulama sebebi ile kişilere verebilecekleri zararlar ile bu sebeple kendilerine yapılacak rücuları karşılamak üzere mesleki mali sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır.

Zorunlu mesleki mali sorumluluk sigortası, mesleklerini serbest olarak icra edenlerin kendileri, özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışanlar için ilgili özel sağlık kurum ve kuruluşları tarafından yaptırılır.

Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışanların sigorta primlerinin yüzde 30'unu kendileri tarafından, geri kalanı istihdam edenlerce ödenir, istihdam edenlerce ilgili sağlık çalışanı için ödenen sigorta primi, hiçbir isim altında ve hiçbir şekilde çalışanın maaş ve sair mali haklarından kesilemez, buna ilişkin hüküm ihtiva eden sözleşme yapılamaz.

Zorunlu sigortalara ilişkin teminat tutarları ile uygulama usul ve esasları Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığınca belirlenir.

Bu maddedeki zorunlu sigortaları yaptırmayanlara, mülki idare amirince sigortası yaptırılmayan her kişi için beşbin Türk Lirası idari para cezası verilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.(CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, bu maddede şunu diyoruz: Mesleki sigorta yani zorunlu sigorta. Diyoruz ki hekimlerden yüzde 50 yerine yüzde 30 kesin. Aslında Sayın Bakan “Evet.” deseydi, bir ekip çalışması yapan diğer yardımcı personelin de zorunlu sigorta ödeme hakkı vardır, onları da yapın diyecektik ama Sayın Bakan, Sayın Komisyon “Hayır.” dedikten sonra, hekime “Hayır.” diyen, diğer yardımcı sağlık personeline hepten “Hayır.” der, takdiri sizlere bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben hekim değilim, hekimleri konuşmayacağım, bilmediğim konuda konuşmam da taşeron konuşacağım, taşeron. Taşeron nedir biliyor musunuz? Arkadaşlar, hekim arkadaşlara soruyorum: Hastaya bakmak, hastanın tedavisinde yardımcı yani onlar hasta bakıcılar, işte aşçılar, hastalara yardım eden, onlara iyileşmesi için yardım edenler tedavinin bir parçası mıdır, değil midir?

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Doğru söylüyorsun.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Tedavinin bir parçası değildir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Yani o hastanın süratle iyileşmesi için hasta bakıcılar, diğer işte, yemek servisi yapanlar, hastanede onların iyileşmesi için her türlü yardım eden insanlar tedavinin bir parçası mıdır acaba? Hekim arkadaşlara soruyorum: Doğru mu arkadaşlar?

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Doğru.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Değildir, değildir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Şimdi, biz ihale ediyoruz arkadaşlar. Neyi? Sağlığı ihale ediyoruz, sağlığı; sağlığı ihale ediyoruz, sağlığı.

Değerli arkadaşlarım, üniversite hastanelerinde ve devlet hastanelerimizde, özellikle üniversite hastanelerimizde, daha önce uygulanıyordu. Bu, şimdi, demin Sayın Bakan galiba 110 bin kişi dedi, hepten artık 110 bin kişiye ulaştı bu.

Şimdi, size örnek vereceğim: Üniversite hastanelerine 92 yılında girmiş. Ne olarak girmiş? Önce ebe olarak girmiş. Bak, bak 92’de. Hemşire olarak girmiş, sağlık memuru olarak almışlar bu şirketlere. Ne şirketi? Temizlik şirketi ve uzun yıllar, ta ki altı ay önceye kadar, bir yıl önceye kadar bu temizlik şirketine alınan “temizlik şirketi” adı altındaki insanlara iğne yaptırdılar, ebelik, hemşirelik yaptırdılar. Şimdi, on yedi yıl önce girmiş temizlik şirketine. İhaleyle almışlar. Birçok temizlik şirketi ihaleye girmiş, ihaleyi kaybetmiş, kazanmış ama aynı kişi, hep ona verilmiş, o şirkete. “Sen hasta bakıcısın.” Adam “Ben on yedi yıldır hasta bakıyorum ya!” diyor. On yedi yıldır! “Ben asgari ücretin altında neredeyse para alacağım.” diyor. Arkadaşlar, hasta bakan, hastaya yardımcı olan bu insanların psikolojisini biz düşünmezsek, en azından biz Türkiye’deki hastanelerde, özellikle üniversite hastanelerimizde dahi bu tür hizmetleri insanların sevgiyle yapması için eğer başka bir formül bulmazsak… Yani sadece ihale ediyoruz, taşerona veriyoruz, olay bitiyor arkadaşlar. Arkadaşlar, buna hakkımız yoktur.

