DÖNEM: 23 CİLT: 57 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
39’uncu
Birleşim
22 Aralık 2009 Salı
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/759) (S. Sayısı: 442)
2.- 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’in, Artvin Milletvekili Ertekin
Çolak’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Erzurum
Milletvekili Muhyettin Aksak’ın grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
V.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, KEY ödemelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/9961)
2.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’daki teşvik
uygulamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan’ın cevabı (7/10438)
3.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, AB
ilerleme raporunda yolsuzluklar konusundaki değerlendirmeye ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı (7/10519)
4.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün,
MKE’deki bir görevde yükselme sınavına ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/10703)
5.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, deri ve ayakkabıcılık sektörünün sorunlarına
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/10704)
6.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, TRT’nin gelir ve giderleri ile personel alımına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10737)
7.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin reklam
ortamları satış ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10739)
8.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te bir gümrüklü alan oluşturulmasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/10748)
9.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in,
Van’daki tarihi kiliselere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10764)
10.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, müzelerin eser alımına
ve koleksiyonerlerle ilişkilerine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/10765)
11.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’daki bir türbe ve
bazı mezarlıkların korunmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın cevabı (7/10766)
12.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’nın kamu yatırımlarındaki payına ilişkin
Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10823)
13.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın,
Batman’la ilgili bazı ekonomik ve sosyal verilere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10832)
14.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Türk parası üzerindeki ay yıldızın konumlanış biçimine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı
(7/10867)
15.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel hareketlerine,
- Adana Milletvekili Nevin
Gaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme
eğitimine,
İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/10953), (7/10954)
16.- Antalya Milletvekili Tayfur
Süner’in, İstanbul’daki tarihi
bir köprüye ilişkin sorusu
ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10960)
17.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, TRT personelinin bir düğünde görevlendirildiği iddiasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10966)
18.- Mersin Milletvekili Behiç
Çelik’in, bazı projeler ile Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’daki yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10980)
19.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, ihmal ve istismara
uğrayan çocuklara yönelik hizmetlere,
- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
göçün çocuklar üzerindeki etkisine,
erken evliliklerin
önlenmesine,
aile içi şiddetten
etkilenen çocuklara yönelik çalışmalara,
sokakta yaşayan ve
çalışan çocuklara,
çocukların yerel
yönetimlerdeki katılımına,
ticari cinsel sömürüye
uğrayan çocukların rehabilitasyonuna,
İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/11005), (7/11006), (7/11007),
(7/11008), (7/11009), (7/11010), (7/11011)
20.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, ibadete
açılan tarihi bir kiliseye ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/11030)
21.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/11031)
22.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin Hopa’da
serbest bölge kurulmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan’ın cevabı (7/11059)
23.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, isteğe bağlı sigortalılıkta oluşturulan mağduriyete
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/11086)
24.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, TBMM telefonlarının
dinlenip dinlenmediğine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/11171)
25.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, TBMM telefonlarının dinlenip dinlenmediğine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/11172)
26.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, Bakanlar Kurulu
üyelerinin korumalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/11173)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.04’te açılarak dört oturum yaptı.
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S.
Sayısı: 442) ve 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)
görüşmelerine devam edilerek;
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı,
Rekabet Kurumu,
Millî
Prodüktivite Merkezi,
Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı,
Türk Akreditasyon
Kurumu,
Türk Patent
Enstitüsü,
Türk Standartları
Enstitüsü,
Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı,
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü,
Ulaştırma
Bakanlığı,
Karayolları Genel
Müdürlüğü,
Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu,
Denizcilik
Müsteşarlığı,
Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü,
Maliye Bakanlığı,
Gelir İdaresi
Başkanlığı,
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı,
Kamu İhale
Kurumu,
2010 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçeleri ve 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları;
Gelir Bütçesi
üzerindeki görüşmeler tamamlanarak, 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
3’üncü maddesine kadar;
Genel Kurulun,
22/12/2009 Salı günü 442 sıra sayılı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 15’inci maddesine kadar, 23/12/2009 Çarşamba günü 25’inci
maddesine kadar, 24/12/2009 Perşembe günü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
oylanmamış maddelerinin oylanmasının bitimine kadar çalışmalara devam
edilmesine, 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın ve 2008 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 26/12/2009 Cumartesi günü
yapılacak olan tümü üzerindeki son görüşmelere 25/12/2009 Cuma günü saat 13.30’da
başlanılması ve bu birleşimde görüşmelerin ve açık oylamaların tamamlanmasına
kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi;
Kabul edildi.
22 Aralık 2009
Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime
21.02’de son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU |
|
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Bayram
ÖZÇELİK |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Burdur |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
No.: 48
II.- GELEN KÂĞITLAR
22 Aralık 2009 Salı
Teklif
1.- Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/551) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2009)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, akaryakıtın
vergilendirilmesine ve vergi politikasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10646)
2.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, vergi muafiyeti
tanınan sivil toplum kuruluşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10648)
3.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Datça’daki bir Hazine arazisi üzerindeki bazı
tasarruflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10649)
4.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, IMF’den alınan kredilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/10652)
5.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Alevi çalıştaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10653)
6.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10657)
7.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, bir projeden
yararlanan çocuk işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10662)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, zorunlu göçe ve köye
dönüşe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10670)
9.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’daki bir sınır
ihlali olayına güvenlik güçlerinin müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10671)
10.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Emniyet Teşkilatına
yönelik bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10672)
11.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, bir köyün su sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10673)
12.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kağızman’da meslek yüksek
okulu öğrencilerinin taciz edildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10674)
13.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki projelere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10675)
14.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında
adı geçen bir şahsın ortağı olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10676)
15.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Tuzla’daki bir araziye
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10677)
16.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yerel yönetimlerin vergi
borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10679)
17.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, yapılmayan KEY ödemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10680)
18.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, varlık barışı
uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10681)
19.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, eğitim uzmanlarının
özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10682)
20.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Iğdır’daki bir
okulun ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10683)
21.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki okuma
yazma bilmeyenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10684)
22.- Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaş’ın, Kafkas Üniversitesindeki yeni
değerlendirme sisteminden mağdur olan öğrencilere ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10685)
23.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, şehit bir öğretmenin
adının bir okula verilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10687)
24.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Ankara’da H1N1
virüsünden dolayı hayatını kaybeden bir kişiye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10689)
25.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, bir hastanedeki
uzman doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10690)
26.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bal üreticilerinin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10691)
27.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, tarım ürünleri ithalatına
ve fındık tarımına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10692)
28.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
transgenik ürünlerle ilgili düzenleme ve uygulamalara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10693)
29.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kanola
bitkisi ve yağına yönelik bazı iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10694)
30.- Manisa Milletvekili
Ahmet Orhan’ın, çiftçilerin ve hayvan yetiştiricilerinin desteklenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10695)
31.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, transgenik
tarım ürünleriyle ilgili düzenlemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10696)
32.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin’deki bazı
yol yapım çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10697)
33.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin’deki yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10698)
34.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Borçka-Hopa
yolunun onarım ihalesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10699)
35.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Ardanuç yoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10700)
36.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, erişme kontrollü karayolu ve bölünmüş yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10701)
37.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Ahmetli-Gölmarmara yoluna ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10702)
22 Aralık 2009 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, programa göre 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (x)
2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesi kabul
edilmişti. Şimdi, 3’üncü maddeyi okutuyorum:
Denge
MADDE 3 – (1) Bu
Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen ödenek-ler toplamı ile 2 nci maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan tahmini gelirler toplamı arasındaki
fark, net borçlanma ile karşılanır.
BAŞKAN – 3’üncü madde
üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili
Sayın Akif Hamzaçebi’de. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tasarının 3’üncü maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamaya başlamadan önce sizi saygıyla selamlıyorum.
(x)
442 ve 443 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 14/12/2009 tarihli 31’inci Birleşim
Tutanağı’na eklidir.
Bütçe
kanunlarının ilk 3 maddesi en önemli maddeleridir, diğer bütün maddeler bu
maddeler etrafında şekillenir. 1’inci maddeyi ayın 14’ünden dün akşama kadar
burada uzun uzun görüştük. 1’inci maddeyle, bütçe
kanun tasarısı, kamu kurumlarına 286 milyar TL’lik ödenek verilmesini
öngörmektedir. 2’nci madde ise, 1’inci maddeyle harcanması planlanan
rakamların, tutarların hangi kaynaklardan elde edilecek gelirlerle
karşılanacağını gösterir. 2010 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’na göre de bu
bütçenin gelir tarafı 236 milyar TL’dir. 1’inci maddedeki giderler ile 2’nci
maddedeki gelirler arasındaki fark borçlanma miktarını gösterir, bu rakam da 50
milyar TL’dir, görüştüğümüz 3’üncü madde bunu düzenlemektedir. Dolayısıyla, bu
madde, bütçeye yönelik genel değerlendirmelerin yapılabileceği bir maddedir, bu
çerçevede ben görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Bütçeler, hükûmet programlarının temel uygulama aracıdır. Hükûmetler, programlarında yer alan hususları bütçeler
aracılığıyla hayata geçirirler. Bu nedenle, bütçelerde yer alan rakamları basit
bir rakamlar topluluğu olarak değil, hükûmet
programının unsurları, araçları olarak değerlendirmek gerekir. Bütçeler, aynı
zamanda, ekonomide yaratılan gelirin yeniden dağıtılmasının bir aracıdır.
Örneğin, 2010 yılında ekonomide yaklaşık 1 trilyon TL’lik bir gelir yaratılması
öngörülüyor yani gayrisafi yurt içi hasıla tutarıdır
bu. Bu rakamın yaklaşık yüzde 28’i yani 286 milyar liralık kısmı ekonomiden
bütçe kanalıyla çekilmekte ve daha sonra, yine, harcama yoluyla, kamu
harcamaları yoluyla ekonomiye enjekte edilmektedir. İşte bu kaynakların
ekonomiden çekilmesi ve kamu harcamaları yoluyla yeniden ekonomiye verilmesi
işlemi, ekonomi üzerinde, toplumsal kesimler üzerinde çok ciddi etkilerde
bulunur. Hükûmetlerin temel politika tercihlerini de
gerek vergi toplama alanında gerekse harcama alanında görürüz.
Bu bütçeye bu
açıdan baktığımızda neler öne çıkmaktadır? 2010 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
yaşadığımız krizin etkilerini dikkate alarak geçmişte nerelerde hata yaptıysak
bu hataların düzeltilmesinde bir adım atmakta mıdır? Yeni politikalar konusunda
hangi işaretleri vermektedir? Krizden çıkmak tabii ki bir yılda olabilecek bir
iş değildir ama en azından geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması için,
Türkiye’de önümüzdeki dönemde kendi kriziyle karşı karşıya kalmamak için bu
bütçede hangi adımlar atılmaktadır? Bunların işaretleri verilmekte midir? Buna
bakmak gerekir.
Ancak maalesef,
2010 yılı bütçesine baktığımızda, Adalet ve Kalkınma Partisinin 2003-2009
döneminde uyguladığı ve bugün bizi küresel krizden en derin şekilde etkilenen
ülkelerin başına yerleştiren politikalara 2010 yılında da devam edildiğini
görüyoruz.
Bütçede şunlar
öne çıkmaktadır: Birincisi, faiz dışı giderler artmaktadır, olağanüstü ölçüde
artmaktadır. Bunu gayrisafi yurt içi hasılaya oran
olarak ifade ediyorum. Bütçe gelirlerindeki artış faiz dışı giderlerdeki artışı
karşılamak bir yana, o oranda artmak bir yana reel olarak azalıyor.
Yine, üçüncü
özellik, 2010 yılı bütçesinin özelliği ve Orta Vadeli Program’ın 2012 yılına
kadar öngörmüş olduğu sürecin özelliği, Türkiye’de tasarruflar azalmaktadır.
Kamu sektörü tasarrufu, özellikle de özel sektör tasarrufu azalmaktadır. Bütçe
bu konularda bir iyileşmenin işaretini vermemektedir.
Faiz dışı
giderlerdeki artışa baktığımızda, 2000-2008 dönemini alırsak yani Adalet ve
Kalkınma Partisi öncesindeki dönemi de alırsak -IMF politikalarının uygulandığı
dönem olarak alıyorum bunu- faiz dışı
giderlerin ortalaması yüzde 18,2’dir; yaklaşık yüzde 17 ile yüzde 18,5
arasında değişiyor -2009 yılı kriz yılı olduğu için dikkate almıyorum- 2010
yılında bu rakamın yüzde 23,4’e çıktığını görüyoruz. 2011, 2012’de de süreçte
ciddi bir düzelme yok. Bu, krizle açıklanabilir. Kriz döneminde kamunun
harcamalarını artırdığı, yatırım harcamalarını artırdığı gibi bir düşünce akla
gelebilir. Bunun bu rakamlarla ilgisi yoktur. Yatırım harcamalarının düzeyi
eski yılların düzeylerinin altında bile kalmaktadır 2010 yılından itibaren.
Gelir tarafına
baktığımızda: Özelleştirme ve İşsizlik Fonu’ndan 2008 yılından itibaren bütçeye
yapılan aktarımları düşerek onları eski yıllarla kıyaslanabilir duruma
getirdiğimizde, gelirlerde ciddi bir düşüş görüyoruz. Üstelik,
2010 yılında vergi gelirinde çok iddialı bir tahmin yapılmış olmasına rağmen
toplam bütçe gelirinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranında eski yıllara oranla
ciddi bir düşüş gözükmektedir. 2010 yılı rakamı 21,7’dir. Bu rakam 2000 sonrası yılların en düşük
rakamıdır. 2011, 2012’deki tablo da farklı değildir.
Tasarruflar ne
durumdadır? Türkiye’de tasarruflar 2000 öncesi döneme kıyasla, 1998 yılına
kıyasla 2008, 2009, 2010 yıllarında üçte 1 oranında azalmıştır. Yaklaşık yüzde
24-25’lerde seyreden Türkiye'nin toplam tasarruflarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 14-15’lere inmiştir, problem buradadır.
Türkiye, önceki krizlerde, üst üste üç dönem, üç çeyrek
küçülmeden sonra dördüncü dönemde büyümeye başlardı. Bu sefer, ilk kez, dört
dönem Türkiye arka arkaya küçülecek ama önceki krizlerde sürekli dışarıdan
kaynak girişi olmasına rağmen bu krizde, bu kriz sonrası hedeflenen büyüme
senaryosunda dışarıdan kaynak girişi yok. Dışarıdan kaynak girişi olmadığı
zaman Türkiye ekonomisi büyüyemiyor, tasarrufları da yetersiz, ana problem
buradadır. Bu bütçenin bu konularda yaptığı herhangi bir iyileşme yoktur.
Bütçenin toplum
kesimlerine etkisi ne olacaktır? 2010 yılında belli başlı toplum kesimleri bu
bütçeden ne umacaktır, ne beklemektedir, buna girmek istiyorum.
Tarımsal
desteklemeye girmek istiyorum. Tarım Bakanımız burada geçen hafta sonu tarıma
verdikleri desteklerden söz etti. İzninizle ben, Sayın Tarım Bakanının da
imzası olan yıllık programdan birkaç rakam vermek istiyorum. 2010 yılı rakamı
5,6 milyar TL’dir, 2007 yılı rakamı da bu kadardır yani 2010 yılında, Hükûmet, 2007 yılı rakamını çiftçiye vermeyi taahhüt
etmektedir. Rakamsal, nominal olarak söylüyorum bu
rakamı. Enflasyon, büyüme… Bütün bunları bir kenara bırakıyorum. 2009 yılında
durum nedir, kriz yılında? Kriz yılında Hükûmetin
verdiği rakam 4,5 milyar TL’dir. Bu rakam 2006 yılı rakamına eşittir değerli
milletvekilleri. 2006, üç yıl geriye ait bir rakam hatta üç yılın bile
gerisindedir, 2006 yılı rakamı 4,7 milyar TL’dir. 2006’nın bile gerisine
gitmiştir Hükûmet tarım sektöründe. Şimdi, sık sık Tarım Bakanına, Sayın Maliye Bakanına soruyorum: Evet,
2004 yılında Karadeniz’de bir don afeti yaşandı. Fındık üreticisinin bu don
afetinden dolayı 172 milyon TL’lik bir alacağı var. Bakın, yıl 2004, 2010 yılı
bütçesini konuşuyoruz. Bu rakam hâlâ bütçelerde yok, hâlâ sayın bakanlardan “Bu
rakamı ödeyecek misiniz, ne zaman ödeyeceksiniz?” sorusuna cevap alamıyorum.
Tarım Bakanı “Maliye Bakanı para verirse ödeyeceğim.” diyor, Sayın Maliye
Bakanı da bu konuda suskun kalıyor. 2009 yılı bütçesini biz burada görüşürken
2009 yılında çiftçiye Hükûmet 5,5 milyar TL ödemek
üzere teklifini buraya getirmişti. Bütçe görüşmelerinde bunu 500 milyon TL
azalttı. Şimdi 2009 yılı bütçesinin Genel Kurul görüşmeleri sırasında bütçe o
şekliyle yasalaştı ama öyle anlaşılıyor ki 2009 yılı bütçe hedefi 4,5 milyar
TL’dir. Uygulama yılında da 500 milyon TL daha çiftçiden kesilmiştir. Sabah ve
ATV için iki kamu bankasını seferber edip 750 milyon dolar krediyi veren Hükûmet, Sayın Başbakan çiftçiye bunun yarısı kadar bir
parayı bulamamıştır, bunu çiftçiden esirgemiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, çiftçi diyoruz. Hükûmet bu sene otomotivde bir vergi indirimi yaptı. Evet,
otomotivdeki vergi indirimi kötü olmadı, fena olmadı, stoklar eridi. Peki,
çiftçi kesimine de bir miktar para verseydin de -harcama eğilimi yüksek olan
çiftçimizin zaten tasarruf etme imkânı yok, ancak yaşamını idame ettirebiliyor-
bu da ekonomiye bir talep olarak girseydi. Otomotivi yapalım, otomobilde
vergiyi indirelim ama o bile amacına ulaşamamıştır. Stoklar erimiştir, stok
sonrası otomotiv sektörünün rakamları tekrar eski yıllara inmiştir çünkü
ekonomide güven veren bir program yoktur. Eğer bu araçları, vergi indirimini
bir programın içine yerleştirmezseniz bir saman alevi gibi talebi uyarır, ondan
sonra vergi indirimi sona erdiğinde etkisini yitirir.
Evet,
söyleyeceğim daha çok şey var ama zaman müsait değil. Sözlerimi burada
bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hamzaçebi.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesinin 3’üncü maddesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlarım.
Önce bir konudan
başlamak istiyorum. Bütçe, bir ülkenin, özellikle bizim gibi ülkelerin çok
önemli bir belgesi çünkü bir siyaset belgesi her şeyden önce. Bütçe, neye ne
yapılacağını, ne kadar yatırım yapılacağını veya nereden kısılıp nereye
verileceğini, daha doğrusu bir ülkenin bir yıllık genel politikasının
çizileceği bir mali belge. Bu mali belge, Türkiye’de nedense son altı yedi
yıldır çok ciddiyetle tartışılıp ciddiyetle konuşulan bir belge olmaktan çıktı
ve ilgi o kadar az ki bütçeye, hem burada Türkiye Büyük Millet Meclisinde
-zaten sayı belli- hem de kamuoyunda, medyada. Niçin? Çünkü hem tartışma biçimi
hem buradaki düzen hakikaten ilgiyi azaltıyor Türkiye'nin önemli bir kanununa,
yasasına karşı.
Burada bir tüzük
değişikliği konusunda bir şey geçirilmeye çalışıldı, bir komisyon kuruldu.
Mesela orada çok önemli şeyler var. Bütçeyi daha hareketli
bir hâle getirip daha çabuk geçirmek ve her ilgili kuruluşun, başta
bakanlıkların, konularını dinlemek, kendi komisyonlarında ve Bütçe Komisyonunun
yanında da yeni bir ekonomik komisyon kurup ülkenin meselelerini dinlemek
hakikaten çok önemli. Bilhassa bürokratların gelip izahat vermesi önemli. Çünkü
-niye- burada bürokratlar sessiz. Onlara arada laf atmaya bile cesaret ediyoruz
ama yanlış yapıyoruz. Onların da konuşmaları lazım ülkeyi yönetirken ve bunu da
hakikaten ayrı bir dinleme komitesinde, belki ekonomik komitenin altında yapmak
lazım.
Bu konuda
gerçekten bir şeyler yapmamız lazım. Öbür bir sürü uydurma işle uğraşmak
yerine, şu İç Tüzük meselesini bir kere daha getirirsek ve özellikle bu mali
konuda Türkiye'nin ilgisini çekebilirsek daha doğru olur kanısındayım çünkü
başka bir neden var. Nereden bakarsanız bakın, Türkiye’de gayrisafi millî hasılanın parasal büyüklük olarak tümünü devlet üretiyor.
Yani bütçede yüzde 28 gibi görünen gayrisafi yurt içi hasıladaki
rakam aslında kayıt dışı ekonomiyle birlikte yüzde 50 ki bu Amerika Birleşik
Devletleri’nde yüzde 18’dir. Yani kamu hakikaten ekonominin yarısına hâkim.
Yarısına hâkim olunca onu daha iyi düzenlemek, daha iyi yönetmek çok önemli.
Onun için böyle başlamak bence daha uygun ve bu meseleyi içimizde çözmemiz
lazım.
Malum, denge,
3’üncü madde önemli bir şeyi de beraberinde getiriyor. Zaten bütçe dengesiz
olamaz, dengeyle olacak. Ama biz yıllar boyu bu dengede hep bir açıkla bu işi
kapattık. Niye bir açıkla kapattık? Çok basit. Yaklaşık açık da 50-60 milyar
oluyor çünkü bir önceki yıla nazaran gelirlerde yüzde 16,1, giderlerde de yüzde
7,5’luk bir artış öngörmüşüz. Bu da aslında çok fazla değil, göründüğü gibi değil.
Yani ya bu bütçede cesaretli olacaksınız, genişleyici bir bütçe yapacaksınız
çünkü durgunluk var yahut da bunu bu kadar korkak hâle getirmeyip… Yani
ikisinin de ortasında yapmayacaksınız. Bütçeyi ya artıracaksınız yahut da böyle
korkak yapmayacaksınız çünkü enflasyonla da bir kısmını götürüyorsunuz. Onun
için, 50-60 milyarlık açığı bir yerde çözmemiz lazım.
Burada çok ilginç
bir rakam dikkatimi çekti. Mesela, açıkla yaklaşık olarak personele ödediğimiz
para aynı; aynı miktar, aynı büyüklük, 57-60 milyar. Peki, açık da o kadar. O
zaman bir yerden bir ek kaynak bulmak lazım. İşte, ek kaynağın borçlanma olduğu
andan itibaren iki tane büyük tehlikeyle karşılaşıyorsunuz. Borçlanmada kamu
piyasaya girdiği zaman faizleri yükseltiyor. Faizler yükselince Merkez Bankası
faizleri zorlamayla tutamaz. İşte, ikide bir faizleri tutmak için gayret sarf
ediyor Merkez Bankası. O gayreti de yeterli değil, çünkü faizler yükseldikçe
yatırımı tıkıyorsunuz. İşte, meşhur yansıma etkisi de arkasından geliyor. Niye?
Kamu çok fazla girerse piyasaya, kamu faizleri yükseltici etki yapıyor. Kamu
faizleri yükseltici etki yaptığı zaman piyasada Merkez Bankası da faizleri
tutamaz hâle geliyor ki hani azaltılan borçlar vardı ya, bu yüzden de çoğalma
eğiliminde, daha fazla da faiz öder duruma geliyoruz. Bunu da çok dikkatle
üzerinde durulması gereken bir nokta olarak görüyorum ama hiç bunlara uğraşmadık.
Ve ekonomik
alanda da yani makro açıdan gelip burada ne Hükûmetin
ne de ilgili diğer kuruluşların fazla izahat da vermediğini görüyoruz. Kendi
başına bir iş gidiyor. Ekonomiyi küçümsüyoruz. Makroekonomik açıdan Türkiye ne
oluyor? İşte, “Dünyada bir küresel kriz oldu, ondan sonra bize de böyle oldu.”
diye bu işi geciktiriyoruz. Hayır, bizim yapısal problemlerimiz var. O yapısal
problemlerimizi çözmeden dünyadaki krizden kurtulamayız çünkü dünyadaki kriz…
Ya bu sene bir tane daha patlama olursa Amerika Birleşik Devletleri’nde, ne
yapacağız?
Evet, suç dünyadaki krizde mi? Hayır. Arada çıkıp “Bakın, bankalarımız çok güçlü.” diyoruz. Niye?
1991’den sonra alınan önlemlerle, son yedi sene içerisinde alınan önlemlerle
ilgili bunlar. Eğer bunların altyapısını yapmazsak, aynı bütçenin altyapısı
gibi, yeni bir düzen gibi, özellikle finans ve maliye hukuku gibi yeni
düzenlemeler yapmazsak bu işi çözemeyiz. Mesela, 4749 sayılı Kanun var, kamu
finansmanı ve borçların düzenlenmesiyle ilgili bir yasa. O Yasa’yı buradan
geçirmişiz ama 3’üncü maddeye gene o Yasa’ya ters şeyler koymuşuz. O zaman o
Yasa’yı niye geçirmişiz buradan? Evet, bir parça Hükûmetin
elini, daha doğrusu yönetimin elini serbest bırakmak lazım bazı şeylerde ama
onları kanunla kısıtlamak yerine, onları piyasanın şartlarıyla daha iyi
düzenlemek lazım. Bunun için de yeni bir ekonomi hukukunu ihdas etmemiz lazım.
Kimin ne yapacağı belli değil. Burada ekonomiyle ilgili çok az sayın bakan
oturuyor, Maliye Bakanı oturuyor şimdi tesadüfen ama ekonomi konusunda,
Türkiye'nin genel gidişatı konusunda çok önemli bir izahı yok. Kalkınma hızımız
düşük ki Türkiye kaldıramaz bunu. Türkiye büyüyen nüfusuyla eksi büyümeleri
kaldıramaz. Dünya 2010 yılından itibaren toparlanmaya başlayacak. Biz eğer
toparlanamazsak, dünyadaki trendi yakalayamayız. O zaman işte, o zaman
geliyoruz “Maastricht Kriterleri” diyorsunuz, Maastricht Kriterleri’nde gayrisafi yurt içi hasılayla
bütçe açığı oranı kriterleri aştı, yüzde 6’ya geldi ama yüzde 47-48’lerde de
gayrisafi hasıla borç oranı var. Burada Maastricht Kriterleri’ni de yavaş yavaş
zedelemeye başladık. Eğer Maastricht Kriterleri’ni
gerçekten çok ciddiye alıyorsak… Çünkü Avrupa Birliğinin ne yapacağı belli
değil şu aralarda, o konuda onların da büyük sıkıntısı var. Zaten en büyük partnerimiz olan Avrupa’yla ekonomi bile konuşamıyoruz
belirli siyasi nedenlerle. Ekonomi meselesini hiç Avrupa’yla konuşamıyoruz.
Kriterler gayet açık, onlarla konuşamıyoruz.
Şimdi iç
düzenleme meselesine geliyoruz. Hep iç düzenlemeyle işleri çözmek istiyoruz ve
Maliye Bakanlığına bir yetki veriyoruz. Kanunlarda çok açık yetkiler var ve
ikide bir Türkiye’de hep iç düzenlemeden bahsediyoruz.
Bakın, Türkiye’de
yaklaşık 8 milyon vergi mükellefi var -bu mükellefin içerisine kurumlar vergisi
mükellefi dâhildir- ama kaç milyon seçmen var? 49 milyon seçmen var. Dünyada
seçmen adedinin yüzde 10-15 azı kadar yaklaşık gelir vergisi mükellefi var.
Bizde mükellef ile seçmen sayısı arasındaki fark aslında Türkiye’deki mükellef
sayısının azlığıyla ilgili. Yani, eğer gerçekten Türkiye dolaylı vergilerden
aldığı payı artırabilirse, dolaysız vergilere doğru çevirebilirse daha başarılı
olabilir. Çünkü KDV ve özellikle ÖTV’den daha fazla
vergi alıyoruz, gelir vergisinden alamıyoruz. Çünkü niye? 35 milyon, yaklaşık,
vergi mükellefimiz eksik bizim. Bunun için de bir cesaret lazım tabii. Onun
için başından beri “korkak bütçe” diyorum. Vergi kanunu geçirmeden, vergi
reformu bu ülkede yapmadan bu meşhur açığı kapatamayız, dengeyi bir türlü
çözemeyiz. Bunun için de bir parça cesaret gerekiyor. Sadece iktidara değil, muhalefetin de
cesaretli olması lazım. Bunu hep birlikte yapmamız lazım.
Türkiye’de her
yıl vergi reformundan söz edilir, bu kürsüde de herkes vergi reformundan
bahseder. Hâlbuki sadece ve sadece 1948’den beri 280 kere değişmiş vergi kanunu
maddeleri var. Niye cesaret edemiyoruz? Açık yerine, şu meşhur 60 milyar yerine
bir kere oturup şurada bir vergi reformuyla uğraşalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MİTHAT MELEN
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekten
Türkiye'nin önünde zor bir 2010 yılı var çünkü 2010 yılında toparlanma
ihtiyacımız var. 2010 yılında yavaş yavaş Avrupa ve
başta Amerika Birleşik Devletleri toparlanabilir. 2011 yılında biz de keza
büyüme hızımızı artırıp belirli bir düzeye gelebiliriz, daha çok mal
satabiliriz. Fakat, eğer bu toparlanmayı
gerçekleştiremezsek 2010 yılı çok daha zor geçecek. Seneye bütçe daha artacak
-yani açık- borç daha artacak, daha fazla sıkıntı duyacağız.
Gelin, hep
birlikte, bu yıldan sonra, 2010 yılının ilk işi şu vergi reformu olsun ve yeni
bir yapı kuralım ki Türkiye’yi feraha çıkaralım. Aksi hâlde her yıl bu bütçe
açığından bahsedeceğiz ve her yıl ben de gelip bu denge maddesinde aynı şeyleri
söyleyeceğim.
Bütçenin hayırlı
olması dileğiyle saygılarımla arz ettim. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Melen.
Madde üzerinde
şahısları adına ilk söz Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar’a
aittir.
Buyurun Sayın Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
NECDET ÜNÜVAR
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bütçede denge çok önemli, gelir-gider arasındaki dengenin
sağlanması çok önemli gerçekten ve ülkeler o dengeyi sağlamak adına bazen
borçlanma ihtiyacı hissederler. Ama bir ülkenin borç yükü altına girebilmesi
için o ülke ve borcu verecek ülkeler arasında güvenilir bir ortamın sağlanması
çok önemli. Bu da öncelikle mali bir disiplinle olabilir.
Ülkemiz için,
hepimizin çok iyi bildiği gibi, 90’lı yıllar maalesef verimsiz koalisyonlarla
heba edildiği ve uluslararası itibarımızın da çok azaldığı dönemler olarak
tarihe geçti. Ama İktidarımızla hem itibarımız arttı hem de o kaos yıllarındaki kayıplarımız önemli ölçüde azalma
eğilimine girdi.
AK PARTİ
İktidarının en temel ekonomik program esası mali disiplindir ve bununla ilgili
de gerçekten bir yandan cari açığın azaltılması öbür yandan enflasyonun daha
düşük oranlara çekilmesi ancak mali disiplinle mümkündür.
Enflasyon
gerçekten daha önceki yıllarda, özellikle 90’lı, 80’li yıllarda neredeyse ayda
oluşan oranı, İktidarımız döneminde bugün kasım ayı itibarıyla yüzde 5,5 gibi
yıllık orana düşmesi gerçekten çok önemli bir başarıdır. Tabii millî gelirimiz
de yaklaşık 3 kat arttı. Artık ihracatla ilgili de gerçekten yaşadığımız
küresel krize rağmen, 2002 yılında 36,1 milyar dolar civarındaki bir rakamdan
2009 yılında 100 milyarı birazcık aşkın bir rakama çıkmıştır. Tabii, ülkemize
gelen yabancı yatırım miktarı da gerçekten 10 kat civarında artmıştır. 90’lı
yıllarda 1,1 milyar dolar civarında olan yıllık giriş, artık 10,1 milyar dolar
civarına çıkmış. Tabii, Merkez Bankası döviz rezervimiz de yine 2002 yılında 17
milyar dolardan, 4 Aralık 2009 tarihi itibarıyla 4 kattan birazcık daha fazla,
71,3 milyar dolar civarına çıktı.
Tabii, ülkelerin kredi puanı çok önemli. Son yayınlanan kredi puanının artmış olması ve dünyada kredi puanı
artmış nadir ülkelerden birisi olması, yine ülkemize duyulan uluslararası
itimadı da ortaya koyuyor.
Bu veriler ve istatistiki bilgiler, ekonomide, AK PARTİ olarak en büyük
amaçlarından birisi olan mali disiplinin de sağlandığını gösteren açık bir
göstergedir. Bunlar, şüphesiz mali disiplinin sağlanmasının doğrudan veya en
çarpıcı yansıması da borçlanma maliyetlerinde görülüyor.
Borçlanma ile
ilgili ilk yapılan şeyler, mevzuatın ve dağınıklığın giderilmesi ve burada
Avrupa Birliği tanımlı kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı 2002 yılında yüzde 73,7’den 2008 sonunda yüzde 39,5’e düşmüştür. Maastricht Kriteri yüzde 60 civarında. Doğrudur, küresel
krizde bu oran birazcık artmıştır, yüzde 47’ler civarında bir tahmin yapılıyor
ama yine de yüzde 60’ın altında olması çok önemli. Yanı başımızda Yunanistan’ın
ciddi bir borç kriziyle karşı karşıya kalması da aslında ülkemizdeki mali
disiplin çabalarının ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor.
Tabii, faiz harcamaları da yine borç konusunda en önemli
sorunlardan birisi. Hazine
Müsteşarlığı rakamlarına göre faiz harcamalarının gayrisafiye oranı 2002’de
yüzde 14,8’den 2008’de yüzde 5,3’e düşürülmüş. Gerçekten ciddi ölçüde bir
azalma söz konusu.
Borç vadesinin
süresi de çok önemli. O süre yine 2002’yle mukayese ettiğimiz zaman, dokuz
aydan, 4 kattan daha fazla, otuz altı ay civarında şu anda bir borç vadesinin
süresi var. Tabii bütün bunlar, değerli arkadaşlarım, geçmişte yaşadığımız
ekonomik krizlerin etkisini de azaltan hususlardan birisi ve oluşan tahribatın
önlenmesi adına çok önemli faaliyetler olarak tarihe geçiyor.
Orta ve uzun
vadeli bir bakış açısıyla hazırlanan bütçe programlarıyla ülkemizin geleceğinin
daha aydınlık olacağını biliyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) – Bugünümüz dünden daha iyi, yarınlarımızın da bugünden daha iyi
olacağına olan inancımla bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Şahısları adına ikinci söz Tokat Milletvekili Sayın Osman Demir’e aittir.
Buyurun Sayın
Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
OSMAN DEMİR
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2010 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi, yani bütçe denkliği ve borçlanma maddesi üzerinde
söz aldım, konuşmamı bunun üzerinde kurgulayacağım.
Değerli
arkadaşlar, 2002 ve ondan bugüne devam eden yılların verilerini
karşılaştırdığımızda, Türkiye'nin bütçe açıklarının, ödeme gücü bakımından,
yani gayrisafi yurt içi hasılaya oran bakımından azaldığını
görüyoruz. Aynı şekilde borç yükünün de azaldığını görüyoruz, yani borç ödeme
gücümüzün arttığını, diğer bir deyişle borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının azaldığını görüyoruz. Örneğin, 2002
yılında merkezî yönetim bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı yüzde 11,5’ken 2008 yılına geldiğimizde yüzde 1,8’e düşmüştür, bu son
derece olumlu bir gelişmedir. Yine, 2002 yılında 100 liralık bütçe gelirimizin
68,6 lirası faiz ödemesine giderken 2008 yılına geldiğimizde 100 liralık bütçe
gelirinin 24,2 lirası faiz giderine harcanır hâle gelmiştir, yani bunlar son
derece olumlu göstergelerdir.
Şimdi, öyle veya
böyle, faizi de dâhil ettiğimizde bütçede açıklar var, açıklar devam ediyor. Bu
açıkların boyutu nedir ve bu açıkları nasıl finanse edeceğiz buna bakmamız
lazım. Açıkların finansmanı -biliyorsunuz- iki şekilde olabilmektedir: Yurt
içine borçlanabilirsiniz veya yurt dışına borçlanabilirsiniz. Dolayısıyla, yurt
içi borçlarınız artıyor olabilir veya yurt dışı borçlarınız artıyor olabilir,
buna bakmamız lazım.
Dış borç stokuna
baktığımızda, 2002 yılında Türkiye'nin dış borç stoku 129,5 milyar dolar; 2008
yılına geldiğimizde 278,1 milyar dolar, artmış. Dolayısıyla, muhalefet
milletvekili arkadaşlarımız, bu kürsüye çıktıklarında hep bu rakamdaki salt
artışa bakıyorlar.
Burada analizi
doğru yapmamız gerekir. Bu rakamlar doğru, söylenen doğru, yanlış değil ama
borç ödeme gücü ne olmuştur? Yani dünkü Türkiye'nin borcuyla bugünkü
Türkiye'nin borcu bir olmayabilir çünkü gelir düzeyi de değişmektedir. O zaman 2002
yılındaki Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasına
bakmamız gerekir, bu da 233 milyar dolardır; 2008 yılına geldiğimizde bu rakam
731 milyar dolara çıkmıştır değerli arkadaşlarım.
Dolayısıyla, borç
ödeme gücüne baktığımızda, bunu oranladığımızda, yani 2002 yılında Türkiye'nin
dış borçlarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde
56,2’dir; 2008 yılına geldiğimizde bu oran yüzde 37,5’a düşmüş durumdadır.
Görüldüğü gibi,
Türkiye'nin borçları… Dış borçlar kritik borçlardır, kabul ediyorum.
Türkiye'nin dış borçları artmaktadır ama millî gelirindeki artış oranı dış
borçlardaki artış oranından çok daha hızlıdır. Dolayısıyla, Türkiye'nin borç
ödeme kapasitesi artmaktadır. Bu yönden memnun edici bir süreç yaşanmaktadır.
Şimdi, son…
RECEP TANER
(Aydın) – Özel sektör dâhil mi bu borçlara?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Son Sayıştay raporunu bir okursanız iyi olur.
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Sayın Vekilim, doğru söylediniz, burada özel sektör dâhildir bu borçlara.
Kamu borçlarına…
RECEP TANER
(Aydın) – Değil, yanlış o.
OSMAN DEMİR (Devamla)
– Efendim, söyleyeceğiz, rakamlar benim elimde, merak etmeyin siz.
Kamu borçlarına
baktığımızda durum çok daha sevindiricidir. Şöyle ki: 2002 yılında kamu
kesiminin dış borcu 64,5 milyar dolardır -2002 yılında- 2008 yılına
geldiğimizde bu rakam 78,2 milyar dolardır. Yani 2002 yılından 2008 yılına
gelinceye kadar aradaki artan fark 13,7 milyar dolardır.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Vekil, kitabınızdaki rakamlar farklı.
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Biz biliyoruz onları, merak etmeyin. Biz de onlardan alıyoruz,
farklı bir yerden değil. O yüzden…
RECEP TANER
(Aydın) – Rakamlar farklı.
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Efendim, onu sonra görüşürüz, zamanımı harcamayım. Bu rakamlar
doğrudur, arkasındayım. Biz, öyle rüyada görerek rakam açıklamıyoruz, merak
etmeyin. O konuda çok rahatız. Lütfen müdahale etmeyin.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Yanlış konuşuyorsun ama. Düzeltmek lazım.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, 2002 yılında kamu kesiminin…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bizi inandıramazsın. Biz rakamlara hâkimiz. Onlar öğrensin.
Onları kandırabilirsin, bizi kandıramazsın.
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Siz -anlaşıldı- benden rahatsız oluyorsunuz.
2002 yılında kamu
kesiminin borç yükünün…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen.
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Kamu kesimi borçlarının gayrisafi millî hasılaya
oranına baktığımızda, değerli arkadaşlarım, 2002 yılında yüzde 28’dir, 2008
yılında yüzde 10,6’dır. Bunlar Hazine Müsteşarlığının verileridir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz, Sayıştay raporlarına bakın.
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Şimdi, son yıla gelince yani 2009 yılına gelince, 2009 yılında
borçlanmada biraz daha artış görüyoruz. Bunun tabii ki bir sebebi var: 2009
yılı küresel krizin en derinleştiği, dibe vurduğu bir yıl oldu, ülkemizde de
böyle oldu.
Dolayısıyla, özel
sektörün beklentileri olumsuza döndü. Biraz beklemeye yönelik, yatırımlarını,
harcamalarını geciktirmeye yönelik bir beklenti içerisine girdi özel sektör.
Özel sektörün harcamaları daralınca bu açığı birinin kapatması gerekiyordu. Kim
kapatacak? Kamu sektörü. Kamu sektörünün ne yapması gerekiyordu? Özel sektörün
elindeki atıl fonları borçlanma yoluyla satın alarak tekrar harcaması
gerekiyordu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demir.
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demir.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum. Beş dakika soru, beş dakika cevap olacak.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, 50
milyar bütçe açığını kapatabilmek için hangi iç kaynaklardan ve dış
kaynaklardan borçlanma düşünülmektedir?
Bu borçlanmanın
temel tüketim ve ihtiyaç maddelerinden hangilerine ne ölçüde yansıması
olacaktır?
2010 yılında
mevcut vergilere ilave başka vergiler düşünülmekte midir?
Mevcut vergi
oranlarında herhangi bir yükselme olacak mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2009
bütçe görüşmelerinin son gününde, IMF’in de isteğiyle
olduğu açıkça belli olan, uygulanmakta olan ekonomik program çerçevesinde 3
milyar 62 milyon TL’lik bir -bütçeden- kesintiye gittiniz. Bütçe tekniği
açısından hiç de etik olmamıştı.
Şimdiden sormak
istiyorum: 2010 yılı bütçe sonunda, yine 2009 yılında olduğu gibi son gün
kesintiler yapacak mısınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Sayın
Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
birinci sorum şu: Diş hekimlerinin yaşadığı fiyat tarifesi sorunu konusunda
2010 yılı içerisinde bir düzenleme yapılacak mıdır? Yoksa 2007 yılı fiyatları
uygulamaya devam edilecek midir?
İkinci sorum, dün sormuştum,
yanıt alamadım, tekrar ediyorum: Kamuya memur alımında
-binlerce aileyle ilgili- ön lisans mezunu adaylar atama beklemektedir. 2010
yılında bu atamaları yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2010
bütçesinde öngörülen 50 milyar 134 milyon TL’lik net borçlanmanın hangi
yöntemlerle ve nasıl karşılanması planlanmıştır?
İkinci sorum:
Bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
2009’da yüzde 0,9 olarak hedeflenmiş, ancak yaklaşık 7,5 kat artışla yüzde 6,6
olarak gerçekleşmiştir. 2010 bütçesinde yüzde 4,9 olarak belirlenen yeni oranı
ne kadar gerçekçi buluyorsunuz? Burada da ne kadar sapmayı hedeflemiş
bulunmaktasınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Yok.
Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
bankaların mevduat faiz ortalamasının yüzde 7, enflasyonun yüzde 6,5’ler olduğu
bu kriz ortamında vergi gelirlerindeki gecikmelerde uygulanan gecikme zammı
yüzde 23,4’tür. Bu uygulamanın devletin gelirlerinin kaynağı olan mükellefleri
ezme, yok etme anlamına geldiğini görüyoruz. Bu uygulamayı değiştirmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim.
2010 yılı
bütçesinin gelirlerinin artırılmasının en önemli bileşeninin vergilerdeki artış
olduğu dikkati çekmektedir. Bu vergi gelirlerinin artırılmasında özellikle dar
gelirli vatandaşın omzuna yüklenecek vergilerden dolaylı vergilerin artış oranı
ne olacaktır? Bu adaletsiz vergi türü insanımız üzerinde daha büyük sıkıntılara
yol açmayacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, İMKB’de işlem gören ana sektörlerden imalat sanayisi
2002 yılında yüzde 38 iken 2009’da yüzde 22’ye düşmüştür. Mali kuruluşlar ise
yüzde 40’tan yüzde 55’e çıkmıştır. Bunun manası, imalat sanayisinin bitmekte
olduğu, bunun yanında yüksek faizlerden dolayı bankacılık sektörünün gelişmekte
olduğudur. Hükûmet programınız buna uygun mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy...
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2009
yılı sonunda yol ve köprü gelirlerinin yaklaşık 526 milyon TL olarak
gerçekleşmesi beklenmektedir. 2010 yılı bütçesinde yol ve köprü gelirleri için
öngörülen 872 milyon TL gelirin elde edilebilmesi için yol ve köprü ücretlerine
yüzde 65,8 oranında zam yapılması gerekmektedir. 2010 yılında memura yüzde 5
zam, yüzde 3,5 büyüme ve yüzde 5,3 enflasyon öngören Hükûmetiniz
yol ve köprü ücretlerine yüzde 65,8 zam mı yapacaktır? Yoksa bu rakamlar 2010
yılı bütçesine hayalî mi konmuştur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Kaptan…
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 9
milyon emeklinin yüzde 75’inin maaşı açlık sınırının altındadır. Emeklilerin
maaşlarını artırmayı düşünüyor musunuz?
İkinci soru:
Tekel işçilerinin kazanılmış haklarına dokunmadan başka kamu kuruluşlarında
çalıştırmayı düşünüyor musunuz?
Üçüncü soru:
Kamuda kaç tane taşeron işçisi çalışmaktadır? Yedi yıldır bu soruyu hep
soruyoruz, yanıt alamıyoruz. Oysa bu bilgiler Maliye Bakanlığında toplanıyor.
Bilinçli olarak mı vermiyorsunuz? Yoksa bizim bilmediğimiz başka bir nedeni mi
var? Kamuda kaç tane taşeron işçisi çalışmaktadır? Soru budur Sayın Bakan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, beş
dakikanız var.
Buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sorularınız için de teşekkür
ediyorum tekrar.
Değerli
arkadaşlar, açık finansmanının nasıl yapılacağı, nereden ne kadar borçlanılacağı
hususlarının tamamını çok detaylı bir şekilde Hazinemiz, 2010 yılına ilişkin
finansman programını, sanırım bir hafta önce açıkladı. Hazinenin web sitesinde
bütün detayları var. Şu anda önümde olmadığı için size o rakamları veremiyorum
ama Hazinemiz, her sene aralık ayının sonundan önce borçlanma programını
açıklar ve orada ne kadar iç borçlanma, ne kadar dış borçlanma, bütün o
detayları verir. Olmazsa onu çıkartabiliriz İnternet sitesinden.
“İlave vergiler
düşünülüyor mu?”
Değerli
arkadaşlar, ben dünkü kısa konuşmamda şunu söyledim: Tabii ki, bazı maktu
vergilerde güncelleme söz konusu. Evet, onu öngörüyoruz.
Onun dışında,
yeni bir vergi veya vergi oranlarındaki artış hususu şartlara göre olabilir ama
şu anda bizim öngördüğümüz, bütçenin arka planında varsayılmış bir husus söz
konusu değildir. Ama dediğim gibi, ben Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim,
burada da söylüyorum: Ülkemizin makro ekonomik şartları gerektirdiği zaman,
tabii ki, biz gereken tedbirleri almak durumundayız. Bunu da sizin takdirinize
bırakıyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Vergi oranındaki düzetmeler enflasyon oranından yüksek olacak mı
Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, onun da yine çalışmalarını
yapıyoruz. Geçmişteki uygulama, yeniden değerleme oranıyla, o paralelde
yapılıyor. Ama tabii ki bazı alanlarda farklı uygulamalara da gidebiliriz. O
kapıyı açık bırakıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ikinci soru, işte “IMF talimatlarıyla geçen sene bütçeden
kesinti yapıldığı ve yine böyle bir kesintinin yapılıp yapılmayacağı”
sorusuydu.
Bu sene için o
anlamda bir çalışma söz konusu değildir. Yani bu sene bütçe döneminin veya
önümüzdeki iki üç gün içerisinde ödeneklerden herhangi bir kesinti söz konusu
değildir. Böyle bir şey planlanmamaktadır. Böyle bir şey yapılmayacaktır.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yani işin başında soralım dedik Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
Sevgili Kardeşim,
çok sağ olasın.
Değerli
arkadaşlar, diş hekimleriyle ilgili bir soru vardı, 2010 içerisinde bir
düzenleme yapılıp yapılamayacağı hususu: Şu anda bizim Maliye Bakanlığı olarak
üzerinde çalıştığımız herhangi bir çalışma söz konusu değil değerli arkadaşlar.
Bizim imkânlarımız sınırlı, sağlık harcamalarımızda çok ciddi artışlar oldu.
Hakikaten, sonuçta, sürdürülebilirlik hususu da önemlidir, bu dengeleri de
gözetmemiz lazım. O anlamda şu anda yapılan bir çalışma yok.
Kamuya memur
alımında 2010 yılında, o konuyla ilgili soruyu müsaade ederseniz ben sonra
cevaplandırayım çünkü önümde bilgi yok.
“2010 yılı net
borçlanma hangi yöntemlerle, nasıl…” Ben tekrarlamayayım ama Hazinemiz o
finansman programını açıkladı.
“Bütçe açığında
niye bu kadarlık bir artış oldu?” Doğrudur, bütçe
açığında önemli bir sapma yaşandı ama, değerli
arkadaşlar, bütçenin ilk gününde Genel Kurulda ben size bütün ülkelerde yaşanan
sapmaları anlattım. Türkiye'deki sapma aslında başka ülkelerle
karşılaştırdığınız zaman çok da fazla değil değerli arkadaşlar. Hakikaten
burada, sapmanın temelinde gelirdeki düşüş var. İsterseniz şirket olun
isterseniz devlet olun siz gelirlerinizi kontrol edemiyorsunuz, gelirleriniz
ekonomik faaliyetin bir fonksiyonudur. Bu sene de ekonomik faaliyetlerde ciddi
bir daralma yaşandı, bunun önemli bir boyutu küresel krizle açıklanabilir. Ondan
dolayı da gelirlerimizde düşüş yaşandı, giderlerimizdeki artış bütçeye oranla
son derece mütevazı düzeyde ama gelirlerdeki düşüş Amerika’da da yaşandı,
Rusya’da da yaşandı, bütün ülkelerde yaşandı.
“Mevduat faizi
yüzde 7, enflasyon yüzde 5,5; gecikme faizi niye bu kadar yüksek?” Değerli
arkadaşlar, yakın dönemde, bir iki hafta öncesinde bu oranları biz aşağı
çektik, yani 2,5’tan 2’nin altına indirdik, ben aylık olarak rakamlardan
bahsediyorum. Değerli arkadaşlar, burada önemli olan şey şu: Bunu bir kredi olarak
kullanma eğilimini tabii ki biz güçlendiremeyiz yani tabii ki kamu
alacaklarının belli bir piyasa faizinin üzerinde olması lazım ki bizim
alacakları kendileri için bir kredi gibi kullanmasınlar. Bu
tamamen caydırıcı bir tedbir. Oran biraz yüksek…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Normal zamanda tamam ama biz kriz ortamındayız.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, oran biraz yüksek ama…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) - İnsanlar evini geçindiremiyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bunun bir mantığı var değerli arkadaşlar, yani
hakikaten biz oranı piyasa faizine çekersek o zaman…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Normal ekonomiye geçtiğimiz zaman tekrar yükseltiriz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – …bütün mükellefler borçlanmaz, giderler, o zaman,
bizim alacaklarımızı, kamuya olan borçlarını ödememeye başlarlar.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Şimdi ödeniyor mu sanki? Gene ödenmiyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, onun bir mantığı var.
BAŞKAN – Süreniz
doldu Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, öbür soruları bir
sonraki soru-cevap kısmında cevaplandırmaya çalışayım.
BAŞKAN – Yazılı
da cevap verebilirsiniz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – 3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
4’üncü maddeyi
okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Bütçe Düzenine
İlişkin Hükümler
Bölüm düzeni ve
deyimler
MADDE 4 – (1)
Gider cetvelinin bölümleri, analitik bütçe sınıflandırmasına uygun olarak
fonksiyonlar şeklinde düzenlenir. Fonksiyonlar; birinci, ikinci, üçüncü ve
dördüncü düzeyde alt fonksiyonlara ayrılır.
(2) Bu Kanunda ve
diğer kanunlarda giderlere ilişkin yer alan;
a) "Fasıl ve
bölüm" deyimleri, fonksiyonel sınıflandırmanın birinci düzeyini,
b)
"Kesim" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın ikinci düzeyini,
c)
"Madde" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın üçüncü düzeyini,
ç)
"Tertip" deyimi, kurumsal, fonksiyonel ve finansman tipi kodların
bütün düzeyleri ile ekonomik sınıflandırmanın ilk iki düzeyini,
d) Borç ödemeleri
yönünden "ilgili hizmet tertibi" deyimi, borç konusu hizmetlerin
yürütüldüğü ilgili tertipleri,
ifade eder.
(3) Tahakkuk
ettirilecek giderler Devlet muhasebesi kayıtlarında ekonomik sınıflandırmanın
dördüncü düzeyini de kapsayacak şekilde gösterilir; kesin hesap kanunu tasarısı
ise ikinci düzeyde hazırlanır.
(4) İlgili
mevzuat hükümleriyle analitik bütçe sınıflandırması arasında gerekli uyumu
sağlamaya ve ortaya çıkabilecek sorunları gidermeye yönelik düzenlemeler
yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis
Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizi ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, gelir
gider bölümlerinin nasıl düzenleneceğini hükme bağlıyor. Hükûmet,
2010 yılında yaklaşık 287 milyar liralık harcama yapmayı programlamış, bunun
içinde yatırıma ayrılan kaynak 18,9 milyar lira. Yatırımları neden dile
getiriyorum? 2010 yılı bütçesi krizden çıkış bütçesi olarak sunuldu. Peki,
krizden nasıl çıkılacak? Özel kesim öncülüğünde büyümeyle çıkılacak. Bu
gerçekleşebilir mi? Keşke ama mümkün gözükmüyor değerli milletvekilleri. Neden?
Bakınız, AKP olarak artık acı gerçeğin farkına varınız. Ekonominin omurgası
çatlamış durumda. Ekonominin omurgası üç ana unsura dayanır: Özel tüketim,
özel-kamu sabit sermaye yatırımları, özel sektör sabit sermaye yatırımları ve
kamu sabit sermaye yatırımları. Bu üç unsurdan, örneğin özel tüketim artabilir
mi, buna bakalım: Mümkün değil. Neden? Milyonlarca kişi açlık sınırının altında
yaşam mücadelesi veriyor ise iç talep artabilir mi?
Kamu personeliyle
bunların emekli maaşlarına bakarsak, yüzde 2,5+2,5= yüzde 3,7 artışla hiç iç
talep yaratılabilir mi? SSK emeklilerinin yüzde 82’sinin, BAĞ-KUR emeklilerinin
yüzde 99’unun, Emekli Sandığı emeklilerinin yüzde 29’unun maaşları açlık
sınırının altında kalmışsa hiç iç talep artırılabilir mi?
Tarım ve hayvancılığa darbe
üzerine darbe vurdunuz.
2002’de 10 kilogram
buğday ile
Değerli
milletvekilleri, bakınız, kamunun ve özel sektörün altın yumurtlayan tavukları
yabancılara satıldı. Şimdi çiftçinin tarlası da yabancının
eline geçmek tehlikesiyle karşı karşıya. Buna karşılık “vatan, millet,
Sakarya” gündeme gelince, AKP’ye bakıyoruz, mangalda kül bırakmıyor.
Esnaf ve
sanatkârın durumu yürekler acısı. Siftah yapmadan kepenk kapatan esnaf sayısı
artıyor, bu yetmiyormuş gibi bir de yaraya tuz biber ekercesine alışveriş
merkezlerinin şehirler içinde açılmasına kayıtsız kalıyorsunuz. Gerekli yasayı
neden çıkartmıyorsunuz? Esnaf ne yapsın? BAĞ-KUR borcuyla Maliye kıskacı
altında bunalıyor, iflas ediyor, tasfiye oluyor. İşsizlik artıyor ve artacak.
Gerçek işsizlik 5 milyon 300 bin kişiye yaklaşıyor. Gençlerdeki işsizlik
ortalaması yüzde 30’a yaklaşıyor ama kentli gençlerde işsizlik yüzde 35’lere
tırmanıyor.
Değerli
milletvekilleri, bu koşullarda, bu manzarada özel tüketim artar mı? Artmaz. Nitekim, 2010 yılı için öngörülen özel tüketim toplamı
bütçede, 1998 yılı fiyatlarıyla söylüyorum, 2007 yılındaki tüketim miktarının
altındadır. Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; dikkatinizi çekiyorum!
Bakınız, size
şunu söyleyelim: Halkımıza doğruları söylemiyorsunuz, halkın ümüğünü fena hâlde
sıkıyorsunuz. Bu asil millet fedakârdır, bu asil millet efendidir, bu asil
millet sakindir ama biliniz ki sakin atın çiftesi pek olur. Er ya da geç, bu
milletin tokadı, kendisiyle böylesine alay edenlerin alnında patlayacaktır.
Bunu böyle biliniz.
Şimdi, omurganın
ikinci unsuru, özel sektör sabit sermaye yatırımlarına geliyorum.
ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Devlet yönetmek ciddi iştir.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Devlet yönetmek çok ciddi iştir, çok ciddi iştir. Burada rakamları
konuşturuyorum.
Özel sektör sabit
sermaye yatırımlarına gelince: Yürekler acısı bir tablo. Dikkatinizi çekiyorum,
devlet yönetme iddiasında olanlara sesleniyorum, dikkatinizi çekiyorum. 2007
düzeyini baz kabul edersek -98 yılı fiyatlarıyla
tabii- 2008 yılında, 2007 yılından yüzde 6 daha az özel sektör sabit sermaye
yatırımı yapılmış. 2009 yılında, 2007’den yüzde 26 daha az oranda özel sektör
sabit sermaye yatırımı yapılmış. 2010 bütçesinde ise, yine 2007’den yüzde 20,5
daha düşük yatırım programlanmış. Bu nasıl iştir, bu nasıl iştir! Ey devlet
yönetme iddiasında olanlar, bu nasıl iştir! Devletin resmî rakamlarından
konuşuyorum. Yıllardan beri, bu olumsuz, bu acı tabloyu AKP’ye göstermeye çalışıyoruz.
Bizi dinlemiyorsunuz, bu ülkenin bilinçli sanayicisinin seslerine, feryatlarına
da kulağınızı tıkadınız. Şimdi 2010 yılı bütçesinde ne diyorsunuz? Krizden özel
sektör öncülüğünde büyüme ile çıkacağız. Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini
Niğde’ye!
Değerli
milletvekilleri, krizden özel sektör büyümesi ile çıkmanız boş bir hayaldir.
Buradaki önemli nokta şudur: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın
Bakan; bakınız, dikkatinizi çekiyorum, tasarruf düşüklüğü. Bu konuyu hiç
gündeme almıyorsunuz. Bir tek 2009 yılı bütçesinde gündeme alındı, biz de
sevindik; ama almıyorsunuz. Tasarrufların millî gelire oranı yüzde 15’lerde
geziniyor. Bizim gibi ülkelerde bu oran yüzde 30’ların üzerinde… Özel kesim
tasarruflarının millî gelire payları yıllar itibarıyla sürekli düştü. 2010 yılı
için bunu yüzde 16 olarak programladınız. Oysa bu oran 2002 yılında yüzde 24
idi. Farkında mısınız, ey devlet ciddiyetiyle Türkiye’yi yönetme iddiasında
olanlar, farkında mısınız bu temel acı gerçeğin?
Değerli
milletvekilleri, gelelim ekonominin omurgasını oluşturan üçüncü unsura: Kamu
sabit sermeye yatırımları. Bunu da yıllardır anlatmaya çalışıyoruz. Bakınız,
Avrupa Birliği ülkeleri yılda 100 euroluk kamu sabit
sermaye yatırımı yapıyor ise Türkiye, özellikle AKP döneminde, 14 ile 19 dolar
arasında kamu sabit sermaye yatırımı yaptı. Sonuçta ne oldu? Avrupa Birliği
ülkeleri esasen Türkiye ile aralarındaki bu gelişmişlik farkını altyapı
yatırımları açısından daha da arttırdılar. Yani Türkiye nispi olarak daha geri
kaldı.
Değerli milletvekilleri,
kamu sabit sermaye yatırımı yapmamak ne demektir biliyor musunuz? Ülkeyi
ileriye dönük çok gizli ve ağır, bir çeşit gizli borç yükü altına sokmak
demektir. Türkiye’ye bu kötülüğü de yaptınız.
Şimdi Hükûmetin iddiasına yeniden dönüyorum: “2010 yılı krizden
çıkış bütçesi olacak.” Nasıl? “Özel kesim öncülüğünde
büyümeyle.” İyi mi? İyi.
Ey AKP İktidarı,
gaflet uykusundan uyanınız. Sizin yaptığınız Erbakan Hoca’nın deyişiyle gulu gulu dansıdır, gulu gulu. Gulu gulu dansı yapıyorsunuz siz bu konularda yıllardır.
Değerli
milletvekilleri, gelişmiş ülkeler yüzde 10 bütçe açıklarıyla yürüyorlar.
İşsizliğin nasıl bir işkence, nasıl bir zulüm olduğunu bilmiyor musunuz? Artık
bu işi ciddiye alınız. İşçiyi, çiftçiyi, esnaf ve sanatkârı, emeklileri
rahatlatınız, özel tüketim biraz artsın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Kamu sabit sermaye yatırımlarını hızlandırınız.
Reel sektöre yeni
finansman destekleriyle sahip çıkınız.
2010 yılı
özellikle KOBİ’ler için var ya da yok olma yılıdır.
Üretimdeki geçici iyileştirme trendi sizi yanıltmasın, yanıltmasın.
İmalat sanayi üretimi teknoloji yoğunluğu açısından çok düşük. İleri teknolojili üretim payı 2000 yılında yüzde 5,9 iken 2008’de
yüzde 5,1’lere düşmüş. Düşük ve orta düşük teknolojili üretim payı egemen, yüzde 71.
ARGE
yatırımlarına, ARGE desteklerine ağırlık veriniz. Yüksek teknolojili bazı
sektörler için ve Doğu ve Güneydoğu için yeni bir kamu girişimciliği modelini
uygulayınız.
Kamu, özel ve
yabancı sermaye ortaklıklarını nasıl devreye sokabileceğinizi düşününüz.
Bu duygu ve
düşüncelerle, her şeye rağmen, bu bütçenin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum.
Devlet adamlığı
ciddi iştir. Bunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayacaksınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Aynen katılıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü.
Madde üzerinde
şahısları adına ilk söz Kırıkkale Milletvekili Sayın Turan Kıratlı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
TURAN KIRATLI
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
4’üncü madde,
gider cetveli bölümlerinin analitik bütçe sınıflandırması açısından fonksiyon
şeklinde düzenlenmesini öngörmektedir. Bilindiği gibi, bütçe kodlaması, devlet
faaliyetlerinin kurumsal, fonksiyonel, ekonomik olarak sınıflandırılarak
sonuçlarını ölçmek, analiz etmek, aynı zamanda dönemler itibarıyla ve ülkeler
arası karşılaştırmaları yapmaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçenin üzerinde çok şeyler söylendi. Ben de birkaç
konuda tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz yaz memleketimizin
birçok ilini ziyaret ettim, ilçelere kadar uzanan modern TOKİ şehirlerini ve
hızla devam eden şantiyelerini gördüm. Doğudan batıya, güneyden kuzeye uzanan
kara yollarını, köprülü kavşakları, viyadüklerle
uzanan yolları, gündüz ve gece ışıklar altında çalışan şantiyeleri gördüm, bir
vatandaş olarak gurur duydum.
Bu arada birçok
ilimiz gibi Ankara’ya en yakın olan Kırıkkale’miz de bu hizmetlerden nasibini
almıştır. Halk arasında “Ölüm rampaları” olarak bilinen Elmadağ rampaları, viyadük, köprü ve dolgularla geçilerek Ankara-Kırıkkale
arası yarım saate inmiş, Ankara’nın Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da
bulunan 43 ile bağlantısı güvenli ve rahat bir yola kavuşmuştur.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Daha bitmedi Sayın Vekil.
TURAN KIRATLI
(Devamla) – Yöremiz için bir güzel hizmet de, Karadeniz illerini,
Kırıkkale-Karakeçili-Kulu üzerinden Akdeniz’e bağlayan yolun ihalesi yapıldı.
Çalışmalar hızla devam ediyor. Artık, geçişler Ankara’ya uğramadan olacak. Yol
Ankara-Kırıkkale-Sivas
hızlı tren yapım çalışmaları da hızla devam etmektedir. Böylece, Kırıkkale,
Anadolu’nun ortasında dört tarafı yollarla çevrili, makas konumunda bir ilimiz
olmuştur.
Bir diğer
kurumumuz da 2003 yılından beri izlediğimiz ve dünyanın takdirini kazanan,
kapasite, yolcu sayısı, verimlilik, kârlılık, genel performans alanlarında
gösterdiği başarılarıyla Türk Hava Yolları. Evet, Türk Hava Yolları dünyada
2008 yılının en iyi performans gösteren dördüncü şirketi. Finansal dayanıklılık
bakımından da en iyi ikinci şirketi olmuştur. 2003’te 76 olan dış hat noktası
119’a çıkmış, 65 olan uçak sayısı 136’ya, yılda taşınan yolcu sayısı 10
milyondan 26 milyona çıkmıştır.
Türk Hava Yolları
2009’da Güney Avrupa’nın en iyi hava yolu seçilmiş, tüm kategorilerde dört
yıldız alan Avrupa’nın tek hava yolu şirketi olmuştur.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Kaza sayısı 10 misli artmıştır. Desene onları, niye demedin?
TURAN KIRATLI
(Devamla) – İspanya’nın ve dünyanın en büyük kulüplerinden olan Barcelona bu güzide kurumumuza sponsorluk
teklifinde bulunmuştur. Uluslararası bir marka olmaya giden yolda Türk Hava
Yolları yüzde 3’ten aldığı pazar payını yüzde 8’e çıkarmış ve 2018 yılına kadar
da filosuna 105 uçak daha katma kararı almıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yönetim iş başına geldiği zaman bazı çevreler “Ne
olacak?” diye endişe etmişlerdi; başarıyı hep beraber gördük. Uçak yolculukları
yaygınlaştı ve ucuzladı, birçok vatandaşımız artık uçağa biniyor. İş burada
bitmiyor, Sayın Bakanımız Binali Yıldırım 10’uncu
Ulaştırma Şûrasında hedefi 60 milyon yolcu kapasiteli bir havaalanı ve 750
uçaklı dev filo olarak koymuştur.
Ben, bu
vesileyle, tüm bu hizmetlerde emeği geçen Sayın Başbakanımıza, bakanlarımıza,
ilgili genel müdürlerimize, bürokratlarımıza teşekkür ediyorum. 2010 yılı
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahıslar
adına şimdi söz Kocaeli Milletvekili Sayın Azize Sibel Gönül’de.
Buyurun Sayın
Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Kocaeli) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım,
sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, kanunun 4’üncü maddesinin neyi içerdiğine şöyle bir bakarsak;
4’üncü maddede gider cetvelinin bölümleri analitik bütçe sınıflandırmasına
uygun olarak fonksiyonlar şeklinde düzenlenerek, 1’inci, 2’nci, 3’üncü ve
4’üncü düzeyde alt fonksiyonlara ayrıldığını görüyoruz. “Fasıl”, “kesim”,
“madde”, “tertip” gibi geçen deyimler analitik bütçede hangi düzeylere tekabül
ettiğini ifade eder. Böylece, kanunların ilgili maddelerinde ayrı ayrı düzenleme yapmak yerine, basit ve süratli bir çözüm
amacıyla bütçe kanununda oluşturulmuş bir maddedir. Borç ödemeleri yönünden
“İlgili hizmet tertibi” deyimi, borç konusu hizmetlerin yürütüldüğü ilgili
tertipleri ifade eder. Tahakkuk ettirilecek giderler devlet muhasebesi
kayıtlarında ekonomik sınıflandırmanın 4’üncü düzeyini de kapsayacak şekilde
gösterilir. Kesin hesap kanunu tasarısı ise 2’nci düzeyde hazırlanır.
