DÖNEM: 23 CİLT: 57 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
40’ıncı
Birleşim
23 Aralık 2009 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/759) (S. Sayısı: 442)
2.- 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)
III.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya
Milletvekili Faruk Bal’ın, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya’nın, mensubu
bulunduğu Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
2.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya’nın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IV.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, emekli aylıklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10709)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.05’te açılarak altı oturum yaptı.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442) ve 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi’nin (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443), görüşmelerine devam edilerek
15’inci maddesine kadar kabul edildi.
İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral, Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, şahsına,
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın,
grubuna,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, grubuna,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
23 Aralık 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime
22.47’de son verildi.
Meral
AKŞENER
Başkan
Vekili
Yusuf
COŞKUN Gülşen
ORHAN
Bingöl Van
Kâtip Üye Kâtip
Üye
23
Aralık 2009 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, programa göre 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442)(x)
2.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S.
Sayısı: 443)(x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde
2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesi kabul
edilmişti. Şimdi 15’inci maddeyi okutuyorum:
Fonlara ilişkin
işlemler
MADDE 15 - (1)
Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef planı uyarınca temini gerekli modern
silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı
yatırımları için yıl içinde yapılacak harcamalar, 7/11/1985 tarihli ve 3238
sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla
bütçeye konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkanlar birlikte
değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit edilecek
esaslar çerçevesinde karşılanır.
(2) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bütçe ile
tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci fıkra hükümleri gereğince tespit
edilecek tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut
ödeneklerden helikopter, uçak alımları ile revizyonlarına, hava araçlarına füze
önleme, tespit sistemlerinin takılmasına ve Helikopter Elektronik Harp (HEWS)
projesine ilişkin tutarları; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe
ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen
ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları; Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden araştırma gemisi
alımına yönelik tutarları; ilgili hizmetleri gerçekleştirmek üzere Savunma
Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye ilgisine göre Milli Savunma Bakanı, İçişleri
Bakanı, Sağlık Bakanı veya Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yetkilidir.
(3) Savunma
Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak paraları bir yandan genel
bütçeye gelir, diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili
tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye
Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Akif Hamzaçebi, Trabzon;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Behiç Çelik, Mersin; şahsı adına Mehmet
Emin Tutan, Bursa; Fazilet Dağcı Çığlık, Erzurum milletvekilleri.
İlk söz Akif
Hamzaçebi’ye aittir.
Sayın Hamzaçebi,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tasarının 15’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamadan önce sizleri saygıyla selamlıyorum.
15’inci madde
hemen her yılın bütçe kanun tasarılarında yer alan fonlara ilişkin bir
maddedir. Klasik olarak bu tasarıda da yer almış durumda. Savunma Sanayii
Destekleme Fonu’nun kullanımına ilişkin bazı hususları düzenlemektedir.
Bu madde
vesilesiyle bütçenin bazı konuları üzerinde, Hükûmetin bazı alanlardaki
politikaları üzerinde görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Öncelikle, gelir
bütçesinin görüşülme usulü hakkında önemli gördüğüm bir hususu sizlerin
dikkatine sunmak istiyorum. Bütçeler, bütçe müzakerelerinde görüşme konusu
yapılırken genellikle işin harcama yanı üzerinde durulmaktadır, gelir bütçesi
görüşmeleri arada kaybolup gitmektedir. Örneğin, 2010 yılında bu ekonomiden 193
milyar TL tutarında bir vergi tahsil edilecektir, vergi dışı diğer gelirlerle
birlikte bu rakam 230 milyar TL’dir ancak görüşmeler genellikle 286 milyar
TL’lik harcama bütçesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Oysa, bu harcamanın finansmanı
için vatandaş çok önemli tutarda vergi ödeyecektir, bu gelir bütçesinin bu
nedenle çok ciddi bir şekilde ele alınması gerekir ama gelir bütçesi, diğer
harcama bütçelerinin içerisinde kaybolup gitmektedir. Bu öteden beri böyle
olmuştur, bunun mutlaka değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunu, bütçe
hakkıyla bağlantılı olarak değerlendirmek istiyorum. Demokrasilerde, devletin
yapacağı harcamaların büyüklüğüne ve kapsamına ve bu harcamaların yapılabilmesi
için halkın ödeyeceği vergilere millet karar vermektedir. Buna “bütçe hakkı”
diyoruz. Yani, bütçe, aslında milletin bir belgesidir. Millet, bu hakkını,
temsilcileri, yani milletvekilleri vasıtasıyla kullanır.
Bütçe hakkının
tarihi, temel hak ve özgürlüklerin tarihi kadar eskidir. 1789 tarihli Fransız
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 14’üncü maddesi, bugün bile geçerliliğini
koruyan son derece temel bir ilkeyi koymuştur. “Kamu harcamalarına, bu
harcamaların finansmanını oluşturan vergilere, bu vergilerin miktarına,
süresine ve tahsil usulüne millet karar verir der.” Fransız İnsan ve Yurttaş
Hakları Bildirgesi.
Evet, bütçe, bu
çerçevede bir kaynaklar ve harcamalar dengesidir. Harcamalar vatandaş için
yapılır, bu harcamaların finansmanını oluşturan vergileri de vatandaş öder.
Dolayısıyla, bütçeler, vatandaşın tercihini yansıtmak zorundadır. Vatandaş bu
tercihini temsilcileri aracılığıyla, yani milletvekilleri aracılığıyla
yansıtıyor, gösteriyor demek, sorunun esasını görmezlikten gelmektir. Bu, doğru
değil. Bütçelerin yapımında örneğin Türkiye’de uzun bir süre IMF’nin
öncelikleri önemli olmuştur, siyasilerin öncelikleri önemli olmuştur, zaman
zaman bürokrat tercihleri önemli olmuştur ama vatandaşın doğrudan tercihi,
isteği bütçelere yansımamıştır, yansımamaktadır.
Bunu nasıl
çözebiliriz? Yani bu temsilî demokrasiye özellikle bütçe açısından halkın
katılımını nasıl sağlayabiliriz, bütçeyi nasıl vatandaşın bütçesi yapabiliriz,
vatandaşın tercihlerini yansıtan bir bütçe yapabiliriz? Bunun üzerinde ciddi
olarak düşünmek, durmak gerekir. Bu, bütçe hakkının da gereğidir. Bunun için
bir öneri sunuyorum. Önerim şudur: Gelir vergisi ödeyen bütün mükellefler,
ücretliler dâhil, dolduracakları bir formda kamu harcamalarının hangi alanlarda
dağıtılması gerektiği konusunda tercihlerini bildirsinler. Gelir İdaresi bu
mükelleflere bir form dağıtır, kamu harcamalarını burada kategorize eder,
gruplandırır; mükellefler de ödedikleri gelir vergisinin yüzde 1’i tutarında
bir meblağı diledikleri kamu harcaması arasında dağıtsınlar. Bu rakam -2010
yılı bütçesi için 42 milyar TL’lik gelir vergisi tahsilatını dikkate alırsak-
400 milyon TL’dir. 400 milyon TL’lik tutarı vatandaşlar dilediği kamu
harcamasına dağıtsın ve vatandaşın tercihini yansıtsın bu yüzde 1’lik bütçe.
Görülecektir ki vatandaşın tercihi ile bütçelerin, hükûmetlerin tercihi, yani
vatandaş bütçesi ile resmî bütçe arasında çok ciddi fark olacaktır, uçurumlar
meydana çıkacaktır. Yüzde 1’in miktarı önemli değil ama yüzde 1’le vatandaşın
ortaya koyduğu tercihi hükûmetler dikkate almak zorunda kalacaktır. Bu onlar
üzerinde bir baskı oluşturacaktır, bütçe o zaman gerçekten vatandaşın tercihlerini
yansıtan bir bütçe olabilecektir. En azından hükûmetler vatandaşın tercihini
etkilemek, onu değiştirmek konusunda daha ciddi davranacaklardır, hükûmetler
bütçeler konusunda daha hesap verebilir bir yaklaşımı benimseyeceklerdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi Tekel işçileri konusuna gelmek istiyorum. En son
Tekel işçilerinin Sıhhiye’de yaptığı eylem nedeniyle ortaya çıkan özelleştirme
mağdurları konusuna değinmek istiyorum. Sıhhiye’deki işçiler günlerdir
seslerini duyurmak istiyor. Biz muhalefet olarak bu sesleri duyduk ama iktidar
partisi, Hükûmet işçilerimizin seslerini duymuyor.
“Özelleştirme
mağdurları” dedim. Bunu gelişigüzel kullanmadım. “Mağdur” kelimesi bizim siyasi
terminolojimizde çok sıkça kullanılan, çok sıkça kullanıldığı için de popülist
algılamalara yol açan, âdeta etkisini yitiren bir kavram. Bunu biliyorum ama
yine de “özelleştirme mağdurları” kavramını kullanmak istiyorum çünkü bunu
Türkçede daha iyi anlatabilecek bir kelime yok. Tekel işçileri özelleştirme
mağdurudur.
Şimdi, bu
işçilerin işlerini kaybetme tehlikesi nedeniyle Hükûmetin onlara sunmuş olduğu
çözüm doğru bir çözüm değildir. Bu, aşağı yukarı dört beş yıldır bir çözüm
olarak bu işçilere, özelleştirme sonucu özelleştirilen işletmelerde işlerini
kaybeden işçilere sunulmaktadır. Bu çözüm, on ay süreyle kamuda geçici işçi
olarak asgari ücretle çalışmaktır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet 2007 yılında bir yasa çıkardı ve kamuda altı aydan
fazla çalışan işçileri kadroya aldı, daimî işçi kadrosuna aldı. Bakın, bunlar
yıllardır on iki ay süreyle ilgili kamu kurumunda, Tekelde çalışmış işçiler. 11
bin, 12 bin Tekel işçisi var. 17 bin de daha önce bu şekilde işini kaybetmiş,
kamuya geçici işçi olarak alınmış işçiler var. Bunlar, özlük haklarını
kaybederek, âdeta asgari ücretle yaşam boyu çalışmaya mahkûm edilmişlerdir. Bir
yandan 217 bin, 218 bin işçiyi daimî işçi olarak devletin kadrolarına alacağız,
öte taraftan özelleştirme mağduru bu işçileri on ay süreyle hayatları boyunca
asgari ücretle çalışmaya mahkûm edeceğiz. Aynı işi yapan benzerleri, İş
Kanunu’nun kendisine sağladığı olanaklardan yararlanacak ama bunlar geçici işçi
olduğu için İş Kanunu’nun sağladığı olanaklardan da yararlanamayacak. Eşit işe
eşit ücret bir evrensel kuraldır. Gelin bu işçilerin sorunlarını çözelim,
bunlara kulak verelim. Bu, sosyal devletin gereğidir. Bunlar “yan gelip
yatıyor”, “havadan para alıyor” yaklaşımında bulunulacak işçiler değildir. Bu
doğru değildir; bunlara iş verildi de mi çalışmadı bu işçiler? İşletmeleri
özelleştirildi, onlar işsiz kaldı. Evet, gelin sizi asgari ücretle alalım
demek, ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek demektir. Bu doğru bir yaklaşım
değildir. Bu konuda 5’inci maddede vermiş olduğumuz önerge reddedilmiştir ama
fırsat kaçmış değildir. Bu bütçe kanununa, 28 inci maddeye böyle bir önergeyi
ekleyebiliriz. Hükûmet bütçe kanununa bunun konulmasını uygun görmüyorsa başka
bir yasal düzenleme de yapabiliriz. Bu, sosyal devlet olmanın gereğidir; bu,
eşitlik ilkesinin gereğidir.
Ayrıca şunu da
ifade edeyim: Adalet ve Kalkınma Partisi, bugüne kadar yani 2003-2009 döneminde
kamuya toplam 351 bin memur almıştır değerli arkadaşlar. Bu, dikkatten
kaçmaktadır. Her yıl bütçe kanunlarında yer alan, örneğin 2010 yılı Bütçe Kanun
Tasarısı’nda, alınacak memur sayısı 25 bini geçemez şeklindeki sınırlamalar
yanıltıcıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Evet, o sınırlamalar yanıltıcıdır yani bir sayısal
sınırlama var ama öte taraftan kamudan emekliye ayrılan, istifa yoluyla ayrılan
memurların ve sözleşmeli personelin yerine, belli bir oranı geçmemek üzere
atama yapılacağı da söylenmektedir. Bu hüküm ihmal edilmektedir. Bugüne kadar
Adalet ve Kalkınma Partisi 351 bin devlet memuru ve 158 bin de sözleşmeli
personel olmak üzere 509 bin kişiyi devlete almıştır. Sözleşmeli de belki bir
miktar, daimî işçi düzenlemesi sırasında oradan geçen olmuştur ama devlet
memuru olarak alırsak merkezî yönetimdeki devlet memurlarının yüzde 20’si
oranında memuru Hükûmet işe almıştır. Bir yandan işçileri asgari ücretle on ay
süreyle çalışmaya mahkûm edeceğiz, bir yandan bu sayıda memur alacağız; bu,
hakka, adalete uygun değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sözlerimi burada
bitiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hamzaçebi.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Sayın Çelik,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı
bütçesinin 15’inci maddesi üzerinde konuşmak ve bütçe hakkında görüşlerimi arz
etmek üzere karşınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Söz konusu
maddede, Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun kaynaklarının İcra Komitesince
tespit edilecek esaslar çerçevesinde karşılanması tanımlanmaktadır. Ülkemizin
içinde bulunduğu coğrafya, stratejik konumu, yer altı, yer üstü zenginlikleri,
Türkiye ve Orta Doğu üzerinde hesabı olan güçlerin bölgedeki oyunları, bazı iş
birlikçilerin bu oyunlara alet olması dikkate alındığında 1985 yılında kurulan
Fon’un bugün daha büyük bir önem arz ettiğini özellikle vurgulamak isterim.
Fon’un
kaynaklarına gelince, özellikle bütçeden tefrik edilen ödenek, silahlı
kuvvetlerin vakıflarından yapılacak transferler, Millî Piyango Yasası’nın
1’inci maddesine uygun olarak ayrılan gelirler, 1473 sayılı Yasa uyarınca
ayrılan gelirler, müşterek bahislerden ayrılan gelirler, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesinden ayrılan ödenekler, Turizmi Teşvik Yasası’yla verilenler,
Toplu Konut Fonu ve Savunma Sanayii Destekleme Fonu’na Fon’dan dağıtımı
yapılacak miktar ve Fon’un mal varlığından elde edilecek gelirler, 1111 sayılı
Askerlik Kanunu uyarınca bedelli askerlikten elde edilecek gelirler, bağış ve
yardımlardan oluşmakta. Bunun yanında 4842 sayılı Kanun’un 38’inci maddesiyle
getirilen hüküm uyarınca gelir vergisi ve kurumlar vergisi tahsilat toplamı
üzerinden Fon’a yüzde 3,5 oranında bir payın ayrıldığını görmekteyiz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Emniyet Genel Müdürlüğünün
helikopter, uçak alımları ile revizyonlarına, hava araçlarına füze önleme,
tespit sistemlerinin takılmasına ve Helikopter Elektronik Harp Projesi’ne
ilişkin tutarları Fon’a ödemeye, yine Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğünün ihtiyacı olan motorbot alımına yönelik tutarları Fon’a ödemeye
ilgili bakanlar söz konusu metin uyarınca yetkilendirilmişlerdir.
Dışişleri
Bakanının komşularla sıfır problem, maksimum entegrasyon politikası içeride
güçlü bir ordu ve savunma sanayisiyle desteklenmedikçe lafügüzaftan ileri
geçemeyecektir. Bu itibarla, bize coğrafyamızın, kültür ve uygarlığımızın,
tarihimizin, dilimizin, deneyimlerimizin, inançlarımızın emri Fon’un oldukça
desteklenmesi, ARGE yatırımlarına ağırlık verilmesi, MKE fabrikalarının
modernleştirilerek fonksiyonlarının artırılması millî bir görev olmalıdır.
Barışımızın, demokrasimizin yaşatılması ve onurumuzun korunmasının ülkemizde
caydırıcı güç unsurlarının güçlendirilmesinden geçtiği muhakkaktır.
Geçen yıl Savunma
Sanayii Destekleme Fonu’na gelir ve kurumlar vergisi üzerinden 1 milyar 912
milyon TL para aktarılmıştır. Bu yılın ilk dokuz ayında teğet geçtiği iddia
edilen kriz nedeniyle gelir vergisi ve kurumlar vergisinden ancak 1 milyar 441
milyon TL pay alabilen bu Fon, ülkemizi bölgemizin lideri yapmaya
yetmeyecektir. Unutmamak gerekir ki, güçlü Türkiye için güçlü bir orduya
ihtiyaç vardır. Güçlü ordu ancak kendi silahını, kendi helikopterini, kendi
uçağını, kendi topunu ve kendi gemisini üreterek oluşturulur. Güçlü ordu için
savunma sanayimize daha fazla ödenek ayırmalıyız. Ancak bütçe giderleri içinde
geçen yıl yüzde 6’lık paya sahip olan savunma giderlerinin bu yılın ilk beş
ayında yüzde 5’te kalmış olması ayrı bir tespittir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçe verilerine geçmek istiyorum. Merkezî yönetim
bütçe harcamaları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18,6 oranında artarak
239 milyar 542 milyon liraya ulaşmıştır. Bütçe gelirleri aynı dönemde, geçen
yılın aynı dönemine göre yüzde 0,3 oranında düşmüştür, bunu belirtmekte yarar
var. Geçen yıl mükellefler tahakkuk eden verginin yüzde 88,5’luk bölümünü
ödemişlerdir, yani tahsilat yüzde 88,5; ilk altı aylık veriler bu yıl için
yüzde 82,5’ta kalmıştır ki, vergi mükellefinin ne kadar zor durumda olduğunu
göstermektedir.
Süremiz az olduğu
için ben ana başlıklarla geçmek istiyorum. Amerika ve Batı, küresel krizi
ciddiye almışlar ve “Teğet geçecek.” dememişler, zamanında önlem almışlar, ama
Türkiye bu konuda önlem almamış. Ve ilk dokuz aylık verilere baktığımızda,
Türkiye’de sadece bankacılık sektörünün yüzde 8,7 büyüdüğünü görüyoruz. Bu şu
demektir: Bankacılık sektörünün kriz döneminde büyümesi demek, insanların borç
batağına battığını ve bankalara çok daha fazla faiz ödediğini göstermektedir.
Yine mayıs ayı sonunda Orta Vadeli Program’ı Hükûmet açıklayamamıştır. Bunun
nedeninin, IMF’nin makro verilerinin revize edilmesini beklemekten ibaret
olduğunu özellikle vurgulamak isterim.
İşsizlik zaten
ayrı bir konu ve Türkiye’de yıl sonu itibarıyla işsizlik oranının yüzde 16’lara
ulaşacağını ve 5 milyon rakamına ulaşacağını burada özellikle belirtmek
istiyoruz.
Kapasite kullanım
oranı yüzde 70,7 oranında. Tüketici güven endeksinin gittikçe düştüğü ortada ve
ayrıca, bütçe gelirlerinin enflasyon ve büyüme hedeflerinin üzerinde olacağı
bütçede öngörülmekte ve bütçe gelirlerinin yüzde 16,1; vergi gelirlerinin ise
yüzde 18,2 oranında artacağının öngörülmesi, 2010 yılında yeni vergilerin
geleceğine en büyük işarettir.
Vergi
adaletsizliği gözle görülür bir şekilde Türkiye’de artmaktadır. Vergi
tahminlerindeki diğer bir can alıcı husus ise, Sayın Bakanın 17 Ekim tarihli
basın toplantısında bir soru üzerine verdiği cevaptır. Sayın Bakanın bir
gazetecinin sorusuna, vatandaşlarının borçluluk oranının diğer ülkelere göre
düşük olduğunu belirtmesidir ki vatandaşın daha çok borç altına sokularak
tüketimi artırma tahminlerini özellikle vurgulamaktadır. Artık vatandaşın
gelirini artırmaktan vazgeçmiş, borçlanarak tüketim harcaması yapılmasından
medet uman bir anlayışı itiraf etmiştir. Vatandaş kredi alarak bankaya faiz
ödeyecek, yetmedi, bu kredinin büyük çoğunluğunu devlete ÖTV olarak ödeyecek.
Vatandaşın geleceği şimdiden yedirmeye devam edilecek diye düşünüyoruz.
ÖTV konusu…
Biliyorsunuz, yüzde 22 oranında bir artış öngörülmekte. Bununla da bu yıl
içerisinde benzinin 4 liraya, motorinin de 3,5 liraya yükselmesini rahatlıkla
söylemek mümkündür.
Tütün
mamulleriyle ilgili daha önce bir arkadaşımız ifade etmişti, sigara 8,5 liradan
aşağı satılmayacak demektir, zira yüzde 41,6 bir artış öngörülmektedir.
Motorlu
taşıtlardan tahsil edilmesi beklenen vergi yüzde 61,2 oranında artışla ifade
edilmiş. Demek ki, bu yıl araç satışlarında büyük bir patlama mı olacak? O
bekleniyor galiba. Böyle bir şey de mümkün olmayacak tabii. Dayanıklı tüketim
mallarında, yine vergi oranında yüzde 33,1 artış öngörülmekte ve bu da, yine
tüketicinin çok büyük mağduriyetlere, sıkıntılara sokulacağının işareti.
Değerli
arkadaşlar, enflasyon beklentisi yüzde 5,3, büyüme hedefi de yüzde 3,5 olmasına
rağmen, tüketimin ve fiyatların artmayacağı öngörülmesine rağmen, yüzde 21,6
KDV tahsilat artışı da ayrı bir tutarsızlıktır. İthalde alınan KDV 2009
bütçesinde büyük bir fiyasko olarak ortaya çıkmıştı. Yine, bu yıl da bunu
söyleyebiliriz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlayınız.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Yine, gelir
vergisinde… Özelleştirmede -özellikle onu belirteyim- 10 milyar 404 milyon
liralık bir ödenek konmuş; acaba devletin birikimlerinin birilerine transferi
mi söz konusu? Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Gider bölümüne
özellikle değinemiyorum süre kısıtlılığı nedeniyle. Ancak, herkes iyi biliyor
ki 2010 yılı bütçe verileri ve 2009 gerçekleşmeleri, ne yazık ki, aldatma ve
kandırma politikalarının çarpıklığını itiraftan başka bir anlam taşımamaktadır.
Allah milletimize sabır versin.
Şimdi, burada
“İşçinin, işverenin, memurun hükûmeti olduk.” diyen Sayın Başbakana diyorum ki:
“İtfaiye ve demir yolları memurlarına ve Tekel işçilerine yaptıklarınız,
gerçekten bunların hükûmeti olduğunuzu gösteriyor.
Bizim Hükûmete
tavsiyemiz şu: Açılımlardan, iş birlikçilerden, Habur teşrifatçılığından uzak
durarak, teslimiyet bütçesi yerine millî meselelere eğilin.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, şunu istirham ediyorum: Yani, bir dakikalık süreyi sürekli olarak
ihlal etmeye başlarsak bir müddet sonra hep o aynı şey olur. Diğer arkadaşlar noktasında
da aynı uygulamayı yapıyorlar.
Son cümlelerinizi
alayım.
Buyurun efendim.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Çok teşekkür ederim.
Bizim tavsiyemiz,
açılımlardan, iş birlikçilerden, Habur teşrifatçılığından uzak durarak
teslimiyet bütçesi yerine millî meselelere eğilin, bu daha hayırlı olacaktır.
Tanrı Türk milletini korusun.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına
Mehmet Emin Tutan, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tutan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçesinin
“Fonlara ilişkin işlemler” başlıklı 15’inci maddesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
TSK’nın
modernizasyon ihtiyaçları, millî kaynaklarımızdan yılda 3 ila 4 milyar dolar
civarında bir harcamayı gerekli kılıyor. Hükûmet olarak modernizasyon
ihtiyaçlarını mümkün olduğunca millî savunma sanayimiz aracılığıyla tasarlanan,
üretilen ve geliştirilen ürünlerle karşılamayı hedefliyoruz. Bu hedef
istikametinde 2003-2008 yılları arasında çok önemli projelerin altına imza
attık, atmaya devam ediyoruz. Türk şirketlerinin iş payının 1,2 milyar dolar
olduğu ATAK Projesi bunlardan biridir. Bir diğer proje Altay Projesi.
Başlatılan bu projeyle de fikrî, mülkiyet ve ihracat haklarına tümüyle
ülkemizin sahip olacağı ilk millî tasarım tank prototipinin geliştirilmesini
amaçlıyoruz.
Öte yandan
Türkiye’nin ilk millî tasarım Corvette tipi savaş gemisi MİLGEM Projesi
kapsamında üretilen ve bir ilk niteliği taşıyan Heybeliada Gemisi, Preveze
Deniz Zaferi’nin yıldönümü olan 27 Eylül 2008 tarihinde denize indirildi.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Hükûmetimizin yaptığı
yatırımlar neticesinde her geçen gün daha güçlü, hareket kabiliyeti çok daha
yüksek bir ordu konumuna ulaşıyor. Özellikle havacılık alanında Türk sanayisi
bugün dünyanın önde gelen şirketleriyle iş birliği yapabilecek bir kabiliyet ve
seviyeye ulaşmıştır. Türkiye’nin de dâhil olduğu A400M Modern Ulaştırma Uçağı
Geliştirme Projesi’nde proje bedeli kadar, Yeni Nesil Savaş Uçağı Projesi’nde
ise proje için yapılacak harcamanın en az yüzde 50’sine tekabül eden yaklaşık 5
milyar dolarlık bir iş payı alınmıştır.
Uluslararası
fuarlarda Türk savunma sanayisi şirketleri kendi tasarımları olan ileri
teknoloji savunma sistemleriyle dikkat çekmeye başlamış ve önemli ihracat
başarılarını sağlamıştır. Bu çerçevede son olarak dost ülke Pakistan F-16
uçaklarının modernizasyonu için uluslararası bir ihale sonucu TUSAŞ’ı
seçmiştir. TSK ihtiyaçları çerçevesinde yürütülen projeler kapsamında kazanılan
yeteneklerle TUSAŞ geleceğin teknolojisini haiz A350 sivil yolcu uçağında da
500 milyon dolar tutarında bir iş payı almıştır.
TSK’ya ait
yaklaşık 21 milyar dolar tutarında tedarik projesinin önümüzdeki on yıllık
dönemde yıllara sari olarak gerçekleştirmek üzere sözleşmeleri imzalandı.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uygulanan bu politikalar sayesinde savunma sanayisi
sektörünün toplam cirosu 2007 yılında ilk kez olarak 2 milyar doları aşmış,
ihracatımız ise 420 milyon dolara ulaşmıştır. TSK modernizasyon ihtiyaçlarının
millî sanayimiz eliyle karşılanma oranı önümüzdeki dönemlerde en az yüzde
50’lere çıkacaktır. Bu seviye 2003 yılına göre 2 misli bir artışı ifade ediyor.
Savunma sektörümüzün ihracat rakamını da önümüzdeki dönemde 1 milyar dolara
çıkarmayı hedefliyoruz.
Bu düşüncelerle
2010 yılı malî bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına
Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık.
Buyurun Sayın
Çığlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FAZİLET DAĞCI
ÇIĞLIK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesi hakkında şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Bütçelerin amacına uygun kullanılması hakkında konuşmama
başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçemizin ülkemize, milletimize
hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, ekonomik gelir ve giderlerini belli bir sistematiğe oturtan
ülkelerin diğer alanlarda da daha başarılı oldukları hepimizin malumudur.
Bundan dolayı bütçe görüşmeleri her yıl düzenli bir şekilde yapılmaktadır ama
önemli olan, bütçelerin amacına uygun şekilde idare edilmesidir. Göreve
geldiğimizden beri yaptığımız icraatlarımız bütçeyi nasıl iyi idare ettiğimizin
bir göstergesidir. Bunu ülkenin doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine en
ayrıntılı bir şekilde görebilirsiniz.
Değerli
milletvekilleri, bu ülke bu Meclis çatısı altında birçok bütçe görüşmelerine
şahit olmuştur. Ancak geçmiş hükûmetlerin bütçe idare etme politikalarının
zayıflığı ülkemizi arzuladığımız noktaya taşıyamamıştır. Bütçelerin amacına
uygun kullanılmamasından kaynaklanan iki bariz örnek vermek istiyorum. Örneğin,
bu millet yıllardır Anadolu’nun tozlu ve çakıl, çukur yollarında sıkıntılı bir
şekilde seyahat etmiştir. AK PARTİ İktidarına kadar bu yollar hiç kimse
tarafından fark edilmemiş, bu aziz millete bu eziyetler reva görülmüştür.
Yıllarca aynı kaynaklara sahip olan ülkemizin neyi yoktu? Olmayan, vatanın her
karış toprağını adım adım gezen ak bir hükûmetin yokluğuydu.
Değerli
milletvekilleri, bu yollar yedi yıl öncesine kadar niçin yapılmadı? Bütçe mi
yoktu yoksa bütçeyi idare edecek idareciler mi yoktu? Yoksa Anadolu yolları bu
idareciler tarafından hiç gidilip görülmedi mi?
Değerli
milletvekilleri, işte bu durumu İktidarımız fark ederek ulaşıma büyük oranda
bütçe ayırmıştır. Bölge ayırt etmeden, iyi idare edilen bu bütçelerden yolların
yapılmasına başlanmış, bu ıstıraplar yavaş yavaş son bulmuştur, seyahatlerimiz
artık zevk verir hâle gelmiştir. Patates deposu olmaktan son anda kurtulan
bugünkü modern Bolu Dağı Tüneli, geçmişi ve bugünü en güzel şekilde zaten
özetlemektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir diğer önemli konu ise spor faaliyetleri ve spor
alanında yapılan yenilikler. Dönemimizde spor alanındaki modern tesisleşmeler
birçok spor yarışmasının ülkemize gelmesine sebep olmuştur. Geçmiş dönemlerde
spora ayrılmayan yeterli bütçeden dolayı gerekli altyapılar oluşturulamamış ve
birçok faaliyetten ülkemiz mahrum kalmıştır. Son yedi yılda altyapı çalışmaları
en iyi şekilde oluşturularak ülkemiz uluslararası organizasyonların âdeta ev
sahipliğini yapar hâle gelmiştir. Bunların arasında kendi şehrim olan
Erzurum’da 2011 Üniversitelerarası Kış Olimpiyatlarının yapılacak olması bunun
önemli bir işaretidir.
Hükûmetimiz
döneminde Erzurum’da bugün yapımı devam eden olimpiyat tesislerinin maliyeti
neredeyse yarım trilyona yaklaşmaktadır. Dünyanın en uzun pistlerinden birine
sahip olan Palandöken Kayak Merkezimiz bu bütçeyle uluslararası bir kayak merkezine
kavuşacaktır.
Şimdi sizlere
önemli bir bilgi daha vermek istiyorum. Dünyanın neresine giderseniz gidiniz,
Erzurum gibi kayağa daha elverişli bir şehir bulamazsınız. İnsanlarımız ciddi
para harcayarak başka ülkelere kayak yapmaya gidiyorlar. Gittikleri hangi ülke
olursa olsun kayak merkezine ulaşmaları bir günlerini alıyor. Erzurum’da ise bu
süre en fazla iki saattir çünkü havalimanından Palandöken Kayak Merkezine
ulaşım yirmi dakikadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde uçaktan indikten sonra yirmi
dakikada ulaşabileceğiniz bir kayak merkezi yoktur.
Değerli
milletvekilleri, Palandöken hep Erzurum’daydı. Dağları beyaza bürüyen kar ise
Palandöken’e hiçbir yere yağmadığı kadar güzel yağıyor. Dünyanın başka
bölgelerinde karlı dağlar, devletin ayırmış olduğu bütçeler sayesinde kârlı
dağlar hâline gelmiştir. Bizde ise Palandöken İktidarımız döneminde fark
edilmiştir. Altyapı çalışmalarına bütçeden kaynak aktarılmış, yılların bu
açığının giderilmesine ciddi gayret edilmiştir. Bu tesislere ayrılan bütçenin
ne derece önem arz ettiğini ve isabetli kullanıldığını bu anlattıklarımla
görebiliyoruz.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, olimpiyatlarla alakalı bu çalışmaları görmenizi
tavsiye ediyorum. Bütçenize uygun kayak yapmak için dünyanın en önemli kayak
merkezlerinden birisi olan Palandöken’imize sizleri davet ediyorum.
Bütçemizin
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çığlık.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Bu sorum, hem sizi hem de orada
oturan Sayın Bakanı ilgilendiriyor.
Sayın Bakan, Türk
eğitim ve kültürünün yanı sıra, bildiğim kadarıyla Avrupa eğitimi ve kültürü de
aldınız diye biliyorum. Yanlış biliyorsam düzeltirsiniz. Sizi daha farklı
değerlendiriyordum ama maalesef AKP’ye uyumunuz hızlı sağlanmış görünüyor,
sorularıma alakası olmayan cevaplar veriyorsunuz. Biz de sizin gibi Türk
milletini temsil eden milletvekilleriyiz. Lütfen, sorularımıza, konumunuza
uygun doğru cevaplar bekliyoruz. Eğer zaman yetersiz geliyorsa sorularıma
lütfen yazılı cevap veriniz.
Emek veriyoruz,
çalışıyoruz, soruyoruz, sorumuzun cevabını da almak istiyoruz. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin oturumlarını Türk milleti de televizyonları başında
izliyorlar. Bize yakışan şekilde sorular, bize yakışan şekilde cevaplar almak
zorundayız ve Meclis başkan vekillerimiz de bu sorularımıza cevap almamızı
sağlamak durumundadırlar. İnşallah bundan sonraki soracağım sorulara bu noktada
cevap verirseniz, fikrimi değiştirmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldız.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Benim sorum
şudur: Belediyelerimizin birçoğu borç batağındadır. Mesela Tokat ili Erbaa
ilçesi Akça, Gökal, Reşadiye Kuzbağı, Kızılcaören gibi bazı belediyeler
borçlarından dolayı artık hizmet yapamaz konuma gelmişlerdir. Hatta normal
hizmetlerini, yani çöp toplama hizmetini bile yapamıyorlar. Bunlara herhangi
bir iyileştirme düşünüyor musunuz veyahut da İller Bankası vasıtasıyla verilen
o paralar özellikle bu nüfusa dayalı olarak değil de başka başka baremler
veyahut da başka bir göstergeler üzerinden para verilmesinin daha iyi
olabileceği düşünülüyor, bu yönlü bir çalışma var mıdır?
İkinci sorum
olarak da: Uzman erbaşların bazıları kadro istiyorlar. İşte belli bir süre
çalıştıktan sonra ayrılıyorlar ve devlet memurluğuna geçme hakları elde
ediyorlar. Uzman erbaşlara kadro verilmesiyle ilgili Maliye Bakanlığı olarak ne
düşünüyorsunuz? Çünkü bu insanların kendilerinin yanında çocukları da çok
mağdurdur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru.
Sayın Süner…
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum. İstanbul’daki
Fatih Sultan Mehmet ve Boğaziçi Köprüleriyle dokuz otoyol projesinin özel
sektöre devrinin önünü açacak kanuni düzenlemeyi yapmayı düşünüyor musunuz?
Ülkeyi sata sata
bitiremediniz, şimdi sıra köprü ve otoyollara mı gelmiştir?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Geçen yılki
bütçeyi denk bütçe olarak takdim etmişti Sayın Bakan. Maalesef, yıl sonu
itibarıyla görüldü ki denk bütçe olmadığı gibi delik deşik bir bütçe olduğu
ortaya çıktı. Bu bütçeyi de krizden çıkış bütçesi olarak tarif ediyorsunuz.
Krizden çıkacağımıza göre, vatandaşın sağlık hizmetleri sunumundaki yükünü
azaltmak için, sağlık hizmetleri ve ilaç alımıyla ilgili vatandaşın katkı
payını bu dönemin sonuna kadar düşürmeyi düşünüyor musunuz, yoksa artırarak
devam mı edeceksiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Bakan,
Hükûmetiniz döneminde, 2002 yılından beri yedi yılda cumhuriyetin birikimleri,
fabrikalar, limanlar, bankalar 30 milyar 712 milyon dolar karşılığında büyük
bölümü yabancılara satıldı. Bu yetmedi, aynı dönemde 414 milyar 503 milyon TL
borçlanıldı. Türkiye’de her çocuk 9.825 TL borçla doğuyor. Başta siz olmak
üzere Hükûmetin bütün üyeleri, yedi yılda ülkenin şahlandığını söylüyorsunuz.
Sayın Bakan,
dünya ekonomisinin önemli bir kuruluşunda yıllarca çalıştınız. Gerçi o da
battı. Gerçekten Türkiye’yi bu yöntemle kalkındırmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum:
Çiftçinin emeğinin karşılığını alamaması, Adana ekonomisine ilişkin tüm
göstergeleri olumsuz etkiliyor. Tarımsal üretim için kullanılan girdilerin
başında gelen mazotta ÖTV indirimi düşünülmekte midir? Üreticilerimize verilen
teşvikler yetersiz kalmaktadır. Gelişme sağlanacak mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Son olarak Sayın
Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, son
günlerde Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekillerini il il toplayarak
ek ödenekler verdiğiniz bilinmektedir. Şimdi soruyorum: Maliye Bakanı olarak
illere verdiğiniz bu paraları nereden veriyorsunuz? İllere göre bu paraları
nasıl dağıtıyorsunuz, hangi kriterleri dikkate alıyorsunuz ve illere göre bu
dağıttığınız paralar ne miktarlardadır?
İkinci sorum da:
Önceki dönemlerde sağlanan yapılandırmalardan özellikle ekonomik gücünün
yetmediği gerekçesiyle yararlanamayan ve emeklilik hakkı kazanamayan SSK’lı ve
BAĞ-KUR’luların yeniden emeklilik haklarına kavuşmalarını sağlayacak bir
düzenleme var mıdır? Varsa bu konuda gelinen nokta nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım, buyurun
efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birinci soruyu
soran değerli arkadaşımıza uyarıları için teşekkür ediyorum. Aslında ben iki
gündür elimden geldiğince bütün sorulara, gerçekten, bilgim çerçevesinde cevap
vermeye çalışıyorum. Bazı sorulara tabii cevaplar yetişmiyor. Onlara da mümkün
olduğunca size yazılı olarak cevap vermek isterim. Dolayısıyla o çerçevede
bakmaya devam etmenizi tercih ederim. Ben samimi bir şekilde bütün sorulara
cevap vermeye çalışıyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki belediyelerimizin mali sıkıntılarının biz de farkındayız.
Hatta bu sene yapılan mahallî idarelerle ilgili, biliyorsunuz, bütün
belediyeler bir araya geliyor Antalya’da. O toplantıya ben de katıldım.
Dolayısıyla sıkıntıların farkındayız. Nitekim, geçen sene aslında biz ciddi bir
düzenleme yaptık. O yasal düzenlemeyle merkezî bütçeden mahallî idarelere
aktarılan payları neredeyse yüzde 30 oranında artıracak bir düzenleme yaptık.
Yalnız şöyle bir şey oldu geçen sene: Kriz nedeniyle tabii ki bu,
belediyelerimize yansıyamadı çünkü bizim vergi gelirlerimizde çok ciddi
miktarlarda düşüş yaşandı. Yani ekonomik faaliyetler daraldığı için, bütçe
gelirleri düştüğü için mahallî idarelere aktarılan paylarda her ne kadar bir
önceki seneye göre çok büyük oranda düşüş yaşanmadıysa da o öngördüğümüz artış
yansımadı. Şimdi, tabii 2010 yılı öngörülerini dikkate alırsak -yaklaşık olarak
söylüyorum ben- bu sene biz neredeyse 16 milyar, 16,1 milyar civarında mahallî
idarelere merkezî bütçeden tabii ki kanunların öngördüğü esas ve usuller
çerçevesinde dağıttık.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Bakanım, nüfusun dışında…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin, bitireyim.
2010 yılında
inşallah bizim gelir tahminlerimizi dikkate aldığınız zaman, bu 19 milyar
civarına ulaşmış olacak. Yani önemli bir artış öngörüyoruz. Bu, bir miktar da
olsa tabii ki rahatlatıcı etkide bulunacak. Yani birinci husus bu. Ama tabii,
aslında mahallî idarelerin, özellikle yerelde, daha iyi gelir imkânlarına kavuşması
gerekiyor. Ona ilişkin de çalışmaların yapıldığını söyleyebilirim. Bu da çok
önemli çünkü asıl olan burada, tabii ki bizim hem yerelde hem de merkezî
bütçeden verdiğimiz imkânların mümkün olduğunca yüksek tutulması ve böylece,
hizmet kalitesinde, hizmet miktarında yerelde belli bir noktaya ulaşmamız ve
yerel hizmetlerde de tabii ki Batı’yla olan arayı kapatmamız gerekiyor. Onun
için, ben ümitliyim 2010 yılı için. Eğer gelirlerimizde bizim öngördüğümüz gibi
bir artış yaşanırsa -ki ben hâlâ gerçekçi olduğu kanısındayım- yaklaşık yüzde
17,6’lık bir artış olacak mahallî idarelere yapılan aktarımlarda.
Bu çerçevede son
soruya da cevap vermek istiyorum. Değerli arkadaşlar, tabii ki ben,
milletvekillerimizle bir araya geliyorum. Size de kapım açık. Lütfen, siz de
gelebilirsiniz her zaman için.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederiz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Benden dönem dönem birtakım talepler oldu. O
taleplerin bir kısmını yerine getirdik, bir kısmı Millî Emlakle ilgili, bir
kısmı başka hususlarla ilgili. Dolayısıyla, o çerçevede bakılması lazım.
Burada, böyle, belediyelere, bütün, şu belediyeye şu kadar para vesaire…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – İllere, illere…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şu anda, o aşamada henüz verilmiş bir para söz
konusu değildir. Kapım açıktır, gelebilirsiniz. O konuda da dediğim gibi, bütün
muhalefet milletvekillerine kapım açık.
Uzman erbaşlara
kadro verilmesiyle ilgili bir soru vardı. Değerli arkadaşlar, uzman erbaşlıktan
istifa edenler, belli şartlar dâhilinde, kamu kurumlarına sınavsız nakil
olabilmektedir ancak kurumun atama sayısının yeterli olması gerekmektedir.
Kurumuna göre… Tabii biz, Maliye olarak buna gereken özeni gösteririz, kurum
olarak ama tabii kurumların ihtiyaçları ve kurumlara verdiğimiz kadro miktarıyla
sınırlı değerli arkadaşlar.
Otoyollar konusu
soruldu. Değerli arkadaşlar, bunu soruyorsunuz. Bakın, özelleştirilen bir kurum
veya diyelim ki bir mülk veya bir şirket, hâlâ Türkiye'nin şirketi. Egemenlik
hakkıyla bir mali varlığı veya bir gayrimenkulün kullanım hakkını ayırmak
lazım. Diyelim ki TÜPRAŞ’ı biz özelleştirdik. Şimdi, TÜPRAŞ bir yere gitmedi
ki. TÜPRAŞ büyüdü, hâlâ vergisini veriyor, orada çalışanlar bizim vatandaşımız,
bizim elektriğimizi kullanıyor, bizim suyumuzu kullanıyor. Yani ben, TÜPRAŞ
örneğini verdim, başka örnek de alabilirim: Telekom. Telekom satıldığından bu
yana 4 milyar liralık yatırım yapmıştır. Bu yatırımı Türkiye’de yapmıştır
değerli arkadaşlar. Vergisini vermeye devam ediyor, bizim vatandaşımız
çalışıyor, bizim elektriğimizi, suyumuzu, bizim ulaştırmamızı kullanıyor.
Sadece orada kâr var dışarı aktarılabilecek. O kârı da yerli şirketler de
aktarabiliyorlar, yabancı şirketler de aktarabiliyorlar.
Biz de şimdi
yavaş yavaş uluslararası arenada Türk firmaları olarak şirket almaya başladık.
Bakın, bugün Almanya’da, Avusturya’da, İngiltere’de, birçok markayı satın
almaya başladı bizim şirketler. Örneğin Grundg’i. Yani birçok marka var,
Godiva’sından vesaire, bunlar… Dolayısıyla, küreselleşen bir dünyadayız. Tabii
ki bize de hani “Hiçbir şekilde bu konularda hassasiyet göstermiyorsunuz.”
diyemezsiniz. Bugün, HSBC’ye Demirbank’ı biz satmadık. Yani Demirbank… Şunu
anlatmaya çalışıyorum: Yani Türkiye’de özelleştirme uzun bir süredir devam
ediyor. Sadece bizim dönemimizde “Özelleştirme şu şekilde yapıldı, bu şekilde
yapıldı.” denilemez. Önemli olan, burada eğer bir ülke, düzenlemeyi,
denetlemeyi iyi yaparsa, yani sistemini iyi kurarsa aslında özelleştirmenin
ciddi bir şekilde yararı vardır, zararı yoktur. Çünkü bakın, iki türlü rekabet
düşünmek lazım: Bir: Uluslararası…
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Asil Nadir’e ne yaptığını biliyoruz İngiliz Hükûmetinin.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim, süremiz doldu.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, şu cümlemi bitirebilir miyim.
BAŞKAN - Yani
arkadaşlara bir hızlı cevap verirseniz…
Buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
Yani bir ülkenin
uluslararası rekabet gücünü artırmak var. Bu çok önemli bir husustur ve
kalkınma ancak o paralelde… Ben onu bir sonraki soru-cevap kısmında müsaade
ederseniz cevaplayayım. İkincisi de: Yerelde rekabet gücünü artırmak lazım.
Değerli
arkadaşlar, bir rekabet gücünü artırmak lazım, bir de rekabeti artırmak lazım.
Rekabetin olmadığı yerde inovasyon olmaz, yenilikçilik olmaz, verimlilik olmaz
değerli arkadaşlar. Dünyayla rekabet etmenin en önemli koşullarından bir tanesi
budur. Özelleştirme buna imkân sağlıyor. Bu boyutunu da göz ardı etmemek lazım.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. Soru sırası bana
gelmedi.
BAŞKAN – Tamam
efendim.
Maddeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 11.53
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 12.09
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Görüşülen kanun
tasarısının 15’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Görüşmelere devam
ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
16’ncı maddeyi
okutuyorum:
Yabancı ülkelere
yapılacak hizmet karşılıkları
MADDE 16 – (1)
Maliye Bakanı;
a) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yabancı
ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen veya bir hizmetin yerine
getirilmesinde kul-lanılan kara, deniz ve hava taşıtlarından alınan kira veya
ücret tutarlarını,
b) Türk Silahlı
Kuvvetlerinin öğrenim ve eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim gören
yabancı uyruklu subay, astsubay veya erlere yapılan giderler karşılığında
ilgili devletlerce ödenen tu-tarları,
c) NATO
makamlarınca yapılan anlaşma gereğince yedek havaalanlarının bakım ve
onarımla-rı için ödenecek tutarları,
aynı amaçla
kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan yukarıda yazılı
idare bütçelerinde açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle
ödenek kaydedilen tutar-lardan yılı içinde harcanmayan kısımları ertesi yıla
devretmeye yetkilidir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’e aittir.
Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2010 merkezî yönetim
bütçesinin 16’ncı maddesi üzerinde konuşmak için CHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi ve bizi dinleyen herkesi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, sözlerime başlamadan önce, pazartesi günü Erzurum’da yapmış olduğum
bir açıklamaya aydınlık getirmek istiyorum.
Erzurum’da yapmış
olduğum açıklama şudur: Daha önce Amerika’da bir özel televizyon Türkiye'nin
güneydoğusunu Kürdistan haritasıyla belirleyerek İran’la ilişkileri anlatırken
Türkiye'nin bölünmüş bütünlüğüne tepki göstermeyen Sayın Dışişleri Bakanına
benim bir benzetmem olmuştur. Bu benzetmem şahsıyla ilgili değildir, devletin
bölünmez bütünlüğüne göstermediği ilgi ve alakayı Ermenistan açılımına
gösterdiği için bir benzetme olmuştur. Eğer laflarım yanlış anlaşıldıysa ben bu
lafımı geri alırım ancak ben şunu beklerdim ki Sayın Cumhurbaşkanından da ve
bütün yetkililerden de, herkesten “Siz nasıl olur Türkiye'nin güneydoğusunda
bir Kürdistan haritasına tepki göstermiyorsunuz?” bu tepkinin verilmesi
lazımdı. Bunu ben bilgilerinize arz ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, bütçemizin bu bölümünde Maliye Bakanına bir yetki veriliyor. Millî
Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığınca
yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen kara, deniz ve hava
taşıtlarından alınan kira ve ücretleri NATO makamlarınca yapılan anlaşma
gereğince havaalanlarının bakım ve onarımları için -giderlerin- harcamaya,
yapmaya artan parayı ertesi yıla devretmeye Sayın Maliye Bakanımıza yetki
veriyoruz. Bu doğal bir yetki, normaldir, vermemiz de gerekir.
Ancak, Sayın
Maliye Bakanımız paranın başında bulunuyor. Sayın Maliye Bakanımız,
Türkiye’deki ve doğudaki büyük göçe, büyük işsizliğe, büyük yoksulluğa niye
çare bulunmuyor? Çare bulacak neden adım atmıyorlar?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ardahan’da işsizlik yüzde 3. Sen ne konuşuyorsun, yüzde
3?
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Evet, bir açıklama geldi dün “Ardahan’da işsizlik yüzde 3,7.”
Değerli arkadaşlar, Ardahan’da işsizlik 3,7 değil, Ardahan’da yüzde 70’e kadar
varan bir işsizlik var.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Bu nasıl iş ya!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bakın anlatacağım, bunları anlatmak… Ardahan’da bütün… Bakın burada
neyi ele almışlar biliyor musunuz? Sanayi işsizliğini ele almışlar, sanayi.
Ardahan’da sanayi yok, fabrika yok. Ardahan’ın yüzde 90’ı tarım ve
hayvancılıkla uğraşıyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Herkes yatıyor!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Ben dün geldim Ardahan’dan bütün kahvehanelerde insanlar oturuyor,
boş, işsiz, köylerde işsiz. Siz bunu neye göre yaptınız yani. Bu ayıptır yani.
Bu TÜİK’in burada tekrar, yeniden bir araştırma yapmasını istiyorum ve
Ardahan’da hakikaten gerçekten büyük işsizlik var.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Adana’dan iyisiniz Sayın Vekilim.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, yem bitkileri parası hâlen daha ödenmedi. 2009
yem bitkileri parası, 2010’a geliyoruz, ödenmedi. Şu anda kar kış bastırmış,
herkes hayvanını içeri bağlamış yem yediriyor.
Şimdi, Sayın
Maliye Bakanımdan ben istirham ediyorum: Derhâl ve acil yem bitkilerinin
parasını ödeyin, insanlar hayvanlarını kış bahara kadar beslesin.
İki, en önemlisi,
27 Eylülde Ardahan, Kars, Erzurum, o bölgeye kar yağdı, Ağrı dâhil. Kardan
dolayı mahsullerini insanlar toparlayamadı. Don yaptı, buğday ve arpa dondu ve
olduğu gibi bozuldu. Şimdi, bu insanların bahara ekeceği tohumluğu kalmadı
Sayın Bakanım. Bu tohumlukları mutlak surette sizden istirham ediyorum. Doğu ve
güneydoğu’da önceden yani ikliminden önce kar yağıp don yapan, mahsulü tarlada
kalan insanlarımızın tohum paralarının ve tohumluğunun mutlak surette
verilmesini istirham ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, Ardahan’dan doğal gaz geçiyor, iki tane doğal gaz geçiyor, bir tane
de ham petrol borusu geçiyor, üç tane hat geçiyor yani enerji koridorundayız.
Ancak Ardahan’a, ne yazık ki şu anda Ardahan il merkezine doğal gaz verilmiyor.
Bakın, topraklarımızdan
geçiyor, riskini taşıyoruz, doğal gaz geçtiği her yeri tahrip ediyor -boru
hatları- kimseye beş kuruş para vermediler kamulaştırmadan dolayı, vermedikleri
gibi oralara yaklaşma yok. Ee, sonuçta doğal gaz da yok.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, biz hamal mıyız? Sınırda bekçilik yapacaksın, yedi sekiz ay kar kış
altında orada ezileceksin, en soğuk iklimi yaşayacaksın, doğal gazdan
faydalanmayacaksınız. Bu hak mı, adalet mi; kul hakkı değil mi arkadaşlar?
Bizim
istirhamımız şudur: Geçen Parlamento döneminde bu doğal gazın Kars’a, Ardahan’a
ve Sarıkamış’a verilmesi için ihale yapıldı; Sarıkamış ve Kars’a yapıldı,
Ardahan’a daha yapılmadı. Ardahan’ın şu anda mahallelerine gidin veya
dostlarınız varsa söyleyin, mahallelerinin yüzde 60’ında tezek yanıyor, il
merkezinde.
Bakın, ben gittim
kendim gördüm. Bizim orada “galak” diyorlar, tezek galakları. Yani sıfır
kalorisi olan tezek, il merkezinde yanıyorsa bu, devletin ayıbıdır, devleti
yönetenlerin ayıbıdır.
Şimdi, istirham
ediyorum Sayın Maliye Bakanımdan, o bölgeye düşük, ikramlı şekilde doğal gaz
vermeniz lazım. Niye? Çünkü oradaki şartlar ağır, koşullar ağır yani orada
insanlar işsiz güçsüz, perişan durumda. Oraya doğal gaz verirken yüzde 50
iskontolu vermeniz gerekiyor. Ha “Biz ona doğal gazı verelim.” dediğiniz zaman
vatandaşa doğal gaz pahalı geliyor, pahalı geldiği zaman yine perişan oluyor. O
bakımdan, bizim topraklarımızdan doğal gaz geçiyorsa, ham petrol borusu
geçiyorsa hatta onun gelirinin bir kısmını sadece Ardahan’a değil, hangi
illerden bu hatlar geçiyorsa -Ardahan’dan, Kars’tan, Erzurum’dan, Erzincan’dan,
Sivas’tan, ta Adana’ya kadar gelen bütün illere- o illere o boru hatlarının
gelirinden belli bir pay verilmesi lazım.
Değerli
arkadaşlar, salı günü sabahleyin Ardahan’da bir basın toplantısı yaptım.
Ardahan esnafı geldi, çok korkunç derecede şikâyetçi. Neydi bu şikâyeti? Vergi
dairesi ve SSK Ardahan’ın bütün bankalarına yazı yazıyor. Bütün esnafın
hesaplarına el koymuşlar. Gelen para, çek, senet ne varsa, hatta kredi varsa
onlara da el koymuşlar. Vergi alacaklarını, vergi alacaklarının ötesinde SSK
alacaklarını almak için Ardahan esnafının hesaplarına el koymuşlar. Şu anda
esnaf kımıldayamaz durumda ve perişan bir durumda.
Şimdi ben
Hükûmetten rica ediyorum Sayın Bakanım, şunu not alın. Bu çok acil ve önem
taşıyor. Niçin önem taşıyor? Yazın belki esnaf iş yapıyor ama kışın, şu anda
siftah yapmadan kepengini kapatan var, dükkânını kapatan var. Siftah yapmıyor
çünkü kış, gelen yok giden yok, soğuk, eksi 35, 25 derece. Şimdi böyle bir
yerde alışveriş yok, iş yok güç yok, insan perişan. Bir de siz banka
hesaplarına el koyarsanız bunun o zaman orada yaşamanın bir anlamı yok. Niye
oradan göç ediyor insanlar? Bu yüzden ediyor. Şimdi oradaki insanlara farklı
bir ayrıcalık tanınması lazım. Hatta devletin mümkünse vatandaşın orada durması
için ayrı bir maaş ödemesi lazım vatandaşına. Başka türlü orada durmuyor
arkadaşlar.
Şimdi Ardahan’ın
nüfusu 200 küsur bindi, 112 bine inmiş. Posof ilçemizde artık çocuklar, gençler
kalmadı, yaşlılar kaldı. Doğum olmuyor. Doğum olmadığı için de insanlar oradan
artık göç ediyor yani bölge yirmi otuz yıl sonra boşalıyor. Boşalması bölgenin,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin lehine midir, aleyhine midir? Bu konuda Sayın
Bakandan ben istirham ediyorum.
Öteki taraftan
eğitimi ele aldığımız zaman, Doğu ve Güneydoğuda özellikle eğitim çok düşük
seviyede, öğretmenimiz eksik, okullarımızda kalorifer yok. Hâlen köylerin bir
kısmında tezek yanıyor. Şimdi, öğretmenimiz… Tecrübeli öğretmen yok.
Gönderdiğiniz öğretmenlerin hepsi acemi, hepsi stajyer çocuklarımız. Bir de
onun dışında ücretli bir öğretmen yapıyorsunuz. Ücretli öğretmenler de ne
yapıyorlar? Kendi yandaşları olan, hiç öğretmenlikle alakası olmayan çocuklara
diyorlar ki “Git sen, öğretmenlik yap.” Ondan sonra imtihana sokuyorlar,
efendim kolejdeki çocukla yarış yap. Kolejdeki çocukla Doğu Anadolu’daki çocuk
yarış yaptığı zaman üniversitede sonuncu oluyoruz. Yani niye? Bizim hakkımız
değil mi? Bizim çocuklarımızın üniversitede okuması için bu imkânı niye
sağlamıyorsunuz bize? Niye öğretmen göndermiyorsunuz? 2 tane Millî Eğitim
Bakanı geldi. Geçen defa Hüseyin Çelik Bey’in döneminde Hüseyin Bey geldi, ben
de kendisine eşlik ettim, aman belki bir çare buluruz diye, ama Ardahan yine
sonuncu oldu. Şimdi, Nimet Çubukçu Hanımefendi geldi, sağ olsun. Şimdi, bu sene
ben umuyorum ve diliyorum ve sizden de yardım istiyorum: Ardahan’a fizik
öğretmeni, matematik öğretmeni, biyoloji öğretmeni, Türkçe öğretmeni, kimya
öğretmeni, bu öğretmenler gönderilsin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Öğüt, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Yani, değerli arkadaşlar, öğretmen yok, fen liselerine öğretmen
yok, fen lisesi yok. Oradaki zengin iş adamları, hâli vakti yerinde olanlar
çocuklarını alıyor götürüyor, başka yerde okutuyor. Ondan sonra da orada
çocuklarımızı tabii okutamıyoruz.
Hastanelerimiz
bir rezillik içerisinde. Hastanelerde kuyruk… Doktor yok, doğru dürüst alet
edevat yok. Yani, ben Erzurum’a gittim, pazartesi günü Erzurum’daydım. Erzurum
Hastanesine gittim -Aziziye Hastanesinde- millet kuyrukta. Nereden geldiniz?
Ardahan’dan. Nereden geldiniz? Kars’tan. Nereden geldin? Iğdır’dan. Ya,
kardeşim, nasıl olur da Kars’taki tıp fakültesini geliştirmek için bir şeyler
yapmazsın, bu kadar mı bu devlet âciz? Yani hiç olmazsa Kars’taki tıp
fakültesini geliştirecek şekilde hoca verin, alet edevat verin. Kars Tıp
Fakültesini harekete geçirin, hiç olmazsa Ardahan, Iğdır, Kars birbirine daha
yakın iller olduğu için daha çok oraya gider, oradan ihtiyacını görür ama
Erzurum’a gelene kadar hasta yolda ölüyor arkadaşlar.
Ben bu anlamda
bütçemizin devletimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.
