Normal 44156 2 1 2010-02-08T09:33:00Z 2010-02-08T09:33:00Z 1 63522 362080 TBMM 3017 849 424753 11.9999 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 57                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

40’ıncı Birleşim

23 Aralık 2009 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge  ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya’nın, mensubu bulunduğu Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya’nın, şahsına  sataşması nedeniyle konuşması

IV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, emekli aylıklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı  (7/10709)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 11.05’te açılarak altı oturum yaptı.

 

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442) ve 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443), görüşmelerine devam edilerek 15’inci maddesine kadar kabul edildi.

 

İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral, Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, şahsına,

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın, grubuna,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, grubuna,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

23 Aralık 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 22.47’de son verildi.

 

 

 

                                                          Meral AKŞENER

                                                             Başkan Vekili

 

           Yusuf COŞKUN                                                                      Gülşen ORHAN

                  Bingöl                                                                                       Van

                Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

 

23 Aralık 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, programa göre 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442)(x)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)(x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesi kabul edilmişti. Şimdi 15’inci maddeyi okutuyorum:

Fonlara ilişkin işlemler

MADDE 15 - (1) Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef planı uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı yatırımları için yıl içinde yapılacak harcamalar, 7/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkanlar birlikte değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit edilecek esaslar çerçevesinde karşılanır.

(2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci fıkra hükümleri gereğince tespit edilecek tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden helikopter, uçak alımları ile revizyonlarına, hava araçlarına füze önleme, tespit sistemlerinin takılmasına ve Helikopter Elektronik Harp (HEWS) projesine ilişkin tutarları; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları; Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden araştırma gemisi alımına yönelik tutarları; ilgili hizmetleri gerçekleştirmek üzere Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye ilgisine göre Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı veya Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yetkilidir.

(3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak paraları bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Akif Hamzaçebi, Trabzon; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Behiç Çelik, Mersin; şahsı adına Mehmet Emin Tutan, Bursa; Fazilet Dağcı Çığlık, Erzurum milletvekilleri.

İlk söz Akif Hamzaçebi’ye aittir.

Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 15’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamadan önce sizleri saygıyla selamlıyorum.

15’inci madde hemen her yılın bütçe kanun tasarılarında yer alan fonlara ilişkin bir maddedir. Klasik olarak bu tasarıda da yer almış durumda. Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun kullanımına ilişkin bazı hususları düzenlemektedir.

Bu madde vesilesiyle bütçenin bazı konuları üzerinde, Hükûmetin bazı alanlardaki politikaları üzerinde görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Öncelikle, gelir bütçesinin görüşülme usulü hakkında önemli gördüğüm bir hususu sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. Bütçeler, bütçe müzakerelerinde görüşme konusu yapılırken genellikle işin harcama yanı üzerinde durulmaktadır, gelir bütçesi görüşmeleri arada kaybolup gitmektedir. Örneğin, 2010 yılında bu ekonomiden 193 milyar TL tutarında bir vergi tahsil edilecektir, vergi dışı diğer gelirlerle birlikte bu rakam 230 milyar TL’dir ancak görüşmeler genellikle 286 milyar TL’lik harcama bütçesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Oysa, bu harcamanın finansmanı için vatandaş çok önemli tutarda vergi ödeyecektir, bu gelir bütçesinin bu nedenle çok ciddi bir şekilde ele alınması gerekir ama gelir bütçesi, diğer harcama bütçelerinin içerisinde kaybolup gitmektedir. Bu öteden beri böyle olmuştur, bunun mutlaka değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunu, bütçe hakkıyla bağlantılı olarak değerlendirmek istiyorum. Demokrasilerde, devletin yapacağı harcamaların büyüklüğüne ve kapsamına ve bu harcamaların yapılabilmesi için halkın ödeyeceği vergilere millet karar vermektedir. Buna “bütçe hakkı” diyoruz. Yani, bütçe, aslında milletin bir belgesidir. Millet, bu hakkını, temsilcileri, yani milletvekilleri vasıtasıyla kullanır.

Bütçe hakkının tarihi, temel hak ve özgürlüklerin tarihi kadar eskidir. 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 14’üncü maddesi, bugün bile geçerliliğini koruyan son derece temel bir ilkeyi koymuştur. “Kamu harcamalarına, bu harcamaların finansmanını oluşturan vergilere, bu vergilerin miktarına, süresine ve tahsil usulüne millet karar verir der.” Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi.

Evet, bütçe, bu çerçevede bir kaynaklar ve harcamalar dengesidir. Harcamalar vatandaş için yapılır, bu harcamaların finansmanını oluşturan vergileri de vatandaş öder. Dolayısıyla, bütçeler, vatandaşın tercihini yansıtmak zorundadır. Vatandaş bu tercihini temsilcileri aracılığıyla, yani milletvekilleri aracılığıyla yansıtıyor, gösteriyor demek, sorunun esasını görmezlikten gelmektir. Bu, doğru değil. Bütçelerin yapımında örneğin Türkiye’de uzun bir süre IMF’nin öncelikleri önemli olmuştur, siyasilerin öncelikleri önemli olmuştur, zaman zaman bürokrat tercihleri önemli olmuştur ama vatandaşın doğrudan tercihi, isteği bütçelere yansımamıştır, yansımamaktadır.

Bunu nasıl çözebiliriz? Yani bu temsilî demokrasiye özellikle bütçe açısından halkın katılımını nasıl sağlayabiliriz, bütçeyi nasıl vatandaşın bütçesi yapabiliriz, vatandaşın tercihlerini yansıtan bir bütçe yapabiliriz? Bunun üzerinde ciddi olarak düşünmek, durmak gerekir. Bu, bütçe hakkının da gereğidir. Bunun için bir öneri sunuyorum. Önerim şudur: Gelir vergisi ödeyen bütün mükellefler, ücretliler dâhil, dolduracakları bir formda kamu harcamalarının hangi alanlarda dağıtılması gerektiği konusunda tercihlerini bildirsinler. Gelir İdaresi bu mükelleflere bir form dağıtır, kamu harcamalarını burada kategorize eder, gruplandırır; mükellefler de ödedikleri gelir vergisinin yüzde 1’i tutarında bir meblağı diledikleri kamu harcaması arasında dağıtsınlar. Bu rakam -2010 yılı bütçesi için 42 milyar TL’lik gelir vergisi tahsilatını dikkate alırsak- 400 milyon TL’dir. 400 milyon TL’lik tutarı vatandaşlar dilediği kamu harcamasına dağıtsın ve vatandaşın tercihini yansıtsın bu yüzde 1’lik bütçe. Görülecektir ki vatandaşın tercihi ile bütçelerin, hükûmetlerin tercihi, yani vatandaş bütçesi ile resmî bütçe arasında çok ciddi fark olacaktır, uçurumlar meydana çıkacaktır. Yüzde 1’in miktarı önemli değil ama yüzde 1’le vatandaşın ortaya koyduğu tercihi hükûmetler dikkate almak zorunda kalacaktır. Bu onlar üzerinde bir baskı oluşturacaktır, bütçe o zaman gerçekten vatandaşın tercihlerini yansıtan bir bütçe olabilecektir. En azından hükûmetler vatandaşın tercihini etkilemek, onu değiştirmek konusunda daha ciddi davranacaklardır, hükûmetler bütçeler konusunda daha hesap verebilir bir yaklaşımı benimseyeceklerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi Tekel işçileri konusuna gelmek istiyorum. En son Tekel işçilerinin Sıhhiye’de yaptığı eylem nedeniyle ortaya çıkan özelleştirme mağdurları konusuna değinmek istiyorum. Sıhhiye’deki işçiler günlerdir seslerini duyurmak istiyor. Biz muhalefet olarak bu sesleri duyduk ama iktidar partisi, Hükûmet işçilerimizin seslerini duymuyor.

“Özelleştirme mağdurları” dedim. Bunu gelişigüzel kullanmadım. “Mağdur” kelimesi bizim siyasi terminolojimizde çok sıkça kullanılan, çok sıkça kullanıldığı için de popülist algılamalara yol açan, âdeta etkisini yitiren bir kavram. Bunu biliyorum ama yine de “özelleştirme mağdurları” kavramını kullanmak istiyorum çünkü bunu Türkçede daha iyi anlatabilecek bir kelime yok. Tekel işçileri özelleştirme mağdurudur.

Şimdi, bu işçilerin işlerini kaybetme tehlikesi nedeniyle Hükûmetin onlara sunmuş olduğu çözüm doğru bir çözüm değildir. Bu, aşağı yukarı dört beş yıldır bir çözüm olarak bu işçilere, özelleştirme sonucu özelleştirilen işletmelerde işlerini kaybeden işçilere sunulmaktadır. Bu çözüm, on ay süreyle kamuda geçici işçi olarak asgari ücretle çalışmaktır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet 2007 yılında bir yasa çıkardı ve kamuda altı aydan fazla çalışan işçileri kadroya aldı, daimî işçi kadrosuna aldı. Bakın, bunlar yıllardır on iki ay süreyle ilgili kamu kurumunda, Tekelde çalışmış işçiler. 11 bin, 12 bin Tekel işçisi var. 17 bin de daha önce bu şekilde işini kaybetmiş, kamuya geçici işçi olarak alınmış işçiler var. Bunlar, özlük haklarını kaybederek, âdeta asgari ücretle yaşam boyu çalışmaya mahkûm edilmişlerdir. Bir yandan 217 bin, 218 bin işçiyi daimî işçi olarak devletin kadrolarına alacağız, öte taraftan özelleştirme mağduru bu işçileri on ay süreyle hayatları boyunca asgari ücretle çalışmaya mahkûm edeceğiz. Aynı işi yapan benzerleri, İş Kanunu’nun kendisine sağladığı olanaklardan yararlanacak ama bunlar geçici işçi olduğu için İş Kanunu’nun sağladığı olanaklardan da yararlanamayacak. Eşit işe eşit ücret bir evrensel kuraldır. Gelin bu işçilerin sorunlarını çözelim, bunlara kulak verelim. Bu, sosyal devletin gereğidir. Bunlar “yan gelip yatıyor”, “havadan para alıyor” yaklaşımında bulunulacak işçiler değildir. Bu doğru değildir; bunlara iş verildi de mi çalışmadı bu işçiler? İşletmeleri özelleştirildi, onlar işsiz kaldı. Evet, gelin sizi asgari ücretle alalım demek, ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek demektir. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Bu konuda 5’inci maddede vermiş olduğumuz önerge reddedilmiştir ama fırsat kaçmış değildir. Bu bütçe kanununa, 28 inci maddeye böyle bir önergeyi ekleyebiliriz. Hükûmet bütçe kanununa bunun konulmasını uygun görmüyorsa başka bir yasal düzenleme de yapabiliriz. Bu, sosyal devlet olmanın gereğidir; bu, eşitlik ilkesinin gereğidir.

Ayrıca şunu da ifade edeyim: Adalet ve Kalkınma Partisi, bugüne kadar yani 2003-2009 döneminde kamuya toplam 351 bin memur almıştır değerli arkadaşlar. Bu, dikkatten kaçmaktadır. Her yıl bütçe kanunlarında yer alan, örneğin 2010 yılı Bütçe Kanun Tasarısı’nda, alınacak memur sayısı 25 bini geçemez şeklindeki sınırlamalar yanıltıcıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Evet, o sınırlamalar yanıltıcıdır yani bir sayısal sınırlama var ama öte taraftan kamudan emekliye ayrılan, istifa yoluyla ayrılan memurların ve sözleşmeli personelin yerine, belli bir oranı geçmemek üzere atama yapılacağı da söylenmektedir. Bu hüküm ihmal edilmektedir. Bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi 351 bin devlet memuru ve 158 bin de sözleşmeli personel olmak üzere 509 bin kişiyi devlete almıştır. Sözleşmeli de belki bir miktar, daimî işçi düzenlemesi sırasında oradan geçen olmuştur ama devlet memuru olarak alırsak merkezî yönetimdeki devlet memurlarının yüzde 20’si oranında memuru Hükûmet işe almıştır. Bir yandan işçileri asgari ücretle on ay süreyle çalışmaya mahkûm edeceğiz, bir yandan bu sayıda memur alacağız; bu, hakka, adalete uygun değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sözlerimi burada bitiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.

Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesinin 15’inci maddesi üzerinde konuşmak ve bütçe hakkında görüşlerimi arz etmek üzere karşınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Söz konusu maddede, Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun kaynaklarının İcra Komitesince tespit edilecek esaslar çerçevesinde karşılanması tanımlanmaktadır. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya, stratejik konumu, yer altı, yer üstü zenginlikleri, Türkiye ve Orta Doğu üzerinde hesabı olan güçlerin bölgedeki oyunları, bazı iş birlikçilerin bu oyunlara alet olması dikkate alındığında 1985 yılında kurulan Fon’un bugün daha büyük bir önem arz ettiğini özellikle vurgulamak isterim.

Fon’un kaynaklarına gelince, özellikle bütçeden tefrik edilen ödenek, silahlı kuvvetlerin vakıflarından yapılacak transferler, Millî Piyango Yasası’nın 1’inci maddesine uygun olarak ayrılan gelirler, 1473 sayılı Yasa uyarınca ayrılan gelirler, müşterek bahislerden ayrılan gelirler, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden ayrılan ödenekler, Turizmi Teşvik Yasası’yla verilenler, Toplu Konut Fonu ve Savunma Sanayii Destekleme Fonu’na Fon’dan dağıtımı yapılacak miktar ve Fon’un mal varlığından elde edilecek gelirler, 1111 sayılı Askerlik Kanunu uyarınca bedelli askerlikten elde edilecek gelirler, bağış ve yardımlardan oluşmakta. Bunun yanında 4842 sayılı Kanun’un 38’inci maddesiyle getirilen hüküm uyarınca gelir vergisi ve kurumlar vergisi tahsilat toplamı üzerinden Fon’a yüzde 3,5 oranında bir payın ayrıldığını görmekteyiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Emniyet Genel Müdürlüğünün helikopter, uçak alımları ile revizyonlarına, hava araçlarına füze önleme, tespit sistemlerinin takılmasına ve Helikopter Elektronik Harp Projesi’ne ilişkin tutarları Fon’a ödemeye, yine Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olan motorbot alımına yönelik tutarları Fon’a ödemeye ilgili bakanlar söz konusu metin uyarınca yetkilendirilmişlerdir.

Dışişleri Bakanının komşularla sıfır problem, maksimum entegrasyon politikası içeride güçlü bir ordu ve savunma sanayisiyle desteklenmedikçe lafügüzaftan ileri geçemeyecektir. Bu itibarla, bize coğrafyamızın, kültür ve uygarlığımızın, tarihimizin, dilimizin, deneyimlerimizin, inançlarımızın emri Fon’un oldukça desteklenmesi, ARGE yatırımlarına ağırlık verilmesi, MKE fabrikalarının modernleştirilerek fonksiyonlarının artırılması millî bir görev olmalıdır. Barışımızın, demokrasimizin yaşatılması ve onurumuzun korunmasının ülkemizde caydırıcı güç unsurlarının güçlendirilmesinden geçtiği muhakkaktır.

Geçen yıl Savunma Sanayii Destekleme Fonu’na gelir ve kurumlar vergisi üzerinden 1 milyar 912 milyon TL para aktarılmıştır. Bu yılın ilk dokuz ayında teğet geçtiği iddia edilen kriz nedeniyle gelir vergisi ve kurumlar vergisinden ancak 1 milyar 441 milyon TL pay alabilen bu Fon, ülkemizi bölgemizin lideri yapmaya yetmeyecektir. Unutmamak gerekir ki, güçlü Türkiye için güçlü bir orduya ihtiyaç vardır. Güçlü ordu ancak kendi silahını, kendi helikopterini, kendi uçağını, kendi topunu ve kendi gemisini üreterek oluşturulur. Güçlü ordu için savunma sanayimize daha fazla ödenek ayırmalıyız. Ancak bütçe giderleri içinde geçen yıl yüzde 6’lık paya sahip olan savunma giderlerinin bu yılın ilk beş ayında yüzde 5’te kalmış olması ayrı bir tespittir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe verilerine geçmek istiyorum. Merkezî yönetim bütçe harcamaları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18,6 oranında artarak 239 milyar 542 milyon liraya ulaşmıştır. Bütçe gelirleri aynı dönemde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 0,3 oranında düşmüştür, bunu belirtmekte yarar var. Geçen yıl mükellefler tahakkuk eden verginin yüzde 88,5’luk bölümünü ödemişlerdir, yani tahsilat yüzde 88,5; ilk altı aylık veriler bu yıl için yüzde 82,5’ta kalmıştır ki, vergi mükellefinin ne kadar zor durumda olduğunu göstermektedir.

Süremiz az olduğu için ben ana başlıklarla geçmek istiyorum. Amerika ve Batı, küresel krizi ciddiye almışlar ve “Teğet geçecek.” dememişler, zamanında önlem almışlar, ama Türkiye bu konuda önlem almamış. Ve ilk dokuz aylık verilere baktığımızda, Türkiye’de sadece bankacılık sektörünün yüzde 8,7 büyüdüğünü görüyoruz. Bu şu demektir: Bankacılık sektörünün kriz döneminde büyümesi demek, insanların borç batağına battığını ve bankalara çok daha fazla faiz ödediğini göstermektedir. Yine mayıs ayı sonunda Orta Vadeli Program’ı Hükûmet açıklayamamıştır. Bunun nedeninin, IMF’nin makro verilerinin revize edilmesini beklemekten ibaret olduğunu özellikle vurgulamak isterim.

İşsizlik zaten ayrı bir konu ve Türkiye’de yıl sonu itibarıyla işsizlik oranının yüzde 16’lara ulaşacağını ve 5 milyon rakamına ulaşacağını burada özellikle belirtmek istiyoruz.

Kapasite kullanım oranı yüzde 70,7 oranında. Tüketici güven endeksinin gittikçe düştüğü ortada ve ayrıca, bütçe gelirlerinin enflasyon ve büyüme hedeflerinin üzerinde olacağı bütçede öngörülmekte ve bütçe gelirlerinin yüzde 16,1; vergi gelirlerinin ise yüzde 18,2 oranında artacağının öngörülmesi, 2010 yılında yeni vergilerin geleceğine en büyük işarettir.

Vergi adaletsizliği gözle görülür bir şekilde Türkiye’de artmaktadır. Vergi tahminlerindeki diğer bir can alıcı husus ise, Sayın Bakanın 17 Ekim tarihli basın toplantısında bir soru üzerine verdiği cevaptır. Sayın Bakanın bir gazetecinin sorusuna, vatandaşlarının borçluluk oranının diğer ülkelere göre düşük olduğunu belirtmesidir ki vatandaşın daha çok borç altına sokularak tüketimi artırma tahminlerini özellikle vurgulamaktadır. Artık vatandaşın gelirini artırmaktan vazgeçmiş, borçlanarak tüketim harcaması yapılmasından medet uman bir anlayışı itiraf etmiştir. Vatandaş kredi alarak bankaya faiz ödeyecek, yetmedi, bu kredinin büyük çoğunluğunu devlete ÖTV olarak ödeyecek. Vatandaşın geleceği şimdiden yedirmeye devam edilecek diye düşünüyoruz.

ÖTV konusu… Biliyorsunuz, yüzde 22 oranında bir artış öngörülmekte. Bununla da bu yıl içerisinde benzinin 4 liraya, motorinin de 3,5 liraya yükselmesini rahatlıkla söylemek mümkündür.

Tütün mamulleriyle ilgili daha önce bir arkadaşımız ifade etmişti, sigara 8,5 liradan aşağı satılmayacak demektir, zira yüzde 41,6 bir artış öngörülmektedir.

Motorlu taşıtlardan tahsil edilmesi beklenen vergi yüzde 61,2 oranında artışla ifade edilmiş. Demek ki, bu yıl araç satışlarında büyük bir patlama mı olacak? O bekleniyor galiba. Böyle bir şey de mümkün olmayacak tabii. Dayanıklı tüketim mallarında, yine vergi oranında yüzde 33,1 artış öngörülmekte ve bu da, yine tüketicinin çok büyük mağduriyetlere, sıkıntılara sokulacağının işareti.

Değerli arkadaşlar, enflasyon beklentisi yüzde 5,3, büyüme hedefi de yüzde 3,5 olmasına rağmen, tüketimin ve fiyatların artmayacağı öngörülmesine rağmen, yüzde 21,6 KDV tahsilat artışı da ayrı bir tutarsızlıktır. İthalde alınan KDV 2009 bütçesinde büyük bir fiyasko olarak ortaya çıkmıştı. Yine, bu yıl da bunu söyleyebiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlayınız.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Yine, gelir vergisinde… Özelleştirmede -özellikle onu belirteyim- 10 milyar 404 milyon liralık bir ödenek konmuş; acaba devletin birikimlerinin birilerine transferi mi söz konusu? Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Gider bölümüne özellikle değinemiyorum süre kısıtlılığı nedeniyle. Ancak, herkes iyi biliyor ki 2010 yılı bütçe verileri ve 2009 gerçekleşmeleri, ne yazık ki, aldatma ve kandırma politikalarının çarpıklığını itiraftan başka bir anlam taşımamaktadır. Allah milletimize sabır versin.

Şimdi, burada “İşçinin, işverenin, memurun hükûmeti olduk.” diyen Sayın Başbakana diyorum ki: “İtfaiye ve demir yolları memurlarına ve Tekel işçilerine yaptıklarınız, gerçekten bunların hükûmeti olduğunuzu gösteriyor.

Bizim Hükûmete tavsiyemiz şu: Açılımlardan, iş birlikçilerden, Habur teşrifatçılığından uzak durarak, teslimiyet bütçesi yerine millî meselelere eğilin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN – Arkadaşlar, şunu istirham ediyorum: Yani, bir dakikalık süreyi sürekli olarak ihlal etmeye başlarsak bir müddet sonra hep o aynı şey olur. Diğer arkadaşlar noktasında da aynı uygulamayı yapıyorlar.

Son cümlelerinizi alayım.

Buyurun efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Bizim tavsiyemiz, açılımlardan, iş birlikçilerden, Habur teşrifatçılığından uzak durarak teslimiyet bütçesi yerine millî meselelere eğilin, bu daha hayırlı olacaktır. Tanrı Türk milletini korusun.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Mehmet Emin Tutan, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Tutan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçesinin “Fonlara ilişkin işlemler” başlıklı 15’inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

TSK’nın modernizasyon ihtiyaçları, millî kaynaklarımızdan yılda 3 ila 4 milyar dolar civarında bir harcamayı gerekli kılıyor. Hükûmet olarak modernizasyon ihtiyaçlarını mümkün olduğunca millî savunma sanayimiz aracılığıyla tasarlanan, üretilen ve geliştirilen ürünlerle karşılamayı hedefliyoruz. Bu hedef istikametinde 2003-2008 yılları arasında çok önemli projelerin altına imza attık, atmaya devam ediyoruz. Türk şirketlerinin iş payının 1,2 milyar dolar olduğu ATAK Projesi bunlardan biridir. Bir diğer proje Altay Projesi. Başlatılan bu projeyle de fikrî, mülkiyet ve ihracat haklarına tümüyle ülkemizin sahip olacağı ilk millî tasarım tank prototipinin geliştirilmesini amaçlıyoruz.

Öte yandan Türkiye’nin ilk millî tasarım Corvette tipi savaş gemisi MİLGEM Projesi kapsamında üretilen ve bir ilk niteliği taşıyan Heybeliada Gemisi, Preveze Deniz Zaferi’nin yıldönümü olan 27 Eylül 2008 tarihinde denize indirildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Hükûmetimizin yaptığı yatırımlar neticesinde her geçen gün daha güçlü, hareket kabiliyeti çok daha yüksek bir ordu konumuna ulaşıyor. Özellikle havacılık alanında Türk sanayisi bugün dünyanın önde gelen şirketleriyle iş birliği yapabilecek bir kabiliyet ve seviyeye ulaşmıştır. Türkiye’nin de dâhil olduğu A400M Modern Ulaştırma Uçağı Geliştirme Projesi’nde proje bedeli kadar, Yeni Nesil Savaş Uçağı Projesi’nde ise proje için yapılacak harcamanın en az yüzde 50’sine tekabül eden yaklaşık 5 milyar dolarlık bir iş payı alınmıştır.

Uluslararası fuarlarda Türk savunma sanayisi şirketleri kendi tasarımları olan ileri teknoloji savunma sistemleriyle dikkat çekmeye başlamış ve önemli ihracat başarılarını sağlamıştır. Bu çerçevede son olarak dost ülke Pakistan F-16 uçaklarının modernizasyonu için uluslararası bir ihale sonucu TUSAŞ’ı seçmiştir. TSK ihtiyaçları çerçevesinde yürütülen projeler kapsamında kazanılan yeteneklerle TUSAŞ geleceğin teknolojisini haiz A350 sivil yolcu uçağında da 500 milyon dolar tutarında bir iş payı almıştır.

TSK’ya ait yaklaşık 21 milyar dolar tutarında tedarik projesinin önümüzdeki on yıllık dönemde yıllara sari olarak gerçekleştirmek üzere sözleşmeleri imzalandı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uygulanan bu politikalar sayesinde savunma sanayisi sektörünün toplam cirosu 2007 yılında ilk kez olarak 2 milyar doları aşmış, ihracatımız ise 420 milyon dolara ulaşmıştır. TSK modernizasyon ihtiyaçlarının millî sanayimiz eliyle karşılanma oranı önümüzdeki dönemlerde en az yüzde 50’lere çıkacaktır. Bu seviye 2003 yılına göre 2 misli bir artışı ifade ediyor. Savunma sektörümüzün ihracat rakamını da önümüzdeki dönemde 1 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz.

Bu düşüncelerle 2010 yılı malî bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık.

Buyurun Sayın Çığlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bütçelerin amacına uygun kullanılması hakkında konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ekonomik gelir ve giderlerini belli bir sistematiğe oturtan ülkelerin diğer alanlarda da daha başarılı oldukları hepimizin malumudur. Bundan dolayı bütçe görüşmeleri her yıl düzenli bir şekilde yapılmaktadır ama önemli olan, bütçelerin amacına uygun şekilde idare edilmesidir. Göreve geldiğimizden beri yaptığımız icraatlarımız bütçeyi nasıl iyi idare ettiğimizin bir göstergesidir. Bunu ülkenin doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine en ayrıntılı bir şekilde görebilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, bu ülke bu Meclis çatısı altında birçok bütçe görüşmelerine şahit olmuştur. Ancak geçmiş hükûmetlerin bütçe idare etme politikalarının zayıflığı ülkemizi arzuladığımız noktaya taşıyamamıştır. Bütçelerin amacına uygun kullanılmamasından kaynaklanan iki bariz örnek vermek istiyorum. Örneğin, bu millet yıllardır Anadolu’nun tozlu ve çakıl, çukur yollarında sıkıntılı bir şekilde seyahat etmiştir. AK PARTİ İktidarına kadar bu yollar hiç kimse tarafından fark edilmemiş, bu aziz millete bu eziyetler reva görülmüştür. Yıllarca aynı kaynaklara sahip olan ülkemizin neyi yoktu? Olmayan, vatanın her karış toprağını adım adım gezen ak bir hükûmetin yokluğuydu.

Değerli milletvekilleri, bu yollar yedi yıl öncesine kadar niçin yapılmadı? Bütçe mi yoktu yoksa bütçeyi idare edecek idareciler mi yoktu? Yoksa Anadolu yolları bu idareciler tarafından hiç gidilip görülmedi mi?

Değerli milletvekilleri, işte bu durumu İktidarımız fark ederek ulaşıma büyük oranda bütçe ayırmıştır. Bölge ayırt etmeden, iyi idare edilen bu bütçelerden yolların yapılmasına başlanmış, bu ıstıraplar yavaş yavaş son bulmuştur, seyahatlerimiz artık zevk verir hâle gelmiştir. Patates deposu olmaktan son anda kurtulan bugünkü modern Bolu Dağı Tüneli, geçmişi ve bugünü en güzel şekilde zaten özetlemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer önemli konu ise spor faaliyetleri ve spor alanında yapılan yenilikler. Dönemimizde spor alanındaki modern tesisleşmeler birçok spor yarışmasının ülkemize gelmesine sebep olmuştur. Geçmiş dönemlerde spora ayrılmayan yeterli bütçeden dolayı gerekli altyapılar oluşturulamamış ve birçok faaliyetten ülkemiz mahrum kalmıştır. Son yedi yılda altyapı çalışmaları en iyi şekilde oluşturularak ülkemiz uluslararası organizasyonların âdeta ev sahipliğini yapar hâle gelmiştir. Bunların arasında kendi şehrim olan Erzurum’da 2011 Üniversitelerarası Kış Olimpiyatlarının yapılacak olması bunun önemli bir işaretidir.

Hükûmetimiz döneminde Erzurum’da bugün yapımı devam eden olimpiyat tesislerinin maliyeti neredeyse yarım trilyona yaklaşmaktadır. Dünyanın en uzun pistlerinden birine sahip olan Palandöken Kayak Merkezimiz bu bütçeyle uluslararası bir kayak merkezine kavuşacaktır.

Şimdi sizlere önemli bir bilgi daha vermek istiyorum. Dünyanın neresine giderseniz gidiniz, Erzurum gibi kayağa daha elverişli bir şehir bulamazsınız. İnsanlarımız ciddi para harcayarak başka ülkelere kayak yapmaya gidiyorlar. Gittikleri hangi ülke olursa olsun kayak merkezine ulaşmaları bir günlerini alıyor. Erzurum’da ise bu süre en fazla iki saattir çünkü havalimanından Palandöken Kayak Merkezine ulaşım yirmi dakikadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde uçaktan indikten sonra yirmi dakikada ulaşabileceğiniz bir kayak merkezi yoktur.

Değerli milletvekilleri, Palandöken hep Erzurum’daydı. Dağları beyaza bürüyen kar ise Palandöken’e hiçbir yere yağmadığı kadar güzel yağıyor. Dünyanın başka bölgelerinde karlı dağlar, devletin ayırmış olduğu bütçeler sayesinde kârlı dağlar hâline gelmiştir. Bizde ise Palandöken İktidarımız döneminde fark edilmiştir. Altyapı çalışmalarına bütçeden kaynak aktarılmış, yılların bu açığının giderilmesine ciddi gayret edilmiştir. Bu tesislere ayrılan bütçenin ne derece önem arz ettiğini ve isabetli kullanıldığını bu anlattıklarımla görebiliyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, olimpiyatlarla alakalı bu çalışmaları görmenizi tavsiye ediyorum. Bütçenize uygun kayak yapmak için dünyanın en önemli kayak merkezlerinden birisi olan Palandöken’imize sizleri davet ediyorum.

Bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çığlık.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Bu sorum, hem sizi hem de orada oturan Sayın Bakanı ilgilendiriyor.

Sayın Bakan, Türk eğitim ve kültürünün yanı sıra, bildiğim kadarıyla Avrupa eğitimi ve kültürü de aldınız diye biliyorum. Yanlış biliyorsam düzeltirsiniz. Sizi daha farklı değerlendiriyordum ama maalesef AKP’ye uyumunuz hızlı sağlanmış görünüyor, sorularıma alakası olmayan cevaplar veriyorsunuz. Biz de sizin gibi Türk milletini temsil eden milletvekilleriyiz. Lütfen, sorularımıza, konumunuza uygun doğru cevaplar bekliyoruz. Eğer zaman yetersiz geliyorsa sorularıma lütfen yazılı cevap veriniz.

Emek veriyoruz, çalışıyoruz, soruyoruz, sorumuzun cevabını da almak istiyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin oturumlarını Türk milleti de televizyonları başında izliyorlar. Bize yakışan şekilde sorular, bize yakışan şekilde cevaplar almak zorundayız ve Meclis başkan vekillerimiz de bu sorularımıza cevap almamızı sağlamak durumundadırlar. İnşallah bundan sonraki soracağım sorulara bu noktada cevap verirseniz, fikrimi değiştirmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Benim sorum şudur: Belediyelerimizin birçoğu borç batağındadır. Mesela Tokat ili Erbaa ilçesi Akça, Gökal, Reşadiye Kuzbağı, Kızılcaören gibi bazı belediyeler borçlarından dolayı artık hizmet yapamaz konuma gelmişlerdir. Hatta normal hizmetlerini, yani çöp toplama hizmetini bile yapamıyorlar. Bunlara herhangi bir iyileştirme düşünüyor musunuz veyahut da İller Bankası vasıtasıyla verilen o paralar özellikle bu nüfusa dayalı olarak değil de başka başka baremler veyahut da başka bir göstergeler üzerinden para verilmesinin daha iyi olabileceği düşünülüyor, bu yönlü bir çalışma var mıdır?

İkinci sorum olarak da: Uzman erbaşların bazıları kadro istiyorlar. İşte belli bir süre çalıştıktan sonra ayrılıyorlar ve devlet memurluğuna geçme hakları elde ediyorlar. Uzman erbaşlara kadro verilmesiyle ilgili Maliye Bakanlığı olarak ne düşünüyorsunuz? Çünkü bu insanların kendilerinin yanında çocukları da çok mağdurdur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Süner…

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum. İstanbul’daki Fatih Sultan Mehmet ve Boğaziçi Köprüleriyle dokuz otoyol projesinin özel sektöre devrinin önünü açacak kanuni düzenlemeyi yapmayı düşünüyor musunuz?

Ülkeyi sata sata bitiremediniz, şimdi sıra köprü ve otoyollara mı gelmiştir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Geçen yılki bütçeyi denk bütçe olarak takdim etmişti Sayın Bakan. Maalesef, yıl sonu itibarıyla görüldü ki denk bütçe olmadığı gibi delik deşik bir bütçe olduğu ortaya çıktı. Bu bütçeyi de krizden çıkış bütçesi olarak tarif ediyorsunuz. Krizden çıkacağımıza göre, vatandaşın sağlık hizmetleri sunumundaki yükünü azaltmak için, sağlık hizmetleri ve ilaç alımıyla ilgili vatandaşın katkı payını bu dönemin sonuna kadar düşürmeyi düşünüyor musunuz, yoksa artırarak devam mı edeceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Güvel…

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, Hükûmetiniz döneminde, 2002 yılından beri yedi yılda cumhuriyetin birikimleri, fabrikalar, limanlar, bankalar 30 milyar 712 milyon dolar karşılığında büyük bölümü yabancılara satıldı. Bu yetmedi, aynı dönemde 414 milyar 503 milyon TL borçlanıldı. Türkiye’de her çocuk 9.825 TL borçla doğuyor. Başta siz olmak üzere Hükûmetin bütün üyeleri, yedi yılda ülkenin şahlandığını söylüyorsunuz.

Sayın Bakan, dünya ekonomisinin önemli bir kuruluşunda yıllarca çalıştınız. Gerçi o da battı. Gerçekten Türkiye’yi bu yöntemle kalkındırmayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Çiftçinin emeğinin karşılığını alamaması, Adana ekonomisine ilişkin tüm göstergeleri olumsuz etkiliyor. Tarımsal üretim için kullanılan girdilerin başında gelen mazotta ÖTV indirimi düşünülmekte midir? Üreticilerimize verilen teşvikler yetersiz kalmaktadır. Gelişme sağlanacak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son olarak Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, son günlerde Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekillerini il il toplayarak ek ödenekler verdiğiniz bilinmektedir. Şimdi soruyorum: Maliye Bakanı olarak illere verdiğiniz bu paraları nereden veriyorsunuz? İllere göre bu paraları nasıl dağıtıyorsunuz, hangi kriterleri dikkate alıyorsunuz ve illere göre bu dağıttığınız paralar ne miktarlardadır?

İkinci sorum da: Önceki dönemlerde sağlanan yapılandırmalardan özellikle ekonomik gücünün yetmediği gerekçesiyle yararlanamayan ve emeklilik hakkı kazanamayan SSK’lı ve BAĞ-KUR’luların yeniden emeklilik haklarına kavuşmalarını sağlayacak bir düzenleme var mıdır? Varsa bu konuda gelinen nokta nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Birinci soruyu soran değerli arkadaşımıza uyarıları için teşekkür ediyorum. Aslında ben iki gündür elimden geldiğince bütün sorulara, gerçekten, bilgim çerçevesinde cevap vermeye çalışıyorum. Bazı sorulara tabii cevaplar yetişmiyor. Onlara da mümkün olduğunca size yazılı olarak cevap vermek isterim. Dolayısıyla o çerçevede bakmaya devam etmenizi tercih ederim. Ben samimi bir şekilde bütün sorulara cevap vermeye çalışıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii ki belediyelerimizin mali sıkıntılarının biz de farkındayız. Hatta bu sene yapılan mahallî idarelerle ilgili, biliyorsunuz, bütün belediyeler bir araya geliyor Antalya’da. O toplantıya ben de katıldım. Dolayısıyla sıkıntıların farkındayız. Nitekim, geçen sene aslında biz ciddi bir düzenleme yaptık. O yasal düzenlemeyle merkezî bütçeden mahallî idarelere aktarılan payları neredeyse yüzde 30 oranında artıracak bir düzenleme yaptık. Yalnız şöyle bir şey oldu geçen sene: Kriz nedeniyle tabii ki bu, belediyelerimize yansıyamadı çünkü bizim vergi gelirlerimizde çok ciddi miktarlarda düşüş yaşandı. Yani ekonomik faaliyetler daraldığı için, bütçe gelirleri düştüğü için mahallî idarelere aktarılan paylarda her ne kadar bir önceki seneye göre çok büyük oranda düşüş yaşanmadıysa da o öngördüğümüz artış yansımadı. Şimdi, tabii 2010 yılı öngörülerini dikkate alırsak -yaklaşık olarak söylüyorum ben- bu sene biz neredeyse 16 milyar, 16,1 milyar civarında mahallî idarelere merkezî bütçeden tabii ki kanunların öngördüğü esas ve usuller çerçevesinde dağıttık.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Bakanım, nüfusun dışında…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin, bitireyim.

2010 yılında inşallah bizim gelir tahminlerimizi dikkate aldığınız zaman, bu 19 milyar civarına ulaşmış olacak. Yani önemli bir artış öngörüyoruz. Bu, bir miktar da olsa tabii ki rahatlatıcı etkide bulunacak. Yani birinci husus bu. Ama tabii, aslında mahallî idarelerin, özellikle yerelde, daha iyi gelir imkânlarına kavuşması gerekiyor. Ona ilişkin de çalışmaların yapıldığını söyleyebilirim. Bu da çok önemli çünkü asıl olan burada, tabii ki bizim hem yerelde hem de merkezî bütçeden verdiğimiz imkânların mümkün olduğunca yüksek tutulması ve böylece, hizmet kalitesinde, hizmet miktarında yerelde belli bir noktaya ulaşmamız ve yerel hizmetlerde de tabii ki Batı’yla olan arayı kapatmamız gerekiyor. Onun için, ben ümitliyim 2010 yılı için. Eğer gelirlerimizde bizim öngördüğümüz gibi bir artış yaşanırsa -ki ben hâlâ gerçekçi olduğu kanısındayım- yaklaşık yüzde 17,6’lık bir artış olacak mahallî idarelere yapılan aktarımlarda.

Bu çerçevede son soruya da cevap vermek istiyorum. Değerli arkadaşlar, tabii ki ben, milletvekillerimizle bir araya geliyorum. Size de kapım açık. Lütfen, siz de gelebilirsiniz her zaman için.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederiz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Benden dönem dönem birtakım talepler oldu. O taleplerin bir kısmını yerine getirdik, bir kısmı Millî Emlakle ilgili, bir kısmı başka hususlarla ilgili. Dolayısıyla, o çerçevede bakılması lazım. Burada, böyle, belediyelere, bütün, şu belediyeye şu kadar para vesaire…

ALİM IŞIK (Kütahya) – İllere, illere…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şu anda, o aşamada henüz verilmiş bir para söz konusu değildir. Kapım açıktır, gelebilirsiniz. O konuda da dediğim gibi, bütün muhalefet milletvekillerine kapım açık.

Uzman erbaşlara kadro verilmesiyle ilgili bir soru vardı. Değerli arkadaşlar, uzman erbaşlıktan istifa edenler, belli şartlar dâhilinde, kamu kurumlarına sınavsız nakil olabilmektedir ancak kurumun atama sayısının yeterli olması gerekmektedir. Kurumuna göre… Tabii biz, Maliye olarak buna gereken özeni gösteririz, kurum olarak ama tabii kurumların ihtiyaçları ve kurumlara verdiğimiz kadro miktarıyla sınırlı değerli arkadaşlar.

Otoyollar konusu soruldu. Değerli arkadaşlar, bunu soruyorsunuz. Bakın, özelleştirilen bir kurum veya diyelim ki bir mülk veya bir şirket, hâlâ Türkiye'nin şirketi. Egemenlik hakkıyla bir mali varlığı veya bir gayrimenkulün kullanım hakkını ayırmak lazım. Diyelim ki TÜPRAŞ’ı biz özelleştirdik. Şimdi, TÜPRAŞ bir yere gitmedi ki. TÜPRAŞ büyüdü, hâlâ vergisini veriyor, orada çalışanlar bizim vatandaşımız, bizim elektriğimizi kullanıyor, bizim suyumuzu kullanıyor. Yani ben, TÜPRAŞ örneğini verdim, başka örnek de alabilirim: Telekom. Telekom satıldığından bu yana 4 milyar liralık yatırım yapmıştır. Bu yatırımı Türkiye’de yapmıştır değerli arkadaşlar. Vergisini vermeye devam ediyor, bizim vatandaşımız çalışıyor, bizim elektriğimizi, suyumuzu, bizim ulaştırmamızı kullanıyor. Sadece orada kâr var dışarı aktarılabilecek. O kârı da yerli şirketler de aktarabiliyorlar, yabancı şirketler de aktarabiliyorlar.

Biz de şimdi yavaş yavaş uluslararası arenada Türk firmaları olarak şirket almaya başladık. Bakın, bugün Almanya’da, Avusturya’da, İngiltere’de, birçok markayı satın almaya başladı bizim şirketler. Örneğin Grundg’i. Yani birçok marka var, Godiva’sından vesaire, bunlar… Dolayısıyla, küreselleşen bir dünyadayız. Tabii ki bize de hani “Hiçbir şekilde bu konularda hassasiyet göstermiyorsunuz.” diyemezsiniz. Bugün, HSBC’ye Demirbank’ı biz satmadık. Yani Demirbank… Şunu anlatmaya çalışıyorum: Yani Türkiye’de özelleştirme uzun bir süredir devam ediyor. Sadece bizim dönemimizde “Özelleştirme şu şekilde yapıldı, bu şekilde yapıldı.” denilemez. Önemli olan, burada eğer bir ülke, düzenlemeyi, denetlemeyi iyi yaparsa, yani sistemini iyi kurarsa aslında özelleştirmenin ciddi bir şekilde yararı vardır, zararı yoktur. Çünkü bakın, iki türlü rekabet düşünmek lazım: Bir: Uluslararası…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Asil Nadir’e ne yaptığını biliyoruz İngiliz Hükûmetinin.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim, süremiz doldu.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, şu cümlemi bitirebilir miyim.

BAŞKAN - Yani arkadaşlara bir hızlı cevap verirseniz…

Buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.

Yani bir ülkenin uluslararası rekabet gücünü artırmak var. Bu çok önemli bir husustur ve kalkınma ancak o paralelde… Ben onu bir sonraki soru-cevap kısmında müsaade ederseniz cevaplayayım. İkincisi de: Yerelde rekabet gücünü artırmak lazım.

Değerli arkadaşlar, bir rekabet gücünü artırmak lazım, bir de rekabeti artırmak lazım. Rekabetin olmadığı yerde inovasyon olmaz, yenilikçilik olmaz, verimlilik olmaz değerli arkadaşlar. Dünyayla rekabet etmenin en önemli koşullarından bir tanesi budur. Özelleştirme buna imkân sağlıyor. Bu boyutunu da göz ardı etmemek lazım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. Soru sırası bana gelmedi.

BAŞKAN – Tamam efendim.

Maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 11.53

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşülen kanun tasarısının 15’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. 

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Görüşmelere devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

16’ncı maddeyi okutuyorum:

Yabancı ülkelere yapılacak hizmet karşılıkları

MADDE 16 – (1) Maliye Bakanı;

a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen veya bir hizmetin yerine getirilmesinde kul-lanılan kara, deniz ve hava taşıtlarından alınan kira veya ücret tutarlarını,

b) Türk Silahlı Kuvvetlerinin öğrenim ve eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim gören yabancı uyruklu subay, astsubay veya erlere yapılan giderler karşılığında ilgili devletlerce ödenen tu-tarları,

c) NATO makamlarınca yapılan anlaşma gereğince yedek havaalanlarının bakım ve onarımla-rı için ödenecek tutarları,

aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan yukarıda yazılı idare bütçelerinde açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle ödenek kaydedilen tutar-lardan yılı içinde harcanmayan kısımları ertesi yıla devretmeye yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2010 merkezî yönetim bütçesinin 16’ncı maddesi üzerinde konuşmak için CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi ve bizi dinleyen herkesi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlamadan önce, pazartesi günü Erzurum’da yapmış olduğum bir açıklamaya aydınlık getirmek istiyorum.

Erzurum’da yapmış olduğum açıklama şudur: Daha önce Amerika’da bir özel televizyon Türkiye'nin güneydoğusunu Kürdistan haritasıyla belirleyerek İran’la ilişkileri anlatırken Türkiye'nin bölünmüş bütünlüğüne tepki göstermeyen Sayın Dışişleri Bakanına benim bir benzetmem olmuştur. Bu benzetmem şahsıyla ilgili değildir, devletin bölünmez bütünlüğüne göstermediği ilgi ve alakayı Ermenistan açılımına gösterdiği için bir benzetme olmuştur. Eğer laflarım yanlış anlaşıldıysa ben bu lafımı geri alırım ancak ben şunu beklerdim ki Sayın Cumhurbaşkanından da ve bütün yetkililerden de, herkesten “Siz nasıl olur Türkiye'nin güneydoğusunda bir Kürdistan haritasına tepki göstermiyorsunuz?” bu tepkinin verilmesi lazımdı. Bunu ben bilgilerinize arz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bütçemizin bu bölümünde Maliye Bakanına bir yetki veriliyor. Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığınca yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen kara, deniz ve hava taşıtlarından alınan kira ve ücretleri NATO makamlarınca yapılan anlaşma gereğince havaalanlarının bakım ve onarımları için -giderlerin- harcamaya, yapmaya artan parayı ertesi yıla devretmeye Sayın Maliye Bakanımıza yetki veriyoruz. Bu doğal bir yetki, normaldir, vermemiz de gerekir.

Ancak, Sayın Maliye Bakanımız paranın başında bulunuyor. Sayın Maliye Bakanımız, Türkiye’deki ve doğudaki büyük göçe, büyük işsizliğe, büyük yoksulluğa niye çare bulunmuyor? Çare bulacak neden adım atmıyorlar?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ardahan’da işsizlik yüzde 3. Sen ne konuşuyorsun, yüzde 3?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet, bir açıklama geldi dün “Ardahan’da işsizlik yüzde 3,7.” Değerli arkadaşlar, Ardahan’da işsizlik 3,7 değil, Ardahan’da yüzde 70’e kadar varan bir işsizlik var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bu nasıl iş ya!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bakın anlatacağım, bunları anlatmak… Ardahan’da bütün… Bakın burada neyi ele almışlar biliyor musunuz? Sanayi işsizliğini ele almışlar, sanayi. Ardahan’da sanayi yok, fabrika yok. Ardahan’ın yüzde 90’ı tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Herkes yatıyor!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ben dün geldim Ardahan’dan bütün kahvehanelerde insanlar oturuyor, boş, işsiz, köylerde işsiz. Siz bunu neye göre yaptınız yani. Bu ayıptır yani. Bu TÜİK’in burada tekrar, yeniden bir araştırma yapmasını istiyorum ve Ardahan’da hakikaten gerçekten büyük işsizlik var.

MUHARREM VARLI (Adana) – Adana’dan iyisiniz Sayın Vekilim.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yem bitkileri parası hâlen daha ödenmedi. 2009 yem bitkileri parası, 2010’a geliyoruz, ödenmedi. Şu anda kar kış bastırmış, herkes hayvanını içeri bağlamış yem yediriyor.

Şimdi, Sayın Maliye Bakanımdan ben istirham ediyorum: Derhâl ve acil yem bitkilerinin parasını ödeyin, insanlar hayvanlarını kış bahara kadar beslesin.

İki, en önemlisi, 27 Eylülde Ardahan, Kars, Erzurum, o bölgeye kar yağdı, Ağrı dâhil. Kardan dolayı mahsullerini insanlar toparlayamadı. Don yaptı, buğday ve arpa dondu ve olduğu gibi bozuldu. Şimdi, bu insanların bahara ekeceği tohumluğu kalmadı Sayın Bakanım. Bu tohumlukları mutlak surette sizden istirham ediyorum. Doğu ve güneydoğu’da önceden yani ikliminden önce kar yağıp don yapan, mahsulü tarlada kalan insanlarımızın tohum paralarının ve tohumluğunun mutlak surette verilmesini istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Ardahan’dan doğal gaz geçiyor, iki tane doğal gaz geçiyor, bir tane de ham petrol borusu geçiyor, üç tane hat geçiyor yani enerji koridorundayız. Ancak Ardahan’a, ne yazık ki şu anda Ardahan il merkezine doğal gaz verilmiyor.

Bakın, topraklarımızdan geçiyor, riskini taşıyoruz, doğal gaz geçtiği her yeri tahrip ediyor -boru hatları- kimseye beş kuruş para vermediler kamulaştırmadan dolayı, vermedikleri gibi oralara yaklaşma yok. Ee, sonuçta doğal gaz da yok.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz hamal mıyız? Sınırda bekçilik yapacaksın, yedi sekiz ay kar kış altında orada ezileceksin, en soğuk iklimi yaşayacaksın, doğal gazdan faydalanmayacaksınız. Bu hak mı, adalet mi; kul hakkı değil mi arkadaşlar?

Bizim istirhamımız şudur: Geçen Parlamento döneminde bu doğal gazın Kars’a, Ardahan’a ve Sarıkamış’a verilmesi için ihale yapıldı; Sarıkamış ve Kars’a yapıldı, Ardahan’a daha yapılmadı. Ardahan’ın şu anda mahallelerine gidin veya dostlarınız varsa söyleyin, mahallelerinin yüzde 60’ında tezek yanıyor, il merkezinde.

Bakın, ben gittim kendim gördüm. Bizim orada “galak” diyorlar, tezek galakları. Yani sıfır kalorisi olan tezek, il merkezinde yanıyorsa bu, devletin ayıbıdır, devleti yönetenlerin ayıbıdır.

Şimdi, istirham ediyorum Sayın Maliye Bakanımdan, o bölgeye düşük, ikramlı şekilde doğal gaz vermeniz lazım. Niye? Çünkü oradaki şartlar ağır, koşullar ağır yani orada insanlar işsiz güçsüz, perişan durumda. Oraya doğal gaz verirken yüzde 50 iskontolu vermeniz gerekiyor. Ha “Biz ona doğal gazı verelim.” dediğiniz zaman vatandaşa doğal gaz pahalı geliyor, pahalı geldiği zaman yine perişan oluyor. O bakımdan, bizim topraklarımızdan doğal gaz geçiyorsa, ham petrol borusu geçiyorsa hatta onun gelirinin bir kısmını sadece Ardahan’a değil, hangi illerden bu hatlar geçiyorsa -Ardahan’dan, Kars’tan, Erzurum’dan, Erzincan’dan, Sivas’tan, ta Adana’ya kadar gelen bütün illere- o illere o boru hatlarının gelirinden belli bir pay verilmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, salı günü sabahleyin Ardahan’da bir basın toplantısı yaptım. Ardahan esnafı geldi, çok korkunç derecede şikâyetçi. Neydi bu şikâyeti? Vergi dairesi ve SSK Ardahan’ın bütün bankalarına yazı yazıyor. Bütün esnafın hesaplarına el koymuşlar. Gelen para, çek, senet ne varsa, hatta kredi varsa onlara da el koymuşlar. Vergi alacaklarını, vergi alacaklarının ötesinde SSK alacaklarını almak için Ardahan esnafının hesaplarına el koymuşlar. Şu anda esnaf kımıldayamaz durumda ve perişan bir durumda.

Şimdi ben Hükûmetten rica ediyorum Sayın Bakanım, şunu not alın. Bu çok acil ve önem taşıyor. Niçin önem taşıyor? Yazın belki esnaf iş yapıyor ama kışın, şu anda siftah yapmadan kepengini kapatan var, dükkânını kapatan var. Siftah yapmıyor çünkü kış, gelen yok giden yok, soğuk, eksi 35, 25 derece. Şimdi böyle bir yerde alışveriş yok, iş yok güç yok, insan perişan. Bir de siz banka hesaplarına el koyarsanız bunun o zaman orada yaşamanın bir anlamı yok. Niye oradan göç ediyor insanlar? Bu yüzden ediyor. Şimdi oradaki insanlara farklı bir ayrıcalık tanınması lazım. Hatta devletin mümkünse vatandaşın orada durması için ayrı bir maaş ödemesi lazım vatandaşına. Başka türlü orada durmuyor arkadaşlar.

Şimdi Ardahan’ın nüfusu 200 küsur bindi, 112 bine inmiş. Posof ilçemizde artık çocuklar, gençler kalmadı, yaşlılar kaldı. Doğum olmuyor. Doğum olmadığı için de insanlar oradan artık göç ediyor yani bölge yirmi otuz yıl sonra boşalıyor. Boşalması bölgenin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin lehine midir, aleyhine midir? Bu konuda Sayın Bakandan ben istirham ediyorum.

Öteki taraftan eğitimi ele aldığımız zaman, Doğu ve Güneydoğuda özellikle eğitim çok düşük seviyede, öğretmenimiz eksik, okullarımızda kalorifer yok. Hâlen köylerin bir kısmında tezek yanıyor. Şimdi, öğretmenimiz… Tecrübeli öğretmen yok. Gönderdiğiniz öğretmenlerin hepsi acemi, hepsi stajyer çocuklarımız. Bir de onun dışında ücretli bir öğretmen yapıyorsunuz. Ücretli öğretmenler de ne yapıyorlar? Kendi yandaşları olan, hiç öğretmenlikle alakası olmayan çocuklara diyorlar ki “Git sen, öğretmenlik yap.” Ondan sonra imtihana sokuyorlar, efendim kolejdeki çocukla yarış yap. Kolejdeki çocukla Doğu Anadolu’daki çocuk yarış yaptığı zaman üniversitede sonuncu oluyoruz. Yani niye? Bizim hakkımız değil mi? Bizim çocuklarımızın üniversitede okuması için bu imkânı niye sağlamıyorsunuz bize? Niye öğretmen göndermiyorsunuz? 2 tane Millî Eğitim Bakanı geldi. Geçen defa Hüseyin Çelik Bey’in döneminde Hüseyin Bey geldi, ben de kendisine eşlik ettim, aman belki bir çare buluruz diye, ama Ardahan yine sonuncu oldu. Şimdi, Nimet Çubukçu Hanımefendi geldi, sağ olsun. Şimdi, bu sene ben umuyorum ve diliyorum ve sizden de yardım istiyorum: Ardahan’a fizik öğretmeni, matematik öğretmeni, biyoloji öğretmeni, Türkçe öğretmeni, kimya öğretmeni, bu öğretmenler gönderilsin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öğüt, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Yani, değerli arkadaşlar, öğretmen yok, fen liselerine öğretmen yok, fen lisesi yok. Oradaki zengin iş adamları, hâli vakti yerinde olanlar çocuklarını alıyor götürüyor, başka yerde okutuyor. Ondan sonra da orada çocuklarımızı tabii okutamıyoruz.

Hastanelerimiz bir rezillik içerisinde. Hastanelerde kuyruk… Doktor yok, doğru dürüst alet edevat yok. Yani, ben Erzurum’a gittim, pazartesi günü Erzurum’daydım. Erzurum Hastanesine gittim -Aziziye Hastanesinde- millet kuyrukta. Nereden geldiniz? Ardahan’dan. Nereden geldiniz? Kars’tan. Nereden geldin? Iğdır’dan. Ya, kardeşim, nasıl olur da Kars’taki tıp fakültesini geliştirmek için bir şeyler yapmazsın, bu kadar mı bu devlet âciz? Yani hiç olmazsa Kars’taki tıp fakültesini geliştirecek şekilde hoca verin, alet edevat verin. Kars Tıp Fakültesini harekete geçirin, hiç olmazsa Ardahan, Iğdır, Kars birbirine daha yakın iller olduğu için daha çok oraya gider, oradan ihtiyacını görür ama Erzurum’a gelene kadar hasta yolda ölüyor arkadaşlar.

Ben bu anlamda bütçemizin devletimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınıza çıktım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında 10 Aralık 2009 tarihinde Bursa ili Kemalpaşa ilçesinde meydana gelen maden kazasında göçük altında kalarak hayatlarını kaybeden 19 vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Hayatını kaybeden 19 vatandaşımızdan 5’i de üzülerek ifade edeyim ki Kütahya ilimizin Gediz ilçesine bağlı Cebrail beldesi, Gökler beldesi, Gümüşlü köyü ve Yağmurlar köyü nüfuslarına kayıtlı hemşehrilerimizdir; kederli ailelerine ayrıca sabırlar diliyorum.