Bildiğimiz gibi
bütçe, belli bir dönem içinde toplanacak gelir ve yapılacak harcamaların
tahmini ve karşılaştırmalı cetveli olup, yetkili organlar tarafından bu
giderlerin yapılması ve gelirlerin toplanması için verilen izindir. Hükûmetler bunun için bütçe hakkının bir gereği olarak da
parlamentodan yetki alırlar.
2010 yılı bütçesi
AK PARTİ hükûmetlerinin hazırlamış olduğu sekizinci
bütçedir. 2003-2008 döneminde olduğu gibi bu bütçe de mali disiplini ve
ekonomik istikrarı temel almaktadır.
Hükûmetlerimiz döneminde, kriz
yılı olan 2009 yılı hariç bütçe hedeflerimizi sürekli olarak tutturduk ve hatta
birçok dönemde hedeflerimizi de aştık. Bu başarıda hükûmetlerimizin
kararlı, tutarlı, şeffaf ve istikrarlı politikaları etkili olmuştur. Ancak,
2009 yılında ekonomideki daralmaya ve krizin etkisini sınıflandırmaya yönelik
aldığımız tedbirlerden dolayı bütçe açığı öngörümüzün üzerinde gerçekleşmiştir.
Bütçe hedeflerimizdeki sapma, esas itibarıyla gelirlerdeki sapmalardan
kaynaklanmıştır. Bu gelişmeler sadece Türkiye’ye de özgü değildir. Örneğin,
Amerika Birleşik Devletleri’nde 2009 yılı bütçe gelirleri 2008 yılına göre 419
milyar dolar daha düşük gerçekleşmiştir. Çok uzağa gitmeden, komşumuz
Yunanistan’da 2009 bütçe açığının bizimkinin 2 katı olduğunu görmek mümkün.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün itibarıyla küresel krizde en kötü dönem geride
kalmıştır. Küresel ekonomi son aylarda olumlu bir görünüm sergilemeye
başlamıştır. Piyasalardaki stres seviyesi kriz öncesi seviyelerine dönmüştür. Dolayısıyla 2010 yılı bütçesinin küresel krizden çıkışa katkı
sağlayan, sosyal yönü güçlü ve ekonomik olarak dezavantajlı kesimlerin
desteklendiği, kamu görevlilerini gözeten, sağlığa ve eğitime önceki yıl
bütçelerine nazaran daha fazla kaynak ayıran, bilime ve araştırmaya önem veren,
tarımsal desteklemeler adına kaynak ayıran ve GAP başta olmak üzere bölgesel
gelişme projelerinin tamamını destekleyen bir bütçe olduğunu görmekteyiz.
İkinci olarak,
küresel krizin etkisiyle bozulan kamu dengelerini düzeltmeyi amaçlayan, hem
giderlerin kontrol altına alındığı hem de gelirlerin artırıldığı ve böylece
bütçe açığının 2009’dan daha düşük seviyede olmasını sağlayacak bir bütçedir.
Üçüncü olarak,
ülkenin dört bir yanına ihtiyaç duyulan yatırımı götüren, reel kesimi
destekleyen, ekonomik kalkınmaya odaklanmış, bireysel ve toplumsal refahı
gözeten bir bütçe olduğunu görüyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2010 yılı mali bütçesi Türkiye ekonomisinin
ihtiyaçlarını en iyi şekilde gözeten bir bütçedir, çünkü mevcut şartların
üzerine inşa edilmiştir, gerçekçi ve istikrarı sağlamaya yöneliktir. Bu bütçe
aynı zamanda sürdürülebilir büyüme ve kalkınmayı sağlayacak, istikrarın ve
refahın artırılmasını dikkate alan ve orta vadeli bir perspektifle
hazırlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, yöneticiler büyük bir başarı gösterebilir, fakat yalnız övünerek
kalmak isterse o başarı unutulmaya mahkûm olur. Onun için amacımız çalışmak,
daima başarı aramaktır. Bizlerin ve toplumun her kesiminin bu bütçeye destek
vermesi başarıya ulaşmayı daha da kolaylaştıracaktır. En büyük desteğimiz
milletimizin bize olan güvenidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu milletin azmi,
bu ülkenin kararlılığı ve Türkiye’nin zenginliği her türlü hedefi yakalamak
noktasında bizlere güç vermektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle 2010 yılı mali bütçemizin milletimize
hayırlı olmasını temenni eder, hazırlanmasında emeği geçen, başta Maliye
Bakanımız, bakanlarımız, bürokratlarımız, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve
üyelerine teşekkür eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gönül.
Şimdi, soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Bingöl…
Sayın Bingöl yok
mu?
Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
önce gazetelerde okuduğumuz hayırlı işinizden dolayı sonunun hayırlı olmasını
diliyorum, tebrik ediyorum.
Sorum şu:
Konuşmacı arkadaşlar, tabii ki birtakım rakamları konuşurken, yurt dışından
gelen borç, doğrudan yatırım gibi birtakım yabancı sermayenin yurt içi
sermayeye, dolayısıyla yurt içi gayrisafi millî hasılaya
etkisini herhâlde bilmiyorlar, çünkü kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılayı
söylerken özel sektör borcunun da yurt içi hasılanın içinde olduğunu, bu oranın
beraber telaffuz edilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum. Lütfen,
bilgilendirirken, özel sektör borcuyla birlikte yurt içi hasılanın
oranını, dış borç oranını beraber mütalaa etmek gerekliliği kanaatiyle bu
bilgiyi verebilirseniz memnun olurum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, 2002’de toplam vergi gelirinin içindeki direkt
vergilerin ve dolaylı vergilerin oranı nedir? 2009’da ne olmuştur? 2010
beklentiniz ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bilindiği gibi, bütçe verimliliğini artırmanın yolu, şüphesiz ki ya gelirlerin
artırılması ya da giderlerin düşürülmesinden geçmektedir. Bu amaçla dar
gelirliler üzerinde yeni yükler oluşturmadan gelir artışını sağlayacak hangi
tedbirleri almış bulunmaktasınız?
İkinci sorum:
Gelir artışında yabancı gerçek ya da tüzel kişilere yapılacak olan taşınmaz
satışlarının payı ne kadar hesaplanmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Ege
Bölgesi’nde pamuk ekim alanları geçen yıla oranla yüzde 20 civarında
daralmıştır. Son derece önemli ve stratejik bir ürün olan pamuğun ithalatı her
geçen gün artmaktadır. Yerli üretimin artırılması için bir önlem almayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Ankara Büyükşehir Belediyesince özelleştirilmesi yönünde Bakanlar Kurulu kararı
alınmış olan EGO’nun 2009 yılı Kasım ayı sonu itibarıyla özelleştirme süreci
hangi aşamada bulunmaktadır? EGO’nun özelleştirilmesinden sağlanacak kaynak,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin öncelikli olarak ilgili kamu kurum ve
kuruluşlara olan borçlarını kapatmak için mi kullanılacaktır, yoksa on beş
yıldır henüz bir tek metre bile hizmete açılmayan Ankara metrosunun
yapımında mı değerlendirilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız… Yok.
Sayın Özdemir…
Yok.
Sayın Nalcı,
buyurun.
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bu
sel felaketleriyle ilgili, bölgede, Türkiye’de yaşanan ve belediyelerin
bayındırlık ve afet kurumlarından tespit edilmiş ödeneklerinin Maliyeden para
aktarılamadığı için verilemediği söyleniyor. Acaba bu hizmetler daha bekleyecek
mi, yoksa bu parayı vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Bakanım,
Avrupa Birliği 2009 İlerleme Raporu’nda, “Kara paranın aklanmasıyla mücadele
konusundaki ilerleme düzensiz olmaya devam etmiştir.” denilmektedir. Bu konuda
mevzuat yeterli olmasına rağmen pek fazla bir yol katedilememiştir.
Bu durum neden kaynaklanmaktadır? Bu konudaki çalışmanız nedir?
İkinci sorum:
Sayın Bakan, 2010 yılında da sizin mensubu bulunduğunuz siyasi partiyi
eleştiren veya başka bir siyasi partiyi destekleyen iş adamlarını, basını,
vergi mükellefi her kesimi mali açıdan bir kıskaca almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
otoyolları ve köprüleri özelleştirecek misiniz? Otoyolların ve köprülerin
özelleştirilmesi mevcut Özelleştirme Kanunu’na aykırı değil mi? Çünkü devlet
gelirlerinin özel kişilere devredilmesi bir iltizam sistemi. Tekrar böyle bir
sisteme dönmek Özelleştirme Kanunu’yla nasıl bağdaşacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, sıra sizde. Beş dakikanız var.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Uzunırmak, çok naziksiniz, teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki bir ülkenin borcuna bakıldığı zaman iki boyutlu
bakılabilir: Kamu yükümlülükleri itibarıyla bakılabilir, ülkenin genel
makroekonomik istikrarı açısından da ülkenin toplam borcuna bakılabilir. Tabii,
ödeme kapasitesi ve kamunun borç sürdürülebilirliği anlamında baktığınız zaman
sadece kamunun tabii ki iç ve dış borcuna bakarsınız çünkü kamunun ödemekle
mükellef olduğu borç bu miktardır. Özel sektörün borçları ise genel makro
ekonomik istikrarla ilişkilidir. Dolayısıyla bütün bu rakamlar zaten var.
Bakın, toplam Türkiye’nin dış borç stoku -bu, toplam dış borç stoku; bakın,
bunun içinde özel sektör var, kamu sektörü var; sırf, yani, referans olsun diye
sorduğunuz için söylüyorum- 2002 yılında yaklaşık 129,5 milyar dolar. Bu,
Türkiye’nin kısa vade, uzun vade, özel sektör, kamu toplam borcu. Gelelim 2009
yılının ikinci çeyreğine. En son rakamlar, bizdeki rakamlar ikinci çeyrek sonu
itibarıyla var olan rakamlardır. Bu rakam, yine dolar cinsinden yaklaşık olarak
268,5 milyar dolara çıkmış. Yani 129,5’tan 268,5 civarına rakam olarak çıkmış.
Tabii, burada
özel sektöre baktığınız zaman, özel sektörün, örneğin borcu, 2002 yılında millî
gelire oran olarak, yani, rakam olarak da verebilirim ama millî gelire oran
olarak, mesela, toplamda yüzde 18,7’ymiş. Bugün gelinen nokta yüzde 25,1. Evet,
bir miktar, birkaç puanlık bir artış var, yaklaşık bir 7 puanlık bir artış var.
Toplam borçta ise aslında bir düşüş var, yüzde 56,2’den yüzde 37,5’a düşmüş.
Yani, bunda özel sektör ve kamunun toplam borcu var. Burada esas itibarıyla
kamunun borcunda, tabii, bir düşüş var çünkü kamu bu dönemde döviz cinsinden
borcunu azaltmıştır değerli arkadaşlar. Bakın, şöyle bir örnek vereyim ben
size: 2002 yılında kamunun, devletin yani, içeride ve dışarıda…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Bakanım, bu kadar uzuna gerek yok, benim sorduğum şu: Bizim
özel sektör ve kamu toplam borç stokumuzun, kamu borcumuzun gayrisafi millî hasılaya değil, toplam borcumuzun gayrisafi millî hasılaya
oranı nedir? Ben bunu öğrenmek istiyorum.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Onu da verdim, yüzde 37,5.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “56’dan 37,5’a düştü.” dedi.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, Türkiye’nin toplam dış borç stokunun, bunun içinde özel
sektör, kamu dâhil, kısa dönem, uzun vade, her şey dâhil olmak üzere 2008 yılı
sonu itibarıyla yüzde 37,5.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – İç, dış?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – İçini de söyleyeceğim ben size.
Bu oran yüzde
56,2’ydi, 2002 yılında değerli arkadaşlar. İçerideki özel sektör borcunu
çıkartamazsınız, şirketlerin birbirlerine borcunu çıkartamazsınız değerli
arkadaşlar.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Özel sektörün dış borcu…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – İçeride sadece kamunun, hazinenin piyasaya olan
borcuna bakabilirsiniz. O da zaten… Ben kamununkini de söyleyeyim size: Kamunun
brüt borcu 2002 yılında, hatırlarsanız yüzde 66’ların üzerindeydi. Bugün
gelinen nokta yüzde 39,5 civarına inmiştir. Bu, toplam borcu
kamunun. Şimdi, dolayısıyla neye bakarsanız bakın, hangi orana
bakarsanız bakın, Türkiye’nin borcu azalmıştır, özel sektörle birlikte
azalmıştır. Kamu da azalmıştır ama kamuda azalma tabii çok ciddi boyutlardadır.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Toplam borç ne kadar Maliye Bakanı?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, toplam borç, dış borcu
soruyorsanız…
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – İç, dış?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – İç ve dış borç, merkezî Hükûmetin
kasım sonu itibarıyla borcu, yanlış hatırlamıyorsam -şu anda önümde yok ama-
440 milyar lira civarında. Hazine bunu çok düzenli olarak yayınlıyor. Web
sitesine girerseniz bu rakamlar çok detaylı bir şekilde var değerli arkadaşlar.
Bunu da zaten 1,5, yani dolar kuruna böldüğünüz zaman dolar cinsinden de
miktarını bulursunuz değerli arkadaşlar ama bakın, dünyanın hiçbir ülkesinde
borca mutlak rakam olarak bakılmaz. Ona bakmaya kalkarsanız bugün Amerika’nın
borcu 10 trilyon doların üzerinde ama millî gelirine de bakmanız lazım. O zaman
diyeceksiniz ki: “Türkiye’nin borcu 268 milyar dolar ama Amerika’nın borcu 10
trilyon dolar, o zaman Amerika bizden daha kötü.” Ama bu yaklaşım sağlam bir
yaklaşım değil. Bütün ülkelerde borç millî gelire oran olarak bakılır.
Türkiye’de borcun millî gelire oranı düşmüştür. Özel sektörü katsanız da düşmüştür,
kamu sektörüne de baksanız düşmüştür.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan, süreniz doldu.
4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi
okutuyorum:
Bağlı cetveller
MADDE 5 – (1) Bu
Kanunun 1 inci maddesi ile verilen ödeneklerin dağılımı (A),
(2) Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından ilgili mevzuata göre tahsiline
devam olunacak gelirler (B),
(3) Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelirlerine dayanak teşkil eden temel
hükümler (C),
(4) Bazı
ödeneklerin kullanımına ve harcamalara ilişkin esaslar (E),
(5) 5018 sayılı
Kanuna ekli (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan idare ve kurumların nakit
imkânları ile bu imkânlardan harcanması öngörülen tutarlar (F),
(6) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri
uyarınca verilecek gündelik ve tazminat tutarları (H),
(7) Çeşitli
kanunlara göre bütçe kanununda gösterilmesi gereken parasal sınırlar (İ),
(8) Ek ders,
konferans ve fazla çalışma ücretleri ile diğer ücret ödemelerinin tutarları
(K),
(9) 11/8/1982 tarihli ve 2698 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Okul
Pansiyonları Kanununun 3 üncü maddesi gereğince Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından yönetilen okul pansiyonlarının öğrencilerinden alınacak pansiyon
ücretleri (M),
10) 7/6/1939 tarihli ve 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti
Kanunu uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak;
a) Hayvanların
alım değerleri (O),
b) Motorlu
taşıtların ortalama alım değerleri ile günlük kira bedelleri (P),
(11) 5018 sayılı
Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin yıl
içinde edinebilecekleri taşıtların cinsi, adedi, hangi hizmette kullanılacağı
ve kaynağı ile 5/1/1961 tarihli ve 237 sayılı Taşıt
Kanununa tâbi kurumların yıl içinde satın alacakları taşıtların azami satın
alma bedelleri (T),
(12) Kanunlar ve
kararnamelerle bağlanmış vatani hizmet aylıkları (V), işaretli cetvellerde
gösterilmiştir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Murat
Sönmez, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı
Bütçesi Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Madde, bilindiği
gibi, cetvelleri düzenlemektedir. (K) cetveli de ek ders, konferans ve fazla
mesai ücretlerini düzenlemektedir. 2009 yılında 1 lira 10 kuruş olan fazla
mesai ücretine 2010 yılında 5 kuruş ilave edilmiştir, artırılmıştır.
Memurlarımız zaten aldıkları maaş ile kıt kanaat geçinebilmektedirler, ay
sonuna ancak ulaşabilmektedirler. Bu sıkıntı içinde Türk-İş’in yapmış olduğu
araştırmada da 2009 yılı Kasım ayının araştırmalarında da yoksulluk sınırı
2.352 TL, açlık sınırı 777 TL olarak belirlenmiştir. Yani memurlarımızın hemen hemen hepsi yoksulluk sınırının altında ve açlık sınırının
hemen hemen biraz üstünde bir maaşla geçimlerini
sürdürmektedirler. 2010 yılı bütçe kanununda, bu tasarıda memur sendikalarıyla
uzlaşma içinde bulunularak kendilerinin daha iyi bir gelir iyileştirmesiyle
karşı karşıya gelmelerini ve hayat standartlarının yükseltilmesini gönül
isterdi ama maalesef bu bütçe bunu karşılamamaktadır.
İş yoğunluğu ve
personel yetersizliği nedeniyle sürekli olarak fazla mesai yapmak zorunda kalan
kurumlarda çalışan memurlarımızın bu cüzi artıştan memnun kalma ihtimalleri
yoktur. Özellikle adliyelerde çalışan memurlarımız bir türlü şikâyetlerini
sizlere ulaştıramamaktadırlar ve mail yoluyla bize aktarmaktadırlar. Şöyle ki:
Çalışma Bakanlığı ve Başbakanlıkta, Maliyede çalışan memurlar fazla mesai
ücretlerini 5 kat üzerinden hesap ederek alırlarken maalesef adliyede
çalışanlar bu fazla mesai ücretlerini 3 kat üzerinden almaktadırlar ve bu
adaletsizliğin bir an evvel giderilmesini beklemektedirler. Bu anlamda,
memurlarımız, çalışanlarımız, emeklilerimiz 2010 bütçesinden maalesef memnun
kalmamışlardır.
Diğer bir sorunu
da sizlere bu vesileyle iletmek istiyorum: Belediyelerde çalışan belediye
başkan yardımcılarımızın kimileri memur olarak görevlerini sürdürmekte,
kimileri de seçilen meclis üyelerinden görev almaktadırlar. Aynı işi
yapmalarına, aynı imzaları atmalarına, aynı sorumlulukları almalarına rağmen
maalesef bu belediye başkan yardımcılarının aldıkları maaşlarda da, ücretlerde
de büyük farklılıklar görülmektedir ve bu konudaki mağduriyetlerinin
giderilmesini istemektedirler.
Değerli
milletvekilleri, her yıl bütçe görüşmelerinde, toplumumuzun geniş kesimini
kapsayan çalışanlarımız ve emeklilerimiz gözlerini Meclise dikerler ve “Acaba
bu yılki bütçe görüşmelerinde bizlere ne gibi olanaklar sağlayacaklar?” diye
dikkatle bizi izlerler ama maalesef 2002 yılından beri süre gelen AKP İktidarı
döneminde hiçbir zaman umduklarını bulamamışlardır. Bu nedenle 25 Kasımda
meydanlara dökülmüşler, bir uyarı grevi yapmışlardır. Baskılara, tehditlere
rağmen burada isteklerini dile getirmişler ama AKP İktidarı tarafından maalesef
kendileri dinlenmemiş, kulakları tıkalı kalmıştır.
5 kuruşluk fazla
çalışma ücreti artışıyla veya yüzde 2,5’luk maaş artışıyla memurların
durumlarının iyileştirilemeyeceği gün gibi ortadadır. Memurlara artık ikinci
bir işte çalışma olanağı, ticarete de açılabilme olanağı sağlanacağı kulağımıza
gelmektedir. Demek ki iktidar, artık memurların geçimlerini kendi verdikleriyle
sağlayamayacağını düşünerek onlara bu olanağı sağlamak düşüncesindedir. Ama bu
konuşulanlar gerçek olursa diye bu sefer maalesef esnafımız dert edinmiştir ve
zaten biz siftah yapmadan dükkânlarımızı kapatırken bir de eğer memurlara böyle
bir olanak sağlanırsa pasta küçülecektir ve bizim de gelirlerimiz düşecektir
diye çok daha sıkıntı içine gireceklerini dile getirmektedirler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir konuyu daha dikkatlerinize sunmak istiyorum: AKP
İktidarının ilk yıllarında özellikle basında kadrolaşma haberleri sık sık yayınlanmaktaydı. “Bu milletvekilinin yakını ya da
AKP’nin şu yanlısı bu kadroya atanmış, müdür olmuş.” diye sık sık gündeme gelmekteydi. Son yıllarda bu haberler
duyulmamakta. Bunun nedeni artık bu işten vazgeçilmesi değil, artık kanıksanır
hâle gelmesidir. Artık kamuda bir yerlere atanmak veya yerini korumak için bu
işi bilmeleri gerekmiyor yeter ki, AKP çizgisini iyi savunur olmalarına
bakılmakta. Maalesef, başarı ve liyakat yerine AKP bayrağını iyi sallamaya
bakılmaktadır.
Şimdi, size küçük
bir örnek vermek istiyorum: Bildiğiniz gibi, 2004 yılında çok övündüğümüz
Ulaştırma Bakanlığı, bir uygulama başlattı ve hızlandırılmış tren seferlerine
başladı. Aynı rayda aynı vagonlar aynı lokomotif sadece daha hızlı giderek
seyahat süresini kısaltacaktı. Tabii ki, sakat bir uygulamaydı ve 2004 yılının
Temmuz ayında Sakarya’da Pamukova’da bir tren faciası meydana geldi. 41
vatandaşımız hayatını kaybetti. Burada sorumluluk kimdeydi acaba? Şöyle bir
bakacak olursak, bütün çevreler Demiryolları Genel Müdürlüğünü göstermekteydi. Fakat, Bakanımız, Demiryolu Genel Müdürüne savcılık
tarafından soruşturma açılmasına engel oldu. Suçlu olarak sadece oradaki bir
makinist ilan edildi ve hapse sadece o girdi. Eğer, sadece o makinist suçluysa
o sisteme niye devam edilmedi? Bugün, hızlı tren seferlerinde de kaza oluyor
ama hızlı tren seferlerine devam ediyor ama hızlandırılmış trende kaza olur
olmaz o uygulamadan vazgeçildi! Çünkü uygulama yanlıştı. Bu yanlış uygulamayı
yürürlüğe sokan, 41 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olan, kazaya
neden olan Demiryolu Genel Müdürlüğü niye hiç cezalandırılmamıştır veya Bakan
niye yerinden istifa etmesi gerektiğini hiç düşünmemiştir? Bakan, Müdürünü;
Başbakan da Bakanı korumuştur. Maalesef, aynı müdürlüğün şu eksiklerini de
söylemek istiyorum. Burada, Başbakanımız, bakanlarımız sürekli “Demir
yollarıyla Türkiye’yi donattık.” diye övünmektedirler. Elbette ki hızlı tren
iyi bir çalışmadır, bütün dünyada örnekleri vardır ve yapılacak iş, oradaki
örneği gelip Türkiye'de uygulamaktır. Madem bu kadar başarılı bir Genel
Müdürlüğümüz var, 2006 yılında bitmesi gereken demir yollarına…
Eskişehir-Ankara arası,
Hemen kendi
şehrimden de bu konuda örnek vereceğim gene aynı Müdürlükle alakalı. Bu
hızlandırılmış tren, maalesef üç yıl gecikmeyle bitmiştir ama şehrin içine
girince yer altına inmesi lazım. Mantıklı olarak,
tabii ki yer altında bir garın olması lazım fakat
maalesef bu gar yapımı da henüz başlamamıştır bile. Ben, 2007 yılında soru
önergesiyle ne zaman biteceğini sormuşumdur ve bana verilen cevap, yer
tesliminden on sekiz ay sonra bu garın biteceğiydi. Yer tesliminden sonra süre
yirmi bir ayı geçmiştir -İnternet sitesine girip bakabilirsiniz
Demiryollarının- fakat hâlâ gar bitmemiştir, hâlâ daha yapımına bile
başlanmamıştır ve büyük bir ihtimalle 2011 yılında bitecektir, yani bir seçim
yatırımı hâline gelmiştir.
Bu örnekleri hep
aynı yerden verdim ama diğer kurumların hiçbir farkı yoktur. Maalesef, artık,
Türkiye’nin daha ileri gitmesi ve işlerin daha düzenli olması için kurumların
başına ehli olan insanları getirmenizi diliyorum. Sadece kendi yandaşlarımız
olanların kurumların başında kalmasını düşünürsek…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) - …hiçbir çalışmanızda başarılı olamayacağınızı yeniden dile
getirmek istiyorum. Benimsemesek de kabul etmesek de 2010 yılı bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sönmez.
Madde üzerinde
şahıslar adına ilk söz Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Gürsoy’un.
Buyurun Sayın Gürsoy. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ŞEVKET GÜRSOY
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2009 yılını, ülkemizden kaynaklı olmayan ve dünya çapında
yaşanan bir ekonomik krizin sıkıntılarıyla tamamlıyoruz. Daha önceleri, sadece
ülkemizde meydana gelen ekonomik krizlerde vatandaşımızın yaşadığı sıkıntıları
hatırlayacak olursak, dünya çapında yaşanan bu krizle kıyasladığımızda krizin
ne kadar iyi bir şekilde yönetilebildiğini görmüş oluruz.
Hükûmetimiz, krizle beraber
yaşanabilecek işsizlikleri asgari seviyeye indirebilmek, bankacılık ve finans
sektöründe istikrar ve güveni artırmak, ekonomik faaliyetleri canlandırmak için
bazı tedbirler almıştır. Alınan tedbirler sonucunda, bu dönemde 22 ülke IMF’yle
anlaşmak zorunda kalırken biz kendi ayaklarımız üzerinde kalmayı başardık. Yine
bu dönemde, 52 ülkenin kredi notu düşürüldü, 13 ülkenin kredi notu yükseltildi.
Kredi notu yükseltilen ülkeler arasında ülkemizin oluşu bu krizin iyi
yönetildiğinin en iyi göstergelerinden birisidir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, ülkemizde bu gelişmeler yaşanırken, ilimizde,
Adıyaman’da da önemli gelişmelerden bahsetmek istiyorum. Barışın ve kardeşliğin
hâkim olduğu memleketimde en önemli yatırımlardan bir tanesi de Hükûmetimizin bütün illere yaptırdığı üniversitelerdir.
Üniversite 2006 yılında kuruldu, bugün 10 bin öğrencimiz var. Tıp fakültemizi
kurmuş olduk.
Yine, ilimiz
ulaşım alanında da çok önemli mesafeler katetti.
İlimizde duble yollardaki çalışmalarda Besni-Gölbaşı
ilçelerimiz arasındaki duble yolun gelecek yıl tamamlanmasıyla, Adıyaman-Ankara
ve Adıyaman-İstanbul arasındaki yollar tamamen duble yollar ve otoyollardan
meydana gelmiş olacak. Daha önce, örnek olarak Adıyaman-Ankara arasını on iki
saatte tamamlarken, şimdi sekiz saatte tamamlıyoruz. Daha önce, yine
Adıyaman’da havaalanı varken uçak seferleri yok denecek kadar azdı ama bugün,
her gün İstanbul, haftada dört gün Ankara uçak seferleri düzenli yapılmaktadır.
Sağlık alanında
çok önemli gelişmeler oldu. Adıyaman Ağız ve Diş Sağlığı Hastanemiz faaliyete
geçti. Geçen hafta, doğum hastanemizin ek bina temel atma töreni yapıldı, hızla
çalışmalara başlandı. Bunun yanı sıra, 400 yataklı hastanemizin ihalesi yapıldı
ve çalışmalara başlandı. Tüm bunların yanı sıra, Adıyaman Üniversitesi Araştırma
Hastanesi de hizmete girdiğinde Adıyaman’ın sağlık alanındaki tüm problemlerini
çözüme kavuşturmuş olacağız.
Doğal gazımız
geldi. Doğal gaz, Adıyaman için bir milattır.
Havşeri-Zerban içme suyunun temeli atılmıştır. Bir yıl içerisinde
şehrimin elli yıllık su sorunu çözümlenmiş olacaktır.
GAP Eylem
Planı’yla beraber, Sayın Başbakanımızın talimatıyla 35 milyon ek ödenek
gönderilerek Çamgazi Barajı’mız
tamamlanma noktasına gelmiştir.
YURTKUR, bin
kişilik yurt temelini atmış, bir yıl içerisinde gerçekleşecek.
Toplu Konut
İdaresi, şu andaki faaliyetleriyle birlikte, 3.629 konut, 4 ilköğretim okulu, 5
lise, 4 spor salonu, 4 ticaret merkezi, 5 cami; 150 yataklı, 400 yataklı ve 75
yataklı 3 hastane; 1 sağlık ocağı, 4 pansiyon, 6
atölye, 1 konser salonu ve 1 toplum merkezi yapmış olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, süreçle de ilgili şunu belirtmek istiyorum: Ülkemiz bugün her
günkünden daha fazla birlik beraberliğe, kardeşliğe ihtiyaç duymaktadır. Bu
konuda herkese düşen sorumluluğun da bilincinde olmamız gerekir. İnşallah
önümüzdeki yıl 2011 yılı bütçemiz konuşulurken barış ve kardeşliğin hâkim
olduğu, terörle mücadele için ayrılan bütçeyi ülkemizin kalkınmasında
kullandığımız bir bütçe olması temennisiyle 2010 yılı bütçemizin ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum,
hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gürsoy.
Aksaray
Milletvekili Sayın Ali Rıza Alaboyun…
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, KOBİ’lere destek olarak verilen 30 bin liralık bir kredi
desteği bulunmaktadır. Toplam kaç kişi başvuru yapmıştır? Başvuru kontenjanı
dolmuş mudur?
Adıyaman Tapu ve Kadastro binası neredeyse yıkılmak üzere. Hizmet için uygun olmayan bu bina ile ilgili ne gibi tasarrufta
bulunacaksınız?
Üçüncü sorum:
2009 yılı içerisinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde kamu yatırımları
için Adıyaman’a ayrılan ödenek nedir? Bu ödenek 2010 yılında ne kadar olarak
hesaplanmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum muhtarlarla ilgili. Muhtarlar hâlen 2108 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan 3.000 göstergenin memur aylık kat sayısıyla çarpımı sonunda
bulunan tutarı ödenek olarak almaktadırlar. Muhtar ödeneklerinin asgari ücret baz alınarak artırılması düşünülüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Kaptan…
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
biraz önce son sırada soru sorduğum için belki cevap verme sıranız gelmedi,
onun için tekrar ediyorum. Birinci sorum: Sayın Bakan, 9 milyon emeklinin yüzde
75’i açlık sınırının altında yaşamaktadır. Emeklilerin maaşını yükseltmeyi
düşünüyor musunuz?
İkincisi: Taşeron
aracılığıyla kamuda çalışan işçi sayısı kaçtır? Israrla bu soruyu soruyoruz.
Üçüncüsü: Tekel
işçilerini, kazanılmış haklarına dokunulmadan başka kamu kuruluşlarında
çalıştırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Adana’da tarımsal sulamada kullanılan elektrik nedeniyle kaç üreticimiz, ne
kadar borçludur? Adana’da sulama amaçlı kullanılan elektrik borcu nedeniyle kaç
üreticimiz icralıktır? Tarımsal sulamada kullanılan elektrik için uygulanan
faiz oranı ne kadardır?
İkinci sorum:
Sayın Bakanım, emekliye yüzde 1,8 zam yaparak BAĞ-KUR emeklisine ayda 6 TL, SSK
emeklisine ayda 11 TL zammı içinize sindiriyor musunuz, vicdanen rahat mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, Tekel işçilerini de kapsamına sokmaya çalıştığınız 4/C’li çalışanların ücretleriyle ve çalışma şartlarıyla
ilgili bir iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz?
İki:
Programınızda olmasına rağmen asgari ücret hâlâ vergi dışı değil. Ne zaman
vergi dışı bırakmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
geçen maddeden kalan sorumu tekrarlıyorum: Otoyolları ve köprüleri
özelleştirecek misiniz? Devlet gelirlerinin özel kişilere veya kurumlara
devredilmesi bir iltizam sistemidir. Bu, Özelleştirme Kanunu’na uygun mudur?
Bu bölümle ilgili
de bu maddeyle de ilgili, köy korucularının maaşlarını artırmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Nalcı…
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bir
önceki sorumu tekrarlamak istiyorum: Bu sel felaketlerinden dolayı zarar görmüş
belediyelere -bölgemde buna Kumbağ ve Saray
belediyeleri de dâhil- bunlarla ilgili tespit edilmiş ödenekler verilecek mi,
yoksa bu belediyelerin mağduriyetleri devam mı edecek?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
biraz önce sorduğum soruyu bir şekilde değiştirerek tekrarlıyorum: Bakanlığınızın
2010 yılında yabancı gerçek ve tüzel kişilere yapılacak taşınmaz satışlarından
ne kadar gelir beklediğini öğrenebilir miyim?
İkincisi:
Bakanlığınızın uzman erbaşların özlük ve emeklilik haklarının
iyileştirilmesiyle ilgili olarak Millî Savunma Bakanlığı görüşüne menfi görüş
bildirdiği iddiaları doğru mudur? Doğruysa uzman erbaşların özlük haklarının ve
emeklilik durumlarının iyileştirilmesi konusunda Bakanlığınızın görüşü nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
varlık barışı ile ilgili çıkardığımız kanun çerçevesinde, bugüne kadar ülkemize
dolar ve euro bazında ne miktar döviz girmiştir?
Kanunu çıkarmadan önceki beklentilerinize ulaştınız mı? Kısaca, kanun amacına
ulaştı mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana soruyorum: AKP İktidarı Türk
milletini yoksulluğa, işsizliğe mahkûm etmiştir. TÜİK gelir dağılımlarına göre
AKP İktidarı döneminde nüfusun yüzde 80’i yoksulluk sınırının altında
kalmıştır. En fakir yüzde 20’lik kesim ile en zengin yüzde 20’lik kesim
arasındaki harcamalar arasındaki farklılaşma AKP döneminde artmıştır.
AKP’nin altı
yıllık iktidarı sonucunda Maliye Bakanlığı verileri esas alınarak Türkiye Kamu-Sen’in
yaptığı araştırmalara göre, 2008 yılında memurların yüzde 42,5’i açlık
sınırında, yüzde 56,7’si ise yoksulluk sınırının altındadır. Çalışanların
aileleriyle birlikte insanoğluna yaraşır bir yaşam sürdürmesi için neler
yapacaksınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu, KOBİ ile
ilgili birinci soruya, değerli arkadaşlar, yazılı olarak cevap vereceğim, çünkü
rakam isteniyor, şu anda bu rakamlar önümde yok. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımızdan o rakamları size iletmeye çalışırız.
Muhtarlarla
ilgili şu anda yapılan bir çalışma söz konusu değildir.
Emeklilerimize
her zaman imkânlarımız çerçevesinde daha fazlasını vermek isteriz. Bu konuda
bir çalışma gündeme gelirse Maliye Bakanlığı olarak gereken katkıyı yaparız.
Tekel işçilerinin
kazanılmış haklarını koruyarak başka kamu kuruluşlarına aktarılması şu anda
gündemde değildir. Sadece, biliyorsunuz, bunlar sınava tabi tutulmadan,
öncelikli olarak kamu kuruluşlarına alınabiliyorlar. Dolayısıyla, biliyorsunuz,
1992’den itibaren özelleştirmeler nedeniyle açığa düşmüş, kıdem ve ihbar
tazminatı ödenmiş bütün herkese, işçilerimize, biz bir kapı açtık ve kamu
kuruluşlarına zaten alıyoruz ama alım şartları tabii ki önceki şeylerini koruyarak
değil.
Bu arada şunu da
söyleyeyim, arkadaşlar getirdiler: Muhtar aylıklarıyla ilgili olarak, Aralık
2002’de sadece 97 lira ödüyormuşuz, şu anda, Aralık 2009 itibarıyla 334 lira
ödüyoruz. Nominal artış yüzde 242,5; reel artış yüzde 77’nin üzerinde. Dolayısıyla, aslında çok ciddi bir şekilde muhtar
aylıkları artırılmıştır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Birazını geri alın Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yine bu çerçevede, değerli arkadaşlar, memurların
durumuyla ilgili birtakım şeyler söylediniz.
Bakın, yine 2002
yılında en düşük memur maaşı 392 liraymış, bugün 1.218 liradır, Aralık 2009
itibarıyla. Yine artış yüzde 188 ve reel artış da yüzde 49’un üzerinde.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Size yakışır, birazını geri alın!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Adana’daki tarımsal sulamayla ilgili bir soru
vardı, “Kaç üretici borçludur, icralıktır?” vesaire gibi.
Değerli
arkadaşlar, bu rakamlar önümde yok. Takdir edersiniz, ancak o verileri
toparlayarak size geri gelebilirim.
Yine emeklilerimizle
ilgili bir soru vardı. Dediğim gibi, imkânlarımız çerçevesinde tabii ki
durumlarını düzeltmeyi arzuluyoruz.
Tekelle ilgili
yine benzer bir soru var değerli arkadaşlar. Yani, 4/C’ye
ilişkin, önümüzdeki dönemde, tabii ki şartlar elverirse bir çalışma
yapılabilir. O hususu zaten bizim Hükûmetimiz
getirdi, daha önce 4/C diye bir konu söz konusu değildi.
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Dünyada benzeri var mı Sayın Bakan? Dünyada benzeri var mı?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, dünyada özel sektör-kamu
sektörü ayrımı yapılmaz. Eğer kamunun veya özel sektörün ihtiyacı yoksa, tabii ki kıdem ve ihbar tazminatları ödenir, şartlar
yerine getirilir ama Türkiye’de bunun ötesine gidilmiştir. Türkiye’de özelleştirmeden kimse mağdur olmasın
diye 4/C düzenlemesi yapılmıştır, cüzi de olsa bir imkân sağlanmıştır ve daha
önceki dönemi de kapsayacak şekilde yapılmıştır. Bizim Hükûmetimiz
bu düzenlemeyi yapmıştır 2004 yılında.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, şu anda mağdur olanlar…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz sorulara
cevap vereyim.
Asgari ücreti
aslında çok büyük ölçüde, biz, vergi dışı bıraktık değerli arkadaşlar, asgari
geçim indirimini getirdik. Bazı durumlarda tabii ki hanımının çalışıp
çalışmadığına, kaç tane çocuğu olup olmadığına bağlı olarak asgari ücretin
yüzde 75’iyle neredeyse tamamına yakın bir kısmı bu dönemde vergi dışı
bırakılmıştır.
Otoyollar ve
köprüler özelleştirilecek midir? Şu anda buna yönelik bir plan var. Buna ilişkin
yeni bir yasal düzenleme gerekiyor. Mevcut Özelleştirme Yasası’yla bu
yapılmayacak. Dolayısıyla o yasa Meclisimize geldiği zaman tabii ki o hususlar
konusunda, daha doğrusu o hususlar dikkate alınacaktır.
Yine, köy
korucularının maaşıyla ilgili önümde bir rakam yok ama çıkartıp size vermeye
çalışacağım.
Sel felaketiyle
ilgili, değerli arkadaşlar, zarar gören belediyelere talepleri doğrultusunda
Bayındırlık Bakanlığı tarafından bir ödeme yapılmaktadır ama Bakanlık olarak
bütçe nispetinde, ancak bütçe…
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Sayın Bakan, ödenmemiş paralar!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar şöyle: Yani bir afet ödeneği
vardır, o çerçevede yapılıyordur. Tabii ki bu sene, hiçbir sene aslında afetler
öngörülemez, imkânlar da sınırlı ama peyderpey bunlar ödeniyor.
Sayın Hamzaçebi, örneğin -sabahleyin önemli bir konu gündeme
getirdiler- 2004 yılında yaşanan don olayı nedeniyle fındık üreticisinin
ödenmeyen zararları konusunda bir soru sordular. 2004 yılında Karadeniz
illerinde meydana gelen don afeti nedeniyle 135.236 çiftçimiz zarar görmüş ve
2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar
Hakkında Kanun kapsamında 297 milyon liralık bir yardım yapılabileceği tespit
edilmiştir. Söz konusu illerdeki çiftçilere bugüne kadar 124 milyon TL
ödenmiştir.
BAŞKAN – Süreniz
doldu Sayın Bakan.
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Sayın Bakan, belediyelerin…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, belediyelere de bu çerçevede,
bakın, imkânlar çerçevesinde ödeme yapılıyor ama…
BAŞKAN – Sayın
Bakan, süreniz doldu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, fındığın kalanı…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, soru çok, müsaade ederseniz ben
sorulara cevap vereyim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Fındığın kalanı ne olacak, fındığın kalanı?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Nasılsa beraberiz üç gün.
BAŞKAN – 5’inci
maddeye bağlı (E) cetvelinde değişiklik öngören iki önerge vardır. Önergeleri
önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının “Bağlı Cetveller"
başlıklı 5. maddesinin 4 numaralı fıkrasında belirtilen E işaretli cetvele
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi |
Osman Kaptan |
İsa Gök |
|
|
Trabzon |
Antalya |
Mersin |
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
|
Şevket Köse |
|
İstanbul |
|
Adıyaman |
“68. Özelleştirme uygulamaları sonucunda iş sözleşmeleri
feshedilerek 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4'üncü maddesinin c bendine
göre geçici personel statüsüne geçişi yapılan veya yapılacak olan sürekli veya
geçici işçi statüsünde özelleştirilen veya özelleştirilme kapsamındaki
kuruluşlarda çalışan personel, ilgili mevzuatındaki kısıtlılıklar dikkate
alınmaksızın 657 sayılı Kanunun 4'üncü maddesinin b bendi uyarınca vizelenecek büro personeli unvanlı sözleşmeli personel
pozisyonlarına geçirilir. Bu konu ile
ilgili tüm işlemler, bu personelin bir havuzda toplanması, diğer kamu
kurumlarına ihtiyaçları ölçüsünde dağıtılması vb hususlar Maliye Bakanlığı ve
Devlet Personel Başkanlığı tarafından müştereken belirlenecek esaslara göre
sonuçlandırılır."
BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin 4 üncü
fıkrasında atıfta bulunulan (E) Cetvelindeki 29, 41, 49, 51, 52, 56, 57, 65 ve
66 Sıra Nolu açıklamaların söz konusu cetvelden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Harun Öztürk |
Hüseyin Mert |
Hasan Erçelebi |
|
|
|
İzmir |
İstanbul |
Denizli |
|
|
Ayşe Jale Ağırbaş |
|
Hasan Macit |
|
|
İstanbul |
|
İstanbul |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “değişiklik
önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya konur.” hükmü
gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:
“Gerekçe:
2010 yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi Kanununun 5 inci maddesinin dördüncü fıkrasında belirtildiği
gibi E Cetvelinde yer alan bir konunun, bütçede yer alan bazı ödeneklerin
kullanımına ve harcamalara ilişkin esasları düzenlemesi gerekir.
İlgili cetvelden
çıkarılması teklif edilen konular, bütçede yer alan bazı ödeneklerin
kullanımına ve harcamalara ilişki esasları belirlememekte, her biri yeni hukuki
norm getirmektedir. Bu nedenle söz konusu düzenlemeler Anayasamızın 161 inci
maddesinin dördüncü fıkrasında hükme bağlanan "Bütçe kanununa, bütçe ile
ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz." şeklindeki emredici
kurala aykırılık teşkil etmektedir.
(E) Cetvelinden çıkarılması önerilen konuların
her birinin bütçe kanunu dışında ayrı yasal düzenlemelerle uygulamaya sokulması
gerektiğinden işbu değişiklik önergesi verilmiştir.”
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Saat 14.00’e
kadar birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 13.00
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesine bağlı (E) cetveli üzerinde
verilen, İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir; karar yeter sayısı vardır.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının “Bağlı Cetveller"
başlıklı 5. maddesinin 4 numaralı fıkrasında belirtilen E işaretli cetvele
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
“68. Özelleştirme uygulamaları sonucunda iş sözleşmeleri
feshedilerek 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4'üncü maddesinin c bendine
göre geçici personel statüsüne geçişi yapılan veya yapılacak olan sürekli veya
geçici işçi statüsünde özelleştirilen veya özelleştirilme kapsamındaki
kuruluşlarda çalışan personel, ilgili mevzuatındaki kısıtlılıklar dikkate
alınmaksızın 657 sayılı Kanunun 4'üncü maddesinin b bendi uyarınca vizelenecek büro personeli unvanlı sözleşmeli personel
pozisyonlarına geçirilir. Bu konu ile
ilgili tüm işlemler, bu personelin bir havuzda toplanması, diğer kamu
kurumlarına ihtiyaçları ölçüsünde dağıtılması vb hususlar Maliye Bakanlığı ve
Devlet Personel Başkanlığı tarafından müştereken belirlenecek esaslara göre
sonuçlandırılır."
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe:
Özelleştirme nedeniyle işini kaybeden başta 11.000 civarındaki
Tekel işçisi olmak üzere bu konumda bulunan ve 657 sayılı Kanunun 4/C maddesine
göre çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında son derece düşük gelir ve olanaklarla
geçici olarak istihdam edilen veya edilecek olan işçilerin konumlarını bir
ölçüde düzeltmek ve sorunlarını çözmek amacıyla bu düzenleme öngörülmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi
okutuyorum:
Yeni tertip,
gelir ve finansman kodları açılması
MADDE 6 – (1)
İlgili mevzuatına göre, yılı içinde hizmetin gerektirdiği hallerde Maliye
Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin bağlı (A) işaretli cetvellerinde yeni tertipler,
(B) işaretli cetvellerinde yeni gelir kodları ve (F) işaretli cetvellerinde
yeni finansman kodları açılabilir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Oğuz Oyan’a aittir.
Buyurun Sayın
Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, 2010 yılı
bütçesini görüşüyoruz. Türkiye, 1989’dan itibaren sermaye hareketlerini
serbestleştirerek girdiği bir dönemecin herhâlde son durağını yaşıyor. Yirmi
yıldır -AKP öncesinden başlayan bir dönemde- Türkiye dışa kanayarak, kaynakları
dışa kanayarak ama dıştan beslenerek bir çarpık büyüme modeli içine girdi.
Kaynakları dışa kanadı; aslında bunlar önemli ölçüde faiz transferi, kur farkı
biçiminde oldu ama giderek kâr transferlerinin de önemli bir yer tuttuğunu
görüyoruz, özellikle özelleştirmeler, yabancı şirketlerin Türkiye’de şirket
satın almaları özel ya da kamusal, giderek kâr transferleri de önem taşıyor.
Bakınız, bu AKP
döneminde giderek daha da bu dışa kanama büyüyor değerli arkadaşlarım.
Cumhuriyet Halk Partisinin karşı oy yazısında bunlar var ama ben size sadece
bir rakamı söyleyeyim. Bu kâr, faiz kazanç transferleri AKP öncesindeki on dört
yılda, yani 1989’la 2002 arasında 68 milyar dolar iken; AKP’nin yedi yılında,
yani yarı zaman diliminde 75 milyar dolara çıkmıştır. Yani Türkiye, dışarı
kanayan bir ekonomidir. Tabii, bunun kaynağını sadece içeriden bulmuyoruz,
bunun kaynağını dışarıdan da alıyoruz; tabii, Türkiye'nin çok önemli dış borç
biriktirmeleri üzerinden gerçekleşiyor.
Bu, tabii, bir
zamanlar… 1989’da 32 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nu Özal
değiştirdiğinde veya da ona değiştirttiklerinde birtakım bankacıların
–İsviçreli bankacılar olduğu rivayet edilir- şöyle bir şey söyledikleri
dolaşıyor hep o zamandan bu yana: “Ağıla yeni bir inek bağlandı, sütü bitene
dek onu sağarız, sonra sıra etine gelir.” Değerli arkadaşlarım, bu sütü sürekli
sağıyorlar. 1989’da Türkiye, buna hiçbir hazırlığı olmadan bir finansal
serbestleşme dönemi içine girmiş ve yirmi yılda sütünün, etinin her şeyinin
dışarıya sağılmasına, verilmesine, satılmasına göz yummuştur.
Türkiye,
yoksullaştırıcı bir büyüme içinden geçmektedir.
Bakınız, bu
dıştan beslemeli, dışa kaynak aktarılan ama dıştan beslemeli modelin bazı başka
örneklerini vereyim. Şimdi, dışa kanamanın bir başka örneği, yüksek getiriler.
Değerli arkadaşlarım, AKP döneminde bu yüksek getirilerin 2003-2007 döneminde
hazine bonosu getirisi olarak, faiz ve kur farkı olarak ortalama yıllık yüzde
32 olduğunu, dolar bazında yüzde 32’den bahsediyorum… Türkiye ekonomisi
açısından yüzde 32’lik bir ağır borç yükü altına girilmiş.
İkincisi, hisse
senetleri, yani borsa üzerinden acaba ne verdik? 2003’le 2007 arasında o
likiditesi bol dış dünya şartlarında Türkiye ne yapmış? Yüzde 48’lik getiri
sağlayarak yabancı paradan, sıcak paradan yararlanabilmiş, ortalama yüzde 48.
Bu, 2008’de biraz koşullar tersine dönüyor, 2008’de yabancı
sermaye, sıcak para borsadan kaybediyor ama hâlâ hazine bonosuna yüzde 19,5
faiz artı kur farkı ödemeye devam ettik ve 2009 yılına gelindiğinde, Mart 2009-
Aralık başı 2009 arasına baktığınızda, borsada bin liralık yabancı sermayeye
yüzde 157 yani bin lira gelmiş, 2.570 lira olarak kazanç elde edebilmiş, bu
imkânı sağlamışsınız. Yani Amerika’da
faiz getirileri, borçlanma giderlerinin çok düşük olduğu, yüzde sıfırlara
gerilediği bir ortamda Türkiye’de borsada yüzde 157 getiri sağlayan bir acıklı
manzara. Tabii, o zaman, bu İktidar, bu ekonomi türü, bu ekonomi yönetimi çok
seviliyor, alkışlanıyor: “Ne güzel. Yükselen ekonomi. Bakın, bize ne güzel
getiriler sağlıyorsunuz.” deniyor ama bu ne yazık ki ne Türkiye'nin hayrına ne
de Türk halkının hayrına bir gelişmedir.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bunların sonucunda tabii, çok yüksek oranda dış borç
biriktiriyoruz. Bakınız, 2002 yılında Türkiye'nin dış borçları, kamu kesimi
olarak baktığınızda 64 milyar dolardan bugün 78 milyar dolara… Kamunun dış borç artışı çok yüksek değil ama özel sektörün dış
borçlarına baktığınız zaman -ki “bu özel sektöründür bizi ilgilendirmez” kimse
diyemez- orada çok yüksek bir dış borç artışı olduğunu görüyoruz: 43 milyardan
2002’de, bugün, 2009 Eylülü itibarıyla 177 milyara çıktığını görüyoruz; 2008
sonunda, bu, 186 milyar dolardı, şimdi bir miktar geriledi. 2009’da daha çok
net borç ödeyicisi olduğu için özel sektör ama ikisinin toplamını aldığınızda,
2002’de Türkiye'nin dış borcu 100 milyar dolarlardan 255 milyar dolarlara
gelmişse eğer -bu ekonominin o büyüme temposuyla- övündüğünüz büyüme temposunun
nasıl dıştan beslemeli bir model olduğunu, nasıl geleceğe yüksek bedeller
aktararak, yüksek dış borçlar aktararak ve dışarıya yüksek getiriler sağlayarak
elde edildiğini görmek için bir fırsat.
Tabii, bir başka
nokta da Türkiye'de özelleştirme konusunda bugünkü iktidarın çok büyük
kaynaklar kullanmasıdır.
Özelleştirmeyle,
biliyorsunuz, Türkiye, 1986-2002 arasında sadece 8 milyar dolarlık bir gelir
elde etmişken, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından, 2003 ile 2009
arasında 30 milyar 613 milyon dolarlık bir gelir elde edildi.
Şimdi, buraya
çıkan AKP sözcüleri bunu bir övünç vesilesi yapıyorlar. Diyorlar ki: “Bakın,
geçmiş iktidarlar bilmem kaç yılda, on altı yılda 8 milyar satmışken, biz yedi
yılda varını yoğunu sattık bu ülkenin ama 30 milyar sağladık.”
Değerli
arkadaşlarım, bu övünülecek bir şey değildir, bu övünülecek bir şey değildir.
Bakın, size
bununla ilgili birkaç rakam vereceğim, ama ilk önce bu 30 milyar nedir, ona bir
bakalım.
Türkiye'de bütçe
açığı nedir? 2009’un, yani bu yılın bütçe açığı nedir? 63 milyar lira. Dolara
çevirin, ne ediyor? 40 milyar dolardan fazla ediyor. Yani sadece bu yılın, 2009
yılının bütçe açığı, sizin yedi yılda har vurup harman savurarak sattığınız,
özelleştirdiğiniz, yabancılaştırdığınız bu KİT’lerden elde ettiğiniz 30 milyar
doların yüzde 50 üzerinde. Yani başından alın isterseniz, 1986’dan 2009’a
kadar, yirmi üç-yirmi dört yılda 38 milyar dolarlık özelleştirme yapılıyor, bir
tek 2009 yılının bütçe açığı 42-43 milyar dolar. Ee,
şimdi, yani bu satışlarla bu büyük bütçe deliklerine yama olabilir mi?
Dolayısıyla,
burada, özelleştirmenin aslında Türkiye'nin varlıklarının satışı olduğunu… 1986
yılında yapılan bir araştırmaya göre 100 milyar dolar düzeyinde değer biçilen
KİT’leri -yani bunun içinde imtiyaz devirleri de vardır- hepsi fiziki varlık
satışı değil ama hadi onları da katın, 38 milyar dolara, siz -100 milyar dolar
değer biçilmiş 1986’da- bir kamu KİT işletmesi varlığını elinizden
çıkarıyorsunuz. Bu övünülecek bir şey değil.
Bütün bunlarla
yama tutturmaya çalıştığınız bütçeler, peki, düzeldi mi? Ne gezer! Yani bu sene
için 10 milyar açık öngörürken 63 milyara, seneye 50 milyar liralık bir açık
öngörünüz var. Bütün bu dış kaynak transferleri, bütün bu özelleştirmeler,
bütün bunlarla acaba ekonomik istikrara bir çözümünüz oldu mu? Ne yazık ki bu da
yok.
Değerli
arkadaşlarım, işte bütün bu iktidarın bol kepçe kaynak kullanmasına rağmen, IMF
güdümünde düşük kur yüksek faiz sistemi üzerinden -bugünkü orta vadeli program
da aslında bunu tekrar taklit etmeye yöneliyor- böyle bir program üzerinden
Türkiye’ye bir gelecek inşa etmeniz mümkün değildir. Türkiye’yi gerçek bir
sanayi ülkesi, örneğin Kore gibi kendi sanayi ve teknolojisine hâkim olan bir
ülke yapmanız asla mümkün değildir. Türkiye’yi hem ekonomik anlamda bağımlılık,
ithalata bağımlılık, ekonomik bağımlılık her bakımdan hem de finansal yani mali
bağımlılık ilişkisi içine sokan bir cendere ortaya çıkıyor.
Bu arada, tabii
özelleştirme mağdurları var. Biraz önce bir önergemiz burada reddedildi
tarafınızdan. Türkiye’de özelleştirme mağdurları var şu an sayılarının 17 bin
olduğu tahmin edilen, çok büyük bir rakam da değil; bunları 4/C kapsamına
alıyorsunuz, 4/C kapsamında geçici statülere alıyorsunuz, asgari ücret
düzeylerinde bu insanlara ücret vermeye yöneliyorsunuz. Bu insanlar aldıkları
ücretin üçte 1’ine geriliyorlar. Hangi yaşam standartlarını nasıl koruyacaklar?
Burada bir önerge…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tekel işçileri
direnişte değerli arkadaşlarım. Tabii, Tekel işçilerine söyleyeceğim bir laf da
var buradan. Keşke, Tekel özelleştirilmeden bu kadar cevval bir tepki
koyabilselerdi. Yani keşke, sadece kendi özlük haklarındaki gerileme
dolayısıyla değil aynı zamanda -bir kurumsal varlığın, Türkiye'nin, bizim de
vergilerimizle oluşmuş, sadece onların değil; onlar orada o kurumların bekçisi,
nöbetçisiydiler ama bunlar hepimizin değerleridir- keşke onlar satıştan önce
çok daha güçlü -bugün olduğu gibi- bir direnç gösterebilselerdi. Ama bugün yine
de böyle bir direnç göstermelerini, böyle bir direniş içinde olmalarını
kutluyorum ve onlara yardım elini uzatmamız gerektiğini düşünüyorum.
Tabii, aynı
şekilde DİSK’in birçok özel iş yerinde -bize geliyor, Birleşik Metal-İş’te örneğin-
özel sektör sendikayı lağvediyor, işçileri içeri almıyor, sendikayı içeri
almıyor. Bütün bunlar konusunda biz, iktidarın biraz da emekten yana bir yüz
göstermesini bekliyoruz; sadece sermayenin iktidarı değil, emeğe de bir miktar
yüzünün bir tarafını göstermesini bekliyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OĞUZ OYAN
(Devamla) - Onları bir aşağı tabaka olarak aşağılamalarından kurtulmalarını
bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Oyan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.
Süreniz on
dakika.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2009 yılı bütçesi, tüm uyarılarımıza rağmen ekonomik kriz
dikkate alınmadan hazırlanmış, öngörülen hiçbir hedefin bırakın tutmasını
yanından bile geçilememiştir. 2009 yılı bütçesi, bu nedenle cumhuriyet
tarihimizin en kötü bütçelerinden birisidir.
2010 yılı bütçesi
de devam eden ekonomik kriz ve 2009 yılı bütçesinin hazin durumu dikkate
alınmadan hazırlandığı için aynı akıbetle karşılaşacaktır.
AKP hükûmetleri
eliyle kronikleşen siyasi, ekonomik ve sosyal bir kriz ortamında 2010 yılı
bütçesini görüşüyoruz. Yedi yıllık iktidarı döneminde ülkeye, ekonomiye
üretimsizlik, işsizlik ve yoksulluk hâkim olmuştur. AKP’nin ekonomi anlayışı,
üretim yerine tüketimi, ihracat yerine ithalatı, istihdam yerine işsizliği,
rekabet yerine tekelleşmeyi, tasarruf yerine borçlanmayı esas almıştır. Ülkede
yoksulluk artmış, gelir dağılımı bozulmuş, huzur ve asayiş kalmamıştır.
Kasım 2002’de
iktidara gelen AKP, 57’nci Koalisyon Hükûmetinin
ekonomik programını devralmış ve uygulamaya çalışmıştır, kendisi yedi yılda
başkaca bir program uygulamamıştır. Yedi yıllık AKP İktidarı ekonominin hangi
temel sorununu çözmüştür? Üretimsizlik, işsizlik, dış ticaret açığı, yoksulluk,
gelir dağılımındaki adaletsizlik ve refah konusunda bütün sorunlar daha da
derinleşmiştir. Değerli milletvekilleri, bütçe dengeleri sakat, kamu maliyesi
bozuktur. Sağlıklı gelir toplanamıyor; bir bakıyoruz borçlanmaya yüklenilmiş,
yetmemiş, satışlara yüklenmişler, Özelleştirme Fonu’ndan bütçeye aktarma
yapılmış, yetmemiş, bir bakıyoruz İşsizlik Sigortası Fonu’nun paraları bütçeye
gelir yazılmış.
AKP Hükûmeti bu kötü tablo karşısında
ise sorumluluğu hiç üstlenmiyor, “küresel kriz” deyip geçiştiriyor;
uluslararasından kendine yalancı şahit arıyor, kendinden önceki iktidarların
üstüne atıyor; bazen hızını alamıyor, kantarın topuzunu o kadar kaçırıyor ki
cumhuriyetin kuruluşuna kadar gidiyor; azıcık iyi bir şey varsa kendinden
biliyor ancak olumsuz hiçbir şeyi üzerine almıyor.
Ülkemizde yaşanan
ekonomik sıkıntıları küresel ekonomik krize bağlayıp sorumluluktan sıyrılmak
mümkün değildir. Eğer Türkiye'deki ekonomik krizin sorumlusu dünyadaki
ekonomik kriz ise Sayın
Başbakan ekonomi yönetimini
neden sil baştan değiştirmiştir? Ekonomiyle ilgili 3 bakan neden Kabine
dışı kalmıştır? Ekonomiyle ilgili diğer bakanların görev alanları neden
değiştirilmiştir? Bu değişiklikler bile Sayın Başbakanın ekonomideki
başarısızlığın nedeni olarak dünyadaki ekonomik krizi değil, kendi ekonomi
yönetimini gördüğünü göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, 2010 bütçesi de yatırımı, istihdamı, üretimi, ihracatı ve
tasarrufu artırmıyor yani ülkenin pastasını büyütmüyor; dolayısıyla, bütçe
gelirlerini artıracak fonksiyonlardan yoksundur. Bu nedenle 2009 bütçe
hedefleri nasıl büyük sapmalar göstermişse 2010 bütçe hedeflerinin de tutmayacağı
şimdiden bellidir.
Bütçe açıklarında
tarihî rekorlara gidilmektedir, AKP Hükûmeti bu
konuda kendi rekorlarını egale etmektedir. 2009 Kasım ayında açıklanan bütçe
rakamlarına göre bütçe açığı on bir aylık dönemde yüzde 460 artarak 46 milyar
liraya ulaşmıştır. İşsizlik Sigortası Fonu ve varlık barışı tahsilatından
aktarılan yaklaşık 4 milyar Türk lirası olmasaydı bu açıklar daha fazla artmış
olacaktı. Bunlara rağmen, 2009 bütçe açığı 62,8 milyar lira olarak
öngörülmüştür. 2010 yılı bütçesi, daha işin başında, 50 milyar liralık bütçe
açığıyla yürürlüğe girecektir. Bu bütçeyle 2010’da ayrıca 58 milyar lira da
faiz ödenecektir. Şimdiden söylüyoruz: 2010 yılında bütçe açığı Hükûmetin harcama kalemlerinde alacağı tutuma ve
gelirlerdeki sapmaya bağlı olarak en az 65-70 milyar Türk lirası düzeyinde
gerçekleşebilir.
2010 yılı
bütçesinin sadece kanuni bir mecburiyeti yerine getirmeyi amaçladığı ve başkaca
bir hedefinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu bütçeyle ülkemizin tarımdan
sanayiye, enerjiden ulaşıma, eğitimden sağlığa, üretimden istihdama hiçbir
sorununu çözemeyeceği, çözmeye niyet dahi etmediğini görüyoruz.
2010 yılında
merkezî yönetim bütçe ödeneklerinde bir önceki yıl gerçekleşme tahminine göre
yüzde 7,6; faiz dışı ödeneklerde yüzde 9, bütçe gelirlerinde yüzde 16, vergi
gelirlerinde yüzde 18 oranında artış öngörülmüştür. 2010 yılında öngörülen
yüzde 3,5 büyüme ve yüzde 5,3 enflasyon oranlarındaki artış sonucu nominal büyüme oranı yaklaşık yüzde 9’dur. Harcama ve gelir
hedeflerindeki artış oranlarına bu çerçevede baktığımızda, harcamalar için
öngörülen artış oranları nominal artış oranı ile
uyumlu görülürken gelir hedefleri enflasyon artı büyüme oranının oldukça
üzerinde bulunmaktadır.
Bütçe
gelirlerinde öngörülen artış, geçmiş yıl programlarında olduğu gibi, dolaylı
vergilerden ve özelleştirme nitelikli gelirlerden kaynaklanacaktır. Dolaylı
vergilerde yüzde 23’e varan artış öngörüsü, ekonominin canlanmasından ziyade,
elektrik, doğal gaz, telefon, tütün ve alkol mamulleri gibi bazı mal ve
hizmetlerin fiyatlarının ve bunlar üzerindeki vergilerin artırılacağını
göstermektedir. 2010 yılında yeni vergi artışlarıyla vatandaşın belinin iyice
büküleceği anlaşılmaktadır. 2009 yılı için yüzde 17,3 olan gayrisafi yurt içi hasıla içindeki vergi gelirleri payının, 2010 yılında yüzde
18,8 olarak hedeflenmesi de bu görüşümüzü teyit etmektedir. İçinde bulunduğunuz
konjonktürde, toplam vergi gelirlerinin gayrisafi yurt içi hasılanın
yüzde 1,5’u nispetinde artırılması mümkün değildir. Büyüme ve bütçe
rakamlarının şişirilmesi kamuoyuna cilalı imaj yapma gayretidir ancak
boşunadır. 2009 yılında 42 milyar Türk lira civarında gerçekleşmesi beklenen
özel tüketim vergisi gelirlerinin, 2010 yılında yüzde 31 artışla 54 milyara
çıkarılması imkânsız görülmektedir. Özellikle Hükûmetin
iddia ettiği gibi vergi oranlarında bir artış yapmadan bu hedefe ulaşılması hiç
mümkün değildir.
Petrol ve doğal
gaz ürünleriyle ilgili tahsil edilmesi beklenen vergide de yüzde 26 artış
öngörülmektedir. Petrol ve
doğal gaz ham madde fiyatlarında
çok yüksek artış olmadığı takdirde -ki olursa bütçe açığı daha da artar- bu
vergi gelirlerinin 2009 yılına göre yüzde 15’ten fazla artması beklenmemelidir.
Yine, tütün
mamullerinden tahsil edilmesi beklenen verginin de yüzde 41,6 oranında artması
öngörülmektedir. Tütün mamullerinden alınan özel tüketim vergisindeki bu yüzde
41,6’lık artış 6 liralık sigaranın 8,5-9 liraya yükseleceğinin habercisidir,
sigara tiryakilerine duyurulur.
Sayın Maliye
Bakanı, 17 Ekim tarihinde bir soruya verdiği cevapta, vatandaşların borçluluk
oranının diğer ülkelere göre düşük olduğunu, vatandaşın daha çok borçlanarak
tüketimini artırmasını tahmin ettiklerini ifade etmiştir.
Değerli
arkadaşlar, artık vatandaşın gelirini artırmaktan vazgeçmiş, borçlanarak
tüketim harcaması yapması ve bundan vergi geliri bekleyen bir anlayış Hükûmete hâkim olmuştur.
Motorlu
taşıtlarda da yüzde 61 oranında vergi artışı öngörülmektedir. Burada Hükûmetin hangi veriye dayanarak yüzde 61’lik vergi artışı
öngördüğünü merak ediyoruz yani önümüzdeki yıl araç satışlarında bir patlama mı
olacak? Bizce 2010 bütçesinin gerçekçi bir bütçe olmadığının göstergelerinden
birisi de bu isabetsiz öngörüdür.
Dayanıklı tüketim
mallarından tahsil edilmesi beklenen vergi artışı yüzde 33’tür. Dayanıklı
tüketim mallarıyla ilgili olarak Hükûmetin öngördüğü
yüzde 33’lük tahsilat artışı için miktar bazında en az
yüzde 25’lik tüketim artışı gerekmektedir. Burada iki seçenek ortaya çıkıyor.
Birinci seçenek: Hükûmetin, vatandaşın hâlinden hiç
ama hiç haberinin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
İkinci seçenek
ise: Yine biraz önce söylediğimiz gibi, Hükûmet,
vatandaşın daha çok borçlanarak tüketimini artırması beklentisi içerisindedir.