Buyurun Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2010 yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınıza çıktım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında 10 Aralık 2009 tarihinde Bursa ili Kemalpaşa ilçesinde meydana gelen
maden kazasında göçük altında kalarak hayatlarını kaybeden 19 vatandaşımıza
Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Hayatını kaybeden 19
vatandaşımızdan 5’i de üzülerek ifade edeyim ki Kütahya ilimizin Gediz ilçesine
bağlı Cebrail beldesi, Gökler beldesi, Gümüşlü köyü ve Yağmurlar köyü
nüfuslarına kayıtlı hemşehrilerimizdir; kederli ailelerine ayrıca sabırlar diliyorum.
Bu elim kaza
nedeniyle iktidar partisi yetkililerimizin, bakanlarımız başta olmak üzere bazı
değerli milletvekillerimizin yaptıkları bazı açıklamaları da yadırgadığımı
ifade etmek istiyorum. Ailelere yapılan yardımların sanki AKP İktidarının bir
ikramıymış gibi ifade edilmesi dürüst siyaset anlayışıyla bağdaşmayan bir
yaklaşımdır, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlgililer,
yapılan yardımların ve ölüm aylığı bağlanmasına ilişkin yasal hükümlerin
açıklanmasını bir görev olarak bilmeli ve yapılan yardımın Hükûmetin ya da
bakanın özel yardımı değil, devletin yardımı olduğunu dile getirmelidirler
çünkü bu konuda 17 Temmuz 1964 tarihli 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve
31 Mayıs 2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortaları
Kanunu’nun hükümleri açıktır.
1964 yılında
çıkan Kanun’un ilgili hükmü “İş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine
ölüm geliri ve ölüm aylığı bağlanması” hükmü altında iş kazası sonucu ölen
sigortalının hak sahiplerine prim ödeme gün sayısına bakılmaksızın ölüm geliri
ve yeterli sigortalılık süresiyle prim gün sayısının olması hâlinde ise ölüm
aylığı bağlanmaktadır. “Sigortalının hak sahiplerine bağlanan ölüm geliri ile
ölüm aylığından yüksek olanının tümü, diğerinin yarısı ödenir.” diyor.
Yine, 5510 sayılı
Kanun’un ilgili maddesi, 20’nci maddesi uyarınca, iş kazası sonucu ölen
sigortalının hak sahibi durumundaki eş ve çocuklarına sigortalının hesaplanan
aylık kazancının yüzde 70’i ölüm geliri olarak bağlanır ve bu gelirlerin ve
aylıkların nasıl dağıtılacağı konusuyla ilgili hükümler açık.
Şimdi, ben kendi
ilimdeki vatandaşlarımızın değerli aileleriyle yaptığım görüşmelerden
birisinin, sosyal bilgiler öğretmeni olan genç kızının feryadını sizlere
iletmek istiyorum: “Sayın Milletvekilim, bizlerin sizlerden istediği,
devletimizden istediği tek şey bizim hakkımız olan iş hakkının bize verilmesi.
Ben öğretmen olarak görev yapmak istiyorum. Bu konuda yapabileceğiniz bir şey
varsa memnun olurum.” şeklindeki ifadesi gerçekten anlamlıdır, ben de sizlerle
paylaşıyorum. Geliniz, bu yasal haklarla beraber, bu ailelerden en az bir
gencimize acilen devlette bir iş kapısını aralayalım diyorum.
Bu şekilde bu
konuyla ilgili görüşlerimi ifade ettikten sonra, değerli milletvekillerimiz,
sizlerle bütçe görüşmeleri boyunca milletvekillerimizin zaman zaman dile
getirdiği birkaç konuyla ilgili görüşlerimi de paylaşmak istiyorum.
Bunlardan birisi,
büyüme oranlarıdır. 2008 yılına göre yaklaşık yüzde 10’luk bir büyümenin
öngörüldüğü bir bütçeyle karşı karşıyayız çünkü 2008 yılında yüzde 0,9 olan
büyüme oranı, 2009 yılında ilk altı ayda eksi yüzde 10,6 olarak gerçekleşmiş,
yıl sonu itibarıyla bunun yüzde 6-6,5 aralığında bir daralmaya denk geleceği
tahmin edilmektedir. Zaten yıl sonuna da az bir zaman kaldı. Şimdi, 2010 yılında
yüzde 3,5 pozitif büyüme oranı demek, eğer 2008 yılı sonunu baz alırsak, yüzde
10’luk bir büyüme oranı demektir.
Sayın Bakanım, bu
yüzde 10’luk büyüme oranı gerçekten yakalanabilecek makul bir oran mıdır?
Dünyada konjonktürün sıkıntıya gittiği bir dönemde, 2010 yılında yüzde 10’luk
büyüme oranını nasıl gerçekleştireceksiniz? Ben bunu doğrusu çok merak
etmekteyim. O zaman şunu dürüstçe ifade etmemiz lazım: “2009 yılı verilerine
göre yüzde 6,5 oranında olan küçülmeyi yüzde 3,5 azaltacağız, yüzde 3’lere
düşüreceğiz.” diyelim, doğru ifadeyi bu şekilde koyalım. Dolayısıyla, bir
büyüme söz konusu değil.
Diğer taraftan,
ikinci konu: Bütçe performansıyla ilgili değerler. 2008 yılında gelirlerin
giderleri karşılama oranına baktığımızda yaklaşık yüzde 92, 2009’da bu değer
yüzde 80’ler düzeyine düşmüş, 2010’da da yüzde 82 hedefleniyor. Bunun da büyüme
oranının bu şekilde olduğu varsayımından hareketle ulaşılamayacak bir oran
olduğunu ifade etmem gerekiyor. Bunu da paylaşmak istiyorum.
Bir diğer konu:
İşsizlik oranları sürekli artmakta. OECD ülkeleri içerisinde işsizlik oranı
İspanya’dan sonra en yüksek olan ikinci ülke olduğumuzu hepimiz daha önce
verilen rakamlardan öğrendik ve takip ediyoruz. Acı olanı ise Türkiye'de genç
işsiz oranının yüzde 25’lere dayanması ve bu oran dikkate alındığında dünya
1’incisi olmamızdır. Bunu mutlaka çözmek zorundayız.
Diğer taraftan,
TÜİK’in 2008 yılı verileri olarak yayınladığı işsizlik rakamlarına
baktığımızda, üzülerek ifade ediyorum, Kütahya ilinde işsizlik oranı yüzde 6,5
olarak gösteriliyor. Diğer taraftan, aynı TÜİK, 2008 yılı sonu itibarıyla
Türkiye'deki 81 il içerisinde en fazla göç veren 2’nci ilin Kütahya olduğunu
yayınlıyor. Şimdi, bu ne yaman çelişkidir! Bir tarafta işsizlik olmayan bir il,
öbür tarafta göç veren bir il.
Ben, ilgililere
ve Sayın Bakana soruyorum: Kütahya’dan son beş yılda 100 bini aşkın ve yüzde
90’ı genç nüfus olan insanımız iş vardı da mı göçtü, yoksa anne babasının
yanında durmaktan rahatsız olduğu için mi başka illere göçtü? Bu çelişkilerin
mutlaka giderilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir diğer konu,
yolsuzluklarla ilgili sürekli olarak geriye gidişimiz konusudur. Dün de bir
soru vesilesiyle paylaştım, 2008’de, Dünya Şeffaflık Örgütü verilerine göre
58’inci sırada yer alan ülkemiz, maalesef son bir yılda 3 basamak geriye gitmiş
ve 180 ülke arasında 61’inci yolsuzlukla ilgili ülke hâline gelmiştir.
Gerçekten son dönemde
özellikle özelleştirmelerde ve yerel yönetimlerde yapılan yolsuzlukların
-basına yansıyan, ilgili teftiş raporları sonuçlarına göre de- ciddi boyutlara
ulaştığı gerçeği de dikkate alındığında, ülkemizi bu kara lekeden kurtarmamız
gerektiğini düşünüyorum.
Bir diğer konu,
Sayın Bakanın yoksullukla ilgili verileri açıklarken, 2009 yılında bin doların
altında geliri olan kişilerin oranının yüzde sıfıra düştüğünü, 2002 yılında ise
bu oranın yüksek olduğunu ifade etmesidir.
Sayın Bakan,
soruyorum: 2002 yılının bin doları bugünkü bin dolara eş değer midir? O gün bin
dolarla aldığınız mal veya hizmeti, bugün bin dolarla aynı miktar ve kalitede
alabilmekte misiniz? Bunları gerçekçi yansıtmamız lazım. O günün bin doları
-millî gelirdeki büyümeyi de dikkate aldığımızda- bugünkü 1.700-2 bin dolar
aralığına çekildiğinde, o zaman oranlara bir bakınız, bu oran yüzde sıfır
mıdır? Onu da sizden özellikle doğrultmanızı talep ediyorum.
Bir diğer konu,
özelleştirmelerde 30 milyar doların üzerine çıkan bir gelire karşılık yurt
dışına kaynak transferlerinin AKP iktidarları döneminde çok ciddi artışlar
gösterdiğidir. 2002 yılı öncesi cumhuriyet tarihi boyunca ortalama yıllık 4,9
milyar dolar olan yurt dışı kaynak transferleri 2003-2009 döneminde ortalama
10,7 milyar dolara çıkmıştır. Yani, yüzde 100’ün üzerinde bir artış söz
konusudur. Bu da özellikle dünyadaki büyüme rakamlarının iyi olduğu 2007 yılına
kadarki dönemde yurt dışına ne kadar faizle kaynak aktardığımızın bir
göstergesidir. Bunları da yeniden değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Bir diğer önemli
konu, yabancılara yapılan taşınmaz satışlarıdır. AKP döneminde yaklaşık 6 kat
artmıştır bu mülk satışları. 2003-2009 döneminde gerçekleşen satışların tüm
cumhuriyet tarihi boyunca…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Işık, konuşmanızı tamamlayınız.
ALİM IŞIK
(Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
…yabancı gerçek
ve tüzel kişilere yapılan taşınmaz satışlarının yüzde 80’ini bulduğunu geçen
yıl da bir vesileyle sizlerle paylaşmıştım. Son yaptığımız yasa değişikliğinden
sonra ise -dün yine Bakan bir vesile, cevaplarken söyledi- Hatay ve Kilis
ilinde yüzde 10’luk imar planı sınırını doldurduğumuzu ve diğer illerde bu
sınırın giderek dolacağını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Peki, şimdi
soruyorum Sayın Bakana: Bu mülk satışlarından dolayı döneminizde özelleştirme
gelirlerine ek olarak kaç milyar dolarlık gelir elde edilmiştir? Bu satış
gelirleri, özelleştirme gelirleri ve buna ilave olarak 2,5-3 katına varan
borçlanmayı nasıl açıklarsınız? Bu nasıl bütçe performansı? Bu nasıl iyi
yönetilen bir ekonomi yönetimidir?
Ben bu vesileyle,
bu kanunun tekrar hayırlar getirmesini diliyor, ama son cümle olarak da Suriye
ve Türkiye’deki karşılıklı mal edinme ve el konan mülklerin probleminin çözülmesi
acilen Bakanlığımıza bu vesileyle iletilmiş olsun.
Saygılar sunuyor,
bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık.
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Sayın vekilim, o rakamlar…
BAŞKAN – Sayın
Şanverdi…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Efendim, rakamları size verebilirim, Sayın Bakan da biliyor
bunları.
BAŞKAN – Sayın
Işık… Sayın Şanverdi…
Arkadaşlar, kendi
aranızda konuşabilirsiniz, şimdi yerine geçecek Sayın Işık veya o sizin
yanınıza gelsin.
Şahsı adına
Zeynep Dağı, Ankara Milletvekili.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZEYNEP DAĞI
(Ankara) – 2010 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın diğer ülkelere ve
uluslararası kuruluşlara yapılan hizmetler karşılığını konu edinen 16’ncı
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle değerli
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası sistem,
askerî, ekonomik ve siyasi olarak katı bir bloklaşma yapısı sergiliyordu ve bu
katı bloklaşma, ideolojik temel üzerinde şekillenen katı bloklaşma her iki
blokun içinde entegrasyona yol açmıştı ama Sovyetler Birliği’nin dağılması
sonrası günümüzdeki uluslararası sisteme baktığımızda ise artık bu ideolojik
temelli katı bloklaşmanın sona erdiğine ve uluslararası sistemde
küreselleşmeyle birlikte bütün uluslararası kuruluşlar arasında çok ciddi bir
entegrasyona ve iş birliğine çevrildiğine tanıklık ediyoruz.
Dolayısıyla,
İkinci Dünya Savaşı sonrası şekillenen uluslararası sistem Sovyetler Birliği’nin
dağılmasıyla yeni bir aşamaya taşındı ve bütün uluslararası kuruluşların,
ekonomik, askerî ve güvenlik alanında şekillenen, tanımlanan uluslararası
kuruluşların yeniden yapılandığına tanıklık ediyoruz. Bu bağlamda da
uluslararası alanda barış, istikrar ve iş birliğinin sağlanması yönünde
uluslararası kuruluşların dünya politikasındaki öneminin ve sayısının arttığına
hep birlikte tanıklık ediyoruz ve aynen uluslararası politikadaki en temel
aktörlerden, devletler gibi uluslararası kuruluşların da uluslararası
politikada vazgeçilmezliği her gün çok daha çarpıcı bir şekilde karşımıza
çıkmaktadır. Bu bağlamda da uluslararası diyaloğun ve iletişimin artırılmasında
diplomatik forum niteliğini gören bu kuruluşların etkinliğinin artırılmasında
devletlere de önemli misyonlar ve görevler düşmektedir çünkü uluslararası
örgütler, aynı zamanda evrensel değerlerin, demokrasinin ve insan haklarının
gelişimine de oldukça önemli katkılarda bulunmaktadırlar.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, günümüzde ulusal alanda tartıştığımız bütün
konuların, sağlıktan güvenliğe, demokrasiye, her konunun aslında
uluslararasılaştığına tanıklık ediyoruz ve her sorunun, terörden AIDS’e,
güvenliğe, sağlığa, çevreye, küresel ısınmaya kadar pek çok alanda her sorunun
uluslararasılaşmasının aslında uluslararası alanda iş birliğini zorunlu kılan
temel dinamiklerden biri olduğunu görüyoruz. Ancak, uluslararası sistemin hızlı
şekilde değişim ve dönüşümünün aslında beraberinde getirdiği en temel dinamikte
uluslararası sistem hızla değişip
dönüşürken bizler zihinsel olarak o değişime ve dönüşüme ayak uyduramıyorsak
aslında uluslararası alandaki iş birliklerinin getireceği maksimum faydadan da
maalesef yararlanamıyoruz.
Bu bağlamda da
aslında dış dünyayı sadece cenk alanı gören, dış dünyayı sadece savaş alanı
gören, komşularını da sadece “düşman” algısına oturtturan bir dış politika
algısından hızla uzaklaşmakta fayda var ve dış dünyanın bize sunacağı
fırsatları en maksimum şekilde yarara dönüştüren bir zihinsel dönüşüme hızla
ihtiyacımız var.
Türk dış
politikası bağlamında da baktığımızda aslında bu zihinsel dönüşümün çok hızla
yaşandığına tanıklık ediyoruz. Komşularımızla olan ilişkiler bağlamında da “her
tarafımız düşman” algısından ziyade,
”Komşularımızla maksimum düzeyde nasıl bir iş birliği yaparız ve bu maksimum
düzeydeki iş birliği ve entegrasyondan da siyasi, ekonomik, hukuki, kültürel ve
turizm alanında, en geniş yelpazede nasıl yararlanırız?” bunun tartışmalarının
yaşandığına da tanıklık ediyoruz. Türkiye, bu bağlamda aslında uluslararası
kuruluşlarda hem bölge itibarıyla hem küresel ölçekte bu zihinsel dönüşümü
yaşayıp ve bunu dış politikasında etkin bir şekilde kullandığı içindir de
bölgesinde ve küresel alanda vazgeçilmez bir ülke konumuna da gelmekte.
Uluslararası kuruluşlar bağlamında ise konuyu ele aldığımızda, Türkiye, İkinci
Dünya Savaşı sonrası uluslararası kuruluşların oluşumunda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
ZEYNEP DAĞI
(Devamla) - …şekillenmesinde çok aktif bir rol üstlenerek Avrupa Konseyinden
Birleşmiş Milletlere, NATO’ya, daha sonrasında ise Karadeniz Ekonomik
İşbirliğinden D-8’e uzanan aslında çok geniş yelpazede etkin rol almıştır ve
almaya da devam etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uluslararası kuruluşlar ile geliştirilen ilişkileri,
başta komşularımız olmak üzere diğer ülkelerle geliştirilen dostane ikili
ilişkiler izlemiş ve dış politikamız tarihinde görülmediği ölçüde çok boyutlu,
çok yönlü ve derinlemesine devam etmektedir. Bu da hem bölgemizde hem
Türkiye’de hem de küresel alanda iş birliğinin ve istikrarın artmasına oldukça
katkılar sunmaktadır ve sunmaya devam edecektir.
Tekrar teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Dağı.
Şahsı adına Hatay
Milletvekili Sayın Fevzi Şanverdi.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesi hakkında şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Yabancı ülkeler
ile uluslararası kuruluşlara yapılacak hizmet karşılıkları sonucu elde edilen
tutarları, aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye gelir, diğer
yandan da Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı bütçelerine açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu
suretle ödenek kaydedilen tutarların yıl içinde harcanmayan kısımlarını ertesi
yıla devretmeye Maliye Bakanı yetkili kılınmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak, Türkiye'yi bölgesinde söz sahibi bir
ülke konumuna getirdik, insan odaklı bir hizmet anlayışını Türk siyasetine
getirdik. Hedefimiz, insanımız ve gelecek nesillerdir. Biz Türkiye sevdalısı
kadrolar olarak koltuk değil ülkemiz için çalışıyoruz. Bugüne kadar aziz
milletimizi hayal kırıklığına uğratmadık, bundan sonra da uğratmayacağız.
Siyaset arenasında var olduğumuz süre içerisinde eylemlerimizi, söylemlerimizi,
doğru bildiklerimizi ve hedeflerimizi söylemeye ve gerçekleştirmeye devam
edeceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kültürümüz ve geçmiş değerlerimiz itibarıyla bugün
dünyaya söyleyeceğimiz sözler var. Dünya milletleri ailesi içerisinde kendimize
iyi bir yer edinmek istiyorsak, Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet yaşatmak ama
dünya milletlerinin en ön sıralarına taşımak istiyorsak o zaman hem teknolojiyi
yakalamak hem kültür ve medeniyet olarak bir şeyler söylememiz lazım. Sevgi
medeniyetini oluşturmamız gerekiyor. Birbirimizi gerçek anlamda sevmemiz
gerekiyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin siyasi bakımdan geldiği son yedi yıla
baktığımız zaman, başvurduğumuz Avrupa Birliği topluluğuna gerekli olan reform
yasaları çıkartılmış, Türkiye'nin daha demokratik, daha hukuka saygılı, daha
çağdaş bir demokrasiye kavuşması için gerekli tedbirler alınmıştır. Siyaseten
daha demokratik bir Türkiye, daha hür bir Türkiye her zaman daha da
gerçekleşecektir. Birçok uluslararası soruna Başbakanımız aracılık yapmaktadır.
Dolayısıyla, Türkiye, bugün siyaseten gerek içte sağladığı istikrarla gerek
dışarıda sağladığı itibarla, gerçekten siyasi istikrarı ve itibarını yükselten
bir ülke konumuna gelmiştir.
Ekonomik alana
bakıldığı zaman, gerek kişi başına düşen millî hasıladan gerekse yurt içi millî
hasılanın artmasından gurur duyacak düzeye gelmiş durumdayız. Millî gelir kişi
başına 10 bin dolara gelmiş, Türkiye’nin yurt içi millî hasılası yedi yılda 3’e
katlanmıştır.
Türkiye’nin makro
dengeleri yerinde olduğu süre içerisinde bu kaynaklar bu milletimizin ihtiyaç
duyduğu birimlere aktarılacaktır ve aktarılmaya da devam edecektir inşallah.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle sözlerime burada son verirken, yüce heyetinizi bir kez daha
saygıyla selamlıyor, 2010 yılı merkezî yönetim bütçe kanununun ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Şanverdi, teşekkür ediyorum size.
Saygıdeğer milletvekilleri,
soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sayın Süner,
buyurun efendim.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Özelleştirmelerden
30 milyar 700 milyon dolar elde edilmiş; yurt dışına, 23 milyar dolar borsadan,
10 milyar dolar civarında da şirketlerden kâr transferi yapılmıştır. Bu
özelleştirmelerin memleketimize getirisi nedir, Sayın Bakanıma sormak
istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Süner.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hastalardan hasta
katılım payı alınıyor; katılım paylarının hepsinden kaldırılmasını istiyoruz
ama, kaldırılamıyorsa şayet, yeşil kartlılardan para alınıyor, daha sonra
müracaatları hâlinde tekrar geri iade ediliyor. Bir maddeyle “yeşil
kartlılardan katılım payı alınmaz” şeklinde değiştirilemez mi, bunu öğrenmek
istiyorum. Çünkü, yeşil kartlı vatandaşlar, garip, mağdur insanlar, tekrar
parayı gelip almaları çok zor gibi görünüyor.
Efendim, ikinci
sorum olarak; Tokat ili merkez Avlunlar Göleti ve Almus ilçesi Çevreli
göletleri, Kelkit Irmağı ve Yeşilırmak Islah Projeleri, ödenek olmamasından
dolayı yıllardan beri bitirilemiyor. Bunlara böyle farklı bir ödenek konup da
bitirilme şansı olabilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, AKP
döneminde çok önemli kurumlarımızın yönetimi, ne yazık ki, devlet ve kurum
geleneği, liyakat ve hakkaniyet ölçüleri dikkate alınmadan, pek çoğu da
vekâleten atamalarla çok büyük sıkıntı ve acziyet içerisine düşürülmüştür. Son
olarak, ülkemizin ekonomik ve sosyal verilerinin matematik ve bilimsel
ölçülerle analizlerin yapıldığı ve sonuçların açıklanarak temel göstergelerin
ifade edildiği TÜİK Başkan Yardımcılığına Gençlik ve Spor Akademisi mezunu ve
güreş hocası olan Musa Yılmaz isimli bir arkadaşımız atanmıştır. Bu
arkadaşımızın şahsına ve kendi mesleğine elbette ki biz saygılıyız ancak
sayısal verilerin değerlendirilerek istatistiksel sonuçların açıklandığı ve son
derece güvenilir bir kurum olması gereken TÜİK’in Başkan Yardımcılığına hangi
ölçü ve kıstaslarla bu atama yapılmıştır? Maliye Bakanı olarak sizin bu
konudaki değerlendirmenizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, belediyelere ait bazı gelirlerin
haczedilemeyeceği açık ve seçik belli olmasına rağmen bazı mahkemeler bunları
haczediyor ve mahkeme günü veriyor. Bu şekilde belediyeler mağdur oluyor. Bunun
için Adalet Bakanlığı ile bir kez daha, hangi gelirlerinin haczedilemeyeceğinin
onlarla bir daha ilişkiye girilip bunun açıkça belirtilmesi lazım. Bazı
mahkemeler gün veriyor, haczedilemeyecek geliri haczediyor ve bir ay sonraya
gün veriyor, işçiler mağdur oluyor.
Bir de son sorum:
Turizm teşvik belgeli ve Teşvik Yasası uyarınca verilecek elektrik bedellerini
altı aydır alamıyorlar. Hazine sizden kaynak bekliyor. Acaba bu bedeller,
Teşvik Yasası uyarınca verilecek bedeller ne zaman ödenecek? Tüm sanayi
bölgelerindeki özellikle küçük işletmeler, Teşvik Yasası’ndan faydalanan
işletmeler acilen bu parayı bekliyor Sayın Bakanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Ertugay…
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanın,
daha önce milletvekili arkadaşlarımızın bu 5084 sayılı Teşvik Yasası’nın bu yıl
sonu dolması itibarıyla uzatılması konusundaki sorularına “kaynak yetersizliği
gerekçesiyle uzatılamayacağı” izlenimini veren bir açıklaması var. Tabii önce
şunu ifade edeyim: 1998’den beri uygulanan, yetersiz de olsa uygulanan ama bir
nevi az gelişmiş bölgelerde bir imkân sağlayan bu Yasa’nın uzatılmaması çok
vahim bir hata olur. Malumunuz, bu ülkenin en temel problemlerinin başında,
gelir dağılımındaki adaletsizlik ve bölgeler arası gelişmişlik farkındaki
uçurum gelmektedir. Bu konuda, başta işsizlik olmak üzere, yeterli yatırım
ikliminin olmadığı, Erzurum ve kuzeydoğu Anadolu bölgesi illeri, en azından
mevcut yatırımcının hayatiyetini sürdürebilmesi ve işçi çıkarmaması için bu
Teşvik Yasası’nın uzatılmasını çok önemle beklemektedirler. Bu bakımdan, Sayın
Bakandan ve Hükûmetinden çok net bir cevap istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bugün Türk-İş Başkanlar Kurulu toplandı ve bugün Tekel işçilerinin yaptığının
bir ekmek mücadelesi olduğunu, maalesef, bugünün Türkiyesi’nde bir işe, bir
gelire sahip olmak için mücadele etmek gerektiğini ifade etmiştir ve bu
mücadeleyi yapanların da biber gazı ve suyla püskürtülmesini ve Tek Gıda-İş
Sendikası Başkanının gözaltına alınmasını da Türk demokrasisi için kara bir gün
olarak nitelendirmiştir. Türkiye adına çok utandığını ifade etmiştir Türk-İş
Genel Başkanı işçiler adına. Siz de bir milletvekili ve bu işçilerin emeğinden
açıkçası ekonomik açıdan rekabet gücü elde etmek isteyen bir kişi olarak, bu
emekçilere yapılan muameleyi acaba nasıl değerlendiriyorsunuz? Diğer taraftan,
Sayın Başbakan, Suriye’ye giderken, bu eylemlerin provokatif olduğunu
söylemiştir. Türk-İş Başkanı, asıl provokasyonun bunlara müdahale olduğunu
belirtmiş ve sorunu ayrıntılarıyla anlatmamıza rağmen sorunun çözümü yolunda
yaptığı açıklamaları talihsizlik olarak görmüştür…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Vural.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, özelleştirme hususu, tabii, başlı başına bir konu. Bakın, iki
gündür burada konuşuyoruz, özellikle bu kâr transferi konusu çok tartışılan bir
konu. Müsaade ederseniz -ben, arkadaşlara söyledim- Hazine, Merkez Bankasından
birtakım veriler geldi, onları sizlerle paylaşayım.
Kâr transferleri
1989-2002 yılı döneminde –doğrudur- yaklaşık 68,8 milyar dolardır. 2003-2009
döneminde ise bu 75,8 milyar dolardır. Bu mutlak rakamlara bakarsanız,
hakikaten de sanki bu son dönemde muazzam bir artış var.
Şimdi, yalnız,
bir de yıllık ortalama kâr transferi, zaten yıla bölerseniz, işte, bu 1989-2002
döneminde 4,9 milyar dolar, 2003-2009 Ekim döneminde 10,8 milyar dolar. Yalnız
hikâye burada bitmiyor. Toplam sermaye girişi, bu bahsettiğimiz 1989-2002
döneminde 76,4 milyar dolardır, 2003-2009 döneminde ise 234,9, bunlar brüt
rakamlar yani giriş çıkışları da dikkate alan rakamlardır, net değil, bu
rakamlar net değil.
Yıllık ortalama
sermaye girişi 1989-2002 döneminde 5,5 milyar dolardır, yıllık, bu geçtiğimiz
dönemde ise 33,6 milyar dolardır.
Şimdi, esas
konuya gelmek istiyorum. Kâr transferini siz yıllık sermaye girişine
oranlarsanız 1989-2002 döneminde yüzde 90,1’dir. 2003-2009 döneminde ise yüzde
32,3’tür. Yani, özetle, 1989-2002 döneminde çok düşük oranda sermaye girmiş ve
bunun neredeyse tamamı kadar bir kâr transferi yurt dışına çıkmıştır yani yüzde
90 oranında bir kâr transferi söz konusudur. Oysa 2003-2009 döneminde, tabii ki
giren para çok daha yüksek düzeyde ve kâr transferi olarak, bunun oranı olarak
çıkan para sadece yüzde 32,3’tür.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, tabii ki, bu, devlet tarafından kullanılan kaynakları ima etmiyor.
Zaten bunu destekleyen başka hususlar var. Değerli arkadaşlar, bakın, 1990’lı
yıllarda hazinenin borçlanma faizlerinin ortalaması -şu anda önümde yok ama ben
o yılları çok iyi hatırlıyorum- yani herhâlde yüzde 80, yüzde 90’ların altında
değildir. Son yıllarda ise hazinenin borçlanma faiz oranlarının ortalama olarak
çok düştüğünü, bugün tek haneye düştüğünü zaten biliyorsunuz. Dolayısıyla
aslında bu benim verdiğim rakamları, siz, “kâr transferi/sermaye giriş” diye
bakarsanız…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Küresel borçlar nedeniyle dünyadaki para arzı artmadı mı Sayın
Bakanım?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlarım, müsaade edin. Bakın, siz
soruyu sordunuz, ben cevap vereyim.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Özelleştirmeler nedeniyle Türkiye’de kalan parayı toplamdan düşmek
gerekir.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlarım, müsaade edin, cevap vereyim.
BAŞKAN – Sayın
Işık, Sayın Akkuş, lütfen, Sayın Bakanın açıklamasına fırsat verin.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, bu husus var…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Doğru değerlendirme yapmıyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Doğru değerlendirme değerli arkadaşlar, rakam
veriyorum size.
Değerli
arkadaşlar, bakın, 90’lı yıllarda hazinemiz çok yüksek oranlarla borçlanmıştır,
devlet açısından baktığınız zaman yurt dışı kâr transferi çok daha yüksek
boyutlardadır. Bu dönemde, doğrudur, kur nedeniyle bir etki söz konusudur ama
onun ötesinde faiz boyutuyla bu dönemde faizler son derece düşüktür ve
dolayısıyla… Ha, şu var: Bizim şirketlerimiz de borçlanıyor, borsaya
giriş-çıkışlar yaşanıyor, zaten devletin yani hazinenin veya maliyenin bu
konuda yapabileceği çok fazla bir şey yok.
İkinci bir husus
hasta katılım payı değerli arkadaşlar, bu da sık sık gündeme getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, hasta katılım payının tek amacı vardır: Birinci basamağı
mümkün olduğunca geniş bir şekilde kullanmak. Bakın, çok acil bir hastalığı
olmayan, daha doğrusu önemli bir hastalığı olmayan birisi eğer sağlık
ocaklarında, aile hekimliğinde bu işini görebilecekse, devlet hastanelerine
veya özel hastanelere veya üniversite hastanelerine giderek daha yüksek
maliyetli hizmetlerden yararlanmasını engellemeye yönelik bir adımdır. Bir.
İkincisi: Değerli
arkadaşlar, son dönemde yapılan artışın temel amacı talep yönetimidir. Bakın,
dün de söyledim, Avrupa Birliğinde her 100 kişiden sadece 35’ine ilaç
yazılıyor, oysa Türkiye’de her 100 kişiden 85 hastamıza ilaç yazılıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Milleti hasta ettiniz de onun için yani!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Bu paranın bir kısmı dışarıya gidiyor. Esas sizin
de bunu desteklemeniz lazım. Yani biz ne yapıyoruz burada? Talep yönetimini mümkün
olduğunca…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sorun baş doktorda o zaman! Baş doktoru değiştirmek gerekiyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sağlık sisteminiz bozuk Sayın Bakan, sistemi bozdunuz!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar, onu da…
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, süremizin dolmasına da az bir şey kaldı, seri bir cevap verirseniz,
süremiz doluyor.
Arkadaşlar,
lütfen Sayın Bakana müdahale etmeyelim.
Sayın Bakanım,
diğer sorulara kısa bir cevap verirseniz…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, yeşil kartlar konusu da, bakın,
bu talep yönetimi perspektifiyle bakarsanız doğru bir karardır, çünkü bu işi
kolaylaştırdığınız müddetçe harcamalar artıyor.
Bakın, 2002
yılında kamunun toplam sağlık harcamaları, yanlış hatırlamıyorsam, 9 milyar
liranın biraz üstündeydi, bugün bakıyorsunuz 36,5 milyar lira, 37 milyar liraya
varmış. Enflasyon bu dönemde yüzde 93, tabii ki devlet sürdürülebilir bir
dengeyi kurmak için gerekli adımları atacak. Burada katılım payının amacı talep
yönetimi ve aynı zamanda, dediğim gibi, birinci basamakta görülebilecek
birtakım tedavileri birinci basamakta tutmak, sonraki basamakları mümkün
olduğunca hakikaten ihtiyacı olan vatandaşlarımıza, hastalarımıza ayırmaktır.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Teşvikle ilgili ne diyorsunuz Sayın Bakanım? Teşvikle ilgili bir
şey demediniz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Vakit veriyor musunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN – İki
dakika içerisinde toplarsanız. Çünkü süremiz doldu Sayın Bakanım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Artık seçimden sonra söylerler!
BAŞKAN - Buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, göletlerin bitirilmesi için
bütçeye özellikle Devlet Planlama Teşkilatıyla bir çalışma yaptık, ona ilişkin
bir ödenek söz konusu. İnşallah bu dönemde hızlanır.
Bu atamalarla
ilgili TÜİK Başkan Yardımcısı konusunun detaylarını bilmiyorum. Ama liyakat
üzerine atama yapmamız lazım. Ben Maliye Bakanlığında şu ana kadar hep bunu
yapmışımdır, bundan sonra da bunu yapacağım. Ama başka bir kurumla ilgili,
bilmediğim bir konuyla ilgili değerlendirme yapmam doğru olmaz.
Belediyelerden
hacizle ilgili konuya gelince. O konu benim gündemime geldi, müdahale ettim, o
konuya ilişkin, yani yapılmaması konusunda bir yazı yazdım.
Hazine teşvik
ödemelerine ilişkin daha bu hafta 200 milyon lirayı gönderdim Hazineye.
Hazinenin ödeme yapıyor olması lazım. Yani Maliye Bakanı olarak ben görevimi
yaptım.
5084… Değerli
arkadaşlar, bakın ben sadece şunu dedim: Eğer bütçe açısından soru soruyorsanız,
bütçede…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bizim bir dakikamızı bile… Sorumuzu sordurmadınız, Sayın Bakana açık…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama, soru…
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, tamam o zaman.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, Sayın Vural, bakınız, her arkadaşımız üç dört soruyu peş peşe
soruyor. O zaman kolay, benim açımdan problem yok. Sayın Bakanım siz de öyle
yapın. Beş dakika bittiğinde keseceğim, o zaman siz yazılı cevap verirsiniz.
Başkanlık Divanı daha rahat eder.
Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, hikâyeye girersek, çok!
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum arkadaşlar: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Birleşime saat
14.00’te toplanmak üzere ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 12.59
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
17’nci maddeyi
okutuyorum:
Bağış, hibe ve
yardımlara ilişkin işlemler
MADDE 17 – (1)
Maliye Bakanı;
a) Yurt içi ve
yurt dışı kaynaklardan hibe olarak yıl içinde elde edilecek imkânların Türk
Lirası karşılıklarını Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine gereğine göre
bütçeye gelir veya gelir-ödenek-gider kaydetmeye,
b) Dış
kaynaklardan veya uluslararası antlaşmalarla bağış ve kredi yoluyla gelecek her
çeşit malzemenin navlun ve dışalımla ilgili vergi ve resimlerinin ödenmesi
amacı ile bunların karşılığını, ilgili bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak
tertiplere ödenek kaydetmeye ve gereken işlemleri yapmaya,
c) 2010 yılı
içinde Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı ihtiyaçları için yabancı devletlerden askeri yardım yoluyla veya
diğer yollardan fiilen sağlanacak malzeme ve eşya bedellerini, bağlı (B)
işaretli cetvelde açılacak tertiplere gelir ve karşılıklarını da bu bütçelerde
açılacak özel tertiplere ödenek ve gider kaydetmeye,
yetkilidir.
(2)
Türkiye-Avrupa Birliği mali işbirliği kapsamında sağlanacak mali imkânların
karşılığı olarak ilgili idare bütçelerinde (05), (06) ve (07) ekonomik
kodlarını içeren tertiplerde yer alan tutarların Ulusal fona ödenmesine ilgili
bakanlar yetkilidir. Bu ödenekler başka bir hizmet veya faaliyete tahsis
edilemez. Ancak, bu tutarlardan ödeme esnasında kur farkı nedeniyle oluşan
fazlalıklar ve ilgili projeler için harcanamayan kısımlar ile Topluluk
Programlarına ilişkin Avrupa Birliği katkı bakiyeleri Ulusal fon hesaplarında
tutulmaya devam edilir ve gerektiğinde bu Kanun kapsamındaki idarelere ait
program ve projelerin finansmanı için kullanılabilir. Ulusal fona ödeme işlemi
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın talebi üzerine ve projelerin
finansman planlamasına uygun olarak en geç otuz gün içinde gerçekleştirilir.
(3) İkinci fıkra
uyarınca Ulusal fona ödenen bu tutarlar, 30/1/2003 tarihli ve 4802 sayılı Kanun
kapsamında onaylanan Mutabakat Zabıtlarında yer alan hükümler çerçevesinde
kullanılır.
(4) Türkiye-Avrupa
Birliği mali işbirliği kapsamındaki program ve projelerin yürütülmesine ilişkin
anlaşmalarda, öngörülen nedenlerle Avrupa Komisyonuna iadesi gereken hibe, kur
farkları ve benzeri türden doğabilecek ilave ödenek ihtiyacı, Maliye Bakanlığı
bütçesinde yer alan 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinden aktarma yapılmak
suretiyle karşılanabilir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malik Ecder Özdemir, Sivas
Milletvekili, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı
Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ne yazık ki, çoğu zaman, tıpkı şu andaki gibi, çok boş masalara,
boş salona hitap ederek de olsa uzunca süren bir bütçe maratonunun sonuna
gelmiş bulunuyoruz.
Mecliste
kabulünden sonra yürürlüğe girecek olan bu bütçe, önümüzdeki bir yıl için ne
öngörmektedir? Gerek ekonomide gerekse siyasette, sosyal yaşamda hangi
kolaylıklar sağlanacaktır? Yeni yılda ekmeği, peyniri, zeytini bugünkünden daha
ucuza alabilecek miyiz? Elektriğe, doğal gaza, benzine ödeyeceğimiz para
bugünkü ödediğimiz paradan daha az mı olacak, daha çok mu olacak? Köylümüz,
çiftçimiz, gelecek yıl kullanacağı gübreyi, mazotu, bugünkü aldığı fiyattan
daha ucuza alıp, ürettiklerini bugünkü fiyattan daha yukarıya satabilecekler
mi? Bir başka ifadeyle, değerli arkadaşlarım, bu bütçeden matlup edilen -eskilerin deyimiyle- beklenen şey nedir?
Sayın Bakanım,
biraz önce, ilk oturumda, uzun uzun rakamlardan bahsettik. İnsanlarımızın
kafası karışıyor. Bizi izleyen, on beş gündür, yirmi gündür televizyonda,
basında bizi izleyen insanlarımız, bu yukarıdaki sade sorulara inandırıcı ve
güvenilir cevaplar arıyorlar.
Yeni bir yıl,
yeni bir bütçe demektir ve elbette, yeni bir yıl yeni umutların tazelendiği,
yeni beklentilerin tazelendiği yeni bir başlangıç olması lazım. Çekilen sıkıntıların,
biten yılla geride kalacağı, artık daha az sıkıntıların yaşanacağı daha güzel
günlere gideceğimizin ifadesi olmalıdır.
Hazreti
Mevlânâ’nın dediği gibi “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni bir gündür.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” diyebiliyorsak eğer, yeni bir başlangıç
yapabiliyorsak, yeni bütçenin, yeni yılın bir anlam ifade ettiği ancak o zaman
mümkün olabilir.
Sayın
milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; ülkeyi yönetenler, başta siyasetçiler
topluma, insanlara, geleceğe yönelik umut vermeleri gerekiyor. Açıkça
söylüyorum, uzunca bir süreden bu tarafa insanlarımız geleceğe yönelik
umutlarını kaybettiler. Her insanın en azından “Evet, gelecek yıl bundan daha
çok çalışırsam, daha çok üretirsem bugünkü çektiğim sıkıntılardan daha az
sıkıntılı bir süreç yaşayacağım.” demesi gerekiyor. Oysa, değerli arkadaşlarım,
toplumun hangi kesiminde, kaç kişi, şimdi bizim burada görüştüğümüz bu bütçeyi
umutla bekliyor? İktidara yakın bir avuç müteahhidin, müteahhit çevresinin,
bakan ya da Başbakanın çocuklarını şirketlerinde ortak ya da yönetici yapmış
olan şirket yöneticilerinin dışında kaç kişi bu bütçeden umutla bir şey
bekliyor? İşçiler mi, köylüler mi, memurlar mı, emekliler mi, öğretmenler mi,
öğrenciler mi, kim önümüzdeki sürecin, önümüzdeki yılın bu yıldan daha iyi
olacağını bekliyor ve bana söyleyebilir misiniz, toplumda yaşanan bu kadar
olumsuzluklardan hangisinde gelecek yıl azalma olacak?
Beşincisini,
altıncısını düzenlediğiniz Alevi çalıştayları yaptınız, değerli arkadaşlarım.
Sayın Bakana, Başbakana sormak istiyorum: Önümüzdeki yıl, samimiyetle bu
yaptığınız çalışmalardan sonra Alevilerin sorunlarını çözeceğiniz konusunda bir
inandırıcı adımınız olacak mı?
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – İnşallah.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – İnşallah, diliyor ve bekliyoruz. Bu açılımların sahte,
toplumu aldatmanın ötesinde ciddi gayretler olmasını herkes gibi ben de
bekliyorum. Madımak Oteli’nin müze olmasını herkes gibi ben de bekliyorum.
Teklif verdik, reddettiniz, inşallah olur. Siz teklif getirirsiniz, biz de
şanla şerefle kabul ederiz. Cemevlerinin yasal statüye kavuşması için Anayasa
değişikliğine gerek yok.
ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Katkı sunun.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - Katkı sunmaya hazırız. Yeter ki sizin niyetiniz olsun Sayın
Vekilim.
Gelecek yıl,
örneğin Deniz Feneri soruşturmasında bir arpa boyu adım atılabilecek mi? Bu
yolsuzluğa bulaşmış insanlar Almanya’da mahkûm edildiler ama Türkiye’de,
bakıyoruz, bu yolsuzluğun kahramanları şimdi yeni yeni yolsuzlukların
tasarlayıcısı durumundalar. İSKİ özelleştiriliyor, Deniz Feneri ortakları İSKİ
özelleştirmesinde söz sahibi oluyorlar.
AHMET YENİ
(Samsun) – Yargıya müdahale etmeyin yargıya.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - İki günden bu tarafa izliyoruz değerli milletvekilleri;
artık, toplumun en önem verdiği konuları, inanç konularını bile sömürü hâline
getiren bir anlayış, bir sömürü sistemi devam ediyor. Kurban Bayramı’nda 200
bin kurban vekâletle kesilsin diye ilgili kurumlara vekâlet verilmiş, ancak 20
bin kurban kesilmiş. Yani insanların umudunu, inancını sömürerek, bu konuyu da
sömürü noktasında, sömürü malzemesi yapmanın kime ne faydası var değerli
arkadaşlarım?
Şimdi, Sayın
Bakan, sayın milletvekilleri; hiç rakamları evirip çevirmeye gerek yok,
doğruları çarpıtmaya gücünüz yetmez. Devletin resmî tespitlerini burada bir
kere daha sıralıyorum: Bugün ne yazık ki, 20 milyon kişi yoksulluk sınırı
altında bir parayla idare ediyor. 2 milyon insanımız açlık sınırının altında
yaşıyor. Genç nüfusumuzun yüzde 25’i işsiz. Cezaevlerinde -sayın vekillerle
birlikte gidiyoruz- 117 bin tutuklu ve hükümlü var ve bu 117 bin kişinin büyük
çoğunluğu hâlâ hakkında suçlama kesinleşmemiş, karar kesinleşmemiş ve tutuklu
sıfatıyla cezaevlerinde bulunuyor. Bu ülkede polis askere güvenmiyor, polis
MİT’e güvenmiyor. Savcılar birbirleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor,
mahkemeler, hâkimler birbirleri hakkında dava açıyorlar. Getirdiğiniz Türkiye
bu, değerli arkadaşlarım, ekonomi de, siyaset de bu.
“Ekonomik kriz
teğet geçecek.” diyen Sayın Başbakana rağmen, krizden çıkamayan namuslu, onurlu
iş adamları intihar ediyorlar birer ikişer ve bugünlerde yeniden gündemde,
Ergenekon iddianamesiyle onuruyla, haysiyetiyle oynadığınız insanlar birer
ikişer intihar ediyor değerli milletvekilleri. Bunu hep birlikte araştırmamız gerekiyor.
Toplum âdeta bir paranoya içerisinde. 70 bin kişinin telefonunun dinlendiğini
Adalet Bakanınız söylüyor ve utanmadan, Hükûmetin bir Bakanı çıkıyor, diyor ki:
“Benim saklayacak gizleyecek bir şeyim yoksa telefonum dinlensin, ne çıkar!”
diyebilecek kadar aymazlık noktasına gelebiliyor. Bunun neresinde insan
hakları, neresinde özgürlük var değerli arkadaşlarım?
Şimdi, geçen
hafta Tekel işçilerini ziyaret ettik. 4/C maddesiyle işinden atılan, ekmeğinden
olan insanlara teklif ettiğiniz şey ne? 1,5 milyar lira maaş alan işçiye
diyorsunuz ki: “Maaşınız 500 milyon lira.” Şimdi, bu kürsüden siz değerli
milletvekillerine soruyorum, size deseler ki: “Ey milletvekilleri, aldığınız
maaşın üçte 2’sini kesiyoruz, üçte 1’i ile çalışmaya devam edeceksiniz.” Bunu gerçekten
kabul etmeniz, içine sindirmeniz mümkün mü?
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Siz kabul ediyorsanız biz de ediyoruz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Tekeli 300 milyon dolara birilerine peşkeş çektiniz, alan
şirket hiçbir şey yapmadan aradan altı aylık bir süre geçti, 300 milyon dolara
aldığı Tekeli 900 milyon dolara sattı.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’yi getirdiğiniz tablo bu. Onun için rakamlarla oynayarak
âdeta güllük gülistanlık bir ülke yaratmaya çalışmayın, komik duruma
düşüyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, intihardan bahsettim. İki gün önce, benim de çok yakından
tanıdığım, benim hemşehrim, ailesini yakından tanıdığım değerli bir insan,
kurmay yarbay, sayın milletvekilim, alnına, şakağına dayayarak tabancasını
intihar etti. Hakkında Ergenekon savcılarının düzenlediği iddialar onuruna ve
haysiyetine dokunarak intihar etti. İntihar tabii ki güzel, doğru bir yöntem
değil ama hatırlayın Ergenekon davası başladığında Van’daki Yüzüncü Yıl
Üniversitesinin Genel Sekreteri de intihar etti.
Şimdi, biz
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak zaman zaman Ergenekon’da
yaşanan, Silivri’de yaşanan, adına “iddianame” dedikleri ama yakın tarihimizi
hicveden bir orta oyun, bir trajikomik tiyatroyu seyretmeye gidiyoruz. Tavsiye
ederim, bu tiyatroya biletle girilmiyor, para falan da almıyorlar. Herkesi,
yürekli olan herkesi bu tiyatroyu izlemeye davet ediyorum. Orada, değerli
arkadaşlarım, her vesileyle söylüyorum, o davada yargılanan aslında Ergenekon
sanıkları değil, orada tutuklu olanlar değil; gerçekten orada yaşanan,
cumhuriyet tarihimizde belki bir daha görülmeyecek olan Türkiye’deki hukuk
devleti yargılanıyor. Âdeta oradaki sanık sıfatında olan insanlar Türkiye’nin
yakın tarihini yargılıyorlar. Hâkim ve savcı makamında oturanlar yargılanıyor
değerli arkadaşlarım. Türkiye, bugün, bu noktaya İktidarınız döneminde geldi.
Hukuk ayaklar altına alındı. İnsanların hukuka güveni kalmadı. Yarın kimin
kapısının çalınacağı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Özdemir, ek sürenizi başlatıyorum, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, Ali
Tatar’la ilgili…
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Allah rahmet eylesin.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Çok teşekkürler ama
rahmet dilemekten başka şeyler yapmak durumundayız.
Ben Sivas
Milletvekiliyim. “Ali Tatar’ın doğduğu köy -bu fişlemeyi yapan zatı muhterem
kimse- Sivas’ın Gürün ilçesinin Yuva köyü PKK ve terör örgütü yuvasıdır.”
diyor. Utanç verici bir tablo. Gerçekten bir köy halkını, sonuna kadar
demokrasiye, cumhuriyete ve Mustafa Kemal Atatürk ilkelerine bağlı Yuva
köylülerini zemmetmeye hiç kimsenin hakkı, haddi yoktur.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Kabul edilemez.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – En son gittiğimiz cezaevinde izlediğimiz duruşmada Sayın
Savcı rahatsız olmuş. Zannediyorum orada yapılan yanlışı, düştüğü komik durumu,
komedi durumunu içine sindiremedi ki rahatsız oldu. Biz, o davayı izlemeye
devam edeceğiz. Türkiye’de nerede hukuksuzluk yaşanıyorsa o hukuksuzluğu takip
etmeye Cumhuriyet Halk Partililer olarak
devam edeceğiz.
Muharrem
ayındayız. Konuşmamı büyük şair Pir Sultan’ın bir sözüyle bitirmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – “Kadılar, müftüler fetva yazarsa/ İşte kement, işte boynum,
asarsa/İşte hançer, işte kellem, keserse/Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan.”
diyor.
Biz, Cumhuriyet
Halk Partili milletvekilleri olarak, ne
kadar sindirmeye, bizi bastırmaya çalışsanız da yaşanan hukuksuzluğun,
yaşattığınız hukuksuzluğun takipçisi olacağımızı bir kere daha bu kürsüden
ifade ediyor, yüce heyetinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bir hususu bilgilerinize arz etmek istiyorum:
Soru-cevap işlemi on dakikadır. Milletvekili arkadaşlarım beş dakika soru
soracaklar, sayın bakanlar da beş dakika cevap vereceklerdir. Öyle bir istek de
var. Orada Sayın Bakanın konuşmasını maalesef keseceğim. Aynı şekilde, bir
dakikanın sonunda, son cümlesi de olsa hiçbir arkadaşımıza tekrar mikrofonu
açmayacağım. Onun için, bütün arkadaşlarımız konuşmalarını ona göre lütfen
ayarlasınlar, ek süre yok.
Evet, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Süleyman Lâtif Yunusoğlu, Trabzon Milletvekilimiz,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 17’nci maddesinde, yurt içi ve yurt dışı
kaynaklardan sağlanacak imkânların Türk lirası karşılıklarının
bütçeleştirilmesi, dış kaynaklardan bağış ve yardım yoluyla gelen malzemelerin
tertibinde mevcut ödeneklerin yetmemesi hâlinde navlun bedelleri ve gümrük
vergileri karşılığının bütçelere ödenek kaydı mevcuttur. Millî Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının
ihtiyaçları için yabancı devletlerden askerî yardım yoluyla sağlanacak malzeme
bedellerinin bütçeye kayıt şekliyle ilgili hükümlere yer verilmektedir.
Yine, Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın bu maddesinde, Türkiye-Avrupa Birliği mali iş birliği
kapsamında sağlanacak mali imkânların karşılığı olarak ilgili idarelerin
bütçelerine konulan tutarların ulusal fona ödenmesine ve kullanılmasına ilişkin
esaslar belirlenmektedir. Biz, bu maddeyle, Maliye Bakanına yurt içi ve yurt
dışı kaynaklardan hibe ve bağış yoluyla gelecek imkânları bütçeye gelir-gider
kaydetmeye yetki veriyoruz.
Maddenin diğer
hükümlerinde ise, Türkiye ile Avrupa Birliği mali iş birliği kapsamında
sağlanacak imkânların ulusal fona aktarılmasına ilişkin düzenlemeler
bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda yayınlanan hazine işlemleri raporlarında,
Hazine Müsteşarlığı tarafından dış finansman kaynaklarından hibe şeklinde
sağlanan kaynakların, dış finansman bilgi sisteminde, anlaşma tutarları ve ne
kadar kullanıldığına ilişkin bilgiler yer almaktadır. Bununla birlikte, hibe şeklinde
sağlanan kaynakların, elde edildikten sonra kullanım amaçları ve şartlarına
uygun kullanılıp kullanılmadığının kontrolü ve takibine ilişkin bir mekanizma
mevcut değildir. Mevcut durumda, anlaşma ve kullanım bilgilerinin sistemde
izlenmesiyle hibe anlaşmalarına ilişkin dokümanların dosyalanması dışında,
izleme ve kontrol anlamında bir işlem gerçekleştirilememektedir. “Dış proje
kredilerinde olduğu gibi, özellikle proje finansmanı amacıyla alınmış hibelerin
de amacına uygun kullanılıp kullanılmadığının kontrolü ve takibinin yapılmasını
sağlayacak bir sistem geliştirilmelidir.” şeklinde ifadeler yer almıştır.
Hükûmetin, dış finansman kaynaklarından sağladığı hibelerin amacına uygun
kullanılıp kullanılmadığına ilişkin bir sistem geliştirip geliştirmediği
konusunu doğrusu merak ediyoruz. Maliye Bakanı ve dolayısıyla Hükûmet, bağış ve
hibe almaya yetkili olduğu kadar, bu milletten, işsizliği çözmek, yoksulluğu
yok etmek ve yolsuzlukla mücadele için de yetki almıştır. Bu yetkiyi millet
için kullanıp kullanmadığına bakmak gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nı
görüşüyoruz. Bütçe kanunları hükûmetlerin tercihlerini de ortaya koyar. AKP
hükûmetlerinin 8’inci bütçesi olan bu bütçede, önceki bütçelerde olduğu gibi
Adalet ve Kalkınma Partisinin tercihleri de ortaya konuluyor. Ne bu bütçe ne de
önceki AKP bütçeleri, yaygınlaşan yolsuzluğa, işsizliğe, üretimsizliğe,
yoksulluğa, yatırım azlığına, gelir dağılımı adaletsizliğine, vergi
adaletsizliğine çare arayan; büyümeye, kalkınmaya, refaha yönelik hedefleri
olmayan bütçelerdir. AKP, yedi yıldır Türkiye’yi boş vaatlerle, makyajla, rakam
cambazlığıyla yönetmiştir. Bugün geldiğimiz nokta, bunu net bir şekilde ortaya
koymaktadır.
Krizin teğet
geçtiği iddiaları doğru ise, eğer teğet geçiyorsa bu millet neden sıkıntı
çekiyor, neden fabrikalar kapanıyor, neden insanlarımız işini kaybediyor, akşam
evine neden ekmek götüremiyor.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Kötü yönetim…
SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Devamla) – Sanayici, esnaf zor durumda, turizm sıkıntıda, tarım
bitik, narenciye, çay, fındık, hayvancılık sıkıntıda, emekli, memur, işçi
geçinemiyor, sağlık ve eğitim sistemleri çökmüş.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetin açıkladığı orta vadeli programda yer verdiği
büyüme öngörüleriyle birlikte Türkiye’nin 2003-2012 yılları arasında ortalama
büyüme hızı yüzde 4,23 olacaktır. Buna rağmen 1963 ile 2002 yılları arasındaki
ortalama büyüme hızı yüzde 4,38’dir. Siz kırk yıllık süre içerisinde yaşanan
onca sıkıntıya rağmen, koalisyonlara, ara dönemlere, müdahalelere rağmen bu
kırk yılın büyüme ortalamasını bile yakalayamayacaksınız. Sizin ekonomide
anlattığınızın, ballandıra ballandıra anlattığınızın artık rakamlarla bile
değerleri kalmadı. İktisadi varlıklarımız satıldı, cumhuriyet tarihinin en
fazla borçlanan hükûmeti oldunuz ama bu millet hâlâ sıkıntı çekiyor.
2002 yılı sonunda
180,3 milyar dolar olan kamu iç ve dış borç stoku 2008 yılı sonu itibarıyla
287,7 milyar dolara yükselmiştir. 2008 yılı sonu itibarıyla bile kamu borç stoku
yüzde 60 oranında artmıştır.
Özel kesim borç
stokunda da AKP döneminde hızlı bir artış yaşanmıştır. 2002’de 44,5 milyar
dolar olan özel kesim dış borç stoku 2008 yılı itibarıyla 185,1 milyar dolara
ulaşmış olup artış oranı yüzde 316’dır.
Türkiye’nin özel
kesim dış borcu dâhil toplam borç stoku 2002’deki 224,8 milyar dolar düzeyinden
2008’de yüzde 107 oranında artışla 466,8 milyar dolara yükselmiştir. Temel
hedef olan borçların azaltılmasında tam bir başarısızlık söz konusudur. Yüksek
faiz ve faiz dışı fazla hedeflerine ve bu çerçevede vatandaşın katlandığı
fedakârlığa rağmen borç stoku azalmamakta, aksine artmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, AKP İktidarının en başarısız olduğu sektörlerden biri de tarım
sektörüdür. 2002 yılında tarımın gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde
13,4 iken, bu oran 2008 yılında yüzde 7,6’ya gerilemiştir. Tarıma ayrılan bütçe
yetersizdir. Tarıma 2002’de millî gelirin yüzde 6,6’sı ayrılırken 2009
bütçesinde bu oran binde 4,8’e düşürülmüştür. Yaklaşık 20 milyon kişinin tarımla
uğraştığı ülkemizde uygulanan politikalar tarımın hızla çökmekte oldu-ğunu,
çiftçinin unutulduğunu göstermektedir.
Benim bölgem Doğu
Karadeniz Bölgesi’nin en önemli ürünleri çay ve fındıktır. Çayda yaşanan
olumsuzluk, çay üreticisinin feryatları ve çayın en önemli üretim yeri olan
ÇAY-KUR’un hazırlanan kanun taslaklarıyla özelleştirilmeye çalışılması ve orada
beklenen üretim yetersizliğinden sonra birtakım çevrelerin çay ithal ederek
kendi ceplerini doldurmaları, ama çay üreticisine ve çay imalat sektörüne
vuracağı darbe şimdiden görülmektedir.
Fındıkta, fındık
üreticisi, maalesef, üretimde çabasının karşılığını, alın terinin karşılığını
alamamakta, büyük sıkıntı çekmekte, dünyanın en fazla üretimine sahip olan
Türkiye’de yapamadığı ihracatla istediği geliri alamamaktadır. Bütün bu
göstergeler, AKP İktidarının başarısızlığının bir göstergesi olarak
önümüzdedir.
