Normal 17612 3 6 2010-03-09T13:31:00Z 2010-03-09T13:31:00Z 1 74462 424437 TBMM 3536 995 497904 11.5606 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 57                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

39’uncu Birleşim

22 Aralık 2009 Salı

 

(Bu  Tutanak  Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

V.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, KEY ödemelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/9961)

2.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’daki teşvik uygulamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10438)

3.- Antalya  Milletvekili  Hüsnü  Çöllü’nün,  AB ilerleme raporunda yolsuzluklar konusundaki değerlendirmeye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı (7/10519)

4.- Ardahan   Milletvekili  Ensar Öğüt’ün, MKE’deki  bir  görevde yükselme sınavına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/10703)

5.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, deri ve ayakkabıcılık sektörünün sorunlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/10704)

6.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, TRT’nin gelir ve giderleri ile  personel alımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10737)

7.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin reklam ortamları satış ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10739)

8.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te bir gümrüklü alan oluşturulmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/10748)

9.- Van  Milletvekili  Özdal Üçer’in, Van’daki tarihi kiliselere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10764)

10.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, müzelerin eser alımına ve koleksiyonerlerle ilişkilerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10765)

11.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’daki bir türbe ve bazı mezarlıkların korunmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10766)

12.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’nın kamu yatırımlarındaki   payına  ilişkin  Başbakandan  sorusu  ve  Devlet  Bakanı  Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10823)

13.- Batman  Milletvekili  Ayla  Akat  Ata’nın, Batman’la ilgili bazı ekonomik ve sosyal verilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10832)

14.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Türk parası üzerindeki ay yıldızın konumlanış biçimine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10867)

15.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel hareketlerine,

- Adana Milletvekili  Nevin Gaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme eğitimine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/10953), (7/10954)

16.- Antalya  Milletvekili  Tayfur  Süner’in, İstanbul’daki  tarihi  bir köprüye  ilişkin  sorusu  ve  Kültür  ve  Turizm  Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10960)

17.- Yalova  Milletvekili  Muharrem  İnce’nin,  TRT  personelinin bir düğünde  görevlendirildiği  iddiasına  ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10966)

18.- Mersin  Milletvekili  Behiç  Çelik’in, bazı projeler  ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10980)

19.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, ihmal ve istismara uğrayan çocuklara yönelik hizmetlere,

- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, göçün çocuklar üzerindeki etkisine,

erken evliliklerin önlenmesine,

aile içi şiddetten etkilenen çocuklara yönelik çalışmalara,

sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara,

çocukların yerel yönetimlerdeki katılımına,

ticari cinsel sömürüye uğrayan çocukların rehabilitasyonuna,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/11005), (7/11006), (7/11007), (7/11008), (7/11009), (7/11010), (7/11011)

20.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, ibadete açılan tarihi bir kiliseye ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/11030)

21.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/11031)

22.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin Hopa’da serbest bölge kurulmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/11059)

23.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, isteğe bağlı sigortalılıkta oluşturulan mağduriyete ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/11086)

24.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, TBMM telefonlarının dinlenip dinlenmediğine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/11171)

25.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, TBMM telefonlarının dinlenip dinlenmediğine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/11172)

26.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Bakanlar Kurulu üyelerinin korumalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/11173)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.04’te açılarak dört oturum yaptı.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442) ve 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) görüşmelerine devam edilerek;

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

Rekabet Kurumu,

Millî Prodüktivite Merkezi,

Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı,

Türk Akreditasyon Kurumu,

Türk Patent Enstitüsü,

Türk Standartları Enstitüsü,

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,

Ulaştırma Bakanlığı,

Karayolları Genel Müdürlüğü,

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu,

Denizcilik Müsteşarlığı,

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü,

Maliye Bakanlığı,

Gelir İdaresi Başkanlığı,

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı,

Kamu İhale Kurumu,

2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları;

Gelir Bütçesi üzerindeki görüşmeler tamamlanarak, 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı 3’üncü maddesine kadar;

Genel Kurulun, 22/12/2009 Salı günü 442 sıra sayılı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesine kadar, 23/12/2009 Çarşamba günü 25’inci maddesine kadar, 24/12/2009 Perşembe günü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın oylanmamış maddelerinin oylanmasının bitimine kadar çalışmalara devam edilmesine, 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın ve 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 26/12/2009 Cumartesi günü yapılacak olan tümü üzerindeki son görüşmelere  25/12/2009 Cuma günü saat 13.30’da başlanılması ve bu birleşimde görüşmelerin ve açık oylamaların tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi;

Kabul edildi.

22 Aralık 2009 Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 21.02’de son verildi.

                                                                       

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

Burdur

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

       

                                                                                                                                        No.: 48

II.- GELEN KÂĞITLAR

22 Aralık 2009 Salı

Teklif

1.- Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/551) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2009)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, akaryakıtın vergilendirilmesine ve vergi politikasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10646) 

2.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, vergi muafiyeti tanınan sivil toplum kuruluşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10648) 

3.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Datça’daki bir Hazine arazisi üzerindeki bazı tasarruflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10649) 

4.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, IMF’den alınan kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10652) 

5.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Alevi çalıştaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10653) 

6.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10657) 

7.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, bir projeden yararlanan çocuk işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10662) 

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, zorunlu göçe ve köye dönüşe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10670)

9.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’daki bir sınır ihlali olayına güvenlik güçlerinin müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10671) 

10.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Emniyet Teşkilatına yönelik bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10672) 

11.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, bir köyün su sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10673) 

12.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kağızman’da meslek yüksek okulu öğrencilerinin taciz edildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10674) 

13.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki projelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10675) 

14.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında adı geçen bir şahsın ortağı olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10676) 

15.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Tuzla’daki bir araziye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10677) 

16.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yerel yönetimlerin vergi borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10679) 

17.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, yapılmayan KEY ödemelerine ilişkin Devlet  Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10680) 

18.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, varlık barışı uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10681) 

19.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, eğitim uzmanlarının özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10682) 

20.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Iğdır’daki bir okulun ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10683) 

21.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki okuma yazma bilmeyenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10684) 

22.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kafkas Üniversitesindeki yeni değerlendirme sisteminden mağdur olan öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10685) 

23.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, şehit bir öğretmenin adının bir okula verilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10687) 

24.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Ankara’da H1N1 virüsünden dolayı hayatını kaybeden bir kişiye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10689) 

25.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, bir hastanedeki uzman doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10690) 

26.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bal üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10691) 

27.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, tarım ürünleri ithalatına ve fındık tarımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10692) 

28.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, transgenik ürünlerle ilgili düzenleme ve uygulamalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10693) 

29.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kanola bitkisi ve yağına yönelik bazı iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10694) 

30.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, çiftçilerin ve hayvan yetiştiricilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10695) 

31.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, transgenik tarım ürünleriyle ilgili düzenlemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10696) 

32.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin’deki bazı yol yapım çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10697) 

33.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin’deki yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10698) 

34.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Borçka-Hopa yolunun onarım ihalesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10699) 

35.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Ardanuç yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10700) 

36.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, erişme kontrollü karayolu ve bölünmüş yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10701) 

37.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Ahmetli-Gölmarmara yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10702)

 

22 Aralık 2009 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi, programa göre 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (x)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesi kabul edilmişti. Şimdi, 3’üncü maddeyi okutuyorum:

Denge

MADDE 3 – (1) Bu Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen ödenek-ler toplamı ile 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan tahmini gelirler toplamı arasındaki fark, net borçlanma ile karşılanır.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi’de. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 3’üncü maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamaya başlamadan önce sizi saygıyla selamlıyorum.

                               

(x) 442 ve 443 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 14/12/2009 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Bütçe kanunlarının ilk 3 maddesi en önemli maddeleridir, diğer bütün maddeler bu maddeler etrafında şekillenir. 1’inci maddeyi ayın 14’ünden dün akşama kadar burada uzun uzun görüştük. 1’inci maddeyle, bütçe kanun tasarısı, kamu kurumlarına 286 milyar TL’lik ödenek verilmesini öngörmektedir. 2’nci madde ise, 1’inci maddeyle harcanması planlanan rakamların, tutarların hangi kaynaklardan elde edilecek gelirlerle karşılanacağını gösterir. 2010 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’na göre de bu bütçenin gelir tarafı 236 milyar TL’dir. 1’inci maddedeki giderler ile 2’nci maddedeki gelirler arasındaki fark borçlanma miktarını gösterir, bu rakam da 50 milyar TL’dir, görüştüğümüz 3’üncü madde bunu düzenlemektedir. Dolayısıyla, bu madde, bütçeye yönelik genel değerlendirmelerin yapılabileceği bir maddedir, bu çerçevede ben görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Bütçeler, hükûmet programlarının temel uygulama aracıdır. Hükûmetler, programlarında yer alan hususları bütçeler aracılığıyla hayata geçirirler. Bu nedenle, bütçelerde yer alan rakamları basit bir rakamlar topluluğu olarak değil, hükûmet programının unsurları, araçları olarak değerlendirmek gerekir. Bütçeler, aynı zamanda, ekonomide yaratılan gelirin yeniden dağıtılmasının bir aracıdır. Örneğin, 2010 yılında ekonomide yaklaşık 1 trilyon TL’lik bir gelir yaratılması öngörülüyor yani gayrisafi yurt içi hasıla tutarıdır bu. Bu rakamın yaklaşık yüzde 28’i yani 286 milyar liralık kısmı ekonomiden bütçe kanalıyla çekilmekte ve daha sonra, yine, harcama yoluyla, kamu harcamaları yoluyla ekonomiye enjekte edilmektedir. İşte bu kaynakların ekonomiden çekilmesi ve kamu harcamaları yoluyla yeniden ekonomiye verilmesi işlemi, ekonomi üzerinde, toplumsal kesimler üzerinde çok ciddi etkilerde bulunur. Hükûmetlerin temel politika tercihlerini de gerek vergi toplama alanında gerekse harcama alanında görürüz.

Bu bütçeye bu açıdan baktığımızda neler öne çıkmaktadır? 2010 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı yaşadığımız krizin etkilerini dikkate alarak geçmişte nerelerde hata yaptıysak bu hataların düzeltilmesinde bir adım atmakta mıdır? Yeni politikalar konusunda hangi işaretleri vermektedir? Krizden çıkmak tabii ki bir yılda olabilecek bir iş değildir ama en azından geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması için, Türkiye’de önümüzdeki dönemde kendi kriziyle karşı karşıya kalmamak için bu bütçede hangi adımlar atılmaktadır? Bunların işaretleri verilmekte midir? Buna bakmak gerekir.

Ancak maalesef, 2010 yılı bütçesine baktığımızda, Adalet ve Kalkınma Partisinin 2003-2009 döneminde uyguladığı ve bugün bizi küresel krizden en derin şekilde etkilenen ülkelerin başına yerleştiren politikalara 2010 yılında da devam edildiğini görüyoruz.

Bütçede şunlar öne çıkmaktadır: Birincisi, faiz dışı giderler artmaktadır, olağanüstü ölçüde artmaktadır. Bunu gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak ifade ediyorum. Bütçe gelirlerindeki artış faiz dışı giderlerdeki artışı karşılamak bir yana, o oranda artmak bir yana reel olarak azalıyor.

Yine, üçüncü özellik, 2010 yılı bütçesinin özelliği ve Orta Vadeli Program’ın 2012 yılına kadar öngörmüş olduğu sürecin özelliği, Türkiye’de tasarruflar azalmaktadır. Kamu sektörü tasarrufu, özellikle de özel sektör tasarrufu azalmaktadır. Bütçe bu konularda bir iyileşmenin işaretini vermemektedir.

Faiz dışı giderlerdeki artışa baktığımızda, 2000-2008 dönemini alırsak yani Adalet ve Kalkınma Partisi öncesindeki dönemi de alırsak -IMF politikalarının uygulandığı dönem olarak alıyorum bunu- faiz  dışı  giderlerin ortalaması yüzde 18,2’dir; yaklaşık yüzde 17 ile yüzde 18,5 arasında değişiyor -2009 yılı kriz yılı olduğu için dikkate almıyorum- 2010 yılında bu rakamın yüzde 23,4’e çıktığını görüyoruz. 2011, 2012’de de süreçte ciddi bir düzelme yok. Bu, krizle açıklanabilir. Kriz döneminde kamunun harcamalarını artırdığı, yatırım harcamalarını artırdığı gibi bir düşünce akla gelebilir. Bunun bu rakamlarla ilgisi yoktur. Yatırım harcamalarının düzeyi eski yılların düzeylerinin altında bile kalmaktadır 2010 yılından itibaren.

Gelir tarafına baktığımızda: Özelleştirme ve İşsizlik Fonu’ndan 2008 yılından itibaren bütçeye yapılan aktarımları düşerek onları eski yıllarla kıyaslanabilir duruma getirdiğimizde, gelirlerde ciddi bir düşüş görüyoruz. Üstelik, 2010 yılında vergi gelirinde çok iddialı bir tahmin yapılmış olmasına rağmen toplam bütçe gelirinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranında eski yıllara oranla ciddi bir düşüş gözükmektedir. 2010 yılı rakamı 21,7’dir. Bu  rakam 2000 sonrası yılların en düşük rakamıdır. 2011, 2012’deki tablo da farklı değildir.

Tasarruflar ne durumdadır? Türkiye’de tasarruflar 2000 öncesi döneme kıyasla, 1998 yılına kıyasla 2008, 2009, 2010 yıllarında üçte 1 oranında azalmıştır. Yaklaşık yüzde 24-25’lerde seyreden Türkiye'nin toplam tasarruflarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 14-15’lere inmiştir, problem buradadır. Türkiye, önceki krizlerde, üst üste üç dönem, üç çeyrek küçülmeden sonra dördüncü dönemde büyümeye başlardı. Bu sefer, ilk kez, dört dönem Türkiye arka arkaya küçülecek ama önceki krizlerde sürekli dışarıdan kaynak girişi olmasına rağmen bu krizde, bu kriz sonrası hedeflenen büyüme senaryosunda dışarıdan kaynak girişi yok. Dışarıdan kaynak girişi olmadığı zaman Türkiye ekonomisi büyüyemiyor, tasarrufları da yetersiz, ana problem buradadır. Bu bütçenin bu konularda yaptığı herhangi bir iyileşme yoktur.

Bütçenin toplum kesimlerine etkisi ne olacaktır? 2010 yılında belli başlı toplum kesimleri bu bütçeden ne umacaktır, ne beklemektedir, buna girmek istiyorum.

Tarımsal desteklemeye girmek istiyorum. Tarım Bakanımız burada geçen hafta sonu tarıma verdikleri desteklerden söz etti. İzninizle ben, Sayın Tarım Bakanının da imzası olan yıllık programdan birkaç rakam vermek istiyorum. 2010 yılı rakamı 5,6 milyar TL’dir, 2007 yılı rakamı da bu kadardır yani 2010 yılında, Hükûmet, 2007 yılı rakamını çiftçiye vermeyi taahhüt etmektedir. Rakamsal, nominal olarak söylüyorum bu rakamı. Enflasyon, büyüme… Bütün bunları bir kenara bırakıyorum. 2009 yılında durum nedir, kriz yılında? Kriz yılında Hükûmetin verdiği rakam 4,5 milyar TL’dir. Bu rakam 2006 yılı rakamına eşittir değerli milletvekilleri. 2006, üç yıl geriye ait bir rakam hatta üç yılın bile gerisindedir, 2006 yılı rakamı 4,7 milyar TL’dir. 2006’nın bile gerisine gitmiştir Hükûmet tarım sektöründe. Şimdi, sık sık Tarım Bakanına, Sayın Maliye Bakanına soruyorum: Evet, 2004 yılında Karadeniz’de bir don afeti yaşandı. Fındık üreticisinin bu don afetinden dolayı 172 milyon TL’lik bir alacağı var. Bakın, yıl 2004, 2010 yılı bütçesini konuşuyoruz. Bu rakam hâlâ bütçelerde yok, hâlâ sayın bakanlardan “Bu rakamı ödeyecek misiniz, ne zaman ödeyeceksiniz?” sorusuna cevap alamıyorum. Tarım Bakanı “Maliye Bakanı para verirse ödeyeceğim.” diyor, Sayın Maliye Bakanı da bu konuda suskun kalıyor. 2009 yılı bütçesini biz burada görüşürken 2009 yılında çiftçiye Hükûmet 5,5 milyar TL ödemek üzere teklifini buraya getirmişti. Bütçe görüşmelerinde bunu 500 milyon TL azalttı. Şimdi 2009 yılı bütçesinin Genel Kurul görüşmeleri sırasında bütçe o şekliyle yasalaştı ama öyle anlaşılıyor ki 2009 yılı bütçe hedefi 4,5 milyar TL’dir. Uygulama yılında da 500 milyon TL daha çiftçiden kesilmiştir. Sabah ve ATV için iki kamu bankasını seferber edip 750 milyon dolar krediyi veren Hükûmet, Sayın Başbakan çiftçiye bunun yarısı kadar bir parayı bulamamıştır, bunu çiftçiden esirgemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, çiftçi diyoruz. Hükûmet bu sene otomotivde bir vergi indirimi yaptı. Evet, otomotivdeki vergi indirimi kötü olmadı, fena olmadı, stoklar eridi. Peki, çiftçi kesimine de bir miktar para verseydin de -harcama eğilimi yüksek olan çiftçimizin zaten tasarruf etme imkânı yok, ancak yaşamını idame ettirebiliyor- bu da ekonomiye bir talep olarak girseydi. Otomotivi yapalım, otomobilde vergiyi indirelim ama o bile amacına ulaşamamıştır. Stoklar erimiştir, stok sonrası otomotiv sektörünün rakamları tekrar eski yıllara inmiştir çünkü ekonomide güven veren bir program yoktur. Eğer bu araçları, vergi indirimini bir programın içine yerleştirmezseniz bir saman alevi gibi talebi uyarır, ondan sonra vergi indirimi sona erdiğinde etkisini yitirir.

Evet, söyleyeceğim daha çok şey var ama zaman müsait değil. Sözlerimi burada bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesinin 3’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Önce bir konudan başlamak istiyorum. Bütçe, bir ülkenin, özellikle bizim gibi ülkelerin çok önemli bir belgesi çünkü bir siyaset belgesi her şeyden önce. Bütçe, neye ne yapılacağını, ne kadar yatırım yapılacağını veya nereden kısılıp nereye verileceğini, daha doğrusu bir ülkenin bir yıllık genel politikasının çizileceği bir mali belge. Bu mali belge, Türkiye’de nedense son altı yedi yıldır çok ciddiyetle tartışılıp ciddiyetle konuşulan bir belge olmaktan çıktı ve ilgi o kadar az ki bütçeye, hem burada Türkiye Büyük Millet Meclisinde -zaten sayı belli- hem de kamuoyunda, medyada. Niçin? Çünkü hem tartışma biçimi hem buradaki düzen hakikaten ilgiyi azaltıyor Türkiye'nin önemli bir kanununa, yasasına karşı.

Burada bir tüzük değişikliği konusunda bir şey geçirilmeye çalışıldı, bir komisyon kuruldu. Mesela orada çok önemli şeyler var. Bütçeyi daha hareketli bir hâle getirip daha çabuk geçirmek ve her ilgili kuruluşun, başta bakanlıkların, konularını dinlemek, kendi komisyonlarında ve Bütçe Komisyonunun yanında da yeni bir ekonomik komisyon kurup ülkenin meselelerini dinlemek hakikaten çok önemli. Bilhassa bürokratların gelip izahat vermesi önemli. Çünkü -niye- burada bürokratlar sessiz. Onlara arada laf atmaya bile cesaret ediyoruz ama yanlış yapıyoruz. Onların da konuşmaları lazım ülkeyi yönetirken ve bunu da hakikaten ayrı bir dinleme komitesinde, belki ekonomik komitenin altında yapmak lazım.

Bu konuda gerçekten bir şeyler yapmamız lazım. Öbür bir sürü uydurma işle uğraşmak yerine, şu İç Tüzük meselesini bir kere daha getirirsek ve özellikle bu mali konuda Türkiye'nin ilgisini çekebilirsek daha doğru olur kanısındayım çünkü başka bir neden var. Nereden bakarsanız bakın, Türkiye’de gayrisafi millî hasılanın parasal büyüklük olarak tümünü devlet üretiyor. Yani bütçede yüzde 28 gibi görünen gayrisafi yurt içi hasıladaki rakam aslında kayıt dışı ekonomiyle birlikte yüzde 50 ki bu Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 18’dir. Yani kamu hakikaten ekonominin yarısına hâkim. Yarısına hâkim olunca onu daha iyi düzenlemek, daha iyi yönetmek çok önemli. Onun için böyle başlamak bence daha uygun ve bu meseleyi içimizde çözmemiz lazım.

Malum, denge, 3’üncü madde önemli bir şeyi de beraberinde getiriyor. Zaten bütçe dengesiz olamaz, dengeyle olacak. Ama biz yıllar boyu bu dengede hep bir açıkla bu işi kapattık. Niye bir açıkla kapattık? Çok basit. Yaklaşık açık da 50-60 milyar oluyor çünkü bir önceki yıla nazaran gelirlerde yüzde 16,1, giderlerde de yüzde 7,5’luk bir artış öngörmüşüz. Bu da aslında çok fazla değil, göründüğü gibi değil. Yani ya bu bütçede cesaretli olacaksınız, genişleyici bir bütçe yapacaksınız çünkü durgunluk var yahut da bunu bu kadar korkak hâle getirmeyip… Yani ikisinin de ortasında yapmayacaksınız. Bütçeyi ya artıracaksınız yahut da böyle korkak yapmayacaksınız çünkü enflasyonla da bir kısmını götürüyorsunuz. Onun için, 50-60 milyarlık açığı bir yerde çözmemiz lazım.

Burada çok ilginç bir rakam dikkatimi çekti. Mesela, açıkla yaklaşık olarak personele ödediğimiz para aynı; aynı miktar, aynı büyüklük, 57-60 milyar. Peki, açık da o kadar. O zaman bir yerden bir ek kaynak bulmak lazım. İşte, ek kaynağın borçlanma olduğu andan itibaren iki tane büyük tehlikeyle karşılaşıyorsunuz. Borçlanmada kamu piyasaya girdiği zaman faizleri yükseltiyor. Faizler yükselince Merkez Bankası faizleri zorlamayla tutamaz. İşte, ikide bir faizleri tutmak için gayret sarf ediyor Merkez Bankası. O gayreti de yeterli değil, çünkü faizler yükseldikçe yatırımı tıkıyorsunuz. İşte, meşhur yansıma etkisi de arkasından geliyor. Niye? Kamu çok fazla girerse piyasaya, kamu faizleri yükseltici etki yapıyor. Kamu faizleri yükseltici etki yaptığı zaman piyasada Merkez Bankası da faizleri tutamaz hâle geliyor ki hani azaltılan borçlar vardı ya, bu yüzden de çoğalma eğiliminde, daha fazla da faiz öder duruma geliyoruz. Bunu da çok dikkatle üzerinde durulması gereken bir nokta olarak görüyorum ama hiç bunlara uğraşmadık.

Ve ekonomik alanda da yani makro açıdan gelip burada ne Hükûmetin ne de ilgili diğer kuruluşların fazla izahat da vermediğini görüyoruz. Kendi başına bir iş gidiyor. Ekonomiyi küçümsüyoruz. Makroekonomik açıdan Türkiye ne oluyor? İşte, “Dünyada bir küresel kriz oldu, ondan sonra bize de böyle oldu.” diye bu işi geciktiriyoruz. Hayır, bizim yapısal problemlerimiz var. O yapısal problemlerimizi çözmeden dünyadaki krizden kurtulamayız çünkü dünyadaki kriz… Ya bu sene bir tane daha patlama olursa Amerika Birleşik Devletleri’nde, ne yapacağız?

Evet, suç dünyadaki krizde mi? Hayır. Arada çıkıp “Bakın, bankalarımız çok güçlü.” diyoruz. Niye? 1991’den sonra alınan önlemlerle, son yedi sene içerisinde alınan önlemlerle ilgili bunlar. Eğer bunların altyapısını yapmazsak, aynı bütçenin altyapısı gibi, yeni bir düzen gibi, özellikle finans ve maliye hukuku gibi yeni düzenlemeler yapmazsak bu işi çözemeyiz. Mesela, 4749 sayılı Kanun var, kamu finansmanı ve borçların düzenlenmesiyle ilgili bir yasa. O Yasa’yı buradan geçirmişiz ama 3’üncü maddeye gene o Yasa’ya ters şeyler koymuşuz. O zaman o Yasa’yı niye geçirmişiz buradan? Evet, bir parça Hükûmetin elini, daha doğrusu yönetimin elini serbest bırakmak lazım bazı şeylerde ama onları kanunla kısıtlamak yerine, onları piyasanın şartlarıyla daha iyi düzenlemek lazım. Bunun için de yeni bir ekonomi hukukunu ihdas etmemiz lazım. Kimin ne yapacağı belli değil. Burada ekonomiyle ilgili çok az sayın bakan oturuyor, Maliye Bakanı oturuyor şimdi tesadüfen ama ekonomi konusunda, Türkiye'nin genel gidişatı konusunda çok önemli bir izahı yok. Kalkınma hızımız düşük ki Türkiye kaldıramaz bunu. Türkiye büyüyen nüfusuyla eksi büyümeleri kaldıramaz. Dünya 2010 yılından itibaren toparlanmaya başlayacak. Biz eğer toparlanamazsak, dünyadaki trendi yakalayamayız. O zaman işte, o zaman geliyoruz “Maastricht Kriterleri” diyorsunuz, Maastricht Kriterleri’nde gayrisafi yurt içi hasılayla bütçe açığı oranı kriterleri aştı, yüzde 6’ya geldi ama yüzde 47-48’lerde de gayrisafi hasıla borç oranı var. Burada Maastricht Kriterleri’ni de yavaş yavaş zedelemeye başladık. Eğer Maastricht Kriterleri’ni gerçekten çok ciddiye alıyorsak… Çünkü Avrupa Birliğinin ne yapacağı belli değil şu aralarda, o konuda onların da büyük sıkıntısı var. Zaten en büyük partnerimiz olan Avrupa’yla ekonomi bile konuşamıyoruz belirli siyasi nedenlerle. Ekonomi meselesini hiç Avrupa’yla konuşamıyoruz. Kriterler gayet açık, onlarla konuşamıyoruz.

Şimdi iç düzenleme meselesine geliyoruz. Hep iç düzenlemeyle işleri çözmek istiyoruz ve Maliye Bakanlığına bir yetki veriyoruz. Kanunlarda çok açık yetkiler var ve ikide bir Türkiye’de hep iç düzenlemeden bahsediyoruz.

Bakın, Türkiye’de yaklaşık 8 milyon vergi mükellefi var -bu mükellefin içerisine kurumlar vergisi mükellefi dâhildir- ama kaç milyon seçmen var? 49 milyon seçmen var. Dünyada seçmen adedinin yüzde 10-15 azı kadar yaklaşık gelir vergisi mükellefi var. Bizde mükellef ile seçmen sayısı arasındaki fark aslında Türkiye’deki mükellef sayısının azlığıyla ilgili. Yani, eğer gerçekten Türkiye dolaylı vergilerden aldığı payı artırabilirse, dolaysız vergilere doğru çevirebilirse daha başarılı olabilir. Çünkü KDV ve özellikle ÖTV’den daha fazla vergi alıyoruz, gelir vergisinden alamıyoruz. Çünkü niye? 35 milyon, yaklaşık, vergi mükellefimiz eksik bizim. Bunun için de bir cesaret lazım tabii. Onun için başından beri “korkak bütçe” diyorum. Vergi kanunu geçirmeden, vergi reformu bu ülkede yapmadan bu meşhur açığı kapatamayız, dengeyi bir türlü çözemeyiz. Bunun için de bir parça cesaret gerekiyor.  Sadece iktidara değil, muhalefetin de cesaretli olması lazım. Bunu hep birlikte yapmamız lazım.

Türkiye’de her yıl vergi reformundan söz edilir, bu kürsüde de herkes vergi reformundan bahseder. Hâlbuki sadece ve sadece 1948’den beri 280 kere değişmiş vergi kanunu maddeleri var. Niye cesaret edemiyoruz? Açık yerine, şu meşhur 60 milyar yerine bir kere oturup şurada bir vergi reformuyla uğraşalım. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MİTHAT MELEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gerçekten Türkiye'nin önünde zor bir 2010 yılı var çünkü 2010 yılında toparlanma ihtiyacımız var. 2010 yılında yavaş yavaş Avrupa ve başta Amerika Birleşik Devletleri toparlanabilir. 2011 yılında biz de keza büyüme hızımızı artırıp belirli bir düzeye gelebiliriz, daha çok mal satabiliriz. Fakat, eğer bu toparlanmayı gerçekleştiremezsek 2010 yılı çok daha zor geçecek. Seneye bütçe daha artacak -yani açık- borç daha artacak, daha fazla sıkıntı duyacağız.

Gelin, hep birlikte, bu yıldan sonra, 2010 yılının ilk işi şu vergi reformu olsun ve yeni bir yapı kuralım ki Türkiye’yi feraha çıkaralım. Aksi hâlde her yıl bu bütçe açığından bahsedeceğiz ve her yıl ben de gelip bu denge maddesinde aynı şeyleri söyleyeceğim.

Bütçenin hayırlı olması dileğiyle saygılarımla arz ettim. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen.

Madde üzerinde şahısları adına ilk söz Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar’a aittir.

Buyurun Sayın Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütçede denge çok önemli, gelir-gider arasındaki dengenin sağlanması çok önemli gerçekten ve ülkeler o dengeyi sağlamak adına bazen borçlanma ihtiyacı hissederler. Ama bir ülkenin borç yükü altına girebilmesi için o ülke ve borcu verecek ülkeler arasında güvenilir bir ortamın sağlanması çok önemli. Bu da öncelikle mali bir disiplinle olabilir.

Ülkemiz için, hepimizin çok iyi bildiği gibi, 90’lı yıllar maalesef verimsiz koalisyonlarla heba edildiği ve uluslararası itibarımızın da çok azaldığı dönemler olarak tarihe geçti. Ama İktidarımızla hem itibarımız arttı hem de o kaos yıllarındaki kayıplarımız önemli ölçüde azalma eğilimine girdi.

AK PARTİ İktidarının en temel ekonomik program esası mali disiplindir ve bununla ilgili de gerçekten bir yandan cari açığın azaltılması öbür yandan enflasyonun daha düşük oranlara çekilmesi ancak mali disiplinle mümkündür.

Enflasyon gerçekten daha önceki yıllarda, özellikle 90’lı, 80’li yıllarda neredeyse ayda oluşan oranı, İktidarımız döneminde bugün kasım ayı itibarıyla yüzde 5,5 gibi yıllık orana düşmesi gerçekten çok önemli bir başarıdır. Tabii millî gelirimiz de yaklaşık 3 kat arttı. Artık ihracatla ilgili de gerçekten yaşadığımız küresel krize rağmen, 2002 yılında 36,1 milyar dolar civarındaki bir rakamdan 2009 yılında 100 milyarı birazcık aşkın bir rakama çıkmıştır. Tabii, ülkemize gelen yabancı yatırım miktarı da gerçekten 10 kat civarında artmıştır. 90’lı yıllarda 1,1 milyar dolar civarında olan yıllık giriş, artık 10,1 milyar dolar civarına çıkmış. Tabii, Merkez Bankası döviz rezervimiz de yine 2002 yılında 17 milyar dolardan, 4 Aralık 2009 tarihi itibarıyla 4 kattan birazcık daha fazla, 71,3 milyar dolar civarına çıktı.

Tabii, ülkelerin kredi puanı çok önemli. Son yayınlanan kredi puanının artmış olması ve dünyada kredi puanı artmış nadir ülkelerden birisi olması, yine ülkemize duyulan uluslararası itimadı da ortaya koyuyor.

Bu veriler ve istatistiki bilgiler, ekonomide, AK PARTİ olarak en büyük amaçlarından birisi olan mali disiplinin de sağlandığını gösteren açık bir göstergedir. Bunlar, şüphesiz mali disiplinin sağlanmasının doğrudan veya en çarpıcı yansıması da borçlanma maliyetlerinde görülüyor.

Borçlanma ile ilgili ilk yapılan şeyler, mevzuatın ve dağınıklığın giderilmesi ve burada Avrupa Birliği tanımlı kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2002 yılında yüzde 73,7’den 2008 sonunda yüzde 39,5’e düşmüştür. Maastricht Kriteri yüzde 60 civarında. Doğrudur, küresel krizde bu oran birazcık artmıştır, yüzde 47’ler civarında bir tahmin yapılıyor ama yine de yüzde 60’ın altında olması çok önemli. Yanı başımızda Yunanistan’ın ciddi bir borç kriziyle karşı karşıya kalması da aslında ülkemizdeki mali disiplin çabalarının ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor.

Tabii, faiz harcamaları da yine borç konusunda en önemli sorunlardan birisi. Hazine Müsteşarlığı rakamlarına göre faiz harcamalarının gayrisafiye oranı 2002’de yüzde 14,8’den 2008’de yüzde 5,3’e düşürülmüş. Gerçekten ciddi ölçüde bir azalma söz konusu.

Borç vadesinin süresi de çok önemli. O süre yine 2002’yle mukayese ettiğimiz zaman, dokuz aydan, 4 kattan daha fazla, otuz altı ay civarında şu anda bir borç vadesinin süresi var. Tabii bütün bunlar, değerli arkadaşlarım, geçmişte yaşadığımız ekonomik krizlerin etkisini de azaltan hususlardan birisi ve oluşan tahribatın önlenmesi adına çok önemli faaliyetler olarak tarihe geçiyor.

Orta ve uzun vadeli bir bakış açısıyla hazırlanan bütçe programlarıyla ülkemizin geleceğinin daha aydınlık olacağını biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Bugünümüz dünden daha iyi, yarınlarımızın da bugünden daha iyi olacağına olan inancımla bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahısları adına ikinci söz Tokat Milletvekili Sayın Osman Demir’e aittir.

Buyurun Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

OSMAN DEMİR (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2010 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi, yani bütçe denkliği ve borçlanma maddesi üzerinde söz aldım, konuşmamı bunun üzerinde kurgulayacağım.

Değerli arkadaşlar, 2002 ve ondan bugüne devam eden yılların verilerini karşılaştırdığımızda, Türkiye'nin bütçe açıklarının, ödeme gücü bakımından, yani gayrisafi yurt içi hasılaya oran bakımından azaldığını görüyoruz. Aynı şekilde borç yükünün de azaldığını görüyoruz, yani borç ödeme gücümüzün arttığını, diğer bir deyişle borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının azaldığını görüyoruz. Örneğin, 2002 yılında merkezî yönetim bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 11,5’ken 2008 yılına geldiğimizde yüzde 1,8’e düşmüştür, bu son derece olumlu bir gelişmedir. Yine, 2002 yılında 100 liralık bütçe gelirimizin 68,6 lirası faiz ödemesine giderken 2008 yılına geldiğimizde 100 liralık bütçe gelirinin 24,2 lirası faiz giderine harcanır hâle gelmiştir, yani bunlar son derece olumlu göstergelerdir.

Şimdi, öyle veya böyle, faizi de dâhil ettiğimizde bütçede açıklar var, açıklar devam ediyor. Bu açıkların boyutu nedir ve bu açıkları nasıl finanse edeceğiz buna bakmamız lazım. Açıkların finansmanı -biliyorsunuz- iki şekilde olabilmektedir: Yurt içine borçlanabilirsiniz veya yurt dışına borçlanabilirsiniz. Dolayısıyla, yurt içi borçlarınız artıyor olabilir veya yurt dışı borçlarınız artıyor olabilir, buna bakmamız lazım.

Dış borç stokuna baktığımızda, 2002 yılında Türkiye'nin dış borç stoku 129,5 milyar dolar; 2008 yılına geldiğimizde 278,1 milyar dolar, artmış. Dolayısıyla, muhalefet milletvekili arkadaşlarımız, bu kürsüye çıktıklarında hep bu rakamdaki salt artışa bakıyorlar.

Burada analizi doğru yapmamız gerekir. Bu rakamlar doğru, söylenen doğru, yanlış değil ama borç ödeme gücü ne olmuştur? Yani dünkü Türkiye'nin borcuyla bugünkü Türkiye'nin borcu bir olmayabilir çünkü gelir  düzeyi de değişmektedir. O zaman 2002 yılındaki Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasına bakmamız gerekir, bu da 233 milyar dolardır; 2008 yılına geldiğimizde bu rakam 731 milyar dolara çıkmıştır değerli arkadaşlarım.

Dolayısıyla, borç ödeme gücüne baktığımızda, bunu oranladığımızda, yani 2002 yılında Türkiye'nin dış borçlarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 56,2’dir; 2008 yılına geldiğimizde bu oran yüzde 37,5’a düşmüş durumdadır.

Görüldüğü gibi, Türkiye'nin borçları… Dış borçlar kritik borçlardır, kabul ediyorum. Türkiye'nin dış borçları artmaktadır ama millî gelirindeki artış oranı dış borçlardaki artış oranından çok daha hızlıdır. Dolayısıyla, Türkiye'nin borç ödeme kapasitesi artmaktadır. Bu yönden memnun edici bir süreç yaşanmaktadır.

Şimdi, son…

RECEP TANER (Aydın) – Özel sektör dâhil mi bu borçlara?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Son Sayıştay raporunu bir okursanız iyi olur.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Sayın Vekilim, doğru söylediniz, burada özel sektör dâhildir  bu borçlara. Kamu borçlarına…

RECEP TANER (Aydın) – Değil, yanlış o.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Efendim, söyleyeceğiz, rakamlar benim elimde, merak etmeyin siz.

Kamu borçlarına baktığımızda durum çok daha sevindiricidir. Şöyle ki: 2002 yılında kamu kesiminin dış borcu 64,5 milyar dolardır -2002 yılında- 2008 yılına geldiğimizde bu rakam 78,2 milyar dolardır. Yani 2002 yılından 2008 yılına gelinceye kadar aradaki artan fark 13,7 milyar dolardır.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Vekil, kitabınızdaki rakamlar farklı.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Biz biliyoruz onları, merak etmeyin. Biz de onlardan alıyoruz, farklı bir yerden değil. O yüzden…

RECEP TANER (Aydın) – Rakamlar farklı.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Efendim, onu sonra görüşürüz, zamanımı harcamayım. Bu rakamlar doğrudur, arkasındayım. Biz, öyle rüyada görerek rakam açıklamıyoruz, merak etmeyin. O konuda çok rahatız. Lütfen müdahale etmeyin.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Yanlış konuşuyorsun ama. Düzeltmek lazım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OSMAN DEMİR (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, 2002 yılında kamu kesiminin…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bizi inandıramazsın. Biz rakamlara hâkimiz. Onlar öğrensin. Onları kandırabilirsin, bizi kandıramazsın.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Siz -anlaşıldı- benden rahatsız oluyorsunuz.

2002 yılında kamu kesiminin borç yükünün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Kamu kesimi borçlarının gayrisafi millî hasılaya oranına baktığımızda, değerli arkadaşlarım, 2002 yılında yüzde 28’dir, 2008 yılında yüzde 10,6’dır. Bunlar Hazine Müsteşarlığının verileridir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz, Sayıştay raporlarına bakın.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Şimdi, son yıla gelince yani 2009 yılına gelince, 2009 yılında borçlanmada biraz daha artış görüyoruz. Bunun tabii ki bir sebebi var: 2009 yılı küresel krizin en derinleştiği, dibe vurduğu bir yıl oldu, ülkemizde de böyle oldu.

Dolayısıyla, özel sektörün beklentileri olumsuza döndü. Biraz beklemeye yönelik, yatırımlarını, harcamalarını geciktirmeye yönelik bir beklenti içerisine girdi özel sektör. Özel sektörün harcamaları daralınca bu açığı birinin kapatması gerekiyordu. Kim kapatacak? Kamu sektörü. Kamu sektörünün ne yapması gerekiyordu? Özel sektörün elindeki atıl fonları borçlanma yoluyla satın alarak tekrar harcaması gerekiyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demir.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demir.

Soru-cevap işlemine geçiyorum. Beş dakika soru, beş dakika cevap olacak.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, 50 milyar bütçe açığını kapatabilmek için hangi iç kaynaklardan ve dış kaynaklardan borçlanma düşünülmektedir?

Bu borçlanmanın temel tüketim ve ihtiyaç maddelerinden hangilerine ne ölçüde yansıması olacaktır?

2010 yılında mevcut vergilere ilave başka vergiler düşünülmekte midir?

Mevcut vergi oranlarında herhangi bir yükselme olacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2009 bütçe görüşmelerinin son gününde, IMF’in de isteğiyle olduğu açıkça belli olan, uygulanmakta olan ekonomik program çerçevesinde 3 milyar 62 milyon TL’lik bir -bütçeden- kesintiye gittiniz. Bütçe tekniği açısından hiç de etik olmamıştı.

Şimdiden sormak istiyorum: 2010 yılı bütçe sonunda, yine 2009 yılında olduğu gibi son gün kesintiler yapacak mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, birinci sorum şu: Diş hekimlerinin yaşadığı fiyat tarifesi sorunu konusunda 2010 yılı içerisinde bir düzenleme yapılacak mıdır? Yoksa 2007 yılı fiyatları uygulamaya devam edilecek midir?

İkinci  sorum,  dün  sormuştum,  yanıt  alamadım,  tekrar ediyorum: Kamuya memur alımında -binlerce aileyle ilgili- ön lisans mezunu adaylar atama beklemektedir. 2010 yılında bu atamaları yapacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2010 bütçesinde öngörülen 50 milyar 134 milyon TL’lik net borçlanmanın hangi yöntemlerle ve nasıl karşılanması planlanmıştır?

İkinci sorum: Bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2009’da yüzde 0,9 olarak hedeflenmiş, ancak yaklaşık 7,5 kat artışla yüzde 6,6 olarak gerçekleşmiştir. 2010 bütçesinde yüzde 4,9 olarak belirlenen yeni oranı ne kadar gerçekçi buluyorsunuz? Burada da ne kadar sapmayı hedeflemiş bulunmaktasınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Yok.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bankaların mevduat faiz ortalamasının yüzde 7, enflasyonun yüzde 6,5’ler olduğu bu kriz ortamında vergi gelirlerindeki gecikmelerde uygulanan gecikme zammı yüzde 23,4’tür. Bu uygulamanın devletin gelirlerinin kaynağı olan mükellefleri ezme, yok etme anlamına geldiğini görüyoruz. Bu uygulamayı değiştirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

2010 yılı bütçesinin gelirlerinin artırılmasının en önemli bileşeninin vergilerdeki artış olduğu dikkati çekmektedir. Bu vergi gelirlerinin artırılmasında özellikle dar gelirli vatandaşın omzuna yüklenecek vergilerden dolaylı vergilerin artış oranı ne olacaktır? Bu adaletsiz vergi türü insanımız üzerinde daha büyük sıkıntılara yol açmayacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, İMKB’de işlem gören ana sektörlerden imalat sanayisi 2002 yılında yüzde 38 iken 2009’da yüzde 22’ye düşmüştür. Mali kuruluşlar ise yüzde 40’tan yüzde 55’e çıkmıştır. Bunun manası, imalat sanayisinin bitmekte olduğu, bunun yanında yüksek faizlerden dolayı bankacılık sektörünün gelişmekte olduğudur. Hükûmet programınız buna uygun mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy...

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2009 yılı sonunda yol ve köprü gelirlerinin yaklaşık 526 milyon TL olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. 2010 yılı bütçesinde yol ve köprü gelirleri için öngörülen 872 milyon TL gelirin elde edilebilmesi için yol ve köprü ücretlerine yüzde 65,8 oranında zam yapılması gerekmektedir. 2010 yılında memura yüzde 5 zam, yüzde 3,5 büyüme ve yüzde 5,3 enflasyon öngören Hükûmetiniz yol ve köprü ücretlerine yüzde 65,8 zam mı yapacaktır? Yoksa bu rakamlar 2010 yılı bütçesine hayalî mi konmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 9 milyon emeklinin yüzde 75’inin maaşı açlık sınırının altındadır. Emeklilerin maaşlarını artırmayı düşünüyor musunuz?

İkinci soru: Tekel işçilerinin kazanılmış haklarına dokunmadan başka kamu kuruluşlarında çalıştırmayı düşünüyor musunuz?

Üçüncü soru: Kamuda kaç tane taşeron işçisi çalışmaktadır? Yedi yıldır bu soruyu hep soruyoruz, yanıt alamıyoruz. Oysa bu bilgiler Maliye Bakanlığında toplanıyor. Bilinçli olarak mı vermiyorsunuz? Yoksa bizim bilmediğimiz başka bir nedeni mi var? Kamuda kaç tane taşeron işçisi çalışmaktadır? Soru budur Sayın Bakan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın  Bakan, beş dakikanız var.

Buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sorularınız için de teşekkür ediyorum tekrar.

Değerli arkadaşlar, açık finansmanının nasıl yapılacağı, nereden ne kadar borçlanılacağı hususlarının tamamını çok detaylı bir şekilde Hazinemiz, 2010 yılına ilişkin finansman programını, sanırım bir hafta önce açıkladı. Hazinenin web sitesinde bütün detayları var. Şu anda önümde olmadığı için size o rakamları veremiyorum ama Hazinemiz, her sene aralık ayının sonundan önce borçlanma programını açıklar ve orada ne kadar iç borçlanma, ne kadar dış borçlanma, bütün o detayları verir. Olmazsa onu çıkartabiliriz İnternet sitesinden.

“İlave vergiler düşünülüyor mu?” 

Değerli arkadaşlar, ben dünkü kısa konuşmamda şunu söyledim: Tabii ki, bazı maktu vergilerde güncelleme söz konusu. Evet, onu öngörüyoruz.

Onun dışında, yeni bir vergi veya vergi oranlarındaki artış hususu şartlara göre olabilir ama şu anda bizim öngördüğümüz, bütçenin arka planında varsayılmış bir husus söz konusu değildir. Ama dediğim gibi, ben Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim, burada da söylüyorum: Ülkemizin makro ekonomik şartları gerektirdiği zaman, tabii ki, biz gereken tedbirleri almak durumundayız. Bunu da sizin takdirinize bırakıyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Vergi oranındaki düzetmeler enflasyon oranından yüksek olacak mı Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, onun da yine çalışmalarını yapıyoruz. Geçmişteki uygulama, yeniden değerleme oranıyla, o paralelde yapılıyor. Ama tabii ki bazı alanlarda farklı uygulamalara da gidebiliriz. O kapıyı açık bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, ikinci soru, işte “IMF  talimatlarıyla geçen sene bütçeden kesinti yapıldığı ve yine böyle bir kesintinin yapılıp yapılmayacağı” sorusuydu.

Bu sene için o anlamda bir çalışma söz konusu değildir. Yani bu sene bütçe döneminin veya önümüzdeki iki üç gün içerisinde ödeneklerden herhangi bir kesinti söz konusu değildir. Böyle bir şey planlanmamaktadır. Böyle bir şey yapılmayacaktır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yani işin başında soralım dedik Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.

Sevgili Kardeşim, çok sağ olasın.

Değerli arkadaşlar, diş hekimleriyle ilgili bir soru vardı, 2010 içerisinde bir düzenleme yapılıp yapılamayacağı hususu: Şu anda bizim Maliye Bakanlığı olarak üzerinde çalıştığımız herhangi bir çalışma söz konusu değil değerli arkadaşlar. Bizim imkânlarımız sınırlı, sağlık harcamalarımızda çok ciddi artışlar oldu. Hakikaten, sonuçta, sürdürülebilirlik hususu da önemlidir, bu dengeleri de gözetmemiz lazım. O anlamda şu anda yapılan bir çalışma yok.

Kamuya memur alımında 2010 yılında, o konuyla ilgili soruyu müsaade ederseniz ben sonra cevaplandırayım çünkü önümde bilgi yok.

“2010 yılı net borçlanma hangi yöntemlerle, nasıl…” Ben tekrarlamayayım ama Hazinemiz o finansman programını açıkladı.

“Bütçe açığında niye bu kadarlık bir artış oldu?” Doğrudur, bütçe açığında önemli bir sapma yaşandı ama, değerli arkadaşlar, bütçenin ilk gününde Genel Kurulda ben size bütün ülkelerde yaşanan sapmaları anlattım. Türkiye'deki sapma aslında başka ülkelerle karşılaştırdığınız zaman çok da fazla değil değerli arkadaşlar. Hakikaten burada, sapmanın temelinde gelirdeki düşüş var. İsterseniz şirket olun isterseniz devlet olun siz gelirlerinizi kontrol edemiyorsunuz, gelirleriniz ekonomik faaliyetin bir fonksiyonudur. Bu sene de ekonomik faaliyetlerde ciddi bir daralma yaşandı, bunun önemli bir boyutu küresel krizle açıklanabilir. Ondan dolayı da gelirlerimizde düşüş yaşandı, giderlerimizdeki artış bütçeye oranla son derece mütevazı düzeyde ama gelirlerdeki düşüş Amerika’da da yaşandı, Rusya’da da yaşandı, bütün ülkelerde yaşandı.

“Mevduat faizi yüzde 7, enflasyon yüzde 5,5; gecikme faizi niye bu kadar yüksek?” Değerli arkadaşlar, yakın dönemde, bir iki hafta öncesinde bu oranları biz aşağı çektik, yani 2,5’tan 2’nin altına indirdik, ben aylık olarak rakamlardan bahsediyorum. Değerli arkadaşlar, burada önemli olan şey şu: Bunu bir kredi olarak kullanma eğilimini tabii ki biz güçlendiremeyiz yani tabii ki kamu alacaklarının belli bir piyasa faizinin üzerinde olması lazım ki bizim alacakları kendileri için bir kredi gibi kullanmasınlar. Bu tamamen caydırıcı bir tedbir. Oran biraz yüksek…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Normal zamanda tamam ama biz kriz ortamındayız.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, oran biraz yüksek ama…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) - İnsanlar evini geçindiremiyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bunun bir mantığı var değerli arkadaşlar, yani hakikaten biz oranı piyasa faizine çekersek o zaman…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Normal ekonomiye geçtiğimiz zaman tekrar yükseltiriz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – …bütün mükellefler borçlanmaz, giderler, o zaman, bizim alacaklarımızı, kamuya olan borçlarını ödememeye başlarlar.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Şimdi ödeniyor mu sanki? Gene ödenmiyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, onun bir mantığı var.

BAŞKAN – Süreniz doldu Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, öbür soruları bir sonraki soru-cevap kısmında cevaplandırmaya çalışayım.

BAŞKAN – Yazılı da cevap verebilirsiniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Bütçe Düzenine İlişkin Hükümler

Bölüm düzeni ve deyimler

MADDE 4 – (1) Gider cetvelinin bölümleri, analitik bütçe sınıflandırmasına uygun olarak fonksiyonlar şeklinde düzenlenir. Fonksiyonlar; birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü düzeyde alt fonksiyonlara ayrılır.

(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda giderlere ilişkin yer alan;

a) "Fasıl ve bölüm" deyimleri, fonksiyonel sınıflandırmanın birinci düzeyini,

b) "Kesim" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın ikinci düzeyini,

c) "Madde" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın üçüncü düzeyini,

ç) "Tertip" deyimi, kurumsal, fonksiyonel ve finansman tipi kodların bütün düzeyleri ile ekonomik sınıflandırmanın ilk iki düzeyini,

d) Borç ödemeleri yönünden "ilgili hizmet tertibi" deyimi, borç konusu hizmetlerin yürütüldüğü ilgili tertipleri,

ifade eder.

(3) Tahakkuk ettirilecek giderler Devlet muhasebesi kayıtlarında ekonomik sınıflandırmanın dördüncü düzeyini de kapsayacak şekilde gösterilir; kesin hesap kanunu tasarısı ise ikinci düzeyde hazırlanır.

(4) İlgili mevzuat hükümleriyle analitik bütçe sınıflandırması arasında gerekli uyumu sağlamaya ve ortaya çıkabilecek sorunları gidermeye yönelik düzenlemeler yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, gelir gider bölümlerinin nasıl düzenleneceğini hükme bağlıyor. Hükûmet, 2010 yılında yaklaşık 287 milyar liralık harcama yapmayı programlamış, bunun içinde yatırıma ayrılan kaynak 18,9 milyar lira. Yatırımları neden dile getiriyorum? 2010 yılı bütçesi krizden çıkış bütçesi olarak sunuldu. Peki, krizden nasıl çıkılacak? Özel kesim öncülüğünde büyümeyle çıkılacak. Bu gerçekleşebilir mi? Keşke ama mümkün gözükmüyor değerli milletvekilleri. Neden? Bakınız, AKP olarak artık acı gerçeğin farkına varınız. Ekonominin omurgası çatlamış durumda. Ekonominin omurgası üç ana unsura dayanır: Özel tüketim, özel-kamu sabit sermaye yatırımları, özel sektör sabit sermaye yatırımları ve kamu sabit sermaye yatırımları. Bu üç unsurdan, örneğin özel tüketim artabilir mi, buna bakalım: Mümkün değil. Neden? Milyonlarca kişi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor ise iç talep artabilir mi?

Kamu personeliyle bunların emekli maaşlarına bakarsak, yüzde 2,5+2,5= yüzde 3,7 artışla hiç iç talep yaratılabilir mi? SSK emeklilerinin yüzde 82’sinin, BAĞ-KUR emeklilerinin yüzde 99’unun, Emekli Sandığı emeklilerinin yüzde 29’unun maaşları açlık sınırının altında kalmışsa hiç iç talep artırılabilir mi?

Tarım  ve  hayvancılığa  darbe  üzerine  darbe  vurdunuz.  2002’de  10  kilogram  buğday  ile 7,3 kilogram DAP gübresi satın alınıyorken 2009’da bu 2,8 kilograma düştü. 2002’de 10 kilogram ayçiçeğiyle 20 kilogram üre gübresi satın alınıyorken bu 2009’da 5 kilograma düştü. DAP gübresinde kayıp yüzde 161, üre gübresinde kayıp yüzde 300. Çiftçi üretimden kopuyor değerli milletvekilleri, bankalara borcu yaklaşık 14 milyar lira. Yabancı bankalara ipotekli olan tarla sayısı hızla artıyor.

Değerli milletvekilleri, bakınız, kamunun ve özel sektörün altın yumurtlayan tavukları yabancılara satıldı. Şimdi çiftçinin tarlası da yabancının eline geçmek tehlikesiyle karşı karşıya. Buna karşılık “vatan, millet, Sakarya” gündeme gelince, AKP’ye bakıyoruz, mangalda kül bırakmıyor.

Esnaf ve sanatkârın durumu yürekler acısı. Siftah yapmadan kepenk kapatan esnaf sayısı artıyor, bu yetmiyormuş gibi bir de yaraya tuz biber ekercesine alışveriş merkezlerinin şehirler içinde açılmasına kayıtsız kalıyorsunuz. Gerekli yasayı neden çıkartmıyorsunuz? Esnaf ne yapsın? BAĞ-KUR borcuyla Maliye kıskacı altında bunalıyor, iflas ediyor, tasfiye oluyor. İşsizlik artıyor ve artacak. Gerçek işsizlik 5 milyon 300 bin kişiye yaklaşıyor. Gençlerdeki işsizlik ortalaması yüzde 30’a yaklaşıyor ama kentli gençlerde işsizlik yüzde 35’lere tırmanıyor.

Değerli milletvekilleri, bu koşullarda, bu manzarada özel tüketim artar mı? Artmaz. Nitekim, 2010 yılı için öngörülen özel tüketim toplamı bütçede, 1998 yılı fiyatlarıyla söylüyorum, 2007 yılındaki tüketim miktarının altındadır. Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; dikkatinizi çekiyorum!

Bakınız, size şunu söyleyelim: Halkımıza doğruları söylemiyorsunuz, halkın ümüğünü fena hâlde sıkıyorsunuz. Bu asil millet fedakârdır, bu asil millet efendidir, bu asil millet sakindir ama biliniz ki sakin atın çiftesi pek olur. Er ya da geç, bu milletin tokadı, kendisiyle böylesine alay edenlerin alnında patlayacaktır. Bunu böyle biliniz.

Şimdi, omurganın ikinci unsuru, özel sektör sabit sermaye yatırımlarına geliyorum.

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Devlet yönetmek ciddi iştir.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Devlet yönetmek çok ciddi iştir, çok ciddi iştir. Burada rakamları konuşturuyorum.

Özel sektör sabit sermaye yatırımlarına gelince: Yürekler acısı bir tablo. Dikkatinizi çekiyorum, devlet yönetme iddiasında olanlara sesleniyorum, dikkatinizi çekiyorum. 2007 düzeyini baz kabul edersek -98 yılı fiyatlarıyla tabii- 2008 yılında, 2007 yılından yüzde 6 daha az özel sektör sabit sermaye yatırımı yapılmış. 2009 yılında, 2007’den yüzde 26 daha az oranda özel sektör sabit sermaye yatırımı yapılmış. 2010 bütçesinde ise, yine 2007’den yüzde 20,5 daha düşük yatırım programlanmış. Bu nasıl iştir, bu nasıl iştir! Ey devlet yönetme iddiasında olanlar, bu nasıl iştir! Devletin resmî rakamlarından konuşuyorum. Yıllardan beri, bu olumsuz, bu acı tabloyu AKP’ye göstermeye çalışıyoruz. Bizi dinlemiyorsunuz, bu ülkenin bilinçli sanayicisinin seslerine, feryatlarına da kulağınızı tıkadınız. Şimdi 2010 yılı bütçesinde ne diyorsunuz? Krizden özel sektör öncülüğünde büyüme ile çıkacağız. Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye!

Değerli milletvekilleri, krizden özel sektör büyümesi ile çıkmanız boş bir hayaldir. Buradaki önemli nokta şudur: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; bakınız, dikkatinizi çekiyorum, tasarruf düşüklüğü. Bu konuyu hiç gündeme almıyorsunuz. Bir tek 2009 yılı bütçesinde gündeme alındı, biz de sevindik; ama almıyorsunuz. Tasarrufların millî gelire oranı yüzde 15’lerde geziniyor. Bizim gibi ülkelerde bu oran yüzde 30’ların üzerinde… Özel kesim tasarruflarının millî gelire payları yıllar itibarıyla sürekli düştü. 2010 yılı için bunu yüzde 16 olarak programladınız. Oysa bu oran 2002 yılında yüzde 24 idi. Farkında mısınız, ey devlet ciddiyetiyle Türkiye’yi yönetme iddiasında olanlar, farkında mısınız bu temel acı gerçeğin?

Değerli milletvekilleri, gelelim ekonominin omurgasını oluşturan üçüncü unsura: Kamu sabit sermeye yatırımları. Bunu da yıllardır anlatmaya çalışıyoruz. Bakınız, Avrupa Birliği ülkeleri yılda 100 euroluk kamu sabit sermaye yatırımı yapıyor ise Türkiye, özellikle AKP döneminde, 14 ile 19 dolar arasında kamu sabit sermaye yatırımı yaptı. Sonuçta ne oldu? Avrupa Birliği ülkeleri esasen Türkiye ile aralarındaki bu gelişmişlik farkını altyapı yatırımları açısından daha da arttırdılar. Yani Türkiye nispi olarak daha geri kaldı.

Değerli milletvekilleri, kamu sabit sermaye yatırımı yapmamak ne demektir biliyor musunuz? Ülkeyi ileriye dönük çok gizli ve ağır, bir çeşit gizli borç yükü altına sokmak demektir. Türkiye’ye bu kötülüğü de yaptınız.

Şimdi Hükûmetin iddiasına yeniden dönüyorum: “2010 yılı krizden çıkış bütçesi olacak.” Nasıl? “Özel kesim öncülüğünde büyümeyle.” İyi mi? İyi.

Ey AKP İktidarı, gaflet uykusundan uyanınız. Sizin yaptığınız Erbakan Hoca’nın deyişiyle gulu gulu dansıdır, gulu gulu. Gulu gulu dansı yapıyorsunuz siz bu konularda yıllardır.

Değerli milletvekilleri, gelişmiş ülkeler yüzde 10 bütçe açıklarıyla yürüyorlar. İşsizliğin nasıl bir işkence, nasıl bir zulüm olduğunu bilmiyor musunuz? Artık bu işi ciddiye alınız. İşçiyi, çiftçiyi, esnaf ve sanatkârı, emeklileri rahatlatınız, özel tüketim biraz artsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Kamu sabit sermaye yatırımlarını hızlandırınız.

Reel sektöre yeni finansman destekleriyle sahip çıkınız.

2010 yılı özellikle KOBİ’ler için var ya da yok olma yılıdır. Üretimdeki geçici iyileştirme trendi sizi yanıltmasın, yanıltmasın.

İmalat sanayi üretimi teknoloji yoğunluğu açısından çok düşük. İleri teknolojili üretim payı 2000 yılında yüzde 5,9 iken 2008’de yüzde 5,1’lere düşmüş. Düşük ve orta düşük teknolojili  üretim payı egemen, yüzde 71.

ARGE yatırımlarına, ARGE desteklerine ağırlık veriniz. Yüksek teknolojili bazı sektörler için ve Doğu ve Güneydoğu için yeni bir kamu girişimciliği modelini uygulayınız.

Kamu, özel ve yabancı sermaye ortaklıklarını nasıl devreye sokabileceğinizi düşününüz.

Bu duygu ve düşüncelerle, her şeye rağmen, bu bütçenin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Devlet adamlığı ciddi iştir. Bunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Aynen katılıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Madde üzerinde şahısları adına ilk söz Kırıkkale Milletvekili Sayın Turan Kıratlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

TURAN KIRATLI (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

4’üncü madde, gider cetveli bölümlerinin analitik bütçe sınıflandırması açısından fonksiyon şeklinde düzenlenmesini öngörmektedir. Bilindiği gibi, bütçe kodlaması, devlet faaliyetlerinin kurumsal, fonksiyonel, ekonomik olarak sınıflandırılarak sonuçlarını ölçmek, analiz etmek, aynı zamanda dönemler itibarıyla ve ülkeler arası karşılaştırmaları yapmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin üzerinde çok şeyler söylendi. Ben de birkaç konuda tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz yaz memleketimizin birçok ilini ziyaret ettim, ilçelere kadar uzanan modern TOKİ şehirlerini ve hızla devam eden şantiyelerini gördüm. Doğudan batıya, güneyden kuzeye uzanan kara yollarını, köprülü kavşakları, viyadüklerle uzanan yolları, gündüz ve gece ışıklar altında çalışan şantiyeleri gördüm, bir vatandaş olarak gurur duydum.

Bu arada birçok ilimiz gibi Ankara’ya en yakın olan Kırıkkale’miz de bu hizmetlerden nasibini almıştır. Halk arasında “Ölüm rampaları” olarak bilinen Elmadağ rampaları, viyadük, köprü ve dolgularla geçilerek Ankara-Kırıkkale arası yarım saate inmiş, Ankara’nın Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunan 43 ile bağlantısı güvenli ve rahat bir yola kavuşmuştur.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Daha bitmedi Sayın Vekil.

TURAN KIRATLI (Devamla) – Yöremiz için bir güzel hizmet de, Karadeniz illerini, Kırıkkale-Karakeçili-Kulu üzerinden Akdeniz’e bağlayan yolun ihalesi yapıldı. Çalışmalar hızla devam ediyor. Artık, geçişler Ankara’ya uğramadan olacak. Yol 110 kilometre kısalacak. Ankara trafiği de önemli ölçüde rahatlayacaktır. Keza, Ankara-Kırıkkale-Delice otoyolunun da proje ve etüt çalışmaları yapılmaktadır.

Ankara-Kırıkkale-Sivas hızlı tren yapım çalışmaları da hızla devam etmektedir. Böylece, Kırıkkale, Anadolu’nun ortasında dört tarafı yollarla çevrili, makas konumunda bir ilimiz olmuştur.

Bir diğer kurumumuz da 2003 yılından beri izlediğimiz ve dünyanın takdirini kazanan, kapasite, yolcu sayısı, verimlilik, kârlılık, genel performans alanlarında gösterdiği başarılarıyla Türk Hava Yolları. Evet, Türk Hava Yolları dünyada 2008 yılının en iyi performans gösteren dördüncü şirketi. Finansal dayanıklılık bakımından da en iyi ikinci şirketi olmuştur. 2003’te 76 olan dış hat noktası 119’a çıkmış, 65 olan uçak sayısı 136’ya, yılda taşınan yolcu sayısı 10 milyondan 26 milyona çıkmıştır.

Türk Hava Yolları 2009’da Güney Avrupa’nın en iyi hava yolu seçilmiş, tüm kategorilerde dört yıldız alan Avrupa’nın tek hava yolu şirketi olmuştur.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Kaza sayısı 10 misli artmıştır. Desene onları, niye demedin?

TURAN KIRATLI (Devamla) – İspanya’nın ve dünyanın en büyük kulüplerinden olan Barcelona bu güzide kurumumuza sponsorluk teklifinde bulunmuştur. Uluslararası bir marka olmaya giden yolda Türk Hava Yolları yüzde 3’ten aldığı pazar payını yüzde 8’e çıkarmış ve 2018 yılına kadar da filosuna 105 uçak daha katma kararı almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yönetim iş başına geldiği zaman bazı çevreler “Ne olacak?” diye endişe etmişlerdi; başarıyı hep beraber gördük. Uçak yolculukları yaygınlaştı ve ucuzladı, birçok vatandaşımız artık uçağa biniyor. İş burada bitmiyor, Sayın Bakanımız Binali Yıldırım 10’uncu Ulaştırma Şûrasında hedefi 60 milyon yolcu kapasiteli bir havaalanı ve 750 uçaklı dev filo olarak koymuştur.

Ben, bu vesileyle, tüm bu hizmetlerde emeği geçen Sayın Başbakanımıza, bakanlarımıza, ilgili genel müdürlerimize, bürokratlarımıza teşekkür ediyorum. 2010 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına şimdi söz Kocaeli Milletvekili Sayın Azize Sibel Gönül’de.

Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kanunun 4’üncü maddesinin neyi içerdiğine şöyle bir bakarsak; 4’üncü maddede gider cetvelinin bölümleri analitik bütçe sınıflandırmasına uygun olarak fonksiyonlar şeklinde düzenlenerek, 1’inci, 2’nci, 3’üncü ve 4’üncü düzeyde alt fonksiyonlara ayrıldığını görüyoruz. “Fasıl”, “kesim”, “madde”, “tertip” gibi geçen deyimler analitik bütçede hangi düzeylere tekabül ettiğini ifade eder. Böylece, kanunların ilgili maddelerinde ayrı ayrı düzenleme yapmak yerine, basit ve süratli bir çözüm amacıyla bütçe kanununda oluşturulmuş bir maddedir. Borç ödemeleri yönünden “İlgili hizmet tertibi” deyimi, borç konusu hizmetlerin yürütüldüğü ilgili tertipleri ifade eder. Tahakkuk ettirilecek giderler devlet muhasebesi kayıtlarında ekonomik sınıflandırmanın 4’üncü düzeyini de kapsayacak şekilde gösterilir. Kesin hesap kanunu tasarısı ise 2’nci düzeyde hazırlanır.

Bildiğimiz gibi bütçe, belli bir dönem içinde toplanacak gelir ve yapılacak harcamaların tahmini ve karşılaştırmalı cetveli olup, yetkili organlar tarafından bu giderlerin yapılması ve gelirlerin toplanması için verilen izindir. Hükûmetler bunun için bütçe hakkının bir gereği olarak da parlamentodan yetki alırlar.

2010 yılı bütçesi AK PARTİ hükûmetlerinin hazırlamış olduğu sekizinci bütçedir. 2003-2008 döneminde olduğu gibi bu bütçe de mali disiplini ve ekonomik istikrarı temel almaktadır.

Hükûmetlerimiz döneminde, kriz yılı olan 2009 yılı hariç bütçe hedeflerimizi sürekli olarak tutturduk ve hatta birçok dönemde hedeflerimizi de aştık. Bu başarıda hükûmetlerimizin kararlı, tutarlı, şeffaf ve istikrarlı politikaları etkili olmuştur. Ancak, 2009 yılında ekonomideki daralmaya ve krizin etkisini sınıflandırmaya yönelik aldığımız tedbirlerden dolayı bütçe açığı öngörümüzün üzerinde gerçekleşmiştir. Bütçe hedeflerimizdeki sapma, esas itibarıyla gelirlerdeki sapmalardan kaynaklanmıştır. Bu gelişmeler sadece Türkiye’ye de özgü değildir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde 2009 yılı bütçe gelirleri 2008 yılına göre 419 milyar dolar daha düşük gerçekleşmiştir. Çok uzağa gitmeden, komşumuz Yunanistan’da 2009 bütçe açığının bizimkinin 2 katı olduğunu görmek mümkün.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün itibarıyla küresel krizde en kötü dönem geride kalmıştır. Küresel ekonomi son aylarda olumlu bir görünüm sergilemeye başlamıştır. Piyasalardaki stres seviyesi kriz öncesi seviyelerine dönmüştür. Dolayısıyla 2010 yılı bütçesinin küresel krizden çıkışa katkı sağlayan, sosyal yönü güçlü ve ekonomik olarak dezavantajlı kesimlerin desteklendiği, kamu görevlilerini gözeten, sağlığa ve eğitime önceki yıl bütçelerine nazaran daha fazla kaynak ayıran, bilime ve araştırmaya önem veren, tarımsal desteklemeler adına kaynak ayıran ve GAP başta olmak üzere bölgesel gelişme projelerinin tamamını destekleyen bir bütçe olduğunu görmekteyiz.

İkinci olarak, küresel krizin etkisiyle bozulan kamu dengelerini düzeltmeyi amaçlayan, hem giderlerin kontrol altına alındığı hem de gelirlerin artırıldığı ve böylece bütçe açığının 2009’dan daha düşük seviyede olmasını sağlayacak bir bütçedir.

Üçüncü olarak, ülkenin dört bir yanına ihtiyaç duyulan yatırımı götüren, reel kesimi destekleyen, ekonomik kalkınmaya odaklanmış, bireysel ve toplumsal refahı gözeten bir bütçe olduğunu görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı mali bütçesi Türkiye ekonomisinin ihtiyaçlarını en iyi şekilde gözeten bir bütçedir, çünkü mevcut şartların üzerine inşa edilmiştir, gerçekçi ve istikrarı sağlamaya yöneliktir. Bu bütçe aynı zamanda sürdürülebilir büyüme ve kalkınmayı sağlayacak, istikrarın ve refahın artırılmasını dikkate alan ve orta vadeli bir perspektifle hazırlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, yöneticiler büyük bir başarı gösterebilir, fakat yalnız övünerek kalmak isterse o başarı unutulmaya mahkûm olur. Onun için amacımız çalışmak, daima başarı aramaktır. Bizlerin ve toplumun her kesiminin bu bütçeye destek vermesi başarıya ulaşmayı daha da kolaylaştıracaktır. En büyük desteğimiz milletimizin bize olan güvenidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu milletin azmi, bu ülkenin kararlılığı ve Türkiye’nin zenginliği her türlü hedefi yakalamak noktasında bizlere güç vermektedir.

Değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle 2010 yılı mali bütçemizin milletimize hayırlı olmasını temenni eder, hazırlanmasında emeği geçen, başta Maliye Bakanımız, bakanlarımız, bürokratlarımız, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve üyelerine teşekkür eder, hepinizi saygıyla  selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gönül.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Bingöl…

Sayın Bingöl yok mu?

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, önce gazetelerde okuduğumuz hayırlı işinizden dolayı sonunun hayırlı olmasını diliyorum, tebrik ediyorum.

Sorum şu: Konuşmacı arkadaşlar, tabii ki birtakım rakamları konuşurken, yurt dışından gelen borç, doğrudan yatırım gibi birtakım yabancı sermayenin yurt içi sermayeye, dolayısıyla yurt içi gayrisafi millî hasılaya etkisini herhâlde bilmiyorlar, çünkü kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılayı söylerken özel sektör borcunun da yurt içi hasılanın içinde olduğunu, bu oranın beraber telaffuz edilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum. Lütfen, bilgilendirirken, özel sektör borcuyla birlikte yurt içi hasılanın oranını, dış borç oranını beraber mütalaa etmek gerekliliği kanaatiyle bu bilgiyi verebilirseniz memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, 2002’de toplam vergi gelirinin içindeki direkt vergilerin ve dolaylı vergilerin oranı nedir? 2009’da ne olmuştur? 2010 beklentiniz ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği gibi, bütçe verimliliğini artırmanın yolu, şüphesiz ki ya gelirlerin artırılması ya da giderlerin düşürülmesinden geçmektedir. Bu amaçla dar gelirliler üzerinde yeni yükler oluşturmadan gelir artışını sağlayacak hangi tedbirleri almış bulunmaktasınız?

İkinci sorum: Gelir artışında yabancı gerçek ya da tüzel kişilere yapılacak olan taşınmaz satışlarının payı ne kadar hesaplanmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Ege Bölgesi’nde pamuk ekim alanları geçen yıla oranla yüzde 20 civarında daralmıştır. Son derece önemli ve stratejik bir ürün olan pamuğun ithalatı her geçen gün artmaktadır. Yerli üretimin artırılması için bir önlem almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Ankara Büyükşehir Belediyesince özelleştirilmesi yönünde Bakanlar Kurulu kararı alınmış olan EGO’nun 2009 yılı Kasım ayı sonu itibarıyla özelleştirme süreci hangi aşamada bulunmaktadır? EGO’nun özelleştirilmesinden sağlanacak kaynak, Ankara Büyükşehir Belediyesinin öncelikli olarak ilgili kamu kurum ve kuruluşlara olan borçlarını kapatmak için mi kullanılacaktır, yoksa on beş yıldır henüz bir tek metre bile hizmete açılmayan Ankara metrosunun yapımında mı değerlendirilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız… Yok.

Sayın Özdemir… Yok.

Sayın Nalcı, buyurun.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu sel felaketleriyle ilgili, bölgede, Türkiye’de yaşanan ve belediyelerin bayındırlık ve afet kurumlarından tespit edilmiş ödeneklerinin Maliyeden para aktarılamadığı için verilemediği söyleniyor. Acaba bu hizmetler daha bekleyecek mi, yoksa bu parayı vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Bakanım, Avrupa Birliği 2009 İlerleme Raporu’nda, “Kara paranın aklanmasıyla mücadele konusundaki ilerleme düzensiz olmaya devam etmiştir.” denilmektedir. Bu konuda mevzuat yeterli olmasına rağmen pek fazla bir yol katedilememiştir. Bu durum neden kaynaklanmaktadır? Bu konudaki çalışmanız nedir?

İkinci sorum: Sayın Bakan, 2010 yılında da sizin mensubu bulunduğunuz siyasi partiyi eleştiren veya başka bir siyasi partiyi destekleyen iş adamlarını, basını, vergi mükellefi her kesimi mali açıdan bir kıskaca almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, otoyolları ve köprüleri özelleştirecek misiniz? Otoyolların ve köprülerin özelleştirilmesi mevcut Özelleştirme Kanunu’na aykırı değil mi? Çünkü devlet gelirlerinin özel kişilere devredilmesi bir iltizam sistemi. Tekrar böyle bir sisteme dönmek Özelleştirme Kanunu’yla nasıl bağdaşacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, sıra sizde. Beş dakikanız var.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uzunırmak, çok naziksiniz, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii ki bir ülkenin borcuna bakıldığı zaman iki boyutlu bakılabilir: Kamu yükümlülükleri itibarıyla bakılabilir, ülkenin genel makroekonomik istikrarı açısından da ülkenin toplam borcuna bakılabilir. Tabii, ödeme kapasitesi ve kamunun borç sürdürülebilirliği anlamında baktığınız zaman sadece kamunun tabii ki iç ve dış borcuna bakarsınız çünkü kamunun ödemekle mükellef olduğu borç bu miktardır. Özel sektörün borçları ise genel makro ekonomik istikrarla ilişkilidir. Dolayısıyla bütün bu rakamlar zaten var. Bakın, toplam Türkiye’nin dış borç stoku -bu, toplam dış borç stoku; bakın, bunun içinde özel sektör var, kamu sektörü var; sırf, yani, referans olsun diye sorduğunuz için söylüyorum- 2002 yılında yaklaşık 129,5 milyar dolar. Bu, Türkiye’nin kısa vade, uzun vade, özel sektör, kamu toplam borcu. Gelelim 2009 yılının ikinci çeyreğine. En son rakamlar, bizdeki rakamlar ikinci çeyrek sonu itibarıyla var olan rakamlardır. Bu rakam, yine dolar cinsinden yaklaşık olarak 268,5 milyar dolara çıkmış. Yani 129,5’tan 268,5 civarına rakam olarak çıkmış.

Tabii, burada özel sektöre baktığınız zaman, özel sektörün, örneğin borcu, 2002 yılında millî gelire oran olarak, yani, rakam olarak da verebilirim ama millî gelire oran olarak, mesela, toplamda yüzde 18,7’ymiş. Bugün gelinen nokta yüzde 25,1. Evet, bir miktar, birkaç puanlık bir artış var, yaklaşık bir 7 puanlık bir artış var. Toplam borçta ise aslında bir düşüş var, yüzde 56,2’den yüzde 37,5’a düşmüş. Yani, bunda özel sektör ve kamunun toplam borcu var. Burada esas itibarıyla kamunun borcunda, tabii, bir düşüş var çünkü kamu bu dönemde döviz cinsinden borcunu azaltmıştır değerli arkadaşlar. Bakın, şöyle bir örnek vereyim ben size: 2002 yılında kamunun, devletin yani, içeride ve dışarıda…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakanım, bu kadar uzuna gerek yok, benim sorduğum şu: Bizim özel sektör ve kamu toplam borç stokumuzun, kamu borcumuzun gayrisafi millî hasılaya değil, toplam borcumuzun gayrisafi millî hasılaya oranı nedir? Ben bunu öğrenmek istiyorum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Onu da verdim, yüzde 37,5.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “56’dan 37,5’a düştü.” dedi.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, Türkiye’nin toplam dış  borç stokunun, bunun içinde özel sektör, kamu dâhil, kısa dönem, uzun vade, her şey dâhil olmak üzere 2008 yılı sonu itibarıyla yüzde 37,5.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İç, dış?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – İçini de söyleyeceğim ben size.

Bu oran yüzde 56,2’ydi, 2002 yılında değerli arkadaşlar. İçerideki özel sektör borcunu çıkartamazsınız, şirketlerin birbirlerine borcunu çıkartamazsınız değerli arkadaşlar.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Özel sektörün dış borcu…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – İçeride sadece kamunun, hazinenin piyasaya olan borcuna bakabilirsiniz. O da zaten… Ben kamununkini de söyleyeyim size: Kamunun brüt borcu 2002 yılında, hatırlarsanız yüzde 66’ların üzerindeydi. Bugün gelinen nokta yüzde 39,5 civarına inmiştir. Bu, toplam borcu kamunun. Şimdi, dolayısıyla neye bakarsanız bakın, hangi orana bakarsanız bakın, Türkiye’nin borcu azalmıştır, özel sektörle birlikte azalmıştır. Kamu da azalmıştır ama kamuda azalma tabii çok ciddi boyutlardadır.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Toplam borç ne kadar Maliye Bakanı?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, toplam borç, dış borcu soruyorsanız…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – İç, dış?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – İç ve dış borç, merkezî Hükûmetin kasım sonu itibarıyla borcu, yanlış hatırlamıyorsam -şu anda önümde yok ama- 440 milyar lira civarında. Hazine bunu çok düzenli olarak yayınlıyor. Web sitesine girerseniz bu rakamlar çok detaylı bir şekilde var değerli arkadaşlar. Bunu da zaten 1,5, yani dolar kuruna böldüğünüz zaman dolar cinsinden de miktarını bulursunuz değerli arkadaşlar ama bakın, dünyanın hiçbir ülkesinde borca mutlak rakam olarak bakılmaz. Ona bakmaya kalkarsanız bugün Amerika’nın borcu 10 trilyon doların üzerinde ama millî gelirine de bakmanız lazım. O zaman diyeceksiniz ki: “Türkiye’nin borcu 268 milyar dolar ama Amerika’nın borcu 10 trilyon dolar, o zaman Amerika bizden daha kötü.” Ama bu yaklaşım sağlam bir yaklaşım değil. Bütün ülkelerde borç millî gelire oran olarak bakılır. Türkiye’de borcun millî gelire oranı düşmüştür. Özel sektörü katsanız da düşmüştür, kamu sektörüne de baksanız düşmüştür.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan, süreniz doldu.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Bağlı cetveller

MADDE 5 – (1) Bu Kanunun 1 inci maddesi ile verilen ödeneklerin dağılımı (A),

(2) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından ilgili mevzuata göre tahsiline devam olunacak gelirler (B),

(3) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelirlerine dayanak teşkil eden temel hükümler (C),

(4) Bazı ödeneklerin kullanımına ve harcamalara ilişkin esaslar (E),

(5) 5018 sayılı Kanuna ekli (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan idare ve kurumların nakit imkânları ile bu imkânlardan harcanması öngörülen tutarlar (F),

(6) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri uyarınca verilecek gündelik ve tazminat tutarları (H),

(7) Çeşitli kanunlara göre bütçe kanununda gösterilmesi gereken parasal sınırlar (İ),

(8) Ek ders, konferans ve fazla çalışma ücretleri ile diğer ücret ödemelerinin tutarları (K),

(9) 11/8/1982 tarihli ve 2698 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Okul Pansiyonları Kanununun 3 üncü maddesi gereğince Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilen okul pansiyonlarının öğrencilerinden alınacak pansiyon ücretleri (M),

10) 7/6/1939 tarihli ve 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak;

a) Hayvanların alım değerleri (O),

b) Motorlu taşıtların ortalama alım değerleri ile günlük kira bedelleri (P),

(11) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin yıl içinde edinebilecekleri taşıtların cinsi, adedi, hangi hizmette kullanılacağı ve kaynağı ile 5/1/1961 tarihli ve 237 sayılı Taşıt Kanununa tâbi kurumların yıl içinde satın alacakları taşıtların azami satın alma bedelleri (T),

(12) Kanunlar ve kararnamelerle bağlanmış vatani hizmet aylıkları (V), işaretli cetvellerde gösterilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Murat Sönmez, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Bütçesi Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Madde, bilindiği gibi, cetvelleri düzenlemektedir. (K) cetveli de ek ders, konferans ve fazla mesai ücretlerini düzenlemektedir. 2009 yılında 1 lira 10 kuruş olan fazla mesai ücretine 2010 yılında 5 kuruş ilave edilmiştir, artırılmıştır. Memurlarımız zaten aldıkları maaş ile kıt kanaat geçinebilmektedirler, ay sonuna ancak ulaşabilmektedirler. Bu sıkıntı içinde Türk-İş’in yapmış olduğu araştırmada da 2009 yılı Kasım ayının araştırmalarında da yoksulluk sınırı 2.352 TL, açlık sınırı 777 TL olarak belirlenmiştir. Yani memurlarımızın hemen hemen hepsi yoksulluk sınırının altında ve açlık sınırının hemen hemen biraz üstünde bir maaşla geçimlerini sürdürmektedirler. 2010 yılı bütçe kanununda, bu tasarıda memur sendikalarıyla uzlaşma içinde bulunularak kendilerinin daha iyi bir gelir iyileştirmesiyle karşı karşıya gelmelerini ve hayat standartlarının yükseltilmesini gönül isterdi ama maalesef bu bütçe bunu karşılamamaktadır.

İş yoğunluğu ve personel yetersizliği nedeniyle sürekli olarak fazla mesai yapmak zorunda kalan kurumlarda çalışan memurlarımızın bu cüzi artıştan memnun kalma ihtimalleri yoktur. Özellikle adliyelerde çalışan memurlarımız bir türlü şikâyetlerini sizlere ulaştıramamaktadırlar ve mail yoluyla bize aktarmaktadırlar. Şöyle ki: Çalışma Bakanlığı ve Başbakanlıkta, Maliyede çalışan memurlar fazla mesai ücretlerini 5 kat üzerinden hesap ederek alırlarken maalesef adliyede çalışanlar bu fazla mesai ücretlerini 3 kat üzerinden almaktadırlar ve bu adaletsizliğin bir an evvel giderilmesini beklemektedirler. Bu anlamda, memurlarımız, çalışanlarımız, emeklilerimiz 2010 bütçesinden maalesef memnun kalmamışlardır.

Diğer bir sorunu da sizlere bu vesileyle iletmek istiyorum: Belediyelerde çalışan belediye başkan yardımcılarımızın kimileri memur olarak görevlerini sürdürmekte, kimileri de seçilen meclis üyelerinden görev almaktadırlar. Aynı işi yapmalarına, aynı imzaları atmalarına, aynı sorumlulukları almalarına rağmen maalesef bu belediye başkan yardımcılarının aldıkları maaşlarda da, ücretlerde de büyük farklılıklar görülmektedir ve bu konudaki mağduriyetlerinin giderilmesini istemektedirler.

Değerli milletvekilleri, her yıl bütçe görüşmelerinde, toplumumuzun geniş kesimini kapsayan çalışanlarımız ve emeklilerimiz gözlerini Meclise dikerler ve “Acaba bu yılki bütçe görüşmelerinde bizlere ne gibi olanaklar sağlayacaklar?” diye dikkatle bizi izlerler ama maalesef 2002 yılından beri süre gelen AKP İktidarı döneminde hiçbir zaman umduklarını bulamamışlardır. Bu nedenle 25 Kasımda meydanlara dökülmüşler, bir uyarı grevi yapmışlardır. Baskılara, tehditlere rağmen burada isteklerini dile getirmişler ama AKP İktidarı tarafından maalesef kendileri dinlenmemiş, kulakları tıkalı kalmıştır.

5 kuruşluk fazla çalışma ücreti artışıyla veya yüzde 2,5’luk maaş artışıyla memurların durumlarının iyileştirilemeyeceği gün gibi ortadadır. Memurlara artık ikinci bir işte çalışma olanağı, ticarete de açılabilme olanağı sağlanacağı kulağımıza gelmektedir. Demek ki iktidar, artık memurların geçimlerini kendi verdikleriyle sağlayamayacağını düşünerek onlara bu olanağı sağlamak düşüncesindedir. Ama bu konuşulanlar gerçek olursa diye bu sefer maalesef esnafımız dert edinmiştir ve zaten biz siftah yapmadan dükkânlarımızı kapatırken bir de eğer memurlara böyle bir olanak sağlanırsa pasta küçülecektir ve bizim de gelirlerimiz düşecektir diye çok daha sıkıntı içine gireceklerini dile getirmektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir konuyu daha dikkatlerinize sunmak istiyorum: AKP İktidarının ilk yıllarında özellikle basında kadrolaşma haberleri sık sık yayınlanmaktaydı. “Bu milletvekilinin yakını ya da AKP’nin şu yanlısı bu kadroya atanmış, müdür olmuş.” diye sık sık gündeme gelmekteydi. Son yıllarda bu haberler duyulmamakta. Bunun nedeni artık bu işten vazgeçilmesi değil, artık kanıksanır hâle gelmesidir. Artık kamuda bir yerlere atanmak veya yerini korumak için bu işi bilmeleri gerekmiyor yeter ki, AKP çizgisini iyi savunur olmalarına bakılmakta. Maalesef, başarı ve liyakat yerine AKP bayrağını iyi sallamaya bakılmaktadır.

Şimdi, size küçük bir örnek vermek istiyorum: Bildiğiniz gibi, 2004 yılında çok övündüğümüz Ulaştırma Bakanlığı, bir uygulama başlattı ve hızlandırılmış tren seferlerine başladı. Aynı rayda aynı vagonlar aynı lokomotif sadece daha hızlı giderek seyahat süresini kısaltacaktı. Tabii ki, sakat bir uygulamaydı ve 2004 yılının Temmuz ayında Sakarya’da Pamukova’da bir tren faciası meydana geldi. 41 vatandaşımız hayatını kaybetti. Burada sorumluluk kimdeydi acaba? Şöyle bir bakacak olursak, bütün çevreler Demiryolları Genel Müdürlüğünü göstermekteydi. Fakat, Bakanımız, Demiryolu Genel Müdürüne savcılık tarafından soruşturma açılmasına engel oldu. Suçlu olarak sadece oradaki bir makinist ilan edildi ve hapse sadece o girdi. Eğer, sadece o makinist suçluysa o sisteme niye devam edilmedi? Bugün, hızlı tren seferlerinde de kaza oluyor ama hızlı tren seferlerine devam ediyor ama hızlandırılmış trende kaza olur olmaz o uygulamadan vazgeçildi! Çünkü uygulama yanlıştı. Bu yanlış uygulamayı yürürlüğe sokan, 41 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olan, kazaya neden olan Demiryolu Genel Müdürlüğü niye hiç cezalandırılmamıştır veya Bakan niye yerinden istifa etmesi gerektiğini hiç düşünmemiştir? Bakan, Müdürünü; Başbakan da Bakanı korumuştur. Maalesef, aynı müdürlüğün şu eksiklerini de söylemek istiyorum. Burada, Başbakanımız, bakanlarımız sürekli “Demir yollarıyla Türkiye’yi donattık.” diye övünmektedirler. Elbette ki hızlı tren iyi bir çalışmadır, bütün dünyada örnekleri vardır ve yapılacak iş, oradaki örneği gelip Türkiye'de uygulamaktır. Madem bu kadar başarılı bir Genel Müdürlüğümüz var, 2006 yılında bitmesi gereken demir yollarına… Eskişehir-Ankara arası, 250 kilometre yol, seyahat süresi de 1 saat 15 daki-ka; 2006 yılında biteceği açıklanıyor fakat tam üç yıl gecikmeyle bitiyor, Ba-kan da yanıltılıyor. 2004 yılında 41 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan Genel Müdürlük, ufacık, iki şehrin arasındaki bir zamanlamada bile, planlamada bile üç yıllık bir hata yapmakta ama gene sorumlu tutulmamakta. Bunun nedeni ne olabilir? Tek cevabı var: AKP’yle arasının iyi olması.

Hemen kendi şehrimden de bu konuda örnek vereceğim gene aynı Müdürlükle alakalı. Bu hızlandırılmış tren, maalesef üç yıl gecikmeyle bitmiştir ama şehrin içine girince yer altına inmesi lazım. Mantıklı olarak, tabii ki yer altında bir garın olması lazım fakat maalesef bu gar yapımı da henüz başlamamıştır bile. Ben, 2007 yılında soru önergesiyle ne zaman biteceğini sormuşumdur ve bana verilen cevap, yer tesliminden on sekiz ay sonra bu garın biteceğiydi. Yer tesliminden sonra süre yirmi bir ayı geçmiştir -İnternet sitesine girip bakabilirsiniz Demiryollarının- fakat hâlâ gar bitmemiştir, hâlâ daha yapımına bile başlanmamıştır ve büyük bir ihtimalle 2011 yılında bitecektir, yani bir seçim yatırımı hâline gelmiştir.

Bu örnekleri hep aynı yerden verdim ama diğer kurumların hiçbir farkı yoktur. Maalesef, artık, Türkiye’nin daha ileri gitmesi ve işlerin daha düzenli olması için kurumların başına ehli olan insanları getirmenizi diliyorum. Sadece kendi yandaşlarımız olanların kurumların başında kalmasını düşünürsek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) - …hiçbir çalışmanızda başarılı olamayacağınızı yeniden dile getirmek istiyorum. Benimsemesek de kabul etmesek de 2010 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sönmez.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Gürsoy’un.

Buyurun Sayın Gürsoy. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2009 yılını, ülkemizden kaynaklı olmayan ve dünya çapında yaşanan bir ekonomik krizin sıkıntılarıyla tamamlıyoruz. Daha önceleri, sadece ülkemizde meydana gelen ekonomik krizlerde vatandaşımızın yaşadığı sıkıntıları hatırlayacak olursak, dünya çapında yaşanan bu krizle kıyasladığımızda krizin ne kadar iyi bir şekilde yönetilebildiğini görmüş oluruz.

Hükûmetimiz, krizle beraber yaşanabilecek işsizlikleri asgari seviyeye indirebilmek, bankacılık ve finans sektöründe istikrar ve güveni artırmak, ekonomik faaliyetleri canlandırmak için bazı tedbirler almıştır. Alınan tedbirler sonucunda, bu dönemde 22 ülke IMF’yle anlaşmak zorunda kalırken biz kendi ayaklarımız üzerinde kalmayı başardık. Yine bu dönemde, 52 ülkenin kredi notu düşürüldü, 13 ülkenin kredi notu yükseltildi. Kredi notu yükseltilen ülkeler arasında ülkemizin oluşu bu krizin iyi yönetildiğinin en iyi göstergelerinden birisidir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülkemizde bu gelişmeler yaşanırken, ilimizde, Adıyaman’da da önemli gelişmelerden bahsetmek istiyorum. Barışın ve kardeşliğin hâkim olduğu memleketimde en önemli yatırımlardan bir tanesi de Hükûmetimizin bütün illere yaptırdığı üniversitelerdir. Üniversite 2006 yılında kuruldu, bugün 10 bin öğrencimiz var. Tıp fakültemizi kurmuş olduk.

Yine, ilimiz ulaşım alanında da çok önemli mesafeler katetti. İlimizde duble yollardaki çalışmalarda Besni-Gölbaşı ilçelerimiz arasındaki duble yolun gelecek yıl tamamlanmasıyla, Adıyaman-Ankara ve Adıyaman-İstanbul arasındaki yollar tamamen duble yollar ve otoyollardan meydana gelmiş olacak. Daha önce, örnek olarak Adıyaman-Ankara arasını on iki saatte tamamlarken, şimdi sekiz saatte tamamlıyoruz. Daha önce, yine Adıyaman’da havaalanı varken uçak seferleri yok denecek kadar azdı ama bugün, her gün İstanbul, haftada dört gün Ankara uçak seferleri düzenli yapılmaktadır.

Sağlık alanında çok önemli gelişmeler oldu. Adıyaman Ağız ve Diş Sağlığı Hastanemiz faaliyete geçti. Geçen hafta, doğum hastanemizin ek bina temel atma töreni yapıldı, hızla çalışmalara başlandı. Bunun yanı sıra, 400 yataklı hastanemizin ihalesi yapıldı ve çalışmalara başlandı. Tüm bunların yanı sıra, Adıyaman Üniversitesi Araştırma Hastanesi de hizmete girdiğinde Adıyaman’ın sağlık alanındaki tüm problemlerini çözüme kavuşturmuş olacağız.

Doğal gazımız geldi. Doğal gaz, Adıyaman için bir milattır.

Havşeri-Zerban içme suyunun temeli atılmıştır. Bir yıl içerisinde şehrimin elli yıllık su sorunu çözümlenmiş olacaktır.

GAP Eylem Planı’yla beraber, Sayın Başbakanımızın talimatıyla 35 milyon ek ödenek gönderilerek Çamgazi Barajı’mız tamamlanma noktasına gelmiştir.

YURTKUR, bin kişilik yurt temelini atmış, bir yıl içerisinde gerçekleşecek.

Toplu Konut İdaresi, şu andaki faaliyetleriyle birlikte, 3.629 konut, 4 ilköğretim okulu, 5 lise, 4 spor salonu, 4 ticaret merkezi, 5 cami; 150 yataklı, 400 yataklı ve 75 yataklı 3 hastane; 1 sağlık ocağı, 4 pansiyon, 6 atölye, 1 konser salonu ve 1 toplum merkezi yapmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, süreçle de ilgili şunu belirtmek istiyorum: Ülkemiz bugün her günkünden daha fazla birlik beraberliğe, kardeşliğe ihtiyaç duymaktadır. Bu konuda herkese düşen sorumluluğun da bilincinde olmamız gerekir. İnşallah önümüzdeki yıl 2011 yılı bütçemiz konuşulurken barış ve kardeşliğin hâkim olduğu, terörle mücadele için ayrılan bütçeyi ülkemizin kalkınmasında kullandığımız bir bütçe olması temennisiyle 2010 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum, hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürsoy.

Aksaray Milletvekili Sayın Ali Rıza Alaboyun

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, KOBİ’lere destek olarak verilen 30 bin liralık bir kredi desteği bulunmaktadır. Toplam kaç kişi başvuru yapmıştır? Başvuru kontenjanı dolmuş mudur?

Adıyaman Tapu ve Kadastro binası neredeyse yıkılmak üzere. Hizmet için uygun olmayan bu bina ile ilgili ne gibi tasarrufta bulunacaksınız?

Üçüncü sorum: 2009 yılı içerisinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde kamu yatırımları için Adıyaman’a ayrılan ödenek nedir? Bu ödenek 2010 yılında ne kadar olarak hesaplanmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akçay

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum muhtarlarla ilgili. Muhtarlar hâlen 2108 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan 3.000 göstergenin memur aylık kat sayısıyla çarpımı sonunda bulunan tutarı ödenek olarak almaktadırlar. Muhtar ödeneklerinin asgari ücret baz alınarak artırılması düşünülüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce son sırada soru sorduğum için belki cevap verme sıranız gelmedi, onun için tekrar ediyorum. Birinci sorum: Sayın Bakan, 9 milyon emeklinin yüzde 75’i açlık sınırının altında yaşamaktadır. Emeklilerin maaşını yükseltmeyi düşünüyor musunuz?

İkincisi: Taşeron aracılığıyla kamuda çalışan işçi sayısı kaçtır? Israrla bu soruyu soruyoruz.

Üçüncüsü: Tekel işçilerini, kazanılmış haklarına dokunulmadan başka kamu kuruluşlarında çalıştırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Adana’da tarımsal sulamada kullanılan elektrik nedeniyle kaç üreticimiz, ne kadar borçludur? Adana’da sulama amaçlı kullanılan elektrik borcu nedeniyle kaç üreticimiz icralıktır? Tarımsal sulamada kullanılan elektrik için uygulanan faiz oranı ne kadardır?

İkinci sorum: Sayın Bakanım, emekliye yüzde 1,8 zam yaparak BAĞ-KUR emeklisine ayda 6 TL, SSK emeklisine ayda 11 TL zammı içinize sindiriyor musunuz, vicdanen rahat mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Tekel işçilerini de kapsamına sokmaya çalıştığınız 4/C’li çalışanların ücretleriyle ve çalışma şartlarıyla ilgili bir iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz?

İki: Programınızda olmasına rağmen asgari ücret hâlâ vergi dışı değil. Ne zaman vergi dışı bırakmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, geçen maddeden kalan sorumu tekrarlıyorum: Otoyolları ve köprüleri özelleştirecek misiniz? Devlet gelirlerinin özel kişilere veya kurumlara devredilmesi bir iltizam sistemidir. Bu, Özelleştirme Kanunu’na uygun mudur?

Bu bölümle ilgili de bu maddeyle de ilgili, köy korucularının maaşlarını artırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Nalcı…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bir önceki sorumu tekrarlamak istiyorum: Bu sel felaketlerinden dolayı zarar görmüş belediyelere -bölgemde buna Kumbağ ve Saray belediyeleri de dâhil- bunlarla ilgili tespit edilmiş ödenekler verilecek mi, yoksa bu belediyelerin mağduriyetleri devam mı edecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce sorduğum soruyu bir şekilde değiştirerek tekrarlıyorum: Bakanlığınızın 2010 yılında yabancı gerçek ve tüzel kişilere yapılacak taşınmaz satışlarından ne kadar gelir beklediğini öğrenebilir miyim?

İkincisi: Bakanlığınızın uzman erbaşların özlük ve emeklilik haklarının iyileştirilmesiyle ilgili olarak Millî Savunma Bakanlığı görüşüne menfi görüş bildirdiği iddiaları doğru mudur? Doğruysa uzman erbaşların özlük haklarının ve emeklilik durumlarının iyileştirilmesi konusunda Bakanlığınızın görüşü nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, varlık barışı ile ilgili çıkardığımız kanun çerçevesinde, bugüne kadar ülkemize dolar ve euro bazında ne miktar döviz girmiştir? Kanunu çıkarmadan önceki beklentilerinize ulaştınız mı? Kısaca, kanun amacına ulaştı mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana soruyorum: AKP İktidarı Türk milletini yoksulluğa, işsizliğe mahkûm etmiştir. TÜİK gelir dağılımlarına göre AKP İktidarı döneminde nüfusun yüzde 80’i yoksulluk sınırının altında kalmıştır. En fakir yüzde 20’lik kesim ile en zengin yüzde 20’lik kesim arasındaki harcamalar arasındaki farklılaşma AKP döneminde artmıştır.

AKP’nin altı yıllık iktidarı sonucunda Maliye Bakanlığı verileri esas alınarak Türkiye Kamu-Sen’in yaptığı araştırmalara göre, 2008 yılında memurların yüzde 42,5’i açlık sınırında, yüzde 56,7’si ise yoksulluk sınırının altındadır. Çalışanların aileleriyle birlikte insanoğluna yaraşır bir yaşam sürdürmesi için neler yapacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu, KOBİ ile ilgili birinci soruya, değerli arkadaşlar, yazılı olarak cevap vereceğim, çünkü rakam isteniyor, şu anda bu rakamlar önümde yok. Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızdan o rakamları size iletmeye çalışırız.

Muhtarlarla ilgili şu anda yapılan bir çalışma söz konusu değildir.

Emeklilerimize her zaman imkânlarımız çerçevesinde daha fazlasını vermek isteriz. Bu konuda bir çalışma gündeme gelirse Maliye Bakanlığı olarak gereken katkıyı yaparız.

Tekel işçilerinin kazanılmış haklarını koruyarak başka kamu kuruluşlarına aktarılması şu anda gündemde değildir. Sadece, biliyorsunuz, bunlar sınava tabi tutulmadan, öncelikli olarak kamu kuruluşlarına alınabiliyorlar. Dolayısıyla, biliyorsunuz, 1992’den itibaren özelleştirmeler nedeniyle açığa düşmüş, kıdem ve ihbar tazminatı ödenmiş bütün herkese, işçilerimize, biz bir kapı açtık ve kamu kuruluşlarına zaten alıyoruz ama alım şartları tabii ki önceki şeylerini koruyarak değil.

Bu arada şunu da söyleyeyim, arkadaşlar getirdiler: Muhtar aylıklarıyla ilgili olarak, Aralık 2002’de sadece 97 lira ödüyormuşuz, şu anda, Aralık 2009 itibarıyla 334 lira ödüyoruz. Nominal artış yüzde 242,5; reel artış yüzde 77’nin üzerinde. Dolayısıyla,  aslında çok ciddi bir şekilde muhtar aylıkları artırılmıştır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Birazını geri alın Sayın Bakan!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yine bu çerçevede, değerli arkadaşlar, memurların durumuyla ilgili birtakım şeyler söylediniz.

Bakın, yine 2002 yılında en düşük memur maaşı 392 liraymış, bugün 1.218 liradır, Aralık 2009 itibarıyla. Yine artış yüzde 188 ve reel artış da yüzde 49’un üzerinde.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Size yakışır, birazını geri alın!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Adana’daki tarımsal sulamayla ilgili bir soru vardı, “Kaç üretici borçludur, icralıktır?” vesaire gibi.

Değerli arkadaşlar, bu rakamlar önümde yok. Takdir edersiniz, ancak o verileri toparlayarak size geri gelebilirim.

Yine emeklilerimizle ilgili bir soru vardı. Dediğim gibi, imkânlarımız çerçevesinde tabii ki durumlarını düzeltmeyi arzuluyoruz.

Tekelle ilgili yine benzer bir soru var değerli arkadaşlar. Yani, 4/C’ye ilişkin, önümüzdeki dönemde, tabii ki şartlar elverirse bir çalışma yapılabilir. O hususu zaten bizim Hükûmetimiz getirdi, daha önce 4/C diye bir konu söz konusu değildi.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Dünyada benzeri var mı Sayın Bakan? Dünyada benzeri var mı?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, dünyada özel sektör-kamu sektörü ayrımı yapılmaz. Eğer kamunun veya özel sektörün ihtiyacı yoksa, tabii ki kıdem ve ihbar tazminatları ödenir, şartlar yerine getirilir ama Türkiye’de bunun ötesine gidilmiştir.  Türkiye’de özelleştirmeden kimse mağdur olmasın diye 4/C düzenlemesi yapılmıştır, cüzi de olsa bir imkân sağlanmıştır ve daha önceki dönemi de kapsayacak şekilde yapılmıştır. Bizim Hükûmetimiz bu düzenlemeyi yapmıştır 2004 yılında.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, şu anda mağdur olanlar…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz sorulara cevap vereyim.

Asgari ücreti aslında çok büyük ölçüde, biz, vergi dışı bıraktık değerli arkadaşlar, asgari geçim indirimini getirdik. Bazı durumlarda tabii ki hanımının çalışıp çalışmadığına, kaç tane çocuğu olup olmadığına bağlı olarak asgari ücretin yüzde 75’iyle neredeyse tamamına yakın bir kısmı bu dönemde vergi dışı bırakılmıştır.

Otoyollar ve köprüler özelleştirilecek midir? Şu anda buna yönelik bir plan var. Buna ilişkin yeni bir yasal düzenleme gerekiyor. Mevcut Özelleştirme Yasası’yla bu yapılmayacak. Dolayısıyla o yasa Meclisimize geldiği zaman tabii ki o hususlar konusunda, daha doğrusu o hususlar dikkate alınacaktır.

Yine, köy korucularının maaşıyla ilgili önümde bir rakam yok ama çıkartıp size  vermeye çalışacağım.

Sel felaketiyle ilgili, değerli arkadaşlar, zarar gören belediyelere talepleri doğrultusunda Bayındırlık Bakanlığı tarafından bir ödeme yapılmaktadır ama Bakanlık olarak bütçe nispetinde, ancak bütçe…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Bakan, ödenmemiş paralar!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar şöyle: Yani bir afet ödeneği vardır, o çerçevede yapılıyordur. Tabii ki bu sene, hiçbir sene aslında afetler öngörülemez, imkânlar da sınırlı ama peyderpey bunlar ödeniyor.

Sayın Hamzaçebi, örneğin -sabahleyin önemli bir konu gündeme getirdiler- 2004 yılında yaşanan don olayı nedeniyle fındık üreticisinin ödenmeyen zararları konusunda bir soru sordular. 2004 yılında Karadeniz illerinde meydana gelen don afeti nedeniyle 135.236 çiftçimiz zarar görmüş ve 2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun kapsamında 297 milyon liralık bir yardım yapılabileceği tespit edilmiştir. Söz konusu illerdeki çiftçilere bugüne kadar 124 milyon TL ödenmiştir.

BAŞKAN – Süreniz doldu Sayın Bakan.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Bakan, belediyelerin…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, belediyelere de bu çerçevede, bakın, imkânlar çerçevesinde ödeme yapılıyor ama…

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz doldu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, fındığın kalanı…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, soru çok, müsaade ederseniz ben sorulara cevap vereyim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Fındığın kalanı ne olacak, fındığın kalanı?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Nasılsa beraberiz üç gün.

BAŞKAN – 5’inci maddeye bağlı (E) cetvelinde değişiklik öngören iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının “Bağlı Cetveller" başlıklı 5. maddesinin 4 numaralı fıkrasında belirtilen E işaretli cetvele aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                           

M. Akif Hamzaçebi

Osman Kaptan

İsa Gök

 

 

Trabzon

Antalya

Mersin

 

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Şevket Köse

 

İstanbul

 

Adıyaman

“68. Özelleştirme uygulamaları sonucunda iş sözleşmeleri feshedilerek 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4'üncü maddesinin c bendine göre geçici personel statüsüne geçişi yapılan veya yapılacak olan sürekli veya geçici işçi statüsünde özelleştirilen veya özelleştirilme kapsamındaki kuruluşlarda çalışan personel, ilgili mevzuatındaki kısıtlılıklar dikkate alınmaksızın 657 sayılı Kanunun 4'üncü maddesinin b bendi uyarınca vizelenecek büro personeli unvanlı sözleşmeli personel pozisyonlarına geçirilir. Bu konu ile ilgili tüm işlemler, bu personelin bir havuzda toplanması, diğer kamu kurumlarına ihtiyaçları ölçüsünde dağıtılması vb hususlar Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı tarafından müştereken belirlenecek esaslara göre sonuçlandırılır."

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin 4 üncü fıkrasında atıfta bulunulan (E) Cetvelindeki 29, 41, 49, 51, 52, 56, 57, 65 ve 66 Sıra Nolu açıklamaların söz konusu cetvelden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                           

Harun Öztürk

Hüseyin Mert

Hasan Erçelebi

 

 

 

İzmir

İstanbul

Denizli

 

 

Ayşe Jale Ağırbaş

 

Hasan Macit

 

 

İstanbul

 

İstanbul

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya konur.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

“Gerekçe:

2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanununun 5 inci maddesinin dördüncü fıkrasında belirtildiği gibi E Cetvelinde yer alan bir konunun, bütçede yer alan bazı ödeneklerin kullanımına ve harcamalara ilişkin esasları düzenlemesi gerekir.

İlgili cetvelden çıkarılması teklif edilen konular, bütçede yer alan bazı ödeneklerin kullanımına ve harcamalara ilişki esasları belirlememekte, her biri yeni hukuki norm getirmektedir. Bu nedenle söz konusu düzenlemeler Anayasamızın 161 inci maddesinin dördüncü fıkrasında hükme bağlanan "Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz." şeklindeki emredici kurala aykırılık teşkil etmektedir.

 (E) Cetvelinden çıkarılması önerilen konuların her birinin bütçe kanunu dışında ayrı yasal düzenlemelerle uygulamaya sokulması gerektiğinden işbu değişiklik önergesi verilmiştir.”

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Saat 14.00’e kadar birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 13.00

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesine bağlı (E) cetveli üzerinde verilen, İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir; karar yeter sayısı vardır.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının “Bağlı Cetveller" başlıklı 5. maddesinin 4 numaralı fıkrasında belirtilen E işaretli cetvele aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

“68. Özelleştirme uygulamaları sonucunda iş sözleşmeleri feshedilerek 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4'üncü maddesinin c bendine göre geçici personel statüsüne geçişi yapılan veya yapılacak olan sürekli veya geçici işçi statüsünde özelleştirilen veya özelleştirilme kapsamındaki kuruluşlarda çalışan personel, ilgili mevzuatındaki kısıtlılıklar dikkate alınmaksızın 657 sayılı Kanunun 4'üncü maddesinin b bendi uyarınca vizelenecek büro personeli unvanlı sözleşmeli personel pozisyonlarına geçirilir. Bu konu ile ilgili tüm işlemler, bu personelin bir havuzda toplanması, diğer kamu kurumlarına ihtiyaçları ölçüsünde dağıtılması vb hususlar Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı tarafından müştereken belirlenecek esaslara göre sonuçlandırılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:

Gerekçe:

Özelleştirme nedeniyle işini kaybeden başta 11.000 civarındaki Tekel işçisi olmak üzere bu konumda bulunan ve 657 sayılı Kanunun 4/C maddesine göre çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında son derece düşük gelir ve olanaklarla geçici olarak istihdam edilen veya edilecek olan işçilerin konumlarını bir ölçüde düzeltmek ve sorunlarını çözmek amacıyla bu düzenleme öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

Yeni tertip, gelir ve finansman kodları açılması

MADDE 6 – (1) İlgili mevzuatına göre, yılı içinde hizmetin gerektirdiği hallerde Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bağlı (A) işaretli cetvellerinde yeni tertipler, (B) işaretli cetvellerinde yeni gelir kodları ve (F) işaretli cetvellerinde yeni finansman kodları açılabilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan’a aittir.

Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, 2010 yılı bütçesini görüşüyoruz. Türkiye, 1989’dan itibaren sermaye hareketlerini serbestleştirerek girdiği bir dönemecin herhâlde son durağını yaşıyor. Yirmi yıldır -AKP öncesinden başlayan bir dönemde- Türkiye dışa kanayarak, kaynakları dışa kanayarak ama dıştan beslenerek bir çarpık büyüme modeli içine girdi. Kaynakları dışa kanadı; aslında bunlar önemli ölçüde faiz transferi, kur farkı biçiminde oldu ama giderek kâr transferlerinin de önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz, özellikle özelleştirmeler, yabancı şirketlerin Türkiye’de şirket satın almaları özel ya da kamusal, giderek kâr transferleri de önem taşıyor.

Bakınız, bu AKP döneminde giderek daha da bu dışa kanama büyüyor değerli arkadaşlarım. Cumhuriyet Halk Partisinin karşı oy yazısında bunlar var ama ben size sadece bir rakamı söyleyeyim. Bu kâr, faiz kazanç transferleri AKP öncesindeki on dört yılda, yani 1989’la 2002 arasında 68 milyar dolar iken; AKP’nin yedi yılında, yani yarı zaman diliminde 75 milyar dolara çıkmıştır. Yani Türkiye, dışarı kanayan bir ekonomidir. Tabii, bunun kaynağını sadece içeriden bulmuyoruz, bunun kaynağını dışarıdan da alıyoruz; tabii, Türkiye'nin çok önemli dış borç biriktirmeleri üzerinden gerçekleşiyor.

Bu, tabii, bir zamanlar… 1989’da 32 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nu Özal değiştirdiğinde veya da ona değiştirttiklerinde birtakım bankacıların –İsviçreli bankacılar olduğu rivayet edilir- şöyle bir şey söyledikleri dolaşıyor hep o zamandan bu yana: “Ağıla yeni bir inek bağlandı, sütü bitene dek onu sağarız, sonra sıra etine gelir.” Değerli arkadaşlarım, bu sütü sürekli sağıyorlar. 1989’da Türkiye, buna hiçbir hazırlığı olmadan bir finansal serbestleşme dönemi içine girmiş ve yirmi yılda sütünün, etinin her şeyinin dışarıya sağılmasına, verilmesine, satılmasına göz yummuştur.

Türkiye, yoksullaştırıcı bir büyüme içinden geçmektedir.

Bakınız, bu dıştan beslemeli, dışa kaynak aktarılan ama dıştan beslemeli modelin bazı başka örneklerini vereyim. Şimdi, dışa kanamanın bir başka örneği, yüksek getiriler. Değerli arkadaşlarım, AKP döneminde bu yüksek getirilerin 2003-2007 döneminde hazine bonosu getirisi olarak, faiz ve kur farkı olarak ortalama yıllık yüzde 32 olduğunu, dolar bazında yüzde 32’den bahsediyorum… Türkiye ekonomisi açısından yüzde 32’lik bir ağır borç yükü altına girilmiş.

İkincisi, hisse senetleri, yani borsa üzerinden acaba ne verdik? 2003’le 2007 arasında o likiditesi bol dış dünya şartlarında Türkiye ne yapmış? Yüzde 48’lik getiri sağlayarak yabancı paradan, sıcak paradan yararlanabilmiş, ortalama yüzde 48.

Bu, 2008’de biraz koşullar tersine dönüyor, 2008’de yabancı sermaye, sıcak para borsadan kaybediyor ama hâlâ hazine bonosuna yüzde 19,5 faiz artı kur farkı ödemeye devam ettik ve 2009 yılına gelindiğinde, Mart 2009- Aralık başı 2009 arasına baktığınızda, borsada bin liralık yabancı sermayeye yüzde 157 yani bin lira gelmiş, 2.570 lira olarak kazanç elde edebilmiş, bu imkânı sağlamışsınız. Yani Amerika’da faiz getirileri, borçlanma giderlerinin çok düşük olduğu, yüzde sıfırlara gerilediği bir ortamda Türkiye’de borsada yüzde 157 getiri sağlayan bir acıklı manzara. Tabii, o zaman, bu İktidar, bu ekonomi türü, bu ekonomi yönetimi çok seviliyor, alkışlanıyor: “Ne güzel. Yükselen ekonomi. Bakın, bize ne güzel getiriler sağlıyorsunuz.” deniyor ama bu ne yazık ki ne Türkiye'nin hayrına ne de Türk halkının hayrına bir gelişmedir.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunların sonucunda tabii, çok yüksek oranda dış borç biriktiriyoruz. Bakınız, 2002 yılında Türkiye'nin dış borçları, kamu kesimi olarak baktığınızda 64 milyar dolardan bugün 78 milyar dolara… Kamunun dış borç artışı çok yüksek değil ama özel sektörün dış borçlarına baktığınız zaman -ki “bu özel sektöründür bizi ilgilendirmez” kimse diyemez- orada çok yüksek bir dış borç artışı olduğunu görüyoruz: 43 milyardan 2002’de, bugün, 2009 Eylülü itibarıyla 177 milyara çıktığını görüyoruz; 2008 sonunda, bu, 186 milyar dolardı, şimdi bir miktar geriledi. 2009’da daha çok net borç ödeyicisi olduğu için özel sektör ama ikisinin toplamını aldığınızda, 2002’de Türkiye'nin dış borcu 100 milyar dolarlardan 255 milyar dolarlara gelmişse eğer -bu ekonominin o büyüme temposuyla- övündüğünüz büyüme temposunun nasıl dıştan beslemeli bir model olduğunu, nasıl geleceğe yüksek bedeller aktararak, yüksek dış borçlar aktararak ve dışarıya yüksek getiriler sağlayarak elde edildiğini görmek için bir fırsat.

Tabii, bir başka nokta da Türkiye'de özelleştirme konusunda bugünkü iktidarın çok büyük kaynaklar kullanmasıdır.

Özelleştirmeyle, biliyorsunuz, Türkiye, 1986-2002 arasında sadece 8 milyar dolarlık bir gelir elde etmişken, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından, 2003 ile 2009 arasında 30 milyar 613 milyon dolarlık bir gelir elde edildi.

Şimdi, buraya çıkan AKP sözcüleri bunu bir övünç vesilesi yapıyorlar. Diyorlar ki: “Bakın, geçmiş iktidarlar bilmem kaç yılda, on altı yılda 8 milyar satmışken, biz yedi yılda varını yoğunu sattık bu ülkenin ama 30 milyar sağladık.”

Değerli arkadaşlarım, bu övünülecek bir şey değildir, bu övünülecek bir şey değildir.

Bakın, size bununla ilgili birkaç rakam vereceğim, ama ilk önce bu 30 milyar nedir, ona bir bakalım.

Türkiye'de bütçe açığı nedir? 2009’un, yani bu yılın bütçe açığı nedir? 63 milyar lira. Dolara çevirin, ne ediyor? 40 milyar dolardan fazla ediyor. Yani sadece bu yılın, 2009 yılının bütçe açığı, sizin yedi yılda har vurup harman savurarak sattığınız, özelleştirdiğiniz, yabancılaştırdığınız bu KİT’lerden elde ettiğiniz 30 milyar doların yüzde 50 üzerinde. Yani başından alın isterseniz, 1986’dan 2009’a kadar, yirmi üç-yirmi dört yılda 38 milyar dolarlık özelleştirme yapılıyor, bir tek 2009 yılının bütçe açığı 42-43 milyar dolar. Ee, şimdi, yani bu satışlarla bu büyük bütçe deliklerine yama olabilir mi?

Dolayısıyla, burada, özelleştirmenin aslında Türkiye'nin varlıklarının satışı olduğunu… 1986 yılında yapılan bir araştırmaya göre 100 milyar dolar düzeyinde değer biçilen KİT’leri -yani bunun içinde imtiyaz devirleri de vardır- hepsi fiziki varlık satışı değil ama hadi onları da katın, 38 milyar dolara, siz -100 milyar dolar değer biçilmiş 1986’da- bir kamu KİT işletmesi varlığını elinizden çıkarıyorsunuz. Bu övünülecek bir şey değil.

Bütün bunlarla yama tutturmaya çalıştığınız bütçeler, peki, düzeldi mi? Ne gezer! Yani bu sene için 10 milyar açık öngörürken 63 milyara, seneye 50 milyar liralık bir açık öngörünüz var. Bütün bu dış kaynak transferleri, bütün bu özelleştirmeler, bütün bunlarla acaba ekonomik istikrara bir çözümünüz oldu mu? Ne yazık ki bu da yok.

Değerli arkadaşlarım, işte bütün bu iktidarın bol kepçe kaynak kullanmasına rağmen, IMF güdümünde düşük kur yüksek faiz sistemi üzerinden -bugünkü orta vadeli program da aslında bunu tekrar taklit etmeye yöneliyor- böyle bir program üzerinden Türkiye’ye bir gelecek inşa etmeniz mümkün değildir. Türkiye’yi gerçek bir sanayi ülkesi, örneğin Kore gibi kendi sanayi ve teknolojisine hâkim olan bir ülke yapmanız asla mümkün değildir. Türkiye’yi hem ekonomik anlamda bağımlılık, ithalata bağımlılık, ekonomik bağımlılık her bakımdan hem de finansal yani mali bağımlılık ilişkisi içine sokan bir cendere ortaya çıkıyor.

Bu arada, tabii özelleştirme mağdurları var. Biraz önce bir önergemiz burada reddedildi tarafınızdan. Türkiye’de özelleştirme mağdurları var şu an sayılarının 17 bin olduğu tahmin edilen, çok büyük bir rakam da değil; bunları 4/C kapsamına alıyorsunuz, 4/C kapsamında geçici statülere alıyorsunuz, asgari ücret düzeylerinde bu insanlara ücret vermeye yöneliyorsunuz. Bu insanlar aldıkları ücretin üçte 1’ine geriliyorlar. Hangi yaşam standartlarını nasıl koruyacaklar? Burada bir önerge…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tekel işçileri direnişte değerli arkadaşlarım. Tabii, Tekel işçilerine söyleyeceğim bir laf da var buradan. Keşke, Tekel özelleştirilmeden bu kadar cevval bir tepki koyabilselerdi. Yani keşke, sadece kendi özlük haklarındaki gerileme dolayısıyla değil aynı zamanda -bir kurumsal varlığın, Türkiye'nin, bizim de vergilerimizle oluşmuş, sadece onların değil; onlar orada o kurumların bekçisi, nöbetçisiydiler ama bunlar hepimizin değerleridir- keşke onlar satıştan önce çok daha güçlü -bugün olduğu gibi- bir direnç gösterebilselerdi. Ama bugün yine de böyle bir direnç göstermelerini, böyle bir direniş içinde olmalarını kutluyorum ve onlara yardım elini uzatmamız gerektiğini düşünüyorum.

Tabii, aynı şekilde DİSK’in birçok özel iş yerinde -bize geliyor, Birleşik Metal-İş’te örneğin- özel sektör sendikayı lağvediyor, işçileri içeri almıyor, sendikayı içeri almıyor. Bütün bunlar konusunda biz, iktidarın biraz da emekten yana bir yüz göstermesini bekliyoruz; sadece sermayenin iktidarı değil, emeğe de bir miktar yüzünün bir tarafını göstermesini bekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ OYAN (Devamla) - Onları bir aşağı tabaka olarak aşağılamalarından kurtulmalarını bekliyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2009 yılı bütçesi, tüm uyarılarımıza rağmen ekonomik kriz dikkate alınmadan hazırlanmış, öngörülen hiçbir hedefin bırakın tutmasını yanından bile geçilememiştir. 2009 yılı bütçesi, bu nedenle cumhuriyet tarihimizin en kötü bütçelerinden birisidir.

2010 yılı bütçesi de devam eden ekonomik kriz ve 2009 yılı bütçesinin hazin durumu dikkate alınmadan hazırlandığı için aynı akıbetle karşılaşacaktır.

 AKP hükûmetleri eliyle kronikleşen siyasi, ekonomik ve sosyal bir kriz ortamında 2010 yılı bütçesini görüşüyoruz. Yedi yıllık iktidarı döneminde ülkeye, ekonomiye üretimsizlik, işsizlik ve yoksulluk hâkim olmuştur. AKP’nin ekonomi anlayışı, üretim yerine tüketimi, ihracat yerine ithalatı, istihdam yerine işsizliği, rekabet yerine tekelleşmeyi, tasarruf yerine borçlanmayı esas almıştır. Ülkede yoksulluk artmış, gelir dağılımı bozulmuş, huzur ve asayiş kalmamıştır.

Kasım 2002’de iktidara gelen AKP, 57’nci Koalisyon Hükûmetinin ekonomik programını devralmış ve uygulamaya çalışmıştır, kendisi yedi yılda başkaca bir program uygulamamıştır. Yedi yıllık AKP İktidarı ekonominin hangi temel sorununu çözmüştür? Üretimsizlik, işsizlik, dış ticaret açığı, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve refah konusunda bütün sorunlar daha da derinleşmiştir. Değerli milletvekilleri, bütçe dengeleri sakat, kamu maliyesi bozuktur. Sağlıklı gelir toplanamıyor; bir bakıyoruz borçlanmaya yüklenilmiş, yetmemiş, satışlara yüklenmişler, Özelleştirme Fonu’ndan bütçeye aktarma yapılmış, yetmemiş, bir bakıyoruz İşsizlik Sigortası Fonu’nun paraları bütçeye gelir yazılmış.

AKP Hükûmeti bu kötü tablo karşısında ise sorumluluğu hiç üstlenmiyor, “küresel kriz” deyip geçiştiriyor; uluslararasından kendine yalancı şahit arıyor, kendinden önceki iktidarların üstüne atıyor; bazen hızını alamıyor, kantarın topuzunu o kadar kaçırıyor ki cumhuriyetin kuruluşuna kadar gidiyor; azıcık iyi bir şey varsa kendinden biliyor ancak olumsuz hiçbir şeyi üzerine almıyor.

Ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntıları küresel ekonomik krize bağlayıp sorumluluktan sıyrılmak mümkün değildir. Eğer Türkiye'deki  ekonomik krizin sorumlusu dünyadaki ekonomik kriz  ise  Sayın  Başbakan  ekonomi  yönetimini  neden sil baştan değiştirmiştir? Ekonomiyle ilgili 3 bakan neden Kabine dışı kalmıştır? Ekonomiyle ilgili diğer bakanların görev alanları neden değiştirilmiştir? Bu değişiklikler bile Sayın Başbakanın ekonomideki başarısızlığın nedeni olarak dünyadaki ekonomik krizi değil, kendi ekonomi yönetimini gördüğünü göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, 2010 bütçesi de yatırımı, istihdamı, üretimi, ihracatı ve tasarrufu artırmıyor yani ülkenin pastasını büyütmüyor; dolayısıyla, bütçe gelirlerini artıracak fonksiyonlardan yoksundur. Bu nedenle 2009 bütçe hedefleri nasıl büyük sapmalar göstermişse 2010 bütçe hedeflerinin de tutmayacağı şimdiden bellidir.

Bütçe açıklarında tarihî rekorlara gidilmektedir, AKP Hükûmeti bu konuda kendi rekorlarını egale etmektedir. 2009 Kasım ayında açıklanan bütçe rakamlarına göre bütçe açığı on bir aylık dönemde yüzde 460 artarak 46 milyar liraya ulaşmıştır. İşsizlik Sigortası Fonu ve varlık barışı tahsilatından aktarılan yaklaşık 4 milyar Türk lirası olmasaydı bu açıklar daha fazla artmış olacaktı. Bunlara rağmen, 2009 bütçe açığı 62,8 milyar lira olarak öngörülmüştür. 2010 yılı bütçesi, daha işin başında, 50 milyar liralık bütçe açığıyla yürürlüğe girecektir. Bu bütçeyle 2010’da ayrıca 58 milyar lira da faiz ödenecektir. Şimdiden söylüyoruz: 2010 yılında bütçe açığı Hükûmetin harcama kalemlerinde alacağı tutuma ve gelirlerdeki sapmaya bağlı olarak en az 65-70 milyar Türk lirası düzeyinde gerçekleşebilir.

2010 yılı bütçesinin sadece kanuni bir mecburiyeti yerine getirmeyi amaçladığı ve başkaca bir hedefinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu bütçeyle ülkemizin tarımdan sanayiye, enerjiden ulaşıma, eğitimden sağlığa, üretimden istihdama hiçbir sorununu çözemeyeceği, çözmeye niyet dahi etmediğini görüyoruz.

2010 yılında merkezî yönetim bütçe ödeneklerinde bir önceki yıl gerçekleşme tahminine göre yüzde 7,6; faiz dışı ödeneklerde yüzde 9, bütçe gelirlerinde yüzde 16, vergi gelirlerinde yüzde 18 oranında artış öngörülmüştür. 2010 yılında öngörülen yüzde 3,5 büyüme ve yüzde 5,3 enflasyon oranlarındaki artış sonucu nominal büyüme oranı yaklaşık yüzde 9’dur. Harcama ve gelir hedeflerindeki artış oranlarına bu çerçevede baktığımızda, harcamalar için öngörülen artış oranları nominal artış oranı ile uyumlu görülürken gelir hedefleri enflasyon artı büyüme oranının oldukça üzerinde bulunmaktadır.

Bütçe gelirlerinde öngörülen artış, geçmiş yıl programlarında olduğu gibi, dolaylı vergilerden ve özelleştirme nitelikli gelirlerden kaynaklanacaktır. Dolaylı vergilerde yüzde 23’e varan artış öngörüsü, ekonominin canlanmasından ziyade, elektrik, doğal gaz, telefon, tütün ve alkol mamulleri gibi bazı mal ve hizmetlerin fiyatlarının ve bunlar üzerindeki vergilerin artırılacağını göstermektedir. 2010 yılında yeni vergi artışlarıyla vatandaşın belinin iyice büküleceği anlaşılmaktadır. 2009 yılı için yüzde 17,3 olan gayrisafi yurt içi hasıla içindeki vergi gelirleri payının, 2010 yılında yüzde 18,8 olarak hedeflenmesi de bu görüşümüzü teyit etmektedir. İçinde bulunduğunuz konjonktürde, toplam vergi gelirlerinin gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1,5’u nispetinde artırılması mümkün değildir. Büyüme ve bütçe rakamlarının şişirilmesi kamuoyuna cilalı imaj yapma gayretidir ancak boşunadır. 2009 yılında 42 milyar Türk lira civarında gerçekleşmesi beklenen özel tüketim vergisi gelirlerinin, 2010 yılında yüzde 31 artışla 54 milyara çıkarılması imkânsız görülmektedir. Özellikle Hükûmetin iddia ettiği gibi vergi oranlarında bir artış yapmadan bu hedefe ulaşılması hiç mümkün değildir.

Petrol ve doğal gaz ürünleriyle ilgili tahsil edilmesi beklenen vergide de yüzde 26 artış öngörülmektedir.  Petrol  ve  doğal  gaz ham madde fiyatlarında çok yüksek artış olmadığı takdirde -ki olursa bütçe açığı daha da artar- bu vergi gelirlerinin 2009 yılına göre yüzde 15’ten fazla artması beklenmemelidir.

Yine, tütün mamullerinden tahsil edilmesi beklenen verginin de yüzde 41,6 oranında artması öngörülmektedir. Tütün mamullerinden alınan özel tüketim vergisindeki bu yüzde 41,6’lık artış 6 liralık sigaranın 8,5-9 liraya yükseleceğinin habercisidir, sigara tiryakilerine duyurulur.

Sayın Maliye Bakanı, 17 Ekim tarihinde bir soruya verdiği cevapta, vatandaşların borçluluk oranının diğer ülkelere göre düşük olduğunu, vatandaşın daha çok borçlanarak tüketimini artırmasını tahmin ettiklerini ifade etmiştir.

Değerli arkadaşlar, artık vatandaşın gelirini artırmaktan vazgeçmiş, borçlanarak tüketim harcaması yapması ve bundan vergi geliri bekleyen bir anlayış Hükûmete hâkim olmuştur.

Motorlu taşıtlarda da yüzde 61 oranında vergi artışı öngörülmektedir. Burada Hükûmetin hangi veriye dayanarak yüzde 61’lik vergi artışı öngördüğünü merak ediyoruz yani önümüzdeki yıl araç satışlarında bir patlama mı olacak? Bizce 2010 bütçesinin gerçekçi bir bütçe olmadığının göstergelerinden birisi de bu isabetsiz öngörüdür.

Dayanıklı tüketim mallarından tahsil edilmesi beklenen vergi artışı yüzde 33’tür. Dayanıklı tüketim mallarıyla ilgili olarak Hükûmetin öngördüğü yüzde 33’lük tahsilat artışı için miktar bazında en az yüzde 25’lik tüketim artışı gerekmektedir. Burada iki seçenek ortaya çıkıyor. Birinci seçenek: Hükûmetin, vatandaşın hâlinden hiç ama hiç haberinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İkinci seçenek ise: Yine biraz önce söylediğimiz gibi, Hükûmet, vatandaşın daha çok borçlanarak tüketimini artırması beklentisi içerisindedir.