AKP Hükûmeti, ayrıca, cumhuriyet tarihinin en çok borçlanan
iktidarı olmuştur. Türkiye'nin özel kesim dış borcu dâhil toplam borç stoku
2002’deki 224,8 milyar dolar düzeyinden 2008’de yüzde 107 oranında artışla
466,8 milyar dolara yükselmiştir. Son on ayda AKP Hükûmeti
yaklaşık 53 milyar Türk liralık bir borçlanma yapmıştır.
Hazinenin ilan
ettiği 2010 yılı finansman programına baktığımızda, Hazinenin 2010 yılında 200
milyar Türk lirası borç ve faiz ödemesinde bulunmayı planladığını görmekteyiz. Bu
ödemenin 195 milyarlık kısmını yeniden borçlanarak ödeyecektir. 2009 yılı
içinde yapılan bir kanun değişikliğiyle Hükûmetin
borçlanma yetkisi 5 kat artırılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
Şahıslar adına
ilk söz Aydın Milletvekili Sayın Ahmet Ertürk’te.
Buyurun Sayın Ertürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Konuşmama başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı
maddesiyle, 2010 yılı içerisinde Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve
esaslar dairesinde merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin ilgili
cetvellerinde ve ilgili tertiplerinde ve işaretli cetvellerindeki yeni
kodlarıyla yeni finansman fırsatları yaratılması ve ilgili kodlar açılarak yeni
hizmet imkânları getirilmesi, kamu idarelerinin bütçe uygulamalarında da
gerekli esnekliğin sağlanması hedeflenmiştir.
Bilindiği gibi,
kurum bütçelerinde verimlilik ve etkinliğin sağlanması açısından esneklik
fırsatı verilmesi fevkalade önem arz etmektedir. Yaşanan ve gelişen
teknolojiyle, yaşanan günün sunduğu imkânlar böyle bir zorunluluğu gerekli
kılmaktadır ve bütün bu çalışmalarda da verimlilik esas alınması günümüz
şartlarında bir gereklilik hâline gelmektedir.
Verimlilik üzerinde hassasiyet gösterilmesi gereken önemli
alanlardan bir tanesi de şu anda Avrupa Birliğine girmeye heves ettiğimiz
medeniyetler âleminde açılan çevre konusunda olduğu gibi, yerel
yönetimlerimizin güçlendirilmesi, özel idarelerimizin fırsatlarının, hizmet
imkânlarının geliştirilmesi yanında, ülkemizin sanayisinin, iş adamlarının, iş
hayatının beklenen fırsatları yakalaması hedeflenirken, asıl üzerinde durmamız
gereken, üreten çiftçilerimizin ürettiği ürünleri eder fiyattan satabilmeleri
için onlara fırsat ve imkân yaratılması önem arz etmektedir.
2010 yılı
içerisinde tarım politikalarımızda çiftçilerimize 5,6 milyar Türk liralık bir
ödenek öngörülmektedir. Bu ödenekle, hayvancılık destekleri,
gübre destekleri, mazot destekleri, tarım ürünleri sigorta destekleri –ki yüzde
50’sini devlet karşılamaktadır- bunda da geliştirerek, dolu, don, fırtına,
heyelan, toprak kayması, su kaymasının yanında, geçen senelerde yaşadığımız
kuraklık riski ve bu sene bilhassa benim ilimde, Aydın ilimizde incir
üreticilerimizin aşırı yağıştan kaynaklanan zararlarının giderilmesi
amaçlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca 2010 yılında Karadeniz Bölgesi’ndeki çiftçilerimiz için
fındık stratejisi kapsamında alan bazlı gelir desteği
ve telafi edici ödeme destekleri için de yeni fırsatlar ve imkânlar
yaratılmaktadır.
Bunun yanında, çiftçilerimize gene 2009 yılında devam eden, 2010
yılında biraz daha geliştirilerek uygulama fırsatı bulunan düşük faizli
kredilerin finansmanı; ayrıca Toprak Mahsulleri Ofisindeki ürün alımlarında
sağlanan sübvansiyonlar; tarım ürünlerinin ihracat destekleri; tarımsal amaçlı
kalkınma kooperatiflerinin kredi destekleri; tarımsal KİT’lere sermaye destekleri;
ayrıca tabii afetlerden zarar gören çiftçilere yardımlar; GAP Eylem Planı;
kırsal kalkınma ve hayvancılık destekleri gibi pek çok konularda da gerekli
desteklemeler ve kaynaklar ayrılmaya çalışılmıştır.
Çiftçilerimizin
emeklerinin karşılığını alabilmeleri için AK PARTİ hükûmetleri
döneminde gerekli kaynakların sağlanması konusunda yapılan çalışmalar gerçekten
yeni fırsatlara ve imkânlara yol açmaktadır. Tabii, bu konuda gerekli
maliyetler ve fırsatlar da zaman içerisinde gerek Tarım Bakanlığımıza gerekse
ilgili ihracat destekleri sağlayan kurum ve kuruluşlarımıza avantajlar verme
konusunda da bu madde gerçekten önem arz etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz ayrıca
üreticilerimiz için, üretimlerinin ve emeklerinin değerlendirilmesi yönünde
ürün konseylerinin kurulması; yasalaşan Uluslararası Zeytin ve Zeytinyağı
Konseyine giriş iradesi gösterilmesi; beyaz et ve yumurta ihracatına fırsat
yaratılması; ayrıca ihracatın desteklenmesi konusunda zeytinyağı, sofralık
zeytin, narenciye, elma, domates gibi ürünlerimize ihracat iadeleri verilmesi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AHMET ERTÜRK
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
…tarımsal
teknolojiyi takip eden üreticilerimize, biyogaz tesisi kuranlara, jeotermal ısı
kullanarak sera yapanlara, sertifikalı tohum, sertifikalı fidan kullananlara ve
ayrıca bunları bir de üretenlere desteklemeler vermek suretiyle; tarımsal ekipman kullanan çiftçilerimize, damlama sulama, yağmurlama
sulama ve bunların teknolojilerini kullananlara, ayrıca tarım ürünlerini
ambalajlayan, paketleyen, işleyen kurum ve kuruluşlarımıza yüzde 50 hibe
destekler vermek suretiyle üreticilerimizin ürünlerinin eder fiyattan
satılabilmesi için çiftçilerimize AK PARTİ İktidarının sunduğu hizmetlerden
kısa örneklerdir.
Zaman içerisinde
piyasa şartlarına göre gelişim ve değişim arz etmesi kaçınılmaz olan bu
fırsatları yaratmak için de 6’ncı madde gerçekten önem arz etmektedir.
İşte, Kurban
Bayramı öncesinde başlayan buğday ödemeleri tekrar bu hafta devam edecektir.
Yem bitkileri desteklemeleri de ocak ayı içerisinde başlayacaktır.
Bütçeyi
hazırlayan Maliye Bakanlığının çalışanlarına teşekkür eder, bütçemizin ülkemize
yarar ve fırsatlar getirmesini dileriz.
Hepinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ertürk.
Batman
Milletvekili Sayın Ahmet İnal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET İNAL
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ hükûmetleri, insanlarımızın
fiziki ihtiyaçları olan altyapı, sağlık, eğitim, yeni üniversiteler, ulaşım,
enerji, sulama tesisleri, barınma, tarımsal faaliyetler, turizm, dış ticaret,
sanayi teşvikleri gibi alanlarda çok önemli yatırımları yaparken; öbür tarafta,
yine, insanlarımızın çok büyük özlemini çektiğini ve bu uğurda cumhuriyetle
birlikte sürekli mücadele verdiği demokratikleşme, insan hakları, özgürlük
alanlarının genişlemesi gibi yasal reformları yapmıştır. Bunların bazıları, OHAL’in kaldırılması,
DGM’lerin özel ihtisas mahkemelerine devri, işkenceyle mücadele, sıfır
tolerans, bu dönemde faili meçhul cinayetlerin olmaması, toplu gösteri
yasalarında değişiklik, ceza yasalarında yapılan değişiklikler ile insan hak ve
özgürlüklerinde gelinen nokta.
Yine, kültürel
haklar alanında TRT Şeş’in yayını, buna, yakında, başka dillerde de yayın
yapacak yeni kanalların eklenmesini, bazı üniversitelerimizde yaşayan diller
enstitülerinin açılacağını, Alevi vatandaşlarımızın şimdiye kadar yok sayılan
sorunlarının tespiti amacıyla altı adet Alevi çalıştayının
yapılmasını önemli başlıklar olarak görmekteyiz.
Yine AK PARTİ iktidarları döneminde “Türk’ün Türk’ten başka dostu
yoktur”, “Ne Şam’ın şekeri ne Arap’ın yüzü”, işlerimizin en girift olduğu
noktada “İşler Arap saçına döndü.” denilerek kendimizden başka kimseye
güvenmediğimizi, neredeyse bütün komşularımızla problemli ve büyük bir nüfus ve
ekonomik potansiyele sahip Müslüman Arap kardeşlerimizi dışladığımız anlayışı
geride bırakılmış, tüm komşu bölge ve dünya ülkeleriyle çok ciddi siyasi ve
ekonomik ilişkiler kurulmuştur.
Kimi dost ve
komşu ülkeler ile vize kaldırılarak daha çok turizm ve ekonomik kolaylıklar
sağlanmıştır. İyi ilişkiler sonucudur ki, İran’dan yılda 1 milyonun üstünde
turist ülkemizi ziyaret eder olmuştur. Hasılı,
Türkiye, bölgesinde, olaylara seyirci durumundan çıkmış, sözü dinlenilen,
olaylarda belirleyici bir aktör konumuna gelmiştir.
Tüm bunlar
yapılırken AK PARTİ iktidarları kendi içimizde insanlarımızla olan
problemlerimize de el atma gayreti içinde olmuştur. Çeyrek asrı aşan
çatışmalar, binlerce güvenlik görevlimizin şehit, on binlerce insanımızın
ölümü, yaralanması, yüzlerce köyün yakılıp boşaltılması, doğu ve güneydoğudaki
milyonlarca insanımızın batı illerine göç etmesi, yüz binlerce bölge
insanımızın başta Avrupa ülkelerine göç ve iltica etmesi, farklı ırk ve
kültürdeki insanlarımız arasında ciddi sıkıntı ve travmalara
neden olmuştur.
Kimisi bu kadar
büyük can ve mal kaybını bu coğrafyada yaşamanın bir bedeli olarak görmekte
kimisi de ülkemizdeki trafik kazalarında ölenlerle mukayese ederek olayları
küçümsemektedir. “Alevi-Sünni”, “Türk-Kürt”, “laik-antilaik”
kavramlarla kendi insanlarımızla kavgayı bırakıp gençlerimize çatışmasız bir
gelecek hazırlayalım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gelin, artık bu probleme iyi niyetle yaklaşarak Hükûmetimizin yapmak istediği birlik ve kardeşliği sağlamak
amacıyla başlattığı demokratik açılıma siyasi mülahazaları bir yana bırakarak
katkıda bulunalım. Bu problemi çözmez isek, ölümlerin, acıların, akan
gözyaşlarının, babasız kalan yavrularımızın, heba olmuş ve olacak
kaynaklarımızın vebalini çözüm getirmeyecek siyasi ve bürokratik kadrolar
çekmiş olacaklardır.
Bir bölge
milletvekili olarak otuz yıldır bu sorunlarla her gün yaşamak, ıstırap duymak,
acı çekmek istemiyoruz, artık bölge halkı da güvenlik güçlerimiz de sorunun
bitmesini istiyor. Bu projenin başarısı hepimizin, tüm toplumumuzun olsun.
DTP eski
milletvekillerinin BDP bünyesinde grup kurarak bu kardeşlik projesine olumlu
katkı sağlamalarını bekliyoruz. Bu düşünceyle 2010 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını Yüce Mevla’dan dillerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnal.
Soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aracılığınızla
Sayın Bakana soruyorum: Edirne ilinde ve ilçelerinde tarımsal desteklemelerle
ilgili olarak Kurban Bayramı öncesi ödenmesi gereken hububat primleri hâlâ
ödenmemiştir. Ne zaman ödenecektir?
İkinci sorum:
Türkiye’de tarımsal üretimde kullanılan her türlü girdilerden alınan KDV ve ÖTV
yıllık toplamı nedir? Böyle bir çalışmanız var mıdır? Bu rakamı 2009 yılı için
öngörülen tarımsal destekleme toplamıyla karşılaştırır mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2010
yılı bütçesinde vergi gelirlerinde artış öngörmektesiniz, kayıtlara geçirilmesi
için soruyorum: 2010 yılında yeni vergiler mi getireceksiniz? ÖTV, KDV’yi mi
yükselteceksiniz ya da diğer dolaylı vergilerden hangisini yükselteceksiniz?
Lütfen sevgili Bakan, net cevap istiyorum?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: AKP iktidarları döneminde Türkiye ekonomisi dünya kriz ortamına
girmeden önce büyüme yönünde aşağıya çevrilmişti. 2006 yılının ikinci
yarısından itibaren yavaşlama görüldü. Nitekim 2007 yılının ikinci yarısında
yüzde 3,4’lük büyümeyle, yılın tamamında da yüzde 4,5’luk büyümeyle kapattı. Bu
büyüme rakamı dünya ekonomisinde yüzde 4,9 olan ortalama büyüme hızının da
altında kaldı. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki açığı kapatmak için, bilindiği
gibi, yüzde 7’lik bir büyüme gerçekleşmesi gerekmektedir. 2009 yılında
eksilerle kapattık. 2010 yılında büyüyebilmemiz için yüzde 7’nin üzerinde nasıl
bir büyüme gerçekleştireceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kaptan…
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
BAĞ-KUR emeklisine ayda 6 lira, SSK emeklisine ayda 11 lira zam yaptınız. Bazı
emeklilerimizin kaldığı huzurevlerine ise ayda 250 lira zam yapıldığını biliyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Trafik
cezalarını, özellikle alkollü araç kullanımı ve kırmızı ışıkta geçme cezasını
Batı’daki seviyelerde artıracak mısınız? Ayrıca, yol çizgisi olmayan, kasisler
içerisinde bulunan yollarda meydana gelen trafik kazalarında o yolun, ilin
valisi dâhil, sorumluları hakkında cezai işlem yapılabilir mi?
İkincisi:
Elektrik dağıtım şirketleri önümüzdeki yıl özelleştirilecek mi?
Özelleştirilince, oralarda çalışan işçiler de Tekel işçileri gibi perişan olup
4/C kapsamına alınacak mı?
Köprü ve otoyol
ücretlerine zam yapacak mısınız?
5084 sayılı
Yatırımları ve İstihdamı Teşvik Kanunu’nun süresini uzatacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
2008, 2009 yıllarında gerçekleşen net ithalat ve ihracat rakamları nedir? Söz
konusu yıllar itibarıyla ihracatın ithalatı karşılama oranı nedir? Bu oran
sizce yeterli midir? İhracata esas olan ara malların ne kadarı ithal yoluyla
karşılanmaktadır? 2010 bütçesinden tarımsal desteklemeye ayrılan miktar sizce
yeterli midir? 2007 yılıyla kıyaslandığında 2010 bütçesinden tarımsal desteğe
ayrılan miktarın değişmediği anlaşılmaktadır. 2007 yılından bu yana başta mazot
olmak üzere gübre, ilaç ve diğer tarımsal girdilerin fiyatları katlanarak
artmasına rağmen niçin 2010 bütçesinde tarımsal destek 2007 yılına göre
yükseltilmemiştir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, özelleşmeden benim anladığım, üretim ve
istihdamın devam etmesidir fakat Et-Balık Sümerbank ve Tekel fabrikalarına
bakın, bunların hepsi kapatılmış, arazilerinden rant
yaratılmıştır. Üretim ve istihdam devam etmiyor. Bunun adı özelleştirme
değildir.
Şimdi aynı
şekilde şeker fabrikaları özelleşiyor. Acaba şeker fabrikalarını alan
kişilerden üretimin devamı yönünde bir taahhüt alacak mısınız? Yoksa bu şeker
fabrikaları arazileri de Sümerbank, Tekel ve Et-Balık gibi birilerine mi
gidecek? Ben bu soruyu size soruyorum.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, 2008 yılı kazanç üzerinden alınan vergilerin toplam
gelir vergilerine oranı yüzde 32,5’tur; yani ücretlilerden ve memurlardan
kesilen stopajlar dâhil, kazanç vergisi yüzde 32,5; diğer vergiler -ağırlığı da
dolaylı vergiler- yüzde 67,5’tur. Bu oranlar 2002 yılında ne idi? 2010 yılında
ne hedeflemektesiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
2009’da ithalde alınan KDV’den sağlanan vergi geliri ne kadar olmuştur? Bir
önceki yıla göre bu gelir bileşeni ne kadar azalmıştır? 2010 yılı bütçesinde
ekonomik krizin etkilerinin daha da derinleşeceği dikkate alındığında, ithalde
alınan KDV gelirinin ne kadar azalması beklenmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birinci soru
tarımsal desteklemeyle ilgili bir soruydu. Tabii, hububat primlerinin ödenmesi
konusunda Tarım Bakanlığı tarafından gerekli hazırlıklar yapılmaktadır.
Bakanlık olarak gerekli ödeneği biz aktardık, bundan sonraki dönemde de
aktaracağız. Rakamlar şu an önümde yok ama şunu söylemek istiyorum: 2010 yılı
bütçesinde tarımsal destekleme için toplamda 5,6 milyar liralık bir ödenek
ayrılmıştır. 2009 yılında bu kapsamda yapılan harcama 4,5 milyar liradır.
Dolayısıyla, 2010 yılını 2009 ile karşılaştırdığınız zaman, bu destekleme
miktarının yaklaşık 1,1 milyar lira artırıldığını göreceksiniz.
“Tarımsal
girdilerde KDV, ÖTV ne kadardır?” Bu rakamlar önümde yok, arkadaşlar yazılı
olarak hazırlarlar.
Yine, “2010 yılı
bütçesinde vergi artışı iddialıdır. Yeni vergiler öngörülüyor mu?” Bunu daha
önce de cevaplandırdım.
Değerli
arkadaşlar, bazı vergilerde, bazı maktu vergilerde güncelleme olacaktır.
Ülkenin ekonomik şartları ne gerektiriyorsa yapılacaktır. Ben hiçbir şekilde şu
olmaz, bu olmaz demiyorum. Dolayısıyla, kapı açık. Bizim
ülkemizin ihtiyaçları neyi gerektiriyorsa -gelir ve gider anlamında- gerekli
tedbirleri alırız.
“AK PARTİ
İktidarı dünya krize girmeden önce de işte yavaşlamayı zaten tatmıştı.”
şeklinde bir soru vardı.
Değerli
arkadaşlar doğrudur, Türkiye ekonomisi, dünya krizi derinleşmeden de
yavaşlamaya başlamıştı. Fakat, bunun arkasındaki
sebeplere bence de bakmakta fayda görüyorum. Şimdi, bakın, 2008 yılı… Kriz,
biliyorsunuz finans sektöründe Amerika’da 2007’nin Temmuz ayında başladı ama
reel ekonomiye yansıması Amerika’da 2007’nin sonlarına doğru başladı,
gelişmekte olan ekonomilere yansıması ise 2008’in Eylülünden sonra başladı.
Şimdi, bu krizi o açıdan değerlendirdiğiniz zaman, 2008 yılının ilk çeyreğinde
Türkiye ekonomisi yüzde kaç büyüdü? Tam yüzde 6,7 büyüdü. Peki, ondan sonra
niye çok hızlı bir şekilde yavaşladı? Çünkü, Türkiye
ekonomisi büyük bir belirsizlikle karşı karşıya kaldı. 14 Martta bir kapatma
davasıyla, daha yeni, vatandaşın, her 2 vatandaştan 1’inin oyunu almış bir Hükûmet ve dolayısıyla AK PARTİ bir kapatma davasıyla karşı
karşıya kaldı ve o kapatma davasının getirdiği belirsizlik Türkiye
ekonomisinde, özellikle yatırımların ve tüketimin ertelenmesine yol açmıştır.
Doğrudur, yani krizden önce de Türkiye ekonomisi yavaşlıyordu. Ama bundaki
temel faktörlerden bir tanesi, temel unsurlardan bir tanesi kapatma davasının
getirdiği belirsizliktir. 2008 Eylülünden itibaren de kriz derinleşmiştir. Bu
derinleşmeyle birlikte özellikle dış talepte büyük daralma yaşanmıştır. Bakın,
kriz öncesinde ihracatımız yüzde 30 artıyordu, krizle birlikte ihracatımız
yüzde 30 düşmeye başladı yani yüzde 60’lık bir kayma söz konusu. Türkiye’de mal
ve hizmet ihracatının millî gelir içerisindeki payı yıllara göre değişmekle
birlikte yüzde 20-25’ler civarındadır. Yüzde 20 olarak alalım; yüzde 60 yani
0,6 ile 0,2’yi çarpın; sadece bu faktörden dolayı millî gelirdeki daralmanın 12
puanlık bir kısmını bununla açıklamak mümkündür. Dolayısıyla Türkiye
ekonomisindeki yavaşlamayı birçok faktörün bir ürünü olarak görmekte fayda
görüyorum.
Türkiye’nin
birtakım yapısal sorunları da vardır. O yapısal sorunlarının tabii ki çözülmesi
konusunda Hükûmetimiz çok önemli adımlar atmıştır,
bundan sonra da atacağız. Bu yapısal sorunları keşke vaktimiz olsa geniş bir
şekilde değerlendirsek. Mesela, en önemli Türkiye’deki yapısal sorun tasarruf
açığıdır ama tasarruf açığını nasıl kapatacaksınız, bu konuda biz ne yaptık?
Bakın, önce bir katma değeri yüksek ürünlere geçmemiz lazım. Önce gelir artacak
ki tasarruf artsın. Katma değeri yüksek ürünlere geçmek için ARGE yapmak lazım.
Bakın, bir ARGE Yasası çıkardık ve hakikaten de Türkiye bu konuda önemli bir
mesafe katetti. Türkiye’nin rekabet gücünü artırmamız
lazım. Türkiye’nin mesela alt yapısını geliştirmemiz lazım. Demir yollarını,
kara yollarını, hava yollarını geliştirmemiz lazım ve nitekim yaptık bunu
değerli arkadaşlar. Mesela, Türkiye’de enerjide dışa bağımlılığı azaltmamız
lazım. Nitekim bu konuda çok önemli adımlar atmıştır Türkiye de.
Türkiye’de yeni
bir teşvik sistemi getirdik ve bu teşvik sisteminde cari açığın temel
unsurlarını oluşturan sektörler için büyük yatırım teşvikini getirdik ve
inşallah bu konuda Türkiye açıklarını kapatacaktır.
Sosyal güvenlik
sistemindeki açık tasarruf açığının çok önemli bir unsurudur. Bu konuda da
Türkiye önemli bir reform yapmıştır ama bu reformun etkisi tabii ki önümüzdeki
yıllarda ortaya çıkacaktır.
Türkiye’nin tabii ki uluslararası rekabet gücünü bu çerçevede
artırması lazım. Türkiye’nin
içeride de rekabeti artırması lazım. Bakın, özelleştirme konusunda çok büyük
eleştiriler yapıyorsunuz. Özelleştirmeye sadece ve sadece bütçe finansmanı, bir
gelir kaynağı olarak bakarsanız belki o konuda haklılık payı olabilir ama
özelleştirmeye bir reform olarak, içeride rekabet ortamını iyileştiren bir
reform olarak bakarsanız o zaman çok farklı bir şekilde incelememiz lazım ve
Türkiye’nin bu konuda çok önemli mesafeler kat ettiği ortada.
Sayın Başkan,
zamanımı aştım herhâlde.
BAŞKAN – Süreniz
doldu.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, oylamaya geçmeden evvel, soru-cevap işlemi bittikten sonra da
girmeye devam ediyorsunuz fakat şöyle bir problem var: Oylama bitip yeni madde
okunmaya başladığı anda girmeniz gerekiyor çünkü sıfırlanıyor. Onun için,
peşinen söylemiş olayım.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Mali Politikaya
İlişkin Hükümler
Gerektiğinde
kullanılabilecek ödenekler
MADDE 7 – (1)
Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği:
Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerine konulan
ödeneklerin yetmeyeceği anlaşıldığı takdirde, ilgili mevzuatının gerektirdiği
giderler için "Personel Giderleri" ve "Sosyal Güvenlik
Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" ile ilgili mevcut veya yeni açılacak
tertiplere, Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.1 tertibinde yer alan ödenekten aktarma yapmaya,
(2) Yedek Ödenek:
Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinde yer
alan ödenekten, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak (01), (02), (03), (05) ve
(08) ekonomik kodlarını içeren tertipler ile çok acil ve zorunlu hallerde (06)
ve (07) ekonomik kodlarını içeren tertiplere aktarma yapmaya,
(3) Yatırımları
Hızlandırma Ödeneği:
Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.3 tertibinde yer
alan ödenekten, 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine
Dair Karar esaslarına uyularak, 2010 Yılı Yatırım Programının uygulama durumuna
göre gerektiğinde öncelikli sektörlerde yer alan yatırımların hızlandırılması
veya yılı içinde gelişen şartlara göre öncelikli sektör ve alt sektörlerde yer
alan ve programa yeni alınması gereken projelere ödenek tahsisi veya
ödeneklerinin artırılmasında kullanılmak üzere genel bütçe kapsamındaki kamu
idareleri ile özel bütçeli idarelerin projelerine ilişkin mevcut veya yeni
açılacak tertiplere aktarma yapmaya,
(4) Doğal Afet
Giderlerini Karşılama Ödeneği:
Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.5 tertibinde yer
alan ödeneği, yatırım nitelikli giderler açısından yılı yatırım programı ile
ilişkilendirilmek kaydıyla genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel
bütçeli idarelerin her türlü doğal afet giderlerini karşılamak amacıyla mevcut
veya yeni açılacak tertiplerine aktarmaya,
Maliye Bakanı
yetkilidir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz Çanakkale Milletvekili
Sayın Ahmet Küçük’te.
Buyurun Sayın
Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizi
izleyen Türk milletinin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, burada Türkiye’nin 2010 yılı bütçesini uzun bir süredir
konuşuyoruz. Tabii, “bütçe” deyince Türkiye’yi konuşuyoruz, Türkiye’nin
sorunlarını konuşuyoruz, iğneden ipliğe, denizden karaya bütün Türkiye’yi,
coğrafyasını, coğrafyasında yaşayan insanları, onların sorunlarını konuşuyoruz;
işçinin, işverenin, köylünün, emeklinin, işsizin, çoluğun
çocuğun. Sağlığı konuşuyoruz, eğitimi, her şeyi konuşuyoruz, değerlendiriyoruz,
dillendiriyoruz, anlatıyoruz. Anlayan var mı? Bilmiyorum. Dinleyen var mı? Pek
yok. (AK PARTİ sıralarından “Var, var” sesleri) Gereğini yapacak olan bir
yönetim, Hükûmet var mı? Emin değilim, göreceğiz ve
yaşayacağız.
Değerli
arkadaşlarım, ben, burada, Türkiye’nin sorunlarını konuşurken yalnız ve güzel
ülkemin yalnız ve en güzel illerinden biri olan Çanakkale’nin sorunlarına da bir nebze
değinme fırsatı olarak bu konuşmayı değerlendirmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, herkes biraz kendini Çanakkaleli kabul
eder, herkes biraz Çanakkalelidir çünkü Çanakkale’de herkesin bir parçası
vardır. İncelerseniz, orada herkesin kendini bulabileceği bir imkân, bir fırsat
vardır.
Çanakkale,
Türkiye’nin en batı ucunda, ulaşımı Türkiye’nin en zor illerinden bir tanesi,
hatta en zorudur. Ankara’dan Çanakkale’ye bir misafir
götürecek olsanız, inanın Hakkâri’ye gitmek daha kolaydır çünkü Hakkâri’ye
gitmek için Van’a gider, iki saat sonra Hakkâri’de olursunuz ama Çanakkale’ye,
her ne kadar şimdi fasılalı, haftada üç gün uçak çalışıyorsa da her gün uçak
olmadığı için altı, yedi saatlik bir kara yolculuğunu -en az- İzmir veya
İstanbul üzerinden gerçekleştirmek zorundasınız. Dolayısıyla ulaşım
sorunları çok derinleşmiş, çok yoğun olarak yaşanan bir il.
Duble yollar bu Hükûmetin en büyük iddialı projesiydi. 2002’de “Biz, beş
yıl içinde 15 bin kilometre duble yol yapacağız.” iddiasıyla geldi bu Hükûmet ve Çanakkale’de yaklaşık
Değerli
arkadaşlarım, bunları önemli ölçüde Hükûmet -kalitesi
tartışılabilir ama- başardı. Türkiye’nin birçok coğrafyasında bu işler bitti
ama Çanakkale’de hâlâ duble yollarda yüzde 30’larda,
35’lerdeyiz. Çok yavaş ilerleyen, yavaş gittiği için de her gün yeni yeni tehlikeleri ve kaza risklerini yaşadığımız bir ortamda
duruyoruz ve lüzumunda harcanacak, gerektiğinde kullanılacak ödeneklerden bu
yollara biz ödenek istiyoruz Sayın Bakanım çünkü Çanakkale’yi bu mağdur
durumdan kurtarmaya hepimizin gayreti lazım.
Değerli
arkadaşlarım, Çanakkale’nin en önemli iç yolu olan ve aort damarı olarak
nitelediğimiz Çan-Çanakkale yolu
İç yollarımız
gene Çan-Bayramiç-Ezine yolu 1930’lardan kalma bir yol olarak devam etmektedir
ve her gün herkesin kaza riskleri içerisinde yolculuk yapmak zorunda kaldığı
bir yoldur.
Gene, Biga-Karabiga arasındaki çok önemli bir yol maalesef çok iptidai
şartlarda hizmet vermektedir.
Demir yolu yok
Çanakkale’de, lafı bile yok, projesi yok, ödeneği yok. Değerli arkadaşlarım,
Çanakkale gibi gelişme şansı olan ve coğrafyasıyla, her şeyiyle mükemmel
olanaklara sahip olan bir ilde demir yolunun adını bile anamıyoruz. Bir ili
geliştirecekseniz en ucuz ulaşım aracı olan, taşıma aracı olan demir yolunu o
ile sokamazsanız zaten o işe başlamamışsınız demektir. Demir yolunu istiyoruz o
ödeneklerden.
Limanımız var
Çanakkale’de değerli arkadaşlarım ama bütün bunlar olmayınca… İki tane organize
sanayimiz bitti ama fabrikamız yok. Yatırım yapılamıyor. Tabii arsalar satıldı.
Kriz ve benzeri etkilerle çeşitli altyapı eksiklikleri bitirilemediği için
yatırımcılar için cazip bir alan olarak yaratamadık Çanakkale’yi. Sanayimiz
yok.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’nin önemli sanayi kuruluşları var, işsizimiz çok. Değerli
arkadaşlarım, organize sanayide de bu yatırımların olması için öncelikle bu
ulaşım altyapısının süratle sona erdirilmesi gerekiyor. Havaalanımızın
imkânlarının artırılması, pistinin uzatılması gerekiyor.
Tabii, Çanakkale
yüzde 50’si orman olan bir il ve Türkiye’nin Muğla’dan sonra en büyük deniz
kıyısına sahip olan, kıyısı en uzun olan bir il ama deniz ulaşımıyla alakamız
yok. Deniz ulaşımından anladığımız Avrupa’dan Asya’ya gelip geçen arabalı
vapurlarından ibaret. Bir de iki tane adamıza zorunlu ulaşımı sağlamakla
görevli olan gemilerimiz var, onları da devlet sırtından attı, GESTAŞ
aracılığıyla götürmeye çalışıyoruz.
Çanakkale, önemli
tarım imkânları olan ve tarımsal altyapısı süratle tamamlanması gereken bir il;
önemli tarım potansiyelleri var, ekolojisi çok müsait,
önemli ürünlerin üretim merkezi. Mesela Bayramiç’in, Umurbey’in
elması, Umurbey’in kirazı, Ezine’nin peyniri. Gene
Trakya tarafımızdaki ay çiçeği üretimiyle dünyada ve
Türkiye’de sözü dinlenen ve hatırı sayılan bir il. Ama biz tarımsal altyapı
yatırımlarımızı, sulama altyapı yatırımlarımızı bitirememişiz. Bakın, bugün,
Türkiye’de toplam sulanabilir tarım alanlarının yüzde 60’ına yakınını sularken
Çanakkale’de hâlâ yüzde 30’uz.
Tabii birçok,
yatırımı devam eden, ihalesi yapılmış yatırımımız var, ihale bekleyen
yatırımlarımız var ve bunlar onlarca yılı bulan yatırımlar ve hâlen maalesef
önemli ilerlemeler kaydedemiyoruz ve onlarca yıldır süren yatırımlar var. Yani
bunlardan bahsedersek, mesela Bayramdere Barajı’mız var, yüzde 73 fiziki gerçekleşmede, süratle
ödenek bekliyor. Gene Bayramiç’deki Karamenderes Barajı’nın, Bayramiç Barajı’nın sulama alanı
olan Bayramiç, Ezine ve Kumkale Ovası sulaması artık
bitirilmesi için son ödenekleri bekliyor. Bu barajın sularından su bekleyen
ovalarımız var, insanlarımız var. Umurbey Barajı’nı
bitirdik; sulamasıyla ilgili maalesef hâlâ yüzde 24 gerçekleşmedeyiz, süratle
bitirilmesi gerekiyor.
Ayvacık Ovası
sulaması, arkadaşlar, şu anda yüzde 50’lerde. Biga Ayıtdere
Göleti yüzde 58’lerde, Biga Kaynarca Göleti yüzde 39’larda, Çan Altıkulaç
Göleti yüzde 20’de, Çan Karakoca Göleti
yüzde 66’da, Ezine Akçin Göleti
yüzde 92’de, Lapseki Beybaşlı
Göleti 79’da, Yenice Hamdibey
Asar Göleti yüzde 58’de, Biga Kaldırımbaşı
Göleti ihaleyi bekliyor.
Ama en önemlisi
arkadaşlar, Biga Ovası’nın önemli bir kısmını sulayacak olan Taşoluk Barajı’nı uzun yıllar uğraşarak fiziksel olarak
bitirdik, sulamasının ihalesini bekliyoruz. Yaklaşık 12-13 trilyon civarında
bir ilk ödeneğe ihtiyacımız var, bunun süratle, bu bahsettiğimiz ödeneklerden
aktarılarak gerçekleşmesi gerekiyor çünkü Biga Ovası’nda ciddi tuzlanma
belirtileri baş göstermeye başladı. Bu çok önemli bir tehlikedir.
Gene Gelibolu
Yarımadası’nın yaşam kalitesini çok artıracak olan ve oradaki yaşamı renklendirecek,
geliştirecek olan Çokal Barajı’nın süratle bitirilmesi ve baraj bitmeden de
sulamasının ihale edilmesi gerekiyor ama en ufak bir kıpırtı yok değerli
arkadaşlarım.
Kısacası,
Çanakkale bizden, Hükûmetten hizmet bekliyor, Hükûmetin Çanakkale’ye ilgisini bekliyor. Çanakkale
Türkiye'nin en batı ucunda, Avrupa’ya en yakın noktada, artık, bizim orada
ifade edilen terimle, batının Hakkâri’si olmak ve olmaya devam etmek istemiyor
değerli arkadaşlarım.
Çanakkale’de
hayvancılık gelişmiş, tarım gelişmiş, sanayileşme için sancılar çekiliyor,
sanayileşme için ciddi bir planlama gerekiyor ve Çanakkale’de abuk sabuk bir
sanayileşmenin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AHMET KÜÇÜK
(Devamla) – …önlemlerinin alınması gerekiyor.
Kısacası,
hepimizin biraz Çanakkaleli olduğumuzu bilerek, ben Hükûmetten
bu konuda 2010 yılında önemli destekleri bekliyorum ve Çanakkale’nin batı
vilayeti olma anlayışı içerisinde geliştirilmesi ve bu konuda herkesin borcu
olduğu Çanakkale’ye borcunu ödemesi gereğini dile getiriyorum. Güzel ülkemin
yalnız insanları olarak Çanakkale’de mutlu yaşamak istediğimizi belirtmek
istiyorum.
Sevgiler,
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Küçük.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, içinde bulunduğumuz kriz ortamında Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin tutunabildiği tek dalın bankacılık sektörü
olduğunu görüyoruz. Onun için başta Sayın Başbakan olmak üzere bütün AKP
yetkilileri, fırsat buldukça “Bankacılık sektörü muhkem, bankalarımız sağlam,
finans sektörü iyi.” diye beyanda bulunuyorlar.
Amenna ve saddakna… Gerçi ekonominin geri kalanı berbat, vatandaş
perişan, sokaklar huzursuz, yöneticiler suskun, AKP dağılmanın eşiğinde ama
bankalar sağlam.
Rakamlar böyle
diyorsa saygı duyuyoruz ama burada durulmuyor, burada frene basılmıyor ve devam
ediliyor. Nitekim Sayın Başbakan Meclisteki konuşmasında aynen şöyle dedi: “Bu
krizde OECD ülkeleri arasında bankalara kaynak aktarmak zorunda kalmayan tek
ülke Türkiye oldu.” Devam etti, birkaç sayfa sonra: “Bu dönemde bankacılık
sektörüne kaynak aktarmayan nadir ülkelerden biriyiz.”
Şimdi burada
duralım. Bu ifade, bu tespit doğru mudur? Hayır, maalesef doğru değil.
Bakın arkadaşlar,
bankacılık sektörünün misyonu ne, işlevi ne? Sermaye
koymak, biraz borçlanmak, mevduat toplamak ve bu şekilde oluşan kaynakları
kredi diye ekonominin hizmetine sunmak. Bir itirazı olan var mı? Yok. Peki,
2009 yılının dokuz aylık dönemdeki Türk bankacılık sisteminin toplam
kredilerinde 2008’e olan artış nispeti ne biliyor musunuz? Sadece yüzde 1. Yani
sanayiciye, çiftçiye, esnafa, KOBİ’lere verilen
krediler, bunun dışında tüketici kredileri olarak açılan krediler, hatta kredi
kartı üzerinden bankacılık sektörünün sağladığı imkânların hepsini üst üste
koyuyorsunuz, büyüme oranı yüzde 1, yerinde sayıyor.
Ama bankaların
kârlarına bakıyoruz şimdi. Türk bankacılık sektörü yılın ilk dokuz ayında 15
milyar lira kâr etmiş ve ekim rakamlarını da inceledim, kredi seyrinde herhangi
bir değişiklik görünmüyor, ama kârın bu tempoda 20 milyar lirayı aşacağı
anlaşılıyor. 2008 kârıyla mukayese ettiğimizde bu rakam yüzde 50’nin üstünde
bir sıçramayı ifade ediyor. Bakınız, şimdi dikkatinizi çekiyorum: Bankaların
kredi hacmi büyümüyor, ama bankaların kârı yüzde 50’ye yakın büyüyor! Bu ne
biçim iştir? Şurada, Kızılay’da bir markette adamın cirosu hiç artmasa, ama
kârı bir yıldan öbür yıla yüzde 50 artsa, maliyeciler fark etmese bile, mali
polis “Ne oluyor ya, bu adam acaba tezgâh altından esrar mı satıyor?” diye
merak eder, bir bakar. Onun için, bundan sonraki sözlerimi lütfen bir eleştiri
değil, bir ikaz ve bir tavsiye olarak algılayın.
Şimdi, peki,
bankalar, kredi hacimleri büyümüyor da, nasıl oluyor da 2008’den 2009’a yüzde
50’den fazla kâr ediyorlar? Kredilerde artış hızı yüzde 1, kârda artış hızı
yüzde 50! Gökten bankalara para mı yağıyor? Türk bankaları bir yerlerde gömü mü
buldular? Hayır, bankaların tüm ekonomiye açtıkları kredilerin ötesinde bir de
Hazineye açtıkları kredi var. İşte, bu kârlar Hazineden geliyor! İşte, bu
kârlar Hazineden geliyor! İşte, Türk bankacılık sistemi, Hazine üzerinden
sübvanse ediliyor. Onun için, Sayın Başbakanın “Hiçbir katkıda bulunmadık.”
tabiri doğru değil.
Peki, Hazine bunu
nasıl yapıyor? Niye geçen senelerde olmadığı denli böyle, Hazineden harıl harıl Türk bankacılık sistemine para aktarılıyor? Cevabı
basit: 2007 senesinde Hazinenin ortalama borçlanma faizi –Sayın Bakan, siz o
zaman görevde değildiniz- yüzde 18, 2008 senesinde 19, ama gerek 2007’de gerek
2008’deki iç borçlanma ihalelerinin ortalama vadelerine bakın şimdi. 2007’de
otuz dört ay, 2008’de otuz bir ay, üç yıla yakın. Ha, şimdi ne oldu? Siz
2007’de, 2009’u da içine alacak şekilde -üç yıllık borçlandınız çünkü- yüzde
18’le borçlandınız mı? Borçlandınız. 2008’de yüzde 19’la borçlandınız mı?
Borçlandınız. Peki, bugün, Merkez Bankasının borçlanma faizi veya referans
faizini Sayın Başbakan burada açıkladı, yüzde 6,5. Gördünüz mü bankaları nasıl
finanse ediyorsunuz? Türk bankalarını 2009 senesinde yüzde 10’un üzerinde reel
olarak finanse ettiniz. Onun için bu konunun üzerinde ciddi surette düşünülmesi
lazım. Böyle bir borçlanma politikası olmaz. Böyle bir faiz politikası olmaz.
Böyle bir vade politikası olmaz. Olursa, devletin kasasından harıl harıl bankalara para aktarırsınız, ondan sonra “Bankacılık
sektörü sağlam.” diye de sağda solda kasım kasım
kasılırsınız. Yapılan iş yanlıştır. Lütfen aklımızı başımıza toplayalım.
Ha, burada önemli
olan başka bir konu var: “E, ne olacak Ertuğrul Bey, canım, birinin cebinden
çıkmış, birinin cebinden gitmiş.” Hayır; bakın, ben size bir şey söyleyeyim:
Bankacılık sektörünün yüzde 25’i artık yabancıların elinde -bu, sermaye, tamam,
rakamlarından böyle- eğer bankaların halka açılmış olan kısmını da düşünür isek
bu rakam yüzde 40’a yaklaşıyor. Yani, bankaların, Türkiye’deki bankaların 2009
yılında yapacakları 20 milyar liralık kârın en azından 5 milyarı, hatta 8
milyarı yabancıların cebine girecek. Uçtu, uçtu, ne oldu? Kârlar uçtu. Nereye
uçtu? Batı yakasına uçtu. Kimin kesesinden çıktı? Türk milletinin cebinden,
kesesinden çıktı. Onun için, kristal konaklarında oturanlar komşunun evini
taşlamamalı.
Belki bu kürsüden
Türk’üm diyemiyorsunuz, Müslüman da mı değilsiniz? Peki, bu Müslümanın
hakkı elin bilmem kimine giderken ne yapıyorsunuz? Susuyorsunuz, dinliyorsunuz…
Hesap yok, kitap yok… Kim verecek bunun hesabını?
MUSTAFA CUMUR
(Trabzon) – Bankalar nasıl batırılmış, sömürülmüş? Bunları söylesene… Bunları
anlat… 65 milyar dolar nasıl battı?
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU
(Devamla) – Biz bankaları soydurmadık, biz bankaları batırmadık.
SONER AKSOY
(Kütahya) – Batırdınız.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Beyefendi, isterseniz bir Meclis araştırması
getirirsiniz. Bu işin bilenleri var, takır takır takır bunun hesabını burada veririz biz.
SONER AKSOY (Kütahya) – Netice ortada, netice meydanda.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Öyle palavra atmak yok.
Arkadaşlar,
bakın, ben size söyleyeyim. Şimdi, diyor ki Sayın Başbakan konuşmasında: “Reel
faiz 2,5, Merkez Bankasının faizi yüzde 6,5.” Doğru mu? Doğru.
SONER AKSOY
(Kütahya) – Hiç oldu mu şimdiye kadar?
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Peki, kredi kartlarının üzerinden aldığı bankalar
sisteminin faizi kaç? Yüzde 3. Bunu bileşik faize dönüştürürseniz ortaya çıkan
rakam yüzde 50’ye yaklaşır.
SONER AKSOY
(Kütahya) – Kredi kartı o.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Ve bunu, enflasyonu düşerseniz reel ağırlığı yüzde 40
olur.
SONER AKSOY (Kütahya) – Kredi kartı başka bir şey.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Siz kredi kartı sahiplerinin üzerinden bankalara para
kazandıracaksınız, ondan sonra orada maaşıyla zor geçinen insanın ensesine
binip sömüreceksiniz, ondan sonra burada kasım kasım,
“Bankacılık sektörü, efendim, şöyle böyle…” diyeceksiniz.
Bakın,
arkadaşlar, benim kimsenin kârında, kimsenin malında gözüm yok. Türkiye’de
bankacılık sektörü de iyi olsun, sanayi sektörü de iyi olsun, otomotiv sektörü
de iyi olsun, çiftçi de iyi olsun, esnaf da iyi olsun ama adil olsun, adil
olsun lütfen.
Şimdi, ne
yaptınız kredi kartlarında? Tam 2,5 milyon kredi kartı sahibi borçlarını
zamanında ödeyemediler diye takipte. Bu memlekette çalışan insan ödedi, 24-25
milyon. Her 10 kişiden 1’inin bankalarla başı dertte. “Efendim, ayağını
yorganına göre uzatsaydı…” İyi. Sistem, Merkez Bankasından yüzde 6,5-7,5-8,5’la
borçlansın, ondan sonra kredi kartlarına yüzde 40…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Kredi kartı sahiplerine yüzde 57’yle bindirsin. Ondan sonra,
biz, kabahati kredi kartı kullanan insanlarda bulalım.
Bakın,
arkadaşlar, bir daha söylüyorum: Sayın Bakan daha önce Hazineden sorumlu Devlet
Bakanıydı. Anlaşılıyor ki bu krizin zamanında, sağlıklı bir şekilde teşhis
edilememesi dolayısıyla, Hazinenin borçlanma politikası da doğru, iyi, sağlıklı
yapılamadı ve neticede, devlet bu konuda çok ağır faturalar ödemek durumunda
kaldı. Lütfen, bu hatayı önümüzdeki dönemde yapmayın. Benim bu konuşmamı da
eleştiriden çok, bir uyarı, bir tavsiye olarak kabul edin.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kumcuoğlu.
Şahısları adına
Bursa Milletvekili Sayın Ali Koyuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ALİ KOYUNCU (Bursa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulu saygıyla, sevgiyle, dostlukla selamlıyorum.
Maddeyle ilgili
konuşmama geçmeden önce, 10 Aralık Perşembe günü Mustafakemalpaşa’da meydana
gelen grizu patlamasına da kısaca değinmek istiyorum. Öncelikle, ölen
kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine tekrar sabır diliyorum. Ayrıca, grizu patlamasının olduğu saatlerden, ilk andan itibaren
yakın ilgisinden dolayı, yardımlarından dolayı Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey’e, Devlet Bakanımız Sayın Faruk Çelik
Bey’e, Ömer Dinçer Bey’e, Taner Yıldız Bey’e, AK
PARTİ milletvekillerimize, muhalefet partisinin milletvekillerine, Valimize,
Kaymakamımıza, savcılarımıza, Belediye Başkanımıza, il müdürlerimize, acısını
yüreğinde hisseden Türk milletine, arama kurtarma ekiplerine ilçem adına
teşekkür ediyorum. Ayrıca, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir
üyesi ve sizlerin bir arkadaşı olarak gönül rahatlığı içerisinde şunu ifade
etmek istiyorum: Cenazeler defnedildikten iki gün sonra cenazelerin evine
Kaymakamımızla, Belediye Başkanımızla ve il müdürlerimizle birlikte giderek
ölüm aylıklarının ve emekli maaşlarının bağlanması sağlanmıştır değerli
arkadaşlar. Bunları da Türk milleti adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına,
sizler adına yaptık, bundan da endişe etmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ayrıca, tabii, orada eksiği olan, hatası olan kişilerin mutlaka cezalarını
bulması noktasında da bir milletvekili olarak takipçisi olacağımızı da burada
sizin huzurlarınızda beyan etmek istedim.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Eline sağlık Ali Bey, eline sağlık!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçe istikrar bütçesidir,
bu bütçe güven bütçesidir. Hafızalarımızı şöyle bir tazeleyelim: 1994 yılında
dünyada küresel bir kriz yoktu ama ülkemizde ciddi bir ekonomik kriz yaşandı.
İktidarda kim vardı? Koalisyon hükûmetleri vardı.
2001 yılında dünyada küresel bir kriz yoktu ama ülkemizde gecelik faizler yüzde
8 binlere kadar çıktı. Devlet, memurlarına, işçisine maaşını ödeyemeyecek
duruma gelmişti. İktidarda kim vardı?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Anavatan Partisi vardı, galiba sen 1980 yılından
geliyorsun.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Koalisyon hükûmetleri vardı. 1994 ve 2001
krizleri ülkenin kötü yönetilmesinden kaynaklanmıştır. 2009 yılında ekonomik ve
mali piyasaları tarumar eden küresel bir kriz vardır. Çoğu ülke iflasın eşiğine
gelmişken, IMF’den para bulma arayışına girmişken…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ali Bey, süt fiyatlarını karşılaştır, 2002’de kaçtı 2009’da kaç?
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - …devletimiz ve Hükûmetimizin güçlü
performansıyla dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olmaya devam etmiştir Türkiye.
Sayın Başbakanımızın dediği gibi, kriz teğet geçmiştir. Uluslararası mali
çevreler ve kredi kuruluşları da bunu böyle söylüyor. Türkiye, birçok
yönleriyle bu krizden az etkilenen ülkelerden birisidir. Bu dönemde iktidarda
kim var? Adalet ve Kalkınma Partisi var, AK PARTİ var. Bugün faiz oranları tek
haneli rakamlara düşmüşse, enflasyon son kırk yılın en düşük seviyelerindeyse,
ülkemizin kredi notu yükseliyorsa…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ali Bey, süt fiyatlarını da anlat.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – …Türkiye’de tek bir batan banka olmadıysa, Türkiye bu anlamda
krizden en az etkilenen ülkelerden birisiyse, bu başarı AK PARTİ hükûmetlerinindir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu,
devletin iyi yönetilmesidir. Sizlere rakamların diliyle bir şey ifade etmek
istiyorum, ortalama büyüme hızı her şeyi ortaya koyuyor: 1980 ile 2002 yılları
arasında…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Oraya girme! Oraya girme!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – …büyümemiz yüzde 3,7.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ali, orada boğulma sonra!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – AK PARTİ hükûmetlerinin iktidarda olduğu
2003-2008 döneminde, Türkiye'nin ortalama büyüme oranı 5,9 olmuş. Ne yapalım
arkadaş, 5,9 olmuş! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP ve CHP sıralarından
gürültüler)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ali Bey, süt kazanında boğulursun!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ali, hangi ayağını kaldırıyorsun?
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Hatip.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Rakamlar yalan söylemez, rakamların diliyle konuşuyoruz. Bunları sayın Hükûmetimiz gerçekleştirmiş.
Bunları da bilmemiz lazım, öğrenmemiz lazım.
ABDULLAH ÖZER
(Bursa) – Eksi 6,5’u da söyle, eksi 6,5’u!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2010 yılı bütçesi, Türkiye ekonomisinin
ihtiyaçlarını en iyi şekilde gözeten bir bütçedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Başkan, beş dakika ek süre verin, çok güzel anlatıyor!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Genel istekler müşterek Sayın Başkan.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Mevcut şartların üzerine inşa edilmiştir, gerçekçi ve istikrarı
sağlamaya yöneliktir. Bu bütçe, sürdürülebilir büyüme ve kalkınmayı sağlayacak,
istikrarın ve refahın artmasını dikkate alan bir bütçe olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2010 bütçesinin devletimize ve milletimize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar; MHP ve CHP sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Koyuncu.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ali Bey, iki buçuk dakikası iyiydi, iki buçuk dakikadan sonra
lastik patlattın!
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Tüm iyi dilekler için teşekkür ediyoruz arkadaşlar.
BAŞKAN -
Muhalefet-iktidar, ilk defa bir konuşma üzerinde uzlaşmış görünüyor, çok
alkışladınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Doğruları söylüyor da onun için Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Aynı
alkışları Sayın Harun Tüfekci için de istiyorum
Başkanlık Divanı üyesi olarak.
Konya
Milletvekili Sayın Harun Tüfekci. (Alkışlar)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Divan üyesi tarafsız konuşur!
BAŞKAN - Buyurun.
HARUN TÜFEKCİ
(Konya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 2010 mali yılı
bütçesinin 7’nci maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi
saygı ve muhabbetle selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; bütçe, devletin gelecek bir dönemde hangi alanlara ne kadar
kaynak aktardığını, nelerden ne kadar gelir elde edeceğini gösteren, gelir ve
gider harcamalarının planlandığı, ekonominin yıl içinde seyrini ifade eden mali
bir tablodur. Hükûmetler ekonomik ve sosyal amaç ve
önceliklerini maliye politikaları aracılığıyla yerine getirmektedirler. Maliye
politikalarının en önemli uygulama araçları ise bütçelerdir.
Hükûmetlerimiz döneminde hayata
geçirilen bütçeler güçlü maliye politikalarıyla hazırlanmıştır. Hazırlanan bu
bütçeler, halkımıza daha nitelikli, daha kaliteli hizmetler sunma fırsatı veren
birer araç hâline gelmiştir.
Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nda belirtilen hizmet ve amaçları gerçekleştirmek veya
bütçelerde öngörülmeyen hizmetler için gerektiğinde aktarma yapabilme yetkisi
Maliye Bakanlığına aittir. Bu hüküm kapsamında, Maliye Bakanlığı bütçesine
personel giderlerini karşılama ödeneği, yedek ödenek, yatırımları hızlandırma
ödeneği ile doğal afet giderlerini karşılama ödeneğinin konulmasına ve ilgili
kuruluşların bütçelerine aktarılmasında uyulacak esas ve usullere ilişkin
hükümlere yer verilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesi AK PARTİ İktidarının hazırlamış
olduğu sekizinci bütçedir. Daha önceki yedi bütçemizde olduğu gibi 2010 yılı
bütçesi de ülkemizin mali disiplinini, ekonomik istikrarını temel alan, sosyal
yönü güçlü, ülke ve dünya gerçekleriyle örtüşen bir bütçe olma özelliğini
taşımaktadır.
Tüm dünyada
yaşanmakta olan ve birçok Avrupa ülkesini dahi ciddi manada sıkıntıya sokan global krize rağmen ülkemizde ekonomik yapı ve dayanıklılık
ciddi anlamda mesafe katetmiştir. Bugün faiz oranları
tek haneli rakamlara kadar düşmüştür, enflasyon son kırk yılın en düşük
seviyelerine inmiştir. Tüm dünya tarafından gelişimi takdirle izlenen ülkemiz
26’ncı sıradayken ekonomide bugün 17’nci sıraya kadar yükselmiştir. Yaşanan
küresel krize rağmen ülkemizde tek bir banka bile batmamıştır, batırılmamıştır.
Ülkemiz küresel krizden en az etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Hatta
Türkiye'nin kredi notu bu arada yükseltilmiştir. Tüm bu olumlu gelişmelerde AK
PARTİ İktidarının kararlı, tutarlı, şeffaf ve istikrarlı politikaları
belirleyici olmuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesi hazırlanırken Hükûmetimizin
temel amacı, halkımızın refah ve mutluluğunu artırmak olmuştur. Bu amaç
doğrultusunda ekonomik büyümenin sağlanması, istihdamın artırılması ve kamu
hizmetlerinin hız ve kalitesinin yükseltilmesi hedeflenmiştir. Kamu
yatırımlarına ayrılan kaynaklar, öncelikle sosyal ihtiyaçları giderecek, diğer
taraftan yatırım maliyetlerinin etkin, verimli ve zamanında
gerçekleştirilmesine özen gösterilecektir.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; AK PARTİ hükûmetleri döneminde
ekonomide rekabet gücünün artırılmasına yönelik olarak önemli adımlar
atılmıştır. Başta bankacılık olmak üzere mali sektör, vergi, kamu finansmanı,
kamu mali yönetimi, iş gücü piyasasının etkinleştirilmesi, ulaştırma, enerji,
bilişim teknoloji altyapısı, tarımsal destekleme ve kamu ihale sistemi gibi
alanlarda önemli gelişmeler sağlanmıştır.
Halkımızın yaşam
kalitesini artırmak ve gelir dağılımlarını iyileştirmek amacıyla sosyal
güvenlik, sağlık, eğitim, konut, kentsel dönüşüm, sosyal yardımlar, nitelikli
insan gücünü yetiştirecek yeni üniversiteler ile aktif istihdam programları
gibi alanlarda reform niteliğinde adımlar atılmıştır.
Bölgesel
kalkınmayı desteklemek amacıyla kalkınma ajansları kurulmuştur. Güneydoğu
Anadolu Projesi, Doğu Anadolu Projesi, Konya Ovası Sulama Projesi gibi önemli
projeler hazırlanmış, hızlandırılmış ve programa alınmıştır. Kırsal altyapının
geliştirilmesi, kalite ve standartların yükseltilmesi için KÖYDES gibi, BELDES
gibi önemli projeler programa geçirilmiş ve uygulanmaya devam edilmektedir.
Avrupa Birliğiyle tam müzakere başlatılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HARUN TÜFEKCİ
(Devamla) - Avrupa Birliği müktesebatına uyum noktasında somut ilerlemeler
sağlanmıştır. Ekonomik ve sosyal alanda uluslararası iş birliklerini artıracak
ve yeni pazarlara ulaşmaya imkân verecek dış politika açılımları
gerçekleştirilmiştir. 2010 yılı bütçesi ekonomimizin ihtiyaçlarını en iyi
şekilde gözeten, gerçekçi, istikrar ve istihdamı artırmaya yönelik olarak hazırlanmış
bir bütçe özelliği taşımaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; mali disiplinden ve yapısal reformlardan
taviz vermeden titizlikle hazırlanan 2010 yılı bütçesinin ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, siz değerli heyeti saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tüfekci.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Özensoy…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, biraz
önce, tarıma ayrılan desteği, gerçekleşenle tahmin edileni kıyasladınız. Daha
somut hâle getirelim. Kanun gereği gayrisafi hasılanın
yüzde 1’i olması gereken tarıma ayrılan destek, bu yıl yüzde kaça tekabül
ediyor?
Bursa, gelir
fazlası veren illerden. Geçen yıl merkezî yatırımlara ayrılan pay 44,7 milyon
liraydı 5 milyar liraya karşılık. Bu yıl Bursa’ya, yatırımlara belediyeler
hariç ne kadar ayırdınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
maliyenin 2004 yılında Haziran-Ağustos ayları arasında satılan yaklaşık 20 bin
otomobilden geriye dönük vergi alacağı, ÖTV ve KDV vergi aslı, cezası ve
gecikme faiziyle birlikte 35 milyon euro gelir
hedeflediği söylenmektedir. Bu doğru mudur?
Hatırlanacağı
üzere, 2003 tarihinde Maliye Bakanlığının ÖTV oranları artırması üzerine
Tüketiciyi Koruma Derneği konuyu yargıya taşımak suretiyle ÖTV oranlarının
geriye çekilmesini sağlamıştı. Ancak Ağustos 2004’te Bakanlar Kurulu vergi
oranlarını yeniden eski hâline getirmiş, bunun üzerine konu Danıştaya
taşınmış ve Danıştay TÜKODER’i haklı bularak bu
artışların reddine hüküm vermiştir. Fakat bu defa Bakanlık konuyu temyiz
aşamasına götürmüş ve Gelir İdaresinin de konu zaman aşımına uğramasın diye
vergi cezalarını bayilere göndermeye başladığı ifade edilmektedir. Bu uygulama
haklı ve hukuki midir? Dava sonuçlanmadığı hâlde bu cezalar niçin
gönderilmektedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
kamuda çalışan kimyagerler kamuda çalışan diğer benzer mesleklerle ücret
dengesizliği yaşamaktadır. Bu konuda bir yasa teklifi sundum. 2010 yılında bu
konuda bir çalışma yapılacak mıdır? Kimyagerlerin ek göstergelerinde bir
düzenleme olacak mıdır?
İkinci sorum:
Deniz Feneri Derneğinin kamuya yararlı dernek statüsünü kaybettiğine ilişkin
İçişleri Bakanlığının raporu hangi aşamadadır? Bu raporun gereğini yapacak
mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Nalcı…
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, ben
şunu merak ediyorum: 2010 bütçesi yaklaşık olarak 287 milyar. Bunun kaç liralık
kısmı -veya yüzde olarak- yatırıma ayrılmış olan paydır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizde 89-2002
arasındaki on dört yıllık dönemde yurt dışına yapılan kâr, kazanç ve faiz
transferi toplamı 68,8 milyar dolardan 2003-2009 arasındaki yedi yılda yurt
dışına yapılan transferler toplamı 75,1 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
Yani iktidarınızdan önceki dönemde yıllık ortalama 4,9 milyar dolar olan yurt
dışı transferleri, iktidar döneminizde 10,7 milyar dolar olmuştur. 2010’da yurt
dışına yapılacak transfer ne olacaktır? Bu kötü gidişe ne zaman dur
diyeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce
sordum, cevap vermedi Sayın Bakan, tekrar soruyorum: TEDAŞ elektrik dağıtım
şirketleri önümüzdeki yıl özelleştirilecek midir? Şeker fabrikaları özelleşti.
Bunlar da özelleştirilirse burada çalışan işçiler de Tekel işçileri gibi 4/C
kapsamına alınıp özlük hakları ve işlerini kaybedecekler midir?
İkinci sorum:
Tokat ili Erbaa, Niksar, Turhal bölgelerinde arazilerin toplulaştırılmaları
yarım kalmıştır. Bundan çiftçiler ve köylüler çok zarar görmektedirler. Ödenek
olmadığı ifade ediliyor. Buralara ek ödenek aktarmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kamu
kuruluşlarında daire başkanı ve genel sekreter yardımcılarına verilen makam
tazminatını, üniversitelerde de görev yapan daire başkanı ve genel sekreter
yardımcılarına da vermeyi düşünüyor musunuz? Söz konusu personelin
mağduriyetini ne zaman gidermeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Hıdır… Sayın Nil Hıdır yok mu?
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, İşsizlik Sigorta Fonu’nda 2009 sonu itibarıyla biriken
miktar nedir? Kriz yılı olmasına rağmen 2009 yılında bunun yüzde kaçı işsizlere
işsizlik ücreti olarak ödenmiştir, yüzde kaçı diğer yatırım fonlarına
aktarılmıştır? Kriz devam ettiğine ve fonda yeterli kaynak olduğuna göre
işsizlik sigorta ücretini artırmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Koçal, çok hızlı bir soru sorarsanız...
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yani,
ben çok az kalan saniyeleri verdim size de.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Peki efendim.
Sayın Bakan,
kamuoyunca yakından bilinen ve izlenen Ankara Büyükşehir Belediyesinin kamu
kurum ve kuruluşlarına ait son üç yıla ait tahakkuk etmiş borçları ne kadardır?
Bu borç miktarları cari fiyatlar mıdır? Bu borç miktarı içinde gecikme faizi ve
cezalar dâhil midir? Özellikle KDV ödemeleri yönünden Maliyet Bakanlığına,
doğal gaz satışları yönünden BOTAŞ’a, elektrik harcamaları yönünden eski
Başkent Elektrik’e, geçmişteki içme suyu yatırımlarının geri ödemeleri yönünden
Maliye Bakanlığına, çeşitli mal ve hizmetler yönünden İller Bankasına 2009
fiyatlarıyla borç toplamı hangi mertebededir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakan…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birinci sorudan
başlamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, 2010 yılı için tarıma ayrılan toplam
tutar 8 milyar 428 milyon lira civarındadır. Geçen senenin gerçekleşme tahmini
yaklaşık 7,5 milyar civarındadır.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – 4,5 denmişti.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, o 4,5 sadece destekleme için.
Tarım, desteklemenin dışında. Mesela bütçede destekleme olarak ayrılan kısım
var. Sonra fındık alıyorsunuz. O da tarıma destektir, o fındık parasını da
katmanız lazım. (MHP sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlar, burada doğrudan doğruya ürün alımları için ayrılan kısım var, öbür
destekler var. Burada teker teker
her şey açık. İsterseniz bu tabloyu size verebilirim, memnuniyetle size
dağıtabilirim.
Bir de tarıma
dolaylı destekler var değerli arkadaşlarım. Mesela, eğer Türkiye’de şeker
fiyatları dünya fiyatlarının 3 katıysa tüketici tarafından -devlet tabii bu kuralları
koyuyor- ne yapıyorsunuz? Üreticiyi sübvanse ediyorsunuz. Nitekim OECD’nin
yaptığı çalışmalara göre Türkiye’deki doğrudan ve dolaylı destekler yüzde 1’in
çok çok daha üstündedir. Zaten 8,4 milyar lira da
yüzde 1’e yakın ama yüzde 1’in bir miktar altındadır değerli arkadaşlar.
Bu satılan binek
otomobilleriyle ilgili ÖTV tarhiyatlarının dayanağıyla ilgili bir soru vardı.
Değerli arkadaşlar, binek otomobillerinde uygulanacak vergi oranlarının
belirlendiği 2003/6257 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın iptaline yönelik
TÜKODER tarafından açılan davada Danıştay 7. Dairesi 31/10/2008
tarihli ve 2003/2594 sayılı Karar’la söz konusu Bakanlar Kurulu Kararı’nın
kısmen iptaline karar vermiştir. Ancak, Danıştay Vergi Daireleri Genel Kurulu 3/4/2009 tarihli ve 2009/106 sayılı Karar’
Değerli
arkadaşlar, kamu ücret dengesizliği gündeme getirildi. Biliyorsunuz geçen sene
ağustos ayında ek ödeme artışı sağladık bütün çalışanlara ve personelin özlük
haklarında ciddi bir düzenleme yaptık. Kimyagerlere ilişkin özel bir çalışma
söz konusu değildir ama tabii ki önümüzdeki dönemde bu ücret
dengesizliklerini gidermeye yönelik çalışmalarımızda muhtemelen bütün
kesimler buna -kimyagerler de- dâhil edilecektir.
Makam tazminatı
üniversitelerde aynı yaklaşımla tabii ki ele alınacaktır. Hükûmet
olarak biz de “eşit işe eşit ücret” prensibi çerçevesinde kamu personelinin
özlük haklarının iyileştirilmesi gerektiğine inanıyoruz ama burada tabii ki
bütçe imkânlarını da gözetmemiz gerekiyor. Bütçe imkânları çerçevesinde, geçen
sene ağustos ayında yaptığımız çerçevede önümüzdeki yıllarda da tabii ki
birtakım adımları atmayı arzuluyoruz ama bütçe ödenekleri çerçevesinde.
Yine, değerli
arkadaşlar, Deniz Feneri’yle ilgili bir soru vardı. O konuyla ilgili olarak
İçişleri Bakanlığından bize yazı geldiğinde biz değerlendirmemizi yapar,
gereğini yaparız.
“2010 yılı
bütçesinin ne kadarı yatırıma ayrılmıştır?” diye soruldu. Arkadaşlar rakamlara
bakıyor ama müsaade ederseniz size şöyle bir rakam vereyim: Bakın, 2007 yılında
başlangıç ödeneği yani yatırımlar için ayırdığımız başlangıç ödeneği 12 milyar
104 milyon liraydı, harcama 13 milyar 3 milyon lira. 2008 yılı başlangıç
ödeneği 11 milyar 775 milyon liraydı, harcama tam 18 milyar 516 milyon lira
oldu. 2009 yılı başlangıç ödeneği 14 milyar 839 milyon liraydı, harcama
tahminimiz 19,5 milyar liradır. Dolayısıyla, yatırımlarda son yıllarda çok
ciddi bir artış var, başlangıç ödeneklerine göre çok muazzam bir artış var.