Diğer taraftan,
çok önemli bir konuyu da sizlere arz etmek istiyorum: Biliyorsunuz -basına da
yansıyan şekliyle- Türk firmalarının sahip olduğu ticaret gemileri
Karadeniz’de, Gürcistan’ın sahil güvenlik güçleri tarafından korsanlık
yapılarak kaçırılmakta.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yunusoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şu ana kadar
Gürcistan’da beş tane Türk ticaret gemisi alıkoyulmuş vaziyettedir. İsterseniz
isimlerini sizlere okumak istiyorum: Metka, New Star, Demsa Demet, Buket ve
Afro Star gemileri, bugün, Gürcistan makamlarının elinde ancak bizim Dışişleri
Bakanlığımız “Onları almaya çalışıyorum.” demesine rağmen hiçbir varlık
gösterememektedir. Buket gemisi, Gürcistan makamlarının söylediği gibi
Gürcistan ulusal sularında değil Sinop açıklarında çevrilmiştir. Afro Star
gemisi, Gürcistan ulusal sularında değil Soçi civarında çevrilmiş, korsanlık
yapılarak kaçırılmıştır. Buket gemisi içerisindeki milyonlarca dolar
değerindeki mazot satışa çıkartılmış, satılmış. Afro Star gemisindeki 550
milyar dolar değerindeki hurda satışa çıkartılmış, satılmış…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Devamla) - …ama Türk makamları, “Onlar yabancı bandıralıdır,
yapacağımız bir şey yok.” demekle yetinmişlerdir. Evet, gemilerin yabancı bandıralı
olduğunu hepimiz biliyoruz ama onlar Türk firmalarının gemileridir…
BAŞKAN – Sayın
Yunusoğlu, teşekkür ediyorum.
SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Devamla) - …yaptıkları ticaretin vergilerini de Türk maliyesine
ödemektedirler.
Hepinize saygılar
sunuyor, 2010 yılı bütçesinin hayırlar getirmesini temenni ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına
Abdurrahman Kurt, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN KURT
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesi, 17’nci
maddeyle ilgili konuşmak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere, Avrupa Birliği mali yardımları çerçevesinde
merkezî bütçe içerisinde yer alan idarelerin projelerine ilişkin eş finansman
tutarları ilgili idarelerin bütçelerine ödenek olarak kaydedilmekte, bu
ödeneklerde yer alan tutarlar finansman planına göre ilgili bakanların onayı
ile Ulusal fon’a aktarılmaktadır. Proje uygulamaları sırasında projeler için
ayrılan eş finansmanlardan bazı tasarruflar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca ilgili
idareler tarafından Topluluk Programı katkı payının tamamının önceden ödenmesi
nedeniyle Avrupa Komisyonuna ödenmesi gerekmeyen bakiye topluluk katkısı
tutarları da tasarruflarla birlikte Ulusal fon hesaplarında tutulmaya devam
edilmektedir. Bu çerçevede, 2005 yılı Finansman Programı dâhil ulusal
programlardan tasarruf edilen tutar 30/08/2009 tarihi itibarıyla 3 milyon 689
bin 67 avrodur. Topluluk Programı katkı payları bakiyesi ise 438.350 avrodur.
Aynı şekilde, projelerin uygulanması sırasında önceden öngörülmeyen bazı
nedenlerle ilave finansman ihtiyacı ortaya çıkabilmektedir. Örneğin, bütçeye
konan ödeneklerin ulusal fona aktarılması sırasında veya uygulama sırasında
oluşan aleyhe kur farkları nedeniyle doğan finansman ihtiyacı, idarelerin
ödenek koymadıkları veya eksik ödenek koydukları projelere ilişkin eş finansman
ihtiyacı, Avrupa Komisyonu tarafından diğer idarelerin borçları nedeniyle
ulusal fonun alacaklarından mahsup suretiyle yapılan kesintilere ilişkin
finansman ihtiyacı, uygulayıcı idarelerin sözleşmeden doğan ödeme
yükümlülüklerini zamanında yerine getirmemelerinden doğabilecek gecikme faizi
ve cezası için finansman ihtiyacı ve Avrupa Komisyonu tarafından finansmanı
geri çekilen, mali düzeltme yapılan program ve projelere ilişkin finansman
ihtiyacı.
Değerli
milletvekilleri, 17’nci maddeyle ulusal fon hesaplarında biriken tutarların
yine az önce belirttiğim ve Avrupa Birliği mali yardım uygulamalarında ortaya
çıkabilecek finansman ihtiyaçlarında kullanılabilmesine imkân sağlanmak
istenmektedir. Burada amaçlanan çeşitli proje uygulamaları sırasında ortaya
çıkan finansman ihtiyaçlarının diğer projelerden sağlanan tasarruflarla
karşılanması olup, biriken fonların merkezî bütçe dışında özel bir bütçe hâlini
alması istenmemektedir.
Madde 17’de
yapılması öngörülen değişikliklerle, ilgili kuruluşlar tarafından Topluluk
Programı katkı payı ödemesinin tamamının -yani Avrupa Birliği katkısı ve ulusal
fon katkısı- önceden yapılmış olması nedeniyle Avrupa Komisyonuna ödenmesi
gerekmeyen Avrupa Birliği katkısı tutarlarının ulusal fon hesaplarında
tutulması ve gerektiği takdirde diğer idarelere ait projelerin finansmanında
kullanılması, yürütülen diğer projelerin finansmanına ve ulusal fonun finansman
kaynağının artırılmasına katkıda bulunacaktır.
Avrupa Komisyonu
tarafından, diğer idarelerin borçlarının tahsilini teminen ulusal fonun
alacaklarından mahsup edilen tutarların finansmanının da ulusal fon
hesaplarından karşılanması, mahsup edilen tutarların ilgili idarelerce ulusal
fona ödenmemesinden kaynaklanacak finansman sorunlarını ortadan kaldıracaktır.
Kur farkından doğan kayıpların bahsi geçen hesaplardan karşılanması da
projelerin vaktinde ve etkin finansmanın temininde önem arz etmektedir.
Ayrıca,
uygulayıcı idarelerin sözleşmeden doğan ödeme yükümlülüklerini vaktinde ifa
etmemeleri nedeniyle doğabilecek olan gecikme cezası ve faizinin de bu
hesaplardan karşılanmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.
Bütçe imkânları
dâhilinde Avrupa Komisyonu tarafından sağlanması gereken finansmanda muhtemel
gecikmeler nedeniyle doğacak ilave finansman ihtiyacının, mevcut biriken
fonların yetersiz kalması hâlinde, Maliye Bakanlığı bütçesinden aktarma
yapılması suretiyle karşılanması da yürütülen projelerin işleyişinin aksamaması
ve gecikme faizi doğmasını önlemek açısından gerekli görülmektedir.
Değerli
arkadaşlar, doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine ülke insanımızı tek yürek,
tek hedef hâlinde birleştiren AK PARTİ İktidarı, yeniden büyük Türkiye’yi
oluşturma kararlılığını attığı ve atacağı devrim niteliğinde adımlarla devam
ettirmektedir. Gazi Mustafa Kemal’in gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine
çıkma hedefi, ilk defa, AK PARTİ İktidarının ekonomik ve demokratik alanda
attığı paralel adımlar sayesinde bir ütopyadan gerçeğe dönüşme evresine
girmiştir. Bu yüzdendir ki uluslararası kamuoyunda insan hakları karnesi ve
sicili kabarık bir toplumdan, sorgulanan değil, sorgulayan bir ülke olma
yolunda adım adım ilerlemekteyiz. Düne kadar cezaevleri sorgulanan, işkence
karnesi sorgulanan ülkemizin milletvekilleri, hep beraber gittiğimiz
uluslararası heyetlerle birlikte, Avrupa Birliğine dâhil ülkelerin cezaevlerini
denetleyecek duruma gelmişlerdir.
Bugün gelinen
noktada, 40 bin insanımızın hayatını kaybettiği, milyarlarca doların çatışmalar
için harcandığı Doğu ve Güneydoğu illerimizin kendi kaderine bile değil yasa
dışı örgütlerin, derin çetelerin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kurt, konuşmanızı tamamlayınız.
ABDURRAHMAN KURT
(Devamla) – …âdeta insafına bırakılmış, açılan ekonomik paketlerin, verilen
teşviklerin lafta kaldığı, demokrasinin vatandaşın sandığa gitme işleminden
ibaret olduğu bir ülkeden insan yaşamının kutsal sayıldığı, devlet için millet
değil ama millet için devletin öne çıkarıldığı bir anlayışla bölgelerin
ekonomik yapısına uygun, bölgesel ve sektörel teşviklerin uygulamaya konulduğu,
Avrupa Birliğiyle müzakerelere başlanıldığı ve 33 fasıldan 12 faslın açıldığı
bir noktaya gelmiş bulunmaktayız.
Değerli
milletvekilleri, hedefimiz, enerjisini kendi içinde vatandaşlarının birbirine
karşı kullandığı ve tükettiği bir ülkeden bölgesinde istikrar unsuru, barışın
ve uzlaşının teminatı olan ve bu amaçla enerjisini birleştiren bir Türkiye’yi,
yeniden büyük Türkiye’yi oluşturmaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2010 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kurt.
Muzaffer Gülyurt
Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın
Gülyurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUZAFFER GÜLYURT
(Erzurum) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, on dakika verdiniz, grup adına mı şahsı
adına mı söz aldı?
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Şahsım adına söz almıştım.
BAŞKAN – Beş
dakika bitince keserim, merak etme sen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Bilelim de.
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, 17’nci madde “Bağış, hibe ve
yardımlara ilişkin işlemler” başlığını taşımaktadır. Bu madde ile yurt içi ve
yurt dışı kaynaklardan hibe olarak elde edilecek imkânların kabulü ve
kaydedilmesi konusunda Maliye Bakanlığımıza yetki verilmektedir. Millî Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının
ihtiyaçları ile alakalı yabancı devletlerden uluslararası sözleşmeler yoluyla
sağlanacak malzemelerin kabulü mümkün olabilmektedir. Ayrıca, 17’nci maddede,
Türkiye-Avrupa Birliği mali iş birliği kapsamındaki program ve projelerin
yürütülmesinin sağlanması mümkün kılınmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz, bütün bütçelerinde, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu teknolojik modern silah ve donanıma sahip olması
için gerekli payı ayırmaktadır. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaç
duyduğu silah ve malzemeyi kendi ülkemizde üretmek amacıyla gerekli ARGE çalışmalarına
da önem vermektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilgili birimlerinin bu konudaki
bilimsel çalışmaları Hükûmetimiz tarafından da desteklenmektedir. Ayrıca, gerek
askerî alanda gerekse üniversitelerimizin tüm bilimsel çalışmalarında üretmiş
oldukları projeler yine TÜBİTAK tarafından desteklenmekte, Hükûmetimiz, 2009
yılında 500 milyon lira olan ödeneği 2010 yılında 625 milyon liraya çıkarmış
bulunmaktadır.
İstihdamın yoğun
olarak sağlanması amacıyla, GAP, DAP ve KOP gibi bölgesel kalkınma projelerinde
krize rağmen daha fazla kaynak ayrılarak istihdamın sağlanmasına
çalışılmaktadır. Böylece, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde de nitelikli
insan gücünü artırmak, istihdamı korumak ve artırmak için birçok tedbir paketi
Hükûmetimiz tarafından açıklanmış bulunmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerimizin diğer bölgelerle arasındaki farkı giderecek en önemli
uygulamalar, o bölgelerde kurulmuş olan üniversitelerimiz olmuştur.
Hükûmetimiz, bu yıl, bu üniversitelerimizin normal bütçelerine ilaveten ayrıca 500
milyon TL daha kaynak ayırmakla oradaki istihdama ve bilimsel çalışmalara
destek vermiş olmaktadır.
2009 yılında GAP
bölgesi için çıkartılan süt sığırcılığını geliştirme ve destekleme teşviki,
2010 yılında da DAP bölgesindeki illerimiz için çıkarılmış olacaktır. Böylece,
bölgemiz hayvancılığı daha fazla gelişecek, tarım ve hayvancılığa dayalı sanayi
kuruluşları da faaliyete geçebileceklerdir.
Hükûmetimiz daha
önceki bütçelerde olduğu gibi bu bütçede de Doğu Anadolu’daki turizm ve spor
konusuna destek vermektedir. Özellikle Erzurum-Palandöken’de yapılacak 2011 Kış
Olimpiyatları için büyük kaynak ayrılmış bulunmaktadır. Yapılmakta olan tüm
tesislerimiz için 231 milyon euro yani yaklaşık 500 milyon TL kullanılmıştır.
Bu vesileyle başta Sayın Başbakanımıza ve Hükûmetimize, bölgenin bir
milletvekili olarak, teşekkürlerimizi ifade etmek istiyorum.
Yapılacak olan
yeni yatırımlarla Erzurum Palandöken, ülkemizin ve dünyanın en iyi kayak
merkezi hâline gelecektir. 2011 Universiade Kış Olimpiyatlarını gerçekleştirdikten
sonra Dünya Kış Olimpiyatlarına da aday olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
2011 Kış
Olimpiyatları sadece Erzurum Palandöken için değil, ülkemizin kış turizmi ve
sporu açısından da tüm dünyada tanınmamıza vesile olacak, turizm gelirleri
açısından da ülkemize ve bölge insanımıza önemli bir kazanç sağlayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Gülyurt, konuşmanızı tamamlayınız.
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2010 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gülyurt.
Saygıdeğer
milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Cengiz…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
soruyorum: 5811 sayılı Varlık Barışı Kanunu’ndaki düzenlemelerin haksızlık ve
eşitsizlik içerdiğini Türkiye'nin her yanından ve iş dünyasından gelen
tepkilerden anlamaktayız.
Bir yılda varlık barışında
üç kez düzenleme yapılmış olup 2009 yılı içinde incelemeye alınan mükellefler
açısından yasaya baktığımızda, yasadan ocak ve şubat ayı içinde incelemesi olan
mükellefler yararlanmaktadır. Mart, nisan, mayıs, 19 Hazirana kadar olan
inceleme kapsamında olan mükellefler ise yasadan yararlanamamaktadır. 19 Haziran-31 Aralık 2009 tarihleri arasında
inceleme kapsamına alınan mükellefler bu yasadan yararlanırken;
Bir: Bu yasanın
haksızlığı ve adaletsizliği beraberinde getirdiği görülmemekte midir?
İki: Bu
haksızlığı gidermeyi düşünüyor musunuz?
Üç: Bu kanun bu
şekilde uygulanırsa yüzlerce şirketin batacağı ve binlerce kişinin de işsiz
kalacağı hesaplandı mı?
Sayın Bakanım,
sorularımıza cevap verirseniz seviniriz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Varlık Barışı kapsamında kaç mükellef başvurmuştur, ne kadar gelir elde
edilmiştir ve bunu yeniden uzatmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye’de olduğu
gibi Niğde de ekonomik krizin içerisinde inim inim inlemektedir. Niğde ve Bor’a
önemli ekonomik katkılar yapan silah fabrikası fonksiyonunu döneminizde
yitirmiş, Niğde ve Bor ekonomisi olumsuz etkilenmiştir.
Yine Niğde Bor’da
bulunan şeker fabrikasını ne zaman özelleştireceksiniz? Özelleştirmeyi
düşünüyor musunuz? Çalışan işçilerine Tekel işçilerine uyguladığınız işlemleri
uygulamayı düşünüyor musunuz? Aynı düşüncede misiniz?
İkincisi:
Niğde’de tarımla ilgili desteklemelerin hâlâ ödenmediğini çiftçilerimiz
sıklıkla ifade etmektedirler. Bu ödemeleri ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
İnan, teşekkür ederim.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, KİT
Komisyonu üyesiyim. Enerji KİT’lerinin denetimi sırasında kamu iktisadi
teşebbüslerinin birbirleriyle olan borç-alacak ilişkisinden doğan zarar 12
milyar Türk lirası civarındadır. Bu borç-alacak ilişkisinden doğan zararın
hazine tarafından ödenmesi gerekmektedir. Ancak hazine ve KİT -KİT’ler daha
doğrusu- bu konuda anlaşamamakta ve bu sorunu iktidar-bürokrat ilişkisinden
dolayı yüksek sesle dile getirememektedirler. Bu 12 milyarlık zarardan dolayı
kamu iktisadi teşebbüsleri arasında birbirleriyle 30 milyarlık bir borç-alacak
ilişkisi doğmakta, bu rakam da KİT’leri kilitlemektedir.
İlgilenmeniz ve
çözümlemeniz dileğiyle, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldız.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
seçim bölgem Karaman’da İl Özel İdaresinin -eski Köy Hizmetlerinin-
makinelerinin senenin büyük bir kısmında köy yollarında veya köylerde terk
edilmiş ya da makine parklarında çalışamaz durumda olduğunu gördük. Nedenini
sorduğumuz zaman yakıt yokluğu idi. Bu durum, hem bizleri hem çalışanları hem
de vatandaşları üzmüştür.
Önümüzdeki yıl
için buradan bütün özel idarelere bu sene yeterli ödeneği koyduğunuza dair bir
müjde verecek misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalış.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
ülkemizde 2008 ve 2009 yıllarında yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara
yapılan hizmetler karşılığında ne kadar gelir elde edilmiş? Buna karşın aynı
yıllarda yabancı ülkeler ya da uluslararası kuruluşlardan aldığımız hizmetler
karşılığında ne kadar ödeme yapılmıştır? Yani yurt dışı hizmet bilançomuz ne
durumdadır? 2010 yılı için bu konudaki hedefiniz nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
belediyelerin vergi, sigorta ve sair borçlarına karşılık İller Bankası
paylarına temlik konulmaktadır. Zaten zor durumda olan belediyeler bu yüzden
hizmet yapamaz hâle gelmişlerdir. Bu borçların daha geniş bir zamana yayılarak
alınması ve belediyelerin İller Bankası paylarının artırılmasını düşünüyor
musunuz? Bilhassa az nüfuslu belde belediyelerinin durumu son derece
sıkıntılıdır. Belediye gelirleriyle ilgili köklü tedbirlerin alınması
gerekliliğine inanıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, Varlık Barışı tabii belli bir tarihte yürürlüğe giriyor, onun
mantığı da şu: O tarihten önce başlamış incelemeleri biz kapsam dışında
tutuyoruz yani 2008 sonuna doğru yapılan düzenleme de böyleydi. Daha sonra
2009’da yapılan düzenleme de bu şekildeydi. Burada herhangi bir şirketimizin şu
veya bu şekilde tabii ki zarar görmesini, kapatılmasını biz de istemeyiz ama,
dediğim gibi, kanun yürürlüğe girdiği anda ondan önce eğer başlamış bir
inceleme varsa o affa girer. Ondan dolayı…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, bu Kanun’un ocak-şubat ayında…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz, benim öbür
sorulara da cevap vermem lazım. Bitireyim, olmazsa bir daha konuşuruz.
Ama yani mantığı
bu değerli arkadaşlar. O mantıkla hazırlanmış. En son, işte hatırlarsanız
temmuzdu galiba…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – 19 Haziran…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – …biz mevcut Varlık Barışını yine uzattık ama ondan
önce başlamış incelemeleri tabii ki kapsam içerisine almadık.
Şeker
fabrikalarına ilişkin, ne zaman özelleştirileceğine ve tarımsal desteklere
ilişkin bir soru vardı. Şeker fabrikalarının özelleştirme programı tabii ki
Özelleştirme İdaresi tarafından açıklandı. Onlar, grup hâlinde yapılacaklar.
Tarımsal destekleri de biz peyderpey düzenli bir şekilde ödüyoruz. Yani ben
tabii ki burada hangi ödemeler, hangi gün hangi tarihte tam olarak yapılıp
yapılmadığı konusunu bilemeyeceğim ama biz bütçe ödenekleri var olan bütün
tarımsal destekleri zamanında aslında ilgili Tarım Bakanlığımıza veriyoruz,
onlar da o ödemeleri yapıyor diye biliyorum.
Bu, özellikle
enerji KİT’lerindeki karşılıklı borç ilişkisinin… Aslında, orada bir
mahsuplaşma konusunda bir çalışma yapıldı. Tasarı da Başbakanlığa gönderildi,
inşallah Meclisimize gelir, o bahsettiğiniz sıkıntıları gidermeye yönelik bir
adım atmış oluruz.
İl özel
idaresiyle ilgili özellikle yakıt imkânsızlıklarından bahsedildi. Bir kere, bu
sene biliyorsunuz bir düzenleme vardı bütçe kanununda, özellikle bu Köy
Hizmetlerinden aktarılan işçilerin maaşlarının üçte 1’inde kesinti yapma. Gerçi
biz o oranda hiçbir şekilde uygulamadık ama şunu da söyleyeyim: 2010 yılında bu
kesintiler yapılmayacak. Dolayısıyla o anlamda imkânlar artmış olacak.
İkinci olarak,
yine biliyorsunuz il özel idarelerine giden gelirler yani merkezî bütçeden
giden gelirler, tabii ki bizim toplam gelirlerimizin bir fonksiyonu. Yine öyle
ümit ediyoruz ki 2010 yılında bizim imkânlarımız biraz daha iyi olacak ve
dolayısıyla bu hizmetleri vermelerini sağlamış olacağız. Buna ek olarak tabii
ki il özel idarelerimizin de bu bahsettiğiniz tarzdaki birtakım harcamaları
önceliklendirmeleri lazım. Yani kendilerine bir bütçe veriyoruz, tabii ki
makine parkını iyi kullanacak bir şekilde bu harcamaları önceliklendirmek
lazım. Yani çok zaruri değilse binaya, oraya buraya yatırmaktansa tabii ki o
tür harcamaları da önceliklendirmeleri lazım.
2008-2009’la
ilgili, özellikle bu yurt dışı hizmet bilançosuna ilişkin bir sorusu vardı
arkadaşımızın. Tabii, takdir edersiniz ki, bu rakamlar yok bende. Arkadaşlar
hazırlayacaklar, size yazılı olarak cevaplayacağız.
Yine,
belediyelerle ilgili, özellikle İller Bankası paylarına temlik konulduğu hususu
var. Değerli arkadaşlar, tabii ki borçlara ilişkin maksimum yüzde 40 düzeyinde
bir kesinti yapılıyor. Bu düzenlemenin bir mantığı var tabii. Çünkü aslında
mesela bir belediye zamanında bir ödeme yapıyorsa ve ona rağmen iyi hizmet
üretiyorsa onun performansıyla hiç ödeme yapmayan bir performansı nasıl
karşılaştıracağız? Onun için bu yüzde 40’lık kesintilerin o anlamda da bir
mantığı var. Tabii ki belediyelere ilişkin köklü bir düzenlemenin yapılması
gerektiği kanısındayım. Ama bu düzenleme sadece ve sadece merkezî hükûmetten
belediyelere daha fazla kaynak aktarma şeklinde değil, aynı zamanda yerel
imkânların da artırılacağı, aynı zamanda idari kapasitenin güçlendirileceği… Çünkü
bunlar da çok önemli hususlar. Birçok belediyemizde bu hususların eksik
olduğunu görüyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci maddeyi
okutuyorum:
Muhtelif
gelirlere ilişkin hususlar
MADDE 18 – (1)
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün yabancı ülkelere verdiği
meteorolojik ürünlerin bedeli ve yabancı ülkelerden aldığı meteorolojik
ürünlerinin diğer yabancı ülkelere veya yurt içindeki kişi ve kurumlara,
yabancı ülkelerin de anılan Genel Müdürlüğün meteorolojik ürünlerinin diğer
ülke ve kişilere satışından yıl içinde elde edilecek döviz cinsinden tutarlar,
T.C. Merkez Bankası nezdinde açılacak özel hesaba yatırılır. Bu tutarlardan
ilgili anlaşmalar gereğince yurt dışı kuruluşlara ödenmesi gereken tutarlar, bu
özel hesaptan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün talimatıyla T.C.
Merkez Bankasınca transfer edilir. Geri kalan tutarlar, ilgili Genel Müdürlüğün
talimatıyla T.C. Merkez Bankasınca döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına
çevrilerek Genel Müdürlüğün ödemelerini yapan muhasebe birimi hesabına
aktarılır. Muhasebe birimi hesabına aktarılan bu tutarlar, genel bütçeye gelir
kaydedilir.
(2) 2006 yılından
önce katma bütçeli olan idarelerden 5018 sayılı Kanunla genel bütçe kapsamına
alınanların ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirleri, genel bütçe geliri
olarak tahsil edilir.
(3) 4/12/1984
tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik
Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun
kapsamındaki tabii kaynakların ve tesislerin işletme haklarının devrinden elde
edilen gelirlerin tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Sayın Mehmet Günal.
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 18’inci madde üzerine söz almış bulunuyorum. Şahsım ve partim
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, madde muhtelif gelirlerle ilgili. Ben gelirlerle ilgili sadece
bir cümle söyleyip, daha önceki konuşmamda tamamlayamadığım yerler vardı,
onları değerlendireceğim.
Sayın Bakan
biliyor, Komisyona geldiğinden beri söylüyoruz. Bu bütçenin gelir hedefleri
gerçekçi değil. Maalesef, bu gelirlerin eksikliğinden dolayı da önümüzdeki
günlerde yeni zamlar ve vergilerle karşı karşıya kalacağız.
Değerli
milletvekilleri, sizlere bütçeyle ilgili konuşmamda, Hazine bütçesi üzerinde üç
tane konuşma metni göstermiştim. Sayın Bakan da daha önce Hazineden sorumluydu,
o da biliyor. 2008 ve 2009 bütçelerinde yavaş yavaş borçla ilgili kısmın
ortadan kalktığını söylemiştim. En son bu yılın bütçesinde, işin gelir
tarafıyla ilgili kısmında “Hazine Müsteşarlığına ilişkin Sayın Bakanın
sunumunda, borçlarla ilgili neredeyse hiçbir şey yok, ortadan kayboldu.”
demiştim. Öbür taraftan baktığımız zaman, sizin ve sıkça da Sayın Başbakanın
söylediği “nereden nereye” karşılaştırması var. Bu kadar vergi toplanıyor,
belli rakamlar açıklanıyor, “Özelleştirme gelirleri var.” diyorsunuz ama sonra
bakıyoruz yine borçlar aşırı derecede artıyor. Bu gelirler gerçekçiyse -şimdi
tabloya bakın- 2002’de aldığımız iç borç rakamı 150 milyar, şimdi geldiğimiz
nokta 327 milyar. Peki, bu kadar borç nereye harcandı? Bu sene için yine
bakıyorsunuz 200 milyar TL’lik toplam borç ödemesi var.
Değerli
arkadaşlarım, öbür taraftan dış borçta bir azalma var mı diye bakıyorsunuz,
maalesef orada da yok. Toplam dış borcumuz da 130 milyar dolardan 270 milyar
dolara çıkmış. Yani, Türkiye'nin borcuna 2002’de baktığımız zaman, 225 milyar
dolardan şu anda 490 milyar dolara çıkmış.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Antalya) – Gayrisafi millî hasılaya oranını da söyle.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Şimdi, onu da söyleyeceğim, oranlarınızı da söyleyeceğim.
Peki, gayrisafi
millî hasılayı önce söyleyeyim o zaman oranına geçmeden. Merak eden
arkadaşlarımız varmış! Cari fiyatlarla bile gayrisafi yurt içi hasıla 2008’deki
seviyesini ilk dokuz ay toplamında yakalamıyor. Reel fiyatlarla, sabit
fiyatlarla demiyorum değerli arkadaşlarım, cari fiyatlarla ilk dokuz ayın
gayrisafi yurt içi hasılası, Sayın Çavuşoğlu, 2008’de 717; 2009’da 700. Henüz
daha cari fiyatlarla bile o seviyeyi yakalayamadık.
SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) – Enflasyon kaçtı? Enflasyon düşük ise cari fiyatlar ile reel değer
arasında fark var mı?
BAŞKAN – Sayın
Güçlü, lütfen.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Cari fiyatlarla bile 2008’in henüz altındayız, onu anlatmaya
çalışıyorum Sayın Hocam. Hâlâ daha cari fiyatlarla bile yakalayamadık, sabiti
bırakın.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Antalya) – 2002’yle karşılaştır.
BAŞKAN – Sayın
Çavuşoğlu…
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar…
BAŞKAN – Sayın
Günal, siz Genel Kurula hitap edin.
Arkadaşlar,
lütfen müdahale etmeyin Hatibe.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Merak eden arkadaşlarıma da bilgi veririm Sayın Başkanım. Bende her
türlü bilgi mevcut, merak etmeyin.
BAŞKAN –
Konuştuğunuzu onlar da duyuyor zaten.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu büyüme anlayışıyla zaten bizim
istihdam üretmemiz mümkün değil. Dün il bazında istihdam rakamları, işsizlik rakamları
açıklandı. Şimdi, bakıyoruz -2002’yle mukayese edeyim onu da size- aldığınızda
yüzde 10,3’tü, en son rakam şu anda yüzde 13,4 ama yıl sonu hedefiniz yüzde
14,8. Önümüzdeki iki yıl içinde –Sayın Bakanım bize açıkladı, Orta Vadeli
Program çerçevesinde 2011-2012- yüzde 14’ün altına düşmeyecek. Şimdi, bu büyüme
eğer gerçek olsaydı bir yerde istihdam yaratmamız lazımdı, işsizlik
rakamlarının düşüyor olması lazımdı.
Değerli
arkadaşlarım, ihracatının ve üretiminin yüzde 70’i ithalata bağlı olan bir
üretim anlayışıyla bizim istihdam yaratmamız ve işsizlik sorununu çözmemiz
mümkün değil. Zaten bu açıklanmış olan il rakamları da 2008’in rakamları. 2009
rakamları daha farklı gelecek, onlar açıklandığı zaman göreceksiniz.
Türkiye'nin
durumuna bakıyoruz: Bu açıkladığınız rakamlarla bile her 5 kişiden 1’i işsiz.
Şimdi, 3 milyon 396 bin kişi açıklanmış, bunun üzerine “1 milyon 850 bin de iş
aramaya hazır olup iş aramayanlar” diye bir terim var -mucizevi bir şey, ilaç
gibi geliyor- onu koyuyorsunuz, 41 bin de “mevsimlik” denilen bir gün dahi
çalıştığı zaman işi var gözüken vatandaşlarımız var; hepsini topladığımız
zaman, 5 milyon 287 bin kişi. Yani toplam rakama baktığınız zaman, bu
rakamlarla, TÜİK’in verdiği rakamlarla bile 5 kişiden 1’i işsiz, yüzde 19,4
ediyor. Genç nüfusa baktığınız zaman daha vahim bir durumla karşı karşıyayız, 4
kişiden 1’i işsiz. Kentteki rakamlara bakarsak yüzde 27’yi geçiyor, 3 kişiden
1’i gençler arasında kentte işsiz.
O zaman değerli
arkadaşlarım, burada TÜİK’in rakamlarıyla bile 5,3 milyon kişi işsiz
gözüküyorsa öncelikle bizim dönüp bunların üzerinde tartışmamız gerekiyor. Ama
bunu nasıl yapacağız? Önce sorunun varlığını kabul etmek gerekiyor ve bunun
çözümleri üzerine odaklanmak gerekiyor. Bugünkü gibi sanal gündemlerle,
çatışmayla, gerilimle birtakım olayları gündeme taşıyarak memleketin gerçek
gündemini, işsizin, esnafın, çiftçinin gündemini saptırmaya çalışıyorsunuz ama
bir yere kadar saptırılıyor, TÜİK’in rakamlarına bile bunlar maalesef yansıyor.
Bunun çözümü ne?
Bunun çözümü gerçekten ekonomideki sorunlara gerçekçi gözle bakarak çözüm
üretmeye çalışan bir yaklaşım gerekiyor ama AKP Hükûmetine baktığımız zaman
değerli arkadaşlarım, ekonomiyle ilgili alelacele gelen bazı tekliflerle
-Komisyonda arkadaşlarımız şu anda bile bir teklif tartışıyorlar- ihtiyaçtan
gelen, üzerinde yazılarını bile değiştirmeye gerek duymadığımız, tasarının
altını elle teklif yazarak getirilen tasarılarla uğraşıyoruz, tekliflerle
uğraşıyoruz.
Öncelikle,
bunların olabilmesi için AKP Hükûmetinin başta ekonominin öncelikli olduğunu
kabul etmesi lazım. Bu krize günah keçisi olarak bakmak yerine, Türkiye'nin
2002’den bu tarafa yaşadığı süreçte yapısal önlemlerin alınmamasının getirdiği
olumsuz sonuçları bertaraf edecek bu önlemleri en azından, geç de olsa alma yolunda
bir niyet ortaya koyması gerekiyor. Aksi takdirde, bu anlayışla bunu
gerçekleştirmemiz mümkün değil.
Ekonomi
yönetiminde, az önce söylediğim gibi, bakıyoruz, yeni yeni sürekli kurullar
kuruluyor; bakanlar kendi arasında bir irtibatsızlık içerisinde; gelen bir
kanun tasarısı bir süre sonra başka bir tasarıyla değiştiriliyor. O zaman,
burada bir koordinasyon eksikliği olduğu, bir başıboşluk olduğu görülüyor.
Değerli
arkadaşlarım, sürekli kurullar kuruluyor. Bunlara bir yenisi de -geçtiğimiz
günlerde başka bir tasarı konuştuk- İstanbul Finans Merkezi Yüksek Kurulu… Daha
önce, geçtiğimiz dönemde de Ekonomi Koordinasyon Kurulu diye bir kurul
oluşturduk. Bunların hepsinden vazgeçin. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
her zaman çözümden yana olduğumuzu, ülkenin çıkarları doğrultusunda
getireceğiniz önerileri destekleyeceğimizi söylüyoruz. Hep söylediğimiz
önerimizi tekrarlamakta fayda görüyorum, belki dikkate alırsınız diye.
Öncelikle, bütün
bu bakanlıkları bir araya getirecek bir ekonomiden sorumlu bakanlık ihdas
etmek, ekonomi bakanlığı kurmak gerekiyor. Siz, yedi yıldır iktidardasınız,
çoğunluğunuz da var, birçok kanunu geçirdiniz ama buraya nedense bir türlü el
atmıyorsunuz. Şimdi, bu kadar kurul varken üstüne üstlük gelip bir de şimdi
yeni kurullar ihdas ediyorsunuz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak sizlere
önerimiz şudur: Bütün bu kurulları, Özelleştirme Yüksek Kurulu var, Yüksek
Planlama Kurulu var, Para Kredi Koordinasyon Kurulu var, şimdi İstanbul Finans
Merkezi Kurulu diye kuruyorsunuz -ki onu da hâlâ anlayamadık, yani bir kurula
gerek var mıdır veya finans merkezi olarak neden ısrarla Ataşehir seçiliyor onu
da anlayamadık - ama bunların hepsini, gelin, bir tek “ekonomik ve mali işler
yüksek kurulu” diye bir araya getirelim, YPK’nın da, ÖYK’nın da görevini
yapsın; böylece ekonomideki sorunlara topyekûn bir bakış açısıyla bakabilen bir
kurul ortaya çıksın. Bunu da tek bakanlık etrafında toplayarak, bütün
meselelerin etraflı bir şekilde çözümüne bir yaklaşım sergileyelim diyoruz. Ama
her konuda olduğu gibi siz iktidar olarak “Biz her şeyin iyisini biliriz,
hepsini yaparız.” yaklaşımı içerisinde, maalesef bunlara da farklı gözlerle
bakıyorsunuz. Eğer bu konularda somut önerileriniz olursa, biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak katkıda bulunmaya hazırız ama ülkenin gerçek gündemine
dönebilirseniz, sanal tartışmalardan, çatışmalardan, komplo teorilerinden çıkıp
da işsize iş, aşsıza aş derseniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Günal, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Toparlıyorum Başkanım, teşekkür ederim.
Eğer ülkenin
gerçek gündemine döner de işsizlere iş bulma, aşsızlara aş bulma yolunda
öneriler getirirseniz, hem Türk milleti bir nebze olsun rahatlamış olur hem de
bizler de sizlerin bu konudaki çabalarına katkıda bulunuruz. İnşallah bu
önerilerimizi dikkate alırsınız da bundan sonraki konuşmalarda da tekrar aynı
önerileri, aynı uyarıları yapmak zorunda kalmayız diyorum.
Bütçenin hayırlı
olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Abdullah Özer, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama bir
soruyla başlamak istiyorum. Sayın milletvekilleri, Deniz Feneri davasıyla ilgili
olarak Frankfurt Savcılığı Sözcüsü yaptığı açıklamada diyor ki: “Türk Adalet
Bakanlığından adli yardım talebimizden sonra ayrı bir talep yazısıyla bir polis
ve bir savcının Türkiye’ye gelerek Zekeriya Karaman’ı ve Zahid Akman’ı
sorgulamasına müsaade istedik. Ancak bu talebimiz reddedildi.”
Sayın Bakan,
Almanya tarihinin en büyük yolsuzluk
davasının soruşturulmasını niçin ve hangi gerekçeyle AKP Hükûmeti
engelliyor? Buna net ve açık yanıt istiyorum. Lütfen, bu sorumu yanıtlayınız.
Sayın
milletvekilleri, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde 19 insanımızın en temel
hakkı olan yaşama hakkının elinden alındığı Mustafakemalpaşa ilçemizdeki Bükköy
Madenciliğe ait ocaktaki grizu patlamasıyla ilgili bir iki detayı ele almak
istiyorum.
19 yurttaşımızın
hayatına mal olan o faciadan hemen sonra patlamanın olduğu alana gittik,
incelemelerde bulunduk, resmî açıklama yapacak bir yetkili bekledik. Yakınları
göçük altında kalan aileler acı ve umut içinde, yetkili bir ağızdan dökülecek
cümleleri bekliyordu. Buna yüreğim elvermediği için, uzmanlardan ve kurtarma
ekiplerinden aldığım bilgileri aileleri ve ekranları başında merak içerisinde
bekleyen vatandaşlarımızla paylaştım. Olayın hemen akabinde kamuoyuna
aktardığımız bilgileri, Çalışma Bakanı Dinçer, sabah saat 07.30’da yani
patlamadan on iki saat sonra, resmî olarak “19 işçimiz Hakk’ın rahmetine
yürüdü.” şeklinde açıkladı.
Sayın Bakan,
elhamdülillah hepimiz Müslüman’ız da eğer o maden ocağında gerekli tedbirler
alınmış olsaydı, oradaki çalışma koşulları prosedürüne uygun yapılsa ve doğru
dürüst denetlenseydi, hiç kimse Hakk’ın rahmetine yürümeyecekti. Bu kadercilik
oyunundan vazgeçin artık. Bu üslupla yapılan açıklamalara, artık halkımızın
karnı tok.
Bursa Valisi
Sayın Şahabettin Harput da olaydan on gün sonra yaptığı basın toplantısında
“Deveye ‘boynun eğri’ demişler, deve de ‘nerem doğru ki’…” diyerek, maden
ocağındaki ihmalleri dile getirmiş, anlatmıştır.
Devletin dar
gelirli vatandaşlarımıza dağıtmak üzere satın aldığı kömürün bir kısmının bu
ocaktan satın alındığı, bu sayede, devlet parasıyla bu tip usulüne uygun
çalıştırılmayan ve insanlarımıza mezar olan kömür ocaklarının finanse edildiği
bu elim kazayla ortaya çıkmıştır. Denetim görevlerini layıkıyla yerine
getirmeyen yetkilileri huzurlarınızda bir kez daha şiddetle kınıyorum.
Ayrıca, bu facia
sırasında yaptığımız takip ve açıklamalar nedeniyle bizi siyaseten rant
sağlamakla itham edenler şunu bilmelidir ki, milletvekilliği bizim için halka
hizmet etmek adına sadece bir araçtır. Halkımızla iç içe olmak, onların döktüğü
gözyaşına gözyaşımızı karıştırmak bizim için onurdur, erdemdir.
Bunu ekonomik ve
siyasi ranta dönüştüren, denetimsiz ve usulsüz çalıştırılan yandaş ocaklardan
kömür alıp halka dağıtan AKP’nin ta kendisidir. Hükûmet, denetimden yoksun,
usulüne uygun üretim yapmayan kömür ocaklarından alımını derhâl durdurmalıdır.
Milletimiz bu faciadan kimlerin siyasi rant sağlamaya çalıştıklarını açık ve
seçik olarak görmektedir.
Ben, yüce
milletimizin huzurunda grizu faciasında hayatını kaybeden 19 işçimize Tanrı’dan
rahmet, kederli ailelerine bir kez daha başsağlığı diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın muhtelif
gelirlere ilişkin hususları düzenleyen 18’inci maddesinin son fıkrası, elektrik
üretim, iletim ve dağıtım faaliyetlerinden elde edilen gelirleri içermektedir.
Hepimizin bildiği
gibi yedi yıldır, doğal gaza bağımlı, dolayısıyla dışarıya bağımlı bir enerji
politikası yürüten AKP Hükûmeti yüzünden elektrik faturaları halkı da
sanayiciyi de çiftçiyi de fena hâlde çarpmıştır. Elektrik borcunu ödemeyen
çiftçinin kuyusu mühürlendi, traktörüne haciz kondu, tarladaki ürünü kurudu;
fahiş orandaki elektrik fiyatları sanayicinin makinelerini susturmasına, işçi
çıkarmasına, kapısına kilit vurmasına neden oldu. Tüm bunların sorumlusu
elektrik üretiminin yarısını doğal gaza bağımlı hâle getiren, doğal gazda “Al
ya da öde.” anlaşmaları yapan, satamadığı doğal gaz için her yıl milyarlarca
dolarımızı çöpe atan, sonra da bu parayı zam yapmak suretiyle halktan çıkarmaya
çalışan AKP’dir. AKP çarşafa doladığı enerji politikası nedeniyle halka
ısınmayı, aydınlanmayı, üretmeyi, ekmeyi, sulamayı, biçmeyi âdeta haram
etmiştir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanına ve Maliye Bakanına soruyorum: Çiftçiyi borç batağına
sürükledikten sonra “Gel senin borcunu taksitlendireyim.” dediğinizde lütufta
mı bulunmuş oluyorsunuz? EGO’nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin milyarlarca
liralık borcunu sileceksin, bu zararı kapatmak için elektriğe ve doğal gaza zam
yapacaksın, sıra çiftçinin borcuna gelince hiçbir şey yapmayacaksın! Neden
tarımsal sulamadan kaynaklanan elektrik borçlarının faizlerini tamamen
silmiyorsunuz?
Sayın
milletvekilleri, ekonomik krize bağlı olarak ortaya çıkan büyük sıkıntıların
bir diğer adresi de Bursa’nın büyük kalbi durumundaki otomotiv sektörüdür.
Otomotiv Distribütörleri Derneğinin açıkladığı verilere göre 2009 Eylül ayında
81.397 adet oto satışı gerçekleşmiş, bu rakam 2009 Ekim ayında 21.033 adede
düşerek son dokuz ayın en düşük seviyesine gerilemiştir. Sanayi ve Ticaret
Bakanı Sayın Ergün’e sormak istiyorum: Krizi ciddi boyutlarda yaşayan otomotiv
sektörüne bir nebze de olsa nefes aldıracak olan hurda indirimi konusunda ne
zaman faaliyete geçilecek? Sektörü canlandıracak tedbirler derhâl alınmalıdır.
Bazı Avrupa ülkelerinde uygulanan hurda indiriminin bir an önce ülkemizde de
uygulanması için harekete geçilmesi gerekir; aksi takdirde, kaybeden Türkiye
olacaktır.
Sayın
milletvekilleri, ülkemiz genelinde baktığımız zaman gördüğümüz tablo yine içler
acısı. 2002 yılında G20 içinde en hızlı büyüyen ilk üç ülke konumundaki
Türkiye, bugün son üç arasındadır. Toplam borcumuz yüzde 125 arttı. Halk kredi
kartının, tüketici kredisinin kucağına bırakıldı. Kredi kartı borçları toplamı
2002’de 4,3 milyar, Ekim 2009’da 34,5 milyar TL’ye ulaştı; artış yüzde 702.
2002 yılında yüzde 9 olan işsizlik 2009’da yüzde 14’lere ulaştı; her 3
gencimizden 1’i işsiz.
Hâl böyleyken AKP
sözcülerine bakıyorsunuz, ülkenin refahından, ekonominin ne kadar büyüdüğünden,
ne kadar çok istihdam yarattıklarından övüne övüne bahsediyorlar. Peki, onların
anlattıkları Türkiye hangisi? Onların anlattıkları Türkiye, AKP şürekâsının
yaşadığı Türkiye; özelleştirme paralarıyla, kamunun kaynaklarıyla, devletin
olanaklarıyla zenginleştirilen şürekânın yaşadığı Türkiye. Bu arkadaşlar
bakıyorlar, Başbakan bir günde beş villayı kapatıyor. “Haa, ülkenin durumu
iyi.” diyorlar. Bir bakıyorlar, bursla okuyan Başbakanın oğlu hemen gemicik
alıyor, kuyumcuya ortak oluyor, “İşsizliği çözdük.” diyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH ÖZER
(Devamla) – İki adet tavuk kümesi, soğuk hava deposuyla kurulan Unakıtanların
fabrikasının 500 sanayi kuruluşu arasına girdiğini görünce ekonomiyi büyüdü
zannediyorlar.
BAŞKAN – Sayın
Özer, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ABDULLAH ÖZER
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlarım, bu arada, Bursa’dan aldığım bir haberle sarsıldığımı sizlere
duyurmak istiyorum: Bursa Nilüfer Belediye Başkanımız Sayın Mustafa Bozbey’in
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda düzenlemiş olduğu ve 10 binlerce vatandaşımızın
katıldığı muhteşem Cumhuriyet Bayramı yürüyüşü hakkında, kendini bilmez bir
televizyon programcısının bu coşkulu yürüyüş hakkında bölücülük yapılıyor
düşüncesiyle cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunmasını ve İçişleri Bakanının
da Bursa Valiliğine bu konuda soruşturma açılması talimatı vermesini şiddetle
kınıyorum. Artık ülkemizde cumhuriyete sahip çıkanlar da bölücülükle suçlanmaya
başlandı. İçişleri Bakanının bu talimatı, 100 binlerin yaşadığı Nilüfer halkına
yapılmış bir hakarettir, bir demokrasi ayıbıdır. Bu düşüncede olanlar bir gün
bu yaptıklarının altında ezilip yok olacaklardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet,
Sayın Özer, buyurun; teşekkür ederim.
ABDULLAH ÖZER
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, sözlerimi burada sona erdiriyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özer.
Şahsı adına
Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip Özbek.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merkezî bütçe kanun
tasarısı üzerinde şahsım ve grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Bütçe, ülkemizin
geleceğinin, iktidarın vizyonunun, Türkiye'nin ileriye doğru attığı adımların
bir göstergesidir. Burada bakanlıklarımızın bütçeleri görüşülürken Türkiye’yi
her açıdan güçlendirecek, daha güvenli, daha zengin bir ülke yapacak
planlarını, projelerini dinledik, muhalefetimizin değerli fikir ve
eleştirilerini dinledik. Dünyada itibarı ve önemi hızla artan bir ülke hâline
gelen Türkiye'nin stratejik konumu bu bütçeyle güç kazanacaktır. Güçlü
Türkiye'nin vatandaşları olarak hepimizin yaşam kalitesi gün geçtikçe
yükselecektir.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmeti dönemi öncesiyle bugünü kıyasladığımızda,
insan refahının ne kadar yükseldiğini birkaç örnekle belirtmek istiyorum:
Bizzat şahit
olduğum, at sırtıyla, kızaklarla, hastaneye taşıdığımız hastaları bugün kar
ambulanslarıyla veya ambulans helikopterlerle ulaştırıyoruz.
Bir memur Van’dan
Ankara’ya gelebilmek için uçak biletine maaşının dörtte 1’ini veriyordu. Şimdi
ise yirmide 1’ini veriyor.
Yeşil kart sahibi
olan ve her gün kocasından harçlık bekleyen ve gururu incinen kadınlarımız,
bugün çocuklarına ödenen eğitim parası sayesinde eşlerine harçlık verir duruma
gelmiştir.
Hükûmetimiz, aynı
zamanda, köylerinden göç etmek zorunda kalan ve şehirlerde çok zor şartlarda
geçinen insanlarımıza zarar ziyan tazminatlarını hızla ödemektedir. Ödenen bu
tazminatlar ailelere ev, iş, aş, eğitim, bir kısmı çeyiz ve bir kısmı da
gençlerimizin evlenmesi için ailelerin bütçesine katkı olarak girmektedir;
Bakanlığımız 2010 yılı bütçesinde de 700 milyon yani eski tabirle 700 trilyon
ayırması insanlarımıza verilen değerin
bir simgesidir.
İktidarımız, bu
ilerleme sürecinde, memleketimizin iç sorunlarının çözümleri konusunda da
kararlı, adaletli, istişareye dayalı çalışmalar yürütmektedir.
Vatandaşlarımızın yıllardır süregelen, demokratik haklarının kısıtlanmasından
doğan sorunlarıyla da yüzleşme cesareti göstermiş, demokrasimizin eksiklerini
giderme konusunda önemli çalışmalar başlatmıştır.
AK PARTİ Hükûmeti Kürt vatandaşlarımızın, Alevilerin,
Sünnilerin, Romanların, Yahudilerin, Ermenilerin, Rumların ve diğer tüm mağdur
kesimlerin sorunlarını masaya yatırıp ilgilileriyle birlikte sorunların
çözülmesi konusunu da gündemine almış ve tüm vatandaşları mutlu bir Türkiye
hedeflemektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yirmi beş yıllık çatışma ortamında hiçbirimiz huzur
bulamadık, hayat hepimiz için çok zor geçti, hepimiz çok yorulduk, memleket
olarak çok canlar yitirdik, çok vakit ve çok güç kaybettik. Bu ülkenin,
sağlığa, eğitime, refaha ayıracağı milyarlarca dolarlık kaynağı heba oldu. Bu
süreçte bedel ödeyen insan da acı çekti, bedel ödemeyen insan da acı çekti.
Yani, benim Hakkâri’deki, Yüksekova’daki, Şemdinli’deki insanım ne kadar acı
çektiyse, benim İstanbul’daki, Muğla’daki, Samsun’daki insanım da aynı acıyı
çekti. Hep beraber ağladık, hep beraber ağıtlar yaktık. Bu ülkede, asker
annesinin ve babasının acısını da dağdaki insanın anne ve babasının acısını da
çok iyi bilen biriyim.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ne işi var dağda?
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Çünkü bu acıları bizzat yaşayan biri olarak konuşuyorum.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Dağa niye çıktı, neyi eksikti?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Dağa çıkanlara karşı mücadele etmek heba mı? (MHP sıralarından
gürültüler)
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Bu ülkede binlerce insanın…
Bir dinleyin lütfen…
Sayın Başkanım, dinleyin…
Bu ülkede… Bu
ülkede…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kurtuluş Savaşı da hebaydı değil mi?
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Müsaade edin, bakın… Şurayı dinle…
Bu ülkede
binlerce insanın…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne konuştuğunu bilmiyorsun ya! Hebaymış!
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Şurayı dinle…
Bu ülkede
binlerce insan gibi ben de çok acı çektim…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Yazıklar olsun!
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – …benim de yüreğim yandı. Genç yaşta yeğenlerimi şehit verdim,
kaybettim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen, heba nasıl dersin!
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Dağa giden birçok tanıdık ve yakınlarımı kaybettim. 2005’te
Silopi’deki faili meçhullerde eniştemi kaybettim ama bir şeyimi kaybetmedim;
umudumu kaybetmedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletin kanını akıtmış insanlara karşı mücadele nasıl heba olur ya!
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Yalan söylüyorsun!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Nasıl heba olur ya!
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Çünkü, niye kaybetmedim umudumu…
Müsaade edin…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani, uyuşturucu tacirleriyle mücadele etmek nasıl heba olur ya,
nasıl heba olur ya!
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Çünkü, Allah’a olan inancım… Bakın, umudumu niye kaybetmedim…
(MHP sıralarından gürültüler) Umudumu niye kaybetmedim çünkü Allah’a olan
inancım ve basiretli insanların…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Etmeyelim mi mücadele? Kundaktaki bebeği öldürene… Böyle bir şey olur
mu canım? Suçla mücadele etmek hebaymış! Böyle bir şey olur mu ya!
BAŞKAN – Sayın
Özbek, konuşmanızı tamamlayınız efendim; buyurun konuşmanızı tamamlayınız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Suçla mücadele etmek hebaymış!
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – O dağlar sizi boğacak, boğacak!
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Ama, bir şeyimi kaybetmedim. Umudumu kaybetmedim çünkü
Allah’a olan inancım ve basiretli insanların samimi gayretleriyle ülkeme
barışın geleceğine inandığım için umudumu kaybetmedim. (MHP sıralarından
gürültüler)
Değerli
milletvekilleri, yıllardır unuttuğumuz bazı şeyleri gelin birlikte yapalım;
ülkemizin barışı için hep el ele verelim. Hepimizin mutluluğu çocuklarımız için
gelin barışa doğru hep beraber yürüyelim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Dağa prim vermekle, kan üzerinden siyasetle bu yapılmaz!
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Çocuklarımız, torunlarımız bu yaşadığımız acıları yaşamasın.
(MHP sıralarından gürültüler) Burada bu soruna kalıcı çözümler varken “Bana ne”
diyemeyiz, çünkü, tarihe ve gelecek nesillere hesap veremeyiz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Güneydoğu’nun çocukları orada aç yatarken, siz altınları takıp
yaşıyorsunuz, yurt dışında geziyorsunuz. O takındığınız altınlar boynunuza
takılsın! Ayıp! Kaçakçılar, hırsızlar bu ülkeye hâkim olmuş! Ayıp, ayıp!
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, bu ülkede kim iktidar olursa
olsun, bu sorunları çözmekten başka bir çaresi yoktur. Ülkemizde güzel şeyler
oluyor. Siyasi farklılıklarımızı bir tarafa bırakalım, fikirlerimizi ortaya
koyalım, tartışalım, konuşalım, ülkemizin geleceğini hep beraber tesis edelim.
Bizler birbirimizle daha güçlü, birbirimizle daha mutlu, birbirimizle daha
zengin olabiliriz. Artık bu ülkede sabah uyandığında gençlerimizin umudu olsun.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sizin dostlarınız Kandil’de, bizimle dostluk kuramazsınız.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özbek.
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN – Efendim
şöyle: Mikrofonu açmayacağımı ifade etmiştim baştan, lütfen sözümde durmamı
temin ediniz, bana yardımcı olunuz.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından “Konuşturmadılar.” sesleri, gürültüler)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Bir dahaki sefere anlatırsın!
BAŞKAN-
Arkadaşlar lütfen, istirham ediyorum!
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Teşekkür edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim,
bakın, söyledim Genel Kurula, açmayacağım mikrofonu dedim, lütfen…
Buyurun Sayın
Özbek, teşekkür ediyorum.
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Bu mesele 72 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ortak
meselesidir. Bu yüce çatının altından başka çözüm mercisi de yoktur.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Meclisi geriyorsunuz, germeyin!
ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Özbek, teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hatip, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik güçlerinin suç ve
suçluyla mücadelesini, uyuşturucu tacirleriyle mücadelesini “heba” olarak
nitelendirmiştir. Böyle bir tabirin Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir
milletvekili tarafından dile getirilmesini doğru bulmuyorum. Suç ve suçluyla,
kundaktaki bebeleri öldürenlerle, insanımıza kurşun sıkanlarla, silahla
milletin iradesini değiştirmek isteyenlere karşı devletin güvenlik güçlerinin
kullanılması meşrudur, kaynağını da milletin iradesinden alır. Bu heba edilmiş
değildir -bizim birlik ve bütünlüğümüze- suç ve suçluyla mücadele inancımızın
bir eseridir. Bunu heba görmeyi gerçekten çok yadırgadık.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Vural.
Şahsı adına Sivas
Milletvekili Hamza Yerlikaya.
Sayın Yerlikaya,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merkezî yönetim kanunu
tasarısının 18’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin bir
milletvekilimiz konuşma yaptı. Aslında söylemiş olduğu konu çok net ve açık.
Orada “heba etmek” kastı…
FARUK BAL (Konya)
– Tercümanlığı bırak, güreşe bak! Güreşe bak, tercümanlığı bırak! Tercümanlığı
bırak sen, güreşe bak!
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - …oradaki askerlerimizin ve polislerimizin heba olması…
FARUK BAL (Konya)
– Tercümanlığı bırak! Tercümanlığı bırak! Söz aldığın konuda konuş!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Lütfen arkadaşlar…
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Hayır, hayır, hayır. Oradaki kasıt…
BAŞKAN – Sayın
Yerlikaya, Genel Kurula hitap edin efendim. Sayın Yerlikaya…
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Oradaki kasıt, ülkemizin…
BAŞKAN – Sayın
Yerlikaya, Genel Kurula hitap edin efendim, siz, buyurun.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Şimdi, öyle bir şey deniyor ki yani sen de mi derken…
BAŞKAN – Sayın
Yerlikaya, Genel Kurulda böyle şeyler olur, laf atmalar falan olur, siz Genel
Kurula hitap edin; olur böyle. Hepimiz yapıyoruz.
Buyurun.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Yani bu, çok hoş bir tabir değil Değerli Milletvekilim. Yani…
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, böyle bir şey var mı? Milletvekilinin vekili mi oluyor bu
arkadaş? Milletvekilinin vekili mi?
BAŞKAN – Sayın
Bal, lütfen sakin olunuz efendim.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Şimdi, o dediğiniz kastı yapmadı.
BAŞKAN – Sayın
Yerlikaya, lütfen Genel Kurula hitap edin.
Arkadaşlar,
karşılıklı konuşmayalım.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Yani bu konuda gerginlik yaratmanın, toplumu germenin, milletin
huzurunu bozmanın ve akılları karıştırmanın da çok mantıklı tarafı yok.
FARUK BAL (Konya)
– Siz bozuyorsunuz! PKK’yla el eleyi biz mi başlattık? Siz başlattınız.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Yani biz bozuyoruz derken… Biz, hiçbir konuda PKK’yla el ele
vermedik, vermeyiz, vermeyeceğiz; bunu da iyi bilin. Yani bunu iyi bilmek
lazım. Yani…
ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – İdamı kaldıran sizsiniz.
FARUK BAL (Konya)
– Kim söyledi o yalanı?
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen…
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, şimdi, kürsüden muhalefet
milletvekillerimiz defaatle söylüyorlar: “İşte ekonominin bozulması, ekonominin
kötülüğü…” Yani biz, 2002’ye kadar yüzde 62’yle borçlanıyorduk, faiz ödüyorduk,
bugün yüzde 9 oranında faiz ödüyoruz.
MUSTAFA VURAL
(Adana ) - Yüzde 60’lara yüzde 120’lerden geldik.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Yani 62 mi büyük, 9 mu büyük? Aradaki fark kimin cebinde kalıyor?
Vatandaşlarımızın cebinde kalıyor. O zaman siz de Bakandınız, o zaman siz de
hükûmettiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ
(Mersin) - Yüzde 200’lerden yüzde 60’lara gelindi.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, milleti tuşa getirdiniz be!
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Yani bunlara neden çare bulmadınız? Sandığa gidip hemen vatandaşta
çözüm buldunuz. (MHP sıralarından gürültüler)
Bakın, değerli
milletvekilleri, hiçbir hükûmet halkını ve milletini satmaz, satmamıştır.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) - Bankaları sattınız.
ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Bankaları batırdınız siz.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Bankaları siz batırdınız.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Siz sattınız. Otuz tane bankayı satıp, otuz tane bankayı batıran…
Bunların borçlarını ödeyen biziz. Yani aradaki…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Yerlikaya, bildiğin konuda konuş.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Ya bildiğim konu. Yani bunları tarih yazıyor ve yazmaya devam
ediyor ve göreceksiniz, Türkiye hiç olmadığından en iyi şekilde, ekonomisiyle,
bütçesiyle idare ediliyor. Ha, kusurlar var mı? Var.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – İnanıyor musun Sayın Yerlikaya?