Bu elim kaza nedeniyle iktidar partisi yetkililerimizin, bakanlarımız başta olmak üzere bazı değerli milletvekillerimizin yaptıkları bazı açıklamaları da yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Ailelere yapılan yardımların sanki AKP İktidarının bir ikramıymış gibi ifade edilmesi dürüst siyaset anlayışıyla bağdaşmayan bir yaklaşımdır, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

İlgililer, yapılan yardımların ve ölüm aylığı bağlanmasına ilişkin yasal hükümlerin açıklanmasını bir görev olarak bilmeli ve yapılan yardımın Hükûmetin ya da bakanın özel yardımı değil, devletin yardımı olduğunu dile getirmelidirler çünkü bu konuda 17 Temmuz 1964 tarihli 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 31 Mayıs 2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortaları Kanunu’nun hükümleri açıktır.

1964 yılında çıkan Kanun’un ilgili hükmü “İş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine ölüm geliri ve ölüm aylığı bağlanması” hükmü altında iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine prim ödeme gün sayısına bakılmaksızın ölüm geliri ve yeterli sigortalılık süresiyle prim gün sayısının olması hâlinde ise ölüm aylığı bağlanmaktadır. “Sigortalının hak sahiplerine bağlanan ölüm geliri ile ölüm aylığından yüksek olanının tümü, diğerinin yarısı ödenir.” diyor.

Yine, 5510 sayılı Kanun’un ilgili maddesi, 20’nci maddesi uyarınca, iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahibi durumundaki eş ve çocuklarına sigortalının hesaplanan aylık kazancının yüzde 70’i ölüm geliri olarak bağlanır ve bu gelirlerin ve aylıkların nasıl dağıtılacağı konusuyla ilgili hükümler açık.

Şimdi, ben kendi ilimdeki vatandaşlarımızın değerli aileleriyle yaptığım görüşmelerden birisinin, sosyal bilgiler öğretmeni olan genç kızının feryadını sizlere iletmek istiyorum: “Sayın Milletvekilim, bizlerin sizlerden istediği, devletimizden istediği tek şey bizim hakkımız olan iş hakkının bize verilmesi. Ben öğretmen olarak görev yapmak istiyorum. Bu konuda yapabileceğiniz bir şey varsa memnun olurum.” şeklindeki ifadesi gerçekten anlamlıdır, ben de sizlerle paylaşıyorum. Geliniz, bu yasal haklarla beraber, bu ailelerden en az bir gencimize acilen devlette bir iş kapısını aralayalım diyorum.

Bu şekilde bu konuyla ilgili görüşlerimi ifade ettikten sonra, değerli milletvekillerimiz, sizlerle bütçe görüşmeleri boyunca milletvekillerimizin zaman zaman dile getirdiği birkaç konuyla ilgili görüşlerimi de paylaşmak istiyorum.

Bunlardan birisi, büyüme oranlarıdır. 2008 yılına göre yaklaşık yüzde 10’luk bir büyümenin öngörüldüğü bir bütçeyle karşı karşıyayız çünkü 2008 yılında yüzde 0,9 olan büyüme oranı, 2009 yılında ilk altı ayda eksi yüzde 10,6 olarak gerçekleşmiş, yıl sonu itibarıyla bunun yüzde 6-6,5 aralığında bir daralmaya denk geleceği tahmin edilmektedir. Zaten yıl sonuna da az bir zaman kaldı. Şimdi, 2010 yılında yüzde 3,5 pozitif büyüme oranı demek, eğer 2008 yılı sonunu baz alırsak, yüzde 10’luk bir büyüme oranı demektir.

Sayın Bakanım, bu yüzde 10’luk büyüme oranı gerçekten yakalanabilecek makul bir oran mıdır? Dünyada konjonktürün sıkıntıya gittiği bir dönemde, 2010 yılında yüzde 10’luk büyüme oranını nasıl gerçekleştireceksiniz? Ben bunu doğrusu çok merak etmekteyim. O zaman şunu dürüstçe ifade etmemiz lazım: “2009 yılı verilerine göre yüzde 6,5 oranında olan küçülmeyi yüzde 3,5 azaltacağız, yüzde 3’lere düşüreceğiz.” diyelim, doğru ifadeyi bu şekilde koyalım. Dolayısıyla, bir büyüme söz konusu değil.

Diğer taraftan, ikinci konu: Bütçe performansıyla ilgili değerler. 2008 yılında gelirlerin giderleri karşılama oranına baktığımızda yaklaşık yüzde 92, 2009’da bu değer yüzde 80’ler düzeyine düşmüş, 2010’da da yüzde 82 hedefleniyor. Bunun da büyüme oranının bu şekilde olduğu varsayımından hareketle ulaşılamayacak bir oran olduğunu ifade etmem gerekiyor. Bunu da paylaşmak istiyorum.

Bir diğer konu: İşsizlik oranları sürekli artmakta. OECD ülkeleri içerisinde işsizlik oranı İspanya’dan sonra en yüksek olan ikinci ülke olduğumuzu hepimiz daha önce verilen rakamlardan öğrendik ve takip ediyoruz. Acı olanı ise Türkiye'de genç işsiz oranının yüzde 25’lere dayanması ve bu oran dikkate alındığında dünya 1’incisi olmamızdır. Bunu mutlaka çözmek zorundayız.

Diğer taraftan, TÜİK’in 2008 yılı verileri olarak yayınladığı işsizlik rakamlarına baktığımızda, üzülerek ifade ediyorum, Kütahya ilinde işsizlik oranı yüzde 6,5 olarak gösteriliyor. Diğer taraftan, aynı TÜİK, 2008 yılı sonu itibarıyla Türkiye'deki 81 il içerisinde en fazla göç veren 2’nci ilin Kütahya olduğunu yayınlıyor. Şimdi, bu ne yaman çelişkidir! Bir tarafta işsizlik olmayan bir il, öbür tarafta göç veren bir il.

Ben, ilgililere ve Sayın Bakana soruyorum: Kütahya’dan son beş yılda 100 bini aşkın ve yüzde 90’ı genç nüfus olan insanımız iş vardı da mı göçtü, yoksa anne babasının yanında durmaktan rahatsız olduğu için mi başka illere göçtü? Bu çelişkilerin mutlaka giderilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bir diğer konu, yolsuzluklarla ilgili sürekli olarak geriye gidişimiz konusudur. Dün de bir soru vesilesiyle paylaştım, 2008’de, Dünya Şeffaflık Örgütü verilerine göre 58’inci sırada yer alan ülkemiz, maalesef son bir yılda 3 basamak geriye gitmiş ve 180 ülke arasında 61’inci yolsuzlukla ilgili ülke hâline gelmiştir.

Gerçekten son dönemde özellikle özelleştirmelerde ve yerel yönetimlerde yapılan yolsuzlukların -basına yansıyan, ilgili teftiş raporları sonuçlarına göre de- ciddi boyutlara ulaştığı gerçeği de dikkate alındığında, ülkemizi bu kara lekeden kurtarmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bir diğer konu, Sayın Bakanın yoksullukla ilgili verileri açıklarken, 2009 yılında bin doların altında geliri olan kişilerin oranının yüzde sıfıra düştüğünü, 2002 yılında ise bu oranın yüksek olduğunu ifade etmesidir.

Sayın Bakan, soruyorum: 2002 yılının bin doları bugünkü bin dolara eş değer midir? O gün bin dolarla aldığınız mal veya hizmeti, bugün bin dolarla aynı miktar ve kalitede alabilmekte misiniz? Bunları gerçekçi yansıtmamız lazım. O günün bin doları -millî gelirdeki büyümeyi de dikkate aldığımızda- bugünkü 1.700-2 bin dolar aralığına çekildiğinde, o zaman oranlara bir bakınız, bu oran yüzde sıfır mıdır? Onu da sizden özellikle doğrultmanızı talep ediyorum.

Bir diğer konu, özelleştirmelerde 30 milyar doların üzerine çıkan bir gelire karşılık yurt dışına kaynak transferlerinin AKP iktidarları döneminde çok ciddi artışlar gösterdiğidir. 2002 yılı öncesi cumhuriyet tarihi boyunca ortalama yıllık 4,9 milyar dolar olan yurt dışı kaynak transferleri 2003-2009 döneminde ortalama 10,7 milyar dolara çıkmıştır. Yani, yüzde 100’ün üzerinde bir artış söz konusudur. Bu da özellikle dünyadaki büyüme rakamlarının iyi olduğu 2007 yılına kadarki dönemde yurt dışına ne kadar faizle kaynak aktardığımızın bir göstergesidir. Bunları da yeniden değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Bir diğer önemli konu, yabancılara yapılan taşınmaz satışlarıdır. AKP döneminde yaklaşık 6 kat artmıştır bu mülk satışları. 2003-2009 döneminde gerçekleşen satışların tüm cumhuriyet tarihi boyunca…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık, konuşmanızı tamamlayınız.

ALİM IŞIK (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…yabancı gerçek ve tüzel kişilere yapılan taşınmaz satışlarının yüzde 80’ini bulduğunu geçen yıl da bir vesileyle sizlerle paylaşmıştım. Son yaptığımız yasa değişikliğinden sonra ise -dün yine Bakan bir vesile, cevaplarken söyledi- Hatay ve Kilis ilinde yüzde 10’luk imar planı sınırını doldurduğumuzu ve diğer illerde bu sınırın giderek dolacağını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Peki, şimdi soruyorum Sayın Bakana: Bu mülk satışlarından dolayı döneminizde özelleştirme gelirlerine ek olarak kaç milyar dolarlık gelir elde edilmiştir? Bu satış gelirleri, özelleştirme gelirleri ve buna ilave olarak 2,5-3 katına varan borçlanmayı nasıl açıklarsınız? Bu nasıl bütçe performansı? Bu nasıl iyi yönetilen bir ekonomi yönetimidir?

Ben bu vesileyle, bu kanunun tekrar hayırlar getirmesini diliyor, ama son cümle olarak da Suriye ve Türkiye’deki karşılıklı mal edinme ve el konan mülklerin probleminin çözülmesi acilen Bakanlığımıza bu vesileyle iletilmiş olsun.

Saygılar sunuyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Sayın vekilim, o rakamlar…

BAŞKAN – Sayın Şanverdi…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Efendim, rakamları size verebilirim, Sayın Bakan da biliyor bunları.

BAŞKAN – Sayın Işık… Sayın Şanverdi…

Arkadaşlar, kendi aranızda konuşabilirsiniz, şimdi yerine geçecek Sayın Işık veya o sizin yanınıza gelsin.

Şahsı adına Zeynep Dağı, Ankara Milletvekili.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZEYNEP DAĞI (Ankara) – 2010 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın diğer ülkelere ve uluslararası kuruluşlara yapılan hizmetler karşılığını konu edinen 16’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası sistem, askerî, ekonomik ve siyasi olarak katı bir bloklaşma yapısı sergiliyordu ve bu katı bloklaşma, ideolojik temel üzerinde şekillenen katı bloklaşma her iki blokun içinde entegrasyona yol açmıştı ama Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası günümüzdeki uluslararası sisteme baktığımızda ise artık bu ideolojik temelli katı bloklaşmanın sona erdiğine ve uluslararası sistemde küreselleşmeyle birlikte bütün uluslararası kuruluşlar arasında çok ciddi bir entegrasyona ve iş birliğine çevrildiğine tanıklık ediyoruz.

Dolayısıyla, İkinci Dünya Savaşı sonrası şekillenen uluslararası sistem Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla yeni bir aşamaya taşındı ve bütün uluslararası kuruluşların, ekonomik, askerî ve güvenlik alanında şekillenen, tanımlanan uluslararası kuruluşların yeniden yapılandığına tanıklık ediyoruz. Bu bağlamda da uluslararası alanda barış, istikrar ve iş birliğinin sağlanması yönünde uluslararası kuruluşların dünya politikasındaki öneminin ve sayısının arttığına hep birlikte tanıklık ediyoruz ve aynen uluslararası politikadaki en temel aktörlerden, devletler gibi uluslararası kuruluşların da uluslararası politikada vazgeçilmezliği her gün çok daha çarpıcı bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda da uluslararası diyaloğun ve iletişimin artırılmasında diplomatik forum niteliğini gören bu kuruluşların etkinliğinin artırılmasında devletlere de önemli misyonlar ve görevler düşmektedir çünkü uluslararası örgütler, aynı zamanda evrensel değerlerin, demokrasinin ve insan haklarının gelişimine de oldukça önemli katkılarda bulunmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, günümüzde ulusal alanda tartıştığımız bütün konuların, sağlıktan güvenliğe, demokrasiye, her konunun aslında uluslararasılaştığına tanıklık ediyoruz ve her sorunun, terörden AIDS’e, güvenliğe, sağlığa, çevreye, küresel ısınmaya kadar pek çok alanda her sorunun uluslararasılaşmasının aslında uluslararası alanda iş birliğini zorunlu kılan temel dinamiklerden biri olduğunu görüyoruz. Ancak, uluslararası sistemin hızlı şekilde değişim ve dönüşümünün aslında beraberinde getirdiği en temel dinamikte uluslararası sistem hızla  değişip dönüşürken bizler zihinsel olarak o değişime ve dönüşüme ayak uyduramıyorsak aslında uluslararası alandaki iş birliklerinin getireceği maksimum faydadan da maalesef yararlanamıyoruz.

Bu bağlamda da aslında dış dünyayı sadece cenk alanı gören, dış dünyayı sadece savaş alanı gören, komşularını da sadece “düşman” algısına oturtturan bir dış politika algısından hızla uzaklaşmakta fayda var ve dış dünyanın bize sunacağı fırsatları en maksimum şekilde yarara dönüştüren bir zihinsel dönüşüme hızla ihtiyacımız var.

Türk dış politikası bağlamında da baktığımızda aslında bu zihinsel dönüşümün çok hızla yaşandığına tanıklık ediyoruz. Komşularımızla olan ilişkiler bağlamında da “her tarafımız  düşman” algısından ziyade, ”Komşularımızla maksimum düzeyde nasıl bir iş birliği yaparız ve bu maksimum düzeydeki iş birliği ve entegrasyondan da siyasi, ekonomik, hukuki, kültürel ve turizm alanında, en geniş yelpazede nasıl yararlanırız?” bunun tartışmalarının yaşandığına da tanıklık ediyoruz. Türkiye, bu bağlamda aslında uluslararası kuruluşlarda hem bölge itibarıyla hem küresel ölçekte bu zihinsel dönüşümü yaşayıp ve bunu dış politikasında etkin bir şekilde kullandığı içindir de bölgesinde ve küresel alanda vazgeçilmez bir ülke konumuna da gelmekte. Uluslararası kuruluşlar bağlamında ise konuyu ele aldığımızda, Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası kuruluşların oluşumunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

ZEYNEP DAĞI (Devamla) - …şekillenmesinde çok aktif bir rol üstlenerek Avrupa Konseyinden Birleşmiş Milletlere, NATO’ya, daha sonrasında ise Karadeniz Ekonomik İşbirliğinden D-8’e uzanan aslında çok geniş yelpazede etkin rol almıştır ve almaya da devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası kuruluşlar ile geliştirilen ilişkileri, başta komşularımız olmak üzere diğer ülkelerle geliştirilen dostane ikili ilişkiler izlemiş ve dış politikamız tarihinde görülmediği ölçüde çok boyutlu, çok yönlü ve derinlemesine devam etmektedir. Bu da hem bölgemizde hem Türkiye’de hem de küresel alanda iş birliğinin ve istikrarın artmasına oldukça katkılar sunmaktadır ve sunmaya devam edecektir.

Tekrar teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dağı.

Şahsı adına Hatay Milletvekili Sayın Fevzi Şanverdi.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Yabancı ülkeler ile uluslararası kuruluşlara yapılacak hizmet karşılıkları sonucu elde edilen tutarları, aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan da Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerine açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle ödenek kaydedilen tutarların yıl içinde harcanmayan kısımlarını ertesi yıla devretmeye Maliye Bakanı yetkili kılınmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak, Türkiye'yi bölgesinde söz sahibi bir ülke konumuna getirdik, insan odaklı bir hizmet anlayışını Türk siyasetine getirdik. Hedefimiz, insanımız ve gelecek nesillerdir. Biz Türkiye sevdalısı kadrolar olarak koltuk değil ülkemiz için çalışıyoruz. Bugüne kadar aziz milletimizi hayal kırıklığına uğratmadık, bundan sonra da uğratmayacağız. Siyaset arenasında var olduğumuz süre içerisinde eylemlerimizi, söylemlerimizi, doğru bildiklerimizi ve hedeflerimizi söylemeye ve gerçekleştirmeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültürümüz ve geçmiş değerlerimiz itibarıyla bugün dünyaya söyleyeceğimiz sözler var. Dünya milletleri ailesi içerisinde kendimize iyi bir yer edinmek istiyorsak, Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet yaşatmak ama dünya milletlerinin en ön sıralarına taşımak istiyorsak o zaman hem teknolojiyi yakalamak hem kültür ve medeniyet olarak bir şeyler söylememiz lazım. Sevgi medeniyetini oluşturmamız gerekiyor. Birbirimizi gerçek anlamda sevmemiz gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin siyasi bakımdan geldiği son yedi yıla baktığımız zaman, başvurduğumuz Avrupa Birliği topluluğuna gerekli olan reform yasaları çıkartılmış, Türkiye'nin daha demokratik, daha hukuka saygılı, daha çağdaş bir demokrasiye kavuşması için gerekli tedbirler alınmıştır. Siyaseten daha demokratik bir Türkiye, daha hür bir Türkiye her zaman daha da gerçekleşecektir. Birçok uluslararası soruna Başbakanımız aracılık yapmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye, bugün siyaseten gerek içte sağladığı istikrarla gerek dışarıda sağladığı itibarla, gerçekten siyasi istikrarı ve itibarını yükselten bir ülke konumuna gelmiştir.

Ekonomik alana bakıldığı zaman, gerek kişi başına düşen millî hasıladan gerekse yurt içi millî hasılanın artmasından gurur duyacak düzeye gelmiş durumdayız. Millî gelir kişi başına 10 bin dolara gelmiş, Türkiye’nin yurt içi millî hasılası yedi yılda 3’e katlanmıştır.

Türkiye’nin makro dengeleri yerinde olduğu süre içerisinde bu kaynaklar bu milletimizin ihtiyaç duyduğu birimlere aktarılacaktır ve aktarılmaya da devam edecektir inşallah.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle sözlerime burada son verirken, yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyor, 2010 yılı merkezî yönetim bütçe kanununun ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şanverdi, teşekkür ediyorum size.

Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Süner, buyurun efendim.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Özelleştirmelerden 30 milyar 700 milyon dolar elde edilmiş; yurt dışına, 23 milyar dolar borsadan, 10 milyar dolar civarında da şirketlerden kâr transferi yapılmıştır. Bu özelleştirmelerin memleketimize getirisi nedir, Sayın Bakanıma sormak istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Süner.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Hastalardan hasta katılım payı alınıyor; katılım paylarının hepsinden kaldırılmasını istiyoruz ama, kaldırılamıyorsa şayet, yeşil kartlılardan para alınıyor, daha sonra müracaatları hâlinde tekrar geri iade ediliyor. Bir maddeyle “yeşil kartlılardan katılım payı alınmaz” şeklinde değiştirilemez mi, bunu öğrenmek istiyorum. Çünkü, yeşil kartlı vatandaşlar, garip, mağdur insanlar, tekrar parayı gelip almaları çok zor gibi görünüyor.

Efendim, ikinci sorum olarak; Tokat ili merkez Avlunlar Göleti ve Almus ilçesi Çevreli göletleri, Kelkit Irmağı ve Yeşilırmak Islah Projeleri, ödenek olmamasından dolayı yıllardan beri bitirilemiyor. Bunlara böyle farklı bir ödenek konup da bitirilme şansı olabilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, AKP döneminde çok önemli kurumlarımızın yönetimi, ne yazık ki, devlet ve kurum geleneği, liyakat ve hakkaniyet ölçüleri dikkate alınmadan, pek çoğu da vekâleten atamalarla çok büyük sıkıntı ve acziyet içerisine düşürülmüştür. Son olarak, ülkemizin ekonomik ve sosyal verilerinin matematik ve bilimsel ölçülerle analizlerin yapıldığı ve sonuçların açıklanarak temel göstergelerin ifade edildiği TÜİK Başkan Yardımcılığına Gençlik ve Spor Akademisi mezunu ve güreş hocası olan Musa Yılmaz isimli bir arkadaşımız atanmıştır. Bu arkadaşımızın şahsına ve kendi mesleğine elbette ki biz saygılıyız ancak sayısal verilerin değerlendirilerek istatistiksel sonuçların açıklandığı ve son derece güvenilir bir kurum olması gereken TÜİK’in Başkan Yardımcılığına hangi ölçü ve kıstaslarla bu atama yapılmıştır? Maliye Bakanı olarak sizin bu konudaki değerlendirmenizi öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, belediyelere ait bazı gelirlerin haczedilemeyeceği açık ve seçik belli olmasına rağmen bazı mahkemeler bunları haczediyor ve mahkeme günü veriyor. Bu şekilde belediyeler mağdur oluyor. Bunun için Adalet Bakanlığı ile bir kez daha, hangi gelirlerinin haczedilemeyeceğinin onlarla bir daha ilişkiye girilip bunun açıkça belirtilmesi lazım. Bazı mahkemeler gün veriyor, haczedilemeyecek geliri haczediyor ve bir ay sonraya gün veriyor, işçiler mağdur oluyor.

Bir de son sorum: Turizm teşvik belgeli ve Teşvik Yasası uyarınca verilecek elektrik bedellerini altı aydır alamıyorlar. Hazine sizden kaynak bekliyor. Acaba bu bedeller, Teşvik Yasası uyarınca verilecek bedeller ne zaman ödenecek? Tüm sanayi bölgelerindeki özellikle küçük işletmeler, Teşvik Yasası’ndan faydalanan işletmeler acilen bu parayı bekliyor Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ertugay…

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanın, daha önce milletvekili arkadaşlarımızın bu 5084 sayılı Teşvik Yasası’nın bu yıl sonu dolması itibarıyla uzatılması konusundaki sorularına “kaynak yetersizliği gerekçesiyle uzatılamayacağı” izlenimini veren bir açıklaması var. Tabii önce şunu ifade edeyim: 1998’den beri uygulanan, yetersiz de olsa uygulanan ama bir nevi az gelişmiş bölgelerde bir imkân sağlayan bu Yasa’nın uzatılmaması çok vahim bir hata olur. Malumunuz, bu ülkenin en temel problemlerinin başında, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve bölgeler arası gelişmişlik farkındaki uçurum gelmektedir. Bu konuda, başta işsizlik olmak üzere, yeterli yatırım ikliminin olmadığı, Erzurum ve kuzeydoğu Anadolu bölgesi illeri, en azından mevcut yatırımcının hayatiyetini sürdürebilmesi ve işçi çıkarmaması için bu Teşvik Yasası’nın uzatılmasını çok önemle beklemektedirler. Bu bakımdan, Sayın Bakandan ve Hükûmetinden çok net bir cevap istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bugün Türk-İş Başkanlar Kurulu toplandı ve bugün Tekel işçilerinin yaptığının bir ekmek mücadelesi olduğunu, maalesef, bugünün Türkiyesi’nde bir işe, bir gelire sahip olmak için mücadele etmek gerektiğini ifade etmiştir ve bu mücadeleyi yapanların da biber gazı ve suyla püskürtülmesini ve Tek Gıda-İş Sendikası Başkanının gözaltına alınmasını da Türk demokrasisi için kara bir gün olarak nitelendirmiştir. Türkiye adına çok utandığını ifade etmiştir Türk-İş Genel Başkanı işçiler adına. Siz de bir milletvekili ve bu işçilerin emeğinden açıkçası ekonomik açıdan rekabet gücü elde etmek isteyen bir kişi olarak, bu emekçilere yapılan muameleyi acaba nasıl değerlendiriyorsunuz? Diğer taraftan, Sayın Başbakan, Suriye’ye giderken, bu eylemlerin provokatif olduğunu söylemiştir. Türk-İş Başkanı, asıl provokasyonun bunlara müdahale olduğunu belirtmiş ve sorunu ayrıntılarıyla anlatmamıza rağmen sorunun çözümü yolunda yaptığı açıklamaları talihsizlik olarak görmüştür…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, değerli arkadaşlar, özelleştirme hususu, tabii, başlı başına bir konu. Bakın, iki gündür burada konuşuyoruz, özellikle bu kâr transferi konusu çok tartışılan bir konu. Müsaade ederseniz -ben, arkadaşlara söyledim- Hazine, Merkez Bankasından birtakım veriler geldi, onları sizlerle paylaşayım.

Kâr transferleri 1989-2002 yılı döneminde –doğrudur- yaklaşık 68,8 milyar dolardır. 2003-2009 döneminde ise bu 75,8 milyar dolardır. Bu mutlak rakamlara bakarsanız, hakikaten de sanki bu son dönemde muazzam bir artış var.

Şimdi, yalnız, bir de yıllık ortalama kâr transferi, zaten yıla bölerseniz, işte, bu 1989-2002 döneminde 4,9 milyar dolar, 2003-2009 Ekim döneminde 10,8 milyar dolar. Yalnız hikâye burada bitmiyor. Toplam sermaye girişi, bu bahsettiğimiz 1989-2002 döneminde 76,4 milyar dolardır, 2003-2009 döneminde ise 234,9, bunlar brüt rakamlar yani giriş çıkışları da dikkate alan rakamlardır, net değil, bu rakamlar net değil.

Yıllık ortalama sermaye girişi 1989-2002 döneminde 5,5 milyar dolardır, yıllık, bu geçtiğimiz dönemde ise 33,6 milyar dolardır.

Şimdi, esas konuya gelmek istiyorum. Kâr transferini siz yıllık sermaye girişine oranlarsanız 1989-2002 döneminde yüzde 90,1’dir. 2003-2009 döneminde ise yüzde 32,3’tür. Yani, özetle, 1989-2002 döneminde çok düşük oranda sermaye girmiş ve bunun neredeyse tamamı kadar bir kâr transferi yurt dışına çıkmıştır yani yüzde 90 oranında bir kâr transferi söz konusudur. Oysa 2003-2009 döneminde, tabii ki giren para çok daha yüksek düzeyde ve kâr transferi olarak, bunun oranı olarak çıkan para sadece yüzde 32,3’tür.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki, bu, devlet tarafından kullanılan kaynakları ima etmiyor. Zaten bunu destekleyen başka hususlar var. Değerli arkadaşlar, bakın, 1990’lı yıllarda hazinenin borçlanma faizlerinin ortalaması -şu anda önümde yok ama ben o yılları çok iyi hatırlıyorum- yani herhâlde yüzde 80, yüzde 90’ların altında değildir. Son yıllarda ise hazinenin borçlanma faiz oranlarının ortalama olarak çok düştüğünü, bugün tek haneye düştüğünü zaten biliyorsunuz. Dolayısıyla aslında bu benim verdiğim rakamları, siz, “kâr transferi/sermaye giriş” diye bakarsanız…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Küresel borçlar nedeniyle dünyadaki para arzı artmadı mı Sayın Bakanım?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlarım, müsaade edin. Bakın, siz soruyu sordunuz, ben cevap vereyim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Özelleştirmeler nedeniyle Türkiye’de kalan parayı toplamdan düşmek gerekir.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlarım, müsaade edin, cevap vereyim.

BAŞKAN – Sayın Işık, Sayın Akkuş, lütfen, Sayın Bakanın açıklamasına fırsat verin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, bu husus var…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Doğru değerlendirme yapmıyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Doğru değerlendirme değerli arkadaşlar, rakam veriyorum size.

Değerli arkadaşlar, bakın, 90’lı yıllarda hazinemiz çok yüksek oranlarla borçlanmıştır, devlet açısından baktığınız zaman yurt dışı kâr transferi çok daha yüksek boyutlardadır. Bu dönemde, doğrudur, kur nedeniyle bir etki söz konusudur ama onun ötesinde faiz boyutuyla bu dönemde faizler son derece düşüktür ve dolayısıyla… Ha, şu var: Bizim şirketlerimiz de borçlanıyor, borsaya giriş-çıkışlar yaşanıyor, zaten devletin yani hazinenin veya maliyenin bu konuda yapabileceği çok fazla bir şey yok.

İkinci bir husus hasta katılım payı değerli arkadaşlar, bu da sık sık gündeme getiriliyor. Değerli arkadaşlar, hasta katılım payının tek amacı vardır: Birinci basamağı mümkün olduğunca geniş bir şekilde kullanmak. Bakın, çok acil bir hastalığı olmayan, daha doğrusu önemli bir hastalığı olmayan birisi eğer sağlık ocaklarında, aile hekimliğinde bu işini görebilecekse, devlet hastanelerine veya özel hastanelere veya üniversite hastanelerine giderek daha yüksek maliyetli hizmetlerden yararlanmasını engellemeye yönelik bir adımdır. Bir.

İkincisi: Değerli arkadaşlar, son dönemde yapılan artışın temel amacı talep yönetimidir. Bakın, dün de söyledim, Avrupa Birliğinde her 100 kişiden sadece 35’ine ilaç yazılıyor, oysa Türkiye’de her 100 kişiden 85 hastamıza ilaç yazılıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milleti hasta ettiniz de onun için yani!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Bu paranın bir kısmı dışarıya gidiyor. Esas sizin de bunu desteklemeniz lazım. Yani biz ne yapıyoruz burada? Talep yönetimini mümkün olduğunca…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sorun baş doktorda o zaman! Baş doktoru değiştirmek gerekiyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sağlık sisteminiz bozuk Sayın Bakan, sistemi bozdunuz!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar, onu da…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremizin dolmasına da az bir şey kaldı, seri bir cevap verirseniz, süremiz doluyor.

Arkadaşlar, lütfen Sayın Bakana müdahale etmeyelim.

Sayın Bakanım, diğer sorulara kısa bir cevap verirseniz…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, yeşil kartlar konusu da, bakın, bu talep yönetimi perspektifiyle bakarsanız doğru bir karardır, çünkü bu işi kolaylaştırdığınız müddetçe harcamalar artıyor.

Bakın, 2002 yılında kamunun toplam sağlık harcamaları, yanlış hatırlamıyorsam, 9 milyar liranın biraz üstündeydi, bugün bakıyorsunuz 36,5 milyar lira, 37 milyar liraya varmış. Enflasyon bu dönemde yüzde 93, tabii ki devlet sürdürülebilir bir dengeyi kurmak için gerekli adımları atacak. Burada katılım payının amacı talep yönetimi ve aynı zamanda, dediğim gibi, birinci basamakta görülebilecek birtakım tedavileri birinci basamakta tutmak, sonraki basamakları mümkün olduğunca hakikaten ihtiyacı olan vatandaşlarımıza, hastalarımıza ayırmaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Teşvikle ilgili ne diyorsunuz Sayın Bakanım? Teşvikle ilgili bir şey demediniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Vakit veriyor musunuz Sayın Başkan?

BAŞKAN – İki dakika içerisinde toplarsanız. Çünkü süremiz doldu Sayın Bakanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Artık seçimden sonra söylerler!

BAŞKAN - Buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, göletlerin bitirilmesi için bütçeye özellikle Devlet Planlama Teşkilatıyla bir çalışma yaptık, ona ilişkin bir ödenek söz konusu. İnşallah bu dönemde hızlanır. 

Bu atamalarla ilgili TÜİK Başkan Yardımcısı konusunun detaylarını bilmiyorum. Ama liyakat üzerine atama yapmamız lazım. Ben Maliye Bakanlığında şu ana kadar hep bunu yapmışımdır, bundan sonra da bunu yapacağım. Ama başka bir kurumla ilgili, bilmediğim bir konuyla ilgili değerlendirme yapmam doğru olmaz.

Belediyelerden hacizle ilgili konuya gelince. O konu benim gündemime geldi, müdahale ettim, o konuya ilişkin, yani yapılmaması konusunda bir yazı yazdım.

Hazine teşvik ödemelerine ilişkin daha bu hafta 200 milyon lirayı gönderdim Hazineye. Hazinenin ödeme yapıyor olması lazım. Yani Maliye Bakanı olarak ben görevimi yaptım.

5084… Değerli arkadaşlar, bakın ben sadece şunu dedim: Eğer bütçe açısından soru soruyorsanız, bütçede…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim bir dakikamızı bile… Sorumuzu sordurmadınız, Sayın Bakana açık…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama, soru…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, tamam o zaman.

Saygıdeğer arkadaşlarım, Sayın Vural, bakınız, her arkadaşımız üç dört soruyu peş peşe soruyor. O zaman kolay, benim açımdan problem yok. Sayın Bakanım siz de öyle yapın. Beş dakika bittiğinde keseceğim, o zaman siz yazılı cevap verirsiniz. Başkanlık Divanı daha rahat eder.

Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hikâyeye girersek, çok!

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum arkadaşlar: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime saat 14.00’te toplanmak üzere ara veriyorum.

Kapanma Saati: 12.59

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

17’nci maddeyi okutuyorum:

Bağış, hibe ve yardımlara ilişkin işlemler

MADDE 17 – (1) Maliye Bakanı;

a) Yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan hibe olarak yıl içinde elde edilecek imkânların Türk Lirası karşılıklarını Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine gereğine göre bütçeye gelir veya gelir-ödenek-gider kaydetmeye,

b) Dış kaynaklardan veya uluslararası antlaşmalarla bağış ve kredi yoluyla gelecek her çeşit malzemenin navlun ve dışalımla ilgili vergi ve resimlerinin ödenmesi amacı ile bunların karşılığını, ilgili bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak tertiplere ödenek kaydetmeye ve gereken işlemleri yapmaya,

c) 2010 yılı içinde Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ihtiyaçları için yabancı devletlerden askeri yardım yoluyla veya diğer yollardan fiilen sağlanacak malzeme ve eşya bedellerini, bağlı (B) işaretli cetvelde açılacak tertiplere gelir ve karşılıklarını da bu bütçelerde açılacak özel tertiplere ödenek ve gider kaydetmeye,

yetkilidir.

(2) Türkiye-Avrupa Birliği mali işbirliği kapsamında sağlanacak mali imkânların karşılığı olarak ilgili idare bütçelerinde (05), (06) ve (07) ekonomik kodlarını içeren tertiplerde yer alan tutarların Ulusal fona ödenmesine ilgili bakanlar yetkilidir. Bu ödenekler başka bir hizmet veya faaliyete tahsis edilemez. Ancak, bu tutarlardan ödeme esnasında kur farkı nedeniyle oluşan fazlalıklar ve ilgili projeler için harcanamayan kısımlar ile Topluluk Programlarına ilişkin Avrupa Birliği katkı bakiyeleri Ulusal fon hesaplarında tutulmaya devam edilir ve gerektiğinde bu Kanun kapsamındaki idarelere ait program ve projelerin finansmanı için kullanılabilir. Ulusal fona ödeme işlemi Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın talebi üzerine ve projelerin finansman planlamasına uygun olarak en geç otuz gün içinde gerçekleştirilir.

(3) İkinci fıkra uyarınca Ulusal fona ödenen bu tutarlar, 30/1/2003 tarihli ve 4802 sayılı Kanun kapsamında onaylanan Mutabakat Zabıtlarında yer alan hükümler çerçevesinde kullanılır.

(4) Türkiye-Avrupa Birliği mali işbirliği kapsamındaki program ve projelerin yürütülmesine ilişkin anlaşmalarda, öngörülen nedenlerle Avrupa Komisyonuna iadesi gereken hibe, kur farkları ve benzeri türden doğabilecek ilave ödenek ihtiyacı, Maliye Bakanlığı bütçesinde yer alan 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinden aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malik Ecder Özdemir, Sivas Milletvekili, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) 

CHP GRUBU ADINA MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, çoğu zaman, tıpkı şu andaki gibi, çok boş masalara, boş salona hitap ederek de olsa uzunca süren bir bütçe maratonunun sonuna gelmiş bulunuyoruz.

Mecliste kabulünden sonra yürürlüğe girecek olan bu bütçe, önümüzdeki bir yıl için ne öngörmektedir? Gerek ekonomide gerekse siyasette, sosyal yaşamda hangi kolaylıklar sağlanacaktır? Yeni yılda ekmeği, peyniri, zeytini bugünkünden daha ucuza alabilecek miyiz? Elektriğe, doğal gaza, benzine ödeyeceğimiz para bugünkü ödediğimiz paradan daha az mı olacak, daha çok mu olacak? Köylümüz, çiftçimiz, gelecek yıl kullanacağı gübreyi, mazotu, bugünkü aldığı fiyattan daha ucuza alıp, ürettiklerini bugünkü fiyattan daha yukarıya satabilecekler mi? Bir başka ifadeyle, değerli arkadaşlarım, bu bütçeden matlup edilen    -eskilerin deyimiyle- beklenen şey nedir?

Sayın Bakanım, biraz önce, ilk oturumda, uzun uzun rakamlardan bahsettik. İnsanlarımızın kafası karışıyor. Bizi izleyen, on beş gündür, yirmi gündür televizyonda, basında bizi izleyen insanlarımız, bu yukarıdaki sade sorulara inandırıcı ve güvenilir cevaplar arıyorlar.

Yeni bir yıl, yeni bir bütçe demektir ve elbette, yeni bir yıl yeni umutların tazelendiği, yeni beklentilerin tazelendiği yeni bir başlangıç olması lazım. Çekilen sıkıntıların, biten yılla geride kalacağı, artık daha az sıkıntıların yaşanacağı daha güzel günlere gideceğimizin ifadesi olmalıdır.

Hazreti Mevlânâ’nın dediği gibi “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni bir gündür. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” diyebiliyorsak eğer, yeni bir başlangıç yapabiliyorsak, yeni bütçenin, yeni yılın bir anlam ifade ettiği ancak o zaman mümkün olabilir.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; ülkeyi yönetenler, başta siyasetçiler topluma, insanlara, geleceğe yönelik umut vermeleri gerekiyor. Açıkça söylüyorum, uzunca bir süreden bu tarafa insanlarımız geleceğe yönelik umutlarını kaybettiler. Her insanın en azından “Evet, gelecek yıl bundan daha çok çalışırsam, daha çok üretirsem bugünkü çektiğim sıkıntılardan daha az sıkıntılı bir süreç yaşayacağım.” demesi gerekiyor. Oysa, değerli arkadaşlarım, toplumun hangi kesiminde, kaç kişi, şimdi bizim burada görüştüğümüz bu bütçeyi umutla bekliyor? İktidara yakın bir avuç müteahhidin, müteahhit çevresinin, bakan ya da Başbakanın çocuklarını şirketlerinde ortak ya da yönetici yapmış olan şirket yöneticilerinin dışında kaç kişi bu bütçeden umutla bir şey bekliyor? İşçiler mi, köylüler mi, memurlar mı, emekliler mi, öğretmenler mi, öğrenciler mi, kim önümüzdeki sürecin, önümüzdeki yılın bu yıldan daha iyi olacağını bekliyor ve bana söyleyebilir misiniz, toplumda yaşanan bu kadar olumsuzluklardan hangisinde gelecek yıl azalma olacak?

Beşincisini, altıncısını düzenlediğiniz Alevi çalıştayları yaptınız, değerli arkadaşlarım. Sayın Bakana, Başbakana sormak istiyorum: Önümüzdeki yıl, samimiyetle bu yaptığınız çalışmalardan sonra Alevilerin sorunlarını çözeceğiniz konusunda bir inandırıcı adımınız olacak mı?

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – İnşallah.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – İnşallah, diliyor ve bekliyoruz. Bu açılımların sahte, toplumu aldatmanın ötesinde ciddi gayretler olmasını herkes gibi ben de bekliyorum. Madımak Oteli’nin müze olmasını herkes gibi ben de bekliyorum. Teklif verdik, reddettiniz, inşallah olur. Siz teklif getirirsiniz, biz de şanla şerefle kabul ederiz. Cemevlerinin yasal statüye kavuşması için Anayasa değişikliğine gerek yok.

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Katkı sunun.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Katkı sunmaya hazırız. Yeter ki sizin niyetiniz olsun Sayın Vekilim.

Gelecek yıl, örneğin Deniz Feneri soruşturmasında bir arpa boyu adım atılabilecek mi? Bu yolsuzluğa bulaşmış insanlar Almanya’da mahkûm edildiler ama Türkiye’de, bakıyoruz, bu yolsuzluğun kahramanları şimdi yeni yeni yolsuzlukların tasarlayıcısı durumundalar. İSKİ özelleştiriliyor, Deniz Feneri ortakları İSKİ özelleştirmesinde söz sahibi oluyorlar.

AHMET YENİ (Samsun) – Yargıya müdahale etmeyin yargıya.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - İki günden bu tarafa izliyoruz değerli milletvekilleri; artık, toplumun en önem verdiği konuları, inanç konularını bile sömürü hâline getiren bir anlayış, bir sömürü sistemi devam ediyor. Kurban Bayramı’nda 200 bin kurban vekâletle kesilsin diye ilgili kurumlara vekâlet verilmiş, ancak 20 bin kurban kesilmiş. Yani insanların umudunu, inancını sömürerek, bu konuyu da sömürü noktasında, sömürü malzemesi yapmanın kime ne faydası var değerli arkadaşlarım?

Şimdi, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; hiç rakamları evirip çevirmeye gerek yok, doğruları çarpıtmaya gücünüz yetmez. Devletin resmî tespitlerini burada bir kere daha sıralıyorum: Bugün ne yazık ki, 20 milyon kişi yoksulluk sınırı altında bir parayla idare ediyor. 2 milyon insanımız açlık sınırının altında yaşıyor. Genç nüfusumuzun yüzde 25’i işsiz. Cezaevlerinde -sayın vekillerle birlikte gidiyoruz- 117 bin tutuklu ve hükümlü var ve bu 117 bin kişinin büyük çoğunluğu hâlâ hakkında suçlama kesinleşmemiş, karar kesinleşmemiş ve tutuklu sıfatıyla cezaevlerinde bulunuyor. Bu ülkede polis askere güvenmiyor, polis MİT’e güvenmiyor. Savcılar birbirleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor, mahkemeler, hâkimler birbirleri hakkında dava açıyorlar. Getirdiğiniz Türkiye bu, değerli arkadaşlarım, ekonomi de, siyaset de bu.

“Ekonomik kriz teğet geçecek.” diyen Sayın Başbakana rağmen, krizden çıkamayan namuslu, onurlu iş adamları intihar ediyorlar birer ikişer ve bugünlerde yeniden gündemde, Ergenekon iddianamesiyle onuruyla, haysiyetiyle oynadığınız insanlar birer ikişer intihar ediyor değerli milletvekilleri. Bunu hep birlikte araştırmamız gerekiyor. Toplum âdeta bir paranoya içerisinde. 70 bin kişinin telefonunun dinlendiğini Adalet Bakanınız söylüyor ve utanmadan, Hükûmetin bir Bakanı çıkıyor, diyor ki: “Benim saklayacak gizleyecek bir şeyim yoksa telefonum dinlensin, ne çıkar!” diyebilecek kadar aymazlık noktasına gelebiliyor. Bunun neresinde insan hakları, neresinde özgürlük var değerli arkadaşlarım?

Şimdi, geçen hafta Tekel işçilerini ziyaret ettik. 4/C maddesiyle işinden atılan, ekmeğinden olan insanlara teklif ettiğiniz şey ne? 1,5 milyar lira maaş alan işçiye diyorsunuz ki: “Maaşınız 500 milyon lira.” Şimdi, bu kürsüden siz değerli milletvekillerine soruyorum, size deseler ki: “Ey milletvekilleri, aldığınız maaşın üçte 2’sini kesiyoruz, üçte 1’i ile çalışmaya devam edeceksiniz.” Bunu gerçekten kabul etmeniz, içine sindirmeniz mümkün mü?

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Siz kabul ediyorsanız biz de ediyoruz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Tekeli 300 milyon dolara birilerine peşkeş çektiniz, alan şirket hiçbir şey yapmadan aradan altı aylık bir süre geçti, 300 milyon dolara aldığı Tekeli 900 milyon dolara sattı.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’yi getirdiğiniz tablo bu. Onun için rakamlarla oynayarak âdeta güllük gülistanlık bir ülke yaratmaya çalışmayın, komik duruma düşüyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, intihardan bahsettim. İki gün önce, benim de çok yakından tanıdığım, benim hemşehrim, ailesini yakından tanıdığım değerli bir insan, kurmay yarbay, sayın milletvekilim, alnına, şakağına dayayarak tabancasını intihar etti. Hakkında Ergenekon savcılarının düzenlediği iddialar onuruna ve haysiyetine dokunarak intihar etti. İntihar tabii ki güzel, doğru bir yöntem değil ama hatırlayın Ergenekon davası başladığında Van’daki Yüzüncü Yıl Üniversitesinin Genel Sekreteri de intihar etti.

Şimdi, biz Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak zaman zaman Ergenekon’da yaşanan, Silivri’de yaşanan, adına “iddianame” dedikleri ama yakın tarihimizi hicveden bir orta oyun, bir trajikomik tiyatroyu seyretmeye gidiyoruz. Tavsiye ederim, bu tiyatroya biletle girilmiyor, para falan da almıyorlar. Herkesi, yürekli olan herkesi bu tiyatroyu izlemeye davet ediyorum. Orada, değerli arkadaşlarım, her vesileyle söylüyorum, o davada yargılanan aslında Ergenekon sanıkları değil, orada tutuklu olanlar değil; gerçekten orada yaşanan, cumhuriyet tarihimizde belki bir daha görülmeyecek olan Türkiye’deki hukuk devleti yargılanıyor. Âdeta oradaki sanık sıfatında olan insanlar Türkiye’nin yakın tarihini yargılıyorlar. Hâkim ve savcı makamında oturanlar yargılanıyor değerli arkadaşlarım. Türkiye, bugün, bu noktaya İktidarınız döneminde geldi. Hukuk ayaklar altına alındı. İnsanların hukuka güveni kalmadı. Yarın kimin kapısının çalınacağı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, ek sürenizi başlatıyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, Ali Tatar’la ilgili…

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Allah rahmet eylesin.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) –  Çok teşekkürler ama rahmet dilemekten başka şeyler yapmak durumundayız.

Ben Sivas Milletvekiliyim. “Ali Tatar’ın doğduğu köy -bu fişlemeyi yapan zatı muhterem kimse- Sivas’ın Gürün ilçesinin Yuva köyü PKK ve terör örgütü yuvasıdır.” diyor. Utanç verici bir tablo. Gerçekten bir köy halkını, sonuna kadar demokrasiye, cumhuriyete ve Mustafa Kemal Atatürk ilkelerine bağlı Yuva köylülerini zemmetmeye hiç kimsenin hakkı, haddi yoktur.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Kabul edilemez.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – En son gittiğimiz cezaevinde izlediğimiz duruşmada Sayın Savcı rahatsız olmuş. Zannediyorum orada yapılan yanlışı, düştüğü komik durumu, komedi durumunu içine sindiremedi ki rahatsız oldu. Biz, o davayı izlemeye devam edeceğiz. Türkiye’de nerede hukuksuzluk yaşanıyorsa o hukuksuzluğu takip etmeye Cumhuriyet Halk  Partililer olarak devam edeceğiz.

Muharrem ayındayız. Konuşmamı büyük şair Pir Sultan’ın bir sözüyle bitirmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – “Kadılar, müftüler fetva yazarsa/ İşte kement, işte boynum, asarsa/İşte hançer, işte kellem, keserse/Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan.” diyor.

Biz, Cumhuriyet Halk  Partili milletvekilleri olarak, ne kadar sindirmeye, bizi bastırmaya çalışsanız da yaşanan hukuksuzluğun, yaşattığınız hukuksuzluğun takipçisi olacağımızı bir kere daha bu kürsüden ifade ediyor, yüce heyetinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bir hususu bilgilerinize arz etmek istiyorum: Soru-cevap işlemi on dakikadır. Milletvekili arkadaşlarım beş dakika soru soracaklar, sayın bakanlar da beş dakika cevap vereceklerdir. Öyle bir istek de var. Orada Sayın Bakanın konuşmasını maalesef keseceğim. Aynı şekilde, bir dakikanın sonunda, son cümlesi de olsa hiçbir arkadaşımıza tekrar mikrofonu açmayacağım. Onun için, bütün arkadaşlarımız konuşmalarını ona göre lütfen ayarlasınlar, ek süre yok.

Evet, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Süleyman Lâtif Yunusoğlu, Trabzon Milletvekilimiz, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 17’nci maddesinde, yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan sağlanacak imkânların Türk lirası karşılıklarının bütçeleştirilmesi, dış kaynaklardan bağış ve yardım yoluyla gelen malzemelerin tertibinde mevcut ödeneklerin yetmemesi hâlinde navlun bedelleri ve gümrük vergileri karşılığının bütçelere ödenek kaydı mevcuttur. Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyaçları için yabancı devletlerden askerî yardım yoluyla sağlanacak malzeme bedellerinin bütçeye kayıt şekliyle ilgili hükümlere yer verilmektedir.

Yine, Bütçe Kanunu Tasarısı’nın bu maddesinde, Türkiye-Avrupa Birliği mali iş birliği kapsamında sağlanacak mali imkânların karşılığı olarak ilgili idarelerin bütçelerine konulan tutarların ulusal fona ödenmesine ve kullanılmasına ilişkin esaslar belirlenmektedir. Biz, bu maddeyle, Maliye Bakanına yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan hibe ve bağış yoluyla gelecek imkânları bütçeye gelir-gider kaydetmeye yetki veriyoruz.

Maddenin diğer hükümlerinde ise, Türkiye ile Avrupa Birliği mali iş birliği kapsamında sağlanacak imkânların ulusal fona aktarılmasına ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda yayınlanan hazine işlemleri raporlarında, Hazine Müsteşarlığı tarafından dış finansman kaynaklarından hibe şeklinde sağlanan kaynakların, dış finansman bilgi sisteminde, anlaşma tutarları ve ne kadar kullanıldığına ilişkin bilgiler yer almaktadır. Bununla birlikte, hibe şeklinde sağlanan kaynakların, elde edildikten sonra kullanım amaçları ve şartlarına uygun kullanılıp kullanılmadığının kontrolü ve takibine ilişkin bir mekanizma mevcut değildir. Mevcut durumda, anlaşma ve kullanım bilgilerinin sistemde izlenmesiyle hibe anlaşmalarına ilişkin dokümanların dosyalanması dışında, izleme ve kontrol anlamında bir işlem gerçekleştirilememektedir. “Dış proje kredilerinde olduğu gibi, özellikle proje finansmanı amacıyla alınmış hibelerin de amacına uygun kullanılıp kullanılmadığının kontrolü ve takibinin yapılmasını sağlayacak bir sistem geliştirilmelidir.” şeklinde ifadeler yer almıştır. Hükûmetin, dış finansman kaynaklarından sağladığı hibelerin amacına uygun kullanılıp kullanılmadığına ilişkin bir sistem geliştirip geliştirmediği konusunu doğrusu merak ediyoruz. Maliye Bakanı ve dolayısıyla Hükûmet, bağış ve hibe almaya yetkili olduğu kadar, bu milletten, işsizliği çözmek, yoksulluğu yok etmek ve yolsuzlukla mücadele için de yetki almıştır. Bu yetkiyi millet için kullanıp kullanmadığına bakmak gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz. Bütçe kanunları hükûmetlerin tercihlerini de ortaya koyar. AKP hükûmetlerinin 8’inci bütçesi olan bu bütçede, önceki bütçelerde olduğu gibi Adalet ve Kalkınma Partisinin tercihleri de ortaya konuluyor. Ne bu bütçe ne de önceki AKP bütçeleri, yaygınlaşan yolsuzluğa, işsizliğe, üretimsizliğe, yoksulluğa, yatırım azlığına, gelir dağılımı adaletsizliğine, vergi adaletsizliğine çare arayan; büyümeye, kalkınmaya, refaha yönelik hedefleri olmayan bütçelerdir. AKP, yedi yıldır Türkiye’yi boş vaatlerle, makyajla, rakam cambazlığıyla yönetmiştir. Bugün geldiğimiz nokta, bunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Krizin teğet geçtiği iddiaları doğru ise, eğer teğet geçiyorsa bu millet neden sıkıntı çekiyor, neden fabrikalar kapanıyor, neden insanlarımız işini kaybediyor, akşam evine neden ekmek götüremiyor.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Kötü yönetim…

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Devamla) – Sanayici, esnaf zor durumda, turizm sıkıntıda, tarım bitik, narenciye, çay, fındık, hayvancılık sıkıntıda, emekli, memur, işçi geçinemiyor, sağlık ve eğitim sistemleri çökmüş.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin açıkladığı orta vadeli programda yer verdiği büyüme öngörüleriyle birlikte Türkiye’nin 2003-2012 yılları arasında ortalama büyüme hızı yüzde 4,23 olacaktır. Buna rağmen 1963 ile 2002 yılları arasındaki ortalama büyüme hızı yüzde 4,38’dir. Siz kırk yıllık süre içerisinde yaşanan onca sıkıntıya rağmen, koalisyonlara, ara dönemlere, müdahalelere rağmen bu kırk yılın büyüme ortalamasını bile yakalayamayacaksınız. Sizin ekonomide anlattığınızın, ballandıra ballandıra anlattığınızın artık rakamlarla bile değerleri kalmadı. İktisadi varlıklarımız satıldı, cumhuriyet tarihinin en fazla borçlanan hükûmeti oldunuz ama bu millet hâlâ sıkıntı çekiyor.

2002 yılı sonunda 180,3 milyar dolar olan kamu iç ve dış borç stoku 2008 yılı sonu itibarıyla 287,7 milyar dolara yükselmiştir. 2008 yılı sonu itibarıyla bile kamu borç stoku yüzde 60 oranında artmıştır.

Özel kesim borç stokunda da AKP döneminde hızlı bir artış yaşanmıştır. 2002’de 44,5 milyar dolar olan özel kesim dış borç stoku 2008 yılı itibarıyla 185,1 milyar dolara ulaşmış olup artış oranı yüzde 316’dır.

Türkiye’nin özel kesim dış borcu dâhil toplam borç stoku 2002’deki 224,8 milyar dolar düzeyinden 2008’de yüzde 107 oranında artışla 466,8 milyar dolara yükselmiştir. Temel hedef olan borçların azaltılmasında tam bir başarısızlık söz konusudur. Yüksek faiz ve faiz dışı fazla hedeflerine ve bu çerçevede vatandaşın katlandığı fedakârlığa rağmen borç stoku azalmamakta, aksine artmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarının en başarısız olduğu sektörlerden biri de tarım sektörüdür. 2002 yılında tarımın gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 13,4 iken, bu oran 2008 yılında yüzde 7,6’ya gerilemiştir. Tarıma ayrılan bütçe yetersizdir. Tarıma 2002’de millî gelirin yüzde 6,6’sı ayrılırken 2009 bütçesinde bu oran binde 4,8’e düşürülmüştür. Yaklaşık 20 milyon kişinin tarımla uğraştığı ülkemizde uygulanan politikalar tarımın hızla çökmekte oldu-ğunu, çiftçinin unutulduğunu göstermektedir.

Benim bölgem Doğu Karadeniz Bölgesi’nin en önemli ürünleri çay ve fındıktır. Çayda yaşanan olumsuzluk, çay üreticisinin feryatları ve çayın en önemli üretim yeri olan ÇAY-KUR’un hazırlanan kanun taslaklarıyla özelleştirilmeye çalışılması ve orada beklenen üretim yetersizliğinden sonra birtakım çevrelerin çay ithal ederek kendi ceplerini doldurmaları, ama çay üreticisine ve çay imalat sektörüne vuracağı darbe şimdiden görülmektedir.

Fındıkta, fındık üreticisi, maalesef, üretimde çabasının karşılığını, alın terinin karşılığını alamamakta, büyük sıkıntı çekmekte, dünyanın en fazla üretimine sahip olan Türkiye’de yapamadığı ihracatla istediği geliri alamamaktadır. Bütün bu göstergeler, AKP İktidarının başarısızlığının bir göstergesi olarak önümüzdedir.

Diğer taraftan, çok önemli bir konuyu da sizlere arz etmek istiyorum: Biliyorsunuz -basına da yansıyan şekliyle- Türk firmalarının sahip olduğu ticaret gemileri Karadeniz’de, Gürcistan’ın sahil güvenlik güçleri tarafından korsanlık yapılarak kaçırılmakta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şu ana kadar Gürcistan’da beş tane Türk ticaret gemisi alıkoyulmuş vaziyettedir. İsterseniz isimlerini sizlere okumak istiyorum: Metka, New Star, Demsa Demet, Buket ve Afro Star gemileri, bugün, Gürcistan makamlarının elinde ancak bizim Dışişleri Bakanlığımız “Onları almaya çalışıyorum.” demesine rağmen hiçbir varlık gösterememektedir. Buket gemisi, Gürcistan makamlarının söylediği gibi Gürcistan ulusal sularında değil Sinop açıklarında çevrilmiştir. Afro Star gemisi, Gürcistan ulusal sularında değil Soçi civarında çevrilmiş, korsanlık yapılarak kaçırılmıştır. Buket gemisi içerisindeki milyonlarca dolar değerindeki mazot satışa çıkartılmış, satılmış. Afro Star gemisindeki 550 milyar dolar değerindeki hurda satışa çıkartılmış, satılmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Devamla) - …ama Türk makamları, “Onlar yabancı bandıralıdır, yapacağımız bir şey yok.” demekle yetinmişlerdir. Evet, gemilerin yabancı bandıralı olduğunu hepimiz biliyoruz ama onlar Türk firmalarının gemileridir…

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, teşekkür ediyorum.