AKP Hükûmeti, ayrıca, cumhuriyet tarihinin en çok borçlanan iktidarı olmuştur. Türkiye'nin özel kesim dış borcu dâhil toplam borç stoku 2002’deki 224,8 milyar dolar düzeyinden 2008’de yüzde 107 oranında artışla 466,8 milyar dolara yükselmiştir. Son on ayda AKP Hükûmeti yaklaşık 53 milyar Türk liralık bir borçlanma yapmıştır.

Hazinenin ilan ettiği 2010 yılı finansman programına baktığımızda, Hazinenin 2010 yılında 200 milyar Türk lirası borç ve faiz ödemesinde  bulunmayı planladığını görmekteyiz. Bu ödemenin 195 milyarlık kısmını yeniden borçlanarak ödeyecektir. 2009 yılı içinde yapılan bir kanun değişikliğiyle Hükûmetin borçlanma yetkisi 5 kat artırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Şahıslar adına ilk söz Aydın Milletvekili Sayın Ahmet Ertürk’te.

Buyurun Sayın Ertürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle, 2010 yılı içerisinde Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar dairesinde merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin ilgili cetvellerinde ve ilgili tertiplerinde ve işaretli cetvellerindeki yeni kodlarıyla yeni finansman fırsatları yaratılması ve ilgili kodlar açılarak yeni hizmet imkânları getirilmesi, kamu idarelerinin bütçe uygulamalarında da gerekli esnekliğin sağlanması hedeflenmiştir.

Bilindiği gibi, kurum bütçelerinde verimlilik ve etkinliğin sağlanması açısından esneklik fırsatı verilmesi fevkalade önem arz etmektedir. Yaşanan ve gelişen teknolojiyle, yaşanan günün sunduğu imkânlar böyle bir zorunluluğu gerekli kılmaktadır ve bütün bu çalışmalarda da verimlilik esas alınması günümüz şartlarında bir gereklilik hâline gelmektedir.

Verimlilik üzerinde hassasiyet gösterilmesi gereken önemli alanlardan bir tanesi de şu anda Avrupa Birliğine girmeye heves ettiğimiz medeniyetler âleminde açılan çevre konusunda olduğu gibi, yerel yönetimlerimizin güçlendirilmesi, özel idarelerimizin fırsatlarının, hizmet imkânlarının geliştirilmesi yanında, ülkemizin sanayisinin, iş adamlarının, iş hayatının beklenen fırsatları yakalaması hedeflenirken, asıl üzerinde durmamız gereken, üreten çiftçilerimizin ürettiği ürünleri eder fiyattan satabilmeleri için onlara fırsat ve imkân yaratılması önem arz etmektedir.

2010 yılı içerisinde tarım politikalarımızda çiftçilerimize 5,6 milyar Türk liralık bir ödenek öngörülmektedir. Bu ödenekle, hayvancılık destekleri, gübre destekleri, mazot destekleri, tarım ürünleri sigorta destekleri –ki yüzde 50’sini devlet karşılamaktadır- bunda da geliştirerek, dolu, don, fırtına, heyelan, toprak kayması, su kaymasının yanında, geçen senelerde yaşadığımız kuraklık riski ve bu sene bilhassa benim ilimde, Aydın ilimizde incir üreticilerimizin aşırı yağıştan kaynaklanan zararlarının giderilmesi amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ayrıca 2010 yılında Karadeniz Bölgesi’ndeki çiftçilerimiz için fındık stratejisi kapsamında alan bazlı gelir desteği ve telafi edici ödeme destekleri için de yeni fırsatlar ve imkânlar yaratılmaktadır.

Bunun yanında, çiftçilerimize gene 2009 yılında devam eden, 2010 yılında biraz daha geliştirilerek uygulama fırsatı bulunan düşük faizli kredilerin finansmanı; ayrıca Toprak Mahsulleri Ofisindeki ürün alımlarında sağlanan sübvansiyonlar; tarım ürünlerinin ihracat destekleri; tarımsal amaçlı kalkınma kooperatiflerinin kredi destekleri; tarımsal KİT’lere sermaye destekleri; ayrıca tabii afetlerden zarar gören çiftçilere yardımlar; GAP Eylem Planı; kırsal kalkınma ve hayvancılık destekleri gibi pek çok konularda da gerekli desteklemeler ve kaynaklar ayrılmaya çalışılmıştır.

Çiftçilerimizin emeklerinin karşılığını alabilmeleri için AK PARTİ hükûmetleri döneminde gerekli kaynakların sağlanması konusunda yapılan çalışmalar gerçekten yeni fırsatlara ve imkânlara yol açmaktadır. Tabii, bu konuda gerekli maliyetler ve fırsatlar da zaman içerisinde gerek Tarım Bakanlığımıza gerekse ilgili ihracat destekleri sağlayan kurum ve kuruluşlarımıza avantajlar verme konusunda da bu madde gerçekten önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz ayrıca üreticilerimiz için, üretimlerinin ve emeklerinin değerlendirilmesi yönünde ürün konseylerinin kurulması; yasalaşan Uluslararası Zeytin ve Zeytinyağı Konseyine giriş iradesi gösterilmesi; beyaz et ve yumurta ihracatına fırsat yaratılması; ayrıca ihracatın desteklenmesi konusunda zeytinyağı, sofralık zeytin, narenciye, elma, domates gibi ürünlerimize ihracat iadeleri verilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

…tarımsal teknolojiyi takip eden üreticilerimize, biyogaz tesisi kuranlara, jeotermal ısı kullanarak sera yapanlara, sertifikalı tohum, sertifikalı fidan kullananlara ve ayrıca bunları bir de üretenlere desteklemeler vermek suretiyle; tarımsal ekipman kullanan çiftçilerimize, damlama sulama, yağmurlama sulama ve bunların teknolojilerini kullananlara, ayrıca tarım ürünlerini ambalajlayan, paketleyen, işleyen kurum ve kuruluşlarımıza yüzde 50 hibe destekler vermek suretiyle üreticilerimizin ürünlerinin eder fiyattan satılabilmesi için çiftçilerimize AK PARTİ İktidarının sunduğu hizmetlerden kısa örneklerdir.

Zaman içerisinde piyasa şartlarına göre gelişim ve değişim arz etmesi kaçınılmaz olan bu fırsatları yaratmak için de 6’ncı madde gerçekten önem arz etmektedir.

İşte, Kurban Bayramı öncesinde başlayan buğday ödemeleri tekrar bu hafta devam edecektir. Yem bitkileri desteklemeleri de ocak ayı içerisinde başlayacaktır.

Bütçeyi hazırlayan Maliye Bakanlığının çalışanlarına teşekkür eder, bütçemizin ülkemize yarar ve fırsatlar getirmesini dileriz.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertürk.

Batman Milletvekili Sayın Ahmet İnal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET İNAL (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ hükûmetleri, insanlarımızın fiziki ihtiyaçları olan altyapı, sağlık, eğitim, yeni üniversiteler, ulaşım, enerji, sulama tesisleri, barınma, tarımsal faaliyetler, turizm, dış ticaret, sanayi teşvikleri gibi alanlarda çok önemli yatırımları yaparken; öbür tarafta, yine, insanlarımızın çok büyük özlemini çektiğini ve bu uğurda cumhuriyetle birlikte sürekli mücadele verdiği demokratikleşme, insan hakları, özgürlük alanlarının genişlemesi gibi yasal reformları yapmıştır. Bunların bazıları, OHAL’in kaldırılması, DGM’lerin özel ihtisas mahkemelerine devri, işkenceyle mücadele, sıfır tolerans, bu dönemde faili meçhul cinayetlerin olmaması, toplu gösteri yasalarında değişiklik, ceza yasalarında yapılan değişiklikler ile insan hak ve özgürlüklerinde gelinen nokta.

Yine, kültürel haklar alanında TRT Şeş’in yayını, buna, yakında, başka dillerde de yayın yapacak yeni kanalların eklenmesini, bazı üniversitelerimizde yaşayan diller enstitülerinin açılacağını, Alevi vatandaşlarımızın şimdiye kadar yok sayılan sorunlarının tespiti amacıyla altı adet Alevi çalıştayının yapılmasını önemli başlıklar olarak görmekteyiz.

Yine AK PARTİ iktidarları döneminde “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”, “Ne Şam’ın şekeri ne Arap’ın yüzü”, işlerimizin en girift olduğu noktada “İşler Arap saçına döndü.” denilerek kendimizden başka kimseye güvenmediğimizi, neredeyse bütün komşularımızla problemli ve büyük bir nüfus ve ekonomik potansiyele sahip Müslüman Arap kardeşlerimizi dışladığımız anlayışı geride bırakılmış, tüm komşu bölge ve dünya ülkeleriyle çok ciddi siyasi ve ekonomik ilişkiler kurulmuştur.

Kimi dost ve komşu ülkeler ile vize kaldırılarak daha çok turizm ve ekonomik kolaylıklar sağlanmıştır. İyi ilişkiler sonucudur ki, İran’dan yılda 1 milyonun üstünde turist ülkemizi ziyaret eder olmuştur. Hasılı, Türkiye, bölgesinde, olaylara seyirci durumundan çıkmış, sözü dinlenilen, olaylarda belirleyici bir aktör konumuna gelmiştir.

Tüm bunlar yapılırken AK PARTİ iktidarları kendi içimizde insanlarımızla olan problemlerimize de el atma gayreti içinde olmuştur. Çeyrek asrı aşan çatışmalar, binlerce güvenlik görevlimizin şehit, on binlerce insanımızın ölümü, yaralanması, yüzlerce köyün yakılıp boşaltılması, doğu ve güneydoğudaki milyonlarca insanımızın batı illerine göç etmesi, yüz binlerce bölge insanımızın başta Avrupa ülkelerine göç ve iltica etmesi, farklı ırk ve kültürdeki insanlarımız arasında ciddi sıkıntı ve travmalara neden olmuştur.

Kimisi bu kadar büyük can ve mal kaybını bu coğrafyada yaşamanın bir bedeli olarak görmekte kimisi de ülkemizdeki trafik kazalarında ölenlerle mukayese ederek olayları küçümsemektedir. “Alevi-Sünni”, “Türk-Kürt”, “laik-antilaik” kavramlarla kendi insanlarımızla kavgayı bırakıp gençlerimize çatışmasız bir gelecek hazırlayalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelin, artık bu probleme iyi niyetle yaklaşarak Hükûmetimizin yapmak istediği birlik ve kardeşliği sağlamak amacıyla başlattığı demokratik açılıma siyasi mülahazaları bir yana bırakarak katkıda bulunalım. Bu problemi çözmez isek, ölümlerin, acıların, akan gözyaşlarının, babasız kalan yavrularımızın, heba olmuş ve olacak kaynaklarımızın vebalini çözüm getirmeyecek siyasi ve bürokratik kadrolar çekmiş olacaklardır.

Bir bölge milletvekili olarak otuz yıldır bu sorunlarla her gün yaşamak, ıstırap duymak, acı çekmek istemiyoruz, artık bölge halkı da güvenlik güçlerimiz de sorunun bitmesini istiyor. Bu projenin başarısı hepimizin, tüm toplumumuzun olsun.

DTP eski milletvekillerinin BDP bünyesinde grup kurarak bu kardeşlik projesine olumlu katkı sağlamalarını bekliyoruz. Bu düşünceyle 2010 yılı bütçesinin hayırlı olmasını Yüce Mevla’dan dillerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnal.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: Edirne ilinde ve ilçelerinde tarımsal desteklemelerle ilgili olarak Kurban Bayramı öncesi ödenmesi gereken hububat primleri hâlâ ödenmemiştir. Ne zaman ödenecektir?

İkinci sorum: Türkiye’de tarımsal üretimde kullanılan her türlü girdilerden alınan KDV ve ÖTV yıllık toplamı nedir? Böyle bir çalışmanız var mıdır? Bu rakamı 2009 yılı için öngörülen tarımsal destekleme toplamıyla karşılaştırır mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2010 yılı bütçesinde vergi gelirlerinde artış öngörmektesiniz, kayıtlara geçirilmesi için soruyorum: 2010 yılında yeni vergiler mi getireceksiniz? ÖTV, KDV’yi mi yükselteceksiniz ya da diğer dolaylı vergilerden hangisini yükselteceksiniz? Lütfen sevgili Bakan, net cevap istiyorum?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: AKP iktidarları döneminde Türkiye ekonomisi dünya kriz ortamına girmeden önce büyüme yönünde aşağıya çevrilmişti. 2006 yılının ikinci yarısından itibaren yavaşlama görüldü. Nitekim 2007 yılının ikinci yarısında yüzde 3,4’lük büyümeyle, yılın tamamında da yüzde 4,5’luk büyümeyle kapattı. Bu büyüme rakamı dünya ekonomisinde yüzde 4,9 olan ortalama büyüme hızının da altında kaldı. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki açığı kapatmak için, bilindiği gibi, yüzde 7’lik bir büyüme gerçekleşmesi gerekmektedir. 2009 yılında eksilerle kapattık. 2010 yılında büyüyebilmemiz için yüzde 7’nin üzerinde nasıl bir büyüme gerçekleştireceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, BAĞ-KUR emeklisine ayda 6 lira, SSK emeklisine ayda 11 lira zam yaptınız. Bazı emeklilerimizin kaldığı huzurevlerine ise ayda 250 lira zam yapıldığını biliyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Trafik cezalarını, özellikle alkollü araç kullanımı ve kırmızı ışıkta geçme cezasını Batı’daki seviyelerde artıracak mısınız? Ayrıca, yol çizgisi olmayan, kasisler içerisinde bulunan yollarda meydana gelen trafik kazalarında o yolun, ilin valisi dâhil, sorumluları hakkında cezai işlem yapılabilir mi?

İkincisi: Elektrik dağıtım şirketleri önümüzdeki yıl özelleştirilecek mi? Özelleştirilince, oralarda çalışan işçiler de Tekel işçileri gibi perişan olup 4/C kapsamına alınacak mı?

Köprü ve otoyol ücretlerine zam yapacak mısınız?

5084 sayılı Yatırımları ve İstihdamı Teşvik Kanunu’nun süresini uzatacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2008, 2009 yıllarında gerçekleşen net ithalat ve ihracat rakamları nedir? Söz konusu yıllar itibarıyla ihracatın ithalatı karşılama oranı nedir? Bu oran sizce yeterli midir? İhracata esas olan ara malların ne kadarı ithal yoluyla karşılanmaktadır? 2010 bütçesinden tarımsal desteklemeye ayrılan miktar sizce yeterli midir? 2007 yılıyla kıyaslandığında 2010 bütçesinden tarımsal desteğe ayrılan miktarın değişmediği anlaşılmaktadır. 2007 yılından bu yana başta mazot olmak üzere gübre, ilaç ve diğer tarımsal girdilerin fiyatları katlanarak artmasına rağmen niçin 2010 bütçesinde tarımsal destek 2007 yılına göre yükseltilmemiştir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, özelleşmeden benim anladığım, üretim ve istihdamın devam etmesidir fakat Et-Balık Sümerbank ve Tekel fabrikalarına bakın, bunların hepsi kapatılmış, arazilerinden rant yaratılmıştır. Üretim ve istihdam devam etmiyor. Bunun adı özelleştirme değildir.

Şimdi aynı şekilde şeker fabrikaları özelleşiyor. Acaba şeker fabrikalarını alan kişilerden üretimin devamı yönünde bir taahhüt alacak mısınız? Yoksa bu şeker fabrikaları arazileri de Sümerbank, Tekel ve Et-Balık gibi birilerine mi gidecek? Ben bu soruyu size soruyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, 2008 yılı kazanç üzerinden alınan vergilerin toplam gelir vergilerine oranı yüzde 32,5’tur; yani ücretlilerden ve memurlardan kesilen stopajlar dâhil, kazanç vergisi yüzde 32,5; diğer vergiler -ağırlığı da dolaylı vergiler- yüzde 67,5’tur. Bu oranlar 2002 yılında ne idi? 2010 yılında ne hedeflemektesiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, 2009’da ithalde alınan KDV’den sağlanan vergi geliri ne kadar olmuştur? Bir önceki yıla göre bu gelir bileşeni ne kadar azalmıştır? 2010 yılı bütçesinde ekonomik krizin etkilerinin daha da derinleşeceği dikkate alındığında, ithalde alınan KDV gelirinin ne kadar azalması beklenmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Birinci soru tarımsal desteklemeyle ilgili bir soruydu. Tabii, hububat primlerinin ödenmesi konusunda Tarım Bakanlığı tarafından gerekli hazırlıklar yapılmaktadır. Bakanlık olarak gerekli ödeneği biz aktardık, bundan sonraki dönemde de aktaracağız. Rakamlar şu an önümde yok ama şunu söylemek istiyorum: 2010 yılı bütçesinde tarımsal destekleme için toplamda 5,6 milyar liralık bir ödenek ayrılmıştır. 2009 yılında bu kapsamda yapılan harcama 4,5 milyar liradır. Dolayısıyla, 2010 yılını 2009 ile karşılaştırdığınız zaman, bu destekleme miktarının yaklaşık 1,1 milyar lira artırıldığını göreceksiniz.

“Tarımsal girdilerde KDV, ÖTV ne kadardır?” Bu rakamlar önümde yok, arkadaşlar yazılı olarak hazırlarlar.

Yine, “2010 yılı bütçesinde vergi artışı iddialıdır. Yeni vergiler öngörülüyor mu?” Bunu daha önce de cevaplandırdım.

Değerli arkadaşlar, bazı vergilerde, bazı maktu vergilerde güncelleme olacaktır. Ülkenin ekonomik şartları ne gerektiriyorsa yapılacaktır. Ben hiçbir şekilde şu olmaz, bu olmaz demiyorum. Dolayısıyla, kapı açık. Bizim ülkemizin ihtiyaçları neyi gerektiriyorsa -gelir ve gider anlamında- gerekli tedbirleri alırız.

“AK PARTİ İktidarı dünya krize girmeden önce de işte yavaşlamayı zaten tatmıştı.” şeklinde bir soru vardı.

Değerli arkadaşlar doğrudur, Türkiye ekonomisi, dünya krizi derinleşmeden de yavaşlamaya başlamıştı. Fakat, bunun arkasındaki sebeplere bence de bakmakta fayda görüyorum. Şimdi, bakın, 2008 yılı… Kriz, biliyorsunuz finans sektöründe Amerika’da 2007’nin Temmuz ayında başladı ama reel ekonomiye yansıması Amerika’da 2007’nin sonlarına doğru başladı, gelişmekte olan ekonomilere yansıması ise 2008’in Eylülünden sonra başladı. Şimdi, bu krizi o açıdan değerlendirdiğiniz zaman, 2008 yılının ilk çeyreğinde Türkiye ekonomisi yüzde kaç büyüdü? Tam yüzde 6,7 büyüdü. Peki, ondan sonra niye çok hızlı bir şekilde yavaşladı? Çünkü, Türkiye ekonomisi büyük bir belirsizlikle karşı karşıya kaldı. 14 Martta bir kapatma davasıyla, daha yeni, vatandaşın, her 2 vatandaştan 1’inin oyunu almış bir Hükûmet ve dolayısıyla AK PARTİ bir kapatma davasıyla karşı karşıya kaldı ve o kapatma davasının getirdiği belirsizlik Türkiye ekonomisinde, özellikle yatırımların ve tüketimin ertelenmesine yol açmıştır. Doğrudur, yani krizden önce de Türkiye ekonomisi yavaşlıyordu. Ama bundaki temel faktörlerden bir tanesi, temel unsurlardan bir tanesi kapatma davasının getirdiği belirsizliktir. 2008 Eylülünden itibaren de kriz derinleşmiştir. Bu derinleşmeyle birlikte özellikle dış talepte büyük daralma yaşanmıştır. Bakın, kriz öncesinde ihracatımız yüzde 30 artıyordu, krizle birlikte ihracatımız yüzde 30 düşmeye başladı yani yüzde 60’lık bir kayma söz konusu. Türkiye’de mal ve hizmet ihracatının millî gelir içerisindeki payı yıllara göre değişmekle birlikte yüzde 20-25’ler civarındadır. Yüzde 20 olarak alalım; yüzde 60 yani 0,6 ile 0,2’yi çarpın; sadece bu faktörden dolayı millî gelirdeki daralmanın 12 puanlık bir kısmını bununla açıklamak mümkündür. Dolayısıyla Türkiye ekonomisindeki yavaşlamayı birçok faktörün bir ürünü olarak görmekte fayda görüyorum.

Türkiye’nin birtakım yapısal sorunları da vardır. O yapısal sorunlarının tabii ki çözülmesi konusunda Hükûmetimiz çok önemli adımlar atmıştır, bundan sonra da atacağız. Bu yapısal sorunları keşke vaktimiz olsa geniş bir şekilde değerlendirsek. Mesela, en önemli Türkiye’deki yapısal sorun tasarruf açığıdır ama tasarruf açığını nasıl kapatacaksınız, bu konuda biz ne yaptık? Bakın, önce bir katma değeri yüksek ürünlere geçmemiz lazım. Önce gelir artacak ki tasarruf artsın. Katma değeri yüksek ürünlere geçmek için ARGE yapmak lazım. Bakın, bir ARGE Yasası çıkardık ve hakikaten de Türkiye bu konuda önemli bir mesafe katetti. Türkiye’nin rekabet gücünü artırmamız lazım. Türkiye’nin mesela alt yapısını geliştirmemiz lazım. Demir yollarını, kara yollarını, hava yollarını geliştirmemiz lazım ve nitekim yaptık bunu değerli arkadaşlar. Mesela, Türkiye’de enerjide dışa bağımlılığı azaltmamız lazım. Nitekim bu konuda çok önemli adımlar atmıştır Türkiye de.

Türkiye’de yeni bir teşvik sistemi getirdik ve bu teşvik sisteminde cari açığın temel unsurlarını oluşturan sektörler için büyük yatırım teşvikini getirdik ve inşallah bu konuda Türkiye açıklarını kapatacaktır.

Sosyal güvenlik sistemindeki açık tasarruf açığının çok önemli bir unsurudur. Bu konuda da Türkiye önemli bir reform yapmıştır ama bu reformun etkisi tabii ki önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacaktır.

Türkiye’nin tabii ki uluslararası rekabet gücünü bu çerçevede artırması lazım. Türkiye’nin içeride de rekabeti artırması lazım. Bakın, özelleştirme konusunda çok büyük eleştiriler yapıyorsunuz. Özelleştirmeye sadece ve sadece bütçe finansmanı, bir gelir kaynağı olarak bakarsanız belki o konuda haklılık payı olabilir ama özelleştirmeye bir reform olarak, içeride rekabet ortamını iyileştiren bir reform olarak bakarsanız o zaman çok farklı bir şekilde incelememiz lazım ve Türkiye’nin bu konuda çok önemli mesafeler kat ettiği ortada.

Sayın Başkan, zamanımı aştım herhâlde.

BAŞKAN – Süreniz doldu.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, oylamaya geçmeden evvel, soru-cevap işlemi bittikten sonra da girmeye devam ediyorsunuz fakat şöyle bir problem var: Oylama bitip yeni madde okunmaya başladığı anda girmeniz gerekiyor çünkü sıfırlanıyor. Onun için, peşinen söylemiş olayım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Mali Politikaya İlişkin Hükümler

Gerektiğinde kullanılabilecek ödenekler

MADDE 7 – (1) Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği:

Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerine konulan ödeneklerin yetmeyeceği anlaşıldığı takdirde, ilgili mevzuatının gerektirdiği giderler için "Personel Giderleri" ve "Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" ile ilgili mevcut veya yeni açılacak tertiplere, Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.1 tertibinde yer alan ödenekten aktarma yapmaya,

(2) Yedek Ödenek:

Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinde yer alan ödenekten, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak (01), (02), (03), (05) ve (08) ekonomik kodlarını içeren tertipler ile çok acil ve zorunlu hallerde (06) ve (07) ekonomik kodlarını içeren tertiplere aktarma yapmaya,

(3) Yatırımları Hızlandırma Ödeneği:

Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.3 tertibinde yer alan ödenekten, 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyularak, 2010 Yılı Yatırım Programının uygulama durumuna göre gerektiğinde öncelikli sektörlerde yer alan yatırımların hızlandırılması veya yılı içinde gelişen şartlara göre öncelikli sektör ve alt sektörlerde yer alan ve programa yeni alınması gereken projelere ödenek tahsisi veya ödeneklerinin artırılmasında kullanılmak üzere genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin projelerine ilişkin mevcut veya yeni açılacak tertiplere aktarma yapmaya,

(4) Doğal Afet Giderlerini Karşılama Ödeneği:

Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.5 tertibinde yer alan ödeneği, yatırım nitelikli giderler açısından yılı yatırım programı ile ilişkilendirilmek kaydıyla genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin her türlü doğal afet giderlerini karşılamak amacıyla mevcut veya yeni açılacak tertiplerine aktarmaya,

Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük’te.

Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizi izleyen Türk milletinin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada Türkiye’nin 2010 yılı bütçesini uzun bir süredir konuşuyoruz. Tabii, “bütçe” deyince Türkiye’yi konuşuyoruz, Türkiye’nin sorunlarını konuşuyoruz, iğneden ipliğe, denizden karaya bütün Türkiye’yi, coğrafyasını, coğrafyasında yaşayan insanları, onların sorunlarını konuşuyoruz; işçinin, işverenin, köylünün, emeklinin, işsizin, çoluğun çocuğun. Sağlığı konuşuyoruz, eğitimi, her şeyi konuşuyoruz, değerlendiriyoruz, dillendiriyoruz, anlatıyoruz. Anlayan var mı? Bilmiyorum. Dinleyen var mı? Pek yok. (AK PARTİ sıralarından “Var, var” sesleri) Gereğini yapacak olan bir yönetim, Hükûmet var mı? Emin değilim, göreceğiz ve yaşayacağız.

Değerli arkadaşlarım, ben, burada, Türkiye’nin sorunlarını konuşurken yalnız ve güzel ülkemin yalnız ve en güzel illerinden biri olan  Çanakkale’nin sorunlarına da bir nebze değinme fırsatı olarak bu konuşmayı değerlendirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, herkes biraz kendini Çanakkaleli kabul eder, herkes biraz Çanakkalelidir çünkü Çanakkale’de herkesin bir parçası vardır. İncelerseniz, orada herkesin kendini bulabileceği bir imkân, bir fırsat vardır.

Çanakkale, Türkiye’nin en batı ucunda, ulaşımı Türkiye’nin en zor illerinden bir tanesi, hatta en zorudur. Ankara’dan Çanakkale’ye bir misafir götürecek olsanız, inanın Hakkâri’ye gitmek daha kolaydır çünkü Hakkâri’ye gitmek için Van’a gider, iki saat sonra Hakkâri’de olursunuz ama Çanakkale’ye, her ne kadar şimdi fasılalı, haftada üç gün uçak çalışıyorsa da her gün uçak olmadığı için altı, yedi saatlik bir kara yolculuğunu -en az- İzmir veya İstanbul üzerinden gerçekleştirmek zorundasınız. Dolayısıyla ulaşım sorunları çok derinleşmiş, çok yoğun olarak yaşanan bir il.

Duble yollar bu Hükûmetin en büyük iddialı projesiydi. 2002’de “Biz, beş yıl içinde 15 bin kilometre duble yol yapacağız.” iddiasıyla geldi bu Hükûmet  ve Çanakkale’de yaklaşık 260 kilometre duble yol planlandı. Bu yollar Çanakkale’ye Balıkesir-Denizkent tarafından girip Denizkent, Biga, Lapseki, Çanakkale, Ezine, Küçükkuyu’dan çıkan yol, bir de Eceabat’tan, Gelibolu üzerinden Keşan’a çıkan yol.

Değerli arkadaşlarım, bunları önemli ölçüde Hükûmet -kalitesi tartışılabilir ama- başardı. Türkiye’nin birçok coğrafyasında bu işler bitti ama Çanakkale’de hâlâ duble yollarda yüzde 30’larda, 35’lerdeyiz. Çok yavaş ilerleyen, yavaş gittiği için de her gün yeni yeni tehlikeleri ve kaza risklerini yaşadığımız bir ortamda duruyoruz ve lüzumunda harcanacak, gerektiğinde kullanılacak ödeneklerden bu yollara biz ödenek istiyoruz Sayın Bakanım çünkü Çanakkale’yi bu mağdur durumdan kurtarmaya hepimizin gayreti lazım.

Değerli arkadaşlarım, Çanakkale’nin en önemli iç yolu olan ve aort damarı olarak nitelediğimiz Çan-Çanakkale yolu 67 kilometre bir yoldur ve 1997 yılında ihale edilen bu yol, arkadaşlar, maalesef hâlâ bitirilememiştir. Ne zaman bitirileceği belli değildir. Bu bir komedidir, trajikomik bir olaydır.

İç yollarımız gene Çan-Bayramiç-Ezine yolu 1930’lardan kalma bir yol olarak devam etmektedir ve her gün herkesin kaza riskleri içerisinde yolculuk yapmak zorunda kaldığı bir yoldur.

Gene, Biga-Karabiga arasındaki çok önemli bir yol maalesef çok iptidai şartlarda hizmet vermektedir.

Demir yolu yok Çanakkale’de, lafı bile yok, projesi yok, ödeneği yok. Değerli arkadaşlarım, Çanakkale gibi gelişme şansı olan ve coğrafyasıyla, her şeyiyle mükemmel olanaklara sahip olan bir ilde demir yolunun adını bile anamıyoruz. Bir ili geliştirecekseniz en ucuz ulaşım aracı olan, taşıma aracı olan demir yolunu o ile sokamazsanız zaten o işe başlamamışsınız demektir. Demir yolunu istiyoruz o ödeneklerden.

Limanımız var Çanakkale’de değerli arkadaşlarım ama bütün bunlar olmayınca… İki tane organize sanayimiz bitti ama fabrikamız yok. Yatırım yapılamıyor. Tabii arsalar satıldı. Kriz ve benzeri etkilerle çeşitli altyapı eksiklikleri bitirilemediği için yatırımcılar için cazip bir alan olarak yaratamadık Çanakkale’yi. Sanayimiz yok.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin önemli sanayi kuruluşları var, işsizimiz çok. Değerli arkadaşlarım, organize sanayide de bu yatırımların olması için öncelikle bu ulaşım altyapısının süratle sona erdirilmesi gerekiyor. Havaalanımızın imkânlarının artırılması, pistinin uzatılması gerekiyor.

Tabii, Çanakkale yüzde 50’si orman olan bir il ve Türkiye’nin Muğla’dan sonra en büyük deniz kıyısına sahip olan, kıyısı en uzun olan bir il ama deniz ulaşımıyla alakamız yok. Deniz ulaşımından anladığımız Avrupa’dan Asya’ya gelip geçen arabalı vapurlarından ibaret. Bir de iki tane adamıza zorunlu ulaşımı sağlamakla görevli olan gemilerimiz var, onları da devlet sırtından attı, GESTAŞ aracılığıyla götürmeye çalışıyoruz.

Çanakkale, önemli tarım imkânları olan ve tarımsal altyapısı süratle tamamlanması gereken bir il; önemli tarım potansiyelleri var, ekolojisi çok müsait, önemli ürünlerin üretim merkezi. Mesela Bayramiç’in, Umurbey’in elması, Umurbey’in kirazı, Ezine’nin peyniri. Gene Trakya tarafımızdaki ay çiçeği üretimiyle dünyada ve Türkiye’de sözü dinlenen ve hatırı sayılan bir il. Ama biz tarımsal altyapı yatırımlarımızı, sulama altyapı yatırımlarımızı bitirememişiz. Bakın, bugün, Türkiye’de toplam sulanabilir tarım alanlarının yüzde 60’ına yakınını sularken Çanakkale’de hâlâ yüzde 30’uz.

Tabii birçok, yatırımı devam eden, ihalesi yapılmış yatırımımız var, ihale bekleyen yatırımlarımız var ve bunlar onlarca yılı bulan yatırımlar ve hâlen maalesef önemli ilerlemeler kaydedemiyoruz ve onlarca yıldır süren yatırımlar var. Yani bunlardan bahsedersek, mesela Bayramdere Barajı’mız var, yüzde 73 fiziki gerçekleşmede, süratle ödenek bekliyor. Gene Bayramiç’deki Karamenderes Barajı’nın, Bayramiç Barajı’nın sulama alanı olan Bayramiç, Ezine ve Kumkale Ovası sulaması artık bitirilmesi için son ödenekleri bekliyor. Bu barajın sularından su bekleyen ovalarımız var, insanlarımız var. Umurbey Barajı’nı bitirdik; sulamasıyla ilgili maalesef hâlâ yüzde 24 gerçekleşmedeyiz, süratle bitirilmesi gerekiyor.

Ayvacık Ovası sulaması, arkadaşlar, şu anda yüzde 50’lerde. Biga Ayıtdere Göleti yüzde 58’lerde, Biga Kaynarca Göleti yüzde 39’larda, Çan Altıkulaç Göleti yüzde 20’de, Çan Karakoca Göleti yüzde 66’da, Ezine Akçin Göleti yüzde 92’de, Lapseki Beybaşlı Göleti 79’da, Yenice Hamdibey Asar Göleti yüzde 58’de, Biga Kaldırımbaşı Göleti ihaleyi bekliyor.

Ama en önemlisi arkadaşlar, Biga Ovası’nın önemli bir kısmını sulayacak olan Taşoluk Barajı’nı uzun yıllar uğraşarak fiziksel olarak bitirdik, sulamasının ihalesini bekliyoruz. Yaklaşık 12-13 trilyon civarında bir ilk ödeneğe ihtiyacımız var, bunun süratle, bu bahsettiğimiz ödeneklerden aktarılarak gerçekleşmesi gerekiyor çünkü Biga Ovası’nda ciddi tuzlanma belirtileri baş göstermeye başladı. Bu çok önemli bir tehlikedir.

Gene Gelibolu Yarımadası’nın yaşam kalitesini çok artıracak olan ve oradaki yaşamı renklendirecek, geliştirecek olan Çokal Barajı’nın süratle bitirilmesi ve baraj bitmeden de sulamasının ihale edilmesi gerekiyor ama en ufak bir kıpırtı yok değerli arkadaşlarım.

Kısacası, Çanakkale bizden, Hükûmetten hizmet bekliyor, Hükûmetin Çanakkale’ye ilgisini bekliyor. Çanakkale Türkiye'nin en batı ucunda, Avrupa’ya en yakın noktada, artık, bizim orada ifade edilen terimle, batının Hakkâri’si olmak ve olmaya devam etmek istemiyor değerli arkadaşlarım.

Çanakkale’de hayvancılık gelişmiş, tarım gelişmiş, sanayileşme için sancılar çekiliyor, sanayileşme için ciddi bir planlama gerekiyor ve Çanakkale’de abuk sabuk bir sanayileşmenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – …önlemlerinin alınması gerekiyor.

Kısacası, hepimizin biraz Çanakkaleli olduğumuzu bilerek, ben Hükûmetten bu konuda 2010 yılında önemli destekleri bekliyorum ve Çanakkale’nin batı vilayeti olma anlayışı içerisinde geliştirilmesi ve bu konuda herkesin borcu olduğu Çanakkale’ye borcunu ödemesi gereğini dile getiriyorum. Güzel ülkemin yalnız insanları olarak Çanakkale’de mutlu yaşamak istediğimizi belirtmek istiyorum.

Sevgiler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Küçük.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, içinde bulunduğumuz kriz ortamında Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin tutunabildiği tek dalın bankacılık sektörü olduğunu görüyoruz. Onun için başta Sayın Başbakan olmak üzere bütün AKP yetkilileri, fırsat buldukça “Bankacılık sektörü muhkem, bankalarımız sağlam, finans sektörü iyi.” diye beyanda bulunuyorlar.

Amenna ve saddakna… Gerçi ekonominin geri kalanı berbat, vatandaş perişan, sokaklar huzursuz, yöneticiler suskun, AKP dağılmanın eşiğinde ama bankalar sağlam.

Rakamlar böyle diyorsa saygı duyuyoruz ama burada durulmuyor, burada frene basılmıyor ve devam ediliyor. Nitekim Sayın Başbakan Meclisteki konuşmasında aynen şöyle dedi: “Bu krizde OECD ülkeleri arasında bankalara kaynak aktarmak zorunda kalmayan tek ülke Türkiye oldu.” Devam etti, birkaç sayfa sonra: “Bu dönemde bankacılık sektörüne kaynak aktarmayan nadir ülkelerden biriyiz.”

Şimdi burada duralım. Bu ifade, bu tespit doğru mudur? Hayır, maalesef doğru değil.

Bakın arkadaşlar, bankacılık sektörünün misyonu ne, işlevi ne? Sermaye koymak, biraz borçlanmak, mevduat toplamak ve bu şekilde oluşan kaynakları kredi diye ekonominin hizmetine sunmak. Bir itirazı olan var mı? Yok. Peki, 2009 yılının dokuz aylık dönemdeki Türk bankacılık sisteminin toplam kredilerinde 2008’e olan artış nispeti ne biliyor musunuz? Sadece yüzde 1. Yani sanayiciye, çiftçiye, esnafa, KOBİ’lere verilen krediler, bunun dışında tüketici kredileri olarak açılan krediler, hatta kredi kartı üzerinden bankacılık sektörünün sağladığı imkânların hepsini üst üste koyuyorsunuz, büyüme oranı yüzde 1, yerinde sayıyor.

Ama bankaların kârlarına bakıyoruz şimdi. Türk bankacılık sektörü yılın ilk dokuz ayında 15 milyar lira kâr etmiş ve ekim rakamlarını da inceledim, kredi seyrinde herhangi bir değişiklik görünmüyor, ama kârın bu tempoda 20 milyar lirayı aşacağı anlaşılıyor. 2008 kârıyla mukayese ettiğimizde bu rakam yüzde 50’nin üstünde bir sıçramayı ifade ediyor. Bakınız, şimdi dikkatinizi çekiyorum: Bankaların kredi hacmi büyümüyor, ama bankaların kârı yüzde 50’ye yakın büyüyor! Bu ne biçim iştir? Şurada, Kızılay’da bir markette adamın cirosu hiç artmasa, ama kârı bir yıldan öbür yıla yüzde 50 artsa, maliyeciler fark etmese bile, mali polis “Ne oluyor ya, bu adam acaba tezgâh altından esrar mı satıyor?” diye merak eder, bir bakar. Onun için, bundan sonraki sözlerimi lütfen bir eleştiri değil, bir ikaz ve bir tavsiye olarak algılayın.

Şimdi, peki, bankalar, kredi hacimleri büyümüyor da, nasıl oluyor da 2008’den 2009’a yüzde 50’den fazla kâr ediyorlar? Kredilerde artış hızı yüzde 1, kârda artış hızı yüzde 50! Gökten bankalara para mı yağıyor? Türk bankaları bir yerlerde gömü mü buldular? Hayır, bankaların tüm ekonomiye açtıkları kredilerin ötesinde bir de Hazineye açtıkları kredi var. İşte, bu kârlar Hazineden geliyor! İşte, bu kârlar Hazineden geliyor! İşte, Türk bankacılık sistemi, Hazine üzerinden sübvanse ediliyor. Onun için, Sayın Başbakanın “Hiçbir katkıda bulunmadık.” tabiri doğru değil.

Peki, Hazine bunu nasıl yapıyor? Niye geçen senelerde olmadığı denli böyle, Hazineden harıl harıl Türk bankacılık sistemine para aktarılıyor? Cevabı basit: 2007 senesinde Hazinenin ortalama borçlanma faizi –Sayın Bakan, siz o zaman görevde değildiniz- yüzde 18, 2008 senesinde 19, ama gerek 2007’de gerek 2008’deki iç borçlanma ihalelerinin ortalama vadelerine bakın şimdi. 2007’de otuz dört ay, 2008’de otuz bir ay, üç yıla yakın. Ha, şimdi ne oldu? Siz 2007’de, 2009’u da içine alacak şekilde -üç yıllık borçlandınız çünkü- yüzde 18’le borçlandınız mı? Borçlandınız. 2008’de yüzde 19’la borçlandınız mı? Borçlandınız. Peki, bugün, Merkez Bankasının borçlanma faizi veya referans faizini Sayın Başbakan burada açıkladı, yüzde 6,5. Gördünüz mü bankaları nasıl finanse ediyorsunuz? Türk bankalarını 2009 senesinde yüzde 10’un üzerinde reel olarak finanse ettiniz. Onun için bu konunun üzerinde ciddi surette düşünülmesi lazım. Böyle bir borçlanma politikası olmaz. Böyle bir faiz politikası olmaz. Böyle bir vade politikası olmaz. Olursa, devletin kasasından harıl harıl bankalara para aktarırsınız, ondan sonra “Bankacılık sektörü sağlam.” diye de sağda solda kasım kasım kasılırsınız. Yapılan iş yanlıştır. Lütfen aklımızı başımıza toplayalım.

Ha, burada önemli olan başka bir konu var: “E, ne olacak Ertuğrul Bey, canım, birinin cebinden çıkmış, birinin cebinden gitmiş.” Hayır; bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Bankacılık sektörünün yüzde 25’i artık yabancıların elinde -bu, sermaye, tamam, rakamlarından böyle- eğer bankaların halka açılmış olan kısmını da düşünür isek bu rakam yüzde 40’a yaklaşıyor. Yani, bankaların, Türkiye’deki bankaların 2009 yılında yapacakları 20 milyar liralık kârın en azından 5 milyarı, hatta 8 milyarı yabancıların cebine girecek. Uçtu, uçtu, ne oldu? Kârlar uçtu. Nereye uçtu? Batı yakasına uçtu. Kimin kesesinden çıktı? Türk milletinin cebinden, kesesinden çıktı. Onun için, kristal konaklarında oturanlar komşunun evini taşlamamalı.

Belki bu kürsüden Türk’üm diyemiyorsunuz, Müslüman da mı değilsiniz? Peki, bu Müslümanın hakkı elin bilmem kimine giderken ne yapıyorsunuz? Susuyorsunuz, dinliyorsunuz… Hesap yok, kitap yok… Kim verecek bunun hesabını?

MUSTAFA CUMUR (Trabzon) – Bankalar nasıl batırılmış, sömürülmüş? Bunları söylesene… Bunları anlat… 65 milyar dolar nasıl battı?

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Biz bankaları soydurmadık, biz bankaları batırmadık.

SONER AKSOY (Kütahya) – Batırdınız.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Beyefendi, isterseniz bir Meclis araştırması getirirsiniz. Bu işin bilenleri var, takır takır takır bunun hesabını burada veririz biz.

SONER AKSOY (Kütahya) – Netice ortada, netice meydanda.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Öyle palavra atmak yok.

Arkadaşlar, bakın, ben size söyleyeyim. Şimdi, diyor ki Sayın Başbakan konuşmasında: “Reel faiz 2,5, Merkez Bankasının faizi yüzde 6,5.” Doğru mu? Doğru.

SONER AKSOY (Kütahya) – Hiç oldu mu şimdiye kadar?

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Peki, kredi kartlarının üzerinden aldığı bankalar sisteminin faizi kaç? Yüzde 3. Bunu bileşik faize dönüştürürseniz ortaya çıkan rakam yüzde 50’ye yaklaşır.

SONER AKSOY (Kütahya) – Kredi kartı o.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Ve bunu, enflasyonu düşerseniz reel ağırlığı yüzde 40 olur.

SONER AKSOY (Kütahya) – Kredi kartı başka bir şey.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Siz kredi kartı sahiplerinin üzerinden bankalara para kazandıracaksınız, ondan sonra orada maaşıyla zor geçinen insanın ensesine binip sömüreceksiniz, ondan sonra burada kasım kasım, “Bankacılık sektörü, efendim, şöyle böyle…” diyeceksiniz.

Bakın, arkadaşlar, benim kimsenin kârında, kimsenin malında gözüm yok. Türkiye’de bankacılık sektörü de iyi olsun, sanayi sektörü de iyi olsun, otomotiv sektörü de iyi olsun, çiftçi de iyi olsun, esnaf da iyi olsun ama adil olsun, adil olsun lütfen.

Şimdi, ne yaptınız kredi kartlarında? Tam 2,5 milyon kredi kartı sahibi borçlarını zamanında ödeyemediler diye takipte. Bu memlekette çalışan insan ödedi, 24-25 milyon. Her 10 kişiden 1’inin bankalarla başı dertte. “Efendim, ayağını yorganına göre uzatsaydı…” İyi. Sistem, Merkez Bankasından yüzde 6,5-7,5-8,5’la borçlansın, ondan sonra kredi kartlarına yüzde 40…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Kredi kartı sahiplerine yüzde 57’yle bindirsin. Ondan sonra, biz, kabahati kredi kartı kullanan insanlarda bulalım.

Bakın, arkadaşlar, bir daha söylüyorum: Sayın Bakan daha önce Hazineden sorumlu Devlet Bakanıydı. Anlaşılıyor ki bu krizin zamanında, sağlıklı bir şekilde teşhis edilememesi dolayısıyla, Hazinenin borçlanma politikası da doğru, iyi, sağlıklı yapılamadı ve neticede, devlet bu konuda çok ağır faturalar ödemek durumunda kaldı. Lütfen, bu hatayı önümüzdeki dönemde yapmayın. Benim bu konuşmamı da eleştiriden çok, bir uyarı, bir tavsiye olarak kabul edin.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.

Şahısları adına Bursa Milletvekili Sayın Ali Koyuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle, dostlukla selamlıyorum.

Maddeyle ilgili konuşmama geçmeden önce, 10 Aralık Perşembe günü Mustafakemalpaşa’da meydana gelen grizu patlamasına da kısaca değinmek istiyorum. Öncelikle, ölen kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine tekrar sabır diliyorum. Ayrıca, grizu patlamasının olduğu saatlerden, ilk andan itibaren yakın ilgisinden dolayı, yardımlarından dolayı Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey’e, Devlet Bakanımız Sayın Faruk Çelik Bey’e, Ömer Dinçer Bey’e, Taner Yıldız Bey’e, AK PARTİ milletvekillerimize, muhalefet partisinin milletvekillerine, Valimize, Kaymakamımıza, savcılarımıza, Belediye Başkanımıza, il müdürlerimize, acısını yüreğinde hisseden Türk milletine, arama kurtarma ekiplerine ilçem adına teşekkür ediyorum. Ayrıca, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi ve sizlerin bir arkadaşı olarak gönül rahatlığı içerisinde şunu ifade etmek istiyorum: Cenazeler defnedildikten iki gün sonra cenazelerin evine Kaymakamımızla, Belediye Başkanımızla ve il müdürlerimizle birlikte giderek ölüm aylıklarının ve emekli maaşlarının bağlanması sağlanmıştır değerli arkadaşlar. Bunları da Türk milleti adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, sizler adına yaptık, bundan da endişe etmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ayrıca, tabii, orada eksiği olan, hatası olan kişilerin mutlaka cezalarını bulması noktasında da bir milletvekili olarak takipçisi olacağımızı da burada sizin huzurlarınızda beyan etmek istedim.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Eline sağlık Ali Bey, eline sağlık!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçe istikrar bütçesidir, bu bütçe güven bütçesidir. Hafızalarımızı şöyle bir tazeleyelim: 1994 yılında dünyada küresel bir kriz yoktu ama ülkemizde ciddi bir ekonomik kriz yaşandı. İktidarda kim vardı? Koalisyon hükûmetleri vardı. 2001 yılında dünyada küresel bir kriz yoktu ama ülkemizde gecelik faizler yüzde 8 binlere kadar çıktı. Devlet, memurlarına, işçisine maaşını ödeyemeyecek duruma gelmişti. İktidarda kim vardı?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Anavatan Partisi vardı, galiba sen 1980 yılından geliyorsun.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Koalisyon hükûmetleri vardı. 1994 ve 2001 krizleri ülkenin kötü yönetilmesinden kaynaklanmıştır. 2009 yılında ekonomik ve mali piyasaları tarumar eden küresel bir kriz vardır. Çoğu ülke iflasın eşiğine gelmişken, IMF’den para bulma arayışına girmişken…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ali Bey, süt fiyatlarını karşılaştır, 2002’de kaçtı 2009’da kaç?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - …devletimiz ve Hükûmetimizin güçlü performansıyla dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olmaya devam etmiştir Türkiye. Sayın Başbakanımızın dediği gibi, kriz teğet geçmiştir. Uluslararası mali çevreler ve kredi kuruluşları da bunu böyle söylüyor. Türkiye, birçok yönleriyle bu krizden az etkilenen ülkelerden birisidir. Bu dönemde iktidarda kim var? Adalet ve Kalkınma Partisi var, AK PARTİ var. Bugün faiz oranları tek haneli rakamlara düşmüşse, enflasyon son kırk yılın en düşük seviyelerindeyse, ülkemizin kredi notu yükseliyorsa…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ali Bey, süt fiyatlarını da anlat.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …Türkiye’de tek bir batan banka olmadıysa, Türkiye bu anlamda krizden en az etkilenen ülkelerden birisiyse, bu başarı AK PARTİ hükûmetlerinindir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, devletin iyi yönetilmesidir. Sizlere rakamların diliyle bir şey ifade etmek istiyorum, ortalama büyüme hızı her şeyi ortaya koyuyor: 1980 ile 2002 yılları arasında…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Oraya girme! Oraya girme!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …büyümemiz yüzde 3,7.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ali, orada boğulma sonra!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – AK PARTİ hükûmetlerinin iktidarda olduğu 2003-2008 döneminde, Türkiye'nin ortalama büyüme oranı 5,9 olmuş. Ne yapalım arkadaş, 5,9 olmuş! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP ve CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ali Bey, süt kazanında boğulursun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ali, hangi ayağını kaldırıyorsun?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatip.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Rakamlar yalan söylemez, rakamların diliyle konuşuyoruz. Bunları sayın Hükûmetimiz gerçekleştirmiş. Bunları da bilmemiz lazım, öğrenmemiz lazım.

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Eksi 6,5’u da söyle, eksi 6,5’u!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2010 yılı bütçesi, Türkiye ekonomisinin ihtiyaçlarını en iyi şekilde gözeten bir bütçedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, beş dakika ek süre verin, çok güzel anlatıyor!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Genel istekler müşterek Sayın Başkan.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Mevcut şartların üzerine inşa edilmiştir, gerçekçi ve istikrarı sağlamaya yöneliktir. Bu bütçe, sürdürülebilir büyüme ve kalkınmayı sağlayacak, istikrarın ve refahın artmasını dikkate alan bir bütçe olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 bütçesinin devletimize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; MHP ve CHP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koyuncu.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ali Bey, iki buçuk dakikası iyiydi, iki buçuk dakikadan sonra lastik patlattın!

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Tüm iyi dilekler için teşekkür ediyoruz arkadaşlar.

BAŞKAN - Muhalefet-iktidar, ilk defa bir konuşma üzerinde uzlaşmış görünüyor, çok alkışladınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğruları söylüyor da onun için Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Aynı alkışları Sayın Harun Tüfekci için de istiyorum Başkanlık Divanı üyesi olarak.

Konya Milletvekili Sayın Harun Tüfekci. (Alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Divan üyesi tarafsız konuşur!

BAŞKAN - Buyurun.

HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 2010 mali yılı bütçesinin 7’nci maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bütçe, devletin gelecek bir dönemde hangi alanlara ne kadar kaynak aktardığını, nelerden ne kadar gelir elde edeceğini gösteren, gelir ve gider harcamalarının planlandığı, ekonominin yıl içinde seyrini ifade eden mali bir tablodur. Hükûmetler ekonomik ve sosyal amaç ve önceliklerini maliye politikaları aracılığıyla yerine getirmektedirler. Maliye politikalarının en önemli uygulama araçları ise bütçelerdir.

Hükûmetlerimiz döneminde hayata geçirilen bütçeler güçlü maliye politikalarıyla hazırlanmıştır. Hazırlanan bu bütçeler, halkımıza daha nitelikli, daha kaliteli hizmetler sunma fırsatı veren birer araç hâline gelmiştir.

Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nda belirtilen hizmet ve amaçları gerçekleştirmek veya bütçelerde öngörülmeyen hizmetler için gerektiğinde aktarma yapabilme yetkisi Maliye Bakanlığına aittir. Bu hüküm kapsamında, Maliye Bakanlığı bütçesine personel giderlerini karşılama ödeneği, yedek ödenek, yatırımları hızlandırma ödeneği ile doğal afet giderlerini karşılama ödeneğinin konulmasına ve ilgili kuruluşların bütçelerine aktarılmasında uyulacak esas ve usullere ilişkin hükümlere yer verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesi AK PARTİ İktidarının hazırlamış olduğu sekizinci bütçedir. Daha önceki yedi bütçemizde olduğu gibi 2010 yılı bütçesi de ülkemizin mali disiplinini, ekonomik istikrarını temel alan, sosyal yönü güçlü, ülke ve dünya gerçekleriyle örtüşen bir bütçe olma özelliğini taşımaktadır.

Tüm dünyada yaşanmakta olan ve birçok Avrupa ülkesini dahi ciddi manada sıkıntıya sokan global krize rağmen ülkemizde ekonomik yapı ve dayanıklılık ciddi anlamda mesafe katetmiştir. Bugün faiz oranları tek haneli rakamlara kadar düşmüştür, enflasyon son kırk yılın en düşük seviyelerine inmiştir. Tüm dünya tarafından gelişimi takdirle izlenen ülkemiz 26’ncı sıradayken ekonomide bugün 17’nci sıraya kadar yükselmiştir. Yaşanan küresel krize rağmen ülkemizde tek bir banka bile batmamıştır, batırılmamıştır. Ülkemiz küresel krizden en az etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Hatta Türkiye'nin kredi notu bu arada yükseltilmiştir. Tüm bu olumlu gelişmelerde AK PARTİ İktidarının kararlı, tutarlı, şeffaf ve istikrarlı politikaları belirleyici olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesi hazırlanırken Hükûmetimizin temel amacı, halkımızın refah ve mutluluğunu artırmak olmuştur. Bu amaç doğrultusunda ekonomik büyümenin sağlanması, istihdamın artırılması ve kamu hizmetlerinin hız ve kalitesinin yükseltilmesi hedeflenmiştir. Kamu yatırımlarına ayrılan kaynaklar, öncelikle sosyal ihtiyaçları giderecek, diğer taraftan yatırım maliyetlerinin etkin, verimli ve zamanında gerçekleştirilmesine özen gösterilecektir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; AK PARTİ hükûmetleri döneminde ekonomide rekabet gücünün artırılmasına yönelik olarak önemli adımlar atılmıştır. Başta bankacılık olmak üzere mali sektör, vergi, kamu finansmanı, kamu mali yönetimi, iş gücü piyasasının etkinleştirilmesi, ulaştırma, enerji, bilişim teknoloji altyapısı, tarımsal destekleme ve kamu ihale sistemi gibi alanlarda önemli gelişmeler sağlanmıştır.

Halkımızın yaşam kalitesini artırmak ve gelir dağılımlarını iyileştirmek amacıyla sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, konut, kentsel dönüşüm, sosyal yardımlar, nitelikli insan gücünü yetiştirecek yeni üniversiteler ile aktif istihdam programları gibi alanlarda reform niteliğinde adımlar atılmıştır.

Bölgesel kalkınmayı desteklemek amacıyla kalkınma ajansları kurulmuştur. Güneydoğu Anadolu Projesi, Doğu Anadolu Projesi, Konya Ovası Sulama Projesi gibi önemli projeler hazırlanmış, hızlandırılmış ve programa alınmıştır. Kırsal altyapının geliştirilmesi, kalite ve standartların yükseltilmesi için KÖYDES gibi, BELDES gibi önemli projeler programa geçirilmiş ve uygulanmaya devam edilmektedir. Avrupa Birliğiyle tam müzakere başlatılmıştır. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HARUN TÜFEKCİ (Devamla) - Avrupa Birliği müktesebatına uyum noktasında somut ilerlemeler sağlanmıştır. Ekonomik ve sosyal alanda uluslararası iş birliklerini artıracak ve yeni pazarlara ulaşmaya imkân verecek dış politika açılımları gerçekleştirilmiştir. 2010 yılı bütçesi ekonomimizin ihtiyaçlarını en iyi şekilde gözeten, gerçekçi, istikrar ve istihdamı artırmaya yönelik olarak hazırlanmış bir bütçe özelliği taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; mali disiplinden ve yapısal reformlardan taviz vermeden titizlikle hazırlanan 2010 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, siz değerli heyeti saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüfekci.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Özensoy

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, biraz önce, tarıma ayrılan desteği, gerçekleşenle tahmin edileni kıyasladınız. Daha somut hâle getirelim. Kanun gereği gayrisafi hasılanın yüzde 1’i olması gereken tarıma ayrılan destek, bu yıl yüzde kaça tekabül ediyor?

Bursa, gelir fazlası veren illerden. Geçen yıl merkezî yatırımlara ayrılan pay 44,7 milyon liraydı 5 milyar liraya karşılık. Bu yıl Bursa’ya, yatırımlara belediyeler hariç ne kadar ayırdınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, maliyenin 2004 yılında Haziran-Ağustos ayları arasında satılan yaklaşık 20 bin otomobilden geriye dönük vergi alacağı, ÖTV ve KDV vergi aslı, cezası ve gecikme faiziyle birlikte 35 milyon euro gelir hedeflediği söylenmektedir. Bu doğru mudur?

Hatırlanacağı üzere, 2003 tarihinde Maliye Bakanlığının ÖTV oranları artırması üzerine Tüketiciyi Koruma Derneği konuyu yargıya taşımak suretiyle ÖTV oranlarının geriye çekilmesini sağlamıştı. Ancak Ağustos 2004’te Bakanlar Kurulu vergi oranlarını yeniden eski hâline getirmiş, bunun üzerine konu Danıştaya taşınmış ve Danıştay TÜKODER’i haklı bularak bu artışların reddine hüküm vermiştir. Fakat bu defa Bakanlık konuyu temyiz aşamasına götürmüş ve Gelir İdaresinin de konu zaman aşımına uğramasın diye vergi cezalarını bayilere göndermeye başladığı ifade edilmektedir. Bu uygulama haklı ve hukuki midir? Dava sonuçlanmadığı hâlde bu cezalar niçin gönderilmektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, kamuda çalışan kimyagerler kamuda çalışan diğer benzer mesleklerle ücret dengesizliği yaşamaktadır. Bu konuda bir yasa teklifi sundum. 2010 yılında bu konuda bir çalışma yapılacak mıdır? Kimyagerlerin ek göstergelerinde bir düzenleme olacak mıdır?

İkinci sorum: Deniz Feneri Derneğinin kamuya yararlı dernek statüsünü kaybettiğine ilişkin İçişleri Bakanlığının raporu hangi aşamadadır? Bu raporun gereğini yapacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Nalcı…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, ben şunu merak ediyorum: 2010 bütçesi yaklaşık olarak 287 milyar. Bunun kaç liralık kısmı -veya yüzde olarak- yatırıma ayrılmış olan paydır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizde 89-2002 arasındaki on dört yıllık dönemde yurt dışına yapılan kâr, kazanç ve faiz transferi toplamı 68,8 milyar dolardan 2003-2009 arasındaki yedi yılda yurt dışına yapılan transferler toplamı 75,1 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Yani iktidarınızdan önceki dönemde yıllık ortalama 4,9 milyar dolar olan yurt dışı transferleri, iktidar döneminizde 10,7 milyar dolar olmuştur. 2010’da yurt dışına yapılacak transfer ne olacaktır? Bu kötü gidişe ne zaman dur diyeceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce sordum, cevap vermedi Sayın Bakan, tekrar soruyorum: TEDAŞ elektrik dağıtım şirketleri önümüzdeki yıl özelleştirilecek midir? Şeker fabrikaları özelleşti. Bunlar da özelleştirilirse burada çalışan işçiler de Tekel işçileri gibi 4/C kapsamına alınıp özlük hakları ve işlerini kaybedecekler midir?

İkinci sorum: Tokat ili Erbaa, Niksar, Turhal bölgelerinde arazilerin toplulaştırılmaları yarım kalmıştır. Bundan çiftçiler ve köylüler çok zarar görmektedirler. Ödenek olmadığı ifade ediliyor. Buralara ek ödenek aktarmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kamu kuruluşlarında daire başkanı ve genel sekreter yardımcılarına verilen makam tazminatını, üniversitelerde de görev yapan daire başkanı ve genel sekreter yardımcılarına da vermeyi düşünüyor musunuz? Söz konusu personelin mağduriyetini ne zaman gidermeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Hıdır… Sayın Nil Hıdır yok mu?

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, İşsizlik Sigorta Fonu’nda 2009 sonu itibarıyla biriken miktar nedir? Kriz yılı olmasına rağmen 2009 yılında bunun yüzde kaçı işsizlere işsizlik ücreti olarak ödenmiştir, yüzde kaçı diğer yatırım fonlarına aktarılmıştır? Kriz devam ettiğine ve fonda yeterli kaynak olduğuna göre işsizlik sigorta ücretini artırmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Koçal, çok hızlı bir soru sorarsanız...

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yani, ben çok az kalan saniyeleri verdim size de.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Peki efendim.

Sayın Bakan, kamuoyunca yakından bilinen ve izlenen Ankara Büyükşehir Belediyesinin kamu kurum ve kuruluşlarına ait son üç yıla ait tahakkuk etmiş borçları ne kadardır? Bu borç miktarları cari fiyatlar mıdır? Bu borç miktarı içinde gecikme faizi ve cezalar dâhil midir? Özellikle KDV ödemeleri yönünden Maliyet Bakanlığına, doğal gaz satışları yönünden BOTAŞ’a, elektrik harcamaları yönünden eski Başkent Elektrik’e, geçmişteki içme suyu yatırımlarının geri ödemeleri yönünden Maliye Bakanlığına, çeşitli mal ve hizmetler yönünden İller Bankasına 2009 fiyatlarıyla borç toplamı hangi mertebededir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Birinci sorudan başlamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, 2010 yılı için tarıma ayrılan toplam tutar 8 milyar 428 milyon lira civarındadır. Geçen senenin gerçekleşme tahmini yaklaşık 7,5 milyar civarındadır.

YILMAZ TANKUT (Adana) – 4,5 denmişti.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, o 4,5 sadece destekleme için. Tarım, desteklemenin dışında. Mesela bütçede destekleme olarak ayrılan kısım var. Sonra fındık alıyorsunuz. O da tarıma destektir, o fındık parasını da katmanız lazım. (MHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, burada doğrudan doğruya ürün alımları için ayrılan kısım var, öbür destekler var. Burada teker teker her şey açık. İsterseniz bu tabloyu size verebilirim, memnuniyetle size dağıtabilirim.

Bir de tarıma dolaylı destekler var değerli arkadaşlarım. Mesela, eğer Türkiye’de şeker fiyatları dünya fiyatlarının 3 katıysa tüketici tarafından -devlet tabii bu kuralları koyuyor- ne yapıyorsunuz? Üreticiyi sübvanse ediyorsunuz. Nitekim OECD’nin yaptığı çalışmalara göre Türkiye’deki doğrudan ve dolaylı destekler yüzde 1’in çok çok daha üstündedir. Zaten 8,4 milyar lira da yüzde 1’e yakın ama yüzde 1’in bir miktar altındadır değerli arkadaşlar.

Bu satılan binek otomobilleriyle ilgili ÖTV tarhiyatlarının dayanağıyla ilgili bir soru vardı. Değerli arkadaşlar, binek otomobillerinde uygulanacak vergi oranlarının belirlendiği 2003/6257 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın iptaline yönelik TÜKODER tarafından açılan davada Danıştay 7. Dairesi 31/10/2008 tarihli ve 2003/2594 sayılı Karar’la söz konusu Bakanlar Kurulu Kararı’nın kısmen iptaline karar vermiştir. Ancak, Danıştay Vergi Daireleri Genel Kurulu 3/4/2009 tarihli ve 2009/106 sayılı Karar’la Danıştay 7. Dairenin söz konusu kararının yürütmesini de durdurmuştur. Bu davayla ilgili esas hakkında henüz karar verilmediğinden 18/6/2004 ve 3/8/2004 tarihleri arasında beyan edilen ÖTV’yle kararnameyle verilen oranlara göre hesaplanması gereken vergi arasındaki fark için, zaman aşımına uğramaması için söz konusu tarhiyatlar yapılmıştır. Dolayısıyla buradaki temel kaygı kamu yararını koruyup zaman aşımına uğramasını engellemektir. Tabii ki mahkemeden alacağımız son karara göre, yani mahkemenin vereceği son karara göre biz gereğini yapacağız.

Değerli arkadaşlar, kamu ücret dengesizliği gündeme getirildi. Biliyorsunuz geçen sene ağustos ayında ek ödeme artışı sağladık bütün çalışanlara ve personelin özlük haklarında ciddi bir düzenleme yaptık. Kimyagerlere ilişkin özel bir çalışma söz konusu değildir ama tabii ki önümüzdeki dönemde bu  ücret  dengesizliklerini  gidermeye  yönelik çalışmalarımızda muhtemelen bütün kesimler buna -kimyagerler de- dâhil edilecektir.

Makam tazminatı üniversitelerde aynı yaklaşımla tabii ki ele alınacaktır. Hükûmet olarak biz de “eşit işe eşit ücret” prensibi çerçevesinde kamu personelinin özlük haklarının iyileştirilmesi gerektiğine inanıyoruz ama burada tabii ki bütçe imkânlarını da gözetmemiz gerekiyor. Bütçe imkânları çerçevesinde, geçen sene ağustos ayında yaptığımız çerçevede önümüzdeki yıllarda da tabii ki birtakım adımları atmayı arzuluyoruz ama bütçe ödenekleri çerçevesinde.

Yine, değerli arkadaşlar, Deniz Feneri’yle ilgili bir soru vardı. O konuyla ilgili olarak İçişleri Bakanlığından bize yazı geldiğinde biz değerlendirmemizi yapar, gereğini yaparız.