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - İnanmazsam zaten burada olmazdım.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Yani, Hükûmetimizin yapmış olduğu çalışmalar ortada. Sağlıkta,
eğitimde…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Milleti kündeye getirdiniz.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Yani “Milleti kündeye getirdi.” diyor Sayın Vural. Yani sizin
bakanlık döneminizi de biz biliyoruz. O zaman da biz sporcuyduk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Yerlikaya…
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Yani buradan hitap etme şekliniz…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sekiz senedir bu parti idare ediyor bu memleketi.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Yani siz, bu ülkede sadece milliyetçiliği size ait olarak mı görüyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın
Yerlikaya, Genel Kurula hitap edin. Lütfen…
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Yani bunun anlamı ne? Bir partide milliyetçilik, ülkücülük partiler
tekelinde midir? Nerededir?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hadi milliyetçiyim de bakalım.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Ben milliyetçiyim. Ülkemi ve milletimi seviyorum. Sevdiğim gibi de
hizmet ediyorum ve etmeye devam ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben,
ömrümün yirmi senesini bayrak, millet temsiliyle geçirdim Sayın Vural. Bunları
siz bilemezsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bayrak, hizmet nedir, siz
bilemezsiniz, ben bunları yaşadım.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Bugün bulunduğun yere bak, bugün bulunduğun yere.
BAŞKAN – Sayın
Akkuş, lütfen, istirham ediyorum.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Dünyanın çeşitli ülkelerinde o bayrağı taşımanın şerefini yaşadım,
o İstiklal Marşı’nı söyletmenin şerefini yaşadım ama hiç kimseye küçük ve hakir
bakmadım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Üzülme, üzülme…
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Değerli Vural, yani bunları da iyi anlayınız. Biz sizi çok
dinledik. Bu ülkeyi kimse satmıyor, satamaz, satmayacak da.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Satıyor, satıyor.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Böyle bir şeye müsaade de edemeyiz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Habur’da PKK bayraklarına “güzellik tablosu” denildiği zaman için
yanmadı mı?
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Böyle bir şeye müsaade etmeyiz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İçin yanmadı mı?
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Biz hiçbir zaman için PKK’nın yanında olmadık, olmayacağız, asla da
olmayacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yanmadı mı için?
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Bunu da iyi bilin. Yani, ne yapmaya çalıştığın, ne söylemek
istediğin de belli değil. Bazen sizi anlamakta çok güçlük çekiyorum.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Habur’u görmedin mi, Habur’u?
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Yani ülkücülük, milliyetçilik…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Habur’da ne var?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yerlikaya, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Yapmayın! Bakın, bunlar hiç yakışmıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sana yakışmıyor, bunları yapanlarla beraber…
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Bu Parlamento iradesine yakışmayan söylemler.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sana yakışmıyor.
AVNİ DOĞAN
(Kahramanmaraş) – Ya, Grup Başkan Vekili laf atar mı?
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Ben her zaman söylüyorum, hiçbir hükûmet bu milleti satmamıştır, bu
milleti satmak için uğraşmamıştır.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – AKP satıyor hâlâ! AKP satıyor!
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Ya, yani Sağlık Bakanlığı yaptınız…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ben satmadım!
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Sağlık Bakanlığı yaptınız…
BAŞKAN – Sayın
Yerlikaya… Sayın Yerlikaya, karşılıklı konuşmayınız efendim, lütfen.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Sağlık Bakanlığı yaptığınız dönemdeki icraatlarınızı gelip burada
anlatabiliyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın
Yerlikaya, karşılıklı konuşmayın.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Sayın Akdağ burada anlatınca niye arkaya kaçtınız, ha? Neden arkaya
kaçtınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Yani değerli milletvekilleri, her şey ortada, yapılanlar ortada,
her şey ortada.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, Sayın Yerlikaya sataştı.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) – Sayın Başkanım, ben sataşmıyorum, ben gerçekleri söylüyorum. Ben, o
zaman yapılan hizmetleri de takdirle karşılıyorum, ki o zaman ben sporcuydum,
spor yapıyordum, yapılan hizmetleri de takdirle karşılıyorduk. Yani bu konuda
aksine bir şey söylemiyoruz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - …ama “Biz doğruyuz, siz yanlışsınız.” böyle bir şey yok.
BAŞKAN – Sayın
Yerlikaya, teşekkür ediyorum.
HAMZA YERLİKAYA
(Devamla) - Bu ülkeyi de kimse satmaz ve satamaz, kimseye de sattırmayız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Hatip, benim de Bakan olduğum dönemde bizim Hükûmetimizin otuz tane
banka batırdığını ve AKP’nin de bunun borçlarını ödediğini söylemek suretiyle
sataşmıştır, buna cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bal, siz de bunların karşılığını burada bu ifadeleri kullanıyorsunuz.
Arkadaşlar,
bakınız, biraz önce geçmişte bakanlık yapan sayın arkadaşlardan birisi,
yani mevcut Hükûmetin neler yaptığıyla ilgili olarak
-Sayın Bakan da şu anda huzurda- söylüyordu.
Şimdi ben şunu
söylemek istiyorum: Dünya ve olimpiyat şampiyonu bir arkadaşımız Türk
Bayrağı’nı dalgalandırmak için gözyaşları içinde o işi yaparken bu arkadaşın
vatanseverliğini, milliyetçiliğini sorgulamak, laf atarak, uygun oluyor mu yani
arkadaşlar! Lütfen, istirham ediyorum yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yani Sayın Yerlikaya’yı bu hususta sorgulamak hangimize düşüyor, istirham
ediyorum, lütfen efendim.
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, beni dinleyeceksiniz! Sayın Başkan, beni dinleyeceksiniz!
BAŞKAN - Buyurun
efendim, dinliyorum Sayın Bal sizi.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bankalarla ilgili verdi yanlış bilgiyi.
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, şimdi biraz önce konuşan “Dünya şampiyonu” dediğiniz zat, bir
milletvekilinin vekilliğini yapmıştır, şimdi siz, milletvekilinin vekilinin
vekilliğini yapıyorsunuz. Sataşılan benim ve cevap vermek hakkım. (AK PARTİ
sıralarından “Hiç yakışmadı.” sesi)
BAŞKAN – Sayın
Bal, bakınız, ben size…
FARUK BAL (Konya)
– Beyefendi sataşılan benim, cevap vermek hakkımdır, o da İç Tüzük’ün emri.
BAŞKAN – Sayın
Bal, efendim, siz yerinize oturunuz. Bakın, ben şunu ifade etmek istiyorum.
FARUK BAL (Konya)
– Ben söz istiyorum efendim, niye oturacağım yerime? Sataşılan benim efendim.
BAŞKAN – Sayın
Bal, ben size bir şey demiyorum. Lütfen yerinize bir oturun da bir konuşalım
diyorum efendim. Konuşmayalım mı Sayın Bal?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, bana kişisel olarak sataşılmıştır. Cevap
vereceğim.
BAŞKAN – Siz
sürekli kişisel olarak sataşıyorsunuz Sayın Bakan zaten, istirham ediyorum yani,
lütfen efendim, lütfen...
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, bana kişisel olarak, isim vererek sataşmıştır.
“İcraatlarını anlatamazsın.” demiştir. Ben de icraatlarımı anlatmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, lütfen oturur musunuz yerinize efendim. Buyurun efendim, buyurun…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Oturalım efendim. Söz hakkımı istiyorum efendim, İç Tüzük’e göre,
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN -
Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, ben şunu istirham ediyorum. Söz vermekten de
çekinmiyorum. Bütün arkadaşlarımız daha sonra kendi konuşmalarını tutanaklardan
bir okurlarsa -hepimiz için söylüyorum- karşılıklı olarak neler söylediğimizi,
birbirimize ne ifadelerde bulunduğumuzu hepimiz görürüz. Yoksa burada iki
dakika için söz vermekten bir çekincem, vesaire yoktur. Bu şeyin içerisinde bu
tip ifadeleri genel olarak, hepimiz açısından söylüyorum, tabii biz kürsüde
konuşmuyoruz ama kullanıyoruz. Bu hususta daha özenli olmak hepimizin
görevidir.
Buyurun Sayın
Bal, iki dakikalık süre içerisinde sataşmanıza
cevap verin ne konudaysa.
Buyurun efendim.
III.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya’nın,
mensubu bulunduğu Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
FARUK BAL (Konya)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milletvekilinin
vekilliğinin vekilliğinden bu sataşma üzerine verdiğiniz cevap hakkı için
tekrar teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 1997 yılında Bankacılık Kanunu iptal edilmiştir, bunu öğrenin.
İptal edilen Bankacılık Kanunu’ndan sonra bankalar hiçbir kurala tabi olmadan
açılmış ve vatandaşı soymak için bankalar kurulmuştur. Sizin sataştığınız
57’nci Hükûmetin Bakanı olarak, bizim o dönemde ilk yaptığımız iş, 1999 yılının
Haziran ayında Bankacılık Kanunu’nu çıkarmak ve batmış olan bankaları buna göre
kamunun üzerinde bir yük olmaktan, daha fazla yük olmadan çıkarmaktı. Sizin
“Battı” dediğiniz bankalar o zaman batmıştır.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Daha nasıl “Battı” olacak?
FARUK BAL
(Devamla) - “Battı” dediğiniz bankaların adedi otuz değil, o sizin
batırdıklarınızla beraber otuzdur.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayısı kaç, söyler misiniz?
FARUK BAL
(Devamla) - Dolayısıyla 57’nci Hükûmet döneminde batmış bir banka yok,
batırılmış bankaların hukuka uygun hâle getirilmesiyle ilgili Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu vardır, Bankacılık Kanunu vardır, buna uygun iş
ve işlemlerin düzenlenmesi vardır. Bu böyle olduğu içindir ki, bugün finans
sektörü, bankacılık sektörü ayaktadır, buna da şahit Sayın Bakandır, Bakanınıza
inanın en azından, şimdiye kadar yalanlara inandığınız kadar biraz da Sayın
Bakanınıza inanın.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
– Yirmi iki banka nasıl battı, bir anlat da dinleyelim.
BAŞKAN – Sayın
Bozdağ, Hatip konuşmasını tamamlasın efendim, lütfen…
FARUK BAL
(Devamla) – Sen benim dediğimi anlamıyor musun Sayın Bozdağ? Sen benim dediğimi
anlamıyorsan, yani sen Türkçe anlamıyorsan ben nasıl izah edeyim sana, nasıl
izah edeyim ben sana.
BAŞKAN – Sayın
Bal, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Kriz nasıl oldu, 21 Şubat nasıl oldu, o kadar tedbir aldınız?
FARUK BAL
(Devamla) – Batmış olan bankaların…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Kaptan sizdiniz, arabayı uçuruma ittiniz.
BAŞKAN – Sayın
Bozdağ, konuşmasını tamamlasın lütfen.
Sayın Bal,
buyurun efendim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Kaptan sizdiniz.
BAŞKAN – Sayın
Bozdağ, lütfen efendim, arkadaşım konuşmasını tamamlasın.
Buyurun Sayın
Bal.
FARUK BAL
(Devamla) – Sayın Bozdağ…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Bir de namaz kılıyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın
Tankut… Sayın Tankut…
Sayın Bal,
konuşmanızı tamamlayınız efendim.
FARUK BAL
(Devamla) – Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN – Sayın
Tankut, lütfen…
FARUK BAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım…
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Ne demek istiyorsun!
BAŞKAN – Sayın
Kaynak, Sayın Tankut lütfen…Arkadaşlar…
Buyurun.
FARUK BAL
(Devamla) – Millet Meclisi milletin meclisidir. Biraz önce bir AKP’li
arkadaşımız, burada sürdürülmekte olan bütçe konuşmalarını Meclisi germek
suretiyle tansiyonu yükseltmiştir. Lütfen, milletin iradesinin tecelli edeceği
bu Meclise saygılı olun, tansiyonu yükseltmeyin.
Bu düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Durmuş.
Hayır, bir dakika
efendim, hangi konuyla ilgili olarak söz vereceğim Sayın Durmuş size?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kişisel olarak icraatlarımı anlatamayacağımı, halkın içine,
çıkamayacak hâlde olduğumu söyledi. Sataştı efendim.
BAŞKAN – Halkın
içine, anlatılmayacak husus diye bir şey olmadı. Bakınız, bakanlarla ilgili
olarak…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – “Anlatamazsınız” dedi.
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, bakınız… Efendim bakınız…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) - İsmimi vererek Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın
Durmuş, şunu ifade etmek istiyorum, bakın nezaketle: Siz…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Siz niye ifade etme zorunluluğu hissediyorsunuz ki? Benim ismimi
vererek, Bakanlığınızın icraatlarını anlatamazsınız, o kadar yüz kızartıcı…
BAŞKAN - Hayır,
ben size söz vermekten çekinmiyorum. Bak, yanınızdaki arkadaşlar da şahit,
biraz önce sizin söylediğiniz sözlerin bir kısmını ben duydum. Siz
söylediklerinizi hatırlıyorsunuz değil mi?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Evet, “PETKİM’i sattınız, TÜPRAŞ’ı sattınız, fabrikaları
sattınız.” dedim, diyorum.
BAŞKAN – Hayır,
başka bir şeyler daha söylediniz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Hayır efendim.
BAŞKAN –
Arkadaşlarınıza gidince sorun orada, hatırlatsınlar size. Lütfen…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Durmuş… Sayın Durmuş…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, objektif ve tarafsız olun.
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, ben objektif oluyorum fakat…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Değilsiniz efendim. Milletvekiliniz davet ediyor, “Anlat” diyor,
“Anlatamazsınız” diyorsunuz.
BAŞKAN – Allah,
Allah…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Objektif değilsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, o zaman her milletvekili çıkıp burada birini davet ederse Başkan onları
çağırıp konuşturacak mı burada?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sataşma var…
BAŞKAN - Lütfen…
Lütfen…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – İç Tüzük’e göre söz hakkı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun,
buyurun… Sayın Durmuş, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Ben söz vermekten
çekinmiyorum ama yani herkes davet ettiği zaman birine söz verme diye bir usul
yoktur. Meramınızı buyurun anlatın.
Buyurun efendim.
2.-
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya’nın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, isim vererek “İcraatlarınızı anlatamazsınız.”
dediği icraatlarımı anlatıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Laf atıyor.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, süreyi verdim, süresi içinde konuşmasını bitirecek.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın
Tutan… Sayın Tutan…
KADİR URAL
(Mersin) – Hamza, gel şuraya, kaçma. Bak, Bakan anlatıyor.
BAŞKAN – Buyurun,
siz Genel Kurula hitap edin Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz göreve geldiğimizde hastaneler altı ay
sarf malzemesi alamıyor, esnafa, eşrafa borçluydular, dışarıya çıkamıyorlardı. Nominal
sermayeleri bir yıl içinde 1 katrilyon liraya ulaşmıştır.
Biz göreve
geldiğimizde yurt dışından doktor falan getirmemiştik. Mevcut personel
dağılımıyla gece saat 24.00’e kadar 76 hastanede, 36 ilde vardiyayla hastalar
muayene ediliyordu.
Biz göreve
geldiğimizde yeni doğan bebeğin yeşil kartı yok diye bakılmıyordu. Biz onları
da yeşil kartlı sayacak hâle getirdik.
Biz göreve
geldiğimizde hastaneler hapishane koğuş sistemindeydi. Tekirdağ Göğüs
Hastalıkları Hastanesi at ahırıydı. Atatürk Hastanesini, Osmaniye Hastanesini,
Adana Hastanesini, bugün Bakanın bazen çıkıp “tek yataklı odalar” dediği,
kapalı sistem ultramodern hastaneleri ilk defa on ayda biz devletin
imkânlarıyla yaptık. Siz ilaç firmalarını batırdınız, bugün… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, sataşmaya sebebiyet vermeyelim. Siz kendi yaptıklarınızı anlatın.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – …Fako ilaç fabrikası battı. Bizim zamanımızda üç tane fabrikanın
temeli atıldı, üç yeni ilaç fabrikası açıldı. Türkiye'nin en büyük ilaç sektörü
Eczacıbaşı hisselerini sattı. Siz busunuz, satıyorsunuz, batırıyorsunuz. Biz
de, o gün, ara rejimle gelen…
AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) – Biz o değiliz.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Biz kuyrukları kaldırdık.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Kuyrukları eczaneye taşıdınız. Hastane parasını eczacıya tahsil
ettiriyorsunuz. Hastaneler…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Kuyruklar şu anda Türk-İş’in önünde bekliyor.
MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Hastalar rehin tutuluyordu.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Dua ediyorlar, dua.
ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Biraz gerçekleri ifade edin.
BAŞKAN – Sayın
Tutan… Sayın Kahya…
Sayın Durmuş,
teşekkür ederim efendim.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, size teşekkür ediyorum,
Sayın pehlivan,
sana da izan diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Tekliflerİ (Devam)
1.-
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)
2.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S.
Sayısı: 443) (Devam)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
biraz önce bir AKP’li milletvekilinin “bütçelerde şimdiye kadar terörle
mücadele için ayrılan paraların heba edildiği” yönünde çok talihsiz bir
beyanatı olmuştur. Bu ülkenin bir Bakanı olarak siz bu fikirde misiniz? Eğer
aynı fikirdeyseniz, 2010 yılı bütçesinden heba edilecek ne kadar para
ayırdınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, buyurun efendim.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kamu
iktisadi teşebbüsleri arasındaki yaklaşık 30 milyar civarındaki borç-alacak
ilişkilerinden doğan finansman ihtiyaçlarını bankalardan kredi olarak
gidermektedir. Bu nedenle, KİT’ler ciddi anlamda faiz ödemektedirler, faizler
de maliyetleri artırmaktadır. 2007 yılına kadar elektrik ve doğal gaz fiyatları
baskılanıp seçimlerden sonra yüzde 56 zam yapılmıştır. Elektrik ve doğal gazda
fiyatlamalar maliyet bazlı belirlendiğinden, yasa eksikliğinden dolayı
faizlerin vatandaşın cebinden çıkmasını ne zaman önleyeceksiniz? Bu durum
enerji güvenliğimizi tehlikeye sokmamakta mıdır?
Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Emekli Sandığının Saraçoğlu Mahallesi’ndeki on
altı katlı binası gizli yazıyla Başbakanlığa tahsis edilmiştir. Acaba, bu gizli
yazıyla tahsis edilmesinin nedeninde takip ve izleme için bu binanın
kullanılacağı söyleniyor, bu doğru mudur?
İki: 5084 sayılı
Teşvik Yasası’yla ilgili, Sayın Bakanım, Sayın Başbakan bugün sabah Teşvik
Yasası’nın uzatılacağını birkaç ticaret odası başkanına ilettiği ve birkaç
ticaret odası başkanı da, örneğin Trabzon Ticaret Odası ulusal medyaya
bağlanarak “Bu iş uzatılacak.” demiştir ama bütçe bitmeden lütfen Hükûmetinizin
5084 ile ilgili son kararını burada açıklar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Dünya gazetesinin bugünkü haberinde Başbakanın teşvik uzatımına dair söz
verdiği ve bu açıklamayı Trabzon’da yaparak 5084 sayılı Teşvik Yasası’nın bir
yıl daha uzatılacağını bölge iş adamlarına söylediği ifade edilmektedir.
Şimdi soruyorum:
Siz, bütün arkadaşlarımızın teşvikle ilgili sorularına iki günden beri burada
olumsuz cevap verip bütçede böyle bir kaynak olmadığını söylüyorsunuz. Peki,
Sayın Başbakan bütçede teşvikle ilgili bir ödenek olmadığını bilmiyor mu, yoksa
Sayın Başbakanın bildiği fakat sizin bilmediğiniz gizli bir kaynak veya örtülü
bir ödenek mi vardır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut.
Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: TÜİK geçen gün Türkiye’deki işsizlik oranlarını ilk defa olarak il
il açıkladı. Buradan öğrendiğimize göre işsizlikte yüzde 21,1 ile Şırnak
birinci, Adana yüzde 20,5 ile ikinci, yüzde 18,3 ile de Hakkâri üçüncü sırada.
Buraya kadar anlaşılıyor ancak bizce anlaşılamayan, işsizliğin en az olduğu
iller sıralamasında Ardahan yüzde 3,7 ile birinci, Kars yüzde 4,1 ile ikinci,
Bayburt yüzde 4,7 ile üçüncü sırada. Sizce bu inandırıcı mı? Yoksa bu illerde
iş gücüne katılacak insan kalmadı mı veya başka illere iş bulmaya mı gittiler?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çalış,
lütfen çok kısa… Az zamanımız kaldı.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
maalesef, kamuoyunda kendilerini “bankamatik memuru” olarak tanımlayan
kişilerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Sayın Hükûmet bir yandan “Yan gelip
yatanlara para ödemeyeceğiz.” derken, bir yandan da son, Tekel işçileri
örneğinde olduğu gibi bu örnekleri çoğaltmaktadır. Bu durumda olan çalışanlar
için, çalışma hayatına katkı verdirmek için bir projeniz var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, terörle mücadelede harcanan her kuruş çok değerli bir kuruştur,
onun için, bu kaynaklar heba edilmemiştir. Tabii ki ülkemiz terörle her
aşamada, her türlü mücadeleyi yapacaktır. Gerektiğinde teröristle dağda tabii
ki çatışacaktır, gerektiğinde de açılımlarda bulunup, tabii ki ülkenin
sorunlarını çözmeye çalışacaktır. Onun için, çok boyutlu olarak bu sorunların
çözülmesi için Hükûmetimiz çalışıyor. Bu konuya aktarılan kaynaklar da
önemlidir, heba edilmemiştir.
KİT’ler arasında
30 milyar borç-alacak… Ondan emin değilim. Benim bildiğim, en son KİT’lerin
yüzde 80’ini enerji KİT’leri oluşturmaktadır. Enerji KİT’leri arasındaki
borç-alacak -ki, bu bir şirketin bir şirkete olan alacağıdır- aşağı yukarı,
benim bildiğim kadarıyla, en son baktığımızda -biz bir çalışma yapmıştık-
yaklaşık 11 milyar lira civarındaydı ama o gün bugün ne değişti bilmiyorum ki,
buna da faiz işletiliyor. Burada esas itibarıyla, mesela, TEDAŞ’ın vatandaştan
alacağı var.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – O ayrı Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Aynı zamanda TEDAŞ’ın diğer birtakım, BOTAŞ’a veya
EÜAŞ’a birtakım borçları var. Dolayısıyla orada, bizim bildiğimiz anlamda bankalara
olan borcu, özellikle BOTAŞ’ın son dönemde, şu anda rakam aklımda değil ama
neredeyse sıfırlandı veya sıfırlanıyor. Dolayısıyla bizim bildiğimiz anlamda
bankalara KİT’lerin borcu ve faiz ödemesi, sizin bildiğiniz anlamda, daha
doğrusu sizin söylediğiniz şekilde 30 milyar lira civarında olması ihtimali son
derece zayıftır.
Değerli
arkadaşlar, “Anayasa Mahkemesinin eski binasıyla Sosyal Güvenlik Kurumunun
-yani dün de bu konular ifade edildi.- Kızılay’daki binası trampa edildi mi
veya Başbakanlığa tahsis edildi mi?” diye bir soru var. Anayasa Mahkemesinin
eski binası Başbakanlığa tahsis edilmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumunun da
Kızılay’da bulunan bir binası ile Başbakanlığa tahsis edilen Anayasa
Mahkemesinin eski binasının kullanımları da karşılıklı olarak trampa
edilmiştir. Bu işlemin amacı da Sosyal Güvenlik Kurumunun binasının Başbakanlık
binalarına yakın olması ve bu binanın yanında Başbakanlığa ait başka binaların
bulunması sebebiyle bunların birlikte kullanılmasının sağlanmasıdır. Burada
gizli, saklı herhangi bir şey yoktur, çok açık bir şekilde söylüyorum, normal
kanunlar çerçevesinde tahsis edilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, Teşvik Kanunu’yla ilgili yani 5084’ün uzatılmasıyla ilgili olarak
ben net ve açık bir şey söyledim, ben dedim ki: Eğer Hükûmetimiz bu Teşvik
Kanunu’nun uzatılması konusunda irade gösterirse tabii ki uzatırız ama şu anda
konuştuğumuz bütçede bunun uzatılmasına yönelik spesifik bir ödenek var mı onu
soruyorsanız yok. Ben dün bunu çok açık bir şekilde söyledim. Niye bunu
çarpıtıyoruz, ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, biz uzatılacağını… Sayın Başbakan, sabah
uzatacağını söyledi.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başbakanımız ve Hükûmetimiz eğer bunu uzatma
konusunda, biz, yakın dönemde bir irade gösterirsek uzatırız, kaynağını da
buluruz. Yani bu bu kadar basit ama ben size dedim ki: Bütçe çerçevesinde
soruyorsanız şu anki konuştuğumuz
bütçede ek bir kaynak konulmadı. Ben onu
anlatmaya çalıştım.
Değerli
arkadaşlar; TÜİK’in işsizlikle ilgili rakamları, nasıl ki bütün diğer rakamları
tutarlı ise tutarlıdır. Şimdi, bakın, TÜİK, şu anda Merkez Bankasından daha
bağımsızdır. Merkez Bankasından, evet, daha bağımsızdır. Başkan atanıyor ondan
sonra Başkan bütün… Yani Merkez Bankasında bile başkan yardımcılarını Hükûmet
belirliyor. Hâlbuki bunda başkan yardımcıları ve diğer bütün çalışanları başkan
bir kez atanıyor ondan sonra da bu çalışmaları yapıyor. Bu TÜİK eğer Türkiye’de
küçülmeyi eksilerde ifade edebiliyorsa, işsizlik oranlarındaki normal artışı
gösteriyorsa bu rakamları da tutarlıdır. Niye selektif davranıyorsunuz, bir
rakama inanıyorsunuz, öbür rakama inanmıyorsunuz, böyle şey olur mu arkadaşlar.
Çıkıyorsunuz, işsizlik arttı diyorsunuz… Bu rakamları da TÜİK üretti, TÜİK bu rakamları
ortaya koyuyor, il il işsizliği de TÜİK ortaya koyuyor. Dolayısıyla, o rakama
inanma, bu rakama inanma… Böyle şey olur mu arkadaşlar? Buna inanıyorsan ona da
inanacaksın.
Değerli
arkadaşlar, bankamatik memurlarını artırma konusunda hiçbir şekilde bizim ne
bir çabamız var… Tam aksine, biz, vatandaşlarımızın, çalışanlarımızın en
verimli bir şekilde çalışması için, bu ülkeye en iyi bir şekilde hizmet etmesi
için çalışıyoruz. Nitekim, 4/C kapsamında olsun, diğer kapsamlarda olsun
aldığımız elemanları Millî Eğitim Bakanlığında ve diğer bütün kurumlarda
istihdam ediyoruz ve çalıştırmaya çalışıyoruz. Bu konuda en ufak bir tereddüt
olmaması lazım.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar
yetersayısı istiyorsunuz.
Evet, maddeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
2 kâtip üyemiz
arasında ihtilaf var, onun için elektronik cihazla oylama yapacağım.
Oylama için üç
dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.57
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
19’uncu maddeyi
okutuyorum:
İKİNCİ KISIM
Devlet Borçları ve Kamu İktisadi
Teşebbüslerine İlişkin Hükümler
Hazine garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti ve
borçlanmaya ilişkin işlemler
MADDE 19 – (1) 2010 yılında, 28/3/2002 tarihli
ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna
göre sağlanacak;
a) Garantili
imkân ve dış borcun ikrazı limiti 3 milyar ABD Dolarını,
b) Hazine
Müsteşarlığınca belirlenecek koşullar çerçevesinde ve elde edilecek kaynaklar
Hazineye aktarılacak şekilde kamu kurum ve kuruluşlarınca ihraç edilecek
sertifika, senet ve benzeri finansman enstrümanlarına sağlanacak garanti tutarı
2 milyar ABD Dolarını,
aşamaz.
(2) Birinci
fıkranın (b) bendinde yer alan tutarı bir katına kadar artırmaya Bakanlar
Kurulu yetkilidir.
(3) 1 inci
maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin
yüzde 1’ine kadar ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç
edilebilir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu.
Buyurun Sayın
Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2001 yılında Türkiye derin bir ekonomik kriz yaşadı. Bu krizin
Türkiye’ye özgü yönü vardı. Özellikle bankacılık sektöründeki hastalıklı yapı
kriz koşullarını, ortamını yarattı ve 2001 yılı krizinde çok sayıda finans
kurumu, banka çöktü ve Türkiye ekonomisi yüzde 5,7 oranında geriledi.
2008 yılında,
günümüzde yaşanmış olan, yaşanmaya devam edilmekte olan küresel finans krizi
ise tamamen farklı bir zeminde oluştu, kaynaklandı. 2002’de iktidara geldiğiniz
zaman arkanızda onarılmış, rehabilite edilmiş, sağlam bir bankacılık sektörünü
buldunuz ama yedi yıl boyunca uyguladığınız çarpık politikalar sonucu ülkemizi
çok ciddi bir reel sektör krizine taşıdınız.
Ekim 2008-2009
döneminde önceki bir yıllık döneme göre ekonomi, millî gelirimiz yüzde 7,9
oranında küçüldü. Reel sektörü çökerttiniz, çökertmeye de devam ediyorsunuz.
Sayın Başbakan
“Kriz bizi teğet geçti, Türkiye’yi etkilemedi.” diyor. Tayyip Bey’in ekonomiden
anladığı tek şeyin pazarlamacılık olduğunu çok iyi biliyoruz ama belli ki
bakanları ve danışmanları da kendisine gerçekleri pek anlatmıyorlar. Bir tek
Sayın Unakıtan “Kriz Başbakanın ailesini, çocuklarını teğet geçmiştir.” deme
cesaretini gösterdi. Sayın Başbakana tavsiyem, dost acı söyler misali, bize
inanmasanız dahi yıllar önce dergâh yürüyüşüne beraber çıktığınız ağabeyinize
güvenin.
Değerli
arkadaşlar, kriz Türkiye ekonomisini teğet geçmedi, aksine Türkiye ekonomisini
böğründen deldi geçti, ekonomiyi felç etti; çiftçi, işçi, memur ve emekliyi,
esnaf ve KOBİ’leri, sanayiyi çökertti, kırdı geçti; reel sektörde çarklar
dönmez hâle geldi.
Son bir yılda 1
milyon kişi daha ilaveten işsiz kaldı. Günümüzde her 3 gençten 1’i işsiz.
Gerçek işsizlik oranı yüzde 20’ye tırmandı. Ülkemize bir karabasan gibi çöken
yoksullaşma ailelerimizin direklerini çökertmekte.
Değerli
arkadaşlar, son yedi yıldır ülkemizin temellerini, yurttaşlarımızın kursağını,
AKP İktidarının ektiği virüsler kemiriyor. Ufuksuz, teslimiyetçi, talancı
politikalar ekonomimizin gelişme potansiyelini körleştiriyor.
Bu kapsamda,
iktidarın “tüccar siyaset” uygulamalarıyla ekonomimizin genetiğinde dört alanda
sürdürülemez bozulmalar oluştu. Ekonomimizin genetiğinde neden olduğunuz dört
bozulmadan birincisi şudur değerli arkadaşlar: Ekonomiyi sıcak ve kaypak
yabancı paraya bağımlı hâle getirdiniz. Yüksek reel faiz düşük kur politikasıyla
Türkiye’yi rantiye kesiminin insafına terk ettiniz. Ülkemizi sadece sıcak para
sahibi kesimlere çalışan, onlara kaynak aktaran, sahte, sanal bir cennete
dönüştürdünüz. Türkiye’yi doğrudan yatırımlar için yeni fabrikalar kurulması
için cazip bir ülke olmaktan çıkardınız.
İkincisi ise,
ekonominin öz kaynak yaratma yeteneklerini körleştirdiniz. Yatırım-tasarruf
dengesinin kalitesinin bozulmasına neden oldunuz. Sonuçta, özel kesimde
tasarruflar geriledi ve özel kesim âdeta yatırım yapamaz hâle geldi.
Üçüncü bozulma
ise, ekonomideki büyümenin cari işlemler açığına, yabancı döviz girişine
bağımlı hâle gelmesine çanak tuttunuz. Ekonomide yüksek oranlı büyümenin ancak
yüksek cari açıkla sağlanabildiği bir olumsuzluk ortamının doğmasına neden
oldunuz.
Ve son olarak,
ekonomimizin genetiğinde neden olduğunuz dördüncü bozulma ise, özellikle ihraç
sanayilerimizde ithal kaynaklı girdi oranlarının yıkıcı şekilde artmasına göz
yumdunuz. Ulusal yan sanayilerin, KOBİ’lerin rekabet edemez, üretemez, iş
yapamaz hâle gelmelerine neden oldunuz.
Değerli
arkadaşlar, dünya ekonomileri toparlanıyor, Türkiye ekonomisi ise son dört
dönemdir aralıksız olarak daralıyor. Son dokuz ayda yüzde 8 oranında küçüldük. Bu, dünya ekonomileri
içinde en derin çöküşlerden biridir.
Son bir yılda
yüzde 37,5 oranında gerileyen sabit sermaye yatırımları, sayenizde, bu çöküşün
temel unsurunu oluşturdu, başrolünü oynadı, oynamaya da devam ediyor.
Eski önderiniz,
Hocanız Sayın Erbakan eğer şimdi bu Mecliste olsaydı, hiç kuşkunuz olmasın,
size “Sizi gidi sizi rantiyeciler, faiz düşkünleri.” der, başta Sayın Başbakan
olmak üzere hepinizin kulağını çekerdi.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sana ne yapardı?
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, merkezî yönetimin borç stoku, brüt borç stoku
son on bir ayda 60 milyar lira artarak 441 milyar TL’ye yükseldi. Dolar bazında
ise, merkezî yönetimin brüt borç stoku 222 milyar dolara çıktı, bunun 75 milyar
doları dış borçlardan oluşmakta. Diğer yandan, özel kesimin dış borç stoku 177
milyar dolara tırmandı. Özel sektör çok ciddi bir kur riskinin tehdidi altında
bulunmakta.
Kısaca, batak
politikalarınızla borçlar hızla artarken, borçlanmanın hem vadesi kısaldı hem
de maliyeti yükseldi. Belli ki ilk seçimlerde iktidarı terk ederken
çocuklarınıza bırakacağınız miras, sadece derin bir borç batağı ve yüklü
yolsuzluk dosyaları olacak değerli arkadaşlar.
Sıcak parayı,
yüksek reel faizi, kuralsızlığı, ilkesiz özelleştirmeleri, kayıt dışılığı baş
tacı yaptınız. Sadece onunla kalmadınız, Türkiye’nin büyüme potansiyelini
tükettiniz, halkımızın ortak değerlerini yozlaştırdınız.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye ekonomisi, tüm iç ve dış zorluklara rağmen -benden evvel de
beyan edildiği gibi- İktidarınız gününe değin geçen seksen yılda ortalama yüzde
4,8 oranında büyüdü. Oysa yedi yıllık İktidarınızda, 31 milyar dolarlık
özelleştirmelere rağmen, 2002 yılından günümüze 2 kattan fazla artırdığınız
toplam dış borç yani 489 milyar dolarlık toplam borçlanmaya rağmen, çoğu kez
kaynağı belirsiz sıcak parayla dengelenen toplam 172 milyar dolar cari açık
vermenize rağmen, dış dünyadaki likidite bolluğuna ve uygun dış koşullara
rağmen ekonomimiz sizin döneminizde yedi yılda ancak ortalama yüzde 4 oranında
büyüyebildi.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, önüne ancak büyük hedefler koyarak, vizyonunu genişleterek
düzlüğe çıkabilir. Türkiye, ancak önümüzdeki on yıllık dönemde ekonomisini
ortalama yüzde 7 oranlarında büyüterek, büyüme hedefini sağlayarak bunu
gerçekleştirebilir. Bu yapılabilir, bu gerçekleştirilebilir ancak bunun için
öncelikle ekonominin düşük kur yüksek reel faiz
sıcak para kıskacından kurtarılması gerekir. Ülkeye dışarıdan giren paranın
spekülâtif amaçlı değil doğrudan yatırıma dönük olmasının özendirilmesi
gerekir. Tarımın ve ulusal sanayinin yeni bir kalkınma planı perspektifi içinde
hızla ayağa kaldırılması gerekir. Üreticinin, reel sektörün, ihraç
sanayilerinin, esnaf ve KOBİ’lerin desteklenmesi gerekir. Her alanda teknolojik
yapılanmanın bilgi, bilişim ve teknik eğitim ile araştırma, geliştirme ve
yenilikçiliğin önemsenmesi gerekir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya kamu yatırım
ve hizmetleriyle sahip çıkılması gerekir. İlkesiz, vurguncu özelleştirmelere
son verilmesi, ulusal bankaların yabancı payının yüzde 30’un altına indirilmesi
gerekir. Ülkenin her yöresinde uygun yatırım iklimi yatırılması, eşitlik,
adalet, insanca yaşam temelinde barış rüzgârlarının estirilmesi gerekir.
Çiftçinin, çalışanların ve emeklilerin insanca yaşamı için onurlarının
korunması gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Hacaloğlu, konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun efendim.
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) – Bitiyorum efendim.
Ancak her şeyden
önce bu konuda yeterli siyasi irade, erdemli siyaset anlayışı ve dürüst bir
yönetim yapısı gerekir. Ülkenin her alanında, yönetimlerin her kademesinde
yolsuzlukların kökünün kazınması gerekir. Siyasi etiğin ülkemizde genel kurala
dönüştürülmesi, milletvekili dokunulmazlığının kürsü özgürlüğüyle
sınırlandırılması, adi suçlara kalkan yapılmaması gerekir. Bunlar ancak sosyal
demokrat politikalarla, ancak sosyal demokrat siyaset ile gerçekleşebilir. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu kürsüden bir kez daha taahhüt
ediyoruz: Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bu vizyonun, bu hedeflerin
sahibiyiz. İktidarımızda herkese iş, huzur, kalkınma ve refah için Türkiye’de
güneşin yeniden doğmasını mutlaka sağlayacağız.
Hepinize en derin
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hacaloğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy.
Sayın Paksoy,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin 19’uncu maddesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, AKP Hükûmeti açılımı yanlış noktalarda yapıyor. 2007 yılının ikinci
yarısında Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan, 2008 yılından itibaren
de tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizin her ne kadar Sayın Başbakanın
veciz ifadesiyle “teğet geçtiği” ifade ve iddia ediliyorsa da, durumun hiç de
öyle olmadığı kamuoyunca net biliniyor. Özellikle, ülkemiz gibi gelişme
seyrinde olan devletlerin ekonomileri bu krizden olumsuz yönde etkilenmiştir.
Aslında, global
ekonomik kriz olmazdan önce de Türkiye ekonomisi alarm veriyordu. Uygulanan
düşük kur yüksek faiz sarmalıyla, bu sarmalın cezbettiği sıcak para
ekonomimizin iflahını kesmişti. Bu süreçte, başta reel sektörün ve muhalefetin
eleştiri ve önerileri kulak ardı edilmiş, şişirilmiş veriler ve ithalata dayalı
ihracat rakamlarıyla bu eleştiriler savuşturulmaya çalışılmıştı. Global
ekonomik kriz Hükûmete iyi bir bahane oldu. Kendiliğinden patlayacak lastiğe
global kriz bir çivi batırmış oldu. Krizin bize teğet geçtiğini iddia eden
başta Sayın Başbakan olmak üzere Hükûmet yetkilileri millî gelirimizin 10 bin
dolara çıktığını, dünyanın bilmem kaçıncı büyük ekonomisi olduğumuzu öne
sürüyorlardı. Bu dediklerine kendileri de inanmıyorlardı fakat milleti
kandırdıklarını düşünüyorlardı.
Bir defa,
kıymetli arkadaşlar, hep birlikte düşünelim, bir ülkede millî gelir 10 bin
dolar olsun ancak işsizlikte dünya 4’üncüsü olalım, yine millî geliri 10 bin
doları bulan bir ülkede aktifi-pasifiyle 15 milyon insan yeşil kartlı olsun.
Millî geliri 10 bin dolar olan bir ülkede yine devletin resmî rakamlarına göre
20 milyonun üzerinde olan istihdamın yarısı kayıt dışı olsun. Buna AKP Hükûmeti
inanabilir ancak kimse bizden ve milletimizden bu yalana inanmamızı beklemesin.
Sayın
milletvekilleri, 5084 sayılı Yasa’nın 2’nci maddesi bu Yasa’dan yararlanma
kriterlerini tespit etmiştir. Teşvik sistemi bu Yasa’yla 2008 yılına kadar
uygulanmış, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5838 sayılı Kanun’un
32’nci maddesinin on üçüncü bendiyle bu süre 31/12/2009 tarihine kadar
uzatılmıştır. Mevcut teşvik sisteminden kırk dokuz ilimiz yararlanmaktadır.
İçinde seçim bölgem Kahramanmaraş’ın da bulunduğu bu illerin büyük çoğunluğu
teşvik sistemini doğru bir şekilde kullanarak üretime ve istihdama
dönüştürmüştür. Teşviklerin uzatılmasına ekonomik krizin tüm dünyayı
etkilediği, büyümenin eksiye düştüğü, buna bağlı olarak işsizliğin arttığı bir
sırada her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır. Hükûmetin, içi boş hatta
milletin birlik ve beraberliğini bozacak siyasi açılım paketleri yerine, asıl
üretim ve istihdamı teşvik edecek paketleri uygulamaya sokması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, teşvik sistemi uzatılmadığı takdirde en azından bu illerde
sanayinin yüzde 50’ler civarında küçüleceği, istihdamın yüzde 10 daralacağı,
ihracatın düşeceği tahmin edilmektedir. Bu durum, ülkemizin büyüme rakamlarına
olumsuz yansıyacak, bu illerden batı illerine yaşanan göç hızlanacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; teşvik sisteminin uzatılması ile talepler
gerekçeleriyle birlikte Hükûmetin de bilgisine sunulmuştur. Ben bir kez daha
burada tekrar etmekte fayda görüyorum. Ülke ekonomisinin ve özellikle de büyüme
ve istihdam oranlarının reel sektörün performansına bağlı olduğu bilinmektedir.
Üretim odaklı reel sektör ve bunun destekçisi hizmet sektörünün gösterdiği
performans, ülkemizin ekonomik göstergelerinin iyileşmesi yanında
vatandaşlarımızın reel gelirlerinde de çok önemli işlev görmektedir. Kanun
kapsamında yer alan 49 ilin büyük çoğunluğu üretime dayalı iller olup bu
illerin desteklenmesi, yukarıda izah ettiğim gerekçelerden dolayı hayati önem
arz etmektedir.
Bakın, kendi
seçim bölgem Kahramanmaraş’tan size örnek vermek istiyorum: Ticaret ve Sanayi
Odamızın hazırladığı rapora göre, 5084 sayılı Kanun kapsamındaki destekleri çok
iyi kullanan ve yatırıma dönüştüren Kahramanmaraş, aldığı destek ile ülke
ekonomisine fazlasıyla katkı sağlamıştır. Teşvik sistemi ile birlikte,
2004-2009 döneminde Kahramanmaraş’ın ihracatı yüzde 96,7 artışla 223 milyon 490
bin dolardan 439 milyon 397 bin dolara yükselmiştir. İstihdam aynı dönemde
yüzde 79,2 oranında artarak 48.533’ten 86.952’ye çıkmıştır. Bize göre, teşvik
sistemi uzatıldığı takdirde, ihracat ve istihdamdaki artış oranları artarak
sürecektir.
Devam ediyorum:
2004-2009 döneminde, Kahramanmaraş’ta 3 milyar 160 milyon TL tutarında 316 adet
yatırım teşvik belgesi alınmış, bu rakamlarla ilimiz 2004 yılında Türkiye
genelinde, 81 il içerisinde 30’uncu sırada iken 2008 yılında 3’üncü sıraya
yükselerek İstanbul ve Ankara’dan sonra en çok yatırım yapan şehir olmuştur.
Hâlen, Kahramanmaraş’ta 2,3 milyon dolarlık yatırım realize edilmiştir. Enerji,
tekstil ve çimento en çok yatırım yapılan sektörler olup aynı dönemde sanayinin
kullandığı elektrik enerjisi yaklaşık yüzde 48,8; toplam vergi gelirleri yüzde
78,8 artarak 371 milyon 732 bin TL’den 664 milyon 662 bin TL’ye yükselmiştir.
Özetle,
Kahramanmaraş aldığı teşviki, yatırım, istihdam, ihracat ve vergi olarak
ödeyerek ülke ekonomisine fazlasıyla katkı sağlamıştır. Teşvik sistemi kırk
dokuz ilin çoğunda olumlu sonuçlar vermiştir. Bunları ben söylemiyorum,
Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odasının hazırlamış olduğu raporlar söylüyor.
Aynen katıldığım için sizlere duyurmakta fayda gördüm.
Değerli
milletvekilleri, 31 Aralık 2009 tarihinde sona erecek 5084 sayılı Kanun’la
getirilen teşvik düzenlemesi uzatılmadığı takdirde bizi pek de iyi bir tablonun
beklemediğini hatırlatmak istiyorum. Sizlere Kahramanmaraş’la ilgili Ticaret ve
Sanayi Odamızın projeksiyonunu aktarmak istiyorum.
Teşvikin sona
ermesiyle birlikte, 2010 yılında Kahramanmaraş’ta sanayide olağanüstü küçülme
yaşanacak, sektörlere göre yüzde 23 ile yüzde 50 arasında değişen oranlarda
üretim kaybı yaşanacaktır. Toplam istihdamda ise yüzde 10 civarında düşme
olacak, ilimizde yaklaşık 10 bin kişi işsiz kalacaktır. Bugüne kadar büyük
çabalarla ve teşviklerin doğru kullanılmasıyla oluşturulan sanayi tesislerinin
kapanması ve küçülmesi sonucu, ilimizin ihracatı yüzde 30,7 azalacak ve yılda 112
milyon 446 bin 813 dolar ihracat geliri kaybı oluşacaktır. Bu projeksiyonun,
Anadolu kentlerinin oluşturduğu, 5084 sayılı Kanun kapsamındaki kırk dokuz ilde
fazlasıyla yaşanacağı düşünülmelidir.
Kıymetli
arkadaşlar, teşvikler uzatılmadığı takdirde nasıl bir durumla karşılaşacağımızı
rakamlarla ifade etmeye çalıştım. Şüphesiz Hükûmetin elinde bizim ifade
ettiklerimizden daha detaylı projeksiyonlar var.
Milletimiz sizden
içi boş siyasi açılımlar yerine, vatandaşın, sanayicinin gerçek sıkıntılarını
çözecek yapısal açılımlar bekliyor. Ancak teşvik sistemini uzattığınız
takdirde, Erzurum’a, Gümüşhane’ye, Bayburt’a, Osmaniye’ye, Kütahya’ya,
Malatya’ya, Adıyaman’a, Kahramanmaraş’a ve diğerlerine, hepsinden önemlisi ülke
ekonomisine daha fazla katkı sunacaksınız.
Çok değerli
milletvekilleri, bugüne kadar elde edilen başarıların devam etmesi, resmî
rakamlara göre yüzde 15’leri bulan işsizliğin azaltılması, özellikle tarımdan
çıkan işsiz kesimin istihdam edilmesi, kayıt dışılığın önlenmesi, ihracatın ve
ihracattan elde edilen katma değerin yükseltilmesi için gerçekçi teşviklerin de
devam etmesi gerekmektedir. Teşvikler uzatılmadığı takdirde kırk dokuz ilde bir
kriz yaşanma ihtimali yüksek görülmektedir.
Bu düşüncelerle,
teşvik sisteminin bir yıl daha uzatılması konusunda desteklerinizi bekliyor,
yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Paksoy, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına Ordu
Milletvekili Ayhan Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Yılmaz,
buyurun efendim.
AYHAN YILMAZ
(Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010 yılı bütçesinin
19’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu Hükûmetin sağlık politikasını eleştirmenin, bu Hükûmetin sosyal
yardımlaşma politikasını eleştirmenin, bu Hükûmetin enerji politikasını
eleştirmenin, bu Hükûmetin eğitim politikasını eleştirmenin, bu Hükûmetin
ekonomik politikasını eleştirmenin, bu ülkenin Başbakanını eleştirmenin izanla,
insafla alakası olmadığı
düşüncesindeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü, az önce bir eski Sayın
Bakanımız, Sağlık Bakanımız çıktı, efendim, bağırarak çağırarak bir şeyler yaptıklarını söylediler.
Sayın Bakanım,
elbette ki bir şeyler yapmışsınızdır, konu o değil ama bu insanlar, 2002
yılında AK PARTİ iktidara gelinceye kadar hastane kapılarında rehin
kalıyorlardı. İnanın hastaneye gitmek için… İki tane kefil bulmadan hastaneye
gidemiyordunuz. Bunu aziz millet biliyor. Hastaneye gitmenin bir bela, çıkmanın
ayrı bir bela olduğunu bu aziz millet biliyor.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Geç bunları, geç!
AYHAN YILMAZ
(Devamla) – Onun içindir ki sizin sağlık politikalarınızı tasvip etmediği için
olacak ki AK PARTİ’yi iktidar yaptılar ve AK PARTİ’nin bu çalışmalarından
memnunlar ki dört seçimdir AK PARTİ’yi üst üste iktidar yaptılar ve Türkiye'nin
en büyük partisi yaptılar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar;
CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Sadece buraya baksak, sadece buraya baksak
kanaatimce Sağlık Bakanlığının durumunu gözlerimizle görebiliriz. Evet, bırakın
illerde, şu anda küçücük ilçelerde bile hastanelerde ameliyatlar yapılıyor
arkadaşlar. Bunu bizim insanlarımız biliyor, görüyor. Doktorlarımız… Bırakın
hastanın doktora gitmesini, doktora
gidip de doktoru bulmasını, şimdi doktorlarımız köy köy, belde belde gezerek
hastaların ayaklarına kadar gidiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve
MHP sıralarından gürültüler) Eczaneden, ilaçlardan bahsediyorsunuz. Allah
aşkına ya, ilaçların yüzde ne kadar düştüğünü bu aziz millet biliyor. Yani
yüzde 80 düşürdük bu ilaç fiyatlarını.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ayhan Bey, hasta ettiniz, hasta! Millet hep hasta!
AYHAN YILMAZ
(Devamla) – Bunları konuşurken, konuşurken değerli arkadaşlar, bakın sizin bu
politikalarınızı bu millet tasvip etmiyor. Azıcık kendi kendinize düşünün,
başınızı elinizin arasına alın, biraz tefekkür edin, doğruyu bulacaksınız, ben
öyle inanıyorum. Güneş öyle sözle doğmuyor.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Birinci basamak sağlık hizmetinden para alıyorsunuz, hiç olmadı
cumhuriyet tarihinde!
AYHAN YILMAZ
(Devamla) – Hakikaten sosyal demokratlar güneşin doğmasını bekliyor ama sizin
politikalarınız sosyal demokratları da canından bezdirdi. Ben bunu böyle
görüyor ve böyle biliyorum ve milletten böyle dinliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Boyundan büyük laflar etme! Bu ülkeden konuş!
AYHAN YILMAZ
(Devamla) – KEY ödemeleri sırasında eski
Sayın Sağlık Bakanımız bir cümle etti, dedi ki “Sayın Başbakanın gücü yetmez
Sağlık Bakanını görevden almaya.” ve devam etti -tutanaklarda vardır-
“Bağırtırlar adamı, söylettirirler adamı.” Bağırtma devri bitti Sayın Bakan!
Bağırtma varsa sizin devrinizdeymiş. Biz bilmiyoruz, görmüyoruz. Öyle bu
Hükûmeti bağırtacak yiğit daha anasından doğmadı, doğmadı! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Çünkü, bu ülkenin Başbakanı
kendini ispat etmiş, insanların gönlünde, kalbinde taht kurmuştur.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Bravo, helal olsun!
AYHAN YILMAZ
(Devamla) – Değerli dostlar, değerli arkadaşlar; bakın, sadece şu özürlülerin
duası bu AK PARTİ’ye yeter.
KADİR URAL
(Mersin) – Ayhan bağırma, bağırmadan konuş! Ayhan bağırmadan konuş!
AYHAN YILMAZ
(Devamla) – Milyonlarca özürlü vardı bu ülkede. Bilir misiniz yirmi yaşına
gelmiş, on sekiz yaşına gelmiş, yirmi beş yaşına gelmiş özürlü bir insan. Sizin
hiç özürlü çocuğunuz oldu mu, hiç özürlü anası babası oldunuz mu siz? O çocuk
sofraya gelirken gözlerindeki yaşı içine akıtıyordu. Niye biliyor musun?
Söyleyemeyen diliyle, ifade edemeyen eliyle, anasına “ana, baba, benim o
sofrada, yirmi beş yaşına geldim, otuz yaşına geldim, o sofrada bir dilim
ekmeğe katkım yok, oraya gelmeye utanıyorum.” diyordu. Ama şimdi ne oldu? O
Sayın Başbakan ve o Hükûmet, o özürlüye bir maaş aylık bağladı, 500 milyon, 500
bin lira o özürlü için o eve giriyor. Sadece onunla kalmadı, o anaya, ona
bakana bir maaş da öyle verdi. Dün o özürlü, bugün 1 milyar lira yani yeni
parayla bin lira maaş alıyor. O özürlüler dua ediyor arkadaşlar, o özürlüler
şimdi sofraya çağrıldığında gözlerinin içi parlayarak geliyor, alnının akıyla
geliyor ve dua ederek geliyor. Kime biliyor musun? AK PARTİ Hükûmetine, Recep
Tayyip Erdoğan, Sayın Başbakana ve o Hükûmete dua ediyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Siz ne konuşursanız konuşun ama o insanlar biliyorlar.
Sadece onunla kalmadık…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Senin gibi yağdanları hep çizdi çizdi attı be!
AYHAN YILMAZ
(Devamla) - Sadece onunla da kalmadık…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz, mikrofona çok yakın duruyorsunuz, çok yankı yapıyor. Lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
AYHAN YILMAZ
(Devamla) – O özürlü anası, çocuğunu bir saniye bile bırakamazdı, süte mi gider,
ateşe mi gider, korkuyla. Şimdi artık minibüsler geliyor, kapıdan o özürlü
çocuğu alıyor götürüyor, rehabilitasyon merkezinde üç gün haftada en az
rehabilite ediyor. Artık o ana da düğün biliyor, bayram biliyor, komşu biliyor,
eş biliyor, dost biliyor arkadaşlar. O analar dua ediyor.
Şimdi, şu
Hükûmetin hangi politikasını tutup da yani ortalık yanıyormuş, ortalık feryadı
figan ediyormuş diye lanse ettirmenin bana göre izanla alakası yoktur
arkadaşlar, insafla da alakası yoktur.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Açılım, açılım…
AYHAN YILMAZ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, sözlerimi burada tamamlarken bütçemizin hayırlı
olmasını diliyor…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sana hayırlı olsun, sana!
AYHAN YILMAZ
(Devamla) - …ve hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Aferin, aferin!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Ayhan Bey, bu nutkun unutulur. Seçimlere daha çok var, haberin
olsun.
KADİR URAL
(Mersin) – Bu Hükûmet seni de bağırttı ya helal olsun!
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Seçimlere çok var, unutulur. Bunu tekrarla ara sıra.
BAŞKAN – Şahsı
adına İzmir Milletvekili İbrahim Hasgür.
Sayın Hasgür,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM HASGÜR
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere,
sağlanan Hazine garantileri ve dış borcun ikraz yoluyla 4749 sayılı Kanun
kapsamındaki kurum ve kuruluşların kamu yararına yönelik projeleri için dış
kaynaklardan daha uygun koşullarla finansman sağlaması amaçlanmaktadır. Bu
çerçevede, kurum vade ve faiz oranı gibi krediye ilişkin koşullarda avantaj
sağlamaktadır.
2010 yılı
bütçesinde garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti 3 milyar dolardır. Peki,
söz konusu limit 3 milyar dolar olarak nasıl belirlenmiştir? Bu limit,
kuruluşlardan gelen talepler ve talepte bulunan kuruluşların risk seviyeleri
dikkate alınarak belirlenmektedir. Böylelikle bütçenin üzerine gelecek yük
azaltılmış olmaktadır. 2009 yılı için 4 milyar dolar olarak belirlenen limitin
Kasım sonu itibarıyla ancak 1,7 milyar dolarlık kısmı kullanılmıştır.
Bunun yanında,
2010 yılında Hazine Müsteşarlığınca belirlenecek koşullar çerçevesinde ve elde
edilecek kaynaklar Hazineye aktarılacak şekilde, kamu kurum ve kuruluşlarınca
ihraç edilecek sertifika, senet ve benzeri finansman enstrümanlarına sağlanacak
garanti tutarına ilişkin limit 2 milyar dolar olarak belirlenmiştir. Fakat 2005
yılından bu yana bütçe kanunlarında yer alan söz konusu yetki kapsamında
herhangi bir limit kullanımı söz konusu olmamıştır.
2003 yılından
önce bütçe kanunlarından ikrazen ihraç edilecek özel tertip senetler için
herhangi bir limit belirlenmemekteydi. 2003 yılından itibaren ikrazen ihraç
edilecek özel tertip senetler için her yıl bütçe kanunlarıyla bir limit
belirlenmektedir. Bu çerçevede, ikrazen ihraç edilecek özel tertip ihraç
miktarı her yıl başlangıç ödeneklerinin belirli bir yüzdesiyle
sınırlandırılmakta -ki bu 2010 bütçesinde yüzde 1’dir- ve bütçe dışında yer
alacak işlemlere limit getirilerek mali disipline katkı sağlanmaktadır.
2010 yılında
uygulanacak bütçeye baktığımızda öngörülen borçlanma, para ve kur politikası,
AK PARTİ Hükûmetinin kriz lobisine teslim olmayacağını göstermektedir. 2009’un
bu son günlerinde, uluslararası ekonomi çevrelerinde Türkiye’nin notu sürekli
artıyor, Türkiye’ye duyulan güven her geçen gün tazeleniyor. Geçen bir yıl
içerisinde elli iki ülkenin kredi notu düşürüldü. Buna rağmen, dünyada sadece
Türkiye’nin kredi notu 2 kademe yükseltildi. Bu, AK PARTİ Hükûmetinin bir
başarısıdır.
AK PARTİ
hükûmetleri döneminde kamu kesimi borçlanma gereğinde önemli iyileşmeler
sağlanmıştır. 2000 yılında yüzde 8,9 olan kamu kesimi borçlanma gereğinin
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2001 yılında yüzde 12,1 ile zirve yapmış,
2002 yılında yüzde 10 civarında gerçekleşmiştir. Bu oran son yıllarda yüzde
1’in altına indirilmiştir. Kriz yılı olan 2009 yılını dâhil etsek bile,
hükûmetlerimiz döneminde kamu kesimi borçlanma gereğinin gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı ortalama yüzde 2,4 olmuştur. Bu oran, 1990 2002 dönemi
ortalamasıyla karşılaştırıldığı zaman son derece düşüktür: Yüzde 8,9’a karşılık
yüzde 2,4.
Borç stoku, pek
çok ekonomistin bildiği gibi, birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de artış
göstermiştir. Sadece bu artışa bakarak endişeye düşmek, ekonomistlerce yersiz
olarak değerlendirilmektedir. Zira, bir ülkeyi borç krizine sürükleyen
miktarın, hatta oranın artmasından daha önemlisi, borç maliyetlerinin
yüksekliğidir. Borcu miktar ve hatta oran olarak bile yüksek olan bir ülkenin
bu borçları eğer uzun vadeli ve düşük faizli ise bu ülke çok uzun süreler krize
neden olmaksızın yüksek borçla yaşayabilir. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum
da budur. Kaldı ki Türkiye, Avrupa Birliği tanımlı borç stokunun gayrisafi yurt
içi hasılaya oranı itibarıyla da 2004 yılından bu yana Maastricht Kriterlerini
karşılıyor ve krize rağmen 2009 yılında da karşılamaya devam etmiştir.