Bunda tabii ki kamu altyapı yatırımlarında özelikle ulaştırmaya ayırdığımız ek
imkânların katkısı büyüktür. 2010 yılına gelince, tasarıda 18 milyar 924 milyon
liralık bir yatırım öngörüyoruz. İnşallah imkânlarımız el verir ve harcama
tahminimiz de…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi
okutuyorum:
Yatırım
harcamaları
MADDE 8 – (1)
2010 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında
herhangi bir projeye harcama yapılamaz. Bu cetvellerde yer alan projeler ile
ödeneği toplu olarak verilmiş projeler kapsamındaki yıllara sari
işlere (kurulu gücü 500 MW üzerinde olan baraj ve HES projeleri,
Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı Banliyö Hattının İyileştirilmesi ve Demiryolu
Boğaz Tüp Geçişi İnşaatı Projesi ve diğer demiryolu yapım projeleri hariç) 2010
yılında başlanabilmesi için proje veya işin 2010 yılı yatırım ödeneği, proje
maliyetinin yüzde 10’undan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve işler
için gerektiğinde projeler 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyulmak ve öncelikle kurumların yatırım
ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilebilir.
(2) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçelerinin (03) ekonomik kodlarını içeren tertiplerinde yer alan savunma
sektörü, altyapı, inşa, iskan ve tesisleriyle NATO
altyapı yatırımlarının gerektirdiği inşa ve tesisler ve bunlara ilişkin
kamulaştırmalar ile stratejik hedef planı içinde yer alan alım ve hizmetler,
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının vizesine bağlı olmayıp 2010 Yılı
Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer almaz.
(3) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin, yatırım
programında ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık projelerinden
makine-teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme, tamamlama ile bilgisayar
yazılımı ve donanımı projelerinin detay programları ile alt harcama kalemleri
itibarıyla tadat edilen ve edilmeyen toplulaştırılmış projelerinin alt harcama
kalemleriyle ilgili işlemlerde 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu
ve İzlenmesine Dair Karar esasları uygulanır.
(4) 2010 Yılı
Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu
değişiklikler için 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Kararda yer alan usullere uyulur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Şinasi Öktem’de.
Buyurun Sayın Öktem. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ŞİNASİ ÖKTEM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geleceğini
borçlanarak bugünü yaşamaya çalışan bir toplumun temsilcileri olarak 2010
bütçesini tartışıyoruz.
Ekonomik ve
siyasi açıdan yangın yerine dönen, sosyal bir yıkım yaşayan yaralı ülkemin
toplumuna ve geleceğine duyduğum güven ve umutla sizleri saygıyla selamlıyorum.
Hepimiz biliyoruz
ki iktidarın temel görev ve sorumluluğu yurttaşlarını güven içinde yaşatmaktır;
ülkenin kalkınmasını, ilerlemesini sağlamak ve toplumsal barışı korumaktır.
Bunun da en temel yolu büyümeden geçer, yani yatırımdan, üretimden ve
istihdamdan.
Bütçenin
yatırımlarla ilgili maddesini konuşurken, sizlerin de çok iyi bildiğiniz, bu
ara çok duyduğunuz bazı rakamları ben de tekrarlamakta yarar görüyorum.
Ülkemiz kalkınma
hızı bakımından 149 ülke içinde 139’uncu sıradadır. OECD ülkeleri içerisinde
gelir dağılımı en çarpık olan 2’nci ülkedir. Toplumun yüzde 74,3’ü borçla
yaşarken borçlu sayısı 40 milyonu aşmaktadır. OECD ülkeleri içindeyse
işsizlikte 1’inci sıradadır. Esnafın yüzde 60’ı, çiftçinin yüzde 65’i borçlu
durumdadır.
Yine Devlet
Planlama Teşkilatı verilerine göre toplam yatırımların millî gelire oranı
2002’de yüzde 18,7 iken bu oran yedi yıllık AKP İktidarı sonucunda, yani
2009’da yüzde 15,7’ye gerilemiş durumdadır. Kısacası, bugün ekonomi küçülmüş,
tarım ve sanayide üretim düşmüş, istihdam daralmıştır. Geldiğimiz nokta, içinde
bulunduğumuz nokta budur.
Merkez Bankası
işsizliği aşağıya çekmeye dönük sosyal projelerin gündeme gelmeyeceğini
açıklarken Hükûmet de ciddi hiçbir yatırımın olmadığı
bir bütçeyi önümüze getirmektedir. Ne yazık ki bu durumda toplumun umutlarını,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının, istihdamsız büyüme modeline bağlamaktan
başka çaresi kalmamıştır.
Dünya Bankasının,
Türkiye'nin içinde bulunduğu bölge ülkelerinde işsizlik ve yoksulluğun endişe
verici düzeylerde artacağını açıkladığı bir süreçte, bütçede yer alan yatırım
harcamaları hiçbir hayale yer bırakmayacak kadar düşüktür. Oysa herkes bilir ki
yatırım yoksa ekonomik sorunların çözümü de yoktur, hatta çözüme yönelik bir
umut bile yoktur. Üretimde artış, istihdamda artış ise bu koşullarda ham bir
hayaldir. Hele de bölgede kalkınma ve bölgeler arası gelişmişlik farklarını
ortadan kaldırmanın en etkin aracı olan kamu yatırımları tamamen dışlanırsa,
tamamen durdurulursa adaletsiz gelir dağılımı, yoksulluk ve işsizliği önlemek
neredeyse olanaksızdır. Kamu yatırımlarındaki gerilemeyle birlikte etkinliğin
ve sektörün verimliliğinin de ortadan kaldırılmış olması, özel sektör
yatırımlarını zorlaştırmaktadır. İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı
özel sektör yatırım harcamalarındaki küçülmenin kaygı verici boyutlarda
olduğunu daha yeni açıklamıştır.
Çok açıktır ki
özel sektörü bile borç batağında olan, paradan para kazanmayı ve tüketimi esas
alan, çalışan iki kişiden birinin kayıt dışı olduğu bir ekonomiyle, gelirinin
büyük bir kısmını faiz ödemelerine ayıran böyle bir bütçeyle yığınlar daha da
çaresizleşecektir.
İş gücü
üzerindeki vergi, prim ve ilave yüklerin ortadan kaldırılması gerekirken Hükûmet, bu bütçeyle KDV, ÖTV ve dolaylı vergilerle
taşıyamayacağı bir yükü yine Türk toplumunun sırtına vurmaktadır. Aileler
sosyal yardımlarla ayakta kalmaya çalışırken çocuklarının gıda tüketimleri bile
kısılmaktadır. TÜİK bile Türkiye’de 4 kişilik bir aile için en alt gelir
sınırını 820 lira olarak belirlemişken siz 9,5 milyon asgari ücretliye günde 50
kuruş artışı uygun görüyorsunuz. İktidar olarak insanları açlık sınırının
altında yaşamaya mahkûm ediyor ve bu bütçedeki yatırım programıyla her şeyin
daha da kötüye gideceğini âdeta haykırıyorsunuz. Sokaklar yanarken bir sayın
bakan “İşsizlikle ilgili olumlu gelişmeler görmek için uzun bir süre beklemeye
ihtiyaç vardır.” diyor, hedef olarak da 2012’yi gösteriyor. Ölme, bekle,
göreceksin!
Sayın Bakan,
bilmem biliyor musunuz, son bir yılda kapanan iş yeri sayısı altmış beş bini
bulurken kurulan şirket sayısı yüzde 13 azalmıştır. Her yıl iş gücü piyasasına
700 bin yeni genç katılmaktadır. Her 4 gençten, hatta her 3 gençten 1’i
işsizdir. Güneydoğuda ise bu oran 1/2’dir yani 2 genç insandan 1’i işsizdir. İş
arayanların sayısındaki artış ise son yıllarda yüzde 94’ü bulmuştur.
Hâl böyle iken
siz ne yapıyorsunuz sayın AKP İktidarı, onu söylemek
istiyorum, söyleyelim: İşsizlik Sigortası Fonu’nu bütçeye gelir kaydediyorsunuz
yani İşsizlik Fonu’nun 5 milyarını istihdam dışı, üretim dışı işler için
bütçeye aktarma açıkgözlüğünü yapıyorsunuz. Ekonominin sorunlarını kiralık
emekçi bürolarıyla, işçileri alınabilir satılabilir mal durumuna indirgemekle,
ihbarsız, kıdem tazminatsız işten çıkarmalarla, sendika ve toplu sözleşme
düzenini ortadan kaldırmakla, ücret artışlarını gasp etmekle, en temel tüketim
maddelerine alabildiğine zam yapmakla, kısacası halkı daha çok, emekçileri daha
fazla sömürmekle çözmeye çalışıyorsunuz. Yani Türkiye'de yıllardan beri
süregelen sömürü düzenini katlayarak devam ettiriyorsunuz, Ankara’nın göbeğinde
vahşi kapitalizmi aşan sahnelerin yaşanmasına neden oluyorsunuz.
Önümüze
getirdiğiniz buram buram işsizlik ve yoksulluk ve
sömürü kokan bu bütçe şunu açıkça ortaya koyuyor: Bursa’da havlucu Recep’e,
Karabük Fabrikasında tesviyeci Hasan’a, fakir köylü Hatice Kadın’a, ırgat
Süleyman’a düşman bir anlayışsınız siz. Yedi yıllık iktidarınız süresince suyun
fiyatı… Demin bir arkadaşım söylüyordu burada: “İktidarda AKP vardı.” Evet,
suyun fiyatı yüzde 171 arttı, iktidarda AKP vardı. Peynirin fiyatı yüzde 225
arttı, iktidarda AKP vardı. Bulgurun fiyatı yüzde 115 arttı, iktidarda AKP
vardı. Etin fiyatı yüzde 142 arttı, iktidarda AKP var. Doğal gazın fiyatı yüzde
151 arttı, iktidarda AKP var. Yedi yıl önce otobüse bindiğinde Üsküdar’a gitmek
için 750 kuruş ödeyen Ümraniyeli bugün 1.500 kuruş ödüyor. Dünyanın en pahalı
elektriğini, dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz, en yüksek vergilerini
ödüyoruz. İktidarda kim var? AKP var. Bizim belki gücümüz yetmeyecek ama Allah
bu AKP İktidarından Türkiye’yi kurtarsın.
Değerli
arkadaşlar, benimki
sadece bir uyarı: Kardeş kavgasına sürüklenen Türkiye’de ülke
gelirinin yarısını toplumun en zengin beşte 1’i harcarken şehit ailelerinin 240
lira olan maaşlarına ayda 6 lira, gazilerin 320 lira olan maaşlarına ayda 8
lira zam yaparak onları açlık ve sefalete terk ederek bu sorunları
çözemezsiniz. Cinayet gibi iş kazalarına göz yumarak, copla, biber gazıyla,
gözaltıyla hiç çözemezsiniz. Ülkesine karşı tüm sorumluluklarını -ölmek dâhil-
yerine getirenlere daha fazla bedel ödetemezsiniz, ödetme hakkınız yok.
Denetimsiz üretimle daha dün Bursa madenlerinde kaybettiğimiz 19 maden
işçisinin, Tuzla tersanelerinde kaybettiğimiz onlarca işçinin ve daha birçok
kaybın sorumluluğunu omuzlarınızdan atamazsınız. Bu bütçenin bedelini demir
yolu işçilerine, Tekel işçilerine, itfaiye çalışanlarına, asgari ücretliye,
memurlara, yoksulluk sınırının altında yaşayan yarı nüfusumuza ödetemezsiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞİNASİ ÖKTEM
(Devamla) – Neyse… Değerli arkadaşlar, deveye “Boynun eğri.” demişler, deve de
“Nerem doğru ki!” demiş. Şimdi de bu bütçede Hükûmetin
ekonomik programının kendisinin neresi doğru ki biz eğrilerini saymakla vakit
kaybediyoruz.
Görünen o ki
bütçe açığı ve borç yükü yine emekçilerin, yoksulların sırtına vurulacak,
sosyal politikalar hatırlanmayacak, eşitsizlik ve adaletsiz derinleşerek devam
edecek, hatta kriz, kriz olmaktan çıkıp olağan bir sürece dönüşecektir. Yine de
bütün bunlara rağmen, ülkemin insanlarının güzel günler görmesini diliyor,
sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öktem.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin
Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesinde yatırım
kararlarıyla ilgili partim Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu 8’inci madde de öngörülen dört fıkranın ne anlama geldiğine
şöyle bir bakmak gerekiyor: 1’inci fıkrasında, yatırımların yıllık programlar
dâhilinde gerçekleşmesini sağlamak amacıyla 2010 yılı programına ek yatırım
cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi bir proje yapılmayacağı hükme
bağlanmaktadır. 2010 yılı programında yer verilecek yatırımlara hız kazandırmak
ve 2010 yılında işe başlanabilmesini sağlamak amacıyla proje veya işin öngörülen
iki yıllık yatırım ödeneğinin, toplam proje bedelinin yüzde 10’undan az
olmayacağı koşulu getirilmektedir. Kurumlara gerektiğinde proje için yatırım
ödenekleri içinde kalmak kaydıyla revize imkânı tanınmaktadır.
2’nci fıkrasında, Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin ekonomik kodlarını
içeren tertiplerinde yer alan savunma amaçlı inşa ve tesisler ile stratejik
hedef planı içinde yer alan alım ve hizmetlerin Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığının vizesine bağlı olmadığı ve 2010 Yılı Yatırım Programı’nda yer
verilmesine gerek bulunmadığı belirtilmektedir.
3’üncü
fıkrasında, merkezî yönetim kapsamındaki
kamu idarelerinin, yatırım programında ödenekleri toplu olarak verilmiş projeler ve bu projelerin
alt kalemleri ile ilgili değişiklikler konusunda uyacakları esaslar düzenlenmiştir.
4’üncü fıkrasında
ise 2010 Yılı Yatırım Programı’na ek yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması
zorunlu değişikliklerin 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar’da yer alan usullere uyularak yapılacağına dair hükme
yer verilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, tabii buradan bütçenin geneline geçmek lazım. Şimdi, bütçenin
geneline geçtiğimiz zaman, yaklaşık olarak 287 milyar olan bütçemiz 2009
yılında 259 milyar civarında, yani artış oranımız yüzde 11.
Tabii, yatırım
dendiği zaman Türkiye'de akla gelen en önemli yatırım bakanlığı dört tanedir.
Burada şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Bugün Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına 2010 bütçesinde ayrılmış olan
ödenek 774 milyon
civarında, Ulaştırma Bakanlığına
-burada Karayolları hariç- 1 milyar 790 milyon civarında, Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığına ayrılmış olan bütçe 450 milyon civarında, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığına ayrılmış bütçe ise 671 milyon. Yani kısacası dört yatırım
bakanlığına ayrılan bütçenin toplamı 3 milyar 650 milyon civarında. Sadece
Başbakanlığa ayrılan bütçe ise 4 milyar TL.
Şimdi, bunların
içinde bakacak olursak, yatırımlara -demin ben Sayın Bakana bir soru sordum
burada- yatırımların genel
bütçeye ve buradaki artış hızına bakacak olursak Türkiye bütçesi
2009 yılından 2010 yılına yüzde 11’lik bir artışla yapılıyor, Başbakanlığın
bütçe artışı ise yüzde 117. Bunun bir açıklığa kavuşması lazım. Biz bu soruyu
sorduk fakat yeterli dokümanları buradan veya yeterli bilgiler bize verilmedi.
Tabii, bunun
yanında, bu 10’uncu maddede, yatırım programlarının dışında herhangi bir şey
yapılmayacağı belirtiliyor. O zaman ben… Bölgemle ilgili beş senedir, on
senedir bir Ergene problemi var ki o gün Sayın Bakanla bir toplantı yapıldı ve
2010 yılında Ergene için bir çözüm toplantısı yapılacağı söylendi. Tabii,
Trakya için en büyük kanayan yara Ergene. Peki buna
nereden para aktarılacak?
İkinci bütçeye
baktığımız zaman, 2012 yılında, siz de biliyorsunuz ki, belediyelerin
altyapılarından doğan arıtmalarını yapma zorunluluğu bitiyor. Peki bunlara nereden bütçe sağlanacak? Çiftçilerin
durumu zaten belli. Sulamaya yapılacak yatırımlar daha az olduğu için bu
yatırımlardan da istenen pay alınmayacak.
Tabii, en
önemlisi de şu: Üçüncü kısımda ben onu size izah edeceğim, Kamu İhale Kurumu.
Fakat buradaki, yani afet bölgesi olan yerlerde Maliye Bakanlığı afet
bölgelerine gidecek ödeneği Afet Fonu’na aktarmadığı için, bu bölgelerdeki
belediyelerin altyapıları şu anda çökmüş durumda. Bunlara örnek, Tekirdağ
Saray, Tekirdağ Kumbağ ve sorduğumuz zaman da
aldığımız cevap şu: Var olan, tahsis edilen ödenekler doğrultusunda vereceğiz
deniyor. Tabii ki bunların, siz de takdir edersiniz ki yüzde 5’lik bir yatırım
ayrılan bütçeden yapılmasının imkânı yok. Yatırıma daha fazla para ve imkân
sağlamamız lazım.
Sayın
milletvekilleri, tabii, bu olayın üçüncü bir kısmı var. Ben o konuda konuşmak
isterdim ama burada nasip oldu. Biliyorsunuz, bu yatırımların harcanması Devlet
İhale Kanunu’na göre yapılıyor ve ben şunu hiç anlamadım, anlayamayacağım da:
Kamu İhale Kurumu neden Maliye Bakanlığına bağlı? Kamu İhale Kurumu teknik bir
birimdir. Bunun bağlı olması gereken kurum ya Bayındırlık ve İskân Bakanlığıdır
veya Ulaştırma Bakanlığıdır.
Şimdi, bundan
yaklaşık olarak dört beş ay önce burada bir Kamu İhale Kanunu geçirdi ki yeni
aldığımız bilgilere göre iki ay içinde yeni bir kanun daha gelecek. Bakın,
yapılan buradaki en büyük yanlışlık şu: Teknik elemanların hazırlamış olduğu
yani Kamu İhale Kurumunun içindeki teknik elemanların hazırlamış olduğu
kanunlara, buradaki bu konulara vâkıf olmayan milletvekili arkadaşlarımızın
müdahalesi sonucunda kanun çorbaya dönüyor. Şu anda iş yönetme belgesini
kesinlikle ihalelerde kullanamıyorsunuz. Aynen kanun şöyle çıkmış ki gelişte
böyle bir şey yoktu: “İşin yüzde 80’i tamamlanmak kaydıyla, ancak” diyor,
“keşif miktarı bitmesi.” Yani siz yüzde 100’ünü bitireceksiniz, zaten o zaman
iş bitirme alıyorsunuz. Bakın, burada söyledik, aşırı düşük sınırın tespiti ve
bunların tek sorumlusu teknik bir bakanlığa bağlı olmamasından kaynaklanıyor.
Hâlen iki sabit çarpanla bu işleri götürmeye çalışıyorlar.
Üçüncü kısım, iş
bitirmeler. Şimdi son zamanlarda dikkat ediyoruz, iş bitirmelerdeki bu kamu
harcamalarının hepsi bu noktada yapılacak ya yüzde 80 veya yüzde 100 olarak iş
bitirmeler isteniyor. Bunu ben size açayım, neden böyle? Çünkü son yedi sene
içinde kamu ihalelerine giren portföy değişmiştir.
Yeni Hükûmete yakın olan kesimler geldiğinden dolayı
bu iş bitirmeleri yüksek tutarak eskiden kalan insanların ihaleye girmesi veya
yeni gelecek insanların önü kesilmeye çalışılıyor. Tabii, yeni, bu yatırım
harcamalarındaki bu miktarları ihale edebilmek için bir çalışma yapılmakta. Bu
çalışmadaki en büyük can alıcı nokta şudur: İş bitirmeleri son beş seneye
çekiyorlar. Bunun anlamı şudur: Son beş seneye çektiğiniz an… Bunun da nedeni
olarak Avrupa Birliği uyum yasalarını gösteriyorlar. Avrupa Birliği uyum
yasalarını… “Eşik sınır değer” dediğimiz üstü ihalelerde Avrupa Birliği zaten
bunu şart koşuyor, altındaki ihalelerde bunu şart koşmuyor.
Kamu harcamaları,
ne yazık ki bugün yürürlükte bulunan Kamu İhale Kanunu yüzünden çarçur
ediliyor. Size bir örnek daha vermek istiyorum: Biliyorsunuz, bu doğrudan
teminler var idarelerin, belediyelerin, şeylerin. Doğrudan teminle yapılan
alımlar Devlet İhale Kanunu’na tabi olmadığı için burada yapılan tüm
usulsüzlüklerin hiçbirisi ihaleye fesat karıştırmaya girmiyor. Bunların çok ivedilikle düzeltilmesi lazım.
Ben çok noktalar
biliyorum ki kendi bütçesinin üçte 1’ini doğrudan temin yöntemiyle harcayan
belediyeler var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen .
KEMALETTİN NALCI
(Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.
Bunlardan bir
usulsüzlük ortaya çıktığı zaman bu ihaleye fesat karıştırma değil, sadece
görevi kötüye kullanmaya dönüştürülüyor.
Ben burada şunu
söylemek istiyorum: İnşallah, bu kamu harcamalarını, demin Sayın Bakanın da
söylediği gibi, yatırımı daha fazlalaştırarak ülkedeki işsizliğe çare olması
umuduyla herkese saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.
Sağ olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Nalcı.
Madde üzerinde
şahıslar adına ilk söz Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk’e
ait.
Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin eğitim,
sağlık, ulaştırma, çevre gibi sektörler başta olmak üzere pek çok alanda
yatırım yapması gerekmektedir ancak içinde bulunduğumuz dönemde global ekonomik kriz nedeniyle bazı eksiklikler
olabilecektir.
2010 yılı
bütçesinde merkezî yönetim bütçe giderlerinin 286 milyar TL, gelirlerinin ise
336 milyar TL olacağı öngörülmüştür. 2009 yılıyla kıyaslandığında giderler
yüzde 7,6, gelirler yüzde 16,1 artış göstermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekonomik krizin etkilerinin azaltılması ve üretim
sektörlerinin ihtiyaç duyduğu ekonomik ve sosyal altyapının sağlanması,
bölgeler arası farklılıkların azaltılarak bölgesel gelişmenin hızlandırılması,
AB’ye üyelik sürecinin gerektirdiği kriterlere uyum
sağlanması ve gelişmiş ülkelerle aramızdaki gelişmişlik farklılıklarının
azaltılması, sonuç olarak vatandaşlarımızın refah ve mutluluğunun artırılması,
kamu yatırımları Hükûmetimiz tarafından çok önemli
bir araç olarak görülmekte ve kaynakların etkili, ekonomik ve verimli olarak
kullanılması, kamu yatırımlarının mali saydamlık içinde etkin ve rasyonel
şekilde yürütülmesi için her türlü tedbirler alınmaktadır.
2009 yılı yatırım
programında, mahallî idare yatırımları ve kamulaştırma giderleri hariç olmak
üzere, başlangıç ödeneği 21,5 milyar TL olan 345,8 milyar TL tutarında bir kamu
yatırımı öngörülmektedir. Mahallî idareler için öngörülen 14,2 milyar TL de
dâhil edildiğinde, 2009 yılı başlangıç ödeneği 35,9 milyar TL’ye ulaşacaktır. Yıl sonu itibarıyla gerçekleşmenin yaklaşık olarak program
seviyesinde olması beklenmektedir. Toplam kamu yatırım harcamalarının yüzde
51’i merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kuruluşlar tarafından, geriye kalan
kısmının yüzde 31,5’i mahallî idareler tarafından gerçekleştirilecektir. 2010
yılında yatırım işçiliği ve kamulaştırma giderleri hariç olmak üzere toplam
kamu yatırımlarının 2009 yılına göre yüzde 16,7 oranında artarak 41 milyar TL
olması programlanmıştır. Söz konusu tutarın yüzde 47,1’i merkezî yönetim
bütçesi kapsamında gerçekleştirilecektir.
2010 yılı toplam
kamu yatırımlarından sektörlerin alacağı paylar yaklaşık olarak 2009 yılı seviyesinde
olacaktır. Ulaştırma sektörü yüzde 34,2 ile kamu yatırımlarında en yüksek payı
alacaktır.
Hükûmetlerimiz döneminde
ulaştırma, sağlık ve eğitim sektörlerine büyük önem verilmiştir, önümüzdeki
dönemlerde de bu yaklaşımlarımız devam edecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; başta GAP olmak üzere, KOP ve DAP gibi bölgesel
kalkınma ve bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının azaltılması amacına
yönelik projeler için 2008-2012 döneminde yarısı Özelleştirme Fonu gelir
fazlasından, diğer yarısı ise İşsizlik Sigortası Fonu’ndan olmak üzere yaklaşık
23 milyar TL ilave ödenek sağlanacaktır. Söz konusu tutarın 6 milyar TL’sinin
2010 yılında kullandırılması öngörülmektedir. 2010-2012 döneminde özel sektör
tarafından gerçekleştirilemeyecek ekonomik ve sosyal altyapı alanlarına yoğunlaşılması, yerel nitelikli yatırımların yerel
yönetimlerce gerçekleştirilmesi, yatırımların finansmanında kamu-özel iş
birliği yöntemlerinden azami ölçüde yararlanılması kamu yatırım stratejimizin
temel eksenini oluşturacaktır.
2010 yılında sektörel olarak eğitim, sağlık, teknolojik araştırma,
ulaştırma, içme suyu ile bilgi ve iletişim teknolojilerinin geliştirilmesine
yönelik altyapı yatırımlarına öncelik verilecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Tamamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamu-özel iş birliği konusunda yasal altyapısı bulunan
yöntemlerin özellikle altyapı projelerinde etkin bir biçimde kullanılması için
özen gösterilecektir. Ayrıca, bu konuda yasal çalışmalar devam etmektedir. 2010
yılında bu yasal çalışma Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecektir.
Bütçemizin
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk.
Şahıslar adına
ikinci söz Malatya Milletvekili Sayın Mahmut Mücahit Fındıklı’nın.
Buyurun Sayın
Fındıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) – Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım; 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesiyle alakalı yeteri
kadar arkadaşlarımız konuştu.
Tasarının 8’inci
maddesi mali politikamızın yatırım harcamalarına ilişkin usul ve esaslarını
belirliyor. Öncelikle 2010 yılı programına ek yatırım cetvellerinde yer alan
projeler dışında herhangi bir projeye harcama yapılmayacağını hükme bağlıyor.
Bunun amacı, yatırımların yıllık programlar hâlinde gerçekleşmesinin
sağlanması.
Proje veya işin
öngörülen ilk yatırım ödeneğinin toplam proje bedelinin yüzde 10’undan az
olmayacağı koşulunu getiriyor. Ayrıca, kurumlara, projenin yatırım ödenekleri
içinde kalmak koşuluyla revize imkânı tanıyor. Burada amaçlanan da yıl içinde
belirlenen yatırımlara hız kazandırmak ve bir an önce 2010 yılı içinde işe
başlanabilmesini sağlamak.
Ayrıca, tasarının
bu maddesiyle Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil
Güvenlik Komutanlığı gibi kurumların bütçelerinde savunma amaçlı tesisler ile
stratejik hedef planı içinde yer alan alım ve hizmetlere 2010 yılı yatırım
programında yer verilmesine gerek duyulmadığı da düzenlenmektedir.
Bu maddenin
üzerinde çok fazla konuşulacak konu yok. Ancak, bütçeyi konuşurken bütçe ile
demokrasi ilişkisi arasındaki bağ hiç konuşulmadı. Bu duygu ve düşüncelerle
sizlerle şunları paylaşmak isterim: Bir ülkenin demokrasi kalitesi, hukuk
kalitesi, o ülkenin toplumsal huzuru, istikrarı ve ekonomik gelişmişliği
birbirinden ayrılamaz. Kişilerin veya devletlerin, devletin kurumlarının
demokrasi ve hukuk anlayışları birbirinden farklılık gösterirse kaos kaçınılmaz olur. Parlamentonun temel hedefi, demokrasi,
hukukun çağdaş standartlara kavuşturulması, bireysel hak ve özgürlüklerin hukuk
tarafından güvence altına alınması için kişi ve kuruluşlara önderlik etmek
olmalıdır. Arzum, iktidar ve muhalefetiyle sivil bir anayasayı, çağdaş
standartlarda bir demokrasiyi tesis etmenin bu Parlamentoya nasip olmasıdır.
Bir parlamenter olarak durduğumuz yer ve durduğum yer çağdaş sivil bir anayasa
ve evrensel standartları yakalamış bir demokrasinin yanıdır.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçemizin milletimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Fındıklı.
Soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: Bakanlığınızın 2009 yılında illere yolladığı bütçe ödeneği dışındaki
ek ödemeler toplamı nedir? Edirne iline hangi işler için ne kadar ek ödenek
gönderilmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Varlı…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: Hükûmetinizin yanlış politikaları yüzünden
çok sıkıntılı bir dönem yaşayan çiftçilerimize bir de hazine arazileri ecrimisil kiralarının yüksekliği darbe vurmaktadır. Bu
manada çiftçilerimizi korumak ve desteklemek adına önümüzdeki yıl ecrimisil fiyatlarını aşağıya çekmeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Koçal… Sayın Koçal yok mu?
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana soruyorum: 1923-2003 yıllarını
kapsayan seksen yıllık dönemde Türkiye’nin toplam cari açığı 57 milyar
dolardır, 2003-2007 yıllarını kapsayan son beş yılda ise Türkiye’nin cari açık
toplamı 114 milyar dolardır. Karamsar bir tablo gibi görülüyorsa da gerçektir.
İnkâr edilmez bir gerçek daha vardır, o da işsizliktir ve AKP hükûmetleri döneminde ekonomide rakamlar ne kadar
saklanırsa saklansın, seçim bölgem Gaziantep ve tüm ülkemizde işsizlik oranı
çığ gibi büyüyor. Nitekim TÜİK’in verilerine göre
Ocak 2008 itibarıyla Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 11,3’e çıkmıştır. 2009’da
da işsizlik oranı bundan aşağı değildir. Bu kötü gidişatı önlemek için
projeleriniz nelerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bakanlıklarda teknik kadrolu şube müdürlerine ek ödemeleri yüzde 53 iken yüzde
100’e çıkarılmıştır. Aynı uygulama genel idare hizmetlerindeki şube müdürlerine
ve müessese müdür yardımcıları ile il müdür yardımcılarına da verilecek mi, ne
zaman vermeyi düşünüyorsunuz?
İkinci sorum:
Ülkemizin üçte 1’ini oluşturan tarım kesimi büyük bir sıkıntı içerisindedir.
Maliyetleri büyük ölçüde artıran gübre, mazot ve tohumda uygulanan KDV
oranlarını, elmas ve pırlantaya uygulanan yüzde 0 oranına indirmeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
birinci sorum: Adana Büyükşehir Belediyesinin hazineye borcu ne kadardır?
İkinci sorum:
Adana Büyükşehir Belediyesince projelendirilen, on üç yıldan beri inşaatı devam
eden ve hâlâ hizmete açılamayan 14 kilometrelik metro
mu, hafif raylı sistem mi, ne olduğu da belirsiz olan ve yaklaşık 1 milyar
dolara yakın para harcanan bu tesisin hizmete açılması yönünde Hükûmetinizin bilgisi var mı? Yoksul ülkemizin kaynaklarını
böylesine hovardaca çarçur edenlerden hangi kurum, ne zaman hesap soracaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hastalardan
sağlık ocakları, devlet ve özel hastanelerde katkı payı alınmaktadır. Bu durum
bazı sosyal katmanlarda rahatsızlık oluşturmaktadır. Emeklilerden veya fakir
insanlardan alınmaması konusunda bir çalışmanız var mıdır?
Tokat ilinde yıllardır
yapımları devam eden Tokat çevre yolu, Niksar-Tokat yolu, Erbaa-Taşova yolu,
Zile-Alaca-Sungurlu yolları, Tokat-Amasya yolları ödenek yetersizliğinden bir
türlü bitirilememektedir. Buralara ek ödenek temin etmeyi Maliye Bakanlığı
olarak düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bazı
basın organlarında, sözleşmeli personel statüsünün kaldırılacağı ve diğer
kadrolu personel statüsüne dönüştürüleceği ifade edilmektedir. Bu konuda Maliye
Bakanlığının bir çalışması bulunmakta mıdır?
Eşit işe eşit
ücret konusunda fikirleriniz nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
Niğde, nüfus itibarıyla Türkiye sıralamasında 52’nci sırada fakat son yedi
yıldır, Niğde, kamu yatırımları açısından devletten aldığı pay bakımından
72’nci sıralarda. Bunun özel bir nedeni var mıdır ve 2010 bütçesinde Niğde’nin
sıralaması nerededir?
TEDAŞ
alacaklarının yeniden yapılandırılması düşünülmekte midir? Bu gelir kalemleri
içerisinde çiftçilerden alınacak bu TEDAŞ faizleriyle beraber gelirler var
mıdır?
Bir de son
zamanlarda tarım kredi borçlarında çitçiler üzerinde icra uygulamaları son hızıyla
devam etmektedir. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Kırsal Kalkınma Programı’na göre alınan illerde aranacak şartlar: Bir, göç
vermiş il olması; iki, gayrisafi yurt içi hasılaya
göre 1.500 doların altında bir gelire sahip olması gerekir. Bu bağlamda,
Adıyaman ilimiz, sürekli göç veren bir ilimizdir; aynı zamanda gayrisafi yurt
içi hasılaya göre de 750 dolar dolayında bir geliri
vardır. Bu Kırsal Kalkınma Programı’na Adıyaman ilimiz
alınmamıştır, acaba nedenini açıklar mısınız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
AKP’li bakanlar ve diğer yetkililer, Türkiye’deki ekonomik krizin sorumluluğunu
küresel ekonomik krize bağlamaktadırlar. Ancak, Sayın Başbakan, ekonomiyle
ilgili yönetimi sil baştan değiştirmiştir; ekonomiyle ilgili 3 bakanı Kabine
dışı bırakması, bakanları krizin sorumlusu olarak gördüğünü göstermektedir.
Yine, ekonomik
yönetimde ne gibi köklü ekonomik değişiklikler getireceksiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Başkanım teşekkür ediyorum.
Soruların bir
kısmına cevap vermeye çalışacağız.
Özellikle, ecrimisil fiyatlarıyla ilgili olarak mevzuatta fiyatları
indirme veya çıkarma gibi bir şeyi yapmamız çok mümkün gözükmüyor çünkü bu,
birtakım esaslara göre, mevzuatın getirdiği kurallar çerçevesinde bazı esaslara
göre ve bazı oranlara göre belirlendiğinden bunu Hükûmetin
direkt belirlemesi diye bir şey söz konusu değil.
Sözleşmeli
personelle ilgili olarak Maliye Bakanlığımızın herhangi bir çalışması şu
aşamada bulunmamaktadır ancak Hükûmetimiz eşit işe
eşit ücret uygulamasına önem vermektedir. Nitekim 2008 Ağustos ayında ek ödeme
getirmek suretiyle bu alanda önemli bir iyileştirme yapılmıştır. Ayrıca Avrupa
Birliği sürecinde de Türkiye’nin gerçekten ILO standartlarında ve AB
standartlarında bir sendika yasasına ve çalışma koşullarına kavuşması için de
hazırlıklarımız sürmektedir.
Genel idare
hizmetlerindeki şube müdürlerinin ek ödemeleriyle ilgili çalışmalar
sürdürülmektedir. Çalışmaların sonucuna göre bir karar verilecektir. Şu aşamada
henüz verilmiş bir karar yoktur.
Sayın Taner 2009
sonu itibarıyla İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken tutarı sormuştu. İşsizlik Sigortası
Fonu’nda Kasım 2009 sonu itibarıyla biriken tutar 41 milyar 596 milyon Türk
lirasıdır. İşsizlik
sigortasının uygulanmaya başlandığı Mart 2002 tarihinden Kasım
2009 tarihine kadar sisteme 2 milyon kişi başvurmuş, 1,7 milyon kişi işsizlik
ödeneği almaya hak kazanmıştır. Bu kapsamda 2 milyar 868 milyon Türk lirası
ödeme yapılmıştır. Bu bilgiler de İşsizlik Sigortası Fonu’nun aylık basın
bülteninde yayınlanmıştır. Eğer isteyen vekillerimiz olursa Maliye Bakanlığımız
tarafından da kendilerine ulaştırılabilir.
Bunun dışında
küresel krizle ilgili bir soru vardı. Bugün, Sayın Başkanım, siz de takdir
edersiniz, Avrupa’nın, Amerika’nın önde gelen bankaları, finans kurumları iflas
ederken, zarar ederken Türkiye’de tek bir bankamız zarar dahi etmemiştir. Bu da
ekonomi yönetimindeki arkadaşlarımızın bu konularda gerekli hassasiyeti
göstermeleri ve 2001 krizinde yaşanan hataların, yapılan hataların derslerinin Hükûmetimiz tarafından iyi çıkartılmış olmasından
dolayıdır. Çok şükür, biz, bir gecede yüzde 8 bin faizlerin ödendiği,
kepenklerin kapandığı günleri bu millete yaşatmadık, inşallah yaşatmayacağız
da.
Bu çerçevede
elektrik borç yapılandırmayla ilgili bir soru gelmişti. TEDAŞ tarafından
abonelere uygulanacak tarifeler 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve ikincil
mevzuatı doğrultusunda hazırlanarak, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu
tarafından onaylanarak yürürlüğe girmektedir. Tarımsal sulama abonelerinin çok
zamanlı tüketimi ölçen sayaçların bulunması veya gerekli sayaç değişikliğinin
yapılması hâlinde günün farklı zaman dilimlerinde farklı fiyat uygulanan çok
zamanlı tarifeden enerji alma imkânı bulunmaktadır. Çok zamanlı tarifeyi seçen
tarımsal sulama abonelerinin sulamalarını gece dönemi olan 22.00 ila 06.00
saatlerinde yapmaları hâlinde daha ucuz enerji kullanabilmektedirler.
4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 13’üncü maddesi (c)
bendinde yer alan “Belirli bölgelerde ve/veya belirli amaçlara yönelik olarak
tüketicilerin desteklenmesi amacıyla sübvansiyon yapılması gerektiğinde,
sübvansiyon fiyatlara müdahale edilmeksizin miktarıyla esas veya usulleri
Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenmek üzere söz konusu
tüketicilere geri ödeme şeklinde yapılır.” hükmüyle düzenlenmiştir.
Diğer sorulara da
yazılı cevap vereceğiz.
Ben bütün
milletvekillerinin yapıcı eleştirilerine, sorularına teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi
okutuyorum:
Resmi taşıtlara
ilişkin hususlar
MADDE 9 – (1) Bu
Kanuna bağlı (T) işaretli cetvelde yer alan taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu
hallere münhasır olmak kaydıyla ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar
Kurulu kararı ile edinilebilir.
(2) Vakıf,
dernek, sandık, banka, birlik, firma, şahıs ve benzeri kuruluş veya kişilere
ait olup 237 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlar ile özel kanunla kurulmuş
diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşlarınca kullanılan taşıtların
giderleri için (güvenlik hizmetlerinde kullanılan taşıtlar hariç) kurum
bütçelerinden hiçbir şekilde ödeme yapılamaz.
(3) Türk Silahlı
Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil), Emniyet Genel Müdürlüğü ile Gümrük Müsteşarlığı
Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğüne kurum, kuruluş, dernek ve vakıflarca hibe
edilecek taşıtlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın
Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.
(4) Emniyet Genel
Müdürlüğüne ait taşıtlar, 12/4/2001 tarihli ve 4645
sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi İçişleri Bakanlığının talebi ve Maliye
Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararında belirlenmek
kaydıyla 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tâbi olmaksızın
mübadele yoluyla yenileri ile değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, döner
sermaye gelirleri, sosyal tesis veya kantin gelirleri ile Türk Polis
Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gelirlerinden karşılanır.
(5) Türk Silahlı
Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlar, 30/5/1985 tarihli ve 3212 sayılı Kanun
hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi Milli Savunma Bakanlığının (Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için ise İçişleri Bakanlığının)
talebi ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu
kararında belirlenmek kaydıyla 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın mübadele
yoluyla yenileriyle değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, sosyal tesis
gelirlerinden, kantin gelirlerinden, döner sermaye gelirlerinden veya bağış
yoluyla (Jandarma Genel Komutanlığı için Jandarma Asayiş Vakfı gelirlerinden)
karşılanır.
(6) Türk Silahlı
Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlardan, trafiğe tescil tarihi itibarıyla en
az 10 yaşını doldurmuş olanlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi, ilgisine göre Milli Savunma Bakanlığı veya
İçişleri Bakanlığının kararıyla, 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın ve
satılacak taşıt sayısı satın alınacak taşıt sayısından az olmamak ve satın
alınacak taşıt sayısı Milli Savunma Bakanlığı için 40 adedi, Jandarma Genel
Komutanlığı için 10 adedi ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için 5 adedi geçmemek
üzere mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilebilir ve aradaki fiyat farkı,
bütçeden karşılanabilir. Bu fıkrada yer almayan hususlar hakkında 3212 sayılı
Kanun hükümleri uygulanır.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet
Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010
bütçesi kanun tasarısının 9’uncu maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi en derin sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bütçenin her kalemini burada gelir ve gider açısından
irdeliyoruz, değerlendiriyoruz ve tabii, bu arada da bir Türkiye fotoğrafı
çekmeye çalışıyoruz. Yani, özellikle 2002’den 2007’ye, 2009’a kadar yedi yıllık
AKP dönemini değerlendirmenin bir fırsatı olarak değerlendiriyoruz bu bütçe
görüşmelerini.
Değerli
arkadaşlarım, 2002’de Türkiye 2001 krizinin ağır faturasını o günkü
Parlamentodaki partilere ödetti hepimizin bildiği gibi ve sonuçta AKP iktidara
geldi ve 2002’den itibaren de dünya çok önemli bir para bolluğu içerisine girdi
2003’ten itibaren. 5-6 trilyon dolar para bütün dünyayı dolaşan, dünyada
kendine kârlı yatırımlar arayan, sığınacak liman arayan bir fotoğraf gördük ve
bu para bolluğunun belki de dünyanın en şanslı döneminin iktidarı olan AKP bu
yedi yılı nasıl değerlendirdi meselesini birçok açıdan arkadaşlarım
değerlendirdi ama ben de şöyle bir bakmak istiyorum.
Bakın, 2002
yılında Türkiye’de tasarrufların, değerli arkadaşlarım, millî gelire oranı
yüzde 19,1’di. Türkiye yeni bir krizden çıkmıştı ama Türkiye millî gelirin
yaklaşık yüzde 19,1’i kadar tasarruf yapabiliyordu. 2007 yılında bu maalesef
yüzde 15,5’a, daha sonra 2009 yılında da 14,2’ye düştü. Biz, bu para bolluğu
dönemini yatırım yapmaktan ziyade daha çok bu parayı günübirlik, sıcak para
olarak değerlendirip portföy yatırımlarda
değerlendirdik ve ekonomimizin yükünü de tamamen kapasite kullanım oranı üzerine
bindirdik ve hepimizin bildiği gibi yüzde 85-86’lara varan bir kapasite
kullanımıyla, değerli arkadaşlarım, yatırım yapılan, yeni yatırımların,
teknolojinin geliştiği ve değiştiği bir ülke olarak değerlendiremedik bu
fırsatı.
Gene, değerli
arkadaşlarım, toplam yatırımların millî gelire oranı da 2002 yılında yüzde 18,7
iken 2009’da bu rakam 15,7’ye geldi.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi bir kriz dönemine girdi dünya. Biz bu kriz dönemine şanslı
girdik aslında çünkü biz finans sistemimizi revize etmiştik, çok önemli
bedeller ödeyerek revize etmiştik ve bu esas olarak dünyada yaşanan küresel
kriz de bir finans kriziydi ve dolayısıyla şanslı girmiştik. Başbakan “Teğet
geçecek.” demişti, aslında olabilirdi de belki. Biz 2002-2007 arasını gerçekten
iyi ve doğru değerlendirebilseydik, gerçekten böyle bir dönemi geçirme
imkânımız vardı çünkü finans sistemimizin dünyadaki bir olumsuzluktan etkilenme
ihtimali azdı ama etkilenmedi mi? Etkilendi. Biraz önce Sayın Bakan dedi ki:
“Bankalar kârlarını artırarak çıktılar krizden.” Bizim orada bir laf vardır,
bazen marifetini söylerken insan esas niyetini ortaya çıkarır. Biz zaten
söylüyoruz, “Finans sistemi üzerine kurdunuz bütün dünyanızı, finans sistemine
yatırım yapıyorsunuz, onları kayırıyorsunuz.” diye ve bunun karşılığında
esnafı, işçiyi, memuru, köylüyü eziyorsunuz. Evet, onların sırtından bankalara
büyük kârlar ettirdiniz, doğrudur ama finans sistemimizin ve bankacılık
sistemimizin bugün içinde olduğu sıkıntı yurt dışına sattığınız bankaların
dışarıdaki sıkıntılarının olası Türkiye’ye yansımasından kaynaklanacaktır.
Bugün finans sistemi içinde bir tehlike varsa, bu tehlike dışarıdan olası bize
gelmesi, sirayet etmesi beklenebilen tehlikedir değerli arkadaşlarım.
Bakın, küresel
büyüme dünyada şu anda yüzde eksi 1,1 yani dünya yüzde 1,1 küçülüyor, OECD
ülkeleri yani içinde bulunduğumuz ülkeler ortalama 3,7 küçülüyor ama
Türkiye’nin bu yıl beklenen olası küçülmesi yüzde 6’nın üzerinde. Nerede başarı
arkadaşlar? 1 milyon kişi işsiz kalmış, yatırım yok, memleket perişan, sokaklar
gezilemez hâlde. Ne ekonomi politikasında ne siyasi politikalarda tam bir
başarısızlık almış başını gitmiş. Her tuttuğunuz elinizde kalmış, memleket
savaş alanına dönmüş, memlekette iyi yöneten bir hükûmet
olduğundan bahsediyorsunuz. Buna kargalar bile güler değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, biz 2002-2007 döneminin başarısız olduğunu, uygulanan
politikaların yanlış olduğunu hep söyledik. Bakın, 2002-2007 döneminde dış
ticaret açığı toplamımız 316 milyar dolar, cari açığımız ise 172 milyar dolar.
Yani bu ekonomi 172 milyar dolarlık dış kanama yaptı, dışarıya aktı değerimiz.
Bu arada 31 milyar dolarlık değerimizi sattınız, özelleştirme adı altında. Ve
bu arada, tabii, maalesef yatırımların ortaya çıkmamasının en önemli nedeni,
sattığınız firmalar, Türkiye’ye yatırım yapmak, teknolojileri geliştirmek,
bizim işsizliğimizi azaltacak yatırım yapmak yerine sürekli dışarıya transfer
yaptılar, kâr transferi ve doğrudan yatırımlardan 10,5 milyar dolar, portföy yatırımlarından da 21,5 milyar dolar para dışarıya
gitti değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, bu arada Maliye Bakanlığı, Varlık Barışı gibi bir uygulama yaptı
Türkiye’de, 5811 sayılı bir kanun çıkardı. Bu Kanun çerçevesinde -arkadaşlarım
soru olarak sordu- önemli haksızlıklar var uygulamasında. Özellikle defterleri
incelemede olan kişilerle ilgili dönem dönem
farklılıklar var. Bu, tam bir adaletsizliktir. Sanıyorum, bu uygulamayı yapan
İktidar ve o İktidarın yöneticileri bunun hesabını mutlaka tarih önünde
vereceklerdir. Çünkü ne yaptıklarını süreç içerisinde göreceğiz ve kimleri
batırdıklarını, kimleri çıkardıklarını mutlaka tespit edeceğiz.
Gene, değerli
arkadaşlarım, Varlık Barışı sırf başarıya ulaşsın diye işin kolayına kaçılarak,
resmen vergi dairesi müdürleri, değerli arkadaşlarım, mali müşavirler
aracılığıyla mükellefler üzerinde terör estirmektedir, baskı yapmaktadır. Tam
bir Deli Dumrul Türkiyesi
yaşanmaktadır: Geçenden 40 akçe, geçmeyenden 80 akçe. Telefon edilmekte “10
milyar lira daha yatır, 100 milyar daha yatır, defterine bakmayalım, seni
görmeyelim” gibi bir anlayış maliye politikası olmuş ve bunun başarısından
bahsedilmektedir değerli arkadaşlarım. Böyle bir şey görülmüş mü? Hangi dönemde
görülmüş?
Değerli
arkadaşlarım, bir de makam araçları ve kamu araçları esas bu maddenin konusu,
ona da birkaç cümleyle değinelim. Tam bir, Türkiye bu konuda perişanlık
yaşıyor. Sanki olanakları çok geniş bir ülkeymiş gibi, değerli arkadaşlarım,
biz eş değerimiz ülkelerden çok fazla, hatta önümüzdeki Avrupa ülkelerinin çok
önünde makam aracı sayısına sahibiz ve bunları yenilemeyi, lüks makam
arabalarına ve lüks uçaklara binmeyi marifet sanan bir anlayış…
Değerli arkadaşlarım, önemli olan, bu ülkenin insanları aç, susuz
yollardayken, bu ülkenin işçileri işsiz kalmış, sokaklarda coplanıyor,
gözlerine biber gazı sıkılıyorken, bu ülkenin Başbakanına uçak almak, yeni bir
uçak daha almak, bu ülkenin bütün genel müdürlerine neredeyse, müsteşarlarına,
ordu komutanlarına uçak almak, uçaklarını yenilemek marifet ve büyük ülkenin
gereği gibi sunuluyor. Büyük ülke olmak,
insanlarını mutlu etmekle, aç bırakmamakla, onları müreffeh bir toplumun
parçası olarak bu ülkede gururla yaşatmakla olur değerli arkadaşlarım.
Başbakana bir tane daha, 61 milyar dolara Türk Hava Yollarının sırtından uçak
almak ve Türk Hava Yollarının ortağı olan insanlara bunun bedelini ödetmek
gurur verici bir gelişme falan değildir.
Değerli
arkadaşlarım, ihtiyaç, bu ülkedeki eski itfaiye araçlarını süratle yenilemektir.
Bu ülkede yollarda kalan ambulansları yenilemek, yeni yeni
ambulansları bu ülkenin hizmetine sunmak esas olan amaçtır. Bu ülkede kamunun
iş makinelerinden, havuz sistemiyle, daha iyi yararlanacak bir sistem kurmak
doğru olan davranıştır. Bu ülkede makam araçlarını bir havuz sistemi içinde
değerlendirerek en ekonomik şekilde kullanmak esas meseledir değerli
arkadaşlarım.
Bakın, Obama’nın, Amerikan Başkanının sipariş uçağını iptal ettiği
bir ortamda, biz marifet gibi, Sayın Başbakana bir uçak daha aldık ve geçen gün
bir başbakan yardımcımız bir tilki-aslan hikâyesinden bahsetti değerli
arkadaşlarım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AHMET KÜÇÜK
(Devamla) – Yani “Çok gezen tilki yatan aslandan iyidir.”
Bakın, çok güzel
tilki ve aslan hikâyeleri var ama burada anlatırsam belki incitici olur, belki
de buranın mehabetine pek uymaz, onun için bu hikâyeyi anlatmayacağım ama tilki
ve aslan… Tilkiye benzetirseniz Başbakanınızı, bu benim ağrıma gider.
Bakın, o zaman
tilkilerin ikisi birden şu anda geziyor gibi bir anlayış ortaya çıkar, bu doğru
değildir değerli arkadaşlarım. Onun için yaptığımız benzetmelerde dikkatli
olmalıyız. Bu ülkede bizim Başbakanımız da Cumhurbaşkanımız da tilkiye benzememektedir,
benzememelidir değerli arkadaşım, benzetilmemelidir. Böyle bir şey olmaz! Bu
ülkede illa bir şeylere benzeteceksek, benzetilecek çok daha asil, çok daha
gurur duyulabilecek davranışları gösteren varlıklar vardır.
Değerli
arkadaşlarım, bu ülkede Yaşar Büyükanıt’a alınan
makam aracı -emeklilikten sonra- çok tartışma konusu oldu, dikkatli
olunmalıdır; Hilmi Özkök’e alınan araç tartışma
konusu oldu, bu konularda dikkatli olunmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET KÜÇÜK (Devamla)
- Ben bu duygu ve düşünceler içerisinde bu ülkenin olanaklarının bu fakir
insanların sırtından çıktığını ve çok dikkatli kullanılması gerektiğini
belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Küçük.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Kadir Ural. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
büyük Türk milletinin değerli vekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın “Resmi taşıtlara ilişkin hususlar.” başlıklı 9’uncu maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen, dinleyen bütün milletimizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında “Resmî taşıtlar” devletin (T) cetvelinde yer alan
taşıtları göstermesine rağmen, son yıllarda bütün kurumlar bu araçları
“kiralama yöntemi” diye bir yöntemle kiralama yoluna giderek ihtiyaçlarını
karşılamaya başladılar fakat bu usul birçok kurumu zarar ettirmekten başka bir
işe yaramadı. Kimse de bu işe “dur” deme ihtiyacı hissetmiyor.
Birçok yerde kira
olarak ödenen paralarla bu araçların mülkünün alınabileceğini hayretle gördük,
görüyoruz. Bu konuda birçok örnek vermek mümkün ama ben sadece Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kiraladığı makam araçlarını örnek vermek istiyorum: Aldığımız
bilgilere göre Meclis tarafından kiralanan lüks araçların aylığı 1 milyar 300
milyon lira ile 2 milyar 400 milyon lira arasında ve üç yıllığına kiralanıyor.
Şimdi, küçük bir
hesap yapalım arkadaşlar: Eğer, bu olay böyle ise ortalama aylık 1 milyar 700
milyon liradan görürsek, üç yıllık kira bedeli 61 milyar 200 milyon yapar.
Yani, üç yıl boyunca ödenen kira parasıyla bu araçların mülkü alınır, kendisi
alınır.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Kadir Bey, şoför de dâhil anlaşmaya.
KADİR URAL
(Devamla) - Araçların mülkünü almak yerine kiralama yoluna gidilerek fakir
fukaranın, garip gurebanın, dulun, yetimin, öksüzün,
vatandaşın verdiği vergilerle ayakta duran devlet hazinesi zarara uğratılmış ve
bu paralar birilerine de peşkeş çekilmiştir.
Kanunun 9’uncu
maddesinin üçüncü bendine baktığımız zaman, “hibe araçlar” var. Bu üçüncü
bentte belirtilen hibe araçları sadece kanunda sayılan kurumlar alabiliyor.
Başka kurumlar, özellikle belediyeler niçin (T) cetvelinin haricindeki araçları
hibe olarak alamıyorlar? Ve kanunun diğer bentlerinde verilmiş olan
ayrıcalıklar bütün kurumlar için neden uygulanmıyor?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir de Hükûmetimizden bir
konuda bilgi almak istiyorum: Yurt dışından özel olarak yine şirketler
aracılığıyla getirtilen, tanesi eski parayla 1 trilyon 300 milyar lira olan
zırhlı araçların da olduğundan bahsediliyor. Bu araçlardan son altı ayda 5-6
tane getirildiği söylenmekte, bu araçların Başbakan, Adalet Bakanı, İçişleri
Bakanı, Devlet Bakanları Sayın Cemil Çiçek ve Bülent Arınç
beyler tarafından makam araçları olarak kullanıldığı konuşuluyor. Ayrıca, bu
araçların trafik tescil belgelerinin olmadığı, ruhsatları ve tabii ki plakaları
olmadığı için de kiralayan şirket tarafından yıllık vergileri de ödenmiyor.
Eğer böyle bir şey varsa, sorumlularının bir an önce ortaya çıkarılması,
sonradan çıkarsa sizin için büyük hüsran olacağını da söylemek istiyorum.
Maalesef, sayın
milletvekilleri, lükse, ihtişama, uçaklara, makam araçlarına harcadığımız
paralarımızı bir araya toplasak, herhâlde, çok daha güzel işlerde
kullanabileceğimiz bir servet ortaya çıkar. Saltanat, seyahat, sefahat ve
menfaat ilişkilerinin de ortadan kaldırılmasını, bu şekilde temenni ediyorum.
Ayrıca, Türk Hava
Yolları, yıllığı 3 milyon eurodan üç yıllığına 9
milyon euroya İspanya spor kulübü Barcelona
takımının sponsoru olmuş. Memura, işçiye, emekliye 10
lira zam vermekten kaçan bu Hükûmet, nasıl oluyor da
9 milyon euroyu İspanya spor kulübüne gözünü
kırpmadan verebiliyor? Neyin karşılığında, ne kazanacağı belli olmadan
veriliyor. Üstelik, bu ülkenin Türk millî takımı başta olmak üzere
desteklenecek, sponsor olunacak bir sürü spor kulübü
varken. Sadece yazıklar olsun diyorum!
Sayın Başkan, yüce Türk milletinin değerli milletvekilleri; Sayın
Başbakanın bütçe konuşmasında ve diğer Meclis konuşmalarında bilerek veya
bilmeyerek söylemiş olduğu ve Milliyetçi Hareket Partimizi ve Sayın Genel
Başkanımızı zan altında bırakan, bebek katili Abdullah Öcalan’ın teslim
edilmesi, yargılanması ve idamının kaldırılmasının kimler tarafından, ne zaman
yapıldığını bir kez daha sizlere hatırlatmak istiyorum: Tarih 15 Şubat 99, teröristbaşı Türkiye’ye getirildi ve İmralı Adası’na yargı
süreci için hapsedildi. Bu tarihte daha
seçimler yapılmadığı için Milliyetçi Hareket Partisinden bir tane milletvekili
Mecliste yoktu. 18 Nisan 99 seçimlerinden sonra, yani Apo’nun
yakalanmasından iki ay sonra Milliyetçi Hareket Partisi Meclise girdi ve
koalisyon hükûmetinde yer aldı. Yani Sayın Başbakanın
ve AKP’li yetkililerin birçok defalar ve o gün MHP sıralarına dönerek söylediği
“Apo size teslim edildi.” mealindeki sözleri koskoca
bir iftiradır, yalandır.
Sayın
milletvekilleri, 31 Mayıs 1999 tarihinde teröristbaşı
yargılanmaya başlandı. 29 Haziran 99’da, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından
idam cezası oy birliğiyle onaylanarak iç hukuk süreci tamamlandı. Şimdi buraya dikkat edin: İç hukuk süreci tamamlandıktan sonraki
gün, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yol arkadaşları,
58’inci Hükûmetin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı
Sayın Abdullah Gül’ün ve Abdüllatif Şener’in de
altında imzaları bulunan, zamanın Refahyol hükûmetleri döneminde imzalanan ve Apo’nun
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru hakkını tanıyan 11 no.lu Protokol’ün
verdiği imkânla teröristbaşı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvurmuş, mahkeme, dava sonuçlanana kadar infazın ertelenmesini
kararlaştırmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu kararından sonra
üçlü Koalisyon Hükûmeti yetkilileri, 12 Ocak 2000
tarihinde yedi buçuk saat süren o tarihî toplantıyı yapmış ve AKP’li
yetkililerin kara propaganda yapmak için devamlı çıkarıp gösterdikleri ve
yandaş medyalarında yayınlattıkları o karar metni imza altına alınmıştır. O
karar metninde ne vardır? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne karar verirse
versin, Apo’nun idamının üç lider tarafından kabul
edildiğinin imza altına alınması vardır. İdama karşı olduklarını söyleyen
rahmetli Bülent Ecevit’in ve Mesut Yılmaz’ın idamı kabul edip imza altına
almaları Milliyetçi Hareket Partisi ve Sayın Genel Başkanımız Doktor Devlet
Bahçeli’nin çok büyük başarısından başka bir şey değildir. Bundan sonra ne
oldu? Ne mi olacak?
14 Ağustos 2001
tarihinde AKP kuruldu ve birçok milletvekili hemen AKP Grubunu kurarak AKP’nin
bazı milletvekillerinin de “evet” oylarıyla destek verdiği o tarihî oturumda
idam cezası kaldırıldı.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Kim onlar?
KADİR URAL
(Devamla) - O gün sadece MHP’li milletvekilleri idam cezasının kaldırılmasına
“hayır” diyerek…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Komisyonda ne oldu, komisyonda? Komisyonun aşamasını anlat,
komisyonun.
KADİR URAL
(Devamla) - …karşı çıkmalarına rağmen ANAP’lı, DSP’li, DYP’li, SHP’li, YTP’li, bağımsız ve AKP’li bazı milletvekillerinin
oylarıyla yasalarımızdan idam kaldırıldı. Tarih 2 Ağustos 2002. Tutanaklara
bakarsınız…
Şimdi, AKP’li
yetkililer gidiyorlar vatandaşa “İdamı biz kaldırmadık, MHP idamı kaldırdı.”
mealinde sözlerle propaganda yapıyorlar fakat Meclis tutanakları yalan
söylemez. Bakıyoruz o zamanki tutanaklara, idamı kaldırıp Apo’yu
idamdan kurtaran yasaya onay veren AKP’li bazı milletvekilleri…
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Komisyonda ne yaptınız?
KADİR URAL
(Devamla) - …ve o zaman başka partilerde ve bağımsız milletvekili olup da şu
anda AKP’den milletvekili olan birçok arkadaşımızı da aramızda görüyoruz.
Tutanaklara bakarsınız inanmazsanız.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Komisyonu anlat.
KADİR URAL
(Devamla) – Burada isimlerini de verebilirim ama zamanım yetmiyor, söyleyeceğim
birkaç tane daha kelime var.
Sayın Başbakan,
değerli AKP milletvekilleri; o tarihî oturumda MHP’li milletvekilleri idamın
kaldırılmasına “hayır” demelerine rağmen bu konuştuklarımızdan sonra bu konu
hakkında bundan sonra MHP’yi suçlayıcı bir bühtanda bulunur iseniz hepinizi
müfteri ilan edeceğimizi bir kere daha haykırmak istiyorum. Eğer asmak
istiyorsanız ki, 300 milletvekilisiniz…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Buyurun.
KADİR URAL
(Devamla) - …getirin yasayı, şahsım adına “evet” oyu vereceğim.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – İnsaf.
MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) – Geçti.
KADİR URAL
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan, yine bütçe
konuşmasında geçmişi kötülemek adına burada kürsüye çıktı ve “borç ödüyoruz”
edebiyatı yaptı. Ey Başbakan! Atatürk’ten bu yana Türkiye Cumhuriyeti’nde 2002
yılına kadar yapılmış olan yatırımların hepsi 200 milyar borç ile yapıldı.
2002’den sonra, bu yapılanları “borç ödüyoruz” diye haraç mezat babalar gibi
satmanıza rağmen, borcumuzda bir azalma değil, 500 milyar liraya yaklaşan bir
borç dağıyla karşı karşıya bıraktınız memleketi. 2002’ye kadarki Türkiye
Cumhuriyeti’nin bütün kazançlarını satmanıza rağmen, sizin yedi yılda
yaptığınız 200-300 milyar borç ile bu memlekette ne yaptınız? Hâlâ borç mu
ödüyoruz diyorsunuz? Bu kadar özelleştirmeye rağmen borç bitmediyse, satacak,
özelleştirecek yer arıyorsanız, öncelikle yakınlarınıza kamu bankalarından
verilen kredilerle alınan basın kuruluşlarını ve oğullarınızın aldığı
gemicikleri satın ki dürüstlüğünüzü görelim.
“Dürüstlük”
demişken, konuşmanızda grubumuza ve Sayın Genel Başkanımız Doktor Devlet
Bahçeli’ye hakkınız ve tabii ki haddiniz olmadan dil uzatmaya heves ettiniz.
Sayın Genel Başkanımızın en küçük bir yolsuzlukla isminin anılmadığını bütün
Türk milleti çok iyi bilir ve görür. Eğer, her fırsatta Kasımpaşalı ayaklarıyla
attığınız naralara güveniyorsanız -ki buradan bütün Kasımpaşalı vatandaşlarıma
saygı ve sevgilerimi sunuyorum- yemezler, hazmetmezler Sayın Başbakan! Çünkü
Kasımpaşalılık, çiftçiye “Ananı al git.” demek, Mehmetçiğe “Askerlik yan gelip
yatma yeri...” demek, burs parasıyla okuyan çocuklar nasıl oldu da gemiler
aldıkları zaman bunlara “gemicik” demek değildir. Hele Kasımpaşalılık “Analar
ağlamasın.” deyip oğlunun birine çürük sağlık raporu aldırıp askere
göndermeyip, birini de yirmi bir günlük asker yaparak, Sayın Bülent Arınç’ın deyimiyle “sırça köşklerde” askerlik yaptırmak hiç
değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın.
KADİR URAL
(Devamla) – Sayın Başbakan, Kasımpaşalılar şehide “kelle”, bebek katili
Abdullah Öcalan denilen caniye “sayın” diye hitap etmeyi de kendilerine zül
sayarlar. Ayrıca, Kasımpaşalılar her zaman Türk milletinin şerefli bir mensubu
olmayı da bir gurur vesilesi olarak görürler ve bunu her ortamda söylerler.
Sayın Başbakan,
size hatırlatmak isterim ki bizim Genel Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli’nin,
zimmet, kalpazanlık, resmî evrak ve kayıtlarda sahtecilik, cürüm işlemek için
teşekkül oluşturmak suçlarını işlediği iddiasıyla ilgili herhangi bir dosyası
da yoktur ama ne yazık ki, maalesef, bu saydığım suçlardan dolayı, siz
soruşturma dosyasıyla karşı karşıyasınız Sayın Başbakan. “Bizim alnımız açık,
bizim hesaplarımız açık. Biz sözde değil, özde Kasımpaşalıyız, Türk
milletiyiz.” diyorsanız biz de Toros Yörükleriyiz,
Türk’üz, Türk milletiyiz. (MHP sıralarından alkışlar) Bizim ve Sayın Genel
Başkanımızın alnı açık, hesapları açıktır. Göze alabiliyorsanız, gözünüz
yiyorsa, yüreğiniz yetiyorsa kaldırın dokunulmazlıkları, ak koyun-kara koyun
belli olsun.
Size son diyeceğim:
Gururlanmayın Sayın Başbakan, sizden büyük Türk milleti var, sizden büyük Allah
var.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ural.
Madde üzerinde
şahıslar adına ilk söz Artvin Milletvekili Sayın Ertekin
Çolak’ta.
Buyurun Sayın
Çolak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9’uncu madde üzerine söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
9’uncu madde,
resmî kurumlarımıza ait resmî araçların alımı, bakımlarıyla ilgili konuları
düzenlemektedir.
Değerli
arkadaşlarım, 2010 yılına girerken ülkemizde yaklaşık 14 milyon 200 bin
civarında taşıt mevcut olup resmî kurumlara ait taşıt sayısı ise yaklaşık 153
bin civarındadır. Bu düzenleme ile resmî kurumların araç alımına belli bir
sınırlama getirilmiştir. Bununla birlikte acil ve zorunlu durumlarda ilgili
bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararıyla yeni araç alımı yapılabilir
arkadaşlar. Aynı şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Emniyet Genel
Müdürlüğüne ait taşıtlarla mübadele yoluyla yeni araç alımı yapılabilir.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta başından beri 2010 yılı bütçesini görüşüyoruz.
Bütçeler, yeni yıla girerken yeni umut, yeni iş, aş, ekmek ve yeni müjde
demektir. Ben de yeni bütçemizle birlikte yeni yıla girerken ilimiz için bir
müjde vermek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 1960 yılından beri Artvin halkının hükûmetlerden,
devletinden bir talebi var. O da Hopa ve Borçka ilçelerimizin arasında olan
Cankurtaran Tüneli’nin yapılması. Tam elli yıldır Artvin halkı bunu beklemekte.
Değerli
arkadaşlarım, bu elli yıllık hayalin gerçek olması yolunda önemli bir adım
atıldı ve Yüksek Planlama Kurulu kararı çıktı. Şuradan göstermek de istiyorum.