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Devamla) - …yaptıkları ticaretin vergilerini de Türk maliyesine ödemektedirler.

Hepinize saygılar sunuyor, 2010 yılı bütçesinin hayırlar getirmesini temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Abdurrahman Kurt, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN KURT (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesi, 17’nci maddeyle ilgili konuşmak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Avrupa Birliği mali yardımları çerçevesinde merkezî bütçe içerisinde yer alan idarelerin projelerine ilişkin eş finansman tutarları ilgili idarelerin bütçelerine ödenek olarak kaydedilmekte, bu ödeneklerde yer alan tutarlar finansman planına göre ilgili bakanların onayı ile Ulusal fon’a aktarılmaktadır. Proje uygulamaları sırasında projeler için ayrılan eş finansmanlardan bazı tasarruflar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca ilgili idareler tarafından Topluluk Programı katkı payının tamamının önceden ödenmesi nedeniyle Avrupa Komisyonuna ödenmesi gerekmeyen bakiye topluluk katkısı tutarları da tasarruflarla birlikte Ulusal fon hesaplarında tutulmaya devam edilmektedir. Bu çerçevede, 2005 yılı Finansman Programı dâhil ulusal programlardan tasarruf edilen tutar 30/08/2009 tarihi itibarıyla 3 milyon 689 bin 67 avrodur. Topluluk Programı katkı payları bakiyesi ise 438.350 avrodur. Aynı şekilde, projelerin uygulanması sırasında önceden öngörülmeyen bazı nedenlerle ilave finansman ihtiyacı ortaya çıkabilmektedir. Örneğin, bütçeye konan ödeneklerin ulusal fona aktarılması sırasında veya uygulama sırasında oluşan aleyhe kur farkları nedeniyle doğan finansman ihtiyacı, idarelerin ödenek koymadıkları veya eksik ödenek koydukları projelere ilişkin eş finansman ihtiyacı, Avrupa Komisyonu tarafından diğer idarelerin borçları nedeniyle ulusal fonun alacaklarından mahsup suretiyle yapılan kesintilere ilişkin finansman ihtiyacı, uygulayıcı idarelerin sözleşmeden doğan ödeme yükümlülüklerini zamanında yerine getirmemelerinden doğabilecek gecikme faizi ve cezası için finansman ihtiyacı ve Avrupa Komisyonu tarafından finansmanı geri çekilen, mali düzeltme yapılan program ve projelere ilişkin finansman ihtiyacı.

Değerli milletvekilleri, 17’nci maddeyle ulusal fon hesaplarında biriken tutarların yine az önce belirttiğim ve Avrupa Birliği mali yardım uygulamalarında ortaya çıkabilecek finansman ihtiyaçlarında kullanılabilmesine imkân sağlanmak istenmektedir. Burada amaçlanan çeşitli proje uygulamaları sırasında ortaya çıkan finansman ihtiyaçlarının diğer projelerden sağlanan tasarruflarla karşılanması olup, biriken fonların merkezî bütçe dışında özel bir bütçe hâlini alması istenmemektedir.

Madde 17’de yapılması öngörülen değişikliklerle, ilgili kuruluşlar tarafından Topluluk Programı katkı payı ödemesinin tamamının -yani Avrupa Birliği katkısı ve ulusal fon katkısı- önceden yapılmış olması nedeniyle Avrupa Komisyonuna ödenmesi gerekmeyen Avrupa Birliği katkısı tutarlarının ulusal fon hesaplarında tutulması ve gerektiği takdirde diğer idarelere ait projelerin finansmanında kullanılması, yürütülen diğer projelerin finansmanına ve ulusal fonun finansman kaynağının artırılmasına katkıda bulunacaktır.

Avrupa Komisyonu tarafından, diğer idarelerin borçlarının tahsilini teminen ulusal fonun alacaklarından mahsup edilen tutarların finansmanının da ulusal fon hesaplarından karşılanması, mahsup edilen tutarların ilgili idarelerce ulusal fona ödenmemesinden kaynaklanacak finansman sorunlarını ortadan kaldıracaktır. Kur farkından doğan kayıpların bahsi geçen hesaplardan karşılanması da projelerin vaktinde ve etkin finansmanın temininde önem arz etmektedir.

Ayrıca, uygulayıcı idarelerin sözleşmeden doğan ödeme yükümlülüklerini vaktinde ifa etmemeleri nedeniyle doğabilecek olan gecikme cezası ve faizinin de bu hesaplardan karşılanmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.

Bütçe imkânları dâhilinde Avrupa Komisyonu tarafından sağlanması gereken finansmanda muhtemel gecikmeler nedeniyle doğacak ilave finansman ihtiyacının, mevcut biriken fonların yetersiz kalması hâlinde, Maliye Bakanlığı bütçesinden aktarma yapılması suretiyle karşılanması da yürütülen projelerin işleyişinin aksamaması ve gecikme faizi doğmasını önlemek açısından gerekli görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine ülke insanımızı tek yürek, tek hedef hâlinde birleştiren AK PARTİ İktidarı, yeniden büyük Türkiye’yi oluşturma kararlılığını attığı ve atacağı devrim niteliğinde adımlarla devam ettirmektedir. Gazi Mustafa Kemal’in gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefi, ilk defa, AK PARTİ İktidarının ekonomik ve demokratik alanda attığı paralel adımlar sayesinde bir ütopyadan gerçeğe dönüşme evresine girmiştir. Bu yüzdendir ki uluslararası kamuoyunda insan hakları karnesi ve sicili kabarık bir toplumdan, sorgulanan değil, sorgulayan bir ülke olma yolunda adım adım ilerlemekteyiz. Düne kadar cezaevleri sorgulanan, işkence karnesi sorgulanan ülkemizin milletvekilleri, hep beraber gittiğimiz uluslararası heyetlerle birlikte, Avrupa Birliğine dâhil ülkelerin cezaevlerini denetleyecek duruma gelmişlerdir.

Bugün gelinen noktada, 40 bin insanımızın hayatını kaybettiği, milyarlarca doların çatışmalar için harcandığı Doğu ve Güneydoğu illerimizin kendi kaderine bile değil yasa dışı örgütlerin, derin çetelerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kurt, konuşmanızı tamamlayınız.

ABDURRAHMAN KURT (Devamla) – …âdeta insafına bırakılmış, açılan ekonomik paketlerin, verilen teşviklerin lafta kaldığı, demokrasinin vatandaşın sandığa gitme işleminden ibaret olduğu bir ülkeden insan yaşamının kutsal sayıldığı, devlet için millet değil ama millet için devletin öne çıkarıldığı bir anlayışla bölgelerin ekonomik yapısına uygun, bölgesel ve sektörel teşviklerin uygulamaya konulduğu, Avrupa Birliğiyle müzakerelere başlanıldığı ve 33 fasıldan 12 faslın açıldığı bir noktaya gelmiş bulunmaktayız.

Değerli milletvekilleri, hedefimiz, enerjisini kendi içinde vatandaşlarının birbirine karşı kullandığı ve tükettiği bir ülkeden bölgesinde istikrar unsuru, barışın ve uzlaşının teminatı olan ve bu amaçla enerjisini birleştiren bir Türkiye’yi, yeniden büyük Türkiye’yi oluşturmaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle 2010 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.

Muzaffer Gülyurt Erzurum Milletvekili.

Buyurun Sayın Gülyurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, on dakika verdiniz, grup adına mı şahsı adına mı söz aldı?

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Şahsım adına söz almıştım.

BAŞKAN – Beş dakika bitince keserim, merak etme sen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bilelim de.

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, 17’nci madde “Bağış, hibe ve yardımlara ilişkin işlemler” başlığını taşımaktadır. Bu madde ile yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan hibe olarak elde edilecek imkânların kabulü ve kaydedilmesi konusunda Maliye Bakanlığımıza yetki verilmektedir. Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyaçları ile alakalı yabancı devletlerden uluslararası sözleşmeler yoluyla sağlanacak malzemelerin kabulü mümkün olabilmektedir. Ayrıca, 17’nci maddede, Türkiye-Avrupa Birliği mali iş birliği kapsamındaki program ve projelerin yürütülmesinin sağlanması mümkün kılınmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz, bütün bütçelerinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu teknolojik modern silah ve donanıma sahip olması için gerekli payı ayırmaktadır. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaç duyduğu silah ve malzemeyi kendi ülkemizde üretmek amacıyla gerekli ARGE çalışmalarına da önem vermektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilgili birimlerinin bu konudaki bilimsel çalışmaları Hükûmetimiz tarafından da desteklenmektedir. Ayrıca, gerek askerî alanda gerekse üniversitelerimizin tüm bilimsel çalışmalarında üretmiş oldukları projeler yine TÜBİTAK tarafından desteklenmekte, Hükûmetimiz, 2009 yılında 500 milyon lira olan ödeneği 2010 yılında 625 milyon liraya çıkarmış bulunmaktadır.

İstihdamın yoğun olarak sağlanması amacıyla, GAP, DAP ve KOP gibi bölgesel kalkınma projelerinde krize rağmen daha fazla kaynak ayrılarak istihdamın sağlanmasına çalışılmaktadır. Böylece, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde de nitelikli insan gücünü artırmak, istihdamı korumak ve artırmak için birçok tedbir paketi Hükûmetimiz tarafından açıklanmış bulunmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizin diğer bölgelerle arasındaki farkı giderecek en önemli uygulamalar, o bölgelerde kurulmuş olan üniversitelerimiz olmuştur. Hükûmetimiz, bu yıl, bu üniversitelerimizin normal bütçelerine ilaveten ayrıca 500 milyon TL daha kaynak ayırmakla oradaki istihdama ve bilimsel çalışmalara destek vermiş olmaktadır.

2009 yılında GAP bölgesi için çıkartılan süt sığırcılığını geliştirme ve destekleme teşviki, 2010 yılında da DAP bölgesindeki illerimiz için çıkarılmış olacaktır. Böylece, bölgemiz hayvancılığı daha fazla gelişecek, tarım ve hayvancılığa dayalı sanayi kuruluşları da faaliyete geçebileceklerdir.

Hükûmetimiz daha önceki bütçelerde olduğu gibi bu bütçede de Doğu Anadolu’daki turizm ve spor konusuna destek vermektedir. Özellikle Erzurum-Palandöken’de yapılacak 2011 Kış Olimpiyatları için büyük kaynak ayrılmış bulunmaktadır. Yapılmakta olan tüm tesislerimiz için 231 milyon euro yani yaklaşık 500 milyon TL kullanılmıştır. Bu vesileyle başta Sayın Başbakanımıza ve Hükûmetimize, bölgenin bir milletvekili olarak, teşekkürlerimizi ifade etmek istiyorum.

Yapılacak olan yeni yatırımlarla Erzurum Palandöken, ülkemizin ve dünyanın en iyi kayak merkezi hâline gelecektir. 2011 Universiade Kış Olimpiyatlarını gerçekleştirdikten sonra Dünya Kış Olimpiyatlarına da aday olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

2011 Kış Olimpiyatları sadece Erzurum Palandöken için değil, ülkemizin kış turizmi ve sporu açısından da tüm dünyada tanınmamıza vesile olacak, turizm gelirleri açısından da ülkemize ve bölge insanımıza önemli bir kazanç sağlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gülyurt, konuşmanızı tamamlayınız.

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2010 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gülyurt.

Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: 5811 sayılı Varlık Barışı Kanunu’ndaki düzenlemelerin haksızlık ve eşitsizlik içerdiğini Türkiye'nin her yanından ve iş dünyasından gelen tepkilerden anlamaktayız.

Bir yılda varlık barışında üç kez düzenleme yapılmış olup 2009 yılı içinde incelemeye alınan mükellefler açısından yasaya baktığımızda, yasadan ocak ve şubat ayı içinde incelemesi olan mükellefler yararlanmaktadır. Mart, nisan, mayıs, 19 Hazirana kadar olan inceleme kapsamında olan mükellefler ise yasadan yararlanamamaktadır.  19 Haziran-31 Aralık 2009 tarihleri arasında inceleme kapsamına alınan mükellefler bu yasadan yararlanırken;

Bir: Bu yasanın haksızlığı ve adaletsizliği beraberinde getirdiği görülmemekte midir?

İki: Bu haksızlığı gidermeyi düşünüyor musunuz?

Üç: Bu kanun bu şekilde uygulanırsa yüzlerce şirketin batacağı ve binlerce kişinin de işsiz kalacağı hesaplandı mı?

Sayın Bakanım, sorularımıza cevap verirseniz seviniriz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Varlık Barışı kapsamında kaç mükellef başvurmuştur, ne kadar gelir elde edilmiştir ve bunu yeniden uzatmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye’de olduğu gibi Niğde de ekonomik krizin içerisinde inim inim inlemektedir. Niğde ve Bor’a önemli ekonomik katkılar yapan silah fabrikası fonksiyonunu döneminizde yitirmiş, Niğde ve Bor ekonomisi olumsuz etkilenmiştir.

Yine Niğde Bor’da bulunan şeker fabrikasını ne zaman özelleştireceksiniz? Özelleştirmeyi düşünüyor musunuz? Çalışan işçilerine Tekel işçilerine uyguladığınız işlemleri uygulamayı düşünüyor musunuz? Aynı düşüncede misiniz?

İkincisi: Niğde’de tarımla ilgili desteklemelerin hâlâ ödenmediğini çiftçilerimiz sıklıkla ifade etmektedirler. Bu ödemeleri ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın İnan, teşekkür ederim.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, KİT Komisyonu üyesiyim. Enerji KİT’lerinin denetimi sırasında kamu iktisadi teşebbüslerinin birbirleriyle olan borç-alacak ilişkisinden doğan zarar 12 milyar Türk lirası civarındadır. Bu borç-alacak ilişkisinden doğan zararın hazine tarafından ödenmesi gerekmektedir. Ancak hazine ve KİT -KİT’ler daha doğrusu- bu konuda anlaşamamakta ve bu sorunu iktidar-bürokrat ilişkisinden dolayı yüksek sesle dile getirememektedirler. Bu 12 milyarlık zarardan dolayı kamu iktisadi teşebbüsleri arasında birbirleriyle 30 milyarlık bir borç-alacak ilişkisi doğmakta, bu rakam da KİT’leri kilitlemektedir.

İlgilenmeniz ve çözümlemeniz dileğiyle, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, seçim bölgem Karaman’da İl Özel İdaresinin -eski Köy Hizmetlerinin- makinelerinin senenin büyük bir kısmında köy yollarında veya köylerde terk edilmiş ya da makine parklarında çalışamaz durumda olduğunu gördük. Nedenini sorduğumuz zaman yakıt yokluğu idi. Bu durum, hem bizleri hem çalışanları hem de vatandaşları üzmüştür.

Önümüzdeki yıl için buradan bütün özel idarelere bu sene yeterli ödeneği koyduğunuza dair bir müjde verecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizde 2008 ve 2009 yıllarında yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara yapılan hizmetler karşılığında ne kadar gelir elde edilmiş? Buna karşın aynı yıllarda yabancı ülkeler ya da uluslararası kuruluşlardan aldığımız hizmetler karşılığında ne kadar ödeme yapılmıştır? Yani yurt dışı hizmet bilançomuz ne durumdadır? 2010 yılı için bu konudaki hedefiniz nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Enöz…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, belediyelerin vergi, sigorta ve sair borçlarına karşılık İller Bankası paylarına temlik konulmaktadır. Zaten zor durumda olan belediyeler bu yüzden hizmet yapamaz hâle gelmişlerdir. Bu borçların daha geniş bir zamana yayılarak alınması ve belediyelerin İller Bankası paylarının artırılmasını düşünüyor musunuz? Bilhassa az nüfuslu belde belediyelerinin durumu son derece sıkıntılıdır. Belediye gelirleriyle ilgili köklü tedbirlerin alınması gerekliliğine inanıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Varlık Barışı tabii belli bir tarihte yürürlüğe giriyor, onun mantığı da şu: O tarihten önce başlamış incelemeleri biz kapsam dışında tutuyoruz yani 2008 sonuna doğru yapılan düzenleme de böyleydi. Daha sonra 2009’da yapılan düzenleme de bu şekildeydi. Burada herhangi bir şirketimizin şu veya bu şekilde tabii ki zarar görmesini, kapatılmasını biz de istemeyiz ama, dediğim gibi, kanun yürürlüğe girdiği anda ondan önce eğer başlamış bir inceleme varsa o affa girer. Ondan dolayı…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, bu Kanun’un ocak-şubat ayında…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz, benim öbür sorulara da cevap vermem lazım. Bitireyim, olmazsa bir daha konuşuruz.

Ama yani mantığı bu değerli arkadaşlar. O mantıkla hazırlanmış. En son, işte hatırlarsanız temmuzdu galiba…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – 19 Haziran…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – …biz mevcut Varlık Barışını yine uzattık ama ondan önce başlamış incelemeleri tabii ki kapsam içerisine almadık.

Şeker fabrikalarına ilişkin, ne zaman özelleştirileceğine ve tarımsal desteklere ilişkin bir soru vardı. Şeker fabrikalarının özelleştirme programı tabii ki Özelleştirme İdaresi tarafından açıklandı. Onlar, grup hâlinde yapılacaklar. Tarımsal destekleri de biz peyderpey düzenli bir şekilde ödüyoruz. Yani ben tabii ki burada hangi ödemeler, hangi gün hangi tarihte tam olarak yapılıp yapılmadığı konusunu bilemeyeceğim ama biz bütçe ödenekleri var olan bütün tarımsal destekleri zamanında aslında ilgili Tarım Bakanlığımıza veriyoruz, onlar da o ödemeleri yapıyor diye biliyorum.

Bu, özellikle enerji KİT’lerindeki karşılıklı borç ilişkisinin… Aslında, orada bir mahsuplaşma konusunda bir çalışma yapıldı. Tasarı da Başbakanlığa gönderildi, inşallah Meclisimize gelir, o bahsettiğiniz sıkıntıları gidermeye yönelik bir adım atmış oluruz.  

İl özel idaresiyle ilgili özellikle yakıt imkânsızlıklarından bahsedildi. Bir kere, bu sene biliyorsunuz bir düzenleme vardı bütçe kanununda, özellikle bu Köy Hizmetlerinden aktarılan işçilerin maaşlarının üçte 1’inde kesinti yapma. Gerçi biz o oranda hiçbir şekilde uygulamadık ama şunu da söyleyeyim: 2010 yılında bu kesintiler yapılmayacak. Dolayısıyla o anlamda imkânlar artmış olacak.

İkinci olarak, yine biliyorsunuz il özel idarelerine giden gelirler yani merkezî bütçeden giden gelirler, tabii ki bizim toplam gelirlerimizin bir fonksiyonu. Yine öyle ümit ediyoruz ki 2010 yılında bizim imkânlarımız biraz daha iyi olacak ve dolayısıyla bu hizmetleri vermelerini sağlamış olacağız. Buna ek olarak tabii ki il özel idarelerimizin de bu bahsettiğiniz tarzdaki birtakım harcamaları önceliklendirmeleri lazım. Yani kendilerine bir bütçe veriyoruz, tabii ki makine parkını iyi kullanacak bir şekilde bu harcamaları önceliklendirmek lazım. Yani çok zaruri değilse binaya, oraya buraya yatırmaktansa tabii ki o tür harcamaları da önceliklendirmeleri lazım.

2008-2009’la ilgili, özellikle bu yurt dışı hizmet bilançosuna ilişkin bir sorusu vardı arkadaşımızın. Tabii, takdir edersiniz ki, bu rakamlar yok bende. Arkadaşlar hazırlayacaklar, size yazılı olarak cevaplayacağız.

Yine, belediyelerle ilgili, özellikle İller Bankası paylarına temlik konulduğu hususu var. Değerli arkadaşlar, tabii ki borçlara ilişkin maksimum yüzde 40 düzeyinde bir kesinti yapılıyor. Bu düzenlemenin bir mantığı var tabii. Çünkü aslında mesela bir belediye zamanında bir ödeme yapıyorsa ve ona rağmen iyi hizmet üretiyorsa onun performansıyla hiç ödeme yapmayan bir performansı nasıl karşılaştıracağız? Onun için bu yüzde 40’lık kesintilerin o anlamda da bir mantığı var. Tabii ki belediyelere ilişkin köklü bir düzenlemenin yapılması gerektiği kanısındayım. Ama bu düzenleme sadece ve sadece merkezî hükûmetten belediyelere daha fazla kaynak aktarma şeklinde değil, aynı zamanda yerel imkânların da artırılacağı, aynı zamanda idari kapasitenin güçlendirileceği… Çünkü bunlar da çok önemli hususlar. Birçok belediyemizde bu hususların eksik olduğunu görüyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18’inci maddeyi okutuyorum:

Muhtelif gelirlere ilişkin hususlar

MADDE 18 – (1) Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün yabancı ülkelere verdiği meteorolojik ürünlerin bedeli ve yabancı ülkelerden aldığı meteorolojik ürünlerinin diğer yabancı ülkelere veya yurt içindeki kişi ve kurumlara, yabancı ülkelerin de anılan Genel Müdürlüğün meteorolojik ürünlerinin diğer ülke ve kişilere satışından yıl içinde elde edilecek döviz cinsinden tutarlar, T.C. Merkez Bankası nezdinde açılacak özel hesaba yatırılır. Bu tutarlardan ilgili anlaşmalar gereğince yurt dışı kuruluşlara ödenmesi gereken tutarlar, bu özel hesaptan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün talimatıyla T.C. Merkez Bankasınca transfer edilir. Geri kalan tutarlar, ilgili Genel Müdürlüğün talimatıyla T.C. Merkez Bankasınca döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek Genel Müdürlüğün ödemelerini yapan muhasebe birimi hesabına aktarılır. Muhasebe birimi hesabına aktarılan bu tutarlar, genel bütçeye gelir kaydedilir.

(2) 2006 yılından önce katma bütçeli olan idarelerden 5018 sayılı Kanunla genel bütçe kapsamına alınanların ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirleri, genel bütçe geliri olarak tahsil edilir.

(3) 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamındaki tabii kaynakların ve tesislerin işletme haklarının devrinden elde edilen gelirlerin tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 18’inci madde üzerine söz almış bulunuyorum. Şahsım ve partim adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, madde muhtelif gelirlerle ilgili. Ben gelirlerle ilgili sadece bir cümle söyleyip, daha önceki konuşmamda tamamlayamadığım yerler vardı, onları değerlendireceğim.

Sayın Bakan biliyor, Komisyona geldiğinden beri söylüyoruz. Bu bütçenin gelir hedefleri gerçekçi değil. Maalesef, bu gelirlerin eksikliğinden dolayı da önümüzdeki günlerde yeni zamlar ve vergilerle karşı karşıya kalacağız.

Değerli milletvekilleri, sizlere bütçeyle ilgili konuşmamda, Hazine bütçesi üzerinde üç tane konuşma metni göstermiştim. Sayın Bakan da daha önce Hazineden sorumluydu, o da biliyor. 2008 ve 2009 bütçelerinde yavaş yavaş borçla ilgili kısmın ortadan kalktığını söylemiştim. En son bu yılın bütçesinde, işin gelir tarafıyla ilgili kısmında “Hazine Müsteşarlığına ilişkin Sayın Bakanın sunumunda, borçlarla ilgili neredeyse hiçbir şey yok, ortadan kayboldu.” demiştim. Öbür taraftan baktığımız zaman, sizin ve sıkça da Sayın Başbakanın söylediği “nereden nereye” karşılaştırması var. Bu kadar vergi toplanıyor, belli rakamlar açıklanıyor, “Özelleştirme gelirleri var.” diyorsunuz ama sonra bakıyoruz yine borçlar aşırı derecede artıyor. Bu gelirler gerçekçiyse -şimdi tabloya bakın- 2002’de aldığımız iç borç rakamı 150 milyar, şimdi geldiğimiz nokta 327 milyar. Peki, bu kadar borç nereye harcandı? Bu sene için yine bakıyorsunuz 200 milyar TL’lik toplam borç ödemesi var.

Değerli arkadaşlarım, öbür taraftan dış borçta bir azalma var mı diye bakıyorsunuz, maalesef orada da yok. Toplam dış borcumuz da 130 milyar dolardan 270 milyar dolara çıkmış. Yani, Türkiye'nin borcuna 2002’de baktığımız zaman, 225 milyar dolardan şu anda 490 milyar dolara çıkmış.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Gayrisafi millî hasılaya oranını da söyle.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, onu da söyleyeceğim, oranlarınızı da söyleyeceğim.

Peki, gayrisafi millî hasılayı önce söyleyeyim o zaman oranına geçmeden. Merak eden arkadaşlarımız varmış! Cari fiyatlarla bile gayrisafi yurt içi hasıla 2008’deki seviyesini ilk dokuz ay toplamında yakalamıyor. Reel fiyatlarla, sabit fiyatlarla demiyorum değerli arkadaşlarım, cari fiyatlarla ilk dokuz ayın gayrisafi yurt içi hasılası, Sayın Çavuşoğlu, 2008’de 717; 2009’da 700. Henüz daha cari fiyatlarla bile o seviyeyi yakalayamadık.

SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Enflasyon kaçtı? Enflasyon düşük ise cari fiyatlar ile reel değer arasında fark var mı?

BAŞKAN – Sayın Güçlü, lütfen.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Cari fiyatlarla bile 2008’in henüz altındayız, onu anlatmaya çalışıyorum Sayın Hocam. Hâlâ daha cari fiyatlarla bile yakalayamadık, sabiti bırakın.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – 2002’yle karşılaştır.

BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın Günal, siz Genel Kurula hitap edin.

Arkadaşlar, lütfen müdahale etmeyin Hatibe.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Merak eden arkadaşlarıma da bilgi veririm Sayın Başkanım. Bende her türlü bilgi mevcut, merak etmeyin.

BAŞKAN – Konuştuğunuzu onlar da duyuyor zaten.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu büyüme anlayışıyla zaten bizim istihdam üretmemiz mümkün değil. Dün il bazında istihdam rakamları, işsizlik rakamları açıklandı. Şimdi, bakıyoruz -2002’yle mukayese edeyim onu da size- aldığınızda yüzde 10,3’tü, en son rakam şu anda yüzde 13,4 ama yıl sonu hedefiniz yüzde 14,8. Önümüzdeki iki yıl içinde –Sayın Bakanım bize açıkladı, Orta Vadeli Program çerçevesinde 2011-2012- yüzde 14’ün altına düşmeyecek. Şimdi, bu büyüme eğer gerçek olsaydı bir yerde istihdam yaratmamız lazımdı, işsizlik rakamlarının düşüyor olması lazımdı.

Değerli arkadaşlarım, ihracatının ve üretiminin yüzde 70’i ithalata bağlı olan bir üretim anlayışıyla bizim istihdam yaratmamız ve işsizlik sorununu çözmemiz mümkün değil. Zaten bu açıklanmış olan il rakamları da 2008’in rakamları. 2009 rakamları daha farklı gelecek, onlar açıklandığı zaman göreceksiniz.

Türkiye'nin durumuna bakıyoruz: Bu açıkladığınız rakamlarla bile her 5 kişiden 1’i işsiz. Şimdi, 3 milyon 396 bin kişi açıklanmış, bunun üzerine “1 milyon 850 bin de iş aramaya hazır olup iş aramayanlar” diye bir terim var -mucizevi bir şey, ilaç gibi geliyor- onu koyuyorsunuz, 41 bin de “mevsimlik” denilen bir gün dahi çalıştığı zaman işi var gözüken vatandaşlarımız var; hepsini topladığımız zaman, 5 milyon 287 bin kişi. Yani toplam rakama baktığınız zaman, bu rakamlarla, TÜİK’in verdiği rakamlarla bile 5 kişiden 1’i işsiz, yüzde 19,4 ediyor. Genç nüfusa baktığınız zaman daha vahim bir durumla karşı karşıyayız, 4 kişiden 1’i işsiz. Kentteki rakamlara bakarsak yüzde 27’yi geçiyor, 3 kişiden 1’i gençler arasında kentte işsiz.

O zaman değerli arkadaşlarım, burada TÜİK’in rakamlarıyla bile 5,3 milyon kişi işsiz gözüküyorsa öncelikle bizim dönüp bunların üzerinde tartışmamız gerekiyor. Ama bunu nasıl yapacağız? Önce sorunun varlığını kabul etmek gerekiyor ve bunun çözümleri üzerine odaklanmak gerekiyor. Bugünkü gibi sanal gündemlerle, çatışmayla, gerilimle birtakım olayları gündeme taşıyarak memleketin gerçek gündemini, işsizin, esnafın, çiftçinin gündemini saptırmaya çalışıyorsunuz ama bir yere kadar saptırılıyor, TÜİK’in rakamlarına bile bunlar maalesef yansıyor.

Bunun çözümü ne? Bunun çözümü gerçekten ekonomideki sorunlara gerçekçi gözle bakarak çözüm üretmeye çalışan bir yaklaşım gerekiyor ama AKP Hükûmetine baktığımız zaman değerli arkadaşlarım, ekonomiyle ilgili alelacele gelen bazı tekliflerle -Komisyonda arkadaşlarımız şu anda bile bir teklif tartışıyorlar- ihtiyaçtan gelen, üzerinde yazılarını bile değiştirmeye gerek duymadığımız, tasarının altını elle teklif yazarak getirilen tasarılarla uğraşıyoruz, tekliflerle uğraşıyoruz.

Öncelikle, bunların olabilmesi için AKP Hükûmetinin başta ekonominin öncelikli olduğunu kabul etmesi lazım. Bu krize günah keçisi olarak bakmak yerine, Türkiye'nin 2002’den bu tarafa yaşadığı süreçte yapısal önlemlerin alınmamasının getirdiği olumsuz sonuçları bertaraf edecek bu önlemleri en azından, geç de olsa alma yolunda bir niyet ortaya koyması gerekiyor. Aksi takdirde, bu anlayışla bunu gerçekleştirmemiz mümkün değil.

Ekonomi yönetiminde, az önce söylediğim gibi, bakıyoruz, yeni yeni sürekli kurullar kuruluyor; bakanlar kendi arasında bir irtibatsızlık içerisinde; gelen bir kanun tasarısı bir süre sonra başka bir tasarıyla değiştiriliyor. O zaman, burada bir koordinasyon eksikliği olduğu, bir başıboşluk olduğu görülüyor.

Değerli arkadaşlarım, sürekli kurullar kuruluyor. Bunlara bir yenisi de -geçtiğimiz günlerde başka bir tasarı konuştuk- İstanbul Finans Merkezi Yüksek Kurulu… Daha önce, geçtiğimiz dönemde de Ekonomi Koordinasyon Kurulu diye bir kurul oluşturduk. Bunların hepsinden vazgeçin. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman çözümden yana olduğumuzu, ülkenin çıkarları doğrultusunda getireceğiniz önerileri destekleyeceğimizi söylüyoruz. Hep söylediğimiz önerimizi tekrarlamakta fayda görüyorum, belki dikkate alırsınız diye.

Öncelikle, bütün bu bakanlıkları bir araya getirecek bir ekonomiden sorumlu bakanlık ihdas etmek, ekonomi bakanlığı kurmak gerekiyor. Siz, yedi yıldır iktidardasınız, çoğunluğunuz da var, birçok kanunu geçirdiniz ama buraya nedense bir türlü el atmıyorsunuz. Şimdi, bu kadar kurul varken üstüne üstlük gelip bir de şimdi yeni kurullar ihdas ediyorsunuz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak sizlere önerimiz şudur: Bütün bu kurulları, Özelleştirme Yüksek Kurulu var, Yüksek Planlama Kurulu var, Para Kredi Koordinasyon Kurulu var, şimdi İstanbul Finans Merkezi Kurulu diye kuruyorsunuz -ki onu da hâlâ anlayamadık, yani bir kurula gerek var mıdır veya finans merkezi olarak neden ısrarla Ataşehir seçiliyor onu da anlayamadık - ama bunların hepsini, gelin, bir tek “ekonomik ve mali işler yüksek kurulu” diye bir araya getirelim, YPK’nın da, ÖYK’nın da görevini yapsın; böylece ekonomideki sorunlara topyekûn bir bakış açısıyla bakabilen bir kurul ortaya çıksın. Bunu da tek bakanlık etrafında toplayarak, bütün meselelerin etraflı bir şekilde çözümüne bir yaklaşım sergileyelim diyoruz. Ama her konuda olduğu gibi siz iktidar olarak “Biz her şeyin iyisini biliriz, hepsini yaparız.” yaklaşımı içerisinde, maalesef bunlara da farklı gözlerle bakıyorsunuz. Eğer bu konularda somut önerileriniz olursa, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak katkıda bulunmaya hazırız ama ülkenin gerçek gündemine dönebilirseniz, sanal tartışmalardan, çatışmalardan, komplo teorilerinden çıkıp da işsize iş, aşsıza aş derseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Günal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım, teşekkür ederim.

Eğer ülkenin gerçek gündemine döner de işsizlere iş bulma, aşsızlara aş bulma yolunda öneriler getirirseniz, hem Türk milleti bir nebze olsun rahatlamış olur hem de bizler de sizlerin bu konudaki çabalarına katkıda bulunuruz. İnşallah bu önerilerimizi dikkate alırsınız da bundan sonraki konuşmalarda da tekrar aynı önerileri, aynı uyarıları yapmak zorunda kalmayız diyorum.

Bütçenin hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Abdullah Özer, buyurun efendim.  (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama bir soruyla başlamak istiyorum. Sayın milletvekilleri, Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak Frankfurt Savcılığı Sözcüsü yaptığı açıklamada diyor ki: “Türk Adalet Bakanlığından adli yardım talebimizden sonra ayrı bir talep yazısıyla bir polis ve bir savcının Türkiye’ye gelerek Zekeriya Karaman’ı ve Zahid Akman’ı sorgulamasına müsaade istedik. Ancak bu talebimiz reddedildi.”

Sayın Bakan, Almanya tarihinin en büyük yolsuzluk  davasının soruşturulmasını niçin ve hangi gerekçeyle AKP Hükûmeti engelliyor? Buna net ve açık yanıt istiyorum. Lütfen, bu sorumu yanıtlayınız.

Sayın milletvekilleri, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde 19 insanımızın en temel hakkı olan yaşama hakkının elinden alındığı Mustafakemalpaşa ilçemizdeki Bükköy Madenciliğe ait ocaktaki grizu patlamasıyla ilgili bir iki detayı ele almak istiyorum.

19 yurttaşımızın hayatına mal olan o faciadan hemen sonra patlamanın olduğu alana gittik, incelemelerde bulunduk, resmî açıklama yapacak bir yetkili bekledik. Yakınları göçük altında kalan aileler acı ve umut içinde, yetkili bir ağızdan dökülecek cümleleri bekliyordu. Buna yüreğim elvermediği için, uzmanlardan ve kurtarma ekiplerinden aldığım bilgileri aileleri ve ekranları başında merak içerisinde bekleyen vatandaşlarımızla paylaştım. Olayın hemen akabinde kamuoyuna aktardığımız bilgileri, Çalışma Bakanı Dinçer, sabah saat 07.30’da yani patlamadan on iki saat sonra, resmî olarak “19 işçimiz Hakk’ın rahmetine yürüdü.” şeklinde açıkladı.

Sayın Bakan, elhamdülillah hepimiz Müslüman’ız da eğer o maden ocağında gerekli tedbirler alınmış olsaydı, oradaki çalışma koşulları prosedürüne uygun yapılsa ve doğru dürüst denetlenseydi, hiç kimse Hakk’ın rahmetine yürümeyecekti. Bu kadercilik oyunundan vazgeçin artık. Bu üslupla yapılan açıklamalara, artık halkımızın karnı tok.

Bursa Valisi Sayın Şahabettin Harput da olaydan on gün sonra yaptığı basın toplantısında “Deveye ‘boynun eğri’ demişler, deve de ‘nerem doğru ki’…” diyerek, maden ocağındaki ihmalleri dile getirmiş, anlatmıştır.

Devletin dar gelirli vatandaşlarımıza dağıtmak üzere satın aldığı kömürün bir kısmının bu ocaktan satın alındığı, bu sayede, devlet parasıyla bu tip usulüne uygun çalıştırılmayan ve insanlarımıza mezar olan kömür ocaklarının finanse edildiği bu elim kazayla ortaya çıkmıştır. Denetim görevlerini layıkıyla yerine getirmeyen yetkilileri huzurlarınızda bir kez daha şiddetle kınıyorum.

Ayrıca, bu facia sırasında yaptığımız takip ve açıklamalar nedeniyle bizi siyaseten rant sağlamakla itham edenler şunu bilmelidir ki, milletvekilliği bizim için halka hizmet etmek adına sadece bir araçtır. Halkımızla iç içe olmak, onların döktüğü gözyaşına gözyaşımızı karıştırmak bizim için onurdur, erdemdir.

Bunu ekonomik ve siyasi ranta dönüştüren, denetimsiz ve usulsüz çalıştırılan yandaş ocaklardan kömür alıp halka dağıtan AKP’nin ta kendisidir. Hükûmet, denetimden yoksun, usulüne uygun üretim yapmayan kömür ocaklarından alımını derhâl durdurmalıdır. Milletimiz bu faciadan kimlerin siyasi rant sağlamaya çalıştıklarını açık ve seçik olarak görmektedir.

Ben, yüce milletimizin huzurunda grizu faciasında hayatını kaybeden 19 işçimize Tanrı’dan rahmet, kederli ailelerine bir kez daha başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın muhtelif gelirlere ilişkin hususları düzenleyen 18’inci maddesinin son fıkrası, elektrik üretim, iletim ve dağıtım faaliyetlerinden elde edilen gelirleri içermektedir.

Hepimizin bildiği gibi yedi yıldır, doğal gaza bağımlı, dolayısıyla dışarıya bağımlı bir enerji politikası yürüten AKP Hükûmeti yüzünden elektrik faturaları halkı da sanayiciyi de çiftçiyi de fena hâlde çarpmıştır. Elektrik borcunu ödemeyen çiftçinin kuyusu mühürlendi, traktörüne haciz kondu, tarladaki ürünü kurudu; fahiş orandaki elektrik fiyatları sanayicinin makinelerini susturmasına, işçi çıkarmasına, kapısına kilit vurmasına neden oldu. Tüm bunların sorumlusu elektrik üretiminin yarısını doğal gaza bağımlı hâle getiren, doğal gazda “Al ya da öde.” anlaşmaları yapan, satamadığı doğal gaz için her yıl milyarlarca dolarımızı çöpe atan, sonra da bu parayı zam yapmak suretiyle halktan çıkarmaya çalışan AKP’dir. AKP çarşafa doladığı enerji politikası nedeniyle halka ısınmayı, aydınlanmayı, üretmeyi, ekmeyi, sulamayı, biçmeyi âdeta haram etmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına ve Maliye Bakanına soruyorum: Çiftçiyi borç batağına sürükledikten sonra “Gel senin borcunu taksitlendireyim.” dediğinizde lütufta mı bulunmuş oluyorsunuz? EGO’nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin milyarlarca liralık borcunu sileceksin, bu zararı kapatmak için elektriğe ve doğal gaza zam yapacaksın, sıra çiftçinin borcuna gelince hiçbir şey yapmayacaksın! Neden tarımsal sulamadan kaynaklanan elektrik borçlarının faizlerini tamamen silmiyorsunuz?

Sayın milletvekilleri, ekonomik krize bağlı olarak ortaya çıkan büyük sıkıntıların bir diğer adresi de Bursa’nın büyük kalbi durumundaki otomotiv sektörüdür. Otomotiv Distribütörleri Derneğinin açıkladığı verilere göre 2009 Eylül ayında 81.397 adet oto satışı gerçekleşmiş, bu rakam 2009 Ekim ayında 21.033 adede düşerek son dokuz ayın en düşük seviyesine gerilemiştir. Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ergün’e sormak istiyorum: Krizi ciddi boyutlarda yaşayan otomotiv sektörüne bir nebze de olsa nefes aldıracak olan hurda indirimi konusunda ne zaman faaliyete geçilecek? Sektörü canlandıracak tedbirler derhâl alınmalıdır. Bazı Avrupa ülkelerinde uygulanan hurda indiriminin bir an önce ülkemizde de uygulanması için harekete geçilmesi gerekir; aksi takdirde, kaybeden Türkiye olacaktır.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz genelinde baktığımız zaman gördüğümüz tablo yine içler acısı. 2002 yılında G20 içinde en hızlı büyüyen ilk üç ülke konumundaki Türkiye, bugün son üç arasındadır. Toplam borcumuz yüzde 125 arttı. Halk kredi kartının, tüketici kredisinin kucağına bırakıldı. Kredi kartı borçları toplamı 2002’de 4,3 milyar, Ekim 2009’da 34,5 milyar TL’ye ulaştı; artış yüzde 702. 2002 yılında yüzde 9 olan işsizlik 2009’da yüzde 14’lere ulaştı; her 3 gencimizden 1’i işsiz.

Hâl böyleyken AKP sözcülerine bakıyorsunuz, ülkenin refahından, ekonominin ne kadar büyüdüğünden, ne kadar çok istihdam yarattıklarından övüne övüne bahsediyorlar. Peki, onların anlattıkları Türkiye hangisi? Onların anlattıkları Türkiye, AKP şürekâsının yaşadığı Türkiye; özelleştirme paralarıyla, kamunun kaynaklarıyla, devletin olanaklarıyla zenginleştirilen şürekânın yaşadığı Türkiye. Bu arkadaşlar bakıyorlar, Başbakan bir günde beş villayı kapatıyor. “Haa, ülkenin durumu iyi.” diyorlar. Bir bakıyorlar, bursla okuyan Başbakanın oğlu hemen gemicik alıyor, kuyumcuya ortak oluyor, “İşsizliği çözdük.” diyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – İki adet tavuk kümesi, soğuk hava deposuyla kurulan Unakıtanların fabrikasının 500 sanayi kuruluşu arasına girdiğini görünce ekonomiyi büyüdü zannediyorlar.

BAŞKAN – Sayın Özer, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, bu arada, Bursa’dan aldığım bir haberle sarsıldığımı sizlere duyurmak istiyorum: Bursa Nilüfer Belediye Başkanımız Sayın Mustafa Bozbey’in 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda düzenlemiş olduğu ve 10 binlerce vatandaşımızın katıldığı muhteşem Cumhuriyet Bayramı yürüyüşü hakkında, kendini bilmez bir televizyon programcısının bu coşkulu yürüyüş hakkında bölücülük yapılıyor düşüncesiyle cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunmasını ve İçişleri Bakanının da Bursa Valiliğine bu konuda soruşturma açılması talimatı vermesini şiddetle kınıyorum. Artık ülkemizde cumhuriyete sahip çıkanlar da bölücülükle suçlanmaya başlandı. İçişleri Bakanının bu talimatı, 100 binlerin yaşadığı Nilüfer halkına yapılmış bir hakarettir, bir demokrasi ayıbıdır. Bu düşüncede olanlar bir gün bu yaptıklarının altında ezilip yok olacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Özer, buyurun; teşekkür ederim.

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Sayın milletvekilleri, sözlerimi burada sona erdiriyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özer.

Şahsı adına Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip Özbek.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merkezî bütçe kanun tasarısı üzerinde şahsım ve grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bütçe, ülkemizin geleceğinin, iktidarın vizyonunun, Türkiye'nin ileriye doğru attığı adımların bir göstergesidir. Burada bakanlıklarımızın bütçeleri görüşülürken Türkiye’yi her açıdan güçlendirecek, daha güvenli, daha zengin bir ülke yapacak planlarını, projelerini dinledik, muhalefetimizin değerli fikir ve eleştirilerini dinledik. Dünyada itibarı ve önemi hızla artan bir ülke hâline gelen Türkiye'nin stratejik konumu bu bütçeyle güç kazanacaktır. Güçlü Türkiye'nin vatandaşları olarak hepimizin yaşam kalitesi gün geçtikçe yükselecektir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmeti dönemi öncesiyle bugünü kıyasladığımızda, insan refahının ne kadar yükseldiğini birkaç örnekle belirtmek istiyorum:

Bizzat şahit olduğum, at sırtıyla, kızaklarla, hastaneye taşıdığımız hastaları bugün kar ambulanslarıyla veya ambulans helikopterlerle ulaştırıyoruz.

Bir memur Van’dan Ankara’ya gelebilmek için uçak biletine maaşının dörtte 1’ini veriyordu. Şimdi ise yirmide 1’ini veriyor.

Yeşil kart sahibi olan ve her gün kocasından harçlık bekleyen ve gururu incinen kadınlarımız, bugün çocuklarına ödenen eğitim parası sayesinde eşlerine harçlık verir duruma gelmiştir.

Hükûmetimiz, aynı zamanda, köylerinden göç etmek zorunda kalan ve şehirlerde çok zor şartlarda geçinen insanlarımıza zarar ziyan tazminatlarını hızla ödemektedir. Ödenen bu tazminatlar ailelere ev, iş, aş, eğitim, bir kısmı çeyiz ve bir kısmı da gençlerimizin evlenmesi için ailelerin bütçesine katkı olarak girmektedir; Bakanlığımız 2010 yılı bütçesinde de 700 milyon yani eski tabirle 700 trilyon ayırması  insanlarımıza verilen değerin bir simgesidir.

İktidarımız, bu ilerleme sürecinde, memleketimizin iç sorunlarının çözümleri konusunda da kararlı, adaletli, istişareye dayalı çalışmalar yürütmektedir. Vatandaşlarımızın yıllardır süregelen, demokratik haklarının kısıtlanmasından doğan sorunlarıyla da yüzleşme cesareti göstermiş, demokrasimizin eksiklerini giderme konusunda önemli çalışmalar başlatmıştır.

AK PARTİ  Hükûmeti Kürt vatandaşlarımızın, Alevilerin, Sünnilerin, Romanların, Yahudilerin, Ermenilerin, Rumların ve diğer tüm mağdur kesimlerin sorunlarını masaya yatırıp ilgilileriyle birlikte sorunların çözülmesi konusunu da gündemine almış ve tüm vatandaşları mutlu bir Türkiye hedeflemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yirmi beş yıllık çatışma ortamında hiçbirimiz huzur bulamadık, hayat hepimiz için çok zor geçti, hepimiz çok yorulduk, memleket olarak çok canlar yitirdik, çok vakit ve çok güç kaybettik. Bu ülkenin, sağlığa, eğitime, refaha ayıracağı milyarlarca dolarlık kaynağı heba oldu. Bu süreçte bedel ödeyen insan da acı çekti, bedel ödemeyen insan da acı çekti. Yani, benim Hakkâri’deki, Yüksekova’daki, Şemdinli’deki insanım ne kadar acı çektiyse, benim İstanbul’daki, Muğla’daki, Samsun’daki insanım da aynı acıyı çekti. Hep beraber ağladık, hep beraber ağıtlar yaktık. Bu ülkede, asker annesinin ve babasının acısını da dağdaki insanın anne ve babasının acısını da çok iyi bilen biriyim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ne işi var dağda?

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Çünkü bu acıları bizzat yaşayan biri olarak konuşuyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Dağa niye çıktı, neyi eksikti?

OKTAY VURAL (İzmir) – Dağa çıkanlara karşı mücadele etmek heba mı? (MHP sıralarından gürültüler)

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Bu ülkede binlerce insanın…

Bir dinleyin lütfen… Sayın Başkanım, dinleyin…

Bu ülkede… Bu ülkede…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kurtuluş Savaşı da hebaydı değil mi?

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Müsaade edin, bakın… Şurayı dinle…

Bu ülkede binlerce insanın…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne konuştuğunu bilmiyorsun ya! Hebaymış!

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Şurayı dinle…

Bu ülkede binlerce insan gibi ben de çok acı çektim…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yazıklar olsun!

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – …benim de yüreğim yandı. Genç yaşta yeğenlerimi şehit verdim, kaybettim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen, heba nasıl dersin!

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Dağa giden birçok tanıdık ve yakınlarımı kaybettim. 2005’te Silopi’deki faili meçhullerde eniştemi kaybettim ama bir şeyimi kaybetmedim; umudumu kaybetmedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin kanını akıtmış insanlara karşı mücadele nasıl heba olur ya!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yalan söylüyorsun!

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl heba olur ya!

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Çünkü, niye kaybetmedim umudumu…

Müsaade edin…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, uyuşturucu tacirleriyle mücadele etmek nasıl heba olur ya, nasıl heba olur ya!

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Çünkü, Allah’a olan inancım… Bakın, umudumu niye kaybetmedim… (MHP sıralarından gürültüler) Umudumu niye kaybetmedim çünkü Allah’a olan inancım ve basiretli insanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Etmeyelim mi mücadele? Kundaktaki bebeği öldürene… Böyle bir şey olur mu canım? Suçla mücadele etmek hebaymış! Böyle bir şey olur mu ya!

BAŞKAN – Sayın Özbek, konuşmanızı tamamlayınız efendim; buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Suçla mücadele etmek hebaymış!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – O dağlar sizi boğacak, boğacak!

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Ama, bir şeyimi kaybetmedim. Umudumu kaybetmedim çünkü Allah’a olan inancım ve basiretli insanların samimi gayretleriyle ülkeme barışın geleceğine inandığım için umudumu kaybetmedim. (MHP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri, yıllardır unuttuğumuz bazı şeyleri gelin birlikte yapalım; ülkemizin barışı için hep el ele verelim. Hepimizin mutluluğu çocuklarımız için gelin barışa doğru hep beraber yürüyelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dağa prim vermekle, kan üzerinden siyasetle bu yapılmaz!

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Çocuklarımız, torunlarımız bu yaşadığımız acıları yaşamasın. (MHP sıralarından gürültüler) Burada bu soruna kalıcı çözümler varken “Bana ne” diyemeyiz, çünkü, tarihe ve gelecek nesillere hesap veremeyiz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Güneydoğu’nun çocukları orada aç yatarken, siz altınları takıp yaşıyorsunuz, yurt dışında geziyorsunuz. O takındığınız altınlar boynunuza takılsın! Ayıp! Kaçakçılar, hırsızlar bu ülkeye hâkim olmuş! Ayıp, ayıp!

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, bu ülkede kim iktidar olursa olsun, bu sorunları çözmekten başka bir çaresi yoktur. Ülkemizde güzel şeyler oluyor. Siyasi farklılıklarımızı bir tarafa bırakalım, fikirlerimizi ortaya koyalım, tartışalım, konuşalım, ülkemizin geleceğini hep beraber tesis edelim. Bizler birbirimizle daha güçlü, birbirimizle daha mutlu, birbirimizle daha zengin olabiliriz. Artık bu ülkede sabah uyandığında gençlerimizin umudu olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sizin dostlarınız Kandil’de, bizimle dostluk kuramazsınız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özbek.

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN – Efendim şöyle: Mikrofonu açmayacağımı ifade etmiştim baştan, lütfen sözümde durmamı temin ediniz, bana yardımcı olunuz.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından “Konuşturmadılar.” sesleri, gürültüler)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bir dahaki sefere anlatırsın!

BAŞKAN- Arkadaşlar lütfen, istirham ediyorum!

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Teşekkür edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, bakın, söyledim Genel Kurula, açmayacağım mikrofonu dedim, lütfen…

Buyurun Sayın Özbek, teşekkür ediyorum.

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Bu mesele 72 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ortak meselesidir. Bu yüce çatının altından başka çözüm mercisi de yoktur.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Meclisi geriyorsunuz, germeyin!

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özbek, teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hatip, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik güçlerinin suç ve suçluyla mücadelesini, uyuşturucu tacirleriyle mücadelesini “heba” olarak nitelendirmiştir. Böyle bir tabirin Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir milletvekili tarafından dile getirilmesini doğru bulmuyorum. Suç ve suçluyla, kundaktaki bebeleri öldürenlerle, insanımıza kurşun sıkanlarla, silahla milletin iradesini değiştirmek isteyenlere karşı devletin güvenlik güçlerinin kullanılması meşrudur, kaynağını da milletin iradesinden alır. Bu heba edilmiş değildir -bizim birlik ve bütünlüğümüze- suç ve suçluyla mücadele inancımızın bir eseridir. Bunu heba görmeyi gerçekten çok yadırgadık.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

Şahsı adına Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya.

Sayın Yerlikaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merkezî yönetim kanunu tasarısının 18’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Demin bir milletvekilimiz konuşma yaptı. Aslında söylemiş olduğu konu çok net ve açık. Orada “heba etmek” kastı…

FARUK BAL (Konya) – Tercümanlığı bırak, güreşe bak! Güreşe bak, tercümanlığı bırak! Tercümanlığı bırak sen, güreşe bak!

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - …oradaki askerlerimizin ve polislerimizin heba olması…

FARUK BAL (Konya) – Tercümanlığı bırak! Tercümanlığı bırak! Söz aldığın konuda konuş!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Lütfen arkadaşlar…

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Hayır, hayır, hayır. Oradaki kasıt…

BAŞKAN – Sayın Yerlikaya, Genel Kurula hitap edin efendim. Sayın Yerlikaya…

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Oradaki kasıt, ülkemizin…

BAŞKAN – Sayın Yerlikaya, Genel Kurula hitap edin efendim, siz, buyurun.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Şimdi, öyle bir şey deniyor ki yani sen de mi derken…

BAŞKAN – Sayın Yerlikaya, Genel Kurulda böyle şeyler olur, laf atmalar falan olur, siz Genel Kurula hitap edin; olur böyle. Hepimiz yapıyoruz.

Buyurun.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Yani bu, çok hoş bir tabir değil Değerli Milletvekilim. Yani…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, böyle bir şey var mı? Milletvekilinin vekili mi oluyor bu arkadaş? Milletvekilinin vekili mi?

BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen sakin olunuz efendim.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Şimdi, o dediğiniz kastı yapmadı.

BAŞKAN – Sayın Yerlikaya, lütfen Genel Kurula hitap edin.

Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Yani bu konuda gerginlik yaratmanın, toplumu germenin, milletin huzurunu bozmanın ve akılları karıştırmanın da çok mantıklı tarafı yok.

FARUK BAL (Konya) – Siz bozuyorsunuz! PKK’yla el eleyi biz mi başlattık? Siz başlattınız.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Yani biz bozuyoruz derken… Biz, hiçbir konuda PKK’yla el ele vermedik, vermeyiz, vermeyeceğiz; bunu da iyi bilin. Yani bunu iyi bilmek lazım. Yani…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – İdamı kaldıran sizsiniz.

FARUK BAL (Konya) – Kim söyledi o yalanı?

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen…

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şimdi, kürsüden muhalefet milletvekillerimiz defaatle söylüyorlar: “İşte ekonominin bozulması, ekonominin kötülüğü…” Yani biz, 2002’ye kadar yüzde 62’yle borçlanıyorduk, faiz ödüyorduk, bugün yüzde 9 oranında faiz ödüyoruz.

MUSTAFA VURAL (Adana ) - Yüzde 60’lara yüzde 120’lerden geldik.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Yani 62 mi büyük, 9 mu büyük? Aradaki fark kimin cebinde kalıyor? Vatandaşlarımızın cebinde kalıyor. O zaman siz de Bakandınız, o zaman siz de hükûmettiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) - Yüzde 200’lerden yüzde 60’lara gelindi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, milleti tuşa getirdiniz be!

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Yani bunlara neden çare bulmadınız? Sandığa gidip hemen vatandaşta çözüm buldunuz. (MHP sıralarından gürültüler)

Bakın, değerli milletvekilleri, hiçbir hükûmet halkını ve milletini satmaz, satmamıştır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Bankaları sattınız.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Bankaları batırdınız siz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bankaları siz batırdınız.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Siz sattınız. Otuz tane bankayı satıp, otuz tane bankayı batıran… Bunların borçlarını ödeyen biziz. Yani aradaki…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Yerlikaya, bildiğin konuda konuş.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Ya bildiğim konu. Yani bunları tarih yazıyor ve yazmaya devam ediyor ve göreceksiniz, Türkiye hiç olmadığından en iyi şekilde, ekonomisiyle, bütçesiyle idare ediliyor. Ha, kusurlar var mı? Var.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – İnanıyor musun Sayın Yerlikaya?

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - İnanmazsam zaten burada olmazdım.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Yani, Hükûmetimizin yapmış olduğu çalışmalar ortada. Sağlıkta, eğitimde…

OKTAY VURAL (İzmir) – Milleti kündeye getirdiniz.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Yani “Milleti kündeye getirdi.” diyor Sayın Vural. Yani sizin bakanlık döneminizi de biz biliyoruz. O zaman da biz sporcuyduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yerlikaya…

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Yani buradan hitap etme şekliniz…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sekiz senedir bu parti idare ediyor bu memleketi.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Yani siz, bu ülkede sadece milliyetçiliği size ait olarak mı görüyorsunuz? 