Öte yandan,
toplam kamu borç net stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2000 yılında
yüzde 42,9 iken krizle birlikte 2001 yılında yüzde 66,3’le zirve yapmış, 2008
yılında ise yüzde 28,2’ye inmiştir.
IMF’in “Fiscal
Monitor: November 2009” isimli yayınında ülkelerin 2009 yılı borç yükü ve
birincil bütçe dengesi göstergelerine göre Türkiye, Güney Kore’den sonra devlet
borçlarını ödeme kapasitesi itibarıyla en yüksek ülke olarak gösterilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Hasgür, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İBRAHİM HASGÜR
(Devamla) – Bu aynı zamanda özel sektör borçlarının ödenmesinde de örnek olarak
gösterilmiştir çünkü 2008 yılının son aylarından 2009 yılının bu aylarına
gelinceye kadar özel sektör ortalama her ay 3,5 milyar dolar civarında borç
ödemiş olmasına rağmen herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmamıştır. Ekonomik krize
rağmen diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, dolayısıyla çok iyi bir durumda
olduğumuzu söyleyebiliriz. O hâlde “Sorun var.” diyenlerin asıl amacı nedir?
Amaçları, her geçen gün güçlenen AK PARTİ Hükûmetini yıpratmak. Bir kısım
odakların bu gayretlerine rağmen ülkemizi güzel günlerin beklediğini görmek ve
buna katkıda bulunuyor olmak bizleri son derece mutlu etmektedir.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2010 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarken başta milletvekillerimiz olmak
üzere tüm milletimizin de 2010 yılının hayırlı, uğurlu, sağlık ve afiyet
içerisinde geçmesini temenni eder, hepinize saygılar ve sevgilerimi sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Hasgür.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
bugünkü yazılı basında Sayın Başbakanın Tekel işçileriyle ilgili bir soruya
“Tekel işçileri gündemimizde, gerekli çalışmalar yapılıyor.” cevabı verdiği
belirtilmektedir. Acaba Sayın Başbakanın bu sözleri Tekel ve 4/C’li diğer
işçilerimizin mevcut sorunlarının çözümü konusunda bir müjde olabilir mi? Sayın
Başbakanla bu konuda herhangi bir görüşmeniz olmuş mudur? Şayet Sayın Başbakan
bu konuyla ilgili olarak herhangi bir talimat verirse Tekel 4/C kapsamında
bulunan işçilerimizin mağduriyetini hangi kaynakları kullanarak gidereceksiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Küresel ekonomik krizin
ülkemiz ekonomisine olumsuz çok ciddi etkileri oldu. Hükûmetinizin
makroekonomik stratejileri bu etkileri azaltmak için yeterli olamadı. Türkiye
ekonomisi ne yazık ki bu süreçte dışarıya daha bağımlı hâle geldi. Hükûmetiniz
ise âdeta bir zafer edasıyla gelen yabancı sermayenin artışından bahsetti. O
hâlde sormak istiyorum:Türkiye’ye gelen yabancı yatırımların ne kadarı istihdam
yaratıcı, ne kadarı finansman kaynaklıdır? Yabancı yatırımın yarattığı istihdam
dünya standartlarına göre hangi boyuttadır? Türkiye’ye yatırım yapan yabancı
şirketler kârlarının ne kadarını ülke içerisinde yeni yatırımlara kaydırıyor?
Son olarak,
Türkiye'nin sözü en fazla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, dün muhtarlarla ilgili… 90 liradan başlayıp
330 liraya getirdiniz 2002’den 2009’a ama biliyor musunuz ki bu muhtarlar… 330
lira maaş alan muhtarların 300 lira BAĞ-KUR primi ödediğini biliyor musunuz?
Yani “90 liradan 330 liraya getirdik.” dediniz ama bu muhtarlar da aldığı 330
liranın 300 lirasını BAĞ-KUR primi olarak ödüyorlar. Hâlâ daha muhtarlarla
ilgili yeni bir düzenleme yapmayacak mısınız?
Dün, yine, dünya
standartlarında yoksulluk sınırını ilettiniz. Acaba Türkiye İstatistik Kurumuna
göre yoksulluk sınırının altındaki Türkiye’deki oran nedir?
Bir de bir başka
soru: Belediyelere mart ayında yapacağınız yardımı acaba bu sene şubat ayına
çekecek misiniz? Maliye Bakanlığı tarafından yapılan… Her sene bir kerelik
yardım yapıyorsunuz. Acaba şubat ayında verir misiniz? Belediyeler son derece
zor durumda.
BAŞKAN – Sayın
Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Başkan, 1979 yılında Cumhuriyet Halk Partisi döneminde
temeli atılan Balıkesir ili Gönen ilçesi barajı 2008 yılında tamamı bitmekle
birlikte on yıldır Gönen Ovası’nı suluyor. Kanaletler eskimiş durumda, tamir
bakıma ihtiyacı var. İki ay önce de yine büyük bir törenle pompa açılışı
yapıldı.
Şimdi, 27/12/2009
saat 13.00’te Devlet Su İşleri Müdürü Doktor Şahin Durukan imzalı davetiyeler
AKP tarafından dağıtıldı ve Sütlüce Kongre Merkezinden canlı bağlantıyla
açılışı tekrar yapılacak. Bırakın açılışı, eskiyen kanaletlerin bir an önce
yapılması gerekiyor. Açılışlara harcanması gereken kaynakların kanaletlerin
tamirinde kullanılmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum.
Bir de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Yiğit,
buyurun.
İBRAHİM YİĞİT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Genel Kurulu ve kamuoyunu aydınlatmanız açısından size sorularım olacak.
1) Türkiye'nin
borçlarıyla ilgili çeşitli rakamlar telaffuz edilmektedir. Bu konuda Genel
Kurulu bilgilendirir misiniz?
2) 1999-2000
dönemi yabancılara şirketler satıldı mı?
3) Tarım dışı
istihdamdaki gelişmeler hakkında bilgi verir misiniz?
4) Bir konuşmacı
yolsuzluğun arttığını söylüyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
5) IMF’ye
borcumuz arttı mı, azaldı mı? Bu konuda bilgilendirirseniz…
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın İnan,
buyurun.
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
özellikle Hükûmetinizin dost edinme dış politikası içerisinde, Avrupa
Birliğiyle olan ilişkileri doğrultusunda Avrupa Birliğinin geçen gün almış
olduğu Sırbistan, Karadağ ve Makedonya’ya vizenin kaldırılması ve Türkiye'nin
elli yıllık macerasında dışarıda tutulmasını bu dostluğun bir göstergesi olarak
kabul ediyor musunuz? Kırmızı pasaport sahibi Türk vatandaşlarına ne kadar ülke
vize uygulamaktadır? Bu vizelerin kaldırılması konusunda herhangi bir
girişiminiz var mıdır? İngiltere’nin hâlâ Türk milletvekillerine, kırmızı
pasaportlu milletvekillerine vize uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Son sorudan
başlayacağım.
Hangi ülkelerin
kırmızı pasaporta vize uyguladığı listesini çıkartır, size yazılı olarak
cevaplarız ama şunu söylemek istiyorum: Son günlerde -siz de şahit
olmuşsunuzdur- birçok ülke yavaş yavaş Türk vatandaşlarına vizeyi kaldırıyor.
Bu da Türkiye'nin dünyadaki saygınlığının arttığının en güzel göstergesidir.
Türkiye çok daha etkin bir dış politika uygulamaya başlamıştır. Türkiye artık
sadece bölgesinde değil, küresel olarak da çok önemli bir aktör konumundadır.
Değerli
arkadaşlar, tabii, herkes birçok soru soruyor, mümkün olduğunca cevaplandırmaya
çalışacağım. IMF’yle ilgili, yanlış hatırlamıyorsam bir soru vardı.
Değerli
arkadaşlar, IMF’den, tabii, takdir edersiniz ki özellikle 2000 yılından
başlamak üzere çok yüksek dozlarda kredi kullanıldı. Mesela 2000 yılında 3,4
milyar dolar, 2001 yılında 11,2 milyar dolar, 2002 yılında 13,5 milyar dolar,
2003 yılında 1,8 milyar dolar şeklinde sürekli, yani çok yüksek dozlarda bir
kredi kullanıldı.
ALİ ARSLAN
(Muğla) – 2004?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hâlbuki 2004 yılında 1,2; 2005 yılında 2,3; 2006
yılında 3, 2007 yılında 1,1; 2008 yılında 3,4. Yalnız bunlar brüt.
Şimdi size net
rakamları söylüyorum. Net olarak IMF’den kim kaynak kullandı, kim borç
biriktirdi?
Bakın, faiz hariç
net kullanım, 2000 yılında 3,3 milyar dolar, 2001 yılında 10,1 milyar dolar,
2002 yılında 6,8 milyar dolar IMF’den net borç alındı. 2003 yılında eksi 49
milyon dolar, 2004 yılında eksi 3,7 milyar dolar. -eksi- 2005 yılında eksi 5,1
milyar dolar, 2006 yılında eksi 4,7 milyar dolar, 2007 yılında eksi 4,1 milyar
dolar ve 2008 yılında sadece 1,5 milyar dolarlık net kaynak kullanılmıştır.
Dolayısıyla,
IMF’ye olan borçlar 2000 yılında 4 milyar dolardı, 2002 yılında 22,1 milyar
dolara çıktı, 2003’ten itibaren de, 2004’ten itibaren de hızlı bir şekilde düştü,
2009 yılı Ocak-Ekim itibarıyla 8,1 milyar dolara düşmüş durumdadır. Yani 22
milyar dolarla 2002 yılında IMF’den kullanılan kaynak zirveyi buldu, 2009 Ekim
itibarıyla da 8,1 milyar dolara düştü.
Yolsuzlukla
ilgili, tabii, çok şey söylendi burada. Müsaade ederseniz, Transparency
International diye bilinen ve dünyada standart olarak kabul edilen, yıllara
göre Türkiye'nin yolsuzluk algılama endeksini vermek istiyorum: Bakın, 2000
yılında Türkiye'nin yolsuzluk derecesi, puanı 3,8. 90 ülke arasında 50’nci sırada.
Yani bizden kötü olan sadece 40 ülke var o sıralamada. 2001 yılında puan daha
da düşüyor, yani yolsuzluk artıyor 3,6’ya düşüyor. 91 ülke arasında 54’üncü
sıraya çıkıyoruz, 54’üncü sıraya. Böylece devam ediyor. Mesela, 2002 yılında
puan daha da düşüyor, yani yolsuzluk daha da artıyor 3,2; 102 ülke arasında
64’üncü sıradayız, yani en fazla yolsuzluk algılamasının olduğu ülkeler
arasında. Ondan sonra, 2003 yılında bu, zirveyi buluyor 133 ülke arasında -ama
bakın örnek de artıyor, 100 ülkeden 133 ülkeye çıkıyor- 77’nci sırada. Bugün,
Türkiye 180 ülke arasında 61’inci sıradadır, 180 ülke arasında. Dolayısıyla,
yolsuzluk algılamasında Türkiye'nin nereden nereye geldiği son derece açıktır.
İstiyorsanız, bu tabloyu da vereyim, İnternet’te de var, bu arada onu da
söyleyeyim size.
Değerli
arkadaşlar, dün, bugün yoksullukla ilgili verdiğim rakamların hepsi TÜİK’ten,
hepsi TÜİK’ten. TÜİK’in iki farklı yaklaşımı var. TÜİK diyor ki: Yoksulluğu
gıda ve gıda dışı olarak alırsak 2002 yılında yüzde 27 olan yoksulluk oranı
2008’de yüzde 17,1’e düşmüştür, yani yoksulluk azalmıştır. Bir de diyor ki:
“Dünya standartlarına göre 1 doların, 2,15 doların ve 4,3 doların altında
günlük kişi başına geliri olan fert yoksulluk oranı nedir?” diye bakıyor.
Bakın, 4,3
doların altında, 2002 yılında nüfusun yüzde 30,3’ü yoksul. 2008 yılında bu
6,8’e düşüyor. Bu rakamların hepsi TÜİK’in rakamları arkadaşlar, TÜİK’in web
sitesinde var.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Nüfusun yüzde 6,8’i mi yoksulluk sınırının altında?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın arkadaşlar, burada fert yoksulluk oranı…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, çok basit bir soru soruldu.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Söylüyorum size.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Nüfusun yüzde kaçı yoksulluk sınırı altında?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, söylüyorum: Kişi başına günlük 4,3 doların
altında alan fertlerin oranı 2008 yılında yüzde 6,8’e düşmüş. 2002 yılında bu
oran yüzde 30,3.
Yine…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, tamamlar mısınız konuşmanızı, süreniz doldu.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sorulara bir geçeyim tekrar.
BAŞKAN – Yok. Bir
soruya daha cevap verin de süreniz doldu.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bir de tarım dışı istihdam sorulmuştu.
BAŞKAN – Bir
soruya daha cevap verin de süremiz doldu çünkü.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Tarım dışı istihdamda da arkadaşlar, Türkiye,
OECD’de en fazla istihdam yaratan ülkedir. Bütün bu sıkıntılara rağmen yaklaşık
2,4 milyon civarında istihdam yaratmıştır.
Evet, tarım
sektöründe nüfus kayıyor yani tarımdan çıkıyor, hizmetler ve sanayi sektörüne
geliyor. Ondan dolayı da işsizlik, bu dönemde yüksek seyretmeye devam etmiştir.
Tabii, son
dönemde kriz nedeniyle işsizlik artmıştır ama bakın -kriz- Amerika’da yüzde
4,6’dan yüzde 10’a çıkmıştır. Birçok ülkede, bakın, diyorlar ki “Dünyanın en
yüksek işsizlik oranı, 4’üncü sıra Türkiye.” değil. Letonya, Estonya, Güney
Afrika, İspanya, İrlanda. Bunların hepsi Türkiye’den daha yüksek, ülkeler
arasında sayabilirim.
Onun için, 4’üncü
sıra diye bir şey yok. Yani ben size şunu söyleyebilirim: Bugün Güney Afrika’da
işsizlik oranı yüzde 24’tür. İspanya’da işsizlik oranı yüzde 19’dur ve bu kriz
döneminde Türkiye’de işsizlik oranı puan olarak birçok ülkeden daha az
artmıştır. Benim konuşma metnime bakarsanız, zaten görürsünüz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür edeyim.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Biz kendimize bakalım, başkasıyla mukayese etmeyelim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – İlk, açılış konuşma metni…
BAŞKAN - Sayın
Aslanoğlu, Sayın Bakan da burada. Elinde veriler vardır, tekrar
görüşebilirsiniz.
Onun için, Sayın
Bakana da teşekkür ediyorum.
Evet, maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
20’nci maddeyi
okutuyorum:
Görev zararları
MADDE 20 – (1) Kamu iktisadi teşebbüslerinin
8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesi uyarınca doğmuş ve doğacak görev zararı
alacaklarına mahsuben, alacak tutarlarının incelenmesi tamamlanana kadar
finansman ihtiyaçlarının karşılanabilmesi amacıyla önceden yapılacak ödemeler
ilgili mevzuatında belirlenen esas ve usuller uyarınca Hazine Müsteşarlığı bütçesinde yer alan
ilgili ödeneklerden karşılanır.
(2) 12/12/2001
tarihli ve 2001/3372 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile önceki yıllar kararları
kapsamında üretilen şekerin Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin özelleştirme
programına alındığı tarih itibarıyla sözleşmesi ve bağlantısı yapılmış olan
dahilde işleme rejimi kapsamındaki satışlarıyla ihracatından doğan ve/veya
doğacak görev zararları Hazine Müsteşarlığı bütçesinin
07.82.31.00-04.2.1.31-1-05.1 tertibindeki ödenekten karşılanır.
(3) Hazinenin pay
sahibi olduğu ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışındaki
şirketlerin Hazineye tekabül eden temettü tutarlarının (geçmiş yıllarda gelir
kaydı yapılmış, ancak gider kaydı yapılmamış olanlar da dahil olmak üzere)
tamamı veya bir kısmı, şirketlerin ödenmemiş sermayesine ve/veya görev zararı
alacaklarına mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının
teklifi üzerine bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin
mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı
yetkilidir.
(4) Türkiye
İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik risk kapsamında yapacağı
tahsilâtın ve Bankanın faaliyet kârlarından Hazineye tekabül eden temettü
tutarlarının ve olağanüstü yedek akçelerinin tamamı veya bir kısmı, Bankanın
politik risk alacağına ve/veya ödenmemiş sermayesine mahsup edilebilir. Söz
konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup
işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine bütçenin gelir ve gider
hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet
hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, bir tespitimi sizlerle paylaşmak istiyorum: Burada, ekranda
sürekli olarak soru soran arkadaşlarımızı görüyoruz. Tabii, bu parmak algılaması
hissiyatı çok farklı oluyor sistem tarafından; bazı arkadaşlarımıza bakıyorum
ben, sürekli giriyorlar ama hep arka sıralarda yer alıyorlar, bir kısım
arkadaşlarımız hep ön sıralarda yer alıyor. Eğer arkadaşlarımız tek soru
soracak olsalar diğer arkadaşlara da sıra gelecektir ama sizin de dikkatinizi
çekiyordur, sürekli olarak bir kısım arkadaşlarımız sistemde yer alıyor, soru
soruyor ama diğer arkadaşlarımızın soru sorma şansı da olmuyor.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sondan başlayın.
BAŞKAN – Bu tespitimi
sizlerle paylaşmak istedim, takdirlerinize sunarım.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, burada ciddi bir bütçe görüşmesi yapıyoruz, Sayın Bakana da
aslında inanmak da istiyoruz ama bakın, daha üç dakika, dört dakika olmadı,
Sayın Bakan bir rakam verdi: “Türkiye’de yoksulluk sayısının, nüfusun yüzde
6,5’u…” Değil mi Sayın Bakan?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yüzde 6,8…
ALİ ARSLAN
(Devamla) – Yüzde 6,5’u… Bakın, bu, 2009 yılı Türkiye İlerleme Raporu, Avrupa
Birliğinin. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bastırmış, devletin
bir yayın organı yani. Oradan bir cümle okuyorum size: “Türkiye nüfusunun yüzde
18,56’sı yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.” Şimdi, gerçekten böylesine
önemli bir konu görüşülürken ciddi olmak lazım, doğru rakamlar vermek lazım.
TÜİK’in belki de siparişle hazırlanan rakamlarının arkasına sığınıp pembe
tablolar çizmemeye çalışmak lazım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yüzde 27’den düştü yüzde 18’e.
ALİ ARSLAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, bu, Başbakanlığın bir yayını. O zaman
ben, Sayın Bakanın bu bütçe görüşülmeye başladığından beri TÜİK’in verdiği
rakamlara sığınıp verdiği bütün rakamların gerçeği yansıtmadığına inanmak
istiyorum, inanıyorum. Bu çelişkiden bizi kurtarmasını da Sayın Bakandan
bekliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, iki gün sonra Türkiye'nin 2’nci Cumhurbaşkanı, Kurtuluş
Savaşı’nın en büyük kahramanlarından birisi, çok partili siyasal yaşama
geçişimizi sağlayan, Lozan’da Türk heyetinin başkanlığını yapmış Değerli Devlet
Adamı İsmet İnönü’yü 36’ncı ölüm yıl dönümünde anacağız. Değerli arkadaşlarım,
“Lozan” deyince, İsmet İnönü’nün Lozan’daki yaşadıklarından bir anekdotu
sizlerle paylaşmak istiyorum. Sanıyorum bugün içinde bulunduğumuz durumdan
nasıl kurtulacağımızın reçetesi de orada yatıyor: “Bir akşam –hatıralarında
yazıyor İsmet İnönü’nün- Lord Curzon’la bir de Amerika Temsilcisi Mister
Child’le beraber oturduk.“ diyor. Lord Curzon kızıyor İsmet İnönü’ye, diyor ki:
“Ya ne söylersek kabul etmedin. Boğazlar meselesini kabul etmedin, ‘Osmanlının
borçlarını kabul et.’ dedik, kabul etmedin, ‘Ermeni meselesini çözelim.’ dedik,
kabul etmedin,‘Azınlıklar sorununu kabul et.’ dedik, etmedin. Musul, Kerkük’te
sorun çıkarıyorsun. Yani ne söylersek kabul etmedin. Ama bak, sen Türkiye’yi
yarın imar edeceksin, sana para lazım.” diyor. “Parayı nereden bulacaksın?”
diyor. “Bu kabul etmediklerini tek tek yazdık, cebimize koyduk Mister Child’le,
Amerika temsilcisiyle beraber. Cebimize koyduk.” diyor. “Yarın bizden para
istemeye geleceksin, diz çökeceksin önümüze.” diyor. Gerçi diz çökme deyince
benim aklıma Hikmetyar’la Başbakan geliyor ama. “Diz çökeceksin.” diyor ve “Bu
cebimize yazdıklarımızı sonra sana o gelip diz çöktüğünüzde para istemeye
geldiğinde tek tek çıkaracağız.“ diyor.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten de yakın siyasal tarihimize baktığımızda tek tek
çıkarıyorlar ceplerinden. İşte bu kürsüye geldi Amerika Başkanı Obama, cebinden
çıkardı, dedi ki: “Lozan’da İsmet İnönü’nün kabul etmediği şu Ermeni işini,
Kürt meselesini, azınlıklar meselesini bir halledin bakalım.” Cebinden çıkardı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önemli bir lafı var: “Ekonomik bağımsızlıklarını
sağlayamayan uluslar, siyasal bağımsızlıklarını elde edemezler.” diyor.
Gerçekten bugünkü tabloya baktığımızda, bu borçlara baktığımızda… Gerçi IMF’nin
borçları azaldı gibi Başbakan tarafından ve AKP’nin işte Maliye Bakanı
tarafından, konuşmacıları tarafından dile getirilen bir şey var: “Ey halk,
IMF’ye gerçekten borcumuz azalmış.” Ama Türkiye'nin borcu azalmış mı? Sanki
“IMF’ye borcumuz azalmış.” derken kastınız, Türkiye'nin borçları azaldı gibi…
Tam tersine, AKP iktidarları döneminde Türkiye, kendisinden önce gelen bütün
hükûmetler kadar borç yapmış, ikiye katlamış değerli arkadaşlarım. Bunca
özelleştirmeye rağmen 30 milyar dolar, 30 küsur, 31 milyar dolar civarında
özelleştirme var.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, siz para istemeye gittiğinizde diz çökerseniz, size birtakım
başka şeyler de çıkarıyorlar. Mesela diyorlar ki: “Tütün ektirmeyin.” “E, ne olacak?” “E, biz sana veririz, borç
para veririz, sen bizden alırsın.” Başka? “Şeker pancarı ektirmeyin, kota
getirin.”
Şimdi, tütünle
ilgili geçen gün burada bir görüşme yapılırken AKP sözcüsü arkadaşım dedi ki:
“Tütün sağlığa zararlı, Dünya Sağlık Örgütü o nedenle bize önerdi, biz de o
nedenle kabul ettik.”
Değerli
arkadaşlarım, şeker de mi sağlığa zararlı?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Afyon…
ALİ ARSLAN
(Devamla) - Şeker de mi sağlığa zararlı?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – İlaç ham maddesi.
ALİ ARSLAN
(Devamla) – Şimdi, bakın, şeker fabrikalarını özelleştiriyorsunuz. Tütünde olan
senaryo aynı, şekerde uygulanıyor: “Önce üreticiyi vazgeçireceksiniz kotalarla,
sonra fabrikaları elden çıkaracaksınız.” “Ee, sonra ne olacak?” “Ben sana para
vereceğim, sen benden alacaksın.” diyor Batılı ülkeler.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Tekel, Türkiye'nin bir bağımsızlık sembolüydü; yok
ettiniz, ortadan kaldırdınız. Tekel, Osmanlının borçlarını tahsil etmek üzere
emperyalist ülkeler tarafından kurulan Reji İdaresi ortadan kaldırılıp bir
bağımsızlık sembolü gibi kuruldu. Şeker fabrikaları da öyle, benzer roller
üstlendi. 1926, bakın, cumhuriyetin kuruluşundan üç yıl sonra, o dar olanaklarla,
Batılı ülkelerin ayağına gidip diz çökmeden kendi kaynağıyla, 1926’da, Uşak’ta,
köylüden toplanan yumurta paralarıyla kuruluyor Uşak Şeker Fabrikası. Alpullu
Şeker Fabrikası Türkiye'nin ilk şeker fabrikası, devletin şeker fabrikası,
1926’da Trakya’ya ilk elektriği götürüyor. Gerçekten bir aydınlanma, bir
sanayileşme, bir tarımda kalkınmanın sembolü bu fabrikalar. Şeker
fabrikalarının başka bir özelliği var: Türkiye aynı zamanda şeker üretirken
öyle bir hâle gelmiş, öyle bir ilerleme sağlamışlar ki artık, şeker fabrikaları
Türkiye'nin, başka ülkelerde şeker fabrikası bile kurabiliyor. Böylesine önemli
bir kurumu siz özelleştirme kapsamına aldınız, geçtiğimiz günlerde bir
miktarını özelleştirdiniz. Sanıyorum 2010 yılında da artık, Türkiye'nin elinde
şeker fabrikası diye bir fabrikası kalmayacak. Yazık ediyorsunuz değerli
arkadaşlarım, gerçekten yazık ediyorsunuz.
Şimdi ne oluyor?
Tütünden vazgeçiriyorsunuz çiftçiyi; çiftçi aç, işsiz. İşsizlik rakamları
konusunda da Sayın Bakan rakamlar söylüyor: OECD ülkeleri içinde Türkiye ikinci
sırada İspanya’dan sonra. Saydığı ülkeler OECD ülkeleri değil bazıları. Daha
dün kurulmuş Litvanya’yla, Letonya’yla Türkiye’yi nasıl karşılaştırabilirsiniz?
Değerli
arkadaşlarım, çiftçi perişan, tütüncü tütünü bıraktı, pamukçu pamuğu bırakıyor,
şeker pancarına kotalar getiriyorsunuz, fabrikalarını özelleştiriyorsunuz.
Yarın o fabrikalar kapanacak, tıpkı Süt Endüstrisi Kurumunun, Et ve Balık
Kurumunun fabrikalarını özelleştirip de kapattığınız gibi bunlar da kapanacak,
öyle gibi görünüyor. Devletin de bu konuda bir korkusu var zaten, şartnameye
getirmiş, beş yıl kapatmayacaksın.
Değerli
arkadaşlarım, tamamen dışa bağımlı hâle geleceğiz. Şeker konusunda dünyanın en
önemli üreticilerinden birisiyken yarın dışarıdan şeker alır, tamamen dışa
bağımlı hâle geleceğiz. Çiftçi perişan. İşçi? İşçi de perişan. Görüyorsunuz
işte televizyonlarda Tekel işçilerinin başına gelenleri, gerçekten bir facia.
Teröristlere gösterdiğiniz müsamahayı Tekel işçilerine göstermiyorsunuz. AKP
örgütünün önünde polis copları yiyorlar, gidiyorlar Sıhhiye Meydanı’na, Sıhhiye
Meydanı’nda, bu karda, kışta, soğukta havuza döküyorsunuz denize döker gibi
işçileri. Desteğe giden milletvekillerine, işçilere, cop, gaz, ne elinizden
gelirse her türlü işkenceyi yapıyorsunuz. İşçiler perişan, gerçekten perişan,
işsiz kalacaklar. 4/C maddesiyle iş vereceğiz diye övünüyorsunuz burada.
Arkadaşlar, 4/C maddesi, bir kölelik maddesi. Bugün onurlu yaşayan, geçimini
sağlayabilen işçi, o 4/C maddesinden çalışmaya başlarsa asgari ücret sınırında
para alacak, senede on ay çalışacak, iş güvencesi yok, her yıl sözleşme
imzalayacak. Gerçekten kölelik maddesi. İşçiler buna feryat ediyor, yapmayın
diyor. Bir geçim standardı yakalamış, onun çok altında ücretlerle geçinmeye
mahkûm ediyorsunuz işçileri.
Değerli
arkadaşlarım, Tekel işçilerinin başına geleni görüyor şeker işçileri. Şimdi,
Başbakana gittiler Tekel işçileri Tuzla’da, şikâyetlerini dile getirdiler;
Başbakan kızdı, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz; biz size mi bakacağız…”
azarladı. Arkadaşlar, devlet malı deniz deyince aklına insanın AKP’li
bakanların, Başbakanların çocuklarının durumları geliyor. Gemicikler geliyor,
mısırcılıklar geliyor, başka şeyler geliyor. Devletin malından kimlerin
yararlandığı bu sözle belli aslında.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Arslan, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.
Buyurun.
ALİ ARSLAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başbakandan azarı
yedi Tekel işçileri. Şeker işçileri bunu görüyor. Ankara’ya geldiler, “Gemileri
yaktık da geldik, açlıkla karşı karşıya kalmak istemiyoruz, haklarımızı
kaybetmek istemiyoruz.” dediler. Biraz önce anlattığım gibi, AKP Genel
Merkezinin önünde coplandılar, Sıhhiye’de de başlarına gelmeyen kalmadı.
Şeker işçileri
Tekel işçilerinden biraz daha akıllı. Diyor ki: Ya, onların başına geleni
görüyoruz, gelin bu karda, kışta, kıyamette sesimizi… Meydanlara çıkıp da polis
copu yemeyelim, dayak yemeyelim, bu soğukta havuzlara sürülmeyelim. Ne yapalım?
Gazete ilanlarıyla sesimizi duyuralım. Geçtiğimiz günlerde gazetelerin
neredeyse tamamında bir hafta süren gazete ilanlarıyla Başbakana seslerini duyurmaya
çalıştılar değerli arkadaşlarım.
Şeker işçileri de
“Tekel işçilerinin başına gelen bizim başımıza gelmesin. Şeker bu ülkenin en
önemli sorunudur. Bu sorunu çöz ne olursun Sayın Başbakanım. Türkiye’yi şekerde
dışa bağımlı hâle getirme.” diye yalvarıyor ilanlarla.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'nin durumu gerçekten burada anlatılanlar gibi çok pembe
tablolar değil. Konuşacak çok şey var ama sürem bitti.
Ben bu bütçenin
hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum her ne kadar çok fazla inanmasam da.
Hepinize en içten sevgilerimi, selamlarımı yeniden sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Arslan, teşekkür ederim efendim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun.
Sayın Coşkun,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
20’nci maddesi üzerinde, görev zararları olan kamu iktisadi kuruluşlarıyla ilgili
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’de görev
zararı işlemleri AKP Hükûmetiyle birlikte şekil değiştirmeye başladı. Ek
bütçelerle, ek bütçe kanunlarıyla bütçe açıklarını kapatacak şekilde örtülü
işlemler yapılmaktadır. Buradan cevabını beklediğim soru şudur: 2003 yılında 7
milyar liraya, eski parayla 7 katrilyon liraya, 5 milyar dolara dayanan borç
verme ödeneği nereye harcandı?
KİT’lerin görev
zararı içerisinde en büyük payı genellikle ve özellikle son dönemlerde üç kuruluşa
aittir. Bunlar, Toprak Mahsulleri Ofisi, Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryolları, Türkiye Kömür İşletmeleridir.
TKİ, popülist
amaçlarla, oy tacirliği amacıyla, “Önce muhtaç et, sonra yardım et.” mantığıyla
bir kısım ihtiyaç sahibi olmayan yandaşlara, bir kısım da gerçek muhtaçlara
dağıtılan kömürden kaynaklanmıştır. Kurum, sadece muhtaç aileler için temin
ettiği kömürden dolayı değil, bir de termik santrallere satıp da tahakkuk
edemediği alacaklarından dolayı büyük bir zarar içerisindedir. Bunun tek
sorumlusu AKP İktidarının yanlış yönetimi ve ülke kaynaklarının etkin ve doğru
biçimde kullanılmamasındandır.
Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, -yine, ben yaptım oldu, kim bana hesap
sorabilir ki?- yapılan sorgusuz sualsiz ihaleler, yeterince fizibilite
çalışması yapılmadan gerçekleştirilen yatırımlar, şov amaçlı yapılan açılış
törenleri, sonraları meydana gelen kazalar, sönen ocaklar, yetim ve öksüz kalan
çocuklar pahasına yapılan harcamaların sonucu görev zararına uğradı.
Ayrıca,
geçtiğimiz günlerde bir günlük iş bırakma eylemi sonrası 16 çalışanın görevine
son veren bir zihniyet iş başındadır. Maalesef, İktidarınız bu kıyımı
yapmaktadır. Kendisi gibi düşünmeyen, kendi istekleri doğrultusunda hareket
etmeyen çalışanlara yönelik sindirme, yıldırma politikaları uygulamakta, akla
gelmeyecek haksızlıklara imza atmaktadır.
Görev zararı
olur, dün vardı, bugün var, yarın da olacaktır ama böyle saçma sapan kayıt
kuyutla saptırılan, borç verme ödeneği içinde saklanan bir görev mantığı
gelecekte daha ciddi ekonomik yaralar açacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bir ziraat mühendisi olarak en iyi bildiğim kurumlardan biri
de Toprak Mahsulleri Ofisidir. Türkiye’de görev zararı lideridir Toprak
Mahsulleri Ofisi; örtülü harcamaları, faturası önümüzdeki yıllarda ortaya
çıkacak akıl dışı işlemleri de dikkate aldığınızda Türkiye'nin kamburu
olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisinin önemli bir görevi bulunmaktadır.
Birincisi, kapsamındaki üreticilerini, çiftçilerimizin ürettikleri ürünlerini
değer fiyatına satabilmesi için çiftçiyi regüle etmek yani çiftçiyi
ithalatçıya, ihracatçıya, sanayiciye, fiyat politikaları konusunda boğdurmamak,
gerekirse müdahale alımları yapmaktır.
İkincisi ise
dünya piyasalarını ve ülkemizin üretimini de takip ederek, gerekli stokları
ayarlayarak halkımız tarafından yüksek fiyatla tüketilmesini önleyecek ürünleri
temin etmektir. Ne yazık ki 2002 yılından bu yana uygulanan politikalarla, son
zamanlarda pirinçte bilhassa, çeltikte yeterli stoklar 70 firmaya satılarak
halkımızın yüksek fiyattan pirinç yemelerini de sağlamışlardır. Bu konuda da ne
yazık ki sınıfta kalmışlardır.
Bölgemizde,
Çukurova Bölgesi’nde yirmi beş yıldan bu yana ikinci ürün projesi
uygulanmaktadır Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız tarafından. 2002 yılına kadar
toplam sulu tarım arazisinin üçte 2’sinde uygulanan ikinci ürün projesi yani
buğday üzerine ekilen yazlık ürün, ne yazık ki 2002’den bu yana üçte 1 oranına
düşmüştür. Bunun anlamı, buğday çiftçisi kazanamamakta, buğday üreticisi zarar
etmekte, bunun yüzünden de buğday üretiminden üçte 1 oranında vazgeçmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yerli yersiz yapılan ihracatlar, yine keyfî olarak yapılan
ithalatlar TMO’yu çökertmiştir. Elinde dünya kadar ithal mal bulunan TMO, bir
taraftan da ihracat yapıyor. Eski Genel Müdür, Ukrayna’dan ithalat yapmış,
sonra istifa etmiş, özel sektörde görev aldığı konum itibarıyla Ukrayna’yla iş
yapmaya başlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, bir de mısırda yaşananlara bakacak olursak, Toprak Mahsulleri
Ofisi, geçtiğimiz günlerde yüz kırk sayfalık 2008 Yılı Hububat Raporu’nu
yayınlamıştır. Ülkemizin 2008 yılı itibarıyla mısır üretimi 4 milyon 204 bin
ton, tüketimi ise toplam 4 milyon 200 bin ton olarak belirlenmiştir bu raporda.
Eğer ülkemizin tüketimini karşılayacak üretimimiz varsa, 2008 yılında 1 milyon
151 bin ton ithalat yapılarak karşılığında 382 milyon dolar para ödememiz… Bu
mantığa dayanarak idare edilen kurum elbette kâr edemez diye düşünüyorum.
Fındık konusu ise
içler acısı. Hükûmet, fındık konusunda TMO’yu devreye sokmuştur; Karadeniz’de
FİSKOBİRLİK’i, Ankara’da TMO’yu batırdı. Az buçuk doğru karar verilmiş olsaydı
bu ikisinden birisi bugün ayakta olurdu. Bundan Hükûmet sorumludur.
FİSKOBİRLİK, tarihi boyunca Toprak Mahsulleri Ofisinin bir yılda yaptığı zarar
kadar zarar etmiş midir? FİSKOBİRLİK’e TMO’ya bir yılda verdiğiniz desteğin
yarısını hatta dörtte 1’ini verseydiniz FİSKOBİRLİK sorun yaşar mıydı? Yazık
değil mi! Orada FİSKOBİRLİK’i, burada TMO’yu öldürdünüz. Toprak Mahsulleri
Ofisi Türkiye'nin bir yıllık fındık üretimi kadar stoka ulaşmıştır. Konu uzmanı
olmayan kurum, kolayını bulmuş, “Nasıl olsa görev zararı alacağım.” diyerek
fındığı yağa dönüştürmekte ve yağ satmaktadır. Yalnız burada bir hesapsızlık
var, dünyanın neresinde akıllı bir tüccar 18 TL’ye mal ettiği bir malı 3 TL’ye
satar? Hayırsız evlat bile babasının malını böyle harcamaz. Eğer benim
söylediklerim yanlışsa buyursunlar doğrusunu söylesinler.
Değerli
milletvekilleri, görev zararları ve yardım karşılığı belirlenen transferlerin
yarıdan çok fazlası TMO’ya ayrılmıştır. İkinci sıraya ise yine garip gurebaya
dağıtılacak kömür yerleşmiştir. Bütün bu yanlışlıklarının bedelini millet
olarak hepimiz ödeyeceğiz.
Bakın, KİT’lerin
Hazineye olan borçları 7 milyar YTL’yi bulmuş, görev zararı kâğıt üzerinde bile
3 milyar TL’yi zorluyor. Gerçekte ise 5 milyar TL’yi rahatlıkla bulabilir.
Görev zararındaki hesap da aynen bütçe açığı gibi olacaktır. Hükûmetin 2009
bütçesi için öngördüğü açık neydi? 10 milyar TL. Ne oldu? 63 milyar TL. 6
kattan fazla sapma var. 2010 yılı için görülen açık ne kadar? 50 milyar TL.
Aynı şekilde popülist politikalar ve yönetim kadroları devam ettiğine göre 2010
yılının sonunda gerçekleşecek açığı varın siz hesaplayın.
Yine, görev
zararlarında, uykudan uyandığımızda TMO’nun battığını, Türkiye Kömür
İşletmelerinin yan yatmadan ölümle burun buruna kaldığını, çalışan işçilerin
çıkarıldığını, kömür gibi karardığını ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryollarının ise Sıhhiye Köprüsü’nden Abdi İpekçi Parkı’ndaki sulara
kaydığını göreceksiniz. Yanılmayı temenni ediyorum. Hükûmetin aklıselim
davranmasını bekliyorum.
Bu vesileyle,
sözlerime son verirken 2010 bütçesinin hayırlı olması dileğiyle saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Coşkun, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına
Kastamonu Milletvekili Sayın Musa Sıvacıoğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, dün de görev zararlarıyla ilgili olarak Sayın Bakana bir soru
sorulması üzerine konu gündeme geldi. Adalet ve Kalkınma Partisi dönemindedir
ki görev zararlarının ödenmesine ilişkin usul ve esaslar bu dönemde belirlenmiştir.
6/4/2003 tarihinde yayınlanan Görev Zararlarının Tespiti Usulü Hakkındaki
Yönetmelik çıkarılmak suretiyle belli bir hukuki prosedüre bağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı ile önceki dönemlere ait iktidarların ekonomik bakımdan karşılaştırılması için huzurlarınıza bir
konuyu getirmek istiyorum. Tarih 2001, o tarihte Sayın Başbakan Bülent Ecevit,
Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli, Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş, Tarım
Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp. Bunlar bir Bakanlar Kurulu görüşmesinde
çiftçilere ne kadar yardım verileceğini, esnafa ne kadar yardım verileceğini
aralarında konuştuklarında 1,5 katrilyon lira gibi bir para koalisyon ortakları
arasında ihtilaf konusu oluyor. Kemal Derviş “200 trilyon liraya yakın bir
parayı esnafa verdik, 200 trilyon da ancak çiftçilerimize verebiliriz, bunun
dışına verebileceğimiz bir para bizi sıkıntıya sokar, ekonomik istikrarımızı
bozar.” diyor. Aralarındaki konuşma devam ediyor. En son, Başbakan Bülent
Ecevit…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Siz orada mıydınız?
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) - Bakanlar Kurulunda görüşülen konu.
…diyor ki: “Değerli arkadaşlarım, Lale Devri
lale bittiği için değil, Lale Devri para bittiği için bitmiştir.” Böyle bir
ortam 2001 yılında cereyan ediyor ve neticede 2002 yılına geldiğimizde, 3 Kasım
2002 tarihinde seçimler yapılıyor ve Adalet ve Kalkınma Partisi, sizlerin de
bildiği gibi tek başına iktidar oluyor. Bu İktidardan, Adalet ve Kalkınma
Partisinin bu İktidarından kurulan hükûmetler döneminde ülkemizin tamamında
olduğu gibi Kastamonu da gerekli nasibini alıyor, duble yollarla nasibini
alıyor. Evet, Batı Karadeniz’de bulunan bu ilimiz Sinop istikametine, Ankara
istikametine, İstanbul istikametine duble yollarla bağlanıyor.
Evet, yine, yüz
yirmi beş yıldan bu yana bitirilemeyen İnebolu Limanı Adalet ve Kalkınma
Partisinin döneminde ithalata ve ihracata açılıyor ve bitiriliyor. Bir asrı
aşkın bir süredir devam eden bir liman ve Cide’de tersanemiz yapıldı. Orada şu
anda gemi inşasına başladık. Belki de çoğunuz Cide’ye gitmemiştir veyahut da
görmemiştir bile.
Sağlık alanında
yapılan hizmetler: Evet, İktidarımız döneminde verilen bu hizmetlerden
Kastamonu da en büyük payı aldı. Özel hastane kuruldu.
RECEP TANER
(Aydın) – İçeride kaç kişi var, baksana bir.
MUSA SIVACOĞLU
(Devamla) - Ağız ve diş sağlığı bütün
illerimizde aşağı yukarı kuruluyor, Kastamonu da bundan nasibini aldı.
Yine, üniversitelerle ilgili olarak: Seksen
bir tane ilimizde üniversiteler kuruldu, yine Kastamonu da bundan nasibini aldı.
Hacettepe Üniversitesine bağlı olarak da tıp fakültesi kuruldu, iki yıldır
üniversiteye öğrenci alınıyor. İnşallah, önümüzdeki yıllarda da Kastamonu’da
eğitimlerini devam ettirecekler.
Evet, doğal gaz
konusu: Kastamonu’ya da doğal gaz geldi. Batı Karadeniz’de bulunan bir ilimiz.
Evet, organize
sanayi bölgesi bu İktidar dönemimizde bitirildi.
Vakıflarla ilgili
olan eserlerimiz: Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum; onun da görevli olduğu
dönemde toprak altında bulunan tarihî eserler tek tek gün yüzüne çıkarılmaya
başlandı.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Toprak altından gün yüzüne çıkmaz ki arkadaş, toprak üstüne çıkar.
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) - Evet, toplu konutlarla ilgili olarak: Kastamonu’da merkezde ve
Tosya’da olmak üzere bin beş yüze yakın toplu konut halkın istifadesine sunuldu
ve yapılmaya devam ediyor.
Değerli
arkadaşlar, yine cumhuriyet tarihi boyunca devam etmekte olan ama bir türlü
bitirilememiş olan yatırımlar bir bir yerine getiriliyor ve halkımızın
istifadesine sunuluyor ve yine, Avrupa Birliğiyle olan iyi müzakereler
sonucunda almış olduğumuz birtakım projelerle ilgili olarak, Kastamonu’ya
gittiğinizde görürsünüz, Kastamonu’nun ortasından geçen Karaçomak Deresi’nin
ıslahı yapıldı, yaz ve kış orayı yemyeşil görürsünüz ve yine, hemen Cumhuriyet
Meydanı’ndaki o meydan Avrupa Birliği projeleriyle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sarımsak ne durumda?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Belediye Başkanına da bir teşekkür et Vekil Bey.
BAŞKAN – Sayın
Sıvacıoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Evet Değerli Başkanım, Kastamonu’daki bu gelişmeler sadece onunla
sınırlı değil, turizm alanında, Ilgaz dağlarındaki kayak tesislerimiz
yenileniyor, hepinizi oraya davet ediyorum.
RECEP TANER
(Aydın) – Başkana da bir teşekkür et.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Belediye Başkanına da bir teşekkür et.
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Evet değerli arkadaşlar, Kastamonu’yla ilgili olan hizmetleri
ülkenin tüm illeriyle olan hizmetleri saymakla bitiremiyoruz. Bunlar, sadece
-sayabildiklerim- yüzde 25’idir.
Önceki dönemlerde
de, bakınız, burada yine Cumhuriyet Halk Partisi oturuyordu -tamamındaydı- biz
de bu taraftaydık. Temmuz aylarında, haziran aylarında görüştüğümüzde
diyorlardı ki: “Yerlerimiz değişecek. Biz oraya, siz buraya geçecek.” diyordunuz.
Ama şimdi ikiye bölündü, bir tane grup daha çıktı, kendi içinde oğul çıkardı,
muhalefet büyüdü. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi yine tek başına iktidar
sıralarında burayı muhafaza ediyor, yine de devam edecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Evet, 2010
Merkezi…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yüzde 47 demez oldunuz artık, ne oldu?
AHMET ORHAN
(Manisa) - Her şeyin sonu var, sizin de sonunuz gelecek.
MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) - …Bütçe Tasarımızın ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Bize yüzde 47’yle
iktidar veren bu millet, yine aynı sıralarda iktidarı bize verecek, size yine
muhalefet verecek. Biz buraya, siz de oraya alıştınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yaylaya… Yaylaya… Yaylaya…
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına, Uşak
Milletvekili Nuri Uslu.
Sayın Uslu,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURİ USLU (Uşak)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim bütçe
kanununun 20’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, 2010 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinin hemen hemen
sonuna geliyoruz. 23’üncü dönem milletvekilleri olarak bizler üçüncü bütçeyi
görüşüyoruz. Bütçelere genel olarak bakıldığında, AK PARTİ hükûmetlerinin daha
önceki bütçelerinde olduğu gibi, 2010 yılı bütçesi de Türkiye'nin imkânlarını
azami derecede milletimizin istifadesine sunan, sosyal yönü güçlü, ülke ve
dünya gerçekleriyle örtüşen bir bütçedir. Sağlanan siyasi istikrar, sağlam
maliye politikaları ve yapısal reformlar sayesinde sosyal, gerçekçi ve denk
bütçelerle ekonomiyi yönetmeye devam ediyoruz.
1993-2002
döneminde ekonominin olumsuz devam eden makro göstergeleri AK PARTİ hükûmetleri
döneminde pozitif değerlere bürünmüştür. 1993-2002 döneminde yüzde 70’lerde
seyreden enflasyon 2009 Kasım ayı itibarıyla yüzde 5,5’lara düşmüştür. Ekonomi
yaklaşık altı buçuk yıl, yirmi yedi çeyrek sürekli büyümeye devam etmiştir.
2002 yılında yüzde 62,5 oranında olan faizler bugün tek hanelere düşmüştür.
İhracat 36 milyar dolardan 132 milyar dolarlara ulaşmıştır. Kamu net borç
stokunun millî gelire oranı 2001 yılında yüzde 66,3 iken bugün yüzde 29’lara,
30’lara düşmüştür.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görev zararlarının karşılanmasına ilişkin olarak
özellikle cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan kamu iktisadi teşekküllerinin
kalkınmaya ve istihdama çok katkısı olmuştur, sanayinin ve bazı sanat
dallarının gelişmesinde ve yaygınlaşmasında öncülük yapmışlardır 1980’li
yıllardan sonra yoğun bir şekilde amaç dışı kullanımlarla hep zarar
ettirilmişlerdir. Mevcut KİT kaynakları verimli kullanılamamış ve çarçur edilmiştir.
Şunu bilin ki milletimiz şunları hiçbir zaman unutmayacaktır: Milletimizin
gözlerinin içine baka baka uygulanan
popülist politikaları, “Verdimse ben verdim.” diyen sorumsuz
politikacıları, seçim otobüslerinin üzerine çıkıp “Size iki anahtar vereceğim.”
diyenleri, taban fiyat açıklamalarında “Ben 5 TL daha fazla veriyorum.”
diyenleri asla unutmayacaktır. Bu örnekleri daha da onlarca sıralayabilirim
ancak zamanım yok.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetlerinden önce yıllarca uygulanan
yalancı ve popülist politikalar milletimizin elindeki avucundakileri alıp
götürdüğü gibi, cumhuriyetimizin ilk yıllarında yapılan, milletimize Anadolu’da
sanayide ve hizmetlerde öncülük rolü oynayan tüm kamu iktisadi teşebbüslerinin
de zarar etmesine, batmasına ve buraların hükûmetlerin arpalıkları hâline
gelmesine sebep olmuşlardır.
Yine yıllarca
uygulanan yanlış politikalarla, Türk toplumunu oluşturan halk kitlelerinin
fakiri daha fakirleştirilmiş, zengini daha da zenginleştirilmiştir ancak AK
PARTİ hükûmetlerinin yönetim anlayışı farklıdır. Gerçekçi, denk bütçe
uygulamaları ve sosyal devlet anlayışıyla önce tüm halk kesimleri arasında
sosyal ve ekonomik haklarda eşitliğin sağlanmasına gayret göstermiştir. Biz
inanıyoruz ki, insanın komşusu aç ise kendisi mutlu olamaz. “İnsanı yaşat ki
devlet yaşasın.” Bu yönetim anlayışıyla, özellikle bazı KİT’lerimizde oluşan
görev zararları ödemesinin uygulamaları devam ettirilmektedir. 2002 yılı
öncesinde görev zararı, çoğunlukla finansman sıkıntısı çeken bir devlet
kurumunun ödemelerini ya da giderlerini hazinenin karşılayamaması nedeniyle
kamu bankalarının bu kurumlara borç vermesi ve bunun ödenememesi nedeniyle
doğan zararlardı. Söz konusu zararlara bankalarca hazinenin belirlediği oranlar
üzerinden faiz uygulanması sonucunda tutarlar büyümekte ve birkaç yıl içinde
devasa boyutlara ulaşmaktaydı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Uslu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NURİ USLU
(Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
2001 yılına
gelindiğinde alacaklarını hazineden tahsil edemeyen kamu bankalarının içine
girdikleri likidite sıkıntısı yönetilemez boyutlara ulaşmış ve bu durum
ekonomik krizi tetiklemiştir.
Bakınız, 2001
yılında devletin toplam geliri 39 katrilyon, sadece faize ödemesi gereken
miktar 41 katrilyondur.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Nereden çıkardın onu?
NURİ USLU
(Devamla) – Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinde hiçbir zaman olmamış, hatta Osmanlıda da olmamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri yıllarca ödenemeyen MEYAK
kesintilerini, KEY ödemelerini, batan bankaların 68 katrilyona varan
borçlarını…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Oo, çok salladın, çok salladın.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – O kitap sizin, o kitap.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yanlış kitap okuyorsun sen.
NURİ USLU
(Devamla) - …biz AK PARTİ olarak bunları ödedik. AK PARTİ kadroları olarak aziz
milletimizi ve memleketimizi seviyoruz. Ülkemizi ve milletimizi hak ettiği
yerlere ulaştırmak için iyi niyetlerle hizmet etmeye devam ediyoruz. 2010 mali
yılı bütçe kanununun ülkemize ve…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURİ USLU
(Devamla) - …milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uslu.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Varlı,
buyurun efendim.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: TÜİK son verilerine göre işsizlik oranında Adana, Şırnak ilinden
sonra ikinci sırada yer almaktadır. Bir dönemin zenginlik ile, fabrikaları ile
Türk filmlerine konu edilen Adana bu hâle yedi yıllık AKP hükûmetleri döneminde
düşürülmüştür. Kürsüye çıktığınızda insanlarımızı aldatmak uğruna her türlü
yanlış bilgileri verebiliyorsunuz. Türkiye’yi tozpembe bir ülke hâlinde
insanlarımıza sunmaya çalışıyorsunuz. Bu düşünceler kapsamında Adana’ya 2010
yılı yatırımları konusunda yeni katkılar sağlamayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Varlı.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2009
yılı içerisinde kaç özürlü yurttaşımız kamuda istihdam için işe alınmıştır,
2010 yılı içerisinde kaç özürlü yurttaşımızın alınması planlanmaktadır?
İkinci sorum:
2022 sayılı Yasa’ya göre özürlü aylığı alan yurttaşlarımızın bu aylıklarında
2010 yılı içerisinde bir iyileşme yapılması düşünülmekte midir?
Üçüncü sorum:
Adıyaman’da okul öncesi öğrenimde ciddi bir derslik açığı bulunmaktadır. Bunun
tamamlanması için hangi çalışmalar yapılacaktır? 2010 yılı içinde bu konuda
neler yapılması planlanmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
hâlen Türk Şeker AŞ’ye ait şeker fabrikalarının sahip olduğu arazi ve
stoklarındaki şeker miktarları ne kadardır?
Özelleştirme
bedellerinin arazi bedellerini dahi karşılamadığı yönündeki iddiaları
karşısında Hükûmetiniz hangi tedbirleri almış ya da almaktadır?
Bu fabrikaların
2008 ve 2009 yılı kâr/zarar durumları nasıldır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizin birçok
yerinde olduğu gibi Tokat ili Erbaa, Niksar, Turhal, Zile, Artova bölgelerinde
tarımsal arazilerin toplulaştırılması projesi ödenek olmadığından
bitirilememektedir. Çiftçi çok şikâyetçidir. Örneğin, Tokat ili Erbaa ilçesi
Karayaka bölgesindeki toplulaştırma dokuz yıldır yapılmasına rağmen son üç
senedir hiç ödenek aktarılmamıştır. Karayaka eski Belediye Başkanı Lütfi
Başaran biraz önce telefon ederek bu konunun dile getirilmesini istemiştir.
Toplulaştırmaya önümüzdeki yıl da ödenek ayırmayarak çiftçilere “Başka bahara
bitecek.” mi yoksa “Ödenek vereceğiz, bu yıl bitecek.” diyebilecek misiniz?
İkinci sorum
olarak: Tekel işçileri meydanlarda, kara, kışa, soğuğa, sıkılan gaza, soğuk
suya rağmen eylemlerine devam etmektedirler. Temsilcileri de sizinle Sayın
Bakan görüşmüşlerdir. Konuyu görüşüp Başbakana…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Özdemir, buyurun efendim.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: 2010 yılı bütçesinde öngörülen yüzde 18,2 oranında gelir artışının
büyük bir bölümünün vatandaşlarımızın ödeyeceği dolaylı vergilerden
karşılanması hedeflenmiştir. 2010 yılı bütçesinin açık vereceği ortadadır. Bu
durumda, vatandaşlarımızın zorunlu ihtiyaçlarından olan elektrik, doğal gaz,
telefon, un, şeker ve çaya 2010 yılında ne kadar zam yapacaksınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, Dışişleri Bakanı 2010 yılının AB yılı olacağını, bu
noktada da her ayın bir haftasını Meclisin AB için çalışmalara ayıracağından
bahsediyor. Bu bağlamda AB’ye uyum noktasında işçilerimize, memurlarımıza,
toplu sözleşmeli sendikal haklarını ne zaman vermeyi düşünüyorsunuz?
İki: AB gereğince
örgütlü toplumlar kapsamında memurlara, sendikalı memurlara bir ek ödeme
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Taner.
Evet, Sayın
Yıldız, az bir süremiz kalmış, buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Maliye
Bakanı burada olmadığı için sorumu bundan sonraki Maliye Bakanının burada
bulunduğu bir ortamda soracağım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yıldız.
Evet, Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum.
2010 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde görüş ve önerileriyle katkı veren
herkese öncelikle teşekkür ediyorum.
Tabii ki,
sorumluluk Hükûmetin sorumluluğudur. Maliye Bakanı olsun olmasın onun yerine
ben oturduğuma göre herhâlde cevap verecek durumum vardı. Keşke sorunuzu
sorsaydınız.
Şimdi sorulan
sorulara Maliye Bakanının yerine oturarak nasıl cevap verdiğimi özellikle
izlemenizi de rica ediyorum.
Şimdi özürlülerin
istihdamıyla ilgili sorulan soru: Bildiğiniz gibi değerli arkadaşlar, bizim
personel yasamıza göre kamuda çalıştırılan her memur için yüzde 3 oranında
özürlü istihdamı yapılması zorunludur ama bugüne kadar yapılan uygulamalarda,
yüzde 3 hesabına göre 50 bin dolayında özürlünün kamuda memur statüsünde
çalıştırılması gerekirken, bu sayı 10 bin dolayında. Demek ki biz 40 bine yakın
özürlü istihdamı yapamıyoruz. Bunun çok değişik sebepleri var. Örneğin
Türkiye’de en çok personel istihdam edilen yerlerden bir tanesi emniyet, bir
diğeri millî eğitimdir. Millî eğitimde ve emniyette özürlü vatandaşların
istihdam edilebilmelerinin sıkıntıları, sorunları var. Yeni kanun tasarısında
bu sorunu en iyi şekilde çözmek üzere formül geliştirdik, tasarıyı da inşallah
önümüzdeki hafta Bakanlar Kuruluna sunacağız, ondan sonra Genel Kurula gelince
burada Meclisin yasalaştırması çerçevesinde soruna çözüm getireceğiz. Bu, uzun
vadeli çözüm. Kısa vadeli çözüm, müzakeresi yapılan bütçe kanun tasarısında yer
alıyor. Özürlülere tahsis edilen kadro, genel kadro dışında tutulmuş ve
dolayısıyla bu alanda büyük bir rahatlık sağlanmıştır.
Bir diğer soru,
arazi toplulaştırmalarıyla ilgili sorulan soru. Bildiğiniz gibi bu konu Tarım
Bakanlığının görev alanına girmektedir ve Tarım Bakanlığımızın da bu alandaki
hizmetleri yürütebilmesi bakımından gerekli ödenek bütçe kanunuyla kendilerine
tahsis edilmiştir.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Bakanım, para yok, üç seneden beri 1 lira konmadı.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir diğer soru, Türk Şeker Fabrikaları Anonim
Şirketinin görev zararı, 5 milyar 949 milyon 850 bin TL olup Nahcivan Özerk
Cumhuriyeti’ne verilen şeker tutarından kaynaklanmaktadır bu miktar da. Bunu da
cevap olarak ifade etmek isterim.
Bir diğer soruda
“Avrupa Birliği müzakereleri sürecinde, 2010 yılının Avrupa yılı olacağı ve her
ayın bir haftasının, bu çerçevede etkinlikler sağlanacağına dönük, Dışişleri
Bakanının sözünden atıfla, memurlarla ilgili toplu görüşme yapacak mısınız?”
deniyor.