Bu, Yüksek Planlama Kurulu kararı. Bu kararda, Cankurtaran Tüneli’nin yapımına
karar verilmiş ve gerekli ödeneğin ayrılarak 2010 yılında inşaatına başlanacağı
söylenmektedir. İlgili 7 bakan ve Başbakanımızın imzasının olduğu bu Planlama
Kurulu kararının Artvin ilimize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz cuma günü, bir CHP milletvekili bu kürsüden konuşurken
kendi köyüne güvenlik nedeniyle gidemediğiyle ilgili bir konuşma yaptı. Bu
bölge, benim bölgeme yakın bir bölge. Köyün muhtarını aradım. Muhtarın ismi
Turan Sinan, Erzurum Şenkaya ilçesi Beşpınarlar köyü
muhtarı. Buradan, Sayın Muhtara ve köyüne de selam ve saygılarımı gönderiyorum.
“Sayın Muhtarım, böyle bir sıkıntı olduğundan bahsetti sizin köyünüzden
yetişmiş bir milletvekili. Böyle bir şey var mı?” dedim. Köyün muhtarı
-telefonları var, isteyene verebilirim- “Sayın Milletvekilim, o Milletvekili
bizim köyümüze ne zaman geldi de böyle bir sıkıntı yaşandı? Kesinlikle böyle
bir şey olmamıştır. Bu Milletvekili, sadece kardeşinin cenazesinde bir
günlüğüne gelmiş ve onun dışında da hiçbir zaman köyümüze uğramamıştır, böyle
bir sıkıntı da olmamıştır.” dedi.
Değerli
arkadaşlarım, bu açıklama, yalan bir açıklama. Peki, bu açıklamayı yapan
arkadaşlarımız, sadece AK PARTİ’ye sıkıntı vereyim,
zarar vereyim derken acaba kimin ekmeğine yağ sürüyorlar? Bundan kim
faydalanıyor ya da bundan kim zarar görüyor? Hepimizin içerisinde bulunduğumuz
geminin kaptanına sadece muhalefet edeyim, zarar vereyim diye, hepimizin
içerisinde bulunduğu geminin tabanını delmeye çalıştığımızı unutmamamız lazım
değerli arkadaşlarım.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Gemi mi kaldı Allah’ını seversen!
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Kaptan yanlış yere gidiyor, rotası bozuk!
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Bazı arkadaşlara da buradan bir hatırlatmak istiyorum değerli
arkadaşlarım.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Alabora olmuş!
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Bazı arkadaşlar böyle burada kaçamak cevaplarla, kaçamak
konuşmalarla bu işin içerisinden çıkamazlar. Bazı arkadaşların bir hatırlaması
lazım: 1999 yılında seçimlere giderken o teröristbaşını
ancak kendilerinin asacağına söz vererek milletten oy istediklerini kendileri
unutmuş olabilir ama Türk milleti onu unutmamıştır, unutmayacaktır. Bunun da
bilinmesi gerekir değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Gel de sen as o zaman, sen as!
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Açılım kardeşi oldunuz, şimdi sarf ettiğin şu laflara bak! Ayıp ya!
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Madem şikâyet ediyorsun, sen niye asmıyorsun?
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Biz tek başımıza iktidarda mıydık? Tek başınıza iktidarsınız, sizi
tutan mı var?
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Bu Hükûmetin eleştirilecek tarafları
olabilir değerli arkadaşlar…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Peki niye kurtardınız 2002’de, ha?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen…
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – …ama bu Hükûmetin alkışlanacak binlerce
projeleri vardır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Seni gidi… Seni gidi kaçak güreşçi!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Tutan mı var? Buyurun.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir!
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Rahatsız mı oldunuz arkadaşlar?
Bu Hükûmetin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADİR URAL
(Mersin) – Asabiliyorsan as! Gözün yiyorsa as!
BAŞKAN – Sayın
Ural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Şimdi Apo’nun ipiyle açılımı
hazırlıyorsunuz değil mi, ha? Apo’nun ipine sarıldın,
değil mi?
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
KADİR URAL
(Mersin) – Asabiliyorsan as!
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sen…
BAŞKAN – Sayın
Ural… Sayın Tankut…
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Şimdi, örneğin, arkadaşlar, biraz önce burada uçak konuları
eleştirildi. Peki, arkadaşlar, ben kendi ilimden örnek veriyorum: Daha
geçtiğimiz hafta iki defa peş peşe hastalanan bir öğrenciyi ambulans helikopter
Erzurum’dan geldi, aldı ve bölge hastanesine götürdü.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sen af çıkarırsın ancak!
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – İki gün önce tekrar, ikinci -acil olan- bir hastayı alıp tekrar
bölge hastanesine götürdü.
Arkadaşlar, bu
tür çalışmaları, bu tür projeleri AK PARTİ’den önce
ancak Amerikan filmlerinde izliyorduk. Bu, alkışlanması gerekli olan bir
projedir değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar; MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Vay, vay, vay, vay! Fazla Amerikan filmi izlemişsin sen de, onun için
Amerikan senaryolarını gerçek sanıyorsun!
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Böyle projeler alkışlanması gerekirken, ne yazık ki burada,
ülkemize, milletimize ve hepimize zarar verecek konuşmalar yapılıyor.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Başbakan da Amerikan filmi çeviriyor zaten, Amerikan filmi, değişen
bir şey yok!
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Bunu da buradan ne yazık ki üzülerek söyleyeyim arkadaşlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Amerikan filmi mi çeviriyoruz burada?
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Arkadaşlar, konuşmama son verirken… (MHP sıralarından “İyi
yaparsın.” sesleri)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Fazla bile oldu ya!
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – …yeni bütçemizin ve yeni yılımızın bütün milletimize, ülkemize
hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çolak.
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Şahısları adına ikinci söz, Malatya Milletvekili Sayın Ömer Faruk Öz’e aittir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Başkanım, sayın konuşmacı şahsımı “Yalan söylüyor.” diye şey
yaptı.
BAŞKAN – Tamam.
Şimdi ilan ettim, önce arkadaşımız yapsın konuşmasını, size söz vereceğim.
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Peki, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Buyurun.
Beş dakikanız
var.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçe
kanununun 9’uncu maddesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 2010
Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye
Bakanımıza, Maliye bürokratlarına, Plan-Bütçe Komisyonu üyelerine ve Başkanına
ve tüm emeği geçen kamu görevlilerine teşekkür ediyorum.
AK PARTİ İktidarı
olarak her şeyden önce güven ve istikrara önem verdik ve güven ve istikrar
sağlanmadan hiçbir gelişmenin, kalkınmanın, ilerlemenin olamayacağını çok iyi
biliyoruz. Bu yüzden, güven ve istikrarı tesis etmek için gereken adımları
teker teker atıyoruz.
Türkiye
ekonomisinin 2002-2008 dönemi arasındaki ortalama büyüme hızı yüzde 5,8’dir.
2009 yılında da dünyada olan bunca krize rağmen yine Türkiye biz geldiğimizde
23’üncü büyük ekonomi iken 17’nci büyük ekonomiye çıkmıştır ve bu kriz
süresince de 17’nci sırada kalmayı başarmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çatışmalarla, terörle, gerilimle, umutsuzlukla gündemde kalan, meselelerine cesaretle
el atamayan, sorunların çözümü için samimiyetle, kararlılıkla risk almayan,
alamayan bir ülke, her alanda olduğu gibi ekonomide de geri kalmaya ve yerinde
saymaya mecburdur.
Türkiye’mizin
meselelerinin iç içe geçmiş meseleler olduğunu biliyoruz. Yıllarca çözümsüz
olarak bırakılan, çözümsüzlüğe terk edilen ve üst üste biriken meselelerin
zaman içinde birbirini besler hâle geldiğini yaşayarak görüyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekonomik kalkınma ve refahın demokratikleşmeden ayrı
düşünülemeyeceğini biliyoruz. Bu bağlamda son dönemlerde Hükûmetimizin
başlatmış olduğu millî birlik ve kardeşlik projesinin önemini hepimiz
özümsemeliyiz. İnsanı merkez alan demokratikleşme yolunda kararlılıkla
ilerlerken, bu ülkenin her köşesinde, kimliği ve etnik kökeni ne olursa olsun,
herkesin daha özgür, daha demokratik ve daha müreffeh bir şekilde yaşaması için
gayret gösteriyoruz. Bu nedenle, tüm engellemelere rağmen, herkes için daha
fazla demokrasi, herkes için daha fazla özgürlük diyerek yolumuza devam
edeceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekonomik krizleri ve işsizliği yenmenin en önemli
çaresi tabii ki yatırımları teşvik etmek, yatırımları desteklemektedir. Bu
bağlamda Hükûmetimiz bu yıl içerisinde bölgesel ve sektörel bazda teşvik uygulamasına
geçmiştir. Bu alanda seçim bölgem olan Malatya’da da bu Teşvik Yasası’ndan
sonra birçok iş adamımız yatırım yapmak üzere Malatya’ya gelmiş, gerekli
çalışmalara başlamışlardır.
Yine aynı şekilde
2004 yılında Hükûmetimizin çıkardığı yatırım ve
istihdamı desteklemekle ilgili 5084 sayılı Teşvik Kanunu çerçevesinde
Malatya’da ve ülkemizin birçok ilinde birçok yatırımlar yapılmıştır. Ama 5084
kapsamında yapılan bu çalışmalar bu yıl sonu
itibarıyla sona erecektir. Bu, gerek işsizliğin önlenmesinde gerekse yatırımın
hız kesmeden devam etmesi noktasında 5084 sayılı Teşvik Kanunu’nun 2010 yılı
sonuna kadar uzatılmasının yararlı olacağı kanaatindeyim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle 2010 mali yılı bütçe
kanununun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öz.
Buyurun Sayın
Meral. Üç dakika süre veriyorum. Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen. Ek
bir dakika süre eklemeyeceğim, tam üç dakika veriyorum.
Buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, Artvin
Milletvekili Ertekin Çolak’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Saygıdeğer milletvekilleri, bu ülkede huzuru isteyen insanlardan
birisiyim. Yıllarca milyonlarca insanı temsil ettim. Bunların arasında “Sen
kimsin? Nereden geldin? Nereye gidiyorsun?” diye bir gün sormadım. Hepsini
kucakladım, hepsine bugün bir kez daha saygı duyuyorum.
Arkadaşım buradan
konuştu. Ben bir kez daha bu Mecliste gene konuştum değerli arkadaşlarım. Benim
köyümde bir olayı anlattım. Doğrudur, Sinan, muhtardır. Bir sorsana “Senin
oğlun neredeydi, ne oldu?” Sorsana. Onu mu söyleyeyim şimdi buradan?
Değerli
arkadaşlarım, Sinan Sinanoğlu -muhtar- öldürüldü, eşi
öldürüldü, amcasının çocuğu öldürüldü. Ondan sonra, muhtar, Özkan Yıldız oldu.
Onu öldürdüler, onunla birlikte aza Topçusoylu’yu
öldürdüler. Bir kişi daha var, ismini unuttum.
Sayın
Milletvekilim, niye yalan söyleyeyim? Yani bu ülkede yeni bir huzursuzluk yaratmak,
yeni bir çatışma yaratmak kime ne kazandırmıştır?
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Ne zaman oldu?
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Ama ben isterdim ki şurada olayı bir meşru hâle getirin. Şimdi,
öyle bir noktaya getirdiniz ki, değerli arkadaşlarım, söylesem bir türlü,
söylemesem bir türlü. Artık terörü meşru hâle getirdiniz, karşınıza
aldınız, tartışma noktasına getirdiniz.
Üzüntü burada
değerli arkadaşlarım. Konuşulması gereken bu, tartışılması
gereken bu. Artık teröre “Sayın” diyorlar yanınızda, siz de “eyvallah”
diyorsunuz.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sizin milletvekiliniz de söyledi!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Üzülünmesi gereken, konuşulması gereken,
tartışılması gereken konu bu. Niye yalan söyleyeyim ben? Doğrudur, ağabeyimin
ölümüne gittim, 18 tane köylü sabaha kadar beni bekledi. Niye iftira edeyim?
Ben bundan ne kazanıyorum? Benim köyümün arazisinin…
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Hiç alakası yok!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Sayın Milletvekili, ben seni üzmek istemiyorum. Sen “Hiç alakası
yok.” diyorsan ayıp ediyorsun! Ayıbı biliyor musun? Sen çok ayıp ediyorsun!
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Benim ilçeme…
BAŞKAN – Sayın
Çolak!.. Sayın Çolak!..
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Ben iftira etmekten ne kazanıyorum? Çok ayıp ediyorsun! Dangalak
konuşuyorsun! Kusura bakma, bizim o tarafın deyimiyle. Sen anlarsın onu,
dangalak konuşmanın ne olduğunu.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sen konuşuyorsun!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, silah zoruyla –şurada da konuştum-
kendi arazilerini zapt ettiler, “Burası Kürdistan, burayı terk edin.” diyorlar.
Dünya bunu duyuyor, sen yine de “odunumun parası” diyorsun. Olmaz böyle
arkadaşlar, ayıptır ya!
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Çok ayıp ediyorsun!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Yani, şimdi, Turhan Sinan’la konuştun.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Telefonları var burada!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Şimdi söyleyeyim: Geldi, teröristler zorla bunun oğlunu götürdü,
adam öldürttüler, sonradan bunun oğlu da öldürüldü. Onu mu söyleyeyim şimdi
sana?
BAŞKAN – Sayın
Meral… Sayın Meral…
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Onu da söylediler mi sana? Söyledi mi onu da sana?
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) - Ne bağırıyorsun!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Başbakandan öğrendim bağırmayı, Başbakandan. Başbakan bağırıyor,
ben de bağırıyorum, onu taklit ediyorum.
Teşekkür ederim,
saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Ben, Sayın
Meral’e yanlış bir şey söylediği için “Sayın Meral” demedim. Sayın Çolak
muhtarın telefonlarını vermeye kalkışıyordu. Böyle bir konunun, konuyla ilgili
izah yapan bir şahsın üzerine bu manada gidilmesinin doğru olmadığını
düşünüyorum. Onun için, ona “bir dakika” size de “yapmayın” demek için “Sayın
Meral” dedim.
Yani, siz
telefonla…
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
dakika… O, bir izahatta bulundu ve en küçücük bir çatışmaya meydan veren ya da
sataşmaya meydan veren bir şey söylemedi. Siz bulunduğunuz yerden sürekli
olarak tacizde bulundunuz, laf attınız. Yanlış bu. Bu tarz konuşmaların kimseye
faydası yoktur. Böyle bir konunun bu Meclis kürsüsünden dile getirilip…
Muhtarla telefonla konuşmuşsunuz… Biliyor musunuz ne olduğunu!
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Yarım saat mesafede Sayın Başkanım, ben de o bölgede yaşıyorum.
BAŞKAN –
Olabilir, ama ne faydası oldu Sayın Çolak? Hayır, ne faydası oldu buraya? Ne
faydası oldu buraya?
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Onun ne faydası oldu?
BAŞKAN – O sadece
dedi ki… Ben o konuşmayı da çok yakından takip etmiştim, hatta şaşırmıştım, bir
milletvekili, yani, siyaseten…
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan, buradan…
BAŞKAN – Müsaade
buyurun.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Gümüşhane’ye gönder onu, Gümüşhane’ye.
BAŞKAN – Yani,
biz politikacılar bir şehri, bir etnik grubu, herhangi bir beldeyi, ilçeyi
herhangi bir konuda konuşurken çok dikkat ederiz. Siyaseten yanlış olduğunu
zaman zaman düşünürüz. Bir meslek grubuyla ilgili bir
şey söylediğimizde basın-yayın üzerimize gelir. Dolayısıyla o gün Sayın
Meral’in konuşmasını da çok dikkatle dinlemiştim, aklımda da kalmıştı, hatta
şaşırmıştım, bu kadar açık, yani yürekten nasıl bir siyasetçi konuşma
yapabilir, kendisine karşı kullanılabilecek bir konuşmayı yapabilir diye. Orada
başka bir uyarı vardı. Ama, yani, bu manada bu tür
şeylerin getirilmesini doğru bulmuyorum, en azından benim yönetimimde yapmayın.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)
2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)
BAŞKAN –
Soru-cevap faslına geçiyorum.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çiftçilerimiz her
yıl yeni krediler bularak tarlalarını ekmek zorunda kalıyorlar, hem de satarak
özelleştirilen, yabancılaştırılan bankalara ipotek vererek kredi alabiliyorlar.
Bu kapsamda çiftçilerimize fayda sağlamak, çiftçilerimizi korumak adına Ziraat
Bankasındaki çiftçi borçlarını, çiftçi kredilerini bir yıl faizsiz ertelemeyi
düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
basında bugün çıkan bir habere göre enerji fiyatlarına yüzde 30 zam
yapılacağının planlandığı doğru mudur? Yeni yılda enerji fiyatlarından başka
hangi ürün ve hizmetlere zam yapılması planlanmaktadır? Beli bükülen
vatandaşlarımız ile krizden çıkma mücadelesi veren sanayici, esnaf ve
çiftçilerimizin yapılacak zamlardan en az düzeyde etkilenebilmeleri için ne
gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Bakanlıktaki makam odanızda “72 milyonun hukukunun bekçisiyiz.” yazılıdır.
Bugün Tekel işçileri, yarın da TEDAŞ ve Şeker Fabrikası işçileri 4/C kapsamında
özlük haklarını, çocuklarının haklarını isteyeceklerdir. Bu hakların verilmesi
sizin görevinize, hukuk alanınıza girmekte midir?
İkinci sorum:
2008 yılından itibaren hastalardan katkı payı alınmaktadır. Bu katkı payı,
özellikle ekonomik krizle beraber başlamıştır. Katkı paylarından bazı sosyal
katman da rahatsızdır. Bilhassa 2022 sayılı Kanun kapsamında, yani yeşil
kartlarla ilgili olarak, yeşil kartlardan faydalanan insanlar vardır. Yeşil
kartlılara diyorsunuz ki, örneğin, Tokat’taki falanca köylü Mehmet amcaya “Siz,
katkı payını verin, daha sonra katkı payını geri alırsınız.” diyorsunuz. Peki,
siz bir madde koysanız da kanunun bir bölümüne, bu yeşil kartlılardan veyahut
da emeklilerden bu katkı payı alınmasa doğru olmaz mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
nakliyecilerimiz çok büyük sıkıntı içerisindedirler. Nakliyecilerimiz
kamyonlarının depolarına ucuz mazot, onu da bulamazlarsa yanık yağ alarak
hayatlarını güç şartlar altında idame ettirmektedirler. Nakliyecilerimiz,
sizden, ticari yatlara ve gemilere uygulanan ucuz mazot uygulamasının
kendilerine de aynen uygulanmasını istemektedirler. Aracılığınızla,
nakliyecilerimize bir müjde verir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, 2009
yılı itibarıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nda biriken kaynaklar toplamı ne
kadardır ve ne kadarı hazineye aktarılmıştır?
Yine, bilindiği
gibi, Anayasa Mahkemesi, menkul kıymet gelirlerinde Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına yüzde 10, yabancıya sıfır vergi kesintisiyle ilgili düzenlemeyi
iptal etmişti ve yeniden düzenlenmesi için Hükûmete
bir süre vermişti. Bu konuda çalışmalarınız bulunmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, açıklanan bilançolara baktığımızda
en kârlı kurumların başında yüksek faizlerden dolayı bankacılık sektörü
gelmektedir. Reel sektörün kredi maliyetini düşürmek için banka ve sigorta
muameleleri vergisinde ve destekleme fonunda indirim yapmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
6’ncı madde
görüşmeleri esnasında şahsı adına söz alan AKP Grup Sözcüsü Sayın Ahmet İnal,
yüzlerce köyün yakılıp boşaltıldığını, doğu ve güneydoğudaki milyonlarca
insanımızın batı illerine göç ettiğini ifade etmiştir. İktidar partisi
milletvekili olduğuna göre, bu ifade kendisine ayrı bir sorumluluk
yüklemektedir ve Sayın Bakanın da Hükûmet üyesi
olarak bu konuda açıklama yapma mecburiyeti vardır.
Şimdi
aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: Sayın İnal’ın bu talihsiz ifadelerini
nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de yüzlerce köy yakılıp boşaltılmış mıdır?
Samimi olarak cevap verir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
vatandaşlarımızın 2008 ve 2009 yıllarındaki toplam tasarruflarının değeri ne
kadardır? Bu tasarrufların yastıkaltı sermaye olarak
bilinen bölümü ne kadardır? 2009 yılının son çeyreğinde altın fiyatlarındaki
yükselmenin toplam tasarruf miktarıyla bir ilişkisi var mıdır? Türkiye’de
kuyumcuların bugün karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümüyle ilgili olarak
bir çalışmanız bulunmakta mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, “5084 dün gece bitti.” dediniz. Biraz sonra
konuşacağım. Alacaklı olan, elektrik bedelini alacaklı olan insanların elektrik
bedelleri yine ödenmiyor. Bu elektrik bedellerini ne zaman -kanunu bitirdiniz
ama paraları ödemiyorsunuz- ödeyeceksiniz?
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, son sorudan başlayayım. Biz hazineye gereken parayı aktardık, 5084
çerçevesinde elektrik bedelleri ödenecek.
Şimdi,
çiftçilerimizin borçlarının ertelenmesine ilişkin bir soru vardı. Tabii ki,
Ziraat Bankası vatandaştan mevduat toplar, ona bir faiz öder. Eğer
çiftçilerimizin borcunu erteleyecekse tabii ki bu, bütçede bir ödenek
gerektirir. Bu aşamada 2010 yılı için ek bir ödenek söz konusu değildir.
Dolayısıyla, böyle bir erteleme şu anda düşünülmüyor.
Enerji fiyatlarının artacağı hususu
tamamen bir spekülasyondur çünkü enerji fiyatlarının ne kadar
artacağı, ne zaman
artacağı otomatik fiyat
mekanizmasıyla belirleniyor. 1 999’dan itibaren
-biliyorsunuz- petrol ürünlerinde, daha sonra da geçen seneden itibaren de
doğal gaz ve elektrikte otomatik fiyat mekanizmasına geçildi. Biz doğal gazı,
petrolü dışarıdan alıyoruz. Dolayısıyla,
dolar kuruna bağlı, bir de uluslararası petrol ve doğal gaz fiyatına bağlı
oradaki değişmeleri tabii ki yansıtıyoruz, bundan sonra da yansıtacağız. Aşağı
doğru da yukarı doğru da fiyat yansımaları söz konusu olacak. Dolayısıyla,
gazetelerdeki spekülasyonları bilmiyorum ama otomatik
fiyat mekanizması çerçevesinde eğer fiyatları indirmemiz gerekiyorsa fiyatları
indiririz, fiyatları yükseltmemiz gerekiyorsa fiyatları yükseltiriz. Bu tamamen
otomatik fiyat mekanizması çerçevesinde olacak.
72 milyonun
hakkı… Tabii ki 72 milyonun hakkını korumakla yükümlüyüz. Bugün Tekel işçileri…
Bildiğiniz gibi, Tekelin faaliyetleri aşağı yukarı durmuş durumda. Son iki
yıldır aslında önemli bir faaliyet olmadığı hâlde yıllık 480 milyon liraya
yakın para ödenmektedir.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Bakan, insanlar çalışmak istiyor, “Çalışmayalım.” demiyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Şimdi, biz bu parayı Türkiye’de eğitim için,
araştırma-geliştirme için, altyapı için kullanırsak çok çok
daha fazla vatandaşımıza iş, aş üretilir.
Sonra, Tekel
işçileri ve diğer özelleştirme kapsamında açığa alınan işçilerimizin 4/C
kapsamındaki kamuya alımları zaten söz konusu. Bunu da bizim Hükûmetimiz getirmiştir. Yani, 92’den itibaren bütün
özelleştirmelerden kaynaklanan, ki biz herkese de
kıdem ve ihbar tazminatını ödemiş durumdayız, şimdi, ona rağmen biz 92’ye kadar
geri götürdük ve herkesi 4/C’li olma imkânına
kavuşturduk.
“2008 yılından
beri katılım payı alınmaktadır.” denildi. Değerli arkadaşlar, bunun krizle
ilgisi yoktur. Katılım payı, sağlıkta sürdürülebilir bir finansman dengesi
sağlamak için çok zaruridir çünkü Avrupa Birliği ortalamasına baktığınız zaman,
doktora giden her 100 kişiden sadece ve sadece 35’ine reçete yazılmaktadır. Oysa, Türkiye’de her 100 kişiden 85’ine reçete yazılmaktadır
ve bu, ilaç firmalarına yaramaktadır. Katkı payının bir hususu, bir unsuru
tabii ki, bu reçetelerdeki istismarı engellemeye ve talep yönetimine
yöneliktir. Birinci husus budur.
İkinci husus:
Tabii ki, birinci basamak sağlık sistemine başvuran hiçbir kimseden katılım
payı alınmıyor, eğer reçete söz konusu değilse.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – 2 lira alıyorsunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Reçete söz konusu değilse değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla,
burada, devlet hastaneleri zaten hizmet veriyor. Biz orada kademelendirdik.
Amaç burada talep yönetimidir, sağlıkta sürdürülebilir bir mekanizma
oluşturmaktır.
Nakliyecilerimizin
sıkıntı içerisinde olduğu söylendi ve ucuz mazot uygulamasının yapılıp
yapılmayacağı hususu gündeme getirildi. Bu konu tabii, çalışılması gereken bir
konudur ama şu anda üzerinde çalışılan bir konu değildir.
Menkul kıymet
vergileriyle ilgili düzenleme… Anayasa Mahkememiz tabii ki, bildiğiniz gibi, bu
konuda bir karar verdi ama henüz karar Resmî Gazete’de -benim bildiğim
kadarıyla- yayımlanmadı. Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra gerekçesini
dikkate alarak bir düzenleme yapacağız ama bu aşamada düzenlemenin mahiyeti
konusunda bir şey söyleyemem çünkü gerekçeli kararı gördükten sonra biz oturup
onu çalışırız, ona göre bir düzenleme yaparız değerli arkadaşlar.
Yine, bankalar
tarafından verilen kredilerin kredi faizlerinin yüksek olduğu, BSMV’de indirim yapılıp yapılamayacağı hususu gündeme
getirildi. Biz Hükûmet olarak bütçe imkânları
elverdiği ölçüde aracılık maliyetlerini tabii ki aşağı çekmeyi isteriz ama bu
aşamada bütçe imkânları çerçevesinde en azından yakın dönem için böyle bir şey
öngörülmüyor.
Yine, 2000…
BAŞKAN – Sayın
Bakan, süreniz doldu.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.17
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 17.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2010 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon burada, Hükûmet burada.
10’uncu maddeyi
okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Bütçe
Uygulamasına İlişkin Hükümler
Aktarma ve ekleme
işlemleri
MADDE 10 – (1) a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin bütçelerinin "Personel Giderleri" ile "Sosyal
Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" ter-tiplerinde yer alan
ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama
Ödeneği" ile gerektiğinde "Yedek Ödenek" tertibine; diğer
ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı
Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tâbi
olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin "Yedek Ödenek" tertibine
aktarma-ya,
b) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan kamu idaresinin isteği
üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine,
fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın ödenek aktarmaya ve bu konuda
gerekli işlemleri yapmaya,
c) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri için 2010 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak yılı yatırım programında
değişiklik yapılması halinde, değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili
kurumlar arası aktarmaya,
ç) Kamu
idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması ve
kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe
ve muhasebe işlemleri için gerekli düzenlemeleri yapmaya,
Maliye Bakanı
yetkilidir.
(2) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler, aktarma yapılacak
tertipteki ödeneğin yüzde 20’sine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması
yapabilirler. Bu idarelerin yüzde 20’yi geçen diğer her türlü kurum içi
aktarmalarını yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. 2010 Yılı
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak
2010 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler
arasında aktarma yapılması halinde bu aktarmanın gerektirdiği tertipler arası
ödenek aktarması işlemleri 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan sınırlamalara tâbi olmaksızın bu fıkra hükümlerine göre
yapılır. Söz konusu işlemlerle sınırlı olmak üzere bu fıkrada yer alan
yüzde 20 oranı yüzde 100 olarak uygulanır.
(3) Genel bütçeli
idareler, 13/12/1983 tarihli ve 180 sayılı Bayındırlık
ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
kapsamında Bayındırlık ve İskan Bakanlığına yaptıracağı işlere ilişkin
ödeneklerini Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bütçesine aktarmaya yetkilidir.
(4) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı; cari yıl
içinde aralarında yapılan hizmetlerin bedellerini karşılamak amacıyla varılacak
mutabakat üzerine, bütçeleri arasında karşılıklı aktarma yapmaya yetkilidir.
(5) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı;
bütçelerinde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi gereken ikmal
ve tedarik hizmetleri ile bir fonksiyona ait bir hizmetin diğer bir fonksiyon
tarafından yürütülmesi halinde ilgili ödeneği, fonksiyonlar arasında karşılıklı
olarak aktarmaya yetkilidir.
(6) Özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumların
(B) işaretli cetvellerinde belirtilen tahmini tutarlar üzerinde gerçekleşen
gelirler ile (F) işaretli cetvellerinde belirtilen ödenekleştirilmeyen
finansman karşılıklarını ve gerçekleşen finansman fazlalarını, idare ve
kurumların bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak tertiplerine ödenek olarak
eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde kamu
idareleri yetkilidir. Sermaye
ödenekleri, 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine
Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.
(7) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma
suretiyle yapılır. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ve kurumlar
arasındaki diğer kaynak transferleri tahakkuk işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu
işlemler karşılığı tahsil edilen tutarlar, ilgili kamu idaresince bir yandan
(B) işaretli cetvellere gelir, diğer yandan (A) işaretli cetvellere ödenek
kaydedilir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Durdu Özbolat.
Süreniz on
dakika.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi en
içten duygularımla selamlıyorum.
Bugün Aralık ayının 22’si. Tam dokuz gündür Meclisimizde bütçe konuşuluyor, bütçe
tartışılıyor. Ama üzülerek söylüyorum ki, değerli arkadaşlarım, vekâletini
aldığımız halkımız burayı izlemiyor, burayı dinlemiyor. Çünkü,
şu ana kadar söylenenlerin çoğu sözde kaldı. Şöyle birazcık hafızamı zorlayarak
geçen yılın yine bugünlerine geri gidiyorum. Maliye Bakanı kendine has
üslubuyla bir yığın hedef açıkladı. En basitinden, 2009 yılında yüzde 4
büyüyecektik, bütçe açığı da 10 milyar lirada kalacaktı. Çok sevindik ve
ümitlendik, “Vardır bir bildiği, koca Maliye Bakanı, dersine iyi çalışmıştır.”
dedik, bekledik; aradan bir yıl geçti değerli milletvekilleri, yüzde 4
büyümedik yüzde 6 küçüldük; bütçe açığı 10 milyar hedefleniyordu 62 milyar
TL’ye çıktı. Bundan önceki yıllarda da bundan farklı bir durum olmadı yani. Hükûmet hedef koydu, tutturamadı. Bu yıl da hedef koydunuz
“Yüzde 3,5 büyüyeceğiz, bütçe açığımız da 50 milyar dolar olacak.” diye. Geçen
yılın rakamları ortada, insan tahminlerinde biraz yanılabilir, gayet doğal ama
bu kadar büyük bir hesap hatasının, söylenenlerin hepsinin tam tersine
çıkmasının mazur görülecek, makul sayılacak hiçbir tarafı yok.
Şimdi, siz bana
oturduğunuz yerden “Ekonomik kriz yaşandı, bütün dünyada olduğu gibi bizde de
hesaplar altüst oldu.” diyeceksiniz. Peki, geçen yılın bütçesi hazırlanırken
kriz yok muydu değerli arkadaşlar? Ama Sayın Başbakan sizin gibi düşünmüyordu.
Başbakan kararını vermişti, ona göre kriz teğet geçecekti. Başbakan emir
buyurmuştu, artık bütçe hazırlayacak olanlara bir görev düşüyordu, Başbakanın
teğetine endeksli bir bütçe hazırlamak, onun tepkisini çekmemek gerekiyordu,
yoksa Başbakandan azar işitilebilirdi, hatta yerlerinden bile olabilirlerdi!
Malum, kimse de yerinden olmak istemezdi, onun için rakamlarla oynayıp milletin
gözünü boyamanın hiçbir mahzuru yoktu.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben ekonomi tahsili yapmadım, eğitimciyim, birazcık
rakamlardan anlarım, dünyayı gezen bir milletvekiliyim; dünyanın hiçbir
ülkesinde yüzde 4 büyüme hedeflenirken yüzde 6 küçülme olmamıştır! İşinizi
ciddiye alın, Parlamentoda çoğunlukta olmanız işlerinizi böyle çalakalem yapma
hakkını sizlere vermez. Hazırladığınız bu bütçeyle ülkeyi yöneteceksiniz, borç
ödeyeceksiniz, yatırım yapacaksınız. Tabii yapmaktan çok satmaya endeksli bir
anlayışla yönetmeyi hedeflediğiniz için bu hatalar sizin için önemli
olmayabilir ama vatandaş bu hatalarınızdan dolayı Meclisten umudunu kesiyor.
Bugünlerde bütçeyi görüşüyoruz, bu görüşmeler de TRT3’te naklen yayınlanıyor.
Üzülerek belirteyim ki değerli milletvekili arkadaşlarımız, reytingimiz çok
düşük. Bunun üzerinde biraz düşünelim, kafa yoralım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şu an üzerinde konuştuğumuz 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi, aktarma, ekleme ve kaynak
transferleriyle ilgili. Bu işlemleri daha doğru bir biçimde anlamak ve
uygulamak için bazı bilgileri dikkatinize sunmak istiyorum: 1998 yılında konsolide bütçe yatırımlarında Millî Eğitim Bakanlığının
yatırımlarına ayrılan pay 1999 yılında yüzde 37,33 iken 2009’da bu rakam yüzde
13,91’e düşmüş, 2010’da da yüzde 9,37 olarak hedeflenmiştir -rakamlar böyle
diyor- yani Millî Eğitim Bakanlığının konsolide bütçeden aldığı pay hükûmetleriniz döneminde artmamış, bilakis azalmıştır.
2001’de YÖK…
Üniversitelerin bütçesinin konsolide bütçeye oranı
2002 yılında 2,81 iken 2010 yılında bu rakam 3,25’e yükselmiş gibi görünmüş
olsa bile, şu noktaya dikkatinizi çekmek isterim: Bugün, üniversitelerimizde
13.480 profesör, 7.156 doçent, 18.275 yardımcı doçent, 34.764 araştırma
görevlisi, 14.250 öğretim görevlisi, 7.129 okutman ve 2.869 diğer kadrolarda
görev yapan öğretim elemanı olmak üzere toplam 97.923 öğretim elemanı görev
yapmaktadır. Bu sayı, zannediyorum ki sizin iktidara geldiğiniz dönemde bunun
yarısı kadardı. Üniversitelerimizin bütçedeki artışını hesaplarken bu oranın
yükselmesini de dikkate almanızı rica ediyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, dünyanın en iyi beş yüz üniversitesi içerisinde bir
Türk üniversitesi yok. Yine 2009 yılında YÖK, üniversite ve yüksek teknoloji
enstitülerinde mal hizmet alım giderleri için 1 milyon 561 bin 420 TL kaynak
ayırmışken 2010 yılı bütçe tasarısında bu kalem için ayrılan kaynak 1 milyon
338 bin 123 TL’ye düşmüş. Tasarrufu bilim ve teknoloji kurumlarının
giderlerinden yapmak, bu ülkede yükseköğrenime vurulan en büyük darbedir.
Tabii, çocuklarını yurt dışında bursla okutanlar için bizim üniversitelerimizin
durumu bir anlam ifade etmeyebilir. Ama bu ülkenin insanlarının yüzde 99,9’u
çocuklarını bu ülkenin üniversitelerinde okutuyor değerli arkadaşlarım.
2010 yılında
Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi 28,24 milyar TL olarak öngörülmüş. Bunun da 19 milyar 984 milyon 11 bin TL’si personel giderleri için,
3 milyar 405 milyon 194 bin TL’si sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi
giderleri için, 2 milyar 145 milyon 23 bin TL’si mal ve hizmet alımı giderleri
için, 901 milyon 107 bin TL’si yatılı öğrenciler için, 329 milyon 300 bin TL
sermaye giderleri için ayrılmıştır. Buraya kadar problem yok gibi
görülüyor değerli arkadaşlarım. Ama aynı Bakanlık, gerçekleştirmek üzere altına
bizim de imza atacağımız tam doksan iki proje belirlemiş. Ama bu projeleri
hayata geçirecek ödenekler bütçeye konmamış ya da unutulmuş. Projeleri
hazırlatan bakanlık nasıl gerçekleştireceğine dair bir yol haritası
hazırlamamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eğitim ve sağlık giderleri en son tasarruf yapılacak
ya da tasarruf düşünülecek alanlar olmalı. Bu iki alana ayrılan bütçelerle bu
bakanlıkların idare edilmesi ve geliştirilmesi kolay görünmüyor. Ben, burada
bir muhalefet milletvekili olarak sizlere bir çağrıda bulunuyorum. Bu yılki
bütçe de bizim bütün muhalefetimize rağmen geçecek. Siz, her şeye rağmen yine
bildiklerinizi yapacaksınız, yine yanlış yapacaksınız. Özellikle Millî Eğitim
ve Sağlık Bakanlıklarına yapacağınız aktarma, ekleme ve kaynak transferlerinde
cömert davranın. Bu memleketin kaynaklarını popülist
politikalarla çarçur etmeyiniz. Kaynak kullanım alanlarını ve önceliklerinizi
siyasi beklentilerinize uygun belirlemeyin. Uyguladığınız yanlış politikalarla
bu ülkeye on yıl kaybettirdiniz. Artık, kaybedecek zamanımız da kalmadı,
satacak bir şeyimiz de kalmadı. Bundan sonra, ülkenin kaynaklarını ülkenin
çıkarlarına uygun kullanmanızı bekliyoruz.
Sözlerime son
verirken, bugün basında, Sayın Bakanın nişanlandığını okudum. Bakana buradan
mutluluklar diliyorum ama bu bütçenin, sanıyorum, ülkemize mutluluk
getirmeyeceğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özbolat.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
10’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bizim
Anayasa’mızda “Ekonomik Hükümler” başlığı altında “Planlama” konusu yer
almıştır. Bu bölümde ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle
sanayinin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu bir biçimde hızla
gelişmesini sağlamak üzere gerekli teşkilatın kurulmasının devletin görevi
olduğu özellikle belirtilmektedir.
Bütçe, sadece
oranlama niceliklerinin belirlenmesi hadisesi de değildir; büyüklük açısından
etkisi -hangi ekonomik sisteme sahip olunursa olunsun- makroekonomik
politikaların yönlendirilmesinde en önemli enstrümandır.
Bu anlamda hadiseye yaklaşıldığında, bütçe sadece makroekonomik etkileri
açısından ülke siyasetinin kâğıda dökülmesi de değildir. Ülkede bir yıl içinde
uygulanacak iç ve dış siyasetin öngörülerini, boyutlarını, kalitesini, tüm
topluma olduğu kadar, hangi toplum kesimlerinin, hangi sektörlerin, hangi
kurumların ne ölçüde etkileneceğini, kaynakların nasıl ve nerelere tahsis
edileceğini ve bu kaynakların nerelerden ve ne şekilde toplanacağını gösterir.
Diğer bir ifadeyle, devletin bir yıllık uygulamalarını gösteren bir perspektif
ortaya koyan dokümandır.
Bütçe
politikaları, kamunun elinde hâlen politikaların belirlenmesi ve
yönlendirilmesi açısından da en temel araçlardan birisidir.
Anayasa’mızın
“Malî Hükümler” başlığı altında; bütçenin hazırlanması ve uygulanmasına,
görüşülmesine, değişiklik yapılabilmesine ve kesinhesaba
ilişkin hususlar yer almaktadır. Burada önemli olan husus, merkezî yönetim
bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolünün kanunla düzenlenecek
olmasıdır. Zaten, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun amacı da
budur. Nitekim, bu Kanun’un amacı, Kanun’un 1’inci
maddesinde “…kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve hedefler
doğrultusunda kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde
edilmesi ve kullanılmasını, hesap verebilirliği ve malî saydamlığı sağlamak
üzere, kamu malî yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin
hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm malî işlemlerin muhasebeleştirilmesini,
raporlanmasını ve malî kontrolü düzenlemektir.” şeklinde ifade edilmiştir.
AKP Hükûmetinin tereddütleri, korkuları, beceriksizliği ve
basiretsizliği, mayıs ayının sonunda hedeflerin belirlenmesi gereken orta
vadeli programı ancak eylül ayında ortaya koyabilmiştir. Hükûmetin
bu tutumu, artık kendinden bile korkmakta olduğunu ortaya koymuştur. Bu konuda
detaylara girip Hükûmetin tescillenmiş beceriksizliği
ve başarısızlığı üzerine fazla durmanın bir gereği olduğunu düşünmüyorum. Hükûmetin bu sıralardaki basiretsizliği sadece bu alanda
değil, o günlerde üzerinde fazla meşgul olduğu açılımla uğraşmaktan helak
olduğu bir zaman kesiti içindeki döneme rastlanmasındandır. Buradaki gecikme,
hukuki prosedürün çiğnenmiş olduğunu da ortaya
koymaktadır. Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçenin görüşülmesi sürecinde resmî
yayın organlarında muhalefetin bütçe üzerindeki eleştiri ve önerilerini
kamuoyuna yeterince duyurmaları zaten kısıtlanmış ve aynı zamanda
engellenmiştir.
AKP Hükûmeti yaşanan küresel kriz karşısında basiretli bir
iktidar görüntüsü çizememiş, baştan beri krizi anlamamış, ciddiyetini
kavrayamamış, kabullenememiş ve etkilerini ortadan kaldıracak ciddi ve kalıcı
tedbirler alamamıştır. “Bu krizin ülkemizi etkileyemeyeceği” gibi görüşlerle
millet başlangıçta avutulmaya çalışılmıştır. Ekonomiyi içine soktuğu
olumsuzlukları kabullenemediği gibi, ortaya çıkan olumsuzlukların sebebini
sadece baştan kabullenemediği küresel krizde aramakta ve krizden çıkış için de
ekonomide gereken ciddi tedbirleri hâlen öngörememektedir.
2010 yılı
bütçesi, maalesef, küresel krizle mücadele edecek, üretim ve tüketimi
canlandıracak, sürdürülebilir büyüme ve kalkınmaya geçişi temin edecek,
ekonomik istikrar ve refah artışını sağlayacak bir perspektifte
hazırlanmamıştır. Tam tersine, ekonomide tüm dengesizliklerin sebebini bir
zaman tüm uyarılarımıza rağmen inkâr ettikleri küresel krize bağlayan ve bu
krizin neredeyse atlatıldığı uluslararası ekonomik konjonktürün hızla
iyileşeceği ve AKP Hükûmetinin imdadına yetişeceği
gibi ütopik bir varsayıma dayandırılmıştır.
Hatırlanacağı
gibi 2008 yılı sonunda yapılan bütçede tüm uyarı ve itirazlara karşın
Türkiye'nin 2009 yılında yüzde 4 büyüyeceği öngörülmüş, 2009 Şubat ayında kadük olan bütçe hedefleri yerel seçimler kaygısıyla revize
edilememiştir. Ancak 2009 Nisan ayında Hükûmet,
açıkladığı Katılım Öncesi Ekonomik Program’la ekonominin yüzde 3,6
küçüleceğini, işsizliğin 13,6’ya yükseleceğini, bütçe açığının yüzde 5’lere
yükseleceğini, faiz dışı fazla ya da faiz dışı açık verileceğini itiraf etmek
zorunda kalmıştır. Nihayet son açıklanan orta vadeli programda ekonominin 2009
yılındaki daralması yüzde 6 olarak revize edilmek zorunda kalınmıştır. 2009
yılında yapılan yanlış hesap ve öngörülerin 2010 yılı ve sonrası için de
yapılmaya devam ettiği görülmektedir.
Tasarının
“Dördüncü Bölüm” başlığı altında “Bütçe Uygulamasına İlişkin Hükümler”de “Aktarma ve ekleme işlemleri” bu Bütçe
Tasarısı’nın 10’uncu madde başlığı altında toplanmıştır. Esas itibarıyla
aktarma ve ekleme işlemlerinin istisnai olması gerekir. Aksi takdirde, bütçe
ödeneklerinin detaylandırılıp yasalaştırılmasının bir anlamı da yoktur. Bunun
düzenlenmesi için 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu yürürlüğe
konulmuştur ancak AKP yönetimi önce kanunu çıkarıp sonra Anayasa’yı değiştirmiştir,
sonra da Anayasa kanuna uygun hâle gelmiştir.
Şimdi tasarının 10’uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde
“Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin
bütçelerinin ‘Personel Giderleri’ ile ‘Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi
Giderleri’ tertiplerinde yer alan ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin
‘Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği’ ile gerektiğinde ‘Yedek Ödenek’
tertibine; diğer ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise
5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara
tâbi olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin ‘Yedek Ödenek’ tertibine aktarmaya,
Sayın Maliye Bakanı yetkilidir.” diyorsunuz.
Burada iki
olumsuz husus var: Birincisi, gerektiğinde yedek ödenek tertibine aktarma
ediyorsunuz -yaptığınıza güveniniz yok- ikincisi, ödenek aktarmalarının 5018
sayılı Kanun’un 21’inci maddesinde yer alan bütçeler arasındaki ödenek
aktarmalarının bütçe kanunuyla yapılacağı” hükmünü çiğniyorsunuz.
Diğeri ise “Orada
belirlenen sınırlara tabi olmayacağını” söylüyorsunuz. Problem, Hükûmet kendi koyduğu yasal kurallara uymuyor; buna ilave,
5018 ve bütçe kanunu dışına çıkmaya yetki alıyor, yani, katmerli bir operasyon.
Aynı maddenin (c)
fıkrasında ”2010 yılı yatırım programında değişiklik yapılması hâlinde
değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar arası aktarma
yapmaya Maliye Bakanı yetkili kılınıyor.” Maliye Bakanının yetkili kılınması
normal de, baştan yatırım programına uyulmayacağının açıklanması doğru değil.
Bunun anlamı “Ben bütçe yaparken doğruyu söylemiyorum.” demektir.
Kanuna bakarsanız
“Kamu idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu” diyorsunuz, önceden bunun ne
olabileceğini öngörmüyorsunuz yahut kapsamlı veya değil, bir değişiklik
düşünüyorsunuz hem de yıl içinde başlangıçta saklıyorsunuz.
Maddenin 2’nci
fıkrasına baktığımızda ise kurumlara, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin
yüzde 20’sine kadar kendi bütçeleri içinde aktarma yetkisi veriyorsunuz.
İyiliği kötülüğü tartışılır. Buna ilave, yatırım programında yer alan projeler
arası aktarma yapılmasını sağlıyorsunuz ve 5018 sayılı Kanun’un 21’inci
maddesine tabi tutmuyorsunuz. Bu işlemlere ilişkin yüzde 20 oranını yüzde 100’e
çıkarıyorsunuz. Bunun anlamı nedir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
“Biz kanunu
kanunla çiğneriz.” diyorsunuz. Yani, bütçe kanunu ile çiğneriz diyorsunuz.
Şimdi böyle bir maddeyle ekonomik problemleri pratikte çözmüş mü oluyorsunuz? Hükûmet, milletin, Parlamentonun bütçe hakkına el
koymaktadır, yakın geleceği göremeyen bir siyasi iktidarın öngörülerdeki
isabetsizliğini örtmeye çalışmasıdır.
Hükûmetin 5018 sayılı
Kanun’u çıkarıp sonra da uymayacağını bilerek kendisine bütçeyle yetki almaya
çalışması, en iyimser deyimle, halka doğruyu söylememektir. Geleceğin iyi
görülmemesi ve yetki alınarak bu yollara tevessül edilmesi, bizlere, Hükûmetin bütçe uygulamalarının gerçeklerle uymayacağını
ifade eder. Hükûmetin bu yollara başvurması kabul
edilebilir bir durum değildir.
Bütçenin hayırlı
olması dileğiyle saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ayhan.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, on güne yakın bir süredir Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde
çalıştığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesini çıkarmaya gayret ediyoruz. Bu
süreç içerisinde değerli milletvekili arkadaşlarımız, AK PARTİ Grubundan
konuşan arkadaşlarımız, bütçenin ülkemize, milletimize sağlayacağı faydalar
hakkındaki görüşlerini beyan ediyorlar; muhalefet partisinden milletvekili
arkadaşlarımız da muhalefetin gerektirdiği çalışmaları, bilgileri çerçevesinde
de bu bütçenin eksiklerini ifade etmeye çalışıyorlar. Fakat bütçe konuşulurken,
üzerinde değerlendirme yapılırken maalesef bazı zamanlar baktığımızda hiç hoş
olmayan, gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekili
arkadaşlarımızı üzücü, incitici, yaralayıcı konuşmalar da olduğunu burada
müşahede ediyoruz. Hep birlikte düşündüğümüz, konuştuğumuz, arzu ettiğimiz,
istediğimiz, birbirimizi yaralamadan doğruları ifade ederek bu ülke insanına,
Türk milletine fayda sağlayabilmek için gayret göstermek hepimizin insan
olarak, millet olarak vazgeçilmez görevlerinden birisidir.
Bakınız,
Milliyetçi Hareket Partisinin değerli temsilcisi konuşmacı arkadaşlarımız daha
önceki bütçelerimizin hazırlandığı süreçte hep bizi uyarırlardı “Niye 2002’den
başlıyorsunuz, başka tarihleri dikkate almıyorsunuz; niye 99’dan, 80’den,
85’ten değil de, aklınızı bir 2000’e taktınız, ondan öte başka tarafa
gitmiyorsunuz?” diye.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, işin özü şu: Biz, 3 Kasım 2002 seçimleriyle, milletin ibrasıyla,
milletin gösterdiği, verdiği yetkiyle iktidara geldik. 18 Kasım tarihinde hükûmeti kurmakla görevlendirilen Sayın Gül, 28 Kasım 2002
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden, bu Parlamentodan güvenoyunu alarak
icraata başladı. Bizim fotoğrafımız bu. Muhasebede bir ilke, bir bilanço çıkarılırken, bir hesap yapılırken bir dönemin
fotoğrafı alınır, o fotoğraf içerisindeki yaptığımız icraatları
değerlendiririz. Çünkü biz başka hükûmetleri “Enkaz
devraldık.” diye hiç itham etmedik, “Enkaz edebiyatı yaptık.” diye de
söylemedik. “3 Kasım 2002 tarihindeki Türkiye'nin fotoğrafı buydu, bizim
geldiğimiz 2005’teki Türkiye'nin fotoğrafı bu. 2007’deki fotoğraf bu, 2008’deki
fotoğraf bu.” diye ifade ettik.
Ama bakıyorum,
görüyorum ki bu bütçe konuşmalarını Plan ve Bütçe Komisyonunun raporu
içerisinde değerlendirdiğimizde Milliyetçi Hareket Partisinin değerli üyeleri,
Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarımız tarihleri 2002-2009’la kıyaslamaya
başlamışlar, aslında doğru bir noktaya doğru gelmişler; 2002-2008 kıyaslaması
yapmıyorlar ama 2002-2009 kıyaslaması yapıyorlar. 2002-2009 kıyaslamasındaki
özellik ne? 2009 yılında, 2008 yılının son çeyreğinde, Amerika Birleşik
Devletleri’nde 2007 yılında başlayan krizin önce Avrupa’ya, daha sonra
gelişmekte olan ülkelere yansımasının Türkiye’de hissedildiği bir süreç. Ha
bunu değerlendirme yapıyorsak o zaman objektif olabilmemiz için, Türkiye'nin
insanına faydalı olabilmek için, bu bütçenin Türk milletine fayda
sağlayabilmesi için bir objektif değerlendirme kriteri
içerisinde yapılacak unsur nedir? Kriz dönemini krizle
karşılaştırmak. Demek ki 2001 yılındaki ortaya çıkan krizdeki rakamlar
ile 2009 yılındaki kriz rakamlarını karşılaştırırsanız kimin bunu iyi yönetişim
içerisinde yaptığını en iyi şekilde algılamış ve bunu da millet değerlendirme
imkânını bulmuş olur.
Bakınız, 2001 21
Şubat krizi veya ondan önceki Kasım 2000 krizi bağıra bağıra
geliyordu. O dönemde iyi bir yönetişim sergilemeyen İktidar maalesef krizi
görmedi. Kriz nereden bağıra bağıra geliyordu? 1998
yılında o zamanki Sayın Mesut Yılmaz Hükûmetinin
güçlü ekonomiye geçiş programını olduğu gibi kabul eden 57’nci Hükûmet, o süreçte IMF’yle yapılmış sözleşmelerin, stand-by anlaşmalarının aynı
şekilde devam edeceğini ifade etti. O ifade çerçevesinde çıpa
sistemini getirdiler. Çıpa sisteminde -burada bankacı
arkadaşlarımız var- bir yıl sonraki 1 euro artı 0,75
veya 77 sentin ne kadar olacağı belliydi yani bugün, 22 Aralık 2009 tarihinden
22 Aralık 2010 tarihine kadar 1 dolar artı 0,75 euronun
fiyatının ne olacağı, fiyatı belliydi.Hani dışarıdan
gelen sıcak para var ya, sıcak para kendisini bir sene süreyle garanti altına
almıştı. En son 2001 tarihinde, 30 Haziran 2001 tarihi itibariyle çıpa geçerliydi. Yani Kasım 2000 tarihinde, krizin
olduğunda yabancılar, bu ülkenin değerlerini başka yere transfer eden… Ki
burada bir milletvekili kalktı dedi ki bu kürsüden: “Madem Türk olduğunuzu…”
Aynen okuyorum… Sayın Grup Başkan Vekiline dedim ki: “Bakın bu milletvekili
arkadaşımız herhâlde amacını aşan bir söylemde bulunmuş, incitme maksadıyla…”
Ki bizim burada Türklükle, Türk olmamızla hiç kimsenin endişesi, şüphesi yok,
Anayasa 66’ncı madde ne yazıyor: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı
olan herkes Türktür.” Bunun ölçüsü ne? Ölçüsü
cebimizde taşıdığımız nüfus cüzdanıdır. Eğer başka bir ölçü varsa DNA testi,
kafatası testi, onunla ilgili bir ölçü varsa, biz bu ölçünün dışında olduğumuzu
ifade etmek istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz bu millete
vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi Türk vatandaşı olarak kabul ediyoruz ve
bağrımıza basıyoruz.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) - Kabul etmeyen yok ki!
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) - 36’yı nereden çıkarıyorsunuz o zaman?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Arkasından da diyor ki: “Mademki bu kürsüden, peki bu kürsüden
‘Türk’üm’ diyemiyorsunuz, Müslüman’ım da mı diyemiyorsunuz?” (AK PARTİ
sıralarından “Doğru, doğru” sesleri)
Arkadaşlar, bakınız, İslam’da, İslamiyet’te belki Türklükle ilgili
ölçüleri bulabilirsiniz, ama bizim bildiğimiz İslam ölçüleri çerçevesinde kimin
Müslümanlığının, kimin İslami değerlere bağlı olduğunun ölçüsü, terazisi yok;
herkesin dini kendine, herkesin inancı kendine. O yüzden biz bu çerçevede
inanmış insanlar olarak şunu diyoruz: Bizim Müslümanlığımızı başkasının
tartması, ölçmesi, biçmesi hiç kimsenin hakkına da değildir, haddine de
değildir. Muhakkak ki bu arkadaşımız, herhâlde bu ölçünün kendisinde olduğunu ifade
ediyor. Eğer gelir burada düzeltirse Parlamentodaki arkadaşlarımızı da herhâlde
rahatlatmış olur diye düşünüyorum.
Bakınız değerli
arkadaşlar, 2000 yılının başından itibaren mevduat faiz oranları yani
vatandaşın parasına verilen faiz oranları yüzde 40, devlet iç borçlanma
senetlerinin faiz oranları ne kadar? Yüzde 30. Kim almış? En büyük devlete para
satan Demirbank almış. Demirbank Kasım ayının 20’sinde, 2000 tarihinde diyor
ki: “Benim 170 milyon dolarlık bir taahhüdüm var. Bu taahhüde karşılık, sıkıntıya
düştüm, devlet olarak sen gel, bu 170 milyon dolarlık taahhüdün karşılığında
bana finans sağla, destek sağla, aksi hâlde 250 milyon dolar bedel ödemek
zorundayım.” Ama ne bankalar, özel bankalar, millî bankaların hiçbirisi
Demirbank’a destek olmadı, hiçbirisi yardım etmedi ve o dönemdeki idareciler,
açıkçası, kendi kâğıtlarını, altında devletin imzası olan kâğıtlarını
üzerindeki yazan bedelle, değerlenmiş bedelle alamayıp sonunda Demirbank’ın
satılmasına, Demirbank’ın iflas etmesine, altı bankanın aynı gün, 6 Aralık
tarihinde iflas etmesine sebep oldular.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu şekildeki öngörüsüzlük içerisinde altı bankanın batışına
sebebiyet veren, açıkçası, Türk milletine hizmet etmiş olmaz. Kalkıp da bu
milleti, bu milletvekillerini, AK PARTİ İktidarını “Siz bu kürsüden Müslüman’ın
hakkını başkasına yediriyorsunuz.” diye de itham etme hakkını kendisinde
görmez.
O Demirbank ki
Kasım 2000 tarihinden iki ay önce yüzde 25’ine 1 milyar dolar teklif edilmiş
ama temiz bir el operasyonuyla birlikte banka battıktan sonra 300 milyon dolara
başkasına verilmiş. “Peşkeş çekilmiş.” desem mi demesem mi bilmiyorum.
SÜLEYMAN TURAN
ÇİRKİN (Hatay) – Bir Meclis soruşturması açın Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bir de, değerli milletvekilleri, biraz önce konuşan bir arkadaşımız
tutanaklardan bahsetti, tutanakları getirdim: “Türkiye Büyük Millet Meclisi
Tutanak Dergisi, 2 Ağustos 2002 Cuma.” Burada ne konuşuluyor? İdamın
kaldırılması konuşuluyor. İdamın kaldırılması nasıl gelir buraya? Komisyonlarda
gelir. Komisyonlarda gelirken Adalet Komisyonunda bu tartışılır,
milletvekilleri görüşlerini beyan eder. O zamanki Aksaray Milletvekilimiz
Ramazan Toprak -Mehmet Çiçek Bey de o zaman Adalet Komisyonu üyesi- bir teklif
veriyor diyor ki: “Gelin, bu terörist başının idamını erteleyen maddeyi biz
buradan çıkaralım, Anayasa değişikliğiyle bunu yapalım.” Toplantı yapılıyor,
arkasından ara veriliyor, Sayın Doktor Devlet Bahçeli Komisyon üyesi
arkadaşları geriye çağırıyor “Gelin milletvekillerimiz.” diyor ve iki saat onları
ikna odasına alıp…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Meclise gel Meclise… Genel Kurulda ne yaptığınızı açıkla sen.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – … ikna odasında…
Ona da geliyorum.
Orada, burada…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen Genel Kurulda ne yaptığını açıkla.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Başbakanınızın nasıl talimat verdiğini…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili, bir kanun komisyondan çıkmadan buraya
gelmez.
OKTAY VURAL
(İzmir) – …idamın kaldırılmasına nasıl umut dolu baktığını anlat bakalım hele.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hele, Bülent Arınç’ın, Dengir
Mir Fırat’ın, idamın kaldırılması için nasıl oy verdiğini anlat!
BAŞKAN – Sayın
Vural… Sayın Vural, lütfen.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Geç onları, geç.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …bir kanun buradan, komisyondan geçmeden buraya gelmez.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Mecliste 41 AKP’li ne yapmıştır, sen onları anlat.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Eğer, rahmetli Mehmet Gül çıksaydı… (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Özdemir, Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne yapmıştır, sen onları
anlat.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Mehmet Gül, rahmetli, mezarından çıkmış, kalksaydı…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Şimdi, terörist başıyla
mütareke yapıyorsunuz…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – … siz onun utancının karşısında eriyip
kalırdınız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – …müzakere yaptınız yapıyorsunuz; onları anlat.
BAŞKAN – Sayın
Vural… Sayın Vural…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Mehmet Gül, Adalet Komisyonunu ağlayarak terk etti. Bunu o
dönem milletvekili olan arkadaşlarımız bilir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen teröristbaşıyla müzakere ediyorsun,
mütareke ediyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “Kaderin cilvesine bak, Apo’yu affetmek
bize nasip olacakmış.” dedi ve ağlayarak gitti. Sizde hakkı var Sayın Mehmet
Gül’ün.
KADİR URAL
(Mersin) – Birinci müfteri olarak seni ilan ediyorum Sayın Elitaş.
BAŞKAN – Sayın
Ural…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Onun hesabını nasıl vereceksiniz?
KADİR URAL
(Mersin) - Birinci müfteri sensin.
BAŞKAN – Sayın
Ural…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlar, şu da oylama tutanakları…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Meclise gel Meclise…
KADİR URAL
(Mersin) – Seni müfteri ilan ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Geldim, Meclise geldim, oylama tutanakları…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gel gel…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Oylama tutanakları…Bakın…
OKTAY VURAL
(İzmir) – 41 tane AKP’li…
BAŞKAN –Sayın
Vural…
KADİR URAL
(Mersin) – Mehmet Ali Bey’in konuşmalarını oku, oku.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Ne demiş 41 AKP’li, söyle?
OKTAY VURAL
(İzmir) – “Evet” demiş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Yalan söylüyorsun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Aynen iade ediyorum sana.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Açıkça yalan söylüyorsun. Bunu beraber sayarız. Açıkça yalan
söylüyorsun. Bak, sana…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Senin Genel Başkanının gazetelerde ilanı var, “lider sözü” diye.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 1) Adalet ve Kalkınma Partisi, Dengir Mir Mehmet Fırat, “Kabul” demiş, Adalet ve Kalkınma
Partisi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Mahmut Göksu, katılmamış.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet, evet… Hadi yeter, süren bitti, hadi. Yolun açık olsun.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Katılmama gerekçesini de anlat.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Anlat, anlat…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakınız, Akif Gülle, Adalet ve Kalkınma Partisi “Ret.” demiş.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Neden, neden?
KADİR URAL
(Mersin) – Mehmet Ali Şahin’i oku, Mehmet Ali Şahin’i.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hadi hadi, oku.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hepsini okuyacağım. Eyyüp Sanay, Adalet ve Kalkınma Partisi, “Ret.” demiş.
OKTAY VURAL (İzmir)
– Oku oku…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – “Evet.” diyenleri oku.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şevket Bülent Yahnici, Genel Başkan Yardımcınız, katılmamış.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Ne yapsın?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “Ne yapsın?” Doğru, ne yapsın?
MUHARREM VARLI
(Adana) – Yahu, sen “evet” diyenleri okusana Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Kabul verenleri okusana.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – İsmail Özgün, burada arkadaşımız, Balıkesir Milletvekilimiz “Ret.”
demiş.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Niye özellikle reddedenleri seçip okuyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – İsmail Alptekin, Adalet ve Kalkınma Partisi “Ret” demiş.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Gerekçesini söyle, gerekçesini. Niye “Ret” demiş?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Faruk Çelik, Adalet ve Kalkınma Partisi “Ret” demiş.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bülent Arınç ne demiş?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Geleceğiz, oraya da geleceğiz.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Sayın Elitaş, MHP’den “Kabul” diyen var mı
hiç, onu söyle.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bizden “Kabul” diyen var mı? Sen “Kabul, kabul” diye... Sen kalk
bunun cevabını ver, sen bunun cevabını ver bakalım hadi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili, bir kanunun çıkması, bakınız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hadi cevabını ver sen, cevabını. Bir tane “Evet” oyu göster ama
gösteremezsin. (MHP sıralarından “Oku, oku” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Vural… Sayın Vural…
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.13
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2010 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon burada, Hükûmet burada.
Madde üzerinde
şahıslar adına ilk söz, Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner’e
ait.
Buyurun Sayın Güner. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ GÜNER (Iğdır)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin
aktarma ve eklemeyle ilgili 10’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle 2010
mali yılı bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen başta Bakanımız Mehmet
Şimşek’e, bakanlarımıza, bürokratlarımıza ve Bütçe Komisyonu Başkanına ve
üyelerine huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 10’uncu madde bütçe uygulamasına
ilişkin aktarma ve ekleme işlemini düzenlemektedir. 2007’de başlayan küresel
finansal krizin Türkiye’de ciddi bir tahribata yol açmamasının en önemli
nedenlerinden biri Hükûmetimizin mali disipline
riayet etmesidir. Yaşanılan bu kriz ortamında mali istikrarı sağlamak için kamu
idareleri arasındaki koordinasyonun tesisi elzem ve zaruri idi. Bu nedenle de
Maliye Bakanına koordinasyonu sağlama hususunda ekstra yetkilerin verilmesi de
gayet tabiidir.
10’uncu maddenin
üçüncü fıkrasında, genel bütçeli idarelerin Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
yaptıracağı işlerde söz konusu işlere ilişkin ödeneklerin Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı bütçesine işi yaptıran idarenin doğrudan aktarması sağlanmaktadır.
Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığının kendi aralarında bütçelerinde yer alan ikmal ve tedarik
hizmetlerinin karşılıklı olarak aktarılmasına imkân verilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 10’uncu madde bir kurumun
bütçesine ayrılan kaynağı bir başka kurumun bütçesine aktararak dengesizliği
amaçlamamaktadır. Aksine, yapılacak hizmetlerin hızlı, verimli, etkin ve
koordineli bir şekilde icra edilmesini amaçlamaktadır. Huzurlarınıza getirilen
2010 yılı mali bütçesi AK PARTİ hükûmetlerinin
sekizinci bütçesidir. Devletin belirli bir dönem içindeki gelir ve giderlerinin
oranlama niceliklerini önceden belirleyen, onaylayan, bu işlemlerin yapılmasına
izin veren kanuna “Bütçe Kanunu” denir. Bu tanımdan hareketle bütçe kanunlarına
ülkelerinin rotalarını belirleyen pusulalardır diyebiliriz. Bu nedenle bütçe
kanunları önemsenmeli ve bütçe görüşmeleri bütçeyle alakalı olmayan konuları
görüşüp ciddiyetten uzaklaştırılmamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, küresel ekonomik kriz son iki, üç yıldır tüm dünyayı derinden
sarsmakta ve küresel dengeleri değiştirmektedir. Büyüme ve dış ticaret
hacmindeki daralma hemen hemen bütün ülkelerde
işsizlik oranını artırmıştır. İşsizlik, gelişmiş ülkelerde bile son yirmi yılın
en yüksek oranına ulaşmıştır. Daralan ekonomik faaliyetler ve alınan Hükûmet tedbirleri neticesinde dünyada kamu borçları bütçe
açıkları oranında ciddi artışlar yaşanmıştır. Ülke ekonomimizin dünya
ekonomilerine entegre olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda
yaşanan krizin ülkemizi etkilememesini beklemek safdillik yapmaktan öteye
geçemez. Hâl böyleyken muhalefetten gelen eleştirilere baktığımızda bu krizin
faturasının AK PARTİ’ye kesilmeye çalışıldığını
görüyoruz. Bugün ülkemiz dâhil tüm dünyada işsizlik oranlarında artış varsa ve
bütçe açıkları yaşanıyorsa bunun nedeni kapitalizmin adil olmayan tekelci
zihniyetinde aranmalıdır.
Küresel kriz
Türkiye’yi bazı alanlarda etkilemiştir ancak ciddi alanda tahribatlara yol
açmamıştır. Bugün ülkemizde bankacılık sektörü ayaktadır. Enflasyon yaşanan tüm
olumsuz gelişmelere rağmen tek haneli rakamlarda seyrediyor. Ülkemizin kredi
notu günbegün artıyor. Bunlar ülkemiz için umut vaat eden gelişmelerdir.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçesi dünyayı sarsan ekonomik ve
siyasi krizlere rağmen titiz bir çalışmayla huzurlarınıza sunulmuştur.