BAŞKAN – Sayın Yerlikaya, Genel Kurula hitap edin. Lütfen…

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Yani bunun anlamı ne? Bir partide milliyetçilik, ülkücülük partiler tekelinde midir? Nerededir?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi milliyetçiyim de bakalım.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Ben milliyetçiyim. Ülkemi ve milletimi seviyorum. Sevdiğim gibi de hizmet ediyorum ve etmeye devam ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben, ömrümün yirmi senesini bayrak, millet temsiliyle geçirdim Sayın Vural. Bunları siz bilemezsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bayrak, hizmet nedir, siz bilemezsiniz, ben bunları yaşadım.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bugün bulunduğun yere bak, bugün bulunduğun yere.

BAŞKAN – Sayın Akkuş, lütfen, istirham ediyorum.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Dünyanın çeşitli ülkelerinde o bayrağı taşımanın şerefini yaşadım, o İstiklal Marşı’nı söyletmenin şerefini yaşadım ama hiç kimseye küçük ve hakir bakmadım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Üzülme, üzülme…

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Değerli Vural, yani bunları da iyi anlayınız. Biz sizi çok dinledik. Bu ülkeyi kimse satmıyor, satamaz, satmayacak da.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Satıyor, satıyor.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Böyle bir şeye müsaade de edemeyiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Habur’da PKK bayraklarına “güzellik tablosu” denildiği zaman için yanmadı mı?

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Böyle bir şeye müsaade etmeyiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – İçin yanmadı mı?

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Biz hiçbir zaman için PKK’nın yanında olmadık, olmayacağız, asla da olmayacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yanmadı mı için?

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Bunu da iyi bilin. Yani, ne yapmaya çalıştığın, ne söylemek istediğin de belli değil. Bazen sizi anlamakta çok güçlük çekiyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Habur’u görmedin mi, Habur’u?

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Yani ülkücülük, milliyetçilik…

OKTAY VURAL (İzmir) – Habur’da ne var?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yerlikaya, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Yapmayın! Bakın, bunlar hiç yakışmıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sana yakışmıyor, bunları yapanlarla beraber…

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Bu Parlamento iradesine yakışmayan söylemler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sana yakışmıyor.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Ya, Grup Başkan Vekili laf atar mı?

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Ben her zaman söylüyorum, hiçbir hükûmet bu milleti satmamıştır, bu milleti satmak için uğraşmamıştır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – AKP satıyor hâlâ! AKP satıyor!

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Ya, yani Sağlık Bakanlığı yaptınız…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ben satmadım!

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Sağlık Bakanlığı yaptınız…

BAŞKAN – Sayın Yerlikaya… Sayın Yerlikaya, karşılıklı konuşmayınız efendim, lütfen.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Sağlık Bakanlığı yaptığınız dönemdeki icraatlarınızı gelip burada anlatabiliyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Yerlikaya, karşılıklı konuşmayın.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Sayın Akdağ burada anlatınca niye arkaya kaçtınız, ha? Neden arkaya kaçtınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Yani değerli milletvekilleri, her şey ortada, yapılanlar ortada, her şey ortada.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Sayın Yerlikaya sataştı.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) – Sayın Başkanım, ben sataşmıyorum, ben gerçekleri söylüyorum. Ben, o zaman yapılan hizmetleri de takdirle karşılıyorum, ki o zaman ben sporcuydum, spor yapıyordum, yapılan hizmetleri de takdirle karşılıyorduk. Yani bu konuda aksine bir şey söylemiyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - …ama “Biz doğruyuz, siz yanlışsınız.” böyle bir şey yok.

BAŞKAN – Sayın Yerlikaya, teşekkür ediyorum.

HAMZA YERLİKAYA (Devamla) - Bu ülkeyi de kimse satmaz ve satamaz, kimseye de sattırmayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

FARUK BAL (Konya) – Sayın Hatip, benim de Bakan olduğum dönemde bizim Hükûmetimizin otuz tane banka batırdığını ve AKP’nin de bunun borçlarını ödediğini söylemek suretiyle sataşmıştır, buna cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bal, siz de bunların karşılığını burada bu ifadeleri kullanıyorsunuz.

Arkadaşlar, bakınız, biraz önce geçmişte bakanlık yapan sayın arkadaşlardan birisi, yani  mevcut  Hükûmetin neler yaptığıyla ilgili olarak -Sayın Bakan da şu anda huzurda- söylüyordu.

Şimdi ben şunu söylemek istiyorum: Dünya ve olimpiyat şampiyonu bir arkadaşımız Türk Bayrağı’nı dalgalandırmak için gözyaşları içinde o işi yaparken bu arkadaşın vatanseverliğini, milliyetçiliğini sorgulamak, laf atarak, uygun oluyor mu yani arkadaşlar! Lütfen, istirham ediyorum yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani Sayın Yerlikaya’yı bu hususta sorgulamak hangimize düşüyor, istirham ediyorum, lütfen efendim.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, beni dinleyeceksiniz! Sayın Başkan, beni dinleyeceksiniz!

BAŞKAN - Buyurun efendim, dinliyorum Sayın Bal sizi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bankalarla ilgili verdi yanlış bilgiyi.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, şimdi biraz önce konuşan “Dünya şampiyonu” dediğiniz zat, bir milletvekilinin vekilliğini yapmıştır, şimdi siz, milletvekilinin vekilinin vekilliğini yapıyorsunuz. Sataşılan benim ve cevap vermek hakkım. (AK PARTİ sıralarından “Hiç yakışmadı.” sesi)

BAŞKAN – Sayın Bal, bakınız, ben size…

FARUK BAL (Konya) – Beyefendi sataşılan benim, cevap vermek hakkımdır, o da İç Tüzük’ün emri.

BAŞKAN – Sayın Bal, efendim, siz yerinize oturunuz. Bakın, ben şunu ifade etmek istiyorum.

FARUK BAL (Konya) – Ben söz istiyorum efendim, niye oturacağım yerime? Sataşılan benim efendim.

BAŞKAN – Sayın Bal, ben size bir şey demiyorum. Lütfen yerinize bir oturun da bir konuşalım diyorum efendim. Konuşmayalım mı Sayın Bal?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, bana kişisel olarak sataşılmıştır. Cevap vereceğim.

BAŞKAN – Siz sürekli kişisel olarak sataşıyorsunuz Sayın Bakan zaten, istirham ediyorum yani, lütfen efendim, lütfen...

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, bana kişisel olarak, isim vererek sataşmıştır. “İcraatlarını anlatamazsın.” demiştir. Ben de icraatlarımı anlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, lütfen oturur musunuz yerinize efendim. Buyurun efendim, buyurun…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Oturalım efendim. Söz hakkımı istiyorum efendim, İç Tüzük’e göre, sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, ben şunu istirham ediyorum. Söz vermekten de çekinmiyorum. Bütün arkadaşlarımız daha sonra kendi konuşmalarını tutanaklardan bir okurlarsa -hepimiz için söylüyorum- karşılıklı olarak neler söylediğimizi, birbirimize ne ifadelerde bulunduğumuzu hepimiz görürüz. Yoksa burada iki dakika için söz vermekten bir çekincem, vesaire yoktur. Bu şeyin içerisinde bu tip ifadeleri genel olarak, hepimiz açısından söylüyorum, tabii biz kürsüde konuşmuyoruz ama kullanıyoruz. Bu hususta daha özenli olmak hepimizin görevidir.

Buyurun Sayın Bal, iki dakikalık süre içerisinde sataşmanıza  cevap verin ne konudaysa.

Buyurun efendim.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya’nın, mensubu bulunduğu Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Milletvekilinin vekilliğinin vekilliğinden bu sataşma üzerine verdiğiniz cevap hakkı için tekrar teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1997 yılında Bankacılık Kanunu iptal edilmiştir, bunu öğrenin. İptal edilen Bankacılık Kanunu’ndan sonra bankalar hiçbir kurala tabi olmadan açılmış ve vatandaşı soymak için bankalar kurulmuştur. Sizin sataştığınız 57’nci Hükûmetin Bakanı olarak, bizim o dönemde ilk yaptığımız iş, 1999 yılının Haziran ayında Bankacılık Kanunu’nu çıkarmak ve batmış olan bankaları buna göre kamunun üzerinde bir yük olmaktan, daha fazla yük olmadan çıkarmaktı. Sizin “Battı” dediğiniz bankalar o zaman batmıştır.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Daha nasıl “Battı” olacak?

FARUK BAL (Devamla) - “Battı” dediğiniz bankaların adedi otuz değil, o sizin batırdıklarınızla beraber otuzdur.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayısı kaç, söyler misiniz?

FARUK BAL (Devamla) - Dolayısıyla 57’nci Hükûmet döneminde batmış bir banka yok, batırılmış bankaların hukuka uygun hâle getirilmesiyle ilgili Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu vardır, Bankacılık Kanunu vardır, buna uygun iş ve işlemlerin düzenlenmesi vardır. Bu böyle olduğu içindir ki, bugün finans sektörü, bankacılık sektörü ayaktadır, buna da şahit Sayın Bakandır, Bakanınıza inanın en azından, şimdiye kadar yalanlara inandığınız kadar biraz da Sayın Bakanınıza inanın.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yirmi iki banka nasıl battı, bir anlat da dinleyelim.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, Hatip konuşmasını tamamlasın efendim, lütfen…

FARUK BAL (Devamla) – Sen benim dediğimi anlamıyor musun Sayın Bozdağ? Sen benim dediğimi anlamıyorsan, yani sen Türkçe anlamıyorsan ben nasıl izah edeyim sana, nasıl izah edeyim ben sana.

BAŞKAN – Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kriz nasıl oldu, 21 Şubat nasıl oldu, o kadar tedbir aldınız?

FARUK BAL (Devamla) – Batmış olan bankaların…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kaptan sizdiniz, arabayı uçuruma ittiniz.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, konuşmasını tamamlasın lütfen.

Sayın Bal, buyurun efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kaptan sizdiniz.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, lütfen efendim, arkadaşım konuşmasını tamamlasın.

Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Bozdağ…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Bir de namaz kılıyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Tankut… Sayın Tankut…

Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

FARUK BAL (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Tankut, lütfen…

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ne demek istiyorsun!

BAŞKAN – Sayın Kaynak, Sayın Tankut lütfen…Arkadaşlar…

Buyurun.

FARUK BAL (Devamla) – Millet Meclisi milletin meclisidir. Biraz önce bir AKP’li arkadaşımız, burada sürdürülmekte olan bütçe konuşmalarını Meclisi germek suretiyle tansiyonu yükseltmiştir. Lütfen, milletin iradesinin tecelli edeceği bu Meclise saygılı olun, tansiyonu yükseltmeyin.

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş.

Hayır, bir dakika efendim, hangi konuyla ilgili olarak söz vereceğim Sayın Durmuş size?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kişisel olarak icraatlarımı anlatamayacağımı, halkın içine, çıkamayacak hâlde olduğumu söyledi. Sataştı efendim.

BAŞKAN – Halkın içine, anlatılmayacak husus diye bir şey olmadı. Bakınız, bakanlarla ilgili olarak…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – “Anlatamazsınız” dedi.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, bakınız… Efendim bakınız…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - İsmimi vererek Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Durmuş, şunu ifade etmek istiyorum, bakın nezaketle: Siz…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz niye ifade etme zorunluluğu hissediyorsunuz ki? Benim ismimi vererek, Bakanlığınızın icraatlarını anlatamazsınız, o kadar yüz kızartıcı…

BAŞKAN - Hayır, ben size söz vermekten çekinmiyorum. Bak, yanınızdaki arkadaşlar da şahit, biraz önce sizin söylediğiniz sözlerin bir kısmını ben duydum. Siz söylediklerinizi hatırlıyorsunuz değil mi?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Evet, “PETKİM’i sattınız, TÜPRAŞ’ı sattınız, fabrikaları sattınız.” dedim, diyorum.

BAŞKAN – Hayır, başka bir şeyler daha söylediniz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hayır efendim.

BAŞKAN – Arkadaşlarınıza gidince sorun orada, hatırlatsınlar size. Lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Durmuş… Sayın Durmuş…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, objektif ve tarafsız olun.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, ben objektif oluyorum fakat…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Değilsiniz efendim. Milletvekiliniz davet ediyor, “Anlat” diyor, “Anlatamazsınız” diyorsunuz.

BAŞKAN – Allah, Allah…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Objektif değilsiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, o zaman her milletvekili çıkıp burada birini davet ederse Başkan onları çağırıp konuşturacak mı burada?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sataşma var…

BAŞKAN - Lütfen… Lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İç Tüzük’e göre söz hakkı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun… Sayın Durmuş, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Ben söz vermekten çekinmiyorum ama yani herkes davet ettiği zaman birine söz verme diye bir usul yoktur. Meramınızı buyurun anlatın.

Buyurun efendim.

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya’nın, şahsına  sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, isim vererek “İcraatlarınızı anlatamazsınız.” dediği icraatlarımı anlatıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Laf atıyor.

BAŞKAN – Arkadaşlar, süreyi verdim, süresi içinde konuşmasını bitirecek.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Tutan… Sayın Tutan…

KADİR URAL (Mersin) – Hamza, gel şuraya, kaçma. Bak, Bakan anlatıyor.

BAŞKAN – Buyurun, siz Genel Kurula hitap edin Sayın Durmuş.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz göreve geldiğimizde hastaneler altı ay sarf malzemesi alamıyor, esnafa, eşrafa borçluydular, dışarıya çıkamıyorlardı. Nominal sermayeleri bir yıl içinde 1 katrilyon liraya ulaşmıştır.

Biz göreve geldiğimizde yurt dışından doktor falan getirmemiştik. Mevcut personel dağılımıyla gece saat 24.00’e kadar 76 hastanede, 36 ilde vardiyayla hastalar muayene ediliyordu.

Biz göreve geldiğimizde yeni doğan bebeğin yeşil kartı yok diye bakılmıyordu. Biz onları da yeşil kartlı sayacak hâle getirdik.

Biz göreve geldiğimizde hastaneler hapishane koğuş sistemindeydi. Tekirdağ Göğüs Hastalıkları Hastanesi at ahırıydı. Atatürk Hastanesini, Osmaniye Hastanesini, Adana Hastanesini, bugün Bakanın bazen çıkıp “tek yataklı odalar” dediği, kapalı sistem ultramodern hastaneleri ilk defa on ayda biz devletin imkânlarıyla yaptık. Siz ilaç firmalarını batırdınız, bugün… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Durmuş, sataşmaya sebebiyet vermeyelim. Siz kendi yaptıklarınızı anlatın.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – …Fako ilaç fabrikası battı. Bizim zamanımızda üç tane fabrikanın temeli atıldı, üç yeni ilaç fabrikası açıldı. Türkiye'nin en büyük ilaç sektörü Eczacıbaşı hisselerini sattı. Siz busunuz, satıyorsunuz, batırıyorsunuz. Biz de, o gün, ara rejimle gelen…

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) – Biz o değiliz.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Biz kuyrukları kaldırdık.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Kuyrukları eczaneye taşıdınız. Hastane parasını eczacıya tahsil ettiriyorsunuz. Hastaneler…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Kuyruklar şu anda Türk-İş’in önünde bekliyor.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Hastalar rehin tutuluyordu.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Dua ediyorlar, dua.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Biraz gerçekleri ifade edin.

BAŞKAN – Sayın Tutan… Sayın Kahya…

Sayın Durmuş, teşekkür ederim efendim.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Sayın Başkan, size teşekkür ediyorum,

Sayın pehlivan, sana da izan diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Tekliflerİ (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, biraz önce bir AKP’li milletvekilinin “bütçelerde şimdiye kadar terörle mücadele için ayrılan paraların heba edildiği” yönünde çok talihsiz bir beyanatı olmuştur. Bu ülkenin bir Bakanı olarak siz bu fikirde misiniz? Eğer aynı fikirdeyseniz, 2010 yılı bütçesinden heba edilecek ne kadar para ayırdınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurun efendim.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kamu iktisadi teşebbüsleri arasındaki yaklaşık 30 milyar civarındaki borç-alacak ilişkilerinden doğan finansman ihtiyaçlarını bankalardan kredi olarak gidermektedir. Bu nedenle, KİT’ler ciddi anlamda faiz ödemektedirler, faizler de maliyetleri artırmaktadır. 2007 yılına kadar elektrik ve doğal gaz fiyatları baskılanıp seçimlerden sonra yüzde 56 zam yapılmıştır. Elektrik ve doğal gazda fiyatlamalar maliyet bazlı belirlendiğinden, yasa eksikliğinden dolayı faizlerin vatandaşın cebinden çıkmasını ne zaman önleyeceksiniz? Bu durum enerji güvenliğimizi tehlikeye sokmamakta mıdır?

Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Emekli Sandığının Saraçoğlu Mahallesi’ndeki on altı katlı binası gizli yazıyla Başbakanlığa tahsis edilmiştir. Acaba, bu gizli yazıyla tahsis edilmesinin nedeninde takip ve izleme için bu binanın kullanılacağı söyleniyor, bu doğru mudur?

İki: 5084 sayılı Teşvik Yasası’yla ilgili, Sayın Bakanım, Sayın Başbakan bugün sabah Teşvik Yasası’nın uzatılacağını birkaç ticaret odası başkanına ilettiği ve birkaç ticaret odası başkanı da, örneğin Trabzon Ticaret Odası ulusal medyaya bağlanarak “Bu iş uzatılacak.” demiştir ama bütçe bitmeden lütfen Hükûmetinizin 5084 ile ilgili son kararını burada açıklar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Dünya gazetesinin bugünkü haberinde Başbakanın teşvik uzatımına dair söz verdiği ve bu açıklamayı Trabzon’da yaparak 5084 sayılı Teşvik Yasası’nın bir yıl daha uzatılacağını bölge iş adamlarına söylediği ifade edilmektedir.

Şimdi soruyorum: Siz, bütün arkadaşlarımızın teşvikle ilgili sorularına iki günden beri burada olumsuz cevap verip bütçede böyle bir kaynak olmadığını söylüyorsunuz. Peki, Sayın Başbakan bütçede teşvikle ilgili bir ödenek olmadığını bilmiyor mu, yoksa Sayın Başbakanın bildiği fakat sizin bilmediğiniz gizli bir kaynak veya örtülü bir ödenek mi vardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Enöz…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: TÜİK geçen gün Türkiye’deki işsizlik oranlarını ilk defa olarak il il açıkladı. Buradan öğrendiğimize göre işsizlikte yüzde 21,1 ile Şırnak birinci, Adana yüzde 20,5 ile ikinci, yüzde 18,3 ile de Hakkâri üçüncü sırada. Buraya kadar anlaşılıyor ancak bizce anlaşılamayan, işsizliğin en az olduğu iller sıralamasında Ardahan yüzde 3,7 ile birinci, Kars yüzde 4,1 ile ikinci, Bayburt yüzde 4,7 ile üçüncü sırada. Sizce bu inandırıcı mı? Yoksa bu illerde iş gücüne katılacak insan kalmadı mı veya başka illere iş bulmaya mı gittiler?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çalış, lütfen çok kısa… Az zamanımız kaldı.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, maalesef, kamuoyunda kendilerini “bankamatik memuru” olarak tanımlayan kişilerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Sayın Hükûmet bir yandan “Yan gelip yatanlara para ödemeyeceğiz.” derken, bir yandan da son, Tekel işçileri örneğinde olduğu gibi bu örnekleri çoğaltmaktadır. Bu durumda olan çalışanlar için, çalışma hayatına katkı verdirmek için bir projeniz var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, terörle mücadelede harcanan her kuruş çok değerli bir kuruştur, onun için, bu kaynaklar heba edilmemiştir. Tabii ki ülkemiz terörle her aşamada, her türlü mücadeleyi yapacaktır. Gerektiğinde teröristle dağda tabii ki çatışacaktır, gerektiğinde de açılımlarda bulunup, tabii ki ülkenin sorunlarını çözmeye çalışacaktır. Onun için, çok boyutlu olarak bu sorunların çözülmesi için Hükûmetimiz çalışıyor. Bu konuya aktarılan kaynaklar da önemlidir, heba edilmemiştir.

KİT’ler arasında 30 milyar borç-alacak… Ondan emin değilim. Benim bildiğim, en son KİT’lerin yüzde 80’ini enerji KİT’leri oluşturmaktadır. Enerji KİT’leri arasındaki borç-alacak -ki, bu bir şirketin bir şirkete olan alacağıdır- aşağı yukarı, benim bildiğim kadarıyla, en son baktığımızda -biz bir çalışma yapmıştık- yaklaşık 11 milyar lira civarındaydı ama o gün bugün ne değişti bilmiyorum ki, buna da faiz işletiliyor. Burada esas itibarıyla, mesela, TEDAŞ’ın vatandaştan alacağı var.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O ayrı Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Aynı zamanda TEDAŞ’ın diğer birtakım, BOTAŞ’a veya EÜAŞ’a birtakım borçları var. Dolayısıyla orada, bizim bildiğimiz anlamda bankalara olan borcu, özellikle BOTAŞ’ın son dönemde, şu anda rakam aklımda değil ama neredeyse sıfırlandı veya sıfırlanıyor. Dolayısıyla bizim bildiğimiz anlamda bankalara KİT’lerin borcu ve faiz ödemesi, sizin bildiğiniz anlamda, daha doğrusu sizin söylediğiniz şekilde 30 milyar lira civarında olması ihtimali son derece zayıftır.

Değerli arkadaşlar, “Anayasa Mahkemesinin eski binasıyla Sosyal Güvenlik Kurumunun -yani dün de bu konular ifade edildi.- Kızılay’daki binası trampa edildi mi veya Başbakanlığa tahsis edildi mi?” diye bir soru var. Anayasa Mahkemesinin eski binası Başbakanlığa tahsis edilmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumunun da Kızılay’da bulunan bir binası ile Başbakanlığa tahsis edilen Anayasa Mahkemesinin eski binasının kullanımları da karşılıklı olarak trampa edilmiştir. Bu işlemin amacı da Sosyal Güvenlik Kurumunun binasının Başbakanlık binalarına yakın olması ve bu binanın yanında Başbakanlığa ait başka binaların bulunması sebebiyle bunların birlikte kullanılmasının sağlanmasıdır. Burada gizli, saklı herhangi bir şey yoktur, çok açık bir şekilde söylüyorum, normal kanunlar çerçevesinde tahsis edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, Teşvik Kanunu’yla ilgili yani 5084’ün uzatılmasıyla ilgili olarak ben net ve açık bir şey söyledim, ben dedim ki: Eğer Hükûmetimiz bu Teşvik Kanunu’nun uzatılması konusunda irade gösterirse tabii ki uzatırız ama şu anda konuştuğumuz bütçede bunun uzatılmasına yönelik spesifik bir ödenek var mı onu soruyorsanız yok. Ben dün bunu çok açık bir şekilde söyledim. Niye bunu çarpıtıyoruz, ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, biz uzatılacağını… Sayın Başbakan, sabah uzatacağını söyledi.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başbakanımız ve Hükûmetimiz eğer bunu uzatma konusunda, biz, yakın dönemde bir irade gösterirsek uzatırız, kaynağını da buluruz. Yani bu bu kadar basit ama ben size dedim ki: Bütçe çerçevesinde soruyorsanız  şu anki konuştuğumuz bütçede ek bir kaynak konulmadı.  Ben onu anlatmaya çalıştım.

Değerli arkadaşlar; TÜİK’in işsizlikle ilgili rakamları, nasıl ki bütün diğer rakamları tutarlı ise tutarlıdır. Şimdi, bakın, TÜİK, şu anda Merkez Bankasından daha bağımsızdır. Merkez Bankasından, evet, daha bağımsızdır. Başkan atanıyor ondan sonra Başkan bütün… Yani Merkez Bankasında bile başkan yardımcılarını Hükûmet belirliyor. Hâlbuki bunda başkan yardımcıları ve diğer bütün çalışanları başkan bir kez atanıyor ondan sonra da bu çalışmaları yapıyor. Bu TÜİK eğer Türkiye’de küçülmeyi eksilerde ifade edebiliyorsa, işsizlik oranlarındaki normal artışı gösteriyorsa bu rakamları da tutarlıdır. Niye selektif davranıyorsunuz, bir rakama inanıyorsunuz, öbür rakama inanmıyorsunuz, böyle şey olur mu arkadaşlar. Çıkıyorsunuz, işsizlik arttı diyorsunuz… Bu rakamları da TÜİK üretti, TÜİK bu rakamları ortaya koyuyor, il il işsizliği de TÜİK ortaya koyuyor. Dolayısıyla, o rakama inanma, bu rakama inanma… Böyle şey olur mu arkadaşlar? Buna inanıyorsan ona da inanacaksın.

Değerli arkadaşlar, bankamatik memurlarını artırma konusunda hiçbir şekilde bizim ne bir çabamız var… Tam aksine, biz, vatandaşlarımızın, çalışanlarımızın en verimli bir şekilde çalışması için, bu ülkeye en iyi bir şekilde hizmet etmesi için çalışıyoruz. Nitekim, 4/C kapsamında olsun, diğer kapsamlarda olsun aldığımız elemanları Millî Eğitim Bakanlığında ve diğer bütün kurumlarda istihdam ediyoruz ve çalıştırmaya çalışıyoruz. Bu konuda en ufak bir tereddüt olmaması lazım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yetersayısı istiyorsunuz.

Evet, maddeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

2 kâtip üyemiz arasında ihtilaf var, onun için elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için üç dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.57

 

 

 

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

19’uncu maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KISIM

Devlet Borçları ve Kamu İktisadi Teşebbüslerine İlişkin Hükümler

Hazine garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler

MADDE 19 (1) 2010 yılında, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna göre sağlanacak;

a) Garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti 3 milyar ABD Dolarını,

b) Hazine Müsteşarlığınca belirlenecek koşullar çerçevesinde ve elde edilecek kaynaklar Hazineye aktarılacak şekilde kamu kurum ve kuruluşlarınca ihraç edilecek sertifika, senet ve benzeri finansman enstrümanlarına sağlanacak garanti tutarı 2 milyar ABD Dolarını,

aşamaz.

(2) Birinci fıkranın (b) bendinde yer alan tutarı bir katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

(3) 1 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde 1’ine kadar ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu.

Buyurun Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2001 yılında Türkiye derin bir ekonomik kriz yaşadı. Bu krizin Türkiye’ye özgü yönü vardı. Özellikle bankacılık sektöründeki hastalıklı yapı kriz koşullarını, ortamını yarattı ve 2001 yılı krizinde çok sayıda finans kurumu, banka çöktü ve Türkiye ekonomisi yüzde 5,7 oranında geriledi.

2008 yılında, günümüzde yaşanmış olan, yaşanmaya devam edilmekte olan küresel finans krizi ise tamamen farklı bir zeminde oluştu, kaynaklandı. 2002’de iktidara geldiğiniz zaman arkanızda onarılmış, rehabilite edilmiş, sağlam bir bankacılık sektörünü buldunuz ama yedi yıl boyunca uyguladığınız çarpık politikalar sonucu ülkemizi çok ciddi bir reel sektör krizine taşıdınız.

Ekim 2008-2009 döneminde önceki bir yıllık döneme göre ekonomi, millî gelirimiz yüzde 7,9 oranında küçüldü. Reel sektörü çökerttiniz, çökertmeye de devam ediyorsunuz.

Sayın Başbakan “Kriz bizi teğet geçti, Türkiye’yi etkilemedi.” diyor. Tayyip Bey’in ekonomiden anladığı tek şeyin pazarlamacılık olduğunu çok iyi biliyoruz ama belli ki bakanları ve danışmanları da kendisine gerçekleri pek anlatmıyorlar. Bir tek Sayın Unakıtan “Kriz Başbakanın ailesini, çocuklarını teğet geçmiştir.” deme cesaretini gösterdi. Sayın Başbakana tavsiyem, dost acı söyler misali, bize inanmasanız dahi yıllar önce dergâh yürüyüşüne beraber çıktığınız ağabeyinize güvenin.

Değerli arkadaşlar, kriz Türkiye ekonomisini teğet geçmedi, aksine Türkiye ekonomisini böğründen deldi geçti, ekonomiyi felç etti; çiftçi, işçi, memur ve emekliyi, esnaf ve KOBİ’leri, sanayiyi çökertti, kırdı geçti; reel sektörde çarklar dönmez hâle geldi.

Son bir yılda 1 milyon kişi daha ilaveten işsiz kaldı. Günümüzde her 3 gençten 1’i işsiz. Gerçek işsizlik oranı yüzde 20’ye tırmandı. Ülkemize bir karabasan gibi çöken yoksullaşma ailelerimizin direklerini çökertmekte.

Değerli arkadaşlar, son yedi yıldır ülkemizin temellerini, yurttaşlarımızın kursağını, AKP İktidarının ektiği virüsler kemiriyor. Ufuksuz, teslimiyetçi, talancı politikalar ekonomimizin gelişme potansiyelini körleştiriyor.

Bu kapsamda, iktidarın “tüccar siyaset” uygulamalarıyla ekonomimizin genetiğinde dört alanda sürdürülemez bozulmalar oluştu. Ekonomimizin genetiğinde neden olduğunuz dört bozulmadan birincisi şudur değerli arkadaşlar: Ekonomiyi sıcak ve kaypak yabancı paraya bağımlı hâle getirdiniz. Yüksek reel faiz düşük kur politikasıyla Türkiye’yi rantiye kesiminin insafına terk ettiniz. Ülkemizi sadece sıcak para sahibi kesimlere çalışan, onlara kaynak aktaran, sahte, sanal bir cennete dönüştürdünüz. Türkiye’yi doğrudan yatırımlar için yeni fabrikalar kurulması için cazip bir ülke olmaktan çıkardınız.

İkincisi ise, ekonominin öz kaynak yaratma yeteneklerini körleştirdiniz. Yatırım-tasarruf dengesinin kalitesinin bozulmasına neden oldunuz. Sonuçta, özel kesimde tasarruflar geriledi ve özel kesim âdeta yatırım yapamaz hâle geldi.

Üçüncü bozulma ise, ekonomideki büyümenin cari işlemler açığına, yabancı döviz girişine bağımlı hâle gelmesine çanak tuttunuz. Ekonomide yüksek oranlı büyümenin ancak yüksek cari açıkla sağlanabildiği bir olumsuzluk ortamının doğmasına neden oldunuz.

Ve son olarak, ekonomimizin genetiğinde neden olduğunuz dördüncü bozulma ise, özellikle ihraç sanayilerimizde ithal kaynaklı girdi oranlarının yıkıcı şekilde artmasına göz yumdunuz. Ulusal yan sanayilerin, KOBİ’lerin rekabet edemez, üretemez, iş yapamaz hâle gelmelerine neden oldunuz.

Değerli arkadaşlar, dünya ekonomileri toparlanıyor, Türkiye ekonomisi ise son dört dönemdir aralıksız olarak daralıyor. Son dokuz ayda yüzde 8  oranında küçüldük. Bu, dünya ekonomileri içinde en derin çöküşlerden biridir.

Son bir yılda yüzde 37,5 oranında gerileyen sabit sermaye yatırımları, sayenizde, bu çöküşün temel unsurunu oluşturdu, başrolünü oynadı, oynamaya da devam ediyor.

Eski önderiniz, Hocanız Sayın Erbakan eğer şimdi bu Mecliste olsaydı, hiç kuşkunuz olmasın, size “Sizi gidi sizi rantiyeciler, faiz düşkünleri.” der, başta Sayın Başbakan olmak üzere hepinizin kulağını çekerdi.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sana ne yapardı?

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, merkezî yönetimin borç stoku, brüt borç stoku son on bir ayda 60 milyar lira artarak 441 milyar TL’ye yükseldi. Dolar bazında ise, merkezî yönetimin brüt borç stoku 222 milyar dolara çıktı, bunun 75 milyar doları dış borçlardan oluşmakta. Diğer yandan, özel kesimin dış borç stoku 177 milyar dolara tırmandı. Özel sektör çok ciddi bir kur riskinin tehdidi altında bulunmakta.

Kısaca, batak politikalarınızla borçlar hızla artarken, borçlanmanın hem vadesi kısaldı hem de maliyeti yükseldi. Belli ki ilk seçimlerde iktidarı terk ederken çocuklarınıza bırakacağınız miras, sadece derin bir borç batağı ve yüklü yolsuzluk dosyaları olacak değerli arkadaşlar.

Sıcak parayı, yüksek reel faizi, kuralsızlığı, ilkesiz özelleştirmeleri, kayıt dışılığı baş tacı yaptınız. Sadece onunla kalmadınız, Türkiye’nin büyüme potansiyelini tükettiniz, halkımızın ortak değerlerini yozlaştırdınız.

Değerli arkadaşlar, Türkiye ekonomisi, tüm iç ve dış zorluklara rağmen -benden evvel de beyan edildiği gibi- İktidarınız gününe değin geçen seksen yılda ortalama yüzde 4,8 oranında büyüdü. Oysa yedi yıllık İktidarınızda, 31 milyar dolarlık özelleştirmelere rağmen, 2002 yılından günümüze 2 kattan fazla artırdığınız toplam dış borç yani 489 milyar dolarlık toplam borçlanmaya rağmen, çoğu kez kaynağı belirsiz sıcak parayla dengelenen toplam 172 milyar dolar cari açık vermenize rağmen, dış dünyadaki likidite bolluğuna ve uygun dış koşullara rağmen ekonomimiz sizin döneminizde yedi yılda ancak ortalama yüzde 4 oranında büyüyebildi.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, önüne ancak büyük hedefler koyarak, vizyonunu genişleterek düzlüğe çıkabilir. Türkiye, ancak önümüzdeki on yıllık dönemde ekonomisini ortalama yüzde 7 oranlarında büyüterek, büyüme hedefini sağlayarak bunu gerçekleştirebilir. Bu yapılabilir, bu gerçekleştirilebilir ancak bunun için öncelikle ekonominin                                düşük kur yüksek reel faiz sıcak para kıskacından kurtarılması gerekir. Ülkeye dışarıdan giren paranın spekülâtif amaçlı değil doğrudan yatırıma dönük olmasının özendirilmesi gerekir. Tarımın ve ulusal sanayinin yeni bir kalkınma planı perspektifi içinde hızla ayağa kaldırılması gerekir. Üreticinin, reel sektörün, ihraç sanayilerinin, esnaf ve KOBİ’lerin desteklenmesi gerekir. Her alanda teknolojik yapılanmanın bilgi, bilişim ve teknik eğitim ile araştırma, geliştirme ve yenilikçiliğin önemsenmesi gerekir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya kamu yatırım ve hizmetleriyle sahip çıkılması gerekir. İlkesiz, vurguncu özelleştirmelere son verilmesi, ulusal bankaların yabancı payının yüzde 30’un altına indirilmesi gerekir. Ülkenin her yöresinde uygun yatırım iklimi yatırılması, eşitlik, adalet, insanca yaşam temelinde barış rüzgârlarının estirilmesi gerekir. Çiftçinin, çalışanların ve emeklilerin insanca yaşamı için onurlarının korunması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun efendim.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Bitiyorum efendim.

Ancak her şeyden önce bu konuda yeterli siyasi irade, erdemli siyaset anlayışı ve dürüst bir yönetim yapısı gerekir. Ülkenin her alanında, yönetimlerin her kademesinde yolsuzlukların kökünün kazınması gerekir. Siyasi etiğin ülkemizde genel kurala dönüştürülmesi, milletvekili dokunulmazlığının kürsü özgürlüğüyle sınırlandırılması, adi suçlara kalkan yapılmaması gerekir. Bunlar ancak sosyal demokrat politikalarla, ancak sosyal demokrat siyaset ile gerçekleşebilir. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu kürsüden bir kez daha taahhüt ediyoruz: Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bu vizyonun, bu hedeflerin sahibiyiz. İktidarımızda herkese iş, huzur, kalkınma ve refah için Türkiye’de güneşin yeniden doğmasını mutlaka sağlayacağız.

Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy.

Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin 19’uncu maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, AKP Hükûmeti açılımı yanlış noktalarda yapıyor. 2007 yılının ikinci yarısında Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan, 2008 yılından itibaren de tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizin her ne kadar Sayın Başbakanın veciz ifadesiyle “teğet geçtiği” ifade ve iddia ediliyorsa da, durumun hiç de öyle olmadığı kamuoyunca net biliniyor. Özellikle, ülkemiz gibi gelişme seyrinde olan devletlerin ekonomileri bu krizden olumsuz yönde etkilenmiştir.

Aslında, global ekonomik kriz olmazdan önce de Türkiye ekonomisi alarm veriyordu. Uygulanan düşük kur yüksek faiz sarmalıyla, bu sarmalın cezbettiği sıcak para ekonomimizin iflahını kesmişti. Bu süreçte, başta reel sektörün ve muhalefetin eleştiri ve önerileri kulak ardı edilmiş, şişirilmiş veriler ve ithalata dayalı ihracat rakamlarıyla bu eleştiriler savuşturulmaya çalışılmıştı. Global ekonomik kriz Hükûmete iyi bir bahane oldu. Kendiliğinden patlayacak lastiğe global kriz bir çivi batırmış oldu. Krizin bize teğet geçtiğini iddia eden başta Sayın Başbakan olmak üzere Hükûmet yetkilileri millî gelirimizin 10 bin dolara çıktığını, dünyanın bilmem kaçıncı büyük ekonomisi olduğumuzu öne sürüyorlardı. Bu dediklerine kendileri de inanmıyorlardı fakat milleti kandırdıklarını düşünüyorlardı.

Bir defa, kıymetli arkadaşlar, hep birlikte düşünelim, bir ülkede millî gelir 10 bin dolar olsun ancak işsizlikte dünya 4’üncüsü olalım, yine millî geliri 10 bin doları bulan bir ülkede aktifi-pasifiyle 15 milyon insan yeşil kartlı olsun. Millî geliri 10 bin dolar olan bir ülkede yine devletin resmî rakamlarına göre 20 milyonun üzerinde olan istihdamın yarısı kayıt dışı olsun. Buna AKP Hükûmeti inanabilir ancak kimse bizden ve milletimizden bu yalana inanmamızı beklemesin.

Sayın milletvekilleri, 5084 sayılı Yasa’nın 2’nci maddesi bu Yasa’dan yararlanma kriterlerini tespit etmiştir. Teşvik sistemi bu Yasa’yla 2008 yılına kadar uygulanmış, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5838 sayılı Kanun’un 32’nci maddesinin on üçüncü bendiyle bu süre 31/12/2009 tarihine kadar uzatılmıştır. Mevcut teşvik sisteminden kırk dokuz ilimiz yararlanmaktadır. İçinde seçim bölgem Kahramanmaraş’ın da bulunduğu bu illerin büyük çoğunluğu teşvik sistemini doğru bir şekilde kullanarak üretime ve istihdama dönüştürmüştür. Teşviklerin uzatılmasına ekonomik krizin tüm dünyayı etkilediği, büyümenin eksiye düştüğü, buna bağlı olarak işsizliğin arttığı bir sırada her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır. Hükûmetin, içi boş hatta milletin birlik ve beraberliğini bozacak siyasi açılım paketleri yerine, asıl üretim ve istihdamı teşvik edecek paketleri uygulamaya sokması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, teşvik sistemi uzatılmadığı takdirde en azından bu illerde sanayinin yüzde 50’ler civarında küçüleceği, istihdamın yüzde 10 daralacağı, ihracatın düşeceği tahmin edilmektedir. Bu durum, ülkemizin büyüme rakamlarına olumsuz yansıyacak, bu illerden batı illerine yaşanan göç hızlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşvik sisteminin uzatılması ile talepler gerekçeleriyle birlikte Hükûmetin de bilgisine sunulmuştur. Ben bir kez daha burada tekrar etmekte fayda görüyorum. Ülke ekonomisinin ve özellikle de büyüme ve istihdam oranlarının reel sektörün performansına bağlı olduğu bilinmektedir. Üretim odaklı reel sektör ve bunun destekçisi hizmet sektörünün gösterdiği performans, ülkemizin ekonomik göstergelerinin iyileşmesi yanında vatandaşlarımızın reel gelirlerinde de çok önemli işlev görmektedir. Kanun kapsamında yer alan 49 ilin büyük çoğunluğu üretime dayalı iller olup bu illerin desteklenmesi, yukarıda izah ettiğim gerekçelerden dolayı hayati önem arz etmektedir.

Bakın, kendi seçim bölgem Kahramanmaraş’tan size örnek vermek istiyorum: Ticaret ve Sanayi Odamızın hazırladığı rapora göre, 5084 sayılı Kanun kapsamındaki destekleri çok iyi kullanan ve yatırıma dönüştüren Kahramanmaraş, aldığı destek ile ülke ekonomisine fazlasıyla katkı sağlamıştır. Teşvik sistemi ile birlikte, 2004-2009 döneminde Kahramanmaraş’ın ihracatı yüzde 96,7 artışla 223 milyon 490 bin dolardan 439 milyon 397 bin dolara yükselmiştir. İstihdam aynı dönemde yüzde 79,2 oranında artarak 48.533’ten 86.952’ye çıkmıştır. Bize göre, teşvik sistemi uzatıldığı takdirde, ihracat ve istihdamdaki artış oranları artarak sürecektir.

Devam ediyorum: 2004-2009 döneminde, Kahramanmaraş’ta 3 milyar 160 milyon TL tutarında 316 adet yatırım teşvik belgesi alınmış, bu rakamlarla ilimiz 2004 yılında Türkiye genelinde, 81 il içerisinde 30’uncu sırada iken 2008 yılında 3’üncü sıraya yükselerek İstanbul ve Ankara’dan sonra en çok yatırım yapan şehir olmuştur. Hâlen, Kahramanmaraş’ta 2,3 milyon dolarlık yatırım realize edilmiştir. Enerji, tekstil ve çimento en çok yatırım yapılan sektörler olup aynı dönemde sanayinin kullandığı elektrik enerjisi yaklaşık yüzde 48,8; toplam vergi gelirleri yüzde 78,8 artarak 371 milyon 732 bin TL’den 664 milyon 662 bin TL’ye yükselmiştir.

Özetle, Kahramanmaraş aldığı teşviki, yatırım, istihdam, ihracat ve vergi olarak ödeyerek ülke ekonomisine fazlasıyla katkı sağlamıştır. Teşvik sistemi kırk dokuz ilin çoğunda olumlu sonuçlar vermiştir. Bunları ben söylemiyorum, Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odasının hazırlamış olduğu raporlar söylüyor. Aynen katıldığım için sizlere duyurmakta fayda gördüm.

Değerli milletvekilleri, 31 Aralık 2009 tarihinde sona erecek 5084 sayılı Kanun’la getirilen teşvik düzenlemesi uzatılmadığı takdirde bizi pek de iyi bir tablonun beklemediğini hatırlatmak istiyorum. Sizlere Kahramanmaraş’la ilgili Ticaret ve Sanayi Odamızın projeksiyonunu aktarmak istiyorum.

Teşvikin sona ermesiyle birlikte, 2010 yılında Kahramanmaraş’ta sanayide olağanüstü küçülme yaşanacak, sektörlere göre yüzde 23 ile yüzde 50 arasında değişen oranlarda üretim kaybı yaşanacaktır. Toplam istihdamda ise yüzde 10 civarında düşme olacak, ilimizde yaklaşık 10 bin kişi işsiz kalacaktır. Bugüne kadar büyük çabalarla ve teşviklerin doğru kullanılmasıyla oluşturulan sanayi tesislerinin kapanması ve küçülmesi sonucu, ilimizin ihracatı yüzde 30,7 azalacak ve yılda 112 milyon 446 bin 813 dolar ihracat geliri kaybı oluşacaktır. Bu projeksiyonun, Anadolu kentlerinin oluşturduğu, 5084 sayılı Kanun kapsamındaki kırk dokuz ilde fazlasıyla yaşanacağı düşünülmelidir.

Kıymetli arkadaşlar, teşvikler uzatılmadığı takdirde nasıl bir durumla karşılaşacağımızı rakamlarla ifade etmeye çalıştım. Şüphesiz Hükûmetin elinde bizim ifade ettiklerimizden daha detaylı projeksiyonlar var.

Milletimiz sizden içi boş siyasi açılımlar yerine, vatandaşın, sanayicinin gerçek sıkıntılarını çözecek yapısal açılımlar bekliyor. Ancak teşvik sistemini uzattığınız takdirde, Erzurum’a, Gümüşhane’ye, Bayburt’a, Osmaniye’ye, Kütahya’ya, Malatya’ya, Adıyaman’a, Kahramanmaraş’a ve diğerlerine, hepsinden önemlisi ülke ekonomisine daha fazla katkı sunacaksınız.

Çok değerli milletvekilleri, bugüne kadar elde edilen başarıların devam etmesi, resmî rakamlara göre yüzde 15’leri bulan işsizliğin azaltılması, özellikle tarımdan çıkan işsiz kesimin istihdam edilmesi, kayıt dışılığın önlenmesi, ihracatın ve ihracattan elde edilen katma değerin yükseltilmesi için gerçekçi teşviklerin de devam etmesi gerekmektedir. Teşvikler uzatılmadığı takdirde kırk dokuz ilde bir kriz yaşanma ihtimali yüksek görülmektedir.

Bu düşüncelerle, teşvik sisteminin bir yıl daha uzatılması konusunda desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Paksoy, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Ordu Milletvekili Ayhan Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Yılmaz, buyurun efendim.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010 yılı bütçesinin 19’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu Hükûmetin sağlık politikasını eleştirmenin, bu Hükûmetin sosyal yardımlaşma politikasını eleştirmenin, bu Hükûmetin enerji politikasını eleştirmenin, bu Hükûmetin eğitim politikasını eleştirmenin, bu Hükûmetin ekonomik politikasını eleştirmenin, bu ülkenin Başbakanını eleştirmenin izanla, insafla alakası  olmadığı düşüncesindeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü, az önce bir eski Sayın Bakanımız, Sağlık Bakanımız çıktı, efendim, bağırarak çağırarak  bir şeyler yaptıklarını söylediler.

Sayın Bakanım, elbette ki bir şeyler yapmışsınızdır, konu o değil ama bu insanlar, 2002 yılında AK PARTİ iktidara gelinceye kadar hastane kapılarında rehin kalıyorlardı. İnanın hastaneye gitmek için… İki tane kefil bulmadan hastaneye gidemiyordunuz. Bunu aziz millet biliyor. Hastaneye gitmenin bir bela, çıkmanın ayrı bir bela olduğunu bu aziz millet biliyor.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Geç bunları, geç!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Onun içindir ki sizin sağlık politikalarınızı tasvip etmediği için olacak ki AK PARTİ’yi iktidar yaptılar ve AK PARTİ’nin bu çalışmalarından memnunlar ki dört seçimdir AK PARTİ’yi üst üste iktidar yaptılar ve Türkiye'nin en büyük partisi yaptılar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Sadece buraya baksak, sadece buraya baksak kanaatimce Sağlık Bakanlığının durumunu gözlerimizle görebiliriz. Evet, bırakın illerde, şu anda küçücük ilçelerde bile hastanelerde ameliyatlar yapılıyor arkadaşlar. Bunu bizim insanlarımız biliyor, görüyor. Doktorlarımız… Bırakın hastanın  doktora gitmesini, doktora gidip de doktoru bulmasını, şimdi doktorlarımız köy köy, belde belde gezerek hastaların ayaklarına kadar gidiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Eczaneden, ilaçlardan bahsediyorsunuz. Allah aşkına ya, ilaçların yüzde ne kadar düştüğünü bu aziz millet biliyor. Yani yüzde 80 düşürdük bu ilaç fiyatlarını.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ayhan Bey, hasta ettiniz, hasta! Millet hep hasta!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Bunları konuşurken, konuşurken değerli arkadaşlar, bakın sizin bu politikalarınızı bu millet tasvip etmiyor. Azıcık kendi kendinize düşünün, başınızı elinizin arasına alın, biraz tefekkür edin, doğruyu bulacaksınız, ben öyle inanıyorum. Güneş öyle sözle doğmuyor.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Birinci basamak sağlık hizmetinden para alıyorsunuz, hiç olmadı cumhuriyet tarihinde!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Hakikaten sosyal demokratlar güneşin doğmasını bekliyor ama sizin politikalarınız sosyal demokratları da canından bezdirdi. Ben bunu böyle görüyor ve böyle biliyorum ve milletten böyle dinliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Boyundan büyük laflar etme! Bu ülkeden konuş!

AYHAN YILMAZ (Devamla) –  KEY ödemeleri sırasında eski Sayın Sağlık Bakanımız bir cümle etti, dedi ki “Sayın Başbakanın gücü yetmez Sağlık Bakanını görevden almaya.” ve devam etti -tutanaklarda vardır- “Bağırtırlar adamı, söylettirirler adamı.” Bağırtma devri bitti Sayın Bakan! Bağırtma varsa sizin devrinizdeymiş. Biz bilmiyoruz, görmüyoruz. Öyle bu Hükûmeti bağırtacak yiğit daha anasından doğmadı, doğmadı!  (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Çünkü, bu ülkenin Başbakanı kendini ispat etmiş, insanların gönlünde, kalbinde taht kurmuştur.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Bravo, helal olsun!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Değerli dostlar, değerli arkadaşlar; bakın, sadece şu özürlülerin duası bu AK PARTİ’ye yeter.

KADİR URAL (Mersin) – Ayhan bağırma, bağırmadan konuş! Ayhan bağırmadan konuş!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Milyonlarca özürlü vardı bu ülkede. Bilir misiniz yirmi yaşına gelmiş, on sekiz yaşına gelmiş, yirmi beş yaşına gelmiş özürlü bir insan. Sizin hiç özürlü çocuğunuz oldu mu, hiç özürlü anası babası oldunuz mu siz? O çocuk sofraya gelirken gözlerindeki yaşı içine akıtıyordu. Niye biliyor musun? Söyleyemeyen diliyle, ifade edemeyen eliyle, anasına “ana, baba, benim o sofrada, yirmi beş yaşına geldim, otuz yaşına geldim, o sofrada bir dilim ekmeğe katkım yok, oraya gelmeye utanıyorum.” diyordu. Ama şimdi ne oldu? O Sayın Başbakan ve o Hükûmet, o özürlüye bir maaş aylık bağladı, 500 milyon, 500 bin lira o özürlü için o eve giriyor. Sadece onunla kalmadı, o anaya, ona bakana bir maaş da öyle verdi. Dün o özürlü, bugün 1 milyar lira yani yeni parayla bin lira maaş alıyor. O özürlüler dua ediyor arkadaşlar, o özürlüler şimdi sofraya çağrıldığında gözlerinin içi parlayarak geliyor, alnının akıyla geliyor ve dua ederek geliyor. Kime biliyor musun? AK PARTİ Hükûmetine, Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Başbakana ve o Hükûmete dua ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz ne konuşursanız konuşun ama o insanlar biliyorlar. Sadece onunla kalmadık…

MUHARREM VARLI (Adana) – Senin gibi yağdanları hep çizdi çizdi attı be!

AYHAN YILMAZ (Devamla) - Sadece onunla da kalmadık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, mikrofona çok yakın duruyorsunuz, çok yankı yapıyor. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – O özürlü anası, çocuğunu bir saniye bile bırakamazdı, süte mi gider, ateşe mi gider, korkuyla. Şimdi artık minibüsler geliyor, kapıdan o özürlü çocuğu alıyor götürüyor, rehabilitasyon merkezinde üç gün haftada en az rehabilite ediyor. Artık o ana da düğün biliyor, bayram biliyor, komşu biliyor, eş biliyor, dost biliyor arkadaşlar. O analar dua ediyor.

Şimdi, şu Hükûmetin hangi politikasını tutup da yani ortalık yanıyormuş, ortalık feryadı figan ediyormuş diye lanse ettirmenin bana göre izanla alakası yoktur arkadaşlar, insafla da alakası yoktur.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Açılım, açılım…

AYHAN YILMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sözlerimi burada tamamlarken bütçemizin hayırlı olmasını diliyor…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sana hayırlı olsun, sana!

AYHAN YILMAZ (Devamla) - …ve hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Aferin, aferin!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Ayhan Bey, bu nutkun unutulur. Seçimlere daha çok var, haberin olsun.

KADİR URAL (Mersin) – Bu Hükûmet seni de bağırttı ya helal olsun!

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Seçimlere çok var, unutulur. Bunu tekrarla ara sıra.

BAŞKAN – Şahsı adına İzmir Milletvekili İbrahim Hasgür.

Sayın Hasgür, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HASGÜR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, sağlanan Hazine garantileri ve dış borcun ikraz yoluyla 4749 sayılı Kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşların kamu yararına yönelik projeleri için dış kaynaklardan daha uygun koşullarla finansman sağlaması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, kurum vade ve faiz oranı gibi krediye ilişkin koşullarda avantaj sağlamaktadır.

2010 yılı bütçesinde garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti 3 milyar dolardır. Peki, söz konusu limit 3 milyar dolar olarak nasıl belirlenmiştir? Bu limit, kuruluşlardan gelen talepler ve talepte bulunan kuruluşların risk seviyeleri dikkate alınarak belirlenmektedir. Böylelikle bütçenin üzerine gelecek yük azaltılmış olmaktadır. 2009 yılı için 4 milyar dolar olarak belirlenen limitin Kasım sonu itibarıyla ancak 1,7 milyar dolarlık kısmı kullanılmıştır.

Bunun yanında, 2010 yılında Hazine Müsteşarlığınca belirlenecek koşullar çerçevesinde ve elde edilecek kaynaklar Hazineye aktarılacak şekilde, kamu kurum ve kuruluşlarınca ihraç edilecek sertifika, senet ve benzeri finansman enstrümanlarına sağlanacak garanti tutarına ilişkin limit 2 milyar dolar olarak belirlenmiştir. Fakat 2005 yılından bu yana bütçe kanunlarında yer alan söz konusu yetki kapsamında herhangi bir limit kullanımı söz konusu olmamıştır.

2003 yılından önce bütçe kanunlarından ikrazen ihraç edilecek özel tertip senetler için herhangi bir limit belirlenmemekteydi. 2003 yılından itibaren ikrazen ihraç edilecek özel tertip senetler için her yıl bütçe kanunlarıyla bir limit belirlenmektedir. Bu çerçevede, ikrazen ihraç edilecek özel tertip ihraç miktarı her yıl başlangıç ödeneklerinin belirli bir yüzdesiyle sınırlandırılmakta -ki bu 2010 bütçesinde yüzde 1’dir- ve bütçe dışında yer alacak işlemlere limit getirilerek mali disipline katkı sağlanmaktadır.

2010 yılında uygulanacak bütçeye baktığımızda öngörülen borçlanma, para ve kur politikası, AK PARTİ Hükûmetinin kriz lobisine teslim olmayacağını göstermektedir. 2009’un bu son günlerinde, uluslararası ekonomi çevrelerinde Türkiye’nin notu sürekli artıyor, Türkiye’ye duyulan güven her geçen gün tazeleniyor. Geçen bir yıl içerisinde elli iki ülkenin kredi notu düşürüldü. Buna rağmen, dünyada sadece Türkiye’nin kredi notu 2 kademe yükseltildi. Bu, AK PARTİ Hükûmetinin bir başarısıdır.

AK PARTİ hükûmetleri döneminde kamu kesimi borçlanma gereğinde önemli iyileşmeler sağlanmıştır. 2000 yılında yüzde 8,9 olan kamu kesimi borçlanma gereğinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2001 yılında yüzde 12,1 ile zirve yapmış, 2002 yılında yüzde 10 civarında gerçekleşmiştir. Bu oran son yıllarda yüzde 1’in altına indirilmiştir. Kriz yılı olan 2009 yılını dâhil etsek bile, hükûmetlerimiz döneminde kamu kesimi borçlanma gereğinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ortalama yüzde 2,4 olmuştur. Bu oran, 1990 2002 dönemi ortalamasıyla karşılaştırıldığı zaman son derece düşüktür: Yüzde 8,9’a karşılık yüzde 2,4.

Borç stoku, pek çok ekonomistin bildiği gibi, birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de artış göstermiştir. Sadece bu artışa bakarak endişeye düşmek, ekonomistlerce yersiz olarak değerlendirilmektedir. Zira, bir ülkeyi borç krizine sürükleyen miktarın, hatta oranın artmasından daha önemlisi, borç maliyetlerinin yüksekliğidir. Borcu miktar ve hatta oran olarak bile yüksek olan bir ülkenin bu borçları eğer uzun vadeli ve düşük faizli ise bu ülke çok uzun süreler krize neden olmaksızın yüksek borçla yaşayabilir. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum da budur. Kaldı ki Türkiye, Avrupa Birliği tanımlı borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı itibarıyla da 2004 yılından bu yana Maastricht Kriterlerini karşılıyor ve krize rağmen 2009 yılında da karşılamaya devam etmiştir.

Öte yandan, toplam kamu borç net stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2000 yılında yüzde 42,9 iken krizle birlikte 2001 yılında yüzde 66,3’le zirve yapmış, 2008 yılında ise yüzde 28,2’ye inmiştir.