Değerli
milletvekilleri, memur sendikalarıyla ilgili çok güzel bir müzakere sürecini bu
sene yaşadık 15 Ağustos-30 Ağustos tarihleri arasında ve bu konuyu belli ölçüde
tartıştık, toplu sözleşmeli, grevli olabilir mi olamaz mı. Benim sendikalara
önerim: Bu konuyu ilk kez 2010 yılı içerisinde bir çalıştayda tartışalım, bu
konu tartışılmaya muhtaç, hem kamuda bu konuyla ilgili olanlar, sendikalar,
sivil toplum örgütleri ve üniversitenin bu konuyla ilgili kürsülerinde yetkin
akademisyenler bir çalıştay oluşturalım; çalıştayı da biz düzenleyelim,
Personel Başkanlığı olarak. Ve nitekim, Toplu Görüşme Protokolü’nde de yer
verdiğimiz gibi çalıştayın hazırlıkları tamamlanmıştır. İnşallah, Şubat 2010
yılında bu çalıştayı yapacak, konuyu orada enine boyuna tartışacağız.
Bir diğer konu
Tekel yaprak fabrikalarında çalışan işçilere ilişkin.
Bu konu hemen
hemen her madde kapsamında tartışılıyor. Ben arkadaşlarımla bu konuyla alakalı
olarak iki defa görüştüm.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sizden haber bekliyoruz Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – İki defa görüştüm. Bu konu başından bu yana
Hükûmetin gündeminde, Hükûmetin gündeminin dışında olan bir konu değil ama bir
kez daha buradan ifade ediyorum: Arkadaşlarımız Ankara’ya gelip gösteri yapmak
suretiyle duyarlılıklarını ortaya koymuşlardır, bunun ötesinde buradaki
davranışlarını sürdürmeleri kabul edilebilir bir durum değildir. Hükûmet,
imkânları ölçüsünde bunun müzakeresini yapıyor, inşallah bu konuyla alakalı
marjlar ne, ona ilişkin duruşunu da açıklayacak.
Diğer bir konu
muhtaç aylıkları, Sayın Köse soruyor.
31/12/2002
tarihinde 24,5 TL olan muhtaç aylığı 31/12/2009 tarihi itibarıyla 94,8 TL’ye
yükseltilmiştir. 2003-2009 dönemindeki nominal artış yüzde 287’dir. Aynı
dönemde enflasyon yüzde 94 dolayındadır. Dolayısıyla muhtaç aylıklarında
enflasyonun üzerinde artış sağlanmıştır.
31/12/2002’de
24,5 TL olan özürlü aylığı ise 284,5 TL’ye yükseltilmiştir. Artış oranı
2003-2009 döneminde yüzde 106 oranında gerçekleşmiştir.
Bu kıyaslamayı
yaptığınızda, imkânlarımızı da dikkate aldığınızda önemli ölçüde zam
yapıldığını herkes takdir edecektir diye düşünüyorum.
Diğer sorulara
yazılı cevap vereceğim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım Sayın Hamzaçebi.
Maddeyi
oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.53
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.09
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
21’inci maddeyi
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ KISIM
Kamu Personeline İlişkin Hükümler
Katsayılar, yurt
dışı aylıkları, ücret ve sözleşme ücreti
MADDE 21 – (1)
657 sayılı Kanunun 154 üncü maddesi uyarınca, 1/1/2010-30/6/2010 döneminde
aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık
tutarlara çevrilmesinde uygulanacak aylık katsayısı (0,057314), memuriyet taban
aylığı göstergesine uygulanacak taban aylığı katsayısı (0,76177), yan ödeme
katsayısı (0,018172) olarak uygulanır.
(2) 22/1/1990
tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin (c) bendi
uyarınca çalıştırılan sözleşmeli personelin ücret tavanı; 1/1/2010-30/6/2010
döneminde (3.008) Türk Lirası olarak uygulanır.
(3) Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından 2009 yılı Aralık ayına ilişkin olarak açıklanan
2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Endeksinin 2009 yılı Haziran ayı
endeksine göre değişim oranının yüzde 4,5’i aşması halinde, aşan kısmı telafi
edecek şekilde birinci ve ikinci fıkralarda yer alan katsayılar ile ücret
tavanını yeniden belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
(4) İdarelerin
yurt dışı kuruluşlarına dahil kadrolarında görev yapan Devlet memurlarının yurt
dışı aylıkları, yeni kurlar ve yeni emsaller tespit edilinceye kadar, 29/6/2009
tarihli ve 2009/15191 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre ödenir.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam.
Sayın Susam,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı
bütçe kanununun maddeleri üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada
bütçeyle ilgili konuşmalarımızı yaparken iktidar ve muhalefet olarak çeşitli
rakamlarla bütçeyle ilgili görüşlerimizi belirtiyoruz. İktidar partisi mensubu
arkadaşlarımız, Türkiye’de hiçbir problem olmadığını, her şeyin güllük
gülistanlık olduğunu, hatta verilerle ve rakamlarla konuşulduğunda gerçekten
Türkiye'nin çağ atladığını söyleyebilecek rakamları saymaya çalışıyorlar ve
ondan sonra da bu bütçeyle ilgili görevlerini yerine getirmiş olarak yerlerine
oturuyorlar. Biz de eleştirilerimizi yapıyoruz. Ama sonuç itibarıyla bu bütçe
niye tartışılıyor? Bir rutini yerine getirmek, her yıl Hükûmetin uygulayacağı
bütçenin bu Parlamentoda el kaldırılıp “Kabul edenler… Etmeyenler…” diye
görüşülmesi için mi yapılıyor, yoksa bu bütçeden beklentisi olan memurun,
emeklinin, işçinin, esnafın, sanayicinin, gencin ve özürlünün beklentilerine
cevap verebilmek için mi?
Biz, buradan, bu
bütçeyi kabul edip çıktığımızda, gittiğimiz köylerde, gittiğimiz kahvelerde,
gittiğimiz çarşılarda, sanayi sitelerinde, gittiğimiz organize sanayi
bölgelerinde, burada iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın anlattığı o
güler yüzlü tabloyu görebilecek miyiz? Bu anlattığınız tablolar orada var mı?
Değerli
arkadaşlar, bu bütçe çok açık bir şekilde şunu gösteriyor, çok fazla rakama,
ayrıntıya girmeden: Bu bütçe yatırım yapmayacak ama vergiyi artıracak. Bu işin
özeti bu. Yatırım yapmayacak, kısacak, vergiyi artıracak. Yani emeklinin maaşı
artmayacak arkadaşlar. Köylünün ürününün değeri ve onun aldığı diğer gelirler
artmayacak ama kullandığı mazotun değeri, parası artacak, ürününün değeri
artmayacak, kullandığı elektriğin parası artacak. Esnafın bir gelir artışı
olmayacak ama vergisi artacak. Bugün, Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı 3 milyon
köylü ve esnafın 2 milyon 100 bini
BAĞ-KUR’a primini ödeyememiş, borçlu durumda.
Değerli
arkadaşlar, bu insanlar, başta BAĞ-KUR primini ödeyip sağlık hizmeti alamayan
insanlardan yüzde 18 vergi artışı alacağınızı nasıl düşünüyorsunuz veya hangi
vicdana sığdırıyorsunuz? Bu kriz döneminde perişan olmuş, kepenk kapatmış,
bütün borçluluğunun son noktasına gelmiş, kredi kartlarını ödeyemez hâle
gelmiş, çeklerini ödeyemediği için hapishanelere girmiş insanlara daha dün yeni
kanunlarla yeni ödeme planları yapmayı bu Mecliste kabul etmedik mi? Peki,
böyle bir bütçe bu insanlara ne getirir, ne verir? Hiçbir şey vermeyeceği çok
açık.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Geçen bütçede de aynı şeyleri söylediniz.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, evet, geçen bütçe konuşmamda da aynı şeyleri
söyledim, bir daha söyleyeceğim.
Bu bütçe şunu
söylüyor: Bakın, üretimi teşvik etmiyorsunuz, ithalatı… Çünkü burada vergide
demişsiniz ki: İthalattan alınacak vergi oranlarındaki artış yüzde 30’lara
vuruyor. İktidar döneminizde yaptığınız iş şu: Üretimi 1,5 kat artırdınız,
ithalatı 3,4 kat artırdınız. Bu ülkede ithalat artıyorsa yerli sanayi yok
oluyor demektir. Bu ülkede ithalat artıyorsa bu ülkede işsizlik oluyor
demektir. Bu ülkenin ihracatını, ithalata dayalı bir ihracat hâline getirdiniz.
Böyle bir ekonomiyi nasıl bir övünme aracı yaparsınız? Bunu ancak herhâlde bu
rakamları doğru okumayan ve bu rakamları doğru değerlendirmeyen insanlar
yapabilir.
Değerli
arkadaşlar, bir arkadaşımız dedi ki: İşte “muhalefet geçen dönem bizimle yer
değişme konusunda, ‘Yer değiştireceğiz.’ dedi. Biz değiştirmedik, tekrar
buralardayız.” Bakın, bu halk size sekiz yıl iktidar verdi. Ne kadar devam eder
bilemiyorum ama sekiz yıllık iktidar dönemini doğru kullanmadınız. Bir siyasi
partiye verilebilecek en önemli süreçtir. Bunu ekonomide o kadar kötü
kullandınız ki bu süreç sonuç itibarıyla savunamayacağınız bir süreç hâline
geldi ve işi siyaseten, ekonomiyi konuşturmadan, gündemi siyaset platformuna
aktarmaya çalışarak ülkede siyasi bir gerginlik yarattınız. Bugün yapmak
istediğiniz tüm siyasi hamlelerde ciddi olarak ülkeyi gerginlik noktasına
götürüyorsunuz.
Açılımınıza
“demokratik” diyorsunuz ama demokrasiyle ilintili olmayan, son on gün
içerisinde size birkaç tane örnek vereyim:
Hakkını arayan
Tekel işçisine biber gazı sıkmak, onu savunmak için orada bulunan
milletvekiline biber gazı sıkmak, hangi demokratın yapabileceği davranıştır?
Demir yolu
işçisine grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı için bir günlük demokratik
hakkını kullanan insanları işten atıp o insanları işsiz bırakmak hangi
demokratlıktır?
İstanbul
Büyükşehir Belediyesinde itfaiye işçilerinin işine son verip, taşeron firmaya
itfaiye işlerini ihale edip, o insanları su sıkarak haklı eylemlerinde
susturmaya çalışmak hangi demokratlıktır?
Yargıda ve başka
konularda yaptığınız uygulamalar hangi noktadadır?
İnsanlar
Türkiye’de yargıya güvenmeme noktasına gelmişlerdir. Dün, bir ordu görevlisinin
eşinin feryatlarını dinleyin. Onun söylediği söz, bir insanın yargıya
güvenmeyip gidip yargıda yargılanıp cezasını çekme… Ben, cezasının olmadığına
vicdanen inanıyorum ama yargı konusunda yorum yapmamak için söylüyorum. Bir
insanın intiharı seçmesinin getirdiği yargı üzerindeki baskınız, Türkiye’de
görülmemiş bir “yargıya iktidar müdahalesi”dir.
Değerli
arkadaşlar, demokratlıktan uzak bir yönetim sergiliyorsunuz ve ekonomideki
başarısızlığınızı siyaseten unutturmaya çalışıyorsunuz. Sığındığınız tek şey:
Bu iktidarın bir şeyler yapmak isteyip önüne engel çıkartıldığı noktasında
kamuoyunu farklı noktada düşündürmeye çalışıyorsunuz.
Sekiz yıldır
iktidardasınız. İstediğiniz kanunu bu çoğunlukla yapabilirdiniz, istediğiniz
kadroyu kurabilirdiniz ki kurdunuz. Öyle bir kadrolaşma yaptınız ki bu
yaptığınız kadrolaşma, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş kadrolaşmadır.
Bu kadrolaşma nedeniyle artık bakanlıklarınıza iş yapmaya gelen belediye
başkanlarına, büyükşehir belediye başkanlarına bile randevu vermemek, randevulu
geldiği toplantılarına “Buyur, şurada kenarda otur.” demek durumunda
kalıyorsunuz.
Birçok bakanlıkta
geçici kadrolarla bakanlığınızı idare ediyorsunuz. Buradan çıkardığınız,
“Objektif kriterlerle eleman alacağız.” dediğiniz kanunları yönetmelikle
değiştirip o yönetmeliklerde keyfî uygulamalara giriyorsunuz. Ondan sonra da
“Biz demokratik…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ TEMÜR
(Giresun) – Laik…
BAŞKAN – Sayın
Susam, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
EYÜP AYAR
(Kocaeli) – Hukuk devleti…
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – “Biz demokratiğiz.” diyorsunuz.
Evet, biz laik
olmaktan onur duyarız, sosyal olmaktan onur duyarız, demokrat olmaktan onur
duyarız! [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!), “Darbeciliği mi?“ sesi]
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Tamamını söyle, başını söyledin.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Biz darbeciliğe karşı mücadele etmeyi… Partimizin tarihini
okursanız rahatlıkla görürsünüz.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Teşvik etmeyin.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Ama darbelere karşı alkış tutup bugün iktidar olan sizlersiniz. Biz
hiçbir zaman darbeci olmadık.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Hiç alakası yok. Yok, yok, olmadı, bu olmadı.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Onun için, darbeler sizin övündüğünüz, arkasına sığındığınız, oy
verdiğiniz şeylerdir. 82 Anayasası’na, darbeci anayasasına “hayır” oyu veren
onurlu, Cumhuriyet Halk Partili birçok milletvekili burada vardır, ben de
onlardan bir tanesiyim. Darbelere biz hep karşı çıktık. [AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar (!)]
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Bravo!
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Onun için, hiçbir zaman darbeci olamayız ama darbe arkasına
sığınıp, bugün Türkiye’de darbe tehlikesi yokken, kendi başarısızlığını
unutturmaya çalışan, halkı kandırmaya çalışan, orduyu yıpratmaya çalışan
insanlara da verilecek çok cevap vardır!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Yok, olmadı, bu da olmadı.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Susam, teşekkür ediyorum.
Sayın Susam, şunu
da istirham ediyorum: Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
bulunan hiç kimsenin darbecileri alkışlamak diye ne bir sorumluluğu vardır ne
de böyle, alkışlayan insanların burada yeri vardır. O husustaki sözünüzü
lütfen…
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – “Darbeci” diye müdahale eden milletvekilinize söyleyecektiniz Sayın
Meclis Başkanı!
BAŞKAN – Hayır,
hayır, şunu diyorum: Sizin için de geçerlidir, diğerleri için de geçerlidir,
onun için söylüyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde darbecilere yer yoktur.
Manisa
Milletvekilimiz Sayın Mustafa Enöz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi bu vesileyle
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, tasarının 21’inci maddesi 657 sayılı Kanun’un 154’üncü maddesi
uyarınca aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge
rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde uygulanacak kat sayıları belirleyen
maddedir. Yani, bir anlamıyla da memurlarımızın ne kadar maaş alacaklarının
hesap edilmesini düzenleyen bir maddedir.
Değerli
arkadaşlar, günümüzde memurlarımızın nasıl zorluklarla geçimlerini temin etmeye
çalıştıklarını hepimiz bilmekteyiz. Memurlarımız hak ettikleri ücreti bir türlü
alamamakta, çoğu açlık sınırının altında geçimlerini temin etmeye çalışmaktadırlar.
Ama memurlarımız seslerini bir türlü Hükûmete maalesef duyuramamaktadır.
2009 yılı bütçesi
ve hedefleri allak bullak olmuştur. Hükûmetin, 2010 yılı için memurların
ekonomik sorunlarını biraz olsun hafifletecek bir hedefi de bulunmamaktadır.
Hükûmetin ekonomi politikaları ve planlarına baktığımızda, memurun haklarını
ilerletmek, alım gücünü yükseltmek, krizin vatandaşlarımız üzerindeki olumsuz
etkilerini yok etmek gibi bir amacı olmadığı görülmektedir. Bu durumda
iktidarın ekonomik krizin faturasını memurlara ve dar gelirlilere çıkaracağı bellidir.
Değerli
milletvekilleri, ülke ekonomisindeki olumsuzlukların en büyük etkisi istihdam
üzerinde yaşanmıştır. Vatandaşlarımızın birincil önceliği, işsizlik, açlık ve
yoksulluk hâline gelmiştir. Halk yardımlarla ayakta durmaya çalışmakta, yerel
idareler asli görevleri olan yol, altyapı, ulaşım, imar, park- bahçe gibi
hizmetlerden vazgeçmekte, bunların yerine dağıtmayı tercih etmektedir. İşsizlik
çığ gibi büyürken, zorunlu harcama kalemleri açıklanan enflasyon oranlarının 2
katından fazla zamlanırken, yardıma muhtaç vatandaşlar listesine, yetersiz maaş
ve düşük maaş artışı nedeniyle memur, işçi, asgari ücretli ve emeklilerimiz de
eklenmektedir.
Ülkemiz
ekonomisinin ortalama yüzde 6 büyüdüğü yıllarda büyümeden pay verilmeyen memur,
işçi, asgari ücretli ve emeklilerimize şimdi de ekonomik kriz gerekçe
gösterilerek reel anlamda sıfır maaş artışı yapılması anlaşılmaz ve kabul
edilemez bir durumdur. Milletimizin her kesimi bu olumsuz şartlar altında
yaşamaya mahkûm edilirken devletimizin elindeki kuruluşların haraç mezat
satılarak özelleştirilmesi ve bu kuruluşlarda çalışan kamu görevlilerinin
yaşadığı mağduriyetler de ülkemizde son yıllarda gördüğümüz
olumsuzluklardandır. Kriz öncesi dönemde cari açığın, kriz döneminde ise bütçe
açığının yıllık 40 milyar doları bulması özelleştirmelerin ekonomiye olan
etkisinin sorgulanmasının gerektiğinin en büyük ispatıdır.
Değerli
milletvekilleri, adam kayırma, kurumlar arası ayrımcılık, sözleşmeli statüde
istihdamın artması gibi sorunlar, kamu çalışanlarının bütün gayretine rağmen
kamu hizmetlerinin istenilen ölçüde etkin olmasını maalesef engellemektedir.
Ülkemizde bütün bunlar olup biterken gündemin değiştirilerek vatandaşlarımızın
kısır ve tehlikeli bir tartışma ortamına çekilmesini olumsuzlukların gizlenmesi
gayreti olarak görüyoruz.
Kamu-Sen’in
yaptığı hesaplamalara göre, yoksulluk sınırı 2.804 Türk lirası, memurun
ortalama maaşı 1.321 Türk lirası, 4 kişilik bir ailenin asgari geçim haddi
2.804,10 Türk lirası, çalışan tek kişinin açlık sınırının da 1.075 TL olduğunu
tespit etmiştir. Ancak buna karşılık ülkemizde memurların ortalama maaşı ise
1.321,2 Türk lirasıdır. Ülkemizde 4 kişilik bir ailenin aylık gıda giderleri
608 Türk lirası, barınma harcamaları toplamı ise 1.071 lira olarak tahmin
edilmiştir. Yapılan araştırmada 4 kişilik bir ailenin ortalama 1.312 Türk
lirası ücret aldığını düşündüğümüzde, bir memurun ailesi için yaptığı gıda
harcaması maaşının yüzde 45,69’unu oluşturmaktadır.
Türkiye
İstatistik Kurumu verilerinde bulunan konut gideri, ortalama maaşın yüzde
35,4’üne denk gelmektedir. Buna göre bir memur, ortalama maaşının yüzde
81,09’unu yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorunda kalmaktadır,
diğer ihtiyaçları için ise maaşının yüzde 18,91’iyle yetinmek zorundadır.
Anayasa’mızın
2’nci maddesinde yer alan sosyal devlet ilkesi, hükûmetin çalışanlara insanlık
onuruna uygun bir hayat düzeyi sağlamasını öngörmektedir. Ancak Hükûmet,
Anayasa’mızın öngördüğü sosyal devlet ilkesini görmezlikten gelerek memuru
ezmektedir. Memura, 2010 yılı maaş artışı olarak Maliye Bakanlığının öngördüğü
enflasyonun altında bir ücret artışı yapılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, kamu çalışanlarına bugün çok değişik kadrolar verilerek görev
yaptırılmaktadır. Aynı iş yerinde aynı işi yapan kamu çalışanları bile değişik
kadrolarda çalıştırılmakta, değişik özlük haklarına sahip bulunmaktadırlar.
4/C, 4/B, kadro karşılığı sözleşmeli, kadrolu, geçici işçi, taşeron
şirketlerden görevlendirilenler, güvenlik şirketlerinden görevlendirilenler, bunların
hepsi kamu görevi yapmakta ve değişik özlük haklarıyla çalışmaktadırlar.
Değerli
arkadaşlar, sistem, özellikle AKP Hükûmetleri döneminde tamamen bozulmuş, iş
yerlerinde çalışma huzuru ve barışı kaçmıştır. Şunu özellikle belirtmek
istiyorum: AKP hükûmetleri döneminde kamu personel reformunun mutlaka
yapılacağı belirtiliyordu, ancak maalesef, bu, bugüne kadar yapılmadı. Mutlaka
çıkartılması gereken kamu personel yasası çıkartılmalıdır. Bunun yerine, AKP
hükûmetleri döneminde akıl almaz şekilde memur kıyımına gidilmiş, kendileri
gibi düşünmeyen veya kendi yandaşı sendikaya üye olmayan memurlar sürgün
edilmişler, yetkileri elinden alınmış veya yerleri değiştirilmiştir; çalışanlar
iş güvencesinden yoksun bırakılarak çalıştığı şirketin kölesi hâline getirilmiştir.
Denetleyicilikten yoksun bir devlet anlayışı içerisinde, sosyal devlet
ilkesinden uzaklaşarak çalışanların sömürülmesine göz yummaktadırlar.
Memurlar
sendikalarının Hükûmet ile toplu görüşme yapmalarında, siyasi iradenin isteksiz
ve katı tutumu, sorunların masada tam olarak tartışılmasını dahi
engellemektedir. Memur sendikalarının siyasi otoriteye karşı yaptırım gücü
bulunmamaktadır. Yasamızda, memur sendikalarının, kamu işveren tarafıyla
uzlaşma aramaya ve gerçek anlamda pazarlık yapmaya sevk edecek bir mekanizma
bulunmamaktadır.
Toplumsal hayatta
meydana gelen değişim, endüstri ilişkilerindeki gelişme ve demokrasi
anlayışındaki ilerleme artık ülkemizdeki kamu görevlileri için de toplu
pazarlık, toplu sözleşme ve grev hakkının söz konusu olması gerektiğini ortaya
koymaktadır. Sayın Başbakanı sözünü tutmaya, kamu görevlileri için toplu
sözleşme ve grev hakkını içeren yasal düzenlemeleri bir an önce yapmaya davet
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, biliyorsunuz 4/C’ye geçirilmek istenen Yaprak Tütün işçileri
hak arama mücadelesinin bugün onuncu gününü yaşıyorlar ve çeşitli illerden
gelen büyük kalabalıklar çok perişan
hâlde bekleşiyorlar, Hükûmetten bir ses ve bir nefes bekliyorlar ancak bu ses
ve nefes bugüne kadar maalesef gelmemiştir.
Bakın, ben size
bugünün Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın 17 Mart 2001 tarihinde
Ankara’da yapılan tütün üreticileri ve tütün işçilerinin düzenlediği toplantıda
yapmış olduğu konuşmadan bir bölümü size aynen okuyorum, Sayın Bülent Arınç, o
gün ana muhalefet partisi olan Fazilet Partisinin Grup Başkan Vekili ve aynen şöyle diyor: “Ben ana muhalefet partisi
olarak buraya 10 tane arkadaşımla geldim. Diyarbakır, Batman, Muş, Malatya,
Adıyaman diğer milletvekili arkadaşlarım, size söz veriyoruz, Tekelin
özelleştirilmesi konusunda üreticinin zararına olan hiçbir şeyi kabul
etmeyeceğiz ve bunun mücadelesini sonuna kadar bu Parlamentoda vereceğiz...”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Enöz, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
MUSTAFA ENÖZ
(Devamla) – “…bu haklı taleplerinize tercüman olacağız. Ama lütfen bu tepki
burada kalmasın. Şimdi kapalı bir salondayız ve sıcağın altındayız. Meydanlara
gelin, sizin en önünüzde, sizinle birlikte gerekirse polisten cop yemek de
dâhil sizin meselenizi haykıracağız.” diyor Sayın Bülent Arınç. Konuşma aynen
böyle bitiyor değerli milletvekilleri.
İşçilerle beraber
cop yemeyi göze alanların şimdi iktidardayken işçilerin coplanmasını, tazyikli
su sıkılmasını, biber gazı yemesini kılları kıpırdamadan seyretmeleri
manidardır. Bu, işçiye yapılan bir bakış açısının ifadesidir diyorum ve yoruma
gerek olmadığını düşünüyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Enöz.
Şahsı adına
Bitlis Milletvekili Cemal Taşar.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CEMAL TAŞAR
(Bitlis)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde milletimizin hür
iradesi ve umudu olarak iktidara gelmiştir. Yapmış olduğu icraatlarla 2004
yerel seçim, 2007 genel seçim ve 2009 yerel seçimlerinde milletimizin
İktidarımıza güvenini tazelemiş, böylece “Durmak yok, yola devam.” mesajı
halkımızın bize verdiği bir parola olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, her alanda gelişmeyi, değişimi, demokratikleşmeyi,
sivilleşmeyi, Avrupa Birliğiyle entegrasyonu, küreselleşen dünyanın yönlendiren
aktörü, içte ve dışta saygınlığın en üst düzeye çıkması bizim İktidarımızda
olmuştur. Böylece, İktidarımıza 8’inci bütçenin hazırlanması da nasip olmuştur.
İnşallah nice 8’inci bütçeleri de hazırlayacağız halkımızın iradesiyle,
isteğiyle.
Hükûmetlerimizin
geçmişte yaptığı bütçeyle milletimizin öncelikli ihtiyaçları göz önünde
bulundurulmuş, halkımızın hayat standardı yükseltilmiş, refah ve huzuru için
çalışılmıştır. Geçmişteki hizmetler gelecek için de bir gösterge olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ’nin iktidara gelişi Türkiye için bir şans olmuştur.
2002’de iktidara geldiğimizde umudu tükenen bir ülke vardı karşımızda. İnançla,
heyecanla devraldığımız iktidarla, ülkemizde geçmişte hayal edilemeyen
hizmetlere imza attık. Neler mi?
Millî gelirimizi
230 milyar dolardan 750 milyar doların üzerine çıkardık. Kişi başına düşen
millî geliri 3.500 dolardan 10 bin doların üstüne çıkardık. Nereden nereye
IMF’yle olan borcumuzu üçte 1’e indirdik. Enflasyon canavarını yendik, yüzde
30’lardan yüzde 5’lere indirdik. Yıllık ihracatımızı 36 milyar dolardan 130
milyar doların üzerine çıkardık. Memurumuzu, işçimizi, emeklimizi enflasyona
ezdirmedik.
Müteahhitlikte
dünya 3’üncüsü olduk. TOKİ’nin 500 bine yakın konut yaparak vatandaşlarımızı ev
sahibi yapması, onları sıcak bir yuvaya kavuşturmasını sağladık. Altmış beş yaş
aylıklarını 25 TL’den 77 TL’ye çıkardık. Esnaf kredileri 20 kat artırıldı.
Esnaf ve Sanatkâra Destek Kredisi Programı çerçevesinde sıfır faizli can suyu
kredisi verildi.
Ziraat Bankasının
çiftçimize kredi desteği 6,5 milyara çıkartılmış, bu sayede çiftçimiz
rahatlamış, ülkemizin can damarı tarım ayağa kaldırılmıştır. Tarım ve
hayvancılık desteği 3 kat artırıldı. Çiftçimizin 1,5 milyar faiz borcunu
ödedik, sildik. Çiftçimize ilk mazot desteğini biz verdik. Tarım ürünleri
ihracatını 2,5 kat artırdık. Faizler hızla düştü, yüzde 44’lerde devam eden
faizler bugün yüzde 9’lara kadar gerilemiştir.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Vekilim, bir de çiftçiden kestiklerinizi söyleseniz!
CEMAL TAŞAR
(Devamla) – Özürlüleri başımızın tacı kabul ettik. Özürlü maaşlarını 25 TL’den
250 TL’ye çıkardık ve yüzde 855’le rekor artış sağladık. Özürlü maaşlarını bir
ayda bağladık, iki yıl bekletmiyoruz artık. Özürlü evladına evinde bakan aileye
de 500 TL yardım sağladık.
Halkımıza dedik:
“Sağlığınız bize emanet.” Sağlık hizmetlerinde yeni bir dönem başlattık. İlaçta
yüzde 80’lere varan indirimler yaptık. Hastanelerde rehin kalma dönemi ortadan
kaldırıldı. “Sağlık insan hakkıdır.” dedik. Hiç kimseyi sağlıktan mahrum
bırakmadık. Bir türlü gerçekleşmeyen genel sağlık sigortasını hayata geçirdik,
tüm vatandaşları hatta vatansızları ve sığınmacıları da sağlık kapsamına aldık.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Eczacılar muhasebeci oldu!
CEMAL TAŞAR
(Devamla) - Eğitimde ülkemize çağ atlattık. Fiziki altyapı, teknolojik altyapı,
müfredat, okullaşma oranıyla Türkiye’de çığır açtık. Her ilimize bir üniversite
kurduk. Halkımızın hayallerini gerçekleştirdik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Taşar, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
CEMAL TAŞAR
(Devamla) – Yetmiş altı senede 66 bin kilometre yol yapılmışken, İktidarımız
döneminde 11 bin kilometre duble yol yaptık.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Yalandan kim ölmüş?
CEMAL TAŞAR
(Devamla) - Yüzyılın projesi Marmaray’da geri sayım başladı.
Köylerimizin
yolları asfaltlandı. Köylerimiz içme suyuna kavuşturuldu.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Metre metre hesaplayalım. Kaç kilometre yol yaptınız?
CEMAL TAŞAR
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, AK PARTİ İktidarında yapılanlar tabii burada
beş dakikada saymakla bitmez, bunlar sadece birkaçı. Ama halkımız şuna
inanıyor: Bütçede belirtilen her kuruşun milletçe kullanılacağına inanıyor.
Onun için AK PARTİ’yi iktidar ediyor.
Sözlerime son
verirken, 2010 yılı bütçe çalışmalarında başta yüce Meclisin değerli üyeleri
olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyor, bu bütçenin ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Taşar.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Yüreğiniz yetiyorsa metre metre hesaplayalım. Kaç kilometre
yol yaptınız?
BAŞKAN -
Saygıdeğer arkadaşlarım, siz konuşurken size böyle hitap edilse siz hoşnut
oluyor musunuz? Lütfen yani… İstirham ediyorum.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, biz konuşurken laf atanlara da aynı muameleyi
yapın.
BAŞKAN - Aynı
muameleyi yapıyorum Sayın Bakan.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Yapmıyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Akcan, istirham ederim.
Ne diyelim? Laf
atıyorsunuz iyi mi yaptınız diyelim?
Sayın Murat
Yıldırım, Çorum Milletvekili, şahsı adına.
Buyurun Sayın
Yıldırım. (AK PARTİ sıralarında alkışlar)
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın
başlangıcında, ülkemizde son dönemde meydana gelen hadiselerin masum
olmadığının altını çizmek istiyorum. Devletimiz önemli adımlar atmaktadır.
Demokrasinin tesis edileceği, özgürlüklerin, insan haklarının en üst seviyede
gerçekleşeceği büyük Türkiye’nin yolu bu Meclisten geçer.
Bir ülkenin
gelişmesi, büyümesi, ileri çıkması ülke içerisindeki barışın, demokrasinin
tesisiyle mümkündür. Bunların olmadığı bir memleketin ileri gitmesi, dünya
devletleriyle yarışta öne çıkması mümkün olmayacaktır.
Bu sebeple, tüm
milletimizi terörle önü kesilmeye çalışılan demokratik süreç, insan hakları ve
özgürlükler konusunda sağduyuya davet ediyorum. Bütün problemlerin çözümünün
tek adresi, milletin Meclisidir. Bunun dışında oluşturulacak yön ve yöntemlerin
bu millete sırt dönmek olacağı bilinmelidir.
Süreç içerisinde
kimsenin tasvip etmediği birtakım olaylar olmaktadır. Hükûmetimizin gerekli
tedbirleri en üst seviyede alacağına, güvenlik birimlerinin de olayların
arkasındaki aktörleri bir an önce ortaya çıkaracağına inancımız tamdır.
Ülkenin
gelişmesinin, yükselmesinin, dönüşmesinin önünde set olanlar; demokrasiye,
insan haklarına, özgürlüklere pusu kuranlar adalete hesap vermelidirler.
Bunlar, demokratik bir ülkenin olmazsa olmazlarıdır.
Millete rağmen
hiçbir şey olmaz. Büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin esası hepimiziz. Hepimiz el ele
verip, büyük Türkiye için çalışmalıyız. Bugün bütün dünya görmektedir ki,
Türkiye her alanda büyümektedir. Bu da hepimizi memnun etmelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, üzerinde söz almış bulunduğum 21’inci madde, kamu
çalışanlarımızı direkt ilgilendiriyor; onların katsayılarını, yurt dışı
aylıklarını ve ücretlerini belirleyen bir maddedir.
AK PARTİ İktidarı
öncesinde memurlar enflasyon altında ezilmiş, unutulmuş, hatta maaşlarını alıp
almayacakları belirsiz bir hâle gelmiş durumdaydılar. 2002 yılında en düşük
devlet memuru maaşı 392 lirayken şu anda 1.218 liradır. 2002-2009 arasındaki
enflasyon artışı toplamda yüzde 93,2 iken en düşük devlet memuru maaşı yüzde
188 artmıştır; aradaki fark yüzde 94,8’dir yani artış enflasyonun 2 katından
daha fazladır. 2002 yılında en düşük devlet memuru maaşıyla 2.438 kilovat
elektrik satın alınabilirken bugün 4.608 kilovat elektrik satın
alınabilmektedir. 2002 yılında en düşük devlet memuru maaşıyla 382 kilogram
makarna satın alınabilirken bugün 630 kilogram makarna satın alınabilmektedir. Bunun
gibi örnekleri onlarca, yüzlerce çoğaltabiliriz.
Kasım sonu
itibarıyla enflasyon oranı yüzde 5,96’dır, memur maaşlarında yapılan artış ise
yüzde 8,7’dir. Hükûmetimiz döneminde memurlarımız hiçbir zaman enflasyona
ezdirilmemiştir. 21’inci maddenin 3’üncü fıkrasında belirtildiği gibi enflasyon
oranının memur maaş artışını geçmesi hâlinde aradaki farkı telafiye Bakanlar
Kurulu yetkili kılınmaktadır. Bu madde memur maaş artışlarının enflasyonun
altında kalmayacağının garantisidir. Artışın bundan önce olduğu gibi bundan
sonra da Hükûmet tarafından ihtiyaç hâlinde uygulamaya konulacağına inanıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesi kamu görevlilerini gözeten bir
bütçedir. Gönül daha fazlasını istemektedir. AK PARTİ İktidarının bugüne kadar
verdiği sınav bundan sonrasının daha iyi olacağının göstergesidir. Bugün, AB
ülkelerinde kamu görevlileri yüzde 3,7 artış beklerken hükûmetler kriz
sebebiyle maaşları dondurma kararı almaktadırlar. Hatta İrlanda ve Litvanya
başta olmak üzere bazı ülkeler memur maaşlarında kesintiye bile gitmektedirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yıldırım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MURAT YILDIRIM
(Devamla) - Bizde ise krize rağmen 2010 yılında memurlarımıza Ocak ayında yüzde
2,5 ve Temmuzda ise yüzde 2,5 artış sağlanacaktır. Dünyanın ekonomik krizi en
üst seviyede yaşadığı bir dönemde memurunu enflasyona ezdirmeyen bir hükûmet ve
o hükûmetin hazırladığı bütçe takdire şayandır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünya son altmış yılın en büyük krizini yaşarken
memurunu, işçisini, çiftçisini gözeten, sosyal yönü güçlü, dar gelirliyi eski
hükûmetler gibi enflasyona ezdirmeyen, IMF politikalarına terk etmeyen bir
bütçe yapan, başta Sayın Başbakanımız ve Hükûmet üyelerine teşekkür ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldırım.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2010
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesinde kaç kişinin işe
alınacağı konusunda bir netlik bulunamamaktadır. 2010 yılı içerisinde kadrolu olarak
kamuya yeni alınacak çalışan sayısı kaç olacaktır?
İkinci sorum:
Atatürk Barajı üzerine kurulacak olan ve Adıyaman-Diyarbakır arası ulaşımı
sağlayacak Nissibi Köprüsü’nün yapım çalışmaları hangi aşamadadır? 2010 yılı
içerisinde bu konuda ne kadarlık bir ödenek ayrılmıştır? Bu köprünün ne zaman
bitirilmesi beklenmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Köse.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
illerimizin millî gelire katkıları ve millî gelirden aldıkları paylar açısından
bir değerlendirme yapıldığında, 2008 ve 2009 yıllarında gelir fazlası veren
iller ve gelir eksiği veren iller hangileridir? Bu açıdan veriler
değerlendirildiğinde, İktidarınız döneminde bazı illere pozitif ayrımcılık
yapıldığı iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kütahya ilinin İktidarınız
döneminde verilmeyen haklarının 2010 bütçesinde telafisi sağlanabilecek midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Bakan, son günlerde basında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a
karşı bir suikast girişimi olduğuna ve bununla ilgili olarak da 2 subayın
gözaltına alındığı, daha sonra da savcılıkta serbest bırakıldığına dair
haberler okumaktayız. Haberler üzerine Sayın Başbakana da soru sorulmuş, Sayın
Başbakan da “Vahim bir süreç.” ifadesini kullanmıştır. Bugün Genelkurmaydan
yapılan bir açıklamada bütün bu haberler reddedilerek olayın askerî bilgileri
sızdıran bir personelin takibiyle ilgili olduğu açıklanmıştır. Eğer Sayın
Başbakan Yardımcısına karşı böyle bir suikast girişimi varsa, bu gerçekten
vahim bir durumdur. Bu konuyla ilgili neden olağanüstü bir Bakanlar Kurulu
toplanıp bu konunun topluma açıklanmadığını; diğer taraftan basında çıkan bu
yalan haberlerle ilgili neden bir tedbir alınmadığını ve bu konunun Türkiye’yi
tehlikeli ve vahim bir sürece sürüklediğine inanıyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Orhan…
AHMET ORHAN
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birçok memurumuz,
şu anda bu soruyla verilecek cevabı beklemekte. Sayın Bakana bu sorumu
yöneltiyorum: Geçtiğimiz günlerde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda
değişiklik öngören uzman maaşlarının eşitlenmesiyle ilgili kanun tasarısının
kasım ayının sonunda Meclise sunulacağı açıklanmıştı. Son durum nedir? Hangi
uzmanlıklar tasarıya dâhil edilmiştir? Bu kapsamda tüm kariyer uzmanlıklarının
düzenlendiği doğru mudur?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Orhan.
Sayın Bukan…
AHMET BUKAN
(Çankırı) – Sayın Bakanım, AKP’li konuşmacı arkadaşlar, 2010 yılı bütçesinden,
denk bütçeden bahsetmektedirler. 2009 yılı bütçesinde 63 milyar TL açık tahmin
ediliyor. 2010 yılı bütçesinde 50 milyar açık öngörülüyor. Açık veren bütçeler
nasıl denk bütçe oluyor, lütfen bunu izah eder misiniz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Akkuş…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; dünkü gazetelerde 2004’ten itibaren
trafiğe çıkan araçlardan geriye dönük olarak taşıt vergisine ek vergi alınacağı
belirtilmektedir. Müflis tüccarın eski defterleri açması anlayışıyla istenen bu
vergiyi nasıl karşılıyorsunuz?
İki: Doğal gaza
2010 yılında yüzde 25 zam yapılacağına ihtiyaç duyulacağı Enerji Bakanı
tarafından açıklanmıştı. Sabah oturumunda -tabii, diğer Bakan varken olmuştu bu
iş- bir soruya verdiğiniz cevapta “Akaryakıt ve doğal gaz zammı otomatik olarak
değişiyor, bizim bir dahlimiz yok.” demiştiniz. Yüzde 25 zam yapılacağının
belirtilmesi bir tenakuz değil mi? Bu zamlar neden kaynaklanıyor, açıklar
mısınız?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Öztürk…
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir
önceki maddeyle ilgili… Ne yazık ki yetişebildiğimiz soruyu sormaya çalışalım.
Özelleştirme ile cumhuriyetin kazanımlarını bir bir elden çıkardınız. Buna
bağlı olarak görev zararlarının azalması gerekmez mi? Ancak, 2008 yılının on
bir ayında 8,6 milyar lira olan görev zararları 2009 yılının aynı döneminde
yüzde 74,4 oranında artarak 14,9 milyar liraya çıkmıştır. Bir taraftan satarken
diğer taraftan görev zararlarını artırmayı nasıl başardınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, soruları zamanım ölçüsünde cevaplamaya çalışacağım.
“Kaç kadroya kaç
kişi alınacak?” diye somut bir soru vardı Sayın Köse tarafından yöneltilmiş.
Toplam 85 bin 80 kişi 2010 yılında istihdam edilecek.
Ama bunun
öncesinde, burada konuşma yapan arkadaşlarımızdan bir tanesinin, ekonomideki
başarısızlıkları gizlemek amacıyla yargıya, kamunun veya devletin diğer
organlarına müdahale edildiği yönündeki değerlendirmeleri vardı. Bunları
gerçekten nesnellikten uzak, özel yaklaşımlar içerisinde, dayanağı bulunmayan
değerlendirmeler olarak niteliyorum. Bunu ifade etmek isterim.
Diğer bir soru,
işte, gazetelere yansıyan, bir bakanımıza yönelik, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcımıza yönelik olduğu şeklindeki değerlendirmeler çerçevesinde, niye
olağanüstü Bakanlar Kurulu toplanmadı?
Arkadaşlar,
Bakanlar Kurulu bizim İktidarımız döneminde her hafta toplanıyor. Bakanlar
Kurulunun toplanması Türkiye’de yedi yıldır haber konusu olmaz, ama yedi yıldan
önce Türkiye’de Bakanlar Kurulunun toplanması haber konusu olurdu. Çünkü, ne
zaman toplanacağı belli değildi.
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Bakanım, onu sormadım…
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir dakika, bir dakika; geliyorum.
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Başbakan Yardımcısına karşı bir girişim varsa, bu ciddi bir iştir.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir saniye müsaade ederseniz, geliyorum.
BAŞKAN – Sayın
İnan…
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani, Bakanlar Kurulunun ne zaman olağanüstü
toplanacağını elbette ki Bakanlar Kurulu takdir eder. Ama, biz bu konuyu…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Niye sulandırıyorsunuz bunu? Ciddi ciddi cevap vermek işinize
gelmiyor mu sizin?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Biz bu konuyu görüşmüş, müzakere etmişiz. Yargının
elindedir, devam ediyor.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Bunu söyleseniz olmuyor muydu yani! Gazetelerde haber oluyordu,
bilmem ne… Ne gerek var bunlara!
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Siz, benim görevimi tayin ve takdir etme yetkisine
sahip değilsiniz.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Siz de görevinizi düzgün yapın o zaman Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Siz sorunuzu sordunuz, ben cevap veriyorum size ve
vereceğim.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Siz de görevinizi düzgün yapın o zaman.
MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Ne bağırıyorsun ya!
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben cevap vermekte özgürüm, siz de soru sormakta
özgürsünüz.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Gel kes!
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bunu bilmemiz gerekir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın Vural… Lütfen arkadaşlar…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Kim o bağırma diyen? Gel kes, gel!
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Dolayısıyla, konuyu devlet yönetim şeması içerisinde
yetkili ve görevli birimler takip ediyor.
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Göreceğiz sonradan, ne var, ne olup olmadığını
göreceğiz.
Diğer bir soru:
Uzman maaşlarıyla ilgili tasarı Meclise gelecekti kasım ayı sonuna kadar, ne
durumda diye bir soru yöneltildi.
Bu konuyla
alakalı çalışmamız son aşamada. Bu hafta sonu yetiştirebilirsek, tasarıyı
pazartesi Bakanlar Kuruluna sunacağız. Bakanlar Kurulunun kabul etmesi hâlinde,
imza ikmal edildikten sonra Genel Kurula gelecektir. Ama şunu ifade edeyim:
Yani, bütün uzman maaşlarının eşitleneceği şeklinde bir tasarım kesinlikle söz
konusu değil. Kamu idarelerinde uzmanların çok farklı maaş aldıkları bir vakıa,
biz bunları belli bir zaman dilimi içerisinde eşit duruma getireceğiz. Yani,
siz hepsini yukarıya çekemezsiniz, hepsini aşağıya da indiremezsiniz. Bir skala
belirleyeceğiz, ama onu elbette ki burada sizler yapacaksınız, yüce Meclis onu
kanunlaştıracak. Ona göre bu sorunu çözmüş olacağız.
“2008 ve 2009
yıllarında gelir fazlası veren iller hangileri?” diye soru sorulmuş.
2008 yılında
Ankara, Antalya, Bursa, Hatay, Mersin, İstanbul, Kocaeli, Muğla; 2009 yılında
Ekim sonu itibarıyla Ankara, Antalya, Bursa, Hatay, Mersin, İstanbul, İzmir,
Kocaeli, Muğla.
Araçlarla ilgili
sorulan soruya da vereceğimiz cevap şu: Binek otomobillerde uygulanacak vergi
oranlarının belirlendiği 2003 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptaline yönelik
TÜKODER tarafından açılan davada Danıştay 7. Dairesi 2008 tarihli kararıyla söz
konusu Bakanlar Kurulu kararının kısmen iptalini gerçekleştirmiştir ancak
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu Nisan 2009 tarihli kararıyla
Danıştay 7. Dairesinin söz konusu kararının yürütmesini durdurmuştur.
Dolayısıyla bahsedilen Bakanlar Kurulu kararının yürürlüğü söz konusu olmuştur.
Bu davayla ilgili
esas hakkında henüz karar verilmediğinden 18/6/2004 – 3/8/2004 tarihleri
arasında beyan edilen ÖTV ile kararnameyle belirlenen oranlara göre
hesaplanması gereken vergi arasındaki fark için zaman aşımına uğraması söz
konusu olduğundan ikmalen tarhiyatlar yapılmıştır. Bu da kamu maliye hazinesini
gözetecek önemli bir davranış biçimidir.
Diğer sorulara
cevap yazılı olarak verilecektir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı…
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Ya otur yerine!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Sakin olalım arkadaşlar birbirimize karşı. Lütfen, istirham
ediyorum. Şu anda zaten önerge var arkadaşlar, oylama yok, lütfen sakin olalım.
Maddeyle ilgili
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
442 Sıra Sayılı 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 21’inci
maddesinin
Birinci fıkrasındaki
0.057314 rakamının 0.058716;
0.76177 “ 0.780654;
0.018172 “ 0.0186165
şeklinde,
İkinci
fıkrasındaki 3.008 rakamının 3.083 şeklinde değiştirilmesini ve maddeye
aşağıdaki beşinci ve altıncı fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Osman Coşkunoğlu Malik Ecder Özdemir
Malatya Uşak Sivas
Hulusi
Güvel Orhan Ziya Diren
Adana Tokat
“(5) 5018 sayılı
Kanuna ekli cetvellerde yer alan idarelerde çalışan memur ve diğer kamu
görevlileri ile Sosyal Güvenlik Kurumundan her ne adla olursa olsun aylık ve
gelir alanlara 2010 yılı 1’inci ve 2’nci yarısında Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenecek tarihlerde herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmadan bir
defaya mahsus toplam dörtyüz lira kriz ödemesi yapılır.
(6) Birinci,
ikinci ve beşinci fıkralar kapsamında yapılacak olan ödemeler için aşağıda
gösterilen tertiplerden kamu idareleri bütçelerine ödenek aktarmaya Maliye
Bakanı yetkilidir.
Tertibi
12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.1
12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.3
12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.5
12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6
12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.7
12.01.31.00-01.1.2.65-1-09.9
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin
“Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya
konur.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Memur, emekli,
dul ve yetimlerin krizden daha çok etkilenmelerini önlemek ve krizden çıkışa
katkı sağlamak üzere işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN –
Gerekçesini dinlemiş olduğunuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Arkadaşlar, emeklilere bir defalık olmak üzere 400 lira
istiyoruz.
BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 22’nci maddeyi okutuyorum:
Kadroların
kullanımına ilişkin esaslar
MADDE 22 – (1)
13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları;
serbest memur kadrolarına 2009 yılında emeklilik, ölüm, istifa veya nakil
sonucu ayrılan memur sayısının yüzde 25’ini geçmeyecek şekilde açıktan veya
diğer kamu idare, kurum ve kuruluşlarından nakil suretiyle atama yapabilir. Bu
sınırlar içinde memur ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu idare, kurum ve
kuruluşlardan yükseköğretim kurumları için ilave 4.000 adet, diğerleri için
ilave 21.000 adet atama izni verilebilir.
(2) Hakimlik ve
savcılık meslekleri ile bu meslekten sayılan görevlere ve Tıpta ve Diş
Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca asistan kadrolarına
yapılacak atamalar, 657 sayılı Kanunun 53 üncü maddesine göre yapılacak özürlü
personel atamaları, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu kapsamında veya diğer ilgili mevzuata göre yapılacak askeri
personel atamaları, emniyet hizmetleri sınıfında bulunan kadrolara yapılacak
atamalar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci
maddesi ve 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Kanununun ek 1 inci maddesi uyarınca yapılacak atamalar ile 24/11/1994
tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun 22 nci
maddesi ve 4/2/1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun ek 29
uncu maddesi uyarınca yapılacak personel nakilleri, birinci fıkrada yer alan
sınırlamalara tâbi değildir.
(3) İkinci
fıkrada sınırlamalara tâbi olmaksızın atama yapılabileceği belirtilen
kadrolardan ayrılanların sayısı birinci fıkrada öngörülen yüzde 25 sınırının
hesabında dikkate alınmaz.
(4) Birinci fıkra
kapsamında 657 sayılı Kanunun 59 ve 92 nci maddeleri uyarınca yapılacak açıktan
atamalar için Devlet Personel Başkanlığından izin alınması zorunludur.
(5) 2/9/1983
tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname eki cetvelde kadroları yer alan yükseköğretim
kurumları; öğretim üyesi dışındaki boş öğretim elemanı kadrolarına, 2009
yılında emeklilik, ölüm, istifa, nakil, eğitimin tamamlanması veya başarısızlık
sonucu kurumlarından ayrılan öğretim elemanı sayısının yüzde 25’ini (araştırma
görevlisi kadroları için yüzde 100’ünü) geçmeyecek şekilde açıktan veya
yükseköğretim kurumları ile diğer kamu idare, kurum ve kuruluşlarından naklen
atama yapabilir. Bu sınırlar içinde öğretim elemanı ihtiyacını karşılayamayacak
söz konusu yükseköğretim kurumları için ilave 7000 adet atama izni verilebilir.
İlave olarak verilen atama izninin en az 2.000 adedi öncelikle 1/3/2006 tarihli
ve 5467 sayılı Kanun, 17/5/2007 tarihli ve 5662 sayılı Kanun ile 22/5/2008
tarihli ve 5765 sayılı Kanunla kurulan üniversitelere Yükseköğretim Kurulu
koordinasyonunda Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında yetiştirilmek
amacıyla araştırma görevlisi kadrolarına yapılacak atamalarda kullanılır. Bu
kadrolara atanacak araştırma görevlilerinin yurt içinde ve yurtdışında
yetiştirilmelerine, yabancı dil öğretimi ile söz konusu Program kapsamında
yükseköğretim kurumlarına sağlanacak diğer desteklere ilişkin esas ve usuller
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir.
(6) Tıpta ve Diş
Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca araştırma görevlisi
kadrolarına yapılacak atamalar ile 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi
Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun uyarınca yurt dışına eğitim
amacıyla gönderilenlerden öğretim elemanı kadrolarına yapılacak atamalar,
beşinci fıkrada öngörülen sınırlamalara tâbi değildir.
(7) Öğretim üyesi
kadrolarından ayrılanların sayısı ile Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık
Eğitimi Yönetmeliği uyarınca atanmış oldukları araştırma görevlisi
kadrolarından ayrılanların sayısı beşinci fıkrada öngörülen yüzde 25 veya yüzde
100 sınırının hesabında dikkate alınmaz.
(8) 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve
kuruluşları ile 5018 sayılı Kanuna ekli (III) sayılı cetvelde yer alan
kurumlar, kadro ve pozisyonlarının dolu-boş durumu ile bunlarda meydana gelen
değişikliklere ilişkin bilgileri Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarının son
günü itibarıyla düzenleyerek anılan ayları izleyen ayın yirmisine kadar e-bütçe
sisteminde veri girişi yapmak suretiyle Maliye Bakanlığına bildirirler. Ayrıca
bu bilgileri içeren cetveller, Devlet Personel Başkanlığına gönderilir.
(9) 1/1/2010
tarihi itibarıyla, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 49 uncu maddesinde belirtilen oranları aşmış olan
belediyeler ve bunların kurdukları müessese ve işletmeler ile 26/5/2005 tarihli
ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun 18 inci maddesinde belirtilen
oranı aşmış olan mahalli idare birliklerinin boş memur ve sürekli işçi
kadrolarına yapılacak atamalar hakkında 5393 sayılı Kanunun geçici 1 inci
maddesi hükümleri uygulanır.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Şevket Köse.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken sizlere ve
ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımıza saygılarımı sunarım.
Değerli
arkadaşlar, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın gerekçelerinden
biri olarak şöyle denmektedir: “Eğitim, sağlık ve sosyal nitelikli, büyümeyi ve
istihdamı destekleyen harcamalar ile bölgesel gelişmişlik farklarının
azaltılmasına yönelik harcamalara daha fazla kaynak sağlamak.”
Sayın
milletvekilleri, şüphesiz bu gerekçeye hiçbirimizin karşı çıkması mümkün değil
ama uygulamalara baktığımız zaman Hükûmetin bu gerekçeye uygun davranmadığını
da görmekteyiz. Eğer Hükûmet bu gerekçeye uygun davransaydı geçen sürede devasa
bir proje olan GAP’ı bitirirdi, GAP bölgesine devlet eliyle sanayi yatırımı
yapar ve bölgedeki istihdamı desteklerdi ama ne yazık ki iktidar, yedi buçuk yıldır
bunu gerçekleştirememiştir.
Bakınız, son
süreçte 89 bin esnaf kepenk kapattı; 950 bin kişinin evine ya da iş yerine
haciz geldi; 2,5 milyon kişi işinden oldu; 7 milyondan fazla işçi, esnaf ve
çiftçi emeklisi açlık sınırının altında yaşamaya başladı. Demek ki AKP Hükûmeti
döneminde esnaf, işçi, memur, emekli, öğrenci yani herkes perişan olmuştur.
Sayın
milletvekilleri, hepimiz iyi bilmekteyiz ki işçi Mehmet’in oğlu KDV’si sıfıra
indirilen pırlantadan zengin olmadı. Yine, memur Ali’nin kızı gümrük vergileri
bir gecede değiştirilerek getirilen mısırları satarak köşeyi dönemedi. Bir
Tekel işçisi AKP’ye oy verdiği için elini kesti ama ne hikmetse bakanlarımızdan
birinin oğlu Tekelde yönetim kurulu üyeliğine getirildi.
Değerli
arkadaşlar, keşke emekli Ayşe Teyze’nin oğlu da borç parayla gemicik
alabilseydi. Açıkçası halkın üzerine karabasan gibi çöken kriz Hükûmet
üyelerimizin ailelerini gerçekten teğet geçti. Ama değerli arkadaşlar, Sayın
Genel Başkanımızın da dediği gibi, aynı kriz çiftçinin, işçinin, emeklinin
göğsüne beşli dirgen gibi saplandı. Buradan Sayın Başbakana ve Sayın Bakana
sormak istiyorum: Tekelde işçi olarak çalışırken 4/C’li personel olmayı kabul
eder miydiniz? Bu kriz koşullarında buna razı olur muydunuz? Bunun yanıtını
açıkçası merak ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, görüştüğümüz tasarının 22’nci maddesi kadroların tahsisi üzerinedir
ve çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına atama izni vermektedir.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetin istihdam anlamında en büyük yanlışı bütçede de
kendini göstermektedir. Hükûmet ısrarla sözleşmeli personeli asli uygulama
yapmış, kadrolu personel ise istisna
olmuştur. İktidar bu yanlıştan ve ısrardan bir an önce vazgeçmelidir. Bu konuda
Cumhuriyet Halk Partisi olarak önerimizi sunuyoruz: Ya kadrolu personel asli
yapılmalıdır ya da sözleşmeli personelin özlük hakları düzeltilmelidir.
Hükûmet bunları
yapmadığı gibi bir de 4/C’yi uygulamaya koyarak personel rejimini paramparça
yapmıştır. Bu durumdan kim zararlı çıktı acaba? Elbette ki çalışanlar,
emekçiler zararlı çıktı değerli arkadaşlar, onlar mağdur edildi ve perişan
oldular ve perişan olmaya da devam ediyorlar. Hükûmet Tekel işçilerini 4/C
kapsamına alarak tam da bunu yapmıştır. Bu yetmemiş bir de işçilere Sayın
Başbakan ve bir bakan fırça atmıştır. Hükûmet hırsını alamamış olacak ki
tazyikli su, biber gazı ve copla bu işçilerin seslerini kesmeye başlamıştır.
Hâlbuki Tekel işçilerinin özlük haklarına ilişkin çözüm önerileri sunuldu.
Tekelde örgütlü olan Tekgıda-İş Sendikası iki yıl önce Hükûmete üç öneride
bulundu. Bu sürede iki tane bütçe görüştük. Bu sorun çözülebilirdi ama sümen
altı edildi ve görmezden gelindi. Şimdi size soruyorum, hak, hukuk, adalet
bunun neresinde var değerli arkadaşlar?
Değerli
milletvekilleri, bakınız, 2007 yılına kadar AKP Hükûmeti 4 bine yakın bürokrat
ataması yaptı. Üstelik, altı yüz yetmiş bir kritik makam bu süreçte vekâletle
yönetildi. İşe uygun olmayan kişilerin atanmasının yapılması için Köşk’te bir
değişiklik olması şarttı. Bu da oldu ve artık vekâleten atananlar da kadrolara
geçirildi. Bu kadrolaşmanın ise çok ilginç öyküleri bulunmaktadır; hapisteyken
yönetim kurulu üyesi yapılanlar var, çeşitli davalarda sanık olanlar var,
Yargıtayın kamu hizmetlerinden men ettiği 1 kişi var, hayalî ihracat yapanlar
ve sahte fatura düzenleyenler var. Acaba, Hükûmet bu durumu içine
sindirebiliyor mu, merak ediyorum. Dinden, imandan laf açılınca mangalda kül
bırakmayanlar bu duruma nasıl göz yumarlar arkadaşlar?
Değerli
arkadaşlar, devlet böyle mi yönetilir? Bu ülkeye ve bu halka yazıktır. Siz,
hakkında hayalî ihracattan dosya olan bir kişiyi bürokrat yapacaksınız ama
yıllardır alın teri döken Tekel işçilerini de döveceksiniz. Böyle adalet olmaz,
böyle kalkınma olmaz, böyle demokrasi olmaz!
Sorarım size,
size yapılmasını istemediğiniz uygulamayı bir başkasına nasıl reva görürsünüz
değerli arkadaşlar? Size, neden “AK PARTİ” değil de “AKP” diyoruz sanıyorsunuz?