“2010 yılı bütçesinin ne kadarı yatırıma ayrılmıştır?” diye soruldu. Arkadaşlar rakamlara bakıyor ama müsaade ederseniz size şöyle bir rakam vereyim: Bakın, 2007 yılında başlangıç ödeneği yani yatırımlar için ayırdığımız başlangıç ödeneği 12 milyar 104 milyon liraydı, harcama 13 milyar 3 milyon lira. 2008 yılı başlangıç ödeneği 11 milyar 775 milyon liraydı, harcama tam 18 milyar 516 milyon lira oldu. 2009 yılı başlangıç ödeneği 14 milyar 839 milyon liraydı, harcama tahminimiz 19,5 milyar liradır. Dolayısıyla, yatırımlarda son yıllarda çok ciddi bir artış var, başlangıç ödeneklerine göre çok muazzam bir artış var. Bunda tabii ki kamu altyapı yatırımlarında özelikle ulaştırmaya ayırdığımız ek imkânların katkısı büyüktür. 2010 yılına gelince, tasarıda 18 milyar 924 milyon liralık bir yatırım öngörüyoruz. İnşallah imkânlarımız el verir ve harcama tahminimiz de…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

Yatırım harcamaları

MADDE 8 – (1) 2010 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi bir projeye harcama yapılamaz. Bu cetvellerde yer alan projeler ile ödeneği toplu olarak verilmiş projeler kapsamındaki yıllara sari işlere (kurulu gücü 500 MW üzerinde olan baraj ve HES projeleri, Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı Banliyö Hattının İyileştirilmesi ve Demiryolu Boğaz Tüp Geçişi İnşaatı Projesi ve diğer demiryolu yapım projeleri hariç) 2010 yılında başlanabilmesi için proje veya işin 2010 yılı yatırım ödeneği, proje maliyetinin yüzde 10’undan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve işler için gerektiğinde projeler 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyulmak ve öncelikle kurumların yatırım ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilebilir.

(2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin (03) ekonomik kodlarını içeren tertiplerinde yer alan savunma sektörü, altyapı, inşa, iskan ve tesisleriyle NATO altyapı yatırımlarının gerektirdiği inşa ve tesisler ve bunlara ilişkin kamulaştırmalar ile stratejik hedef planı içinde yer alan alım ve hizmetler, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının vizesine bağlı olmayıp 2010 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer almaz.

(3) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin, yatırım programında ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık projelerinden makine-teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme, tamamlama ile bilgisayar yazılımı ve donanımı projelerinin detay programları ile alt harcama kalemleri itibarıyla tadat edilen ve edilmeyen toplulaştırılmış projelerinin alt harcama kalemleriyle ilgili işlemlerde 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esasları uygulanır.

(4) 2010 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu değişiklikler için 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Kararda yer alan usullere uyulur.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şinasi Öktem’de.

Buyurun Sayın Öktem. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ŞİNASİ ÖKTEM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geleceğini borçlanarak bugünü yaşamaya çalışan bir toplumun temsilcileri olarak 2010 bütçesini tartışıyoruz.

Ekonomik ve siyasi açıdan yangın yerine dönen, sosyal bir yıkım yaşayan yaralı ülkemin toplumuna ve geleceğine duyduğum güven ve umutla sizleri saygıyla selamlıyorum.

Hepimiz biliyoruz ki iktidarın temel görev ve sorumluluğu yurttaşlarını güven içinde yaşatmaktır; ülkenin kalkınmasını, ilerlemesini sağlamak ve toplumsal barışı korumaktır. Bunun da en temel yolu büyümeden geçer, yani yatırımdan, üretimden ve istihdamdan.

Bütçenin yatırımlarla ilgili maddesini konuşurken, sizlerin de çok iyi bildiğiniz, bu ara çok duyduğunuz bazı rakamları ben de tekrarlamakta yarar görüyorum.

Ülkemiz kalkınma hızı bakımından 149 ülke içinde 139’uncu sıradadır. OECD ülkeleri içerisinde gelir dağılımı en çarpık olan 2’nci ülkedir. Toplumun yüzde 74,3’ü borçla yaşarken borçlu sayısı 40 milyonu aşmaktadır. OECD ülkeleri içindeyse işsizlikte 1’inci sıradadır. Esnafın yüzde 60’ı, çiftçinin yüzde 65’i borçlu durumdadır.

Yine Devlet Planlama Teşkilatı verilerine göre toplam yatırımların millî gelire oranı 2002’de yüzde 18,7 iken bu oran yedi yıllık AKP İktidarı sonucunda, yani 2009’da yüzde 15,7’ye gerilemiş durumdadır. Kısacası, bugün ekonomi küçülmüş, tarım ve sanayide üretim düşmüş, istihdam daralmıştır. Geldiğimiz nokta, içinde bulunduğumuz nokta budur.

Merkez Bankası işsizliği aşağıya çekmeye dönük sosyal projelerin gündeme gelmeyeceğini açıklarken Hükûmet de ciddi hiçbir yatırımın olmadığı bir bütçeyi önümüze getirmektedir. Ne yazık ki bu durumda toplumun umutlarını, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının, istihdamsız büyüme modeline bağlamaktan başka çaresi kalmamıştır.

Dünya Bankasının, Türkiye'nin içinde bulunduğu bölge ülkelerinde işsizlik ve yoksulluğun endişe verici düzeylerde artacağını açıkladığı bir süreçte, bütçede yer alan yatırım harcamaları hiçbir hayale yer bırakmayacak kadar düşüktür. Oysa herkes bilir ki yatırım yoksa ekonomik sorunların çözümü de yoktur, hatta çözüme yönelik bir umut bile yoktur. Üretimde artış, istihdamda artış ise bu koşullarda ham bir hayaldir. Hele de bölgede kalkınma ve bölgeler arası gelişmişlik farklarını ortadan kaldırmanın en etkin aracı olan kamu yatırımları tamamen dışlanırsa, tamamen durdurulursa adaletsiz gelir dağılımı, yoksulluk ve işsizliği önlemek neredeyse olanaksızdır. Kamu yatırımlarındaki gerilemeyle birlikte etkinliğin ve sektörün verimliliğinin de ortadan kaldırılmış olması, özel sektör yatırımlarını zorlaştırmaktadır. İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı özel sektör yatırım harcamalarındaki küçülmenin kaygı verici boyutlarda olduğunu daha yeni açıklamıştır.

Çok açıktır ki özel sektörü bile borç batağında olan, paradan para kazanmayı ve tüketimi esas alan, çalışan iki kişiden birinin kayıt dışı olduğu bir ekonomiyle, gelirinin büyük bir kısmını faiz ödemelerine ayıran böyle bir bütçeyle yığınlar daha da çaresizleşecektir.

İş gücü üzerindeki vergi, prim ve ilave yüklerin ortadan kaldırılması gerekirken Hükûmet, bu bütçeyle KDV, ÖTV ve dolaylı vergilerle taşıyamayacağı bir yükü yine Türk toplumunun sırtına vurmaktadır. Aileler sosyal yardımlarla ayakta kalmaya çalışırken çocuklarının gıda tüketimleri bile kısılmaktadır. TÜİK bile Türkiye’de 4 kişilik bir aile için en alt gelir sınırını 820 lira olarak belirlemişken siz 9,5 milyon asgari ücretliye günde 50 kuruş artışı uygun görüyorsunuz. İktidar olarak insanları açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ediyor ve bu bütçedeki yatırım programıyla her şeyin daha da kötüye gideceğini âdeta haykırıyorsunuz. Sokaklar yanarken bir sayın bakan “İşsizlikle ilgili olumlu gelişmeler görmek için uzun bir süre beklemeye ihtiyaç vardır.” diyor, hedef olarak da 2012’yi gösteriyor. Ölme, bekle, göreceksin!

Sayın Bakan, bilmem biliyor musunuz, son bir yılda kapanan iş yeri sayısı altmış beş bini bulurken kurulan şirket sayısı yüzde 13 azalmıştır. Her yıl iş gücü piyasasına 700 bin yeni genç katılmaktadır. Her 4 gençten, hatta her 3 gençten 1’i işsizdir. Güneydoğuda ise bu oran 1/2’dir yani 2 genç insandan 1’i işsizdir. İş arayanların sayısındaki artış ise son yıllarda yüzde 94’ü bulmuştur.

Hâl böyle iken siz ne yapıyorsunuz sayın AKP İktidarı, onu söylemek istiyorum, söyleyelim: İşsizlik Sigortası Fonu’nu bütçeye gelir kaydediyorsunuz yani İşsizlik Fonu’nun 5 milyarını istihdam dışı, üretim dışı işler için bütçeye aktarma açıkgözlüğünü yapıyorsunuz. Ekonominin sorunlarını kiralık emekçi bürolarıyla, işçileri alınabilir satılabilir mal durumuna indirgemekle, ihbarsız, kıdem tazminatsız işten çıkarmalarla, sendika ve toplu sözleşme düzenini ortadan kaldırmakla, ücret artışlarını gasp etmekle, en temel tüketim maddelerine alabildiğine zam yapmakla, kısacası halkı daha çok, emekçileri daha fazla sömürmekle çözmeye çalışıyorsunuz. Yani Türkiye'de yıllardan beri süregelen sömürü düzenini katlayarak devam ettiriyorsunuz, Ankara’nın göbeğinde vahşi kapitalizmi aşan sahnelerin yaşanmasına neden oluyorsunuz.

Önümüze getirdiğiniz buram buram işsizlik ve yoksulluk ve sömürü kokan bu bütçe şunu açıkça ortaya koyuyor: Bursa’da havlucu Recep’e, Karabük Fabrikasında tesviyeci Hasan’a, fakir köylü Hatice Kadın’a, ırgat Süleyman’a düşman bir anlayışsınız siz. Yedi yıllık iktidarınız süresince suyun fiyatı… Demin bir arkadaşım söylüyordu burada: “İktidarda AKP vardı.” Evet, suyun fiyatı yüzde 171 arttı, iktidarda AKP vardı. Peynirin fiyatı yüzde 225 arttı, iktidarda AKP vardı. Bulgurun fiyatı yüzde 115 arttı, iktidarda AKP vardı. Etin fiyatı yüzde 142 arttı, iktidarda AKP var. Doğal gazın fiyatı yüzde 151 arttı, iktidarda AKP var. Yedi yıl önce otobüse bindiğinde Üsküdar’a gitmek için 750 kuruş ödeyen Ümraniyeli bugün 1.500 kuruş ödüyor. Dünyanın en pahalı elektriğini, dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz, en yüksek vergilerini ödüyoruz. İktidarda kim var? AKP var. Bizim belki gücümüz yetmeyecek ama Allah bu AKP İktidarından Türkiye’yi kurtarsın.

Değerli arkadaşlar, benimki  sadece bir uyarı: Kardeş kavgasına sürüklenen Türkiye’de ülke gelirinin yarısını toplumun en zengin beşte 1’i harcarken şehit ailelerinin 240 lira olan maaşlarına ayda 6 lira, gazilerin 320 lira olan maaşlarına ayda 8 lira zam yaparak onları açlık ve sefalete terk ederek bu sorunları çözemezsiniz. Cinayet gibi iş kazalarına göz yumarak, copla, biber gazıyla, gözaltıyla hiç çözemezsiniz. Ülkesine karşı tüm sorumluluklarını -ölmek dâhil- yerine getirenlere daha fazla bedel ödetemezsiniz, ödetme hakkınız yok. Denetimsiz üretimle daha dün Bursa madenlerinde kaybettiğimiz 19 maden işçisinin, Tuzla tersanelerinde kaybettiğimiz onlarca işçinin ve daha birçok kaybın sorumluluğunu omuzlarınızdan atamazsınız. Bu bütçenin bedelini demir yolu işçilerine, Tekel işçilerine, itfaiye çalışanlarına, asgari ücretliye, memurlara, yoksulluk sınırının altında yaşayan yarı nüfusumuza ödetemezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞİNASİ ÖKTEM (Devamla) – Neyse… Değerli arkadaşlar, deveye “Boynun eğri.” demişler, deve de “Nerem doğru ki!” demiş. Şimdi de bu bütçede Hükûmetin ekonomik programının kendisinin neresi doğru ki biz eğrilerini saymakla vakit kaybediyoruz.

Görünen o ki bütçe açığı ve borç yükü yine emekçilerin, yoksulların sırtına vurulacak, sosyal politikalar hatırlanmayacak, eşitsizlik ve adaletsiz derinleşerek devam edecek, hatta kriz, kriz olmaktan çıkıp olağan bir sürece dönüşecektir. Yine de bütün bunlara rağmen, ülkemin insanlarının güzel günler görmesini diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öktem.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesinde yatırım kararlarıyla ilgili partim Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu 8’inci madde de öngörülen dört fıkranın ne anlama geldiğine şöyle bir bakmak gerekiyor: 1’inci fıkrasında, yatırımların yıllık programlar dâhilinde gerçekleşmesini sağlamak amacıyla 2010 yılı programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi bir proje yapılmayacağı hükme bağlanmaktadır. 2010 yılı programında yer verilecek yatırımlara hız kazandırmak ve 2010 yılında işe başlanabilmesini sağlamak amacıyla proje veya işin öngörülen iki yıllık yatırım ödeneğinin, toplam proje bedelinin yüzde 10’undan az olmayacağı koşulu getirilmektedir. Kurumlara gerektiğinde proje için yatırım ödenekleri içinde kalmak kaydıyla revize imkânı tanınmaktadır.

2’nci fıkrasında, Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin ekonomik kodlarını içeren tertiplerinde yer alan savunma amaçlı inşa ve tesisler ile stratejik hedef planı içinde yer alan alım ve hizmetlerin Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının vizesine bağlı olmadığı ve 2010 Yılı Yatırım Programı’nda yer verilmesine gerek bulunmadığı belirtilmektedir.

3’üncü fıkrasında,  merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin, yatırım programında ödenekleri toplu olarak verilmiş projeler  ve bu projelerin alt kalemleri ile ilgili değişiklikler konusunda  uyacakları esaslar düzenlenmiştir.

4’üncü fıkrasında ise 2010 Yılı Yatırım Programı’na ek yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu değişikliklerin 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar’da yer alan usullere uyularak yapılacağına dair hükme yer verilmektedir.

Sayın milletvekilleri, tabii buradan bütçenin geneline geçmek lazım. Şimdi, bütçenin geneline geçtiğimiz zaman, yaklaşık olarak 287 milyar olan bütçemiz 2009 yılında 259 milyar civarında, yani artış oranımız yüzde 11.

Tabii, yatırım dendiği zaman Türkiye'de akla gelen en önemli yatırım bakanlığı dört tanedir. Burada şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Bugün Bayındırlık ve İskân Bakanlığına 2010 bütçesinde ayrılmış  olan  ödenek  774  milyon  civarında,  Ulaştırma  Bakanlığına  -burada Karayolları hariç- 1 milyar 790 milyon civarında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına ayrılmış olan bütçe 450 milyon civarında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına ayrılmış bütçe ise 671 milyon. Yani kısacası dört yatırım bakanlığına ayrılan bütçenin toplamı 3 milyar 650 milyon civarında. Sadece Başbakanlığa ayrılan bütçe ise 4 milyar TL.

Şimdi, bunların içinde bakacak olursak, yatırımlara -demin ben Sayın Bakana bir soru sordum burada- yatırımların genel  bütçeye ve buradaki artış hızına bakacak olursak Türkiye bütçesi 2009 yılından 2010 yılına yüzde 11’lik bir artışla yapılıyor, Başbakanlığın bütçe artışı ise yüzde 117. Bunun bir açıklığa kavuşması lazım. Biz bu soruyu sorduk fakat yeterli dokümanları buradan veya yeterli bilgiler bize verilmedi.

Tabii, bunun yanında, bu 10’uncu maddede, yatırım programlarının dışında herhangi bir şey yapılmayacağı belirtiliyor. O zaman ben… Bölgemle ilgili beş senedir, on senedir bir Ergene problemi var ki o gün Sayın Bakanla bir toplantı yapıldı ve 2010 yılında Ergene için bir çözüm toplantısı yapılacağı söylendi. Tabii, Trakya için en büyük kanayan yara Ergene. Peki buna nereden para aktarılacak?

İkinci bütçeye baktığımız zaman, 2012 yılında, siz de biliyorsunuz ki, belediyelerin altyapılarından doğan arıtmalarını yapma zorunluluğu bitiyor. Peki bunlara nereden bütçe sağlanacak? Çiftçilerin durumu zaten belli. Sulamaya yapılacak yatırımlar daha az olduğu için bu yatırımlardan da istenen pay alınmayacak.

Tabii, en önemlisi de şu: Üçüncü kısımda ben onu size izah edeceğim, Kamu İhale Kurumu. Fakat buradaki, yani afet bölgesi olan yerlerde Maliye Bakanlığı afet bölgelerine gidecek ödeneği Afet Fonu’na aktarmadığı için, bu bölgelerdeki belediyelerin altyapıları şu anda çökmüş durumda. Bunlara örnek, Tekirdağ Saray, Tekirdağ Kumbağ ve sorduğumuz zaman da aldığımız cevap şu: Var olan, tahsis edilen ödenekler doğrultusunda vereceğiz deniyor. Tabii ki bunların, siz de takdir edersiniz ki yüzde 5’lik bir yatırım ayrılan bütçeden yapılmasının imkânı yok. Yatırıma daha fazla para ve imkân sağlamamız lazım.

Sayın milletvekilleri, tabii, bu olayın üçüncü bir kısmı var. Ben o konuda konuşmak isterdim ama burada nasip oldu. Biliyorsunuz, bu yatırımların harcanması Devlet İhale Kanunu’na göre yapılıyor ve ben şunu hiç anlamadım, anlayamayacağım da: Kamu İhale Kurumu neden Maliye Bakanlığına bağlı? Kamu İhale Kurumu teknik bir birimdir. Bunun bağlı olması gereken kurum ya Bayındırlık ve İskân Bakanlığıdır veya Ulaştırma Bakanlığıdır.

Şimdi, bundan yaklaşık olarak dört beş ay önce burada bir Kamu İhale Kanunu geçirdi ki yeni aldığımız bilgilere göre iki ay içinde yeni bir kanun daha gelecek. Bakın, yapılan buradaki en büyük yanlışlık şu: Teknik elemanların hazırlamış olduğu yani Kamu İhale Kurumunun içindeki teknik elemanların hazırlamış olduğu kanunlara, buradaki bu konulara vâkıf olmayan milletvekili arkadaşlarımızın müdahalesi sonucunda kanun çorbaya dönüyor. Şu anda iş yönetme belgesini kesinlikle ihalelerde kullanamıyorsunuz. Aynen kanun şöyle çıkmış ki gelişte böyle bir şey yoktu: “İşin yüzde 80’i tamamlanmak kaydıyla, ancak” diyor, “keşif miktarı bitmesi.” Yani siz yüzde 100’ünü bitireceksiniz, zaten o zaman iş bitirme alıyorsunuz. Bakın, burada söyledik, aşırı düşük sınırın tespiti ve bunların tek sorumlusu teknik bir bakanlığa bağlı olmamasından kaynaklanıyor. Hâlen iki sabit çarpanla bu işleri götürmeye çalışıyorlar.

Üçüncü kısım, iş bitirmeler. Şimdi son zamanlarda dikkat ediyoruz, iş bitirmelerdeki bu kamu harcamalarının hepsi bu noktada yapılacak ya yüzde 80 veya yüzde 100 olarak iş bitirmeler isteniyor. Bunu ben size açayım, neden böyle? Çünkü son yedi sene içinde kamu ihalelerine giren portföy değişmiştir. Yeni Hükûmete yakın olan kesimler geldiğinden dolayı bu iş bitirmeleri yüksek tutarak eskiden kalan insanların ihaleye girmesi veya yeni gelecek insanların önü kesilmeye çalışılıyor. Tabii, yeni, bu yatırım harcamalarındaki bu miktarları ihale edebilmek için bir çalışma yapılmakta. Bu çalışmadaki en büyük can alıcı nokta şudur: İş bitirmeleri son beş seneye çekiyorlar. Bunun anlamı şudur: Son beş seneye çektiğiniz an… Bunun da nedeni olarak Avrupa Birliği uyum yasalarını gösteriyorlar. Avrupa Birliği uyum yasalarını… “Eşik sınır değer” dediğimiz üstü ihalelerde Avrupa Birliği zaten bunu şart koşuyor, altındaki ihalelerde bunu şart koşmuyor.

Kamu harcamaları, ne yazık ki bugün yürürlükte bulunan Kamu İhale Kanunu yüzünden çarçur ediliyor. Size bir örnek daha vermek istiyorum: Biliyorsunuz, bu doğrudan teminler var idarelerin, belediyelerin, şeylerin. Doğrudan teminle yapılan alımlar Devlet İhale Kanunu’na tabi olmadığı için burada yapılan tüm usulsüzlüklerin hiçbirisi ihaleye fesat karıştırmaya girmiyor. Bunların çok ivedilikle düzeltilmesi lazım.

Ben çok noktalar biliyorum ki kendi bütçesinin üçte 1’ini doğrudan temin yöntemiyle harcayan belediyeler var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen .

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Bunlardan bir usulsüzlük ortaya çıktığı zaman bu ihaleye fesat karıştırma değil, sadece görevi kötüye kullanmaya dönüştürülüyor.

Ben burada şunu söylemek istiyorum: İnşallah, bu kamu harcamalarını, demin Sayın Bakanın da söylediği gibi, yatırımı daha fazlalaştırarak ülkedeki işsizliğe çare olması umuduyla herkese saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nalcı.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk’e ait.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin eğitim, sağlık, ulaştırma, çevre gibi sektörler başta olmak üzere pek çok alanda yatırım yapması gerekmektedir ancak içinde bulunduğumuz dönemde global ekonomik kriz nedeniyle bazı eksiklikler olabilecektir.

2010 yılı bütçesinde merkezî yönetim bütçe giderlerinin 286 milyar TL, gelirlerinin ise 336 milyar TL olacağı öngörülmüştür. 2009 yılıyla kıyaslandığında giderler yüzde 7,6, gelirler yüzde 16,1 artış göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik krizin etkilerinin azaltılması ve üretim sektörlerinin ihtiyaç duyduğu ekonomik ve sosyal altyapının sağlanması, bölgeler arası farklılıkların azaltılarak bölgesel gelişmenin hızlandırılması, AB’ye üyelik sürecinin gerektirdiği kriterlere uyum sağlanması ve gelişmiş ülkelerle aramızdaki gelişmişlik farklılıklarının azaltılması, sonuç olarak vatandaşlarımızın refah ve mutluluğunun artırılması, kamu yatırımları Hükûmetimiz tarafından çok önemli bir araç olarak görülmekte ve kaynakların etkili, ekonomik ve verimli olarak kullanılması, kamu yatırımlarının mali saydamlık içinde etkin ve rasyonel şekilde yürütülmesi için her türlü tedbirler alınmaktadır.

2009 yılı yatırım programında, mahallî idare yatırımları ve kamulaştırma giderleri hariç olmak üzere, başlangıç ödeneği 21,5 milyar TL olan 345,8 milyar TL tutarında bir kamu yatırımı öngörülmektedir. Mahallî idareler için öngörülen 14,2 milyar TL de dâhil edildiğinde, 2009 yılı başlangıç ödeneği 35,9 milyar TL’ye ulaşacaktır. Yıl sonu itibarıyla gerçekleşmenin yaklaşık olarak program seviyesinde olması beklenmektedir. Toplam kamu yatırım harcamalarının yüzde 51’i merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kuruluşlar tarafından, geriye kalan kısmının yüzde 31,5’i mahallî idareler tarafından gerçekleştirilecektir. 2010 yılında yatırım işçiliği ve kamulaştırma giderleri hariç olmak üzere toplam kamu yatırımlarının 2009 yılına göre yüzde 16,7 oranında artarak 41 milyar TL olması programlanmıştır. Söz konusu tutarın yüzde 47,1’i merkezî yönetim bütçesi kapsamında gerçekleştirilecektir.

2010 yılı toplam kamu yatırımlarından sektörlerin alacağı paylar yaklaşık olarak 2009 yılı seviyesinde olacaktır. Ulaştırma sektörü yüzde 34,2 ile kamu yatırımlarında en yüksek payı alacaktır.

Hükûmetlerimiz döneminde ulaştırma, sağlık ve eğitim sektörlerine büyük önem verilmiştir, önümüzdeki dönemlerde de bu yaklaşımlarımız devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başta GAP olmak üzere, KOP ve DAP gibi bölgesel kalkınma ve bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının azaltılması amacına yönelik projeler için 2008-2012 döneminde yarısı Özelleştirme Fonu gelir fazlasından, diğer yarısı ise İşsizlik Sigortası Fonu’ndan olmak üzere yaklaşık 23 milyar TL ilave ödenek sağlanacaktır. Söz konusu tutarın 6 milyar TL’sinin 2010 yılında kullandırılması öngörülmektedir. 2010-2012 döneminde özel sektör tarafından gerçekleştirilemeyecek ekonomik ve sosyal altyapı alanlarına yoğunlaşılması, yerel nitelikli yatırımların yerel yönetimlerce gerçekleştirilmesi, yatırımların finansmanında kamu-özel iş birliği yöntemlerinden azami ölçüde yararlanılması kamu yatırım stratejimizin temel eksenini oluşturacaktır.

2010 yılında sektörel olarak eğitim, sağlık, teknolojik araştırma, ulaştırma, içme suyu ile bilgi ve iletişim teknolojilerinin geliştirilmesine yönelik altyapı yatırımlarına öncelik verilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu-özel iş birliği konusunda yasal altyapısı bulunan yöntemlerin özellikle altyapı projelerinde etkin bir biçimde kullanılması için özen gösterilecektir. Ayrıca, bu konuda yasal çalışmalar devam etmektedir. 2010 yılında bu yasal çalışma Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecektir.

Bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Şahıslar adına ikinci söz Malatya Milletvekili Sayın Mahmut Mücahit Fındıklı’nın.

Buyurun Sayın Fındıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesiyle alakalı yeteri kadar arkadaşlarımız konuştu.

Tasarının 8’inci maddesi mali politikamızın yatırım harcamalarına ilişkin usul ve esaslarını belirliyor. Öncelikle 2010 yılı programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi bir projeye harcama yapılmayacağını hükme bağlıyor. Bunun amacı, yatırımların yıllık programlar hâlinde gerçekleşmesinin sağlanması.

Proje veya işin öngörülen ilk yatırım ödeneğinin toplam proje bedelinin yüzde 10’undan az olmayacağı koşulunu getiriyor. Ayrıca, kurumlara, projenin yatırım ödenekleri içinde kalmak koşuluyla revize imkânı tanıyor. Burada amaçlanan da yıl içinde belirlenen yatırımlara hız kazandırmak ve bir an önce 2010 yılı içinde işe başlanabilmesini sağlamak.

Ayrıca, tasarının bu maddesiyle Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı gibi kurumların bütçelerinde savunma amaçlı tesisler ile stratejik hedef planı içinde yer alan alım ve hizmetlere 2010 yılı yatırım programında yer verilmesine gerek duyulmadığı da düzenlenmektedir.

Bu maddenin üzerinde çok fazla konuşulacak konu yok. Ancak, bütçeyi konuşurken bütçe ile demokrasi ilişkisi arasındaki bağ hiç konuşulmadı. Bu duygu ve düşüncelerle sizlerle şunları paylaşmak isterim: Bir ülkenin demokrasi kalitesi, hukuk kalitesi, o ülkenin toplumsal huzuru, istikrarı ve ekonomik gelişmişliği birbirinden ayrılamaz. Kişilerin veya devletlerin, devletin kurumlarının demokrasi ve hukuk anlayışları birbirinden farklılık gösterirse kaos kaçınılmaz olur. Parlamentonun temel hedefi, demokrasi, hukukun çağdaş standartlara kavuşturulması, bireysel hak ve özgürlüklerin hukuk tarafından güvence altına alınması için kişi ve kuruluşlara önderlik etmek olmalıdır. Arzum, iktidar ve muhalefetiyle sivil bir anayasayı, çağdaş standartlarda bir demokrasiyi tesis etmenin bu Parlamentoya nasip olmasıdır. Bir parlamenter olarak durduğumuz yer ve durduğum yer çağdaş sivil bir anayasa ve evrensel standartları yakalamış bir demokrasinin yanıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçemizin milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Fındıklı.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Bakanlığınızın 2009 yılında illere yolladığı bütçe ödeneği dışındaki ek ödemeler toplamı nedir? Edirne iline hangi işler için ne kadar ek ödenek gönderilmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Hükûmetinizin yanlış politikaları yüzünden çok sıkıntılı bir dönem yaşayan çiftçilerimize bir de hazine arazileri ecrimisil kiralarının yüksekliği darbe vurmaktadır. Bu manada çiftçilerimizi korumak ve desteklemek adına önümüzdeki yıl ecrimisil fiyatlarını aşağıya çekmeyi düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Koçal… Sayın Koçal yok mu?

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana soruyorum: 1923-2003 yıllarını kapsayan seksen yıllık dönemde Türkiye’nin toplam cari açığı 57 milyar dolardır, 2003-2007 yıllarını kapsayan son beş yılda ise Türkiye’nin cari açık toplamı 114 milyar dolardır. Karamsar bir tablo gibi görülüyorsa da gerçektir. İnkâr edilmez bir gerçek daha vardır, o da işsizliktir ve AKP hükûmetleri döneminde ekonomide rakamlar ne kadar saklanırsa saklansın, seçim bölgem Gaziantep ve tüm ülkemizde işsizlik oranı çığ gibi büyüyor. Nitekim TÜİK’in verilerine göre Ocak 2008 itibarıyla Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 11,3’e çıkmıştır. 2009’da da işsizlik oranı bundan aşağı değildir. Bu kötü gidişatı önlemek için projeleriniz nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bakanlıklarda teknik kadrolu şube müdürlerine ek ödemeleri yüzde 53 iken yüzde 100’e çıkarılmıştır. Aynı uygulama genel idare hizmetlerindeki şube müdürlerine ve müessese müdür yardımcıları ile il müdür yardımcılarına da verilecek mi, ne zaman vermeyi düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: Ülkemizin üçte 1’ini oluşturan tarım kesimi büyük bir sıkıntı içerisindedir. Maliyetleri büyük ölçüde artıran gübre, mazot ve tohumda uygulanan KDV oranlarını, elmas ve pırlantaya uygulanan yüzde 0 oranına indirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, birinci sorum: Adana Büyükşehir Belediyesinin hazineye borcu ne kadardır?

İkinci sorum: Adana Büyükşehir Belediyesince projelendirilen, on üç yıldan beri inşaatı devam eden ve hâlâ hizmete açılamayan 14 kilometrelik metro mu, hafif raylı sistem mi, ne olduğu da belirsiz olan ve yaklaşık 1 milyar dolara yakın para harcanan bu tesisin hizmete açılması yönünde Hükûmetinizin bilgisi var mı? Yoksul ülkemizin kaynaklarını böylesine hovardaca çarçur edenlerden hangi kurum, ne zaman hesap soracaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hastalardan sağlık ocakları, devlet ve özel hastanelerde katkı payı alınmaktadır. Bu durum bazı sosyal katmanlarda rahatsızlık oluşturmaktadır. Emeklilerden veya fakir insanlardan alınmaması konusunda bir çalışmanız var mıdır?

Tokat ilinde yıllardır yapımları devam eden Tokat çevre yolu, Niksar-Tokat yolu, Erbaa-Taşova yolu, Zile-Alaca-Sungurlu yolları, Tokat-Amasya yolları ödenek yetersizliğinden bir türlü bitirilememektedir. Buralara ek ödenek temin etmeyi Maliye Bakanlığı olarak düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bazı basın organlarında, sözleşmeli personel statüsünün kaldırılacağı ve diğer kadrolu personel statüsüne dönüştürüleceği ifade edilmektedir. Bu konuda Maliye Bakanlığının bir çalışması bulunmakta mıdır?

Eşit işe eşit ücret konusunda fikirleriniz nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Niğde, nüfus itibarıyla Türkiye sıralamasında 52’nci sırada fakat son yedi yıldır, Niğde, kamu yatırımları açısından devletten aldığı pay bakımından 72’nci sıralarda. Bunun özel bir nedeni var mıdır ve 2010 bütçesinde Niğde’nin sıralaması nerededir?

TEDAŞ alacaklarının yeniden yapılandırılması düşünülmekte midir? Bu gelir kalemleri içerisinde çiftçilerden alınacak bu TEDAŞ faizleriyle beraber gelirler var mıdır?

Bir de son zamanlarda tarım kredi borçlarında çitçiler üzerinde icra uygulamaları son hızıyla devam etmektedir. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Kırsal Kalkınma Programı’na göre alınan illerde aranacak şartlar: Bir, göç vermiş il olması; iki, gayrisafi yurt içi hasılaya göre 1.500 doların altında bir gelire sahip olması gerekir. Bu bağlamda, Adıyaman ilimiz, sürekli göç veren bir ilimizdir; aynı zamanda gayrisafi yurt içi hasılaya göre de 750 dolar dolayında bir geliri vardır. Bu Kırsal Kalkınma Programı’na Adıyaman ilimiz alınmamıştır, acaba nedenini açıklar mısınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, AKP’li bakanlar ve diğer yetkililer, Türkiye’deki ekonomik krizin sorumluluğunu küresel ekonomik krize bağlamaktadırlar. Ancak, Sayın Başbakan, ekonomiyle ilgili yönetimi sil baştan değiştirmiştir; ekonomiyle ilgili 3 bakanı Kabine dışı bırakması, bakanları krizin sorumlusu olarak gördüğünü göstermektedir.

Yine, ekonomik yönetimde ne gibi köklü ekonomik değişiklikler getireceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Başkanım teşekkür ediyorum.

Soruların bir kısmına cevap vermeye çalışacağız.

Özellikle, ecrimisil fiyatlarıyla ilgili olarak mevzuatta fiyatları indirme veya çıkarma gibi bir şeyi yapmamız çok mümkün gözükmüyor çünkü bu, birtakım esaslara göre, mevzuatın getirdiği kurallar çerçevesinde bazı esaslara göre ve bazı oranlara göre belirlendiğinden bunu Hükûmetin direkt belirlemesi diye bir şey söz konusu değil.

Sözleşmeli personelle ilgili olarak Maliye Bakanlığımızın herhangi bir çalışması şu aşamada bulunmamaktadır ancak Hükûmetimiz eşit işe eşit ücret uygulamasına önem vermektedir. Nitekim 2008 Ağustos ayında ek ödeme getirmek suretiyle bu alanda önemli bir iyileştirme yapılmıştır. Ayrıca Avrupa Birliği sürecinde de Türkiye’nin gerçekten ILO standartlarında ve AB standartlarında bir sendika yasasına ve çalışma koşullarına kavuşması için de hazırlıklarımız sürmektedir.

Genel idare hizmetlerindeki şube müdürlerinin ek ödemeleriyle ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Çalışmaların sonucuna göre bir karar verilecektir. Şu aşamada henüz verilmiş bir karar yoktur.

Sayın Taner 2009 sonu itibarıyla İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken  tutarı sormuştu. İşsizlik Sigortası Fonu’nda Kasım 2009 sonu itibarıyla biriken tutar 41 milyar 596 milyon Türk lirasıdır. İşsizlik  sigortasının uygulanmaya başlandığı Mart 2002 tarihinden Kasım 2009 tarihine kadar sisteme 2 milyon kişi başvurmuş, 1,7 milyon kişi işsizlik ödeneği almaya hak kazanmıştır. Bu kapsamda 2 milyar 868 milyon Türk lirası ödeme yapılmıştır. Bu bilgiler de İşsizlik Sigortası Fonu’nun aylık basın bülteninde yayınlanmıştır. Eğer isteyen vekillerimiz olursa Maliye Bakanlığımız tarafından da kendilerine ulaştırılabilir.

Bunun dışında küresel krizle ilgili bir soru vardı. Bugün, Sayın Başkanım, siz de takdir edersiniz, Avrupa’nın, Amerika’nın önde gelen bankaları, finans kurumları iflas ederken, zarar ederken Türkiye’de tek bir bankamız zarar dahi etmemiştir. Bu da ekonomi yönetimindeki arkadaşlarımızın bu konularda gerekli hassasiyeti göstermeleri ve 2001 krizinde yaşanan hataların, yapılan hataların derslerinin Hükûmetimiz tarafından iyi çıkartılmış olmasından dolayıdır. Çok şükür, biz, bir gecede yüzde 8 bin faizlerin ödendiği, kepenklerin kapandığı günleri bu millete yaşatmadık, inşallah yaşatmayacağız da.

Bu çerçevede elektrik borç yapılandırmayla ilgili bir soru gelmişti. TEDAŞ tarafından abonelere uygulanacak tarifeler 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve ikincil mevzuatı doğrultusunda hazırlanarak, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından onaylanarak yürürlüğe girmektedir. Tarımsal sulama abonelerinin çok zamanlı tüketimi ölçen sayaçların bulunması veya gerekli sayaç değişikliğinin yapılması hâlinde günün farklı zaman dilimlerinde farklı fiyat uygulanan çok zamanlı tarifeden enerji alma imkânı bulunmaktadır. Çok zamanlı tarifeyi seçen tarımsal sulama abonelerinin sulamalarını gece dönemi olan 22.00 ila 06.00 saatlerinde yapmaları hâlinde daha ucuz enerji kullanabilmektedirler.

4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 13’üncü maddesi (c) bendinde yer alan “Belirli bölgelerde ve/veya belirli amaçlara yönelik olarak tüketicilerin desteklenmesi amacıyla sübvansiyon yapılması gerektiğinde, sübvansiyon fiyatlara müdahale edilmeksizin miktarıyla esas veya usulleri Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenmek üzere söz konusu tüketicilere geri ödeme şeklinde yapılır.” hükmüyle düzenlenmiştir.

Diğer sorulara da yazılı cevap vereceğiz.

Ben bütün milletvekillerinin yapıcı eleştirilerine, sorularına teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

Resmi taşıtlara ilişkin hususlar

MADDE 9 – (1) Bu Kanuna bağlı (T) işaretli cetvelde yer alan taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu hallere münhasır olmak kaydıyla ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.

(2) Vakıf, dernek, sandık, banka, birlik, firma, şahıs ve benzeri kuruluş veya kişilere ait olup 237 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşlarınca kullanılan taşıtların giderleri için (güvenlik hizmetlerinde kullanılan taşıtlar hariç) kurum bütçelerinden hiçbir şekilde ödeme yapılamaz.

(3) Türk Silahlı Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil), Emniyet Genel Müdürlüğü ile Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğüne kurum, kuruluş, dernek ve vakıflarca hibe edilecek taşıtlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.

(4) Emniyet Genel Müdürlüğüne ait taşıtlar, 12/4/2001 tarihli ve 4645 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi İçişleri Bakanlığının talebi ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararında belirlenmek kaydıyla 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tâbi olmaksızın mübadele yoluyla yenileri ile değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, döner sermaye gelirleri, sosyal tesis veya kantin gelirleri ile Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gelirlerinden karşılanır.

(5) Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlar, 30/5/1985 tarihli ve 3212 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi Milli Savunma Bakanlığının (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için ise İçişleri Bakanlığının) talebi ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararında belirlenmek kaydıyla 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, sosyal tesis gelirlerinden, kantin gelirlerinden, döner sermaye gelirlerinden veya bağış yoluyla (Jandarma Genel Komutanlığı için Jandarma Asayiş Vakfı gelirlerinden) karşılanır.

(6) Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlardan, trafiğe tescil tarihi itibarıyla en az 10 yaşını doldurmuş olanlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi, ilgisine göre Milli Savunma Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığının kararıyla, 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın ve satılacak taşıt sayısı satın alınacak taşıt sayısından az olmamak ve satın alınacak taşıt sayısı Milli Savunma Bakanlığı için 40 adedi, Jandarma Genel Komutanlığı için 10 adedi ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için 5 adedi geçmemek üzere mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilebilir ve aradaki fiyat farkı, bütçeden karşılanabilir. Bu fıkrada yer almayan hususlar hakkında 3212 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010 bütçesi kanun tasarısının 9’uncu maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütçenin her kalemini burada gelir ve gider açısından irdeliyoruz, değerlendiriyoruz ve tabii, bu arada da bir Türkiye fotoğrafı çekmeye çalışıyoruz. Yani, özellikle 2002’den 2007’ye, 2009’a kadar yedi yıllık AKP dönemini değerlendirmenin bir fırsatı olarak değerlendiriyoruz bu bütçe görüşmelerini.

Değerli arkadaşlarım, 2002’de Türkiye 2001 krizinin ağır faturasını o günkü Parlamentodaki partilere ödetti hepimizin bildiği gibi ve sonuçta AKP iktidara geldi ve 2002’den itibaren de dünya çok önemli bir para bolluğu içerisine girdi 2003’ten itibaren. 5-6 trilyon dolar para bütün dünyayı dolaşan, dünyada kendine kârlı yatırımlar arayan, sığınacak liman arayan bir fotoğraf gördük ve bu para bolluğunun belki de dünyanın en şanslı döneminin iktidarı olan AKP bu yedi yılı nasıl değerlendirdi meselesini birçok açıdan arkadaşlarım değerlendirdi ama ben de şöyle bir bakmak istiyorum.

Bakın, 2002 yılında Türkiye’de tasarrufların, değerli arkadaşlarım, millî gelire oranı yüzde 19,1’di. Türkiye yeni bir krizden çıkmıştı ama Türkiye millî gelirin yaklaşık yüzde 19,1’i kadar tasarruf yapabiliyordu. 2007 yılında bu maalesef yüzde 15,5’a, daha sonra 2009 yılında da 14,2’ye düştü. Biz, bu para bolluğu dönemini yatırım yapmaktan ziyade daha çok bu parayı günübirlik, sıcak para olarak değerlendirip portföy yatırımlarda değerlendirdik ve ekonomimizin yükünü de tamamen kapasite kullanım oranı üzerine bindirdik ve hepimizin bildiği gibi yüzde 85-86’lara varan bir kapasite kullanımıyla, değerli arkadaşlarım, yatırım yapılan, yeni yatırımların, teknolojinin geliştiği ve değiştiği bir ülke olarak değerlendiremedik bu fırsatı.

Gene, değerli arkadaşlarım, toplam yatırımların millî gelire oranı da 2002 yılında yüzde 18,7 iken 2009’da bu rakam 15,7’ye geldi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bir kriz dönemine girdi dünya. Biz bu kriz dönemine şanslı girdik aslında çünkü biz finans sistemimizi revize etmiştik, çok önemli bedeller ödeyerek revize etmiştik ve bu esas olarak dünyada yaşanan küresel kriz de bir finans kriziydi ve dolayısıyla şanslı girmiştik. Başbakan “Teğet geçecek.” demişti, aslında olabilirdi de belki. Biz 2002-2007 arasını gerçekten iyi ve doğru değerlendirebilseydik, gerçekten böyle bir dönemi geçirme imkânımız vardı çünkü finans sistemimizin dünyadaki bir olumsuzluktan etkilenme ihtimali azdı ama etkilenmedi mi? Etkilendi. Biraz önce Sayın Bakan dedi ki: “Bankalar kârlarını artırarak çıktılar krizden.” Bizim orada bir laf vardır, bazen marifetini söylerken insan esas niyetini ortaya çıkarır. Biz zaten söylüyoruz, “Finans sistemi üzerine kurdunuz bütün dünyanızı, finans sistemine yatırım yapıyorsunuz, onları kayırıyorsunuz.” diye ve bunun karşılığında esnafı, işçiyi, memuru, köylüyü eziyorsunuz. Evet, onların sırtından bankalara büyük kârlar ettirdiniz, doğrudur ama finans sistemimizin ve bankacılık sistemimizin bugün içinde olduğu sıkıntı yurt dışına sattığınız bankaların dışarıdaki sıkıntılarının olası Türkiye’ye yansımasından kaynaklanacaktır. Bugün finans sistemi içinde bir tehlike varsa, bu tehlike dışarıdan olası bize gelmesi, sirayet etmesi beklenebilen tehlikedir değerli arkadaşlarım.

Bakın, küresel büyüme dünyada şu anda yüzde eksi 1,1 yani dünya yüzde 1,1 küçülüyor, OECD ülkeleri yani içinde bulunduğumuz ülkeler ortalama 3,7 küçülüyor ama Türkiye’nin bu yıl beklenen olası küçülmesi yüzde 6’nın üzerinde. Nerede başarı arkadaşlar? 1 milyon kişi işsiz kalmış, yatırım yok, memleket perişan, sokaklar gezilemez hâlde. Ne ekonomi politikasında ne siyasi politikalarda tam bir başarısızlık almış başını gitmiş. Her tuttuğunuz elinizde kalmış, memleket savaş alanına dönmüş, memlekette iyi yöneten bir hükûmet olduğundan bahsediyorsunuz. Buna kargalar bile güler değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, biz 2002-2007 döneminin başarısız olduğunu, uygulanan politikaların yanlış olduğunu hep söyledik. Bakın, 2002-2007 döneminde dış ticaret açığı toplamımız 316 milyar dolar, cari açığımız ise 172 milyar dolar. Yani bu ekonomi 172 milyar dolarlık dış kanama yaptı, dışarıya aktı değerimiz. Bu arada 31 milyar dolarlık değerimizi sattınız, özelleştirme adı altında. Ve bu arada, tabii, maalesef yatırımların ortaya çıkmamasının en önemli nedeni, sattığınız firmalar, Türkiye’ye yatırım yapmak, teknolojileri geliştirmek, bizim işsizliğimizi azaltacak yatırım yapmak yerine sürekli dışarıya transfer yaptılar, kâr transferi ve doğrudan yatırımlardan 10,5 milyar dolar, portföy yatırımlarından da 21,5 milyar dolar para dışarıya gitti değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bu arada Maliye Bakanlığı, Varlık Barışı gibi bir uygulama yaptı Türkiye’de, 5811 sayılı bir kanun çıkardı. Bu Kanun çerçevesinde -arkadaşlarım soru olarak sordu- önemli haksızlıklar var uygulamasında. Özellikle defterleri incelemede olan kişilerle ilgili dönem dönem farklılıklar var. Bu, tam bir adaletsizliktir. Sanıyorum, bu uygulamayı yapan İktidar ve o İktidarın yöneticileri bunun hesabını mutlaka tarih önünde vereceklerdir. Çünkü ne yaptıklarını süreç içerisinde göreceğiz ve kimleri batırdıklarını, kimleri çıkardıklarını mutlaka tespit edeceğiz.

Gene, değerli arkadaşlarım, Varlık Barışı sırf başarıya ulaşsın diye işin kolayına kaçılarak, resmen vergi dairesi müdürleri, değerli arkadaşlarım, mali müşavirler aracılığıyla mükellefler üzerinde terör estirmektedir, baskı yapmaktadır. Tam bir Deli Dumrul Türkiyesi yaşanmaktadır: Geçenden 40 akçe, geçmeyenden 80 akçe. Telefon edilmekte “10 milyar lira daha yatır, 100 milyar daha yatır, defterine bakmayalım, seni görmeyelim” gibi bir anlayış maliye politikası olmuş ve bunun başarısından bahsedilmektedir değerli arkadaşlarım. Böyle bir şey görülmüş mü? Hangi dönemde görülmüş?

Değerli arkadaşlarım, bir de makam araçları ve kamu araçları esas bu maddenin konusu, ona da birkaç cümleyle değinelim. Tam bir, Türkiye bu konuda perişanlık yaşıyor. Sanki olanakları çok geniş bir ülkeymiş gibi, değerli arkadaşlarım, biz eş değerimiz ülkelerden çok fazla, hatta önümüzdeki Avrupa ülkelerinin çok önünde makam aracı sayısına sahibiz ve bunları yenilemeyi, lüks makam arabalarına ve lüks uçaklara binmeyi marifet sanan bir anlayış…

Değerli arkadaşlarım, önemli olan, bu ülkenin insanları aç, susuz yollardayken, bu ülkenin işçileri işsiz kalmış, sokaklarda coplanıyor, gözlerine biber gazı sıkılıyorken, bu ülkenin Başbakanına uçak almak, yeni bir uçak daha almak, bu ülkenin bütün genel müdürlerine neredeyse, müsteşarlarına, ordu komutanlarına uçak almak, uçaklarını yenilemek marifet ve büyük ülkenin gereği gibi sunuluyor. Büyük ülke olmak, insanlarını mutlu etmekle, aç bırakmamakla, onları müreffeh bir toplumun parçası olarak bu ülkede gururla yaşatmakla olur değerli arkadaşlarım. Başbakana bir tane daha, 61 milyar dolara Türk Hava Yollarının sırtından uçak almak ve Türk Hava Yollarının ortağı olan insanlara bunun bedelini ödetmek gurur verici bir gelişme falan değildir.

Değerli arkadaşlarım, ihtiyaç, bu ülkedeki eski itfaiye araçlarını süratle yenilemektir. Bu ülkede yollarda kalan ambulansları yenilemek, yeni yeni ambulansları bu ülkenin hizmetine sunmak esas olan amaçtır. Bu ülkede kamunun iş makinelerinden, havuz sistemiyle, daha iyi yararlanacak bir sistem kurmak doğru olan davranıştır. Bu ülkede makam araçlarını bir havuz sistemi içinde değerlendirerek en ekonomik şekilde kullanmak esas meseledir değerli arkadaşlarım.

Bakın, Obama’nın, Amerikan Başkanının sipariş uçağını iptal ettiği bir ortamda, biz marifet gibi, Sayın Başbakana bir uçak daha aldık ve geçen gün bir başbakan yardımcımız bir tilki-aslan hikâyesinden bahsetti değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Yani “Çok gezen tilki yatan aslandan iyidir.”

Bakın, çok güzel tilki ve aslan hikâyeleri var ama burada anlatırsam belki incitici olur, belki de buranın mehabetine pek uymaz, onun için bu hikâyeyi anlatmayacağım ama tilki ve aslan… Tilkiye benzetirseniz Başbakanınızı, bu benim ağrıma gider.

Bakın, o zaman tilkilerin ikisi birden şu anda geziyor gibi bir anlayış ortaya çıkar, bu doğru değildir değerli arkadaşlarım. Onun için yaptığımız benzetmelerde dikkatli olmalıyız. Bu ülkede bizim Başbakanımız da Cumhurbaşkanımız da tilkiye benzememektedir, benzememelidir değerli arkadaşım, benzetilmemelidir. Böyle bir şey olmaz! Bu ülkede illa bir şeylere benzeteceksek, benzetilecek çok daha asil, çok daha gurur duyulabilecek davranışları gösteren varlıklar vardır.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede Yaşar Büyükanıt’a alınan makam aracı -emeklilikten sonra- çok tartışma konusu oldu, dikkatli olunmalıdır; Hilmi Özkök’e alınan araç tartışma konusu oldu, bu konularda dikkatli olunmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Ben bu duygu ve düşünceler içerisinde bu ülkenin olanaklarının bu fakir insanların sırtından çıktığını ve çok dikkatli kullanılması gerektiğini belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Küçük.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Kadir Ural. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, büyük Türk milletinin değerli vekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Resmi taşıtlara ilişkin hususlar.” başlıklı 9’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen, dinleyen bütün milletimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında “Resmî taşıtlar” devletin (T) cetvelinde yer alan taşıtları göstermesine rağmen, son yıllarda bütün kurumlar bu araçları “kiralama yöntemi” diye bir yöntemle kiralama yoluna giderek ihtiyaçlarını karşılamaya başladılar fakat bu usul birçok kurumu zarar ettirmekten başka bir işe yaramadı. Kimse de bu işe “dur” deme ihtiyacı hissetmiyor.

Birçok yerde kira olarak ödenen paralarla bu araçların mülkünün alınabileceğini hayretle gördük, görüyoruz. Bu konuda birçok örnek vermek mümkün ama ben sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinin kiraladığı makam araçlarını örnek vermek istiyorum: Aldığımız bilgilere göre Meclis tarafından kiralanan lüks araçların aylığı 1 milyar 300 milyon lira ile 2 milyar 400 milyon lira arasında ve üç yıllığına kiralanıyor.

Şimdi, küçük bir hesap yapalım arkadaşlar: Eğer, bu olay böyle ise ortalama aylık 1 milyar 700 milyon liradan görürsek, üç yıllık kira bedeli 61 milyar 200 milyon yapar. Yani, üç yıl boyunca ödenen kira parasıyla bu araçların mülkü alınır, kendisi alınır.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Kadir Bey, şoför de dâhil anlaşmaya.

KADİR URAL (Devamla) - Araçların mülkünü almak yerine kiralama yoluna gidilerek fakir fukaranın, garip gurebanın, dulun, yetimin, öksüzün, vatandaşın verdiği vergilerle ayakta duran devlet hazinesi zarara uğratılmış ve bu paralar birilerine de peşkeş çekilmiştir.

Kanunun 9’uncu maddesinin üçüncü bendine baktığımız zaman, “hibe araçlar” var. Bu üçüncü bentte belirtilen hibe araçları sadece kanunda sayılan kurumlar alabiliyor. Başka kurumlar, özellikle belediyeler niçin (T) cetvelinin haricindeki araçları hibe olarak alamıyorlar? Ve kanunun diğer bentlerinde verilmiş olan ayrıcalıklar bütün kurumlar için neden uygulanmıyor?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir de Hükûmetimizden bir konuda bilgi almak istiyorum: Yurt dışından özel olarak yine şirketler aracılığıyla getirtilen, tanesi eski parayla 1 trilyon 300 milyar lira olan zırhlı araçların da olduğundan bahsediliyor. Bu araçlardan son altı ayda 5-6 tane getirildiği söylenmekte, bu araçların Başbakan, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Devlet Bakanları Sayın Cemil Çiçek ve Bülent Arınç beyler tarafından makam araçları olarak kullanıldığı konuşuluyor. Ayrıca, bu araçların trafik tescil belgelerinin olmadığı, ruhsatları ve tabii ki plakaları olmadığı için de kiralayan şirket tarafından yıllık vergileri de ödenmiyor. Eğer böyle bir şey varsa, sorumlularının bir an önce ortaya çıkarılması, sonradan çıkarsa sizin için büyük hüsran olacağını da söylemek istiyorum.

Maalesef, sayın milletvekilleri, lükse, ihtişama, uçaklara, makam araçlarına harcadığımız paralarımızı bir araya toplasak, herhâlde, çok daha güzel işlerde kullanabileceğimiz bir servet ortaya çıkar. Saltanat, seyahat, sefahat ve menfaat ilişkilerinin de ortadan kaldırılmasını, bu şekilde temenni ediyorum.

Ayrıca, Türk Hava Yolları, yıllığı 3 milyon eurodan üç yıllığına 9 milyon euroya İspanya spor kulübü Barcelona takımının sponsoru olmuş. Memura, işçiye, emekliye 10 lira zam vermekten kaçan bu Hükûmet, nasıl oluyor da 9 milyon euroyu İspanya spor kulübüne gözünü kırpmadan verebiliyor? Neyin karşılığında, ne kazanacağı belli olmadan veriliyor. Üstelik, bu ülkenin Türk millî takımı başta olmak üzere desteklenecek, sponsor olunacak bir sürü spor kulübü varken. Sadece yazıklar olsun diyorum!

Sayın Başkan, yüce Türk milletinin değerli milletvekilleri; Sayın Başbakanın bütçe konuşmasında ve diğer Meclis konuşmalarında bilerek veya bilmeyerek söylemiş olduğu ve Milliyetçi Hareket Partimizi ve Sayın Genel Başkanımızı zan altında bırakan, bebek katili Abdullah Öcalan’ın teslim edilmesi, yargılanması ve idamının kaldırılmasının kimler tarafından, ne zaman yapıldığını bir kez daha sizlere hatırlatmak istiyorum: Tarih 15 Şubat 99, teröristbaşı Türkiye’ye getirildi ve İmralı Adası’na yargı süreci için hapsedildi. Bu tarihte daha seçimler yapılmadığı için Milliyetçi Hareket Partisinden bir tane milletvekili Mecliste yoktu. 18 Nisan 99 seçimlerinden sonra, yani Apo’nun yakalanmasından iki ay sonra Milliyetçi Hareket Partisi Meclise girdi ve koalisyon hükûmetinde yer aldı. Yani Sayın Başbakanın ve AKP’li yetkililerin birçok defalar ve o gün MHP sıralarına dönerek söylediği “Apo size teslim edildi.” mealindeki sözleri koskoca bir iftiradır, yalandır.

Sayın milletvekilleri, 31 Mayıs 1999 tarihinde teröristbaşı yargılanmaya başlandı. 29 Haziran 99’da, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından idam cezası oy birliğiyle onaylanarak iç hukuk süreci tamamlandı. Şimdi buraya dikkat edin: İç hukuk süreci tamamlandıktan sonraki gün, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yol arkadaşları, 58’inci Hükûmetin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün ve Abdüllatif Şener’in de altında imzaları bulunan, zamanın Refahyol hükûmetleri döneminde imzalanan ve Apo’nun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru hakkını tanıyan 11 no.lu Protokol’ün verdiği imkânla teröristbaşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş, mahkeme, dava sonuçlanana kadar infazın ertelenmesini kararlaştırmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu kararından sonra üçlü Koalisyon Hükûmeti yetkilileri, 12 Ocak 2000 tarihinde yedi buçuk saat süren o tarihî toplantıyı yapmış ve AKP’li yetkililerin kara propaganda yapmak için devamlı çıkarıp gösterdikleri ve yandaş medyalarında yayınlattıkları o karar metni imza altına alınmıştır. O karar metninde ne vardır? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne karar verirse versin, Apo’nun idamının üç lider tarafından kabul edildiğinin imza altına alınması vardır. İdama karşı olduklarını söyleyen rahmetli Bülent Ecevit’in ve Mesut Yılmaz’ın idamı kabul edip imza altına almaları Milliyetçi Hareket Partisi ve Sayın Genel Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli’nin çok büyük başarısından başka bir şey değildir. Bundan sonra ne oldu? Ne mi olacak?

14 Ağustos 2001 tarihinde AKP kuruldu ve birçok milletvekili hemen AKP Grubunu kurarak AKP’nin bazı milletvekillerinin de “evet” oylarıyla destek verdiği o tarihî oturumda idam cezası kaldırıldı.

MUHARREM VARLI (Adana) – Kim onlar?

KADİR URAL (Devamla) - O gün sadece MHP’li milletvekilleri idam cezasının kaldırılmasına “hayır” diyerek…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Komisyonda ne oldu, komisyonda? Komisyonun aşamasını anlat, komisyonun.

KADİR URAL (Devamla) - …karşı çıkmalarına rağmen ANAP’lı, DSP’li, DYP’li, SHP’li, YTP’li, bağımsız ve AKP’li bazı milletvekillerinin oylarıyla yasalarımızdan idam kaldırıldı. Tarih 2 Ağustos 2002. Tutanaklara bakarsınız…

Şimdi, AKP’li yetkililer gidiyorlar vatandaşa “İdamı biz kaldırmadık, MHP idamı kaldırdı.” mealinde sözlerle propaganda yapıyorlar fakat Meclis tutanakları yalan söylemez. Bakıyoruz o zamanki tutanaklara, idamı kaldırıp Apo’yu idamdan kurtaran yasaya onay veren AKP’li bazı milletvekilleri…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Komisyonda ne yaptınız?

KADİR URAL (Devamla) - …ve o zaman başka partilerde ve bağımsız milletvekili olup da şu anda AKP’den milletvekili olan birçok arkadaşımızı da aramızda görüyoruz. Tutanaklara bakarsınız inanmazsanız.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Komisyonu anlat.

KADİR URAL (Devamla) – Burada isimlerini de verebilirim ama zamanım yetmiyor, söyleyeceğim birkaç tane daha kelime var.

Sayın Başbakan, değerli AKP milletvekilleri; o tarihî oturumda MHP’li milletvekilleri idamın kaldırılmasına “hayır” demelerine rağmen bu konuştuklarımızdan sonra bu konu hakkında bundan sonra MHP’yi suçlayıcı bir bühtanda bulunur iseniz hepinizi müfteri ilan edeceğimizi bir kere daha haykırmak istiyorum. Eğer asmak istiyorsanız ki, 300 milletvekilisiniz…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Buyurun.

KADİR URAL (Devamla) - …getirin yasayı, şahsım adına “evet” oyu vereceğim.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – İnsaf.

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Geçti.

KADİR URAL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan, yine bütçe konuşmasında geçmişi kötülemek adına burada kürsüye çıktı ve “borç ödüyoruz” edebiyatı yaptı. Ey Başbakan! Atatürk’ten bu yana Türkiye Cumhuriyeti’nde 2002 yılına kadar yapılmış olan yatırımların hepsi 200 milyar borç ile yapıldı. 2002’den sonra, bu yapılanları “borç ödüyoruz” diye haraç mezat babalar gibi satmanıza rağmen, borcumuzda bir azalma değil, 500 milyar liraya yaklaşan bir borç dağıyla karşı karşıya bıraktınız memleketi. 2002’ye kadarki Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kazançlarını satmanıza rağmen, sizin yedi yılda yaptığınız 200-300 milyar borç ile bu memlekette ne yaptınız? Hâlâ borç mu ödüyoruz diyorsunuz? Bu kadar özelleştirmeye rağmen borç bitmediyse, satacak, özelleştirecek yer arıyorsanız, öncelikle yakınlarınıza kamu bankalarından verilen kredilerle alınan basın kuruluşlarını ve oğullarınızın aldığı gemicikleri satın ki dürüstlüğünüzü görelim.

“Dürüstlük” demişken, konuşmanızda grubumuza ve Sayın Genel Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli’ye hakkınız ve tabii ki haddiniz olmadan dil uzatmaya heves ettiniz. Sayın Genel Başkanımızın en küçük bir yolsuzlukla isminin anılmadığını bütün Türk milleti çok iyi bilir ve görür. Eğer, her fırsatta Kasımpaşalı ayaklarıyla attığınız naralara güveniyorsanız -ki buradan bütün Kasımpaşalı vatandaşlarıma saygı ve sevgilerimi sunuyorum- yemezler, hazmetmezler Sayın Başbakan! Çünkü Kasımpaşalılık, çiftçiye “Ananı al git.” demek, Mehmetçiğe “Askerlik yan gelip yatma yeri...” demek, burs parasıyla okuyan çocuklar nasıl oldu da gemiler aldıkları zaman bunlara “gemicik” demek değildir. Hele Kasımpaşalılık “Analar ağlamasın.” deyip oğlunun birine çürük sağlık raporu aldırıp askere göndermeyip, birini de yirmi bir günlük asker yaparak, Sayın Bülent Arınç’ın deyimiyle “sırça köşklerde” askerlik yaptırmak hiç değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın.

KADİR URAL (Devamla) – Sayın Başbakan, Kasımpaşalılar şehide “kelle”, bebek katili Abdullah Öcalan denilen caniye “sayın” diye hitap etmeyi de kendilerine zül sayarlar. Ayrıca, Kasımpaşalılar her zaman Türk milletinin şerefli bir mensubu olmayı da bir gurur vesilesi olarak görürler ve bunu her ortamda söylerler.

Sayın Başbakan, size hatırlatmak isterim ki bizim Genel Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli’nin, zimmet, kalpazanlık, resmî evrak ve kayıtlarda sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçlarını işlediği iddiasıyla ilgili herhangi bir dosyası da yoktur ama ne yazık ki, maalesef, bu saydığım suçlardan dolayı, siz soruşturma dosyasıyla karşı karşıyasınız Sayın Başbakan. “Bizim alnımız açık, bizim hesaplarımız açık. Biz sözde değil, özde Kasımpaşalıyız, Türk milletiyiz.” diyorsanız biz de Toros Yörükleriyiz, Türk’üz, Türk milletiyiz. (MHP sıralarından alkışlar) Bizim ve Sayın Genel Başkanımızın alnı açık, hesapları açıktır. Göze alabiliyorsanız, gözünüz yiyorsa, yüreğiniz yetiyorsa kaldırın dokunulmazlıkları, ak koyun-kara koyun belli olsun.

Size son diyeceğim: Gururlanmayın Sayın Başbakan, sizden büyük Türk milleti var, sizden büyük Allah var.

Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ural.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak’ta.

Buyurun Sayın Çolak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9’uncu madde üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

9’uncu madde, resmî kurumlarımıza ait resmî araçların alımı, bakımlarıyla ilgili konuları düzenlemektedir.

Değerli arkadaşlarım, 2010 yılına girerken ülkemizde yaklaşık 14 milyon 200 bin civarında taşıt mevcut olup resmî kurumlara ait taşıt sayısı ise yaklaşık 153 bin civarındadır. Bu düzenleme ile resmî kurumların araç alımına belli bir sınırlama getirilmiştir. Bununla birlikte acil ve zorunlu durumlarda ilgili bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararıyla yeni araç alımı yapılabilir arkadaşlar. Aynı şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ait taşıtlarla mübadele yoluyla yeni araç alımı yapılabilir.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta başından beri 2010 yılı bütçesini görüşüyoruz. Bütçeler, yeni yıla girerken yeni umut, yeni iş, aş, ekmek ve yeni müjde demektir. Ben de yeni bütçemizle birlikte yeni yıla girerken ilimiz için bir müjde vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1960 yılından beri Artvin halkının hükûmetlerden, devletinden bir talebi var. O da Hopa ve Borçka ilçelerimizin arasında olan Cankurtaran Tüneli’nin yapılması. Tam elli yıldır Artvin halkı bunu beklemekte.

Değerli arkadaşlarım, bu elli yıllık hayalin gerçek olması yolunda önemli bir adım atıldı ve Yüksek Planlama Kurulu kararı çıktı. Şuradan göstermek de istiyorum. Bu, Yüksek Planlama Kurulu kararı. Bu kararda, Cankurtaran Tüneli’nin yapımına karar verilmiş ve gerekli ödeneğin ayrılarak 2010 yılında inşaatına başlanacağı söylenmektedir. İlgili 7 bakan ve Başbakanımızın imzasının olduğu bu Planlama Kurulu kararının Artvin ilimize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz cuma günü, bir CHP milletvekili bu kürsüden konuşurken kendi köyüne güvenlik nedeniyle gidemediğiyle ilgili bir konuşma yaptı. Bu bölge, benim bölgeme yakın bir bölge. Köyün muhtarını aradım. Muhtarın ismi Turan Sinan, Erzurum Şenkaya ilçesi Beşpınarlar köyü muhtarı. Buradan, Sayın Muhtara ve köyüne de selam ve saygılarımı gönderiyorum. “Sayın Muhtarım, böyle bir sıkıntı olduğundan bahsetti sizin köyünüzden yetişmiş bir milletvekili. Böyle bir şey var mı?” dedim. Köyün muhtarı -telefonları var, isteyene verebilirim- “Sayın Milletvekilim, o Milletvekili bizim köyümüze ne zaman geldi de böyle bir sıkıntı yaşandı? Kesinlikle böyle bir şey olmamıştır. Bu Milletvekili, sadece kardeşinin cenazesinde bir günlüğüne gelmiş ve onun dışında da hiçbir zaman köyümüze uğramamıştır, böyle bir sıkıntı da olmamıştır.” dedi.