IMF’in “Fiscal Monitor: November 2009” isimli yayınında ülkelerin 2009 yılı borç yükü ve birincil bütçe dengesi göstergelerine göre Türkiye, Güney Kore’den sonra devlet borçlarını ödeme kapasitesi itibarıyla en yüksek ülke olarak gösterilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hasgür, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İBRAHİM HASGÜR (Devamla) – Bu aynı zamanda özel sektör borçlarının ödenmesinde de örnek olarak gösterilmiştir çünkü 2008 yılının son aylarından 2009 yılının bu aylarına gelinceye kadar özel sektör ortalama her ay 3,5 milyar dolar civarında borç ödemiş olmasına rağmen herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmamıştır. Ekonomik krize rağmen diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, dolayısıyla çok iyi bir durumda olduğumuzu söyleyebiliriz. O hâlde “Sorun var.” diyenlerin asıl amacı nedir? Amaçları, her geçen gün güçlenen AK PARTİ Hükûmetini yıpratmak. Bir kısım odakların bu gayretlerine rağmen ülkemizi güzel günlerin beklediğini görmek ve buna katkıda bulunuyor olmak bizleri son derece mutlu etmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle 2010 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarken başta milletvekillerimiz olmak üzere tüm milletimizin de 2010 yılının hayırlı, uğurlu, sağlık ve afiyet içerisinde geçmesini temenni eder, hepinize saygılar ve sevgilerimi sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hasgür.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, bugünkü yazılı basında Sayın Başbakanın Tekel işçileriyle ilgili bir soruya “Tekel işçileri gündemimizde, gerekli çalışmalar yapılıyor.” cevabı verdiği belirtilmektedir. Acaba Sayın Başbakanın bu sözleri Tekel ve 4/C’li diğer işçilerimizin mevcut sorunlarının çözümü konusunda bir müjde olabilir mi? Sayın Başbakanla bu konuda herhangi bir görüşmeniz olmuş mudur? Şayet Sayın Başbakan bu konuyla ilgili olarak herhangi bir talimat verirse Tekel 4/C kapsamında bulunan işçilerimizin mağduriyetini hangi kaynakları kullanarak gidereceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Küresel ekonomik krizin ülkemiz ekonomisine olumsuz çok ciddi etkileri oldu. Hükûmetinizin makroekonomik stratejileri bu etkileri azaltmak için yeterli olamadı. Türkiye ekonomisi ne yazık ki bu süreçte dışarıya daha bağımlı hâle geldi. Hükûmetiniz ise âdeta bir zafer edasıyla gelen yabancı sermayenin artışından bahsetti. O hâlde sormak istiyorum:Türkiye’ye gelen yabancı yatırımların ne kadarı istihdam yaratıcı, ne kadarı finansman kaynaklıdır? Yabancı yatırımın yarattığı istihdam dünya standartlarına göre hangi boyuttadır? Türkiye’ye yatırım yapan yabancı şirketler kârlarının ne kadarını ülke içerisinde yeni yatırımlara kaydırıyor?

Son olarak, Türkiye'nin sözü en fazla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, dün muhtarlarla ilgili… 90 liradan başlayıp 330 liraya getirdiniz 2002’den 2009’a ama biliyor musunuz ki bu muhtarlar… 330 lira maaş alan muhtarların 300 lira BAĞ-KUR primi ödediğini biliyor musunuz? Yani “90 liradan 330 liraya getirdik.” dediniz ama bu muhtarlar da aldığı 330 liranın 300 lirasını BAĞ-KUR primi olarak ödüyorlar. Hâlâ daha muhtarlarla ilgili yeni bir düzenleme yapmayacak mısınız?

Dün, yine, dünya standartlarında yoksulluk sınırını ilettiniz. Acaba Türkiye İstatistik Kurumuna göre yoksulluk sınırının altındaki Türkiye’deki oran nedir?

Bir de bir başka soru: Belediyelere mart ayında yapacağınız yardımı acaba bu sene şubat ayına çekecek misiniz? Maliye Bakanlığı tarafından yapılan… Her sene bir kerelik yardım yapıyorsunuz. Acaba şubat ayında verir misiniz? Belediyeler son derece zor durumda.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, 1979 yılında Cumhuriyet Halk Partisi döneminde temeli atılan Balıkesir ili Gönen ilçesi barajı 2008 yılında tamamı bitmekle birlikte on yıldır Gönen Ovası’nı suluyor. Kanaletler eskimiş durumda, tamir bakıma ihtiyacı var. İki ay önce de yine büyük bir törenle pompa açılışı yapıldı.

Şimdi, 27/12/2009 saat 13.00’te Devlet Su İşleri Müdürü Doktor Şahin Durukan imzalı davetiyeler AKP tarafından dağıtıldı ve Sütlüce Kongre Merkezinden canlı bağlantıyla açılışı tekrar yapılacak. Bırakın açılışı, eskiyen kanaletlerin bir an önce yapılması gerekiyor. Açılışlara harcanması gereken kaynakların kanaletlerin tamirinde kullanılmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Bir de…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yiğit, buyurun.

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Genel Kurulu ve kamuoyunu aydınlatmanız açısından size sorularım olacak.

1) Türkiye'nin borçlarıyla ilgili çeşitli rakamlar telaffuz edilmektedir. Bu konuda Genel Kurulu bilgilendirir misiniz?

2) 1999-2000 dönemi yabancılara şirketler satıldı mı?

3) Tarım dışı istihdamdaki gelişmeler hakkında bilgi verir misiniz?

4) Bir konuşmacı yolsuzluğun arttığını söylüyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

5) IMF’ye borcumuz arttı mı, azaldı mı? Bu konuda bilgilendirirseniz…

 Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İnan, buyurun.

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, özellikle Hükûmetinizin dost edinme dış politikası içerisinde, Avrupa Birliğiyle olan ilişkileri doğrultusunda Avrupa Birliğinin geçen gün almış olduğu Sırbistan, Karadağ ve Makedonya’ya vizenin kaldırılması ve Türkiye'nin elli yıllık macerasında dışarıda tutulmasını bu dostluğun bir göstergesi olarak kabul ediyor musunuz? Kırmızı pasaport sahibi Türk vatandaşlarına ne kadar ülke vize uygulamaktadır? Bu vizelerin kaldırılması konusunda herhangi bir girişiminiz var mıdır? İngiltere’nin hâlâ Türk milletvekillerine, kırmızı pasaportlu milletvekillerine vize uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Son sorudan başlayacağım.

Hangi ülkelerin kırmızı pasaporta vize uyguladığı listesini çıkartır, size yazılı olarak cevaplarız ama şunu söylemek istiyorum: Son günlerde -siz de şahit olmuşsunuzdur- birçok ülke yavaş yavaş Türk vatandaşlarına vizeyi kaldırıyor. Bu da Türkiye'nin dünyadaki saygınlığının arttığının en güzel göstergesidir. Türkiye çok daha etkin bir dış politika uygulamaya başlamıştır. Türkiye artık sadece bölgesinde değil, küresel olarak da çok önemli bir aktör konumundadır.

Değerli arkadaşlar, tabii, herkes birçok soru soruyor, mümkün olduğunca cevaplandırmaya çalışacağım. IMF’yle ilgili, yanlış hatırlamıyorsam bir soru vardı.

Değerli arkadaşlar, IMF’den, tabii, takdir edersiniz ki özellikle 2000 yılından başlamak üzere çok yüksek dozlarda kredi kullanıldı. Mesela 2000 yılında 3,4 milyar dolar, 2001 yılında 11,2 milyar dolar, 2002 yılında 13,5 milyar dolar, 2003 yılında 1,8 milyar dolar şeklinde sürekli, yani çok yüksek dozlarda bir kredi kullanıldı.

ALİ ARSLAN (Muğla) – 2004?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hâlbuki 2004 yılında 1,2; 2005 yılında 2,3; 2006 yılında 3, 2007 yılında 1,1; 2008 yılında 3,4. Yalnız bunlar brüt.

Şimdi size net rakamları söylüyorum. Net olarak IMF’den kim kaynak kullandı, kim borç biriktirdi?

Bakın, faiz hariç net kullanım, 2000 yılında 3,3 milyar dolar, 2001 yılında 10,1 milyar dolar, 2002 yılında 6,8 milyar dolar IMF’den net borç alındı. 2003 yılında eksi 49 milyon dolar, 2004 yılında eksi 3,7 milyar dolar. -eksi- 2005 yılında eksi 5,1 milyar dolar, 2006 yılında eksi 4,7 milyar dolar, 2007 yılında eksi 4,1 milyar dolar ve 2008 yılında sadece 1,5 milyar dolarlık net kaynak kullanılmıştır.

Dolayısıyla, IMF’ye olan borçlar 2000 yılında 4 milyar dolardı, 2002 yılında 22,1 milyar dolara çıktı, 2003’ten itibaren de, 2004’ten itibaren de hızlı bir şekilde düştü, 2009 yılı Ocak-Ekim itibarıyla 8,1 milyar dolara düşmüş durumdadır. Yani 22 milyar dolarla 2002 yılında IMF’den kullanılan kaynak zirveyi buldu, 2009 Ekim itibarıyla da 8,1 milyar dolara düştü.

Yolsuzlukla ilgili, tabii, çok şey söylendi burada. Müsaade ederseniz, Transparency International diye bilinen ve dünyada standart olarak kabul edilen, yıllara göre Türkiye'nin yolsuzluk algılama endeksini vermek istiyorum: Bakın, 2000 yılında Türkiye'nin yolsuzluk derecesi, puanı 3,8. 90 ülke arasında 50’nci sırada. Yani bizden kötü olan sadece 40 ülke var o sıralamada. 2001 yılında puan daha da düşüyor, yani yolsuzluk artıyor 3,6’ya düşüyor. 91 ülke arasında 54’üncü sıraya çıkıyoruz, 54’üncü sıraya. Böylece devam ediyor. Mesela, 2002 yılında puan daha da düşüyor, yani yolsuzluk daha da artıyor 3,2; 102 ülke arasında 64’üncü sıradayız, yani en fazla yolsuzluk algılamasının olduğu ülkeler arasında. Ondan sonra, 2003 yılında bu, zirveyi buluyor 133 ülke arasında -ama bakın örnek de artıyor, 100 ülkeden 133 ülkeye çıkıyor- 77’nci sırada. Bugün, Türkiye 180 ülke arasında 61’inci sıradadır, 180 ülke arasında. Dolayısıyla, yolsuzluk algılamasında Türkiye'nin nereden nereye geldiği son derece açıktır. İstiyorsanız, bu tabloyu da vereyim, İnternet’te de var, bu arada onu da söyleyeyim size.

Değerli arkadaşlar, dün, bugün yoksullukla ilgili verdiğim rakamların hepsi TÜİK’ten, hepsi TÜİK’ten. TÜİK’in iki farklı yaklaşımı var. TÜİK diyor ki: Yoksulluğu gıda ve gıda dışı olarak alırsak 2002 yılında yüzde 27 olan yoksulluk oranı 2008’de yüzde 17,1’e düşmüştür, yani yoksulluk azalmıştır. Bir de diyor ki: “Dünya standartlarına göre 1 doların, 2,15 doların ve 4,3 doların altında günlük kişi başına geliri olan fert yoksulluk oranı nedir?” diye bakıyor.

Bakın, 4,3 doların altında, 2002 yılında nüfusun yüzde 30,3’ü yoksul. 2008 yılında bu 6,8’e düşüyor. Bu rakamların hepsi TÜİK’in rakamları arkadaşlar, TÜİK’in web sitesinde var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Nüfusun yüzde 6,8’i mi yoksulluk sınırının altında?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın arkadaşlar, burada fert yoksulluk oranı…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, çok basit bir soru soruldu.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Söylüyorum size.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Nüfusun yüzde kaçı yoksulluk sınırı altında?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, söylüyorum: Kişi başına günlük 4,3 doların altında alan fertlerin oranı 2008 yılında yüzde 6,8’e düşmüş. 2002 yılında bu oran yüzde 30,3.

Yine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, tamamlar mısınız konuşmanızı, süreniz doldu.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sorulara bir geçeyim tekrar.

BAŞKAN – Yok. Bir soruya daha cevap verin de süreniz doldu.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bir de tarım dışı istihdam sorulmuştu.

BAŞKAN – Bir soruya daha cevap verin de süremiz doldu çünkü.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Tarım dışı istihdamda da arkadaşlar, Türkiye, OECD’de en fazla istihdam yaratan ülkedir. Bütün bu sıkıntılara rağmen yaklaşık 2,4 milyon civarında istihdam yaratmıştır.

Evet, tarım sektöründe nüfus kayıyor yani tarımdan çıkıyor, hizmetler ve sanayi sektörüne geliyor. Ondan dolayı da işsizlik, bu dönemde yüksek seyretmeye devam etmiştir.

Tabii, son dönemde kriz nedeniyle işsizlik artmıştır ama bakın -kriz- Amerika’da yüzde 4,6’dan yüzde 10’a çıkmıştır. Birçok ülkede, bakın, diyorlar ki “Dünyanın en yüksek işsizlik oranı, 4’üncü sıra Türkiye.” değil. Letonya, Estonya, Güney Afrika, İspanya, İrlanda. Bunların hepsi Türkiye’den daha yüksek, ülkeler arasında sayabilirim.

Onun için, 4’üncü sıra diye bir şey yok. Yani ben size şunu söyleyebilirim: Bugün Güney Afrika’da işsizlik oranı yüzde 24’tür. İspanya’da işsizlik oranı yüzde 19’dur ve bu kriz döneminde Türkiye’de işsizlik oranı puan olarak birçok ülkeden daha az artmıştır. Benim konuşma metnime bakarsanız, zaten görürsünüz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür edeyim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Biz kendimize bakalım, başkasıyla mukayese etmeyelim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – İlk, açılış konuşma metni…

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, Sayın Bakan da burada. Elinde veriler vardır, tekrar görüşebilirsiniz.

Onun için, Sayın Bakana da teşekkür ediyorum.

Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

20’nci maddeyi okutuyorum:

Görev zararları

MADDE 20 (1) Kamu iktisadi teşebbüslerinin 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesi uyarınca doğmuş ve doğacak görev zararı alacaklarına mahsuben, alacak tutarlarının incelenmesi tamamlanana kadar finansman ihtiyaçlarının karşılanabilmesi amacıyla önceden yapılacak ödemeler ilgili mevzuatında belirlenen esas ve usuller uyarınca  Hazine Müsteşarlığı bütçesinde yer alan ilgili ödeneklerden karşılanır.

(2) 12/12/2001 tarihli ve 2001/3372 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile önceki yıllar kararları kapsamında üretilen şekerin Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin özelleştirme programına alındığı tarih itibarıyla sözleşmesi ve bağlantısı yapılmış olan dahilde işleme rejimi kapsamındaki satışlarıyla ihracatından doğan ve/veya doğacak görev zararları Hazine Müsteşarlığı bütçesinin 07.82.31.00-04.2.1.31-1-05.1 tertibindeki ödenekten karşılanır.

(3) Hazinenin pay sahibi olduğu ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışındaki şirketlerin Hazineye tekabül eden temettü tutarlarının (geçmiş yıllarda gelir kaydı yapılmış, ancak gider kaydı yapılmamış olanlar da dahil olmak üzere) tamamı veya bir kısmı, şirketlerin ödenmemiş sermayesine ve/veya görev zararı alacaklarına mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

(4) Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik risk kapsamında yapacağı tahsilâtın ve Bankanın faaliyet kârlarından Hazineye tekabül eden temettü tutarlarının ve olağanüstü yedek akçelerinin tamamı veya bir kısmı, Bankanın politik risk alacağına ve/veya ödenmemiş sermayesine mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer arkadaşlarım, bir tespitimi sizlerle paylaşmak istiyorum: Burada, ekranda sürekli olarak soru soran arkadaşlarımızı görüyoruz. Tabii, bu parmak algılaması hissiyatı çok farklı oluyor sistem tarafından; bazı arkadaşlarımıza bakıyorum ben, sürekli giriyorlar ama hep arka sıralarda yer alıyorlar, bir kısım arkadaşlarımız hep ön sıralarda yer alıyor. Eğer arkadaşlarımız tek soru soracak olsalar diğer arkadaşlara da sıra gelecektir ama sizin de dikkatinizi çekiyordur, sürekli olarak bir kısım arkadaşlarımız sistemde yer alıyor, soru soruyor ama diğer arkadaşlarımızın soru sorma şansı da olmuyor.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sondan başlayın.

BAŞKAN – Bu tespitimi sizlerle paylaşmak istedim, takdirlerinize sunarım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada ciddi bir bütçe görüşmesi yapıyoruz, Sayın Bakana da aslında inanmak da istiyoruz ama bakın, daha üç dakika, dört dakika olmadı, Sayın Bakan bir rakam verdi: “Türkiye’de yoksulluk sayısının, nüfusun yüzde 6,5’u…” Değil mi Sayın Bakan?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yüzde 6,8…

ALİ ARSLAN (Devamla) – Yüzde 6,5’u… Bakın, bu, 2009 yılı Türkiye İlerleme Raporu, Avrupa Birliğinin. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bastırmış, devletin bir yayın organı yani. Oradan bir cümle okuyorum size: “Türkiye nüfusunun yüzde 18,56’sı yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.” Şimdi, gerçekten böylesine önemli bir konu görüşülürken ciddi olmak lazım, doğru rakamlar vermek lazım. TÜİK’in belki de siparişle hazırlanan rakamlarının arkasına sığınıp pembe tablolar çizmemeye çalışmak lazım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yüzde 27’den düştü yüzde 18’e.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, bu, Başbakanlığın bir yayını. O zaman ben, Sayın Bakanın bu bütçe görüşülmeye başladığından beri TÜİK’in verdiği rakamlara sığınıp verdiği bütün rakamların gerçeği yansıtmadığına inanmak istiyorum, inanıyorum. Bu çelişkiden bizi kurtarmasını da Sayın Bakandan bekliyorum.

Değerli arkadaşlarım, iki gün sonra Türkiye'nin 2’nci Cumhurbaşkanı, Kurtuluş Savaşı’nın en büyük kahramanlarından birisi, çok partili siyasal yaşama geçişimizi sağlayan, Lozan’da Türk heyetinin başkanlığını yapmış Değerli Devlet Adamı İsmet İnönü’yü 36’ncı ölüm yıl dönümünde anacağız. Değerli arkadaşlarım, “Lozan” deyince, İsmet İnönü’nün Lozan’daki yaşadıklarından bir anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum. Sanıyorum bugün içinde bulunduğumuz durumdan nasıl kurtulacağımızın reçetesi de orada yatıyor: “Bir akşam –hatıralarında yazıyor İsmet İnönü’nün- Lord Curzon’la bir de Amerika Temsilcisi Mister Child’le beraber oturduk.“ diyor. Lord Curzon kızıyor İsmet İnönü’ye, diyor ki: “Ya ne söylersek kabul etmedin. Boğazlar meselesini kabul etmedin, ‘Osmanlının borçlarını kabul et.’ dedik, kabul etmedin, ‘Ermeni meselesini çözelim.’ dedik, kabul etmedin,‘Azınlıklar sorununu kabul et.’ dedik, etmedin. Musul, Kerkük’te sorun çıkarıyorsun. Yani ne söylersek kabul etmedin. Ama bak, sen Türkiye’yi yarın imar edeceksin, sana para lazım.” diyor. “Parayı nereden bulacaksın?” diyor. “Bu kabul etmediklerini tek tek yazdık, cebimize koyduk Mister Child’le, Amerika temsilcisiyle beraber. Cebimize koyduk.” diyor. “Yarın bizden para istemeye geleceksin, diz çökeceksin önümüze.” diyor. Gerçi diz çökme deyince benim aklıma Hikmetyar’la Başbakan geliyor ama. “Diz çökeceksin.” diyor ve “Bu cebimize yazdıklarımızı sonra sana o gelip diz çöktüğünüzde para istemeye geldiğinde tek tek çıkaracağız.“ diyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten de yakın siyasal tarihimize baktığımızda tek tek çıkarıyorlar ceplerinden. İşte bu kürsüye geldi Amerika Başkanı Obama, cebinden çıkardı, dedi ki: “Lozan’da İsmet İnönü’nün kabul etmediği şu Ermeni işini, Kürt meselesini, azınlıklar meselesini bir halledin bakalım.” Cebinden çıkardı. Mustafa Kemal Atatürk’ün önemli bir lafı var: “Ekonomik bağımsızlıklarını sağlayamayan uluslar, siyasal bağımsızlıklarını elde edemezler.” diyor. Gerçekten bugünkü tabloya baktığımızda, bu borçlara baktığımızda… Gerçi IMF’nin borçları azaldı gibi Başbakan tarafından ve AKP’nin işte Maliye Bakanı tarafından, konuşmacıları tarafından dile getirilen bir şey var: “Ey halk, IMF’ye gerçekten borcumuz azalmış.” Ama Türkiye'nin borcu azalmış mı? Sanki “IMF’ye borcumuz azalmış.” derken kastınız, Türkiye'nin borçları azaldı gibi… Tam tersine, AKP iktidarları döneminde Türkiye, kendisinden önce gelen bütün hükûmetler kadar borç yapmış, ikiye katlamış değerli arkadaşlarım. Bunca özelleştirmeye rağmen 30 milyar dolar, 30 küsur, 31 milyar dolar civarında özelleştirme var.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, siz para istemeye gittiğinizde diz çökerseniz, size birtakım başka şeyler de çıkarıyorlar. Mesela diyorlar ki: “Tütün ektirmeyin.”  “E, ne olacak?” “E, biz sana veririz, borç para veririz, sen bizden alırsın.” Başka? “Şeker pancarı ektirmeyin, kota getirin.”

Şimdi, tütünle ilgili geçen gün burada bir görüşme yapılırken AKP sözcüsü arkadaşım dedi ki: “Tütün sağlığa zararlı, Dünya Sağlık Örgütü o nedenle bize önerdi, biz de o nedenle kabul ettik.”

Değerli arkadaşlarım, şeker de mi sağlığa zararlı?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Afyon…

ALİ ARSLAN (Devamla) - Şeker de mi sağlığa zararlı?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – İlaç ham maddesi.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Şimdi, bakın, şeker fabrikalarını özelleştiriyorsunuz. Tütünde olan senaryo aynı, şekerde uygulanıyor: “Önce üreticiyi vazgeçireceksiniz kotalarla, sonra fabrikaları elden çıkaracaksınız.” “Ee, sonra ne olacak?” “Ben sana para vereceğim, sen benden alacaksın.” diyor Batılı ülkeler.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Tekel, Türkiye'nin bir bağımsızlık sembolüydü; yok ettiniz, ortadan kaldırdınız. Tekel, Osmanlının borçlarını tahsil etmek üzere emperyalist ülkeler tarafından kurulan Reji İdaresi ortadan kaldırılıp bir bağımsızlık sembolü gibi kuruldu. Şeker fabrikaları da öyle, benzer roller üstlendi. 1926, bakın, cumhuriyetin kuruluşundan üç yıl sonra, o dar olanaklarla, Batılı ülkelerin ayağına gidip diz çökmeden kendi kaynağıyla, 1926’da, Uşak’ta, köylüden toplanan yumurta paralarıyla kuruluyor Uşak Şeker Fabrikası. Alpullu Şeker Fabrikası Türkiye'nin ilk şeker fabrikası, devletin şeker fabrikası, 1926’da Trakya’ya ilk elektriği götürüyor. Gerçekten bir aydınlanma, bir sanayileşme, bir tarımda kalkınmanın sembolü bu fabrikalar. Şeker fabrikalarının başka bir özelliği var: Türkiye aynı zamanda şeker üretirken öyle bir hâle gelmiş, öyle bir ilerleme sağlamışlar ki artık, şeker fabrikaları Türkiye'nin, başka ülkelerde şeker fabrikası bile kurabiliyor. Böylesine önemli bir kurumu siz özelleştirme kapsamına aldınız, geçtiğimiz günlerde bir miktarını özelleştirdiniz. Sanıyorum 2010 yılında da artık, Türkiye'nin elinde şeker fabrikası diye bir fabrikası kalmayacak. Yazık ediyorsunuz değerli arkadaşlarım, gerçekten yazık ediyorsunuz.

Şimdi ne oluyor? Tütünden vazgeçiriyorsunuz çiftçiyi; çiftçi aç, işsiz. İşsizlik rakamları konusunda da Sayın Bakan rakamlar söylüyor: OECD ülkeleri içinde Türkiye ikinci sırada İspanya’dan sonra. Saydığı ülkeler OECD ülkeleri değil bazıları. Daha dün kurulmuş Litvanya’yla, Letonya’yla Türkiye’yi nasıl karşılaştırabilirsiniz?

Değerli arkadaşlarım, çiftçi perişan, tütüncü tütünü bıraktı, pamukçu pamuğu bırakıyor, şeker pancarına kotalar getiriyorsunuz, fabrikalarını özelleştiriyorsunuz. Yarın o fabrikalar kapanacak, tıpkı Süt Endüstrisi Kurumunun, Et ve Balık Kurumunun fabrikalarını özelleştirip de kapattığınız gibi bunlar da kapanacak, öyle gibi görünüyor. Devletin de bu konuda bir korkusu var zaten, şartnameye getirmiş, beş yıl kapatmayacaksın.

Değerli arkadaşlarım, tamamen dışa bağımlı hâle geleceğiz. Şeker konusunda dünyanın en önemli üreticilerinden birisiyken yarın dışarıdan şeker alır, tamamen dışa bağımlı hâle geleceğiz. Çiftçi perişan. İşçi? İşçi de perişan. Görüyorsunuz işte televizyonlarda Tekel işçilerinin başına gelenleri, gerçekten bir facia. Teröristlere gösterdiğiniz müsamahayı Tekel işçilerine göstermiyorsunuz. AKP örgütünün önünde polis copları yiyorlar, gidiyorlar Sıhhiye Meydanı’na, Sıhhiye Meydanı’nda, bu karda, kışta, soğukta havuza döküyorsunuz denize döker gibi işçileri. Desteğe giden milletvekillerine, işçilere, cop, gaz, ne elinizden gelirse her türlü işkenceyi yapıyorsunuz. İşçiler perişan, gerçekten perişan, işsiz kalacaklar. 4/C maddesiyle iş vereceğiz diye övünüyorsunuz burada. Arkadaşlar, 4/C maddesi, bir kölelik maddesi. Bugün onurlu yaşayan, geçimini sağlayabilen işçi, o 4/C maddesinden çalışmaya başlarsa asgari ücret sınırında para alacak, senede on ay çalışacak, iş güvencesi yok, her yıl sözleşme imzalayacak. Gerçekten kölelik maddesi. İşçiler buna feryat ediyor, yapmayın diyor. Bir geçim standardı yakalamış, onun çok altında ücretlerle geçinmeye mahkûm ediyorsunuz işçileri.

Değerli arkadaşlarım, Tekel işçilerinin başına geleni görüyor şeker işçileri. Şimdi, Başbakana gittiler Tekel işçileri Tuzla’da, şikâyetlerini dile getirdiler; Başbakan kızdı, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz; biz size mi bakacağız…” azarladı. Arkadaşlar, devlet malı deniz deyince aklına insanın AKP’li bakanların, Başbakanların çocuklarının durumları geliyor. Gemicikler geliyor, mısırcılıklar geliyor, başka şeyler geliyor. Devletin malından kimlerin yararlandığı bu sözle belli aslında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arslan, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

Buyurun.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Başbakandan azarı yedi Tekel işçileri. Şeker işçileri bunu görüyor. Ankara’ya geldiler, “Gemileri yaktık da geldik, açlıkla karşı karşıya kalmak istemiyoruz, haklarımızı kaybetmek istemiyoruz.” dediler. Biraz önce anlattığım gibi, AKP Genel Merkezinin önünde coplandılar, Sıhhiye’de de başlarına gelmeyen kalmadı.

Şeker işçileri Tekel işçilerinden biraz daha akıllı. Diyor ki: Ya, onların başına geleni görüyoruz, gelin bu karda, kışta, kıyamette sesimizi… Meydanlara çıkıp da polis copu yemeyelim, dayak yemeyelim, bu soğukta havuzlara sürülmeyelim. Ne yapalım? Gazete ilanlarıyla sesimizi duyuralım. Geçtiğimiz günlerde gazetelerin neredeyse tamamında bir hafta süren gazete ilanlarıyla Başbakana seslerini duyurmaya çalıştılar değerli arkadaşlarım.

Şeker işçileri de “Tekel işçilerinin başına gelen bizim başımıza gelmesin. Şeker bu ülkenin en önemli sorunudur. Bu sorunu çöz ne olursun Sayın Başbakanım. Türkiye’yi şekerde dışa bağımlı hâle getirme.” diye yalvarıyor ilanlarla.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin durumu gerçekten burada anlatılanlar gibi çok pembe tablolar değil. Konuşacak çok şey var ama sürem bitti.

Ben bu bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum her ne kadar çok fazla inanmasam da. Hepinize en içten sevgilerimi, selamlarımı yeniden sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arslan, teşekkür ederim efendim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun.

Sayın Coşkun, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde, görev zararları olan kamu iktisadi kuruluşlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de görev zararı işlemleri AKP Hükûmetiyle birlikte şekil değiştirmeye başladı. Ek bütçelerle, ek bütçe kanunlarıyla bütçe açıklarını kapatacak şekilde örtülü işlemler yapılmaktadır. Buradan cevabını beklediğim soru şudur: 2003 yılında 7 milyar liraya, eski parayla 7 katrilyon liraya, 5 milyar dolara dayanan borç verme ödeneği nereye harcandı?

KİT’lerin görev zararı içerisinde en büyük payı genellikle ve özellikle son dönemlerde üç kuruluşa aittir. Bunlar, Toprak Mahsulleri Ofisi, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Türkiye Kömür İşletmeleridir.

TKİ, popülist amaçlarla, oy tacirliği amacıyla, “Önce muhtaç et, sonra yardım et.” mantığıyla bir kısım ihtiyaç sahibi olmayan yandaşlara, bir kısım da gerçek muhtaçlara dağıtılan kömürden kaynaklanmıştır. Kurum, sadece muhtaç aileler için temin ettiği kömürden dolayı değil, bir de termik santrallere satıp da tahakkuk edemediği alacaklarından dolayı büyük bir zarar içerisindedir. Bunun tek sorumlusu AKP İktidarının yanlış yönetimi ve ülke kaynaklarının etkin ve doğru biçimde kullanılmamasındandır.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, -yine, ben yaptım oldu, kim bana hesap sorabilir ki?- yapılan sorgusuz sualsiz ihaleler, yeterince fizibilite çalışması yapılmadan gerçekleştirilen yatırımlar, şov amaçlı yapılan açılış törenleri, sonraları meydana gelen kazalar, sönen ocaklar, yetim ve öksüz kalan çocuklar pahasına yapılan harcamaların sonucu görev zararına uğradı.

Ayrıca, geçtiğimiz günlerde bir günlük iş bırakma eylemi sonrası 16 çalışanın görevine son veren bir zihniyet iş başındadır. Maalesef, İktidarınız bu kıyımı yapmaktadır. Kendisi gibi düşünmeyen, kendi istekleri doğrultusunda hareket etmeyen çalışanlara yönelik sindirme, yıldırma politikaları uygulamakta, akla gelmeyecek haksızlıklara imza atmaktadır.

Görev zararı olur, dün vardı, bugün var, yarın da olacaktır ama böyle saçma sapan kayıt kuyutla saptırılan, borç verme ödeneği içinde saklanan bir görev mantığı gelecekte daha ciddi ekonomik yaralar açacaktır.

Değerli milletvekilleri, bir ziraat mühendisi olarak en iyi bildiğim kurumlardan biri de Toprak Mahsulleri Ofisidir. Türkiye’de görev zararı lideridir Toprak Mahsulleri Ofisi; örtülü harcamaları, faturası önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacak akıl dışı işlemleri de dikkate aldığınızda Türkiye'nin kamburu olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisinin önemli bir görevi bulunmaktadır. Birincisi, kapsamındaki üreticilerini, çiftçilerimizin ürettikleri ürünlerini değer fiyatına satabilmesi için çiftçiyi regüle etmek yani çiftçiyi ithalatçıya, ihracatçıya, sanayiciye, fiyat politikaları konusunda boğdurmamak, gerekirse müdahale alımları yapmaktır.

İkincisi ise dünya piyasalarını ve ülkemizin üretimini de takip ederek, gerekli stokları ayarlayarak halkımız tarafından yüksek fiyatla tüketilmesini önleyecek ürünleri temin etmektir. Ne yazık ki 2002 yılından bu yana uygulanan politikalarla, son zamanlarda pirinçte bilhassa, çeltikte yeterli stoklar 70 firmaya satılarak halkımızın yüksek fiyattan pirinç yemelerini de sağlamışlardır. Bu konuda da ne yazık ki sınıfta kalmışlardır.

Bölgemizde, Çukurova Bölgesi’nde yirmi beş yıldan bu yana ikinci ürün projesi uygulanmaktadır Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız tarafından. 2002 yılına kadar toplam sulu tarım arazisinin üçte 2’sinde uygulanan ikinci ürün projesi yani buğday üzerine ekilen yazlık ürün, ne yazık ki 2002’den bu yana üçte 1 oranına düşmüştür. Bunun anlamı, buğday çiftçisi kazanamamakta, buğday üreticisi zarar etmekte, bunun yüzünden de buğday üretiminden üçte 1 oranında vazgeçmektedir.

Değerli milletvekilleri, yerli yersiz yapılan ihracatlar, yine keyfî olarak yapılan ithalatlar TMO’yu çökertmiştir. Elinde dünya kadar ithal mal bulunan TMO, bir taraftan da ihracat yapıyor. Eski Genel Müdür, Ukrayna’dan ithalat yapmış, sonra istifa etmiş, özel sektörde görev aldığı konum itibarıyla Ukrayna’yla iş yapmaya başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, bir de mısırda yaşananlara bakacak olursak, Toprak Mahsulleri Ofisi, geçtiğimiz günlerde yüz kırk sayfalık 2008 Yılı Hububat Raporu’nu yayınlamıştır. Ülkemizin 2008 yılı itibarıyla mısır üretimi 4 milyon 204 bin ton, tüketimi ise toplam 4 milyon 200 bin ton olarak belirlenmiştir bu raporda. Eğer ülkemizin tüketimini karşılayacak üretimimiz varsa, 2008 yılında 1 milyon 151 bin ton ithalat yapılarak karşılığında 382 milyon dolar para ödememiz… Bu mantığa dayanarak idare edilen kurum elbette kâr edemez diye düşünüyorum.

Fındık konusu ise içler acısı. Hükûmet, fındık konusunda TMO’yu devreye sokmuştur; Karadeniz’de FİSKOBİRLİK’i, Ankara’da TMO’yu batırdı. Az buçuk doğru karar verilmiş olsaydı bu ikisinden birisi bugün ayakta olurdu. Bundan Hükûmet sorumludur. FİSKOBİRLİK, tarihi boyunca Toprak Mahsulleri Ofisinin bir yılda yaptığı zarar kadar zarar etmiş midir? FİSKOBİRLİK’e TMO’ya bir yılda verdiğiniz desteğin yarısını hatta dörtte 1’ini verseydiniz FİSKOBİRLİK sorun yaşar mıydı? Yazık değil mi! Orada FİSKOBİRLİK’i, burada TMO’yu öldürdünüz. Toprak Mahsulleri Ofisi Türkiye'nin bir yıllık fındık üretimi kadar stoka ulaşmıştır. Konu uzmanı olmayan kurum, kolayını bulmuş, “Nasıl olsa görev zararı alacağım.” diyerek fındığı yağa dönüştürmekte ve yağ satmaktadır. Yalnız burada bir hesapsızlık var, dünyanın neresinde akıllı bir tüccar 18 TL’ye mal ettiği bir malı 3 TL’ye satar? Hayırsız evlat bile babasının malını böyle harcamaz. Eğer benim söylediklerim yanlışsa buyursunlar doğrusunu söylesinler.

Değerli milletvekilleri, görev zararları ve yardım karşılığı belirlenen transferlerin yarıdan çok fazlası TMO’ya ayrılmıştır. İkinci sıraya ise yine garip gurebaya dağıtılacak kömür yerleşmiştir. Bütün bu yanlışlıklarının bedelini millet olarak hepimiz ödeyeceğiz.

Bakın, KİT’lerin Hazineye olan borçları 7 milyar YTL’yi bulmuş, görev zararı kâğıt üzerinde bile 3 milyar TL’yi zorluyor. Gerçekte ise 5 milyar TL’yi rahatlıkla bulabilir. Görev zararındaki hesap da aynen bütçe açığı gibi olacaktır. Hükûmetin 2009 bütçesi için öngördüğü açık neydi? 10 milyar TL. Ne oldu? 63 milyar TL. 6 kattan fazla sapma var. 2010 yılı için görülen açık ne kadar? 50 milyar TL. Aynı şekilde popülist politikalar ve yönetim kadroları devam ettiğine göre 2010 yılının sonunda gerçekleşecek açığı varın siz hesaplayın.

Yine, görev zararlarında, uykudan uyandığımızda TMO’nun battığını, Türkiye Kömür İşletmelerinin yan yatmadan ölümle burun buruna kaldığını, çalışan işçilerin çıkarıldığını, kömür gibi karardığını ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının ise Sıhhiye Köprüsü’nden Abdi İpekçi Parkı’ndaki sulara kaydığını göreceksiniz. Yanılmayı temenni ediyorum. Hükûmetin aklıselim davranmasını bekliyorum.

Bu vesileyle, sözlerime son verirken 2010 bütçesinin hayırlı olması dileğiyle saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Coşkun, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Kastamonu Milletvekili Sayın Musa Sıvacıoğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dün de görev zararlarıyla ilgili olarak Sayın Bakana bir soru sorulması üzerine konu gündeme geldi. Adalet ve Kalkınma Partisi dönemindedir ki görev zararlarının ödenmesine ilişkin usul ve esaslar bu dönemde belirlenmiştir. 6/4/2003 tarihinde yayınlanan Görev Zararlarının Tespiti Usulü Hakkındaki Yönetmelik çıkarılmak suretiyle belli bir hukuki prosedüre bağlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi  İktidarı ile önceki dönemlere ait iktidarların ekonomik bakımdan  karşılaştırılması için huzurlarınıza bir konuyu getirmek istiyorum. Tarih 2001, o tarihte Sayın Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli, Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş, Tarım Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp. Bunlar bir Bakanlar Kurulu görüşmesinde çiftçilere ne kadar yardım verileceğini, esnafa ne kadar yardım verileceğini aralarında konuştuklarında 1,5 katrilyon lira gibi bir para koalisyon ortakları arasında ihtilaf konusu oluyor. Kemal Derviş “200 trilyon liraya yakın bir parayı esnafa verdik, 200 trilyon da ancak çiftçilerimize verebiliriz, bunun dışına verebileceğimiz bir para bizi sıkıntıya sokar, ekonomik istikrarımızı bozar.” diyor. Aralarındaki konuşma devam ediyor. En son, Başbakan Bülent Ecevit…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Siz orada mıydınız?

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Bakanlar Kurulunda görüşülen konu.

 …diyor ki: “Değerli arkadaşlarım, Lale Devri lale bittiği için değil, Lale Devri para bittiği için bitmiştir.” Böyle bir ortam 2001 yılında cereyan ediyor ve neticede 2002 yılına geldiğimizde, 3 Kasım 2002 tarihinde seçimler yapılıyor ve Adalet ve Kalkınma Partisi, sizlerin de bildiği gibi tek başına iktidar oluyor. Bu İktidardan, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu İktidarından kurulan hükûmetler döneminde ülkemizin tamamında olduğu gibi Kastamonu da gerekli nasibini alıyor, duble yollarla nasibini alıyor. Evet, Batı Karadeniz’de bulunan bu ilimiz Sinop istikametine, Ankara istikametine, İstanbul istikametine duble yollarla bağlanıyor.

Evet, yine, yüz yirmi beş yıldan bu yana bitirilemeyen İnebolu Limanı Adalet ve Kalkınma Partisinin döneminde ithalata ve ihracata açılıyor ve bitiriliyor. Bir asrı aşkın bir süredir devam eden bir liman ve Cide’de tersanemiz yapıldı. Orada şu anda gemi inşasına başladık. Belki de çoğunuz Cide’ye gitmemiştir veyahut da görmemiştir bile.

Sağlık alanında yapılan hizmetler: Evet, İktidarımız döneminde verilen bu hizmetlerden Kastamonu da en büyük payı aldı. Özel hastane kuruldu.

RECEP TANER (Aydın) – İçeride kaç kişi var, baksana bir.

MUSA SIVACOĞLU (Devamla) -  Ağız ve diş sağlığı bütün illerimizde aşağı yukarı kuruluyor, Kastamonu da bundan nasibini aldı.

 Yine, üniversitelerle ilgili olarak: Seksen bir tane ilimizde üniversiteler kuruldu, yine Kastamonu da bundan nasibini aldı. Hacettepe Üniversitesine bağlı olarak da tıp fakültesi kuruldu, iki yıldır üniversiteye öğrenci alınıyor. İnşallah, önümüzdeki yıllarda da Kastamonu’da eğitimlerini devam ettirecekler.

Evet, doğal gaz konusu: Kastamonu’ya da doğal gaz geldi. Batı Karadeniz’de bulunan bir ilimiz.

Evet, organize sanayi bölgesi bu İktidar dönemimizde bitirildi.

Vakıflarla ilgili olan eserlerimiz: Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum; onun da görevli olduğu dönemde toprak altında bulunan tarihî eserler tek tek gün yüzüne çıkarılmaya başlandı.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Toprak altından gün yüzüne çıkmaz ki arkadaş, toprak üstüne çıkar.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Evet, toplu konutlarla ilgili olarak: Kastamonu’da merkezde ve Tosya’da olmak üzere bin beş yüze yakın toplu konut halkın istifadesine sunuldu ve yapılmaya devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, yine cumhuriyet tarihi boyunca devam etmekte olan ama bir türlü bitirilememiş olan yatırımlar bir bir yerine getiriliyor ve halkımızın istifadesine sunuluyor ve yine, Avrupa Birliğiyle olan iyi müzakereler sonucunda almış olduğumuz birtakım projelerle ilgili olarak, Kastamonu’ya gittiğinizde görürsünüz, Kastamonu’nun ortasından geçen Karaçomak Deresi’nin ıslahı yapıldı, yaz ve kış orayı yemyeşil görürsünüz ve yine, hemen Cumhuriyet Meydanı’ndaki o meydan Avrupa Birliği projeleriyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sarımsak ne durumda?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Belediye Başkanına da bir teşekkür et Vekil Bey.

BAŞKAN – Sayın Sıvacıoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Evet Değerli Başkanım, Kastamonu’daki bu gelişmeler sadece onunla sınırlı değil, turizm alanında, Ilgaz dağlarındaki kayak tesislerimiz yenileniyor, hepinizi oraya davet ediyorum.

RECEP TANER (Aydın) – Başkana da bir teşekkür et.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Belediye Başkanına da bir teşekkür et.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Evet değerli arkadaşlar, Kastamonu’yla ilgili olan hizmetleri ülkenin tüm illeriyle olan hizmetleri saymakla bitiremiyoruz. Bunlar, sadece -sayabildiklerim- yüzde 25’idir.

Önceki dönemlerde de, bakınız, burada yine Cumhuriyet Halk Partisi oturuyordu -tamamındaydı- biz de bu taraftaydık. Temmuz aylarında, haziran aylarında görüştüğümüzde diyorlardı ki: “Yerlerimiz değişecek. Biz oraya, siz buraya geçecek.” diyordunuz. Ama şimdi ikiye bölündü, bir tane grup daha çıktı, kendi içinde oğul çıkardı, muhalefet büyüdü. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi yine tek başına iktidar sıralarında burayı muhafaza ediyor, yine de devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, 2010 Merkezi…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yüzde 47 demez oldunuz artık, ne oldu?

AHMET ORHAN (Manisa) - Her şeyin sonu var, sizin de sonunuz gelecek.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - …Bütçe Tasarımızın ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Bize yüzde 47’yle iktidar veren bu millet, yine aynı sıralarda iktidarı bize verecek, size yine muhalefet verecek. Biz buraya, siz de oraya alıştınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yaylaya… Yaylaya… Yaylaya…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Uşak Milletvekili Nuri Uslu.

Sayın Uslu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim bütçe kanununun 20’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 2010 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinin hemen hemen sonuna geliyoruz. 23’üncü dönem milletvekilleri olarak bizler üçüncü bütçeyi görüşüyoruz. Bütçelere genel olarak bakıldığında, AK PARTİ hükûmetlerinin daha önceki bütçelerinde olduğu gibi, 2010 yılı bütçesi de Türkiye'nin imkânlarını azami derecede milletimizin istifadesine sunan, sosyal yönü güçlü, ülke ve dünya gerçekleriyle örtüşen bir bütçedir. Sağlanan siyasi istikrar, sağlam maliye politikaları ve yapısal reformlar sayesinde sosyal, gerçekçi ve denk bütçelerle ekonomiyi yönetmeye devam ediyoruz.

1993-2002 döneminde ekonominin olumsuz devam eden makro göstergeleri AK PARTİ hükûmetleri döneminde pozitif değerlere bürünmüştür. 1993-2002 döneminde yüzde 70’lerde seyreden enflasyon 2009 Kasım ayı itibarıyla yüzde 5,5’lara düşmüştür. Ekonomi yaklaşık altı buçuk yıl, yirmi yedi çeyrek sürekli büyümeye devam etmiştir. 2002 yılında yüzde 62,5 oranında olan faizler bugün tek hanelere düşmüştür. İhracat 36 milyar dolardan 132 milyar dolarlara ulaşmıştır. Kamu net borç stokunun millî gelire oranı 2001 yılında yüzde 66,3 iken bugün yüzde 29’lara, 30’lara düşmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görev zararlarının karşılanmasına ilişkin olarak özellikle cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan kamu iktisadi teşekküllerinin kalkınmaya ve istihdama çok katkısı olmuştur, sanayinin ve bazı sanat dallarının gelişmesinde ve yaygınlaşmasında öncülük yapmışlardır 1980’li yıllardan sonra yoğun bir şekilde amaç dışı kullanımlarla hep zarar ettirilmişlerdir. Mevcut KİT kaynakları verimli kullanılamamış ve çarçur edilmiştir. Şunu bilin ki milletimiz şunları hiçbir zaman unutmayacaktır: Milletimizin gözlerinin içine baka baka uygulanan  popülist politikaları, “Verdimse ben verdim.” diyen sorumsuz politikacıları, seçim otobüslerinin üzerine çıkıp “Size iki anahtar vereceğim.” diyenleri, taban fiyat açıklamalarında “Ben 5 TL daha fazla veriyorum.” diyenleri asla unutmayacaktır. Bu örnekleri daha da onlarca sıralayabilirim ancak zamanım yok.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetlerinden önce yıllarca uygulanan yalancı ve popülist politikalar milletimizin elindeki avucundakileri alıp götürdüğü gibi, cumhuriyetimizin ilk yıllarında yapılan, milletimize Anadolu’da sanayide ve hizmetlerde öncülük rolü oynayan tüm kamu iktisadi teşebbüslerinin de zarar etmesine, batmasına ve buraların hükûmetlerin arpalıkları hâline gelmesine sebep olmuşlardır.

Yine yıllarca uygulanan yanlış politikalarla, Türk toplumunu oluşturan halk kitlelerinin fakiri daha fakirleştirilmiş, zengini daha da zenginleştirilmiştir ancak AK PARTİ hükûmetlerinin yönetim anlayışı farklıdır. Gerçekçi, denk bütçe uygulamaları ve sosyal devlet anlayışıyla önce tüm halk kesimleri arasında sosyal ve ekonomik haklarda eşitliğin sağlanmasına gayret göstermiştir. Biz inanıyoruz ki, insanın komşusu aç ise kendisi mutlu olamaz. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” Bu yönetim anlayışıyla, özellikle bazı KİT’lerimizde oluşan görev zararları ödemesinin uygulamaları devam ettirilmektedir. 2002 yılı öncesinde görev zararı, çoğunlukla finansman sıkıntısı çeken bir devlet kurumunun ödemelerini ya da giderlerini hazinenin karşılayamaması nedeniyle kamu bankalarının bu kurumlara borç vermesi ve bunun ödenememesi nedeniyle doğan zararlardı. Söz konusu zararlara bankalarca hazinenin belirlediği oranlar üzerinden faiz uygulanması sonucunda tutarlar büyümekte ve birkaç yıl içinde devasa boyutlara ulaşmaktaydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uslu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

NURİ USLU (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

2001 yılına gelindiğinde alacaklarını hazineden tahsil edemeyen kamu bankalarının içine girdikleri likidite sıkıntısı yönetilemez boyutlara ulaşmış ve bu durum ekonomik krizi tetiklemiştir.

Bakınız, 2001 yılında devletin toplam geliri 39 katrilyon, sadece faize ödemesi gereken miktar 41 katrilyondur.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Nereden çıkardın onu?

NURİ USLU (Devamla) – Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinde hiçbir zaman olmamış, hatta  Osmanlıda da olmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri yıllarca ödenemeyen MEYAK kesintilerini, KEY ödemelerini, batan bankaların 68 katrilyona varan borçlarını…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Oo, çok salladın, çok salladın.

ALİM IŞIK (Kütahya) – O kitap sizin, o kitap.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yanlış kitap okuyorsun sen.

NURİ USLU (Devamla) - …biz AK PARTİ olarak bunları ödedik. AK PARTİ kadroları olarak aziz milletimizi ve memleketimizi seviyoruz. Ülkemizi ve milletimizi hak ettiği yerlere ulaştırmak için iyi niyetlerle hizmet etmeye devam ediyoruz. 2010 mali yılı bütçe kanununun ülkemize ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURİ USLU (Devamla) - …milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Varlı, buyurun efendim.

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: TÜİK son verilerine göre işsizlik oranında Adana, Şırnak ilinden sonra ikinci sırada yer almaktadır. Bir dönemin zenginlik ile, fabrikaları ile Türk filmlerine konu edilen Adana bu hâle yedi yıllık AKP hükûmetleri döneminde düşürülmüştür. Kürsüye çıktığınızda insanlarımızı aldatmak uğruna her türlü yanlış bilgileri verebiliyorsunuz. Türkiye’yi tozpembe bir ülke hâlinde insanlarımıza sunmaya çalışıyorsunuz. Bu düşünceler kapsamında Adana’ya 2010 yılı yatırımları konusunda yeni katkılar sağlamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Varlı.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2009 yılı içerisinde kaç özürlü yurttaşımız kamuda istihdam için işe alınmıştır, 2010 yılı içerisinde kaç özürlü yurttaşımızın alınması planlanmaktadır?

İkinci sorum: 2022 sayılı Yasa’ya göre özürlü aylığı alan yurttaşlarımızın bu aylıklarında 2010 yılı içerisinde bir iyileşme yapılması düşünülmekte midir?

Üçüncü sorum: Adıyaman’da okul öncesi öğrenimde ciddi bir derslik açığı bulunmaktadır. Bunun tamamlanması için hangi çalışmalar yapılacaktır? 2010 yılı içinde bu konuda neler yapılması planlanmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, hâlen Türk Şeker AŞ’ye ait şeker fabrikalarının sahip olduğu arazi ve stoklarındaki şeker miktarları ne kadardır?

Özelleştirme bedellerinin arazi bedellerini dahi karşılamadığı yönündeki iddiaları karşısında Hükûmetiniz hangi tedbirleri almış ya da almaktadır?

Bu fabrikaların 2008 ve 2009 yılı kâr/zarar durumları nasıldır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi Tokat ili Erbaa, Niksar, Turhal, Zile, Artova bölgelerinde tarımsal arazilerin toplulaştırılması projesi ödenek olmadığından bitirilememektedir. Çiftçi çok şikâyetçidir. Örneğin, Tokat ili Erbaa ilçesi Karayaka bölgesindeki toplulaştırma dokuz yıldır yapılmasına rağmen son üç senedir hiç ödenek aktarılmamıştır. Karayaka eski Belediye Başkanı Lütfi Başaran biraz önce telefon ederek bu konunun dile getirilmesini istemiştir. Toplulaştırmaya önümüzdeki yıl da ödenek ayırmayarak çiftçilere “Başka bahara bitecek.” mi yoksa “Ödenek vereceğiz, bu yıl bitecek.” diyebilecek misiniz?

İkinci sorum olarak: Tekel işçileri meydanlarda, kara, kışa, soğuğa, sıkılan gaza, soğuk suya rağmen eylemlerine devam etmektedirler. Temsilcileri de sizinle Sayın Bakan görüşmüşlerdir. Konuyu görüşüp Başbakana…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun efendim.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: 2010 yılı bütçesinde öngörülen yüzde 18,2 oranında gelir artışının büyük bir bölümünün vatandaşlarımızın ödeyeceği dolaylı vergilerden karşılanması hedeflenmiştir. 2010 yılı bütçesinin açık vereceği ortadadır. Bu durumda, vatandaşlarımızın zorunlu ihtiyaçlarından olan elektrik, doğal gaz, telefon, un, şeker ve çaya 2010 yılında ne kadar zam yapacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Dışişleri Bakanı 2010 yılının AB yılı olacağını, bu noktada da her ayın bir haftasını Meclisin AB için çalışmalara ayıracağından bahsediyor. Bu bağlamda AB’ye uyum noktasında işçilerimize, memurlarımıza, toplu sözleşmeli sendikal haklarını ne zaman vermeyi düşünüyorsunuz?

İki: AB gereğince örgütlü toplumlar kapsamında memurlara, sendikalı memurlara bir ek ödeme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Evet, Sayın Yıldız, az bir süremiz kalmış, buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Maliye Bakanı burada olmadığı için sorumu bundan sonraki Maliye Bakanının burada bulunduğu bir ortamda soracağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

Evet, Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum.

2010 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde görüş ve önerileriyle katkı veren herkese öncelikle teşekkür ediyorum.

Tabii ki, sorumluluk Hükûmetin sorumluluğudur. Maliye Bakanı olsun olmasın onun yerine ben oturduğuma göre herhâlde cevap verecek durumum vardı. Keşke sorunuzu sorsaydınız.

Şimdi sorulan sorulara Maliye Bakanının yerine oturarak nasıl cevap verdiğimi özellikle izlemenizi de rica ediyorum.

Şimdi özürlülerin istihdamıyla ilgili sorulan soru: Bildiğiniz gibi değerli arkadaşlar, bizim personel yasamıza göre kamuda çalıştırılan her memur için yüzde 3 oranında özürlü istihdamı yapılması zorunludur ama bugüne kadar yapılan uygulamalarda, yüzde 3 hesabına göre 50 bin dolayında özürlünün kamuda memur statüsünde çalıştırılması gerekirken, bu sayı 10 bin dolayında. Demek ki biz 40 bine yakın özürlü istihdamı yapamıyoruz. Bunun çok değişik sebepleri var. Örneğin Türkiye’de en çok personel istihdam edilen yerlerden bir tanesi emniyet, bir diğeri millî eğitimdir. Millî eğitimde ve emniyette özürlü vatandaşların istihdam edilebilmelerinin sıkıntıları, sorunları var. Yeni kanun tasarısında bu sorunu en iyi şekilde çözmek üzere formül geliştirdik, tasarıyı da inşallah önümüzdeki hafta Bakanlar Kuruluna sunacağız, ondan sonra Genel Kurula gelince burada Meclisin yasalaştırması çerçevesinde soruna çözüm getireceğiz. Bu, uzun vadeli çözüm. Kısa vadeli çözüm, müzakeresi yapılan bütçe kanun tasarısında yer alıyor. Özürlülere tahsis edilen kadro, genel kadro dışında tutulmuş ve dolayısıyla bu alanda büyük bir rahatlık sağlanmıştır.

Bir diğer soru, arazi toplulaştırmalarıyla ilgili sorulan soru. Bildiğiniz gibi bu konu Tarım Bakanlığının görev alanına girmektedir ve Tarım Bakanlığımızın da bu alandaki hizmetleri yürütebilmesi bakımından gerekli ödenek bütçe kanunuyla kendilerine tahsis edilmiştir.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Bakanım, para yok, üç seneden beri 1 lira konmadı.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir diğer soru, Türk Şeker Fabrikaları Anonim Şirketinin görev zararı, 5 milyar 949 milyon 850 bin TL olup Nahcivan Özerk Cumhuriyeti’ne verilen şeker tutarından kaynaklanmaktadır bu miktar da. Bunu da cevap olarak ifade etmek isterim.

Bir diğer soruda “Avrupa Birliği müzakereleri sürecinde, 2010 yılının Avrupa yılı olacağı ve her ayın bir haftasının, bu çerçevede etkinlikler sağlanacağına dönük, Dışişleri Bakanının sözünden atıfla, memurlarla ilgili toplu görüşme yapacak mısınız?” deniyor.