2010 mali yılı
bütçesinin hayırlara vesile olacağını diliyor, bütçenin hazırlanmasında emeği
geçen herkese saygılar ve selamlar sunuyorum. Teşekkürler ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güner.
Konya
Milletvekili Sayın Ayşe Türkmenoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Konya) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
10’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
konuşmama başlamadan önce, geçtiğimiz hafta, biliyorsunuz Konya’da, 17 Aralıkta
Şebiarus törenleri yapıldı. 10 ve 17 Aralık tarihleri arasında Hazreti Mevlânâ’yı anma etkinlikleri düzenlendi, 17 Aralıkta da
Şebiarus törenleri yapıldı. Bu vesileyle Konya Türkiye’den ve yurt dışından
birçok misafiri konuk etti. Bu şekilde Mevlânâ
hoşgörüsüne ve Mevlânâ öğretisine gelenleri Konya adına ağırlayan Büyükşehir
Belediye Başkanımıza, merkez ilçe belediye başkanlarımıza ve başta Başbakanımız
olmak üzere Kültür Bakanımıza, hepsine verdikleri destekten ve emekten ötürü
teşekkür ediyorum.
Gelecek yıl
tekrar gönül dostlarını Konya’da bekliyoruz ve onları, inşallah, Konya’ya
layık, Mevlânâ hoşgörüsüne layık bir şekilde
ağırlamayı da umuyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hanımefendi, devlet ağırladı
parti ağırlamadı, lütfen düzeltir misiniz.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Devamla) – Bilindiği gibi gelişmiş ülkelerdeki finans piyasalarında ortaya
çıkan ve zamanla gelişmekte olan…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Devlet ağırlıyor orada, vali ağırlıyor!
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Devamla) – …ülkelere yayılan istikrarsızlık 2008 yılının ikinci yarısında
itibaren çok ciddi boyutlara ulaşmış ve küresel ölçekte bir ekonomik krize
dönüşmüştür. Küresel kriz Türkiye ekonomisini de ticaret, finansman ve beklenti
kanallarından etkilemiştir.
Ben
anlayamıyorum, neden bu kadar sinirlendiniz? Yapılan hizmetleri görmek
gerekiyor. “Gez dünyayı, gör Konya’yı” lafını AK PARTİ Hükûmetiyle
biz hayata geçirdik ve binlerce insan Konya’ya geliyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu konudan neden rahatsız oluyorsunuz, anlamış değilim.
Küresel krizin
Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlandırmak amacıyla 2008
yılı ortalarından itibaren bir dizi harcama ve gelir tedbiri uygulamaya
konmuştur.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU
(Aydın) – Hanımefendi, Mevlânâ’nın gücüne gidiyor!
AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Devamla) – Ayrıca Merkez Bankası, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu ve
Sermaye Piyasası Kurulunun aldığı tedbirlerin yanı sıra, bütçe dengesi üzerine
doğrudan veya hemen etkisi olmayan kredi ve garanti hacmini artırıcı önlemler
de hayata geçirilmiştir. Alınan bu önlemlerle mal piyasalarındaki işlem
miktarını ve dolayısıyla mal ve para akışını artırarak kriz ortamı nedeniyle
baskı altında olan ekonomik aktivitenin rahatlatılması, krizin potansiyel
üretim üzerindeki etkilerini sınırlandırarak büyümeye geçiş sürecinin
desteklenmesiyle istihdam ve üretim seviyesinin korunması sağlanmıştır.
Görüşmekte
olduğumuz 2010 yılı bütçesi Hükûmetimizin sekizinci
bütçesidir. Bu bütçe, Orta Vadeli Program’la uyumlu küresel ekonomik krizden
çıkış bütçesidir. Ülkemizin ekonomik ve mali istikrarını sürdürmeyi esas alan
bir bütçedir. Hükûmetlerimiz döneminde sağlanan
siyasi istikrar, sağlam maliye politikaları ve yapısal reformlarla makro
ekonomik performansta büyük bir iyileşme gerçekleşmiş ve bu sayede Türkiye’ye
olan güven artmıştır. Türkiye ekonomisi 2002-2008 döneminde ortalama yüzde 5,8
oranında büyümüş ve dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi olmuştur ve dünyada
yaşanmakta olan küresel krize rağmen de konumunu korumuştur. Ülkemizde
1993-2002 döneminde ortalama yüzde 70’lerde seyreden enflasyon, hükûmetlerimiz döneminde tek haneye düşmüştür.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önümüzdeki dönemde ülkemizin küresel ekonomide rekabet
gücünü artıracak ve daha büyük bir küresel aktör hâline gelmesini sağlayacak
ekonomik ve mali politikalar izlemeye devam edeceğiz. Türkiye, nüfus
dinamikleriyle, girişimcilik ruhuyla ve coğrafi konumuyla gelecek vaat eden bir
ülkedir. AK PARTİ İktidarı döneminde gerçekleştirdiğimiz yapısal reformlar ve
krize karşı aldığımız önlemler sonucunda, Türkiye’deki toparlanmanın küresel
ekonomiye göre daha erken başlayacağına inanıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesi, küresel krizin yarattığı tahribatı
azaltacak, sürdürülebilir büyüme ve kalkınmayı sağlayacak, istikrarın ve
refahın artırılmasını dikkate alan ve orta vadeli perspektifle hazırlanmış bir
bütçedir. Bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Türkmenoğlu.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Akkuş…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; 2010 yılı bütçesinin 50 milyar TL açıkla
gerçekleşeceği belirtiliyor, sonra da yapılacak yatırımlardan bahsediliyor. Bu
açığın burada kalacağına samimi olarak inanıyor musunuz? Bu açığı borçlanarak
mı karşılayacaksınız? Borcu nereden istemeyi düşünüyorsunuz?
İkinci soru:
Mersin ilinde toplanan vergi gelirleri nedir? Vergi gelirleriyle uyumlu olarak
Mersin iline hangi yatırımlar yapılmış, hangi yatırımlar düşünülmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, Kredi Yurtlardan kredi alıp üniversitede okuyup mezun
olan gençlerden iş bulamayanlar şu anda kredilerini ödeyememekte ve hacizle
karşı karşıya gelmektedir. Bunlar için bir ödeme kolaylığı düşünebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın İnan…Yok.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
geçen Kurban Bayramı’nda bağış yoluyla kurban kesiminde yolsuzluk yapıldığı
yönünde son günlerde basında ve medyada çıkan iddialar kamuoyunu derinden
yaralamış ve rahatsız etmiştir. Yolsuzluk yapan bu şirket ya da dernekler
hangileridir? Vatandaşlarımızın inançlarını sömüren bu şirket ya da dernekler
ne kadar yolsuzluk yapmışlardır? Bu konuda Hükûmetinizce
nasıl bir işlem yapılmış ya da yapılmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakana
soruyorum, birinci sorum: Ekonomik kriz nedeniyle işini kaybeden işsizlere
İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yapılan ödemelerin 2010 yılında da devam etmesi
düşünülüyor mu?
Bir diğer sorum:
Yine bugün basında da vardı, çıkan haberlere göre 2/B arazilerinin tapuya
bağlanmak için parsellendiği ve kıymetli orman arazilerine TOKİ eliyle lüks
projelerle konutlar yapılacağı ve yeni 2/B alanlarının yaratılacağı iddia
edilmektedir. Bu iddialar doğru mudur? Bu konuda Hükûmetinizin
düşüncesi nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir
önceki maddede 4/C’li Tekel işçileriyle ilgili soruma
verdiğiniz cevapta, durumun değişmeyeceğini, 4/C’nin
şu anki durumuyla devam edeceğini söylediniz. Ancak sizin milletvekilleri ve şu
anda bazı bakanlarınız, 2007 ve 2009 seçimleri esnasında “Haklarınız
kaybolmayacak, özlük haklarınızı hiçbir hak kaybına maruz kalmadan
alacaksınız.” ifadesini kullandılar. Bu ifadeyi kullanan milletvekilleri 4/C’yle ilgili sizin söylediklerinizi bilmiyorlar mıydı?
Tekel işçilerine
çok yakında şeker fabrikası işçileri ve TEDAŞ işçileri de katılacak. Bu da
binlerce aileyi, binlerce çocuk, anne ve babayı etkileyecek. Siz şimdi,
psikolojileri bozulan bu insanlara “Yeter aldığınız haklar.” mı diyeceksiniz
yoksa doğruyu görüp haklarını mı vereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
küresel ekonomik krizde iç ve dış talep daralmıştır. Dış talep daralmasını
aşmak bize bağlı değildir. Dolayısıyla, iç talep daralmasını aşmaya yönelik
politikalar reel sektörün önünü açacaktır. 2010 yılında, talep daralmasını
aşmak, iç talebi artırmak, reel sektörün önünü açmak için ne gibi tedbirler
öngörmektesiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün hâlen kullandığı Kızılay’daki bina ile eski
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı binasının takas edildiği doğru mudur? Bu takas
sonucunda Kızılay’daki binanın Başbakanlığa tahsis edileceği söylenmektedir.
Başbakanlık bu binaya hangi gerekçeyle ihtiyaç duymaktadır?
Adıyaman’da
organize sanayi bölgeleri için ne kadarlık bir ödenek
ayrılmıştır ve bu konuda ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?
İşsizlik
Sigortası Fonu için 2010 yılında ne kadarlık bir
gelir beklenmektedir ve bu fondan 2010 yılında nerelere ve ne kadarlık bir harcama yapılacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1005 sayılı
Kanun’daki şeref aylığı düzenlemesinde kişilerin hâlen çalışıp çalışmaması
durumuna bağlı olarak ücret farklılaştırması vardır. Bu durum aylığın bağlanma
gerekçesi olan şehitlik ve gazilik kriteri dışında bir
başka kriterin esas alınması sonucunu doğurmaktadır. Bu durumun ortadan
kaldırılması için hâlen 5.750 göstergeli memur aylığı katsayısı ile çarpımı
tutarında olan şeref aylığının artırılması ve kapsamındaki herkesin aynı
düzeyde aylık alması için söz konusu gösterge rakamlarını düzeltmeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki, defalarca ifade ettim, biz bu bütçenin gerçekçi olduğu
kanısındayız. Bütçenin arka planındaki makroekonomik varsayımlar gerçekçi.
Aslında yüzde 3,5’lik büyüme öngörülmüş. Türkiye’deki veya uluslararası birçok
kuruluş Türkiye’nin 2010 yılında yüzde 3,5’ten daha yüksek bir oranda
büyüyebileceğini öngörüyor. Dolayısıyla ben 50 milyarlık bütçe açığının makul,
gerçekçi olduğu kanısındayım. İnşallah o çerçevede de uygulamayı yapacağız.
Bütçe açığının
nasıl finanse edileceği konusu hazinemizin açıkladığı finansman programıyla
belirlenir. Hazinemiz zaten finansman programını bir iki hafta önce açıkladı,
web sitesinden gerekli detayları alabilirsiniz ama ağırlıklı olarak iç
borçlanma yoluyla bu finanse edilecek.
Mersin iline
ilişkin bir soru vardı, verilerle ilgili bir husus. Değerli arkadaşlar, 2009
Kasım sonu itibarıyla Mersin’den toplanan vergi miktarı 3,2 milyar liradır.
Hangi yatırımlar yapılmış hususunu arkadaşlar çalışıyorlar, biz size
bildiririz.
Kredi-Yurtlarla
ilgili bir soru vardı, daha doğrusu, yani iş bulamamış öğrencilerden borçlarını
ödeyemeyenlerin hacizle karşı karşıya olduğu hususu. Değerli arkadaşlar, bu
konuda aslında çok önemli bir kolaylık sağlandı. Meclisimizin bir önceki yasama
döneminde -yani Haziran veya Temmuz ayıydı yanlış hatırlamıyorsam- Temmuz
ayında biz beraber Plan ve Bütçe Komisyonunda bir ortak çalışma yaptık,
muhalefetteki arkadaşlar da katıldılar buna. Yani, bir kolaylık getirdik ve 10
Temmuz 2009 tarihinde yararlanan kişi sayısı olarak 225 bin, yapılandırılan
miktar olarak da yaklaşık 483 milyon lirayı kapsayacak şekilde bir düzenleme
getirdik, bir kolaylık sağladık. Dolayısıyla, şu aşamada bunun ötesinde bir
düzenleme, en azından şu anda üzerinde çalışılan bir düzenleme söz konusu
değildir.
Değerli
arkadaşlar, bu bağışlarla, yani bağış konusundaki yolsuzluk veya istismar
konusu tabii çok üzücü bir konu. Bu konuda eminim ki, ilgili bakan, yani
herhâlde İçişleri Bakanlığı, gerekli çalışmaları yapıyordur, dernekleri
ilgilendirdiği için. Ne gerekiyorsa Hükûmetimiz
tarafından yapılacaktır. Böylesine, yani hayır işlerinde
tabii, istismarın olması, yolsuzlukların olması, son derece üzücü.
“Ekonomik kriz
nedeniyle İşsizlik Fonu’ndan yapılan ödemeler 2010 yılında devam edecek mi?”
Tabii ki, her yıl İşsizlik Fonu’ndan ödeme var ama biz bu kriz nedeniyle işini
kaybetmiş vatandaşlarımıza aslında işsizlik ödeneğinden yararlanma şartlarını
oldukça genişlettik. Yani süre uzatma konusunda ve miktar konusunda geçen sene
çok önemli düzenlemeler yaptık.
2/B’ye ilişkin iddialar… Basında çıkan her şeye tabii ki
inanmamak lazım ama 2/B’ye ilişkin şu an itibarıyla,
bahsettiğiniz anlamda, hele hele yeni 2/B alanlarının
oluşturulacağı iddiaları tamamen mesnetsiz, tamamen temelsiz iddialardır.
4/C’ye ilişkin, daha önce de ifade ettim, özelleştirme
kapsamında, özelleştirilen kuruluşlardan tabii ki özel sektöre geçemeyen bütün
çalışanlara biz bir imkân sağlamışız zamanında. Bizim Hükûmetimiz,
4/C düzenlemesini getirmiştir ve geçmişe şamil olarak bu düzenlemeyi yapmıştır.
Hükûmetimiz aslında geçmişteki birtakım haksızlıkları
da giderme konusunda önemli bir adım atmıştır. Bugünkü tartışmalara baktığınız
zaman, tartışmaların boyutu çok farklı.
Değerli
arkadaşlar, diğer bir soru, iç ve dış talebin daraldığı, dış talebi kontrol
edemediğimiz ama iç talebe ilişkin ne tür tedbirlerin alınacağına ilişkin bir
soru vardı. Doğrudur, dış talep tamamen diğer ülkelerin ekonomik durumuna
bağlı. İç talep konusunda, krizin derinleştiği dönemde biz, ciddi vergi
düzenlemeleriyle ekonominin canlandırılması için adımlar attık. 2010 yılı için
bence en önemli husus, faizleri düşük düzeyde tutmaktır çünkü millî gelire
baktığınız zaman, millî gelirin, daha doğrusu gayrisafi yurt içi hasılanın neredeyse yüzde 70’ine yakın kısmı özel tüketimden,
yüzde 20’nin biraz üstü de özel yatırımlardan kaynaklanmaktadır ve burada en
belirleyici faktör de faizdir. Biz faizi eğer tek hanede tutabilirsek -ki bu da
bütçe disipliniyle sağlanabilir- o zaman hem özel tüketime hem de özel
yatırımlara destek sağlamış oluruz. Nitekim temel felsefe de budur, bundan
dolayı da bu bütçe bir anlamda krizden çıkış bütçesidir çünkü birçok ülkeye
nazaran Türkiye üç yıllık bir plan hazırlamıştır. Bu plan çerçevesinde bütçe
açıklarını aşağı çekecektir, 2012 yılı itibarıyla yüzde 3’ler civarına
çekecektir ve aynı zamanda borcun millî gelire oranındaki artışı da
sınırlayacaktır ve tekrar aşağı doğru bir trende dönüştürecektir. Nitekim, bundan dolayıdır ki piyasaların güveni, Türkiye’ye
olan güveni artmıştır. Türkiye, şu son dönemde, kredi notu iki kademe artan tek
ülkedir, bu da çok önemlidir.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11’nci maddeyi
okutuyorum:
Geçici hizmet
karşılığı yapılacak ödemeler
MADDE 11 – (1)
5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri;
a) Arızi
nitelikteki işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan
sürelerle hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere yapılacak
ödemeleri,
b) İlgili
mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak
ödemeleri,
c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25
inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören
öğrencilere yapılacak ödemeleri,
ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4
üncü maddesinin (C) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak
ödemeleri,
bütçelerinin (01.4) ekonomik
kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde yaparlar. Söz konusu ekonomik
kodu içeren tertiplere ödenek eklenemez, bütçelerin başka tertiplerinden (bu
ekonomik kodu içeren tertiplerin kendi arasındaki aktarmalar ile bu Kanunun 10
uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında yapılan aktarmalar
hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama yapılamaz. Ancak, özelleştirme
uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesinin (C) fıkrası hükmü çerçevesinde 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve
(II) sayılı cetvellerde yer alan kamu
idarelerinde istihdam edilecek personel için gerekli olan tutarları ilgili
tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na
aittir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli
üyeleri; değerli arkadaşlarım, burada vatandaşın sorununu, toplumun tüm
dertlerini söylemek hepimizin görevi.
Dün, Sayın Bakan,
5084 sayılı Teşvik Yasası’nı öldürdü, dedi ki “Bizim ne böyle bir çalışmamız
var ne böyle bir ödeneğimiz var. Artık 5084 sayılı Yasa bitmiştir.”
Değerli
arkadaşlarım, hepinizin seçim bölgesinde, özellikle son üç ayda sanayicilerin
ve üretenlerin, KOBİ’lerin tek derdi bu değil mi
arkadaşlar? Her gün, sizi, orada üretim yapan, dürüstçe, namusluca üretim yapan
her sanayici acaba aramıyor mu arkadaşlar?
Değerli
arkadaşlarım, 5084 sayılı Yasa çıktığı zaman, önce otuz altı ildi sonra kırk
dokuz il oldu, hepimiz bayram yaptık burada, “Aman, illerimize bir üretim
gitsin, istihdam gitsin, insanlar ekmek bulsun.” dedik. Bazı illerimiz bu
Yasa’dan yararlandı ama Yasa’nın esas amacı olan sosyal denge, o illere
gitmedi. Ama o illerde bir baca da tüttüren, bir kişiye de ekmek veren herkese
şükran duyuyorum fakat 5084 sayılı Yasa’nın en az bir yıl daha uzatılarak…
Başlamış yatırımlar bitmiş olmasına rağmen, gelen kriz insanları çok önemli
derecede, özellikle finansal darboğaza sokmuştur. Hiç değilse krizin etkisinden
kurtulmak için, 5084 sayılı Yasa’nın bir yıl daha uzatılmasını her ilimiz
istiyor. Bu gerçekleri hepimiz biliyoruz arkadaşlar ama ben, hakikaten, dün Sayın
Bakan burada söylediği zaman kimsenin sesinin çıkmamasına da çok üzüldüm.
Değerli
arkadaşlar, bu, Türkiye'nin gerçeği, her ilin gerçeği, özellikle 5084 sayılı
Yasa’nın uygulandığı kırk dokuz ilin gerçeği. Bu madde
istihdam maddesi, bu madde hizmet maddesi.
Değerli
arkadaşlarım, 5084 sayılı Yasa’yı en az bir yıl daha uzatmak hepimizin görevi.
Orada ekmek yiyen insanlar yok olacaklar ve firmalar zaten finansal darboğazda,
bir şekilde bu insanlar da kapı dışarı konulacak. Ben bunu buradan açık
yüreklilikle söylüyorum.
Sayın Bakan dün
“Yeni teşvik yasası…” dedi. Değerli arkadaşlarım, yeni teşvik yasası özellikle KOBİ’lere, 150-200 kişi çalıştıran kurumlara hiçbir şey
getirmiyor, toptan paketleyip atalım. Hiçbir şey getirmiyor arkadaşlar. Ben
bunu yine söylüyorum. Anadolu’nun hiçbir iline en küçük bir şey
getirmeyecektir. Ne olursunuz, hiç değilse şu 5084 sayılı Yasa’yı bir yıl veya
en az iki yıl uzatalım. En azından yürümekte olan, 100 kişi, 150 kişi, 200 kişi
çalıştıran kurumlar bari bu insanlara ekmek yedirsinler.
Değerli
arkadaşlarım, bu, Türkiye'nin en önemli konusu. Yeni teşvik yasası ile hiçbir
ilde, özellikle küçük ve orta ölçekli illerde kesinlikle hiçbir yatırım
yapılmayacaktır. Siz, yeni teşvik yasasıyla Gaziantep’le Adıyaman’ı; siz,
Trabzon’
MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Batman.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, Düzce’yle Batman değil.
Malatya ile
Batman’ı, Antalya ile Burdur’u aynı kefeye koyarsanız, aynı bölgeye sokarsanız
o illere hiçbir yatırım gitmez. Yani 5084 sayılı Yasa mutlaka, mutlaka ve
mutlaka…
Arkadaşlar,
burada 5084 sayılı Yasa’da binlerce işçi çalıştıran illerimiz var. Yani bunu
eğer biz burada, bu bütçede hakikaten öldürüp atacaksak bu işçileri yarın bu
işverenler kapı dışarıya koyarsa hiç kimsenin de bir söz hakkı yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, bu önümüzdeki 2010 ve 2011 yılının en büyük ve en önemli konusu,
özellikle istihdam yönünden en önemli konusu. Şimdi, bu Yasa’da bir gelir
vergisi teşviki vardı biliyorsunuz ama asgari geçim indirimi çıkınca
işverenlere… Bir kere bu işveren açısından öldü, hiçbir şey getirmedi. Sadece
getirdiği, evli, çalışmıyor, 4 çocukluya 3 lira; sosyal sigortalar primi
teşviki var, o, 135 lira getiriyor ve toplam sağladığı teşvik işçi başına 138
lira ve tabii, bir de enerji teşviki vardı, başka bir şey yok arkadaşlar.
Enerji teşviki üretimin gerçek teşvikidir. Enerji teşviki gerçek üretim yapan
insanlara yapılan en büyük teşviktir ama yeni Teşvik Yasası’nda enerjiyle
ilgili hiçbir teşvik yoktur. O nedenle, KOBİ’lerle
ilgili teşvikte enerji teşviki olmadığı zaman bu insanlara üretim yaptırmakta
çok zorlanacağız. Yeni Teşvik Yasası’nda faiz teşviki var yani burada, kendi
sermayesiyle, kendi öz kaynağıyla iş yapan insana ceza veriyorsunuz, krediyle
iş yapan adamı teşvik ediyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, burada hepinizin sanayi odaları size haykırıyor. Bana günde, bu
hafta da 10 kez mektup geldi Malatya Sanayi ve Ticaret Odasından.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Bana da geldi.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Yani, Maraş’a da gelmiştir, her tarafa geliyor. Lütfen…
Demin Sayın Bayramoğlu’nu gördüm, isyan ediyordu ama
şu anda göremiyorum. Her ilin sanayi ve ticaret odası bu konuda çok hassas.
Yani, Sayın Bakanın dün herhâlde dil sürçmesi olmuştur diye düşünüyorum yani
“Bizim ne böyle bir çalışmamız ne böyle bütçemiz var.” demesini bir dil
sürçmesi olarak yorumluyorum. Ben zannediyorum ki önümüzdeki süreçte bunun en
az bir yıl daha uzatılması konusunda hepinizin destek vermesi lazım. Bu, bu
ülkedeki istihdamın, bu ülkedeki üretimin, bu ülkedeki işçinin, bu ülkedeki
ekmeğin sorunu arkadaşlar.
Ben, bu konuda
hepinizi uyarmayı, hepinize bunu bir kez daha dile getirmeyi temel görev olarak
biliyorum. Bu ne bir siyasi olaydır; ne bir “X” partinin ne bir “Y” partisinin
olayı değildir, ekmek meselesidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak 5084’ün
uzatılmasına son derece katkı vereceğiz, yürekten katkı vereceğiz. Niye?
Ekmeğin, üretimin, işçinin yani burada KOBİ’lerin
meselesi arkadaşlar.
Ben, bir kez daha
takdirlerinize sunuyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçe
tasarısının 11’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yerli ve yabancı mahfillerde AKP Hükûmeti
için “Özelleştirme ve satış tutkunu.” ifadesi kullanılmaktadır. AKP,
özelleştirme gelirlerini, başlıca kamu finans kaynaklarından biri olarak
görmektedir, devletin elinde ne var ne yok satarak kaynak yarattığını
sanmaktadır. Özelleştirme, ülkenin tekel konumundaki sektörlerinde yegâne ve
kârlı şirketlerin haraç mezat blok olarak yabancılara satılması değildir.
Tersine, zarar eden, teknoloji ve sermaye yetersizliği çeken, rekabet gücünü
yitirmiş KİT’lerin güçlendirilip özel sektör eliyle ekonomiye kazandırılması
amaçlanmalıdır.
Tekel, 2003
yılında, yani Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin
işbaşına geldiği yılın başına kadar dünyanın en büyük 10 kuruluşundan 1
tanesiydi. Türk devletinin resmî kurumlarının bulunmadığı yerlerde Tekelin
tütün depoları vardı. Tekel, Türkiye’deki ilk 500 firma sıralamasında uzun
yıllar ilk 3’e giriyordu. Tekelin alkol birimi 2004 yılında, iki yılı ödemesiz
yedi yıl vadeli olarak, alıcılar tarafından 230 milyon dolarlık kredi
kullanılarak, 292 milyon dolara Nurol-Özaltın-Limak-Tütsab
konsorsiyumu tarafından satın alınmıştır. Sadece iki
yıl sonra bu ortak girişim grubu tarafından kurulan Mey İçkinin yüzde 90’ı, 810
milyon dolara ABD’li özel yatırım şirketi “Pacific Group”a satılmıştır. Tekelin alkol birimini kredi çekerek
292 milyon dolara satın alan bu konsorsiyum, başta
Manisa Alaşehir ilçesindeki, alkolün ham maddesi olan yaklaşık 141 milyon
dolarlık suma stoklarıyla verdiği paranın önemli bir kısmını karşılamıştır.
Tekelin alkol bölümünü alan konsorsiyum hiçbir yatırım
yapmadığı gibi, devraldığı stok, mamul, yedek parça ve ham maddelerin büyük
meblağlarda olması nedeniyle o günün alkolden sorumlu Tekel bürokratları
hakkında Yüksek Denetleme Kurulu raporları kamuoyuna açıklanmış, alkol müessesi
müdürünün daha sonra bu Mey İçkiye transfer olması da bu raporlarda dikkati
çeken bir husus olmuştur.
Ülkemiz sigara ve
tütün pazarına göz diken uluslararası tekellerin kabaran iştahları elde
ettikleri pazar payıyla yetinmeyip uluslararası para organizasyonları, IMF ve
Dünya Bankası dahi kullanılarak yeni boyutlara taşınmıştır. Bütün bu
gelişmelerden ders almak bir yana ülkemiz sigara pazarında yaklaşık yüzde 30
pazar payına sahip olan Tekelin altı sigara fabrikası -Samsun, Tokat, Malatya,
Adana, Maltepe ve Bitlis olmak üzere- 2008 yılında 1 milyar 720 milyon dolar
gibi düşük bir fiyatla BAT şirketine satılmıştır. Tekel işçilerine “Yatarak
para kazanma devri geçti.” diyen Sayın Başbakan, kendi çevresindekilere “Bu
kadar kısa sürede bu kadar parayı nasıl kazanıyorsunuz?” diye neden sormuyor?
2007 ve 2009
yılında Tekel işçilerini ve yaprak tütün işletmelerini ziyaret eden AKP’li
milletvekilleri bu ziyaretlerinde Tekel işçilerine “Hiçbir hak kaybınız
olmayacak, bütün haklarınızı vereceğiz.” demişlerdir. Siz sadece verdiğiniz
sözü tutacaksınız. Neden verdiğiniz sözü tutmuyorsunuz? Lütfen, verdiğiniz sözü
tutunuz.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmeti tarafından karda kışta
eziyet edilen Tekel işçileri ne istiyor? Tekel işçileri verilen sözlerin
tutulmasını istiyor. Tekel işçileri özlük haklarını istiyor. Tekel işçileri
hakkını istiyor, hakkı olmayan hiçbir şey istemiyor, öyle Sayın Başbakanın
dediği gibi bu ülkede yatarak para kazanmak istemiyorlar. Sayın Başbakanın
dediği gibi “devletin malı deniz” benzetmelerine asla muhatap değildirler. Ancak,
Sayın Başbakana soruyoruz: Bu kötü benzetmeyi yaparken Çalık Grubuna ve Tekelin
alkol birimini satın alan konsorsiyuma verdiğiniz
kredileri ne çabuk unuttunuz, burada devletin malı deniz mi? Türkiye
hâlihazırda dünyanın en büyük şark tipi tütün üreticisi konumundayken son
yıllarda uygulanan yanlış politikalar sonucu Türkiye'nin şark tipi tütünde
rekabet şansı azalmaya başlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, 2008 yılında 2000 yılına göre tütün üretim miktarı yüzde 47,
üretici miktarı yüzde 62 azalmıştır. Türkiye’de işsizlikte dünya rekorları
kırılırken bu tütün üreticileri ne yapıyor, ne yiyip ne içiyor, nasıl geçiniyor
hiç düşünüyor musunuz?
Türk tipi tütün
ihracının yüzde 35’e yakın miktarını tek başına Manisa karşılamaktadır. 2002
yılında Manisa ilinde 620 bin dekar alanda tütün üretimi yapılırken 2008 yıl sonu itibarıyla 450 bin dekar alanda tütün üretimi
yapılmaktadır.
AKP İktidarı
döneminde tütün ziraatında sözleşmeli üretime geçiş ile birlikte tütün
üreticileri uluslararası tekellerin insafına terk edilmiştir. Tütün
üreticilerinin önündeki en önemli problem ise ürettikleri 2009 yılı tütünün
Tekel Yaprak İşletmeleri tarafından alınmamasıdır. Tütünün yetiştiği yoksul ve
kıraç topraklarda tütüne aynı geliri getiren alternatif ürünlerin
yetiştirilmesi çok zordur. Bu nedenle, bu topraklarda alternatif ürün
yetiştirme projeleri maalesef başarısız olmuştur.
Tekel
bünyesindeki yaprak tütün işletme müdürlüklerinde çalışmakta olan 12 bin
işçinin kamuoyunda 4/C’li olarak başka kurumlara
geçici personel olarak istihdam edilmesine yönelik Bakanlar Kurulu kararı
alınmıştır. Bunun gerçekleştirilmesi hâlinde Tekel işçileri önemli ölçüde gelir
ve sosyal hak kaybına uğrayacaklardır. Ne işçi ne de memur statüsünde kabul
edilmeyen 4/C’liler, işçi sendikalarına mı yoksa
memur sendikalarına mı üye olabilecekleri belirlenmediği için sendikal
haklarını da kullanamayacaklardır.
Ayrıca, bir
yıldan az süreyle çalışmaları öngörüldüğü için ücret ve sosyal haklarını en
fazla on ay süreyle alabilmekte, geriye kalan iki aylık sürede ne sosyal
güvenceleri ne de ücret hakları bulunmaktadır. Dört ayda iki günden fazla
sağlık raporu alamayan ve mazeret izni kullanamayan 4/C’lilerin,
hasta olmaya dahi hakları yoktur.
Değerli
milletvekilleri, “özelleştirme” adı altında bazı kuruluşlar özelleştirilmiş,
bazıları kapatılmıştır. Bunları birbirinden ayırmak lazımdır. Kapatılan
müesseselerde işçi müktesep hakkıyla yeni iş yerine gitmiştir. Tekel işçisi
diyor ki: “Beni nereye gönderirlerse göndersinler, bu ülke benim ülkem, gider
çalışırım, ama kazanılmış hakkımla göndersinler.” Ama AKP Hükûmeti
inatla “Hayır, ben sizi 4/C’li olarak göndereceğim.”
diyor.
Tekeli satarken
soyduran AKP, şimdi de Tekel işçisini dövdürmektedir. İşçilere “Artık size
Tekel fabrikalarında iş yok. Gelin, ayda 570 Türk lirasına düzensiz, örgütsüz,
güvencesiz, düşük ücretle çalışın.” diyorlar, işçiler de “Biz eski
maaşlarımızla çalışmak istiyoruz.” dedikleri için, onlara “Siz yan gelip yatmak
istiyorsunuz.” diye bühtanda bulunuyorlar.
Şimdi Ankara’ya
kadar gelip “Biz çalışmak istiyoruz, fabrikalarımızda emeğimizle insanca var
olmak istiyoruz.” diye gösteri yaparak kendilerini demokratik olarak ifade eden
işçilere zulüm yapıyorlar, dövdürüyorlar, biber gazı sıkıyorlar, su
fışkırtıyorlar. Bu vicdansızlıktır.
Kandil Dağı’ndan
gelen teröristlere gösterilen müsamahanın yüzde 1’i dahi emeğiyle geçinen ve
ekmeğini kaybetmek istemeyen Tekel işçilerine gösterilmemiştir.
Ankara Abdi
İpekçi Parkı’nda demokratik haklarını kullanmaktan başka hiçbir suçu olmayan
işçilerimize ve alanda bulunan milletvekillerimize şiddet uygulanmasını ve
acımasızca davranılmasını kınıyorum. Tekel işçilerinin haklı mücadelelerinde
yanlarında olduğumuzu da bir kez daha ifade etmek istiyoruz. İktidar,
demokrasiyi içine sindiremediğini hak arayanlara gösterdiği şiddetle ortaya
koymuştur.
Tekelde çalışan
bu işçilerin, kamu kuruluşları ve kamu iktisadi teşebbüslerinin sürekli işçi
kadrolarına, mevcut ücret ve özlük haklarını muhafaza etmek suretiyle belirli
bir süre içinde sürekli işçi kadrosuna nakline yönelik bir düzenleme yapılması
gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ayrıca, kamuda
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesine göre çalışan 24 bin kişi bulunmaktadır.
Türk milletinin kalbi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde dahi 1.407 personel
4/C statüsünde çalıştırılmaktadır.
657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nda bir yıldan az süreli hizmetler için geçici personel
istihdamını öngören 4/C maddesi hükmü amacı dışında kullanılarak mağduriyetlere
neden olunmaktadır. Bu yolla, memurlar eliyle yürütülmesi gereken bazı asli ve
sürekli kamu hizmetlerine merkezî sınav yoluyla memur istihdam etmek yerine bu
statüyle geçici personel alınmaktadır.
Devlet Memurları
Kanunu’nda bir yıldan az süreli hizmetler için geçici personel istihdamı
öngören 4/C maddesi uyarınca çalışanların mutlaka kadroya alınması
gerekmektedir.
Bu düşüncelerle,
muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
Madde üzerinde
şahıslar adına ilk söz Muş Milletvekili Sayın Seracettin
Karayağız.
Süreniz beş
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim
bütçesinin 11’inci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Makinenin icadı
ve sanayileşmenin başladığı 18’inci asırda insanın yapması gereken birçok iş
makinelere yüklenmeye başlanmış, sanayileşmeyi başaran Batı ülkelerinde iş
imkânı da devasa artarken geri kalmış ülkelerde ise el emeği, göz nuru ve alın
teri artık para etmemeye başlamıştır. İnsan refahını yükselten ve büyük ölçüde
rahatını sağlayan sanayileşmede elektromekaniğin de
devreye girmesiyle otomasyonda inanılmaz adımlar atılmış, insanlar işini
hızlıca otomatik makinelere kaptırmış ve gün geçtikçe işsizlik dünyanın önemli
bir problemi hâline gelmiştir.
Dünya, insanlık
için kaygı verici çevre kirliliği, silahlanma, küresel ısınma ve benzeri
sorunlar gibi önemli olan işsizlik sorununu da gündeme almak ve çözüm üretmek
zorundadır. Ülkemiz de dâhil olmak üzere hiçbir ülke bu sorunun üstesinden tek
başına gelme imkânına sahip değildir. Dünyanın kıyasıya rekabet içerisinde olduğu
bir ortamda sanayicinin bir kesimi “Biz insanlara iş imkânı sağlamak için
robotlaşmaya ve otomasyondan belli ölçüde vazgeçmeye hazırız.” diyemez. Bu
yüzden, bu problem, diğerleri gibi dünyanın el birliğiyle çözmesi gereken ortak
bir problemimizdir diyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, işsizlik probleminin yan ürünleri ise “geçici” veya
“sözleşmeli” olarak adlandırılan işçilerdir. Ülkemizde, daha önce, kamuda on
iki ayın altında çalışan işçiler “sözleşmeli işçiler” olarak ifade edilirken,
AK PARTİ Hükûmeti döneminde çıkarılan yasa ile altı
ayın üzerinde çalışan tüm işçiler kadroya alınmış, altı ayın altındaki işçiler
sözleşmeli işçi olarak vasıflandırılmışlardır. Bunlar, daha çok Devlet Demir
Yolları, Şeker Fabrikaları ve Orman Genel Müdürlüğü gibi kurumlarda mevsimlik
çalışan ve şartlarının iyileştirilmesini bekleyen işçilerimizdir.
Daha önce
özelleştirme kapsamında kapatılan kurumların, sokağa bırakılıp kaderine terk
edilen işçileri AK PARTİ Hükûmeti döneminde 4/C
statüsü ile yeniden işe alınmış ve değişik kurumlara yerleştirilmişlerdir. AK
PARTİ dönemlerinde, ayrıca 100 binlerce vatandaşımız hizmet alımıyla iş sahibi
yapılırken, yeni sektörlerin doğmasına da vesile olunmuştur.
Tabii ki, 4/C’li işçilerimizin şu anda problemleri vardır. Aldıkları
ortalama 650-700 TL ücret yetersizdir. Ancak global
krizin yaşandığı ve bütçemizin büyük açık verdiği bir dönemde işçilerin biraz
daha anlayışlı ve sabırlı olmasını bekliyoruz.
Önceki dönemlerde
sokağa bırakılan işçilerin feryadına kulak asmayan partilerin Tekel işçileriyle
alakalı şimdiki tavrını anlamak mümkün değildir. İşçinin, emekçinin hakkını
daha önce olduğu gibi, yine AK PARTİ verir. Ama dünyanın ve ülkenin içinde
bulunduğu olumsuz durumun biraz düzelmesini beklemek gerekir. Popülist politikalarla
olmayanı verip borç batağına saplanmak, ülkeyi iflasa sürükledikten sonra
“Deniz bitti.” diyerek gemiyi bırakıp kaçmak AK PARTİ’nin
yapacağı bir iş değildir. AK PARTİ, işçinin, emekçinin, fukaranın partisidir;
imkân olduğu zaman katrilyonları bankalara veya holdinglere değil, içinden
geldiği topluma aktarmasını çok iyi bilir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; işsizlik problemi tüm gerçekliğiyle dünyanın önemli
bir problemi olarak önümüzde durmaktadır. Global kriz bunu tüm dünyada daha da
artırmıştır. Daha önce bahsettiğimiz, sanayide hızlı robotlaşma süreci
işsizliğin çok önemli sebeplerinden biri olmuştur. Ben burada tüm dünya
sanayicilerine bir çağrı yapmak istiyorum: Her şeyde robotlaşmaya gitmek
maliyet açısından size cazip gelebilir ancak ürettiklerinizi asla robotlara
satamazsınız. Otomatik makinelerin ve robotların, ürettiğiniz yiyecek, giyecek,
araba ve buzdolaplarına ihtiyacı olmayacaktır.
Konuşmama burada
son verirken hepinizi tekrar saygıyla selamlar, bütçemizin milletimize hayırlı
olmasını dilerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Karayağız.
Şahıslar adına
ikinci söz Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdurrahman
Müfit Yetkin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Biz 2010 yılı
bütçesini ekonomik krizden çıkış bütçesi olarak görüyoruz. Bu bütçeyle
önümüzdeki dönemde ülkemizin küresel ekonomide rekabet gücünü artıracak ve daha
büyük bir küresel aktör hâline gelmesini sağlayacak ekonomik ve mali
politikaları izlemeye, ekonomimizin yapısal dönüşümünü sağlayacak reformlara
kararlılıkla devam edeceğiz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Hükûmetimizin öncesini şöyle bir
hatırlamak gerekirse, ekonomik göstergelerin tamamen dibe vurduğu ve ne olacağı
belli olmayan kriz her alanda ülkeyi çıkmaza sokmuştu. İşte, böyle bir ortamda Hükûmetimiz Türkiye için önemli bir dönüm noktası oldu. Bu
ağır mesuliyetin bilinciyle eğitimden tarıma, sanayiden turizme her alanda
yatırım yapmaya devam etmektedir. Bunları yaparken de demokrasiden, insan
hakları ve özgürlüklerden vazgeçmeden, insanımızın refahı ve mutluluğu
konusundaki gayret ve çabalarımız büyük bir özveriyle devam edecektir.
İktidarımızdan
önceki hükûmetler döneminde yıllarca ihmal edilen
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz, AK PARTİ hükûmetlerimiz
döneminde aldığı teşvik ve yatırımlarla biraz olsun nefes almıştır ve bundan
sonra da bu yatırımlar devam edecektir. Artık bu bölgelerimizin, tamamlanacak
projelerle çok daha iyi şartlarda olacağı inancındayım.
Günümüz
şartlarında büyük bir önem taşıyan bu bölgelerimizde Hükûmetimizin
tamamlamayı hedeflediği GAP projesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan
vatandaşlarımızın gelir düzeyi ve hayat standardını yükselterek kırsal alandaki
verimliliği ve istihdam imkânlarını artıracak, sosyal istikrar, ekonomik büyüme
gibi millî kalkınma hedeflerine büyük ölçüde katkı sağlayacaktır. Güneydoğu
Anadolu Projesi, uluslararası platformlarda da suya dayalı bir kalkınma projesi
olarak benzerleri arasında örnek gösterilmektedir. Tamamlanması hedeflenen GAP
projesi bir bölgesel kalkınma projesi olsa da tüm ülke halkına ve insanlığa
olumlu etkileri olan büyük bir proje olduğundan, önemi ileriki yıllarda daha da
iyi anlaşılacaktır. Bu ileriye dönük anlayışla GAP Kalkınma İdaresi, Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı ve Avrupa Birliğiyle ortak projeler yürütmektedir.
Ülke genelinde
yerel potansiyellerin hızlı ve doğru değerlendirilmesi için, Avrupa Birliğiyle
uyum çalışmaları kapsamında kurulmaya başlayan bölge kalkınma ajanslarıyla o
yörelerin kalkınma hızının artırılması ve kararların yerinde alınması
sağlanacaktır. Bu dev projenin tamamlanmasıyla, başta Şanlıurfa olmak üzere,
GAP planı içerisinde bulunan bütün illerimizin hepsinin birer dünya şehri olma
yolunda daha modern, refah seviyesi yüksek, sorunlarından arındırılmış,
yaşanılabilir şehirler olacağına inancım tamdır.
Hükûmetimiz, ülke tarımını
stratejik bir sektör olarak da ele almış, sektörün geliştirilmesi yönünde
önemli adımlar atmıştır ve atmaya da devam etmektedir. Çiftçilerimiz birçok
konuda desteklenerek tarımsal gelişmelerine katkı sağlanmıştır. Tarımsal
endüstriye sahip, kendi halkı için yeterli kalitede ve miktarda sağlıklı gıda
üretebilen ve biyoçeşitliliğin korunduğu bir tarım
sektörü oluşturma hedeflerimiz, büyük bir gayretle de devam etmektedir.
Ülkemizin tarım konusunda yaşadığı sıkıntıları tekrar yaşamaması için de Tarım
ve Köyişleri Bakanlığınca yürütülen Kırsal Kalkınma
Programı kapsamında, doğal kaynakların korunması ve sulama suyunun etkin
kullanılması amacıyla bireysel sulama sistem projelerine ve mevcut sulama
altyapı yatırımı olarak toplu basınçlı sulama sistemleriyle ilgili proje
konularına hibe desteği verildi. Bu desteklemelerden binlerce çiftçimiz
faydalanmış olup basınçlı sulama yöntemiyle arazilerin sulanması sağlanmıştır.
Bundan sonra da sulamaya açılacak olan alanlarda basınçlı sulama sistemi tercih
etmesi, dünyadaki küresel ısınma sonucu doğal su kaynaklarımızın korunmasına da
önemli ölçüde büyük fayda sağlayacak önemli yatırımlardan birisidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ilave ediyorum. Tamamlayın lütfen.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Seçim bölgem
Şanlıurfa’da, GAP projesinin bir parçası olan GAP bölgesinde yük
taşımacılığının ülke içi ve uluslararası pazarlara bağlantısının sağlanması
amacıyla, ilimiz otoyol ile Türkiye'nin kara yolu ağına bağlanmış olup, ayrıca
yapımı yaklaşık on yıl süren GAP Uluslararası Havaalanı inşaatı tamamlanarak Hükûmetimiz döneminde hizmete açılmıştır. Yine yapımına on
yedi yıl önce temeli atılarak başlanan, üç yıl içerisinde bitirilmesi planlanıp
Hükûmetimiz dönemine kadar bir türlü tamamlanamayan,
Şanlıurfa’da kangrene dönen 30 bin kişilik stadyum “Şanlıurfa Arena Stadyumu”
adıyla UEFA kriterlerine uygun bir şekilde 13 Aralık
2009 tarihinde, bizim Hükûmetimiz döneminde
tamamlanarak hizmete sunulmuştur. Böyle güzel bir stadyumun, taraftarlarıyla
birlikte, Şanlıurfaspor’un Süper Lig’e çıkmasında
itici bir güç olacağına inanıyorum.
Bütçenin ülkemize
ve milletimize hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2006
yılında çıkarılan 5488 sayılı Tarım Kanunu’na göre, tarıma verilen desteklerin
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’inden az olmaması
gerekmekteydi. Yasa hükmüne uygun bütçe hazırlanmış olsaydı 2010 yılı tarımsal
destek ödeneğinin 10,3 milyar TL olması gerekirdi. AKP kendi çıkardığı yasayı
arkadan dolanmış olmamakta mıdır? Ülkeyi yasaları çiğneyerek yönetmekten ne
zaman vazgeçeceksiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
uzman erbaşlarla ilgili düzenlemelere Bakanlığınızın olumsuz görüş verdiği
iddiaları doğru mudur? Tekrar soruyorum. Doğruysa bu konuyu nasıl çözmeyi
düşünüyorsunuz?
İki: 2010 yılında
yüzde 3,5 oranında hedeflenen büyüme 2009’a göre bir büyüme midir? Eğer öyleyse
bu gerçekte 2008’e göre yüzde 3’e yakın bir küçülme anlamına gelmiyor mu? Aksi
takdirde bu oranın yaklaşık yüzde 10 oranında bir büyüme olması gerekmez miydi?
Kamuoyunun ve yüce Meclisin doğru bilgilenmesi açısından bu konuyu tekrar
değerlendirebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, son
açıklanan verilere göre, Adana’daki işsizlik oranının Şırnak’tan sonra yüzde
20,5 olarak gerçekleşmesi, Türkiye'nin en önemli tarım ve sanayi merkezi
kimliğine sahip olan bu ilimizde yanlış ekonomik ve istihdam politikalarının
izlenmekte olduğunu ortaya koymuş olmuyor mu? Bu vahim tablo gerçeğinde, 2010
bütçesinde, başta Adana olmak üzere işsizlik oranının çok yüksek olduğu
kentlerimizde sosyoekonomik hangi önlemler alınmıştır? Bu tablonun
iyileştirilmesine yönelik olarak ne gibi çabalarınız olacaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
tarımsal üretimde verimlilik artırılarak, tarıma dayalı sanayi yapısının
geliştirileceği GAP Eylem Planı’nda belirtilmiştir. Bu konuda 2010 yılında
hangi somut projeler uygulanacaktır, Adıyaman’da hangi çalışmalar yapılacaktır?
Sayın Başbakan,
geçen yıl içinde, GAP’ın kendi öz kaynaklarıyla beş yıl içinde bitirileceğinden
bahsetti. Bu söz hâlâ geçerli midir, geçerliyse bu öz kaynaklar hangileridir?
Yine, alternatif
ürün projesi kapsamında 2010 yılı içinde hangi çalışmalar yapılacaktır, bunun
için ne kadar bir ödenek ayrılmıştır?
Sayın Bakan, siz,
müktesep hakkı olan bir işçi olsaydınız 4/C’li olmayı
kabul eder miydiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Nalcı…
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, 2009
yılında, iflas erteleme ve iflasını isteyen firma sayısı nedir?
İkinci sorum:
2009 yılı bütçe açığının varlık barışı ile -belli bölümü- karşılandığı
belirtiliyor. Bu ne kadar bir kısımdır ve 2010 yılında da bütçe açığı 50 milyar
olduğuna göre, varlık barışı 2010 yılında da devam edecek mi?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: Yedi yıllık AKP iktidarları döneminde, seçim bölgem Gaziantep’te
işsizlik çığ gibi artmış, iş yerleri kapanmaya devam ediyor, bilhassa doğu ve
güneydoğudan göç çok hızlı olarak devam ediyor ve yıllık yüzde 7’ye ulaşmış;
çiftçinin durumu perişan, mazot ve işçiye yaptığı masraf ürün fiyatından fazla
olduğu için ekip biçme olmuyor; küçük esnafın durumu iç açıcı değil ve siftah
etmeden dükkanlarını kapatıyor. Bir Gaziantep AKP
Milletvekili ve Maliye Bakanı olarak bu kötü gidişle ilgili önleyici
projeleriniz nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakana
soruyorum: Elektrikte kayıp ve kaçağın azaltılmasında ne gibi tedbirler
alıyorsunuz? Bölgelerimizdeki kayıp ve kaçak oranları nelerdir? En fazla tahsilat sıkıntısı çekilen bölgeler hangileridir? Ülkemizin
bu konudaki vergi kaybı ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Bakan,
Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı EGO Genel Müdürlüğünün BOTAŞ’a olan borç
miktarı toplamı nedir? BOTAŞ, bu önemli ve vazgeçilmez alacağını tahsil etme
yönünde ne gibi yasal girişimlerde bulunmaktadır? Konuyla ilgili kurumların
teftiş kurullarınca incelenmiş midir?
İkinci sorum:
Sayın Bakan, OECD ülkelerinde istihdam üzerindeki vergi yükü yüzde 26
seviyelerindeyken ülkemizde yüzde 37 civarındadır. Bu koşullarda istihdam
artırıcı politikaları nasıl uygulamayı düşünmektesiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi tarımla
ilgili birkaç soru geldi. Hükümetimizin tarım kesimine büyük önem verdiği
herkes tarafından bilinmektedir.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Memurlar bile gülüyor.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – AK PARTİ hükûmetleri döneminde
tarım kesiminin bir taraftan gelir düzeyinin artırılması, diğer taraftan
tarımsal girdilerin maliyetlerinin azaltılması yönünde önemli adımlar
atılmıştır.
Tarım kesimine
verdiğimiz önemi de göstermek üzere Tarım Kanunu’nda tarımsal destekleme için
bütçeden gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’i oranında
pay ayrılmasını öngördük. Bugüne kadar hiçbir hükûmet
bunu hayal dahi edememiştir. Bütçede tarımsal desteklere ayrılan payı sadece
5,6 milyar Türk lirasıyla sınırlı görmemek gerekir.
Ayrıca, bütçeden
tarım kredilerine Ziraat Bankası aracılığıyla sübvansiyon yapılmakta, kredi
ertelemesinin yükü karşılanmakta, tarımsal ürün ihracatı için bütçeden
Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu yoluyla destek verilmekte ve sair destekler
de yapılmaktadır. Söz konusu destekler de dikkate alındığında, tarımsal
desteklemelere 2010 yılı bütçesinden toplam 8,4 milyar Türk lirası kaynak
ayrıldığı görülmektedir.
Diğer sorulara
yazılı cevap vereceğiz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12’nci maddeyi
okutuyorum:
Ödenek devir ve
iptal işlemleri
MADDE 12 – (1) a)
Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı bütçelerinin (özel ödenekler ve “03.9
Tedavi ve Cenaze Giderleri” ekonomik kodunu içeren tertipler hariç) mal ve
hizmet alım giderleri ile ilgili tertiplerinde yer alan ödeneklerden yılı
içinde harcanmayan kısımları, hizmetin devamlılığını sağlamak amacıyla
ödeneklerinin yüzde 30’unu aşmamak üzere ertesi yıl bütçesine devren ödenek
kaydetmeye,
b) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 21
inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin
21.01.36.00 ve 21.01.36.63 kurumsal kodu altında bulunan (03) ekonomik kodunu
içeren tertiplerinde yer alan tanıtma amaçlı ödeneklerden harcanmayan kısımları
ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine devren ödenek kaydetmeye,
c) Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu bütçesinin 40.08.33.00-01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan ödenekten harcanmayan kısımları
ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,
ç) Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı bütçesinin 19.01.31.00-04.8.1.02-1-07.1,
19.01.31.00-04.8.1.04-1-08.1, 19.01.31.00-04.8.1.05-1-05.4 ve 19.01.31.00-04.8.1.06-1-05.4 tertiplerinde
yer alan ödeneklerden harcanmayan kısımlarını ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine
devren ödenek kaydetmeye,
d) İlgili
mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil edilen tutarları, idare
bütçelerinde söz konusu mevzuatta belirtilen amaçlar için tertiplenen ödenekten
kullandırmak üzere genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydetmeye ve
bütçelenen ödenekten gelir gerçekleşmesine göre ilgili tertiplere aktarma
yapmaya, yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2009 yılından devredenler de dahil) ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek
kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere ilişkin esas ve
usulleri belirlemeye,
Maliye Bakanı
yetkilidir.
(2) Birinci fıkra
kapsamında devredilen sermaye ödenekleri, 2010 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım
programıyla ilişkilendirilir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Sayın Tayfur Süner. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı
Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Ben, konuşmama
öncelikle ülkemizin ekonomik durumu ve AKP Hükûmetinin
icraatlarından başlamak istiyorum. AKP Hükûmeti bu
dönemde yanlış politikalar izleyerek ekonomik krizin büyümesine çanak
tutmuştur. Tarım nüfusunun AB normlarına
göre uygun olması planlanarak yüzde 15’e çekilmeye çalışılması ve tarım
sektörünün yeterince desteklenmemesi bu sektöre büyük bir darbe vurmuştur.
Bunun yanında girdi fiyatları sürekli yükselirken ürün satış fiyatları yerinde
saymıştır ve çiftçi artık tarlasını ekemez duruma gelmiştir. Yaptığınız sadaka
yardımları nedeniyle çiftçi zaten destek göremediği Hükûmet
yüzünden borcunu ödeyemediği için tarlasını ekmek yerine sadaka yardımını
alarak geçinmeyi tercih eder hâle gelmiştir.
“Faiz haramdır.”
diye iktidara gelenler 2002’den 2009’a kadar olan dönemde maalesef 225 milyar
dolar faiz ödemiştir. Bu faizle 64 baraj yapılabilirdi. Bu memlekette tuğla
üzerine tuğla eklemediniz, memleketimizin seksen yıllık birikimini bir çırpıda
bitirdiniz. Et ve Balık Kurumunu sattınız, hayvancılık öldü; Sümerbank’ı
sattınız, pamukçuluk öldü. Bu memleketi Yunanistan’dan pamuk alır hâle
getirdiniz. Konya’da ve buğday ağırlıklı tarım yapılan illerimizde buğdaya
yeteri kadar teşvik vermediniz. Amerika’dan buğday ve mısır getirmek durumunda
kalmazdık, teşvikleri yerli yerinde kullanmadınız. Hükûmetin
uyguladığı yanlış politikalar sonucunda meyve dallarda kalmıştır. Antalya’nın
Kaş ilçesine bağlı Gömbe Yaylası’nda çiftçiler sattıkları elmalarla mazot
parasını bile ödeyemedikleri için bütün elmaları dallarda çürümeye
bıraktıklarını açıklamışlardır.
AKP İktidarı
zamanında bu gibi manzaralarla çok karşılaştık. Hükûmetin
uyguladığı tarım politikaları sonucu, dünyada kendine yeten yedi ülkeden
biriyken ülkemiz tarımı sayenizde bitmiştir.
Bunun yanında
düşük kur yüksek faiz uygulaması sonucu sanayi sektörü büyük yara almış, esnaf
ve KOBİ’ler çalışamaz duruma gelmişlerdir. Kriz
döneminde 89 bin esnaf kepenk kapatmak zorunda kalmıştır. Bir hafta önce
Denizli’de organize sanayinin ilk fabrikası olan ve bir zamanlar 450 kişiye
istihdam sağlayan “Bütün Denizli batsa onlar batmaz.” denilen Denteks 10 milyon liraya icradan satışa çıkarılmıştır. 950
bin işçinin evine haciz gelmiş, karşılıksız çek sayısı 9,5 milyonu, protestolu
senet sayısı da 1,5 milyonu aşmıştır. Tüm sektörlerin yeterince desteklenmemesi
sonucu krizle birlikte 2,5 milyon kişi daha işini kaybetmiştir. Şu anda
sokaktaki 4 gencimizden 1’i işsizdir. Sadece kriz döneminde 7 milyon işçi,
esnaf ve çiftçi emeklisi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu dönemde Unakıtan ailesine
ait AB Gıda Sanayi kriz sonrası Türkiye'nin en büyük 500 şirketi arasına
girmiştir. Önce Abdullah Gül ve Sayın Faruk Özak’ın
oğulları, bardakta mısır işine girerek genç yaşta köşeyi dönmüşlerdir. Sayın Tayyip Erdoğan’ın damadının, Sabah, ATV sahibi Çalık’ın
şirketlerinde sadece yönetici değil, aynı zamanda hissedar olduğu meydana
çıkmıştır. Yine, Sayın Cemil Çiçek’in oğlu Tekelde yönetim kurulu üyeliğine
getirilmiştir. Böylece, vatandaşımız krizle boğuşurken krizi fırsata
çevirenlerin kimler olduğu anlaşılmıştır.
Yaşanan süreçte
AKP Hükûmeti kriz sonrası vatandaşa zam yağdırmıştır.
Bir yıllık dönemde şekere yüzde 5, suya yüzde 9, elektriğe yüzde 10, doğal gaza
yüzde 23 ve akaryakıta her ay yaptığı zamlarla krizin faturasını halkımıza
ödetmiştir. Bu dönemde cumhuriyet tarihinde bir ilk gerçekleşmiş,
hapishanelerde yatan mahkûm sayısı sayenizde 115 bini bulmuştur.
Değerli
milletvekilleri, AKP, hükûmet olduğundan bu yana
iletişim sektörünü, fabrikaları, bankaları ve limanları özelleştirmiştir. Bu
dönemde neler özelleşti, şöyle bir bakalım: Türk Telekom Araplar, Telsim
İngilizler, Avea Lübnanlılar, Türkcell Finli ve
Ruslar tarafından alınmıştır. Görüldüğü üzere iletişim tamamen özelleşmiştir.
Bunun yanında Garanti Bankası Amerika, Adabank ve
Türk Finans Kuveyt, Finansbank, Alternatif Bank
Yunanlılar, Oyakbank ve Dışbank
Hollandalılar, Denizbank Belçika, TEB Fransızlar, C Bank İsrail, MNG Bank
Lübnan, Şekerbank Kazaklar, Yapı Kredi Bankası
İtalyanlar tarafından alınmıştır. Yani ülkemizdeki bankacılık sektörü tamamen
yabancıların eline geçmiştir.
Kuşadası Limanı
İsrail, İzmir Limanı Hong Kong, ülkemizin en büyük limanı olan Mersin Limanı da
Singapurlulara satılmıştır. Bu önemli limanların devriyle beraber deniz yoluyla
yapılan ticaret ve ziyaretler de yabancıların tekeline geçmiştir.
Bununla beraber
ülkemizin önemli kurumları Eczacıbaşı İlaç Çekler, İzocam
ve Döktaş Fransızlar, Demirdöküm
ve araç muayene istasyonları Almanlar, PETKİM Ermeniler, Rakı ve Beymen Amerikalılara verilerek özelleştirilmiştir.
Gördüğünüz gibi,
ülkemizin stratejik kurumları yabancıların eline geçmiştir. Bu ve daha burada
sayamadığımız kurumların özelleşmesi sonucunda 30 milyar 700 milyon dolar gelir
elde edilmiş, bu da yetmemiş, 414 milyar 500 milyon lira da borçlanılmıştır. Bu
paralar nereye gitmiştir? Bunları sormak bizim hakkımız. Bu, özelleştirme
değil, ülkeyi yabancılaştırmadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz da dokunulmazlık üstüne dokunmak istiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde geçen dönem milletvekilleri için 300’den fazla
dava dosyası hazırlanmış, bunların 240 tanesi AKP milletvekillerine aittir,
şimdi de 111 tane ilave edilmiştir buna.
Buradan, bazı dava dosyaları konularını sizlerle paylaşacağım: 3
kişi tecavüzden, 29 kişi eşine şiddet kullanmaktan suçlanmış, 7 kişi
sahtekârlık suçundan tutuklanmış, 19 kişi karşılıksız çek yazmaktan suçlu, 117
kişi doğrudan veya dolaylı olarak en az iki işinde iflas etmiş, 74 kişi kötü
kredi geçmişi sebebiyle kredi kartı alamıyor, 14 kişi uyuşturucuyla ilgili
suçlardan, 8 kişi mağazada hırsızlık yaptığı için tutuklanmış, 21 kişi hâlen
çeşitli davalarda sanık.
Bu tabloyu
görünce insanlar utanıyor. Merak etmeyin, bu dosyalara bu dönemde 111 tane daha
eklendi. Milletimizin vekilleri bu durumda mı olmalıydı? Biz “AKP” diyoruz, siz
“AK PARTİ” diyorsunuz. Partinizin milletvekilleri gerçekten ak mı?
Sayın Millî
Eğitim Bakanı önce kendi vekillerinin burada olup olmamaları konusunda fikrini
açıklasın. Seçtiğiniz vekiller gerçekten bu yüce Meclise layık mıdır? Ben
kararı değerli halkımıza bırakıyorum.
Değerli
milletvekilleri, burada biraz da yaşanan açılım sürecinden bahsetmekte fayda
görüyorum. Yaşanan bu kadar olaya rağmen hâlâ Kürt açılımından bahsedenler
sağır ve dilsizdir. Sayın Başbakan ve AKP Hükûmetinin
deyimiyle Kürt açılımı derken düşmanlık ve husumet tohumlarının atıldığının
farkında değiller.
Buradan Sayın
Başbakana seslenmek istiyorum: Bugüne kadar aralarında bir düşmanlık duygusu
olmayan halkımızı birbirine düşüreceksiniz. Onca terör olayına rağmen
düşmanlığı düşünmeyen halk neredeyse terör örgütü yerine birbirine düşman
hâline getirilmeye çalışılmaktadır. Lütfen herkes dikkat etsin, hepimiz
üzerimize düşen sorumluluğumuzun bilinci içerisinde hareket edelim.
AKP Hükûmeti, açılımın içeriğini soran, iktidarın bu konuda
samimiyetsiz olduğunu söyleyen, ciddi öneriler getirmek isteyen herkesi açılıma
karşı çıkmakla suçlamıştır. Hükûmet, açılıma karşı
çıkmakla suçladığı demokrat, ülkesini ve tüm vatandaşlarını sevenlere “Analar
ağlasın, kan aksın diyorsunuz.” suçlamasını yöneltmekten çekinmemiştir. Oysa
açılımla daha özgür, haklarına kavuşmuş, mutluluğa yelken açmış olacağını hayal
eden kimi militanlar ellerinde taşlar, sopalar, havai fişekler ve
molotofkokteyliyle sokaklardadır. Sokaklar âdeta ayak takımına bırakılmıştır.
Mağdur duruma getirilen halkımız ise âdeta yay gibi gerilmiştir, en küçük
fırsatta patlamaya hazır hâle gelmişlerdir. Küçük bir tartışmadan büyük olaylar
çıkacak diye herkesin yüreği ağzındadır. Oysa,
halkımız, bugüne kadar teröristle Kürt vatandaşını ayırmayı çok iyi bilmiştir.
Kalkan binlerce cenazeye rağmen, herkes terörü ve teröristleri lanetlemiş,
kimsenin aklına Türk-Kürt ayrımı yapmak gelmemiştir. Son dönemde
korkularımızın, maalesef, gerçeğe dönüştüğünü görmekteyiz. Muş’un bulanık
ilçesinde yaşanan olaylar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
…ve gerçekleşen
ölümler, vatandaşımızın patlama noktasına geldiğinin en açık göstergesidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; “PKK bizim gerçeğimizdir.” diyenler kördür.
Kandil’deki teröristlerin en az beşte 1’i Suriyeli, beşte 1’i ise İranlı’dır.
Uyuşturucu, hap ticareti ve kaçakçılıkla beslenen PKK terör örgütü silahı
bırakmadıkça mücadele devam edecektir. Dünyadan örneklerine bakın: İngiltere’de
IRA, İspanya’da ETA örgütleri nasıl çökertildi, halkın yoğun baskısı ve hükûmetlerin tutarlı politikalarıyla silah bırakmaya
zorladılar ve bitirildiler. Yapılması gereken, terörü ve teröristleri tamamen
devre dışı bırakmaktır.
Piyasaya çıktığım
zaman herkes tedirgin, herkes üzgün, geleceklerinden emin değiller ve
bezginler. Ben onlara, “Merak etmeyin…” 1914’te Atatürk beraberindekilerle
İstanbul’da işgal kuvvetlerini seyrederken yaverinin üzgün olduğunu görünce
“Yaver, merak etme, bu işgal kuvvetleri geldiği gibi gidecekler.” diyor. Ben de
bana soranlara “Merak etmeyin, AKP geldiği gibi gidecektir.” diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Süner.
OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Hayal görüyorsun hayal, hayal.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Hayal görüp görmediğimi bir iki sene sonra görürsün.
BAŞKAN – Madde
üzerinde şahıslar adına ilk söz, Denizli Milletvekili Sayın Mithat Ekici. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
MİTHAT EKİCİ
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, 2010
yılı içinde yapılacak ödenek devir ve iptal işlemlerini düzenlemektedir. Türk
Silahlı Kuvvetleri, Kültür ve Turizm Bakanlığının tanıtma amaçlı ödenekleri,
TÜBİTAK projelerinin desteklenmesi ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığının sanayi
tezleri projesi için konulan ödeneklerden harcanmayan miktarların ertesi yıl
bütçenin aynı kalemlerine devredilmesine ve bu konudaki işlemleri yapmaya
Maliye Bakanımız yetkili kılınmıştır.
Hükûmetler, ekonomik ve
sosyal amaç ve önceliklerini maliye politikalarıyla ortaya koyarlar. Maliye
politikalarının en önemli uygulama aracı ise bütçelerdir. Bu bütçede gelir ve
gider dengesi korunarak bütçe disiplini sağlanmış olup eğitim, sağlık, sosyal
nitelikli ve bölgeler arası gelişmişlik farkını azaltmaya yönelik harcamalara
öncelik verilmiştir.
Yoksullukla
mücadelemizi hız kesmeden sürdürüyoruz. Çiftçimizin mahsulünü en iyi şekilde
değerlendirebilmesi için gerekli bütün çalışmaları yapıyoruz. Köylümüzü yol, su
ve elektrik gibi altyapı hizmetlerine kavuşturuyoruz. İşçi, memur ve emeklimizi
enflasyona ezdirmedik. Öğrencilerimizin eğitim, barınma, gıda ihtiyaçlarını
karşılayıp özürlü ve bakıma muhtaç insanlarımıza sahip çıkıyoruz. Faizsiz veya
düşük faizli kredilerle çiftçimizi, esnafımızı, KOBİ’lerimizi
ve sanayicimizi destekleyerek istihdamı ve üretimi artırıyoruz. ARGE’ye daha fazla ödenek ayırarak bilimsel araştırmaları
artırmaya ve üretimde katma değer yaratmaya çalışıyoruz. Mahalli idareleri
destekleyerek onların etkin ve yaygın hizmet sunmalarını sağlıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu bütçe, dünyanın büyük bir ekonomik krizden geçtiği dönemde
hazırlandı. Bu bütçe, makroekonomik dayanakları ve öngördüğü tedbirlerle bir
krizden çıkış bütçesidir. Peki, neden krizden çıkış bütçesidir? Çünkü öncelikle
bütçenin dayandığı makroekonomik çerçeve sağlam ve gerçekçidir. Biz 2010
yılında öngörülen yüzde 3,5’luk büyümenin yakalanacağına inanıyoruz. Yeter ki
siyasi ve ekonomik istikrar devam etsin. Bakın, bu iyimser tabloyu sadece biz
görmüyoruz. Dünyanın en önemli kredi derecelendirme kuruluşlarından Fitch, Türkiye’nin uzun vadeli döviz cinsi kredi notunu iki
kademe artırarak (BB+)’ya çıkarmıştır. Türkiye böylece kriz ortamında
reytingini yükselten bir ülke konumuna gelmiştir.