Ben size birkaç örnek vereceğim: İhale ettiğimiz zaman sadece temizlik şirketi ihalesi yapıyoruz. Bu insanların kalifiye olup olmadığına, pedagojik eğitim alıp almadığına ve bu insanların hastaya bakıp bakamaması yönünde hiçbir inceleme yapmadan temizlik şirketine ihale ediyoruz, kim gelirse güya hastaya hizmet ettiriyoruz.

Arkadaşlar, bir zamanlar, hatırlarsanız, çok iyi bilirsiniz, bizim yurtlarımız vardı. Çocuk yurtlarımızda, özellikle birkaç yurtta başımıza gelen olayları hep biliyorsunuz. Bu yurtlarda kimlerin hizmet verdiği… Daha sonra özellikle Malatya’daki o yurtta yaşanan olaydan sonra Türkiye’ye örnek olduk -bununla gurur duyuyorum- ve o zaman değiştirmek zorunda kaldınız. Şimdi, o çocuklara bakan bayanların eldivenleri var, biliyor musunuz. Pedagojik eğitim almış mı, almamış mı? Çünkü sözleşmeye bunu koydunuz. Şimdi o çocuklara bakan anneler ya bir pedagojik eğitim almış oluyor. Ama bu olaylar olduktan sonra sözleşmeye…

Şimdi ben sizi uyarıyorum, ben sizi bir kere daha uyarıyorum. Gelin, on beş yıldır, on yedi yıldır bu hastanelerimizde çalışan ve her türlü her şeyini veren bu insanlara sahip çıkmak zorundayız. Bunlar hastalarımızın her şeyi.

İhale edilen kişilerin hastaya nasıl baktığını, nasıl bakacağını biliyor musunuz? Değerli arkadaşlarım, en azından hastanelerimizde, üniversite hastanelerimizde özellikle hasta bakıcı, temizlik hizmeti veren ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun tamamlayın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – …özellikle yemek hizmeti veren insanları bir şekilde kurum olarak ayırmayın; o kurumun bir parçasıdır, o kurumun kurum anlayışını almalıdır. Gelin bunları bir kadroya bir şekilde -hangi şeye sokarsak- almak zorundayız. On yedi yıldır asgari ücretle çalışan bir insana, ben yine söylüyorum, yarın bu insanları başka bir pedagojik eğitime alıp farklı bir boyutta kazanabiliriz.

Ben bir kez daha, yıllardır emek veren insanların ekmeğini, emeğini teslim etmenizi istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

418 sıra sayılı kanun tasarısının 8. maddesinde yer alan “…Bu sigorta priminin yarısı kendileri tarafından, diğer yarısı döner sermayesi bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner sermayesi bulunmayan kurumlarda kurum bütçelerinden ödenir” cümlesinin “Bu sigorta primi, döner sermayesi bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner sermayesi bulunmayanlarda kurum bütçelerinden ödenir” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                                Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Korkmaz bir saniye.

8’inci maddenin oylanmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Çünkü süre dolacak iki dakikayla…

Buyurun Sayın Korkmaz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önce sorun efendim.

BAŞKAN – Evet.

Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Korkmaz buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8’inci maddeyle ilgili olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yakın siyasi tarihimizde aziz milletimiz AKP’ye verdiği destek kadar pek az hükûmete destek vermiştir; rahmetli Menderes ve Özal’a, Sayın Demirel’e ve bir de Sayın Erdoğan’a. Yüzde 47 oy, 340 milletvekiliyle neredeyse istediği tüm yasaları istediği gibi Meclisten geçirme ve devleti tek başına idare etme gibi avantajları kastediyorum.

Dolayısıyla, bugün AKP’nin başarısızlıkları için üretebileceği hiçbir siyasi mazereti yoktur yani “Ben şöyle yapacaktım da muhalefet engel oldu.” diyebileceği hiçbir şey yoktur. Milletin, zamanında bu kadar teveccüh gösterdiği Hükûmet, beklenirdi ki ülkemizin kronikleşmiş, onlarca yıldır çözüm bekleyen sağlık, sosyal hizmetler, eğitim gibi problemlerini çözsün. Maalesef, AKP bu sorunların üzerine gitmek, bu problemleri çözmek yerine tribünlere oynamayı, popülist hamleler yapmayı, milletin sıkıntılarını gidermek yerine bu sektörlerde kendi adamlarına rant sağlamayı, kendi sermaye sınıfını yaratmayı tercih etmiştir. AKP’nin bu kısır politikası da sorunların katmerleşmesine yol açmıştır.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla ortaya çıkılmış, vaatlerde bulunulmuştur. Bu vaatlerin içerisinde yapılanlar var, yapılamayanlar var. Bazen “Sorunu ortadan kaldıracağım.” diye yola çıkılmış, yeni sorunların ortaya çıkmasına sebep olunmuştur. Biz, yapıcı muhalefet anlayışımız gereği yapılması gerekenlere destek vermişizdir ancak yapılamayanları sorgulamak da ve onları gündeme getirmek de bizim tabii ki görevimiz.