Değerli milletvekilleri, memur sendikalarıyla ilgili çok güzel bir müzakere sürecini bu sene yaşadık 15 Ağustos-30 Ağustos tarihleri arasında ve bu konuyu belli ölçüde tartıştık, toplu sözleşmeli, grevli olabilir mi olamaz mı. Benim sendikalara önerim: Bu konuyu ilk kez 2010 yılı içerisinde bir çalıştayda tartışalım, bu konu tartışılmaya muhtaç, hem kamuda bu konuyla ilgili olanlar, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve üniversitenin bu konuyla ilgili kürsülerinde yetkin akademisyenler bir çalıştay oluşturalım; çalıştayı da biz düzenleyelim, Personel Başkanlığı olarak. Ve nitekim, Toplu Görüşme Protokolü’nde de yer verdiğimiz gibi çalıştayın hazırlıkları tamamlanmıştır. İnşallah, Şubat 2010 yılında bu çalıştayı yapacak, konuyu orada enine boyuna tartışacağız.

Bir diğer konu Tekel yaprak fabrikalarında çalışan işçilere ilişkin.

Bu konu hemen hemen her madde kapsamında tartışılıyor. Ben arkadaşlarımla bu konuyla alakalı olarak iki defa görüştüm.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sizden haber bekliyoruz Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – İki defa görüştüm. Bu konu başından bu yana Hükûmetin gündeminde, Hükûmetin gündeminin dışında olan bir konu değil ama bir kez daha buradan ifade ediyorum: Arkadaşlarımız Ankara’ya gelip gösteri yapmak suretiyle duyarlılıklarını ortaya koymuşlardır, bunun ötesinde buradaki davranışlarını sürdürmeleri kabul edilebilir bir durum değildir. Hükûmet, imkânları ölçüsünde bunun müzakeresini yapıyor, inşallah bu konuyla alakalı marjlar ne, ona ilişkin duruşunu da açıklayacak.

Diğer bir konu muhtaç aylıkları, Sayın Köse soruyor.

31/12/2002 tarihinde 24,5 TL olan muhtaç aylığı 31/12/2009 tarihi itibarıyla 94,8 TL’ye yükseltilmiştir. 2003-2009 dönemindeki nominal artış yüzde 287’dir. Aynı dönemde enflasyon yüzde 94 dolayındadır. Dolayısıyla muhtaç aylıklarında enflasyonun üzerinde artış sağlanmıştır.

31/12/2002’de 24,5 TL olan özürlü aylığı ise 284,5 TL’ye yükseltilmiştir. Artış oranı 2003-2009 döneminde yüzde 106 oranında gerçekleşmiştir.

Bu kıyaslamayı yaptığınızda, imkânlarımızı da dikkate aldığınızda önemli ölçüde zam yapıldığını herkes takdir edecektir diye düşünüyorum.

Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım Sayın Hamzaçebi.

Maddeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.53

 

 

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

21’inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ KISIM

Kamu Personeline İlişkin Hükümler

Katsayılar, yurt dışı aylıkları, ücret ve sözleşme ücreti

MADDE 21 – (1) 657 sayılı Kanunun 154 üncü maddesi uyarınca, 1/1/2010-30/6/2010 döneminde aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde uygulanacak aylık katsayısı (0,057314), memuriyet taban aylığı göstergesine uygulanacak taban aylığı katsayısı (0,76177), yan ödeme katsayısı (0,018172) olarak uygulanır.

(2) 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin (c) bendi uyarınca çalıştırılan sözleşmeli personelin ücret tavanı; 1/1/2010-30/6/2010 döneminde (3.008) Türk Lirası olarak uygulanır.

(3) Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 2009 yılı Aralık ayına ilişkin olarak açıklanan 2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Endeksinin 2009 yılı Haziran ayı endeksine göre değişim oranının yüzde 4,5’i aşması halinde, aşan kısmı telafi edecek şekilde birinci ve ikinci fıkralarda yer alan katsayılar ile ücret tavanını yeniden belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

(4) İdarelerin yurt dışı kuruluşlarına dahil kadrolarında görev yapan Devlet memurlarının yurt dışı aylıkları, yeni kurlar ve yeni emsaller tespit edilinceye kadar, 29/6/2009 tarihli ve 2009/15191 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre ödenir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam.

Sayın Susam, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçe kanununun maddeleri üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada bütçeyle ilgili konuşmalarımızı yaparken iktidar ve muhalefet olarak çeşitli rakamlarla bütçeyle ilgili görüşlerimizi belirtiyoruz. İktidar partisi mensubu arkadaşlarımız, Türkiye’de hiçbir problem olmadığını, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu, hatta verilerle ve rakamlarla konuşulduğunda gerçekten Türkiye'nin çağ atladığını söyleyebilecek rakamları saymaya çalışıyorlar ve ondan sonra da bu bütçeyle ilgili görevlerini yerine getirmiş olarak yerlerine oturuyorlar. Biz de eleştirilerimizi yapıyoruz. Ama sonuç itibarıyla bu bütçe niye tartışılıyor? Bir rutini yerine getirmek, her yıl Hükûmetin uygulayacağı bütçenin bu Parlamentoda el kaldırılıp “Kabul edenler… Etmeyenler…” diye görüşülmesi için mi yapılıyor, yoksa bu bütçeden beklentisi olan memurun, emeklinin, işçinin, esnafın, sanayicinin, gencin ve özürlünün beklentilerine cevap verebilmek için mi?

Biz, buradan, bu bütçeyi kabul edip çıktığımızda, gittiğimiz köylerde, gittiğimiz kahvelerde, gittiğimiz çarşılarda, sanayi sitelerinde, gittiğimiz organize sanayi bölgelerinde, burada iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın anlattığı o güler yüzlü tabloyu görebilecek miyiz? Bu anlattığınız tablolar orada var mı?

Değerli arkadaşlar, bu bütçe çok açık bir şekilde şunu gösteriyor, çok fazla rakama, ayrıntıya girmeden: Bu bütçe yatırım yapmayacak ama vergiyi artıracak. Bu işin özeti bu. Yatırım yapmayacak, kısacak, vergiyi artıracak. Yani emeklinin maaşı artmayacak arkadaşlar. Köylünün ürününün değeri ve onun aldığı diğer gelirler artmayacak ama kullandığı mazotun değeri, parası artacak, ürününün değeri artmayacak, kullandığı elektriğin parası artacak. Esnafın bir gelir artışı olmayacak ama vergisi artacak. Bugün, Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı 3 milyon köylü ve esnafın 2 milyon 100 bini           BAĞ-KUR’a primini ödeyememiş, borçlu durumda.

Değerli arkadaşlar, bu insanlar, başta BAĞ-KUR primini ödeyip sağlık hizmeti alamayan insanlardan yüzde 18 vergi artışı alacağınızı nasıl düşünüyorsunuz veya hangi vicdana sığdırıyorsunuz? Bu kriz döneminde perişan olmuş, kepenk kapatmış, bütün borçluluğunun son noktasına gelmiş, kredi kartlarını ödeyemez hâle gelmiş, çeklerini ödeyemediği için hapishanelere girmiş insanlara daha dün yeni kanunlarla yeni ödeme planları yapmayı bu Mecliste kabul etmedik mi? Peki, böyle bir bütçe bu insanlara ne getirir, ne verir? Hiçbir şey vermeyeceği çok açık.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Geçen bütçede de aynı şeyleri söylediniz.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, evet, geçen bütçe konuşmamda da aynı şeyleri söyledim, bir daha söyleyeceğim.

Bu bütçe şunu söylüyor: Bakın, üretimi teşvik etmiyorsunuz, ithalatı… Çünkü burada vergide demişsiniz ki: İthalattan alınacak vergi oranlarındaki artış yüzde 30’lara vuruyor. İktidar döneminizde yaptığınız iş şu: Üretimi 1,5 kat artırdınız, ithalatı 3,4 kat artırdınız. Bu ülkede ithalat artıyorsa yerli sanayi yok oluyor demektir. Bu ülkede ithalat artıyorsa bu ülkede işsizlik oluyor demektir. Bu ülkenin ihracatını, ithalata dayalı bir ihracat hâline getirdiniz. Böyle bir ekonomiyi nasıl bir övünme aracı yaparsınız? Bunu ancak herhâlde bu rakamları doğru okumayan ve bu rakamları doğru değerlendirmeyen insanlar yapabilir.

Değerli arkadaşlar, bir arkadaşımız dedi ki: İşte “muhalefet geçen dönem bizimle yer değişme konusunda, ‘Yer değiştireceğiz.’ dedi. Biz değiştirmedik, tekrar buralardayız.” Bakın, bu halk size sekiz yıl iktidar verdi. Ne kadar devam eder bilemiyorum ama sekiz yıllık iktidar dönemini doğru kullanmadınız. Bir siyasi partiye verilebilecek en önemli süreçtir. Bunu ekonomide o kadar kötü kullandınız ki bu süreç sonuç itibarıyla savunamayacağınız bir süreç hâline geldi ve işi siyaseten, ekonomiyi konuşturmadan, gündemi siyaset platformuna aktarmaya çalışarak ülkede siyasi bir gerginlik yarattınız. Bugün yapmak istediğiniz tüm siyasi hamlelerde ciddi olarak ülkeyi gerginlik noktasına götürüyorsunuz.

Açılımınıza “demokratik” diyorsunuz ama demokrasiyle ilintili olmayan, son on gün içerisinde size birkaç tane örnek vereyim:

Hakkını arayan Tekel işçisine biber gazı sıkmak, onu savunmak için orada bulunan milletvekiline biber gazı sıkmak, hangi demokratın yapabileceği davranıştır?

Demir yolu işçisine grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı için bir günlük demokratik hakkını kullanan insanları işten atıp o insanları işsiz bırakmak hangi demokratlıktır?

İstanbul Büyükşehir Belediyesinde itfaiye işçilerinin işine son verip, taşeron firmaya itfaiye işlerini ihale edip, o insanları su sıkarak haklı eylemlerinde susturmaya çalışmak hangi demokratlıktır?

Yargıda ve başka konularda yaptığınız uygulamalar hangi noktadadır?

İnsanlar Türkiye’de yargıya güvenmeme noktasına gelmişlerdir. Dün, bir ordu görevlisinin eşinin feryatlarını dinleyin. Onun söylediği söz, bir insanın yargıya güvenmeyip gidip yargıda yargılanıp cezasını çekme… Ben, cezasının olmadığına vicdanen inanıyorum ama yargı konusunda yorum yapmamak için söylüyorum. Bir insanın intiharı seçmesinin getirdiği yargı üzerindeki baskınız, Türkiye’de görülmemiş bir “yargıya iktidar müdahalesi”dir.

Değerli arkadaşlar, demokratlıktan uzak bir yönetim sergiliyorsunuz ve ekonomideki başarısızlığınızı siyaseten unutturmaya çalışıyorsunuz. Sığındığınız tek şey: Bu iktidarın bir şeyler yapmak isteyip önüne engel çıkartıldığı noktasında kamuoyunu farklı noktada düşündürmeye çalışıyorsunuz.

Sekiz yıldır iktidardasınız. İstediğiniz kanunu bu çoğunlukla yapabilirdiniz, istediğiniz kadroyu kurabilirdiniz ki kurdunuz. Öyle bir kadrolaşma yaptınız ki bu yaptığınız kadrolaşma, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş kadrolaşmadır. Bu kadrolaşma nedeniyle artık bakanlıklarınıza iş yapmaya gelen belediye başkanlarına, büyükşehir belediye başkanlarına bile randevu vermemek, randevulu geldiği toplantılarına “Buyur, şurada kenarda otur.” demek durumunda kalıyorsunuz.

Birçok bakanlıkta geçici kadrolarla bakanlığınızı idare ediyorsunuz. Buradan çıkardığınız, “Objektif kriterlerle eleman alacağız.” dediğiniz kanunları yönetmelikle değiştirip o yönetmeliklerde keyfî uygulamalara giriyorsunuz. Ondan sonra da “Biz demokratik…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ TEMÜR (Giresun) – Laik…

BAŞKAN – Sayın Susam, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Hukuk devleti…

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – “Biz demokratiğiz.” diyorsunuz.

Evet, biz laik olmaktan onur duyarız, sosyal olmaktan onur duyarız, demokrat olmaktan onur duyarız! [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!), “Darbeciliği mi?“ sesi]

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Tamamını söyle, başını söyledin.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Biz darbeciliğe karşı mücadele etmeyi… Partimizin tarihini okursanız rahatlıkla görürsünüz.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Teşvik etmeyin.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Ama darbelere karşı alkış tutup bugün iktidar olan sizlersiniz. Biz hiçbir zaman darbeci olmadık.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Hiç alakası yok. Yok, yok, olmadı, bu olmadı.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Onun için, darbeler sizin övündüğünüz, arkasına sığındığınız, oy verdiğiniz şeylerdir. 82 Anayasası’na, darbeci anayasasına “hayır” oyu veren onurlu, Cumhuriyet Halk Partili birçok milletvekili burada vardır, ben de onlardan bir tanesiyim. Darbelere biz hep karşı çıktık. [AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar (!)]

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Bravo!

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Onun için, hiçbir zaman darbeci olamayız ama darbe arkasına sığınıp, bugün Türkiye’de darbe tehlikesi yokken, kendi başarısızlığını unutturmaya çalışan, halkı kandırmaya çalışan, orduyu yıpratmaya çalışan insanlara da verilecek çok cevap vardır!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Yok, olmadı, bu da olmadı. 

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Susam, teşekkür ediyorum. 

Sayın Susam, şunu da istirham ediyorum: Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bulunan hiç kimsenin darbecileri alkışlamak diye ne bir sorumluluğu vardır ne de böyle, alkışlayan insanların burada yeri vardır. O husustaki sözünüzü lütfen…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – “Darbeci” diye müdahale eden milletvekilinize söyleyecektiniz Sayın Meclis Başkanı!

BAŞKAN – Hayır, hayır, şunu diyorum: Sizin için de geçerlidir, diğerleri için de geçerlidir, onun için söylüyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde darbecilere yer yoktur.

Manisa Milletvekilimiz Sayın Mustafa Enöz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının 21’inci maddesi 657 sayılı Kanun’un 154’üncü maddesi uyarınca aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde uygulanacak kat sayıları belirleyen maddedir. Yani, bir anlamıyla da memurlarımızın ne kadar maaş alacaklarının hesap edilmesini düzenleyen bir maddedir.

Değerli arkadaşlar, günümüzde memurlarımızın nasıl zorluklarla geçimlerini temin etmeye çalıştıklarını hepimiz bilmekteyiz. Memurlarımız hak ettikleri ücreti bir türlü alamamakta, çoğu açlık sınırının altında geçimlerini temin etmeye çalışmaktadırlar. Ama memurlarımız seslerini bir türlü Hükûmete maalesef duyuramamaktadır.

2009 yılı bütçesi ve hedefleri allak bullak olmuştur. Hükûmetin, 2010 yılı için memurların ekonomik sorunlarını biraz olsun hafifletecek bir hedefi de bulunmamaktadır. Hükûmetin ekonomi politikaları ve planlarına baktığımızda, memurun haklarını ilerletmek, alım gücünü yükseltmek, krizin vatandaşlarımız üzerindeki olumsuz etkilerini yok etmek gibi bir amacı olmadığı görülmektedir. Bu durumda iktidarın ekonomik krizin faturasını memurlara ve dar gelirlilere  çıkaracağı bellidir.

Değerli milletvekilleri, ülke ekonomisindeki olumsuzlukların en büyük etkisi istihdam üzerinde yaşanmıştır. Vatandaşlarımızın birincil önceliği, işsizlik, açlık ve yoksulluk hâline gelmiştir. Halk yardımlarla ayakta durmaya çalışmakta, yerel idareler asli görevleri olan yol, altyapı, ulaşım, imar, park- bahçe gibi hizmetlerden vazgeçmekte, bunların yerine dağıtmayı tercih etmektedir. İşsizlik çığ gibi büyürken, zorunlu harcama kalemleri açıklanan enflasyon oranlarının 2 katından fazla zamlanırken, yardıma muhtaç vatandaşlar listesine, yetersiz maaş ve düşük maaş artışı nedeniyle memur, işçi, asgari ücretli ve emeklilerimiz de eklenmektedir.

Ülkemiz ekonomisinin ortalama yüzde 6 büyüdüğü yıllarda büyümeden pay verilmeyen memur, işçi, asgari ücretli ve emeklilerimize şimdi de ekonomik kriz gerekçe gösterilerek reel anlamda sıfır maaş artışı yapılması anlaşılmaz ve kabul edilemez bir durumdur. Milletimizin her kesimi bu olumsuz şartlar altında yaşamaya mahkûm edilirken devletimizin elindeki kuruluşların haraç mezat satılarak özelleştirilmesi ve bu kuruluşlarda çalışan kamu görevlilerinin yaşadığı mağduriyetler de ülkemizde son yıllarda gördüğümüz olumsuzluklardandır. Kriz öncesi dönemde cari açığın, kriz döneminde ise bütçe açığının yıllık 40 milyar doları bulması özelleştirmelerin ekonomiye olan etkisinin sorgulanmasının gerektiğinin en büyük ispatıdır.

Değerli milletvekilleri, adam kayırma, kurumlar arası ayrımcılık, sözleşmeli statüde istihdamın artması gibi sorunlar, kamu çalışanlarının bütün gayretine rağmen kamu hizmetlerinin istenilen ölçüde etkin olmasını maalesef engellemektedir. Ülkemizde bütün bunlar olup biterken gündemin değiştirilerek vatandaşlarımızın kısır ve tehlikeli bir tartışma ortamına çekilmesini olumsuzlukların gizlenmesi gayreti olarak görüyoruz.

Kamu-Sen’in yaptığı hesaplamalara göre, yoksulluk sınırı 2.804 Türk lirası, memurun ortalama maaşı 1.321 Türk lirası, 4 kişilik bir ailenin asgari geçim haddi 2.804,10 Türk lirası, çalışan tek kişinin açlık sınırının da 1.075 TL olduğunu tespit etmiştir. Ancak buna karşılık ülkemizde memurların ortalama maaşı ise 1.321,2 Türk lirasıdır. Ülkemizde 4 kişilik bir ailenin aylık gıda giderleri 608 Türk lirası, barınma harcamaları toplamı ise 1.071 lira olarak tahmin edilmiştir. Yapılan araştırmada 4 kişilik bir ailenin ortalama 1.312 Türk lirası ücret aldığını düşündüğümüzde, bir memurun ailesi için yaptığı gıda harcaması maaşının yüzde 45,69’unu oluşturmaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumu verilerinde bulunan konut gideri, ortalama maaşın yüzde 35,4’üne denk gelmektedir. Buna göre bir memur, ortalama maaşının yüzde 81,09’unu yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorunda kalmaktadır, diğer ihtiyaçları için ise maaşının yüzde 18,91’iyle yetinmek zorundadır.

Anayasa’mızın 2’nci maddesinde yer alan sosyal devlet ilkesi, hükûmetin çalışanlara insanlık onuruna uygun bir hayat düzeyi sağlamasını öngörmektedir. Ancak Hükûmet, Anayasa’mızın öngördüğü sosyal devlet ilkesini görmezlikten gelerek memuru ezmektedir. Memura, 2010 yılı maaş artışı olarak Maliye Bakanlığının öngördüğü enflasyonun altında bir ücret artışı yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, kamu çalışanlarına bugün çok değişik kadrolar verilerek görev yaptırılmaktadır. Aynı iş yerinde aynı işi yapan kamu çalışanları bile değişik kadrolarda çalıştırılmakta, değişik özlük haklarına sahip bulunmaktadırlar. 4/C, 4/B, kadro karşılığı sözleşmeli, kadrolu, geçici işçi, taşeron şirketlerden görevlendirilenler, güvenlik şirketlerinden görevlendirilenler, bunların hepsi kamu görevi yapmakta ve değişik özlük haklarıyla çalışmaktadırlar.

Değerli arkadaşlar, sistem, özellikle AKP Hükûmetleri döneminde tamamen bozulmuş, iş yerlerinde çalışma huzuru ve barışı kaçmıştır. Şunu özellikle belirtmek istiyorum: AKP hükûmetleri döneminde kamu personel reformunun mutlaka yapılacağı belirtiliyordu, ancak maalesef, bu, bugüne kadar yapılmadı. Mutlaka çıkartılması gereken kamu personel yasası çıkartılmalıdır. Bunun yerine, AKP hükûmetleri döneminde akıl almaz şekilde memur kıyımına gidilmiş, kendileri gibi düşünmeyen veya kendi yandaşı sendikaya üye olmayan memurlar sürgün edilmişler, yetkileri elinden alınmış veya yerleri değiştirilmiştir; çalışanlar iş güvencesinden yoksun bırakılarak çalıştığı şirketin kölesi hâline getirilmiştir. Denetleyicilikten yoksun bir devlet anlayışı içerisinde, sosyal devlet ilkesinden uzaklaşarak çalışanların sömürülmesine göz yummaktadırlar.

Memurlar sendikalarının Hükûmet ile toplu görüşme yapmalarında, siyasi iradenin isteksiz ve katı tutumu, sorunların masada tam olarak tartışılmasını dahi engellemektedir. Memur sendikalarının siyasi otoriteye karşı yaptırım gücü bulunmamaktadır. Yasamızda, memur sendikalarının, kamu işveren tarafıyla uzlaşma aramaya ve gerçek anlamda pazarlık yapmaya sevk edecek bir mekanizma bulunmamaktadır.

Toplumsal hayatta meydana gelen değişim, endüstri ilişkilerindeki gelişme ve demokrasi anlayışındaki ilerleme artık ülkemizdeki kamu görevlileri için de toplu pazarlık, toplu sözleşme ve grev hakkının söz konusu olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Sayın Başbakanı sözünü tutmaya, kamu görevlileri için toplu sözleşme ve grev hakkını içeren yasal düzenlemeleri bir an önce yapmaya davet ediyorum.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz 4/C’ye geçirilmek istenen Yaprak Tütün işçileri hak arama mücadelesinin bugün onuncu gününü yaşıyorlar ve çeşitli illerden gelen büyük kalabalıklar çok  perişan hâlde bekleşiyorlar, Hükûmetten bir ses ve bir nefes bekliyorlar ancak bu ses ve nefes bugüne kadar maalesef gelmemiştir.

Bakın, ben size bugünün Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın 17 Mart 2001 tarihinde Ankara’da yapılan tütün üreticileri ve tütün işçilerinin düzenlediği toplantıda yapmış olduğu konuşmadan bir bölümü size aynen okuyorum, Sayın Bülent Arınç, o gün ana muhalefet partisi olan Fazilet Partisinin Grup Başkan Vekili ve  aynen şöyle diyor: “Ben ana muhalefet partisi olarak buraya 10 tane arkadaşımla geldim. Diyarbakır, Batman, Muş, Malatya, Adıyaman diğer milletvekili arkadaşlarım, size söz veriyoruz, Tekelin özelleştirilmesi konusunda üreticinin zararına olan hiçbir şeyi kabul etmeyeceğiz ve bunun mücadelesini sonuna kadar bu Parlamentoda vereceğiz...”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Enöz, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – “…bu haklı taleplerinize tercüman olacağız. Ama lütfen bu tepki burada kalmasın. Şimdi kapalı bir salondayız ve sıcağın altındayız. Meydanlara gelin, sizin en önünüzde, sizinle birlikte gerekirse polisten cop yemek de dâhil sizin meselenizi haykıracağız.” diyor Sayın Bülent Arınç. Konuşma aynen böyle bitiyor değerli milletvekilleri.

İşçilerle beraber cop yemeyi göze alanların şimdi iktidardayken işçilerin coplanmasını, tazyikli su sıkılmasını, biber gazı yemesini kılları kıpırdamadan seyretmeleri manidardır. Bu, işçiye yapılan bir bakış açısının ifadesidir diyorum ve yoruma gerek olmadığını düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Enöz.

Şahsı adına Bitlis Milletvekili Cemal Taşar.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEMAL TAŞAR (Bitlis)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde milletimizin hür iradesi ve umudu olarak iktidara gelmiştir. Yapmış olduğu icraatlarla 2004 yerel seçim, 2007 genel seçim ve 2009 yerel seçimlerinde milletimizin İktidarımıza güvenini tazelemiş, böylece “Durmak yok, yola devam.” mesajı halkımızın bize verdiği bir parola olmuştur.

Değerli milletvekilleri, her alanda gelişmeyi, değişimi, demokratikleşmeyi, sivilleşmeyi, Avrupa Birliğiyle entegrasyonu, küreselleşen dünyanın yönlendiren aktörü, içte ve dışta saygınlığın en üst düzeye çıkması bizim İktidarımızda olmuştur. Böylece, İktidarımıza 8’inci bütçenin hazırlanması da nasip olmuştur. İnşallah nice 8’inci bütçeleri de hazırlayacağız halkımızın iradesiyle, isteğiyle.

Hükûmetlerimizin geçmişte yaptığı bütçeyle milletimizin öncelikli ihtiyaçları göz önünde bulundurulmuş, halkımızın hayat standardı yükseltilmiş, refah ve huzuru için çalışılmıştır. Geçmişteki hizmetler gelecek için de bir gösterge olacaktır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ’nin iktidara gelişi Türkiye için bir şans olmuştur. 2002’de iktidara geldiğimizde umudu tükenen bir ülke vardı karşımızda. İnançla, heyecanla devraldığımız iktidarla, ülkemizde geçmişte hayal edilemeyen hizmetlere imza attık. Neler mi?

Millî gelirimizi 230 milyar dolardan 750 milyar doların üzerine çıkardık. Kişi başına düşen millî geliri 3.500 dolardan 10 bin doların üstüne çıkardık. Nereden nereye IMF’yle olan borcumuzu üçte 1’e indirdik. Enflasyon canavarını yendik, yüzde 30’lardan yüzde 5’lere indirdik. Yıllık ihracatımızı 36 milyar dolardan 130 milyar doların üzerine çıkardık. Memurumuzu, işçimizi, emeklimizi enflasyona ezdirmedik.

Müteahhitlikte dünya 3’üncüsü olduk. TOKİ’nin 500 bine yakın konut yaparak vatandaşlarımızı ev sahibi yapması, onları sıcak bir yuvaya kavuşturmasını sağladık. Altmış beş yaş aylıklarını 25 TL’den 77 TL’ye çıkardık. Esnaf kredileri 20 kat artırıldı. Esnaf ve Sanatkâra Destek Kredisi Programı çerçevesinde sıfır faizli can suyu kredisi verildi.

Ziraat Bankasının çiftçimize kredi desteği 6,5 milyara çıkartılmış, bu sayede çiftçimiz rahatlamış, ülkemizin can damarı tarım ayağa kaldırılmıştır. Tarım ve hayvancılık desteği 3 kat artırıldı. Çiftçimizin 1,5 milyar faiz borcunu ödedik, sildik. Çiftçimize ilk mazot desteğini biz verdik. Tarım ürünleri ihracatını 2,5 kat artırdık. Faizler hızla düştü, yüzde 44’lerde devam eden faizler bugün yüzde 9’lara kadar gerilemiştir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Vekilim, bir de çiftçiden kestiklerinizi söyleseniz!

CEMAL TAŞAR (Devamla) – Özürlüleri başımızın tacı kabul ettik. Özürlü maaşlarını 25 TL’den 250 TL’ye çıkardık ve yüzde 855’le rekor artış sağladık. Özürlü maaşlarını bir ayda bağladık, iki yıl bekletmiyoruz artık. Özürlü evladına evinde bakan aileye de 500 TL yardım sağladık.

Halkımıza dedik: “Sağlığınız bize emanet.” Sağlık hizmetlerinde yeni bir dönem başlattık. İlaçta yüzde 80’lere varan indirimler yaptık. Hastanelerde rehin kalma dönemi ortadan kaldırıldı. “Sağlık insan hakkıdır.” dedik. Hiç kimseyi sağlıktan mahrum bırakmadık. Bir türlü gerçekleşmeyen genel sağlık sigortasını hayata geçirdik, tüm vatandaşları hatta vatansızları ve sığınmacıları da sağlık kapsamına aldık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Eczacılar muhasebeci oldu!

CEMAL TAŞAR (Devamla) - Eğitimde ülkemize çağ atlattık. Fiziki altyapı, teknolojik altyapı, müfredat, okullaşma oranıyla Türkiye’de çığır açtık. Her ilimize bir üniversite kurduk. Halkımızın hayallerini gerçekleştirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taşar, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

CEMAL TAŞAR (Devamla) – Yetmiş altı senede 66 bin kilometre yol yapılmışken, İktidarımız döneminde 11 bin kilometre duble yol yaptık.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yalandan kim ölmüş?

CEMAL TAŞAR (Devamla) - Yüzyılın projesi Marmaray’da geri sayım başladı. 

Köylerimizin yolları asfaltlandı. Köylerimiz içme suyuna kavuşturuldu.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Metre metre hesaplayalım. Kaç kilometre yol yaptınız?

CEMAL TAŞAR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AK PARTİ İktidarında yapılanlar tabii burada beş dakikada saymakla bitmez, bunlar sadece birkaçı. Ama halkımız şuna inanıyor: Bütçede belirtilen her kuruşun milletçe kullanılacağına inanıyor. Onun için AK PARTİ’yi iktidar ediyor.

Sözlerime son verirken, 2010 yılı bütçe çalışmalarında başta yüce Meclisin değerli üyeleri olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyor, bu bütçenin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşar.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yüreğiniz yetiyorsa metre metre hesaplayalım. Kaç kilometre yol yaptınız?

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, siz konuşurken size böyle hitap edilse siz hoşnut oluyor musunuz? Lütfen yani… İstirham ediyorum.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, biz konuşurken laf atanlara da aynı muameleyi yapın.

BAŞKAN - Aynı muameleyi yapıyorum Sayın Bakan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yapmıyorsunuz Sayın Başkan. 

BAŞKAN - Sayın Akcan, istirham ederim.

Ne diyelim? Laf atıyorsunuz iyi mi yaptınız diyelim?

Sayın Murat Yıldırım, Çorum Milletvekili, şahsı adına.

Buyurun Sayın Yıldırım. (AK PARTİ sıralarında alkışlar)

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başlangıcında, ülkemizde son dönemde meydana gelen hadiselerin masum olmadığının altını çizmek istiyorum. Devletimiz önemli adımlar atmaktadır. Demokrasinin tesis edileceği, özgürlüklerin, insan haklarının en üst seviyede gerçekleşeceği büyük Türkiye’nin yolu bu Meclisten geçer.

Bir ülkenin gelişmesi, büyümesi, ileri çıkması ülke içerisindeki barışın, demokrasinin tesisiyle mümkündür. Bunların olmadığı bir memleketin ileri gitmesi, dünya devletleriyle yarışta öne çıkması mümkün olmayacaktır.

Bu sebeple, tüm milletimizi terörle önü kesilmeye çalışılan demokratik süreç, insan hakları ve özgürlükler konusunda sağduyuya davet ediyorum. Bütün problemlerin çözümünün tek adresi, milletin Meclisidir. Bunun dışında oluşturulacak yön ve yöntemlerin bu millete sırt dönmek olacağı bilinmelidir.

Süreç içerisinde kimsenin tasvip etmediği birtakım olaylar olmaktadır. Hükûmetimizin gerekli tedbirleri en üst seviyede alacağına, güvenlik birimlerinin de olayların arkasındaki aktörleri bir an önce ortaya çıkaracağına inancımız tamdır.

Ülkenin gelişmesinin, yükselmesinin, dönüşmesinin önünde set olanlar; demokrasiye, insan haklarına, özgürlüklere pusu kuranlar adalete hesap vermelidirler. Bunlar, demokratik bir ülkenin olmazsa olmazlarıdır.

Millete rağmen hiçbir şey olmaz. Büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin esası hepimiziz. Hepimiz el ele verip, büyük Türkiye için çalışmalıyız. Bugün bütün dünya görmektedir ki, Türkiye her alanda büyümektedir. Bu da hepimizi memnun etmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, üzerinde söz almış bulunduğum 21’inci madde, kamu çalışanlarımızı direkt ilgilendiriyor; onların katsayılarını, yurt dışı aylıklarını ve ücretlerini belirleyen bir maddedir.

AK PARTİ İktidarı öncesinde memurlar enflasyon altında ezilmiş, unutulmuş, hatta maaşlarını alıp almayacakları belirsiz bir hâle gelmiş durumdaydılar. 2002 yılında en düşük devlet memuru maaşı 392 lirayken şu anda 1.218 liradır. 2002-2009 arasındaki enflasyon artışı toplamda yüzde 93,2 iken en düşük devlet memuru maaşı yüzde 188 artmıştır; aradaki fark yüzde 94,8’dir yani artış enflasyonun 2 katından daha fazladır. 2002 yılında en düşük devlet memuru maaşıyla 2.438 kilovat elektrik satın alınabilirken bugün 4.608 kilovat elektrik satın alınabilmektedir. 2002 yılında en düşük devlet memuru maaşıyla 382 kilogram makarna satın alınabilirken bugün 630 kilogram makarna satın alınabilmektedir. Bunun gibi örnekleri onlarca, yüzlerce çoğaltabiliriz.

Kasım sonu itibarıyla enflasyon oranı yüzde 5,96’dır, memur maaşlarında yapılan artış ise yüzde 8,7’dir. Hükûmetimiz döneminde memurlarımız hiçbir zaman enflasyona ezdirilmemiştir. 21’inci maddenin 3’üncü fıkrasında belirtildiği gibi enflasyon oranının memur maaş artışını geçmesi hâlinde aradaki farkı telafiye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır. Bu madde memur maaş artışlarının enflasyonun altında kalmayacağının garantisidir. Artışın bundan önce olduğu gibi bundan sonra da Hükûmet tarafından ihtiyaç hâlinde uygulamaya konulacağına inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesi kamu görevlilerini gözeten bir bütçedir. Gönül daha fazlasını istemektedir. AK PARTİ İktidarının bugüne kadar verdiği sınav bundan sonrasının daha iyi olacağının göstergesidir. Bugün, AB ülkelerinde kamu görevlileri yüzde 3,7 artış beklerken hükûmetler kriz sebebiyle maaşları dondurma kararı almaktadırlar. Hatta İrlanda ve Litvanya başta olmak üzere bazı ülkeler memur maaşlarında kesintiye bile gitmektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MURAT YILDIRIM (Devamla) - Bizde ise krize rağmen 2010 yılında memurlarımıza Ocak ayında yüzde 2,5 ve Temmuzda ise yüzde 2,5 artış sağlanacaktır. Dünyanın ekonomik krizi en üst seviyede yaşadığı bir dönemde memurunu enflasyona ezdirmeyen bir hükûmet ve o hükûmetin hazırladığı bütçe takdire şayandır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya son altmış yılın en büyük krizini yaşarken memurunu, işçisini, çiftçisini gözeten, sosyal yönü güçlü, dar gelirliyi eski hükûmetler gibi enflasyona ezdirmeyen, IMF politikalarına terk etmeyen bir bütçe yapan, başta Sayın Başbakanımız ve Hükûmet üyelerine teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2010 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesinde kaç kişinin işe alınacağı konusunda bir netlik bulunamamaktadır. 2010 yılı içerisinde kadrolu olarak kamuya yeni alınacak çalışan sayısı kaç olacaktır?

İkinci sorum: Atatürk Barajı üzerine kurulacak olan ve Adıyaman-Diyarbakır arası ulaşımı sağlayacak Nissibi Köprüsü’nün yapım çalışmaları hangi aşamadadır? 2010 yılı içerisinde bu konuda ne kadarlık bir ödenek ayrılmıştır? Bu köprünün ne zaman bitirilmesi beklenmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, illerimizin millî gelire katkıları ve millî gelirden aldıkları paylar açısından bir değerlendirme yapıldığında, 2008 ve 2009 yıllarında gelir fazlası veren iller ve gelir eksiği veren iller hangileridir? Bu açıdan veriler değerlendirildiğinde, İktidarınız döneminde bazı illere pozitif ayrımcılık yapıldığı iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kütahya ilinin İktidarınız döneminde verilmeyen haklarının 2010 bütçesinde telafisi sağlanabilecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Bakan, son günlerde basında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a karşı bir suikast girişimi olduğuna ve bununla ilgili olarak da 2 subayın gözaltına alındığı, daha sonra da savcılıkta serbest bırakıldığına dair haberler okumaktayız. Haberler üzerine Sayın Başbakana da soru sorulmuş, Sayın Başbakan da “Vahim bir süreç.” ifadesini kullanmıştır. Bugün Genelkurmaydan yapılan bir açıklamada bütün bu haberler reddedilerek olayın askerî bilgileri sızdıran bir personelin takibiyle ilgili olduğu açıklanmıştır. Eğer Sayın Başbakan Yardımcısına karşı böyle bir suikast girişimi varsa, bu gerçekten vahim bir durumdur. Bu konuyla ilgili neden olağanüstü bir Bakanlar Kurulu toplanıp bu konunun topluma açıklanmadığını; diğer taraftan basında çıkan bu yalan haberlerle ilgili neden bir tedbir alınmadığını ve bu konunun Türkiye’yi tehlikeli ve vahim bir sürece sürüklediğine inanıyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birçok memurumuz, şu anda bu soruyla verilecek cevabı beklemekte. Sayın Bakana bu sorumu yöneltiyorum: Geçtiğimiz günlerde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişiklik öngören uzman maaşlarının eşitlenmesiyle ilgili kanun tasarısının kasım ayının sonunda Meclise sunulacağı açıklanmıştı. Son durum nedir? Hangi uzmanlıklar tasarıya dâhil edilmiştir? Bu kapsamda tüm kariyer uzmanlıklarının düzenlendiği doğru mudur?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Orhan.

Sayın Bukan…

AHMET BUKAN (Çankırı) – Sayın Bakanım, AKP’li konuşmacı arkadaşlar, 2010 yılı bütçesinden, denk bütçeden bahsetmektedirler. 2009 yılı bütçesinde 63 milyar TL açık tahmin ediliyor. 2010 yılı bütçesinde 50 milyar açık öngörülüyor. Açık veren bütçeler nasıl denk bütçe oluyor, lütfen bunu izah eder misiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; dünkü gazetelerde 2004’ten itibaren trafiğe çıkan araçlardan geriye dönük olarak taşıt vergisine ek vergi alınacağı belirtilmektedir. Müflis tüccarın eski defterleri açması anlayışıyla istenen bu vergiyi nasıl karşılıyorsunuz?

İki: Doğal gaza 2010 yılında yüzde 25 zam yapılacağına ihtiyaç duyulacağı Enerji Bakanı tarafından açıklanmıştı. Sabah oturumunda -tabii, diğer Bakan varken olmuştu bu iş- bir soruya verdiğiniz cevapta “Akaryakıt ve doğal gaz zammı otomatik olarak değişiyor, bizim bir dahlimiz yok.” demiştiniz. Yüzde 25 zam yapılacağının belirtilmesi bir tenakuz değil mi? Bu zamlar neden kaynaklanıyor, açıklar mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öztürk…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir önceki maddeyle ilgili… Ne yazık ki yetişebildiğimiz soruyu sormaya çalışalım. Özelleştirme ile cumhuriyetin kazanımlarını bir bir elden çıkardınız. Buna bağlı olarak görev zararlarının azalması gerekmez mi? Ancak, 2008 yılının on bir ayında 8,6 milyar lira olan görev zararları 2009 yılının aynı döneminde yüzde 74,4 oranında artarak 14,9 milyar liraya çıkmıştır. Bir taraftan satarken diğer taraftan görev zararlarını artırmayı nasıl başardınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, soruları zamanım ölçüsünde cevaplamaya çalışacağım.

“Kaç kadroya kaç kişi alınacak?” diye somut bir soru vardı Sayın Köse tarafından yöneltilmiş. Toplam 85 bin 80 kişi 2010 yılında istihdam edilecek.

Ama bunun öncesinde, burada konuşma yapan arkadaşlarımızdan bir tanesinin, ekonomideki başarısızlıkları gizlemek amacıyla yargıya, kamunun veya devletin diğer organlarına müdahale edildiği yönündeki değerlendirmeleri vardı. Bunları gerçekten nesnellikten uzak, özel yaklaşımlar içerisinde, dayanağı bulunmayan değerlendirmeler olarak niteliyorum. Bunu ifade etmek isterim.

Diğer bir soru, işte, gazetelere yansıyan, bir bakanımıza yönelik, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımıza yönelik olduğu şeklindeki değerlendirmeler çerçevesinde, niye olağanüstü Bakanlar Kurulu toplanmadı?

Arkadaşlar, Bakanlar Kurulu bizim İktidarımız döneminde her hafta toplanıyor. Bakanlar Kurulunun toplanması Türkiye’de yedi yıldır haber konusu olmaz, ama yedi yıldan önce Türkiye’de Bakanlar Kurulunun toplanması haber konusu olurdu. Çünkü, ne zaman toplanacağı belli değildi.

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Bakanım, onu sormadım…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir dakika, bir dakika; geliyorum.

MÜMİN İNAN (Niğde) – Başbakan Yardımcısına karşı bir girişim varsa, bu ciddi bir iştir.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir saniye müsaade ederseniz, geliyorum.

BAŞKAN – Sayın İnan…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani, Bakanlar Kurulunun ne zaman olağanüstü toplanacağını elbette ki Bakanlar Kurulu takdir eder. Ama, biz bu konuyu…

MUHARREM VARLI (Adana) – Niye sulandırıyorsunuz bunu? Ciddi ciddi cevap vermek işinize gelmiyor mu sizin?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Biz bu konuyu görüşmüş, müzakere etmişiz. Yargının elindedir, devam ediyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Bunu söyleseniz olmuyor muydu yani! Gazetelerde haber oluyordu, bilmem ne… Ne gerek var bunlara!

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Siz, benim görevimi tayin ve takdir etme yetkisine sahip değilsiniz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Siz de görevinizi düzgün yapın o zaman Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Siz sorunuzu sordunuz, ben cevap veriyorum size ve vereceğim.

MUHARREM VARLI (Adana) – Siz de görevinizi düzgün yapın o zaman.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Ne bağırıyorsun ya!

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben cevap vermekte özgürüm, siz de soru sormakta özgürsünüz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Gel kes!

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bunu bilmemiz gerekir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın Vural… Lütfen arkadaşlar…

MUHARREM VARLI (Adana) – Kim o bağırma diyen? Gel kes, gel!

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Dolayısıyla, konuyu devlet yönetim şeması içerisinde yetkili ve görevli birimler takip ediyor.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Göreceğiz sonradan, ne var, ne olup olmadığını göreceğiz.

Diğer bir soru: Uzman maaşlarıyla ilgili tasarı Meclise gelecekti kasım ayı sonuna kadar, ne durumda diye bir soru yöneltildi.

Bu konuyla alakalı çalışmamız son aşamada. Bu hafta sonu yetiştirebilirsek, tasarıyı pazartesi Bakanlar Kuruluna sunacağız. Bakanlar Kurulunun kabul etmesi hâlinde, imza ikmal edildikten sonra Genel Kurula gelecektir. Ama şunu ifade edeyim: Yani, bütün uzman maaşlarının eşitleneceği şeklinde bir tasarım kesinlikle söz konusu değil. Kamu idarelerinde uzmanların çok farklı maaş aldıkları bir vakıa, biz bunları belli bir zaman dilimi içerisinde eşit duruma getireceğiz. Yani, siz hepsini yukarıya çekemezsiniz, hepsini aşağıya da indiremezsiniz. Bir skala belirleyeceğiz, ama onu elbette ki burada sizler yapacaksınız, yüce Meclis onu kanunlaştıracak. Ona göre bu sorunu çözmüş olacağız.

“2008 ve 2009 yıllarında gelir fazlası veren iller hangileri?” diye soru sorulmuş.

2008 yılında Ankara, Antalya, Bursa, Hatay, Mersin, İstanbul, Kocaeli, Muğla; 2009 yılında Ekim sonu itibarıyla Ankara, Antalya, Bursa, Hatay, Mersin, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Muğla.

Araçlarla ilgili sorulan soruya da vereceğimiz cevap şu: Binek otomobillerde uygulanacak vergi oranlarının belirlendiği 2003 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptaline yönelik TÜKODER tarafından açılan davada Danıştay 7. Dairesi 2008 tarihli kararıyla söz konusu Bakanlar Kurulu kararının kısmen iptalini gerçekleştirmiştir ancak Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu Nisan 2009 tarihli kararıyla Danıştay 7. Dairesinin söz konusu kararının yürütmesini durdurmuştur. Dolayısıyla bahsedilen Bakanlar Kurulu kararının yürürlüğü söz konusu olmuştur.

Bu davayla ilgili esas hakkında henüz karar verilmediğinden 18/6/2004 – 3/8/2004 tarihleri arasında beyan edilen ÖTV ile kararnameyle belirlenen oranlara göre hesaplanması gereken vergi arasındaki fark için zaman aşımına uğraması söz konusu olduğundan ikmalen tarhiyatlar yapılmıştır. Bu da kamu maliye hazinesini gözetecek önemli bir davranış biçimidir.

Diğer sorulara cevap yazılı olarak verilecektir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Ya otur yerine!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Sakin olalım arkadaşlar birbirimize karşı. Lütfen, istirham ediyorum. Şu anda zaten önerge var arkadaşlar, oylama yok, lütfen sakin olalım.

Maddeyle ilgili bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 442 Sıra Sayılı 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 21’inci maddesinin

Birinci fıkrasındaki    0.057314 rakamının 0.058716;

                                  0.76177                       0.780654;

                                  0.018172                      0.0186165 şeklinde,

İkinci fıkrasındaki 3.008 rakamının 3.083 şeklinde değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki beşinci ve altıncı fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

            Ferit Mevlüt Aslanoğlu      Osman Coşkunoğlu        Malik Ecder Özdemir

                        Malatya                              Uşak                                 Sivas

                                       Hulusi Güvel                    Orhan Ziya Diren

                                             Adana                                   Tokat

“(5) 5018 sayılı Kanuna ekli cetvellerde yer alan idarelerde çalışan memur ve diğer kamu görevlileri ile Sosyal Güvenlik Kurumundan her ne adla olursa olsun aylık ve gelir alanlara 2010 yılı 1’inci ve 2’nci yarısında Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek tarihlerde herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmadan bir defaya mahsus toplam dörtyüz lira kriz ödemesi yapılır.

(6) Birinci, ikinci ve beşinci fıkralar kapsamında yapılacak olan ödemeler için aşağıda gösterilen tertiplerden kamu idareleri bütçelerine ödenek aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

Tertibi

12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.1

12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.3

12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.5

12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6

12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.7

12.01.31.00-01.1.2.65-1-09.9

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya konur.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Memur, emekli, dul ve yetimlerin krizden daha çok etkilenmelerini önlemek ve krizden çıkışa katkı sağlamak üzere işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Gerekçesini dinlemiş olduğunuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Arkadaşlar, emeklilere bir defalık olmak üzere 400 lira istiyoruz.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 22’nci maddeyi okutuyorum:

Kadroların kullanımına ilişkin esaslar

MADDE 22 – (1) 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları; serbest memur kadrolarına 2009 yılında emeklilik, ölüm, istifa veya nakil sonucu ayrılan memur sayısının yüzde 25’ini geçmeyecek şekilde açıktan veya diğer kamu idare, kurum ve kuruluşlarından nakil suretiyle atama yapabilir. Bu sınırlar içinde memur ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu idare, kurum ve kuruluşlardan yükseköğretim kurumları için ilave 4.000 adet, diğerleri için ilave 21.000 adet atama izni verilebilir.

(2) Hakimlik ve savcılık meslekleri ile bu meslekten sayılan görevlere ve Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca asistan kadrolarına yapılacak atamalar, 657 sayılı Kanunun 53 üncü maddesine göre yapılacak özürlü personel atamaları, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu kapsamında veya diğer ilgili mevzuata göre yapılacak askeri personel atamaları, emniyet hizmetleri sınıfında bulunan kadrolara yapılacak atamalar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesi ve 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun ek 1 inci maddesi uyarınca yapılacak atamalar ile 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun 22 nci maddesi ve 4/2/1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun ek 29 uncu maddesi uyarınca yapılacak personel nakilleri, birinci fıkrada yer alan sınırlamalara tâbi değildir.

(3) İkinci fıkrada sınırlamalara tâbi olmaksızın atama yapılabileceği belirtilen kadrolardan ayrılanların sayısı birinci fıkrada öngörülen yüzde 25 sınırının hesabında dikkate alınmaz.

(4) Birinci fıkra kapsamında 657 sayılı Kanunun 59 ve 92 nci maddeleri uyarınca yapılacak açıktan atamalar için Devlet Personel Başkanlığından izin alınması zorunludur.

(5) 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname eki cetvelde kadroları yer alan yükseköğretim kurumları; öğretim üyesi dışındaki boş öğretim elemanı kadrolarına, 2009 yılında emeklilik, ölüm, istifa, nakil, eğitimin tamamlanması veya başarısızlık sonucu kurumlarından ayrılan öğretim elemanı sayısının yüzde 25’ini (araştırma görevlisi kadroları için yüzde 100’ünü) geçmeyecek şekilde açıktan veya yükseköğretim kurumları ile diğer kamu idare, kurum ve kuruluşlarından naklen atama yapabilir. Bu sınırlar içinde öğretim elemanı ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu yükseköğretim kurumları için ilave 7000 adet atama izni verilebilir. İlave olarak verilen atama izninin en az 2.000 adedi öncelikle 1/3/2006 tarihli ve 5467 sayılı Kanun, 17/5/2007 tarihli ve 5662 sayılı Kanun ile 22/5/2008 tarihli ve 5765 sayılı Kanunla kurulan üniversitelere Yükseköğretim Kurulu koordinasyonunda Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında yetiştirilmek amacıyla araştırma görevlisi kadrolarına yapılacak atamalarda kullanılır. Bu kadrolara atanacak araştırma görevlilerinin yurt içinde ve yurtdışında yetiştirilmelerine, yabancı dil öğretimi ile söz konusu Program kapsamında yükseköğretim kurumlarına sağlanacak diğer desteklere ilişkin esas ve usuller Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir.

(6) Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca araştırma görevlisi kadrolarına yapılacak atamalar ile 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun uyarınca yurt dışına eğitim amacıyla gönderilenlerden öğretim elemanı kadrolarına yapılacak atamalar, beşinci fıkrada öngörülen sınırlamalara tâbi değildir.

(7) Öğretim üyesi kadrolarından ayrılanların sayısı ile Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca atanmış oldukları araştırma görevlisi kadrolarından ayrılanların sayısı beşinci fıkrada öngörülen yüzde 25 veya yüzde 100 sınırının hesabında dikkate alınmaz.

(8) 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları ile 5018 sayılı Kanuna ekli (III) sayılı cetvelde yer alan kurumlar, kadro ve pozisyonlarının dolu-boş durumu ile bunlarda meydana gelen değişikliklere ilişkin bilgileri Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarının son günü itibarıyla düzenleyerek anılan ayları izleyen ayın yirmisine kadar e-bütçe sisteminde veri girişi yapmak suretiyle Maliye Bakanlığına bildirirler. Ayrıca bu bilgileri içeren cetveller, Devlet Personel Başkanlığına gönderilir.

(9) 1/1/2010 tarihi itibarıyla, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 49 uncu  maddesinde belirtilen oranları aşmış olan belediyeler ve bunların kurdukları müessese ve işletmeler ile 26/5/2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun 18 inci maddesinde belirtilen oranı aşmış olan mahalli idare birliklerinin boş memur ve sürekli işçi kadrolarına yapılacak atamalar hakkında 5393 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Şevket Köse.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken sizlere ve ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımıza saygılarımı sunarım.

Değerli arkadaşlar, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın gerekçelerinden biri olarak şöyle denmektedir: “Eğitim, sağlık ve sosyal nitelikli, büyümeyi ve istihdamı destekleyen harcamalar ile bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılmasına yönelik harcamalara daha fazla kaynak sağlamak.”

Sayın milletvekilleri, şüphesiz bu gerekçeye hiçbirimizin karşı çıkması mümkün değil ama uygulamalara baktığımız zaman Hükûmetin bu gerekçeye uygun davranmadığını da görmekteyiz. Eğer Hükûmet bu gerekçeye uygun davransaydı geçen sürede devasa bir proje olan GAP’ı bitirirdi, GAP bölgesine devlet eliyle sanayi yatırımı yapar ve bölgedeki istihdamı desteklerdi ama ne yazık ki iktidar, yedi buçuk yıldır bunu gerçekleştirememiştir.

Bakınız, son süreçte 89 bin esnaf kepenk kapattı; 950 bin kişinin evine ya da iş yerine haciz geldi; 2,5 milyon kişi işinden oldu; 7 milyondan fazla işçi, esnaf ve çiftçi emeklisi açlık sınırının altında yaşamaya başladı. Demek ki AKP Hükûmeti döneminde esnaf, işçi, memur, emekli, öğrenci yani herkes perişan olmuştur.

Sayın milletvekilleri, hepimiz iyi bilmekteyiz ki işçi Mehmet’in oğlu KDV’si sıfıra indirilen pırlantadan zengin olmadı. Yine, memur Ali’nin kızı gümrük vergileri bir gecede değiştirilerek getirilen mısırları satarak köşeyi dönemedi. Bir Tekel işçisi AKP’ye oy verdiği için elini kesti ama ne hikmetse bakanlarımızdan birinin oğlu Tekelde yönetim kurulu üyeliğine getirildi.

Değerli arkadaşlar, keşke emekli Ayşe Teyze’nin oğlu da borç parayla gemicik alabilseydi. Açıkçası halkın üzerine karabasan gibi çöken kriz Hükûmet üyelerimizin ailelerini gerçekten teğet geçti. Ama değerli arkadaşlar, Sayın Genel Başkanımızın da dediği gibi, aynı kriz çiftçinin, işçinin, emeklinin göğsüne beşli dirgen gibi saplandı. Buradan Sayın Başbakana ve Sayın Bakana sormak istiyorum: Tekelde işçi olarak çalışırken 4/C’li personel olmayı kabul eder miydiniz? Bu kriz koşullarında buna razı olur muydunuz? Bunun yanıtını açıkçası merak ediyorum.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz tasarının 22’nci maddesi kadroların tahsisi üzerinedir ve çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına atama izni vermektedir.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin istihdam anlamında en büyük yanlışı bütçede de kendini göstermektedir. Hükûmet ısrarla sözleşmeli personeli asli uygulama yapmış,  kadrolu personel ise istisna olmuştur. İktidar bu yanlıştan ve ısrardan bir an önce vazgeçmelidir. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak önerimizi sunuyoruz: Ya kadrolu personel asli yapılmalıdır ya da sözleşmeli personelin özlük hakları düzeltilmelidir.

Hükûmet bunları yapmadığı gibi bir de 4/C’yi uygulamaya koyarak personel rejimini paramparça yapmıştır. Bu durumdan kim zararlı çıktı acaba? Elbette ki çalışanlar, emekçiler zararlı çıktı değerli arkadaşlar, onlar mağdur edildi ve perişan oldular ve perişan olmaya da devam ediyorlar. Hükûmet Tekel işçilerini 4/C kapsamına alarak tam da bunu yapmıştır. Bu yetmemiş bir de işçilere Sayın Başbakan ve bir bakan fırça atmıştır. Hükûmet hırsını alamamış olacak ki tazyikli su, biber gazı ve copla bu işçilerin seslerini kesmeye başlamıştır. Hâlbuki Tekel işçilerinin özlük haklarına ilişkin çözüm önerileri sunuldu. Tekelde örgütlü olan Tekgıda-İş Sendikası iki yıl önce Hükûmete üç öneride bulundu. Bu sürede iki tane bütçe görüştük. Bu sorun çözülebilirdi ama sümen altı edildi ve görmezden gelindi. Şimdi size soruyorum, hak, hukuk, adalet bunun neresinde var değerli arkadaşlar?

Değerli milletvekilleri, bakınız, 2007 yılına kadar AKP Hükûmeti 4 bine yakın bürokrat ataması yaptı. Üstelik, altı yüz yetmiş bir kritik makam bu süreçte vekâletle yönetildi. İşe uygun olmayan kişilerin atanmasının yapılması için Köşk’te bir değişiklik olması şarttı. Bu da oldu ve artık vekâleten atananlar da kadrolara geçirildi. Bu kadrolaşmanın ise çok ilginç öyküleri bulunmaktadır; hapisteyken yönetim kurulu üyesi yapılanlar var, çeşitli davalarda sanık olanlar var, Yargıtayın kamu hizmetlerinden men ettiği 1 kişi var, hayalî ihracat yapanlar ve sahte fatura düzenleyenler var. Acaba, Hükûmet bu durumu içine sindirebiliyor mu, merak ediyorum. Dinden, imandan laf açılınca mangalda kül bırakmayanlar bu duruma nasıl göz yumarlar arkadaşlar?

Değerli arkadaşlar, devlet böyle mi yönetilir? Bu ülkeye ve bu halka yazıktır. Siz, hakkında hayalî ihracattan dosya olan bir kişiyi bürokrat yapacaksınız ama yıllardır alın teri döken Tekel işçilerini de döveceksiniz. Böyle adalet olmaz, böyle kalkınma olmaz, böyle demokrasi olmaz!