Değerli arkadaşlarım, bu açıklama, yalan bir açıklama. Peki, bu açıklamayı yapan arkadaşlarımız, sadece AK PARTİ’ye sıkıntı vereyim, zarar vereyim derken acaba kimin ekmeğine yağ sürüyorlar? Bundan kim faydalanıyor ya da bundan kim zarar görüyor? Hepimizin içerisinde bulunduğumuz geminin kaptanına sadece muhalefet edeyim, zarar vereyim diye, hepimizin içerisinde bulunduğu geminin tabanını delmeye çalıştığımızı unutmamamız lazım değerli arkadaşlarım.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Gemi mi kaldı Allah’ını seversen!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Kaptan yanlış yere gidiyor, rotası bozuk!

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Bazı arkadaşlara da buradan bir hatırlatmak istiyorum değerli arkadaşlarım.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Alabora olmuş!

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Bazı arkadaşlar böyle burada kaçamak cevaplarla, kaçamak konuşmalarla bu işin içerisinden çıkamazlar. Bazı arkadaşların bir hatırlaması lazım: 1999 yılında seçimlere giderken o teröristbaşını ancak kendilerinin asacağına söz vererek milletten oy istediklerini kendileri unutmuş olabilir ama Türk milleti onu unutmamıştır, unutmayacaktır. Bunun da bilinmesi gerekir değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Gel de sen as o zaman, sen as!

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Açılım kardeşi oldunuz, şimdi sarf ettiğin şu laflara bak! Ayıp ya!

YILMAZ TANKUT (Adana) – Madem şikâyet ediyorsun, sen niye asmıyorsun?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Biz tek başımıza iktidarda mıydık? Tek başınıza iktidarsınız, sizi tutan mı var?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Bu Hükûmetin eleştirilecek tarafları olabilir değerli arkadaşlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Peki niye kurtardınız 2002’de, ha?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen…

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – …ama bu Hükûmetin alkışlanacak binlerce projeleri vardır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Seni gidi… Seni gidi kaçak güreşçi!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Tutan mı var? Buyurun.

BAŞKAN – Sayın Özdemir!

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Rahatsız mı oldunuz arkadaşlar?

Bu Hükûmetin

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR URAL (Mersin) – Asabiliyorsan as! Gözün yiyorsa as!

BAŞKAN – Sayın Ural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi Apo’nun ipiyle açılımı hazırlıyorsunuz değil mi, ha? Apo’nun ipine sarıldın, değil mi?

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

KADİR URAL (Mersin) – Asabiliyorsan as!

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen…

BAŞKAN – Sayın Ural… Sayın Tankut

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Şimdi, örneğin, arkadaşlar, biraz önce burada uçak konuları eleştirildi. Peki, arkadaşlar, ben kendi ilimden örnek veriyorum: Daha geçtiğimiz hafta iki defa peş peşe hastalanan bir öğrenciyi ambulans helikopter Erzurum’dan geldi, aldı ve bölge hastanesine götürdü.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen af çıkarırsın ancak!

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – İki gün önce tekrar, ikinci -acil olan- bir hastayı alıp tekrar bölge hastanesine götürdü.

Arkadaşlar, bu tür çalışmaları, bu tür projeleri AK PARTİ’den önce ancak Amerikan filmlerinde izliyorduk. Bu, alkışlanması gerekli olan bir projedir değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Vay, vay, vay, vay! Fazla Amerikan filmi izlemişsin sen de, onun için Amerikan senaryolarını gerçek sanıyorsun!

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Böyle projeler alkışlanması gerekirken, ne yazık ki burada, ülkemize, milletimize ve hepimize zarar verecek konuşmalar yapılıyor.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Başbakan da Amerikan filmi çeviriyor zaten, Amerikan filmi, değişen bir şey yok!

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Bunu da buradan ne yazık ki üzülerek söyleyeyim arkadaşlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Amerikan filmi mi çeviriyoruz burada?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Arkadaşlar, konuşmama son verirken… (MHP sıralarından “İyi yaparsın.” sesleri)

OKTAY VURAL (İzmir) – Fazla bile oldu ya!

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – …yeni bütçemizin ve yeni yılımızın bütün milletimize, ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çolak.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şahısları adına ikinci söz, Malatya Milletvekili Sayın Ömer Faruk Öz’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, sayın konuşmacı şahsımı “Yalan söylüyor.” diye şey yaptı.

BAŞKAN – Tamam. Şimdi ilan ettim, önce arkadaşımız yapsın konuşmasını, size söz vereceğim.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun.

Beş dakikanız var.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçe kanununun 9’uncu maddesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 2010 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye Bakanımıza, Maliye bürokratlarına, Plan-Bütçe Komisyonu üyelerine ve Başkanına ve tüm emeği geçen kamu görevlilerine teşekkür ediyorum.

AK PARTİ İktidarı olarak her şeyden önce güven ve istikrara önem verdik ve güven ve istikrar sağlanmadan hiçbir gelişmenin, kalkınmanın, ilerlemenin olamayacağını çok iyi biliyoruz. Bu yüzden, güven ve istikrarı tesis etmek için gereken adımları teker teker atıyoruz.

Türkiye ekonomisinin 2002-2008 dönemi arasındaki ortalama büyüme hızı yüzde 5,8’dir. 2009 yılında da dünyada olan bunca krize rağmen yine Türkiye biz geldiğimizde 23’üncü büyük ekonomi iken 17’nci büyük ekonomiye çıkmıştır ve bu kriz süresince de 17’nci sırada kalmayı başarmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çatışmalarla, terörle, gerilimle, umutsuzlukla  gündemde kalan, meselelerine cesaretle el atamayan, sorunların çözümü için samimiyetle, kararlılıkla risk almayan, alamayan bir ülke, her alanda olduğu gibi ekonomide de geri kalmaya ve yerinde saymaya mecburdur.

Türkiye’mizin meselelerinin iç içe geçmiş meseleler olduğunu biliyoruz. Yıllarca çözümsüz olarak bırakılan, çözümsüzlüğe terk edilen ve üst üste biriken meselelerin zaman içinde birbirini besler hâle geldiğini yaşayarak görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik kalkınma ve refahın demokratikleşmeden ayrı düşünülemeyeceğini biliyoruz. Bu bağlamda son dönemlerde Hükûmetimizin başlatmış olduğu millî birlik ve kardeşlik projesinin önemini hepimiz özümsemeliyiz. İnsanı merkez alan demokratikleşme yolunda kararlılıkla ilerlerken, bu ülkenin her köşesinde, kimliği ve etnik kökeni ne olursa olsun, herkesin daha özgür, daha demokratik ve daha müreffeh bir şekilde yaşaması için gayret gösteriyoruz. Bu nedenle, tüm engellemelere rağmen, herkes için daha fazla demokrasi, herkes için daha fazla özgürlük diyerek yolumuza devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik krizleri ve işsizliği yenmenin en önemli çaresi tabii ki yatırımları teşvik etmek, yatırımları desteklemektedir. Bu bağlamda Hükûmetimiz bu yıl içerisinde bölgesel ve sektörel bazda teşvik uygulamasına geçmiştir. Bu alanda seçim bölgem olan Malatya’da da bu Teşvik Yasası’ndan sonra birçok iş adamımız yatırım yapmak üzere Malatya’ya gelmiş, gerekli çalışmalara başlamışlardır.

Yine aynı şekilde 2004 yılında Hükûmetimizin çıkardığı yatırım ve istihdamı desteklemekle ilgili 5084 sayılı Teşvik Kanunu çerçevesinde Malatya’da ve ülkemizin birçok ilinde birçok yatırımlar yapılmıştır. Ama 5084 kapsamında yapılan bu çalışmalar bu yıl sonu itibarıyla sona erecektir. Bu, gerek işsizliğin önlenmesinde gerekse yatırımın hız kesmeden devam etmesi noktasında 5084 sayılı Teşvik Kanunu’nun 2010 yılı sonuna kadar uzatılmasının yararlı olacağı kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle 2010 mali yılı bütçe kanununun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Buyurun Sayın Meral. Üç dakika süre veriyorum. Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen. Ek bir dakika süre eklemeyeceğim, tam üç dakika veriyorum.

Buyurun.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Saygıdeğer milletvekilleri, bu ülkede huzuru isteyen insanlardan birisiyim. Yıllarca milyonlarca insanı temsil ettim. Bunların arasında “Sen kimsin? Nereden geldin? Nereye gidiyorsun?” diye bir gün sormadım. Hepsini kucakladım, hepsine bugün bir kez daha saygı duyuyorum.

Arkadaşım buradan konuştu. Ben bir kez daha bu Mecliste gene konuştum değerli arkadaşlarım. Benim köyümde bir olayı anlattım. Doğrudur, Sinan, muhtardır. Bir sorsana “Senin oğlun neredeydi, ne oldu?” Sorsana. Onu mu söyleyeyim şimdi buradan?

Değerli arkadaşlarım, Sinan Sinanoğlu -muhtar- öldürüldü, eşi öldürüldü, amcasının çocuğu öldürüldü. Ondan sonra, muhtar, Özkan Yıldız oldu. Onu öldürdüler, onunla birlikte aza Topçusoylu’yu öldürdüler. Bir kişi daha var, ismini unuttum.

Sayın Milletvekilim, niye yalan söyleyeyim? Yani bu ülkede yeni bir huzursuzluk yaratmak, yeni bir çatışma yaratmak kime ne kazandırmıştır?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ne zaman oldu? 

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ama ben isterdim ki şurada olayı bir meşru hâle getirin. Şimdi, öyle bir noktaya getirdiniz ki, değerli arkadaşlarım, söylesem bir türlü, söylemesem bir türlü. Artık terörü meşru hâle getirdiniz, karşınıza aldınız,  tartışma noktasına getirdiniz.

Üzüntü burada değerli arkadaşlarım. Konuşulması gereken bu, tartışılması gereken bu. Artık teröre “Sayın” diyorlar yanınızda, siz de “eyvallah” diyorsunuz.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sizin milletvekiliniz de söyledi!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Üzülünmesi gereken, konuşulması gereken, tartışılması gereken konu bu. Niye yalan söyleyeyim ben? Doğrudur, ağabeyimin ölümüne gittim, 18 tane köylü sabaha kadar beni bekledi. Niye iftira edeyim? Ben bundan ne kazanıyorum? Benim köyümün arazisinin…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Hiç alakası yok!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Sayın Milletvekili, ben seni üzmek istemiyorum. Sen “Hiç alakası yok.” diyorsan ayıp ediyorsun! Ayıbı biliyor musun? Sen çok ayıp ediyorsun!

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Benim ilçeme… 

BAŞKAN – Sayın Çolak!.. Sayın Çolak!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ben iftira etmekten ne kazanıyorum? Çok ayıp ediyorsun! Dangalak konuşuyorsun! Kusura bakma, bizim o tarafın deyimiyle. Sen anlarsın onu, dangalak konuşmanın ne olduğunu.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sen konuşuyorsun! 

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, silah zoruyla –şurada da konuştum- kendi arazilerini zapt ettiler, “Burası Kürdistan, burayı terk edin.” diyorlar. Dünya bunu duyuyor, sen yine de “odunumun parası” diyorsun. Olmaz böyle arkadaşlar, ayıptır ya!

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Çok ayıp ediyorsun! 

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Yani, şimdi, Turhan Sinan’la konuştun.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Telefonları var burada!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi söyleyeyim: Geldi, teröristler zorla bunun oğlunu götürdü, adam öldürttüler, sonradan bunun oğlu da öldürüldü. Onu mu söyleyeyim şimdi sana?

BAŞKAN – Sayın Meral… Sayın Meral…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Onu da söylediler mi sana? Söyledi mi onu da sana?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) - Ne bağırıyorsun!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Başbakandan öğrendim bağırmayı, Başbakandan. Başbakan bağırıyor, ben de bağırıyorum, onu taklit ediyorum.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ben, Sayın Meral’e yanlış bir şey söylediği için “Sayın Meral” demedim. Sayın Çolak muhtarın telefonlarını vermeye kalkışıyordu. Böyle bir konunun, konuyla ilgili izah yapan bir şahsın üzerine bu manada gidilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Onun için, ona “bir dakika” size de “yapmayın” demek için “Sayın Meral” dedim.

Yani, siz telefonla…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika… O, bir izahatta bulundu ve en küçücük bir çatışmaya meydan veren ya da sataşmaya meydan veren bir şey söylemedi. Siz bulunduğunuz yerden sürekli olarak tacizde bulundunuz, laf attınız. Yanlış bu. Bu tarz konuşmaların kimseye faydası yoktur. Böyle bir konunun bu Meclis kürsüsünden dile getirilip… Muhtarla telefonla konuşmuşsunuz… Biliyor musunuz ne olduğunu!

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Yarım saat mesafede Sayın Başkanım, ben de o bölgede yaşıyorum.

BAŞKAN – Olabilir, ama ne faydası oldu Sayın Çolak? Hayır, ne faydası oldu buraya? Ne faydası oldu buraya?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Onun ne faydası oldu?

BAŞKAN – O sadece dedi ki… Ben o konuşmayı da çok yakından takip etmiştim, hatta şaşırmıştım, bir milletvekili, yani, siyaseten…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, buradan…

BAŞKAN – Müsaade buyurun.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Gümüşhane’ye gönder onu, Gümüşhane’ye.

BAŞKAN – Yani, biz politikacılar bir şehri, bir etnik grubu, herhangi bir beldeyi, ilçeyi herhangi bir konuda konuşurken çok dikkat ederiz. Siyaseten yanlış olduğunu zaman zaman düşünürüz. Bir meslek grubuyla ilgili bir şey söylediğimizde basın-yayın üzerimize gelir. Dolayısıyla o gün Sayın Meral’in konuşmasını da çok dikkatle dinlemiştim, aklımda da kalmıştı, hatta şaşırmıştım, bu kadar açık, yani yürekten nasıl bir siyasetçi konuşma yapabilir, kendisine karşı kullanılabilecek bir konuşmayı yapabilir diye. Orada başka bir uyarı vardı. Ama, yani, bu manada bu tür şeylerin getirilmesini doğru bulmuyorum, en azından benim yönetimimde yapmayın.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

BAŞKAN – Soru-cevap faslına geçiyorum.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çiftçilerimiz her yıl yeni krediler bularak tarlalarını ekmek zorunda kalıyorlar, hem de satarak özelleştirilen, yabancılaştırılan bankalara ipotek vererek kredi alabiliyorlar. Bu kapsamda çiftçilerimize fayda sağlamak, çiftçilerimizi korumak adına Ziraat Bankasındaki çiftçi borçlarını, çiftçi kredilerini bir yıl faizsiz ertelemeyi düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, basında bugün çıkan bir habere göre enerji fiyatlarına yüzde 30 zam yapılacağının planlandığı doğru mudur? Yeni yılda enerji fiyatlarından başka hangi ürün ve hizmetlere zam yapılması planlanmaktadır? Beli bükülen vatandaşlarımız ile krizden çıkma mücadelesi veren sanayici, esnaf ve çiftçilerimizin yapılacak zamlardan en az düzeyde etkilenebilmeleri için ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Bakanlıktaki makam odanızda “72 milyonun hukukunun bekçisiyiz.” yazılıdır. Bugün Tekel işçileri, yarın da TEDAŞ ve Şeker Fabrikası işçileri 4/C kapsamında özlük haklarını, çocuklarının haklarını isteyeceklerdir. Bu hakların verilmesi sizin görevinize, hukuk alanınıza girmekte midir?

İkinci sorum: 2008 yılından itibaren hastalardan katkı payı alınmaktadır. Bu katkı payı, özellikle ekonomik krizle beraber başlamıştır. Katkı paylarından bazı sosyal katman da rahatsızdır. Bilhassa 2022 sayılı Kanun kapsamında, yani yeşil kartlarla ilgili olarak, yeşil kartlardan faydalanan insanlar vardır. Yeşil kartlılara diyorsunuz ki, örneğin, Tokat’taki falanca köylü Mehmet amcaya “Siz, katkı payını verin, daha sonra katkı payını geri alırsınız.” diyorsunuz. Peki, siz bir madde koysanız da kanunun bir bölümüne, bu yeşil kartlılardan veyahut da emeklilerden bu katkı payı alınmasa doğru olmaz mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, nakliyecilerimiz çok büyük sıkıntı içerisindedirler. Nakliyecilerimiz kamyonlarının depolarına ucuz mazot, onu da bulamazlarsa yanık yağ alarak hayatlarını güç şartlar altında idame ettirmektedirler. Nakliyecilerimiz, sizden, ticari yatlara ve gemilere uygulanan ucuz mazot uygulamasının kendilerine de aynen uygulanmasını istemektedirler. Aracılığınızla, nakliyecilerimize bir müjde verir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, 2009 yılı itibarıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nda biriken kaynaklar toplamı ne kadardır ve ne kadarı hazineye aktarılmıştır?

Yine, bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesi, menkul kıymet gelirlerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yüzde 10, yabancıya sıfır vergi kesintisiyle ilgili düzenlemeyi iptal etmişti ve yeniden düzenlenmesi için Hükûmete bir süre vermişti. Bu konuda çalışmalarınız bulunmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, açıklanan bilançolara baktığımızda en kârlı kurumların başında yüksek faizlerden dolayı bankacılık sektörü gelmektedir. Reel sektörün kredi maliyetini düşürmek için banka ve sigorta muameleleri vergisinde ve destekleme fonunda indirim yapmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

6’ncı madde görüşmeleri esnasında şahsı adına söz alan AKP Grup Sözcüsü Sayın Ahmet İnal, yüzlerce köyün yakılıp boşaltıldığını, doğu ve güneydoğudaki milyonlarca insanımızın batı illerine göç ettiğini ifade etmiştir. İktidar partisi milletvekili olduğuna göre, bu ifade kendisine ayrı bir sorumluluk yüklemektedir ve Sayın Bakanın da Hükûmet üyesi olarak bu konuda açıklama yapma mecburiyeti vardır.

Şimdi aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: Sayın İnal’ın bu talihsiz ifadelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de yüzlerce köy yakılıp boşaltılmış mıdır? Samimi olarak cevap verir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, vatandaşlarımızın 2008 ve 2009 yıllarındaki toplam tasarruflarının değeri ne kadardır? Bu tasarrufların yastıkaltı sermaye olarak bilinen bölümü ne kadardır? 2009 yılının son çeyreğinde altın fiyatlarındaki yükselmenin toplam tasarruf miktarıyla bir ilişkisi var mıdır? Türkiye’de kuyumcuların bugün karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümüyle ilgili olarak bir çalışmanız bulunmakta mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, “5084 dün gece bitti.” dediniz. Biraz sonra konuşacağım. Alacaklı olan, elektrik bedelini alacaklı olan insanların elektrik bedelleri yine ödenmiyor. Bu elektrik bedellerini ne zaman -kanunu bitirdiniz ama paraları ödemiyorsunuz- ödeyeceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, son sorudan başlayayım. Biz hazineye gereken parayı aktardık, 5084 çerçevesinde elektrik bedelleri ödenecek.

Şimdi, çiftçilerimizin borçlarının ertelenmesine ilişkin bir soru vardı. Tabii ki, Ziraat Bankası vatandaştan mevduat toplar, ona bir faiz öder. Eğer çiftçilerimizin borcunu erteleyecekse tabii ki bu, bütçede bir ödenek gerektirir. Bu aşamada 2010 yılı için ek bir ödenek söz konusu değildir. Dolayısıyla, böyle bir erteleme şu anda düşünülmüyor.

Enerji  fiyatlarının  artacağı  hususu  tamamen bir spekülasyondur çünkü enerji fiyatlarının ne kadar artacağı,  ne  zaman  artacağı  otomatik  fiyat  mekanizmasıyla  belirleniyor. 1 999’dan   itibaren -biliyorsunuz- petrol ürünlerinde, daha sonra da geçen seneden itibaren de doğal gaz ve elektrikte otomatik fiyat mekanizmasına geçildi. Biz doğal gazı, petrolü dışarıdan alıyoruz.  Dolayısıyla, dolar kuruna bağlı, bir de uluslararası petrol ve doğal gaz fiyatına bağlı oradaki değişmeleri tabii ki yansıtıyoruz, bundan sonra da yansıtacağız. Aşağı doğru da yukarı doğru da fiyat yansımaları söz konusu olacak. Dolayısıyla, gazetelerdeki spekülasyonları bilmiyorum ama otomatik fiyat mekanizması çerçevesinde eğer fiyatları indirmemiz gerekiyorsa fiyatları indiririz, fiyatları yükseltmemiz gerekiyorsa fiyatları yükseltiriz. Bu tamamen otomatik fiyat mekanizması çerçevesinde olacak.

72 milyonun hakkı… Tabii ki 72 milyonun hakkını korumakla yükümlüyüz. Bugün Tekel işçileri… Bildiğiniz gibi, Tekelin faaliyetleri aşağı yukarı durmuş durumda. Son iki yıldır aslında önemli bir faaliyet olmadığı hâlde yıllık 480 milyon liraya yakın para ödenmektedir.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Bakan, insanlar çalışmak istiyor, “Çalışmayalım.” demiyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Şimdi, biz bu parayı Türkiye’de eğitim için, araştırma-geliştirme için, altyapı için kullanırsak çok çok daha fazla vatandaşımıza iş, aş üretilir.

Sonra, Tekel işçileri ve diğer özelleştirme kapsamında açığa alınan işçilerimizin 4/C kapsamındaki kamuya alımları zaten söz konusu. Bunu da bizim Hükûmetimiz getirmiştir. Yani, 92’den itibaren bütün özelleştirmelerden kaynaklanan, ki biz herkese de kıdem ve ihbar tazminatını ödemiş durumdayız, şimdi, ona rağmen biz 92’ye kadar geri götürdük ve herkesi 4/C’li olma imkânına kavuşturduk.

“2008 yılından beri katılım payı alınmaktadır.” denildi. Değerli arkadaşlar, bunun krizle ilgisi yoktur. Katılım payı, sağlıkta sürdürülebilir bir finansman dengesi sağlamak için çok zaruridir çünkü Avrupa Birliği ortalamasına baktığınız zaman, doktora giden her 100 kişiden sadece ve sadece 35’ine reçete yazılmaktadır. Oysa, Türkiye’de her 100 kişiden 85’ine reçete yazılmaktadır ve bu, ilaç firmalarına yaramaktadır. Katkı payının bir hususu, bir unsuru tabii ki, bu reçetelerdeki istismarı engellemeye ve talep yönetimine yöneliktir. Birinci husus budur.

İkinci husus: Tabii ki, birinci basamak sağlık sistemine başvuran hiçbir kimseden katılım payı alınmıyor, eğer reçete söz konusu değilse.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – 2 lira alıyorsunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Reçete söz konusu değilse değerli arkadaşlar.

Dolayısıyla, burada, devlet hastaneleri zaten hizmet veriyor. Biz orada kademelendirdik. Amaç burada talep yönetimidir, sağlıkta sürdürülebilir bir mekanizma oluşturmaktır.

Nakliyecilerimizin sıkıntı içerisinde olduğu söylendi ve ucuz mazot uygulamasının yapılıp yapılmayacağı hususu gündeme getirildi. Bu konu tabii, çalışılması gereken bir konudur ama şu anda üzerinde çalışılan bir konu değildir.

Menkul kıymet vergileriyle ilgili düzenleme… Anayasa Mahkememiz tabii ki, bildiğiniz gibi, bu konuda bir karar verdi ama henüz karar Resmî Gazete’de -benim bildiğim kadarıyla- yayımlanmadı. Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra gerekçesini dikkate alarak bir düzenleme yapacağız ama bu aşamada düzenlemenin mahiyeti konusunda bir şey söyleyemem çünkü gerekçeli kararı gördükten sonra biz oturup onu çalışırız, ona göre bir düzenleme yaparız değerli arkadaşlar.

Yine, bankalar tarafından verilen kredilerin kredi faizlerinin yüksek olduğu, BSMV’de indirim yapılıp yapılamayacağı hususu gündeme getirildi. Biz Hükûmet olarak bütçe imkânları elverdiği ölçüde aracılık maliyetlerini tabii ki aşağı çekmeyi isteriz ama bu aşamada bütçe imkânları çerçevesinde en azından yakın dönem için böyle bir şey öngörülmüyor.

Yine, 2000…

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz doldu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.17

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada, Hükûmet burada.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Bütçe Uygulamasına İlişkin Hükümler

Aktarma ve ekleme işlemleri

MADDE 10 – (1) a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinin "Personel Giderleri" ile "Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" ter-tiplerinde yer alan ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği" ile gerektiğinde "Yedek Ödenek" tertibine; diğer ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tâbi olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin "Yedek Ödenek" tertibine aktarma-ya,

b) Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan kamu idaresinin isteği üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine, fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın ödenek aktarmaya ve bu konuda gerekli işlemleri yapmaya,

c) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak yılı yatırım programında değişiklik yapılması halinde, değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar arası aktarmaya,

ç) Kamu idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması ve kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe ve muhasebe işlemleri için gerekli düzenlemeleri yapmaya,

Maliye Bakanı yetkilidir.

(2) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde 20’sine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu idarelerin yüzde 20’yi geçen diğer her türlü kurum içi aktarmalarını yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak 2010 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler arasında aktarma yapılması halinde bu aktarmanın gerektirdiği tertipler arası ödenek aktarması işlemleri 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tâbi olmaksızın bu fıkra hükümlerine göre yapılır. Söz konusu işlemlerle sınırlı olmak üzere bu fıkrada yer alan yüzde 20 oranı yüzde 100 olarak uygulanır.   

(3) Genel bütçeli idareler, 13/12/1983 tarihli ve 180 sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında Bayındırlık ve İskan Bakanlığına yaptıracağı işlere ilişkin ödeneklerini Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bütçesine aktarmaya yetkilidir.

(4) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı; cari yıl içinde aralarında yapılan hizmetlerin bedellerini karşılamak amacıyla varılacak mutabakat üzerine, bütçeleri arasında karşılıklı aktarma yapmaya yetkilidir.

(5) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı; bütçelerinde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi gereken ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir fonksiyona ait bir hizmetin diğer bir fonksiyon tarafından yürütülmesi halinde ilgili ödeneği, fonksiyonlar arasında karşılıklı olarak aktarmaya yetkilidir.

(6) Özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumların (B) işaretli cetvellerinde belirtilen tahmini tutarlar üzerinde gerçekleşen gelirler ile (F) işaretli cetvellerinde belirtilen ödenekleştirilmeyen finansman karşılıklarını ve gerçekleşen finansman fazlalarını, idare ve kurumların bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak tertiplerine ödenek olarak eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde kamu idareleri yetkilidir. Sermaye ödenekleri, 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.

(7) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma suretiyle yapılır. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ve kurumlar arasındaki diğer kaynak transferleri tahakkuk işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu işlemler karşılığı tahsil edilen tutarlar, ilgili kamu idaresince bir yandan (B) işaretli cetvellere gelir, diğer yandan (A) işaretli cetvellere ödenek kaydedilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Durdu Özbolat.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Bugün Aralık ayının 22’si. Tam dokuz gündür Meclisimizde bütçe konuşuluyor, bütçe tartışılıyor. Ama üzülerek söylüyorum ki, değerli arkadaşlarım, vekâletini aldığımız halkımız burayı izlemiyor, burayı dinlemiyor. Çünkü, şu ana kadar söylenenlerin çoğu sözde kaldı. Şöyle birazcık hafızamı zorlayarak geçen yılın yine bugünlerine geri gidiyorum. Maliye Bakanı kendine has üslubuyla bir yığın hedef açıkladı. En basitinden, 2009 yılında yüzde 4 büyüyecektik, bütçe açığı da 10 milyar lirada kalacaktı. Çok sevindik ve ümitlendik, “Vardır bir bildiği, koca Maliye Bakanı, dersine iyi çalışmıştır.” dedik, bekledik; aradan bir yıl geçti değerli milletvekilleri, yüzde 4 büyümedik yüzde 6 küçüldük; bütçe açığı 10 milyar hedefleniyordu 62 milyar TL’ye çıktı. Bundan önceki yıllarda da bundan farklı bir durum olmadı yani. Hükûmet hedef koydu, tutturamadı. Bu yıl da hedef koydunuz “Yüzde 3,5 büyüyeceğiz, bütçe açığımız da 50 milyar dolar olacak.” diye. Geçen yılın rakamları ortada, insan tahminlerinde biraz yanılabilir, gayet doğal ama bu kadar büyük bir hesap hatasının, söylenenlerin hepsinin tam tersine çıkmasının mazur görülecek, makul sayılacak hiçbir tarafı yok.

Şimdi, siz bana oturduğunuz yerden “Ekonomik kriz yaşandı, bütün dünyada olduğu gibi bizde de hesaplar altüst oldu.” diyeceksiniz. Peki, geçen yılın bütçesi hazırlanırken kriz yok muydu değerli arkadaşlar? Ama Sayın Başbakan sizin gibi düşünmüyordu. Başbakan kararını vermişti, ona göre kriz teğet geçecekti. Başbakan emir buyurmuştu, artık bütçe hazırlayacak olanlara bir görev düşüyordu, Başbakanın teğetine endeksli bir bütçe hazırlamak, onun tepkisini çekmemek gerekiyordu, yoksa Başbakandan azar işitilebilirdi, hatta yerlerinden bile olabilirlerdi! Malum, kimse de yerinden olmak istemezdi, onun için rakamlarla oynayıp milletin gözünü boyamanın hiçbir mahzuru yoktu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben ekonomi tahsili yapmadım, eğitimciyim, birazcık rakamlardan anlarım, dünyayı gezen bir milletvekiliyim; dünyanın hiçbir ülkesinde yüzde 4 büyüme hedeflenirken yüzde 6 küçülme olmamıştır! İşinizi ciddiye alın, Parlamentoda çoğunlukta olmanız işlerinizi böyle çalakalem yapma hakkını sizlere vermez. Hazırladığınız bu bütçeyle ülkeyi yöneteceksiniz, borç ödeyeceksiniz, yatırım yapacaksınız. Tabii yapmaktan çok satmaya endeksli bir anlayışla yönetmeyi hedeflediğiniz için bu hatalar sizin için önemli olmayabilir ama vatandaş bu hatalarınızdan dolayı Meclisten umudunu kesiyor. Bugünlerde bütçeyi görüşüyoruz, bu görüşmeler de TRT3’te naklen yayınlanıyor. Üzülerek belirteyim ki değerli milletvekili arkadaşlarımız, reytingimiz çok düşük. Bunun üzerinde biraz düşünelim, kafa yoralım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu an üzerinde konuştuğumuz 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi, aktarma, ekleme ve kaynak transferleriyle ilgili. Bu işlemleri daha doğru bir biçimde anlamak ve uygulamak için bazı bilgileri dikkatinize sunmak istiyorum: 1998 yılında konsolide bütçe yatırımlarında Millî Eğitim Bakanlığının yatırımlarına ayrılan pay 1999 yılında yüzde 37,33 iken 2009’da bu rakam yüzde 13,91’e düşmüş, 2010’da da yüzde 9,37 olarak hedeflenmiştir -rakamlar böyle diyor- yani Millî Eğitim Bakanlığının konsolide bütçeden aldığı pay hükûmetleriniz döneminde artmamış, bilakis azalmıştır.

2001’de YÖK… Üniversitelerin bütçesinin konsolide bütçeye oranı 2002 yılında 2,81 iken 2010 yılında bu rakam 3,25’e yükselmiş gibi görünmüş olsa bile, şu noktaya dikkatinizi çekmek isterim: Bugün, üniversitelerimizde 13.480 profesör, 7.156 doçent, 18.275 yardımcı doçent, 34.764 araştırma görevlisi, 14.250 öğretim görevlisi, 7.129 okutman ve 2.869 diğer kadrolarda görev yapan öğretim elemanı olmak üzere toplam 97.923 öğretim elemanı görev yapmaktadır. Bu sayı, zannediyorum ki sizin iktidara geldiğiniz dönemde bunun yarısı kadardı. Üniversitelerimizin bütçedeki artışını hesaplarken bu oranın yükselmesini de dikkate almanızı rica ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, dünyanın en iyi beş yüz üniversitesi içerisinde bir Türk üniversitesi yok. Yine 2009 yılında YÖK, üniversite ve yüksek teknoloji enstitülerinde mal hizmet alım giderleri için 1 milyon 561 bin 420 TL kaynak ayırmışken 2010 yılı bütçe tasarısında bu kalem için ayrılan kaynak 1 milyon 338 bin 123 TL’ye düşmüş. Tasarrufu bilim ve teknoloji kurumlarının giderlerinden yapmak, bu ülkede yükseköğrenime vurulan en büyük darbedir. Tabii, çocuklarını yurt dışında bursla okutanlar için bizim üniversitelerimizin durumu bir anlam ifade etmeyebilir. Ama bu ülkenin insanlarının yüzde 99,9’u çocuklarını bu ülkenin üniversitelerinde okutuyor değerli arkadaşlarım.

2010 yılında Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi 28,24 milyar TL olarak öngörülmüş. Bunun da 19 milyar 984 milyon 11 bin TL’si personel giderleri için, 3 milyar 405 milyon 194 bin TL’si sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri için, 2 milyar 145 milyon 23 bin TL’si mal ve hizmet alımı giderleri için, 901 milyon 107 bin TL’si yatılı öğrenciler için, 329 milyon 300 bin TL sermaye giderleri için ayrılmıştır. Buraya kadar problem yok gibi görülüyor değerli arkadaşlarım. Ama aynı Bakanlık, gerçekleştirmek üzere altına bizim de imza atacağımız tam doksan iki proje belirlemiş. Ama bu projeleri hayata geçirecek ödenekler bütçeye konmamış ya da unutulmuş. Projeleri hazırlatan bakanlık nasıl gerçekleştireceğine dair bir yol haritası hazırlamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim ve sağlık giderleri en son tasarruf yapılacak ya da tasarruf düşünülecek alanlar olmalı. Bu iki alana ayrılan bütçelerle bu bakanlıkların idare edilmesi ve geliştirilmesi kolay görünmüyor. Ben, burada bir muhalefet milletvekili olarak sizlere bir çağrıda bulunuyorum. Bu yılki bütçe de bizim bütün muhalefetimize rağmen geçecek. Siz, her şeye rağmen yine bildiklerinizi yapacaksınız, yine yanlış yapacaksınız. Özellikle Millî Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarına yapacağınız aktarma, ekleme ve kaynak transferlerinde cömert davranın. Bu memleketin kaynaklarını popülist politikalarla çarçur etmeyiniz. Kaynak kullanım alanlarını ve önceliklerinizi siyasi beklentilerinize uygun belirlemeyin. Uyguladığınız yanlış politikalarla bu ülkeye on yıl kaybettirdiniz. Artık, kaybedecek zamanımız da kalmadı, satacak bir şeyimiz de kalmadı. Bundan sonra, ülkenin kaynaklarını ülkenin çıkarlarına uygun kullanmanızı bekliyoruz.

Sözlerime son verirken, bugün basında, Sayın Bakanın nişanlandığını okudum. Bakana buradan mutluluklar diliyorum ama bu bütçenin, sanıyorum, ülkemize mutluluk getirmeyeceğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özbolat.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizim Anayasa’mızda “Ekonomik Hükümler” başlığı altında “Planlama” konusu yer almıştır. Bu bölümde ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayinin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu bir biçimde hızla gelişmesini sağlamak üzere gerekli teşkilatın kurulmasının devletin görevi olduğu özellikle belirtilmektedir.

Bütçe, sadece oranlama niceliklerinin belirlenmesi hadisesi de değildir; büyüklük açısından etkisi -hangi ekonomik sisteme sahip olunursa olunsun- makroekonomik politikaların yönlendirilmesinde en önemli enstrümandır. Bu anlamda hadiseye yaklaşıldığında, bütçe sadece makroekonomik etkileri açısından ülke siyasetinin kâğıda dökülmesi de değildir. Ülkede bir yıl içinde uygulanacak iç ve dış siyasetin öngörülerini, boyutlarını, kalitesini, tüm topluma olduğu kadar, hangi toplum kesimlerinin, hangi sektörlerin, hangi kurumların ne ölçüde etkileneceğini, kaynakların nasıl ve nerelere tahsis edileceğini ve bu kaynakların nerelerden ve ne şekilde toplanacağını gösterir. Diğer bir ifadeyle, devletin bir yıllık uygulamalarını gösteren bir perspektif ortaya koyan dokümandır.

Bütçe politikaları, kamunun elinde hâlen politikaların belirlenmesi ve yönlendirilmesi açısından da en temel araçlardan birisidir.

Anayasa’mızın “Malî Hükümler” başlığı altında; bütçenin hazırlanması ve uygulanmasına, görüşülmesine, değişiklik yapılabilmesine ve kesinhesaba ilişkin hususlar yer almaktadır. Burada önemli olan husus, merkezî yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolünün kanunla düzenlenecek olmasıdır. Zaten, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun amacı da budur. Nitekim, bu Kanun’un amacı, Kanun’un 1’inci maddesinde “…kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap verebilirliği ve malî saydamlığı sağlamak üzere, kamu malî yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm malî işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve malî kontrolü düzenlemektir.” şeklinde ifade edilmiştir.

AKP Hükûmetinin tereddütleri, korkuları, beceriksizliği ve basiretsizliği, mayıs ayının sonunda hedeflerin belirlenmesi gereken orta vadeli programı ancak eylül ayında ortaya koyabilmiştir. Hükûmetin bu tutumu, artık kendinden bile korkmakta olduğunu ortaya koymuştur. Bu konuda detaylara girip Hükûmetin tescillenmiş beceriksizliği ve başarısızlığı üzerine fazla durmanın bir gereği olduğunu düşünmüyorum. Hükûmetin bu sıralardaki basiretsizliği sadece bu alanda değil, o günlerde üzerinde fazla meşgul olduğu açılımla uğraşmaktan helak olduğu bir zaman kesiti içindeki döneme rastlanmasındandır. Buradaki gecikme, hukuki prosedürün çiğnenmiş olduğunu da ortaya koymaktadır. Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçenin görüşülmesi sürecinde resmî yayın organlarında muhalefetin bütçe üzerindeki eleştiri ve önerilerini kamuoyuna yeterince duyurmaları zaten kısıtlanmış ve aynı zamanda engellenmiştir.

AKP Hükûmeti yaşanan küresel kriz karşısında basiretli bir iktidar görüntüsü çizememiş, baştan beri krizi anlamamış, ciddiyetini kavrayamamış, kabullenememiş ve etkilerini ortadan kaldıracak ciddi ve kalıcı tedbirler alamamıştır. “Bu krizin ülkemizi etkileyemeyeceği” gibi görüşlerle millet başlangıçta avutulmaya çalışılmıştır. Ekonomiyi içine soktuğu olumsuzlukları kabullenemediği gibi, ortaya çıkan olumsuzlukların sebebini sadece baştan kabullenemediği küresel krizde aramakta ve krizden çıkış için de ekonomide gereken ciddi tedbirleri hâlen öngörememektedir.

2010 yılı bütçesi, maalesef, küresel krizle mücadele edecek, üretim ve tüketimi canlandıracak, sürdürülebilir büyüme ve kalkınmaya geçişi temin edecek, ekonomik istikrar ve refah artışını sağlayacak bir perspektifte hazırlanmamıştır. Tam tersine, ekonomide tüm dengesizliklerin sebebini bir zaman tüm uyarılarımıza rağmen inkâr ettikleri küresel krize bağlayan ve bu krizin neredeyse atlatıldığı uluslararası ekonomik konjonktürün hızla iyileşeceği ve AKP Hükûmetinin imdadına yetişeceği gibi ütopik bir varsayıma dayandırılmıştır.

Hatırlanacağı gibi 2008 yılı sonunda yapılan bütçede tüm uyarı ve itirazlara karşın Türkiye'nin 2009 yılında yüzde 4 büyüyeceği öngörülmüş, 2009 Şubat ayında kadük olan bütçe hedefleri yerel seçimler kaygısıyla revize edilememiştir. Ancak 2009 Nisan ayında Hükûmet, açıkladığı Katılım Öncesi Ekonomik Program’la ekonominin yüzde 3,6 küçüleceğini, işsizliğin 13,6’ya yükseleceğini, bütçe açığının yüzde 5’lere yükseleceğini, faiz dışı fazla ya da faiz dışı açık verileceğini itiraf etmek zorunda kalmıştır. Nihayet son açıklanan orta vadeli programda ekonominin 2009 yılındaki daralması yüzde 6 olarak revize edilmek zorunda kalınmıştır. 2009 yılında yapılan yanlış hesap ve öngörülerin 2010 yılı ve sonrası için de yapılmaya devam ettiği görülmektedir.

Tasarının “Dördüncü Bölüm” başlığı altında “Bütçe Uygulamasına İlişkin Hükümler”de “Aktarma ve ekleme işlemleri” bu Bütçe Tasarısı’nın 10’uncu madde başlığı altında toplanmıştır. Esas itibarıyla aktarma ve ekleme işlemlerinin istisnai olması gerekir. Aksi takdirde, bütçe ödeneklerinin detaylandırılıp yasalaştırılmasının bir anlamı da yoktur. Bunun düzenlenmesi için 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu yürürlüğe konulmuştur ancak AKP yönetimi önce kanunu çıkarıp sonra Anayasa’yı değiştirmiştir, sonra da Anayasa kanuna uygun hâle gelmiştir.

Şimdi tasarının 10’uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde “Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinin ‘Personel Giderleri’ ile ‘Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri’ tertiplerinde yer alan ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin ‘Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği’ ile gerektiğinde ‘Yedek Ödenek’ tertibine; diğer ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tâbi olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin ‘Yedek Ödenek’ tertibine aktarmaya, Sayın Maliye Bakanı yetkilidir.” diyorsunuz.

Burada iki olumsuz husus var: Birincisi, gerektiğinde yedek ödenek tertibine aktarma ediyorsunuz -yaptığınıza güveniniz yok- ikincisi, ödenek aktarmalarının 5018 sayılı Kanun’un 21’inci maddesinde yer alan bütçeler arasındaki ödenek aktarmalarının bütçe kanunuyla yapılacağı” hükmünü çiğniyorsunuz.

Diğeri ise “Orada belirlenen sınırlara tabi olmayacağını” söylüyorsunuz. Problem, Hükûmet kendi koyduğu yasal kurallara uymuyor; buna ilave, 5018 ve bütçe kanunu dışına çıkmaya yetki alıyor, yani, katmerli bir operasyon.

Aynı maddenin (c) fıkrasında ”2010 yılı yatırım programında değişiklik yapılması hâlinde değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar arası aktarma yapmaya Maliye Bakanı yetkili kılınıyor.” Maliye Bakanının yetkili kılınması normal de, baştan yatırım programına uyulmayacağının açıklanması doğru değil. Bunun anlamı “Ben bütçe yaparken doğruyu söylemiyorum.” demektir.

Kanuna bakarsanız “Kamu idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu” diyorsunuz, önceden bunun ne olabileceğini öngörmüyorsunuz yahut kapsamlı veya değil, bir değişiklik düşünüyorsunuz hem de yıl içinde başlangıçta saklıyorsunuz.

Maddenin 2’nci fıkrasına baktığımızda ise kurumlara, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde 20’sine kadar kendi bütçeleri içinde aktarma yetkisi veriyorsunuz. İyiliği kötülüğü tartışılır. Buna ilave, yatırım programında yer alan projeler arası aktarma yapılmasını sağlıyorsunuz ve 5018 sayılı Kanun’un 21’inci maddesine tabi tutmuyorsunuz. Bu işlemlere ilişkin yüzde 20 oranını yüzde 100’e çıkarıyorsunuz. Bunun anlamı nedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“Biz kanunu kanunla çiğneriz.” diyorsunuz. Yani, bütçe kanunu ile çiğneriz diyorsunuz. Şimdi böyle bir maddeyle ekonomik problemleri pratikte çözmüş mü oluyorsunuz? Hükûmet, milletin, Parlamentonun bütçe hakkına el koymaktadır, yakın geleceği göremeyen bir siyasi iktidarın öngörülerdeki isabetsizliğini örtmeye çalışmasıdır.

Hükûmetin 5018 sayılı Kanun’u çıkarıp sonra da uymayacağını bilerek kendisine bütçeyle yetki almaya çalışması, en iyimser deyimle, halka doğruyu söylememektir. Geleceğin iyi görülmemesi ve yetki alınarak bu yollara tevessül edilmesi, bizlere, Hükûmetin bütçe uygulamalarının gerçeklerle uymayacağını ifade eder. Hükûmetin bu yollara başvurması kabul edilebilir bir durum değildir.

Bütçenin hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, on güne yakın bir süredir Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde çalıştığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesini çıkarmaya gayret ediyoruz. Bu süreç içerisinde değerli milletvekili arkadaşlarımız, AK PARTİ Grubundan konuşan arkadaşlarımız, bütçenin ülkemize, milletimize sağlayacağı faydalar hakkındaki görüşlerini beyan ediyorlar; muhalefet partisinden milletvekili arkadaşlarımız da muhalefetin gerektirdiği çalışmaları, bilgileri çerçevesinde de bu bütçenin eksiklerini ifade etmeye çalışıyorlar. Fakat bütçe konuşulurken, üzerinde değerlendirme yapılırken maalesef bazı zamanlar baktığımızda hiç hoş olmayan, gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekili arkadaşlarımızı üzücü, incitici, yaralayıcı konuşmalar da olduğunu burada müşahede ediyoruz. Hep birlikte düşündüğümüz, konuştuğumuz, arzu ettiğimiz, istediğimiz, birbirimizi yaralamadan doğruları ifade ederek bu ülke insanına, Türk milletine fayda sağlayabilmek için gayret göstermek hepimizin insan olarak, millet olarak vazgeçilmez görevlerinden birisidir.

Bakınız, Milliyetçi Hareket Partisinin değerli temsilcisi konuşmacı arkadaşlarımız daha önceki bütçelerimizin hazırlandığı süreçte hep bizi uyarırlardı “Niye 2002’den başlıyorsunuz, başka tarihleri dikkate almıyorsunuz; niye 99’dan, 80’den, 85’ten değil de, aklınızı bir 2000’e taktınız, ondan öte başka tarafa gitmiyorsunuz?” diye.

Şimdi, değerli arkadaşlar, işin özü şu: Biz, 3 Kasım 2002 seçimleriyle, milletin ibrasıyla, milletin gösterdiği, verdiği yetkiyle iktidara geldik. 18 Kasım tarihinde hükûmeti kurmakla görevlendirilen Sayın Gül, 28 Kasım 2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden, bu Parlamentodan güvenoyunu alarak icraata başladı. Bizim fotoğrafımız bu. Muhasebede bir ilke, bir bilanço çıkarılırken, bir hesap yapılırken bir dönemin fotoğrafı alınır, o fotoğraf içerisindeki yaptığımız icraatları değerlendiririz. Çünkü biz başka hükûmetleri “Enkaz devraldık.” diye hiç itham etmedik, “Enkaz edebiyatı yaptık.” diye de söylemedik. “3 Kasım 2002 tarihindeki Türkiye'nin fotoğrafı buydu, bizim geldiğimiz 2005’teki Türkiye'nin fotoğrafı bu. 2007’deki fotoğraf bu, 2008’deki fotoğraf bu.” diye ifade ettik.

Ama bakıyorum, görüyorum ki bu bütçe konuşmalarını Plan ve Bütçe Komisyonunun raporu içerisinde değerlendirdiğimizde Milliyetçi Hareket Partisinin değerli üyeleri, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarımız tarihleri 2002-2009’la kıyaslamaya başlamışlar, aslında doğru bir noktaya doğru gelmişler; 2002-2008 kıyaslaması yapmıyorlar ama 2002-2009 kıyaslaması yapıyorlar. 2002-2009 kıyaslamasındaki özellik ne? 2009 yılında, 2008 yılının son çeyreğinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde 2007 yılında başlayan krizin önce Avrupa’ya, daha sonra gelişmekte olan ülkelere yansımasının Türkiye’de hissedildiği bir süreç. Ha bunu değerlendirme yapıyorsak o zaman objektif olabilmemiz için, Türkiye'nin insanına faydalı olabilmek için, bu bütçenin Türk milletine fayda sağlayabilmesi için bir objektif değerlendirme kriteri içerisinde yapılacak unsur nedir? Kriz dönemini krizle karşılaştırmak. Demek ki 2001 yılındaki ortaya çıkan krizdeki rakamlar ile 2009 yılındaki kriz rakamlarını karşılaştırırsanız kimin bunu iyi yönetişim içerisinde yaptığını en iyi şekilde algılamış ve bunu da millet değerlendirme imkânını bulmuş olur.

Bakınız, 2001 21 Şubat krizi veya ondan önceki Kasım 2000 krizi bağıra bağıra geliyordu. O dönemde iyi bir yönetişim sergilemeyen İktidar maalesef krizi görmedi. Kriz nereden bağıra bağıra geliyordu? 1998 yılında o zamanki Sayın Mesut Yılmaz Hükûmetinin güçlü ekonomiye geçiş programını olduğu gibi kabul eden 57’nci Hükûmet, o süreçte IMF’yle yapılmış sözleşmelerin, stand-by anlaşmalarının aynı şekilde devam edeceğini ifade etti. O ifade çerçevesinde çıpa sistemini getirdiler. Çıpa sisteminde -burada bankacı arkadaşlarımız var- bir yıl sonraki 1 euro artı 0,75 veya 77 sentin ne kadar olacağı belliydi yani bugün, 22 Aralık 2009 tarihinden 22 Aralık 2010 tarihine kadar 1 dolar artı 0,75 euronun fiyatının ne olacağı, fiyatı belliydi.Hani dışarıdan gelen sıcak para var ya, sıcak para kendisini bir sene süreyle garanti altına almıştı. En son 2001 tarihinde, 30 Haziran 2001 tarihi itibariyle çıpa geçerliydi. Yani Kasım 2000 tarihinde, krizin olduğunda yabancılar, bu ülkenin değerlerini başka yere transfer eden… Ki burada bir milletvekili kalktı dedi ki bu kürsüden: “Madem Türk olduğunuzu…” Aynen okuyorum… Sayın Grup Başkan Vekiline dedim ki: “Bakın bu milletvekili arkadaşımız herhâlde amacını aşan bir söylemde bulunmuş, incitme maksadıyla…” Ki bizim burada Türklükle, Türk olmamızla hiç kimsenin endişesi, şüphesi yok, Anayasa 66’ncı madde ne yazıyor: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.” Bunun ölçüsü ne? Ölçüsü cebimizde taşıdığımız nüfus cüzdanıdır. Eğer başka bir ölçü varsa DNA testi, kafatası testi, onunla ilgili bir ölçü varsa, biz bu ölçünün dışında olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz bu millete vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi Türk vatandaşı olarak kabul ediyoruz ve bağrımıza basıyoruz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Kabul etmeyen yok ki!

RIDVAN YALÇIN (Ordu) - 36’yı nereden çıkarıyorsunuz o zaman?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Arkasından da diyor ki: “Mademki bu kürsüden, peki bu kürsüden ‘Türk’üm’ diyemiyorsunuz, Müslüman’ım da mı diyemiyorsunuz?” (AK PARTİ sıralarından “Doğru, doğru” sesleri)  Arkadaşlar, bakınız, İslam’da, İslamiyet’te belki Türklükle ilgili ölçüleri bulabilirsiniz, ama bizim bildiğimiz İslam ölçüleri çerçevesinde kimin Müslümanlığının, kimin İslami değerlere bağlı olduğunun ölçüsü, terazisi yok; herkesin dini kendine, herkesin inancı kendine. O yüzden biz bu çerçevede inanmış insanlar olarak şunu diyoruz: Bizim Müslümanlığımızı başkasının tartması, ölçmesi, biçmesi hiç kimsenin hakkına da değildir, haddine de değildir. Muhakkak ki bu arkadaşımız, herhâlde bu ölçünün kendisinde olduğunu ifade ediyor. Eğer gelir burada düzeltirse Parlamentodaki arkadaşlarımızı da herhâlde rahatlatmış olur diye düşünüyorum.

Bakınız değerli arkadaşlar, 2000 yılının başından itibaren mevduat faiz oranları yani vatandaşın parasına verilen faiz oranları yüzde 40, devlet iç borçlanma senetlerinin faiz oranları ne kadar? Yüzde 30. Kim almış? En büyük devlete para satan Demirbank almış. Demirbank Kasım ayının 20’sinde, 2000 tarihinde diyor ki: “Benim 170 milyon dolarlık bir taahhüdüm var. Bu taahhüde karşılık, sıkıntıya düştüm, devlet olarak sen gel, bu 170 milyon dolarlık taahhüdün karşılığında bana finans sağla, destek sağla, aksi hâlde 250 milyon dolar bedel ödemek zorundayım.” Ama ne bankalar, özel bankalar, millî bankaların hiçbirisi Demirbank’a destek olmadı, hiçbirisi yardım etmedi ve o dönemdeki idareciler, açıkçası, kendi kâğıtlarını, altında devletin imzası olan kâğıtlarını üzerindeki yazan bedelle, değerlenmiş bedelle alamayıp sonunda Demirbank’ın satılmasına, Demirbank’ın iflas etmesine, altı bankanın aynı gün, 6 Aralık tarihinde iflas etmesine sebep oldular.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu şekildeki öngörüsüzlük içerisinde altı bankanın batışına sebebiyet veren, açıkçası, Türk milletine hizmet etmiş olmaz. Kalkıp da bu milleti, bu milletvekillerini, AK PARTİ İktidarını “Siz bu kürsüden Müslüman’ın hakkını başkasına yediriyorsunuz.” diye de itham etme hakkını kendisinde görmez.

O Demirbank ki Kasım 2000 tarihinden iki ay önce yüzde 25’ine 1 milyar dolar teklif edilmiş ama temiz bir el operasyonuyla birlikte banka battıktan sonra 300 milyon dolara başkasına verilmiş. “Peşkeş çekilmiş.” desem mi demesem mi bilmiyorum.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Bir Meclis soruşturması açın Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bir de, değerli milletvekilleri, biraz önce konuşan bir arkadaşımız tutanaklardan bahsetti, tutanakları getirdim: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 2 Ağustos 2002 Cuma.” Burada ne konuşuluyor? İdamın kaldırılması konuşuluyor. İdamın kaldırılması nasıl gelir buraya? Komisyonlarda gelir. Komisyonlarda gelirken Adalet Komisyonunda bu tartışılır, milletvekilleri görüşlerini beyan eder. O zamanki Aksaray Milletvekilimiz Ramazan Toprak -Mehmet Çiçek Bey de o zaman Adalet Komisyonu üyesi- bir teklif veriyor diyor ki: “Gelin, bu terörist başının idamını erteleyen maddeyi biz buradan çıkaralım, Anayasa değişikliğiyle bunu yapalım.” Toplantı yapılıyor, arkasından ara veriliyor, Sayın Doktor Devlet Bahçeli Komisyon üyesi arkadaşları geriye çağırıyor “Gelin milletvekillerimiz.” diyor ve iki saat onları ikna odasına alıp…

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclise gel Meclise… Genel Kurulda ne yaptığınızı açıkla sen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – … ikna odasında…

Ona da geliyorum. Orada, burada…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen Genel Kurulda ne yaptığını açıkla.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili…

OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakanınızın nasıl talimat verdiğini…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili, bir kanun komisyondan çıkmadan buraya gelmez.

OKTAY VURAL (İzmir) – …idamın kaldırılmasına nasıl umut dolu baktığını anlat bakalım hele.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hele, Bülent Arınç’ın, Dengir Mir Fırat’ın, idamın kaldırılması için nasıl oy verdiğini anlat!

BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural, lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili…

OKTAY VURAL (İzmir) – Geç onları, geç.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …bir kanun buradan, komisyondan geçmeden buraya gelmez.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mecliste 41 AKP’li ne yapmıştır, sen onları anlat.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Eğer, rahmetli Mehmet Gül çıksaydı… (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne yapmıştır,  sen onları anlat.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Mehmet Gül, rahmetli, mezarından çıkmış, kalksaydı…

OKTAY VURAL (İzmir) –  Şimdi, terörist başıyla mütareke yapıyorsunuz…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – … siz onun utancının karşısında eriyip kalırdınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – …müzakere yaptınız yapıyorsunuz; onları anlat. 

BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Mehmet Gül, Adalet Komisyonunu ağlayarak terk etti. Bunu o dönem milletvekili olan arkadaşlarımız bilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen teröristbaşıyla müzakere ediyorsun, mütareke ediyorsun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “Kaderin cilvesine bak, Apo’yu affetmek bize nasip olacakmış.” dedi ve ağlayarak gitti. Sizde hakkı var Sayın Mehmet Gül’ün.

KADİR URAL (Mersin) – Birinci müfteri olarak seni ilan ediyorum Sayın Elitaş.

BAŞKAN – Sayın Ural…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Onun hesabını nasıl vereceksiniz?

KADİR URAL (Mersin) - Birinci müfteri sensin.

BAŞKAN – Sayın Ural…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlar, şu da oylama tutanakları…

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclise gel Meclise…

KADİR URAL (Mersin) – Seni müfteri ilan ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Geldim, Meclise geldim, oylama tutanakları…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gel gel

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Oylama tutanakları…Bakın

OKTAY VURAL (İzmir) – 41 tane AKP’li…

BAŞKAN –Sayın Vural…

KADİR URAL (Mersin) – Mehmet Ali Bey’in konuşmalarını oku, oku.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ne demiş 41 AKP’li, söyle?

OKTAY VURAL (İzmir) – “Evet” demiş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yalan söylüyorsun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aynen iade ediyorum sana.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Açıkça yalan söylüyorsun. Bunu beraber sayarız. Açıkça yalan söylüyorsun. Bak, sana…

OKTAY VURAL (İzmir) – Senin Genel Başkanının gazetelerde ilanı var, “lider sözü” diye.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 1) Adalet ve Kalkınma Partisi, Dengir Mir Mehmet Fırat, “Kabul” demiş, Adalet ve Kalkınma Partisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Mahmut Göksu, katılmamış.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, evet… Hadi yeter, süren bitti, hadi. Yolun açık olsun. 

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Katılmama gerekçesini de anlat.

OKTAY VURAL (İzmir) – Anlat, anlat…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakınız, Akif Gülle, Adalet ve Kalkınma Partisi “Ret.” demiş.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Neden, neden?

KADİR URAL (Mersin) – Mehmet Ali Şahin’i oku, Mehmet Ali Şahin’i.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi hadi, oku.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hepsini okuyacağım. Eyyüp Sanay, Adalet ve Kalkınma Partisi, “Ret.” demiş.

OKTAY VURAL (İzmir) – Oku oku

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – “Evet.” diyenleri oku.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şevket Bülent Yahnici, Genel Başkan Yardımcınız, katılmamış.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Ne yapsın?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “Ne yapsın?” Doğru, ne yapsın?

MUHARREM VARLI (Adana) – Yahu, sen “evet” diyenleri okusana Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri…

MUHARREM VARLI (Adana) – Kabul verenleri okusana.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İsmail Özgün, burada arkadaşımız, Balıkesir Milletvekilimiz “Ret.” demiş.

MUHARREM VARLI (Adana) – Niye özellikle reddedenleri seçip okuyorsun?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İsmail Alptekin, Adalet ve Kalkınma Partisi “Ret” demiş.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Gerekçesini söyle, gerekçesini. Niye “Ret” demiş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Faruk Çelik, Adalet ve Kalkınma Partisi “Ret” demiş.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bülent Arınç ne demiş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Geleceğiz, oraya da geleceğiz.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Elitaş, MHP’den “Kabul” diyen var mı hiç, onu söyle.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizden “Kabul” diyen var mı? Sen “Kabul, kabul” diye... Sen kalk bunun cevabını ver, sen bunun cevabını ver bakalım hadi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili, bir kanunun çıkması, bakınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi cevabını ver sen, cevabını. Bir tane “Evet” oyu göster ama gösteremezsin. (MHP sıralarından “Oku, oku” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural…

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.13

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada, Hükûmet burada.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz, Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner’e ait.

Buyurun Sayın Güner. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ GÜNER (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin aktarma ve eklemeyle ilgili 10’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle 2010 mali yılı bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen başta Bakanımız Mehmet Şimşek’e, bakanlarımıza, bürokratlarımıza ve Bütçe Komisyonu Başkanına ve üyelerine huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 10’uncu madde bütçe uygulamasına ilişkin aktarma ve ekleme işlemini düzenlemektedir. 2007’de başlayan küresel finansal krizin Türkiye’de ciddi bir tahribata yol açmamasının en önemli nedenlerinden biri Hükûmetimizin mali disipline riayet etmesidir. Yaşanılan bu kriz ortamında mali istikrarı sağlamak için kamu idareleri arasındaki koordinasyonun tesisi elzem ve zaruri idi. Bu nedenle de Maliye Bakanına koordinasyonu sağlama hususunda ekstra yetkilerin verilmesi de gayet tabiidir.

10’uncu maddenin üçüncü fıkrasında, genel bütçeli idarelerin Bayındırlık ve İskân Bakanlığına yaptıracağı işlerde söz konusu işlere ilişkin ödeneklerin Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesine işi yaptıran idarenin doğrudan aktarması sağlanmaktadır. Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının kendi aralarında bütçelerinde yer alan ikmal ve tedarik hizmetlerinin karşılıklı olarak aktarılmasına imkân verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 10’uncu madde bir kurumun bütçesine ayrılan kaynağı bir başka kurumun bütçesine aktararak dengesizliği amaçlamamaktadır. Aksine, yapılacak hizmetlerin hızlı, verimli, etkin ve koordineli bir şekilde icra edilmesini amaçlamaktadır. Huzurlarınıza getirilen 2010 yılı mali bütçesi AK PARTİ hükûmetlerinin sekizinci bütçesidir. Devletin belirli bir dönem içindeki gelir ve giderlerinin oranlama niceliklerini önceden belirleyen, onaylayan, bu işlemlerin yapılmasına izin veren kanuna “Bütçe Kanunu” denir. Bu tanımdan hareketle bütçe kanunlarına ülkelerinin rotalarını belirleyen pusulalardır diyebiliriz. Bu nedenle bütçe kanunları önemsenmeli ve bütçe görüşmeleri bütçeyle alakalı olmayan konuları görüşüp ciddiyetten uzaklaştırılmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, küresel ekonomik kriz son iki, üç yıldır tüm dünyayı derinden sarsmakta ve küresel dengeleri değiştirmektedir. Büyüme ve dış ticaret hacmindeki daralma hemen hemen bütün ülkelerde işsizlik oranını artırmıştır. İşsizlik, gelişmiş ülkelerde bile son yirmi yılın en yüksek oranına ulaşmıştır. Daralan ekonomik faaliyetler ve alınan Hükûmet tedbirleri neticesinde dünyada kamu borçları bütçe açıkları oranında ciddi artışlar yaşanmıştır. Ülke ekonomimizin dünya ekonomilerine entegre olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda yaşanan krizin ülkemizi etkilememesini beklemek safdillik yapmaktan öteye geçemez. Hâl böyleyken muhalefetten gelen eleştirilere baktığımızda bu krizin faturasının AK PARTİ’ye kesilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bugün ülkemiz dâhil tüm dünyada işsizlik oranlarında artış varsa ve bütçe açıkları yaşanıyorsa bunun nedeni kapitalizmin adil olmayan tekelci zihniyetinde aranmalıdır.

Küresel kriz Türkiye’yi bazı alanlarda etkilemiştir ancak ciddi alanda tahribatlara yol açmamıştır. Bugün ülkemizde bankacılık sektörü ayaktadır. Enflasyon yaşanan tüm olumsuz gelişmelere rağmen tek haneli rakamlarda seyrediyor. Ülkemizin kredi notu günbegün artıyor. Bunlar ülkemiz için umut vaat eden gelişmelerdir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçesi dünyayı sarsan ekonomik ve siyasi krizlere rağmen titiz bir çalışmayla huzurlarınıza sunulmuştur.

2010 mali yılı bütçesinin hayırlara vesile olacağını diliyor, bütçenin hazırlanmasında emeği geçen herkese saygılar ve selamlar sunuyorum. Teşekkürler ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.

Konya Milletvekili Sayın Ayşe Türkmenoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, konuşmama başlamadan önce, geçtiğimiz hafta, biliyorsunuz Konya’da, 17 Aralıkta Şebiarus törenleri yapıldı. 10 ve 17 Aralık tarihleri arasında Hazreti Mevlânâ’yı anma etkinlikleri düzenlendi, 17 Aralıkta da Şebiarus törenleri yapıldı. Bu vesileyle Konya Türkiye’den ve yurt dışından birçok misafiri konuk etti. Bu şekilde Mevlânâ hoşgörüsüne ve Mevlânâ öğretisine gelenleri Konya adına ağırlayan Büyükşehir Belediye Başkanımıza, merkez ilçe belediye başkanlarımıza ve başta Başbakanımız olmak üzere Kültür Bakanımıza, hepsine verdikleri destekten ve emekten ötürü teşekkür ediyorum.

Gelecek yıl tekrar gönül dostlarını Konya’da bekliyoruz ve onları, inşallah, Konya’ya layık, Mevlânâ hoşgörüsüne layık bir şekilde ağırlamayı da umuyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hanımefendi, devlet ağırladı parti ağırlamadı, lütfen düzeltir misiniz.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Bilindiği gibi gelişmiş ülkelerdeki finans piyasalarında ortaya çıkan ve zamanla gelişmekte olan…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Devlet ağırlıyor orada, vali ağırlıyor!

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) – …ülkelere yayılan istikrarsızlık 2008 yılının ikinci yarısında itibaren çok ciddi boyutlara ulaşmış ve küresel ölçekte bir ekonomik krize dönüşmüştür. Küresel kriz Türkiye ekonomisini de ticaret, finansman ve beklenti kanallarından etkilemiştir.

Ben anlayamıyorum, neden bu kadar sinirlendiniz? Yapılan hizmetleri görmek gerekiyor. “Gez dünyayı, gör Konya’yı” lafını AK PARTİ Hükûmetiyle biz hayata geçirdik ve binlerce insan Konya’ya geliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu konudan neden rahatsız oluyorsunuz, anlamış değilim.

Küresel krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlandırmak amacıyla 2008 yılı ortalarından itibaren bir dizi harcama ve gelir tedbiri uygulamaya konmuştur.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Hanımefendi, Mevlânâ’nın gücüne gidiyor!