2010 bütçesinin
krizden çıkış bütçesi olmasını sağlayan diğer bir neden de bütçe öncesinde ve
hazırlanan bu bütçeyle krize karşı alınan tedbirlerdir. Bu tedbir paketleri
uygulanırken bir yandan dünyada olup bitenler incelenmiş, diğer yandan da ülke
olarak özelliklerimiz göz önünde bulundurulmuştur. Son açıklanan rakamlara göre
büyüme oranlarındaki düşmenin yavaşlaması ve sanayi üretimindeki artış, teşvik
ve tedbir uygulamalarımızın başarısını göstermektedir.
Şimdi sizlere,
krize karşı alınan birçok tedbirden sadece istihdama yönelik olanlardan kısaca
bahsetmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bilindiği üzere, ekonomik krizlerin en acı faturasını işini
kaybedenler ödemektedir. AK PARTİ Hükûmeti, bu
gerçekten hareketle istihdam ve iş gücü politikasını çok hızlı bir şekilde
belirlemiş ve uygulamaya koymuştur. Daha kriz yeni başlamışken 2008 yılı Mayıs
ayında çıkarılan 5763 sayılı İş Kanunu ve bu Kanun’da değişiklik yapılması
hakkında kanunla istihdama yönelik çok önemli teşvikler getirdik. Çalışanların
sigorta primlerinin işveren payının 5 puanlık kısmı hazine tarafından
karşılanmaktadır. Bu düzenleme ise sürekli olacaktır. 18 yaşından büyük, 29
yaşından küçük olanlar ile yaş şartı aranmaksızın 18 yaş üstü kadınlardan
yürürlük tarihinden sonraki bir yıl içerisinde işe alınanların işveren
primlerinin, birinci yıl tamamı ve kademeli olarak azaltılarak beş yıl süreyle
İşsizlik Sigortası Fonu tarafından karşılanması sağlanmıştır. Bu, AK PARTİ Hükûmetinin gençlerimizin ve kadınlarımızın istihdamına ne
kadar önem verdiğini göstermektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MİTHAT EKİCİ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Diğer taraftan
2008, 2009 yıllarına ilişkin olmak üzere düzenlediğimiz yasada kısa çalışma için
öngörülen üç aylık süre altı aya çıkarılmış, kısa çalışma ödeneği tutarı ise
yüzde 50 artırılmış ve kısa çalışma ödeneğinin ödenen sürelerin başlangıçta
belirlenen işsizlik ödeneği ödeme sürelerinden düşülmeyeceği hükme
bağlanmıştır. Kısa çalışma süresini altı ay daha uzatmaya Bakanlar Kurulu
yetkili kılınmıştır.
İstihdam için
yaptıklarımız bunlarla sınırlı değildir. 5084 sayılı Kanun süresini 2009 yılı
sonuna kadar uzattık. Böylece teşvik kapsamındaki illerde işveren sigorta prim
indirimine devam etmiş olduk. Bundan sonraki dönemde de istihdamdaki gelişmeler
dikkate alınarak her türlü tedbiri en kısa sürede alacağız. Bundan hiçbir
kimsenin kuşkusu olmasın.
Konuşmama burada
son verirken bütçemizin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyor,
2010 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ekici.
Artvin
Milletvekili Sayın Ertekin Çolak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi
saygı, sevgi, muhabbetle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, biraz önce bir konuşma yaptım ve seçilmiş bir milletvekili olarak
bir milletvekilinin bu kürsüden yaptığı bir konuşmanın doğru olmadığını
söyledim ve bunu da belgeledim. Ve gerçekten de değerli arkadaşlarım, bu ülke
hepimizin. Bu Meclisin kürsüsünden bir konuşma yapıyoruz, bunu hem Türkiye’ye,
milyonlarca insana hem
de dünyaya ulaştırıyoruz. Eğer burada gerçekten ülkemize, milletimize zarar
verecek bir konu haksız yere, bir şekilde, gündeme getiriliyorsa bunu en tabii
olarak, bir milletvekili olarak ben de bu konuyu biliyorsam bu da benim hakkım,
bunu düzeltmek. Şimdi, benden sonra Sayın Milletvekili burada bir söz aldı.
Tabii sonra tutanaklara baktım, ben o anda duyamadım bazı şeyleri, oldukça ağır
şeyler söylemiş bize. Bunu bir kere kesinlikle reddediyorum. Hele hele “Kendi köyüme gidemiyorum.” diyen bir milletvekilinin
burada bana o sözleri söylemeye hiç hakkı yoktur. Bunu bir kere söylemek
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Bir diğer konu
da, beni şaşırtan konu, Sayın Başkanımızın bu konuda “Sen böyle bir konuşma
yapamazsın.” demesi beni şaşırttı. Sayın Başkanımızın daha tarafsız olması
lazım. Ben seçilmiş bir milletvekiliyim, bölgenin bir milletvekiliyim. Burada
bir problem tespit ettim, bunu dile getirdim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Erzurum milletvekili misin sen?
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Bundan sonra Sayın Başkanımızın daha tarafsız olmasını temenni
ederim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Muhatabı yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 2002
seçimlerinden önce seçim bölgem Artvin için 6 tane önemli proje yapacağımızı
vaat etmişiz. O zaman milletvekili adayıyım.
1) Artvin Çoruh
Üniversitesinin kurulması,
2) Cankurtaran
tünelinin yapılması,
3) Batum Havaalanı’nın uluslararası sözleşmeyle Artvin
halkının hizmetine sunulması,
4) Sahil yolunun
yapılması,
5) Çoruh
Vadisi’ndeki barajların tamamlanması,
6) Artvin’e bir
devlet hastanesinin yapılması vaatlerinde bulunmuşuz.
Şimdi, bakıyorum,
bunların hepsini yapmışız. Sadece Yusufeli barajını yapamamışız ve onu da
yapacağız inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Geçtiğimiz gün
üniversitelerin bütçelerini tartıştık arkadaşlar. Her ilin üniversitesi var.
Burada 25-30 trilyon en az bütçesi olan üniversitelerin bütçelerini tartıştık.
Şimdi, burada gelip konuşma yapan arkadaşlarımız ne diyor arkadaşlar.
Konuşmanın sonunda –dikkat edin, ben dikkat ettim, buraya not aldım- hepsi
diyor ki: “AK PARTİ’ye hesap soracağız.”
Arkadaşlar “Bu
üniversiteleri niye yaptınız?” diye mi hesap sorulacak ya da “Bu barajlar, bu
köprüler, bu yollar, bu havaalanları, bu okullar niye yapıldı?” diye mi hesap
sorulacak?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yolsuzlukları, yolsuzlukları…
YILMAZ TANKUT (Adana)
– Ne kadar yolsuzluk yaptığınızı soracağız?
MUHARREM VARLI
(Adana) – Nasıl hesap soracağımızı gelsin de görsün.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Şunu da söyleyeyim arkadaşlar: AK PARTİ kurulduktan bugüne kadar
halkın hesabına dört defa çekilmiştir ve bunun içerisinde sadece AK PARTİ
değil, başka siyasi partiler de var. Şimdi sayacağım arkadaşlar. Bu dört
seçimde de 2’ncinin yeri değişmiştir, 3’üncünün yeri değişmiştir, 4’üncünün yeri değişmiştir,
5’incinin yeri değişmiştir ama değişmeyen bir şey var arkadaşlar, 1’incinin
hiçbir zaman yeri değişmemiştir, AK PARTİ dördünde de 1’incidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İşte, milletin hesabı. Demokrasilerde, değerli
arkadaşlarım, siyasi partilere hesabı kim sorar? halk sorar,
millet sorar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kanun da sorar sana, kanun da…
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - İnşallah bu 5’inci hesapta da bu şekilde siz muhalefet yaptığınız
takdirde, bu 5’inci hesapta da bu millet size 4’üncü, 5’inci sırada yer
verecektir ama AK PARTİ’ye de yine tekrar 1’inci
sırada yer verecektir. Bunu hepinizin bilmesini istiyorum değerli arkadaşlarım.
M. FATİH ATAY
(Aydın) – Üzülme o kadar. Sen üzülme.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Rüya görüyorsunuz. Rüya görüyorsunuz.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sizin gibi çok partiler söylediler, şimdi yoklar.
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Ankara’dan… Biraz önce bir milletvekilimiz de
dile getirdi. Ankara’dan, Kırıkkale üzerinden, Samsun’dan, Ordu’dan,
Giresun’dan, Trabzon’dan Hopa’ya kadar gidiyoruz arkadaşlar. Dünyanın en güzel
yolu yapıldı. Şimdi, eskiden Ankara’dan Artvin’e yirmi saatte gidiyorduk
arkadaşlar, şimdi kaç saate düştü? On saate düştü. Şimdi, bu hesabı soranlar
“Ya, eskiden Ankara’dan Artvin’e yirmi saatte gidiyordu, ey AK PARTİ, sen bunu
niye on saate düşürdün?” bunun hesabını mı soracak? (MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sahil yolunu da mı sen yaptın? Atma, atma, din kardeşiyiz.
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Neyin hesabını soracaklar? Neyin hesabını soracaksınız arkadaşlar?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Arkadaşlar, bak, üniversiteleri kurduk. Burada konuşmalarda
deniliyor ki: “Tabela üniversitesi.”
OKTAY VURAL
(İzmir) – Avcılıktan mı geldin?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yasasını beraber çıkardık Sayın Vekilim.
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Ben inanıyorum ki bütün illerinizde size o konuda büyük tepkiler
gelecek. Şu anda her bir üniversitemizin, en küçük üniversitenin,
Tunceli’dekinde de, Şırnak’takinde de, Artvin’dekinde de bütçesi 25 trilyonun,
30 trilyonun üzerinde.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, eğer bu hizmetler…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Vekilim, beraber kurduk o üniversiteleri, sadece siz
çıkarmadınız!
BAŞKAN – Sayın
Yıldız…
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - …AK PARTİ döneminde değil de eğer yirmi yıl önce, otuz yıl önce
yapılmış olsaydı, daha doğrusu yapılmış olacaktı. Şimdi neyin hesabını
soracaksınız, bunu ben anlamakta zorlanıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Daha önce bu millet yol görmemişti, havaalanı, uçak nedir bilmezdi
zaten!
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, evet, uçaktan bahsettim. Biraz önce de
söyledim. Sayın Bakanımız geçen gün söyledi. Şu anda Türkiye’de ambulanslar
artık hava ambulansları oldu, helikopterler hastaları taşıyor. Bunu daha
önceden de söyledim. Sayın Bakanımız burada müjde verdi. 2010 yılında ambulans
jetler geliyor, uçaklar geliyor. Bunun hesabını mı soracaksınız?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Allah bilir elektriği de siz getirdiniz! Telefonu da icat etmiş
olmayasınız!
MUHARREM VARLI
(Adana) – Biz neyi soracağımızı biliyoruz.
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Arkadaşlar, yeni bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Saati 8 bin eurodan kiralarsan…
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çolak.
Sayın
milletvekilleri…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bir saniye, bana da tarafsız olmadığım söylendi,
bir cümle söylemek istiyorum.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Söyler bunlar Başkanım, bunların işi o! Bunların işi iftira atmak,
yalan söylemek.
BAŞKAN – Sayın
Varlı, bir dakika…
Sayın
milletvekilleri…
Sayın Çolak, ben,
siz konuşma yaparken sözünüzü kesmedim, niye böy-le bir konuşma yapıyorsunuz demedim. Konuşmanızı
bitirdiniz, oturdunuz. Te-şekkür
ederek, oturttum yerinize. Hayır, bir dakika… Konuşurken söyledim mi ben size?
Söylemedim. Dinledim, oturttum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ama yorum yaptınız Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Bir
saniye, geleceğim oraya.
Sonra Sayın
Bayram Meral çıktı, konuşma yaptı. O arada siz sürekli olarak sataştınız. Sizi
birkaç kere uyardım ve sonuç olarak böyle bir polemik
konusunun -siyasi partiler arasında polemik olabilir, konuşmacılar arasında
olabilir, Meclisin de hoşluğudur, ama bu manada bir polemiğin- ne partinize, ne
partiye, ne Türkiye’ye, ne CHP’ye, kimseye faydasının olmayacağına dair görüş
belirttim. Bu başka bir şey, şahsınızla alakalı bir şey değildi. Yalnız,
adalet, hukuk ve demokrasi kavramları Türkiye’de şu anda en fazla konuşulan
konular. Ben, size teşekkür ediyorum, beni tarafsız bulmadığınız için. Niye
derseniz, bu çatının, bu yüce çatının altında partinizi, Adalet ve Kalkınma
Partisini kayırdığıma dair defalarca suçlandım, bugün CHP’yi kayırdığıma dair
ve de tarafsız olmadığıma dair suçladınız, Allah’a şükürler olsun ki Milliyetçi
Hareket Partisini kayırdığım söylenmedi. (MHP sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, tarafsız olup olmadığım her iki tarafa da yaranamadığım çerçevesi
içinde ortaya çıkmış oluyor. Adaletli davranmak çok zor bir
iş. Gerçekten zor bir iş. Adaletli olmaya gayret gösteriyorum ama ben
sizin şahsınıza yönelik gerçekten sizi ilzam eden, sizi suçlayan herhangi bir
şey söylemedim, konuşmanızı da kesmedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SONER AKSOY
(Kütahya) – Sayın Başkan, zaten AK PARTİ’ye
layıksınız.
BAŞKAN - Fakat
bundan sonra sataşma yaptığınızda size özel bir dikkat göstereceğim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Evet, Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun, ne diyeceksiniz?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, Sayın Çolak, konuşma yaparken, halktan yana
kendilerinin oy aldıklarını, halka gittiklerini, dolayısıyla hesabın halk
tarafından sorulacağını ifade ettiler. Sayın Çolak’a, demokrasi dersine evet,
teşekkür ederiz. Ama hukukun üstünlüğüne inanmayan hiçbir rejimde halk da hesap
soramaz, sorduğu hesap da yarım kalır.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Halk her zaman sorar.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi hukukun üstünlüğüne
inanıyorsa, bu ülkede hukuk olduğunu, Adalet ve Kalkınma Partisinin laikliğe
karşı eylemlerinin odağı bir parti olduğunu, Anayasa Mahkemesi tarafından… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ne alakası var?
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Sayın Başkanım, Değerli Milletvekilimiz, Sayın Meral’le ilgili
olduğunu ifade eden bir konuşma yapmış. Siz takip etmişsiniz, Sayın Meral’e verdiniz
sözü.
BAŞKAN – Evet.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Üç dakika içerisinde Sayın Meral arkadaşımıza ifade etti. Fakat, o süre içerisinde siz Milletvekilimizi -yani ne şeyle
yaptınız tam tahayyül edemedim ama- Milletvekilimizi eleştirel bir şekilde,
düşüncelerini eleştirel bir şekilde ortaya koydunuz. Arkadaşımızın bu ifade
etmesi… Biz sizin tarafsızlığınıza güveniyoruz.
BAŞKAN – Ben,
Sayın Çolak, niye bana tarafsız dedi diye kızmadım, herhangi bir şey de
söylemedim, sadece cevap verdim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
– Tarafsızlık konusunda…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Usul tartışması mı açıyorsun? Muradını bir söyle.
BAŞKAN - Siz nereye geliyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Ama şimdi Sayın Kılıçdaroğlu’nun… Bir
milletvekili arkadaşımız, hakaret etmeden, iftira etmeden AK PARTİ iktidarları
dönemindeki yapılmış icraatları anlatırken muhalefet tarafındaki milletvekili
arkadaşlarımızın bu konuda rahatsızlıkları dikkat çekicidir.
İkincisi de
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bu parlamenter sistemde herkesin hesabını millet
görür, halk görür. Bundan alınmanın, demokrasinin yaptığı en güzel uygulamanın,
halka gitmenin başka şekillere çekilmesinin…
ŞENOL BAL (İzmir)
– Kanun önünde hesap vereceksiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Yani, hukukun üstünlüğü… AK PARTİ, bugün, hukukun üstünlüğüne
inanan ve bu konuda da hiç taviz vermeyen bir partidir. Açıkçası mafyayla,
çeteyle mücadele edip hiç de mafyanın, çetenin ve bu ülkenin temeline dinamit
koyanların avukatlığını yapmamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hesap verin o zaman!
ŞENOL BAL (İzmir)
– Yeni çeteler…
BAŞKAN –
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
değişik bölgelerde bulunan ve sayılarının 47 adet olduğu söylenen Tekel yaprak
tütün işletme tesislerinin akıbeti ne olacaktır? Bu işletmelerin tamamı ne
zaman, ne şekilde elden çıkartılacak veya satılacaktır? Bu işletmelerin
satılması ve mevcut işçilerin 4/C kapsamına alınmasıyla hazine ne kadar bir
gelir ve tasarruf elde edecektir? Elde edilecek kazanç ve tasarruf sosyal
devlet anlayışınızla örtüşmekte midir? 12 bin Tekel işçi ailesinin yaşadığı bu
drama, kimsesizlerin kimsesi olduğunu her fırsatta söyleyen İktidarınız niçin
bir türlü son verememektedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
soruyorum: Genelkurmay ve Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan bir tasarıyla
Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan ve emeklilik hakları olmayan uzman çavuş
kadrosunda bulunan sözleşmeli personelin geleceğini belirleyecek tasarı
Bakanlığınıza sunulmuş ve Bakanlığınızca olumsuz görüşle geri iade edilmiş
denilmektedir. Bu olay doğru mudur veya bu mağdur uzman çavuşlar için yeni bir
çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
varlık barışı uygulamasında yurt içinden gelen miktar ne kadardır? Yurt
dışından gelen miktar ne kadardır? 31/12/2009 tarihinde
bitecek olan süreyi uzatacak mısınız? Hükûmet
beklediği tutara ulaşabilmiş midir? Bakanlar Kurulu üyeleri veya yakınlarından
varlık barışı uygulamasına katılan olmuş mudur? En büyük ilk beş rakamı
açıklayabilir misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bilindiği gibi iki yıl önce kapatılan Kütahya Tekel Başmüdürlüğüne ait binalar
Millî Emlak Genel Müdürlüğüne devredilmiş durumdadır. Bu binaların nasıl
değerlendirilmesi düşünülmektedir? Bu konuda Bakanlığınıza ulaşan talepler
değerlendirilmiş midir? Değerlendirildiyse şu anda hangi noktaya gelinmiştir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler içindeki gelir
vergisinin payı yüzde 70’tir. Gelir vergisinin içindeki stopaj yoluyla ödenen
vergiler çıkarıldıktan sonraki net kazanç vergileri ne kadardır? Bunun toplam
kazançlar içindeki payı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
soruyorum: Sulama birliklerinin TEDAŞ’a olan borçları
nedeniyle elektrikleri kesilmekte, dolayısıyla üye olan çiftçilerimiz
tarlalarını sulayamamaktadırlar. Bu durum zaten zor durumda olan
üreticilerimizi sulu tarım yapamaz hâle getirmiş ve dolayısıyla da rekolte kayıpları oluşmuştur. Sulama birliklerinin bu
sıkıntılarını gidermeyi, borçlarını yeniden yapılandırmayı planlıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Kaptan…
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
2002’de çıkardığınız Acil Eylem Planı’nda Hükûmet
olarak ilk üç ayda yoksulluk envanteri yapacağınızı
beyan etmiştiniz. Aradan sekiz yıl geçti yoksulluk envanterini
yapmadınız. Bunun nedeni yoksullukla mücadeleden vazgeçtiğiniz için mi yoksa
yoksullukla mücadeleden pes ettiğiniz için mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, OECD
verilerine göre, kamu çalışanı, Avusturya’da ortalama 18, Kanada ve Fransa’da
12, Finlandiya’da 9, Almanya’da 18, Hollanda’da 19, Amerika Birleşik
Devletleri’nde 13 kişiye hizmet verirken Türkiye’de ise 1 kamu çalışanı 32
kişiye hizmet vermektedir. Buradan hareketle işsizliğin had safhada olduğu
ülkemizde bu sayıyı düşürmek için kadroları bırakmakta biraz daha cömert
davranmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Bakanım, AKP döneminde Türkiye'nin birçok verimli kamu
kuruluşunun özelleştirildiğini biliyoruz. Bu verimli kamu kuruluşlarını alan firmalar tarafından
kazanılan paraların dışarıya bir kaynak transferi olduğunu da herkes kabul
ediyor. Sizce dışarıdan uzun vadeli ucuz borçlanma mı Türkiye açsıdan verimli
yoksa verimli kamu kaynaklarının transferlerinin dışarıya gitmesi midir?
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
kriz nedeniyle işçi, memur, emekli zor günler geçiriyor. Bir defaya mahsus, bir
maaş tutarında bu sabit gelirlilere bir kriz ikramiyesi, kriz yardımı yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetleri döneminde
yoksullukta çok önemli azalmalar yaşanmıştır. Bakın, TÜİK’in
rakamları, resmî rakamlar bunlar: Yoksulluk, gıda ve gıda dışı olmak üzere,
yani ikisini bir arada aldığınız zaman, 2002 yılında Türkiye'de fert yoksulluk
oranı yüzde 27 imiş, tam yüzde 27, 2008 yılında yüzde 17,1’e düşmüş. Rakamlar
son derece açık.
Kişi başına
günlük 1 dolar altı 2002 yılında yüzde 0,2 imiş, şu anda sıfır. Kişi başına
günlük 2,15 doların altı, 2002 yılında nüfusun yüzde 3’ü 2,15 doların altında
bir gelir elde ediyormuş günlük, şu anda 0,5. Yani yoksulluğu 6 kat -o anlamda
eğer bakarsanız- azaltmışız.
Kişi başına
günlük…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Harcama esasına göre…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bu dünya standartlarıdır, bütün
dünyada bu standart kullanılıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Dolara vurursanız böyle olur da harcama
esasını söyler misiniz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bütün dünyada bu standart kullanılıyor. Bakın,
Dünya Bankası bunu yapıyor, Birleşmiş…
OKTAY VURAL (İzmir) – Harcama esasını söyler misiniz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Harcama esasını da söyledim. Yoksulluk, gıda artı
gıda dışı 2002 yılında yüzde 27 imiş, şu anda yüzde 17,1.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Harcama esaslı nispi yoksulluk!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, dünya bu
standartları kullanıyor.
Bu standartlara
göre 4,3 doların altında kişi başına günlük gelir, 2002’de fert yoksulluk oranı
itibarıyla yüzde 30,3’müş, şu anda yüzde 6,8. Rakamlar son derece açık.
Ha, bu da yeterli
değilse, bakın…
ŞENOL BAL (İzmir)
– Kim verdi o rakamları Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – TÜİK, değerli arkadaşlar, TÜİK, TÜİK veriyor o
rakamları.
Şimdi, yine,
bakın, eş değer hane halkı kullanabilir gelire göre TÜİK’in
yaptığı Gini katsayısını söylüyorum. Yine bu gelir
dağılımında adaletsizlik mi var? Yani iyileşme mi var yoksa kötüleşme mi?
Türkiye'nin 2002 yılında Gini katsayısı 0,44; şu anda
0,41 yani iyileşme var, Türkiye’de gelir dağılımında adalette bir iyileşme söz
konusudur.
Bakın, size bir
rakam daha vereyim: 2002 yılında son yüzde 20’lik dilimin kaça denk geldiği…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yüzde 10’a gidelim, yüzde 10’a.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yani gelirin yüzde 50’sini alıyordu.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yüzde 10’a gidelim. Yüzde 10 var mı?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Bakın, şu anda yüzde 46,9’a düşmüş durumda.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır, yüzde 10’a gidelim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yine, ilk yüzde 20’si, nüfusun ilk yüzde 20’lik
dilimi gelirin yüzde 5,3’ünü alıyormuş 2002 yılında, şu anda yüzde 5,8’ini
alıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yüzde 10’lara bakalım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Değerli arkadaşlar, bütün rakamlar iç tutarlılığı
olan rakamlardır, TÜİK’in resmî rakamlarıdır ve
yoksullukta bir azalma söz konusudur. Rakamlar çok açık bir şekilde bunu ifade
etmektedir.
ŞENOL BAL (İzmir)
– İşsizlik artıyor Sayın Bakan. Allah, Allah!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Değerli arkadaşlar, diğer bir konu da çalışanlardan
yüksek vergi alındığına dair imalarla ilgili bir soru var.
Bakın, 9’uncu
derecenin 1’inci kademesinden maaş alan evli ve 2 çocuklu bir memurun Kasım
2009 itibarıyla brüt maaşı 1.439 lira, net maaşı 1.253 lira. Burada ödeyeceği
vergi miktarı 27 lira, verginin brüt maaş içerisindeki payı yüzde 1,9, verginin
net maaş içerisindeki payı yüzde 2,2.
Bakın, Maliyenin
rakamları. Yani, 9’uncu derecenin 1’inci kademesinden maaş alan evli ve 2 çocuk
sahibi kaç lira vergi veriyor? Tabii ki Türkiye’de dolaylı vergiler olması
gerekenden daha yüksektir. Ama bu, dolaylı vergilerin OECD ortalamasının çok
üzerinde olduğundan kaynaklanmıyor; dolaysız vergilerin, doğrudan vergilerin
miktarının düşük olmasından kaynaklanıyor ve bunu artırmak için de kararlıyım. Çünkü, çapraz denetimi getireceğiz, ondan sonra da Gelir
İdaresini bütçe açısından, personel açısından çok daha özerk bir konuma
getireceğiz. Arkasından vergi kaçıranlara da hapis cezasını getirdik, artırdık,
daha da artıracağız. Bunun sonucunda ne olacak? Vergi kaçırmanın sonucu ağır
olacak ve doğrudan vergi gelirlerinin de oranı artacak.
Değerli
arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süreniz
doldu Sayın Bakan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yedi yıldır bir şey görmedik Sayın Bakan.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul
edilmiştir.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 20.13
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
13’üncü maddeyi
okutuyorum:
Mahalli idarelere
yapılacak Hazine yardımları
MADDE 13 – (1)
Maliye Bakanlığı bütçesinin;
a)
12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan
ödenek, 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanunun geçici 7 nci
maddesi çerçevesinde, il özel idarelerine veya büyükşehir
belediyelerine devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal
haklarına ilişkin ödemelerini karşılamak üzere 2/7/2008 tarihli ve 5779 sayılı
İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay
Verilmesi Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesi çerçevesinde il özel
idarelerine veya büyükşehir belediyelerine,
b)
12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan
ödenek, Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) kapsamında
köylerin altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya köylere hizmet
götürme birliklerine,
tahakkuk ettirilmek
suretiyle kullandırılır. Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine
yardımları haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.
(2) Birinci
fıkranın (b) bendinde yer alan ödeneğin, 2010 Yılı Yatırım Programında
belirlenmesini müteakip il bazında dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve
denetimine ilişkin esas ve usuller Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara
bağlanır.
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın
Milletvekili Sayın Fatih Atay.
Süreniz on
dakika.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
M. FATİH ATAY (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi olan “Mahalli
idarelere yapılacak Hazine yardımları” hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, mahallî idareler kapsamına il özel idareleri,
belediyeler ve köyler girmektedir. “Yerel yönetimler” olarak da adlandırdığımız
bu üç yapı, kamu yönetiminin önemli ve vazgeçilmez parçalarıdır. Yerel
yönetimler öncelikli olarak yerel halkın temizlik, ulaşım, kanalizasyon,
altyapı, çöp toplama, itfaiye gibi temel bazı ihtiyaçlarının karşılanması
yanında, imar planı, inşaat ruhsatı, kaçak inşaatlarla mücadele, kamulaştırma,
toplu konut yapımı, hal, pazar yeri kurulması, sinema,
tiyatro, kütüphane, spor tesisleri ve benzeri sosyal ve kültürel nitelikli
hizmetlerle birlikte, gıda, çevre sağlığı kontrolü, fiyat kontrolü gibi denetim
ve kontrol hizmetleriyle de yükümlüdürler.
Değerli
milletvekilleri, yerel yönetimler, aynı zamanda hızlı nüfus artışına paralel
olarak yine hızlı kentleşmenin sağlanması ve artan nüfusun ihtiyaçlarının
ivedilikle ve yerinde karşılanması hususunda da çok önemli görevleri bünyesinde
taşıyan kurumlardır. Yukarıda bir kısmını saydığımız görevlerden de
anlaşılacağı üzere yerel yönetimler ülkemiz ve halkımız için çok önemli kamu
birimleridir. Bu nedenle, her türlü gelişme karşısında halka tam ve eksiksiz
hizmet sunumunu yapabilme kapasitelerine sahip olmaları gerekmektedir. Tabii,
tüm bunları yaparken mali durumları açısından bu hizmetleri yapabilecek yeterli
kaynağa sahip olmaları zorunluluğu da kaçınılmazdır. Halkımızın refahı ve
mutluluğu, partimizin en önem verdiği değerdir. İktidarların görevi de halkı
refah içinde yaşatmaktır. Medeniyetler yarışındaki en önemli göstergelerden
biri, modern kentleşme ve halka yapılan hizmet kalitesinin yüksekliğidir.
Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız şu günlerde topluluk ülkelerinin birçoğu
köylerinde dahi altyapı ve üstyapı sorunlarını çözmüş ve halkın ihtiyaç duyduğu
bütün hizmetleri onların ayaklarına götürmüştür. Bizim de özlem duyduğumuz ve
istediğimiz hizmet şekli budur. Her ne kadar AKP döneminde yerel yönetimlere
ayrılan paylar azaldı ise de burada önemle üzerinde durulması gereken konu,
yapılan yardımların mahallî idarelerce ne kadar nitelikli ve halkın yararına
kullanıldığının mercek altına alınmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, 2005 yılında AKP İktidarı tarafından 5286 sayılı Kanun’
Değerli
milletvekilleri, burada dikkate alınması gereken bir diğer husus da yerel
yönetimlere bütçeden yapılan yardımların ne oranda yapılacağına ilişkin ciddi
bir düzenlemenin olmamasıdır. Bu yardımların yapılmasında Maliye Bakanlığı
yetkilidir ama yetkiyi kullanırken göz önüne alacağı net, objektif kriterler de geliştirilmemiştir. Bu durum yine bazı
haksızlıkların ve ayrımcılıkların yaşanmasına neden olmaktadır. Tabii,
hazinenin yerel yönetimlere yaptığı yardım sadece bunlarla sınırlı değildir.
Elbette, yerel yönetimlerin borçlanmalar sonucunda da borcu çok fazladır. İç ve
dış borçları, tahmin ettiğimiz kadarıyla 11 milyar Türk lirasının üstündedir.
Bunun 4 milyar Türk lirası Ankara Büyükşehir Belediyesinindir arkadaşlar,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin.
Değerli
arkadaşlarım, yerel seçimlerden önce cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşandı;
devletin, özel idarelere halkın çıkarı için kullanılmak üzere gönderdiği
paralardan, Tunceli Valisi, yerel yönetimleri etkilemek anlayışı içerisinde,
mezralara, suyu olmayan evlere bulaşık makinesi verdi, bulaşık makinesi.
Yetmedi, suyu olmayan yerlere çamaşır makinesi verdi. Sanki babasının malını
dağıtıyor gibi! Bu, cumhuriyet tarihinde ilk kez oldu. İlk kez bir vali, yerel
seçimlerden önce, bir devlet memuru anlayışından öteye çıkarak, kendisini bir
siyasi partinin il başkanıymış gibi davrandı. 2007 seçimlerinde Aydın’da 40
derece sıcakta kömür dağıtıldı, kömür. Bunların denetimini yapmak, arkadaşların
ileride hesap sormasını istemesinden daha doğal bir şey olabilir mi?
Bu Hükûmet, elbette, halktan kullanmak üzere toplanan
vergilerle, bu bütçeyle, halkın mutluluğu için çalışmak zorunda ama bunlar, bir
siyasi anlayışın temsilcisi olarak yürütülen işler.
Bakın arkadaşlar,
geçen yaz Giresun’da bir sel felaketi yaşandı. Burada, siyasal iktidar,
Bayındırlık Bakanlığı, kendi fonundan üç beldeye yüzer bin Türk lirası verdi,
Giresun iline de, merkeze, oraya da 100 bin lira verdi. Diğer üç belde 2 bin
nüfuslu -altında üstünde- yerlerdi, ama Giresun 100 bin nüfuslu yer, oraya da
100 bin lirayı layık gördü Hükûmet. Bunun bir bedeli
olması, bununla ilgili olarak bir tepki gösterilmesi kadar doğal bir şey
olabilir mi?
Bu makamlar gelip geçici; çocuklarınız, torunlarınız olacak, yarın
onlar siyasi tarihimizi inceledikleri zaman, “Dedeciğim, siz, Giresun iline,
sel felaketi olduğu zaman, kendi partili üç beldenize 100 bin lira verdiniz,
oraya da ayıp olmasın diye 100 bin lira verdiniz ama oraya siz bir başka
siyasal partiye oy verdikleri için mi verdiniz?” diye sizi vicdanınızla baş
başa bırakacaklar.
Değerli
milletvekilleri, üç gündür buralarda Tekel işçileri. Özelleştirmeyle ilgili
olarak dünya değişmiş. Gelişmekte olan ülkeler bu özelleştirmeyle ilgili olarak
her şeyi satmışlar, biz de satıyoruz. Böyle bir sistem oluştu. Yok böyle bir şey. Fransa’da son on yılda ne kadar
kamulaştırma yapıldığı ortada. Ama bizim özelleştirmeden anladığımız herhâlde
kar-zarar ilişkisi. Tekel işçileri mi Tekeli zarar ettirdi? Tekelin içini
boşalttınız. Tekelle ilgili olarak içki grubu satıldı, şimdi Tekel zarar
ediyor. Şimdi, Millî Piyangoyu satmaya çalışıyorsunuz. Millî Piyango kâr
ediyor, altın yumurtlayan tavuk, onu niye satıyorsunuz? On iki yıl önce
Türkiye’de tüm KİT’ler, zarar eden-kar eden, topluyordunuz, 300 küsur trilyon
lira kâr ediyordu. Demek ki bu KİT’lerin devlete bir yükü yoktu ama farklı bir
anlayış gelişti ve seksen altı yıllık cumhuriyet kazanımlarının hepsi satıldı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
M. FATİH ATAY
(Devamla) – Bir de, mahkeme kararlarına karşı, Başbakan, ideolojik olduğu
iddiasıyla bazı kararları eleştiriyor.
Arkadaşlar,
elbette, siyasi partiler gelirler, ideolojik kararlar verirler, siyasal,
ekonomik tercihlerde bulunabilirler, bu çok doğaldır ama ideolojik olarak da…
Bakın, bundan on yıl önce Diyanet İşleri bütçesi 66 trilyon liraydı. Bugün
Diyanet İşlerinin bütçesi 2 katrilyon 650 trilyon lira ve bir açılım sözüyle
bitirmek istiyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) - Yani çok mu?
M. FATİH ATAY
(Devamla) – Onun çok mu az mı olduğunu takdir edecek halk, siz hiç merak
etmeyin. Siz bu açılımlarla gidiyorsunuz, halk da size bir açılım yapacak, size
güle güle açılımı yapacak, hiç endişe etmeyin.
Bu nedenle
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Atay.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Osman Ertuğrul. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı’nın “Mahalli idarelere yapılacak Hazine
yardımları” başlıklı 13’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı’nda mahallî idarelere gerekli olan payların
hangi oranlarda, ne şekilde verileceği usul ve esasları belirlenmiştir. Bugün
geriye dönüp baktığımızda, hazineden belediyelere ayrılan paylar 1990’lı
yıllarda toplam verginin yüzde 12’si idi, sonraki yıllarda bu oran yüzde 8’e,
sonra yüzde 6’lara ve en sonunda da yüzde 5,25’e kadar inmiştir. Görüldüğü
üzere paylar her geçen yıl azalmıştır. Bu sebeple, birçok belediyemiz bu paylar
ile hizmet veremez hâle gelmişlerdir.
Bugün en
küçüğünden en büyüğüne kadar vatandaşlarımıza ilk elden hizmet veren
belediyelerin yapısına bakacak olursak, yerel yönetimlerde yani
belediyelerimizde, uzun vadeli amaç ve hedeflere göre politika
belirlenememektedir. Belediye başkanları ancak seçim dönemiyle sınırlı olmak kaydıyla
planlar ve projeler üretebilmektedirler. Belediye başkanının değişmesi
durumunda da belediyenin amaç ve hedeflerinde ciddi değişiklikler
yaşanmaktadır. Bu nedenle, belediyelerde geleceğin önceden planlanması, bu
plana göre toplam kaynak ihtiyacının belirlenmesi ve kaynakların öncelikli
faaliyet ve projelere yönlendirilmesi mümkün olamamaktadır. Hepimizin bildiği
üzere, belediyelerimizin öz gelirleri yetersizdir ve mali bakımdan büyük ölçüde
merkeze bağlı durumdadırlar.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler, daha sağlıklı ve
kaliteli hizmet verebilmesi doğrultusunda belediyelere gerekli olan mali
kaynakların aktarılması ve mevcut kaynakların daha da etkin kullandırılması
yönündeki tedbirlerin araştırılması amacıyla ve belediyelerin sorunlarına
ilişkin bir Meclis araştırması açılmasını talep ettik, ancak muhalefet isteği
olması sebebiyle, her zaman olduğu üzere, kabul görmemiştir. Böyle bir araştırma yapılması bize göre çok önemliydi.
Günümüzde
belediyeler, borç yönetimi, personel hukuku ve istihdamı, finansman darboğazı,
vergi mevzuatı, imar ve kentleşme politikalarına kadar pek çok değişik
konularla uğraşmaktadır. Böylesine ayrıntılı sorunlarla
uğraşacak olan ve vatandaşa her ne şartta olursa olsun iyi hizmeti sunması beklenilen
belediye başkanlarımızın hepsi seçilmeden önce idari, mali ya da
belediyecilikte gerekli olan diğer ihtisas alanlarıyla uğraşmamış olabilirler;
herkesin iyi olduğu bir alan vardır ancak belediye başkanlığı, belediyecilik
ayrı bir iştir, hem her işi bilmek zorundasınız hem vatandaşların tüm
dertleriyle uğraşacaksınız. Ancak bütün bunları yapabilmek için tabii ki
önce kaynak yani para lazımdır, ataların deyimiyle “Yırtık büyük, yamalık
küçüktür.”
Burada çok
defalar dile getirildi belki ama bir kez de ben dile getirmek istiyorum. Bugün
birçok belediyede işçi maaşlarının dahi ödenemediğini, çalışanların SSK
primlerinin yatırılamadığını, vergi borçları ya da başkaca benzer sebeplerle
hacizler geldiğini, ayrıca elektrik faturasını ödeyemeyen belediyelerin
elektriklerinin kesildiğini bilmekteyiz. Bütün bu olumsuzluklar sonucunda
belediyeler hizmet üretemez hâle gelmişlerdir. Bütün bu olumsuzlukların olduğu
yerde halka hizmetten bahsetmenin mümkün olamayacağı, çevre projelerinin
geliştirilemeyeceği, salgın hastalıklar ile mücadeleye destek veremeyeceği,
sosyal ve kültürel hizmetleri sunamayacağı açıktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iktidar partisi, tüm vatandaşlarına, tüm kurumlara,
yani hizmet veren ve hizmet alanlara eşit olmak zorundadır. Bakanlıklar bazı
belediyelerden gelen projelere “İktidar partisinden.” diyerek detaylı bir
inceleme bile yapmadan ödenek aktarmak için onay vermektedir. Ancak, muhalefet
partisinden olan belediyelerden gelen projelere, çok verimli, güzel projeler de
olsa, onay vermemektedir. Mesela önceki Maliye bakanlarından Kemal Unakıtan, seçim bölgesindeki AKP’li belediyelere hazineden
hibe olarak ödenek vermiştir. MHP ve CHP ve diğer belediyelere ise hiç yardım
yapmamıştır. Şimdiki Meclis Başkanı ve bazı bakanlar yerel seçimlerde “Daha iyi
hizmet almak istiyorsanız iktidar partisinden aday olan başkanlara oy verin,
vermezseniz Ankara’da işlerinizi yapamayız.” diyerek vatandaşları tehdit
etmişlerdir. Tüm bu tehdit ve baskılarla vatandaşlar yıldırılmaya çalışılmış,
demokratik irade üzerine baskı oluşturulmuştur.
AKP Hükûmeti, yolsuzlukların üzerine başarıyla gidildiğini,
hortumların kesildiğini söyleyerek vatandaşı aldatma ve kandırma yoluna
gitmektedir. Kendileri iktidar olduktan sonra yolsuzlukla şikâyette bulunulan
belediye başkanlarından AKP’li olanlara İçişleri Bakanlığından soruşturma izni
verilmeyerek müfettişler gönderilmiyor ama yolsuzluk iddiası AKP’li
olmayanlardan oldu mu hemen soruşturma izni veriliyor, akabinde müfettişler
gönderiliyor, orada suç yoksa bile bir kulp takılıp mutlaka suç unsuru
bulmaları isteniyor. Yani iktidar partisinden olan, yolsuzluk ve kanunsuzluk
yapan başkanlar korunurken, diğer partilerden olan başkanların belki usulsüz
bir işleri olmamasına rağmen müfettişlerle taciz edilerek gereksiz soruşturmalarla
hizmet vermelerine engel olunmaktadır. Burada cezalandırılan esasen başkanlar
değil, o şehirde ya da ilçede yaşayan vatandaşların bizatihi kendisi, yani
halktır. Herkese eşit davranması gereken İktidar “Vatandaş biz oy vermedi.”
diye ayrım yaparak taraf tutmaktadır, iktidar erkini kötü kullanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; mahallî idarelerin önemli bir ayağı olan il özel
idareleri 2005 yılında çıkartılan yasayla Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
kendine devredilmesiyle yeni bir konuma kavuşmuştur. Bu yeni konumuyla daha
işlevsel hâle gelen il özel idareleri, bulunduğu ilin sınırları içinde
belediyelerin görev alanları dışındaki her yere hizmet götürmektedir. Ancak
daha iyi hizmet verme iddiasıyla yapılan bu yasa ve değişiklikler bugüne kadar
uygulamada problemler yaratmış, hizmetlerin verilmesinde sıkıntılara sebep
olmuştur, çünkü özel idareler bu değişiklikle üç başlı hâle getirilmiştir;
valiler söz sahibidir, seçimle gelen il genel meclis başkanları söz sahibidir,
atanma yoluyla görev yapan genel sekreterler söz sahibidir.
Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü özel idarelere binlerce araç ve iş makinesi ile 100 bine yakın
işçi devretmiştir. Devredilen işçilerin yarısına yakını başka kurumlara geçmiş,
ancak gerek makine ve ekipman gerekse kalan işçiler
bahsettiğim bu üç başlı yönetim yapısı ile verimli çalıştırılamıyorlar. Köyler
bugün, eski Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü zamanındaki hizmeti alamamaktadır.
Bu kadar işçi ve araç gereçle verilemeyen bu hizmetler ihale yoluyla özel şirketlere
yaptırılmaktadır. 13/01/2005 tarihli ve 5286 sayılı
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Kaldırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ile Köy Hizmetlerinin il özel idarelerine devredilmesi
sonucunda, “Beş yıl boyunca personele ve cari giderlere ayrılan ödenekler il
özel idarelerine Maliyece devredilir.” diyor. Bundan sonraki sürede -yani 2010
yılı dâhil- il özel idaresi personeli maaşları ve cari giderleri artık
hazineden özel idareye ayrılan yüzde 1,15’lik paylardan karşılanacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OSMAN ERTUĞRUL
(Devamla) – Bu ödenek miktarı ile bu kadar işçinin maaşları ve cari giderleri
karşılandıktan sonra, şayet ödenek artarsa köylere hizmet götürülecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada kısaca da olsa, yerel idarelerin bir parçası
olan muhtarlarımızın yaşadığı sorunlarına da değinmek istedim. Ülkemizde hâlen
yaklaşık 53 bine yakın muhtar görev yapmaktadır. Muhtarlarımızın büyük bir
çoğunluğu sağlıklı ve donanımlı bir muhtarlık binasından yoksun olarak hizmet
vermeye çalışmaktadırlar. Bilgisayar gibi çağın önemli bilişim ve iletişim
araçlarından yoksun oldukları gibi, kırtasiye masraflarını dahi kendileri
karşılamak durumundadırlar. Herhangi bir sosyal güvenlik kapsamında olmayan
muhtarlarımız zorunlu olarak BAĞ-KUR kapsamına alınmışlar, valilikler
tarafından belirlenen sabit ücretlerle muhtarlıklarının giderlerini ve kendi
masraflarını karşılamak durumundadırlar.
Yörelerinde yaşayan
insanlara hizmet götürmek amacıyla üstün gayretler sarf eden muhtarların sorunlarına iktidarın
çözüm getirmesi dileğiyle, hazırlanmış olan bütçenin, her ne kadar eksik de
olsa hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ertuğrul.
Madde üzerinde
şahısları adına ilk söz Erzurum Milletvekili Sayın Muhyettin
Aksak’a aittir.
Buyurun Sayın
Aksak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde şahsım ve AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2002 yılında yerel yönetimlere 4,17 milyar Türk lirası
aktarılırken, 2010 yılında genel bütçe vergi gelirleri tahsilatından
19,1 milyar Türk lirası kaynak aktarılacaktır. Bu da, 2002 yılına göre,
kıyasladığımız zaman, 4,5 kat kaynak aktarılacağını göstermektedir.
Tabii, benden
önce, biraz önce konuşma yapan MHP Milletvekili, bu kaynakların kesildiğini,
kısıldığını söyledi. Rakamlar ortada, 4,5 katı 2002’den sonra arttığını
göstermektedir.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Nominal bu. Oranını söyleyin, oranını.
MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) – İl özel idarelere ve belediyelere genel bütçe vergi gelirlerinden
pay verilmesi, çıkarılan kanunla iller arasındaki kriterler
de dikkate alınarak…
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Oranını söyleyin, oranını.
MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) – …yüzde 60’lık kısmı illerin nüfusuna, yüzde 10’luk kısmı illerin
yüz ölçümüne, yüzde 15’lik kısmı illerin kırsal alan nüfusuna, yüzde 15’lik
kısmı illerin gelişmişlik endeksine göre taksim edilmiştir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Tabii, Erzurum büyük şehir, 350 bin nüfusa 160 milyar para
alıyor.
MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) – Burada, iller arasındaki
yatırımın, hizmetin daha adil dağıtılması hedeflenmiş, makas daraltılmaya
çalışılmıştır.
Başbakanımızın
dediği gibi…
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Oranını söyleyin, oranını.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Alırsın 160 milyonu, böyle konuşursun.
MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) –…batıda ne varsa doğuda da o olacaktır. Evet, AK PARTİ İktidarıyla,
artık doğuda suyu olmayan, yolu olmayan, elektriği olmayan köy kalmamıştır.
Mezralara kadar bu hizmetleri ulaştırmanın gayreti içerisindeyiz.
Eğitimde
üniversitesi olmayan il kalmadığı gibi, derslik konusunda da çok ciddi
çalışmalar yapılmıştır. Altı yıldır ders kitapları, çocuklarımızın, ücretsiz
olarak dağıtılmaktadır.
AK PARTİ İktidarı
döneminde, sosyal devlet anlayışı ile sosyal hizmetlerde cumhuriyet tarihimizin
en büyük çalışmaları yapılmıştır. Bu konuda Erzurum’dan bir örnek vermek
istiyorum. Özürlü evladına evinde bakan aile sayısı 3.100’e ulaşmıştır. Bu
aileler 490 bin lira her ay bakım ücreti almaktadır.
Yine AK PARTİ Hükûmeti döneminde evinde yakacak bulamayan, soğukta,
sobanın başında tir tir titreyen insanlara kömür ve
odun yardımı yapılmıştır.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Eskiden de yapılıyordu.
MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) – Yine AK PARTİ döneminde, AK PARTİ’li
belediyeler üniversite öğrencilerine burs vermekteydi.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Dadaşlar sizi cezalandıracak.
MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) – Ama ne yazık ki CHP, muhalefet partisi, koşarak Anayasa Mahkemesine
bunu iptal ettirdi. Bunların ahını aldığınızdan
dolayı bu sayıdan yukarıya da çıkamıyorsunuz. Benim diyecek bir şeyim yok.
Zaten halk bunun dersini veriyor size. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ülkemizin her
yanı duble yollarla donatılmıştır. Bu duble yollar sadece batıya değil, doğuya da fazlasıyla
yapılmıştır ve yapılmaktadır. Hatta doğuda Erzurum’umuzda olan yatırım batı
illerimizde yoktur diye rahatlıkla söyleyebilirim. Başbakanımızın “2011 Kış
Üniversite Oyunları”nı Erzurum’a getirmesi neticesinde kış turizminde hedefi
zorlayan Erzurum bu yatırımlarla bir numara olacaktır. Artık
kış turizminde, bir sanatçımızın da dediği gibi “Haydi Erzurum’a gel.” diyerek
herkesi kayak yapmaya Palandöken kayak merkezimize ve 2011’de faaliyete geçecek
Konaklı kayak merkezimize, buz hokeyi salonumuza; 3 bin seyirci kapasiteli buz
pateni salonu, bin seyirci kapasiteli körling salonu,
biatlon ve atlama kuleleri, konaklama tesisleriyle
hizmet vermek üzere Erzurum’a siz sayın milletvekillerimizi ve bütün halkımızı
davet ediyor ve bekliyoruz.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Dadaş, Erzurum’da fabrika var mı?
MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) – 2002 yılında -gazete başlıklarından hatırlıyorum ben- Kemal Derviş
ekonomiyi kurtarmak için Türkiye’ye geldiği zaman IMF’den 1 milyar dolar borç
para getirmişti Türkiye’yi kurtarmak üzere.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın.
MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) – Şimdi AK PARTİ İktidarı bu paranın yarısı kadar bir yatırımı 2011
Üniversite Kış Oyunları için Erzurum’a harcamış durumdadır, harcamaktadır.
Erzurum’a yapılan
yatırımlardan dolayı Erzurum halkı adına, dadaşlar adına Başbakanımıza teşekkür
ediyoruz. AK PARTİ’mize genel seçimlerde yüzde 70 oy
vererek sandıkta teşekkür ettik, bundan böyle de teşekkür etmeye de devam
edeceğiz.
Bu yatırımlarda emeği geçen, o günlerde spordan sorumlu olan
Devlet Bakanımız, şimdiki Meclis Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin Bey’e,
yatırımları ve çalışmaları yakından ve yerinde takip eden Gençlik ve Spor
Bakanımız Sayın Faruk Nafız Özak
Bey’e, emeği geçen Erzurum Valiliğine, Erzurum Büyükşehir Belediyesine, Erzurum
Atatürk Üniversitesine, Ticaret Odasına, sivil kitle örgütlerine ve Erzurum
halkına teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Mustafa Ilıcalı’ya… Sayın
Mustafa Ilıcalı’ya…
MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik kalkınma ve
refahın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aksak. (AK PARTİ sıralarından “Devam etsin.” sesleri)
Verdim, olmaz.
Yani hiç yapmadım bugüne kadar. Demin tarafsızlığımı sadece Sayın Elitaş için bozdum, bir dakika ek süre vermiştim.
MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Sözcü konuşurken Cumhuriyet Halk
Partisinin koşa koşa Anayasa Mahkemesine giderek
belediyelerin verdiği bursu kestiğini söyledi. Konuyu yanlış aktardı.
Dolayısıyla, doğruları söylemek isterim, izin verirseniz.
BAŞKAN – Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
İki dakika süre
veriyorum.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Erzurum’u
bilmesem bir Paris’i anlatıyorlar diyecektim. Kışın Palandöken’den Erzurum’a
bir bakın, Erzurum’un o hâlini görün ve Erzurumlunun hâlini görün. Sekiz yıldır
Erzurum’a ne götürdünüz? Bir de gidin onu Erzurumluya sorun.
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Gel misafir edeyim, tesisleri gezdireyim sana.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, burslarla ilgili olarak,
öğrencilere burs verilmesiyle ilgili olarak, belediyelerin değil, bütün kuruluşların
burs vermesi için Anayasa Mahkemesine gittik. Siz parantez içinde “belediyeler
hariç” herkesi yasaklamıştınız.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Öğrenciler belediyelerden burs alamıyor şimdi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Dolayısıyla eğer bu kürsüden halka doğruları
söyleyecekseniz, bir milletvekiliyseniz, halkı temsil ediyorsanız doğruları
söyleyeceksiniz. Biz, bütün kuruluşlar burs versin diye Anayasa Mahkemesine
gittik. Anayasa Mahkemesi belediyeleri iptal etti, “Tek bir kuruluş verecek.”
dedi. Biz bunun üzerine kanun teklifi getirdik. Kanun teklifinde dedik ki:
“Bütün kamu kuruluşları eskiden olduğu gibi burs versinler.”
Değerli
Milletvekilim, eğer Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuda samimiyse bizim
verdiğimiz kanun teklifini destekler, mesele biter. Aksi hâlde buna ikiyüzlü
politika denir. İkiyüzlü politika yapmak da bu Parlamentoda hiçbir
milletvekiline yakışmaz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)
2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare
ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)
BAŞKAN - Şahıslar
adına ikinci söz İstanbul Milletvekili Sayın Nusret
Bayraktar’a aittir.
Buyurun Sayın
Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim
bütçe kanununun 13’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum.
Peşinen, bu
çalışmalara olumlu katkıda bulunan tüm Komisyon üyelerimize, gruplarımıza,
milletvekillerimize, bürokratlarımıza, Başkanlık Divanı üyelerine
teşekkürlerimi de arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, beş dakikalık süre içerisinde bu konuları
özetlemek mümkün değil ancak mahallî idareler söz konusu olunca, yıllardır tartışmış olduğumuz -ki ben 1984
yılından bu yana mahallî idarelerle ilgili çeşitli birimlerde görev almış bir
kardeşiniz olarak söylüyorum- ANAP döneminde, CHP, SHP döneminde, MHP
döneminde, bizim dönemlerimizde dahi sürekli konuştuğumuz konu şu: Merkezî
hantal yönetimden şeffaf ve yerinden yönetim ve hizmet anlayışının hâkim olması
gerektiğini, merkezî vesayetten kurtulmuş, seçilen insanların kendi aralarından
seçeceği başkanla yönetilen bir il genel meclisi ve Ankara’dan sürekli teftiş
ve müfettişlerle denetleme altında olan belediyelerin, baskı altında değil, daha
hür, daha demokrat, daha katılımcı, daha sürdürülebilir bir hizmetin
yürütülebilmesi hususunda devrim niteliğinde yasaların değiştirilmesini hep
konuştuk.
3030 sayılı Yasa
Özal döneminde, 84’te değiştirildi ama bunun da yeni dönemde Türkiye’nin
gelişen ve değişen şartlarına göre değişmesi gerektiğini hep birlikte konuştuk
ve 22’nci Dönemde Cumhuriyet Halk Partisi ve AK PARTİ’nin
müşterek organizasyonuyla 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu 23/7/2004
tarihinde yürürlüğe girmiş oldu. 1930 yılındaki 1580 sayılı Belediye Kanunu,
yine aynı dönemde, 13/7/2005 tarih ve 5393 sayılı
Yasa’yla Belediyeler Kanunu değişti.
Yıllar yılı Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü Ankara’dan, ta Bitlis’in, Muş’un, Hakkâri’nin,
Yüksekova’nın köylerinin hizmetlerini Ankara’dan götüremeyeceği; hatta, Muğla Köyceğiz aslında sahilde bir ilimiz ama
Köyceğiz ilçesine bağlı
Bütün bunların
yanı sıra, tabii, İl Özel İdareler Kanunu da yine değişti, 5302 sayılı
Yasa’yla. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kaldırılmasıyla İstanbul ve Kocaeli
pilot bölge olarak uygulandı. Tabii, Sayın Mevlüt Aslanoğlu haklı olarak Malatya’nın da büyükşehir
olmasını arzu ediyorlar. Bir yerde…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Urfa, Urfa... 600 bin, 600 bin.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Urfa da olabilir.
Şimdi, büyükşehir belediyelerinin ilan edilmesi bizim zamanımızda
gerçekleştirilmedi. Geçmiş dönemde sizi belde yapacağız, sizi ilçe yapacağız,
sizi il yapacağız, sizi büyükşehir yapacağız diyenler
biz değildik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Düzeltin efendim. Adalet dağıtıyorsunuz, o zaman
düzeltin.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Şimdi, dolayısıyla, önce taşlar yerli yerine otursun, hizmet ve
sistemler yerine gelsin, daha sonra bu adaletli sistemleri geliştireceğiz.
Dolayısıyla,
sayın milletvekilleri, köylere hizmet götürme birliğiyle beş yılda Türkiye’de
çok büyük hizmetler yapıldığını bütün köylülerimiz, bütün ülke bütünü
biliyordur. Yalnız burada bir rakamı söylemeden mikrofonu bırakmak istemiyorum.
“Giresun iline afetten dolayı az bedel gitti.” diyen arkadaşıma… Bakın, 2008
yılında Giresun AK PARTİ’li belediye tarafından
yönetiliyordu, şimdi CHP. 2008’de 11 milyon 565 bin TL hizmet için para, ödenek
gitmişken 2009’da 13 milyon 87 bin TL gitmiştir. Yani, partiler arasında ayrım
yok, bölgenin kalkınmışlığı, ihtiyacı, köy ağları, yol ağları ve bütçe
ödeneklerini adaletle dağıtılma süresi –burada, sizde de var- göreceksiniz,
adaletsizlik yok burada. Bizim dönemde, AK PARTİ döneminde her belediyenin
nüfusa göre, bölgesinin kalkınmışlığına göre, yasaların verdiği bütün haklar
eşit olarak dağıtılmış…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – …hatta bazı belediye başkanları “Niye bize hiçbir imtiyaz
tanımıyorsunuz?” diyerek serzenişte bulundular bize.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Selden dolayı söylüyor efendim.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Dolayısıyla, adaletle bu hizmetlerin yürütüleceği hususunda
endişemiz yoktur. 2010 yılında da sadece köylere hizmet götürme birliği için
525 milyon TL ödenek ayrılmıştır. Azdır, daha fazla olması gerekir.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Hayırlı olsun, bereketli olsun!
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Bereketli olsun, hayırlı olsun.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bayraktar.
Bu arada, iktidar
partisi grubu, genellikle muhalefet partisi milletvekilleri, böyle, benim bir
dakikam bittikten sonra konuşmaya devam ettiğinde, siz buradan sürekli beni
ikaz ediyordunuz; niye Sayın Bayraktar için beni ikaz etmediniz? (MHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Haklısınız Sayın Başkan.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Özür dileriz Başkanım.
BAŞKAN – Adaletli
arkadaşlar!
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – “Adalet” sadece isimleri onların!
BAŞKAN - Şimdi,
soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan
Sayın Bakan,
biraz önce yoksullukla ilgili verileri verdiniz. Uluslararası Saydamlık
Örgütünün 2009 yılı raporuna göre yolsuzluk sıralamasında 180 ülke arasında
2008 yılında 58’inci sırada bulunan ülkemiz, maalesef 2009’da üç sıra
gerileyerek 61’inci sıraya inmiştir. Acaba bir yılda üç sıra gerilemesinde ana neden hangi
yolsuzluk türleridir? Belediyelerin ve
özelleştirmelerin bu sıralamada geriye düşmemizdeki katkısı ne olmuştur?
İkincisi: Hazine
kontrolörlerinin fakir ailelere yapılan kömür yardımlarında TKİ’nin özel
sektörden aldığı kömürler nedeniyle devleti 2008 yılında 19,5 milyon TL zarara
soktuğuna ilişkin raporuyla ilgili olarak Bakanlığınız ne tür bir işlem
yapmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ve Türkiye İhracat Bankası Anonim
Şirketlerinin görev zararlarından doğacak zararlar 233 sayılı KİT’ler Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname gereği Hazine Müsteşarlığınca ödenmekte ve bütçeye
konmaktadır. AKP’li, özellikle KİT Komisyonu üyelerimiz, AKP Hükûmeti dönemlerinde görev zararlarına son verdiklerini söy-lemektedirler. Kendi
sözlerini 2010 bütçesiyle yalanlamaktadırlar. KİT’lerin, birbirlerinden olan
alacakları nedeniyle finans ihtiyaçlarını karşılamak için bankalara ödedikleri
faizler örtülü görev zararları değil midir? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın
Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
gerçi bu soru çok soruldu ama çözümü noktasında tekrar etmek istiyorum. Çünkü, şu anda bizi televizyonları başında teşvikçi iş
adamları dinliyorlar.
Sayın Bakan, 5084
sayılı Teşvik Yasası’nın uzatılması için ülkemizin dört bir yanından talepler
yükselmektedir. Sayın Bakanım, 5084 sayılı Yasa’nın uzatılması söz konusu
mudur?
Ayrıca, tütün
üretiminden vazgeçerek alternatif ürün projesine yönelen illerde üreticilere
verilecek destekler 2010 yılında da verilecek midir? Verilecekse ne kadarlık bir ödenek ayrılmıştır? Bu ödemelerin yıl içinde
ne zaman yapılması söz konusudur?
Son sorum:
Adıyaman’da inşası düşünülen adalet binası için 2010 yılında ne kadarlık ödenek ayrılmıştır? Daha önce bu soruma, 2012
yılında bu binanın bitirileceği yanıtını almış idim. Bu hedefin daha erkene
çekilmesi olanaklı mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir
önceki maddede sormuş olduğum soruya net cevap alamadığım için yineliyorum ve
mümkünse net cevabınızı bekliyorum.
Değişik
bölgelerimizde bulunan ve sayılarının 47 adet olduğu söylenen Tekel yaprak
tütün işletme tesislerinin akıbeti ne olacaktır? Bu işletmeler ne zaman, ne
şekilde elden çıkartılacak veya satılacaktır?
Diğer sorum:
Sayın Başbakan 13 Mart 2009 tarihinde Eskişehir’de yaptığı konuşmada, “Bu yıla
mahsus olmak üzere sanayide uygulanan indirimli gece tarifesini hafta sonları
ve diğer tatil günlerini de kapsayacak şekilde genişleteceğiz.” demek suretiyle
bir söz vermiştir. Ancak, aradan aylar geçmesine rağmen bu söz yerine
getirilmemiştir. Mahallî seçimlere on altı gün kala Sayın Başbakanın indirimli
elektrik sözü unutulmuş mudur? Bu sözün yerine getirilmeyişinde, gelmeyişinde
ne gibi engellerle karşılaşılmıştır? Bu engellerden bir veya
birkaçını söyleyebilir misiniz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakanım,
benim birinci sorum teşviklerin uzatılmasıyla ilgiliydi. Sayın Köse sorduğu
için o soruyu geçiyorum, ikinci sorumu soruyorum.
Kriz nedeniyle
esnaf, sanatkâr, memur, emekli, işçi zor günler geçiriyor. Sabit gelirlilerin
gelirine yapılacak katkı esnafa ve sanatkâra da mutlaka yansıyacaktır. Bu
bağlamda Hükûmetiniz memur, emekli ve işçiye bir
defaya mahsus, bir maaş tutarında kriz yardımı yapmayı düşünüyor mu? Bu konuda
bir çalışmanız var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir katkı yapmak
istiyorum ben. AKP’li konuşmacılar “Köy Hizmetlerinin kapatılması memleket
hayrına olmuştur.” demişlerdir. Bahsettikleri gibi hizmetler Ankara’dan değil
her ilde müdürlükleri tarafından yapılmıştır. Ayrıca birçok ilçede bakımevleri
de bulunmaktaydı. Köy Hizmetlerinin kapatılmasını tarih zamanla daha iyi
değerlendirilecektir. Bana göre kapatılması değil de revize edilmesi daha uygun
olacaktı. Bu kurumda yetişmiş çok eleman heba olmuş, gayrimenkulleri çarçur
edilmiş, tarımsal sulamalarla ilgili projeler sahipsiz kalmıştır diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, bu uluslararası “Transparency İnternational” diye bilinen kuruluşun sıralamasında Türkiye
tabii 2002 yılında çok çok daha gerilerdeydi, yanlış
hatırlamıyorsam çok daha küçük bir örnek içerisinde 76’ncı sırada falandı, yani
bakmam lazım, şu anda aklımda değil, ama yani 61’inci sıraya bile gelmiş olmak
yine de bir başarıdır. Aslında Türkiye’de yolsuzluğun azaldığının çok güzel bir
göstergesidir. Onun için, hatırlattığınız için teşekkür ediyorum. Bir yıldaki
iniş-çıkışlar belki örnek sayısındaki artıştan dolayı kaynaklanıyor olabilir
arkadaşlar.
Hazine
kontrolörlerinin TKİ’yle ilgili çalışmasının içeriğini bilmiyorum. Onunla
ilgili bir işlem yapılacaksa tabii ki ilgili bakanlığımız yapar. Gereken neyse
o yapılacaktır.
Şeker fabrikalarının
görev zararları, işte, örtülü bir zarar değil midir? Değerli arkadaşlar,
1990’lı yıllarla bu dönemin farkı şudur…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Bakan, öyle sormadım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bu dönemde de eğer biz, örneğin Ziraat Bankasına
veya herhangi bir kuruluşa, belli çerçevede belli sektörleri veya birtakım
ürünleri destek için görev verdiysek onun karşılığını bütçeye koyuyoruz. O
görev zararının bir karşılığı vardır. Eskiden bilançolar
ayrı bir bütçe olarak kullanılıyordu. Nitekim 2001 yılında bu çok açık bir
şekilde ortaya çıktı. Mesela, kamu bankaları 21 milyar dolarlık bir görev
zararıyla karşı karşıya kaldılar ve nitekim o faizlerin yüzde 7 bin olduğu
dönemlerde kamu bankaları en fazla gecelik faizle borçlanıyordu çünkü… Örneğin,
piyasa faizi yüzde 110 ise yüzde 50’yle, işte, kredi verdiriliyordu
karşılığında bütçede bir ödenek yoktu ve dolayısıyla o bankalar zarara
uğratılmıştır.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Bakan, soruyu anlamadınız herhâlde.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Soruyu çok iyi anladım.
Değerli
arkadaşlar, görev zararı var ama görev zararının karşılığı bütçede var.
Geçmişten farkı budur. Örtülü-örtüsüz değil. Açık bir şekilde biz bir
bankamıza veya herhangi bir KİT’e veya bir kamu kuruluşuna bir görev verdiysek
o görev neticesinde faaliyet sonucu bir zarar ortaya çıktıysa onun bütçede
karşılığı vardır. Karşılığı ödeniyor değerli arkadaşlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Düzenleme ne zaman yapıldı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Ben, genel olarak konuşuyorum. Düzenlemeyi kim
yaptıysa Allah razı olsun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Şimdi, 5084…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sanki kendileri yapmış gibi…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama uygulayan biziz değerli arkadaşlar. Uygulama
esastır. Önemli olan kâğıt üzerinde olması değildir.
5084’ün
uzatılması talebi, daha önce de söylendi. Şu an itibarıyla bütçeye bunun
uzatılmasına yönelik bir ödenek konulmamıştır ama buna ilişkin Hükûmetimiz bir karar verirse tabii ki o çalışmaları da
yaparız, uzatırız. Ama şu an itibarıyla –dediğim gibi- bütçe boyutuyla
soruyorsanız bütçede şu an itibarıyla bir ödenek yoktur.
SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) – Siz ne düşünüyorsunuz Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) – Alternatif ürün, yani tütüne alternatif ürünlerin
desteğinin devam edip etmeyeceği hususu ise tabii ki Tarım Bakanlığımızın
değerlendireceği bir konudur.
Adıyaman’da
adalet binası yapımı konusunda spesifik olarak bir
bilgim yok ama biz birçok ilimizde adalet saraylarını yaptık ve gerçekten de
bodrum katlarından adaleti aldık, çok güzel saraylarda artık vatandaşımıza
hizmet ediyoruz. Bununla da büyük gurur duyuyoruz.
Tekel yaprak
tütün işletmelerinin akıbetinin ne olacağı konusu… Değerli arkadaşlar, burada,
birincisi, eğer burada herhangi bir faaliyet yoksa o binalar öncelikli olarak
kamu kuruluşlarının ihtiyaçları için tahsis edilecek. Bazı yerler de gerekirse
hazine açısından da değerlendirilecektir.
Evet, kriz
nedeniyle, işte, esnafa vesaireye herhangi bir ek
ödeme hususu… Biz, her zaman için imkânlarımız çerçevesinde esnafımıza,
memurumuza, emeklimize yardımcı olduk, bundan sonra da olacağız.
Bakın, size
birkaç rakam vereyim, istiyorsanız: SSK emekli aylığı en düşük 257 liraydı 2002
yılı Aralık ayında, şu anda 633 liradır ve bu yüzde 146’lık artışı ifade
etmektedir; bu dönemde enflasyon yüzde 93. Dolayısıyla, reel bazda
SSK emekli aylığı artmıştır.
Yine, tarım BAĞ-KUR
emekli aylığı 66 liraydı değerli arkadaşlar, 405 liraya çıktı ve yüzde 405’lik
bir artış söz konusu. Yüzde 405! Reel olarak yüzde 161.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Rakam kaç lira Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yine, esnaf BAĞ-KUR emekli aylığı 149 liraydı, 494
liraya çıktı değerli arkadaşlar; nominal artış 232,
enflasyon yüzde 93, reel artış yüzde 70’in üzerinde.
Yine en düşük
memur emekli aylığı 377 liraydı, bugün 843 lira; nominal
artış 123,9; reel artış yüzde 16 civarında.
Onun için, hangi
rakama bakarsak bakalım… Asgari ücrete bakalım örneğin: Net asgari ücret 184
liraydı, bugün 546 lira.
BAŞKAN –
Tamamlayabilir misiniz, zamanınız doldu.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kaç simit alınıyordu o zaman?
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Geri alın o zaman!
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü maddeyi
okutuyorum:
Yükseköğretim
kurumları ile ilgili işlemler
MADDE 14 – (1)
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinin 38.01.02.00-09.9.9.00-2-05.3 (Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi) tertibinde yer alan
ödenek, bu proje kapsamında lisansüstü eğitim veren yükseköğretim kurumlarına,
mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere, görevlendirilen öğrencilerin
sayıları ve öğrenim alanları dikkate alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle
ödenir. Ödenen bu tutar karşılığını bir yandan ilgili yükseköğretim kurumunun
(B) işaretli cetveline öz gelir, diğer yandan (A) işaretli cetveline ödenek
kaydetmeye ilgili yükseköğretim kurumu yetkilidir.
(2) 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 43
üncü maddesinin (d) bendi, 46 ncı, 58 inci, ek 25
inci, ek 26 ncı ve ek 27 nci
maddeleri ile 19/11/1992 tarihli ve 3843 sayılı Kanunun 7 nci
maddesi uyarınca tahsil edilen tutarlar ve diğer gelirler, yükseköğretim
kurumları bütçelerine özel gelir ve özel ödenek olarak kaydedilmez. Tahsil edilen bu tutar ve gelirler, ilgili
yükseköğretim kurumu bütçesine öz gelir olarak kaydedilir. Kaydedilen bu
tutarlar karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine konulan
ödenekler, gelir gerçekleşmelerine göre kullandırılır. (B) işaretli cetvelde
gelir kodları itibarıyla tahmin edilen gelirleri aşan öz gelir tahsilâtları
karşılığı kadar (A) işaretli cetveline ödenek eklemeye Maliye Bakanlığınca
belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde yükseköğretim kurumları yetkilidir.
(3) Öz gelir
karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesinin (A) işaretli cetvelinde
fonksiyonel sınıflandırmanın dördüncü düzeyinde tertiplenen ödenekler arasında
(09.6.0-Eğitime yardımcı hizmetler fonksiyonu altında öz gelir karşılığı tefrik
edilen ödenekler arasında yapılacak aktarmalar hariç) aktarma yapılamaz.
(4) Yükseköğretim
kurumları, bütçelerinin “Üst yönetim, akademik ve idari birimler” kurumsal kodu
altında tefrik edilen ödeneklerini, ihtiyaçlarında kullanılmak üzere ilgili
birimlere, Ödenek Gönderme Belgesi düzenlemek suretiyle gönderirler. Ödenek
Gönderme Belgesi ile ödenek gönderilen birimler harcama birimi, kendisine
ödenek gönderilen birimin en üst yöneticisi ise harcama yetkilisidir. Bütçe
ödeneklerinin gönderilmesi, kullanılması ve bütçe işlemlerine ilişkin esas ve
usulleri belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(5) Yıl içinde
eklenen sermaye ödenekleri, 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla
ilişkilendirilir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde, gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Sayın Kemal Demirel.
Süreniz on
dakika.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
KEMAL DEMİREL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2010 yılı bütçe
görüşmelerinde Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesi
hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi en içten sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
14’üncü maddenin
beşinci fıkrasında, genel olarak, yükseköğretim kurumlarının bütçeleme
yapısındaki değişiklikler ve bütçenin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili
hükümler yer almaktadır.
Kurulduğu 6 Kasım
1981’de üniversiteler arasında planlı gelişmeyi amaçlayan YÖK sistemi, plansız,
yanlı, siyasi karar organı hâline gelmiş ve sistemini tıkamıştır.
Son yıllarda, YÖK
ve üniversitelerimiz bilimsel araştırmalarla değil de siyasi çıkışlarıyla
gündeme gelmekte, siyaset ve günlük politikalar üniversitelere müdahale
etmektedir. Oysa YÖK ve üniversiteler, siyasi süreçlerin ve ideolojik
tartışmaların dışında kalmalı, siyasallaşmaktan kaçınıp eğitim ve bilimin
gelişmesine yönelik çalışmalara odaklanmalıdır.
Üniversiteler,
her toplumun önünde olmalı, değişen dünyaya uyum sağlamalı, toplumun
gereksinimlerini ve yarını gözeterek bilim üretmelidir. Gelişmiş ülke durumuna
gelirken en önemli şeyin kaliteli eğitim olduğu unutulmamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, YÖK Başkanlığına ve üyeliklerine siyasal iktidarın görüşlerini
paylaşanların atanması bilinçlidir. YÖK’ün siyaset tarafından yönlendiriliyor
olması ve iktidarın YÖK’e egemen olması demokrasi açısından kabul edilebilir
bir durum değildir. YÖK ile ilgili tüm işlemlerin kurullarda değil de Başbakan
ile YÖK Başkanı arasında görüşülüyor olması da, bu kurumun, artık
siyasallaştığının bir göstergesidir.
Siyasetle bu
denli iç içe bir yükseköğretim üst kuruluşu üniversite özerkliğinin güvencesi
olmak bir yana, onun en büyük engeli olacaktır. Yani siyasallaşması
özerkleşmenin önündeki en büyük engeldir. Bu yanlışın en kısa zamanda
düzeltilip, YÖK’ün gerektiği şekilde çalışması ve yapılandırılması mutlaka
sağlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, yine bu anlamda, geçtiğimiz günlerde Bursa’da,
Mustafakemalpaşa’da gerçekten hem Bursa’yı hem Kemalpaşa’yı hem de ülkemizi çok
derinden yaralayan acı bir kazayı hep beraber duydunuz, izlediniz. Bir maden ocağında 19 işçimiz grizu patlaması neticesinde hayatını
kaybetti. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum,
geride kalanlara bir kez daha başsağlığı diliyorum ama şunu unutmamamız lazım
ki, o ölen işçilerin, emekçilerin, alın teriyle bir parça ekmek için çalışırken
mezara giren o işçilerin hangi şartlarda çalışıp, hangi şartlarda ekmek parası
kazanmanın mücadelesini verdiklerini de bir kez daha bu kürsüden dile getirmek
istiyorum. İnanın 650 milyon liraya o insanların orada çalışması mümkün
değildi. Burada Kemalpaşalı arkadaşlarımız da var, onlar da oralara gittiler,
gördüler, o insanların hangi şartlarda, nasıl yaşadıklarını biliyorlar.
Arkadaşlar, ben
şu anda… O insanların, ölenlerin arkasında kalan ailelerin
hayatlarını devam ettirmesi noktasında, sigortalarının halledildiği, birtakım
ekonomik yardımlar yapılacağı söylendi, dile getirildi; yapılıyor ama yine bir
annemizin, yine bir bacımızın bunun üzerine söylediği şu laf hepsinden çok daha
önemli: “Bu paraları keşke vermeseydiniz, keşke bizim çocuklarımızı sigortalı
emekliye ayırmasaydınız da onu yaşıyor olarak yanımızda görebilseydik.” Evet,
doğrusu bu.
Onun için, bugün,
sadece Kemalpaşa değil, başka Kemalpaşaların olmaması için, işçilerin,
emekçilerin bir parça ekmek için yaşama mücadelesi veren o insanların
yaşayabilmesi için Türkiye'deki bütün maden ocaklarının en iyi şekilde denetlenmesi
ve denetimde eksikleri görülenlerin de çalıştırılmamasını istiyorum. Çünkü bu
maden ocağı denetimden geçmiş ve demişler ki: “Altı ay içerisinde eksiklerinizi
tamamlayın.” E, altı ay içerisinde eksiklerini tamamlarken 19 işçi hayatını
kaybetti!
Bunu Türkiye
Büyük Millet Meclisinde dile getirirken oradaki insanların, ölen insanların
sesinin çıkmadığını düşünmeyin. O insanların sesi bugün buradan bir kez daha
Türkiye'ye diyor ki: “Biz niye öldük?” Evet, “Biz niye öldük?” Bunun
sebeplerinden bir tanesi, Türkiye’deki denetimlerin ne yazık ki gerçekten
yapılıp yapılmadığı.
İki: Denetimleri yapıldıktan sonra ne kadar takip edilip
edilmediği.
Bunlar çok önemli
ama maalesef orada bu arkadaşlarımızın hayatını kaybettiğini hep beraber
gördük. Bu anlamda, oradaki çalışmalara katılan ilçe teşkilatımız, bütün
milletvekilleri, herkes, o tabloyu gördü ve hepsinin yüreği yandı diyebiliriz.
Bir daha Kemalpaşa’da olmaması için, mutlaka ve mutlaka, başta Enerji Bakanlığı
olmak üzere, Çalışma Bakanlığı olmak üzere, oradaki emekçi kardeşlerimiz başta
olmak üzere, bütün Türkiye’deki maden ocaklarının bir kez daha gözden
geçirilmesi…
Üç: O iş kolunda
sendikasız hiçbir işletmenin olmaması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bu,
zorunlu olmalı.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Cenazelere niye gelmedin?
KEMAL DEMİREL
(Devamla) – Onun dışında, aileleri dolaştık, o evlere gittik, o insanların
feryatlarını… Bir kez daha söylüyorum: “Keşke, bize burada verilenler olmasaydı
da ben, oğlumu, eşimi yanımda görebilseydim.” diyor.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Hadi söyle, cenazelere niye gelmedin?
KEMAL DEMİREL
(Devamla) – Evet, ben de onu söylüyorum. Sayın Milletvekilim, şunu söylüyorum:
O denetlemeyi yapan senin Hükûmetinin yetkilileri.
Orada kulağın duymuyor.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – “Cenazelere niye katılmadın?” diyor.
KEMAL DEMİREL
(Devamla) – Hayır, Sayın Başbakan diyor ya: “Gözünüz var görmüyorsunuz,
kulağınız var duymuyorsunuz.” Ben de size sesleniyorum: “Gözünüz var
görmüyorsunuz, kulağınız var duymuyorsunuz.”
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Cenazelere neden gelmedin?
KEMAL DEMİREL
(Devamla) - Yazıktır!
ALİ KOYUNCU
(Bursa) - Neredeydin onu söyle!
KEMAL DEMİREL
(Devamla) –Yazık, yazık!
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Cenazelere niye gelmedin Bursa Milletvekili olarak?
KEMAL DEMİREL
(Devamla) – 19 işçinin, hayatını kaybeden insanların vebalini ya bu dünyada ya
öbür dünyada mutlaka ödeyeceksiniz.
Evet, değerli
arkadaşlarım, yine bunun üzerinden…
ALİ KOYUNCU
(Bursa) - Cenazelere niye gelmedin? Yurt dışında mıydın?
KEMAL DEMİREL
(Devamla) – Sen hâlâ orada kalıyorsun. Sen hâlâ oradasın! Hâlâ oradasın!
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Acıları paylaştık biz…
KEMAL DEMİREL
(Devamla) – Önce dinlemesini öğreneceksin! Önce terbiyeye seni davet ediyorum!
Değerli
arkadaşlarım, Bursa önemli bir kent. Bursa’ya demir yolu getirmemek için
elinden geleni yapan AKP Hükûmetine bir kez daha
sesleniyorum: Demir yolunu getirmemenin faturasını sandıkta Bursa halkı mutlaka
önümüzdeki seçimde gösterecektir.
Onun ötesinde,
YÖK’ü çok ilgilendiren bir konu daha var: Bursa’da ilçeler artık neredeyse
birbirine girmeye başladı. İkinci üniversite için YÖK karar aldı. Bu
üniversitenin mutlaka Bursa’da gerçekleşmesi noktasında iki ilçe öne çıktı:
Bunlardan bir tanesi Gemlik, bir tanesi İnegöl. Gemlik, altyapısıyla, orada
bulunan yerleşkesiyle üniversite olmayı hak eden bir ilçemiz. İkinci
üniversitenin gelmesi noktasında bütün siyasi partiler, bütün yerel yetkililer,
hepsi hemfikir oldu ve ikinci üniversitenin oraya açılmasıyla ilgili
çalışmaları yakından takip ediyorlar. İyi bir noktaya geldi. Ama bu arada,
İnegöl ilçemiz de üniversite talebinde bulundu. Şimdi, Bursa
büyük bir kent, Bursa sanayi kenti, turizm kenti. Üniversite öğrencisi oranı
çok güçlü bir kent. Böyle bir kentin artık bir üniversitesinin yeterli
olmadığı, ikinci, üçüncü üniversiteye ihtiyaç duyulduğu… Bu anlamda, mutlaka ve
mutlaka Gemlik’in bu talebi kısa zaman içinde değerlendirilmeli. Onun dışında
da İnegöl de mobilya olarak dünya çapında bir ilçemiz, sanayisi var. Bu
noktada, İnegöl’ün de üniversite talebinin değerlendirilmesini… Bence ilçeleri
karşı karşıya getirmenin doğru olduğuna inanmıyorum. Her iki ilçenin de
üniversiteyi hak ettiğini ve bu anlamda da Bursa’nın üniversite açısından daha
da güçlü hâle gelmesi gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.
Ben, bu YÖK
görüşmeleri çerçevesinde mutlaka önce Gemlik sonra İnegöl, her ikisinin de
Uludağ Üniversitesinin dışında kazanılması gerektiğini ve bu noktada da
Bursa’ya ve Türkiye’ye hizmet vermesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. Çünkü
her ikisinin de altyapısı buna müsait. Yani üniversite olarak
müsait, hem Gemlik hem İnegöl. Ben, bu değerlendirmelerin mutlaka YÖK
genel kurullarında değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyorum ve bunların da en
kısa zaman içerisinde gerçekleşmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Tabii, son
günlerde çok sık kamuoyunda yaşanan olayları hep beraber izliyoruz. Yani
insanlar emeğinin karşılığını almak için meydanlara çıkıyorlar. İnsanlar
haksızlıklara uğruyor, meydanlara çıkıyorlar ve o insanlara karşı, işçilere
karşı, emekçilere karşı yapılanları hep beraber izliyoruz. Ama Sayın Başbakan,
herhâlde Türkiye dışında çok gezdiği için Türkiye’de olan olayları pek yakından
göremiyor. Sayın Başbakana ben seslenmek istiyorum -Kendisine de ayrıca geçmiş
olsun diyoruz- ve diyorum ki: Sayın Başbakan, eğer gözünüz varsa Ankara
meydanında Tekel işçilerine yapılanları görüyor olman lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KEMAL DEMİREL
(Devamla) – Eğer kulaklarınız duyabiliyorsa o işçilerin, o emekçilerin emeğinin
karşılığını alma noktasında, haksızlıklara uğrama noktasında bağrışlarını
duymanız gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.
Bu düşüncelerle,
hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bütçenin, her şeye rağmen
ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, tekrar sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demirel.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Yükseköğretim kurumları ile ilgili işlemler”
başlığını taşıyan 14’üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün hepimiz, 94 devlet üniversitesi ve 45 vakıf üniversitesi
olmak üzere 139 üniversitemizin varlığıyla övünç nutukları atıyoruz
Meclisimizde de. Tabii ki bu artış genç nüfusumuzun ihtiyacına cevap
verebilecek durumda değil, yetersiz sayıda. Üniversitelerimizde okuyan 3
milyona yakın gencimizin daha fazlası, 3,5 milyon gencimiz ise hâlen üniversite
kapılarında üniversiteye girebilme mücadelesi veriyor.
Evet,
üniversitelerimizin sayısının artışına itirazımız kesinlikle olamaz. Ama hiçbir
altyapı hazırlanmadan, siyasi popülizm ile açılan
üniversitelerin, ilmî zihniyetten uzak bir anlayışla kurulmasını da tabii ki
tartışmamız gerektiğini ifade etmek istiyorum. İşte eski okul, resmî
dairelerden oluşan binaları ve yetersiz sayıda öğretim elemanıyla nasıl bir
eğitim vereceği bu kurumlarımızın ortada değil mi? Bunu bir sorgulamamız
gerekiyor. Özellikle, açılan fakülte ve bölümlerin, yüksekokulların, açılan
bölgeye uyumlu olmaması ve ihtiyacına o bölgenin cevap vermemesi ve açılan
bölümlerin hemen her üniversitede bulunması, bir programsızlığın sonucu değil
mi?
Tabii ki, yeni
üniversiteler, bölgeler arası gelişmişlik farkının azalmasında da yararlar
sağlayacaktır. Evet, üniversite tabelalarını asıyoruz, seviniyoruz, ama şöyle
bir de düşünelim değerli milletvekilleri; lise koşullarından daha olumsuz
şartlarda olan yükseköğretim kurumunda okumanın gençler üzerindeki olumsuz
etkisini ve psikolojik sıkıntısını anlayabiliyor muyuz?
Sayın milletvekilleri,
ülkemizin ekonomik darboğazda olduğu, yoksulluğun -her ne kadar Sayın Bakan
düştüğünü söylese de- tavan yaptığı bir dönemden geçerken, her türlü zorlukları
aşarak devlet üniversitesini kazanan esnaf, memur, işçi, köylü, emekli
çocuklarının üniversite tahsilini gerçekleştirirken yaşadıkları dramları,
sıkıntıların ne boyutlara ulaştığını biliyor musunuz?
Bu gençlerin
hatırı sayılır kesiminin, tahsil hayatlarını devam ettirebilmek için, yurt,
burs, iaşe ihtiyaçlarını karşılayamadıklarından, muhtelif cemaat, tarikat ve
ideolojik gruplara mecbur ve mahkûm edildiğini, bırakıldığını, hür ve özgür
iradelerine pranga vurulduğunun farkında mısınız?
Bir öğrencinin
üniversiteye ilk adımı atmasının en düşük maliyetinin 2.150 TL, en düşük aylık
maliyetinin ise 1.500 TL olduğu düşünüldüğünde, bu gençler için neler yapmalıyızı düşünmek zorundayız.
Sadece öğrenciler
mi sıkıntıda sayın milletvekilleri; özellikle araştırma görevlileri, uzmanlar,
öğretim görevlileri, yardımcı doçentlerin, maaşlarının yetersizliklerinden
dolayı, bilimsel araştırma yapmaktan ziyade ek işler üzerine yoğunlaştığını, ek
ders ücreti alabilmek için birbiriyle yarıştığı ve çatıştığını biliyor muyuz?
Sayın
milletvekilleri, içinde yaşadığımız yüzyılda ekonomik, sosyal, kültürel
gelişmemizin en önemli ayağı tabii ki yükseköğretim kurumlarımızdır. Bölgesel
güç olmaktan bahsediyoruz, küresel güç olmaktan bahsediyoruz. Bunun yolu,
yetiştireceğimiz üst düzey yöneticiler, teknik adamlar, bilim adamlarımız,
kısacası, yönetici gruplar ve topluma bilgi taşıyacak, çağı yorumlayacak,
toplumu aydınlatacak eğitimli nesillerle mümkün değil mi?
Dünyanın küresel
güçlerine bir bakalım. Kendi genç beyinleri yeterli değilse dışarıdan beyin
ithal ediyorlar. Bizim elimizde işlemeyi bekleyen çok büyük bu değerli madeni,
maalesef, yeterince değerlendiremiyoruz, programlayamıyoruz. Günümüzde
zenginlik ölçütü, kişi başına düşen dolardan daha çok kişi başına düşen
ortalama eğitim süresi.
Sayın
milletvekilleri, toplumumuzun yükseköğretim talebini uzun süredir karşılayamıyoruz.
İş ve endüstri sektörlerinde ihtiyaç duyulan sayıda ve nitelikte insan gücü
talebini üniversitelerimiz karşılamaktan uzak. Felsefi ve tarihî sosyal
derinlik, bilim ve teknolojinin ilerlemesi konusunda, üniversitelerimizin
entelektüel bir çaba harcama konusunda yeterli olduğu söylenebilir mi?
Kendimize özgü bir model geliştirme çabası bile gösteremedik. Üniversitelerin
temel eğitim sorunları var ve bu temel sorunların altında ülkemizde uygulanan,
daha doğrusu, uygulanmayan millî eğitim politikası yatıyor.
Bu yüzyılın
gerektirdiği dinamik bir yapıyı geliştirmek mecburiyetimiz var sayın
milletvekilleri. Hem Millî Eğitim hem yükseköğretim kurumları hiçbir şekilde
siyasi ve ideolojik çıkar hesaplarına alet edilmemeli. Türkiye’de üniversiteler
politik kaygılardan uzak olmalı kesinlikle. Üniversitelerin gelişebilmesi için
hem üniversitenin kendi içinde hem de YÖK’ün koordinasyonuyla üniversiteler
arasında akademik performans sistemi mutlaka geliştirilmeli. Performansa
dayalı sistemin kurumsallaştırılması gerekli. Bir rekabet sistemi
geliştirmeliyiz ve Maliye de bütçe artırımlarında bu performansı göz önüne
almalı.
Yine,
üniversitelerimizin harcama yetkisinde sıkıntılar yaşanıyor. Bütçe kalemleri
arasında geçişler daha esnek olmalı; iyi bir denetim mekanizmasının eşliğinde
tabii ki.
Bugün
tartışıyoruz, üniversitelerimizin önemli bir bölümü ülke ihtiyaçlarına cevap
verebilecek bir yapıya sahip mi? Var olan kaynakları yeterli mi veya kaynak
üretme yönünde kendilerini geliştirebiliyorlar mı, kendilerini yenileyebiliyorlar
mı?
Değerli
milletvekilleri, sayın milletvekilleri, yükseköğretim sisteminin, mevzuatının,
yeniden ele alınarak, çağın şartlarına uygun düzenlemelere ihtiyacı var. Evet,
YÖK, yükseköğretim kurumlarını planlama koordinasyonu ve denetim görevlerini
yerine getirmek işlevine sahip. Peki, değerli milletvekilleri, bizim YÖK ne
işle meşgul? Evet, YÖK, iktidara yaranmak için kadrolaşmak ve üniversiteleri
ele geçirmekle meşgul! YÖK ne işle meşgul sayın milletvekilleri, biliyor
musunuz? Ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye sokacak yıkım projesine alet
olmakla ve üniversiteleri alet etmekle meşgul! YÖK ne işle meşgul sayın
milletvekilleri? İktidarın siyasi popülizmine ve
isteklerine ne pahasına olursa olsun hizmet adına hukuku çiğnemekle meşgul! YÖK
ne işle meşgul, bizim YÖK’ümüz biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Bu
ekonomik şartlar nedeniyle okuma imkânları zorlaşan gençlerin harçlarını
yükseltme ve üniversitelerin özelleştirilmesi gibi söylem geliştiren Başkanının
hobileriyle meşgul! YÖK ne işle meşgul? Hükûmet
yandaşı olmayan üniversite rektörlerini cezalandırmak için bütçelerini görülür
şekilde kesmekle meşgul! Hasılı YÖK ve özellikle
Başkanı, kendini şartlı atayan iktidara vefa borcunu ödemekle meşgul! Kısaca,
bu İktidar döneminde hemen hemen her kurumda olduğu
gibi siyasallaşma bataklığına YÖK de düşmüştür sayın milletvekilleri. Evet,
YÖK, bu yapısı, anlayışı ve bu Başkanı ile üniversitelerin sorunlarını
çözebilecek durumda mıdır? Sizlere sormak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, yükseköğretimin toplumdaki rolü konusunda, sosyal gelişmede,
ekonomideki büyümede, rekabet edilebilir mal ve hizmetlerin üretiminin
desteklenmesi ve korunmasında, sosyal bağların güçlendirilmesi ve
sürdürülmesinde, kültürel kimliğin şekillendirilmesi ve korunmasında ve nihayet
yoksulluğa karşı mücadelede bile yeri doldurulmaz olduğunun bilinciyle...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, buyurun lütfen.
ŞENOL BAL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
…hareket edilmesi
dileğiyle, her ne kadar katılmasak da bütçenin hayırlı olmasını diliyorum,
saygılar sunuyorum. İnşallah bu bütçenin ülkemize hayırlar getirmesini
diliyorum ama “Bu bütçe kimin?” diye de sormadan geçemiyorum. Çünkü bu
bütçeyle, biraz önce Sayın Bakanın da dediği gibi, ekonomik krizin atlatılması
mümkün değil, çünkü ekonomik krizin atlatılması için gerekli hiçbir yatırımın
bu bütçede olmadığını görmekten de umutsuzluğumu dile getiriyorum.
Saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir haftadır Ankara Kızılay’da hak mücadelesi veren Tekel
işçileriyle ilgili, açıkçası 4/C’nin nasıl oluştuğuyla
ilgili değerli milletvekillerimizi, kamuoyunu bilgilendirme ihtiyacını
hissediyorum, bu konudaki geçmiş tecrübelerimizi siz değerli
milletvekillerimizle paylaşmak istiyorum.
1980 yılından
itibaren Türkiye’de özelleştirme kararı alınıp serbest piyasa ekonomisinin
hâkim kılınmasıyla birlikte artık kamunun üretimden, rekabet edilebilir
işlemlerden çekilmesiyle birlikte kamu niteliğindeki kuruluşların özel sektöre
devri veya özel sektörde rekabet edemez nitelikteki kurumların kapatılması
şeklinde bir ekonomik politika hâkim olmuş.
1980’li yıllarda
baktığımızda Tekelde 52 bin civarında işçi çalışıyor. 2000 yılına geldiğimizde
30 bin civarında işçi çalışıyor. Şu anda Tekelde işçi ve memur olmak üzere
10.625 kişi çalışıyor.
Şimdi
özelleştirmelerin nasıl olduğu konusunda geçmişteki hatıralarımızı
canlandırdığımız takdirde, benim çok iyi bildiğim Kayseri’de bir ÇİNKUR vardı,
1970’li yıllarda Kanada tarafından oradaki teknolojiyle kamu tarafından
kurulmuş bir kurum. Ama 70’li yılların teknolojisiyle kurulduğundan dolayı
dünyayla rekabet etme imkânı kalmadığından 1996 yılının ikinci yarısında ÇİNKUR
özelleştirilmiş. ÇİNKUR özelleştirilirken yabancı bir şirket 14 milyon dolar
teklif vermiş, 13 milyon dolar da Türk firması (Kayserili bir firma) teklif
vermiş ama 14 milyon dolar tercih edilmiş. Özelleştirme yapılırken de o firmaya
denilmiş ki: “Bakınız, size işçinin kıdem ve ihbar tazminatıyla birlikte
devrediyoruz. Kıdem ve ihbar tazminatıyla birlikte
devrederken şu da bünyenizde bulunan işçinin toplam kıdem ve ihbar tazminatı. Eğer
işçinin herhangi bir şekilde çalışmama imkânı varsa, 1475 sayılı Kanun’un
17’nci maddesine göre çıkarıyorsanız kıdem ve ihbar tazminatını ödemek üzere
size de fon veriyoruz.” denilmiş. Bütün fonlar oraya aktarılmış, toplam
işçilerin. Bir de şart konulmuş: “1999 yılının sonuna kadar, yani üç yıl
süreyle bu işçileri çalıştırmak mecburiyetindesiniz.” denilmiş. Mayıs sonunda,
Haziran başında 1999’da 57’nci Hükûmet kurulmuş.
O dönemde Sayın
Bakanımız Sabahattin Çakmakoğlu hemşehrimiz.
ÇİNKUR da Sayın Çakmakoğlu’nun ilçesine
OKTAY VURAL
(İzmir) – Refah Partisi miydi?
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) - Senin önceki partin…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi… Hayır, bakın Sayın Vekilim…
OKTAY VURAL
(İzmir) - Hangi partideydiniz o zaman?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - 1996 yılının son günleri…
OKTAY VURAL
(İzmir) – AKP yoktu galiba.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hayır.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, o süreçte bu özelleştirme kapsamı içerisinde gelen
arkadaşlarımız, bir imkân yapılamamış...
Şimdi, kimin
zamanında ne olduğuyla ilgili meseleyi tartışmak istemiyorum, yaşanan hadisenin
ne olduğunu ifade etmeye çalışıyorum.
Bir özelleştirme,
özelleştirmenin sonucunda işçiler aç kalmış, açıkta kalmış, tek arzuları kıdem
ve ihbar tazminatıydı. Sayın Çakmakoğlu üçlü
koalisyon içerisinde belki bu imkânı bulamadı. Sayın Gül Başbakan oldu ve aynı
işçiler aynı dramı, aynı trajediyi yaşadılar, Sayın Gül’ün önüne durdular.
Sayın Gül, Başbakan, dedi ki: “Bu meseleyi çözmemiz lazım.” Nasıl çözmemiz
lazım? Sayın Mehmet Ali Şahin o zaman personelden sorumlu Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı ve onunla ilgili bir süreç başlatıldı, 4/C oradan çıktı.
Ne zamana kadar
başlattık? 1992 yılından bu tarafa, özelleştirmeden dolayı
kırk yaşına gelmiş, kırk yaşını geçmiş, emekli olma imkânı, herhangi bir yerde
sigortalı olarak çalışma imkânı bulamayan insanlara hiç değilse onlara emekli
olma şartını, sigortalı bir yerde iş bulma imkânını sağlayacak bir düzenleme
yapılmış ve o süreçte de sadece Kayseri ÇİNKUR’daki
152 değil, Kastamonu’daki ve diğer vilayetlerdeki kıdem ve ihbar tazminatını
alamamış vatandaşlarımızın hak ve menfaatini korumak üzere bu imkân sağlanmış.
Şu
tartışılabilir: “On aylık sürede niye çalıştırıyorsunuz? Bu on bir ay da
olabilir, on bir buçuk ay da.” diye söylenebilir. Arkasından TAKSAN
özelleştirildi. ÇİNKUR işçileri dediler ki: “Biz TAKSAN’ın
hâline gelmek istiyoruz.” İşte, 1992’ye gelişin öyküsü, hikâyesi, altındaki
yatan asıl sebep bu.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir özelleştirme kurumundan ayrılan ilkokul mezunu bir işçi havuza
intikal ediyor, buradan 650 lira ücret veriliyor, lise dengi mezunu olursa 750
lira ücret veriliyor, eğer üniversite dengi olursa 830 lira civarında ücret
veriliyor.
Bakınız, şu anda
9.625 kişi Tekelden özelleştirme kapsamı içerisinde. Bunlara ödenen ücret aylık
40 milyon lira -tamamına- yıllık 500 milyon lira. Şimdi, bu işçi
kardeşlerimizin her birine ortalama 41 bin lira kıdem ve ihbar tazminatı
ödenecek. On ay süreyle de bu geçiş dönemi içerisindeki mevcut aldığı maaşlar
korunmak üzere devam edecek, on ay süreyle. Ondan sonra, havuzdan, biraz önceki
ifade ettiğim ücretler verilecek.
Bu “hakkın kaybı” diye ifade edilebilir, farklı şekilde ifade
edilebilir ama bizim zamanımızdan önce 16.500 kişinin özelleştirmeden dolayı aç
ve açıkta kaldığını, bu sorunun çözülememesi neticesinde 2004 yılından itibaren
yapılan düzenlemeyi “Bu işçilere haksızlık yapılıyor, bunlar sokak ortasında aç
ve açıkta bırakılıyor.” diye söylemek, bu Hükûmeti
acımasızca eleştirmek, hakikaten haksızlık, AK PARTİ İktidarına haksızlıktır
diye düşünüyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Düzeltin durumlarını, elinizi tutan mı var? Yapın… Yapın tabii canım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Doğru, güzel bir teklif, güzel bir teklif. Daha önce hiç kimsenin
düşünemediği bir şeyi düşünme imkânını ortaya koyan iktidar -muhakkak ki bu
konuda yapılacak şeyler vardır- onun da değerlendirmesini yapar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hatta, gelin, Tekel işçilerine bunu birlikte
gidelim anlatalım Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, biraz önce Mersin Milletvekilimiz Değerli
Arkadaşımızın, bu 2 Ağustos 2002 tarihindeki tutanaklarla ilgili ifadesi vardı.
Bakınız, Adalet Komisyonunda Aksaray Milletvekilimiz Sayın Ramazan Toprak bir
önerge veriyor, diyor ki: “Görüşülmekte olan kanunun 1’inci maddesinin madde
metninden çıkarılmasını…” Müthiş bir etkili ikna kabiliyetiyle birlikte…
Komisyon ara veriyor. AK PARTİ'li Komisyon üyesi 5
milletvekili ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleri önergeyi kabul
ediyorlar ama Komisyon Başkanı “Kabul etmeyenler…” diye sormuyor, ara veriyor.
Ne oluyor ne yapıyorsa, Sayın Genel Başkanın odasında müthiş bir iknayla birlikte o milletvekili arkadaşlarımız…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Yarın gidelim Tekel işçilerini sen ikna et Sayın Elitaş, hadi beraber gidelim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …Komisyona girmiyorlar ve o önerge muhalefet ortağınız olan
iktidarla birlikte kabul ediliyor.
Bakınız, yine
2002 tutanakları, 2 Ağustos 2002: Önerge veriliyor iki tane: Koray Aydın,
İsmail Köse, Mustafa Verkaya ve arkadaşları. Bu
önergede ne diyor? “Teklifin 1’inci maddesinin madde
metninden çıkarılması.” Yine aynı önerge veriliyor: Mehmet Ali Şahin,
Akif Gülle, İsmail Özgün ve arkadaşları. Aynı ifadeyle bu önerge veriliyor. 162
milletvekilinin kabulü, diğer milletvekillerinin reddiyle birlikte, sizin
ortağınızın reddiyle birlikte bu önerge gündemden düşüyor. Madem bu kadar
ısrarlısınız, bu kadar inançlısınız ve bu kadar samimisiniz, niye, siz…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …Adalet Komisyonunda milletvekili arkadaşlarınızı farklı
yöntemlerle ikna etme gayreti içerisinde bulunuyorsunuz? Eğer samimi iseniz,
iyi niyetliyseniz bunu Adalet Komisyonunda yaparsınız.
Bir de o kanunda
ne var biliyor musunuz? O kanunda, erken seçim kararı var. 30 Haziran 2002
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi ara vermiş, çeşitli oyunlar,
varyasyonlar çerçevesinde “Benim iktidarıma karşı, benim partime karşı ayak
oyunları var, çeşitli manipülasyonlar var.” deyip
temmuz ayında erken seçim istenmiş ve Meclis olağanüstü toplantıya çağırılıp 2
Ağustos tarihinde yapılan toplantıda iktidar ortağınızın getirdiği idamla
ilgili düzenleme ve erken seçim kararı. Burada oturan Hükûmet
sırasındaki Sayın Bakan, sizin Köse soyadlı Grup Başkan Vekiliniz diyor ki: “Hükûmet adına konuşamaz.” E kardeşim, Hükûmet
adına konuşamazsa bırakın, çekilin hükûmetten. Niye?
Çünkü iktidar olarak seçime girmenin menfaatlerini ve onun pastasını
paylaşabilmek, terk edememek, koltuk sevdasından dolayı maalesef onu yaptınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Ne anlatmak istiyorsun? Şikâyetçiysen düzelt.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakınız, Sayın Grup Başkan Vekiliniz söyledi, “41 tane AKP’li ne
olacak?” dedi. 41 tane AK PARTİ’linin ne yönde oy
verdiği, Ağustos 2002 tarihindeki Genel Kurul tutanaklarında açık ve net
şekilde ifade edilmiştir. Bundan sonraki süreçte lütfen milletimizi yanıltma
yönünde hiçbir şekilde…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Arınç’ın konuşmasını okuyayım mı?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Arınç’ın konuşmasını okuyabilirsin.
Bir de
milletimizi yanıltıcı bir şekilde konuşma yapılmamasını rica ediyorum ve bundan
sonra gündeme getirilmemesini rica ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, Hatip tabii hangi partideydi o zaman bilmiyorum tabii
de şimdi AKP Grubu adına söylüyor, gerçekleri çarpıtıyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Senden daha öncekilerin olduğu partideydim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini çarpıtan bu konuşmaya daha
öncekileri de dikkate alarak makul bir sürede cevap verme hakkının tanınmasını
istirham ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın grubuna sataşma-sı nedeniyle
konuşması
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ediyorum.
Tabii bugün teröristbaşının ipiyle, kılavuzluğunda açılım peşinde
koşanların taa 2000’li yıllara giderek bundan medet
umması…
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – İspat etmeyen namerttir.
OKTAY VURAL
(Devamla) – …düştükleri bataklığın ne derece derin olduğunu ortaya koyuyor,
gerçekten koyuyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır, bakın, sizin milletvekiliniz konuşurken iftiraları bulundu.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Müfterisiniz siz.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – 301’i getiren sen değil misin Veysi Kaynak?
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bakın, şimdi gerçekler şu: Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
biz idamın kaldırılmasını öngören…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Anayasa’nın başlangıç hükümlerini kim değiştirdi?
OKTAY VURAL
(Devamla) – …o AB Uyum Yasası’na karşı olduğumuzu ilan ettik. Karşı olduğunu…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – İmzanız nerede?
OKTAY VURAL
(Devamla) – İmzamız da yok. İmzamız olan var diyorsa, o yalanını aynen iade
ederim. Cehaletle siyaset olmuyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Orada hükûmeti temsil eden ortağın vardı,
ortağın.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Hadi, yürü oradan. Şimdi bırak da konuşalım. Bırak da konuşalım
Kayserili, bırak da konuşalım.
AHMET YENİ
(Samsun) – Ağza bak! “Kayserili…”
OKTAY VURAL
(Devamla) – Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz kanun teklifine karşı
olduğumuzu ifade ettik ve bu kanun teklifiyle ilgili ne Komisyonda ne de
Mecliste hiçbir pazarlığa evet diyemeyeceğimizi ilan ettik.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Orhan Bıçakçıoğlu’nun konuşma imkânı olsa
da konuşsa burada, Mehmet Gül mezarından kalkıp gelse de konuşabilse burada.
OKTAY VURAL
(Devamla) - Komisyonda da Genel Kurula geldiği zaman da herkes her şeyi görsün
dedik. Bizim tavrımız net, açık. Adam gibi sözümüzü verdik, adam gibi de
durduk. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Tutanaklar onu gösteriyor, bunlar onu gösteriyor.
OKTAY VURAL
(Devamla) - Şimdi, bakın, tabii bundan…
29 Mayıs 2002’de
Öcalan’ın idamı Meclise sevk edilsin diyen Sayın Genel Başkandan sonra, 7
Haziran 2002 tarihinde Sayın Genel Başkanımız “MHP’nin bugünkü konjonktürde bununla ilgili, üç konuyla ilgili hiçbir şart
altında kabulü mümkün değildir” diye söyledi.
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Koalisyonda ne işiniz vardı?
OKTAY VURAL
(Devamla) - Bakınız, o gün, AK PARTİ Grubu adına Bülent Arınç:
“Ölüm cezasının kaldırılması konusu geldiğimiz noktada bir zaruret ifade
etmektedir.” TBMM tutanakları, 1 Ağustos 2002:
“AK PARTİ Grubu
Adına Mehmet Ali Şahin – Ölüm cezasının kaldırılmasını parti olarak, grup
olarak biz de istiyoruz.” 1 Ağustos 2002, TBMM tutanağı.
AK PARTİ
Grubundan Dengir Mir Fırat: “Asamadınız, bundan sonra
da asamayacaksınız.” diyerek iradenizi de ortaya koymuş.
Şimdi, bununla
Milliyetçi Hareket Partisiyle aşık yapamazsınız ki.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Astınız mı, astınız mı?
OKTAY VURAL
(Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tek başına iktidar olsaydı onun
Meclis Genel Kuruluna ineceğini siz görecektiniz.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) - 99’dan 2002’ye kadar üç yıl niye asmadınız? Üç sene…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sen yap o zaman! Sen yap, sen!
OKTAY VURAL
(Devamla) - Bakın, şimdi, teröristbaşıyla… (AK PARTİ
ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
OKTAY VURAL
(Devamla) - Teröristbaşını
affetmek için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL
(Devamla) - …buraya Terörle Mücadele Kanunu’nu getirenler teröristbaşını…
Milliyetçi Hareket Partisine yöneltecekleri hiçbir şey yoktur. Burada,
tutanaklar işte burada.
AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) - Ya sizin milletvekili Ali Güngör’ü niye ihraç ettiniz, niye?
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sana ne.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ali Güngör’ü niye ihraç ettiniz partinizden? Mehmet Gül gibi bir
babayiğidi niye ağlattınız?
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sana mı soracaktık?
OKTAY VURAL
(Devamla) – Teröristbaşının idamıyla ilgili kanunun maddelerine geçilmesinden
itibaren 41 tane AKP’li vekil “Evet.” demiştir.
AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) – Buraya çıkıp asparagas haberler yapmayın.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Bahçeli “Asmayacağımıza söz verdik.” diyor, söz…
OKTAY VURAL
(Devamla) – İdamla ilgili 1’inci maddesine AKP’li vekillerin bir kısmı kabul,
bir kısmı katılmamış, bir kısmı reddetmiştir. Geçici madde 1’de AKP’li
vekillerden 26 tanesi …
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 9 tane MHP’li
katılmamış.
AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) - Ozan Arif’i bir dinle, Ozan
Arif ne diyor bir dinle.
OKTAY VURAL
(Devamla) – İşte, Milliyetçi Hareket Partisi olarak kanunun tümünün
oylamasında…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Ali Güngör’ü niye ihraç ettiniz?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Parti broşürü o, parti broşürü.
OKTAY VURAL
(Devamla) – …Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerimiz ret oyu veriyor, 1
tane AKP’li…
BAŞKAN – Sayın
Vural, teşekkür ederim.
AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) - Siz ihraç ettiniz, bunu burada
bu millete açıklayın.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Şimdi, madem siz bunlara “evet” dediniz…
BAŞKAN – Sayın
Vural, teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Hatip kürsüyü işgal ediyor.
BAŞKAN – Arzu
edersiniz susturun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Efendim, hayır, ya davet edeceksiniz ya ara vereceksiniz. Bakın,
benimkinde ara verdiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Söyledim… Sizi de dinledik.
Sayın Vural,
teşekkür ederim.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Biraz önce idamın kaldırılmaması gerektiğini söylediniz. Şimdi size hodri meydan. Hodri meydan. İktidardasınız,
yeterli çoğunluğunuz var, getirmezseniz namertsiniz!
Saygılar sunuyorum.(AK
PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
SEDAT KIZILCIKLI
(Bursa) – Üç sene niye getirmediniz? O zaman namert mi oldunuz siz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Şunu unutma, şunu unutma, şunu unutma: Bu ibret belgesi, af belgesi
bu. (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Bülent Arınç’ın konuşması burada,
tutanaklarda.
AHMET YENİ
(Samsun) – İbret belgesi burada, millet bunu unutmuyor. (AK PARTİ ve MHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN –
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 22.12
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2010 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)
2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare
ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Madde üzerinde
şahıslar adına ilk söz İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Tekelioğlu’nda.
Buyurun Sayın Tekelioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
MEHMET S.
TEKELİOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
14’üncü madde
yükseköğretimle ilgili olduğu için ben de bu konuda birkaç düşüncemi dile
getirmek istiyorum.
Burada biraz önce
konuşan arkadaşlarımız “YÖK ne iş yapıyor?” dediler. Ben YÖK’ün ne iş yaptığını
rakamlarla ortaya koymaya çalışacağım.
Biliyoruz ki
Türkiye’de yükseköğretim her zaman problemli. Bu problemi kökünden çözmenin
yolu da Türkiye’de Anayasa’yı değiştirmek ama Anayasa’ya sıkıca sahip çıkanlar
olduğu müddetçe bunu yapmak elbette ki güç oluyor. Dolayısıyla Türkiye’de zihniyetleri
değiştirmek ve yükseköğretimi gerçek bir demokratik ortama kavuşturmak için de
birçok şey yapmak gerekiyor ama bunlardan önce de mesela 12 Eylül yönetimine
1980’lerin sonunda fahri doktora unvanı verildi İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi tarafından Kenan
Evren’e. Dolayısıyla önce
bu zihniyetin değişmesi, kime
fahri doktora verileceğini iyi
tayin edilebilen bir hukuk anlayışına ihtiyaç var. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, ilk sözüm, yükseköğretimle ilgili rakam dedik madem, daha dün
Bakanlar Kurulundan çıkan yükseköğretimde bursların 180 liradan 200 liraya
çıkarılması olsun. Bu önemli bir gelişme. 45 liradan aldığımız bu rakamı şimdi
200 lira seviyesine çıkarmış bulunuyoruz.
Yükseköğretimde
en önemli iş okullaşma oranı. Dolayısıyla da bunun için kontenjanların sürekli
olarak artırılması gerekir. Bu artışı son dönemlerde önemli ölçüde
gerçekleştirmiş olduk. 2008-2009 arasında kontenjanlar yaklaşık yüzde 25
artırıldı. Bu dönemde de bunların çok daha fazla artırılacağı muhakkak.
Arkadaşlar,
Türkiye’de öyle oldu ki 1986-87’de tıp fakültesi Türkiye’de 21 taneyken öğretim
üyesi 2.007 taneyken, kontenjan 5.099’muş. 2006-2007’de tıp fakültesi sayısı
47’ye çıkmış, öğretim üyesi sayısı 8.512’ye çıkmış yani 6.500 kişi artmış ama
kontenjan sadece 18 kişi artmış. İşte bu yanlışlıkları düzeltiyor YÖK. Bakın,
fakülte sayısı 2 kat artmış, öğretim sayısı 4 kat, öğrenci sayısı sadece 18
artmış. Dolayısıyla, bunları artırmak gerekiyordu. Tıp fakültesi kontenjanları
2008’de yüzde 27, 2009’a yüzde 16 artırılmış. Böylece de Türkiye’nin çok önemli
bir problemi olan doktor eksiğini giderme yolunda önemli gayretler sarf
ediliyor.
Türkiye’de
okullaşma oranını artırmanın bir başka yolu da tabii ki üniversite sayısını ve
açık öğretime ulaşım imkânlarını artırmaktı. Bunlar için de 2003’ten bu yana 41
tane devlet üniversitesi, 22 tane vakıf üniversitesi kurulmuş ve açık öğretime
ulaşma imkânı herkes için geliştirilmiş. Geçtiğimiz yıl beş açık öğretim
programı herkese açık hâle getirilmişti, bundan sonra da bütün açık öğretim
programlarının herkese açık hâle getirilmesine gayret sarf ediliyor. Türkiye’de
yükseköğretimde okullaşma oranını OECD ortalaması olan yüzde 50’ler, 60’lar
seviyesine çıkarmak için olanca gücüyle YÖK çalışıyor.
14’üncü madde, biraz öğretim üyesi teminiyle ilgili. Öğretim üyesi temini yolunda da son dönemlerde çok büyük gayretler
var. Öyle ki, 1416 sayılı Kanun’la son üç yılda yurt dışına 1.400 öğrenci
gönderilmiş, öğretim üyesi yetiştirilmesi için, mastır ve doktora için. Önümüzdeki
üç yıl içerisinde bu sayının 5 bine çıkarılması hedefleniyor. Böylece de
Türkiye’de öğretim üyesi gerçek bir ihtiyaç; bu sayıyı Türkiye
üniversitelerinin ihtiyacına göre ayarlamak gerekiyor. Öğretim üyesi
yetiştirilmesine sadece devlet değil, vakıf üniversitelerinin de katkı vermesi
için yeni planlamalar, yeni çalışmalar yürütülüyor.
Ayrıca, YÖK’ün
yeni bir burs programı var. Bu burs programıyla her yüksek lisans öğrencisi,
yüksek lisans eğitimi boyunca üç ay, doktora öğrencisi bir sene, doktora sonrası
öğretim üyeleri, isterlerse, bir sene müddetle YÖK’ün temin ettiği burslarla
yurt dışına çıkabilecek hâle geldiler. Bu da gerçekten önemli bir çalışma.
Bölge
üniversitelerinin öğretim üyesini ortak kullanmaları yolunda YÖK’ün bir projesi
var. Bu proje de çok önemli bir şey. Bölge üniversitelerinin öğretim üyesi
havuzundan istifade etmeleri, böylece öğretim üyesi ihtiyacının giderilmesi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET S.
TEKELİOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir başka husus, YÖK’ün öğretim üyesi talebiyle ilgili tutumu. Burada bu da bir eleştiri konusu olmuştu. Değerli arkadaşlarım,
2009’da 3 bin olan kadro talebi, YÖK’ün talebiyle 5 bine çıkarılmış; 2010 için
bu, 7 bin olarak tayin edilmiş.
Mesleki ve teknik
eğitimde çok önemli bir gelişme sağlanıyor; bu da Türkiye’de yeni teknoloji
fakültelerinin kurulması. Birçok önceki fakülte kapatılıyor, bunların yerine
teknoloji fakülteleri kuruluyor ki bu çok önemli bir gelişme. Mesela, teknik
eğitim fakülteleri kapatılıyor ve teknoloji fakülteleri kuruluyor. Böylece,
uygulamaya dönük mühendis yetiştirmeye yarayan bir uygulama içerisine girilmiş
oluyor.
Meslek
yüksekokullarında da yeni bir atılım var. Bu projeyle de altı dönem olarak
düşünülüyor, iki yıl ve altı dönem; yarısı okulda, yarısı uygulama alanlarında
geçecek.
Tabii, bu konuda
benim söyleyeceğim daha pek çok şey var ama sürem doldu.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tekelioğlu.
Muğla
Milletvekili Sayın Mehmet Nil Hıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu
ilerleyen saatinde sizlere birkaç tane rakam verip, değerli zamanınızı
gerçeklerle geçirmenizi temin etmeye çalışacağım.
Çok değerli
milletvekili arkadaşlarımız burada zaman zaman
yaptıklarımıza itiraz etseler de rakamlar yalan söylemiyor. Onun için, ben bu
rakamları hatırlatmayı milletimizin karşısında bir borç olarak telakki
ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, sadece AK PARTİ döneminin nereden başlayıp nereye geldiğini
anlatmak istiyorum. Enflasyon rakamları TÜFE dediğimiz tüketici fiyat
endeksinde, 2002’de yüzde 45’le başlamış, 2009 Kasım ayı itibarıyla yüzde
5,53’e düşmüş. Üretici fiyat endeksimiz 2002’de yüzde 50,1’le başlamış, 2009
Kasım itibarıyla yüzde 1,51’e düşmüş. Yani milletin cebindeki paranın değeri
takriben yüzde 48 oranında muhafaza edilmiş, korunmuş.
Yine, faiz
oranlarında devlet iç borç senetlerini esas alsak, 2002’de yüzde 63,80 olan
faizler, 2009 Kasım, Aralık itibarıyla yüzde 9’a düşmüş. Interbank’ın
gecelik faiz oranlarını esas aldığımızda, 2002’de yüzde 44 olan gecelik
faizler, 2009’un Aralık ayı itibarıyla yüzde 6,5’a düşmüş.
Yatırımcılarımız,
sanayicilerimiz yatırım yapmak için bankadan aldıkları kredilerde kredinin
faizini dahi ödeyemez durumdayken bugün aldığı krediyle on yıl, hatta geriye
dönük beş yılı faizsiz olmak üzere kredilendirilmekte.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Ne kadar kredi verilmiş, onu da söyle.
BAŞKAN – Sayın
Işık, lütfen.
MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Tasarruf mevduatı faiz oranlarında,
yani milletimizin göz nuru, alın teri bankaya yatırdığı paralarda, 2002’de
enflasyonun altında yüzde 48 olarak faiz verilirken Temmuz 2009 itibarıyla,
enflasyonun yüzde 6,5 olmasına rağmen, tasarruf mevduatlarına verilen faiz
oranı yüzde 17. Yani, enflasyonun 10,5 puan üzerinde tasarruf mevduatları
değerlendirilmiş.
Köylüye sahip
çıkmak, millete sahip çıkmak bu rakamları anlamakla mümkün olur. Gecelik faiz
oranları yine 2002’nin on birinci ayı itibarıyla borç alanlar için yüzde 44,
borç verenler için yüzde 51’miş. 2009’un yine on birinci ayı itibarıyla borç
alanlar için yüzde 6,5’a düşmüş, borç verenler için yüzde 9’a düşmüş.
Yine, sanayiciyi,
iş adamımızı nereden nereye getirdiğimizi arkadaşlarımızın dikkatine sunmayı
istiyorum.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Kredi kartı faizlerini biliyor musun? Kredi kartı faizleri yüzde 50.
BAŞKAN – Sayın
Akkuş…
MEHMET NİL HIDIR
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, gayrisafi yurt içi hasıla
2002 yılında kişi başına 3.358 dolar iken 2008 itibarıyla 10.339 dolara çıkmış.
Dolar bazında söylüyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Borçları da söyle, taraflı davranma.
MEHMET NİL HIDIR
(Devamla) – Geleceğim, borçlara da geleceğim arkadaşlar.
Merkez Bankamızın
brüt döviz rezervini 2002’de baktığımızda -milyar dolar olarak- 27 milyar dolar
olduğunu görüyoruz. Eylül 2009 itibarıyla 70 milyar dolar olduğunu görüyoruz.
Global krize rağmen Merkez Bankası milletin gücünü, milletin yatırım hacmini
Türkiye Cumhuriyeti’nin yurt dışındaki güvenilirliğini gösteren en önemli
göstergelerden birisi.
Değerli
arkadaşlar, dış ticaret hacmimizde 2002’de 36 milyar dolar olan ihracatımız,
2008 yılı itibarıyla 131 milyar dolara çıkmış, kümülatif
olarak 2009’da 83 milyar dolara çıkmış.
ALİM IŞIK (Kütahya) -
İthalatı da söyle.
MEHMET NİL HIDIR
(Devamla) – Söyleyeceğim arkadaşlar.
İthalatımız da
2002’de 51 milyar dolar ithalat varken, 2009 kümülatif
rakamı 111 milyar dolara çıkmış, ki sizin zamanınızdaki karşılama oranı yüzde
69,9 iken, 2009 Aralık itibarıyla ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 74’e
çıkmış.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin dış borç stokunu söyledi arkadaşlarımız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET NİL HIDIR
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
2002 itibarıyla
dış borç stokumuz 88 milyar dolar iken, 2008 yılı sonu itibarıyla 150 milyar
dolara çıkmış ancak dikkatinizi çekmek gerekirse, 2002 yılında bütçe hacmi 166
milyar dolar iken, bugünkü bütçe hacmimiz 950 milyar dolara çıkmış.
Değerli
arkadaşlarım, bu, Maastricht ve Kopenhag kriterlerinin en güzel şekilde uygulandığının ifadesidir.
Değerli
arkadaşlarım, gecenin bu saatinde daha sizlere sunmak istediğim çok rakam var.
Bu rakamlar yalan söylemiyor. Bu rakamlar Türkiye'nin nasıl idare edildiğini
gösteriyor. Hepinizi bu rakamları daha hassas, daha dikkatli incelemeye davet
ediyorum.
Saygı ve
sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hıdır.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakan, teğet geçtiği söylenen ekonomik krizle beraber
birçok ilde olduğu gibi Burdur ilinde de yediemin depoları icra takiplerinden
dolayı binlerce araçla doludur. Bu araçlar arasında biçerdöverler, tırlar,
otobüsler, kamyonetler, binek otolar, traktörler ve motosikletler, hatta tarım
alet ve makineleri mevcuttur. İcra parasını bulan yediemin park parasını,
yediemin park parasını bulan icra parasını bulamıyor.
Yine yaşanan
ekonomik krizle beraber, yaş meyve ve sebze üreticileri, tahıl üreticileri ve
hayvan üreticileri perişan durumdadır. İcra takibinden bir türlü yakalarını
kurtaramamaktadırlar. Bu geçiş döneminde durumlarını düzeltmek isteyen
vatandaşlarımıza, devlet bankalarından hiç olmazsa iki yıl süreyle faizsiz
kredi kullandırmayı uygun bulur musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, az
önce tütün işletmeleriyle ilgili olarak, bu işletmelerin hazinece ve diğer
kurumlarca değerlendirileceğini, dolayısıyla kapatılacağını söylediniz.
Şimdi, 16/6/2008 tarihinde Sayın Başbakana yönelttiğim yazılı soru
önergesinde yer alan 2’nci ve 3’üncü sorularım aynen şu şekildedir:
“Değişik
bölgelerde 47 adet olarak bilinen Tekel yaprak tütün işletme tesislerinin
satılması ya da kapatılması düşünülmekte midir?
Şayet bu
işletmeler elden çıkartılacaksa ya da kapatılacaksa, bu tesislere sevk
ettiğiniz işçilerin akıbeti ne olacaktır?” Bu önergeme, 6 Ağustos 2008’de
Başbakan adına selefiniz Sayın Unakıtan aynen şu
cevabı vermişti, 2’nci ve 3’üncü soruma cevap olarak, “Yaprak tütün işletme
müdürlüklerinin satılması ya da kapatılması öngörülmemektedir.” demiştir.
Şimdi soruyorum:
Ne oldu da ne değişti de tütün işletmelerinin kapatılmayacağını söyleyen ve
bunu Başbakan adına yazılı olarak cevaplayan Hükûmet
bu sözünden dönmüştür?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, GDO’lu ürünler için ülkemizde kontrol laboratuvarlarının
yetersiz olduğu hepimizce bilinmektedir.
2010 yılı içinde
bu konuda hangi çalışmalar yapılacaktır? Farklı illere bu laboratuvarların
yapılması için planlar var mıdır? Bu konu için ne kadarlık
bir ödenek ayrılmıştır?
İkinci sorum:
2010 yılı için bütçeden tarımsal sulamaya, GAP bölgesinde ve Adıyaman’da ne
gibi çalışmalar yapılacaktır? Bunlar için ne kadarlık
bir bütçe ayrılmıştır?
Son sorum Sayın
Bakanım, lütfen cevap vereceksiniz: Belediyelerin ve diğer kamu kuruluşlarının
öğrencilere burs vermesini zorunlu kılan bir yasa teklifi getirirsek Hükûmet olarak destek olacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, üniversitelerimizin
en önemli sorunlarından birisi döner sermayeleri aracılığıyla verilen
hizmetlerden yapılan yasal kesintilerin yüksek olmasıdır. Bu nedenle,
üniversite-sanayi iş birliği de istenen düzeyde geliştirilememektedir. Döner
sermaye gelirlerinden yapılan yasal kesintilerin azaltılması yönünde bir
çalışmanız var mıdır? Bu konuda bir düzenleme yapılabilir mi?
İkinci sorum:
İstemeleri hâlinde Açık Öğretim Fakültesi öğrencilerine öğrenim harcı ve katkı
kredisi verilmesine yönelik bir düzenleme mümkün müdür? Özellikle bu sene Açık
Öğretim Fakültesi öğrenim harcını yatıramayan çok sayıda öğrencimizin olduğu
gerçeğini de dikkate alarak bu soruyu sizlere sordum. Görüşünüzü almak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana
soruyorum: Yedi yıllık AKP İktidarında ekonominin ne kadar kötü yönetildiğini
paylaşmak istiyorum. İthalat 2002’den 2008’e yaklaşık yüzde 50 artmıştır. Dış
ticaret açığı, 2002’den 2008’e yüzde 41 artmıştır. Cari işlemler açığı,
2002’den 2008’e 1,5 milyar dolardan 38,8 milyar dolara ulaşmıştır. Cari
işlemler açığının millî gelire oranı, 2002’den 2008’e yüzde 0,8’den yüzde 8’e
ulaşmıştır. AKP İktidarı cumhuriyet tarihinin en yüksek borçlanmasını yaparak iç
borç stoku 2002’den 2008’e yaklaşık 128 milyar artmıştır. Özel sektör borç yükü
aynı dönemde yüzde 455 artmıştır. 2009’da da yükselme oranı aynı şekilde devam
ediyor. Bu kötü gidişatı durdurmak için ne gibi projeleriniz vardır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
Değerli Gaziantep
Milletvekili Kardeşim Sayın Özdemir’in sorusuyla başlamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii yedi yıllık AKP İktidarının aslında performansı ortada. (AK PARTİ sıralarından “AK PARTİ” sesleri) Bugün, eğer Türkiye, son
altmış yılın en büyük krizinin yaşandığı bir dünyada hiçbir uluslararası
kuruluşa el açmadan krizi kendisi yönetip, kredi notu artmışsa, risk pirimi
dünyada en az artan veya birçok Batı’lı Avrupa ülkesine oranla daha iyi konumda
olan bir ülke ise, bu, Türkiye iyi yönetiliyor demektir. Her şey
ortadadır değerli arkadaşlar. Bugün faiz, hazinenin borçlanma faizi cumhuriyet
tarihinin en düşük düzeyinde ise bu bir başarıdır. Enflasyon son kırk yılın en
düşük düzeyinde ise bu bir başarıdır. Doğrudur, cari açık artmıştır bu dönemde.
Dünyada emtia fiyatları zirveye çıkmıştır. Petrol fiyatları 2002’de 20-25
dolardı. Geçen sene, bahsettiğiniz rakamlara ulaştığı dönemde 147 dolara kadar
çıkmıştır. Bunda hangi hükûmet olursa olsun hiç fark
etmez çünkü petrol fiyatlarını biz belirlemiyoruz, doğal gaz fiyatlarını biz
belirlemiyoruz. Aynı şekilde, diğer emtia fiyatlarını da biz belirlemiyoruz.
Ama biz bunu yönettik, 40 milyar dolarlık cari açığı biz yönettik değerli arkadaşlar.
Türkiye, bir finans krizine girmeden, bir istikrarsızlık yaşamadan, bir
makroekonomik istikrarsızlık yaşamadan bu krizi başarılı bir şekilde
atlatmıştır.
Bakın “Cumhuriyet
tarihinde en fazla borçlanma.” diyorsunuz. Bugün bütün dünyada -ben yıllarca
ülkeleri dışarıda analiz ettim- çok açık, herkes ülkelerin borcunun millî
geliri oranına bakar. Tekrarlıyorum: Bakın, Türkiye’nin net kamu dış ve iç
borcunun millî gelire oranı geçen sene yüzde 28’e inmiştir. Bu oran 2002
yılında yüzde 66 idi. Brüte geçerseniz, yine benzer rakamlar var, benzer
oranlar var. Türkiye’nin net dış borcunun, bakın, net dış borcunun millî gelire
oranı 2008 yılı sonu itibarıyla yüzde 3’ün altına indi, net dış borcu. Neden?
Çünkü Merkez Bankasının rezervleri yükseldi, Türkiye’nin dış borcunda da önemli
bir artış yaşanmadı. Özel sektörün borçlarında var artış ama özel sektörün
aktiflerine de bakmanız lazım, bilanço büyüklüklerine
de bakmanız lazım. Bugün Ülker, gidip Belçika’nın, dünyanın en büyük şirketini,
yani çikolata şirketini alıyorsa bunu da hesaba katmanız lazım. Bunu eğer
borçlanarak yapıyorsa, bunu da hesaba katmanız lazım.
Onun için,
değerli arkadaşlar, bizim Hükûmetimiz bu krizi de çok
iyi yönetmiştir, kendi kaynaklarıyla yönetmiştir, kendisi yönetmiştir,
başkasına da el açmamışızdır ve performans da ortadadır; kredi notumuz
yükselmiştir, birçok göstergede Türkiye bugün komşularına oranla, Doğu Avrupa
ülkelerine, Batı Avrupa ülkelerine göre çok daha iyi konumdadır. Bunu
rakamlarla da zaten bütçe açış konuşmamda çok açık bir şekilde sizlere ifade
ettim.
Değerli
arkadaşlar, iki yıl süreyle faizsiz kredi… Tabii ki bütçe imkânları el verirse
bunlar oturulup düşünülebilir ama şu an itibarıyla böyle bir şey öngörmüyoruz
çünkü iki yıl süreyle ne kadar kredi vereceğiniz de önemli tabii, bunun
maliyeti… Bizim faizsiz kredi verdiğimiz kesimler var. Esnaf kredilerinde faiz
oranları yüzde 40’ın üzerindeydi yani 2002’de ama bugün yüzde 8’ler civarında.
Dolayısıyla, birçok kesime aslında ekonomik istikrarla birlikte biz çok daha
düşük finansman maliyetleriyle zaten bu kredi imkânlarını sağlıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, yaprak tütün işletmeleriyle ilgili olarak, tabii ki, şu anki… Ben
orada koşullu bir cevap verdim, dedim ki: Eğer herhangi bir bölgede ekonomik
faaliyet anlamında sürdürülebilecek, yapılacak pek bir şey yoksa,
orada binaları tutmanın, orada bir tesisi atıl tutmanın bir anlamı yok, diğer
kamu kuruluşlarına gerekirse tahsis ederiz. Bunda yanlış, burada tutarsız bir
şey söz konusu değildir.
GDO’lu ürünler için,
kontrol laboratuvarları eğer bugün yetersizse eminim,
tabii ki Tarım Bakanlığımız gereğini yapacaktır ve o konuda gerekli adımları
atacağız.
2010 yılında
tarımsal sulamaya, GAP’a, Adıyaman’a ne kadar para konusunda arkadaşların
verdiği rakama bakayım: 2010 yılında merkezî yönetim bütçesinden GAP bölgesine
yapılacak yatırım tutarı 4 milyar liradır, 2009 yılında bu tutar 3,3 milyar
liraydı, 2008-2012 döneminde yapılacak yatırım miktarı 16 milyar liradır.
Adıyaman’a ilişkin veriler yok ama daha sonra bulursam size iletmeye çalışırım.
Bu arada sizi
tebrik ederim gerçekten, hemen hemen bütün maddeler
üzerinde Adıyaman’la ilgili bir şey soruyorsunuz, güzel bir şey.
BAŞKAN –
Zamanınız doldu Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Programa göre
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın oylanmamış maddelerinin
görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için 23 Aralık 2009 Çarşamba günü saat
11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 22.47