Sorarım size, size yapılmasını istemediğiniz uygulamayı bir başkasına nasıl reva görürsünüz değerli arkadaşlar? Size, neden “AK PARTİ” değil de “AKP” diyoruz sanıyorsunuz? İşte, bu atamalar ve ülkeye yaptıklarınızdan dolayı size ak diyemiyoruz maalesef.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet kadro konusunda bir şey yapmak istiyorsa gelsin GAP bölgesinde çalışmalar yapsın, bölgede fabrikalar açsın, bölgede tarımı desteklesin, bir de Teşvik Yasası’nı uzatsın bölgede. Ayrıca, GAP’ın en önemli ayaklarından biri olan sulamaya da daha çok destek versin Hükûmet. Eğer bunları gerçekleştirirse GAP bölgesinde, hem bölgeye hem de ülkeye sosyal barış gelir diye düşünüyorum.

Bakınız, bu kürsüden konuşan bazı arkadaşlarım Adıyaman’da her şeyi güllük gülistanlık gösterdiler oysa hakikat tam tersidir. Organize sanayi bölgelerinde 61 fabrika çalışıyor iken bu yıl içerisinde 4 fabrika kapanmıştır. Üstelik bu 61 fabrika Teşvik Yasası’ndan aldıkları güçle çalışıyorlar. Bir hafta sonra bu Yasa’nın uygulaması dolacak, sonra ne olacak acaba? 2010 yılında 4 değil 14 fabrika kapanacak, belki de bu sayı 34 olacak çünkü teşvik paketinde Adıyaman yanlış bölgeye eklendi değerli arkadaşlarım. Kendinden daha iyi şartları olan iller dördüncü bölgedeyken, Adıyaman, maalesef, üçüncü bölgeye alındı. Ayrıca, kırsal kalkınma kurumu programına da Adıyaman, katılmayı hak etmişken, yine alınmadı. Bu haksızlık değil de nedir?

Sayın milletvekilleri, Hükûmet bilmelidir ki Adıyaman nüfusunun neredeyse yarısı mevsimlik tarım işçisi konumundadır. Adıyaman’da 240 bin yeşil kartlı yaşamaktadır. Adıyaman’da işsizler ordusuna yalnızca sanayiden değil esnaftan da katılanlar var. 2009 yılı içerisinde tam 418 esnaf kepenk kapatmış. Teşvikte, GAP yatırımlarında, yol ve köprü yapımında üvey evlat yerine konulan Adıyaman’da esnaf kan ağlıyor. İlimizde tarım zaten çöktü, tütün üreticileri alternatif ürün projesi yerleşmeden bitirildi.

Değerli arkadaşlar, işte Adıyaman’ın tablosu budur. Adıyaman’da işsizlik çığ gibi büyümektedir. Unutmamalıyız ki işsizlik ve yoksulluk, ölümün diğer bir adıdır. Adıyaman’da halkın psikolojisi ve sağlığı bozulmaktadır. Bunun tek sorumlusu ise şu andaki mevcut iktidardır. Adıyaman’ın bu tablosunun düzelmesi için iki yıldır her alanda önerilerimizi yaptık. Tütün konusunda alternatif ürün projesi yerleşmeden tütün yok edilmesin diye yasa teklifi verdim ama, maalesef reddettiniz; yetmedi, Tekel işçilerini kapının önüne koydunuz, 30 bine yakın tütün üreticisini işsiz bıraktınız, perişan oldular bu tütün ekicileri ve neticede, bu insanlar, mevsimlik tarım işçisi olmak zorunda kaldılar.

Hükûmete soruyorum: Bu mu Adıyaman’a reva görülenler?

Sayın Başbakana ve bakanlara sesleniyor ve rica ediyorum: Gelin, birlikte Adıyaman’a gidelim, esnafla, iş adamıyla, köylüyle konuşalım, yollar ne hâldedir gözle görün bir kere. Adıyaman’da ellinin üzerinde köyün yolu yok ve bu kadar köyün de suyu yok. Sordunuz mu bunları birkaç kez, gördünüz mü buraları? Şu anda Adıyaman Gölbaşı, Adıyaman Çelikhan üzerinden Malatya yolu, Kahta yolu ne zaman bitecek diye merak ediyorum.

Sayın milletvekilleri, hayal ve aldatmaca artık Adıyamanlıların karnını doyurmuyor. Adıyaman’daki su kaynakları hiçbir ilde yok iken acaba Adıyaman’da sulu tarım neden yapılamıyor? Bakınız, Adıyaman için hayati değere sahip iki baraj projemiz var ancak yapımı karınca hızında ilerliyor. Adıyaman’da bunlar yaşanırken nasıl olur da Adıyaman için pembe tablo çizilir anlamak imkânsızdır. Bir Adıyamanlı olarak bunları anlatırken büyük üzüntü duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, kadrolaşma hırsı Hükûmetin gözünü o kadar karartmış ki Tekel işçileriyle birlikte milletvekilleri işkenceye maruz kalıyorsa ve Sayın İçişleri Bakanı görevde kalabiliyorsa gidişat yanlış yönedir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidarı defalarca kez uyardık, yine uyarıyoruz:Yanlış yolda ilerliyorsunuz, bu ülkeyi perişan ediyorsunuz. Keşke sosyal devletin gereği olarak yaşanan, ekonomik gerçekliği yansıtan, sorunlara çözüm bulan bir bütçe yapsaydınız.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köse, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef ülkemiz bu iktidarın sayesinde tarihin en ağır ve tehlikeli ortamına doğru hızla ilerliyor, güzel ülkemizin insanları yalnızlaştırılıyor. Her şeye rağmen hangi etnik kökenden, hangi mezhepten olursak olalım hiç önemli değil, yeter ki yüreğimizde insan aşkı olsun, beyinlere demokrasi ve hoşgörü tohumları serpilsin.

Hükûmet yaptığımız uyarılara kulak asmasa da 2010 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, sözlerime son verirken yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yedi yıllık AKP dönemi kamu personeli açısından kâbusa dönüşmüştür. Öncelikle ve özellikle sözleşmeli personel istihdamı, Hükûmetiniz döneminde Anayasa ve 657 sayılı Yasa’ya aykırı olarak yaygınlaştırılmıştır. Medyaya yansıdığı kadarıyla, Hükûmet özel sektörden yönetici transfer edecekmiş. Arkadaşlar, kamuda yönetici bulamadınız mı? Sayın Sezer döneminde teklif ettiğiniz atamaların kabul edilmemesinden şikâyet ediyordunuz, Sayın Gül seçildikten sonra bu şikâyetiniz ortadan kalkmadı mı? Ancak AKP Hükûmetinin Sayın Sezer döneminde reddedilen atamaları baypas etmek için başvurduğu vekâleten atama yöntemi Sayın Gül döneminde artarak devam etti. Vekâleten atamaların artarak sürdürülmesine Hükûmetçe niçin ihtiyaç duyulduğunu tam olarak bilemiyoruz fakat bizce bunun bir tek sebebi var: Kamu görevlilerini devletin değil Hükûmetin memuru kılmak, vekil yöneticilerin kafasında Demokles’in kılıcını sürekli sallayarak hukuksuz işlemlerinize onları alet etmek. Bazı kurumlarda aynı göreve aynı anda hem asil hem vekil yönetici atanmaktadır. Bu durum, AKP kadrolaşmasının geldiği son noktadır. 

 Kamu görevlilerinin sendikal haklarını ILO standartları temelinde düzenlemekten kaçınıyorsunuz, kamu görevlileriyle imzaladığınız mutabakat metni hükümlerini yerine getirmeyerek kanuna aykırı davranıyorsunuz, Uzlaştırma Kurulunun verdiği hiçbir kararı kabul etmiyorsunuz, tüm kararları tek başınıza veriyor ve sorunları çözmek yerine derinleştiriyorsunuz. Kamu personelinin maaş adaletsizliğini giderme yönünde çalışma yapmıyorsunuz. Bu da maaşı düşük olan kurumlardan yüksek olan kurumlara nakil talebini artırıyor. Bu sıkıntıları siz daha iyi biliyorsunuz ancak gerekli düzenlemeleri bir türlü yapmıyorsunuz.

Bir başka konu: Hükûmetiniz özürlü ve terörle mücadele mağdurları için yasada ayrılan istihdam oranlarına riayet etmiyor. Zaten 2008 yılında çıkardığınız istihdam paketiyle, eski hükümlü ve terör mağdurlarının özel sektörde çalıştırılma zorunluluğunu kaldırmıştınız ve siz yasada açıkça tanımlanan zorunluluklara riayet etmeyen kamu kurumları hakkında da bir işlem yapmıyorsunuz. Özürlü istidamı konusunda gereğini yapmayanlar için özel-kamu ayrımı yapılmaksızın 4857 sayılı Kanun’un 101’inci maddesinde tespit edilen cezai hükümler niçin uygulanmıyor.

Ülkemizde kamu çalışanlarının yaşadığı en büyük sorunlardan biri de personel yetersizliğidir. Her ne kadar aksi iddia edilse de bugün resmî veriler incelendiğinde kamu çalışanlarının sayısının yeterli olmadığı görülmektedir. OECD verilerine göre bir kamu çalışanı Avusturya’da ortalama 18, Kanada’da ve Fransa’da 12, Finlandiya’da 9, Almanya’da 18, Hollanda’da 19, Amerika Birleşik Devletleri’nde 13 kişiye hizmet verirken Türkiye’de kamu çalışanı başına 32 kişi düşmektedir. Bu durumda kamu çalışanları bir çok kurumda iş yoğunluğu içinde kalmaktadır.

Diğer bir husus, kamuda kalifiye personel istihdamının özendirilmesi konusudur. Adama göre iş mantalitesinden vazgeçilerek ülkemiz gerçeklerinin tespit edilmesi ile piyasa ve çağın ihtiyacına göre eleman temini cihetine gidilmelidir. İstihdamla ilgili planlamalar ciddiyet arz etmeli, kamu ileriye dönük olarak piyasayı analiz edebilecek personel istihdam etmelidir.  “İşe alayım sonra yetiştireyim.” uygulamasından vazgeçilerek emek, sermaye, para, mal ve hizmet piyasalarının ihtiyacı olan kalifiye personel mutlaka bulunmalıdır.  Mesela devlet, yetiştirmek üzere yurt dışındaki çeşitli kuruluşlara elaman göndermektedir ancak dışarıda yetişen, konusunda uzmanlaşan bir personel ülkemize döndüğünde gerek birikimi gerekse de ücret konusunda tatmin edilmediğinden kamudan ayrılmaktadır. Devlet bir insanı önce yetiştiriyor, sonra imkânları müsait olmadığı gerekçesiyle bırakmak zorunda kalıyor.

Kıymetli arkadaşlar, bir insan kolay yetişmiyor. Ekonomideki en kıt kaynak elamandır. En iyi yatırım insana yapılan yatırımdır. Kaynak israfını onaylamıyoruz ama yetişmiş insan kaynağı israfını hiçbir şekilde onaylamıyoruz.

Memur sayısının az olmasının yanı sıra illere göre memur dağılımı açısından da Türkiye’de sorunlar yaşanmaktadır. Hayat pahalılığının daha yoğun hissedildiği, ulaşımın güç ve ev kiralarının yüksek olduğu illerde kadro boşluğunun bulunması; buna rağmen hayat şartlarının daha kolay olduğu bazı bölgelerde ise yoğun bir kadro fazlası kamu çalışanının bulunması devletin hizmetlerinde aksamalara yol açmaktadır.  Devlet Personel Başkanlığına göre Türkiye’deki memur kadrolarının yüzde 30’a yakını boş durmaktadır. Ancak, siz, sözleşmeli personel istihdam ederek, taşeron şirketler kullanarak, özelleştirmeler yaparak âdeta kamu hizmetinden kaçıyorsunuz.

Başka ne yapıyorsunuz? Memur alımlarında yaş sınırlaması uyguluyorsunuz. Bir kısım kariyer mesleklerinde 657 sayılı Yasa’da bulunmayan yaş koşulunun kurumların kendi yönetmelikleri ile düzenlemelerini  bir nebze olsun anlayışla karşılayabiliriz. Ancak diğer kamu görevlilerine yaş sınırı getirilmesi kesinlikle kabul edilemez. Biz, bu   konuda sınav prosedürünü tamamlayan öğretmenlerle ilgili olarak, diğer şartları taşımaları kaydıyla yaş sınırlandırmalarının kaldırılması için önerge verdik. Önergemize  desteğinizi bekliyoruz.

Ayrıca, diğer bir önergemizde, istifa eden araştırma görevlilerinin yerine yapılacak atamalarda tanınan iznin öğretim görevlilerine de tanınmasını içermektedir. Meslek yüksekokulları ve yeterli öğretim üyesi bulunmayan lisans bölümlerinde ders verecek öğretim elamanı sıkıntısı çekildiğinden,   bu konuda da önergemize desteğinizi bekliyoruz.

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Paksoy, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak.

Buyurun Sayın Başak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN BAŞAK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinize ve şu anda TRT 3 aracılığıyla bizi evlerinde izleyen tüm vatandaşlarıma saygılarımı, sevgilerimi sunmak istiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 22’nci madde kamu personeline ilişkin hükümleri içermekte. Tabii, bu maddenin içerisinde birçok önemli husus var, birçok önemli nokta var ama bunların içerisinde bence en önemlisi, aydınlık yarınların Türkiye’si için en önemli hususlardan biri üniversitelerin 5 bin adet yeni öğretim görevlisi, araştırma görevlisi personeli istihdam etme hususunun 7 bine çıkarılması ve daha önce 500 olan öğretim görevlisi sayısının da 2 bine çıkarılmasıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, bütçeler neden yapılır ben bunu sizlere sormak istiyorum. Eğitimdeki, sağlıktaki iller arasındaki dengesizliği, bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkını ortadan kaldırmak için yapılır değil mi? İşte Adalet ve Kalkınma Partisinin bu 8’inci bütçesini görüşmekte olduğumuz 2010 yılı malî bütçesinin de başarısının temelinde emin olun bu husus yatmaktadır.

Bizler ne diyorduk? “Doğu ve Güneydoğu geri kalmış.” diyorduk değil mi? “Doğu ve Güneydoğu’da eğitim sorunu var.” diyorduk. “Doğu ve Güneydoğu’da sağlık sorunları var.” diyorduk. “Doğu ve Güneydoğu’da işsizlik ve göç var.” diyorduk. Peki, bu Doğu ve Güneydoğu’daki işsizliğin, göçün, eğitim sorunlarının, sağlık sorunlarının cezasını Türkiye’nin 81 ili 72 milyon vatandaşımız birden ödemiyor muyduk? Nasıl ödüyorduk? İş bulamayan benim Diyarbakır’daki kardeşim, Şanlıurfa’daki kardeşim İstanbul’a göç etmek zorunda kalıyordu, Ankara’ya göç etmek zorunda kalıyordu. Peki ne oluyordu? Çarpık kentleşme oluyordu saygıdeğer milletvekilleri, kapkaç oluyordu, terör oluyordu. İşte, peki, vatandaşın karşısına çıkıp oy isteyen insanlar, bunları çözmekle mükellef değiller mi? Geçmişteki siyasi iktidarlar dâhil biz başta olmak üzere bunun için geldik diyoruz ve sekiz yıldır gece demeden gündüz demeden Sayın Başbakanımızın önderliğinde emin olun bu bahsettiğimiz hususların sadece Güneydoğu’ya değil, sadece Şanlıurfa’ya değil, Türkiye’nin 81 iline yayılması için çalışıyoruz saygıdeğer milletvekilleri.

Bakın, benim seçim bölgem için GAP çok önemli. GAP’a ne yaptığımızı ben yıl bazında istatistikleri belirterek özellikle söylemek istiyorum. Yıl 1999. Hatta evveliyatına gidelim, yıl 1996: yatırım bütçesi içerisinde GAP’a ayrılan yüzde, yüzde 5,9. Yıl 1999, artması lazım değil mi? Kaynaklarımız artıyor, insanlarımızdan vergi topluyoruz ama 1999’da maalesef 5,9’a düşmüş. 2001 Yılında -o krizi hatırlatmak istemiyorum ha- krizin kolay aşılması için emeği geçen herkese ben teşekkür etmek istiyorum -krizi yaratanları burada söylemeyeceğim- kolay atlatılmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, AK PARTİ iktidara gelmiş, bu GAP’a genel bütçe içerisinden ayrılan payı artırmaya başlamış. Yıl 2006, yatırım bütçesinde GAP’a ayrılan para, Şanlıurfa’ya, Diyarbakır’a, Tunceli’ye, Batman’a, Mardin’e ayrılan pay 2006’da yüzde 7,2’ye çıkmış saygıdeğer milletvekilleri.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Gaziantep’e ne kadar, Gaziantep’e?

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Yıl 2009, biz yetmiyoruz, Başbakanımızın önderliğinde çalışmaya devam ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki GAP’a yapılan her yatırım, sadece Doğu ve Güneydoğu’daki işsizliği bitirmeyecek, İstanbul’daki moda atölyelerine kumaş olarak girecek; Antalya’daki otellerin elektrik enerjisi olarak girecek saygıdeğer milletvekilleri. 2009 da yetmiyor. 2009’da yüzde 12’ye çıkmışız. Yetmiyor diyoruz bölge milletvekilleri; Sayın GAP’tan sorumlu Devlet Bakanımızı, Maliye Bakanımızı sıkıştırıyor, Başbakanımızdan ricada bulunuyoruz ve 2010 yılında yüzde 14,4’e ulaşıyoruz saygıdeğer milletvekilleri.

MUSTAFA ÜNAL (Karabük) – Bravo!

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Bakın, GAP Türkiye’nin geleceği dedim. Milletvekili olduğum ilk günden bu yana, Doğu ve Güneydoğu’da bulunan yer altı ve yer üstü hazinelerinin sadece Şanlıurfa’nın hizmetine değil, sadece Doğu ve Güneydoğu’nun hizmetine değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – …Türkiye’deki herkesin hizmetine sunulması için çalışıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, GAP biterse ne olur biliyor musunuz? Hacettepe Üniversitesinde, Karadeniz Teknik Üniversitesinde okuyan genç kardeşim 2 misli burs alacak. GAP biterse ne olur biliyor musunuz? Emeklilerin cebine –ki yakında tasarısını hazırlıyoruz inşallah- ek prim vermek olacak. Bugüne kadar GAP’a yatırılan para yaklaşık olarak 18 milyar dolar. GAP bitmedi. Şu ana kadar GAP’ın elektrik enerjisi olarak bu ülkeye sağladığı katkı 20 milyarın üzerinde. Tam olarak bittiğinde -ki hedefimiz içerisinde, yaklaşık olarak 2012’de bitireceğiz- iki yılda bir GAP bitireceğiz, bu ülkeye GAP hediye edeceğiz.

Sözü fazla uzatmayacağım, 2010 yılı bütçesinin bu ülkenin kardeşlik ortamına, birlik beraberliğine, daha doğrusu 72 milyon insanın aydınlık yarınlarına katkı sunması temennisiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başak.

Şahsı adına Tekirdağ Milletvekili Necip Taylan.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NECİP TAYLAN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu madde kadroların kullanımına ilişkin esasları düzenleyen, aslında her bütçe kanununda var olan bir madde, yıllardan beri var ancak zaman zaman bazı oranlar ve rakamlar değişiyor.

Tasarımızı kısaca ifade etmek gerekirse, 2010 yılı bütçemizde, 2009 yılı bütçemizde de olduğu gibi, emeklilik, ölüm, istifa ve nakil sonucu ayrılan memurların yüzde 25’i kadar bir kadronun açıktan atanması ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarından nakil suretiyle kullanılabilmesi öngörülmektedir. Bununla beraber, kadroların yetersizliği durumunda üniversitelerimize 4 bin diğer kamu kurumlarına da 21 bin ilave kadro imkânı sağlanmaktadır.

Ayrıca, önceki bütçelerden farklı olarak tasarımızın kadro kullanımını düzenleyen 22’nci maddesinin ikinci fıkrasında yaptığımız bir ilaveyle tıbbın yanında diş hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca asistanlık kadrolarına yapılacak atamalar ve 657 sayılı Kanun’un 53’üncü maddesine göre yapılacak özürlü personel atamaları yüzde 25’lik kadro sınırlamasının dışında tutulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz imkânlar ölçüsünde elinden gelenin en iyisini yapma gayreti içindedir. Çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkabilmek, ülkemizin kalkınma ve milletimizin refahı için her şeyden önce insana, eğitime ve bilime yatırım yapmak zorunda olduğumuzun farkındayız. Bu amaçla Hükûmet olarak çağımızın gerektirdiği dinamik sürece uygun, kendisini yenileyen, toplumun ihtiyaçlarına duyarlı, ülke insanını daha fazla dikkate alan, ona yön verebilen, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakından takip eden, çağımızın istihdam anlayışı ve felsefesiyle uyumlu mezunlar yetiştiren, her kademede çağdaş bir eğitim ortamı hazırlama çabası içindeyiz.

İktidarımızda bütçeden en büyük pay, eğitim ve öğretime ayrılmaktadır. Bu, zannediyorum Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bizim İktidarımıza nasip olan bir durumdur. 2002’de 7,5 milyar TL olan millî eğitim bütçemiz, 2010 yılı için 28 milyar 240 milyon TL olarak öngörülmüştür. Tabii, eğitimde yüksek- öğretmin ve üniversitelerimizin önemi çok büyük. Bu alanda da 2002 yılında 2,5 milyar TL olan yükseköğretim bütçemiz, bugün 9,5 milyara yaklaşmıştır. Bunlara ilave olarak, kamu ARGE bütçesi 2002 yılında 57 milyon TL iken, bugün 2 milyar 25 milyon TL’ye, üniversitelerimizin ARGE bütçesi de 86 milyon TL’den 480 milyon TL’ye ulaşmıştır.

Bilim ve düşünce alanında mesafe alabilmek, günümüz teknolojik ve sosyal gelişmelerini milletimizin hizmetine sunabilmek için, ülkemizin millî birlik, beraberlik, huzur ve mutluluğu için samimiyetle ve canla, başla çalışan bir İktidarımız vardır. 40 ilde 76 üniversiteyle aldığımız ülkemiz, Hükûmetimiz döneminde 81 ilimizi de üniversiteye kavuşturmuştur. Bugün 139 üniversitemiz, 100 bin civarında öğretim elemanımız, 3 milyon civarında da öğrencimiz mevcuttur. Her bir üniversitemiz kuruldukları şehirlerin gelişmesine sosyokültürel ve ekonomik açıdan ciddi katkılar sağlamaktadır.

Değerli arkadaşlar, 2010 yılı bütçemiz, üniversitelere personel ve kaynak desteği sağlayan, bilime, araştırmaya önem veren, bu yöndeki çalışmaları destekleyen bir bütçedir. Bu bütçe, öğretim elemanı ihtiyacının hızlı bir şekilde karşılanabilmesi amacıyla, 4 bin memura ilave olarak 7 bin yeni kadro için atama izni vermektedir. Kendi seçim bölgem olan Tekirdağ’dan kısa bir örnek verecek olursam: 2006 yılında kurulan Namık Kemal Üniversitemiz bünyesinde tıp, fen-edebiyat, mühendislik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taylan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

NECİP TAYLAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

…iktisadi idari bilimler ve ziraat fakültesi olmak üzere 5 fakülte, 3 enstitü, 2 yüksekokul, 11 meslek yüksekokulu, 14.826 öğrenci ve 600 personelle eğitimine, öğretimine devam etmektedir. 2006 yılında kurulan üniversitemizin 2007 yılında 148 olan öğretim üyesi sayısı 2009’da 218’e, öğretim yardımcıları sayısı da 202’den 246’ya ulaşmıştır. Bugün, 750 öğrencimizin yüksek lisans ve doktora eğitimine devam ettiği üniversitemizin 2010 yılı bütçesi, yüzde 20’lik bir artışla 59 milyon TL’ye ulaşmıştır.

Sözlerimi tamamlarken değerli milletvekilleri, bütçenin hazırlanmasında emeği geçenlere, siz değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür eder, 2010 yılı bütçemizin ülkemize, halkımıza, milletimize hayırlı olmasını diler, herkese saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taylan.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: OECD işsizlik sıralamasında ülkemiz ne yazık ki 2’nci sırada yer almaktadır. Ayrıca, Türkiye, OECD genelinde işsizlik artış hızının en yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. AKP iktidarları iddiasında ülkemizi teğet geçen ekonomik kriz nedeniyle özel sektörün binlerce işçi çıkardığı ve küçülmeye gittiği bu dönemde kamu kurumlarının da özelleştirilmesi sonucunda işsiz kalan on binlerce vatandaşımız ve ailelerinin işsizlik sorununa çözüm için ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bugün jandarma komutanı bir üsteğmenimizin ödeyemediği kredi kartı borcu nedeniyle beylik tabancısı ile görev yerinde canına kıydığı haberleri benzer durumdaki pek çok vatandaşımızı ve ailesini endişe ve üzüntüye sevk etmiştir.

Özellikle sormak istiyorum: Son iki yıl içerisinde kredi kartı ve diğer borçlarından dolayı canına kıyan vatandaşlarımızın sayısı nedir? Kredi kartı borçlarına ferdî krediler, konut kredileri ve SGK prim borçları da eklendiğinde her bir vatandaşımıza düşen ortalama borç yükü nedir? 2010 yılı içerisinde ödenemez duruma gelen ve gelecek olan söz konusu borçlarla ilgili olarak köklü bir çözüm ve yapılandırma düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz madde özellikle araştırma görevlisi kadrolarının daha çok yeni kurulan üniversitelerde kullanılmasını öngörmektedir. Ancak eskiden kurulmuş birçok üniversitemizde araştırma görevlisi kadroları dolmuş ve birçok bölümde uygulamalı dersler kadro yetersizliği nedeniyle yapılamaz hâle gelmiştir. Dolayısıyla öngörülen kadroların bir kısmının eskiden kurulmuş üniversitelerimize ayrılması sağlanabilir mi? Bu konudaki düşüncenizi öğrenebilir miyim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: Tokat ili için TÜİK, işsizlik oranını 5,9 olarak açıklamıştır. Ancak Tokat’ta, Tokat ilinde her gün işletmeler, iş yerleri kapanıyor. İnsanlar işsiz kalıyor. Bilhassa üniversite mezunları arasında büyük işsizlik var. İnsanlar işsizlik dolayısıyla Tokat’ı terk edip başka illere göç ediyorlar, nüfus devamlı olarak düşüyor ancak işsizlik oranı bu durumla ters düşüyor. Acaba, TÜİK sizce doğru bir istatistik mi yaptı, yoksa bir yerde bir yanlış, bir eksik mi var? Gerçeği söylemezseniz, Tokatlı “Herkesin çocuğu işe girdi, benim çocuğum işsiz kaldı.” diye siyasilerin karşısına gelecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Personel giderlerinde artış yüzde 7,2 oranında öngörülmesine, enflasyon hedefi de yüzde 5,3 olarak öngörülmesine rağmen, memura yüzde 2,5 artı yüzde 2,5 zam teklif edilmesi, kamu çalışanlarına karşı Hükûmetin tutumunu ortaya koymuştur.

Şimdi, kriz dönemlerinde piyasanın canlanması için tüketimin artırılması gerektiği ortada değil mi? Nakit girişi açısından soruyorum. Bu da en hızlı ve sağlıklı, kamu harcamalarının artırılması, aynı zamanda buna bağlı olarak da kamu çalışanlarının ücretlerinin artırılması sonucunu doğurmaz mı? Yoksa kamu çalışanları bankalardan kredi alarak mı yani borçlanarak mı hedefi gerçekleştirecektir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bukan…

AHMET BUKAN (Çankırı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

5.500 adet eski üniversitelere ait ilan edilmemiş ve atama yapılmamış akademik kadro bulunmaktadır. Yeni üniversiteler için bütçeden ödenek ayrılan 7 bin kadro eski atama yapılmamış kadroları içeriyor mu içermiyor mu?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bukan.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Birinci sorudan başlayacağım. Değerli arkadaşlar, işsizlik bütün dünyada yükseliyor. Küresel krizle birlikte, maalesef, kaçınılmaz olarak birçok ülkede işsizlik oranları 2’ye katlanmıştır. Yine, müsaade ederseniz bir iki örnek vermek istiyorum.

Bakın, kriz öncesi 2007 yılıyla 2009 yılı sonunu “İşsizlik oranlarında kaç puanlık bir artış var?” diye karşılaştırmam gerekirse: Bakın, Amerika’da yüzde 4,6’dan yüzde 10’a. Hadi vazgeçtik bazı çok aşırı ülkeleri yani Letonya, Litvanya’yı ülke olarak kabul etmeyen arkadaşlarımız var. İrlanda’da yüzde 4,6’dan yüzde 12’ye. İzlanda, vazgeçelim ondan da o da bir kriz ülkesi, İngiltere mesela, yüzde 5,4’ten yüzde 8’in üstüne; Macaristan’da yine yüzde 9,9’un üstüne; Güney Afrika’da… Yani ben, sizi çok fazla da rakamlara boğmak istemiyorum ama bütün dünya aşağı yukarı… Bakın, ben Çin’deydim yazın, yanlış hatırlamıyorsam eylül ayıydı, Çin’e gittim, Maliye Bakanıyla bir araya geldik, dedim ki: “Siz krizden fazla etkilenmediniz, büyümeniz çok yüksek seyrediyor.” “Sorma…” dedi 20 milyon…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakanım, bunlar bizi ilgilendirmiyor ki. Siz ne yapacaksınız, bunu bir söyleyin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Oraya da geleceğim.

Önce bir şunu tespit edelim: OECD ülkeleri arasında işsizliğin en hızlı arttığı ülke Türkiye değil değerli arkadaşlar. En yükseklerden bir tanesiyiz ama en hızlı artan ülke değil. Bakın, Amerika bizim iki…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir istisna var.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) –  Şimdi, biz ne yapacağız, oraya gelelim, önemli olan da bu, değerli arkadaşlar. Biz, her şeyden önce iki tane istihdam paketi açıkladık. Bu istihdam paketleri çerçevesinde şu tedbirleri aldık: Gençlerin, kadınların istihdamı için teşvik getirdik; bu, çok önemli.

İkincisi: Değerli arkadaşlar, bakın, bu dönemde GAP, DAP, KOP gibi projelere, kriz dönemi olmasına rağmen daha fazla kaynak aktardık, 2010 yılında bu kaynakları daha da artıracağız. Bakın, bunlar istihdam yoğun projeler. Eğer hakikaten GAP İdaresinin öngördüğü gibi, Devlet Planlama Teşkilatının öngördüğü gibi örneğin, 1,8 milyon hektarlık GAP bölgesindeki alan sulanırsa bu proje sonucunda ve hektar başına beklendiği gibi, hadi bırakalım 3 kişiyi bir kenara, 1 kişi dahi istihdam edilse Güneydoğu Anadolu’ya göç olur. Yani Güneydoğu…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Barak Ovası hâlâ duruyor, orada hiçbir şey yok. On yıldır duruyor, sizden evvel de duruyordu.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, Barak Ovası için şu anda çalışılıyor.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, müsaade ederseniz, bir soru sordunuz…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin, konuşalım. Bakın, soru sordunuz.

Değerli kardeşim, yani Gaziantep’te Barak Ovası için de çalışıyoruz, onu da bilmende fayda var.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, işsizliği çözmenin birkaç boyutu var. İşsizlik, bakın… Uzun dönemde, eğitimde sadece Türkiye'nin ihtiyacı olan nitelik değil, dünyanın ihtiyacı olan meslekler boyutuyla çalışılması lazım. Bu, çok uzun vadeli bir projedir. İkinci boyutu, orta dönemli çözümler vardır. İşte burada, GAP, DAP gibi projeler çok önemlidir. Çok kısa vadede yapılması gereken ve yaptığımız, meslek edindirme kurslarıdır, staj imkânlarıdır. Bunların hepsini sağladık değerli arkadaşlarım. Aktif iş gücü politikaları dediğimiz aktif iş gücü politikalarını uyguluyoruz şu anda ve inanın, göreceksiniz bunların etkilerini zamanla.

Şimdi burada, Türkiye’de maalesef işsizlerin yüzde 57’si –en son rakamı konuşuyorum- lise altı eğitime sahiptir, lise altı ve dünyayla rekabet etmek zorundayız. Dünyayla lise altı eğitimle rekabet edemeyiz. O nedenle de işin eğitim boyutu var, işin bölgesel kalkınma boyutu var, bir de teşvik boyutu var. Bakın, yatırım olmadan, üretim olmadan işsizliği biz tabii ki azaltamayız ve o nedenledir ki bakın, kurumlar vergisini ülkenin neredeyse büyük bir kısmında yüzde 2’ye kadar indiriyoruz, yeter ki gelinsin, yatırım yapılsın, istihdam sağlansın. O nedenle, yapılması gerekenlerin hepsini yapıyoruz ama şu bir gerçek, Türkiye’de genç bir nüfus var, Türkiye’de tarımdan kayış var değerli arkadaşlar. Siz de burada iktidarda olsanız, biz de olsak, bu yapısal sorunlar duruyor. Mesleksizlik önemli bir yapısal sorundur. Onun için, olaya o şekilde bakmak lazım.

Kredi kartı borçlarıyla ilgili olarak…

Vaktim var mı Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Otuz saniyeniz var.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, burada da en kalıcı çözüm, tabii ki finansman maliyetini aşağıya çekmektir. O nedenle bu bütçeyi bu şekilde hazırladık. Faiz hadlerini eğer biz tek haneye yakın, yüzde 10’lara yakın bir seviyede tutarsak kredi kartı kullananların faiz ödeme yükü ciddi bir şekilde aşağı gelir, aşağıda kalır. Bu önemli bir boyuttur ama şunu da söyleyeyim, bunu söyledim diye de eleştiriliyorum, ben sadece diyorum ki: Bakın, Türkiye eğer başka ülkelere göre avantajlı bir konumdaysa hane halkının, vatandaşların finans sektörüne olan borcu nispi olarak -bakın nispi olarak- düşüktür. Yani, karşılaştırma için söylüyorum, öbür ülkeler için 2008-2009 rakamı yok: 2007 yılında örneğin, Türkiye’de hane halkı borcunun millî gelire oranı yüzde 11’di, Doğu Avrupa ülkelerinde yüzde 27’ydi, Batı Avrupa ülkelerinde yüzde 56’ydı. Batı’nın gelişmiş ülkelerinde, İngiltere’de, Amerika’da yüzde 90’ın üzerindeydi. Şimdi faizler düştü. Faizin düşüşüyle birlikte, eğer hane halkının yükümlülükleri de öbür ülkelere göre düşükse bu bir miktar rahatlama sağlar ama her zaman bu aldığı borcu geri ödemede sıkıntıya düşen, hesabını kitabını yapmayanlar da çıkacaktır yani bunu da normal karşılamak lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin ikinci fıkrasına, “Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca asistan kadrolarına yapılacak atamalar,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının ilgili mevzuatları uyarınca vergi ve sosyal güvenlik alanlarında münhasıran teftiş, denetim ve soruşturma görevlerini yerine getirmek amacıyla ihdas edilmiş kadrolarından yardımcı ve stajyer kadrolarına yapılacak atamalar,” ibaresinin eklenmesini; anılan maddenin birinci, üçüncü, beşinci ve yedinci fıkralarında geçen “yüzde 25” ibaresinin, “yüzde 50” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

             Bekir Bozdağ                          Mustafa Elitaş                         Mehmet Ceylan

                  Yozgat                                    Kayseri                                    Karabük

 

                                   Fazilet D. Çığlık                           Fatoş Gürkan

                                         Erzurum                                      Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekle olan 442 sıra sayılı Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin:

- birinci fıkrasına "İlgili sınav prosedürünü tamamladığı halde yeterli kadro bulunmaması sebebiyle ataması yapılamayan öğretmenler, diğer şartları taşıması kaydıyla yaş sınırlandırılmasına tabi olmaksızın öğretmen kadrolarına atanabilirler." cümlesinin,

-beşinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan parantez içi ifadede geçen "Araştırma görevlisi" ibaresinden sonra gelmek üzere, "ve öğretim görevlisi" ibaresinin

eklenmesini arz ve talep ederiz.

                  Mustafa Kalaycı                  Oktay Vural                M. Akif Paksoy

                          Konya                               İzmir                      Kahramanmaraş

                     Metin Ergun                     Hasan Çalış                 K. Erdal Sipahi

                          Muğla                            Karaman                           İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "emniyet hizmetleri sınıfında bulunan kadrolara yapılacak atamalar" ibaresinin “emniyet hizmetleri sınıfı ile eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfında bulunan kadrolara yapılacak atamalar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                      Harun Öztürk                Mustafa Vural                Hüseyin Pazarcı

                             İzmir                             Adana                            Balıkesir

                       Recai Birgün             Ayşe Jale Ağırbaş              Emrehan Halıcı

                             İzmir                           İstanbul                            Ankara

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

22 nci maddenin birinci fıkrasında yer alan ve yıl içinde emeklilik, ölüm ve diğer sebeplerle boşalan öğretmen kadrolarına yüzde 25 oranında atama izni veren düzenleme Milli Eğitim Bakanlığının ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Nitekim, bu konuda 2009 yılı bütçesinde yer alan kısıtlayıcı hükmü aşabilmek için TBMM 24.11.2009 tarih ve 5927 sayılı kanunu kabul etmek durumunda kalmıştır.

Önümüzdeki 2010 yılı içinde de parlamentonun benzer bir düzenleme yapma ihtiyacı ile meşgul edilmemesi için işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

22 nci maddenin birinci fıkrasında yer alan atama konusundaki kısıtlamadan muaf tutulanlar, anılan maddenin ikinci fıkrasında sayılmıştır. İkinci fıkradakiler incelenirse, öğretmenlerin de emniyet hizmetleri sınıfındakiler gibi bu gruba dahil edilmesi hem hizmet gereklerine hem de adalete uygun olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekle olan 442 sıra sayılı Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin:

- birinci fıkrasına "İlgili sınav prosedürünü tamamladığı halde yeterli kadro bulunmaması sebebiyle ataması yapılamayan öğretmenler, diğer şartları taşıması kaydıyla yaş sınırlandırılmasına tabi olmaksızın öğretmen kadrolarına atanabilirler.” cümlesinin,

 

- beşinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan parantez içi ifadede geçen "Araştırma görevlisi" ibaresinden sonra gelmek üzere, "ve öğretim görevlisi" ibaresinin

eklenmesini arz ve talep ederiz.

                                                                        Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Gerekli sınav prosedürünü tamamladığı halde yeterli kadro olmaması sebebiyle ataması yapılamayan öğretmenlerin, bu süre içinde atanmayı beklerken yaşları da ilerlemekledir. Öğretmen Atama Yönetmeliğinde öğretmen olarak atanabilmek için öngörülen 40 yaşı sınırı, öğretmen adaylarının mağduriyetine yol açmakladır. Birinci fıkrada öngörülen düzenleme ile sınav tarihinde yaş şartını taşıyanların, atanmaları sırasında 40 yaşını geçmiş olsa bile diğer şartları taşıması kaydıyla atamasının yapılabilmesi amaçlanmaktadır.

Beşinci fıkrada önerilen düzenleme ile de meslek yüksek okulları ve yeterli öğretim üyesi bulunmayan lisans bölümlerinde ders verecek öğretim elemanı sıkıntısı sorununun çözümü amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin ikinci fıkrasına, "Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca asistan kadrolarına yapılacak atamalar," ibaresinden sonra gelmek üzere "Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının ilgili mevzuatları uyarınca vergi ve sosyal güvenlik alanlarında münhasıran teftiş, denetim ve soruşturma görevlerini yerine getirmek amacıyla ihdas edilmiş kadrolarından yardımcı ve stajyer kadrolarına yapılacak atamalar," ibaresinin eklenmesini; anılan maddenin birinci, üçüncü, beşinci ve yedinci fıkralarında geçen "yüzde 25" ibaresinin, "yüzde 50" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.     

                                                                        Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı istihdam ile mücadelede başarı kazanılması ve kayıt dışılığın azaltılması; kurumlar arası işbirliği ve eşgüdümün sağlanması ve etkin bir denetim sisteminin oluşturulmasında yatmaktadır. 2008-2010 dönemini kapsayan Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı çerçevesinde denetim kapasitesini güçlendirmek ve yaptırımların caydırıcılığını artırmak ve bu amaçla denetim kapasitesini geliştirmek bu stratejinin temel hedeflerinden biri olarak belirlenmiştir.

Bu anlamda, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığında vergi ve sosyal güvenlik alanlarında münhasıran teftiş, denetim ve soruşturma görevlerini yerine getirmekle yetkili ve bu amaçla ihdas edilmiş kadrolarından yardımcı ve stajyer unvanlı kadrolarından (maliye müfettiş yardımcısı, hesap uzman yardımcısı, stajyer gelirler kontrolörü, sosyal güvenlik müfettiş yardımcısı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettiş yardımcısı, iş müfettişi yardımcısı, vergi denetmen yardımcısı) boş bulunanlara yapılacak atamalar da konulan bu istisna maddesi ile bütçe kanunu tasarısında öngörülen sayı sınırlamaları dışına çıkarılmaktadır.

Öte yandan Kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini teminen personel ihtiyacının karşılanmasındaki sorunlarının aşılabilmesine katkı sağlamak amacıyla anılan fıkralarda geçen yüzde 25 ibareleri, yüzde 50 olarak değiştirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyen… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.58

 

 

 

 

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.07

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

23’üncü maddeyi okutuyorum:

Sözleşmeli personele ilişkin esaslar

MADDE 23 – (1) 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşlarında, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ile 27/6//1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 7 nci maddesinde belirtilen mevzuat kapsamında, 2009 yılındaki vizeli mevcut pozisyon ve tip sözleşme örnekleri yeni bir vize yapılmasına gerek kalmaksızın 2010 yılında kullanılmaya devam olunur. Bu pozisyonlarda 2009 yılında istihdam edilen personelden, 2010 yılında görevlerine devam etmeleri uygun görülenlerle, mevcut sözleşme ücretlerine 2010 yılı için mevzuat uyarınca yapılacak artışlar ilave edilmek suretiyle yeni sözleşme yapılır.

(2) Kanun, uluslararası anlaşma, Bakanlar Kurulu kararı veya yılı programıyla kurulması veya genişletilmesi öngörülen birimler ile hizmetin gerektirdiği zorunlu haller için, yılı ödeneğini aşmamak kaydıyla yapılacak yeni vizeler dışında, 2009 yılı sözleşmeli personel pozisyon sayıları hiçbir şekilde aşılamaz.

(3) Belediyeler, il özel idareleri ve mahalli idare birlikleri ile bunların müessese ve işletmelerinde, 5393 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi çerçevesinde sözleşmeli personel istihdamı mümkün olan hizmetlerde (anılan maddenin dördüncü fıkrasında sayılan unvanların dışında olmak ve o hizmet için ihdas edilmiş kadro bulunmamak kaydıyla kısmi süreli olarak çalıştırılacak sözleşmeli personel hariç) 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre ayrıca sözleşmeli personel istihdam edilemez.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Tansel Barış.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasası Tasarısı’nın 23’üncü maddesi olan “Sözleşmeli personele ilişkin esaslar” üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyete saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların pozisyonları memur, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçi kadroları olmak üzere dört kategoride toplanmıştır. Bu kategorilerin içerisinde yer alan sözleşmeli personel hakkında söz almış bulunuyorum.

Devlet Bakanlığının açıklamalarına göre, genel ve özel bütçeli idareler, sosyal güvenlik kurumları, döner sermayeli kuruluşlar ve kefalet sandıklarına ait kadro ve pozisyonlarda toplam 2 milyon 181 personelin çalıştığı, bunların 1 milyon 720 bini memur, 109 bini taşrada olmak üzere, 155 bin sözleşmeli personel ve 75 bin işçi çalışmaktadır. Bu kategoriler içerisinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin “Sözleşmeli personel” başlıklı (B) bendine göre çalıştırılanların içler acısı durumunu sizlerin takdirlerine sunacağım.

Nedir bu kısaca 4/B olarak adlandırılan sözleşmeli personel? Kimlere denir 4/B? “Kalkınma planı, yıllık program ve iş programlarında yer alan önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliği için şart olan, zorunlu ve istisnai hallere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde geçici olarak sözleşme ile çalıştırılmasına karar verilen ve işçi sayılmayan kamu hizmeti görevlileridir." diye tarif edilmiştir. Ne güzel. Tarifinden de anlaşılacağı gibi, uzmanlık isteyen, özel ihtisas bilgisi isteyen işler için iyi niyetle düşünülmüş bir düzenleme. Uzmanlık ve ihtisas isteyen işler için düşünülmüş olmasına karşın, AKP İktidarında, uzmanlık ve ihtisas isteyen işler için 4/B şeklinde istihdam edilenler, âdeta, çağdaş köle hâline dönüştürülmüştür.

Yedi yıllık AKP İktidarında, adalet, liyakat ve kariyer bir kenara itilerek, devlet memurluğu yerine, herhangi bir hakkı olmayan, tüm hak ve sorumlulukları birer yıllık uzatmayla imzaladığı sözleşme metniyle sınırlı kalan, kadrosu olmayan, işçi de sayılmayan, 4/B şeklinde istihdam edilen kamu görevlisi istihdamı, âdeta, planlı ve programlı bir şekilde yaygınlaştırılmıştır.

AKP İktidarının birinci yılında istihdam edilen 4/B sözleşmeli personel 4.330 iken aradan geçen yedi yıllık süreçte bu sayı 155.217’yi aşmıştır. Demek ki, AKP İktidarı, aradan geçen yedi yıllık bu süreç içerisinde 4/B sözleşmeli personel istihdamında özel bir gayret içinde olmuştur. AKP İktidarının sözleşmeli personel çalıştırma ısrarının altında acaba neler yatmaktadır?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözleşmeli personele imzalatılan sözleşme maddelerinden sizlere birkaç örnek vermek istiyorum ve bu durumda AKP İktidarının bu konuya bakış açısını da sizlerin takdirlerine sunuyorum.

Sözleşme maddelerinin içerisinde 3’üncü maddenin ikinci fıkrasında yer alan “Ayrıca, ilgili kendisine verilen işleri bitirene kadar normal çalışma saatleri dışında da çalışmak zorundadır. Normal çalışma saatleri dışında veya tatil günlerinde yapacağı çalışmalar karşılığında ilgiliye herhangi bir ek ücret ödenmez.” Daha bitmedi. “Kişinin bir ay önce ihbar etmek şartıyla sebep göstermeksizin sözleşmesi feshedilebilir.” Evet, “sebep göstermeksizin” deniliyor.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’mızın 49’uncu maddesi ne diyor: “Devlet, çalışanlarının hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.”

Peki, sayın milletvekilleri, bu sözleşmelerde hayat seviyesi yükseltiliyor mu 4/B çalışanlarında? Çalışma barışını sağlamak mümkün mü? İşsizleri korumak nerede? Tabii ki, işsizleri korumak derken, bir yıl içerisinde de işsizlere 1 milyon kişi daha eklendiğini de burada belirtmek istiyorum.

Anayasa maddesi böyle derken, 155 bin kişiye yapılan çağdaş kölelik muamelesini içinize sindirebiliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Vicdanlarınız sızlamıyor mu? Ateş düştüğü yeri yakar elbette. Peki, sayın milletvekilleri, sizin çocuklarınızın bu ateşin içinde olmasını ister misiniz? Aynı işi yapan 2 kişiden biri kadrolu, her haktan yararlanabiliyor, diğeri hiçbir haktan yararlanmayıp köle gibi çalıştırılıyor değerli arkadaşlarım. Bu, ayrımcılık değil de nedir? Adalet, hak, hukuk nerede? Yoksa, sayın milletvekilleri, burada başka bir hesap mı var?

2002 yılında istihdam edilen 4/B’li sözleşmeli sayısı 4.330 iken bu rakam yedi yıllık süreçte 155 bine çıkarıldı. Niyet, zamanla tüm devlet memurlarını 4/B kategorisine geçirmek mi istiyorsunuz? Niyetiniz, bu insanları her yıl sözleşme imzalarken peşinizden koşturtmak mı istiyorsunuz? Yoksa, niyetiniz, bu insanları baskıyla AKP’li yapmak mı istiyorsunuz? 155 bin 4/B’li, 4/C’li toplam 1 milyon seçmen yapıyor. Hesap bu mu arkadaşlar?

Daha bitmedi. Değerli arkadaşlarım, eş ve çocuklarının ağır hastalık geçirmesi hâlinde bile refakat izni hakları bulunmamakta, otuz günü aşan hastalık izinleri işlem görmezken bu durum fesih nedeni olabilmektedir, “Sözleşmeli personelin istihdam gerekçesi ortadan kalktı.” denilerek hizmet akdi sona erdirilmektedir. Her yıl sözleşme yenilemek durumumda kalınırken hizmet sözleşmesi için her yıl damga vergisi ödemek zorunda kalmaktadırlar. Sözleşmeli personel, aile, çocuk, giyim yardımı gibi sosyal haklardan faydalanamıyor. Atama ve nakil hakları, eş durumu tayin hakları, görevde yükselme ve unvan değişikliği, maalesef bu tip hakları da yoktur.

Değerli milletvekilleri, 4/B’li personellerin yaşadıkları bu sıkıntılar kamu hizmetinin verimliliği ve kalitesini de olumsuz yönde etkilemektedir.

Peki, 4/C’liler ne hâlde acaba? 4/C statüsünde istihdam edilen geçici personeller ise kamu kurum ve kuruluşlarında bilfiil çalışan diğer, kadrolu ve sözleşmeli personelle aynı işi yapmalarına rağmen maaş ve özlük hakları bakımından onların sahip olduğu haklara maalesef sahip değiller. Asgari ücret düzeyinde maaş alan, işten çıkarıldıklarında ise tazminat hakkı ve güvenceleri bulunmayan 4/C’li personelin özlük ve sosyal hakları ile ücretleri birkaç maddeden ibaret olan ve insan haklarına aykırı hükümler içeren sözleşmelerle belirlenmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu itibarla, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan fakat mali, özlük ve sosyal haklar bakımından farklı uygulamalara tabi tutulan 4/B statüsündeki personellerin kadroya geçirilmesini, 4/C’de çalışanların ise mali, sosyal ve özlük haklarının iyileştirilmesi için sizlerin de desteklerini bekliyoruz elbette.

Sayın milletvekilleri, ben bu duygu ve düşüncelerimle bütçenin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum ve hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Barış, çok teşekkür ederim.

Şahsı adına Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan.

Sayın Bukan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET BUKAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin sözleşmeli personele ilişkin esasları düzenleyen 23’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin de bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti devleti sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal hukuk devleti ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ve toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içerisinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içerisinde gelişmesi için sosyal, iktisadi ve mali tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyen ve millî gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı, kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimi uygulayan devlet demektir. Yine Anayasa Mahkemesi bir başka kararında sosyal devlet kavramının şöyle anlaşılması gerektiğini belirtir: “Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi  sağlamakla yükümlü devlet demektir.”

657 sayılı Yasa ise önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliği için şart olan, zaruri ve istisnai hâllere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde sözleşmeli personel çalıştırılmasına müsaade etmiştir. Ancak Anayasa ve 657 sayılı Yasa’ya rağmen Hükûmetiniz, kamu personelini hukuk devletine yakışmayacak şekilde sözleşmeli ve kadrolu olarak ayırmakta, yasada istisnai ve geçici olmak şartıyla izin verilen bu uygulamayı genelleştirerek sürekli kılmaktadır. Özellikle Millî Eğitim ve Sağlık bakanlıklarının başını çektiği bu uygulama tüm kamu kurum ve kuruluşlarında hızla yayılmaktadır. Anayasa’da belirtilen biraz önce okuduğum sosyal hukuk devleti ilkesi bunun neresindedir? Sözleşmeli personel istihdamına bir göz attığımızda birden fazla pozisyon görmekteyiz. Hatta Hükûmetinizde, sözleşmeli uygulaması da yeterli gelmemekte, ücretli öğretmen, vekil ebe, sözleşmeli hemşire istihdamı yoluna da gidilmektedir.

Özlük ve mali hakları birbirinden farklı çok çeşitli pozisyonlarda personel istihdamı neticede kamu yönetiminde kargaşaya neden olmaktadır, Anayasa’mızda belirtilen sosyal hukuk devleti tanımına da uyulmamaktadır. Bizce Hükûmet bunu yaparken tek bir şeyi istiyor, o da çalışanlara gözdağı vermek, kendi haklarını savunamayan bir topluluk hâline getirmek ve konuşmayan, düşünmeyen “Ben ne dersem onu yapın, başka bir şeye gerek yok.” diyen bir köleler topluluğu oluşturmak Hükûmetin görevi sayılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bir defa sözleşmeli personele tayin hakkı verilmemekte, özellikle eş durumu tayin hakkından mahrum edilen personelin aile bütünlükleri parçalanmakta, evli olup farklı illerde çalışan personel eşi veyahut işi arasında tercihe zorlanmaktadır. Bekâr personel ise bu şartlarda evlenmeye dahi cesaret edememekte, hiçbir iş gücü kaybına ve maliyet artışına sebep olmayan becayiş hakkı dahi sözleşmeli personele tanınmamaktadır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/B bendine göre atanan sağlık memurları ülkemiz genelinde görev yaptıklarında değişik sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Aynı kurumda aynı unvanla görev yapan emsali devlet memurlarıyla aralarında özlük haklarından kaynaklanan farklı uygulamalardan dolayı mağduriyetler ortaya çıkmaktadır. Bunları sıralayacak olursak; 4/B maddesine göre yerleştirilen sağlık memurlarının sözleşmeleri görev yapacakları kurumlar aracılığıyla yapılmıştır. Bu uygulama sebebiyle, bazı kurumlarda idareci konumunda bulunan personelin şahsi inisiyatifleri esas teşkil eder konuma gelmiştir. Hastaneler arasında uygulama farklılıkları oluşmuştur.

Gene 4/B maddesine göre sağlık personelinin atamaları yapılırken eş durumunun dikkate alınmaması birçok sorunu yanında getirmektedir.

Sağlık personeli diğer personellerle aynı haklara sahip olmasına rağmen, giyecek yardımı gibi birçok mali haklardan da yoksun bırakılmıştır.

Gene 4/B maddesine göre yerleştirilen sağlık personelleri doğum yaptığı zaman doğum izninde görev yaptığı kurumdan maaş alamamaktadır. Bu konunun düzeltilmesi gerekmektedir.

Yukarıda kısa maddeler hâlinde ifade ettiğim sorunlar 4/B maddesine göre atanan sağlık personelinin sorunlarıydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bukan, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

AHMET BUKAN (Devamla) – Şimdi de sözleşmeli öğretmenlerin sorunlarından bahsetmek istiyorum.

Sözleşmeli öğretmenler eş durumundan il emrine veriliyor, eşler aynı ilde birbirinden uzak yerlerde, farklı ilçelere atanıyorlar. Sözleşmeli personel otuz günden fazla rapor alamıyor. Sözleşmeli öğretmenler askerlik işlemlerini öğretmen olaraktan yapamıyorlar. Sözleşmeli öğretmenlerle kadrolu öğretmenler arasında mali konularda birçok farklılıklar bulunmaktadır. Millî Eğitim Bakanı “Kadrolu öğretmenlerle sözleşmeli öğretmenler arasında fark yok.” diyedursun, farklılıklar zaman içerisinde daha da çok netleşiyor, üstelik bu farklılıklar Bakanlığın kendi tarafından resmî yazıyla da belgeleniyor.

Bunun yanı sıra, diğer sözleşmeli personelin sorunlarından da biraz bahsetmek istiyorum.

Sözleşmeli personeller arasında da farklı ücretler uygulanmaktadır. Aynı statüde aynı görevi yapan personel arasındaki ücret farklılıkları iş barışını zedelemekte ve Anayasa’mızın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Bu personellere kadro ve terfi imkânı verilmeyerek görevde yükselme hakkı engellenmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2010 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bukan, teşekkür ederim.

Şahsı adına, Tokat Milletvekili Hüseyin Gülsün.