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Ayrıca Merkez Bankası, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu ve Sermaye Piyasası Kurulunun aldığı tedbirlerin yanı sıra, bütçe dengesi üzerine doğrudan veya hemen etkisi olmayan kredi ve garanti hacmini artırıcı önlemler de hayata geçirilmiştir. Alınan bu önlemlerle mal piyasalarındaki işlem miktarını ve dolayısıyla mal ve para akışını artırarak kriz ortamı nedeniyle baskı altında olan ekonomik aktivitenin rahatlatılması, krizin potansiyel üretim üzerindeki etkilerini sınırlandırarak büyümeye geçiş sürecinin desteklenmesiyle istihdam ve üretim seviyesinin korunması sağlanmıştır.

Görüşmekte olduğumuz 2010 yılı bütçesi Hükûmetimizin sekizinci bütçesidir. Bu bütçe, Orta Vadeli Program’la uyumlu küresel ekonomik krizden çıkış bütçesidir. Ülkemizin ekonomik ve mali istikrarını sürdürmeyi esas alan bir bütçedir. Hükûmetlerimiz döneminde sağlanan siyasi istikrar, sağlam maliye politikaları ve yapısal reformlarla makro ekonomik performansta büyük bir iyileşme gerçekleşmiş ve bu sayede Türkiye’ye olan güven artmıştır. Türkiye ekonomisi 2002-2008 döneminde ortalama yüzde 5,8 oranında büyümüş ve dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi olmuştur ve dünyada yaşanmakta olan küresel krize rağmen de konumunu korumuştur. Ülkemizde 1993-2002 döneminde ortalama yüzde 70’lerde seyreden enflasyon, hükûmetlerimiz döneminde tek haneye düşmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki dönemde ülkemizin küresel ekonomide rekabet gücünü artıracak ve daha büyük bir küresel aktör hâline gelmesini sağlayacak ekonomik ve mali politikalar izlemeye devam edeceğiz. Türkiye, nüfus dinamikleriyle, girişimcilik ruhuyla ve coğrafi konumuyla gelecek vaat eden bir ülkedir. AK PARTİ İktidarı döneminde gerçekleştirdiğimiz yapısal reformlar ve krize karşı aldığımız önlemler sonucunda, Türkiye’deki toparlanmanın küresel ekonomiye göre daha erken başlayacağına inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesi, küresel krizin yarattığı tahribatı azaltacak, sürdürülebilir büyüme ve kalkınmayı sağlayacak, istikrarın ve refahın artırılmasını dikkate alan ve orta vadeli perspektifle hazırlanmış bir bütçedir. Bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkmenoğlu.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; 2010 yılı bütçesinin 50 milyar TL açıkla gerçekleşeceği belirtiliyor, sonra da yapılacak yatırımlardan bahsediliyor. Bu açığın burada kalacağına samimi olarak inanıyor musunuz? Bu açığı borçlanarak mı karşılayacaksınız? Borcu nereden istemeyi düşünüyorsunuz?

İkinci soru: Mersin ilinde toplanan vergi gelirleri nedir? Vergi gelirleriyle uyumlu olarak Mersin iline hangi yatırımlar yapılmış, hangi yatırımlar düşünülmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Kredi Yurtlardan kredi alıp üniversitede okuyup mezun olan gençlerden iş bulamayanlar şu anda kredilerini ödeyememekte ve hacizle karşı karşıya gelmektedir. Bunlar için bir ödeme kolaylığı düşünebilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnan…Yok.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, geçen Kurban Bayramı’nda bağış yoluyla kurban kesiminde yolsuzluk yapıldığı yönünde son günlerde basında ve medyada çıkan iddialar kamuoyunu derinden yaralamış ve rahatsız etmiştir. Yolsuzluk yapan bu şirket ya da dernekler hangileridir? Vatandaşlarımızın inançlarını sömüren bu şirket ya da dernekler ne kadar yolsuzluk yapmışlardır? Bu konuda Hükûmetinizce nasıl bir işlem yapılmış ya da yapılmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakana soruyorum, birinci sorum: Ekonomik kriz nedeniyle işini kaybeden işsizlere İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yapılan ödemelerin 2010 yılında da devam etmesi düşünülüyor mu?

Bir diğer sorum: Yine bugün basında da vardı, çıkan haberlere göre 2/B arazilerinin tapuya bağlanmak için parsellendiği ve kıymetli orman arazilerine TOKİ eliyle lüks projelerle konutlar yapılacağı ve yeni 2/B alanlarının yaratılacağı iddia edilmektedir. Bu iddialar doğru mudur? Bu konuda Hükûmetinizin düşüncesi nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir önceki maddede 4/C’li Tekel işçileriyle ilgili soruma verdiğiniz cevapta, durumun değişmeyeceğini, 4/C’nin şu anki durumuyla devam edeceğini söylediniz. Ancak sizin milletvekilleri ve şu anda bazı bakanlarınız, 2007 ve 2009 seçimleri esnasında “Haklarınız kaybolmayacak, özlük haklarınızı hiçbir hak kaybına maruz kalmadan alacaksınız.” ifadesini kullandılar. Bu ifadeyi kullanan milletvekilleri 4/C’yle ilgili sizin söylediklerinizi bilmiyorlar mıydı?

Tekel işçilerine çok yakında şeker fabrikası işçileri ve TEDAŞ işçileri de katılacak. Bu da binlerce aileyi, binlerce çocuk, anne ve babayı etkileyecek. Siz şimdi, psikolojileri bozulan bu insanlara “Yeter aldığınız haklar.” mı diyeceksiniz yoksa doğruyu görüp haklarını mı vereceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, küresel ekonomik krizde iç ve dış talep daralmıştır. Dış talep daralmasını aşmak bize bağlı değildir. Dolayısıyla, iç talep daralmasını aşmaya yönelik politikalar reel sektörün önünü açacaktır. 2010 yılında, talep daralmasını aşmak, iç talebi artırmak, reel sektörün önünü açmak için ne gibi tedbirler öngörmektesiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün hâlen kullandığı Kızılay’daki bina ile eski Anayasa Mahkemesi Başkanlığı binasının takas edildiği doğru mudur? Bu takas sonucunda Kızılay’daki binanın Başbakanlığa tahsis edileceği söylenmektedir. Başbakanlık bu binaya hangi gerekçeyle ihtiyaç duymaktadır?

Adıyaman’da organize sanayi bölgeleri için ne kadarlık bir ödenek ayrılmıştır ve bu konuda ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

İşsizlik Sigortası Fonu için 2010 yılında ne kadarlık bir gelir beklenmektedir ve bu fondan 2010 yılında nerelere ve ne kadarlık bir harcama yapılacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akçay

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1005 sayılı Kanun’daki şeref aylığı düzenlemesinde kişilerin hâlen çalışıp çalışmaması durumuna bağlı olarak ücret farklılaştırması vardır. Bu durum aylığın bağlanma gerekçesi olan şehitlik ve gazilik kriteri dışında bir başka kriterin esas alınması sonucunu doğurmaktadır. Bu durumun ortadan kaldırılması için hâlen 5.750 göstergeli memur aylığı katsayısı ile çarpımı tutarında olan şeref aylığının artırılması ve kapsamındaki herkesin aynı düzeyde aylık alması için söz konusu gösterge rakamlarını düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, tabii ki, defalarca ifade ettim, biz bu bütçenin gerçekçi olduğu kanısındayız. Bütçenin arka planındaki makroekonomik varsayımlar gerçekçi. Aslında yüzde 3,5’lik büyüme öngörülmüş. Türkiye’deki veya uluslararası birçok kuruluş Türkiye’nin 2010 yılında yüzde 3,5’ten daha yüksek bir oranda büyüyebileceğini öngörüyor. Dolayısıyla ben 50 milyarlık bütçe açığının makul, gerçekçi olduğu kanısındayım. İnşallah o çerçevede de uygulamayı yapacağız.

Bütçe açığının nasıl finanse edileceği konusu hazinemizin açıkladığı finansman programıyla belirlenir. Hazinemiz zaten finansman programını bir iki hafta önce açıkladı, web sitesinden gerekli detayları alabilirsiniz ama ağırlıklı olarak iç borçlanma yoluyla bu finanse edilecek.

Mersin iline ilişkin bir soru vardı, verilerle ilgili bir husus. Değerli arkadaşlar, 2009 Kasım sonu itibarıyla Mersin’den toplanan vergi miktarı 3,2 milyar liradır. Hangi yatırımlar yapılmış hususunu arkadaşlar çalışıyorlar, biz size bildiririz.

Kredi-Yurtlarla ilgili bir soru vardı, daha doğrusu, yani iş bulamamış öğrencilerden borçlarını ödeyemeyenlerin hacizle karşı karşıya olduğu hususu. Değerli arkadaşlar, bu konuda aslında çok önemli bir kolaylık sağlandı. Meclisimizin bir önceki yasama döneminde -yani Haziran veya Temmuz ayıydı yanlış hatırlamıyorsam- Temmuz ayında biz beraber Plan ve Bütçe Komisyonunda bir ortak çalışma yaptık, muhalefetteki arkadaşlar da katıldılar buna. Yani, bir kolaylık getirdik ve 10 Temmuz 2009 tarihinde yararlanan kişi sayısı olarak 225 bin, yapılandırılan miktar olarak da yaklaşık 483 milyon lirayı kapsayacak şekilde bir düzenleme getirdik, bir kolaylık sağladık. Dolayısıyla, şu aşamada bunun ötesinde bir düzenleme, en azından şu anda üzerinde çalışılan bir düzenleme söz konusu değildir.

Değerli arkadaşlar, bu bağışlarla, yani bağış konusundaki yolsuzluk veya istismar konusu tabii çok üzücü bir konu. Bu konuda eminim ki, ilgili bakan, yani herhâlde İçişleri Bakanlığı, gerekli çalışmaları yapıyordur, dernekleri ilgilendirdiği için. Ne gerekiyorsa Hükûmetimiz tarafından yapılacaktır. Böylesine, yani hayır işlerinde tabii, istismarın olması, yolsuzlukların olması, son derece üzücü.

“Ekonomik kriz nedeniyle İşsizlik Fonu’ndan yapılan ödemeler 2010 yılında devam edecek mi?” Tabii ki, her yıl İşsizlik Fonu’ndan ödeme var ama biz bu kriz nedeniyle işini kaybetmiş vatandaşlarımıza aslında işsizlik ödeneğinden yararlanma şartlarını oldukça genişlettik. Yani süre uzatma konusunda ve miktar konusunda geçen sene çok önemli düzenlemeler yaptık.

2/B’ye ilişkin iddialar… Basında çıkan her şeye tabii ki inanmamak lazım ama 2/B’ye ilişkin şu an itibarıyla, bahsettiğiniz anlamda, hele hele yeni 2/B alanlarının oluşturulacağı iddiaları tamamen mesnetsiz, tamamen temelsiz iddialardır.

4/C’ye ilişkin, daha önce de ifade ettim, özelleştirme kapsamında, özelleştirilen kuruluşlardan tabii ki özel sektöre geçemeyen bütün çalışanlara biz bir imkân sağlamışız zamanında. Bizim Hükûmetimiz, 4/C düzenlemesini getirmiştir ve geçmişe şamil olarak bu düzenlemeyi yapmıştır. Hükûmetimiz aslında geçmişteki birtakım haksızlıkları da giderme konusunda önemli bir adım atmıştır. Bugünkü tartışmalara baktığınız zaman, tartışmaların boyutu çok farklı.

Değerli arkadaşlar, diğer bir soru, iç ve dış talebin daraldığı, dış talebi kontrol edemediğimiz ama iç talebe ilişkin ne tür tedbirlerin alınacağına ilişkin bir soru vardı. Doğrudur, dış talep tamamen diğer ülkelerin ekonomik durumuna bağlı. İç talep konusunda, krizin derinleştiği dönemde biz, ciddi vergi düzenlemeleriyle ekonominin canlandırılması için adımlar attık. 2010 yılı için bence en önemli husus, faizleri düşük düzeyde tutmaktır çünkü millî gelire baktığınız zaman, millî gelirin, daha doğrusu gayrisafi yurt içi hasılanın neredeyse yüzde 70’ine yakın kısmı özel tüketimden, yüzde 20’nin biraz üstü de özel yatırımlardan kaynaklanmaktadır ve burada en belirleyici faktör de faizdir. Biz faizi eğer tek hanede tutabilirsek -ki bu da bütçe disipliniyle sağlanabilir- o zaman hem özel tüketime hem de özel yatırımlara destek sağlamış oluruz. Nitekim temel felsefe de budur, bundan dolayı da bu bütçe bir anlamda krizden çıkış bütçesidir çünkü birçok ülkeye nazaran Türkiye üç yıllık bir plan hazırlamıştır. Bu plan çerçevesinde bütçe açıklarını aşağı çekecektir, 2012 yılı itibarıyla yüzde 3’ler civarına çekecektir ve aynı zamanda borcun millî gelire oranındaki artışı da sınırlayacaktır ve tekrar aşağı doğru bir trende dönüştürecektir. Nitekim, bundan dolayıdır ki piyasaların güveni, Türkiye’ye olan güveni artmıştır. Türkiye, şu son dönemde, kredi notu iki kademe artan tek ülkedir, bu da çok önemlidir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’nci maddeyi okutuyorum:

Geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemeler

MADDE 11 – (1) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri;

a) Arızi nitelikteki işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan sürelerle hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere yapılacak ödemeleri,

b) İlgili mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak ödemeleri,

c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak ödemeleri,

ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri,

bütçelerinin (01.4) ekonomik kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde yaparlar. Söz konusu ekonomik kodu içeren tertiplere ödenek eklenemez, bütçelerin başka tertiplerinden (bu ekonomik kodu içeren tertiplerin kendi arasındaki aktarmalar ile bu Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında yapılan aktarmalar hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama yapılamaz. Ancak, özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası hükmü çerçevesinde 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II)  sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinde istihdam edilecek personel için gerekli olan tutarları ilgili tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli üyeleri; değerli arkadaşlarım, burada vatandaşın sorununu, toplumun tüm dertlerini söylemek hepimizin görevi.

Dün, Sayın Bakan, 5084 sayılı Teşvik Yasası’nı öldürdü, dedi ki “Bizim ne böyle bir çalışmamız var ne böyle bir ödeneğimiz var. Artık 5084 sayılı Yasa bitmiştir.”

Değerli arkadaşlarım, hepinizin seçim bölgesinde, özellikle son üç ayda sanayicilerin ve üretenlerin, KOBİ’lerin tek derdi bu değil mi arkadaşlar? Her gün, sizi, orada üretim yapan, dürüstçe, namusluca üretim yapan her sanayici acaba aramıyor mu arkadaşlar?

Değerli arkadaşlarım, 5084 sayılı Yasa çıktığı zaman, önce otuz altı ildi sonra kırk dokuz il oldu, hepimiz bayram yaptık burada, “Aman, illerimize bir üretim gitsin, istihdam gitsin, insanlar ekmek bulsun.” dedik. Bazı illerimiz bu Yasa’dan yararlandı ama Yasa’nın esas amacı olan sosyal denge, o illere gitmedi. Ama o illerde bir baca da tüttüren, bir kişiye de ekmek veren herkese şükran duyuyorum fakat 5084 sayılı Yasa’nın en az bir yıl daha uzatılarak… Başlamış yatırımlar bitmiş olmasına rağmen, gelen kriz insanları çok önemli derecede, özellikle finansal darboğaza sokmuştur. Hiç değilse krizin etkisinden kurtulmak için, 5084 sayılı Yasa’nın bir yıl daha uzatılmasını her ilimiz istiyor. Bu gerçekleri hepimiz biliyoruz arkadaşlar ama ben, hakikaten, dün Sayın Bakan burada söylediği zaman kimsenin sesinin çıkmamasına da çok üzüldüm.

Değerli arkadaşlar, bu, Türkiye'nin gerçeği, her ilin gerçeği, özellikle 5084 sayılı Yasa’nın uygulandığı kırk dokuz ilin gerçeği. Bu madde istihdam maddesi, bu madde hizmet maddesi.

Değerli arkadaşlarım, 5084 sayılı Yasa’yı en az bir yıl daha uzatmak hepimizin görevi. Orada ekmek yiyen insanlar yok olacaklar ve firmalar zaten finansal darboğazda, bir şekilde bu insanlar da kapı dışarı konulacak. Ben bunu buradan açık yüreklilikle söylüyorum.

Sayın Bakan dün “Yeni teşvik yasası…” dedi. Değerli arkadaşlarım, yeni teşvik yasası özellikle KOBİ’lere, 150-200 kişi çalıştıran kurumlara hiçbir şey getirmiyor, toptan paketleyip atalım. Hiçbir şey getirmiyor arkadaşlar. Ben bunu yine söylüyorum. Anadolu’nun hiçbir iline en küçük bir şey getirmeyecektir. Ne olursunuz, hiç değilse şu 5084 sayılı Yasa’yı bir yıl veya en az iki yıl uzatalım. En azından yürümekte olan, 100 kişi, 150 kişi, 200 kişi çalıştıran kurumlar bari bu insanlara ekmek yedirsinler.

Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye'nin en önemli konusu. Yeni teşvik yasası ile hiçbir ilde, özellikle küçük ve orta ölçekli illerde kesinlikle hiçbir yatırım yapılmayacaktır. Siz, yeni teşvik yasasıyla Gaziantep’le Adıyaman’ı; siz, Trabzon’la Hakkâri’yi; siz, Düzce’yle…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Batman.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, Düzce’yle Batman değil.

Malatya ile Batman’ı, Antalya ile Burdur’u aynı kefeye koyarsanız, aynı bölgeye sokarsanız o illere hiçbir yatırım gitmez. Yani 5084 sayılı Yasa mutlaka, mutlaka ve mutlaka…

Arkadaşlar, burada 5084 sayılı Yasa’da binlerce işçi çalıştıran illerimiz var. Yani bunu eğer biz burada, bu bütçede hakikaten öldürüp atacaksak bu işçileri yarın bu işverenler kapı dışarıya koyarsa hiç kimsenin de bir söz hakkı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, bu önümüzdeki 2010 ve 2011 yılının en büyük ve en önemli konusu, özellikle istihdam yönünden en önemli konusu. Şimdi, bu Yasa’da bir gelir vergisi teşviki vardı biliyorsunuz ama asgari geçim indirimi çıkınca işverenlere… Bir kere bu işveren açısından öldü, hiçbir şey getirmedi. Sadece getirdiği, evli, çalışmıyor, 4 çocukluya 3 lira; sosyal sigortalar primi teşviki var, o, 135 lira getiriyor ve toplam sağladığı teşvik işçi başına 138 lira ve tabii, bir de enerji teşviki vardı, başka bir şey yok arkadaşlar. Enerji teşviki üretimin gerçek teşvikidir. Enerji teşviki gerçek üretim yapan insanlara yapılan en büyük teşviktir ama yeni Teşvik Yasası’nda enerjiyle ilgili hiçbir teşvik yoktur. O nedenle, KOBİ’lerle ilgili teşvikte enerji teşviki olmadığı zaman bu insanlara üretim yaptırmakta çok zorlanacağız. Yeni Teşvik Yasası’nda faiz teşviki var yani burada, kendi sermayesiyle, kendi öz kaynağıyla iş yapan insana ceza veriyorsunuz, krediyle iş yapan adamı teşvik ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, burada hepinizin sanayi odaları size haykırıyor. Bana günde, bu hafta da 10 kez mektup geldi Malatya Sanayi ve Ticaret Odasından.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Bana da geldi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Yani, Maraş’a da gelmiştir, her tarafa geliyor. Lütfen… Demin Sayın Bayramoğlu’nu gördüm, isyan ediyordu ama şu anda göremiyorum. Her ilin sanayi ve ticaret odası bu konuda çok hassas. Yani, Sayın Bakanın dün herhâlde dil sürçmesi olmuştur diye düşünüyorum yani “Bizim ne böyle bir çalışmamız ne böyle bütçemiz var.” demesini bir dil sürçmesi olarak yorumluyorum. Ben zannediyorum ki önümüzdeki süreçte bunun en az bir yıl daha uzatılması konusunda hepinizin destek vermesi lazım. Bu, bu ülkedeki istihdamın, bu ülkedeki üretimin, bu ülkedeki işçinin, bu ülkedeki ekmeğin sorunu arkadaşlar.

Ben, bu konuda hepinizi uyarmayı, hepinize bunu bir kez daha dile getirmeyi temel görev olarak biliyorum. Bu ne bir siyasi olaydır; ne bir “X” partinin ne bir “Y” partisinin olayı değildir, ekmek meselesidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak 5084’ün uzatılmasına son derece katkı vereceğiz, yürekten katkı vereceğiz. Niye? Ekmeğin, üretimin, işçinin yani burada KOBİ’lerin meselesi arkadaşlar.

Ben, bir kez daha takdirlerinize sunuyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçe tasarısının 11’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yerli ve yabancı mahfillerde AKP Hükûmeti için “Özelleştirme ve satış tutkunu.” ifadesi kullanılmaktadır. AKP, özelleştirme gelirlerini, başlıca kamu finans kaynaklarından biri olarak görmektedir, devletin elinde ne var ne yok satarak kaynak yarattığını sanmaktadır. Özelleştirme, ülkenin tekel konumundaki sektörlerinde yegâne ve kârlı şirketlerin haraç mezat blok olarak yabancılara satılması değildir. Tersine, zarar eden, teknoloji ve sermaye yetersizliği çeken, rekabet gücünü yitirmiş KİT’lerin güçlendirilip özel sektör eliyle ekonomiye kazandırılması amaçlanmalıdır.

Tekel, 2003 yılında, yani Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin işbaşına geldiği yılın başına kadar dünyanın en büyük 10 kuruluşundan 1 tanesiydi. Türk devletinin resmî kurumlarının bulunmadığı yerlerde Tekelin tütün depoları vardı. Tekel, Türkiye’deki ilk 500 firma sıralamasında uzun yıllar ilk 3’e giriyordu. Tekelin alkol birimi 2004 yılında, iki yılı ödemesiz yedi yıl vadeli olarak, alıcılar tarafından 230 milyon dolarlık kredi kullanılarak, 292 milyon dolara Nurol-Özaltın-Limak-Tütsab konsorsiyumu tarafından satın alınmıştır. Sadece iki yıl sonra bu ortak girişim grubu tarafından kurulan Mey İçkinin yüzde 90’ı, 810 milyon dolara ABD’li özel yatırım şirketi “Pacific Group”a satılmıştır. Tekelin alkol birimini kredi çekerek 292 milyon dolara satın alan bu konsorsiyum, başta Manisa Alaşehir ilçesindeki, alkolün ham maddesi olan yaklaşık 141 milyon dolarlık suma stoklarıyla verdiği paranın önemli bir kısmını karşılamıştır. Tekelin alkol bölümünü alan konsorsiyum hiçbir yatırım yapmadığı gibi, devraldığı stok, mamul, yedek parça ve ham maddelerin büyük meblağlarda olması nedeniyle o günün alkolden sorumlu Tekel bürokratları hakkında Yüksek Denetleme Kurulu raporları kamuoyuna açıklanmış, alkol müessesi müdürünün daha sonra bu Mey İçkiye transfer olması da bu raporlarda dikkati çeken bir husus olmuştur.

Ülkemiz sigara ve tütün pazarına göz diken uluslararası tekellerin kabaran iştahları elde ettikleri pazar payıyla yetinmeyip uluslararası para organizasyonları, IMF ve Dünya Bankası dahi kullanılarak yeni boyutlara taşınmıştır. Bütün bu gelişmelerden ders almak bir yana ülkemiz sigara pazarında yaklaşık yüzde 30 pazar payına sahip olan Tekelin altı sigara fabrikası -Samsun, Tokat, Malatya, Adana, Maltepe ve Bitlis olmak üzere- 2008 yılında 1 milyar 720 milyon dolar gibi düşük bir fiyatla BAT şirketine satılmıştır. Tekel işçilerine “Yatarak para kazanma devri geçti.” diyen Sayın Başbakan, kendi çevresindekilere “Bu kadar kısa sürede bu kadar parayı nasıl kazanıyorsunuz?” diye neden sormuyor?

2007 ve 2009 yılında Tekel işçilerini ve yaprak tütün işletmelerini ziyaret eden AKP’li milletvekilleri bu ziyaretlerinde Tekel işçilerine “Hiçbir hak kaybınız olmayacak, bütün haklarınızı vereceğiz.” demişlerdir. Siz sadece verdiğiniz sözü tutacaksınız. Neden verdiğiniz sözü tutmuyorsunuz? Lütfen, verdiğiniz sözü tutunuz.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti tarafından karda kışta eziyet edilen Tekel işçileri ne istiyor? Tekel işçileri verilen sözlerin tutulmasını istiyor. Tekel işçileri özlük haklarını istiyor. Tekel işçileri hakkını istiyor, hakkı olmayan hiçbir şey istemiyor, öyle Sayın Başbakanın dediği gibi bu ülkede yatarak para kazanmak istemiyorlar. Sayın Başbakanın dediği gibi “devletin malı deniz” benzetmelerine asla muhatap değildirler. Ancak, Sayın Başbakana soruyoruz: Bu kötü benzetmeyi yaparken Çalık Grubuna ve Tekelin alkol birimini satın alan konsorsiyuma verdiğiniz kredileri ne çabuk unuttunuz, burada devletin malı deniz mi? Türkiye hâlihazırda dünyanın en büyük şark tipi tütün üreticisi konumundayken son yıllarda uygulanan yanlış politikalar sonucu Türkiye'nin şark tipi tütünde rekabet şansı azalmaya başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, 2008 yılında 2000 yılına göre tütün üretim miktarı yüzde 47, üretici miktarı yüzde 62 azalmıştır. Türkiye’de işsizlikte dünya rekorları kırılırken bu tütün üreticileri ne yapıyor, ne yiyip ne içiyor, nasıl geçiniyor hiç düşünüyor musunuz?

Türk tipi tütün ihracının yüzde 35’e yakın miktarını tek başına Manisa karşılamaktadır. 2002 yılında Manisa ilinde 620 bin dekar alanda tütün üretimi yapılırken 2008 yıl sonu itibarıyla 450 bin dekar alanda tütün üretimi yapılmaktadır.

AKP İktidarı döneminde tütün ziraatında sözleşmeli üretime geçiş ile birlikte tütün üreticileri uluslararası tekellerin insafına terk edilmiştir. Tütün üreticilerinin önündeki en önemli problem ise ürettikleri 2009 yılı tütünün Tekel Yaprak İşletmeleri tarafından alınmamasıdır. Tütünün yetiştiği yoksul ve kıraç topraklarda tütüne aynı geliri getiren alternatif ürünlerin yetiştirilmesi çok zordur. Bu nedenle, bu topraklarda alternatif ürün yetiştirme projeleri maalesef başarısız olmuştur.

Tekel bünyesindeki yaprak tütün işletme müdürlüklerinde çalışmakta olan 12 bin işçinin kamuoyunda 4/C’li olarak başka kurumlara geçici personel olarak istihdam edilmesine yönelik Bakanlar Kurulu kararı alınmıştır. Bunun gerçekleştirilmesi hâlinde Tekel işçileri önemli ölçüde gelir ve sosyal hak kaybına uğrayacaklardır. Ne işçi ne de memur statüsünde kabul edilmeyen 4/C’liler, işçi sendikalarına mı yoksa memur sendikalarına mı üye olabilecekleri belirlenmediği için sendikal haklarını da kullanamayacaklardır.

Ayrıca, bir yıldan az süreyle çalışmaları öngörüldüğü için ücret ve sosyal haklarını en fazla on ay süreyle alabilmekte, geriye kalan iki aylık sürede ne sosyal güvenceleri ne de ücret hakları bulunmaktadır. Dört ayda iki günden fazla sağlık raporu alamayan ve mazeret izni kullanamayan 4/C’lilerin, hasta olmaya dahi hakları yoktur.

Değerli milletvekilleri, “özelleştirme” adı altında bazı kuruluşlar özelleştirilmiş, bazıları kapatılmıştır. Bunları birbirinden ayırmak lazımdır. Kapatılan müesseselerde işçi müktesep hakkıyla yeni iş yerine gitmiştir. Tekel işçisi diyor ki: “Beni nereye gönderirlerse göndersinler, bu ülke benim ülkem, gider çalışırım, ama kazanılmış hakkımla göndersinler.” Ama AKP Hükûmeti inatla “Hayır, ben sizi 4/C’li olarak göndereceğim.” diyor.

Tekeli satarken soyduran AKP, şimdi de Tekel işçisini dövdürmektedir. İşçilere “Artık size Tekel fabrikalarında iş yok. Gelin, ayda 570 Türk lirasına düzensiz, örgütsüz, güvencesiz, düşük ücretle çalışın.” diyorlar, işçiler de “Biz eski maaşlarımızla çalışmak istiyoruz.” dedikleri için, onlara “Siz yan gelip yatmak istiyorsunuz.” diye bühtanda bulunuyorlar.

Şimdi Ankara’ya kadar gelip “Biz çalışmak istiyoruz, fabrikalarımızda emeğimizle insanca var olmak istiyoruz.” diye gösteri yaparak kendilerini demokratik olarak ifade eden işçilere zulüm yapıyorlar, dövdürüyorlar, biber gazı sıkıyorlar, su fışkırtıyorlar. Bu vicdansızlıktır.

Kandil Dağı’ndan gelen teröristlere gösterilen müsamahanın yüzde 1’i dahi emeğiyle geçinen ve ekmeğini kaybetmek istemeyen Tekel işçilerine gösterilmemiştir.

Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda demokratik haklarını kullanmaktan başka hiçbir suçu olmayan işçilerimize ve alanda bulunan milletvekillerimize şiddet uygulanmasını ve acımasızca davranılmasını kınıyorum. Tekel işçilerinin haklı mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu da bir kez daha ifade etmek istiyoruz. İktidar, demokrasiyi içine sindiremediğini hak arayanlara gösterdiği şiddetle ortaya koymuştur.

Tekelde çalışan bu işçilerin, kamu kuruluşları ve kamu iktisadi teşebbüslerinin sürekli işçi kadrolarına, mevcut ücret ve özlük haklarını muhafaza etmek suretiyle belirli bir süre içinde sürekli işçi kadrosuna nakline yönelik bir düzenleme yapılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ayrıca, kamuda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesine göre çalışan 24 bin kişi bulunmaktadır. Türk milletinin kalbi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde dahi 1.407 personel 4/C statüsünde çalıştırılmaktadır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda bir yıldan az süreli hizmetler için geçici personel istihdamını öngören 4/C maddesi hükmü amacı dışında kullanılarak mağduriyetlere neden olunmaktadır. Bu yolla, memurlar eliyle yürütülmesi gereken bazı asli ve sürekli kamu hizmetlerine merkezî sınav yoluyla memur istihdam etmek yerine bu statüyle geçici personel alınmaktadır.

Devlet Memurları Kanunu’nda bir yıldan az süreli hizmetler için geçici personel istihdamı öngören 4/C maddesi uyarınca çalışanların mutlaka kadroya alınması gerekmektedir.

Bu düşüncelerle, muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Muş Milletvekili Sayın Seracettin Karayağız.

Süreniz beş dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin 11’inci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Makinenin icadı ve sanayileşmenin başladığı 18’inci asırda insanın yapması gereken birçok iş makinelere yüklenmeye başlanmış, sanayileşmeyi başaran Batı ülkelerinde iş imkânı da devasa artarken geri kalmış ülkelerde ise el emeği, göz nuru ve alın teri artık para etmemeye başlamıştır. İnsan refahını yükselten ve büyük ölçüde rahatını sağlayan sanayileşmede elektromekaniğin de devreye girmesiyle otomasyonda inanılmaz adımlar atılmış, insanlar işini hızlıca otomatik makinelere kaptırmış ve gün geçtikçe işsizlik dünyanın önemli bir problemi hâline gelmiştir.

Dünya, insanlık için kaygı verici çevre kirliliği, silahlanma, küresel ısınma ve benzeri sorunlar gibi önemli olan işsizlik sorununu da gündeme almak ve çözüm üretmek zorundadır. Ülkemiz de dâhil olmak üzere hiçbir ülke bu sorunun üstesinden tek başına gelme imkânına sahip değildir. Dünyanın kıyasıya rekabet içerisinde olduğu bir ortamda sanayicinin bir kesimi “Biz insanlara iş imkânı sağlamak için robotlaşmaya ve otomasyondan belli ölçüde vazgeçmeye hazırız.” diyemez. Bu yüzden, bu problem, diğerleri gibi dünyanın el birliğiyle çözmesi gereken ortak bir problemimizdir diyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, işsizlik probleminin yan ürünleri ise “geçici” veya “sözleşmeli” olarak adlandırılan işçilerdir. Ülkemizde, daha önce, kamuda on iki ayın altında çalışan işçiler “sözleşmeli işçiler” olarak ifade edilirken, AK PARTİ Hükûmeti döneminde çıkarılan yasa ile altı ayın üzerinde çalışan tüm işçiler kadroya alınmış, altı ayın altındaki işçiler sözleşmeli işçi olarak vasıflandırılmışlardır. Bunlar, daha çok Devlet Demir Yolları, Şeker Fabrikaları ve Orman Genel Müdürlüğü gibi kurumlarda mevsimlik çalışan ve şartlarının iyileştirilmesini bekleyen işçilerimizdir.

Daha önce özelleştirme kapsamında kapatılan kurumların, sokağa bırakılıp kaderine terk edilen işçileri AK PARTİ Hükûmeti döneminde 4/C statüsü ile yeniden işe alınmış ve değişik kurumlara yerleştirilmişlerdir. AK PARTİ dönemlerinde, ayrıca 100 binlerce vatandaşımız hizmet alımıyla iş sahibi yapılırken, yeni sektörlerin doğmasına da vesile olunmuştur.

Tabii ki, 4/C’li işçilerimizin şu anda problemleri vardır. Aldıkları ortalama 650-700 TL ücret yetersizdir. Ancak global krizin yaşandığı ve bütçemizin büyük açık verdiği bir dönemde işçilerin biraz daha anlayışlı ve sabırlı olmasını bekliyoruz.

Önceki dönemlerde sokağa bırakılan işçilerin feryadına kulak asmayan partilerin Tekel işçileriyle alakalı şimdiki tavrını anlamak mümkün değildir. İşçinin, emekçinin hakkını daha önce olduğu gibi, yine AK PARTİ verir. Ama dünyanın ve ülkenin içinde bulunduğu olumsuz durumun biraz düzelmesini beklemek gerekir. Popülist politikalarla olmayanı verip borç batağına saplanmak, ülkeyi iflasa sürükledikten sonra “Deniz bitti.” diyerek gemiyi bırakıp kaçmak AK PARTİ’nin yapacağı bir iş değildir. AK PARTİ, işçinin, emekçinin, fukaranın partisidir; imkân olduğu zaman katrilyonları bankalara veya holdinglere değil, içinden geldiği topluma aktarmasını çok iyi bilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlik problemi tüm gerçekliğiyle dünyanın önemli bir problemi olarak önümüzde durmaktadır. Global kriz bunu tüm dünyada daha da artırmıştır. Daha önce bahsettiğimiz, sanayide hızlı robotlaşma süreci işsizliğin çok önemli sebeplerinden biri olmuştur. Ben burada tüm dünya sanayicilerine bir çağrı yapmak istiyorum: Her şeyde robotlaşmaya gitmek maliyet açısından size cazip gelebilir ancak ürettiklerinizi asla robotlara satamazsınız. Otomatik makinelerin ve robotların, ürettiğiniz yiyecek, giyecek, araba ve buzdolaplarına ihtiyacı olmayacaktır.

Konuşmama burada son verirken hepinizi tekrar saygıyla selamlar, bütçemizin milletimize hayırlı olmasını dilerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karayağız.

Şahıslar adına ikinci söz Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdurrahman Müfit Yetkin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Biz 2010 yılı bütçesini ekonomik krizden çıkış bütçesi olarak görüyoruz. Bu bütçeyle önümüzdeki dönemde ülkemizin küresel ekonomide rekabet gücünü artıracak ve daha büyük bir küresel aktör hâline gelmesini sağlayacak ekonomik ve mali politikaları izlemeye, ekonomimizin yapısal dönüşümünü sağlayacak reformlara kararlılıkla devam edeceğiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Hükûmetimizin öncesini şöyle bir hatırlamak gerekirse, ekonomik göstergelerin tamamen dibe vurduğu ve ne olacağı belli olmayan kriz her alanda ülkeyi çıkmaza sokmuştu. İşte, böyle bir ortamda Hükûmetimiz Türkiye için önemli bir dönüm noktası oldu. Bu ağır mesuliyetin bilinciyle eğitimden tarıma, sanayiden turizme her alanda yatırım yapmaya devam etmektedir. Bunları yaparken de demokrasiden, insan hakları ve özgürlüklerden vazgeçmeden, insanımızın refahı ve mutluluğu konusundaki gayret ve çabalarımız büyük bir özveriyle devam edecektir.

İktidarımızdan önceki hükûmetler döneminde yıllarca ihmal edilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz, AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde aldığı teşvik ve yatırımlarla biraz olsun nefes almıştır ve bundan sonra da bu yatırımlar devam edecektir. Artık bu bölgelerimizin, tamamlanacak projelerle çok daha iyi şartlarda olacağı inancındayım.

Günümüz şartlarında büyük bir önem taşıyan bu bölgelerimizde Hükûmetimizin tamamlamayı hedeflediği GAP projesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan vatandaşlarımızın gelir düzeyi ve hayat standardını yükselterek kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkânlarını artıracak, sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi millî kalkınma hedeflerine büyük ölçüde katkı sağlayacaktır. Güneydoğu Anadolu Projesi, uluslararası platformlarda da suya dayalı bir kalkınma projesi olarak benzerleri arasında örnek gösterilmektedir. Tamamlanması hedeflenen GAP projesi bir bölgesel kalkınma projesi olsa da tüm ülke halkına ve insanlığa olumlu etkileri olan büyük bir proje olduğundan, önemi ileriki yıllarda daha da iyi anlaşılacaktır. Bu ileriye dönük anlayışla GAP Kalkınma İdaresi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Avrupa Birliğiyle ortak projeler yürütmektedir.

Ülke genelinde yerel potansiyellerin hızlı ve doğru değerlendirilmesi için, Avrupa Birliğiyle uyum çalışmaları kapsamında kurulmaya başlayan bölge kalkınma ajanslarıyla o yörelerin kalkınma hızının artırılması ve kararların yerinde alınması sağlanacaktır. Bu dev projenin tamamlanmasıyla, başta Şanlıurfa olmak üzere, GAP planı içerisinde bulunan bütün illerimizin hepsinin birer dünya şehri olma yolunda daha modern, refah seviyesi yüksek, sorunlarından arındırılmış, yaşanılabilir şehirler olacağına inancım tamdır.

Hükûmetimiz, ülke tarımını stratejik bir sektör olarak da ele almış, sektörün geliştirilmesi yönünde önemli adımlar atmıştır ve atmaya da devam etmektedir. Çiftçilerimiz birçok konuda desteklenerek tarımsal gelişmelerine katkı sağlanmıştır. Tarımsal endüstriye sahip, kendi halkı için yeterli kalitede ve miktarda sağlıklı gıda üretebilen ve biyoçeşitliliğin korunduğu bir tarım sektörü oluşturma hedeflerimiz, büyük bir gayretle de devam etmektedir. Ülkemizin tarım konusunda yaşadığı sıkıntıları tekrar yaşamaması için de Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yürütülen Kırsal Kalkınma Programı kapsamında, doğal kaynakların korunması ve sulama suyunun etkin kullanılması amacıyla bireysel sulama sistem projelerine ve mevcut sulama altyapı yatırımı olarak toplu basınçlı sulama sistemleriyle ilgili proje konularına hibe desteği verildi. Bu desteklemelerden binlerce çiftçimiz faydalanmış olup basınçlı sulama yöntemiyle arazilerin sulanması sağlanmıştır. Bundan sonra da sulamaya açılacak olan alanlarda basınçlı sulama sistemi tercih etmesi, dünyadaki küresel ısınma sonucu doğal su kaynaklarımızın korunmasına da önemli ölçüde büyük fayda sağlayacak önemli yatırımlardan birisidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum. Tamamlayın lütfen.

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Seçim bölgem Şanlıurfa’da, GAP projesinin bir parçası olan GAP bölgesinde yük taşımacılığının ülke içi ve uluslararası pazarlara bağlantısının sağlanması amacıyla, ilimiz otoyol ile Türkiye'nin kara yolu ağına bağlanmış olup, ayrıca yapımı yaklaşık on yıl süren GAP Uluslararası Havaalanı inşaatı tamamlanarak Hükûmetimiz döneminde hizmete açılmıştır. Yine yapımına on yedi yıl önce temeli atılarak başlanan, üç yıl içerisinde bitirilmesi planlanıp Hükûmetimiz dönemine kadar bir türlü tamamlanamayan, Şanlıurfa’da kangrene dönen 30 bin kişilik stadyum “Şanlıurfa Arena Stadyumu” adıyla UEFA kriterlerine uygun bir şekilde 13 Aralık 2009 tarihinde, bizim Hükûmetimiz döneminde tamamlanarak hizmete sunulmuştur. Böyle güzel bir stadyumun, taraftarlarıyla birlikte, Şanlıurfaspor’un Süper Lig’e çıkmasında itici bir güç olacağına inanıyorum.

Bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2006 yılında çıkarılan 5488 sayılı Tarım Kanunu’na göre, tarıma verilen desteklerin gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’inden az olmaması gerekmekteydi. Yasa hükmüne uygun bütçe hazırlanmış olsaydı 2010 yılı tarımsal destek ödeneğinin 10,3 milyar TL olması gerekirdi. AKP kendi çıkardığı yasayı arkadan dolanmış olmamakta mıdır? Ülkeyi yasaları çiğneyerek yönetmekten ne zaman vazgeçeceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, uzman erbaşlarla ilgili düzenlemelere Bakanlığınızın olumsuz görüş verdiği iddiaları doğru mudur? Tekrar soruyorum. Doğruysa bu konuyu nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?

İki: 2010 yılında yüzde 3,5 oranında hedeflenen büyüme 2009’a göre bir büyüme midir? Eğer öyleyse bu gerçekte 2008’e göre yüzde 3’e yakın bir küçülme anlamına gelmiyor mu? Aksi takdirde bu oranın yaklaşık yüzde 10 oranında bir büyüme olması gerekmez miydi? Kamuoyunun ve yüce Meclisin doğru bilgilenmesi açısından bu konuyu tekrar değerlendirebilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, son açıklanan verilere göre, Adana’daki işsizlik oranının Şırnak’tan sonra yüzde 20,5 olarak gerçekleşmesi, Türkiye'nin en önemli tarım ve sanayi merkezi kimliğine sahip olan bu ilimizde yanlış ekonomik ve istihdam politikalarının izlenmekte olduğunu ortaya koymuş olmuyor mu? Bu vahim tablo gerçeğinde, 2010 bütçesinde, başta Adana olmak üzere işsizlik oranının çok yüksek olduğu kentlerimizde sosyoekonomik hangi önlemler alınmıştır? Bu tablonun iyileştirilmesine yönelik olarak ne gibi çabalarınız olacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tarımsal üretimde verimlilik artırılarak, tarıma dayalı sanayi yapısının geliştirileceği GAP Eylem Planı’nda belirtilmiştir. Bu konuda 2010 yılında hangi somut projeler uygulanacaktır, Adıyaman’da hangi çalışmalar yapılacaktır?

Sayın Başbakan, geçen yıl içinde, GAP’ın kendi öz kaynaklarıyla beş yıl içinde bitirileceğinden bahsetti. Bu söz hâlâ geçerli midir, geçerliyse bu öz kaynaklar hangileridir?

Yine, alternatif ürün projesi kapsamında 2010 yılı içinde hangi çalışmalar yapılacaktır, bunun için ne kadar bir ödenek ayrılmıştır?

Sayın Bakan, siz, müktesep hakkı olan bir işçi olsaydınız 4/C’li olmayı kabul eder miydiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Nalcı…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, 2009 yılında, iflas erteleme ve iflasını isteyen firma sayısı nedir?

İkinci sorum: 2009 yılı bütçe açığının varlık barışı ile -belli bölümü- karşılandığı belirtiliyor. Bu ne kadar bir kısımdır ve 2010 yılında da bütçe açığı 50 milyar olduğuna göre, varlık barışı 2010 yılında da devam edecek mi?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Yedi yıllık AKP iktidarları döneminde, seçim bölgem Gaziantep’te işsizlik çığ gibi artmış, iş yerleri kapanmaya devam ediyor, bilhassa doğu ve güneydoğudan göç çok hızlı olarak devam ediyor ve yıllık yüzde 7’ye ulaşmış; çiftçinin durumu perişan, mazot ve işçiye yaptığı masraf ürün fiyatından fazla olduğu için ekip biçme olmuyor; küçük esnafın durumu iç açıcı değil ve siftah etmeden dükkanlarını kapatıyor. Bir Gaziantep AKP Milletvekili ve Maliye Bakanı olarak bu kötü gidişle ilgili önleyici projeleriniz nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakana soruyorum: Elektrikte kayıp ve kaçağın azaltılmasında ne gibi tedbirler alıyorsunuz? Bölgelerimizdeki kayıp ve kaçak oranları nelerdir? En fazla tahsilat sıkıntısı çekilen bölgeler hangileridir? Ülkemizin bu konudaki vergi kaybı ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı EGO Genel Müdürlüğünün BOTAŞ’a olan borç miktarı toplamı nedir? BOTAŞ, bu önemli ve vazgeçilmez alacağını tahsil etme yönünde ne gibi yasal girişimlerde bulunmaktadır? Konuyla ilgili kurumların teftiş kurullarınca incelenmiş midir?

İkinci sorum: Sayın Bakan, OECD ülkelerinde istihdam üzerindeki vergi yükü yüzde 26 seviyelerindeyken ülkemizde yüzde 37 civarındadır. Bu koşullarda istihdam artırıcı politikaları nasıl uygulamayı düşünmektesiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Şimdi tarımla ilgili birkaç soru geldi. Hükümetimizin tarım kesimine büyük önem verdiği herkes tarafından bilinmektedir.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Memurlar bile gülüyor.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – AK PARTİ hükûmetleri döneminde tarım kesiminin bir taraftan gelir düzeyinin artırılması, diğer taraftan tarımsal girdilerin maliyetlerinin azaltılması yönünde önemli adımlar atılmıştır.

Tarım kesimine verdiğimiz önemi de göstermek üzere Tarım Kanunu’nda tarımsal destekleme için bütçeden gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’i oranında pay ayrılmasını öngördük. Bugüne kadar hiçbir hükûmet bunu hayal dahi edememiştir. Bütçede tarımsal desteklere ayrılan payı sadece 5,6 milyar Türk lirasıyla sınırlı görmemek gerekir.

Ayrıca, bütçeden tarım kredilerine Ziraat Bankası aracılığıyla sübvansiyon yapılmakta, kredi ertelemesinin yükü karşılanmakta, tarımsal ürün ihracatı için bütçeden Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu yoluyla destek verilmekte ve sair destekler de yapılmaktadır. Söz konusu destekler de dikkate alındığında, tarımsal desteklemelere 2010 yılı bütçesinden toplam 8,4 milyar Türk lirası kaynak ayrıldığı görülmektedir.

Diğer sorulara yazılı cevap vereceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN –Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi okutuyorum:

Ödenek devir ve iptal işlemleri

MADDE 12 – (1) a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin (özel ödenekler ve “03.9 Tedavi ve Cenaze Giderleri” ekonomik kodunu içeren tertipler hariç) mal ve hizmet alım giderleri ile ilgili tertiplerinde yer alan ödeneklerden yılı içinde harcanmayan kısımları, hizmetin devamlılığını sağlamak amacıyla ödeneklerinin yüzde 30’unu aşmamak üzere ertesi yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye,

b) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin 21.01.36.00 ve 21.01.36.63 kurumsal kodu altında bulunan (03) ekonomik kodunu içeren tertiplerinde yer alan tanıtma amaçlı ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine devren ödenek kaydetmeye,

c) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu bütçesinin 40.08.33.00-01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan ödenekten harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,

ç) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin 19.01.31.00-04.8.1.02-1-07.1, 19.01.31.00-04.8.1.04-1-08.1, 19.01.31.00-04.8.1.05-1-05.4 ve  19.01.31.00-04.8.1.06-1-05.4 tertiplerinde yer alan ödeneklerden harcanmayan kısımlarını ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,

d) İlgili mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil edilen tutarları, idare bütçelerinde söz konusu mevzuatta belirtilen amaçlar için tertiplenen ödenekten kullandırmak üzere genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydetmeye ve bütçelenen ödenekten gelir gerçekleşmesine göre ilgili tertiplere aktarma yapmaya, yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2009 yılından devredenler de dahil) ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere ilişkin esas ve usulleri belirlemeye,

Maliye Bakanı yetkilidir.

(2) Birinci fıkra kapsamında devredilen sermaye ödenekleri, 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Ben, konuşmama öncelikle ülkemizin ekonomik durumu ve AKP Hükûmetinin icraatlarından başlamak istiyorum. AKP Hükûmeti bu dönemde yanlış politikalar izleyerek ekonomik krizin büyümesine çanak tutmuştur.  Tarım nüfusunun AB normlarına göre uygun olması planlanarak yüzde 15’e çekilmeye çalışılması ve tarım sektörünün yeterince desteklenmemesi bu sektöre büyük bir darbe vurmuştur. Bunun yanında girdi fiyatları sürekli yükselirken ürün satış fiyatları yerinde saymıştır ve çiftçi artık tarlasını ekemez duruma gelmiştir. Yaptığınız sadaka yardımları nedeniyle çiftçi zaten destek göremediği Hükûmet yüzünden borcunu ödeyemediği için tarlasını ekmek yerine sadaka yardımını alarak geçinmeyi tercih eder hâle gelmiştir.

“Faiz haramdır.” diye iktidara gelenler 2002’den 2009’a kadar olan dönemde maalesef 225 milyar dolar faiz ödemiştir. Bu faizle 64 baraj yapılabilirdi. Bu memlekette tuğla üzerine tuğla eklemediniz, memleketimizin seksen yıllık birikimini bir çırpıda bitirdiniz. Et ve Balık Kurumunu sattınız, hayvancılık öldü; Sümerbank’ı sattınız, pamukçuluk öldü. Bu memleketi Yunanistan’dan pamuk alır hâle getirdiniz. Konya’da ve buğday ağırlıklı tarım yapılan illerimizde buğdaya yeteri kadar teşvik vermediniz. Amerika’dan buğday ve mısır getirmek durumunda kalmazdık, teşvikleri yerli yerinde kullanmadınız. Hükûmetin uyguladığı yanlış politikalar sonucunda meyve dallarda kalmıştır. Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Gömbe Yaylası’nda çiftçiler sattıkları elmalarla mazot parasını bile ödeyemedikleri için bütün elmaları dallarda çürümeye bıraktıklarını açıklamışlardır.

AKP İktidarı zamanında bu gibi manzaralarla çok karşılaştık. Hükûmetin uyguladığı tarım politikaları sonucu, dünyada kendine yeten yedi ülkeden biriyken ülkemiz tarımı sayenizde bitmiştir.

Bunun yanında düşük kur yüksek faiz uygulaması sonucu sanayi sektörü büyük yara almış, esnaf ve KOBİ’ler çalışamaz duruma gelmişlerdir. Kriz döneminde 89 bin esnaf kepenk kapatmak zorunda kalmıştır. Bir hafta önce Denizli’de organize sanayinin ilk fabrikası olan ve bir zamanlar 450 kişiye istihdam sağlayan “Bütün Denizli batsa onlar batmaz.” denilen Denteks 10 milyon liraya icradan satışa çıkarılmıştır. 950 bin işçinin evine haciz gelmiş, karşılıksız çek sayısı 9,5 milyonu, protestolu senet sayısı da 1,5 milyonu aşmıştır. Tüm sektörlerin yeterince desteklenmemesi sonucu krizle birlikte 2,5 milyon kişi daha işini kaybetmiştir. Şu anda sokaktaki 4 gencimizden 1’i işsizdir. Sadece kriz döneminde 7 milyon işçi, esnaf ve çiftçi emeklisi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu dönemde Unakıtan ailesine ait AB Gıda Sanayi kriz sonrası Türkiye'nin en büyük 500 şirketi arasına girmiştir. Önce Abdullah Gül ve Sayın Faruk Özak’ın oğulları, bardakta mısır işine girerek genç yaşta köşeyi dönmüşlerdir. Sayın Tayyip Erdoğan’ın damadının, Sabah, ATV sahibi Çalık’ın şirketlerinde sadece yönetici değil, aynı zamanda hissedar olduğu meydana çıkmıştır. Yine, Sayın Cemil Çiçek’in oğlu Tekelde yönetim kurulu üyeliğine getirilmiştir. Böylece, vatandaşımız krizle boğuşurken krizi fırsata çevirenlerin kimler olduğu anlaşılmıştır.

Yaşanan süreçte AKP Hükûmeti kriz sonrası vatandaşa zam yağdırmıştır. Bir yıllık dönemde şekere yüzde 5, suya yüzde 9, elektriğe yüzde 10, doğal gaza yüzde 23 ve akaryakıta her ay yaptığı zamlarla krizin faturasını halkımıza ödetmiştir. Bu dönemde cumhuriyet tarihinde bir ilk gerçekleşmiş, hapishanelerde yatan mahkûm sayısı sayenizde 115 bini bulmuştur.

Değerli milletvekilleri, AKP, hükûmet olduğundan bu yana iletişim sektörünü, fabrikaları, bankaları ve limanları özelleştirmiştir. Bu dönemde neler özelleşti, şöyle bir bakalım: Türk Telekom Araplar, Telsim İngilizler, Avea Lübnanlılar, Türkcell Finli ve Ruslar tarafından alınmıştır. Görüldüğü üzere iletişim tamamen özelleşmiştir. Bunun yanında Garanti Bankası Amerika, Adabank ve Türk Finans Kuveyt, Finansbank, Alternatif Bank Yunanlılar, Oyakbank ve Dışbank Hollandalılar, Denizbank Belçika, TEB Fransızlar, C Bank İsrail, MNG Bank Lübnan, Şekerbank Kazaklar, Yapı Kredi Bankası İtalyanlar tarafından alınmıştır. Yani ülkemizdeki bankacılık sektörü tamamen yabancıların eline geçmiştir.

Kuşadası Limanı İsrail, İzmir Limanı Hong Kong, ülkemizin en büyük limanı olan Mersin Limanı da Singapurlulara satılmıştır. Bu önemli limanların devriyle beraber deniz yoluyla yapılan ticaret ve ziyaretler de yabancıların tekeline geçmiştir.

Bununla beraber ülkemizin önemli kurumları Eczacıbaşı İlaç Çekler, İzocam ve Döktaş Fransızlar, Demirdöküm ve araç muayene istasyonları Almanlar, PETKİM Ermeniler, Rakı ve Beymen Amerikalılara verilerek özelleştirilmiştir.

Gördüğünüz gibi, ülkemizin stratejik kurumları yabancıların eline geçmiştir. Bu ve daha burada sayamadığımız kurumların özelleşmesi sonucunda 30 milyar 700 milyon dolar gelir elde edilmiş, bu da yetmemiş, 414 milyar 500 milyon lira da borçlanılmıştır. Bu paralar nereye gitmiştir? Bunları sormak bizim hakkımız. Bu, özelleştirme değil, ülkeyi yabancılaştırmadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz da dokunulmazlık üstüne dokunmak istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde geçen dönem milletvekilleri için 300’den fazla dava dosyası hazırlanmış, bunların 240 tanesi AKP milletvekillerine aittir, şimdi de 111 tane ilave edilmiştir buna.

Buradan, bazı dava dosyaları konularını sizlerle paylaşacağım: 3 kişi tecavüzden, 29 kişi eşine şiddet kullanmaktan suçlanmış, 7 kişi sahtekârlık suçundan tutuklanmış, 19 kişi karşılıksız çek yazmaktan suçlu, 117 kişi doğrudan veya dolaylı olarak en az iki işinde iflas etmiş, 74 kişi kötü kredi geçmişi sebebiyle kredi kartı alamıyor, 14 kişi uyuşturucuyla ilgili suçlardan, 8 kişi mağazada hırsızlık yaptığı için tutuklanmış, 21 kişi hâlen çeşitli davalarda sanık.

Bu tabloyu görünce insanlar utanıyor. Merak etmeyin, bu dosyalara bu dönemde 111 tane daha eklendi. Milletimizin vekilleri bu durumda mı olmalıydı? Biz “AKP” diyoruz, siz “AK PARTİ” diyorsunuz. Partinizin milletvekilleri gerçekten ak mı?

Sayın Millî Eğitim Bakanı önce kendi vekillerinin burada olup olmamaları konusunda fikrini açıklasın. Seçtiğiniz vekiller gerçekten bu yüce Meclise layık mıdır? Ben kararı değerli halkımıza bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, burada biraz da yaşanan açılım sürecinden bahsetmekte fayda görüyorum. Yaşanan bu kadar olaya rağmen hâlâ Kürt açılımından bahsedenler sağır ve dilsizdir. Sayın Başbakan ve AKP Hükûmetinin deyimiyle Kürt açılımı derken düşmanlık ve husumet tohumlarının atıldığının farkında değiller.

Buradan Sayın Başbakana seslenmek istiyorum: Bugüne kadar aralarında bir düşmanlık duygusu olmayan halkımızı birbirine düşüreceksiniz. Onca terör olayına rağmen düşmanlığı düşünmeyen halk neredeyse terör örgütü yerine birbirine düşman hâline getirilmeye çalışılmaktadır. Lütfen herkes dikkat etsin, hepimiz üzerimize düşen sorumluluğumuzun bilinci içerisinde hareket edelim.

AKP Hükûmeti, açılımın içeriğini soran, iktidarın bu konuda samimiyetsiz olduğunu söyleyen, ciddi öneriler getirmek isteyen herkesi açılıma karşı çıkmakla suçlamıştır. Hükûmet, açılıma karşı çıkmakla suçladığı demokrat, ülkesini ve tüm vatandaşlarını sevenlere “Analar ağlasın, kan aksın diyorsunuz.” suçlamasını yöneltmekten çekinmemiştir. Oysa açılımla daha özgür, haklarına kavuşmuş, mutluluğa yelken açmış olacağını hayal eden kimi militanlar ellerinde taşlar, sopalar, havai fişekler ve molotofkokteyliyle sokaklardadır. Sokaklar âdeta ayak takımına bırakılmıştır. Mağdur duruma getirilen halkımız ise âdeta yay gibi gerilmiştir, en küçük fırsatta patlamaya hazır hâle gelmişlerdir. Küçük bir tartışmadan büyük olaylar çıkacak diye herkesin yüreği ağzındadır. Oysa, halkımız, bugüne kadar teröristle Kürt vatandaşını ayırmayı çok iyi bilmiştir. Kalkan binlerce cenazeye rağmen, herkes terörü ve teröristleri lanetlemiş, kimsenin aklına Türk-Kürt ayrımı yapmak gelmemiştir. Son dönemde korkularımızın, maalesef, gerçeğe dönüştüğünü görmekteyiz. Muş’un bulanık ilçesinde yaşanan olaylar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

…ve gerçekleşen ölümler, vatandaşımızın patlama noktasına geldiğinin en açık göstergesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “PKK bizim gerçeğimizdir.” diyenler kördür. Kandil’deki teröristlerin en az beşte 1’i Suriyeli, beşte 1’i ise İranlı’dır. Uyuşturucu, hap ticareti ve kaçakçılıkla beslenen PKK terör örgütü silahı bırakmadıkça mücadele devam edecektir. Dünyadan örneklerine bakın: İngiltere’de IRA, İspanya’da ETA örgütleri nasıl çökertildi, halkın yoğun baskısı ve hükûmetlerin tutarlı politikalarıyla silah bırakmaya zorladılar ve bitirildiler. Yapılması gereken, terörü ve teröristleri tamamen devre dışı bırakmaktır.

Piyasaya çıktığım zaman herkes tedirgin, herkes üzgün, geleceklerinden emin değiller ve bezginler. Ben onlara, “Merak etmeyin…” 1914’te Atatürk beraberindekilerle İstanbul’da işgal kuvvetlerini seyrederken yaverinin üzgün olduğunu görünce “Yaver, merak etme, bu işgal kuvvetleri geldiği gibi gidecekler.” diyor. Ben de bana soranlara “Merak etmeyin, AKP geldiği gibi gidecektir.” diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Süner.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Hayal görüyorsun hayal, hayal.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Hayal görüp görmediğimi bir iki sene sonra görürsün.

BAŞKAN – Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz, Denizli Milletvekili Sayın Mithat Ekici. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MİTHAT EKİCİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, 2010 yılı içinde yapılacak ödenek devir ve iptal işlemlerini düzenlemektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Kültür ve Turizm Bakanlığının tanıtma amaçlı ödenekleri, TÜBİTAK projelerinin desteklenmesi ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığının sanayi tezleri projesi için konulan ödeneklerden harcanmayan miktarların ertesi yıl bütçenin aynı kalemlerine devredilmesine ve bu konudaki işlemleri yapmaya Maliye Bakanımız yetkili kılınmıştır.

Hükûmetler, ekonomik ve sosyal amaç ve önceliklerini maliye politikalarıyla ortaya koyarlar. Maliye politikalarının en önemli uygulama aracı ise bütçelerdir. Bu bütçede gelir ve gider dengesi korunarak bütçe disiplini sağlanmış olup eğitim, sağlık, sosyal nitelikli ve bölgeler arası gelişmişlik farkını azaltmaya yönelik harcamalara öncelik verilmiştir.

Yoksullukla mücadelemizi hız kesmeden sürdürüyoruz. Çiftçimizin mahsulünü en iyi şekilde değerlendirebilmesi için gerekli bütün çalışmaları yapıyoruz. Köylümüzü yol, su ve elektrik gibi altyapı hizmetlerine kavuşturuyoruz. İşçi, memur ve emeklimizi enflasyona ezdirmedik. Öğrencilerimizin eğitim, barınma, gıda ihtiyaçlarını karşılayıp özürlü ve bakıma muhtaç insanlarımıza sahip çıkıyoruz. Faizsiz veya düşük faizli kredilerle çiftçimizi, esnafımızı, KOBİ’lerimizi ve sanayicimizi destekleyerek istihdamı ve üretimi artırıyoruz. ARGE’ye daha fazla ödenek ayırarak bilimsel araştırmaları artırmaya ve üretimde katma değer yaratmaya çalışıyoruz. Mahalli idareleri destekleyerek onların etkin ve yaygın hizmet sunmalarını sağlıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu bütçe, dünyanın büyük bir ekonomik krizden geçtiği dönemde hazırlandı. Bu bütçe, makroekonomik dayanakları ve öngördüğü tedbirlerle bir krizden çıkış bütçesidir. Peki, neden krizden çıkış bütçesidir? Çünkü öncelikle bütçenin dayandığı makroekonomik çerçeve sağlam ve gerçekçidir. Biz 2010 yılında öngörülen yüzde 3,5’luk büyümenin yakalanacağına inanıyoruz. Yeter ki siyasi ve ekonomik istikrar devam etsin. Bakın, bu iyimser tabloyu sadece biz görmüyoruz. Dünyanın en önemli kredi derecelendirme kuruluşlarından Fitch, Türkiye’nin uzun vadeli döviz cinsi kredi notunu iki kademe artırarak (BB+)’ya çıkarmıştır. Türkiye böylece kriz ortamında reytingini yükselten bir ülke konumuna gelmiştir.

2010 bütçesinin krizden çıkış bütçesi olmasını sağlayan diğer bir neden de bütçe öncesinde ve hazırlanan bu bütçeyle krize karşı alınan tedbirlerdir. Bu tedbir paketleri uygulanırken bir yandan dünyada olup bitenler incelenmiş, diğer yandan da ülke olarak özelliklerimiz göz önünde bulundurulmuştur. Son açıklanan rakamlara göre büyüme oranlarındaki düşmenin yavaşlaması ve sanayi üretimindeki artış, teşvik ve tedbir uygulamalarımızın başarısını göstermektedir.

Şimdi sizlere, krize karşı alınan birçok tedbirden sadece istihdama yönelik olanlardan kısaca bahsetmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere, ekonomik krizlerin en acı faturasını işini kaybedenler ödemektedir. AK PARTİ Hükûmeti, bu gerçekten hareketle istihdam ve iş gücü politikasını çok hızlı bir şekilde belirlemiş ve uygulamaya koymuştur. Daha kriz yeni başlamışken 2008 yılı Mayıs ayında çıkarılan 5763 sayılı İş Kanunu ve bu Kanun’da değişiklik yapılması hakkında kanunla istihdama yönelik çok önemli teşvikler getirdik. Çalışanların sigorta primlerinin işveren payının 5 puanlık kısmı hazine tarafından karşılanmaktadır. Bu düzenleme ise sürekli olacaktır. 18 yaşından büyük, 29 yaşından küçük olanlar ile yaş şartı aranmaksızın 18 yaş üstü kadınlardan yürürlük tarihinden sonraki bir yıl içerisinde işe alınanların işveren primlerinin, birinci yıl tamamı ve kademeli olarak azaltılarak beş yıl süreyle İşsizlik Sigortası Fonu tarafından karşılanması sağlanmıştır. Bu, AK PARTİ Hükûmetinin gençlerimizin ve kadınlarımızın istihdamına ne kadar önem verdiğini göstermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Diğer taraftan 2008, 2009 yıllarına ilişkin olmak üzere düzenlediğimiz yasada kısa çalışma için öngörülen üç aylık süre altı aya çıkarılmış, kısa çalışma ödeneği tutarı ise yüzde 50 artırılmış ve kısa çalışma ödeneğinin ödenen sürelerin başlangıçta belirlenen işsizlik ödeneği ödeme sürelerinden düşülmeyeceği hükme bağlanmıştır. Kısa çalışma süresini altı ay daha uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.

İstihdam için yaptıklarımız bunlarla sınırlı değildir. 5084 sayılı Kanun süresini 2009 yılı sonuna kadar uzattık. Böylece teşvik kapsamındaki illerde işveren sigorta prim indirimine devam etmiş olduk. Bundan sonraki dönemde de istihdamdaki gelişmeler dikkate alınarak her türlü tedbiri en kısa sürede alacağız. Bundan hiçbir kimsenin kuşkusu olmasın.

Konuşmama burada son verirken bütçemizin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyor, 2010 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekici.

Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygı, sevgi, muhabbetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce bir konuşma yaptım ve seçilmiş bir milletvekili olarak bir milletvekilinin bu kürsüden yaptığı bir konuşmanın doğru olmadığını söyledim ve bunu da belgeledim. Ve gerçekten de değerli arkadaşlarım, bu ülke hepimizin. Bu Meclisin kürsüsünden bir konuşma yapıyoruz, bunu hem Türkiye’ye, milyonlarca insana  hem de dünyaya ulaştırıyoruz. Eğer burada gerçekten ülkemize, milletimize zarar verecek bir konu haksız yere, bir şekilde, gündeme getiriliyorsa bunu en tabii olarak, bir milletvekili olarak ben de bu konuyu biliyorsam bu da benim hakkım, bunu düzeltmek. Şimdi, benden sonra Sayın Milletvekili burada bir söz aldı. Tabii sonra tutanaklara baktım, ben o anda duyamadım bazı şeyleri, oldukça ağır şeyler söylemiş bize. Bunu bir kere kesinlikle reddediyorum. Hele hele “Kendi köyüme gidemiyorum.” diyen bir milletvekilinin burada bana o sözleri söylemeye hiç hakkı yoktur. Bunu bir kere söylemek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bir diğer konu da, beni şaşırtan konu, Sayın Başkanımızın bu konuda “Sen böyle bir konuşma yapamazsın.” demesi beni şaşırttı. Sayın Başkanımızın daha tarafsız olması lazım. Ben seçilmiş bir milletvekiliyim, bölgenin bir milletvekiliyim. Burada bir problem tespit ettim, bunu dile getirdim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Erzurum milletvekili misin sen?

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Bundan sonra Sayın Başkanımızın daha tarafsız olmasını temenni ederim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Muhatabı yok Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) -  Değerli arkadaşlarım, 2002 seçimlerinden önce seçim bölgem Artvin için 6 tane önemli proje yapacağımızı vaat etmişiz. O zaman milletvekili adayıyım.

1) Artvin Çoruh Üniversitesinin kurulması,

2) Cankurtaran tünelinin yapılması,

3) Batum Havaalanı’nın uluslararası sözleşmeyle Artvin halkının hizmetine sunulması,

4) Sahil yolunun yapılması,

5) Çoruh Vadisi’ndeki barajların tamamlanması,

6) Artvin’e bir devlet hastanesinin yapılması vaatlerinde bulunmuşuz.

Şimdi, bakıyorum, bunların hepsini yapmışız. Sadece Yusufeli barajını yapamamışız ve onu da yapacağız inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Geçtiğimiz gün üniversitelerin bütçelerini tartıştık arkadaşlar. Her ilin üniversitesi var. Burada 25-30 trilyon en az bütçesi olan üniversitelerin bütçelerini tartıştık. Şimdi, burada gelip konuşma yapan arkadaşlarımız ne diyor arkadaşlar. Konuşmanın sonunda –dikkat edin, ben dikkat ettim, buraya not aldım- hepsi diyor ki: “AK PARTİ’ye hesap soracağız.”

Arkadaşlar “Bu üniversiteleri niye yaptınız?” diye mi hesap sorulacak ya da “Bu barajlar, bu köprüler, bu yollar, bu havaalanları, bu okullar niye yapıldı?” diye mi hesap sorulacak?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yolsuzlukları, yolsuzlukları…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ne kadar yolsuzluk yaptığınızı soracağız?

MUHARREM VARLI (Adana) – Nasıl hesap soracağımızı gelsin de görsün.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Şunu da söyleyeyim arkadaşlar: AK PARTİ kurulduktan bugüne kadar halkın hesabına dört defa çekilmiştir ve bunun içerisinde sadece AK PARTİ değil, başka siyasi partiler de var. Şimdi sayacağım arkadaşlar. Bu dört seçimde de 2’ncinin yeri değişmiştir, 3’üncünün yeri değişmiştir, 4’üncünün yeri  değişmiştir, 5’incinin yeri değişmiştir ama değişmeyen bir şey var arkadaşlar, 1’incinin hiçbir zaman yeri değişmemiştir, AK PARTİ dördünde de 1’incidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşte, milletin hesabı. Demokrasilerde, değerli arkadaşlarım, siyasi partilere hesabı kim sorar? halk sorar, millet sorar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kanun da sorar sana, kanun da…

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - İnşallah bu 5’inci hesapta da bu şekilde siz muhalefet yaptığınız takdirde, bu 5’inci hesapta da bu millet size 4’üncü, 5’inci sırada yer verecektir ama AK PARTİ’ye de yine tekrar 1’inci sırada yer verecektir. Bunu hepinizin bilmesini istiyorum değerli arkadaşlarım.

M. FATİH ATAY (Aydın) – Üzülme o kadar. Sen üzülme.

ŞENOL BAL (İzmir) – Rüya görüyorsunuz. Rüya görüyorsunuz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin gibi çok partiler söylediler, şimdi yoklar.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Ankara’dan… Biraz önce bir milletvekilimiz de dile getirdi. Ankara’dan, Kırıkkale üzerinden, Samsun’dan, Ordu’dan, Giresun’dan, Trabzon’dan Hopa’ya kadar gidiyoruz arkadaşlar. Dünyanın en güzel yolu yapıldı. Şimdi, eskiden Ankara’dan Artvin’e yirmi saatte gidiyorduk arkadaşlar, şimdi kaç saate düştü? On saate düştü. Şimdi, bu hesabı soranlar “Ya, eskiden Ankara’dan Artvin’e yirmi saatte gidiyordu, ey AK PARTİ, sen bunu niye on saate düşürdün?” bunun hesabını mı soracak? (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sahil yolunu da mı sen yaptın? Atma, atma, din kardeşiyiz.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - Neyin hesabını soracaklar? Neyin hesabını soracaksınız arkadaşlar?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Arkadaşlar, bak, üniversiteleri kurduk. Burada konuşmalarda deniliyor ki: “Tabela üniversitesi.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Avcılıktan mı geldin?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yasasını beraber çıkardık Sayın Vekilim.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - Ben inanıyorum ki bütün illerinizde size o konuda büyük tepkiler gelecek. Şu anda her bir üniversitemizin, en küçük üniversitenin, Tunceli’dekinde de, Şırnak’takinde de, Artvin’dekinde de bütçesi 25 trilyonun, 30 trilyonun üzerinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, eğer bu hizmetler…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Vekilim, beraber kurduk o üniversiteleri, sadece siz çıkarmadınız!

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - …AK PARTİ döneminde değil de eğer yirmi yıl önce, otuz yıl önce yapılmış olsaydı, daha doğrusu yapılmış olacaktı. Şimdi neyin hesabını soracaksınız, bunu ben anlamakta zorlanıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Daha önce bu millet yol görmemişti, havaalanı, uçak nedir bilmezdi zaten!

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, evet, uçaktan bahsettim. Biraz önce de söyledim. Sayın Bakanımız geçen gün söyledi. Şu anda Türkiye’de ambulanslar artık hava ambulansları oldu, helikopterler hastaları taşıyor. Bunu daha önceden de söyledim. Sayın Bakanımız burada müjde verdi. 2010 yılında ambulans jetler geliyor, uçaklar geliyor. Bunun hesabını mı soracaksınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Allah bilir elektriği de siz getirdiniz! Telefonu da icat etmiş olmayasınız!

MUHARREM VARLI (Adana) – Biz neyi soracağımızı biliyoruz.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - Arkadaşlar, yeni bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Saati 8 bin eurodan kiralarsan…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çolak.

Sayın milletvekilleri…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bir saniye, bana da tarafsız olmadığım söylendi, bir cümle söylemek istiyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Söyler bunlar Başkanım, bunların işi o! Bunların işi iftira atmak, yalan söylemek.

BAŞKAN – Sayın Varlı, bir dakika…

Sayın milletvekilleri…

Sayın Çolak, ben, siz konuşma yaparken sözünüzü kesmedim, niye böy-le bir konuşma yapıyorsunuz demedim. Konuşmanızı bitirdiniz, oturdunuz. Te-şekkür ederek, oturttum yerinize. Hayır, bir dakika… Konuşurken söyledim mi ben size? Söylemedim. Dinledim, oturttum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –  Ama yorum yaptınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir saniye, geleceğim oraya.

Sonra Sayın Bayram Meral çıktı, konuşma yaptı. O arada siz sürekli olarak sataştınız. Sizi birkaç kere uyardım ve sonuç olarak böyle bir polemik konusunun -siyasi partiler arasında polemik olabilir, konuşmacılar arasında olabilir, Meclisin de hoşluğudur, ama bu manada bir polemiğin- ne partinize, ne partiye, ne Türkiye’ye, ne CHP’ye, kimseye faydasının olmayacağına dair görüş belirttim. Bu başka bir şey, şahsınızla alakalı bir şey değildi. Yalnız, adalet, hukuk ve demokrasi kavramları Türkiye’de şu anda en fazla konuşulan konular. Ben, size teşekkür ediyorum, beni tarafsız bulmadığınız için. Niye derseniz, bu çatının, bu yüce çatının altında partinizi, Adalet ve Kalkınma Partisini kayırdığıma dair defalarca suçlandım, bugün CHP’yi kayırdığıma dair ve de tarafsız olmadığıma dair suçladınız, Allah’a şükürler olsun ki Milliyetçi Hareket Partisini kayırdığım söylenmedi. (MHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, tarafsız olup olmadığım her iki tarafa da yaranamadığım çerçevesi içinde ortaya çıkmış oluyor. Adaletli davranmak çok zor bir iş. Gerçekten zor bir iş. Adaletli olmaya gayret gösteriyorum ama ben sizin şahsınıza yönelik gerçekten sizi ilzam eden, sizi suçlayan herhangi bir şey söylemedim, konuşmanızı da kesmedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SONER AKSOY (Kütahya) – Sayın Başkan, zaten AK PARTİ’ye layıksınız.

BAŞKAN - Fakat bundan sonra sataşma yaptığınızda size özel bir dikkat göstereceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun, ne diyeceksiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, Sayın Çolak, konuşma yaparken, halktan yana kendilerinin oy aldıklarını, halka gittiklerini, dolayısıyla hesabın halk tarafından sorulacağını ifade ettiler. Sayın Çolak’a, demokrasi dersine evet, teşekkür ederiz. Ama hukukun üstünlüğüne inanmayan hiçbir rejimde halk da hesap soramaz, sorduğu hesap da yarım kalır.

RECEP KORAL (İstanbul) – Halk her zaman sorar.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi hukukun üstünlüğüne inanıyorsa, bu ülkede hukuk olduğunu, Adalet ve Kalkınma Partisinin laikliğe karşı eylemlerinin odağı bir parti olduğunu, Anayasa Mahkemesi tarafından… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –  Ne alakası var?

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkanım, Değerli Milletvekilimiz, Sayın Meral’le ilgili olduğunu ifade eden bir konuşma yapmış. Siz takip etmişsiniz, Sayın Meral’e verdiniz sözü.

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Üç dakika içerisinde Sayın Meral arkadaşımıza ifade etti. Fakat, o süre içerisinde siz Milletvekilimizi -yani ne şeyle yaptınız tam tahayyül edemedim ama- Milletvekilimizi eleştirel bir şekilde, düşüncelerini eleştirel bir şekilde ortaya koydunuz. Arkadaşımızın bu ifade etmesi… Biz sizin tarafsızlığınıza güveniyoruz.

BAŞKAN – Ben, Sayın Çolak, niye bana tarafsız dedi diye kızmadım, herhangi bir şey de söylemedim, sadece cevap verdim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tarafsızlık konusunda…

OKTAY VURAL (İzmir) – Usul tartışması mı açıyorsun? Muradını bir söyle.

BAŞKAN -  Siz nereye geliyorsunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Ama şimdi Sayın Kılıçdaroğlu’nun… Bir milletvekili arkadaşımız, hakaret etmeden, iftira etmeden AK PARTİ iktidarları dönemindeki yapılmış icraatları anlatırken muhalefet tarafındaki milletvekili arkadaşlarımızın bu konuda rahatsızlıkları dikkat çekicidir.

İkincisi de Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bu parlamenter sistemde herkesin hesabını millet görür, halk görür. Bundan alınmanın, demokrasinin yaptığı en güzel uygulamanın, halka gitmenin başka şekillere çekilmesinin…

ŞENOL BAL (İzmir) – Kanun önünde hesap vereceksiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Yani, hukukun üstünlüğü… AK PARTİ, bugün, hukukun üstünlüğüne inanan ve bu konuda da hiç taviz vermeyen bir partidir. Açıkçası mafyayla, çeteyle mücadele edip hiç de mafyanın, çetenin ve bu ülkenin temeline dinamit koyanların avukatlığını yapmamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Hesap verin o zaman!

ŞENOL BAL (İzmir) – Yeni çeteler…

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, değişik bölgelerde bulunan ve sayılarının 47 adet olduğu söylenen Tekel yaprak tütün işletme tesislerinin akıbeti ne olacaktır? Bu işletmelerin tamamı ne zaman, ne şekilde elden çıkartılacak veya satılacaktır? Bu işletmelerin satılması ve mevcut işçilerin 4/C kapsamına alınmasıyla hazine ne kadar bir gelir ve tasarruf elde edecektir? Elde edilecek kazanç ve tasarruf sosyal devlet anlayışınızla örtüşmekte midir? 12 bin Tekel işçi ailesinin yaşadığı bu drama, kimsesizlerin kimsesi olduğunu her fırsatta söyleyen İktidarınız niçin bir türlü son verememektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: Genelkurmay ve Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan bir tasarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan ve emeklilik hakları olmayan uzman çavuş kadrosunda bulunan sözleşmeli personelin geleceğini belirleyecek tasarı Bakanlığınıza sunulmuş ve Bakanlığınızca olumsuz görüşle geri iade edilmiş denilmektedir. Bu olay doğru mudur veya bu mağdur uzman çavuşlar için yeni bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, varlık barışı uygulamasında yurt içinden gelen miktar ne kadardır? Yurt dışından gelen miktar ne kadardır? 31/12/2009 tarihinde bitecek olan süreyi uzatacak mısınız? Hükûmet beklediği tutara ulaşabilmiş midir? Bakanlar Kurulu üyeleri veya yakınlarından varlık barışı uygulamasına katılan olmuş mudur? En büyük ilk beş rakamı açıklayabilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği gibi iki yıl önce kapatılan Kütahya Tekel Başmüdürlüğüne ait binalar Millî Emlak Genel Müdürlüğüne devredilmiş durumdadır. Bu binaların nasıl değerlendirilmesi düşünülmektedir? Bu konuda Bakanlığınıza ulaşan talepler değerlendirilmiş midir? Değerlendirildiyse şu anda hangi noktaya gelinmiştir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler içindeki gelir vergisinin payı yüzde 70’tir. Gelir vergisinin içindeki stopaj yoluyla ödenen vergiler çıkarıldıktan sonraki net kazanç vergileri ne kadardır? Bunun toplam kazançlar içindeki payı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: Sulama birliklerinin TEDAŞ’a olan borçları nedeniyle elektrikleri kesilmekte, dolayısıyla üye olan çiftçilerimiz tarlalarını sulayamamaktadırlar. Bu durum zaten zor durumda olan üreticilerimizi sulu tarım yapamaz hâle getirmiş ve dolayısıyla da rekolte kayıpları oluşmuştur. Sulama birliklerinin bu sıkıntılarını gidermeyi, borçlarını yeniden yapılandırmayı planlıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2002’de çıkardığınız Acil Eylem Planı’nda Hükûmet olarak ilk üç ayda yoksulluk envanteri yapacağınızı beyan etmiştiniz. Aradan sekiz yıl geçti yoksulluk envanterini yapmadınız. Bunun nedeni yoksullukla mücadeleden vazgeçtiğiniz için mi yoksa yoksullukla mücadeleden pes ettiğiniz için mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, OECD verilerine göre, kamu çalışanı, Avusturya’da ortalama 18, Kanada ve Fransa’da 12, Finlandiya’da 9, Almanya’da 18, Hollanda’da 19, Amerika Birleşik Devletleri’nde 13 kişiye hizmet verirken Türkiye’de ise 1 kamu çalışanı 32 kişiye hizmet vermektedir. Buradan hareketle işsizliğin had safhada olduğu ülkemizde bu sayıyı düşürmek için kadroları bırakmakta biraz daha cömert davranmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Bakanım, AKP döneminde Türkiye'nin birçok verimli kamu kuruluşunun özelleştirildiğini biliyoruz. Bu verimli kamu  kuruluşlarını alan firmalar tarafından kazanılan paraların dışarıya bir kaynak transferi olduğunu da herkes kabul ediyor. Sizce dışarıdan uzun vadeli ucuz borçlanma mı Türkiye açsıdan verimli yoksa verimli kamu kaynaklarının transferlerinin dışarıya gitmesi midir?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, kriz nedeniyle işçi, memur, emekli zor günler geçiriyor. Bir defaya mahsus, bir maaş tutarında bu sabit gelirlilere bir kriz ikramiyesi, kriz yardımı yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetleri döneminde yoksullukta çok önemli azalmalar yaşanmıştır. Bakın, TÜİK’in rakamları, resmî rakamlar bunlar: Yoksulluk, gıda ve gıda dışı olmak üzere, yani ikisini bir arada aldığınız zaman, 2002 yılında Türkiye'de fert yoksulluk oranı yüzde 27 imiş, tam yüzde 27, 2008 yılında yüzde 17,1’e düşmüş. Rakamlar son derece açık.

Kişi başına günlük 1 dolar altı 2002 yılında yüzde 0,2 imiş, şu anda sıfır. Kişi başına günlük 2,15 doların altı, 2002 yılında nüfusun yüzde 3’ü 2,15 doların altında bir gelir elde ediyormuş günlük, şu anda 0,5. Yani yoksulluğu 6 kat -o anlamda eğer bakarsanız- azaltmışız.

Kişi başına günlük…

OKTAY VURAL (İzmir) – Harcama esasına göre…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bu dünya standartlarıdır, bütün dünyada bu standart kullanılıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolara vurursanız böyle olur da harcama esasını söyler misiniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bütün dünyada bu standart kullanılıyor. Bakın, Dünya Bankası bunu yapıyor, Birleşmiş…

OKTAY VURAL (İzmir) – Harcama esasını söyler misiniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Harcama esasını da söyledim. Yoksulluk, gıda artı gıda dışı 2002 yılında yüzde 27 imiş, şu anda yüzde 17,1.

OKTAY VURAL (İzmir) – Harcama esaslı nispi yoksulluk!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, dünya bu standartları kullanıyor.

Bu standartlara göre 4,3 doların altında kişi başına günlük gelir, 2002’de fert yoksulluk oranı itibarıyla yüzde 30,3’müş, şu anda yüzde 6,8. Rakamlar son derece açık.

Ha, bu da yeterli değilse, bakın…

ŞENOL BAL (İzmir) – Kim verdi o rakamları Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – TÜİK, değerli arkadaşlar, TÜİK, TÜİK veriyor o rakamları.

Şimdi, yine, bakın, eş değer hane halkı kullanabilir gelire göre TÜİK’in yaptığı Gini katsayısını söylüyorum. Yine bu gelir dağılımında adaletsizlik mi var? Yani iyileşme mi var yoksa kötüleşme mi? Türkiye'nin 2002 yılında Gini katsayısı 0,44; şu anda 0,41 yani iyileşme var, Türkiye’de gelir dağılımında adalette bir iyileşme söz konusudur.

Bakın, size bir rakam daha vereyim: 2002 yılında son yüzde 20’lik dilimin kaça denk geldiği…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yüzde 10’a gidelim, yüzde 10’a.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yani gelirin yüzde 50’sini alıyordu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yüzde 10’a gidelim. Yüzde 10 var mı?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Bakın, şu anda yüzde 46,9’a düşmüş durumda.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, yüzde 10’a gidelim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yine, ilk yüzde 20’si, nüfusun ilk yüzde 20’lik dilimi gelirin yüzde 5,3’ünü alıyormuş 2002 yılında, şu anda yüzde 5,8’ini alıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yüzde 10’lara bakalım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Değerli arkadaşlar, bütün rakamlar iç tutarlılığı olan rakamlardır, TÜİK’in resmî rakamlarıdır ve yoksullukta bir azalma söz konusudur. Rakamlar çok açık bir şekilde bunu ifade etmektedir.

ŞENOL BAL (İzmir) – İşsizlik artıyor Sayın Bakan. Allah, Allah!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Değerli arkadaşlar, diğer bir konu da çalışanlardan yüksek vergi alındığına dair imalarla ilgili bir soru var.

Bakın, 9’uncu derecenin 1’inci kademesinden maaş alan evli ve 2 çocuklu bir memurun Kasım 2009 itibarıyla brüt maaşı 1.439 lira, net maaşı 1.253 lira. Burada ödeyeceği vergi miktarı 27 lira, verginin brüt maaş içerisindeki payı yüzde 1,9, verginin net maaş içerisindeki payı yüzde 2,2.

Bakın, Maliyenin rakamları. Yani, 9’uncu derecenin 1’inci kademesinden maaş alan evli ve 2 çocuk sahibi kaç lira vergi veriyor? Tabii ki Türkiye’de dolaylı vergiler olması gerekenden daha yüksektir. Ama bu, dolaylı vergilerin OECD ortalamasının çok üzerinde olduğundan kaynaklanmıyor; dolaysız vergilerin, doğrudan vergilerin miktarının düşük olmasından kaynaklanıyor ve bunu artırmak için de kararlıyım. Çünkü, çapraz denetimi getireceğiz, ondan sonra da Gelir İdaresini bütçe açısından, personel açısından çok daha özerk bir konuma getireceğiz. Arkasından vergi kaçıranlara da hapis cezasını getirdik, artırdık, daha da artıracağız. Bunun sonucunda ne olacak? Vergi kaçırmanın sonucu ağır olacak ve doğrudan vergi gelirlerinin  de oranı artacak.

Değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz doldu Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yedi yıldır bir şey görmedik Sayın Bakan.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 20.13

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

13’üncü maddeyi okutuyorum:

Mahalli idarelere yapılacak Hazine yardımları

MADDE 13 – (1) Maliye Bakanlığı bütçesinin;

a) 12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan ödenek, 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi çerçevesinde, il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal haklarına ilişkin ödemelerini karşılamak üzere 2/7/2008 tarihli ve 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesi çerçevesinde il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine,

b) 12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) kapsamında köylerin altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya köylere hizmet götürme birliklerine,

tahakkuk ettirilmek suretiyle kullandırılır. Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine yardımları haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.

(2) Birinci fıkranın (b) bendinde yer alan ödeneğin, 2010 Yılı Yatırım Programında belirlenmesini müteakip il bazında dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve denetimine ilişkin esas ve usuller Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Fatih Atay.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA M. FATİH ATAY (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi olan “Mahalli idarelere yapılacak Hazine yardımları” hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, mahallî idareler kapsamına il özel idareleri, belediyeler ve köyler girmektedir. “Yerel yönetimler” olarak da adlandırdığımız bu üç yapı, kamu yönetiminin önemli ve vazgeçilmez parçalarıdır. Yerel yönetimler öncelikli olarak yerel halkın temizlik, ulaşım, kanalizasyon, altyapı, çöp toplama, itfaiye gibi temel bazı ihtiyaçlarının karşılanması yanında, imar planı, inşaat ruhsatı, kaçak inşaatlarla mücadele, kamulaştırma, toplu konut yapımı, hal, pazar yeri kurulması, sinema, tiyatro, kütüphane, spor tesisleri ve benzeri sosyal ve kültürel nitelikli hizmetlerle birlikte, gıda, çevre sağlığı kontrolü, fiyat kontrolü gibi denetim ve kontrol hizmetleriyle de yükümlüdürler.

Değerli milletvekilleri, yerel yönetimler, aynı zamanda hızlı nüfus artışına paralel olarak yine hızlı kentleşmenin sağlanması ve artan nüfusun ihtiyaçlarının ivedilikle ve yerinde karşılanması hususunda da çok önemli görevleri bünyesinde taşıyan kurumlardır. Yukarıda bir kısmını saydığımız görevlerden de anlaşılacağı üzere yerel yönetimler ülkemiz ve halkımız için çok önemli kamu birimleridir. Bu nedenle, her türlü gelişme karşısında halka tam ve eksiksiz hizmet sunumunu yapabilme kapasitelerine sahip olmaları gerekmektedir. Tabii, tüm bunları yaparken mali durumları açısından bu hizmetleri yapabilecek yeterli kaynağa sahip olmaları zorunluluğu da kaçınılmazdır. Halkımızın refahı ve mutluluğu, partimizin en önem verdiği değerdir. İktidarların görevi de halkı refah içinde yaşatmaktır. Medeniyetler yarışındaki en önemli göstergelerden biri, modern kentleşme ve halka yapılan hizmet kalitesinin yüksekliğidir. Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız şu günlerde topluluk ülkelerinin birçoğu köylerinde dahi altyapı ve üstyapı sorunlarını çözmüş ve halkın ihtiyaç duyduğu bütün hizmetleri onların ayaklarına götürmüştür. Bizim de özlem duyduğumuz ve istediğimiz hizmet şekli budur. Her ne kadar AKP döneminde yerel yönetimlere ayrılan paylar azaldı ise de burada önemle üzerinde durulması gereken konu, yapılan yardımların mahallî idarelerce ne kadar nitelikli ve halkın yararına kullanıldığının mercek altına alınmasıdır.

Değerli milletvekilleri, 2005 yılında AKP İktidarı tarafından 5286 sayılı Kanun’la Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapatılmıştır. İlgili idarenin taşınmazları diğer kamu kurumları arasında dağıtılmış, merkez personeli Tarım ve Köyişleri Bakanlığına, taşra personeli ise İstanbul ve Kocaeli'nde belediyelere, diğer illerde ise özel idarelere devredilmiştir. Neden kapatıldığı hususunda o dönem de devam eden endişelerimiz hâlâ sürmektedir. Neydi Köy Hizmetlerinin görevleri değerli arkadaşlar? Köy ve bunlara bağlı yerleşim birimlerinin yollarını yapmak, bu yerleşim birimlerini yeterli ve sağlıklı içme suyuna kavuşturmak, toprak ve su kaynaklarını geliştirmek ve yararlı hâle getirmek gibi birçok görevi vardı. Yerine ne getirildi? İl özel idareleri eliyle yürütülen KÖYDES, Köylere Hizmet Götürme Birliği. Ne değişti söyleyelim: Merkezde yetişmiş, uzmanlaşmış, siyasi baskılardan uzak birçok kadro tasfiye edildi. Yerine, daha fazla ahbap-çavuş ilişkisiyle iş yürüten, yerelde daha fazla baskı altında kalan, planlama ve programlamadan uzak, ayrımcı, vatandaşa hizmet anlayışını “oy veren-vermeyen” diye  ayıran, devlet eliyle hizmetlerin yandaş müteahhitlerle yürütüldüğü, denetimsiz, alabildiğine rant paylaşımcı bir yapı ortaya çıktı.

Değerli milletvekilleri, burada dikkate alınması gereken bir diğer husus da yerel yönetimlere bütçeden yapılan yardımların ne oranda yapılacağına ilişkin ciddi bir düzenlemenin olmamasıdır. Bu yardımların yapılmasında Maliye Bakanlığı yetkilidir ama yetkiyi kullanırken göz önüne alacağı net, objektif kriterler de geliştirilmemiştir. Bu durum yine bazı haksızlıkların ve ayrımcılıkların yaşanmasına neden olmaktadır. Tabii, hazinenin yerel yönetimlere yaptığı yardım sadece bunlarla sınırlı değildir. Elbette, yerel yönetimlerin borçlanmalar sonucunda da borcu çok fazladır. İç ve dış borçları, tahmin ettiğimiz kadarıyla 11 milyar Türk lirasının üstündedir. Bunun 4 milyar Türk lirası Ankara Büyükşehir Belediyesinindir arkadaşlar, Ankara Büyükşehir Belediyesinin.

Değerli arkadaşlarım, yerel seçimlerden önce cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşandı; devletin, özel idarelere halkın çıkarı için kullanılmak üzere gönderdiği paralardan, Tunceli Valisi, yerel yönetimleri etkilemek anlayışı içerisinde, mezralara, suyu olmayan evlere bulaşık makinesi verdi, bulaşık makinesi. Yetmedi, suyu olmayan yerlere çamaşır makinesi verdi. Sanki babasının malını dağıtıyor gibi! Bu, cumhuriyet tarihinde ilk kez oldu. İlk kez bir vali, yerel seçimlerden önce, bir devlet memuru anlayışından öteye çıkarak, kendisini bir siyasi partinin il başkanıymış gibi davrandı. 2007 seçimlerinde Aydın’da 40 derece sıcakta kömür dağıtıldı, kömür. Bunların denetimini yapmak, arkadaşların ileride hesap sormasını istemesinden daha doğal bir şey olabilir mi?

Bu Hükûmet, elbette, halktan kullanmak üzere toplanan vergilerle, bu bütçeyle, halkın mutluluğu için çalışmak zorunda ama bunlar, bir siyasi anlayışın temsilcisi olarak yürütülen işler.

Bakın arkadaşlar, geçen yaz Giresun’da bir sel felaketi yaşandı. Burada, siyasal iktidar, Bayındırlık Bakanlığı, kendi fonundan üç beldeye yüzer bin Türk lirası verdi, Giresun iline de, merkeze, oraya da 100 bin lira verdi. Diğer üç belde 2 bin nüfuslu -altında üstünde- yerlerdi, ama Giresun 100 bin nüfuslu yer, oraya da 100 bin lirayı layık gördü Hükûmet. Bunun bir bedeli olması, bununla ilgili olarak bir tepki gösterilmesi kadar doğal bir şey olabilir mi?

Bu makamlar gelip geçici; çocuklarınız, torunlarınız olacak, yarın onlar siyasi tarihimizi inceledikleri zaman, “Dedeciğim, siz, Giresun iline, sel felaketi olduğu zaman, kendi partili üç beldenize 100 bin lira verdiniz, oraya da ayıp olmasın diye 100 bin lira verdiniz ama oraya siz bir başka siyasal partiye oy verdikleri için mi verdiniz?” diye sizi vicdanınızla baş başa bırakacaklar.

Değerli milletvekilleri, üç gündür buralarda Tekel işçileri. Özelleştirmeyle ilgili olarak dünya değişmiş. Gelişmekte olan ülkeler bu özelleştirmeyle ilgili olarak her şeyi satmışlar, biz de satıyoruz. Böyle bir sistem oluştu. Yok böyle bir şey. Fransa’da son on yılda ne kadar kamulaştırma yapıldığı ortada. Ama bizim özelleştirmeden anladığımız herhâlde kar-zarar ilişkisi. Tekel işçileri mi Tekeli zarar ettirdi? Tekelin içini boşalttınız. Tekelle ilgili olarak içki grubu satıldı, şimdi Tekel zarar ediyor. Şimdi, Millî Piyangoyu satmaya çalışıyorsunuz. Millî Piyango kâr ediyor, altın yumurtlayan tavuk, onu niye satıyorsunuz? On iki yıl önce Türkiye’de tüm KİT’ler, zarar eden-kar eden, topluyordunuz, 300 küsur trilyon lira kâr ediyordu. Demek ki bu KİT’lerin devlete bir yükü yoktu ama farklı bir anlayış gelişti ve seksen altı yıllık cumhuriyet kazanımlarının hepsi satıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

M. FATİH ATAY (Devamla) – Bir de, mahkeme kararlarına karşı, Başbakan, ideolojik olduğu iddiasıyla bazı kararları eleştiriyor.

Arkadaşlar, elbette, siyasi partiler gelirler, ideolojik kararlar verirler, siyasal, ekonomik tercihlerde bulunabilirler, bu çok doğaldır ama ideolojik olarak da… Bakın, bundan on yıl önce Diyanet İşleri bütçesi 66 trilyon liraydı. Bugün Diyanet İşlerinin bütçesi 2 katrilyon 650 trilyon lira ve bir açılım sözüyle bitirmek istiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Yani çok mu?

M. FATİH ATAY (Devamla) – Onun çok mu az mı olduğunu takdir edecek halk, siz hiç merak etmeyin. Siz bu açılımlarla gidiyorsunuz, halk da size bir açılım yapacak, size güle güle açılımı yapacak, hiç endişe etmeyin.

Bu nedenle Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atay.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Osman Ertuğrul. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı’nın “Mahalli idarelere yapılacak Hazine yardımları” başlıklı 13’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı’nda mahallî idarelere gerekli olan payların hangi oranlarda, ne şekilde verileceği usul ve esasları belirlenmiştir. Bugün geriye dönüp baktığımızda, hazineden belediyelere ayrılan paylar 1990’lı yıllarda toplam verginin yüzde 12’si idi, sonraki yıllarda bu oran yüzde 8’e, sonra yüzde 6’lara ve en sonunda da yüzde 5,25’e kadar inmiştir. Görüldüğü üzere paylar her geçen yıl azalmıştır. Bu sebeple, birçok belediyemiz bu paylar ile hizmet veremez hâle gelmişlerdir.

Bugün en küçüğünden en büyüğüne kadar vatandaşlarımıza ilk elden hizmet veren belediyelerin yapısına bakacak olursak, yerel yönetimlerde yani belediyelerimizde, uzun vadeli amaç ve hedeflere göre politika belirlenememektedir. Belediye başkanları ancak seçim dönemiyle sınırlı olmak  kaydıyla planlar ve projeler üretebilmektedirler. Belediye başkanının değişmesi durumunda da belediyenin amaç ve hedeflerinde ciddi değişiklikler yaşanmaktadır. Bu nedenle, belediyelerde geleceğin önceden planlanması, bu plana göre toplam kaynak ihtiyacının belirlenmesi ve kaynakların öncelikli faaliyet ve projelere yönlendirilmesi mümkün olamamaktadır. Hepimizin bildiği üzere, belediyelerimizin öz gelirleri yetersizdir ve mali bakımdan büyük ölçüde merkeze bağlı durumdadırlar.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler, daha sağlıklı ve kaliteli hizmet verebilmesi doğrultusunda belediyelere gerekli olan mali kaynakların aktarılması ve mevcut kaynakların daha da etkin kullandırılması yönündeki tedbirlerin araştırılması amacıyla ve belediyelerin sorunlarına ilişkin bir Meclis araştırması açılmasını talep ettik, ancak muhalefet isteği olması sebebiyle, her zaman olduğu üzere, kabul görmemiştir. Böyle bir araştırma yapılması bize göre çok önemliydi.

Günümüzde belediyeler, borç yönetimi, personel hukuku ve istihdamı, finansman darboğazı, vergi mevzuatı, imar ve kentleşme politikalarına kadar pek çok değişik konularla uğraşmaktadır. Böylesine ayrıntılı sorunlarla uğraşacak olan ve vatandaşa her ne şartta olursa olsun iyi hizmeti sunması beklenilen belediye başkanlarımızın hepsi seçilmeden önce idari, mali ya da belediyecilikte gerekli olan diğer ihtisas alanlarıyla uğraşmamış olabilirler; herkesin iyi olduğu bir alan vardır ancak belediye başkanlığı, belediyecilik ayrı bir iştir, hem her işi bilmek zorundasınız hem vatandaşların tüm dertleriyle uğraşacaksınız. Ancak bütün bunları yapabilmek için tabii ki önce kaynak yani para lazımdır, ataların deyimiyle “Yırtık büyük, yamalık küçüktür.”

Burada çok defalar dile getirildi belki ama bir kez de ben dile getirmek istiyorum. Bugün birçok belediyede işçi maaşlarının dahi ödenemediğini, çalışanların SSK primlerinin yatırılamadığını, vergi borçları ya da başkaca benzer sebeplerle hacizler geldiğini, ayrıca elektrik faturasını ödeyemeyen belediyelerin elektriklerinin kesildiğini bilmekteyiz. Bütün bu olumsuzluklar sonucunda belediyeler hizmet üretemez hâle gelmişlerdir. Bütün bu olumsuzlukların olduğu yerde halka hizmetten bahsetmenin mümkün olamayacağı, çevre projelerinin geliştirilemeyeceği, salgın hastalıklar ile mücadeleye destek veremeyeceği, sosyal ve kültürel hizmetleri sunamayacağı açıktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar partisi, tüm vatandaşlarına, tüm kurumlara, yani hizmet veren ve hizmet alanlara eşit olmak zorundadır. Bakanlıklar bazı belediyelerden gelen projelere “İktidar partisinden.” diyerek detaylı bir inceleme bile yapmadan ödenek aktarmak için onay vermektedir. Ancak, muhalefet partisinden olan belediyelerden gelen projelere, çok verimli, güzel projeler de olsa, onay vermemektedir. Mesela önceki Maliye bakanlarından Kemal Unakıtan, seçim bölgesindeki AKP’li belediyelere hazineden hibe olarak ödenek vermiştir. MHP ve CHP ve diğer belediyelere ise hiç yardım yapmamıştır. Şimdiki Meclis Başkanı ve bazı bakanlar yerel seçimlerde “Daha iyi hizmet almak istiyorsanız iktidar partisinden aday olan başkanlara oy verin, vermezseniz Ankara’da işlerinizi yapamayız.” diyerek vatandaşları tehdit etmişlerdir. Tüm bu tehdit ve baskılarla vatandaşlar yıldırılmaya çalışılmış, demokratik irade üzerine baskı oluşturulmuştur.

AKP Hükûmeti, yolsuzlukların üzerine başarıyla gidildiğini, hortumların kesildiğini söyleyerek vatandaşı aldatma ve kandırma yoluna gitmektedir. Kendileri iktidar olduktan sonra yolsuzlukla şikâyette bulunulan belediye başkanlarından AKP’li olanlara İçişleri Bakanlığından soruşturma izni verilmeyerek müfettişler gönderilmiyor ama yolsuzluk iddiası AKP’li olmayanlardan oldu mu hemen soruşturma izni veriliyor, akabinde müfettişler gönderiliyor, orada suç yoksa bile bir kulp takılıp mutlaka suç unsuru bulmaları isteniyor. Yani iktidar partisinden olan, yolsuzluk ve kanunsuzluk yapan başkanlar korunurken, diğer partilerden olan başkanların belki usulsüz bir işleri olmamasına rağmen müfettişlerle taciz edilerek gereksiz soruşturmalarla hizmet vermelerine engel olunmaktadır. Burada cezalandırılan esasen başkanlar değil, o şehirde ya da ilçede yaşayan vatandaşların bizatihi kendisi, yani halktır. Herkese eşit davranması gereken İktidar “Vatandaş biz oy vermedi.” diye ayrım yaparak taraf tutmaktadır, iktidar erkini kötü kullanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mahallî idarelerin önemli bir ayağı olan il özel idareleri 2005 yılında çıkartılan yasayla Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kendine devredilmesiyle yeni bir konuma kavuşmuştur. Bu yeni konumuyla daha işlevsel hâle gelen il özel idareleri, bulunduğu ilin sınırları içinde belediyelerin görev alanları dışındaki her yere hizmet götürmektedir. Ancak daha iyi hizmet verme iddiasıyla yapılan bu yasa ve değişiklikler bugüne kadar uygulamada problemler yaratmış, hizmetlerin verilmesinde sıkıntılara sebep olmuştur, çünkü özel idareler bu değişiklikle üç başlı hâle getirilmiştir; valiler söz sahibidir, seçimle gelen il genel meclis başkanları söz sahibidir, atanma yoluyla görev yapan genel sekreterler söz sahibidir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü özel idarelere binlerce araç ve iş makinesi ile 100 bine yakın işçi devretmiştir. Devredilen işçilerin yarısına yakını başka kurumlara geçmiş, ancak gerek makine ve ekipman gerekse kalan işçiler bahsettiğim bu üç başlı yönetim yapısı ile verimli çalıştırılamıyorlar. Köyler bugün, eski Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü zamanındaki hizmeti alamamaktadır. Bu kadar işçi ve araç gereçle verilemeyen bu hizmetler ihale yoluyla özel şirketlere yaptırılmaktadır. 13/01/2005 tarihli ve 5286 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Kaldırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Köy Hizmetlerinin il özel idarelerine devredilmesi sonucunda, “Beş yıl boyunca personele ve cari giderlere ayrılan ödenekler il özel idarelerine Maliyece devredilir.” diyor. Bundan sonraki sürede -yani 2010 yılı dâhil- il özel idaresi personeli maaşları ve cari giderleri artık hazineden özel idareye ayrılan yüzde 1,15’lik paylardan karşılanacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OSMAN ERTUĞRUL (Devamla) – Bu ödenek miktarı ile bu kadar işçinin maaşları ve cari giderleri karşılandıktan sonra, şayet ödenek artarsa köylere hizmet götürülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada kısaca da olsa, yerel idarelerin bir parçası olan muhtarlarımızın yaşadığı sorunlarına da değinmek istedim. Ülkemizde hâlen yaklaşık 53 bine yakın muhtar görev yapmaktadır. Muhtarlarımızın büyük bir çoğunluğu sağlıklı ve donanımlı bir muhtarlık binasından yoksun olarak hizmet vermeye çalışmaktadırlar. Bilgisayar gibi çağın önemli bilişim ve iletişim araçlarından yoksun oldukları gibi, kırtasiye masraflarını dahi kendileri karşılamak durumundadırlar. Herhangi bir sosyal güvenlik kapsamında olmayan muhtarlarımız zorunlu olarak BAĞ-KUR kapsamına alınmışlar, valilikler tarafından belirlenen sabit ücretlerle muhtarlıklarının giderlerini ve kendi masraflarını karşılamak durumundadırlar.

Yörelerinde yaşayan insanlara hizmet götürmek amacıyla üstün gayretler sarf eden  muhtarların sorunlarına iktidarın çözüm getirmesi dileğiyle, hazırlanmış olan bütçenin, her ne kadar eksik de olsa hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertuğrul.

Madde üzerinde şahısları adına ilk söz Erzurum Milletvekili Sayın Muhyettin Aksak’a aittir.

Buyurun Sayın Aksak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde şahsım ve AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılında yerel yönetimlere 4,17 milyar Türk lirası aktarılırken, 2010 yılında genel bütçe vergi gelirleri tahsilatından 19,1 milyar Türk lirası kaynak aktarılacaktır. Bu da, 2002 yılına göre, kıyasladığımız zaman, 4,5 kat kaynak aktarılacağını göstermektedir.

Tabii, benden önce, biraz önce konuşma yapan MHP Milletvekili, bu kaynakların kesildiğini, kısıldığını söyledi. Rakamlar ortada, 4,5 katı 2002’den sonra arttığını göstermektedir.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Nominal bu. Oranını söyleyin, oranını.

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) – İl özel idarelere ve belediyelere genel bütçe vergi gelirlerinden pay verilmesi, çıkarılan kanunla iller arasındaki kriterler de dikkate alınarak…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Oranını söyleyin, oranını.

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) – …yüzde 60’lık kısmı illerin nüfusuna, yüzde 10’luk kısmı illerin yüz ölçümüne, yüzde 15’lik kısmı illerin kırsal alan nüfusuna, yüzde 15’lik kısmı illerin gelişmişlik endeksine göre taksim edilmiştir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Tabii, Erzurum büyük şehir, 350 bin nüfusa 160 milyar para alıyor.

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) –  Burada, iller arasındaki yatırımın, hizmetin daha adil dağıtılması hedeflenmiş, makas daraltılmaya çalışılmıştır.

Başbakanımızın dediği gibi…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Oranını söyleyin, oranını.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Alırsın 160 milyonu, böyle konuşursun.

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) –…batıda ne varsa doğuda da o olacaktır. Evet, AK PARTİ İktidarıyla, artık doğuda suyu olmayan, yolu olmayan, elektriği olmayan köy kalmamıştır. Mezralara kadar bu hizmetleri ulaştırmanın gayreti içerisindeyiz.

Eğitimde üniversitesi olmayan il kalmadığı gibi, derslik konusunda da çok ciddi çalışmalar yapılmıştır. Altı yıldır ders kitapları, çocuklarımızın, ücretsiz olarak dağıtılmaktadır.

AK PARTİ İktidarı döneminde, sosyal devlet anlayışı ile sosyal hizmetlerde cumhuriyet tarihimizin en büyük çalışmaları yapılmıştır. Bu konuda Erzurum’dan bir örnek vermek istiyorum. Özürlü evladına evinde bakan  aile sayısı 3.100’e ulaşmıştır. Bu aileler 490 bin lira her ay bakım ücreti almaktadır.

Yine AK PARTİ Hükûmeti döneminde evinde yakacak bulamayan, soğukta, sobanın başında tir tir titreyen insanlara kömür ve odun yardımı yapılmıştır.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Eskiden de yapılıyordu.

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) – Yine AK PARTİ döneminde, AK PARTİ’li belediyeler üniversite öğrencilerine burs vermekteydi.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Dadaşlar sizi cezalandıracak.

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) – Ama ne yazık ki CHP, muhalefet partisi, koşarak Anayasa Mahkemesine bunu iptal ettirdi. Bunların ahını aldığınızdan dolayı bu sayıdan yukarıya da çıkamıyorsunuz. Benim diyecek bir şeyim yok. Zaten halk bunun dersini veriyor size. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ülkemizin her yanı duble yollarla donatılmıştır. Bu duble yollar sadece batıya değil, doğuya da fazlasıyla yapılmıştır ve yapılmaktadır. Hatta doğuda Erzurum’umuzda olan yatırım batı illerimizde yoktur diye rahatlıkla söyleyebilirim. Başbakanımızın “2011 Kış Üniversite Oyunları”nı Erzurum’a getirmesi neticesinde kış turizminde hedefi zorlayan Erzurum bu yatırımlarla bir numara olacaktır. Artık kış turizminde, bir sanatçımızın da dediği gibi “Haydi Erzurum’a gel.” diyerek herkesi kayak yapmaya Palandöken kayak merkezimize ve 2011’de faaliyete geçecek Konaklı kayak merkezimize, buz hokeyi salonumuza; 3 bin seyirci kapasiteli buz pateni salonu, bin seyirci kapasiteli körling salonu, biatlon ve atlama kuleleri, konaklama tesisleriyle hizmet vermek üzere Erzurum’a siz sayın milletvekillerimizi ve bütün halkımızı davet ediyor ve bekliyoruz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Dadaş, Erzurum’da fabrika var mı?

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) – 2002 yılında -gazete başlıklarından hatırlıyorum ben- Kemal Derviş ekonomiyi kurtarmak için Türkiye’ye geldiği zaman IMF’den 1 milyar dolar borç para getirmişti Türkiye’yi kurtarmak üzere.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın.

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) – Şimdi AK PARTİ İktidarı bu paranın yarısı kadar bir yatırımı 2011 Üniversite Kış Oyunları için Erzurum’a harcamış durumdadır, harcamaktadır.

Erzurum’a yapılan yatırımlardan dolayı Erzurum halkı adına, dadaşlar adına Başbakanımıza teşekkür ediyoruz. AK PARTİ’mize genel seçimlerde yüzde 70 oy vererek sandıkta teşekkür ettik, bundan böyle de teşekkür etmeye de devam edeceğiz.

Bu yatırımlarda emeği geçen, o günlerde spordan sorumlu olan Devlet Bakanımız, şimdiki Meclis Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin Bey’e, yatırımları ve çalışmaları yakından ve yerinde takip eden Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Faruk Nafız Özak Bey’e, emeği geçen Erzurum Valiliğine, Erzurum Büyükşehir Belediyesine, Erzurum Atatürk Üniversitesine, Ticaret Odasına, sivil kitle örgütlerine ve Erzurum halkına teşekkür ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Mustafa Ilıcalı’ya… Sayın Mustafa Ilıcalı’ya

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik kalkınma ve refahın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksak. (AK PARTİ sıralarından “Devam etsin.” sesleri)

Verdim, olmaz. Yani hiç yapmadım bugüne kadar. Demin tarafsızlığımı sadece Sayın Elitaş için bozdum, bir dakika ek süre vermiştim.

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Sözcü konuşurken Cumhuriyet Halk Partisinin koşa koşa Anayasa Mahkemesine giderek belediyelerin verdiği bursu kestiğini söyledi. Konuyu yanlış aktardı. Dolayısıyla, doğruları söylemek isterim, izin verirseniz.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İki dakika süre veriyorum.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak’ın grubuna sataşması nedeniyle konuşması

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Erzurum’u bilmesem bir Paris’i anlatıyorlar diyecektim. Kışın Palandöken’den Erzurum’a bir bakın, Erzurum’un o hâlini görün ve Erzurumlunun hâlini görün. Sekiz yıldır Erzurum’a ne götürdünüz? Bir de gidin onu Erzurumluya sorun.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Gel misafir edeyim, tesisleri gezdireyim sana.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, burslarla ilgili olarak, öğrencilere burs verilmesiyle ilgili olarak, belediyelerin değil, bütün kuruluşların burs vermesi için Anayasa Mahkemesine gittik. Siz parantez içinde “belediyeler hariç” herkesi yasaklamıştınız.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Öğrenciler belediyelerden burs alamıyor şimdi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Dolayısıyla eğer bu kürsüden halka doğruları söyleyecekseniz, bir milletvekiliyseniz, halkı temsil ediyorsanız doğruları söyleyeceksiniz. Biz, bütün kuruluşlar burs versin diye Anayasa Mahkemesine gittik. Anayasa Mahkemesi belediyeleri iptal etti, “Tek bir kuruluş verecek.” dedi. Biz bunun üzerine kanun teklifi getirdik. Kanun teklifinde dedik ki: “Bütün kamu kuruluşları eskiden olduğu gibi burs versinler.”

Değerli Milletvekilim, eğer Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuda samimiyse bizim verdiğimiz kanun teklifini destekler, mesele biter. Aksi hâlde buna ikiyüzlü politika denir. İkiyüzlü politika yapmak da bu Parlamentoda hiçbir milletvekiline yakışmaz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki  İdare  ve  Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

BAŞKAN - Şahıslar adına ikinci söz İstanbul Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar’a aittir.

Buyurun Sayın Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim bütçe kanununun 13’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum.

Peşinen, bu çalışmalara olumlu katkıda bulunan tüm Komisyon üyelerimize, gruplarımıza, milletvekillerimize, bürokratlarımıza, Başkanlık Divanı üyelerine teşekkürlerimi de arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, beş dakikalık süre içerisinde bu konuları özetlemek mümkün değil ancak mahallî idareler söz konusu olunca,  yıllardır tartışmış olduğumuz -ki ben 1984 yılından bu yana mahallî idarelerle ilgili çeşitli birimlerde görev almış bir kardeşiniz olarak söylüyorum- ANAP döneminde, CHP, SHP döneminde, MHP döneminde, bizim dönemlerimizde dahi sürekli konuştuğumuz konu şu: Merkezî hantal yönetimden şeffaf ve yerinden yönetim ve hizmet anlayışının hâkim olması gerektiğini, merkezî vesayetten kurtulmuş, seçilen insanların kendi aralarından seçeceği başkanla yönetilen bir il genel meclisi ve Ankara’dan sürekli teftiş ve müfettişlerle denetleme altında olan belediyelerin, baskı altında değil, daha hür, daha demokrat, daha katılımcı, daha sürdürülebilir bir hizmetin yürütülebilmesi hususunda devrim niteliğinde yasaların değiştirilmesini hep konuştuk.

3030 sayılı Yasa Özal döneminde, 84’te değiştirildi ama bunun da yeni dönemde Türkiye’nin gelişen ve değişen şartlarına göre değişmesi gerektiğini hep birlikte konuştuk ve 22’nci Dönemde Cumhuriyet Halk  Partisi ve AK PARTİ’nin müşterek organizasyonuyla 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu 23/7/2004 tarihinde yürürlüğe girmiş oldu. 1930 yılındaki 1580 sayılı Belediye Kanunu, yine aynı dönemde, 13/7/2005 tarih ve 5393 sayılı Yasa’yla Belediyeler Kanunu değişti.

Yıllar yılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Ankara’dan, ta Bitlis’in, Muş’un, Hakkâri’nin, Yüksekova’nın köylerinin hizmetlerini Ankara’dan götüremeyeceği; hatta, Muğla Köyceğiz aslında sahilde bir ilimiz ama Köyceğiz ilçesine bağlı 85 kilometre uzaklığındaki Otmanlar köyü mahalleler arası 15 kilometre. Buraya hizmetlerin Ankara’dan götürülemeyeceği, götürülmek arzu edildiği zaman muhtarlar, il genel meclisi üyeleri, belediye başkanları, valiler, kaymakamların sürekli Ankara’ya gidip geldiğini, o hâlde bu yönetimin değiştirilerek yerine aktarılması gerektiğini hep birlikte konuştuk ve yine, bu çerçevede, ilk kez Türkiye’de aslında bir değişim süreci başlamıştır. Devrim niteliğindeki yasa değişikliklerini… Yine o dönemde, 26/5/2005 tarih ve 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu çıkarıldı. Tabii, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü de kaldırılarak 56 bin personel ve 22 bin araç-gereciyle, hantal olan… Özellikle de ben bizatihi şahit oldum. Orman Köylülerinin Sorunlarını Araştırma Komisyonu olarak gezmekte olduğumuz köylerde bir baktık ki, Ormanın bir aracı… Bir köydeki orman ağacı devrilmiş. Onu devralmak veyahut temizlemek suretiyle bir köy muhtarı telefon açıyor ve üç saat, dört saat sonra bir operatör greyderiyle beraber geliyor, ağacı kaldırıyor ama giderken deniyor ki: “Ne olur, burada da bir yığıntı var, yolda çamur ve çukur var, bunu da düzeltelim.” “O bana ait değil, Köy Hizmetlerine ait.” diyor ve gidiyor. Köy Hizmetlerine telefon ediliyor. Bir gün sonra dört saatlik, beş saatlik yoldan greyder geliyor, onu temizliyor. Giderken “Ne olur, şurada bir ağaçlık var, onu siz kaldırın.” “o bana ait değil Ormana aittir, o DSİ’ye aittir.” Böyle, kurumlar arasındaki koordinasyonsuzluk, mutabakatsızlık… Havuz niteliğinde, aslında, imece usulüyle yapılabilecek birçok hizmet varken yapılamıyorken, şimdi, mahallî idarelerle ilgili, köylere hizmet götürme birliğine verilen yetkiyle, siz “Bu yetkilerin devredilmesi suretiyle Ankara’dan her şey daha güzel organize ediliyordu, şimdi muhtarlardan oluşan, il genel meclisinden oluşan ve kaymakamların başkanı olan 5 kişilik encümen tarafından mahallinde, bizatihi yerinde yapılan hizmetleri yetersiz, bilgisiz, kabiliyetsiz ve taraf tutan bir anlayışla hizmet yapılıyor.” diyorsanız, haksızlık ediyorsunuz. “Eğer öyle diyorsanız.” diyorum, diyenler var çünkü.

Bütün bunların yanı sıra, tabii, İl Özel İdareler Kanunu da yine değişti, 5302 sayılı Yasa’yla. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kaldırılmasıyla İstanbul ve Kocaeli pilot bölge olarak uygulandı. Tabii, Sayın Mevlüt Aslanoğlu haklı olarak Malatya’nın da büyükşehir olmasını arzu ediyorlar. Bir yerde…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Urfa, Urfa... 600 bin, 600 bin.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Urfa da olabilir.

Şimdi, büyükşehir belediyelerinin ilan edilmesi bizim zamanımızda gerçekleştirilmedi. Geçmiş dönemde sizi belde yapacağız, sizi ilçe yapacağız, sizi il yapacağız, sizi büyükşehir yapacağız diyenler biz değildik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Düzeltin efendim. Adalet dağıtıyorsunuz, o zaman düzeltin.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Şimdi, dolayısıyla, önce taşlar yerli yerine otursun, hizmet ve sistemler yerine gelsin, daha sonra bu adaletli sistemleri geliştireceğiz.

Dolayısıyla, sayın milletvekilleri, köylere hizmet götürme birliğiyle beş yılda Türkiye’de çok büyük hizmetler yapıldığını bütün köylülerimiz, bütün ülke bütünü biliyordur. Yalnız burada bir rakamı söylemeden mikrofonu bırakmak istemiyorum. “Giresun iline afetten dolayı az bedel gitti.” diyen arkadaşıma… Bakın, 2008 yılında Giresun AK PARTİ’li belediye tarafından yönetiliyordu, şimdi CHP. 2008’de 11 milyon 565 bin TL hizmet için para, ödenek gitmişken 2009’da 13 milyon 87 bin TL gitmiştir. Yani, partiler arasında ayrım yok, bölgenin kalkınmışlığı, ihtiyacı, köy ağları, yol ağları ve bütçe ödeneklerini adaletle dağıtılma süresi –burada, sizde de var- göreceksiniz, adaletsizlik yok burada. Bizim dönemde, AK PARTİ döneminde her belediyenin nüfusa göre, bölgesinin kalkınmışlığına göre, yasaların verdiği bütün haklar eşit olarak dağıtılmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – …hatta bazı belediye başkanları “Niye bize hiçbir imtiyaz tanımıyorsunuz?” diyerek serzenişte bulundular bize.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Selden dolayı söylüyor efendim.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Dolayısıyla, adaletle bu hizmetlerin yürütüleceği hususunda endişemiz yoktur. 2010 yılında da sadece köylere hizmet götürme birliği için 525 milyon TL ödenek ayrılmıştır. Azdır, daha fazla olması gerekir.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Hayırlı olsun, bereketli olsun!

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bereketli olsun, hayırlı olsun.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayraktar.

Bu arada, iktidar partisi grubu, genellikle muhalefet partisi milletvekilleri, böyle, benim bir dakikam bittikten sonra konuşmaya devam ettiğinde, siz buradan sürekli beni ikaz ediyordunuz; niye Sayın Bayraktar için beni ikaz etmediniz? (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Haklısınız Sayın Başkan.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Özür dileriz Başkanım.

BAŞKAN – Adaletli arkadaşlar!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – “Adalet” sadece isimleri onların!

BAŞKAN - Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan

Sayın Bakan, biraz önce yoksullukla ilgili verileri verdiniz. Uluslararası Saydamlık Örgütünün 2009 yılı raporuna göre yolsuzluk sıralamasında 180 ülke arasında 2008 yılında 58’inci sırada bulunan ülkemiz, maalesef 2009’da üç sıra gerileyerek 61’inci sıraya inmiştir. Acaba bir yılda üç sıra gerilemesinde  ana neden  hangi  yolsuzluk  türleridir?  Belediyelerin  ve  özelleştirmelerin bu sıralamada geriye düşmemizdeki katkısı ne olmuştur?

İkincisi: Hazine kontrolörlerinin fakir ailelere yapılan kömür yardımlarında TKİ’nin özel sektörden aldığı kömürler nedeniyle devleti 2008 yılında 19,5 milyon TL zarara soktuğuna ilişkin raporuyla ilgili olarak Bakanlığınız ne tür bir işlem yapmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ve Türkiye İhracat Bankası Anonim Şirketlerinin görev zararlarından doğacak zararlar 233 sayılı KİT’ler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname gereği Hazine Müsteşarlığınca ödenmekte ve bütçeye konmaktadır. AKP’li, özellikle KİT Komisyonu üyelerimiz, AKP Hükûmeti dönemlerinde görev zararlarına son verdiklerini söy-lemektedirler. Kendi sözlerini 2010 bütçesiyle yalanlamaktadırlar. KİT’lerin, birbirlerinden olan alacakları nedeniyle finans ihtiyaçlarını karşılamak için bankalara ödedikleri faizler örtülü görev zararları değil midir? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, gerçi bu soru çok soruldu ama çözümü noktasında tekrar etmek istiyorum. Çünkü, şu anda bizi televizyonları başında teşvikçi iş adamları dinliyorlar.

Sayın Bakan, 5084 sayılı Teşvik Yasası’nın uzatılması için ülkemizin dört bir yanından talepler yükselmektedir. Sayın Bakanım, 5084 sayılı Yasa’nın uzatılması söz konusu mudur?

Ayrıca, tütün üretiminden vazgeçerek alternatif ürün projesine yönelen illerde üreticilere verilecek destekler 2010 yılında da verilecek midir? Verilecekse ne kadarlık bir ödenek ayrılmıştır? Bu ödemelerin yıl içinde ne zaman yapılması söz konusudur?

Son sorum: Adıyaman’da inşası düşünülen adalet binası için 2010 yılında ne kadarlık ödenek ayrılmıştır? Daha önce bu soruma, 2012 yılında bu binanın bitirileceği yanıtını almış idim. Bu hedefin daha erkene çekilmesi olanaklı mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir önceki maddede sormuş olduğum soruya net cevap alamadığım için yineliyorum ve mümkünse net cevabınızı bekliyorum.

Değişik bölgelerimizde bulunan ve sayılarının 47 adet olduğu söylenen Tekel yaprak tütün işletme tesislerinin akıbeti ne olacaktır? Bu işletmeler ne zaman, ne şekilde elden çıkartılacak veya satılacaktır?

Diğer sorum: Sayın Başbakan 13 Mart 2009 tarihinde Eskişehir’de yaptığı konuşmada, “Bu yıla mahsus olmak üzere sanayide uygulanan indirimli gece tarifesini hafta sonları ve diğer tatil günlerini de kapsayacak şekilde genişleteceğiz.” demek suretiyle bir söz vermiştir. Ancak, aradan aylar geçmesine rağmen bu söz yerine getirilmemiştir. Mahallî seçimlere on altı gün kala Sayın Başbakanın indirimli elektrik sözü unutulmuş mudur? Bu sözün yerine getirilmeyişinde, gelmeyişinde ne gibi engellerle karşılaşılmıştır? Bu engellerden bir veya birkaçını söyleyebilir misiniz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Bakanım, benim birinci sorum teşviklerin uzatılmasıyla ilgiliydi. Sayın Köse sorduğu için o soruyu geçiyorum, ikinci sorumu soruyorum.

Kriz nedeniyle esnaf, sanatkâr, memur, emekli, işçi zor günler geçiriyor. Sabit gelirlilerin gelirine yapılacak katkı esnafa ve sanatkâra da mutlaka yansıyacaktır. Bu bağlamda Hükûmetiniz memur, emekli ve işçiye bir defaya mahsus, bir maaş tutarında kriz yardımı yapmayı düşünüyor mu? Bu konuda bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir katkı yapmak istiyorum ben. AKP’li konuşmacılar “Köy Hizmetlerinin kapatılması memleket hayrına olmuştur.” demişlerdir. Bahsettikleri gibi hizmetler Ankara’dan değil her ilde müdürlükleri tarafından yapılmıştır. Ayrıca birçok ilçede bakımevleri de bulunmaktaydı. Köy Hizmetlerinin kapatılmasını tarih zamanla daha iyi değerlendirilecektir. Bana göre kapatılması değil de revize edilmesi daha uygun olacaktı. Bu kurumda yetişmiş çok eleman heba olmuş, gayrimenkulleri çarçur edilmiş, tarımsal sulamalarla ilgili projeler sahipsiz kalmıştır diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bu uluslararası “Transparency İnternational” diye bilinen kuruluşun sıralamasında Türkiye tabii 2002 yılında çok çok daha gerilerdeydi, yanlış hatırlamıyorsam çok daha küçük bir örnek içerisinde 76’ncı sırada falandı, yani bakmam lazım, şu anda aklımda değil, ama yani 61’inci sıraya bile gelmiş olmak yine de bir başarıdır. Aslında Türkiye’de yolsuzluğun azaldığının çok güzel bir göstergesidir. Onun için, hatırlattığınız için teşekkür ediyorum. Bir yıldaki iniş-çıkışlar belki örnek sayısındaki artıştan dolayı kaynaklanıyor olabilir arkadaşlar.

Hazine kontrolörlerinin TKİ’yle ilgili çalışmasının içeriğini bilmiyorum. Onunla ilgili bir işlem yapılacaksa tabii ki ilgili bakanlığımız yapar. Gereken neyse o yapılacaktır.

Şeker fabrikalarının görev zararları, işte, örtülü bir zarar değil midir? Değerli arkadaşlar, 1990’lı yıllarla bu dönemin farkı şudur…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, öyle sormadım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bu dönemde de eğer biz, örneğin Ziraat Bankasına veya herhangi bir kuruluşa, belli çerçevede belli sektörleri veya birtakım ürünleri destek için görev verdiysek onun karşılığını bütçeye koyuyoruz. O görev zararının bir karşılığı vardır. Eskiden bilançolar ayrı bir bütçe olarak kullanılıyordu. Nitekim 2001 yılında bu çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Mesela, kamu bankaları 21 milyar dolarlık bir görev zararıyla karşı karşıya kaldılar ve nitekim o faizlerin yüzde 7 bin olduğu dönemlerde kamu bankaları en fazla gecelik faizle borçlanıyordu çünkü… Örneğin, piyasa faizi yüzde 110 ise yüzde 50’yle, işte, kredi verdiriliyordu karşılığında bütçede bir ödenek yoktu ve dolayısıyla o bankalar zarara uğratılmıştır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, soruyu anlamadınız herhâlde.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Soruyu çok iyi anladım.

Değerli arkadaşlar, görev zararı var ama görev zararının karşılığı bütçede var. Geçmişten farkı budur. Örtülü-örtüsüz  değil. Açık bir şekilde biz bir bankamıza veya herhangi bir KİT’e veya bir kamu kuruluşuna bir görev verdiysek o görev neticesinde faaliyet sonucu bir zarar ortaya çıktıysa onun bütçede karşılığı vardır. Karşılığı ödeniyor değerli arkadaşlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Düzenleme ne zaman yapıldı Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Ben, genel olarak konuşuyorum. Düzenlemeyi kim yaptıysa Allah razı olsun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Şimdi, 5084…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sanki kendileri yapmış gibi…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama uygulayan biziz değerli arkadaşlar. Uygulama esastır. Önemli olan kâğıt üzerinde olması değildir.

5084’ün uzatılması talebi, daha önce de söylendi. Şu an itibarıyla bütçeye bunun uzatılmasına yönelik bir ödenek konulmamıştır ama buna ilişkin Hükûmetimiz bir karar verirse tabii ki o çalışmaları da yaparız, uzatırız. Ama şu an itibarıyla –dediğim gibi- bütçe boyutuyla soruyorsanız bütçede şu an itibarıyla bir ödenek yoktur.

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Siz ne düşünüyorsunuz Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Alternatif ürün, yani tütüne alternatif ürünlerin desteğinin devam edip etmeyeceği hususu ise tabii ki Tarım Bakanlığımızın değerlendireceği bir konudur.