İşte, bu atamalar ve ülkeye yaptıklarınızdan dolayı size ak diyemiyoruz
maalesef.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet kadro konusunda bir şey yapmak istiyorsa gelsin GAP
bölgesinde çalışmalar yapsın, bölgede fabrikalar açsın, bölgede tarımı
desteklesin, bir de Teşvik Yasası’nı uzatsın bölgede. Ayrıca, GAP’ın en önemli
ayaklarından biri olan sulamaya da daha çok destek versin Hükûmet. Eğer bunları
gerçekleştirirse GAP bölgesinde, hem bölgeye hem de ülkeye sosyal barış gelir
diye düşünüyorum.
Bakınız, bu
kürsüden konuşan bazı arkadaşlarım Adıyaman’da her şeyi güllük gülistanlık
gösterdiler oysa hakikat tam tersidir. Organize sanayi bölgelerinde 61 fabrika
çalışıyor iken bu yıl içerisinde 4 fabrika kapanmıştır. Üstelik bu 61 fabrika
Teşvik Yasası’ndan aldıkları güçle çalışıyorlar. Bir hafta sonra bu Yasa’nın
uygulaması dolacak, sonra ne olacak acaba? 2010 yılında 4 değil 14 fabrika
kapanacak, belki de bu sayı 34 olacak çünkü teşvik paketinde Adıyaman yanlış
bölgeye eklendi değerli arkadaşlarım. Kendinden daha iyi şartları olan iller
dördüncü bölgedeyken, Adıyaman, maalesef, üçüncü bölgeye alındı. Ayrıca, kırsal
kalkınma kurumu programına da Adıyaman, katılmayı hak etmişken, yine alınmadı.
Bu haksızlık değil de nedir?
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet bilmelidir ki Adıyaman nüfusunun neredeyse yarısı
mevsimlik tarım işçisi konumundadır. Adıyaman’da 240 bin yeşil kartlı
yaşamaktadır. Adıyaman’da işsizler ordusuna yalnızca sanayiden değil esnaftan
da katılanlar var. 2009 yılı içerisinde tam 418 esnaf kepenk kapatmış.
Teşvikte, GAP yatırımlarında, yol ve köprü yapımında üvey evlat yerine konulan
Adıyaman’da esnaf kan ağlıyor. İlimizde tarım zaten çöktü, tütün üreticileri
alternatif ürün projesi yerleşmeden bitirildi.
Değerli
arkadaşlar, işte Adıyaman’ın tablosu budur. Adıyaman’da işsizlik çığ gibi
büyümektedir. Unutmamalıyız ki işsizlik ve yoksulluk, ölümün diğer bir adıdır.
Adıyaman’da halkın psikolojisi ve sağlığı bozulmaktadır. Bunun tek sorumlusu
ise şu andaki mevcut iktidardır. Adıyaman’ın bu tablosunun düzelmesi için iki
yıldır her alanda önerilerimizi yaptık. Tütün konusunda alternatif ürün projesi
yerleşmeden tütün yok edilmesin diye yasa teklifi verdim ama, maalesef
reddettiniz; yetmedi, Tekel işçilerini kapının önüne koydunuz, 30 bine yakın
tütün üreticisini işsiz bıraktınız, perişan oldular bu tütün ekicileri ve
neticede, bu insanlar, mevsimlik tarım işçisi olmak zorunda kaldılar.
Hükûmete
soruyorum: Bu mu Adıyaman’a reva görülenler?
Sayın Başbakana
ve bakanlara sesleniyor ve rica ediyorum: Gelin, birlikte Adıyaman’a gidelim,
esnafla, iş adamıyla, köylüyle konuşalım, yollar ne hâldedir gözle görün bir
kere. Adıyaman’da ellinin üzerinde köyün yolu yok ve bu kadar köyün de suyu
yok. Sordunuz mu bunları birkaç kez, gördünüz mü buraları? Şu anda Adıyaman
Gölbaşı, Adıyaman Çelikhan üzerinden Malatya yolu, Kahta yolu ne zaman bitecek
diye merak ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, hayal ve aldatmaca artık Adıyamanlıların karnını doyurmuyor.
Adıyaman’daki su kaynakları hiçbir ilde yok iken acaba Adıyaman’da sulu tarım
neden yapılamıyor? Bakınız, Adıyaman için hayati değere sahip iki baraj
projemiz var ancak yapımı karınca hızında ilerliyor. Adıyaman’da bunlar
yaşanırken nasıl olur da Adıyaman için pembe tablo çizilir anlamak imkânsızdır.
Bir Adıyamanlı olarak bunları anlatırken büyük üzüntü duyuyorum.
Değerli
milletvekilleri, kadrolaşma hırsı Hükûmetin gözünü o kadar karartmış ki Tekel
işçileriyle birlikte milletvekilleri işkenceye maruz kalıyorsa ve Sayın
İçişleri Bakanı görevde kalabiliyorsa gidişat yanlış yönedir. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak iktidarı defalarca kez uyardık, yine uyarıyoruz:Yanlış yolda ilerliyorsunuz,
bu ülkeyi perişan ediyorsunuz. Keşke sosyal devletin gereği olarak yaşanan,
ekonomik gerçekliği yansıtan, sorunlara çözüm bulan bir bütçe yapsaydınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Köse, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef ülkemiz bu
iktidarın sayesinde tarihin en ağır ve tehlikeli ortamına doğru hızla
ilerliyor, güzel ülkemizin insanları yalnızlaştırılıyor. Her şeye rağmen hangi
etnik kökenden, hangi mezhepten olursak olalım hiç önemli değil, yeter ki
yüreğimizde insan aşkı olsun, beyinlere demokrasi ve hoşgörü tohumları
serpilsin.
Hükûmet
yaptığımız uyarılara kulak asmasa da 2010 yılı bütçesinin ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diler, sözlerime son verirken yüce heyetinizi
sevgi ve saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Köse.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy.
Buyurun Sayın
Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yedi yıllık AKP dönemi kamu personeli açısından kâbusa
dönüşmüştür. Öncelikle ve özellikle sözleşmeli personel istihdamı, Hükûmetiniz
döneminde Anayasa ve 657 sayılı Yasa’ya aykırı olarak yaygınlaştırılmıştır.
Medyaya yansıdığı kadarıyla, Hükûmet özel sektörden yönetici transfer
edecekmiş. Arkadaşlar, kamuda yönetici bulamadınız mı? Sayın Sezer döneminde
teklif ettiğiniz atamaların kabul edilmemesinden şikâyet ediyordunuz, Sayın Gül
seçildikten sonra bu şikâyetiniz ortadan kalkmadı mı? Ancak AKP Hükûmetinin
Sayın Sezer döneminde reddedilen atamaları baypas etmek için başvurduğu
vekâleten atama yöntemi Sayın Gül döneminde artarak devam etti. Vekâleten
atamaların artarak sürdürülmesine Hükûmetçe niçin ihtiyaç duyulduğunu tam
olarak bilemiyoruz fakat bizce bunun bir tek sebebi var: Kamu görevlilerini
devletin değil Hükûmetin memuru kılmak, vekil yöneticilerin kafasında
Demokles’in kılıcını sürekli sallayarak hukuksuz işlemlerinize onları alet
etmek. Bazı kurumlarda aynı göreve aynı anda hem asil hem vekil yönetici
atanmaktadır. Bu durum, AKP kadrolaşmasının geldiği son noktadır.
Kamu görevlilerinin sendikal haklarını ILO
standartları temelinde düzenlemekten kaçınıyorsunuz, kamu görevlileriyle
imzaladığınız mutabakat metni hükümlerini yerine getirmeyerek kanuna aykırı
davranıyorsunuz, Uzlaştırma Kurulunun verdiği hiçbir kararı kabul etmiyorsunuz,
tüm kararları tek başınıza veriyor ve sorunları çözmek yerine derinleştiriyorsunuz.
Kamu personelinin maaş adaletsizliğini giderme yönünde çalışma yapmıyorsunuz.
Bu da maaşı düşük olan kurumlardan yüksek olan kurumlara nakil talebini
artırıyor. Bu sıkıntıları siz daha iyi biliyorsunuz ancak gerekli düzenlemeleri
bir türlü yapmıyorsunuz.
Bir başka konu:
Hükûmetiniz özürlü ve terörle mücadele mağdurları için yasada ayrılan istihdam
oranlarına riayet etmiyor. Zaten 2008 yılında çıkardığınız istihdam paketiyle,
eski hükümlü ve terör mağdurlarının özel sektörde çalıştırılma zorunluluğunu
kaldırmıştınız ve siz yasada açıkça tanımlanan zorunluluklara riayet etmeyen
kamu kurumları hakkında da bir işlem yapmıyorsunuz. Özürlü istidamı konusunda
gereğini yapmayanlar için özel-kamu ayrımı yapılmaksızın 4857 sayılı Kanun’un
101’inci maddesinde tespit edilen cezai hükümler niçin uygulanmıyor.
Ülkemizde kamu
çalışanlarının yaşadığı en büyük sorunlardan biri de personel yetersizliğidir.
Her ne kadar aksi iddia edilse de bugün resmî veriler incelendiğinde kamu
çalışanlarının sayısının yeterli olmadığı görülmektedir. OECD verilerine göre
bir kamu çalışanı Avusturya’da ortalama 18, Kanada’da ve Fransa’da 12,
Finlandiya’da 9, Almanya’da 18, Hollanda’da 19, Amerika Birleşik Devletleri’nde
13 kişiye hizmet verirken Türkiye’de kamu çalışanı başına 32 kişi düşmektedir.
Bu durumda kamu çalışanları bir çok kurumda iş yoğunluğu içinde kalmaktadır.
Diğer bir husus,
kamuda kalifiye personel istihdamının özendirilmesi konusudur. Adama göre iş
mantalitesinden vazgeçilerek ülkemiz gerçeklerinin tespit edilmesi ile piyasa
ve çağın ihtiyacına göre eleman temini cihetine gidilmelidir. İstihdamla ilgili
planlamalar ciddiyet arz etmeli, kamu ileriye dönük olarak piyasayı analiz
edebilecek personel istihdam etmelidir.
“İşe alayım sonra yetiştireyim.” uygulamasından vazgeçilerek emek,
sermaye, para, mal ve hizmet piyasalarının ihtiyacı olan kalifiye personel
mutlaka bulunmalıdır. Mesela devlet,
yetiştirmek üzere yurt dışındaki çeşitli kuruluşlara elaman göndermektedir
ancak dışarıda yetişen, konusunda uzmanlaşan bir personel ülkemize döndüğünde
gerek birikimi gerekse de ücret konusunda tatmin edilmediğinden kamudan
ayrılmaktadır. Devlet bir insanı önce yetiştiriyor, sonra imkânları müsait
olmadığı gerekçesiyle bırakmak zorunda kalıyor.
Kıymetli
arkadaşlar, bir insan kolay yetişmiyor. Ekonomideki en kıt kaynak elamandır. En
iyi yatırım insana yapılan yatırımdır. Kaynak israfını onaylamıyoruz ama
yetişmiş insan kaynağı israfını hiçbir şekilde onaylamıyoruz.
Memur sayısının
az olmasının yanı sıra illere göre memur dağılımı açısından da Türkiye’de
sorunlar yaşanmaktadır. Hayat pahalılığının daha yoğun hissedildiği, ulaşımın
güç ve ev kiralarının yüksek olduğu illerde kadro boşluğunun bulunması; buna
rağmen hayat şartlarının daha kolay olduğu bazı bölgelerde ise yoğun bir kadro
fazlası kamu çalışanının bulunması devletin hizmetlerinde aksamalara yol
açmaktadır. Devlet Personel Başkanlığına
göre Türkiye’deki memur kadrolarının yüzde 30’a yakını boş durmaktadır. Ancak,
siz, sözleşmeli personel istihdam ederek, taşeron şirketler kullanarak,
özelleştirmeler yaparak âdeta kamu hizmetinden kaçıyorsunuz.
Başka ne
yapıyorsunuz? Memur alımlarında yaş sınırlaması uyguluyorsunuz. Bir kısım
kariyer mesleklerinde 657 sayılı Yasa’da bulunmayan yaş koşulunun kurumların
kendi yönetmelikleri ile düzenlemelerini
bir nebze olsun anlayışla karşılayabiliriz. Ancak diğer kamu
görevlilerine yaş sınırı getirilmesi kesinlikle kabul edilemez. Biz, bu konuda sınav prosedürünü tamamlayan
öğretmenlerle ilgili olarak, diğer şartları taşımaları kaydıyla yaş
sınırlandırmalarının kaldırılması için önerge verdik. Önergemize desteğinizi bekliyoruz.
Ayrıca, diğer bir
önergemizde, istifa eden araştırma görevlilerinin yerine yapılacak atamalarda
tanınan iznin öğretim görevlilerine de tanınmasını içermektedir. Meslek
yüksekokulları ve yeterli öğretim üyesi bulunmayan lisans bölümlerinde ders
verecek öğretim elamanı sıkıntısı çekildiğinden, bu konuda da önergemize desteğinizi
bekliyoruz.
Beni sabırla
dinlediğiniz için hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Paksoy, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına
Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak.
Buyurun Sayın
Başak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN BAŞAK
(Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinize ve şu
anda TRT 3 aracılığıyla bizi evlerinde izleyen tüm vatandaşlarıma saygılarımı,
sevgilerimi sunmak istiyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 22’nci madde kamu personeline ilişkin hükümleri içermekte.
Tabii, bu maddenin içerisinde birçok önemli husus var, birçok önemli nokta var
ama bunların içerisinde bence en önemlisi, aydınlık yarınların Türkiye’si için
en önemli hususlardan biri üniversitelerin 5 bin adet yeni öğretim görevlisi,
araştırma görevlisi personeli istihdam etme hususunun 7 bine çıkarılması ve
daha önce 500 olan öğretim görevlisi sayısının da 2 bine çıkarılmasıdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bütçeler neden yapılır ben bunu sizlere sormak istiyorum.
Eğitimdeki, sağlıktaki iller arasındaki dengesizliği, bölgeler arasındaki
kalkınmışlık farkını ortadan kaldırmak için yapılır değil mi? İşte Adalet ve
Kalkınma Partisinin bu 8’inci bütçesini görüşmekte olduğumuz 2010 yılı malî
bütçesinin de başarısının temelinde emin olun bu husus yatmaktadır.
Bizler ne
diyorduk? “Doğu ve Güneydoğu geri kalmış.” diyorduk değil mi? “Doğu ve
Güneydoğu’da eğitim sorunu var.” diyorduk. “Doğu ve Güneydoğu’da sağlık
sorunları var.” diyorduk. “Doğu ve Güneydoğu’da işsizlik ve göç var.” diyorduk.
Peki, bu Doğu ve Güneydoğu’daki işsizliğin, göçün, eğitim sorunlarının, sağlık
sorunlarının cezasını Türkiye’nin 81 ili 72 milyon vatandaşımız birden ödemiyor
muyduk? Nasıl ödüyorduk? İş bulamayan benim Diyarbakır’daki kardeşim,
Şanlıurfa’daki kardeşim İstanbul’a göç etmek zorunda kalıyordu, Ankara’ya göç
etmek zorunda kalıyordu. Peki ne oluyordu? Çarpık kentleşme oluyordu saygıdeğer
milletvekilleri, kapkaç oluyordu, terör oluyordu. İşte, peki, vatandaşın
karşısına çıkıp oy isteyen insanlar, bunları çözmekle mükellef değiller mi?
Geçmişteki siyasi iktidarlar dâhil biz başta olmak üzere bunun için geldik
diyoruz ve sekiz yıldır gece demeden gündüz demeden Sayın Başbakanımızın
önderliğinde emin olun bu bahsettiğimiz hususların sadece Güneydoğu’ya değil,
sadece Şanlıurfa’ya değil, Türkiye’nin 81 iline yayılması için çalışıyoruz
saygıdeğer milletvekilleri.
Bakın, benim
seçim bölgem için GAP çok önemli. GAP’a ne yaptığımızı ben yıl bazında
istatistikleri belirterek özellikle söylemek istiyorum. Yıl 1999. Hatta
evveliyatına gidelim, yıl 1996: yatırım bütçesi içerisinde GAP’a ayrılan yüzde,
yüzde 5,9. Yıl 1999, artması lazım değil mi? Kaynaklarımız artıyor,
insanlarımızdan vergi topluyoruz ama 1999’da maalesef 5,9’a düşmüş. 2001
Yılında -o krizi hatırlatmak istemiyorum ha- krizin kolay aşılması için emeği
geçen herkese ben teşekkür etmek istiyorum -krizi yaratanları burada
söylemeyeceğim- kolay atlatılmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, AK PARTİ iktidara gelmiş, bu GAP’a genel bütçe içerisinden
ayrılan payı artırmaya başlamış. Yıl 2006, yatırım bütçesinde GAP’a ayrılan
para, Şanlıurfa’ya, Diyarbakır’a, Tunceli’ye, Batman’a, Mardin’e ayrılan pay
2006’da yüzde 7,2’ye çıkmış saygıdeğer milletvekilleri.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Gaziantep’e ne kadar, Gaziantep’e?
RAMAZAN BAŞAK
(Devamla) – Yıl 2009, biz yetmiyoruz, Başbakanımızın önderliğinde çalışmaya
devam ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki GAP’a yapılan her yatırım, sadece Doğu ve
Güneydoğu’daki işsizliği bitirmeyecek, İstanbul’daki moda atölyelerine kumaş
olarak girecek; Antalya’daki otellerin elektrik enerjisi olarak girecek
saygıdeğer milletvekilleri. 2009 da yetmiyor. 2009’da yüzde 12’ye çıkmışız.
Yetmiyor diyoruz bölge milletvekilleri; Sayın GAP’tan sorumlu Devlet
Bakanımızı, Maliye Bakanımızı sıkıştırıyor, Başbakanımızdan ricada bulunuyoruz
ve 2010 yılında yüzde 14,4’e ulaşıyoruz saygıdeğer milletvekilleri.
MUSTAFA ÜNAL
(Karabük) – Bravo!
RAMAZAN BAŞAK
(Devamla) – Bakın, GAP Türkiye’nin geleceği dedim. Milletvekili olduğum ilk
günden bu yana, Doğu ve Güneydoğu’da bulunan yer altı ve yer üstü hazinelerinin
sadece Şanlıurfa’nın hizmetine değil, sadece Doğu ve Güneydoğu’nun hizmetine
değil…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
RAMAZAN BAŞAK
(Devamla) – …Türkiye’deki herkesin hizmetine sunulması için çalışıyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, GAP biterse ne olur biliyor musunuz? Hacettepe
Üniversitesinde, Karadeniz Teknik Üniversitesinde okuyan genç kardeşim 2 misli
burs alacak. GAP biterse ne olur biliyor musunuz? Emeklilerin cebine –ki
yakında tasarısını hazırlıyoruz inşallah- ek prim vermek olacak. Bugüne kadar
GAP’a yatırılan para yaklaşık olarak 18 milyar dolar. GAP bitmedi. Şu ana kadar
GAP’ın elektrik enerjisi olarak bu ülkeye sağladığı katkı 20 milyarın üzerinde.
Tam olarak bittiğinde -ki hedefimiz içerisinde, yaklaşık olarak 2012’de
bitireceğiz- iki yılda bir GAP bitireceğiz, bu ülkeye GAP hediye edeceğiz.
Sözü fazla
uzatmayacağım, 2010 yılı bütçesinin bu ülkenin kardeşlik ortamına, birlik
beraberliğine, daha doğrusu 72 milyon insanın aydınlık yarınlarına katkı
sunması temennisiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Başak.
Şahsı adına
Tekirdağ Milletvekili Necip Taylan.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECİP TAYLAN
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu madde kadroların kullanımına ilişkin esasları düzenleyen,
aslında her bütçe kanununda var olan bir madde, yıllardan beri var ancak zaman
zaman bazı oranlar ve rakamlar değişiyor.
Tasarımızı kısaca
ifade etmek gerekirse, 2010 yılı bütçemizde, 2009 yılı bütçemizde de olduğu
gibi, emeklilik, ölüm, istifa ve nakil sonucu ayrılan memurların yüzde 25’i
kadar bir kadronun açıktan atanması ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarından
nakil suretiyle kullanılabilmesi öngörülmektedir. Bununla beraber, kadroların
yetersizliği durumunda üniversitelerimize 4 bin diğer kamu kurumlarına da 21
bin ilave kadro imkânı sağlanmaktadır.
Ayrıca, önceki
bütçelerden farklı olarak tasarımızın kadro kullanımını düzenleyen 22’nci
maddesinin ikinci fıkrasında yaptığımız bir ilaveyle tıbbın yanında diş
hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca asistanlık kadrolarına
yapılacak atamalar ve 657 sayılı Kanun’un 53’üncü maddesine göre yapılacak
özürlü personel atamaları yüzde 25’lik kadro sınırlamasının dışında
tutulmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz imkânlar ölçüsünde elinden gelenin en
iyisini yapma gayreti içindedir. Çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine
çıkabilmek, ülkemizin kalkınma ve milletimizin refahı için her şeyden önce
insana, eğitime ve bilime yatırım yapmak zorunda olduğumuzun farkındayız. Bu
amaçla Hükûmet olarak çağımızın gerektirdiği dinamik sürece uygun, kendisini
yenileyen, toplumun ihtiyaçlarına duyarlı, ülke insanını daha fazla dikkate
alan, ona yön verebilen, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakından takip
eden, çağımızın istihdam anlayışı ve felsefesiyle uyumlu mezunlar yetiştiren,
her kademede çağdaş bir eğitim ortamı hazırlama çabası içindeyiz.
İktidarımızda
bütçeden en büyük pay, eğitim ve öğretime ayrılmaktadır. Bu, zannediyorum
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bizim İktidarımıza nasip olan bir durumdur.
2002’de 7,5 milyar TL olan millî eğitim bütçemiz, 2010 yılı için 28 milyar 240
milyon TL olarak öngörülmüştür. Tabii, eğitimde yüksek- öğretmin ve
üniversitelerimizin önemi çok büyük. Bu alanda da 2002 yılında 2,5 milyar TL
olan yükseköğretim bütçemiz, bugün 9,5 milyara yaklaşmıştır. Bunlara ilave
olarak, kamu ARGE bütçesi 2002 yılında 57 milyon TL iken, bugün 2 milyar 25
milyon TL’ye, üniversitelerimizin ARGE bütçesi de 86 milyon TL’den 480 milyon
TL’ye ulaşmıştır.
Bilim ve düşünce
alanında mesafe alabilmek, günümüz teknolojik ve sosyal gelişmelerini
milletimizin hizmetine sunabilmek için, ülkemizin millî birlik, beraberlik,
huzur ve mutluluğu için samimiyetle ve canla, başla çalışan bir İktidarımız
vardır. 40 ilde 76 üniversiteyle aldığımız ülkemiz, Hükûmetimiz döneminde 81
ilimizi de üniversiteye kavuşturmuştur. Bugün 139 üniversitemiz, 100 bin
civarında öğretim elemanımız, 3 milyon civarında da öğrencimiz mevcuttur. Her
bir üniversitemiz kuruldukları şehirlerin gelişmesine sosyokültürel ve ekonomik
açıdan ciddi katkılar sağlamaktadır.
Değerli
arkadaşlar, 2010 yılı bütçemiz, üniversitelere personel ve kaynak desteği
sağlayan, bilime, araştırmaya önem veren, bu yöndeki çalışmaları destekleyen
bir bütçedir. Bu bütçe, öğretim elemanı ihtiyacının hızlı bir şekilde
karşılanabilmesi amacıyla, 4 bin memura ilave olarak 7 bin yeni kadro için
atama izni vermektedir. Kendi seçim bölgem olan Tekirdağ’dan kısa bir örnek
verecek olursam: 2006 yılında kurulan Namık Kemal Üniversitemiz bünyesinde tıp,
fen-edebiyat, mühendislik…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Taylan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NECİP TAYLAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
…iktisadi idari
bilimler ve ziraat fakültesi olmak üzere 5 fakülte, 3 enstitü, 2 yüksekokul, 11
meslek yüksekokulu, 14.826 öğrenci ve 600 personelle eğitimine, öğretimine
devam etmektedir. 2006 yılında kurulan üniversitemizin 2007 yılında 148 olan
öğretim üyesi sayısı 2009’da 218’e, öğretim yardımcıları sayısı da 202’den
246’ya ulaşmıştır. Bugün, 750 öğrencimizin yüksek lisans ve doktora eğitimine
devam ettiği üniversitemizin 2010 yılı bütçesi, yüzde 20’lik bir artışla 59
milyon TL’ye ulaşmıştır.
Sözlerimi
tamamlarken değerli milletvekilleri, bütçenin hazırlanmasında emeği geçenlere,
siz değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür eder, 2010 yılı bütçemizin
ülkemize, halkımıza, milletimize hayırlı olmasını diler, herkese saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Taylan.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: OECD işsizlik sıralamasında
ülkemiz ne yazık ki 2’nci sırada yer almaktadır. Ayrıca, Türkiye, OECD
genelinde işsizlik artış hızının en yüksek olduğu ülkeler arasında yer
almaktadır. AKP iktidarları iddiasında ülkemizi teğet geçen ekonomik kriz
nedeniyle özel sektörün binlerce işçi çıkardığı ve küçülmeye gittiği bu dönemde
kamu kurumlarının da özelleştirilmesi sonucunda işsiz kalan on binlerce
vatandaşımız ve ailelerinin işsizlik sorununa çözüm için ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bugün jandarma komutanı bir üsteğmenimizin ödeyemediği kredi kartı borcu
nedeniyle beylik tabancısı ile görev yerinde canına kıydığı haberleri benzer
durumdaki pek çok vatandaşımızı ve ailesini endişe ve üzüntüye sevk etmiştir.
Özellikle sormak
istiyorum: Son iki yıl içerisinde kredi kartı ve diğer borçlarından dolayı
canına kıyan vatandaşlarımızın sayısı nedir? Kredi kartı borçlarına ferdî krediler,
konut kredileri ve SGK prim borçları da eklendiğinde her bir vatandaşımıza
düşen ortalama borç yükü nedir? 2010 yılı içerisinde ödenemez duruma gelen ve
gelecek olan söz konusu borçlarla ilgili olarak köklü bir çözüm ve yapılandırma
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
görüşmekte olduğumuz madde özellikle araştırma görevlisi kadrolarının daha çok
yeni kurulan üniversitelerde kullanılmasını öngörmektedir. Ancak eskiden
kurulmuş birçok üniversitemizde araştırma görevlisi kadroları dolmuş ve birçok
bölümde uygulamalı dersler kadro yetersizliği nedeniyle yapılamaz hâle
gelmiştir. Dolayısıyla öngörülen kadroların bir kısmının eskiden kurulmuş
üniversitelerimize ayrılması sağlanabilir mi? Bu konudaki düşüncenizi
öğrenebilir miyim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
soruyorum: Tokat ili için TÜİK, işsizlik oranını 5,9 olarak açıklamıştır. Ancak
Tokat’ta, Tokat ilinde her gün işletmeler, iş yerleri kapanıyor. İnsanlar işsiz
kalıyor. Bilhassa üniversite mezunları arasında büyük işsizlik var. İnsanlar
işsizlik dolayısıyla Tokat’ı terk edip başka illere göç ediyorlar, nüfus
devamlı olarak düşüyor ancak işsizlik oranı bu durumla ters düşüyor. Acaba,
TÜİK sizce doğru bir istatistik mi yaptı, yoksa bir yerde bir yanlış, bir eksik
mi var? Gerçeği söylemezseniz, Tokatlı “Herkesin çocuğu işe girdi, benim
çocuğum işsiz kaldı.” diye siyasilerin karşısına gelecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çelik…
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Personel
giderlerinde artış yüzde 7,2 oranında öngörülmesine, enflasyon hedefi de yüzde
5,3 olarak öngörülmesine rağmen, memura yüzde 2,5 artı yüzde 2,5 zam teklif
edilmesi, kamu çalışanlarına karşı Hükûmetin tutumunu ortaya koymuştur.
Şimdi, kriz
dönemlerinde piyasanın canlanması için tüketimin artırılması gerektiği ortada
değil mi? Nakit girişi açısından soruyorum. Bu da en hızlı ve sağlıklı, kamu
harcamalarının artırılması, aynı zamanda buna bağlı olarak da kamu
çalışanlarının ücretlerinin artırılması sonucunu doğurmaz mı? Yoksa kamu
çalışanları bankalardan kredi alarak mı yani borçlanarak mı hedefi gerçekleştirecektir?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bukan…
AHMET BUKAN
(Çankırı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
5.500 adet eski
üniversitelere ait ilan edilmemiş ve atama yapılmamış akademik kadro
bulunmaktadır. Yeni üniversiteler için bütçeden ödenek ayrılan 7 bin kadro eski
atama yapılmamış kadroları içeriyor mu içermiyor mu?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bukan.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birinci sorudan
başlayacağım. Değerli arkadaşlar, işsizlik bütün dünyada yükseliyor. Küresel
krizle birlikte, maalesef, kaçınılmaz olarak birçok ülkede işsizlik oranları
2’ye katlanmıştır. Yine, müsaade ederseniz bir iki örnek vermek istiyorum.
Bakın, kriz
öncesi 2007 yılıyla 2009 yılı sonunu “İşsizlik oranlarında kaç puanlık bir
artış var?” diye karşılaştırmam gerekirse: Bakın, Amerika’da yüzde 4,6’dan
yüzde 10’a. Hadi vazgeçtik bazı çok aşırı ülkeleri yani Letonya, Litvanya’yı
ülke olarak kabul etmeyen arkadaşlarımız var. İrlanda’da yüzde 4,6’dan yüzde
12’ye. İzlanda, vazgeçelim ondan da o da bir kriz ülkesi, İngiltere mesela,
yüzde 5,4’ten yüzde 8’in üstüne; Macaristan’da yine yüzde 9,9’un üstüne; Güney
Afrika’da… Yani ben, sizi çok fazla da rakamlara boğmak istemiyorum ama bütün
dünya aşağı yukarı… Bakın, ben Çin’deydim yazın, yanlış hatırlamıyorsam eylül
ayıydı, Çin’e gittim, Maliye Bakanıyla bir araya geldik, dedim ki: “Siz krizden
fazla etkilenmediniz, büyümeniz çok yüksek seyrediyor.” “Sorma…” dedi 20
milyon…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep)
– Sayın Bakanım, bunlar bizi ilgilendirmiyor ki. Siz ne yapacaksınız, bunu bir
söyleyin.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Oraya da geleceğim.
Önce bir şunu
tespit edelim: OECD ülkeleri arasında işsizliğin en hızlı arttığı ülke Türkiye değil
değerli arkadaşlar. En yükseklerden bir tanesiyiz ama en hızlı artan ülke
değil. Bakın, Amerika bizim iki…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bir istisna var.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, biz
ne yapacağız, oraya gelelim, önemli olan da bu, değerli arkadaşlar. Biz, her
şeyden önce iki tane istihdam paketi açıkladık. Bu istihdam paketleri
çerçevesinde şu tedbirleri aldık: Gençlerin, kadınların istihdamı için teşvik
getirdik; bu, çok önemli.
İkincisi: Değerli
arkadaşlar, bakın, bu dönemde GAP, DAP, KOP gibi projelere, kriz dönemi
olmasına rağmen daha fazla kaynak aktardık, 2010 yılında bu kaynakları daha da
artıracağız. Bakın, bunlar istihdam yoğun projeler. Eğer hakikaten GAP
İdaresinin öngördüğü gibi, Devlet Planlama Teşkilatının öngördüğü gibi örneğin,
1,8 milyon hektarlık GAP bölgesindeki alan sulanırsa bu proje sonucunda ve
hektar başına beklendiği gibi, hadi bırakalım 3 kişiyi bir kenara, 1 kişi dahi
istihdam edilse Güneydoğu Anadolu’ya göç olur. Yani Güneydoğu…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Barak Ovası hâlâ duruyor, orada hiçbir şey yok. On yıldır
duruyor, sizden evvel de duruyordu.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, Barak Ovası için şu anda
çalışılıyor.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir, müsaade ederseniz, bir soru sordunuz…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin, konuşalım. Bakın, soru sordunuz.
Değerli kardeşim,
yani Gaziantep’te Barak Ovası için de çalışıyoruz, onu da bilmende fayda var.
Şimdi, bakın,
değerli arkadaşlar, işsizliği çözmenin birkaç boyutu var. İşsizlik, bakın… Uzun
dönemde, eğitimde sadece Türkiye'nin ihtiyacı olan nitelik değil, dünyanın
ihtiyacı olan meslekler boyutuyla çalışılması lazım. Bu, çok uzun vadeli bir
projedir. İkinci boyutu, orta dönemli çözümler vardır. İşte burada, GAP, DAP gibi
projeler çok önemlidir. Çok kısa vadede yapılması gereken ve yaptığımız, meslek
edindirme kurslarıdır, staj imkânlarıdır. Bunların hepsini sağladık değerli
arkadaşlarım. Aktif iş gücü politikaları dediğimiz aktif iş gücü politikalarını
uyguluyoruz şu anda ve inanın, göreceksiniz bunların etkilerini zamanla.
Şimdi burada,
Türkiye’de maalesef işsizlerin yüzde 57’si –en son rakamı konuşuyorum- lise
altı eğitime sahiptir, lise altı ve dünyayla rekabet etmek zorundayız. Dünyayla
lise altı eğitimle rekabet edemeyiz. O nedenle de işin eğitim boyutu var, işin
bölgesel kalkınma boyutu var, bir de teşvik boyutu var. Bakın, yatırım olmadan,
üretim olmadan işsizliği biz tabii ki azaltamayız ve o nedenledir ki bakın,
kurumlar vergisini ülkenin neredeyse büyük bir kısmında yüzde 2’ye kadar
indiriyoruz, yeter ki gelinsin, yatırım yapılsın, istihdam sağlansın. O
nedenle, yapılması gerekenlerin hepsini yapıyoruz ama şu bir gerçek, Türkiye’de
genç bir nüfus var, Türkiye’de tarımdan kayış var değerli arkadaşlar. Siz de burada
iktidarda olsanız, biz de olsak, bu yapısal sorunlar duruyor. Mesleksizlik
önemli bir yapısal sorundur. Onun için, olaya o şekilde bakmak lazım.
Kredi kartı
borçlarıyla ilgili olarak…
Vaktim var mı
Sayın Başkanım?
BAŞKAN – Otuz
saniyeniz var.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, burada da en kalıcı çözüm,
tabii ki finansman maliyetini aşağıya çekmektir. O nedenle bu bütçeyi bu
şekilde hazırladık. Faiz hadlerini eğer biz tek haneye yakın, yüzde 10’lara
yakın bir seviyede tutarsak kredi kartı kullananların faiz ödeme yükü ciddi bir
şekilde aşağı gelir, aşağıda kalır. Bu önemli bir boyuttur ama şunu da
söyleyeyim, bunu söyledim diye de eleştiriliyorum, ben sadece diyorum ki:
Bakın, Türkiye eğer başka ülkelere göre avantajlı bir konumdaysa hane halkının,
vatandaşların finans sektörüne olan borcu nispi olarak -bakın nispi olarak-
düşüktür. Yani, karşılaştırma için söylüyorum, öbür ülkeler için 2008-2009
rakamı yok: 2007 yılında örneğin, Türkiye’de hane halkı borcunun millî gelire
oranı yüzde 11’di, Doğu Avrupa ülkelerinde yüzde 27’ydi, Batı Avrupa
ülkelerinde yüzde 56’ydı. Batı’nın gelişmiş ülkelerinde, İngiltere’de,
Amerika’da yüzde 90’ın üzerindeydi. Şimdi faizler düştü. Faizin düşüşüyle
birlikte, eğer hane halkının yükümlülükleri de öbür ülkelere göre düşükse bu
bir miktar rahatlama sağlar ama her zaman bu aldığı borcu geri ödemede
sıkıntıya düşen, hesabını kitabını yapmayanlar da çıkacaktır yani bunu da
normal karşılamak lazım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin ikinci
fıkrasına, “Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca
asistan kadrolarına yapılacak atamalar,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Maliye
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı ve
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının ilgili mevzuatları uyarınca vergi ve sosyal
güvenlik alanlarında münhasıran teftiş, denetim ve soruşturma görevlerini
yerine getirmek amacıyla ihdas edilmiş kadrolarından yardımcı ve stajyer
kadrolarına yapılacak atamalar,” ibaresinin eklenmesini; anılan maddenin
birinci, üçüncü, beşinci ve yedinci fıkralarında geçen “yüzde 25” ibaresinin,
“yüzde 50” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Mustafa Elitaş Mehmet Ceylan
Yozgat Kayseri Karabük
Fazilet
D. Çığlık Fatoş
Gürkan
Erzurum Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekle olan
442 sıra sayılı Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin:
- birinci
fıkrasına "İlgili sınav prosedürünü tamamladığı halde yeterli kadro
bulunmaması sebebiyle ataması yapılamayan öğretmenler, diğer şartları taşıması
kaydıyla yaş sınırlandırılmasına tabi olmaksızın öğretmen kadrolarına
atanabilirler." cümlesinin,
-beşinci
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan parantez içi ifadede geçen
"Araştırma görevlisi" ibaresinden sonra gelmek üzere, "ve
öğretim görevlisi" ibaresinin
eklenmesini arz
ve talep ederiz.
Mustafa
Kalaycı Oktay Vural M. Akif Paksoy
Konya İzmir Kahramanmaraş
Metin
Ergun Hasan Çalış K. Erdal Sipahi
Muğla Karaman İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan "emniyet hizmetleri sınıfında bulunan kadrolara
yapılacak atamalar" ibaresinin “emniyet hizmetleri sınıfı ile eğitim ve
öğretim hizmetleri sınıfında bulunan kadrolara yapılacak atamalar” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Harun
Öztürk Mustafa Vural Hüseyin Pazarcı
İzmir Adana Balıkesir
Recai
Birgün Ayşe Jale Ağırbaş Emrehan Halıcı
İzmir İstanbul Ankara
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
önergeye katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
22 nci maddenin
birinci fıkrasında yer alan ve yıl içinde emeklilik, ölüm ve diğer sebeplerle
boşalan öğretmen kadrolarına yüzde 25 oranında atama izni veren düzenleme Milli
Eğitim Bakanlığının ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Nitekim, bu konuda
2009 yılı bütçesinde yer alan kısıtlayıcı hükmü aşabilmek için TBMM 24.11.2009
tarih ve 5927 sayılı kanunu kabul etmek durumunda kalmıştır.
Önümüzdeki 2010
yılı içinde de parlamentonun benzer bir düzenleme yapma ihtiyacı ile meşgul
edilmemesi için işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
22 nci maddenin
birinci fıkrasında yer alan atama konusundaki kısıtlamadan muaf tutulanlar,
anılan maddenin ikinci fıkrasında sayılmıştır. İkinci fıkradakiler incelenirse,
öğretmenlerin de emniyet hizmetleri sınıfındakiler gibi bu gruba dahil edilmesi
hem hizmet gereklerine hem de adalete uygun olacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekle olan
442 sıra sayılı Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin:
- birinci
fıkrasına "İlgili sınav prosedürünü tamamladığı halde yeterli kadro
bulunmaması sebebiyle ataması yapılamayan öğretmenler, diğer şartları taşıması
kaydıyla yaş sınırlandırılmasına tabi olmaksızın öğretmen kadrolarına
atanabilirler.” cümlesinin,
- beşinci
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan parantez içi ifadede geçen
"Araştırma görevlisi" ibaresinden sonra gelmek üzere, "ve
öğretim görevlisi" ibaresinin
eklenmesini arz
ve talep ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Gerekli sınav
prosedürünü tamamladığı halde yeterli kadro olmaması sebebiyle ataması
yapılamayan öğretmenlerin, bu süre içinde atanmayı beklerken yaşları da
ilerlemekledir. Öğretmen Atama Yönetmeliğinde öğretmen olarak atanabilmek için
öngörülen 40 yaşı sınırı, öğretmen adaylarının mağduriyetine yol açmakladır.
Birinci fıkrada öngörülen düzenleme ile sınav tarihinde yaş şartını
taşıyanların, atanmaları sırasında 40 yaşını geçmiş olsa bile diğer şartları
taşıması kaydıyla atamasının yapılabilmesi amaçlanmaktadır.
Beşinci fıkrada
önerilen düzenleme ile de meslek yüksek okulları ve yeterli öğretim üyesi
bulunmayan lisans bölümlerinde ders verecek öğretim elemanı sıkıntısı sorununun
çözümü amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin ikinci
fıkrasına, "Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği
uyarınca asistan kadrolarına yapılacak atamalar," ibaresinden sonra gelmek
üzere "Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Gelir
İdaresi Başkanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının ilgili mevzuatları
uyarınca vergi ve sosyal güvenlik alanlarında münhasıran teftiş, denetim ve
soruşturma görevlerini yerine getirmek amacıyla ihdas edilmiş kadrolarından
yardımcı ve stajyer kadrolarına yapılacak atamalar," ibaresinin
eklenmesini; anılan maddenin birinci, üçüncü, beşinci ve yedinci fıkralarında
geçen "yüzde 25" ibaresinin, "yüzde 50" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Kayıt dışı
ekonomi ve kayıt dışı istihdam ile mücadelede başarı kazanılması ve kayıt
dışılığın azaltılması; kurumlar arası işbirliği ve eşgüdümün sağlanması ve
etkin bir denetim sisteminin oluşturulmasında yatmaktadır. 2008-2010 dönemini
kapsayan Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı çerçevesinde
denetim kapasitesini güçlendirmek ve yaptırımların caydırıcılığını artırmak ve
bu amaçla denetim kapasitesini geliştirmek bu stratejinin temel hedeflerinden
biri olarak belirlenmiştir.
Bu anlamda, Maliye
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı ve
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığında vergi ve sosyal güvenlik alanlarında
münhasıran teftiş, denetim ve soruşturma görevlerini yerine getirmekle yetkili
ve bu amaçla ihdas edilmiş kadrolarından yardımcı ve stajyer unvanlı
kadrolarından (maliye müfettiş yardımcısı, hesap uzman yardımcısı, stajyer
gelirler kontrolörü, sosyal güvenlik müfettiş yardımcısı, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı müfettiş yardımcısı, iş müfettişi yardımcısı, vergi denetmen
yardımcısı) boş bulunanlara yapılacak atamalar da konulan bu istisna maddesi
ile bütçe kanunu tasarısında öngörülen sayı sınırlamaları dışına
çıkarılmaktadır.
Öte yandan Kamu
hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini teminen
personel ihtiyacının karşılanmasındaki sorunlarının aşılabilmesine katkı
sağlamak amacıyla anılan fıkralarda geçen yüzde 25 ibareleri, yüzde 50 olarak
değiştirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyen… Kabul edilmiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.58
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 20.07
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
23’üncü maddeyi
okutuyorum:
Sözleşmeli
personele ilişkin esaslar
MADDE 23 – (1)
190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare,
kurum ve kuruluşlarında, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ile
27/6//1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 7 nci
maddesinde belirtilen mevzuat kapsamında, 2009 yılındaki vizeli mevcut pozisyon
ve tip sözleşme örnekleri yeni bir vize yapılmasına gerek kalmaksızın 2010
yılında kullanılmaya devam olunur. Bu pozisyonlarda 2009 yılında istihdam
edilen personelden, 2010 yılında görevlerine devam etmeleri uygun görülenlerle,
mevcut sözleşme ücretlerine 2010 yılı için mevzuat uyarınca yapılacak artışlar
ilave edilmek suretiyle yeni sözleşme yapılır.
(2) Kanun,
uluslararası anlaşma, Bakanlar Kurulu kararı veya yılı programıyla kurulması
veya genişletilmesi öngörülen birimler ile hizmetin gerektirdiği zorunlu haller
için, yılı ödeneğini aşmamak kaydıyla yapılacak yeni vizeler dışında, 2009 yılı
sözleşmeli personel pozisyon sayıları hiçbir şekilde aşılamaz.
(3) Belediyeler,
il özel idareleri ve mahalli idare birlikleri ile bunların müessese ve
işletmelerinde, 5393 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi çerçevesinde sözleşmeli
personel istihdamı mümkün olan hizmetlerde (anılan maddenin dördüncü fıkrasında
sayılan unvanların dışında olmak ve o hizmet için ihdas edilmiş kadro
bulunmamak kaydıyla kısmi süreli olarak çalıştırılacak sözleşmeli personel
hariç) 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre ayrıca
sözleşmeli personel istihdam edilemez.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın
Tansel Barış.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Yasası Tasarısı’nın 23’üncü maddesi olan “Sözleşmeli
personele ilişkin esaslar” üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyete saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların pozisyonları
memur, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçi kadroları olmak üzere dört
kategoride toplanmıştır. Bu kategorilerin içerisinde yer alan sözleşmeli
personel hakkında söz almış bulunuyorum.
Devlet
Bakanlığının açıklamalarına göre, genel ve özel bütçeli idareler, sosyal
güvenlik kurumları, döner sermayeli kuruluşlar ve kefalet sandıklarına ait
kadro ve pozisyonlarda toplam 2 milyon 181 personelin çalıştığı, bunların 1
milyon 720 bini memur, 109 bini taşrada olmak üzere, 155 bin sözleşmeli
personel ve 75 bin işçi çalışmaktadır. Bu kategoriler içerisinde 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin “Sözleşmeli personel” başlıklı
(B) bendine göre çalıştırılanların içler acısı durumunu sizlerin takdirlerine
sunacağım.
Nedir bu kısaca
4/B olarak adlandırılan sözleşmeli personel? Kimlere denir 4/B? “Kalkınma
planı, yıllık program ve iş programlarında yer alan önemli projelerin
hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliği için şart olan,
zorunlu ve istisnai hallere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve
ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde geçici olarak sözleşme ile
çalıştırılmasına karar verilen ve işçi sayılmayan kamu hizmeti
görevlileridir." diye tarif edilmiştir. Ne güzel. Tarifinden de
anlaşılacağı gibi, uzmanlık isteyen, özel ihtisas bilgisi isteyen işler için
iyi niyetle düşünülmüş bir düzenleme. Uzmanlık ve ihtisas isteyen işler için
düşünülmüş olmasına karşın, AKP İktidarında, uzmanlık ve ihtisas isteyen işler
için 4/B şeklinde istihdam edilenler, âdeta, çağdaş köle hâline
dönüştürülmüştür.
Yedi yıllık AKP
İktidarında, adalet, liyakat ve kariyer bir kenara itilerek, devlet memurluğu
yerine, herhangi bir hakkı olmayan, tüm hak ve sorumlulukları birer yıllık uzatmayla
imzaladığı sözleşme metniyle sınırlı kalan, kadrosu olmayan, işçi de
sayılmayan, 4/B şeklinde istihdam edilen kamu görevlisi istihdamı, âdeta,
planlı ve programlı bir şekilde yaygınlaştırılmıştır.
AKP İktidarının
birinci yılında istihdam edilen 4/B sözleşmeli personel 4.330 iken aradan geçen
yedi yıllık süreçte bu sayı 155.217’yi aşmıştır. Demek ki, AKP İktidarı, aradan
geçen yedi yıllık bu süreç içerisinde 4/B sözleşmeli personel istihdamında özel
bir gayret içinde olmuştur. AKP İktidarının sözleşmeli personel çalıştırma
ısrarının altında acaba neler yatmaktadır?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözleşmeli personele imzalatılan sözleşme
maddelerinden sizlere birkaç örnek vermek istiyorum ve bu durumda AKP
İktidarının bu konuya bakış açısını da sizlerin takdirlerine sunuyorum.
Sözleşme
maddelerinin içerisinde 3’üncü maddenin ikinci fıkrasında yer alan “Ayrıca,
ilgili kendisine verilen işleri bitirene kadar normal çalışma saatleri dışında
da çalışmak zorundadır. Normal çalışma saatleri dışında veya tatil günlerinde
yapacağı çalışmalar karşılığında ilgiliye herhangi bir ek ücret ödenmez.” Daha
bitmedi. “Kişinin bir ay önce ihbar etmek şartıyla sebep göstermeksizin
sözleşmesi feshedilebilir.” Evet, “sebep göstermeksizin” deniliyor.
Sayın milletvekilleri,
Anayasa’mızın 49’uncu maddesi ne diyor: “Devlet, çalışanlarının hayat
seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve
işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik
bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.”
Peki, sayın
milletvekilleri, bu sözleşmelerde hayat seviyesi yükseltiliyor mu 4/B
çalışanlarında? Çalışma barışını sağlamak mümkün mü? İşsizleri korumak nerede?
Tabii ki, işsizleri korumak derken, bir yıl içerisinde de işsizlere 1 milyon
kişi daha eklendiğini de burada belirtmek istiyorum.
Anayasa maddesi
böyle derken, 155 bin kişiye yapılan çağdaş kölelik muamelesini içinize
sindirebiliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Vicdanlarınız sızlamıyor mu? Ateş
düştüğü yeri yakar elbette. Peki, sayın milletvekilleri, sizin çocuklarınızın
bu ateşin içinde olmasını ister misiniz? Aynı işi yapan 2 kişiden biri kadrolu,
her haktan yararlanabiliyor, diğeri hiçbir haktan yararlanmayıp köle gibi
çalıştırılıyor değerli arkadaşlarım. Bu, ayrımcılık değil de nedir? Adalet,
hak, hukuk nerede? Yoksa, sayın milletvekilleri, burada başka bir hesap mı var?
2002 yılında
istihdam edilen 4/B’li sözleşmeli sayısı 4.330 iken bu rakam yedi yıllık
süreçte 155 bine çıkarıldı. Niyet, zamanla tüm devlet memurlarını 4/B
kategorisine geçirmek mi istiyorsunuz? Niyetiniz, bu insanları her yıl sözleşme
imzalarken peşinizden koşturtmak mı istiyorsunuz? Yoksa, niyetiniz, bu
insanları baskıyla AKP’li yapmak mı istiyorsunuz? 155 bin 4/B’li, 4/C’li toplam
1 milyon seçmen yapıyor. Hesap bu mu arkadaşlar?
Daha bitmedi.
Değerli arkadaşlarım, eş ve çocuklarının ağır hastalık geçirmesi hâlinde bile
refakat izni hakları bulunmamakta, otuz günü aşan hastalık izinleri işlem
görmezken bu durum fesih nedeni olabilmektedir, “Sözleşmeli personelin istihdam
gerekçesi ortadan kalktı.” denilerek hizmet akdi sona erdirilmektedir. Her yıl
sözleşme yenilemek durumumda kalınırken hizmet sözleşmesi için her yıl damga
vergisi ödemek zorunda kalmaktadırlar. Sözleşmeli personel, aile, çocuk, giyim
yardımı gibi sosyal haklardan faydalanamıyor. Atama ve nakil hakları, eş durumu
tayin hakları, görevde yükselme ve unvan değişikliği, maalesef bu tip hakları
da yoktur.
Değerli
milletvekilleri, 4/B’li personellerin yaşadıkları bu sıkıntılar kamu hizmetinin
verimliliği ve kalitesini de olumsuz yönde etkilemektedir.
Peki, 4/C’liler
ne hâlde acaba? 4/C statüsünde istihdam edilen geçici personeller ise kamu
kurum ve kuruluşlarında bilfiil çalışan diğer, kadrolu ve sözleşmeli personelle
aynı işi yapmalarına rağmen maaş ve özlük hakları bakımından onların sahip
olduğu haklara maalesef sahip değiller. Asgari ücret düzeyinde maaş alan, işten
çıkarıldıklarında ise tazminat hakkı ve güvenceleri bulunmayan 4/C’li
personelin özlük ve sosyal hakları ile ücretleri birkaç maddeden ibaret olan ve
insan haklarına aykırı hükümler içeren sözleşmelerle belirlenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu itibarla, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan fakat mali,
özlük ve sosyal haklar bakımından farklı uygulamalara tabi tutulan 4/B
statüsündeki personellerin kadroya geçirilmesini, 4/C’de çalışanların ise mali,
sosyal ve özlük haklarının iyileştirilmesi için sizlerin de desteklerini
bekliyoruz elbette.
Sayın
milletvekilleri, ben bu duygu ve düşüncelerimle bütçenin ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum ve hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Barış, çok teşekkür ederim.
Şahsı adına
Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan.
Sayın Bukan,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET BUKAN
(Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin sözleşmeli personele ilişkin esasları düzenleyen 23’üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizin de bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti devleti
sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal hukuk devleti ferdin huzur ve refahını
gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ve toplum arasında denge kuran,
emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün
güvenlik ve kararlılık içerisinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca
yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içerisinde gelişmesi için sosyal,
iktisadi ve mali tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyen ve
millî gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan,
adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan,
hukuka bağlı, kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimi uygulayan
devlet demektir. Yine Anayasa Mahkemesi bir başka kararında sosyal devlet
kavramının şöyle anlaşılması gerektiğini belirtir: “Sosyal hukuk devleti,
güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti
ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü
devlet demektir.”
657 sayılı Yasa
ise önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve
işlerliği için şart olan, zaruri ve istisnai hâllere münhasır olmak üzere özel
bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde sözleşmeli
personel çalıştırılmasına müsaade etmiştir. Ancak Anayasa ve 657 sayılı Yasa’ya
rağmen Hükûmetiniz, kamu personelini hukuk devletine yakışmayacak şekilde
sözleşmeli ve kadrolu olarak ayırmakta, yasada istisnai ve geçici olmak şartıyla
izin verilen bu uygulamayı genelleştirerek sürekli kılmaktadır. Özellikle Millî
Eğitim ve Sağlık bakanlıklarının başını çektiği bu uygulama tüm kamu kurum ve
kuruluşlarında hızla yayılmaktadır. Anayasa’da belirtilen biraz önce okuduğum
sosyal hukuk devleti ilkesi bunun neresindedir? Sözleşmeli personel istihdamına
bir göz attığımızda birden fazla pozisyon görmekteyiz. Hatta Hükûmetinizde,
sözleşmeli uygulaması da yeterli gelmemekte, ücretli öğretmen, vekil ebe,
sözleşmeli hemşire istihdamı yoluna da gidilmektedir.
Özlük ve mali
hakları birbirinden farklı çok çeşitli pozisyonlarda personel istihdamı
neticede kamu yönetiminde kargaşaya neden olmaktadır, Anayasa’mızda belirtilen
sosyal hukuk devleti tanımına da uyulmamaktadır. Bizce Hükûmet bunu yaparken tek
bir şeyi istiyor, o da çalışanlara gözdağı vermek, kendi haklarını savunamayan
bir topluluk hâline getirmek ve konuşmayan, düşünmeyen “Ben ne dersem onu
yapın, başka bir şeye gerek yok.” diyen bir köleler topluluğu oluşturmak
Hükûmetin görevi sayılmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, bir defa sözleşmeli personele tayin hakkı verilmemekte,
özellikle eş durumu tayin hakkından mahrum edilen personelin aile bütünlükleri
parçalanmakta, evli olup farklı illerde çalışan personel eşi veyahut işi
arasında tercihe zorlanmaktadır. Bekâr personel ise bu şartlarda evlenmeye dahi
cesaret edememekte, hiçbir iş gücü kaybına ve maliyet artışına sebep olmayan
becayiş hakkı dahi sözleşmeli personele tanınmamaktadır.
657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun 4/B bendine göre atanan sağlık memurları ülkemiz genelinde
görev yaptıklarında değişik sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Aynı kurumda aynı
unvanla görev yapan emsali devlet memurlarıyla aralarında özlük haklarından
kaynaklanan farklı uygulamalardan dolayı mağduriyetler ortaya çıkmaktadır.
Bunları sıralayacak olursak; 4/B maddesine göre yerleştirilen sağlık
memurlarının sözleşmeleri görev yapacakları kurumlar aracılığıyla yapılmıştır.
Bu uygulama sebebiyle, bazı kurumlarda idareci konumunda bulunan personelin
şahsi inisiyatifleri esas teşkil eder konuma gelmiştir. Hastaneler arasında
uygulama farklılıkları oluşmuştur.
Gene 4/B
maddesine göre sağlık personelinin atamaları yapılırken eş durumunun dikkate
alınmaması birçok sorunu yanında getirmektedir.
Sağlık personeli
diğer personellerle aynı haklara sahip olmasına rağmen, giyecek yardımı gibi
birçok mali haklardan da yoksun bırakılmıştır.
Gene 4/B
maddesine göre yerleştirilen sağlık personelleri doğum yaptığı zaman doğum
izninde görev yaptığı kurumdan maaş alamamaktadır. Bu konunun düzeltilmesi
gerekmektedir.
Yukarıda kısa
maddeler hâlinde ifade ettiğim sorunlar 4/B maddesine göre atanan sağlık
personelinin sorunlarıydı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bukan, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
AHMET BUKAN
(Devamla) – Şimdi de sözleşmeli öğretmenlerin sorunlarından bahsetmek
istiyorum.
Sözleşmeli
öğretmenler eş durumundan il emrine veriliyor, eşler aynı ilde birbirinden uzak
yerlerde, farklı ilçelere atanıyorlar. Sözleşmeli personel otuz günden fazla
rapor alamıyor. Sözleşmeli öğretmenler askerlik işlemlerini öğretmen olaraktan
yapamıyorlar. Sözleşmeli öğretmenlerle kadrolu öğretmenler arasında mali
konularda birçok farklılıklar bulunmaktadır. Millî Eğitim Bakanı “Kadrolu
öğretmenlerle sözleşmeli öğretmenler arasında fark yok.” diyedursun,
farklılıklar zaman içerisinde daha da çok netleşiyor, üstelik bu farklılıklar
Bakanlığın kendi tarafından resmî yazıyla da belgeleniyor.
Bunun yanı sıra,
diğer sözleşmeli personelin sorunlarından da biraz bahsetmek istiyorum.
Sözleşmeli
personeller arasında da farklı ücretler uygulanmaktadır. Aynı statüde aynı
görevi yapan personel arasındaki ücret farklılıkları iş barışını zedelemekte ve
Anayasa’mızın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Bu personellere
kadro ve terfi imkânı verilmeyerek görevde yükselme hakkı engellenmektedir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, 2010 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bukan, teşekkür ederim.
Şahsı adına,
Tokat Milletvekili Hüseyin Gülsün.
Sayın Gülsün,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLSÜN
(Tokat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Maddeyle, 2010
yılında sözleşmeli personele ilişkin esaslar belirlenmektedir. Hepinizin
bildiği gibi, sözleşmeli statüde görev yapan personel kamudaki istihdamın
önemli bir kesimini oluşturmaktadır. “4B”li olarak da bilinen sözleşmeli
personel, Bakanlar Kurulunca belirlenen esas ve usuller çerçevesinde, kurumun
teklifi ve Devlet Personel Başkanlığının görüşü üzerine Maliye Bakanlığınca
vizelenen pozisyonlarda çalıştırılan kamu görevlileridir; yine, sözleşmeli
personel çalıştırılmasına ilişkin esaslar çerçevesinde yürütülmektedir.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; personel istihdamının çok önemli olduğu, ülkemizin
geleceği için kalifiye eleman yetiştirmenin zorunlu olduğu kanaatindeyim. Bu
yüzden, mesleki teknik eğitimle ilgili önemli bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Mesleki teknik eğitimde teknik eğitim fakültelerinin çok önemli bir
payı vardır. Yıllarca, endüstri meslek liseleri, teknik liseler, çıraklık
eğitim merkezleri, kız meslek liselerinin eğitim öğretiminden bu fakülteleri
bitirenler sorumlu idiler fakat 1999 yılından itibaren nereden geldiğini
bilmediğimiz katsayı uygulaması sonucu sınavla kayıt yapılan meslek liseleri
boşalmış, önü kapatılan bu okullarımız nitelikli öğrenci yetiştiremez konuma
gelmiştir. Sadece öğretmen yetiştirmek üzere kurulan teknik eğitim fakülteleri
mezunlarının ancak yüzde 3’ü öğretmen olmuş, yüzde 97’si ise farklı yerlerde
çalışmak zorunda kalmıştır. Ancak, ciddi bir teknik eğitim almalarına rağmen
kendilerine ne teknisyen ne tekniker ne de mühendis unvanı verilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, yaklaşık bir ay önce teknik eğitim fakülteleri kapatılarak yerine
teknoloji fakülteleri kurulmuştur. 2010 yılı itibarıyla eğitime başlayacak olan
teknoloji fakülteleri, günümüz teknolojisini takip ederek ülkemizin geleceğinin
teminatı olan gençlerimizi muasır medeniyetler seviyesinde oluşturmaya öncülük
edecek, atölyede, iş başında uygulama mühendisi olacaklardır. Teknik eğitim
fakülteleri ise 2014 yılına kadar mevcut öğrencileri mezun edecek ve bundan
sonra fiilen kapatılmış olacaktır. Teknoloji fakültelerini bitiren, branşlarına
göre uygulama mühendisi olacaktır. Böylece tüm Avrupa ve gelişmiş ülkelerle
uyum sağlanmış, akredite imkânı sağlanmış olacaktır. Peki, bu ne getirecektir?