Nedir bu sorunlar? Sağlık hizmetine ulaşımda gelişmeler olmuştur, doğrudur ancak genel sağlık hizmetleri harcamaları 2003-2008 arası bir önceki son beş yılla kıyaslandığında 4 kat artmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumunun harcamaları 2,5 kat artmıştır. Bütçede âdeta bir kara delik oluşmuştur. Yeşil kartlı kesim harcamaları 10 kat artmıştır. İlaç harcaması en çok artan ülke Türkiye olmuştur. Özel hastaneler kontrolsüz büyümüş, yeni istismar alanları ortaya çıkmıştır.

Muayene sayısı artmıştır ancak yapılan poliklinik sayısına göre döner sermaye ödendiğinden dolayı hasta bakım kalitesi düşmüş, hastalar neredeyse “sırasını savma” şeklinde muayenelere mahkûm edilmiştir.

Bunca harcamaya rağmen, sağlık sistemlerinin başlangıç noktası olan kişi başı koruyucu, önleyici sağlık harcamalarında OECD verilerine göre sondan birinci olunmuştur. Yurt çapında dengeli, optimal bir uzman hekim dağılımı sağlanamamıştır. Tüm bu eksikliklerin ortadan kaldırılması için ne gerekiyorsa bir an önce yapılmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sağlık politikasının bir devlet politikası hâline getirilmesini öteden beri savunageliyoruz. Bu bakımdan, içinde barındırdığı tüm eksikliklere rağmen, sonradan giderilebileceği düşüncesiyle bu tasarıya destek vereceğiz. Bizim parti programımızda da var aile hekimliği, tam gün yasası, koruyucu sağlık hizmetlerine ağırlık verilmesi gibi hususlar. Dolayısıyla, kimin tarafından getirilirse getirilsin doğrulara destek vermektir şiarımız. Ancak, bazı eksikliklerin de giderilmesini talep ediyoruz. Nedir bunlar?

Tasarının 8’inci maddesinde bütün hekimlerin zorunlu mesleki sorumluluk sigortası yaptırması getirilmekte. Bu sigortanın primlerinin yarısı doktor tarafından ödenecektir. Değerli milletvekilleri, doktorluk aynı zamanda bir risk mesleğidir. Hele hele ölümcül ve sıkıntılı hastalıkları göz önüne getirirseniz, doktorlar böyle bir durumda risk almama ve atalet içine girme gibi bir davranışı benimseyebilirler. Burada kim zararlı çıkar? Elbette ki hastalar. Bu bakımdan, bu primlerin tamamının kurum tarafından ödenmesinde fayda mülahaza ediyoruz.

İkincisi, performansa dayalı döner sermayenin uygulanmadığı sağlık hizmetlerinde, sağlık personelinin emekliliklerine yansıtılmak üzere kendilerine insanca yaşama standartlarını temin için sabit ücretler getirilmelidir diyoruz.

Üçüncüsü, uzman tabiplerin nöbet saat ücretleri iyileştirilmelidir diyoruz.

Dördüncüsü, mecburi hizmet kaldırılınca, sağlık personelinin ülkemizin ekonomik olarak az gelişmiş bölgelerine gitmelerini özendirmek için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

…ikramiye ya da tazminat ödenmelidir diyoruz.

Beşincisi, hekimlerin yıllık izin süreleri on beş ve otuz beş gün olarak uygulanmalıdır. Yurt içindeki ve yurt dışındaki bilimsel toplantılara katılabilmek için de mesleki gelişim izni verilmelidir diyoruz. Bu eksikliklerin giderilmesi adına verdiğimiz önergelerin kabulünü temenni ediyoruz.

Huzurunuzda olan tasarının da memleketimize, milletimize hayırlı olması dileklerimle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi okutuyorum, ikinci önergenin imza sahibini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/715 esas numaralı kanun tasarısının 8 inci maddesiyle 1219 sayılı kanuna eklenen ek madde 12 nin birinci fıkrasında geçen “mevzuatına göre” ibaresinin “mevzuatı hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                     Kerim Özkul

                                                                                                                          Konya

İkinci önerge imza sahibi:

                                                                                                              Mehmet Müezzinoğlu

                                                                                                                         İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:

Gerekçe:

Dilin kullanımı açısından teklif edilen ibarenin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sözlü soru önergeleri ile alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 19 Ocak 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 20.02