Adıyaman’da adalet binası yapımı konusunda spesifik olarak bir bilgim yok ama biz birçok ilimizde adalet saraylarını yaptık ve gerçekten de bodrum katlarından adaleti aldık, çok güzel saraylarda artık vatandaşımıza hizmet ediyoruz. Bununla da büyük gurur duyuyoruz.

Tekel yaprak tütün işletmelerinin akıbetinin ne olacağı konusu… Değerli arkadaşlar, burada, birincisi, eğer burada herhangi bir faaliyet yoksa o binalar öncelikli olarak kamu kuruluşlarının ihtiyaçları için tahsis edilecek. Bazı yerler de gerekirse hazine açısından da değerlendirilecektir.

Evet, kriz nedeniyle, işte, esnafa vesaireye herhangi bir ek ödeme hususu… Biz, her zaman için imkânlarımız çerçevesinde esnafımıza, memurumuza, emeklimize yardımcı olduk, bundan sonra da olacağız.

Bakın, size birkaç rakam vereyim, istiyorsanız: SSK emekli aylığı en düşük 257 liraydı 2002 yılı Aralık ayında, şu anda 633 liradır ve bu yüzde 146’lık artışı ifade etmektedir; bu dönemde enflasyon yüzde 93. Dolayısıyla, reel bazda SSK emekli aylığı artmıştır.

Yine, tarım BAĞ-KUR emekli aylığı 66 liraydı değerli arkadaşlar, 405 liraya çıktı ve yüzde 405’lik bir artış söz konusu. Yüzde 405! Reel olarak yüzde 161.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Rakam kaç lira Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yine, esnaf BAĞ-KUR emekli aylığı 149 liraydı, 494 liraya çıktı değerli arkadaşlar; nominal artış 232, enflasyon yüzde 93, reel artış yüzde 70’in üzerinde.

Yine en düşük memur emekli aylığı 377 liraydı, bugün 843 lira; nominal artış 123,9; reel artış yüzde 16 civarında.

Onun için, hangi rakama bakarsak bakalım… Asgari ücrete bakalım örneğin: Net asgari ücret 184 liraydı, bugün 546 lira.

BAŞKAN – Tamamlayabilir misiniz, zamanınız doldu.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaç simit alınıyordu o zaman?

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Geri alın o zaman!

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü maddeyi okutuyorum:

Yükseköğretim kurumları ile ilgili işlemler

MADDE 14 – (1) Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinin 38.01.02.00-09.9.9.00-2-05.3 (Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi) tertibinde yer alan ödenek, bu proje kapsamında lisansüstü eğitim veren yükseköğretim kurumlarına, mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere, görevlendirilen öğrencilerin sayıları ve öğrenim alanları dikkate alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle ödenir. Ödenen bu tutar karşılığını bir yandan ilgili yükseköğretim kurumunun (B) işaretli cetveline öz gelir, diğer yandan (A) işaretli cetveline ödenek kaydetmeye ilgili yükseköğretim kurumu yetkilidir.

(2) 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 43 üncü maddesinin (d) bendi, 46 ncı, 58 inci, ek 25 inci, ek 26 ncı ve ek 27 nci maddeleri ile 19/11/1992 tarihli ve 3843 sayılı Kanunun 7 nci maddesi uyarınca tahsil edilen tutarlar ve diğer gelirler, yükseköğretim kurumları bütçelerine özel gelir ve özel ödenek olarak kaydedilmez.  Tahsil edilen bu tutar ve gelirler, ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine öz gelir olarak kaydedilir. Kaydedilen bu tutarlar karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine konulan ödenekler, gelir gerçekleşmelerine göre kullandırılır. (B) işaretli cetvelde gelir kodları itibarıyla tahmin edilen gelirleri aşan öz gelir tahsilâtları karşılığı kadar (A) işaretli cetveline ödenek eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde yükseköğretim kurumları yetkilidir.

(3) Öz gelir karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesinin (A) işaretli cetvelinde fonksiyonel sınıflandırmanın dördüncü düzeyinde tertiplenen ödenekler arasında (09.6.0-Eğitime yardımcı hizmetler fonksiyonu altında öz gelir karşılığı tefrik edilen ödenekler arasında yapılacak aktarmalar hariç) aktarma yapılamaz. 

(4) Yükseköğretim kurumları, bütçelerinin “Üst yönetim, akademik ve idari birimler” kurumsal kodu altında tefrik edilen ödeneklerini, ihtiyaçlarında kullanılmak üzere ilgili birimlere, Ödenek Gönderme Belgesi düzenlemek suretiyle gönderirler. Ödenek Gönderme Belgesi ile ödenek gönderilen birimler harcama birimi, kendisine ödenek gönderilen birimin en üst yöneticisi ise harcama yetkilisidir. Bütçe ödeneklerinin gönderilmesi, kullanılması ve bütçe işlemlerine ilişkin esas ve usulleri belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir.

(5) Yıl içinde eklenen sermaye ödenekleri, 2010 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Kemal Demirel.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL DEMİREL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2010 yılı bütçe görüşmelerinde Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

14’üncü maddenin beşinci fıkrasında, genel olarak, yükseköğretim kurumlarının bütçeleme yapısındaki değişiklikler ve bütçenin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili hükümler yer almaktadır.

Kurulduğu 6 Kasım 1981’de üniversiteler arasında planlı gelişmeyi amaçlayan YÖK sistemi, plansız, yanlı, siyasi karar organı hâline gelmiş ve sistemini tıkamıştır.

Son yıllarda, YÖK ve üniversitelerimiz bilimsel araştırmalarla değil de siyasi çıkışlarıyla gündeme gelmekte, siyaset ve günlük politikalar üniversitelere müdahale etmektedir. Oysa YÖK ve üniversiteler, siyasi süreçlerin ve ideolojik tartışmaların dışında kalmalı, siyasallaşmaktan kaçınıp eğitim ve bilimin gelişmesine yönelik çalışmalara odaklanmalıdır.

Üniversiteler, her toplumun önünde olmalı, değişen dünyaya uyum sağlamalı, toplumun gereksinimlerini ve yarını gözeterek bilim üretmelidir. Gelişmiş ülke durumuna gelirken en önemli şeyin kaliteli eğitim olduğu unutulmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, YÖK Başkanlığına ve üyeliklerine siyasal iktidarın görüşlerini paylaşanların atanması bilinçlidir. YÖK’ün siyaset tarafından yönlendiriliyor olması ve iktidarın YÖK’e egemen olması demokrasi açısından kabul edilebilir bir durum değildir. YÖK ile ilgili tüm işlemlerin kurullarda değil de Başbakan ile YÖK Başkanı arasında görüşülüyor olması da, bu kurumun, artık siyasallaştığının bir göstergesidir.

Siyasetle bu denli iç içe bir yükseköğretim üst kuruluşu üniversite özerkliğinin güvencesi olmak bir yana, onun en büyük engeli olacaktır. Yani siyasallaşması özerkleşmenin önündeki en büyük engeldir. Bu yanlışın en kısa zamanda düzeltilip, YÖK’ün gerektiği şekilde çalışması ve yapılandırılması mutlaka sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, yine bu anlamda, geçtiğimiz günlerde Bursa’da, Mustafakemalpaşa’da gerçekten hem Bursa’yı hem Kemalpaşa’yı hem de ülkemizi çok derinden yaralayan acı bir kazayı hep beraber duydunuz, izlediniz. Bir maden ocağında 19 işçimiz grizu patlaması neticesinde hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum, geride kalanlara bir kez daha başsağlığı diliyorum ama şunu unutmamamız lazım ki, o ölen işçilerin, emekçilerin, alın teriyle bir parça ekmek için çalışırken mezara giren o işçilerin hangi şartlarda çalışıp, hangi şartlarda ekmek parası kazanmanın mücadelesini verdiklerini de bir kez daha bu kürsüden dile getirmek istiyorum. İnanın 650 milyon liraya o insanların orada çalışması mümkün değildi. Burada Kemalpaşalı arkadaşlarımız da var, onlar da oralara gittiler, gördüler, o insanların hangi şartlarda, nasıl yaşadıklarını biliyorlar.

Arkadaşlar, ben şu anda… O insanların, ölenlerin arkasında kalan ailelerin hayatlarını devam ettirmesi noktasında, sigortalarının halledildiği, birtakım ekonomik yardımlar yapılacağı söylendi, dile getirildi; yapılıyor ama yine bir annemizin, yine bir bacımızın bunun üzerine söylediği şu laf hepsinden çok daha önemli: “Bu paraları keşke vermeseydiniz, keşke bizim çocuklarımızı sigortalı emekliye ayırmasaydınız da onu yaşıyor olarak yanımızda görebilseydik.” Evet, doğrusu bu.

Onun için, bugün, sadece Kemalpaşa değil, başka Kemalpaşaların olmaması için, işçilerin, emekçilerin bir parça ekmek için yaşama mücadelesi veren o insanların yaşayabilmesi için Türkiye'deki bütün maden ocaklarının en iyi şekilde denetlenmesi ve denetimde eksikleri görülenlerin de çalıştırılmamasını istiyorum. Çünkü bu maden ocağı denetimden geçmiş ve demişler ki: “Altı ay içerisinde eksiklerinizi tamamlayın.” E, altı ay içerisinde eksiklerini tamamlarken 19 işçi hayatını kaybetti!

Bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde dile getirirken oradaki insanların, ölen insanların sesinin çıkmadığını düşünmeyin. O insanların sesi bugün buradan bir kez daha Türkiye'ye diyor ki: “Biz niye öldük?” Evet, “Biz niye öldük?” Bunun sebeplerinden bir tanesi, Türkiye’deki denetimlerin ne yazık ki gerçekten yapılıp yapılmadığı.

İki: Denetimleri yapıldıktan sonra ne kadar takip edilip edilmediği.

Bunlar çok önemli ama maalesef orada bu arkadaşlarımızın hayatını kaybettiğini hep beraber gördük. Bu anlamda, oradaki çalışmalara katılan ilçe teşkilatımız, bütün milletvekilleri, herkes, o tabloyu gördü ve hepsinin yüreği yandı diyebiliriz. Bir daha Kemalpaşa’da olmaması için, mutlaka ve mutlaka, başta Enerji Bakanlığı olmak üzere, Çalışma Bakanlığı olmak üzere, oradaki emekçi kardeşlerimiz başta olmak üzere, bütün Türkiye’deki maden ocaklarının bir kez daha gözden geçirilmesi…

Üç: O iş kolunda sendikasız hiçbir işletmenin olmaması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bu, zorunlu olmalı.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Cenazelere niye gelmedin?

KEMAL DEMİREL (Devamla) – Onun dışında, aileleri dolaştık, o evlere gittik, o insanların feryatlarını… Bir kez daha söylüyorum: “Keşke, bize burada verilenler olmasaydı da ben, oğlumu, eşimi yanımda görebilseydim.” diyor.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Hadi söyle, cenazelere niye gelmedin?

KEMAL DEMİREL (Devamla) – Evet, ben de onu söylüyorum. Sayın Milletvekilim, şunu söylüyorum: O denetlemeyi yapan senin Hükûmetinin yetkilileri. Orada kulağın duymuyor.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – “Cenazelere niye katılmadın?” diyor.

KEMAL DEMİREL (Devamla) – Hayır, Sayın Başbakan diyor ya: “Gözünüz var görmüyorsunuz, kulağınız var duymuyorsunuz.” Ben de size sesleniyorum: “Gözünüz var görmüyorsunuz, kulağınız var duymuyorsunuz.”

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Cenazelere neden gelmedin?

KEMAL DEMİREL (Devamla) - Yazıktır!

ALİ KOYUNCU (Bursa) - Neredeydin onu söyle!

KEMAL DEMİREL (Devamla) –Yazık, yazık!

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Cenazelere niye gelmedin Bursa Milletvekili olarak?

KEMAL DEMİREL (Devamla) – 19 işçinin, hayatını kaybeden insanların vebalini ya bu dünyada ya öbür dünyada mutlaka ödeyeceksiniz.

Evet, değerli arkadaşlarım, yine bunun üzerinden…

ALİ KOYUNCU (Bursa) - Cenazelere niye gelmedin? Yurt dışında mıydın?

KEMAL DEMİREL (Devamla) – Sen hâlâ orada kalıyorsun. Sen hâlâ oradasın! Hâlâ oradasın!

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Acıları paylaştık biz…

KEMAL DEMİREL (Devamla) – Önce dinlemesini öğreneceksin! Önce terbiyeye seni davet ediyorum!

Değerli arkadaşlarım, Bursa önemli bir kent. Bursa’ya demir yolu getirmemek için elinden geleni yapan AKP Hükûmetine bir kez daha sesleniyorum: Demir yolunu getirmemenin faturasını sandıkta Bursa halkı mutlaka önümüzdeki seçimde gösterecektir.

Onun ötesinde, YÖK’ü çok ilgilendiren bir konu daha var: Bursa’da ilçeler artık neredeyse birbirine girmeye başladı. İkinci üniversite için YÖK karar aldı. Bu üniversitenin mutlaka Bursa’da gerçekleşmesi noktasında iki ilçe öne çıktı: Bunlardan bir tanesi Gemlik, bir tanesi İnegöl. Gemlik, altyapısıyla, orada bulunan yerleşkesiyle üniversite olmayı hak eden bir ilçemiz. İkinci üniversitenin gelmesi noktasında bütün siyasi partiler, bütün yerel yetkililer, hepsi hemfikir oldu ve ikinci üniversitenin oraya açılmasıyla ilgili çalışmaları yakından takip ediyorlar. İyi bir noktaya geldi. Ama bu arada, İnegöl ilçemiz de üniversite talebinde bulundu. Şimdi, Bursa büyük bir kent, Bursa sanayi kenti, turizm kenti. Üniversite öğrencisi oranı çok güçlü bir kent. Böyle bir kentin artık bir üniversitesinin yeterli olmadığı, ikinci, üçüncü üniversiteye ihtiyaç duyulduğu… Bu anlamda, mutlaka ve mutlaka Gemlik’in bu talebi kısa zaman içinde değerlendirilmeli. Onun dışında da İnegöl de mobilya olarak dünya çapında bir ilçemiz, sanayisi var. Bu noktada, İnegöl’ün de üniversite talebinin değerlendirilmesini… Bence ilçeleri karşı karşıya getirmenin doğru olduğuna inanmıyorum. Her iki ilçenin de üniversiteyi hak ettiğini ve bu anlamda da Bursa’nın üniversite açısından daha da güçlü hâle gelmesi gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.

Ben, bu YÖK görüşmeleri çerçevesinde mutlaka önce Gemlik sonra İnegöl, her ikisinin de Uludağ Üniversitesinin dışında kazanılması gerektiğini ve bu noktada da Bursa’ya ve Türkiye’ye hizmet vermesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. Çünkü her ikisinin de altyapısı buna müsait. Yani üniversite olarak müsait, hem Gemlik hem İnegöl. Ben, bu değerlendirmelerin mutlaka YÖK genel kurullarında değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyorum ve bunların da en kısa zaman içerisinde gerçekleşmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Tabii, son günlerde çok sık kamuoyunda yaşanan olayları hep beraber izliyoruz. Yani insanlar emeğinin karşılığını almak için meydanlara çıkıyorlar. İnsanlar haksızlıklara uğruyor, meydanlara çıkıyorlar ve o insanlara karşı, işçilere karşı, emekçilere karşı yapılanları hep beraber izliyoruz. Ama Sayın Başbakan, herhâlde Türkiye dışında çok gezdiği için Türkiye’de olan olayları pek yakından göremiyor. Sayın Başbakana ben seslenmek istiyorum -Kendisine de ayrıca geçmiş olsun diyoruz- ve diyorum ki: Sayın Başbakan, eğer gözünüz varsa Ankara meydanında Tekel işçilerine yapılanları görüyor olman lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KEMAL DEMİREL (Devamla) – Eğer kulaklarınız duyabiliyorsa o işçilerin, o emekçilerin emeğinin karşılığını alma noktasında, haksızlıklara uğrama noktasında bağrışlarını duymanız gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.

Bu düşüncelerle, hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bütçenin, her şeye rağmen ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, tekrar sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Yükseköğretim kurumları ile ilgili işlemler” başlığını taşıyan 14’üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün hepimiz, 94 devlet üniversitesi ve 45 vakıf üniversitesi olmak üzere 139 üniversitemizin varlığıyla övünç nutukları atıyoruz Meclisimizde de. Tabii ki bu artış genç nüfusumuzun ihtiyacına cevap verebilecek durumda değil, yetersiz sayıda. Üniversitelerimizde okuyan 3 milyona yakın gencimizin daha fazlası, 3,5 milyon gencimiz ise hâlen üniversite kapılarında üniversiteye girebilme mücadelesi veriyor.

Evet, üniversitelerimizin sayısının artışına itirazımız kesinlikle olamaz. Ama hiçbir altyapı hazırlanmadan, siyasi popülizm ile açılan üniversitelerin, ilmî zihniyetten uzak bir anlayışla kurulmasını da tabii ki tartışmamız gerektiğini ifade etmek istiyorum. İşte eski okul, resmî dairelerden oluşan binaları ve yetersiz sayıda öğretim elemanıyla nasıl bir eğitim vereceği bu kurumlarımızın ortada değil mi? Bunu bir sorgulamamız gerekiyor. Özellikle, açılan fakülte ve bölümlerin, yüksekokulların, açılan bölgeye uyumlu olmaması ve ihtiyacına o bölgenin cevap vermemesi ve açılan bölümlerin hemen her üniversitede bulunması, bir programsızlığın sonucu değil mi?

Tabii ki, yeni üniversiteler, bölgeler arası gelişmişlik farkının azalmasında da yararlar sağlayacaktır. Evet, üniversite tabelalarını asıyoruz, seviniyoruz, ama şöyle bir de düşünelim değerli milletvekilleri; lise koşullarından daha olumsuz şartlarda olan yükseköğretim kurumunda okumanın gençler üzerindeki olumsuz etkisini ve psikolojik sıkıntısını anlayabiliyor muyuz?

Sayın milletvekilleri, ülkemizin ekonomik darboğazda olduğu, yoksulluğun -her ne kadar Sayın Bakan düştüğünü söylese de- tavan yaptığı bir dönemden geçerken, her türlü zorlukları aşarak devlet üniversitesini kazanan esnaf, memur, işçi, köylü, emekli çocuklarının üniversite tahsilini gerçekleştirirken yaşadıkları dramları, sıkıntıların ne boyutlara ulaştığını biliyor musunuz?

Bu gençlerin hatırı sayılır kesiminin, tahsil hayatlarını devam ettirebilmek için, yurt, burs, iaşe ihtiyaçlarını karşılayamadıklarından, muhtelif cemaat, tarikat ve ideolojik gruplara mecbur ve mahkûm edildiğini, bırakıldığını, hür ve özgür iradelerine pranga vurulduğunun farkında mısınız?

Bir öğrencinin üniversiteye ilk adımı atmasının en düşük maliyetinin 2.150 TL, en düşük aylık maliyetinin ise 1.500 TL olduğu düşünüldüğünde, bu gençler için neler yapmalıyızı düşünmek zorundayız.

Sadece öğrenciler mi sıkıntıda sayın milletvekilleri; özellikle araştırma görevlileri, uzmanlar, öğretim görevlileri, yardımcı doçentlerin, maaşlarının yetersizliklerinden dolayı, bilimsel araştırma yapmaktan ziyade ek işler üzerine yoğunlaştığını, ek ders ücreti alabilmek için birbiriyle yarıştığı ve çatıştığını biliyor muyuz?

Sayın milletvekilleri, içinde yaşadığımız yüzyılda ekonomik, sosyal, kültürel gelişmemizin en önemli ayağı tabii ki yükseköğretim kurumlarımızdır. Bölgesel güç olmaktan bahsediyoruz, küresel güç olmaktan bahsediyoruz. Bunun yolu, yetiştireceğimiz üst düzey yöneticiler, teknik adamlar, bilim adamlarımız, kısacası, yönetici gruplar ve topluma bilgi taşıyacak, çağı yorumlayacak, toplumu aydınlatacak eğitimli nesillerle mümkün değil mi?

Dünyanın küresel güçlerine bir bakalım. Kendi genç beyinleri yeterli değilse dışarıdan beyin ithal ediyorlar. Bizim elimizde işlemeyi bekleyen çok büyük bu değerli madeni, maalesef, yeterince değerlendiremiyoruz, programlayamıyoruz. Günümüzde zenginlik ölçütü, kişi başına düşen dolardan daha çok kişi başına düşen ortalama eğitim süresi.

Sayın milletvekilleri, toplumumuzun yükseköğretim talebini uzun süredir karşılayamıyoruz. İş ve endüstri sektörlerinde ihtiyaç duyulan sayıda ve nitelikte insan gücü talebini üniversitelerimiz karşılamaktan uzak. Felsefi ve tarihî sosyal derinlik, bilim ve teknolojinin ilerlemesi konusunda, üniversitelerimizin entelektüel bir çaba harcama konusunda yeterli olduğu söylenebilir mi? Kendimize özgü bir model geliştirme çabası bile gösteremedik. Üniversitelerin temel eğitim sorunları var ve bu temel sorunların altında ülkemizde uygulanan, daha doğrusu, uygulanmayan millî eğitim politikası yatıyor.

Bu yüzyılın gerektirdiği dinamik bir yapıyı geliştirmek mecburiyetimiz var sayın milletvekilleri. Hem Millî Eğitim hem yükseköğretim kurumları hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik çıkar hesaplarına alet edilmemeli. Türkiye’de üniversiteler politik kaygılardan uzak olmalı kesinlikle. Üniversitelerin gelişebilmesi için hem üniversitenin kendi içinde hem de YÖK’ün koordinasyonuyla üniversiteler arasında akademik performans sistemi mutlaka geliştirilmeli. Performansa dayalı sistemin kurumsallaştırılması gerekli. Bir rekabet sistemi geliştirmeliyiz ve Maliye de bütçe artırımlarında bu performansı göz önüne almalı.

Yine, üniversitelerimizin harcama yetkisinde sıkıntılar yaşanıyor. Bütçe kalemleri arasında geçişler daha esnek olmalı; iyi bir denetim mekanizmasının eşliğinde tabii ki.

Bugün tartışıyoruz, üniversitelerimizin önemli bir bölümü ülke ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir yapıya sahip mi? Var olan kaynakları yeterli mi veya kaynak üretme yönünde kendilerini geliştirebiliyorlar mı, kendilerini yenileyebiliyorlar mı?

Değerli milletvekilleri, sayın milletvekilleri, yükseköğretim sisteminin, mevzuatının, yeniden ele alınarak, çağın şartlarına uygun düzenlemelere ihtiyacı var. Evet, YÖK, yükseköğretim kurumlarını planlama koordinasyonu ve denetim görevlerini yerine getirmek işlevine sahip. Peki, değerli milletvekilleri, bizim YÖK ne işle meşgul? Evet, YÖK, iktidara yaranmak için kadrolaşmak ve üniversiteleri ele geçirmekle meşgul! YÖK ne işle meşgul sayın milletvekilleri, biliyor musunuz? Ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye sokacak yıkım projesine alet olmakla ve üniversiteleri alet etmekle meşgul! YÖK ne işle meşgul sayın milletvekilleri? İktidarın siyasi popülizmine ve isteklerine ne pahasına olursa olsun hizmet adına hukuku çiğnemekle meşgul! YÖK ne işle meşgul, bizim YÖK’ümüz biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Bu ekonomik şartlar nedeniyle okuma imkânları zorlaşan gençlerin harçlarını yükseltme ve üniversitelerin özelleştirilmesi gibi söylem geliştiren Başkanının hobileriyle meşgul! YÖK ne işle meşgul? Hükûmet yandaşı olmayan üniversite rektörlerini cezalandırmak için bütçelerini görülür şekilde kesmekle meşgul! Hasılı YÖK ve özellikle Başkanı, kendini şartlı atayan iktidara vefa borcunu ödemekle meşgul! Kısaca, bu İktidar döneminde hemen hemen her kurumda olduğu gibi siyasallaşma bataklığına YÖK de düşmüştür sayın milletvekilleri. Evet, YÖK, bu yapısı, anlayışı ve bu Başkanı ile üniversitelerin sorunlarını çözebilecek durumda mıdır? Sizlere sormak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yükseköğretimin toplumdaki rolü konusunda, sosyal gelişmede, ekonomideki büyümede, rekabet edilebilir mal ve hizmetlerin üretiminin desteklenmesi ve korunmasında, sosyal bağların güçlendirilmesi ve sürdürülmesinde, kültürel kimliğin şekillendirilmesi ve korunmasında ve nihayet yoksulluğa karşı mücadelede bile yeri doldurulmaz olduğunun bilinciyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, buyurun lütfen.

ŞENOL BAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…hareket edilmesi dileğiyle, her ne kadar katılmasak da bütçenin hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. İnşallah bu bütçenin ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum ama “Bu bütçe kimin?” diye de sormadan geçemiyorum. Çünkü bu bütçeyle, biraz önce Sayın Bakanın da dediği gibi, ekonomik krizin atlatılması mümkün değil, çünkü ekonomik krizin atlatılması için gerekli hiçbir yatırımın bu bütçede olmadığını görmekten de umutsuzluğumu dile getiriyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir haftadır Ankara Kızılay’da hak mücadelesi veren Tekel işçileriyle ilgili, açıkçası 4/C’nin nasıl oluştuğuyla ilgili değerli milletvekillerimizi, kamuoyunu bilgilendirme ihtiyacını hissediyorum, bu konudaki geçmiş tecrübelerimizi siz değerli milletvekillerimizle paylaşmak istiyorum.

1980 yılından itibaren Türkiye’de özelleştirme kararı alınıp serbest piyasa ekonomisinin hâkim kılınmasıyla birlikte artık kamunun üretimden, rekabet edilebilir işlemlerden çekilmesiyle birlikte kamu niteliğindeki kuruluşların özel sektöre devri veya özel sektörde rekabet edemez nitelikteki kurumların kapatılması şeklinde bir ekonomik politika hâkim olmuş.

1980’li yıllarda baktığımızda Tekelde 52 bin civarında işçi çalışıyor. 2000 yılına geldiğimizde 30 bin civarında işçi çalışıyor. Şu anda Tekelde işçi ve memur olmak üzere 10.625 kişi çalışıyor.

Şimdi özelleştirmelerin nasıl olduğu konusunda geçmişteki hatıralarımızı canlandırdığımız takdirde, benim çok iyi bildiğim Kayseri’de bir ÇİNKUR vardı, 1970’li yıllarda Kanada tarafından oradaki teknolojiyle kamu tarafından kurulmuş bir kurum. Ama 70’li yılların teknolojisiyle kurulduğundan dolayı dünyayla rekabet etme imkânı kalmadığından 1996 yılının ikinci yarısında ÇİNKUR özelleştirilmiş. ÇİNKUR özelleştirilirken yabancı bir şirket 14 milyon dolar teklif vermiş, 13 milyon dolar da Türk firması (Kayserili bir firma) teklif vermiş ama 14 milyon dolar tercih edilmiş. Özelleştirme yapılırken de o firmaya denilmiş ki: “Bakınız, size işçinin kıdem ve ihbar tazminatıyla birlikte devrediyoruz. Kıdem ve ihbar tazminatıyla birlikte devrederken şu da bünyenizde bulunan işçinin toplam kıdem ve ihbar tazminatı. Eğer işçinin herhangi bir şekilde çalışmama imkânı varsa, 1475 sayılı Kanun’un 17’nci maddesine göre çıkarıyorsanız kıdem ve ihbar tazminatını ödemek üzere size de fon veriyoruz.” denilmiş. Bütün fonlar oraya aktarılmış, toplam işçilerin. Bir de şart konulmuş: “1999 yılının sonuna kadar, yani üç yıl süreyle bu işçileri çalıştırmak mecburiyetindesiniz.” denilmiş. Mayıs sonunda, Haziran başında 1999’da 57’nci Hükûmet kurulmuş.

O dönemde Sayın Bakanımız Sabahattin Çakmakoğlu hemşehrimiz. ÇİNKUR da Sayın Çakmakoğlu’nun ilçesine 7 kilometre mesafede. Orada çalışan işçilerin büyük bir kısmı İncesulu. 1996 yılında 14 milyon dolara satılan ÇİNKUR, 1999 yılında 60 milyon dolar borçla beraber ve önemli makineleri de önemli unsurları da başka bir yere taşınarak, o alan şahısların, alan firmanın ülkesine, menşeine taşınarak buradaki teknoloji oraya transfer edilmiş. Bu, özelleştirilen tesisle ilgili durum. 1999 yılından itibaren Sayın Çakmakoğlu, Sayın Bakanımız, Kayseri’yi her ziyaretinde… Özelleştirmeden dolayı mağdur kalan ve o dönem içerisinde iktidar tarafından firmaya verilmiş kıdem ve ihbar tazminatlarının da o 60 milyon dolar içerisinde gittiğinden dolayı oradaki çalışan işçilerin hiçbirisi ne kıdem tazminatı alabilmişler ne ihbar tazminatı alabilmişler. O işçilere kamuda çalışma şartı veya imkânı da verilmemiş. Ben il başkanıydım, Sayın Çakmakoğlu Bakandı, İncesulu hemşehrileri, hemşehrilerimiz her gelişinde, Sayın Bakanın önüne gelişinde “Bizim yavrularımız ne olacak, aç ve açıkta kaldılar.” diye ifade ettiler. Tek arzuları, istekleri vardı “Bizim kıdem ve ihbar tazminatlarımızı ne olur vermek için gayret gösterin.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Refah Partisi miydi?

HASAN ÇALIŞ (Karaman) - Senin önceki partin…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi… Hayır, bakın Sayın Vekilim…

OKTAY VURAL (İzmir) - Hangi partideydiniz o zaman?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 1996 yılının son günleri…

OKTAY VURAL (İzmir) – AKP yoktu galiba.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hayır.

Değerli milletvekilleri, bakınız, o süreçte bu özelleştirme kapsamı içerisinde gelen arkadaşlarımız, bir imkân yapılamamış...

Şimdi, kimin zamanında ne olduğuyla ilgili meseleyi tartışmak istemiyorum, yaşanan hadisenin ne olduğunu ifade etmeye çalışıyorum.

Bir özelleştirme, özelleştirmenin sonucunda işçiler aç kalmış, açıkta kalmış, tek arzuları kıdem ve ihbar tazminatıydı. Sayın Çakmakoğlu üçlü koalisyon içerisinde belki bu imkânı bulamadı. Sayın Gül Başbakan oldu ve aynı işçiler aynı dramı, aynı trajediyi yaşadılar, Sayın Gül’ün önüne durdular. Sayın Gül, Başbakan, dedi ki: “Bu meseleyi çözmemiz lazım.” Nasıl çözmemiz lazım? Sayın Mehmet Ali Şahin o zaman personelden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı ve onunla ilgili bir süreç başlatıldı, 4/C oradan çıktı.

Ne zamana kadar başlattık? 1992 yılından bu tarafa, özelleştirmeden dolayı kırk yaşına gelmiş, kırk yaşını geçmiş, emekli olma imkânı, herhangi bir yerde sigortalı olarak çalışma imkânı bulamayan insanlara hiç değilse onlara emekli olma şartını, sigortalı bir yerde iş bulma imkânını sağlayacak bir düzenleme yapılmış ve o süreçte de sadece Kayseri ÇİNKUR’daki 152 değil, Kastamonu’daki ve diğer vilayetlerdeki kıdem ve ihbar tazminatını alamamış vatandaşlarımızın hak ve menfaatini korumak üzere bu imkân sağlanmış.

Şu tartışılabilir: “On aylık sürede niye çalıştırıyorsunuz? Bu on bir ay da olabilir, on bir buçuk ay da.” diye söylenebilir. Arkasından TAKSAN özelleştirildi. ÇİNKUR işçileri dediler ki: “Biz TAKSAN’ın hâline gelmek istiyoruz.” İşte, 1992’ye gelişin öyküsü, hikâyesi, altındaki yatan asıl sebep bu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir özelleştirme kurumundan ayrılan ilkokul mezunu bir işçi havuza intikal ediyor, buradan 650 lira ücret veriliyor, lise dengi mezunu olursa 750 lira ücret veriliyor, eğer üniversite dengi olursa 830 lira civarında ücret veriliyor.

Bakınız, şu anda 9.625 kişi Tekelden özelleştirme kapsamı içerisinde. Bunlara ödenen ücret aylık 40 milyon lira -tamamına- yıllık 500 milyon lira. Şimdi, bu işçi kardeşlerimizin her birine ortalama 41 bin lira kıdem ve ihbar tazminatı ödenecek. On ay süreyle de bu geçiş dönemi içerisindeki mevcut aldığı maaşlar korunmak üzere devam edecek, on ay süreyle. Ondan sonra, havuzdan, biraz önceki ifade ettiğim ücretler verilecek.

Bu “hakkın kaybı” diye ifade edilebilir, farklı şekilde ifade edilebilir ama bizim zamanımızdan önce 16.500 kişinin özelleştirmeden dolayı aç ve açıkta kaldığını, bu sorunun çözülememesi neticesinde 2004 yılından itibaren yapılan düzenlemeyi “Bu işçilere haksızlık yapılıyor, bunlar sokak ortasında aç ve açıkta bırakılıyor.” diye söylemek, bu Hükûmeti acımasızca eleştirmek, hakikaten haksızlık, AK PARTİ İktidarına haksızlıktır diye düşünüyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Düzeltin durumlarını, elinizi tutan mı var? Yapın… Yapın tabii canım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Doğru, güzel bir teklif, güzel bir teklif. Daha önce hiç kimsenin düşünemediği bir şeyi düşünme imkânını ortaya koyan iktidar -muhakkak ki bu konuda yapılacak şeyler vardır- onun da değerlendirmesini yapar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hatta, gelin, Tekel işçilerine bunu birlikte gidelim anlatalım Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biraz önce Mersin Milletvekilimiz Değerli Arkadaşımızın, bu 2 Ağustos 2002 tarihindeki tutanaklarla ilgili ifadesi vardı. Bakınız, Adalet Komisyonunda Aksaray Milletvekilimiz Sayın Ramazan Toprak bir önerge veriyor, diyor ki: “Görüşülmekte olan kanunun 1’inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını…” Müthiş bir etkili ikna kabiliyetiyle birlikte… Komisyon ara veriyor. AK PARTİ'li Komisyon üyesi 5 milletvekili ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleri önergeyi kabul ediyorlar ama Komisyon Başkanı “Kabul etmeyenler…” diye sormuyor, ara veriyor. Ne oluyor ne yapıyorsa, Sayın Genel Başkanın odasında müthiş bir iknayla birlikte o milletvekili arkadaşlarımız…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Yarın gidelim Tekel işçilerini sen ikna et Sayın Elitaş, hadi beraber gidelim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …Komisyona girmiyorlar ve o önerge muhalefet ortağınız olan iktidarla birlikte kabul ediliyor.

Bakınız, yine 2002 tutanakları, 2 Ağustos 2002: Önerge veriliyor iki tane: Koray Aydın, İsmail Köse, Mustafa Verkaya ve arkadaşları. Bu önergede ne diyor? “Teklifin 1’inci maddesinin madde metninden çıkarılması.” Yine aynı önerge veriliyor: Mehmet Ali Şahin, Akif Gülle, İsmail Özgün ve arkadaşları. Aynı ifadeyle bu önerge veriliyor. 162 milletvekilinin kabulü, diğer milletvekillerinin reddiyle birlikte, sizin ortağınızın reddiyle birlikte bu önerge gündemden düşüyor. Madem bu kadar ısrarlısınız, bu kadar inançlısınız ve bu kadar samimisiniz, niye, siz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …Adalet Komisyonunda milletvekili arkadaşlarınızı farklı yöntemlerle ikna etme gayreti içerisinde bulunuyorsunuz? Eğer samimi iseniz, iyi niyetliyseniz bunu Adalet Komisyonunda yaparsınız.

Bir de o kanunda ne var biliyor musunuz? O kanunda, erken seçim kararı var. 30 Haziran 2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi ara vermiş, çeşitli oyunlar, varyasyonlar çerçevesinde “Benim iktidarıma karşı, benim partime karşı ayak oyunları var, çeşitli manipülasyonlar var.” deyip temmuz ayında erken seçim istenmiş ve Meclis olağanüstü toplantıya çağırılıp 2 Ağustos tarihinde yapılan toplantıda iktidar ortağınızın getirdiği idamla ilgili düzenleme ve erken seçim kararı. Burada oturan Hükûmet sırasındaki Sayın Bakan, sizin Köse soyadlı Grup Başkan Vekiliniz diyor ki: “Hükûmet adına konuşamaz.” E kardeşim, Hükûmet adına konuşamazsa bırakın, çekilin hükûmetten. Niye? Çünkü iktidar olarak seçime girmenin menfaatlerini ve onun pastasını paylaşabilmek, terk edememek, koltuk sevdasından dolayı maalesef onu yaptınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ne anlatmak istiyorsun? Şikâyetçiysen düzelt.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakınız, Sayın Grup Başkan Vekiliniz söyledi, “41 tane AKP’li ne olacak?” dedi. 41 tane AK PARTİ’linin ne yönde oy verdiği, Ağustos 2002 tarihindeki Genel Kurul tutanaklarında açık ve net şekilde ifade edilmiştir. Bundan sonraki süreçte lütfen milletimizi yanıltma yönünde hiçbir şekilde…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Arınç’ın konuşmasını okuyayım mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Arınç’ın konuşmasını okuyabilirsin.

Bir de milletimizi yanıltıcı bir şekilde konuşma yapılmamasını rica ediyorum ve bundan sonra gündeme getirilmemesini rica ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Hatip tabii hangi partideydi o zaman bilmiyorum tabii de şimdi AKP Grubu adına söylüyor, gerçekleri çarpıtıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Senden daha öncekilerin olduğu partideydim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini çarpıtan bu konuşmaya daha öncekileri de dikkate alarak makul bir sürede cevap verme hakkının tanınmasını istirham ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın grubuna sataşma-sı nedeniyle konuşması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum.

Tabii bugün teröristbaşının ipiyle, kılavuzluğunda açılım peşinde koşanların taa 2000’li yıllara giderek bundan medet umması…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İspat etmeyen namerttir.

OKTAY VURAL (Devamla) – …düştükleri bataklığın ne derece derin olduğunu ortaya koyuyor, gerçekten koyuyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, bakın, sizin milletvekiliniz konuşurken iftiraları bulundu.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Müfterisiniz siz.

YILMAZ TANKUT (Adana) – 301’i getiren sen değil misin Veysi Kaynak?

OKTAY VURAL (Devamla) – Bakın, şimdi gerçekler şu: Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz idamın kaldırılmasını öngören…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Anayasa’nın başlangıç hükümlerini kim değiştirdi?

OKTAY VURAL (Devamla) – …o AB Uyum Yasası’na karşı olduğumuzu ilan ettik. Karşı olduğunu…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İmzanız nerede?

OKTAY VURAL (Devamla) – İmzamız da yok. İmzamız olan var diyorsa, o yalanını aynen iade ederim. Cehaletle siyaset olmuyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Orada hükûmeti temsil eden ortağın vardı, ortağın.

OKTAY VURAL (Devamla) – Hadi, yürü oradan. Şimdi bırak da konuşalım. Bırak da konuşalım Kayserili, bırak da konuşalım.

AHMET YENİ (Samsun) – Ağza bak! “Kayserili…”

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz kanun teklifine karşı olduğumuzu ifade ettik ve bu kanun teklifiyle ilgili ne Komisyonda ne de Mecliste hiçbir pazarlığa evet diyemeyeceğimizi ilan ettik.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Orhan Bıçakçıoğlu’nun konuşma imkânı olsa da konuşsa burada, Mehmet Gül mezarından kalkıp gelse de konuşabilse burada.

OKTAY VURAL (Devamla) - Komisyonda da Genel Kurula geldiği zaman da herkes her şeyi görsün dedik. Bizim tavrımız net, açık. Adam gibi sözümüzü verdik, adam gibi de durduk. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklar onu gösteriyor, bunlar onu gösteriyor.

OKTAY VURAL (Devamla) - Şimdi, bakın, tabii bundan…

29 Mayıs 2002’de Öcalan’ın idamı Meclise sevk edilsin diyen Sayın Genel Başkandan sonra, 7 Haziran 2002 tarihinde Sayın Genel Başkanımız “MHP’nin bugünkü konjonktürde bununla ilgili, üç konuyla ilgili hiçbir şart altında kabulü mümkün değildir” diye söyledi.

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Koalisyonda ne işiniz vardı?

OKTAY VURAL (Devamla) - Bakınız, o gün, AK PARTİ Grubu adına Bülent Arınç: “Ölüm cezasının kaldırılması konusu geldiğimiz noktada bir zaruret ifade etmektedir.” TBMM tutanakları, 1 Ağustos 2002:

“AK PARTİ Grubu Adına Mehmet Ali Şahin – Ölüm cezasının kaldırılmasını parti olarak, grup olarak biz de istiyoruz.” 1 Ağustos 2002, TBMM tutanağı.

AK PARTİ Grubundan Dengir Mir Fırat: “Asamadınız, bundan sonra da asamayacaksınız.” diyerek iradenizi de ortaya koymuş.

Şimdi, bununla Milliyetçi Hareket Partisiyle aşık yapamazsınız ki.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Astınız mı, astınız mı?

OKTAY VURAL (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tek başına iktidar olsaydı onun Meclis Genel Kuruluna ineceğini siz görecektiniz.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - 99’dan 2002’ye kadar üç yıl niye asmadınız? Üç sene…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen yap o zaman! Sen yap, sen!

OKTAY VURAL (Devamla) - Bakın, şimdi, teröristbaşıyla… (AK PARTİ ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

OKTAY VURAL (Devamla)  - Teröristbaşını affetmek için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) - …buraya Terörle Mücadele Kanunu’nu getirenler teröristbaşını… Milliyetçi Hareket Partisine yöneltecekleri hiçbir şey yoktur. Burada, tutanaklar işte burada.

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) - Ya sizin milletvekili Ali Güngör’ü niye ihraç ettiniz, niye?

MUHARREM VARLI (Adana) – Sana ne.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ali Güngör’ü niye ihraç ettiniz partinizden? Mehmet Gül gibi bir babayiğidi niye ağlattınız?

MUHARREM VARLI (Adana) – Sana mı soracaktık?

OKTAY VURAL (Devamla) – Teröristbaşının idamıyla ilgili kanunun maddelerine  geçilmesinden itibaren 41 tane AKP’li vekil “Evet.” demiştir.

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) – Buraya çıkıp asparagas haberler yapmayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bahçeli “Asmayacağımıza söz verdik.” diyor, söz…

OKTAY VURAL (Devamla) – İdamla ilgili 1’inci maddesine AKP’li vekillerin bir kısmı kabul, bir kısmı katılmamış, bir kısmı reddetmiştir. Geçici madde 1’de AKP’li vekillerden 26 tanesi …

 MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 9 tane MHP’li katılmamış.

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum)  - Ozan Arif’i bir dinle, Ozan Arif ne diyor bir dinle.

OKTAY VURAL (Devamla) – İşte, Milliyetçi Hareket Partisi olarak kanunun tümünün oylamasında…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Ali Güngör’ü niye ihraç ettiniz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Parti broşürü o, parti broşürü.

OKTAY VURAL (Devamla) – …Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerimiz ret oyu veriyor, 1 tane AKP’li…

BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ederim.

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) -  Siz ihraç ettiniz, bunu burada bu millete açıklayın.

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, madem siz bunlara “evet” dediniz…

BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Hatip kürsüyü işgal ediyor.

BAŞKAN – Arzu edersiniz susturun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, hayır, ya davet edeceksiniz ya ara vereceksiniz. Bakın, benimkinde ara verdiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN –  Söyledim… Sizi de dinledik.

Sayın Vural, teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (Devamla) – Biraz önce idamın kaldırılmaması gerektiğini söylediniz. Şimdi size hodri meydan. Hodri meydan. İktidardasınız, yeterli çoğunluğunuz var, getirmezseniz namertsiniz!

Saygılar sunuyorum.(AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Üç sene niye getirmediniz? O zaman namert mi oldunuz siz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şunu unutma, şunu unutma, şunu unutma: Bu ibret belgesi, af belgesi bu. (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bülent Arınç’ın konuşması burada, tutanaklarda.

AHMET YENİ (Samsun) – İbret belgesi burada, millet bunu unutmuyor. (AK PARTİ ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 22.12

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki  İdare  ve  Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Tekelioğlu’nda.

Buyurun Sayın Tekelioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

14’üncü madde yükseköğretimle ilgili olduğu için ben de bu konuda birkaç düşüncemi dile getirmek istiyorum.

Burada biraz önce konuşan arkadaşlarımız “YÖK ne iş yapıyor?” dediler. Ben YÖK’ün ne iş yaptığını rakamlarla ortaya koymaya çalışacağım.

Biliyoruz ki Türkiye’de yükseköğretim her zaman problemli. Bu problemi kökünden çözmenin yolu da Türkiye’de Anayasa’yı değiştirmek ama Anayasa’ya sıkıca sahip çıkanlar olduğu müddetçe bunu yapmak elbette ki güç oluyor. Dolayısıyla Türkiye’de zihniyetleri değiştirmek ve yükseköğretimi gerçek bir demokratik ortama kavuşturmak için de birçok şey yapmak gerekiyor ama bunlardan önce de mesela 12 Eylül yönetimine 1980’lerin sonunda fahri doktora unvanı verildi İstanbul  Üniversitesi  Hukuk  Fakültesi  tarafından  Kenan  Evren’e.  Dolayısıyla  önce  bu  zihniyetin değişmesi,  kime  fahri  doktora verileceğini iyi tayin edilebilen bir hukuk anlayışına ihtiyaç var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ilk sözüm, yükseköğretimle ilgili rakam dedik madem, daha dün Bakanlar Kurulundan çıkan yükseköğretimde bursların 180 liradan 200 liraya çıkarılması olsun. Bu önemli bir gelişme. 45 liradan aldığımız bu rakamı şimdi 200 lira seviyesine çıkarmış bulunuyoruz.

Yükseköğretimde en önemli iş okullaşma oranı. Dolayısıyla da bunun için kontenjanların sürekli olarak artırılması gerekir. Bu artışı son dönemlerde önemli ölçüde gerçekleştirmiş olduk. 2008-2009 arasında kontenjanlar yaklaşık yüzde 25 artırıldı. Bu dönemde de bunların çok daha fazla artırılacağı muhakkak.

Arkadaşlar, Türkiye’de öyle oldu ki 1986-87’de tıp fakültesi Türkiye’de 21 taneyken öğretim üyesi 2.007 taneyken, kontenjan 5.099’muş. 2006-2007’de tıp fakültesi sayısı 47’ye çıkmış, öğretim üyesi sayısı 8.512’ye çıkmış yani 6.500 kişi artmış ama kontenjan sadece 18 kişi artmış. İşte bu yanlışlıkları düzeltiyor YÖK. Bakın, fakülte sayısı 2 kat artmış, öğretim sayısı 4 kat, öğrenci sayısı sadece 18 artmış. Dolayısıyla, bunları artırmak gerekiyordu. Tıp fakültesi kontenjanları 2008’de yüzde 27, 2009’a yüzde 16 artırılmış. Böylece de Türkiye’nin çok önemli bir problemi olan doktor eksiğini giderme yolunda önemli gayretler sarf ediliyor.

Türkiye’de okullaşma oranını artırmanın bir başka yolu da tabii ki üniversite sayısını ve açık öğretime ulaşım imkânlarını artırmaktı. Bunlar için de 2003’ten bu yana 41 tane devlet üniversitesi, 22 tane vakıf üniversitesi kurulmuş ve açık öğretime ulaşma imkânı herkes için geliştirilmiş. Geçtiğimiz yıl beş açık öğretim programı herkese açık hâle getirilmişti, bundan sonra da bütün açık öğretim programlarının herkese açık hâle getirilmesine gayret sarf ediliyor. Türkiye’de yükseköğretimde okullaşma oranını OECD ortalaması olan yüzde 50’ler, 60’lar seviyesine çıkarmak için olanca gücüyle YÖK çalışıyor.

14’üncü madde, biraz öğretim üyesi teminiyle ilgili. Öğretim üyesi temini yolunda da son dönemlerde çok büyük gayretler var. Öyle ki, 1416 sayılı Kanun’la son üç yılda yurt dışına 1.400 öğrenci gönderilmiş, öğretim üyesi yetiştirilmesi için, mastır ve doktora için. Önümüzdeki üç yıl içerisinde bu sayının 5 bine çıkarılması hedefleniyor. Böylece de Türkiye’de öğretim üyesi gerçek bir ihtiyaç; bu sayıyı Türkiye üniversitelerinin ihtiyacına göre ayarlamak gerekiyor. Öğretim üyesi yetiştirilmesine sadece devlet değil, vakıf üniversitelerinin de katkı vermesi için yeni planlamalar, yeni çalışmalar yürütülüyor.

Ayrıca, YÖK’ün yeni bir burs programı var. Bu burs programıyla her yüksek lisans öğrencisi, yüksek lisans eğitimi boyunca üç ay, doktora öğrencisi bir sene, doktora sonrası öğretim üyeleri, isterlerse, bir sene müddetle YÖK’ün temin ettiği burslarla yurt dışına çıkabilecek hâle geldiler. Bu da gerçekten önemli bir çalışma.

Bölge üniversitelerinin öğretim üyesini ortak kullanmaları yolunda YÖK’ün bir projesi var. Bu proje de çok önemli bir şey. Bölge üniversitelerinin öğretim üyesi havuzundan istifade etmeleri, böylece öğretim üyesi ihtiyacının giderilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN -  Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir başka husus, YÖK’ün öğretim üyesi talebiyle ilgili tutumu. Burada bu da bir eleştiri konusu olmuştu. Değerli arkadaşlarım, 2009’da 3 bin olan kadro talebi, YÖK’ün talebiyle 5 bine çıkarılmış; 2010 için bu, 7 bin olarak tayin edilmiş.

Mesleki ve teknik eğitimde çok önemli bir gelişme sağlanıyor; bu da Türkiye’de yeni teknoloji fakültelerinin kurulması. Birçok önceki fakülte kapatılıyor, bunların yerine teknoloji fakülteleri kuruluyor ki bu çok önemli bir gelişme. Mesela, teknik eğitim fakülteleri kapatılıyor ve teknoloji fakülteleri kuruluyor. Böylece, uygulamaya dönük mühendis yetiştirmeye yarayan bir uygulama içerisine girilmiş oluyor.

Meslek yüksekokullarında da yeni bir atılım var. Bu projeyle de altı dönem olarak düşünülüyor, iki yıl ve altı dönem; yarısı okulda, yarısı uygulama alanlarında geçecek.

Tabii, bu konuda benim söyleyeceğim daha pek çok şey var ama sürem doldu.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tekelioğlu.

Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Nil Hıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu ilerleyen saatinde sizlere birkaç tane rakam verip, değerli zamanınızı gerçeklerle geçirmenizi temin etmeye çalışacağım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarımız burada zaman zaman yaptıklarımıza itiraz etseler de rakamlar yalan söylemiyor. Onun için, ben bu rakamları hatırlatmayı milletimizin karşısında bir borç olarak telakki ediyorum.

Değerli arkadaşlar, sadece AK PARTİ döneminin nereden başlayıp nereye geldiğini anlatmak istiyorum. Enflasyon rakamları TÜFE dediğimiz tüketici fiyat endeksinde, 2002’de yüzde 45’le başlamış, 2009 Kasım ayı itibarıyla yüzde 5,53’e düşmüş. Üretici fiyat endeksimiz 2002’de yüzde 50,1’le başlamış, 2009 Kasım itibarıyla yüzde 1,51’e düşmüş. Yani milletin cebindeki paranın değeri takriben yüzde 48 oranında muhafaza edilmiş, korunmuş.

Yine, faiz oranlarında devlet iç borç senetlerini esas alsak, 2002’de yüzde 63,80 olan faizler, 2009 Kasım, Aralık itibarıyla yüzde 9’a düşmüş. Interbank’ın gecelik faiz oranlarını esas aldığımızda, 2002’de yüzde 44 olan gecelik faizler, 2009’un Aralık ayı itibarıyla yüzde 6,5’a düşmüş.

Yatırımcılarımız, sanayicilerimiz yatırım yapmak için bankadan aldıkları kredilerde kredinin faizini dahi ödeyemez durumdayken bugün aldığı krediyle on yıl, hatta geriye dönük beş yılı faizsiz olmak üzere kredilendirilmekte.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ne kadar kredi verilmiş, onu da söyle.

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen.

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Tasarruf mevduatı faiz oranlarında, yani milletimizin göz nuru, alın teri bankaya yatırdığı paralarda, 2002’de enflasyonun altında yüzde 48 olarak faiz verilirken Temmuz 2009 itibarıyla, enflasyonun yüzde 6,5 olmasına rağmen, tasarruf mevduatlarına verilen faiz oranı yüzde 17. Yani, enflasyonun 10,5 puan üzerinde tasarruf mevduatları değerlendirilmiş.

Köylüye sahip çıkmak, millete sahip çıkmak bu rakamları anlamakla mümkün olur. Gecelik faiz oranları yine 2002’nin on birinci ayı itibarıyla borç alanlar için yüzde 44, borç verenler için yüzde 51’miş. 2009’un yine on birinci ayı itibarıyla borç alanlar için yüzde 6,5’a düşmüş, borç verenler için yüzde 9’a düşmüş.

Yine, sanayiciyi, iş adamımızı nereden nereye getirdiğimizi arkadaşlarımızın dikkatine sunmayı istiyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kredi kartı faizlerini biliyor musun? Kredi kartı faizleri yüzde 50.

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, gayrisafi yurt içi hasıla 2002 yılında kişi başına 3.358 dolar iken 2008 itibarıyla 10.339 dolara çıkmış. Dolar bazında söylüyorum.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Borçları da söyle, taraflı davranma.

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Geleceğim, borçlara da geleceğim arkadaşlar.

Merkez Bankamızın brüt döviz rezervini 2002’de baktığımızda -milyar dolar olarak- 27 milyar dolar olduğunu görüyoruz. Eylül 2009 itibarıyla 70 milyar dolar olduğunu görüyoruz. Global krize rağmen Merkez Bankası milletin gücünü, milletin yatırım hacmini Türkiye Cumhuriyeti’nin yurt dışındaki güvenilirliğini gösteren en önemli göstergelerden birisi.

Değerli arkadaşlar, dış ticaret hacmimizde 2002’de 36 milyar dolar olan ihracatımız, 2008 yılı itibarıyla 131 milyar dolara çıkmış, kümülatif olarak 2009’da 83 milyar dolara çıkmış.

ALİM IŞIK (Kütahya) - İthalatı da söyle.

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Söyleyeceğim arkadaşlar.

İthalatımız da 2002’de 51 milyar dolar ithalat varken, 2009 kümülatif rakamı 111 milyar dolara çıkmış, ki sizin zamanınızdaki karşılama oranı yüzde 69,9 iken, 2009 Aralık itibarıyla ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 74’e çıkmış.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin dış borç stokunu söyledi arkadaşlarımız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

2002 itibarıyla dış borç stokumuz 88 milyar dolar iken, 2008 yılı sonu itibarıyla 150 milyar dolara çıkmış ancak dikkatinizi çekmek gerekirse, 2002 yılında bütçe hacmi 166 milyar dolar iken, bugünkü bütçe hacmimiz 950 milyar dolara çıkmış.

Değerli arkadaşlarım, bu, Maastricht ve Kopenhag kriterlerinin en güzel şekilde uygulandığının ifadesidir.

Değerli arkadaşlarım, gecenin bu saatinde daha sizlere sunmak istediğim çok rakam var. Bu rakamlar yalan söylemiyor. Bu rakamlar Türkiye'nin nasıl idare edildiğini gösteriyor. Hepinizi bu rakamları daha hassas, daha dikkatli incelemeye davet ediyorum.

Saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hıdır.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakan, teğet geçtiği söylenen ekonomik krizle beraber birçok ilde olduğu gibi Burdur ilinde de yediemin depoları icra takiplerinden dolayı binlerce araçla doludur. Bu araçlar arasında biçerdöverler, tırlar, otobüsler, kamyonetler, binek otolar, traktörler ve motosikletler, hatta tarım alet ve makineleri mevcuttur. İcra parasını bulan yediemin park parasını, yediemin park parasını bulan icra parasını bulamıyor.

Yine yaşanan ekonomik krizle beraber, yaş meyve ve sebze üreticileri, tahıl üreticileri ve hayvan üreticileri perişan durumdadır. İcra takibinden bir türlü yakalarını kurtaramamaktadırlar. Bu geçiş döneminde durumlarını düzeltmek isteyen vatandaşlarımıza, devlet bankalarından hiç olmazsa iki yıl süreyle faizsiz kredi kullandırmayı uygun bulur musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, az önce tütün işletmeleriyle ilgili olarak, bu işletmelerin hazinece ve diğer kurumlarca değerlendirileceğini, dolayısıyla kapatılacağını söylediniz.

Şimdi, 16/6/2008 tarihinde Sayın Başbakana yönelttiğim yazılı soru önergesinde yer alan 2’nci ve 3’üncü sorularım aynen şu şekildedir:

“Değişik bölgelerde 47 adet olarak bilinen Tekel yaprak tütün işletme tesislerinin satılması ya da kapatılması düşünülmekte midir?

Şayet bu işletmeler elden çıkartılacaksa ya da kapatılacaksa, bu tesislere sevk ettiğiniz işçilerin akıbeti ne olacaktır?” Bu önergeme, 6 Ağustos 2008’de Başbakan adına selefiniz Sayın Unakıtan aynen şu cevabı vermişti, 2’nci ve 3’üncü soruma cevap olarak, “Yaprak tütün işletme müdürlüklerinin satılması ya da kapatılması öngörülmemektedir.” demiştir.

Şimdi soruyorum: Ne oldu da ne değişti de tütün işletmelerinin kapatılmayacağını söyleyen ve bunu Başbakan adına yazılı olarak cevaplayan Hükûmet bu sözünden dönmüştür?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, GDO’lu ürünler için ülkemizde kontrol laboratuvarlarının yetersiz olduğu hepimizce bilinmektedir.

2010 yılı içinde bu konuda hangi çalışmalar yapılacaktır? Farklı illere bu laboratuvarların yapılması için planlar var mıdır? Bu konu için ne kadarlık bir ödenek ayrılmıştır?

İkinci sorum: 2010 yılı için bütçeden tarımsal sulamaya, GAP bölgesinde ve Adıyaman’da ne gibi çalışmalar yapılacaktır? Bunlar için ne kadarlık bir bütçe ayrılmıştır?

Son sorum Sayın Bakanım, lütfen cevap vereceksiniz: Belediyelerin ve diğer kamu kuruluşlarının öğrencilere burs vermesini zorunlu kılan bir yasa teklifi getirirsek Hükûmet olarak destek olacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, üniversitelerimizin en önemli sorunlarından birisi döner sermayeleri aracılığıyla verilen hizmetlerden yapılan yasal kesintilerin yüksek olmasıdır. Bu nedenle, üniversite-sanayi iş birliği de istenen düzeyde geliştirilememektedir. Döner sermaye gelirlerinden yapılan yasal kesintilerin azaltılması yönünde bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda bir düzenleme yapılabilir mi?

İkinci sorum: İstemeleri hâlinde Açık Öğretim Fakültesi öğrencilerine öğrenim harcı ve katkı kredisi verilmesine yönelik bir düzenleme mümkün müdür? Özellikle bu sene Açık Öğretim Fakültesi öğrenim harcını yatıramayan çok sayıda öğrencimizin olduğu gerçeğini de dikkate alarak bu soruyu sizlere sordum. Görüşünüzü almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana soruyorum: Yedi yıllık AKP İktidarında ekonominin ne kadar kötü yönetildiğini paylaşmak istiyorum. İthalat 2002’den 2008’e yaklaşık yüzde 50 artmıştır. Dış ticaret açığı, 2002’den 2008’e yüzde 41 artmıştır. Cari işlemler açığı, 2002’den 2008’e 1,5 milyar dolardan 38,8 milyar dolara ulaşmıştır. Cari işlemler açığının millî gelire oranı, 2002’den 2008’e yüzde 0,8’den yüzde 8’e ulaşmıştır. AKP İktidarı cumhuriyet tarihinin en yüksek borçlanmasını yaparak iç borç stoku 2002’den 2008’e yaklaşık 128 milyar artmıştır. Özel sektör borç yükü aynı dönemde yüzde 455 artmıştır. 2009’da da yükselme oranı aynı şekilde devam ediyor. Bu kötü gidişatı durdurmak için ne gibi projeleriniz vardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.

Değerli Gaziantep Milletvekili Kardeşim Sayın Özdemir’in sorusuyla başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii yedi yıllık AKP İktidarının aslında performansı ortada. (AK PARTİ sıralarından “AK PARTİ” sesleri) Bugün, eğer Türkiye, son altmış yılın en büyük krizinin yaşandığı bir dünyada hiçbir uluslararası kuruluşa el açmadan krizi kendisi yönetip, kredi notu artmışsa, risk pirimi dünyada en az artan veya birçok Batı’lı Avrupa ülkesine oranla daha iyi konumda olan bir ülke ise, bu, Türkiye iyi yönetiliyor demektir. Her şey ortadadır değerli arkadaşlar. Bugün faiz, hazinenin borçlanma faizi cumhuriyet tarihinin en düşük düzeyinde ise bu bir başarıdır. Enflasyon son kırk yılın en düşük düzeyinde ise bu bir başarıdır. Doğrudur, cari açık artmıştır bu dönemde. Dünyada emtia fiyatları zirveye çıkmıştır. Petrol fiyatları 2002’de 20-25 dolardı. Geçen sene, bahsettiğiniz rakamlara ulaştığı dönemde 147 dolara kadar çıkmıştır. Bunda hangi hükûmet olursa olsun hiç fark etmez çünkü petrol fiyatlarını biz belirlemiyoruz, doğal gaz fiyatlarını biz belirlemiyoruz. Aynı şekilde, diğer emtia fiyatlarını da biz belirlemiyoruz. Ama biz bunu yönettik, 40 milyar dolarlık cari açığı biz yönettik değerli arkadaşlar. Türkiye, bir finans krizine girmeden, bir istikrarsızlık yaşamadan, bir makroekonomik istikrarsızlık yaşamadan bu krizi başarılı bir şekilde atlatmıştır.

Bakın “Cumhuriyet tarihinde en fazla borçlanma.” diyorsunuz. Bugün bütün dünyada -ben yıllarca ülkeleri dışarıda analiz ettim- çok açık, herkes ülkelerin borcunun millî geliri oranına bakar. Tekrarlıyorum: Bakın, Türkiye’nin net kamu dış ve iç borcunun millî gelire oranı geçen sene yüzde 28’e inmiştir. Bu oran 2002 yılında yüzde 66 idi. Brüte geçerseniz, yine benzer rakamlar var, benzer oranlar var. Türkiye’nin net dış borcunun, bakın, net dış borcunun millî gelire oranı 2008 yılı sonu itibarıyla yüzde 3’ün altına indi, net dış borcu. Neden? Çünkü Merkez Bankasının rezervleri yükseldi, Türkiye’nin dış borcunda da önemli bir artış yaşanmadı. Özel sektörün borçlarında var artış ama özel sektörün aktiflerine de bakmanız lazım, bilanço büyüklüklerine de bakmanız lazım. Bugün Ülker, gidip Belçika’nın, dünyanın en büyük şirketini, yani çikolata şirketini alıyorsa bunu da hesaba katmanız lazım. Bunu eğer borçlanarak yapıyorsa, bunu da hesaba katmanız lazım.

Onun için, değerli arkadaşlar, bizim Hükûmetimiz bu krizi de çok iyi yönetmiştir, kendi kaynaklarıyla yönetmiştir, kendisi yönetmiştir, başkasına da el açmamışızdır ve performans da ortadadır; kredi notumuz yükselmiştir, birçok göstergede Türkiye bugün komşularına oranla, Doğu Avrupa ülkelerine, Batı Avrupa ülkelerine göre çok daha iyi konumdadır. Bunu rakamlarla da zaten bütçe açış konuşmamda çok açık bir şekilde sizlere ifade ettim.

Değerli arkadaşlar, iki yıl süreyle faizsiz kredi… Tabii ki bütçe imkânları el verirse bunlar oturulup düşünülebilir ama şu an itibarıyla böyle bir şey öngörmüyoruz çünkü iki yıl süreyle ne kadar kredi vereceğiniz de önemli tabii, bunun maliyeti… Bizim faizsiz kredi verdiğimiz kesimler var. Esnaf kredilerinde faiz oranları yüzde 40’ın üzerindeydi yani 2002’de ama bugün yüzde 8’ler civarında. Dolayısıyla, birçok kesime aslında ekonomik istikrarla birlikte biz çok daha düşük finansman maliyetleriyle zaten bu kredi imkânlarını sağlıyoruz.

Değerli arkadaşlar, yaprak tütün işletmeleriyle ilgili olarak, tabii ki, şu anki… Ben orada koşullu bir cevap verdim, dedim ki: Eğer herhangi bir bölgede ekonomik faaliyet anlamında sürdürülebilecek, yapılacak pek bir şey yoksa, orada binaları tutmanın, orada bir tesisi atıl tutmanın bir anlamı yok, diğer kamu kuruluşlarına gerekirse tahsis ederiz. Bunda yanlış, burada tutarsız bir şey söz konusu değildir.

GDO’lu ürünler için, kontrol laboratuvarları eğer bugün yetersizse eminim, tabii ki Tarım Bakanlığımız gereğini yapacaktır ve o konuda gerekli adımları atacağız.

2010 yılında tarımsal sulamaya, GAP’a, Adıyaman’a ne kadar para konusunda arkadaşların verdiği rakama bakayım: 2010 yılında merkezî yönetim bütçesinden GAP bölgesine yapılacak yatırım tutarı 4 milyar liradır, 2009 yılında bu tutar 3,3 milyar liraydı, 2008-2012 döneminde yapılacak yatırım miktarı 16 milyar liradır. Adıyaman’a ilişkin veriler yok ama daha sonra bulursam size iletmeye çalışırım.

Bu arada sizi tebrik ederim gerçekten, hemen hemen bütün maddeler üzerinde Adıyaman’la ilgili bir şey soruyorsunuz, güzel bir şey.

BAŞKAN – Zamanınız doldu Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Programa göre 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın oylanmamış maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için 23 Aralık 2009 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 22.47