Sayın Gülsün, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN GÜLSÜN (Tokat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Maddeyle, 2010 yılında sözleşmeli personele ilişkin esaslar belirlenmektedir. Hepinizin bildiği gibi, sözleşmeli statüde görev yapan personel kamudaki istihdamın önemli bir kesimini oluşturmaktadır. “4B”li olarak da bilinen sözleşmeli personel, Bakanlar Kurulunca belirlenen esas ve usuller çerçevesinde, kurumun teklifi ve Devlet Personel Başkanlığının görüşü üzerine Maliye Bakanlığınca vizelenen pozisyonlarda çalıştırılan kamu görevlileridir; yine, sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin esaslar çerçevesinde yürütülmektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; personel istihdamının çok önemli olduğu, ülkemizin geleceği için kalifiye eleman yetiştirmenin zorunlu olduğu kanaatindeyim. Bu yüzden, mesleki teknik eğitimle ilgili önemli bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Mesleki teknik eğitimde teknik eğitim fakültelerinin çok önemli bir payı vardır. Yıllarca, endüstri meslek liseleri, teknik liseler, çıraklık eğitim merkezleri, kız meslek liselerinin eğitim öğretiminden bu fakülteleri bitirenler sorumlu idiler fakat 1999 yılından itibaren nereden geldiğini bilmediğimiz katsayı uygulaması sonucu sınavla kayıt yapılan meslek liseleri boşalmış, önü kapatılan bu okullarımız nitelikli öğrenci yetiştiremez konuma gelmiştir. Sadece öğretmen yetiştirmek üzere kurulan teknik eğitim fakülteleri mezunlarının ancak yüzde 3’ü öğretmen olmuş, yüzde 97’si ise farklı yerlerde çalışmak zorunda kalmıştır. Ancak, ciddi bir teknik eğitim almalarına rağmen kendilerine ne teknisyen ne tekniker ne de mühendis unvanı verilmiştir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, yaklaşık bir ay önce teknik eğitim fakülteleri kapatılarak yerine teknoloji fakülteleri kurulmuştur. 2010 yılı itibarıyla eğitime başlayacak olan teknoloji fakülteleri, günümüz teknolojisini takip ederek ülkemizin geleceğinin teminatı olan gençlerimizi muasır medeniyetler seviyesinde oluşturmaya öncülük edecek, atölyede, iş başında uygulama mühendisi olacaklardır. Teknik eğitim fakülteleri ise 2014 yılına kadar mevcut öğrencileri mezun edecek ve bundan sonra fiilen kapatılmış olacaktır. Teknoloji fakültelerini bitiren, branşlarına göre uygulama mühendisi olacaktır. Böylece tüm Avrupa ve gelişmiş ülkelerle uyum sağlanmış, akredite imkânı sağlanmış olacaktır. Peki, bu ne getirecektir? Değerli arkadaşlar, kırk yıllık bir özlem kısmen giderilmiş, meslek öğrenerek bir yüksekokul bitirmek isteyen öğrencilerin meslek liselerinde okumaları teşvik edilmiş olacaktır. Mesleki teknik eğitime nitelik kazandırmak, kaliteli ara eleman yetiştirilmesi istihdamda kaliteli insan gücünü sağlamış olacaktır.

Sanayide en büyük sorun mesleğini iyi yapan ara eleman eksikliğimizi hepimiz biliyoruz. Bu eksikliği gidermek için de meslek liselerini cazip hâle getirip on yıl öncesindeki gibi, özel yetenekli, eli işe yatkın öğrencileri alıp yükseköğrenimde önlerini açmakla mümkün olacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi teknoloji fakülteleri kuruldu. Kat sayı hadisesi kısmen halledildi. İnşallah 2010 yılından itibaren endüstri meslek liseleri, teknik liseler, ticaret liseleri, kız meslek liseleri yoğun bir şekilde tercih edilecektir. Şimdiye kadar teknik eğitim fakültelerinden mezun olup unvansızlık sıkıntısı çeken teknik öğretmenlerin de teknoloji fakültelerine adaptasyonu yüce heyetiniz tarafından halledilirse binlerce kişinin beklentisi halledilmiş olacak.

Teknoloji fakültelerinin kurulmasında emeği geçen başta Başbakanımız, Bakanlarımız, YÖK Başkanımız ve YÖK kurulu üyeleri, özellikle Prof. Dr. Durmuş Günay ve teknik eğitim fakülteleri dekanlarına, teknik eğitim fakültesi vakıfları, dernekleri ve sivil toplum örgütlerine ve tüm teknik öğretmenlere teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gülsün, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

HÜSEYİN GÜLSÜN (Devamla) - Bu duygu ve dileklerimle 2010 yılı bütçe kanununun ülkemize hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, muhtarlarla ilgili sorduğum soruya süreniz bittiğinden dolayı yanıt alamadım. 90 lira dediniz 2002’de, 330 lira… 2002’de 90 lira maaş aldığı zaman bir muhtar 60 lira BAĞ-KUR primi ödüyordu, yani 30 lira kendisine para kalıyordu, üçte 1’i. Şimdi ise 330 lira maaş alıyor, 290 lira BAĞ-KUR primi ödüyor, yine 30 lira kalıyor. 330’un onda 1’i aşağı yukarı.

Bu nedenle, muhtarların maaşlarında mutlaka ve mutlaka, özlük haklarında -sekiz yıldır bunu söylüyoruz ama- bir iyileştirme yapmak zorundayız. Ben bir kez daha tüm Meclisin dikkatine sunuyorum, şahsınızın ve tüm arkadaşların dikkatine çünkü hepimiz “muhtar amca, muhtar baba” diyoruz ama sadece babalık yapmıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum; bilindiği gibi KOBİ politikasının özü mevcut KOBİ’lerin büyümesi ve yeni KOBİ’lerin pazara girebilmesidir. Buna göre, nakit yönetimi, iş planı hazırlanması, küresel ekonomiyi takip edebilme gibi konularda KOBİ’lerin problemlerinin çözümüyle ilgili olarak Hükûmetinizin ne gibi çalışmaları vardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Enöz…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan ve kendi isteğiyle işinden ayrılan uzman erbaşların diğer kamu kurum ve kuruluşlarına geçişlerinde birtakım zorluklar yaşanıyor kadro yetersizliği nedeniyle ve atamaları gecikiyor. Bu konuda mağdur olan bu insanların atamaları için bir tedbir düşünülüyor mu ve kaç uzman erbaş bu konuda bekliyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enöz.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Adana, Mersin, Bursa gibi iç göçlerden en fazla etkilenen ve ziyan gören ve buna bağlı olarak da işsizliğin yükseldiği illerimizde iç göçün sıkıntılarının azaltılması için söz konusu bu illerimize ekonomik ve sosyal açıdan farklı proje ve yatırımlarla özel destekler öngörmekte misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye’nin IMF’ye olan borcunu azaltmakla övünüyorsunuz. Ayrıca da Türkiye’nin Cumhuriyet Döneminin dış borcunu 2 katına çıkarttığınızı da kabul ediyorsunuz. 268,5 milyar dolar Türkiye’nin dış borcu var. Kaldı ki kamunun iç borçlarının da büyük kısmı dış kaynaklı. Şimdi sorum şu: Eskiden devletimiz devletler arası kredi sözleşmeleriyle borçlanırdı veya proje kredileriyle kurumlardan borçlanırdı. Hâlbuki şimdi piyasadan borçlanıyor. Gerek iç borcun dış kaynağı gerekse dış borcu nerelerden borçlanıyorsunuz? IMF borcuyla faiz oranlamasını yapar mısınız? Türkiye IMF’ye borcunu ödeyerek piyasalardan, tefecilerden borçlanarak daha kârlı bir duruma mı gelmektedir? Bu konuda bilgi verir misiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanının her yıl 2.500 adet sözleşmeli ziraat mühendisi ve veteriner hekim alarak 2010 yılına kadar 10 bin yeni istihdam yaratacağı sözü maalesef işsiz bekleyen ziraat mühendisleri ve veteriner hekimler tarafından yerine getirilmediği için ciddi anlamda eleştiriye uğramıştır. Bu konuda 2010 yılında sözleşmeli kadrolara ne kadar işsiz ziraat mühendisi ve veteriner hekim istihdam edilebilecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Efendim, intihar eden deniz subayı Ali Tatar’ın eşi diyor ki: “Türkiye’deki Alevi subaylara karşı ciddi bir eylem var.” Bunun nereden geldiğini biliyorum zaten. Polis tarafından bu kökenli vatandaşlarımız, özellikle subaylar takip ediliyor, telefonları dinleniyor. Şu anda ordu içinde Alevi kökenli olup da hakkında soruşturma açılan kaç tane Alevi subay var veya astsubay var? Bu konuda bir bilgi verir misiniz?

Tabii, zamanımız çok az olduğu için bu konuda bir şey söyleyemiyorum, aslında fikirlerim değişik.

Bu usta öğreticiler var. Usta öğreticilerden de 10 bine yakın… Bu usta öğreticiler işsiz şimdi. Bunlar hakkında ne tedbir düşünüyorsunuz?

Bir de Bülent Arınç, güya hakkında bir öldürme olayından filan bahsediliyor. Yani Hükûmet niye bu kadar kendini acındırıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Aslanoğlu’na teşekkür ediyorum muhtarların durumunu bize hatırlattığı için. Bu aşamada, tabii bütün bu türden hususları bizim çalışmamız lazım diye ancak o  şekilde bir cevap verebilirim.

Sayın Özdemir’e de teşekkür ediyorum, gerçekten katılıyorum kendilerine. KOBİ’ler bütün dünyada ekonomilerin çok omurgasını oluşturuyor, çok temelini oluşturuyor, hakikaten istihdam açısından, birçok açıdan yani çok önemli bir husus. O nedenledir ki hatırlarsanız KOBİ’lerin, daha doğrusu birleşmelerin teşvik edilmesi anlamında biz beraber bu Mecliste kurumlar vergisinde muafiyet getirdik, üç yıl da yüzde 75 oranında indirim getirdik.

Bu bahsettiğiniz nakit yönetimi, iş planlaması, küresel ekonominin takip edilmesi, rekabet gücü vesair gibi hususlar gerçekten çok önemlidir. Sanayi Ticaret Bakanlığımızın bu konularda çalışmaları olduğunu biliyorum ama detaylarını bilmediğim için ve zamanımız da yetmediği için detaylara da girmek istemiyorum ama teşekkür ediyorum size.

Sayın Enöz, tabii, uzman erbaşların diğer kamu kurumlarına geçişinde zorluklar… Maliye Bakanlığı olarak ben şunu söyleyebilirim: Biz elimizden geldiğince, kadro imkânları elverdiği ölçüde yardımcı oluyoruz. Şimdi, bu kadro imkânlarını da artırdık. Ümit ederim ki 2010 yılında en azından kadro boyutuyla sıkıntıların yani bir nebze de olsa giderilmesi öngörülüyor.

Sayın Tankut, tabii, Adana, Mersin, Bursa… Doğrudur, iç göç alan ciddi boyutta… Gaziantep de öyle değerli arkadaşlar. Mesela Gaziantep’in nüfusu 2000 yılından 2007 yılına yüzde 38 artmış. Yani onu da dâhil etmenizde fayda var.

YILMAZ TANKUT (Adana) - Benzer durumda iller var.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Doğrudur ama bunlara özgü sırf bu perspektifle bir çalışma olduğunu bilmiyorum ama bu yeni teşvik sisteminde, daha önce bu teşvik kapsamında olmayan bazı illerden bahsediyorsunuz, inşallah bu çerçevede yararlanır. Mesela, Gaziantep de değildi, Bursa da değildi, Adana da değildi ama önümüzdeki dönemde yani daha doğrusu şimdi bu teşvik kapsamında inşallah o şekilde yardımcı olur.

Sayın Şandır’ın sorusuna gelmem gerekirse… Tabii, bu borç konusu gerçekten çok tartışılan bir konu ama bir daha söylememde yarar var.

Değerli arkadaşlar, kamunun dış borcunda artış çok cüzi, 2’ye katlanmadı. Özel sektör…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İç borcun kaynağı da dış kaynak.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin, müsaade edin onu da söyleyeyim.

Şimdi, kamu sektörünün borcu, bakın değerli arkadaşlar, kamunun borcu 2002’de 64,5 milyar dolardı -yani merkezî hükûmetten bahsediyorum, Merkez Bankasını katmıyorum- geldiğimizde 2009’un ikinci çeyreğinde 78,1 milyar dolardı. Yani aslında artış çok cüzidir ama özel sektör büyümüştür değerli arkadaşlar. Örneğin -yani burada şirket ismi vermek belki doğru değil ama- diyelim ki (A) holding gitmiş bir şirketi satın almış, bunu alırken gitmiş kısmen borçlanmış. Mesela, TÜPRAŞ’ı alırken dışarıdan borçlanmışlar ama varlık…

AHMET BUKAN (Çankırı) – Hazine garantisinde değil mi?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlarım, benim ilk verdiğim rakamlar kamunun borcu ama özel sektörün borcunda, doğrudur, artış var. Bakın, özel sektörün borcu 43 milyar dolardan 176 milyar dolara çıkmış. Ciddi bir artıştır. Makroekonomik istikrar açısından bu önemlidir. Bakın, bunu önemsiyorum. Bu önemlidir. İlk geldiğimde, Devlet Bakanı olduğumda, Merkez Bankasıyla yaptığım ilk toplantıda dedim ki: “Ya, mümkünse şu özel sektör borçlarını bir mercek altına alalım, nedir, ne oluyor.” O konuda ben hassasım ama kamu borcu… Bizim bunda kontrolümüz yok, yani özel sektörü biz kontrol etmiyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kamu iç borçlarının kaynağı da çoklukla dış kaynaklı.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama şöyle de bir şey... Müsaade ederseniz bir şey daha söylemek istiyorum. Bakın, değerli arkadaşlar, diyelim ki geldik 2002 veya 2001, 2000 deyin, herhangi bir yılda, diyelim ki siz 100 liralık bir iç borç devraldınız, 100 liralık bir iç borç. Şimdi, bu iç borç ne demek? Biz o borçlanmayı yapmışız, faizi, faizi… Bu sürekli faizle dönecek, Türkiye’de sıfır faiz yok. 100 liralık borç vardı, 60 lira faiz vardı, bir sonraki yıl stok 160’a çıkar. Hiç borçlanmasanız, bütçe açığı olmasa dahi faiz yüzde 60’sa nominal olarak, 100 liralık borcunuz varsa bir sene sonra 160 lira olur, bir sene sonra eğer faiz yüzde 50 ise 160’ı bu defa yarım artırmanız lazım, 80 eklenmeniz lazım, 240 olur. Yani bu da bir gerçek değerli arkadaşlar. Bu dönemde, gerçekten, Türkiye’nin borcu, gerek millî gelire oranı olarak gerek net anlamda artışı çok sınırlı olmuştur. Rakamlar ortadadır.

Sizin vurguladığınız önemli bir nokta var, diyorsunuz ki: “IMF’nin borcu mu daha ucuz, piyasadan alınan borç mu?” Tabii ki IMF’nin borcu daha ucuz ama IMF’nin borcu, siz de takdir edersiniz ki çok ağır şartlarla geliyor, bir. İkincisi, IMF, sizin istediğiniz kadar vermiyor. Niye? Çünkü, tabii ki… Orada ağır şartları bir kenara bırakalım. IMF tabii ki bu imkânları sınırlı ölçüde kullandırtabiliyor ama Türkiye olarak tabii ki bizim bir miktar içeriden, bir miktar dışarıdan borçlanmamız lazım. Bu borçlanmayı yaparken optimal bir şekilde maliyet dengesini, vade dengesini sağlamamız lazım. Mesela, IMF’nin borcu, siz de takdir edersiniz ki kısa vadede ucuz gibi görünebilir ama vadesi çok kısadır. Bir de çok borç alan ülkelerden prim alırlar. Mesela, diyelim ki kotanızın yüzde 100’ü kadar alırsanız, faiz -örnek olarak- yüzde 1 ise, kotanızın yüzde 300’ünü aştınız mı o zaman sizden yüzde 3 alıyorlar. Orası da önemli. Yani istediğiniz miktarda alamıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz doldu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu konu daha çok su götürür.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakanım, ziraat mühendisleri konusunu da…

BAŞKAN - Bu konu tabii devam edebilir, geniş bir yorum soru ama bir iki arkadaşımızın sorusu kaldı. Bu vakte kadar da arkadaşlarımız Meclis çalışmalarına iştirak ettiler, onlara da cevap verirseniz…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Peki…

Müsaade ederseniz bir kelimeyle: Ziraat mühendisleri konusunda sana bir müjde: 2.500 kişi için vizeyi bu hafta içerisinde vereceğim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Genç, sizin sorunuza ancak yazılı olarak cevap verilebilir çünkü ben, doğrusu, bu hususlar hakkında yeterince bilgi sahibi değilim ama şunu da vurgulamamda yarar var: Hiçbir şekilde, emniyet görevlilerimiz, toplumumuzun hiçbir kesimini, ne Alevi ne Sünni hiçbir kesimini özel bir mercek altına alamaz. Alamaz, biz buna izin veremeyiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Organizasyonu yapılıyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli Milletvekilim, biz buna izin veremeyiz. Bu tür iddiaları da ben doğru bulmuyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Emniyetteki kadrolar ortada efendim, savcıları tehdit ediyorlar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum arkadaşlar.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

24’üncü maddeyi okutuyorum:

İşçi istihdamı ve ödeneklerine ilişkin esaslar

MADDE 24 – (1) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile 5018 sayılı Kanuna ekli (II) sa-yılı cetvelde yer alan kamu idareleri, sürekli işçileri ile 4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı Kanuna göre ça-lıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin (01.3) ile (02.3) ekonomik kodlarını içeren tertiplerde yer alan ödenekleri aşmayacak sayı ve/veya süreyle istihdam edebilirler.

(2) Toplu iş sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri, as-gari ücret ve sigorta prim artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek noksanlıkları Maliye Bakanlığı büt-çesinin “Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği” ile “Yedek Ödenek” tertiplerinde yer alan ödenekler-den aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir. Birinci fıkrada belirtilen ekonomik kodlara bu durumlar dışında (söz konusu ekonomik kodlar arasındaki aktarmalar ile bu kodlar için birimler arası aktarmalar hariç) hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamayacağı gibi bütçenin başka tertiplerinden işçi ücreti ve fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücreti de ödenemez. Bu fıkradaki kısıtlamalar, kendi bütçe tertiplerinden aktarma yapılması koşuluyla TÜBİTAK için uygulanmaz.

(3) Birinci fıkrada belirtilen kamu idarelerinin harcama yetkilileri, fazla çalışma için öngörülen ödeneğe göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışmadan dolayı borç bıraktır-mamakla yükümlüdürler. Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler nedeniyle yürürlüğe konulacak Bakanlar Kurulu kararları uyarınca yaptırılacak fazla çalışmalar ile fazla çalışma ücret ödemelerine ilişkin ilama bağlı borçlar için yapılacak aktarmalar hariç fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücret ödemeleri için hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’da. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Paçarız, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın işçi istihdamı ve ödeneklerine ilişkin esasları düzenleyen 24’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP yedi yıldan beri iktidarda. Adınız, Adalet ve Kalkınma Partisi. Her zaman Sayın  Başbakan ve sayın sözcüler adaletten bahsediyor, güzel; kalkınmadan bahsediyor, güzel; birlik, beraberlikten bahsediyor, güzel; millî dayanışmadan bahsediyor, güzel; daha sonra demokratik açılımdan bahsediyor, güzel; millî beraberlik, birlik ve daha sonra millî beraberlik ve kardeşlik açılımından bahsediyor, bunların hepsi güzel ama gelin görün ki biraz da Meclisteki açılıma bakalım. Mecliste AKP yetkilileri muhalefet partilerini dikkate almayacak, Meclis Başkanlığı seçimlerinde uzlaşı yapmayacak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde uzlaşı yapmayacak, Mayınlı Araziler Yasası’nda uzlaşı yapmayacak, Türban Yasası’nda uzlaşı yapmayacak, Vakıflar Yasası’nda uzlaşı yapmayacak, hatta 2007 seçimlerinde “inananlar, inanmayanlar” diye toplumu ikiye bölecek, 2007 seçimlerinde “Bunlar dindar Cumhurbaşkanı seçtirmek istemiyorlar.” diye propaganda yapacaklar, insanların dinî duygularını sömürecekler ve bugünlere geleceğiz.

ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Diyarbakır) – Ya ne alakası var!

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Bugünlere geldik. Ne oldu arkadaşlar? Birlikten bahsediyoruz, beraberlikten bahsediyoruz. Sayın İçişleri Bakanımız 12 bin Tekel işçisinin yapmakta olduğu eylemin sonuçlarına katlanmak bile istemiyor. Hatta, bizim, 20-25 Cumhuriyet Halk Partili ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin onlara yaptığı nezaket, dostluk, kardeşlik, birlik ziyareti için, maalesef, pazartesi günü, AKP’nin Sayın Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli -isterdim ki burada olsun- SKY TV’de, CHP’li milletvekilleri ve MHP’li milletvekillerinin provokasyon yaptığından bahsediyor, milletvekillerinin bu Tekel işçilerinin haklı eylemini provoke etmek için gittiğinden bahsediyor. Hâlbuki bizim öyle bir amacımız yoktu. Cumhuriyet Halk Partisinin 3 Genel Başkan Yardımcısı, 10 Parti Meclisi MKYK üyesi ve 15 milletvekili ile işçi kardeşlerimize 4 bin, 5 bin civarında kumanya dağıtmak için gittik ama gelin görün ki İçişleri Bakanlığının güvenlik güçleri, Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı polis teşkilatı, bizim seçim otobüsümüzü alanın yanına sokmadı, kumanyalarımızı dağıtmaya izin verdirmedi. Biz milletvekilleri eylem alanına zorla girebildik. Emniyet güçlerinin büyük baskısıyla karşı karşıya kaldık. Neticesinde, tam eylem alanına ulaşmıştık ki İçişleri Bakanının talimatıyla üç koldan biber gazı, göz yaşartıcı bomba ve pis su, öyle pis bir kokusu var ki. İşte, 12 bin işçiye, Tekel işçisine ve bu Parlamentoda siyasi parti grupları bulunan Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi gruplarına sizin baktığınız demokratik açılım bu. Oysa Habur’da Kandil’den gelenler davulla zurnayla karşılandı. İçişleri Bakanlığının müsteşarı, İçişleri Bakanlığının valisi, emniyet güçleri, kaymakamı, devletin savcısı ve hâkimi orada çadır mahkemesi kurarak davulla zurnayla bölücü teröristleri hep beraber karşıladınız. Yani 12 bin Tekel işçisine, 25 CHP’li ve MHP’li milletvekiline gösteremediğiniz kardeşliği, birliği, beraberliği, saygıyı sizin adaletinizle, sizin kalkınmanızla maalesef gördük. Sırada şeker fabrikası işçileri var. Yavaş yavaş siz özelleştirmeyi herhâlde… 2011 yılına kadar, seçim dönemine kadar bir tane işçi bırakmayacaksınız, öyle anlaşılıyor. Hepsini 4/C’li yapacaksınız veya aşından, ekmeğinden, işinden, yuvasından, oturduğu memleketinden terk etmeye zorlayacaksınız.

Ve gelin, şimdi, sizin 2009 yılı bütçesine bir bakalım. Bütçeleriniz ne kadar tutmuş? Evet, 2009 yılı tablosu: Yüzde 4 büyüme hedefiniz var.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – 2010.

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – 2010’a da geleceğim, önce 2009’dan bahsediyorum.

2009 tablosu: Yüzde 4 büyüme hedefiniz, yüzde 6 daralma. 10,4 milyar TL bütçe açığı hedefliyorsunuz, 5’e katlıyorsunuz, 62,8 milyar TL bütçe açığı. 47 milyar TL faiz dışı fazla hedefinden, eksi 7,3 milyar lira faiz dışı fazlayla karşı karşıya kalıyoruz.

Yine Türk-İş’in araştırmalarına göre, Kasım 2009 sonu itibarıyla,            4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 778 lira iken… Bu açlık sınırında ne var? Sağlıklı, dengeli, yeterli beslenebilme için yapılması gereken zorunlu gıda harcaması. Yani yakacak, elektrik, su, konut, ulaşım, giyim, eğitim, bunlar yok.

Peki, bakalım çalışanlarımız ne kadar maaş alıyor: Asgari ücret 546 TL. 5 milyon 221 bin 311 SSK emeklisinin aldığı ortalama maaş 670 TL. Tabii bu maaşlara vergi de dâhil. Sayın Bakanımız vergiyi dâhil etmiyor, sanki vergi de maaşın içindeymiş gibi konuşuyor. 2 milyon 77 bin 90            BAĞ-KUR emeklisi içinde tarıma dayalı emeklinin aldığı aylık 310 TL, esnaflıktan emekli olan BAĞ-KUR emeklilerinin aldığı 468 TL. 1 milyon 795 bin 780 Emekli Sandığı emeklisinin aldığı en düşük maaş tutarı 824 TL. Toplam 9 milyon 94 bin 189 emeklinin yüzde 75’inin maaşı açlık sınırının altındadır.

Bunu açarsak değerli arkadaşlar, SSK emeklisinin yüzde 82’sinin, BAĞ-KUR emeklisinin yüzde 99’unun, Emekli Sandığı emeklisinin yüzde 29’unun maaşları açlık sınırının altındadır ve 2010 yılında, BAĞ-KUR emeklisine 6 TL maaş zammını layık gördünüz, 6 TL. SSK emeklisine 11 TL zam yaptınız. Bu şartlar altında emekliler, bugüne kadar olduğu gibi, sayenizde 2010 bütçesinden de herhâlde son derece mutlu olacaklardır!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin yetmiş dokuz yılda toplam yaptığı borç 221 milyar dolar iken sizin, adaletten bahsettiğiniz, kalkınmadan bahsettiğiniz partinizin yedi yılda yaptığı toplam borç 268 milyar dolardır. İktidara geldiğinizde toplam olarak 221,2 milyar dolar borcu 489,2 milyar dolara yükselttiniz. Artı, birçok millî değerlerimizi, hani o geçmiş hükûmetleri, hani Ecevit Hükûmetini, Demirel Hükûmetini, Özal Hükûmetini, hani diyorsunuz ya “Bir şey yapmadınız…” Seksen altı yılda yedi sene siz iktidarda kaldınız, yetmiş dokuz yıllık cumhuriyet hükûmetlerinin hiçbir şey yapmadığını söyleyerek yedi yılda 31 milyar dolarlık özelleştirme yaptınız. Yani bu rakamların içine 31 milyar dolarlık özelleştirmeyi de eklemek durumundayız.

Peki, ne oldu? Ne oldu arkadaşlar? Borcu ikiye katladınız. İşçi hayatından memnun mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Paçarız, konuşmanızı tamamlar mısınız.

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Emekli hayatından memnun mu? Köylü hayatından memnun mu? Kim memnun hayatından? Maalesef, yandaş müteahhitlerimiz memnun. Maalesef çok üzgünüm ama sizin il ve ilçe başkanlarınız memnun ve diğer, suyun başında olan yandaşlarınız memnun.

AKP’nin iktidarı devraldığı 2002 yılındaki toplam işsizlik oranı 10,3 idi. Yedi yıl sonra 2009 yılında, bugün geldiğimiz rakam 13,4. Yani her konuda olduğu gibi işsizlik konusunda da başarısızsınız. Ama ben, maşallah, bakıyorum, AKP’nin sözcülerine yani cumhuriyet tarihinin yetmiş dokuz yılını heba ediyorlar, yedi yılda kara yollarını yaptılar, çimento fabrikalarını yaptılar, otobanları yaptılar, PETKİM’leri yaptılar, TÜPRAŞ’ları yaptılar. Ya, Allah’ınızdan korkun be! Bir kere de yetmiş dokuz yıla bir teşekkür edin ya! Atatürk’ün yaptığı devrimlere, İsmet Paşa’nın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Hemen bağlıyorum, hemen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam, bir dakikan daha var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Verdi bir dakikayı.

BAŞKAN – Sayın Paçarız, şöyle…

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Sayın Başkan, hemen bağlıyorum. Ama, bakın buradan söz veriyorsunuz.

BAŞKAN - Bugün hiç kuralları ihlal etmedim.

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Ama bakın, buradan söz veriyorsunuz. Sayın Başkanım, son bir dakika, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN - Teşekkür mü edeceksiniz?

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Evet, teşekkür edeceğim.

BAŞKAN - Teşekkür edecekseniz açayım.

Buyurun.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Zaten bir işe yaramıyor, bir dakika ver!

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Doğrudur, doğrudur. Yakında seçim var, seçmen tercihini sandıkta kullanacak.

Yani, şuraya gelmek istiyorum: Allah’ınızdan korkun ya!

BAŞKAN – Bak, Sayın Paçarız…

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Vicdansızlık yapmayın, biraz da yetmiş dokuz yıllık cumhuriyet hükûmetlerine teşekkür edin ya!

Hepinize saygılar, sevgiler. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen de yedi yıla teşekkür et, vicdansızlık yapma!

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun Sayın Paçarız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yedi yıldaki başarılara teşekkür et sen de!

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 24’üncü madde üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Teknik rakamlarla gecenin bu geç vaktinde vaktinizi almak istemiyorum. Ancak, az önce Kastamonu’dan bir faks aldım. Diyor ki: “Ağabey, az önce Genel Kurulda bir milletvekili ağabeyimiz, hastanelerde icra olmadığını ifade etti. Ben de icra ile ilgili faksı sana gönderiyorum. Beni korursan memnun olurum.”

MUHARREM VARLI (Adana) – Ona ver, ona ver Sayın Serdaroğlu.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Evet, Seçkin Yaralı, Kastamonu’dan. Kastamonu Devlet Hastanesinde 1 milyar 20 milyon liralık borcunu ödeyemediği için icraya verilmiş ve 1,5 milyar ödemiş, hâlen de 472 bin lira borcu var. Bilgilerinize sunulur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Onu biz bir alalım, bir yanlışlık vardır o işte.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – İnşallah düzeltirsiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Onu alırız, bakarız, düzeltiriz.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bugün ülkemiz gerçekten devasa sorunlarla iç içedir. Bunlardan biri de istihdam alanlarının daralması, yeni istihdam alanlarının ihdas edilmeyişi ve buna bağlı olarak da işsizliğin cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine gelmiş olmasıdır. Tabii ki iktidarın yanlış ekonomi, yanlış sanayileşme, yanlış sosyal ve stratejik politikaları sonucu bu noktaya gelinmiştir. Ayrıca iktidarın yedi defa yapmış olduğu yetersiz bütçeleri işsizliği artırmış, yoksulluğu tırmandırmıştır.

Değerli milletvekilleri, iktidarın işsizliğe çare olamayacağı kesin olarak anlaşılmıştır. İktidarın sekiz yılda en önemli ve öncelikli olarak yapması gereken, işsizliğe çare bulup insanlara, gençlere yeni imkânlar sağlamak iken, siz bunu yapmadınız ve yapamadınız. Bakın, gençler ya işsiz ya hapiste. 2002 seçimleri öncesinde meydan meydan dolaşarak “İşsizlik bu ülkenin kaderi olmayacak, yoksulluk bu ülkenin kaderi olmayacak.” diye milletimize verdiğiniz sözler maalesef havada kalmıştır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Maalesef kader oldu.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Verdiğiniz sözleri yerine getirmeyişinizi, ülke gündemini farklı ve sanal gündemlerle meşgul ederek kamufle etmeye çalışıyorsunuz. Ergenekon’la başlayan, yaş mı, kuru mu imzayla devam eden, ısmarlama ihbarcılarla, açılımlarla zihinleri maalesef bulandırdınız.

Sayın milletvekilleri, iktidar istihdam daraltıcı icraatlarıyla işsizliğin boyutlarına maalesef zirve yaptırmıştır. Ülkemizdeki en önemli istihdam alanları olan tarımda, sanayide, esnaf ve diğer kesimlerde ciddi daralmalar olmuştur. Tarımda yüksek girdi maliyetleri neticesinde ürün maliyetleri artmış, ürünü pahalıya mal eden çiftçi, ucuz ithal ürünler karşısında maalesef rekabet edemez hâle gelmiştir. Bunun sonucu olarak da son dört yılda 3 milyon çiftçi tarımı terk etmiştir. Tarımı terk edenlerin arazileri ekilip biçilmeden boz kalmış, üretim düşmüş, tarım ürünleri ithalatı her geçen yıl yükselmiştir. Sonuçta 3 milyon kişi daha işsizler ordusuna katılmıştır. Siz ise “Tarım nüfusunda 3 milyon azalma oldu.” diye övünmektesiniz. Hâlbuki, övünmek yerine, başınızı taşlara vura vura dövünmeniz gerekir.

Değerli milletvekilleri, sanayide ise durum farklı değildir. Yüce Meclisimizde bulunan siz her sayın milletvekili kendi seçim bölgelerinizi lütfen gözünüzün önüne getirin. Şu yedi sekiz yılda bölgenizde kaç fabrika yapıldı, kaç kişiye iş imkânı sağlandı, lütfen ama lütfen bir defa düşünün.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Sivas’a kırk yedi tane yapıldı.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – İstisnalar kaidesizdir.

Sekiz yılda 40 milyar dolarlık özelleştirme geliri elde ettiniz. Övündüğünüz 30 milyar dolarlık yabancı sermaye geliri de aslında bunun cabası.

Şimdi soruyorum: Bu milyar dolarları nerede kullandınız?

HASAN ANGI (Konya) – Sizin borçlarınızı ödedik.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Hangi iş alanını açtınız? Kime, kaç kişiye iş imkânı sağladınız? Cevap kocaman bir “hiç” değerli milletvekilleri. Üstelik, yaptığınız özelleştirmeler sonucu, bırakın istihdam yaratmayı, binlerce çalışanımız da işinden oldu.

Değerli  milletvekilleri, sanayi yatırımları, iş, aş, zenginlik ve refahın tabana yayılması demektir. 2002 seçimlerinde meydanlarda sanayicinin üstündeki yükün hafifletileceğini taahhüt ettiniz. Sanayiciye umut dağıtıp onlara elektriği 3-4 sentten vereceğinizi söylediniz. Aradan sekiz yıl geçmesine rağmen sözünüzü tutmadınız.

Görüldüğü gibi, dilin kemiği yok. Demokrat da olsan, muhafazakâr da olsan, gerçekten dilin kemiği yok değerli milletvekilleri. Sonuçta sanayi ülke içinde montaj sanayisine dönüşürken, sanayici yatırımlarını maalesef yurt dışına taşımıştır. Bu ise istihdamı fevkalade olumsuz etkilemiştir. Bir diğer önemli faktör ise Türk sanayicisinin rekabet gücü kaybolmuştur. Yanlış kur politikaları, yüksek vergiler, yüksek sigorta primleri, elektrik ve benzeri yüksek giderler sonucu çıkardığınız teşvik paketleri yatırımcıya cazip gelmediği için maalesef işe yaramamıştır.

Çok değerli milletvekilleri, bir şeyi daha samimiyetle ifade etmek istiyorum: Öncesi var ama, 2007 yılından bu tarafa, uyguladığınız yanlış ekonomi politikaları yüzünden her an bir krizle karşı karşıya geleceğinizi Milliyetçi Hareket Partisi olarak defalarca ikaz ettik ama siz aldırış etmediniz. Her zamanki tavrınızla bizi dinlemediniz ve tedbirleri geliştirmediniz. İhracat artışından övünerek ve gerinerek bahsettiniz. Ona gerçekten biz de sevindik ancak korkunç bir şekilde artan ithalattan utanarak da olsa, üzülerek de olsa maalesef hiç bahsetmediniz. Her yıl yaklaşık 50 milyar dolar dış ticaret açığı verdiniz yani yılda 50, yedi yılda 350 milyar dolar zarar ettiniz. Bunun sonucu, küresel kriz olsa da olmasa da ülkemizde mutlaka bir kriz yaşanacaktı. Özellikle şunu söylemek istiyorum: Siz şu yaşanan krizi küresel kriz diye millete yutturuyor ve bütün olumsuzlukları da küresel krize bağlıyorsunuz. Bu, doğru değildir. Ayrıca dışarıdan milyarlarca dolarlık tüketim malı ülkeye girerken rekabet gücü olmayan sanayici maalesef yatırım da yapamamıştır, dolayısıyla işsizliğe çare de olunamamıştır.

Çok değerli milletvekilleri, esnafın yarattığı istihdama gelince: Nüfus artarken esnaf sayısının artmadığını, hatta azaldığını görmekteyiz. Bu durum ise yanlarında başkalarına da istihdam alanı sağlayan esnaflığın bittiğinden başka bir şey değildir. 2002 yılında hazırlayıp da erken seçim dolayısıyla kanunlaştıramadığımız esnafı bitiren ve tüketiciye tuzak olan şu büyük mağazalar yani marketler yasasına sahip çıkmadınız. Eski Sanayi Bakanımız Sayın Kenan Tanrıkulu’nun bu dönemde verdiği bu büyük mağazalar kanun teklifini de bu Mecliste reddettiniz. Şu anda kendi hazırladığınız tasarı da şudur. Bu tasarıya da maalesef sahip çıkmadınız ve Meclise getirmediniz, arkasında duramadınız, duramazdınız çünkü sizin için küçük esnaf değil, hep büyük şirketler önemli olmuştur. Kredi Kartı Yasası’nda bankaların yanında olduğunuz gibi bu işte de yabancı sermayeli süpermarket zincirlerinin yanındasınız.

İktidarın çok saygıdeğer milletvekilleri, bakınız, anaların ağlamasını kimse istemiyor ama maalesef yoksulların, borçluların, okula giden çocuğuna bir simit parası veremeyenlerin, evladına yuva kuramayanların, erzak paketi ve kömür torbalarına muhtaç olanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – …esnafın, memurun, emeklinin, çiftçinin ve 17 milyon yeşil kartlının, hele hele işsiz gençlerin ve velhasıl bütün toplumun sayenizde anası da danası da ağlamaya devam ediyor ve bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2008 yılının son döneminde derinleşen ve 2009 yılında bütün dünyada kendisini yakıcı bir şekilde hissettiren küresel ekonomik krizin en ağır etkileri istihdam üzerinde olmuştur. Küresel krizle birlikte ekonomideki daralma, pek çok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de istihdamın azalmasına ve işsizliğin artmasına neden olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1930’lardaki büyük buhrandan sonra dünyanın yaşadığı en büyük küresel krizin ekonomiye olumsuz etkilerini gidermek için yerinde adımlar attık. İlgili tüm tarafların önerilerini de dikkate alarak, ekonomiyi canlandırmak, işsizlikle mücadele için bir dizi destek paketini devreye soktuk.

Destek paketlerinden, kamuoyunda ilk istihdam paketi olarak da bilinen 5763 sayılı Kanun’la, sosyal güvenlik primlerini 5 puan indirdik.

Kadınların ve 18-29 yaş arası gençlerin mevcut istihdama ilave olarak işe alınmalarını prim indirimi yoluyla teşvik ettik.

İşsizlik ödeneği miktarını yüzde 12 civarında artırdık.

Özürlülerin istihdamını, primlerin hazine tarafından üstlenilmesi yoluyla destekledik.

Özel sektör iş yerlerinin eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğunu kaldırdık.

İşverenin iş yeri kurma izni alma, spor tesisi ve ana okulu açma gibi idari yükümlülüklerini kaldırdık.

İşsizlik Sigortası Fonu’ndan İŞKUR’a kaynak aktararak, kuruma kayıtlı işsizlerin tamamına, mesleki eğitim ve girişimcilik ile çalışma karşılığı sosyal güvence ve gelir desteği elde edeceği toplum yararına çalışma programlarından yararlanma imkânını verdik.

Yine, ekonomik krizin etkisini hafifletmek ve istihdamı korumak amacıyla, Şubat 2009’da “ikinci istihdam paketi” olarak anılan 5838 sayılı Kanun’u hayata geçirdik. Bu Kanun’la, 2008 ve 2009 yıllarındaki başvurulara ilişkin olmak üzere, kısa çalışma ödeneğinin ödeme süresini üç aydan altı aya çıkardık ve kısa çalışma ödeneğini yüzde 50 oranında artırdık. 2009 yılı Temmuz ayından itibaren Bakanlar Kurulu kararıyla bu süreyi altı ay uzattık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ekonomik kriz sonrasında yeni bir dünya oluşuyor. Bu dünyayı doğru algılamak ve ülkemizi buna göre konumlandırmak durumundayız. Türkiye bugün dünyada ve bölgesinde yıldızı parlayan bir ülke hâline gelmişse bunu öncelikle yedi yıllık AK PARTİ İktidarının sağladığı ekonomik ve demokratik istikrara borçludur.

Halkımızın ekmeğini daha da büyütmek, insanımıza yeni iş imkânları sunabilmek için demokratik standartlarımızı daha da artırmak ve iç barışımızı muhafaza etmek durumundayız. İnsanımıza iş ve aş temin edebilmek için enerjimizi anlamsız kavgalara değil, millî birlik ve kardeşliğimizi güçlendirmek için harcamalıyız. Eğer Türkiye son yirmi beş yılını terörle, çatışmayla, olağanüstü hâlle, faili meçhullerle, boşaltılan köylerle, üzerine ay yıldızlı Bayrağımızın örtüldüğü tabut görüntüleriyle heba etmeseydi insanımıza yeni istihdam imkânları sağlayacak daha güçlü bir ekonomiye sahip olacaktık.

İstikrarı, demokrasiyi ve barışı tahrip ederek insanımıza yeni iş sahaları açamayız, gençlerimize yeni bir gelecek sunamayız. Siyasette korku ve nefretin birini hâkim kılarak ve Türkiye’yi geçmişin anlamsız siyasi kavgalarına sürükleyerek ülkemizin insanına yeni istihdam imkânları yaratamayız.

Sayın Başbakanımız hem ülke içinde hem dünyanın değişik bölgelerinde ve bölgemizdeki ülkelerde geziler düzenleyerek bu ülkelere olan ihracat hacmimizi yükseltmek ve yabancı yatırımcıları bu ülkeye çekmek için, yeni istihdam imkânları yaratmak için geceli gündüzlü çalışıyor ancak ne hikmetse değerli muhalefet üyelerimizin hemen hemen her sözcüsünün neredeyse bu ülkede demokratik standartların artırılmasının, birlik ve beraberliğimizin artırılmasının, kardeşliğimizin güçlendirilmesinin…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ocakden, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…artırılmasının karşısında olmayı her cümlelerinin başında ya da sonunda eklemeyi bir görev hâline getirdiler. Oysa, bu ülkede barışın ve kardeşliğin artmasıyla, bu ülke imkânlarının bu halkın hizmetine sunulmasıyla hem bu ülkenin istihdam imkânları artacaktır hem de bu ülkenin sorunlarını kendi kardeşliğimiz ve birliğimiz içinde birlikte çözeceğiz.

Yabancı yatırımcının gelmesini, bu ülkede yeni yatırımların gelmesini istemek bir vatana ihanet değildir. Bu ülkenin birliği ve kardeşliği için, bu ülkenin kalkınması için hem iç yatırımların hem de yabancı yatırımların bu ülkede sağlanması gerekir. Bu, hepimizin, bu ülkenin çıkarınadır.

2010 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Değerli Hatip konuşurken muhalefet partilerinin demokratik standartların yükseltilmesine karşı çıktıkları şeklinde bir cümle kullandı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tam destek sağlamadığınızı söyledi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ben inanıyorum ki Parlamentoda hiçbir milletvekili demokratik standartların yükseltilmesine karşı çıkmaz. Bu nedenle, biz, grup olarak, farklı bir görüşte olduğumuzu ifade etmek isterim ama kendileri karşı çıkarsa ona bir şey diyemem.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Evet, mutlaka arkadaşımız da onu sizin söylediğiniz manada söylemiştir, ben de ona inanıyorum.

Günün son konuşmacısı, şahsı adına İzmir Milletvekili Taha Aksoy.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TAHA AKSOY (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Son günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda işçi haklarına yönelik yapılan konuşmaların verdiği cesaretle huzurunuza geldim. Muhalefet partisi milletvekillerinin AK PARTİ İktidarı döneminde yapılan uygulamaları bile yetersiz bularak bizi eleştirdiklerini müşahede ettik. Şimdi, sayın muhalefet partisi milletvekillerine bir konuda seslenmek ve İzmir’de var olan, İzmir’i ve İzmirlileri çok üzen bir konuda, işçi haklarına gösterdikleri duyarlılığı sergileyerek bir çözüm oluşturmalarını rica etmek istiyorum.

İzmir’de iki büyük ilçe, Konak ve Karşıyaka, Büyük Millet Meclisinde çıkarılan bir yasayla ikiye bölündü. Karşıyaka, Karşıyaka ve Bayraklı; Konak da, Konak ve Karabağlar oldu. Karşıyaka –ki, benim de oturduğum ilçe- belediye hizmetlerini büyük ölçüde, belediyenin neredeyse hisselerinin tamamına sahip olduğu Kent AŞ eliyle götürüyordu. Karşıyaka da bu daralma, ikiye bölünme olunca Kent AŞ işçilerinden 291 kişi işten çıkarıldı. Yeni kurulan Karabağlar ilçesinin Sayın Belediye Başkanı bu işçileri kabul etmedi. Oysa, yine Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yönetilen Konak ve Karabağlar’da böyle bir sorun yaşanmadı. Bu 291 arkadaşımız, kardeşimiz direnişe geçtiler, direnişlerine cevap alamadılar. 11 Temmuz günü bir milletvekili arkadaşımla birlikte bu işçilerin direnişte bulundukları Örnekköy şantiyesine gittim, hem işçileri hem sendika temsilcilerini hem de orada bulunan ailelerini dinledim. Gerçekten sosyal açıdan bir facia yaşanıyordu. Kendilerine, o akşam İzmir milletvekilleriyle bir araya geleceğimizi ve konuyu Cumhuriyet Halk Partili İzmir milletvekillerine aktaracağımı söyledim. Çünkü o akşam, İzmir’in duayen sanayicisi Selçuk Yaşar Bey, hepimizi, İzmir sanayisinin konularını görüşmek üzere yemeğe davet etmişti. Yemekten sonra Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinden ve Yaşar Holding’in yöneticilerinden müsaade isteyerek bir masanın başında Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızla toplandık. Ben konuyu açtım, bu konudan siyasi bir getiri beklemediğimizi ama lütfen kendilerinin de bu konuyu çözmek için bir gayretin içine girmelerini söyledim. Bana bu konuyla ilgili bazı konuları bilmediğimi, ayrıca belediyenin kredi alarak ihbar ve kıdem tazminatlarını ödediğini söylediler, hesaplara yatırıldığını ve bazı işçilerin bunları hâlihazırda çektiğini söylediler. Ben ısrarla, konunun bir yasal uygulama değil, bir sosyal sorunun giderilmesi konusu olduğunu söyledim. Dedim ki: “İki belediye de sizde, hakemlik, ağabeylik yapma durumunda olan Büyükşehir de sizde, nihayetinde 291 kişi, buna bir çözüm öneremez misiniz?” Sayın milletvekili ağabeylerimizden birisi dedi ki: “Ben ilgileneceğim ve size de bilgi vereceğim.” Bana bilgi gelmedi, Meclis açıldığında konuyu tekrar hatırlattım, yine bir şey olmadı.

Daha sonra Tekel işçileriyle ilgili konuda gazlı saldırıya uğrayan Çetin Soysal arkadaşımıza “Geçmiş olsun.” dedim, “Lütfen bu hassasiyeti İzmirli işçiler için de gösterin.” dedim, yine bir gelişme olmadı. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu içerisinde bulunan ve sendika yöneticiliğinden gelen bir arkadaşımıza yardım talebinde bulundum, yine bir şey yapılmadı.

Dün akşam bu işçilerden biri aradı beni, ağlamaklı bir sesle “Bu işe ne zaman çözüm gelecek?” dedi. Şimdi, bu kadar hassaslaşmışken bu konularda, çözülmesi son derece kolay bir konuyu lütfen çözelim.

Ben, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanıyla da görüştüm, kendisi benim seçimde rakibim ama yakın bir dostumdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aksoy, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

Buyurun.

TAHA AKSOY (Devamla) – Kendisinden yardım istedim, çözmek istediğini ama önünde aşamayacağı engeller olduğunu söyledi. O zaman Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımıza yardımcı olalım, ne engeli varsa onu birlikte aşalım ve bu 291 işçi ailesinin bir an önce aşa, işe, ekmeğe kavuşmasına yardımcı olalım diyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Köse, buyurun efendim.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, içinde bulunduğumuz ay muharrem ayıdır. Bu ayın 10’unda Peygamber Efendimizin torunu Hazreti Hüseyin 72 can yoldaşıyla birlikte dünyada eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde Kerbela’da katledilmişlerdir. Dünyada ve ülkemizde özellikle Alevi İslam inancına sahip yurttaşlarımız bu olay için her yıl on iki gün yas orucu tutmaktadırlar. Bu yurttaşlarımızın ve sizlerin “Yassı Muharrem”ine aynı duygularla katılıyorum.

Sayın Bakanım, binlerce öğretmen adayı açıkta. Yüzlerce okulda öğretmen eksikliği var. Kaç öğretmen adayı için kaç kadro kullanımına izin vereceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, ben de -muharrem ayı içerisindeyiz- bu nedenle tüm Alevi-Bektaşi kardeşlerimize ve ülkemizde yaşayan tüm insanlara yüce Allah’tan hiçbir acıyı yaşatmamasını diliyorum.

Ve Sayın Bakanıma soruyorum: Emekli, dul ve yetimleri ilgilendiren intibak yasası çıkarılacak mı?

İkinci bir sorum: Nüfusu 20 bine kadar olan belediyelerde 4.999 ile 5.001, 9.999 ile 10.001 nüfusa sahip belediyeler arasında çok büyük farklılıklar var. Bir belediye 4.999, aldığı katkı payı çok düşük, 5.001 ise çok yüksek. Hiç değilse 20 bine kadar olan belediyelerde bu farkı biraz daha aşmak mümkün mü daha yayarak? Yani 7 bin, 9 bin şeklinde.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Sanayicilerimizin ihracat yaptıkları mevcut ülkeler dışındaki pazarlara da ihracat yapmalarını sağlayacak yeni teşvikler uygulamaya konulacak mıdır?

Bu konuda ihracatçıya kur garantisi getirme gibi bir düşünceniz var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Efendim, bizim Tunceli ilinin Mazgirt, Pertek, Nazımiye ve Darıkent belediyelerinde çalışanlar -özellikle Darıkent’te- yirmi beş aydır maaşlarını almıyorlar, bunlara bir yardım yapmayı düşünüyor musunuz?

İkincisi, Pertek Köprüsü, Keban üzerinde kurulması gerekli olan bu köprüyü -herkesin arzu ettiği bir yapı- ne zaman yapmayı düşüyorsunuz? Gerçi, bu sene 165 bin liralık bir proje var, ama ne zaman ihale yapmayı düşünüyorsunuz?

Üç: Kamu kurum ve kuruluşları -döner sermayeliler dâhil- ne kadar araba kiralamışlardır 2008-2009’da? Bunların kaçı Zekeriya Karaman’ın ortak olduğu şirketten kiralanmıştır?

Yine, resmî kurumlara ait olup da özel plaka takan kaç araç var? Bunların özel plaka takmaları etik midir?

Yine, bugünkü yandaş medyanın sürmanşetinde Bülent Arınç’a süikast…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ediyorum.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, önceki yıllarda çıkartılan yapılandırma uygulamalarından yararlanamayan ve/veya yararlanmak için müracaat ettikleri ve bir miktarını da ödedikleri hâlde, malum yaşanılan ekonomik sıkıntılar nedeniyle taksitlerini aksatmak zorunda kalan ve emekli olabilme imkânını yitiren Sosyal Güvenlik Kurumuna tabi vatandaşlarımız için yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Asil.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: TÜİK’te yaklaşık on beş yıldır çalışan 4/C kapsamındaki personelin özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? En azından 4/B kapsamına almayı düşünüyor musunuz?

İki, Şanlıurfa ilimizde elektrik sayaçlarını okuyan bir firmanın işi bırakıp kaçtığı ve yaklaşık altı aydan beridir sayaçların okunmadığı iddiası vardır. Bu firma daha önce Diyarbakır’da iş yapmış, başarısız olmuş bir firmadır, ama daha sonra Şanlıurfa, Mardin gibi birkaç tane ilimizin sayaç okuma işi bu firmaya verilmiştir. Şu anda da sayaçların okunmadığı yönünde iddialar vardır. Ne derece doğrudur? Bu, devleti zarara uğratmak değil midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son olarak Sayın Nalcı, buyurun efendim.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum; 2010 yılı bütçesi, bildiğimiz gibi 50 milyar bir bütçe açığıyla yapıldı. Bu bütçe açığını,

1) Bu kamudaki Tekel maddelerine zam yaparak mı karşılayacaksınız?

2) Yoksa işçi ve memurları kamudan işten çıkartarak mı karşılayacaksınız?

3) Varlık barışı ve ticaret yapan insanların vergi dairesini peşine takarak mı karşılamayı düşünüyorsunuz?

4) Borçlanarak mı?

Bunların cevabını istemiştim.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Biz 2009 yılında, değerli arkadaşlar, 20 bin tane kadrolu olmak üzere toplamda 43.700 tane öğretmen ataması yaptık. 2010 yılı için de muhtemelen benzer rakamlar söz konusu olacaktır. Şu anda rakamlar yanımda yok ama olmazsa onu yazılı olarak bildirebiliriz size.

Tabii ki bu belediyelere merkezî hükûmetten yapılan ödemelerin, gelirlerin daha da sık aralıklarla kademelendirilmesi bir fikir. Bunun çalışılması lazım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, biri 120 bin, biri 60 bin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Anlıyorum, anlıyorum.

Muhtemelen, mahallî idarelerle ilgili yeni yapılacak bir düzenlemede belki o konular, en azından mülahaza edilebilir, değerlendirilebilir.

İhracatçılar… Tabii ki biz şu anda, yanlış hatırlamıyorsam, iki yüz sekiz pazara, iki yüz sekiz ülkeye ihracat yapıyoruz çünkü bayağı ciddi bir rakam. Yani aşağı yukarı ihracat yapmadığımız ülke falan yok ama tabii ki hâlâ potansiyelinin altında olan ülkeler olabilir, ticaretimizin potansiyelinin altında seyrettiği ülkeler olabilir. Mutlaka o ülkelere ulaşmak için de büyük bir çaba gösteriyoruz, göstermeye devam edeceğiz. Özellikle, fuarlara katılma konusundan tutu verin birçok konuda çalışmalarımız var. Zaten, dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanımız pek Türkiye’ye de uğramıyor, onun için yani bu çabalar ciddi bir şekilde devam ediyor. Yalnız, kur garantisi veremeyiz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye 2001 yılında çok önemli birtakım kararlar verdi, aslında 1989 yılında çok önemli bir karar verdi. 1989 yılında Türkiye şu kararı verdi, dedi ki: “Türkiye’ye para giriş- çıkışı serbesttir.” Yani, özetle, sermaye hesabı Türkiye’de liberalleştirildi. Şimdi, ekonomi literatüründe “imkânsız üçlü” diye bir konsept var. Bunun bir boyutu “sermaye hesabının liberal olup olmadığı” boyutudur, bir boyutu “faizi kimin belirlediği” boyutudur, bir boyutu da “kuru kimin belirlediği”… Bu üç husustan üçünü aynı anda kontrol edemiyorsunuz. Bakın, sermaye, yani para giriş-çıkışını 1989’da liberalleştirdik. 2001 yılında da Merkez Bankasını bağımsız hâle getirdik, faizi Merkez Bankası belirliyor. O zaman kuru piyasaya bırakmak… Nitekim 2001 yılında da o dönemin Hükûmeti kuru piyasaya bıraktı. Şimdi, burada, imkânsız üçlü, bu bir teori değil, bu aslında uygulamada da fiilî olarak var olan bir durumdur. Mesela Çin, sermaye hesabı üzerine kısıtlar getiriyor, o zaman kuru belli bir şekilde kontrol edebiliyor, faizi belli bir şekilde… Yani, üç değişkenin aynı anda ikisini kontrol edebiliyorsunuz. Üç değişkenin aynı anda üçünü kontrol edemiyorsunuz. Yani, bütün dünya uygulamaları da bu çerçevededir. Onun için kur garantisi bu çerçevede getiremeyiz.

Sayın Genç, bu bahsettiğiniz belediyelerle ilişkili olarak bana talebinizi iletin, yardımcı olmaya çalışırım. Yani, imkânlar nedir vesaire, ne yapabiliriz bilmiyorum ama, bir bana nedir, yani sorun nedir, ne eksiklikler vardır… Yardımcı olmaya çalışırım.

Bahsettiğiniz köprü hakkında fazla bir bilgim yok. Arkadaşlarımdan bilgi alır size ulaştırırım, ne zaman ihaleye çıkılacak, ne kadar, yatırım programında mı değil mi bilmiyorum.

Yapılandırma uygulamalarıyla ilgili bir soru vardı.

Değerli arkadaşlar, Sosyal Güvenlik Kurumunu ilgilendiren bir konu, onun için bu konuda yorum yapmak istemiyorum.

4/C’ye ilişkin özlük haklarını…

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, arkadaşlar, son aşamaya geldik, birkaç dakika sonra çalışmamız nihayet bulacak. Lütfen biraz sükûnet etsin.

Buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – 4/C’ye ilişkin -dediğim gibi- husus çalışılabilir. Yalnız, değerli arkadaşlar, 4/B’ye geçiş… Bakın, bir çalışma yapılacaksa sadece bir kesime özgü yapılmaz. Mutlaka bütün 4/C’lileri kapsayacak bir çalışma yapılır, o çerçevede ben bakarım. Ama 4/B’ye geçiş bence doğru olmaz çünkü bu tamamen yeniden bir yapılandırmayı gerektirir. Özelleştirme uygulamalarının bir mantığı vardır. O mantığın ötesine geçmek bence bu aşamada doğru olmaz ama 4/C’lilerin durumlarının düzeltilmesine ilişkin bir çalışmaya biz de katkı veririz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 24’üncü maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Evet, katkılarınızdan, sabrınızdan dolayı bütün milletvekili arkadaşlarıma ve grup başkan vekili arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, programa göre 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu  Tasarısı’nın maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için 24 Aralık 2009 Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 21.34

 

IV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, emekli aylıklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı  (7/10709)