Değerli arkadaşlar, kırk yıllık bir özlem kısmen giderilmiş, meslek öğrenerek
bir yüksekokul bitirmek isteyen öğrencilerin meslek liselerinde okumaları
teşvik edilmiş olacaktır. Mesleki teknik eğitime nitelik kazandırmak, kaliteli
ara eleman yetiştirilmesi istihdamda kaliteli insan gücünü sağlamış olacaktır.
Sanayide en büyük
sorun mesleğini iyi yapan ara eleman eksikliğimizi hepimiz biliyoruz. Bu
eksikliği gidermek için de meslek liselerini cazip hâle getirip on yıl
öncesindeki gibi, özel yetenekli, eli işe yatkın öğrencileri alıp
yükseköğrenimde önlerini açmakla mümkün olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; şimdi teknoloji fakülteleri kuruldu. Kat sayı hadisesi
kısmen halledildi. İnşallah 2010 yılından itibaren endüstri meslek liseleri,
teknik liseler, ticaret liseleri, kız meslek liseleri yoğun bir şekilde tercih
edilecektir. Şimdiye kadar teknik eğitim fakültelerinden mezun olup unvansızlık
sıkıntısı çeken teknik öğretmenlerin de teknoloji fakültelerine adaptasyonu
yüce heyetiniz tarafından halledilirse binlerce kişinin beklentisi halledilmiş
olacak.
Teknoloji
fakültelerinin kurulmasında emeği geçen başta Başbakanımız, Bakanlarımız, YÖK
Başkanımız ve YÖK kurulu üyeleri, özellikle Prof. Dr. Durmuş Günay ve teknik
eğitim fakülteleri dekanlarına, teknik eğitim fakültesi vakıfları, dernekleri
ve sivil toplum örgütlerine ve tüm teknik öğretmenlere teşekkür ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Gülsün, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HÜSEYİN GÜLSÜN
(Devamla) - Bu duygu ve dileklerimle 2010 yılı bütçe kanununun ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Aslanoğlu,
buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, muhtarlarla ilgili sorduğum soruya süreniz
bittiğinden dolayı yanıt alamadım. 90 lira dediniz 2002’de, 330 lira… 2002’de
90 lira maaş aldığı zaman bir muhtar 60 lira BAĞ-KUR primi ödüyordu, yani 30
lira kendisine para kalıyordu, üçte 1’i. Şimdi ise 330 lira maaş alıyor, 290
lira BAĞ-KUR primi ödüyor, yine 30 lira kalıyor. 330’un onda 1’i aşağı yukarı.
Bu nedenle,
muhtarların maaşlarında mutlaka ve mutlaka, özlük haklarında -sekiz yıldır bunu
söylüyoruz ama- bir iyileştirme yapmak zorundayız. Ben bir kez daha tüm
Meclisin dikkatine sunuyorum, şahsınızın ve tüm arkadaşların dikkatine çünkü
hepimiz “muhtar amca, muhtar baba” diyoruz ama sadece babalık yapmıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum; bilindiği gibi KOBİ
politikasının özü mevcut KOBİ’lerin büyümesi ve yeni KOBİ’lerin pazara girebilmesidir.
Buna göre, nakit yönetimi, iş planı hazırlanması, küresel ekonomiyi takip
edebilme gibi konularda KOBİ’lerin problemlerinin çözümüyle ilgili olarak
Hükûmetinizin ne gibi çalışmaları vardır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
soruyorum: Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan ve kendi isteğiyle işinden
ayrılan uzman erbaşların diğer kamu kurum ve kuruluşlarına geçişlerinde
birtakım zorluklar yaşanıyor kadro yetersizliği nedeniyle ve atamaları
gecikiyor. Bu konuda mağdur olan bu insanların atamaları için bir tedbir
düşünülüyor mu ve kaç uzman erbaş bu konuda bekliyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Enöz.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Adana, Mersin, Bursa gibi iç göçlerden en fazla etkilenen ve ziyan gören ve
buna bağlı olarak da işsizliğin yükseldiği illerimizde iç göçün sıkıntılarının
azaltılması için söz konusu bu illerimize ekonomik ve sosyal açıdan farklı
proje ve yatırımlarla özel destekler öngörmekte misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiye’nin IMF’ye olan borcunu azaltmakla övünüyorsunuz. Ayrıca da Türkiye’nin
Cumhuriyet Döneminin dış borcunu 2 katına çıkarttığınızı da kabul ediyorsunuz.
268,5 milyar dolar Türkiye’nin dış borcu var. Kaldı ki kamunun iç borçlarının
da büyük kısmı dış kaynaklı. Şimdi sorum şu: Eskiden devletimiz devletler arası
kredi sözleşmeleriyle borçlanırdı veya proje kredileriyle kurumlardan
borçlanırdı. Hâlbuki şimdi piyasadan borçlanıyor. Gerek iç borcun dış kaynağı
gerekse dış borcu nerelerden borçlanıyorsunuz? IMF borcuyla faiz oranlamasını yapar
mısınız? Türkiye IMF’ye borcunu ödeyerek piyasalardan, tefecilerden borçlanarak
daha kârlı bir duruma mı gelmektedir? Bu konuda bilgi verir misiniz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanının her yıl 2.500 adet sözleşmeli ziraat
mühendisi ve veteriner hekim alarak 2010 yılına kadar 10 bin yeni istihdam
yaratacağı sözü maalesef işsiz bekleyen ziraat mühendisleri ve veteriner
hekimler tarafından yerine getirilmediği için ciddi anlamda eleştiriye
uğramıştır. Bu konuda 2010 yılında sözleşmeli kadrolara ne kadar işsiz ziraat
mühendisi ve veteriner hekim istihdam edilebilecektir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Teşekkür ederim.
Efendim, intihar
eden deniz subayı Ali Tatar’ın eşi diyor ki: “Türkiye’deki Alevi subaylara
karşı ciddi bir eylem var.” Bunun nereden geldiğini biliyorum zaten. Polis
tarafından bu kökenli vatandaşlarımız, özellikle subaylar takip ediliyor,
telefonları dinleniyor. Şu anda ordu içinde Alevi kökenli olup da hakkında
soruşturma açılan kaç tane Alevi subay var veya astsubay var? Bu konuda bir
bilgi verir misiniz?
Tabii, zamanımız
çok az olduğu için bu konuda bir şey söyleyemiyorum, aslında fikirlerim
değişik.
Bu usta
öğreticiler var. Usta öğreticilerden de 10 bine yakın… Bu usta öğreticiler
işsiz şimdi. Bunlar hakkında ne tedbir düşünüyorsunuz?
Bir de Bülent
Arınç, güya hakkında bir öldürme olayından filan bahsediliyor. Yani Hükûmet niye
bu kadar kendini acındırıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Aslanoğlu’na teşekkür ediyorum muhtarların durumunu bize hatırlattığı için. Bu
aşamada, tabii bütün bu türden hususları bizim çalışmamız lazım diye ancak
o şekilde bir cevap verebilirim.
Sayın Özdemir’e
de teşekkür ediyorum, gerçekten katılıyorum kendilerine. KOBİ’ler bütün dünyada
ekonomilerin çok omurgasını oluşturuyor, çok temelini oluşturuyor, hakikaten
istihdam açısından, birçok açıdan yani çok önemli bir husus. O nedenledir ki
hatırlarsanız KOBİ’lerin, daha doğrusu birleşmelerin teşvik edilmesi anlamında
biz beraber bu Mecliste kurumlar vergisinde muafiyet getirdik, üç yıl da yüzde
75 oranında indirim getirdik.
Bu bahsettiğiniz
nakit yönetimi, iş planlaması, küresel ekonominin takip edilmesi, rekabet gücü
vesair gibi hususlar gerçekten çok önemlidir. Sanayi Ticaret Bakanlığımızın bu
konularda çalışmaları olduğunu biliyorum ama detaylarını bilmediğim için ve
zamanımız da yetmediği için detaylara da girmek istemiyorum ama teşekkür
ediyorum size.
Sayın Enöz,
tabii, uzman erbaşların diğer kamu kurumlarına geçişinde zorluklar… Maliye
Bakanlığı olarak ben şunu söyleyebilirim: Biz elimizden geldiğince, kadro
imkânları elverdiği ölçüde yardımcı oluyoruz. Şimdi, bu kadro imkânlarını da
artırdık. Ümit ederim ki 2010 yılında en azından kadro boyutuyla sıkıntıların
yani bir nebze de olsa giderilmesi öngörülüyor.
Sayın Tankut,
tabii, Adana, Mersin, Bursa… Doğrudur, iç göç alan ciddi boyutta… Gaziantep de
öyle değerli arkadaşlar. Mesela Gaziantep’in nüfusu 2000 yılından 2007 yılına
yüzde 38 artmış. Yani onu da dâhil etmenizde fayda var.
YILMAZ TANKUT
(Adana) - Benzer durumda iller var.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Doğrudur ama bunlara özgü sırf bu perspektifle bir
çalışma olduğunu bilmiyorum ama bu yeni teşvik sisteminde, daha önce bu teşvik
kapsamında olmayan bazı illerden bahsediyorsunuz, inşallah bu çerçevede
yararlanır. Mesela, Gaziantep de değildi, Bursa da değildi, Adana da değildi
ama önümüzdeki dönemde yani daha doğrusu şimdi bu teşvik kapsamında inşallah o
şekilde yardımcı olur.
Sayın Şandır’ın
sorusuna gelmem gerekirse… Tabii, bu borç konusu gerçekten çok tartışılan bir
konu ama bir daha söylememde yarar var.
Değerli
arkadaşlar, kamunun dış borcunda artış çok cüzi, 2’ye katlanmadı. Özel sektör…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – İç borcun kaynağı da dış kaynak.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin, müsaade edin onu da söyleyeyim.
Şimdi, kamu
sektörünün borcu, bakın değerli arkadaşlar, kamunun borcu 2002’de 64,5 milyar
dolardı -yani merkezî hükûmetten bahsediyorum, Merkez Bankasını katmıyorum-
geldiğimizde 2009’un ikinci çeyreğinde 78,1 milyar dolardı. Yani aslında artış
çok cüzidir ama özel sektör büyümüştür değerli arkadaşlar. Örneğin -yani burada
şirket ismi vermek belki doğru değil ama- diyelim ki (A) holding gitmiş bir
şirketi satın almış, bunu alırken gitmiş kısmen borçlanmış. Mesela, TÜPRAŞ’ı
alırken dışarıdan borçlanmışlar ama varlık…
AHMET BUKAN
(Çankırı) – Hazine garantisinde değil mi?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlarım, benim ilk verdiğim rakamlar
kamunun borcu ama özel sektörün borcunda, doğrudur, artış var. Bakın, özel sektörün
borcu 43 milyar dolardan 176 milyar dolara çıkmış. Ciddi bir artıştır.
Makroekonomik istikrar açısından bu önemlidir. Bakın, bunu önemsiyorum. Bu
önemlidir. İlk geldiğimde, Devlet Bakanı olduğumda, Merkez Bankasıyla yaptığım
ilk toplantıda dedim ki: “Ya, mümkünse şu özel sektör borçlarını bir mercek
altına alalım, nedir, ne oluyor.” O konuda ben hassasım ama kamu borcu… Bizim
bunda kontrolümüz yok, yani özel sektörü biz kontrol etmiyoruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kamu iç borçlarının kaynağı da çoklukla dış kaynaklı.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama şöyle de bir şey... Müsaade ederseniz bir şey
daha söylemek istiyorum. Bakın, değerli arkadaşlar, diyelim ki geldik 2002 veya
2001, 2000 deyin, herhangi bir yılda, diyelim ki siz 100 liralık bir iç borç
devraldınız, 100 liralık bir iç borç. Şimdi, bu iç borç ne demek? Biz o
borçlanmayı yapmışız, faizi, faizi… Bu sürekli faizle dönecek, Türkiye’de sıfır
faiz yok. 100 liralık borç vardı, 60 lira faiz vardı, bir sonraki yıl stok
160’a çıkar. Hiç borçlanmasanız, bütçe açığı olmasa dahi faiz yüzde 60’sa
nominal olarak, 100 liralık borcunuz varsa bir sene sonra 160 lira olur, bir
sene sonra eğer faiz yüzde 50 ise 160’ı bu defa yarım artırmanız lazım, 80
eklenmeniz lazım, 240 olur. Yani bu da bir gerçek değerli arkadaşlar. Bu
dönemde, gerçekten, Türkiye’nin borcu, gerek millî gelire oranı olarak gerek
net anlamda artışı çok sınırlı olmuştur. Rakamlar ortadadır.
Sizin
vurguladığınız önemli bir nokta var, diyorsunuz ki: “IMF’nin borcu mu daha
ucuz, piyasadan alınan borç mu?” Tabii ki IMF’nin borcu daha ucuz ama IMF’nin
borcu, siz de takdir edersiniz ki çok ağır şartlarla geliyor, bir. İkincisi,
IMF, sizin istediğiniz kadar vermiyor. Niye? Çünkü, tabii ki… Orada ağır
şartları bir kenara bırakalım. IMF tabii ki bu imkânları sınırlı ölçüde
kullandırtabiliyor ama Türkiye olarak tabii ki bizim bir miktar içeriden, bir
miktar dışarıdan borçlanmamız lazım. Bu borçlanmayı yaparken optimal bir
şekilde maliyet dengesini, vade dengesini sağlamamız lazım. Mesela, IMF’nin
borcu, siz de takdir edersiniz ki kısa vadede ucuz gibi görünebilir ama vadesi
çok kısadır. Bir de çok borç alan ülkelerden prim alırlar. Mesela, diyelim ki
kotanızın yüzde 100’ü kadar alırsanız, faiz -örnek olarak- yüzde 1 ise,
kotanızın yüzde 300’ünü aştınız mı o zaman sizden yüzde 3 alıyorlar. Orası da
önemli. Yani istediğiniz miktarda alamıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, süreniz doldu.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bu konu daha çok su götürür.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakanım, ziraat mühendisleri konusunu da…
BAŞKAN - Bu konu
tabii devam edebilir, geniş bir yorum soru ama bir iki arkadaşımızın sorusu
kaldı. Bu vakte kadar da arkadaşlarımız Meclis çalışmalarına iştirak ettiler,
onlara da cevap verirseniz…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Peki…
Müsaade ederseniz
bir kelimeyle: Ziraat mühendisleri konusunda sana bir müjde: 2.500 kişi için
vizeyi bu hafta içerisinde vereceğim. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Genç, sizin
sorunuza ancak yazılı olarak cevap verilebilir çünkü ben, doğrusu, bu hususlar
hakkında yeterince bilgi sahibi değilim ama şunu da vurgulamamda yarar var:
Hiçbir şekilde, emniyet görevlilerimiz, toplumumuzun hiçbir kesimini, ne Alevi
ne Sünni hiçbir kesimini özel bir mercek altına alamaz. Alamaz, biz buna izin
veremeyiz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Organizasyonu yapılıyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli Milletvekilim, biz buna izin veremeyiz. Bu
tür iddiaları da ben doğru bulmuyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Emniyetteki kadrolar ortada efendim, savcıları tehdit ediyorlar.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum arkadaşlar.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
24’üncü maddeyi
okutuyorum:
İşçi istihdamı ve
ödeneklerine ilişkin esaslar
MADDE 24 – (1)
Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile 5018 sayılı Kanuna ekli (II)
sa-yılı cetvelde yer alan kamu idareleri, sürekli işçileri ile 4/4/2007 tarihli
ve 5620 sayılı Kanuna göre ça-lıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin
(01.3) ile (02.3) ekonomik kodlarını içeren tertiplerde yer alan ödenekleri
aşmayacak sayı ve/veya süreyle istihdam edebilirler.
(2) Toplu iş
sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri,
as-gari ücret ve sigorta prim artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek
noksanlıkları Maliye Bakanlığı büt-çesinin “Personel Giderlerini Karşılama
Ödeneği” ile “Yedek Ödenek” tertiplerinde yer alan ödenekler-den aktarma
yapılmak suretiyle karşılanabilir. Birinci fıkrada belirtilen ekonomik kodlara bu
durumlar dışında (söz konusu ekonomik kodlar arasındaki aktarmalar ile bu
kodlar için birimler arası aktarmalar hariç) hiçbir şekilde ödenek aktarması
yapılamayacağı gibi bütçenin başka tertiplerinden işçi ücreti ve fazla süreli
çalışma ve/veya fazla çalışma ücreti de ödenemez. Bu fıkradaki kısıtlamalar,
kendi bütçe tertiplerinden aktarma yapılması koşuluyla TÜBİTAK için uygulanmaz.
(3) Birinci
fıkrada belirtilen kamu idarelerinin harcama yetkilileri, fazla çalışma için
öngörülen ödeneğe göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla
süreli çalışma ve/veya fazla çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla süreli
çalışma ve/veya fazla çalışmadan dolayı borç bıraktır-mamakla yükümlüdürler.
Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler
nedeniyle yürürlüğe konulacak Bakanlar Kurulu kararları uyarınca yaptırılacak
fazla çalışmalar ile fazla çalışma ücret ödemelerine ilişkin ilama bağlı
borçlar için yapılacak aktarmalar hariç fazla süreli çalışma ve/veya fazla
çalışma ücret ödemeleri için hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamaz.
BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Bilgin
Paçarız’da. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Paçarız,
buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın işçi istihdamı ve ödeneklerine
ilişkin esasları düzenleyen 24’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP yedi yıldan beri iktidarda. Adınız, Adalet ve
Kalkınma Partisi. Her zaman Sayın
Başbakan ve sayın sözcüler adaletten bahsediyor, güzel; kalkınmadan
bahsediyor, güzel; birlik, beraberlikten bahsediyor, güzel; millî dayanışmadan
bahsediyor, güzel; daha sonra demokratik açılımdan bahsediyor, güzel; millî
beraberlik, birlik ve daha sonra millî beraberlik ve kardeşlik açılımından
bahsediyor, bunların hepsi güzel ama gelin görün ki biraz da Meclisteki açılıma
bakalım. Mecliste AKP yetkilileri muhalefet partilerini dikkate almayacak,
Meclis Başkanlığı seçimlerinde uzlaşı yapmayacak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
uzlaşı yapmayacak, Mayınlı Araziler Yasası’nda uzlaşı yapmayacak, Türban
Yasası’nda uzlaşı yapmayacak, Vakıflar Yasası’nda uzlaşı yapmayacak, hatta 2007
seçimlerinde “inananlar, inanmayanlar” diye toplumu ikiye bölecek, 2007
seçimlerinde “Bunlar dindar Cumhurbaşkanı seçtirmek istemiyorlar.” diye
propaganda yapacaklar, insanların dinî duygularını sömürecekler ve bugünlere
geleceğiz.
ALİ İHSAN
MERDANOĞLU (Diyarbakır) – Ya ne alakası var!
BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Bugünlere geldik. Ne oldu arkadaşlar? Birlikten bahsediyoruz,
beraberlikten bahsediyoruz. Sayın İçişleri Bakanımız 12 bin Tekel işçisinin
yapmakta olduğu eylemin sonuçlarına katlanmak bile istemiyor. Hatta, bizim,
20-25 Cumhuriyet Halk Partili ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin
onlara yaptığı nezaket, dostluk, kardeşlik, birlik ziyareti için, maalesef,
pazartesi günü, AKP’nin Sayın Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli -isterdim ki
burada olsun- SKY TV’de, CHP’li milletvekilleri ve MHP’li milletvekillerinin
provokasyon yaptığından bahsediyor, milletvekillerinin bu Tekel işçilerinin
haklı eylemini provoke etmek için gittiğinden bahsediyor. Hâlbuki bizim öyle
bir amacımız yoktu. Cumhuriyet Halk Partisinin 3 Genel Başkan Yardımcısı, 10
Parti Meclisi MKYK üyesi ve 15 milletvekili ile işçi kardeşlerimize 4 bin, 5
bin civarında kumanya dağıtmak için gittik ama gelin görün ki İçişleri
Bakanlığının güvenlik güçleri, Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı polis teşkilatı,
bizim seçim otobüsümüzü alanın yanına sokmadı, kumanyalarımızı dağıtmaya izin
verdirmedi. Biz milletvekilleri eylem alanına zorla girebildik. Emniyet
güçlerinin büyük baskısıyla karşı karşıya kaldık. Neticesinde, tam eylem
alanına ulaşmıştık ki İçişleri Bakanının talimatıyla üç koldan biber gazı, göz
yaşartıcı bomba ve pis su, öyle pis bir kokusu var ki. İşte, 12 bin işçiye,
Tekel işçisine ve bu Parlamentoda siyasi parti grupları bulunan Cumhuriyet Halk
Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi gruplarına sizin baktığınız demokratik açılım
bu. Oysa Habur’da Kandil’den gelenler davulla zurnayla karşılandı. İçişleri
Bakanlığının müsteşarı, İçişleri Bakanlığının valisi, emniyet güçleri,
kaymakamı, devletin savcısı ve hâkimi orada çadır mahkemesi kurarak davulla
zurnayla bölücü teröristleri hep beraber karşıladınız. Yani 12 bin Tekel
işçisine, 25 CHP’li ve MHP’li milletvekiline gösteremediğiniz kardeşliği,
birliği, beraberliği, saygıyı sizin adaletinizle, sizin kalkınmanızla maalesef
gördük. Sırada şeker fabrikası işçileri var. Yavaş yavaş siz özelleştirmeyi
herhâlde… 2011 yılına kadar, seçim dönemine kadar bir tane işçi
bırakmayacaksınız, öyle anlaşılıyor. Hepsini 4/C’li yapacaksınız veya aşından,
ekmeğinden, işinden, yuvasından, oturduğu memleketinden terk etmeye
zorlayacaksınız.
Ve gelin, şimdi,
sizin 2009 yılı bütçesine bir bakalım. Bütçeleriniz ne kadar tutmuş? Evet, 2009
yılı tablosu: Yüzde 4 büyüme hedefiniz var.
TEVFİK ZİYAEDDİN
AKBULUT (Tekirdağ) – 2010.
BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – 2010’a da geleceğim, önce 2009’dan bahsediyorum.
2009 tablosu:
Yüzde 4 büyüme hedefiniz, yüzde 6 daralma. 10,4 milyar TL bütçe açığı
hedefliyorsunuz, 5’e katlıyorsunuz, 62,8 milyar TL bütçe açığı. 47 milyar TL
faiz dışı fazla hedefinden, eksi 7,3 milyar lira faiz dışı fazlayla karşı
karşıya kalıyoruz.
Yine Türk-İş’in
araştırmalarına göre, Kasım 2009 sonu itibarıyla, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı
778 lira iken… Bu açlık sınırında ne var? Sağlıklı, dengeli, yeterli
beslenebilme için yapılması gereken zorunlu gıda harcaması. Yani yakacak, elektrik,
su, konut, ulaşım, giyim, eğitim, bunlar yok.
Peki, bakalım
çalışanlarımız ne kadar maaş alıyor: Asgari ücret 546 TL. 5 milyon 221 bin 311
SSK emeklisinin aldığı ortalama maaş 670 TL. Tabii bu maaşlara vergi de dâhil.
Sayın Bakanımız vergiyi dâhil etmiyor, sanki vergi de maaşın içindeymiş gibi
konuşuyor. 2 milyon 77 bin 90
BAĞ-KUR emeklisi içinde tarıma dayalı emeklinin aldığı aylık 310 TL,
esnaflıktan emekli olan BAĞ-KUR emeklilerinin aldığı 468 TL. 1 milyon 795 bin
780 Emekli Sandığı emeklisinin aldığı en düşük maaş tutarı 824 TL. Toplam 9
milyon 94 bin 189 emeklinin yüzde 75’inin maaşı açlık sınırının altındadır.
Bunu açarsak
değerli arkadaşlar, SSK emeklisinin yüzde 82’sinin, BAĞ-KUR emeklisinin yüzde
99’unun, Emekli Sandığı emeklisinin yüzde 29’unun maaşları açlık sınırının
altındadır ve 2010 yılında, BAĞ-KUR emeklisine 6 TL maaş zammını layık
gördünüz, 6 TL. SSK emeklisine 11 TL zam yaptınız. Bu şartlar altında
emekliler, bugüne kadar olduğu gibi, sayenizde 2010 bütçesinden de herhâlde son
derece mutlu olacaklardır!
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin yetmiş dokuz yılda
toplam yaptığı borç 221 milyar dolar iken sizin, adaletten bahsettiğiniz,
kalkınmadan bahsettiğiniz partinizin yedi yılda yaptığı toplam borç 268 milyar
dolardır. İktidara geldiğinizde toplam olarak 221,2 milyar dolar borcu 489,2
milyar dolara yükselttiniz. Artı, birçok millî değerlerimizi, hani o geçmiş
hükûmetleri, hani Ecevit Hükûmetini, Demirel Hükûmetini, Özal Hükûmetini, hani diyorsunuz
ya “Bir şey yapmadınız…” Seksen altı yılda yedi sene siz iktidarda kaldınız,
yetmiş dokuz yıllık cumhuriyet hükûmetlerinin hiçbir şey yapmadığını söyleyerek
yedi yılda 31 milyar dolarlık özelleştirme yaptınız. Yani bu rakamların içine
31 milyar dolarlık özelleştirmeyi de eklemek durumundayız.
Peki, ne oldu? Ne
oldu arkadaşlar? Borcu ikiye katladınız. İşçi hayatından memnun mu?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Paçarız, konuşmanızı tamamlar mısınız.
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Emekli hayatından
memnun mu? Köylü hayatından memnun mu? Kim memnun hayatından? Maalesef, yandaş
müteahhitlerimiz memnun. Maalesef çok üzgünüm ama sizin il ve ilçe
başkanlarınız memnun ve diğer, suyun başında olan yandaşlarınız memnun.
AKP’nin iktidarı
devraldığı 2002 yılındaki toplam işsizlik oranı 10,3 idi. Yedi yıl sonra 2009
yılında, bugün geldiğimiz rakam 13,4. Yani her konuda olduğu gibi işsizlik
konusunda da başarısızsınız. Ama ben, maşallah, bakıyorum, AKP’nin sözcülerine
yani cumhuriyet tarihinin yetmiş dokuz yılını heba ediyorlar, yedi yılda kara
yollarını yaptılar, çimento fabrikalarını yaptılar, otobanları yaptılar,
PETKİM’leri yaptılar, TÜPRAŞ’ları yaptılar. Ya, Allah’ınızdan korkun be! Bir
kere de yetmiş dokuz yıla bir teşekkür edin ya! Atatürk’ün yaptığı devrimlere,
İsmet Paşa’nın...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Hemen bağlıyorum, hemen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam, bir dakikan daha var.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Verdi bir dakikayı.
BAŞKAN – Sayın
Paçarız, şöyle…
BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Sayın Başkan, hemen bağlıyorum. Ama, bakın buradan söz
veriyorsunuz.
BAŞKAN - Bugün
hiç kuralları ihlal etmedim.
BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Ama bakın, buradan söz veriyorsunuz. Sayın Başkanım, son bir
dakika, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
mü edeceksiniz?
BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Evet, teşekkür edeceğim.
BAŞKAN - Teşekkür
edecekseniz açayım.
Buyurun.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Zaten bir işe yaramıyor, bir dakika ver!
BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Doğrudur, doğrudur. Yakında seçim var, seçmen tercihini sandıkta
kullanacak.
Yani, şuraya
gelmek istiyorum: Allah’ınızdan korkun ya!
BAŞKAN – Bak,
Sayın Paçarız…
BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Vicdansızlık yapmayın, biraz da yetmiş dokuz yıllık cumhuriyet
hükûmetlerine teşekkür edin ya!
Hepinize
saygılar, sevgiler. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sen de yedi yıla teşekkür et, vicdansızlık yapma!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim, sağ olun Sayın Paçarız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yedi yıldaki başarılara teşekkür et sen de!
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 24’üncü
madde üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri en iyi
dileklerimle selamlıyorum.
Teknik rakamlarla
gecenin bu geç vaktinde vaktinizi almak istemiyorum. Ancak, az önce
Kastamonu’dan bir faks aldım. Diyor ki: “Ağabey, az önce Genel Kurulda bir
milletvekili ağabeyimiz, hastanelerde icra olmadığını ifade etti. Ben de icra
ile ilgili faksı sana gönderiyorum. Beni korursan memnun olurum.”
MUHARREM VARLI
(Adana) – Ona ver, ona ver Sayın Serdaroğlu.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – Evet, Seçkin Yaralı, Kastamonu’dan. Kastamonu Devlet Hastanesinde 1
milyar 20 milyon liralık borcunu ödeyemediği için icraya verilmiş ve 1,5 milyar
ödemiş, hâlen de 472 bin lira borcu var. Bilgilerinize sunulur.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Onu biz bir alalım, bir yanlışlık vardır o işte.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – İnşallah düzeltirsiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Onu alırız, bakarız, düzeltiriz.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bugün ülkemiz gerçekten devasa sorunlarla
iç içedir. Bunlardan biri de istihdam alanlarının daralması, yeni istihdam
alanlarının ihdas edilmeyişi ve buna bağlı olarak da işsizliğin cumhuriyet
tarihinin en yüksek seviyesine gelmiş olmasıdır. Tabii ki iktidarın yanlış
ekonomi, yanlış sanayileşme, yanlış sosyal ve stratejik politikaları sonucu bu
noktaya gelinmiştir. Ayrıca iktidarın yedi defa yapmış olduğu yetersiz
bütçeleri işsizliği artırmış, yoksulluğu tırmandırmıştır.
Değerli
milletvekilleri, iktidarın işsizliğe çare olamayacağı kesin olarak
anlaşılmıştır. İktidarın sekiz yılda en önemli ve öncelikli olarak yapması
gereken, işsizliğe çare bulup insanlara, gençlere yeni imkânlar sağlamak iken,
siz bunu yapmadınız ve yapamadınız. Bakın, gençler ya işsiz ya hapiste. 2002
seçimleri öncesinde meydan meydan dolaşarak “İşsizlik bu ülkenin kaderi
olmayacak, yoksulluk bu ülkenin kaderi olmayacak.” diye milletimize verdiğiniz
sözler maalesef havada kalmıştır.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Maalesef kader oldu.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – Verdiğiniz sözleri yerine getirmeyişinizi, ülke gündemini farklı ve
sanal gündemlerle meşgul ederek kamufle etmeye çalışıyorsunuz. Ergenekon’la
başlayan, yaş mı, kuru mu imzayla devam eden, ısmarlama ihbarcılarla,
açılımlarla zihinleri maalesef bulandırdınız.
Sayın
milletvekilleri, iktidar istihdam daraltıcı icraatlarıyla işsizliğin
boyutlarına maalesef zirve yaptırmıştır. Ülkemizdeki en önemli istihdam
alanları olan tarımda, sanayide, esnaf ve diğer kesimlerde ciddi daralmalar
olmuştur. Tarımda yüksek girdi maliyetleri neticesinde ürün maliyetleri artmış,
ürünü pahalıya mal eden çiftçi, ucuz ithal ürünler karşısında maalesef rekabet
edemez hâle gelmiştir. Bunun sonucu olarak da son dört yılda 3 milyon çiftçi
tarımı terk etmiştir. Tarımı terk edenlerin arazileri ekilip biçilmeden boz
kalmış, üretim düşmüş, tarım ürünleri ithalatı her geçen yıl yükselmiştir.
Sonuçta 3 milyon kişi daha işsizler ordusuna katılmıştır. Siz ise “Tarım
nüfusunda 3 milyon azalma oldu.” diye övünmektesiniz. Hâlbuki, övünmek yerine,
başınızı taşlara vura vura dövünmeniz gerekir.
Değerli
milletvekilleri, sanayide ise durum farklı değildir. Yüce Meclisimizde bulunan
siz her sayın milletvekili kendi seçim bölgelerinizi lütfen gözünüzün önüne
getirin. Şu yedi sekiz yılda bölgenizde kaç fabrika yapıldı, kaç kişiye iş
imkânı sağlandı, lütfen ama lütfen bir defa düşünün.
OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Sivas’a kırk yedi tane yapıldı.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – İstisnalar kaidesizdir.
Sekiz yılda 40
milyar dolarlık özelleştirme geliri elde ettiniz. Övündüğünüz 30 milyar
dolarlık yabancı sermaye geliri de aslında bunun cabası.
Şimdi soruyorum:
Bu milyar dolarları nerede kullandınız?
HASAN ANGI
(Konya) – Sizin borçlarınızı ödedik.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – Hangi iş alanını açtınız? Kime, kaç kişiye iş imkânı sağladınız?
Cevap kocaman bir “hiç” değerli milletvekilleri. Üstelik, yaptığınız
özelleştirmeler sonucu, bırakın istihdam yaratmayı, binlerce çalışanımız da
işinden oldu.
Değerli milletvekilleri, sanayi yatırımları, iş, aş,
zenginlik ve refahın tabana yayılması demektir. 2002 seçimlerinde meydanlarda
sanayicinin üstündeki yükün hafifletileceğini taahhüt ettiniz. Sanayiciye umut
dağıtıp onlara elektriği 3-4 sentten vereceğinizi söylediniz. Aradan sekiz yıl
geçmesine rağmen sözünüzü tutmadınız.
Görüldüğü gibi,
dilin kemiği yok. Demokrat da olsan, muhafazakâr da olsan, gerçekten dilin
kemiği yok değerli milletvekilleri. Sonuçta sanayi ülke içinde montaj
sanayisine dönüşürken, sanayici yatırımlarını maalesef yurt dışına taşımıştır.
Bu ise istihdamı fevkalade olumsuz etkilemiştir. Bir diğer önemli faktör ise
Türk sanayicisinin rekabet gücü kaybolmuştur. Yanlış kur politikaları, yüksek
vergiler, yüksek sigorta primleri, elektrik ve benzeri yüksek giderler sonucu
çıkardığınız teşvik paketleri yatırımcıya cazip gelmediği için maalesef işe
yaramamıştır.
Çok değerli
milletvekilleri, bir şeyi daha samimiyetle ifade etmek istiyorum: Öncesi var
ama, 2007 yılından bu tarafa, uyguladığınız yanlış ekonomi politikaları
yüzünden her an bir krizle karşı karşıya geleceğinizi Milliyetçi Hareket
Partisi olarak defalarca ikaz ettik ama siz aldırış etmediniz. Her zamanki
tavrınızla bizi dinlemediniz ve tedbirleri geliştirmediniz. İhracat artışından
övünerek ve gerinerek bahsettiniz. Ona gerçekten biz de sevindik ancak korkunç
bir şekilde artan ithalattan utanarak da olsa, üzülerek de olsa maalesef hiç
bahsetmediniz. Her yıl yaklaşık 50 milyar dolar dış ticaret açığı verdiniz yani
yılda 50, yedi yılda 350 milyar dolar zarar ettiniz. Bunun sonucu, küresel kriz
olsa da olmasa da ülkemizde mutlaka bir kriz yaşanacaktı. Özellikle şunu
söylemek istiyorum: Siz şu yaşanan krizi küresel kriz diye millete yutturuyor
ve bütün olumsuzlukları da küresel krize bağlıyorsunuz. Bu, doğru değildir.
Ayrıca dışarıdan milyarlarca dolarlık tüketim malı ülkeye girerken rekabet gücü
olmayan sanayici maalesef yatırım da yapamamıştır, dolayısıyla işsizliğe çare
de olunamamıştır.
Çok değerli
milletvekilleri, esnafın yarattığı istihdama gelince: Nüfus artarken esnaf
sayısının artmadığını, hatta azaldığını görmekteyiz. Bu durum ise yanlarında
başkalarına da istihdam alanı sağlayan esnaflığın bittiğinden başka bir şey
değildir. 2002 yılında hazırlayıp da erken seçim dolayısıyla kanunlaştıramadığımız
esnafı bitiren ve tüketiciye tuzak olan şu büyük mağazalar yani marketler
yasasına sahip çıkmadınız. Eski Sanayi Bakanımız Sayın Kenan Tanrıkulu’nun bu
dönemde verdiği bu büyük mağazalar kanun teklifini de bu Mecliste reddettiniz.
Şu anda kendi hazırladığınız tasarı da şudur. Bu tasarıya da maalesef sahip
çıkmadınız ve Meclise getirmediniz, arkasında duramadınız, duramazdınız çünkü
sizin için küçük esnaf değil, hep büyük şirketler önemli olmuştur. Kredi Kartı
Yasası’nda bankaların yanında olduğunuz gibi bu işte de yabancı sermayeli
süpermarket zincirlerinin yanındasınız.
İktidarın çok
saygıdeğer milletvekilleri, bakınız, anaların ağlamasını kimse istemiyor ama
maalesef yoksulların, borçluların, okula giden çocuğuna bir simit parası
veremeyenlerin, evladına yuva kuramayanların, erzak paketi ve kömür torbalarına
muhtaç olanların…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Serdaroğlu, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – …esnafın, memurun, emeklinin, çiftçinin ve 17 milyon yeşil
kartlının, hele hele işsiz gençlerin ve velhasıl bütün toplumun sayenizde anası
da danası da ağlamaya devam ediyor ve bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Serdaroğlu.
Şahsı adına Bursa
Milletvekili Mehmet Ocakden.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2008 yılının son
döneminde derinleşen ve 2009 yılında bütün dünyada kendisini yakıcı bir şekilde
hissettiren küresel ekonomik krizin en ağır etkileri istihdam üzerinde
olmuştur. Küresel krizle birlikte ekonomideki daralma, pek çok ülkede olduğu
gibi, ülkemizde de istihdamın azalmasına ve işsizliğin artmasına neden
olmuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1930’lardaki büyük buhrandan sonra dünyanın yaşadığı
en büyük küresel krizin ekonomiye olumsuz etkilerini gidermek için yerinde
adımlar attık. İlgili tüm tarafların önerilerini de dikkate alarak, ekonomiyi
canlandırmak, işsizlikle mücadele için bir dizi destek paketini devreye soktuk.
Destek paketlerinden,
kamuoyunda ilk istihdam paketi olarak da bilinen 5763 sayılı Kanun’la, sosyal
güvenlik primlerini 5 puan indirdik.
Kadınların ve
18-29 yaş arası gençlerin mevcut istihdama ilave olarak işe alınmalarını prim
indirimi yoluyla teşvik ettik.
İşsizlik ödeneği
miktarını yüzde 12 civarında artırdık.
Özürlülerin
istihdamını, primlerin hazine tarafından üstlenilmesi yoluyla destekledik.
Özel sektör iş
yerlerinin eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğunu kaldırdık.
İşverenin iş yeri
kurma izni alma, spor tesisi ve ana okulu açma gibi idari yükümlülüklerini
kaldırdık.
İşsizlik
Sigortası Fonu’ndan İŞKUR’a kaynak aktararak, kuruma kayıtlı işsizlerin
tamamına, mesleki eğitim ve girişimcilik ile çalışma karşılığı sosyal güvence
ve gelir desteği elde edeceği toplum yararına çalışma programlarından
yararlanma imkânını verdik.
Yine, ekonomik
krizin etkisini hafifletmek ve istihdamı korumak amacıyla, Şubat 2009’da
“ikinci istihdam paketi” olarak anılan 5838 sayılı Kanun’u hayata geçirdik. Bu
Kanun’la, 2008 ve 2009 yıllarındaki başvurulara ilişkin olmak üzere, kısa
çalışma ödeneğinin ödeme süresini üç aydan altı aya çıkardık ve kısa çalışma
ödeneğini yüzde 50 oranında artırdık. 2009 yılı Temmuz ayından itibaren
Bakanlar Kurulu kararıyla bu süreyi altı ay uzattık.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel ekonomik kriz sonrasında yeni bir dünya
oluşuyor. Bu dünyayı doğru algılamak ve ülkemizi buna göre konumlandırmak
durumundayız. Türkiye bugün dünyada ve bölgesinde yıldızı parlayan bir ülke
hâline gelmişse bunu öncelikle yedi yıllık AK PARTİ İktidarının sağladığı
ekonomik ve demokratik istikrara borçludur.
Halkımızın
ekmeğini daha da büyütmek, insanımıza yeni iş imkânları sunabilmek için
demokratik standartlarımızı daha da artırmak ve iç barışımızı muhafaza etmek
durumundayız. İnsanımıza iş ve aş temin edebilmek için enerjimizi anlamsız
kavgalara değil, millî birlik ve kardeşliğimizi güçlendirmek için harcamalıyız.
Eğer Türkiye son yirmi beş yılını terörle, çatışmayla, olağanüstü hâlle, faili
meçhullerle, boşaltılan köylerle, üzerine ay yıldızlı Bayrağımızın örtüldüğü
tabut görüntüleriyle heba etmeseydi insanımıza yeni istihdam imkânları
sağlayacak daha güçlü bir ekonomiye sahip olacaktık.
İstikrarı,
demokrasiyi ve barışı tahrip ederek insanımıza yeni iş sahaları açamayız,
gençlerimize yeni bir gelecek sunamayız. Siyasette korku ve nefretin birini
hâkim kılarak ve Türkiye’yi geçmişin anlamsız siyasi kavgalarına sürükleyerek
ülkemizin insanına yeni istihdam imkânları yaratamayız.
Sayın
Başbakanımız hem ülke içinde hem dünyanın değişik bölgelerinde ve bölgemizdeki
ülkelerde geziler düzenleyerek bu ülkelere olan ihracat hacmimizi yükseltmek ve
yabancı yatırımcıları bu ülkeye çekmek için, yeni istihdam imkânları yaratmak
için geceli gündüzlü çalışıyor ancak ne hikmetse değerli muhalefet üyelerimizin
hemen hemen her sözcüsünün neredeyse bu ülkede demokratik standartların
artırılmasının, birlik ve beraberliğimizin artırılmasının, kardeşliğimizin
güçlendirilmesinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ocakden, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET OCAKDEN (Devamla)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
…artırılmasının
karşısında olmayı her cümlelerinin başında ya da sonunda eklemeyi bir görev
hâline getirdiler. Oysa, bu ülkede barışın ve kardeşliğin artmasıyla, bu ülke
imkânlarının bu halkın hizmetine sunulmasıyla hem bu ülkenin istihdam imkânları
artacaktır hem de bu ülkenin sorunlarını kendi kardeşliğimiz ve birliğimiz
içinde birlikte çözeceğiz.
Yabancı
yatırımcının gelmesini, bu ülkede yeni yatırımların gelmesini istemek bir
vatana ihanet değildir. Bu ülkenin birliği ve kardeşliği için, bu ülkenin
kalkınması için hem iç yatırımların hem de yabancı yatırımların bu ülkede
sağlanması gerekir. Bu, hepimizin, bu ülkenin çıkarınadır.
2010 yılı
bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Başkan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Değerli Hatip konuşurken muhalefet
partilerinin demokratik standartların yükseltilmesine karşı çıktıkları şeklinde
bir cümle kullandı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Tam destek sağlamadığınızı söyledi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ben inanıyorum ki Parlamentoda hiçbir milletvekili
demokratik standartların yükseltilmesine karşı çıkmaz. Bu nedenle, biz, grup
olarak, farklı bir görüşte olduğumuzu ifade etmek isterim ama kendileri karşı
çıkarsa ona bir şey diyemem.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kılıçdaroğlu.
Evet, mutlaka
arkadaşımız da onu sizin söylediğiniz manada söylemiştir, ben de ona
inanıyorum.
Günün son
konuşmacısı, şahsı adına İzmir Milletvekili Taha Aksoy.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TAHA AKSOY
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Son günlerde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda işçi haklarına yönelik yapılan
konuşmaların verdiği cesaretle huzurunuza geldim. Muhalefet partisi milletvekillerinin
AK PARTİ İktidarı döneminde yapılan uygulamaları bile yetersiz bularak bizi
eleştirdiklerini müşahede ettik. Şimdi, sayın muhalefet partisi
milletvekillerine bir konuda seslenmek ve İzmir’de var olan, İzmir’i ve
İzmirlileri çok üzen bir konuda, işçi haklarına gösterdikleri duyarlılığı
sergileyerek bir çözüm oluşturmalarını rica etmek istiyorum.
İzmir’de iki
büyük ilçe, Konak ve Karşıyaka, Büyük Millet Meclisinde çıkarılan bir yasayla
ikiye bölündü. Karşıyaka, Karşıyaka ve Bayraklı; Konak da, Konak ve Karabağlar
oldu. Karşıyaka –ki, benim de oturduğum ilçe- belediye hizmetlerini büyük
ölçüde, belediyenin neredeyse hisselerinin tamamına sahip olduğu Kent AŞ eliyle
götürüyordu. Karşıyaka da bu daralma, ikiye bölünme olunca Kent AŞ işçilerinden
291 kişi işten çıkarıldı. Yeni kurulan Karabağlar ilçesinin Sayın Belediye
Başkanı bu işçileri kabul etmedi. Oysa, yine Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
yönetilen Konak ve Karabağlar’da böyle bir sorun yaşanmadı. Bu 291 arkadaşımız,
kardeşimiz direnişe geçtiler, direnişlerine cevap alamadılar. 11 Temmuz günü
bir milletvekili arkadaşımla birlikte bu işçilerin direnişte bulundukları
Örnekköy şantiyesine gittim, hem işçileri hem sendika temsilcilerini hem de
orada bulunan ailelerini dinledim. Gerçekten sosyal açıdan bir facia
yaşanıyordu. Kendilerine, o akşam İzmir milletvekilleriyle bir araya
geleceğimizi ve konuyu Cumhuriyet Halk Partili İzmir milletvekillerine
aktaracağımı söyledim. Çünkü o akşam, İzmir’in duayen sanayicisi Selçuk Yaşar
Bey, hepimizi, İzmir sanayisinin konularını görüşmek üzere yemeğe davet
etmişti. Yemekten sonra Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinden ve Yaşar
Holding’in yöneticilerinden müsaade isteyerek bir masanın başında Cumhuriyet
Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızla toplandık. Ben konuyu açtım, bu
konudan siyasi bir getiri beklemediğimizi ama lütfen kendilerinin de bu konuyu çözmek
için bir gayretin içine girmelerini söyledim. Bana bu konuyla ilgili bazı
konuları bilmediğimi, ayrıca belediyenin kredi alarak ihbar ve kıdem
tazminatlarını ödediğini söylediler, hesaplara yatırıldığını ve bazı işçilerin
bunları hâlihazırda çektiğini söylediler. Ben ısrarla, konunun bir yasal
uygulama değil, bir sosyal sorunun giderilmesi konusu olduğunu söyledim. Dedim
ki: “İki belediye de sizde, hakemlik, ağabeylik yapma durumunda olan Büyükşehir
de sizde, nihayetinde 291 kişi, buna bir çözüm öneremez misiniz?” Sayın
milletvekili ağabeylerimizden birisi dedi ki: “Ben ilgileneceğim ve size de
bilgi vereceğim.” Bana bilgi gelmedi, Meclis açıldığında konuyu tekrar
hatırlattım, yine bir şey olmadı.
Daha sonra Tekel
işçileriyle ilgili konuda gazlı saldırıya uğrayan Çetin Soysal arkadaşımıza
“Geçmiş olsun.” dedim, “Lütfen bu hassasiyeti İzmirli işçiler için de
gösterin.” dedim, yine bir gelişme olmadı. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
içerisinde bulunan ve sendika yöneticiliğinden gelen bir arkadaşımıza yardım
talebinde bulundum, yine bir şey yapılmadı.
Dün akşam bu
işçilerden biri aradı beni, ağlamaklı bir sesle “Bu işe ne zaman çözüm
gelecek?” dedi. Şimdi, bu kadar hassaslaşmışken bu konularda, çözülmesi son
derece kolay bir konuyu lütfen çözelim.
Ben, İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanıyla da görüştüm, kendisi benim seçimde rakibim ama
yakın bir dostumdur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Aksoy, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.
Buyurun.
TAHA AKSOY
(Devamla) – Kendisinden yardım istedim, çözmek istediğini ama önünde
aşamayacağı engeller olduğunu söyledi. O zaman Sayın Büyükşehir Belediye
Başkanımıza yardımcı olalım, ne engeli varsa onu birlikte aşalım ve bu 291 işçi
ailesinin bir an önce aşa, işe, ekmeğe kavuşmasına yardımcı olalım diyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Köse, buyurun
efendim.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, içinde bulunduğumuz ay muharrem ayıdır. Bu ayın 10’unda
Peygamber Efendimizin torunu Hazreti Hüseyin 72 can yoldaşıyla birlikte dünyada
eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde Kerbela’da katledilmişlerdir. Dünyada ve
ülkemizde özellikle Alevi İslam inancına sahip yurttaşlarımız bu olay için her
yıl on iki gün yas orucu tutmaktadırlar. Bu yurttaşlarımızın ve sizlerin “Yassı
Muharrem”ine aynı duygularla katılıyorum.
Sayın Bakanım,
binlerce öğretmen adayı açıkta. Yüzlerce okulda öğretmen eksikliği var. Kaç
öğretmen adayı için kaç kadro kullanımına izin vereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Köse.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, ben de -muharrem ayı içerisindeyiz- bu nedenle
tüm Alevi-Bektaşi kardeşlerimize ve ülkemizde yaşayan tüm insanlara yüce
Allah’tan hiçbir acıyı yaşatmamasını diliyorum.
Ve Sayın Bakanıma
soruyorum: Emekli, dul ve yetimleri ilgilendiren intibak yasası çıkarılacak mı?
İkinci bir sorum:
Nüfusu 20 bine kadar olan belediyelerde 4.999 ile 5.001, 9.999 ile 10.001
nüfusa sahip belediyeler arasında çok büyük farklılıklar var. Bir belediye
4.999, aldığı katkı payı çok düşük, 5.001 ise çok yüksek. Hiç değilse 20 bine
kadar olan belediyelerde bu farkı biraz daha aşmak mümkün mü daha yayarak? Yani
7 bin, 9 bin şeklinde.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Sanayicilerimizin ihracat
yaptıkları mevcut ülkeler dışındaki pazarlara da ihracat yapmalarını sağlayacak
yeni teşvikler uygulamaya konulacak mıdır?
Bu konuda
ihracatçıya kur garantisi getirme gibi bir düşünceniz var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim.
Efendim, bizim
Tunceli ilinin Mazgirt, Pertek, Nazımiye ve Darıkent belediyelerinde çalışanlar
-özellikle Darıkent’te- yirmi beş aydır maaşlarını almıyorlar, bunlara bir
yardım yapmayı düşünüyor musunuz?
İkincisi, Pertek
Köprüsü, Keban üzerinde kurulması gerekli olan bu köprüyü -herkesin arzu ettiği
bir yapı- ne zaman yapmayı düşüyorsunuz? Gerçi, bu sene 165 bin liralık bir
proje var, ama ne zaman ihale yapmayı düşünüyorsunuz?
Üç: Kamu kurum ve
kuruluşları -döner sermayeliler dâhil- ne kadar araba kiralamışlardır
2008-2009’da? Bunların kaçı Zekeriya Karaman’ın ortak olduğu şirketten
kiralanmıştır?
Yine, resmî
kurumlara ait olup da özel plaka takan kaç araç var? Bunların özel plaka
takmaları etik midir?
Yine, bugünkü
yandaş medyanın sürmanşetinde Bülent Arınç’a süikast…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, teşekkür ediyorum.
Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
önceki yıllarda çıkartılan yapılandırma uygulamalarından yararlanamayan ve/veya
yararlanmak için müracaat ettikleri ve bir miktarını da ödedikleri hâlde, malum
yaşanılan ekonomik sıkıntılar nedeniyle taksitlerini aksatmak zorunda kalan ve
emekli olabilme imkânını yitiren Sosyal Güvenlik Kurumuna tabi vatandaşlarımız
için yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Asil.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: TÜİK’te yaklaşık on beş yıldır çalışan 4/C kapsamındaki personelin
özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? En azından 4/B
kapsamına almayı düşünüyor musunuz?
İki, Şanlıurfa
ilimizde elektrik sayaçlarını okuyan bir firmanın işi bırakıp kaçtığı ve yaklaşık
altı aydan beridir sayaçların okunmadığı iddiası vardır. Bu firma daha önce
Diyarbakır’da iş yapmış, başarısız olmuş bir firmadır, ama daha sonra
Şanlıurfa, Mardin gibi birkaç tane ilimizin sayaç okuma işi bu firmaya
verilmiştir. Şu anda da sayaçların okunmadığı yönünde iddialar vardır. Ne
derece doğrudur? Bu, devleti zarara uğratmak değil midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Son olarak Sayın
Nalcı, buyurun efendim.
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
sormak istiyorum; 2010 yılı bütçesi, bildiğimiz gibi 50 milyar bir bütçe
açığıyla yapıldı. Bu bütçe açığını,
1) Bu kamudaki
Tekel maddelerine zam yaparak mı karşılayacaksınız?
2) Yoksa işçi ve
memurları kamudan işten çıkartarak mı karşılayacaksınız?
3) Varlık barışı
ve ticaret yapan insanların vergi dairesini peşine takarak mı karşılamayı
düşünüyorsunuz?
4) Borçlanarak
mı?
Bunların cevabını
istemiştim.
Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Biz 2009 yılında,
değerli arkadaşlar, 20 bin tane kadrolu olmak üzere toplamda 43.700 tane
öğretmen ataması yaptık. 2010 yılı için de muhtemelen benzer rakamlar söz
konusu olacaktır. Şu anda rakamlar yanımda yok ama olmazsa onu yazılı olarak
bildirebiliriz size.
Tabii ki bu
belediyelere merkezî hükûmetten yapılan ödemelerin, gelirlerin daha da sık
aralıklarla kademelendirilmesi bir fikir. Bunun çalışılması lazım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, biri 120 bin, biri 60 bin.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Anlıyorum, anlıyorum.
Muhtemelen,
mahallî idarelerle ilgili yeni yapılacak bir düzenlemede belki o konular, en
azından mülahaza edilebilir, değerlendirilebilir.
İhracatçılar…
Tabii ki biz şu anda, yanlış hatırlamıyorsam, iki yüz sekiz pazara, iki yüz
sekiz ülkeye ihracat yapıyoruz çünkü bayağı ciddi bir rakam. Yani aşağı yukarı
ihracat yapmadığımız ülke falan yok ama tabii ki hâlâ potansiyelinin altında
olan ülkeler olabilir, ticaretimizin potansiyelinin altında seyrettiği ülkeler
olabilir. Mutlaka o ülkelere ulaşmak için de büyük bir çaba gösteriyoruz,
göstermeye devam edeceğiz. Özellikle, fuarlara katılma konusundan tutu verin
birçok konuda çalışmalarımız var. Zaten, dış ticaretten sorumlu Devlet
Bakanımız pek Türkiye’ye de uğramıyor, onun için yani bu çabalar ciddi bir
şekilde devam ediyor. Yalnız, kur garantisi veremeyiz.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye 2001 yılında çok önemli birtakım kararlar verdi, aslında
1989 yılında çok önemli bir karar verdi. 1989 yılında Türkiye şu kararı verdi,
dedi ki: “Türkiye’ye para giriş- çıkışı serbesttir.” Yani, özetle, sermaye
hesabı Türkiye’de liberalleştirildi. Şimdi, ekonomi literatüründe “imkânsız
üçlü” diye bir konsept var. Bunun bir boyutu “sermaye hesabının liberal olup
olmadığı” boyutudur, bir boyutu “faizi kimin belirlediği” boyutudur, bir boyutu
da “kuru kimin belirlediği”… Bu üç husustan üçünü aynı anda kontrol
edemiyorsunuz. Bakın, sermaye, yani para giriş-çıkışını 1989’da
liberalleştirdik. 2001 yılında da Merkez Bankasını bağımsız hâle getirdik, faizi
Merkez Bankası belirliyor. O zaman kuru piyasaya bırakmak… Nitekim 2001 yılında
da o dönemin Hükûmeti kuru piyasaya bıraktı. Şimdi, burada, imkânsız üçlü, bu
bir teori değil, bu aslında uygulamada da fiilî olarak var olan bir durumdur.
Mesela Çin, sermaye hesabı üzerine kısıtlar getiriyor, o zaman kuru belli bir
şekilde kontrol edebiliyor, faizi belli bir şekilde… Yani, üç değişkenin aynı
anda ikisini kontrol edebiliyorsunuz. Üç değişkenin aynı anda üçünü kontrol
edemiyorsunuz. Yani, bütün dünya uygulamaları da bu çerçevededir. Onun için kur
garantisi bu çerçevede getiremeyiz.
Sayın Genç, bu
bahsettiğiniz belediyelerle ilişkili olarak bana talebinizi iletin, yardımcı
olmaya çalışırım. Yani, imkânlar nedir vesaire, ne yapabiliriz bilmiyorum ama,
bir bana nedir, yani sorun nedir, ne eksiklikler vardır… Yardımcı olmaya
çalışırım.
Bahsettiğiniz
köprü hakkında fazla bir bilgim yok. Arkadaşlarımdan bilgi alır size
ulaştırırım, ne zaman ihaleye çıkılacak, ne kadar, yatırım programında mı değil
mi bilmiyorum.
Yapılandırma
uygulamalarıyla ilgili bir soru vardı.
Değerli
arkadaşlar, Sosyal Güvenlik Kurumunu ilgilendiren bir konu, onun için bu konuda
yorum yapmak istemiyorum.
4/C’ye ilişkin
özlük haklarını…
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, arkadaşlar, son aşamaya geldik, birkaç dakika sonra
çalışmamız nihayet bulacak. Lütfen biraz sükûnet etsin.
Buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – 4/C’ye ilişkin -dediğim gibi- husus çalışılabilir.
Yalnız, değerli arkadaşlar, 4/B’ye geçiş… Bakın, bir çalışma yapılacaksa sadece
bir kesime özgü yapılmaz. Mutlaka bütün 4/C’lileri kapsayacak bir çalışma
yapılır, o çerçevede ben bakarım. Ama 4/B’ye geçiş bence doğru olmaz çünkü bu
tamamen yeniden bir yapılandırmayı gerektirir. Özelleştirme uygulamalarının bir
mantığı vardır. O mantığın ötesine geçmek bence bu aşamada doğru olmaz ama
4/C’lilerin durumlarının düzeltilmesine ilişkin bir çalışmaya biz de katkı
veririz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 24’üncü maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Evet, katkılarınızdan,
sabrınızdan dolayı bütün milletvekili arkadaşlarıma ve grup başkan vekili
arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi sunuyorum.
Sayın
milletvekilleri, programa göre 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddelerinin görüşmelerini ve
oylamalarını yapmak için 24 Aralık 2009 Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere hayırlı
geceler diliyorum.
Kapanma
Saati: 21.34
IV.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, emekli aylıklarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10709)